Ernest Renan, "Millet Nedir?"
Transkript
Ernest Renan, "Millet Nedir?"
RENAN NUTUKLAR VE KONFERANSLAR (Discours et Conférences) Siyasal Bilgiler Okulu» öğretmenlerinden Ziya IS H A N târafından dilimize çevrilmiştir. ANKARA 1946 - SAKARYA BASIMEVİ MÎLLET NEDİR? (1882 y ılı mart ayında Sorbon ne’da verilen k on fera ns) Sizinle birlikte, görünüşte açık olm akla be raber en tehlikeli yanlış anlamalara meydan ve ren 'bir fik ri incelem ek istiyorum. İnsan cem iye tinin şekilleri çok değişiktir : Çin, M ısır ve eski Babil tarzında insan toplulukları; İbranî ve Arap tarzında kabile; Atina ve İsparta tarzında site; Akamanişlar, Rom a ve Carlovingien imparator lukları gib i türlü ülkelerden müteşekkil toplu luklar; Yahudi ve Parsî cem aatleri gibi din ba ğının muhafaza ettiği cemaatler; Fransa, İn gil tere gibi m illetler , ve bugünkü muhtar A vru pa topluluklarının çoğu; İsviçre, Am erika tarzında konfederasyonlar; türlü Cermen -ve İslav kolları arasında ırkın veya daha ziyade dilin kurduğu neviden yakınlıklar; işte, hepsi de yaşlyan veya yaşayıp geçmiş bulunan ve birbirleriyle karıştı rılm aları pek mahzurlu olan türlü türlü toplan- 9 98 NUTUKLAR VE KONFERANSLAR ana tarzları. «Fransız İnkılâbı, devrinde, İsparta ve Roma gib i «bağımsız küçük şehirlerin idare şeklinin bizim otuz-kırk m ilyon canlık büyük m illetlerim ize uygulanabileceği sanılıyordu. Zama nımızda ise daha ağır bir bata işleniyor : ırk ile m illet birbiriyle karıştırılıyor; ırk veya daba zi yade dil üzerine kurulmuş topluluklara, gerçek ten var olan m illetlerinkine benzer b ir egemen lik hakkı tanınıyor. Başlangıçta kelim elerin an lam ının azıcık birbiriyle karıştırılm ası yüzünden neticede en kaçınılm az hatalara düşülmesi müm kün olan bu güç meselelerde açık sonuçlara var mağa çalışalım. Yapacağım ız iş naziktir, hemen hemen canlı yaratık üzerinde teşrih yapmaktır; genel olarak ölülere yapılan bir muameleyi can lılara tatbik edeceğiz. Bunu, soğukkanlılıkla, en şaşmaz tarafsızlıkla yapacağızI Roma imparatorluğunun sonundan, daha doğ rusu Charlemagne imparatorluğunun parçalanmasmdanberi Avrupa «bize, bazıları d evir d evir d i ğerlerine sözünü geçirm eye teşebbüs eden ve bunu hiçbir zaman sürekli olarak başaramayan m illetlere ayrılmış görünür. Charles-Quint’dn, X IV - Louis’nin, I. Napoléon’un başardıklarını gelecekte belki kimse başaramayacaktır. Y en i bir Roma veya Charlemagne imparatorluğunun ku rulması artık bir imkânsızlıktır. Avrupa o kadar MİLLET NEDİR? 99 bölünmüştür ki, bir m illetin bütün kıtayı hükmü altına almak yolundaki her teşebbüsü çabucak b ir ittifak kurulmasına sebep olur ve bu ittifak o muhteris m illeti kendi tabiî sınırları içine dön mek zorunda bırakır. A rtık uzun zaman için bir nevi muvazene kurulmuş bulunuyor. Fransa, İn giltere, Alm anya ve Rusya, başlarından geçecek maceralara rağmen, daha yüzlerce y ıl tarihî şah siyetler olmakta devam edecekler, (gözleri birbi rine tamamiyle karışmaksizın durmadan büyü yüp küçülen -bir dama tahtasının başlıca taşları olacaklardır. M illetlerin 'bu tarzda anlaşılmaları tarihte oloukça yeni bir şeydir. îlkçağ’da bu gibi m illetler yoktu; M ısır, Çin, eski K aide hiçbir bakımdan m illet olamamışlardır. Bunlar, Güneş’in veya Gök’ün bir oğlu tarafından güdülen sürülerdi. Nasıl k i Çin vatandaşı yok idiyse M ısır vatan daşı da- yoktu. Eski Yunanlıların ve Rom alıla rın cumhuriyetleri, beledî kırallıkları, mahallî cumhuriyetleri bir araya toplıyan konfederasyon ları oldu, fakat bizim anladığımız mânada m illet leri olmadı. Atina, İsparta, Sur, Sayda, küçük küçük, takdire değer vatanseverlik m erkezleri dir; fakat bunlar nispeten dar topraklı sitelerdir. G oller ülkesi, İspanya ve İtalya, Roma impara torluğuna ilhak edilmeden Önce, ekseriya ittifak halinde yamaşakla «beraber, m erkezî idareleri ve kıral hanedanları olmiyan insan yığınlarından ibaretti. Asurî, İran ve İskender imparatorluk- 100 NUTUKLAR VE KONFERANSLAR lan da birer vatan olmamışlardır. Asurî vatan severi d iye”î)ir şey yoktu; İran imparatorluğu büyük bir derebeyliği idi- H içbir m illet kendi menşeini, umumî medeniyet tarihine pek çok te siri dokunan İskender’in o dev maceralarına bağlamaz. Roma imparatorluğu bir vatan olmaya çok daha fazla yaklaştı. İlkin pek çetin olan Roma hâkimiyeti, harblerin sona ermesinin sağladığı paha biçilm ez nim etlerin karşılığı olarak, çabu cak sevildi. Düzen, barış ve medeniyet demek olan büyük bir birlik kuruldu. İmparatorluğun son zamanlarında, yüksek ruhlu insanlar, aydın ruhanî reisler, bilginler, barbarlığın tehlikeli keş mekeşine karşı duran «Rom a Barışı» m gerçek ten benimsediler. Fakat şimdiki Fransa’nın on iki misli büyük olan bir imparatorluk, bugünkü anlamı ile bir devlet teşkil edemezdi. Doğu ile Batı’niîi ayrılm aları zaruri idi. IH- yüzyılda bir Gol imparatorluğu kurma denemeleri netice ver memiş, sonradan m illetlerin varlığına tem el va zifesi gören prensip} dünyaya getiren Cermen is tilâsı olmuştur. Gerçekten, Cermen kütleleri Y . yüzyıldaki büyük istilâlarından X . yüzyıldaki Norman fütu hatına kadar ne yaptılar? Irkların ruhunu pek az değiştirdiler; fakat eski. B atı împaratorluğu’nun az çok büyük kısımlarına hükümdar sülaleleri ve askeri b ir aristokrasi kabul ettirdiler ve bu ül keler istilâcıların adlarını aldı. ‘B ir Fransa, bir MİLLET NEDİR? 101 Burgonya, bir Lombardia, sonra da bir Normandia. kuruldu. Frank imparatorluğunun çabucak kazandığı üstünlük bir müddet için Batl’nin b ir liğini yeniden kurdu; fakat bu imparatorluk IX . yüzyılın ortalarına doğru, bir daha kurulamıyacak şekilde parçalandı; Verdun antlaşması, prensip itibariyle değişmez bölümler tespit etti =ve o zarnandanberi Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya ve İsyanya, ekseriya dolambaçlı, ¡yollar dan geçmek ve binbir macera yaşamak suretiyle, bugün geliştiklerini gördüğümüz şekildeki tam m illi varlıklarına doğru yıol aldılar. Gerçekten, bu türlü devletleri vasıflandıran nedir? OBu, onları teşkil eden insan yığınlarının birbiri içinde erimesidir. Adlarını sayageldiğimiz memleketlerde, bugün Türkiye’de görülen duru ma benzer b ir şey yoktur; Türkiye’de, Türk, İs lav, Rum, Ermeni, Arap, Suriyeli, Kürt, bugün birbirinden fetih günündeki kadar ayrıdırlar. Bu sonucu doğuran belli başlı iki sebep vardır. B i rincisi, Cermen kavim lerinin Yunan ve Lâtin kavim leriyle az çok sürekli bir temasta bulunur bulunmaz Hıristiyanhjğı kabul etm eleridir. G a lip ile mağlup b ir dinden oldukları, daha doğrusu galip mağlubun dinini kabul ettiği zaman, Türk usulü, yâni insanların dine ¡göre ayırdedihneleri bahis mevzuu olamaz. İkinci sebep, fatihlerin kendi dillerin i unutmalarıdır* Clovis’in, Gondebaud’nun, A lboin ’in, Rollon’un oğulları Roma dilini konuşuyorlardı. ¡Bu olay, diğer önem li b ir 102 NUTUKLAR VE KONFERANSLAR özelliğin sonucu i-öi : Franc’larm, Buirgonde’ların, Goth’larin, Lombard’larm ve Normand’larm yanlarında kendi ırklarından pek az kadın vardı. Birkaç nesil devaminca şefler yalnız C er men kadınları lie evlenirler, fakat gayrimeşru karıları Lâtindir, çocukların sütneleri Lâtindir; bütün kabile Lâtin kadınları üe evlenir. Bu yüz den, Franc’ların ve Goth’lann Roma topraklarına yerleşmelerinden sonra, lingua francica ve lingua gothica denilen diller pek az yaşadı. Ingiltere’de ise böyle olmadı; çünkü >Anglo-Sakson istilâsı şüphesiz kadınlarla ‘b irlikte yapıldı; Breton’lar kaçtı; Lâtince artık Bretagne’da hâkim değildi, zaten hiçbir zaman da hâkim olmamıştı. V . yüz yılda Gallia’da umumiyetle Goluva d ili kullanıl mış olsaydı, Clovis ile taraftarları Cermen dilini bırakıp Goluva dilini almazlardı. Bunun başlıca neticesi şu oldu : Cermen is tilâcıların sert ve haşin olmalarına rağmen, zorla kabul ettirdikleri kalıp yüzyıllar gjeçtikçe m il letin kendi kalıbı halini aldı. Fransa, pek küçük bir Franc azınlığım barındıran bir ülkenin meşru adı oldu. X . yüzyılda, zamanın zihniyetini ayna gibi aksettiren chanson de geste’lerde, Fransa’ nın bütün sakinleri Fransızdır. Grégoire de Tours’da pek aşikâr olan Fransa halkı arasında ırk farkı düşüncesi, Hugues Capet’den sonraki Fransız yazarlarında ve şairlerinde azıcık olsun bulunmaz. A sil ile halk arasındaki fark ne kadar mümkünse o kadar belirtilir; fakat bu iki sınıf MİLLET NEDİR? 103 arasındaki fark hiçbir bakımdan bir ırk farkı değildir; bu sadece, irsen intikal eden cesaret, alışkanlık ve terbiye farkıdır; bütün bunların menşeinin bir fetih olduğunu kimse düşünmez. Asillerin asilliklerini-, m illete edilen büyük hiz m etler karşılığı kıral tarafından bağışlanan bir imtiyaza borçlu olmaları usulü (öyle ki, her asıl mutlaka bir irade üe asîHeştirilmiştir), işte bu yanlış usûl, X III. yüzyıldan itibaren b ir esas ola rak yerleşmiştir. A yn ı şey hemen hemen bütün Normand fetihlerinden soma da olmuştur. N ormand istilâcılar, bir ik i nesil geçtikten sonra hal kın geriye kalanından ayırdedilemez oluyorlardı; fakat bu yüzden tesirleri daha az derin olmuş değildir; onlar, fethettikleri memlekete bir asil ler sınıfı, askeri itiyatlar ve evvelce ne olduğunu bilmedikleri bir'vatanseverlik vermişlerdir. Unutma, ve hattâ tarih alanında yanılma di yeceğim, H r milletinj teşekkülünde esaslı bir âmil d ir ve tarih araştırmaları bir m îllet için çok zaman bir tehlikedir. Gerçekten, tarih araştırmaları, bü tün siyasi teşekküllerin başlangıcında vukubulan ve bazılarının neticeleri rpek hayırlı olan şid det hareketlerini aydınlatır. B irlik ilkin şiddet ve sertlikle olur; kuzey Fransa ile güney Fran sa’nın birleşmesi, bir yüzyıla yakın ¡bir zaman devam edilen bir imha siyasetinin ve terörün ne ticesi oldu. Tâbir caizse, yüz y ıl süren b ir billûr laştırma işinin en usta işçisi olan ¡Fransa kıralı, en mükemmel bir m illi birliği gerçekleştirmiş 104 NUTUKLAR VE KONFERANSLAR olan Fransa kıralı, işte bu kıral, yakından bakıl dığı zaman nüfuzunu kaybetti, yarattığı m illet tarafından lânet edilir oldu, ve bugün ancak ol gun kafalar onun değerini ve yaptığı işi takdir edebiliyorlar. Batı Avrupa tarikinin bu büyük kanunlarını, mukayese ile daha iy i anlarız- Fransa kiralının kısmen zorbalıkla, kısmen de adaletle, pek tak dire değer -bir tarzda neticelendirdiği, teşebbüsü birçok m em leketler başaramadılar. Saint-Etienne tacı altında birleşen, M acarlar ve Islavlar, bun dan sekiz yüzyıl önceki kadar ayrı ve farklı kaldılar. Habsburg sülâlesi, sahibolduğu ülkele rin türlü unsurlarını birbiri içinde eritmek şöyle dursun, onları birbirinden ayrı ve çok zaman bir birinin muarızı vaziyetinde tuttu. Bohemya’da Çek unsuru ile Alm an unsuru, bir bardaktaki zeytinyağı ile su gibi birbiri üstünde dururlar. M illiyetleri dine göre ayıran Türk siyasetinin çok' daha vahim neticeleri ¡oldu : hu siyaset Ş&rk’ı mahvetti. Selanik veya İzm ir gibi bir şehri ele almaz; oralarda, herbirinin kendine ait hâtıra ları olan ve aralarında hemen hemen müşterek bir şey bulunmiyan beş: altı cemaat bulursunuz. Halbuki bir m illetin esası, bütün fertlerinin bir çok müşterek şeyleri olması ve hepsinin birçok şeyleri unutmuş bulunmalarıdır- H içbir Fransız vatandaşı .kendisinin Burgonde mu, Alain mi, Taifale mi, Visigofh mu olduğunu bilmez; her Fransız vatandaşının Saint-Berthelemy’y ' III. MİLLET NEDİR? 105 ^yüzyıldaki Güney katliamlarını unutmuş olması lâzımdır. Fransa’da menşeinin Franc olduğunu ispat edebilecek an aile yoktur; bu on ailenin göstereceği deliller de, aile şecârec'ilerinin bü tün sistemlerini bozabilecek bir sürü tesalüp yüzünden yanlış olur. Şu halde, bugünkü millet, aynı istikamete yönelen bir sürü olayın doğurduğu tarihi bir so nuçtur. Birlik, kâh Fransa’da olduğu gibi bir sü lâle tarafından, kâh Felemenk’te, İsviçre’de ve Belçika’da olduğu gibi eyaletlerin kendi istekle riyle, kâh İtalya ve Almanya’da olduğu gibi dere beylik kalıntılarını yenen ıgeniş görüşlü bir zekâ tarafından gerçekteştirildi. Bu kuruluşa daima derin bir sebep hâkim oldu- Bu gibi halterde prensipler en umulmadık sürprizler halinde beli rir. Zamanımızda, İtalya’nın uğradığı bozgunlar sayesinde birleştiğini, Türkiye’nin zaferleri yü zünden dağıldığını görüyoruz. H er bozgun İtal ya'mın işlerini yürütüyordu, her zafer Türkiye’y i mahvediyordu; çünkü İtalya bir m illettir, Türki ye ise Anadolu dışında bir m illet değildir. Fran sa’nın, Frraısız İnkilâbl vasıtasiyle, bir m illetin kendiliğinden 'mevcudolduğunu ilân etmesi, onun büyük şerefidir. Başkalarının bizi taklidetmelerini fena bulmamalıyız. M illetlerin prensipi bizim ¡prensipimizdir. Fakat şu halde m lilet nedir? N için Felemenk bir m illettir de Hanover veya Parm e büyük dukalığı birer m illet değildir? Na sıl oluyor da Fransa’yı yaratan esas yok oloduğu 106 NUTUKLAR VE KONFERANSLAR ıhalde Fransa hâlâ bir m illet olarak devam ediyor? Nasıl üç dili, üç dört ırk ı olan İsviçre bir m illet oluyor da, meselâ pek mütecanis olan Toscana bir m ilet olmuyor? Niçin Avusturya bdr devlet tir de bir m illet değildir? M illiyet prensipi üe ırk prensipi arasındaki farklar nelerdir? İşte her dü şünen insanın kendi düşüncesi üe mutabık kal ması için açık olarak bilmesi gereken noktalar! G erçi dünya işleri bu gibi muhakemelerle halle dilmezse de, ince düşünen insanlar bu meseleler de sebepler aramak ve sathî düşünceli kimselerin zihinlerini teşevvüşe uğratan karışıklıkları gi dermek isterler. II Bazı siyaset nazariyecilerine göre, bir m illet her şeyden ervvel, halk kitlesi tarafından ilkin kabul edilip sonra unutulan bir fethi temsil eden bir sülâledir* Bu nazariyecilere göre, bir hane danın harbler, -evlenmeler ve antlaşmalarla kur duğu eyaletler topluluğu, o topluluğu gerçekleş tiren sülâlenin sona ermesi ile beraber yok olur. Pek gerçek bir olaydır M, bugünkü m illetlerin çoğu, toprağa bağlanan ve bir nevi temerküz çe kirdeği vazifesi gören feodal menşeli b ir aile ta rafından vucüde getirilm iştir. Fransa’nın 1789 daki sınırlan hiçbir bakımdan ne tabiî ne de za rurî idi. Capétien hanedanının Verdun antlaşma sının dar şeridime ilâve ettiği geniş bölge, bu millet nedir ? 10? hanedanın şahsi kazancı oldu. İlhakların yapıl dığı devirde ne tabiî sınırlar, ne m illetlerin hak kı, ne de eyaletlerin arzusu hakkında kimsenin b ir fik ri yoktu. İngiltere, Manda v e Iskoçya’nin bir leşmesi, keza hanedanla ilg ili bir olaydır- İtal ya’nın b ir m illet olmakta bu kadar gecikmesi, hü küm süren birçok sülâleler arasında hiçbirinin yüzyılımızdan önce kendini birliğin merkezi yap mamış olmasındandır. G ariptir k i İtalya, kırallık Unvanım, söz götürür bir Italyanlığı olan o ehemmiyetsiz. Sardenya adasından almıştır. Fele menk, kahramanca verilm iş bir kararla kendi kendini yaratmış olmasına rağmen, o da Orange ailesiyle bir evlenme yapmıştır, ve bu birleşme bozulduğu zaman Felemenk gerçek tehlikelere mâruz kalacaktır. Fakat bu kanun şaşmaz bir kanun mudur? Şüphesiz hayır. G öl diplerinde üstüste yığılan tabakalar gibi teşekkül eden İsviçre ile Am erika Birleşik D evletlerinin hanedanla ilgili bir temel leri yoktur. M eseleyi Fransa bakımından müna kaşa etrnij’-eceğim- Bunu yapmak için gelecekte neler olacağını bilmek lâzımdır- Yaln ız şu kada rını söyliyeyim ki, o koca Fransız kıralhğr o ka dar m illi bir kırallıktı M, düşüşünün ertesi günü m illet onsuz da ayakta kalabilmiştir. Sonra X V III. yüzyıl her şeyi değiştirmişti. İnsanlık,, yüzyıllar süren bir alçalmadan sonra kadim dev rin ruhuna ve zihniyetine, kendi nefsine karşı saygı duygusuna, haklarım idrâke avdet etmişti. 108 NUTUKLAR VE KONFERANSLAR Vatan ve vatandaş kelimeleri eski mânalarını al mışlardı- Tarih boyunca gerçekleştirilen en cü retli hareket, bir vücuttan kalbi ve beyni çıkar dıktan sonra onu eski halinde yaşatana teşebbü sü ile mukayese edilebilecek olan bir hareket, ancak bu suretle başarı ile neticelenmiştir. Buna göre bir milletin hanedansız da mevcudolabüeceği -ve hattâ hanedanlar tarafından ku rulan m illetlerin yok olmaksızın hanedanlardan vazgeçebilecekleri kabul olunmalıdır. Yalnız hü kümdarların hakkını dikkate alan eski prensip artık muhafaza edilemez; hanedan hakkından başka m illet hakkı vardır. Fakat m illet hakkı nasıl bir critérium üzerine kurulmalıdır? Onu nasıl tanımalı, hangi maddi olaydan çıkarmalıdır? I. — Birçok kimseler, katı bir dille, bu hakkın ırktan çıkarılması gerektiğini söylerler. Derebey liğinin, hükümdar evlenmelerinin ve diplomat kongrelerinin neticesi olan sunî taksimat köhnemiştir. Değişmez ve sabit kalan, ahalinin ırkıdırİşte bir hak, bir meşruluk teşkileden budur. İzah ettiğim nazariyeye göre, meselâ Cermen ailesi, Cermenliğbı parçalanıp dağılmış kısımlarım geri almak hakkına maliktir, velev bu kısımlar birleş mek istemeseler bile. Cermenliğbı bu gibi bir eya let üzerindeki hakkı, o eyalette oturanların kendi üzerlerindeki haklarından kuvvetlidir. Böylelik le, kır,alların tanrısal haklarına benziyen bir nevi aslî hak tesis ediliyor; m illetler prensipi yerine .ırk prensipi konuluyor.. Bu pek büyük bir hata MİLLET NEDİR? 109 dır ve umumileştiği takdirde Avrupa medeniyetiini mahvedebilir. M illetler prensipi ne kadar doğ ru ve meşru ise ırkların aslî hakkı prensipi de o ka dar dardır ve gerçek ilerleme için o kadar tehlike lerle doludur. Kadim devrin kabilesinde ve site sinde ırkın birinci derecede önemi olduğunu tes lim ediyoruz. O devrin kabilesi ve sitesi ailenin genişlemesinden başka bir şey değildi- İsparta’da, Atina’da bütün siteliler az çok birbirinin yakım idiler. Beni-İsrail’de de durum böyle idi; Arap kabilelerinde hâlâ böyledir. Atina’yı, İsparta’yı, İsrail kabilesini bırakıp Roma’yia gidelim. Du rum bambaşkadır. Burada, ilkin şiddetle kuru lan, sonra menfaatle idame olunan, birbirinden tamamiyle farklı şehirlerden ve eyaletlerden müteşekkil büyük bir topluluk, ırk fikrine en ağır darbeyi vurur. Hıristiyanlık cihanşümul ve mut lak mahiyeti ile, daha tesirli olmak üzere aynı is tikamette çalışır. Roma imparatorluğu ile sıkı bir ittifak akdeder, ve bu iki birleştirme âmilinin te siriyle, ırk düşüncesine dayanan sebepler yüzyıl lar boyunca insan işlerinin idaresinden uzak tu tulurBarbar istilâları da, görünüşe rağmen, bu yolda atılmış bir adim oldu. Barbar ülkelerinin şekillerinin ırkla ilgili ıbir tarafları yoktur; bu şekli istilâcıların kuvveti ve keyjfi tâyin eder. İtaat altına aldıkları insan kitlelerinin ırkı Bar barlar için en ehemmiyetsiz bir şeydi. Charle magne, Roma’nm yapmış olduğunu kendi tarzın-- 110 NUTUKLAR VE KONFERANSLAR da yeniledi : en değişik ırklardan müteşekkil tek ibir imparatorluk. Verdim antlaşmasını yapanlar, kuzeyden güneye doğru o değişmez iki hududu çizerlerken, sağında ve solunda bulunan insan ların ırkîni zerre kadar, düşünmediler. Bundan sonra ve Ortaçağın devammea hudut değişmeleri de her türlü ırk temayülünün dışında yapıldıCapétien sülâlesinin sürekli siyaseti eski Gallia eyaletlerini Fransa adı altında toplamaya aşağı yukarı m uvaffak olmuşsa da, bu olay o eyalet ler halkının irkdaşlarına katılmak temayülünün bir neticesi değildir. Dauphiné, Bresse, Provence ve Franche-Comté, menşelerinin müşterek ol duğunu artık hatırlamaz olmuşlardı. M ilâdın ikinci yüzyılından itibaren kiimse kendini GoJuva hissetmez olmuştu1; zamanımızda ancak İlmî derin leştirm eler yolu iledir ki, Goluva karak terinin bilinm ez hale .gelen özelliği bulunmuştur. Demek oluyor ki, bugünkü m illetlerin kuru luşunda ırk mülâhazalarının ¡hiçbir tesiri olma mıştır. Fransa, K elt, îb er ve Cermendir. Alm an ya, Cermen, K elt ve Islavdır. İtalya, etnografya bilim inin en çok güçlüğe uğradığı memlekettir. Bu memlekette, başka birçok unsurlardan mâda, Goluva’laT, Etrüsk’ler, P elaj’lar, Yunanlılar, Arap saçı gibi birbirine karışmışlardır. Britanya ada ları da, tüm olarak, nispetlerinin tâyini pek güç olan bir K elt ve Cermen kanı halitası arzederlerHakikat şudur ki, sâf ırk yoktur ve devlet idaresini etmografik tahliller üzerine kurmak, MİLLET NEDİR? 111 onu mevhum bir hayale istinadettirmek olur. En asıl memleketler olan İngiltere, Fransa, İtalya, kanın en ziyade karışık olduğu m em leketlerdir. Alm anya bu hususta b ir istisna mıdır? N e hayal! bütün güneyi vaktiyle Gohıva idi- Bütün doğu su, Elbe’den itibaren Islavdir. Gerçekten sâf ol duğu iddia edilen kısımlar da hakikaten öyle midir? Burada, üzerinde açıkça anlaşılması ve yanlış anlaşılmasının önüne geçilm esi pek ehem m iyetli olan meselelerden birine temas ediyoruz. Irk lar üzerindeki münakaşalr bitmek tüken mek bilmez, çünkü filolog tarihçilerle fizyolojisi antrofpolojistler ırk kelim esini haşka başka mâ nalarda anlarlar. Antropolojistlere göre ırk zoo lojideki mânadadır, gerçek b ir cet-torun rabıta sı, bir kan yakınlığı gösterir. Halbuki diller ve tarihler üzerindeki araştırmalar fizyolojinin var dığı taksimata varmamaktadır. Brakisefal ve dolikosefal kelim elerinin ne tarihte ne de filolo jide yeri yoktur. A r î dillerini ve kolunu yaşatan insan grupunda da brakisefaller, dolikosefaller vardı* Samı denilen dilleri ve müesseseyi yara tan iptidaî grup için de aynı şeyi söylemek lâ zım dır. Başka bir deyişle, insanin hayvani men şeleri, kültür, medeniyet ve dil menşelerinden pek çok uzaktır. İptidaî Ariyen, iptidaî Şematik, iptidaî Turaniyen gruplarının hiçbir fizyolojik b irlikleri yoktu. Bu gruplanmalar, muayyen bir devirde, meselâ bundaln on beş yirm i bin y ıl önce vukubulam tarihî olaylardır; halbuki inşa- 112 NUTUKLAR VE KONFERANSLAR nin hayvanı menşei hesabedüemiyeeek kadar es kidir. F iloloji ve tarih bakımından Cermen ırkı denilen nesne, herhalde beşer nevi içinde tamam iyle ayrı bir ailedir. Fakat bu, antropolojik an lamda bir aile midir? Şüphesiz hayır. Tarihte Cermen şahsiyetinin meydana çıkması, Mesih İsa’dan ancak birkaç yü zyıl önce vukubulmuştur, Cermenler herhalde o devirde topraktan çıkmış olmasalar gerektir. Ondan önce, o belirsiz İskit kitlesi içinde Islavlarla karışmış oldukları için, ayn bir şahsiyetleri yoktu- B ir İngiliz, pekâlâ, insanlık kitlesi içinde bir tiptir. İmdi, pek yersiz olarak Anglo-Sakson denilen ırkın tipi ne Sezar zamanının Breton’u, ne Kengist’in Anglo-Saksonü, ne Fatih ' Guillaume’un Normand’ıdır. Fransız ine bir Goluvadır, ne bir Franc’tır, ne de bir ÎBurgonde’dur- O, Frapsiz kiralının nezareti altında, en değişik unsurların mayalandıkları büyük kazamdan çıkan nesnedir. Jersey veya Guemesey’de oturan bir adam ile karşı sahildeki Normandiya halkı -arasında menşe bakımından hiçbir fark yoktur. XI- yüzyılda en keskin bdr göz bile kanalın ik i yakası arasında en küçük bir fark sezemezdi. Philippe-Auguste pek ehemmi yetsiz sebepler yüzünden bu adaları Normandiya ile beraber almıştır- Y ed i yüzyıla yakın bir zaman ayrı yaşiyan bu iki halk birbirine yabancılaşmak la kalmamışlar, bambaşka insanlar olmuşlardır. Demek oluyor ki ırk, biz tarihçilerin anladığı mânada, kendiliğinden vücut bulan ve kendili MİLLET NEDİR? 11S ğinden bozulan bir şeydir. İnsanlık tarihi ile uğsaşan bilgin için ırk incelemelerinin başlıca bir ehemmiyeti vardır. Bu incelemelerin siyasette tatbik yeri yoktur. Avru,pa haritasıniin yapılma sında âmil olan insiyakı şuur, ırk meselesini hiç hesaba katmamıştır. İlk Avrupa m illetleri, kan ları bilhassa karışık olan milletlerdir. Demek oluyor ki, başlangıçta başlıca ehem miyette olan ırk görüşü, (gitgide lehemmiyetiinr dern. kaybediyor. İnsanlık tarih i, zoolojiden bam başka bir şeydir. İnsanlık tarihinde ırk, kemirici veya kedi cinsinden hayvanlarda olduğu gibi her şey değildir; dünyayı dolaşıp herkesin kafatası nı muayene etmeye, solnra insanların yakasına yapışarak onJlara : «Sen bizim kanimızdansın; sen bize aitsin!» demeye kimsenin hakkı yoktur. Etırıografik karakterlerden başka, herkes için bir olan hak, adalet, hakikat, güzellik vardır- Üstelik bu ırk siyaseti emin bir siyaset de değildir. Bugün onu başkalarına karşı kullanırsınız; sonra yarın, onun sizin aleyhinize döndüğünü görürsünüz. Irk bayrağını o kadar yükseklerde tutan Alman ya, günün birinde Islavlarm Saxe ve Lusace köy lerinin adlarını incelemeye, W iltzes’lerin veya Obotrites’lerin izlerini araştırmaya ve Othon’lıarm kitle halinde katlettiği veya sattığı cetlerinin hesabını sormaya kalkışmıyacaklarindain emin inidir? Unutmayı bilmek herkes için iyidir. Etnografyayı çok severim; o okadar meraklı bi lim az bulunur; fakat onu hür görmek istediğim 10 114 NUfUİCLAft ve konferanslar için siyasete tatbik edildiğini istemiyorum- Bü tün bilim lerde olduğu gibi etnografyada da sistem ler değişiyor; bu, ilerlemenin şartıdır. Buna göre m illetlerin de sistemlere göre değişmesi lâzım -. gelecek? D evletlerin sınırları bilim in kararsızlık larına uyacak. Vatanseverlik, az çok aykırılık larla dolu bir teze bağlı olacak- Vatansevere ge lip şöyle diyecekler : «Şim diye kadar aldanıyor dunuz; şu veya bu dâva için kanınızı döküyordu nuz; kendinizi K elt sanıyordunuz; bayır, siz Cer-, m ensiniz!», Soinra, on sene sonra, gelip size İs lav olduğunuzu söyliyec ekler. Büimi, birçok men faatlerin karıştığı bu meseleler üzerinde fik ir '.beyan etmekten muaf tutalım ki, yolunu şaşır masın, Emin olunuz ki, bilim i diplomasiye d elil le r verm ekle m ükellef tutacak olursak, onu çok defa uysallık suçu üzerinde yakalarız. Bilim in ya pacağı daha iy i işler vardır : ona yalnız haki kati soralım, II- — Irk hakkında söylediklerim izi dil hak kında da söylemek lâzımdır. D il birleşm eye da vet eder, fakat zorlamaz. Am erika Birleşik D ev letleri ile İngiltere, İspanyol Am erikası ile İs panya, aynı d ili konuşurlar, fakat tek bir m illet teşkil etmezler. Aksine olarak, m uhtelif kısım larının rızası ile kurulduğu için pek mükemmel bir devlet olan İsviçre’de üç-dört dil vardır. İn sanda, dile üstün bir şey olan irade vardır. İsviç re’nin dil değişikliklerine rağmen birleşik olmak istemesi, ekseriya devlet otoritesi ile elde edilen MİLLET NEDİR? 115 bir d il benzerlğiinden çok daha, önemlidir. D il birliğini asla zecri tedbirlerle, gerçekleştirmeye kalkışmamış olması, Fransa’ya şeref veren b ir olaydır. İnsanlar başka başka diller konuşmakla aynı hislere ve aynı düşüncelere sahibolamazlar •mı, aynı şeyi sevemezler ani?, Biraz önce, m illet lerarası siyaseti etnografyaya bağlamanın mah zurlarından bahsediyorduk. Onu mukayeseli fi lolojiye bağlamakta da o derece mahzur vardır. Bu m eraklı bilim lerin kendi aralarındaki münaka şalarını tam bir serbeslik içinde yapmalarına im kân bırakalım. Bu bilim lere, münakaşalarının mühtacolduğu sükûn havasını bozacak şeyleri kanştırmiyalım. D illere atfedilen siyasi önem, on ların bir ırk alâmeti sayılmalarından ileri geli yor. Bundan yanlış bir şey olamaz. A rtık Almancadan başka bir dil konuşmaz olan Prusya, bun dan birkaç yü zyıl önce Islavca konuşuyordu.. Güney İngiltere İngilizce konuşuyor; G oller ül kesi v e İspanya, Albe la Longue ağsı konuşu yorlar; M ısır Arapça konuşuyor; misâller sayila-miyacak kadar çoktur. Menşelerde bile dil benzer-, liğ i ırk bezerliğiıni intacetmiyordu. Sâf A r î veya, sâf Sami kabilesini ele alalım; bu kabilelerde efen-, dilerinin dilini konuşan köleler vardı; imdi, o za-manlar köle, çok zaman efendisinin ırkından baş-ka bir ırktan olurdu. Tekrar edelim : mukayeseli, filolojin in takdire değer bir ferasetle yarattığı Hindu-AnTupaî, Sem itik ve sair diller taksima tı, etnografya biliminin taksimatına uymuyor. D il 116 NUTUKLAR VE KONFERANSLAR ler, kendilerim konuşan kim selerin kanı ¡hakkın da pek az şey gösteren ve ebedî olarak intisabediîen ailenin tâyini bahis ‘mevzuu olduğu zaman insan hürriyetine zincir vurmak iktidarında olma yan tarihî teşeküllerdir. Irka verilen lüzumundan fazla ehem iyet gib i dile verilen bu mutlak ehemtaiyetin de tehlikeleri ve mahzurları vardır. Bu ehemmiyet izam edildiği zaman, m illi sayılan mu ayyen bir kültürüm duvarlarla çevrili dar muhitine kapanılır. Geniş insanlık alanında teneffüs olu nan açık hava terkedilerek küçük vatandaş cem iyelteri içine kapanılır. Ruh ve zekâ için bun dan kötü, medeniyet için bundan zararlı b ir şey olamaz. Şu esası unutmayalım ki, insan şu veya bu dil alanına kapatılmadan, şu veya bu ırkın bir âzası olmadan, şu veya bu kültüire mensubolanadan evvel, düşünen ve m âneviyatı olan b ir var lıktır. Fransız, Alman, İtalyan kültüründen ev v el insanlık vardır. Rönesans’ın büyük adamları na bakımız; onlar ne Fransız, ne Alman, ne de îtalyandılar. Onlar, Antikite ile sürekli temas ları neticesinde insan ruh ve zekâsının gerçek terbiyesinin sırrına erm işler v e ona bütün varlıkları ile bağlanmışlardı. N e iy i ettiler! III. — Din de, bugünkü anlamda b ir m illetin kurulmasına yetecek bir tem el teşkil edemez. Başlangıçta, din cem iyetin varlığına bağlı idi. Cem iyet, ailenin genişlemesi ile teşekül ediyordu. D in âyinleri, aile dini % inler(iydi. Atina dini, Atin a’ya, onun m itik koruyucularına, kanunla- MILLET NEDİR? 117 rina, âdetlerine edilen ibadetti. Ru dinin doğ malarla bağlı bir ilâihiyatı yoktu. Bu din, keli« menin bütün mânası ile bir devlet dini idi. Bu dini tatbik etmek istemiyen kimse Atinalı sayıl mazdı. Bu, hakikatte, taşahhus eteıiş Akropolis’e ibadettir. Aglaure mâbedi üzerine yemin etmek, vatan için ölmeye yem in etmekti. Bu din, bizdeki kur’a çekmeye veya bayrağa tapmaya mua dil bir şeydi- Böyle bir ibadete iştirak etmek is tememek, şimdiki cemiyetlerimizde askerlik et mek (istememek gibi bir şey olurdu. Bu, bir in sanın Atinalı olmadığım ispat etmesi olurdu, ö te yandan, Atinalı olmiyan için böyle bir ibadetin mânası olmadığı da aşikârdır. Zaten bunun, için de, yabancıları bu dini kabul etmeye zorlamak için hiçbir gayret sarfedilmiyordu. Atinalı köle ler bu ibadete uymuyorlardı- Ortaçağın baza kü çük cumhuriyetlerinde de durum böyle olmuş tur. Saint Marc üzerine yemin etmiyen bâr kimse iy i bir Venedik vatandaşı değildi; Saint Andre’y i cennetin diğer bütün azizlerine üstün saymiyan bir kimse iy i bir A m alfi vatandaşı değildi- Son radan zulüm ve istibdat halini alan şey bu küçük cemiyetlerde meşru idi, ve bizde yılbaşı günü bir ©ile babasına tebrik ve temennilerde bulunmak kadar zararsız bir şeydi. İsparta’da ve Atina’da doğru olan şey, İsken der’in fetihleri neticesinde teşekkül eden ülkeler de ve bilhassa Roma imparatorluğunda doğru ol maz. olmuştu. Doğu’yu Olympos’un îuppiterine us Nutuklar ve konferanslar ibadet ettirm ek istiyen Antiochus Epiphane’m v e bir sözde devlet dini idame etme yolunda Ro ma imparatorluğumun zulümleri, bir hattâ, bir cürüm, gerçek bir manasızlıktı. Zamanımızda durum tamamiyle açıktır. A rtık yeknesak bir tarzda iman eden kimseler yoktur. Her insan ken dine göre, elinden geldiği kadar ve istediği tarzda iman ediyor* A rtık devlet dini kalmadı; bir insan Katolik, -Protestan veya Yahudi olmak veya hiç bir- ibadette bulunmamak da Fransız, İngüiz, Alman, olabiliyor. Din, herkesin şahsı ve vicdanı ile ilgili bir şey halini aldı. M illetler, Katolik, Protestan diye ayirdedilm ez oldular. Bundan el li ik i y ıl önce Belçika’nın kurulmasında pek bü yük bir âmil olan din, herkesin kalbinde bütün ehemmiyetini muhafaza ediyor, fazat artık, m il letlerin hudutlarım çizen sebepler arasından ta* mamiyle çıkmış bulunuyor. IV . — M enfaat birliği de insanlar arasında şüphesiz kuvvetli b ir bağdır. Bununla beraber, yalnız m enfaatler bir m illet yaratmaya yeter mi? Zannetmiyorum. Mfenfaat birliği olsa ol'sa ticarî antlaşmalar yaratır. M illiyetin bir his tarafı da vardır; m illiyet aynı zamanda hem ruh hem vücuttür; bir Zollverein bir vatan değüdir. ; V. — Coğrafyanın, tabiî hudutlar denilen şe yin, m illetlerin ayrılışında şüphesiz büyük bir hissesi vardır. Coğrafya, tarihin belli başlı âmil lerinden biridir. Nehirler ırkları şevketti, dağlar onları durdurdu* B irinciler tarih hareketlerini MİLLET NEDİR? 119 kolaylaştırdı, İkinciler sınırlandırdı. Bununla be raber bazı partilerin sandıkları gibi, bir m illetin hudutlarının harita üzerinde çizildiği, ve o m ille tin, hudutlarının bazı kısım larım yuvarlaklaşmak v e kendilerine b ir d priori sınırlandırma hassası atfedüen filân dağa veya filân nehre varm ak için İâzmugelen toprakları ilhak etm eye hakkı olduğu söylenebilir m i? Bu kadar k eyfi ve b u 'k a d a r kötü sonuçlar doğurabilecek bir doktrin bilm i yorum. B öylelikle, her türlü şiddet meşru sayıl mış oluyor. Bu sözde tabii .sınırlan teşkil edenler, dıağlar m ıdır, nehirler m idir? D ağların ayırdığı söz götürmez; fakat nehirler, daha ziyade birleş tirirler. Sonra bütün dağlar devletleri birbirinden ayıramaz. Ayıran ları hangileridir, ayirm ıyanları hangileridir? B iarritz’den Tom ea’ya kadar, sınır lan dırıcı vasıfta bir tek nehir ağzı yoktur. E ğer tarih istemiş olsaydı, Loıre, Seine, Meuse, Elbe v e Öder nehirlerinin de, kaç kere insanların te m el haklarına yâni iradelerine karşı gelinmesi ne sebebolan Rhin nehri kadar tabiî hudutluk vasıfları olurdu- Stratejik sebeplerden hahsolunuyor. M utlak olan hiçbir şey yoktur; zarureti halinde birçok fedakârlıklar yapılması' gerektiği aşikârdır. Fakat bu fedakârlıkların çok ileriye vardırılmamasi lâzım dır. A k si takdirde herkes askerî sebeplere dayanan istekleri ileri sürecek ve harblerin sonu gelm iyeoektir. H ayır, ırkın bir m illeti teşkil edemediğ kadar toprak da edemez. Toprak substratmm’dur, mücadele ve çalışma 120 NUTUKLAR VE KONFERANSLAR alafnıdır. İnsan, rulı unsurunu verir. M illet deni len o kutsal şeyin kuruluşunda insan lıer şeydir. M addi olan ¡hiçbir şey bu kuruluşa kâfi gelmez. B ir 'millet, tarihin derin karışıklıklarından hâsıl olan mânevi bir varlıktır, toprak şeklinin tâyin et tiğ i muayyen bir ¡grup değil, mânevi bir ailedir. Bu mânevi varlığı teşkil eden unsurları göz den geçirdik : ırk, dil, din, menfaat, din yakın lığ ı ,coğrafya, askerî zaruretler. Şu halde daha ne lâzım? Buraya kadar olanı söyledikten sonra, artık dikkatinizi daha uzun zaman zorlamaya lüzum kalmıyacak. III B ir m illet bir ruhtur, mânevi bir varlıktır- Bu ruhu, bu anânevi varlığı, hakikatte bir olan iM şey teşkil eder. B iri mazide, öteki haldedir. B iri, müşterek olarak zengin bir hâtıralar mirasına konmadır. Öteki, bugünkü birlikte yaşama rıza sı, tüm olarak elde1edilen mirası değerlendirme y e devam etm e iradesidir. İnsan, eti, kem iği ve ruhu ile bir anda yaratılan bir şey değildir. M il le t de fert gibi, cebitler, feragatler, fedakârlık larla dolu bir mazinin muhassalasidır. Ecdada tapma en meşru bir ibadettir; bizi olduğumuz hale getiren ecdattır. Kahramanlıkla dolu bir mazi, büyük adamlar, şan ve şeref (gerçek şan ve şerefi muradediyorum), işte üzerine bir m illet fik ri kurulabilecek cemiyet sermayesi! Geç MİLLET NEDİR? 121 mişte müşterek şanlar, şerefler idrâk etmiş olmak, halde müşterek bir iradeye sahip bulunmak, bir likte büyük işler başarmış olmak, gene böyle iş ler başarmak istemek, işte m illet olmak için ana şartlar! İnsan, katlandığı fedakârlıklar, çektiği ıstıraplar ' nispetinde sever. İnsan ‘ kendi eliyle yaptığı ve kendinden sonrakilere devrettiği evi sever. «S îzler ne idi iseniz bizier de oyuz; ¿izler ne iseniz bizier de o olacağız» diyen İsparta şar kisi, .o sadeliği içinde, her vatanın kısaltılmış m illi marşıdır. Maziden kalan, müşterek bir şan ve şeref ve acılar mirası; gelecek için, gerçekleştirilecek müşterek bir program. B irlikte ıstırap çekmiş, haz duymuş,- ümidetmiş olmak, işte müşterek gümrüklerden ve stratejik mülâhazalara uygun hudutlardan daha iy i şeyler; işte ırk ve dil deği şikliklerine rağmen anlaşılan şeyler! Biraz evvel «birlikte acı çekmiş olmak» diyordum; evet müş terek ıstırap, hazdan ziyade birleştirir. M illi hâ tıralar bahsinde, yaslar zaferlerden iyidir; çünkü onlar birtakım vazifeler yükler, müşterek eehitler emrederDemek oluyor ki bir m illet, birlikte katla nılan ve katlanmaya hazır bulunulan fedakârlık lar duygusunu yarattığı büyük bir karşılıklı bağ lılıktır. Bu bağlılığîn bir mazisi olması lâzımdır. Bununla beraber mület, halde elle tutulabilir bir olayda hülâsa edilebilir : müşterek hayata de vam etme hususunda ifade edilen rıza ve istek. 11 122 NUTUKLAR VE KONFERANSLAR B ir milletin varlığı, tabiri hoş görünüz, her gün yapılan bir plebisittir. Nasıl ki, b ir ferdin var lığ ı da hayatım sürekli bir teyididir. Ah! biliyo rum ki bu, tanrısal hak kadar tabiatüstü, sözde tarihi hak kadar huşunetli bir şey değildir. Sîz lere izah ettiğim düşünüş tarzına göre bir kiralın b ir eyalete : «Bana aitsin, seni alıyorum» diyem iyeceği kadar bir m illet de diyemez* Bir eya let, onda oturan insanlardır; bu işte danışılması gereken biri varsa, bu toranın sakinidir. B ir mil letin arzusu hilâfına bir memleketi ilhak etmek te veya elde tutmakta gerçek bir menfaati yok tur. Netice itibariyle daima dikkate alınması ge reken tek meşru critérium milletin dileğidir. Mjetafizik ve teolojik neviden mücerret mü lâhazaları siyasetten uzaklaştırdık. OBöyle yapınca •başka ne kalıyor? însan kalıyor, onun arzulan, ihtiyaçları kalıyor. Diyeceksiniz ki, ayrılma ve binnetice m illetlerin parçalanıp dağılması, bu ihtiyar bünyeleri ekseriya ipek iy i belirmemiş is teklerin keyfine tâbi bırakan bir sistemin neti cesidir. Fakat bu işlerde hiçbir prensipin ifrata vardmlmaması gerekitği aşikârdır* Bu tarzdaki hakikatler ancak heyeti umumiyeleriyle ve pek umumi olarak tatbik edilmelidirler. İnsanların is tekleri değişir; fakat şu fani dünyada değişmiyen ne vardır ki? M illetler ebedî bir şey değil dir. Başlamışlardır, biteceklerdir. Onların yerini belki Avrupa konfederasyonu alacaktır.' Fakat ya şadığımız yüzyılın düzeni böyle değil. Bugün mü- MİLLET NEDİR? 123 letler mevcudolması iy i hattâ zaruridir. Onlar hür riyetin teminatıdır; dünyanın bir tek karnımı, bir tek sahibi olursa ‘h ürriyet kaybedilir. M illeterin ekseriya birbirinin zıddı olan türlü kabiliyetleri, müşterek medeniyet eserine yarar. Herbiri, netice itibariyle erişebildiğimiz en yük sek ideal gerçek olan şu büyük insanlık konse rine birer nağme katar. Birbirinden ayrı düşün dükleri zaman zayıf tarafları olur. Çok zaman kendi kendime derim ki, milletler için m eriyet sayılacak kusurları olan, boş bir şan ve şerefle övünen, o derece kıskanç ve bencil olan, hiçbir şeye dayanamayıp silâha davranan bir fert, in sanların en çekilmezi olurdu. Fakat bütün bozuk nağmeler heyeti umumiye içimde kaybolur. Za vallı insanlık! neler çektin! daha neler de çeke ceksin! Dilerim, rehberin akıl ve hikmet olsun, yürüdüğün yolun sayısız tehlikelerinden seni bo rusun! Dediklerim i hülâsa ediyorum- İnsan ne ır kının, ne dilinin, ne dininin, ne nehirlerin mec rasının, ne de ısııradağla'rm istikametinin esiri dir. A k lı başında ve yüreği ateşli insanlardan mü teşekkil büyük ve mütecanis bir topluluk, m illet denilen mânevi vicdanı yaratır. Bu mânevi vic dan, ferdin bir cemaat yararına • hakkın dan vazgeçmesinin gerektirdiği fedakârlıklarla kuvvetini ispat ettikçe meşrudur, var olmak hak kına maliktir. Ülkesinin sınırlar hakkında tered düde düşülecek olursa, ilgili halka danışınız. Hal- 124 NUTUKLAR VE KONFERANSLAR km bu meselede elbette söz hakkı vardır. Yük sek prensiplerinin tepesinden bizim bayağı dü şüncelerimize acıyarak bakan o hata işlemez ler, buna gülümsiyeceklerdir. «Halka danışmak! olacak şey mi bu? Diplomasi ve harb yerine ço cukça çareler gösteren şu cılız Fransız fikirleri ne de bakınız!» — Bekliyelim, baylar; bırakalım, yüksek düşüncelilerin saltanat devri geçsin; kuv vetlilerin horgörürlüğüne katlanmayı bilelim. Belki, birçok semeresiz yoklamalardan sonra, gene, dönüp dolaşıp bizim tecrübeye dayanan basit çarelerimize geleceklerdir. Gelecekte haklı olmanın çaresi, hazan da, rağbet 'görmemeye kat lanmayı bilmektir.