İndir - Darüşşafaka
Transkript
İndir - Darüşşafaka
“Bize şevk ve cesaret veren desteklerinizi esirgemeyeceğinizden kuşkum yok” Değerli okuyucular, Öncelikle, Cemiyet Dergimizin yeni sayısıyla karşınızda olmaktan, Darüşşafaka’yı bir kez daha sizlere anlatmaktan mutluluk duyduğumu belirtmek isterim. 2010-2011 eğitim-öğretim yılımızda köklü ailemize yeni katılan öğrencilerimizi belirleme çalışmalarımızı tamamladık. Bu yıl öğrenci mevcudumuz 836 oldu. Darüşşafaka giriş sınavını dereceyle kazanan kardeşlerimizle yapılan röportajlarımızı bu sayımızda siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz. Darüşşafaka’da bir gelenek haline gelen “Homecoming-Yuvaya Dönüş 2010” partimiz çocuklarımıza ve bizlere keyifli anlar yaşatırken bir gün sonrasında düzenlenen “Açılış Töreni” ile Darüşşafaka Eğitim Kurumları yeni ders yılına başladı. 2009-2010 ders yılının sona ermesini takiben akademik kadrolarımızda yenilenmeler oldu. Darüşşafaka Eğitim Kurumları Genel Müdürü Nilgün Akalın, Lise Müdürü Refik Kıvanç ve İlköğretim Müdürü Gülay Hacıoğlu aramızdan ayrıldı. Yeni ders yılında aramıza katılan İstanbul Erkek Lisesi Müdürü Adnan Ersan Darüşşafaka Lisesi Müdürlüğü ve Kampüs Koordinatörlüğü’nü üstlendi. Lise müdür yardımcımız Çiğdem Kaya da Darüşşafaka İlköğretim Müdürlüğü’ne atandı. Kendileri hakkındaki geniş bilgiyi dergimizin sayfalarında bulabilirsiniz. Bu yıl Darüşşafaka Eğitim Kurumları’ndan mezun olan 65 öğrencimizin, LYS sınav sonuçlarına göre başarı grafikleri hedeflenen orana ulaştı. Üçü kendilerinin ve ailelerinin isteği doğrultusunda tercih yapmadı. Geri kalan 62 öğrencimizin 57’si ise, tercih ettikleri dört yıllık yüksek öğrenim programlarına yerleşmeye hak kazandı. Kardeşlerimizi bu vesile ile bir kez daha tebrik edip üniversite hayatlarında başarılar dilerken, Darüşşafaka sevgisinin tarifsiz, Darüşşafakalılığın bir onur olduğunu unutmamalarını temenni ediyorum. Kökleri Osmanlı’ya dayanan, öncülüğünü Cumhuriyet ile birlikte sürdüren ve Atatürk ilkelerine bağlı Darüşşafaka’nın 147 yıllık tarihi boyunca binlerce hikâyenin yeniden yazılmasına olanak sağladığını hepimiz biliyoruz. Dergimizde söyleşisi yer alan sevgili ağabeyimiz Şerafettin Çağlayan da Darüşşafaka sayesinde hikâyesi yeniden yazılanlardan. Çağlayan “Darüşşafaka Velilerini Arıyor” programı kapsamında bir öğrencimizin on yıllık eğitim giderini karşılayarak hem ikinci kez Darüşşafaka’dan mezun olmuş, hem de Darüşşafaka’ya olan minnet ve sevgisini bir kez daha göstermiş oldu. Yeniliklere açık olduğunu sık sık vurguladığım Darüşşafaka’nın, İngilizce öğretime geçilen ilk yıllarda, İngilizce öğretmenliği yapmış olan Jale Çeltikçi ve geçtiğimiz yıla kadar okulumuzda İngilizce öğretmenliği görevini yürüten kızı Lale Çeltikçi Doruk ile Avukat Refik Çeltikçi’nin Darüşşafaka anılarını ve bağını, Necla-Leyla Koperler kardeşlerin Darüşşafaka’ya yaptıkları vasiyet bağışını ve neden Darüşşafaka’yı seçtiklerini anlatan sayfaları biliyorum ki sizler de keyifle okuyacaksınız. Darüşşafaka’da öğrenim gören, emek veren ya da Darüşşafaka’ya destek olan herkesin içinde Darüşşafaka sevgisi olduğunu biliyorum. Bu sayımızda yer alan söyleşileri okudukça içinizde bu sevgiyi bir kez daha hissedeceğinizden, çalışmalarımızda bize şevk ve cesaret veren desteklerinizi esirgemeyeceğinizden kuşkum yok. Saygılarımla, Zekeriya Yıldırım Yönetim Kurulu Başkanı Darüşşafaka Cemiyeti İçindekiler 4 Ekim 2010 4 HABERLER 16 DARÜŞŞAFAKALI Yıl: 2 Sayı: 5 Ekim 2010 Şerafettin Çağlayan: “Hep minnet duydum, borçlu hissettim kendimi Darüşşafaka’ya” 12 Yuvaya dönen Deniz Saral’dan hayat dersi! 20 BAĞIŞÇILARIMIZ Bitmeyen hikâyenin kahramanları 22 Necla Koperler: “Darüşşafaka gibi 22 kurumların sayısı keşke daha fazla olsa” 24 İZ BIRAKANLAR P&G Türkiye, geleceğin Salih Zekileri, Fatin Gökmenleri için ışık yaktı 26 26 SÖYLEŞİ Jale Çeltikçi: “Kendimi hâlâ Darüşşafakalı hissediyorum” İmtiyaz sahibi Darüşşafaka Cemiyeti adına Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım Darüşşafaka Cemiyeti, Darüşşafaka Cad. No:14 34457 Maslak-İstanbul Sorumlu Yazı İşleri Müdürü M.Talha Çamaş Darüşşafaka Cemiyeti Darüşşafaka Cad. No:14 34457 Maslak-Sarıyer/İstanbul Yayın Kurulu M.Talha Çamaş Arzu Yağmur Mine Yiş Yönetim Yeri Darüşşafaka Cemiyeti Darüşşafaka Cad. No:14 34457 Maslak-Sarıyer/İstanbul Tel: 0212 276 50 20 Faks: 0212 275 51 02 www.darussafaka.org Fikret Yüksel Foundation Yönetim Kurulu Başkanı Susan Burchard… 34 32 AKTÜEL Darüşşafaka ile gönüllüler el ele… Darüşşafaka, akademik başarının yanı sıra sanatta da aktif… Yayına Hazırlık Genel Yönetmen: Metin Gülbay Görsel Yönetmen: Murat Kara Editör: Demet Eyi Grafik Tasarım: Ertuğrul Mürtezaoğlu Düzeltmen Editör: Ersel Ergüz Fotoğraf Editörü: Murat Güney Fotoğraf: Damla Salor Gülhan Kırdı Tel: 0216 681 18 22 Baskı: Dünya Yayıncılık A.Ş. Globus Dünya Basınevi 100. Yıl Mahallesi 34440 Bağcılar/İstanbul Tel: 0212 629 08 08 NASIL BAĞIŞ YAPABİLİRSİNİZ? Darüşşafaka Cemiyeti’ne üye olsun olmasın herkes bağış yapabilir. Bağış modeli kişiye özgüdür. Bağışlar nakit olabileceği gibi tereke bağışı, gelir temliki, gayrimenkul bağışı, öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik burs bağışı olabilir. Darüşşafaka Cemiyeti’ne her türlü bağış kabul edilmektedir. 1. ONLİNE BAĞIŞ Kredi kartı ile www.darussafaka.org web sitesinden online bağış sistemi. 2. İNTERNET BANKACILIĞI Bankaların internet şubelerindeki “bağış” menüleri aracılığı ile: -Akbank -Denizbank -HSBC -ING Bank -Türkiye İş Bankası -Vakıfbank -Finansbank -Fortisbank -Garanti Bankası -Şekerbank -T.C. Ziraat Bankası -TEB -Yapı Kredi Bankası -Halk Bankası -Tekstilbank 3. NAKİT Darüşşafaka Cemiyeti’ne elden yapılacak bağışlar. 4. BANKA HAVALESİ Darüşşafaka Cemiyeti Banka Hesap Numaraları: BANKA ADI Akbank Üstbostancı Denizbank Kavacık Finansbank Bostancı E5 FortisBank Şenesenevler Garanti Bankası Sahrayıcedit HSBC Bank Kozyatağı ING Bank Kazasker Şekerbank Kozyatağı Tekstilbank Kadıköy T.C. Ziraat BankasıOsmanbey Türkiye Ekonomi BankasıTaksim Türkiye Halk Bankası Sahrayıcedit Türkiye İş Bankası Kozyatağı Ticari Vakıfbank Kozyatağı Yapı Kredi Bankası Bayarcaddesi ŞUBE KODU 695 2410 1037 163 277 757 198 242 0008 850 104 874 1386 338 682-5 SWIFT AKBKTRIS DENITRIS FNNBTRIS DISBTRIS072 TGBATRIS HSBCTRIX INGBTRIS SEKETR2A TEKBTRISKDK TCZBTR2A TEBUTRIS104 TRHBTR2AAXXX ISBKTRIS TVBATR2A YAPITRIS IBAN TR700004600695888000001863 TR790013400000000186300001 TR810011100000000000001863 TR240007100163304401863TRL TR590006200027700000001863 TR200012300757000186329300 TR870009900413231000100001 TR610005902420588024251529 TR910010900008003257150003 TR660001000850000018635001 TR680003200010400000001863 TR840001200987400016000001 TR240006400000113860001863 TR510001500158007284865476 TR690006701000000000001863 5. 7 GÜN 24 SAAT ATM’LERDEN BAĞIŞ Garanti Bankası, HSBC Bank, Türkiye İş Bankası ve Yapı ve Kredi Bankası ATM’lerinden “bağış” menüsü aracılığıyla Darüşşafaka Cemiyeti’ ne 7 gün 24 saat bağış yapabilirsiniz. 6. 7 GÜN 24 SAAT TELEFON BANKACILIĞI Akbank, Denizbank, Finansbank, Fortis Bank, Garanti Bankası, HSBC Bank, Şekerbank, Türkiye Ekonomi Bankası, Yapı ve Kredi Bankası, T.C. Ziraat Bankası, Türkiye İş Bankası, telefon bankacılığı aracılığı ile Darüşşafaka Cemiyeti’ ne 7 gün 24 saat bağış yapabilirsiniz. 7. SMS ile BAĞIŞ TURKCELL, VODAFONE ve AVEA faturalı hatlarından bağış yapmak için 1863’e SMS gönderebilirsiniz. Her bir mesaj bedeli 5 TL dir. Turkcell, Vodafone ve Avea faturalı hat sahipleri 1863’e bir kısa mesaj göndererek bağışlarını yapabilirler. Gönderilen mesaj aboneye, 2 SMS bedeli olarak ücretlendirilmektedir. *Darüşşafaka Cemiyeti üye aidatları ve tüm bağışlardan masraf alınmamaktadır. Tüm sorularınız için Darüşşafaka Cemiyeti Kaynak Geliştirme Koordinatörlüğü Zeliha Yaşar’ı 0212 276 50 35 nolu hattan arayabilirsiniz. 4 HABERLER Darüşşafaka, 2010-2011 Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nda 2010-2011 eğitimöğretimyılı, TİMShow Center’da düzenlenen törenle20 Eylül’de başladı. arüşşafaka Eğitim Kurumları’nda 20102011 eğitim-öğretim yılı, Darüşşafaka TİM Show Center’da düzenlenen törenle 20 Eylül 2010’da açıldı. Türkiye Basketbol Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Demirel’in yeni eğitim-öğretim döneminin ilk dersini verdiği törene, Prof. Dr. Sinan Bayraktaroğlu, TEV Genel Müdürü Turgut Bozkurt, Dr. Bedri Ayseli, Milli Takımlar İdari Menajeri Barbaros Akkaş, Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeleri, Darüşşafakalılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Alper Yılmaz, Darüşşafaka bağışçıları, veli ve öğrenciler katıldı. D “Akademik kadromuz, 2007’de başlattığımız değişim hareketini sürdürecek” Darüşşafakalı öğrencilerin müzik gösterisiyle başlayan törende konuşan Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, “Yeni ders yılımıza akademik kadromuzda yeniliklerle giriyoruz. Aramızdan ayrılan Darüşşafaka Eğitim Kurumları Genel Müdürü Nilgün Akalın, Darüşşafaka Lisesi Müdürü Refik Kıvanç, Darüşşafaka İlköğretim Müdürü Gülay Hacıoğlu ve diğer öğretmenlerimize hizmetlerinden dolayı teşekkür ederiz. Çalışma hayatının son altı yılı İstanbul Erkek Lisesi Müdürlüğü’nde olmak üzere toplam 33 yıllık yöneticilik deneyimine sahip Adnan Ersan Darüşşafaka Lisesi Müdürlüğü ve Kampüs Koordinatörlüğü’ne, bünyemizde lise müdür yardımcılığını sürdüren Çiğdem Kaya ise değerli çalışmaları dikkate alınarak Darüşşafaka İlköğretim Müdürlüğü’ne atanarak görevi devraldı. Yeni yöneticilerimizle, akademik kadromuzun 2007 yılında baş- HABERLER 5 eğitim-öğretim dönemini açtı lattığımız değişim hareketini kesintiye uğratmaksızın sürdüreceğine ve değişimi içselleştiren yeni bir anlayışla yükselmekte olan başarı çizgimizi zirveye taşıyacağına inanıyoruz” dedi. Turgay Demirel: “Hedefinize yürürseniz sizler de alanınızda bir dev adam olursunuz” 2010-2011 eğitim-öğretim yılının ilk dersini veren Türkiye Basketbol Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Demirel ise, Darüşşafaka’nın sadece eğitim kurumu değil, aynı zamanda Türk basket- bolunda çok saygın bir kulüp olduğunu vurguladı. Demirel, “Darüşşafaka, gerek İstanbul gerek Türkiye şampiyonlukları olan bir kulüptür. Buradan yetişmiş Yalçın Granit, Mehmet Baturalp gibi çok değerli basketbol adamlarımız var” diye sözlerini sürdürdü. 12 Dev Adam’ın 2001’de başlayan hikâyesini öğrencilerle paylaşan Demirel, sözlerini şöyle noktaladı: “Belki bazılarınız 2001’de daha dünyada yoktu. 12 Dev Adam basketbolda bir marka oldu. 12 Dev Adam, ülkemizin sevindiren, coşturan, birleştiren kahramanları oldu. Ama sadece basketbolda değil, her alanda sizlerin de bir dev adam olma şansınız var. İşinizi iyi yaparsanız, çok çalışırsanız, kararlı ve sabırlı olursanız, doğru yoldan sapmadan, kestirmelere bak- madan istikrarlı bir şekilde hedefinize yürürseniz sizler de alanınızda bir dev adam olursunuz.” Adnan Ersan: “Mesleğe başladığım ilk yıllardaki heyecanı yeniden yaşadım” Törende konuşan Darüşşafaka Lisesi Müdürü ve Kampüs Koordinatörü Adnan Ersan ise, “Darüşşafaka, çağdaşlıktan, Atatürkçü düşünceden taviz vermeden yetiştirdiği öğrenci ve mensuplarıyla örnek bir kurum. Mesleğe başladığım ilk yıllardaki heyacanı bana yeniden yaşatan Darüşşafakılılara teşekkür ediyorum” dedi. Darüşşafaka ailesine bu yıl katılan Türk Dili ve Edebiyat öğretmeni Özkan Kıranbağlı, 2010 yılı Darüşşafaka Giriş Sınavı birincisi Yasemin Yur, Darüşşafaka 4. sınıf öğrencisi İbrahim Ata ve Darüşşafaka Öğrenci Birliği Başkanı Zeynep Kutlu’nun da konuşma yaptığı törende, Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, Başkanvekili Davut Ökütçü, Eğitim Komisyonu Başkanı Talha Çamaş, Darüşşafakalılar Derneği Başkanı Alper Yılmaz, 2010 üniversite giriş sınavlarında başarılı olan Darüşşafaka mezunlarına Darüşşafaka Cemiyeti Yusuf Ziya Paşa Ödülleri’ni verdi. 6 HABERLER YAŞAYAN DARÜŞŞAFAKALI İHSAN DEVRİM Daçkalılar ikinci yuvalarına döndü arüşşafaka Eğitim Kurumları’nda gelenek haline gelen “Homecoming-Yuvaya Dönüş Partisi”, her yıl olduğu gibi bu yıl da Daçkalıları bir araya getirdi. Okul kampüsünde 19 Eylül’de düzenlenen partiye, öğrenci, öğretmen ve velilerin yanı sıra, Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeleri, Darüşşafakalılar, bağışçılar, yöneticiler ve Darüşşafaka’ya gönül verenler katıldı. "Yuvaya Dönüş 2010" Partisi’nde Darüşşafaka'ya yeni ders yılında katılan 4. sınıf öğrencileri aileleri ile birlikte coşkuyla eğlendi. Darüşşafakalıların da yeni kardeşlerini ve ailelerini yalnız bırakmadığı parti “Bir yıl sonra yine birlikteyiz” sloganıyla sona erdi. D Darüşşafakalı öğretmenler tanışma yemeğinde buluştu Tüm ulusumuzun 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz. Kurban Bayramınız kutlu olsun aklaşık bir buçuk asırdır eğitimle değişen yaşamların hikâyesini yazan Darüşşafaka Cemiyeti’ne bugüne kadar yaptığınız kurban bağışları, Cemiyetin en önemli bağış kalemlerinden biri olma özelliğini taşıyordu. Ancak, canlı hayvan piyasasının içinde bulunduğu spekülatif durum nedeniyle Darüşşafaka Cemiyeti bu yıl kurban kesimi yapmama kararı aldı. Y Bağışlarınız eğitim için aklaşık bir buçuk asırdır Türkiye’nin aydınlık yarınlarına liderler yetiştiren Darüşşafaka Cemiyeti, 14 Eylül’de Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nda görev alan akademik kadrosuna Darüşşafaka Life GYM Spor Tesisleri’nde düzenlediği kokteylle “merhaba” dedi. Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, Yönetim Kurulu Üyeleri, Darüşşafakalı Yöneticiler ve Darüşşafaka Lisesi Müdürü Adnan Ersan ile Darüşşafaka İlköğretim Müdürü Çiğdem Kaya’nın da katıldığı gecede keyifli anlar yaşandı. Y Hayırseverlerimizin bağışları neticesinde elde edilen gelir, her zaman olduğu gibi 7 gün 24 saat yaşamlarını Darüşşafaka’da geçiren 836 öğrencimizin yemek, barınma, giyim ve eğitim giderlerine harcanacaktır. Kurban Bayramı vesilesiyle, Darüşşafaka’nın “eğitimde fırsat eşitliği “ misyonuna destek olmak, bağışlarıyla çocuklarımıza bir gelecek hediye etmek isteyen hayırseverler, bağışları için web sitemizdeki online bağış menüsü ve aşağıda belirtilen kanalları kullanarak bağışlarını yapabilir. Diğer bağış kanalları ve yöntemleri • Darüşşafaka Cemiyeti’nin çeşitli bankalardaki TL, ABD Doları ve Euro hesaplarına havale, EFT veya transfer yaparak, • Düzenli bağış formu ile, • Telefon Bankacılığı ve ATM’lerden “bağış” menüleri aracılığıyla, • Bankaların internet bankacılığı olanaklarını kullanarak, internet şubelerindeki "bağış" menüleri aracılığı ile 7 gün 24 saat gerçekleştirebilirsiniz. Bu bankaların listesi ile Cemiyetimizin hesaplarının bulunduğu şubeler ve IBAN numaralarına www.darussafaka.org linkinden ulaşabilirsiniz. HABERLER 7 Darüşşafaka, yeni akademik kadrosuyla kapılarını açtı arüşşafaka Eğitim Kurumları, yeni ders yılına akademik kadrosunu yenileyerek girdi. Türkiye’nin önde gelen eğitim kurumlarında yöneticilik yapan Adnan Ersan, Darüşşafaka Lisesi Müdürlüğü ve Kampüs Koordinatörlüğü’ne, Darüşşafaka bünyesinde lise müdür yardımcılığını sürdüren Çiğdem Kaya ise Darüşşafaka İlköğretim Müdürlüğü’ne atandı. Yeni yöneticilerin yanı sıra dokuzu yabancı olmak üzere 35 öğretmen ve 10 belletmenle kadrosunu güçlendiren Darüşşafaka, toplam 113 kişilik akademik kadrosuyla 20102011 eğitim öğretim yılına “merhaba” dedi. D Darüşşafaka Lisesi Müdürü ve Kampüs Koordinatörü Adnan Ersan 1953 yılında Samsun'da doğan Darüşşafaka Lisesi Müdürü ve Kampüs Koordinatörü Adnan Ersan, İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü’nden 1977 yılında mezun oldu. Sırasıyla Kazım İşmen Lisesi Müdür Yardımcılığı, Kadıköy Anadolu Lisesi, Fenerbahçe Lisesi’nde Müdür Başyardımcılığı-Müdürlük, Habire Yahşi Lisesi Kurucu Müdürlüğü, İstanbul Erkek Lisesi Müdürlüğü görevlerinde bulundu. 2010 Eylül ayı itibarıyla Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nda göreve başlayan Ersan, “Meslek yaşantım süresince öğrencilerimin Atatürkçü, uygar, araştıran, sorgulayan, üreten ve özgüvenli bireyler olmalarını kendime ilke edindim” diye konuştu. Akademikkadrosuna dokuzuyabancıolmak üzere35öğretmenve10 belletmenekleyen Darüşşafaka, yenidersyılınatoplam113 kişilikakademik Darüşşafaka İlköğretim Müdürü Çiğdem Kaya 1974 yılında İstanbul doğumlu Darüşşafaka İlköğretim Müdürü Çiğdem Kaya, ortaöğrenimini Eyüboğlu Koleji’nde tamamladıktan sonra 1996 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nden mezun oldu. Ardından Marmara Üniversitesi’nde İşletme alanında yüksek lisans yapan Kaya, 1996 yılında İngilizce öğretmeni olarak göreve başladı. Farklı eğitim kurumlarında görev aldıktan sonra 2007 kadroylagirdi. yılında Darüşşafaka ailesine lise müdür yardımcısı olarak katıldı. Yeni eğitim-öğretim döneminde Darüşşafaka İlköğretim Müdürü olarak görevine devam eden Kaya, “Akademik olarak yüksek başarı beklentimiz, sosyal sorumluluk bilincimiz ve hızla değişen dünyada hiç değişmeyen misyonumuzla eğitimde fırsat eşitliği ilkesi ile kültürler arası anlayışa sahip, geleceğin lider nitelikli bireylerini yetiştirmeyi sürdüreceğiz” dedi. 8 HABERLER YAŞAYAN DARÜŞŞAFAKALI İHSAN DEVRİM Darüşşafaka’da yeni ders yılının ilk zili çaldı 80ildentoplam1.974öğrenciningirdiğiDarüşşafakaGirişSınavı’nda başarılıolan113öğrenci,20Eylül’deDarüşşafakaailesinekatıldı. DarüşşafakasınavınınbuyılkiilküçüiseSakarya’danYaseminYur, İzmir’denDoğagünÖrselveDiyarbakır’danMuhammetBurakKaradaşoldu. arüşşafaka Eğitim Kurumları, 2010-2011 eğitim-öğretim dönemine 836 öğrencisiyle “merhaba” dedi. İlköğretim üçüncü sınıfı bitirmiş, babası hayatta olmayan ve ailesinin maddi durumu yetersiz çocukların başvurduğu Darüşşafaka Eğitim Kurumları Giriş Sınavı’na bu yıl Türkiye’nin her köşesinden 1.974 öğrenci katıldı. Kazanan öğrencilere ilköğretim 4. sınıftan liseyi bitirinceye D kadar tam burslu kolej eğitimi alma olanağı tanıyan sınavın birincisi Sakarya’dan Yasemin Yur, ikincisi İzmir’den Doğagün Örsel ve üçüncüsü Diyarbakır’dan Muhammet Burak Karadaş oldu. Başarılı olan 113 öğrenci 20 Eylül’de Darüşşafaka ailesine katılırken, bu yıl sınava başvuruda bulunanların yüzde 57’si erkek, yüzde 43’ü kız öğrencilerden oluştu. Sınavı kazananların oranları ise yüzde 53’ü erkek, yüzde 47’si kız öğrenci şeklinde gerçekleşti. Sınava ilişkin değerlendirme yapan Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, “Gerek Darüşşafaka Eğitim Kurumları gerekse Cemiyet olarak sadece Türkiye’nin batısıyla sınırlı kalmadığımız için mutluyuz. Sınav sisteminde yaptığımız değişiklikle son üç yılda 63 ilden yetenekli çocuğumuz Darüşşafaka ailesine katıldı. Yurdun her köşesine HABERLER fırsat eşitliğini sunmak için gösterdiğimiz çalışmalarımızın meyvesini aldık, bu başarıda Türkiye İş Bankası’nın ‘81 ilden 81 Öğrenci’ projesinin önemi büyük. Darüşşafaka’nın 81 ile yayılmasında 60 ilimizden aldığımız bağışlara ve Türkiye İş Bankası’nın anlamlı desteğine müteşekkiriz. Bu yıl da 113 yeni kardeşimizin yaşamlarını değiştirmek için hazırız” dedi. Sınav birincisinin Sakarya’nın Ferizli ilçesinden Yasemin Yur olduğunu belirten Yıldırım şöyle konuştu: “Biz, Darüşşafaka için ‘Bitmeyen bir hikâye’ diyoruz. Aramıza katılan yavrularımızın yaşamları da bitmeyen hikâyemizin sayfalarını daha önce yazmaya başlayan ağabeyleri ablaları gibi değişecek.” Yasemin Yur: “Artık gitar çalabileceğim” Darüşşafaka Giriş Sınavı’nın bu yılki birincisi Sakarya’nın Mithatpaşa Şehit Ahmet Akyol İlköğretim Okulu’ndan sınava katılan Yasemin Yur oldu. Annesiyle birlikte Adapazarı’nda yaşayan Yur, Darüşşafaka Eğitim Kurumları tarafından gönderilen tanıtım dosyasını alıncaya kadar Darüşşafaka’nın varlığından haberdar değilmiş. Annesi ve öğretmeniyle birlikte tanıtım dosyasını inceledikten sonra sınava girmeye karar verdiğini anlatan Yur, “Başlangıçta yatılı olduğu için gelmek istemedim ama herkes Darüşşafaka’nın çok güzel bir okul olduğunu söyledi. İngilizce eğitim vermesi, çok disiplinli bir okul olması ve birçok aktiviteyi yapmamıza olanak tanımasından ötürü gelmeye karar verdim” dedi. Çiçeği burnunda Daçkalı Yasemin, çok istediği halde ders alamadığı yüzme ile gitarı öğreneceği için mutlu: “Her zaman gitar ya da org çalmak istedim ama ders alma imkânım yoktu. Ancak Darüşşafaka’da bu isteğimi gerçekleştireceğim.” Darüşşafaka’nın sınavına bol bol test çözerek hazırlandığını ve Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nın kampüsüne hayran kaldığını belirten Yur duygularını “Burası çok büyük. Bıraksalar kaybolabilirim ama her şey çok güzel. Hiç böyle okul görmemiştim” diyerek dile getirdi. Sınavda birinci olduğunu öğrendiğinde mutluluktan havalara uçan Yur, gelecek planını da değiştirmiş: “Darüşşafaka’ya gelmeden önce deniz subayı olmak istiyordum ama artık hedefim değişti, çün- 9 kü liseyi de Darüşşafaka’da okuyacağım ve üniversiteye gideceğim.” M. Burak Karadaş: “Eski okulumda kütüphane bile yoktu” Doğagün Örsel: “Bilgisayar mühendisi olacağım” Darüşşafaka sınavının üçüncüsü Muhammet Burak Karadaş ise Diyarbakır’dan geliyor. Darüşşafaka tarafından adına gönderilen tanıtım dosyası sayesinde sınavdan haberdar olduğunu anlatan Karadaş hâlâ şaşkın: “Sınıf arkadaşımla birlikte girdik ve ikimiz de kazandık. Darüşşafaka’yı gerçekten çok sevdim. Böyle bir okulu kazanabileceğimi hiç düşünmemiştim. Eski okulumda bırakın buradaki imkânların hiçbirini, disiplin bile yoktu. Bir haftadır buradayım. İş Bankası’na gittik, Belgrad Ormanı’nı, Miniatürk’ü gezdik. Darüşşafaka’nın tanıtım CD’sini izlemiştim ama bu kadar güzel olmasını yine de beklemiyordum.” İnşaat ya da bilgisayar mühendisi olmak istediğini belirten Karadaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Sınav için çalıştım ama hiç beklemediğim sorular çıktı. Zekâ sorusu deniliyordu ama bu kadarını beklemiyordum. Sadece iki soru yapamadım. Aslında annem gelmemi istemiyordu ama buraya gelip görünce devam etmem gerektiğini anladı. Burada her öğrencinin bir müzik enstrümanı çalması gerekiyor. Ben de gitar ya da keman dersi alacağım. Bir de basketbol ve futbol oynamak istiyorum. Darüşşafaka’da daha önce hiç yapmadığım çok şey var. Oysa eski okulumda kütüphane bile yoktu.” Darüşşafaka sınavına İzmir’in Hakimiyet-i Milliye İlköğretim Okulu’ndan katılan ve ikinci olan Doğagün Örsel, “Eski okulumda yaşam farklıydı. Disiplin azdı. Bir haftadır Darüşşafaka’dayım ve her şeyin çok farklı olduğu gördüm. Çok disiplinli, çok güzel bir okul” diye söze başladı. Matematiği çok sevdiğini ve gelecekte de bilgisayar mühendisi olmak istediğini kaydeden Doğagün Örsel, “Darüşşafaka’da bana farklı gelen bir nokta da kapalı basketbol sahası oldu. Yüzme havuzuna da bayıldım. İngilizce eğitim verilmesi zaten harika bir şey. Derslerimize İngiliz öğretmenler giriyor. Bizim öğretmenimiz Kanadalı. Onu çok sevdim” dedi. İkinci olmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirten Örsel, Darüşşafaka sınavına ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “İlk sınav, çok zordu ve beş-altı soruyu yetiştiremedim ama ikinci sınavda 40 soruyu 30 dakikada yetiştirdim. Ayrıca 50 soruyu 20 dakikada yapabildim.” Darüşşafaka’da bir hafta boyunca çok güzel vakit geçirdiğini söyleyen Örsel sözlerini şöyle noktaladı: “Beş-altı yaşımdan beri piyano çalmayı ve farklı ülkelerde konser vermeyi hayal ediyordum. Darüşşafaka, bu hayalimi gerçekleştirmeme olanak tanıyor.” Darüşşafaka’ya bağış yapın, öğrencilerimize gelecek bağışlayın Darüşşafaka, “eğitimde fırsat eşitliği” ilkesiyle 147 yıldır Türkiye’de babası hayatta olmayan, maddi imkânları yetersiz, yetenekli öğrencileri bulup, ilköğretim dördüncü sınıftan liseyi bitirinceye kadar on yıl boyunca tam burslu ve yatılı kolej eğitimi olanağı sunuyor. Bunu da kurumlardan ve bireylerden aldığı bağışlarla başarıyor. 24 saatini Darüşşafaka’da geçiren öğrencilerin eğitim masraflarının yanı sıra giyim, barınma, beslenme ve sağlık gereksinimlerinin de karşılandığı düşünüldüğünde verilen her kuruş destek, özel bir anlam taşıyor. “Darüşşafaka Velilerini Arıyor” Programı kapsamında, her yıl dokuz yaşında aramıza katılan dördüncü sınıf öğrencilerinin on yıl süren eğitim yolculuğunda, bir öğrencinin sadece bir yıllık eğitim masrafı 10 bin lirayı bir defada ya da taksitlendirerek bağışlayan hayırseverlerimize “veli sertifikası” ile şükranlarımızı sunuyoruz. Sizleri de velilerimiz arasında görmek isteriz. 10 HABERLER Daçkalıların, okullarına destekleri sürüyor arüşşafaka Yıllık Bağış Değerlendirme Toplantısı, Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanvekili Beşir Özmen’in yönetiminde 5 Mayıs 2010 tarihinde Darüşşafaka Eğitim Kurumları Kampüsü’nde düzenlendi. Toplantıya, Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanvekili Davut Ökütçü, Yönetim Kurulu Üyesi Adnan Dovan, Genel Sekreter Ahmet Buldam ve Darüşşafaka’dan yetişenler katıldı. Toplantıda, 20072008-2009 yıllarında Darüşşafakalıların desteklerini içeren bir sunum yapan Beşir Özmen, “Bugünkü toplantımızda 1945 mezunumuz da 2008 mezunumuz da var. Bu çok önemli… Özellikle yeni mezunlarımızın Darüşşafaka’ya sahip çıktıklarını görmek ayrı bir mutluluk” dedi. Daçkalıların, Darüşşafaka’ya 2009 yılı desteklerinin değerlendirildiği ve 2010 yılı kampanyasına ilişkin görüş ve önerilerin paylaşıldığı toplantıda, ge- D çen yıl Darüşşafaka’ya destek veren 2002 mezunları adına sınıf temsilcisi Murat Gür’e, Darüşşafaka’ya çeşitli organizasyonlarda gönüllü destek veren 2007 me- zunu Muhammet Tatar’a teşekkür belgeleri verilirken, 1965 mezunu Hayri Öztürk ve 1977 mezunu Aydın Yardım’a veli sertifikaları takdim edildi. Darüşşafaka ile Kahve Dünyası iş birliği yaptı Darüşşafaka ile Türk kahve kültürünü geleceğe taşımak misyonuyla yola çıkan Türkiye’nin ünlü kafe zinciri Kahve Dünyası, yaratıcı bir proje için bir araya geldi. Darüşşafaka-Kahve Dünyası iş birliğiyle geliştirilen proje, Darüşşafakalı öğrencilerin desenlerini Kahve Dünyası’nın fincanlarına taşıyacak. Öğrencilerin yaratıcı yönü- nü ortaya çıkarmayı ve onlara tasarımlarını ürüne dönüştürme mutluluğu yaşatmayı hedefleyen proje, aynı zamanda Darüşşafaka Eğitim Kurumları’na gelir de sağlayacak. Proje kapsamında ülkemizin önde gelen tasarımcılarından Yeşim Bakırküre ile Darüşşafakalı on üç öğrenci, 13 Mart’ta sanatçının atölyesinde bir araya geldi. Da- rüşşafakalı öğrenciler, Bakırküre’nin rehberliğinde birer tasarımcı gibi çalıştı ve Kahve Dünyası için yarattıkları desenleri kâğıda döktü. Öğrencilerin yaptığı çizimler, Kahve Dünyası’nın çikolata fincanlarında ve çikolata ambalaj kutularında kullanılacak. Kahve Dünyası’nda müşterilerin beğenisine sunulacak. HABERLER 56. Sait Faik Hikâye Armağanı Aslı Erdoğan’ın arüşşafaka Cemiyeti ve Yapı Kredi Yayınları tarafından bu yıl 56’ncısı düzenlenen Sait Faik Hikâye Armağanı’na Everest Yayınları’ndan çıkan “Taş Bina ve Diğerleri” adlı kitabıyla değer görülen Aslı Erdoğan ödülünü Yaşar Kemal’in elinden aldı. Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Salonu’nda düzenlenen ödül töreninde açılış konuşmasını yapan Yapı Kredi ve Sanat Yayıncılık Genel Yayın Yönetmeni Raşit Çavaş, 2002’den bu yana 500 binin üzerinde Sait Faik kitabı bastıklarına değinerek amaçlarının daha fazla okuyucuya ulaşmak olduğunu söyledi. Sait Faik Hikâye Armağanı seçici kurul jüri başkanı olan Doğan Hızlan ise, “Sait Faik’i de bu ödülü de anlatmaya gerek yok. Önemli olan ödülü düzenlemek değil o ödülü sürdürülebilir kılmaktır. Sait Faik Hikâye Armağanı bu anlamda Türkiye’nin en önemli ödüllerinden biridir. Aslı Erdoğan sadece Türkiye’de değil dünyada da değer gören bir yazarımızdır” dedi. Jürinin aldığı kararın ne kadar isabetli olduğuna da değinen Hızlan, ödül gerekçesini, “çağımızın dilsiz tanıklığını mekânın, bedenin ve imgenin içinden dokuyarak evrensel insanlık acılarını seslendirmekte gösterdiği ustalık” olarak açıkladı. Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanvekili Be- D şir Özmen, “1964’ten beri kendisinin de dahil Darüşşafaka’da okuyan tüm öğrencilerin yedikleri ekmekte, içtikleri suda Sait Faik’in katkısı var” diye konuştu. Ödülünü Yaşar Kemal’in elinden alan Aslı Erdoğan yaptığı teşekkür konuşmasında “Bu Yaşar Kemal’in elinden aldığım ikinci ödülüm. Ödülün adının Sait Faik olması benim için büyük anlam taşıyor” dedi. Aslı Erdoğan’a ödülünü ve- ren Yaşar Kemal “Sait Faik benim çok yakın arkadaşım, dostumdu. Bir gün bana ölünce eserlerinin değer görmemesinden korktuğunu söyledi. Ben de ona Darüşşafaka’yı anlattım. Türkiye’nin en uzun soluklu ödüllerinden biri olmasından dolayı Sait Faik’e verdirdiği kararın ne kadar doğru bir karar olduğunu bir kez daha anladığına değinen Kemal, Aslı Erdoğan’a ödülünü takdim etti. Genç Sait Faikler ödüllendirildi Darüşşafaka Lisesi’nin, kitaplarının geliri Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağışlanmış olan ünlü yazar Sait Faik Abasıyanık’ın anısına, gençlerin sanat ve edebiyata ilgisini artırmak, onları edebiyata özendirmek amacıyla Türkiye genelindeki liseler arasında beşinci kez düzenlediği öykü yazma yarışmasının sonuçları açıklandı. Yarışmanın birincisi, “İstanbul’un 11 Dakikası” adlı öyküsüyle Özel Saint Benoit Fransız Lisesi’nden Zeynep Urş oldu. Yarışma koşulları gereği Darüşşafaka Lisesi öğrencileri, kendi aralarında yarıştı ve yarışın birincisi “Acil Rüzgâr” adlı öyküsüyle Bensu Özkulak oldu. Her okulun en çok üç öyküyle katılabildiği yarışmaya 58 ilden 237 okul, 380 öykü katıldı. Dereceye giren öyküler, Nalan Barbarosoğlu, Berat Alanyalı, Müge İp- likçi, Feryal Tilmaç ve Darüşşafaka Eğitim Kurumları adına Türkçe Bölüm Başkanı Gülsün Kaya’dan oluşan Üst Seçici Kurul tarafından belirlenirken, yarışmanın sonuçları TİM Maslak Show Center’da düzenlenen ödül töreniyle açıklandı. Törene, Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanvekili Beşir Özmen, Sait Faik Hikâye Armağanı’nın sahibi yazarlar Aslı Erdoğan ile Feryal Tilmaç, tiyatro ve sinema sanatçısı Mehmet Esen, Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı, Varlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve şair Enver Ercan, öğretmenler, öğrenciler ve yöneticiler katıldı. 11 12 HABERLER Darüşşafaka ailesi, 137. dönem mezunlarını uğurladı Darüşşafaka Eğitim Kurumları, 137. dönem mezunu 65 öğrencisini, TİM Show Center’da düzenlenen törenle uğurladı. arüşşafaka Eğitim Kurumları, 137. dönem mezunlarını törenle uğurladı. TİM Show Center’da 29 Haziran 2010 tarihinde düzenlenen törenle 65 Daçkalı diplomalarını alarak, yeni yaşamlarına ilk adımlarını attı. Mezuniyet törenine, Sarıyer Kaymakamı Ömer Karaman, Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, İlçe Milli Eğitim Müdürü Abdullah Nurkan, Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, Yönetim Kurulu Başkanvekilleri Davut Ökütçü ile Beşir Özmen, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Adnan Dovan, Genel Sekreter Ahmet Buldam, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Darüşşafaka bağışçıları, öğretmen, öğrenci ve velileri katıldı. Törende konuşan Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıl- D dırım 137. dönem mezunlarına seslenerek, “Bitmeyen hikâyemizin birinci bölümünü tamamladınız. Yeşil kapıdan uğurlanma sırası size geldi. Bundan sonra oturacağınız üniversite sıralarında hikâyemizin ikinci bölümünü yazmaya başlayacaksınız. Ürkek adımlarla katıldı- ğınız bu büyük ailede, okulumuzun yöneticileri, öğretmenleri ve belletmenleri ile Cemiyetimiz yönetimi hep yanı başınızda oldu. Büyük Atatürk’ün çağdaş uygarlığa erişmek yönünde önümüze koyduğu ilkelerin rehberliğinde sizlerin ülkesine ve topluma duyarlı, çevreye saygılı, küreselleşen dünyamızı özümsemiş ve nihayet Darüşşafakalılık ruhunu içine sindirmiş, sorgulayan bireyler olarak yetişmeniz için çaba gösterdi” diye konuştu. Darüşşafakalıları bu mutlu günlerinde yalnız bırakmayan Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, Darüşşafaka gibi köklü bir eğitim kurumuna ev sahipliği yapmaktan ötürü duyduğu gururu belirtti. Sarıyer İlçe Milli Eğitim Müdürü Abdullah Nurkan ise öğrencilere şöyle seslendi: “Sevgili öğrenciler, sizlerden değerlere saygıyı bekliyoruz. Burada alınan HABERLER kültürle bundan sonraki yaşamınızda bilimsel değerlere, tarihi, kültürel değerlere, dilimize, Atatürk’e, Cumhuriyete, bayrağımıza saygıyı göstermenizi ve bu doğrultuda çalışmanızı bekliyoruz.” Sarıyer Kaymakamı Ömer Karaman ise, “Bazı okullar vardır ki sadece kapı kenarına okul yazılıdır, bazı okullar da vardır ki tarihe mal olurlar. Onlar, o ülkenin geleceği, istikbalidir. Darüşşafaka böyle bir geleneğin okuludur” dedi. İlber Ortaylı: “Sizin için birinci sadakat okulunuzdur” Dönem birincisi Aslıhan Balcı Törende, Darüşşafaka Eğitim Kurumları dönem birincisi olarak 137. yıl künyesini Darüşşafaka kütüğüne çakan Aslıhan Balcı, yaptığı konuşmada şu görüşleri dile getirdi: “Protokollere her ne kadar önem verilse de aslında bu kurum sıfatlarımızı kaybettiğimiz bir yer. Burası, Cemiyet yöneticilerinin ağabey-abla, öğretmenlerimizin sırdaş, yöneticilerimizin ebeveyn olduğu bir yer…” 2009-2010 eğitim-öğretim yılının son dersini vermek üzere kürsüye çıkan Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Mezun olduğu gün arkasına bakmayan insanların müessesi çöker ve o çöken müesseseden hem toplum hem de siz zarar görürsünüz. Unutmayın sizin için birinci sadakat okulunuzdur” dedi. 65 Daçkalının diploma aldığı törende, 137. dönem birincisi Aslıhan Balcı Sarıyer Kaymakamı Ömer Karaman’dan; dönem ikincisi Gözde Tutku Turgut, Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç’ten ve üçüncüsü Mustafa Çağıl Işık, Sarıyer İlçe Mil- li Eğitim Müdürü Abdullah Nurkan’dan ödül ve plaketlerini aldı. Sarıyer Belediye Başkanı Genç tarafından Darüşşafaka’yı birincilikle bitiren Aslıhan Balcı’ya dizüstü bilgisayar da armağan edilirken, aynı zamanda fen bilimleri alan birincisi olan Aslıhan Balcı’yı Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım da ödüllendirdi. Türkçe-matematik alan birincisi Zeynep Eda Kulak ise ödülünü Prof. Dr. İlber Ortaylı’dan aldı. Ayrıca Darüşşafaka’dan 1969 yılında mezun olan OYAK Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Celalettin Çağlar da bu yıl, Darüşşafaka’yı dereceyle ve alanlarını birincilikle bitiren Daçkalıları ödüllendirdi. Mezunların tek tek sahneye davet edilerek diplomalarını aldıkları tören, keplerin havaya atmalarıyla sona erdi. Darüşşafakalılar Derneği 102 yaşında Darüşşafaka mezunu bir grup öğrencinin “Daçka Ruhu”nu taşıyanlar ve Darüşşafaka’ya gönül verenler arasındaki iletişim ve dayanışmayı geliştirmek, korumak ve birlik içinde olmak amacıyla 8 Ağustos 1908’de kurduğu Darüşşafakalılar Derneği, 102. yaşını Üsküdar’daki Red & Black Cafe’de düzenlenen kahvaltıyla kutladı. Darüşşafakalılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Alper Yılmaz ile eski başkanı Yalçın Gültekin, Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanvekili Davut Ökütçü, “en kıdemli Darüşşafakalı” Halit Ziya Yılmayan, Sami Musluoğlu ve Şerafet- tin Çağlayan’ın yanı sıra çok sayıda Daçkalıyı bir araya getiren organizasyonda 102. yıl coşkusu yaşandı. Darüşşafakalılar Derneği’nin bir iletişim ve dayanış- ma merkezi olmasını hedeflediklerini belirten Alper Yılmaz, Daçkalıların derneğe daha fazla sahip çıkmasının önemi üzerinde durdu. 13 14 HABERLER Damat-Tween-ADV Veli Sertifikası’nı törenle aldı arüşşafaka’da eğitim gören çocuklar yararına geçtiğimiz Babalar Günü’nde “Babanız için hediye, onlar için gelecek” adlı sosyal sorumluluk projesine imza atan ve kampanya ile “Darüşşafaka Velileri Arıyor” programı kapsamında yer alan Damat-Tween-ADV adına ORKA Group Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu’na “Veli Belgesi” törenle takdim edildi. D Orakçıoğlu: “Darüşşafaka’nın gönüllerimizde ayrı bir yeri var” Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, Başkanvekili Davut Ökütçü, Yönetim Kurulu Üyelerinin ve yöneticilerin katılımıyla 5 Ağustos 2010 tarihinde Darüşşafaka Cemiyeti Genel Merkezi’nde düzenlenen törende Orakçıoğlu’na “Veli Sertifikası” takdim edildi. Sertifikasını Zekeriya Yıldırım’dan alan Süleyman Orakçıoğlu, “Darüşşafaka, bir buçuk asra yaklaşan geçmişiyle eğitimde çok önemli bir kurumumuz. Ülkeye mal olmuş birçok kanaat önderini, siyasetçiyi, bürokratı, iş adamını yetiştimiş ve en önemlisi hiç bozulmamış çizgiye sahip bir kurum… Tüm bunların yanı sıra Darüşşafaka’nın ihtiyacı olan yetenekli çocukları bünyesinde barındırması, onlara sahip çıkması, onları geleceğe hazırlaması ve bunun bir gelenek olarak buradan yetişen arkadaşlarımız tarafından da nesiller boyu devam ettirmesi nadir görebileceğimiz bir durum. Bu nedenle Darüşşafaka’nın gönüllerimizde ayrı bir yeri var. Bizim de çorbada az da olsa tuzumuzun olmasını istedik ve Babalar Günü’nde babası için hediye alma duyarlılığını gösterenler müşterilerimiz adına biz de, bu güzide eğitim kurumunun çatısı altında eğitim gören çocuklarımıza katkıda bulunduk” diye konuştu. Kampanyanın gerek müşterileri gerekse sektör tarafından takdirle karşılandığını belirten Orakçıoğlu, “Bu kampanyanın manevi bir boyutu vardı. O manevi boyut müşterilerimiz tarafından ilgiyle karşılandı. Biz, bu çalışmayı bir sosyal sorumluluk projesi olarak gördük. Tanıtım ilanlarımız çıktığı zaman telefonlarımız hiç susmadı. Bu konuda enteresan e-postalar ve paylaşımlar aldık. Bizim için önemli olan farkındalık yaratmaktı. Herkesin bilinçaltında bu konuda bir duygusunun olduğunu düşünüyorum. Önemli olan da bu duyguyu açığa çıkarmak. Bu farkındalığı yarattığımız için de çok mutluyuz. Kampanyamızla birlikte pek çok şirketin de Darüşşafaka ya da başka bir eğitim kurumuyla iş birliği yapmanın manevi boyutunu yaşamak isteyeceğini düşünüyorum” dedi. “Farklı işbirliklerimiz olacak” Darüşşafaka ile işbirliklerinin sadece “Babanız için hediye onlar için gelecek” projesiyle sınırlı olmayacağını vurgulayan Orakçıoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Önümüzdeki dönemlerde farklı işbirliklerimiz olacaktır. Beyin takımımız karşılıklı olarak çalışıyor. Kuruluşundan bu yana firmamızın kendi adına gerek ulusal gerekse uluslararası sayısız başarısı var. Bu proje ise başarıdan ziyade insanın ülkesine, gençlerinin geleceğine katkıda bulunmanın hazzı var.” Babalar Günü’de babası hayatta olmayan çocukların eğitim gördüğü Darüşşafaka’ya yönelik hazırlanan projenin anlamının büyüklüğüne dikkat çeken Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım ise, projede emeği geçen herkese teşekkür etti. 16 DARÜŞŞAFAKALI ŞERAFETTİN ÇAĞLAYAN “Hep minnet duydum, borçlu hissettim kendimi Darüşşafaka’ya” Daçkalı bir öğrencinin on yılılk eğitim giderini karşılayarak “mezun bağışçı” unvanını alan en kıdemli Daçkalılardan Şerafettin Çağlayan, “Darüşşafaka’nın sayesinde okudum, onun sayesinde bir mesleğim ve yuvam oldu, hayatımı onun sayesinde kurdum. Eğer Mustafakemalpaşa’da kalsaydım, bunların hiçbiri olmayacaktı” diyor. n kıdemli Daçkalılardan biri Şerafettin Çağlayan… 1920 doğumlu… Buna rağmen Daçkalıların Ortaköy’deki lokalinin müdavimi ve Darüşşafaka’nın düzenlediği etkinliklerin değişmez siması o… Darüşşafaka’ya öyle yürekten, öyle sevgiyle bağlı ki, adının geçmesi bile gözlerinin ışıl ışıl olmasına ve yüzüne gülümsemenin yayılmasına neden oluyor. Şimdilerde “Darüşşafaka Velilerini Arıyor” programı çerçevesinde Darüşşafaka’da okuyan bir öğrencinin on yıllık eğitim giderini karşılayarak, kendi tabiriyle “vazifesini yerine getirmenin” mutluluğunu yaşıyor. Babasını hiç hatırlamıyor Şerafettin Bey, çünkü o küçükken “Kuvayımilliyeci” olduğu için şehit düşmüş. Doğduğu yerde yani Mustafakemalpaşa’da (Bursa) ilkokuldan ötesi yokmuş. Ki yıllar sonra bir eczacı olarak oraya dönerek, öğretmen eşiyle birlikte lise yapılmasını sağlıyor. Oysa o okumak ister. Hikâyenin devamını Şerafettin Bey’den dinleyelim: “Anneme okumak istediğimi söyledim. Bunun üzerine annem, E Bir 29 Ekim töreninde geçit alayındaki Daçkalılar ve genç Şerafettin Çağlayan (Sol baştan üçüncü kişi)... beni okula gidebilmem için İstanbul’da yaşayan teyzelerimin yanına göndermeye karar verdi. Onlar da kabul edince İstanbul’a geldim. Teyzelerim Beşiktaş’ta oturuyordu. Benim seviyemi ölçmek için hemen harekete geçtiler, önce gazete okuttular, okumam zayıftı ardından yazı yazmamı istediler, şöyle böyle yazabiliyordum. Bunun üzerine bana birtakım kitaplar verdiler ve sabahtan akşama kadar onları okumamı istediler. Hızla okuma-yazmamı düzelttim, o arada teyzelerim benim için en uygun okulun Darüşşafaka olduğuna karar vermiş.” Şerafettin Bey, bu süreçte yıl kaybetse de okuma isteğinden hiçbir şey kaybetmiyor. 1932’de Darüşşafaka’ya müracaat eden Çağlayan, o günleri, “Harp sonrası yıllar olduğu için Türkiye’de yetim çoktu ve o sene Darüşşafaka’ya 800 müracaat olmuştu. İmtihanlar başladı, sözlü, yazılı sınavlara girdik, bizi okuttular, hesap yaptırdılar” diye anlatıyor. “Bize kafalı adam lazım” Darüşşafaka’nın giriş sınavlarında yaşa- dıklarını dünmüş gibi hatırlayan Şerafettin Bey, o güne dair bir anısını da bizimle paylaştı: “Sözlü mülakatta iki öğretmen vardı, ikisi de Darüşşafaka mezunu... Biri, ‘Sıfırcı’ Mustafa Bey, Hazine-i Hassa’dan Darüşşafaka’ya matematik öğretmenliğine geçmiş, diğeri de matematikçi ve müzisyen Kazım Bey idi. Mülakatta Kazım Bey’in sorduğu sorulara bir bir yanıt veriyorum. Ben, taşradan gelmiş, gürbüz bir çocuğum, Mustafa Bey ise oldukça kısa boylu biriydi. Kazım Bey, beni görünce ‘Çok iri bir çocuk’ dedi, bunun üzerine Mustafa Bey, ‘Bize kafalı adam lazım, boyu posu bizi enterese etmez. Kafası sağlam bir çocuk’ dedi ve bana çıkabileceğimi söyledi. Böylece sözlü mülakatı kazandım.” “Yok, oğlum bu senin kaderin sen çekeceksin” Şerafettin Bey, sınavları başarıyla verir fakat o sene Darüşşafaka’ya çok fazla başvuru olduğu için kazananlar arasında kura çekilişi yapılır. Yüreği ağzında kuraya katılır, çünkü onun için Darüşşafaka’da oku- DARÜŞŞAFAKALI mak, hayat memat meselesidir: “Birkaç hafta sonra kuraya tabi olduğumun bilgisi geldi. Çünkü imtihanlarda seksen çocuk başarılı olmuştu ama Darüşşafaka’nın birinci sınıf kadrosu kırktı. Diğer çocukların çoğunluğu İstanbul’da yaşıyordu, onlar için Darüşşafaka’da okumak çok mühim değildi ama benim için mühimdi. Çünkü ben, küçük bir kazadan gelmiştim, Darüşşafaka’ya giremezsem oraya dönmek zorundaydım, orada ise beni bekleyen ya terzi ya da berber çıraklığıydı. Kura günü geldi, heyet oturuyor. Heyetten biri bana torbayı uzattı, ‘Çek oğlum’ dedi. Benim için hayat memat meselesi olduğundan, ‘Efendim, benim için siz çekin’ dedim, ‘Yok, oğlum bu senin kaderin sen çekeceksin’ dedi. Elimi torbaya attım, iki parmağımın arasına bir kâğıt geldi, ‘kaderim bu’ diyerek, çektim, açması için kâğıdı uzattım, ‘Bu senin kaderin, sen açacaksın’ dedi. Kâğıdı açtım, ‘m’ harfini gördüm, ‘m’ harfi ‘mektep’ demekti, sevinçten çılgına döndüm. İşte Darüşşafaka’ya böyle girdim.” “Herkes, bizi kıyafetlerimizden tanıyordu, nereye gitsek seviliyorduk” Çağlayan, kuradan sonra yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor: “Hemen beden ölçülerimiz alındı. O zaman Darüşşafaka’nın çok şık bir üniforması vardı. Okul numaralarımız yakamızda yazardı. Kollarımızda dört ncü sınıf olduğuolduğu tane şerit vardı. Bu dördüncü nıfı geçtiğinizde muzu gösteriyordu. Her sınıfı bunlara, bir şerit daha ilavee ediliyordu. Şeritler sekizinci sınıfa kadarr devam ediyorere paralel şerit du, lisede ise mevcut şeritlere ul bizi kıyafetleekleniyordu. Bütün İstanbul ye gitsek bizi serimizden tanıyordu. Nereye viyorlardı. Mesela vapura binerdik, bizden para alınmazdı. Fenerbahçe Stadyumu’na gidiyorduk, bilet soran olmazdı. ” Daçka anıları… “Biz gezmeyi çok severdik” diyen Çağlayan sözlerini şöyle sürdürüyor: “Fatih’ten yürüyerek Sultanahmet’e giderdik, oradan Eminönü’ne, Galata’ya iner ve okula geri dönerdik. Bazen Beşiktaş’a yürür, oradan da Ihlamur’a geçerdik. Sabahtan akşama kadar yürürdük. Acıktığımızda da birer simit alırdık. Darüşşafaka, bize maaş da verirdi, on beş günde yirmi kuruş. O gün için o para bayağı iş görürdü. Zaten onunla simit alırdık.” Çağlayan, böyle bir gezi anısını ise yüzünde kocaman bir gülümsemeyle anlatıyor: “Ramazan ya da Kurban Bayramı idi. Darüşşafaka, bizlere yeni ayakkabı verdi. Ertesi gün de arkadaşlarla gezmeye gittik, geziden sonra da sinemaya... Şehzadepaşa’da Ferah Tiyatrosu vardı, üç film birden gösterilir, ardından da tiyatro olurdu. Neredeyse sabaha kadar sinemada kalabiliyordunuz. Darüşşafakalı olduğumuz için bize loca açtılar. Yeni ayakkabılar ayağımı fena sıkmıştı, locada hemen ayakkabıları çıkardım. Beş, altı saat orada kaldık, okula dönmek için kalktık. Pabuçları giyeceğim ama ne mümkün, ayaklarım şişmiş. O zaman Daçkalıların pelerinleri vardı. Arkadaşlara çaktırmadan ayakkabıları aldım, pelerinimin ç g ş ççıktım,, öyle y bir yağy ğ içine gizledim. Dışarı mur var ki kıyamet kopuyor. Şehzadepaşa’dan okula kadar yağmur altında yalın ayak yürüdüm. Okula geldim, yarın yine bayram, yine gezeceğiz ama bu ayakkabılarla mümkün değil. Ne yapsam diye düşünmeye başladım. Ayakkabıların içini suyla doldurdum. Sabah kalktım, pabuçlar suyu çekmiş, kurulayıp giyindim. Pabuçlar hoşaf gibi olmuş, ayağım rahat. O gün de akşama kadar gezdik, pabuçlar ayağımda kurudu, artık son derece rahattılar.” Darüşşafaka yıllarına dair öyle çok anısı var ki Çağlayan’ın, o günlerini yeniden yaşayarak ve yaşatarak bir anıdan diğerine geçiyor: “İlk sınıfta Veli Bey ile Rıfkı Bey adında iki müdür muavinimiz vardı, sabahtan akşama kadar bizi izler, hatalarımızı doğruya çevirirlerdi. Veli Bey, okulun ilk günü beni sınıf mümessili seçti ve ‘Bu sınıfla ilgili her şeyi sana soracağız. Arkadaşlarınla ilgilen, onlara göz kulak ol’ dedi. Böylece vazife başladı. Bir gün sınıf arkadaşlarımdan biri okuldan kaçacağını söyledi, bunun üzerine o öğrencinin peşine düştüm. ‘Gerçekten kaçacak mısın?’ diye sordum, ‘Evet’ dedi, ‘O zaman birlikte nereden kaçabileceğini araştıralım’ dedim. Bu şekilde çocuğu bir hafta idare ettim. Cumartesi günü sokağa çıkacağız, çocuğun annesi geldi. Annesine durumu anlattım ve ‘Pazartesi onu sizden istiyorum. O da benim gibi okuyacak’ dedim. Kadın gerçekten de oğlunu pazartesi günü getirdi, ben de onu okula alıştırdım.” Darüşşafaka’nın bağışçılarıyla da sıcak ilişkilerinin olduğunu ifade eden Çağlay ğ bir bağışçıyı ğ y yan, cenaze törenine katıldığı gözleri yaşararak anlatıyor: “Matbaacı Osman Bey, sahip olduğu matbaayı Darüşşafaka’ya bağışlamıştı. Hanımı Nudiye adında bir hanımefendiydi. Nudiye Hanım, her bay- 17 18 DARÜŞŞAFAKALI ŞERAFETTİN ÇAĞLAYAN ramda Darüşşafaka’ya gelir, bizimle sohbet ederdi. O kadar muhterem bir hanımdı ki bütün mal varlığını Darüşşafaka’ya bağışlamalarına rağmen yine de cebinden üç, dört tane Tayyare Bileti (Milli Piyango)çıkarıp, bize gösterirdi. Bizim için almış, çıkar diye… Bir gün Nudiye Hanım’ın ölüm haberi geldi. O zamanki müdürümüz Ali Kamil Akyüz idi. Heyet olarak cenazeye katıldık. Pierre Loti Oteli’nin karşısında özel bir kabristanda aile mezarlıkları vardı. Nudiye Hanım’ı son yolculuğuna uğurladığımız o günü hiç unutmadım.” Şeraffetin Çağlayan ile kızı birlikte... Darüşşafaka’dan eczacılık fakültesine Darüşşafaka’dan mezun olduktan sonra eczacılıkta okuyan Daçkalı bir ağabeyinin tavsiyesiyle bu alanda eğitim görmeye karan veren Çağlayan’ın bunu nasıl gerçekleştirdiğini kendisinden dinliyoruz: “Beyazıt’ta Askeri Tıbbiye vardı, sınıf arkadaşım Namık ile birlikte tıbbiyeye gittik. Görevliye, paşa ile görüşmek istediğimizi söyledik, kabul etmedi. Bunun üzerine görevli yüzbaşıyla görüşmek istediğimizi söyledik. Yüzbaşı geldi, ‘Yüzbaşım biz, paşa ile görüşmek istiyoruz’ dedim. ‘Neden?’ diye sordu, ‘Bu okul hakkında bilgi alacağız’ dedim. Yüzbaşı bizi, paşaya götürdü, Darüşşafakalı iki öğrencinin kendisiyle görüşmek istediğini iletti. Paşa, bizi kabul ederek, ne istediğimizi sordu. Askeri Tıbbiye’nin eczacılık bölümü hakkında bilgi almak istediğimizi söyledik. Paşa, ‘Tamam, evladım’ diyerek, bize eczacılığın çok özel ve o günün koşullarında çok geçerliliği olan bir meslek olduğunu, doğru karar verdiğimizi söyledi. Paşanın yanından ayrıldıktan sonra Namık, ‘Sen, ikimiz adına da başvuruyu yap, ben Üsküdar’a gidiyorum’ dedi. Darüşşafaka’ya gittim, başmuavinin odasında bir kâtip vardı. Ona Askeri Tıbbiye Müdürlüğü’ne iki dilekçe yazdırdım, Namık’ın yerine de imzalayarak tıbbiyeye teslim ettim. Böylece eczacılık fakültesine başladık.” Daçka’dan öğretmeninin kızıyla evlendi Şerafettin Bey, merhum eşi Beyhan Hanım’dan büyük bir sevgiyle bahsediyor, Beyhan Hanım’ın Daçka’dan öğretmeninin kızı olduğunu söylerken gülümsüyor ve bu ilginç aşk öyküsünü şöyle paylaşıyor: “6 Ekim, İstanbul’un Kurtuluş Günü’ydü. Sarayburnu Parkı’nda kutlamaları seyrediyordum. Tam karşımda çok güzel bir kız, arkadaşlarıyla duruyor. Törenler bitince yürümeye başladılar, ben de onları izlemeye… Kız, Malta’da bir eve girdi, şaşkınlıkla evin Darüşşafaka’da tarih-coğrafya derslerimize giren Yusuf Agâh Şener Hoca’nın evi olduğunu anladım. Evin civarında her değilim. Çalışmak isterse amenna ama çalışması için baskı yapamam’ dedim. Kızımız için hemen ertesi gün bakıcı kadın bulabileceklerini söylediler ve hakikaten de dediklerini yaptılar, ertesi gün bir hanımla evime geldiler. Böylece Beyhan öğretmenliğe başladı.” On senelik hizmet süresi dolunca ordudan ayrılan Çağlayan, doğduğu yere yani Mustafakemalpaşa’ya geri dönüyor ve yaşamını orada şekillendiriyor: “Bursa’da eczane açtım. Şimdi ABD’de doktor olan oğlumuz Sümer dünyaya geldi. Eşim de öğretmenliğe başladı. Mustafakemalpaşa’da lise yoktu, ikimizin çabaları neticesinde Kemalpaşa Lisesi açıldı.” Daçka’dan ikinci kez mezun oldu gün dolaşıyorum, bir gün ona kendimi tanıtma olanağı yakaladım. Çarşamba’da Darüşşafaka Lisesi’nin karşısında Cumhuriyet Kız Lisesi vardı, meğer eşim orada okuyormuş. Bir arkadaşımın annesi Fatih’te yaşıyordu. Onun adresini verdim. Eşim mektuplarını o adrese gönderiyordu. Arkadaşım da bana getiriyordu. Bu şekilde haberleşiyorduk. Böyle başladık.” Son sınıfa geldiğinde Şerafettin Bey, bir başka öğretmeninin aracılığıyla Yusuf Agâh Bey’e açılıyor: “Hilmi Çandarlı adında bir müdür muavinimiz vardı. Ona, Yusuf Agâh Bey’in kızını sevdiğimi ve üniversiteyi bitirdikten sonra onunla evlenmek istediğimi söyledim. Hilmi Bey, Yusuf Agâh Bey ile konuşuyor, Yusuf Agâh Bey, hemen idareye gidiyor, benim dosyamı açtırıyor, evveliyatımı tetkik ediyor. Hiçbir kusur bulamayınca onay veriyor. Ondan sonra kızının hiçbir talibini eve sokmadı. Eczacılığı bitirip subay çıktığım zaman kapılarını çaldım. Nişan yaptık. Beyhan’ın Tarih-Coğrafya’da son yılıydı. Daha doğrusu fakülteyi bitirmiş, imtihana girip diplomasını alması gerekiyordu. Fakat imtihana girmek istemiyordu. Bunun üzerine ‘Sen, diplomayı almadan evlenmeyeceğiz’ dedim ve ilk görev yerime gittim. Geldiğimde Beyhan diplomasını almıştı. Evlendik, kızımız Ayfer doğdu. Kızım iki yaşındayken şark hizmetim çıktı, Muş’a gittik. Muş’a gittiğimizin akşamı orada görevli binbaşılar geldi, ‘Yüzbaşım, hanımınız öğretmenmiş, çocuklar mahvoluyor, öğretmen yok. İzin verin de derslere girsin’ dedi. ‘Ben, eşime emir verecek Geçtiğimiz sene “Darüşşafaka Velilerini Arıyor” programına katılarak, Darüşşafaka Cemiyeti’ne Daçkalı bir öğrencinin on yıllık eğitim gideri olan 100 bin lira bağışta bulunan ve “mezun bağışçı” unvanını alan Çağlayan’a bu bağışın nedenini sorduğumuzda, “Ben hep minnet duydum, borçlu hissettim kendimi Darüşşafaka’ya… Çünkü Darüşşafaka’nın sayesinde okudum, onun sayesinde bir mesleğim ve bir yuvam oldu, hayatımı onun sayesinde kurdum. Eğer Mustafakemalpaşa’da kalsaydım, bunların hiçbiri olmayacaktı” diyor ve ekliyor: “Anayasamızda, sosyal bir devlet olduğumuz yazıyor. Ancak devlet kadar şahıslar da sosyal olmalı. Benim gibi bir eğitim kurumunda karşılıksız okumuş, orayı bitirmiş, meslek sahibi olmuş, çocuklarını okutacak duruma gelmiş bir insan için, tabiatıyla yetiştiği okula yardım etmesi sosyal bir vazifedir. O bakımdan böyle bir karar verdim. Darüşşafaka Cemiyeti’ni arayarak, dördüncü sınıftan başlayıp mezun oluncaya kadar bir çocuğun Darüşşafaka’da okumasının maliyetini öğrendim. Hiç olmazsa bir çocuğu okutmayı kafama koydum. Bunu vazife olarak görüyorum ve artık bu vazifemi yerine getirmenin mutluluğunu yaşıyorum” diye yanıtlıyor. Eğitim konusunda herkesi elinden geleni yapmaya çağıran Çağlayan, “Bugün Türkiye’nin yaşadığı tüm sorunların nedeni eğitimsizliktir. Eğitimin kalkınması için herkesin elinden geleni yapması şart. Buna inandığım için Darüşşafaka’nın bağış programına destek verdim. Darüşşafaka, Türkiye’de eğitim açısından çok güzel vazife yapan kuruluşların başında geliyor. Bu müesseseyi 147 yıl önce kuranların, bugüne kadar getirenlerin ve bugün de yürütenlerin yaptıkları işin bedeli ödenemez. Fakat sadece Darüşşafaka ile olmaz, diğer eğitim kurumlarının da Darüşşafaka gibi çalışması lazım. Bu milletin cehaletten kurtulması şart” diye sözlerini noktalıyor. DARÜŞŞAFAKALI 19 Yuvaya dönen bir Darüşşafakalıdan hayat dersi! Darüşşafaka’ya1957-1958dersyılındabaşlayanvehalenyurtdışındayaşayan DenizSaral,yıllarsonrayuvasınadönerek,Daçkalılarlabuluştu. arüşşafaka’da eğitim görenler, yıllar geçse de yuvalarını hiç unutmuyor. Webster University School of Business and Technology (SBT) Cenevre Kampusu İş İdaresi Bölümü Başkanı Deniz Saral da bu isimlerden… Darüşşafaka’nın orta bölümünü bitirdikten sonra burslu olarak Robert Kolej’e geçen ve yirmi beş yıldır İsviçre’nin Lozan kentinde yaşayan Saral, geçtiğimiz ocak ayında Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nda 9. ve 10. sınıf öğrencileriyle bir araya geldi. Öğrencilere, Darüşşafaka yıllarını, kariyer basmaklarını nasıl tırmandığını anlatan Saral, sorularımızı da yanıtladı. D zandım. İlk yıl hazırlık okudum. Başarılı bir öğrenciydim. O dönemki müdiremiz Nazıma Antel Hanım, Darüşşafaka ile Robert Kolej arasında bir köprü idi. Ortaokulu bitirdiğim yıl, okulun bülten tahtasına bir ilan asıldı. İlanda, Robert Kolej’in az sayıda Türk öğrencisine tam burs vermek için bir program hazırladığı yazıyordu. Ben, aileme hiçbir şey söylemeden müracaatımı yaptım. Robert Kolej’in edebiyat öğretmeni Münir Aysu, beni mülakat etti, mali durumuma baktı ve ardından da Robert Kolej, beni kabul etti. Böylece 1960-1961 ders yılında Robert Kolej’in lise birinci sınıfına dâhil oldum. Darüşşafaka’ya başlama öykünüzü anlatır mısınız? Darüşşafaka’da hayat nasıldı? Üçüncü sınıftayken aniden babam vefat etti. Ailemin de beni özel okula gönderecek durumu yoktu. Darüşşafaka’nın sınavına girdim ve yirmi sekizincilikle ka- Güzel, keyifli ve verimli yıllardı. Okulca şehir operasına giderdik. Örneğin, Türkiye’ye ilk kez gelen ve Hamlet’i oynayan Engin Cezzar’a bütün okul gittik, ardından Cezzar’ı, Darüşşafaka’ya getirdik. Darüşşafaka’ya hayran kalan Cezzar, “Bu kadar ilerici, bu kadar iyi bir eğitim alıyorsunuz ama neden tiyatronuz yok?” dedi. Biz de okul idaresine ilettik, hemen tiyatro kuruldu. Hatta “Alaaddin’in Lambası”nı İngilizce olarak sahnelemiştik, ben de cin rolünü oynamıştım. Bütün hocalarımız İskoçya’dan gelme, British Council vasıtasıyla Darüşşafaka’ya aktarılmış hocalardı. Edebiyat, tarih, coğrafya, resim gibi derslere Türk hocalar girerdi, biyoloji, kimya, fizik, matematik gibi fen bilimleri derslerini İngiliz hocalar verirdi. Akşam yemeklerimizi hiç unutamıyorum. Çünkü her türlü hınzırlığı akşam yemeklerinde yapardık. Her masanın bir İngiliz masa başısı yani öğretmeni vardı. Son öğrenci yemeğini bitirmeden masadan kalkmak yasaktı. Tam bir İngiliz yatılı erkek çocuk okulu atmosferi vardı. Kendi kendimize radyolar icat ederdik, çünkü belli bir saatten sonra radyo dinlemek ya- saktı, hâlbuki kendi yaptığımız radyoyu istediğimiz saatte dinliyorduk. Darüşşafaka’nın eski binasındaki fizik, kimya laboratuvarları, Drakula’nın şatosu gibiydi. Bugünün koşullarıyla belki çok muazzam laboratuvarlarda ders görmedik ama beyin gücü o zamanlar çok önemliydi. Öğrenciler arasında da büyük bir rekabet vardı. Biz, şeref listesine girmek için yarışırdık. Bir de Darüşşafaka’nın Göztepe’de bir binası vardı. Aileleri yazın bile bakamadığı için kampüste kalan çocuklar her yaz oraya tatile götürülürdü. İki hafta çocuklar, Caddebostan Plajı’nda yüzer, eğlenirdi. Ben de Caddebostan’da oturduğumdan, onları ziyaret ederdim. Şu anda neler yapıyorsunuz? 1994 yılından beri Webster University’nin School of Business and Technology (SBT) Cenevre Kampusu Bölüm Başkanlığını üstlenmiş durumdayım. Bunun yanı sıra Webster Univesity’nin çeşitli Avrupa akreditasyon kurumlarında da temsilciliğini yapıyorum. Örneğin, Brüksel’deki European Foundation for Management Development’ta (EFMD) Webster’i temsil ediyorum. Sizin Darüşşafaka’ya yönelik projeleriniz var mı? Robert Kolej’den 1964’te mezun olanların bir grubu var: RA64. Ben de bu grubun üyesiyim. Darüşşafakalı öğrencilere “velilik” konusunda onlara bir duyuru yaptım ve oldukça olumlu geri dönüşümler aldım. Aslında bir öğrencinin yıllık eğitim masraflarını karşılamaktan ziyade veliliği daha aktif hale getirmeyi ve çocuklarla bir araya gelinmesini istiyorum. RA64 içinde her türlü yeteneğe sahip kişiler var ve onların bu yeteneklerini çocukların yararına kullanmalarını sağlayabiliriz diye düşünüyorum. 20 BAĞIŞÇILARIMIZ Bitmeyen hikâyenin UluönderAtatürk’ünannesiZübeydeHanım, Türkiye'deilkmodernruhsağlığıhastanesinikuranMazharOsmanUsman,yazar,tarihçi, müzecivemutasavvıfİbnüleminMahmutKemalİnal,ünlüressamAliSamiBoyar, Osmanlıİmparatorluğu’nunsondönemindePrensSabahattin’inyakınçevresindeyer alan,döneminenzenginlerindenSatvetLütfiTozan…Bubeşfarklıyaşamıaynıhabere konuedenortaknoktaisevârisolarakDarüşşafaka’yıseçmeleri… atematikçi Salih Zeki, Prof. Dr. Adnan Sokullu, ressam Mahmut Cûda, Türk edebiyatının kilometre taşlarından Ahmet Rasim, Türkiye’nin ilk çocuk psikiyatrı Prof. Dr. Rıdvan Cebiroğlu, yazar Aziz Nesin, tiyatro sanatçısı İhsan Devrim, tiyatro ve sinema sanatçısı, yönetmen Tolga Aşkıner, Başbakanlık Müsteşarı ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz ve daha niceleri… Hepsi küçük yaşta babalarını yitirmiş, hepsinin maddi koşulları bırakın iyi eğitimi, okula gitmeye dahi olanak tanımıyordu. İşte onlar, 147 yıldır eğitimle değişen hayatların hikâyesini yazan Darüşşafaka’nın hayatını değiştirdiği binlerce çocuktan birkaçı… Hayırseverlerin bağışladığı her kuruşu, babası hayatta olmayan ve maddi koşulları yetersiz çocukların iyi bir eğitim almaları için kullanan Darüşşafaka’nın en önemli gelir kaynaklarından biri de vasiyet bağışı… Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’dan edebiyatımızın büyük ustası Sait Faik Abasıyanık’a, Türkiye’de ilk modern ruh sağlığı hastanesinin kurucusu Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Usman’dan Türk resim sanatının kilometre taşlarından Ali Sami Boyar’a kadar sayısız ismin mal varlığını bağışladığı Darüşşafaka, bir yandan aydın, sorgulayan, araştıran, yurtsever gençler yetiştirerek bağışçılarının en büyük arzusunu yerine getiriyor, diğer yandan da Türkiye’nin aydınlık yarınına sevdalı bağışçılarının adını gururla yaşatıyor. 147 yıllık tarihinde bağışçılarına layık olmaya çalışan Darüşşafaka, aydınlık bir Türkiye’nin eğitimle sağlanacağına inanan hayırseverlerin, gözleri arkada kalmadan vasiyet bağışında bulunduğu bir kurum olma özelliğini sürdürüyor. Dergimizin bu sayısında Darüşşafaka’nın hikâyesinin sürmesine katkıda bulunan yüzlerce vasiyet bağışçımızı saygı ve minnetle anmak ve beş vasiyet bağışçımızın öyküsünü sizinle buluşturmak istedik M ZübeydeHanım Darüşşafaka’ya yapılan vasiyet bağışları arasında kuşkusuz en anlamlısı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın 1921 yılında yaptığı bugünkü karşılığıyla 2 milyon lira tutarındaki bağıştır. Geçtiğimiz sene Darüşşafaka Cemiyeti’nin arşiv ve müzesinde başlatılan yenileme ve düzenleme çalışması sırasında Zübeyde Hanım’ın vasiyet belgesinin bulunmasıyla Türk kamuoyu, Zübeyde Hanım’ın Darüşşafaka’ya verdiği bu büyük desteği öğrendi. İncelenen belgeyle, Zübeyde Hanım’ın 1921 yılında Darüşşafaka’ya 20 bin kuruş bağışladığı anlaşıldı. Atatürk’ün annesinin yetimlerin okutulması için Darüşşafaka’ya bugünkü karşılığıyla 2 milyon lira bağış yaptığını gün ışığına çıkaran belge, aynı zamanda Atatürk ve Zübeyde Hanım ile ilgili bilinmeyen birçok konuyu da aydınlığa kavuşturdu. Örneğin, Atatürk’ün 1921 yılından önce vefat eden dört kardeşinin olduğu, bu belgeyle ortaya çıktı. Çünkü Zübeyde Hanım vasiyet belgesinde o tarihte hayatta olan akrabalarının haricinde hatim duası için şu isimleri veriyor: Kızları İsmet ile Naciye, oğulları Ömer ve Ahmet ile manevi kızı Rabia Hanım. O tarihte hayatta olan Mustafa Kemal ile Makbule Hanım’ın isimleri ise listede yer almıyor. Ord.Prof.Dr.MazharOsmanUsman Ruh ve sinir hastalıkları uzmanı, Türkiye’de ilk modern ruh sağlığı hastanesini kuran Türk hekimi Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Usman, Askeri Tıbbiye’yi 1904’te yüzbaşı rütbesiyle bitirdi. Gülhane Askeri Hastanesi Akliye Servisi’nde öğretmen yardımcılığına başlayan Usman, 1908’de Berlin ve Münih’e giderek nöroloji ve psikoloji dallarında uzmanlık eğitimi aldı. Tekrar Gülhane’ye dönen Usman, 1914’te Haseki’deki Akıl Hastalıkları Müşahadehanesi’nin başhekimi ve müdürü oldu. Daha sonra Haydarpaşa Askeri Hastanesi akliye ve asabiye mütehassıslığına getirildi. 1927’de Bakırköy’de Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ni kurarak uzun süre başhekimlik görevinde bulundu. 1933’te İstanbul Üniversitesi Psikiyatri Kliniği’ne ordinaryüs profesör unvanıyla atandı. 1941’de başhekimlik görevini bıraktı ve emekliye ayrıldığı 1952’ye kadar öğretim üyesi olarak çalışmalarını sürdürdü. Türk Nöro-Psikiyatri Cemiyeti’nin yanı sıra, İçki ile Mücadele Cemiyeti gibi sağlık derneklerinin kurucusu olan Usman, “Sinir Hastalıkları” (1935-1936, iki cilt), “Keyif Veren Zehirler” (1934) gibi çeşitli mesleki kitaplar yazdı. Hamburg Akıl Hastalıkları Derneği, Fransız Nöroloji Derneği, New York Nöroloji Akademisi gibi yurt dışı sağlık kuruluşlarının onur üyeliklerine seçildi. Türkiye’deki ilk seroloji, nöro-patoloji, deneysel psikoloji laboratuvarlarının oluşturulmasında önemli rol oynadı. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, bir dönem “Mazhar Osman Hastanesi” adıyla anıldı. 31 Ağustos 1951 tarihinde aramızdan ayrılan Usman, Darüşşafaka’ya sahip olduğu bina payını bıraktı ve Usman’ın vasiyeti 1 Kasım1956 tarihinde yerine getirildi. BAĞIŞÇILARIMIZ 21 kahramanları… AliSamiBoyar SatvetLütfiTozan Darüşşafaka’nın vasiyet bağışçıları arasında yer alan ünlü ressam Ali Sami Boyar, aynı zamanda Cumhuriyet’in ilk pulları ve paralarının ressamı... 1880’de İstanbul’da doğan ve resme küçük yaşta ilgi duyan Boyar, 1901’de teğmen rütbesiyle mezun oldu ve Bahariye İnşaiye Resimhanesi’nde görevlendirildi. Rehber-i Tahsil Okulu’nda yaptığı resim öğretmenliğinden sonra, dönemin Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’nın özel izniyle Sanayi-i Nefise Mektebi’ne (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) kayıt yaptırdı. Okulu birincilikle bitiren Boyar, 1910’da Paris’e gönderildi. O dönemde Paris’te bulunan Çallı Kuşağı sanatçılarıyla Güzel Sanatlar Akademisi’nde Cormon’un atölyesinde çalıştı. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla yurda döndü ve yüzbaşı rütbesiyle ordudan ayrıldı. Eski eserler konusundaki uzmanlığı nedeniyle şimdiki adıyla Deniz Müzesi’nin (Bahriye Müzesi) müdürlüğüne getirildi. Paris’te özel bir uzmanlık dalı olan mum heykel ve mulaj sanatını öğrenen Boyar, bu sanatı müzede uygulama fırsatı buldu. Müze kataloğunu hazırladı. 1922’de Halide Edip Adıvar’ın kız kardeşi Belkıs Hanım’la evlenen sanatçı, Ayasofya Müze Müdürlüğü’nde çok yönlü çalışmalar yaptı. Yabancı uzmanlarca mozaikleri temizlenen müzede Mabedin Vaftiz Teknesi’nin bulunması dünyada geniş yankı buldu. 1944’te Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’nden emekli olan sanatçı, “Ayasofya” adlı Türkçe ve İngilizce bir de kitap yazdı. Emeklilikten sonra kendini resme veren Boyar, Türkiye’de “Yedirme Kazı Resim Gravür” çeşidinin ilk yapımcısıdır. Sulu boya, kara kalem, pastel, tarama, yağlı boya teknikleriyle yapılmış pek çok eser veren ve eserlerinin büyük bir kısmı tarihi belgesel değer taşıyan Boyar’ın portre, peyzaj ve natürmort başta olmak üzere hemen her türde resim yaptığı biliniyor. Eserleri, Harbiye Askeri Müzesi, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Deniz Müzesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphanesi gibi merkezlerin yanı sıra yurt içinde ve dışında özel resim koleksiyonlarında bulunan Boyar, tüm mal varlığını Darüşşafaka’ya bağışladı. Boyar’ın vasiyeti ise 14 Haziran 1967’de yerine getirildi. Darüşşafaka’nın kurulduğu günden bu yana en önemli vasiyet bağışçılarından biri olan Satvet Lütfi Tozan, Bosna Hersek’in Trebine şehrinde köklü Resulbegoviç-Resulbeyzade sülâlesinin çocuğu olarak 1889’da doğdu. “Mir-i miran” payeli Resulbeyzade Süleyman Bey’in sekiz çocuğundan en büyüğüydü. Bosna Hersek’in Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından işgal edilmesinden sonra binlerce Bosnalı gibi ailesiyle İstanbul’a göç etti. İstanbul Askeri Rüştiyesi, Mercan İdadisi ve Hukuk Mektebi’nde okudu. 1904’te Mercan İdadisi’de okurken, Sultan II. Abülhamit yönetimine karşı Cemiyet-i İnkılabiye adıyla muhalif bir hareketin kurulmasına öncülük etti. II. Abdülhamit’in kız kardeşi Seniha Sultan’ın oğlu Prens Sabahattin’in “teşebbüs-ü şahsi ve adem-i merkeziyet” fikirlerinden çok etkilendi. Yazdığı eserleri inceleyen Satvet Lütfi, Prens Sabahattin’in özel kâtibi oldu. Dostlukları Prens Sabahattin’in vefat ettiği 1948 yılına kadar sürdü. Sultan II. Abdülhamit’e muhalif olan Satvet Lütfi, 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra da İttihat ve Terakki Partisi’nin karşısında yer aldı ve İttihat ve Terakki muhalifi Halaskâran-ı Zabitan Grubu’na üye oldu. Grup, Balkan Harbi sırasında hükümeti devirmek için harekete geçti ancak başarılı olamayınca Satvet Lütfi, 16 Mart 1913’te tutuklandı. Prens Sabahattin ile yakınlığı sayesinde mahkûmiyetten kurtulan Satvet Lütfi, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte siyaset sahnesinden çekilerek ticarete atıldı. İngiltere yararına İkinci Dünya Savaşı sırasında gösterdiği fedakârlık ve başarılardan dolayı İngiltere Kralı VI. George tarafından Honorary Officer of British Empire nişanıyla ödüllendirildi. 11 Aralık 1971’de vefat eden Satvet Lütfi Tozan bütün mal varlığını Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağışladı. İbnüleminMahmutKemalİnal Yazar, tarihçi, edebiyat tarihçisi, müzeci ve mutasavvıf İbnülemin Mahmut Kemal İnal, 1870’te İstanbul’da doğdu. Babası Mühürdar Mehmed Emin Paşa’dır. Şehzade Rüştiyesi’ni bitirdikten sonra bir süre Mülkiye ve hukuk mekteplerine devam eden İbnülemin, rahatsızlığı sebebiyle buraları bitiremeden ayrıldı ve özel hocalarla medrese derslerine devam ederek kendini yetiştirdi. Uzun yıllar boyunca Sadrazam Said Paşa’nın sır kâtipliğini yapan İbnülemin, Sadaret Mektubî Kalemi’nde başladığı memuriyet hayatına Teftiş-i Islahat Komisyonu Başkitabeti ile devam etti. 1909’da Sultan II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra saraya verilmiş jurnallerin tasnif ve imhasıyla görevlendirilen komisyonun başına getirildi ve bu sıfatla Yıldız Sarayı evrakını inceleme imkânını buldu. 1914’te Evkaf-ı İslamiye Müzesi’ni (Türk ve İslam Eserleri Müzesi) kurmakla görevlendirildi. 1916’da Şura-yı Devlet azalığına, 1921’de Osmanlı Devleti’nin resmi yayın organı Takvim-i Vekâyi gazetesi müdürlüğüne, 1922’de Divan-ı Hümayun Beylikçiliği’ne atandı. İstanbul Hükümeti yıkılınca Bab-ı Ali’deki görevi sona erdi. 1923’te Tarih-i Osmanî Encümeni azalığına seçildi, 1924’te Vesaik-i Tarihiye Tasnif Encümeni’nin başına getirildi. İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın başkanlığında başlayan tasnif 1926’ya kadar sürdü. Bugün Osmanlı Arşivi’nde İbnülemin’in kendi adıyla zikredilen katalog yirmi dokuz ciltten oluşuyor ve orijinal haliyle araştırmaya açık. 1927’de kurucularından olduğu İslam Eserleri Müzesi’nin müdürlüğüne tayin edildi, 1935’te emekli oluncaya kadar bu görevde kaldı. İbnülemin,1957’de İstanbul’da vefat etti. Vasiyetinde Darüşşafaka’ya altın bağışında bulunan İnal’ın bu isteği 24 Haziran1957’de gerçekleşti. 22 BAĞIŞÇILARIMIZ NECLA KOPERLER Necla Koperler: “Darüşşafaka gibi kurumların sayısı, keşke daha fazla olsa” Lozan Antlaşması’nın mimarlarından ve Atatürk'ün en güvendiği hariciyecilerden Tevfik Kamil Koperler’in iki kızı, Necla Koperler ile iki yıl önce aramızdan ayrılan Prof. Dr. Leyla Zileli, Darüşşafaka’nın vasiyet bağışçıları arasında yer alıyor. aklaşık bir buçuk asırdır eğitimle değişen yaşamların öykülerini yazan Darüşşafaka’ya vasiyet bağışında bulunan isimlere her geçen gün yeni isimler ekleniyor. Leyla ve Necla Koperler de bu isimlerden… Onlarınki, 1922’de İstanbul’da başlayıp, sefir babanın peşinden Avrupa’ya ardından ABD’ye uzanan bir yaşam. Lozan Antlaşması’nın mimarlarından ve Atatürk’ün en güvendiği hariciyecilerden Tevfik Kamil Koperler’in iki kızından büyüğü Necla Hanım… Tevfik Kamil Bey, cumhuriyet tarihinde pek çok önemli görev üstlenmiş bir isim. Öyle ki, Lozan Konferansı’nda genel sekreter ve danışman, İstanbul Milletvekili, Anadolu Ajansı’nın kurucu- Y deşler rler kar e p o K e Necla r (üstte). Leyla Leyla v o görülüy rına ait te birlik luk yılla ). k u c o ç n a Hanım'ı fotoğraf (yand ir b a k ş a b su, Türkiye Cumhuriyeti’nin Sofya (19311934), Madrid (1934-1939) ve Belgrad Büyükelçisi (1934-1939) ve iki kızının da okuması için elinden geleni yapmış bir baba… Tevfik Kamil Bey’in diğer kızı ise iki yıl önce vefat eden Hacettepe Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’nün kurucusu, Türkiye’nin ABD diplomalı ilk psikiyatrı Prof. Dr. Leyla Zileli… Türkiye’de sayısız psikiyatr yetiştiren Leyla Hanım, vefatından önce annesi Hayriye Hanım’ın hep saygıyla bahsettiği Darüşşafaka’ya vasiyet bağışında bulunuyor. Çok sevdiği kız kardeşinin ardından Necla Hanım da aynı kararı veriyor ve geçtiğimiz sene Darüşşafaka’nın vasiyet bağışçısı oluyor. Darüşşafaka bağışçısı olma nedenlerini öğrenmek için Ankara’daki evinde bir araya geldiğimiz Necla Hanım’ı dinlediğimizde Cumhuriyet ile başlayan, genç Cumhuriyet’in var olma mücadelesine birebir tanıklık eden, ona yürekten inanan, seven ve hayatlarını ülkelerine duydukları sevgiye göre yönlendiren iki kız kardeşin hikâyesiyle karşılaştık aslında… Bir Cumhuriyet elçisinin kızları Necla Hanım, İstanbul Beşiktaş’ta büyükannesinin evinde dünyaya geliyor, bir yıl sonra da ailesi Ankara’ya taşınıyor. O sırada Tevfik Kamil Bey, Lozan’da görevli. Baba ile kızın ilk karşılaşması ise Ankara’da oluyor ve Necla Hanım o günü, “Büyükannemin evinde hep kadınlar varmış, hiç erkek yüzü görmemişim. Bu nedenle babam beni kucağına almak istediğinde feryat etmişim” diye anlatıyor. Tevfik Kamil Bey, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra nüfus mübadelesi komisyonunda görev alıyor, ardından da sırasıyla Sofya, Madrid ve Belgrad büyükelçiliklerini üstleniyor. Necla Hanım o yılları şöyle anlatıyor: “Babam büyükelçi olarak Sofya’ya atanınca biz de onunla birlikte gittik. Babam benim ve kız kardeşim Leyla’nın eğitimine çok önem verirdi. İstanbul’da bir İngiliz okuluna başlamıştık, fakat Sofya’da İngiliz mektebi yoktu. Bu nedenle Fransız mektebine gittik. Zaten evde Fransız mürebbiyemiz vardı, Leyla’nın Fransızcayı Türkçeden evvel öğrendiğini söyleyebilirim. Sofya’dan sonra babam Madrid, ardından da Belgrad büyükelçisi oldu. Tabii, biz de onunla birlikteydik. Ancak Belgrad’da da Fransız mektebi yoktu, BAĞIŞÇILARIMIZ bu nedenle eğitimimize evde devam ettik. Türkiye’ye gelince ikimiz de Notre Dame de Sion’a gittik ve oradan mezun olduk. Ardından da Leyla tıbbiyeye, ben de hukuk fakültesine girdim.” ABD’de geçen yirmi yılın ardından yine Türkiye… Necla Hanım, hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra TürkAmerikan Yardım Heyeti’nde çalışmaya başlıyor ve 1958’de ABD’ye gidiyor. Orada çeşitli eğitim programlarına katılıyor, önce üniversite öğrencilerine, ardından suçlu çocuklara danışmanlık yapıyor. Annesinin rahatsızlanması üzerine 1978’de Türkiye’ye dönen Necla Hanım, “Babamı Amerika’dayken kaybetmiştim. Annem de hastalanınca Türkiye’ye geldim. İş yerim iki sene izin vermişti. İki sene sonunda tekrar gittim ama artık buraya alışmıştım, annemin rahatsızlığı devam ediyordu, onu bırakamazdım. Geliş o geliş oldu, bir daha ABD’ye dönmedim” diyor. Türkiye’nin ilk Amerikan diplomalı psikiyatrı: Leyla Zileli Leyla Hanım ise 1950’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oluyor, 1953’te fakülteden sınıf arkadaşı ve halen Başkent Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı olan Prof. Dr. Turgut Zileli ile evleniyor. 1955’te aynı fakülteden psikiyatri uzmanlığını alıyor. İhsan Şükrü Aksel’in en güvendiği asistanlarından biri olmasına rağmen mezuniyetinden sonra kendisine kurumda tutulmayacağı söylenince ABD’ye gidiyor ve psikanaliz eğitimi görüyor. 1957’de Kansas City Psychiatric Receiving Center’a asistan olarak giren Leyla Hanım, 1959’da New York Postgraduate Center’da resmi psikanaliz eğitim programına başlıyor ve 1962’de psikanalist diplomasını alıyor. Wolberg’ün öğrencisi olarak oldukça parlak geçirdiği öğrencilik yıllarından sonra kendisine eğitici olarak kurumda kalması teklif ediliyor ama o, Türkiye’ye dönmeyi tercih ediyor. Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul Şişli’de muayenehane açan Leyla Hanım, o sıralar Ankara’da Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kurma çalışmaları yapan Prof. Dr. İhsan Doğramacı tarafından Hacettepe’ye davet ediliyor. 1965’te psikiyatri doçenti olan Leyla Hanım, 1970’te profesör unvanını alıyor. Necla Koperler, kız kardeşi Prof. Dr. Leyla Zileli'nin vefatından sonra (küçük fotoğraf), onun gibi Darüşşafaka'nın vasiyet bağışçısı olmaya karar veriyor. “Türkiye’ye çok psikiyatr yetiştirdi” Necla Hanım, “Biz çok yakın, birbirine çok bağlı kardeşlerdik” diye tanımlıyor kendisinden üç yaş küçük kardeşiyle ilişkilerini ve şöyle konuşuyor: “Leyla, Türkiye’nin Amerikan diplomalı ilk psikiyatrıdır. Hocaları, ABD’de kalması için çok ısrar etti ama o ülkesinde çalışmayı seçti. Döndükten sonra İstanbul’da bir yandan Amerikan Hastanesi’nin psikiyatri bölümünde çalışmaya başladı, diğer yandan da kendi muayenehanesini açtı. O sırada İhsan Doğramacı, Leyla’yı Ankara’ya gelmesi konusunda ikna etti. Leyla, sınıf arkadaşı ve yakın dostu Prof. Dr. Orhan Öztürk ile beraber Hacettepe Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’nü kurdu ve emekli oluncaya kadar orada çalıştı. Emekli olduktan sonra Başkent Üniversitesi’nden teklif geldi ve çalışmalarını orada sürdürdü. Kardeşimin tıp alanındaki başarılarıyla hep iftihar ederim. Türkiye’ye çok psikiyatr yetiştirdi. Avrupa’da eğitim verme ve hasta görme hakkı vardı. Bu yetki ve hak, Türkiye’de başka kimsede yoktu. Bütün amacı bildiklerini gençlere öğretmekti. Son günlerine kadar hatta çok hasta olduğu dönemde bile tekerlekli sandalyede evde asistanlarına seminer verirdi. Vefat edinceye kadar da bu derslerine devam etti. Öğrencileri de Leyla’yı çok severdi. Öyle ki hastalığı ilerlemiş, yoğun bakımda yatıyordu. Ziyaretine gittiğimde bir de ne göreyim, hasta yatağının tepesini uçan balonlarla, odadaki sandalyenin üstünü ise sevdiği peluş hayvancıklarla donatmış öğrencileri… ” “Atatürk atla gelir, Leyla’yı alır ve atıyla gezdirirmiş” Leyla Hanım’la ilgili bir anısını bizimle paylaşmasını istediğimizde onunla ilgi- li ilk anısını anlatmayı tercih ediyor Necla Hanım: “Leyla doğduğunda büyükannemin evindeydik. Bana, ‘kardeşin oldu’ dendi. Gittim, beşikte bir bebek yatıyor. Yanında da koca bir paket çikolata duruyor. Ben de çikolata delisiydim. ‘Bak, bebek sana çikolata getirdi’ dediler. Çikolatayı alacağıma ‘Benim etten bebeğim’ diyerek Leyla’yı aldığım gibi fırlamışım odadan. Zavallı teyzelerim zor almışlar elimden Leyla’yı…” Ardından bir başka çocukluk anısını paylaşıyor: “Leyla, çok şirin bir çocuktu. Atatürk de Leyla’yı çok severmiş. O zamanlar Cinnah Caddesi yoktu. Atatürk atla gelir, Leyla’yı alır ve atıyla gezdirirmiş. Latife Hanım da beni çok severdi. Neredeyse haftada bir gün annemle birlikte Çankaya Köşkü’ne giderdik.” Neden Darüşşafaka? 24 Haziran 2008’de vefat eden ve Darüşşafaka’nın vasiyet bağışçılarından biri olan Prof. Dr. Leyla Zileli’nin Darüşşafaka ile yolunun nasıl kesiştiğinin öyküsünü yine Necla Hanım’dan dinliyoruz: “Annemizin Darüşşafaka’ya bağışta bulunmamız yönünde bir vasiyeti vardı. Leyla rahatsızlığını öğrenince avukatımız Yüksel Karaburçak’ın vasıtasıyla bu vasiyeti yerine getirdi. Leyla’nın ölümünden sonra Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Bey ziyaretimize geldi, kendisi ile tanıştık. Böylelikle Darüşşafaka’yı daha yakından tanıma imkânı buldum. Zaten Darüşşafaka’nın yetiştirdiği çok değerli isimler var, onları biliyorduk. Türkiye’de nasıl talebe yetiştirdiğinin örnekleri mevcut.” Darüşşafaka’nın eğitim adına çok güzel işler başardığını belirten Necla Hanım, “Keşke, Darüşşafaka gibi kurumların sayısı çok daha fazla olsa… Bu gibi kurumlar, Türkiye’nin çığır açmasını sağlayabilir” diye konuşuyor. 23 24 İZ BIRAKANLAR SALİH ZEKİ & FATİN GÖKMEN P&G Türkiye, geleceğin Salih Zekileri, Fatin Gökmenleri için ışık yaktı Fatin G ökmen Birbuçukasrayaklaşantarihiboyuncagerekyetiştirdiği öğrencilerigerekseöğretmenleriyleTürkiye’demodern astronominindoğuşundaönemlirolüstlenenDarüşşafaka, P>ürkiye’nindesteğiyleaçtığıHayal’denGerçeğe FatinGökmenPlanetaryumu’ylayeniSalihZekiveFatin Gökmenleryetiştirmeyihedefliyor. arüşşafakalı öğrencilerin ha- dünyasını keşfediyor. P&G Türkiye’nin yallerini gerçekleştirmek için Hayalden Gerçeğe Projesi kapsamında yaklaşık bir yıl önce yola çı- gerçekleşen planetaryumdan hafta içi kan, hızlı tüketim markaları- her gün Türkiye’nin her köşesinden genın lider şirketi P&G Türkiye ile len çocuklar ücretsiz olarak yararlanabiDarüşşafaka Cemiyeti’nin ortak imzasını liyor. taşıyan Hayalden Gerçeğe Projesi ilk meyvesini verdi: Hayalden Gerçeğe Fatin Daçkalı Salih Zeki Gökmen Planetaryumu… Böylelikle Tür- Adı Darüşşafaka kampüsü içindeki planekiye’de modern astronominin doğuşun- taryumda yaşatılan Fatin Gökmen’i anlada kilometre taşı olarak kabul edilen mak için onu keşfeden, üniversiteye Salih Zeki’nin yetiştiği, Fatin Gökmen’in gitmesi için teşvik eden ve hayatının her gönül verdiği okulda, geleceğin Salih döneminde destek olan Daçkalı Salih ZeZekilerinin, Fatin Gökmenlerinin ye- ki’den başlamak gerekiyor. “Bir gün Salih tişmesi için bir ışık yakıldı. Hayalden Zeki’nin sınıfındaki matematik hocası bir Gerçeğe Projesi başladıktan sonra problem veriyor. Salih Zeki dâhil tüm sınıf Darüşşafakalı öğrencilerin sesine ku- akşama kadar uğraşıyor ama çözemiyor. lak veren ve onların hayallerini din- Ertesi gün öğrenciler sınıfa geldiklerinde leyen P&G Türkiye, çocukların ilk dünkü problemin yanıtını tahtada buluhayalinin yıldızları incelemek ve yor. Herkes ‘kim çözdü?’ diye birbirine sogökyüzüne ulaşmak olduğunu rarken okulun hademesi geliyor ve Salih görünce hemen işe koyuldu ve Zeki’yi göstererek, ‘Gece yarısı geldi ve tahonlar için uzayın kapılarını taya bunları yazmaya başladı’ diyor. Salih açan bir planetaryum inşa - Zeki’ye bakıyor çocuklar, bilmediğini söyetti. Darüşşafaka Eğitim Ku- lüyor.” Bu anekdotu en kıdemli Daçkalırumları Kampüsü’nde 16 lardan Şerafettin Çağlayan, kendisiyle Nisan 2010’da hizmete açı- yaptığımız röportajda gururla anlatıyor. lan sabit kubbeli planetar- Nasıl gururlanmasın ki, Osmanlı Devleyum; çocukları bilim ve ti’nin son döneminde yetişen en büyük gökyüzüyle yakınlaştırı- matematikçi, astronom ve fizikçilerden biyor ve bilgilendiriyor. ri Daçkalı Salih Zeki…1864’te İstanbul’da Otuz altı kişilik izleme Küçük Mustafa Paşa semtinde yoksul bir aikapasitesine sahip lenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Küçük planetaryumun, ye- yaşta anne ve babasını kaybeden Salih Zedi metre çapındaki ki, on yaşına kadar büyükannesi tarafından sabit kubbesinde büyütüldü. Ardından Darüşşafaka’ya girdi çocuklar, gökyü- ve 1882’de birincilikle Darüşşafaka’dan zünün gizemli mezun oldu. Posta-Telgraf Nezareti’nde D Zeki Salih İZ BIRAKANLAR memur olarak çalışmaya başlayan Salih Zeki, kısa sürede zekâsı ve çalışkanlığıyla kendini gösterdi. Yükseköğrenim için Paris’e gönderildi ve 1887’de Sorbon Üniversitesi’nin Politeknik Okulu’nu birincilikle bitirdi. Elektrik mühendisi olarak yurda döndü. İkinci yuvası Darüşşafaka’da fizik, matematik dersleri vermeye başladı. Ardından Darülfünun’a (üniversite) matematik, fizik ve astronomi müderrisi oldu. Bu bölümlerin üniversite içinde kurulması için büyük çaba sarf etti. 1895’ten itibaren İstanbul Rasathanesi Müdürlüğü’ne, 1908’de Meclis-i Maarif üyeliğine, 1910’da Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) Müdürlüğü’ne ve 1912’de Maarif Nezareti Müsteşarlığı’na getirildi. 1913’te Darülfünun Müdürlüğü’ne (rektör) tayin edilen Salih Zeki, 1917’de bu görevinden istifa ederek, Darülfünun, Yüksek Mühendislik Okulu, Mülkiye ve Darüşşafaka’daki matematik derslerine devam etti. 14 Temmuz 1921’de vefat eden Salih Zeki, yumuşak huylu, sohbeti etkili biriydi. Üç kez evlenen Salih Zeki, ikinci evliliğini ise ünlü edebiyatçı Halide Edip Adıvar ile yaptı ve bu evlilikten jiki çocuğu oldu. Salih Zeki, İstanbul Üniversitesi’ndeki matematik, fizik, astronomi kısımlarının kurucusu, Türkiye’de ilim tarihi çalışmalarının ilk büyük temsilcisidir. Bir Darüşşafaka öğretmeni: Fatin Gökmen Türkiye’de gözlem araştırmaya dayalı astronomi çalışmalarının geliştiricisi ve Kandilli Rasathanesi’nin kurucusu Fatin Gökmen ise, hayatının her döneminde Daçkalı Salih Zeki’den destek görmüş ve belki de bir vefa örneği göstererek, Daçkalı Salih Zeki’nin okulunda öğretmenlik ve Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeliği yapmış bir isim… Doç. Dr. Sevtap Kadıoğlu’nun İstanbul Üniversitesi Osmanlı Bilim Araştırma Dergisi’nin Salih Zeki özel sayısında “Salih Zeki, Fatin Gökmen’in yeteneğini öğrenciliğinde keşfetmiş, mesleğinin değişik evrelerinde takdir etmiş ve desteğini sürdürmüştür. Salih Zeki’nin ölümünden sonra ise onun derslerini üniversite’de Fatin Gökmen üstlenmiştir” diye yazıyor. 1877’de doğan Fatin Gökmen, ilköğrenimini Akseki ve Alanya’da, ortaöğrenimini İzmir’in Bayındır kazasında yaptı. İstanbul'da Sultan Selim Cami Muvakkithânesi'nde dönemin baş müneccimi Hüseyin Hilmi Efendi'nin yanında çalışırken, Salih Zeki’nin dikkatini çekti ve onun teşvikiyle 1901’de lise bitirme sınavlarını dışarıdan verdi, ardından Darülfünun sınavlarını birincilikle vererek, Fen Fakültesi’ne kaydoldu. Yine Salih Zeki’nin teşvikiyle astronomi ve matematik bilgisini ilerletmek için kitap okumaya ve Fransızca öğrenmeye başladı. 1904’te Darülfünun Fen Medresesi’ni (Fakültesi) birincilikle bitiren Fatin Gökmen, Darüşşafaka dâhil çeşitli okullarda matematik öğretmenliği yaptı. 1909’da Darülfünun Fen Medresesi astronomi ve hisab-ı ihtimali (olasılık) müderrisliğine getirildi. 1933’e kadar bu görevinde yüzlerce öğrenci yetiştiren Gökmen, bu süre zarfında bir devre de Fen Fakültesi dekanlığı yaptı. 1867’de kurulan ve ilk müdürlüğünü Aristide Coumbary’nin ardından da Salih Zeki’nin üstlendiği ve 1909'daki 31 Mart Olayları sı- 25 rasında tahrip edilen Rasathane-i Amire’nin yeniden yapılandırılmasında rol aldı. Türkiye’de astronominin gelişmesi için bir rasathane kurulması gerektiğine inanan Gökmen, Maarif Müsteşarı Salih Zeki’nin teşvikiyle Rasathane-i Amire Müdürlüğü’ne tayin edildi ve yeni bir rasathane kurmakla görevlendirildi. Yer olarak İcadiye Tepesi seçildi ve 4 Eylül 1910’da gerekli tesisler kurulmaya başlandı. Rasathanede ilk çalışmalar 1911’de Fransız meteoroloji bilgini Angot’un yardımıyla kurulan bir meteoroloji istasyonuyla başladı. Ancak Gökmen, rasathaneyi daha çok astronomi ve yer fiziği merkezi olarak düşünmüştü. Cumhuriyetin kurulmasının ardından, hükümete bir öneri veren Gökmen, gözlemevinden ayrı bir meteoroloji teşkilâtı oluşturulmasının gerekliliğine değindi. Ardından da Rasathane’nin Belçika’daki Uccle Kraliyet Gözlemevi gibi bir astronomi ve jeofizik gözlemevi olması için gerekli binaları yaptırdı ve aletleri satın aldırdı. Böylece Kandilli Rasathanesi’nin temelleri atıldı. Fatin Gökmen on beş yıllık bir çabayla Almanya'dan getirterek 1935’te yerine monte ettirdiği 20 milimetrelik Zeiss marka teleskopla Güneş lekelerini gözlemlenmesini başlattı. Ömrü boyunca topladığı matematik ve astronomiyle ilgili yazma ve basma eserlerden oluşan ve bugün de araştırmacılar tarafından yoğun bir biçimde kullanılan kitaplığını Süleymaniye Kitaplığı'na bağışladı. 1933’te İstanbul Üniversitesi'nden ve 1943’te de Kandilli Rasathanesi’ndeki görevinden ayrılan Gökmen, 1955’te İstanbul'da hayata veda etti. P&G ile Hayalden Gerçeğe Projesi P&G Türkiye’nin Darüşşafaka Cemiyeti işbirliği ile yürüttüğü Hayalden Gerçeğe Projesi; sanat, spor ve bilim dalında geleceğin liderlerini yetiştirmek ve hayallerini gerçekleştirmek için tasarlandı. Tanıtımı geçtiğimiz sene kasım ayında yapılan proje kapsamında gerçekleştirilen ilk hayal, “Fatin Gökmen Planetaryumu” oldu. Daçkalıların ikinci hayali ise Türkiye’nin doğal ve kültürel miraslarını gezerek öğrenmekti. Bu da “Fotoğraf Platformu” ile gerçekleşti. 15-16 Mayıs tarihleri arasında İstanbul’dan, Midyat’tan ve Hasankeyf’ten gelen yüze yakın öğrenci, Midyat’ta buluşarak, fotoğraf makineleriyle Mardin’i kare kare görüntüledi. Bugüne kadar “Children of the World 2010” projesi kapsamında 110 ülkeden Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nda konaklayan gençlerin de içinde bulunduğu 3.500 çocuğa ulaşan proje, iki yılda 5.000 çocuğu ortak hayallerde buluşturmayı hedefliyor. Darüşşafakalı öğrencilerin gerçekleşmesini arzu ettiği iki projesi daha var: Kısa film ve bando. Ayrıca Türkiye çapında hayallerini paylaşan çocukların bir araya gelebileceği web sitesi de var: www.hayallerimizdengercege.com. Her bir projenin bir Darüşşafakalı öğrenci editörlüğünde güncelleneceği web sitesi çok yakın bir zamanda açılacak. 26 SÖYLEŞİ JALE ÇELTİKÇİ “Kendimi hâlâ Darüşşafakalı hissediyorum” 1965’te Darüşşafaka’da İngilizce öğretmeni olarak göreve başlayan ve 1976’da oradan emekli olan Jale Çeltikçi,“Nazıma Hanım’ın devrine çocuklar, ‘altın devir’ derlerdi. Hakikaten de öyleydi. Örneğin; okullar arasında münazaralar yapılırdı, Robert Kolej’den gelirlerdi, bizim mektep kazanırdı. O kadar benimsemişim ki hâlâ ‘bizim mektep’ diyorum, çünkü kendimi hâlâ Darüşşafakalı hissediyorum” diyor. arüşşafaka’da 1965-1976 yılları arasında İngilizce öğretmenliği ve İngilizce Bölüm Başkanlığı yapan Jale Çeltikçi, hâlâ pek çok Darüşşafakalı’nın anılarında önemli yer tutan bir eğitimci… Darüşşafaka’nın İngilizce eğitime geçişinde önemli bir rol alan, tabiri caizse efsanevi öğretmenlerinden biri o… Sohbetimiz esnasında babası gibi doktor olmak isteyen Çeltikçi’nin o yıllarda Ankara’da tıp fakültesi olmaması ve ailesinin de İstanbul’a gitmesine izin vermemesinden dolayı Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne başvurduğunu öğreniyoruz. Öğretmenliğe mezuniyeti beklemeden Ankara Koleji’nde başlayan ve yirmi sene orada görev yapan Çeltikçi, mesleğini o kadar çok seviyor ki eşinin işi nedeniyle İstanbul’a taşındıklarında bile bir süre İstanbul-Ankara arasında mekik dokuyarak, öğretmenliği sürdürüyor. D İstanbul’daki İngilizce eğitim veren okulları araştırırken, Darüşşafaka ile karşılaşıyor ve Darüşşafaka’nın “altın devri” olarak kabul edilen Fettah Aytaç ve Nazıma Antel döneminde eğitim kadrosuna dahil oluyor. Emekli olduktan sonra da Darüşşafaka ile bağlarını koparmayan ve kızı Lale Çeltikçi Doruk’un da yakın zamana kadar Darüşşafaka’da öğretmenlik yapmasının mutluluğunu yaşayan Jale Hanım, sorularımızı yanıtladı. Öncelikle sizi daha yakından tanıyabilir miyiz? 21 Mart 1920 doğumluyum. Üsküdar Amerikan Lisesi’ni bitirdim. Babam doktordu ve Gaziantep’te hastanesi vardı. Ben, yazları oraya gidiyordum. Kolejden mezun olduğum yıl, babam Gaziantep’teki hastaneyi kapatarak, Ankara’da hastane açtı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne(DTCF) gittim. DTCF, o yıllarda İngilizce tedrisat yapan kolej mezunlarını, bir sene atlatarak alıyordu, üç senede üniversiteden mezun oldum. Öğretmenliğe, fakülteyi bitirmeden Ankara Koleji’nde başladım ve yirmi sene orada hocalık yaptım. Bu arada evlendim, ardından kızım Lale dünyaya geldi. Kızım da eğitimine Ankara Koleji’nde başladı. Eşim, makine ve uçak mühendisiydi. Ayrıca İstanbul Teknik Üniversitesi’nde ders veriyordu. Bu nedenle sık sık İstanbul’a geliyordu. Kızımın orta mektebi bitirdiği sene, eşim İstanbul’dan çok iyi bir iş teklifi aldı. Böylece İstanbul’a taşınmaya karar verdik. Fakat ben, öğretmenliğe devam etmeyi istiyordum. Bu nedenle bir yandan İstanbul’daki yabancı kökenli okulların dışında İngilizce eğitim veren okulları araştırıyor, bir yandan da Ankara Koleji’nde öğretmenliğe devam ediyordum. SÖYLEŞİ Darüşşafaka ile bu arayışınız neticesinde mi karşılaştınız? Evet. Haftanın üç günü Ankara Koleji’nde ders veriyor, ardından İstanbul’a geliyordum. Çok yorucu oluyordu ama hem öğretmenliği seviyordum hem de Ankara Koleji, yirmi yıl emek vermişken, istifamı kabul etmiyordu. Ancak bu durumumu gören bir arkadaşım, “Neden Darüşşafaka’ya müracaat etmiyorsun?” diye sordu. “Darüşşafaka, İngilizce tedrisat mı yapıyor?” dedim. “Tabii, harika bir okul, çok beğeneceksin” dedi. O güne kadar Darüşşafaka’nın İngilizce tedrisat yaptığını bilmiyordum. Bunun üzerine Fatih’teki okul binasına gidip, müracaat ettim, derhal buyur edildim. Fettah Bey (Aytaç) ile Nazıma Hanım’ın (Antel) da bulunduğu bir mülakatın ardından kabul edildim. Hangi yıl başladınız? Yıl, 1965’ti. Çok heyecanlıydım, korkuyordum da... Çünkü yirmi yıl çalıştığım bir yerden ayrılarak, yepyeni bir okulda başlıyordum. “Acaba intibak edebilir miyim?” diye endişeleniyordum. Fakat Darüşşafaka beni sardı, sarmaladı. Gerek çocuklar gerek idare gerek hocalar o kadar harikaydılar ki Ankara Koleji ile aynı atmosfer içinde öğretmenliğe devam ettim. Bir de sanırım yüklendiği misyondan ötürü kendimi Darüşşafaka’ya çok yakın hissettim. Darüşşafaka’da çok ama çok mutlu oldum. Bir kere karşımda çalışkan, akıllı çocuklar ve mükemmel bir tedrisat vardı. Darüşşafaka’da o yıllarda nasıl bir eğitim vardı? Sınıflar yirmi kişiyi geçmezdi, iki yıl hazırlık sınıfı vardı. Çocuklar iki senede İngilizceyi kavrıyorlardı. O kadar sıkı bir eğitim vardı ki, hazırlığı yapamayan öğrenci geçemiyordu. Not ortalaması da oldukça yüksek tutuluyordu. Böylelikle başarısız öğrenci, en başından ayıklanıyordu. Harika bir sistemdi. Yetiştirdiğiniz öğrenciler içinde iyi yerlere gelenler oldu mu? Hem de çok… Darüşşafaka’da mezun olanların ekseriyeti çok iyi üniversiteleri kazandı. Bizden mezun olup, üniversiteye giremeyen öğrenci olduğunu hatırlamıyorum, hem de Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve tıbbiye gibi en iyi yerlere girerlerdi. Çok enteresandır, ilk senelerde bütün öğrencilerimiz İTÜ’ye gidiyordu. İTÜ’yü kazanmak da o kadar kolay bir iş değildi. Sonra Boğaziçi Üniversitesi’ne ve tıbbiyeye müracaatlar arttı. Darüşşafaka yıllarınıza dair eminiz birçok anınız vardır. Bizimle birkaçını paylaşır mısınız? Tabii… Aklıma ilk gelen ve hâlâ beni gülümseten bir anım var. Bizler, talebelerle derste de ders dışında da hep İngilizce konuşurduk. Bir gün koridorda öğretmen arkadaşlarımla Türkçe konuşuyordum, hemen bir talebe yanıma geldi, büyük bir şaşkınlıkla “Hocam siz, Türkçe biliyor musunuz?” diye sordu. Nazıma Hanım’ın anlattığı ve çok etkilendiğim bir olayı da paylaşmak istiyorum. Daha önce de söylediğim gibi o yıllarda Darüşşafaka’da iki yıl hazırlık sınıfı vardı ancak öğrenci çok başarılı olursa tek hazırlıkla sınıf atlayabiliyordu. Babası yaşayan öğrencilerin de Darüşşafaka’ya alındığı dönemde bir öğrencimiz bu başarıyı gösterdi. Bu müjdeyi vermek üzere çocuğun babası okula çağrılıyor. Hatırladığım kadarıyla baba, hamallık yapıyormuş ve çok fakirmiş. Nazıma Hanım, “Tebrik ediyoruz, oğlunuz büyük başarı göstererek sınıf atladı” diyor. Baba diyor ki; “Sınıf atladığına ve tebrik edildiğime göre iyi bir şey yapmış olmalı…” Nazıma Hanım bunu anlattığında hepimiz çok tuhaf olmuştuk. Nazıma Antel’in Darüşşafaka’nın tarihinde çok önemli bir yeri var. Bize Nazıma Hanım hakkında neler söylemek istersiniz? Tanıdığım en harika insanlardan biridir Nazıma Hanım... Ufak tefekti ama okulun koridorlarında topuklarını vura vura bir yürüyüşü vardı ki, bu ses çocukların, Nazıma Hanım’ın geldiğini anlamaları için kâfiydi. Çocukların müdür odasına çağrılması korkunç bir şeydi. Çünkü Nazıma Hanım öyle her şeye çocukları çağırmazdı, çağrılmışsa ortada büyük bir kabahat var demekti. Fakat affediciydi. Talebeler de onu çok severdi. Nazıma Hanım’ın devrine çocuklar “altın devir” derlerdi. Hakikaten de öyleydi. Örneğin; okullar arasında münazaralar yapılırdı, Robert Kolej’den gelirlerdi, bizim mektep kazanırdı. O kadar benimsemişim ki hâlâ bizim mektep diyorum, çünkü kendimi hâlâ Darüşşafakalı hissediyorum. Kızınız da Darüşşafaka’da öğretmenlik yaptı. Bunun sizin için anlamını öğrenebilir miyiz? Harika bir duygu. Kızım, Darüşşafaka’da öğretmenliğe başlayarak, bana tarifsiz bir mutluluk yaşattı. Lale, üniversiteyi bitirdiğinde Nazıma Hanım, “Kızın öğretmenlik yapmak isterse, bizde başlayabilir” demişti. Lale’ye sorduğumda; “Anneciğim, çok iyi 27 28 SÖYLEŞİ JALE ÇELTİKÇİ bir yerde çalışıyorum. Öğretmenlik yapamam” diye yanıt vermişti. O zaman üzülmüştüm, çünkü birlikte çalışmayı istiyordum. Seneler sonra Lale, Darüşşafaka’ya öğretmen oldu. Aslında benim öğretmenliği seçişim de başka bir hikâye… Ben hep doktor olmak istiyordum. Babam doktordu, üstelik hastanesi vardı. Fakat o yıllarda Ankara’da sadece Dil ve Tarih-Coğrafya, Hukuk ve Siyasal Bilgiler fakülteleri vardı. Tıbbiye için İstanbul’a gitmek gerekiyor ama ailem beni, İstanbul’a göndermek istemiyordu. O sırada babam trafik kazası geçirdiğinden Numune Hastanesi’nde yatıyordu. Babamı ziyarete gitmek için DTCF’nin önünden geçmem gerekiyordu, orada bir arkadaşıma rastladım. Arkadaşım, “Neden buraya gelmiyorsun, bir sene de atlayacaksın” dedi. Aylardan şubattı, üniversitelerde ikinci sömestir başlamıştı. “Şubatta hiçbir fakülte beni kabul etmez” dedim. Arkadaşım, bir profesörle konuşacağını söyledi. Birkaç gün sonra profesör beni çağırdı, bir mülakat yaptı ardından fakülteye kabul edildim. O zamana kadar babamı ikna edip, tıbbiyeye gitmeyi düşünüyordum. Babam hâlâ hastanedeydi, nasıl tepki vereceğini bilemiyordum ama “Baba, ben DTCF’ye yazıldım” dedim. Hiç unutmam babam dedi ki; “Benim sebatkâr kızım, illaki üniversiteye gideceksin.” İlk sömestirin derslerini alttan vererek, iki buçuk senede mezun oldum. Darüşşafaka'nın iki emektar öğretmeni Jale ve Lale Çeltikçi bir arada... Kızların Darüşşafaka’ya kabulünde de oradaydınız değil mi? Evet, kızları karşımızda görmek çok güzel bir duyguydu. Hepsi cıvıl cıvıldılar. İşte o kızların çoğu benim hayalimi gerçekleştirerek, doktor oldu. Öyle ki emekli olduktan sonra bir gün eşim rahatsızlandı ve Hacettepe Hastanesi’ne gittik. Kapı açıldı, bir sürü doktor içeri girdi, hepsi Darüşşafakalı… Gözlerim yaşardı. Son olarak Darüşşafaka’ya ilişkin bir mesajınız var mı? Benim için en önemli nokta Atatürkçü çizginin bozulmaması. Bizim jenerasyon Atatürk sevgisiyle yetişti. Cumhuriyet ilan edildiğinde iki yaşındaydım. Ben, sadece Cumhuriyeti, Atatürk’ü biliyorum. Evlerimizde Atatürk ruhu vardı. Annemin başı örtülü değildi, onu hiç çarşaflı görmedim. İsmet İnönü’nün doktorları doğuya gitmeleri yönünde özendirmesi neticesinde annem kucağında üç yaşında bir çocukla, 1923’te babamla birlikte Antep’e gidiyor. Babam orada hastane açıyor. Babam da annem de kültürlü insanlardı, Antep’e cemiyet hayatını götürüyorlar. Annem belediye meclis üyeliği, babam ise Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanlığı görevlerini üstleniyor. Biz böyle idealist bir kuşağın çocuklarıydık. Darüşşafaka, mükemmel bir müessese… Her şeyin güzel gittiği haberlerini alıyorum ve çok mutlu oluyorum. Lale Çeltikçi Doruk: “Eve dönmekten farkı yoktu” Annesi Jale Çeltikçi gibi geçtiğimiz eğitim-öğretim dönemine kadar Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nda İngilizce öğretmenliği yapan Lale Çeltikçi Doruk’un Darüşşafaka’ya ilişkin ilk anısı uzun yıllar öncesine dayanıyor. Ailesi İstanbul’a taşınınca Amerikan Kız Koleji’ne devam eden Lale Hanım, o anıyı şöyle anlatıyor: “Amerikan Kız Koleji ile Üsküdar Amerikan Koleji’nin öğrencileri birlikte bir tiyatro oyunu sahneliyordu. Gündüz o tiyatroyu izledim. Akşama da annem Darüşşafakalıların sahneleyeceği ‘Jül Sezar’ı seyretmeye davet etmişti. Tabii, Amerikan Kız Koleji’nde okuyorsunuz, Üsküdar Amerikan Koleji ile ortak sahnelenen bir oyunu seyretmişsiniz, tabiri caizse burun kıvırarak gittim ama oyunu seyrettikten sonra tek keli- meyle şok geçirdim. Çünkü oyun tamamen İngilizce sahnelendi ve mükemmel bir İngilizce vardı.” 2008-2010 yılları arasında Darüşşafaka’da öğretmenlik yapan Lale Hanım, bir zamanlar annesinin görev yaptığı okulda öğretmen olmayı şöyle tanımlıyor: “Eve dönmekten farkı yoktu, çünkü annem, Darüşşafaka’da kendini hep evinde gibi hissetti. Ben de hiç yabancılık hissetmedim, sanki aradaki dönem olmamıştı.” Son yıllarda Darüşşafaka’nın İngilizce eğitimde atağa kalktığını kaydeden Lale Ç. Doruk, “Çıta yukarıya doğru gidiyor. Şu an öğrenciler, sekizinci sınıftan itibaren bir yıl hazırlık okuyor ama iki yıl sonra hazırlık sınıfının kaldırılması planlanılıyor. Çünkü yeni sistem içinde yetişen öğrencilerin artık hazırlık sınıfına ihtiyacı kalmayacak” diyor. SÖYLEŞİ Refik Çeltikçi: “Bağışların eğitime Darüşşafaka üzerinden yönlendirilmesi lazım” eltikçi ailesinin bir başka mensubu Özen & Çeltikçi Hukuk Bürosu’nun ortaklarından Avukat O. Refik Çeltikçi, bugüne kadar birçok hayırseverin bağışlarını Darüşşafaka’ya yapmasına ön ayak olan bir isim… Amcasının eşi Jale Çeltikçi vesilesiyle küçük yaşta tanıştığı Darüşşafaka’ya gönül bağıyla bağlanan Refik Çeltikçi, gerek müvekkillerini gerekse çevresinde bağış yapmak için doğru adres arayan hayırseverleri, Darüşşafaka’ya yönlendiriyor. Örneğin, geçtiğimiz sene Darüşşafaka Eğitim Kurumları’na fizik ve kimya laboratuvarı yaptıran Prof. Dr. Fatma Ergun’un bağışında Refik Çeltikçi’nin rolü var. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra serbest avukatlığa başlayan ve 1982’den beri Ankara Sıhhiye’deki hukuk bürosunda çalışmalarını sürdüren Refik Çeltikçi, eğitimin önemine yürekten inanan ve bu konuda çaba sarf eden bir isim. On yıldır Tevfik Fikret Vakfı Yönetim Kurulu’ndan görev yapıyor. İlkokulu Ankara’da okuyan Çeltikçi, ardından Galatasaray Lisesi’ni kazanıyor. Ankara’da yaşayan ailesinin onu, İstanbul’daki amcası ve Darüşşafaka’da İngilizce öğretmenliği yapan yengesi Jale Hanım’ın yanına göndermesiyle Darüşşafaka ile tanışıyor. Yengesinin Darüşşafaka’daki görevi nedeniyle ortaokul ve lise yılları boyunca sürekli Darüşşafaka sohbetlerine tanıklık ettiğini anlatan Çeltikçi, “O dönem birçok Darüşşafakalıyı tanıma imkânı buldum. Örneğin, Nazıma Antel’i tanıdım. Nazıma Hanım hakikaten benim o yaşlarda hayranlık duyduğum, kültür birikimi yüksek bir hanımefendi ve yengemin kadim dostuydu” diyor ve şöyle devam ediyor: “Darüşşafaka’da eğitimin çok büyük önem taşıdığını ben, yengem vasıtasıyla öğrendim. O yılların en iyi üç okulundan biriydi. Üsküdar Amerikan Koleji, Arnavutköy Amerikan Koleji ve Darüşşafaka…” Avukat Çeltikçi, müvekkili Fatma Ergun’un Darüşşafaka’ya bağış yapma sürecini şöyle anlatıyor: “Bizim ailede hep Darüşşafaka’ya yakınlık vardır. Örneğin, Jale yengemin kuzeni, merhum Özden İsfendiyar da yaklaşık on yıl önce bütün mal varlığını Darüşşafaka’ya bağışladı. Hatta Ç Avukat Refik Çeltikçi Özden Hanım’ın üçüncü kademe mirasçıları olduğumuz için yengem dahil bütün aileye Darüşşafaka tarafından tebligat yapıldı. Biz de büyük bir onurla o bağışı teyit ettik. Bu nedenle Darüşşafaka’ya bağış fikri hep aklımızdaydı. Fatma Hanım, keza merhum eşi Ender Ergun da, benim kadim dostumdur. Ailenin hukuki işlerini takip ediyordum ve o esnada bağış fikri doğdu. Fatma Hanım, son derece mütevazı bir insandır. Bağış konusunda değişik düşünceleri olsa da hep eğitim fikri vardı. Bu noktada Darüşşafaka’yı gündeme getirdik. Lale’nin (Çeltikçi) vasıtasıyla Darüşşafaka’nın laboratuvar ihtiyacı olduğunu biliyorduk. O noktada bu laboratuvar fikri gelişti.” “Bağıştaki en önemli unsur güvendir. Darüşşafaka da bu güveni sağlamıştır” Türkiye’nin bugünkü en önemli ihtiyaçlarının başında eğitimin geldiğini vurgulayan Çeltikçi, “Bilinçli her vatandaşın eğitim kurumlarına destek vermesi gerektiğine inanıyorum. Hele hele Darüş- şafaka gibi çok önemli bir boşluğu dolduran, yüreğimizin köşesinde her zaman önemli bir yer işgal eden kurumun desteklenmesi gerekiyor. Ben bu açından ailem ya da müvekkillerim arasında bağış yapmak isteyenler olunca gönül rahatlığıyla Darüşşafaka’ya yönlendiriyorum” diye konuşuyor. Darüşşafaka’nın son yıllarda tanıtım çalışmalarına ağırlık verdiğini ve bu konuda süreklilik sağlanması gerektiğini kaydeden Refik Çeltikçi, “Türk toplumu bağışa yatkındır. Bağıştaki en önemli unsur ise güvendir. Darüşşafaka, bu güveni zaten sağlamış bir kurum. Pek çok kuruluşun adı şaibeye karışmış ama Darüşşafaka’nın adı bugüne kadar hiçbir şaibeye karışmamıştır. Müvekkilim ya da ailemde bağış yapmak isteyenleri Darüşşafaka’ya yönlendirmemde, güven unsuru önemli rol oynuyor. Bu bakımdan toplumun biraz daha Darüşşafaka’yı ve yaptığı işleri bilmesi, Darüşşafaka’nın eğitim yanının vurgulanması ve bağışların eğitime Darüşşafaka üzerinden yönlendirilmesi lazım” diyerek sözlerini noktalıyor. 29 30 SÖYLEŞİ SUSAN BURCHARD Darüşşafaka’nınyaşamınakattıklarını unutmayanbirDarüşşafakalı: Fikret Yüksel FikretYüksel,Darüşşafaka’nınyaşamınakazandırdıklarınıunutmayanbirDaçkalıydı. Hayatıboyunca“Ben,herşeyimiDarüşşafaka’yaborçluyum”diyenvesahipolduğuher şeyiDarüşşafaka’yabırakanFikretYüksel'inkızıSusanBurchardilebabasınıkonuştuk. arüşşafaka’nın eğitimle yaşamını değiştirdiği binlerce çocuktan biriydi Fikret Yüksel… Darüşşafaka’dan mezun olduğunda takvimler 1941’i gösteriyordu. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nde başladığı yükseköğrenimini Da- D Daçkalı Fikret Yüksel rüşşafaka Cemiyeti’nin burs desteğiyle Harvard ve MIT(Massachusets Institute of Technology) İnşaat, Zemin Mekaniği ve Yapı Mühendisliği’nde sürdürdü. ABD’ye yerleşti, orada evlendi ve bir kızı oldu. Fikret Yüksel’in ismi bir başka Darüşşafakalıyı, Türkiye bürokrasinin kilometre taşlarından Necdet Seçkinöz’ün hayatını araştırırken de karşımıza çıktı. Merhum Seçkinöz’ün eşi Mine Hanım tarafından Darüşşafaka Cemiyeti’ne verilen Necdet Seçkinöz klasöründe yer alan iki belgede adı geçiyordu Fikret Yüksel’in… Darüşşafaka Cemiyeti’nin -o dönemdeki adıyla Türk Okutma Kurumu- İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne yazdığı 13 Ağustos 1945 tarihli dilekçede yüksek mühendislik eğitimi için İsviçre’ye gönderilecek üç Darüşşafakalıdan biri olan Fikret Yüksel’e pasaport verilmesi isteniyor. “Ben, her şeyimi Darüşşafaka’ya borçluyum” diyen Yüksel, Darüşşafaka’nın yaşamına kazandırdıklarını unutmayan bir Darüşşafakalı idi. Öyle ki sahip olduğu her şeyi yine Darüşşafaka’ya bıraktı ve başka çocukların hayatlarının da eğitimle değişebilmesi için bir “ışık” yaktı. Vefatından önce tüm birikimini, gelecek nesillerin eğitimine katkı sağlayacak güvenli bir yere bırakmak isteyen Fikret Yüksel, bu nedenle kendi adıyla bir vakıf kurdu. Bugün Darüşşafaka’nın en önemli bağışçılarından biri olan Fikret Yüksel Foundation’ın başında ise Fikret Yüksel’in kızı Susan Yüksel Burchard ile damadı Gary Burchard bulunuyor. Fikret Yüksel Foundation Yönetim Kurulu Başkanı Susan Burchard ile babasını, Darüşşafaka’ya bakış açısını ve yeni projelerini konuştuk. Babanızın kendi adını taşıyan bir vakıf kurmasının amacı neydi? Babam tüm birikimini, ABD tarafından uygulanan vergi kesintilerinden muaf olacak ve gelecek nesillerin eğitimine katkı sağlayacak güvenli bir yere bırakmak istiyordu. Bu nedenle Fikret Yüksel Foundation’ı kurdu. Vakıf, 1998’de faaliyete geçti ve 2009’un sonu itibarıyla Darüşşafaka öğrencilerinin eğitim giderleri için 962 bin 658 dolar bağışta bulundu. Bağışlarımız için dış kaynak aramıyoruz. Vakfın tüm geliri Yüksel AŞ’nin elinde bulundurduğu taşınmazlardan ve yaptığı faaliyetlerden elde ediliyor. Eşiniz ve çocuklarınızla birlikte Darüşşafaka’yı ziyaret ettiniz. Bu ziyaretin sizin için anlamını öğrenebilir miyiz? Darüşşafaka öğrencileriyle tanışmaktan inanın büyük haz duydum. Hepsi Darüşşafaka’nın eşsiz birer elçisi gibi hareket ediyordu ve bu halleri onların en kaliteli eğitimi almaları için elimden gelen tüm desteği sağlama konusundaki kararlılığımı katbekat artırdı. Darüşşafaka Eğitim Kurumları’na dair izlenimlerinizi bizimle paylaşır mısınız? Darüşşafaka’yı ilk kez 2003’te ziyaret ettik. Bu ziyaretimizin amacı, babam 1972’den beri Türkiye’ye gelmediği için okulun imkânlarını görmek ve yönetim kuruluna yaptığımız bağışın babamın da arzuladığı gibi sadece çocukların eğitiminde kullanılması isteğimizi iletmekti. 2007’nin Aralık ayında gerçekleştirdiği- SÖYLEŞİ 31 bağlıyorsunuz? Sanırım ben de babam gibi hissediyorum. Hepimiz biliyoruz ki bu dünyada hiçbir şey “karşılıksız” değil. Bedeli ödemek zorundayız hep. Babam da yıllar önce kendisine verilenlerin karşılığını gelecek nesiller için ödemek istedi. Umudu tüm Darüşşafaka öğrencilerinin aynı duygularla seçtikleri alanlarda başarılı olur olmaz çocuklara yardım etmeye devam etmesiydi. Darüşşafaka’yı ziyaret eden Fikret Yüksel Foundation Yönetim Kurulu Başkanı Susan Burchard’a Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkan Vekili Davut Ökütçü tarafından şükran plaketi takdim edildi. miz ziyarette ise yeni yönetim ile yaptığımız görüşmelerde bağışlarımızın eğitime yönelik olarak kullanıldığını görmekten memnun kaldık. Darüşşafaka’ya olan güvenimiz daha da arttı. 2008’deki ziyaretim ise 59 Darüşşafaka öğrencisiyle gerçekleştirdiğimiz üç haftalık kamp içindi. Amacım öğrencilerin robot biliminin (elektronik, mekanik, mühendislik, bilgisayar programcılığı ve animasyon) yanı sıra İngilizceye olan ilgilerini de geliştirmekti. İlk bakışta imkânlar yeterli görünse de acilen çözülmesi gereken bazı yapısal ve tesisatla ilgili sorunların varlığını gözlemlemiştim. Umarım söz konusu sorunlar dikkate alınmıştır. Sizin girişiminizle ABD’nin Seattle kentinde, 26–28 Mart 2009 tarihlerinde düzenlenen FIRST Robotics Yarışması’na (FRC) katılan Darüşşafaka Robot Kulübü’nün yarışmadan ödülle dönmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Benim için onlar, çalışan bir robotla buralara gelip altmış takıma karşı yarışarak çoktan yarışmayı kazanmışlardı. Tutumları, cana yakınlıkları, davranışları, nezaket- leri ve kibarlıklarıyla karşılaştıkları herkesi kendilerine hayran bıraktılar. Türkiye’yi muhteşem bir şekilde temsil ettiler. İnanın yarışmanın üzerinden uzun bir zaman geçti ama hâlâ bana Darüşşafaka öğrencilerini soruyorlar. Jüri Özel Ödülü emeklerinin mükâfatı olamaz elbette ancak dört yıldır bu tür yarışmalara katılıyorum ve yarışmayı eli boş terk eden yüzlerce takıma şahit oldum. Darüşşafaka öğrencilerinin bu alanda elde ettiği başarılardan benden daha çok gurur duyan kimse olamaz herhalde. Neden babanızın kurduğu vakfın başında gönüllü olarak çalışmayı seçtiniz? İnsanlara özellikle de gezegenimizin gelecekteki koruyucuları olacak gençlere yardım etmekten büyük mutluluk duyuyorum. Tanrı beni yaşamım boyunca bunca güzel ve yüce şeyle ödüllendirirken benim gençler için yaptıklarım Tanrı’nın cömertliğinin asla karşılığı olamaz. Babanızın eğitim gördüğü okula duyduğu bağlılığı ve sevgiyi neye Babanızın Darüşşafaka yıllarına dair sizinle paylaştığı bir anısını anlatır mısınız? Babam çikolatayı çok severmiş ama her zaman çikolata alacak parası olmazmış. Bazen hafta sonları Boğaz kıyısında yaşayan arkadaşlarını ziyarete gittiğinde arkadaşlarının aileleri dönüş için babama otobüs parası verirmiş. Otobüse binmek yerine Darüşşafaka’ya kadar yayan gelirmiş ve parasıyla da çikolata alırmış. Daha sonra yastığının altına saklar ve oda arkadaşlarının uyuduğundan emin olduktan sonra sessizce yermiş çikolatasını. Böylece kimseyle paylaşmak zorunda kalmazmış. Vefat ettikten sonra evin çeşitli yerlerinde saklanmış çikolatalar bulduk. İşte bazı alışkanlıklar asla değişmiyor. FikretYükselkimdir? Fikret Yüksel, 1933’te girdiği Darüşşafaka ’dan 1941’de mezun oldu. Yüksek öğrenimine İTÜ İnşaat Fakültesi’nde devam eden Yüksel, daha sonra Darüşşafaka Cemiyeti’nden aldığı burs desteğiyle Harvard ve MIT’de (Massachusetts Institute of Technology) İnşaat, Zemin Mekaniği ve Yapı Mühen- disliği eğitimi aldı. İnşaat yüksek mühendisi olarak iş hayatına atılan Yüksel, Mersin’de beton boru tesisi kurdu. Ancak firması devlet ihalelerinde beklediği iş olanağını bulamayınca iflas kaçınılmaz oldu. Umutsuzluğa kapıl- mayan, mücadeleden de vazgeçmeyen Yüksel, Almanya’ya göç etti ve birkaç yıl Stuttgart civarında yaşadı. 1974’te ABD’ye giden Yüksel, Seattle kentine yerleşti. ABD’nin Pennsylvania eyaletinde, ülkede inşa edilen ilk otoyollardan Pennsylvania Turnpike’in yapı- mında çalışan Yüksel, bu sırada ABD vatandaşı Frances ile evlendi ve bu evlilikten Susan adında bir kızı oldu. ABD’de inşaat ve gayrimenkul geliştirme alanında başarılı bir iş hayatı olan Fikret Yüksel, 1998’de ABD’de Fikret Yüksel Foundation adında bir vakıf kurdu. Vakıf, bugün Darüşşafaka’nın en önemli destekçileri arasında yer alıyor. 32 AKTÜEL KURUMSAL GÖNÜLLÜLÜK Darüşşafaka ile gönüllüler el ele… YapıKrediSigorta,Sanofi-aventisveJPMorgangibiülkemizinöndegelen şirketlerinçalışanlarınındesteğiylegerçekleştirilenkurumsalgönüllükprojeleri, Daçkalılarınhayatlarınafarklıpencereleraçıyor. osyal sorunlar karşısında şikâyet etmek yerine çözümün parçası olmayı seçen firmalar, her yıl yüzlerce sosyal sorumluluk projesini hayata geçiriyor. 147 yıldır babası hayatta olmayan, maddi koşulları yetersiz, başarılı çocukların hayatını eğitimle değiştiren Darüşşafaka, 2009’da ilk defa kurumsal gönüllülük projesi başlattı. Yapı Kredi Sigorta, Sanofi-aventis ve JP Morgan gibi ülkemizin önde gelen şirketlerinin çalışanlarınca ilgi gören projenin temel amacı İstanbul dışından gelen ve daimi okulda kalan Darüşşafakalı öğrencilerin hafta sonlarını, farklı rol modellerle birlikte geçirmelerini sağlayarak, sosyal ve kültürel gelişimlerini desteklemek. Proje kapsamında gerek Yapı Kredi Sigorta gerek Sanofi-aventis gerekse JP Morgan çalışanı gönüllüler, hafta sonları Daçkalı öğrencilerle bir araya gelerek, piknik yaptı, sirke gitti, tarihi ve kültürel mekânları ziyaret etti. S Sanofi-aventis gönüllüleri ile sirk, buz pateni ve Kız Kulesi… Sanofi-aventis Grubu’nun sosyal sorumluluk çalışmalarında, yüzlerce sivil toplum kuruluşu, meslek örgütü, hekim ve hasta derneği ile bilim camiasıyla işbirliği yaptığını belirten İç İletişim Koordinatörü Tuğba Cantürk, “Sanofi -aventis’in Türkiye’de de sosyal sorumluluk alanında ciddi taahhüdü bulunuyor. Sanofi-aventis Türkiye, sağlıkta sorumluluk projelerinin yanı sıra çocuklara yönelik sosyal sorumluluk projeleriyle fırsat eşitliğine katkıda bulunmak için çaba gösteriyor. Darüşşafaka Cemiyeti’nin üstlendiği ‘Eğitimle Değişen Yaşamlar’ misyonu şirketimizin sosyal sorumluluk anlayışıyla örtüşüyor. Babalarını kaybetmiş ve olanakları yetersiz çocukları, aydın bireyler olarak yetişmelerini sağlayan, eğitimle ülkemize pek çok önemli insan kazandıran Darüşşafaka Cemiyeti’ni desteklemekten onur duyuyoruz” dedi. Sanofi-aventis ile Darüşşafakalı öğrencilerin bugüne kadar üç ayrı proje için bir araya geldiğini belirten Cantürk, “Bunlardan ilki 27 Aralık 2009’da İspanyol Sirki’ndeki buluşma idi. Orada on çalışanımızla Darüşşafakalı çocuklarımız ile öğretmenleri eğlenceli vakit geçirdi. Daha sonra bir gönüllümüz 18 Nisan 2010’da çocuklar ile Galleria’da buz pateni yaptı. Son aktivitemiz de geçtiğimiz Anneler Günü’nde Kız Kulesi’nde gerçekleşti. Üç gönüllü çalışan olarak Kız Kulesi’nde çocuklarla yemek yiyip, sohbet ettik” diye konuştu. Darüşşafaka ile gerçekleştirdikleri projelere bugüne kadar on Sanofi-aventis çalışanın gönüllü olduğunu kaydeden Cantürk, Darüşşafakalı öğrencilere ilişkin ise şu değerlendirmeyi yaptı: “Darüşşafakalı çocuklar sorumluluk sahibi, aklı başında, akıllı tutumlarıyla ‘Eğitimle Değişen Yaşamlar’ misyonunun adeta birer yansıması. Eğitime verdiği büyük destekle ülkemize yatırım yapan Darüşşafaka Cemiyeti’ni takdir ve tebrik ediyoruz.” Sanofi-aventis Grubu İç İletişim Koordinatörü Tuğba Cantürk AKTÜEL 33 Yapı Kredi Sigorta çalışanları, Daçkalılara gönül verdi Yapı Kredi Sigorta çalışanlarının 2009’da Darüşşafaka’da eğitim-öğretim gören başarılı öğrencilerin zamanlarını daha etkin ve kaliteli geçirmelerini sağlamak amacıyla başlattığı “Darüşşafaka ile Elele” projesi, özellikle hafta sonu evlerine gidemeyen Daçkalı öğrencilerin hayatına farklı pencereler açtı. Daçkalı öğrenciler, Yapı Kredi Sigorta gönüllülerinin desteğiyle geçen sene hafta sonlarını müze gezilerinden ekolojik turlara kadar sayısız sosyal ve kültürel aktiviteyle geçirdi. Yapı Kredi Kurumsal İletişim-KSS Projeleri Yöneticisi Nurcan Erhan ile Yapı Kredi Sigorta Yangın Sigortaları ve Risk Mühendisliği Bölümü Uzmanı, Darüşşafaka ile Elele Projesi Koordinasyon Ekip Üyesi Emel Özdemir, “Darüşşafaka ile Elele” projesine ilişkin sorularımızı yanıtladı. Darüşşafaka ile birlikte böyle bir proje içinde yer almanızın nedenlerini bizimle paylaşır mısınız? Yapı Kredi olarak, topluma olan sorumluluğumuzu kurulduğumuz günden bu yana eğitim, kültür sanat, çevre gibi farklı alanlarda desteklediğimiz projelerle yerine getiriyoruz. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz projelerin çalışanlarımız tarafından benimsenmesi bizim için en önemli konulardan biri. Bu anlamda Yapı Kredi çalışanları tarafından yürütülen gönüllülük faaliyetlerini destekliyor ve çalışanlarımızı bu projelerde yer almaları için teşvik ediyoruz. Yapı Kredi bünyesinde önceki yıllarda da çalışanlar tarafından gerçekleştirilen gönüllülük projeleri mevcuttu. Ancak daha sistemli, sürdürülebilir ve yaratıcı projeler gerçekleştirmeleri için çalışanların teşvik edilmesi amacıyla 2009’un başında “Her Yönetime Bir Sosyal Sorumluluk Projesi” sloganıyla Yapı Kredi Gönüllüleri Platformu oluşturuldu. Böylece 2009’da Yapı Kredi Sigorta çalışanları, Darüşşafaka öğrencileriyle bir proje başlattı: Darüşşafaka ile Elele… Yapı Kredi Sigorta gönüllülerinin öğrencilerle birlikte gerçekleştirdikleri çalışma, 12 Mart 2009 tarihinde başladı. “Darüşşafaka ile Elele’’ projesi ile Darüşşafaka’da eğitim- öğrenim gören başarılı öğrencilerin zamanlarını daha etkin ve kaliteli geçirmelerini sağlamak amaçlandı. Projenin çıkış noktası ise yatılı öğrenim gören ve hafta sonu evlerine gidemeyen çocuklar... Çocukların kampüs dışındaki etkinliklerine katkıda bulunmak için her Yapı Kredi Kurumsal İletişim-KSS Projeleri Yöneticisi Nurcan Erhan ay bir ya da iki-üç etkinlik olmak üzere öğrencilerle çeşitli sosyal ve kültürel aktiviteler düzenlendi. Bunlara müze gezileri, piknikler, ekolojik turlar örnek gösterilebilir. Her bir etkinlik en az 30, en çok 80 çocuk katılımıyla gerçekleştirildi. Proje kapsamında bugüne kadar Darüşşafakalı öğrencilerle neler yaptınız? Yapı Kredi Sigorta çalışanı gönüllüler, Darüşşafakalı öğrencilerle birlikte birçok etkinlik gerçekleştirdi. 2009’un sonunda başlayan bu etkinlikler, her ay yapıldı. Okulların açılmasıyla tekrar başlayacak etkinliklere gönüllülerin Darüşşafaka ziyaretini, Plaza A Blok’taki Darüşşafakalı öğrencilerin yaptığı ürünlerin sergilendiği standın açılmasını ve satış yapılması ile Rahmi Koç Müzesi ziyaretini örnek gösterebiliriz. Tüm bunların yanında Plaza D Blok’ta yine stant açılarak çocukların yaptığı ürünler satıldı ve Sadberk Hanım Müzesi ziyareti gerçekleştirildi. Kurumun finansal desteğiyle Turkuazoo Forum İstanbul ziyareti, Adalar Orman İşletmesi’nin katkılarıyla Adalar’da ekolojik tur ve piknik ile Yapı Kredi Bağlarbaşı Korusu’nda “Yaza Merhaba” pikniği organizasyonları yapıldı. Bunların yanı sıra Rahmi Koç Müzesi ve Miniatürk gezilerini de gerçekleştirdik. Projede yer alan gönüllülerden nasıl tepkiler alıyorsunuz? Yapı Kredi olarak, çalışanlarımızı sosyal sorumluluk projelerine dahil etmeyi amaçlıyoruz. “Darüşşafaka ile Elele” ise en çok ilgi gören projelerimizin başında geliyor. Yeni başlayan bir proje olmasına rağmen 13 gönüllü ve beş kişilik koordinasyon ekibi çalışıyor. Projede görev alan gönüllülerimiz Darüşşafakalı öğrencilerle birlikte olmaktan ve onlarla çeşitli etkinliklerde bulunmaktan son derece mutlu olduklarını belirtiyor. Özellikle öğrencilerin kendilerine duydukları özgüven çalışanlarımızın dikkatini çekiyor. 34 AKTÜEL DARÜŞŞAFAKA’DA SANAT Darüşşafaka, akademik başarının yanı sıra sanatta da aktif... Darüşşafaka’daverilensanateğitimininmeyveleri,OliverMüzikali, KeşanlıAliDestanıveSanatGecesigibiDaçkalıların adetasahnededevleştiğietkinliklerletoplanıyor. ğrencilerinin akademik başarılarının yanı sıra sanatsal ve sosyal gelişimine de büyük önem veren Darüşşafaka Eğitim Kurumları, geride bıraktığımız eğitimöğretim döneminde birçok sanatsal etkinliğe imza attı. Oliver Müzikali, Sanat Gecesi, Keşanlı Ali Destanı ve Müzikaller Diyarında ise Daçkalıların adeta sahnede devleştiği etkinlikler olarak Darüşşafaka tarihine geçti. Dördüncü sınıftan, yani Darüşşafaka’ya başladıkları andan itibaren her öğrenci, bir müzik enstrümanı çalması için yönlendiriliyor. Bu uygulamanın meyveleri ise dev sanatsal etkinler gerçekleştirilerek toplanıyor. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli özel okullarda müzik öğretmenliği yapan Fuat Gönüç, üç yıldır Darüşşafaka Eğitim Kurumları Sanat Bölümü Başkanlığı görevini yürütüyor. Darüşşafaka’nın sanatsal eğitim konusunda da Türkiye için örnek teşkil ettiğini belirten Gö- Ö nüç, “Artık bütün sınıflar enstrüman eğitimi almaya başladı. Bu sene de sanatsal ve kültürel aktiviteler, akademik programı etkilemeden sürecek” diyor. Darüşşafaka’da dördüncü sınıftan itibaren öğrencilerin bir enstrüman çalmaya başladığına vurgu yapan Gönüç, “Önce öğrencinin hangi müzik enstrümanı çalmak istediğini öğreniyoruz. Eğer fiziksel bir engeli yoksa o enstrümanı öğrenmeye başlıyor, varsa biz öğrencimizi uygun alana yönlendiriyoruz” bilgisini veriyor. Sanat eğitiminin önemi üzerinde duran Gönüç, “Sanat eğitiminin verdiği disiplin hepsinin kişiliğini tamam- lıyor. Sanat derslerinde başarılı olan öğrencilerimizin hemen hemen hepsinin bütün dersleri çok iyi. Bu da eğitimin bir bütün olduğunu gösteriyor. Eğitimin içinde sanat da spor da fen de matematik de olmalı çünkü bunu yürütebilenler çok başarılı oluyor” görüşlerini dile getiriyor. Keşanlı Ali, Oliver, Sanat Gecesi gibi büyük projelere imza attıklarını kaydeden Gönüç, bu cesareti çocuklardan aldıklarının altını çiziyor. Gönüç, “Sıra dışı çok öğrencimiz var” diyor ve şöyle devam ediyor: “Bazı öğrencilerimizin müzik alanında üstün yetenekleri olduğunu düşünüyorum. Örneğin, Raif Çavuş’un devam ederse çok iyi bir çello virtüözü olabileceğine inanıyorum ama Raif’in üniversiteyi kazanmasını daha çok önemsiyorum. Çünkü çocuklarımızın kendi ayakları üzerinde durmaları, hayatlarını kazanmaları lazım. İyi müzisyen olmak için diplomaya gerek yok. Ama bir meslek sahibi olmak için diplomaya ihtiyaç var.” AKTÜEL Darüşşafaka’nın gönüllü öğretmeni: Faris Akarsu Daçkalılar, Keşanlı Ali Destanı’na yeniden hayat verdi Darüşşafakalı öğrenciler, Türk tiyatro tarihinde bir fenomen olan Keşanlı Ali Destanı’nı sahneye koydu. Türkiye’nin dört bir yanından gelip Sinekli Dağ’da birlikte yaşayan mahalle sakinlerinin yaşamını anlatan Keşanlı Ali Destanı’nı, Türkiye’nin 70 ilinden gelen Darüşşafakalı öğrenciler, amatör ruhla, ancak profesyonel bir performansla canlandırdı. Daçkalıların, ilk olarak 15 Haziran’da TİM Show Center’da, bir gün sonra da Caddebostan Kültür Merkezi’nde sahneledikleri Keşanlı Ali Destanı’nı, 80 öğrenci ve 15 öğretmen 300 saat çalışarak hazırladı. Daçkalılardan sanat dolu bir gece Darüşşafakalı öğrenciler, sanat alanındaki yeteneklerini bu yıl ikincisi organize edilen Sanat Gecesi’nde sergiledi. TİM Show Center’da 16 Haziran’da düzenlenen gecede, öğrenciler klasik müzikten caza, operetlerden müzikallere uzanan geniş repertuvarlarıyla izleyenlere sanat dolu bir gece yaşattı. Öğrencilerin hem solo performanslarıyla hem de grup çalışmalarıyla sahne aldığı gece Darüşşafakalıları ve Darüşşafaka dostlarını buluşturdu. Darüşşafaka öğretmenlerinden müzikal Darüşşafaka Eğitim Kurumları Sanat Bölümü öğretmenlerinin dünyaca ünlü orkestra şefi Faris Akarsu'nun liderliğinde hazırladığı “Müzikaller Diyarında”, 2 Haziran’da Süreyya Operası'nda sanatseverlerle buluştu. Şarkılarını Darüşşafaka öğretmenlerinin seslendirdiği, müzik direktörlüğünü Faris Akarsu'nun yaptığı müzikali, Darüşşafaka Eğitim Kurumları Drama Öğretmeni Elif Ongan Tekçe sahneledi. Müzikalde, "Cosette" karakterini 4. sınıf öğrencisi Hamide Çavdar canlandırırken, Darüşşafaka öğretmenleri Fuat Gönüç ve Kerem Memişoğlu ile Devlet Konservatuarı sanatçıları Meriç Eryılmaz ve Ayşen Zülfikar solist olarak görev aldı. eride bıraktığımız eğitim-öğretim döneminden bu yana ülkemizin en önemli müzisyenlerinden Faris Akarsu, Daçkalılara gönüllü öğretmenlik yapıyor. Uzun yıllar Kabataş Erkek Lisesi’nde müzik, İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nde piyano ve solfej öğretmenliği yapan, İstanbul Devlet Konservatuarı Müzikal Bölümü’nde Müzikal Yorumculuk ve İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Kompozisyon (Bestecilik) Bölümü’nde Piyano, Analiz ve Solfej dersleri veren Akarsu, artık Daçkalı öğrencileri de çalıştırıyor. Bir zamanlar öğrencisi olan Darüşşafaka Sanat Bölüm Başkanı Fuat Gönüç’ün vasıtasıyla Daçkalılarla bir araya gelen Akarsu, “Hepsi, bir harika” diyor ve süreci şöyle anlatıyor: “İlk olarak Raif (Çavuş) ile çalışmaya başladık. Ardından diğer öğrencilerle bir araya geldim. Hepsi birbirinden özel çocuklar… Haftada iki ya da üç gün Darüşşafaka’da ders veriyorum. Bazen de öğrencilerim evime geliyor, evde çalışıyoruz” diyor. G Darüşşafaka’yı her zaman takdirle takip ettiğini ifade eden Akarsu, “Darüşşafaka bu ülkedeki çok özel on okuldan biridir. Okul özel olunca, gençler de özel oluyor. Artık birlikte çalışıyoruz ve çok daha iyi olacağına inanıyorum” diye konuşuyor. Öğrencilere sadece müzik eğitimi vermediğini, onlarla toplumsal ve bilimsel her konuda fikir alışverişinde bulunduklarını kaydeden Akarsu, “Çünkü müzik bunların bir parçası ve de en üst katmanıdır. Bilimsel ve sosyolojik olayları bilmeden müzik yapmak, sadece orada görüleni enstrüman yardımıyla çalmaktır. Örneğin bir türkü söylendiğinde önemli olan onu sadece notayla söylemek değil, onu karşındakine aktarabilmektir. Otuz küsur yıldır ders veriyorum ve ne kendimi öğretmen ne de karşımdakileri öğrenci olarak gördüm. Bu, bir ortak yapım, ben tecrübelerimi onlara aktarmaya çalışıyorum. Biraz aykırı ama ömrüm olduğu sürece bundan vazgeçmeye niyetim yok” diye sözlerini noktalıyor. 35 Türkiye’nin aydınlık yarınlarına yatırımın yolları… Darüşşafaka, ülkemizin önde gelen kurumları ile Türk halkının değerli katkılarıyla sağladığı geliri eğitim amacıyla kullanıyor. Bu nedenle, her bağış Türkiye'nin aydınlık yarınlarına yapılan bir önemli bir yatırımdır. 24 saatini Darüşşafaka'da geçiren bir öğrencinin gereksinimleri düşünüldüğünde Darüşşafaka Cemiyeti’ne yapılan her bağış, kuruluşundan bugüne yedi bine yakın öğrencinin geleceği oldu ve olmaya devam edecek. Bağış yöntemleri: Tümü eğitime destek sağlamak amacıyla yapılan bu gelir aktarımlarının hukuki ve maddi olarak farklı yöntemleri bulunmaktadır. Bağışçı, intifa hakkını saklı tutması halinde vefatına kadar gayrimenkulde oturabilir veya onu kiraya verebilir. Bağışçının vefatı halinde, intifa hakkı kendiliğinden sona erer. 1. Bağış: Bağış yapmak isteyen kişi yaşarken, sahip olduğu taşınmaz mallarını (bina, daire, dükkan, arsa gibi gayrimenkuller) veya taşınır mallarını (nakit para, banka mevzuatı, hisse senedi, yatırım fonu gibi menkul kıymetler ile tablo, antika eşya, ziynet, mücevher gibi kıymetli mallarını) veya ekonomik değeri olan bir hakkı (kira, telif hakkı gibi gelir getiren haklar) Cemiyet’e bağışlayabilir. Bağış belirli şartların ve yükümlülüklerin Cemiyet tarafından yerine getirilmesi koşulu ile de yapılabilir. Şartlı bağışa bir örnek, Sait Faik’in Burgazada’daki evini müze olarak kullanılmak üzere bağışlamasıdır. Bağışlama sözleşmesi, hayatta olan kimseler arasında yapılan ve bir kimsenin malının tamamını veya bir kısmını karşılıksız olarak diğer bir gerçek veya tüzel kişiye temlik ettiği bir tasarruf şeklidir. Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip ve sağ olan herkes bağışlama tasarrufunda bulunabilir. Bağışlayan, gayrimenkulün mülkiyet hakkı Cemiyetimize intikal ederken, intifa(kullanım) hakkını saklı tutabilir veya bir başkasına bağışlayabilir. 2. Vasiyet Bağışı: Vasiyet bağışı kişinin vefatı durumunda geçerlilik kazanacak olan bir bağış türüdür. Vasiyetçi yaşadığı sürece mallarını dilediği şekilde değerlendirebilir, satabilir veya vasiyetinden vazgeçebilir. Vasiyet bağışı yapabilmek için kişinin ayırt etme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş olması gerekir. Vasiyetname noter huzurunda resmi olarak veya miras bırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak yapılabilir. Bağışçı, vasiyetnamesine Cemiyet tarafından uygulanacak özel talepler de ekleyebilir. Örneğin, cenazesinin Cemiyet tarafından kaldırılmasını, mezarının bakımını veya her yıl dua okutulmasını vasiyetnamesine şartlar olarak ekleyebilir. Darüşşafaka Cemiyeti tarafından bağışçılara hukuki danışmanlık hizmeti de sunulmaktadır. Sorularınız için: Darüşşafaka Cemiyeti Kaynak Geliştirme Müdürlüğü Nuray Apaydın 0212 276 50 20 napaydin@darussafaka.org