İSLÂM`IN BARIŞ, STRES VE MUTLULUĞA BAKIŞI Süleyman
Transkript
İSLÂM`IN BARIŞ, STRES VE MUTLULUĞA BAKIŞI Süleyman
İSLÂM’IN BARIŞ, STRES VE MUTLULUĞA BAKIŞI Süleyman GÜNVER İZMİR- 2009 2 SUNUŞ Kainatın yaratılışına dikkatlı baktığımızda her şeyin zıddı ile var olduğunu hayranlıkla görürüz. Gece ile gündüz, ilkbahar ile sonbahar, yaz ile kış, kara ile beyaz, bitkilerde erkek organ ile dişi organ gibi tüm oluşumlar kainatın yaşanabilirliğini belirler. İnsan neslinin oluşumunu da, erkek ile kadın cinsleri tamamlar. Her iki cinsin yaşam öyküsünde bir birinin zıddı iki ayrı unsurun varlığı gözlenir: Sağlık ile hastalık! Bilim istifadesine adamlarının keşfedip sundukları araştırmalara bizlerin göre, insan genlerinin bir bölümü sağlıklı yaşama yönelik işlem hastalıkların yaparken oluşmasına bir bölümü dönük de faaliyet gösterirler. Bu açıklamanın eşliğinde diyebiliriz ki, kişinin pozitif düşünüp iyi niyetle kendisine yön vermesi halinde iyi huylu genlerin baskın çıkıp sağlıklı bir yaşam sürdürmesine yardımcı 3 olurlar. Kötü niyet ve negatif düşünce tarzı ise diğer tür genlerin baskın çıkıp kişiyi hastalığın kucağına atmasını sağlarlar. İnsan, kendini yaratan Rabbine karşı kulluk görevlerini yerine getirebilmesi için her şeyden önce beden sağlığının yerinde olması önem taşır. Bedensel veya ruhsal hastalık varsa, kulluk görevlerinin yerine getirilmesinde aksamalar olması muhtemeldir. Bu nedenle Yüce Rabbimizin biz kularına emirlerin bir bölümü Bilgilerini sağlığın sizlerle korunması paylaşmak yönündedir. istediğim bu kitapta, nefisten kaynaklanan olumsuzluklara karşı Allah ve Rasulünün buyruklarının çözüm odaklı olduklarına Unutmayalım ki, Hz.Peygamberimizin tanık Allah’ın olacaksınız. ipine öğütlerine tutunup uyan her Müslüman kurtuluşa erecektir. Süleyman GÜNVER 4 İÇİNDEKİLER BARIŞA AÇILAN PENCERE: .................................................... 5 STRES ........................................................................................... 8 Öyleyse, stres nedir? ............................................................... 8 Strese neden olan olaylar: ................................................... 13 Stres halinin ortaya çıkışını gerçekleştiren otonom sinir sistemi;....................................................................................... 14 Stres hali nasıl ortaya çıkar: ............................................... 17 Strese karşı vücudun savunma sisteminin devreye girişi: ........................................................................................... 20 Stresin tetiklediği hastalıklar: ............................................. 24 Stresin neden olduğu diğer sorunlar:............................... 25 Peki, stres halinden çıkışı kolaylaştırmak için ne gibi yöntemler uygulanmalı: ........................................................ 26 Gevşeme tekniği: .................................................................... 26 MUTLU YAŞAMA ULAŞMAK ................................................... 47 MUTLULUK HORMONLARI ..................................................... 70 SEROTONİN HORMONU: ....................................................... 70 DOPAMİN HORMONU ............................................................. 76 ENDORFİN HORMONU ........................................................... 79 SONUÇ: ...................................................................................... 83 K A Y N A K:.............................................................................. 85 5 BARIŞA AÇILAN PENCERE: Yüce Allah buyuruyor; (…..Takva sahipleri için hazırlanmış) Allah’ın Cennetine koşun! Onlar, o kimselerdir ki, bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, öfkelerini yutanlar, insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah da iyilik yapanları sever (Al-I İmran Sur/134) Enes İbn Malik (r.a) anlatıyor: Resûlüllah (s) “Birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin tutmayın, birbirinizden kesilip ülfeti terk etmeyin (birbirinize arka dönüp uzaklaşmayın) Ey Allah’ın kulları! Birbirinizle kardeşler olunuz.”buyurdu. (Müslim, Kitab’ul-Birr, Ves-sila, Vel âdâb: 24) Demek ki, Allah’a sevgili kul olabilmek için: 6 Rabbin rızasını gözeterek ihtiyaç sahiplerine maddi yardımda bulunmak; bunu yaparken kendi durumu ile karşı tarafın geçim koşullarını dikkate alıp– hatta onun yerinde kendisinin de olabileceğini düşünüpeğer karşı taraf çok düşkünse “ bende de yok demeden” az da olsa bir miktar vermek, hiç olmazsa güzel sözlerle gönlünü almak, gerekmektedir. Böylece Allah’ın emri yerine gelmiş olur. Bu yaklaşımdan amaç, Allah’ın karşılıksız olarak başkalarıyla olgusunu verdiği paylaşıp kırmak ve olanakları nefsin de cimrilik Müslümanlarla kardeşlik bağını pekiştirmeye çalışmaktır. Ayette, tarafın toplumsal hakaret dolu yaşamda ve onur karşı kırıcı davranışlarına hedef olan kişinin öfkesini yutması ve kusurlarını affetmesi isteniyor. Ağır hakaret karşısında nefsi incinip onuru kırılan kişi için hiçte kolay olmayan bir 7 özveride bulunması bekleniyor. Nedeni acaba ne olabilir? Allah buyurduğuna göre elbette geçerli bir sebebi vardır. Çünkü Allah hiçbir şekilde kullarının zarar görmesini istemez. Öyleyse, irdeleyelim ve gerçekleri görmeye çalışalım: Öfkelenme insanın yaradılışında var olan duygusal bir özelliktir. Tüm insanlarda mevcut olup ancak tepkisi, kişiden kişiye değişip farklılık gösterir. Sinir sistemi sağlam kişiler ancak ağır tehditler karşısında öfkelenirken diğerleri ise en küçük etkiye dahi dayanamaz tepki gösterirler. Öfke insanı hem yıpratır, hem de saldırgan yapar. Sonra telafisi zor olaylarla geleceğini karartır. Daha ötesı, toplumsal barışı bozar, kişiler arası huzursuzluk, kavga ve düşmanlıklara yol açar. Öfkelenen kişinin, nasıl bir duygusal ve fiziksel çöküntüye maruz kaldığını belirtmek 8 için stres bilinmesi konusunun gerekir. kaynaklanan ayrıntılarıyla Çünkü duygusal öfke, ve stresten fiziksel bir çöküntüye yol açan tepki halidir. Karşılıklı konuşmalarda sıkıntıya giren ve öfkelenen kişilerin çok kullandığı bir kelime vardır, stres. Örneğin,” lütfen sesini yükseltme, insanı strese sokuyorsun! Bu yaptığını beğendin mi; insanı strese sokmakdan zevk mi alıyorsun?” şeklindeki hitaplarda hep strese vurgu anlıyorsunuz yapılır. Fakat denirse, stresten hemen ne kızmak, öfkelenmek, diye cevap verilir. Oysaki stres, bu anlayıştan daha geniş kapsamlı bir kavramdır. STRES Öyleyse, stres nedir? Hayat boyunca yaşantımızı olumsuz yönde etkileyip sıkıntılara sokan etkenlerden 9 biri de, stres halidir. Stres türlü olumsuz etkilere derken, karşı her vücudun gösterdiği tepki hali, olarak anlaşılmalıdır. Bu etkiler, dıştan gelen (korku, endişe, kaygı, öfke, hakarete uğrama, kavga ile heyecan ilişkiler, verici olaylar çevre koşulları gibi) insanlarla (sıcak, soğuk, yağmur, kar, sel baskını, deprem, yangın ve gürültü kirliliği gibi), hastalık ve cerrahi operasyon şeklinde veya içten gelen (bir yaşam biçimini hayal edip heyecan duymak) tarzında olabilir. bakımından Konuya yaşadığım örnek bir olması olaydan bahsetmek istiyorum: Sağ gözüm görmede zorlanıyordu. Muayene sonucu katarak olduğumu, daha fazla ilerlemesinin sakıncalı olacağını, bu nedenle en kısa zamanda ameliyat yapılmasının gerektiği belirtildi. 28 Ocak 2009 tarihinde ameliyat masasına yattım. 10 Cerrah işleme başladı; verilen cihazların çalışması beni ışık korku ve dolu heyecana sürükledi. Operasyonun verdiği acı sonucu tüm vücudum kasıldı. Doktor gevşememi ikaz ediyor, fakat bir süre sonra tekrar kasıldığımı hissediyordum. Operasyon 20 dakika sürdü. O süre içerisinde yaşadığım duygusal ve fizyolojik değişiklikleri izledim. Kalbimin vuruşları hem hızlı ve hem de dışardan duyulacak derecede yüksek idi. Tüm bedenim kasılmıştı. Acılı operasyon işleminin bir an önce bitirilmesini sabırsızlıkla bekliyordum. Nihayet doktor, kalkabilirsiniz dediğinde, hemen “parasempatik sistem” devreye girmiş olmalı ki, o anda tüm vücuduma rahatlama duygusunun yayıldığını hissettim. Öyleyse stresi, içten veya dıştan gelip duygusal ve fizyolojik yapımızı sıkıntıya sokan her olumsuz etkiye karşı vücudun 11 savunmada gösterdiği tepki hali, şeklinde tanımlayabiliriz Şunu da belirtelim ki, stres, günlük hayatımızın Stresi vazgeçilmez tamamen bir parçasıdır. hayatımızdan çıkarıp atarsak, yani sıfır stres, kişide enerjinin bittiğini gösterir. Diğer bir ifadeyle ölüm demektir. Çünkü bu durumdaki kişi, gelen etkilere karşı tepki vermesine yetecek enerjiden yoksun kalacaktır. Oysaki stres, çevreden gelen uyarılara karşı bedene dayanma- direnme gücü kazandırır. Hatta hayatın güçlüklerini aşmada kişiye yardımcı ve başarıya ulaşmada ise itici gücü olur. Şunu da belirtelim ki, yeterli seviyede olması önem taşır Çünkü aşırı stres bedende ölümcül yıkıma yol açar. Bu durumdaki insan, aşırı tükenmektedir. enerji Çözüm sarf ise, etmekte her ve bireyin kaldırabileceği ölçüde stres ile doyumlu ve 12 olumlu bir hayat sürdürebilmesidir. Bu açıklamanın eşliğinde diyebiliriz ki stres, iyi ve kötü olmak üzere iki çeşittir. İyi stres, kişiyi motive eder; doyum ve yaşama sevinci verir. Örneğin, başarısından dolayı ödüllendirilen kişinin tören süresince duyduğu sevinç heyecanı gibi… Kötü stres ise, insanın kendine güvenini kaybetmesine yol açıp çaresizlik, umutsuzluk ve hayal kırıklığı yaratır. Doğal afet sonucu evi yanıp mal varlığını kaybeden kişinin olayı yaşadığı anda düştüğü sıkıntılı ve bunalımlı gösterilebilir. durumu Kişi böyle buna bir örnek ortamda kendisini stres fırtınasının ortasında çaresiz halde bulur. Belki de hayatının en bedbaht anı olarak belleğinde yer eder. Genelde stres dendiğinde kötü huylu stres anlaşılır ve tanıtım da buna göre 13 yapılır. İyi huylu stres ise, sonu sevinç dolu heyecan olarak algılanır. Strese neden olan olaylar: Bedenimiz mükemmel bir mekanizmadır. Kendisine yönelen bir saldırı karşısında hemen savunmaya geçer. Ancak, saldırı önlenemezse mekanizma yara alır ve sistemi oluşturan öğeleri teker teker kaybetmeye başlar. Bu bakımdan strese neden olan saldırıların kaynağını bilmemizde yarar vardır. Bunlardan ön plana çıkanları; -“İş yerinde yaşanan huzursuzluklar, -Aile bireyleri arası ağır sorumluluk, -Aile içi şiddet ve boşanma, -Cinsel taciz veya cinsel engellenme, -Çevre koşulları (sıcak, soğuk, yağmur, kar) -Aniden ortaya çıkan fiziksel hastalıklar, -Ölüm korkusu, 14 -Haksız eleştirilere hedef olma,” şeklinde sıralayabiliriz. Stres halinin ortaya çıkışını gerçekleştiren otonom sinir sistemi; Stres halinin nasıl ortaya çıktığına değinmeden önce bu işlevin yapılmasına yardımcı olan organları tanımamız yararlı olacaktır. İnsan vücudunu ören genel sinir sisteminin önemli bir bölümünü oluşturan otonom sinir sistemi, bir bütün olarak ”ana salgıbezi” niteliğindeki “ Hipotalamus” tarafından kontrol edilir. Peki, otonom sinir sisteminin bedendeki etkinliği nedir? Otonom sinir sistemi, normal koşullar altında, sindirim, kalp atışı, kan basıncı ve vücut sıcaklığı gibi bilinç dışı yaşamsal işlevlerin kontrolünden sorumludur. Otonom sinir sistemi de kendi içinde “Sempatik sinir 15 sistemi” ve “Parasempatik sinir sistemi” olarak ikiye ayrılır. İşlev yönünden her ikisi de farklı bir konumdadır. Şöyle ki; Her hangi bir tehditle karşılaşıldığında organizmanın verdiği- kaçma ya da savaşma- tepkisi karşısında sempatik sinir sistemi devreye metabolizmada girer. Bu aşamada fizyolojik ve duygusal etkinlik tamamen tetiklenerek bedenin gücü, hızı ve direnci artar. Böyle bir güce yükselen kişi gerektiğinde bir kayayı oynatabilir, bir kilidi kırabilir, yere çakılı bir direği devirebilir veya kavgaya tutuştuğu kişiyi bir yumrukta yere düşürebilir. Muharebeleri 1915 Çanakkale sırasında düşman donanmasının ateş cehennemine çevirdiği bölgede zor durumda kalan topçu bataryasından Seyit Onbaşı, hiç tereddüt etmeden - normal koşullarda dört teskere erinin taşıyabildiği- 270 kg. ağırlığındaki 16 mermiyi tek namlusuna başına sırtına yerleştirirken yararlanmıştır, düşmana Çanakkale topun bu güçten işte diyebiliriz. ölümcül alıp bir Yine yara bu güç, vererek Destanında” “ Türk kahramanlığının sembolü olmuştur. Otonom sinir sisteminin ikinci ayağını “Parasempatik sinir sistemi” oluşturur. Bu da, tehlike karşısında fizyolojisini denge döndürmeden uyarılmış beden durumuna geri sorumludur. Dahası, parasempatik sinir sistemi devrede iken acil durumlar için enerji birikimini yaparak organizmanın güçlü kalmasını sağlar. Beden bu pozisyonda iken soluk alış verişler ile kalp atışları yavaşlar; kaslar gevşer ve gerginlik normale döner. Bedendeki hücresel yenilenme de bu sırada gerçekleşir. Konuyu böylece özetledikten sonra stres halinin nasıl ortaya çıktığına değinelim. 17 Stres nasıl ortaya çıkar: hali Beynin tehdit çeşitli unsuru tetikleyerek devreye yöntemlerle uyarılar sempatik girmesini algıladığı hipotalamusu sinir sağlar. sisteminin Hipotalamus ayrıca eş zamanlı olarak hipofiz bezi ve böbreküstü bezinin adrenal korteksi içine alan endokrin sistemine de sinyal göndererek gerekli bir takım hormonların salınmasını tetikler. Bu “Adrenalin, hormonların en Noradrenalin ve önemlileri Kortizol” hormonlarıdır. Adrenalin ya da diğer adıyla “Efinefrin” kana, “adrenal medulla” tarafından, kortizol ise “adrenal korteks” tarafından salınır. Bu hormonlar, bedenimizdeki her bir hücreyi kaçma ya da savaşma tepkisi için hazırlar Prof. Dr. Nevzat TARHAN diyor ki; 18 “Adrenalin ve noradrenalin hormonları acil enerji ihtiyacı belirdiğinde devreye girer. Adrenalin korku, heyecan, endişe, depresyon hallerinde; noradrenalin ise, kızgınlık, öfke, saldırganlık durumlarında daha çok salgılanır. Strese tepki niteliğinde olan adrenalin hormonu salgılandığında insan vücudunda biyolojik değişimleri başlatır. Böylece bir taraftan stres hormonlarının salgılanmasını frenlerken diğer taraftan da tehlikelere karşı vücudu hazırlar Adrenalin salgılandığında, deride terleme ve soğukluk başlar. Ağız kurur, mide salgısı hareketleri artar, yavaşlar. buna karşın Çarpıntı olur barsak fakat tansiyon da düşer. Kabızlık, baş dönmesi baygınlık görülebilir. Noradrenalin fazla salgılandığında ise, deride kırmızılık, kuru ve sıcaklık oluşur. 19 Salya, mide ve barsak hareketleri hızlanır; mide salgısı da artar. Kasılmalar olur, tansiyon da yükselir”.(1) Kortizol karşısında hormonu zararlı karbonhidrat, yağ bir ve uyarı protein metabolizmalarına, sinir sistemine, lenfoid dokular ile böbreklere etki ederek insan vücudunda bir savunma alarmına yol açar. Kortizol hormonu ayrıca, yağ depolarındaki yağları eritip bir bölümünü yağ hücreleri içinde kullanırken önemli bir bölümünü de glikoz yapımı için karaciğere gönderilmesini sağlar. Böylece karaciğerde yağdan üretilen glikoz kan dolaşımına verilerek organların enerji ihtiyacı için kullanılır. Bu anlatım, normal düzeyde salınan kortizol hormonlarının etkinliğini belirtmek içindir. Ancak, kortizol hormonun yüksek seviyede üretilmesi bazı hastalıklara zemin hazırlarken, yağ hücrelerinin birikimine, yani 20 yağ depolarının artışına da neden olur. Demek ki, kortizolun az salgılanması, yağ hücrelerinin eritilmesine neden olurken, normalin üstünde üretilmesi bu defa tersi olarak yağ dokularının birikimine yol açıyor. Sonuçta kişide şişmanlık belirtileri başlar. Bu olayı,” azı yarar; çoğu zarar” özdeyişi ile tanımlayabiliriz. Strese karşı vücudun savunma sisteminin devreye girişi: “Bir stres halinde, buna tepki olarak vücudun savunma sistemi çalışmaya başlar. Şöyle ki, bir tehlike anında beyin hipofiz bezine sinyal gönderir. Hipofiz bezi de börek üstü bezini uyarır. Bu bezin medula denen iç kısmında hormonları hormonlar adrenalin ve salgılanmaya kan yayılır ve etkisi; akışıyla noradrenalin başlar. bütün Bu organlara 21 -Dolaşım sisteminin, deri, böbrek ve sindirim kanalına ait damarların daralması; kas, kalp ve beyini besleyen damarların ise genişlemesi, -Sindirim sistemi kanalı kaslarının gevşemesi, büzücü kasların da kasılması, -Merkezi sinir sisteminin yıpranması sonucu bunaltı ve huzursuzluk belirtilerinin baş göstermesi, -Daha iyi görmek için göz bebeklerinin büyümesi, -Saldırgan görünmek için yüz kaslarının gerilip kılların dikleşmesi, -Kanda kullanılacak oksijen miktarını artırmak için nefes alıp vermelerin hızlanması, -Sindirim ve idrar yolları tutukluluk halinin belirmesi, işleminde 22 -Üreme cinsel sistemi üzerindeki baskının isteksizliğe yol açması, şeklinde görülür. Acil durumda kasların daha çok kana ihtiyacı olacaktır. Bu nedenle, kalp daha hızlı atar ve aniden tansiyon yükselir. Diğer taraftan kaslara kan, mide yönelip dolaşım ve akar. sistemine ciltten uzaklaşıp Bu aşamada kan daha fazla yağ pompalanır; çünkü yağ, hızla devreye giren bir enerji kaynağıdır. Kandaki şekerin yoğunluğu artarken olası yaralanmaya karşı pıhtılaşmayı bileşikler gerçekleştirecek üretilir. kimyasal Böylece vücut, savunmasını tamamlanmış ve dövüşme veya kaçma olgusuna hazır hale gelmiştir. Stres halinin etkisine göre iki çeşit olduğuna yukarıda değinildi. Özetlemek gerekirse, birisi kısa sürelidir, pek farkında olmadan gelip geçer. Kişi üzerindeki etkisi 23 de pek önemsenmeyecek kadar az olur. Diğeri ise, hem ağır hem de uzun sürelidir. Kişiyi sıkıntıya sokup huzursuz eder ve aynı zamanda da organları yıpratır. Stres durumunda böbreküstü halinin adrenalinin bezinin uzun sürmesi yerine, korteks yine bölgesinden daha fazla kortizol hormonu salgılanır ve bu da; -“Vücutta su tutulup ödem hastalığı yapması, -Bağışıklık sistemini zayıf düşürüp hastalıklara yakalanma riskini artırması. -Şeker hastalığının (diyabet) baş göstermesi, -Hafıza kaybı ve unutkanlığın hastalık haline gelmesi, -Sempatik sinir sisteminin uzun süre devrede kalması halinde parasempatik sinir sistemini olumsuz yönde etkiler ve denge 24 durumuna sonucu geçişini engeller. olarak onarımların da organizmada yapılamaması yaşlanmanın Bunun ve hızlanması,” yeterli dolayısıyla gibi, olası (Modern Reiki rahatsızlıklara yol açar. Reiki’nin Temelleri Metodu) isimli kitabın yazarı Hiroshi DOİ diyor ki: “Günümüzde dünya üzerinde yaklaşık 20.000 çeşit hastalık mevcuttur. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bu hastalıkların yüzde egzersizi dalgası) 90’ı stresle yüksek bir niteliğinde sağlayacaktır. bağlantılıdır. vibrasyon olup Dahası, Reiki (ateş gevşemeyi mevcut stresin giderilmesi ve yeni bir stresin ortaya çıkışını engellemeye yardım edecektir “ (2) Stresin tetiklediği hastalıklar: Stresin “Psikosomatik tetiklediği hastalıklar” hastalıklara denir. Astım, 25 alerji, mide kanamaları, ülseri, felçler, tansiyon beyin yüksekliği, kalp- damar hastalıkları, romatizma, guatr, kolit, sivilceler bu gurup hastalıklar arasında sayıla gelmektedir. (İnternet Alıntı) Stresin neden olduğu diğer sorunlar: -Saldırı karşısında bedenin kimyasal dengesi değişir, -Midede asit düzeyi yükselir, -Bayanlarda adet görme döneminde düzensizlikler ortaya çıkar, -Stres halinde, eğer, adrenalinin üretimi uzun süre devam ederse bedenin kimya dengesi olumsuz yönde etkilenir, -Stres engellenmezse deri dökülmesi ve kaşıntılar başlar, -Korku yaşar ve birçok şeyden kaçış düşüncesi belirir, 26 -Sosyal yaşamdan kopuş ve içe kapanıklık duygusu belirir, -Kendisini çok yorgun hisseder, Peki, stres halinden çıkışı kolaylaştırmak için ne gibi yöntemler uygulanmalı: Stres halinden çıkış için en iyi yöntem, kişinin kendini iyi hissetmesidir. Her şeyden önce, stresin organizmaya verdiği zarar ve kalıcı bozuklukları göz önüne getirip sağlıklı yaşam ortamına yönelmelidir. Fakat nasıl bir yöntemle? Herkesin kendine özgü bir çıkış yolu olabilir. Ancak konu genel olarak ele alındığında, gevşeme (meditasyon), egzersiz ve hobilerin kişiler için en uygun rahatlatıcı teknikler olduğu görülecektir Uygulama teknikleri üzerinde durarak konuya açıklık getirelim. Örneğin; Gevşeme tekniği: +Gevşeme tekniği uygulanırken; 27 -Rahat (oturarak düşünceleri bir veya yatarak) vücut pozisyonda gözleri organlarının kapatıp her biri üzerinde ayrı ayrı yoğunlaştırmalı ve bu bölgelerden sıkıntının çıktığını hayali olarak hissetmeli; diğer bir ifadeyle beyinle beden arasında ilişki kurup düşüncenin organlar üzerine odaklanması, -Vücudun kaslarını (5’e kadar sayarak) sıkıp gevşetmeli, -Kişi kendisini rahatlatıcı bir ortamda bulunduğunu hissederek rahat nefes alıp vermeli. Rahat nefes almak gevşeme için gereklidir. Ancak farklı nefes alma metotları vardır. Kimisi göğsünü genişletip kasarak” göğüs nefesi” alırken, bazıları ciğerlerini doldurmak için omuzlarını kaldırarak “omuz nefesi”, diğer bir bölümü de diyaframla (karınla) nefes alıp verirler. Doğru seçim diyafram kullanılarak nefes almaktır. 28 Diyaframla nefes alıp verirken rahatlanıp gevşeyebilmek için; -Burundan nefes alıp ağızdan vermeli (hava hem süzülmüş hem de ılıtılmış olur), -Nefes alıp vermeyi yavaş tempoyla yapmalı, nefes verdikten sonra belirli bir süre bekleyip tekrar nefes alınmalı, -Böylece yavaş nefes alıp verme işlemini 5-10 defa tekrar edip sıkıntıların da nefesle beraber dışarı atıldığını düşünmelidir. +Egzersiz yapmak: Stresle yöntem sağlığı de başa çıkmak fiziksel dikkate için diğer hareketlerdir. alınıp uygun bir bir Beden metot geliştirilmelidir. Sportif faaliyetler, kültürfizik hareketleri, uygun bir mekânda ölçülü gezinti ve zindeleştirir, yardımcı olur. yürüyüşler hem de hem stresin bedeni atılmasına 29 +Hobilerle uğraşmak: Stresten gereken kurtulmada başka bir uygulanması yöntem de, kişinin kendine özgü hobilerle uğraşmasıdır. Diğer bir deyişle, neden hoşlanıp haz duyuyorsa kendisini o yöne yönlendirmelidir. beynin düşünme konusundan mekanizmasını uzak tutmak, Amaç, stres yani unutturmaktır. Bu bağlamda; -Dostlarıyla sohbet etmek, Birbirlerini seven, hatalarını hoşgörü ile karşılayan ve yine birbirlerine karşı iyilik düşünen kişiler dost olurlar. Dostluk iyi günde ve kötü günde de birbirlerine destek olmayı gerektirir. İşte bu kişilerin pozitif düşünmeden kaynaklanan önerileri, karşı tarafın duygu ve düşüncelerine yapıcı etki yapıp kişinin gevşemesini sağlar. ifadeyle stresten çıkışını kolaylaştırır. Diğer 30 -Müzik dinlemek, kitap okumak, varsa yeteneği hoşlandığı bir müzik aletini (enstrüman) çalmak, sinema ve tiyatro izlemek, -Dini inancının gereğini yerine getirmek, (Müslümanlar için İslâm’ın beş şartını yerine getirmek, Kuranı veya okumak, Allah’ı zikretmek, mealini Allah’a dua etmek gibi) İşte kazandırır bu aşamada ve normal dua ona aktivite yaşama dönüşünü sağlar. -Hoşlandığı güzelliklerini kokuyu seyretmek koklamak, gibi doğa uygulamalar akla gelebilir. Çünkü bunlar, stres halini tetikleyen şuur altı düşünceleri bastırıp (unutturup) parasempatik sinir sisteminin devreye girmesine yardımcı olacaktır. Atalarımızın ifadesiyle “ Tebdil-i mekânda 31 ferahlık işaret vardır!” özdeyişi bu gerçeği etmektedir. mekân değiştiren Yani, gezip kişiler, dolaşarak stres yapan düşüncelerden uzaklaşacak ve bunun verdiği rahatlamayla gevşeyecektir(1) -Ayrıca, stres halini yatıştırıcı, gerginliği giderici, uykuya daldırıcı etkisinden dolayı bitkisel çay önerilmektedir. Özellikle, “Kedi otu, Oğul otu, Şerbetçi otu ve Lavanta” bu özelliğe sahip bitkilerdir. Oğul otu ve lavanta “hoş kokuları sayesinde kişi üzerinde rahatlatıcı etki yapar (4). + Stres halinden çıkışı kolaylaştıran yöntemlerden bir diğeri de Hz. Peygamberimizin tavsiyesi olacaktır: Ebu Vail ( R ), Resulüllah (S.A.V.)’ın şöyle söylediğini naklediyor: -“ ateşten Öfke şeytandandır, yaratılmıştır; söndürülmektedir; ateş öyleyse şeytan ise su da ile biriniz 32 öfkelenince hemen kalkıp aptes alsın” (Ebu Davud, Edep: 4784). Aptes vücut organlarını terapi yapar; kas ve derinin gevşemesine yardımcı olur. Ayrıca ateşi düşürüp kan basıncını azaltır. Ebu Zerr el- Gıfari ( R ) anlatıyor: Resulüllah bize buyurdu ki, “Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. geçerse ne âlâ, geçmezse yatsın.” Öfkesi ( Ebu Davud, Edep: 4782). Peki, oturmanın veya yatmanın ne gibi yararı olacak diye akla bir soru gelebilir? Şunu özellikle söyleyelim ki, Hz. Peygamber önerdiğine göre mutlaka bir yararı vardır. O, önemli konularda kendiliğinden konuşmaz; çözüm yol ve yöntemini İlâhi Güç’’ten almaktaydı. İşte yorumu: Öfkelenip strese giren kişide daha çok oksijene ihtiyaç duyulur. Bu ihtiyacın karşılanması için de nefes alış verişler ile 33 kan akışı hızlanır Öyleyse stresten çıkış için de bu işlemin tersi, yani nefes alış verişlerin yavaşlatılması gerekecektir. Bunun en iyi ve kolay yöntemi ise yatmaktır. Yatarken kendinizi hiç izlediniz mi? Yatınca otomatik olarak nefes alış verişlerin temposu da değişir. Burundan alınan nefes daha uzun sürede dışarı verilir. Böylece vücudun gevşeyerek denge durumuna gelmesi kolaylaşır. Bu nedenle Hz. Peygamber stresten çıkışı kolaylaştırmak üzere oturmak ya da yatmayı tavsiye etmiştir. Diğer bir yorum da Fransa'da yaşayan Türk psikopatolog Deniz Keziban Çakıcı’dan: Çakıcı diyor ki,” Türkiye'de pek çok kişinin çeşitli sıkıntılar ve stres nedeniyle öfkesini kontrol etmekte zorlandığı, bunun çözümü ise doğru nefes almayı öğrenip uygulamakla gerçekleşecektir.” 34 Çakıcı, ailesinin Konya'da yaşadığını, ancak kendisinin Fransa'da 4 yıllık bir unvanını fakülte aldığını, bitirerek bu psikopatolog bilimdalının, farmakolojik (kimyasal ilaç) unsurlar yerine ihtiyaç duyan kişileri psikoterapi yoluyla iyileştirmeyi amaçladığını, belirtmektedir. Psikolojik desteğin, sadece psikolojileri çeşitli nedenlerle bozulmuş ya da bozulma eğiliminde olanları değil kanser hastalarında da göz ardı edilemeyecek olumlu sonuçlara neden olduğunun ispatlandığını dile getiren Çakıcı, şunları kaydediyor: “Dünya büyük bir ekonomik krizden geçiyor ve Türkiye'de işsizlik oranları, yaşam şartları belli... Pek çok kişinin aldığı ücret yetmiyor, bu da çeşitli psikolojik sorunların artmasına neden oluyor. Dikkat edilirse, özellikle büyük kentlerde yaşayanlar çok agresif... Adeta kıvılcım bekleyen barut gibi, 35 hoşgörü gösterilebilecek bir durum karşısında bile hemen öfkeleniyor, ya da işi daha ileri boyuta götürüp kavga edebiliyor. Öfkemize hakîm olmanın formülü sakinleştirici hap kullanmak değildir. Kısa kısa değil uzun ve düzenli nefes almayı öğrenen kişi öfkesini kolaylıkla yenebilir. Bu öfkelenen ve sonradan pişman olan kişiler için, ücretsiz bir çözüm Solunum tekniklerine, kolayca ulaşabilir, uygulayabilir. Bu bu şekli herkes denebilir. internetten tekniği teknikte uzun öğrenip uzun alınacak nefes, beyne daha çok oksijen gitmesine, böylece vücuttaki tüm sinirlerin yeterli oksijenle rahatlamasını sağlayacaktır.” Sakinleşme ve sağlıklı kalmada yeterli su içilmesinin de büyük etken olduğunu anlatan Çakıcı, “Vücudumuzun her gün en az 36 2.5 litre suya ihtiyacı var. İçtiğimiz çay ya da kahve kesinlikle bu hesaba dahil değildir” diyerek öfkeyi önlemenin yollarını gösteriyor. (www.haberform.com/... Öfkeyi konrol etmenin yolu- Psikopatolog Deniz Kezban ÇAKICIöfke kontrolu. İntrenetten alıntı) +Stresten uzak durmak: Kişi çoğu zaman stresi kendi davet eder. Bilerek kendini stres ortamına iter. Korku ve heyecan duymayı yaşantısı için değişiklilik olarak görür. Oysaki stresin ağır yükü organizmayı yıpratır, olası hastalıklara karşı vücut şakadan yakın bir direncini hoşlanmayan, samimiyet azaltır. üstelik Örneğin, aralarında bulunmayan kişiyle şakalaşmak veya gönül kırıcı söylemlerde bulunmak, karşı tarafın olumsuz çıkışlarına neden olur. Sonra da tartışma kavgaya 37 dönüşür. Hiç gereksiz olarak kişi kendini strese sokar. Bu nedenle kişi; -Kendi ruhsal özelliğini dikkate alarak korku ve şiddet içeren olaylardan uzak kalmaya çalışmalı, -Toplum kurallarına saygılı olmalı ve insanlarla ilişkisinde karşı tarafı üzecek söz ve davranışlardan kaçınmalı, çünkü onların haklı tepkisi kendisini de strese sokabilir. -Heyecan verici olayların dışında kalmalı. Örneğin korku ve şiddet içeren bir filmi saatlerce izlemek kişiyi stres ortamına iter. Veya Uzakdoğu ülkelerine özgü “sumo” güreşini seyretmek gibi… -Stresli ortamdan uzak kalmalı. Bunu bilimsel bir öyküden bahsederek açıklamaya çalışalım: “Genetik Zekâ – Yaşamın İlâhi Sırları” isimli kitabın MURAKAMİ anlatıyor: yazarı Dr. Kazuo 38 “ İnsanda renin enziminin şifresini çözdükten sonra kendimize yeni hedefler belirledik. Amacımız İnsan renini ve genlerini kullanarak tansiyonu yüksek fareler üretmekti. Fakat ne yaptıysak farelerin kan basıncını bir türlü yükseltemedik. Bu uğraşı devam ederken Üniversitenin Rektör seçimi ile görevlendirildim. Kampanyayı yürütmek beni aşırı derecede strese soktu. Bunun sonucu olarak tansiyonlarının da, deney kendiliğinden farelerinin yükselmeye başladığını şaşkınlıkla gördük. O zamana kadar biz ne hipertansiyon Şimdiyse sanki yaptıksa belirtisi benim farelerde görülmemişti. tansiyonumun yükselmesine karşılık verir gibi onların da tansiyonu yükseliyordu. Bu olay, coşkulu düşüncelerin etrafımızdaki insanlara ve tüm 39 canlılara iletildiğine inanmamıza neden oldu”(5). Stresli ortamdan uzak kalmak önerilirken akla şöyle bir soru gelebilir: Toplumsal dayanışmaya katkıda bulunmak maksadıyla, sonrası hasta dost ve ziyaret etmek, yakınlarına ölüm taziyede bulunmak gibi zorunlu girişimlerden uzak mı kalınmalı? Hayır, uzak kalınmayacak! Esasen bunlar İslâm Müslümanlardan dininin beklediği özellikle olumlu birer davranış biçimidir. Diğer bir ifadeyle salih amel olarak belirlenmiştir. Peki, o zaman kendimizi stresten nasıl koruyacağız? Yapılacak ziyaretler,” bir menfaat ve şeref gözetilerek, başkaları kınamasın veya ne derler “ diye değil, Allah rızası için yaptığını düşünmeli, böylece Allah’a bağlılık onu stresten uzak tutar. Çünkü stresi ortaya çıkaran beyinin düşünme sistemidir. 40 Düşüncenin başka yöne çevrilmesi kişiyi ortam stresinin etkisinden korumuş olur. -“Bugünün işini yarına bırakmamak” kuralına uyulmalı. Gerek aile ortamında gerek iş yerinde görev kabul ettiği işini zamanında ve beğenilecek düzeyde tamamlanması gerekir. Aksi halde olumsuz tepkilerle karşılaşır ve dolayısıyla strese girer. Hayali karşısında veya kişinin dıştan gelen gösterdiği olaylar ruhsal ve fiziksel tepkilerle ilgili bilgi edindikten sonra vücudumuzun sağlıklı tutulması yönünde bize uzanan Yüce Yaratan’ın merhamet dolu buyruğuna tekrar değinelim: Yaradılışın gereği olarak insanların çoğu nefis ve şeytanın güdümünde bir hayat yaşar. Dolayısıyla, tüm kötü ve zararlı davranışlar da bu iki kaynaktan beslenir. 41 Kaynağın kurutulması, diğer kişinin özgürlüğüne şeytanın Rabbine gerçekleşir. kurtulması) O’nun Allah’ın ifadeyle kavuşması (nefis ve etkisinden sığınıp bir ipine ancak tutunmakla emirlerini ve Hz. Peygamberin tavsiyelerini kendisine rehber edinen kişi, hem nefsini olgunlaştırır hem de kötülüklerden arınmış olur. Toplumsal yaşam sürecinde devamlı insanlarla ilişki halindeyiz. İnsanların yaşam biçimi, söz ve davranışları doğal olarak farklı bir konumda görülür. Bu ayrıcalık nedeniyledir ki, karşı tarafın bilerek veya bilmeden sergilediği söz ve davranışları sizi üzebilir; dahası strese sokabilir. Stresin uzun sürmesi halinde oluşan olumsuz duygu ve fiziksel değişimler kişinin metabolizmasını da bozar. Yani sağlık sorununda beliren olumsuzluklar çeşitli hastalıklara yol açar. Çünkü kişinin bağışıklık sistemi çökertilmiş, 42 hastalık mikroplarının vücuda girmeleri daha da kolaylaşmıştır. Bunun ayrıntılarına yukarıda değinildi Eğer kişi karşı tarafın sergilediği kusurlarını, nefis ve şeytandan kaynaklandığını düşünerek-“o şeytana uydu, ben uymayayım” (Müslüman’a özgü ifadeyle) “Velâ havle velâ kuvvete illa billahil aliyyil azim” diyerek hoşgörü olgunluğunu gösterip bağışlarsa hem kendisi tekrar strese girmez ve hem de toplumsal barışa hizmet etmiş olur. Bir atasözü vardır;” Hırs gelince göz kızarır, hırs gidince yüz kızarır”. Bunun gibi, saldırgan kişi de, öfkesi geçince hatasını anlayacak ve karşı taraftan özür (af) dileyecektir. Ancak bir ayrıntıya değinmede yarar var. Saldırgan kişinin cana, mala ziyan vermesi, galiz küfürlerle hakaret etmesi, toplum içinde onur ve şerefini kırıcı davranışta bulunması halinde, mağdur hakkını mutlaka yasal yolla aramalıdır. Eğer 43 Ferdi olarak cezalandırmaya kalkarsa başına büyük işler açar; karşılıklı arbedeler yaşanır. Kronik düşmanlık olgusu belirir. Bu nedenle her şeyi hukuk çerçevesinde halletmek en doğru olanıdır. Cezalandırmanın mahkeme aracılığıyla yapılması, kişiyi ıslah ve caydırıcılık yönünden önem taşır; mutlaka gereği yapılmalıdır edemesin. çektikten) Artık bu sonra ki, tekrarına aşamadan da güdülmemelidir. Konuya cesaret (cezasını kesinlikle ilişkin kin tarihi bir olaydan bahsetmek istiyorum: Olay Uhut savaşı sırasında cereyan ediyor. Uhut savaşı, 23 Mart 625 tarihinde Mekkeli müşrikler ile Müslümanlar arasında Medine yakınında Uhut bölgesinde yapılmıştı. Savaş sırasında Hz. Peygamberi üzen en vahim olay, amcası Hz. Hamza’nın 44 şehit edildikten sonra uğradığı çirkin saldırı olmuştu. Şehit eden, Vahşi adında Habeşli bir köle idi. Önceden hazırlanan çirkin planın cereyan tarzını Vahşi’den dinleyelim: “Herkesle birlikte harbe çıktım. Habeşli bir adamdım ve mızrak atmaya alışkındım. İsabet ettirmediğim mızrak yok gibi idi. Muharebe başlayınca Hamza’yı araştırdım ve onun insanlar arasında bir deve gibi ilerleyerek karşısına çıkanları teker teker yıktığını gördüm. Mızrağımı nişan aldıktan sonra Hamza’ya attım. Mızrağım göbeği ile avret yeri arasına isabet etti ve bacakları arasından çıktı. Ölmesini bekledim ve daha sonra mızrağımı çıkarıp karargâha döndüm. Zaten başkasıyla işim yoktu. Hamza’yı da azat edilmem karşılığı için yaptım. Mekke’ye dönünce bitmiyor. azat edildim.”Olay bununla 45 Müslümanlar toplamaya şehitlerini başlayınca Hz. Peygamber amcasını, karnı deşilmiş ve iç organları kesilmiş olarak görür. Son derece öfkelenir ve ömründe bu derece üzülmediğini söyleyerek onun yerine Arapların görmediği şiddeti göstereceğine yemin eder. Fakat İlâhi vahiy buna engel olur. Bu konuda nazil olan ayette; “Bir cezanın ceza verirseniz, tıpkısıyla size verilen cezalandırınız. Sabrederseniz, sabretmek daha hayırlı olur.” (Nahl suresi /126) deniyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber İlâhi buyruğa uyup düşmanlarını affetti; daha da ileri giderek ölülere dokunulmamasını emretti.(6). Kin, husumet ve kan davalarının birçok ailenin yok olmasına, hayatta kalan aile bireylerinin de devamlı korku ve huzursuz bekleyiş içerisinde yaşadıklarına tanık 46 olmaktayız. Makam sahibi çevrelerince tarafları saygın barıştırma veya kişilerin aracı çabaları olarak toplum tarafından her zaman takdirle karşılanır. Nitekim Allah Teâlâ buyuruyor:” Müminler ancak kardeştirler, dolayısıyla kardeşlerinizi barıştırın ve Allah’tan korkun ki, esirgenesiniz” (Hucurat Sur/10) İşte bu nedenle, Yüce Rabbim, stresten öte, hem kendi sağlığımız hem de toplumsal barış için öfkemizi yutmamızı, insanları da kusurlarından dolayı affetmemizi istiyor. Allah’ın öğüdüne uyan kişileri de “ takva sahibi” olarak niteliyor ve ahirette yerinin de Cennet olacağını müjdeliyor. Toplumsal yönünden Allah barışın ve gerçekleşmesi Resulünün öğütleyip kurulmasını istedikleri hakça düzen, işte bu kurallar üzerine bina ediliyor. Dahası, o 47 binanın harcını da hoşgörü anlayışı oluşturuyor. MUTLU YAŞAMA ULAŞMAK Üzüntü, fiziksel ve sıkıntı, korku, endişe, ruhsal rahatsızlıkların kaygı, insanın duygusal yaşamını ne denli olumsuz yönde etkilediği stres bölümünde açıklamaya çalışıldı. Bu anlatımdaki amaç, kendimize hedef belirlediğimiz mutlu yaşam yolundaki stresten kaynaklanan biçimini engelleri aşıp tadabilmektir. Kişi o güzel mutlu hayat yaşam yolunda ilerlerken birçok engelle karşılaşması doğaldır. Önemli olan, bunları aşmasına yardımcı olabilecek yol ve yöntemin neler olduğunu belirleyip uygulamasıdır. Bu nedenle kişi, kendisine şu soruları sorup bulmalıdır: -Ben bu dünyaya niçin geldim? -Yaşam nedir? gerçeği 48 -Yaşamdan ileriye dönük neler bekliyorum? -Hayatımı sürdürürken kendime belirlediğim hedef mutlu yaşam ise, öyleyse mutluluk nedir? Hiçbir kimse bu dünyaya ne kendi isteğiyle gelir ne de kendi isteğiyle (ruhsal bulanıma girip intihar edenler hariç) buradan ayrılır. Bütün bunları yönlendiren üstün bir güç sahibi vardır. Biz O’na Allah diyoruz. Öyleyse gerçek yanıtı O’nun öğretilerinden öğrenelim. Yüce Allah buyuruyor:” Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk (ibadet) etsinler diye yarattım.”(Zarıyat Sur/56) Demek ki, yaratılıp bu dünyada bulunmamızın asıl amacı, Allah’a kulluk görevini yerine getirmekten ibarettir. Peki, kulluk görevini yerine getirmek için öncelikle neye ihtiyaç duyulur? Bedensel ve 49 ruhsal sağlığa değil mi? Sağlık yerinde değilse ibadetler gereği gibi yapılabilir mi? Örneğin, ileri derecede hasta olan kişi cemaatla namaz kılabilir mi, oruç tutabilir mi, hac görevini yapabilir mi, çalışıp geçimini sağlayabilir mi ve de zekât verebilir mi? Hepsi sağlıklı bedene bağlı dini görevler. İşte bu nedenle yüce Allah Müslümanlara, bedenin sağlıklı tutulabilmesi için vücuda zarar verecek her davranış ve yaşam biçiminden uzak durmalarını öğütlemiştir. Öfke de bu kapsamda değerlendirilip Hakk’ın buyruğuna uyulmalıdır. Yaratan ve verdiği çeşitli olanaklarla yaşamımızı düzenleyen üstün “Güç,” toplumsal barışın ve hakça düzenin devamlılığı yönünden de bireylere (beceri ve yeteneklerine göre) birçok görevler yüklemiştir. Kişi bu görevleri yaparken çeşitli sınavlardan geçer. Geçireceği her sınav da nefsin olgunlaşmasına katkı 50 sağlar. Ancak, böylece arzu edip hayallerini süsleyen mutlu yaşam biçimine ulaşabilir. Geçmişte kalan kendi yaşantımızı da dikkate alıp çevremizdeki insanların verdikleri hayat mücadelesini izleyelim: İnsan hayatında 0-2 yaş bebeklik, 2-12 yaş çocukluk ve 12-30 yaş da gençlik dönemini kapsar. Bebeğin dünya yaşantısından, yiyip içip anne baba sevecenliğinden başka beklentisi olamaz. İsteklerini ağlayarak ifade eder. Çocuk yaşta olanlarda akıl, hafıza ve irade mekanizması biraz daha gelişir. Bu dönem öğretim ve eğitim çağıdır. Böylece okul hayatı da başlar. Çocuklar yaşamı, iyi ve lezzetli gıdaları tüketmesi, giyim kuşamın karşılanması, cebinde bir miktar harçlığının bulunması, arkadaş ortamında çeşitli oyunlara katılması; 18 yaştan sonra da bir meslek sahibi olması ve evlenip mutlu aile yuvası kurması şeklinde anlamak isterler. Yaşamlarının, sıkıntı 51 ve üzüntüden öte hep neşeli, rahat, huzurlu ve coşkulu geçmesini hayal edip beklerler. Fakat bu özlemlerini gerçekleştirecek henüz ileriye dönük gerçekçi bir planları da mevcut değildir. Öyleyse, mutluluk nedir, insanları mutlu yaşama götürecek ilkeler neler olmalıdır; sorularına yanıt arayalım: Önce mutluluktan ne anlıyoruz konusuna açıklık getirelim: Mutluluk, stresten öte, rahatlık, keyifli, huzurlu, coşkulu, neşeli ve de kişinin kendini daha güvenli hissedeceği bir yaşam tarzı olarak, tanımlanır. Mutluluk iki yönlüdür. Birincisine, yaşam yolu üzerindeki engeller aşılarak ulaşılır. Her engel aşılırken yerini mutluluğa bırakır. Bazı engellerin aşılması ise uzun sürebilir. Bütün bunlar hayat dediğimiz mutlu yaşam yolunu oluşturur. İkincisi ise ani yaşayarak elde edilir. Buna göre, bence yaşama götürecek ilkeler; insanları mutlu 52 -Karnını doyuracak kadar geçimlik, -Sağlıklı beden, -Sahip olduklarıyla yetinmek (kanaatkâr olmak), -Sevebileceği bir iş sahibi olmak, -Uyumlu bir aile ortamında yaşamak, şeklinde sıralanabilir. Şimdi bunların ayrıntılarına değinelim: + Yaşam yolu üzerindeki engellerin aşılmasında birinci önceliği beslenme konusu alır. Çünkü canlılığımızı koruyabilmemiz için karnımızın tok olması zorunlu bir gereksinme olarak karşımıza çıkar. Karnımız tok olduğu sürece, eğer stresten kaynaklanan bir olumsuz etki karşısında değilsek, kendimizi daha keyifli hissederiz. Yani mutluluğa ulaştıran bir araç olarak görürüz karın tokluğunu. Hani atalarımızın anlamlı bir özdeyişi vardır.” Aç ayı oynamaz!” 53 Peki, düşündünüz mü neden oynamaz? Denebilir ki, düşünmeye ne gerek var; açlık duygusu keyifsizlik yapar, keyif olmayınca oynama da olmaz. Evet, doğru bir yaklaşım; çünkü bunlar birbirinin varlık nedeni olup mutlu yaşamın önündeki engeller olarak görülür. Bu nedenle kişiler yaşam mücadelesi verirken, yiyecek ihtiyacını karşılayacak kadar bir geçimlik sahibi ise, karşısına çıkacak ufak engelleri sorun yapmadan, etrafına yakınmadan kendini şanslı ve de mutlu olarak görmelidir. Diğer bir deyişle, pozitif düşünüp kendinin moralini yükseltmelidir. Çevresine bakıp bir dilim ekmeğe muhtaç insanların yaşam mücadelesi verdiklerini, ayakta durabilmek için ne denli çaba harcadıklarını izlemeli; kendisinde mevcut olanaklardan dolayı da rızkı veren Allah’a şükretmeli ve de üzerindeki olumsuzlukları atıp mutlu olmaya çalışmalıdır. 54 Dale CARNEGİE’ nin Yaşamdan kitabında Zevk “ Almanın okuduğum bir İşten Yolları” öyküyü ve isimli sizlerle paylaşmak isterim:” Eddie Rıckenbacker (Edi Rıykınbeykır) bir gün arkadaşlarıyla çıktığı Pasifik Okyanusu seyahati sırasında kaybolup bir salın üzerinde 21 gün oradan oraya sürüklenirler. Olaydan aldığı en önemli derse dayalı öğüdü şu olur: “İçebileceğiniz kadar suyunuz yiyeceğiniz ve yiyebileceğiniz varsa, yakınmanızı kadar da gerektirecek başka hiçbir şey olmamalıdır!”(8) Evet, doğru bir tespit; öğüde uyan, umarım yaşam yolunun engellerini aşarken gelip geçici sıkıntıları kendisine dert edinmez. Pozitif düşünüp mutluluğu yakalamaya çalışır. Hayat ancak böyle duygu ve düşüncelerle güzelleşir; yaşamdan da zevk alınır. + Sağlıklı bedene sahip olmak 55 Bedensel veya ruhsal hasta olan kişi kendini nasıl hisseder? Sıkıntılı, hele yatağa bağlı yaşıyorsa daha da halsiz ve bitkin değil mi? Yaşamı acı ve sıkıntı içinde geçerken, gözünde bitkinlik, kalbinde hayata küskünlük olduğu sürece nasıl mutlu olabilsin? Mutluluk, stresten öte kişinin kendisini rahat ve keyifli hissetmesi olduğuna göre; öncelikle gayret gösterip hastalığı yenmesi gerekir. Bunun koşulu da Allah’a sığınıp “ en kısa zamanda iyileşeceğim” düşüncesini şeklindeki canlı olumlu tutmalıdır. niyet Yani ve pozitif düşünmelidir. Olumlu veya pozitif düşünmenin hastanın iyileşmesi yönünde kendisine ne gibi katkısı olabilir, sorusuna yanıt arayalım: “GENETİK ZEKÂ-Yaşamın İlâhi Sırları” isimli kitabın yazarı Dr.Kazuo MURAKAMİ anlatıyor: ”İnsanda bulunan genler olumlu ya da olumsuz (iyi değerlendirilmesiyle huyluikiye kötü huylu) ayrılır. Yapılan 56 araştırmalar, olumlu düşünmenin iyi huylu genleri harekete geçirip (açma mekanizmasını) devreye da) soktuğu, kötü durdurduğu (kapama huylu mekanizmasıyla genlerin gerçeğini ortaya faaliyetlerini koymuştur. Örneğin, doktorun hastasına kanser olduğunu söylemesi, kişi üzerinde travma etkisi yapar. Hastalığın seyri daha da hızlanır. Bu nedenle, hastaları olumsuz yönde etkileyecek bilgi verilmesinden prensip olarak kaçınılır.”(5). Demek ki, olumlu düşünüp inanarak bir beklenti içinde bulunmak hastalık seyrini kısaltıp hastanın iyileşmesine katkı sağlıyor. Bu nedenle İslâm dini hasta ziyaretlerini Müslümanlar üzerine sorumluluk olarak görür. Çünkü ziyaretçilerin dilek ve telkinleri hastanın moralinin yükselmesine,- iyileşeceğim beklentisi içinde olmasına- neden olur + Sahip (kanaatkâr olmak): olduklarıyla yetinmek 57 İnsanların beceri ve yetenekleri birbirinden farklı olup kişiden kişiye değişik özellikte yansır. Bu olgu doğuştan var olan, ancak eğitim ve tecrübeyle gelişen bir süreçten geçip kişiliği oluşturur. Bu gerçeği her birey kabullenip ileriye dönük düşünce ve planlarını da bunun üzerine kurmalıdır. Herkes kendi beceri ve yeteneği ölçüsüne göre kendisine hedef belirlemelidir. Örneğin, hiç de becerisi olmadığı halde “ ressam olmayı” kendisine hedef kabul edip uğraşan kişi, gibi. Sonuç da yaptığı resimleri beğenmeyecek ve kendisinden bu durumdan başkası üzüntü duyacaktır. Bu nedenle diyoruz ki, kişi ileriye yönelik çalışmalarında sorumluluk alırken beceri ve yeteneğini ön planda tutmalıdır. Aksi halde, kıskançlık, huzursuzluk, bunalım gibi olumsuz ruhsal yaşam kişinin enerjisini bitirir. Dahası mutlu yaşam yollarını da tıkar. 58 Kişi temel eğitimden itibaren orta ve yüksek okullarda aynı sıraları paylaştığı arkadaşlarının özel veya kamu sektöründe göz kamaştırıcı kıskançlık makamlara meselesi mücadelesinde yükselmesini yapmamalıdır. verimli çalışıp bir Hayat beceri ve yeteneğini iyi kullanmasını bilen kişilerin daha kazançlı çıkacağı gerçeğini anımsayıp kendisini sorgulamalıdır: Onlar nasıl başarıp yükseldiler de ben gerilerinde kaldım? Eğitimse ben de onlarla aynı süzgeçten geçtim. Çalışmaksa ben de gecemi gündüze kattım. Peki, neden onlardan gerilerdeyim; nerede ve nasıl hata yaptım da bu sonuca ulaştım? Verilecek cevap şu olmalıdır: Çalışmaktan maksat, 24 saat durmadan uğraşı değildir. Önemli olan ve kişiyi başarıya götüren olgu, verimli çalışmaktır. Bu da kişinin beceri ve yeteneğine göre farklı sonuca ulaştırır. Beceri ve yeteneğin kişiden kişiye 59 farklı oluşu Allah vergisi olduğuna göre bundan dolayı başkalarını kıskanıp bunalıma girmek kendisine bir yarar getirmediği gibi mutluluğa açılan pencereyi kapatmak anlamına gelir. Şunu da belirtelim ki, kıskanmak ayrı, özenmek ayrı duygusal olaydır. Özenmek kişiyi başarıya götürmede itici rol oynarken; kıskançlık çok görme ve düşmanlık duygularını uyandırır. Bu nedenle İslâm dini kıskançlığı (haset etmeyi ) hoş karşılamaz ve haset edenlerin kötülüklerinden Allah’a sığınılmasını öğütler. (Felak süresi) Öyleyse mutlu yaşama uzanan yolda engelleri aşarken kendimizi olduğumuz gibi kabul edip kanaatkâr ve olumlu bir düşünceyle hayatımıza yön vermeliyiz. Aksi halde, elde edilemeyen beklentiler düşmemize neden olur. sıkıntı ve bunalıma 60 Kanaatkâr bir tutumla yaşamanın önemini belirtirken Dale CARNEGİE’nin aynı kitabında geçen diğer öyküden bahsedeceğim: Harold Abbot (Herold Ebit) anlatıyor: “Her senedir şeye Web üzülür, City’de kaygılanırdım. bir bakkal İki dükkânı çalıştırıyordum. Düzelir diye sabredip ticareti sürdürdüm. Ancak, sonunda yedi yıl sürede ödeyebileceğim bir borç batağına saplandım. Öyle bir duruma düşünceler gece girdim uykumu ki, dahi sıkıntı ve etkiliyordu. Nihayet bankadan 100 bin dolar borç alırım düşüncesiyle evden ayrıldım. Dayak yemiş gibi yürüyordum. İçimdeki tüm savaşma gücünü ve inancımı kaybetmiştim. Derken birdenbire ileriden bacakları olmayan bir adamın geldiğini gördüm. Adam, altına tekerlek işi görecek patenler çakılmış bir tahta platform üzerinde oturuyordu. Her iki elindeki ahşap blokların yardımı ile ilerliyordu. Ona rastladığımda 61 karşıdan karşıya geçmişti ve yaya kaldırıma çıkmak için çabalıyordu. Göz göze geldiğimizde beni gülümseme yüzünde ile kocaman bir selâmladı.<Günaydın beyefendi! Ne güzel bir gün değil mi?> dedi. Orada durup Ona bakarken birdenbire ne kadar zengin olduğumu fark ettim. İki bacağım vardı, yürüyebiliyordum. Kendime acıdığım için utanç duydum. Eğer O, bacakları olmadığı halde mutlu, şen ve kendine güven duyabiliyorsa, ben iki bacağımla daha çok güven duymalıyım, dedim. Daha o sırada bükük belim doğrulmuş, göğsüm kabarmıştı. Şimdi banyodaki aynanın üzerinde aşağıdaki dizelerin yazılı olduğu kâğıt duruyor ve ben her sabah tıraş olurken bunu okuyorum: Rastlayana bir adama, kadar bacakları olmayan 62 Üzülüyordum ayakkabı alamıyorum ayaklarıma! (8) Demek ki, mutlu yaşamı yakalamanın bir koşulu da pozitif düşünmek olmalıdır. Yani düşünce sistemini kanaatkâr bir tutumla iyilik, güzellik, adalet ve doğruluklarla donatmalıdır. + Sevebileceği iş sahibi olmak Yaşam süresince insanları mutsuz eden etkenlerden birisi de, işsizliktir. Bir işle meşgul olmayan insan huzursuzdur, sıkıntılıdır; kendisini beceriksiz ve lüzumsuz olarak görüp oldukça bunalıma yüksektir. girme Çünkü riski yaşamak de için beslenmek ve giyinmek temel bir ihtiyaçtır. Bu gereksinmeler de ancak çalışıp gelir elde etmekle karşılanır. Çalışmayan veya işsiz olan kişi bu ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaktır? İş sahibi olup çalışmaktan başka bir olduğuna çözüm göre, iş yolu var sahibi mıdır? olup Yok çalışmak 63 kişilerin diğer mutlu olmalarını sağlayan bir faktördür. Ancak burada bir ayrıntıya yer vermek gerekir; o da kişinin sevebileceği işi olmasıdır. Aksi halde, isteksizlik kişiyi, başarısızlığa, daha sonra da sıkıntı ve bunalıma götürür. + Uyumlu bir aile ortamında yaşamak Aklı başında her insan, anlayışlı, merhametli, bireyleri birbirine hem saygılı ve hem de sevgiyle bağlı, mazbut bir aile ortamında yaşamayı düşler. Huzurlu bir aile yapısı, aile fertlerini devamlı mutlu eder. İyi günlerde, kötü günlerde, üzüntü ve sevinçlerini paylaşarak yaşamayı yeğlerler. Ailede karı kocanın birbirlerine karşı kırıcı, alaylı, kavgalı ve küçümsemeli davranışları hem kendilerini ve hem de çocukları huzursuz yapar; aile ortamındaki mutluluğa gölge düşürür. Dahası küçük 64 yaştaki çocukların psikolojilerini etkileyip kalıcı ruhsal bozukluklara yol açar. Bu nedenle evlenip aile yuvası kuracak gençlerin mutluluğu yakalayabilmeleri için konuya bilimsel metotlarla yaklaşmaları gerekir. Peki, nasıl bir metot uygulamaları önerilir? Her varlıkta olduğu gibi insan bedeninde de elektrik enerjisi vardır. Bunun sayesinde organlarımız çalışır; bize de güç ve kuvvet verir. Elektrik enerjisi devamlı titreşim halinde olup çevresine elektromanyetik dalgalar yayar. Bir farkla ki, bunun frekans dalga boyu kişiden kişiye değişip farklı olarak yansır. Amerikalı bilim adamı, Bruce TAİNİO 1992 yılında “ biyolojik frekans monitörünü ”keşfedip uygulamaya koyarak insan vücudundaki elektrik titreşimlerinin ölçülmesini başarır. TAİNİO 65 bu klinik çalışmaları sonunda şu gerçeği bilime kazandırmış olur: “Sağlıklı bir insanın ortalama frekansı 62-68 Hz.’dir. Yani beden organlarına ait elektriğin meydana getirdiği manyetik salınma miktarının ortalaması saniyede 62 ile 68 arasındadır. (Hz., Saniyede titreşim miktarını ifade eder). Ölçümde “ortalaması” deniyor, çünkü her organın elektrik frekansı farklı bir miktardadır. Örneğin aç iken yapılan ölçümlere göre: Beyin :70- 78 Hz. Troit ve paratroit bezi : 62-68 Hz Timus bezi : 65-68 Hz. Kalp : 67-70 Hz. Akciğerler : 58-65 Hz. Karaciğer : 55-60 Hz. Mide : 58-65 Hz. 66 Pankreas : 60-80 Hz. İnce bağırsak : 58-63 Hz. Kalın bağırsak:50-60 Hz. olarak belirlenmiştir. Yemek yedikten sonra yapılan ölçümlerde değerlerin % 10-20 oranında daha saptanmıştır. yüksek düşük Nedeni, derecede sindirim çıktığı pankreasın enzimleri üretmesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca halinde uyku değerler düşmektedir. Alıntı: (İnternet: http://www.tainio.com/) Ortalama frekansın 62 Hz’.nin altına indiğinde kişinin bağışıklık sisteminin işlevini göremez duruma geldiğini işaret eder. Bu buluş tıpta yeniliklere yol açıp teşhis ve tedaviye katkı sağlayacaktır. Yeniçağ düşünürlerinin ortak görüşlerine göre bir çekim yasası vardır. Bu 67 yasaya göre “ benzer benzeri çeker” prensibi savunulur. Japon bir araştırmacı ve bilim adamı olan Masaru EMOTO söz konusu fiziki yasanın doğruluğunu belirtmek için lâboratuar ortamındaki deneyinde üç diyapazon çatalı kullanır. Diyapazonların ikisi 440 Hz.’e, üçüncüsü ise 442 Hz.’e akort edilmiştir. 440 Hz.’li diyapazona sert bir cisimle vurduğunda diyapazonun diğer titrediğini 440 ve aynı Hz.’li sesi çıkardığına tanık olur. Bu defa aynı deneyi 442 Hz.li diyapazon üzerinde yapar. Fakat 440 Hz.li iki diyapazonda ne titreşim ve ne de ses izlenmez. Yani “ benzer benzeri çeker” yasasının doğruluğu deneysel olarak kanıtlanmış olur.(9) Bu gerçeğe göre aynı frekansa sahip kişiler birbirlerini birbirlerine daha çeker, yakın, denebilir. Yani, anlaşabileceği, yanında bulunmaktan huzur duyacağı can 68 dostu kişi olarak algılar. Eğer frekans farkı varsa aynı duygular hissedilmez. Bu nedenle evlenmek isteyen çiftlerin, fizik güzelliği, makam, araba, oturulacak ev gibi olanaklarına aldanıp farklı frekansa sahip kişi ile evlenmesi halinde kendisine en büyük kötülüğü yapmış olur. Çünkü belirli bir süre sonra anlaşmazlık, huzursuzluk baş gösterecek; üzüntü, sıkıntı ve de pişmanlık duyguları kabaracaktır. Öyleyse, nişanlılık döneminde kişiler birbirlerini yeteri kadar tanıyıp gerçekten sevebileceğine inandıktan, yani duygusal iletişim kurulduktan sonra, maddi olanakları da göz ardı etmeden evlilik kararı vermelidir. İşte bu temel üzerine kurulacak aile düzeni taraflara mutlu yaşam vaat eder. Gönül ister ki, insan frekansını ölçen cihazlar daha da yaygınlaştırılsın da evlilik işlemlerinde uygulamaya konulsun. 69 Böylece insanların çeşitli davranışlarla aldatılmaları söz da ve önlenmiş olsun. Mutluluğun yaşamak” İnsan, ikinci olduğuna her uyarıcı ayağının yukarıda etkiye “ani değinildi. karşı tepki gösterecek özellikte yaratılmıştır. Uyarıcının özelliğine göre de tepkinin bedene yansıması farklı olur. Yani uyarıcı olumsuz (negatif) etki konumunda ise, kişide strese yol açar; korku, kaygı, üzüntü, sıkıntı, öfke şeklinde düşünme sistemine yansır. Tüm beden olumsuz olarak etkilenir. Eğer, uyarıcı etki olumlu (pozitif) ise, o zaman kişide sevinme, rahatlama, gevşeme, ya da keyif dediğimiz duygusal hal oluşur. Örneğin, çok muhtaç olduğunuz ve dostlarınızdan beklemediğiniz birinin yardım bir eli anda size uzatılıyor, siz de bundan hoşnutluk ve sevinç duyuyorsunuz. İşte ani yaşayarak elde 70 edilen mutluluk budur. Yani beklenmeyen bir anda hoşlanacağınız bir etkiden mutluluk duyulması, gibi... Peki, hiç düşündünüz mü? -Metabolizmada nasıl bir değişiklik gelişiyor ki, bu hal duygusal yaşantımızı etkileyerek bizi keyifli, diğer bir deyişle coşkulu duruma getiriyor? -Kısa süreli mutluluğa ulaşmak için bizlerin yapması gereken işlemler var mı; varsa bunlar nelerdir? Bu soruların yanıtını, “mutluluk hormonları” denen ve beyinden salgılanan kimyasalların işlevini irdeleyerek bulmaya çalışalım: MUTLULUK HORMONLARI SEROTONİN HORMONU: Tanımı: 71 Serotonin bir mutluluk hormonudur. Tıbbı deyimle, monoamin bir nörotransmitter’dir. Dışarıdan alınmaz; vücut kendisi üretir ve beyinden salgılanır. Salgılanmasını etkileyen faktör ise, içinde aminler ve troptofan bulunan gıdaların düzenli yemek isimli aminoasit tüketilmesidir. yenip doğru Dahası, beslenme gerektirir. Serotoninin Vücuttaki Etkinliği: Serotonin, bir mutluluk hormonu olması nedeniyle salgılandığında kişiye neşe ve rahatlama duygusu verir. Bu aşamada kan damarları kasılarak daralır. Kandaki serotonin düzeyi düştüğünde de damarlar genişler. Serotonin, uykuyu, seksüel enerjiyi, ruh halini, ani ve aşırı istekler ile iştahı düzenler. bölgesindeki Ayrıca, kas mide ve sisteminin bağırsak hareketini 72 yönetir. Ağrı algılama sistemini düzenleyip dinlendirici bir uyku sağlar. Uyku hali esasen “melatonin hormonu” ile ilişkilidir. Fakat beyin bu kimyasalı üretirken serotonin hormonunu kullanır. Yani melatonin hormonu, serotonin hormonundan sentezleşerek oluşur. Bu nedenle, uzun kış gecelerinde rahat bir uyku geçirebilmek için karbonhidratlı duyulur. besinlere Çünkü bu büyük yiyecekler bir istek serotonin hormonunu salgılanmasını tetikleyen besin türleridir. Kandaki Serotoninin Azlığı Ya da Çokluğu Sağlığı Nasıl Etliler? Açlık, yorgunluk, stres, yemek, ışık ve ilaçlar gibi faktörlerin tamamı vücuttaki serotonin düzeyini etkiler. Stres, yorgunluk ve düşük kan şekeri (açlık) oksijen, serotonin kusma, düzeyini içinde düşürürken; aminler bulunan 73 gıdalar (örneğin, peynir, çikolata, portakal, mandalina, ananans, domates ) ve yine içinde triptofan aminoasiti bulunan gıdalar (örneğin, süt, hindi eti ) serotonin düzeyini yükseltir. Kan şekerinin düşmesi aynı zamanda serotonin hormonun da normal seviye altına inmesine neden olur. Bu da kişinin günlük aktivitesini olumsuz yönde etkiler. Ayrıca, hormonlar serotonin da etkiler. düzeyini Örneğin, çeşitli kadınlık hormonu österojenin kandaki seviyesinde artış olursa, serotonin düzeyinde de bir artışa neden olur. Aynı şekilde, kadınların âdet görmeleri sırasında hem österojen ve hem de serotonin düzeyinde düşüş gözlenir. Bunun sonucu olarak, âdet dönemlerinde kadınlar sinirli ve sıkıntılı bir hal geçirirler. 74 Kandaki serotoninin normalın altına düzeyi düştüğünde kişinin keyfi kaçar ve genel ruh sağlığı olumsuz yönde etkilenir. Sinirli, huzursuz ve depresif ruh hali görülür. İştahı bozar ve kişiye fazla yemek yedirip obezite (şişmanlık) yapar. Ayrıca uykusuzluğa da neden olur. Kandaki serotonin düzeyi arttığında veya yeterli olduğunda ise, kişinin morali yükselir, iştahı azalır, enerjisi artar. Cinsel ilişki isteği belirir ve rahat uyku uyur. Özellikle migren baş düşmesiyle kimyasalı bazı kadınlarda ağrıları serotonin görülen düzeyinin ilişkilidir. Şöyle ki, serotonin salgılandığında kan damarları kasılarak daralır. Kandaki serotonin düzeyi normalin altına düştüğünde ise, genişler. Bu iniş çıkışlar kadınların migren ağrılarını tetikler. Migren atağına serotonin hormonu 75 düzeyinin normalin altına düşmesi neden olur. Çünkü hormon seviyesi düşünce kan damarları genişliyor; bu da migren atağını başlatıyor. Serotonin Seviyesini Yükseltmek İçin Ne Yapılmalıdır? Serotonin seviyesini yükseltmek için şunlar yapılmalıdır: 1. “Doğru olan besinleri tüketmek kaydıyla” düzenli yemek yenilmelidir. Çünkü, serotonin beynin hücreleri tarafından aminler ile sentezlenip trıptofan üretilir. isimli aminoasitten Bunlarda yediğimiz besinlerde bulunuyor. Örneğin, çikolata ve muzda bolca bulunur. Tatlılara karşı şiddetli açlık duygusu serotonin düzeyinin düştüğünü işaret eder. Bu nedenle halk arasında bir söylem vardır.”Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım.” Tatlı yeyince serotonin düzeyi yükselir ve kişide bir uysallık, neşe 76 hali belirir. Bu da konuşma ve huzursuzluk serotonin davranışlara yansır. 2. Stres ve düzeyini düşürür. Bu nedenle stresten uzak kalınmaya özen gösterilmelidir. 3. Vücudu yorucu ve çok fazla güç harcamayı gerktiren spor yapmamalı. Çünkü, bu tür beden hareketleri serotoninin sebest bırakılmasını engellemektedir. DOPAMİN HORMONU Tanımı: Dopamin, mutluluk hormonu olarak nitelenir. Beynin “ Nucleus ocunbens” diye isimlendirilen zevk tarafından salgılanır. grubundan olup çoğu merkezi hücreleri Monoaminler gıda maddesinde bulunan bir aminoasidin, tyrosinin çok az değişmiş halidir. Dopaminin Vücuttaki Etkinliği 77 Dopamin genelde, seks sırasında, lezzetli bir yemekten sonra, açık hava yürüyüşü ve sportif hareketlerde, ya da kokain veya amfetominlerin uyarısıyla beyinde salgılanmaya başlar. Kişi üzerinde zevk, haz ve mutluluk gibi duygusal oluşumları sağlayıp davranışları aktifleştirir. Dopamine, yararsız kendimizi hissettiğimiz eksikliğinde, bir önemsiz dönemlerde, şeyleri ve güven yapabilecek enerjiden yoksun olduğunda, hafızanın bir konuya odaklanmadaki zafiyet hallerinde ihtiyaç duyulur. Dopaminin Azlığı Veya Çokluğu Sağlığı Nasıl Etkiler? Ruh halinin sıfırı tüketmesi, dopamin eksikliğinin kesin bir göstergesidir. Az salgılandığı zaman kişide dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluluğu gibi ruhsal rahatsızlıklar görülür. Dahası kişi dikkatini 78 toplayamaz, sıkılır, kafa yoran her şeyde unutkandır, kaybeder, sabırsızlık dağınıktır, devamlı şeylerden sık konuşur gösterir; sık ve eşya de çok hareketlidir. Dopamin üretilmesinde azalma veya hücrelerin yozlaşması sonucu kişilerde “Parkiston” hastalığı belirir. Özellikle ellerde titreme ve hareket sınırlanması şeklinde belirtiler ortaya çıkar. Dopaminin normal düzeyde salgılanması kişiyi mutlu ve neşeli kılar. Sağlıklı yaşamını kolaylaştırır; pozitif enerjiyle dolar. Neşeli ve güler yüzlü oluşu toplumda saygınlığını artırır. Dopamini Yükseltmek İçin Neler Yapılmalıdır? Dopamin düzeyinin yükseltilmesinin en kısa yolu; 79 1. Hareket etmek. Kişi, olanak ve becerilerini dikkate alıp spor yapmalıdır. Bunun da hem yararlı ve hem de kolay olanı açık hava yürüyüşleridir. 2. Ölçülü ve eşiyle sevgi dolu aşk yaşamalıdır. 3. İçinde omega-3 yağ asidi bulunan besinleri (örneğin, yağlı deniz balığı, fındık, fıstık, ceviz gibi) tüketmelidir. 4. Akşamları erken uyumaya özen göstermelidir. Çünkü dopamin gece yarısından iki saat önceki dönemde yüksek seviyede salgılanıyor. ENDORFİN HORMONU Tanımı: Endorfin, huzur ve rahatlama duygusu veren, aynı zamanda morfin kadar güçlü ağrı kesici görevi yapan, beyinde salgılanan bir hormondur. Bu işlevinden dolayı endorfin 80 için mutluluk hormonu tanımı yapılır. Konumu itibariyle de beyin ve omurilikte bulunur. Endorfinin Vücuttaki Etkinliği Endorfin rahatlatır ve salgılandığında huzur verir. insanı Kişinin daha enerjik, pozitif ve mutlu olmasını sağlar. Dahası bağışıklık sistemini güçlendirir; iştahı kesip seks hormonu salgılanmasını tetikler. Prof.Dr. Halim HATTAT diyor ki; “Cinsellik beyinde endorfin üretilmesini arttırır. Bu kimyasal molekül, dopamin ve serotoninle birlikte zevk hormonları olarak sakinlik verir; tatmin hissi uyandırır. Yani sevgiyle yaşanan cinsellik, mutluluk hormonlarını harekete geçirerek vücuda sayısız fayda sağlar. Mutluluk hormonlarıyla desteklenmiş bir cinsel ilişki, insanları pozitif davranışlara kaybından itip kurtarır. depresyon Denebilir ve özgüven ki, huzurlu, 81 dengeli ve karşılıklı sevgi dolu olarak yaşanan aşk, kesinlikle sağlığı olumlu yönde etkiler, (7). Nitekim Kur’an-ı Kerimde Yüce Allah:” Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir.” (Araf Sûr/189) diyerek evlilik hayatının insan sağlığına sağladığı yararı belirtmektedir.Demek ki, meşrü yönde kurulan evlilik ilişkileri kişiyi her yönüyle huzura kavuşturacaktır. Bir yarış ya da karşılaşma sırasında kazanmaya vücut, yakın zafer olduğunuzda duygusunu beyinle yaşamak için ortaklaşa çalışır. Kazandığınızı hissettiğiniz andan itibaren kendinize olan güven duygunuz artar. Zafer kesinleştiğinde ise, önce dopamin salgılanarak beyinde bölgeleri uyarır. hissetme duygusu Böylece kendinizi yaşanır; sonra bazı iyi da endorfin hormonu salgılanarak yarışın veya 82 savaşın yorgunluğunu üzerinizden atıp rahata kavuşturur. Endorfinin bir başka etkisi de, ağrıyı kesip beyin gitmesini ve sinir engellemesidir. hücrelerine uyarı Örneğin, yarışı kazanan sporcunun sakatlanmasına rağmen, o anda bunu hissetmemesidir. Endorfinin Salgılanmasını Etkileyen Faktörler Nelerdir: 1. Çikolata yemek. Çikolata yenince içindeki “ Teobromin” denilen madde vücutta endorfin salgılanmasını tetikler. 2. Kırmızı acı biber tüketmek. Güneydoğu’nun insanların daha bazı güler yüzlü yörelerinde oldukları gözlenir. Konunun uzmanlarının tespitlerine göre bu durum, kişilerin devamlı kırmızı acı biber tüketmeleri sonucu endorfin etkisinin fiziksel yapılarına yansıması olarak açıklanır. 83 Buradaki olay, salgılanan acıyı bastırmak endorfin kişileri, için neşeli, güler yüzlü, coşkulu kılmasıdır. 3. Karşılıklı sevgiye dayalı aşk ve cinsellik yaşamak. 4. Nikotin ve kokain kullanmak. Sigara içildiğinde endorfin salgılanmaya başlar. Bu süre içerisinde kişi kendisini rahatlamış, daha keyifli hisseder ve ağrı kesici etkisinden dolayı da önlenmiş olur. Ancak, başlayan sigara sinirlilik hali önce kullanımı özentiyle daha sonra alışkanlık haline dönüşür. Bağımlı kişilerin sigarayı bırakmak istediklerinde, bu defa dikkatsizlik, öfke, depresif duyguları açığa çıkar. SONUÇ: Sayın okuyucu! Birçok tıbbi terimlerle sizi yormuş, kafa karışıklığına yol açmış 84 olabilirim. Bu gayretin esas amacı, Yüce Allah’ın, “Tin suresindeki <İncire, zeytine, Sina dağına ve bu güvenli şehre (Mekke’ye) ant olsun ki; Biz, gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık.> İlâhi duyurusuna vurgu yapmaktı. Bunun bariz örneğini de, insanın fiziksel ve ruhsal yapısında kurulan denge olayında görmekteyiz. Yaşamın her aşamasında stresle mutluğun nasıl birlerini etkileyip dengenin kuruluşunu izlerken bu süreçte metabolizmada ne gibi değişikliklerin vuku bulduğuna yer verdik. Böylece, kendimizi ne kadar tanıyoruz sorusuna da yanıt bulmaya çalıştık. Umarım tüm bu gerçeklerden etkilenip üstün ve yüce olan Rabbimize daha da içtenlikle yönelir ve buyruklarına uymada titizlik gösteririz. Sahip olduğumuz her türlü olanaklarla güç ve kuvvetin Allah’tan olduğuna inanıp nefsin büyüklenme vesvesesine de kapılmayız. 85 Esasen bizler yardımına her zaman muhtacız. Allah’ın Gençlik yıllarını hatırlayalım, ne kadar hareketli ve coşkulu günlerdi. Peki, yaşlılıkta ne oldu o beceri ve imkânlar? Bizler aynı insanız fakat merdiven basamaklarını artık zıplayarak çıkamıyoruz. Çünkü Allah verdiklerini teker teker geri alıyor. Öyleyse, şunu da unutmayalım ki büyük olan, ancak her şeyi yaratıp insanoğlunun hizmetine veren bizzat Allah’ın kendisidir. Bu duygu ve düşüncelerle el kaldırıp istekte bulunurken dilimizin söylediğine kalbimiz de tanıklık etmelidir. Böylece bizler de, yaradılış amacına göre kulluk görevini yerine getirmiş oluruz. K A Y N A K: (1) Süleyman GÜNVER, “Kendimizi Ne Kadar Tanıyoruz” ,İzmir-2007 86 (2) Prof. Dr. Nevzat TARHAN, www.mcaturk.com/stres-ntarhan (3) Hiroshi DOİ, Reiki’in Temelleri (Modern Reiki Metodu), Çev :Tufan GÖBEKCİN Dönüşüm Basın Yayın Tanıtım Tic. Ltd. Şti. İzmir-2005 (4) Dr. M. Ender SARAÇ, Doğanın Şifalı Eli, Doğan Kitapçılık A.Ş. 2005/İstanbul (5) Dr. Kazuo MURAKAMİ, Genetik ZekâYaşamın İlâhi Sırları, Kozmik kitaplar, 2007 İstanbul (6) Mehmet HÜSEYİN Muhammed Mustafa DOĞRUL, Ahmet Heykel, Çev: Hazreti Ömer Halit Rıza Kitabevi, 1948/İstanbul (7) Dale CARNEGİE, İşten ve Yaşamdan Zevk Almanın Yolları, Çev: Gülşen ŞENSOY, Epilasyon Yayımcılık Hizmetleri Tic. San. Ltd.Ş.ti 87 (8). Özer Uçuran ÇİLLER, Sırrın Sırrı, Doğan Kitap, 4.baskı, Nisan 2009-İstanbul (9) Prof. Dr. Halim HATTAT, Cerrahpaşa Tıp Fak Üroloji Bölümü Başkanı,” Aşk ve cinsellikle ilgili merak edilen soruları yanıtı” (internetten alıntı).