sayi 30 k - Sağlik Ve insan Dergisi
Transkript
sayi 30 k - Sağlik Ve insan Dergisi
YAYIN DANIŞMA KURULUMUZ AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ Prof. Dr. Ahmet SERPER Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali İhsan DOKUCU Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Cerrahisi ve Çocuk Ürolojisi Klinik Başkanı Bülent AKARCALI Eski Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanı Eski Turizm Bakanı Prof. Dr. Cevdet ERDÖL Ankara Milletvekili Esra KAZANCIBAŞI ÖZTEKİN Sağlık Editörü / Yazar / Yayıncı Prof. Dr. Hasan Fevzi BATIREL Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Görsel Yönetmen Mustafa HORUŞ Prof. Dr. Haydar SUR Biruni Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Grafik Tasarım EsasMedya Tasarım Prof. Dr. İskender PALA Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Metin DOĞAN Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. İhsan KARAMAN Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. Murat TUNCER Hacettepe Üniversitesi Rektörü www.saglikveinsandergisi.com dergi@saglikveinsandergisi.com Prof. Dr. Mustafa SOLAK Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Yayın Türü Yaygın Süreli Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR TBBM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşleri Komisyonu Başkanı Adana Milletvekili Prof. Dr. Nesrin DİLBAZ Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Osman GÜZELGÖZ Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü Öznur ÇALIK TBMM Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı Malatya Milletvekili Prof. Dr. Sabahattin AYDIN Medipol Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ Yıl: 3 Sayı: 30 • HAZİRAN 2014 EsasMedya Ltd. Şti. adına Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü M. Suat GÜZELGÖZ Yayın Koordinatörü Ayşe AYDIN Hukuk Danışmanı Av. Bekir EREN Kurumsal İletişim ve Reklam Ensar ÜSTÜN Yayın İdare Merkezi Aşağı Öveçler 1328. Sokak 15/3 Çankaya / Ankara Tel : 0312 472 44 63 Faks: 0312 472 44 83 Basım Yeri İmaj İç ve Dış Ticaret A.Ş. Macun Mah. 3. cad. No: 2 (A Girişi) İstanbul Yolu 6. km. Yenimahalle / ANKARA Tel : 0312 397 91 40 Basım Tarihi HAZİRAN 2014, ANKARA Kaynak gösterilmeden yazılar iktibas edilemez, alıntı yapılamaz. Yazılar yayınlansın, yayınlanmasın yazarlarına iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir. Hukuki sorumluluk yazarlarına aittir. Yayınlanan reklamların hukuki sorumluluğu reklamverenlere aittir. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Başhekimi, Hasta Hakları ve Sağlıklı Yaşam Derneği (HAKSAY) Başkanı Prof. Dr. Tuncay DELİBAŞI Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi ®ISSN: 2146-829X Prof. Dr. Uğur DİLMEN Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ÜCRETSİZDİR. Prof. Dr. Yunus SÖYLET İstanbul Üniversitesi Rektörü Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı Destek ve katkıları için SAĞLIK BAKANLIĞI’na teşekkür ederiz. /saglikinsandrg /saglikveinsandergisi www.saglikveinsandergisi.com Türkiye Tütünle Mücadelede Hız Kesmiyor Sağlık Bakanlığınca ülkemizde başarıyla yürütülen tütünle mücadele çalışmaları Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından örnek gösterilmeye devam ediyor. 2008 yılında “Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun” ile hayatımıza giren “Dumansız Hava Sahası Uygulaması” daha temiz ve daha sağlıklı bir ortamda yaşamamız adına atılan en önemli adımlardan birisiydi. Sigara içenlerin ve içilen ortamlarda sigaradan etkilenenlerin sayısındaki düşüşle de “Dumansız Hava Sahası” uygulamasının başarısı bir kez daha ortaya kondu. Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığı, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK) ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti işbirliğiyle Ankara’da “Dünya Tütünsüz Günü” etkinliği düzenlendi. Ülkemizdeki tütünle mücadele çalışmalarının ve önümüzdeki dönemlerde atılması planlanan adımların konu olduğu etkinlik sabah saatlerinde Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun da katıldığı “sağlıklı yaşam yürüyüşü” ile başladı. Bu yılki Dünya Tütünsüz Günü Programında üzerinde durulan konulardan biri de “nargile” oldu. Sigaradan sonra, en az sigara kadar zararlı olan ve ölümcül hastalıklara yol açabilen nargile de tütünle mücadele kapsamına alındı. Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Yeşilay Cemiyetinin çabalarıyla sürdürülen çalışmalarda birçok kişinin “masum” olarak bildiği nargilenin zararları çarpıcı bir biçimde anlatılmaya başlandı. Biz de bu sayımızın kapak dosyasını Türkiye’nin dünyaya örnek gösterilen tütünle mücadele sürecine ayırdık. Dünya Tütünsüz Günü etkinliği ile ilgili geniş haber çalışmamızı, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman’ın bu etkinlikteki açılış konuşmalarını dosyamızda bulabileceksiniz. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Prof. Dr. Seçil Özkan’ın sunduğu “Ulusal Tütün Kontrol Programı ve Eylem Planı” ve Türkiye’nin tütünsüzlükle mücadelesini ortaya koyan yazılar da kapak dosyamızda dikkatinizi çekeceğini düşündüğümüz diğer çalışmalar. Bu sayımızın film dosyasını da Sağılığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğünden Derya Öncül’ün kaleme aldığı yine bu konuyu işleyen “Smoking” ve “No Smoking” filmlerine ayırdık. Sağlık haberleri, yaz sıcakları için beslenme önerileri, gezi ve kampus yazılarıyla Haziran sayımızda yine dopdolu bir içerikle sizlerle buluştuk. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz. Sevgi ve saygılarımızla… Ayşe Aydın 4 06 Dünya Tütünsüz Gününde Sağlıklı Yaşam Yürüyüşü 22 Ülkemizdeki Tütün Kontrol Çalışmaları ve Dünya Liderliğine Giden Yol Diyabetlilerin Sağlıklı Beslenmesi için 16 Pratik Öneri 54SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 08 Dünya Tütünsüz Günü Etkinliği 28 Tütün ve Kanser İlişkisi 70 Rönesansın Kalbi: Floransa 72 Biruni Üniversitesi 37,500’ü • Son on yılda yıllık ortalama %5.1’lik nominal GSYİH • Avrupa, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu ve artışı ile Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi ve Kuzey Afrika’ya erişim dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri (2004-2013) • Kamu- özel sektör işbirliğinde 1.1 trilyon $ GSYİH ile dünyanın 16. büyük ekonomisi (IMF 2013) • Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında %5.2 ortalama yıllık büyüme beklentisiyle en hızlı büyüyen ekonomi (OECD 2012-2017) • Yüksek rekabete dayalı yatırım teşvikleri ve özel Ar-Ge desteği • Yarısı 30.4 yaşın altında olan 76.6 miyonluk nüfus • Yılda yaklaşık 610.000 üniversite mezunu haber DÜNYA TÜTÜNSÜZ GÜNÜNDE SAĞLIKLI YAŞAM YÜRÜYÜŞÜ Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, ‘Sağlıklı Yaşam Yürüyüşü ve Dünya Tütünsüz Günü Etkinliğine’ katıldı. Bakan Müezzinoğlu eşi Faize Müezzinoğlu, Bakanlık yetkilileri, öğrenciler ve vatandaşlarla birlikte etkinlik kapsamında, Saklıbahçe’de yürüyüş yaptı. Yürüyüşe Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Seçil Özkan ve Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Diktatörü Zsuzsanna Jakap’ da katıldı. Gazetecilerin de sorularını cevaplayan Bakan Müezzinoğlu, sigara kullanımı yanında nargile ile mücadelenin de başladığını belirterek, “Bugün gündemlerimizden önemli ayaklarından bir tanesi de nargile ile mücadele olacak. Çocuklardaki sigara alışkanlığı konusunda rahatsız olduğumuz konu daha çok uyuşturucu kullanımı. Onunla ilgili İçişleri Bakanlığı ve Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı yeni bir altyapı oluşturmaya gayret ediyoruz” dedi. Toplumun sağlıklı yaşam bilincini yükseltmek için mücadele verdiklerini vurgulayan Bakan Müezzinoğlu, şöyle devam etti: “Hastalıkları tedavi etmekten çok sağlıklı yaşamayı öncelikle hedefliyoruz. Sağlık Bakanlığı olarak, bireylerin sağlıklı bir hayat 6 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 felsefesine sahip olmaları için de yardımcı olmaya çalışıyoruz. O nedenle sağlıklı beslenme diyoruz, hareket diyoruz, sigara ile mücadele diyoruz, kötü alışkanlıklardan özellikle tütün ve tütün ürünlerinden, alkol ve uyuşturucu hayatı olumsuz etkileyen tüm unsurlarla mücadele etmek, bu anlamda da kamuoyunu bilinçlendirmek ve kamuoyunun desteğini almak. Bugünkü aktivitemizin temelinde yatan temel ruh budur.” Altyapı oluşturmaya gayret ediyoruz Türkiye’nin tütünle mücadelede elde ettiği başarının bütün dünyanın dikkatini çektiğini hatırlatan Bakan Müezzinoğlu, “Sigara konusunda son beş yılda yaşadığımız başarı 15 yaş üzeri kullanımının yüzde 31’den yüzde 27’lere inmesini başardık. Mücadelemiz devam ediyor. Son dönemde sigara ile mücadeledeki başarımızda nargile devreye girdi. Bugün gündemlerimizden önemli ayaklarından bir tanesi de nargile ile mücadele olacak. Çocuklardaki sigara alışkanlığı konusunda rahatsız olduğumuz konu, daha çok uyuşturucu kullanımı. Onunla ilgili İçişleri Bakanlığı ve Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı yeni bir altyapı oluşturmaya gayret ediyoruz” ifadelerini kullandı. Kahvaltıya önem veririm Bir soru üzerine sağlıklı beslenme reçetesini açıklayan Bakan Müezzinoğlu, özellikle sabah kahvaltılarını çok iyi yapmaya çalıştığını açıklayan Müezzinoğlu, “Kahvaltı etmeden çıkmamaya gayret ederim. Sabah buraya gelirken kahvaltımı etmiştim. Kahvaltının sağlık için önemli bir öğün olduğuna inanıyorum. Kamuoyuna dört dörtlük sabah kahvaltısı diyorum. Dört üçlük öğle yemeği diyorum. Dört ikilik de akşam yemeği diyorum ama erken saatte” diye konuştu. Bakan Müezzinoğlu, günlük yaptığı faaliyetler için de şunları kaydetti: “Önemli olan 24 saatin içinde yarım saat kendi sağlığıma zaman ayırıyorum. Bunun için yürüyorum, koşuyorum, bisiklete biniyorum, yüzüyorum. Herkes kendi fıtratına uygun bir yöntem bulabilir. En kolay olanı yürüyüştür. Ben her zaman şu cümleyi kuruyorum; hasta olup iyi olma hayali kurmaktansa sağlıklı bir yaşama sahip çıkıp sevdiklerimizle sağlıklı mutlu bir gelecek sürmek herhalde en akıllıca olanıdır.” SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 7 kapakkonusu SAĞLIK BAKANI DR. MEHMET MÜEZZİNOĞLU DÜNYA TÜTÜNSÜZ GÜNÜ ETKİNLİĞİNDE KONUŞTU: HERKES İÇİN SAĞLIKLI BİR GELECEK HEDEFLİYORUZ* 31 Mayıs Dünya Tütünsüz Günü dolayısıyla bir araya geldiğimiz bugünde sigarasız bir güne hareketle başlayalım istedik ve buraya gelirken keyifli bir yürüyüş yaptık. Özel bir zamana, özel bir kıyafete ve hiçbir maliyete ihtiyaç duymadan bir etkinlik gerçekleştirdik. Bu noktada tütün ürünlerine karşı mücadele stratejimiz bizim için çok kıymetli bir tecrübe oldu. Toplumda önemli düzeyde farkındalık oluşturduk. Aleyhte bazı lobi faaliyetlerine rağmen siyaset üstü bir iradeyi ve atılan adımların toplum nazarında kabulünü başarılı bir biçimde sağladık. Aslında “sağlıklı yaşam” adına amacımızı da ifade eden bir etkinlik oldu. Sağlıklı kalabilmek için sadece kilo vermeyi hedefleyen şok diyetler, özel zaman dilimlerinde yapılan sporlar yerine sağlıklı davranışları yaşam biçimi haline getirmeliyiz. Siyasetin, kamu otoritesinin, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın hedef birliği yaptığı bir zemin oluşturduk. Siyasi iktidar, istikrarlı bir biçimde ve cesaretle Herkes için sağlıklı bir gelecek hedefliyoruz. Bedenen ve ruhen bütün sağlık risklerinden arınmış bir toplum ve çevre inşa etme peşindeyiz. Dünya Sağlık Örgütü’nün “Her Yerde Sağlık” olarak ifade ettiği küresel halk sağlığı mücadelesini biz de “ Önce İnsan, Önce Sağlık” sloganıyla bayraklaştırmaya ve ülke genelinde bir seferberlik ruhu oluşturmaya çalışıyoruz. 8 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 stratejik hedeflerimizin arkasında durdu. Bu mücadelenin liderliğini toplum nezdinde çok güçlü bir etkiye sahip olan Sayın Başbakanımız bizzat yaptı. 2008-2012 eylem planı neticesinde biraz önce izlediğimiz videoda da görüldüğü gibi, bugün 15 yaş üstü nüfus içinde sigara içme oranını yüzde 31’den yüzde 27’ye geriletmeyi başardık. Yani yaklaşık 17 milyon vatandaşımız sigara kullanırken, bu rakam bugün 15 milyonun altına indi. Bu kadar kısa sürede 2 milyondan fazla insanımızın sigarayı bırakmış olması Türkiye açısından önemli bir başarıdır. Nitekim Türkiye’yi örnek ülke seçen Dünya Sağlık Örgütü’nden başarımızı tescil eden ödüller aldık. En temel insan hakkı olan sağlıklı yaşamı, insanımızın hayatının tüm evrelerinde önceleyen ve gözeten bir yapıyı inşa etmek istiyoruz. Bu yapıyı kalıcı şekilde başarabilmemiz için, sosyokültürel bir değişime ihtiyacımız var. Böyle bir değişimi, sadece yasalar çıkartarak, yasaklar koyarak güçlü temeller üzerine oturtmamız elbette mümkün değildir. Mutlak surette, insanımızı hem üreten kimliğiyle, hem tüketici kimliğiyle halk sağlığı mücadelesine ortak etmemiz gerekiyor. Sağlıklı yaşam ilkelerini, aile hayatının, sosyal hayatın parçası haline getirebilme gayretini, toplumsal bir mücadele haline dönüştürmek zorundayız. Bu nedenle, tütünle mücadele stratejimizin toplumda sağladığı destek ve elde edilen başarılar bizi sevindirdiği kadar gelecek adına umutlandırıyor da. Çünkü daha çok boyutlu ve çok sektörlü bir mücadele gerektiren sağlıksız beslenme, obezite ve hareketsizliğe karşı mücadelemize yol göstermekte ve başaracağımıza olan inancımızı artırmaktadır. Ancak esas olan, sağlığı koruma ve geliştirme mücadelesinde başarıyı kalıcı hale getirecek, anlayış devrimlerini, paradigma değişimlerini gerçekleştirmektir. Bunun belki birkaç kuşak alacak sistemli ve istikrarlı bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkındayız. Küresel sağlık risklerinin her birini kontrol altına alacak eylem planları uyguluyoruz. Bu eylem planlarımızla; • Hem insanımızı kendisine değer veren, sağlığına ve çevresine saygı duyan bilince kavuşturmayı, • Hem de bütün sektörleri, sağlığı önceleyen üretim ve hizmet sunumu ilkesiyle hareket etmesini istiyoruz. Eylem planımızı, Sigaraya karşı mücadelede de M POWER (empavır) koşullarını tam olarak sağlayan örnek ülke olarak bu başarıyı geleceğe taşıyacak şekilde yeni hedef, strateji ve faaliyetlerle güçlendiriyoruz. Bu kararlı mücadelemizin bizi adım adım “Tütünsüz Türkiye” hedefine yaklaştıracağına inancım tamdır. Bugün de halkımızı, sigaranın ve nargilenin öldürücülüğüne karşı bir kez daha uyarmak amacıyla bir aradayız. İnsanımızı ve geleceğimizi korumak için son zamanlarda kullanımı yaygınlaşan elektronik sigara ve nargile gibi ürünlerin zararlarına karşı da tedbirler alıyoruz. Az önce izlediğimiz kamu spotları ile zararları anlatılan nargile, ne yazık ki hiçbir zararı olmayan, tütün içermeyen, geleneğimizden gelen bir ürün gibi tanıtılıyor ve satışı yapılıyor. Hâlbuki tütün olmasa dahi bir maddenin yakıldıktan sonra nefesle vücut içine alınması benzer bir kanserojen etkiyi ortaya çıkarmaktadır. Halkımız bilsin ki, nargilenin tütün içereni de, içermeyeni de sağlık açısından zararlıdır. Bu sebeple yaklaşık bir yıl önce ilgili yasada değişiklik yaptık. İçinde tütün olsun veya olmasın, tütün mamulünü taklit eder tarzda kullanılan her türlü nargile ve sigaranın, tütün ürünü olarak kabul edilmesini sağladık. Böylece sigara ile ilgili yasal kısıtlamalar neyi içeriyorsa her türlü nargile ve elektronik sigarada da bu kapsama alınmış oldu. Sigara kullanımını hiçbir zaman tasvip etmedik ve bundan sonra da etmeyeceğiz. Ancak bizim için bundan daha önemli olanı, sigara içmedikleri halde sigara dumanına maruz kalan vatandaşlarımızın, özellikle çocuklarımızın korunmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü, 700 milyon çocuğun, yani dünyadaki çocukların yarısının sigara dumanına maruz kaldığını belirtmekte ayrıca her yıl 600 binin üzerinde kişinin sigara içtiği için değil, sigara dumanına maruz kaldığı için yani sigara dumanından pasif etkilenim nedeniyle yaşamını kaybettiğini bildirmektedir. İşte bu sebepledir ki kapalı alanlarda sigara içilmesine asla müsaade etmeyeceğiz, müsamaha göstermeyeceğiz. Kişilerin sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşama hakkını kesinlikle koruyacağız. Bu amaçla yasanın etkili şekilde uygulanması için güçlü bir denetim mekanizması geliştirdik ve bu sistemi daha da güçlendirerek denetimlerimize büyük bir hızla devam edeceğiz. Ülkemizde bu tür maruziyetleri önlemek amacıyla Bakanlığımız Eylem Planı çerçevesinde “Tütün Dumanından Pasif Etkilenimin Önlenmesi” adlı bir çalışma başlığı oluşturduk. Kapalı alanlarda sigara kullanımını tam olarak önlediğimizde pasif etkilenim de önlenmiş olacaktır. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 9 Zaman zaman vatandaşlarımızdan, çocuk parklarının, alışveriş merkezi gibi kalabalık yerlerde kapı önlerinin, hastane ve cami bahçelerinin yasa kapsamına alınması yönünde talepler gelmektedir. Biraz önce de ifade ettiğim gibi bu mücadelede insanı kazanmak bizim için, her türlü yasal tedbirden daha kıymetlidir. Bu nedenle toplumun bu konuda duyarlılığını ve desteğini yanımızda hissetmek bizleri son derece mutlu etmektedir. En çok anne babaların farkındalığına ve desteğine ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü her alanda olduğu gibi tütün ürünlerinin zararlarından koruma noktasında da en büyük hedef grubumuz çocuklarımızdır. Sigara içilen ortamlarda büyüyen çocuklar daha fazla sağlık sorunu yaşıyor. Çocuklar ebeveynlerinden veya yakın çevresinden gördüğünde sigara içmeyi normal bir davranışmış gibi öğreniyor. Rol model olarak benimsedikleri anne babalarını, öğretmenlerini, sevdiği sanatçıları, sporcuları sigara içerken gören çocuklarımızın sigaraya yönelmeleri de kolaylaşmış oluyor. Bu nedenle özellikle anne babalara önemli görevler düşmektedir. Bilindiği gibi, sigara içerek sağlığına, çevresine, hem kendi ekonomisine, hem de ülke ekonomisine zarar veren insanlarımızı geç kalmadan bu illetten kurtarmak istiyoruz. Bu yıl Dünya Sağlık Örgütü “tütün vergilerin artırılmasını” Dünya Tütünsüz Günü ana teması olarak belirledi. Tütün ürünlerinde vergilerin yüksek olması dünyanın uyguladığı caydırıcılık politikalarının önemli bir enstrümandır. 10 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 Bu konuda da örnek bir kararlılık sergiledik. Sigaradan alınan vergide Avrupa ortalaması yüzde 69 iken bizde bu oran yüzde 82. Bağımlı insanlarımızı kurtarmak için bilindiği gibi “sigarayı bırakma” çalışma grubu oluşturduk. Vatandaşlarımızın sigarayı bırakmalarına yardımcı olmak amacıyla 200 operatörümüzle 24 saat canlı destek veren ALO 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı’nı kurduk. ALO 171 hattımız ile sigara bırakmak isteyen vatandaşlarımıza destek oluyoruz. Bu kapsamda vatandaşlarımızı sigarayı bırakmalarını ve bırakmayı sürdürmelerini sağlamak amacıyla belirli periyodlarla 1 yıl boyunca toplam 6 kez arıyoruz ve durumlarını takip edip, zorlandıkları konularda yardımcı oluyoruz. Ayrıca sigara bırakma polikliniklerinden faydalanmak isteyen vatandaşlarımızın da Sigara bırakma polikliniklerine randevularını planlayarak onlara destek oluyoruz. İnsanımızı kurtarmak ve gelecek nesillerimizi korumak adına yaklaşık her 5 ölümden birinin nedeni olan sigara ile mücadelemiz, bundan sonra da daha dinamik şekilde devam edecektir. Bu önemli günde halkımıza şu mesajı vermeyi görev sayıyorum: Sağlığımıza vereceğimiz önemin, önce kendimize, sonra çevremize saygının ve ülkemizin aydınlık geleceğine olan inancımızın bir gereği olduğunu unutmamalıyız. Biz dün olduğu gibi, bugünden sonra da, insanımıza sağlıklı yaşam alanları açmak, gelecek nesillerimizi bedenen ve ruhen güven içinde yaşayaca- ğı Türkiye’ye kavuşturmak için, milli bir şuurla seferber olmaya devam edeceğiz. Tütün ürünleri ve diğer küresel sağlık risklerine karşı mücadelemizi daha da artan bir duyarlılıkla sürdüreceğiz. Toplumun bütün kesimlerini, hedeflerimizin paydaşı, hatta ana unsuru olarak mücadelemize ortak edecek ve sağlıklı Türkiye hedefimize güçlü ve emin adımlarla ilerleyeceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle, tütün kontrol programımız ve eylem planlarımıza emek veren, destek veren bütün kişi, kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyorum. Yürüttükleri sigara bırakma kampanyaları ile topluma örnek olan Türkiye Büyük Millet meclisi’ne ve Danıştay Başkanlığı duyarlılıklarından dolayı şükranlarımı sunuyorum. Yine tütün kontrolü kapsamında yapılan denetimlere verdikleri desteklerden dolayı İçişleri Bakanlığımıza, eylem planı kapsamında işbirliği içinde olduğumuz sorumlu bütün kurumlarımıza, akademisyenlerimize, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarımıza, medyamıza, DSÖ çalışanlarına, politikaların sahaya yansımasını sağlayan Valilerimize, kaymakamlarımıza, il müdürlerimize, denetim ekiplerimize, ve bu toplantının düzenlenmesinde emeği geçen Tütün Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu’na, Türkiye Yeşilay Cemiyeti’ne, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ayrıca teşekkür ediyorum. Halkımıza, tütünden, alkolden, hareketsizlikten ve sağlıksız beslenmeden uzak durma çağrımı bir kez daha yenileyerek tüm katılımcıları saygıyla selamlıyorum. * Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun Dünya Tütünsüz Günü etkinliği konuşması. kapakkonusu Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof Dr. İhsan Karaman: TÜTÜN VERGİLERİNİ ARTIRMA STRATEJİSİ ÜLKEMİZDE BAŞARIYLA UYGULANMAKTADIR* Dünyada her yıl 6 milyon insanın ölümünden sorumlu tütün salgını, önlenebilir ölüm ve hastalıkların en önde gelen sebebidir. Sigara içmediği halde 600 bin insan da pasif içicilikten dolayı hayatını kaybetmektedir. Tütün kaynaklı ölümlerin % 80 i düşük ve orta gelirli ülkelerde meydana gelmektedir. Dünya Sağlık örgütü, acil önlemler alınmadığı takdirde, sigaradan kaynaklanan ölümlerin artarak devam edeceğini ve 2030 yılı itibari ile sigara kaynaklı yıllık ölümlerin 8 milyonu geçeceğini öngörmektedir. Dünya Sağlık Örgütü 2014 Dünya Sigarasız gününün temasını tütün vergilerinin artırılması olarak belirlemiştir. Tütün kontrolü çerçeve sözleşmesi 6. Maddesi, taraf olan ülkelere tütün vergi ve fiyatlarını artırarak tüketimi 12 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 düşürme yükümlülüğü getirmektedir. Yüksek vergilendirmeyle sigara fiyatlarını artırma tütün tüketimini azaltan en etkili stratejilerin başında gelir. Yüksek vergilerin özellikle orta ve düşük gelir seviyesine sahip ülkelerde etkin olduğuna dair bilimsel kanıtlar mevcuttur. Vergilendirme politikaları: • Daha az kişinin sigara içmesini • Sigara içmeye devam edenlerin daha az sigara içmesini • Sigarayı bırakmış kişilerin daha az oranda tekrar başlamasını • Özellikle gençlerin daha az sigaraya başlamasını sağlamakta son derece etkilidir. Sigara vergilerinde %10 oranında bir artış, yüksek gelir düzeyine sahip ülkelerde tütün kullanımını yaklaşık %4 oranında düşürürken, bu oran düşük gelir gurubundaki ülkeler için %8 e kadar çıkabilmektedir. 2008 Yılından beri etkin mücadele politikaları uygulayan ülkemiz kapsamlı yasa ve uygulamaları ile DSÖ tarafından hazırlanan MPOWER stratejilerinin tamamını yerine getiren ilk ve tek ülke olma ünvanını kazanmıştır. MPOWER stratejilerinden olan ‘’Raise Taxes on Tobacco’’ yani tütün vergilerini artırma stratejisi de ülkemizde başarıyla uygulanmaktadır. Ülkemizde bu bütüncül politikaların uygulanması neticesinde 2008-2012 yılları arasında tütün kullanımı %31,2 den %27,1 e düşmüştür, bu 2 milyon vatandaşımızın öldürücü tütün bağımlılığından kurtulması demektir. Ne varki ölümcül tütün salgınıyla en etkili mücadeke olan vergilendirme politikalarını önlemek için tütün endüstrisi bir çok efsane üreterek karşı lobi çalışmalarına devam etmektedir. artışlarından dolayı zaten az olan gelirlerinin daha büyük bir bölümünü tütüne harcamak zorunda kalacakları yönünde lobi yapar. Tütün endüstrisinin ürettiği efsaneler birincisi: “tütün vergileri artarsa, tüketim düşeceği için vergi gelirlerinin de düşeceğidir’’ Dünya uygulamaları bunun böyle olmadığını göstermişti, bu düşüncenin aksine vergi gelirlerinde artış sağlanır. Oysa dünya uygulamaları, vergilendirme politikalarının özellikle dar gelirli kesimlerde sigara kullanımı azalttığını ve olumlu sonuçlar verdiğini göstermiştir. Bir diğer efsane : ‘’Eğer tütün vergileri artarsa ekonominin olumsuz etkileneceği şeklindedir’’ Bu doğru değildir, tütün ürünleri yerine yapılan harcamaların yerini başka ürün ve hizmetlere yöneldiğinden ekonomi olumsuz etkilenmez. Tütün endüstrisinin lobisini yaptığı bir diğer efsane ise: ‘’vergiler arttığında tütün kaçakçılığının da artacağıdır’’ Bu da doğru olmayan bir önermedir. Tütün kaçakcılığına neden olan yüksek fiyatlar değil, yetersiz denetimdir. Son olarak endüstri özellikle sosyo ekonomik dezavantajlı kişilerin fiyat Tütün endüstrisinin engelleyici lobi çalışmalarına aldırmadan, sigara vergilerinin sürekli artırılması ve kaçakçılığı önleyici tedbirlerin artması ile milyonlarca insanın hayatını kurtarmak mümkündür. Son yıllarda tütün kontrol çalışmalarının hızını kesen ve her gün büyüyen sinsi bir halk sağlığı problemi olarak nargile salgınını görüyoruz. Özellikle 90 lı yıllardan itibaren aromatik tütünün piyasaya sürülmesiyle birlikte nargile salgını ülkemizin de içine alan bir pandemiye dönüşmüştür. Nargile salgınını önlemeye yönelik bilinçlendirme kampanyalarının eksikliği Türkiye Yeşilay Cemiyetini bir farkındalık ve bilinçlendirme kampanyası yapmaya yöneltmiştir. Kampanya ile nargilenin gerçek yüzünü anlatarak bu salgının önüne geçmeyi istiyoruz. Kampanyamızın sadece Türkiye ile sınırlı kalmamasını topyekün tütün mücadelesinin bir parçası olarak dünyada da yaygınlaştırılmasını hedefliyoruz. Nargile efsanelerine, ve endüstrinin vergilendirme karşıtı ürettiği efsanelere karşı gerçeklerin savunuculuğunu yapmayı önemsiyoruz. Ülkemiz 2008 yılında tütün endüstrisinin agresif karşı atakları ve lobi faaliyetlerine aldırmadan büyük bir kararlılıkla Sn. Başbakanımızın liderliğinde, Sağlık Bakanlığının ve Sivil toplum örgütlerinin özverili çalışmaları ve Dünya Sağlık Örgütünün destekleri ile tütün mücadelesine emin adımlarla devam etmektedir. Fakat yapmamız gereken daha çok şey olduğunun farkındayız ve bu alanda çalışmalarımıza kararlılıkla devam edeceğiz… * Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof Dr. İhsan Karaman’ın Dünya Tütünsüz Günü etkinliği konuşması. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 13 kapakkonusu ULUSAL TÜTÜN KONTROL PROGRAMI VE EYLEM PLANI 2014 -2018* Prof. Dr. Seçil ÖZKAN Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı 2014-2018 yıllarını kapsayacak ‘’Ulusal Tütün Kontrol Programı ve Eylem Planı” ülkemiz ihtiyaçları doğrultusunda Tütün Kontrol Çerçeve Sözleşmesi’nin (TKÇS) ruhuna uygun olarak güncellenmiştir. 2008 yılında Başbakanlık Genelgesi ekinde yayımlanan ve güçlendirilerek devam etmesi gereken faaliyetlere ilave olarak yeni Amaç, Hedef ve Stratejiler ile bunlara ulaşılması için yapılması gereken aktiviteler belirlenmiştir. Eylem planının 10 çalışma grubu başlığında, 133 faaliyet ve bunların uygulanmasından Sorumlu toplamda 21 Kurum/Kuruluş bulunmaktadır. Ulusal Tütün Kontrol Programı ve Eylem Planı 2014 -2018 A. Tütün Ürünlerine Olan Talebin Azaltılmasına Yönelik Önlemler STRATEJİLER 1. Tütün ve tütün ürünleri ile mücadele konusundaki eğitim programlarının sigaraya başlamanın önlenmesi, sigaranın bırakılması ve pasif etkilenimin önlenmesi konularını içerecek şekilde geliştirilmesi ve uygulanması 14 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 Amaç: Tütün ve tütün ürünlerinin kullanımının sağlık, ekonomik ve sosyal açıdan zararlı etkileri konusunda halkın eğitilmesi, bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi Hedef: 2018 yılı sonuna kadar toplumun %95’inde tütün ve tütün ürünlerinin kullanımına karşı tutum oluşturmak FAALİYETLER • İlk ve orta öğretim kurumlarına yönelik çalışmalara ağırlık verilmesi • Topluma yönelik yapılan bilgilendirici etkinliklerin sayısının artırılması • Tıp, sağlık bilimleri fakülteleri ve eğitim fakülteleri ile diğer yükse• 2. Eğitim ve sağlık kurumları başta olmak üzere tüm kurumlarda sigaraya başlamanın önlenmesi, sigaranın bırakılması ve pasif etkilenimin önlenmesi konularını içerecek şekilde hizmet içi eğitimlerin sürekli olarak yapılması A.1. Halkı Bilgilendirme, Bilinçlendirme ve Eğitim köğretim kurumlarının müfredatlarına tütün ve tütün ürünleri ile mücadele konusunda bilgi, tutum ve davranış değişikliği oluşturacak konuların konulması Kurum ve Kuruluşlara ait çağrı merkezi ve santrallerin karşılama mesajında tütün ve tütün ürünleri ile mücadele sürecine katkı sağlayacak spot bilgilerin yer almasının sağlanması • Hizmet içi eğitim içeriklerinin oluşturulması, var olanların güncellenmesi • Kurumsal telefon hatlarından kurum mensuplarına tütün ve tütün ürünleri ile mücadele konusunda mesaj yollama uygulamalarının başlatılması STRATEJİLER 3. Tütün ve tütün ürünleri kullanımının itibarlı bir davranış olmadığı mesajının topluma verilmesi, tütün ve tütün ürünleri ile ilgili çarpıcı görsel temaların tüm alanlarda kullanılmasının yaygınlaştırılması 4. Medyanın bilinçlendirme çalışmalarına aktif olarak katılımının sağlanması FAALİYETLER • Evlerde ve özel araçlarda gebe, çocuk, kronik hasta varlığı gibi du- rumlarda kesinlikle tütün ve tütün ürünlerinin kullanılmaması gerektiği bilincini oluşturacak eğitici programlar yapılması • Tanınmış sanatçı, sporcu, siyasi kişiler vb. rol modeli kişilerin tütün ve tütün ürünleri karşıtı mesajlar vermelerinin sağlanması • Olumlu örneklerin topluma tanıtılacağı ortak etkinliklerin planlanması ve düzenli olarak uygulanması • 4207 sayılı Kanun kapsamında yaşanan ihlallerinin vatandaşlarca ilgili idarelere bildirim yolları ve ilgili telefon numaraları konusunda toplumun bilgilendirilmesi 5. Kamu ve özel sektör yöneticileri ile işyeri sorumlularının tütün ürünleri kullanımının zararları ve kapalı mekânlarda tütün ürünlerinin kullanılmaması konusunda bilinçlenmesinin sağlanması 6. STK’larının tütün ve tütün ürünleri ile mücadeleye aktif katılımlarının sağlanması • Kamu ve özel sektör yöneticileri ve işyeri sorumluları ile işbirliği içinde 4207 Sayılı Yasa hükümlerine yönelik uygulamaların güçlendirilmesine yönelik toplantılar düzenlenmesi • STK temsilcileri ile tütün kontrolü sürecini güçlendirmeye yönelik toplantılar yapılması 2. Sağlık profesyonellerinde, öğretmenlerde, din adamlaAmaç: Sigarayı bırakmanın yaygınlaştırılması, tütün ba- rında, emniyet ve yargı mensuplarında bırakma yüzdesini ğımlılığı tedavisinde ve tekrar başlamayı önlemede başarı %60’ın üzerine çıkarmak yüzdesinin yükseltilmesi 3. Hamilelerdeki bırakma yüzdesini %90’ın üzerine çıkarHedefler: 1. Sigara bırakma yüzdesini toplumda % 50’nin mak A.2. Sigarayı Bırakma üzerine çıkarmak STRATEJİLER 1. Bırakma oranlarının tespiti ve izlenmesi 2. Sağlık çalışanlarının eğitiminde “Tütün bağımlılığının nörobiyolojisi ve tedavisi konusunda gerekli bilgi, tutum ve hünerleri kazandırıcı standart eğitimin yer almasının sağlanması 3. Birinci basamak dâhil tüm klinik karşılaşmalarda kısa klinisyen müdahalesinin uygulanması FAALİYETLER • Verilerin elde edilmesi için kurumlar arası işbirliğini güçlendirecek ortak çalışmalar yapılması ve bırakma oranlarının raporlanması • Üniversitelerin ilgili fakülte ve yüksekokulları ile uz- manlık eğitimi veren eğitim araştırma hastaneleri ve sağlık meslek liselerinin müfredatına bu konuların dâhil edilmesi • Mevcut rehberle uyumlu kısa klinik müdahalenin tüm klinik hizmet sağlayıcıları tarafından uygulanmasının sağlanması • Kısa klinik müdahalenin kalite kontrol ve performans göstergeleri arasında yer almasının sağlanması 4. Tütün bağımlılığının tedavisi için klinik müdahalenin birinci basamağa (aile hekimliği ve TSM) entegrasyonunun sağlanması • Birinci basamak sağlık hizmeti çalışanlarının (hekim, hemşire, ebe, sağlık memuru, psikolog) sigara bırakma konusunda eğitimlerinin sağlanması • Birinci basamak sağlık hizmeti sunan kuruluşlarda davranışsal tedavi, sosyal destek gibi hizmetleri verebilecek hemşire veya psikoloğun bulunması 5. Tütün bağımlılığının tedavisi için yoğun klinik müdahale uygulayacak birimlerin sayısının arttırılması, mevcut birimlerin verimliliğinin arttırılması • Sigara bırakma tedavisi hizmeti sunabilecek en az bir hekimin her hastanede bulunması. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 15 STRATEJİLER FAALİYETLER • Sağlık Kuruluşlarında verilen Sigara Bırakma hizmeti- 6. Sigara Bırakma Birimlerinde çalışmanın teşviki nin (danışma, tetkik ve tedavi) SGK tarafından ücretlendirilmesinin sağlanması 7. Sigara Bırakma Danışma Hattı hizmetlerinin yeni teknolojiler ışığında geliştirilmesi, güncellenmesi ve değerlendirilmesi 8. Tütün bağımlılığı tedavisinde kullanılan tüm bilimsel farmokolojik tedavi preparatlarının ulaşılabilirliğinin ve temin edilebilirliğinin artırılması 9. Toplumda ve özel gruplarda sigara bırakma motivasyonunun harekete geçirilmesi ve bırakma desteğinin verilmesi 10.Bilimsel kanıta dayalı olmayan sigara bırakma yöntemlerinin her türlü sunum ve reklamının (internet, telefon vs.) engellenmesi 11.Sigara bırakma birimlerinin mevcut mevzuata uygun olarak standardizasyonunun sağlanması A.3. Fiyat ve Vergilendirme • Bırakma Hattı hizmetlerinin SMS, elektronik posta ve web uygulamaları aracılığı ile geliştirilmesinin sağlanması • Tütün bağımlılığı tedavisinde kullanılan bilimsel far- makolojik tedavi preparatlarının geri ödeme kapsamına alınması veya ücretsiz olarak vatandaşlara sunulabilmesi • Okul, hastane ve diğer işyerlerinde veya özel gruplara (sağlık personeli, öğretmenler, gençler, emniyet, yargı ve silahlı kuvvetler mensupları vb.) yönelik bırakma kampanyalarının düzenlenmesi • Hizmet ve iletişim ortamının bu yönden izlenmesini ve kontrolünü sağlayacak bir mekanizmanın geliştirilmesi • Sigara bırakma yöntemlerinin ve hizmetlerinin izlen- mesi, değerlendirilmesi ve uygun olmayanların engellenmesi ması ve bu yolla tütün ürünlerine olan talebin azaltılması Amaç: Tütün ve tütün ürünleri üzerindeki vergi yükünü Hedef: ÖTV’nin, sigara perakende satış fiyatının en az artırarak tütün ürünlerinin fiyatının artırılmasının sağlan- %70’ini oluşturmasını sağlayarak vergi artış oranının enflasyon oranının üzerinde kalmasının sağlanması STRATEJİLER 1. Özel Tüketim Vergisinin hem oransal hem de maktu olarak artırılması 2. Tütün ve tütün ürünlerinin, ürün ve hizmet grubu tüketici fiyatları endeksinden (TÜFE) çıkartılması 3. Bütçe imkânları doğrultusunda tütün kontrolü çalışmalarında kullanılmak üzere gerekli kaynağın ayrılması 4. Sigara ve diğer tütün ürünlerinin vergilendirme politikasının karşılıklı olarak birbirlerine yönelmeye yol açmayacak şekilde düzenlenmesi A.4. Tütün Dumanından Pasif Etkilenimin Önlenmesi Amaç: Tütün dumanından pasif etkilenimin önlenmesi FAALİYETLER • Tütün mamullerinden alınan maktu ve asgari maktu ÖTV tutarlarının, Ocak ve Temmuz aylarında, TÜİK tarafından ilan edilen üretici fiyat endeksinde son altı ayda meydana gelen değişim oranıyla orantılı olarak artırılmasına devam edilmesi. • TÜFE’nin tütün ve tütün ürünlerini içermemesine yönelik gerekli mevzuat düzenlemesi için çalışmaların başlatılması • Kaynağın oluşturulması ve aktarılması için gerekli çalışmaların (alınan vergiden veya kesilen cezalardan vs.) yapılması • Gerekli olan mevzuat düzenlemesinin yapılması 2. Mevzuat tarafından “kapalı” alan olarak belirlenmiş alanlarda tütün ve tütün ürünleri tüketiminin %100 engellenmesine ilişkin denetim kapasitesini güçlendirmek Hedefler: 1. Tütün dumanından pasif etkilenimin sağlık 3. Evlerde/yaşam alanlarında/özel mülkiyetlerde pasif etrisklerine ilişkin bilgileri kilenimin önlenmesi için toplumun en az %80’inin desteğini sağlamak toplumun en az %90’ına ulaştırmak 16 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 STRATEJİLER FAALİYETLER 1. Sağlık çalışanları tarafından Birinci Basamak Sağlık Kuruluşlarına başvuran gebeler ve ebeveynlerin tamamına gebe, bebek ve çocuklar açısından pasif etkilenime bağlı zararlar ve riskleri hakkında bilgi verilmesi 2. Toplumda pasif etkilenimden korunmanın bir sağlık hakkı olduğu bilinci yerleştirilerek, yaşanan ihlallere toplum tarafından doğru tutum ve davranışların sergilenmesinin sağlanması 3. Pasif etkilenimin tümüyle engellenmesi için 4207 sayılı Kanun kapsamında yapılan denetimlerin güçlendirilmesi 4. Tütün ve tütün ürünü kullanılmayan alanların genişletilmesine yönelik değişikliklerin yapılması • Çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı ve kadın hastalıkları ve do- ğum uzmanları ile Aile Sağlığı ve Toplum Sağlığı Merkezi’nde, görevli hekimlerin konu hakkında farkındalığını artırmaya yönelik bilgilendirme ve hizmetiçi eğitim çalışmaları yapılması • İhlallerin olması durumunda toplum tarafından ne yapılması gerektiğine ilişkin kamu spotlarının hazırlanması • Pasif etkilenimi ölçmeye yönelik ulusal, akredite bir referans ölçüm yöntemleri ve laboratuvarı konusunda araştırma yapılması • Özellikle yoğun olarak kullanılan alışveriş merkezleri, sinema, tiyatro vb. yerlerin bina girişlerinde tütün ve tütün ürünü kullanımına bağlı pasif etkilenim mesafesinin tespit edilmesi ve bu mesafenin korunmasına yönelik çalışmalar yapılması • Pasif etkilenimin açık alanlardaki zararları konusunda da duyarlılık çalışmalarının yapılması • Kamuya açık çocuk parkı gibi temelde çocukların faydalandığı tüm açık alanlarda tütün ve tütün ürünü kullanımının önlenmesine yönelik çalışmaların yapılması • İkram sektörünün (lokanta, kahvehane vb.) açık alanlarında da tütün ve tütün ürünü kullanılmayan alanlar oluşturulması 5. Toplumda pasif etkilenim düzeyinin saptanması ve düzenli olarak izlenmesi için gerekli sistemin kurulması 6. Evlerde/yaşam alanlarında/özel mülkiyetlerde pasif etkilenimin önlenmesi için toplumsal desteğin sağlanmasına yönelik çalışmaların başlatılması ve sürdürülmesi A.5. Reklâm, Promosyon ve Sponsorluk • Ulusal ölçekli araştırmalar yapılması • Pasif etkilenimin çocuklar ve evde yaşayan tüm bireyler için sağlık riskleri olduğu bilgisinin yaygınlaştırılması için kamu spotlarının hazırlanması şekilde uygulanmasını sağlayacak mekanizmaların güçlendirilmesi Amaç: Tütün ve tütün ürünlerinin reklam, promosyon ve sponsorluğunun önlenmesi ile ilgili mevzuatın etkili Hedef: Tütün ve tütün ürünlerinin reklam, promosyon ve sponsorluğunun tamamen ortadan kaldırılması STRATEJİLER 1. Güncel gelişmeler sonucunda ortaya çıkacak mevzuat güncellemelerinin yapılması FAALİYETLER • Tek tip düz paket uygulaması konusunda gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılması • Satış noktalarında tütün ürünlerinin işletme içinden de görünür- lüğünü önleyecek şekilde gerekli mevzuat düzenlemesinin yapılması • 4207 Sayılı Yasanın 3. maddesinin altıncı fıkrasında geçen “Televizyonda” ibaresinin tüm bilim kültür, sanat faaliyetleri ve eserlerini de içine alacak şekilde güçlendirilmesi SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 17 STRATEJİLER 2. Reklam ve örtülü reklam ihlallerini izleyecek ve gerekli ihbarları daha yaygın ve hızlı yapacak mekanizmaların güçlendirilmesi 3. Tütün ve tütün ürünü satışı ve pazarlamasında güncel mevzuata uyumun sağlanması 4. Tütün endüstrisinin firma “iletişim aracı” olarak kullandığı reklam, promosyon ve sponsorluk (RPS) konularındaki yasaklara uyumunun sağlanması FAALİYETLER • Reklam ihlalleri ve ihbarları konusunda • kamuoyunun bilgilendirilmesi • Elektronik sigara, tütün ve tütün ürünlerinin internetten satış ve reklamları ile ilgili ihlalleri engellenmeye yönelik taramaların yapılması ve gerekli müeyyidelerin uygulanması • Tütün endüstrisinin reklam, promosyon ve sponsorluk etkinliği olarak kullandığı kurumsal sosyal sorumluluk kampanyaları çerçevesinde yaptığı her türlü çalışmanın izleminin yapılması • Tütün endüstrisinin, gençlerin tütün kullanmalarını teşvik eden ve tütün ürünlerine erişimlerini kolaylaştıran kampanya ve programlarının izlemlerinin yapılması • Tütün endüstrisinin ikram ve eğlence yerlerinde dekorasyon, ye- nileme, özel bölme, camekân, tente, güneşlik yapılması için mali katkı verilmesinin izleminin yapılması A.6.Ürün Kontrolü ve Toplumun Bilgilendirilmesi Amaç: Tütün ve tütün ürünlerinin içeriklerinde ve yaydıklarında (emisyonlarında) bulunan kanserojen maddelerin ve zehirli bileşenlerin bilimsel olarak değerlendirilmesi, tütün ve tütün ürünlerine ilişkin teknik düzenlemenin geliştirilmesi, tütün ve tütün ürünlerinin içerikleri ve yaydıkları hakkında toplumun bilgilendirilmesi Hedefler: 1. Tütün ve tütün ürünlerinin içeriklerinin ve yaydıklarının insan sağlığına zararlı veya olası zararlı etkilerine ilişkin bilimsel kanıtlara ve uygulamalara dayanılarak teknik düzenlemelerin geliştirilmesi 2. Tütün ve tütün ürünlerinin içerikleri ve yaydıklarının ölçülmesi ve değerlendirilmesi amacıyla ulusal referans laboratuvarının kurulması B. Tütün Ürünlerinin Arzının Azaltılmasına Yönelik Önlemler B.1. Yasadışı Ticaretle Mücadele Amaç: İlgili tüm kurum ve kuruluşlar arasında tam bir eşgüdüm ve işbirliği sağlanarak tütün ve tütün ürünlerinin yasadışı ticaretiyle etkin olarak mücadele edilmesi Hedef: Tütün ve Tütün Mamulleri Kaçakçılığını önlemeye yönelik TKÇS kapsamındaki Protokole uyum sağlanması, ülke uygulamalarının güçlendirilmesi ve yasadışı ticaretin engellenmesi B.2. Çocuk ve Gençlerin Tütün ve Tütün Ürünleri Kullanımından Korunması ve Ulaşabilirliğin Engellenmesi Amaç: 24 yaş altındaki bireylerin tütün ve tütün ürünleri kullanımından korunması ve 18 yaşını doldurmamış bireylerin tütün ve tütün ürünlerine satış ve dağıtım yoluyla ulaşmasının engellenmesi 18 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 Hedefler: 1. 18 yaşını doldurmamış bireylerin tütün ve tütün ürünlerine satış ve dağıtım yoluyla erişimini tümüyle engellemek 2. 18 yaşını doldurmamış bireylerin tütün ve tütün ürünleri kullanımını % 50 azaltmak 3. 19-24 yaş grubunda tütün ve tütün ürünleri kullanımını % 25 azaltmak B.3. Tütün Üretimi ve Alternatif Politikalar Amaç: Tütün üretiminin kontrolü ve izlenmesi, tütün üretiminde ve işlemesinde çevrenin ve insan sağlığının korunması, tütün üretiminden vazgeçen üreticilere ekonomik varlıklarını sürdürebilecekleri tütün tarımına alternatif ekonomik açıdan sürdürülebilir politikaların geliştirilmesi ve desteklenmesi Hedefler: 1. Tütün üretimini kayıt altına almak 2. Tütün üretiminden vazgeçen üreticiler ile sektörden uzaklaşmak durumunda kalan tütün işçilerinin alternatif ürünlere ve ekonomik faaliyetlere geçişlerini destekleyerek, sürdürülebilir alternatif geçim yollarının geliştirilmesini sağlamak 3. Tütün üretiminde ve işlemesinde çevrenin ve insan sağlığının korunmasını sağlamak C. Tütün ve Tütün Ürünleri Kullanımı ve Ulusal Tütün Kontrol Programının İzlenmesi, Değerlendirmesi ve Raporlanması C. Tütün ve Tütün Ürünleri Kullanımı ve Ulusal Tütün Kontrol Programının İzlenmesi, Değerlendirmesi ve Raporlanması * Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Prof. Seçil Özkan’ın “Dünya Tütünsüz Günü” Programı sunumu. kapakkonusu Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Sekreter Yardımcısı PERVİN TUBA DURGUT “Nargilenin hızla yayılması müdahale edilmesi gereken bir halk sağlığı sorunudur.” 20 Türkiye Yeşilay Cemiyeti nargileye neden el attı? Nargile Türkiye için gerçekten önemli bir sağlık sorunu mudur? Kampanyanın şüphesiz hedef kitlesi mevcuttur. Bu kampanyanın hedefi nedir? Ne elde etmek istiyorsunuz? %7,3 olarak ölçüldü, bu oran 18-24 yaş segmentinde ise %11,2 olarak ölçüldü. Türkiye Yeşilay Cemiyeti, nargile kampanyasını tütün kontrolü çalışmalarının bir parçası olarak başlatmıştır. Çünkü tütün kullanımı Dünya Sağlık Örgütü’nün belirttiği gibi dünyada önlenebilir ölüm ve hastalıkların en önde gelen nedenidir. Sadece ülkemizde her yıl 100 bin kişinin ölümünden sorumlu tütün kullanımı elbette ki önemli bir halk sağlığı sorunudur. Özellikle 90’lı yıllardan itibaren aromatik tütünün piyasaya sürülmesiyle birlikte nargile salgını tütün kontrolü çalışmaları için yeni bir tehdit olarak ülkemizde de özellikle gençler ve ergenler arasında hızla yayılmaya başlamıştır. Tıpkı sigara gibi bağımlılık yapan ve ölümcül hastalıklara neden olan nargilenin hızla yayılması müdahale edilmesi gereken bir halk sağlığı sorunudur. Bu nedenlerden dolayı Türkiye Yeşilay Cemiyeti nargile sorununa el atmıştır. Bu kampanyayla nargilenin zararları konusunda farkındalık oluşturmak, nargile ile ilgi oluşmuş/oluşturulmuş yanlış algı ve tutumları değiştirmek ve nihai olarak da davranış değişikliği oluşturmayı hedefliyoruz. Çünkü kampanya öncesi yaptığımız odak grup çalışmaları ve anket çalışmaları bize nargilenin zararları konusundaki farkındalığın sigara ile mukayese edildiğinde oldukça düşük olduğunu gösterdi. Kampanyamızla öncelikle bunu değiştirmeyi hedefliyoruz. Nargile içen kişilerin %57 oranında yakınlarıyla/ arkadaşlarıyla ortaklaşa içtiği verisine ulaşıldı. Yine nargile kullanıcıların %88 oranında aromatik nargileyi seçtiği bu oranın 18-24 yaş aralığında daha da yüksek olduğu bulundu. Nargile içenlerin %88 oranında nargile kafeyi tercih ettikleri ulaşılan veriler arasındadır. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 Bir projenin değerlendirilmesi ve rapor edilmesi, çıkan sonuçlara göre aksiyon alınması önemli bir durumdur. Anketten bahsettiniz; bu projede ulaştığınız verileri bizimle paylaşır mısınız? Kampanya öncesinde 16 şehirde 1282 kişiyle görüşülerek anket yapıldı. Anket sonuçlarına göre 18-64 yaş kişiler arasında nargile içme oranı Bununla birlikte, nargilenin zararlarına dair farkındalığın, sigaranın zararlarına dair farkındalıkla mukayese edildiğinde daha düşük olduğu, hatırı sayılır oranda katılımcının nargile dumanının sudan geçerken dumanının temizlendiği, sigara gibi bağımlılık yapmadığı gibi yanlış bilgilere sahip olduğunu gördük. Dünyada örnek aldığınız başka bir nargile kampanyası var mı? Ya da bu kampanya dünyada ilk mi? Doğrusunu isterseniz kampanyamız kanıta dayalı yöntemlerle geliştirilmiş ilk nargile karşıtı kampanya. Biz kampanyamızı başka ülkelerde de yaygınlaştırmak ve bu konuda öncülük yapmak istiyoruz. Nargilenin yaygın olmasının bir diğer önemli unsuru da Türk/Osmanlı kültürünün bir parçası olarak algılanması. Bu anlayış nargileyi daha da cazip hale getiriyor. Bu algıyı nasıl kıracaksınız? Maalesef kültürün bir parçası gibi görülmesi veya tarihi bir değer gibi lanse edilmesi nargilenin sosyal kabul edilirliğini de artıran bir faktör. Aslında bu büyük bir yanılgı. Yeni nargile salgınına baktığımızda özellikle 90’lı yıllardan itibaren aromatik nargilenin piyasaya sürülmesiyle başladığını ve nargile kafeler aracılığı ile özellikle gençler arasında hızla yayıldığını görüyoruz. Aromatik nargile tatlandırıcı ve koku verici katkı maddeleriyle içimi kolaylaştırılan ve ağır kokusu maskelenen ve özellikle gençleri hedef almak için üretilen bir üründür. Bu tarihten gelen bir gelenek değil 90’lı yıllardan itibaren özellikle gençleri hedef alarak hızla yayılan bir salgındır. Ondan önce çok sınırlı ve gençler arasında kullanımı çok düşük tömbeki tütünü kullanımı söz konusudur. Biz nargilenin gerçek yüzünü anlatarak ve aromatik nargilelerle kasıtlı olarak gençlerin nasıl hedef alındığını, oynanan oyunları deşifre ederek bu algıyı yıkabileceğimize inanıyoruz. Sizce de nargile keyfini bozacak bu tür kampanyalar insanları özgürlük alanlarına müdahale tartışmalarını beraberinde getirmiyor mu? Biz böyle düşünmüyoruz, Nargile de sigara gibi, bağımlılık yapan ve öldürücü bir tütün ürünüdür. Nargile karşıtı bilgilendirici kampanyalar yapmak özgürlük alanına bir müdahale değildir; bireyin sağlıklı yaşama hakkı için savunuculuk yapmaktır. Araştırmalar nargilenin gerçekten de sigara kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor mu? Pek çok nargile kullanıcısı nargilenin, sigaradan daha masum olduğunu düşünse de nargile en az sigara kadar tehlikelidir. Nargile, sigara gibi kanserler, solunum yolu hastalıkları, kalp ve damar hastalıkları gibi pek çok önemli hastalığa neden olur. Nargile tütününün kömürde yakılması dumanındaki zehirli maddeleri daha da artırır. Bununla birlikte nargile içme süresinin uzun olması daha çok zehirli maddeye maruz kalınmasına neden olur. Sadece bilgilendirici kampanya yapmak salgının önüne geçmek için yeterli mi? Nargilenin zararları konusunda bilinçlendirme kampanyaları yapmak oldukça önemli olsa da tek başına yeterli olamaz. Kampanyalara ek olarak, 18 yaşının altına nargile satışının daha sıkı denetlenmesi, özellikle gençleri tuzağa düşüren aromatik tütünlerle ilgili yasal düzenlemeler yapılması, nargile fiyatlarının artırılması, nargile kafelerin kısıtlanması gibi önlemlerle salgının önüne geçmek mümkündür. * Yeşilay Dergisi Genel Yayın Koordinatörü Sümeyya Olcay’ın Pervin Tuba Durgut ile gerçekleştirdiği röportajdan alınmıştır. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 21 kapakkonusu ÜLKEMİZDEKİ TÜTÜN KONTROL ÇALIŞMALARI VE DÜNYA LİDERLİĞİNE GİDEN YOL Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tütün ve Diğer Bağımlılık Yapıcı Maddelerle Mücadele Daire Başkanlığı Tütün kullanımı, önemli ve önlenebilir bir halk sağlığı sorunudur. Buna rağmen tütün firmalarının agresif satış yöntemleri ve maalesef ülke yöneticilerinin konu hakkında yeterli duyarlılığı gösterememeleri sebebiyle dünya genelinde tütün kullanımına bağlı hastalıklar yılda 6 milyon insanın ölümüne sebep olmaktadır. Sigara kullanımının insan hayatında nelere mal olduğunu biliyoruz. (Sağlık sorunları, ölümler, yangınlar, çevre kirliliği ve ekonomik kayıplar vb.) Bu tablo bile konunun ne denli önemli olduğunu ve hassasiyetle yaklaşılması gerektiğini açıklamaktadır. Zararları saymakla bitmeyecek kadar çok olmasına rağmen toplum tarafından bu kadar yaygın kullanılan sigara ve onunla mücadele bugünün, gelecek nesillerin sağlığını korumaya yönelik hizmetler arasında en başta gelmelidir. Bu kadar zararlı olmasına ve bunların genel toplum tarafından kısmen de olsa bilinmesine rağmen gerçekten tütün kontrolü politikala22 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 rını uygulamak ve toplum tarafından benimsenmesini sağlamak kolay değildir. Bu kapsamda tütün kontrolü alanında ilk uluslararası halk sağlığı anlaşması olan Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesiyle uyumlu kendi ülkemizin ilk tütün kontrol programını akademisyenler, kamu ve medya temsilcileri ile sivil toplumun desteğini alarak 2008-2012 yıllarını kapsayacak şekilde hazırladık ve başarılı bir şekilde uygulamaya koyduk. 2014-2018 yıllarını kapsayan Ulusal Tütün Kontrol Programı ve Eylem Planımızın güncelleme çalışmalarını da tamamlayarak, 4 Haziran 2014 Çarşamba günü ATO Congresium’da yaklaşık 3bin kişinin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz “Dünya Tütünsüz Günü Etkinliği” içerisinde kamuoyuyla da paylaştık. Eylem planımızı geçmişte olduğu gibi, üç temel amaç üzerine oturttuk şöyle ki; • Özellikle gençlerimiz başta olmak • Birde geçmişte sigaraya başlamış ancak gelinen noktada sigaranın zararlarının farkına vararak, bu illetten kurtulmak isteyenlere yardımcı olmak Ulusal Tütün Kontrol Programı ve Eylem Planında yer alan faaliyetlerin il düzeyinde yerine getirilmesinin koordinasyonu ve takibini sağlamak amacıyla, Bakanlığımızın 24.05.2007 tarih ve 11083 sayılı 2007/38 nolu genelgesiyle tüm illerde İl Hıfzıssıhha Meclisi kararı ile “İl Tütün Kontrol Kurulları” kurulmuştur. Kurullarımızın Sayın Valilerimiz başkanlığında geçmişte olduğu gibi gelecekte de ciddi başarılara imza atacağından eminiz. Kurullarımız, ilde bulunan kamu kurum ve kuruluşları, üniversite, yerel basın kuruluşları, spor kulübü, sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin katılımıyla ayda bir kez Vali ya da Vali Yardımcısı başkanlığında toplanmaktadır. üzere sigara kullanmayan ancak başlama riski olan toplumun her kesimini korumak, İl Tütün Kontrol Kurullarının temel görevleri; sigara içmediği halde başkalarının içtiği sigaranın zehrinden etkilenen kişileri korumayı yani pasif etkilenimi önlemek, a.İlde yürütülen tütün kontrolü çalışmalarını gözden geçirmek varsa aksaklıklara yönelik tedbirleri almak, • Kendisi b. İlde özellikle kadınların ve gençlerin sigaraya başlamalarını önlemeye yönelik çalışmalar yapmak, c. Tütün ve tütün ürünleri kullanımının yasak olduğu alanlarda denetimler yapmak üzere yeteri kadar ekip oluşturulmasını sağlamak, d.İlde tütün karşıtı görüş oluşturmak için stratejiler ve projeler geliştirmek, e.İlde Vali ve yardımcıları başta olmak üzere, üst düzey yöneticilerin, toplum önderi olan ve rol model olarak benimsenen kişilerin yerel medyada yer almalarını sağlayarak toplumda tütün karşıtı tutum oluşturulmasını sağlamak, f. Tütünle mücadele çalışmaları ile ilgili kurum ve kuruluşların eşgüdüm içerisinde çalışmalarını sağlamak, g.Önemli gün ve haftalarda tütün bağımlılığı ile ilgili farkındalığı artırmaya yönelik faaliyetler yapılmasını sağlamak, h. Yasanın uygulanması sırasında gerekli cezai işlemlerin yetkili birimlerce yerinde ve zamanında uygulanmasını sağlayarak cezai işlemlerin takibini yapmak, i. Sigaranın insan sağlığına zararlı etkileri, dumansız çalışma ortamlarının oluşturulmasının gereği ve önemi gibi konularda toplum bilincini artıracak panel, konferans gibi faaliyetlerin düzenlenmesini sağlamak, j. İşletme sahipleri ya da temsilcileri, belediye başkanları, ilin üst düzey kamu görevlileri, dernek, vakıf gibi sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve yerel medya temsilcileri ile düzenli toplantı / ziyaretler gerçekleştirerek yasa ve uygulama usulleri hakkında bilgilendirilmelerini sağlamak, k. İlde tütünle mücadele konusunda toplumun farkındalığını ve desteğini artırmak amacıyla teşvik edici uygulamaları hayata geçirmek, (yarışmaları düzenlenmesini sağlamak, sigarasız köy, mahalle, kurum ve okul gibi) l. Kurulun faaliyetleri ile ilgili faaliyet raporlarını üç ayda bir, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tütün ve Diğer Bağımlılık Yapıcı Maddelerle Mücadele Daire Başkanlığına göndermek, m. Denetim ekiplerinin 4207 sayılı Kanun ve uygulamaları hakkında periyodik aralıklarla gerekli ve detaylı hizmet içi eğitimleri almasını sağlamak, n.Denetimlerin etkin bir şekilde yapılmasını sağlamak için ildeki gerekli kaynakları sağlamak. Kanunla yasaklanmıştır. Kanun hükümlerine uyumun sağlanabilmesi içinde 81 ilimizde denetim ekipleri oluşturulmuştur. Denetim ekipleri; ildeki kamu kurum ve kuruluşlarında (Sağlık Müdürlüğü, Emniyet Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü, Belediyeler vs.) görev yapan, Valilik ve Kaymakamlıklarca yetkilendirilmiş asgari 2 kamu personeli ve kolluk kuvveti (polis, jandarma) temsilcisinden oluşmaktadır. 7/24 esasına göre ülke genelinde sürdürülen denetimlerde şahıslara cezai işlem uygulama yetkisi Kabahatler Kanunu uyarınca sadece kolluk kuvvetlerine verilen bir yetki olmakla birlikte, işletmelere kolluk kuvveti olmadan Valilikler tarafından yetkilendirilen denetim ekipleri de cezai işlem uygulayabilmektedirler. Dumansız Hava Sahası Denetim Sistemi (DHSDS) 4207 sayılı Kanun kapsamında gerçekleştirilen denetimlerin; o.Başarılı denetim ekiplerinin ödüllendirilmesini sağlamak, şeklinde özetlenebilmektedir. • Daha hızlı ve etkin yapılması, • Denetim verilerinin anlık olarak iz- Tütünle mücadelenin en önemli unsurlarından birini de insanların başkasının sigarasıyla zehirlenmesini önlemeye yönelik tedbirler ve faaliyetler oluşturmaktadır. Ülkemizde de insanların temiz bir çevrede yaşayabilme haklarının korunmasına ve sigara dumanına pasif olarak maruz kalınmasını önlemeye yönelik olarak, kamuya açık tüm kapalı alanlarda tütün mamulü kullanımı 4207 sayılı • Denetimlerin bir program dahilin- lenerek değerlendirilebilmesi, de yapılması aşamasında il bazında tüm işletmelerin denetlenmesinin sağlanması, • Bizzat denetim ekiplerince ihlal tekerrürlerinin sistem üzerinden görülerek takip edilmesi, • İhlallerin tespit edilmesi durumun- da delil niteliği taşıyacak fotoğraf YILLARA GÖRE TOPLAM DENETİM SAYILARI 3.000.000 2.534.917 2.000.000 1.000.000 0 1.514.843 1.624.340 2011 2012 682.710 2010 Denetimler sonucunda 65.375.359 TL cezai işlem uygulanmıştır. 2013 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 23 MALİYE BAKANLIĞI VERİLERİ YILLARA GÖRE TOPLAM CEZA TUTARLARI 60.000.000 $ 38.595.487 $ 40.000.000 $ 20.000.000 $ 0 $ 19.537.186 $ 1.478.737 $ 5.493.954 $ 2010 2011 2012 2013 DHSDS’nin hayata geçmesiyle birlikte denetim ekipleri tarafından gerçekleştirilen denetimlerin sayısı ve etkinliği artmıştır. ve video kayıtlarının yapılarak merkeze iletilmesi; gibi amaçlarla 30 Eylül 2012 tarihinden itibaren GPS Mobil Cihaz İzleme Sisteminin kullanıldığı Dumansız Hava Sahası Denetim Sistemi (DHSDS) hayata geçirildi. Bu kapsamda illere 1500 adet tablet bilgisayar dağıtıldı. DHSDS kapsamında; • İl, ilçe ve denetim ekibi bazında gerçekleştirilen denetim sayısı • Tespit edilen ihlal sayısı • Denetim ekip sayısı • Gerçekleştirilen denetim sonucu ihlal tespit edilip edilmediği • Denetimde hangi denetim elemanlarının bulunduğu • İşletmelerde daha önce kaç de- netim yapıldığı ve kaç ihlal tespit edildiği • İhlal • Denetimler, ildeki tüm işletmeleri kapsayacak şekilde oluşturulan program dâhilinde yapılan rutin denetimler şeklinde gerçekleştirilmesinin yanı sıra, kapalı alanda tütün tüketimine şahit olan vatandaşlarımızdan gelen ihbarlara müdahale şeklinde de gerçekleştirilmektedir. • Bakanlığımızın iletişim hattı olan ALO 184 SABİM (Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi) hattını kapalı alanlarda sigara içilmesine yönelik ihbar ve şikâyetleri alacak şekilde yapılandırarak DHSDS ile entegre çalışması sağlanmıştır. DHSDS’nin hayata geçtiği 30 Eylül 2012 tarihinden bugüne kadar 70.924 ihbar sisteme kaydedilmiştir. Bu kapsamda; • 4207 sayılı Kanun hükümlerinin ihlallerine yönelik ihbar ve şikâyet çağrıları, ALO 184 Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi (SABİM)’de görevli tütün kontrolü eğitimi almış operatörler aracılığıyla karşılanır. tespitinden sonra sürecin hangi aşamada olduğu (mahalli mülki amir tarafından cezanın onaylanması, cezanın ilgili kuruma gönderilmesi ve tahsil edilmesi gibi) • Merkez tarafından değerlendirilen cu gerçekleştirilen denetimlerin sonucu gibi birçok veriye anlık ve online olarak ulaşılabilmektedir. • İhbarı alan ekip ivedilikle verilen • Gelen ihbar sayısı ve ihbar sonu- 4207 sayılı Kanun kapsamında 2009 yılından bugüne kadar 7.171.460 adet denetim gerçekleştirilmiştir. Denetimler sonucunda 65.375.359 TL cezai işlem uygulanmıştır. 24 ALO 184 Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi (SABİM) – Tütün İhbar Hattı SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 ihbar ve şikâyetler ilgili adrese en yakın denetim ekibine görev olarak atanır. Değerli milletvekillerimizin bize hediye ettiği 4207 sayılı yasa ile 19 Temmuz 2009 tarihinden itibaren kamuya açık tüm kapalı alanlar dumansız hale getirildi. Ancak tütün kontrolü çalışmalarının sadece yasal düzenlemeler sonucunda getirilen kısıtlamalarla istenen sonuca ulaşması mümkün olamazdı. Bu sebeple halkın bilgi düzeyini artıracak ve konuyla ilgili bilinçlenmelerini sağlayacak halk eğitimleri ve ulusal nitelikte medya kampanyaları düzenledik. Medya kampanyalarımız kapsamında birçok eğitici kamu spotu yayınladık. Sigarayı bırakmak isteyen vatandaşlarımıza destek olacak şekilde; • Kişiyi bırakma girişiminde bulunmak için motive etmek, • Bırakmaya karar vermiş kişilere nasıl bırakacakları konusunda yardımcı olmak, • Bırakma sürecinde ortaya çıkan yoksunluk semptomları ile ilgili tavsiyelerde bulunmak, • Sigara bırakma hizmeti sunan sağlık profesyonelleri ve birimleri hakkında bilgi sunarak gerekirse randevularını almak amacıyla 27 Ekim 2010’da Alo 171 sigara danışma hattımızı kurduk. adrese gider ve ihbarı yerinde değerlendirir. ALO 171 SİGARA BIRAKMA DANIŞMA HATTI yaparak denetime ait görüntü ve tutanakları sistem üzerinden merkeze iletir. hatlardan ücretsiz olarak aranabilen GSM hatlarından arandığında ilgili firmanın tarifesi doğrultusunda fiyatlandırılan ve 7 gün • İhlal tespit ederse gerekli işlemleri • Sabit 24 saat canlı operatörlerle kesintisiz ve kaliteli hizmet veren danışma hattımız bu özellikleriyle dünyadaki en kapsamlı sigara bırakma danışma hattıdır. • Söz konusu danışma hattında görevli personelimiz, çeşitli üniversitelerde ve Sağlık Bakanlığı kadrolarında görevli hocalarımız tarafından 40 saati teorik ders şeklinde 8 saati de pratik eğitim olacak şekilde kapsamlı bir eğitimden geçmektedir. • Eğitim programı içeriğinde ülkemizde ve dünyadaki tütün kont- rolü uygulamaları ile birlikte mevzuat bilgisinden sigara bırakma tedavilerine kadar birçok konuda teorik bilgiler yer almaktadır. • Eğitimciler tarafından oluşturulmuş pratik eğitim içeriği ise danışma hattı aracılığı ile sigara içme alışkanlığının bırakılması sürecinin senaryolaştırılarak canlandırılması ve sigara bırakma polikliniklerine bizzat gidilerek sigara bağımlısına profesyonel müdahale yöntemleri gibi konuları içermektedir. Bunların yanı sıra operatör adayları iletişim ve çağrı operatörü teknik eğitimlerine de tabii tutulmaktadırlar. Alo 171 Eğitim Konuları • Tütün Kontrolünün Gerekçeleri • Tütün Kullanımının Sağlık Etkileri • Pasif Etkilenim ve Önleme Programları • Tütün Kullanımı ve Özel Gruplar (Gençler, Hamileler) • Dünyada Tütün Kontrolü Uygulamaları • Türkiye’de Tütün Kontrolü • Tütün Bağımlılığı; Bağımlılık Nasıl Oluşur? • Tütün Bağımlısına Yaklaşım; Temel Çerçeve • Tütün Bağımlılığı Tedavisi • Tütün Endüstrisi ve Taktikleri • Bırakma Hattı Çalışmaları Deneyimleri • Bırakma Hattı; Demonstration ve Uygulamalar • Etkili Danışmanlık-İletişim Teknikleri • Doğru ve Etkili Konuşma • Danışanla İletişim Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken İfade ve Konular • Danışanla İletişim Sürecinde Kaçınılması Gereken İfade ve Konular • Oyunlaştırma-Tütün Yaklaşım Bağımlısına • Sigara Bırakma Poliklinikleri Ziyareti SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 25 • Tüm bu eğitimlerin sonunda ya• • • rilmektedir. Kişinin talep etmesi halinde operatörler aracılığıyla sigara bırakma polikliniklerinden kendisi için en uygun olanından randevusu da alınmaktadır. pılan teorik sınavdan 70 ve üzeri alanlar ile mülakattan başarılı olanlar danışma hattında çalışmaya başlatılmaktadır. Operatörlerimizin çağrı karşılamadaki performansları takım liderleri tarafından izlenmekte karşılaşılan en küçük problem danışma hattında görev yapan profesyonel sağlık personelimize (hemşire, ebe) aktarılmaktadır. Tütün ve Diğer Bağımlılık Yapıcı Maddelerle Mücadele Daire Başkanlığı personeli danışma hattını sürekli olarak takip ederek destek olmakta ve operatörlerin ihtiyacı olan hizmet içi eğitimleri vermektedirler. Danışma hattı santraline 2010 yılından bugüne kadar yaklaşık 13.285.945 çağrı girişi gerçekleşmiştir. • Sigara Bırakma Planı yapılanlara çağrı merkezinde görev yapan kadrolu sağlık personellerimiz tarafından belli periyodlarla geri dönüş aramaları yapılmaktadır. Bu aramalarla kişilerin sigarayı bırakma durumları takip edilerek sigara bırakma sürecinde kendileri cesaretlendirilerek motivasyonlarının artırılması sağlanmaktadır. Bu süreçte ve tüm algoritma boyunca sigara bırakma danışma hattı tarafından hiçbir şekilde ilaç önerisinde bulunulmamakta ve yönlendirme yapılmamaktadır. kişiler tarafından da, kendisi için sıkıntı oluşturan konularla ilgili bilgi ve yardım almak amacıyla danışma hattımız 7 gün 24 saat aranabilmektedir. • Böyle bir durumda kişiye çok küçük öneriler yapılarak o anki sigara içme isteğini bastırmaları konusunda yardımcı olunabilmektedir. Örneğin sigara içme isteği oluştuğunda 10 dakikalık bir yürüyüşün kendileri için inanılmaz faydalı sonuçlar doğurduğunu dahi ifade edebilmektedirler. • Danışma Hattını arayan kişilere sigaranın zararları hakkında bilgi verildikten sonra sigara kullanım alışkanlığını tespit etmeye yönelik bağımlılık testi (fagerstrom) operatörler tarafından uygulanmaktadır. • Bağımlılık düzeyi düşük ya da orta • Tespit edilen bağımlılık düzeyine göre; kişiye özel sigara bırakma planı yapılmakta ya da hekim kontrolünde sigarayı bırakmak isteyenlere sigara bırakma hizmeti sunan sağlık birimleri hakkında bilgilendirme yapılarak sigara bırakma polikliniklerine yönlendi- olan ve danışma hattı aracılığı ile sigarayı bırakmak isteyenlere sigara bırakma planı yapılmaktadır. Bu kapsamda hattı arayanların arama sebeplerine ve yapılan müdahaleye göre yüzde dağılımı aşağıdaki gibidir. 700.000 504.300 421.241 400.000 % 50 % 24 % 14 • Sigara Bırakma Danışma Hattı ara- cılığı ile plan yapılanların ortalama % 6’sının bir yılın sonunda sigarayı bıraktıkları tespit edilmiştir. Bu başarı oranı dünya ortalamasının yaklaşık 3 katı civarındadır. Dünya genelindeki bırakma hattı başarı oranları ortalama %1-2 civarındadır. Bizdeki başarı oranının yüksek olmasının sebebi tütün kontrol politikalarının bir bütün halinde kararlılıkla uygulanmasıdır. Sigara kullanan ancak bırakmak isteyenlerin yanında ve süreç içinde yardımcısı olan bir diğer hizmetimizde sigara bırakma poliklinikleridir. Tüm sigara bırakma polikliniklerimizde görev yapan hekimlerimiz standart bir eğitimin sonunda girdikleri sınavdan başarılı olmaları halinde sigara bırakma polikliniklerinde görev yapmaya başlamaktadır. Ülke genelinde 2009 yılında 62 olan sigara bırakma polikliniği sayısı bugün itibarıyla 412’dir. Tüm bu çalışmalar sonucunda, 15 Yaş Üzeri Nüfusun Sigara içme oranı 2008 yılında %31,2 iken bu oran 2012 yılı için %27,1’e geriledi. Yani 2008 yılına göre yaklaşık 2.2 milyon kişi sigarayı bıraktı. Halkımızın sağlığını koruduğumuz ve iyi sonuçlar elde ettiğimiz için tabi 399.623 2012 533.224 2013 384.994 316.305 204.281 186.163 141.147 167.937 103.932 100.000 26 Öneri-Şikayet ve Teşekkür Çağrıları 443.433 300.000 0 Sigara Bırakma Polikliniğine (Sbp) Yönlendirilen Bilgilendirme Yapılarak Danışmanlık Hizmeti Sunulan % 12 617.169 560.551 600.000 200.000 Sigara Bırakma Planı Yapılan • Sigara bırakma sürecine başlamış 2012-2013 YILLARI, ALO 171 SİGARA BIRAKMA DANIŞMA HATTI AYLARA GÖRE GELEN ÇAĞRI SAYISI 500.000 ALO 171’e gelen gerçek çağrıların % dağılımı OCAK ŞUBAT SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 197.947 195.110 183.532 301.116 271.200 232.397 241441 206.241 208.237 109.839 MART NİSAN MAYIS HAZİRAN TEMMUZ AĞUSTOS EYLÜL EKİM KASIM ARALIK ki çok mutluyuz. Bu başarımızın diğer ülkeler tarafından görülmesi ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından takdir edilerek tüm dünyaya örnek gösterilmesi bizi daha da mutlu kılmaktadır. Türkiye’nin yaptığı çalışmalar artık tüm dünyada örnek gösterilmekte ve çok sayıda ülke tarafından incelenmektedir. 2009 yılından bu yana başarımızı izlemek amacıyla birçok ülke heyeti ülkemize ziyaretlerde bulundu ve bulunmaya devam etmekte. DSÖ tarafından 2003 yılında hazırlanarak ülkelere sunulan TKÇS’ni 2004 yılında 43. Ülke olarak imzaladık. Maratona 43. olarak biraz geriden küçük ama hızlı adımlarla başladık. Fakat bugün itibarıyla taraf olan 178 ülke içerisinde DSÖ tarafından ülkelerin tütün kontrolü çalışmalarına rehberlik etmesi için geliştirdiği politika paketindeki (M-POWER) tüm kriterleri kendi ülkesine uyarlayarak tamamını yerine getiren ilk ve tek ülke konumuna gelerek bu uzun maratonda ipi göğüsleyen birinci ülke olduk. Geldiğimiz bu noktada yakaladığımız başarıyı devam ettirerek daha ilerilere taşımamız gerektiğinin bilincindeyiz. Çünkü tütün sektörü, sigara firmaları hiçbir zaman mücadeleden vazgeçmeyecekler. Onlar ürünlerini satmak için uğraştıkça bizlerde toplumumuzun her kesiminin desteğini alarak çocuklarımızı ve yarınlarımızı korumak için mücadeleye devam edeceğiz. Bu süreçte, birçok kurum, Bakanlığımızla işbirliği içerisinde sigara bırakma kampanyası düzenledi. Bu kampanyaların özellikle topluma örnek olan meslek gruplarını kapsaması, toplumdaki etkisinin daha fazla olmasını sağlamaktadır. Bu anlamda 2013 yılında Meclis Genel Sekreterliği ve Bakanlığımız işbirliğinde sayın milletvekilleri ve TBMM personeline yönelik başlatılan sigara bırakma kampanyası çok önemliydi. Yine Sayın Danıştay Başkanlığı tarafından çalışanlarına yönelik düzenledikleri sigara bırakma kampanyası birçok kurum ve kuruluşa örnek olmasının yanı sıra topluma güçlü bir mesaj vererek bu mücadeleyi daha da pekiştirmiştir. Sigaranın zararları artık toplumun her kesimi tarafından bilinmeye başlanmıştır ancak çıkar çevreleri yeni zehirleri insanlara zararsızmış gibi sunmaya ve yeni çıkış kapıları aramaya başlamışlardır. Bunlar elektronik sigara ve nargiledir. Ülkemizde sigaradaki yasakların tamamı bu tehlikeli maddeler içinde geçerlidir. Şöyle ki; • 12 Temmuz 2012 tarihinde çıka- rılan 6354 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle sigara paketlerinde olduğu gibi nargile şişelerinin üzerine de sağlığa zararlı olduğuna dair uyarı yazılarının konulması hükmü getirilmiştir. Tütün paketleri ve nargile şişeleri üzerine iki yüzünden her birine bu yüzlerin alanlarının %65’inden az olmamak üzere özel çerçeve içinde tütün ürünlerinin zararlarını belirten resimli Türkçe uyarı veya mesajların konulması zorunlu kılınmıştır. Tütün ürünü ihtiva eden ve etmeyen nargile ile benzerlerinin 18 yaşını doldurmamış kişilere satılamayacağı ve onların tüketimine sunulamayacağı belirtilmiştir. • 11.06.2013 tarih ve 28674 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6487 sayılı “Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 26 ve 27 nci maddeleriyle, 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun’da değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler ile tütün içermeyen ancak tütün mamulünü taklit eder tarzda kullanılan her türlü nargile ve sigara, tütün ürünü kabul edilmiştir. • Nargile kullanımına tıpkı sigara gibi çevreden kabul görme, ait olma isteği, arkadaş baskısı gibi sosyal nedenler ile başlanılmaktadır. Nargilenin sigaradan daha az zararlıymış gibi düşünülmesi, düşük fiyatı ve sosyal bir aktiviteymiş gibi yanlış algılanması sebebiyle gençler arasında popülaritesinin hızla artmasına neden olmuştur. • Nargile kullanıcıları, nargileyi siga- radan farklı algılasa da nargilenin de sigara gibi bağımlılık yapıcı etkiye sahip olduğu ve sağlığa olan zararlarının sigaradan daha fazla olduğu bilinmektedir. Bunlardan bazıları: kalp ve damar hastalıkları, solunum yetersizliği, akciğer kanseri, diş eti hastalıkları, mesane kanseri, bronşit, yemek borusu kanseri, depresyon, yüksek tansiyon, parkinson hastalığı, ülser, ağız kanseri, akciğer rahatsızlığı, enfeksiyon ve kısırlık gibi hastalıklardır. • Bilimsel çalışmalara göre nargilenin dumanında ciddi boyutta karbon monoksit, ağır metaller ve kanser yapıcı kimyasallar bulunmaktadır. Nargile içimi ile katran, karbon monoksit ve dumana maruz kalınmaktadır. Sık sık dumanı içine çekmek, derin solumak ve nargile seansının uzun oluşu, bu maddelerin yüksek oranda vücuda alınmasına neden olmaktadır. • Nargile dumanının sudan geçiri- lerek solunması sanıldığı gibi bu zararlı maddeleri arındırmamaktadır. Ayrıca nargile yakılmasında kullanılan kömür ve odun dumanı içindeki toksik maddeler de nargile dumanının içerdiği karbon monoksit, ağır metaller ve kanser yapıcı kimyasallara eklenmektedir. • Nargilenin sağlığa sigaradan daha az zarar verici gibi algılanması için yapılan uygulamalardan biriside katılan meyve esansları ile kokusunun değiştirilmesidir. Geleneksel nargileden farklı olarak günümüzdeki nargile tütünü aroma ve esans ilave edilerek gençlerin kullanımı özendirilmektedir. • Tütüne ilave edilen meyve parça- ları sadece koku özelliğini değiştirmekte, buna mukabil kullanımını özendirdiği için sağlık üzerine olan zararlı etkisini artırmaktadır. Bitki özlü nargile ile de kullanıcılar ve beraberindeki diğer insanlar, tütün konulmasa bile kömür ve odunun yanmasıyla oluşan dumandaki karbon monoksit, ağır metaller ve kanser yapıcı kimyasallara maruz kalmaktadırlar. Dolayısıyla her türlü tütün mamulünden uzak durulmalı, kullanmaya hiç başlanılmamalıdır, başlandıysa da kendimiz ve sevdiklerimiz için derhal bırakılmalıdır. Tütün mamullerini bırakmak isteyenlerde; Bırakma sürecinde yalnız değildirler ALO 171 sigara bırakma danışma hattımız ve sigara bırakma polikliniklerimiz ile onların yanındayız, küçük davranış değişiklikleriyle tıpkı 2008 yılından 2012 yılına kadar sigarayı bırakan yaklaşık 2,2 milyon kişi gibi onlarında bırakabileceklerini biliyoruz. Bırakacak olanları şimdiden kutluyor ve başarılar diliyoruz SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 27 kapakkonusu TÜTÜN VE KANSER İLİŞKİSİ Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Daire Başkanlığı Tütünün sağlık etkileri ile ilgili bilgiler özellikle son 60 yılda hızla artmıştır. Tütün ve kanser arasındaki ilişkiye ilk olarak 1924 yılında yayınlanan bir makalede değinilmiştir. Daha sonra çeşitli kanıt düzeylerinde tütünün sağlık etkileri çalışılmış olsa bile, özellikle Sir Richard Doll tarafından yapılmış olan “Doktorlar Çalışması”nda 28 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 sigara içen ve içmeyen doktorlar arasında akciğer kanserine yakalanma ve akciğer kanseri nedeni ile ölme olasılığı arasında 7 – 25 kat fark bulunmuştur. Bu çalışmanın sonuçları 10 yıllık aralıklarla yayınlanmış, her yayınlandığında yeni bilgiler ortaya konmuştur. Bu çalışmanın en güçlü yanlarından birisi de akciğer kanseri ile sigara içe arasında doz cevap ilişkisini ortaya koymasıdır. Yani kişilerin tükettikleri sigara miktarı ve süresi ile kansere yakalanma riski arasında doğrusal artan, sigara içmenin bırakılması ile de zamanla kanser riskinin doğrusal azalan bir ilişki gösterilmiştir1. Akciğer kanseri, larinks kanseri, mesane kanseri, mide kanseri ve özefagus kanseri tütün ve ürünlerinin neden olduğu en önemli kanserler arasında sayılabilir. Ülkemizde Tütün Kontrolü Çalışmalarının Tütüne Bağlı Kanserlerde Etkisi Ülkemizde tütün kontrolü çalışmaları 1996 yılında başlamış olmasına rağmen, tütün kontrolü programının tam anlamıyla uygulanması 2009 yılında olmuştur. Bu nedenle, • Sigaranın zararlarının kanıtlanması ile birçok gelişmiş ülkede sigara kullanımındaki azalma sağlamak için çeşitli müdahaleler yapılmıştır. Bu çalışmalardan sonra gelişmiş ülkelerde 1980 ve sonrasında akciğer kanseri görülme sıklığındaki artış yavaşlamış, 1990 yılından sonra da akciğer kanseri olgularında azalma meydana geldiği gözlenmiştir. Ülkemizde ise kanser vakalarında görülen bu azalma maalesef programın başarısını kanser kontrolü açısından değerlendirmek için erken olmakla birlikte, umut vericidir. Şekil 1. Erkeklerde Tütünle İlişkili Kanserlerin 2004-2009 Yılları Arasındaki Hızı • Her ne kadar akciğer kanserinde erkeklerde hafif bir azalma görülse de bu azalmanın tütünle ilişkili diğer kanser türlerinde olmayışı nedeniyle kanser verilerinin bir süre daha izlenmesi gerekmektedir. • Erkeklerde görülmekte olan azal- maya rağmen kadınlarda artış eğilimi görülmesi, yine artışın tütünle ilişkisini söylemek açısından her ne kadar erken olsa bile, tütün endüstrisinin son dönemde hedef grubu olan kadınlarımız için uyarı niteliği taşımaktadır. • Akciğer kanseri Türkiye’de erkeklerde yüz binde yaklaşık 66,0 olup dünya ortalaması ise yüz binde 34,2’dir. Avrupa Birliği ortalaması ise 100.000’de 45,1’dir2. Ülkemiz akciğer kanseri hızı halen Dünya’nın ve gelişmiş ülkelerin üzerindedir. Bu nedenle tütün mücadelesinde daha yapacak çok işimiz vardır. Şekil 2. Kadınlarda Tütünle İlişkili Kanserlerin 2004-2009 Yılları Arasındaki Hızı Maalesef akciğer kanseri taramalarla erken tanısı mümkün bir hastalık değildir. Tütün ve ürünlerinin kullanılmaması en uygun korunma stratejisidir. Kaynaklar: 1) Bilir N. Tütün Ve Kanser İlişkisi, Ülkemiz Açısından Önemi. Erişim Adresi: http://www.ssuk.org.tr/file_upload/savefiles/tutun.pdf 2) Ferlay J, Soerjomataram I, Ervik M, Dikshit R, Eser S, Mathers C, Rebelo M, Parkin DM, Forman D, Bray, F. GLOBOCAN 2012 v1.0, Cancer Incidence and Mortality Worldwide: IARC Cancer Base No. 11 [Internet]. Lyon, France: International Agency for Research on Cancer; 2013. Erişim Adresi: .http://globocan.iarc.fr SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 29 kapakkonusu DSÖ AVRUPA BÖLGESİNDE TÜTÜN KONTROLÜ YÜKSEK SİGARA VERGİLERİ HASTALIKLARI VE ÖLÜMLERİ ÖNLER Dünyada her 6 saniyede 1 kişi tütün kullanımından ölmektedir. Tütün kullanıcılarının neredeyse yarısı tütün kullanımından dolayı hayatlarını kaybetmektedir. Her yıl yaklaşık 6 milyon kişi bu nedenle hayatını yitirmekte, bunun 1.6’sını Avrupa’da yaşayan insanlar oluşturmaktadır. Zsuzsanna JAKAB DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Avrupa Bölgesi olarak, tütün kullanımı kaynaklı ölümlerin diğer bölgelere kıyasla en fazla görüldüğü bölge olmaktan gurur duymamamız gerektiğini itiraf etmeliyiz. Yetişkin içici sayısının en yüksek olduğu Avrupa Bölgesinde yetişkinlerin % 28’i sigara içmektedir. Bu oran Afrika’da % 15, Güney Doğu Asya bölgesinde ise % 19’dur. Tütün kullanımı ölüm ve hastalık saçmaya devam etmektedir. Bunun yanı sıra sağlık sektörü üzerinde olumsuz etkileri olan tütün ürünleri bugün geliştirilse ve pazarlansaydı bu bilgiler ışığında bu ürünleri kesinlikle kabul etmezdik. Bundan yaklaşık on yıl önce 2003 yılında, Dünya Sağlık Asamblesi DSÖ Tütün Kontrolü Çerçeve Anlaşması adı altında ilk küresel sağlık anlaş30 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 masını uygulamaya koymuştur. Bu anlaşma dünya çapında artış gösteren tütün epidemisiyle mücadelede gerçekleştirilecek eylemlerin yer aldığı bir dokümandır. Anlaşma 53 DSÖ Avrupa Bölgesi Üye Devletlerinin 50’si tarafından onaylanmıştır ve Türkiye’nin de dahil olduğu bu 50 ülke anlaşmanın yasal yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Bölgede çok sayıda ülke anlaşmayı onaylamış ve ulusal politikaların Tütün Kontrolü Çerçeve Anlaşmasıyla uyumlu hale gelmesi amacıyla çok sayıda politika değişikliği yapmış olsa da bu kapsamda daha fazla adım atılması gerekmektedir. Bu anlamda rehavete kesinlikle yer yoktur. Bölgemiz tütün vergileri açısından küresel lider olsa da halka açık alanlarda dumansız hava sahaları, sigara bırakmaya yönelik hizmetler, reklam, promosyon ve sponsorluk yasakları ve güçlü resimli uyarılar gibi diğer anahtar tütün kontrolü politikaları hususunda lider olmanın oldukça gerisindeyiz. Altı MPOWER önleminin tamamınının başarılı bir şekilde yerine getirildiği ilk ülke Türkiye olmuştur. Kaydedilen bu ilerleme Türk hükümetinin tütün kontrolünde başından sonuna kadar gösterdiği siyasi istekliliğin bir kanıtı ve Türk hükümeti, Dünya Sağlık Örgütü ve diğer uluslararası sağlık örgütleri ve sivil toplum arasındaki işbirliğinin mükemmel örneğidir. Türkiye, deneyimlerinden ders ve ilham alacağımız Avrupa bölgesi ülkelerinden biridir. Avrupa Bölgesinde bu kapsamda olumlu ilerlemeler kaydedilmiş olsa da 2007 yılından bu yana kaydedilen ilerlemeler daha sert politikalar gerektirdiğinden Avrupa’daki insanları korumak adına yeterli değildir. DSÖ Tütün Kontrolü Çerçeve Anlaşmasının tüm bölgede tam anlamıyla uygulanması gerekmektedir. Bölgemizdeki Sağlık Bakanları geçtiğimiz Aralık ayında Aşkaabat Deklarasyonunu onaylayarak açık bir şekilde bu taahhüdü vermişlerdir. 31 Mayıs’ta Dünya Tütünsüzlük Gününü kutladık. Bu yılın teması tütün ürünleri üzerindeki vergiler. Vergiler başka hiçbir alanda bu kadar önemli değilken söz konusu tütün kontrolü olduğunda tam anlamıyla hayat kurtarıcı olabilir. DSÖ perakende fiyatı üzerinde % 75 vergi olmasını önermektedir. Bu öneri Avrupa Bölgesi üyesi 53 ülkenin 26’sında uygulanmaktadır. Diğer 27 ülkenin de aynı uygulamayı hayata geçirmesi gerekmektedir. Türkiye Avrupa Bölgesinde yüksek vergilerin uygulandığı lider ülkelerdendir. Tütün kontrolünde vergilendirme insanların hayatlarını kurtarırken Üye Ülkelerin halk sağlığı alanında yatırım yapacağı ilave bir gelir oluşturmasını sağlayan bir “kazan-kazan” çözümüdür. DSÖ’nün hesaplamalarına göre bütün ülkelerde sigara paketi başına uygulanan tüketim vergisinin % 50 arttırılması halinde 49 milyon daha az sigara kullanıcısı olacak ve sigaraya bağlı 11 milyon ölüm önlenebilecektir. Politika belirleyicilerin tek bir hamleyle 11 milyon hayatın kurtarılabileceği ve koroner kalp hastalıkları ve solunum yolu hastalıklarının, akciğer kanseri, ağız kanseri, gırtlak kanseri, rahim ağzı kanseri ve pankreas kanseri gibi hastalıklarda önemli ölçüde azaltılabileceği konusunda bilgilendirileceğini hayal edin. Buna ek olarak böylesi bir eylem küresel anlam- da ülke bütçe gelirlerini 101 milyar dolar arttıracaktır. Bazıları “gerçek olamayacak kadar iyi” diyebilir, ancak tüm ülkelerin tütün vergisinin % 50 arttırılması yönünde karar alması halinde ortaya çıkacak durum budur. 2007 yılı öncesinde Türkiye’deki erkeklerin neredeyse yarısı kadınların da 1/6’sı sigara içmekteydi. Türkiye sigara içme oranının yüksek olduğu ülkelerden biriydi. Aile ya da arkadaş ziyaretlerinde sigaranın iyi bir hediye olduğu düşünülürdü. Ve belki de en şok edici olanı, Küresel Gençlik Tütün Araştırmasına göre çocukların yaklaşık 1/3’ü 10 yaşından önce sigara kullanmaya başlamaktaydı. 2007 yılında bir sağlık devrimi yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Ulusal Tütün Programını başlatarak tütünle mücadelenin en önemli mücadelelerden biri olduğunu belirtti. Birkaç ay sonra, restoranlar, kafeler ve barlar da dâhil olmak üzere halka açık kapalı alanlarda sigara içmeyi yasaklayan tütün kontrolüyle ilgili kapsamlı bir yasa meclisten geçirildi. Yeni yasa kapsamında tütün ürünlerinin yüksek vergilendirilmesi, tütün ürünü reklamları, promosyonu ve sponsorluğunun tamamen yasaklanması, paketler üzerinde büyük uyarıcı resimler bulunması ve hükümet tarafından mali desteği sağlanan bir sigara bırakma programı gibi anahtar politika önlemleri de yer almaktaydı. Bu eylemler hızlı ve olağanüstü sonuçlar doğurdu. Yetişkinlerde sigara içme oranı 2008-2012 yılları arasındaki 5 yıllık dönemde % 13,4 düştü. Sigara yasağını izleyen bir yıl içerisinde hastanelerin acil servislerine sigaraya bağlı hastalıklar nedeniyle yapılan başvurular % 24 azaldı. Türkiye diğer dünya ülkelerine kapsamlı tütün kontrolü politikalarının işe yaradığını başarılı bir şekilde gösterdi. Tütün kontrolünde başarılı bir global lider olmak bu başarıyı sürdürme ve daha fazlasını yapma sorumluluğu ve zorunluluğunu beraberinde getirmektedir. Başarılı Avustralya örneğinin ardından Türkiye’nin de düz paket kullanımına geçmeye hazır olduğuna ve 2025 yılına kadar tütün kullanımında küresel gönüllü hedefe ulaşacağına hatta ötesine geçeceğine eminim. Tütünsüz bir Türkiye hayalimize ulaşacağımız gün düşündüğümüzden de yakın olabilir. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi olarak bizler her zaman sizi desteklemeye hazırız. Tütün kullanımı sonucu kaç insanın hastalanacağını ya da öleceğini belirlemek ülkelere kalmıştır. Tütün kontrolü politikalarında siyasi taahhüt ne kadar güçlü olursa hastalanacak ya da ölecek insan sayısı o kadar azalacaktır. Seçim bu kadar basit ve Türkiye bu seçimin en başarılı örneklerindendir. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 31 portre ZSUZSANNA JAKAB DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Zsuzsanna Jakab Bölge Direktörlüğü görevine 1 Şubat 2010 tarihinde başlamıştır. Macaristan vatandaşı olan Sayın Jakab son 30 yılda halk sağlığı politikası alanında çok sayıda ulusal ve uluslararası üst düzey pozisyonlarda yer almıştır. Birliği’ne üyeliğinde halk sağlığı alanındaki hazırlıkları yönetmiştir. 2004 Haziran ayında Budapeşte’de gerçekleştirilen Dünya Sağlık Örgütü’nün IV. Bakanlar Düzeyindeki Çevre ve Sağlık Konferansı’nın müzakerelerinde anahtar bir rol oynamıştır. Bölge Direktörü olarak seçilmesinden önce, Sn. Jakab İsveç Stockholm’deki Avrupa Birliği Hastalık Önleme ve Kontrolü Merkezi’nde (ECDC) kurucu Direktör olarak görev yapmıştır. 2005-2010 yılları arasında bulaşıcı hastalıklarla mücadelede ECDC’yi uluslararası saygın bir mükemmeliyet merkezi haline getirmiştir. Zsuzsanna Jakab 1991-2002 yılları arasında DSÖ Avrupa Bölgesi’nde çok sayıda üst düzey yönetici pozisyonunu üstlenmiştir. İdare ve Yönetim Desteği Direktörü olarak Bölge Ofisinin stratejik ve operasyonel planlamasını yönetmiş ve yönetim organlarının çalışmasına rehberlik etmiştir. Bu pozisyondan once DSÖ Avrupa Bölgesindeki 51 üye ülke ve uluslararası partnerlerle işbirliğini koordine ettiği dış ilişkiler ve stratejik ortaklıktan sorumlu olduğu Ülke Sn. Jakab 2002-2005 yılları arasında üst düzey bir yönetici olarak görev aldığı Sağlık, Sosyal ve Aile İlişkileri Bakanlığı’nda Macaristan’ın Avrupa 32 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 Sağlık Kalkınması biriminin Direktörü olarak görev almıştır. DSÖ Avrupa Bölgesindeki uzun sureli çalışma döneminde Bilgi, Kanıt ve İletişim, ve EUROHEALTH programı koordinatörü olarak da görev almıştır. 1951 yılında Macaristan’da doğan Sn. Jakab Budapeşte’deki Eötvös Lóránd Üniversitesi İnsani Bilimler Fakültesinde yüksek lisans ve Budapeşte Siyaset Bilimi Üniversitesinde doktora yapmıştır. Gothenburg İsveç Nordic Halk Sağlığı okulundan halk sağlığı diploması alan Sn Jakab, Macaristan Ulusal Kamu İdaresi ve Yönetimi Enstitüsünde doktora yapmıştır. Kariyerine 1975 yılında Macaristan Sağlık ve Sosyal Yardımlaşma Bakanlığı’nda DSÖ’nün de dahil olduğu dış ilişkiler sorumlusu olarak başlamıştır. haber TÜRKİYE ÇOCUKLUK ÇAĞI ŞİŞMANLIK ARAŞTIRMASI ‘Türkiye Çocukluk Çağı ve Şişmanlık Araştırması’ Sonuçları (2013) Tanıtım Toplantısı Ankara’da gerçekleştirildi. Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştirilen ‘Türkiye Çocukluk Çağı ve Şişmanlık Araştırması’ Sonuçları (2013) Tanıtım Toplantısı Ankara gerçekleştirildi. Programa Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma Ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Necdet ÜNÜVAR, M.E.B. Bakan Yardımcısı Orhan ERDEM, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Murat TUNCER, DSÖ Avrupa Bölge Ofisi Temsilcisi Joao Breda ve çok sayıda bürokrat katıldı. Rixos Otel’de gerçekleşen toplantıda bir konuşma yapan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu konuşmasında, “Türkiye olarak her bir yaşta bir milyon çocuğumuz var. Baktığınız zaman müthiş bir zenginliğe sahip bir ülkeyiz ama sağlıklı tedbirleri de alamadığımız zamanda da ülke müthiş tehditlerin olduğunun farkındayız. Sağlık bakanlığı olarak bizim bu 34 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 anlamda ‘sağlıklı birey sağlıklı aile’ kurgusunu çok güçlü yapmamız lazım. Sağlıklı bireyi anne karnından itibaren iyi takip eden ve bunu ailesi ile birlikte bütünleştiren ve sonraki kademede de sokakla, sosyal doku ile kültürle yoğurabilen bir anlayışı olgunlaştırabilirsek o zaman o birey sağlıklı bir birey, sağlıklı bir geleceğin de adayı olabilir” ifadelerine yer verdi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ise konuşmasında, gerçek bir sorun ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekerek, “Bu bundan sonra hayatımıza derinlemesine hissedeceğimiz bir sorun. Bugün artık çocukluk çağı obezitesinden bahsediyoruz. Önce bunun temel sebeplerini bilmemiz lazım, doğru teşhis etmemiz lazım. Eğer doğru teşhis etmez, eğer bu sorunu doğru tanımlayamazsak o zaman bireysel olarak bazılarımız bu sorunla baş etmesini öğrense bile, toplumsal ve küresel olarak bu sorun bize zarar vermeye giderek daha çok zarar vermeye devam eder” diye konuştu. “Biz Konforu Nimet Olarak Değerlendiriyoruz” Obezitenin modern yaşamın bir meselesi olduğunu ifade eden Bakan Eker, “Bir yandan ekonomi büyüyor, bir yandan insanlar toplu halde şehirlere göç ediyor. Şehirlerde yeni bir yaşam kuruyoruz, bu bizim hayat felsefemizi gözden geçirmemizi gerektiriyor. Ama kente geliyoruz yaşam felsefemizi değiştirmiyoruz. Biz konforu nimet olarak değerlendiriyoruz, aslında bu konfor nimet olarak gözükse de kısa süre içinde külfete dönüşüyor. Bize ağır yükler getiriyor” dedi. İnsanın diğer varlıklardan farklı olarak kendi yemeklerini kendileri hazırladıklarını belirten Eker, “İnsanın böyle bir özelliği var. İnsanlar yemek hazırlarken önceleri sadece kendileri için yemek hazırlıyorlardı, sonra başkaları için hazırlamaya başladılar. Bu bir sanayiye döndü, modern hayatın getirdiği bir mesele, raf ömrünün uzaması daha ekonomik olması, daha rekabetçi olması, daha cazip olması için de reklamlar girdi devreye ve bugün aslında çocuklarımızın karşı karşıya bulunduğu temel meselelerden biri de bu. Çocuklarımıza süt içirmeye çalışıyoruz ama ne süt ne ayran ne de doğal içeceklerin hiç birisi televizyonlarda çokça reklamı yapılan gazlı, asitli, şekerli, boyalı içeceklerle rekabet edemiyor” şeklinde konuştu. “Biz nimetle, gıda ile birey olarak bir imtihan halindeyiz” Bakan Mehdi Eker konuşmasına şöyle devam etti: “Bunu bileceğiz, ben kendi payıma söylüyorum kilonuzu nasıl muhafaza ediyorsunuz? Diye bende diyorum ki ‘Nefsin gıda ile imtihanı’ benim kendi sloganım ‘hepsinden yerim, hepsini yemem’, İslam Peygamberi Hazreti Muhammet, aslında bunun reçetesini 1400 sene önce vermiş, işin özü bu evrensel mesaj ‘acıkmadan yemeyiniz, doymadan kalkmayınız’ tüm mesele yaktığımızdan daha fazla tüketmemiz.” Bakan Eker, bakanlık olarak yeni düzenlemeler yaptıklarını belirterek, “Tuz ve şeker tüketimini azaltmaya yönelik bir takım düzenlemeler yapıldı. Ağustos ayında yeni düzenlemeler yapıyoruz, salçalarda tuz oranını azaltıyoruz. Salçaların tuz içeriği yüzde 64 azaltılıyor. Peynir de, fermente zeytinlerde ve meyve sularında ilave şeker, tuz ve fermente zeytinde tuz miktarını azaltıyoruz. Meyve sularında ilave şeker kullanımını yasaklıyoruz” dedi. TÜRKİYE ÇOCUKLUK ÇAĞI ŞİŞMANLIK ARAŞTIRMASI Kurumu, Milli Eğitim Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi işbirliğiyle tamamladı. 67 ilde yapılan araştırma kapsamında, 216 okulda 2. sınıfta eğitim gören (7 ve 8 yaş grubu) 5 bin 101 öğrenci ve aileleriyle görüşüldü. Araştırmanın saha uygulaması 78 ekip ile Mayıs-Haziran 2013 tarihlerinde yapıldı. Üç yılda bir yapılan araştırma ile büyüme sürecinde, çocuklardaki değişimin izlenmesi hedefleniyor. Öğrencilerin boy ve kiloları dikkate alınarak, beslenme ve fiziksel aktivite davranışlarıyla ilgili anket uygulandı. Aynı zamanda araştırmanın yapıldığı okulların beslenme ve fiziksel aktivite kapasiteleri de araştırmaya dahil edildi. ARAŞTIRMANIN TEMEL SONUÇLARI: • Beden kitle indeksine göre çocuk- ların, yüzde 22.5’ i şişman (kilolu dahil) yüzde 2,1’ i zayıf. • Erkek çocukların yüzde 23,3’ü şiş- man (kilolu dahil), kız çocukların yüzde 21,6’sı şişman (kilolu dahil). • Boya göre sınıflamada çocukların yüzde 2.3’ü bodur (ciddi bodur dahil). • Vücut ağırlığına göre çocukların yüzde 2.3’ü zayıf (ciddi zayıf dahil). OKULLARLA İLGİLİ SONUÇLAR: • Okulların yüzde 78,5’inde kantin (kentte yüzde 92,0, kırda 26.4), yüzde 20.6’sınde yemekhane (kentte yüzde 17.8, kırda yüzde 26,4) bulunmaktadır. • Her altı çocuktan beşi (yüzde 84,6) her gün kahvaltı yapmaktadır. • Ailelerin yüzde 42,8’i çocuklarının her gün taze meyve, yüzde 18,3’ünün sebze tükettiğini belirtmiştir. • Her gün her 10 çocuktan 5’i pey- nir, 4’ü tahıl, ekmek, yumurta, taze meyve, yoğurt, 3’ü ayran ve süt tüketmektedir • Çocuklar haftada 1-3 kez şeker içe- ren gazlı içecekleri yüzde 50, cips, patlamış mısırı yüzde 60, şekerli barklar ve çikolatayı yüzde 56, bisküvi, kek, kurabiyeyi yüzde 54, pizza, pide, lahmacun, patates kızartması ve hamburgeri yüzde 66 oranında tüketmektedir. • Çocukların uyuma süreleri ortalama 9.30 saattir. • Her dört çocuktan üçü (yüzde 74,2) hiç spor kulübüne gitmemektedir. • Çocuklar hafta içinde yüzde 60’ı 2 saat ve üzerinde, yüzde 40’ı her gün 1 saat ve 1 saatten az oyun oynamaktadır. • Ailelerin yüzde 30’u okul yolunu güvenli, yüzde 70 güvensiz bulmaktadır. • Öğrenciler okula giderken yüzde 70’i yürüyerek, yüzde 20’si servisi, yüzde 7’si arabayı, yüzde 0,3 bisikleti kullanmaktadır. (Milli Eğitim Bakanlığı Mevzuatına göre çocuklar evlerine yakın okullara kayıt edilmektedir) • Öğrenciler hafta içinde ev ödevi yapma ve kitap okumaya yüzde 71 oranında 1 veya 2 saat zaman ayırmaktadır. • Okulların yüzde 78,5’inda beslen- • Evlerden yüzde 52,5’inde bilgisame eğitimi verilmektedir. yar bulunmaktadır. • Okulların yüzde 96,3’ünde oyun • Çocukların alanı bulunmaktadır. • Okullarda haftada ortalama 87,8 dakika beden eğitimi dersine süre ayrılmaktadır. Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde yapılan “Türkiye Çocukluk Çağı Şişmanlık Araştırması” sonuçları açıklandı. ÖĞRENCILERLE İLGİLİ SONUÇLAR: Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) belirlediği kriterler çerçevesinde yapılan araştırma, Türkiye Halk Sağlığı (Araştırma yapılan öğrencilerin velileri tarafından verilen bilgilere göre değerlendirilmiştir) hafta içinde yüzde 43,4’ünün ve hafta sonunda yüzde 55,8’inin günlük aktiviteleri arasında bilgisayarda oyun oynama gelmektedir. • Televizyon seyretmek çocukların önemli etkinliklerinden birisidir. Hafta içinde çocukların yüzde 74,5’i ve hafta sonunda yüzde 87’si günlük 2 saatten fazla televizyon seyretmektedir. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 35 haber BEYOĞLU SAĞLIĞA YÜRÜDÜ “Beyoğlu Sağlığa Yürüyor” etkinliğine katılan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu önce yürüyüş yaptı, ardından bisiklete binerek pedal çevirdi. Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müzezzinoğlu, Beyoğlu Belediyesi tarafından düzenlenen “Beyoğlu Sağlığa Yürüyor” etkinliğine katıldı. Etkinliğe 9 yaşındaki torunu Yusuf Selim Sobacı ile katılan Müezzinoğlu, Haliç sahilinde yürüyüş yaptı. Yürüyüş ardından bisiklete binen Bakan Müzzinoğlu, sağlık yaşam için pedal çevirdi. Etkinlik kapsamında yağ ve kas oranını ölçtüren Müezzinoğlu’nun sağlıklı olduğu görüldü. Müezzinoğlu’nun yapılan ölçümlerinde 78 kilo olduğu, vücudunda yüzde 24 oranında yağ olduğu ve metabolik yaşının 35 olduğu anlaşıldı. Beklediği bir sonuçla karşılaştığını söyleyen Bakan Müezzinoğlu, “Senede iki defa falan bu ölçümleri yaptırıyoruz. 78 kiloyum. 77’ye düşmek istiyorum. Önemli olan 80’in altında olmak. Yağ oranı iyi. Allah bu günümüzü aratmasın. Tüm vatandaşlarıma da sağlıklı bir yaşam diliyorum. Bireyin kendisinde sağlıklı olmakla ilgili bir yaşam felsefesi yoksa bol bol doktorlara muhtaç olur. Onun için diyoruz ki sağlıklı beslenme ve hareket36 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 li bir yaşam. Zor değil. Boğazımızdan geçen her lokmaya dikkat etmemiz lazım. Bir de hareket etmemiz lazım” açıklamalarında bulundu. Türkiye’de her 3 kişiden birinde obezite görüldüğünü ifade eden Müezzinoğlu, obezitenin ise dünyada ölümlerin en çok neden olduğu kanser ve kronik hastalıklara yol açtığını söyledi. Sigara ve tütün ürünleri, alkol, sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam ve obeziteden uzak durulması gerektiğini vurgulayan Müezzinoğlu, kronik hastalıklardaki en önemli sorunun, obezitenin neden olduğu yetişkin diyabetinde görüldüğünü anlattı. Etkinlik sonrası vatandaşlarla kahvaltı eden Bakan Müezzinoğlu, 10 diyabet hastası çocuğa bisiklet hediye etti. Müezzinoğlu törende yaptığı konuşmada, yeler yönetimleri sağlıklı yaşam konusunda önemli birer partner olarak gördüklerini belirterek, “Sağlıklı bir bireyin, toplumun oluşabilmesini sağlık bakanlığının tek başına başarabilmesi mümkün değil. Sağlıklı su, sağlıklı sokaklar beledi- yeyi ilgilendirir. Sağlıklı birey, sağlıklı toplu diyoruz ama sağlıklı şehirler de diyoruz. Belediyelerimiz artık sağlıklı belediye bayrağı vereceğiz” ifadelerini kullandı. Spor alanlarına ciddi talep var Törende konuşan Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan da, belediye olarak son bir yıldır yaptırdıkları anketlerde vatandaşların yürüyüş ve spor alanları, kapalı mekânlarda spor yapılacak merkezler ile doğru beslenme ve sağlıklı yaşam için öncülük yapmalarını istediğini söyledi. Demircan, 12 noktadaki semt konaklarını spor yapılabilecek mekânlara çevirdiklerini anlatarak, ‘Bu mekânlara da ciddi talep var. Biz bunları planlarken Bakanımız da bir şeyin öncülüğünü yaptı. Sağlık Bakanlığımız sağlıklı yaşamak üzere yürüyüş ve sporu önceleyen Türkiye’de bir algıya adım attı. Çok da doğru oldu. Bizim için de o gün milat oldu. Sağlık Bakanımızın çağrısına uyarak o sabah saat 09.00’da vatandaşla buluştuk’ diye konuştu. haber 5.2 milyon kişinin mücadele ettiği diyabet hastalığına bütünsel yaklaşım: DÜNYADİYABET MERKEZİ Türkiye’de 5.2 milyon kişinin mücadele ettiği son 10 yılda yüzde 100 oranında artış gösteren diyabet hastalığına Dünyagöz Hastaneler Grubu bütüncül bir bakış açısı getiriyor. Dünyadiyabet Merkezleri’ni açan grup, bünyesine kattığı diyabet uzmanı, diyetisyen ve diyabet hemşireleriyle diyabet hastalarının ihtiyaç duydukları her alanda hizmet vermeye başladı. Dünyadiyabet Merkezleri Medikal Direktörü Prof. Dr. M. Akif Büyükbeşe, göz hastalıkları uzmanı hekimlerin, gözdeki problemleri gözlemleyerek hastanın diyabetli olduğunu çoğu zaman ilk teşhis eden kişi olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Büyükbeşe sözlerine şöyle devam etti: “Dünyagöz Hasteneleri bünyesinde bugüne kadar pek çok diyabetik retinopati hastası tedavi edildi ve bu hastaların içinde kan şekeri çok yüksek olduğu halde diyabet olduğunun farkında olmayanlar vardı. Diyabet gibi önemli ve göz başta olmak üzere birçok organı ilgilendiren bu hastalığa karşı bütüncül bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini gördük. Bu bakış açısından hareketle diyabet konusunda alanında uzman bir ekip oluşturarak Dünyagöz Hastaneleri bünyesinde hizmet verecek Dünyadiyabet Merkezlerini kurduk. Dünyagöz Ataköy ve Dünyagöz Bursa’dan sonra şimdi de Dünyagöz Etiler bünyesinde Dünyadiyabet Merkezimizi açtık. Merkezlerimizde diyabet uzmanı hekimlerin yanı sıra diyetisyen ve diyabet hemşirelerimiz de yer alıyor.” Diyabetik retinopati, 50 yaş altındaki körlüğün birinci nedeni Prof. Dr. Büyükbeşe, Dünyagöz Hastaneler Grubu’nun kurulduğu günden bu yana diyabet hastalığının göze olan zararlarını engellemek için mücadele ettiğini belirtti. Diyabet hastalarında en sık görülen göz rahatsızlığının diyabetik retinopati olduğunu söyleyen Prof. Dr. Büyükbeşe, bu hastalığın uzun süreli kan şekeri yüksekliğine bağlı retinadaki küçük damarları tıkayarak beslenmesini engellediğini ve zamanında müdahale edilmezse retinanın tamamen kaybına ve körlüğe kadar gidebilecek bir hastalık olduğunu açıkladı. Prof. Dr. Büyükbeşe, diyabetik retinopatinin günümüzde 50 yaş altındaki körlüğün birinci nedeni olduğunu da vurguladı. Diyabetik retinopatinin erken, orta, ileri dönemlerde görmeyi farklı derecede etkilediğini ifade eden Prof. Dr. Büyükbeşe, hastaların özellikle makula yani sarı nokta bölgesi tutulmuşsa görmenin azaldığını söyledi. Bu hastaların yakın görmelerinin bozulduğunu, bazı hastalarda görmenin yüzde 5 oranında azalırken, bazı hastalarda bu oranın yüzde 90’a çıkabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Büyükbeşe, bu açıdan diyabet ve göz hastalıkları uzmanları- nın birlikte çalışmasının hastalığın etkin tedavisinde kritik önem taşıdığını vurguladı. Diyabet hastaları için göz kontrolü şart Prof. Dr. Mehmet Akif Büyükbeşe Türkiye’de 5.2 milyon kişinin mücadele ettiği diyabet hastalığının son 10 yılda yüzde 100 oranında arttığının altını çizerek diyabetin komplikasyonlar oluşmadan kontrol altına alınması gerektiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Büyükbeşe, diyabetin, Türkiye’de hızla artış gösteren ve günümüzde neredeyse her ailede ya da komşumuzda sıkça rastlanan bir hastalık olduğunu belirtti. Prof. Dr. Büyükbeşe, Tip 1 diyabet hastalarının hastalığın beşinci yılından itibaren, Tip 2 diyabet hastalarının ise tanı konur konmaz göz muayenesine gitmesi gerektiğini çünkü diyabetik retinopati tanısı konulduğunda hastaların zaten yaklaşık 5 yıldır fark edilmemiş diyabeti olduğunun altını çizdi. Diyabetik retinopati teşhisi konulan hastaların ise 3-4 ay aralıklarla kontrole gelmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Büyükbeşe, bu noktada Dünyadiyabet Merkezleri olarak diyabet hastalarının tüm muayene, kontrol ve testlerini yapacaklarını ifade etti. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 37 haber TÜRKİYE’NİN KÜRESEL İLAÇ SANAYİNDE ARTAN ETKİ ALANI VE CPhI İSTANBUL Hasan ULUSOY Nobel İlaç San. ve Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı CPhI, ilaç sanayi ve onun yan kollarında aktif olarak faaliyet gösteren tüm paydaşları her yıl biraraya getiren dünya ilaç sanayinin en büyük ve en kapsamlı fuarıdır. Bu fuarın “CPhI World” diye adlandırılan küresel ayağı yılda bir kez Avrupa’da düzenlenmektedir. Ayrıca, aralarında ABD, Japonya, Çin ve Hindistan’ın da bulunduğu ilaç sanayine yön veren ülkeler yıl boyunca CPhI’ın bölgesel fuarlarına ev sahipliği yapmaktadır. Bu bağlamda, CPhI fuarları ev sahibi ülkeye küresel ilaç sanayinde söz sahibi olma açısından büyük avantajlar sağlamaktadır. 38 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 Türkiye’de 4-6 Haziran 2014 tarihlerinde “CPhI İstanbul” adıyla ilk defa düzenlenen fuar, ülkemizin küresel ilaç sanayinde genişleyen etki alanının güzel bir göstergesidir. CPhI’a ev sahipliği yapması için Türkiye’nin tercih edilmiş olmasının en önemli nedenlerinden birisi de ülkemizin son 10 yılda sağlık alanında devrim niteliği taşıyan örnek reformlara başarıyla imza atmış olmasıdır. Zira, Türkiye’nin son on yılda gösterdiği yüksek ekonomik performansın yansımaları kamu sağlığı alanında da hissedilmektedir. Örnek olarak, 2003 ve 2011 yılları arasında çocuk ölümleri üç kat azalmış, ortalama yaşam süresi OECD ülkeleri arasındaki en yüksek hızda artarak 74 yaşın üzerine çıkmıştır. Sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaşması sayesinde halkımız, hekimlere on yıl öncesine göre dört kat daha fazla sıklıkta müracaat etmektedirler. Öte yandan, yaşlanan nüfus, değişen beslenme alışkanlıkları ve hareketsizleşen yaşam tarzı nedeniyle kronik hastalıkların görülme sıklığında küresel ölçekte bir yükseliş beklenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre önümüzdeki 10-15 yıllık dönemde dünyadaki hipertansiyon ve diyabet hastalarının toplam sayısı %50’lik bir artışla 1.5 milyara ulaşacaktır. Kronik hastalıklarla etkin mücadele yenilikçi ilaçlara olan ihtiyacın artmasını da beraberinde getirecektir. Ancak, her ne kadar Türkiye ilaç sektörü değer açısından dünyada 16. sırada bulunsa da, ARGE kabiliyeti ve ihracat kapasitesi açısından 36. sıradadır. Türkiye’de yenilikçi ilaçların ARGE’sine yapılan yatırım 60 milyon dolar ile bu alanda dünyada yapılan toplam yatırımın %1’inin altındadır. Bu rakamlar, dünyanın artan yeni- likçi ilaç ihtiyacının karşılanmasında Türkiye’nin potansiyelini tamamıyla gerçekleştirmediğine işaret etmektedir. Ülkemiz, aralarında ekonomik büyüme, turizm, ulaşım ve sağlığın da bulunduğu pek çok alanda kapsamlı hedefler belirlemiştir. Bu hedefler arasında dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek, yıllık ihracatı 500 milyar dolara çıkartmak ve gayrisafi milli hasılanın %3’ünü ARGE’ye ayırmak bulunmaktadır. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için belirlenen tarih Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıldönümün kutlanacağı 2023’tür. Yüzyıl hedeflerinin gerçekleştirilebilmesi için ihracat odaklı sürdürülebilir ekonomik büyüme modelinin benimsenmesi büyük önem taşımaktadır. Yenilikçi teknolojilerin yön vereceği böyle bir model, kamu ve özel sektör temsilcilerinin süreçte karşılaşılabilecek engelleri aşmaya yönelik kararlı iş birliğini gerektirmektedir. Kamu ve özel sektörün bu bağlamda doğru sinerjileri yaratacağından eminim. Bu bağlamda Nobel İlaç, yarım yüzyıllık birikimiyle her zaman olduğu gibi stratejik öneme sahip alanlarda işbirliği içinde hareket etmeye hazır ve gönüllüdür. Türkiye, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Bağımsız Devletler Topluluğu gibi ilaç sanayinin öne çıkan coğrafyaları ile bu alanda daha gelişmiş olan ül- kelerin ortak sinerjiler yaratabileceği bir çekim merkezidir. Türk ilaç sanayi, potansiyeli ve büyüme alanı nedeniyle Türkiye’nin yüzyıl hedeflerinin gerçekleştirilmesinin lokomotiflerinden olabilir. Bu bağlamda CPhI İstanbul, ilaç sanayinin yerli ve yabancı paydaşları arasındaki diyaloğu güçlendirecek, geleceğe yönelik işbirliklerini katalize edecek bir forum sunmaktadır. Gelecekte her yıl tekrar etmesi düşünülen bu fuar, ülkemizin küresel ilaç sektörünün lider ülkeleri arasında yer alması ve küresel trendlerde söz sahibi olması açısından büyük bir fırsattır. CPhI İstanbul, ilk yılında organizasyon kalitesi ve katılım oranıyla Türkiye’nin ilaç alanındaki yüksek potansiyelini ve uluslararası çekim kuvvetini en net şekilde göstermiştir. 50. yılında Nobel İlaç böyle önemli bir organizasyona sponsorluk yapmaktan onur duymaktadır. Nobel İlaç San. Ve Tic. A.Ş. 1964 yılında kurulan Nobel İlaç San. Ve Tic. A.Ş., merkezi İstanbul’da bulunan %100 Türk sermayeli bir ilaç şirketidir. Nobel İlaç, ilaç hammaddesi ve hazır ilaç üretiminden satış ve pazarlamasına uzanan geniş bir yelpazede faaliyet göstermektedir. Şirketin ürün portföyü hem bağlı şirketlerinde geliştirdiği ve ürettiği, hem de lisansını aldığı reçeteli ve reçetesiz satılan on üç terapötik alandaki ilaçlardan oluşmaktadır. Nobel İlaç, aynı zamanda ilaç ihracatında Türkiye’nin lideri konumundadır. Şirket, 20’den fazla yurtdışı temsilciliği ile üç kıtada 50’den fazla ülkeye yüksek kalitedeki Türk malı ilaçları NOBEL markasıyla ulaştırmaktadır. Nobel İlaç’ın Kazakistan ve Özbekistan’da bulunan tesisleri de yüksek kalitedeki üretimleriyle bu ülkelerin yerli ilaç sanayilerinin, ihracatlarıyla da ulusal ekonomilerinin gelişmesinde katma değer yaratmaktadır. 2014 yılında 50. kuruluş yıldönümünü kutlayan Nobel İlaç, 2300 çalışanı ve dünya standartlarındaki üretim tesisleriyle yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde ve Türk ilaç sanayinin gerçek potansiyelinin ortaya çıkarılmasında hem yurt içinde hem de yurt dışında fark yaratmaktan gurur duymaktadır. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 39 haber Manisa’nın Soma ilçesinde bulunan maden ocağında 13 Mayıs’ta meydana gelen patlama büyük bir felakete dönüştü. Bu felaket Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş ve madencilik kazası olarak kayıtlara geçti. Ülkemizi hüzne boğan bu vahim kazada 301 madencimiz hayatını kaybetti. Milletimizi derinden üzen müessif kazada yaşamını yitiren vatandaşlarımıza Allah´tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı dileriz… SOMA 42 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 43 haber GÜVENLİ KAN TEMİNİ TÜRK KIZILAYI’NA EMANET Sağlık Bakanlığı ile Türk Kızılayı arasında Plazma Temini Protokolü ile Kan Tedarik Sistemi Protokolü imzalandı. Protokollerle güvenli kan temini Türk Kızılayı’na emanet edildi. Sağlık Bakanlığı ve Türk Kızılayı arasında kan tedarik sisteminin yürütülmesine ilişkin protokol, Kızılay Orta Anadolu Kan Merkezi’nde düzenlenen törenle imzalandı. Törene Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Türk Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar ve Yönetim Kurulu üyeleri katıldı. Kan temini ve plazmadan elde edilecek ilaçlar konusunda imzalanan protokoller sayesinde hastaların ihtiyaç duyduğu plazma ürünü ilaçların önemli bir bölümü yurt içinde elde edilebilecek. Hastalar kesintisiz, güvenli ve nispeten daha ekonomik ilaç temini garanti altına alınacak. Ayrıca Türkiye’de kan ürünleri ve ‘Plazma Fraksinasyonu’ imal eden fabrika kurulacak. Önemli bir örnek olacak Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, protokol imza töreninde yaptığı konuşmada, Türk Kızılayı ile önemli projelere imza attıklarını belirterek, 7 Kasım 2013’te TÜRKÖK Projesi’ni imzaladıklarını, Doku Tipleme Laboratuarı İhalesi’ni yaptıklarını, ihale süreçlerinin tamamlandığını, itirazların reddedildiğini söyledi. Önümüzdeki 3 ay içinde, laboratuarların devreye girmesini beklediklerini ifade eden Müezzinoğlu, “Bu, 2014 yılının Türkiye ve milletimizin sağlıklı geleceği adına önemli bir başlangıç olmuş olacak. Ümit ediyorum ki, bu doku tipleme laboratuarlarında, kemik iliği nakillerinde dünya standartlarını yakalamakta ‘biz de varız’ demiş olacağız” dedi. Bugün de iki ayrı proje ile yola devam edildiğini belirten Müezzinoğlu, kanın tedarik edilmesinde Türk Kızılayının Bakanlığın en önemli paydaşı olduğunun altını çizdi. Müezzinoğlu, kan ve kan ürünleri ihtiyacının sağ44 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 lıklı temini, bilimsel standartların yakalanması ve ihtiyaçların karşılanmasında son 10 yılda önemli bir mesafe alındığını ifade ederek, şunları kaydetti: “Önümüzdeki süreçte de inşallah 2 milyonlara yaklaşan tedarikin 2,5 milyonlara ulaşmasını arzu ediyoruz. Kurumun, bunu da yapabilecek alt yapısı ve dinamikleri mevcut. Toplumsal duyarlılığımızın da olduğu kanaatindeyim. Önümüzdeki dönemde plazmadan faktör ürünlerini üretebilme adına ihale süreçlerimizin başlangıcını, bugün yapılan protokolle sağlıyoruz ve yerli sermayenin hakim olduğu bir yatırımın ihalenin sürecini, bu protokolden sonra başlatacağız. Yerli sermayenin ağırlıklı olduğu, yerli kan ürünlerimizden, kendi plazmamızdan, kendi üretim tesislerimizden faktör ürünleri üretebilecek projenin ilk ayağını bugün tamamlayacağız. Bu, belki de Türkiye’nin sağlık ürünleri veya tedavi ürünleri üretiminde bir başlangıç olacak. Ümit ediyorum ki, önümüzdeki günlerde tedavi ürünleri, ilaç ve ilaç benzeri ürünlerin yerli üretiminde yeni yeni atılımların da alt yapısı oluşturulacak. Biz artık cari açığımızı büyüten tedavi giderlerimizi, cari açığımızı azaltacak üretim stratejilerimize dönmeyi planlıyoruz. Bu anlamda, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumumuzun da katkılarıyla, önümüzdeki dönemde ilaç ve tıbbi cihaz alanında çalışmalarımızı da geliştirmeyi hedefliyoruz. Bu anlamda Türk Kızılayı ile plazma ile ilgili bu ihale sürecini başarılı bir şekilde yönetebilir ve ülkemize kazandırabilirsek bu bir yol açan ilk örnek olacak. Bu, başarılı örneği, Türk Kızılayının partnerliğinde ve birlikteliği ile başarıyor olmaktan Türk milleti, ül- kemiz ve milletimiz adına da önemli bir başlangıç diye görüyorum. Hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu ülke insanına, kendi kan ürünlerinden tedavi ürünlerini üretebilecek bir noktayı başarmış olacağız. Bu, 5 yıl sonra inşallah, bölge ülkelerine de bu ürünleri pazarlayabilen bir noktaya gelecektir.” Müezzinoğlu, üretilecek ilaçların hematolojik hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar olacağını söyledi. Yüzde 85’ini karşılıyor Sağlık Bakanlığı ile Türk Kızılayı arasında iki protokol imzaladıklarını belirten Türk Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar, “Birisi Kan Tedarik Sistemi ile alakalı ve ikincisi plazma temini ile alakalı protokol. 2005 yılından bu yana düzgün ve istikrarlı bir şekilde yapılan çalışmalarla kan temini başarılmış 2005 yılında 305 bin ünite kan toplanırken, bugün bu yıl itibariyle 1 milyon 900 bin ünite kan topluyoruz. Bu yılki toplayacağımız 1 milyon 900 bin ünite kan miktarı, Türkiye ihtiyacının yüzde 85’lik kısmını içeriyor. Önümüzdeki 2 yıl tedbirler alınarak ve gereken çalışmalar yapılarak kan ihtiyacının yüzde 100’ünü karşılar hale geleceğiz” diye konuştu. Konuşmaların ardından Müezzinoğlu ve Akar, protokolleri imzaladı. haber SAĞLIKTA GÜNLÜK UYGULAMA VE PROGRAMLARDAN YARARLANMA Dr. Sertaç DOĞANAY Tek Doz Dijital ve Social Touch Kurucusu Sosyal medya ve bilgisayar teknolojileri hayatımıza hızlı bir giriş yaptı. Bununla beraber, internetin başlangıcından beri kullanmaya alıştığımız anlık mesajlaşma programları da evrim geçirerek videolu görüşme programlarının ortaya çıkmasına neden oldu. Peki ama günlük hayatımızda sürekli kullandığımız sosyal medya uygulamaları ve bilgisayar programlarını sağlık alanında kullanmak nasıl mümkün olabilir? Bilgisayar teknolojilerinin, özellikle de mobil teknolojinin gelişmesine bağlı olarak, sosyal medyanın hızlıca geliştiğini söylemek mümkün. Videolu görüşmeyi her eve getiren Skype, 2006 yılında eBay tarafından satın alınmıştı. Sonrasında 2011 yılında Microsoft tarafından satın alınan şirket, MSN’in de pazardan çekilmesiyle bu alandaki popülerliğini hızla arttırdı. Ardından, Facebook videolu görüşme için Skype ile anlaştı. Bu gelişmelerin ışığında; Skype’ın sağlık alanında kullanımına da tanık oluyoruz. Hastalar, hekimlere danışmak için Skype’ı kullanmakta. 46 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 Doktorlar ise; öğrenmek, eğitmek ve iletişim kurmak gibi farklı yollar için Skype’ı tercih etmekte. Riskli ya da kronik durumu olan hastalarla her an görüşebilmek için Skype çokça tercih edilen bir program. Skype’ın; ilkyardım prosedürlerinde yönlendirme amacıyla, hastaları bilinçlendirmek için ve grup terapilerinde kullanılması da mümkün. Görüntülü görüşmelerin etkisi, telefon ya da e-postadan daha yüksek olabilir. Bire bir iletişime geçildiğinde hasta ve doktor arasındaki bilgi – geribildirim akışının daha efektif olması sağlanabilir. Bu yüzden, günümüzde basit bir teletıp örneği olarak bu tür video görüşmelerini örnek verebiliriz. Ek olarak yeni duyurulan bir işbirliğini de paylaşayım. Microsoft ve Skype ortaklığında konuşmaların anında bir başka dile çevrilmesini sağlayan uygulamanın lansmanı yapıldı. Halka açık ilk testte, İngilizce – Almanca arası anında çeviri gerçekleştirildi. Bunun dışında her gün defalarca, telefonlarımızdan bile takip ettiğimiz sosyal mecraların da sağlık alanında sıklıkla kullanılması kuvvetle muhtemel. Bloglar, forumlar, Facebook, Twitter, Pinterest, Instagram gibi kanallar sosyal medya çatısının altında toplanır. Çeşit fazla olduğundan verilecek mesajın ya da hizmetin en uygun kanal üzerinden verilmesi önemlidir. Hastanelerin sosyal medya kanal seçimlerine baktığımızda odaklandıkları alanlarda amaçlarını gerçekleştirmek için en uygun kanalları seçtiklerini görebiliriz. Örneğin; global sağlık alanında isimlerinden sıkça söz ettiren iki hastane Mayo Clinic ve Cleveland Clinic’in, sosyal medya kanallarını amaçlarına göre seçtiği söylenebilir. Mayo Clinic’in bu kadar tanınır olmasının bir nedeni de sosyal medyadaki stratejik yaklaşımdır. Hem hastalara hem de asistan doktorlara yönelik bilgi içerikli videolarını ve podcastlerini YouTube üzerinden dağıtan kurum, marka bilinirliğini arttırmanın yanında, hizmet kalitesinin algısını yönetmek için de başarılı bir adım atmış oldu. Cleveland Clinic’in Twitter Live Chat yöntemiyle ameliyatlardan anlık bilgi paylaşması da sektörün önünü açabilecek ve özellikle cerrahide uzmanlaşmak isteyen tıp öğrencilerinin deneyimlerini arttırabilecek bir yol olarak gözlere çarptı. Sosyal medya üzerinden hastalarla iletişimde kalmak sağlık kurumları için çok önemli. Günün sonunda sağlık hizmetleri hepimiz için hatanın kabul edilemeyeceği tek hizmet koludur. Sosyal medya üzerinde hastanelerin bulunması belirli riskleri beraberinde getirse de, hiçbir şekilde yer almamak daha tehlikeli olabilir. Hastaların sağlık kurumları ile ilgili düşünceleri kurum o mecrada yok diye ortadan kaybolmaz. Aksine, sosyal medyada bulunan olumsuz paylaşım, herhangi bir karşılığını bulamazsa yayılarak artabilir. Sadece dijital dinleme amacıyla bile olsa, sağlık sunucuları mutlaka sosyal medyada yerini almalıdır. Yapılan araştırmaya göre1; ABD dahilindeki hastanelerin %26’sının sosyal medyaya katılımı var. Hastaların üçte biri de sosyal medyada aktif olduklarını belirtiyor. Bu bireyler sosyal medya sitelerini (sosyal ağlar, bloglar, forumlar vb.) internet üzerinden semptomlarını araştırmak ve paylaşmak, doktor tavsiyesi almak, ilaçlar hakkında bilgi edinmek, medikal cihazlar hakkında bilgi toplamak, sağlık planları hakkında bilgilenmek için kullanıyorlar. Bu da sağlık hizmetlerinin ve profesyonellerinin bu mecrada bulunma zorunluluğunu tetikliyor. Sosyal medya dışında dijital teknolojinin kullanımı da oldukça önemli. Bugün sürekli yanımızda bulundur1 demicooper.com araştırmasına göre duğumuz akıllı cihazlarımızdan sosyal ağlarımızı kontrol edebiliyor, araştırma yapabiliyor, üzerlerine not bile alabiliyoruz. ABD’de 2010 yılında cep telefonundan sağlık bilgisi arayanların oranı %17 iken 2012 yılında bu oran %37’ye çıkıyor ve her iki yetişkinden biri cep telefonundan sağlık bilgisi aradığını belirtiyor. Birleşik Devletler’de sağlık kuruluşlarının sosyal medya faaliyetleri Türkiye’dekinden çok daha gelişmiş. Pazarlama, çalışan alma, marka yönetimi, itibar yönetimi ve müşteri ilişkileri, tüketici-hasta ve profesyonel eğitimi, profesyonel işbirlikleri, topluluk yaratımı, nüfuz ve hasta takibi, sağlık hizmeti yönetimi ve koordinasyonu, klinik denek bulma, anket, analiz ve ürün geliştirme gibi alanlar ABD sağlık işletmelerinin sosyal medyaya başvurduğu kullanım alanları arasında yer alıyor. Dileğim, yakın zamanda sağlık sektörünün ülkemizde de etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasıdır. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 47 haber KARNE HEDİYELERİ GÖZLERİ KURUTMASIN Ege Üniversitesi Göz Nakli Sorumlusu ve Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Sait Eğrilmez, çocuklarına karne hediyesi olarak akıllı telefon, tablet ve dizüstü bilgisayar alma sözü veren anne-babaları gözlerde oluşabilecek sağlık sorunlarına karşı uyardı. “Karne hediyeleri gözleri kurutmasın” diyerek tablet, bilgisayar, akıllı telefon başında göz kırpmadan saatler geçiren çocuklarda göz kuruluğu oluşabileceğini vurguladı. Ege Üniversitesi Göz Nakli Sorumlusu ve Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Sait Eğrilmez, tablete, bilgisayara, akıllı telefona bakarken günde 10 bin kez kırpılan gözün 4 bin kez kırpıldığını, bunun gözü kuruttuğunu, gözde yanma, batma, kızarma oluştuğunu belirtti. Bu tür cihazlar kullanılırken 45 dakikada bir 10 dakika mola verilmesini, 20 dakikada bir uzağa bakılmasını önerdi. Birçok kişinin kuru göz belirtilerini alerjilerle, iklim koşullarıyla ya da basitçe göz zorlanmasıyla açıkladığını ancak bunun doğru olmadığını belirten Prof. Dr. Eğrilmez, kitap okuma, bilgisayar kullanma gibi aktivitelerde kuru göz hastalarının 3-5 kat fazla problem yaşadığını ifade etti. Bol bol su için Prof. Dr. Eğrilmez, bilgisayar kullanırken monitörün göz seviyesinin biraz altında olması gerektiğini vurgulayarak, “Bilgisayarın monitörüne bakarken göz kapaklarımız hafif aşağıda olmalı. Monitör yukarda kaldığında 48 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 göz kapakları açılıyor ve kuruluk artıyor. Göz kapağı aralığı dar kalmalı. Monitörler aşağı, LCD’ler göz seviyesinde durmalı. Göz kuruluğu olanlar bol su içmeli. Klima doğrudan yüze vurmamalı, klimalı ortam sık sık pencere açılıp havalandırılmalı” dedi. yapay gözyaşıyla da sorun çözülebilir ancak gerçek gözyaşı ile yapay gözyaşı arasındaki fark anne sütü ve formül mama gibidir. Doğal gözyaşımızı koruyalım. Göz kırpmayı unutmayalım” dedi. Prof. Dr. Eğrilmez, göz kurutan nedenlerin yanı sıra gözyaşının da eksik olabileceğine dikkat çekerek, “Bilgisayar kullanımının giderek artması, kapalı ortamlarda uzun süre çalışma, kontakt lens kullanımı gibi faktörlerin artmasıyla beraber göz kuruluğu günümüzde genç yaşlarda bile görülebiliyor. Kirpiklerinin dipleri kırmızı olanlar, sürekli gözleri kaşınanlar, ovaladıkça kirpikleri dökülen kişilerin gözyaşları çabuk buharlaşıyor. Bu kişilerin hem gözyaşlarını yerine koymaları hem de tedavi olmaları lazım. Gözyaşının üstü yağ tabakası ile örtülüdür. Bu yağı kirpik diplerindeki küçük yağ bezleri yapar. Bu kişilerin ‘gözyaşımdaki yağ tabakasını üreten bölümde bir arıza mı var’ diye baktırmaları lazım. Eczanelerde satılan Hamsi, göz kuruluğunun ilacı Prof. Dr. Eğrilmez, balığın özellikle hamsinin göz kuruluğuna çok iyi geldiğini belirterek, haftada üç kez tüketilmesini önerdi. Eğrilmez, “Bir insan gözünü açıp kapattığında ‘benim göz kapağım varmış’ diye hissetmeye başlarsa bu normal değildir, kuruluk belirtisidir. Sanayide çalışan bir hastam göz kuruluğunu anlatırken ‘gözüm yağsız rulman gibi’ demişti. Bundan daha güzel bir tanım olamaz. Kuru göz yaşam kalitemizi düşürür ama bu kader değildir. Yaz sezonunda balık yemeyi unutmayalım. Hamsi kuru göz için çok değerli bir ilaç. Beyaz etli daha iri ve daha pahalı balıklar hamsi kadar Omega 3 içermiyor” dedi. haber SAĞLIK ÇALIŞANLARINA İŞ GÜVENLİĞİ EĞİTİMİ Soma’da 301 işçinin ölümüne neden olan maden faciasının ardından Sağlık Bakanlığı, sağlık çalışanlarına yönelik, “iş sağlığı ve güvenliği” eğitimleri başlattı. 81 ilin Çalışan Sağlığı Şube Müdürleri’ne verilen eğitimde Türkiye’de her gün ortalama 3 işçinin hayatını kaybettiği, ancak iş kazalarının yüzde 98’inin, “önlenebilir” olduğu vurgulanarak, güvenli çalışmanın çalışan için bir lütuf değil; insan hakkı olduğu ifade edildi Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun Tüketici ve Çalışan Güvenliği’nden sorumlu Başkan Yardımcısı Hasan Irmak konuya ilişkin olarak Milliyet’e açıklama yaptı. Irmak açıklamasında, “güvenli çalışma” için öncelikle bütün iş yerlerinde risk analizlerinin yapıl- 50 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 ması, ardından acil eylem planlarının oluşturulması gerektiğini söyleyerek bütün çalışanların, “iş sağlığı ve güvenliği” eğitimi alması gerektiğini vurguladı. 2016’da Bütün Memurlar Kanun Kapsamına Girecek 30 Haziran 2012’de Resmi gazete’de yayımlanan, “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası”nın, işyerinin çok tehlikeli, tehlikeli veya az tehlikeli sınıfta olmasına göre aşamalı olarak yürürlüğe gireceğini ifade eden Irmak, “Çok tehlikeli ve tehlikeli sınıftaki işyerleri için kanun yürürlükte. Kamu kurumları için ise iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi çalıştırma zorunluluğu 1 Tem- muz 2016’ya kadar uzatılmış durumda. 2016’da sadece işçilerimiz değil, bütün memurlarımız da iş sağlığı ve güvenliği kanunu kapsamına girmiş olacaklar. Her çalışanının bağlı olduğu bir iş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı olacak” dedi. Yasaya göre, Türkiye’de halen kamu hastanelerinde, “iş güvenliği uzmanı” çalıştırma zorunluluğu bulunmuyor. Sadece laboratuar güvenliği için her hastanenin kendi bünyesinde ya da Sağlık Bakanlığı’nın uhdesinde bazı eğitimler düzenleniyor. Yasaya göre kamu hastanelerine, iş güvenliği ile ilgili fiziki şartları oluşturma zorunluluğu da 1 Temmuz 2016’dan sonra getirilecek. Yaz mevsiminin gelmesi ile birlikte okullar kapanıyor ve eğitim- öğretim sürecine ara veriliyor. Ancak çocukların kendini geliştirmesi için iyi bir fırsat olan yaz tatilinin iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Yaz tatili döneminin iyi değerlendirilmesi gerektiğini ve bu görevin ebeveynlere düştüğünü belirten Çocuk ve Ergen Psikolojisi Bölümü Uzmanı Psikolog Özge Merve Türk, yaz tatilinde anne babaların dikkat etmesi gereken noktaları açıkladı. Kötü karne- kötü çocuk algısı yanlış Birçok nedene bağlı olarak çocuklar sene sonunda kötü notların olduğu bir karne ile karşınıza gelebilir. Bu karne için asla çocuğunuzu suçlamayın. Çünkü bu başarısızlığın nedeni sadece çocuğunuzdan kaynaklanmıyor olabilir. Çocuğunuzu karşınıza alın ve onunla başarısızlığın nedenlerini konuşun. Tehdit başarı getirmez Karnedeki kötü notlar nedeniyle çocuklar tehdit edilmemeli ve azarlanmamalıdır. Ebeveynlerin çocuklarına olan eleştirel, tehditkar, aşırı beklentili tutumları, çocuğun başarısını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bunun yerine yeni yıl için nasıl daha başarılı olunabileceği konuşulmalıdır. Bu tutum çocuğu psikolojik olarak destekler ve anne babaya güvenerek iletişiminin de güçlenmesini sağlar. Yaz programını birlikte yapın Çocuğunuzun karnesinde zayıf notların olması onun kişilik ve zeka göstergesi değildir. Başarısızlığa üzülmek ve çocuklarınızı azarlamak yerine yaz tatili boyunca onunla birlikte neler yapabileceklerinizi planlamalısınız. Çocukların da katıldığı bir aile toplantısı yapın ve yaz programına karar verin. Çocuğunuzla oyun oynayın Baskıcı olmayan kontrol Tatilde çocuklarınıza mutlaka zaman ayırın. Kaliteli vakit geçirmek için çocuklarla çeşitli oyunlar oynayabilirsiniz. Oyun, çocuk ile annebaba arasındaki iletişimin temel taşı olduğunu unutmayın. Birlikte vakit geçirebilecek sinema, tiyatro, yemek gibi etkinlikler planlanabilir. Anne babalar çocukların arkadaşlarıyla vakit geçirebileceği etkinlikler organize edebilir. Çocuğun tatilde arkadaşlarıyla ders ortamından uzak, eğlenceli zaman geçirmesi motivasyonunun artması için çok önemlidir. Çocuğunuzun hangi saatlerde ders çalıştığı, mola verdiği ya da yattığı bilmelisiniz. Okul, çocuğun kendine ait alanıdır. Kısacası öğrenme burada çocuğa aittir. Bazı ebeveynler evde de sanki okuldaymış gibi davranırlar; bu durumda okul alanı ailesel alanı içine almıştır. Birlikte kitap okuyun Yaz tatili boyunca çocuğunuzu kitap okuması için teşvik etmelisiniz. Araştırmalar okulun ilk yıllarında düzenli kitap okuyan çocukların, ilerleyen yıllarda daha başarılı olduğunu göstermektedir. Çocuğunuza kalıcı bir okuma alışkanlığı kazandırmak istiyorsanız hoşuna gidebilecek kitaplar alabilirsiniz. Belirleyeceğiniz bir saatte birlikte kitap okuyarak onun alışkanlık kazanmasını sağlayabilirsiniz. Belki de başarısızlığın nedeni sizsiniz Çocukların okuldaki başarısızlıklarının nedeni aile için durum, anne- babanın tutumundan da kaynaklanıyor olabilir. Örneğin; ebeveynler arası çatışmalı durumlara çocukların şahit olması onu taraf olmaya zorlama gibi tutumlar çocuğun psikolojik dengesini bozabilmekte ve başarısını etkileyebilmektedir. İstemeseniz de kardeş kıskançlığı gibi bir durum yaratmanız, ev değişikliği gibi taşınma durumları çocuğun kafası karışabilmektedir. Çocuğun verimli bir çalışma ortamının olmaması da başarısını etkileyebilir. Boş ve düzenli bir masa, bilgisayar ve televizyonun olmadığı koşullar gerekmektedir. haber YAZ TATİLİ ÇOCUKLARI TEMBELLEŞTİRMESİN Bunlara dikkat edin! Çocuğun kapasitesi iyi olsa da kafası karışık, endişeli ise dikkati dağılır ve derse konsantre olamayabilir. Depresif bir ruh hali olduğu dönemde sürekli yorgun, uykulu, isteksiz olabilir ya da hiperaktif bir çocuk çok uzun süre ara vermeden dersi takip edemeyebilir. Öğrenme bozukluğu yaşayan çocuk geç öğrenir, harf karıştırabilir; okuma ve yazma konusunda güçlükler yaşayabilir ya da bunların dışında çocuğun işitme-görme gibi fizyolojik bir rahatsızlığı bulunabilir. Gerekirse destek sağlanabilir Anne ve babalar kendi tutumlarına yönelik içsel bir değerlendirme yapabilmelidir. Anne babalar yeri geldiğinde çocukları başarılarından dolayı övmeli, ona duydukları güveni göstermelidir. Çocuk diğer arkadaşlarının başarısı ya da kardeşleri ile kıyaslanmamalıdır. Her çocuk fiziksel, sosyal, zihinsel gelişimi ile ayrı bir bireydir. Ebeveyni tarafından onaylanan, desteklenen çocuk daha çabalı ve başarılı olmaya gayret gösterecektir. Çocuk için gerekirse verimli ders çalışma teknikleri konusunda destek alması sağlanmalıdır. Psikolojik destek almaktan da kaçınılmamalıdır. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 51 haber İYOT YETERSİZLİĞİ ZEKA GERİLİĞİNE YOL AÇIYOR İyot eksikliğinin önlenebilir zeka geriliğinin önde gelen nedenlerinden biri olduğu ve kişiyi anne karnından başlayarak tüm yaşamı boyunca olumsuz etkilediği bildirildi. Sağlık Bakanlığı, “İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi Haftası” nedeniyle bir açıklama yaptı. İyot yetersizliğine bağlı hastalıklarda özellikle doğurganlık çağındaki kadınlar, gebeler, bebekler ve çocukların risk altında olduğu vurgulanan açıklamada, “Bebek ve çocuklarda; büyüme ve gelişme geriliğine, zeka düzeyinin akranlarına göre en az 13.5 puan daha düşük olmasına neden olur. İyot yetersizliği gebelerde düşük ve ölü doğum riskinde artışa neden olduğu gibi her yaş grubunda guatr hastalığına neden olabilmektedir” denildi. “İyot Yetersizliği Hastalıkları Önemli Bir Halk Sağlığı Sorunudur” Sağlık Bakanlığı açıklaması şöyle devam ediyor: “Önemli bir halk sağlığı sorunu olan iyot yetersizliği hastalıklarının önlenmesine yönelik olarak, 1994 yılından beri Kurumumuz-UNICEF işbirliğinde “İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi ve Tuzun İyotlanması Programı” yürütülmektedir. 1998 yılında hazırlanan tuz tebliği ile 52 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 tüm sofra tuzlarının iyot ile zenginleştirilmesi sağlanmıştır. Bu tebliğe göre sofra tuzu: Doğrudan son tüketiciye sunulan, ince öğütülmüş, iyotla zenginleştirilmiş, rafine edilmiş veya edilmemiş işlenmiş tuzu tanımlamaktadır. Sofra tuzuna 25-40 mg/kg oranında potasyum iyodat katılması zorunludur. Eğitim, bilgilendirme, bilinçlendirme, izleme ve denetimler ile iyotlu tuz kullanımında artış görülmüştür. 1995 yılında yapılan çalışmada iyotlu tuz kullanım oranı 18,2 iken bu sayı 2008 yılında 85,4’e yükselmiştir. (Türkiye Nüfus Sağlık Araştırması) Ülkemizde iyotlu tuz kullanımını yaygınlaştırmak, toplum bilinci oluşturmak ve 81 il bazında konuyu gündeme getirmek amacı ile Haziran ayının ilk haftası (1-7 Haziran) İyot Yetersizliği Hastalıkları Haftası olarak belirlenmiştir. Hafta boyunca tüm illerimizde halka yönelik çeşitli etkinliklerle konunun önemi aktarılmaktadır. Bu çalışmalarla iyotlu tuz kullanımında elde edilen başarının devam etmesi amaçlanmaktadır.” haber DİYABETLİLERİN SAĞLIKLI BESLENMESİ İÇİN 16 PRATİK ÖNERİ Dünyada ve Türkiye’de diyabetli sayısı hızla artıyor. Beslenme, yaşamımızı sürdürmemizde en zorunlu gereksinimlerimizin başında gelirken, bir de diyabetle mücadele etmek gibi özel bir durumumuz varsa, doğru beslenme daha da önem kazanıyor. Sağlıklı beslenmenin temeli ise her tür besin grubunu içeren karışık bir beslenme programı uygulamaktan geçiyor 54 Diyetisyen Feyhan Belen, diya- yemek yeme alışkanlıklarınızı de- bette uygulanacak diyetin aslında ğiştirmek, günlük yiyecek değişim- sağlıklı olmak isteyen herkesin uy- lerini öğrenmek ve belirtilere uygun ması gereken beslenme kuralı ol- acil önlemleri almanız gerekiyor. duğunu söyledi. Beslenme alışkanlıklarınızda yapa- Dyt. Feyhan Belen, “Diyabetinizi, cağınız değişiklikler; sizinle birlikte sizinle yaşayan bir arkadaşınızmış ailenizi ve çevrenizdekileri de sağ- gibi algılayınız. Onunla iyi geçi- lıklı beslenme konusunda harekete nebilmek için diyabeti öğrenmek, geçirir” diye konuştu. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 DİYETİSYEN FEYHAN BELEN, DİYABET İLE MÜCADELE EDENLERE BESLENME İLE İLGİLİ ÖNEMLİ 16 TAVSİYEDE BULUNDU: 1. Şeker dâhil olmak üzere, hiçbir yiyecek yasak değildir. Ancak bazılarını ölçülü tüketmeniz gerekebilir. Yiyecek değişimlerini iyi öğrenmiş ve kan şekeri kontrolü sağlanmış bir diyabetli, kısıtlı miktarda (günde 25 gramı aşmayacak ölçüde) şeker de kullanabilir. 2. İnsülin kullanıyorsanız ve diyetisyeniniz veya doktorunuz önermişse, ara öğünlerinizi ihmal etmeyin. 3. Öğünlerinizi asla atlamayın. 4. Her gün aynı saatte ve aynı miktarda yemek yemeye çalışın. 5. Kilo vermeniz gerekiyorsa diyet programınıza mutlaka uyun. Yemekleri kızartmak yerine ızgara veya fırında tercih edin. Yağsız et (balık, derisiz tavuk), yağsız peynir, yağsız süt veya yoğurt gibi yiyecekler tüketin. 6. Hamur tatlıları yerine meyveli veya sütlü tatlıları tercih edin. Tatlandırıcı kullanacaksanız, pişirildiğinde acı tat vermeyen toz tatlandırıcıları kullanmanız daha sağlıklıdır. 7. Damar sertliği riskini azaltmak için doymamış (bitkisel sıvı) yağlara yönelin. Yemek pişirirken zeytinyağı ile soya yağlarını yarı yarıya karıştırarak kullanın. 8. Bol su içmeye (günde 1,5 - 2 litre) gayret edin. Unutmayın ki, su metabolizmanız ve kabızlığınız için iyi bir düzenleyicidir. 9. Tuzu azaltın. Salamura yiyeceklerden kaçının. 10. Yağlı gıdalardan, sakatat, sucuk, salam ve sosis gibi yiyeceklerden uzak durun. 11. Lifli (posalı) yiyecekleri (çiğ sebze, meyve, kuru baklagiller, kepek çavdar ekmeği, yulaf, tam buğdaylı gıdalar) mutlaka tüketin. 12. Diyabetliler için üretilmiş çikolata, tatlı, reçel gibi ürünler tamamen masum ve zararsız değildir. Fazla tüketildiklerinde ishal yapabilir veya yüksek kalori ve yağ içerdiklerinden kilo vermenizi engelleyebilirler. 13. Hazır gıdaları zorda kalmadıkça tüketmeyin. Bu tip besinlerin etiket bilgilerinin içeriğini öğrenerek diyetisyeninize danışın. 14. İnsülin kullanıyorsanız yanınızda mutlaka kesme şeker taşıyın. 15. Kan şekerinizin hangi sınırlar arasında olması gerektiğini öğrenin. 16. Haftada 1 gün aç karnına tartılın. 17. Karbonhidratları iyi tanıyın. Karbonhidratları tanımadan diyabet tedavisinde kan şekeri düzeyini dengelemek mümkün değildir. 18. Mutlaka ara öğün yapın eğer dışarda iseniz yanınızda ara öğün alternatifleri bulundurun. 19. Egzersiz yapacaksanız mutlaka egzersiz öncesi ve sonrası kan şekerinizi kontrol ediniz. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 55 Diyette 8 Başarıyı Yakalayın A D M I AD Yaz tatilinin yaklaştığı şu günlerde, kış aylarında alınan fazla kilolardan kurtulmak ve daha sağlıklı bir vücuda sahip olmak için doğru diyet programının belirlenip, istikrarlı bir şekilde uygulanması gerekiyor. Aniden başlanıp çabuk bırakılan diyetler ise kişinin daha fazla kilo almasına neden olmakla kalmayıp, sağlık açısından da tehlikeli olabiliyor. Beslenme ve Diyet Bölümünden Dyt. Emine Yüzbaşıoğlu, diyet yaparken başarılı olmanın yollarını sıraladı. 1. HEDEF KİLONUZU BELİRLEYİN Kilo vermek isteyen birçok kişi sık sık diyete başlamakta fakat bir süre sonra pek çok farklı nedenle diyet programına sadık kalamamaktadır. Kişiyi günlük hayatında zorlamayacak, doğru planlanmış bir diyet programı sayesinde beslenme alışkanlıkları değiştirilerek başarılı sonuçlar alınabilir. Diyete başlayanlar “Acaba kilo verebilir miyim, versem bu kilomu koruyabilir miyim?” gibi motivasyonu etkileyecek sorularla kendilerini yormamalıdır. “İlk ay 8 kilo veririm” gibi büyük hedefler koymak yerine gerçekçi hedeflerle ve kendilerini strese sokmadan diyete başlayabilirler. “Ayda 1 kilo versem bile yılda 12 kilo eder” diye düşünerek rahatlayabilir, yapabileceklerine inanarak ve kendilerini cesaretlendirebilirler. 2.SIK SIK TARTILMAYIN Kilo takibi amacıyla sık sık tartılmak yanlış bir yöntemdir. Sağlıklı bir diyetle kilo değişimi ayda 4-6 kilodur. Buna göre haftada 1-1,5 kilo kaybı normaldir. Fazlasını beklemek hayal kırıklığına sebep olabilir. Uygun tartılma sıklığı haftada bir ve sabahları aç karnına olmalıdır. Gün içinde farklı saatlerde birkaç kez tartılmak ise moral bozmaya ve motivasyonun azalmasına neden olacaktır. 3.KENDİNİZİ ÖDÜLLENDİRİN Diyet programına başladıktan bir süre sonra kilo vermeye başlanırsa, verilen kilolar için kişiler kendilerini ödüllendirebilirler ancak bu ödüllendirme diyeti bozarak olmamalıdır. Kendilerine ödül olarak; beğendikleri bir kıyafeti alabilir, saç modellerini değiştirebilir ya da uzun zamandır görmek istedikleri bir yere gidebilirler. Bu şekilde motivasyon artırılabilir. 56 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 4.BARDAĞIN DOLU TARAFINI GÖRÜN Diyet süresince motivasyonu yüksek tutabilmek amacıyla verilen her kilo için sevinmek önemlidir. Verilen kilo miktarı ne olursa olsun, diyet yapan kişiler başarılarını takdir etmelilerdir. Bardağın dolu tarafını görmek diyetin uzun süreli olmasına ve başarıyla sonuçlanmasına sebep olacaktır. 5. DİYET YAPARKEN KENDİNİZİ HAYATIN GÜZELLİKLERİNDEN MAHRUM VE DIŞLANMIŞ HİSSETMEYİN Sağlıklı bir yaşam sürdürmek isteyen herkes, doğru beslenme programına uymayı ilke edinmelidir. Gün içerisinde dengeli beslenerek et, süt, sebze, meyve ve tahıl besin gruplarından yeterli miktarda tüketmelidir. Diyete başlayan kişiler, çevrelerindeki diğer kişilerin istedikleri her şeyi yerken kendilerinin yasakların olduğu bir program içinde olduğunu düşünerek dışlanmış hissetmemelilerdir. 6.YEMEK YEMEK İSTEDİĞİNİZDE AÇLIĞINIZI SORGULAYIN Çoğu insan sıkıldığında, mutsuz olduğunda, sinirlendiğinde ya da mutlu olduğunda kendini aç hisseder. Böyle durumlarda açlık hissi tekrar sorgulanmalı. Duygu yoğunluna bağlı açlık hissi durumlarında mutlaka bir şeyler yemeleri gerektiğini düşünen kişiler, kalorisi olmayan ve mevsime uygun çiğ sebzeleri tercih etmeliler. Örneğin; yaz mevsiminde salatalık ve domates uygun olabilir. Hatta salatalığın üzerine yoğurt eklemek daha doyurucu olmasına yardımcı olacaktır. Böyle anlarda kalorisiz çiğ sebzeleri tüketerek diyeti bozmadan açlık hissinden kurtulunabilinir. 7. ÖĞÜNLERDE YEDİKLERİNİZİ NOT ALIN Diyet yapan kişilerin yediklerini not almaları kendilerini kontrol etmeleri için etkili bir yöntemdir. Notlar sayesinde, öğün sayısını ve öğünlerde doğru besin gruplarına yer verilip verilmediğini kontrol ederken; yaptıkları yanlışlar varsa onları da görme şansı yakalayabilirler. Not almanın diğer bir avantajı ise diyet programına uyulup not tutulmasına rağmen bir hafta sonunda hiç kilo verilmemesi ya da çok az kilo verilmesi durumunda, tüketimin diyetisyenle incelenerek yapılan hatanın bulunma şansını yaratmasıdır. 8.OFİSTEKİ ÇEKMECENİZİ YENİDEN DÜZENLEYİN İş yeri çekmecelerinde bulundurulan çikolata, gofret, bisküvi gibi yüksek kalorili atıştırmalıklar diyet programının bozulmasına neden olabilirler. Bunların yerine iş yeri çekmecelerinde kuru meyve, leblebi, galeta gibi sağlıklı ve ara öğün olmaya uygun yiyecekler bulundurmak daha faydalı olacaktır. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 57 haber RECORDATI’DEN TÜRKİYEYE ÜRETİM TESİSİ 135 ülkede satılan ürünleriyle geniş bir tedavi alanında 88 yıldır faaliyet gösteren Recordati, Türkiye’deki 5. yılında Tekirdağ Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde yaklaşık 50 milyon ABD Doları tutarındaki yatırımla kuracağı tesisin temelini attı. 2017 yılında faaliyete geçecek tesis, yaklaşık 130 kişiye doğrudan istihdam sağlayacak. Özel ve lisanslı ürünleri ile nadir hastalıklar da dahil olmak üzere geniş bir tedavi alanında faaliyet gösteren Avrupa’nın önde gelen ilaç firmalarından İtalyan sermayeli Recordati, Tekirdağ Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde geniş bir tedavi alanına yönelik ürünler için yeni üretim tesisinin temelini attı. Temel atma törenine T.C. Sağlık Bakanı Yardımcısı Agah Kafkas, .C. Başbakanlık Yatırım Ajansı Daire Başkanı Arda Ermut, Süleymanpaşa İlçesi Kaymakamı Kamil Kıçıroğlu, Kapaklı İlçesi Kaymakamı Aslı Aynaoğlu Kuzulu, Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sarıoğlu ve Recordati Group Başkan Yardımcısı Arnaldo Restelli katıldı. Recordati İlaç A.Ş. Genel Müdürü İsmail Yormaz açılış töreninde gerçekleşen konuşmasında şunları söyledi; “Recordati’nin, yeni üretim tesisinde toplam kapalı alanın; ofis alanları, üretim alanları, depo ve sevk/kabul alanları, enerji merkezi ve sıvı/katı atık alanları ve bunlara bağlı teknik 58 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 alanları olmak üzere yaklaşık 18.000 m2 olması planlanmaktadır. Bugün temeli atılan yeni üretim tesisimizin öngörülen tamamlanma tarihi Aralık 2015’tir. Ancak Aralık 2015 tesisin; inşaat, makinaların kurulumu kalifikasyonu ve/veya rekalifikasyonu, havalandırma, saf su, basınçlı hava gibi Bakanlığın denetleme esnasında istediği validasyon çalışmalarının finallenmesinin planlandığı bitiş tarihidir. Sağlık Bakanlığı’nın denetlemesi için hazır olunmasına yönelik planlanan tarih Şubat 2016’dır; başka deyişle fiili imalata geçiş tarihi Sağlık Bakanlığı’ndan alınacak olan “alternatif üretim yeri izin belgesi” tarihi olacaktır.” Başbakanlık Yatırım Ajansı Daire Başkanı Arda Ermut da açılış töreninde gerçekleştirdiği konuşmasında; “Recordati, bu tesis ile uluslararası yatırımcılara bir mesaj vererek, Türkiye’nin yatırım kararı açısından ne denli doğru bir merkez olduğunu bir kez daha teyit etti. Bu yatırım, uluslararası yatırımcılar nezdinde Türkiye’de var olan fırsatlara bir kez daha dikkat çekecek” şeklinde konuştu. T.C. Sağlık Bakanı Yardımcısı Agah Kafkas ise temel atma töreni sırasında yaptığı konuşmada Türkiye’nin yatırım alma kapasitesini artırmasına dikkat çekerek üçüncü binyıla girerken, sağlık alanında yapılan reformlarla Türkiye’nin emin adımlarla ilerlediğini belirtti. Kafkas şunları söyledi; “Dünyada çok hızlı büyüyen ve köklü bir firma olan Recordati’nin doğrudan yatırım için ülkemizi tercih etmesinden büyük mutluluk duyuyoruz. Türkiye, bugün sağlıkta dönüşümde hizmete erişim ve hizmet kalitesinin artırılması adına gerçekleştirdiği çalışmalarla, Dünya Sağlık Örgütü tarafından rol model ülke olarak adlandırılan bir ülke konumunda. İlk doğrudan yatırımınızın ardından yeni yatırımlarınızın yolunu açmak konusunda her türlü desteğe açık olduğumuzu belirtmek isterim. Bakanlığımız, dünyada büyümenize ivme katacak yatırımlarınızın teminatıdır.” haber BAKAN MÜEZZİNOĞLU LÖSEMİLİ ÇOCUKLARA KARNELERİNİ VERDİ Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Lösemi tedavisi gören çocuklar, karnelerini Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’ndan aldı. Bakan Müezzinoğlu, geldiği hastanede ‘Çocuk Yoğun Bakım ve Çocuk Yanık Yoğun Bakım Ünitelerin açılışını da yaptı. Bakan Müezzinoğlu ve beraberindekiler, daha sonra karne dağıtım törenine katıldı. Hastanenin konferans salonunda düzenlenen etkinlikte, tedavi gören çocuklar şiirler ile hemşire ve doktorlar için kaleme aldıkları eserleri okudu. Ardından Bakan Müezzinoğlu, çocuklara karneleri ile birlikte hediyeler verdi. Çocuklarla sohbet eden Müezzinoğlu, onlara ‘hangi mesleği seçeceklerini’, ‘hangi takımı tuttuklarını’ sordu. Müezzinoğlu, günün anısına çocuklarla toplu fotoğraf çektirdi. Çocukların bir milletin geleceği olduğunu vurgulayan Müezzinoğlu, çocuklar için her türlü fedakârlığın yapılması gerektiğinin altını çizdi. Bu kapsamda Sağlık Bakanlığı olarak üzerlerine düşen sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştıklarını kaydetti. Yanık yoğun bakım bölümünü ve diğer çocuk yoğun bakımlarını gezdiğini ifade eden Bakan Müezzinoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Hastanemizin bu bölümleri çağın koşullarına uygun teknolojiyle donatılmıştır. Çok daha iyilerine, güzellerine bu ülke, bu millet layık olduğuna inanıyoruz. Önümüzdeki 2-3 yıl içinde Ankara bu anlamda farklı bir noktaya gelecek. Bilkent ve Etlik şehir hastanelerinin tamamlanmasıyla 2 yıl sonra fiziki mekânlarıyla teknolojisiyle bu ülke insanına, Ankaralıları daha modern şartlarda sağlık hizmeti sunacağız.” SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 59 haber Multipl Skleroz (MS) Nedir? Multipl Skleroz (MS), beyni ve omuriliği tutan özbağışıklık hastalığıdır. Bağışıklık sistemindeki (immün sistem) savunma amaçlı gözelerin, nedeni daha anlaşılamamış bir şekilde, sinir hücrelerinin (nöronlar) çevresinde bulunan myelin kılıfını vücuda yabancı bir bağıştıran olarak algılamasıyla yok etmeye çalışmasıdır. MS beynin görme, konuşma, yürüme gibi fonksiyonlar üzerindeki kontrol kabiliyetini bozar. “Multipl” denmesinin nedeni: • Beyin ve omuriliğin birçok farklı alanı etkilenir. • Belirtileri hafif ya da ağır olabilir. Aniden ortaya çıkabilir ya da kaybolabilir. • “Skleroz” denmesinin nedeni: • Hastalık beyin ve omuriliğin ha- sarlı alanlarında sklerozan plaklar, yani sertleşmiş dokular oluşturur. 60 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 • Bir akıl hastalığı değildir. • Bulaşıcı değildir. • Henüz önlenebilir ya da tamamen tedavi edilebilir değildir. Multipl Skleroz hakkında bilinmesi gereken en önemli şey nedir? Merkezi sinir sisteminin gençler arasında görülen yaygın bir hastalığıdır. MS’lilerin aileleri ve yakınlarından oluşan çok daha fazla sayıda kişi ise duygusal, maddi ve fiziksel zorluklarla karşı karşıyadır. Genç erişkinler MS’e yakalanma olasılığı en yüksek olanlardır; hem de hayatlarının en verimli yıllarında... Her yıl araştırma için dünyada milyonlarca dolar harcanmaktadır. En az bir o kadarı da yardım ve destek için harcanmaktadır. Hastalık nedeniyle kaybolan işgücü değeri ise faturayı ayrıca kabartmaktadır. MS’i daha ya- kından tanımakla MS’lilerin hayattan daha çok tad almalarını ve MS’ten daha az etkilenmelerini sağlayabilirsiniz. MS merkezi sinir sistemini nasıl etkiler? Merkezi sinir sistemi sinirler boyunca vücudun çeşitli bölgelerine elektriksel mesajlar gönderen bir telefon santralına benzer. Bu mesajlar bilinçli ve bilinçsiz tüm hareketlerimizi kontrol eder. Multipl Skleroz mesajların düzgün bir şekilde iletilmesini bozar. Sağlıklı sinir liflerinin çoğu mesajların iletilmesini kolaylaştıran miyelin denen yağlı bir madde ile çevrelenmiştir. MS’de miyelin parçalanır ve miyelinin yerini nedbeleşmiş (sertleşmiş) doku alır. Bu da mesajın geçişini saptırır ya da tümden bloke eder. Vücut fonksiyonları kontrol edilemez hale gelir, çünkü: Kimler MS’e yakalanır? • Mesajlar gerektiği gibi iletilemez • Mesajlar yanlış bölgeye gider • Multipl Skleroz’a yol açan nedir? • Bu, tıbbın en büyük sırlarından bi- MS hakkında bilmediğimiz o kadar çok şey vardır ki, kimin MS’e yakalanacağını tahmin edemeyiz. Yine de kimlerin MS’e yakalanma olasılığının daha yüksek olması hakkında şöyle bir tablo çizilebilir: • Sebep bilinmemektedir. • Bir tedavi bulunamamıştır. • Kimin MS’ye yakalanacağını önce- Genç erişkinler; Belirtiler genellikle 20-40 yaşları arasında ortaya çıkar. 15 yaşın altında ve 50 yaşın üstünde nadiren görülür. ridir. den bilmek mümkün değildir. Bu konuda üç yaygın teori vardır: I- Virüs Saldırısı • Virüsler vücuda girdiklerinde vü- cut hücreleri içinde hızla çoğalırlar. Çoğu virüsler hızla bazı hastalık belirtilerine yol açar. Yavaş etkileyen belirli bazı virüsler ise daha sonra tekrar ortaya çıkarak yeni belirtilere yol açarlar. Diğer bazı yavaş etkili virüsler ise vücutta herhangi bir hastalığa yol açmadan önce aylar hatta yıllarca gizli kalabilirler. • MS bazı yavaş etkili virüsler tara- fından meydana getirilebilir ya da bilinen bir virüse karşı gösterilen gecikmiş bir reaksiyon olabilir. Kadınlar; Kadınlar erkeklere göre daha fazla oranda MS’e yakalanırlar. MS hamilelikle ilgili değildir (MS’li hanımlar çocuk sahibi olabilirler). Ilıman iklim kuşağında oturan insanlar; MS 40-60 derece güney ve kuzey enlemleri arasında sık görülür. Bir bölge Ekvator’a ne kadar yakınsa MS vakası da o kadar azdır. Sağlık şartlarının iyi olduğu bölgelerde yaşayan insanlar; Bu bölgelerde MS vakası sık görülür. Muhtemelen bu bölgede yaşayan çocuklar MS’e karşı bağışıklık sağlayacak bazı faktörlere maruz kalmamaktadırlar. MS’in belirtileri çok çeşitlidir. Kişiden kişiye değişir ve aynı kişide de zaman zaman değişebilir. MS belirtileri şunları içerir: II- Bağışıklık reaksiyonu • Vücudumuz, virüsler ve bakteriler gibi hastalık etmenlerini yok eden ve doğuştan gelen bir savunma sistemine sahiptir. • Göz bozukluğu: Çift görme veya gözün irade dışı hareketi • Vücudun herhangi bir bölgesinin kısmen veya tamamen felç olması • Savunma sistemi geri tepebilir ve • Ellerin Titremesi vücudun kendi hücrelerine saldı- • Mesane ve kalın barsak kontrolurabilir. Buna «Oto-immun reaksiyon» denir. nun kaybı reaksiyon sonucunda ortaya çıkmış olabilir. bozuklukları veya denge kaybı • MS, vücudun yanlışlıkla kendi do- •• Sendelenme Dilde peltekleşme gibi konuşma kusuna saldırdığı bir oto-immun • Aşırı halsizlik veya kendini alışılmamış biçimde yorgun hissetme III- Kombinasyon • Hem virüsler hem de bağışıklık sistemi reaksiyonu MS’e yol açabilir. • Virüsler vücuda girdiğinde hücreler içinde gelişmeye başlarlar. • Vücudun savunma mekanizması hem virüslere karşı hemde vücudun kendi hücrelerine karşı tahrip edici olabilir. • Koordinasyon bozukluğu • Uyuşma veya karıncalanma hissi • Ayakların belirgin şekilde sürüklenmesi Yukarıdaki belirtilenlerin her biri başka bir hastalıktan kaynaklanabilir. Doktorunuza mutlaka danışınız. Ms için başlangıç belirtileri genellikle hafiftir ve tedavi edilmeden kaybolurlar. Fakat zaman ilerledikçe bunlar daha sık ve daha ağır olabilir. Tipik tablo akut belirtilerin görüldüğü kısa bir dönem ve bunu izleyen dönemde belirtilerin hafiflemesi ya da haftalar, aylar hatta yıllarca kaybolması şeklinde çizilebilir. Belirtiler sinir sisteminin tutulan bölgesine göre değişiklik gösterirler. Multipl Sklerozu ortaya çıkarmak zor olabilir. İlk belirtinin ortaya çıkışından kesin tanının konmasına kadar çoğunlukla yıllar geçebilir, çünkü: ilk belirtiler o kadar hafiftir ki kişi bir doktora görünmeyebilir. Sinir sisteminin diğer hastalıkları da aynı uyarıcı belirtilerin bazılarını gösterirler. Gelişmiş tüm laborutuvar teknik imkânlarına rağmen MS’i kesin olarak gösteren ya da ekarte ettiren bir teknik yoktur diyebiliriz. MS tanısını koymak için iki temel bulgu aranır: 1. Sinir sistemi hasarının belirtileri Elde ve ayakta hissizlik veya titreme, ani güç kaybı veya felç ortaya çıkabilir (Bu durumda merkezi sinir sisteminin iki ya da daha çok bölgesi tutulmuş olmalıdır). 2. İyileşmeler ve kötüleşmeler MS belirtileri diğer sinir sistemi hastalıklarından farklı olarak herhangi bir uyarı olmaksızın ortaya çıkabilir ve kendiliğinden iyileşmeler gösterebilir. MS lilerin çoğu tekrarlayan alevlenmelere rağmen aktif bir hayat sürerler ve hayata olumlu yönden bakmayı öğrenebilirler. MS uygun bir yaklaşımla ele alındığında şikayetler en aza indirgenebilir. FAKAT MS tanısı ümitsizliğe yol açmamalıdır. Çünkü çok az hastada ilerleyici ve ciddi komplikasyonlarla karşılaşılır. TEDAVİ Günümüzde MS için kesin bir tedavi yoktur. Fakat hastaların bağımsız, rahat ve üretken olmalarını sağlamak için çok şey yapılabilir. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 61 haber Genel vücut sağlığını korumak: İlaç Tedavisi Herkes gibi MS’lilerin de aktivitelerini sürdürmeleri, besin değeri yüksek bir diyet uygulamaları, kendilerini iyi hissetmek ve dirençlerini korumak için yeterince dinlenmeleri gerekir. Multipl Skleroz’un ilaçla tedavisinin iki ana hedefi vardır. Birinci hedef, sinir dokusu içerisinde çoğu zaman hiç durmaksızın süren, miyelin ve akson (sinir teli) yıkımına neden olan ve zaman zaman alevlenen iltihabi süreci kontrol altına almaktır. Enfeksiyonların, özellikle solunum veya idrar yolları enfeksiyonlarının anında tedavi edilmesi son derece önemlidir. Fizyoterapi Egzersiz programları ve kasların çalıştırılması hastaların akut atak döneminin izlerini silmesine ve kas spazmlarının giderilmesine yardımcı olur. Barlar ve diğer yardımcı aletlerle yapılan çalışmalar bir çok hastanın kendine güvenini arttırır. Psikoterapi ve Danışmanlık Kişisel ve grup terapileri hastalara ve ailelerine depresyon, korku ve MS’in yol açtığı sınırlamalarla mücadelede yardımcı olur. (Ne kadar süreceği belli olmayan iyileşme dönemleri bu hastalığa uyum sağlamayı özellikle güçleştirir). 62 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 Bu hedefe yönelik ilaçlar içerisinde yer alan steroidler, akut atakların şiddetini ve süresini azaltmak için kullanılır. Steroide yanıt vermeyen ağır atağı olan hastalarda plazmaferez adı verilen, kandaki, bir anlamda iltihaba yol açan maddeleri ayıran bir yöntemin yararlı olduğuna ilişkin bilgi ve gözlemler vardır. Sık atak geçiren ve kalıcı özürlülük gelişme eğilimi gösteren hastalarda sinir dokusu içerisindeki iltihabi süreci etkilemek ve sürekli kontrol altında tutmak için ilaç kullanmak gerekir. Uzun süreli tedavi gerektiren yukarıda belirtilen durumlarda sorumlu hekimin, kişiye göre yapacağı değerlendirmeyle azathiopirin ve benzeri özgül olmayan bağışıklık sistemi baskılayıcıları ya da son yıllarda geliştirilen interferon beta türleri ya da glatiramer asetat gibi ilaçlar seçilebilir. Multipl Skleroz adı verilen tablonun çeşitli tipleri bulunduğu, herkesin Multipl Skleroz’u kendine özgü olduğu için bu ilaçların etkisi kişiden kişiye değişebilir. Bu ilaçlar bugün için MS’te kesin çözüm olmamakla birlikte, bir grup hastada olumlu sonuçlar alınmaktadır. İlaçların seçimi de yarar ve yan etkilerin değerlendirilmesi de sorumlu hekim tarafından yapılmalıdır. Multupl Skleroz tedavisindeki ikinci hedef ise bazı şikâyetleri ortadan kaldırmaktır. Örneğin, kas spazmlarını ve sertliklerini ortadan kaldırmak için kas gevşeticiler, idrar problemlerini ortadan kaldırmak için mesane işlevlerini düzenleyici ilaçlar, yorgunluk için amantadin ve benzeri ilaçlar kullanılır. Sürekli izleme MS’in seyri önceden tahmin edilemez, gereksinimler ve sakatlıklar değişebilir. Bu nedenle sürekli tıbbi gözetim esastır. Ortaya çıkabilecek bütün tıbbi sorunlar MS’e bağlı olmayabilir. Ancak bir doktor belirtilerin tedavi gerektiren başka bir hastalığa bağlı olup olmadığını saptayabilir. haber TÜRKİYE MS DERNEĞİ 25. YILINI KUTLADI Türkiye MS Derneği 25’inci yılını özel bir etkinlikle kutladı. Birçok sürprizin yer aldığı etkinlikte Derneğin, Novartis iş birliğiyle hayata geçirdiği GülüMSeten Turne projesi de sahnelendi. Ünlü sanatçılar Dolunay Soysert, Özgür Ozan ve Ferdi Akarnur’un sergilediği eğlenceli skeçlerle renklenen etkinlikte, Derneğe destek veren ünlü sanatçılara ve MS Dostlarına ödül verildi. MS (Multipl Skleroz) hastalığı konusunda önemli çalışmalara imza atan Türkiye MS Derneği 25’inci yılını özel bir etkinlikle kutladı. 25 Mayıs 2014, Pazar günü İstanbul’da gerçekleşen etkinlikte Derneğin, Novartis iş birliğiyle hayata geçirdiği GülüMSeten Turne projesi de sahnelendi. Türkiye MS Derneği Başkanı Ayşen İnci ve Türkiye MS Derneği Bilimsel Kurul Başkanı Prof. Dr. Aksel Siva ev sahipliğinde gerçekleşen etkinliğe birçok ünlü isim katıldı. Derneğin 25’inci yılı sebebiyle bir de ödül töreni düzenlendi. Türkiye MS Derneği ve Novartis tarafından gerçekleştirilen Yol ArkadaşıMSın ve GülüMSeten Turne projeleri sırasında sağladıkları katkılardan dolayı ünlü sanatçılar Türkan Şoray, Göksel Kortay, Engin Altan Düzyatan, Sinan Tuzcu, Altan Erkekli, Dolunay Soysert, Özgür 64 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 Ozan ve Ferdi Akarnur’a “MS Dostu” ödülü verildi. Sanatçılar ödüllerini, aynı zamanda tiyatro sanatçısı olan Türkiye MS Derneği Başkanı Ayşen İnci’den aldı. Törene katılamayan Türkan Şoray ve Engin Altan Düzyatan ise bir video ile MS Dostlarına teşekkürlerini iletti. Ödül töreninin ardından 25’inci yıl pasta kesimi yapıldı. Pasta kesim töreni sırasında oyuncu Serhan Arslan’ın önderliğinde Dernek üyelerinin sürpriz gösterisiyle eğlenceli anlar yaşandı. Tören sırasında konuşma yapan Türkiye MS Derneği Başkanı Ayşen İnci, “Bugün Türkiye MS Derneği’nin 25’inci yılını kutlamanın gurur ve mutluluğunu duyuyoruz. Geride bıraktığımız 25 yılda MS’li dostlarımızla el ele, omuz omuza birçok zorluğa göğüs gerdik, birçok mutluluğu da birlikte yaşadık. Bize bugüne kadar desteğini esirgemeyen tüm MS dostlarımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sizlerin değerli destekleriyle, çabalarımız daha da anlam kazanıyor ve yapacaklarımız konusunda yüreklendiriyor” dedi. Dernek Bilimsel Kurul Başkanı Prof. Dr. Aksel Siva ise “Multipl Skleroz günümüzün en önemli hastalıklarından biri. Türkiye’de yaklaşık 40 bin MS’li birey olduğu tahmin ediliyor. Bu denli yüksek bir rakamdan bahsediyoruz ancak hastalık konusunda yeterince bilinçli değiliz. Bu nedenle güncel bilgilerin hasta ve hasta yakınlarına aktarılması büyük önem taşıyor” dedi. Dernek olarak, 25 yıldır MS’li bireylere en doğru bilgiyi ulaştırmak ve mücadelelerine destek olmak amacıyla birçok proje gerçekleştirdiklerini belirten Prof. Dr. Siva “Bizleri yıllardır yalnız bırakmayan, çalışmalarımıza destek olan dostlarımıza teşekkür ediyor, birlikteliğimizin daha nice uzun yıllar devam etmesini diliyoruz” şeklinde konuştu. Etkinlik kapsamında sahnelenen GülüMSeten Turne katılımcılardan büyük ilgi gördü. Ünlü sanatçılar Dolunay Soysert, Özgür Ozan ve Ferdi Akarnur sergiledikleri skeçlerle hastalık hakkında önemli bilgileri eğlenceli bir yöntemle seyircilere aktardı. MS’li bireylerin yaşadıklarının içten bir bakış açısıyla canlandırıldığı toplantıda Psikolog Serap Duygulu, Sosyal Güvenlik Uzmanı Prof. Dr. Cem Kılıç, Beslenme ve Diyet Uzmanı Taylan Kümeli ve FTR Uzmanı Dr. Anıl Tekeoğlu ise kendi uzmanlık alanlarından deneyimlerini paylaştı. Beslenmeden egzersize, iş hayatından aileye, psikolojiden sosyal haklara kadar yaşamın çok çeşitli alanlarında MS’li bir bireyin karşılaşabileceği pek çok sorun konusunda uzman görüş ve önerileri aktarıldı. MS ile ilgili merak edilen sorular yanıtlandı. Türkiye MS Derneği’nin, Novartis iş birliğiyle hayata geçirdiği GülüMSeten Turne, yıl boyunca Türkiye’nin 11 farklı şehrinde MS’li bireylere yol arkadaşlığı yaparak onlara en doğru bilgiyi ulaştırmayı amaçlıyor. Tamamen ücretsiz ve halkın katılımına açık olarak gerçekleştirilen GülüMSeten Turne, Samsun, Trabzon, Bursa ve Ankara’nın ardından 14 Haziran 2014, Cumartesi günü saat 18.00’da İstanbul Kozyatağı Kozzy AVM Gazanfer Özcan Sahnesi’nde sahnelenecek. Turne bundan sonraki yolculuğuna İzmir, Malatya, Elazığ, Hatay ve Konya ile devam edecek. Beyin ve omurilik (merkezi sinir sistemi) hastalığı olan MS, genellikle 20-40 yaşları arasında görülen ve her insanda farklı belirtilerle seyredebilen bir hastalıktır. Sinir sistemini etkilediğinden, kişinin görme, konuşma ve hareket etme gibi işlevlerini, dolayısıyla yaşamını derinden etkileyebilir. Hastalık; göz bozukluğu, güç kaybı, vücudun herhangi bir bölgesinin kısmen felç olması, ellerin titremesi, sendeleme veya denge kaybı, dilde peltekleşme gibi konuşma bozuklukları, aşırı halsizlik, yorgun hissetme, uyuşma veya karıncalanma hissi gibi belirtilerle ortaya çıkar. Belirtileri kişiden kişiye değişiklik gösterebilir ve aynı kişide zaman zaman değişebilir. Ömür boyu süren hastalığın başlangıç belirtileri genellikle hafiftir ve tedavi edilmeden kaybolurlar. Zaman ilerledikçe bunlar daha sık ve daha ağır olabilir. Nedeni ve kesin tedavisi henüz bulunamamış olan MS hastalığı tedavisiyle ilgili dünyada araştırma ve geliştirme çalışmalarına ve yardım projelerine yüz milyonlarca dolar harcanmaktadır. Türkiye MS Derneği Hakkında: Modern iletişim olanaklarını kullanarak Türkiye’de MS Hastalığını tanıtmak ve tanı konmuş üyelerimize hastalığın her aşamasında gerek tıbbi, gerekse psikolojik rehber olmak amacıyla kurulmuş bir dernektir. Üyelerinin arasında seçkin hekimler ve MS’liler bulunmaktadır. Türkiye MS Derneği’nin çatısı altında karşılıklı bilgi paylaşımı, ortak projeler ve gönüllü çalışmalar yürütülmektedir. Türkiye MS Derneği diğer ülkelerce kurulmuş derneklerin de yer aldığı uluslararası konfederasyonlarda ülkemizi temsil etmektedir. MS ile ilgili en doğru ve en güncel bilgileri almak, etkinlikleri takip etmek ve katılmak, MS’li kişilere destek olmak isterseniz, Türkiye MS Derneği’ne üye olabilirsiniz. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 65 haber KUDRET INTERNATIONAL HOSPITAL AÇILDI Kudret Sağlık Grubu hastane zincirinin son halkası Kudret International Hospital, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun katılımıyla açıldı. 13 yıldır sağlık sektöründe yer alan Kudret Sağlık Grubu’nun amiral gemisi olan Kudret International Hospital; 13 farklı branşı, 66 yatak kapasitesi, 18 yoğun bakım yatağı ve alanında uzman kadrosu ile ile Ankara’nın merkezinde yer alıyor. Akıllı bina teknolojisi ile inşa edilen ve ileri teknoloji ile donatılan hastane 10.000 metrekarelik kapalı alanda hizmet veriyor. Hastanenin açılışında konuşan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “Türkiye’de sağlık geçtiğimiz 10 yıl içerisinde değişim ve dönüşümü yakaladı. Ama yeni başarılara da susamış bir toplumuz, yeni başarıların da peşinden koşmak durumundayız. Özel sağlık sektörü 2002 öncesi dinamikleri ile 2002 sonrası özellikle Sayın Başbakanımızın sağlıkta Türkiye adına koyduğu vizyon sonrası 66 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 çok farklı bir boyuta geçtik. 2000’da yalnız parası olanlar özel hastanelere, özel hekimlere ve özelden hizmet alabiliyordu. Şimdiyse 77 milyon insanımızı sağlığa hakkaniyetli ulaşabilmek için bütün sağlık sektöründen hizmet alabilme noktasına taşıdık. Bu anlayış Türkiye’yi dünyada sağlık hizmetleri sunumunda yakaladığı başarı dolayısıyla örnek ülke konumuna getirdi” diye konuştu. Bakan Müezzinoğlu, “OECD ortalamalarına baktığımızda kişi başına harcadığımız para yaklaşık bin dolar civarında. Yakaladığımız memnuniyet onların yüzde 75. Bu oranı yakalayan ülke sayısı oralarda az ama biz bunu başardık” dedi. Yüzde yüz hasta memnuniyeti Kudret Sağlık Grubu Yönetin Kurulu Başkanı Sayın Serdar Bahadır ise açılış töreninde yaptığı konuşmada “13 yıl önce Kudret Göz Hastanesi ile başlayan yolculuğumuz İstanbul Kadıköy Kudret Göz Merkezi ile devam etti. “Önce insan, önce sağlık” felsefi ile çıktığımız bu yolda; etik değerlerimizden, bilimsel yaklaşımlarımızdan ve son teknolojiye paralel uygulamalarımızdan ödün vermeden yürüyoruz. Sağlık işletmeciliği alanında edindiğimiz tecrübeler ile Türkiye’nin göz branşından genel hastaneye geçiş adımını atabilen ilk özel hastanesi olmanın ayrıcalığını yaşıyor aynı zamanda da sorumluluğunu taşıyoruz. Tamamı alanında uzman hekimlerimizle birlikte yüzde yüz hasta memnuniyetini sağlayarak referans gösterilen bir hastane olacağız. Şehrin merkezinde, SGK ve kamu kurumları ile anlaşmalı bir uluslar arası hastaneyi Ankaralıların hizmetine sunmaktan onur duyuyoruz.” dedi. AŞIRI SICAKLARDA BESLENME Yaz aylarının başlaması ile artan hava sıcaklıkları birtakım sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Sıcaklık ve nem artışına bağlı olarak vücut ısısı artmakta ve metabolizma bu yeni duruma uyum sağlamaya çalışmaktadır. Kalp debisinde düşme, doku ve organlarda oksijenlenmede azalma, kalp atım sayısı ve kan basıncındaki artış nedeniyle yaz aylarında özellikle yüksek tansiyon, kalp yetmezliği ve koroner kalp hastalıklarında artış gözlenmektedir. Ayrıca sıcaklıkların etkisiyle artan terleme ile birlikte su ve mineral kaybı sonucu, bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık problemleri de görülebilmektedir. Yaz aylarında özellikle bebek ve çocuklarda ishal görülme sıklığı artmaktadır. Ayrıca sıcak havalarda besinlerin bozulma riski artmakta ve besin kaynaklı zehirlenmeler sık görülmektedir. Yaz sıcaklığından en çok etkilenenler çocuklar, yaşlılar, hamileler, kalp ve şeker hastalığı olan bireylerdir. Yaz aylarında sıklıkla görülen sağlık problemlerinin azaltılmasında sağlıklı beslenme ve bu konuda toplumun bilinçlendirilmesi son derece önemlidir. Yaz Aylarında Sağlıklı Beslenme Önerileri • Yaşamın her döneminde yeterli ve dengeli beslenme sağlığın korunması için esastır. Bu nedenle, dört besin grubunda bulunan besinlerden 3 ana ve 3 ara öğünde yeterli miktarlarda alınmalıdır. • Kahvaltı günün en önemli öğünü- dür. Yaz aylarında yapılacak kahvaltıda az yağlı peynirler, zeytin ve taze sebzeler bulunmalı, kafein içeren içecekler yerine de süt, meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi bitki çayları tercih edilmelidir. • Yaz aylarında yağlı besinlerin ve yağda kızartmaların tüketiminden kaçınılmalı; yemeklerde bitkisel sıvı yağların kullanılmalı, yemekleri pişirirken ise kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, kendi suyunda veya az suda pişirme gibi sağlıklı pişirme yöntemleri uygulanmalıdır. 68 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 • Yaz aylarında vücut direncini artır- mak ve vücudun yeterli miktarda vitamin ve mineral alınmasını sağlamak için sebze ve meyve çeşitlerinden yararlanılması önemlidir. Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir. • Kan şekerini hızla yükselten ve hızlı düşüren besinlerin tercih edilmemesi, basit karbonhidrat olan saf şeker ve şekerli besinler yerine kepekli ekmek, makarna, bulgur gibi lifli besinlerin tüketilmesine özen gösterilmelidir. • Enerjisi yüksek hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar, meyve tatlıları, dondurma gibi tatlılar tercih edilmelidir. • Yaz aylarında terleme ile ar- tan sıvı ve mineral kaybının önlenmesi için yeterli sıvı alımı önemlidir. Ayrıca, yaşamın her döneminde yeterli sıvı alımı vücutta oluşan toksinlerin (zararlı öğeler) atılması, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasında, metabolizma dengesinin sağlanmasında ve vücutta pek çok biyokimyasal reaksiyonun gerçekleşmesinde son derece önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, her gün en az 2-2.5 litre (12-14 su bardağı) su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında kahve, çay ve gazlı içecekler yerine süt, ayran ve meyve suyu gibi içecekler tercih edilmelidir. • Besin zehirlenmeleri özellikle yaz aylarında artmaktadır. Çoğunlukla hafif seyirli ve kısa süreli olmalarına karşın, zehirlenmeye yol açan besinle ve kişiyle ilgili bazı faktörler besin zehirlenmelerinin zaman zaman daha ağır seyretmesine hatta ölümcül olmasına yol açabilmektedir. Özellikle yaz aylarında dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin tüketiminden kaçınılmalı, çabuk bozulan potansiyel riskli besinler (et, yumurta, süt, balık vb.) açıkta bekletilmemeli, besinlerin hazırlanması ve pişirilmesi aşamalarında hijyen kurallarına özen gösterilmelidir. •Yaz aylarında özel- likle rota virüslerden kaynaklanan bebek ve çocuklarda yaygın olarak görülen ishallerin önlenmesinde el hijyeni ile sebze ve meyveleri yemeden önce iyice yıkamak çok önemli olup, ishali olanlar en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Ramazanda Beslenmeye Dikkat Bu yıl Ramazan ayının sıcak yaz günlerine rastlaması nedeni ile oruç tutanların sağlıklarına daha fazla önem vermeleri, iftar ve sahur menüleri konusunda daha dik- katli olmaları gerekmektedir. Sıcaklık ve nem artışına bağlı olarak vücut ısısı artmakta ve metabolizma bu yeni duruma uyum sağlamaya çalışmaktadır. Sıcaklıkların etkisiyle artan terleme ile birlikte yeterince sıvı alınmazsa su ve mineral kaybı sonucu, bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık problemleri yaşanabilmektedir. Yeterli ve dengeli beslenmenin ramazan ayında da sürdürülebilmesi için günün oruç tutulmayan bölümünde en az üç öğünü tamamlamak ve sahur öğününü atlamamak gerekir. Sahura kalkılmaması ya da sahurda sadece su içilmesinin zararlı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü bu beslenme tarzı yaklaşık 15-16 saat olan açlığı, ortalama 20 saate çıkarmaktadır. Bu da açlık kan şekerinin daha erken saatlerde düşmesine ve buna bağlı olarak günün daha verimsiz geçmesine neden olmaktadır. Bu durumun aksine eğer sahur öğünü, ağır yemeklerden oluşursa gece metabolizma hızı düştüğü için yemeklerin yağa dönüşme hızı ve kilo alma riski artmaktadır. Bu nedenle sahura mutlaka kalkılmalı ve sahur yemeğinde süt, yoğurt, peynir, yumurta gibi besinlerden oluşan hafif bir kahvaltı yapılmalı ya da çorba, sebze ve zeytinyağlı yemeklerden oluşan bir öğün tercih edilmelidir. Ancak gün içerisinde aşırı acıkma problemi olanların midenin boşalma süresini uzatarak acıkmayı geciktiren kuru fasulye, nohut, mercimek, bulgur pilavı gibi yemekleri tüketmesi; aşırı yağlı, tuzlu ve ağır yemekler ile unlu gıdalardan uzak durulması uygundur. Ramazan’ın yemek kültürü açısından en bilinen özelliği iftar sofralarındaki çeşitlilik ve bolluktur. İftar sofralarında bir insana yetecek yemeğin 2-3 kat fazlası bulunabilmektedir. İftarda kan şekeri çok düşük olduğundan kısa sürede çok miktarda besin tüketme isteği doğmaktadır. Yapılan en büyük hatalardan birisi de çok hızlı bir şekilde, çok yüksek miktarda besin tüketmektir. Beyin doyma emrini yemekten 15-20 dakika sonra verir. Çok hızlı yemek yendiğinde bu süre zarfında yüksek miktarda, enerjisi yüksek besinler yenilebilir ve bu durum ilerleyen günlerde kilo alımına da zemin hazırlar. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 69 gezelimgörelim Floransa Rönesansın Kalbi Ortaçağ’ın modern dünyaya güzel bir hediyesi olan Floransa, büyüleyici bir atmosfere sahip.Arno nehrinin böldüğü şehir; kelimelerin kifayetsiz kaldığı manzaraları, gastronomik zenginliği ve dünya kültürüne eşsiz katkılarıyla tanınan Toskana bölgesinin de en büyük kenti aynı zamanda. Çevresindeki yerleşim alanlarıyla beraber yaklaşık bir milyona yakın nüfusa sahip olan şehir, geçmişte olduğu gibi bugün de İtalya ve Avrupa’nın önemli ticaret merkezlerinden biri. Floransalıların hatta Toskana bölgesinde yaşayanların genel olarak kendilerini diğer İtalyan şehirlerinden ve İtalyanlardan farklı görmek durumu 70 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 söz konusu. Ancak bu durum tarihsel sürece bakıldığında anlaşılabilir bir durum. Tarihleri boyunca hep bağımsız ve otonom bir yaşam süren Toskana halkı halen birleşmiş bir cumhuriyet içerisinde yaşamaya pek alışmış değil. Hatta bu durum kimi zaman yasama ve yürütme konularıyla ilgili Roma’yı ve hükümeti küçümsemeye kadar gidebiliyor. Daha da ileri giden Toskana halkı kendilerinin bir Toskanalı geni taşıdıklarına inanıyor. Floransa dünya tarihi için de çok önemli bir kent. Yaşadığımız modern dünyanın oluşmasındaki en büyük temellerden biri olan Rönesans denen devrimin doğum yeri olan şe- hir, o dönemde gelişmiş ekonomisi ve serbest düşünceye yaklaşımıyla birçok bilim ve sanat adamına ev sahipliği yapmış. Bununla birlikte Machiavelli, Dante ve Michelengelo gibi dünyayı etkilemiş ve halen etkilemekte olan isimlerin de Floransa doğumlu olduklarını eklemek gerekir. Özellikle Mediciler yönetimde olduğu farklı süreler boyunca Floransa’ya Michelangelo, Leonardo da Vinci ve Botticelli gibi sanatçıların eserlerini toplayarak muhteşem bir koleksiyon kazandırmışlar. Şehre yine bu dönemde Rönesans mimarisinin en güzel örnekleri inşa edilmiş. Tarihi boyunca sanata ve edebiyata ev sahipliği yapmış kentin çocukluğumuzdan beri tanıdığımız Pinokyo’nun da memleketi olduğunu eklemek gerek. İtalyan Rönesans’ının doğum yeri olarak bilinen Floransa, kültürü ve mimarisiyle dünyaca ünlü bir turizm kentidir. Şehirde turistlerin de yoğun ilgi gösterdiği önemli sanat galerileri ve müzeler bulunuyor. Kentin merkezindeki en önemli meydan Piazza della Signoria’dır (Signoria Meydanı). Bu meydan etrafında tarihsel binalar ile çevrilmiş ve birçok heykel ve anıt bulunan çok çekici bir meydandır. Bu meydanın ortasında ise Neptün Çeşmesi bulunur. Neptün Havuzunun ortasında mermerden yapılmış deniz tanrısı Neptün’ün heykeli, mermer atlar ve etrafında denizkızları ve erkek deniz tanrıları görülür. Bu çeşme ve heykeller 1565 yılında yapılmıştır. Ayrıca aynı meydanda Michelangelo’nun ünlü heykeli David’in bir kopyasını da görebilirsiniz. (Aslı Accademia Müzesi’nde koruma halindedir). Bu meydan bulunan “Loggia” adli yapı üzeri kapalı ama kenarları kemerli ve açık bir gösterim binası olup içinde birçok antik ve daha yeni yapılmış heykeller gösterilmektedir. Kentin ve dünyanın da en önemli sanat müzesi olarak kabul edilen yakınındaki Uffizi Galerisi, Piazza della Signoria’nın yakınında yer alıyor. Dünya çapında İtalyan Rönesans’ının en nadir örnekleri bu müzede bulunur. Bu müzeye çok yakın bir mesafede bulunan Arno nehrinin üzerindeki Ponte Vecchio (Eski Köprü) çok ilgi çekici bir köprüdür. Köprüler şehri Floransa’nın II. Dünya Savaşı’ndan zarar almadan tek çıkan köprüsüdür. Kentin en önemli kilisesi yapımı 1436 yılında biten Santa Maria del Fiore’dir. Genellikle “Duomo” adıyla bilinen bu katedralin kubbesi çok büyük bir mimarlık harikası olarak bilinir ve Floransa resimlerinde her zaman ön planda görünen bir yapıdır. Duomo’nun bir parçası sanılan Campanile (çan kulesi) ve yine hemen yanındaki Battistero di San Giovanni (vaftizhane) de özellikle bronzdan dökme kapılarında İncil sahnelerini roliyef halinde gösteren önemli yapıdır. Floransa’da görebileceğiniz diğer müzeler Pitti Sarayı, Duomo Katedral Müzesi, Bargello heykel müzesi, Accademia dell’ Arte del Disegno müzesi önemli dünya müzeleri arasındadır. Bunların dışında Floransa çok sayıda bahçe, saray ve kiliseye de ev sahipliği yapmaktadır. Boboli Bahçeleri, Santa Crocce, Santa Maria Novella ve San Lorenzo kiliseleri görülmeye değer yerler arasında yer alırlar. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 71 kampus haber Türkiye’nin En Kapsamlı Tematik Sağlık Üniversitesi Açılıyor BİRUNİ ÜNİVERSİTESİ Biruni Üniversitesi sağlık eğitimine yeni bir anlayış getiriyor. Biruni, sağlık alanında ilklerin üniversitesi olacak. Türkiye’nin sağlık alanında eğitim veren en kapsamlı tematik sağlık üniversitesi olacak Biruni Üniversitesi, 2014 - 2015 öğretim yılında eğitime başlıyor. Tamamı sağlık bölümlerinden oluşan 6 Fakülte, 3 Enstitü ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu ile ülkemizdeki bütün sağlık branşlarında toplam 33 bölümlü A’dan Z’ye bir sağlık üniversitesi olacak. Biruni Üniversitesi, 30 bin metrekare kapalı alan, 17 bin metrekare yeşil alan, 5 bin metrekare kafeterya ve sosyal alan, 2 konferans salonu, spa, 72 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 fitness center, kapalı ve açık basketbol sahaları ile öğrencilerine geniş bir sosyal yaşam imkânı sağlayacak. Tarihi Topkapı Surları’nın karşısındaki kampusu ile İstanbul’un her yerinden rahatça ulaşılabilecek bir konumda ve ulaşım yollarının merkezinde yer alan Biruni Üniversitesi, güçlü bir akademik kadro ile yola çıkıyor. Alanında yetkin, yurtdışı tecrübesi ve evrensel vizyona sahip, araştırma performansı ve bilimsel yayın verimliliği yüksek akademik kadrosu ile geleceğin sağlık kadrosunu yetiştirecek. Çok özel burs imkânları Biruni Üniversitesi, yüksek eğitim kalitesi hedefi, araştırmaya verdiği hizmetleriyle ülkemiz ve dünyada referans kabul edilecek, mensubu olmaktan övünç duyulacak, yenilikçi ve girişimci lider bir üniversite vizyonuyla hizmete başlıyor. İlk yılına özel tüm öğrencilerine yüzde 25, yüzde 50 veya yüzde 100 oranlarda burs imkânı sağlanacak. Üniversiteye ilk girişte sağlanan bursların tamamı karşılıksız olacak ve eğitim boyunca devam edecek. Üniversiteye kayıt yaptıran öğrencilerden, yerleştirmeye esas olan puan türündeki LYS sıralaması: 1 - 100 arasında olanlara aylık 3.000 TL, 101-500 arasında olanlara aylık 1.000 TL, 501-1.000 arasında olanlara aylık 500 TL, 1.001-2.000 arasında olanlara aylık 350 TL nakit ödeme imkânı sağlanacak. Ayrıca bu öğrencilerden ilk bin içinde olanlar, üniversitenin yüzde 25 burslu veya yüzde 50 burslu kontenjanlarına yerleşseler bile eğitim - öğretim ücretinin tamamından muaf olacaklar. İlk üç tercihinde yerleşen öğrencilere ise ilk yıl yüzde 10 oranında ek indirim imkânı sağlanacak. Bir yıl erken mezun olma imkânı Biruni’de erken mezun olma imkânı da var. Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek İngilizce hazırlık sınıfı müfredatını 1. sınıf içine yerleştirecek. Böylece öğrenciler hem bir yıl gibi ciddi bir zaman kazanmış olacak, hem de en iyi şekilde yabancı dil öğrenmiş olacaklar. Zorunlu yabancı dil hazırlık sınıfı ile birinci sınıf dersleri birleştirilerek öğrencilere bir yıl kazandırılarak, iş hayatına bir yıl erken başlamaları sağlanacak. Tüm öğrenciler ayrıca 2. seneden başlayarak Mesleki İngilizce dersleri ile desteklenecek. Programlar arası bölüm değiştirme imkânı Biruni Üniversitesi birçok alanda programlar arası geçiş imkânları sağladığı gibi çift anadal ve yandal uygulamaları da sunacak. Birinci sınıfın sonunda uygun şartları sağlayan öğrenciler istedikleri programlara geçiş yapabilecekler. Biruni Üniversitesi’nin dikkat çekici yeniliklerinden biri de Eğitim Fakültesi’nin, çift anadal ve yandal uygulama imkânlarının yanı sıra uzmanlaşmaya ve disiplinler arası etkileşime temel oluşturacak “Seçmeli Ders Paketi” uygulamalarına sahip öncü ve tek fakülte olması. SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 73 haber LABORATUVARLARI TÜRKİYE’DE İLK OLACAK Genetik alanında dünyanın sayılı laboratuarları Biruni Üniversitesi’nde Genetik alanında en son teknolojileri kullanan ve uygulayan laboratuarlar Biruni Üniversitesi’nde kuruluyor. Yüzlerce hastalığın tanı ve tedavisi yeni nesil DNA dizileme teknolojisiyle kolayca yapılabilecek. Böylelikle insanın tüm genetik yapısı Biruni Üniversitesi laboratuarlarında incelenebilecek. Bu alanda ülkemizin dışa bağımlılığına da önemli ölçüde son verilmiş olacak. Uluslar arası iş birliği imkânı Dünyanın önde gelen sağlık üniversiteleri ile entegre çalışma hedefiyle yola çıkan Biruni Üniversitesi bu bağlamda yurtdışındaki üniversiteler ile ikili anlaşmalar, Erasmus Programları ve akademik personel değişim programlarıyla geniş bir uluslararası işbirliği imkânı sunacak. “Varoluş amacımız 21. Yüzyıl’ın Birunilerini yetiştirmek” Biruni Üniversite’nin tamamlanmak üzere olan Topkapı’daki kampusun74 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 da gazetecilerle bir araya gelen ve sözlerine ülkemizin en kapsamlı ve yetkin sağlık üniversitesini açıyor olmaktan duydukları memnuniyeti ifade ederek başlayan Biruni Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Yüksel, “Türkiye’nin en kapsamlı sağlık üniversitesi Biruni Üniversitesi’nde amacımız; ülkemizdeki ve dünyadaki sağlık sorunları üzerine araştırmalar gerçekleştirecek, katma değer oluşturacak, yetkin araştırmacılar ve akademisyenler yetiştirmektir. Ülkemizin 2023 vizyonuna paralel olarak, varoluş nedenimizi sağlık alanında 21. Yüzyıl’ın Birunilerini yetiştirmek üzerine kurguladığımız için ismimiz kendiliğinden ortaya çıkmış oldu. Dünyada yaklaşık 65 milyon sağlık profesyoneli vardır ve bu sayı her geçen gün artmaktadır. Eski çağlarda sadece hekimlik ve eczacılık olarak ortaya çıkan sağlık profesyonelliğinde bugün sayısı 40’ı aşan sağlık mesleği bulunmaktadır ve ülkemizde bu mesleklerin önemli bir kısmı yasa ile tanınmış durumdadır. Biruni Üniversitesi bu mesleklerden sayısal doygunluğa ulaşılan birkaçı dışında, hepsinin fakülte veya bölümlerini açmış bulunuyor. ‘Yalnızca sağlık ve sağlığın her alanında varlık’ ana düşüncesi kuruluş stratejimizi oluşturmuştur” şeklinde ifade etti. Biruni Üniversitesi’nin ulaşım yollarının merkezinde, Topkapı Surları’nın tam karşısında Marmaray istasyonuna ve Metrobüs durağına yürüme mesafesinde ve tarihi dokuyla iç içe olmasının İstanbul için bulunmaz bir kazanım olduğunun altını çizen Yüksel, üniversite adayı öğrencilere hitaben de “Sevgili gençler, önünüzde çok sayıda seçenek ve imkân var. Sizleri geleceğin bilim insanları olarak yetiştirmeyi hedefleyen, en iyi öğretim kadrosunun, son teknolojiye sahip araştırma araçları ve laboratuar imkânları ile buluştuğu öncü bir eğitim kurumuna davet ediyorum. Bugün vereceğiniz karar, atacağınız adım, yaşamınızın her safhasını derinden etkileyecek bir karar. Sadece sağlık bilimlerine odaklanan, ülkemizin disiplinler arası branşları ile birlikte en kapsamlı sağlık üniversitesi, sizi bilimin geleceğini yazmaya çağırıyor. Üniversitemizdeki farklıkları birlikte yaşayalım” dedi. Biruni kimdir? Biruni Üniversitesi adını 11. Yüzyıl’da yaşamış büyük Türk bilgini Ebu Reyhan El Biruni’den almaktadır. Yaptığı keşiflerle 11. Yüzyıl’a adını veren ve insanlığın ortaçağ birikiminin Batı’ya aktarılıp diğer çağlara eklenmesinde en önemli zincir halkası olan Biruni, Galileo’dan 600 yıl önce dünyanın döndüğü varsayımını ortaya koymuş, Newton’dan 700 yıl önce yerçekiminin varlığını fark etmiştir. Tıp ve eczacılık bilimlerinin birbirinden ayrışıp sınırlarının oluşmasını sağlamış bir tıp, eczacılık, astronomi ve fizik dâhisidir. UNESCO’nun yayımladığı Courier Dergisi 1974 Haziran sayısının kapağında “1000 yıl önce Orta Asya’da yaşayan ve yaşadığı asra damgasını vurup Biruni asrı denilmesine sebep olan zekâ harikası bir bilgin” tanımını yapmıştır. BİRUNİ ÜNİVERSİTESİ’NDEKİ BÖLÜMLER DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ Ergoterapi, Fizyoterapi, ECZACILIK FAKÜLTESİ Fizyoterapi ve Rehabilitasyon, İlk ve Acil Yardım, EĞİTİM FAKÜLTESİ Gerontoloji, Odyometri, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Hemşirelik, Optisyenlik, Üstün Zekâlılar Öğretmenliği, Odyoloji, Perfüzyon Teknikleri, Zihin Engelliler Öğretmenliği Sağlık Yönetimi, Podoloji, Sosyal Hizmet Radyoterapi, MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ Moleküler Biyoloji ve Genetik SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ Acil Yardım ve Afet Yönetimi, Beslenme ve Diyetetik, Çocuk Gelişimi, Dil ve Konuşma Terapisi, Tıbbi Dökümantasyon ve Sekreterlik MESLEK YÜKSEKOKULU Tıbbi Görüntüleme Teknikleri, Ameliyathane Hizmetleri, Tıbbi Laboratuvar Teknikleri Anestezi, Çocuk Gelişimi, TIP FAKÜLTESİ Diyaliz, (2015-2016 eğitim- öğretim yılında öğrenci kabul edecektir.) Elektronörofizyoloji, SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 75 haber PROF. DR. ADNAN YÜKSEL Kabataş Erkek Lisesini 1980 yılında bitiren Prof. Dr. Adnan YÜKSEL, Hacettepe Üniversitesi’nde başladığı tıp eğitimini İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesinde 1987 yılında derece ile bitirmiştir. 1987-1991 yılları arasında uzmanlığını yaptığı dönemde ilk yurtdışı çalışmasını 1990 yılında University of London, Charring Cross Hospital ve Westminster Childrens Hospital’de Prof. Dr. N. Cavanagh ile birlikte Serebral Paralizili hastaların Etiyoloji ve tedavileri konusunda yapmış ve uzmanlığını 1991 yılında İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalında tamamlamıştır. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalında Çocuk Nörolojisi Bilim Dalında Yan Dal Uzmanlık Eğitimini 1994 yılında tamamlayan Dr. YÜKSEL aynı yıl Siena Üniversitesi Pediatri Kliniği Çocuk Nörolojisi başkanı Prof. Dr. Alberto Fois ile birlikte Demiyelinizan hastalıkların nörogenetiği konusunda çalışmıştır. 1995 yılında Genel Pediatri Doçenti olan Dr. YÜKSEL, İ.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genetik Anabilim Dalında Tıbbi Genetik Doktorasını tamamlayarak üçüncü uzmanlığını 2001 yılında almış ve aynı yıl University of Pittsburg, Medical Center, Neurogenetic bölümünde çalışmalar yapmıştır. Dr. YÜKSEL Amerika dönüşünde İstanbul Üniversitesinde profesörlük kadrosuna atanmıştır. 2007 yılında İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Başkanlığı görevine getirilen Prof. Dr. Adnan YÜKSEL iki yıl sonra İstanbul Üniversitesi, Biyoteknoloji ve Genetik Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü olmuştur. Prof. Dr. Adnan YÜKSEL ilk üniversite kurma heyecanını 2010 yılında Bezmialem Vakıf Üniversitesi ile yaşamıştır. 2012 sonunda Bezmialem Üniversitesinden ayrılan Prof. YÜKSEL bu tarihten itibaren 2014 yılına kadar İstanbul Üniversitesi Rektörü Başdanışmanı olarak görev yapmıştır. Prof. Dr. Adnan YÜKSEL, halen Biruni Üniversitesi kurucu rektörü olarak görev yapmaktadır. Yurtiçi ve yurtdışında pek çok kongre ve konferanslara katılan Prof. YÜKSEL’in yurtdışında yayımlanan 100’ün üzerinde makalesi, 55 adet bildiri ve poster sunumu bulunmaktadır. 3 kitaba bölüm yazarlığı yapan Prof. YÜKSEL yurt içinde 38 makale yazmış, 60 bildiri ve poster sunmuş ve çok sayıda atıf almıştır. En son çalışmalarından birisi olan “CLP1 Mutasyonu” üzerine yaptığı çalışma bilim dünyasının itibarlı dergilerinden Cell Dergisinin 24 Nisan 2014 tarihli sayısına kapak olmuştur. 76 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 film Olmak ya da Olmamak Derya ÖNCÜL Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü İletişim Dairesi Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü olarak misyonumuz; halkımızın tercihlerini sağlıktan yana kullanmalarına yardımcı olmaktır. Bu bağlamda Genel Müdürlüğümüz, sağlık okuryazarlığını arttırmak ve sağlık adına farkındalık oluşturmak için çeşitli çalışmalar yapar ve kişilerin de 78 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 hayatta yapacakları tercihlerin sağlıklarını olumlu yönde etkileyecek tercihlerden yana kullanmalarına büyük bir çaba sarf eder. Bu minvalde incelediğimiz Alain Resnais’in “Smoking, No Smoking” filmi, gerçeklikle kurduğu bağ açısından hayattaki tercihlerimizin, yaşamımızı ve konumuz bağlamında sağlığımızı, nasıl etkilediği adına önemli bir görüntüsel gösterge olacaktır. Alain Resnais’in “Smoking, No Smoking” filmini “Tütünle Mücadele” kapsamında inceliyor olmamız; filmin kurgusunun sigara içmek ya da içme- mek tercihi üzerinden kurgulanıyor olmasıdır. Film, düşünmeden alışkanlık haline getirdiğimiz bazı tercihlerimizin, aslında bir ömrü etkileyen ve trajik sonla bitebilecek bir hikâyeye dönüşebiliyor olmasını gösterir. Tıpkı sigara içen ve içmeyen kişilerin sağlıklı olmak ya da olmamak adına yaptıkları tercihleri gibi. Neden Alain Resnais ve neden “Smoking, No Smoking” filmi? Alain Resnais, çağdaş sinemayı şekillendiren en önemli isimlerdendir. “Yeni Dalga”nın öncülerinden, disiplinli ama deneysel, kurgu, gösteri ve teatral üslubun birlikte harmanlandığı sinemaya adanmış bir ömürdür O. Roberto Rossellini, Ingmar Bergman, Michelangelo Antonioni, François Truffaut ve Jean-Luc Godard’la birlikte modern Avrupa sinemasının kurucuları arasında olan Alain Resnais, çektiği belgesellerle çok genç yaşta olmasına rağmen “İkinci Dünya Savaşı” sonrası hayatın tanıklığını yapar. Bu dönem, Resnais’in film kariyerinin en önemli dönemidir. Ancak, Alain Resnais “Yeni Dalga” sinemacıları arasında gösterilse de toplumsal belgeselci yanı onu “Yeni Dalga” sinemacılarından ayırır. O, bilinen alışılagelmiş kurgunun kalıplarını kırar, çektiği belgesel ve filmlerde denediği montaj teknikleri ve izleyiciyi yanıltan ‘flashback’ oyunları ile yeni bir sinema dili oluşturur. Resnais; gerçeklikle, hayal dünyasını ustaca bir araya getirebilen bir yönetmendir. Resnais’in 1993 yapımı “Smoking, No Smoking” filmi; Smoking (135 dakika) ve No Smoking (142 dakika) adlı iki bölümden oluşur. Filmin oyuncu kadrosu sadece Sabine Azema ve Pierre Arditi’den meydana gelmektedir. “Smoking, No Smoking” filmi, “Hiroşima Sevgilim” filmi kadar Resnais’in film kariyerinde önemli bir yer tutmasa da uzam/yer ve gerçek/ kurgu ikircikliğindeki dili nedeniyle bir Alain Resnais filmi olduğunu haykırır. Filmin kadın kahramanı Sabine Azema, iki bölümde toplam beş karakteri, erkek kahramanı Pierre Ardit, filmde toplam dört karakteri canlandırır. Öte yandan seyirci ancak filmin ortalarına doğru bütün karakterleri sadece iki oyuncunun oynadığını anlar. Bu da filmin gerçeklik ve hayal arasındaki sınırı nasıl gizlediğini gösterir. Filmin ilk bölümü olan “Smoking” de kadın kahraman sigara içmeyi tercih eder. Sigara içilmesinin filmin hikâyesi ile bağını aslında seyirci filmin ikinci bölümünde anlar. Filmin yitik nesnesi yani film boyunca aradığımız şey, doğru tercihin hangisi olduğunu bilmememizdir. O sigarayı içmeseydin/o kararı vermeseydin böyle olmayacaktı duygusu filmin kırılma noktasını oluşturur, filmdeki sigara içme görüntüleri de bu duyguyu metaforlaştırır. Filmin en önem- li yapı taşı (brick), filmin neredeyse bütünün diyaloglardan oluşuyor olmasıdır. Yönetmenin bu tercihi, filmin psikanalitik yanını öne çıkarıyor gibi görünse de film, insanın kendi tercihleri sonucu yaşamının nasıl alt üst olabileceği üzerine kaderci bir filmdir. İkinci bölüm “No Smoking”de kadın kahraman filmin başında yere düşen sigara paketini masaya koyar, sonra döner pakete bakar ve onu eline alır sigara içip içmeme arasında gidip gelir, tekrar sigara almadan paketi masaya koyar. Paketin üzerinde “Player’s” yazdığını okuruz. Film işte bu içmeme tercihiyle birlikte ilk bölümle hiç ilgisi olmayan bir hikâyeye dönüşür. Oysaki karakterler aynıdır, sadece tek fark filmde sigara içmeyi karakterlerin tercih etmemesidir. Resnais, bir roman yazarı gibi örer filmini. Filmin fotoğraflarla başlaması, gerçeklikle hayal dünyası arasında yaşanılacak gel gitlerin olacağına işaret eder. Çünkü film bir masal kitabı gibi başlarken devamında karakterlerin görünmesiyle gerçekliğe bürünür. Diğer yandan yönetmenin çekim tekniği sayesinde seyirci gerçek görüntüleri, yağlı boya resim tablosu içinde hareket eden insanlar gibi algılar. mesajını verir ve bilinçaltında kendi gerçeklik algısını inşa etmeye çalışır. Son söz yerine; “Smoking, No Smoking” filmi popüler kültür ürünü olmadığı için kolay hazmedilecek bir film değildir. Filmin anlaşılması için entelektüel bir sinema geçmişine ihtiyaç duyulabilir. Bu açıdan, dilimizin döndüğü kadar açıklamaya çalıştığımız notların filmi izlerken rehber olmasını dileriz. Son bağlamda, başımıza gelen en büyük felaket aslında tercih ederek o anda içtiğimiz o ilk sigaradır. Yaşadığımız hayatı yapacağımız tercihlerle değiştirebiliriz. İçmediğimiz her sigara bizi sağlığa bir adım daha yaklaştırır. Film, sigara nesnesinde gizli olan mesajı ortaya çıkarırken bize; “yaşadığımız gerçeklik sadece karar verdiğimiz tercihlerdir, yoksa hayat resim gibi soyuttur, resmin güzel olup olmaması karar verip içmediğimiz sigara gibi ancak gerçekliğe yaklaşıp güzelleşebilir” der. Bir taraftan yağlı boya resim sanatı duygusu veren film diğer yandan teatral bir havada geçer. Farklı sanatları bir arada verebilme sadece yedinci sanat sinemaya aittir, bunu da “Smoking, No Smoking” filminde görebiliriz. Film bu gücü sayesinde, sigara içersen böyle olur içmezsen böyle olur didaktikliğine sokmadan SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 79 kitap AİLE İÇİ YAŞAMIN ÇOCUK RESİMLERİNDEKİ İZİ Yazar : Tuncay Dilci Yayınevi : İdeal Kültür Yayıncılık Yayın Tarihi : 2014 Sayfa Sayısı : 333 Bu çalışma, 5-12 yaş grubundaki çocukların yaptığı resimleri analiz ederek; yapılan resimler doğrultusunda çocuğu tanımak, aile ilişkilerini resimlerinde yansıtıp yansıtmadığını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu çalışmanın yöntemi tarama modelidir. Tarama modeli; geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımıdır. Daha önceki çocuk resimlerinin ve çizim karakterlerinin değerlendirildiği çalışmalardan şu yönüyle farklılık göstermektedir: Çalışmada çocuklara sadece aile konulu resimler yaptırılıp, çocuklar tarafından resmedilen aile yaşantısıyla gerçek hayattaki aile yaşantılarının örtüşüp örtüşmediğini saptamak amaçlanmıştır. Ayrıca benzer çalışmalarda yer verilmiş olan çocuk çizimlerinin gelişim aşamalarına yer verilmemiş olup ağırlıklı olarak çocuk yetiştirmede sergilenen anne-baba tutumlarının çocuğu ne denli etkilediği ve çocuğun bunu resimlerine ne derece doğru yansıttığı üzerinde durulmuştur. LAVANTA KOKULU SABAHLAR Jocelyn Minton, iki dünya arasında kalmış bir kadındır. Varlıklı bir aileden gelen annesinin ölümünden sonra, tamircilikle uğraşan babasının hayatında bir yabancı gibi kalmıştır. Yeni hayatındaki tek tesellisi, kendisinden altmış yaş büyük Edilean Harcourt’un dostluğudur… Yazar : Jude Deveraux Yayınevi : Pegasus Yayınları Yayın Tarihi : 2014 Sayfa Sayısı : 384 Bayan Edi’nin ölümünün ardından Jocelyn, onu herkesten iyi anlayan dostunun bütün mal varlığını kendisine bıraktığını öğrenir. Buna on sekizinci yüzyıldan kalma bir malikâne ve 1941 yılında başlamış gizemli bir aşkın ipuçlarını veren bir mektup da dâhildir. Malikânenin ve gizemin peşinden küçük Edilean kasabasına giden genç kadın, çekici, kibar bir avukat olan Ramsey McDowell’la ve en az onun kadar yakışıklı, gizem dolu bahçıvan kuzeni Luke Connor’la tanışır. Joce, yerleştiği bu küçük kasabada bir yandan Bayan Edi’nin hayatı ve kendi ailesinin tarihiyle ilgili sırları keşfederken bir yandan da gerçek aşkın ne olduğunu sorgulayarak içine düştüğü aşk üçgeninden çıkmaya çalışacaktır. YAZ “Onu gördüm ve yaz geldi. Sanki kapı çalınıp çocukluk arkadaşınız yıllar sonra tekrar çıkagelmiş gibi… Unuttuğunuz bir anıyı bulmak gibi… Çok eskide kalmış, yıllar sonra yeniden duyduğunuz anda geçmiş bir zamanı size taşıyan bir şarkı gibi… Dağ yollarında kaybolduktan sonra birdenbire, bir dönemeçte denizle karşılaşmak gibi… Yaz… bitmesini hiç istemediğim eşsiz anlar ve hiçbir şeyin, hiç kimsenin sonsuza dek benimle kalmayacağını anladığım ayrılıklar mevsimi… Yazar : Ekrem Buğra Ekinci Yayınevi : Timaş Yayınları Yayın Tarihi : 2014 Sayfa Sayısı : 256 İlk kitabıyla edebiyatımıza benzersiz bir giriş yapan ve yıllar yılı insan yüreğinin, özlemin, aşkın, geçmişi geleceğe bağlayan o narin bağların izini süren Kürşat Başar, 11 yıl aradan sonra kaleme aldığı yeni romanı Yaz’la okurlarıyla buluşuyor. Yakın tarihimizin kritik bir döneminde dünyaya gelen, birbiri ardına yaşadığı kayıplara rağmen hayata tutunan bir gencin büyüme serüvenini, yüzleşmelerini ve bir yaz mevsimi yaşadığı sarsıcı aşkı, arka plana hızla yitip giden İstanbul’u yerleştirerek anlatıyor. Bir karşılaşmayla değişen hayatın, küçük bir rastlantıyla uyanan arzuların, birdenbire gittiğiniz yolu değiştiriveren olayların ve her şartta, her yerde insana devam etme, hatta yeniden, yeniden başlama gücü veren o ele gelmez sırrın peşine takılarak...” 80 80 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014 SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2014