2008-4 - Türk Kütüphaneciler Derneği
Transkript
2008-4 - Türk Kütüphaneciler Derneği
TÜRK KÜTÜPHANECİLER DERNEĞİ - HALKLA İLİŞKİLER SÜREKLİ GRUBU İletişim Adres Necatibey Cad., Elgün Sok., 8/8 06440 Kızılay, Ankara TÜRKİYE Telefon Merhaba, +90(312)2301325 Faks +90(312)2320453 E-posta/ Web TKD.dernek@gmail.com tkd.hig@gmail.com www.kutuphaneci.org.tr Editörler: Nermin Çakmak nermin@mo.org.tr Evrim Metin evrim@bilkent.edu.tr Tasarım: Nermin Çakmak nermin@mo.org.tr Yeni sayımızdan herkese merhaba.Yaz sıcaklarının başladığı şu günlerde keyifle okuyacağınıza inandığımız dördüncü sayımızın dosya konusu “İletişimde Dokunmanın Rolü”. Bu konuda bilgilerini bizimle paylaşan Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Görevlisi Dr.Recep Tayfun’a sonsuz teşekkürlerimizi iletiriz. Resimli kitaplar çocukların dünyasında ayrı bir yere sahiptir; bir de o kitapları kendileri yapıyorlarsa demeyin keyiflerine/heyecanlarına. İhsan Doğramacı Vakfı Özel Bilkent İlköğretim Okulu Görsel Sanatlar Öğretmeni Şükran Şahin bize okullarında uyguladıkları “Kitaplarla Büyümek” adlı projeleriyle çocukların kendi kitaplarını nasıl yaptıklarından ve projenin detaylarından bahsetti. Kendisine bültenimize yapmış oldukları katkı için teşekkür ederiz. Bu sayımızda da yine kütüphane kullanıcılarımızla buluştuk. Yine çok değerli fikirlerini bizlere aktardırlar. Kendilerine teşekkür ederiz. İstekleri üzerine isimlerini belirtmedik. Karikatür köşemizde de değerli meslektaşım ve iş arkadaşım Behiye Ermete bizleri yalnız bırakmadı. Kendisine buradan tekrar teşekkür ederim. Bir sonraki sayıda tekrar buluşmak dileğiyle…… Karikatür: Behiye Ermete behiye@mo.org.tr Nermin Çakmak TKD-HİG E-Bülten Editörü 2 DOSYA – 4 ► İletişime ‘Dokunmak’ Dr. Recep TAYFUN* ∗ Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi e-posta : tayfunr@baskent.edu.tr Her geçen gün gelişen ve değişen bir topluma paralel olarak, iletişim yöntem ve anlayışı da hızla değişmektedir. Teknolojide yaşanan köklü değişim ve gelişmeler sadece bireylerarası ilişki biçimimizi değil, düşünce şeklimizi de değiştirmiştir. Ancak teknoloji ne kadar hızlı değişse de etkili ve başarılı bir iletişim, en güncel elektronik araçlar veya en eski jest ve dokunma gibi ilkel yöntemler kullanılsa da, paylaşılan sorunları anlama ve anlatabilme kabiliyetine giderek artan bir şekilde bağlı olacaktır. 1 İletişimin başarısız olmasının en sık rastlanan nedeni, kişinin karşısındakini iyice anlayıp anlamadığı ile ilgilidir. Bu sürece elbette, söylenenleri anlama yeteneği de dahildir. Çoğu zaman söylenenler anlaşıldı sanılsa da, ancak bir müddet sonra kişinin yanılmış olduğunu fark ettiği durumlar yaşanmaktadır. 2 sözsüz bir şekilde duyguları ileten bir iletişim biçimidir. Dokunmanın kişilerarası sevme, yakınlık, güç ve kültürel faktörlerle olan ilişkisi yanında, Harvard Üniversitesi’nden psikolog Nancy H. Henley’e göre 4 günümüz toplumunda bir başkasına dokunma, statü ile de çok yakından ilgili bir iletişim boyutudur. Dokunma, iletişimde belirleyici ve etkileyici bir özelliğe sahiptir. Yaşamın her alanında ihtiyaç hissettiğimiz dokunma; etkin bir iletişim sürecine sağladığı olumlu katkının yanı sıra istem dışı gerçekleştiğinde, aşırıya yöneldiğinde ve/veya süresi uzadığında –alışveriş merkezlerinde, toplu taşıma araçlarında, ortak kullanım alanlarında– iletişimi olumsuz etkileyebilecek bir özelliğe de sahiptir. Dokunmanın insan yaşamında sahip olduğu önem yapılan araştırmalarla da doğrulanmıştır. 5 1970’li yılların sonunda ABD’de genç maymunlarla zor ama önemli bazı deneyler gerçekleştirilmiştir. Doğumdan hemen sonra annesinden ayrılan bir maymun, tek başına sert ve tahta zeminli bir kafese konulmuş, sopayla kafesin içine itilen bir biberonla beslenmiş, fakat maymunun dokunması ya da oynaması için yumuşak hiçbir malzeme verilmemiştir. Yavru maymun açlıktan değil ama fiziksel temas yokluğundan ölmüş, mikroskop altında incelenen beyninin deforme olduğu görülmüştür. Maymunun büyük bir ihtimalle çıldırdığı değerlendirilmiştir. Amaç ve işleyiş açısından belirgin özellikleri içeren ve sistematik olarak gerçekleştirilen iletişim, insanların özel yaşamlarında olduğu kadar çalışma ortamlarında da başarı ve mutluluğun en önemli kaynağıdır. İnsanlar açısından bu değerleri taşıyan iletişim, kurumlar açısından da verimlilik ve kalitenin temelidir. 3 İletişimde insanlar ilişkinin doğasına ve duygusal paylaşıma göre birbirine dokunurlar. Dokunma 1 Stuart Sillars, İletişim, Çev. Nüzhet Akın, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, Ank., 1988, s. 1. Jest, mimik ve dokunma kavramları ilkel yöntemler olarak ifade edilmişse de, vurgulanması gereken husus, en temel iletişim yöntemi olarak algılanması gerektiğidir. Bu anlamda, sözsüz iletişim yöntemleri ilişkiler açısından yüklü bir içerik taşımakta ve çok önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. 2 John J. McCarty, Başarısız Yöneticiler, çev: Belkıs Çorakçı, İlgi Yayınevi, Rota Yayın Tanıtım, İstanbul, 1989, s. 97. 3 Ruhi Selçuk Tabak, Kurumsal İletişim, Etkin Yönetim Liderlik Eğitim Merkezi, http://www.eylem.com/tem/wruhtabki.htm. (09 Haziran 2008). Benzeri araştırmalar, çeşitli derecelerde fiziksel temasa izin verilen genç maymunlarda da yapılmıştır. Sonuçlar çok çarpıcıdır. Annesiyle çok sınırlı bir temas 4 Julius Fast, Beden Dili- Siz Sussanız da Bedeniniz Konuşuyor, çev: Adalet Çelbiş, Kuraldışı Yayıncılık, İstanbul, 1999, s. 55. 5 Claus Moller, Paul Hegedahl, Önce İnsan, Putting People First, TMI-Time Manager International, Scandinavian Service School, PDR-Özel Eğitim ve Danışmanlık Lmt.Şti., İstanbul, 1994, s. 47. 3 Kısa bir süre sonra huzursuz olan bebek sakinleşir. Kan değeri ve oksijen seviyesi doğduğundan beri en iyi duruma gelir. Artık huzurlu bir biçimde uyurken küçücük kollarıyla da ikizine sarılmaktadır. Olayın ardından; ABD’de pek çok hastanede yeni doğan ikiz bebekler için çift yatak sistemi uygulanmaya konulmuştur. kurabilen maymun yaşamış, fakat daha sonra normal maymunlarla aynı kafese konulunca, onlarla ilişki kuramamıştır. Çok saldırganlaşmış ve hastalığa eğilimli bir hale gelmiştir. İnsan yaşama adım attığı fetus döneminden itibaren iletişim kurmaya başlamasına paralel olarak dokunmayı da keşfedecektir. Dünyaya geldiği ilk andan itibaren dokunmanın verdiği huzur ve güvenle yaşamın temellerini atacaktır. Doğum sonrası anne ile ilk temas gözünü açtığı dünyaya uyumun kendisini ifade edecektir. Yaşadığı birçok sıkıntının çaresi olan dokunuşlar, kucaklamalara dönüşecek, çevresinin genişlemesiyle yaşamını şekillendirecektir. Hikayede yaşamı konu alınan ikiz bebeklerin başından geçenlerde olduğu gibi 6 ; Bir ailenin ikiz bebekleri erken doğum sonucu dünyaya gelir. Standart hastane kurallarına göre, prematüre ikizler ayrı kuvözlere konulmaktadır. Bu ikizlere de aynı sistem uygulanmıştır. Bebeklerden birisi ikizinden daha büyüktür ve hızlıca kilo alarak günlerini sakin bir biçimde geçirmektedir. Ancak diğeri daha zayıf olarak doğmuş ve kilo almakta zorluk çekmektedir. Solunum ve kalp problemleri vardır. Kanındaki oksijen seviyesi de düşüktür. Bir gün durumu daha da ciddileşir. Nefes almakta güçlük çeker. Yüzünde ve kollarında morluklar ortaya çıkar. Bebeğin kalp atışları yüksektir ve vücudun stres altında olduğunu gösteren hıçkırıklar vardır. Ailesi bebeği kaybetme endişesine kapılır. Hemşire, her yöntemi denemiş olmasına ve hatta oksijen çadırına koymasına rağmen, bebek nefes almakta güçlük çekmektedir. Hemşire, okul döneminde öğrendiği ve Avrupa’da yaygın olarak uygulanan bir yöntemi denemeye karar verir. Ailenin de iznini alarak bebekleri aynı küveze birlikte koyar. 6 Selim Gündüzalp, İsmail Örgen, Yaşanmış Öyküler, Zafer Yayınları, İst., 2004, s. 15-17. Bebeğin anne vücudu ile teması, özellikle prematüre ve/veya normal değerlerin altında kiloyla doğan bebeklerin, düzenli nefes almasına ve kalp atışına, vücut ısısının dengeli olmasına büyük etkisi olduğu bilinmektedir. 7 Birçok ülkede uygulanan bir yöntem olan, operasyonu yapacak doktorun narkoz esnasında hastanın elini tutarak bayılmasını sağlaması, ameliyat sonrası görüşmelerde çok olumlu tepkiler almakta ve hastanın motivasyonunu geliştirmektedir. Zaman zaman çocuklar için ağladığında “kucağa almak”; alışkanlık yapar düşüncesiyle ertelenmekte ya da tamamen engellenmektedir. Bir çocuğun sevgiyle kucaklanıp, şefkatle sarılmasından daha doğal ve anlamlı ne olabilir? Bir bebeğin kucağa alındığında rahatlamasında ebeveynin vücut teması kadar, kokusu da etkili olmaktadır. Yapılan bir araştırma, ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkilerde sözlerle sevgi ifadesinden daha çok karşılıklı sarılmanın önemini ortaya koymaktadır. Anne baba sarıldığında çocuğuna yaşadığını ve ona karşı sevgisini hissettirmektedir. 8 Sarılmak, öpmek, kucaklamak şeklinde gösterilen fiziksel dokunmalar bebeklerin başarma gücünü desteklemektedir. Bu tür davranışlardan yoksun bırakılan çocukların fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişim potansiyellerinin zayıfladığı görülmektedir. Dokunma, bir yandan ebeveyn ile çocuk arasında dengeli bir iletişim kurulmasına, diğer yandan 7 Antonella Sansone, Mothers, Babies and Their Body Language, H. Karnac Books, first published, 2004, London, p. 31. 8 Ala Elcircevi, Çığlığın Gücü, Scream Force, Ala Elcircevi Eğitim Danışmanlık, Ankara, 2005, s. 110. 4 çocuğun sağlıklı bir psikolojik gelişim sağlamasına katkıda bulunacaktır. 9 Amerika Birleşik Devletleri North Carolina Üniversitesi uzmanlarınca, sevgi dolu bir sarılmanın kalp krizi riskini ciddi oranlarda düşürdüğü iddia edilmektedir. 100 çift üzerinde yapılan araştırma kapsamında; öncelikle 50 çift birbirinden ayrı tutulmuş, diğer 50 çiftin 20 saniye süreyle birbirlerine sarılmaları ve el ele oturmaları istenmiştir. Ardından iki grubun kalp atışları ve kan basınçları ölçüldüğünde; sonuçta, güçlü ve destekleyici bir ilişkinin tansiyonu düşürdüğü ve kalp sağlığını koruduğu belirlenmiştir. 10 Dokunmanın ideal olanı, öpme, kucaklama, okşama, sırtını sıvazlama, tokalaşma benzeri; övme, takdir etme, sevgi gibi olumlu duygu yoğunlaşması olarak ortaya çıktığı durumlardır. Ancak zaman zaman itme, vurma, tekme, tokat şeklinde şiddet içeren olumsuz davranış biçimi olarak da görülebilmektedir. Dokunmanın ölçülü gerçekleştiğinde insan ilişkilerinde yarattığı olumlu etki, kütüphane ortamında yapılan bir araştırmada ortaya konulmuştur; 11 Kütüphaneden çıkan bazı insanların, kitapları kontrol için kütüphane görevlisine uzatırken, gizli kamerayla resimleri çekilmiştir. Kütüphane görevlilerinden, kitap alan kişilere mümkün olduğu kadar az ilgi göstermeleri, tepkisiz olmaları, gülümsememeleri, onlarla göz temasından kaçınmaları, selamlaşmamaları ve hiçbir şekilde onlara dokunmamaları istenmiştir. Bu şartlar altında kitap alanlara, çıkışta, kütüphane hakkındaki izlenimleri sorulduğunda, hepsi hizmetin çok kötü olduğu konusunda 9 Antonella Sansone, Mothers, Babies and Their Body Language, H. Karnac Books, first published, 2004, London, p. 46, 47. 10 Sabah Gazetesi, 08 Ağustos 2005, s.34. Dış Haberler Servisi. 11 Claus Moller, Paul Hegedahl, 1994, s. 10. Bu alanda yapılan detaylı araştırmalar için “Önce İnsan” kitabı ve TMI Yayınları incelenebilir. hemfikirdi. Beklenen sonuçta zaten buydu.Araştırmacıları şaşırtan ise; hizmetten şikayet ederken çok az sayıda insanın, görevlilerden söz etmesiydi. Bu insanlar, kötü ışıklandırma ve zor bir kodlama sistemi yüzünden olumsuz izlenimler edindiklerini düşünüyorlardı. Bir kaçı da istedikleri kitapları bulamadıklarından yakınıyordu. Deneyin ikinci bölümünde görevlilerden şunları yapmaları istendi; Kitap alan kişilerin gözüne bakın, Ona ismiyle hitap edin (kitap talep formunda yazılıdır), kart verirken kitapların üstünden tesadüfmüş gibi hafifçe eline dokunun. Ardından kitap alanların aynı kamerayla yine resimleri çekilerek, kütüphaneden çıkarken görüşleri sorulduğunda; bu kez tepki çok farklı olmuş, hemen hepsi kütüphanenin hizmetinden memnun kaldığını belirtmişlerdir. Diğerlerinde olduğu gibi, burada da yine çok az kişi –değişen tek ayrıntı olmasına rağmengörevlilerin olumlu tavırlarından söz etmiştir. Çoğu olumlu izlenimlerinin iyi ışıklandırma, düzgün kodlama ve katalog sisteminden kaynaklandığını belirtmiştir. Üstelik çok talep edilen kitapların başka birinde olabileceğini çok kolay bir biçimde kabullenmiş ve bekleme listesine adlarını yazmak onlara hiç zor gelmemiştir. Bu deneyden elde edilen sonuca göre, kitap alanların olumlu görüşte olmalarındaki en önemli unsur, kütüphane görevlisinin onlara hafifçe dokunmasıdır. Bu teması almamış kişiler olaya, teması alanlara göre daha olumsuz yaklaşmışlardır. Oysa daha sonra kendilerine sorulduğunda kitap alırken ellerine dokunulan kişilerin, bunun farkında olmadıkları görülmüştür. Bunu gösteren, yalnızca gizli kameradır. Onlar hoş ortamı ve iyi hizmeti fark etmişlerdir. İlginçtir ki insanlar, içinde bulundukları ruhsal durumun gerçek nedeninin her zaman farkında değildirler. 5 Benzer bir başka örnekte ise, küçük, ancak çok kâr eden bir otelin başarısı ile ilgilidir. Otelin sahibi, yapılan bir röportajda başarının altında yatan sırrı, dokunmaya verilen önem olarak ifade etmektedir; “Müşterilerin sırtına dostça dokunup ve tokalaşarak.” Doğru ve dengeli dokunuşlar, insanların kendilerini daha rahat hissetmelerini sağlamaktadır. Dokunma sayesinde başkalarıyla iletişim kurduğunu hisseden kişinin zihni ve bedeni huzura kavuşur; bu kişi kendisini daha aktif, daha canlı ve iletişime daha açık hisseder. 12 12 Sidney Friedman, Zihninizin Keşfedilmemiş Yönleri, çev: Bülent Gökdemir, Nokta Yayınları, İstanbul, 2004, s. 70, 71. sınıflarda görsel sanatlar derslerinde farklı projelerde ve konularda 4-5 derslik bir sürede uygulanmıştır. Sınıf öğretmenleri Atatürk şiirleri, Atatürk konularıyla ilişkilendirerek, İngilizce öğretmenleri resimli İngilizce sözlük, Türkçe öğretmenleri ise resimli deyimler ve atasözleri, Comenius öğretmen grubuyla temaya uygun kitapçık yapılması gibi etkinliklerde bu projeden yararlanmışlardır. *Uygarlıkların dev kitabı, Çocukların gözüyle Anadolu Medeniyetleri Müzesi Projesi kapsamında, *Çizgisel, noktasal, lekesel sınıf masal, öykü kitabımız “Temel Sanat Öğeleri” etkinliği kapsamında, *Düşsel, kitapsal masal kutum Resim Kulübü etkinlikleri kapsamında Sihirli Masal Kutumda Üç kurdele Bebiş ► “Kitaplarla Büyümek” Kutuş Çiciş Şükran ŞAHİN* Şimdi İhsan Doğramacı Vakfı Özel Bilkent İlköğretim Okulu Görsel Sanatlar Öğretmeni e-posta : sukran@bilkent.edu.tr Çocuklarımı z resimli kitaplarla büyürler. Çocuklara kitapları sevdiren KİTAPLARLA resimli BÜYÜYORUZ. kitapların sanat eğitimine de katkısı büyüktür. Düş gücünü harekete geçirmenin yanı sıra estetik beğenilerini de geliştirir. Resimli kitaplar çocukların algılama, bilgi edinme, toplumsallaşma, eğlenme ve oyalanma gibi gereksinmelerini karşılar ve resim yapma güdüsünü tetikler. Bu kapsamda gerçekleştirilen; 37 *Origamik minyatür düşsel kitabım; okulumuzda 2, 3, 5 ve 6. Yağmurlar çiçekleri, kitaplar çocukları büyütür. 57 Şükran Şahin Uyuyorlar 79 *Serbest kitap tasarımları ise öğrencilerimize “beni şaşırtan kitap tasarımları” konulu verilen ev ödevi kapsamında gerçekleştirilmiştir.Bu etkinliklerde farklı teknikler kullanılmıştır.Çizgisel, kolaj, asamblaj, guvaş, farklı malzemelerle üç boyutlu, v.b.. Proje bitiminde yapılan değerlendir meler sonucunda öğrencilerim izin hedeflenenl ere ulaştıkları gözlenmiştir. Öncelikle kitaplara karşı farkındalıklarının artması, kitaplarla ilgili seçici bir altyapı oluşturdukları, iki ve üç boyut kavramını, kesme, katlama yaparak origamik bölümler oluşturmayı ve yazdıklarını görselleştirmeyi, düşlerini harekete geçirip sanatsal çalışmaya dönüştürmeyi, farklı sergileme buluşlarıyla, estetik mekanlar yaratmayı yaparak yaşayarak öğrenmişlerdir. ( ? 57 6 “ONLAR” NE DİYOR ???--2 Röportaj : Nermin ÇAKMAK - TMMOB Mimarlar Odası Mimarlık Bilgi ve Belge Merkezi SORULAR Kullanıcı 1 Kullanıcı 2 Kullanıcı 3 Kullanıcı 4 Filolog Yaş : 40 Almanca Öğretmeni Yaş : 35 Filolog Yaş : 38 Öğretmen Yaş : 35 Su anda gitmiyorum ama eskiden kitap seçmek ve araştırma yapmak için giderdim. Internet çıktığından buyana kütüphaneye gitmeyeli yıllar oldu, ama çok sık ve çok severek giderdim. Bir konu hakkında bilgi edinmek ve o konu hakkında araştırma yapmak için giderdim. Veya bir roman alıp okur tekrar geri verirdim. Araştırma yapmak, satın alamayacağım kitapları inceleyebilmek için. Okudugum yillarda kütüphaneye düzenli giderdim, ödev hazirladigim zamanlarda bilgi edinmek, belli bir konuda bilgi toplamak, kaynak arastirmak icin. Bazan da yabanci dildeki kitaplari 2-3 haftaligina alir, okur tekrar geri verirdim. Yabanci dilde kitaplari piyasada bulmak benim dönemimde zor oluyordu. (92-96) Kitap kiralamak ve ya belirli yayınlardan fotokopi çektirmek seklinde. Üniversitedeyken orada oturup bir şeyler okumaktan da çok zevk alırdım. Üyeliğim vardı, kitapları eve götürürdüm. Genellikle kütüphanede araştırmamı yaparım, notlar alırım ya da sadece kitap okurum. Bazen orada oturup kaynağı incelerdim, bazen da alıp eve götürürdüm. Eve götürünce daha verimli olduğunu düşünüyorum. Yönlendirici olması. Kütüphanecinin kısa sürede aradığım kitabi bulabilmesi çok önemliydi ve bir kütüphanede benim aradığım kitabin olup olmadığını bana hemen söyleyebilmesi çok önemlidir. Ayrıca aradığım kitabin dışında o konuyla ilgili başka kitaplara dikkat çekmesi beni çok sevindirirdi. Aradığım yayını ya da araştırma yaptığım konuda bulabileceğim yayınlar konusunda ve bulabileceğim başka kaynaklar konusunda bilgi vermesini. Aradigim bir kaynagi kolayca bulup, bana yardimci olmasi. Olmayan bir kaynak geldiginde bana haber verilmesi. Kütüphaneye neden gidersiniz? Kütüphaneden ne şekilde yararlanırsınız? Kütüphaneden/kütüpha ne görevlisinden beklentileriniz nedir/lerdir? SORULARIN DEVAMI-1 Halkla ilişkiler açısından şu ana kadar yararlandığınız kütüphaneleri nasıl değerlendirirsiniz? Sizce ülkemizdeki kütüphanelerde halkla ilişkiler çalışmaları yeterli midir? Eksik yönleri ya da şu da olsa iyi olur dediğiniz şeyler var mıdır? Var ise nelerdir? Kütüphaneden mutlu mu ayrılırsınız? Neden? Kullanıcı 1 Kullanıcı 2 Kullanıcı 3 Kullanıcı 4 Filolog Yaş : 40 Almanca Öğretmeni Yaş : 35 Filolog Yaş : 38 Öğretmen Yaş : 35 Halkla ilişkiler diye bir bölüm yoktu benim faydalandığım zamanlarda, kütüphanelerden faydalanmak için bilinçlendirme çalışmaları da pek yoktu. Alman Kültür Merkezi, Milli Kütüphane, Bilkent ve Hacettepe Üniversiteleri Kütüphaneleri ve Kumrular Sokak`taki Halk Kütüphanesine giderdim. Milli Kütüphanesinin üyelik şartları çok garip gelmişti, hala öylemi bilmiyorum. Alman Kültür kolay ve çabuk üyelik hizmeti veriyordu. Öğrenciliğim bittiğinden beri kütüphanelerden daha az yararlanıyorum bu yüzden net bir cevap veremem. İyi bildiğim tek kütüphane Alman Kültür Merkezi Kütüphanesidir oradan hep memnun kaldım. Çok fazla kütüphane tanımıyorum. Sadece Beytepe’deki ve Kızılay’daki Alman Kültür Merkezini kaynak olarak kullanırdım. İkisini de iyi buluyorum. Fakat kendi alanım açısından Alman Kültür Merkezinin kütüphanesini daha faydalı buluyorum. Hem görsel-işitsel hem de basili yayın olarak bol çeşidi olan bir kütüphane. Bence bizim ülkemizde halen bu konuda eksiklikler var. Birçok kişinin özellikle öğrenci veya çalışan olmayan (ev hanımları gibi) kişilerin kütüphane ve oradaki imkanlardan çok haberdar olduklarını zannetmiyorum. Bu konuda daha yoğun aydınlatma çalışmaları yapılabilir. Sadece kütüphanecilik haftasında değil zaman zaman düzenli çalışmalar yapılmalı ve kütüphanelere ziyaretçiler davet edilmelidir. Kütüphanelerin her yastan ve her eğitim düzeyinden kişilere açık olduğu özellikle duyurulmalıdır. Ülkemizde sorumluluk bilinci çok gelişmediği için üyelik şartları zor olabiliyor. Çünkü eve götürülen kitap muhtemelen tekrar kütüphaneye geri gelmediği olmuştur. Kütüphane çalışanları oldukça bilgili ve becerikli buluyordum. Bu konuda bilgim yok. Bu konuda çok fazla yorum yapamayacağım, pek bilgi sahibi değilim bu konuda. Mutlu ayrılırdım çünkü aradığımı o zaman için buluyordum. Kütüphaneden her zaman mutlu ayrılırdım, çünkü genelde aradığım kitabi bulurdum. Aradığım kaynağı bulmuş ve yararlanabilmişse m evet. Kesinlikle evet... SORULARIN DEVAMI-2 Beklentilerinizin karşılandığını düşünüyor musunuz? Yurt dışında kütüphanelerden yararlandınız mı? Yararlandıysanız halkla ilişkiler açısından ülkemizde yararlandığınız kütüphanelerle karşılaştırabilir misiniz? Kullanıcı 1 Kullanıcı 2 Kullanıcı 3 Kullanıcı 4 Filolog Yaş : 40 Almanca Öğretmeni Yaş : 35 Filolog Yaş : 38 Öğretmen Yaş : 35 O zamana göre evet. Ben Edebiyat okuduğum için ilgi alanım doğrultusunda bir cok yayına ulaşabiliyordum ancak Mühendislik v.b. eğitimi alan arkadaşlarım için aynı şeyi söyleyemeyeceğim çünkü branşlara göre yeterli yayın olmadığını duyuyordum. Kütüphaneden benim beklentilerim her zaman karşılanmıştır. Tek beklentim, doğru ve yeterli bilgi alabilmek ve sakin bir ortamda okumak veya yazmak. Şimdiye kadar büyük çoğunlukla hep beklentilerimin karşılandığını düşünüyorum. Yurt dışında kütüphaneden özellikle çocukluğumda çok yararlandım oradaki ilgi daha fazla idi kitap okuma alışkanlığı ve kütüphane alışkanlığı edindirmek için özellikle bizlerle çok ilgilenilirdi. Yaşadığımız yerde bir kütüphane olduğunu herkes bilirdi ve üyelik sistemi ile faaliyet göstermekteydi. Burada kütüphane her semtte zaten yok ve nerelerde olduğu hakkında da pek fazla bilgi yok özellikle bu konuda tanıtımların yapılması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye`de her yerde internet kafe var ve bir çok kişi buralara gidiyor oyun oynuyor veya sohbet ediyor... aslında bu kişilerin kütüphane ve kitaplar hakkında da bilgilendirilmesi gerektiğini dünyanın sadece ekranlardan oluşmadığını görmesi için çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyorum. Almanya`da çok kütüphane gittim, sırf vakit geçirmek için de gittiğim oldu. Hizmet ayni idi, ama simdi duyuyorum ki örneğin Almanya`da kütüphanede kitap ararken bilgisayardan yardım istiyorsunuz ve bilgisayar size aradığınız kitabın nerede olduğunu söylüyor, yani kütüphaneci yok, tamamen anonim bir ortam. Evet Almanya’da üniversite ve devlet kütüphanelerinden yararlandım. Bu kütüphanelerin aydınlık ve modern ama aynı zamanda rahat ve konforlu dekorasyonu çok hoşuma gider. Sessizliğe çok önem verirler. Sorulara yardımcı olur ve geniş bilgi verirler ama aynı zamanda kullanıcıların işlerini üstlenmezler, yani kullanıcıya ihtiyacı olduğu her türlü bilgiyi verir ama gerisini kullanıcının yapması gerekir. Hiç yararlanmadım... SORULARIN DEVAMI-3 Kullanıcı 1 Kullanıcı 2 Kullanıcı 3 Kullanıcı 4 Filolog Yaş : 40 Almanca Öğretmeni Yaş : 35 Filolog Yaş : 38 Öğretmen Yaş : 35 ------------ Kütüphanecilik mesleğini çok önemli buluyorum. Bir kütüphanenin görevlisi çok dikkatli, bilgili, pratik ve hızlı olmalı. Günümüzde kütüphanelerin çoğalması dileği ile internet ortamına rekabet etmesi dileğiyle daha çok kütüphaneci yetiştirme dileği ile daha çok kütüphanecilik mesleğinin reklamının yapılmasını isterim. Eklemek istediklerinizi belirtiniz lütfen ►KARİKATÜR KÖŞESİ Behiye ERMETE* TMMOB Mimarlar Odası Arşivi e-posta : behiye@mo.org.tr -------- Kütüphanelerin bol ışık alan yerler olmasını tercih ederim, bizim zamanımızda Beytepe’deki kütüphane çok iç karartıcı ve karanlık bir yerdi. Fakat Alman Kültür Merkezinin kütüphanesiyle karşılaştırınca tam tersine orası çok modern, iç açıcı, ferah bir yerdi, orada olmaktan çok mutlu olurdum ve zevk alırdım. Düzenli olarak etkinliklere de katılırdım.