Tam sayfa faks yazdırma

Transkript

Tam sayfa faks yazdırma
Merhaba Genç Yoldaþlar;
Yeni bir sayımızda, yeni bir kavga yılında yeniden merhaba. Çok yoğun bir
yılı geride bıraktık. Kavga dolu bir yıl oldu. İşçi ve emekçilerin eylemlerinden tutunda, Kürt halkının serhıldanlarının yaşandığı bir yıl oldu. İşçi sınıfının bilinç sıçramasını yaşanan eylemliklerde görmemek elde değil. Şimdilerde halen
mücadeleye devam eden Tekel işçileri, kararlı bir mücadele ile yeni yıla girdiler,
Çav Bella marşını okuyarak. 2010'un şimdiden nasıl geçeceği belli. Ciddi kavgaların yaşanacağı bir yıl olacak ve toplumun hemen her kesimi bu mücadelenin bir
şekilde, bir yerlerinde bulunuyor. Toplumda eylem halinde olmayan kesim yok
gibi.
Bunun yanı sıra faşist devlet, gelişen devrim mücadelesinin önüne geçmek
için, sivil faşist hareketi örgütlüyor. Üniversitelerde faşist saldırılar arttı, Kürt halkına karşı faşistler silahlandırılıp saldırtıldı. DÖB'lü bir öğrenci Cevizlibağ'da faşistler tarafından saldırıya uğradı. Ayrıca grev ve direnişte olan işçilere, emekçilere
şovenizmi aşılamaya çalışarak bilinçleri bulandırılmaya çalışıyor. Bu dönemde faşizme, şovenizme karşı yoğun bir aydınlanma faaliyeti gerekli. İşçi ve emekçiler
arasında, gençlik arasında bu çalışmaları örgütlemek gerekli. Bu ertelenemez bir
görevdir. Ama sadece bununla yetinilmemeli, tüm bu çalışmalar yapılırken, bir taraftan da faşist saldırılara karşı kitlesel devrimci şiddet eylemleri örgütlenmeli ve
bu yayılmalıdır. Faşizmin anladığı tek dil budur. Kitlelerin bilinçlerinin aydınlatılması ve kitlesel devrimci şiddet eylemleri birlikte ele alınmalıdır.
Bunun yanı sıra Devrimci Öğrenci Birliğinin Aralık ayında başlattığı “devrimci tutsakların sesi soluğu olmaya” yönelik kampanya sonuçlandı ve yapılan çalışmalar dergimiz sayfalarında da yer aldı. Bu çalışmalar bir çok yerde olumlu
sonuçlar doğurdu ama bunlar yeterli değil. Daha fazla şey yapmak gerek. Bu yönde
çalışmalara hız vermeli tüm genç yoldaşlar.
Sosyalist Küba 51.Yılında... Hala dünyadaki devrimcilere, komünistlere ilham
vermeye, moral vermeye devam ediyor. Bir sonraki sayımızda yeniden görüşmek
dileği ile. 2010'u kavganın daha da yükseldiği bir yıl yapmak için ileri!
GENEL GREV
ÜZERÝNE
Başyazı
Bugün en önemli ve
öncelikli görevimiz,
genel silahlý halk
ayaklanmasýný
örgütlemektir. Bundan
dolayýdýr ki biz genel
grevi bu büyük eylemin
bir parçasý olarak ele
alabiliriz. “Genel Grev
Genel Direniþ” sloganý
atanlar, eðer silahlý
ayaklanmaya
deðinmiyor, onun
örgütlenmesi ile
ilgilenmiyor ve bugün bu
konuyu pratik olarak ele
almýyorsa, aslýnda o
hiçbir þey söylemiyor
demektir.
2
Bir önceki sayýmýzda “Devrimin
pratik Örgütlenmesi” sorununu ele almýþtýk. Bu sayýmýzda ise yanlýþ kavranýldýðýnda, geliþen iþçi-emekçi hareketini
ekonomizm bataklýðýna sürükleyebilecek
bir konuyu ele alacaðýz. Ýþçi sýnýfýnýn
mücadele biçimlerinden biri olan genel
grev sorununa deðineceðiz. Çünkü sistemin yaþadýðý kriz derinleþtikçe, mücadele de derinleþiyor, yayýlýyor. Yaþam
koþullarý giderek daha fazla emekçiyi, en
basit haklarý için dahi olsa sokaða dökmeye yetiyor. Ýþte tam da burada ortalama sol harekette yaygýn bir þekilde bir
slogan öne çýkýyor: “Genel Grev Genel
Direniþ”. Bu sloganla iþçi sýnýfýna bilinç
götürdüklerini ve nihayetinde öne sürdükleri bu yöntemle emekçilerin sorunlarýný çözebilecek bir eylem tarzý
önerdiklerini düþünüyorlar.
Sýnýflar savaþýmýnda yer alan her
mücadele araç ve yöntemine tarihsel açýdan bakýlmalýdýr. Bu yitirilirse zamaný
geçmiþ bir mücadele aracýný ya da yöntemini öne sürdüðümüzü fark edemeyiz.
Genel greve dair bakýþýmýz da tarihsel olmalýdýr. Genel grev iþçi sýnýfýnýn mücadelesinde uygulanan bir biçimdir ve
genel greve dair ilkyazýlar, 1873 yazýnda, Ýspanya’daki ayaklanmada iþçilerin
aldýklarý tutuma iliþkin yazýlmýþtýr. Bu biçim ilkin Bakuninci hareket tarafýndan
ortaya atýldý. Onlar genel grevi büyük tarihsel olaylarýn bir aracý olarak görüyorlardý. Ama nasýl? Salt þalterlerin
indirilmesi ve emekçilerin üretimden gelen güçlerini kullanmasý ile. Kendi politik duruþlarýna uygun olarak, siyasal olan
bütün sorunlarý bir kenara býrakýp, hatta
emekçilerin sorunlarýný köklü olarak çözecek olanýnda da ekonomik temelli hareketler, örgütlenmeler ve eylem
biçimleri olduðunu iddia eden ve esas olarak iþçilerin siyasal bir parti içinde örgütlenip mücadele etmesini istemeyen
anorko-sendikalistler tarafýndan savunuluyor. Burada ekonomik örgütler en baþa konup, iþçi sýnýfýnýn kendiliðinden
bilinci kutsanmýþtýr ve devrim onun belki de en büyük eylemi olan genel grev
yolu ile gelecektir. Aslýnda bu eylem biçimi ile, iþçi ve emekçiler yalnýzca bir ya
da birkaç kapitaliste zarar vermiþ olurlar.
Bu eylem (salt þalterlerin indirilmesi ve
üretimden gelen gücün kullanýlmasý ile)
mevcut burjuva iktidarý sarsmaz ve onun
iktidarýna yönelmez. Özellikle burjuvazi
egemenliðini siyasal zor araçlarý üzerine
oturtmuþ ise, genel grev siyasal bir nitelik taþýsa dahi, mevcut iktidarý yýkmak için yeterli deðildir. Çünkü o hiçbir
zaman iktidarý almanýn bir aracý olarak
gündeme gelmemiþtir.
Ýkinci bir nokta ise þu; bu mücadele
biçimi ile iþçi ve emekçilerde siyasal bir
bilinç, devrim ve sosyalizm bilinci uyandýrýlamaz. Emekçilerde devrim ve sosyalizm bilinci ancak siyasal bilincin
geliþmesi ile mümkün olabilir. Peki siyasal bilinç nasýl geliþir ya da geliþtirilebilir? Lenin göre siyasal bilinç, iþçi sýnýfýna
dýþarýdan verilecektir. Bu sýnýfýn öncü
komünist partisi tarafýndan, onun politik
ajitasyon-propaganda ve örgütlenme çalýþmasý ile olacaktýr. Elbette emekçiler,
kendi ekonomik çýkarlarý ve çalýþma koþullarý için verdikleri mücadelede de bir
siyasal bilinç elde ederler. Ama bu henüz
tohum halindedir ve geliþtirilmesi görevi
öncü sýnýf partisinindir. Ve politik iktidar
hedefinin iþçi sýnýfýnýn önüne koyulmasýyla, bunun gerekliliði ve zorunluluðu
anlatýlarak, onlarýn çýkarýna olan þeyin
kapitalist sistemi yýkmak olduðunu anlatmak ve bunun da politik iktidarýn alýnmasýyla mümkün olabileceðini anlatmak
gerekiyor. Yoksa o, kendi baþýna bu tohum halinde olan siyasal bilincin ötesine
geçemez. Dar ekonomik çýkarlar doðrultusunda mücadeleye devam eder ama bir
süre sonra, nedenini anlayamadýðý yenilgiler ve tekrar tekrar yaþanan sorunlar onu bezdirir. Ama yaþam mücadele et
diyor. Mücadele edildikçe iþçi sýnýfýnýn
kendi deneyimleri artacak, süreç içerisinde bilinç sýçramasý yaþayacak ve öncü
komünist partisi ile buluþtuðunda yeni
bir dünyanýn temellerini atacaktýr.
SORUNUN ÖNEMÝ
NEREDEN GELÝYOR
Bu konuyu ele almamýzýn nedeni,
kapitalist dünyanýn gün geçtikçe emekçilerin elinde avucunda ne varsa saldýrýp
almasý ve emekçilerin en küçük haklarý
için dahi sokakta kýyasýya bir mücadeleye tutuþmuþ olmasýdýr. Bununla beraber
eðer bir sistem bu duruma gelmiþse , o
düzenin daha fazla ayakta kalmasý emekçiler açýsýndan büyük sorundur. Üstelik
böyle bir durum, eski düzenin artýk yerini kendisinden daha ileri olan bir sisteme
býrakacaðý anýn da gelip çattýðý anlamýna
gelir. Bunun en somut örneklerini, bugünün düzeni ile yönetilmek istemeyenlerin
eylemlerinde ve kendilerine ait yöntemlerinde ifade eden emekçilerde görmek
mümkün. Emekçilerin karþýsýndaki yüzlerce tam teçhizatlý polis, asker ve zýrhlý
araçlar ve bunun gibi pek çok kurum ve
kuruluþ, egemen sermaye sýnýfýnýn toplumu eski yöntemlerle yönetemediðinin,
tek çaresinin zor aygýtlarý olduðunun
göstergesidir. Ve tüm bunlar öncesinde
derinlerde olan ve bugün iyice ayyuka çýkan kapitalizmin genel krizinin sonuçlarýdýr. Haliyle bir çok iþçi emekçi eylem
halinde, kimisi benzer kimisi ise farklý
nedenlerden de olsa sokakta yan yana
geliyor. Emekçiler kendi yaþamlarýnda
artýk köklü ve gerçek bir çözüm isterken
bir yýðýn reformist-oportünist “Genel
Grev Genel Direniþ” sloganý öncülüðünde, süreci ileri düzeye taþýyacaklarýný umuyorlar. Ama yanýlýyorlar. Grevlerin ve
direniþlerin, eylemlerin çoðaldýðý bir dönemde sýkça duyulan bu slogan esasýnda
ekonomist-sendikalist bir mantýðýn ürü-
nüdür ve ortalama solun nasýl da ekonomist politikalara sahip olduðunun da kanýtýdýr. Sýnýf hareketi ilerliyor ve
yükseliyorken, sýnýfýn bilincini köreltecek bu türden sloganlara, anlayýþlara deðinmek gerekliydi. Çünkü koþullar
devrimci. Ayrýca;tüm genç leninistler
devrimi ve iþçi sýnýfýný derinden etkileyebilecek konular üzerine kafa yormalýdýr. Ýþçi ve emekçilere devrimin
zorunluluðunu tekrar tekrar anlatmalýdýr.
Bu yolu þaþýranlarýn hazin sonlarýný göstermelidir.
Reformist oportünistler grevde, direniþte olan iþçilere emekçilere bu tür
sloganlarla giderek, ne yaptýklarýnýn farkýnda deðil. Örneðin Tekel iþçilerine destek olmak için, 1 günlük genel grev
önerenler bile var. Ekonomist bir mantýk
kendisini ancak bu kadar açýða çýkartabilir. Bu düþüncede iþçi sýnýfýna iktidar
bilinci taþýmanýn çabasý dahi yok! Olduðunu kabul edelim, genel greve katýlan
iþçi ve emekçilerin, burjuvaziye verdiði
ekonomik zarardan ötürü, krizde olan
sistemi yýkacaklarýný mý umuyorlar. Ayrýca burjuvazi binlerce polisini, askerini
diðer faþist kurumlarýný, kendi düzeninin
yýkýlýþýný izletmek için beslemiþ deðil...
Sakýn yanlýþ anlaþýlmasýn, biz genel
greve karþý deðiliz. Ama biz genel grev
gibi bir mücadele biçimini, baþka bir þeyle iliþkili olarak ele alýyoruz. Devrimin
yollarýný açacak olan kanallar ile iliþkili
olarak ele alabiliriz. Çünkü bu bugünkü
koþullarda ayaklanma çaðrýsýdýr ve böyle ele alýnmalýdýr. Bu yüzden “Genel
Grev Genel Direniþ” diyenler, ( ki bu sloganýn “genel direniþ” kýsmý ayrýca ele alýnmasý gereken bir konudur. Çünkü bir
ayaklanma olarak algýlanmazsa direniþ
ayaklanmanýn ölümü demektir. Yok ekonomist temelli atýlýyorsa, bu kendisine
öncü diyenlerin, kendiliðindenliðin peþinden gittiðinin ve öncü parti misyonunun oynanmadýðý anlamýna gelir.) bugün
burjuva sendikalizmini dahi aþamamýþ
ve sýnýfa siyasal bir politika götürmekten
aciz konumda olduklarýný göstermiþ oluyorlar.
GENEL GREV GENEL SÝLAHLI
HALK AYAKLANMASI ÝLÝÞKÝSÝ
Devrim ancak siyasal yollar ile gerçekleþebilir. Hele de devrimci durumun
yaþandýðý ve savaþýmýn iç savaþ düzeyine ulaþýldýðý yerlerde...Bu koþullarda öne
sürülecek, her türlü reformist, sendikalist, ekonomist yol zamanla nesnel devrimci durumun karþýsýna dikilir ve onun
tarafýndan ezilir. Marksizm her mücadele aracý ve yöntemine tarihsel açýdan bakar , biz de genel grev sorununa bu
þekilde yaklaþýyoruz. Bu ise; verili toplumun durumunu, iþçi sýnýfýnýn bilinç ve
örgütlülük düzeyi, ekonomik ve siyasal
koþullar, genel grevin bugünkü yerini ele alýrken dikkate alacaðýmýz, temel alacaðýmýz noktalardýr.
Bugün en önemli ve öncelikli görevimiz, genel silahlý halk ayaklanmasýný
örgütlemektir. Bundan dolayýdýr ki biz
genel grevi bu büyük eylemin bir parçasý olarak ele alabiliriz. “Genel Grev Genel Direniþ” sloganý atanlar, eðer silahlý
ayaklanmaya deðinmiyor, onun örgütlenmesi ile ilgilenmiyor ve bugün bu konuyu pratik olarak ele almýyorsa, aslýnda
o hiçbir þey söylemiyor demektir. Onlarýn bir þey ifade etmeyen sözlerine, hatta
kendiliðinden bilince sahip iþçiye dahi
bir þey ifade ( çünkü iþçi sýnýfý ya bu sloganý atanlarla ayný düzeyde ya da onlardan daha ileri düzeydedir) etmeyen
sözlerine daha fazla takýlmayalým ve emekçiler arasýnda bu konuda ajitasyon,
propaganda ve örgütlenme çalýþmasýna
hýz verelim. Bugünden oluþturulacak komiteler, ayaklanmanýn dayanacaðý organlar
olarak
düþünülmeli
ve
örgütlenmelidir. Çünkü bugün, yani ayaklanma koþullarýnýn var olduðu bugün,
temel olan yýðýnlarýn sorunlarýna çözüm
olabilecek eylem biçimleridir.
3
YÜZYILIN KOMÜNÜ
KÜBA'DA: KADIN
Küba! Amerika'nýn yaný baþýnda umudun bayraðý olan küçücük bir ada ülkesi. 50 yýldýr sosyalizmin simgesi. Sömürünün hiçbir biçimde olmadýðý , kolektif yaþamayý ilke edinmiþ milyonlarca
yeni insan.
Anaerkil toplumdan ataerkil topluma geçiþle beraber baþlayan
süreçte kadýnýn görevleri belirlenir. Çocuða bakmak, ev iþleri vs.
Kapitalist toplumla birlikte kadýnýn sömürülmesi doruk noktaya ulaþýr. Çalýþmayan kadýnlar "eve ekmek getiren" erkeðin sözünden
çýkmayan, ezilen, hor görülen insanlar konumuna düþerler. Çalýþan kadýnlarýn durumu nispeten daha iyi olsa da hem iþte hem evde çalýþan, iki kere ezilen insanlardýr.
Ýnsanlarýn en çok aklýna takýlan sorulardan biridir; kapitalizmle birlikte hem iþ yerinde hem evde ezilmeye , sömürüye maruz
kalan kadýnlar sosyalist Küba'da ne durumdalar? Burjuvazi için
kar elde etmenin bir aracý olan, reklamlarda pahalý arabalarýn yanýnda cinsel bir obje olarak kullanýlan kadýnlar sosyalist bir ülkede nasýl yaþýyorlar?
Küba Devriminden önce Küba'lý kadýnlar evlerine, “çocuk büyütmeye” hapsedilmiþti. Evin yükümlülüklerinin % 90'ýný yapmaktaydýlar. Yani egemen düþünce “Kadýnýn yeri evidir.” biçimindeydi.
1943'te iþ gücünün sadece % 10'unu, 1953'de %13,7’sini ve
1956'da %17'sini kadýnlar oluþturmaktaydý. Devrim'den önceki siyasal hayatta da kadýnlara yer yoktu. Batista'nýn diktatörlüðünde
seks turizmi en az tarým kadar önemli bir gelir kaynaðý olarak görülmüþtü. Ne kadar tanýdýk geliyor deðil mi? Sanki 50 yýl öncesinin Küba'sýndan deðil de, bugünün Türkiye'sinden bahsediliyor
gibi.
Kadýn erkek ayrýmcýlýðýnýn ortadan kalkmaya baþlamasý devrim mücadelesiyle birlikte ortaya çýkar. 6 Haziran 1953'de Monca-
4
da Kýþlasý'na gerçekleþen saldýrýdan itibaren (ki bu saldýrý devrim
mücadelesinin baþlangýcý olarak kabul edilir), kadýnlar, Küba'daki
gerilla mücadelesinde önemli bir yere sahip olmuþlardýr. Zira Batista'ya karþý giriþilen mücadelede, 1958 yýlýnda bir kadýn gerilla örgütlenmesine gidilmiþtir. Eminim ki , Küba daðlarýnda erkek
yoldaþlarý ile birlikte ayný siperde büyük bir cesaretle çarpýþan kadýnlar; kadýnlarý güçsüz, korunmasý gereken insanlar olarak gören
erkekleri oldukça þaþýrtacaktýr.
Devrimden sonra ilk yapýlanlardan biri de kadýn erkek eþitsizliðini ortadan kaldýrmayý amaçlayan politikalarýn uygulanmasýdýr.
Böylece hayatýn her alanýnda önemli bir dönüþüm yaþanmýþtýr. Küba Cumhuriyeti Anayasasý, kadýnlara erkeklerle ayný ölçüde ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve aile haklarý ve fýrsatlarý verme
garantisi saðlamýþtýr. Bu haklardan bazýlarý þunlardýr ;
Madde 32 : Kadýnlar ve erkekler ayný ekonomik, siyasi, kültürel , sosyal ve aile haklarýna sahiptir.
Madde 41 : Bütün yurttaþlar eþit haklara ve görevlere sahiptir.
Madde 42 : Cinsiyet ayrýmcýlýðý, diðer bütün ayrýmcýlýklar gibi, yasaktýr.
Küba Devrimiyle birlikte eðitim alanýnda da önemli dönüþümler yaþanmýþtýr. Bütün okullarýnda karma eðitim gösterilen Küba'da, kadýnýn toplumdaki eþitliðine büyük ölçüde vurgu
yapýlmaktadýr. Üniversite öðrencilerinin %62'sinin ve Beþeri Bilimler, Týp ve Eðitim Bilimleri'nde okuyan öðrencilerin de yaklaþýk %70'ini kadýnlar oluþturmaktadýr.
Devrimden önce kadýnlarýn iþ gücünün yalnýzca %17'sini oluþturduklarýný önceden belirtmiþtik. Bugün bu oran %44'tür. Ýþçilerin %22'si, idarecilerin % 33'ü, bilim insanlarýnýn % 43'ünü,
doktorlarýn % 51'ini, uzman ve teknisyenlerin % 66,1'ini , yöneticilerin % 87'sini kadýnlar oluþturmaktadýr.
Çalýþan kadýnlarla ilgili olarak bugün tartýþýlan konulardan birisi de doðum iznidir. Küba'da geleneksel ve isteðe baðlý olan tam
maaþlý bir yýllýk doðum iznine ek olarak, Aðustos 2003'de Devlet
Þurasý'nýn çýkardýðý 234 numaralý yasa da yürürlüðe girdi. Bu yasal araç, Aile Kanunu'nun evlilik sözleþmesi bölümüdür. Potansiyel anne ve babanýn nikâh töreni esnasýnda doðacak çocuklarýna
“bakmak, korumak, yardým etmek, derin þefkat göstermek, hayata hazýrlamak” için ant içerler. Bu her ikisi için de eþit olarak tanýnmýþ bir hak ve görevdir. Anne veya baba, bebek 1 yaþýna gelinceye
ve çok ucuz olan yuvaya gidene kadar iþe geri dönme ile evde kalma arasýnda seçim yapabiliyor. Yasa ayný zamanda, çocuklardan
birinin 16 yaþýndan küçük olup da hasta olmasý halinde anne ya da
babanýn sorun yaþamadan 6 ay evde kalma hakkýný da tanýyor.
Tüm bunlar sosyalist sistemde uygulanan politikalar sayesinde gerçekleþmiþ, kadýn toplumda ikincil konumdan çýkmýþ, özgür
bir birey olarak kendine toplumda yer bulmuþtur. Kimilerinin “Sosyalist sistem kadýn sorununa çözüm bulamaz.” söylemlerine karþýlýk olarak Küba bugün önümüzdeki en somut örnektir. Yüzyýlýn
komünü Küba bugün, sosyalizmin geliþmiþliðini emekçi halklara
gösterebilmek adýna bizlere simge olmaya devam ediyor.
DOMUZ GRÝBÝ VE ÝLAÇ TEKELLERÝ
Araştırma
Kapitalist üretim biçimi, krizinin en
yýkýcý ve en üst düzeyini yaþýyor. Sistem,
yaþadýðý ekonomik bunalým sorunu için çözüm arayýþý içerisinde. Bu süreçte önemli
olan kendi varlýðýný sürdürebilmesi. Kendi
varlýðýný sürdürmek için doðayý ve insaný
her geçen gün daha da tahrib ediyor ve yok
oluþa doðru sürüklüyor. Her geçen gün sonuna doðru yaklaþan sistem üretimde yeni
buluþlar ve yöntemler yaratarak taze kan
etkisi arayýþý içerisinde. Bu yeni pazar arayýþlarý ve yaratýlan yeni pazarlar sistemin
sadece güneþi balçýkla sývamaya çalýþmasýndan ileri bir þey deðildir.
“Tekel, kapitalizmin son sözüdür”. Tekelci kapitalizmin ulaþtýðý en son nokta
emperyalizm tüm dünyaya top yekûn bir
savaþla kendi sonuna doðru kan emiciliðini her attýðý adýmda gösteriyor. Tek amacý
kar olan ve sadece kendi çýkarlarý doðrultusunda iþleyen bu sistemin son dönemde ekonomik ve siyasal alanda büyük çatlaklar
yaþadýðýný herkes biliyor. Dünya büyük tekellerin yok oluþunu seyrediyor, seyretmekle kalmayan mezar kazýcýlarý, tüm
dünyada hayalet gibi dolaþýyor.
Kapitalist sistemin en büyük tekellerinden biri de ilaç tekelleridir. Silah sanayisi gibi iþlev gören ve silahtan daha fazla
insanlarý ve doðayý yok eden ilaç tekelleri
son dönemde domuz gribi ile kendisine taze kan etkisi yaratmaya çalýþýyor. Her yýl
ortaya çýkan virüslere bir yenisi daha eklendi; H1N1 (domuz gribi- halk dilindeki
adý). Dünya Saðlýk Örgütü’nün verdiði verilere göre son 40 yýlda 39 salgýn hastalýðýn ortaya çýktýðýný gösteriyor. Geçmiþte
yaþanan salgýn hastalýklara göz attýðýmýzda þöyle bir tablo çýkýyor karþýmýza:1918
yýlýnda Ýspanyol gribi 50 milyon, 195758’deki Asya gribi 4 milyon, 1968-69’daki Hong Kong virüsü ise bir milyon kiþinin
ölümüne yol açmýþtý. 2003’te 8 bin kiþinin
etkilendiði SARS salgýný nedeniyle dünya
genelinde 800’den fazla insan yaþamýný yitirdi. Ayný yýl kuþ gribi nedeniyle Güneydoðu Asya’da 2500’den fazla insan öldü.
Ve günümüzün salgýný Meksika’da ortaya çýktý çok hýzlý bir þekilde dünyanýn her
yerine yayýlarak tüm insanlýðý tehdit eder
hale geldi. Bugünden milyonlarca kiþinin
hayatýna mal olan bu virüs tamamýyla kapitalist sistemin bir ürünüdür. Bu tarz salgýnlara yol açan virüsler, ya ilaç tekellerinin
laboratuvarlarýnda özellikle üretiliyor, ya
savaþ kapsamýnda biyolojik silah deneme-
lerinde ortaya çýkýyor, ya daha fazla kâr
hýrsýndan doðal dengenin genetik yapýsýyla oynanarak çýkýyor, ya da kapitalizmin
doðaya verdiði tahribattan üreyerek geliþim gösteriyor. Birçok örnek bunu bize kanýtlýyor, örneðin AIDS hastalýðýna yol açan
HIV virüsünün, ilaç tekellerinin Afrika’da
yaptýðý deneylerde ortaya çýktýðý ve oradan
yayýldýðý bilinmektedir. Yani þunu söyleyebiliriz ki bu virüsler tam anlamýyla kapitalizmin bir ürünüdür.
Birçok nedenlerden bu tarz virüsler ürese de son dönemin salgýný olan H1N1 virüsü tam anlamýyla bir laboratuvar
virüsüdür. Bu tarz virüslerin genellikle kapitalist sistemin büyük kriz dönemlerine
denk gelmesi tesadüf deðildir. 1929 krizinin baþlangýcýnda ilk kez tespit edilen domuz gribi, 2000’li yýllara kadar hiçbir
deðiþim geçirmeyip, domuzlarda solunum
yolu hastalýðýna yol açan bir virüs olarak
kalmýþtýr. Büyük bir ekonomik krizin yaþandýðý þu dönemde virüsün çok hýzlý bir
þekilde mutasyona uðramasý ve yayýlmasý
özellikle düþündürücüdür. Avustralyalý bir
bilimci, “mutasyonun normalden üç kat
hýzlý gerçekleþmesinin virüsün laboratuvarlarda üretildiðinin kanýtýdýr” diyor. Geçtiðimiz günlerde Mersin Üniversitesinde
yapýlan “Evrim teorisi” konulu konferansta profesör H1N1 virüsünün laboratuvarda
üretildiðini ve mutasyona uðratýlarak hýzla
dünyaya yayýldýðýný bilimsel verilerle sunarak þu sözleri söyledi “ekonomik deðeri
olan her þey deðeri ölçüsünde stratejik bir
öneme sahiptir”. Yani profesör bizlere þunu söylüyordu, ilaç tekelleri bu virüslerin
ekonomik deðerleri ölçüsünde stratejik bir
yol izliyor. Kapitalist devletlerin ve baþta
ilaç ve silah tekellerinin izledikleri stratejiye baktýðýmýzda bunu açýkça görüyoruz.
Domuz gribi salgýný ile insanlar ölüm
korkusuyla boðuþurken, ilaç tekelleri kâr
hesaplarýný çoktan yapmýþ durumdalar.
Glaxo Smith Kilne, Roche, Baxter International ve Novartis firmalarý ürettikleri ilaçlarla bu süreçte yükselen tekel
durumundalar. Ýlaç için ilk lisans alan firma
olan Novartis þimdilik bir adým önde. Þirket ilk çeyrekte 400 ile 700 milyon dolar arasýnda deðiþen oranda satýþ yapmayý
hedefliyor. Baxter’ýn beklentisi ise, 40 milyon dolarlýk bir satýþ. Ýlaç firmalarý bunlarý yaparken diðer büyük þirketler de ilaç
üzerinde araþtýrma yapan firmalara yatýrým
yapýyorlar. Bunun en büyük örneði olarak;
Johnson & Johnson firmasýnýn, Hollandalý
biyoteknoloji þirketi Crucell NV’nin hisse-
5
lerini satýn almak için harcadýðý 444 milyon dolarý gösterebiliriz. Pek çok þirket de
Belçika ve Ýngiltere’de araþtýrma yapan þirketlere para yaðdýrýyor. Saðlýk analistleri
de bu bilgileri doðrulayacak þekilde açýklamalarýnda dünyada aþý satýþlarýnýn toplam
tutarýnýn, 18 milyon dolarý bulacaðýný belirtiliyorlar. Salgýn ilan edilmeden önce
borsada deðerleri düþen Novartis, GlaxoSmithKline ve Roche, domuz gribi sayesinde toplam 2.4 Milyar Euro kar elde etti.
Borsa deðerleri ise Nisan ayýndan bu yana
kat kat arttý.
Ýlaç tekelleri üretime devam ediyor.
Peki soracak olursak, bu üretilen aþýlar ne
kadar etkili? Ne kadar yan etkisi var? Ya
da ne kadar saðlýklý? Herkesin kafasýnda oluþan bu sorularý cevaplamaya kalktýðýmýzda yine karþýmýza kapitalist sistemin kan
emiciliðini bir kez daha görüyoruz. Bunu
biraz açýklayacak olursak; aþýlar içerisinde
üç önemli madde var. Bunlardan birisi, antijen denilen vücutta esas baðýþýklýðý saðlayacak olan virüsün parçasýný içeren
kýsým. Ýkinci madde ise ABD'deki aþýlarda
olmayan, Avrupa’daki (Türkiye’nin de i-
çinde olduðu) aþýlarda olan adjuvan denilen ve aþýnýn baðýþýklýk yapma gücünü artýran maddedir. Üçüncü madde ise cývalý
bir bileþik aþýnýn, baþka mikroplarla kontamine olmasýný (bulaþmasýný) engelleyen
koruyucu bir madde. Uzmanlar tarafýndan
aþýnýn özellikle beyin üzerindeki etkilerine
deðiniliyor, felce ve muhtemel ölümlere iþaret ediliyor, çocuklarda ciddi nörolojik
sonuçlara yol açacaðý, astým hastasý edeceði, aþýlarda kanserli hücreler kullanýldýðý,
katký maddelerinin ölümlere bile yol açabileceði ve yeterli testlerin yapýlmadýðý bilinerek üretim devam ettiði açýklanýyor.
Hatta bazý uzmanlarýn aþýnýn domuz gribinden daha ölümcül olduðu uyarýsý dikkate
dahi alýnmýyor.
Türkiye devleti 25 milyon doz domuz
gribi aþýsýyla ilgili sözleþmeyi yaparak kendi payýna düþeni yerine getirdi. Kendi saðlýk bakanýna güvenmeyen baþbakan aþý
olmayacaðýný açýklayarak kendi vicdanýyla
iç hesaplama yaþýyor. Her gün ülkemizde
hýzla yayýlan virüsle ölüm oranlarý artarken
alýnan önlemler þaka derecesinde. Devlet
yetkililerinin açýklamalarýnda, ‘evinde yat,
dinlen, öpüþme, tokalaþma, koluna hapþýr’
önlemleri virüsün yayýlmasýný ve etkisini
azaltmada yardýmcý olacaðýný dile getiriyorlar. Ciddi önlemler alýnmasý gereken bir
salgýný, bizim gibi ülkeler ancak böyle önlemlerle geçiþtirmeye çalýþarak tam anlamýyla bir korku toplumu yaratýyor.
Dünyada ve ülkemizde bulaþýcý hastalýklar
ilk önce, altyapý, su, ulaþým, saðlýk gibi kamusal hizmetlerden yoksun ve kýrlarda yoðunlaþan insanlarý tehdit ediyor. Salgýnýn
etkilediði risk gruplarýnýn baþýnda iyi beslenemeyen, saðlýksýz ve güvencesiz iþlerde
köle gibi çalýþan iþçiler geliyor. Bu risk
grubuna katýlan kiþi sayýsý ise tahminen 50
milyon civarýnda.
Diðer taraftan, hastalýklarýn ortaya çýktýktan sonra bu kadar çok can almasýnýn yine kapitalizmin emekçilere sunduðu yaþam
koþullarýnýn göstergesidir. BM raporlarýna
göre dünyada 900 milyon insan açlýktan ölme tehlikesiyle karþý karþýya ve her yýl 6,5
milyon çocuk beslenme yetersizliðinden ölüyor. Yine BM rakamlarýna göre dünya
nüfusunun yüzde 40’ý temel saðlýk hizmetlerinden yararlanamýyor. Dolayýsýyla, verem, tifüs gibi hastalýklara karþý kolaylýkla
önlem alýnabilecekken, yetersiz beslenme
ve ilaç yokluðu milyonlarca insanýn bu
hastalýklar yüzünden ölmesine yol açmaktadýr.
Kapitalizm, sistemini devam ettirmek
için tüm iþçi ve emekçi halklara þunlarý sunuyor: Dünyanýn büyük bir çoðunluðunu
yaþam araçlarýndan uzaklaþtýrarak, açlýðý,
yoksulluðu, sefaleti yayacaklarýný. 900 milyon insaný açlýktan öldüreceklerini, 90 milyon insaný yaþamdan kovarak, iþsiz
býrakacaklarýný ve 50 bin çocuðu açlýktan
ve önlenebilir hastalýktan öldüreceklerini ilan ediyorlar.
Ýnsanlýðýn ve doðanýn geliþiminde ve
yaþamýnda engel olan bu sistem artýk ömrünü tamamlamýþtýr. Ve yýkýlacaðý günün
korkusuyla tüm yaþamsal olanaklarý yok ediyor. Bütün bunlara son vermek için insanlýðýn önündeki engeli, yani kapitalist
sistemi yýkmadan insanlýk gün yüzü görmeyecektir. Bunun için insanlarýn sistemi
yýkmak için mücadele etmekten baþka çaresi yoktur. Tek amacý kâr olan bu sistemi
yýkýp, tek amacý insan olan Sosyalist sistemi kurmak tüm insanlýðýn kurtuluþunun tek
çaresidir. Marx’ýn da dediði gibi, “Yakýn
geleceðin zorunlu biçimi olarak ortaya
koyduðu komünizmin zorunluluðu kavranmaz, bu zorunluluk bilince çýkarýlmaz, bu
zorunluluk doðrultusunda hareket edilmezse hiç kimse kapitalizmin yarattýðý yýkýmlarýn
tüm
sonuçlarýndan
kendini
kurtaramayacaktýr.”
ÝNSANDAN
ÝNSAN OLMAYANA DÖNÜÞME:
YABANCILAÞMA
Üretim olanaklarýndan yoksun býrakýlan emekçiler, gereksinim içinde bulunmalarý nedeniyle kendileri yaþayabilmek için
baþkalarýnýn varlýklarýný artýrmak üzere çalýþmak zorunda kalmýþlardýr.(Artý-Deðer
Teorileri 1)
Bir çok sorunda olduðu gibi bu sorunun da temelinde özel mülkiyet olgusu yatar. Emeðinden baþka satacak hiçbir þeyi
olmayan emekçiler, yaþamsal ihtiyaçlarýný
karþýlamak için çalýþmak zorundadýr. Üretim araçlarý üzerindeki özel mülkiyet, yabancý malzeme olarak karþýmýza çýkar.
Emeðin üretimdeki malzemesi de yabancý
malzemeden baþka bir þey deðildir. Emekçiler için önemli olan, malzeme ve aletin,
yabancý malzeme ve alet olmasýdýr. Ayný þekilde nesneleþmiþ emek de emekçi açýsýndan yabancýnýn malzemesinin ve aletinin ve
de sermayenin emeðinin bileþkesinden baþka bir þey olamaz. Buna baðlý olarak da
baþkasýna ait olan üretim sürecinin sonucunda üretilen ürün de baþkasýnýn olmalý.
Oysa o, kendisinin emeðinin somut bir nesneye dönüþmesidir. Emekçi kendisinin emeðinin sonucundan baþka bir þey olmayan
ürün karþýsýnda bir yabancý durumuna düþer. Fakat emekçi her ne kadar “çalýþmamakta özgür” olursa olsun, yaþamak için
çalýþmak zorunda kalýr. Ne kadar çok çalýþýrsa o kadar çok kazanacaðýný düþünen emekçi, kapitalist sömürü yasalarý içerisinde
bunun tam tersini yaþar. Ürettiði nesneye
sahip olmak için sürekli olarak ve daha yoðun bir þekilde emek gücünü satar. Üretim
içerisinde geçen her dakika emek gücünün
deðeri de düþer. Paranýn gücü arttýðý oranda
onun, kendi cebinde biriktirdiði, sefaletinden baþka bir þey olamaz. “Ötekinin emeðinin mülkiyeti olarak ve giderek ona egemen
olan” ve de sürekli olarak büyüyen sermaye bu þekilde egemenliðini daha da pekiþtirir. Üretim hacmi, bütün insanlýðýn
ihtiyaçlarýný karþýlayacak düzeye gelse dahi milyarlarca insan açlýk ve yoksullukla
boðuþmak zorunda kalýr. “…iþçi ne kadar
çok zenginlik üretir, üretimi erk ve hacim
bakýmýndan ne kadar artarsa o kadar yoksul duruma gelir. Ne kadar çok meta üretirse, o kadar ucuz bir meta olur. Ýnsanlarýn
dünyasýnýn deðersizleþmesi, nesnelerin
dünyasýnýn deðer kazanmasý ile orantýlý olarak artar. Emek sadece emtia üretmekle kal-
maz; genel olarak emtia ürettiði ölçüde kendi kendini ve iþçiyi de meta olarak üretir.”
(1844 Elyazmalarý sf.140)
Artýk “nesnelerin dünyasýnýn deðer kazandýðý” bir durumda, insani iliþkilerin de
eskisi gibi olmasý beklenemez. Kapitalizm
altýnda geçen her dakika insanlýk deðerlerinin yitirilmesine yol açar. Ýnsanlýk deðerleri artýk yerini þeylerin deðerlerine
býrakmýþtýr. Þeylerin iliþkisi bütün iliþkilerin
üzerinde ve onlara egemen bir durumdadýr.
Þeyler kiþileþmiþ, kiþiler de þeyleþmiþtir. Özel mülkiyet ve para vazgeçilmez bir güç
haline gelmiþtir. Ýnsanýn, üretilen nesneye
ulaþmak için yapamayacaðý hiçbir çýlgýnlýk
yoktur. Çünkü artýk o nesneye deðil nesne
ona egemen olmuþtur “O zaman yaþamý
kendisinin deðil, nesnenindir.”
Ürettiðine yabancý olan emekçi, emeðinin yabancýlaþmasýný çalýþma koþullarýnda da gösterir. Çalýþma emekçinin büyük
bir istekle yaptýðý bir iþ deðildir. Çünkü üretim sürecinde emek, iþçi için kullaným de-
2
ðeri deðildir. Sermaye için ne kadar zenginlik deðeri katarsa o derece kullaným deðeri
olan emek, bir iþçi için para karþýlýðýnda sunabileceði deðiþim deðerinden öteye geçemez. “…emek iþçi için kullaným deðeri
deðildir; dolayýsýyla iþçi için servet üretici
güç, zenginleþme etkinliðinin aracý deðildir. Ýþçi onu kullaným deðeri olarak, kendisinin karþýsýnda sermaye olarak deðil, para
olarak bulunan sermaye ile deðiþime sokar.
Sermaye olarak sermaye ancak iþçi ile, önce bu deðiþimin dýþýnda bulunan ve ondan
baðýmsýz olan emeðin tüketimiyle iliþkilidir. Sermaye için kullaným deðeri, emek, iþçi için salt deðiþim deðeri; varolan deðiþim
deðeridir.” (K. Marx, Grundrisse) Sonuç olarak ise yaptýðý iþe yabancýlaþmýþ, iþe gitmekten tiksinecek kadar büyük bir nefretle
üretime katýlan iþçiler yýðýný ile karþý karþýya kalýrýz. Üretimin sonuçlarýna sahip olamayan,
insanal
gereksinmelerini
karþýlayamayan milyonlarca iþçinin, iþ karþýsýnda isteksizlik yaþamasý onun doðasýn-
7
Sonuç olarak da yabancýlaþmanýn olduðu yerde çalýþma sadece yaþamýný devam ettirme faaliyetlerini yerine
getirmenin bir aracý olmaktan öteye gidemez. Ýþçinin dünyasý tam da bu noktada kilitlenir. Bütün düþünce yaþamýn
devam ettirilmesi üzerinde donuklaþýr. Üretim insanal gereksinmeleri karþýlamak üzere deðil fakat pazara sunulmak üzere gerçekleþir. Ýnsanal gereksinmeler yok sayýlýr,
yerini hayvansal iþlevler alýr. “…insan (iþçi) artýk kendini
ancak yemek, içmek ve çoðalmak gibi hayvansal iþlevlerinde, bir de olsa olsa konutta, süslenmede vb. özgürce
etkin duyabilir, insan iþlevlerinde ise ancak hayvanlýðýný
duyar. Hayvansal insanal, insanal da hayvansal duruma
gelir. (1844 Elyazmalarý sf.144)
dan kaynaklý deðil fakat aksine yabancýlaþma olgusu ile açýklanabilir. Ve bu durumda
ortaya çýkan “kaytarma”, “özensiz çalýþma”, “fýrsatçýlýk” “bencillik” vb. “ahlaki”
olmayan davranýþlar, kapitalistler tarafýndan
“insanýn doðasý” olarak gösterilmeye çalýþýlýr.
Kapitalistler tabii ki bu davranýþlarý
hoþ karþýlamaz. Önlemlerini almaktan bir
an için geri durmazlar. Hisseli çalýþma,
kartlý çalýþma, ödüllü çalýþma, ceza sistemi vb… uygulamalarý, kendinin olmayan
fakat ötekinin olan üretimin iþçi tarafýndan
sahiplenilmesini saðlamak ya da en azýndan böyleymiþ gibi çalýþmasýný saðlamak
için geliþtirilen üretime teþvik yöntemleridir. Fakat özel mülk sahipleri ne yaparsa
yapsýn yabancýlaþma olgusunu ortadan
kaldýramaz.(zaten böyle bir dertlerinin de
olmasý imkansýzdýr, çünkü zaten iþçinin iþe yabancýlaþmasýnýn nedeni, sermayenin
zenginliðine zenginlik katan özel mülkiyetin ta kendisidir) Yani ne yaparsa yapsýn
iþçinin yaptýðý iþi, kendi iþi gibi yapmasýný
saðlayamaz. Ne olursa olsun iþçinin çalýþ-
8
masý kendi öz çalýþmasý deðildir. Bu çalýþma bir baþkasýna iliþkindir.
Sonuç olarak da yabancýlaþmanýn olduðu yerde çalýþma sadece yaþamýný devam
ettirme faaliyetlerini yerine getirmenin bir
aracý olmaktan öteye gidemez. Ýþçinin dünyasý tam da bu noktada kilitlenir. Bütün düþünce yaþamýn devam ettirilmesi üzerinde
donuklaþýr. Üretim insanal gereksinmeleri
karþýlamak üzere deðil fakat pazara sunulmak üzere gerçekleþir. Ýnsanal gereksinmeler yok sayýlýr, yerini hayvansal iþlevler alýr.
“…insan (iþçi) artýk kendini ancak yemek,
içmek ve çoðalmak gibi hayvansal iþlevlerinde, bir de olsa olsa konutta, süslenmede
vb. özgürce etkin duyabilir, insan iþlevlerinde ise ancak hayvanlýðýný duyar. Hayvansal insanal, insanal da hayvansal
duruma gelir. (1844 Elyazmalarý sf.144)
Yazýmýzýn en baþýnda da belirttiðimiz
gibi yabancýlaþma kavramýna diyalektik bir
bakýþ açýsýyla bakmak gerekir. Diyalektikten yoksun bir bakýþ yabancýlaþmanýn nedenlerini her zaman için iktisadi
temellerinden soyutlayarak ve de onun or-
tadan kaldýrýlmasý meselesini görmezden
gelerek sonuçlar çýkarmaya çalýþýr,sorunun
basite indirgenmesine, yabancýlaþmayý ortaya çýkaran temel nedenlerin görülememesine yol açar. Bu bakýþ, ayný zamanda özel
mülkiyet sistemine son verecek olan çeliþkilerin de özel mülkiyet sistemi içerisinde
bir çýð gibi büyüdüðü sonucunu çýkaramaz
asla.
Yabancýlaþmanýn Ortadan Kaldýrýlmasý; Yadsýmanýn Yadsýmasý
Özel mülkiyetin, sermayenin, ücretli emeðin vb. sonuçlarýndan baþka bir þey olmayan yabancýlaþma ortadan kaldýrýlmak
zorundadýr. Bütün insani deðerlerin, insani
iliþkilerin yadsýmasý olan yabancýlaþma insanlýðýn geliþimi için büyük bir engel durumundadýr. Bu yüzden yabancýlaþmayý
ortadan kaldýrmak insanýn özüne, doðasýna
dönebilmesi için bir zorunluluktur. Yabancýlaþma eðer bir yadsýma ise bunun ortadan
kaldýrýlmasý da yadsýmanýn yadsýmasý þeklinde olacaktýr. K. Marx'ýn Kutsal Aile kitabýnda da belirttiði gibi “…proletarya,
proletarya olarak kendi kendini kaldýrmak
ve böylece baðýmlý bulunduðu, onu proletarya durumuna getiren karþýtýný, yani özel
mülkiyeti de kaldýrmak zorundadýr. Proletarya çeliþkinin olumsuz yönü, çeliþkinin
yüreðindeki tasa, yok olan ve kendi kendini yok eden özel mülkiyettir.” Ýnsanýn yabancýlaþmasýnýn,
fetiþleþtirdiði
her
nesnenin, dinin, paranýn, devletin vb… ve
de fetiþizmin kendisinin, ortadan kaldýrýlmasý onu ortaya çýkaran nedenlerin ortadan
kaldýrýlmasýna baðlýdýr.
Yabancýlaþmayý ortadan kaldýracak olan çeliþkiler her zamankinden daha yoðun
bir þekilde kapitalizmin baðrýnda büyüyor.
1800’lü yýllarýn kapitalizmini yaþamýyoruz.
Günümüz, 2000’li yýllarýn kapitalizminin
yeni evresidir. Üretim teknolojisi hiçbir dönem olmadýðý kadar ürün hacmini ve de buna paralel olarak emekçi sýnýflarýn
yoksulluðunu, yoksunluðunu saðlamýþtýr.
Ve yine bunlara paralel olarak insanal iliþkiler yerini günümüzde hiçbir dönem olmadýðý kadar þeylerin iliþkisine terk etmiþtir.
Özel mülkiyet sisteminin ortadan kaldýrýlmasýnýn ve komünizme geçiþin koþullarý
hiçbir zaman bu kadar olgunlaþmamýþtý. Özel mülkiyet sistemini ortadan kaldýrmadan,
komünizme ulaþmadan insanlýk asla kendi
deðerlerini yaþayamayacak ve üretemeyecek. “…Özel mülkiyetin kaldýrýlmasý, demek ki bütün insanal duyularýn ve bütün
insanal niteliklerin bütünsel kurtuluþudur”
Ýþte bu kurtuluþu saðlayacak olan komünizmden baþka bir þey deðildir. Bir bütün
olarak insanlýk, ancak o zaman gerçek özgürlüklerle tanýþacaktýr.
GENÇ YOLDAÞ
SÖYLEÞÝLERÝ
“Kapitalizmde alt sýnýflar yönetici sýnýflara hizmet edebilmesi için eðitilir ve o kadar bilgi verilirken, yönetici sýnýflar ise alt
sýnýflarý yönetmek için eðitilir.”
G
enç Yoldaþ dergisinin ve
DÖB'ün (Devrimci Öðrenci Birliði) birlikte örgütlediði aylýk söyleþilerin üçüncüsü 27
Aralýk Pazar günü Taksim Ayýþýðý Sanat Merkezi'nde yapýldý. Söyleþi iki bölümden
oluþuyordu.
Ýlk
bölümde“Kapitalizmde Eðitim”, ikinci
bölümde ise “Sosyalizmde Eðitim” konularý konuþuldu.
Kapitalizm'de eðitim konusunu anlatan arkadaþýmýz; eðitimin sýnýflý toplumlardan bu yana sýnýfsal bir nitelik
taþýdýðýný belirterek, her dönem iþ gücünün yetiþtirilmesine ve egemen sýnýfýn düþüncelerinin, ahlakýnýn yeni
kuþaklara aktarýlmasýna hizmet ettiðini
söyledi. Ayrýca eðitimin genel olarak
var olan üretim iliþkisini yeniden üretmek için kullanýldýðýný da ekledi. Üretim iliþkisi ne kadar basit ise eðitimin
de o kadar basit olduðunu, ama ne kadar karmaþýklaþýrsa eðitimin de o kadar
karmaþýklaþtýðýný söyledi. Ýlkel köleci
dönemde daha çok sözlü olarak yapýlan
eðitim, özel mülkiyetle birlikte aile üzerine geçiyor. Feodal toplumda ise usta-çýrak iliþkisi daha çok görünen ve bu
döneme uygun eðitim þeklidir. Kapitalizmde ise eðitim bugünkü okullarla
halkýn geniþ tabanýna yayýlmýþ ve TV,
gazete gibi araçlar da eðitim için kullanýlmaya baþlanmýþtýr.
Bu genel açýklamalardan sonra arkadaþýmýz, kapitalist eðitimin temel felsefesinin pragmatizm (faydacýlýk)
olduðunu söyledi. Bunun yaný sýra kapitalist eðitimin insaný bencil biri olarak yetiþtirdiðini, bu eðitim sistemi
içerisinde bireyin ancak tek yönlü geliþebildiðini söyledi. Ýþçilerin kapitalizmde giderek makinenin bir diþlisi haline
geldiðini söyledi. Burjuvazinin eðitimden ne beklediðini göstermek için bir
burjuva yazardan alýntý yaptý ve þunlarý söyledi: “Kapitalizmde alt sýnýflar
yönetici sýnýflara hizmet edebilmesi için eðitilir ve o kadar bilgi verilirken,
yönetici sýnýflar ise alt sýnýflarý yönetmek için eðitilir.” Haliyle kapitalizmde
de eðitim sýnýfsaldýr ve kapitalist üretim iliþkisi yeniden üretilir. Ayrýca Türkiye'deki eðitim sisteminin de
anti-komünist olduðunu ekledi. Bunun
yaný sýra Kürt halkýnýn asimilasyonunu
da içerdiðini ekledi. Arkadaþýmýzýn anlatýmlarýndan sonra soru cevap þeklinde
ve dinleyicilerin de katýlýmý ile kapitalist eðitim üzerine konuþmalar devam
etti. Daha sonra ise kýsa bir ara verildi.
Ýkinci bölümde sosyalist eðitim konuþuldu. Anlatýcý arkadaþýmýz ilk olarak sosyalist eðitim neyi amaçlar
sorusunu sorarak baþladý. Dinleyiciler
ise, her biri sosyalist eðitimin bir parçasýný oluþturan þeyler söylediler. Sosyalist eðitimin dünyayý deðiþtirme
eylemini gerçekleþtirecek olan bireyi
yetiþtireceðini, kafa emeði ile kol emeði arasýndaki farký kaldýracaðýný söylediler. Daha sonra arkadaþýmýz
anlatýmýna devam etti. Sosyalist eðitimin insaný geliþtirmek için bir araç olduðunu, sosyalist eðitimde her üretim
alanýnýn eðitim, her eðitim alanýnýn da
üretim alaný olduðunu söyledi. Sosyalist eðitimin bunu poli-teknik eðitim ile gerçekleþtireceðini söyledi. Tüm
bunlar anlatýlýrken Küba'dan da örnekler verildi. Sosyalist eðitimle bireyin
çok yönlü geliþtiðini ve burjuvazinin
sosyalist eðitime yönelik yaptýðý “bireyi tek tipleþtiriyor, tek yönlü geliþtiriyor” eleþtirisinin saçma olduðu
söylendi. Anlatýmýn devamýnda arkadaþýmýz dinleyicilere yine bir soru yöneltti. Sosyalizmde üniversitenin nasýl bir
konumda olacaðýný sordu. Dinleyiciler
bugün yaþadýklarý sorunlarýn o zaman
yaþanmayacaðýný, öðrencilerin, çalýþanlarýn ve eðitim emekçilerinin üniversiteyi birlikte yöneteceði söylendi. Daha
sonra anlatýcý arkadaþýmýz sosyalizmde
özerk-demokratik üniversite olacaðýný
söyledi. Bugün de öðrenci gençliðin bu
talebi her yerde savunmasý ve yükseltmesi gerektiðini belirtti. Burada sosyalizmde üniversitenin özerk olmamasý
gerektiðini söyleyenler üzerine de deðinildi. Özerk-demokratik üniversitenin mali, idari yönetiminin öðrenciler,
çalýþanlar ve diðer eðitim emekçileri ile birlikte yapýlmasý demek olduðu,
sosyalizmde özerk-demokratik üniversitenin sosyalist devletten baðýmsýz ve
kopukluk anlamýna gelmediði söylendi. Bunun ardýndan Sovyetler Birliðinde uygulanan eðitim sisteminden
örnekler verilerek devam edildi. Ve son
olarak Önsöz dergisinde yer alan “Sosyalizm Projesi” nde yer alan eðitim konulu bölüm okundu.
Her iki bölümde canlý tartýþmalarla
sürdü ve öðretici oldu. Etkinlik bu tartýþmalardan sonra sona erdi.
Devrimci Öðrenci Birliði
9
YÜZYILIMIZIN
KOMÜNÜ KÜBA
"tarih
beni
beraat
ettirecektir"
10
Küba devrimini incelerken dikkat edilmesi gereken yön onun özgül yanlarýndan çok evrensel yanlarýdýr. Küba'nýn
büyük devrimcisi Jose Marti'nin mücadelesinden esinlenerek yola çýkan Fidel
Castro ve yoldaþlarý, marksist düþünceden büyük oranda etkilendiler, mücadele içerisinde daha çok kavradýlar. Ve
zorlu mücadelelerden sonra zaferi kazandýlar.
Baþlangýçta (1956'da) “Ya özgür olacaðýz ya da öleceðiz” bilinciyle yola çýkan savaþçýlarýn silahlý mücadelesi
1959'a kadar sürüyor. Marksizm-Leninizmden etkilenen bu devrim, halkçý, demokratik bir devrimdi. Sonrasýnda Fidel
Castro yaptýklarý devrimin sað ve sol bir
niteliði olmadýðýný belirti ve “Bir taným
vermek gerekirse, devrimimiz hümanisttir”. dedi. Süreç içinde düþünceleri olgunlaþtý, nesnellik kendini dayattý ve
mücadele, anti-kapitalist bir nitelikle
sosyalizme evrildi. Küba devriminden alýnacak dersler epey fazladýr. Ancak biz
bunlarýn bugün de geçmekte olduðumuz
sürece denk düþen yanlarýný alacaðýz. Yani devrimin anti-kapitalist, anti-emperyalist yönüne deðineceðiz.
Ayrýca þunu da belirtmek gerekir.
Hayatta her þey kiþilerin ve partilerin öngördüðü gibi olmayabilir, çünkü her geliþmenin nesnellik üzerinde yürüyüp
ilerlediðinin bilincinde olmalýyýz. Bu baþlayan bir devrim hareketinin zafere ulaþmasý için bir öngörüdür, bir bilinçtir.
Ancak bu bir devrimde liderlerin, partilerin ve programýn önemi yoktur demek
de deðildir. Bu ikisinin diyalektik birliðidir.
DEVRÝMÝN BAÞLANGICI:
MONCADA KIÞLASI BASKINI
Elbette 1959'da gerçekleþen devrimin
kökleri çok daha derinlerdedir. Bütün Latin
Amerika'da olduðu gibi Küba'da da özgürlük savaþlarý-savaþçýlarý, mücadeleler verildi. Devrimler yaþandý, karþý darbeler
yaþandý. Ancak bu mücadele sürecine raðmen 1959'da iktidarýn alýnmasýyla sonuçlanan sürecin pratik olarak baþlangýcý
Moncada Kýþlasý baskýný olduðu için, Küba devriminin baþlangýcý olarak kabul edilir.
Batista 1952'de ABD desteði ile “þafak
darbesini” gerçekleþtirdiðinde amacý seçimlerde oylarýn çoðunluðunu alacaðý kesin olan Ortodoks Parti'nin bu baþarýsýný
engellemekti. Buna tepki olarak yalnýzca üniversite öðrencileri eylemlikler yaptýlar.
Fidel Castro da Batista darbesinin ve yönetiminin yasadýþý olduðunu gösterebilmek amacýyla Havana Yüksek Mahkemesine bir
dilekçe vererek, Batista'nýn anayasayý ihlal
ettiðini ve cezalandýrýlmasý gerektiðini söyledi. Mahkemenin kararýna göre darbenin
yasal olup olmadýðý ortaya çýkacaktý.
Fidel Castro o dönemler Ortodoks Parti içerisinde devrimci kanadý temsil ediyordu. Sonrasýnda Fidel Castro tepkilerini
gösteren üniversite öðrencilerini etrafýna
toplayýp silahlanmak gerektiðini söyledi.
Silah satýn almanýn pahalý ve gereksiz olduðunu, kýþlalarda fazlasýyla silah olduðunu
ve bu silahlarý kamulaþtýrmak gerektiðini
vb. konularý anlatan konuþmalar yaptý ve
Vominiento (hareket) grubunu kurdu. Baskýn yeri olarak Moncada Kýþlasý ve gün olarak da 26 Temmuz kararlaþtýrýldý.
Önce Moncada Kýþlasý'na yakýn bir
çiftlik kiralandý. Silah ve diðer malzemeler
buraya taþýndý, sonrasýnda genç militanlardan oluþan küçük gruplar ile bu silahlar bölgeye sevk edildi. Baskýn çok titiz bir þekilde
hazýrlandý. Kýþlayý basmak için 20 kiþiden
oluþan ilk grup oluþturuldu. Ýlk grup kýþlaya bakan hastahaneyi ele geçirecekti. Raul
Castro'nun yönettiði ve 6 kiþiden oluþan 2.
grup Adalet Sarayý'ný ele geçirecekti. 90 kiþiden oluþan ve Fidel'in yönettiði 3. grup ise kýþlanýn içine girerek denetimi ele
geçirecekti. Fidel Castro eylem baþarýya ulaþtýktan sonra Santiago Radyosu'ndan nasýl bir konuþmanýn yapýlacaðýný bile
ayarlamýþtý. Ancak eylem Fidel'in planladýðý gibi yürümedi. 1. ve 2. gruplar iþlerini
sessizce hallettiler, yalnýz 3. grubu bir nöbetçi görmüþ ve çatýþma dýþarýda baþlamýþtý. Vominiento grubu geri çekilmek zorunda
kaldý. Çatýþma sonucu yakalanan 68 kiþi
önce iþkencelerden geçirilerek sonrasýnda
kurþuna dizilerek katledilmiþlerdir. Daha
sonra 32 kiþi yakalanýp tutuklandýlar, 50
kiþi kaçmayý baþararak diðer ülkelere sýðýndýlar.
Fidel Castro tutuklananlar arasýndaydý. Baskýndan birkaç gün sonra yakalandý
ve öldürülmeden hemen resmi makamlara sevk edildi. Fidel Castro mahkemede
“Tarih beni beraat ettirecektir” adlý ünlü
savunmasýný yapmýþtýr. Fidel Castro mahkemedeki konuþmasýnda eðer eylem baþarýya ulaþmýþ olsaydý radyodan yapacaðý
bazý açýklamalarý tek tek söyledi. Mahkemede söylenen bu açýklamalar diktatörlüðe karþý halkçý devrim politikasýnýn
pratiðe yansýmasýdýr ve baþarýsýzlýkla sonuçlanmýþtýr. Bu devrimci gençliðin ilk
giriþimine raðmen sonuç böyle olmuþtur.
Ayrýca bu gençler, sonrasýnda diktatörlük
tarafýndan vahþice katledildiler. Fidel
Castro 15 yýl hapis cezasý aldý fakat Fidel
Castro için yapýlan grevlerin ve yükselen
mücadelenin sonucunda 1955'de çýkan
genel af yasasý ile serbest býrakýldý. Vominiento adý 26 Temmuz Hareketi olarak
deðiþti. Küba'daki Moncada baskýnýndan
çýkarýlacak en önemli derslerden biri þudur; devrimci hareketin bir çýkýþ-sýçrama
yapmasý büyük bir cüretle ileri atýlmayý
gerektiriyor. En aðýr bedelleri göze alarak
yürümeyi gerektiriyor. Bu cüret ve gözü
peklilik ortaya konduktan sonra yenilgiler zafere dönüþebilir.
Fidel Castro “26 Temmuz büyük bir
askeri yenilgidir, büyük bedellerin ödendiði gündür ama ayný zamanda asýl önemlisi 26 Temmuz kendini halkýn kurtuluþu
davasýna adayan devrimcilerin cüretli bir
çýkýþýdýr ve her türlü bedeli göze alan kararlý savaþçýlar militanca dövüþmüþlerdir”
diyor. Bunu devrimci politika açýsýndan
büyük bir çýkýþ, büyük bir sýçramaya dönüþtürdüklerini söylemiþtir. Askeri açýdan
savaþý kaybetmiþ ama asla düþmana teslim olmamýþtýr. Tutuklananlar kendi cephesinden (zindanlardan) her zaman
haykýrmýþlar ve asla teslim olmamýþlardýr. 26 Temmuz Hareketi diktatörlüðe
karþý olan Küba halkýný derinden etkilemiþ ve halklarý bir adým daha ileriye götürmüþtür. Sonrasýnda halk önlerine çýkan
ilk fýrsatta 26 Temmuz Hareketi saflarýna
geçmeye baþlamýþtýr.
Bugün buradan Küba'dan çýkarýlmasý gereken önemli bir dersi, bu dersin bize kazandýrdýðý deneyimi anlatmaya
çalýþtýk. Yazýda da söylediðimiz gibi devletin bize dayattýðý hiçbir saldýrý devrimi
engelleyemez. Bunu Küba devrimi örneðinde çok daha iyi anlamýþ ve göstermiþ
olduk.
YÝÐÝT KÜBA
Ýþte o gün ve onlar
Küba’nýn yiðit neferleri
Che ve Fidel'den sonra tomurcuklanan çiçekler
Sosyalizmi soluk soluk baðrýna çekenler
Yiðit Küba
51. yaþýný yaþýyorsun bu topraklarda
Senin sevdandýr 50 yýl esen
Senin soluðundur 50 yýl çiçek açan
Senin yüreðindir 50 yýldýr cellatlarý
Uykularýndan uyandýran ateþ
Yiðit Küba
Kilometrelerce uzakta ayný sevdayý paylaþýyoruz
Ve çoðalýyoruz
Ve geliþiyoruz
Ve büyüyoruz
Ve özgür soluðuna soluðumuzu katýyoruz
Yiðit Küba
Sensin hayallerimizin pratikteki karþýlýðý
Sensin gecelerinde aç yatýlmayan
Sensin gündüzleri üþümeyen insan
Sensin kavuþan yürekler
Sensin halklara umut
Sensin bahar dalý olan ülkemizde
Sensin halklarýn özgür yaný
Yiðit Küba
Yüreklerimiz seninle atýyor
Þan olsun 51. yýlýn
Þan olsun sosyalizmin 51. yaþý
Ve selam olsun sosyalizmi yaþatan
Yiðit Küba savaþçýlarýna
Gazi’den bir DÖB’lü
Merhaba Genç Yoldaþ okurlarý
Ben gazi mahallesi liseli DÖB’ten bir yoldaþýnýzým. Sizlere geçen Genç Yoldaþ sayýsýnýn (50. sayý ) daðýtýmýndan sonra iþçilerle bir araya gelip eðitim çalýþmasý þeklinde olan bir sohbetten bahsetmek istiyorum. Geçen Genç Yoldaþ
sayýsýnýn iþçi emekçi semtlere daðýtýmýndan sonra iþçilerle bir araya gelip genç yoldaþýn baþyazýsý olan “Devrimi pratik olarak örgütlemek” yazýsýný okuyup, üzerine yaklaþýk bir, bir buçuk saat tartýþtýk. Tabi bu tartýþma hem iþçiler üzerinde, hem de liseli
DÖB’lüler üzerinde olumlu etkiler yarattý. Hepiniz bilirsiniz, normalde dergi daðýtýmýndan sonra bir yorgunluk çöker insanýn üzerine, inanýr mýsýnýz o tartýþmadan sonra üzerimizde yorgunluktan eser kalmadý. Çünkü orada bulunan iþçilere böylesi
sert süreçlerde bir insanýn savaþçý, bir kadronun savaþ kadrosu olma bilincini
vermiþtik, kavratmýþtýk.
Yoldaþlar böylesi çalýþmalarý her yerde yapmalýyýz, bulunduðumuz her alanda
politikalarýmýzý, iþçi ve emekçilere götürmenin yollarýný bulup hayata geçirmeliyiz. Haydi liseli DÖB’lüler bir çok tartýþma, iþçi ve emekçi bizleri bekliyor.
Gazi'den Liseli DÖB'lü öðrenciler
11
TEKEL ÝÞÇÝLERÝYLE
ANKARA’DAYDIK
Tek-Gýda Ýþ Sendikasý’na baðlý Tekel
iþçileri Ankara’da iki haftayý aþkýn süredir
eylemdeler. Eylemlerinin 15 gününü geride býrakan Tekel iþçilerini ziyaret etmek için Ýstanbul’dan hareket ettik. Aslýnda bu
eylemin baþýndan beri yoldaþlarýmýz hep oradaydý, Ankara’dan DÖB'lü yoldaþlarýmýz
da üniversitelerde Tekel iþçilerinin eylemi
ile ilgili yoðun çalýþmalar yapýyordu. Üniversiteli ve liseli devrimci öðrenci gençlik
iþçi sýnýfýnýn sermaye devletine karþý verdiði bu savaþýmdaki yerini almýþtý.
Oraya vardýðýmýz gün direniþin 16.günüydü ve o gün Türk-Ýþ Sendikasý’nýn eylem üzerine toplantýsý vardý. Tekel iþçileri
de Türk-Ýþ binasýnýn önünde toplanmýþlardý,
toplantý kararlarýnýn sonucunu öðrenme
bekleyiþi içindeydiler. Çýkacak kararlar 16
gündür devam eden bu eylemin ne seyirde
devam edeceðini gösterecekti.
12
Ýstanbul’dan Grup Emeðe Ezgi de bizimle birlikte Ankara’daydý. Bilincimizle,
yüreðimizle, sanatýmýzla yanlarýnda olacaktýk iþçilerin… Sakarya Caddesi’ne vardýðýmýzda
pankartlarýmýzý
açtýk
ve
sloganlarýmýzla, Tekel iþçilerinin bulunduðu alana doðru yürümeye baþladýk. “Tekel
Ýþçisi Yalnýz Deðildir”, “Zafer Savaþan Ýþçilerle Gelecek”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi
Ýktidar Her þey Emeðin Olacak” “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak” sloganlarýný atarak iþçilerin arasýna karýþtýk. Hepsi bizi büyük
alkýþlarla, ýslýklarla, sloganlarýmýza eþlik ederek karþýladýlar. Bu güzel karþýlamanýn
ardýndan Mücadele Birliði Platformundan
arkadaþýmýz kýsa bir konuþma yaptý ve þiir
okuyarak iþçilerin yüreðini dizelere döktü
adeta…
Türkiye’nin pek çok ilinden gelen Tekel Fabrikalarý’nda çalýþan kadýn ve erkek
iþçiler buradaydý. Ýzmir, Ýstanbul, Hatay,
Diyarbakýr, Muþ, Batman, Siirt, Adýyaman… Eþlerini, çocuklarýný geride býrakmýþlardý pek çoðu, Ankara’nýn ayazýnda zor
koþullar altýnda, onca polis baskýsýna, ablukasýna raðmen onlar yine de dimdik, kararlý duruþlarýyla gerçek direngenliðin
simgesiydiler. Tekelci sermayenin bu eylemi engelleme giriþimlerine raðmen onlar ne
amaçla bu eylem içerisinde bulunduklarýný
biliyorlardý. Farklý illerden, bambaþka yaþamlardan gelmiþlerdi;aralarýnda Kürt, Arap iþçiler de vardý, kadýn ve erkek Tekel
iþçileri kendilerini yýkýma uðratan bu sisteme karþý tek yürek olmuþlardý. Tütün kokan
ellerini yumruklaþtýrarak þimdi “Ölmek
Var, Dönmek Yok” sloganlarýný haykýrýyorlardý.
Þu bir gerçektir ki eylem alaný, grevler
pratikliðiyle iþçi ve emekçi insanlarý devrimci dönüþüme uðratýr. Bu sistemin ancak
emek sömürüsüyle ayakta kalabildiðini bunun da iþçi ve emekçileri daha fazla yýkýma
götürdüðü nesnel gerçekliði onlara anlatabilmemiz ya da onlarýn neden böylesi kötü
yaþam koþullarý altýnda yaþamaya mahkum
edildiklerini anlamalarý uzun bir zaman alabilir, ancak eylemlerin pratikliði içinde iþçi sýnýfý hem örgütlülüðün gücünü kavrar,
hem de sistemin gerçek yüzünü görür; bir
polis copuyla, tazyikli suyla ya da biber gazýyla tanýþtýðý zaman…
Kýsa bir zaman dilimi içinde pek çok iþçiyle sohbet etme olanaðýný bulduk. O denli içtendiler ki bize destek olmaya geldiðimiz
için ettikleri teþekkürleri sayamadýk. Ankara’da hava bir hayli soðuktu, yalancý güneþ ýþýltýsý altýnda ýsýnmak için sürekli hareket halindeydik. Ýþçilerle yaptýðýmýz o sýcak sohbetler bir nebze de olsa
içimizi ýsýtmýþtý. Ýzmir’den gelen kadýn iþçilerle konuþtuk, eylemin
þu anki amacý nedir, ne olmalýdýr diye sorduðumuzda, þu cevabý
veriyor iþçilerden biri: “Aldýðýmýz üç kuruþ para üzerinden hesap
yapýyorlar. Aldýðýmýz maaþ ne kiraya yetiyor ne de çoluk çocuðumuz için yettirebiliyoruz. Þimdi bize devlet 4C koþullarý altýnda
çalýþtýrmak için uðraþýyor. Eðer bu sözleþme olursa, hepimize ölümdür. Böyle bir durumu hiçbirimiz kabul etmeyeceðiz. Bu saatten sonra dönüþ yok” diyerek yanýndaki iþçilerin onayýný da aldý.
Oradaki hangi iþçiyle konuþursak konuþalým ilk olarak memleket
muhabbetleri ile baþlýyordu. “hangi memlekettensin?” diye baþlayan konuþmalar giderek yerini koyu sohbetlere býrakýyordu. Hatta iþçilerin kendi aralarýndaki esprilerine de tanýk olduk. Bu arada
megafondan konuþmalar, çeþitli sendikalarýn, sivil toplum kuruluþlarýnýn gönderdiði destek mesajlarý da okunuyordu. Bir ara Grup
Emeðe Ezgi marþlarý, türküleriyle iþçilerin arasýnda eylem alanýnda sahne aldý. Denizleþen yürekleriyle, umudun, emeðin, sevdanýn
türkülerini söyleyen Emeðe Ezgi þimdi de Tekel iþçilerinin sesi olmak için gelmiþti alanlara… Söylenen marþlar ardýndan davul eþliðinde yerini halaya býraktý. Ýþçiler hem Türkçe hem de Kürtçe
halay türkülerine eþlik etmeyi ihmal etmiyorlardý.
Saatler ilerliyor, Türk-Ýþ’in toplantýsý da devam ediyordu. Biz
de sendika tarafýndan verilmiþ sýcak çaylarýmýzý yudumlarken iþçilerle sohbetimize devam ediyorduk. Adýyaman’dan gelen iþçilerden biri eylemin baþýndan beri Ankara’da olduðunu, polisin kitleye
saldýrýlarý olmadan önce tazyikli sudan korunmak için aldýklarý önlemleri heyecanlý bir þekilde anlatýyordu. Ama yakýndýðý þeyler de
vardý, kendi çalýþtýðý yerdeki iþçilerin çoðunluðunun buraya gelmemesinden yakýnýyordu. “Korkutma, baský kimi zaman kýþkýrtma
çabalarý yüzünden benim arkadaþlarýn çoðu gelmedi. Ama bunun
kasýtlý yapýldýðýný biliyorum.”dedi. Konuþtuðumuz iþçilerin çoðu ise toplantýda olan Türk-Ýþ Sendikasý’nýn ileri yönde kararlar almayacaðýný söyledi. Onlar artýk sendikalarýn tutumlarýnýn kendi
eylemlerinin gerisinde olduðunu görüyorlardý. Þu ayrýntýyý da belirtmemiz gerekir;devrimci öðrenci gençlik yeni toplumu kurma
mücadelesini, tarihsel zorunlulukla üzerine almýþ olan iþçi sýnýfýnýn yanýnda olmayý teorik olarak kabul eder ve içselleþtirir. Ancak
bunu pratikte gösterebilmektir asýl olan. Birey olarak her iþçi farklý özelliðe ve karaktere sahip olabilir ama sýnýf olarak kendisine bir
tip yaratmýþtýr iþçi sýnýfý. Bunu Ankara’da bir kez daha anladým.
Bizim birkaç cümleyle anlatacaðýmýz bir durumu onlar kýsa ve açýk bir þekilde yalýn dille anlatýyorlar. Yapmacýklýktan uzak tavýrlarý, içtenlikleri, doðallýklarý bunun göstergesi. Böylesi eylem
süreçlerinde devrimci öðrenci gençlik olarak kendimizi pratik içinde geliþtirebilme imkaný buluyoruz. Bunun gururunu yaþamak
da ayrý bir önemde tabii.
Saatler süren sendikanýn toplantýsý bitti sendika binasý önünde kurul bildirisinin açýklamasýný Türk-Ýþ Genel Baþkaný Mustafa
Kumlu yaptý. Karara göre, eylemler 8, 15, 22 Ocak tarihlerinde
“çalýþmama hakkýný kullanarak “ve AKP il binalarý önündeki kitlesel toplantý ve mitinglerle sürecekti. Kararýn bildirilmesinin ardýndan protesto sesleri yükseldi, “Bizi oyalamaktan baþka iþiniz
yok. Biz bunun için mi günlerce sokaktayýz” diyerek kitle protesto etti. Bir anda iþçilerle sendika yetkilileri arasýnda gerginlik yaþanmaya baþladý. Kitle içinde“Bizi sataný biz de satarýz” “Türk-Ýþ
göreve genel greve” sloganlarý atýldý. Kitlenin öfkesinden korkan
sendika yetkilileri eylemlerin bitmediðini, devam edeceðini söyleyerek ortamý havasýný yatýþtýrma uðraþýndaydý. Bizler de iþçilerle beraber sesimizi yükselttik,”Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”
sloganýmýza iþçiler de destek verdiler. Ýþçilerin “Genel Grev” çaðrýsýnda bulunmalarý, alanda devam eden hareketlilikten dolayý TekGýda Ýþ Genel Baþkaný Mustafa Türkel “Eðer sonuç alýnmazsa iþ
yerlerinde ölüm orucuna baþlayacaðýz, var mýsýnýz?”diye konuþtu.
Ancak belliydi ki açýklanan bu son karar toplantýlarda alýnmýþ bir
karar deðildi. Sendikanýn amacý mücadeleye devam eden Tekel iþçilerinin nabzýný yoklamak , iþçileri kendi istediði sýnýrlar içinde
tutabilmekti. Ýþçiler de hep bir aðýzdan ölüm orucu için “Hazýrýz!”cevabýný verdi ve her þeye raðmen eyleme devam kararý alýndý.
Bu arada saatler ilerliyordu ve akþama doðru biz de Ýstanbul’a
dönmek üzere yola çýkacaktýk. Ankara’da eylem süresince bulunan yoldaþlarýmýz iþçilerle iyi iliþkiler kurmuþtu. Özellikle Diyarbakýr’dan gelen iþçiler her an yanýmýzdaydý onlar sayesinde diðer
iþçilerle de tanýþma olanaðý bulduk.
Yola çýkmamýza az zaman kala yine türküler eþliðinde halaylar çekildi. Akþam karanlýðýnýn geliþini alanda halaylarla karþýladýk adeta.. Halay saflarý bu kez daha bir kalabalýktý. Ýþçilerin
arasýndan ayrýlmamýz bu þekilde oldu, tanýþtýðýmýz tüm iþçiler ve
gençlerle vedalaþarak ayrýldýk oradan. Biz yola çýkýyorduk ama orada kalan yoldaþlarýmýz onlarla birlikte olacaktý. Ýþçi sýnýfýnýn mücadeleleri tarihine bir halka daha ekleyen Tekel iþçileriyle
yaþadýðýmýz deneyimlerin sevinciyle Ýstanbul’a doðru yola koyulduk.
Ýstanbul'dan Genç Yoldaş okuru
13
“ONURLU DÝRENÝÞÝN NE DEMEK OLDUÐUNU BÝLÝYORUM...”
“Böyle direniþ ilk baþta çok zorladý insanlarý. Ondan sonraki süreçlerde gerçekten
insanlar daha da fazla inanmaya baþladý, süreci sonuçlandýrmasý noktasýnda büyük bir inanç geliþti insanlarda. Ben doðudan geldim,
bölge insanýyým ve onurlu direniþin ne demek olduðunu biliyorum. Bugünkü iþçi arkadaþlarýmýzda bunu görüyorum, bu iþçi
arkadaþlarýmýzýn gerçekten sonuna kadar
mücadele edeceðine inanýyorum.” diye cevap verdi bir iþçi arkadaþ, direniþin 13. gününde
hangi
noktada
olduklarýný
sorduðumda.
Geldikleri ilk günde bir kýsmý Atatürk
Spor Salonu'na kapatýldý, bir kýsmýnýn yollarý kesilerek direniþleri engellenilmeye çalýþýldý. Ama onlarýn mücadelesinde bunlarýn
hiçbir önemi yoktu. Bunlar ilk engellerdi, a-
þýldý. Sýra Abdi Ýpekçi Parký'ndaki zorlu sýnava gelmiþti. Kolluk kuvvetlerince üzerilerine atýlan gaz bombalarýnýn, Ankara'nýn
ayazýnda havuzlara atýlmanýn da üstesinden
gelmeyi baþardý, kararlý ve azimli TEKEL iþçileri. Çünkü bu yolda artýk geri dönüþ seçeneði varlýðýný kaybetti.
TEKEL iþçilerininki artýk bir onur mücadelesi haline geldi. Ýnsanca yaþama amacý,
emeklerinin karþýlýðýný alma isteði dýþýnda,
hiçbir düþünce yok onlarda. Kölece bir uygulamanýn getirilmeye çalýþýlmasý, onlarý insanca yaþayabilme amacý için sonuna kadar
direnmeye götürüyor.
TEKEL iþçileri bugün direniþin 16. günündeler. Ortaya atýlan oyalama senaryolarý
ve tüm o azimli varlýðýn göz ardý edilmeye
çalýþýlmasý, istediklerini alana kadar sürecek
olan mücadele karþýsýnda, TEKEL iþçilerini
yýldýrmak bir yana daha da kararlýlýkla direniþlerine asýlmalarýný saðlýyor. Tüm bu azmi
onlarýn bir lafýndan, bir bakýþýndan anlamak
mümkün. Çünkü artýk tek odak noktasý bu
mücadelenin onlar için baþarýlý bir sonuca ulaþmasý, tüm cevaplarý , tüm emekleri bu
yönde.
Günlerdir sendika önünde süren direniþ
verilen çeþitli desteklerle devam ediyor. Ýstenilen kölelik yasasýnýn çekilmesi, insanlýk onurunun ayaklar altýna alýnmasýnýn
önlenmesidir. Ýþte bu amaca ulaþmak zor ve
uzun bir mücadeleyi gerektirse de, iþçi dostlarýmýzdaki kararlýlýk varlýðý onlarý zaferle
buluþturacaktýr. Çünkü onlar artýk gemileri
yaktý, geri dönüþ yok...
Ankara'dan Bir Genç Yoldaþ Okuru
ÖÐRENCÝ GENÇLÝK TEKEL ÝÞÇÝLERÝNÝN YANINDA
Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü öðrencileri TEKEL iþçilerine destek amaçlý yürüyüþ gerçekleþtirdiler. Üç gün boyunca tekrarlanan yürüyüþlerin sonuncusu 23.12.2009 Çarþamba günü gerçekleþti.
Bu yürüyüþe diðer üniversitelerden öðrencilerde katýlým gösterdi. Cebeci DÖB’ün yapmýþ olduðu çaðrýya, diðer gençlik örgütleri de karþýlýk verdiler. Okul içerisinde yapýlan yürüyüþ, çekilen ajitasyonlar ve
daðýtýlan bildirilerle üniversite öðrencileri TEKEL iþçisinin onurlu
mücadelesine destek olmaya çaðrýldý.
Çaðrý üzerine Sakarya Meydanýnda toplanan öðrenciler, buradan
Türk-Ýþ binasýna, iþçilerin yanýna “Tekel Ýþçisi Yalnýz Deðildir” þiarý
ile yürüdüler. Ýþçiler öðrencileri büyük bir coþku ile karþýladýlar. Yürüyüþün sonunda üniversite öðrencileri adýna bir öðrenci, sendikanýn
ses aracýndan konuþmasýný yaptý. Konuþmada “TEKEL iþçilerinin bu
mücadelede yalnýz olmadýðý, devrimci öðrencilerin bu mücadeleyi sahiplendiði” vurgulandý. Konuþma “TEKEL Ýþçisi Yalnýz Deðildir” sloganýyla karþýlandý. Öðrencilerin getirdiði pankart Türk-Ýþ binasýna
asýldý. Konuþma sonrasýnda öðrenciler iþçilerle birlikte halay çektiler.
Eylem sonrasýnda öðrenciler iþçilerin arasýna daðýldýlar ve iþçilerle
sohbet ettiler.
ANKARA'DAN DÖB'LÜ ÖÐRENCÝLER
14
ADALET MÜLKÜN TEMELÝDÝR!
Türkiye bir sosyal hukuk devletidir ve herkes kanunlar önünde eþit
haklara sahiptir. Mahkeme duvarýnda ise “Adalet Mülkün temelidir” yazar. Bir anlamda mülk oranýnda
adalet ve eþitliðe sahipsinizdir. “herkes eþittir ama bazýlarý daha eþittir”
sözünde olduðu gibi kapitalizmde de
bireyler eþit haklara sahiptirler ama
bu haklardan kimse eþit þekilde faydalanamaz. Herkesin caný ayný oranda önemli deðildir kapitalizmin
yasasý gereði, bir iþçinin veya emekçinin ölümü onu düþündürtmez veya
etkilemez. Ýþçiler her zaman ölüme
bir adým mesafededir anlayacaðýnýz…
- Bursa’da 19 maden iþçisi grizu
patlamasý sonucu hayatýný kaybetti.
- Kot taþlama iþçileri her gün ölüme bir adým daha yaklaþýyor.
- Tuzla tersane bölgesinde ölü sayýsý 131’e yükseldi.
…
Bursa’da 19 maden iþçisinin grizu patlamasý sonucu ölmesi tamamen iþyerinin
“tedbirsizliði” ve “ihmali” sonucu gerçekleþen bir katliamdýr. Mayýs ayýnda denetlenen maden ocaðýnýn eksikleri dile
getirilmiþ fakat daha sonra kontrol edilmemiþ bir yaptýrým uygulanmamýþtýr. Ýþçiler
göz göre göre ölüme sürüklenmiþlerdir.
Katliamdan sonra iþyerinin sahibi birkaç
gün ortalarda görünmemiþ daha sonra teslim olmuþtur. Çýkarýldýðý mahkeme sonucunda ise serbest býrakýlmýþtýr.
Adalet Mülkün Temelidir!
Tuzla’da ölü sayýsý 131 oldu. Tuzla ci-
nayetleri konusunda devlet üç maymunu
oynayýp sesini çýkarmýyor, bu cinayetlerin
üstüne gitmiyor gitmek istemiyor çünkü iþine gelmiyor. Devlet kendi eliyle ve açýk
yoldan tuzladaki patronlarýn savunmasýný
yapýyor ve oradaki iþyeri sahiplerine söz
söyletmiyor. Bunun örneðini bize Desan
Tersanesi ziyareti sýrasýnda Bakan Faruk
Çelik verdi. Bakan, Desan tersanesini “en
güvenli tersane” olarak ilan etti. Ancak bakanýn o çok güvenilir bulduðu Desan tersanesinde ziyaretinden iki sonra Mikail
Kavak can veriyor. “Sorun iþyerindeyse acýyan namerttir” diyen Bakan ise sessizliðini koruyor.
Adalet Mülkün Temelidir!
Çok deðil, birkaç ay oldu üstünden
geçeli. Ýstanbul büyük bir sel felaketi yaþamýþtý ve 34 insanýn canýna mal olmuþtu bu
felaket. Kapitalizmin katliamýydý gerçekleþen. O gün 8 tekstil iþçisi kadýn, servis aracý yerine yük aracýna bir eþya gibi
bindirilerek iþ yerine doðru yola çýktýlar ölümden habersiz. Sel bastýrdýðýnda her yaný kapalý olan “panelvan” türü araçtan
kurtulamadýlar ve boðularak can verdiler.
Patron ve servis þoförü hakkýnda dava açýldý. Az deðil 8 kiþinin katili olmak… Kürdistan’da bir taþ atmak elli küsur yýla denk
geliyorsa, sen düþün 8 kiþinin katili olmaktan gelecek cezayý… mahkeme þaþýrtmadý
bizleri, patronun suçu yoktu bu iþte veya
servis þoförü iþçiler hatalýydý yine… ellerinde kelepçeyle çýkmasý gerekenler mahkeme kapýsýnda elini kolunu sallayarak
çýktý yine… kelepçe yine takýldý ölüme itilen iþçinin,emekçinin,gençliðin eline Adalet Mülkün Temelidir! diye.
15
DÝK BAÞINI DÝK GÖÐE,
EMEÐÝN ÝKTÝDARINI SÖYLE!
Gündem
“Rus sosyal-demokratlarýnýn (komünistleri diye okuyun) büyük çoðunluðu, son zamanlarda, hemen hemen
bütün zamanlarýný fabrika koþullarýnýn
teþhirinin örgütlendirilmesine ayýrmýþlardýr. Bunun ne kadar doðru olduðunu
anlamak için —o kadar ki, bunun, kendi baþýna ele alýndýðýnda, özünde henüz
sosyal-demokrat olmayýp, yalnýzca sendikal çalýþma olduðu gerçeðini gerçekten de gözden kaçýrmýþlardýr— ...
Nitekim yapýlan teþhirler, yalnýzca belirli bir sanayi kolunda iþçilerle iþverenler
arasýndaki iliþkilere deðiniyordu, ve
bunlarýn saðladýðý tek þey, iþgücü satýcýlarýnýn "metalarýný" daha iyi koþullarla
satmayý ve salt ticari alýþveriþ konusunda alýcýlarla savaþmayý öðrenmeleri oldu. Bu teþhirler (eðer bir devrimciler
örgütü tarafýndan gerektiði gibi kullanýlsaydý, sosyal demokrat eylemin bir
baþlangýcý ve onu oluþturan bir parçasý
olabilirdi; ama öte yandan bunlar, "salt
sendikal" mücadeleye ve sosyal-demokrat olmayan bir iþçi sýnýfý hareketine de
yol açabilirdi (ve kendiliðindenliðe tapýnma tutumu veri olarak alýndýðýnda
yol açmasý kaçýnýlmazdý da).”
Lenin
16
Madem ki kapitalizm büyük bir yapýsal kriz içindedir, madem ki sokakta emekçi sýnýf hareketi ve yoksul Kürt halkýnýn
mücadelesi geliþmektedir, adýmlarýn bu
gerçeklik üzerinden atýlmasý gerekiyor.
Herkes için kabul edilen nokta; bugünkü
sýnýf hareketi ve emekçi halklarýn mücadelesindeki ivmelenmedir. Kýsa zaman öncesinde kadar devrimci durumun reddini
olaylarýn yorumlanmasýnda temel dayanak
haline getirenler, bugün devrimci durumun
kabul ettirici gerçekliði karþýsýnda boyun
bükmek durumundadýrlar. Elbette her boyun bükme mevcut þartlar karþýsýnda zorunlu bir kabullenmenin ürünüdür. Hal
böyleyken, dilde cisimleþen zorunluluk, atýlan adýmda bambaþka bir çizgiyi temsil edebilmektedir. Bu çizgi ortalama solun
politikalarýnda temsil buluyor.
Süreci geriden takip edenler için bu
durum anlaþýlýr bir durumdur. Çünkü; eski
alýþkanlýklarýn, eski söylemlerin, eski yorumlayýþlarýn, “yeni evre”nin politik atmosferinde bir karþýlýðý yoktur. Üretebilen,
çaðýn ihtiyaçlarýna yanýt verebilen bir devrimci hareket bu çaða damgasýný vurabilecektir.
Madem ki kitleler yýðýnlar halinde düzenden kopuþun içindedir, madem ki düzenden kopan kitlelere yeni bir yolu açmak
komünistlerin görevidir, þimdi bu görevi
aksatmadan yerine getirmenin zamanýdýr.
Bugün devrim emekçi kitleler için bir zorunluluktur. Þimdi bu zorunluluðu fark ettirebilmenin zamanýdýr. Fabrika önlerine,
emekçi semtlerine, grev ve direniþ alanlarýna, üniversitede emekçi çocuklarýna devrim ruhunu taþýma zamanýdýr.
Bir Tas Çorba Uðruna
Devrimi Satmak
Lenin, devrimci bir dönemde burjuva
demokratik talepleri öne çýkartan, süreci ývýr
zývýr talepler üzerinden reformizmle ören oportünistleri “devrimi bir tas çorba ile satmakla” suçlar. Reformistleri, sadaka yardýmý
ile iþçi sýnýfýný parçalamakla itham eder “...
Reformcular, sadaka yardýmý ile iþçileri parçalamayý, onlarý aldatmayý ve onlarý sýnýf savaþýmýndan
döndürmeyi
düþünürler.
Reformculuk yalanýný tanýyan iþçiler, re-
formlarý sýnýf savaþýmýnýn geliþtirilmesi, yaygýnlaþtýrýlmasý için kullanýrlar.” Burada reform ile reformculuk arasýndaki ayrýmý net
bir biçimde ortaya koyan Lenin, "sadakacýlýðýn" gerçek yüzünü açýklamakla birlikte,
devrim ile reform arasýndaki diyalektik baðýn sýnýf savaþýmýndaki devrimci içeriðini
vurgular. Bugün; Ankara'da, Tekel direniþinde reformizm, devrimi bir tas çorbaya satmaya devam ediyor. Buna bir trajedi ve hatta
bir ironi eklersek, sadaka kültürünün bir parçasý olarak gerçek anlamda daðýttýðý bir tas
çorba ile yapýyor. Elbette burada sorun daðýtýlan bir tas çorbada deðildir. Sorun sýnýfa ne
götürüldüðü ile ilgilidir. Bugün sýnýfla dayanýþma çabasý içerisinde olanlar, arada bir boy
gösterdikleri ve merasimle bulunduklarý ziyaretler ve iþçilere tekrara dayalý aktardýklarý politikalarý ile sürecin etrafýnda
dolanmaktadýrlar, sürüklenmektedirler. Bir
iþçi uzatýlan bir bildiriyi eline alýyor ve baþlýyor okumaya. “4-C dayatmasýna karþý, özlük haklarýn için direniyorsun.” Devam
ediyor iþçi; “günlerdir, saldýrýlara, soðuða
karþý direniyorsun.” - “Evet”, diyor iþçi, devam ediyor. Okuyor, okuyor... Sonunda "yýlgýnlýk yok, direniþ var" ibaresi ile
karþýlaþýyor. Düþünüyor ve ekliyor iþçi; ben
zaten bunlarý biliyorum. Lenin durumu izah
etmek için bir iþçinin yerine geçer ve yanýt
verir: “Bana bunlarý anlatma bay! Bana ne
yapacaðýmý anlat. Ben zaten yaþadýklarýmla
ve bana yaþatýlanlarla bunlarý biliyorum.”
Ortalama sol'un ufku iþçinin orada bulunma
nedeninin çeperine dahi varamýyor. Ýþçi, bugün; Lenin'in sýnýf bilincinin üzerine siyasal
bilincin eklenmesi gerektiðini izah eden örneðiyle karþý karþýya kalýyor.
Ortalama sol, politikasýný siyasal teþhir
üzerinden yürütmekte ve bununla yetinmektedir.
Doðru ya: “O, iþçilerin sorunlarýna duyarsýz kalmamakta ve bu sorunlar hakkýnda
söz söyleme sorumluluðuna sahiptir.” Onca
þey yaþanýrken, ortalama sol “sürecin üzerinden atlayamaz!” Bir reformistle konuþtuðunuzda ve onu "sadakacý" olmakla
suçladýðýnýzda size bunlarý söyleyeceðine
hiç kuþku yoktur. Hatta Marx'ý ve Lenin'i i-
ki cümlenin arasýna koymasýný da iyi bilir.
“Gösteriþli sözler, devrimci görünüþ altýnda, komünist siyaseti, sendikal siyaset derekesine düþürme geleneksel eðilimini
gizlemektedir!” Sýk sýk reformistin kendisi
tarafýndan baþvurulan Lenin'in kendisi, ortalama sol'un bu tanýdýk oyununu bozar ve
mahkum eder. “Rus sosyal-demokratlarýnýn
(komünistleri diye okuyun) büyük çoðunluðu, son zamanlarda, hemen hemen bütün
zamanlarýný fabrika koþullarýnýn teþhirinin
örgütlendirilmesine ayýrmýþlardýr. Bunun ne
kadar doðru olduðunu anlamak için —o kadar ki, bunun, kendi baþýna ele alýndýðýnda,
özünde henüz sosyal-demokrat olmayýp,
yalnýzca sendikal çalýþma olduðu gerçeðini
gerçekten de gözden kaçýrmýþlardýr— ...
Nitekim yapýlan teþhirler, yalnýzca belirli
bir sanayi kolunda iþçilerle iþverenler arasýndaki iliþkilere deðiniyordu, ve bunlarýn
saðladýðý tek þey, iþgücü satýcýlarýnýn "metalarýný" daha iyi koþullarla satmayý ve salt ticari alýþveriþ konusunda alýcýlarla
savaþmayý öðrenmeleri oldu. Bu teþhirler
(eðer bir devrimciler örgütü tarafýndan gerektiði gibi kullanýlsaydý, sosyal demokrat
eylemin bir baþlangýcý ve onu oluþturan bir
parçasý olabilirdi; ama öte yandan bunlar,
"salt sendikal" mücadeleye ve sosyal-demokrat olmayan bir iþçi sýnýfý hareketine de
yol açabilirdi (ve kendiliðindenliðe tapýnma tutumu veri olarak alýndýðýnda yol açmasý kaçýnýlmazdý da).” Okur bugünü bir
gözünün önünden geçirsin. Bilcümle sol
hareketin söylemleri, siyasal ajitasyonda ki
sýnýrlarý yukarýdaki uzun alýntýnýn canlýlýðýný korumaktadýr. Lenin'in, Rus komünistleri için söylediði "teþhirci" yan bugün bu
coðrafyanýn "komünistlerinin" durumunu
bariz biçimde açýklýyor. Ekonomizme tapýnma, iktisadi savaþýmý en baþa koyma,
kendi varlýðýný çiðneyerek sendika rolüne
soyunma, kendiliðindenciliðin önünde boyun bükme "solun" genel tavrýdýr. Bu hastalýk, ortalama sol'un bütün hücrelerini
kaplamýþ durumdadýr. Bahsedilen "geleneksel eðilimin" izi sürülmektedir.
Bana TKP de,
Sana Ne Olduðunu Söyleyeyim!
Pratiðin niteliði, siyasal öznenin yönelimi kadar, bu yönelimin birincil hedefi olan kitleye hangi bakýþ açýsýyla gidildiði de
bir o kadar önemlidir. Leninist politika sýnýf bilincine eklenecek olan bir siyasal bilinçten bahseder. Bu siyasal bilinç politik
hedefleri öne çýkartacak bir devrimci faaliyeti de gündeme getirecektir. Peki kim taþýyacaktýr bu siyasal bilinci sýnýfa? Hiç
kuþkusuz devrimci komünist hareket. Pe-
ki, Tekel iþçisiyle dayanýþmayý en yüksek
safhalara çekmekle övünen fason TKP, bu
görevin neresindedir? Ýþçilere daðýtýlan bildirilerde "Tekel iþçisi bugün AKP'ye 9. golünü attý." (direniþin 9. günü maksadýnda)
vb. argümanlar iþçilerin geri bilincini temel
alan bir siyasetin ürünüdür. Bu dil þüphesiz
katýksýz bir küçük burjuva solculuðunun,
reformizmin dilidir. Böylesi bir dil komünistlere yabancýdýr.
Ya da TKP, Abdi ipekçi parkýnda saldýrýya uðrayan iþçilere polis barikatý karþýsýnda kavgayý ivmelendirecek bir duruþu
göstereceðine, o anda iþçileri Nazým Kültür
Merkezine çay içmeye çaðýrarak "direniþin
yükseltilmesini deðil, oradan bir kaç iþçi
kotarmanýn" görüntüsünü yaratmýþtýr. Bu
manzara yeni deðil, önceki kavga alanlarýnda ve süreçlerinde tanýdýk bir manzaradýr. Karþýmýzdaki, NATO Ýstanbul'a
geldiðinde, "NATO'ya Ýstanbul'un kapýlarýný piknik alanýnda kapatan" bir TKP'dir.
Uzatmamakla birlikte üzerinde kýsaca durmayý gerekli gördüðümüz için bu örneði
veriyoruz. Genç devrimci kuþak bu "tatlý
su komünistlerini" iyi tanýmalýdýr. Bu mantýk sorgulanmalý ve sýnýf mücadelesi içerisinde mahkum edilmelidir. Bugün sýnýf
mücadelesinde komünistlerin sýnýfa yönelimi, dayanýþma sýnýrlarý içerisinde kalmamasý gerektiði gibi, mevcut dayanýþmanýn
niteliði de oldukça önemlidir. Tekel iþçileri orta yerde durmaktadýr. Üretim alanlarýndan koparak bir merkezde toplanan sýnýfýn
bu hareketli bölüðünün ileri unsurlarý, siyasal bilincin kazandýrýlmasý ve örgütlü bir
yapýya büründürülmeleri halinde, ileriki
süreçlerde mücadele alanlarýnda sýnýf bayraklarýnýn taþýyýcýlarý olabileceklerdir. Bu
ileri unsurlar, kendiliðindenci bir bilinçle
baþlattýklarý bir kavgadan sýnýfýn kendisi için vereceði bir kavgaya giden yolda, bu
yolun öncüleri olabileceklerdir.
Tekel'i Vatana,
Vataný Ýþçilere Tapulamak!
Tekel iþçilerinin mücadelesi reformist
cephenin toplamýna göre bir "hak alma"
mücadelesidir. Komünistler için ise bu mücadele bir sýnýf savaþýmýdýr. O, bu savaþýmý kafasýnda yerli yerine oturtur ve buna
göre hareket eder. Mesele iþçilere bu mücadelenin sadece hak arama mücadelesi olmadýðýný, bunun bir sýnýf savaþý olduðunu
ve mücadelenin sadece kendileri için deðil
tüm emekçiler için verilmesi gerektiðini
anlatmaktýr. Reformizmin, iþçilere yaklaþýmý ve onlara götürdüðü politikada bu hak
alma mücadelesinin sýnýrýný geçmez. Ortalama sol, lafýz düzeyde iþçi sýnýfýn mücadelesinin yanýndadýr, hatta iþçi sýnýfýný
devrim mücadelesine kazandýracaktýr. Ama pratik bambaþka þeyler söylemektedir.
Ýþçiler "özlük haklarý için, 4-C yasasýna
karþý mücadele etmektedir." En azýndan bu
mücadelenin baþlangýç noktasýdýr. Baþlangýçla birlikte "yaþanýlanlarýn" sunacaðý deðiþim ve dönüþüm süreci bir bilinç
sýçramasýný da beraberinde getirecektir. Ýþçi için mücadelenin baþlangýcýnda devlet
de, onun görünürdeki temsilcisi de kafasýnda baþka yerde durmaktadýr, sonrasýnda
baþka bir yerde. Ýþçi için baþlangýçta polis,
devletin zor aygýtý baþka yerde durmaktadýr, sonrasýnda baþka bir yerde. Ýþçi için komünistler,
devrimciler
baþlangýçta
teröristtir, sonrasýnda politik bir öncü. Ýþçi
bir dönüþüm, deðiþim sürecindedir. Bu süreç elbette diyalektik bir süreçtir ve keskin
sýnýrlarý olmadýðý gibi, herkes için ayný karþýlýðý da vermeyecektir. Fakat burada önemli rol, komünist öncünün kendi varlýk
nedenine denk düþen politik ve pratik rolüdür. Ýþçiye dýþarýdan taþýnacak olan politik bilinç burada sarsýcý ve yýkýcý etkisini
gösterir. Komünist hareket, iþçilerin demokratik taleplerine kulak kabartýr. Onlarýn
mücadelesinin içerisindedir. Onlarla dövüþür, onlarla yürür. Ama bu yeterli deðildir.
Komünist hareket, sýnýfa seslenir: “Burjuva sendikalizm aþýlmasý gerekir, taban örgütlenmesi ile inisiyatif yaratýlmasý gerekir,
komiteler oluþturulmasý ve bu komitelerle
sürecin örülmesi gerekir” Komünist hareket yine sýnýfa seslenir: “Sorunun kaynaðý
ne kiþiler, ne burjuva partiler, kurumlardýr,
sorunun kaynaðý; bu sorunlarý da bünyesinde barýndýran düzenin kendisidir.” Komünist hareket usanmadan sýnýfa seslenir:
“Sorunun çözümü bu kaynaðý kurutmaktan, ortadan kaldýrmaktan geçer. Çözümün
yolu emeðin iktidar kavgasýnda atýlacak adýmlarýn arkasýna bir adým da kendi sýnýf
savaþýmýnýz üzerinden atmaktan geçer.”
Komünist hareket uyarmak için seslenir, emeðin iktidarýný anlatýr, sýnýfýn ortak çýkarlarýndan bahseder, sýnýf mücadelesini
bölmek isteyen burjuvazinin oyununu açýða çýkartýr. Býkmak bilmeden seslenir: "Ýþçilerin vataný yoktur!"
Komünist hareket seslenirken, bu misyonu kendilerine de atfedenler ortak bir
dille sýnýfa seslenirler. Örneðin DHF'nin
Tekel direniþine yönelik çýkarmýþ olduðu
bildirinin baþlýðý tipik bir savrulmanýn örneðidir. " Tekel'in Davasý Ülkenin Davasýdýr!" Fason TKP'nin durumu bu konuda
daha da içler acýsý. O, Tekel iþçilerine bakýp, 90 yýl önce memleketi emperyalizmden kovmak(!) için Ankara'da toplanan
"heyetin" býraktýðý anýlarý hatýrlamaktadýr.
Buna yakýn zamanda, Tekel'in özelleþtirme
17
Gençlik; sokaðýn önemli, devrimci bir bileþeni olmalý, sokaklarý dolduran, fakat bayraðýnýn üzerinde
ne yazmasý gerektiðini netleþtiremeyen kitlelere, devrim bayraðýný taþýmalýdýr. Devrim kitlelerin bilinçlerinde ýþýldamayý bekleyen bir hedeftir bugün!
sürecinde, bütünüyle "Tekel Vatandýr, Vatan Satýlamaz" diyerek siyasi arenada boy
gösteren sol cenahý da ekleyin.
Ýþçi sýnýfýnýn bir bölüðünü düþünün,
yýllardýr þovenizmin propagandasýyla beslenmiþ, "vatan, millet, Sakarya" edebiyatý
ile uyutulmaya çalýþýlmýþ, burjuva sendikalizmin pençesine takýlmýþ ve bu pençeyi
sokakta aþmaya çalýþan. Ýleri unsurlarý kendi içinde barýndýrdýðý kadar, geri unsurlarý
da "doðalýnda" kendi içinde toplayan bir
bölük! Öte yandan bir sol düþünün. Durumdan vazife çýkaracaðýna, yerinde sayan,
sýnýfýn peþi sýra sürüklenen bir sol. Geri unsurlarýyla "vatan" diye baðýran bu bölüðe,
vatan, ülke davasýndan bahsederek tuz, biber olan bir sol! Üstüne iþçilerin geriliði
karþýsýnda feryat figan yakýnan bir sol
Tekel'in davasý ülke davasý mýdýr? Tekel'in davasý boðaza bakan pembe bir köþkün içerisinde zevkini süren bir burjuvanýn
davasý deðildir elbette. Sömürü çarkýnýn bir
diþlisi olma görevini müthiþ bir azimle yerine getiren asilzadenin hiç deðil! Tekel iþçisinin davasý olsa olsa iþi sýnýfýnýn ve onun
mücadelesinin yanýnda yüreði atanlarýn davasýdýr. Ona bir ülke davasý olma sýfatý ekleyenler mevcut sýnýflar ayrýmýný
silikleþtirdikleri gibi, keskin bir sýnýf savaþýmýný da yok saymaktadýrlar. Komünistler,
iþçi sýnýfýn kültürünü, deðerlerini sýnýfa taþýrlar. Burjuvazinin deðerleri üzerinden iþçi sýnýfýna seslenenler ancak; iþçi sýnýfýný
“burjuvazi için sýnýf konumunda tutma”
anlayýþýnýn yýlmaz yürütücüleri olabilirler.
Ortalama ve geri bilince hitap eden kaygýsal zeminde atýlan adýmlar, popülist, günlük kazançlý bir siyasetin meyvesidir. Kaldý
ki bu siyasetin sahipleri, iþçilerin anladýðý
dilden konuþmanýn haklý(!) onuru ile siyaset yürütmektedirler. Komünist hareket, sýnýfýn mücadelesini ivmelendirmenin
yolunu, sýnýfýn seviyesini kendi seviyesine
yükseltmek çabasýndan geçtiðini bilir. Sorun sýnýfýn kulaðýna hoþ gelen bir dilin sahibi olmak deðil, sýnýfýn öðrenmesi
gereken bir dilin öðretmeni olabilmektir.
Sýnýfýn duymasý gerekeni, ona duyurmaktýr.
Gençliðin Yeri Ýþçi Sýnýfýnýn
Mücadelesinin Yanýdýr!
Geliþen emekçi sýnýf hareketi, devrimci gençlik mücadelesinin önüne yapýlmasý
gereken acil görevler koyuyor. Ataða geçen emekçi sýnýf hareketini karþýlayabilecek, onun devrimci bir zeminde
18
yönlendirilebilmesini saðlayabilecek olan
önemli bir alaný kapsýyor devrimci gençlik.
Tekel direniþi öznelinde bu konuda önemli adýmlar atýldý. Fakat bu adýmlar bir ilk adýmdý ve bir duyarlýlýðýn sonucuydu. Bu ilk
adýmý atma ve duyarlýlýðý harekete geçirmede sürecin içerisinde bulunan genç leninistlerin inisiyatif yetisi var. Bu önemli.
Üniversite öðrencilerinin Tekel direniþine
destek ziyaretlerinde bulunmalarý, dayanýþma ruhunu yakalamalarý önemli. Ama bu
öncesinden bahsettiðimiz gibi yeterli deðildir. Ýþçilerle ile öðrencilerin "el ele olmasý", öðrencilerin iþçileri aralýklý sürelerle
kortej düzeninde ziyaret edip, dayanýþma
mesajlarýný okuyup, okul koridorlarýný dönmesi demek deðildir. Bu bir "görüntüdür."
Burada önemli olan öðrenci gençliðin bu
sürecin örgütleyici bir parçasý olmasýdýr.
Öðrenci gençlik alanýndaki devrimcilerin
yeri bugün direniþ alanýnda ki iþçilerin yaný olmalýdýr. Devrimci öðrenciler, direniþ
alanýnda iþçilere yönelik soluksuz bir siyasal ajitasyona giriþmeli, iþçileri devrime
kazandýrma yolunda gerekli yönelimi gösterebilmelidirler. Öncünün, komünizm davasýna kazanýlmasýnda buna ihtiyaç vardýr.
Leninist öðrenci politikasý, öðrenci
gençliðin sorunlarýnýn da bu sistemden
kaynaklanan sorunlar olduðunu, sorunun
çözümünün de bu sistemi ortadan kaldýrma
mücadelesinde iþçi sýnýfýnýn politik kurtuluþ mücadelesinde yer almaktan geçtiðini
sürekli yineledi. 90'larýn baþýnda emekçi sýnýf hareketi, Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesi yükseliþe geçerken, "öðrenci
gençlik, üniversitelerde; dernekler demokratik kitle örgütleri midir, deðil midir?” tartýþmasýna takýlýp kalmaktaydý" örneðinin
üzerinde ýsrarla durdu. Akademist anlayýþýn yarattýðý bu bakýþ açýsýna karþý sürekli
devrimci uyarýlarda bulundu. Bugün bu uyarý sýcaklýðýný hala koruyor. Canlý bir örnek ODTÜ'nün sýnýrlarý içerisinde varlýðýný
sürdürüyor. ODTÜ'deki deðiþik siyasal
gençlik hareketleri ve çeþitli öðrenci topluluklarý, eski jandarma karakolunun kültür
merkezi olmasý için mücadele ediyorlar.
Binayý iþgal ettiler. Günlerdir eylemdeler.
Rektörlükle bir hesaplaþma içindeler. Anlayacaðýmýz ODTÜ'de, kendilerini "sol'da
gören" önemli bir öðrenci kesimi seferber
olmuþ durumda. Peki, bu seferberlik durumu sürerken, yaný baþýnda sadece Ankara'yý deðil, toplumun geniþ bir kesimini
etkileyen bir sýnýfýn mücadelesinin neresin-
de duruyor bu yüreði "sol" tarafta atan öðrenci kesimi? Arada bir "dostlar bizi kavgada görsün" mantýðý ile arzý endam
eyleyiþi bir kenara koyuyoruz. Sorun bu
seferberliðin nerede uygulanacaðý, çalýþmada aðýrlýðýn ve önceliðin nereye verileceði sorunudur. Elbette yönelimdeki
yanlýþlýðý devrimci öðrenci hareketinin soruna yönelik müdahalesi çözecektir.
Devrim Kitlelerin Bilinçlerinde
Iþýldamayý Bekleyen Bir Hedeftir Bugün!
Tüm dünyada, milyonlarca insan, örgütlü olarak harekete geçiyor, eylem yapýyor. Bunlara geçen her sürede yenileri
ekleniyor. Ýnsanlarý, harekete geçiren, örgütleyen, eðiten kapitalizmin kendisidir. Aþaðýlýk sömürü düzeni, sömürülenlere
hayatýn gerçeklerini öðretmeye devam ediyor. Ýnsanlýk tarihi yeni bir süreci yaþýyor.
Halen varlýðýný sürdüren eski toplumsal düzen, yerini, insanlýðýn köklü deðiþim isteminde ifadesini bulan yeniye býrakmamak
için direniyor. "Yeni"nin savunucularý ise,
yeniye kavuþma mücadelesinde, yeninin
kendisi tarafýndan sokaða ve eyleme itiliyor. Mülksüzler yeninin kavgasýný veriyor.
Bu topraklarýn üzerinde yeþeren "yeni", eskinin karþýsýna biriktirdiði öfkesi ile
çýkýyor. Sokaklarda, kararlýlýk, mücadele
ve direniþ sloganlarý yükseliyor. Ýþçi sýnýfýn önemli kesimleri, mülksüzlerin "yarýn"
kavgasýna deðiþik sektör ve üretim alanlarýndan güç katýyorlar.
Hýzlý tarih! Tarihin tanýklýk ettiði olaylar... Tarihin hýzýna ayak uydurmaya çalýþan devrimciler… Devrimcileri göreve
çaðýran tarih! Ataða kalkan bir sýnýf ve ezilen bir ulus!
Kararlý, iradeli bir duruþ… Günlerdir
sokaklarda yankýlanan sloganlar, restleþmeler, ekmeðin ve onurun kavgasý. Keskin
bir sýnýf savaþýmý…
Ýmhaya, inkara ve ilhaka karþý koyan
bir halk. Kendisini sokakta var eden, sokaðýn yasalarýna uyan bir halk! Gencini, yaþlýsýný, kadýnýný, erkeðini sokaklarda veren
bir halk!
Gençlik; sokaðýn önemli, devrimci bir
bileþeni olmalý, sokaklarý dolduran, fakat
bayraðýnýn üzerinde ne yazmasý gerektiðini netleþtiremeyen kitlelere, devrim bayraðýný taþýmalýdýr. Devrim kitlelerin
bilinçlerinde ýþýldamayý bekleyen bir hedeftir bugün!
ARALIK AYI KAMPANYASINA ÝLÝÞKÝN AÇIKLAMA
Aralýk ayýnýn baþýnda, DÖB olarak zindanlardaki devrimci
tutsaklarýn sesi soluðu olmaya yönelik, bir kampanya baþlatmýþtýk. Bu kampanya Aralýk ayý boyunca sürdü. Bu süre içerisinde
DÖB'lü öðrenciler bulunduklarý illerde, üniversitelerde, kampanya çerçevesinde çalýþmalar yürüttüler. Bu çalýþmalarda devrimci
tutsaklarýn öðrenci gençlik için ne ifade ettiði, onlarýn özgürlük
mücadelesinin öðrenci gençlik için tarafýndan sahiplenilmesi zorunluluðunun kendisini nasýl dayattýðýný anlatmaya çalýþtýk. Canlý sohbetlerle, eylemlerle, daðýtýlan bildirilerde ve asýlan her afiþte
bunu anlatmaya çalýþtýk.
Yaptýðýmýz bu çalýþmanýn kendi içinde yeterli olduðunu düþünmüyoruz. Bunu yaymak ve gündelik bir faaliyet haline getirmek gerekir. Her yerde “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”
þiarýný yükseltmek gerekir. Her kampüste ya da lisede ve gençliðin olduðu her yerde “Devrimci Tutsaklar Özgürleþmeden Öðren-
Ýstanbul
Üniversitesi'nde
Afiþleme
Ve Bildiri Daðýtýmý
19 Aralýk 2000'de, Türkiye tekelci kapitalizmi zindanlara bir katliam gerçekleþtirdi. Faþist devletin bu saldýrýsýnda birçok
devrimci tutsak yaralandý ve 28 devrimci
tutsak ölümsüzleþti. Ama teslim olmadýlar.
Zindanlardan bizlere nasýl savaþacaðýmýzý
gösterdiler.
Devrimci Öðrenci Birliði olarak bizler de bir kampanya baþlattýk. Zindanlar sorununu en geniþ kesime yaymak için
baþlatmýþ olduðumuz bu kampanya farklý
il ve okullarda yapýlmaktadýr.8 aralýk tarihinde Ýstanbul üniversitesi ana kampüs yemekhanesinde, zindanlara ve 19 Aralýk
katliamýna deðinen, öðrenci gençliðe devrimci tutsaklarýn mücadelesini savunmasý
gerektiðini anlatan bildirilerimizin daðýtýmýný yaptýk. 10 Aralýk tarihinde ise Ýstanbul Üniversitesi, ÖKM'ye(Öðrenci Kültür
Merkezi), Ýletiþim Fakültesine ve Ýktisat
Fakültesi ek binaya afiþlerimizi yaptýk.
Zindanlar sorununun öðrenci gençlik açýsýndan ne kadar önemli bir sorun olduðunu göstermek istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki
zindanlar yýkýlýp tutsaklar özgürleþmeden,
ne iþçi sýnýfý ne de öðrenci gençlik özgürleþebilir. Ve insanlara bu bilinci verebilmek
için çalýþmalarýmýza ara vermeden devam
edeceðiz.
Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur!
Devrimci Tutsaklar Özgürleþmeden
Öðrenci Gençlik Özgürleþemez!
Ýstanbul Üniversitesi / DÖB
ci Gençlik Özgürleþemez” bilincini yaymamýz gerekir. Öðrenci
gençliðin ve genel olarak gençliðin özgürleþmesi, devrimci tutsaklarýn özgürleþmesine baðlýdýr. Bu ise devrimin örgütlenmesi
demektir. Gençliðin önündeki temel görev budur. Ve bu görev
doðrulusunda mücadeleyi yükseltmeliyiz. Devrimci tutsaklarýn onurlu mücadelesinin sahiplenilmesi ve sesi soluðu olmakta bunu
gerektirir. Bu yüzden hemen her faaliyette, bu sorunu gündeme
getirmek gerekir.
Haydi genç yoldaþlar þimdi her yerde çalýþmalarýn çýtasýný
yükseltme zamaný!
DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR!
ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
ZÝNDANLARI YIKACAK ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!
DÖB / DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ
MÝMAR SÝNAN ÜNÝVERSÝTESÝNDE DÖB STANDI
Devrimci tutsaklarýn sesi soluðu olmaya yönelik baþlattýðýmýz kampanya çalýþmalarý MSGÜ( Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Fýndýklý kampüsünde de devam
ediyor. Çalýþma kapsamýnda MSGÜ öðrencilerine “Zindanlarýn Karanlýðý Devrimin Güneþini Engelleyemez” baþlýklý bildirimizi ulaþtýrdýk. Yemekhaneye DÖB ve Mücadele
Birliði imzalý “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Devrimci Tutsaklar Özgürleþmeden Emekçi Sýnýflar Özgürleþemez” þiarlý afiþler yapýldý.
Açtýðýmýz DÖB standý ile kampanyanýn içeriði ve kampanya ile ne amaçladýðýmýzý
karþýlýklý sohbetlerle öðrenci arkadaþlarýmýza anlattýk. Çalýþmalarýmýz devam edecektir.
DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR!
MÝMAR SÝNAN ÜNÝVERSÝTESÝ DÖB
KADIKÖY'DE DÖB YAZILAMALARI
16.12.2009 gecesi Devrimci Öðrenci Birliði'nin "Devrimci Tutsaklarýn Sesi ve Soluðu"
olmaya yönelik baþlattýðý Aralýk ayý kampanyasýnýn bir duraðý da Kadýköy'dü. Kadýköy'ün merkezi bölgelerine, lise ve dershane güzergahlarýna, 19 Aralýk Katliamýný ve faþist saldýrýlarý gündeme alan "Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur", "19 Aralýk Katliamýný
Unutturmayacaðýz", Murat Ördekçi Ölümsüzdür", "Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz"
þiarlarýnýn yer aldýðý "DÖB" imzalý yazýlamalar yapýldý. Kampanya çalýþmalarý devam ediyor.
Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur!
19 Aralýk Katliamýný Unutturmayacaðýz!
DÖB / Devrimci Öðrenci Birliði
19
MERSÝN’DE
19 ARALIK KATLÝAMI ÝLE ÝLGÝLÝ
BASIN AÇIKLAMASI VE ETKÝNLÝK
19 Aralýk 2000 tarihinde eþ zamanlý olarak 20 zindana yapýlan
ve adýna “Hayata Dönüþ” adý verilen katliamda 28 devrimci tutsak
katledilmiþ ve yüzlercesi sakat býrakýlmýþtýr. Zindan katliamýnýn ardýndan günler süren iþkencelerle devrimci tutsaklar F Tipi zindanlara götürülerek bir kez daha tutsak edilmek istenmiþlerdir. Tek
silahlarý bedenleri olan tutsaklar bedenlerini açlýða yatýrarak Ölüm
Orucu’na baþlamýþlardýr. Katliamda ve Ölüm Orucu Eylem’lerinde
122 devrimci ölümsüzlüðe uðurlanmýþtýr.
Mersin’de 19 Aralýk Katliamý ile ilgili yürüyüþ ve basýn açýklamasý yapýldý. Eylemi Mücadele Birliði, DHF, Halk Cephesi, ESPG, Partizan ve ÝHD birlikte düzenledi. 19 Aralýk cumartesi günü saat:
12.00’ de ÝHD önünden baþlanýlan yürüyüþte “19 Aralýk Katliamýný Unutmadýk, Unutturmayacaðýz” yazýlý pankart ve katliam resimlerinden oluþan baþka bir pankartla yürüyüþe geçildi. Devrimci
tutsaklarla dayanýþma kampanyasý dâhilinde yürüyüþ sýrasýnda bizlerde Devrimci Öðrenci Birliði olarak DÖB bayraðýmýzla yerimizi
aldýk. Yürüyüþ sýrasýnda “ Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük,
Yaþasýn 19 Aralýk Direniþimiz, Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur,
MERSÝN DÖB'TEN YAZILAMA
19 Aralýk 2000 tarihinde zindanlara yapýlan katliamda 28 devrimcinin kurþunlanarak, yakýlarak katlediliþinin yýl dönümünde, Devrimci Öðrenci Birliði'nin "Devrimci Tutsaklarýn Sesi ve
Soluðu" olmaya yönelik baþlattýðý Aralýk ayý kampanyasý dahilinde, Mersin'de yazýlama yapýldý.
21 Aralýk 2009 tarihinde Mersin Devrimci Öðrenci Birliði
olarak Mersin Üniversitesi gidiþ yolu boyunca "19 Aralýk Katliamýný Unutmadýk, Murat Yoldaþ Ölümsüzdür, Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük, Faþizme Karþý Silah Baþýna"
yazýlamalarý yapýlarak DÖB imzalarý atýldý. Gece boyunca yapýlan yazýlamalara sahil þeridinde de devam edildi. Öðrenci
gençlik olarak bir kez daha tekrarlýyoruz ''Öncüsüne Sahip Çýkmayan Bir Sýnýf Asla Özgürlük Yüzü Göremez".
ZÝNDANLAR YIKILSIN
TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
MERSÝN DÖB
20
Yaþasýn Devrimci Dayanýþma…” sloganlarý atýldý. Mersin Büyük
Þehir Belediyesi önüne gelindiðinde basýn açýklamasý yapýldý.
Yapýlan açýklamada: “… 19 Aralýk katliamý, öncelikle devrimci tutsaklarý hedef almýþtýr; ancak bu katliam sadece devrimci tutsaklarla sýnýrlý bir saldýrý olarak algýlanmamalýdýr. Bu saldýrý; iþçi,
emekçi ve köylüleri, gençleri, kadýnlarý, Kürt Halkýný kýsacasý tüm
devrimci demokrat ve yurtseverleri sindirme, örgütsüzleþtirme ve
teslim alma saldýrýsýdýr… Bizler de bugün tüm duyarlý kesimleri; 19
Aralýk direniþi ruhuyla mücadeleyi yükseltmeye ve devrimci tutsaklarla dayanýþmayý büyütmeye çaðýrýyoruz. ” denildi. Basýn açýklamasýnýn ardýndan, 20 Aralýk Pazar günü Kristal-Ýþ Sendikasýnda
yapýlacak olan anma etkinliðine çaðrý yapýlarak, 19 Aralýk katliamýnýn anlatýldýðý bildiriler daðýtýldý. Daðýtýlan bildirilerin ardýndan basýn açýklamasý sloganlarla son buldu.
20 Aralýk Pazar günü ise Mersin’de 19 Aralýk anma etkinliði
düzenlendi. Mücadele Birliði, DHF, ESP-G, Halk Cephesi, ÝHD,
Partizan tarafýndan düzenlenen etkinlik Kristal-iþ sendikasý salonunda yapýldý. Saat 15:00 da baþlayan etkinlik ölümsüzleþen tüm devrim savaþçýlarý anýsýna saygý duruþu ile baþladý. Saygý duruþunun
ardýndan 19 Aralýk Zindan katliamýný anlatan sinevizyon gösterimi
yapýldý. Ardýndan etkinliðe “Yaþayanlar anlatýyor” bölümü ile devam edildi. Zindan katliamlarý sýrasýnda Ceyhan ve Bursa zindanýnda tutsak olan Recep GEDÝK ve Hakký CAN yaþadýklarý katliamý,
ölümsüzleþenleri ve devrimci iradenin teslim alýnamayacaðýna deyinerek bugünde sistemin katliamlarýnýn devam ettiðini vurguladýlar.
Devrimci Öðrenci Birliði’nden arkadaþlarýmýz 19 Aralýk katliamýný yaþayan ve hala tutsak olan Ergül ÇÝÇEKLER’ in “Dört Ateþten Gün Dört Ölümden Gece” þiirini müzik eþliðinde okuyarak
izleyicilerden büyük beðeni aldýlar. Þiirin ardýndan 6 kadýnýn yakýlarak katledildiðini anlatan sinevizyon gösterildi.
Etkinlik okunan þiirler ve müzik grubunun söylediði marþ, ezgi ve halay parçalarýyla son buldu.
DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR.
ZÝNDANLARI YIKACAK ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ.
MERSÝN / DÖB
Merhaba Genç Yoldaþ okurlarý
Bildiðiniz üzere DÖB ( Devrimci Öðrenci Birliði ) Aralýk ayý boyunca sürdüreceði kampanyasý olan
“Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük” þiarlý pullar çýkarmýþtý. Bizde iþçi ve emekçilerin yoðun olarak yaþadýðý gazi mahallesine yoðun olarak yaptýk.
Yalnýzca gazi mahallesinin ana caddesi üzerine deðil, bunun yanýnda Ýsmet Paþa caddesi üzerine, gecekondu mahallerine, ve de Esentepe mahallesine
yapýldý. Yoldaþlar; zindanlardaki bedenen tutsak
yoldaþlarýmýzýn mücadelesini hiçbir cüretkarlýðýný
fedakarlýklarýný unutmadýðýmýzý unutmayacaðýmýzý,
Gazi mahallesine duyurduk duyurmaya devam edeceðiz.
GAZÝ MAHALLESÝ LÝSELÝ DÖB
KÜRT HALKI
SAVAÞMAYA DEVAM EDÝYOR!
Hiçbir güç Kürt halkýnýn savaþma azmini bitiremiyor. Son süreçte Kürdistan'ýn
birçok ilinde ve birçok yerde sokaklara çýkan Kürt halký hem devlete hem de devletin sivil faþist güçlerine karþý savaþýyor. Bu dönemde Kürt halký ile dayanýþmayý en
üst seviyeye çýkarmak gerekir. Bu dayanýþmalardan biri de 12 Aralýk Cumartesi akþamý gerçekleþti. Bayramtepe meydanýnda toplanan kitle sloganlarla baþladý eyleme.
Karakola yaklaþýk 100 metre mesafede toplanan kitle, polisin inlerinden çýkmaya cesaret edememesi üzerine, karakola doðru yürüyüþe geçti. Eylemin olacaðýný daha önceden bildiðimiz için, DÖB'lü öðrenciler olarak biz de Kürt halkýnýn, onun militan
gençliðinin yanýndaydýk. Karakola 50 metre mesafede polis gaz bombasý ve panzerlerle saldýrýya geçti. Yaklaþýk 500 kiþi olan kitle taþ, sopa, molotof vb. araçlarla saldýrýya karþýlýk verdi. Sonuç olarak polisin kitleyi püskürtme çabasý sonuçsuz kaldý.
Kitlenin inancý ve kararlýlýðý görülmeye deðerdi. “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak”
sloganý tüm kitle tarafýndan atýlýyordu. Bu sýrada bir panzer atýlan molotof sonucunda alev aldý ve geri çekildi. Yaklaþýk bir saat sonra 2. panzer geldi, ama yola kurulan
barikatlar sonucunda panzerlerin kitleye müdahalesi zor oldu. Gece 23:00 'e kadar
süren çatýþmalardan sonra kitle daðýldý.
Devrimin en dinamik ayaðý olan Kürt halký devleti korkutmaya devam ediyor.
Devrim ise çatlaklarý büyütmeye... Çatýþmalarda etkin bir þekilde yer alan DÖB'lü
öðrenciler, her zaman savaþan Kürt halkýnýn yanýnda yer alacaktýr.
Kürt Ulusuna Kendi Kaderini Tayin Hakký!
Kürt Halký Devrimle Özgürleþecek!
Bayramtepe'den / DÖB’lü Öğrenciler
19 ARALIK KATLÝAMINI
UNUTMADIK
UNUTTURMAYACAÐIZ
20 Aralýk Pazar günü Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin düzenlemiþ olduðu 19 Aralýk
Katliamýyla ilgili etkinliðe bizler de DÖB’lü öðrenciler olarak katýldýk. Etkinlik ilk
olarak katliamda ölümsüzleþmiþ devrim savaþçýlarý nezdinde yapýlan saygý duruþuyla baþladý. Saygý duruþunun ardýndan Grup Bahara Ezgi’nin, Ergül Çiçekler’in þiir kitabýndan besteledikleri ‘Dört Ateþten Gün’ parçalarýna çekmiþ olduklarý klibin
gösterimiyle devam edildi. Klipte katliam görüntüleri yer almaktaydý. Ýzleyen herkes çok beðendi ve uzun süre alkýþladý. Sonrasýnda Mücadele Birliði Platformu adýna bir arkadaþýmýz kürsüye çýkarak o zaman ki yaþanan katliamýn nedenlerinden ve
yaþanan olaylardan bahsetti. Ve sözlerini ‘Ne olursa olsun 19 Aralýk Katliamýný unutmayacaðýz ve er ya da geç hesabýný soracaðýz.’ Diyerek konuþmasýný sonlandýrdý. Ardýndan Ayýþýðý Þiir Atölyesi zindanlarla ilgili þiirlerden derlediði dinletiyi bizlerle
paylaþtýlar. Þiir atölyesinin son olarak sergilediði Nazým Hikmet’in þiiri olan Dünyanýn En Tuhaf Mahlûku þiiri çok beðenildi. Dinletiden sonra kýsa bir ara verildi etkinliðe. Aradan hemen sonra Grup Bahara Ezgi sahne aldý. Ýlk olarak hazýrlamýþ olduklarý
klipten bahsettiler. Böyle anlamlý bir günde bu parçayý çok daha fazla insana duyurmak için yoðun bir çalýþmaya girdiklerinden bahsettiler. Ýlk olarak kendilerine ait
besteleri seslendiren müzik grubu, son olarak Söz Veriyoruz parçasýyla dinletilerini
sonlandýrdýlar. Etkinlik müzik dinletisinden sonra sona erdi.
ZÝNDANLAR YIKILSIN
TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK
ADANA / DÖB’lü Öğrenciler
ÖÐRENCÝLER
KÜRT HALKININ YANINDA
Kürt halkýna baþlayan saldýrýlarla birlikte
DTP'nin de kapatýlmasýyla, Kürt halkýnýn sisteme olan öfkesi daha da büyüdü. Biz de öðrenci gençlik olarak Kürt halkýna yapýlan
saldýrýlara sessiz kalmadýk.
DTP'nin kapatýlmasýný protesto eden yurtsever öðrenci gençliði yalnýz býrakmadýk. Sarýgazi Mehmetçik Lisesi Devrimci Öðrenci
Birliði olarak eylemde Kürt halkýnýn yalnýz olmadýðýný göstermek için yapýlan eyleme destek
verdik.
Okulun önünden baþlayan eylemde “Katil
Devlet Hesap Verecek”, “Kürt Halký Devrimle
Özgürleþecek”, “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Mehmetçik Lisesi Direniþin Simgesi”
sloganlarýyla cemevine kadar yürüdük. Eylem
baþladýðýnda resmi ve sivil polisler engel olmaya çalýþtýysa da kitlenin kararlýlýðýyla engel aþýlarak eylem gerçekleþtirildi.
Kürt Ulusuna
Kendi Kaderini Tayin Hakký!
Faþizme Karþý Silah Baþýna!
Sarýgazi / DÖB’lü Öğrenciler
KÜRT HALKIYLA
DAYANIÞMA ÝÇÝN...
Sermayenin açýlýmý sokakta Kürt halkýnýn
mücadelesi ile yanýt buldu. Kürt halký devrim
istediðini ve bir kez sokaða çýkarsa, onu kimsenin durduramayacaðýný gösterdi. Sermaye sýnýfý ise sivil faþist güçlerini harekete geçirerek,
Kürt halkýna yönelik saldýrýlarý doruðuna çýkardý. Bizler DÖB olarak Kürt halkýna yapýlacak
olan her saldýrýda onun yanýnda olduðumuzu ve
faþizme karþý halklarýn mücadele birliðini oluþturmak için sonuna kadar mücadele edeceðimizi söylüyoruz.
Kürt halkýnýn yanýnda olduðumuzu göstermek için, Bayramtepe'de “Kürt Halký Yalnýz
Deðildir-DÖB” ve “DÖB” yazýlamalarý yapýldý. Birleþik devrim Kürt ve Türk halklarýnýn
mücadele birliðinin oluþmasýna baðlýdýr. Birleþik devrim Kürt halkýný özgürlüðe taþýyacaktýr!
Kürt Ulusuna
Kendi Kaderini Tayin Hakký!
Faþizme Karþý Silah Baþýna!
Yaþasýn
Kürt -Türk Halklarýnýn
Mücadele Birliði!
Bayramtepe'den
DÖB'lü öðrenciler
21
DÖB'LÜ ÖÐRENCÝYE FAÞÝST SALDIRI!
22
Bugün akþam saatlerinde Cevizlibað'daki Atatürk Öðrenci
Yurdu'nun önünde faþistler toplu bir biçimde bir yoldaþýmýza saldýrýda bulundular.
Atatürk Öðrenci Yurdu'nun önünde bekleyen yoldaþýmýzýn
yanýna gelen faþistler yoldaþýmýza ölüm tehdidinde bulunmuþ ve
devrimci deðerlere dil uzatmýþlardýr. Saldýrý durumu karþýsýnda
"duruþunu koruyan" yoldaþýmýz, tehtid ve küfürler karþýsýnda geri adým atmayarak, faþistlerin tehdidine karþý cevaplar vermiþtir.
Yoldaþýmýzýn "dik duruþu" karþýsýnda tehdidin bir iþe yara-
mayacaðýný anlayan faþistler ellerinde ki kemer ve kesici aletlerle yoldaþýmýza saldýrmýþlardýr. Yoldaþýmýz aldýðý darbeler sonucu, kafasýnýn ve yüzünün çeþitli yerlerinden yaralanmýþtýr.
Faþist saldýrýlar devrimci öðrenci hareketini geliþtirme mücadelemizi geriletemeyecektir.
Ýþçilere ve emekçilere, yoksul Kürt halkýna ve devrimci öðrencilere saldýrarak rüzgarý ekenler, sokaklarda yükselen bir mücadelenin yarattýðý fýrtýnayý biçeceklerdir.
DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ / DÖB
YURTSEVER GENÇLÝÐÝN
EYLEMÝ ve FAÞÝST SALDIRI
MARMARA
NÝÞANTAÞI KAMPÜSÜNDE
ÇATIÞMA
10 Aralýk günü polis tarafýndan hedef gözeterek katledilen
Aydýn ERDEM’in katledilmesini ve Kürt halkýna yapýlan saldýrýlarý protesto etmek için Ege Üniversitesi’nde YDG-M tarafýndan
bir eylem yapýldý. Edebiyat Fakültesi önünden baþlayan yürüyüþ
Gýda Mühendisliði önüne giderken polis tarafýndan kesildi. Bir
süre burada sloganlarla beklendikten sonra Edebiyat Fakültesi’ne
dönüldü. Daha sonra E-Cafe önüne giderek basýn açýklamasý yapmak istenildi. Polisin engellemesi üzerine geri çekilindi. Bu arada Edebiyat Fakültesi’ndeki camlar indirildi. Kimi arabalarýn
camlarý kýrýldý. Metro önünde basýn açýklamasý yapmak isteyen
kitle þenlik alanýnýn oradan metroya yöneldi. Konservatuarýn çýkýþýnda gene Çevik Kuvvetler kitlenin önünü kesti. Bu arada Çevik Kuvvet kitleyi takip ediyordu. Bunun üzerine kitle daðýldý.
Bizde DÖB olarak Kürt halkýnýn yalnýz olmadýðýný göstermek için bu eylemde yerimizi aldýk. Bizim dýþýmýzda pek çok
devrimci siyasetin katýldýðý eylemde “Katil polis üniversiteden
defol”,”Biji serok Apo”,”Yaþasýn devrimci dayanýþma” tarzýnda
sloganlar atýldý. Eylem sonunda beþ kiþi gözaltýna alýndý.
Bu eylemle bir kez daha þunu gördük: devrimci öðrenci hareketi devrimci þiddeti uygulayacak yöntemleri devreye sokmalýdýr. Artýk bu kendisini devrimin zaferi için dayatýyor.
23 Aralýk Çarþamba günü Marmara Üniversitesi Ýletiþim
Fakültesinde yurtsever ve sol görüþlü öðrencilerle faþist öðrenciler arasýnda çatýþma çýktý.
Çýkan çatýþmada 3 faþist yaralandý ve Þiþli Etfal Hastanesine kaldýrýldý. Olan faþistlerin bir öðrenciye sözlü sataþmasý sonrasý bunu protesto etmek amacýyla sol görüþlü
öðrenciler bir araya geldi. Bahçede sloganlar atýlmaya baþlandý. Bunlarla birlikte gerginliðinde artmasý bir oldu. Kantin da karþý karþýya gelen öðrenciler arasýnda çatýþma çýktý.
Çatýþmanýn ardýndan 3 faþist yaralandý. Sol görüþlü öðrencilerden yaralanan olmadý.
Çatýþma yaklaþýk yarým saat sürdü. Bu olaylar gerçekleþirken durumu dekana bildiren diðer öðrenciler ve güvenlikçiler Dekanýn: “ býrakýn birbirlerini yesinler. Artýk onlarla
uðraþmayacaðým.” Bu söz sonrasýnda güvenlikçiler olayý sadece seyretti. Çevik kuvvette kapýda bekledi. Dekanýn hesabý sol görüþlü öðrencilerin oradan aðýr yaralar alýp geri adým
atmasýydý. Ancak beklenenin aksine faþist öðrenciler bahçede ve kantinde saklanacak delik, sýðýnacak bir polis aramaya baþlayýnca polis hemen içeriye alýndý. Polisler içeri
girdiler ancak gözaltý yapamadý. Sadece faþist sürüsünü toplayýp okuldan ayrýldý.
KÜRT HALKI YALNIZ DEÐÝLDÝR.
FAÞÝZMÝ DÖKTÜÐÜ KANDA BOÐACAÐIZ.
Marmara Faþizme Mezar Olacak.
Faþizmi Döktüðü Kandan Boðacaðýz.
DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ/DÖB
DÖB / Devrimci Öðrenci Birliði
MARMARA ÜNÝVERSÝTESÝNDE
FAÞÝST SALDIRI
Faþistler, bugün Marmara Üniversitesi Anadolu Hisarý Kampüsü'nde bir yurtsever öðrenciye saldýrdýlar. Saat 14.30 civarýnda
gerçekleþen saldýrý Ýþletme Bölümü'nün kapýsýnýn önünde gerçekleþti. Ýt sürüsü halinde yurtsever öðrenciye saldýran faþistler, çevredeki öðrencilerin ve çalýþanlarýn müdahalesine izin vermediler.
Yüzünden ve vücudunun çeþitli yerlerinden yaralanan öðrenci
ÇEKO binasýnýn önünde yerde kaldý ve aldýðý yaralar sonucu kalkamadý.
Ýlk müdahale çevredeki öðrenci ve ÇEKO binasý tadilatýnda
çalýþmakta olan iþçiler tarafýndan yapýldý. ÖGB ve polisler saldýrý yerine dakikalar sonra teþrif ettiler. (Kampüs içerisinde karakol
var) Ambulans çaðrýlmasýna raðmen kampüse 40 dk. sonra gelebildi. (Hastane 10 dk uzaklýkta) Ambulansa bindirilen öðrenci Paþabahçe Devlet Hastanesi'ne kaldýrýldý.
Bu son günlerde kampüs içerisinde gerçekleþtirilen ilk saldýrý deðil. Yakýn zaman önce faþistler bir öðrenciye daha saldýrmýþ,
devamýnda yurtsever öðrencilerin saldýrýyý protesto etme eyleminde çatýþmalar yaþanmýþtý. Çatýþma sonucu 37 öðrenci polis tarafýndan gözaltýna alýndý. Bir çok öðrenci can güvenliði olmadýðý için
okulu býrakmak zorunda kaldý.
Ayný þekilde okulda faþistler tarafýndan rutin bir þekilde devrimci ve yurtsever öðrencilere tehtid ve gözdaðý verilmeye devam
ediliyor. Üniversite yönetimi ise haklarýnda -ÖGB sorumlusunun
deyimi ile- "500 tutanak" bulunan faþistleri korumaya ve arka çýkmaya devam ediyor. BESYO bölümünde faþistlerle okul yönetimine ve idari personeline kadar yýllardýr süregelen iþbirliði bir
mekanizma biçiminde. Öðretim elemanlarýnýn odalarýnda, konferans salonunda toplantýlar yapýlýyor, Türk Kültür Kulübü bünyesinden alýnan kararlar doðrultusunda harekete geçiriliyor.
Ýçerenköy'de
Faþist Yazýlamalar Kapatýldý
Ýstanbul'da bir çok kiþinin geçtiði yer
olan, Ankara asfaltýnýn (e-5) Kozyataðý ayaðýnýn geniþ ve uzun yan duvarlarý vardýr
. Bu duvarlarda her türlü faþist propaganda
yazýlarý bulunur . Her geçen de bu yazýlarý
mutlak suretle görür. Bir gece bu yazýlarýn
hepsini boyayýp onlarýn yerine Devrimci
Öðrenci Birliði ve Mücadele Birliðinin imzalarý aniden yerini almýþtýr. Artýk yoldan
geçen halkýn faþist yazýlar yerine bu yazýlarý görmeleri benim için bir onurdur. Ama
daha fazlasýný yapmak gerekir. Ýstanbul'da
faþist yapýlanmanýn üst düzey olduðu yerlerde bu tür çalýþmalar daha fazla yapýlmalýdýr. Ve olacaktýr.
Ýçerenköy'den
DÖB'lü bir öðrenci
Faþist Saldýrýlara Karþý Öðrenci Milisleri Oluþturulmalý,
Harekete Geçilmelidir!
Ýç savaþ, iki sýnýf arasýnda ki savaþýmýn en keskin boyutu olarak geliþmeye devam ediyor. Kürt halkýna, iþçilere, emekçilere
ve devrimci-yurtsever öðrencilere yönelik saldýrýlar her geçen gün
listesine bir yenisini daha ekliyor. Sokaklar, üniversiteler ezilen
Kürt halkýnýn özgürlük ve kavga seslerine ev sahipliði yapýyor.
Ayný sokaklarda, üniversitelerde devrimciler, yurtseverler kurþunlanýyor, saldýrýya uðruyor.
Geliþen her devrim karþýsýnda "karþý-devrim cephesini" bulur.
Dipten gelen dalga þiddetini arttýrýyor, yükseliyor. Karþý-devrim ise çareyi silaha, askeri araç ve yöntemlere baþvurmakta görüyor. Faþist tosuncuklar, silahlandýrýlýyor, sokaklara salýnýyor.
Saldýrýlarý püskürtmek, saldýrýlara karþý örgütlü devrimci þiddeti örgütlemekten geçer. Devrimci-yurtsever öðrenciler bu zorunluluðun bilincine varmalý, güçlerini faþist saldýrýlarý kýrmak ve
devrim cephesinin moral karelerini yaratmak için devrimci öðrenci milislerinde birleþtirmelidir. Meþruiyet arayýþlarýna girerek,
maðduriyet edebiyatý ile yaratýlan pasif hava devrimci öðrenci hareketinin geliþiminin önüne bir set olma durumundadýr.
Komiteler ve milisler halinde örgütlen! Mümkün olan her türlü araçla silahlan! Tarihin ritmi bunu emrediyor! Sokaðýn nabzý
devrimci militan mücadelenin örülmesini þart koþuyor!
FAÞÝZME KARÞI
SÝLAH BAÞINA!
DÖB / Devrimci Öðrenci Birliði
Marks’a Çarpınca!..
Merhaba Yoldaşlar;
Size okulda karþýlaþtýðým bir olayý anlatmak istiyorum. Felsefe dersinde
Marks’ýn felsefesini iþliyorduk. Konuyu kitap kimsenin anlamayacaðý bir dille ve yüzeysel olarak anlatmýþ. Ýlgisi olan arkadaþlar hocaya sorular sordu. Fakat hoca sorulara net cevap vermedi. Biz de birkaç arkadaþla müdahale ettik.
Hoca baþým aðrýyor diye dersi býraktý. Çünkü duyulmasýndan korkuyordu, derste kapitalizmden, sosyalizmden, Marks’tan derinine söz etmekten.
Ders boþ kalýnca ilgili arkadaþlar baþýmýza toplandýlar. Hocadan cevabýný alamadýklarý sorularýn cevabýný istediler. Biz dilimiz döndüðünce bir þeyler anlatýrken hoca bizi dinliyormuþ. Arkadaþlarý derste konuþuyoruz bahanesiyle
daðýttý ve arkadaþlara kýsaca “din bilmez ütopik bir insandýr Marks” dedi. Bizim onlarýn beyinlerini yýkadýðýmýzý iddia ederek, bizden uzak durmalarý konusunda onlarý uyardý.
Onlar Marks’ýn ve bizim ütopyacý olduðumuzu düþünüyorlar. Ama biz biliyoruz ki kapitalist devlet Marks’ý, felsefesini kitaplara koymayý göze alamayacaðý kadar gerçekçi, dünyaca ünlü bir filozoftur.
Antep DÖB’lü Öðrenciler
23
Çözüm Sokakta...
Faþist devlet saldýrýyor, Kürt halký cevap veriyor. Yýllardýr ayný durum ayný sonuç. Devletin Kürt ulusunu imha ve inkar politikasý, Kürt
halkýnýnsa savaþkan tavrý... Son günlerde Kürt halkýna yapýlan faþist saldýrýlar gündemdeydi. Önce PKK önderi Öcalan'ýn hücre koþullarýnýn kötüleþmesi üzerine sokaða dökülen Kürt halký, sonra DTP'nin kapatýlmasý üzerine eylemliliklerini sürdürdü. Sorun sadece bu ikisi miydi? Yalnýzca bu iki sebep miydi Kürt halkýný serhýldana götüren? Tabi ki de hayýr! Yýllarca ulusal olarak ezilmiþliðin,
sömürünün dýþa vurumuydu bu baþkaldýrý. Koþullar Kürt halkýný daha fazla sokaða itiyor. Sorunun gerçek çözümünün nerede olduðunu gösteriyor.
Türkiye ve K. Kürdistan sert bir süreçten geçiyor. Faþist devletin uyguladýðý baský politikasý kapitalist sistemin gücünü deðil, aslýnda
artýk kendisinin yönetememezliðini ortaya koyuyor. Aylardýr sermaye sýnýfýnýn “demokratik açýlým” demesinin sebebi de kendi çaresizliðidir. Açýlým adý altýnda Kürt Ulusal Hareketinin tasfiyesini amaçlayan devlet, her attýðý adýmda bir baþka kuyuya düþüyor. Bir
yandan Türkiye'de yükselen iþçi sýnýfý hareketi, bir yandansa Kürt halkýnýn mücadelesi devrimci durumun olgunlaþtýðýný gösteriyor.
Ýç savaþýn yaþandýðý bu topraklarda sermaye sýnýfýnýn attýðý her adým karþýlýðýný buluyor ve kendisini daha da zora sokuyor. Devrimci durum böylesine kendini göstermiþken, sorunun çözümü aslýnda devrimden baþka bir þey deðildir. Açýlým adý altýnda “barýþý” destekleyenler ve yine açýlým adý altýnda silahlarýn susmasýný söyleyenler ( sosyal reformist ve oportünistler ) neye hizmet ettiklerini,
nasýl devrim kaçkýný olduklarýný açýkça ifade ediyorlar. O yüzden bunu bir kez daha burada açýklamaya gerek duymuyoruz. Onlar barýþ diye dursunlar, zaten asýl cevabý Kürt halký sokaklarda açýk bir þekilde veriyor. Bunun burjuvaziyi nasýl korkuya düþürdüðünü görmek için ise DTP'nin kapatýlmasýndan sonraki sürece bakmak yeterli.
DTP'nin kapatýlmasý üzerine, DTP'li millet vekillerinin aldýðý istifa kararý ve “sine-i millete döneceðiz” açýklamalarý burjuvazinin yüreðine indirecekti. Hepsi hep bir aðýzdan “mecliste kalýn” diye resmen yalvardý.. Neden Peki? Çünkü bu bir iç savaþtý. Çünkü artýk
yýkýlmaya yüz tutmuþ bu sistemin, sokaklarý bastýracak gücü kalmadý. Yýllardýr süren savaþta hem silahlý kuvvetleri yorulmuþ hem de
moral olarak çökmekteler.
Sermaye sýnýfý da kendi arasýnda kýyasýya bir mücadele içinde. Kendi aralarýndaki bu çatýþma, devrimin geliþmesi ile daha da sertleþiyor. Fakat iki tarafta çeþitli sebeplerden ötürü, örneðin DTP'nin kapatýlmasýnda görüþ birliðine varýyorlar. Arkasýndan BDP'ye yapýlan operasyonda oy birliði ile alýnmýþ bir karar. Bu sermaye sýnýfýnýn Kürt halkýyla ancak tam teslimiyet koþullarýnda uzlaþabileceðini
gösteriyor. Sermaye sýnýfý her ne kadar ulusal hareketin tasfiyesini amaçlasa da bunun o kadar kolay olmayacaðý yaþananlarla görüldü. Büyük bedeller ödendi, Kürt halký bu bedelleri her zaman sahiplenecektir ve özgürlüðünü elde edene kadar savaþmaya devam edecektir.
Devrimci durum ve iç savaþ koþullarýnda biz komünistlerin yapmasý gereken, iki ülke birleþik devrimini pratik olarak örgütlemektir.
Kürt halkýyla dayanýþmayý yükselterek iktidara yönelmeliyiz. Çünkü bu sorunun tek çözümü devrim ve komünizm mücadelesidir.
Kürt Ulusuna Kendi Kaderini Tayin Hakký!
Kürdistan'da Tek Çözüm Ya Devrim Ya Ölüm!
Ýstanbul'dan bir DÖB'lü
24
25
Süreç Ýnsanlarý Nasýl Etkiliyor?
Deðiþimin Gücü Tabularý Yýkýyor!
Yaþanan ekonomik temelli bozukluklar emekçilerin bilincinde geri dönüþü olmayan deðiþikliklere, insanlarý sisteme
karþý güvensizliðin daha da pekiþtiði bir
duruma getirmektedir.
Sermaye sýnýfýnýn Kürt halkýna karþý
vermiþ olduðu savaþ, Kürt halkýnýn onca
yýllýk tecrübesi ve savaþçýlýðý ile boþa çýkmaktadýr. Sermayenin sýkýntýsý bundandýr.
Öte yandan Türkiye'de artan iþçi eylemleri, ulusal sorunla uðraþan sermayenin
sýrtýndaki yükü daha da artýrmaktadýr. Burjuvazi bu yükü taþýyamamaktadýr. Bir yan-
dan da Türkiye'deki emek hareketi faþist
devletin korkusunu artýrmakta ve bu korku
onu daha saldýrgan yapmaktadýr. Polisin tekel iþçilerine, itfaiye çalýþanlarýna saldýrmasý bu korkunun ürünüdür. Sermayenin
Türkiye'deki emek hareketinin yükselmesine tahammülü yoktur.
Bu süreç bütün ötekileþtirilen, yoksullukla boðuþan, iþsiz býrakýlan insanlarýn bilincinde deðiþikliðe yol açmaktadýr. Yaþam
koþullarý bunu zorunlu kýlmaktadýr. Yaþanmýþ bir örnek bu deðiþikliði daha güzel anlatmaktadýr :
Kapitalist sistemi savunan polis yanlýsý bir kiþiyle yaptýðýmýz tartýþmalarla onun
ön yargýlarýný kýramamýþ ve düþüncelerini
deðiþtirmemiþtik. Bu kiþinin annesi ve babasý tekel iþçisi olarak çalýþmaktadýr. Tekel
iþçilerinin kadrodan çýkarýlmalarý ve eylem
kararý almalarý bu kiþinin sisteme bakýþýný
deðiþtirmek için güzel bir fýrsattý. Anlattýklarýmýzýn pratik hayatta gerçekleþtiðini görünce kendi iç hesaplaþmasýný yaþamasý
kaçýnýlmazdý.
O kiþi açýsýndan kýrýlma noktasý ise
polislerin tekel iþçilerine saldýrmasý oldu.
Önceden polisleri savunan bu kiþi, polisin
aslýnda kimin yanýnda olduðunu ve asýl görevinin ne olduðunu gördü. Savunduðu kapitalist sistemin gerçek yüzünü görüyordu.
Bize karþý ön yargýsý yýkýlmýþ haklý olduðumuzu görmüþtü, yaþanan bu olay devrimcilerin haklýlýðýný daha da pekiþtirmiþti.
Bu kiþinin yaþadýðý durumda pek çok
insan bulunmaktadýr. Yapmamýz gereken
bu insanlarýn sisteme karþý güvenleri yýkýlýyorken onlara doðru politik bilinç vermek, onlarýn yaþadýðý bu çeliþkiyi doðru
yöne çekmektir. Deðiþimin önünde hiçbir
güç duramýyor, bu örnekte olduðu gibi tabular yýkýlýyor. Kapitalizm kendi mezarýný
bu þekilde kazýyor. Burjuvazi devrimin
baskýsýný ensesinde hissediyor; korkusu
bundan, saldýrganlýðý bundan.
Direnen iþçiler,emekçiler,ezilen halklar deðildir; direnen tekelci sermayedir. Bu
yüzden “Savaþa Savaþa Kazanacaðýz” sloganý gerçekçi bir slogandýr.
ZAFER SAVAÞAN
EMEKÇÝNÝN OLACAK!
Film Gösterimi
Antep’te DÖB’lü öðrenciler olarak çalýþmalarýmýza hýz kesmeden devam ediyoruz. 19 Aralýk sürecinde bir çok lise ve dershanede gerçekleþtirdiðimiz bildiri daðýtýmlarý ve pullamalarýn ardýndan son olarak 3 Ocak 2010 günü bir film gösterimi düzenledik. Çaðýrdýðýmýz öðrenci arkadaþlarýmýza DÖB’ü tanýtmak ve mücadeleye bakýþ açýsýný anlatmak amacýyla gerçekleþtirdiðimiz film
gösterimine 20’yi aþkýn öðrenci katýldý.
Bir DÖB’lü arkadaþýmýzýn sunumu ile kapitalist sistemin yarattýðý eðitim sorunlarý hakkýnda kýsaca bir bilgilendirme yapýldý. Daha sonra DÖB’ün, Deniz’lerin kurduðu bir örgütlenme olduðuna ve öðrenci mücadelesine bakýþ açýmýza kýsaca deðinildi.
DÖB’lü arkadaþýmýzýn ardýndan film gösterimine geçildi. Yýlmaz Güney’in “Arkadaþ” adlý filmi izleyiciler tarafýndan beðeniyle izlendi. Bu filmi seçmemizdeki amaç yoz kültürün yansýmasý olan bir yaþamý gözler önüne sermek ve gençliðin önünde duran en
önemli sorunlardan birine deðinerek çözüm yollarý aramaya teþvik etmekti.
Film sonrasýnda ise müziklerimizle güne devam ettik. Kýsa süren müziðin ardýndan hem film deðerlendirmesinin yapýldýðý, öðrenci sorunlarýnýn tartýþýldýðý hem de DÖB’ün anlatýldýðý sýcak bir sohbet gerçekleþtirdik. Böylesi sýcak bir ortamda düþüncelerini özgür bir þekilde açýklayan arkadaþlarýmýzla böylesi bir paylaþým içerisinde olmamýz, büyük bir mutluluk ve birlikte baþarabileceðimize
olan inancý büyüttü içimizde.
ANTEP / DÖB'lü öðrenciler
26
KÝMÝ KÝME YARGILATIYORSUNUZ?
Kapitalist sistemin krizinin derinleþmesi ve akabinde artan iþçi eylemleri, Kürt
halkýnýn mücadelesinin serhýldan boyutuna ulaþmasý,
devrimci durumun olgunlaþmakta olduðunu gösterir.
Fakat bunu göremeyen kimi çevreler reformist talepleriyle burjuvaziye nasýl
yardým ettiklerinin farkýnda
deðiller.
Son olarak bu çevreler, burjuvazinin
“Ergenekon” kalýbýyla pisliklerini örtmesine yardýmcý olan günah keçilerini yargýlamasýndan güç almýþ olmalýlar ki
aðýzlarýnda “Darbeciler Yargýlansýn” ya da
isim belirterek “... Yargýlansýn” þeklindeki
sloganlarla devletin bu insanlarý yargýlamasýný talep etmekteler.
Bu tür taleplerle burjuvaziden, kendi
maþalarýný yargýlamasýný beklemek baþlý
baþýna bir çeliþki olacaktýr. Geçmiþte Maraþ, Sivas,19 Aralýk, Dersim gibi katliamlarý yapan burjuvazi bu katliamlarý
yaparken kullandýðý adamlarý bugün yargýlayacak olsa dahi bunu, yapýlanlarý insanlýk
suçu ya da suç saydýðý için deðil, bu katillerin artýk kendisine yarar saðlamayacaðýndan dolayý yapar.
Bu tarz sloganlarýn yanlýþa düþtüðü bir
nokta da þudur: Burjuvazinin katliamlarý
yaptýrdýðý kiþileri burjuva mahkemelerinin
önüne çýkartýp “yargýladýðýný” farz edelim,
bu tür katliamlarýn bir daha olmayacaðýnýn
garantisini kim verebilir.. Yani bugün darbecilerin yargýlanmasýný beklemek ya da
yargýlanmasý bundan sonraki dönemlerde
darbe yapýlmayacaðýnýn garantisi olamaz.
Çünkü darbelerin asýl kaynaðý Kenan Evren ya da bir baþkasý deðil doðrudan doðruya burjuvazinin ve sisteminin ihtiyaçlarýdýr.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde 12
yaþýnda katledilen Uður Kaymaz’ýn katilleri serbest býrakýldý. Diyarbakýr'da eylemcilerin üzerine ateþ açarak 2 kiþinin
ölümüne sebep olan kolluk kuvveti “O anki koþullarýn psikolojik etkisinden dolayý”
suçsuz bulunarak yine cezasýz býrakýldý.
Öyle çok fazla geriye gitmeye de gerek yok
aslýnda, 6 Aralýk’ta Aydýn Erdem Diyarba-
kýr'da yaþanan olaylar esnasýnda yakýn mesafeden vurularak öldürüldü. Fakat öldüren
polis þu anda içimizde bir yerlerde geziyor
ve bizi öldürmeyeceðinin hiçbir garantisi
yok.
Sýnýflý toplumlarda suç da sýnýfsal olarak deðerlendirilir. Sömürüye karþý mücadele etmek burjuvaziye göre suçtur.
Ama devrimcilere, komünistlere göre ise,
sömürüye karþý mücadele etmemek, buna
sessiz kalmak suç olabilir. Bu nedenle
sermayenin katilleri, sermaye sýnýfý için
gururlandýrýcý bir iþ yapýyorlar. Dahasý
kapitalist sistemin kendisi, insanlýk için
ucu bucaðý olmayan bir dehþettir ve onun
bir kaç katilinin yargýlanmasýný istemek,
bu dehþetin karþýsýnda hiçbir þey demektir. Ama bu tür sloganlarla insanlara gitmek, bugün için, düzen kurumlarýna karþý
umudunu yitirmiþ olanlarýn kafalarýný bulanýklaþtýrabilir. Tabii pratikten ders alanlar böyle bir þeye giriþmezler, aksi ise,
sonuçsuz ve umutsuz bir yürüyüþ olacaktýr ki, onlara kolay gelsin!
Bütün bunlara dayanarak son tahlilde
bizler birilerini yargýlayacaksak bu burjuvazinin mahkemelerinde deðil, devrimle
gelecek olan halk mahkemelerinde olmalýdýr. Adaleti burjuvazinin mahkemelerinde
arayanlarýn aksine bizler bu adaleti tüm iþçi ve emekçi halklarýn arasýnda aramalýyýz.
Bugün darbelerin ve katliamlarýn olmamasý için bunlarýn sözde sorumlularýný yargýlatmaya çalýþanlarýn aksine bizler
darbelerin ve katliamlarýn asýl kaynaðý olan burjuva iktidara yönelerek tüm bunlarýn
önüne geçebiliriz.
Eskiþehir'den DÖB'lü Bir öðrenci
27
Gerilla Tanya
“Tanya” kod adýyla bilinenen dünyaca
ünlü kadýn gerilla Haydee Tamara Bunke
Bider, Alman asýllý gerilla, Arjantin’in baþkenti olan Buenos Aires’te 19 Kasým 1937
günü doðdu. Okul hayatýnda ve sosyal yaþamýnda çok baþarýlý olan Tanya Arjantin
de 14 yaþýna kadar kaldý. Daha sonra Almanya ya gitmiþ fakat Arjantin’i ve arkadaþlarýný asla unutamamýþtýr.
1950’li yýllarda Humbolt üniversitesinin Siyasi Bilimler fakültesinde öðrenime
baþladý. Tanya bu sýrada gitar çalmayý
öðrenir. Ayrýca Küba’daki silahlý mücadeleyi sýký takip ediyordu. 1960’ta Almanya’ya gelen Ernesto Che Guavera ile
tanýþýyor. 1961’de de Tanya’nýn eline Küba
ya gitmek için bir fýrsat geçiyor. Uluslar
arasý Öðrenci Birliði’nin çalýþmalarýna
katýlýr. Tamara KAP için çalýþmaya baþlýyor ve oda milis üniformasý giyiyor. Tamara
okuma-yazma
bilmeyenlere
öðretiyor, eðitim bakanlýðýnda çevirmen
olarak çalýþýyordu. Arjantin folkloruyla ilgilenen Tamara 1962 yýlýnýn Mayýs ayýnda
düzenlenen Arjantin folkloruyla ilgili partide Kübalý kadýnlar federasyonu üyesi Carolina Aguilar ile tanýþtý.
CHE 1965’te Bolivya Ulusal Kurtuluþ
Ordusu saflarýnda silaha sarýlmak üzere
Küba’dan ayrýldýðýnda Tanya’nýn ona ve
Bolivya’daki silahlý mücadeleye çok
28
yardýmcý olacaðýný biliyordu.
Tamara 1963’ün Martýnda devrimci
harekette ne kadar aktif bir rol oynayacaðýný öðrendi. Tanya’nýn bu görevleri üstlenebilmesi için aylarca bir araþtýrma
yapýldý ve bunun sonunda “temiz” bulunup
görevi üstlenebileceðine karar verildi.
9 Nisan 1964 günü genç kadýn Batý
Avrupa’ya gitmek üzere Küba’dan ayrýldý.
Ýlk çalýþmalarýna burada baþlayan genç
kadýn farklý yaþam öyküleri ve farklý kimliklerle Latin Amerika da birçok gizli görevin içerisinde yer aldý.
Tanya’nýn Güney Amerika da gideceði yer Bolivya’ydý. Çünkü Che burayý
Latin Amerika’nýn kurtuluþ mücadelesinin
kilit noktasý olarak görüyordu. Bolivya'da
uzun süre kalan Tanya oradayken aldýðý bir
haberle Küba Komünist Partisi’nin üyesi
olduðunu öðrendi. Tanya bir çok þeyi Bolivya'dan öðrendi. Tanya, Che Guavera’nýn
yönettiði ulusal kurtuluþ ordusuna (ELN)
katýlmaktan gurur duyuyordu.
17 Nisan 1967 de Bolivya’nýn Güneydoðusunda gerilla birliði iki kola ayrýldý.
Ayrýlma sonrasýndaki koþullar nedeniyle
iki gerilla grubu arasýndaki baðlantý olanaksýz hale gelmiþti. Dört ay süreyle ayrý
kaldýlar. Ta ki artçý grup, bir hainin ihbarý
üzerine tuzaða düþürülene kadar. Diðer
grup Rio Grande bölgesinden yürümeye
devam etti. Yollarý üzerinde karþýlaþtýklarý
bir köylü askerlere onlarýn istikametini bildirdi. Vadode Yeso’ya gitmek için geçmeleri gereken nehre geldiklerinde askerler
600 yardalýk bir bölgeye yayýlmýþlardý.
Sýranýn önündeki ilk kiþi kýyýya çýktýðýnda
ateþ açtýlar. Tanya ve gruptaki diðer askerler böyle hain bir tuzakla öldürüldü. Genç
kadýn gerilla Tanya’nýn ölüsü 6 Eylülde
nehrin kenarýnda bulundu.
Gerilla Tanya'nýn yaþamý genç kadýn
devrimcilere örnektir. Küba'da Tanya'nýn
resimleri Che ile yan yana asýlýr. O bunu
hak ediyordu. Çünkü Gerilla Tanya devrim
için elinden geleni yapmýþ, genç kadýn devrimcilere nasýl bir yaþamý sürmeleri konusunda, geride örnek bir yaþam býrakmýþtýr.
Tanya'nýn tutmak istediði güncenin ilk sayfasýnda yer alan, Nikolai Ostrovski'nin þu
satýrlarý bütün genç devrimcilere güç vermelidir.
“Ýnsanýn sahip olduðu en deðerli þey
yaþamdýr.
Yaþam insana bir kez verilir ve insan
bu yaþamý öyle kullanmalýdýr ki, amaçsýz
yaþanan yýllar onu ezmesi, rezil ve bayaðý
bir geçmiþin utancý onu yýkmasýn ve ölürken þöyle diyebilsin: Bütün yaþamým, bütün
gücümü, dünyada en mükemmel þeye, insanlýðýn kurtuluþuna adadým.”
VÝCTOR
JARA
“Türkü söyleme aþkýndan, ya da sesimi dinletmek için deðil bunca türkü söylemem. Benim namuslu gitarýmýn sesi, dünyanýn yüreðinden çýkar, kutsal su gibi
þefkatli, bir güvercin gibi uçar…” (Victor JARA)
Victor JARA 23 Eylül 1932 Santiago’nun dýþýndaki küçük bir köy olan Loquen’de doðar. Geçimlerini saðlamak için Jara’nýn annesi düðünlerde, törenlerde
gitar çalýp söyleyen, bölgenin tanýnmýþ bir halk sanatçýsýdýr. Gitarla annesi Amanda sayesinde tanýþmýþtýr. Jara 15 yaþýndayken annesini kaybeder. Maddi sýkýntýlardan dolayý öðrenim gördüðü ticaret lisesini býrakmak zorunda kalýr.
Doðduðu yere iþsiz olarak geri döndüðünde, arkadaþlarý ile birlikte folklor ve tiyatro ile ilgilenmeye baþlar. Tiyatroya olan ilgisi daha da artýnca, Þili Üniversitesinde tiyatro okuluna baþlar. Daha sonra birçok tiyatroda oynayarak
yönetmenlik yapar.
Santiago’da Þili’nin folklor müziði hayraný olan Parra ile tanýþtý ve kendisini Þili halk müziðine adadý. Parra ayný zamanda küçük bir büfe iþletmektedir. Jara,
artýk zamanýn çoðunu Parra ile geçirmeye baþlar. Ona hem iþlerinde yardým eder,
hem de birlikte müzik yaparlar. Jara tiyatroya
vakit ayýramadýðý için önceliðini müziðe
vermiþ ve müziðe daha fazla yoðunlaþmýþtýr.
1970 yýllarýnýn “Yeni Türkü” akýmýndan
etkilenmiþtir. Bu akýmdan etkilenmesinin en
büyük sebeplerinden birisi de Parra’dýr. Çünkü
Parra bu akýmýn temsilcilerindendir. Artýk emperyalizme karþý olduðunu kendi þarkýlarýyla dile getirmeye baþlar. Jara’nýn
þarkýlarý sokaklarda, okullarda ve fabrikalarda dilden dile dolaþýr. Þarkýlarý dünya iþçi sýnýfýna da hitap ettiði için ünü dünyaya yayýlýr.
Þili’de 1970 seçimlerinde solun sesi olan Halkýn Birliði Partisi’nin ve onun temsilcisi Salvador Allende’yi destekler. Seçim zamanýnda bir çok fabrikada hatta
sokaklarda insanlarý þarkýlarýyla Halkýn Birliðine çaðýrýr.
11 Eylül 1973’de Allende’nin seçimleri kazanmasýný kaldýramayan emperyalist güçler Þili’de Pinochet’in önderliðinde faþist bir darbe ile iktidarý
ele geçirip, Allende’yi vahþice katletmiþlerdir. Faþistler darbeye karþý ayaklanan herkesi Þili Stadyumuna toplamýþlardýr. Jara’da katledilen
yoldaþlarýnýn ve darbe yapýlan ülkesinin acýsý vardýr.
16 Eylül 1973’de Jara’da gitarý ile birlikte yakalanarak
Þili Stadyumuna getirilir. Orada özgürlük þarkýlarýný söylemeye baþlar. Bunu kaldýramayan faþist subaylarýn talimatýyla
Jara’nýn artýk gitar çalmamasý için parmaklarý kýrýlýr. Stadyumdaki tutsaklar öldürüleceklerini bilmelerine raðmen onun þarkýlarýný mýrýldanmaya baþlarlar. Buna tahammül edemeyen
faþistler Jara’nýn baþýný silah dipçiði ile ezerek katlederler.
Diðer tutuklulara da ibret olsun diye cesedini stadýn türbinine asarlar.
2003 Eylül’ünde Jara’nýn katlediliþinin 30. yýl dönümünde
Þili Stadyumunun ismi Victor JARA olarak deðiþtirilir.
Victor JARA yarýnlarýn aydýnlanmasý için, sanat cephesinden bütün dünya iþçi sýnýfýna hitap eden þarkýlar yapmýþtýr.
Tiyatrocu, þarkýcý ve müzisyen bir sanatçýdýr. Yaþamý ve müziði ile ülkesine örnek olmuþtur. Bizlere hayata nasýl bakmamýz
gerektiðini, her türlü baský karþýsýnda nasýl durmamýz gerektiðini
göstermiþtir. Bütün zorluklara raðmen bir gün mutlaka zafere ulaþýlacaðýný biliyordu. Bunu da þarkýlarýnda ve þarkýlarýndan sonra “VENCEREMOS” (Kazanacaðýz) diyerek dile getirmiþtir.
29
ZÝNDANLARI YIKACAK,
ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ
19 Aralýk 2000 yýlýnda faþist devlet ayný anda yirmi ceza
evine büyük bir saldýrý düzenlemiþti. Bu saldýrý sonucu 28
devrimci-komünist katledilmiþti. Saldýrýnýn özünde yatan þey
iþçi-emekçi halký sindirmek, baský altýna almak ve öncüyle
halk arasýndaki baðý ortadan kaldýrmaktý.
19 Aralýk 2009 günü faþist devletin yaptýðý katliamýn yýl
dönümünde Ýzmir DÖB (Devrimci Öðrenci Birliði) olarak 19
Aralýk katliamýyla ilgili bir basýn açýklamasý düzenledik. Saat 14.00’te Konak Pier önünde toplanýlarak Konak Eski Sümerbank önüne yürüyüþ þeklinde gerçekleþtirilen basýn
açýklamasýnda “Zindanlarý Yýkacak Zaferi Biz Kazanacaðýz”
pankartý açýldý. Yürüyüþe geçmeden önce DÖB’lü bir yoldaþýmýz, 19 Aralýk sürecini anlatan bir ajitasyon konuþmasý yaptý. Yürüyüþ sýrasýnda “Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur”,
“Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Yaþasýn Devrim
Ve Sosyalizm”, “19 Aralýk’ý Unutma Unutturma“, “Deniz Yusuf Ýnan Savaþa Devam”, “Kürt Halký Yalnýz Deðildir”, “Yaþasýn Kürt-Türk Halklarýnýn Mücadele Birliði”, “Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar
Her þey Emeðin Olacak” sloganlarý atýldý.
Daha sonra basýn metni okundu. Okunan metinde þunlara deðinildi; “…Emperyalist-kapitalist sistem yaþadýðý ekonomik-siyasi çöküþü, yýkýmý engelleyebilmek için her yere ve herkese saldýrmaktadýr. Kamu emekçilerine, tekel iþçilerine,
Kent A.Þ iþçilerine, itfaiyecilere, demiryolu emekçilerine, ezilen Kürt halkýna, zindanlardaki devrimci-komünist tutsaklara… Bizler kendisine ‘Ýþçi sýnýfý, emekçi halklar, ezilen uluslar ve devrimci tutsaklar özgürleþmeden öðrenciler de özgürleþemez’ þiarýný ilke edinmiþ devrimci öðrenciler olarak bir kez daha haykýrýyoruz; 19 Aralýk’ý Unutmadýk,
Unutturmayacaðýz!”. Basýn metninin okunmasýndan sonra devrimci tutsaklar için yazýlmýþ bir þiir okundu. Okunan þiirin
ardýndan basýn açýklamasý sona erdi.
Öðrenci gençliðin özgürlüðünü devrimci tutsaklarýn özgürleþmesi mücadelesinden ayrý tutmayan DÖB olarak buna
uygun bir pratikle hareket ettik ve etmeye devam edeceðiz.
19 ARALIK’I UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAÐIZ!
FAÞÝZMÝ DÖKTÜÐÜ KANDA BOÐACAÐIZ!
DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR!
Ýzmir DÖB
PARK-BAHÇE ÝÞÇÝLERÝ
YENÝDEN EYLEMDE
11 Ocak tarihinde Ýzmir Büyükþehir Belediyesi’ne baðlý park-bahçe iþçileri yeniden eyleme geçti. Geçen sene yaptýklarý eylem sonuçlandýðýnda iþçilere, Haziran ayýnda kadroya alýnacaklarý sözü verilmiþti. Fakat belediye bu sözünü tutmayarak iþçileri sene sonuna kadar oyaladý. Ýþçiler de verilen sözlerin tutulmasý ve kadroya alýnma talebiyle Konak
Sümerbank’ýn önünde toplanarak Büyükþehir Belediyesi’nin önüne yürüdüler. “Ýþçiye verilen sözler tutulsun”, “Yaþasýn onurlu mücadelemiz”, “Taþeron sistemi istemiyoruz”, “Yaþasýn sýnýf dayanýþmasý”, “Ýþ, ekmek yoksa barýþ da yok” sloganlarýný attýlar. Ayrýca bu eylemde iþçilerin mücadele birliði anlayýþýna uygun þeyler yaþandý. 27 gündür Ankara’da eylemde
bulunan TEKEL iþçilerine destek için “TEKEL iþçisi yalnýz deðildir” sloganlarý atýldý. Basýn metninde de eylemlerine devam eden itfaiye iþçilerinden bahsedildi. Bunun dýþýnda Ýzmir’den Ankara’ya yürüyen KENT A.Þ iþçileri de eyleme destek verdiler. Bir KENT A.Þ iþçisi konuþtu, örgütlü mücadelenin önemine deðinerek park-bahçe iþçilerinin yanýnda
olduklarýný söyledi. Eylem basýn açýklamasýnýn yapýlmasýnýn ardýndan sona erdi. Ýþçiler basýn açýklamasýnýn ardýndan basýna ve kamuoyuna açýk bir toplantý yaparak durum deðerlendirmesi yaptýlar.
Bizler de DÖB’lü öðrenciler olarak eyleme katýlarak eyleme destek verdik.
ÝZMÝR DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ
30
Burjuva Eðitimde Öðrenci Olmak
Doðdum, süründüm ve yürümeye
baþladým. Yaþ 7 tuttuk baba elini düþtük yola, geldik okula.
Sordu müdür baban kim annen
kim? Baþlandý ilk andan 100 puanlýk
sorular. Ve devam etti o 100 puan yazýlý sorularý olarak. Düþük puan alma sýnýfta kalýrsýn, yüksek puan alma
arkadaþýnla aran açýlýr. Ama iyi çalýþmalýsýn, çünkü önünde Anadolu, Fen liseleri sýnavý var (OKS) okulda sýnava
yönelik ders anlatýlmýyor tabi anlatýlmaz anlatýlsa dershaneler nereden para
kazanacak. O yüzden eðitimi para ile
satýn almak zorundasýn (tabi babanýn
parasý varsa) çünkü kimse bedavaya
bilgi satmýyor. Niye satsýn ki oda para ile aldý. O sana bedava bilgi verirse devlete vergiyi kim verecek. Senin baban
dershaneye para verecek dershane devlete vergi verecek ki ekonomi dönecek
bu þekilde. Sana gelince sen ne mi olacaksýn bu çarkýn içinde? Hele bir dur,
daha önünde çok parkur var, sen koþacaksýn ki at gibi, devlet kazansýn. Sen
koþmasan kapitalizm nasýl hayatta kalacak? Baþladý yarýþ: Yürü, hadi koþ, alacaksýn bu sýnavý. Tüh kayýp mý ettin?
Üzülme üniversite sýnavlarýna iyi hazýrlanýrsýn, iyi bir üniversitede okursun. O
zaman yeni parkur seni bekliyor koþmaya baþla. Neden durdun sorun mu
var? Olur tabi düz lise ve fen liseleri neden bunlar sýnav ile belirleniyor. Çünkü, zekiler ve tembeller olmalý ki
öðrenciler aralarýndaki farklarý anlasýnlar. Kimin haddine fen lisesindeki öðrenci ile konuþmak, onu devlet seçti o
sýnava girdi, sen girdin mi? Girseydin
sýnava sen de okurdun. Babanýn sýnav
parasýný yatýracak bütçesi yoksa, okuma. Devletin fakir çocuklarýn güzel bir
meslekte çalýþmasýna ihtiyacý yok. Sen
hele bir düz lisede oku, çok soru sorma
koþmaya devam et. Okulun spor parasý,
okula yardým parasý, yazýlý parasý bunlarý ödemeye baþla. Ýçinden ben mi
devleti besleyeceðim, devletin eðitim için ayýrdýðý bir bütçe yok mu diye soruyorsun. Var! Ama genel bütçenin çok
küçük bir kýsmý. Çok soru soruyorsun
sen koþmana bak. Hadi bakalým yeni
bir dershane serüveni daha baþlýyor.
Babanýn parasý yoksa tarlayý satsýn, evi
satsýn ama seni bilgi satýn almak için
markete(dershaneye) göndersin. Yoksa
sýnavý nasýl kazanacaksýn? Önünde 1,5
milyon rakibin (diðer atlar) var. Tabi sýnav paran varsa sýnavý kazanýrsýn. Sýnavý kazandýn ve üniversitedesin, baban
biraz mali açýdan çöktü ama olsun bu
çarkýn dönmesi için babalarýn çökmesi
lazým. Hadi bakalým yeni bir yarýþ
(parkur) daha baþladý . Bu arada sen yarýþ için (devlet okullarýna) harç parasý
yatýrdýn mý? Bence yatýrdýn çünkü alýþtýn sürekli para yatýrmaya. Baþladýn üniversiteye. Ve artýk üniversiteyi bitirip
iþ hayatýna atýlacaksýn, az kaldý, biraz
daha koþ. Ve bitti, üniversitede bitti. Oda ne! Bir sýnav daha yine hazýrlýk, yine para, yine boþa gidecek zaman.
Neyse þanslýsýn o sýnavý da kazandýn.
Ve atanmayý bekliyorsun. Biraz çok
bekledin galiba olsun devlet bu: Ýþine
akýl sýr ermez, sen bekle. Ve mutlu haber; iþe baþlýyorsun. Ne oldu üzgünsün
galiba. Sözleþmeli mi baþladýn iþe olsun sen çalýþmaya bak. Çünkü ekmek
aslanýn aðzýnda deðil miydi? Evet biliyorum para az geldi, çay ve simit paran
ancak çýkýyor. Ama burada da bir yarýþa girdin, iyi çalýþmalýsýn ki kadrolu iþe
baþlayabilesin. Kadrolu olmuþsun ha-
yýrlý olsun. Biraz seni yorgun gördüm
ama iyi para alýyorsundur artýk bu yorgunluðun üzerine. Yapma yav! O kadar
az mý veriyorlar?
Þimdi soruyorsun kendine ben okula baþladým baþlayalý devlete ödediðim o kadar para nereye gitti. Fakirleri
doyuruyordur, iþsizlere iþ vermek için
senden aldýðý ‘BÝLGÝ VERGÝSÝ’ ile
þimdi de bu kadar aç ve iþsizi soruyorsun deðil mi? Bir de bunlarýn hepsi neden diyorsun deðil mi? Çünkü eðitim
kapitalistlere hizmet ediyor. Kapitalistlerin elindeki eðitim kar amaçlý sektörden baþka bir þey deðil.
Hesap yapalým þimdi, onca yýl at
gibi koþtuk ve koþmamýza raðmen devlete ve eðitimi satýn aldýðýmýz yere paralar ödedik. Sizce bizler müþteri mi,
kapitalizmin atlarý mý yoksa bilgiye aç
beyinlerin sahipleri miyiz? Bence üçüncüsüyüz ama maalesef bu aç beyinleri kapitalistler bedava doyurmuyor.
O zaman devlet kimi doyuruyor; açlarý
mý, fakirleri mi, köylüyü mü, bilgiye aç
beyinleri mi? Bence hiç birini. Çünkü
devlet kapitalizmi doyurmaktan baþka
bir þey yapmýyor, kalmýþ ki bizi mi doyuracak. Emekçi çocuklarý için bilimsel bir eðitim istiyorsak devrim tek
seçeneðimiz. YAÞASIN DEVRÝM !!!
Antep / DÖB’lü Öðrenci
31
MARKSÝST- LENÝNÝST SÖZLÜK
ULUSAL ÖZERKLÝK VE KÜLTÜREL ÖZERKLÝK
Ulus; dil birliði, toprak birliði, iktisadi yaþam birliði, ulusal kültürün özgül birliði içinde beliren ruhsal biçimlenme birliði esasýna dayanan kararlý insan topluluðudur. Feodal
dönemden kapitalist döneme geçerken genç burjuvazi için temel sorun, yeni pazarlar bulmaktý. Dolayýsýyla yapmasý gereken þey yeni pazarlar bulmak için mücadele etmek ve kendi iç
pazarýný güvence altýna almaktý. Bu ihtiyaçtan dolayý kendi pazarlarýnýn sýnýrlarýný çizdi; modern uluslarýn oluþmasý bu þekilde olmuþtur. Feodal dönemden kapitalist döneme geçiþle
birlikte oluþan ulus kapitalizmin geliþimine paralel olarak ulusal sorunu da beraberinde getirmiþtir. Ulusal mücadeleler özünde burjuva karakter taþýmaktadýr. Egemen uluslar ile geri plana
itilmiþ uluslarýn egemen sýnýflarý arasýnda mücadelelerin baþlamasýna ve ilerlemesine zemin hazýrlamýþtýr. Stalin’in de dediði gibi “Burjuvazinin milliyetçiliði öðrendiði ilk okul,
pazardýr.”
Ulusal sorunun çözümü konusunda çeþitli tezler ortaya atýlmýþtýr. Bu tezler arasýnda yer alan ulusal özerklik ve ulusal
kültür özerkliði tezleri ise Marksizm açýsýndan ele alýnýp incelenmesi, irdelenmesi gereken iki önemli tezdir.
1) Ulusal Kültür Özerkliði:Toprak-dýþý özerklik anlamýna
gelen ulusal kültür özerkliði, okullarýn uluslara bölünmesi yani eðitimde ulusal kapalý alanlarýn olmasý temeline dayanýr. Anavataný Avusturya olan bu tezin teorisyenleri Springer ve
Bauer'dir. Ve bu özerkliðin çýkýþ noktasýný ulusun, belirli bir
topraktan baðýmsýz bir bireyler topluluðu olduðu anlayýþý oluþturur. Dört temel esasa dayanýr:
- Uluslarýn kamu tüzel kiþileri halinde örgütlenmesi
- Bütün yurttaþlarýn özgür bir “milliyet beyanýnda” bulunarak ulusal kütüðe kaydolmasý
- Baþta eðitim olmak üzere ulusal-kültürel iþleri baðýmsýz
olarak yönetecek ulusal þuralarýn seçilmesi
- Devletin iþlerlik alanýnýn ulusal açýdan yansýz görevlerle
sýnýrlanmasý.
Bu teorinin sakýncalarýný þöyle açýklamak mümkündür:
a)Ýþçilerin ulusal kültürel ayrýlýklar temelinde eðitilmesi,
bilinçlendirilmesi istemi sýnýfýn enternasyonal devrimci bir kültürü özümlemesini engeller ve sonuçta burjuva milliyetçiliðin
iþine yarar. Yani ayrý ayrý uluslardan kapitalistlerin tam bir uyum içinde bir arada bulunduklarý, ayrý uluslardan gelen iþçilerin birlikte çalýþtýðý, ciddi ve derin her siyasal sorunun
çözümünde gruplaþmalarýn uluslara göre deðil sýnýflara göre
yapýldýðý bir düzende okul ve benzeri alanlarda ulusal bölünme
istemek uluslarý birbiriyle kaynaþtýran ekonominin gücünü þovenizm lehine kýrmak anlamýný taþýr.
b) Ulusal özerkliðin getirdiði milliyetçilik iç yüzü kolayca
anlaþýlabilen bir þey deðildir, çünkü sosyalist laflarla ustaca
maskelenmiþtir. Bu yüzden de proletaryaya verdiði zarar oldukça büyüktür. Ýþçiler arasýnda karþýlýklý güvensizlik düþüncesini ve çeþitli milliyetlerden iþçilerin ayrýlmasý yolundaki
zararlý düþünceyi beraberinde getirir.
32
c) Ulusal kültür özerkliði düþüncesi, iþçi partisinin tek tek
milliyetlere göre inþa edilmiþ partilere ayrýlmasý için psikolojik ön koþullarý yaratýr.
d) Týpký partilerde olduðu gibi sendikalarda da ulusal farklýlýklara göre ayrýlýþýn ön koþullarýný oluþturur.
e) “Çok uluslu devletlerde bütün milletlerin iþçi sýnýfý, varlýklý sýnýflarýn ulusal güç politikasýna karþý ulusal özerklik talebini ortaya koymalý” diyen Bauer’in bu sözlerini temel olan bu
teori uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký yerine belli etmeden ulusal özerkliði geçirmek anlamýna gelir. Yani ulusa tüm
haklarýný kazandýran uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný,
“salt” kültürel haklarý kazandýran ulusal kültür özerkliðine feda edilmesi durumu söz konusu olur.
f) Bir ulusun proletaryasýnýn baþka ulusun proletaryasýndansa kendi ulusunun burjuvasýna yaklaþtýrmanýn zeminini oluþturur.
2)Ulusal Özerklik: Ulusal özerklik tezi, toprak özerkliði olarak tanýmlanabilir. Ezilen uluslarýn siyasi iktidarýnýn tamamýný egemen ulusun elinde býrakarak, kendi içinde özerk bir
yönetim kurmak, ancak iktisadi ve siyasi olarak ezen ulusa baðýmlý olmaya devam etme koþulunu yaratýr. Uluslarýn kendi kaderini tayin etme hakkýna sahip olmalarý ilkesinin yanlýþ
yorumlanmasý, bu sorunu salt bir uluslarýn özerklik haklarý derecesine kadar düþürmüþ ve bunun teorileri üretilmiþtir. Bu ayný zamanda ezen ulusun egemen sýnýf veya sýnýflarýnýn yaptýðý
ilhaklara karþý, ezilen uluslarýn mücadele aracý olmaktan çýkmasý, tam aksine ilhaklarý meþru gösterme aracý haline gelmiþtir. Ulusal özerklik tezi, sosyal-þoven bir tutumun göstergesidir
ve kitleleri aldatma silahý olarak kullanýlmýþtýr.
Ulusal sorunun çözümü konusunda ortaya atýlmýþ bu tezler burjuvazinin çýkarlarýna hizmet etmekten öteye gitmemektedir. Leninizm ise uluslarýn kendi kaderlerini tayin etme
hakkýný, egemen devletten tamamen ayrý olarak yaþama hakkýný öngörmektedir. Ezilen uluslarýn ulusal kurtuluþ hareketlerinin emperyalizmin devrilmesi ilkesini temel almalarý gerekir.
Çünkü, sermayenin varlýðý, üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti
ve sýnýflarýn varlýðý devam ettikçe uluslarýn özgürleþebilmesi
ve eþitliði söz konusu olamaz. Ulusal eþitsizliðin yok edilebilmesi ve ulusal boyunduruktan kurtulabilmesi ancak kapitalizmin devrilmesi ve sermaye egemenliðine son verilmesi ile
mümkün olacaktýr. Bunun en somut kanýtý olarak Sovyet Rusya’yý göstermek gerekir. Ekim Devrimi, çiftlik sahipleri ve kapitalistlerin iktidarýný devirerek ve proletaryayý iktidara
getirerek, ulusal boyunduruk zincirlerini parçalamýþ halklar arasýndaki düþmanlýða kesin olarak son vermiþtir.
Marksizm-Leninizm uluslarýn kendi kaderlerini tayin etme hakkýný koþulsuz olarak savunur. Ezilen halklarýn emperyalizme karþý verecekleri devrimci mücadelenin, baskýdan ve
sömürüden kurtulmanýn biricik yolu olduðunu söylemektedir.
Çünkü ulusal sorun, kapitalizmin ve sermaye egemenliðinin
yýkýlmasý için verilen genel savaþýmýn bir parçasýdýr.