indir! - Rasim Pehlivanoğlu Kimdir?
Transkript
indir! - Rasim Pehlivanoğlu Kimdir?
OKULLARDA BAŞARININ YOLLARI 1 BAŞARIYI TANIYALIM (Başarının Temel Kavramları) Birinci Basım Öncesi Verilen Tavsiye Kararı: Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 26.05.2000 tarih ve 6115 sayılı kararıyla bütün öğretmen ve öğrenciler için 10 (on) yıl süreyle tavsiyesi uygun görülmüştür. Tavsiye kararı, MEB: Tebliğler Dergisi Haziran 2000-2513-EK sayısının 35. sayfasında yayınlanmıştır. Kitap, eleştiri gözüyle baştan sona dikkatle yeniden okunmuş, gereken düzenleme ve düzeltmeler yapılarak yenilenmiş ve geliştirilmiştir. İnsanların aradığı Huzur, sükûn, mutluluktur. Buna erişmenin yolu Başarıya ulaşmaktır. Rasim PEHLİVANOĞLU 2 Rasim PEHLİVANOĞLU YAZARI : Rasim PEHLİVANOĞLU F.Çakmak Mh. Fuzuli Cad. Esen Sok. Ülkü Apt. No: 57/4 38020 - KAYSERİ Tel. : (0352) 233 90 30 Cep : 0507 683 33 73 İnternet Adresi: www.rasimpehlivanoglu.com Sayfa Düzeni : Çağrı YILDIRIM ISBN No : 975-93676-0-2 Baskı ve Cilt : Başarıyı Tanıyalım 3 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ. ................................................................................ 5 ESER HAKKINDA YAZILANLAR ................................... 10 GİRİŞ .................................................................................. 11 BAŞARIYI TANIYALIM ................................................. 15 BAŞARI NEDİR? ......................................................... 16 1. BAŞARI YAPILMAK İSTENİLENİ YAPMAKTIR .... 16 2. BAŞARI HEDEFLERİ AŞMAK-AMACA ULAŞMAKTIR .............................................................. 18 3. BAŞARI HAZZA ULAŞMAK, HUZURA KAVUŞMAKTIR........................................................... 20 4. BAŞARI MUTLULUĞA ERİŞMEKTİR ...................... 21 1. 2. 3. 4. BAŞARI NE YAPAR – NEYE YARAR? ................... 23 BAŞARININ GETİRDİKLERİ ..................................... 23 ÖĞRENCİLİKTE BAŞARI ........................................... 24 BAŞARILI ÖĞRENCİNİN GÖRÜNTÜSÜ .................. 27 MESLEKTE BAŞARI ................................................... 31 BAŞARIYI ETKİLEYEN UNSURLAR .................... 35 1. AMAÇ ............................................................................ 36 2. ÜLKÜ ............................................................................. 38 MİLLİ ÜLKÜ ................................................................. 40 BÜYÜKLÜK ÜLKÜSÜ ................................................ 42 3. İNANMAK ..................................................................... 44 BİR ŞEYE İNANMIŞ OLMANIN ÖNEMİ .................. 46 4. ÇALIŞMAK ................................................................... 49 5. ÖLÇÜLÜ OLMAK ........................................................ 53 KONUŞMADA ÖLÇÜ .................................................. 55 6. İHTİYAÇ DUYMAK .................................................... 58 7. METOT .......................................................................... 59 8. ZAMAN ......................................................................... 60 9. DÜŞÜNMEK ................................................................. 61 10. AZİM – AZMETMEK (KARARLILIK) ...................... 63 11. SABIR – SEBAT .......................................................... 65 12. SEVGİ – SAYGI – ŞEFKAT –HOŞGÖRÜ ................. 66 ÇEŞİTLİ SEVGİLER .................................................... 70 4 Rasim PEHLİVANOĞLU Öğrencide Sevgi .................................................... 74 13. İNİSİYATİF .................................................................. 75 GARCİAYA MEKTUP ................................................ 77 14. CESARET – METANET .............................................. 80 TARİHİMİZDEN CESARET – METANET ÖRNEKLERİ ................................................................ 82 15. FAYDALI OLMA İSTEĞİ ........................................... 85 16. ZEKÂ ............................................................................ 89 ZEKÂ GELİŞİMİNDE OKULLARIN ROLÜ ............. 92 17. SOYA ÇEKİM .............................................................. 94 18. ÇEVRE .......................................................................... 96 19. FERDİ FARKLILIKLAR ............................................. 99 20. BAKIM ........................................................................ 101 BAKIMDA ÖĞRENCİNİN KENDİ GAYRETİ ........ 103 YOKLUK İÇİNDE VARLIK GÖSTERENLER ........ 104 21. KENDİ KENDİNE TELKİN ...................................... 109 KENDİ KENDİNE TELKİN NASIL GELİŞİR ......... 112 22. İYİMSERLİK (NİKBİN OLMAK) ............................ 117 İYİMSERLEŞMENİN YOLU .................................... 120 23. BAŞARI BAŞARIYI ETKİLER ................................. 123 24. ÖĞRETMEN REŞAT ÇAVDAR’DAN 2 MADDE .. 126 1) MAYMUN İŞTAHLI OLMAMAK ..................... 126 2) TOPLUMSAL İLİŞKİLER İÇİNDE OLMAK .... 127 Öğrencide Kişilik Geliştiren ve Başarıyı Etkileyen Öğütler ................................ 128–133 Eser Hakkında Yazılanlardan Alıntılar ............. 134–146 FAYDALANILAN KAYNAK KİTAPLAR .................. 147 ÖZGEÇMİŞ ..................................................................... 149 5 Başarıyı Tanıyalım ÖNSÖZ Okullarımızın görevi; TÜRK MİLLİ EĞİTİMİNİN GENEL AMAÇLARI doğrultusunda, öğrencilerimizi İYİ İNSAN-İYİ VATANDAŞ olarak yetiştirmektir. Bugünkü milli eğitim uygulamalarımızla, okullarımızda özlenen başarıya ulaştığımızı söyleyemeyiz: Bir üst sınıfa geçen öğrencilerin sayısı GERÇEK BAŞARIyı değil, GÖRÜLEN BAŞARIyı gösterir... GERÇEK BAŞARI, öğrenciyi bedenen, ruhen ve zihnen bütünüyle geliştiren, ona KİŞİLİK KAZANDIRAN İDEAL BAŞARIDIR. Gözlemlerimize göre, bugünkü Milli eğitim uygulamalarımızda, GERÇEK BAŞARI, GÖRÜLEN BAŞARININ ÇOK ALTINDA olduğu görülmektedir. Okullarımızdaki genel başarısızlığın öğretmenden, öğrenciden, aileden, içinde yaşanılan sosyal çevreden gelen önemli nedenleri vardır. Başarısızlığın asıl nedeninin, ÖĞRENCİYİ BAŞARIYA ULAŞTIRACAK VERİMLİ ÇALIŞMANIN ve İYİ ÖĞRENMENİN YOLLARININ BİLİNMEYİŞİ olduğu görüşündeyim. Bilindiği üzere: EN İYİ ÖĞRENME, KİŞİNİN KENDİ GAYRETİYLE ve KENDİ KENDİNE ÇALIŞARAK OLUŞAN ÖĞRENMEDİR. "Okullarda Başarının Yolları"nı bilen ve uygulayan öğrenciler, kendi kendine çalışarak ve kendisini gayrete getirerek en iyi öğrenme ortamını geliştirebilirler. Bu gerçeğin bilincinde olan öğrenciler, öncelikle başarının yollarını öğrenmeli ve buna uymalıdırlar... Bu görüşten hareketle: Okullarda başarının yollarını gösteren; öğrenciye, öğretmene, anneye, babaya ve herkese rehber olabilecek nitelikte bir eser hazırlamayı gerekli gördüm ve bunu kendim için milli bir görev bildim. 6 Rasim PEHLİVANOĞLU Bu gaye ile ilk plânlaması 1982 yılında yapılan elinizdeki eser, uzun yıllar süren ciddi bir çalışmanın ürünü olarak meydana gelmiştir. Eseri inceleyen birkaç resmi kuruluşun görevlendirdiği uzmanlar, beğenilerini ve eleştirel görüşlerini belirten raporlar vermişlerdir. Okuyan çok sayıda kişiler, eleştirileri ve beğenilerini sözle ve yazı ile ifade etmişlerdir. Yapılan övgülerin ve eleştirilerin ışığında eserim yeniden gözden geçirilmiş, gerekli düzenleme ve düzeltmeler yapılmıştır. “OKULLARDA BAŞARININ YOLLARI” genel isimli 3 ciltlik eserim böylece oluşmuştur. “Başarıyı Tanıyalım”, “Başarının Şartları”, “Başarının Birinci Şartı Sağlam ve Sağlıklı Olmak” özel isimleri ile basıma hazırlanan eserim, elimde olmayan nedenlerle, uzun süre basımı ve dağıtımı yapılamamış, milletimin, özellikle öğrencilerimizin faydasına sunulamamıştır. Yıllar sonra, isteğim üzerine, M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca eserim inceletilmiş, verilen uzman raporları değerlendirilerek, 26.05.2000 tarih ve 6115 sayılı kurul kararıyla, öğretmen ve öğrenciler için tavsiyesi uygun görülmüştür. Bu karar, M.E.B Tebliğler dergisi Haziran 2000–2513–Ek sayısının 35. sayfasında yayınlanmıştır. Eser hakkında övgülü raporlara, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının tavsiye kararına rağmen; M.E.B Yayınlar Dairesi Başkanlığınca yayımlanması -o günlerdemümkün olamamıştır. Çarnaçar, çocuklarımın yardımı ve kendi dar imkânlarımla eserin birinci basımını yaptırabildik. Ama yayımcı tecrübemiz olmadığından ve gereğince reklam edilemediğinden, başarılı tanıtımı ve dağıtımını yapamadık. Toplu alım yapan bazı kuruluşların yanısıra, M.E.B Yayınevlerinde bir miktar satış yapılabilmiştir. Sonradan bu yayınevleri de kapandığından satış durmuştur. Başarıyı Tanıyalım 7 Eğitici değerdeki kitaplara fazla rağbet göstermeyen özel kitapevleri yoluyla da piyasaya sürülememiş; ülke çapında dağıtımı ve okunması sağlanamamıştır. Öğrencilerimizin yetişmesi ve gelişmesinde özlenen başarıya etkili olamamıştır. İkinci basımı uzadıkça uzamıştır. Eserin her üç cildi yeniden dikkatle okunarak, yeni düzenleme ve düzeltmeler yapılmış ve eser geliştirilmiştir. İyi niyetle yapılan eleştirilerin de ışığında hazırlanan elinizdeki yeni basımın, ülke çapında tanıtımı ve dağıtımının yapılmasında, öğrencilerimizin gerçek başarıya ulaşmasında yetkili ve etkili olması gönülden dileğimdir… * Eserin her üç cildinde yer alan bilgiler, görüş ve duyuşlar; mesleğine gönül vermiş, sevecen idealist bir öğretmenin, hayat boyu edindiği tecrübeleri ve süregelen birikimlerinin kağıt üzerine dökülüşü olmuştur!.. Eserin yazılmasında, her cildin sonunda yer alan kaynak kitaplara bağlı kalınmamıştır: Tecrübe ve birikimlerimin yanı sıra, yeri geldikçe, her an yanı başımda bulunan çeşitli ansiklopedilerden, sözlüklerden, dergilerden, broşürlerden faydalanılmış ve ayrıca atasözü kitaplarından; çeşitli takvim yapraklarından, gazete kupürlerinden de yeterince faydalanılmıştır. Sohbet mahiyetindeki karşılıklı konuşmalardan da değerli görüşler alınmıştır. Milli bünyemize yabancılaşmayan, geliştirdiği değer duyguları ve iyi davranışları ile yücelen, özlediğimiz İdeal Türk Gençliğinin yetişmesini etkileyecek, kaliteli bir eserin yazılabilmesi için, ulaşılabilen her şeyden ve herkesten faydalanarak bu eser hazırlanmıştır... Her konuyla ilgili toplanan bilgiler, birbirine katılmış, hamur edilmiş, hayat tecrübelerimin 8 Rasim PEHLİVANOĞLU ışığında, kendi muhakeme gücümle yoğrularak yeniden oluşturulmuş ve geliştirilerek yazılmıştır. Eserde amaçlanan başarı: Öğrenciye sadece not aldıran, sınıf geçiren ve diploma aldıran yüzeysel başarı değil; O’nu BEDENEN, RUHEN VE ZİHNEN BÜTÜNÜYLE GELİŞTİREN, KİŞİLİK KAZANDIRAN ideal başarıdır. Çok sevdiğim değerli öğrencilerimi, yetişmekte olan gençliğimizi ve de gerçek başarıya er geç ulaşacağı iyimserliği içinde bulunduğum yarının özlenen Türk Gençliğini, daima gözlerim önünde canlandırarak ve bütün benliğimi vererek, çok şükür bu eseri yazabildim!... Öğrenci sevgisi, insan sevgisi ve insanlara yardımcı olmak duygusuyla yoğrulan yüreğimin de katkısıyla; yıllar boyu süregelen sabırlı ve azimli ciddi bir çalışmanın ürünü olarak bu eser oluşmuştur... Eser yazılırken, öğrencilerde milli duygu, milli heyecan, millet sevgisi ve millete hizmet duygusunu geliştirmek önde gelen hedefim olmuştur. Öğrencilerin değer duygularını daima canlı tutmak; onlara iyi davranışlar kazandırmak, düşüncelerini geliştirmek, iradelerini güçlendirmek başlıca hedefim olmuştur. Eserin 2. cildinde, irade eğitimine özel yer verilmiş ve öneminin gerektirdiği şekilde işlenmiştir. Aslında, okununca da görüleceği üzere, eser bütünüyle baştan sona irade eğitimi niteliğindedir. İşlenen bütün konularda, öğrenciyi yönlendirmeye, geliştirmeye ve değiştirmeye yönelik önemli mesajlar verilmiştir. Eserin her cildinde ve her bölümünde çok sayıda tanımlara yer verilmiştir. Hemen her konuda, önce o konuyla ilgili temel kavramların tanımı yapılmış sonra açıklamaya geçilmiştir. Önemle belirtelim: Eserimde geçen tanımlar, başkalarından aktarma olmayıp genellikle Başarıyı Tanıyalım 9 bana aittir: Yapılacak bir tanım hakkında çeşitli kaynaklardan edindiğim bilgiler, verilmek istenen mesaja uygun olarak yeniden oluşturulmuş ve yazılmıştır. Dilbilgisi kurallarına uyarak, yaşayan Türkçe'mizle yazılan eserde, herkesin kolayca anlayacağı sade bir dil; açık, akıcı ve etkileyici bir üslûp kullanılmaya özen gösterilmiştir... Birbirinin tamamlayıcısı olan bu 3 ciltlik eser, öğrencilerimizin bir nevi başarı anahtarı olacaktır. Anahtarla kapıyı açıp içeri girecek olan öğrenci, içeride olup biten her şeyi görebilecek ve göreceği her şeyden gerekli dersi alabilecektir... Geniş tecrübenin ve sürekli bir çalışmanın ürünü olan bu eser, her ne kadar öğrencilerimize hitaben ve daha çok öğrencilerimiz faydalanacağı düşüncesiyle yazılmışsa da; sanıyorum, öğrencilerimiz kadar, belki onlardan daha fazla öğretmenlerimize yol gösterici olacaktır. Çocuklarının gelişmesine rehberlik etmede, öğrenci velilerine de ışık tutacaktır. Sadece öğrenciler, öğretmenler ve öğrenci velileri için değil; mesleğinde ilerlemek isteyen herkes için faydalı olacağına yürekten inandığım bu 3 ciltlik eserimi BÜYÜK MİLLETİMİN HİZMETİNE SUNUYORUM. Saygılarımla, Emekli Öğretmen Rasim Pehlivanoğlu (1928) 10 Rasim PEHLİVANOĞLU ESER HAKKINDA YAZILANLAR "Okullarda Başarının Yolları" genel adıyla hazırlanan 3 ciltlik eserin, fotokopi ile çoğaltılan müsveddeleri, daha yayınlanmadan, çok sayıda kimseler tarafından ilgiyle okunmuş ve eleştirilmiştir. Okuyanlar tarafından, eser hakkında özel görüş bildirenler olmuş ve olumlu resmi raporlar verilmiştir. Yapılan eleştirilerin de ışığında düzeltilerek hazırlanan eserin, birinci baskısından sonra, sözle ve telefonla çok sayıda övgülü görüş bildiren okuyucular olmuştur. Bazı gazete ve dergilerde, eseri beğeniyle değerlendiren makaleler yayınlanmıştır. Birinci basımdan önce ve sonra, resmi kuruluşlarca görevlendirilen uzmanlar tarafından yazılan raporlardan, gazete ve dergilerde yayınlanan makalelerden yapılan bazı alıntılar, bu cildin sonunda yer almıştır. Oradan okunabilir. Başarıyı Tanıyalım 11 G İ R İ Ş Öğrencilerimizin derslerinde başarılı olmalarına, İYİ İNSAN-İYİ VATANDAŞ olarak yetişmelerine yardımcı olmak gayesiyle; “OKULLARDA BAŞARININ YOLLARI” genel ismiyle hazırlanan eserimin bütünü hakkında, ön bilgi vermeyi gerekli görüyorum: Uzun bir hazırlık ve plânlama döneminden sonra yazımına başlanılan eser, birbiriyle ilgili ve birbirlerini tamamlayan çok sayıda konuları içine aldığından, hacmi genişlemiş ve tek kitap halinde yayınlanması güçleşmiştir. Daha kullanışlı olacağı düşüncesiyle, büyük hacimli tek kitap yerine, küçük hacimli çok kitap halinde yayınlanması görüşü benimsenmiştir. Bu görüşten hareketle, eser 3 cilt olarak düzenlenmiş ve her cilde ayrı ayrı özel isimler verilmiştir. Ciltler: 1- “Başarıyı Tanıyalım” 2- “Başarının Şartları” 3- “Başarının Birinci Şartı: Sağlam ve Sağlıklı Olmak” isimlerini almıştır. « Başarının temel kavramlarının incelendiği 1.cilt: 1-Başarı Nedir? 2-Başarı Ne Yapar? 3-Başarıyı Etkileyen Unsurlar bölümlerinden oluşmuştur. Bu ciltte yer alan temel kavramların, uygulamaya yönelik açıklamalarına diğer ciltlerde yeri geldikçe değinilmiştir. « Başarının Şartları özel ismini alan 2.ciltte, 5 ana grupta toplanan başarının şartları incelenmiştir. Bu şartlar: 12 Rasim PEHLİVANOĞLU 1-Sağlam ve sağlıklı olmak. 2-Severek, isteyerek çalışmak. 3-Kendine güvenmek-İradeli olmak. 4-Başarı yolundaki engelleri yenmek. 5-Verimli çalışmanın – İyi öğrenmenin yollarını bilmek, şeklinde tespit edilmiştir. İkinci ciltte, sağlam ve sağlıklı olmak şartına özetle değinildikten sonra açıklanması 3. cilde bırakılmıştır. Başarının diğer 4 şartı 2. ciltte ayrıntılı olarak açılmış ve açıklanmıştır. « 3.Cildin tamamı, başarının birinci şartı olarak gördüğümüz SAĞLAM VE SAĞLIKLI OLMAK konusuna ayrılmıştır. 3. ciltte, 6 ana grupta toplanan “sağlam ve sağlıklı olmanın şartları” incelenmiştir. Bu şartlar: 1-Yeterli ve dengeli beslenmek. 2-Hastalıklardan korunmak. 3-Kazalardan korunmak. 4-Çalışmak kadar dinlenmesini de bilmek. 5-Sağlığa faydalı iyi alışkanlıklar geliştirmek. (Bedeni ve ruhi) 6-Sağlığa zararlı kötü alışkanlıklardan kaçınmak (Bedeni ve ruhi) olarak tespit edilmiştir. Daha çok, koruyucu sağlık bilgileri verilen bu ciltte, öğrencilere göre ve onların anlayacağı bir dille açıklamalar yapılmıştır. Beden sağlığı yanında, ruh sağlığı konularına da özel yer verilmiştir. Sağlığa faydalı - bedeni ve ruhi – iyi alışkanlıklar kazanılması, sağlığa zararlı kötü alışkanlıklardan kaçınılması hususunda çok önemli mesajlar verilmiştir. « Başarıyı Tanıyalım 13 Eser yazılırken, görüşlerimi desteklemek ya da vermek istediğim mesaja yardımcı olmak gayesiyle, başkalarından aldığım cümlelerin sahipleri aynı paragraf içinde belirtilmiştir. Benim olmayan ve sahibi de bilinmeyen öz sözler ise sadece tırnak içerisinde gösterilmiştir. Eserimde, 3. ciltteki beslenme bölümünün dışında, gerek duymadığım için, dipnotlara yer verilmemiştir. Zira: Aldığım alıntıların yeri ve sahipleri konu içinde verilmiştir. Böylece, dipnotun neden olduğu, dikkatin dağılması ve akıcılığın bozulması önlenmiştir. Faydalı olmak, şekle önem vermeye tercih edilmiş oldu... Önemli olan verilen bilgilerin doğruluğu ve önerilen mesajların yerinde oluşudur. Eserimde, tekrara çok yer verdiğim sanılabilir. Zira, önceki konularda (özellikle 1. ciltte) açıklanmış bulunan bir temel kavramın, ilerideki konularda yeniden gündeme geldiği görülmektedir. Dikkatle okununca fark edileceği gibi: Bu durum gereksiz bir tekrar olmayıp, işlenmekte olan yeni konunun özelliğine göre, o kavramın uygulamaya yönelik açıklamaları olmuştur. Bu yolla, hem kavramlar pekiştirilmiş, hem işlenen yeni konular üzerinde uygulaması yapılmış ve hem de önemi daha iyi vurgulanmış oluyor. « Uzun yılların tecrübesi, sürekli ve ciddi bir çalışmanın ürünü olarak meydana gelen bu eserin, kusursuz olduğunu elbette iddia edemem. Ancak, başta öğrencilerimiz olmak üzere, ülkemiz insanlarına faydalı olmak gayesiyle ve çok iyi niyetlerle yazılmış olduğunu söyleyebilirim. Kusurlarımın iyi niyetime bağışlanmasını diliyor, değerli okuyucularımın eleştirilerini bekliyorum. 14 Rasim PEHLİVANOĞLU EMEKLİ ÖĞRETMENİM Emekli bir öğretmenim Fakat gönlüm çocuklarda! Düşlerime giriyorlar Öğrenciler okullarda: Sınıfımda dersimdeyim, Dinliyorlar beni onlar. Mutluluklar içindeyim, Sevdiklerim karşımdalar!... İlkokuldan unutamam Akın, Okyay, Behice’yi… Ortaokul öğrencimler Emin, Osman, Hatice’yi… Sayıları binlercedir; Vatan için yetiştiler. Her biri bir ayrı işte Milletime hizmetteler! İçim rahat gönlüm serin, Küçüklerim büyüdüler, Gerilerde kalmaz gözüm, Vatanımda yer ettiler… Rasim PEHLİVANOĞLU Başarıyı Tanıyalım 15 BAŞARIYI TANIYALIM BAŞARI NEDİR? BAŞARI NE YAPAR? BAŞARIYI ETKİLEYEN UNSURLAR Huzur, sükûn, mutluluğun Başarıdır geçiş yolu. Ona ermek için önce Başarıyı tanımalı. 16 Rasim PEHLİVANOĞLU BİRİNCİ BÖLÜM BAŞARI NEDİR? Çok kullandığımız kelime olan BAŞARI, başarmak fiilinden türemiş isimdir, muvaffakiyetle eş anlamlıdır. Başarmak eylemini belirtir. Başarmak, bir işi istenilen şekilde sonuçlandırmak, bitirmek veya tamamlamaktır. Başarının ne olduğunu dört ayrı başlık altında inceleyelim: 1234- Başarı yapılmak istenileni yapmaktır. Başarı hedefleri aşmak-amaca ulaşmaktır. Başarı hazza ulaşmak-huzura kavuşmaktır. Başarı mutluluğa erişmektir. 1. BAŞARI YAPILMAK İSTENİLENİ YAPMAKTIR Yapmak istediğimiz bir şeyi yapabilmek başarıdır. Üzerinde durduğumuz işi sonuçlandırmak başarılı olmaktır. BAŞARI, sadece büyük işler yapmak değildir. Yapılan ufak bir iş de başarıdır: İstanbul’u fetheden Fatih’in başarısı çok büyüktür. Fakat yeni okula başlayan bir çocuğun kalem tutmaya alışması da ona göre büyük bir başarıdır. Önemle belirtelim: Her insan gibi, öğrenciler de yaşı, yetişme tarzı ve özel kabiliyetleri oranında başarılar kazanır. Hiç bir başarı küçümsenemez. Küçük büyük fark ettirmeden her başarı kıymetlidir. Küçük başarılar, gelecekteki büyük başarılara zemin hazırlar. Bir öğrencinin o günkü dersini öğrenmesi başarıdır, öğretmeninin verdiği görevi hazırlaması başarıdır, kitaptaki matematik problemini çözmesi başarıdır, tarih Başarıyı Tanıyalım 17 kitabından okuduğu konuyu anlatması başarıdır, dershanede parmak kaldırıp söz alması da bir başarıdır. Çünkü: Öğrenci istediğini yapmıştır, istediğini yaptığına göre başarıya da ulaşmıştır. Başarısından dolayı, öğrencinin sevinmesi hakkıdır. Hatta sevincin verdiği heyecanla -aşırıya kaçmadan- öğünmesi de normaldir. Küçük Başarılardan Büyük Başarılar Doğar Küçük başarıların devamlı olması, kişiyi büyük başarılara götürür. Planlı çalışarak derslerini günü gününe öğrenen öğrenci, yoklamalardan umduğu notu alabilir. Yazılı veya sözlü yoklamalarda başarılı notlar alan öğrenci sınıfını kolaylıkla geçebilir. Normal seviyede sınıfını geçen öğrenci, okulunu başarıyla bitirebilir. Bir okuldan başarıyla mezun olan öğrenci, daha yüksek okullara devama hak kazanabilir. Okullarda başarılar kazanarak hayata atılan öğrenci, hayatın çeşitli engellemeleri ve güçlükleri karşısında acze düşmeden daha yüksek başarılara doğru yürüyebilir ve de ülkesine büyük hizmetler görebilecek önemli mevkilere yükselebilir. Büyük başarıların hepsi küçük başarılarla başlar. Büyük hizmetler, küçük hizmetlerde başarı gösterenlere nasip olur. Başarı, yapılmak istenenin bilinmesi nispetinde gerçekleşir. Ne yapacağını bilen kimse başarıya adım atmıştır. İstediğini yapmaya başlayan kararlı insan er geç başarıya ulaşacaktır. Yeter ki, insan ne yapacağını bilsin ve bildiğini yapmaya başlasın. Zira: KARARLILIKLA BAŞLANILAN İŞ BAŞARILIR... İrade gayreti gösterilerek yapılmak istenen şey yapılır... 18 Rasim PEHLİVANOĞLU 2. BAŞARI HEDEFLERİ AŞMAK AMACA ULAŞMAKTIR Amaç, ulaşılmak istenilen şeydir. Bir konuyu gerektiği gibi sonuçlandırmak amaca varmaktır. İnsanın istediğini yapabilmiş olması, amacına ulaşması demektir. Amaca ulaşmakla başarı kazanılmış olur. Amaçtan önce hedeflere varılır. Ancak hedefleri aşarak amaca ulaşılır. Amacımız yolunda ilerlerken birçok güçlüklerle karşılaşabiliriz. Önümüze birçok engeller ve engebeler çıkabilir. Yolumuz üzerinde karşılaştığımız güçlükleri yenerek, engelleri aşarak, hendekleri atlayarak, yokuşları tırmanarak ve basamakları çıkarak amaç yolunda ilerleriz. Amaç yolunda bulunan bütün bu güçlüklerin, engellerin, engebelerin, hendeklerin, yokuşların ve basamakların hepsi birer hedeftir. Önce bunları aşmak zorundayız. Amaç daha uzaktadır, ona hemen varılamaz. Önce hedeflere ulaşırız, hedefleri geçerek amaçlara doğru ilerleriz. Amaç yolundaki her hedefi aşmak bir başarıdır. Aştığımız hedef sayısınca başarı kazanmış oluruz. Amacımız yolundaki bu hedeflere yakın amaçlarda diyebiliriz. Bütün hedefleri aşarak amacımıza ulaşabilmek büyük bir başarıdır. Amaç yolunda ilerlerken aştığımız hedeflerin her birisi ayrı bir başarı olduğuna göre, amacımıza ulaşıncaya kadar bir değil birçok başarı kazanmış oluyoruz. Örneklerle Hedef-Amaç İlişkisi Okulu bitirmeyi amaç edinen bir öğrencinin sınıfları geçmeyi istemesi hedeftir. Sınıf geçmesine yakın amaç da diyebiliriz. Bu öğrencinin, üst sınıfa geçebilmesi için geçer notlar almaya gayret göstermesi, yazılı veya sözlü yoklamalarda başarı kazanmayı istemesi hedeftir. Derslerini öğrenmeyi, konuları okuyup anlamayı, 19 Başarıyı Tanıyalım öğrendiklerini düzgün ifadelerle anlatmayı istemesi ve bunun için çabalaması ön hedeflerdir. Ön hedefleri ve hedefleri aşarak okulunu bitirebilen öğrenci amacına ulaşmıştır. Amacına ulaşınca da başarıya kavuşmuştur. İnsan hayatında amaçlar bitmez: İlköğretim okulunu bitiren öğrenci bu seferde liseyi, ondan sonra da üniversiteyi bitirmeyi amaç edinebilir. Hayata atıldıktan sonra da yeni yeni amaçlara doğru yol alabilir. Yakın tarihimizden vereceğimiz örnekle açıklamamıza devam edelim: bir başka İstiklal Savaşımız sırasında, Yunanlıları Yurdumuzdan dışarı atmak önde gelen amacımızdı. Bunun için, Anadolu’da millî birliği sağlamak, Türk çetelerini düşmana karşı yönlendirmek, düzenli orduyu kurmak, mevzii savaşları kazanmak, bazı stratejik noktaları işgal etmek ön hedeflerimizdi. Bu hedefleri aşarak başarıya ulaştık. Bundan sonra, teşkilatlı orduyla düşmana yüklenip: 1. İnönü, 2. İnönü, Sakarya ve Dumlupınar muhaberelerini kazanarak, düşmanı bozguna uğratmak ve kovalamak önemli hedeflerimizdi veya bunlar yakın amaçlarımızdı. Bu zaferleri de başarıyla gerçekleştirerek, hedeflerimize ulaşmış ve aşmış olduk. Nihayet, düşmanı İzmir’de denize dökerek, Yurdumuzu işgalcilerden temizlemiş ve asıl amacımıza ulaşmış olduk. Bu olaydan sonra, Yunanlılara destek olan bütün düşmanlarımıza da üstünlüğümüzü kabul ettirdik. Silahla kazandığımız zaferi kalemle de kazanmamız gerekiyordu. Bu seferde, Lozan da başlayan masa başı savaşını kazanmayı amaç edinmiştik. Sonunda onu da kazanarak, bağımsızlığımızı ve büyüklüğümüzü bütün Dünya’ ya kabul ettirdik. Böylece, amacımıza tam ulaşmış olduk. 20 Rasim PEHLİVANOĞLU 3. BAŞARI HAZZA ULAŞMAK, HUZURA KAVUŞMAKTIR Hedefleri aşarken veya amaca ulaşırken kazandığımız her başarı – küçük olsun büyük olsuninsana haz verir, gerginlikleri giderir. Aştığımız her engelden, yendiğimiz her güçlükten, ulaştığımız her hedeften, vardığımız her amaçtan ayrı bir haz duyarız. Duyduğumuz hazların da etkisiyle azmimiz bilenir, irademiz güçlenir, çalışma hevesimiz ve isteğimiz artar. Bütün hedefleri ve ön amaçları aşarak asıl amacımıza ulaşınca, duyduğumuz manevi hazzın en yükseğine kavuşuruz. Amacımıza ulaştıktan sonra da işimiz bitmez. Yeni hazlara ve yeni amaçlara yol almaya devam ederiz. Amaç yolundaki hedefleri aştıkça başarılar kazanıyoruz dedik. Her başarıdan sonra duyduğumuz hazlar daha da artıyor ve bu hazlar bizi yeni başarılara doğru teşvik ediyor. Kazandığımız yeni yeni başarılardan duyduğumuz manevi hazların etkisiyle kendimizi huzur içinde hissediyoruz. Böylece iç huzuruna kavuşuyor, kendimize güvenimizi artırıyoruz. Kazanılan - küçük veya büyük - başarılardan duyulan manevi hazlarla huzurlu insanlar oluşuyor. Halinden şikâyetçi olmayan, şükretmesini bilen, memnun insanlar topluluğu böylece meydana geliyor. O halde: huzurlu olmak ve huzurlu yaşamak istiyorsak, başarılar kazanmak zorunda olduğumuzun bilincine varmalıyız. Bu bilinçle, yeni amaçlarımıza doğru kararlılıkla yürümeliyiz. “Başarı başaracağım diyebilenindir.” K. Atatürk Başarıyı Tanıyalım 21 4. BAŞARI MUTLULUĞA ERİŞMEKTİR Saadet, mesut, bahtiyar kelimeleri mutlu kelimesiyle eş anlamlı olduğundan; saadete ulaşmak, mesut olmak, bahtiyar olmak deyimleri mutluluk anlamında kullanılmaktadır. Talihli, bahtı açık, talihi yaver gitti... gibi sözler de mutlu insanı tanıtmak için söylenmektedir. Mutlu insan huzurlu insandır. İç huzuruna kavuşamayan, halinden memnun olamayan, geleceğinden emin bulunamayan insanlara mutlu denemez. Halinden memnun olmak ve geleceğinden emin bulunmak, belli bir yere ve belli bir seviyeye ulaşmakla mümkün olur. Bu yer ve bu seviye herkeste aynı olamaz. Kişilerin özel durumlarına ve özel kabiliyetlerine göre farklı gelişmeler ve farklı seviyeler olabilir... İnsanlar arasında seviye kazanmamız, başkalarına kendimizi kabul ettirmemiz, çevremizden ilgi ve itibar görmemiz ancak başarılarımızla mümkündür. Herkesin kendi işini normal kıvamda yapması onun başarısıdır. Öğrencinin dersini iyi öğrenmesi, işçinin işini bitirmesi, çiftçinin mahsulünü yetiştirmesi, sanatkârın sanatını işlemesi onların kendi çapında normal başarılarıdır. İnsan, kendisinden beklenen normal başarılara ulaştıkça iç huzuruna kavuşur. İç huzuruna kavuştukça da mutlu yarınlara doğru yol alır. Başarılar, hazlar ve huzurlar birbirini takip ettikçe, insanoğlu kendisini – zekâ ve yeteneklerinin elverdiği ölçüde – belli bir yere ve belli bir seviyeye getirir ki, işte bu yer ve bu seviye onun mutluluk noktasıdır. Mutluluklara başarılar kazanmakla ulaşabiliriz. Başarılar kazanmamız ise sağlam ve sağlıklı olmamıza bağlıdır. O halde, mutlu olmak istiyorsak, sağlam ve sağlıklı olmalı ve devamlı başarılar kazanmalıyız. 22 Rasim PEHLİVANOĞLU Başarıyı Tanıyalım 23 İKİNCİ BÖLÜM BAŞARI NE YAPAR – NEYE YARAR? Başarılar, insanda ve çevresinde bir takım değişmeler, gelişmeler, iyileştirmeler meydana getirir ve başka başarılara yol açar. Başarının neler yapabildiğini, aşağıda dört başlık altında inceleyelim; 1- Başarının Getirdikleri 2- Öğrencilikte başarı 3- Başarılı Öğrencinin Görüntüsü 4- Meslekte Başarı 1. BAŞARININ GETİRDİKLERİ Kazanılan her başarı (ulaşılan her hedef veya varılan her amaç) insan yaşayışına yeni yeni katkılarda bulunur: Her başarı, insana haz verir, huzur verir ve elemden uzaklaştırır... Başarılar, bunalımlarımızdan ve sıkıntılarımızdan bizi kurtarır. Kaba davranışlarımızı törpüler; bizi daha makul ve ölçülü olmaya sevk eder. Başarılar kişiliğimizi geliştirir. Şahsiyet sahibi bir insan olmamızı sağlar. Başarılar, sosyal hayata uyumumuzu kolaylaştırır; işimizi sevdirir, öğrenme isteğimizi artırır. Her başarı, bir başka başarıyı davet eder. Başarılardan güven ve hız alınır, yeni başarılara doğru yürünür. Bütün gerçekleşir... isteklerimiz başarılar sayesinde 24 Rasim PEHLİVANOĞLU 2. ÖĞRENCİLİKTE BAŞARI Çalışma ve öğrenme yollarını bilen, öğrendiklerini çeşitli yollarla ifade etmesini beceren öğrencilere başarı yolu açılmıştır. Bu öğrenciler, istekli ve sistemli çalışmaya da alışırlarsa bütün derslerinde başarıya ulaşır ve başarıdan başarıya koşarlar. Öğrencinin temiz duygulu olması, kibar ve nezaketli olması, çevresinde hoş karşılanan iyi davranışlar sergilemesi... gibi üstün insanlık meziyetlerine sahip olması da başarılı olmasını dolaylı yoldan etkiler. Kazandığı başarılar, öğrenciyi geliştirdiği ve değiştirdiği gibi, çevresindekilerin kendisine karşı tavır ve davranışlarını da değiştirir ve iyileştirir. Başarının getirdikleri bölümünde, başarının faydaları genel olarak açıklanmıştır. O açıklamalara bazı ilaveler yapalım: İyi öğrenen ve öğrendiklerini iyi ifade edebilen öğrenci, kısa zamanda öğretmenlerinin dikkat ve ilgisini üzerinde toplayabilir; onların takdirini ve sevgisini kazanabilir; derslerinde yüksek notlar alabilir. Ayrıca: Başarılı öğrenci, arkadaşları arasında sevilir ve sayılır. Sınıfında itibarı yükselir ve kendisine gıpta ile bakılır. Evinde tatlı dil ve güler yüzle karşılanır. Ailenin küçüklerinden saygı, büyüklerinden sevgi ve şefkat görür. Hısım akraba içerisinde ve konu komşu arasında, isminden övgüyle söz edilir. Çevresindeki tüm insanlardan ilgi ve yakınlık görür... Bütün bu müspet gelişmeleri fark eden öğrenci, duyduğu manevi bir hazla mutlu olur. Duyduğu manevi haz ve mutluluk onun manevi gücünü artırır, zekâsını işletir, anlamasını ve öğrenmesini kolaylaştırır. Bu olumlu Başarıyı Tanıyalım 25 gelişmenin tabi sonucu olarak, öğrenci yeni yeni başarılara doğru emin adımlarla ve hızla yürümeye devam eder. Önemli olan başarıya ulaşmaktır: Başarıya ulaşamayan, kendisini başarısız gören öğrenci, gelecekteki başarılarını da tehlikeye atar. Başarısızlıklar sonucu, ruhsal çöküntünün içine girecek olan öğrenci, bu çöküntüden kurtarılmalıdır. Öğrenciyi çöküntüden kurtaracak ve başarısızlık batağına düşmesini önleyecek, öğrencinin bizzat kendisidir... Öğrenci kendi kendisinin kurtarıcısıdır. Nasıl? Düşünen öğrenci bunun çıkış yolunu bulabilir... Küçük büyük demeden bütün başarılar önemlidir, kıymetlidir. Hiçbir başarı küçümsenemez. Küçük büyük demeden, yapılan her iş ve öğrenilen her konu bir başarıdır. Ezberlenen bir şiir, çözülen tek problem bir başarıdır. Yakın veya uzak, kolay veya zor, varılan her hedef bir başarıdır. Küçük başarılar, büyük başarıların müjdecisidir. Küçük de olsa, her başarı öğrenciye haz verir, hız verir ve kendisine güven verir; başarma gücünü artırır... Yeter ki: Ümidimizi kesmeyelim, iyimserliğimizi kaybetmeyelim ve kötümserlik kuyusuna düşmeyelim. Bunalımlı günlerinde iradesini kullanmasını bilenler, kötümserliğe düşmekten kendilerini koruyabilirler. Öğrencilik de özel bilgiler ister: Başarılı öğrenci olmanın yollarını bilen ve uygulayan öğrenci, başarısızlığa kolay düşmez: İleri ki sayfalarda yer alan, meslekte başarı konusu işlenirken, her mesleğin bir ilim dalı olduğu ve özel bilgiler, beceriler istediği açıklanmıştır. Her meslek gibi, öğrencilik de özel bilgi ve beceriler isteyen bir ilim dalıdır. Daha ileri giderek söyleyelim: öğrencilik için, diğer mesleklere adam yetiştiren, onları besleyen ve büyüten bir ana meslektir diyebiliriz. 26 Rasim PEHLİVANOĞLU Gelecekteki mesleklerin çekirdeği öğrencilik ortamında atılır, yeşerir ve gelişir. Öğrencilikte başarılı olmanın şartları vardır: Bu şartların başında, ÇALIŞMANIN VE ÖĞRENMENİN YOLLARINI BİLMEK VE UYGULAMAK gelir. Çalışmanın, öğrenmenin yolunu ve usulünü bilmeyen veya bildiğini uygulamayan öğrenciler başarısızlığa düşmekten kendilerini koruyamazlar. Çok kabiliyetli olup da üstün başarılara aday olan öğrenciler, ancak küçük başarılarla yetinmek zorunda kalırlar. Bu eserin ikinci cildinde öğrenciyi başarıya ulaştıran yollar ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Bu açıklamalar, öğrenci sevgisiyle yoğrularak geçen uzun yılların tecrübesi ve geniş bir araştırmanın ürünü olarak kaleme alınmış olup, her öğretim basamağındaki gençlerimizin kolayca anlayabileceği bir dil ve üslûpta yazılmasına özen gösterilmiştir. Öğrenciliğin ilmi açıklaması diyebileceğimiz bu yazıları okuyan ve uygulayan öğrencilerimizin çok olumlu gelişmeler göstereceğine inanıyorum... Yazılarımın mükemmelliğini iddia edemem. Eksiklerim ve kusurlarım olacaktır. Muhakeme güçlerini harekete geçirecek olan öğrencilerimiz-gençlerimiz, kendi şuurlarıyla bunları bulabilir, tamamlayabilir veya düzeltebilirler. İşletilen insan zekâsı bunu yapacak güçtedir... Başarıyı Tanıyalım 27 3. BAŞARILI ÖĞRENCİNİN GÖRÜNTÜSÜ Başarılı öğrenci görüntüsünden de belli olur. Zira başarılı öğrencinin kişiliği gelişir, gelişen kişilik tavırlarda ve davranışlarda kendini gösterir. Gerçek başarı, Millî Eğitimimizin Genel amaçları doğrultusunda “iyi insan, iyi vatandaş” olarak öğrencilerimizin yetişmesidir. Her öğretim yılı sonunda, ders öğretmenlerinin kanaat notlarıyla belirlenmekte olan, öğrenciye sınıf geçiren ve diploma aldıran başarı “görülen başarı”dır. Görülen başarı sayı ile ölçülen yüzeysel başarıdır. Gerçek başarıda sayı değil kaliteli yetişmek esastır. Öğrencilerin ruhen ve bedenen en iyi şekilde gelişerek, “kişilik sahibi” insan olarak yetişmesi gerçek başarının göstergesidir. Bu görüşten hareketle, gerçek başarıya ulaşmış, “kişilikli öğrenci” de görülen özellikleri şöyle belirtebiliriz: Başarılı öğrencinin bakışları tatlıdır, durumu sakindir, kendisinden emin bir hali vardır. Konuşması, tavır ve davranışları ölçülüdür. Sözleri kırıcı değildir, naziktir. Az konuşur fakat öz konuşur ve yerinde konuşur. Konuşması kadar dinlemesini de bilir. Öğünmekten hoşlanmaz. Başarılı, iyi kalpli öğrenci rekabet eder fakat kimseyi kıskanmaz, kimseyi çekiştirmez. Arkadaşlarının eksiklerini aramaz; aksine, onların iyi taraflarını görmeye ve onlara faydalı olmaya çalışır. Bencil değil, kendisi dışındakileri de düşünür. Şahsi çıkarlarını çevresindekilerin çıkarlarıyla dengelemesini bilir. 28 Rasim PEHLİVANOĞLU Başarılı öğrenci plânlı çalışmaya alışmıştır: Her şeyi zamanında yapar. Çalışması kadar dinlenmesini de, kararınca oynamasını ve efendice eğlenmesini de bilir. Boş zamanlarını iyi değerlendirir. Faydasız şeylere zaman harcamaz. Başarılı öğrenci, okulundan ve öğretmenlerinden şikâyetçi olmaz. Aldığı ders notları genellikle tatmin edicidir(iyidir). Notlarını yeter bulmayınca morali bozulmaz, şikayetlenmez, daha iyisini almayı amaçlar ve gayretini artırır. Sınıflarını normal geçer, yıl kaybetmeden okulundan mezun olur. Başarılı öğrenci hayatından memnundur. Kötümser değil iyimserdir, hoş görülüdür, her şeyi iyi tarafından görür... Halinden ve hiç kimseden şikâyetçi olmaz. Başarısızlıklarında, kusuru önce kendisinde arar. Başarılı Öğrenci İyi Davranışlar Geliştirir Başarılı öğrencide temizlik sevgisi yer etmiştir: Temiz yer, temiz giyer ve her şeyde temiz olmaya özen gösterir. İntizamlıdır; eşyaları dağınık değil derli topludur. Disiplini sever; okulunun disiplin kurallarına severek ve isteyerek uyar. Başarılı öğrenci yalandan kaçınır, doğru sözlüdür. Her çeşit kötü alışkanlıklardan kendisini korumasını bilir. Her geçen gün, iyi alışkanlıklarını artırır. Başarılı iyi öğrenci, başkalarına yardımcı olmayı ister. Her faydalı iş de arkadaşlarıyla yardımlaşabilir. Yerinde konuşmasıyla, sırasında susmasıyla, olumlu tutum ve davranışlarıyla, ilgileri üzerinde toplayan başarılı öğrenci, çevresindekilere kendisini kabul ettirir; onlardan sevgi saygı ve yardım görür... Başarıyı Tanıyalım 29 Yukarıda açıklanan hususlar, başarılı öğrencilerde görülen önemli özelliklerdir. Derslerinde başarılı öğrenci olup da, bu üstün vasıfların bir kısmı kendisinde bulunmayan öğrenciler elbette vardır. Fakat böylelerinin sayısı azdır. Sadece kuru öğretim yapılıp eğitime önem verilmeyen okulların öğrencilerinde, bu tipler daha fazla görülür... Aile çevresinin etkisi de yabana atılmaz... Başarılı Düzeltebilir Öğrenci Kendi Olumsuzluklarını Derslerinde başarıya ulaşan çalışkan öğrenci, zamanla olumsuz davranışlarının farkına varabilir, gün geçtikçe üzerindeki her türlü olumsuz etkiyi silebilir ve kendisini -er geç- eğitilmiş, iyi insan niteliğine büründürebilir... Başarılı öğrencinin duruşunda, bakışında, susuşunda, konuşmasında ve her halinde, öğrendiklerinin olumlu etkileri görülür. Başarısızlıklar ise, çeşitli olumsuzlukların kaynağıdır. Başarısız öğrencinin sözlerinde ve davranışlarında pek çok hatalar, kusurlar, kabalıklar, çirkinlikler ve beklenmeyen anormallikler görülebilir. Bunlar, başarısızlığın tabii sonuçlarıdır: Öğrenci kendisini göstermek ihtiyacındadır. Olumlu yönde kendisini gösteremeyenler olumsuz yönde gösterir. Bu psikolojik bir haldir. Başarısızlıklarda görülen olumsuzluklar ve çeşitli anormal davranışlar neler olabilir? Burada bunları açıklamaya gerek görmüyorum. Zira olumsuzlukların açıklanmasında fayda yoktur. Ancak, etrafımıza dikkatlice baktığımızda, pek çok ibret levhalarını kendi sosyal çevremizde görebiliriz... 30 Rasim PEHLİVANOĞLU Derslerinde başarı gösteremeyenler arasında menfi durumlara düşmeyen; aksine, iyi hal ve davranışlarıyla dikkati çeken öğrenciler de bulunabilir. Çeşitli nedenler ve engeller, öğrencinin başarılı not almasını önleyebilir ve başarısızlığına neden olabilir. Derslerinde başarısız olmak, öğrencinin iyi insan olmasına mani değildir, mani olmamalıdır. Durumunun farkına varan şuurlu öğrenci, başarısızlık nedenlerini bulabilir ve bunların menfi etkisinden kendisini koruyabilir... Biraz fedakârlık, biraz irade gayreti göstermek öğrenciye çok şey kazandırabilir... Bilelim ki; KURTULUŞ BAŞARIDADIR... DÜZLÜĞE ÇIKIŞ BAŞARILI OLMAKTADIR... Başarıya ulaşmak zorundayız. O halde: Ne yapıp edeceğiz başarıya mutlaka ulaşacağız. Üzerimize aldığımız işi başarıyla yürüteceğiz, başladığımız okulu başarıyla sürdüreceğiz... Azmin elinden hiç bir şey kurtulmaz. Zekâsını işletmesini, iradesini kullanmasını bilen insanoğlu istediğini yapabilir, tuttuğunu koparabilir. Hepimiz insanız; başarmak için yaratılmışız. Allah’ın verdiği akıl gibi üstün bir güce sahibiz. Aklını kullanmasını bilen insanoğlu, azmederse (kesin olarak isterse) ve de ne yaptığını bilerek çalışırsa muhakkak emeline ulaşır. Başarılı olmayı sadece istemek yetmez, çalışmanın – öğrenmenin yolu ve yöntemi de bilinmelidir. Bilmeyenler öğrenmelidir... Sevgili öğrenciler: Elinizdeki eserde (özellikle 2. ciltte) size bu yol gösterilmeye çalışılmıştır. Göstermek bizden, öğrenmek ve uygulamak sizdendir. Sizin başarınız bizim kıvancımızdır... Vatan, sağlıklı, bilgili, eğitimli ve başarılı gençler elinde yükselir. Yükselecek vatan yüksek başarılar ister. Yüksek başarılar, yüksek nesiller elinde gerçekleşir. Yüksek nesiller, yüksek bir Başarıyı Tanıyalım 31 milletin çocuklarından oluşur. Bilelim ki: Türk Milleti Yüksek Millettir!.. ATATÜRK: “Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur.” demiştir. Yükselelim ve yükseltelim ki, Atatürk’ün de ruhunu yüceltelim... “Sorumluluk almadan gerçek başarıya ulaşmak mümkün değildir.” 4. MESLEKTE BAŞARI Dünyada yaşamak, gelişmek ve hayatımızı devam ettirmek için tuttuğumuz işe, takip ettiğimiz yola meslek diyoruz. Örneğin: Öğretmenlik, doktorluk, hakimlik, avukatlık, kâtiplik, muhasiplik, mühendislik, gazetecilik, işçilik, çiftçilik, sarraflık, esnaflık, tüccarlık, marangozluk, demircilik, mobilyacılık.... vb. Hepsi birer meslektir. İnsanların, özledikleri hayat tarzına kavuşmaları ve mutlu yaşamaları mesleklerinde başarılı olmalarına bağlıdır. Mesleğinde başarılı olamayan kimse yeterince maddi kazanç sağlayamaz. Bu yüzden ailesine karşı yükümlülüklerini yerine getiremez. Ve de ailesinden beklediği sevgiyi, saygıyı ve sıcaklığı bulamaz. Arkadaşları arasında itibarlı olamaz. Çevresinden sevgi ve yakınlık, amirlerinden ilgi ve yardım göremez. Toplumda yer edinemez ve sevilemez. Sevilmeyince de sevemez, iç huzuruna kavuşamaz ve mutlu olamaz. O halde: Sevmek, sevilmek, beğenilmek, herkesten ilgi ve yardım görmek, çevremizi genişletmek, sımsıcak bir aile yuvası kurmak, iç huzuruna kavuşmak ve mutlu yaşamak istiyorsak mesleğimizde başarılı olmak zorundayız. 32 Rasim PEHLİVANOĞLU İnsanoğlunun mesleğinde başarılı olması, biraz da önceden mesleğini isabetle seçmesine ve mesleğine iyi hazırlamasına bağlıdır. Ülkemizde, mesleğe hazırlık çeşitli yollardan olmaktadır: Baba mesleğine sarılarak hayata atılanlar olduğu gibi, hısım akrabalarından veya başka yakınlarından görüp heveslenerek ve onlar yanında çalışarak meslek edinenler de olmaktadır. Bir sanatkâr yanında çalışarak çıraklık yoluyla mesleğe hazırlananların sayısı hayli kabarıktır. Bu yollarla meslek edinmek daha kolay ve daha kısa zamanda olmaktadır. Ama, bu yolun sağlıklı ve tercihli olduğunu elbette söyleyemeyiz. Fakat, okuyamayanlar veya okumak fırsat ve imkânını bulamayanlar için geçerli bir yoldur ve de faydalıdır. Mesleğe hazırlanmanın en iyi yolu okullardan geçmektedir. Bu yol uzundur, masraflıdır, fakat emindir ve sağlamdır. Okullar heves ve yeteneğe uygun olarak seçilirse, en iyi meslek adamları bu yoldan geçerek yetişebilir. Devlet adamları, ilim adamları ve daha başka yüksek kültür elemanları hep okullar yoluyla yetişir ve yüksek hizmetlere talip olurlar. Okullar heves ve yeteneğe uygun olarak seçilmezse, ileride, memleket işleri ehil olmayanlar eline geçebilir ve ülkemiz rasgele meslek seçen ehliyetsizler elinde kalabilir. Öğrenciyken Mesleğe Hazırlanılmalıdır Gençler okulda öğrenciyken kendilerini mesleğe hazırlamalıdırlar: İlköğretimden sonra gidilecek meslek okulları doğrudan doğruya meslek adamı yetiştirir. Kısa yoldan meslek edinmek isteyen öğrenciler, meslek okullarından birisini seçerler. Meslek Liselerinden mezun olanlar, Akademik Liselerden mezun olanlardan daha kolay iş bulurlar. Dileyenler ve imtihan kazananlar Yüksek Okullara da devam edebilirler. Yükseköğretim Başarıyı Tanıyalım 33 yapmak isteyenlerin çoğu genel kültür veren akademik liselerden geçerek tahsillerine devam ederler. Üniversiteler ve Yüksek Okullar da meslek liseleri gibi öğrenciyi mesleğe hazırlarlar. Yüksek meslek adamları ancak yükseköğretim kurumlarından geçerek yetişir. Hangi lisede veya hangi üniversite, hangi fakültede okunursa okunsun, öğrencilik yıllarında başarılı olanlar genellikle, ileride atılacakları meslek dalında da başarılı hizmetler görürler ve başarılı olmanın hazzına ererler. Öğrencilikte çok çalışmaya alışanlar, mesleklerinde de çalışkan olmakta devam ederler. Öğrenciyken başarının tadını alanlar, mesleklerinde de bu tadı almaktan vazgeçemezler ve başarılı olmaya devam ederler. Sonuca Gelelim: Meslek hayatımız, okullardaki başarımızla ilgili ve orantılı olduğuna göre, okul hayatımızın başarılı geçmesi ilk amacımız olacaktır. Okul hayatında başarılı olmamız için de, öğrencilikte başarılı olmanın yollarını bilmemiz, tutum ve davranışlarımızı ona göre ayarlamamız gerekmektedir. Ayrıca: her meslek bir ilim dalıdır. Her mesleğin özel ilgi ve becerilere ihtiyacı vardır. Mesleğe hazırlık döneminde (okullarda, çırak okullarında ve başka işyerlerinde) bu özel bilgi ve becerileri kazanmamız gerekmektedir. Önemli Olan Kişinin Kendisini Hazırlamasıdır İyi öğrenmede ve iyi beceriler kazanmada okulun ve öğretmenin rolü önemlidir: Disiplinli okullarda, iyi yetişmiş, tecrübeli ve gayretli öğretmenler elinde yetişen öğrenciler elbette daha yüksek bilgi ve 34 Rasim PEHLİVANOĞLU becerilere ulaşabilirler. Fakat bilelim ki: Gerçek başarılar, öğrencinin kendi azim ve iradesi ile oluşur. “Dökme suyla değirmen dönmez” denilir. Okul ne kadar iyi, öğretmen ne kadar ehliyetli olursa olsun; öğrenme isteği ve heyecanı öğrenciyi sarmazsa, gayret ve başarma azmi öğrencide görülmezse, sistemli çalışma alışkanlığı öğrencide yer etmezse amaçlanan bilgi ve beceri seviyesi öğrenciye kazandırılamaz. İyi öğrenmek öğrencinin öğrenmeye hazır hale gelmesi ile mümkündür. Öğrenmek ve ilerlemek isteyen öğrenci, sadece öğretmene ve ders kitaplarına bağlı kalmayacaktır. Geleceğini düşünen öğrenci, her fırsattan faydalanarak ve çeşitli kaynaklardan yararlanarak kendisini yetiştirmeye devam edecektir. Böyle yetişenler geleceğin başarılı meslek adamları olmaya hak kazanırlar. Unutmayalım: Sadece okullarda öğrendikleriyle yetinenler hayatta yaya kalırlar. Meslek hayatı boyunca, her an kendisini yetiştirmeye ve yenilemeye devam edenler özledikleri başarıya ulaşabilirler, refah ve mutluluğa erişebilirler. “Başarı sistemli çalışmanın bir ürünüdür.” Başarıyı Tanıyalım 35 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BAŞARIYI ETKİLEYEN UNSURLAR Başarılı öğrenci olmanın önemli şartları vardır. Beş ana maddede tespit edilen, en önemlisi ÇALIŞMANINÖĞRENMENİN YOLLARINI BİLMEK ve UYGULAMAK olan bu şartlar, 2. ciltte ayrıntılı olarak incelenmiştir. Ancak, başarıyı etkileyen, elimizde olan veya olmayan başka önemli unsurlar da vardır. Başarıyı olumlu yönde etkileyen bu unsurların büyük çoğunluğu kendi elimizdedir, bize bağlıdır. Diğerleri de bizim çabalarımızla gelişir ve iyileşirler. Başta AMAÇ, ÜLKÜ olmak üzere, İNANMAK, ÇALIŞMAK, ÖLÇÜLÜ OLMAK, İHTİYAÇ DUYMAK, METOTLU ÇALIŞMAK, ZAMANI İYİ KULLANMAK, AZMETMEK, KENDİ KENDİNE TELKİN ETMEK, FAYDALI OLMAYI İSTEMEK... Bunlar tamamen bizim elimizdedir. Bizim irademizle, bizim kendi çaba ve çalışmalarımızla oluşur ve gelişirler. DÜŞÜNMEK, SABRETMEK, SEVGİ – SAYGI – HOŞGÖRÜLÜ OLMAK, İNİSİYATİF, CESARET, İYİMSERLİK... gibi başarıyı etkileyen meziyetler, yaratılıştan bir şeyler getiriyorsa da bunlar daha çok kendi çaba ve çalışmalarımızla gelişiyor ve başarıda çok etkili unsurlar haline gelebiliyor. Başarıyı etkileyen unsurlar arasında yer alan ZEKÂ, SOYA ÇEKİM, FERDİ FARKLILIKLAR... İnsana yaratılıştan geliyor. Ama bunların da gelişmesi ve ürün verir hale gelmesi gene bize bağlıdır; bizim göstereceğimiz irade gayreti ve çalışmalarımızla oranlıdır. İçinde yaşadığımız SOSYAL ÇEVRE (aile, akraba, sokak, köy...) ve BAKIM başlangıçta kendimiz dışında 36 Rasim PEHLİVANOĞLU oluşuyorsa da zaman içinde bunların da iyileşmesi ve gelişmesi gene kendi özel gayretimizle mümkün olabiliyor. Tespit ettiğim, başarıyı etkileyen önemli unsurları, ayrı başlıklar altında aşağıda tek tek görelim. 1. AMAÇ Amaç, ardından koşulan, erişilmek istenen şeydir. Amaç büyük hedeftir, uzak hedeftir, varılmak istenen asıl hedeftir. Büyük hedefe varmadan önce küçük hedefler fethedilir, yakın hedeflere ulaşılır; asıl hedef (büyük hedef) olan amaca doğru yol alınır. Önümüze çıkan engelleri yene yene ve hedefleri aşa aşa, bir gün gelir; Azmin, iradenin, sabrın ve sebatın da yardımıyla amaca ulaşılır. Amaç yolunda katlanılan sıkıntılar sona erer ve huzura kavuşulur... Çaba ve çalışmaların, sarf edilen enerjilerin hepsi amaca ulaşmak içindir. O halde, başarmak istiyorsak, önce amacımızı bilmeliyiz. Bir işi yapmaya başlamadan, bir konuyu öğrenmeye geçmeden önce amacımızı (maksadımızı) belirlemeliyiz. Amacımız yolundaki yakın hedefleri açık seçik tespit etmeli ve çizilen yolda sapmadan, azimle yürümeliyiz. Amacımız yolunda birçok engeller ve çelmelerle karşılaşabiliriz. Bunları daha önceden görebilmeli, nelerle karşılaşacağımızı ve ne yapacağımızı önceden bilerek işe başlamalıyız. Amacımız, amaç yolundaki yakın hedeflerimiz, karşılaşacağımız engellemeler ve sıkıntılar daha önceden bilinince, azimle işe başlar, hevesle çalışır ve daha verimli sonuçlar alabiliriz. Amacını bilerek çalışan öğrenciler, daha sağlam ve kalıcı öğrenirler. Başarıyı Tanıyalım 37 Amaç yolundaki hedeflerden her birisine ulaşmak ve onları aşmakla amacımıza biraz daha yaklaşmış oluruz. Her hedef bir başarıdır. Fakat hakiki başarı amaca ulaşmakla kazanılır. Amaçlar bitmez: Birine ulaşılır, yeniden bir başkasına doğru yol alınır. Yeni amaçlar... Yeni planlar... Yeni hazırlıklar... Yeni çabalar ve çalışmalar... Fethedilen yeni ve yakın hedefler... Açılan yollar... Ve ulaşılan yeni amaçlar... İşte hayat budur: Dünya dönüyor. Gelişmeler oluyor. Hedefler katediliyor. İnsanlar habire yürüyor. Amaçlara ulaşılıyor. Yeni amaçlara doğru yol alınıyor. Aynı anda birkaç amaca birden yüründüğü de oluyor... Hedeflere, amaçlara ulaşmakla başarmış oluyoruz. Ulaşan başarıyor, başaran ulaşıyor... Ulaşılan her amaç, insanoğlunun ülküsüne (büyük amacına) ulaşması için katedilen mesafelerdir, tırmanılan basamaklardır... “Amaca ulaşmak şartların yerine getirilmesine bağlıdır.” 38 Rasim PEHLİVANOĞLU 2. ÜLKÜ – MİLLİ ÜLKÜ Büyüklük Ülküsü “Düşüncelerimizde varolan ülkü, insanın kalbini aydınlatan ışıktır.” Ülkü, ulaşılmak istenen, ulaşılması her zaman mümkün olmayan yüce dilektir. İdeal de ülkü anlamındadır. Bizim nesil okul sıralarındayken ülkü yerine ideal kelimesini kullanırdık. Ülküsü olanlara idealist derdik. Ülkü, mefkûre ile de eş anlamlıdır. Bir dileğin yüce dilek olması, onun başkalarına faydalı olmasına bağlıdır. Büyük amaç olarak belirlediğimiz ülkü, içinde yaşadığımız cemiyete, millete, memlekete ya da insanlığa faydalı olacaksa “ülkü” niteliğini taşır. Sadece kişisel çıkarlara yönelik amaçlar ülkü sayılamaz. Ülküde kamu yararı esastır. Ülkü, insanı ümit içinde yaşatan, ruhunu güçlendiren, uğrunda fedakârlıklara katlandıran itici bir güçtür. Ülkü, insana yön veren bir kılavuzdur; yorulmadan çalıştıran bir enerji kaynağıdır... Ülküler uzak hedeflerdir, uzun vadelidir; hemen gerçekleşmesi mümkün değildir. Gerçekleşmesi yılları hattâ yüz yılları içine alabilir... Davasına inanmış kimseler, ülkülerinden sapmadan, sabırla beklemesini bilirler. Ne yaptığını bilerek, azimle çalışanlar er geç ülküsüne ulaşırlar: Ama yaşarken, ama dünyasını değiştirmişken... Ülküsü yolunda ölenler rahmetle anılırlar... Ülküsü olmayan insan, başarıya götüren itici iç güçlerden mahrumdur... İnsan sevgisinden ya da millî duygu, millî heyecandan yoksundur. Başarıyı Tanıyalım 39 Ülküsüz insan, kurumuş ağaç misali kupkurudur: Meyvesizdir, gölgesizdir. Ülküsüz insan dümensiz, pusulasız gemiye benzer. Hayat denizinde hedefini şaşırır, derya üzerinde bocalar durur... Çeşitli Ülküler Vardır: İnsani ülkü, mesleki ülkü, milli ülkü vb... İyi insan olarak gelişmeyi, mesleğimizde üstün başarıya ulaşmayı, çevremize faydalı olabilmeyi istemek, insanlığa büyük hizmetler yapmayı amaç edinmek de birer ülküdür. Milli ülkü kavramı aşağıda ayrı başlık altında incelenmiştir. Gerekli Bir Açıklama Ülkü ve ülkü kökenli kavramlar, bugün toplumumuzun büyük bir bölümünde kullanılmaktan çekiniliyor. Bazı grupların bu kavramları tekeline almaları, ya da öyle görüntü vermeleri; onlara karşı olan çevrelerin tepkisine neden olmakta ve bu kıymetli kavramların değerine gölge düşürmektedir. Oysa milletçe sahiplendiğimiz milliyetçilik, Atatürkçülük kavramları gibi, ülkü ve ülkü kökenli kavramlar da bizim için milli değer taşımaktadır. Zira: Hizmetleriyle ve sözleriyle en büyük Türk Milliyetçisi olduğunu defalarca kanıtlamış olan Atatürk de çeşitli konuşmalarında ülkü sözlerini dile getirmiş ve benimseyerek kullanmıştır. Utkan Kocatürk’ün “Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri” isimli ve 1971 baskılı eserinin 191. sayfasında belirtildiği üzere, 1923 yılındaki bir konuşmasında Atatürk şöyle söylüyordu: “Ülkümüzü açıkça ifade etmeliyiz. Onu İmanla duymalı ve onu hiç yılmadan takip etmeliyiz. Şahsi menfaatlerimizden, hasis emellerimizden sıyrılmaya ancak böyle canlı ve alevli ülküler sayesinde muvaffak olacağız”. 40 Rasim PEHLİVANOĞLU Atatürk 10. Yıl Nutku’nda da “ülkü”, “milli ülkü” ve “milli ülkümüz” sözlerine özellikle yer vermiştir. Manevi kızına bile Ülkü ismini veren Atatürk olmuştur. Atatürk zamanında çıkarılan halkevleri dergisine de Ülkü adı verilmiştir. Bizim yeni öğretmen olduğumuz yıllarda, yürürlükteki yasaya göre, başarılı köy öğretmenlerine verilecek en değerli mükâfat “ÜLKÜ ERİ” sayılmaktı. O halde, neden ona buna kızarak, Atatürk’ün benimseyerek kullandığı “ülkü” ve ülkü kökenli kavramları kullanmaktan çekinelim? Artık bu kavramlara hep birlikte sahiplenmeli ve hiçbir grubun tekeline (inhisarına) bırakmamalıyız. Millî Ülkü Millî ülkü millî istektir. Milletçe hep birlikte istediklerimiz millî ülküdür. Millî ülküsü olmayan milletler millî birliğini sağlayamaz ve ülke bütünlüğünü koruyamazlar. Millî birliğini sağlayamayan milletler ve ülke bütünlüğünü koruyamayan devletler dağılmaya, yıkılmaya mahkûmdur. Bunlar hayat denizinde fırtınaya kapılır, hedefini şaşırır, yolunu kaybeder ve dalgalar arasında yok olur giderler. Millî birliğin ve ülke bütünlüğünün korunması ve kuvvetlenmesi, millet fertlerinin millî ülkü sahibi olmasına bağlıdır. Yetişen gençlerin millî ülkü ile dopdolu olmalarına bağlıdır... Millî ülkü milletin kılavuzudur, yön gösteren pusulasıdır, yolunu aydınlatan güneşidir. Millî ülkü varlığımızın devamıdır... Millî ülküsüz olamayız... Millî ülkümüzü bilmeliyiz... Atatürk, 10. Yıl Nutkunda, Millî ülkümüzü şöyle açıklamıştı: “...Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Başarıyı Tanıyalım 41 Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız...” Atatürk, 10. Yıl Nutkunun bir başka yerinde, bizzat “Millî Ülkümüz” deyimini kullanarak şöyle söylemiştir: “...Milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlar sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür...” Böyle söyleyen Atatürk, bu yüksek vasıflarımızı geliştirmeyi “millî ülkümüzdür” diye tanımlamışsa da bu sözüyle, bizi millî ülkümüze ulaştıracak olan millî meziyetlerimizi geliştirmemiz ve inkişaf ettirmemiz gereğini vurgulamış oluyor. Millî ülkümüz, yukarıda belirtildiği gibi, Atatürk’ün 10. Yıl Nutkunda yer alan: En mamur ve en medeni bir ülkeye sahip olmak, milletimizi en geniş refaha ulaştırmak, millî kültürümüzü çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmaktır... Atatürk’e inanan, milletini seven ve milletini yüceltmek çabasında olan her Türk genci böyle düşünür böyle yetişir, böyle gelişir ve bu yolda hizmet verir... Yaptıkları sayısız hizmetleriyle yetinmeyerek, daha büyük ülküler peşinde koşan BÜYÜK ATATÜRK: “Ben icap ettiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere Türk Milletine canımı vereceğim” diyecek kadar milletine hizmet aşkı duyan ateşli bir ülkücüydü. Ama Atatürk ölmek değil yaşamak istiyordu. Bu konuda: “Mesele ölmekte değil, ölmeden ülkümüzü meydana getirmek, yapmak ve yerleştirmektir” diyordu. Ülkü eri olanlar, ülküsü uğrunda ölmeyi elbette göze alabilirler. Ancak, yaşamak suretiyle ülkü yolunda hizmet verileceğini bildikleri için ölmeyi değil yaşamayı düşünürler. 42 Rasim PEHLİVANOĞLU Ülküsü olanlara başarı yolu açıktır. Zira: Ülküsü olanlar isteklidir, canlıdır, güçlüdür ve şuurludur. Ülküsü olanlar emin adımlarla yürür ve daha çabuk başarıya ulaşırlar. Ülküsüne hizmet gayesiyle okuyanlar daha çabuk ve daha iyi öğrenirler. Okullarını başarıyla bitirirler... NE mutlu: Daha okul sıralarındayken millet ve memleket sevgisiyle kalbi çarpan; ülkü sahibi olan; ülküsüne hizmet gayesiyle yetişen; millî ülküsü uğruna fedakarlıklara katlanmayı peşinen göze alan; ülküsü yolunda şevk ve heyecanla çalışmaya koyulan; hizmet aşkıyla dopdolu, vatansever Türk Gençlerine!... Büyüklük Ülküsü Her insanın gönlünde büyük adam olmak ve büyük işler yapmak arzusu yatar. Kimilerinde, bu arzu bir ülkü halinde gelişir. Beğenilmek, iyi işler yapmak, meşhur olmak (ün kazanmak), anılmak, övülmek isteği insan tabiatında vardır. Duyguları, düşünceleri, bilgileri, becerileri, hizmetleri, tutum ve davranışlarıyla büyük adam olmak vasfını kazanmış kimseler -normal seyrini takip ederekbüyük işler başarabilir, büyük mevkiler elde edebilir ve unutulmazlar arasına katılabilirler. Fakat, büyük adam olmak vasıflarını geliştiremeyen ve hareketlerini iyi ayarlayamayan birtakım büyüklük heveslileri yarı yolda kalırlar veya tırmandıkları tepelerden aşağıya tepe taklak yuvarlanırlar. İyi insan olmak vasıflarından uzaklaşmış, fakat o vasıflara sahipmiş gibi görünen kimseler arasından da gösterişli büyük adamlar çıkabilir. Ama bunlar büyük değil büyük tanıtılanlardır. Böylelerinin büyüklüğü geçicidir. Bu gibiler çoğunlukla, daha hayattayken mevki ve mülkleriyle birlikte çökerler. Geri kalanlar da ölümleri Başarıyı Tanıyalım 43 halinde hemen unutulurlar ve yok olurlar. Hakiki büyükler hiç bir zaman unutulmaz, öldükten sonra da yaşarlar, saygıyla anılırlar. Kuvvetlilerin eteğine yapışarak veya çeşitli dalavereler çevirerek, iyi ahlâk kurallarını çiğneyerek yükselebilenlere büyük denemez. Bunlar büyüklük hastalarıdır, geriye iyi ün bırakamazlar... Böyleleri saygıyla anılamazlar... Büyük olmanın ve unutulmazlar arasına katılmanın da kuralları vardır... Büyük olalım. Ama nasıl?.. Bu çok önemli sorunun en güzel cevabını Atatürk vermiştir. ATATÜRK DİYOR Kİ: “Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin; kimseyi aldatmayacaksın; memleket için gerçek ülkü ne ise, o hedefe yürüyeceksin. Herkes onun aleyhinde bulunacaktır; herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır; fakat sen buna dayanacaksın. Önüne nihayetsiz mânialar yığacaklardır. Kendini büyük değil küçük, zayıf, vasıtasız, hiç telâkki ederek; kimseden yardım gelmeyeceğine kâni olarak bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana büyüksün derlerse bunu söyleyenlere güleceksin.” Büyük Önder Atatürk böyle düşünmüş, bu yoldan yürümüş ve amacına ulaşmıştır. Ülküsüne doğru ilerlerken önüne çıkan sayısız engelleri yenmiş, başarmış ve büyük adam olmuştur. İşte büyük adam olmanın yolu budur... NE MUTLU! Bu yolu seçerek hizmete hazırlanan Özverili Türk Gençlerine... NE MUTLU! Bu yoldan yürüyerek amaçlarına ulaşacak olan yarının Türk büyüklerine!.. 44 Rasim PEHLİVANOĞLU 3. İNANMAK “İnanmak başarmaktır...” Bir işe başlarken, o işin önemine ve çalışarak yapabileceğimize kesin olarak inanmalıyız. Zira: Yapabileceğimize inanarak başlamak, o işi yarı bitirmek demektir. İnanmak anlamında kullandığımız bir başka kelime de “iman”dır. İmanda, “acaba olabilir mi olamaz mı” gibi şüphe ve tereddüde yer yoktur. İçten ve kesin inanmak vardır. Başarıyı etkileyen unsurların önde gelenlerinden olan “inanmak” kavramını özel inanışlar ve dini inanışlar olmak üzere iki yönden incelemeyi gerekli görüyorum: ÖZEL İNANIŞLAR Her insanın, kendi özel hayatıyla (yaşantısıyla) ilgili, diğerlerinden farklı veya benzer inanışları vardır. Bir fikre, bir ülküye inanmak; bir davanın inanarak takipçisi olmak; kendi gücüne veya kendi yeteneklerine inanarak işe başlamak; yaptığı işin önemine, faydasına veya başladığı işi başarıyla sonuçlandıracağına inanmak, insanın günlük yaşantısıyla ilgili özel inanışlarıdır. Belli bir ülküsü, belli bir fikri, belli bir davası olmayan; yapacağı işin önemine, başladığı işi başarıyla sonuçlandıracağına inanamayan kendine güvensiz kimseler, dalından kopmuş yaprak misali boşlukta kalırlar, kendilerine tutunacak bir dal bulamazlar, esen değişik rüzgârlara göre yön alırlar... Belirli bir hedefe yönelemezler. Öğrencinin kendi gücüne ve kendi yeteneğine inanması; iyi öğreneceğine ve sınıflarını zorlanmadan geçip, okulunu başarıyla bitireceğine ve de topluma Başarıyı Tanıyalım 45 faydalı bir kişi olarak gelişeceğine peşinen inanması, kendi hayatıyla ilgili özel inanışlarıdır. Devam ettiği okulun önemine inanmayan; okulunda faydalı şeyler öğrendiğine ve faydalı işler yapmakta olduğuna inanmayan; derslerini iyi öğreneceğinden, sınıflarını takılmadan geçeceğinden ve okulunu başarıyla bitireceğinden kuşku duyan öğrenciler işine tam bağlanamazlar ve de verimli çalışma ortamına ulaşamazlar. Şahsiyetleri gelişemeyen, silik ve sönük kalan böyleleri, okullarını yarı yolda bırakırlar ve hayatta da başarılı bir işin sahibi olamazlar... DİNİ İNANIŞLAR İnanmak, inanç, iman denilince, çoğu kimsenin aklına dini inanışlar geliyor. Oysa, din inanmanın sadece bir yönüdür. Yeri gelmişken, başarıya etkisi nedeniyle, inanmanın bu yönüne de özetle değinelim. Din, iyiyi, güzeli, doğruyu gösteren Allah buyruklarıdır. Buyruk Allah’tan geldiğine göre, DİNDE ESAS OLAN ALLAH İNANCIDIR. İslamiyet gibi semavi dinlerde Allah tektir; belli bir yeri yoktur fakat O her yerdedir; her şeyi gören, bilen ve işitendir. Allah için saklı gizli hiçbir şey yoktur. O her şeyden haberdardır; her şeye gücü yeter: Yaratır, korur, gözetir, yüceltir; isterse, her şeyi bir anda yok eder... Sadece “inanıyorum” demekle Allah’a inanılmaz: Allah’ın insanları yücelten buyruklarına uymadan, sadece sözde kalan inanışlar, inanmışlık değildir. Kalbinin tasdiki olmadan, ilahî emirleri yerine getirmeden sadece diliyle söyleyene münafık denilir. Münafıklar ikiyüzlüdür; inanmadıkları halde inanmış gibi görünürler. Böyleleri çok tehlikelidirler... 46 Rasim PEHLİVANOĞLU Kişisel çıkarlar sağlamak veya bulunduğu toplumda bir yerlere varabilmek ya da toplum nizamını bozacak, meşru olmayan maksatlarına din sömürücülüğü yaparak ulaşmak çabaları da münafıklığın bir başka yönüdür. Din perdesi arkasına saklanarak, topluma fitne ve fesat tohumları ekenlerin vereceği zarardan sakınılmalı ve korunulmalıdır. İnanmanın önemine ve başarıya olan etkisine aşağıda değinelim: Bir Şeye İnanmış Olmanın Önemi ve İnsana Kazandırdığı Bir takvim yaprağında okumuştum: “Vapurun kaptanı olduğu gibi, vücudun kaptanı da akıl ve ilimdir. Fakat onu destekleyecek olan kuvvet inanmaktır” deniyordu. Evet, inanmak insanda dengeyi temin eder. İnanmıyorsa denge de yoktur. Dengesi bozulan vapur güvenlik sahiline çıkamayacağı gibi, inanmayan kimseler de ruh selâmetine ulaşamaz ve huzura kavuşamazlar... İnancı olan bir insan felâketle karşılaşınca kalbinin bir köşesinde korku olursa, öbür tarafında ümit bulunur. Korku ile ümitten meydana gelen denge içinde insan yeise (üzüntüye) kapılmaz, işinde şaşkınlık göstermez ve manasız bir telaşla tehlikeyi artırmaz. Soğukkanlılığını muhafaza eden inanmış insan, gelişen duruma göre tedbirini alır ve ötesini Allah’a bırakır. Önemle belirtelim: İnsanı insan yapan inancıdır. İnsanın manevi yapısı ancak inancı ile oluşur... “Fedakârlık” gibi insana yücelik veren, fertlere ve topluma büyüklük kazandıran üstün meziyetler inanç ile gönüllerde yer eder. İnanç, bir saatin zembereği gibi bütün güçlerimizi harekete geçirir ve ruhi meleklerimizi intizam içinde çalıştırır. Başarıyı Tanıyalım 47 Büyük şairimiz Mehmet Akif’in söylediği gibi: “Îmandır o cevher ki ilâhi ne büyüktür. Îmansız olan paslı yürek sinede yüktür.” Tanınmış köşe yazarlarımızdan birisi “İNANINIZ” başlıklı bir fıkrasında inanmanın önemini açıklıyor ve sonunda şöyle özetliyor: “İnanmak kuvvettir, bilgidir, sevgidir... İnanmak fedakârlıktır, güzelliktir, birliktir... İnanmak samimiyettir, yüceliktir, saadettir...” diyor ve bu yüksek meziyetlere ancak inanmış olmak suretiyle kavuşulacağını belirtiyor. Biz de bu yüksek meziyetlerin insanı ulaştıracağı tabii sonuca dikkati çekelim: “İnanmak başarmaktır, başarıya yürümektir.” Allah'a ve Allah'ın emirlerine inanmak da başarıyı olumlu yönde etkilemektedir. Şöyle ki: Arkasında, kendisini koruyan gören ve gözeten yüce bir gücün varlığına inanan ve ona dayanan insan kendini kuvvetli hisseder. İyi niyetlerin bilindiğine ve iyi işlerin er geç mükâfatlanacağına inanan insan, faydasına inandığı bir işe korkusuzca sarılır... Önüne çıkacak engelleri yenebilecek irade gücünü benliğinde bulur. Kendine inanır, kendine güvenir, sonuçtan emin olarak çalışır ve hedefine ulaşır... Kalb'de bulunan kuvvetli Allah inancı, insan hayatının her sahasına etki yapar: İnsanın konuşmasında, davranışında, yemesinde, içmesinde, alış verişinde, hattâ düşünmesinde inancının etkisi görülür. Allah’ın her şeyi gördüğüne, bildiğine ve bir gün hesaba çekileceğine inanan kimse fenalık düşünemez, kötülük yapamaz, kötü işlerde bulunamaz. Kimsenin görmediği ve bilmediği şeyleri, Allah’ın gördüğüne ve bildiğine inanan insan yalan söyleyemez, hırsızlık yapamaz ve başka suçlar işleyemez... Allah rızası için ve Allah’tan korktuğu için fenalıklardan vazgeçen ve 48 Rasim PEHLİVANOĞLU iyilikler yapan insanların mahkemelere fazla iş düşmez. bulunduğu yerlerde Şu da bir gerçektir: İnsan ister inansın ister inanmasın, büyük bir felâketle ya da dayanılmaz bir acıyla karşılaşınca başka bir şeye değil sadece Allah’a yalvarır ve ondan medet umar. Bu da gösteriyor ki, insanın, her şeye gücü yeten yüce bir kuvvete inanmaya ihtiyacı vardır... İnsanoğlu, maddi ihtiyacını ne kadar temin ederse etsin, ne kadar varlık içinde yüzerse yüzsün, inanmadığı sürece huzursuz olmaya mahkûmdur... Birazda önemli kimselerin sözlerine yer verelim: Ünlü generallerimizden merhum Faik Türün yazdığı Kore Savaşları Hatırasında: “...Evet, Kore’de Mehmetçik imanın verdiği kuvvetten daima istifade etti ve etrafına fark yaptı” diyor. İmanından aldığı güçle Mehmetçiğin düşmanına nasıl üstün geldiğini önemle belirtiyor. Polonya Dayanışma Sendikası eski başkanı olan ve Cumhurbaşkanlığı makamına kadar yükselen ünlü Lech Valesa: “Allah inancı, benim hayatımın temel direği olmuştur... Ben, bütün gücümü Allah inancından alıyorum” diyor ve kendisinin “Allah’sız bir hiç” olduğunu söylüyor. Bu inançlı Valesa, dünya komünist imparatorluğunun çökmesinde başrolü oynamıştır. Ünlü iş adamlarımızdan rahmetli Vehbi Koç; gençlere yaptığı tavsiyeler arasında özellikle: “...Dininize bağlı olun, Allah’tan başka bir güce dayanmayın” öğüdünü veriyor. İnanmak konusunu iki beyitle sona erdirelim: İmanla mutludur dertli gönüller, Huzursuz kalplere ilâçtır îman. İmanla zindedir mecalsiz ruhlar, Başarmak yolunda ışıktır iman. Başarıyı Tanıyalım 49 4. ÇALIŞMAK “Çalışan kol bükülmez” Bir şeyi meydana getirmek, sonuca ulaştırmak için sarf ettiğimiz zihni veya bedeni güce ÇALIŞMAK diyoruz. Gayret etmek, çabalamak uğraşmak da çalışmak anlamı içerisinde yer alır. Başarmak ancak çalışmakla gerçekleşir. Çalışmadan bir iş yapılamaz, çalışmadan öğrenilemez. Çalışmadan bir eser meydana getirilemez. Amaç, ülkü, iman sahibi olabilen; ölçülü olma alışkanlığını kazanabilen bir kimse; yeterince çalışmazsa ve çalışma alışkanlığını kazanmazsa başarılı hizmet göremez ve ürün veren kimse olamaz.... Varlığımızı kabul ettirmek, kendimizi göstermek ve tuttuğumuz iş de başarılı olmak ancak çalışmakla mümkündür. Büyük Atatürk: “Yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır. Çalışkan olmak. Refah ve saadet yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır” demiştir. Atatürk bir başka konuşmasında gençlerimize: “Şunu söyleyeyim ki, çok zekisin! Malûm. Fakat zekânı unut daima çalışkan ol” öğüdünü vermiştir. Atatürk: “Şahsımız için değil, mensup olduğumuz millet için elbirliği ile çalışalım, çalışmaların en büyüğü budur” diyerek, millet için çalışmanın ve millete hizmet etmenin büyüklüğünü göstermiştir... Yüce dinimiz İslamiyet çalışkan olmayı emretmiştir. İslamiyet’te uyuşukluğun miskinliğin, tembelliğin yeri yoktur: Yüce Allah, Kuran-ı Kerim’de: “Yeryüzüne dağılınız ve Allah’ın fazlından nasiplerinizi arayınız” emrini vermiştir. Ayrıca: “İnsan ancak çalıştığı 50 Rasim PEHLİVANOĞLU kadarına sahip olur, ona çalışmasının karşılığı eksiksiz verilecektir” buyurmuştur. Allah buyruğundan da anlaşılıyor ki: İnsan arayacaktır ve bulacaktır. İnsanın çalışmasından başka sermayesi yoktur. Çalışan mükâfatını mutlaka görecektir. İnsan, ancak emeğinin karşılığını alabilir. Dünyada kimin emeği çok olursa nasibi de çok olacaktır. Kendi tutum ve davranışlarıyla insanlara çalışma yolunu gösteren ve örnek olan Peygamberimiz Hz. Muhammed, ümmetine çalışkan olmayı öğütlemiştir: “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır” diyen Hz. Muhammed: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış” buyurmuşlardır... “Hiç kimse, kendi elinin emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir” diyen Hz. Peygamberimiz: “Allah her kulunu çalışması kadar rızıklandırır” demişler ve: “Dünya için namusuyla çalışanlar şehitler derecesindedir” müjdesini vermişlerdir. Disiplinli ve Düzenli Çalışmak Hayatta disiplinli çalışmaya kendisini alıştıran insanlar için, çalışmak sıkıntı değil bir zevktir, eğlencedir. Benjamin Franklin: “Bir saatlik çalışma bir ay dinlenmeden daha çok sevinç yaratır, huysuzlukları gideriri ve işimizi bitirir” diyor. Bilelim ki: Başarısızlığın en önemli sebebi çalışmamaktır, tembelliği alışkanlık haline getirmektir. “İşsizlik ve tembellik, vücudu çalışmaktan fazla yıpratır”. Çalışmayan vücut yorgundur... İnsan çalıştıkça açılır, işe alışır, huzura kavuşur ve zor işleri kolaylaştırır... Verimli çalışmak için önce kendimize güven duymalıyız: “Ben bu işin üstesinden gelirim” Başarıyı Tanıyalım 51 diyebilmeliyiz. Zira, kendine güvenerek çalışan insan, geleceğe güvenle ve ümitle bakar. “Karıncadan ibret al, yazdan kışı hazırlar” öğüdünü veren atalarımız: “Her nimet bir külfet karşılığıdır” diyerek de külfetsiz nimet olamayacağını vurgulamışlardır. Çalışmak, zamanında yapılırsa verimli olur. Zamanı geçirilerek yapılan işler veriminden çok şey kaybeder ve zorlaşır. Zira: “Zor iş, zamanında yapmamız gerekip de yapmadığımız kolay işlerin birikmesiyle oluşur.” ( J.J. Russo) Hayatta sevilmek, sayılmak, itibarlı olmak istiyorsak çalışmalıyız. Ailemize, milletimize, memleketimize faydalı olmak istiyorsak çalışmalıyız. Hem de çok çalışmayı peşinen göze almalıyız. Çalışmayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Bedenin çalışmaya ihtiyacı vardır. Sağlığı yerinde olan insan, çalışmayınca dengesi bozulur. Büyüklerimizin söylediği gibi: “Bir Milletin olgunluğu, yetiştirdiği insanların çalışkanlığı ile ölçülür.” Atalarımız: “ İşleyen demir ışıldar” demişlerdir. Biz de söyleyelim: Çalışan insan parlar. Parlayan insan ışık saçar..... Çalışanlarda Ruh Sağlığı Çalışmak, ruh sağlığı bakımından da gereklidir. Çalışan insan can sıkıntısından ve diğer ruhi hastalıklardan arınmış olur. İşinde kendisini unutabilen insan mutluluğa erişir.... Çalışanlar iyi yoldadır, iyi şeyler düşünür, iyilikler peşindedir. Kötü düşünceler çalışanlarda yer edemez. Çalışanlar, kötü işlere yönelemez. Bütün kötü düşüncelerin ve kötü işlerin başı çalışmamaktır, tembelliktir. Çalışkanlık aynı zamanda tembelliğinde 52 Rasim PEHLİVANOĞLU ilacıdır. İnsan çalıştıkça bir şeyler başarır, başardıkça da çalışma isteği artar... Her şeyde olduğu gibi, çalışmada da doğruluğundürüstlüğün yeri önemlidir. İşlerinde ve çalışmalarında doğruluğu ve dürüstlüğü rehber edinenler, başarıya ulaştıkları ve huzura kavuştukları gibi, çevresindekilerin de güvenini kazanırlar; herkesten ilgi, itibar, sevgi ve saygı görürler.... Çalışmayla İlgili Önemli Sözler Hayatında, hizmetlerinde başarılı olmuş önemli kimselerden bazılarının, çalışmayla ilgili değerli ve düşündürücü sözlerini aşağıya almakta fayda görüyorum: “Gençliğe üç öğüdüm var : Çalış, Çalış, Çalış,...” (Bismark) “Her zaman çalışınız.” (Voltaire) “Önce çalışın, sonra dinlenin.” (A.Puşkin) “Çalışmak hayat, düşünmek ışıktır.” (Viktor Hügo) “Çalışmak, hayatın en önemli bir şartıdır. İnsanlık refaha ancak bununla ulaşabilecektir.” (L.Tolstoy) “Didin didin ve öğren, daima işle ve yüksel.” (Ahmet H.Müftüoğlu) “Oturup dil dökecek yerde gidip ter dökmeli.” (M. Akif Ersoy) “ Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır; Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır.” (Tevfik Fikret) “ Bütün mutluluklar çalışmaya ve cesarete bağlıdır.” (Balzac) “İnsanlık için, çalışmak da yemek ve içmek kadar lüzumludur. ( KW.V.Humboldt) “Çalışmak günü kısaltır, ömrü uzatır.” (Türk atasözü) “Er olan ekmeğini taştan çıkartır.” (Türk atasözü) Sonuca Gelelim: Başarının sırrı çalışmaktadır. Çalışmalı, ama yerinde, zamanında ve yeterince çalışmalıdır.... Başarı çalışanların hakkıdır.... Çalışanlar başarır. Başaranların isteği artar, daha çok çalışır. “Boş gezmekten bedava çalışmak daha iyidir.” Başarıyı Tanıyalım 53 5. ÖLÇÜLÜ OLMAK Ölçü, ölçmek fiilinden türemiş bir isimdir. (lü) ekiyle sıfat olmuştur. Ölçmek fiili, değişik anlamlarda kullanılır: Bir şeyin uzunluğunu ölçmek, ağırlığını ölçmek, hacmini ölçmek veya değerini ölçmek hep birer ölçme eylemidir. Biz burada ölçüyü, konumuzun özelliğine uygun olarak insanlar açısından inceleyeceğiz: Bu yönüyle ölçüyü: Düşünce ve hareketlerimizde ileriye gitmemek, aşırıya kaçmamak, uygun olanı yapmak; ılımlı, ihtiyatlı, temkinli, tedbirli ve dengeli olmak şeklinde tanımlaya biliriz. Bir şeyde aşırıya kaçmak, eni boyu düşünmeden acele karar vermek, fevri hareketler yapmak, hesapsız ve itidalsiz davranışlarda bulunmak ölçüyü kaçırmaktır. Bunlar ölçü dışı davranışlardır ve birer ölçüsüzlük örnekleridir. Ölçü insanda bir denge unsurudur. Ölçüyü kaçıran insanın dengesi bozulur. Bozulan denge insanı şaşırtır, yanlışlıklar yapmasına neden olur. Bu da başarılı olmasını önler. Başarının en büyük engeli dengeyi kaybetmektir. ÖLÇÜLÜ OLMANIN ÖNEMİ Ölçülü olmak, hayatın her döneminde önemini koruyan vazgeçilmez bir istikrar unsurudur. Duygularında, düşüncelerinde, davranışlarında ve işlerinde ölçülü olan insanlar, ne yaptığını ve ne yapacağını önceden bilir, hatalara ve çıkmazlara düşmekten kendisini koruyabilir ve başarı yolunu açabilirler. 54 Rasim PEHLİVANOĞLU Yaşantılarında ölçüyü kaçırmayan dengeli insanlar, hayat kavgasında kolay yenilmezler. Böyleleri için başarısızlıklar değil, ancak başarılar ufukta görülür. Dengeli yaşamak zorunda olan biz insanlar için ölçülü olmak, hayatın her sahasında ve her safhasında kendisini gösteren zaruri bir ihtiyaçtır. Aksi halde (ölçüsüzlük halinde), hayat kavgasında bocalar, şaşkınlaşır, ne yaptığımızı ve ne yapacağımızı bilemez hale düşeriz. Bu da bizi, başarılara değil, başarısızlıklara ve çıkmazlara götürür.... NERELERDE ÖLÇÜLÜ OLMALIYIZ? Çevresine uyum sağlamak ihtiyacında olan insan, her yerde ve her zaman ölçülü olmak zorundadır. Belli başlı ölçülü olma sahalarını şöyle sıralayabiliriz: Çalışmada-dinlenmede ölçü, uyumada-uykusuz kalmada ölçü, konuşmada-susmada ölçü, dostluktadüşmanlıkta, yakınlaşmada-uzaklaşmada ölçü, şakalaşmada-dargınlaşmada ölçü, sevmede-saymada, gülmede-eğlenmede ölçü, gezmede-görmede, okumadaöğrenmede ölçü, sevmede-acımada, sevinmede-acınmada ölçü, merhamette-buğuz etmede ölçü, karar vermedekararsız kalmada ölçü, kazanmada-zarar etmede ölçü, giyimde-kuşamda, yemede-içmede ölçü, öğretmen-öğrenci ilişkilerinde ölçü, arkadaşlık ve insanlık münasebetlerinde ölçü; daha başka çeşitli sahalarda, her yerde ve her zaman ölçülü olmak, normal insanın vazgeçilmez ihtiyacıdır. Hayat bir ölçüler manzumesidir.... Ölçülü olmak ihtiyacını duyan ve buna riayet eden insanlar, başarı ve mutluluk yolunu kendilerine açar, bu yolda önlerine çıkacak engelleri kolayca yener ve zorlanmadan amaca ulaşabilirler. Ölçülü olmak bir ayar meselesidir. Birazcık farklı tutum ayarı bozabilir. Terazinin dengesi, iki Başarıyı Tanıyalım 55 kefesindeki ağırlığın eşitlenmesi ile sağlandığı gibi; insanlar da ölçülü olmak suretiyle dengeyi sağlayabilirler. Farklı ağırlık terazinin kefesini ağdırdığı gibi, ölçüsüzlük de insan dengesini (İnsanın manevi dengesini) bozar, başarı yolunu kapar ve başarısızlıklara mahkûm eder. Kabul edelim ki: Ölçülü olmak birazda akıl ve irade işidir. Aklını kullanabilen ve birazcık irade gayreti gösteren kimse her şeyde (duygularında, davranışlarında, sözlerinde...) ölçülü olmaya kendisini alıştırabilir. Ölçülü olmak konusu, genişliğine ve derinliğine incelenecek olursa, başlı başına bir kitap meydana gelir. Biz burada, ölçülü olunacak konuların bir kısmına birer kelimeyle değinip geçtik. Ancak, bir fikir verebilmek için sadece konuşmada ölçü konusunu biraz açalım: KONUŞMADA ÖLÇÜ Konuşmak-görüşmek çok gerekli bir şeydir. İnsanlar, bu yolla deşarj olurlar ve huzur bulurlar.... Halkımız arasında: “Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır” denilmektedir. İnsanlar, konuşarak birbirleriyle tanışır ve sevişirler. Güler bir yüzle tamamlanan tatlı dilin açamayacağı kapı yoktur. “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” diyen atalarımız boşa söylememişlerdir. Ancak, yılanı deliğinden çıkaran tatlı dilin yanında, insanın tepesini attıran sözlerde vardır... Tatlı dilli ve ölçülü bir konuşma, sahibini yüceltirken, acı dilli ve ölçüsüz bir konuşma sahibini yere batırır... İçinde yaşanılan toplumun görgü kurallarına uyularak yapılan ölçülü bir konuşma, sahibine çok şeyler kazandırır... Kelimelerin seçilmesinde ve söyleniş tarzında ölçülü olmak gerektiği gibi, konuşmanın süresinde de 56 Rasim PEHLİVANOĞLU ölçüyü kaçırmamak gerekmektedir. Tecrübelerimizle görüyoruz ki, “ Çok konuşan çok hata yapar.” O halde, “Az fakat öz” konuşmasını bilmeliyiz. Çok söz yerine, az sözle maksadını ifade edebilenler çevresinden ilgi ve itibar görürler. Kendimizi buna alıştırmak için şuurlu bir gayret göstermeliyiz. “İnsan, konuşa konuşa kendisini kabul ettirir”. Bunu bileceğiz. Fakat “Söz gümüş ise sukût altındır” sözünü de hiç aklımızdan çıkarmayacağız. İnsan, yerine göre konuşmasını, yerine göre susmasını bilmelidir. “Söyleyenden dinleyen arif gerek” diyen atalarımız: “Biliyorsan konuş örnek alsınlar. Bilmiyorsan sus adam sansınlar” diyerek de, gerektiğinde susmanın konuşmaktan daha faydalı olduğunu vurgulamışlardır. Ancak, konuşulması gerekli olan yerde susmak akıl işi değildir. Fırsatlar kaçırılabilir. Önemli olan, nerede konuşulacağını ve nerede susulacağını bilmektir... Her akla gelenin söylenmeyeceğini öğütleyen atalarımız: “Her bildiğini söyleme, her söylediğini bil. İstediğini söyleyen istemediğini işitir” sözleriyle, bu görüşü en güzel ifade etmiştir. “İki düşün bir söyle” diyen atalarımız: “Sözünü bil pişir, ağzını der devşir” sözleriyle, düşünerek ve ölçüp biçerek konuşmanın önemini belirtmişlerdir. Ölçülü konuşmanın değerini ve ölçüsüz konuşmanın zararını dile getiren şu sözleri ilgiyle inceleyelim: “Söz var dağa çıkarır, söz var dağdan indirir”. “Söz var gelir geçer, söz var deler geçer.” “Söz var iş bitirir, söz var baş yitirir.” Yeri gelmişken halk aşığı Yunus Emre’nin de bir beytini buraya alalım: Başarıyı Tanıyalım 57 “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı, Söz ola ağulu aşı yağ ile bal ede bir söz.” Yani; söz var savaş bitirir, söz var baş kestirir. Söz var zehirli aşı yağ ile bal gibi yedirir. ÖĞRENCİLERDE ÖLÇÜ Gençlere-öğrencilere hitap etmekte olduğumuzdan, gene onlara dönerek bu konuyu bağlayalım: Hayatın ilk basamaklarını tırmanmakta olan genç öğrenci, başarısının ölçülü davranmakta olduğunun bilincine varmalıdır... Gelişmek azminde olan öğrenci her yerde, her zaman ve her iş de ölçülü olmayı düşünmeli ve buna kendisini zorlamalıdır... Önceden düşünerek verdiği kararından dönmeden yürüyen şuurlu öğrenci, her şeyde ölçülü olabileceğine kendisini inandırmalıdır. İnancını sarsmadan yürüyen öğrenci, biraz irade gayreti göstermek suretiyle, ölçüyü kaçırmadan yolunda ilerleyebilir ve de başarıdan başarıya koşabilir... 58 Rasim PEHLİVANOĞLU 6. İHTİYAÇ DUYMAK Bir şeye ihtiyaç duyulursa aranır. İhtiyaç duyulunca araştırılır ve bulunur. İhtiyaç duyulunca okunur ve öğrenilir. İhtiyaç duyulunca üretilir veya ihtiyaç duyulunca eser meydana getirilir. Verimli çalışmak ihtiyaçla başlar, ihtiyaç duyulmadan, zorlamayla yapılan çalışma ürün vermez. Bir işe girişirken veya bir konuyu öğrenmeye başlarken, sonunda kazancımızın ne olacağını önceden düşünmek ve bilmek zorundayız. Ne yapacağımızı, niçin yapacağımızı önceden düşünmez ve tespit etmezsek, yapacağımız işe veya öğreneceğimiz konuya ilgi duyamayız. İlgi ve istek duyulmadan verilen çaba olumlu sonuç vermez... Başarıyı Tanıyalım 59 7. METOT “Her şey yoluyla olur” Amacımıza ulaşmak için gidilecek yola metot denir. Metot, en kısa ve en güvenilir yoldur. Bu yol, başarıyı arayan kişinin bilgi, beceri ve uygulama gücüne göre değişir. Yol olmadan istediğimiz yere gidemeyeceğimiz gibi, metot bilmeden de amacımıza varamayız. Metot bilmeden verimli çalışamayız ve iyi öğrenemeyiz. Metotlu çalışanlar, metotlu öğrenenler daha az emek ve daha az enerji ile daha kısa zamanda başarıya ulaşırlar. Mesleğinin gerektirdiği bilgi ve beceriyi öğrenemeyen meslek erbabı, mesleğinde ilerleyemez. İşinin ehli olmayan iş adamı işini ileri götüremez. Bunun gibi, çalışmanın ve öğrenmenin yolunu ve usulünü bilmeyen öğrenciler de derslerinde başarılı olamaz. O halde, iyi öğrenmeyi ve okulunda başarılı olmayı amaçlayan öğrenci, çalışmanın ve öğrenmenin yollarını bilecektir ve bildiğini de uygulayacaktır. Yani, öğrenme metodunu bilecektir ve öğrenmek için metotlu çalışacaktır. 60 Rasim PEHLİVANOĞLU 8. ZAMAN “Her şeyin bir vakti zamanı vardır” Başarmada zaman çok önemlidir: Neyi, ne zaman yapacağız? Ne kadar zamanda yapacağız? Neyi, ne zaman öğreneceğiz ve ne kadar zamanda öğreneceğiz? Bunu, işe başlamadan önce tespit etmeliyiz ( belirlemeliyiz). Her şeyin bir zamanı vardır: Zamanından önce veya zamanından sonra yapılan iş değerinden çok şey kaybeder. Yarının işi bugün yapılamayacağı gibi, bugünün işi de yarına bırakılamaz. Bırakılırsa zamanı geçer. Zamanı geçen iş hem değerini kaybeder hem de zorlaşır. J.J. Russo’nun söylediği gibi : “Zamanında yapmamız gerekip de yapmadığımız kolay şeylerin birikmesiyle zor iş meydana gelir.”... Bir işe yeteri kadar zaman ayırmalıyız. Ne fazla, ne eksik. Zamanın fazla olması ilgiyi dağıtır, boş yere emek ve enerji sarfına yol açar. Az olması aceleye ve başarısız çalışmaya yol açar... Başarılı sonuç için, çalışmanın başında zamanı ayarlamalı ama iyi ayarlamalıyız. Ayarladığımız zamana da uymalı ve uymaya kendimizi zorlamalıyız. Başarıyı Tanıyalım 61 9. DÜŞÜNMEK “Düşünce körlüğü göz körlüğünden daha kötüdür.” Düşünmek zekâyı işletmektir. Tefekkür etmek, zihin yormak, fikir ve mülahaza eylemek birer düşünmektir. Uzun uzadıya inceleyip tetkik etmek de düşünmenin katkısıyla olur. Her şeyin başı düşünmektir. Her işin başında düşünmek gelir. Her işe başlamadan önce düşünmeliyiz. Öğrenciler, bir şeyi öğrenmeye başlamadan önce düşünmelidir: Neyi, niçin öğreneceğim? Ne zaman ve nasıl öğreneceğim? diye zihnini yormalıdır. Yapacağı iş ve öğreneceği konu üzerinde dikkatini toplamalı ve muhakeme etmelidir. Gerekli zihni hazırlığı yaptıktan sonra öğrenmeye başlamalıdır. Yapacağımız bir iş de, daha başlangıçta iken neticeyi görebilmeliyiz. Bundan sonra, yapıcı bir güçle ve ciddiyetle konuya eğilmeliyiz... Büyüklerimizin söylediği gibi; “Düşünmeden öğrenmek kaybedilmiş emektir.” Victor Hugo: “Çalışmak hayat, düşünmek ışıktır.” demiştir. Bir başka büyük adam: İnsanlığı bir kayığa, bilgiyi yelkene, düşünceyi rüzgâra benzetmiştir. Rüzgâr olmadan, yelkenli gemi yol alamaz ve hedefine ulaşamaz. Bunun gibi, insan da düşünmeden doğru yolu bulamaz ve amaca ulaşamaz. Ülkümüzü seçmek, amacımızı tespit etmek, hedefleri belirlemek, ihtiyacımızı görebilmek, zamanı ayarlamak ve yolumuzu bulmak... Bunların hepsi ancak düşünmekle (yapıcı düşünmekle) mümkün olur. Yapıcı düşünmek diyorum. Zira düşüncenin yıkıcısı da vardır... 62 Rasim PEHLİVANOĞLU Düşünmeden çalışamayız. Düşünmeden öğrenemeyiz... Bir işe düşünmeden başlarsak, iyiyi, doğruyu, güzeli bulamayız; yönümüzü şaşırır yolumuzu kaybederiz; bocalarız, yanılırız, yoruluruz ve yarı yolda kalırız... Başarılı olanlar düşünmesini bilenlerdir. Düşünerek başlayanlar, her safhada düşünmeyi devam ettirenler başarı yolunda yürüyenlerdir. Düşünemeyenler, düşünmeden işe başlayanlar kaybetmeyi peşinen kabullenenlerdir. Başarısızlık kuyusuna düşmek istemiyorsak düşüneceğiz, düşünmeye kendimizi alıştıracağız. Bunun için, düşünmenin yollarını öğreneceğiz. Başarı yolunda ilerlememiz, yücelmemiz ve yüceltmemiz, düşünebilmemiz oranında mümkün olacaktır... Başarıyı Tanıyalım 63 10. AZİM – AZMETMEK (Kararlılık) “Azimle yüce dağlar devrilir.” Azim, bir işi yapmaya kesin niyet etmektir. Bir işi yaparken veya bir şeyi öğrenirken önümüze çıkan engelleri yenme kararı azimdir. Bu karar kesindir. Engeller ne olursa olsun, bir işi başarmaya kesin karar vermekle azmetmiş oluruz. Azim sahibi olanlar işlerini başarıyla yürütür, er geç verimli sonuca ulaşırlar. Azmeden öğrenciler istediklerini öğrenir ve okulunda başarılı olurlar. İşlerimiz her zaman kolay yapılmaz. Başarıya ulaşmak için önümüze çıkan pek çok engelleri yenmek zorunda kalırız. Hayat yolu çalılarla, dikenlerle ve başka çeşitli engellerle doludur. Yolumuz üzerindeki engelleri görüp: “ Her ne pahasına olursa olsun bunları yeneceğim” azmiyle işe koyulmak başarının ön şartıdır. Sadece kararlı olmak yetmez: daha işin başındayken - gerçekçi bir bakışla – engelleri iyi görmeli ve kendimizi ona göre hazırlamalıyız. Hazırlıksız ve tedbirsiz, kuru kuruya azim insanı başarıya götürmez. Bir büyük adam:“İnsan, yapacağı işlerde karşılaştığı engelleri de sevmelidir.” diyor. Doğru söylüyor. Çünkü: Engeller ve başarısızlıklar bizi daha gerçekçi olmaya zorlar. Engelleri yene yene irademiz kuvvetlenir ve ileride daha büyük engelleri yenmeye hazırlıklı oluruz. Azimli insanlar başarısızlıklar karşısında yılgınlık göstermez, bunlardan ibret dersi alır, tedbirini artırır ve daha da hızlanırlar. Azimli ve cesur insanlar başarısızlıklardan başarılar üretirler, başarısızlıklarla iradelerini bilerler. “Beni 64 Rasim PEHLİVANOĞLU öldüremeyen her şey gücümü artırır.” diyen kişinin azmi örnek alınmalıdır. Engellemeler dışımızdan geleceği gibi, içimizden de gelebilir. Azmimiz, içimizden gelecek düzensiz hamleleri de önleyebilmeli, düşüncelerimizi disipline alabilmeli ve iç kuvvetlerimizi harekete geçirebilmelidir. Başarıya ancak bu yolla ulaşabiliriz. Bir yandan iş yapma ve öğrenme enerjimizi ayakta tutarken, diğer yandan kendi içimizden gelecek olumsuz etkilere KARŞI KOYMA enerjimizi daima güçlü tutabilmeliyiz. “Azmin elinden hiç bir şey kurtulamaz” Başarıyı Tanıyalım 65 11. SABIR - SEBAT “Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır.” Sabır, dayanma ve tahammül gücünü belirtir. Acele ve telaş göstermeden geleceği ve olacağı bekleyebilmek sabır etmektir. Sebat, yerinde ve sözünde durma halidir. Kararlı olmak ve devam etmek demektir. Azim, sabır ve sebatla birleşince verimli olur. Günlük yaşantımızda yer alan küçük veya büyük başarılar azmimizi kuvvetlendirir. Fakat bazen moralimizi bozan, hevesimizi kıran ve enerjimizi parçalayan olaylarla da karşılaşabiliriz. Bu gibi hallerde yenilgiyi kabullenmeyeceğiz. Sabırla karşı koyacak, kırılmaz bir enerji ile sonuna kadar dayanacağız. Başarı sabretmekte ve dayanmaktadır. Tembelliğe ve bıkkınlığa yenilmeden sonuna kadar sabreden başarıya ulaşır, mutluluğa erişir. Peygamberimiz; “İnsana sabırdan daha iyi ve geniş bir şey verilmemiştir.” buyurmuş, başarının ancak sabırla olacağını bildirmiştir. Hz. İsa; “Hoşlanmadığınıza sabretmedikçe, hoşlandığınızı ele geçiremezsiniz” demiştir. Sabır ve sebatla yapılan işler bize kendimizi saymayı ve kendimize güvenmeyi de öğretir. Bir işe girişmeden önce iyi düşünmeli, başladıktan sonrada sabırla devam ederek ve her engele karşı koyarak bitirmeye çalışmalıyız. Öğrenciler de, okuluna başlamadan önce iyi düşünerek karar vermeli, azmetmelidir. Başladıktan sonra da sabırla devam ederek çalışmalı, öğrenmeli ve başarıyla okulunu bitirmelidir. Şuurlu ve iradeli öğrenci bunu yapar. “Sabreyle işine, hayır gelsin başına.” 66 Rasim PEHLİVANOĞLU 12. SEVGİ - SAYGI – HOŞGÖRÜ – ŞEFKAT Sevgi, gönülden duyulan temiz bir duygudur. Gönül, kalbin manevi yönüdür. İnsanın güzel duygularının merkezi, kaynağı gönüldür. Gönülden duyulan sevgi, insanı yüksek fedakârlıklara götüren tatlı bir duygudur. Sevgi muhabbettir. Muhabbet meyildir, ilgidir, dostluktur, bağlılıktır. Sevgi manevidir; insanın iç âleminde yer eder. Görülmez fakat hissedilir... Sözle tarifi güçtür, yaşanarak öğrenilen hoş bir duygudur... Sevgi, insanı yücelten, yükselten, manevi hazza ulaştıran yüksek bir duygudur... Seven İnsan Sevgi duygusuna ulaşan insan kötü şeyler düşünemez; kötü işler yapamaz; kötülere eş ve alet olamaz. Aksine: Seven insan iyilik düşünür, iyilik yapar ve iyilikler peşinde koşar... Seven insan serin kalpli olur. Sakin duruşlu ve kendisinden emin görünür... Seven insanın gözlerinin içi güler; bakışları parlak, yüzü güleç ve dili tatlı olur. Seven insan sevilir ve çevre edinir... Sevilen ve çevresi genişleyen insan, herkesten ilgi, itibar, yardım ve himaye görür... “Sev ki sevilesin” diyen atalarımız sevilmeyi sevmeye bağlamışlardır. Benjamin Franklin’in söylediği gibi: “Sevilmek istiyorsanız, önce sevin ve sevimli olun”. Seven, sevdiği için sevilen, sevildiği için sayılan, çevresinden yardım ve himaye gören insanın, verimli çalışma ortamı gelişir. Gelişen bu ortamda, başarının aydınlık yolu kendisine olabildiğince açılır. Açılan başarı yolunda, başarının diğer şartlarını da yerine getirmek Başarıyı Tanıyalım 67 suretiyle ilerlemek ve başarılardan başarılara yürümek, seven ve sevilen insan için normal bir olaydır... Sevgiye Ulaşmak Sevgi içten gelen bir duygudur. Dıştan zorlamayla olamaz. Ancak, insan aklını kullanarak ve kendi kendine telkin etmek suretiyle sevgiyi geliştirebilir. Şöyle ki: İnsan, sevilmesi gerekenleri aklıyla bulur ve bunlar üzerine düşünür... Önceden sevemiyorsa da: “Sevmeliyim... Seveceğim... Seviyorum...” gibi sözlerle kendi kendine telkin yapar. Bu yolla, zamanla sevmeye alışır. Sevdikçe de sevildiğini fark eder. Sevildikçe sevgisi daha da derinleşir ve sonunda manevi hazza ulaşır... Artık bundan sonra sevgiden kopamaz. Sempati Sempati, insanlar arasında birbirine yakınlık duyma eğilimidir. Buna “duygusallık” da diyebiliriz. Birinin, bir başkasına karşı beslediği sıcak ve içten duygu sempatidir. Çoğu zaman, sevgi sempati ile başlar. Sempati yönsemesi, cemiyeti ayakta tutan çok önemli manevi bağlardan birisidir... Milletçe buna muhtacız. İnsanlar arasında, önce sempatiyle başlayan yakınlık eğilimi, zamanla kuvvetlenerek sevgiye dönüşebilir... Küçük sevgiler, genellikle, büyük sevgilerin temelidir: Anne baba, kardeş ve arkadaş sevgisi; zamanla millet, memleket ve insanlık sevgisine yücelebilir... Sempatiden sevgiye, sevgiden diğer sevgilere (daha önemli ve daha yüksek sevgilere) yol açıldığına göre: Sevmek istediğimiz şeylere önce sempati duyarak başlayabiliriz. Kendi kendine yapacağımız etkili telkinlerle, sempatiyi zamanla sevgiye ve sevgiyi de geliştirerek daha yüksek sevgilere yüceltebiliriz... 68 Rasim PEHLİVANOĞLU Saygı Saygı, sevgi ile bağlılık karışımı yüce bir duygudur. Saygı daha ziyade, küçüklerin büyüklere karşı duyduğu ya da önemli ve değerli kimselere karşı duyulan bağlılık ve beğenmek duygusudur. Saygı, “hürmet”le eş anlamlıdır. Hatır sayma-hatır gözetme hali saygıdan ileri gelir. Saygı, daima sevginin yanı başındadır. Zira, seven insan sevdiğini sayar. Saygıya yönelmeyen, göstermelik sevgiler sevgi olmaktan çok uzaktır. Böyle sevgiler içten değil yüzeyseldir. Çoğu zaman şahsi çıkara dayanır... Saygı duygusuyla yoğrularak yetişen insan, sevmese de saymasını bilir. Zira, saygı sadece duygunun değil, aklın da gereğidir. Şahsi çıkarımızın yerine gelmesi de karşımızdakine saygılı olmamıza bağlıdır... O halde: Sevsek de sevmesek de, her insana karşı saygılı olmak zorundayız... Ve gene sevsek de sevmesek de, her arkadaşımıza ve her yakınımıza saygı göstermekle yükümlüyüz... Kendisinden faydalansak da faydalanmasak da, her büyüğe ve her değerli insana saygı göstermek ve saygılı davranmakla mükellefiz... Karşımızdakinin görüşleri, bize uysa da uymasa da, tarafımızdan kabul görse de görmese de, saygıyla karşılamak durumundayız... Zira: saymasını bilenler sayılırlar... Sayan insan kendisini kabul ettirir ve öncelikle kendisini büyültür. Biz sayarsak, karşımızdakiler de bizi sayar. Biz görüşlere saygı duyarsak, karşımızdakiler de bizim görüşlerimize saygı duyar... Böylece, karşılıklı saygı ortamı gelişir. Oluşan saygı ortamında, görüşler serbestçe tartışılabilir; gerçekler ve doğrular kolaylıkla anlaşılabilir... Başarıyı Tanıyalım 69 Karşılıklı saygı havası içinde gelişen huzur ortamında, çalışmanın verimi artar ve başarıya ulaşması kolaylaşır... Hoşgörü Hoşgörü, her şeyi anlayışla karşılamaktır. Hoşgörü, bazı hallerde kusuru görmezden gelmektir. Ya da, kusuru bağışlayarak sahibini sevindirmektir. Arapçadan gelen “müsamaha” ile Fransızcadan gelen “tolerans” kelimeleri de bugün dilimizde hoşgörü anlamında kullanılmaktadır. Hoşgörü saygıdan daha da ileridedir. Zira, hoş görüde bağışlamak vardır; bağışlayarak sevindirmek, bu yolla iyiye yönlendirmek ve iyiyi buldurmak vardır. Hoşgörüsüz toplumlarda daima kusurlar görülür; kusurlar büyültülerek büyük problemler oluşturulur... Hoşgörülü toplumlarda ise, kusurlar hoş görülür. Büyük kusurlar küçültülür, küçükler düzeltilir ve birbirini seven sayan huzurlu bir toplum oluşturulur... Şefkat Şefkat, karşılık beklemeden, içten gelen, koruyucu ve esirgeyici bir sevgidir. Sevginin daha da gelişmiş bir şeklidir. Şefkat, daha ziyade, büyüklerin küçüklere, ya da kuvvetlilerin zayıflara karşı duyduğu koruyucu – kol kanat gerici – bir sevgidir. Sevginin şefkat derecesinde gelişmesi; küçüklerin büyüklerden, halsizlerin güçlülerden, zayıfların kuvvetlilerden, muhtaçların varlıklılardan yardım ve himaye görmesi gibi yüksek fedakârlıkların ve üstün meziyetlerin gelişmesine yol açar ki; bu hal, birbirini görüp gözeten ahenkli ve huzurlu bir toplum düzeninin kurulup gelişmesine yardımcı olur. 70 Rasim PEHLİVANOĞLU ÇEŞİTLİ SEVGİLER Sevgiler çeşitlidir. Bunları dört grupta incelemek yerinde olur: a) İnsanlara yönelik sevgiler. b) Tabiata ve hayvanlara yönelik sevgiler. c) Yüksek meziyetlere yönelik sevgiler. d) Mukaddes değerler sevgisi - Allah sevgisi Bunlara özetle değinelim: a) İnsanlara Yönelik Sevgiler İnsanlara yönelik sevgilerin başında anne- baba, kardeş, arkadaş ve eş sevgisi gelir. Bunlar, ihmal edemeyeceğimiz en önde gelen sevgilerdir. Bu en yakınlarımıza olan sevgilerimizi, görevlerimizle birlikte sürdürmekle yükümlüyüz... Anne sevgisi sevginin temelidir. Bütün sevgiler anne sevgisi üzerine kurulur. Bu temel kuvvetli atılmalıdır. Öğretmen sevgisi, hısım akraba, konu komşu ve hemşehrilik sevgisi de insanlara yönelik sevgilerdir. Bunlara sevgiyle yaklaşanlar, sevgiyle ve belki daha fazlasıyla karşılık görürler; çevrelerini genişletirler ve mükâfatını alırlar... Öğretmenini seven öğrenci, onun dersini de sever. Sevilen ders, daha kolay ve daha sağlam öğrenilir... Kazanan gene öğrenci olur. Severek öğretmenini sevindirmiş olmanın da ayrı bir değeri vardır... Hısım akraba, konu komşu ve hemşehrisini tanıyan, onlara karşı sevgi ve saygıda kusur etmeyen öğrenciler; komşuluk, akrabalık ve hemşehrilik görevini yerine getirmiş olmanın yanı sıra, iyi öğrenci ve iyi insan olma yolunda önemli adımlar atmış olurlar... Başarıyı Tanıyalım 71 İnsanlara yönelik sevginin daha da genişi ve gelişmişi, millet ve memleket sevgisidir. Kendi milletini ve memleketini sevmek; Milletinin refah ve saadeti için hizmet ülküsü beslemek ve bu uğurda elinden gelen gayreti göstermek, her millet ferdinin vatandaşlık ve insanlık görevidir... Bu görevi yerine getirenler manen huzur bulur ve çevresine de huzur verirler... Millet ve memleket sevgisiyle yoğrularak; Milletinin millî ve manevi değerlerine sahip çıkarak; Milletine hizmet aşkıyla dolu olarak ve bu uğurda fedakârlıklara katlanmaya hazır olarak yetişen ve gelişen öğrenciler, yakın bir gelecekte, memleket ufuklarında parlayan bir yıldız olmaya namzet olanlardır!.. İnsanlara yönelik sevginin en genişi ve gelişmişi İNSANLIK SEVGİSİ dir. Tüm insanlara karşı duyulan sevgidir. Kendi Milletini de taşarak, yeryüzündeki bütün insanlara sevgi ve saygı duyan; insanlığa hizmet ülküsüyle dolu olarak yetişen ve gelişen öğrenciler, bu yüce ülküye ulaşabilmek gayretiyle daha verimli çalışabilecekler ve er geç başarılı sonuca ulaşabileceklerdir... Bu gibiler, gelecekte bütün insanlık alemine vereceği önemli ve kalıcı hizmetlerle hem kendilerini yüceltecekler ve hem de Milletimizin yüce adını, dünya ufuklarında şanla ve şerefle dalgalandıracaklardır!.. b) Tabiata ve Hayvanlara Yönelik Sevgiler Tabiatın yeşilliğini, ağaçlarını, çiçeklerini ve diğer bitkilerini sevmek ve onları koruyucu olmak, insan hassasiyetinin ve insan ruhunun inceliğini gösterir... Bunlara karşı duyulan sevgi, insan ruhuna huzur ve sükûn verir... 72 Rasim PEHLİVANOĞLU Hayvanları sevmek, onları korumak ve onların yaşamalarına yardımcı olmak; hassas duygunun, merhametin ve iyilikseverliğin önemli göstergesidir... Diğer sevgilerin yanı sıra, tabiat ve hayvan sevgisiyle de yüklü olarak yetişen öğrenci ancak o zaman " kâmil insan" olmaya namzet olabilir... c) Yüksek Meziyetlere Yönelik Sevgiler Okuma sevgisi, öğrenme sevgisi, vazife (görev yapma) sevgisi, güzellik sevgisi, güzel sanatlar sevgisi, doğruluk sevgisi, hak ve hakikat sevgisi ve benzerleri, yüksek meziyetlere yönelik sevgilerdir. Bu sevgiler, öğrenciye kendisini bulduran, onun ufkunu açan, yükselmesine ve yücelmesine yol açan çok yüce sevgilerdir... Bu yüce sevgilerle dolu olarak yetişen ve gelişen öğrenciler: İyi insan, olgun insan ve faydalı insan olmanın ideal yolcularıdır... d) Mukaddes Değerler Sevgisi - Allah Sevgisi İnsanlar için, mukaddes sayılan (mübarek-kutsal bilinen) değerler ve bunlara karşı duyulan mukaddes sevgiler vardır. Dini inanışların mukaddes saydığı değerlere duyulan sevgiler bunların başında gelir. Allah sevgisi, Allah'ın emirlerini tebliğ etmekle görevli olan Peygamberlere duyulan sevgi, Allah'ın buyruklarını içine alan kutsal kitaplara olan sevgi, mukaddes sevgilerin önde gelenleridir. Din denilince ilk akla gelen Allah olduğuna göre, mukaddes sevgilerin en büyüğü Allah sevgisidir: Kâinatta mevcut her şeyi yaratan, her şeyi gören, bilen, her şeye gücü yeten; iyilerin, doğruların, haklıların ve çalışanların her daim yardımcısı olan yüce bir kudretin varlığına inanmak, ona sevgi ve saygı duymak, insana güç-kuvvet veren yıkılmaz bir dayanaktır. Allah inancını ve Allah sevgisini benliğinde duyan kimseler, Başarıyı Tanıyalım 73 doğruluğuna inandığı ve haklı bildiği yolda dönmeden yürürler... Böyleleri, güçlüklerle karşılaşsalar da yılgınlık göstermeden yollarına devam ederler; inandıkları davaları yönünde, işleyen zekâlarıyla çözüm yolları bulabilirler ve er geç amaçlarına ulaşabilirler... Burada bir gerçeği dile getirelim: "Allah sevgisine giden yol insan sevgisinden geçer". Bir atasözümüzde ifadesini bulduğu gibi, "Atasını sevmeyen Allah'ını sevemez". Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere; Allah sevgisine ulaşmak isteyenler, öncelikle insanları sevmelidirler. Yaratılanı sevmelidirler yaratana ulaşmak için. Özellikle, cemiyete faydası dokunmuş kimseleri sevmek ve onlara derinden saygı duymak hepimizin insanlık borcudur... Vatan Sevgisi de mukaddes sevgiler arasında yer alır. Sevgilerin en güzeli vatan sevgisidir. Vatan, din, millet kelimelerinin söylenişi bile insanda tatlı heyecan uyandırır... Özellikle biz Türklerin, vatanlarına karşı duyduğu sevgi, hiç bir sevgiyle kıyaslanamayacak kadar yüksektir. Bunun içindir ki: "Vatan sevgisi imandan gelir" demişizdir... Bizler, vatanımızın bir karış toprağı için gerekirse, canımızı-kanımızı ve her şeyimizi vermeye hazır olan asil bir Milletin çocuklarıyız!.. Sevgiler Bir Bütündür Sevgilerin hepsi bir bütündür. Hepsi önemli ve hepsi değerlidir. Hepsi birbirinin tamamlayıcısıdır. Birinden diğerine geçilebilir, fakat biri diğerine tercih edilemez... Sevgi olgunluğuna eren insan, birini sevince, genellikle diğerini de sevebilir. Sevgisizler, sevginin zevkine varamayanlar yalnız kalmış kimselerdir. Bunlar kurumuş ağaç misali gölgesizdirler, faydasızdırlar... 74 Rasim PEHLİVANOĞLU Öğrencide Sevgi Hayatının ilkbaharını yaşamakta olan öğrenciler, sevmenin ve sevilmenin hazzına mutlaka ulaşmalıdırlar. Bunun için, öncelikle sevmeye gayret göstermeli, sevebilmek için kendisini teşvik etmeli ve bu yolda kendi kendisine telkin yapmalıdırlar... Unutmayalım: Sevenler sevilir. Sevilenler ilgi ve itibar görür, başarı yolunda yardım ve himaye görürler... Öğrencinin yakın çevresinde oluşacak, karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü ortamı, ahenkli ve huzurlu bir çalışmaya fırsat verecektir. Bunun temini ise daha çok, öğrencinin kendi elindedir. Kendisinin göstereceği sevgi, saygı, hoşgörü; karşısındakilerin aynıyla karşılık vermelerine zemin hazırlayacaktır. Hattâ daha ileri derecede karşılık bulacaktır... Başarıyı Tanıyalım 75 13. İNİSİYATİF İnisiyatif, Fransızca'dan dilimize girmiş ve tutulmuş bir kelimedir. Sözlüklerimizde, teşebbüs ve girişkenlik kelimeleri de inisiyatif anlamında açıklanmışsa da, inisiyatif anlamını tam olarak karşıladığı söylenemez. Bu bakımdan başlığı inisiyatif olarak seçtim. İnisiyatif: Bir şeyi ilk olarak yapma veya ortaya atma eylemidir. Bir kimsenin herhangi bir işe daha önce başlaması ve başarması onun inisiyatif gücüdür. Bir kimsenin gerekli kararı kendiliğinden alabilmek konusunda sahip olduğu özel nitelikler onun inisiyatifidir. İnisiyatif, karar ve yürütme konusunda sahip olunan vasıflardır. Bir işe daha önce başlamak ve başarmak inisiyatif sahibi olmaktır. Teşebbüs: Bir işe girişme, yapışma, ele alma, itina ile başlama anlamındadır. Girişkenlik: Kolay ilişki kurabilmek, faal ve teşebbüs sahibi olmak halidir. Teşebbüs eden, girişken olan kimselere müteşebbis denir. İnisiyatif sahibi olan insan başlama ve başarmada önde gider, fırsatları değerlendirir. Herhangi bir konuda eylem üstünlüğünü sağlar, sevk ve idareye hâkim olabilir. İnisiyatif Sahibi Olanlar: İnisiyatif sahibi kimseler kendilerine güvenlidirler. Bir şeyler düşünürler, bir şeyler öğrenirler, bir şeyler yapmaya karar verirler. Kararlarını öncelikle ve cesaretle uygulamaya başlarlar ve de başarırlar. İnisiyatif kullananlar çekingen değil girişkendirler, pısırık değil müteşebbistirler. Canlı ve hareketlidirler. Tereddütle vakit öldürmezler, daima faaldirler. Bunlar eğer, önceden iyi düşünür, iyi öğrenir ve tedbirlerini iyi alarak işe başlarlarsa çok başarılı sonuçlar alabilirler. 76 Rasim PEHLİVANOĞLU Öğrencide İnisiyatif Okulunda neyin yapılacağını, neyin öğrenileceğini önceden düşünen ve bulan, düşündüğünü uygulayan; kimseyi söyletmeden derslerini günü gününe hazırlayan öğrenci de inisiyatif sahibidir. Dershanede parmak kaldırıp söz isteyen, isteyerek dersini anlatan, çekinmeden görüşlerini açıklayan öğrenci girişkendir. Böyleleri öğretmenin dikkatini çeker ve övülür. Arkadaşları arasında sevilir ve beğenilir. Yarının büyük girişimcileri böyle başlar. Girişken öğrenciler kendilerini kabul ettirirler, okullarında önemli görevler alırlar. Bu yolla, daha okul sıralarındayken hayata hazırlanırlar. Herkeste inisiyatif (teşebbüs gücü) vardır. Ama, bazılarında daha az bazılarında daha çok. İnsan olarak, bu meziyetimizi geliştirmek elimizdedir. Hem de kendimize karşı olan önemli görevlerimizden birisidir. Ürkekler ve çekingenler de pekâlâ müteşebbis olabilirler. Yeter ki bir şeyleri yapmayı istesinler, üzerinde düşünsünler, ön bilgileri edinsinler ve cesaretle işe başlasınlar. Çalışır ve çabalarlarsa er geç başarıya ulaşırlar. Başarı Müteşebbislerindir Devrimiz pısırıklık, çekingenlik devri değil, teşebbüs devri, atılganlık devridir. Devrimizde pısırıklara hayat hakkı yoktur... Artık cesaretle ileri atılalım, girişelim, müteşebbis olalım, inisiyatifimizi kullanalım. Ancak ölçüyü de kaçırmayalım: Geleceği önceden görelim ve sınırı tayin etmesini bilelim. Düşünme gücünü kullanan inisiyatif sahipleri, ölçülü olmasını ve sınırda durmasını da bilirler... Başarıyı Tanıyalım 77 Sözlerini ve davranışlarını zekâsının kontrolüne alan müteşebbisler, verilen görevi daha rahat ve kolaylıkla yaparlar. Kimseyi sıkmadan, üzmeden işlerini takip eder ve başarıya ulaşırlar. Bu tip öğrenciler derslerini vukufla öğrenir, rahatlıkla sınıflarını geçer ve başarıyla okullarını bitirirler. Azmeden ve aklını kullanan inisiyatif sahipleri, yüklendikleri görevi zor da olsa, imkânsız da sanılsa başarıyla yürütür ve yüz akı ile sonuca varırlar. Bunlar, az sözden çok şey anlarlar. Eksik bulduklarını kendi muhakeme güçleriyle tamamlarlar. Araştırırlar, incelerler. Kendi yollarını kendileri bulurlar. Yol üzerindeki engelleri bertaraf eder ve istenilen yere ulaşırlar. Aşağıya aldığım olayı, inisiyatif sahibi olmaya bir örnek olarak sunuyorum: GARCIA'YA MEKTUP Bu, eski bir mektup hikâyesidir. Her ülkede ve her devirde, günlük gazetelerin ve dergilerin fıkra yazarlarına konu olmuştur. Hikâyeyi yorumlayan yazarlar, herkesin ve özellikle gençlerin okuyup faydalanmalarını öğütlemişlerdir. Büyük trajlı bir İstanbul gazetesi fıkra yazarının, kendi sütununda - değişik yıllarda- üç defa bu konuyu işlediğine tanık oldum. Amerikalı ünlü yazar ve hatip DALE CARNEJİ de SÖZ SÖYLEMEK ve İŞ BAŞARMAK isimli kitabında bu konuya yer vermiştir. Çok önemli gördüğümden, ben de bu mektup hikâyesini aşağıda özetliyorum ve yorumluyorum: 1898 yılında, Amerika - İspanya savaşı başlayınca, ispanya sömürgesi olan KÜBA milliyetçileri bunu fırsat bilerek isyan ederler. O günkü Amerika Cumhurbaşkanı Mc. Kinley, isyan eden halkın lideri General GARCİA ile temas kurarak ona yardımcı olmak ister. Fakat Garcia, 78 Rasim PEHLİVANOĞLU Küba'nın dağlarından birisine sığınmıştır, yerinin nerede olduğunu bilen yoktur. Amerikan Cumhurbaşkanı, çok önemli bir mektubu Garcia'ya ulaştırmak kararındadır. Mektubu götürecek gözü pek birisini arar. Gönderirler. Fakat, Başkan ilk gelenleri kovar. Çünkü bunlar: "Acaba kendisini nerede buluruz? Ne yoldan götürelim?"... gibi sorularla bilgi almak isterler. Oysa yerini başkan da bilmemektedir. Sormadan görevi yüklenecek yetenekli birisine ihtiyaç vardır... Nihayet, Yüzbaşı Rovan'ı gönderirler. (Çavuş Rovan diye yazanlar da var) Başkan, Rovan'a: "Al bu gizli mektubu, Küba'ya götürüp Garcia'ya ver!" der. Rovan: "Başüstüne" diyerek mektubu alır, bir keseye kor ve kalbinin üstüne yerleştirir. Mektubun nereye gideceğini ve nasıl gideceğini sormadan almış ve götürmüştür. Görevi verene bir şey sormamıştır. Fakat görevi yapmaya kararlı olarak yollara düşmüştür. Sormamıştır, ama elbette, kendi kendine düşünmüştür. Kendi inisiyatifiyle araştırmış, sorup soruşturmuş, bilgi toplamış, gideceği yolu kestirmiştir. Yolu üzerindeki engelleri peşinen göğüslemiştir... Rovan, ne yapıp etmiş... Küba dağlarında, ormanlıklar arasında gizlenen ihtilalcileri bulmuş ve mektubu Garcia'ya vermiştir. Hikâyenin özeti bu. Olay gayet basittir. Fakat anlamı geniştir ve derindir. Hikâyeyi anlatan ELBERT HUBBARD önemli yorumlar yapmaktadır. Biz de kendimize göre yorumlayalım: Çok önemli bir mektup alınıyor, götürülüyor, ihtilalcilerin liderine veriliyor. Ancak, nerede bulunacağı ve nasıl gidileceği söylenmiyor. Kendi inisiyatifi ile bir çıkış yolu bulan görevli, tek başına yollara düşüyor. Sahillere yanaşıyor, dağlara 79 Başarıyı Tanıyalım tırmanıyor, ormanlarda dolaşıyor, güçlüklere karşı koyuyor... Aradığını buluyor ve görevini yapıyor... Bu, öyle kolay olmamıştır. Sızlanmadan ve şikayetlenmeden görevi kabullenen Rovan kendine güvenmiş, aklını kullanmış, fedakârlıklara katlanmış ve neticede başarıya ulaşmıştır. Bugün bütün dünya, götürecek adamları arıyor... Garcia'ya mektup Garcia'ya mektubu anlatan yazar Elbert Hubbard'ın makalesi New York'da milyonlarca basılarak herkese dağıtılmıştır. Rus-Japon savaşı sırasında, makale Rusça'ya çevrilmiş ve cepheye giden her askere birer nüsha verilmiştir. Japon'lar, bu makaleyi Rus askerlerinin üzerinde bularak okumuşlar; faydalı olduğuna inanarak Japonca'ya tercüme etmişler; bastırarak çoğaltmışlar; sivil ve asker bütün mensuplarına dağıtmışlar. Gaye: Garcia'ya mektup götürecek adamı yetiştirmek... Bugün, bizim de Garcia'ya mektup götürecek insanlara ihtiyacımız vardır. Gençlerimiz ve öğrencilerimiz herhalde bu nitelikte yetişmeli ve yetiştirilmelidir. Bu gelişmeyi milletçe özlüyor ve umutla bekliyoruz... Millî kültürümüzle beslenerek; Garcia'ya mektup götürecek nitelikte yetişmiş; millî duygu ve millî heyecanla yoğrulmuş, millet ve memleket sevgisiyle dolmuş; millete hizmet aşkıyla yücelmiş; bilgili, becerikli, ülkücü ve inisiyatif sahibi gençlerimiz elinde milletimiz yükselecek, vatanımız kalkınacak mamur olacak, millî birlik ve beraberliğimiz pekişecek, refahlı ve mutlu günlere erişeceğiz!... İnanıyoruz ki: Hayallerimiz elbet bir gün hakikat olacaktır!... 80 Rasim PEHLİVANOĞLU 14. CESARET - METANET “Cesaret, gözü kapalı tehlikeye atılmak değildir.” Ali Fuat Başgil Yiğitlik, yüreklilik, korkmazlık, atılganlık ve gözüpeklik gibi... yüksek ruh halleridir. Cesaret sahibi olan kimseye cesur denilir. ŞECAAT da, biraz farkıyla, cesaret anlamındadır. Şecaat kalb metinliğidir, kahramanlıktır... Daha çok savaş meydanlarında kendini gösterir. METANET: Dayanıklılık, sağlamlık, kavi ve berk olmak demektir. Metanet, insanın sözünde sabit; inancında ve görüşünde kuvvetli; işinde cesur, yürekli ve sabırlı olmasıdır. Metin olmaktan gelen metanet cesaretle yan yana kullanılan bir sözdür. Bunlar birbirini tamamlamaktadır. Akıllı bir cesaret, inattan uzak bir sabır ve metanet, işimizde başarının temeli sayılmaktadır. Korkmadan, ürkmeden ve çekinmeden bir işe girişmek cesaretli olmaktır. Ancak cesaret, akılla birlikte yürürse başarı yolu açıktır. Zira: Amacı akıl tespit eder, gidilecek yolu akıl çizer, tehlikeleri akıl görür, tedbirleri akıl gösterir. Aklın gösterdiği yoldan giden cesur insan er geç amacına ulaşır. Akıl süzgecinden geçmeden gösterilen şuursuz cesaret, insanı karanlığa iteler; sonu belirsiz maceraya sürükler... Akılla beraber yürümeyen cesaret cürettir. Cüretkârların çoğu akılsız cesurlardır. Böyleleri, başlangıçta başarılı olsalar bile sonuçları hazindir... İçinde yaşadığı toplumu, kendileriyle birlikte felâkete sürüklemiş -gelmiş geçmişcüretkârların, maceraperestlerin sayısı dünyamızda epeyce fazladır... Cesaretin zıddı korkudur. KORKU: Çekingenlik, ürkeklik, ileriye atılamamaktır. Korkaklar, yiğitlik, yüreklilik gibi yüksek ruh hallerinden mahrumdur. Aklın CESARET: Başarıyı Tanıyalım 81 süzgecinden geçerek gelen çekingenlik hali korku değildir. Bu hal, gelecek muhtemel tehlikelere kulak kabartmadır. Tehlikeyi önceden görme işaretidir; tedbirli ve dikkatli olma uyarısıdır. Fakat, aklın tehlikeli görmediği durumlarda bile devam edegelen çekingenlik cesaretsizliktir, korkaklıktır. Cesaretsiz İnsan: Cesaretsiz insan, gereksiz endişelerle ve fobilerle yüklüdür. O, şuursuz korkunun ve endişenin esiri olmuştur. Cesaretsiz insan, başlayacağı işin zamanını iyi tayin edemez, öncelikle yapılacak işe karar veremez, inisiyatifini kullanamaz, fırsatlardan faydalanamaz, tesadüfleri değerlendiremez... Cesaretsiz insan şuursuz korkuların üzerine yükselemez, kendine güvenemez, eziklikten kurtulamaz. S. Smith'in söylediği gibi: "Dünyada pek çok yetenek, küçük bir cesaret olmadığı için kaybolur gider". Ne yaptığını ve ne yapacağını bilerek yürüyen cesur insanlarda akıl vardır, mantık vardır, gaye vardır ve iman vardır. İnançlı insan cesaretlidir. Ülküsü olan cesurdur. Cesur ve imanlı insan, ülküsü yolunda yılmadan ve sapmadan yürür. Cesaretli insan güçlüdür... Güçlü insan muzafferdir... Cesaret Yeri Geldiğinde Geçerlidir Demir tavında dövüldüğü gibi, cesaret de sırasında geçerlidir. Demirin tavı gibi, her işin de bir zamanı vardır. O zamanı kaçırırsak işimiz aksar. Çok pahalıya da mal olsa, zamansız cesaretten verimli sonuç alınamaz. "Cesaret aklın eşliğinde yürümelidir" görüşünü savunmuştuk. Doğrudur. Fakat aklımızı kullanacağız diye, uzun uzadıya ölçüp biçerken işimizin başlamasını geciktirir ve zamanını geçirirsek, bu tür akıldan fayda değil zarar görürüz. Zaman aşımına uğratan akıl hocalığından medet umulamaz. 82 Rasim PEHLİVANOĞLU Cesaret de çabukluk esastır: Süratli cesaret etkilidir... Fakat, cesaret de telaş ve acelecilik yoktur. Zira: Telaş şuurlu düşünmeyi önler. Bilelim ki: "Telaşla giden kendine eder". Cesur olacağım diye acelecilik yaparak hesapsız, kitapsız işlere girişirsek, kendimizi batağa sürüklemiş oluruz. "Acele giden ecele gider" denilir. Biz de değiştirerek söyleyelim: Atağa giden batağa gider... Geciken cesaret faydasızdır, kayıptır, gaflettir... Vakti gelmeden ortaya çıkan cesaret ise yararlı değil zararlıdır... Ne önce, ne sonra, tam sırasında... İşte cesaret budur. Cesaret, yerinde ve zamanında kullanılırsa, bütün silâhları mağlup eden en etkili bir silâhtır... Akıllı cesaret, zafer yolunu açan iman silâhıdır. Cesaret, yanında metaneti getirir. Akıl eşliğindeki cesaret ve metanet, iman gücüyle birleşirse, sabır ve sebatla desteklenirse, azmedilip de yapılamayacak hiç bir şey yoktur. Tarihimizden Cesaret ve Metanet Örnekleri Bizler, Büyük Türk Milletinin çocuklarıyız!.. Türk kültürüyle büyüyen insan cesurdur, metindir ve de güçlüdür. Tarihimiz cesaret ve metanet destanlarıyla doludur. Tek başına 10 düşmanı yerlere seren Mehmetçiğin özündeki cesaret ateşidir. "Uyvar önünde Türk gibi" sözünü Avrupalılara söyleten, damarlarında Türk kanı dolaşan askerlerimizin gösterdiği cesaret ve metanettir. Bu söz, bir "darbımesel" haline gelerek, yüzyıllardan beri Avrupa'lılar arasında söylenegelmiştir. İstiklal savaşımız, Türklük aşkıyla yanan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının emrine uyarak, "Ya istiklal, ya ölüm! nidalarıyla ileriye atılan Mehmetçiğin cesaret ve metanetiyle kazanılmıştır. İnönülerde, Sakarya'da, Dumlupınar'da serden geçerek vuruşan Mehmetçikler, Türklük cesaret ve Başarıyı Tanıyalım 83 metanetinin timsali olmuşlardır. Kore'de, sayıca çok üstün düşman kuvvetleri tarafından çevrilen bir avuç Mehmetçik, Türklük duygusu ve gururuyla silkinerek çevresindeki çemberi yarmış ve düşmanı bozguna uğratmıştır. Bu seferde: "Kore'de Türk gibi" sözünü uzak doğu semalarında ve Amerika göklerinde dalgalandırmıştır. Millî tarihimizden okuyup öğreniyoruz: Her sahada büyük işler yapmış olan Türk Milleti, edebiyatta ve ilimde de dehalar yetiştirmiş ve yüksek başarılara ulaşmıştır. Bugünkü Avrupa ilminin ve tekniğinin temeli, Türklerin yüksek zekâ ve çalışmalarının eseridir. Böyle asil bir milletin çocukları, dedelerinden daha üstün meziyetlerle yetişebilir; öğrenimlerini başarıyla sürdürebilir; Yüce Milletimize lâyık Türk Gençleri olarak hayata atılabilirler. Atalette kalmak Türk Çocuklarına yakışmaz. Türk öğrencileri, kendi özel sorunlarını kendileri çözebilir, bunalımlara düşmekten kendilerini koruyabilir veya cesaretli adımlarıyla bunalımlarının üzerine yükselebilirler... Kendine Güvenen Cesur Türk Gençleri Kendilerine güvenen, akıllarını kullanan, azim ve cesaretle yol alan, millî duygularla bezenmiş Türk Gençleri, milletimize ve memleketimize çok faydalı unsurlar haline gelebilirler, Milletimizin daha da mutlu günlere ulaşmasında önder ve rehber olabilirler. Yeter ki, o yöne eğilelim, cesaretimizi ve metanetimizi kırmadan çalışmaya devam edelim!... Cesaretin Desteği Ümittir Hayat bir mücadeledir. Atatürk'e göre: "Hayatta başarılı olmak mücadelede başarılı olmakla mümkündür.” Mücadelede başarının ön şartı cesarettir. Hayatın güçlüklerine karşı ancak cesaret ve metanet 84 Rasim PEHLİVANOĞLU gücüyle direnebiliriz. Cesaret ümitle birlikte yürür. Ümidini kaybeden cesaretini de yitirir. İnançlı insan ümidini kaybetmez. Ümit insana güç verir, güven verir, canlılık verir. Bazen, lüzumsuz korku ve üzüntüler insanı sarabilir. Böyle durumlarda aklın rehberliğine müracaat şarttır. Bu korkunun, bu üzüntünün sebebi nedir diye düşünülmelidir. Sebep bulunabiliyorsa, aklın yol göstermesiyle o sebep kaldırılmalıdır. Belirli bir sebep bulunamıyorsa, gene aklın rehberliğiyle, o sebepsiz korkudan, üzüntü, endişe ve çekingenliklerden sıyrılmanın yolu bulunmalıdır. İnsan kendisini, aklı, zekâsı ve şuurunun kontrolüne alırsa bunu yapabilir. İleriye ümitle bakabilmek ve cesaretle hamle edebilmek dirayetini göstermeye kendimizi alıştırmalıyız. Öğrencide Cesaret Bazı öğrenciler, dershanede parmak kaldırmaktan ve söz alarak fikrini açıklamaktan çekinirler veya dersini anlatmak gücünü kendisinde bulamazlar. Bu hal cesaret kıtlığındandır. Böyleleri, önce kendi kendilerine telkin yapmalıdırlar: "Benim diğer arkadaşlardan farkım yoktur. Çekingenliğim ve mahcubiyetim sebepsizdir. Çalışıyorum, öğreniyorum. O halde öğrendiğimi de anlatabilirim" demelidir. Arkasından: "Bugün sınıfta söz alacağım ve dersimi anlatacağım" kararını vermelidir. Aynı gün, verdiği kararı uygulamaya geçmelidirler. Başlangıçta aksamalar olabilir. Moral bozulmadan ümitle, cesaret ve azimle aynı yolda yürümeye devam edilirse, kısa zamanda çok olumlu sonuçlar alınabilir. Kararlı öğrenci, her gün biraz daha gelişir, zamanla gül gibi açılır ve serpilir. Yeter ki, öğrenci toparlanmasını bilsin, kendisini bulsun, düşünsün, bir karara varsın, kendine güvensin ve cesaretle ilk adımını atsın... Unutmayalım: Cesaret, başarının vazgeçilemez şartıdır. Başarıyı Tanıyalım 85 15. FAYDALI OLMA İSTEĞİ “Faydasız hısımdan, faydalı hasım daha iyidir.” Çalışmanın gayesi yaptığımız işi sonuçlandırmaktır. Yani ele aldığımız işi bitirmektir. Çalışarak dersini öğrenen öğrenci o derste sonuca varmıştır. Sonuca varınca da başarıya ulaşmıştır. Başarının gayesi mutluluğa ulaşmaktır. Başarı, insana haz ve huzur getirir. Haz ve huzurda insanı mutluluğa götürür. Yapılacak iş kişiye veya çevresine huzur ve mutluluk getirecekse o işin yapılmasına başlanmalıdır. Faydalı olmayı istemek bir ihtiyaçtır. İnsan, yapacağı her işte veya öğreneceği her konuda bu ihtiyaca cevap aramalıdır. (faydalı olmanın yollarını aramalıdır). Yaptığımız işin, öğrendiğimiz konunun faydasına kendimizi inandırmalıyız: Faydalı olmak gayesi ile yapılan çalışmalar, insanın heves ve isteğini kamçılar. Verimli sonuca, ancak gayeli çalışmalarla ulaşılır. Bu nedenle, yapacağımız bir işe veya öğreneceğimiz bir konuya başlamadan öne faydasını düşünmeliyiz. O işin yapılmasında veya o konunun öğrenilmesinde şahsımız için çevremiz veya milletimiz için ya da insanlık için bir fayda görüyorsak hemen çalışmaya koyulmalıyız. İnsan, faydalı olacağına inandığı işlerde başarıya ulaşır. Başarı, faydalı olmak gayesi ile yaptığımız işlerde yüzümüze güler. Faydalı olacağına inanılmayan işler insanı çekmez. Öğrenilmesinde fayda görülmeyen konular öğrenmeyi teşvik etmez. Faydasız, lüzumsuz olduğunu hissettiğimiz işler çalışma hevesimizi kırar. Faydalı bir iş gördüğümüze inanırsak yüzümüz güler, neşemiz artar 86 Rasim PEHLİVANOĞLU ve çevremizde kendimiz seviliriz. Sonuçlandırdığımız faydalı bir hizmet yorgunluklarımızı giderir ve karşılaştığımız bütün sıkıntılarımızı unutturur. Her insan, yaptığı işin faydalı olmasını ve bir işe yaramasını ister. İnsanlar, faydasız bir işe paralı da olsa devamlı zorlanamaz. Zorlanırsa da olumlu netice alınamaz. Fazla zorlanmak isyan bile ettirir. Bu nedenle, önce işimizin faydasına inanacağız. Faydasına inanmak içinde işimizin gayesini bileceğiz. Gayemizi bilmiyorsak öğrenenceğiz veya düşünüp bulacağız. Öğrencilerin yaşları küçük ve hayat tecrübeleri az olduğundan, öğrenmeleri istenilen konulardan bazılarını faydasız görebilirler. Başlangıçta bu hal normal sayılabilir. Öğreneceklerini faydasız gören öğrenci düşünmelidir: "Bu konular programa konulduğuna ve kitaplara alındığına göre, herhalde faydalıdır" demeli ve öğrenmeye kendisini teşvik etmelidir. İlk başta faydasına inanılmayan konular dahi dikkat ve ilgiyle okunmalı ve öğrenilmelidir ki, öğrenme eylemi devam ederken faydası da fark edilecektir veya faydası ileride anlaşılacaktır. Öğrenmek zorunda olduğumuz konuları bu görüşle değerlendirmek öğrenmeyi teşvik eder ve başarıyı artırır. Ders konularını öğrenmeye başlayan öğrenci: "Bundan nasıl faydalanacağım, bunu öğrenmekle memleketime nasıl faydalı olacağım?" düşüncesiyle okur ve öğrenirse, faydalı olmanın yollarını bulmuş ve kendisini faydalı olmaya yönlendirmiş olur. Başkasına Faydalı Olan Kendisine de Faydalı Olur İnsan, başkalarına iyilik yapmaya doğuştan meyillidir. İyilik meyli, insanları daima faydalı olmaya zorlar. Şu bir gerçektir: Başkalarına faydalı olanlar, daima Başarıyı Tanıyalım 87 kendilerine de faydalı olurlar. Nefsimize faydalı olmak için başkalarına faydalı olmamız gereklidir. Fayda görmek, faydalı olmakla doğru orantılıdır. Faydalı olmak fırsatını hissedenler hemen koşmalı, sevinç ve heyecanla o işi yapmalıdır. Gönül rahatlığına bu yoldan varılabilir. Faydalı olmak isteği tutum ve davranışlarımızı da değiştirir ve iyiye yöneltir. Başkalarına faydalı iş görmeye alışanlar bundan zevk alırlar ve iç huzuruna kavuşurlar. Böyleleri çekici bir görünüme ve sevimli bir yüze sahip olurlar. Kendileri farkına varmadan herkesi cezbeder ve çevrelerinde sevilen insanlar arasına katılırlar... Her insan önce faydalı olmaya çalışmalıdır. Karşılığında ücret almayı sonraya bırakmalıdır. Esasen, her fayda para ile ödenemez. Maddi karşılık beklemeden yapılan bir iyilik asla ziyan olmaz. Yapılan iyilik er geç geriye sahibine döner, sahibini bulur ve onu mükâfatlandırır. İyilik kaybolmadığına göre, iyilik yapmaya ve başkalarına faydalı olmaya kendimizi alıştırmalıyız. Bunun için, kendi kendimize şöyle telkin etmeliyiz: "Herkes için iyilik düşünüyorum, herkese faydalı olacağım. Hattâ, haberleri olmadan bile herkese faydalı olmaya çalışacağım, faydalı olmak fırsatını arayacağım..." Böyle düşünürsek, faydalı olmak fırsatını ve imkânını bulabilir ve de faydalı olabiliriz. Kendimizi İyi Yetiştirerek ve Geliştirerek Başkasına Faydalı Olabiliriz Şunu da önemle belirtelim: insan, önce kendisine faydalı olmalıdır ki başkalarına da faydalı olmak gücünü kendisinde bulabilsin. Kendisine faydalı 88 Rasim PEHLİVANOĞLU olamayan başkalarına da faydalı olmak imkânını bulamaz. Bir kimse kendisine faydalı olmazsa ailesine de, çevresine de, milletine de, insanlığa da faydalı olamaz. Kendisine faydalı olamayanlar, başkalarının iyiye yönlenmesinde etkili olamazlar. Kendisini sağlıklı bir yaşayışa ulaştıramayanlar, başkalarına sağlıklı bir hayat kazandıramazlar. İsmi bilinmeyen şairin söylediği gibi: "Havada uçan boz kuşlar Telin kadrin ne bilsin. Kendi kadrin bilmeyen Elin kadrini ne bilsin." Başkasının kadrini bilmek için, önce kendimizin kadrini bileceğiz. Önce kendimizi göreceğiz, kendimizi bulacağız ve kendimizi yetiştireceğiz. Önce kendimizi iyiye götüreceğiz, kendimizi düzelteceğiz, kendi eksiklerimizi gidereceğiz ve kendimize faydalı olacağız ki başkalarına da faydalı olabilelim... Ülkümüz, başkalarına faydalı olmaktır. Gayemiz, başkalarına faydalı olmak yolunda ilerlemek ve mükemmelleşmektir. İyi insan, önce kendisini iyi yapandır, sonra da başkasını iyiye götürendir. Şahsiyetli (kişilikli) insan, kendisini mükemmelleştiren ve de çevresindekileri -iyi yönde- etkileme gücüne sahip olan insandır. Amacımız şahsiyetli (kişilikli) insan olmaktır. Şahsiyetli insan, şahsiyetli insanlar yetişmesine etkili olandır. “Kendine faydalı olmadan başkasına faydalı olamazsın.” Başarıyı Tanıyalım 89 16. ZEKÂ Zekâ, sözlüklerde: zihin keskinliği, anlama gücü, sürat’i intikal, zeyreklik olarak tarif ediliyor. Zeyreklik: Uyanıklık, anlayış anlamına geliyor. Sürat'i intikal: Maksadı çabuk ve derhal kavrama demektir. Zekâ, insanlara doğuştan gelir. Kimi insan az, kimisi çok zekidir. Zihinsel özürlüler, normaller, yüksek zekâlılar ve dahiler vardır. Dahilerin sayısı çok azdır. İnsan zekâsı, zekâ testleri ile 0 – 200 arasında bir derecelenmeyle ölçülebiliyor. 5 bölümde gösterilen zekâ dereceleri, H.Şükrü Selçukoğlu’nun “Eğitim Psikolojisi” isimli eserinin 1. Cildi, 242. sayfasında şöyle sıralanmıştır: S.No Zekâ Bölüml. Z.Drc. Dağılımı Sınıflama 1- Geriler 0 - 70 %1 İdiotlar, embesiller, debiller 2- Ağır öğrenenler 70-90 %19 İlk sınır 70-80 % 5, Son sınır (Tutuklar) 80-90 % 14 3- Normal zekâlar 90-110 %60 İlk sınır 90-100 % 30, Tam normal 100-110 % 30 4- Yüksek zekâlar 110-140 %19 İleri zekâ 110-120 % 14, Üstün zekâ 120-140 % 5 5- Dahiler 140-200 % 1 Çok yüksek zekâlılar İnsanların çoğu (ortalama % 60 kadarı) normal zekâlıdır. Okullardaki müfredat programları normal zekâlılara göre hazırlanmıştır. Öğretmen normal zekâlılara göre dersini işler. Sorular normal zekâlılara göre düzenlenir. Üstün zekâlı öğrenci elbette daha çabuk ve daha kolay öğrenir. Üstün zekâlı memur her halde mesleğinde 90 Rasim PEHLİVANOĞLU daha çabuk yükselir. Üstün zekâlı iş adamı muhakkak daha çabuk işini geliştirir ve kazancını artırır v.b. Ancak, bir şartla: Zekâsını kullanabiliyorsa... Zekâlı olmak ayrı, zekâsını işletmek ayrı bir şeydir. Zekâ gelişebilir, aksine körlenebilir de. Zekâ iyiye kullanıldığı gibi kötüye de kullanılabilir. Az veya çok zeki olmak elimizde değildir. Fakat zekâsını işletmek, geliştirmek ve iyiye kullanmak insanların elindedir. Önemli olan: Normal, geri veya üstün zekâlı olmak değil de, mevcut zekâmızı iyi kullanabilmektir. Üstün zekâlılar arasında milletine ve memleketine ve hatta bütün insanlığa çok büyük hizmet edenler, isimleri tarihe altın harflerle yazılanlar olmuştur. Milletleri yüceltenler, ilim ve tekniği geliştirenler bunlardır. İnsanlara fazilet nurunu aşılayanlar, toplumları medeniyet yolunda ilerletenler bunlardır. Bunlar, zekâlarını geliştirenler ve iyiye kullananlardır. Fakat nice üstün zekâlılar da vardır ki: Gerekli ortamı bulamadıklarından kendilerini yüceltememişler, başarılı olamamışlar, hayat denizinde boğulmuşlar yok olup gitmişlerdir. Bunlar arasında, zekâsını kötüye kullananlar, cemiyette “ kötü adam” damgasını yiyenler de az değildir. Normal zekâ normal başarıyı sağlar. Normal zekâlılar arasında, yücelenler ve yüceltenler, başarının şahikasına yükselenler olduğu gibi; bir baltaya sap olamadan sönüp gidenler de pek çok olmuştur. Tarihe mâl olmuş gerçeklerin ışığında belirtelim: Zekâsını işleten, geliştiren ve iyiye kullanan normal zekâlı insanların da yolu, üstün başarılara açıktır. Başarıyı Tanıyalım 91 İşleyen Zekâ Gelişir Geri zekâlıların toplumdaki sayısı % 1 kadardır. Bunların toplumun gerisinde kalması normaldir. Konuşma yeteneği olmayan idiotlar bir şey öğrenemezler. Geri zekâlılarla ağır öğrenenler arasındaki % 5 lik gruptan, uzun vadede gelişerek ilköğretimin ilk sınıflarına ulaşanlar görülür. Hatta bunlar arasında, zamanla zekâsı gelişerek ileride bir iş sahibi olanlar görülmüştür. Ağır öğrenenlerden normal zekâlılara yakın, zekâsı geç gelişen (% 15 kadar ) bir grup vardır ki; bunlar içerisinde zamanla zekâlarının üstünde başarıya ulaşanlar olmuştur. Zekâlarına oranla çok başarılı öğrenim yapanlar, özel yeteneklerine uygun işlerde çalıştırılınca yüksek başarıya ulaşanlar da görülmüştür. Yukarıdaki açıklamaların ışığında bir sonuca varalım: Zekâmız ne olursa olsun, işletilmezse körlenir. Düşünmeyen, muhakeme etmeyen, ileriye bakmayan, azmetmeyen ve çalışmayan insanın zekâsı işlemez. İşlemeyen zekâ gelişemez. Gelişmeyen zekâ geriler. Gerileyen zekâ gücünü yitirir, fonksiyonunu kaybeder... Tembel insanın zekâsı da kendisi gibi tembelleşir... İşleyen zekâ faaldir, bir şeyler yapmak ister. Zekâsı işleyen insan tanınmak, beğenilmek, övülmek, başarılı olmak ihtiyacını duyar. Bu duygu, onu daha faal olmaya zorlar. Eğer, zekâmızı kendimize, çevremize, milletimize ve insanlığa faydalı olacak şekilde işletmezsek; faydalı bilgiler öğrenmekte, faydalı işler yapmakta çalıştırmazsak; faydasız şeyleri öğrenmekte ve zararlı işleri yapmakta kullanılmasını önleyemeyiz... Bilelim ki: İyiye kullanılmayan zekâ kötüye kullanılır... O halde: Hep iyiyi-faydalıyı düşüneceğiz. Hep iyiyi-faydalıyı öğreneceğiz. Hep iyi ve faydalı işler 92 Rasim PEHLİVANOĞLU yapmaya çalışacağız. Buna kendimizi zorlayacağız. İşimize azimle başlayacağız, irade gayreti göstererek sürdüreceğiz ve başaracağız... Kuduz aşısını bulan PASTÖR'ü, Pastör yapan zekâsını işletmesidir. Aynı zekâ derecesindeki Afrikalı bir yerli, zekâsını işletmediği için ilkel yaşamaktan kendisini kurtaramamıştır... Gelişmek, ilerlemek, yükselmek zekâmızı işletmek zorundayız... istiyorsak, Mustafa Kemâl, çocukluğundan beri zekâsını çalıştırdığı için iyi yetişmiş, büyümüş, zaferler kazanmış ve nihayet "ATATÜRK" olmuştur!.. Zekâ Gelişiminde Okulların Rolü Zekâların gelişiminde en etkili kuruluş elbette okullardır. Eğer okullar, iyi yönetilir ve iyiye kullanılırsa: Zekâların işleticisi, karakterlerin yapıcısı ve başarı yolunun açıcısı olurlar... Aksine, okullar kötü yönetilir ve kötüye kullanılırsa: Zekâların körleticisi, ahlâki karakterlerin yıkıcısı ve başarı yolunun tıkayıcısı olurlar.... İyi yönetilen ve iyiye kullanılan okullar, iyiliklerin fideliği ve kötülüklerin mezarıdırlar. Zira: İyiler orada yetişir ve gelişir; kötüler orada eğitilir ve iyileştirilir... Okulları iyiye götürmek, idareciler ve öğretmenler kadar öğrencilerin de görevidir. İyi öğrenciler iyi okullarda yetişir, kabul. Fakat iyi okulların gelişmesinde de iyi öğrenciler etkili olur: Öğrenciler, "Benim okulum"..."Bizim okulumuz..." diye okuluna sahip çıkarsa okulunu geliştirmek ve yüceltmek için özel gayret gösterirse; okulundan övünçle söz etmek gururunu Başarıyı Tanıyalım 93 duyabilirse: Bu okul daha çok gelişir ve yücelir; öğrencilerini de geliştirir ve yüceltir... Millî ve manevi değerlerimize sahip Türk gençleri, okulunu da yüceltmesini bilir ve bu yücelikler içerisinde, kendisini daha da yüceltir... Başarısızlığın Asıl Nedeni Zekânın Dışında Aranmalıdır Tecrübelerimizle de görmüşüzdür ki: Yurdumuzun, ortaöğretim ve daha yukarı öğretim kurumlarında okuyan öğrencilerimizin büyük çoğunluğu zekidir. Zekâları normal veya normalin üzerindedir. Buna rağmen başarı oranları çok düşüktür... Başarısız öğrencilerimizin morali bozuluyor: "Ben zeki değilim, kafam çalışmıyor, öğrenemiyorum, öğrenemeyeceğim..." gibi kötümser düşüncelere kapılıyorlar... Oysa, öğrenemediklerinin kusuru zekâlarında değil, herhalde başka bir sebepten ileri gelmektedir. Bu gibiler, düşünerek asıl sebebi bulabilir, tedbirlerini ona göre alabilir ve normal öğrenmeye başlayabilirler... Öğrenciler, "Zekâm yetersizdir, öğrenemiyorum, yapamıyorum..." diye kötümser düşüneceklerine, "çok zeki değilsem de azimliyim, iradeliyim, sabırlıyım ve sebatlıyım. Çalışarak ve çabalayarak bir şeyler öğrenebilirim"... diye iyimser düşünmeye kendisini alıştırmalıdırlar. İyimser düşünenler zekâlarını işletebilirler... İradesini kullanmasını bilenler iyimser olabilirler... Başarının mutlu sonucu iyimserlere güler... Bilelim ki: Başarı çok zekilerin değil, iyimserliklerini yitirmeden zekâlarını işletenlerin ve geliştirenlerindir; azim ve sebatla çalışmaya alışanlarındır... 94 Rasim PEHLİVANOĞLU 17. SOYA ÇEKİM Soya çekim, soydan geçen demektir. İnsanın, önceki yakınlarında görülen bir halin kendisinde de görülmesi soya çekimdir. Veraset, irsiyet, kalıtım soya çekimle eş anlamlıdır. Soydan gelen bazı istidatlar (özel yetenekler), kişinin başarı derecesini etkilemektedir. Yetişen gençler de elbette bu etkiden nasibini almaktadır. Bazı el becerileri, zihni beceriler, özellikle zekâ soydan gelebilmektedir. Bir kimsenin soyunda üstün kabiliyetlerin bulunması; zihni, bedeni veya hareki birçok becerilere sahip olan üstün bir aileden gelmiş olması, o kimse için büyük bir şanstır. Ancak, bu açık kapıdan faydalanmasını bilirse... Biliyoruz ki, zekâ işletilirse gelişir. İşletilmeyen zekâ -üstün zekâ bile olsa- zamanla körleşir, hiçbir işe yaramaz hale gelir. Aksine, zekâ işletilirse -geri zekâlı bile olsa- özel kabiliyetleri yönünde çalıştırılırsa, zaman içinde zekâları gelişir ve kendilerinden beklenmeyen başarılara ulaşırlar. Hayatta örnekleri çok görülmüştür ve duyulmuştur: Nice normal zekâlı insanlar var ki, kıyasıya çalışarak ve zekâlarını işleterek, üstün zekâlıların dahi ulaşamadıkları başarı çizgisine varabilmişlerdir. Çevremizi gözlersek, böylelerini bizler de fark edebilir ve görebiliriz. İlim âleminin en büyük zekâlarından biri olarak bilinen Albert Einstein, öğrencilik yıllarında o kadar başarısızmış ki, anne-babası oğullarının geri zekâlı olduğundan bile şüphe ediyorlarmış. 16 yaşındayken başvurduğu Zürih'teki Politeknik okuluna ilk yıl alınmamış, bir yıl özel kurs gördükten sonra ikinci yıl zorla kabul edilmiştir. O gün zorla okula alınan -geri zekâlı sanılan - öğrenci, yıllar sonra dünyanın bir numaralı Başarıyı Tanıyalım 95 ilim adamı olmuştur. Çünkü: Sistemli bir çalışmayla zekâsını işletmiş ve geliştirmiştir. Bugün, çağdaş eğitimciler: "Zekânın gelişmesinde, soya çekimden ziyade eğitimin ve muhitin önemli bir etk en olduğunu" savunuyorlar... Birçok bedeni ve zihni becerilerin gelişmesi de böyledir: Soyunda şu veya bu kabiliyetin varlığını öğrenen çocuk, farkında bile olmadan - psikolojik olarak -o yöne empoze oluyor. Bir sevki tabii (içgüdü) halinde o işe başlıyor ve de başarılı oluyor. Zira, çevresi onu engellemiyor. Aksine, çevresinden teşvik görüyor ve taltif ediliyor. Yapamama endişesinden uzak kalıyor. Burada etkili olan, soyaçekimden ziyade içinde yaşadığı aile ve sosyal çevresidir. 96 Rasim PEHLİVANOĞLU 18. ÇEVRE Çevrenin soyaçekimden daha etkili olduğunu görüyoruz. Bu görüşle, çevreyi iyileştirmeye öncelik tanımalıyız. Eğitim, sadece kişileri değil çevreyi de geliştirmek ve iyileştirmek amacını güder. Zira, kişi çevresinde eğitilir. İyi eğitim iyi çevrelerde olur. İyi çevrelerde iyi çocuklar yetişir. İyi çocuklardan iyi çevreler oluşur. Bunlar iç içedir: Çevre kişiyi yetiştirir, kişi çevreyi geliştirir. Okullar, organize edilmiş ve teşkilatlanmış en iyi eğitim çevreleridir. Ama, fikri ve ahlâki havası bozuk okullarda iyi eğitim ve öğretim yapıldığı söylenemez... "Zekâyı işletmek, zekâyı iyiye kullanmak insanı başarıya götürür" dedik. Ancak, şu gerçeği de kabul edelim: Zekâ, daha çok, çevreye göre gelişir... Doğduğumuz aile yuvası, içinde gelişip büyüdüğümüz sosyal çevre, zekâmızın işlenmesinde ve gelişmesinde önemli yer tutar. Aile çevresinde işitilen sözler, görülen davranışlar, okunan kitaplar, söylenen düşünceler, meraklar ve alışkanlıklar, çocuğun veya gencin davranışını etkiler, duygu ve düşüncelerine yön verir, zekâsını o yönde geliştirir. Ailenin dışındaki sosyal çevre: Komşular, akrabalar, sokak, mahalle, semt, okul, köy, şehir de zekânın iyiye veya kötüye gelişmesinde doğrudan etkilidir. KİŞİ ÇEVRESİNİN ÜRÜNÜDÜR... Olgun insanlardan oluşan sosyal çevrelerde yetişen gençler, elbette daha anlayışlı olur, daha kolay öğrenir ve daha yüksek başarılara namzet olur. Başarıyı Tanıyalım 97 Özlediğimiz böyle ideal çevreyi bulmak herkes için mümkün değildir. Şu gerçeği önemle belirtelim: Davranışlarının bilincine varan gençler, özlenen çevreyi bulamamış olsalar dahi kendilerini kötümserliğe kaptırmazlar, iyimserliklerini kaybetmezler... Aranan ideal çevreyi bulamayanlar, düşüncelerinde daima iyiyi, doğruyu, güzeli aramalıdırlar. Arayanlar er geç bulurlar... İyiyi arayan kişi zekâsını işleterek, kendisini çevrenin kötü telkinlerinden korur, kötü alışkanlıklarından sıyrılır ve iyiye, güzele, doğruya hızla yol alır. Düşüncesinde iyiyi arayan öğrenci, zamanla daha iyi dallara tutunabilir, daha iyi çevreler edinebilir, daha iyi alışkanlıklar kazanabilir, daha iyi öğrenimler yapabilir ve daha başarılı sonuçlara ulaşabilir... Zekâsını kullanan öğrenci, çevresini genişletmek hedefini güder. Bulunduğu yerde takılıp kalmak yerine; etrafındaki perdeleri yırtar, açar, daha uzakları görebilir ve çevresini genişletebilir. Zekâsını işleten ve iyiye kullanan insan, çevresinin kötülüklerine esir olmak mahkûmiyetinden kendisini kurtarabilir. Çevresindeki iyiliklerden ve örnek gelişmelerden yeterince faydalanırken; kötülüklerden ve menfi gelişmelerden ibret dersi alarak, benzer hatalara düşmekten kendisini koruyabilir. Akıllı insanlar için: çevreye esir olmak değil, çevreye hâkim olmak esastır. İşleyen zekâ bunu yapabilir. Yeter ki: Kendimizi kapıp koyuvermeyelim; Kötümserliğe düşmeyelim; dinamizmimizi kaybetmeyelim. Yapıcı düşünmeye alışalım. İyimser olalım, azimli olalım ve de irademizi kullanalım... Kişilik sahibi, şahsiyetli insanlar, çevresinin kötülüklerinden etkilenmez. Aksine, çevresini iyi yönde 98 Rasim PEHLİVANOĞLU etkileyerek geliştirirler. Çevrelerini daha iyiye ve daha güzele götürürler... Çevremize yenilmek değil, çevremize hâkim olmak gayesini gütmeliyiz. Çevremizi müspet yönde etkilemek, daha iyiye ve daha mükemmele götürmek -aynı zamanda- millî görevimizdir. Millî ülkümüzdür... Şahsiyet, kendini mükemmel yetiştirmek ve çevreyi etkileme gücüne sahip olmak demektir. Öğrencinin gayesi, şahsiyetli (kişilikli) insan olmaktır... Türk milleti, şahsiyetli (kişilik sahibi) evlâtları elinde yükselecek ve yücelecektir!.. Başarıyı Tanıyalım 99 19. FERDİ FARKLILIKLAR İnsanlar, yaratılışta birbirlerinden farklı kabiliyetlere sahiptirler. Yaşanan çevre ve yetişme tarzları da kabiliyet farklılıklarını artırır. Koşan atletlerin hepsi aynı anda hedefe ulaşamaz. Her doktor aynı mesleki yeterlikte olamaz. Öğretmenlerin hepsi aynı seviyede öğrenci yetiştiremez. Her baba hayatta aynı başarıya ulaşamaz. Bunun gibi, öğrencilerin hepsi de belli bir konuda aynı seviyede başarılı olamaz. Öğrencilerin değişik başarı seviyelerinin olması normaldir. Birbirlerinden farklı çevrelerden gelen ve farklı özel kabiliyetleri olan öğrenciler aynı konuda değişik başarı güçlerine sahiptirler. Bu nedenle, her konuda (her derste), her öğrenciden aynı başarıyı beklemek hatadır, yanlıştır ve boşuna hayaldir. Başarı seviyesi, varılmak istenen amaca ve kişinin özel yeteneğine göre değişir. Ferdi (bireysel) farklılıklar dikkate alınarak başarıyı tarif edelim: Başarı, ferdin kapasitesi (anlama, kavrama derecesi) içerisinde, ulaşmak istediği amaca varmasıdır. Yeteneğinin üstünde bir amaca varmak isteyen kişi oraya ulaşamaz. O halde belirtelim: Belli bir konuda, herkesten aynı başarı seviyesini beklemeyeceğiz. Herkesin yeteneği nispetinde ulaşabileceği yer onun başarı çizgisidir. Bunu bileceğiz ve başarımızı bu bilginin ışığında ölçeceğiz. Öğretmenler, öğrencilerinin başarılarını bu görüşle değerlendirecekler. Örneğin: Matematik dersinden 7 notu alan Ali başarısız, ondan daha düşük 5 notu alan Ahmet başarılı sayılabilir. Şöyle ki: Ali'nin matematikten özel kabiliyeti çok üstündür ve başarılı olmanın bütün imkânlarına sahiptir. 100 Rasim PEHLİVANOĞLU Ali 9-10 alması gerekirken (alabileceği kapasitedeyken) 7 numara alarak az başarılı olmuştur. Matematik dersini bir türlü kavrayamayan Ahmet ise fazla çalışarak 5 numara not almak suretiyle Ali'den daha başarılı olmuştur. Öğrencinin birisi bir derste, diğeri öbür derste birbirinden üstün notlar alabilirler. Fen bilgisinden üstün yetenekli olan Sevim, müzikten zayıf alabilir. Aksine, müzikten üstün yetenekli olan Serpil'in matematik kabiliyeti düşük olabilir. Zayıf öğrenciler, kabiliyetlerinin biraz üstünde not alırlarsa başarılı sayılmalı ve takdir edilmelidirler. Öğrenciler, her derste ve her sahada kendi özel yeteneklerini bilmeli ve çalışarak gücünün en üstün başarı seviyesine ulaşmaya gayret etmelidir. Başarıya böyle ulaşılır. Yoksa, "ben bu dersi anlamıyorum, benim bu sahada kabiliyetim yoktur" deyip boş vermek aptallıktır, tembelliktir, miskinliktir. Başarmak çalışmakla mümkün olur. Ancak çalışarak başarıya ulaşılır. Öğrenciler, başarıya bu açıdan bakarlarsa, çalışmalarında daha verimli olurlar. İleriye emin adımlarla yürürler; sıkıntıdan uzaklaşır, hazza kavuşur ve başarıya ulaşırlar. Canlanmak, silkinmek, harekete geçmek, başlamak ve başarmak aklın yoludur. Aklını kullanan insan bunu yapar ve de başarır. Başarıyı Tanıyalım 101 20. BAKIM BAKIM, bir şeyin gelişmesini veya iyi bir durumda bulunmasını sağlamak gayesiyle sarf edilen emek yada gösterilen gayrettir, gayretlerdir. İyi bakım, insan başarısını etkileyen önemli unsurlar arasında yer alır. İnsanın bakımı daha çok çevresiyle ilgilidir. Şahsın kendisi de bakımda rol sahibidir. Bakım ya dıştan kaynaklanır, ya da şahsın kendi gayretiyle sağlanır. Yani: Bir kimsenin bakımı başkaları tarafından sağlandığı gibi, o kimse kendi kendisine de bakabilir. Konuyu biraz açalım: Bir çocuğun ya da gencin, bedenen ve zihnen sağlıklı olarak gelişmesi ve daima iyi durumda bulunması devamlı bir bakımla mümkün olur. Çocuğun-gencin (ya da öğrencinin) bakımını sağlayacak olan, onun annesi, babası veya diğer yakınlarıdır. Ancak, yaşı ilerledikçe bilinçlenen genç, kendi kendine de bakabilecek bir seviyeye erişir. Bakım için neyi yapması ve neyi yapmaması gerektiğini anlayabilir (fark edebilir). Genç, zamanla bedeni veya zihni gelişmesinin neye bağlı olduğunun da bilincine varabilir ve bu yönde kendisini geliştirmek için gayret gösterebilir. Bakım konusunu iki yönden incelemekte fayda vardır: Maddi bakım, manevi bakım a- Maddi Bakım: Maddi bakım denilince, ilk akla gelen beslenmedir (yemek içmek ihtiyacını gidermektir). Beslenme sözünden kastımız iyi beslenmektir. İYİ BESLENMEK sadece karın doyurmak değildir, YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEKTİR. Yeterli ve dengeli olarak beslenen kişi, vücut için gerekli olan besin öğelerini yeterince alacağından, bedeni 102 Rasim PEHLİVANOĞLU ve zihni gelişmesi daha sağlıklı olur. Bilelim ki: Sağlam ve sağlıklı olmanın en önde gelen şartı DENGELİ BESLENMEDİR. Giyim-Kuşam ve diğer maddi ihtiyaçların karşılanması da maddi bakımla ilgilidir. Temiz, düzenli ve gösterişli bir giyim, çevrenin ilgisini ve sevgisini insanların üzerine çeker. Bu yönden iyi bir bakım, sahibine moral gücü verir, kendine güveni artırır ve başarı şansını müspet yönde etkiler... Öğrencinin, yetişkinler tarafından dengeli beslenmesi, giyim kuşamı ve diğer maddi ihtiyaçlarının yeterince sağlanması, okul araç ve gereçlerinin eksiksiz temin edilmesi, başarılı olmasını elbette etkiler. Ancak, düşünmeyen, kendisini göremeyen, davranışlarının farkına varamayan, kendi bakımı ve yetişmesi için özel gayret sarf etmeyen öğrenciye ne yapılsa boşunadır. Asıl olan, öğrencinin kendi kendisine bakması ve kendi kendisini yetiştirmesidir... b- Manevi Bakım: Manevi bakım denilince akla ilk gelen sevgi, şefkat, tatlı dil-güleryüz ve sıcak ilgidir. Çocuğun-öğrencinin annesi babası ve çevresindeki diğer yakınları tarafından sevilmesi, şefkat görmesi, tatlı bir dil ve güler bir yüzle karşılanması, sıcak bir ilgi görmesi ve okşanması, ona manevi bir haz ve manevi bir güç (moral) verir... Sevgi şefkat ve sıcak bir ilgi ortamında yetişen çocuklar, genellikle güçlü olurlar ve bunalımlardan uzak kalırlar. Bunlara bir de inanç, amaç ve ülkü verilirse, kendine güven duygusu ve irade gücü geliştirilirse, üzerine aldığı işlerde başarılı olmalarına hiç bir engel kalmaz. Ancak, acıklı ailevi durumlar nedeniyle, sevgi, şefkat ve ilgiden mahrum nice çocuklarımız ve Başarıyı Tanıyalım 103 gençlerimiz bulunmaktadır... Zamanla bilinçlenen ve kendi durumlarının idrakine varan bu mahrum gençler, sevenleri ve şefkatle koruyanları olmasa da kendilerini sevmeye çalışmalıdırlar; kendilerini sevdirecek işler yapmaya özen göstermelidirler... Sevenler ve sevilecek işler yapanlar er geç sevilirler, seven insanlar bulabilirler. Sevgisizlikler içinde sevgi arayan, sevmeye ve sevilmeye çalışan nice insanlar var ki: Sevilecek işler yapmışlar, sevmişler ve sevilmişlerdir. Zamanla çevrelerinde başarılı hizmetler görmüşler ve önemli kimseler arasına katılmışlardır. Önceleri kendilerinin bulamadıkları sevgiyi ve şefkati, başkalarına (özellikle muhtaç olanlara) cömertçe verenler olmuştur... Bakımda Öğrencinin Kendi Gayreti Daha çok öğrenciye hitap ettiğimize göre, öğrenciyle ilgi kurarak konumuza devam edelim: Öğrencinin bakımında önemli olan, öğrencinin kendini bilmesi, kendini bulması, kendi kârını ve zararını görebilmesidir. Yakınlarının kendisine gösterdiği ilginin ve ihtimamın değerini takdir etmesidir. Anne ve babası ve diğer yakınları ne kadar çabalarsa çabalasın, ne kadar ilgi ve sevgi gösterirse göstersin, netice alınması çocuğun kendi gayretine bağlıdır. Önemle belirtelim: Maddi ve manevi bakımını en iyi şekilde yapacak ve yaptıracak olan, öğrencinin bizzat kendisidir... Aklını kullanmasını bilen öğrenci, çevresinin imkânlarından yeterince faydalanabilir ve çevresindekileri kendi lehinde kullanabilir. Bu yolla, kendisini en iyi şekilde yetiştirebilir ve başarı yolunu kendisine açabilir. Ailesi yeterli mali güce sahip olmayan ve maddi ihtiyaçları yeterince sağlanamayan, hatta sevgi, şefkat ve manevi ilgiden mahrum olan öğrenciler de vardır. Bu 104 Rasim PEHLİVANOĞLU durumda olan öğrenciler, üzülecek, morali bozulacak ve çalışma gücünü kaybedecek yerde: Kendini toparlamalı, durumunu değerlendirmeli, her şeye rağmen okuyup öğrenebileceğine kendisini inandırmalı, gerekli irade gayretini göstermeli ve mutlaka bir çıkış yolu bulmalıdır. Aklını kullanan azimli ve iradeli insan bunu yapabilir... Gelmiş geçmiş niceleri var ki; yokluklar içinde çırpınmışlar fakat yılmamışlar, azimlerinden dönmeden gayelerine yürümüşlerdir. Böyleleri, azları çok saymışlar, yokları var etmişler ve ne etmiş etmişler, neticede amaçlarına ulaşmışlardır... Bu gibileri varken; bolluklar içinde yüzen birçokları da, varlıklarının kıymetini bilmemişler, har vurup harman savurmuşlar, imkânlarından müspet yönde faydalanmamışlar, kendilerini iyi insan olarak yetiştirmemişler ve başarısızlıklar batağında boğulup gitmişlerdir... Böylelerini hoş görüyle karşılamak mümkün değildir. Yokluklar İçinde Varlık Gösteren Önemli Kişiler Babadan kalma varlıklarını çarçur ederek, sonunda yokluklar içinde sürünen batakların yanında; hiç yoktan var ederek varlıklı insanlar arasına karışan, maddi ve manevi büyük itibara kavuşan, Milletine ve hattâ bütün insanlığa çok önemli hizmetler veren değerli insanlar da pek çok olmuştur. Bunlardan birkaç örnek verelim: Ahmet Mithat Efendi: Binlerce makalenin ve yüzlerce kitabın yazarı olan, devlet hizmetinde önemli görevlerde bulunan, gazetecilikte başarılı hizmetler veren Ahmet Mithat Efendi çok yoksul bir ailenin çocuğuydu. Çocukluğunda, kış aylarında bile yalınayak ve başıkabak gezerdi. Üzerinde mavi bezden eski bir elbiseyle dolaşırdı. Yoksulluktan hiçbir okula gidememişti. 16 yaşından sonra, karın tokluğuna çırak Başarıyı Tanıyalım 105 olarak girdiği aktar dükkânında, kendi gayretiyle ve kaçamak olarak okuma yazmayı öğrenmişti. Önce, Anadolu'dan gelen işçilerin mektuplarını yazarak yazı hayatına başlayan Ahmet Mithat Efendi, çalışmış, çabalamış ve ne yapıp etmiş yıllar sonra Meşhur Ahmet Mithat Efendi olmuştur... Hacı Ömer Sabancı: Kayseri yakınında bir köyde, yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Hacı Ömer Efendi, Kayseri'de iş bulamayınca ekmek parası kazanmak için Adana'ya gidiyor. Boğaz tokluğuna çalıştığı günler oluyor. Girdiği işlerde kendini gösteriyor. Dikkatleri üzerine çekiyor ve zamanla para kazanmaya başlıyor... Kazancını iyiye kullanmasını bilen bu tutumlu işçi, bir gün geliyor: Bugünkü SABANCI HOLDİNG'in doğmasına neden oluyor. SABANCI KÜLTÜR VAKFI'nın kurulmasına zemin hazırlıyor. Sakıp Sabancı gibi ünlü iş adamları yetiştiren, saygı değer bir baba oluyor... Oğullar, torunlar, onların çocuklarından oluşan koca bir aile… Başarılı iş adamları olarak bugün ülkemizde boy göstermektedirler. Büyük oğul merhum Sakıp Sabancı ve de dünyanın ünlü iş adamları arasında yerini alan hanım torun Güler Sabancı bugün Türkiye’nin gururu olmuştur. Ülkemizde Sabancı ailesinin yaptırdığı çok sayıda hayır kurumları Milletimize şerefle hizmet vermektedirler. Bütün bu olumlu gelişmelerin başı, çalışmak üzere Çukurova’ya giden fakir işçi (babalar babası) merhum Hacı Ömer Efendi olmuştur. Ebedi makamında nur içinde yatsın… Abraham Lincoln: Amerika Birleşik Devletleri'nin ünlü Cumhurbaşkanı Abraham Linkoln, okuma yazma 106 Rasim PEHLİVANOĞLU bilmeyen fakir bir babanın oğluydu. Doğumunda yüzü "Kiraz pestili gibi kuru ve buruşuk" olan Abraham Linkoln, yoksulluk içinde ve büyük sıkıntılara katlanarak yetişmiş, kendi gayretiyle okumuş ve gelişmiştir. Azmin ve iradenin sembolü olan bu değerli insan, bir gün gelmiş, 1860 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin Cumhurbaşkanı olabilmiştir... Kendi devletine ve bütün dünyaya büyük hizmetler veren bu değerli devlet adamı, insan hakları savunuculuğunu üstlenmiş, A.B.D.de köleliğin kaldırılmasını sağlamış, milyonlarca insanı eşitliğe ve hür vatandaş olma hakkına kavuşturmuştur... Henry Ford: Amerika'nın Mişigan bölgesindeki bir köyde, fakir bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak 1863 de dünyaya gelen Henry Ford, kendi gayretiyle yetişmiş, gelişmiştir. Kendini kabul ettirmiş, şirketler kurmuş ve zengin olmuştur. Sonunda, ünlü FORD FABRİKALARININ sahibi olmuş ve meşhur olmuştur... George Stevenson: Lokomotifi bulan ve dünyaya önemli bir taşıt aracı kazandıran George Stevenson, 1781 de İngiltere'nin küçük bir köyünde dünyaya gelmiş, fakir bir ailenin çocuğuydu. Bir maden ocağında ağır işler de çalışarak günlük ekmeğini kazanmaya çalışıyordu. 6 çocuklu kalabalık bir aileyi geçindirmek zoruna kalan ve hep birlikte " küçük ve yıkık bir kulübede" yaşayan George Stevenson, ağır yüküne rağmen kafasını çalıştırıyordu. Maden ocağında, yukarı su çekerken gördüğü bir buhar makinesi kendisini düşündürüyordu. Ocakta kaynayan suyun buhar haline geldiğini gören Stevenson bir şeyler yapmak istiyordu... Önce okumayı yazmayı öğrenen, sonra bulduğu kitapları dinlenme saatlerinde okuyan, okula giden çocuğunun kitaplarını da okuyarak faydalanan Stevenson, Başarıyı Tanıyalım 107 bu yolla zekâsını işletmiş ve kafasını geliştirmişti. Boş zamanlarında, makine örnekleri yapmaya başlamıştı... Bu fakir fakat gayretli işçi, bir gün gelmiş, BUHARLI LOKOMOTİFİ bularak, adına türküler yakılan, KARA TREN gibi büyük bir taşıt aracını dünyaya armağan etmiştir. Thomas Edison: 1730 yılında Amerika'ya göç etmiş Hollanda'lı bir değirmencinin çocuğu olan Edison, "tostoparlak vücutlu, dimdik saçlı" bir çocuktu. Daha ilkokul sıralarındayken, öğretmeninden " geri zekâlı" damgasını yemişti... Dalgın fakat düşünceli ve araştırıcı bir kişiliği olan bu çocuğun, okulla ve öğretmenle hiçbir zaman arası iyi olmamıştı. Daha çocukken, gezip gördüğü şeyler hakkında bitmez tükenmez sorular sorarak, çevresindekilerin sabrını taşıran T. Edison, birçok işlere girmiş çıkmış, dalgınlığının sonucu çok işten kovulmuştur... Aç, sefil kaldığı günler olmuştur... Fakat O, araştırmaya ve düşünmeye devam etmiştir. Bulduğu kitapları okumuş. Her şeyin "Neden?", "Niçin?", "Nasıl?" olduğunu merak etmiş. Hiçbir şeyi tecrübe ve ispat etmeden kabul etmemiştir. Zorluklarla karşılaşmak ona neşe veriyor. Zorluklarla uğraşmak, onları yenmek, mümkün olmaz sanılanı yapmaya çalışmak ona büyük zevk veriyordu. Düşünmeye ve araştırmaya ara vermeyen bu dalgın insan, yıllar sonra da olsa, kendisini kabul ettiriyor. Buluşlarına yardımcı olacak varlıklı insanlar bulabiliyor ve ardarda, çeşitli buluşların sahibi oluyor... Önceki bir çok buluşları geliştiriyor... Elektrik ışığı ve elektrik ampulünü de bulan bu aydın insan, sadece kendisini değil, dünyamızı da aydınlatıyor!.. Yukarıda verdiğim örnekler, kendi çaba ve çalışmalarıyla yetişen ve gelişen, çevresine ve insanlığa 108 Rasim PEHLİVANOĞLU faydalı olan, fakir fakat dinamik insanlardan bir kaçıdır. Benzerleri yüzlerce ve binlercedir. Gelişmekte olan gençlerimiz-öğrencilerimiz, bu gibilerden de örnek alarak kendisini toparlamalı ve dinamizmini bulmalıdırlar... Yokluklara, güçlüklere ve sıkıntılara rağmen, bunlara göğüs gererek yetişebileceğine kendisini inandırmalıdırlar. Ve de en iyi şekilde yetişmek ve gelişmek çabasını, sonuna kadar sürdürmelidirler. Başarıyı Tanıyalım 109 21. KENDİ KENDİNE TELKİN Telkin; Sözlüklerde aşılama anlamında açıklanmaktadır. Telkin yoluyla aşılanması istenen şey düşüncedir (fikirdir). Başka bir deyişle: Telkin, bir fikri kabul ettirme çabasıdır. Telkin, dıştan gelir veya içten kendi kendine olabilir: Dış telkin, düşünceyi başkalarına kabul ettirme çabasıdır. Kendi kendine telkin ise, insanın kendi düşüncesini kendisine kabul ettirme çabasıdır veya düşündüklerini harekete geçirme gayretidir. Telkin, müspet (iyi) yönde olabileceği gibi, menfi (kötü) yönde de olabilir: Kötü düşüncelere saplanıp kalmak ve kötü hareketlere kendisini teşvik etmek menfi telkindir. Yapıcı düşüncelere kafada yer vermek, her şeyin iyi taraflarını görmeye ve incelemeye yönelmek, içinde bulunulan üzücü ve sıkıcı durumlara rağmen sevinecek bir yön ve bir çıkış yolu bulmaya çabalamak müspet telkindir. Menfi telkin insanı karanlığa, müspet telkin aydınlığa götürür. Örneklerle açıklayalım: Menfi Telkin, öfkelendiği arkadaşını cezalandırmayı düşünen ve bu arkadaşını yolda çevirip dövmeyi tasarlayan bir öğrenci kendi kendine menfi telkin yapıyor demektir. Bu tarz düşünce ve tasarı onu daha da çıkmaza götürür. Derslerinde başarı gösteremeyen bir başka öğrenci: "Ben artık okuyamam. Okusam da öğrenemem... Hele tarih dersini hiç anlamıyorum, bu dersten geçer not almam mümkün değil..." gibi olumsuz şeyler düşünürse, kendisini 110 Rasim PEHLİVANOĞLU olumsuz yönde etkiliyor demektir ki bu öğrenci kendi kendisini başarısızlığa mahkûm etmektedir. Bu mahkûmiyet, öğrenci kendisini toparlamazsa, okul dışında da devam edebilir. Müspet Telkin aksine: Sınıf arkadaşlarıyla iyi münasebetler geliştiremeyen bir öğrenci: "Arkadaşlarımı seviyorum. Ben iyi olursam onlar da bana iyi davranışlarda bulunur. Arkadaşlarım, benim iyiliğim için kusurumu söylerler. Söylenen kusurlarımı düzeltebilirim ve sevilen arkadaş olabilirim. Kusurumu söyleyen arkadaşlarıma teşekkür etmeliyim. Arkadaşlarıma iyilik yapmak fırsatı aramalıyım..." gibi olumlu ve yapıcı düşüncelere yönelirse, kendi kendisine müspet telkinler yapıyor demektir. Bu tarz düşünce, arkadaşlar arasında özlenen yakınlaşmaya sıcak bir zemin hazırlar ve müspet gelişmelerin başlangıcı olabilir. Derslerinde başarı gösteremeyen bir başka öğrenci: "Verimli çalışmasını bilen hedefine ulaşır; ben, öğrenme kurallarına uyarak çalışacağım ve derslerimi öğreneceğim. Bu günden itibaren, daha çok çalışarak ileri öğrenciler arasında yer alacağım... Hele tarih dersi, bu ders bir hikâye gibidir. Tarihi isteyerek okuyacağım, geçmişten örnekler ve ibretler alacağım..."diye düşünür ve bu azimle çalışmaya koyulursa, müspet telkinlerle kendisini yönlendiriyor demektir. Yeise kapılmadan, ümit ile yoluna devam eden öğrenci er geç başarıya ulaşacaktır. Yukarıda, tarih dersini sadece bir örnek olarak verdim. Diğer derslerden de örnekler verilebilir. İnsanlarda Şuur ve Şuuraltı Halleri Kendi kendine telkini daha iyi anlatabilmek için, insanlardaki şuur haline ve şuur dışı hallere özetle dokunalım: İnsanın ruh halini ve davranışlarını iki bölümde inceleyebiliriz: Şuur ve şuur dışı hareketler. Başarıyı Tanıyalım 111 1.Şuur Hali: Akıl, mantık, düşünce ve irademizin kontrolündeki hal ve davranışlarımızdır. 2. Şuur Dışı: (Gayri Şuur-i) haller ve davranışlardır: Şuur dışı davranışlar iki bölümde incelenir. Bunlar: Şuuraltı ve şuur üstü halleridir. Şuuraltı denilince başta alışkanlıklarımız akla gelir. Temayüllerimiz, zevklerimiz, hayallerimiz, inançlarımız, sevgilerimiz, karakterlerimiz hep şuuraltının eserleridir. Şuur üstü denilince, ilk akla gelen vicdanımızdır. Bizi iyiye, doğruya, güzele yönelten hakiki benliğimiz şuur üstü güçlerimizdir. "Viktor Pauchet - Saadet yolu s.167" Şuurlu haller aklın kontrolündedir. Akıl, mantık ve irade gücümüzle gelişen ve gerçekleşen hal ve hareketlerimiz şuurludur. Ancak, insanların her hal ve hareketlerinde şuur hâkimiyeti aranamaz. Tavır ve davranışlarımızın çoğu şuur dışı hallerdir. Daha açık söyleyelim: Bize hâkim olan, bizi iyiye veya kötüye doğru yönlendiren hal ve hareketlerimizin çoğu şuuraltı kaynaklıdır. İyilikler veya kötülükler şuur dışında oluşmaktadır. Şuur dışı bu kadar önemli olduğuna göre, biz insanlar önce şuur dışımızı iyi terbiye etmek (eğitmek) mecburiyetindeyiz. Aksi halde, ileride başımıza türlü haller gelebilir. Şuur dışı hallerimiz şuuraltı ve şuur üstüdür demiştik. Biz burada daha ziyade şuuraltı üzerinde duracağız: Şuuraltının eğitilmesi ancak şuurun yardımıyla mümkündür. Şuurumuzdan yararlanarak (akıl, mantık, muhakeme, dikkat ve irade yoluyla) kendi kendimizi eğitebiliriz. Kendi kendimize yapacağımız telkinlerle 112 Rasim PEHLİVANOĞLU şuuraltımızı terbiye edebiliriz. Şuuraltı güçlerimizi iyiye ve daha iyiye götürmek kendi kendimize yapacağımız müspet telkinler nispetinde gerçekleşir. Kendi kendine telkin şuur yardımıyla olur. Telkinle kazanılan davranışlar gene şuurun yardımıyla şuuraltına itelenir. Şuuraltına giden bu davranışlar bizim alışkanlıklarımızdır. Temayüllerimiz, sevgilerimiz, zevklerimiz, inançlarımız... ve başkaları hep bu yolla şuuraltına yerleşirler. Kazandığımız veya kazanacağımız bütün alışkanlıklar şuuraltı halleridir. Bunlar şuuraltına girdikten sonra şuurun kontrolünden çıkarlar, mihaniki bir hal alırlar (mekanikleşirler). Şuuraltına geçmeden önce, şuurumuz yoluyla, alışkanlıklarımıza hâkim olursak onları iyi yönde geliştirmiş oluruz. Bütün alışkanlıklarımız, daha başlangıç halindeyken şuurun kontrolüne alınabilir. Alışacağımız hal ve hareketlerin iyilerini şuurumuzla seçebilir ve bu iyileri alışkanlıklar haline getirebiliriz. Bunun için kullanacağımız araç kendi kendine telkin metodudur. Kendi Kendine Telkin Nasıl Gelişir? Önce şuurlu olarak düşünürüz, tahayyül ederiz (hayal kurarız), kendi kendimize telkin yaparak müspet düşünceler (fikirler) geliştiririz. Bundan sonra fikirleri harekete dönüştürürüz. Hareketleri tekrar ederek de alışkanlıklar kazanırız. Kazanılan alışkanlıklarımız şuurdan şuuraltına yerleşir. Sırası geldikçe de duygu veya davranış olarak yüzeye çıkar ve hükmünü yürütür. Kazanılan alışkanlıklarımız şahsiyetimizi geliştirir ve karakterimizi oluşturur. Oluşan karakterimiz de gelecekteki başarılarımızı veya başarısızlıklarımızı hazırlar. Mutluluklarımız veya mutsuzluklarımız bu yolla gelişir. İyi alışkanlıklar, Başarıyı Tanıyalım 113 başarılara ve mutlu günlere; kötü alışkanlıklar, başarısızlıklar ve mutsuz günlere götürür. Başarılar kazanmak ve mutluluklara ulaşmak istiyorsak: İyi davranışlar geliştirmeye, iyi temayüller edinmeye, iyi sevgiler beslemeye, iyi şeylerden zevk almaya, yüksek inançların sahibi olmaya mecburuz. Vicdanımızın sesine daima kulak verirsek, şuuraltı hal ve hareketlerimizi iyi eğitirsek, bu üstün meziyetlere ulaşabiliriz. Bütün bu yüksek meziyetleri alışkanlık haline getirebilmek, şuuraltının şuur yoluyla iyi eğitilmesine bağlıdır. Şuuraltımızı, daima şuur yoluyla besleyeceğiz. Şuuraltına geçecek bütün alışkanlıklarımızı şuurun süzgecinden geçireceğiz ve iyileştirerek şuuraltına göndereceğiz. Kendi kendine telkine alışanlar, kendilerini yüceltebilirler ve yüksek meziyetlerin sahibi olabilirler. Şuuraltı Şuuru Ezebilir Şunu da bilelim: Şuur hali güçlüdür. Fakat sonradan gelişen şuuraltı hali şuurdan daha güçlüdür. Aralarında vuku bulacak bir mücadelede şuuraltı şuuru bastırabilir. Kötü yolda gelişen şuuraltı, şuuru ezebilir ve sesini kısabilir. Bu kötü gelişmeye mani olmak için, çocukluk yıllarından beri, şuuraltımızı hep iyiliklerle ve iyi alışkanlıklarla dolduracağız ki sonunda şuurumuzu bastıramasın ve de vicdanımızdan gelecek iyilik çağrılarını susturamasın... Şuuraltımızı iyi alışkanlıklarla, sevgilerle, saygılarla ve daha başka iyi hal ve hareketlerle besleyemezsek; kötü alışkanlıklar, kötü haller (kıskançlıklar, korkular, kinler, nefretler v.b. kötülükler) şuuraltımızı işgal edebilir. Böyle olunca, şuur görevini yapamaz hale gelir, vicdan susar, insani hisler körleşir ve 114 Rasim PEHLİVANOĞLU neticede insan, insan olmaktan uzaklaşır. İşte, şuuraltı bu kadar önemlidir. O halde, kendi kendine telkin yoluyla, şuuraltımızı daima iyilerle besleyeceğiz ki kendimize karşı olan görevimizi yerine getirmiş olabilelim. İnsan, Hayatın Her Döneminde Gelişir ve Değişir Şuna inanalım: İnsan her yaşta kendisini değiştirebilir. Kötü alışkanlıkları terk etmek ve iyi alışkanlıklar kazanmak insan ömrünün her yaşında ve her döneminde mümkündür. Bazı kimseler, belli yaştan sonra alışkanlıklarını terk edemeyeceklerini sanırlar. Bu görüş yanlıştır. Zira: Beyin her yaşta faaldir veya faaliyete devama hazırdır. Önemli olan beyni çalıştırmaktır. Düşünmek, karar vermek, kararı uygulamaya geçmek beyin yoluyla olur. İnsan isterse ve azmederse, şuuraltındaki menfi alışkanlıklarını tekrar şuura getirebilir ve kendi kendine telkin yoluyla kötü alışkanlıklarından kendisini kurtararak benimsediği müspet alışkanlıkları kazanabilir. Özet olarak tekrarlayalım: Kendi kendine telkin yoluyla iyi şeyler düşünmeye, iyi fikirler geliştirmeye; tavır ve davranışlarımızı iyiye doğru değiştirmeye alışabiliriz. Keza Kendi kendine telkin yoluyla iyi şeyler öğrenmeye, zor sandığımız şeyleri dahi kolaylıkla ve daha çabuk öğrenmeye, başarısızlıklardan kurtulup başarılardan başarılara geçmeye, yeni yeni hamleler yaparak yeni mesafeler kat etmeye kendimizi alıştırabiliriz. Kendi kendine telkin 3 merhalede gerçekleşir: Tasavvur (fikir oluşturma), söz, hareket (fiil). Tasavvurlarla fikirler oluşur, fikirler söylenerek Başarıyı Tanıyalım 115 hareketlere geçilir, hareketler tekrar edilerek alışkanlıklar kazanılır. Biraz daha açalım: a- Önce iyi şeyler düşünüp tasarlamalar yapılır. Uygulanabilir yeni fikirler zihinde oluşturulur. b- Sonra, oluşturulan fikirler sözle ifade edilir. Bu sözler birçok kere tekrar edilerek fikir kendimize benimsetilir. a- Bundan sonra harekete(fiile) geçilir ve hareketler tekrar edilerek alışkanlıklar kazanılır. Böylece oluşan fikirler fiillere çevrilir, fiiller tekrar edilerek alışkanlık haline gelir. Son safhada fiil şuur altına yerleşir ve bizim malımız olur. Kendi Kendine Telkini Örneklerle Açıklayalım: Sabahları erken kalkmanın sayısız faydalarını öğrenen bir öğrenci erken kalkmayı düşünür. Fakat eski geç kalkma alışkanlığından kurtulması güç. Bunun için önce kendi kendine tasavvurlar yapar, erken kalkmaya alışmanın yollarını arar, neticede bir çıkış yolu bulur ve kararını verir... Bundan sonra, verdiği kararı kendi kendine diliyle söyler: "Sabahları erken kalkmaya çalışacağım. Her gün erken yatıp erken kalkacağım. Sporumu, temizliğimi, kahvaltım zamanında yapacağım. Her sabah okula gitmeden önce o günkü derslerimi tekrar edeceğim. Okula hazırlıklı ve kendimden emin olarak gideceğim." diye söylenir. Öğrenci, bu sözleri, zaman zaman bir kaç kere tekrar eder. Söylediklerine kendisini inandırır. O sözlerdeki manaya ısınır, benimser ve kendisine mâl eder. Bu öğrenci, söylediklerine kendisini bağlamıştır (söylediklerine angaje olmuştur). Artık harekete geçme, uygulama safhası başlamıştır: Bir gün erken yatar erken kalkar. İkinci, üçüncü veya daha başka günlerde, - irade gayreti göstererek - erken yatıp erken kalkmaya devam eder. Kalktıktan sonra spor, temizlik, ders çalışma 116 Rasim PEHLİVANOĞLU işlemlerini yerine getirir. Böyle devam eden beş on gün sonra, erken yatıp erken kalkma ve diğer işlerini saatinde yapma alışkanlığını kazanır. Artık, ilerideki günlerde kendisini zorlamadan bu uygulamaya devam eder. Başka bir örnek verelim: Dershanede, öğretmeninin karşısında, bildiklerini anlatmak mahcubiyetinden kurtulmak isteyen bir öğrenci kendi kendine düşünür taşınır ve bir karara varır. Vardığı kararı diliyle söyler: "Ben, dershanede öğretmenimi dikkatle dinliyorum. Evimde de dersime çalışıyorum ve dersimi öğreniyorum. Bilgisi olan kendisine güvenir. Bende kendime güveniyorum, bilgimi ve öğrendiğimi anlatabilirim. Dershanede söz alacağım ve anlatacağım, görüşlerimi açıklayacağım". Öğrenci, bu veya benzeri sözleri birkaç kere tekrarlar, kendisine güvenini tazeler. Bir gün cesaretle parmak kaldırır, söz alır ve dersini anlatır. Diğer günlerde de bu ameliyeye devam eder ve mahcubiyetten kendisini kurtarır. İleride 2. ve 3. ciltlerde, yeni konular işlenirken -sırası geldikçe- kendi kendine telkin örnekleri verilecektir. Başarıyı Tanıyalım 117 22. İYİMSERLİK (NİKBİN OLMAK) "Karagün kararıp kalmaz, koç yiğit bunalıp ölmez!" İyimserlik, her şeyi iyi tarafından görme halidir. İyimserler, olaylara iyi tarafından bakarlar, iyi ve aydınlık yönlerini görerek, serinlerler. İyimser insanlar, her şeyin güzel taraflarını görürler ve hallerinden memnun olurlar, şükretmesini bilirler. Şen ve sevimlidirler, yeise kapılmazlar, geleceğe ümitle bakarlar. Bunlar, neşelerini kaybetmezler, etrafındakilere haz ve huzur verirleri, herkesi cezbederler, çevrelerini genişletirler. İyimserliğin zıddı kötümserliktir: Kötümserler her şeyi kötü tarafından görmeye meyillidirler. Olaylara kötü tarafından bakarlar. Eşyanın ve insanların fena taraflarını görürler. Her şeye çirkin gözüyle baktıklarından güzellikleri fark edemezler. Her şeyden şikâyet ederler, hallerinden memnun olamazlar, şükredemezler ve de hayatı sevemezler. Kötümser insanlar, geleceklerinden endişelidirler. Üzüntü, kuruntu ve korkulardan kendilerini sıyıramazlar, güler yüzlü olamazlar, neşelenemezler. Bu halleriyle sevilemezler, sevilmeyince de sevemezler ve çevrelerinden içten gelen bir yakınlık göremezler. Eskiden, iyimserlere "nikbin" derdik, kötümserlere de "bedbin" denirdi. Bu eski tabirlere de yer vererek, iyimser insanlarla kötümser insanların karşılaştırmasını yapalım: Karşılaştırma: Nikbinler her şeyi güzel görürlerken, bedbinler aksine her şeyi çirkin bulurlar. Nikbinler hayatı iyi 118 Rasim PEHLİVANOĞLU taraflarından görüp sevinirken, bedbinler kötü taraflarından görüp yerinirler. Nikbinler dışa dönük, samimi, canlı ve insanlara yakınken; bedbinler içine kapanmış, cansız, donuk ve insanlardan uzaktırlar. Nikbinler, başkalarını da düşünen, faydalı işler yapmak isteyen hayırsever, sevimli ve cana yakın insanlarken; bedbinler sadece kendisini düşünen kederli, kuru ve hayırsız insanlardır. Nikbinler kendisine, ailesine, müşterisine ve hattâ rakiplerine bile dost gözüyle bakan iyi niyetli ve güler yüzlü insanlarken; bedbinler, bütün bunlara düşmanca bakan, kendisini yalnız hisseden, rahatsız, mahcup, mahzun ve sinirli insanlardır. Nikbinler, kötü durumlarla karşılaşınca, karanlıklar içinde bile aydınlık noktalar görebilir ve kurtuluş için bir çıkış yolu bulabilirler; bedbinler ise aydınlıklar içinde karanlık noktalar görür ve sevinecekken üzülürler. Eşref saat isimli kitabında Şevket Rado'nun söylediği gibi: "Nikbinler, siyahlar içinde bir bakışta beyazlar görürken; bedbin gözler güneşte bile kara kara lekeler bulmakta gecikmezler..." "Nikbinler, beraber yaşadığı insanlara hayatı hoş bir hale getirirken; bedbinler beraber yaşadığı insanlara hayatı zehir ederler." Nikbinler, yalnız kendi hayatını değil, beraber yaşadığı insanların da hayatını tatlılaştırır ve pembe bir gözlükle hayatı seyrettirirken, feci hadiseler karşısında bile ümitsizliğe kapılmayıp aksine, geceleri parlayan yıldızlar gibi karanlıkları aydınlatır ve aydınlıklar içinde olayları seyrederken; bedbinler, beraber yaşadığı insanların tatlı hayatını acılaştırır, sevinçli olaylardan acıklı sonuçlar çıkarırlar... Nikbin insanlar, kendisini manen güçlü hissederler, vücutça da günbegün güçlenir ve dayanıklılaşırlar. Bedbinler ise manen zayıftırlar, bedence de yavaş yavaş gücünü kaybeder ve dayanıksızlaşırlar. Başarıyı Tanıyalım 119 İyimserlerinde Görülen Diğer Özellikleri Eşref Saat isimli kitabında Şevket Rado'nun anlattığına göre: "İyimser insanla kötümser insanı birbirinden ayırmak için güzel bir usul bulmuşlar. Bir masanın üzerine yarım bardak su koyup insanları teker teker davet ederek masanın üzerinde ne gördüğünü sormuşlar. Kötümser adam, yani o her şeyi kara, her şeyi korkunç, her şeyi noksan gören adam: "Yarısı boş bir bardak görüyorum" dermiş. Buna mukabil iyimser olan kimseler: "Yarısına kadar dolu bir bardak" gördüklerini söylerlermiş. Kötümserler işte böyledir: Onların gözüne daima boşluklar çarpar. Ama, iyimserlerin gözüne boşluklar içinde dolular görünür. Sanıyorum Goethe'nin sözüdür: "İnsanlar, Allah'ın gülü dikenli yarattığına yerineceğine, dikenler arasında gül yarattığına sevinmelidirler". Burada yerinenler kötümser, sevinenler iyimser olanlardır. İyimser insan, gülü sevdiği için dikenine katlanır. Ama öteki, dikeni batıyor diye gülünü de fırlatıp atar. İyimser insanlar her işin sonunu iyi görmeye meyillidirler. İyimserliğin tabiatında var olan bu hal ümitsizliğe düşmeyi önler, insanın manevi gücünü artırarak daima ileriye hamle yapmasını teşvik eder. Fakat, her şeyi iyi tarafından görmek demek, kötü ihtimalleri düşünmemek ve önemsememek demek değildir. Kötü ihtimalleri görmezlikten gelmek iyimserlikle bağdaşmaz. Bu hal iyimserlik değil gaflettir. İyimser insanlar, karanlıklar içinde aydınlık noktalar bularak sevinirler ve serinlerler; ama her şeyi iyi tarafından göreyim derken kötü ihtimalleri hesaba katmayarak kendisini uçuruma doğru itelemezler. İyimserlikte, hem her şeyi iyi tarafından görerek ümitli olmak, sevinmek ve serinlemek vardır. Hem de, tehlikeleri 120 Rasim PEHLİVANOĞLU görüp sezerek tedbirli olmak ve emin adımlarla ileriye yürümek vardır. Konunun başından beri devam ede gelen ifadelerle iyimserliğin önemini belirtmiş olduk. İyimserlik bu kadar önemli olduğuna göre, neden hepimiz iyimser olamıyoruz? Şevket Rado'nun tespitine göre: "İnsanlar dünyaya iyimser olarak gelirler". Bu görüşe göre, kötümserlikler sonradan gelişiyor. O halde, yapacağımız ilk iş, doğuştan gelen iyimserlik meziyetimizi körletmemek veya uyutmamaktır. İlk çocukluk yıllarından itibaren -telkin yoluyla- bir yandan iyimserliğe teşvik edilirken, diğer yandan kötümser duygu ve düşüncelerden kendimizi korumaya çalışmalıyız... İyimserleşmenin Yolu Çocuklukta çevremizin etkisinde kalabiliriz. Çevreden gelen müspet veya menfi telkinlerle iyimserlik kadar kötümserliğe de düşebiliriz. Bu hal normaldir. Fakat, aklımız ermeye başladığı andan itibaren kendimizi toparlamasını bilmeliyiz. Kötümserliklerden kendimizi sıyırarak iyimserleşmenin yolunu bulabilmeliyiz. Bunu yapmak kendimize karşı olan görevimizdir. Şuurlu insan bedbinliklerden nikbinliğe geçebilir. Kendisini değiştirmenin belli bir yaşı yoktur, insan her yaşta ve her devirde kendisini değiştirebilir ve yenileyebilir. Ancak bu değişim bazı yaşlarda hızlı olur, bazı yaşlarda yavaşlayabilir. Kötümserliklerden sıyrılıp iyimserleşmenin en iyi yolu " kendi kendine telkin" dir. Aklını kullanan insanlar önce kendilerini teşhis edebilirler, sonra da kendi kendilerine telkinler yaparak kötümserliklerden iyimserliğe geçebilirler. İyimserliğe doğru kendisini değiştirmek isteyenler, daima hayal ettikleri tipi düşünmeli ve o Başarıyı Tanıyalım 121 tipe benzeme yolunda kendilerini etkilemelidirler. Kendi kendine telkine alışanlar, bu yolda azim ve sebatla devam edenler er geç iyimserleşebilirler. İyimser olanlar da noksanlarını giderebilirler. Böylece; iyimserleşerek, nazik, sevimli, sakin, hoş görülü, gönül alıcı bir insan olmak şansına kavuşabilirler. "Saadet Yolu" kitabının yazarı Dr. Viktor Pauchet: "İyimserlik hiç masrafsız ve zahmetsiz elde edilir; fakat hayatta güzel ve iyi namına ne varsa hepsini satın alır" diyor ve ilave ediyor: "Nikbinlik size, ihtiyaç anında yardım edecek en iyi dostlar kazandırır" diyor. Evet, iyimserlik hiç masrafsız ve zahmetsiz elde edilir. Fakat, karşılığında maddeyle ölçülemeyecek kadar yüksek manevi kazançlar getirir; üstelik, insanı özlediği maddi hayata da ulaştırır. Yeter ki, şuurlu olarak bu yolu seçelim ve yolumuza devam edelim... Kişi kendisini tanımaya başlarsa, iyimserleşmenin de yoluna girmiş olur. Kuvvetle isteyen insan bedbinliklerden kurtulur, nikbinleşen sevimli insanlar arasına katılabilir. Yeter ki, buna ihtiyaç duyalım, isteyelim ve harekete geçelim... Kendi kendine telkinin safhalarını, iyimserleşme açısından bir kere daha gözden geçirelim. İyimserleşmek için: İlk safhada, kendi kendimize iyi şeyler düşünüp tasavvurlar yapacağız, fikirler edineceğiz. Bu safhada bedbin düşüncelere kafamızda yer vermeyeceğiz, onlar geldikçe biz kovalayacağız. Bu arada kararımızı da vereceğiz. İkinci safhada, verdiğimiz iyimser kararı dilimizle söyleyeceğiz ve bu sözleri birçok kere tekrarlayacağız. 122 Rasim PEHLİVANOĞLU Böylece, o iyi şeye ısınmış, benimsemiş ve kendimize mâl etmiş olacağız. Üçüncü safhada karar verdiğimiz o iyi şeyi yapacağız. Harekete geçilen bu safhada, fikirler fiile çevrilecektir. Fiilleri tekrar ederek de o iyi şeye alışmış olacağız. Böylece fikirler fiil, fiiller alışkanlık haline gelecektir. Bu yolla bedbinliklerden nikbinliklere geçilecektir... Bu safhaları öğrenen her kimse, kendi yaşantısından vereceği örneklerle konuyu açıklamaya çalışırsa, iyimserleşmeyi daha kolay başarır. Başarıyı Tanıyalım 123 23. BAŞARI BAŞARIYI ETKİLER Kazanılan her başarı gelecek başarılara zemin hazırlar. Bir önceki başarı bir sonraki başarıyı teşvik eder. Başaran insanın kendisine güveni artar. İnsan iradesi kazanılan başarılar nispetinde gelişir ve güçlenir. Kendine güvenen ve iradesi güçlenen insanlar yeni başarılara doğru emin adımlarla yürürler. O halde, hep başarılı olmayı düşüneceğiz, azmedeceğiz (kesin karar vereceğiz), ön hazırlığımızı iyi yapacağız, başlayacağız ve başarmak için var gücümüzle çalışacağız. "Başarı, başaracağım diyebilenin ve başaranındır" diyen Atatürk, bütün başarılarına bu azimle ulaşmıştır. Hiçbir başarıyı küçük görmeyeceğiz. İlerdeki büyük başarıların başlangıcı bugünkü küçük başarılardır. Her başarı -küçük olsun büyük olsunileriye doğru atılmış önemli bir adımdır ve bize manevi bir güç verir. Başlangıçtaki küçük başarılarımız, ilerideki büyük başarılarımızın teminatı ve dayanağıdırlar. Kazandığımız küçük başarılar sayesinde, gelecekteki büyük başarılarımızın yolunu daha aydınlık bulur ve kendimizi daha güçlü hissederiz. Kazanılan başarılar, gelecekteki büyük başarıları davet ettiğine göre, başarısızlığa uğrayanlar gelecekte de başarısızlıklara mahkûm mu olacaklardır? diye düşünenler ve geleceğinden endişe duyanlar olabilir. Bu düşünüş ve endişeleniş şahıslara göre değişebilir. Kararsız, kendine güvensiz, pısırık ve her şeye boş vermiş insanlar böyle düşünmekte ve endişelenmekte mazurdurlar. Çünkü, bunlar manen çökmüşlerdir, dirilmeye ve canlanmaya ihtiyaçları vardır. Böyleleri, önce toparlanmalı ve kendilerini bulmalıdırlar. 124 Rasim PEHLİVANOĞLU Canlı, kararlı, kendisine güvenli ve iradeli insanlar başarısızlıklar karşısında yılgınlık göstermezler. Aksine, her başarısızlık imanlı insanın iradesini kamçılar, heyecanını artırır ve başarma azmini kuvvetlendirir. Azimli insanlar, topladığı yeni manevi güçlerle ve daha büyük bir hızla işine sarılır ve de başarıya ulaşır. Bundan sonra da başarılardan başarılara atlar. İlk günden itibaren, hiçbir başarısızlık acısını tatmadan, daima başarılı olmak ve başarıdan başarıya koşmak elbette özlenen bir haldir. Fakat, bu baş döndürücü mutluluğa erebilmiş insanlar pek nadirdir, sayıları çok azdır. İnsan hata edebilir. Bizler de insanız, hata yapabiliriz. Hatalarımız başarılarımızı engelleyebilir veya geciktirebilir. Yüklendiğimiz görevlerin gücümüz üzerinde olması veya özel kabiliyetimiz dışında olması da başarılarımıza ket vurabilir. Bunlar bir hadde kadar normaldir. İnsanlar için, başarılar kadar başarısızlıklar da mukadderdir. Bu nedenle, kişi, kendisini kötü sonuçlara da peşinen hazırlamalıdır ki, uğradığı başarısızlıklar karşısında çökmesin ve morali bozularak manevi gücünü yitirmesin. Amacımız yolunda ilerlerken, önümüze çeşitli engeller çıkabilir. Birçok zorluklarla karşılaşabiliriz. Zorluklar bizi yıldırmamalıdır. Naci Kasım'ın söylediği gibi: "Zorluklar olmasaydı, başarı da olmazdı. Zorluklar insan gücünü artırır. İnsanı gelecekteki başarılara hazırlar". Zorluklar ve başarısızlıklarla karşılaşınca gücümüzü yitirmemeliyiz. Gayretimizi gevşetmemeliyiz ve inandığımız doğru yoldan dönmemeliyiz. Başarısızlıklardan ders alarak ve kendimizi yenileyerek, yeni bir güçle ileriye hamle yapmalıyız. Başarıyı Tanıyalım 125 "Yenile yenile yenmeyi öğrendim" diyen büyük adam gibi, bizde: "Başarısızlıkları göğüsleye göğüsleye başarmayı öğrendim" diyebilen mutlu insanlar arasına katılmaya azmetmeliyiz. Başarısızlıklar karşısında yenilgiye boyun eğmek yada çökmek yerine bir Alman filozofun söylediği gibi: "Beni öldüremeyen her şey gücümü artırır" diyebilmeliyiz. Bu imanla, seçtiğimiz doğru yolda azimle ve başımız dik olarak yürüyebilmeliyiz. Doğru bildiği yoldan sapmadan, sabırla ve inançla yürüyenlere, başarı ergeç gülecektir. O zaman tatlı bir haz duyulacak, geçmişteki mihnetli günlerin acısı unutulacak ve mutluluğa erişilecektir. 126 Rasim PEHLİVANOĞLU 24. ÖĞRETMEN REŞAT ÇAVDAR'DAN İKİ MADDE: Yazdığım konuları, düzelttirmek ve görüşlerini almak gayesiyle okuttuğum çok kimseler olmuştur. Bunlardan birisi de Öğretmen Reşat Çavdar'dır (sonradan emekli oldu).Reşat Çavdar, BAŞARIYI ETKİLEYEN UNSURLAR'a 2 madde de kendisi eklemek ihtiyacını duymuş ve yazmıştır... Önemli bulduğum ve faydalı olacağına inandığım bu iki maddeyi, kendi ifadeleriyle aynen aşağıya alıyorum: 1) MAYMUN İŞTAHLI OLMAMAK: Bazı insanlar vardır, bir işde sebat ve metanet göstermezler; en ufak biz zorluk karşısında yılar, başladıkları işi yarım bırakırlar. Böyleleri âdeta daldan dala konarlar. Belki de başladıkları iş neredeyse başarıya ulaşmak üzereyken, o işi bırakıp başka bir işe başlarlar. Halk arasında böylelerine "gevşek", "sebatsız", "maymun iştahlı" denilir. Bir işin, belki az ama sürekli yapılması ve sonuçlandırılması çok önemlidir. Örneğin: Yabancı dil öğrenen bir öğrenci, fazla değil günde bir kelime öğrense, bu yılda 365 kelime eder. Altı yıllık bir ortaöğretim süresince 2190 kelime eder ki, bir dilde bunca anlamlı kelime bilen bir kişi o dile hâkim olur. Benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Peygamberimizin de bu konuda bir hadisi vardır: "Allah indinde, işlerin az fakat sürekli olanı değerlidir." Bir Alman atasözü şöyle der: "Sürekli damlalar taşı bile deler." Damlalar, yumuşak ve zayıf olmasına rağmen, sürekli ve ısrarlı tekrarlandığında, zamanla taşı bile delebiliyor. O halde, başladığımız işte ağır da ilerlense- sebat etmek çok önemlidir ve başarıyı etkileyen önemli unsurlardan birisidir... Başarıyı Tanıyalım 127 2) TOPLUMSAL İLİŞKİLER İÇİNDE OLMAK: Toplumdan kopuk münzevi insanlara şans çok ender güler. Başkaları ile sağlıklı ilişkiler içinde olmak ve onların görüşünden, tecrübelerinden yararlanmak bize başarı yolunda çok şey kazandırır. Nitekim HENRY FORD şöyle der: "Muvaffakiyetin sırrı, başkalarının görüşünü kavrayıp onlar gibi görebilmektedir." Hayatta, her şeyi kendimizin sınamasına ve denemesine imkân da zaman da yoktur. O halde, başkalarının deneyimleri bazen bize ders olmalı ve yol göstermelidir. Akıllı insanlar, yerine göre başkalarının öğüdünü kabul eden, her işte dikine gitmeyen uysal kimselerdir. Gerek fert, gerekse toplum plânında olsun, çağa ayak uydurmak ve mutlu bir uyum sağlamak ancak böyle mümkün olabilir... Toplumsal olmak, toplumun içinde onunla sağlıklı ilişkiler geliştirmek başarının şartlarından birisidir. Halkımız, topluma ayak uyduramayanları bir özdeyişle şöyle belirler: "Eller gider Mersin'e, O gider tersine". Bizler, tersine gidenlerden olmayalım... Yüce dinimiz İslamiyet de bu konuda: "Toplulukta rahmet vardır, Yüce Allah'ın rahmeti cemaat üzerindedir." Buyurmak suretiyle bize ışık tutmuştur. Birinci Cildin Sonu 128 Rasim PEHLİVANOĞLU ÖĞRENCİDE KİŞİLİK GELİŞTİREN ve BAŞARIYI ETKİLEYEN ÖĞÜTLER Annemize, babamıza ve büyüklerimize karşı saygılı ve itaatli olmalıyız. Sözlerini dinlemeli ve önemsemeliyiz. Vatan en aziz ve en mukaddes anamızdır. Bunun için Anavatan diyoruz. Vatanımızı aşkla sevmeliyiz. Korumalı ve kollamalıyız. Sözlerimizde ayrılmamalıyız. ve işlerimizde doğruluktan Üzerimize aldığımız her işi en iyi yapmaya çalışmalıyız. İşlerimizde özentili ve dikkatli olmalıyız. Kötü huylularla ve fitnecilerle dost olmamalıyız. Kötü huy bulaşıcı bir hastalık gibi bize de geçebilir. Yalan söylememeli, yalan yere yemin etmemeliyiz. Dilimizi yalana, yemine alıştırmamalıyız. Bize söylenmiş bir sırrı başkalarına açmamalıyız. Sır saklamasını bilemeliyiz. Bize emanet edilen bir şeyi iyi muhafaza etmeliyiz. Emanete hıyanetten kaçınmalıyız. Arkadaşlarımızla iyi geçinmeliyiz. Güler yüzlü ve tatlı sözlü olmalıyız, somurtkan olmamalıyız. İyi bir şey için verdiğimiz sözden dönmemeliyiz. Sözün şeref olduğunu bilmeliyiz. Ölçüyü kaçırıp, kimseye kaba ve çirkin söz söylememeliyiz. Sonunda mahcup olmaktan kaçınmalıyız. Kendimizin olmayan bir şeyi sahibine sormadan almamalıyız. Kimseye kin tutmamalı, haset etmemeliyiz. Ara açmamalıyız, arabulmaya çalışmalıyız. Başarıyı Tanıyalım 129 Kendimiz için istemediğimizi başkası içinde istememeliyiz. Kendimiz için sevdiğimizi başkası içinde sevmeli ve istemeliyiz. Bugünün öğretmenlerimizin yapmalıyız. işini verdiği yarına görevleri bırakmamalı, günü gününe Elimize geçen parayı faydasız yere harcamamalıyız, tutumlu olmaya alışmalıyız. Bayramlarda, mübarek günlerde büyüklerimizi ziyaret etmeli, hatırlarını almayı unutmamalıyız. Büyüklerin verdiği öğütleri iyi dinlemeli, onları yerine getirmeye çalışmalıyız. Temiz olmalıyız, temiz olmayanın imanında eksiklik vardır denilir. Müslümanlık temizlik dinidir. Müslüman Türk çocukları her yerde temizliğiyle seçilmeli ve başkalarına örnek olmalıdır. İyi Müslüman dili ve eli temiz, ahlakı en güzel olandır. Kötü söz, kötü iş Müslüman’a yakışmaz. Temiz çocukların elbisesi, çorapları, oturduğu yer, kullandığı mendil ve her şeyi tertemiz gül gibi olur. Dışımız gibi içimizde temiz olmalı kimseye kötü bir niyet beslememeliyiz. Kötülüğe bile iyilikle karşılık vermeliyiz. Görünürdeki pislik bedeni hastalıkların yuvası olduğu gibi, kötü düşünceli olmakta ruh hastalıklarının nedeni olur. Üstümüzde başımızda başkalarını tiksindirecek kir ve koku olmamasına dikkat etmeliyiz. Dilimize hâkim olmalıyız. Kaba ve kötü sözler dilimizi kirletir. Kaba ve kötü sözlere alışmamalıyız. 130 Rasim PEHLİVANOĞLU Sözlerimizde ölçülü ve tatlı dilli olmalıyız. Düşünmeden söylenen söz sahibini fena duruma düşürebilir. “İki düşün bir söyle” atasözüne uymalıyız. Sonunda pişman olacağımız bir sözü söylememeye çalışmalıyız. Zira çok söyleyen çok yanılır. Kulaklarımıza hâkim olmalıyız. Dedikoduya kulak vermemeli, kaba ve kötü sözleri dinlememeliyiz. Gözlerimize hâkim olmalıyız. Gözlerimizi kötülüklerde kullanmamalıyız. Başkalarının ayıplarını, eksiklerini görmeye çalışmamalıyız. Kalbimize ve gönlümüze hâkim olmalıyız. Kötü düşünceleri ve kötü duyguları gönlümüzden çıkarmalıyız. İyi düşünmeden karar vermemeliyiz. Faydasına inanarak verdiğimiz kararı mutlaka uygulamalıyız. Görünüşe aldanmamalı, her tatlı söze kanmamalıyız. Ağzımızdan çıkan sözün kıymetini bilmeli, verdiğimiz sözü yerine getirmeliyiz. Yapamayacağımız bir söz için asla söz vermemeliyiz. Verdiğimiz sözü bir engelden dolayı yerine getiremeyecek olursak, özür dilemesini bilmeliyiz. Öfkeli zamanlarda karar vermemeliyiz. “Öfke ile kalkan ziyanla oturur” atasözünü unutmamalıyız. Her nerede olursak olalım haktan ayrılmamalıyız. Haksızlığa ve haksızlara karşı cephe almalıyız. Sahibinden izinsiz kimsenin malına dokunmamalıyız. İzinsiz evine ve odasına girmemeliyiz. Kimsenin arkasından hoşlanmayacağı söylememeli, ayıplarını ortaya dökmemeliyiz. bir söz Başarıyı Tanıyalım 131 Birinden laf alıp başka birine götürmemeliyiz. İnsanların arasını açacak sözlerden ve işlerden sakınmalıyız. Herkesle hoş geçinmeliyiz. Dargınları barıştırmaya çalışmalıyız. Küsmemeliyiz. Kimseye haset etmemeliyiz. “Ateş odunu nasıl yakarsa, hasette insanın iyiliklerini öylece yok eder.” Büyüklerimize karşı saygılı olmalıyız. Onlarla konuşurken bizden büyük olduklarını hatırımızdan çıkarmamalıyız. Sözlerimizde ve hareketlerimizde nazik olmalıyız. Yetimlere, kimsesizlere, dullara ve muhtaçlara yardımcı olmalıyız. Küçüklere karşı merhametli ve şefkatli olmalıyız. “Büyüklerini saymayan küçüklerinden saygı göremez”, bunu bilmeliyiz. Hayvanlara eziyet etmemeliyiz. Onlara karşı da şefkatli olmalıyız. Kendimizden ileri olanlar gibi olmaya çalışmalıyız. Fakat onları kıskanmamalı, çekememezlik etmemeliyiz. Hiçbir zaman, hiçbir yerde ve hiçbir kimseye hile yapmamalıyız. Kimseyi aldatmamalıyız. Herkesin iyiliğine çalışmalıyız. kadar herkesin yardımına koşmalıyız. Yapabildiğimiz Kibirlenmemeliyiz. Kendimizi büyük, başkalarını küçük görmemeliyiz. Mağrurun (büyüklenmenin) düşmanı Allah olduğunu unutmamalıyız. Sözlerimizi ve işlerimizi daima kontrol etmeliyiz. Bugünümüzün dünden daha iyi ve ileri olmasına çalışmalıyız. 132 Rasim PEHLİVANOĞLU Peygamberimizin, “İki günü eşit olan aldanmıştır” sözünü unutmamalıyız. Ne oldum dememeli, ne olacağım diye düşünmeliyiz. Yarın için bugünden hazırlıklı olmalıyız. Elimize geçeni iyi kullanmalıyız. Müsrif ve cimri olmamalıyız. Tutumlu olmalıyız. Evimize ve ailemize sıkıntı vermemeliyiz. Güçleri yetmeyecek şeyleri istememeliyiz. Aile de üzüntüleri ve sıkıntıları hep beraber paylaşmalıyız. Her yaşta ailemiz için faydalı olmaya çalışmalıyız. Bunu kendimiz için bir zevk haline getirmeliyiz. Yurdumuz ve milletimiz için de her yaşta yararlı ve hayırlı olabileceğimizi düşünmeli buna gayret göstermeliyiz. Küçük sınıflı öğrenciyken bile çevremize nasıl faydalı olabileceğimizi düşünmeliyiz. Ailemizin, okulumuzun, yurdumuzun ve milletimizin adını her zaman ve her yerde yükseltmeye çalışmalıyız. Öğrencilik haysiyetine ve aile şerefine yaraşmayan hallerden her zaman ve her yerde sakınmalıyız. Bize verilen her ödev bir emanettir. Onu yapmamak ya da baştan savma yapmak emanete hıyanet etmektir. Bundan kaçınmalıyız. Kimsenin hakkını almamalı, kendi hakkımızı da kimseye çiğnetmemeliyiz. Ne aldanmalı, ne de aldatmalıyız. İyi bilmediğimiz bir şey hakkında söz söylememeliyiz. Bilmemek ayıp değil, sorup öğrenmemek eksikliktir. Başarıyı Tanıyalım 133 İçi dışına uymayan, sözü özüne uygun olmayan münafıklardan sakınmalıyız. Kendi eksiklerini görmeyerek, ayıplarını araştıran insanlardan Böylelerinden kaçınmalıyız. başkalarının olmamalıyız. Kalb rahatı ile vücut sağlığının en büyük nimet olduğunu düşünmeli, şükretmesini bilmeliyiz. Hasta olmadan sağlığımızın kıymetini bilmeliyiz. Hastanın çektiği ızdırabın çoğu zaman kendi ihmalliğinin eseri olduğunu fark etmeliyiz. Ayağımızı yorganımıza göre Kazancımıza göre harcamalı, borç kaçınmalıyız. uzatmalıyız. yapmaktan 134 Rasim PEHLİVANOĞLU ESER HAKKINDA YAZILANLARDAN ALINTILAR Milli Eğitim Bakanlığı Yayımlar Dairesi Başkanlığına ANKARA Daireniz tarafından adıma gönderilen Rasim Pehlivanoğlu'nun hazırlamış olduğu Okullarda Başarının Yolları 1,2,3,4,5 adlı eserin, tarafımdan incelenmesi istenmektedir. Adı geçen eser, formda belirtilen "İncelenecek Eserde Dikkat Edilecek Hususlar" çerçevesinde aşağıdaki gibi incelenmiştir. 1- Verilen bilgiler doğrudur.(...) 2- Eserde kamu düzenini sarsacak ifadeye rastlanmamıştır. (...) 3- Verilen bilgiler Türk toplumunun milli, manevi, ahlâki ve kültürel değerlerini koruyucu mahiyettedir. 4- Öğretmen ve öğrencilere tartışma ortamı hazırlayacak yabancı görüş ve ideolojilere yer verilmemiştir. 5- Bölücülüğe, kamu düzenini bozucu görüşlere, insanı, aileyi ve belirli bir zümreyi küçük düşürücü belge ve yorumlara yer verilmemiştir. 6- ...... (Temenniler) 7- ...... “ 8- Eser yeniden ele alınır ve eksikleri tamamlanırsa, öğrenci ve öğretmenler için faydalı olacağı gibi, ana ve babalar içinde faydalı olacaktır. 9- Eser dilbilgisi kurallarına uygun olarak hazırlanmıştır. 10- Büyük bir çalışmanın ürünü olarak görülen bu eser, yeniden düzenlenirse, okullarda eğitim ve öğretimin verimli hale getirilmesinde faydalı olabilir. ...... 135 Başarıyı Tanıyalım Yukarıda belirtilen hususlar düzeltilirse, eserin yayınlanması olumlu bir hizmet olur kanaatindeyim. Saygılarımla; (Mayıs 1992) Doç. İbrahim Ethem Özdemir Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Not: Olumlu görüşleri yukarıya alınan eğitim uzmanının, şekil yönünden iyi niyetli eleştirileri de olmuştur. Bu iyi niyetli eleştirilerin ışığında, eser baştan sona yeniden okunmuş, gerekli düzeltme ve yeni düzenlemeler yapılmıştır. Daha önce 5 cilt olarak hazırlanan eser, içeriği değişmeden, 3 cilt halinde düzenlenerek basılmıştır. 136 Rasim PEHLİVANOĞLU Kayseri Valiliğince Kurulan İnceleme Komisyonu Raporu Ön Yazı T.C. Kayseri Vilayeti Milli Eğitim Müdürlüğü BÖLÜM: EĞİTİM-ÖĞRETİM SAYI : 311/6356 KONU : "Okullarda Başarının Yolları" Adlı eser Kayseri 31/03/1994 Sayın: Rasim PEHLİVANOĞLU Emekli Öğretmen KAYSERİ İlgi: 8.2.1994 tarih ve 2513 sayılı dilekçeniz. Valilik yoluyla gelen 8.2.1994 tarihli dilekçenizde belirtildiği üzere, Kayseri Özel İdare Müdürlüğü tarafından bastırılmasını istediğiniz "OKULLARDA BAŞARININ YOLLARI" isimli üç ciltlik eseriniz, oluşturulan komisyon tarafından incelenmiş olup, düzenlenen olumlu rapor ilişikte sunuluştur. Çalışmalarınızın camiamız adına bizleri memnun ettiğini, bu ve buna benzer çalışmalarınızın devamını dilediğimizi belirtir, teşekkür eder saygılar sunarız. MÜDÜR ADINA Eki: 1 Rapor 3 ciltlik eser İmza: Azmi ALKIŞ Milli Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürü 137 Başarıyı Tanıyalım RAPOR Nuh Mehmet Müdürlüğüne Küçükçalık Anadolu Lisesi Kayseri İncelenmesi istenilen "Rasim Pehlivanoğlu'nun", "Okullarda Başarının Yolları" isimli 3 ciltlik eseri tarafımızdan incelenerek aşağıda belirtilen sonuçlara varılmıştır. Bilgilerinize arz edilir. 23.03.1994 İNCELEME KURULU: İmza Mustafa Temel Tarih Öğrt. Öğrt. İmza İmza Sezai Gençaslan İbrahim Doğanyiğit T.D. ve Edebiyatı Öğrt T.D. ve Edebiyatı 1. Eserde verilen bilgiler doğrudur. Son bölümde verilen kaynaklarda bu görüşü destekleyecek mahiyettedir. 2. Görüşler ve ifade tarzı öğretmen-öğrenci-veli üçgeninde ikilik çıkarmayacak, yanlış anlamlara sebep olmayacak şekilde iyi niyet temeline oturtulmuştur. 3. Verilen bilgi ve görüşler Türk Milleti'nin milli, manevi ve kültürel değerlerini koruyucu mahiyettedir. 4. Eserde anlatım yönünden bozuk ifadelere, dilbilgisi kurallarına uygun olmayan kullanımlara rastlanmamıştır. 5. Eserde bölücülüğü destekleyici, kamu düzenini bozucu görüşlere, insanı, aileyi veya belirli bir zümreyi küçük düşürücü belge ve görüşlere yer verilmemiştir. 6. ........Bu bilgiler ışığında eser öğrenci ve öğretmenler için kaynak bir kitap olarak değerlendirilebilir. Saygılarımızla... 138 Rasim PEHLİVANOĞLU Eseri Okuyan Bir Hanım Öğretmenin Görüşü: Değerli Hocam, “Okullarda Başarının Yolları” isimli 3 ciltlik eserinizi büyük bir zevkle okudum. Olumlu düşünce ve fikirlerinizden oldukça yararlandım. Hatta edindiğim bilgileri gerçek hayatımda, sınıfımda öğrencilerime uygulamaya başladım. Aldığım sonuçların yararını gördüm. İleride daha da güzel sonuçlar alacağıma inanıyorum. Eserinizin sadece Milli Eğitim camiası değil, tüm anne-baba ve kişilerin okuması halinde oldukça yararlı olacağına inanıyorum. Çalışmalarınızdan dolayı sizi kutlar, benzer çalışmalarınızın devamını diler, teşekkür eder, saygılarımı sunarım. 05.12.1994 Habibe Altınbaş Arif Eminoğlu İlkokulu Öğretmeni Kayseri Not: Eseri okuyunca, “Eğer yayınlanmayacaksa, ben fotokopisini almak istiyorum” diye bana ricada bulunan bu öğretmenin, aynı ders yılı sonunda okuldan mezun olan 30 öğrencisinden 6 sının Anadolu Lisesini kazandığı öğrenilmiştir. Başarıyı Tanıyalım 139 Bir Yüksek Okul Öğrencisinin Görüşü: Saygıdeğer Hocam, “Okullarda Başarının Yolları” isimli üç ciltlik kitabınızı büyük bir zevkle inceleyerek, eserinizin çok sürükleyici olması sebebiyle de hiç duraklamadan beş gün içinde okudum. Ve okuduktan sonra da kendimde büyük değişiklikler hissettim. Muhteva bakımından bütün ilk ve orta dereceli okullarımızdaki öğrencilerin ve velilerinin milli birlik ve bütünlüğümüz açısından bu değerli eseri okumalarını arzu ederim. Öyle inanıyorum ki: Yetkili makamlar eserinize hak ettiği ilgiyi mutlaka gösterirler ve geniş toplum kitlesine de benim gibi bu kitaptan yararlanma imkânını verirler. Bir yüksek öğrenim kurumunda öğrenci olmam sebebiyle bilimsel yazılarla fazlaca ilgilendim. Eserinizde de aynı şekilde yazılım olduğu ve konu akışında aynı teknikle işlenmiş olduğunu görmekten büyük mutluluk duydum. Saygılarımla, 17.08.1996 Alp Kerem Özali Hacettepe Üniversitesi Müh. Fak. Ağaç İşl. Endüstri Müh. 4.Sınıf Öğrencisi 140 Rasim PEHLİVANOĞLU Erciyes Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü Başkanı’nın isteği üzerine Yrd. Doç. Dr. Niyazi CAN tarafından hazırlanan inceleme raporundan küçük bir alıntı: “Eserde verilen bilgiler gerçeğe uygundur. Eser akıcı, anlaşılır, farklı anlamlara sebep olmayacak şekilde yazılmıştır...” 14.09.2000 Yrd. Doç. Dr. Niyazi CAN Erc.Ünv. Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Not: Bu öğretim üyesi, ayrıca, eserin “bir ahlak kitabı” olduğu görüşünü sözle ifade etmiştir. Raporunda, övgünün yanı sıra iyi niyetli eleştirilere de yer verilmiş ve bu eleştiriler gereğince değerlendirilmiştir. * * Otobüsle yolculuğunda eseri okuyan aydın bir gencin görüşü; Sevgili Hocam 20.09.2000 Otobüs hareket halindeyken yazıyorum: ....Sizi yolculuğum esnasında tanıdım. Bu kısa zaman içerisinde kitabınızın 1. cildini okudum. 2. cildini 50. sayfasına kadar okuyabildim. Çocuğumun yararlanması şimdilik mümkün değil. Fakat bu kitaptan benim yararlandığım çok şey oldu. Çocuğuma bunları tatbik edeceğime inanıyorum..... Bundan (kitabınızdan) öğrenciler kadar, anne ve babanın öğrenmesi gereken konular var..... Her kesimin yararlanabileceği bir kitap diyorum. Size çok teşekkür ediyor ve başarılar diliyorum. Yılmaz Ceylan (Özel bir şirkette Tahsilât Görevlisi) Başarıyı Tanıyalım 141 Kayseri İl Müftülüğünce Görevlendirilen Bir İlahiyatçının İnceleme Raporundan Alıntılar: Rasim Pehlivanoğlu’nun “Okullarda Başarının Yolları 1,2,3” isimli eserini dikkatle inceleyip aşağıdaki kanaatlere ulaştığımı belirtmek isterim. Aşağıdaki ifadeler 3 ciltlik mükemmel bir eserin anatomisidir. .....Eserimiz, öğrenciye mücerret bilgi yüklemek yerine, ideal bir vatandaş, iyi bir insan, çalışkan bir öğrenci olmasını hedeflemiş. Sadece öğrenciyi ilgilendiren bilgiler yerine, veli, öğretmen ve herkesin istifade edeceği geniş bir bilgi sunmakta..... Muhtevasındaki bilgiler, modern eğitim metedolojisi kitaplarındaki teknik verilere uymasına rağmen, yazar onları aynen kopya etmek yerine, yaşadığı tecrübî bilgileri de eserine yansıtmıştır. Yani, yazarımız anlattıklarını yaşamış, hissetmiş, duymuş, özümsemiş ve eseri öylece meydana getirmiştir..... Eser, yaşanmış bir ömrün yazıya geçirilmesi, damla damla oluşmuş tecrübelerin insanların istifadesine sunulmasının bariz bir örneğini sergilemektedir. Kitabın temel amacının, başarı üzerine bina edilmesi, konu bütünlüğünü oluşturmaktadır. Ama asıl gayesinin “iyi insan, iyi vatandaş ve kaliteli öğrenci yetiştirmek ülküsü olduğunu söylemek hiç de abartılmış bir söz olmayacaktır.” -------------------------------------------------Bu vesileyle, kıymetli hocamızı tebrik ve takdir ederken, daha nice eserler vererek, genç dimağları engin tecrübesinden istifade ettirmesini gönülden arzu ederim. 04.09.2000 Mehmet Muçhan – Eğitimci-İlahiyatçı (Kayseri Müftülüğünde Görevli) 142 Rasim PEHLİVANOĞLU Türkiye Gazetesi Kültür ve Sanat Sayfasında Yer alan Resimli Yazıdan Alıntılar: “Rasim PEHLİVANOĞLU, hazırladığı üç önemli eserle okullarda başarının yollarını göstererek, bir eğitimci sorumluluğu içinde önemli bir hizmeti yerine getiriyor. Eğitime yıllarını vererek hayatını bu yola adayan emekli öğretmen Rasim PEHLİVANOĞLU’nun kaleme aldığı, okullarda başarılı olmanın yollarını en ince ayrıntısına kadar gösteren eserler öğrenciler için bir kılavuz niteliği taşıyor. “Başarıyı Tanıyalım”, “Başarının Şartları”, “Başarının Birinci Şartı: Sağlam ve Sağlıklı Olmak” adlarını taşıyan bu üç başucu kitabında öğrencilerimiz, okul yaşantılarının yanı sıra günlük hayatta ve gerçekleştirmek istedikleri plan ve proje faaliyetlerinde farklılığın ve başarıya açılan kapıların bir bir açıldığını fark edecekler.” Türkiye Gazetesi: 4 Ocak 2001, s.14 Başarıyı Tanıyalım 143 Kayseri eski Milletvekili Seyfi ŞAHİN’nin 24 Şubat 2001 ORTADOĞU Gazetesinde Yayınlanan Makalesinden Alıntı: Okullarda Başarının Yolları ……….. Çocuklarımızın okullarda başarısız olduğu kesindir. Bunun metodu da geliştirilmemiştir. Ancak Emekli Öğretmen Rasim Pehlivanoğlu hocamızın hazırladığı 3 ciltlik bir kitap kafamızdaki sorulara cevap veriyor. Çocuklarımızın ve üniversite gençlerimizin nasıl başarılı olacaklarını gayet güzel izah ediyor. Bu kitaplar Talim ve Terbiye Kurulu tarafından tavsiye edilmiştir. Sahasının en başarılı kitaplarındandır. Sayın Rasim Pehlivanoğlu hocamızı kutluyorum. Bu bahane ile çocuklarımıza biraz yol ve metod gösterebilirsek ne mutlu bize.” Seyfi ŞAHİN 144 Rasim PEHLİVANOĞLU Emekli Öğretmen ve Tarihçi Yazar Muammer YILMAZ’ın Temmuz 2002 tarih ve 295 sayılı Erciyes Dergisin de yayınlanan makalesinden alıntı: “Rasim Pehlivanoğlu 10 yıllık bir çalışmanın ardından Okullarda Başarının Yolları genel adıyla 3 cilde sığan ve 715 sayfayı tutan eserini vermenin mutluluğunu yaşıyor. Eserler yazarların bir bakıma cansız fakat sonsuza kadar konuşacak olan çocuklarıdır… Sayın Yazar, başarıya ulaşmak için canlı cansız her şeyi sevmenin, sevilmenin, kendine güvenmenin ve iradeli olmanın bütün zorlukları yeneceğini misallerle anlatarak, bizleri aynı zamanda tatlı bir yolculuğa çıkarıyor. Pehlivanoğlu’nu kimi zaman eğitici, kimi zaman psikolog ve kimi zamanda iyi bir doktor olarak görüyoruz. Başucu kitabı olarak böyle bir eseri bizlere kazandırdığı için değerli hocamızın eline diline sağlık, kalemine kuvvet diyor, kendisini bir kez daha kutluyoruz.” Muammer YILMAZ 145 Başarıyı Tanıyalım Eseri inceleten “Diyanet İşleri Başkanlığı”nın tavsiye kararını bildiren yazı aşağıya alınmıştır: 22 AĞUSTOS 2001 SAYI : B.02.1.DİB.0.078.00.01/017–797 KONU: “Eser İncelenmesi” Sayın: Rasim PEHLİVANOĞLU Fevzi Çakmak Mah. Fuzuli Cad. Esen Sk. Ülkü Apt. No:51/4 KAYSERİ İLGİ: a) 02.05.2001 tarihli dilekçeniz. b) Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 20.08.2001 tarih ve 1013 sayılı yazısı. İlgi (a) dilekçe ekinde gönderilen Okullarda Başarının Yolları başlıklı “Başarıyı Tanıyalım 1”, “Başarının Şartları 2” ve “Sağlam ve Sağlıklı Olmak 3” adlı eserler incelenmiştir. Söz konusu eserlerin Başkanlığımızca tavsiyesinin uygun olduğu ilgi (b) yazı ile bildirilmiştir. Bilgilerinizi rica ederim. İMZA Harun ÖZDEMİRCİ Dini Yayınlar Dairesi Başkanı 146 Rasim PEHLİVANOĞLU Yaşça ve değerce Kayseri’nin en büyük öğretmeni olan Emekli Lise Müdürü Sayın Kazım Yedekçioğlu’nun, 21–22–24–25 Aralık 2001 tarihli Kayseri–Akın Günlük Gazetesinin 2.sayfasında “Okullarda Başarının Yolları” başlığı altında 4 gün süreyle yayınlanan uzun makalesinden alıntılar: “Okullarda Başarının Yolları” “Değerli meslektaşım Rasim Pehlivanoğlu’nun bu genel ad altında, bıldır (geçen yıl) İstanbul’da bastırdığı 3 ciltlik eserini görmek, okumak bana yeni kısmet oldu… Sevgili Pehlivanoğlu, milli duygu açısından üstüne toz kondurulamayacak bir ruh yapısında ve Türklük şuurunda bir memleket evladıdır… Pehlivanoğlu gibi bir yorgunluğu, doğrusunu söylemek lazımsa, beribenzer bir eğitimci göze alamaz. Gerçi kimse onu böyle bir gayeye zorlamamış, yakasına yapışmamış. Ama O, milli bünyemize yabancılaşmayan, geliştirdiği değer duyguları ve davranışları ile yücelen, özlediğimiz ideal Türk Gençliğinin yetişmesinde, çorbada bir tutam benim de tuzum bulunsun diye her zaman yanı başında bulundurduğu çeşitli ansiklopedilerden, sözlüklerden, dergilerden, hatta takvim yapraklarından, tabii ki gazetelerden yararlanmış, bunu görev ve borç bilmiş. Birbirlerini tamamlayan bu 3 ciltlik eser böylece ortaya gelmiş. Yetkili makamlara sesleniyorum: Eline kalem alıp, topluma bir şeyler vermek isteyenlere destek olalım, onların ve daha sonra geleceklerin şevklerini kırmayalım…” Kazım Yedekçioğlu Başarıyı Tanıyalım 147 FAYDALANILAN KAYNAK KİTAPLAR 1. Aydın, Mehmet - MEŞHUR OLAN FAKİR ÇOCUKLAR. Ankara Yayınevi İstanbul - 1963 2. Başgil, Ali Fuat (Prof.) - GENÇLERLE BAŞBAŞA. Yağmur Yayınevi - İstanbul 1967 3. Beşer, Hüseyin - ÖĞRENCİNİN BAŞARI REHBERİ. Karınca Matbaası Tic. Koll. Şti. İZMİR - 1976 4. Çevik, Mehmet ve Yurdan - OKULLARDA BAŞARININ SIRLARI. Bahtiyar Matbaası - İzmir - 1976 5. Çubukçu, İbrahim Agah (Prof. Dr.) - İSLAM'DA AHLÂK VE MANEVİ VAZİFELER. Diyanet İşleri Bşk. Yayını No:162 .... 6. Demirhan, Pertev (General)-Matbaai Ebuzziya. İstanbul 1930 OĞLUM ÖMER İLHAN'A ÖĞÜTLERİM 7. .... ÖRNEK METİNLER. Diyanet İşleri Bşk. Yayınları Emel Matbaası 1982 8. Rado, Şevket - ÜMİT DÜNYASI - Doğan Kardeş Yayınları. İst. 1967 9. Rado, Şevket- EŞREF SAAT - Doğan Kardeş Yayınları. İst. 1968 10. Tan, Nail - ÇOCUKLARIMIZA FOLKLOR HAZİNESİNDEN SEÇMELER. Kültür Bakanlığı Yayınları - Ankara – 1981 11. Viktor Pauchet (Dr.) - SAADET YOLU. Ahmet Halit Kitabevi. İst. 1967 12. Viktor Pauchet (Dr.) - DÜŞÜNCELER VE ÖĞÜTLER. Ahmet Halit Kitabevi - İstanbul - 1943 NOT: Çeşitli sözlüklerden, ansiklopedilerden; içinde atasözleri bulunan çeşitli broşürler, kitaplar, dergiler ve takvim yapraklarından v.b. kaynaklardan da faydalanılmıştır... 148 Rasim PEHLİVANOĞLU Başarıyı Tanıyalım 149 Rasim Pehlivanoğlu 1928 yılında Ürgüp-Karain Köyünde doğan Rasim Pehlivanoğlu 1947 yılında Pazarören Köy Enstitüsünden mezun olunca, Karain Köyü İlkokulu Başöğretmeni olarak göreve başlamıştır. Ortahisar beldesi ilkokul başöğretmeni iken askere alınmış; Tuzla Uçaksavar Yedek Subay Okulu Mezuniyet töreninde okul komutanının konuşmasına –öğrenciler adına– cevap verme görevini yerine getirmiş; kıta hizmetini Erzincan’da tamamlamıştır. Asker dönüşü Ürgüp’ün Çökek köyünde bir ders yılı görev yapmış, 1947 yılı yazında yeniden Karain Köyü başöğretmenliğine tayin edilmiştir. Bu köyde, Türkiye’nin ilk köy kütüphanesini açan derneğin kurucu başkanı olmuştur. Açılan kütüphane hızla gelişiyor ve çevreyi de etkiliyorken, 1958–59 ders yılı ortasında, Ürgüp dışında bir köye nakledilmiş. Aynı ders yılı içinde üç ayrı köy okulunda görev yapmak zorunda bırakılmıştır. 1959 yılı yazında, Kayseri merkezinde bir ilkokula tayin edilmiş olan Rasim Pehlivanoğlu, Kayseri’de değişik 3 ilkokulda görev yapmıştır. Devam ettiği yüksek okul “Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji bölümünden” diplomayla, “Edebiyat Grubu” bölümünden yeterlilik belgesiyle mezun olmuş. 1964 yılında ortaöğretime geçmiştir. Kırşehir’in Mucur, Çiçekdağı Ortaokullarını, takiben Kayseri’nin Nazmi Toker, Esenyurt Ortaokullarında, Türkçe–Sosyal Bilgiler öğretmenliği yapmış. 1974’de Argıncık Ortaokulu Müdürlüğüne getirilmiş. 1978’de emekli olmuştur. 150 Rasim PEHLİVANOĞLU Emeklilikte kendisini yetiştirmeye devam etmiş olan Rasim Pehlivanoğlu, toplantılarda konuşmalar yapmış. Makaleler, kitaplar yazmıştır. Katıldığı 12.13.15’nci Milli Eğitim Şuralarında ilginç konuşmalarıyla dikkatleri üzerine çekmiştir… Yüksek öğrenim görmüş 4 çocuğu ve çoğu üniversite tahsili yapmış 9 torunu olan Rasim Pehlivanoğlu halen Kayseri’de yaşamaktadır. Rasim Pehlivanoğlu’nun Basılan Eserleri: • OKULLARDA BAŞARININ YOLLARI: Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığından ve daha birçok kuruluştan tavsiyeli olan bu eser, “Başarıyı Tanıyalım, Başarının Şartları, Başarının Birinci Şartı Sağlam ve Sağlıklı Olmak” ciltlerinden oluşmuştur. • SEVDİĞİMİZ ATATÜRK: Atatürk’ün önder kişiliğini dile getiren bu eserin basım ve dağıtımı, Atatürk Kültür, Dil Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu kararıyla, Atatürk Araştırma Merkezi tarafından yapılmaktadır. Basıma Hazır Olan Eserleri: • ATATÜRK’ÜN ÜSTÜN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ: Bütün yönleriyle Atatürk’ü anlatan, gerçek Atatürk’ü tanımada çok faydalı olacağına inanılan, büyük boyutlu bu ansiklopedik eser, kısa zamanda basımını ve dağıtımını yapacak duyarlı yayıncıyı beklemektedir. • Mevcut Milli Eğitim Uygulamalarımız – Eleştiriler – Tavsiyeler (M.E Bakanlarına verilen eğitim raporu) • Türkiye’de Köy Enstitüleri ve Pazarören Köy Enstitüsü Başarıyı Tanıyalım • 151 Eşekli Kütüphaneye Dönüşen Türkiye’nin İlk Köy Kütüphanesi: Olayları yaşayanın diliyle yazılan büyük boyutlu bu eser meraklı yayıncısını beklemektedir. Fotokopi ile Çoğaltılıp Dağıtılan Broşürler • Eşekli Kütüphanenin Öyküsü (Nisan 2001) • Eşekli Kütüphaneye Dönüşen Türkiye’nin İlk Köy Kütüphanesi (Ocak 2010 – Haziran 2010) • Yalan Yanlış Anlatımla Kazanılan Dünya Birincilik Ödülü (Eylül 2010)