GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE`DE ÇOCUK
Transkript
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE`DE ÇOCUK
T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ESNTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’DE ÇOCUK KORUMA POLİTİKALARI ve SOSYAL HİZMETLER ve ÇOCUK ESİRGEME KURUMU YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Muammer SALİM 0730203083 Danışman Yrd. Doç. Dr. Nilüfer AVŞAR NEGİZ ISPARTA–2011 ÖNSÖZ “Geçmişten Günümüze Türkiye’de Çocuk Koruma Politikaları ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu” isimli yüksek lisans tezimin hazırlanması ve düzenlenmesi sırasında bana yol gösteren, destek olan değerli hocam Sayın Yrd.Doç.Dr. Nilüfer (NEGİZ) AVŞAR’a teşekkürü borç bilirim. Kendi işlerinin yoğunluğu arasında zaman ayırarak bu çalışma hakkında görüş ve önerilerini sunan, destek olan değerli hocam Sayın Doç.Dr. Hakan ACAR’a teşekkürlerimi sunarım. Görev yaptığım 60.Yıl Sadık Doğan Kız Yetiştirme Yurdu Müdürü Sayın Yıldız AKSOY’a şahsıma gösterdiği anlayış, meslektaşım Sayın Arif LAÇİN’e değerli önerileri, Psikolog Sayın Arife GÜNBEY’e yardımları için ayrıca teşekkürlerimi sunarım. Beni hayatımın her anında her anlamda destekleyen çok sevdiğim annem Zeynep SALİM ve babam Yusuf SALİM’e şükranlarımı sunuyorum. Onların üzerimdeki emeklerini hiçbir zaman unutmayacağım. Son olarak çalışmam boyunca kendilerini ihmal ettiğim, yoğun süreç boyunca beni cesaretlendiren, en umutsuzluğa düştüğüm anda varlıkları ve telkinleri ile bu çalışmanın ortaya çıkmasında sebep olan iki güzel insana; eşim Esma ve kızım Beyza’ya sonsuz sevgi ve minnet duygularımı sunuyorum. İyi ki varsınız. i ÖZET GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’DE ÇOCUK KORUMA POLİTİKALARI VE SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU Muammer SALİM Süleyman Demirel Üniversitesi, Kamu Yönetimi Bölümü Yüksek Lisans Tezi, 124 Sayfa, Ocak 2011 Danışman: Yard.Doç.Dr. Nilüfer (AVŞAR) NEGİZ Her türlü risklere karşı savunmasız durumda bulunan çocukların korunması ve esenliklerinin sağlanması, günümüz toplumlarının karşı karşıya bulunduğu en önemli sosyal sorunlarından birisidir. Bu sorunla mücadelede devletler, çocuk koruma sistemlerine yönelik politikalar geliştirerek çocuk refahı alanında uygulamaya koymaktadır. Türkiye’de çocuk koruma sistemine yönelik merkezi plan ve politikaların geliştiricisi ve uygulayıcısı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’dur. Bu çalışma, Türkiye’de çocuk koruma sistemine yönelik kamu politikalarını, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından sunulan hizmetler boyutuyla ele almaktadır. Çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, çocuk ve korunmaya muhtaç çocuk kavramları ele alınmış, zaman içinde değişen çocukluk algılayışına değinilmiş, tarihsel süreçte korunmaya muhtaç çocuklara yönelik geliştirilen politikalardan bahsedilmiştir. İkinci bölümde, Türkiye’de çocuk koruma sisteminin ortaya çıkışı hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümde, günümüz Türkiye’sinde çocuk koruma sistemini oluşturan politikaların yasal zemini ele alınmıştır. Dördüncü bölümde, SHÇEK tarafından sunulan çocuk koruma hizmetleri üzerinde durulmuştur. Sonuç olarak, Türkiye’de korunmaya muhtaç çocuklara yönelik geliştirilen politikaların kurum bakımı üzerine yoğunlaştığı, son dönemlerde çocukların aile yanında korunmasına yönelik politikalara ağırlık verilmeye çalışıldığı tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Çocuk, Korunmaya Muhtaç Çocuk, Çocuk Koruma Politikaları, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ii ABSTRACT FROM PAST TO TODAY CHILD PROTECTION POLICIES IN TURKEY AND SOCIAL SERVICES AND CHILD PROTECTION AGENCY Muammer SALİM Süleyman Demirel University, Department of Public Administration, MPA, 124 pages, January 2011 Supervising Professor: Assoc.Prof.Dr. Nilüfer (AVŞAR) NEGİZ Protection of children who are at risk and maintaining their welfare are the most important social issues at the contemporary societies. In order to tackle this problem, states develop policies towards child protection systems and they apply these policies in providing welfare to the children. In Turkey, Social Services is responsible for development and application of central plan and policies towards child protection issues. This study, handles public policies towards child protection system with regard to services provided by Social Services. Our study consists of four parts. In the first part, child and child protection consepts are handled. Childhood perception which has changed in time is addressed and policies which have been developed are looked into from an historical perspective. In the second part, information is presented about the origins of child protection system in Turkey. In the third part, legal foundation for child protection systems in Turkey has been handled. And the finally is last part, child protection services by Social Services and Child Protection Agency related to child protection issues are presented. As a result, to conculute the policies developed towards children in need of protection has concentrated on institutional care, recently services that children supported with in the families come front. Keywords: Child, Children in Need of Protection, Child Protecion Policies, Social Services and Child Protection Agency iii KISALTMALAR AB : Avrupa Birliği ABD : Amerika Birleşik Devletleri ANY : Ayni Nakdi Yardım BSRM : Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezi BYKP : Beş Yıllık Kalkınma Planı Çev. : Çeviren ÇHB : Çocuk Hakları Beyannamesi ÇHS : Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ÇOGEM : Çocuk ve Gençlik Merkezi DPT : Devlet Planlama Teşkilatı Edt. : Editör EGM : Emniyet Genel Müdürlüğü KBRM : Koruma Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi KMÇ : Korunmaya Muhtaç Çocuk MEB : Milli Eğitim Bakanlığı s. :Sayfa Numarası SHÇEK : Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu SSYB : Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi TCK : Türk Ceza Kanunu TÇEK : Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu TMK : Türk Medeni Kanunu TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu t.y : Tarih Yok iv TABLOLAR DİZİNİ Sayfa No Tablo 1: TÇEK'in Hizmet Kuruluşlarının Çeşit ve Sayıları (1946)...........................50 Tablo 2: 1960’lı Yıllarda Korunmaya Muhtaç Çocuklara Hizmet Sunan Kurumlar ve Bu Kurumlardan Hizmet Alan Çocuk Sayıları………………………......58 Tablo 3: 1970' li Yıllarda Korunmaya Muhtaç Çocuklara Hizmet Sunan Kurumlar ve Bu Kurumlardan Hizmet Alan Çocuk Sayıları.................... ……………..62 Tablo 4: SHÇEK’in Dolu-Boş Kadro Durumu (2000-2009) .................................. 104 Tablo 5: SHÇEK’te Görev Yapan Meslek Elemanlarının Sayısı (2001-2009)....... 104 Tablo 6: SHÇEK’in Yıllara Göre Bütçesi (1989-1993) .......................................... 105 Tablo 7: SHÇEK’in Yıllara Göre Bütçesi (2004-2009) .......................................... 105 Tablo 8: 3413 Sayılı Kanuna Göre Ataması Yapılan Korunmaya Muhtaç Çocuk Sayısı (1988-2009) .......................................................................... 106 v İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ ........................................................................................................ i ÖZET ......................................................................................................... ii ABSTRACT ............................................................................................... iii KISALTMALAR ....................................................................................... . iv TABLOLAR DİZİNİ ................................................................................... v İÇİNDEKİLER .......................................................................................... vi GİRİŞ ......................................................................................................... 1 BİRİNCİ BÖLÜM KORUNMAYA MUHTAÇ ÇOCUKLAR KAVRAMI VE ÇOCUK KORUMA POLİTİKALARININ ORTAYA ÇIKIŞI 1.1. Çocuk Kavramı ....................................................................................... 3 1.1.1. Tarihsel Süreçte Çocukluk Algısının Değişimi ..................................... 4 1.1.2. Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kavramı ............................................ 14 1.2. Dünya’da Modern Çocuk Koruma Politikalarının Ortaya Çıkışı .................... 16 1.2.1. Sanayi Devrimi Öncesi Dönem ......................................................... 16 1.2.2. Sanayi Devrimi Sonrası Dönem ........................................................ 18 1.2.2.1. Avrupa ve Amerika’daki Gelişmeler ....................................... 19 1.2.2.2. 20.Yüzyıl ve Sonrası Dönem .................................................. 23 1.3. Sosyal Devletle Sistemli Çocuk Politikalarına Doğru ................................... 26 1.4. Çocukların Korunması Alanında Büyük Umutlar ve Evrensel Dil: Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ............................................................... 27 1.4.1. Sözleşmenin Ortaya Çıkışı ............................................................... 28 1.4.2. Sözleşmenin Tanımı ve İçeriği .......................................................... 29 1.4.3. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye Yaklaşımlar ................................. 31 İKİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE'DE ÇOCUK KORUMA SİSTEMİNİN OLUŞUMU 2.1. Cumhuriyet Öncesi Dönemde Çocuk Koruma Sisteminin Tarihsel Gelişimi .... 33 2.1.1. Tanzimat Öncesi Dönem: Geleneksel Yöntemler ................................. 33 2.1.2. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Uzanan Dönem: Merkezi Yönetimin Kurumsallaşma Çalışmaları .............................................................. 35 2.1.2.1. Eytam Sandıkları .................................................................. 37 2.1.2.2. Mithatpaşa Islahhaneleri ........................................................ 38 2.1.2.3. Darüşşafaka ......................................................................... 39 2.1.2.4. Hamidiye Etfal Hastanesi ...................................................... 39 2.1.2.5. Fukaraperver Cemiyetleri ...................................................... 39 2.1.2.6. Darülhayr-ı Ali .................................................................... 40 2.1.2.7. Darülaceze .......................................................................... 41 2.1.2.8. Darüleytamlar ...................................................................... 41 2.1.2.9. Diğer Faaliyetler .................................................................. 43 2.1.3. Döneme İlişkin Politikaların Analizi ................................................. 44 vi 2.2. Cumhuriyet’in İlk Yıllarından 1961 Anayasası'na Uzanan Dönemde Çocuk Koruma Politikaları ...................................................................... 46 2.2.1. Merkezi Hükümetin Doğrudan Müdahil Olmadığı Çocuk Koruma Politikaları ..................................................................................... 46 2.2.2. Himaye-i Etfal Cemiyeti/Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu'nun Ortaya Çıkışı ................................................................................ 48 2.2.3. İlk Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu ve Merkezi Hükümetin Alana Müdahil Olması .................................................... 51 2.3. 1961 Anayasası’ndan 2000’li Yıllara Sosyal Devlet Anlayışıyla Ortaya Çıkan Kamu Politikaları ............................................................... 57 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GÜNÜMÜZ TÜRKİYE'SİNDE ÇOCUK KORUMA POLİTİKALARININ YASAL ZEMİNİ 3.1. 1982 Anayasası’nda Çocuğun Korunması .................................................. 68 3.2. Çocuk Koruma Sisteminin Oluşumuna Katkı Sağlayan Yasal Mevzuat ve Diğer Hükümler................................................................................... 70 3.2.1. Türk Medeni Kanunu ve Ceza Kanunu’nda Çocuğun Korunması ........... 80 3.2.1.1. Medeni Kanun’da Çocuğun Korunması ................................... 80 3.2.1.2. Ceza Kanunu’nda Çocuğun Korunması ................................... 82 3.2.2. Çocuk Koruma Sistemi İçinde Çocuk Adalet Sistemi. .......................... 84 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ÇOCUK KORUMA POLİTİKALARI VE SHÇEK 4.1. Sosyal Hizmetler ve Çocukların Korunması ............................................... 85 4.2. SHÇEK Tarafından Uygulanan Kamu Politikaları ve Yasal Dayanağı ............ 87 4.2.1. Çocuğun Aile Yanında Bakımı ......................................................... 87 4.2.1.1. Ayni Nakdi Yardım Hizmetleri............................................... 89 4.2.1.2. Koruyucu Aile Hizmetleri...................................................... 90 4.2.1.3. Evlat Edinme Hizmetleri ....................................................... 92 4.2.1.4. Danışmanlık Hizmetleri ........................................................ 94 4.2.2. Kurum Bakımı ve Yöntemleri........................................................... 95 4.2.2.1. Çocuk Yuvaları .................................................................... 98 4.2.2.2. Yetiştirme Yurtları ............................................................... 99 4.2.2.3. Çocuk ve Gençlik Merkezleri (ÇOGEM) ................................. 99 4.2.2.4. Çocuk Evleri ..................................................................... 100 4.2.2.5 Koruma Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri İle Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri ............................ 101 4.1. SHÇEK’in Çocuk Koruma Hizmetlerine Yönelik Değerlendirme ................ 103 SONUÇ ve ÖNERİLER .............................................................................. 108 KAYNAKÇA ............................................................................................ 113 ÖZGEÇMİŞ .............................................................................................. 124 vii GİRİŞ Toplumlar açısından çocuk konusu, geleceklerinin hangi seyirde olacağını belirleyecek olması nedeniyle, son derece önemli konular arasında yer almaktadır. Her toplum, önlerine çıkacak sorunlarla mücadele edebilecek, sağlıklı, güçlü ve toplumsal devamlılığını sağlayabilecek bir nesil yetiştirme gayreti içinde bulunmaktadır. Bu döngünün gayet normal olduğu kabul edilmelidir. Her canlı organizma kendi misyonunu tamamladığında, kendinden sonra gelecek olanların daha kolay bir şekilde uyum sağlayabilmesi ve sağlıklı bir şekilde gelişimini tamamlayabilmesi için gerekli olan her şeyi hazırlar ve oluşum sürecinin tamamlanmasını bekler. Bu aynı zamanda içgüdüsel bir davranıştır. Toplumlar da, tıpkı canlı organizmalar gibi, merak ve sabırla, yerlerini alacak olan bireylerin yetişmesini beklemektedir. Bu değişim döngüsü, insanoğlunun hayatında kendi yavruları vasıtasıyla sağlanmaktadır. İnsan yavrusunun bu kadar önemli olmasının en önemli sebeplerinden birisi de (belki de), “medeniyetlerin” veya daha geniş bir ifade ile “insanlığın” bir adım öteye taşınabilmesinin baş aktörü olmasıdır. Çocuğa yüklenen bu gizil anlamı, Tan, şöyle izah etmektedir1: Çocuk, daima umudun taşıyıcısı ve insanın soyunu sürdürme yolundaki bastırılamayan dürtüsünün simgesi olmuştur. İnsanın kendisinin yok oluşunu yenme, yeniden yaşama, zamana karşı koyma yolu. İnsan yavrusunun, bu görevi yerine getirebilmesi için mevcut ortamı ve geleceği ne kadar güzel düzenlenirse, o kadar başarı düzeyinin yüksek olacağı bilinmektedir. Günümüzde, toplumların varlıklarını sürdürebilmeleri için yapabilecekleri en güvenli yatırımın, çocuğa yapılan/yapılacak yatırım olduğu anlaşılmıştır. Bu paralelde, çağdaş, demokratik ve sağlıklı bir toplum oluşturabilmek için çocuğu fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişim yönünden, bir bütün olarak ele alabilen politikalara ihtiyaç duyulmaktadır.2 Çocuğun, her türlü risk ve gelişimi açısından tehlikelerden korunmasına yönelik ilk ciddi adımların atılması moderniteyle mümkün olabilmiştir. Bu 1 Mine TAN, “Çağlar Boyu Çocukluk”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 23, Sayı 2, Yıl 1989, s.72. 2 Latife BIYIKLI, “Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve S.O.S Çocuk Köyleri”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, Yıl 1995, s.3. 1 doğrultuda, Büyük Sanayi Devrimi’nin ardından, olağanüstü bir hızla yaşanılan toplumsal değişme ve gelişmeler bağlamında, devletlerin, daha önceleri yığın şekliyle karşılaşmadıkları sorunlar yumağıyla karşılaşmaya başlamaları, aynı zamanda, genelde tüm dezavantajlı gruplar, özelde ise çocukların korunması hususunda, bir takım adımların atılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu gereklilik, modern anlamda çocuk koruma politikalarının düşünsel ve eylemsel temelini oluşturmuştur. Tarihsel gelişim seyri içinde, insanoğlunun, sanayi devriminden çok önceleri de çocukların tehlikelerden korunmasına yönelik düzenlemeler yaptığına rastlanılmaktadır. Ancak, sorunun kitleselliğe ulaşması açısından, sanayi devriminin etkilerinin altı çizilmektedir. Ülkemizde sanayileşme hareketlerinin etkilerinin, Batı’dakinden yaklaşık olarak yüz yıl kadar geç ortaya çıkmış olması, modern anlamda çocuk koruma politikalarının geliştirilmesinde gecikme yaşanmasına sebep olmuştur. Ancak, özellikle Osmanlı Devleti’nin yıkılma döneminde yaşanılan kanlı savaşların ağır bilançoları altında kimsesiz kalan çocukların, bakım ve gözetilmesi hususunda başlayan kurumsallaşma süreci, başlı başına Yeni Cumhuriyetin çocuklarla ilgili ortaya koyacağı çalışmaların temellendirilmesi görevini de üstlenmiştir. Cumhuriyet’in ilanından sonraki süreçte çocuk koruma sisteminin oluşumu ve işletilmesinde, dönemin sosyo-ekonomik özellikleri, politikaların belirleyicisi olmuştur. Siyasal yaklaşımların da, bu süreçte etkisinin olduğu dile getirilmelidir. Bu doğrultuda çalışmanın konusunu, Türkiye’nin geçmişten günümüze çocuk koruma politikaları, çocukların korunmasına yönelik mevcut uygulamalar, güncel yasal zemin ve genel anlamda tüm çocukların korunması, özel anlamda ise korunmaya muhtaç çocukların korunmasına yönelik kamusal politikaların geliştiricisi ve uygulayıcısı olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun (SHÇEK), çocukların korunmasına yönelik oluşturmaktadır. 2 hizmetlerinin değerlendirilmesi BİRİNCİ BÖLÜM KORUNMAYA MUHTAÇ ÇOCUKLAR KAVRAMI VE ÇOCUK KORUMA POLİTİKALARININ ORTAYA ÇIKIŞI 1.1. Çocuk Kavramı Çocuk kavramına yönelik tanımlamalar, hangi bakış açısıyla ele alındığına göre değişebilmektedir. Örneğin bir psikolog ile bir hukukçu farklı tanımlamalarda bulunabilmektedir. İnan, çocuğu, en genel manasıyla “insan yavrusu” olarak tanımlamaktadır.3 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu, çocuğu, daha erken yaşta ergin olsa bile 18 yaşını doldurmamış kişi olarak tanımlamaktadır.4 Aynı kanun, 18 yaşından küçük olduğu halde evlenmeyle ergin olan kişinin, Çocuk Koruma Kanunu’na göre, korunma altına alınabileceğini de hükme bağlamıştır. Bu durum, kimi hukukçular tarafından Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde (ÇHS) bile çocukluğun sınırının bu kadar geniş tutulmadığı şeklinde yorumlanmıştır.5 Ancak, Yörükoğlu, her ne olursa olsun, çalışma yaşamanın ve evliliğin, hangi yaşta olursa olsun, çocukluğu bitirdiğini savunmaktadır.6 Çocuk tanımı için günümüzde tüm toplumları kapsayabilecek genel geçer bir ifade, kendisini Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde bulmaktadır. ÇHS’nin 1.maddesi, çocuğu, 18 yaşından küçük insan olarak tanımlamaktadır. ÇHS, çocukluk kavramına şöyle yaklaşmaktadır7: Belirli bir devletin yasaları uyarınca, çocukluktan çıkış daha önceki yaşlarda gerçekleşmiş sayılmadığı sürece, çocukluk dönemi 18’inci yaş günü ile birlikte sona ermektedir. 3 Ali N. İNAN, “Çocuğun Korunması ve Polis”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 37, Sayı 1, Yıl 1980, s.244. 4 Çocuk Koruma Kanunu, Kanun Numarası 5395, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 15.07.2005, Sayı 25876, Madde 3. 5 Mahir TOPALOĞLU, “Çocuk Koruma Kanununda Tedbirler Sorunu”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 81, Sayı 4, Yıl 2007, s.1650. 6 Atalay YÖRÜKOĞLU, Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, 6.Basım, Özgür Yayınları, İstanbul, 2000, s.13. 7 UNICEF, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, <www.unicef.org>, Erişim Tarihi: 25.12.2009. 3 Günümüzde, 21. yüzyılın yarattığı çocukluk olgusuna ciddi eleştiriler getirilmektedir. Çocuğun veya çocukluğun, çocuk olarak ele alındığı modern döneme kadar, geçirdiği aşamaların neler olduğunu görmenin, çocuk koruma sistemlerinin ortaya çıkış sürecini yorumlamamıza yardımcı olacağı düşünülmektedir. 1.1.1. Tarihsel Süreçte Çocukluk Algısının Değişimi Sosyal bilimciler tarafından, son birkaç on yıldır üzerinde çalışmalar yapılan çocukluk tarihi ile ilgili olarak, kesin ve sağlam verilere 16. ve 17. yüzyıl ile birlikte ulaşılabilmiştir. Daha öncesiyle ilgili olarak yapılan değerlendirmelerin, eleştirilmesi veya benimsenmesiyle ilgili beyanda bulunmak, öznellik sınırları içinde kalacaktır. Eski çağlarda, çocuklara iyi davranılmadığını, güçsüzlükleri nedeniyle kullanıldıklarını, hatta kolayca öldürüldüklerini belirten Yörükoğlu, Hıristiyanlığın doğup yayılmasından sonra, Tanrı korkusuyla da olsa, çocuklara önceki dönemlere nazaran iyi davranılmaya başlanıldığını, yine de asıl amacın çocukları gözetmek, korumak, kurtarmak değil, Tanrının buyruğuna uydurarak, vaat edilen cennete ulaşabilmek olduğunu eklemektedir.8 Her ne kadar günümüz koşullarına göre kıyaslama yapmasa da, Aries, dönemin Eski Yunan ve Roma Medeniyetinde eğitim faaliyetlerinin bulunmasını, çocukluğun klasik çağda anlaşılmaya çalışılması olarak yorumlamıştır. O zamanın şartlarına göre, umut verici olan bu gelişmeleri değerlendiren Postman, çocukların anlaşılmaya başlandığı bu yeni dönemin, kuzey barbarlarının istilalarıyla sona erdiğini ve Orta Çağ’ın karanlık yüzünün ortaya çıktığını belirtmektedir.9 Girilen bu karanlık dönemde, skolastik düşüncenin etkileriyle birlikte yaygın inanış, insanların günahkar doğduğu olmuştur.10 Çocuklara karşı bakış açısı, zaman içinde olumsuz yönde değişmeye başlamıştır. Sürecin devamında çocuğun kendine özgü varlığı unutulmuştur.11 Bu unutkanlığı izah etmeye çalışan araştırmacılar, Orta Çağ’ ın salgın hastalıklarının, en çok savunmasız durumdaki çocukları etkilediği, bu 8 YÖRÜKOĞLU, s.22-23. Neil POSTMAN, Çocukluğun Yokoluşu, Çev: Kemal İNAL, İmge Yayınevi, Ankara, 1995, s.21. 10 Mary J. GANDER ve Harry W. GARDINER, Çocuk ve Ergen Gelişimi, 4.Baskı, Çev: Ali DÖNMEZ, Nermin ÇELEN ve Bekir ONUR, Edt: Bekir ONUR, İmge Kitabevi, Ankara, 2001, s.29. 11 Bekir ONUR, Çocuk Tarih ve Toplum, İmge Kitabevi, Ankara, 2007, s.97. 9 4 nedenle çocuk ölümlerinin Orta Çağ’ a özgü çok belirgin bir toplumsal olgu olduğu,12 aynı zamanda doğum ve bebek ölüm oranlarının çok yüksek olması sebebiyle ana-babaların “olası bir kayıp” olarak gördükleri bir “canlıya”13 derinden bağlanmaktan kaçındıkları14 üzerinde durmaktadır. Öyle ki, 14.yüzyıla kadar çocuklara, vasiyetnamelerde bile yer verilmediği ifade edilmektedir.15 Batı Toplumlarında, Orta Çağ boyunca çocukluk ayrı bir gelişim dönemi olarak görülmemiştir. Çocuklar, yetişkinler ile iç içe yaşamışlar, aynı giysileri giymişler, aynı besinleri tüketmişler, aynı oyunları oynamışlardır. Dönemin resim ve heykel sanatı örnekleri, bu tespiti doğrular niteliktedir.16 Postman’a göre, Ortaçağ’da yedi yaşına gelen çocuk, iyi bir biçimde konuşmaya başlamakta, böylece yetişkinlerin söylediği ve anladığı şeyleri söyleyebilmekte ve anlayabilmekteydi. Böylece, Orta Çağ’da, çocukluk, ortalama 7 yaşında sona ermekteydi.17 Orta Çağ’da dayak çocuğun eğitiminde sık kullanılan bir yöntem olagelmiştir.18 Yaygın çocukluk algılayışı, kölelik ideolojisiyle benzeşen taşınır eşya ya da mülk parçası yaklaşımı ile gelişmiştir.19 Çocuklar için bir hukuk veya ceza yasaları geliştirilmemiştir. Çocuklar da, yetişkinler gibi, her türlü suçtan tam sorumlu tutulabilmiş ve ağır cezalara mahkum edilebilmişlerdir.20 Aries, Orta Çağ’da çocukluk duygusunun bulunmadığını iddia etmektedir. Devamında, çocukluk duygusunun bulunmayışının, çocukların ihmal ve istismar edildiği veya çocuklara karşı sevecenlikle yaklaşılmadığı şeklinde algılanmaması gerektiğini eklemektedir. Ona göre çocukluk duygusunun bulunmayışıyla anlatmak istediği, çocuklara karşı duyarlılığın gelişmemiş olmasıdır. Çocuğu, yetişkinden 12 İsmail DOĞAN, “Çocuk Haklarının Sosyolojik Evriminden Dünya ve Türkiye İçin Çıkan Sonuçlar”, I.Çocuk Kurultayı Bildiriler Kitabı, Edt.:Mustafa Ruhi ŞİRİN ve Sevgi USTA SAYITA İstanbul Çocukları Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000, s.45. 13 Mine TAN, “Çocukluk, Dün ve Bugün”, Toplumsal Tarihte Çocuk Sempozyumu, 23-24 Nisan 1993, Edt.:Bekir ONUR, İstanbul, 1994, s.18. 14 GANDER ve GARDINER, s.27. 15 POSTMAN, s.31. 16 Bekir ONUR, “Sunuş”, Toplumsal Tarihte Çocuk Sempozyumu, 23-24 Nisan 1993, Edt.:Bekir ONUR, İstanbul, 1994, s.3-4. 17 POSTMAN, s.21. 18 YÖRÜKOĞLU, s.24. 19 David ELKIND, Çocuk ve Toplum Gelişim ve Eğitim Üzerine Denemeler, Çev.: Demet ÖNGÜN, Edt.: Bekir ONUR, ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999, s.36. 20 YÖRÜKOĞLU, s.25. 5 hatta gençten ayıran, bu özgüllüktür.21 Diğer bir ifadeyle, Ortaçağ’da çocukluğu yetişkinlikten ayıran konular hakkında hiçbir şey bilinmiyordu. 22 Aries’in bu tespitlerine, Le Goff, insanların çocuktan büyülenecek, ona ayıracak vakitleri olmadığını, onu ancak fark edebildiklerini iddia ederek cevap vermektedir.23 Orta Çağ’ın Batı dünyasından farklı olarak, İslam Uygarlığında, Kuran ve Sünnette, buluğ yaşına kadar çocuğun mükellef sayılmadığı öğretisi mevcuttur. Çocukluğun yetişkinlikten farklı özel bir biyolojik evre olduğu, doğumdan buluğ çağına kadar birkaç değişik evreden geçilerek çocukluktan çıkılacağı, yetişkinliğe belli bir hazırlık ve yetişme sonucunda ulaşıldığı ve çocuğun yetiştirilmesinde sorumluluğun yetişkinlere ait olduğunu gösteren ayet ve hadisler bulunmaktadır.24 Batı’da, Orta Çağ boyunca, skolastik düşüncenin ve bu düşüncenin çocuğu ilk günahın ürünü olarak görmesinin hakim yapıyı oluşturduğunu düşündüğümüzde, çocukluğun moderniteye kavuşabilmesi için neden reform hareketlerini beklediğini daha iyi yorumlayabiliriz. Çocukluğun hiç tanınmadığı bir çağdan, hukuksal, toplumsal, eğitsel kurumlar içinde korunmaya alınan çocukluk kavramına geçiş dört asır sürmüştür. Batı Avrupa’da çocuk anlayışında önemli bir değişim, 16. ve 17. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Çocuğun ayrı bir kişilik, çocukluğun da ayrı bir yaşam dönemi olarak algılanmasında; ekonominin tarımdan sanayiye kaymasının, orta sınıfın gelişmesinin, aile yapısının ve rolünün gelişmesinin, çocuk ölümlerinin azalmaya başlamasının, aile içinde duygusal bağın önem kazanmasının ayrı ayrı birer unsur olduğunun altı çizilmelidir.25 Modern çocukluk olgusunun ortaya çıkış dinamiklerinin temelini, Reform ve Rönesans Hareketleriyle alt yapısı belirlenen ve o zamanki şartlar altında zirve yaparak Aydınlanma Çağı adını alan düşünsel devrimle birlikte, üretimin serileştiği, sanayi devriminin ortaya çıkardığı baş döndürücü toplumsal hareketlilik seyri 21 Bekir ONUR, Anılardaki Aşklar Çocukluğun ve Gençliğin Psikoseksüel Tarihi, Kitap Yayınları, İstanbul, 2005a, s.13. 22 Bekir ONUR, Türkiye’de Çocukluğun Tarihi, İmge Kitabevi, Ankara, 2005b, s.26. 23 LE GOFF, J. La Civilisation de L’Occcident Medieval, Paris, 1964, s.35’den aktaran: Sibel BOZBEYOĞLU. “Ortaçağ Fransa’sında Anne-Çocuk İlişkisi”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 17, Sayı 2, Yıl 2000, s.8. 24 TAN, 1994, s.13-14. 25 ONUR, 1994, s.4-5. 6 oluşturmuştur. Şüphesiz üretimi serileştiren bu sürecin ardından meydana gelen işçi hareketlerinin özendirdiği toplumsal değişme rüzgarlarıyla birlikte, özellikle tıp ve psikiyatri bilimi ile diğer bilimlerdeki gelişmeler, çocuğun korunması sürecinde, ailenin yanı sıra devletin de sorumlulukları olduğu anlayışının yerleşmesinde etkili olmuştur. Postman, çocukluğun Rönesans’ın en önemli, belki de en insancıl icadı olduğunu savunmaktadır.26 Batı’da, Rönesans ile birlikte çocuğa gösterilen ilgi artmıştır. Reform Hareketleri de, çocuğa yönelik tutum ve davranışları olumlu etkilemiş, skolastik düşüncenin oluşturduğu, insanın doğuştan günahkar olduğu inancı sarsılmıştır.27 Modern Çocukluk olgusunun ortaya çıkışında J.J.Rousseau ve J.Locke gibi düşünce adamlarının etkisi göz ardı edilemez. Aydınlanma Çağı’nda klasik Hristiyan felsefesine karşı çıkan Locke ve Rousseau, yeni çocuk anlayışının doğuşuna dair bir nevi manifesto oluşturmuştur. Onlar, çocuğun iyi veya kötü olarak ortaya çıkmasında tek sorumlunun toplumun kendisi ve inandığı değerlerin olduğunu ilan etmiştir.28 Aries’e göre, modern çocukluk kavramı burjuvazi ve aristokrasiye özgü bir fenomendi ve öncelikle erkek çocukları kapsamaktaydı. Alt sınıfların, köylü ve esnafın çocukları için eski yaşam biçimi devam etmekteydi.29 Karataş ve diğerleri de, Aydınlanma Çağı’ndan itibaren, çağdaş çocukluk algısının oluşumunda, burjuva sınıfının olumlu etkilerinden bahsetmektedir.30 17. Yüzyılda zorunlu eğitimin yaygınlaşmaya başlaması, yeni çocukluk anlayışının temellerini atmıştır.31 Bumin, Aydınlanma Dönemi’nin ardından vücut bulmaya başlayan ulus-devletlerin eliyle verilmeye başlayan eğitim ile Orta Çağ’ın karanlık yapısı içinde kilisenin tekelinde bulunan çocukluğun ve algılayışının el değiştirdiğini, artık yeni sahibin devletin kendisi olduğunu belirtmektedir. Bu felsefi 26 POSTMAN, s.8. ONUR, 2007, s.97. 28 YÖRÜKOĞLU, s.25-26. 29 TAN, 1994, s.18. 30 Kasım KARATAŞ ve Hakan ACAR, Özlem C. ÖNTAŞ, Yüksel B. ACAR, Elif GÖKÇEARSLAN, “Türkiye’de Çocuğun Korunması: Osmanlı’dan Günümüze Çocuk Refahına Yönelik Düzenlemeler”, Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt 15, Sayı 1 (Nisan), Yıl 2004, s.16. 31 ONUR, 2007, s.97-98. 27 7 yaklaşımla devlet ve kilise arasındaki mücadeleden devlet galip gelmiş, kilisenin çocukları, devletin çocukları olmuştur.32 Özellikle 18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılda, yüksek enerji teknolojisinin giderek artan bir şekilde kullanılmaya başlanması ve yaygınlaşması ile ortaya çıkan sanayileşme, öncelikle Batı Medeniyeti’nde sosyal yapıya karşı bir hücum oluşturmuştur. Büyük bir değişme ve hareketlilik getirerek mevcut toplum düzenini alt üst etmiş ve kendi yapısını kurmaya yönelmiştir.33 Bu hareketlilik, mevcut aile düzenini de değiştirmiştir. Çekirdek aile adı verilen yeni aile yapısı ortaya çıkmıştır. Teknik ve kalifiye eleman sayısının giderek artması, geliri iyi olarak sayılabilecek orta sınıfın genişlemesini sağlamıştır. Bu genişleme, üst sınıftan sonra orta sınıfta da çocuğa verilen değerin ekonomik değerden duygusal değere doğru kaymasını başlatmıştır. Artık, çocuklar duygusal tatmin aracı olmaya başlamıştır. Ancak o dönemin şartlarında, alt sınıf için bu durumun orta ve üst sınıfa benzer olduğu söylenemezdi. Yığın insan gruplarının içinde bulunduğu alt sınıfın bu döngüsü, çocuğun ekonomik değer olması gerçeğini göz önüne getirmekten geri durmamıştır. 18.yüzyılda artık giderek artan işgücü ihtiyacı, çocukları, sanayileşme yürüyüşünün önüne ucuz iş gücü olmaları sebebi ile katmıştır. Öyle ki, 19. yüzyılda İngiltere’de, maden ocaklarında çalışan çocukların feryatlarına, kamuoyunun kayıtsız kalamamış olmasına rağmen, ancak 10 yaşından küçük çocukların maden ocaklarında çalışmaları yasaklanabilmiştir.34 Amerika Birleşik Devletleri’nde de Endüstri Devrimi ile birlikte, çocuklar ucuz fabrika işçileri olarak görülmeye başlanmıştır. Elkind, bu sürecin değişimine yönelik adımların bir anlamı olduğu hususunda, akıl kurcalayan şu cümleleri kurmaktadır35: Bu durumu izleyen sosyal reform hareketleri, çocuk imgesinin ucuz fabrika işçiliğinden, fabrika işinde çalışan çırak imgesine dönüştürmüştür. Çocuklar fabrika yerine, fabrikada çalışmak üzere hazırlanmaları için okula gönderildiler. 32 Kürşat BUMİN, Batı’ da Devlet ve Çocuk, Patika Yayınları, 2.Baskı, İstanbul, 1998, s.8. Nesrin KOŞAR, Sosyal Hizmetlerde Aile ve Çocuk Refahı Alanı, 2.Basım, Ankara, 1992, s.4. 34 POSTMAN, s.71-72. 35 ELKIND, 1999, s.37. 33 8 Rönesans ve devamında gelen reform hareketleriyle başlayan çocuk tasarımı, 1850-1950 yılları arasında zirve noktasına ulaşmıştır. Bu döneme, tipografik çocukluk dönemi de denilmektedir. Bu dönem, sonrasında yerini elektronik çocukluğa bırakmıştır. Tipografik dönemin ortak sembolleri kitapken, elektronik çocukluk döneminin ortak sembolü önceleri TV, şimdilerde ise bilgisayar ve internet olmuştur. Bu dönemde çocuk, yetişkinle birlikte bilginin ortak kullanıcısı ve tüketicisi olmuştur. Çocuk-yetişkin ayrımı yapmadan, ortak kullanıma açılan iletişim imkanları ve araçları, çocuğun yetişkinlerin dünyasına girişini kolaylaştırmıştır.36 Postman, çocukluğun doruğa ulaştığı bu dönemde, çocukların sömürüsüne yasal engeller getirilmeye çalışılmasını, çocukların okul hayatının başlamasını, kendilerine has giyim, eşya, edebiyat, oyun ve sosyal dünyalarının yaratılmasını ciddi adımlar olarak nitelendirmektedir.37 20.yüzyıl egemen çocuk paradigması üç temel varsayıma dayandırılmaktadır. İlki, çocukların yetişkinlerden farklı olduğu veya çocukluğun özel bir biyolojik dönemi oluşturduğu, ikincisi, çocukluğun yetişkinliğe hazırlanması gerektiği, üçüncüsü ise çocukların yetiştirilmesinin, geleceğe hazırlanmasının sorumluluğunun yetişkinlere ait olduğudur.38 20. yüzyılda, adeta çocukluğun tasarlandığı zaman diliminde, çocukluğun keşfine ağırlık verilmiştir. Friedlander, bu yüzyılla birlikte antropoloji, biyoloji, tıp ve psikoloji bilimindeki ilerlemelerin, toplumun çocuğa karşı bakış açısını da değiştirmeye başladığını belirtmektedir.39 Bütün olumlu görünen gelişmelere rağmen, çocukluğun her geçen gün tüketildiğini savunanların sayısının azımsanmayacak kadar büyük olduğu gözden kaçmamaktadır. Aydınlanma Çağı’yla başlayan, çocuklukla yetişkinlik arasındaki göreceli ayrımın, günümüzde erozyana uğradığı, sınırlarının belirsizleştiğini iddia edenlerin sayısı günden güne artmaktadır. Bu duruma kanıt olarak da çocukların ve yetişkinlerin giyeceklerinin, beslenme tarzlarının yeniden birleştiği, yetişkinlerin 36 Mustafa R. ŞİRİN, Dersimiz Çocuk, İz Yayıncılık, İstanbul, 2006, s.27-28. POSTMAN, s.89. 38 TAN, 1994, s.11. 39 Walter A. FRIEDLANDER, Sosyal Refah Hizmetine Başlangıç, Çev.: Resan TAŞÇIOĞLU, SSYB Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 1966, s.44. 37 9 giydiği bluecinlerin, spor ayakkabıların ve aksesuarların minyatür çeşitlerini çocuklara kullandırıldığı ifade edilmektedir. Bukatko ve Daehler’e göre, daha da önemlisi, eskiden çoğunlukla yetişkinlerin dünyasında bulunan pek çok sorunu artık çocukların da yaşıyor olmasıdır. Alkolizme ve uyuşturucuya, cinsel ilişkiye, şiddete, artık çocuk ve ergenler arasında veya çocuk ve yetişkinler arasında daha çok rastlanmaktadır. Ayrıca, boşanmaların giderek arttığı bir ortamda, boşanan anababaların, çocuklarını kendilerine duygusal destek sağlamaya zorladığına şahit olunmaktadır. Diğer bir anlatımla, roller tersine dönmektedir.40 Telgrafın icadı ile başlayan, telefonun icadıyla sürüklenen, TV’nin kullanılmaya başlamasıyla büyük kitlelere ulaşan ve internet ağının tüm dünyayı sarmasıyla günümüzde zirve noktasına ulaşan iletişim teknolojisindeki gelişmelerin,41 farklılıkları törpüleyerek tek tip çocukluk yaratmaya başladığı hususundaki eleştirilerde artış gözlenmektedir. Dünya ekonomik pazarı artık bir bütüne döndü. Mesafe inanılmaz derecede yakınlaştı. Giddens’ın deyimiyle, dünya küresel bir köy halini aldı.42 Çok uzaklar bize yakınlaşırken, çok yakınlar ise bizden uzaklaşmaya başladı. Çocukların çoğu benzer siber oyunları oynamaya başladılar. Çizgi film kahramanlarına ait olan çıkartma ve posterlerin üzerinde olduğu giysileri, dünyanın bir ucundaki çocuklar ile diğer ucundaki çocuklar aynı anda giymeye başladı. Çocuklar, yeni ve oldukça büyük bir pazarın hem tüketicisi, hem de eleştirel bir bakış açısıyla tüketileni oldular. Mendel, yeni dünya düzeninin kurucuları olan görsel medya ve çokuluslu şirketlerin yeni sömürge hedefinin çocuklar olduğunu bu nedenle belirtmektedir.43 Mustafa Şirin’in “Dersimiz Çocuk” isimli çalışmasında bir bölüme girizgâh yazan Ümit Meriç’in benzer yakınmalarına kulak verelim: 44 …bugün elektronik çocukluk evresine girdik. Bütün dünya çocukları artık aynı kitapları okuyor, aynı resimlere bakıyor, aynı oyunları oynuyor. Globalleşme artık çocukluktan başlıyor. Yeni düzenin köleleri artık çocuklarımız mı? 40 ONUR, 1994, s.5-6. Cemal YALÇIN, “Sosyolojik Bir Bakış Açısıyla İnternet”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 27, Sayı 1 (Mayıs), Yıl 2003, s.80. 42 Antony GIDDENS, Elimizden Kaçıp Giden Dünya, Çev.: Osman AKINHAY, Alfa Yayınları, İstanbul, 2000. 43 ŞİRİN, s.28-29. 44 ŞİRİN, s.21. 41 10 Kleine, kapitalist dünyanın aktörlerinin, çocukları/çocukluğu büyük bir pazar olarak gördüğünü ve çocuklara bir şey satmanın en kolay yolunun ise satacağı nesneyi çizgi filmle cazip hale getirerek birleştirmek olduğunu dile getirmektedir.45 Heyecanı sürekli canlı tutarak, çocukları ekran başında tutmak isteyen medyanın, çocukların dünyasına göre hazırlanmış eğlendiriciliğinin yanı sıra öğretici taraflarının da içeriğinde bulundurması gereken çizgi filmleri bile, giderek şiddet içerikli hale getirdiği gözden kaçmamaktadır. Her seferinde şiddet eylemleriyle burun buruna gelen çizgi film kahramanlarının, birkaç saniyede eski hallerine dönmesi, çocukların bu sahneleri kendileriyle kıyaslamalarına ve şiddete dayalı daha fazla eylemler sergilemelerine neden olmaktadır.46 Çocukluğun tüketildiği serzenişlerini daha da arttıran, iletişim araçlarını elinde bulunduranların, çocukları, suçun, şiddetin, cinselliğin vazgeçilmez konusu yapılması hususunda ihtiyatlı davranmamasıdır. Çağdaş toplum, çocukları daha erken yaşlarda daha fazla şey yapmaya ve başarılı olmaya zorlamaktadır. Çocuklardan beklentiler artmaktadır. Çocuklar, okulda, sınavda, sanatta, sporda daha fazla başarı ortaya koymaya koşullandırılmaktadır. Artık çocuklar çocuk olmaya, oyun oynamaya, baskıdan uzak yaşamaya ne zaman bulabilmekte ne de fırsat yaratabilmektedir.47 Göreceli de olsa, sanki Orta Çağ’ın karanlık dönemlerinde olduğu gibi, çocukların bir anda büyümeleri ve yetişkin olmaları beklenmektedir. Bu yaklaşımdır ki, çocukların üzerine, cinsel yönden yetişkinlik imgesini yükleyerek, çocuk cinsel istismarını artırmıştır. Elbette önceden de çocukların cinsel yönden istismarı vardı. Ancak sorunun bu denli büyümesinde, bu denli sistematikleşmesinde, küreselleşen dünyanın vahşi yüzünün payı yok mudur? Elkind’ın tespitleriyle, “14 yaşında poposunu sağa sola çevirerek kendisine verilen kot pantolonun reklam filminde rol alan şehvetli küçük kızları”,48 bugünün modern 45 Stephen KLEINE, Out of Garden, Toys and Children’s Culture in the Age of TV Marketing, London, 1992’den aktaran: Suat SUNGUR, “Marksist Düşünce Sisteminde Kitle Kültürü ve Televizyonda Yayınlanan Çizgi Filmlerin İdeolojik İşlevlerine Bir Bakış”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı 30, Yıl 2007, s.133-134. 46 Güliz ULUÇ, Toplumsal Bir Gruba Yönelik Şiddet Türü: Medya, Şiddet ve Çocuklar, 2002, <www.iletisim.selcuk.edu.tr/dergi/gs/2002_cilt2s2.pdf>, Erişim Tarihi: 08.08.2010. 47 ONUR, 1994, s.5-6. 48 ELKIND, 1999, s.218. 11 dünyası yaratmadı mı? Bu soruya içten cevap vermek için çocukluğun içinde bulunduğu günümüz dünyasını gözlemlemek yeterlidir. Atay, çocukluğun, modern zamanda ulus-devlet ve güçlenen merkeziyetçi yapılar ile birlikte, ihtiyaç duyulan yurttaş-vatandaş bağlamında keşfedildiğini ifade ederek, süreç içinde kapitalist sistemin ihtiyacı doğrultusunda “sermaye” olarak görülmesinin altını çizmekte ve Postman’ın “Çocukluğun Yokoluşu” isimli eserinde dile getirdiği, çocukluğun yetişkinlere ait olduğu savıyla birlikte, çocukluğun endüstriye ait olduğunu belirterek, kitle kültürü ile birlikte çocuğun tüketici olarak ele alındığını ve yönlendirildiğini iddia etmektedir. Yeni dünya düzenindeki etkileşimlerin ise bu kadar hızlı meydana gelmesinin, durumun vahamiyetini gizlemeye yardımcı olduğunu savunmaktadır.49 Postman, 1850’li yıllarda telgraf ve telefonun icadıyla başlayan elektronik kitle iletişimine geçişin, iletişimi kişisel ve yerel düzeyden küresele çevirdiğini, bilginin nitelik ve niceliğinin akış ve alışının değiştiğini, bu ortamda çocuk/çocukluk üzerindeki simgesel çevrenin denetimini evden ve okuldan kopardığını, böylece yetişkinlerin dünyasındaki yolsuzluk, güvensizlik, şiddet ve çürümüşlüğün, alabildiğine paylaşılan yeni düzen içinde, çocukların da kullanmaya başladığını savunarak, yetişkin bilgisinin saklı meyvesine ulaşan çocuğun, çocukluğun bahçesinden kovulduğu betimlemesini yapmaktadır.50 Postman, günümüz modern dünyasında çocuklukla ilgili olarak, çocukların cinsel obje olarak kullanılması, çocuk suçlarının yetişkin suçlarıyla benzer hale gelmesi, giyim ve kuşamıyla yetişkinler ile benzeştiği, çocuk oyunlarının artık unutulmaya başladığı, çocukların fiziksel görüntüsünün değiştiği, çocukların yetişkin, yetişkinlerin de çocuklar gibi davranmaya başladığı tespitlerini yapmaktadır.51 Postman, çocukluğun yok oluşuna iki kurumun karşı koyabilecek güçte olduğunu, bu kurumların da aile ve okul olduğunu, aile ve okul müesseselerinin 49 Tayfun ATAY, “Popüler Kültürden Kitle Kültürüne Çocukluğun Dönüşümleri”, V. Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi: Popüler Kültür ve Çocuk, 12-13 Ekim 2005, Edt.: Neslihan GÜNEY ve Nihal AHİOĞLU, Dipnot Kitabevi, Ankara, 2007, s.87-101. 50 POSTMAN, s.13. 51 POSTMAN, s.13-15. 12 güçlendirilmesi ve sorunlara karşı koyabilecek yapıya kavuşturulmasının, 52 çocukluğun kurtuluşuna vesile olacağı düşüncesindedir. Alver, Postman’ın çalışmalarında dile getirdiği kitle iletişiminin çocukluğun mana ve ehemmiyeti üzerinde yıkıcı etkilerinin olduğu vurgularına karşı çıkmakta ve çocukluğun çarpık tasarlanmasında, sadece iletişim ve imkanlarının sorumlu tutulamayacağını ifade etmekte ve şöyle devam etmektedir: 53 ...Çocukluğun korunması ve geliştirilmesi için medya dizgesinin yanında, politika, ekonomi ve hukuk dizgeleri gibi diğer dizgelerde de gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Sağlıklı bir çocukluk kültürünün oluşturulması için ekonomik koşulların iyileştirilmesi, çocuk haklarının yasalarla güvenceye alınması, eğitim olanaklarının geliştirilmesi ve eğitim niteliğinin yükseltilmesi elzemdir Fass, küresel dünya düzeninin, dünya çocukları için çizdiği olumsuzluklara dikkat çekici örnekler ile değinmektedir: 54 Tayland’da Fransız turistler tarafından kiralanan erkek ve kız fahişe çocuklar, internetteki çocuk pornografisi, Amerikan giysileri için ipek yapan 5 yaşındaki tekstil işçileri, Milano kaldırımlarında kendilerine parlak bir gelecek planlarken şiddete uğrayan ve tecavüz edilen Doğu Avrupalı ergen kızlar: Bunlar, ekonomi küresel bir ağ haline geldiği ve bilgi iletişimi araçlarımız, tüm köy ve küçük yerleşim birimlerine kadar ulaştığı için, günümüzde artık sürekli karşılaştığımız şaşırtıcı görüntülerdir. Son derece korunmasız insanlara yönelik bu saldırılar karşısında dehşete düşmekte ve kendimize bunun, geleceğe dönük bir felaket habercisi olup olmadığını sormaktayız. Yaşadığımız gezegen küçüldükçe, çocuklarımızı, zengin ve yoksul uluslar arasındaki giderek açılan ve alabildiğine büyük uçuruma kurban mı edeceğiz? Elbette bu olumsuz görünümlü süreç içinde duygusallıkla hareket etmek sonucun değişmesine katlı sağlamayabilir. Ancak çocukların korunma hakkı savunusuyla birlikte gidilecek değişim süreci, çocukları koruma politikalarını başarıya ulaştırabilir. 52 POSTMAN, s.189-192. Füsun ALVER, “Neil Postman’in Çocukluğun Yok Oluş Sürecinde İletişim Teknolojisi Eleştirisinin Eleştirisi”, Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi, Cilt 2, Sayı 2, Yıl 2004, s.139-141. 54 Paula S. FASS, “Çocuklar ve Küreselleşme”, Çev.: Nihal AHİOĞLU, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi, Cilt 37, Sayı 1, Yıl 2004, s.141-142. 53 13 Çocuk ve çocukluk algılayışlarının değişimi, çocuğun korunması politikalarına öncülük etmiştir. Çocuk koruma sistemlerinin oluşumu doğrultusunda, çocukluk yaklaşımlarının ciddi katkıları olmuştur. Bu paralelde, çalışmanın bir sonraki bölümünde çocuklara yönelik oluşturulan çocuk koruma sistemlerin ortaya çıkış süreçlerine ve politikalara değinilecektir. Çocuk koruma politikalarından bahsederken, biri geneli diğeri ise özeli kapsayıcı iki farklı değerlendirmeyle hareket etmek konunun geniş yelpazesi içinde anlaşılabilirliğini kolaylaştıracaktır. Olumlu veya olumsuz değerlendirilsin, eğitimden sağlığa hatta özelleştirmeye kadar, hemen hemen pek çok politika çocuklarla ilgilidir. Bu durum, çocuk politikalarının genel olarak değerlendirilmesini ifade eder. Ancak özelde çocuk koruma politikalarıyla belirtilmek istenen ise, korunmaya ihtiyacı olan veya risk altında bulunan çocuğun korunmasına yönelik politikaların ifade edilmesidir. Çalışma boyunca, korunma ihtiyacı olan veya risk altında bulunan çocukların korunması üzerine yoğunlaşılarak, genel çocuk politikalarından da bahsedilmeye çalışılacaktır. 1.1.2. Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kavramı Geçmişte kimsesiz veya yoksul çocuklar olarak adlandırılan çocuklara yönelik kavramlaştırmaya paralel olarak, yoksul veya kimsesiz olmayan çocukların da korunma ihtiyacına bürünebilmesi sebebiyle, korunmaya muhtaç çocuk kavramı doğmuştur. Koşar, her yönden sağlıklı yetişmesi için gerekli koşulların sağlanamadığı çocuğu, en geniş anlamıyla korunmaya muhtaç çocuk olarak ele almaktadır.55 Yörükoğlu, kimsesiz çocuklar olarak betimlediği korunmaya muhtaç çocukları, çeşitli nedenlerle öz anası-babası ile birlikte yaşamak gibi en doğal hakkından yoksun kalan, herkesin acıdığı, ama kimsenin tam sahip çıkmadığı çocuklar olarak tanımlamaktadır.56 Yolcuoğlu, korunmaya muhtaç çocukları; temel bakımı, yetiştirilmesi, esirgenmesi ve gözetilmesinde yetersizlikler bulunan, bu yetersizlikler nedeniyle, 55 56 KOŞAR, s.43. YÖRÜKOĞLU, s.191. 14 sosyal, fiziksel, ruhsal ve ahlaki yönden sağlıklı bir yetişkin olması risk altına giren çocuklar olarak ifade etmektedir.57 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu; …beden, ruh ve ahlak gelişimleri veya şahsi güvenlikleri tehlikede olup;1. Ana veya babasız, ana ve babasız, 2. Ana veya babası veya her ikisi de belli olmayan, 3. Ana ve babası veya her ikisi tarafından terkedilen, 4. Ana veya babası tarafından ihmal edilip; fuhuş, dilencilik,alkollü içkileri veya uyuşturucu maddeleri kullanma gibi her türlü sosyal tehlikelere ve kötü alışkanlıklara karşı savunmasız bırakılan ve başıboşluğa sürüklenen çocuğu korunmaya muhtaç çocuk olarak kabul etmektedir.58 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu korunmaya muhtaç çocuğa iki açıdan yaklaşmaktadır. Kanun, korunmaya muhtaç çocuğu korunma ihtiyacı olan ve suça sürüklenen çocuk olarak ayrı ayrı ele almaktadır. Korunma ihtiyacı olan çocuk; fiziksel, duygusal, sosyal, zihinsel ve ahlaki gelişimi veya kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal ve istismar edilen ya da bir suçun sonuçlarına maruz kalan, mağdur çocuğu ifade etmektedir. Suça sürüklenen çocuk ise; kanunlarda suç olarak tanımlanan bir eylemi işlediği iddiasıyla hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuğu izah etmektedir.59 Akyüz’e göre, korunmaya muhtaç çocuk tanımı çok geniştir. Kimseli veya kimsesiz, zengin veya yoksul, suçlu veya suçsuz, engelli veya engelli olmayan gibi özellikleri ön plana alınmadan, hukuki bakımdan sağ ve tam doğduğu andan reşit oluncaya kadar, her çocuk korunmaya muhtaçtır.60 Korunmaya muhtaç çocuklar sorun alanına yönelik geliştirilen politikaların geçirdiği aşamalar günümüzde çocuk hakları sözleşmesine kadar uzanmaktadır. Çalışmanın bundan sonraki kısmında bu gelişim seyri ele alınacaktır. 57 İsmet YOLCUOĞLU, “Sosyal Çalışma ve Çocuğun İyilik Hali”, Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt 20, Sayı 1 (Nisan), Yıl 2009, s.89. 58 Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Kanun Numarası 2828, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 27.05.1983, Sayı 18059, Madde 3/b. 59 Çocuk Koruma Kanunu, Madde 3. 60 Emine AKYÜZ, “Medeni Kanun İle Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu Açısından Korunmaya Muhtaç Çocuklar”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, Yıl 1987, s.11. 15 1.2. Dünya’da Modern Çocuk Koruma Politikalarının Ortaya Çıkışı Çocuk, tarihin her döneminde, dönemin özelliklerine göre, inceleme konusu olmuştur. Tarihsel süreçte çocuklara karşı özen göstermenin ve onları korumanın kapsamı, toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerine ve toplum içinde egemenlik koşullarına bağlı olmuştur. Her toplumda, uygun olmayan şartlarda yaşayan çocuklar bulunmaktadır. Bu şartları ortadan kaldırmak, her çocuğa, yetenekleri ölçüsünde gelişebilme imkanı sunmak, en alt düzeyde aile ve en üst düzeyde toplum korunması için gereklidir. Bu gereklilik, çocuk koruma sistemlerinin amaçlarından birisidir.61 Çalışmanın bu bölümünde dünyada, özellikle Sanayi Devrimi’ni ve onun olumlu veya olumsuz sonuçlarını yoğun olarak yaşayan toplumlarda çocukları koruma politikalarının ortaya çıkış süreçleri, Sanayi Devrimi öncesi ve Sanayi Devrimi sonrası olarak iki dönemde incelenmeye çalışılacaktır. 1.2.1. Sanayi Devrimi Öncesi Dönem Korunmaya muhtaç çocuklar (KMÇ) sorunu, hemen her toplum için özel bir önem ve öncelik arz eden; o toplumun inançları, değer yargıları, örf ve adetleri, töreleri, yazılı ve yazısız yasaları ile çözülmeye ve önlenmeye çalışılan bir sosyal sorun olmuştur.62 Tarihte ilk olarak Mezopotamya’da yaşayan Sümerler’de ve Çin’de çocukların bakımı ve gözetimiyle ilgili bilgilere ulaşıldığı savunulmaktadır.63 Romalılar döneminde, öğretmen Quintilian, yetişkinlere özel konuları (cinsellik gibi) çocukların yanında konuşmaktan geri durmayan davranışlardan çocukların korunması gerektiğini savunmuştur. Quantilian’ın bu tespitlerinden yaklaşık 300 yıl sonra yeni doğan çocukların öldürülmesi yasaklanarak Roma’da 61 KOŞAR, s.39. Hasan ERGUNCU, “Sosyal Hizmetler Bağlamında Korunmaya Muhtaç Çocuklar Sorununa Cumhuriyet Türkiye’sinin Yasal Yaklaşımı”, 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara 1997, s. 121. 63 Osman K. AKOL, Kimsesiz Çocuklar, Örnek Matbaası, Ankara 1950’den aktaran: Saadettin ÖZDEMİR, Korunmaya Muhtaç Gençlerin Din Öğretimi, İhtiyaçları, Tuğra Ofset, Isparta 2002, s.1. 62 16 çocukların korunmaya, bakıma, eğitime ve yetişkinlerden ayrı olarak ele alınması gerektiğine inanç yayılmıştır.64 Toplumların büyümesiyle, çocuğun korunması işini din referanslı veya gönüllü kuruluşlar üstlenmiş ve daha çok hayırseverlik duyguları ile yapılmıştır.65 İnan, Batı’da çocuklara özen gösterilmeye ve özel olarak korunmaya başlamasını, Hıristiyanlığın kabulü ve yayılmasıyla ilişkilendirmektedir.66Yörükoğlu, Hıristiyanlığın doğup yayılmasından sonra, Tanrı korkusuyla da olsa, çocuklara önceki dönemlere nazaran iyi davranılmaya başlanıldığını, yine de asıl amacın çocukları gözetmek, korumak, kurtarmak değil, Tanrının buyruğuna çekerek, vaat edilen cennete ulaşabilmek olduğunu düşünmektedir.67 İslam Uygarlığı da, çocukların korunması hususunda kendi içtihadını geliştirmiştir. 12. yüzyılda yaşamış olan Hanefi Mezhebi Kadısı Mahmud Al Asrushani, Müslüman çocuklarla ilgili olarak ayrıntılı şekilde ele aldığı eserinde,68 çocuk evlilikleri, çocukların yasal durumları, ceza yasalarına ne ölçüde tabi oldukları, çocuk bakımı ve korunması konularını sistematik olarak tartışmıştır.69 İslam dininde, Kutsal Kitabın Bakara Suresinde, yetimlere kardeş gibi davranmayı, mallarına el sürmemeyi öğütlenmektedir.70 Orta Çağ Avrupası’nda çocuklar, gündelik yaşamda birer yetişkin birey olarak algılanır, beklentilere cevap vermesi beklenirdi. Çocukluk döneminin insan yaşamında ne denli önemli olduğu gerçeğinin fark edilmesi için Aydınlama Çağı’nın gelmesi beklenecekti.71 64 POSTMAN, s.21. Ümit ONAT, “Ankara İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne Başvuran Korunmaya Muhtaç Çocuklar Üzerine Bir Araştırma”, 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997, s.47. 66 İNAN, 1980, s.243. 67 YÖRÜKOĞLU, s.22-23. 68 Eserin adı: Ahkam Al Sighar’dır. 69 Avner GILADI, “İslam Uygarlığında Bir Çocukluk Kavramı Var mı?”, III. Çocuk Kültürü Kongresi Dünya’da ve Türkiye’de Değişen Çocukluk, 16-18 Ekim 2000, Edt.: Bekir ONUR, ÇOKAUM Yayınları, Ankara 2001, s.108. 70 YÖRÜKOĞLU, s.24. 71 KARATAŞ ve Diğerleri, s.16. 65 17 1.2.2. Sanayi Devrimi Sonrası Dönem 16. ve 17. yüzyıl Avrupa’sında, aileleri tarafından terk edilen çocukların sayısının büyük boyutlara ulaşmış olması, merkezi hükümetleri, o zamana kadar hayırseverlik ve kilisenin çabasıyla yürütülmeye çalışılan çocukları gözetme hareketine destek vermek zorunda bırakmıştır.72 Bu doğrultuda atılan ilk adımlardan birisi olarak, Almanya’da ilk kent yetimhanesi 1572 yılında Augsburg şehir devletinde kurulmuştur.73 Hümanist çocuk anlayışının gelişmesinde en önemli adımların atıldığı 18. ve 19. yüzyıl, sosyal ve ekonomik hayata damgasını vuran ateşli savunucuların çağı olmuştur. Locke, Rousseau, Goethe, Voltaire, Kant, Hume gibi bilginlerin, yönetimleri, kitleler üzerindeki izleri aracılığıyla etkileyerek, çocuk refahı alanına devletlerin kural koyucu, uygulayıcı ve takip edici olarak girmesindeki katkıları inkar edilemez.74 1789 Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan humanist akım ve öncülerinden Rousseau’nun, insanların mutluluklarının geniş ölçüde çocukluklarında hazırlandığı savı, modern çocuk koruma politikalarına ulaşmada en önemli basamaklardan biri olmuştur.75 Aslında çocuklar gibi, toplumun diğer dezavantajlı gruplarına götürülen hizmetlerin kalitesinin yükseltilmesinde, tarihsel ve insanlık açısından ilerlemede paralellik söz konusudur. Bu paralelliğin oluşumunda, ilk olarak Batı’da ortaya çıkan Sanayi Devrimi’nin zaman içindeki sonuçlarının etüt edilmesinin yeri büyük olmuştur. Köyden kente göç olgusunu, işçi sınıfını, kalabalık insan topluluklarının bir arada yaşamasını, kendi döngüsü içinde yaratan endüstrileşme, çarkın içinde mağdur olanların varlığını gizleyememiştir. Batı’da, özellikle Sanayi Devrimi’yle artan korunmaya muhtaç çocuklarla doğrudan ilgili olmasa da yoksul ve bakıma muhtaç yetişkinler için açılan 72 Abdullah KARATAY, Cumhuriyet Dönemi Korunmaya Muhtaç Çocuklara İlişkin Politika Oluşum Süreci, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2007, s.11. 73 Thomas M. SAFLEY, Charity and Economy in Orphanages of Early Modern Augsburg, New Jersey, 1996, s.2’den aktaran: KARATAY, s.12. 74 POSTMAN, s.75-76. 75 Emine AKYÜZ, “Önemli Kanunlarımızda Çocuğun Korunmasına İlişkin Hükümler ve Boşluklar”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı 1, Yıl 1979. 18 Fukaraevlerinde, kimsesiz ve yoksul çocukların bakımına yönelik hizmetler de verilmiştir.76 Suçlu çocuklar sorunuyla ilgili olarak 19. yüzyılda ıslahevi kavramı ve sorunun çözümüne yönelik uygulamaların ortaya çıkışına kadar, korunmaya muhtaç çocuklar, özürlüler ve suçlu çocuklar aynı kurumlardan yararlandırılmıştır.77 1.2.2.1. Avrupa ve Amerika’daki Gelişmeler İngiltere’de uygulamaya konulan “Yoksullar Yasaları” (en önemlisi 1601 yılında Kraliçe Elizabeth zamanında çıkarılandır) çocukların korunması hususunda mevzuata yönelik ilk ve en önemli adımlardan birisi olmuştur.78 Yasayla, zor şartlar altında yaşayan insanlar genel olarak yoksul olarak ele alınmış ve üç sınıfa ayrılmıştır.79 Birinci Sınıf Çalışabilir Yoksullar: Bunlara “dilenciler” de denilmekteydi. Bu kişiler ıslahevlerinde veya çalışma evlerinde bir iş yapmaya zorlanmalıydı. İkinci sınıf Çalışamayacak Durumda Olan Yoksullar: Bu kısım fakirler ise “hasta”, “sakat”, “sağır” ve “dilsiz” “yatalaklar” ile “küçük çocukları olan anneler” gibi çalışmalarında engel bulunanlardı. Üçüncü Sınıf Yoksullar ise Bakıma Muhtaç Çocuklardan oluşmaktaydı. Bu çocuklar ya yetim ya da aileleri tarafından terk edilmiş, çok fakir ailelerin çocuklarıydı. 1814 yılında, İngiltere tarihinde çocuk kaçırmak ilk kez suç sayılmıştır. Çocuklara, işledikleri suçlardan ötürü ölüm cezası verilebiliyordu. Ancak, çocuk kaçırmak suçu, mülkiyete zarar vermek suçuyla eş değer tutuluyordu.80 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu anlayış değişmeye başlamıştır. Sanayileşmeyle birlikte, İngiltere’de, Batı Avrupa’daki diğer ülkelerde olduğu gibi, çocukların çok küçük yaşlarda çalıştırılmasına başlanıyordu. İngiltere’de, çocukların emeklerinin sömürülmesinin engellenmesi amacıyla 76 KOŞAR, s.111. Özlem C. ÖNTAŞ, “Çocuk Adalet Sistemi ve Çocuk Polis İlişkisi”, Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt 19, Sayı 2 (Ekim), Yıl 2008, s.21. 78 KARATAY, s. 47. 79 FRIEDLANDER, s.21-22. 80 POSTMAN, s.72-73. 77 19 1840’larda çıkarılan Fabrika Yasası ile belli yaşın altındaki çocukların çalışması yasaklanmıştır.81 1850’li ve 1860’lı yıllarda, Endüstri Okulları mevzuatıyla “serseri ve çevresine zarar veren çocuklar”ın eğitimi ve meslek edindirilmesine yönelik hareketler, genelde başarılı olamamıştır. Amerika’daki sivil toplum hareketinin benzer tecrübeleri İngiliz toplumunda da gözlenmiştir. 1883 yılında, Kraliçe Viktorya’nın hamiliğinde, Çocuklara Yönelik Şiddeti Önleme Derneği kurulmuş ve İngiliz şehirlerinde şubelerini açmıştır. Bu derneğin, 1889 yılında İngiltere’de kabul edilen, çocuklara karşı kötü muameleyi önleme kanunun yasalaşmasında önemli bir rol oynadığı kabul edilmektedir.82 19. yüzyıl, Batı’da, Sanayi Devrimi süreciyle sorunların kitleselleştiği bir dönem olup, bu dönemde, korunmaya muhtaç çocuklar sorununa yönelik yaklaşımlar, toplumun görmek istemediği kesimlerin tecrit edildiği, büyük kışla tipi kurumların açılması ile şekillendirilmiş, bu tip kurumlar, Avrupa ve Kuzey Amerika’da yayılmıştır.83 Batı’da terk edilen çocuklara yönelik kurum açma yöntemi 16. yüzyıla kadar uzansa da, 1830’lardan itibaren her yaş ve ihtiyaç grubu çocuklar için çok yoğun bir kurumsallaşmaya gidildiği görülmektedir. Örneğin, 1850 yılında, New York şehrinde, korunmaya muhtaç çocuklar için hizmet veren 27 özel ve kamu kurumun bulunduğu tespit edilmiştir. Ülke çapında ise 1851 yılında 77 olan kurum sayısı, 1880 yılına gelindiğinde 613’e ulaşmıştır. 1910 yılında ise, ihmal edilen, suça karışmış, bakıma muhtaç olmuş çocuklara yönelik hizmet veren kurum sayısı 1.151, hizmet verilen çocuk sayısı ise 150.000 civarına ulaşmıştır.84 Amerika’da, 17. yüzyılda, henüz çocuk koruma hizmetlerini oluşturamamış koloniler döneminde, ana-babası ölen, kimsesiz, yoksul ve sahipsiz kalan çocuklara özel önem verilmeye çalışılmıştır. Yerelle sınırlı kalan bu hizmetlerde, çocukların 81 Mehmet Y. KONTAŞ, “Türkiye’de Çocuk Politikası”, Emniyet Genel Müdürlüğü Küçükleri Koruma Hizmetleri Yönetici Semineri Kitabı, EGM Asayiş Daire Başkanlığı Yayını, Ankara, 1998, s.3. 82 John F. A. FOGARTY, Some Aspects of the Early History of Child Protection in Australia, 2008 No 78, s.56, <www.aifs.gov.au/institute/pubs/fm2008/fm78/jf.pdf> Erişim Tarihi: 01.10.2010. 83 KARATAY, s.12. 84 Hugh CUNNINGHAM, Children and Childhood in Western Society since 1500, London and New York, 1998, s.147’den aktaran: KARATAY, s.57. 20 kötü alışkanlık edinmemesi için erken yaşlarda meslek sahibi olabilmeleri amaçlanmıştır. Amerika’da, koloniler döneminde, çocuk koruma hizmetleri dört temel yöntemle yürütülmüştür. 85 Bu yöntemlerden ilki sosyal yardımdır: Çocuğu aile içinde koruma düşüncesiyle aileye yönelik yerel hükümet ödemelerini kapsamaktadır. İkincisi gıda yardımıdır: Ailenin, yoksulluk nedeniyle çocuklarına asgari yaşam koşullarını sağlayabilmesi için gıda yardımı yapılmasını kapsamaktadır. Üçüncüsü evsizler ve fakirler için hizmet veren kurumlardır: Özellikle büyük şehirlerde, yetişkinlerle birlikte kimsesiz ve bakıma muhtaç çocuklara hizmet veren kuruluşlardır. Dördüncüsü ise yükümlülük sözleşmesidir: Bu yöntem, bir kontrat şekliyle çocukların bir meslek ustasının yanına yerleştirilerek belli bir yaşa kadar onun yanında kalması, bu süre içinde mesleğin çocuğa öğretilmesi, bakım ve gözetiminin yerine getirilmesi, karşılığında da çocuğun meslek ustasının yararına çalışmasını içermektedir. ABD’de, genellikle büyük çiftliklere yerleştirilen çocukların, bakım ve barınma karşılığında çiftlik işlerinde çalışması sağlanmış, meslek edinmelerine çalışılmıştır. Bu yolla, 1854-1924 yılları arasında 100.000 dolayında çocuğa bakıldığı kayıtlara geçmiştir.86Bu sistemle (“Indenture” isimli yükümlülük sözleşmesi), 8 veya 9 yaşına kadar evsizlere ve fakirlere yönelik hizmet veren kurumlarda bakımları yerine getirilen çocukların, daha sonra yaşlarını doldurup kendi ayakları üzerinde durabilene kadar, bir meslek erbabı veya çiftlik sahibinin yanına yerleştirilmesi ve böylelikle meslek sahibi olmaları amaçlanıyordu.87Bu uygulamalarla, çocukların meslek sahibi yapılarak, kendi ayakları üzerinde kalabilmeleri, topluma zararlı bireylerin yetişmemesi ve çocukların da üretime katılmaları hedeflenmiştir. ABD’de ilk yetimhane, New Orleans kentinde 1727 yılında açılmıştır. 88 19. yüzyılın ilk çeyreğinde suçlular, evsizler, hastalar, özürlüler ve korunmaya muhtaç çocuklar aynı kurumda, evsizler ve fakirler evinde (almhouses) bakılmaya 85 Brenda G. McGOWAN, “Historical Evolution of Child Welfare Services”, Child Welfare for The 21st Century, Columbia University Pres, New York 2005, s.11. 86 KOŞAR, s.71-72. 87 McGOWAN, s.12. 88 McGOWAN, s.12. 21 çalışılmıştır. Yüzyılın ortalarına doğru, çocukların, diğer hizmet almaya muhtaç gruplardan farklı değerlendirilmesi gerektiği yönünde söylemler geliştirilmeye başlanmıştır.89 19. yüzyılda ABD’de kimsesiz ve yoksul çocuklarla ilgili olarak iki merkezi rapor düzenlenmiştir. Bu raporlarda kurum bakımı modelinin daha ekonomik olduğu savunulmuştur. Ailelere yapılan sosyal yardımların sanayi devrimiyle birlikte artan ihtiyaç doğrultusunda maliyetinin ciddi boyutlara ulaşması karşısında bu savunuda bulunulmuştur.90 19. yüzyılın ortalarından hemen sonra, ABD’de küçük bir kız çocuğu olan 9 yaşındaki Mary Ellen’in hikayesinin kamuoyunca öğrenilmesi, bu alanda önemli adımların atılmasına vesile olmuştur. Mary Ellen, babasını iç savaşta kaybetmiş, annesi ise kaybolmuş bir kız çocuğudur. Ona bakan ailenin kötü muamelede bulunduğunu yetkililere bildiren bir misyoner kadın, Amerika’da o güne değin bu alana yönelik bir düzenleme getirilemediği için çocuğu ailenin yanından almayı başaramamıştır. Ancak yılmayan misyoner kadın Hayvanları Koruma Derneği’ne durumu anlattığında, bu derneğin hukukçuları aracılığıyla Mary Ellen, ona kötü davranan aileden kurtarılabilmiştir. Amerika’da çocukları koruma hareketlerinin sivil ayağını oluşturan ve çok önemli işler başaran Çocuklara Yardım Derneği, Mary Ellen’in kurtarılmasında önemli rol oynayan ve çocukların korunmasında sivil bir oluşum olarak bu alandaki eksikleri fark eden hukukçu hayvan hakları savunucuları tarafından kurulmuştur.911853 yılında Amerika’da kurulan Çocuklara Yardım Derneği 19. yüzyılın sonuna kadar pek çok büyük şehirde şubeleşmesini tamamlamış ve 1879 yılında sadece New York’da 40.000 çocuğa yardım elini uzatarak daha iyi şartlarda yaşayabilmelerine öncülük etmiştir.92 Çocuk adalet sisteminin kurulması ve çocukların topluma yararlı birer insan olarak katılmaları fikri doğrultusunda, dünyada ilk çocuk mahkemesi Amerika’nın İllionis Eyaletinde 1899 yılında kurulmuş ve ardından bu fikir dünyanın pek çok ülkesinde yayılmıştır. Örneğin Almanya’da 1908’de Japonya’da 1922 yılında çocuk 89 McGOWAN, s.13. McGOWAN, s.13. 91 John B. MYERS, “A Short History of Child Protection in America”, Family Law Quarterly, Volume 42, Number 3, Fam. 2008, s.451-452. 92 McGOWAN, s.14. 90 22 mahkemeleri açılmaya başlanmıştır. Amerika’nın diğer eyaletleri de 1925 yılına kadar çocuk mahkemelerinin kuruluş aşamalarını tamamlamışlardır.93 ABD’de, 1909 yılında gerçekleştirilen, Birinci Beyaz Saray Çocuk Konferansı’nda, çocukların aile yanında kalamadığı veya ayrılması gerektiği söz konusu olacaksa, çözüm olarak en uygun sistemin koruyucu aile olacağı savunulmuş, yerel yönetimlerin faaliyetlerinin bağlandığı federal bir çocuk bürosu kurulma fikri, bu konferansta geliştirilmiştir.94 1912 yılında Birleşik Devletler Çocuk Bürosu (U.S Children’s Bureau) kurularak, çocuk koruma hizmetlerinde yerel örgütlenmeler federal düzeyde yönlendirilmeye başlanmıştır.95 1922 yılına gelindiğinde, Amerika’da çocukları koruma alanında faaliyet gösteren 300 civarında sivil toplum örgütü bulunmaktaydı.96 1935 yılında ise çocuk koruma programları ABD’nin sosyal güvenlik yasasına girmiştir.97 1.2.2.2. 20.Yüzyıl ve Sonrası Dönem 20. yüzyıl, çocuğun ve haklarının korunması açısından, devlete görevlerin yüklendiği bir çağ olmuştur. “Çocukların Yüzyılı” olarak algılanabilecek bu dönemde Batı tarihinde ortaya çıkan çocuk yaklaşımı, daha kapsayıcı bir boyut kazanarak çocuk refahı uygulamaları da bu kapsama alınmıştır. Bu bağlamda, korunması gereken çocuk tanımı daha da genişlemiş ve çocukların korunmaya muhtaç hale gelmemesi için koruyucu önleyici hizmetler oluşturulmaya başlanmıştır. Bu gelişmelerin yaşanmasında sivil toplum hareketleri ciddi katkı sağlamıştır.98 Özellikle Batı’da, 18. ve 19. yüzyıldan kalma büyük kışla tipi kurumlar, 20. yüzyılın ortalarından itibaren kapatılmaya başlanmıştır. Sadece acil durumlar ve istismar vakaları için, çocukların ikinci adım sosyal hizmet programına yönlendirilmesine kadar geçecek sürede, korunacağı kurumsallaşma modeli 93 Ethan G. SRIBNICK, Rehabilitating Child Welfare: Children and Public Policy 1945-1980, University of Virginia, Department of History, Virginia, 2007, s.1. 94 KOŞAR, s.72. 95 McGOWAN, s.19. 96 MYERS, s. 451-452. 97 McGOWAN, s.25-26. 98 KARATAY, s.80. 23 benimsenmiştir. Çocukların kendi evlerinde ve/veya ailelerin yanlarında korunması birincil politika haline gelmiştir.99 Çocukların ailelerinin, özellikle babalarının mülkü olduğuna ilişkin algılayış ve bu durumu kanıksayan hukuki düzenin değişmesi, bir diğer deyimle kamu gücünün, gerekli gördüğü durumda (ihmal ve istismar gibi) sosyal hizmet aracılığı ile ailenin özel alanına müdahale edebilmesi, modern çocuk koruma sisteminin doğuşudur.100Yeni yaklaşım, profesyonel koruyucu aile uygulamalarını, acil durumlar içinde çocukların geçici süre barınabileceği yatılı kuruluşları, ailesinin yanında bakılamayacak durumda olanlar için de küçük ev tipi örgütlenmelerin ortaya çıkışını koordine etmiştir. Çocukların bakımı ve yetiştirilmesinde, sadece ana-babanın sorumlu olduğu bakış açısı yerine gelişmeye başlayan, ailesinin yanında toplumun ve devletin de sorumlu olduğu bakış açısı oldukça yeni sayılır.101Toplum, çocukları korumak için gerektiğinde ana-babaya müdahaleyi görev sayar. Bu görev toplumun kendini koruma ihtiyacından doğar.102 Korunma ihtiyacı olan çocuklar özelinde, doktrinde Parens Patriae103 olarak geçen bu politikanın amacı, ana-baba veya onların yerine geçenlerin yetersizliklerinden veya olumsuz davranışlarından veya yoksunluklarından doğacak zarara karşı çocuğu korumaktır.104 Zamanla küçülen ve zayıflayan, sosyal destek sistemlerini kaybeden ailenin, çocuğun korunmasında tek başına yeterli olamayacağı anlaşılmış, devletin bu alanda da sorumluluk alması gerektiği fikri üzerinde yoğunlaşılmıştır. Böylece, sosyal 99 Hary FERGUSON, Protecting Child in Time:Child Abuse, Child Protection ande the Consequences of Modernity, VA USA, 2004, s.43’den aktaran: KARATAY, s.81. 100 KARATAY, s.18-19. 101 Kasım KARATAŞ, “Türkiye’de Çocuk Koruma Sistemi ve Koruyucu Aile Uygulamaları Üzerine Bir Değerlendirme”, Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt 18, Sayı 2 (Ekim), Yıl 2007, s.8. 102 KOŞAR, s.39. 103 Latince olan Parens Patriae İngilizce’ye Parent of The Nation olarak tercüme edilmektedir. Doktrinin altını çizdiği anahat: Devletin kamu gücünü kullanarak kamu yararına bakıma muhtaçları, güçsüzleri, kimsesizleri ve özürlüleri gözeten olması gerektiği ve toplum yararına bu grup adına hareket edebileceğidir. “Parens Patriae” Maddesi, Wikipedia. <http://en.wikipedia.org/wiki/Parens_patriae> Erişim Tarihi:12.07.2010. 104 KOŞAR, s.39. 24 devlet anlayışının gelişmesiyle birlikte çocuğun korunmasında devletin rolü daha da önem kazanmıştır.105 Sosyologlar çocukların duygusal, biyolojik ve ekonomik yönden korunması ve yetiştirilmesini ailenin en önemli fonksiyonları arasında saymaktadır. Bu doğrultuda, aile, çocuğun kaderinin çizildiği106 en önemli birim olarak karşımıza çıkmaktadır. Modern çekirdek ailede çocuk, yetişkin korumasına gereksinimi olan birisi olarak algılanır. Bu algılama, devlet, medya ve okullar tarafından pekiştirilir.107Bir çocuğun ailesi yanında bakımı ve korunması için alınabilecek önlemler ve hizmetler denilince, bu alanda geliştirilecek politikaları ve planları, yasal düzenlemeleri, ailenin güçlendirilmesi ve desteklenmesini amaçlayan her türlü karar ve uygulamalar anlaşılmalıdır.108Tüm çabalara rağmen çocuğun ailesinin yanında korunup bakımı sağlanamayacaksa, aileye alternatif olabilecek koruma ve bakım yöntemlerinin devreye sokulması gerekir. Alternatif bakım içinde “aile yanında” bakım öncelikli olmalıdır.109 Batı toplumlarında, kurum bakımı yöntemleri yerine geliştirilen politikalar, çocuğun, ailenin yanında korunması sürecine yönelmiştir. Ailenin, sosyo-ekonomik anlamda desteklenmesi, psikolojik destek ve danışma hizmetlerinin gelişmesi, koruyucu aileliğin profesyonel hale getirilmesi, çocuk için en sağlıklı ortamın yurt veya yuva değil, aile yanı olduğu algısının geliştiğini göstermektedir. II. Dünya Savaşı’nın ardından, hayata geçirilen sosyal refah devleti anlayışı, toplumların aile ve çocuk politikalarına da yansımıştır. Sosyal güvenlik sisteminin çatısı altına alınan aile ve üyelerine, çocuk yardımlarından sağlık harcamalarına, beslenmeden eğitime kadar pek çok alanda sağlanan destekler ile toplumsal yapının güçlü tutulması amaçlanmıştır. 105 Emine AKYÜZ, “Cumhuriyet Döneminde Çocuk Hakkındaki Gelişmeler”, 2.Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi, Edt.: Bekir ONUR, ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999, s.494. 106 Mustafa ERGÜN, Eğitim ve Toplum, İnönü Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayını, Malatya, 1987, s.39’dan aktaran: Feridun MERTER, 1950-1988 Yılları Arasında Köy Ailesinde Meydana Gelen Değişmeler (Malatya Örneği), T.C Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını, Ankara, 1990, s.21-22. 107 David ELKIND, “Değişen Dünya’da Çocuk Yetiştirme ve Eğitim”, Çev.: Emine Gül Kapçı, III. Çocuk Kültürü Kongresi: Dünya’da ve Türkiye’de Değişen Çocukluk, 16-18 Ekim 2000, Edt.: Bekir ONUR, ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 2001, s.16. 108 KARATAŞ, s.8. 109 KARATAŞ, s.8-9. 25 1.3. Sosyal Devletle Sistemli Çocuk Politikalarına Doğru Modern çocuk koruma politikalarına giden yolda yaşanılanlar, diğer dezavantajlı gruplara yönelik geliştirilen politikalarla paralel ilerlemiştir. Sosyal devlet olgusunun doğuş ve gelişimi, korunma ihtiyacı olan çocuklara yönelik politikaların gelişimiyle benzer zamanda gelişmiştir. Günümüz devletinin ne olduğunun veya ne olması gerektiğinin temeli Sanayi Devrimi’nin başlarına kadar gitmektedir. Merkezi devlet anlayışının yerleşmeye başlamasının ardından uygulamaya geçen, sınırlarını koruyan ve daha da genişletmeyi birincil amaç edinen yönetim anlayışı, sanayi devriminin ardından yaşanılan toplumsal dinamiklerin etkileriyle birincil amacını, vatandaşlarının sorunlarıyla ilgilenmek ve çözmeye çalışmak olarak revize etmiştir. Modern anlamda sosyal devletin gelişim basamakları buradan başlamaktadır. Tarihin her döneminde, kimsesiz ve korunma ihtiyacı olan çocuklar, afetlerde mağdur olanlar, geçinmek için başkasının desteğine ihtiyacı olanlar gibi ihtiyaç sahibi insanlar olmuştur. Sosyal devlet, işte bu noktada, bu insanların en zaruri ihtiyaçlarını gidermek zorunda olan devlettir.110Devletin varlık nedeni, toplumun genel yararını gözeten politikaların örgütlenmesini sağlamaktır. Bu politikaların yürütülmesi, bu doğrultuda sosyal ve ekonomik hayatta aktif olarak rol alması, sosyal devletten beklenmektedir.111 Devletin üstlendiği görevler, sanayi devrimiyle birlikte eski yapısından (sınırlarını koruma güdüsü ve/veya yeni topraklar kazanma güdüsü) sıyrılmış ve devletin çok farklı bir alanda da söz sahibi olmasını gerektirmiştir. Artık vatandaşlarının sorunlarıyla da ilgilenmesi gereken devlet yapısı, üretim araçlarının ve sermayenin belirli ellerde toplanması, işçi sınıfının ortaya çıkması ve gücü elinde bulunduranların diğerlerini istismar edebilme durumunda denge unsuru olma görevini de devlete yüklemiştir.112 Nitekim 19. yüzyılın ilk yarısında hızla devam eden sanayileşme, köyden kente göçe, yoğun kitleleri karşılamaya hazır olmayan kentlerde sağlıksız kent yapısına ve insan onuruna yakışmayan çalışma koşullarıyla 110 Sacit GÜNBEY, “Sosyal Devlet”, Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, Yıl 2006, s.27. Yasin AKTAY, “Sosyal Devlet”, Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, Yıl 2006, s.28. 112 Abdulkadir ŞENKAL, “Sosyal Politika Perspektifinden Sosyal Devleti Yeniden Düşünmek”, Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, Yıl 2006, s.66. 111 26 işçi hareketlerinin doğmasına yol açmıştır. Ancak Batı toplumu, yaşanılan bu kargaşa görünümlü yapıdan sorunları çözmeyi hedef edinen sosyal politika uygulamalarıyla kurtulmaya çalışmıştır. Nitekim sosyal sigorta sisteminin uygulanmaya başlanması, çalışanların çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve sosyoekonomik haklarına kavuşturulması, çocukların korunmaya muhtaçlığı nedeniyle önceleri yetimhanelerin hizmete sokulması, sonraları koruyucu aile hizmetlerine geçilmesi ve benzeri çalışmalar modern anlamda ilk sosyal devlet uygulamalarının ilk etkinlikleri olarak ifade edilebilir. Toplumlarda özel koşulları nedeniyle, politikalarla korunması gerekli olan kesimler bulunmaktadır. Özürlüler, göçmenler, mülteciler, sığınmacılar, eski hükümlüler korunmaya muhtaç çocuklar vb., gibi.113Sosyal hizmetler, bu farklı koşullara sahip olan bireyin (özürlü bir çocuk olabilir) veya grubun (bir aile olabilir) veya toplumun (doğal afete uğramış toplum), insan onuruna yakışır bir hayat seyrine ulaşmaları için toplum kaynaklarını kullanan bir politika aracıdır. Aslında sosyal devlet, hakkın, hakkı olana verilmesinin sistemli ifadesi olarak da düşünülebilir. Modern çocukluk anlayışı, çocuğun bakım ve gözetimiyle korunması hususunda sadece anne ve babayı sorumlu görmemektedir. Toplum da, en az aile kadar bu seyirde sorumlu tutulmaktadır. Sosyal devlet anlayışıyla birlikte gelişen bu süreç, devletin, bu konudaki görev ve sorumluluklarını daha iyi anlamasına vesile olmuştur.114 Çocuk koruma sistemleri günümüzde, özellikle gelişmiş ülkelerde, Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Birliği’nin (AB) politikalarıyla şekillendirilmiştir. 1.4. Çocukların Korunması Alanında Büyük Umutlar ve Evrensel Dil: Çocuk Haklarına Dair Sözleşme Gelişmiş ülkelerdeki modern çocukluk anlayışı ve çocuk koruma politikalarının günümüz koşullarına ulaşmalarını sağlayan belli başlı üç gelişmeden bahsetmek mümkündür. İlki, çocukların yetişkinlerden farklı hukuk kurallarına tabi 113 Zühtü Ö. ALTAN, Sosyal Politika Dersleri, Anadolu Üniversitesi İİBF Yayınları, Eskişehir, 2006, s.6. 114 YOLCUOĞLU, 2009, s.88. 27 olması gerektiğini dile getiren ve uygulamaya koyan görüşün ortaya çıkmasıdır. İkincisi, çocuklara göre hukuk kuralları geliştirilmesine paralel olarak gelişen ıslahhanelerle birlikte gelişen kurumsallaşmadır. Üçüncüsü ise, ilk iki sürecin tamamlayıcısı konumunda olan kamusal politikaların oluşturulması, plan ve projelerin geliştirilmesi ve uygulanmasıdır.115Çocuk hakları perspektifi ise bütün bu gelişmelerin üzerine, her alana yönelik plan ve politikalara çocuk referanslı, bütünleştirici yaklaşımların genel ifadesidir. Çocuk haklarının ortaya çıkış tarihi, aynı zamanda çocukların korunması gerektiği fikir ve eylemlerinin de tarihidir. Bu nedenle çocuk haklarının ortaya çıkış süreci ve çocuk hakları sözleşmesi üzerinde durulması gereken bir konudur. 1.4.1. Sözleşmenin Ortaya Çıkışı Çocuk hakları alanında ilk politika belgesinin, 1779 yılında, İsviçre’nin Zurih Kantonu’nda yayınlanan bir “emirname” olduğu kabul edilmiştir.116 Yerel düzeyli bu belgenin uluslararası düzeye taşınarak evrensel bir dil haline ulaşması için dünya çocuklarının ciddi sıkıntılar geçirmesi gerekmiştir. Şüphesiz bu sıkıntıların en önemlilerinin başında savaşlar yer almaktadır. 1914-1918 yıllarını kapsayan I. Dünya Savaşı’nın sosyo-ekonomik sonuçlarından, özellikle çocuklar olumsuz etkilenmiştir. Açlık ve bakımsızlıktan çocukların kurtarılması, uluslararası yardım faaliyetlerini zorunlu kılmıştır. Bu yardım faaliyetlerinin öncülüğünü, Eglentyne Jebb’in “çocukları kurtarın” çağrısı etkilemiştir. Bu yardım çağrıları neticesinde, Uluslararası Kızılhaç Komisyonu’nun öncülüğünde, çeşitli ülkelerin temsilcileri Cenevre’de 1920 yılında bir araya gelerek Uluslararası Çocuklara Yardım Birliği’ni kurmuşlardır. Bu birliğin amacı, savaşın olumsuz sonuçları altında ezilen çocukların, acil ihtiyaçlarını karşılamak, geniş ve devamlı olacak çocukları koruma sistemlerinin nelerden oluşabileceğini saptamak olmuştur.117 115 Bekir KOÇ, “Osmanlı Islahhanelerinin İşlevlerine İlişkin Bazı Görüşler”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 6, Sayı 2, Yıl 2007, s.36. 116 Aydın ATILGAN ve Eylem Ü. ATILGAN, Çocuk Hakları Paradigması ve Çocuk Ceza Yargılamasına Hakim Olan İlkeler Açısından Türkiye’deki Düzenleme ve Uygulamaların Değerlendirilmesi, İnsan Hakları Ortak Platformu Yayınları, Ankara, 2009, s.6. 117 Ali N. İNAN, “Çocuk Hakları Beyannamesi İlkelerinin Türk Hukuk Sistemine Etkisi”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, Yıl 1968, s.203. 28 Londra Çocuklara Yardım Fonu ve Uluslararası Çocuklara Yardım Birliği’nin fikri ve fiili kurucuları arasında bulunan Jebb, 1922 yılında ileride Cenevre Çocuk Hakları Beyannamesi adını alacak esasları oluşturan bir başlangıç metni/çocuk hakları beyannamesinin ön tasarısını hazırlamıştır. Jebb tarafından hazırlanan bu taslak dünyadaki çocuklara asgari bir özenin gösterilmesi ana fikrine dayanıyordu. Bu ön tasarıdan faydalanarak kaleme alınan Cenevre Çocuk Hakları Beyannamesi Milletler Cemiyeti’nde kabul edilmiş ve yayınlanmıştır.118 I. Dünya Savaşı’nın ardından, 1924 yılında Milletler Meclisi’nce kabul edilen, Cenevre Çocuk Hakları Beyannamesi, çocuğun korunması gerektiğini savunan ve devletleri bu doğrultuda adım atmaya davet eden ilk uluslararası belge olarak tarihe geçmiştir. Kısa bir süre içinde, dünyada sosyal ve siyasal dengelerin değişmesi ve II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, eylemler zincirinin kesintiye uğramasına sebebiyet vermiştir. Zaman içinde bu beyannameye yapılan yeni ekler ve günün koşullarına göre düzenlenmesi gerektiği düşüncesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 1948 yılında kabul edilmesi, savaş sonrası sosyo-ekonomik ve kültürel gelişmeler ve özellikle batılı ülkelerde uygulanmaya başlanan sosyal refah devleti anlayışının hakim olduğu politikalar, 1959 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Beyannamesi’nin (ÇHB) kabul edilmesini ve 1979 yılının Dünya Çocuk Yılı olarak ilan edilmesini temellendirmiş ve nihayetinde 1989 yılında Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin (ÇHS) kabulüne kadar uzanan zorlu ve uzun bir süreci beraberinde getirmiştir. 1.4.2. Sözleşmenin Tanımı ve İçeriği Çocuk hakları; çocuğun, fiziksel, zihinsel, duygusal, sosyal, ahlaki ve ekonomik bakımdan, özgürlük ve insan onuruna yakışır, sağlıklı bir biçimde yetişebilmesi için ona hukuk kurallarıyla tanınan yetkiler ve menfaatlerdir.119 Çocuk, fiziksel ve zihinsel bakımdan olgunlaşmamış olması nedeniyle, doğum öncesi olduğu gibi, doğumdan sonra da, özel ilgiye, bakıma ve korunmaya muhtaçtır. Bu doğrultuda, toplumların yasalar ve yasaların uygulanmasını 118 119 İNAN, 1968, s.203-204. AKYÜZ, 1999, s.492. 29 sağlayacak kurumsallaşmayla çocukların ve çocuk haklarının korunması için çaba göstermesi gerekmektedir.120 ÇHS’de yer alan maddelerin genel olarak dört kısım haklardan oluştuğu ifade edilebilir. Bunlar:121 Refah Hakları: Çocukların beslenme, tıbbi hizmet, barınma ve eğitim gereksinimleri ile ilgilidir. Bu haklar çocuğun güvenliğinin asgari koşulunu oluşturur. Anayasa hukukunda isteme hakları olarak da nitelendirilen bu haklar, anayasalar ve uluslararası sözleşmelerde devletin ekonomik kalkınması ve mali gücü ile sınırlandırılmaktadır. Korumacı Haklar: Çocukları yetersiz ilgiden, ev içindeki ihmal ve kötü muameleden ya da diğer tehlikelerden koruyan haklardır. Korumacı hakların, çocukları yetişkinlere bağımlı kıldığı ve özerkliklerini yok ettiği ileri sürülür. Çocuk hakları savunucuları bu hakların tanımlanması ve uygulanmasında hassas davranmak gerektiğini belirtmektedir. Yetişkin Hakları: Yetişkinlerin sahip olduğu hakların çocuklara da tanınması anlamına gelmektedir. Yetişkin haklarının çocuklara tanınmasının çocukların özerkliğini ve bağımsızlığını artıracağı düşünülmektedir. Ana-babalara Karşı Haklar: Çocukların ergenliklerinden önce ana-babaları karşısında bağımsızlıklarını sağlayan haklar olarak nitelendirilmektedir. Yetişkin hakları gibi bu hakların amacı da çocukları korumak değil kişisel bağımsızlıklarını arttırmaktır. ÇHS’ye göre; ihtiyaç duyan ailelerin, gereksinimlerinin karşılanması, anababa olma becerilerinin geliştirilmesi, devletlerin görevleri arasında sayılmıştır. Ailenin problemlerini çözebilmesi, ailedeki iletişim örüntülerinin sağlıklı olması, aile üyelerinin rollerini yerine getirirken karşılaşacağı sorunların çözümünde beceri kazanması ve ailenin ve üyelerinin kapasitelerinin yükseltilmesi çocuk refahının bir diğer tabirle çocuğun yüksek yararının devamlılığı için ciddi öneme sahiptir.122 120 AKYÜZ, 1999, s.491. Bobs FRANKLIN, Çocuk Hakları, İstanbul, 1993, s.31-32’den aktaran: AKYÜZ, 1999, s.495. 122 YOLCUOĞLU, 2009, s.90–91. 121 30 ÇHS’nin 3.maddesinde devletlerin, her türlü etkinliğinde çocuğun yararını göz önünde bulunduran adımlar atmakla ve ekipmanlarını çocuğun yararına uygun hale getirmekle sorumlu olduğu hususları vurgulanmaktadır. 5.madde de, çocuğa yol gösterme ve onu yönlendirme konusunda ebeveyne ve toplumların gelenek ve göreneklerine göre yakın veya uzak akraba ile vasisine veya çocuktan hukuki olarak sorumlu olanlara, devletlerin saygı göstermesi gerektiği ifade edilmektedir.123 Temelini çocuğun yararı üzerine kuran sözleşme; çocuğun kendisini ifade edebilmesi, ana-babası veya hukuken temsilcisi olanlarla sağlıklı bir hayat sürebilmesi, devlet kurumlarının çocuğun ve ana-babasının veya yasal temsilcisinin mahkemece başkaca bir karar verilmemişse birlikte hayat geçirebilmesi ve çocuğun her türlü risk ortamlarından muhafaza edilmesi hususunda taraf devletlere sorumluluklar yüklemektedir. ÇHS ile birlikte, özellikle gelişmiş medeni dünyanın yöneldiği üç temel çocuk hedefinin altını çizmek, çocuklar için yapılması gerekenlerin neler olduğunun tespiti gibidir. Hedeflerden ilki, her çocuğun hayata iyi bir başlangıç yaparak başlayabilmesidir. İkincisi, her çocuğun kaliteli temel eğitim görmesidir. Sonuncusu ise her çocuğun sahip olduğu potansiyeli sonuna kadar geliştirip, anlamlı biçimde katkıda bulunma ve katılım fırsatlarına sahip olmasıdır ki bu üç hedefin çocukların korunmasında genel politikaların belirleyicisi olması tüm dünya toplumlarının payesi olabilmelidir.124 1.4.3. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye Yaklaşımlar Akyüz, çocukların ulusal ve uluslararası mevzuatın konusu haline gelmesi hususunda şöyle düşünmektedir: 125 Ulusal Devletler’in vatandaşlarına karşı yükümlü oldukları refah politikaları ve insan haklarının devlet tarafından tanınması devletler hukukunu etkilemiştir. Devletler hukuku 17. ve 18. yüzyılda devletlerin hükümranlık ve ekonomik ilişkilerini kapsarken 19. yüzyılın başlarından itibaren tek tek bireylerin geliştirilmesi de uluslararası ilişkilerin önemli konularından biri durumuna gelmiştir. Böylece çocuk da uluslar arası alandaki normların konusu olma olanağını kazanmıştır. Bunun sonucunda çocuğun ana-babasına, devlete 123 UNICEF. ŞİRİN, s.57. 125 AKYÜZ, 1999, s.492. 124 31 ve uluslararası topluluğa karşı haklarını konu alan bildirgeler ve sözleşmeler yayınlanmıştır. Şirin, modern çocukluk paradigmasının aynı zamanda modern yetişkinlik paradigmasına dönüştüğünü savunmakta ve çocuklar yetişkinleşirken, yetişkinlerin de çocuklaştığını iddia etmektedir. Bunun anlamı ise, çocukluğun giderek yok olduğudur. Bu nedenle, çocuk veya çocukluk önem kazanmakta, yükselen bir değere dönüşmektedir. İçinde bulunulan çağın sözleşmeli çocuk anlayışı bu şekilde oluşmuştur.126 Atılgan ve Atılgan, ÇHS’nin paternalist127 yaklaşımın ürünü olduğunu söyleyerek eleştirisine şöyle devam etmektedir: 128 Modern hayat yetişkin istek ve ihtiyaçlarına göre tasarlandığı içindir ki her iki grubun (çocuklar ve yaşlılar) payına güç yaşam koşulları düşer. Yetişkinlerin, belirleyici ve dönüştürücü rol oynadıkları bu güç koşullardan mağdur olan yaşlılara ve çocuklara yaklaşımı son tahlilde merhamet ve koruma duygularının ardına saklanan iki yüzlü bir tutum sergiler. Paternalist ve koruyucu yaklaşım “kendi kendine yetemeyen” bu iki grup üzerinde vesayet kurarak hakların öznesi olma imkanlarını ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle “insan hakları” kavramlaştırılmasından sonra çocuk hakları, yaşlı hakları gibi ek haklar katalogu hazırlama ihtiyacı doğmuştur. Her ne kadar çocuk koruma politikalarının devletlerce göz önüne alınarak, atılacak adımlarda önceliğin çocukların yararına verilmesi hareketleri yayılmaya çalışsa da, günümüzde, çocukluğun yok edildiğine dair eleştirilerin varlığı devam etmektedir. 20. yüzyıl, çocukluğu hem şekillendirip tasarlayan hem de tüketen bir çağ olarak eleştirilerin hedefinde bulunmaktadır. Özellikle, 1989 yılında Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği Çocuk Hakları Sözleşmesi, yaşanılan gelişimsel seyrin doruk noktası olmuşsa da, çocuğun ihmal ve istismar edilmesinin tarihte bu kadar planlı ve bilinçli olarak sistematikleşmediğini savunanların sayısı, hiç de azımsanmayacak düzeydedir.129 126 ŞİRİN, s.32. Paternalizm; çocukların kendilerine bakabilme konusundaki yetersizliklerine dayalı olarak, onların çıkarlarını korumak üzere yaşamlarına seçme ve eylem özgürlüklerine müdahale etmek demektir. 128 ATILGAN ve ATILGAN, s.16. 129 Emrah AKBAŞ ve Reyhan A. TOPÇUOĞLU, “Modern Çocukluk Paradigmasının OluşumuEleştirel Bir Değerlendirme”, Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt 20, Sayı 1 (Nisan), Yıl 2009, s.100-102. 127 32 İKİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE’DE ÇOCUK KORUMA SİSTEMİNİN OLUŞUMU 2.1. Cumhuriyet Öncesi Dönemde Çocuk Koruma Sisteminin Tarihsel Gelişimi Türkiye’de, günümüzde mevcut olan çocuk koruma politikalarını, bu politikaların çocuk koruma sistemini nasıl meydana getirdiğini yorumlamada, tarihsel süreçte konuyla ilgili gelişmelerin değerlendirilmesine de ihtiyaç bulunmaktadır. Bu doğrultuda, Tanzimat Dönemi, çocuk koruma politikalarını oluşturan geleneksel yöntemlerin değişmeye başladığı dönemdir. Süreç incelenirken, Tanzimat öncesi ve sonrası olarak incelenecektir. 2.1.1. Tanzimat Öncesi Dönem: Geleneksel Yöntemler Türkiye’de, toplumsal alana yönelik politikaların gelişim seyrine bakılabilmesi için Osmanlı döneminin, hatta Selçuklu döneminin incelenmesi gerekir. Tarıma dayalı ekonomik gücüyle, küçük yerleşimlerinde geniş aile yapısı ve sağlam komşuluk ağı, Osmanlı Devleti’nin ilk yılları ve imparatorluğun büyüme, gelişme, duraklama dönemlerinde genelde etkin olmuş bir sistemdir. Ayrıca vakıf sistemi, korunma ihtiyacı bulunan sosyal risk altında bulunan yoksullar, kimsesizler, özürlülerin ihtiyaçlarının karşılanmasında önemli bir boşluğu doldurmuştur. Ahi ve Lonca esnaf örgütlenmelerinin toplumsal misyonu ve zaman zaman mistik öğretisi toplumsal mutabakat için büyük görevler üstlenmiştir. Bütün bu alt başlıkları kapsayan üst başlık ise İslam dininin yoksulluğun, düşkünlerin, kimsesizlerin korunup kollanmasını telkin eden öğretisi ve ilahi emirleridir.130 Türk toplumunun, Avrupa’ya göre daha geç sosyal politikalar geliştirmesinin sebeplerinden biri olarak, sanayi devrimine Türk toplumunun çok geç iştirak etmiş olması gösterilebilir. Ancak bir diğer etkenin ise güçlü aile bağları ve komşuluk sisteminin, sosyal destek sistemi olarak ihtiyaçların kitleselliğini önlediği gerçeği göz ardı edilmemelidir. 130 ALTAN, s.60-61. 33 İslam öncesi Türk toplumlarında, çocukların korunmasına yönelik olarak adımlar atıldığı bildirilmektedir. Uygurlarda bulunan evlatlık uygulamasının günümüz uygulamalarından biraz farklı olduğu bilinse de Eski Türklerde evlatlık uygulamasının bulunduğu tarihçiler tarafından ifade edilmektedir.131 İslam toplumunda kimsesiz yetim veya öksüz kalmış çocuklara, dinin emirleri doğrultusunda sahip çıkılmasına ve aile eksikliğinin giderilmesine toplum üyeleri özel önem vermişlerdir. Bu doğrultuda geliştirilen ve uygulanan velayet uygulaması, akile uygulaması ve vasiyetnamelerde yetimlerin korunması ve kollanmasına yönelik hükümlerin konulması bunun göstergesidir.132 İlhanlı Hükümdarı Gazan Mahmut Han, 13. yüzyılda Tebriz yakınlarda, vakıflar kurdurmuş ve sosyal tesislere bağışlamıştır. Bu tesisler içinde de kimsesiz çocuklar için bir kurum yapılmıştır. Ayrıca ailelerin yanına yerleştirilen çocukların kırdığı çanak çömlekler için, ailelere bakım parasından hariç, kırılmış eşya parası bile ödenmiş olduğu vakfın kayıtlarından anlaşılmaktadır.133 Selçuklular zamanında Erbil Atabeği Muzafferuddin Gökböri, özürlülere, ihtiyarlara yönelik kurumlar kurmuş, yetim ve kimsesiz çocuklara yurtlar açmış hatta emzikli olanlara sütanneler tayin etmiştir.134 Selçuklu ve Osmanlılarda, korunmaya muhtaç çocuklar sorununa yönelik hizmetlerde vakıf sisteminin etkinliğinden yararlanılmıştır. Türk-İslam kültürü ve toplumsal yapı anlayışıyla ortaya çıkan, Osmanlı Devleti vakıf sistemiyle toplum içinde risk gruplarının dezavantajları giderilmeye çalışılmıştır. Vakıf sistemiyle vakfedilen bölgede fakir-fukara, dul-yetim ve kimsesizlerin sıkıntıları bir ölçü de olsun giderilmesine çalışılmıştır. Vakıfların, çocukların eğitimiyle ilgili olarak kimsesiz ve yoksul çocukların korunmasına katkıda bulunduğu,135 ayrıca çocuklarla 131 Esra YAKUT, Eski Türklerde Hukuk, 2002, <http://kybele.anadolu.edu.tr/makaleler/ed2002_1_3/158442.pdf> Erişim Tarihi: 01.10.2010. 132 Tahsin ÖZCAN, “Osmanlı Toplumunda Yetimler”, Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, Yıl 2006, s.82. 133 YÖRÜKOĞLU, s.196. 134 Nesim YAZICI, “Tanzimat Döneminde Yetim Çocuklara Yönelik Koruma Çalışmaları”, Osmanlılar Döneminde Yoksullukla Mücadele Yolunda Yapılan Çalışmalar, Edt.: İbrahim ATEŞ, YOYAV Yayınları, Ankara, 2000, s.35. 135 Sevda ULUĞTEKİN, “Yirminci Yüzyılda Türkiye’nin Çocukları: Sorunlar ve Beklentiler”, Sosyal Hizmette Yeni Yaklaşımlar ve Sorun Alanları, Prof. Dr. Nihal TURAN’a Armağan, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını, Ankara, 2001, s.8. 34 ilgili atılan adımlarda belirleyiciliğinin bulunduğu; okul açılması, öğretmen seçimi, açık hava gezileri, yoksul çocuklara para ve giysi dağıtılması, bayramlarda harçlık verilmesi, yoksul kız çocuklarına çeyiz hazırlanması gibi konularda toplumsal hareketlilik yarattıkları, çalışmalarda ortaya konulmaktadır.136 Örneğin, Fatih Sultan Mehmet Han vakıflarında, kimsesiz ve yoksul çocuklar okutulmuş ve para yardımı yapılmıştır. Çocuklardan, eğitim ve öğretim almaya niyetli olanlar içinde, önceliğin kimsesiz çocuklara, ardından yoksul çocuklara sonra diğer çocuklara verileceği hükme bağlanmıştır.137 Benzer şekilde, Osmanlılar’da, yerel örgütlenmeler lonca ve ahilik teşkilatlarının da, mesleki eğitim ile çocukların toplum içinde korunmasına yönelik ciddi görevler yerine getirdiği ifade edilebilir. Yine Osmanlı Dönemi’nde, yerel insiyatiflerle korunma ihtiyacı olan çocuklara koruyucu hizmetlerin verildiği tarihçiler tarafından not edilmiştir. Mahkeme kayıtları incelendiğinde, velayet ve vasiyetler yoluyla yetimlerin korunmasına yönelik etkinliklerin bulunduğu görülmektedir.138Örneğin, yoksul ailelerin, çocuklarını varlıklı ailelerin yanına ödünç vererek, “ahlaklı” ve “bilgili” yetişmelerini istemesi ya da terk edilmiş çocuklara bakmak isteyenlere kadılıklarca, devlet hazinesinden para tahsis edilmesi gibi uygulamalar göze çarpmaktadır.139Bu gelişmeler yerel boyutlu olarak kalmış, genel uygulamaların bütünlüğüne yansımamıştır. İmparatorluğun gerileme ve dağılma döneminde, korunmaya muhtaç çocuklar sorununun kitleselleşmeye başlamasıyla ve Batı’dan sosyal ve ekonomik açıdan etkilenme sonucunda, devlet müdahalesini içeren uygulamalara geçilmiştir. 2.1.2. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Uzanan Dönem: Merkezi Yönetimin Kurumsallaşma Çalışmaları Osmanlı Devleti’nde, çocukları koruma politikalarının modern anlamda başlangıcı, özellikle 19. yüzyılda yaşanılan savaşlar sonucunda ölen vatandaşların geride kalan çocuklarının sayısının inanılmaz boyutlara ulaşması neticesinde, çocukların bakım ve gözetimi için kurum bakımı modelinin geliştirilmesine dayanmaktadır. 136 ONUR, 2005b, s.100. Birsen GÖKÇE, Kimsesiz Çocuklar Sorunu, SSYB Yayını, Ankara, 1971’dan aktaran: YÖRÜKOĞLU, s. 196. 138 ÖZCAN, 2006, s.82. 139 ONUR, 2005b, s.101-102. 137 35 Cumhuriyet öncesi dönemdeki sosyal devlet gelişmelerini veya adımlarını, yaşanılan savaşlarla bağlantılı değerlendirmek gereklidir. Çünkü, Osmanlı Devleti’nin yaklaşık olarak son 50-60 yılı büyük savaşların olduğu bir dönemdir. Dolayısıyla, savaşlarda şehit düşenlerin sayısı çok büyük oranlara ulaşmış, kimsesiz çocukların oranı günden güne artmıştır. Kaybedilen savaşlar, göç hareketini de artırmıştır. Osmanlı’nın son döneminde yaşanılan savaşlar sonrasında, göç hareketlerinin tahmini istatistikleri incelendiğinde ciddi bir toplumsal sorunun mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Rakamlarla ifade edildiğinde, Kırım göçmenlerinin 500.000, Kafkas göçmenlerinin 700.000-1.000.000 arasında değiştiği, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı’nın da olumsuz etkileriyle birlikte yer değiştirmeye zorlanan yaklaşık 4.000.000 insan Anadolu’ya göç etmiştir.140 Sosyal hareketlilik, toplumsal ve ekonomik hayatta, ciddi manada sarsıntılı günlerin yaşanmasına neden olmuştur. Karaborsacılık, fuhuş, madde kullanımı artmıştır. Bu ortamdan, her yerde ve çağda olduğu gibi, en çok güçsüzler, dolayısıyla çocuklar olumsuz etkilenmiştir. Korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili olarak, 1846 yılında dönemin sadrazamına sunulan hükümet raporunda, ailelerinden bağımsız yaşayan, başıboş dolaşan, geceleri camilerde, sokaklarda ya da metruk alanlarda yatıp kalkan çocuklardan bahsedilmiştir. Kültürümüzde “köprü altı çocukları” olarak bilinen deyim ile İstanbul’da Unkapanı ve Galata Köprüsü’nün altını mesken tutan korunmaya muhtaç çocuklar kastedilmiştir.141 Savaşlar ve yoksullukla birlikte sayıları giderek artan bu çocuklara, İstanbul’da kendine özgü yapısı, kuralları ve işleyişi olan ve adlarını hamamlardaki sıcak su ihtiyacının karşılandığı, yatıp kalktıkları, külhan isimli bölümlerden alan,142 külhanbeylerince sahip çıkılmaya başlanmış ve bu çocuklar belli bir yaştan sonra hırsızlık, dilencilik gibi toplum dışı işlerde yer edinen bireyler olarak hayata atılmışlardır. Öyle ki sayılarının giderek 140 artması üzerine, 1846 yılında KOÇ, s.40. Osman GEÇER, “Türk Toplumunda Sokak Çocuklarına Ait Çeşitli Adlandırmalar”, Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt 16, Sayı 1 (Nisan), Yıl 2005, s.118-121. 142 Gönül ERKAN, “Külhanbeyler”, İnsani Gelişme ve Sosyal Hizmet, Prof.Dr.Nesrin KOŞAR’a Armağan, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını, Ankara, 2001, s.132-135. 141 36 külhanbeylerinin yuvalandığı hamamlar ve çevrelerine baskınlar yapılmış ve çocukların kurtarılması sağlanmıştır. Kamu yararına yönlendirilmeye143 çalışılmışsa da bu soruna uzun vadede çözüm getirilememiştir. 19. yüzyıldan itibaren, merkezden idare fikrinin dönemin sorunlarını aşmada yardımcı olacağı düşüncesiyle birlikte yönetim anlayışının merkeze kayması, sosyal sorunlarla mücadelede, merkezi yönetimin sürece katılımını ortaya çıkarmıştır.144 Bu doğrultuda Tanzimat’tan, Cumhuriyet’e uzanan dönemde, merkezi yönetimin müdahil olduğu politikalar uygulanarak korunmaya muhtaç çocuklar sorununa çözümler getirilmeye çalışılmıştır. Aşağıda bu politikaların neler olduğuna değinilmiştir. 2.1.2.1. Eytam Sandıkları Osmanlı Devleti’nde, çocukların korunması amacıyla, yasal düzenlemelere gidilmesi, 19. yüzyılın ortalarını bulmuştur. Bu doğrultuda, yetim mallarının korunmasıyla ilgili olarak 1851 yılında, “Eytam Nizamnamesi” çıkarılmıştır.145 Tanzimat Dönemi’nin modernleşme hareketlerinden, çocuk koruma alanına yansıyan uygulamalarından birisi olan bu uygulamayla, vilayet, liva ve kaza merkezlerinde şer-i mahkemelere bağlı Eytam Meclisleri146 ve Eytam Keseleri kurulmuştur. Aslında, yetim mallarının işletilmesi usulünün yaygınlık kazanması, 16. yüzyıldan itibaren olmuşsa da,147 diğer uygulamalarda olduğu gibi bu durum da yerel boyutuyla sınırlı kalmıştır. Bu sandığın kuruluş amacı, babası ölen çocukların, mallarının işletilerek, aylık geçimini sağlayacak parayı vasisine veya velisine kullanabilmesi için vermek ve böylece çocuğun mağduriyetinin önüne geçmektir. Eytam sandıklarıyla çocuğa vasi ve nazır atanır. Vasi çocuğun haklarını korumak ve yönetmekle, nazır ise gerek görüldüğünde vasiyi denetlemekle 143 ONUR, 2005b, s.110. KOÇ, s.48. 145 AKYÜZ, 1999, s.495. 146 Mehmet ÇANLI, “Eytam İdaresi ve Sandıkları (1851-1926)”, Türkler Ansiklopedisi, Cilt 14, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.57-69. 147 Tahsin ÖZCAN, “Osmanlı Toplumunda Yetimler ve Eytam Sandıkları”, Bir Kent Sorunu: Dilencilik Sempozyumu (Tebliğler Kitabı), 18-19 Ekim 2008, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul, 2008, s.136. 144 37 görevlidir.148Eytam İdaresi, Cumhuriyet döneminde de bir müddet varlığını sürdürmüştür. 1926 yılında kapatılarak varlığıyla, Emlak ve Kredi Bankası kurulmuş ve 2001 yılında Ziraat Bankası’na dahil edilmiştir.149 2.1.2.2. Mithatpaşa Islahhaneleri Osmanlı Devleti’nde, korunmaya muhtaç çocuklar sorunuyla ilgili en önemli adımlardan birisi, Mithat Paşa tarafından kurulan çocuk ıslahhaneleri olmuştur. Islahhanelerin olumlu yönlerinin gözlenmesi üzerine, çocuk ıslahhanelerinin İmparatorluğun tüm şehirlerinde yaygınlaştırılması için dönemin İç İşleri Bakanlığı’nca valiliklere genelge gönderilmiştir. Çocuk ıslahhaneleri düşüncesi ile kimsesiz, uyumsuz, suçlu çocukların tümü bütüncül bir bakış açısıyla 150 bakıma/korunmaya ve eğitime muhtaç olarak kabul edilmiştir. Islahhanelerin, ilk olarak 1822 yılında kurulduğu ifade edilse de,151 içeriği ve mantığıyla korunmaya muhtaç çocukları hedef alan ıslahhaneler, Mithat Paşa tarafından kurulanlardır. Niş vilayetinde gerek Müslüman gerekse Hıristiyan halkın yetim ve öksüz çocukları ile yakınları olmakla birlikte bakımları ve yetiştirilmeleri için dilekçe ile müracaat edenlerin kabul edildiği ıslahhaneler, günümüz endüstri meslek lisesine benzer bir eğitim vererek çocukların korunması yönünden de yetiştirme yurtlarına benzetilmektedir.152 Ancak, Türkiye’de tarih yazıcılığı bu kurumun temel kurulma nedenini es geçerek, sanayi mektebi kısmına önem vererek teknik eğitim alanına kaydırmıştır. Oysa bu kurumun temelini yetimhane olarak planlanması oluşturmuştur.153 148 ONUR, 2005b, s.102. ÖZCAN, 2008, s.137. 150 Sevda ULUĞTEKİN, Çocuk Mahkemeleri ve Sosyal İnceleme Raporları, Ankara, 1994, s.45’den aktaran: AKYÜZ, 1999, s.495. 151 SHÇEK, Çocuk Hakları Sözleşmesi Ulusal İlk Rapor, (t.y).<http://shcek.gov.tr/cocuk-haklarisozlesmesi-ulusal-ilk-rapor.aspx> Erişim Tarihi:01.10.2010. 152 Nesim YAZICI, “Niş Islahhanelerinden Haber Var”, Kültür Dergisi, Sayı 12, Yıl 2008, s.27’den aktaran: Zeki KARATAŞ, Osmanlı Devleti’nde Çocuk Koruma Sistemi, (t.y) <www.manevisosyalhizmetler.com/?page_id=225> Erişim Tarihi: 01.10.2010. 153 Nadir ÖZBEK, Cumhuriyet Türkiye’sinde Sosyal Güvenlik ve Sosyal Politikalar, Emeklilik Gözetim Merkezi Yayınları, İstanbul, 2006, s.43. 149 38 2.1.2.3. Darüşşafaka Türkiye’nin, sosyal devlet gelişim tarihi içinde, eğitime dayalı modeliyle hizmet veren bir sivil toplum örgütü, eğitim ve sosyal hizmet kurumu olan Darüşşafaka, babasını kaybetmiş, maddi imkanları yetersiz ailelerin çocuklarına eğitim hizmeti vermiş olup, halen bu hizmetine devam etmektedir.154 Darüşşafaka, Osmanlı Devleti içinde diğer etnik unsurlara oranla daha geri kalmış olan yetim Müslüman çocukların eğitim ve öğretimine katkıda bulunmak üzere, 1864 yılında kurulan Cemiyet-i Tedrissiye-i İslamiye’nin çalışmaları neticesinde 1873 yılında açılmıştır. Cemiyet-i Tedrissiye-i İslamiye’nin adı, 1935 yılında Türk Okutma Derneği’ne çevrilmiş, ancak 1953 yılında Darüşşafaka Cemiyeti olarak tekrar değiştirilmiş ve bugünkü adını almıştır.155 2.1.2.4. Hamidiye Etfal Hastanesi Bugünün, Modern Şişli Etfal Hastanesi olan bu kurum,156 II. Abdülhamid’in vefat eden kızı adına hayratı olarak 1899 yılında kurulmuştur. Kurulduğu dönemde, bu hastanede yoksul kadın ve çocuklara hizmet verilmiştir.157 2.1.2.5. Fukaraperver Cemiyetleri Osmanlı Devleti’nin, özgürlükçü düşünce sisteminin egemen olduğu Meşrutiyetli yıllarında, pek çok sivil toplum örgütü kurulmuştur. Bunlardan birisi de Rumlar tarafından kurulan Fukaraperver Cemiyeti olmuştur. Rumlar, Fukaraperver Cemiyeti’nde, yoksullara yardım beyanları arasında ideolojik eylemlerde bulunmuşlardır. Rumların bu dernek girişimi, Türklere de örnek olmuş ve Türkler tarafından da, Osmanlı Fukaraperver Cemiyetleri kurulmuştur. Cemiyetin, eğitim ve yoksulluğun giderilmesiyle ilgili çalışmalarının olması planlanmıştır.158 Bir kısım araştırmacılar, İttihat ve Terakki’nin genel anlamda bu cemiyetler üzerinde baskı 154 DARÜŞŞAFAKA, Darüşşafaka Tarihi, <www.darussafaka.org/v/tarihce> Erişim Tarihi:30.12.2008. 155 Aylin KOÇ, Öksüz ve Yetim Çocuklar için Kurulmuş Bir Eğitim Kurumu: Darüşşafaka, İstanbul, 2003, s.189’dan aktaran: KARATAY, s.105. 156 ŞİŞLİ ETFAL HASTANESİ, Tarihçe, <http://www.sislietfal.gov.tr/?b=sayfa&mid=1> Erişim Tarihi: 07.11.2010. 157 ÖZBEK, 2006, s.36. 158 Sadık SARISAMAN, “Osmanlı Fukaraperver Cemiyetinin Fakirlik ve Dilencilik Mücadelesi”, Bir Kent Sorunu: Dilencilik Sempozyumu (Tebliğler Kitabı), 18-19 Ekim 2008, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul, 2008, s.124-126. 39 kurduğunu, kendi ideolojisini hakim kılmaya çalıştığını, yoksul halka kendini benimsetme amacıyla hareket ettiğini savunmaktadır.159 Osmanlı İttihat ve Terakki hareketinin elit kesiminin sosyal duyarlılığı ile oluşturulduğu ifade edilen Cemiyet, 1908 yılında kurulmuş, 1913 yılında kendini feshetmiştir. 160 Cemiyet, hizmet verdiği süreç içinde, korunmaya muhtaç çocuk sorununa, daha çok sosyal problemlerin önlenmesinde eğitimin önemli bir işleve sahip olduğu düşüncesiyle yaklaşarak, yoksul aile çocuklarına eğitim yardımları yapmıştır.161 2.1.2.6. Darülhayr-ı Ali Osmanlı Padişahlarından II. Abdülhamid döneminde kurulan, Darülhayr-ı Ali’nin, “işsiz”, “güçsüz”, “başıboş” bulunan çocukların eğitimi ve sanayi mekteplerine hazırlık kurumu olarak kurulması planlanmıştır.162 19. yüzyıl sonlarına doğru, bu alanda faaliyet gösteren azınlık kurumlarının sayı ve faaliyetinin artması devleti bu alana yönelik adımlar atmaya itmiş ve 1899 yılında İstanbul’da din ve mezhep farkı gözetilmeksizin bütün Osmanlı vatandaşlarına hizmet verecek 4.000 kişilik bir yetimhane açılması planlanmıştır. Ancak dönemin mali sıkıntıları nedeniyle bu plandan vazgeçilmiştir. Yerine yalnızca Müslüman kimsesiz çocuklar için 1903 yılında, “Darülhayr” adıyla 300 kişilik bir yetimhane yapılmıştır.163Beş yıl faaliyetlerine devam eden bu kurum, doğrudan II. Abdülhamid’in şahsına bağlı olduğundan adına “Ali” (yüce) sıfatı da eklenmiştir.164 Bu kurum, 1909 yılına gelindiğinde devletin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal dengesizlikler nedeniyle kapatılmak zorunda kalmıştır.165 159 SARISAMAN, s.130; ÖZBEK, 2006, s.63 ve KARATAY, s.135 ÖZBEK, 2006, s.63-71. 161 ÖZBEK, 2006, s.67. 162 Nadir ÖZBEK, “II.Abdülhamid ve Kimsesiz Çocuklar: Darülhayr-ı Ali”, Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı 182 (Şubat), Yıl 1999, s.16. 163 ÖZBEK, 2006, s.41-43. 164 Reşat E. KOÇU, “Daülhayr-ı Ali” Maddesi, İstanbul Ansiklopedisi, Cilt:7, İstanbul, 1966, s.4747’den aktaran: Hakan AYTEKİN, 1914-1924 Yılları Arasında Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve Eğitimleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2006, s.39-40. 165 SHÇEK, Himaye-i Etfal Cemiyetinin Kuruluşu, <www.shcek.gov.tr> Erişim Tarihi: 30.12.2008. 160 40 2.1.2.7. Darülaceze II. Abdülhamid’in yoksul halka karşı cömertliğinin bir ifadesi olarak166 Darülaceze’nin kurulma fikri, 1886 yılında, özellikle 1877-1878 Osmanlı - Rus savaşı sonucu, Balkanlar’dan ve Kırım’dan yüz binlerce Müslüman ve Türk’ün Osmanlı topraklarına göç etmesi neticesi İstanbul’da büyük nüfus yığılması ve yetim kalan kimsesiz çocukların giderek artması üzerine, toplanan bakanlar kurulunda ortaya çıkmıştır. Özbek, bu kurumun II.Abdülhamid’in yoksul halkın refah ve sağlığıyla, kimsesiz yetim çocuklarla ilgili hassasiyetlerini temsil etmek üzere kurgulandığını söylemektedir.167 Darülaceze’nin kuruluşuna zemin hazırlayan bir diğer etken de, dilenciliğin artmış olmasıdır. 1895 yılında çıkarılan “Dilenciliğin Önlenmesine Dair Tüzük” ile dilenciliğin çocuklar üzerindeki sosyal ve ruhsal zararlarını önleyici tedbirler alınmak istenmiştir. Darülaceze’de muhtaç yetişkinler, özürlüler ve korunmaya muhtaç çocuklara hizmet verilmiştir.168Kurulduğu günden günümüze 30 bini çocuk, 100 bine yakın kişiye hizmet vermiş olan bu kurum halen 650 insanımıza hizmet vermeye devam etmektedir.169 2.1.2.8. Darüleytamlar 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya özellikle Balkanlar üzerinden çok büyük göç hareketleri olmuştur. Bu savaşta şehit olanların çocuklarının barındırılması, devlet için büyük bir sorun olmuştur. Savaşın ardından yaşanan Balkan Savaşları ise kimsesiz çocuklar sorununu daha da büyütmüştür. Osmanlı Devleti savaşlar nedeniyle, özellikle Balkanlar’dan Anadolu’ya doğru olan göç hareketlerinin olumsuz etkilerine, göçmenleri Anadolu’nun değişik yerlerine yerleştirerek, toprak verilmesi suretiyle üretime katarak aşmaya çalışmıştır. “Sakat”, “muhtaç” ve “yetimleri” ise darülacezeye yerleştirmek suretiyle sorunun çözümüne çalışmıştır. Ancak devletin iradesinin dışında yaşanan göçlerin yoğunluğu ve savaşlarda şehit olanların yetimlerinin artması bunların barındırılarak her türlü 166 Nadir ÖZBEK, “Osmanlı İmparatorluğunda Dilencilere Yönelik Devlet Politikaları ve Kamusal Söylemin Değişimi”, Bir Kent Sorunu: Dilencilik Sempozyumu (Tebliğler Kitabı), 18-19 Ekim 2008, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul, 2008, s.27. 167 ÖZBEK, 2006, s.37-38. 168 AKYÜZ, 1999, s.495-496. 169 DARÜLACEZE, Tarihten Sayfalar, <www.darulaceze.gov.tr> Erişim Tarihi:30.12.2008. 41 riskten korunmaya çalışılmasına yönelik yeni politika geliştirmesine devleti itmiştir.170 Darüleytam’lar, Meşrutiyet Dönemi’nde kurulmuş ve kimsesiz, bakıma muhtaç çocukların devletçe korunmasını ve eğitim fırsatlarından yararlandırılmasını amaç edinen ilk kapsamlı sosyal hizmet kurumları olmuştur.171Darüleytam, kısaca, yetimhane, yetimlerevi yada öksüzler yurdu anlamına gelmektedir.172 Evlad-ı Şuheda vergisiyle kurulan Daruleytamlar,173 13 Kasım 1914 tarihinde Eğitim Bakanlığına bağlı olarak kurulmaya başlanmıştır.174 Korunmaya muhtaç çocuk ve kimsesizlerin barındırılması ve korunması amacıyla faaliyete geçen bu kurumlar, ihtiyacı karşılamak üzere kısa zamanda yurdun pek çok yerinde faaliyete geçmiştir. 1914 yılında kurulduğunda sayısı 20 olan kurum, 1916 yılında 69’a ulaşmış ve 5.000’i kız 15.000’i erkek 20.000 korunmaya muhtaç çocuğa hizmet verir duruma gelmiştir.175 İttihat ve Terakki Cemiyeti politikalarından olan Daruleytamlar, savaş yıllarında yabancıların terk ettiği binalarda açılmış, 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra geri dönen binaların sahipleri, binaları boşalttırmıştır. Bu sürede kendilerine yeni yerler bulmaya çalışan Darüleytam idareleri kullanılmayan saray ve konakları kullanmış bina kiralama yoluna gitmiştir. Ancak savaş yıllarındaki maddi imkânsızlıklar Daruleytamların Anadolu’daki şubelerinin birer birer kapanmasına, ağırlığın İstanbul’da toplanmasına neden olmuştur. Giderlerin karşılanması hususunda yaşanan sıkıntılarla, Daruleytamlar’ın Maarif Teşkilatı’na devri yoluyla tasfiye edilmesi gündeme gelmiş, kısa bir dönem içerisinde Daruleytamlar tarihe karışmıştır.176 170 Salih ÖZKAN, “Türkiye’de Darüleytamların Gelişimi ve Niğde Darüleytamı”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 19, Yıl 2006, <www.turkiyat.selcuk.edu.tr> ErişimTarihi: 30.12.2008. 171 AKYÜZ, 1999, s.496. 172 A. Rıza ERKAN ve Gönül ERKAN, “Darüleytamlar”, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Dergisi, Cilt 5, Sayı 1 (Ocak), Yıl 1987, s.61. 173 KOŞAR, s.115. 174 ERKAN ve ERKAN, s.61. 175 ÖZBEK, 2006, s.76. 176 ÖZKAN, s.219-220. 42 Yeni Cumhuriyet, korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili olarak ilk icraatını o dönemde çocuk koruma sisteminin en önemli aktörü olan Darüleytamları Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alarak Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na bağlayarak yapmıştır. Kısa bir süre sonra da, 5 Aralık 1922 tarihinde, Darüleytamlar Yönetmeliği’ni çıkararak bu kurumların yönetimini ortak esaslara bağlamıştır.177 Darüleytamlar 1926 yılında çıkarılan bir kanunla kapatılmıştır. 2.1.2.9. Diğer Faaliyetler Sivil toplum hareketi olarak İstanbul’da kurulan Esirgeme Derneği, devrin şartları içinde bireysel mücadelenin ortaya koyabileceği en iyi örnektir. Dernek, savaşlar neticesinde dul kalan Osmanlı kadınlarını ve korunma ihtiyacı olan kız çocuklarını sosyal risklerden muhafazasını amaç edinmiştir. 1912 yılında İstanbul’da kurulan bu dernek, faaliyetlerine 1957 yılına kadar devam etmiş ve o tarihten sonra kendini feshetmiştir.178 II. Meşrutiyet Dönemi’nde, 1909 yılında, “Serseri ve Mazanna-i Süi Eshaş” adıyla bir kanun çıkarılarak toplum düzeninin sağlanmaya çalışıldığı görülür. Bu kanundaki iki madde çocukların korunmasıyla doğrudan ilgilidir. Bunlardan ilki, 15 yaşından büyük olmayanların “serseri” sayılamayacağı, ikincisi ise, çocuklara bakmakla yükümlü olanların görevlerini yerine getirmediklerinde bu kişilere yönelik para veya hapis cezasının öngörülmesidir.179 Kurtuluş Savaşı yıllarında verilen büyük emeklerin içinde, Kazım Karabekir’in korunmaya muhtaç çocuklar için yaptığı çalışmalar ayrı bir öneme sahiptir. Vatanın kurtarılması amacıyla Doğu Cephesi’nde verdiği mücadelenin yanında, vatan çocuklarının kurtarılması gayesini taşıyan Karabekir, bu gayeyi şöyle ifade etmiştir: 180 177 Doğan ÇAĞLAR, “Atatürk ve Cumhuriyet Devrinde Korunmaya Muhtaç Çocuklara Sağlanan Bakım ve Öğretim Olanakları”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 15 Sayı 2, Yıl 1982, s.1. 178 Avni ÖZGÜREL, “Osmanlı’da Kadınların Öncüsü Olduğu Bir Sivil Toplum Örgütlenmesi”, Radikal Gazetesi, 14.06.2009. 179 Osman K. AKOL, Kimsesiz Çocuklar, Örnek Matbaası, Ankara, 1950, s.23-24’den aktaran: Saadettin ÖZDEMİR, 2002, s.8-9. 180 Kazım KARABEKİR, Çocuk Davamız, Cilt/I-II, Yayına Haz: Faruk ÖZERENGÜN, Emre Yayınları, İstanbul 1995, s.9. 43 Yoksul ve bakımsız çocukları devlet himayesine alarak memleketin diğer çocukları gibi başarılı ve hayat mücadelesine kudretli kılacak maddi ve fikri bir talim ve terbiye ile donatmak benim öteden beri güttüğüm bir davadır. Ben buna çocuk davamız diyorum. “Yetimler babası” olarak anılan Kazım Karabekir,181 “bakımsız çocuklar” olarak genelleştirdiği korunmaya muhtaç çocukların devletçe himaye edilmesi gerektiğini, vatanın geleceğinin bugünün çocuklarında olduğunu, korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili olarak adım atılmadığı takdirde, toplumsal sorunların giderek artacağını, bu çocukların bu sorunların artmasında rol oynayacağını, kötü kişilerin amellerine alet edilebileceğini beyan ederek, devletin çocukları koruma görevinin altını çizmektedir.182 “Çocuk Davası”ndaki ülküsünün çocuklar ordusu kurmak olduğunu izah eden Karabekir, bunu eyleme de dönüştürmüştür. Bu doğrultuda 1919 yılında Erzurum Darüleytamından çıkan çocukları ordunun emrine vererek sanayi kolunda görev almalarını sağlamıştır.183 Sanayi Gürbüzler Okulu, Ana Mektebi ve Yetimler İlkokulu olarak sınıflandırılan, kısıtlı imkanlar içerisinde oluşturulan eğitim kurumlarında çocuklar, sağlıktan tarıma, askerlikten sanayiye pek çok konuda eğitim almıştır. 2.1.3. Döneme İlişkin Politikaların Analizi Tanzimat öncesi dönemde çocukları koruma sistemi, Osmanlı geleneksel yapısı içinde dini referanslı kurumların öncülüğünde ve vakıf sistemiyle işletilmiştir. Yerel düzeyde çocukların korunmasına yönelik faaliyetlere de rastlanılmaktadır. Ancak sorun alanına merkezi hükümetin dahil olması 19. yüzyılı bulmuştur. Koç, Osmanlı Devleti’nde ve Batı’da çocuk koruma refleksinin kurumsal çatısını 18. yüzyıla kadar dini motifli kurumların oluşturduğunu belirtmiştir. Koç, bu durumun, her iki medeniyetin de mensup oldukları dinin, korunmaya muhtaç çocuklara gerekli yardımların yapılması yönündeki emirlerine riayet edilmesinin 181 ERKAN ve ERKAN, s.67. KARABEKİR, 13-14. 183 KARABEKİR, s.16. 182 44 sonucu olabileceği gibi, aynı zamanda insani ve ahlaki kaygılarında rol oynadığı kamusal sorumluluk refleksiyle de ilgili olabileceği düşüncesindedir.184 Osmanlı’da 19. yüzyılın ortalarına doğru kurulmaya başlanan ıslahhaneler aracılığıyla, öncelikle kimsesiz kalan çocukların korunması, ikincisi bu çocukların meslek sahibi edilmeleri, üçüncüsü, memleketteki sanayi hareketine yetişmiş güç katma çabası, dördüncüsü çocukların suç ve kötü eylemlere yönlendirilme riskinden kurtarılması ve son olarak gayri müslim çocuklarla, Müslüman çocukların karma eğitim almalarının sağlanarak içerde ve dışardaki eğitim sistemini hedef alan eleştirilere cevap verme gayesi güdülmüştür.185 Bakıldığında Batı ile aynı dönemde Osmanlı Devleti’nin korunmaya muhtaç çocuklar alanına eğildiği görülmektedir. Ancak Batı, bu soruna, sanayi devriminin ortaya çıkardığı toplumsal değişmelere paralel olarak müdahil olurken, Osmanlı Yönetimi daha çok savaşlar nedeniyle yetim ve öksüz kalan çocuklar ile yine savaşlar nedeniyle kaybedilen topraklardan geri göç eden soydaşların içinde bulunduğu toplumsal karmaşa nedeniyle müdahale etme zorunluluğunda kalmıştır. Yine, Batı ile kıyaslandığında, korunmaya muhtaç çocuklar hususunda, Osmanlı Devleti’nde, Batı’daki deyimiyle filontrophist, diğer deyimle sivil kesimin hareketi, hem çok az hem de soruna ilgisiz kalmıştır.186 Özbek, Osmanlı Devleti’nde, 19. yüzyılın başlangıcından itibaren, modern bir sosyal devlet olabilmek için önemli dönüşümler yaşandığını bildirerek, bu dönemde (özellikle II. Abdülhamid döneminde), önceki dönemlerde merkezi devletin müdahil olmadığı pek çok alana, devletin müdahil olduğunu ve devlet aygıtının genişletildiğini eklemiştir.187Özbek, II. Abdülhamid’in sosyal sorunlarla mücadele için sosyal hayatta bir takım düzenlemelere ve kurumsallaşmaya gittiğini, bu süreçleri kendi hayratı olarak yansıttığını belirtmiş,188 bu durumu Abdülhamid’in yoksul ve kimsesiz halk yığınları üzerinden meşruiyetini pekiştirmesi olarak değerlendirmiştir.189 184 KOÇ, s.37. KOÇ, s. 37-38. 186 KARATAY, s.108. 187 ÖZBEK, 2006, s.29. 188 SARISAMAN, s.123. 189 ÖZBEK, 2006. 185 45 Bu hususta, farklı değerlendirmeler yapılmaktadır. Örneğin, her fırsatta Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmayı alışkanlık edinen Avrupa’nın, korunmaya muhtaç çocuklar sorununu da bahane ederek, müdahil olabileceği endişeleriyle, devletin bu alana yönelik adımlar attığı iddia edilmektedir. Dönemin politikaları her nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, asıl önemli olan, sözü geçen dönemde, savaşlar ve göçler nedeniyle Osmanlı Devleti’nde ciddi sayıda korunmaya muhtaç çocuğun bulunduğu ve bu soruna yönelik olarak kurumsallaşma faaliyetlerine gidildiğidir. 2.2. Cumhuriyet’in İlk Yıllarından 1961 Anayasası’na Uzanan Dönemde Çocuk Koruma Politikaları Çocukları koruma politikalarına yönelik hizmetler, Türk toplumunda, vakıf sistemi ile çok önceleri başlatılmıştır. Bunda, dini öğretinin, kutsal inançların rolünün büyük olduğu söylenebilir. Ancak, modern toplumun gereksinimi olarak kurumsallaşmanın ise diğer milletlerden çok sonra olduğu da söylenmelidir.190 Cumhuriyet’in ilanından sonra öncelik sanayi ve ekonomi politikalarına verilmiştir. Toplumsal hayatı düzenleyen çok önemli mevzuatlaşma çalışmalarına (medeni kanun ve ceza kanunu gibi) rağmen, özelde korunmaya muhtaç çocuklar, genelde ise bütün ihtiyaç gruplarını hedefine alan, bütünlüğü olan sosyal hizmet uygulamalarına rastlanılmamıştır. 2.2.1. Merkezi Hükümetin Doğrudan Müdahil Olmadığı Çocuk Koruma Politikaları Cumhuriyet’in ilanının ardından Türkiye’de mevcut çocuk politikaları, kurumsallaşmasını Osmanlı Devleti’nden kalan mirasıyla birlikte sürdürmeyi deneyerek, modern çocuk koruma politikalarını geliştirmeye çalışmıştır. Bu doğrultuda, çocuğun çalışma hayatından çekilmesi amacıyla düzenlemelere gidilmiştir. Türkiye, 1921 yılında çıkarılan 151 sayılı yasayla 18 yaşından küçüklerin maden ocaklarında çalıştırılmalarını yasaklamış, 1930 yılındaki Umumi 190 Osman K. AKOL, Kimsesiz Çocuklar, Örnek Matbaası, Ankara, 1950, s.58’den aktaran: Turgay ÇAVUŞOĞLU, “Türkiye’ de Çocuk Esirgeme Kurumu ve Çocuk: 1921-1983”, 2.Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi, Edt.: Bekir ONUR, ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999, s.462. 46 Hıfzısıhha Kanunu en düşük çalışma yaşını 12 olarak belirlemiştir.191 Toplumsal hayatı düzenlemek üzere, 1926 yılında “Türk Medeni Kanunisi”192 kabul edilmiştir. Bu kanunla, çocukların korunmasına yönelik hükümler, velayet ve vesayet kurumları izah edilmiştir. Yine 1926 yılında kabul edilen 765 sayılı “Türk Ceza Kanunu”nda193çocukların korunmasıyla ilgili hükümler yer almıştır. Ancak doğrudan korunmaya muhtaç çocuklara yönelik herhangi bir yasal düzenleme yapılmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasının ardından, korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili ilk adımını, Darüleytamları Maarif Nezaretinden (Milli Eğitim Bakanlığı) alarak, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletine (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı) devrederek atmıştır. Akabinde, 5 Aralık 1922 tarihinde 2042 Sayılı Darüleytamlar Yönetmeliği çıkartılmış ve uygulamaya konulmuştur.194 II. Abdülhamid döneminin sona ermesiyle başlayan, kamunun sosyal alandan geri çekilmesi ve sivil toplum örgütlerinin çocukların korunması ve sosyal yardım alanında görev alması, II. Meşrutiyet ile başlayan ve Cumhuriyet dönemine kadar devam eden temel politika olmuştur.195 Bu durumun, II. Meşrutiyet’ten kısa süre sonra patlak veren Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele nedeniyle konuya yeterince ilgi gösterilememesinin, önceliğin vatan savunmasına verilmesiyle açıklanabileceği düşünülebilir. Nitekim, devletin koruma çatısı altında bulunması gereken 13-15 yaşındaki çocukların, kendilerini şefkatli kollarıyla saracak bir devleti elde etmek için vatan savunması amacıyla cepheye gittiğini tarih not etmiştir. Cumhuriyet’in ilanı ve Milli Mücadele’den başarıyla çıkılmasının ardından, çocukların açlık, yoksulluk ve bakımsızlıktan ölmemeleri, hayatta kalmalarının sağlanması, en öncelikli çocuk politikası olmuştur. Bu amaçla, Himaye-i Etfal Cemiyeti/Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu’nun (TÇEK) faaliyetleri merkezi hükümetçe desteklenmiştir. Ancak, merkezi hükümet bu işin içine doğrudan girmeyi 191 Tevfik ÇEVİKBİLEN, “Çocukların Sömürülmesi”, Toplumsal Gelişme ve Değişme Sürecinde Sosyal Hizmet Sempozyumu, 16-18 Ekim 1996, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Yayınları, Ankara, 2001. 192 Bu kanun, 2001 yılında kabul edilen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’yla yürürlükten kaldırılmıştır. 193 Bu Kanun, 2005 yılında kabul edilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’yla yürürlükten kaldırılmıştır. 194 ÇAĞLAR, s.4. 195 KARATAY, s.131. 47 düşünmemiştir. Osmanlının son döneminde, KMÇ sorunuyla mücadelede, çok fazla ön planda bulunmayan sivil toplum hareketi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında etkin olarak KMÇ sorununun çözümünde rol almaya başlamıştır. Bu sebeple, Türkiye’de çocuk koruma sistemi ve alana yönelik politikalar denildiğinde ilk akla gelen, eski adıyla Himaye-i Etfal Cemiyeti, dilde sadeleşme hareketlerinden sonraki adıyla Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu ve 1983 yılında 2828 sayılı yasanın kabulünün ardından Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu olmuştur. 2.2.2. Himaye-i Etfal Cemiyeti/Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu’nun Ortaya Çıkışı Himaye-i Etfal Cemiyeti, mahalli nitelikli olmakla birlikte, ilk kez 1908 yılında Kırklareli’nde kurulmuştur. Cemiyet, Balkan Savaşı’na kadar çalışmalarına devam etmiştir. 1917 yılında ise İstanbul’da tekrar kurulmuştur. Bu sefer niteliği yerelden çok geneli kapsayıcıdır. Kırklareli’nde kurulmuş olan Cemiyet de İstanbul’a bağlanmıştır. Daha sonra şubelerini açmaya başlayan Cemiyet, savaşın ortaya çıkardığı kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocuklarla ilgilenmiştir. Cemiyetin şubeleri çalışmalarını uzun süre devam ettirememesine rağmen İstanbul’daki cemiyet mütareke döneminde de çalışmalarına devam etmeye çalışmıştır. Himaye-i Etfal Cemiyeti dönemin Padişahı Sultan Vahdettin tarafından kamu yararına çalışan cemiyet olarak kabul edilmiştir.196 I. Dünya Savaşı yıllarında olduğu gibi, Mondros Mütarekesi’nden sonra da bakıma muhtaç çocuklarla yakından ilgilenen, koruyuculuğunu üstlenen cemiyet, bu çocukların öncelikle yaşatılması ve hayata hazırlanmasında ülkenin mevcut şartlarında başarılı çalışmalarda bulunmuştur.197Milli Mücadele Dönemi’nde, Himaye-i Etfal Cemiyeti, Atatürk’ün emir ve direktifleri198 ile yeniden yapılandırılmış ve 10 Haziran 1921 tarihinde bu sefer ulusal düzeyde kurulmuştur. 196 Hasan ALBAYRAK, “Himaye-i Etfal Cemiyeti”, Tarih ve Toplum Dergisi, Cilt 9, Sayı 52 (Nisan), Yıl 1998, s.31’den Aktaran: ÇAVUŞOĞLU, s.462. 197 Makbule SARIKAYA, “Savaş Yıllarında Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin Çocuk Misafirhanesi ve Çocuklar”, Atatürk Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, Yıl 2003, s.194. 198 ÇAĞLAR, s.4. 48 Acar, cemiyetin kurulduğu buhranlı dönemi, cemiyetin dönem başkanından şöyle aktarmaktadır: 199 İstiklal Harbi’nde savaş sahası olan köylerde kimsesiz çocukların çokluğunu ve yıkılmış olan evlerin duvarları diplerinde yaşayan bu yavruların korunmaları lüzumunu Sayın Mareşal Fevzi Çakmak bir telgrafla kurumumuza bildirmiştir. Kurutuluş Savaşının karanlık günlerinde Atatürk Çocuk Esirgeme Kurumu’nu 1921 yılında kurdurmuş, öksüz, yetim, muhtaç çocuk ve annenin himayesini emretmiştir. Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin kurulduğu gün, 30 Haziran 1921 tarihli karar defterinin ilk sayfasına cemiyetin amacı;200 I. Dünya Savaşı ve onu izleyen bir sürü çetin ve acılarla dolu savaşların ülkemizde doğurduğu yıkımlardan olmak üzere, şehit çocukları ile bakım ve korunması millete kalan diğer sıkıntılara ve felaketlere uğranış çocukların milletçe korunması ve yedirilip içirilmesi ve öteki felaket görmüş çocuklar ve bütün memleket çocuklarının hayatlarının korunması, maneviyatlarının güçlendirilmesi, her birinin hayatla savaşmaya yatkın ve ülkeye faydası olabilecek düzeyde eğitilmesinin sağlanması, araştırılması ve hazırlanması ve geleceğimizin temeli olan, bugünkü ülke çocuklarının bütün şefkatli bir gözle gözetilmesi ve bunun gerçekleştirilmesi şeklinde yansıtılmıştır. Sarıkaya, cemiyetin, hizmet verdiği şehit evlatlarını, yaş, tahsil ve kabiliyet derecelerine göre sanat okullarına, yatılı okullara, çırak olarak iş yerlerine, ticaret, ziraat okullarına, yetiştirme yurtlarına/kurum bakımına veya aileler yanına geçici veya temelli evlatlık olarak yerleştirip, sorunun yönetiminde etkin rol oynadığını belirtmektedir.201 Devlet, her ne kadar KMÇ alanına doğrudan müdahil olmasa da, cemiyet ve hizmetlerini her açıdan desteklemiş ve ihtiyaçlarının giderilmesinde rol almıştır. 199 TÇEK, 25.Yıl:1921-1946, Ankara, 1946’dan aktaran: Hakan ACAR, Cumhuriyetin Çocuk Refahı Politikasını Yapılandıran Bir Sivil Toplum Örgütü: Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu (1921-1981), Çalışma Ortamı Dergisi, Sayı 73 (Mart-Nisan), Yıl 2004 <www.isguvenligi.net/co/calisma_ortami73.pdf> Erişim Tarihi:09.09.2010. 200 “Himaye-i Etfal Cemiyeti Heyet-i İdare Karar Defteri”, Ankara, 1921, s.1’den aktaran: Makbule SARIKAYA, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bir Sosyal Hizmet Kurumu: Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Cilt 14, Sayı 34, Yıl 2007, s.322 . 201 SARIKAYA, 2007, s.325. 49 Himaye-i Etfal Cemiyeti, çocukları koruma politikalarını hızlı bir şekilde uygulama gayretiyle, kısa bir sürede kurumsallaşmıştır. Ülke genelinde pek çok şube açtığı gibi 25’i Amerika’da olmak üzere, yurt dışında da toplam 32 şube açmıştır. 202 Cemiyet, 1922 yılında çocuk koruma faaliyetlerine, tıbbi muayene ve tedavi, para yardımı ve koruma hizmetleriyle başlamıştır. 1923 yılında yiyecek dağıtımını, 1924 yılında paralı ve parasız süt dağıtımını, 1927 yılında kurum banyolarını, 1928 yılından itibaren çocuk bahçelerini hizmete sunmuştur.203 Kurumun kurucu başkanı olan Fuat Umay’ın, 20 yıllık hizmetlerini değerlendirdiği bir konferansta, 3.469.990 çocuğa hizmet verildiği, bunlardan 2.334.168 çocuğa süt ve sıcak yemek verilmek suretiyle, geri kalan 1.135.822 çocuğa da giyim yardımı, tıbbi yardım, okula göndermek suretiyle yardım edildiği açıklanmıştır.204 1946 yılında, TÇEK’in hizmet sunumu gerçekleştirdiği, yurt çapındaki kuruluşları ve sayıları şöyledir: Tablo 1: TÇEK'in Hizmet Kuruluşlarının Çeşit ve Sayıları (1946) KURULUŞ ÇEŞİDİ Çocuk ve Şefkat Yuvaları Gündüz Bakımevleri Çocuk Yurtları Süt Damlaları Muayenehane Diş Muayenehanesi Doğumevi Pansiyon Aşevi SAYISI 45 25 9 21 61 5 3 9 38 KURULUŞ ÇEŞİDİ Çocuk Bahçeleri Banyolar Sinemalar Okuma Odaları Çocuk Kütüphaneleri Çocuk Bakıcılık Müzesi Çocuk Bakıcılık Okulu Ana Mektebi Yüzme ve Kum Havuzu Talebe Sofraları TOPLAM SAYISI 71 10 13 11 5 2 1 2 4 112 447 Kaynak: Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu, Merkezi Genel Kongre 25 ve 26 Yıllar: 1946-1947 İş ve Hesap Raporu, Çankaya Matbaası, Ankara, 1948, s.11’den aktaran: ÇAVUŞOĞLU, s.469. TÇEK, milli mücadele döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında, kıt kaynakları rasyonel kullanma amacıyla hareket ederek, çocukları koruma faaliyetlerinde her çocuğu kurum bakımına almayı denememiş bunun yerine korunmaya muhtaç çocukların en kısa süre içinde bu sıfattan kendisini 202 Alev S. ÇILGIN, “Genç Cumhuriyetin Ütopyası: “Gürbüz Türk Çocuğu”, Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl 5, Sayı 6, 2004, s.98. 203 ÇAVUŞOĞLU, s.468. 204 Fuat UMAY, Çocuk Esirgeme Kurumunun Çalışmaları, Cumhuriyetin 18. Yıldönümünde Hitabeler ve Konferanslar, Çankaya Matbaası, Ankara, 1941, s.27’den aktaran: ÇAVUŞOĞLU, s.468. 50 kurtarabilmesi ve sağlıklı bir birey olarak kendisine yer edinebilmesi için alternatif uygulamaları devreye koyarak sürecin yönetiminde etkin rol oynamıştır.205 Acar, Atatürk’ün yetim ve öksüz çocukların bakımını ve ilerleyen yıllarda genişleyerek devam eden çocuk refahı çalışmalarını, sivil toplum örgütü olarak faaliyet gösteren bir kurumun sorumluluğuna bırakmasını, üzerinde durulması gereken konulardan birisi olarak görmektedir. Acar, bu duruma iki neden olabileceği düşüncesindedir. İlki, çocuk refahı çalışmalarını ve daha da genelde “yeni değerler” ile yetişen bir kuşak yaratma çalışmalarını, toplumun desteğini sağlayarak yürütme çabasıdır. Dolayısıyla bu hizmetler doğrudan devlet tarafından verilmemiş ancak devlet kurumları, TÇEK’ in çalışmalarına her açıdan destek vermişlerdir. İkincisi ise, dönemin içinde bulunduğu ekonomik şartlardır. Kamu kaynaklarının kısıtlı olması, genç cumhuriyetin birçok alanda yatırım yapmasını ve çalışmalarını finanse etmesini engellemektedir. Bu nedenle çocuk koruma hizmetinde, halkın finansal desteğini sağlamak amacının da göz önünde bulundurularak sorumluluk Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu’na bırakılmıştır.206 2.2.3. İlk Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu ve Merkezi Hükümetin Müdahil Olması Yeni kurulan devletin en çok ihtiyaç duyduğu güç şüphesiz insan gücüydü. Bu sebeple Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye’de nüfusu artırmaya yönelik politikalara ağırlık verilmiştir. 1927 yılında 13,6 milyon olan nüfus, 1935 yılında 16,2 milyona yükselmiş ve bunun %41,2’sini 15 yaşın altındaki çocuklar oluşturmuştur.207Bu doğrultuda çocuk ölümlerinin azaltılması, çok çocuk yapanların ödüllendirilmesi de resmi politikalar arasına girmiştir.208 Devletin çocuk sayısının artırılmasına yönelik politikalarının varlığına rağmen, ailenin ekonomik tabanlı desteklenmesi hususuyla ilgili politikaları bulunmuyordu. 1930’lu yıllar çocuk yoksulluğunun arttığı yıllar olmuştur.209 Bu duruma devrin şartlarının incelenerek cevap verilebileceği düşünülmektedir. 1929 205 ÇILGIN, s.99. ACAR, 2004. 207 KONTAŞ, s.7. 208 KARATAY, s.158. 209 KARATAY, s.169. 206 51 ekonomik bunalımı, tüm dünyaya olduğu gibi Türkiye’ye de olumsuz etkiler bırakmıştır. Ayrıca hemen ardından ortaya çıkan II. Dünya Savaşı gibi uzun bir dönem içinde, olağanüstü şartların var olması, Türkiye’nin savaşta yer almamasına rağmen, savaş koşullarında ve her an katılacakmış gibi sosyo-ekonomik tavır alması, olumsuzluklar zincirinin halkalarından birisidir. Dönemin kendine özgü koşulları, günden güne büyüyen korunmaya muhtaç çocuklar sorunu daha da arttırmıştır. Uluğtekin, 1940’lı yılların: …var olan gönüllü çabalara karşın, suç işleyen, sokakta çalışan/yaşayan, dilenci ve bakıma muhtaç çocukların sayısındaki hızlı artışların yaşandığı yıllar olarak belirtmekte, bu sorunun, dönemin iktidar ve muhalefeti arasındaki tartışmalara sebep olduğunu eklemektedir. 210 1941-1942 Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Kurulu’na katılmak üzere Ankara’ya giden İstanbul Çocuk Esirgeme Kurumu Merkez Başkanı, devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye İstanbul’da geceleri umuma açık yerlerde yatan, dilencilik yapan, bir takım çocukların sayısının giderek arttığından bahsetmiştir. Bu durum üzerine Cumhurbaşkanlığı Makamının yönlendirmeleriyle, İstanbul’da yerel yönetim ve merkezi yönetim unsurlarından oluşan bir komisyon, İstanbul’da sokaklarda savunmasız ve korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili anket yapmış,211 yapılan anket çalışması neticesinde bir rapor oluşturmuştur. “ İstanbul Sokaklarında Serseri Dolaşan ve Seyyar Satıcılık Yapan Kimsesiz Çocukların Durumu” isimli çalışmanın raporlaştırılmasında, korunmaya muhtaç çocuklar; “ana-babası hayatta olmayan”, “bakacak kimsesi olmayan”, “üvey ana-baba elinde kalmış”, “dilenen”, “aile içi şiddet nedeniyle sokağa düşmüş”, “psikopat”, “sokak çocuğu”, “yoksul çocuk”, “çete üyesi olarak istismar edilen çocuklar” şeklinde sınıflandırılmıştır.212 1935 yılında dilde sadeleşme hareketlerinin ardından ismi değişen ve 1937 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla, kamu yararına çalışan dernek statüsünü kazanan, 210 ULUĞTEKİN, 2001, s.13. Sevda ULUĞTEKİN, “1940’lı Yıllarda İstanbul’un Sokak Çocukları”, Yaşam Boyu Sosyal Hizmet, Prof.Dr.Sema KUT’a Armağan, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayınları, Ankara, 1999, s.200-205. 212 Turgay ÇAVUŞOĞLU, Seval ÇETİN ve Kenan TOPÇU, İlk Korunmaya Muhtaç Çocuk Kanunun Çıkmasında ÇEK Projesi ve CHP Grubu Raporunun Etkileri, (t.y) <www.turgaycavusoglu.com> Erişim Tarihi: 25.12.2009. 211 52 Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu’nun,213 ülkenin dört bir yanına yayılması, yüzlerce şubesinin olması bazı aksaklıklar yaşanmasını engelleyememiştir. Bunların en önemlileri koordinasyonsuzluk ve yerel örgütlerin, genel merkezden bağımsız hareket edebilmesi olmuştur. Devlet, II. Dünya Savaşı’nın ardından, TÇEK’in durumu ve sosyo- ekonomik yapının ihtiyaçları doğrultusunda, giderek artan korunmaya muhtaç çocuklar sorununa, müdahale ihtiyacını hissetmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin ilk Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu 1949 yılında çıkarılmıştır. Yaşanılan dağınıklığı ve koordinasyonsuzluğu ortadan kaldırmayı amaçlayan kanun bunda başarılı olamamış yerine ikincisi kabul edilmiştir.214. İlk kanunun ortaya çıkış sürecinde, çocuk konusunda gündem yaratan, dönemin basın-yayın organlarının da olumlu etkisi belirtilmelidir. Uluğtekin, 5387 sayılı ilk Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu’nun çok yönlü bakış açısı eksikliği nedeniyle başarılı olamadığını düşünmekte ve kanunun şu sayıltılara dayalı olarak ortaya çıktığını ileri sürmektedir: 215 Ailesi olan çocukların korunması gerekmez. Devletin ailesi ile birlikte yaşayan çocuklar için yapabileceği hiçbir şey yoktur. Çocuk eğer babası yoksa-anne geleneksel olarak çocuğun korunmasından baba kadar sorumlu görülmüyor veya kimsesiz ise devlet tarafından korunabilir. Korunması için de onu bir kuruma almak ve rüşt yaşına gelinceye kadar orada muhafaza etmek yeterlidir. Bu koşullarda başka herhangi bir hizmet ya da programa da zaten ihtiyaç yoktur. 1940’ların sonu, 1950’lilerin başı, Türk toplumunda yaşanılan toplumsal değişmenin hızlı olduğu dönem olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde çok partili hayata geçiş ve modernleşme için yapılan çalışmalar olmuştur.216Bu doğrultuda, 5387 sayılı kanuna eleştiriler artmış ve korunmaya muhtaç çocuklar sorununa kanunun yeterli çözümü getirmediği hususunda ortak noktalar dile getirilmiştir. Sonuçta, ömrü yaklaşık 8 yıl süren ilk kanun yerini, 1957 yılında 6972 sayılı Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu’na bırakmıştır. 213 AKYÜZ, 1999, s.493. ACAR, 2004. 215 ULUĞTEKİN, 2001, s.14. 216 MERTER, s.74. 214 53 Karatay, 5387 Sayılı Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu ile ilgili olarak, korunmaya muhtaç çocuklardan 13-18 yaş grubunda bulunanların sorumluluğunun verileceği, Milli Eğitim Bakanlığı’nın uzmanlık alanı olmadığı için kendisine verilecek görevle ilgili istekli davranmadığını, bu durumun, kanunun çıkmasından önce, TBMM Komisyonlarında yapılan görüşmelerde, bakanlığın yetkilileri tarafından dile getirildiğini bildirmektedir.217 5387 sayılı kanunun birçok maddesinin yeterince açık olmaması, uygulayıcılar tarafından anlaşılmasında zorluklar yaşanmasına sebep olmuştur. Ayrıca kanunda, çocukların korunması ile ilgili örgütlenmeye yer verilmemiş olması, kısa zamanda kaldırılmasını gerekli kılmıştır.218 5387 sayılı kanundan istenilen verimin alınamamasına neden olarak, kanunla Milli Eğitim Bakanlığı’na verilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın yetersiz kalması, yerel yönetimlere verilen görevlerin yerine getirilmesinde idarelerin mali yetersizlikleri nedeniyle görevlerini tam ifa edememesi belirtilebilir. Ayrıca kanunla birlikte yetki ve görev karmaşası yaşanması diğer önemli nedendir.219 İlk kanunun yerini alan, 6972 Sayılı Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu, sosyal hizmetlerin mahalli idari birimleri olan koruma birliklerinin kurulmasını gerekli görmüştür.2206972 sayılı kanunla, TÇEK’in yetkileri daraltılmış ve sosyal hizmetler konusunda, özelde çocuk koruma sistemi bağlamında, yetki iki merkezi kamu kurumu arasında pay edilmiştir. Bu yeni yapıya göre 0-12 yaş grubunda bulunan korunmaya muhtaç çocuklar için Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na, 13-18 yaş grubunda bulunan korunmaya muhtaç çocuklar için ise Milli Eğitim Bakanlığı’na hizmet sunma görevleri verilmiştir.221 Ancak bu kanun da, bir önceki kanunda olduğu gibi, eleştirilere maruz kalmıştır. Başarısızlığa yöneltilen eleştirilerden birisi, ne 5387 sayılı kanunun ne de 217 KARATAY, s.245. KARATAŞ ve Diğerleri, s.18-19. 219 Müslih FER, Korunmaya Muhtac Cocuklar, İstanbul, İktisadi Araştırmalar Vakfı Yayını, 1970, s. 28.’den aktaran: Hasan ŞENOCAK, “Sosyal Güvenlik Sistemini Oluşturan Bileşenlerin Tarihi Süreç Işığında Değerlendirilmesi”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Siyaset Konferansları, 56.Kitap, İstanbul, 2009, s.450. 220 KARATAŞ ve Diğerleri, s.18. 221 ACAR, 2004. 218 54 6972 sayılı kanunun, bütüncül bakış açısını korunmaya muhtaç çocuklar alanına getiremediği hususunda olmuştur.222İkinci eleştiri, kanunun ilki gibi hayırseverlik duygusuyla hareket edilerek ortaya çıkarıldığı hususundadır.223 Bir diğer eleştiri ise, 6972 sayılı kanunla korunmaya muhtaç olan çocukların bakım ve gözetimiyle meslek sahibi edindirilmesi için her türlü olanağı sağlamakla mükellef kılınarak ortaya çıkarılan, il özel idareleriyle belediyelerden oluşup tüzel kişiliği olan 224 ülkenin her bir yerinde kurulmuş, birbirlerinden kopuk ve farklı anlayışlara sahip koruma birliklerinin, çocuklara yönelik ihtiyaç duyulan hizmetleri sunmada yetersiz kalması üzerinedir.225 Mevzuat ve uygulamalardaki aksaklıkları hedef alan eleştirilere rağmen, Yücel, her geçen gün artan çocuk koruma hizmeti talebi ile bağlantılı olarak korunmaya muhtaç çocuklar hakkında çıkarılan kanunlarla birlikte sorunun niceliğinin de daha net görülür hale geldiğini belirtmiştir.226 Korunmaya muhtaç çocuklardan, 0-12 yaş grubuna götürülecek hizmetlerin sorumluluğunun verildiği Sağlık Bakanlığı, kanun çıktıktan sonra çocuk yuvası açmak yerine, mevcut Çocuk Esirgeme Kurumu yuvalarına maddi destekte bulunmayı sorunun çözümünde yöntem olarak benimsemiştir.227 Dönemin Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Lütfü Kırdar ile bir mülakat yapan gazeteci-yazar Osman Akol, Cumhuriyet tarihinin belli bir dönemindeki korunmaya muhtaç çocuklar sorununun çözümüne yönelik alınan tavır hususunda bazı noktalara ışık tutmaktadır. Bakana, Bakanlığın “sosyal yardım” kısmının ne iş yaptığı mealinde sorduğu soruya, yoksul hastaların ödemelerine yardımcı olduğu genel cevabını aldığında, Akol: …çok ağır bir gidiş, 1923’ten bu yana 36 yıllık hayatında bakanlığın bir yarısı çalışmış öbür yarısı levazım müdürlüğü olarak kalakalmış 222 KARATAŞ ve Diğerleri, s.18. ULUĞTEKİN, 2001, s.15. 224 Aydın ZEVKLİLER, “Türk Hukukunda Korunmaya Muhtaç Çocuklar”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 1, Yıl 1968, s.223-224 . 225 Sevgi U. SAYITA, Türk Hukukunda Çocuğun Koruyucu Aile (Kişi) Yanına Yerleştirilmesi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1996, s.30. 226 Mustafa T. YÜCEL, “Sosyal Değişme Açısından Çocuk Sorunları ve Sosyal Hizmetler”, III. Milli Sosyal Hizmetler Konferansı, 11-14 Aralık 1968, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yayını, Ankara, 1969, s.109. 227 KARATAY, s.247. 223 55 diyerek, bu hususta, zamanın ne denli boşa harcandığını adeta resmetmiştir.228 1950’li yıllardan itibaren, TÇEK’in, çocuk refahı alanında üstlendiği önemli rolleri elinden kaptırdığı görülmektedir. 229Bu hususta, Acar, TÇEK’in devlet kurumlarıyla olan ilişkisini dikkat çekici bulmaktadır. Özellikle tek parti döneminde hızla büyüyen, ülke çocuklarına giderek daha iyi hizmet veren kurum, 1950 sonrasında istediği desteği sağlamakta güçlük çekmiştir. Ayrıca askeri darbelerden sonra kuruma el konulması da düşündürücüdür. 1960 sonrasında ülkede yaşanılan askeri vesayet sistemi kuruma el koymuş, partizanlık ve yolsuzluk iddialarını araştırmış ve sonuç çıkmayınca kurum tekrar açılmıştır.230 Siyasi-politik atmosferin kurumla ilgili yaklaşımı ve etkilerinin hissedilmiş olduğunu, Uluğtekin de dile getirmektedir. Uluğtekin, 1950’lere kadar Halk Partisi’nce desteklenmiş olan kurumun, daha sonra eleştirilmeye başlandığını, eleştirilerin “etkili olamama”, “sistemsizlik”, “lükse kaçmak”, “kayırmacılık” ve “yolsuzluk” gibi temeller üzerine kurulduğunu belirtmektedir.231 II. Dünya Savaşı’nın ardından sosyo-ekonomik koşulların karşısında fonksiyonelliğini kaybeden TÇEK, Cumhuriyet’in çocuk politikası amacına yönelik faaliyetlerde bulunmuş ve yerine göre bu hususta yayın organı çıkararak, kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır. Gürbüz Türk Çocuğu Dergisi, 1926 yılının Ekim ayında yayına girmiş, ilk sayısında “Milli Siyasetlerin En Mühimi Çocuk Siyasetidir” başlığı ile bir ülkenin geleceğinin teminatının çocuklar olduğunun altını çizmiştir. Dergi, dönemin hükümet politikalarını yansıtmıştır. Sağlıklı ve iyi yetiştirilmiş çocuk ile ülkenin istikbali arasındaki bağlantı kurulmaya çalışılmıştır.232 Dergi 1928 yılındaki Harf İnkılabı’ndan sonra 1935 yılına kadar yeni harflerle yayınına devam etmiştir.233 Başlangıçta, çocukları, anneleri, öğretmenleri hedef alan derginin, 1931 yılından itibaren, yavaş yavaş sadece yetişkinleri hedef 228 Osman K. AKOL, “Sosyal Hizmetler Konusunda Lütfü Kırdar ile Konuşma”, Cumhuriyet Gazetesi, 23.10.1959’dan aktaran: ÖZBEK, 2006, s.215-219. 229 KARATAŞ ve Diğerleri, s.17. 230 ACAR, 2004. 231 ULUĞTEKİN, 2001, s.12 . 232 ÇILGIN, s.99-101. 233 Cüneyd OKAY, Eski Harfli Çocuk Dergileri, İstanbul Kitabevi, İstanbul, 1999, s.206’dan aktaran: Elif KONAR, Gürbüz Türk Çocuğu Dergisi, (t.y), <www.kalem.biz/yazi> Erişim Tarihi:01.10.2010. 56 almaya başladığı tespitleri yapılmıştır.234Derginin adı daha sonra değişerek “Çocuk” olmuş ve 1936-1947 yılları arasında 427 sayısı yayınlanmıştır.235Çılgın, dergiyle asıl amacın: Cumhuriyet’i yaşatacak, yetenekler yetiştirmek, daha geniş bir ifadeyle “cumhuriyeti” politik açıdan anlamlı kılacak bir “vatandaş/yurttaş” tipi yetiştirmek olduğunu ifade etmiştir.236Benzer hususun üzerinde duran Karatay, Milli Mücadele sonrası dönemde özellikle 1920’li yılların sonlarında ve 1930’lu yıllarda devletin çocuğun korunmasıyla ilgili politikalarının bulunmadığını belirterek, bu alanda devlet kontrollü bir sivil toplum hareketiyle ihtiyacın giderilmeye çalışıldığı tespitlerini yapmaktadır. Ona göre devletin, çocuklarla ilgili politikası, cumhuriyetin ve devrimlerin devam ettirilmesini sağlayacak nesile olan ihtiyaçla paralel olarak kalmıştır.237 2.3. 1961 Anayasası’ndan 2000’li Yıllara Sosyal Devlet Anlayışıyla Ortaya Çıkan Kamu Politikaları Korunmaya muhtaç çocuklar alanına yönelik politikaların, 1960 sonrası dönemde evrildiği ve özellikle 1960’lı yılların başlarında etkili sayılabilecek kamu politikalarının hayata geçirildiği ve planlı kalkınma programlarında alana yönelik hedefler konulduğu görülmektedir. 1961 Anayasası, her ne kadar ömrü kısa olmuşsa ve bazı kesimlerce eleştirilse de, sosyal devlet bilincinin oluşturulması gerektiğini benimsemesi yönüyle, çocuk koruma politikalarının oluşturulması hususunda cesaretlendirici ve sevk edici olmuştur. Bu hususta, siyasi söylemler üzerine dayalı yorum yapmaktan ziyade, çalışma açısından önemli olan çocukların korunması sürecine kattığı ivmenin değerlendirilmesidir. Bu dönemde kurulan sosyal hizmet enstitüsü, ardından sosyal hizmet uzmanlarını yetiştirecek sosyal çalışma ve sosyal hizmet bölümlerinin açılması, alanın en önemli sorunlarından olan yetişmiş/kalifiye eleman eksikliğini gidermeye başlamıştır. 234 ÇILGIN, s.100. KONAR. 236 ÇILGIN, s.98. 237 KARATAY, s.153. 235 57 1961 Anayasası, Batı’daki çağdaş devletlerin, sosyal refah devleti yaklaşımından etkilenilmesiyle, sosyal devlet ilkesini bünyesine katmış ve bu ilkeye uygun adımlar atılmaya başlanmasını ortaya çıkarmıştır. Bu değerlendirmeler dönemin şartlarına göre yapılmaktadır. Acar, 1961 Anayasası’nda yer alan sosyal devlet ilkesiyle paralel olarak, kamu kurumlarının, sosyal sorunların çözümünde daha etkin rol almaya başladığını belirtmiştir. 1960 sonrasında, TÇEK’in alandaki etkinliğini, kamu kurumları, 1963 yılında 225 sayılı kanunla kurulan Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na bağlı, , Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü ile ele almıştır.238 Çocuk koruma politikalarına bağlı olarak Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Türkiye’de ilk çocuk bürosu 1962 yılında İstanbul’da kurulmuş, sırasıyla 1967 yılında Ankara’da, 1995 yılında ise Küçükleri Koruma Şube Müdürlüğü 24 ilde faaliyete geçmiştir. Bu birim daha sonra, 2001 yılında, Çocuk Şube Müdürlüğü ismini ve yeni amblemini almıştır.239 Korunmaya muhtaç çocuklara kurum bakımı ile verilen korunma hizmetleri, çocuk koruma sisteminin ana belirleyici yöntemi olarak göze çarpmaktadır. 1960’lı yılların sonunda korunmaya muhtaç çocuklara yönelik hizmet veren kamu kurum ve kuruluşlarıyla hizmet verilen çocuk sayısı aşağıdaki gibidir: Tablo 2: 1960’lı Yıllarda Korunmaya Muhtaç Çocuklara Hizmet Sunan Kurumlar ve Bu Kurumlardan Hizmet Alan Çocuk Sayıları YAŞ GRUBU 0-6 7-18 0-18 HİZMETİ VEREN KURUM SSYB Milli Eğitim Bakanlığı TÇEK TOPLAM KURULUŞ SAYISI 26 79 8 113 HİZMET ALAN ÇOCUK SAYISI 2.020 10.104 1.900 14.024 Kaynak: YÜCEL, 1969, s.103. Aynı dönemde (1960’ların ortalarından sonrası) yaklaşık 180.000 çocuğun korunmaya muhtaç çocuk konumunda bulunduğu tahmin edilmektedir.240Bu 238 ACAR, 2004. ÖNTAŞ, s.28-29. 240 KOMİSYON, “Sosyal Değişme Açısından Çocuk Sorunları Ön Raporu”, III. Milli Sosyal Hizmetler Konferansı, 11-14 Aralık 1968, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yayını, Ankara, 1969, s.245. 239 58 durumdan, 1960’lı yıllarda, korunmaya muhtaç duruma gelmiş pek çok çocuğa ulaşılamadığı da anlaşılabilir. Uluğtekin, 1960’lı yılların sosyal hukuk devleti olma yolunda önemli adımların atıldığı yıllar olduğunu belirtmektedir. Anayasada ailenin, çocuğun ve gencin korunmasına ilişkin hükümlerin yer almasının kalkınma planlarında konuyla ilgili değerlendirmelere yer verilmesinin önemi üzerine vurgu yapmaktadır.241 Aynı dönem içinde, temelde çocukların korunması üzerine bazı önemli adımlar atılmıştır. Bu adımların en önemlileri, alana hizmet üretecek profesyonel personelin yetiştirilmesi hususunda atılmıştır. 1959 yılında Sosyal Hizmetler Enstitüsü kurulmuş, 1961 yılında Sosyal Hizmetler Akademisi kurularak alanın ihtiyaç duyduğu profesyonel meslek elemanlarının, sosyal hizmet uzmanlarının yetiştirilmesine başlanmıştır. 1967 yılında yine Hacettepe Üniversitesi’ne bağlı Sosyal Hizmet bölümü kurularak personel ihtiyacının karşılanmasına yönelik politikalar uygulanmıştır. 242 Bu yıllarda Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’ndan ayrı ve bütüncül bir Sosyal Hizmet Kurumu kurulması düşüncesi dile getirilmiş, bu düşünce kalkınma planlarına da yansıtılmıştır. 1963-1967 dönemini kapsayan I.Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (BYKP), korunmaya muhtaç çocukların bakım ve yetiştirilmesi, çocuk suçluluğunun önlenmesi, özürlü çocuklar konusuna daha fazla ilgi gösterilmesi, çocuk emeğinin kötüye kullanılmasının önlenmesi ve böylelikle çocuk refahının sağlanması amaçları ortaya konulmuştur. Alana hizmet üretecek sosyal hizmet kurumuna duyulan ihtiyacın altı çizilmiş, ayrıca çocuklara götürülecek nitelikli sosyal hizmet faaliyetleri için yetişmiş insan gücüne olan ihtiyaç nedeniyle bu hususta kamu politikaları kabul edilmiştir.243 1968-1972 dönemini kapsayan II.Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda, modernleşme ve sanayileşme ile birlikte sosyal hareketliliğin arttığı, yeni bir takım risklerin ortaya çıktığı ve yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğu dile getirilerek, korunmaya muhtaç çocuklar ve sosyal yardımlara ilişkin olarak hizmet üretebilecek 241 ULUĞTEKİN, 2001, s.15. KOŞAR, s.2. 243 Emel DANIŞOĞLU, “Kalkınma Planlarında Çocukla İlgili Devlet Politikaları”, 2.Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi, Edt.: Bekir ONUR, ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999, s.431. 242 59 ihtisas kurumlarına ihtiyaç duyulduğu kabul edilmiştir. Yapılan tespitlerde çocuk koruma hizmetlerinde, 6972 sayılı kanuna göre kaç çocuğun korunma altında olduğuna ilişkin net bilgilerin bulunmadığı dile getirilmiş, alandaki ciddi koordinasyon eksikliğine dikkat çekilmiştir. Anılan dönemde, çocuk yuvaları veya yetiştirme yurtlarından hizmet almak için çok sayıda çocuğun sırada beklediği tespit edilmiş ve hizmetlerin yetersizliği vurgulanmıştır.244 1973-1977 dönemini kapsayan III. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda, sosyal yardımların dağıtılmasında yeni esaslar belirlenmesi gerektiği kabul edilmiştir.245 1979-1983 dönemini kapsayan IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda yetiştirme yurdu ve çocuk yuvasına olan ihtiyaca binaen yatırımların tamamlanması ve özel sektörce bu tür sosyal kurumlar açılmasının özendirilmesi kabul edilmiştir.246 1985-1989 dönemini kapsayan V. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda, I.BYKP’dan beri sürekli gündeme getirilen Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun kurulduğu belirtilmektedir. Korunmaya muhtaç çocuklar alanında koruyucu aile ve evlatlık verme uygulamalarına ihtiyaç duyulduğu belirtilmektedir. Yetiştirme yurtları ve yuvaların niceliğinin yanında niteliğinin artırılması kabul edilmiştir. Ayrıca yetiştirme yurdundan ayrılan çocuklara devlet kadrolarında iş verilerek sosyal hayata adaptasyonuna yönelik politikalar kabul edilmiştir.247 1990-1994 dönemini kapsayan VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda koruyucu ve önleyici sosyal hizmet politikalarına öncelik verilmesi kabul edilmiştir. Korunmaya muhtaç çocuklara verilen hizmetin kurum bakımı yönteminde yoğunlaştığı, aile ve toplum yapısında meydana gelen değişmeler nedeniyle, özellikle büyükşehirlerde koruyucu, önleyici ve telafi edici sosyal hizmetlere olan ihtiyacın artığı, büyükşehirlerde özellikle risk grubu olarak çocukların görülmeye başlandığı, bu alana hizmet verecek sosyal hizmet uzmanlarına, psikologlara, pedagoglara, psikolojik danışmanlara olan ihtiyacın arttığı kabul edilmiştir.248 244 DANIŞOĞLU, s.433. DANIŞOĞLU, s.435. 246 DANIŞOĞLU, s.437. 247 DANIŞOĞLU, s.438. 248 DANIŞOĞLU, s.441. 245 60 Kalkınma planlarında ilk kez VI. BYKP’da çocuk hususunda özel bölüm ayrılmış ve özel ihtisas komisyonu kurulmuştur.249 1996-2000 dönemini kapsayan VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda çocuğun bakımı ve yetiştirilmesinde ideal ortamın aile yanı olduğu ilkesinden hareketle, aileyi destekleyici önlemlere, koruyucu aile, evlat edinme uygulamalarına ağırlık verileceği, kurumsal bakım hususunda iyileştirmeye gidileceği kabul edilmiştir.250 Anlaşılacağı üzere, 1960’lı yılların başlarında ortaya çıkan sosyal devlet ilkesiyle Anayasa’nın da benimsediği politika ve uygulamalar, 1960’lı yılların sonuna doğru yerini açmazlığa bırakmıştır. 1970’li yıllarda yaşanılan ekonomik krizlerin olumsuz etkileri, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hissedilmiştir. Ayrıca köyden kente göç olgusunun giderek artması, sağlıksız alt yapısıyla bu duruma hazırlıklı olmayan kent yapılarında yeni sosyo-ekonomik ve kültürel yapının oluşmasına sebep olmuş, korunmaya muhtaç çocukların sayısı da bu doğrultuda artmıştır. Çarpık kentleşme ve gerçekleşmesi çok uzun zaman alan kentlileşme, kentlerin çevresini saran gecekondu bölgelerini oluşturarak, bu bölgelerde pek çok sosyal sorun ortaya çıkarmıştır.251 Bu hususta, Yolcuoğlu’nun, sürecin kendi karmaşık yapısıyla, korunmaya muhtaç çocuklar sorununu ilişkilendiren çözümlemelerine yer verelim: 252 Ülkemizde, 1960’lı yıllarda kentlerde yaşayanlar toplam nüfusun %26’sını oluştururken; bu oran 1980’lere gelindiğinde %45’e ve 2000’li yıllarda %59.25’e yükselmiştir. İç göç hareketlerinin etkisi ve kırdan kente göç sonucu kentlerin demografik yapısı değişime uğramaktadır. Bu hızlı sosyal değişim süreci içinde ailelerde büyük çalkalanmalar meydana gelmekte, aile yapısı ve işlevlerinde önemli değişiklikler yaşanmakta ve işsizlik, yoksulluk, kentte tutunamama sonucu ortaya çıkan korunmaya muhtaç çocuklar olgusu her geçen gün daha dikkat çeken bir sosyal sorun olarak gündeme gelmektedir. Büyük umutlarla kente göç eden aileler, kentlerde, işsizlik, yoksulluk, evsiz kalma gibi pek çok sorunla yüz yüze gelmekte ve yaşadıkları toplumsal 249 KONTAŞ, s.15. DANIŞOĞLU, s.443. 251 Talip BÖLÜKBAŞI, “Korunmaya Muhtaç Çocukların Toplumsal Kökenleri ve Korunmaya Muhtaç Çocuk Sorununda Risk Faktörleri”, 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997, s.101. 252 İsmet YOLCUOĞLU, Korunmaya Muhtaç Çocuklar Sorunu ve Sosyal Dışlanmanın Önlenebilmesinde Erken Müdahalenin Önemi, 01.09.2010 <www.ismetgalip.com/category/cocukkoruma-sistemi/> Erişim Tarihi: 01.10.2010. 250 61 dışlanmışlık nedeniyle, köylerinde çocuklarına bakmaya çalışmalarına karşın kentsel ortamın koşullarında çocuklarını ihmal etme davranışlarına yönelebilmektedirler. Sürecin, kurum hizmetlerinin istismar edilmesini de ortaya çıkardığı ifade edilmelidir. Ülkemizde, korunmaya muhtaç çocuklar için açılmış olan kurumların avantajlarından yararlanmak isteyen aileler, çocuklarını yatılı okula verir gibi bu kuruluşlara yerleştirmiştir. 1967-1971 yılları arasındaki dönemi inceleyen bir çalışmada, korunmaya muhtaç çocuklara hizmet veren kuruluşlardan yararlandırılan toplam çocuklardan %98’inin ailesi tarafından kuruma getirilen çocuklar olduğu tespit edilmiştir. Bu durumun açıklaması ise gerçekten bu hizmetten yararlanması gereken çocukların korunma hizmetlerinden yararlanamadığı, ailesinin yanında korunabilecek çocukların ise sağlıklı korunamadığıdır.253 Kurum bakımı modeli, çocuk koruma sistemi içinde, 1970’li yıllar boyunca, tıpkı 1960’lı yıllarda olduğu gibi, en çok tercih edilen yöntem olmaya devam etmiştir. Başlatılmış koruyucu aile uygulamalarında ciddi anlamda bir ilerleme söz konusu olamamıştır. 1970’li yılların sonunda korunmaya muhtaç çocuklara yönelik hizmet veren kamu kurum ve kuruluşlarıyla hizmet verilen çocuk sayısı aşağıdaki gibidir : Tablo 3: 1970' li Yıllarda Korunmaya Muhtaç Çocuklara Hizmet Sunan Kurumlar ve Bu Kurumlardan Hizmet Alan Çocuk Sayısı YAŞ HİZMETİ VEREN KURUM GRUBU 0-6 SSYB 7-18 Milli Eğitim Bakanlığı 0-18 TÇEK TOPLAM KURULUŞ SAYISI 17 87 20 124 HİZMET ALAN ÇOCUK SAYISI 1.877 12.332 587 14.796 Kaynak: Mustafa T. YÜCEL, Suç ve Ceza Anatomisi, Ankara Yarı Açık Cezaevi Matbaası, Ankara, 1973, s.65. Yücel, 1970 yılında, dönemin korunması gereken çocuklarının bakım ve gözetimi ile ilgili kurumların çeşitliliğinin sorunun çözümlenmesinde yararlı olmadığını beyan ederek, bu kurumların tek çatı altında birleştirilmesini, çocuklarla ilgili plan ve programların tek elden yürütülmesini rasyonel yol olarak işaret etmiştir.254 253 Esin KONANÇ, “Türk Hukuk Sisteminde Çocuk İstismarı ve İhmali”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, Yıl 1987, s.3. 254 YÜCEL, 1973, s.67. 62 Suğur ve Doğru, Türkiye ve dünyada 1980’li yıllarla birlikte uygulanması iyice hissedilen liberal politikalarla, sosyal refah devleti uygulamalarının önüne geçildiğini, aileyi destekleyen ve sosyal güvenliğiyle esenliğine önem veren politikaların uygulamadan kaldırılmasıyla önceliğin “yurttaş” yerine “piyasa”ya verildiğini, bunun doğal sonucu olarak aile parçalanmaları ve boşanmaların arttığını, bununla paralel, yoksulluk sebebiyle devletin korumasına terk edilen çocuk sayısının yükseldiğini savunmaktadır.255 Çocuğa verilen değer ile çocuk hakları perspektifinin benimsenmesi birbiriyle ilintili olarak görülmektedir. Kağıtçıbaşı’nın, 1970-1980 dönemini kapsayan Çocuğun Değeri araştırmasında, çocuğa verilen değerin ekonomik yönünün yüksek olduğu, çocuğun küçükken aileye maddi katkısı olacağı, ebeveyni yaşlandığında ise ona bakacak olması sebebiyle güvence olarak görülmesinin toplumun geniş kesimlerinde hakim olan düşünce olduğu tespit edilmiştir.256 1980’lerde temel öncelik ekonomik kökenli politikalara kaydırılmıştır. Sosyal politikalar geri planda kalmıştır. Tam anlamıyla hangi amaçla kurulduğu anlaşılmayan kurumlar aracılığıyla, sosyo-politik mesajlar verilmiştir. Dönemin terör ortamı ve maddi imkânsızlıkları nedeniyle özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden büyükşehirlere göç eden insanlara kendi başlarının çaresine bakmaktan başka bir yol bırakılmamış, süreç iyi yönetilememiştir. Bu sağlıksız süreç şehirlerdeki gecekondu bölgelerinin alanının genişlemesi, kente özgü sorunların daha da büyümesinden başka bir şey ortaya çıkarmamıştır. Buralarda yetişen çocukların ilk dertleri de anne-babalarıyla aynı olmuştur: “ekmek parası” kazanmak. Sosyal alanın dışına kayan, çok büyük bir insan topluluğunun fark edilememesi imkansızdı. Bu doğrultuda Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, yoksulluğun ve ortaya çıkardığı yoksulluk merkezli sosyal sorunların ortadan kaldırılması amacıyla devreye sokulmuştur. Yine bu dönemde, korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili olarak devlet kurumlarının, “ne kadar çok çocuğu bakımım altına alırsam o kadar güçlü olduğumu 255 Nadir SUĞUR ve Emma S. DOĞRU, “Korunma Altındaki Çocukların Aile ve Devlet Algısı Üzerine Bir Araştırma”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 65, Sayı 1, Yıl 2010, s.115-117. 256 Çiğdem KAĞITÇIBAŞI, “Türkiye’de Değişen Aile ve Çocuğun Değeri”, Toplumsal Tarihte Çocuk Sempozyumu, 23-24 Nisan 1993, Edt.:Bekir ONUR, İstanbul, 1994, s.32. 63 ispat edebilirim” tarzlı politik kaygı taşıyan yaklaşımı, sorunun çözümü yerine tekrar sorun üretilmesine neden olmuştur. Çocukların korunma altına alınmasında suiistimaller yaşanmış, gerçekte korunma ihtiyacı olmayan çocukların bile korunma altına alındığı olmuştur. Bu dönemde siyasi-politik atmosferin iç karartıcı görünümü, ülkenin içinde bulunduğu çalkantılar, 12 Eylül Askeri Müdahalesi’ne kadar devam etmiştir. Darbenin ardından, 1981 yılında, 51 Nolu Milli Güvenlik Kurulu Kararı ile Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu’nun genel merkezi, il merkezleri, ilçelerdeki şubeleri ile bucak ve köylerdeki kolları feshedilmiştir.257 1983 yılında kabul edilen 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile yeni bir dönem başlamıştır. Yeni dönem, yeni yönetim anlayışını maalesef getirememiş, çocukların bakım ve gözetiminin kurumlarda yerine getirilmesinin çocuk koruma politikalarındaki belirleyiciliği devam etmiştir. Uluğtekin, 2828 sayılı kanuna eleştirisini, ailenin bütünlüğünün korunması ve öncelikle çocuğun aile içinde yetiştirilmesi ve desteklenmesi için, ailenin güçlendirilmesi hususları, kanuna sonradan eklense de, aile ve çocuğu birlikte ele alan bir örgütlenme anlayışı geliştirememiş olduğu üzerine kurmuştur.258 Gelişmiş toplumların, çocuk koruma sistemi içinde aktif olarak kullandığı kamu politikalarından olan koruyucu aile uygulamaları, ülkemizde, çok geç uygulanma şansı bulmuştur. Bu kapsamda, 1961 yılında, UNICEF ile Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın işbirliğiyle başlatılan ilk koruyucu aile uygulamalarından, 1983 yılına kadar yaklaşık 990 çocuk yararlandırılabilmiştir.259 1980’li yıllar korunmaya muhtaç çocuklar hususunda, 1990’lı yıllara olumsuz alt yapı devretmiştir. Bunun nedeni ise, çocukları koruma anlayışındaki, koruyucu ve önleyici politikaların geliştirilmesine yönelik gayenin sadece sözlerde kalmasıdır. DPT tarafından 1989 yılında yayınlanan, “Türkiye’de Çocuğun 257 SHÇEK, Tarihçe, <www.shcek.gov.tr> Erişim Tarihi:29.10.2010. ULUĞTEKİN, 2001, s.17. 259 DPT, Sosyal Güvenlik Sektör Raporu, Ankara, 1982, s.168’den aktaran: Latife BIYIKLI, “Koruyucu Aile Bakımı”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 16, Sayı 1, Yıl 1983, s.12. 258 64 Durumu” isimli raporda, ülkemizde yaklaşık 500.000 KMÇ olduğunun tahmin edilmesi bu tespitlerin göstergesidir.260 SHÇEK tarafından, korunmaya muhtaç çocuklar sorun alanında, kurum bakımı yönteminin dışında politika olarak geliştirilen, yoksulluk çeken ve bu sebeple korunmaya muhtaç çocuk konumuna gelen veya bu riskle karşı karşıya bulunan çocuklara yönelik olarak, ayni nakdi yardım (ANY) uygulamaları, 1980’li yıllarda geliştirilmeye başlanmıştır. SHÇEK Ayni Nakdi Yardım Yönetmeliği’nin kabul edildiği 1987 yılından 1999 yılına kadar geçen zaman içinde, 32.267’si çocuk olmak üzere, 47.923 kişiye ayni nakdi yardım yapılmıştır.261Bunlardan 11.129’u korunma kararlı olup, yurt veya yuva gibi kuruluşta bakılan, 8.632’si korunma kararlı olup sırada bekleyen çocuktur. 11.406 çocuk için kurum bakımı istenmiş ancak ANY ile yetinilmiştir. Bu sayı mevcut kurum bakımında bakılan KMÇ sayısından çok daha fazladır. Korunmaya muhtaç çocuklara yönelik uygulanan ve çocuğun aile yanında bakımını hedef alan bir diğer uygulama, korunma ihtiyacı içinde bulunan çocukların evlat edinilmesidir. 2000 yılında, 3.000 ailenin evlatlık için sırada beklediği kayıtlara geçmiştir. Ailelerin yeni doğmuş bebek istemesi, daha büyük yaşlardaki çocukları evlatlık olarak kabullenememesi toplumuza ait sosyo-kültürel bir özelliktir. Yine, aile yanında bakım merkezli koruyucu aile uygulamalarında da bu nedenden ötürü istenilen sonuç elde edilememektedir. Aralık 1999’da SHÇEK koruması altında olan yaklaşık 20.000 çocuktan, sadece 421’inin koruyucu aile yanında kaldığı tespit edilmiştir.262Ayrıca, 1961 yılından 2000 yılına kadar 2.388 çocuk koruyucu aile hizmetinden, 5.686 çocuk ise evlatlık hizmetinden yararlandırılmıştır.263 Çocukları koruma sistemlerinin en önemli öğelerinden olan çocuk adalet sistemine yönelik olarak, Türkiye’de, ilk ciddi çalışmalar 1940’lı yıllarda başlamıştır. 1945’te ilk tasarı hazırlanmış, 1965’te yeni bir tasarı daha hazırlanmış 260 DPT, Türkiye’de Çocuğun Durumu, Ankara 1989’dan aktaran: EĞİTİM-SEN, (t.y) <www.e-kutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/3148.pdf> Erişim Tarihi:02.10.2010. 261 DPT, VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı. Sosyal Yardımlar ve Hizmetler Özel İhtisas Komisyon Raporu, Ankara, 2001, s.18. 262 DPT, s.50. 263 ÖZBEK, 2006, s.214. 65 ve Çocuk Mahkemeleri Kuruluş Görev ve Yargılamaları Hakkında Kanun ancak 1979’da çıkarılabilmiş, uygulanmasına ise 1982’de başlanabilmiştir.264Bu kanun, 2005 yılında kabul edilen 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun kabul edilmesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. 1982 Anayasası, 1961 Anayasası gibi, sosyal devlet ilkesini benimsemiş ve devletin yükümlülüklerini yerine getirirken, sosyal devlet ilkesine göre hareket etmesinin altını çizmiştir. Çocuk Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1989 yılında benimsenmiş, 1990 yılında uygulamaya konulmuştur. 142 ülkenin imzaladığı sözleşmeyi Türkiye, 1990 yılında kabul etmiş ve 1995 yılında çıkarılan 4058 sayılı kanun ile ulusal mevzuatının bir parçası haline getirmiştir.265 264 YÖRÜKOĞLU, s.216-217. WIKIPEDIA, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme Maddesi, <www.wikipedia.com/tr> Tarihi: 30.12.2009. 265 66 Erişim ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GÜNÜMÜZ TÜRKİYE’SİNDE ÇOCUK KORUMA POLİTİKALARININ YASAL ZEMİNİ Türkiye’de çocuk koruma sistemine yönelik kamu politikalarının en belirgin uygulayıcısı görünümünde olan kurum, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü’dür. Ayrıca, Çocuk Koruma Kanunu; Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Yerel Yönetimlere çocuğun korunmasıyla ilgili tedbir kararlarının yerine getirilmesinde görevler vermiştir. Çalışmanın ağırlıklı konusu olan SHÇEK, çocuk koruma faaliyetlerini, 1982 Anayasası, kurum kanunu olan 2828 sayılı kanun ve 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu’na göre yerine getirmektedir. Elbette, çocuk koruma sisteminin asli unsurlarını belirlemese de, oluşmasına yardımcı olan, yukarıda ifade edilen yasal mevzuatın dışında Bunlar, sistemin bulunmaktadır. kanunlar, sağlıklı yönetmelikler işlemesinde ve tüzükler yardımcı de hükümleri oluşturmaktadır. Ulusal hukukumuzun oluşumunda uluslararası bildirge ve sözleşmelerin etkisi de bulunmaktadır. Uluslararası hukukta bildirgeler, devletler tarafından kabul edilse dahi yaptırım zorunluluğu olmayan genel ilkelerin ilanıdır. Ama uluslararası sözleşmeler onay veren devletlerin iç hukuku haline gelmektedir, yasalaşır ve bağlayıcıdır.266 Bu doğrultuda Çocuk Hakları Sözleşmesi, ülkemiz tarafından kabul edilmiş, iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. Mevzuatımızda, her ne kadar istenilen hız ve arzu içinde olmasa da, bu bakış açısıyla orantılı değişikliklere gidildiği görülmektedir. Çalışmanın bu kısmında, 1982 Anayasası’nın çocukların korunmasına yönelik hükümleri ve çocuk koruma sisteminin oluşmasında yardımcı hükümler rolünü üstlenmiş diğer yasal mevzuattan kısaca bahsedilmeye çalışılacaktır. Çocuk koruma sisteminin işlemesinde en önemli yasal düzenlemeleri içeren SHÇEK Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu’na çalışmanın bir sonraki bölümünde, Sosyal 266 AKYÜZ, 1999, s.494. 67 Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun çocukların korunmasına yönelik sunduğu hizmetler ele alınırken yer verilecektir. 3.1. 1982 Anayasası’nda Çocuğun Korunması 1982 yılında kabul edilen anayasamızda çocuk koruma sisteminin hangi temel anlayışla oluşturulacağı genel olarak hükümlere bağlanmıştır. Bu çerçevede, anayasanın çocuk koruma sistemiyle ilgili olan hükümlerine yer verilmeye çalışılacaktır. Şüphesiz bu hususta akla ilk gelen 2.maddesinde yer alan:“Türkiye Cumhuriyeti; Laik, Soysal, Hukuk Devletidir”267 ibaresidir. Sosyal devlet; haklarla donatılmış vatandaşlarının eşit vatandaşlar olarak, bedensel, duygusal, sosyal ve zihinsel gelişimi ve anayasa ile korunan haklarını kullanabilmeleri için gerekli yasal, siyasal ve toplumsal ortamı sağlayan tüm vatandaşların cinsiyet, din, etnik köken gözetmeksizin maddi refaha ve yaşam standardına erişmesi için aktif bir biçimde toplumsal eşitsizliklerle mücadele eden, böylece vatandaşlarını, tüm yeteneklerini geliştirebilmeleri için gerekli sağlık, eğitim ve yaşamsal haklarla donatarak güçlendiren devlettir.268 Sosyal devletin tanımlanmasında üzerinde durulması gereken hassas nokta; “güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği sağlama” görevinin sosyal devlet anlayışında bulunmasıdır. Zira devletten, eşitsiz ve farklı koşullarda yaşayan vatandaşlarını bir arada yaşatma koşullarını düzenlemesi beklenmektedir.269 Çözümlenmiş haliyle, toplumu bir arada ve uzlaşı içerisinde tutma veya toplumun üyeleri için “ortak iyi”270 yi oluşturma, o ortamı yaratma, sosyal devletin temel ilkesidir. Bu paralelde, esenlikleri ve yüksek yararları doğrultusunda devlete, çocukları, özel koruma şemsiyesinin altında müdahaleci olmadan eşit şekilde algılama görevi verilmiştir. Anayasamız 10.maddesinde: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” demiştir. Bu maddesine, 2010 yılında yapılan halk oylaması neticesinde getirilen değişiklikle: “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul 267 1982 Anayasası, Madde 2. Engin YILMAZ, “Sosyal Devlet”, Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, Yıl 2006, s.30. 269 KARATAY, s.14. 270 AKTAY, s.29. 268 68 ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz”271 ibaresi eklenmiş ve çocuklar için alınacak tedbirlerde pozitif ayrımcılık benimsenmiştir. Yapılan bu değişiklikle, çocuk politikalarında birlik ve bütünlük oluşturulacağı umut edilmektedir. Anayasamızın, çocuk koruma sistemiyle ilgili olan diğer bir maddesi, 2010 yılında yapılan halk oylaması neticesinde getirilen değişiklikle, yeni şeklini alan ve başlığı “Ailenin Korunması ve Çocuk Hakları” olan 41.maddesidir. Anayasamız, aileyi, Türk toplumunun temeli olarak görmektedir. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri almak ve teşkilâtı kurmakla görevlendirilmiştir. Bu maddeye, 2010 yılında yapılan değişiklikle, “Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir” hükmü ve “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır”272 ibaresi eklenmiştir. Son yapılan anayasa değişikliğiyle çocuk hakları bakış açısının anayasanın ruhuna yerleştirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bir diğer ifadeyle Türkiye Cumhuriyeti, artık çocuk merkezli perspektifle kamu politikalarını geliştirmeyi taahhüt etmektedir. 1982 Anayasası’nın 42.maddesinde, kimsenin, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı, ilköğretimin, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunlu ve devlet okullarında parasız olduğu belirtilmektedir. Ayrıca devletin, imkânlardan yoksun başarılı öğrencilere, öğrenimlerini sürdürebilmeleri için burs ve başka yollarla gerekli yardımı yapmak ve durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri almakla görevli olduğu eklenmiştir.273Çocukların, özel veya normal eğitim ve öğrenim hakkının bulunduğu ve bu hakkın karşılanmasında devletin birinci dereceden sorumlu olduğu vurgulanmakta ve çocukların korunması sürecinde eğitimin ne denli önemli olduğunun altı çizilmektedir. 1982 Anayasası’nın, 50.maddesinde, kimsenin, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamayacağı, özellikle çocuklar ve kadınlar ile bedeni ve ruhi 271 1982 Anayasası, Madde 10. 1982 Anayasası, Madde 41. 273 1982 Anayasası, Madde 42. 272 69 yetersizliği olanların çalışma şartları bakımından korunması gerektiği üzerinde durulmuştur.274 Böylece çalışmak zorunda olan çocukların haklarını gözetme direktifleri verilmektedir. Bu kısımda, sokakta çalıştırılan, çıraklık eğitim yaşı gelmemiş çocukların çalıştırılması kastedilmemektedir. Anayasamız, “Gençliğin Korunması” başlığı altında geçse de 58.maddesinde, devleti, gençleri kötü alışkanlıklardan korumak üzere gerekli tedbirleri almakla görevli kılmıştır.275Sağlıklı genç kuşakların yetiştirilmesi için, uyuşturucu ve alkolden gençliğin korunması ve özellikle sporun olumlu gücünden yararlanılması üzerinde durulmaktadır.276 Çocuk koruma sistemi içinde, koruma uygulamalarından yararlandırılması gereken çocukların devletçe topluma kazandırılması hususunda 61.maddedeki:“…Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır…Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır. Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur.” hükmü, devletin bu doğrultuda gerekli kurumsallaşmayı yapması, plan ve politikalar oluşturması ve uygulaması görevlerini işaret etmektedir. Özelde korunmaya muhtaç çocuklar, genelde her çocuğun korunması hususuna değinen 1982 Anayasası’na yönelik ciddi eleştiriler yapılmaktadır. Ancak, 2000’li yıllardan sonra yapılan değişikliklerin AB’ye giriş sürecinde, Türkiye’den beklenilen adımlar olduğu göz önünde bulundurulması gerekir. 3.2. Çocuk Koruma Sisteminin Oluşumuna Katkı Sağlayan Yasal Mevzuat ve Diğer Hükümler277 Engelli bireylerine gerekli özeni göstermesi, her modern devletten beklenmektedir. Bu doğrultuda Türkiye’de, “65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz Ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun” ile 18 yaşın 274 1982 Anayasası, Madde 50. 1982 Anayasası, Madde 58. 276 1982 Anayasası, Madde 59. 277 Çalışmanın bu kısmı oluşturulurken; UNICEF, B.M. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme: İlgili Sözleşmeler, Yasalar, Tüzükler ve Yönetmelikler, 2.Basım, Ankara, 2005” isimli kitaptan esinlenilmiştir. 275 70 altında engelli çocuğu bulunanlara bakım ilişkisini yerine getirmek kaydıyla maaş bağlanması söz konusudur.278 Aile, toplumların en küçük yapı birimi olarak tanımlanmaktadır. Ailenin içinde bulunduğu her sosyo-ekonomik koşulun, topluma bir şekilde yansıması olmaktadır. Bu doğrultuda, aile içi şiddetle mücadele hususunda, ülkemizde de mücadeleler verilmektedir. “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” ile aile içi şiddetin önüne geçilmesi, aile üyelerinin ve çocukların bu süreçten olumsuz etkilenmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır.279 Batı’da, yerel yönetimler, sosyal sorunlarla mücadelede, geçmişten günümüze önemli görevler üstlenmiştir. Ancak ülkemizde yerel yönetimlerin, özellikle belediyelerin, sosyal sorunla mücadelede yeterli kaynak ve isteği ortaya koymadığı ifade edilebilir (Bu hususta Büyükşehir Belediyeleri hariç tutulmuştur). Son dönemlerde açılan kadın konukevleri ile belediyelerin de sosyal hayatın içinde önemli görevler yerine getirebileceği anlaşılmıştır. Bu doğrultuda, korunmaya muhtaç çocuklar sorununa da yaklaşımları merakla beklenmekte, konuyla ilgili çevrelerce takip edilmektedir. Nitekim “Belediye Kanunu”, yoksul ve muhtaçlara yardım edilmesi, özürlülere yönelik merkezler ve nüfusuyla orantılı olarak kadın ve çocuk koruma evleri açılmasını belediyenin görevleri arasında göstermektedir.280 Benzer görevler “Büyükşehir Belediyesi Kanunu”nda, hem büyükşehir belediyeleri için, hem de kademe ve ilçe belediyeleri için ifade edilmiştir.281 “Basın Kanunu”, çocuğun kişilik hakkının korunmasıyla bağlantılı olarak, 18 yaşından küçük olan suç faili veya mağdurlarının kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanların para cezası ile cezalandırılacağını belirtmektedir.282 278 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz Ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, Kanun Numarası 2022, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 10.07.1976, Sayı 15642, Ek Madde 1. 279 Ailenin Korunması Hakkında Kanun, Kanun Numarası 4320, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 17.01.1998, Sayı 23233, Madde 1. 280 Belediye Kanunu, Kanun Numarası 5393, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 13.07.2005, Sayı 25874, Madde 14. 281 Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Kanun Numarası 5216, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 23.07.2004, Sayı 25531, Madde 7. 282 Basın Kanunu, Kanun Numarası 5187, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 26.06.2004, Sayı 25504. 71 “Ceza Muhakemesi Kanunu”nda, çocuğun tanıklıktan çekinmesi hususunda yasal temsilcisinin karar vermeye yetkili olduğu, ancak çocuğun görüşünün de alınması gerektiği (madde:76), mağdur çocukların ifadelerinin alınması sırasında görüntü ve ses kaydı alınmasının zorunlu olduğu (madde:52), mağdur çocukların bir kez dinlenebileceği ve çocuğun ifadesi alınırken, en az düzeyde etkilenmesi için çocuk psiko-sosyolojisinden anlayan bilirkişilerin bulunması gerektiği (madde:236) hükümleri yer almaktadır. Ayrıca çocuklara karşı işlenen suçlarda suçüstü yapıldığında şüphelinin yakalanması zorunluluğu (madde:90), çocukların cinsel istismarında kuvvetli şüphe varsa şüphelinin tutuklanması (madde:100) emredilmektedir.283 “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu”nda, anneleri hükümlü olan 0–6 yaş grubunda olan çocukların annelerinin yanında kalabileceği, 3 yaşını doldurmuş çocukların hakim kararıyla yuvalara yerleştirilebileceği (madde:65) belirtilmektedir. Kanunun 11.maddesinde çocuk kapalı ceza infaz kurumlarının ne olduğu tanımlanmakta ve 12–18 yaş grubunda olan çocukların cinsiyet ve fiziki gelişimleri göz önüne alınarak ayrı ayrı bölümlerde tutulmaları ve bu kurumlarda eğitim ve öğretim verilmesi ilkesine tam olarak uyulması hükme bağlanmıştır. Kanun, çocuk eğitimevlerini, hükümlü çocukların, eğitildiği, meslek sahibi yapıldığı ve toplumla bütünleşmesinin sağlandığı, dış güvenliği olmayıp, iç güvenliği olan tesisler olarak ifade etmektedir. Bu kurumlarda içerde veya dışarıda eğitimlerine devam eden çocuklardan 18 yaşını dolduranların eğitimlerine devam edebilmeleri açısından 21 yaşına kadar bu kurumlarda kalmasına izin verileceği de ayrıca hükme bağlanmıştır (madde:15).284 Çocuğun düşünce hakkına saygı, düşünceyi teşvik etmek açısından son derece önemlidir. “Dernekler Kanunu”nda, 15 yaşından büyük, ayırt etme yeteneği gelişmiş çocukların, sosyo-kültürel amaçlarla çocuk derneği kurabileceği veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabileceği, 12 yaşından büyüklerin ise yasal 283 Ceza Muhakemesi Kanunu, Kanun Numarası 5271, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 17.12.2004, Sayı 25673. 284 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, Kanun Numarası 5275, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 29.12.2004, Sayı 25685. 72 temsilcisinin izni ile üye olabileceği ancak yürütme ve denetim kurullarında üye olamayacağı, belirtilmektedir.285 Din ve vicdan özgürlüğü doğrultusunda, “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” ile ilköğretimini bitirmiş, dini bilgiler almak isteyen çocuklar için Kuran kursu açılabileceği ve yaz tatilinde Milli Eğitim Bakanlığının gözetiminde, yasal temsilcisinin izniyle çocukların Diyanetin açtığı yaz Kuran Kurslarına gidebileceği belirtilmektedir.286 Böylece, devletin sorumluluğu altında verilecek kurslarla, çocukların din istismarına maruz kalmalarının önüne geçilmek istenmiştir. Çocuk ve Gençlerin boş zamanlarını kendi gelişimlerine katkı sağlayacak aktivitelerle geçirmesi, kötü alışkanlıklar edinmemesi, her toplumda mevcut olan amaçlardandır. “Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” ile teşkilatın görevleri arasında, gençliğin boş zamanlarını değerlendirmesi ve kötü alışkanlıklar edinmemesi için gerekli tedbirleri almak da belirtilmiştir.287 Boşanmış anne-babaların çocuklarıyla şahsi münasebet kurabilme hakkı en doğal insan haklarındandır. Ancak kimi zaman, anne-babalar çocuklarının bu hakkını karşı tarafı zor durumda bırakmak amacıyla kendi çıkarlarına göre kullanabilmektedir. Bu hususla bağlantılı olarak, “İcra ve İflas Kanunu”nda, boşanmış anne ve babaların çocuklarıyla şahsi münasebet hakları düzenlenmiş, tarafların çocuk teslimi hususunda dikkat etmeleri gereken hususlar, çocuğun menfaatlerine binaen tanzim edilmiştir.288 Korunmaya muhtaç durumda olan çocuklara kurum bakımı hizmeti veren kuruluşların, yerel yönetim birimlerince desteklenmeleri gereken noktalar ortaya çıkabilmektedir. “İl Özel İdaresi Kanunu”nda, idarenin görev ve sorumlulukları 285 Dernekler Kanunu, Kanun Numarası 5253, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 23.11.2004, Sayı 25649, Madde 3. 286 Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, Kanun Numarası 633, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 02.07.1965, Sayı 12038, Ek madde 3. 287 Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Kanun Numarası 3289, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 28.05.1986, Sayı 19120, Madde 2. 288 İcra ve İflas Kanunu, Kanun Numarası 2004, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 19.06.1932, Sayı 2128. 73 arasında, çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarına katkı sağlanması ve sosyal hizmet faaliyetleri de bulunmaktadır.289 Çocuk koruma sistemi içinde, süreklilik arz eden, çocuğun kendi geleceğini tayin edebilme hakkıyla bağlantılı olarak eğitim hakkının önemi son derece büyüktür. Bu doğrultuda, çocukların her türlü dış etken ve tehditten korunması, çocuk hakları perspektifini oluşturmaktadır. “İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun” ve “Hususi İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık Ve İçtimai Yardım Sandığı İle Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanun” ile öğretmenlerin öğrencilere kötü muamelede bulunmaları halinde uygulanacak disiplin hükümleri dile getirilmekte, çocuğun dışlanması veya şiddete maruz kalması durumunda sorumlulara ne tür yaptırımlar uygulanacağı belirtilmektedir.290-291 “İlköğretim ve Eğitim Kanunu” ile engelli çocukların eğitiminin sağlanması hususunda gerekli görev dağılımı yapılmıştır (madde:12). Ayrıca ilköğretime devam etmeyen çocukların hiçbir işyerinde çalıştırılamayacağı belirtilmiştir (madde:59). Yoğun turizm bölgeleri dışında, meyhane, kahvehane, kıraathane, bar, elektronik oyun merkezleri gibi umuma açık yerler ile açık alkollü içki satılan yerlerin okullara belli bir mesafeden daha yakında bulunamayacağı (madde:61) hükme bağlanarak çocukların korunması ve kendilerine toplum içerisinde olumlu bir yer edinebilmesinde eğitimin önemi vurgulanmıştır.292 “İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu” ile çocukların istifade ettiği her türlü eğitim ve öğretim kurumları ile spor tesislerinde alkollü içki satışı 289 İl Özel İdaresi Kanunu, Kanun Numarası 5302, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 04.03.2005, Sayı 25745, Madde 6. 290 İlk Ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun, Kanun Numarası 1702, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 29.06.1930, Sayı 1532. 291 Hususi İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık Ve İçtimai Yardım Sandığı İle Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanun, Kanun Numarası 4327, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 19.01.1943, Sayı 5308. 292 İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Kanun Numarası:222, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 12.01.1961, Sayı 10705. 74 yasaklanmıştır. Aynı kanunda 18 yaşın altında bulunan herkese alkollü içki satışının yasak olduğu belirtilmektedir.293 Çalışmak zorunda olan çocukların çalışma koşulları kanunlar ve yönetmelikler ile belirlenmiştir. Burada önemli bir husus, çalışmak zorunda olan çocuk kavramıyla, kanunen yasal olan işyerlerinde, kanunen yasal çerçevede çalışan çocuklar ifade edilmek istenmiştir. Sokakta çalıştırılan, yasal olmayan yerlerde, yasal olmayan koşullarda çalıştırılan çocuklar kastedilmemiştir. Bu durum “İş Kanunu” ile düzenlenmiştir. İş Kanunu’nda, hamile ve emzikli kadınların durumları özel olarak düzenlenmiştir (madde:74). Kanunda, 18 yaşından küçüklerin yıllık izinlerinin 20 günden az olamayacağı belirlenmiştir. 15 yaşından küçüklerin çalıştırılması yasaklanmış, çocuklar için özel iş güvenliği hususları vurgulanmış, çalışma saatleri belirlenmiştir (madde:71). İş Kanunu’na göre, 18 yaşından küçüklerin maden işleri gibi yeraltında ve su altında çalıştırılamayacağı hükme bağlanmış (madde:72), 16 yaşından küçüklerin ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamayacağı belirtilmiştir (madde:85).294 Toplumsal hayatta yapılması suç olmayan ancak hoş görülmeyen eylemlere yönelik yaptırımları belirleyen “Kabahatler Kanunu”na göre, 15 yaşını doldurmamış çocuklar hakkında idari para cezası verilemez.295 “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu” ile çocukların sosyal, kültürel ve ahlaki gelişimlerine zarar verecek içeriği olan yayınların 18 yaşından küçük çocuklara ulaştırılmaması hususunda alınacak tedbirler sıralanmaktadır.296 “Mesleki Eğitim Kanunu” bir çocuğun çırak olabilmesi için 14 yaşını tamamlamış olmasını ve en az ilköğretim mezunu olmasını şart koşmaktadır. Ağır ve tehlikeli işlerle ilgili çıraklık ayrıca bir değerlendirmeye göre yapılmaktadır.297 293 İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu, Kanun Numarası 5130, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 12.06.1942, Sayı 5130. 294 İş Kanunu, Kanun Numarası 4857, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 10.06.2003, Sayı 25134. 295 Kabahatler Kanunu, Kanun Numarası 5326, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 31.03.2005, Sayı 25572, Madde 11. 296 Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu, Kanun Numarası 1117, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 07.07.1927, Sayı 627. 297 Mesleki Eğitim Kanunu, Kanun Numarası 3308, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 19.06.1986, Sayı 19139. 75 “Milli Eğitim Temel Kanunu”, çocukların demokrasi kültürü içinde (madde:11), laik sistemin gerekleriyle paralel (madde:12) yetiştirilmesi gereğinin altını çizmektedir. Kanun, özel eğitime ihtiyaç duyan çocukların, eğitimleri için gerekli tedbirlerin alınması hususunda hükümler içermektedir.298 “Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu” ile, 15 yaşından küçüklerin savaş durumlarında vatan savunmasında sorumluluklarının bulunmadığı ifade edilmiştir.299 “Nüfus Hizmetleri Kanunu”, yaşının küçüklüğü nedeniyle kendisini ifade edemeyenlerin nüfus kayıtlarının, yetkililerce yapılacak resmi çalışmanın ardından, o yerin nüfus müdürlüğünce kayıt altına alınması hükmünü içermektedir. Ayrıca evlat edinilen çocukların resmi işlemlerinin tamamlanması hususunda usul belirtmektedir.300 “Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile devlet, özürlü çocuklarların eğitiminden, bakım hizmetlerinden, mesleki rehabilitasyonundan, erken tanı ve koruyucu hizmetlerinden sorumlu tutulmuştur.301Son dönemde bu doğrultuda geliştirilen politikalarla, içinde engelli çocukların da bulunduğu yaklaşık 120 bin vatandaş için bakım hizmeti ücreti ödenmektedir. “Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu”, polise, korunmaya muhtaç çocuklara yardımcı olmayı (madde:1), kanuni istisnalar saklı kalmak üzere, eğlence, oyun, içki ve benzeri amaçlı umuma açık ve açılması izne bağlı yerlerde 18 yaşından küçüklerin çalıştırılmasına engel olmayı; bar, pavyon, gazino, meyhane gibi içkili yerler ile kıraathane ve oyun oynatılan benzeri yerlere yanlarında veli ve vasileri olsa bile 18 yaşını doldurmamış küçüklerin girmesini engellemeyi (madde:12) görev olarak göstermektedir. Ayrıca, çocuklar, kız ve kadınlar ile genç erkeklere sözle veya herhangi bir şekilde sarkıntılık edenleri, kötü alışkanlıklara ve her türlü 298 Milli Eğitim Temel Kanunu, Kanun Numarası 1739, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 24.06.1973, Sayı 14574. 299 Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu, Kanun Numarası 3634, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 16.06.1939, Sayı 4234. 300 Nüfus Hizmetleri Kanunu, Kanun Numarası: 5490, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 29.04.2006, Sayı 26153, Madde 19. 301 Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Kanun Numarası 5378, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 07.07.2005, Sayı 25868. 76 ahlaksızlığa yönelten ve teşvik edenleri, herhangi bir müracaat veya şikayet olmasa bile engellemede polisin görevli olduğu belirtilmiştir (madde:11).302 Bir suçun mağduru veya şüphelisi çocuklar ve korunmaya muhtaç duruma gelmiş çocuklar ile gerekli çalışmaların yapılabilmesi amacıyla emniyet teşkilatında çocuk şubeleri kurulmuştur. Hangi durumda olursa olsun amaç çocuğun yüksek yararı olarak belirlenmiştir. “Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği” ile oluşturulan çocuk polisine, korunmaya muhtaç olduğundan şüphe edilen, ihmal ve istismara maruz kaldığı ihbar edilen, evden veya bulunduğu kuruluştan kaçan, suça maruz kalan, suç işleme eğiliminde olan, sokakta yaşayan, sokakta çalıştırılan, oturduğu yeri haber vermekten aciz, kendini ifade edemeyen, kimliği tespit edilemeyen, buluntu, mülteci ve refakatsiz çocukların korunması ile ilgili görevler verilmiştir.303 “Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği”nde, jandarma, korunmaya muhtaç çocuklar ile yardım gereken küçüklere yardım etmek, ailelerine durumlarını bildirmek, ailesi olmayanların durumunu devlet kurumlarına bildirmekle görevli kılınmıştır.304 Medyanın toplumsal yapı üzerindeki etkileri göz önünde bulundurularak, çocukların olumsuz etkileneceği yayınlardan uzak durulması yaklaşımı kanunlara yansıtılmıştır. Bu hususta, başarılı olunup olunmadığı ayrı bir değerlendirme konusudur. “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun” ile TV’lerin yayın ilkelerinde; yayınların müstehcen olmaması, kadınlara, güçsüzlere, özürlülere ve çocuklara karşı şiddetin ve ayrımcılığın teşvik edilmemesi, gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlakî gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması (madde:4) hususlarına özen gösterilmesinin altı çizilmiştir. Kanunda, yayınlarda genel ahlakın gereklerini, milli gelenekleri ve manevi değerleri gözetmede (madde:5), çocuklara yönelik veya içinde çocukların kullanıldığı reklamlarda, onların yararlarına zarar verecek 302 Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, Kanun Numarası 2559, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 14.07.1934, Sayı 2751. 303 Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 13.04.2001, Sayı 24372. 304 Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 17.12.1983, Sayı 18254. 77 unsurların bulunmamasına (madde:19) azami dikkat edilmesini usule 305 bağlanmıştır. “Radyo ve Televizyon Yayınlarının Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik”te küçüklere karşı her türlü ayrımcılığın, fiziksel ve psikolojik şiddetin teşvik edilmemesi, çocukların fiziksel, duygusal veya cinsel istismarı, ya da çocuk emeğinin sömürüsünün özendirilmemesi, çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyecek türden programlardan, korunmasına dikkat edilmesinin altı çizilmektedir.306 “Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu” ile özürlü çocuk doğumlarının önlenmesi için, gebelik öncesi ve gebelik döneminde tıbbi ve eğitsel çalışmalar yapılması, yeni doğan bebeklerin metabolizma hastalıkları için gerekli olan testlerden geçirilerek risk taşıyanların belirlenmesine ilişkin tedbirler alınması hükme bağlanmıştır.307 Son dönemde üzerinde sıkça tartışılan, taş atan çocuklar kanunu olarak da bilenen “Terörle Mücadele Kanunu”nda, Temmuz 2010 döneminde TBMM tarafından düzenlemeye gidilmiş308 ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususu “15 yaşını tamamlamamışlar” ibaresi yerine “çocuklar hakkında 309 uygulanmaz” şeklinde değiştirilmiştir. “Türk Vatandaşlığı Hakkında Kanun” ile bir Türk vatandaşı tarafından evlat edinilen ergin olmayan kişinin, milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmamak şartıyla, karar tarihinden itibaren Türk vatandaşlığını kazanabileceği hükme bağlanmıştır.310 “Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun” ile 18 yaşından küçüklere tütün ve ürünlerinin satışı; ürünlerin üretiminde, şatışında, 305 Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Kanun Numarası 3984, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 20.04.1994, Sayı 21911. 306 Radyo ve Televizyon Yayınlarının Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 17.04.2003, Sayı 25082. 307 Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Kanun Numarası 3359, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 15.05.1987, Sayı 19461, Madde 3. 308 VATAN, “Taş Atan Çocuklar Yasası Kabul Edildi”, 24.07.2010, <http://www.gazetevatan.com/haber/gulden-kritik-yasaya-onay/319014/1/Gundem> Erişim Tarihi:20.10.2010. 309 Terörle Mücadele Kanunu, Kanun Numarası 3713, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 12.04.1991, Sayı 20843. 310 Türk Vatandaşlığı Hakkında Kanun, Kanun Numarası 5901, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 12.06.2009, Sayı 27256, Madde 17. 78 pazarlanmasında çocukların çalıştırılması, ürünlerin çocukların doğrudan ulaşacağı biçimde teşhiri ve arzı yasaklanmıştır. Ayrıca, her türlü sakız, şeker, çerez, oyuncak, kıyafet, takı, aksesuar ve benzeri ürünlerin tütün ürünlerine benzeyecek veya markasını çağrıştıracak şekilde üretilmesi, dağıtılması ve satılması yasaklanmıştır.311 “Umumi Hıfzısıhha Kanunu” ile 10 yaşından küçük çocukların, ana-babası veya bakımını yerine getirenler tarafından kötü muameleye maruz kalması durumunda aile yanından alınarak devlet kurumlarına yerleştirilmesi uygun görülmüştür (madde:165). 12 yaşından küçük çocukların fabrika, imalathane gibi her türlü yerde çalışması yasaktır. 12–16 yaş arasındaki çocukların günde 8 saatten fazla çalışmaları ile gece 20.00’den sonra çalışmaları yasaktır (madde:173). Kanun ile “Mahalli belediyelerince bar, kabare, dans salonları, kahve, gazino ve hamamlarda on sekiz yaşından aşağı çocukların istihdamı menolunur (madde:176).” 12 yaşından küçük çocukların yanlarında ana-babaları veya yasal temsilcileri olsa bile meyhanelere girmesi ile 18 yaşından küçüklere alkol satışı yasaktır (madde:166).312 Çocuk koruma politikalarının etkin bir şekilde uygulanabilmesinde çocuklara, sosyal güvenlik sistemi içinde, sigortalı olduğu veya olmadığı hususlarına göre ayrıma tabi tutmadan, bütüncül bakış açısıyla yaklaşılmasının son derece önemli olduğu belirtilebilir. Ülkemizde son dönemde yapılan değişiklikler sonucunda “Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu” ile 18 yaşın altındaki her vatandaş genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır.313 Özellikle küçük çocukları yakından ilgilendiren oyuncakların çocukların sağlık ve gelişimlerini dikkate alması ile bağlantılı “Oyuncaklar Hakkındaki Yönetmelik” ile gerekli hususlar belirlenmiştir.314 “Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik” ile çocuklar üzerinde bilimsel araştırma yapılamayacağı belirtilmiş ancak bazı özel durumlarda, çocukların yüksek 311 Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında, Kanun Numarası 4207, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 26.11.1996, Sayı 22829, Madde 3. 312 Umumi Hıfzısıhha Kanunu, Kanun Numarası 1593, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 06.05.1930, Sayı 1489. 313 Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, Kanun Numarası 5510, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 16.06.2006, Sayı 26200. 314 Oyuncaklar Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 17.05.2002, Sayı 24758. 79 yararı söz konusu olduğunda araştırma yapılmasına izin verilebileceği 315 belirtilmiştir. “Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü”nde, 18 yaşından küçük fuhşa sürüklenen çocuklar hakkında tedbir alınması gerektiği ve fuhuş yerlerine 18 yaşından küçüklerle, okul kıyafeti içinde olanların alınmaması hükme bağlanmıştır.316 3.2.1. Türk Medeni Kanunu ve Ceza Kanunu’nda Çocuğun Korunması Ülkemizde çocuk koruma sisteminin oluşumunda Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’nun da önemli görevler üstlendiği ifade edilmelidir. Bu sebeple her iki kanuna da ayrı başlıklar altında değinilmesinin yararlı olacağı düşünülmektedir. 3.2.1.1. Medeni Kanun’da Çocuğun Korunması Vatandaşların toplumsal hayatın içindeki sorumlulukları Medeni Kanun ile düzenlenmiştir. İlki 1926 yılında kabul edilen, 2001 yılında yenisi ile değiştirilen ve güncel şartlara göre revize edilen bu kanunla, toplumsal ilişkiler ve değişme bağlamında çocukların korunması hususuna da değinilmiştir. Türk Medeni Kanunu (TMK),317 çocukluğun sona ermesinde belirleyici olan, 18 yaşın altında bulunan bireylerin evlenmesiyle ilgili hükümler içermektedir. Kanuna göre, erkek ya da kadın 17 yaşını doldurmamış kişilerin evlenemeyeceği ancak 16 yaşını dolduranların olağanüstü durumda veya pek önemli bir sebeple hakimin vereceği karar ile evlenebilecekleri hükme bağlamıştır (124.madde). Kanun, çocuğun kişiliği ve hakkı ile ilgili olarak, çocuğun hak ehliyetini sağ doğmak koşuluyla anne rahmine düştüğü andan itibaren kazandığını belirtmektedir (28.madde). 315 Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi:23.12.2008, Sayı:27089. 316 Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzük, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 19.04.1961, Sayı 10786. 317 Türk Medeni Kanunu. Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu, Kanun Numarası 4721, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 08.12.2001, Sayı 24607. 80 TMK, çocuğun korunmasıyla ilgili olarak, çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri yetmez ise hakimin, çocuğun korunması için uygun önlemleri aldırabileceğini hükme bağlamıştır (346.madde). Hakim, çocuğun ana-babasıyla yaşaması, kendi psiko-sosyal gelişimi açısından tehlikeli ise çocuğun aileden alınarak başka bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirilmesine karar verebilir (347.madde). Aynı durum çocuğun aile içinde kalmasında gerçekleşiyorsa da uygulanır. TMK, çocuğun korunması sürecinde önceki maddelerde sayılan hükümlerin yeterli olamaması durumu ile ilgili olarak, çocuğun velayeti ile ilgili yeni bir karar alınabileceğini, çocuğun ana veya babasından birisine verilebileceğini veya her ikisinden alınırsa bir vasi atanacağını hükme bağlamıştır (348.madde). Kanun, velayet kaldırılsa bile çocuğun masraflarından ana ve babanın sorumlu olduğu, maddi imkanları yoksa devletin bu masrafları yükleneceğinden bahsetmektedir (350.madde). Çocuğun velayet durumunda değişme olması halinde yeni değerlendirme yapılacağı ve ona göre karar verileceği belirtilmektedir (351.madde). Çocuğun psiko-sosyal açıdan gelişiminde anne ve babasıyla sağlıklı iletişim kurmasının öneminden hareket eden kanunun, 323.-326. maddeleri anne – babanın çocuğuyla iletişimini düzenlemektedir. TMK’da, 15 yaşını doldurmuş çocuğun kendi isteği ve velisinin de rızasıyla mahkemece ergin kılınabileceği hükmü bulunmaktadır (12.madde). Çocuk koruma sisteminin önemli yöntemlerinden olan evlat edinme ile ilgili olarak TMK, ayırt etme çağındaki çocuğun rızası olmadıkça evlat edinilemeyeceğini hükme bağlamıştır (308.madde). Ayrıca evlat edinilecek çocuğun anne ve babasının rızası gereklidir (309.madde). Ana-baba, çocuklarının evlat edinilmesine rıza göstermiş olsa bile 6 hafta içinde rızasından geri dönebilir (310.madde). Ancak bazı durumlarda ana-babanın rızasının aranmasına gerek bulunmamaktadır. Kanunda bu durumlar, küçüğe karşı gerekli özen yeterince gösterilmiyorsa veya kim olduğu, uzun süreden beri nerede oturduğu bilinmiyorsa şeklinde belirtilmiştir (311.madde). TMK, bir çocuğun evlat edinilmesinde, evlat edinilecek çocuğun bir yıl süreyle, evlat edinecek kişi veya aile tarafından bakılmış olmasını gerekli görmektedir (305.madde). 81 Çocuğun aile içinde korunması ile bağlantılı olarak Medeni Kanunumuz, çocuğu da bazı hususlarda sorumlu tutmaktadır. Bu doğrultuda, çocuğun anne ve babasının sözünü dinleme yükümlülüğü, ana ve babasının rızası dışında evi terk edemeyeceği, yasal sebep olmaksızın onlardan alınamayacağı hükme bağlanmıştır (339.madde). Çocuğun ergin oluncaya kadar ana-babasının bakım borcunun devam ettiği belirtilmektedir (328.madde). TMK, çocuğun nafaka hakkı üzerine de düzenleme yapmıştır (330.-334. maddeleri). 3.2.1.2. Ceza Kanunu’nda Çocuğun Korunması Hukuk sistemimiz, çocuğun, suçun mağduru olması durumu ile ilgili olarak Ceza Kanununda, çocuğu koruyucu nitelikli hükümler getirmiş, çocuğa karşı işlenen suçların cezasını belirterek çocuğun korunma hakkını gözetmiştir. Türk Ceza Kanunu (TCK),318 çocuğun can güvenliğiyle ilişkili olarak, çocuğun kasten öldürülmesi suçuna karşılık ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedileceğini (85.madde) belirterek çocukların yaşam hakkı üzerine vurgu yapmaktadır. Çocukların intihara sevk edilmesi veya kandırılarak, zorlanarak ve tehditle intihar ettirilmesi de, kasten adam öldürmek suçuyla eş değer görülmektedir (84.madde). Çocuğun kasten yaralanması veya neticesi sebebiyle kasten adam yaralama suçu olarak bir çocuğun vaktinden önce doğmasına sebep olmak karşılığında da hapis cezası öngörülmüştür (86.-87.maddeler). Kanun, çocuklar üzerinde deney yapılmasıyla ilgili olarak hangi durumların suç olduğunu da belirtmektedir (90.madde). TCK, doğmamış ancak anne rahmine düşmüş çocuğun iyilik halini düşünerek, çocuk düşürtmeyi, çocuk düşürmeyi, kısırlaştırmayı suç olarak ele almıştır (99.-101.maddeler). TCK, çocuğun kaçırılması veya alıkonulmasını suç saymaktadır. Buna göre kanuni temsilcisinin rızası dışında evi terk eden çocuğu, çocuğun rızasıyla da olsa, ailesini veya yetkili makamları haberdar etmeden yanında tutan kişi hakkında cezai işlem yapılacağı hükme bağlanmıştır (234.madde). 318 Türk Ceza Kanunu, Kanun Numarası 5237, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 12.10.2004, Sayı 25611. 82 TCK, çocuğa karşı sorumlu olan kişileri de çocuğa iyi davranmakta sorumlu görmekte, aksi halde cezalandırmaya gidileceğini belirtmektedir. Buna göre, yetkili kişinin veya çocuğu büyütmek, okutmak, muhafaza etmek ile sorumlu olan kişinin çocuğa kötü muamele etmesi durumunda uygulanacak cezai işlemlere yer verilmiştir (232.madde). Kanunda, ebeveynin aile hukukundan doğan sorumluluklarını yerine getirmeme, hamile eşine veya birlikte yaşadığı kendisinden hamile kalmış bayanı terk etme, maddi ve manevi sorumluluklarını yerine getirmeme ve çocuklarını ağır bir şekilde tehlikeye sokmasının suç olduğu ve cezalandırılacağı yer almaktadır (233.madde). Kanun, çocuğu terk etmeyi de suç saymaktadır. Kendisini idare edemeyecek derecede küçük olan çocuğu terk etmek (97.madde) ve bu durumu ilgililere bildirmemek suç olarak ele alınmıştır (98.madde). Günümüz koşullarında çocukların korunması ile ilgili en önemli sorunlardan birisi çocukların cinsel istismarıdır. Çocukların pornografik içerikli yayınlarda kullanılmasının son zamanlarda giderek artması, bu sorunla mücadelede yeni yaklaşımları gerekli kılmıştır. Bu hususta, TCK, 226. maddesinde müstehcen yayınların çocuklara izlettirilmesini, dinlettirilmesini, bunları çocukların görebileceği, ulaşabileceği şekilde kolaylaştırılmasını suç olarak görmektedir. Çocukları bu yayınlarda kullananlar, yayınları yayanlar, satanlar ve alanların suç işlediği ve cezalandırılacağı belirtilmiştir. TCK’da çocukların fuhşa teşvik edilmesi, fuhuşta kullanılması da ciddi suçlar arasında yer alır. TCK, çocukların cinsel istismarını insanlığa karşı işlenen suçlardan saymaktadır (77.madde). Kanunda, çocuklara cinsel saldırının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılacağı belirtilmiştir (102.madde). Kanunda, reşit olmayanla cinsel ilişkinin cezai niteliği belirlenmiş ve 15 yaşını tamamlamış çocukla cinsel ilişkiye girilmesinde, çocuğun şikayetçi olup olmadığı hususunun önemli olduğunun altı çizilmiştir (104.madde). 15 yaşından küçük çocuğun cinsel istismarı şikayete tabi değildir. Bu hususta doğrudan Kamu davası açılır. Kanun, çocuklara kumar oynatılmasını (228.madde), çocukların dilendirilmesini (229.madde), çocuk emeğinin sömürülmesini (117.madde) suç saymıştır. Çocukların sağlığı için tehlikeli maddelerin çocuklara verilmesi veya 83 satılması yasaklanmıştır (194.madde). TCK, çocuk ticaretini (80.madde), çocukların organ ve dokusuna zarar vermeyi ve ticaretini (91.madde), çocuğun hürriyetinden yoksun kılınmasını (109.madde), çocuklara işkence yapılmasını (94.madde), neticesiyle ağırlaşmış işkencenin cezasını (95.madde), ve çocuklara eziyet edilmesini (96.madde) yetişkinlere karşı işlenen suçlara göre değerlendirildiğinde arttırılmış ciddi hapis cezalarıyla cezalandırmıştır. 3.2.3. Çocuk Koruma Sistemi İçinde Çocuk Adalet Sistemi Çocuk Adalet Sistemi, Ceza Muhakemesi Usul Kanunu, Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, RTÜK Kanunu, RTÜK Yönetmeliği, Basın Kanunu, Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği ve Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre oluşmuştur. Ancak sistemin oluşumunda ana yapıyı 2005 yılında kabul edilen 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu oluşturmaktadır. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 31., 33. ve 51. maddelerinin içeriği de yol gösterici nitelik taşımaktadır. Çocuk Koruma Kanunu, çocuk adalet sistemi boyutuyla, çocuk mahkemelerinin kuruluş ve hakimlerinin tayin edilmesine, suça itilen veya suç mağduru olan çocukların hakkında yapılacak olan soruşturma veya ifadelerinin alınmasına, çocukların korunma hakkını tam olarak kullanabilmesi için gerekli olan mesleki görüşleri içeren sosyal inceleme raporlarına, çocuklar hakkında alınabilecek tedbirlere ve tedbirlerle ilgili görev şekillendirmektedir. 84 dağılımına değinmekte ve sistemi DÖRDÜNCÜ BÖLÜM TÜRKİYE’DE GÜNCEL ÇOCUK KORUMA POLİTİKALARI ve SHÇEK Türkiye’de çocuk koruma sistemine yönelik olarak ilk akla gelen kurum Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü’dür. Çalışmanın bundan sonraki kısmında kurumun çocukların korunmasına yönelik güncel hizmetleri ve politikaları üzerinde durulacaktır. 4.1. Sosyal Hizmetler ve Çocukların Korunması Türkiye’de çocuk koruma sisteminin (genelde tüm çocukların korunması, özelde ise korunmaya muhtaç durumdaki çocukların korunması), uygulama safhasında en önemli kurum Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’dur. Bunun sebebi, çocukların bakım ve gözetiminden 7 gün 24 saat esasına göre sorumlu olmasının yanı sıra, gündüzlü hizmet modelleriyle de çocukların korunma ihtiyacını karşılayabilmesidir. Sosyal hizmetler, insanların sağlık ve iyilik halinin geliştirilmesi, insanların kendilerine daha yeterli hale gelmeleri, başkalarına bağımlı olma hallerinin önlenmesi, aile bağlarının güçlendirilmesi, bireylerin, ailelerin grupların veya toplulukların sosyal işlevlerini başarıyla yerine getirmelerinde yardımcı olmak amacıyla sosyal hizmet uzmanları ve diğer meslek mensupları tarafından gerçekleştirilen etkinlikler ve programların bütünüdür.319 Toplumlarda özürlüler, göçmenler, mülteciler, sığınmacılar, eski hükümlüler korunmaya muhtaç çocuklar vb., gibi özel koşulları nedeniyle, politikalarla korunması gerekli olan kesimler bulunmaktadır.320 Sosyal hizmetler işte bu farklı koşullara sahip olan bireyin (korunmaya muhtaç bir çocuk olabilir) veya grubun (parçalanmış/dağılmış bir aile olabilir) veya toplumun (doğal afete uğramış toplum), 319 320 DPT, s.9. ALTAN, s.6. 85 insan onuruna yakışır bir hayat seyrine ulaşması için toplum kaynaklarını kullanan bir politika aracı olarak ciddi görevler üstlenmiştir. Türkiye’de sosyal hizmetler, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve merkezi yönetim tarafından çeşitli plan ve programlara göre uygulanmaktadır. Ancak en etkili ve geniş sosyal hizmet ağı, Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) tarafından sunulmaya çalışılmaktadır. 1983 yılına kadar Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu olarak faaliyetlerine devam eden kurum, 1983 yılında 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nun kabulüyle tamamen resmi bir hüviyete kavuşmuştur. Halen 81 ilde teşkilatlı il sosyal hizmetler müdürlükleri kanalıyla hizmet sunumunu devam ettiren SHÇEK, yaşlı hizmetlerinden özürlü hizmetlerine, aile hizmetlerinden korunmaya muhtaç çocuk ve genç hizmetlerine pek çok sosyal alana hizmet vermekte, bu alanlara yönelik Türkiye Cumhuriyeti’nin kamusal politikalarının geliştirilmesi ve uygulanması görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır. Sosyal Hizmetler’in (SH)’si modern bakış açısını, bilimsel ve mesleki yaklaşımı, (ÇEK)’i ise geçmişe duyulan minneti, teşekkürü, günün çok zor şartlarında çocuklar için hizmet veren nice isimsiz kahraman vatan ve yardımsevere vefayı ifade ettiği düşünülmektedir. SHÇEK, anayasamızın sosyal devlet ilkesi çerçevesinde, kuruluş işleyiş ve düzenlemelerini yetki bakımından aldığı 2828 sayılı kanuna göre yerine getirmektedir. Bu doğrulta SHÇEK misyonunu: …köklü devlet tecrübemiz, engin kültür ve medeniyet birikimimiz ile evrensel hukuk ilkeleri ve anayasa çerçevesinde uluslararası sözleşmelere ulusal plan ve politikalara sosyal değişme ve gelişime göre sosyal hizmetlerin temel ilke ve esasları ile model niteliğini belirlemek, nitelikli bir yaşam sürdürmekte güçlük çeken birey ve grupların maddi manevi ve sosyal yoksunluklarının giderilmesinin ve ihtiyaçlarının karşılanmasının bir insan hakkı olduğu anlayışı içinde sosyal sorunların önlenmesi ve çözümlenmesine yardımcı olunmasını ve hayat standartlarının iyileştirilmesini amaçlayan sistemli ve programlı hizmetler bütününü alanla ilgili olan kesimler ile işbirliği içerisinde yürütmek 86 olarak tanımlamaktadır.321Çocuk koruma sisteminin en önemli uygulayıcısı konumunda olan SHÇEK, korunmaya muhtaç çocuklar sorun alanına yönelik, kamu politikalarını geliştirmeye ve uygulamaya çalışmaktadır. SHÇEK, çocuk koruma sistemi içinde çocukları korumaya dönük politikalarında kullandığı koruma, bakım ve gözetim yöntemlerinin başlıcaları, tanımı, içeriği ve yasal dayanağı çalışmanın bundan sonraki kısmında sunulmaya çalışılacaktır. 4.2. SHÇEK Tarafından Uygulanan Kamu Politikaları ve Yasal Dayanağı SHÇEK’in, çocuk koruma sistemine yönelik uyguladığı kamu politikaları, yasa, yönetmelik ve tüzüklerle şekillendirilmiştir. Bu politikalar, aile yanında bakım odaklı ve kurum bakımı odaklı olarak iki grupta ele alınabilir. 4.2.1. Çocuğun Aile Yanında Bakımı Bu bakım modeli diğer bakım modellerine göre daha eski, daha insancıl ve olumlu sonuçlarının diğer modellere göre daha fazla olduğu modeldir. Çocuğun, annesi, babası, diğer aile üyeleri ile birlikte korunması medeniyetlerin ortak payesi, çocuk hakları perspektifinin temel anlayışı olmuştur. Çocuğun korunması hususuyla paralel olarak Anayasamız; ailenin korunması, desteklenmesi ve geliştirilmesine yönelik plan ve politikalar geliştirmeyi ve uygulamayı devlete görev olarak vermiştir. SHÇEK’ in çocuğun aile içinde korunmasıyla ilgili görevleri olup bu hususta kurumdan “çocuğun öncelikle aile içinde korunması” temel ilkesini benimseyen politikalar ortaya koyması beklenmektedir. Uygulamada, 2000’li yıllara kadar olan süreç için SHÇEK’e ciddi eleştiriler yapılmıştır. 2000’li yıllarla birlikte özellikle AB’ye giriş süreci içinde yapısal uyum değişikliklerinin, çocuk hakları perspektifiyle uyumlu hale getirilmesinin gerekliliği yakın gelecekte önemli değişikliklerin yaşanabileceği işaretini vermektedir. Beklentiler de bu yöndedir. SHÇEK Kanunu, bu doğrultuda kurumun görevlerinden birisinin, öncelikle çocuğun aile içinde yetiştirilmesi ve desteklenmesi için aileyi eğitim, danışmanlık ve 321 SHÇEK, 2007 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayınları, Ankara, 2008, s.1. 87 sosyal yardımlarla güçlendirmek olduğunu hükme bağlamıştır.322Ayrıca Çocuk Koruma Kanunu’nun, “Koruyucu ve Destekleyici Tedbirler” başlığı altında; koruyucu ve destekleyici tedbirlerin, çocuğun, öncelikle kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya yönelik danışmanlık, eğitim, bakım, sağlık ve barınma konularında alınacak tedbirlerden oluştuğu ifade edilmektedir.323Anlaşılacağı üzere, kurum, çocuğu aile içerisinde tutarak korumakla mükelleftir. Bu hususta, psikososyal, ekonomik ve eğitime dayalı politikaları geliştirme ve uygulama mükellefiyeti vardır. Çocuğun kendi öz ailesinin yanında kalmaması gereken durumlarda bile, çocuğun bir koruyucu ailenin yanında muhafaza edilmesi veya evlatlık olarak verilmesi de çocuğun aile yanında korunması yaklaşımıyla bağlantılı olarak değerlendirilebilir. Ayni nakdi yardımlar, koruyucu aile uygulamaları, çocuğun evlatlık verilmesi ve danışmanlık hizmetlerinin sunumu gibi politikalar, çocuğun aile içinde korunmasına yöneliktir. Türkiye’de hemen hemen bütün kamu kurumlarına yerleştirilmeye başlanan yeni kamu yöneticiliği modeli, SHÇEK tarafından da benimsenmiş ve uygulamaya alınmıştır. Bu modelle, SHÇEK vizyonunu, Türkiye’de sosyal hizmet politikasını belirlemek ve uygulamak, kurumlar arası koordinasyonun sağlanmasında merkezi rol oynamak, sosyal hizmetlerin tüm ihtiyaç grupları için ulaşılabilir olmasını sağlamak, bakıma ihtiyaç duyan bireylerin öncelikle yaşadıkları ortamda kendilerine yeterli hale gelmesi için tedbirler almak ve bu hizmeti uluslararası standartlarda sunan bir kurum olmak şeklinde izah etmektedir.324 Bu doğrultuda, çocukların korunmasına yönelik uygulamalarını gözden geçiren SHÇEK, hizmet önceliğini, geçmiş yıllarda korunmaya muhtaç çocuklara verilen kurum bakımı yoğunluklu model yerine, her çocuğun sağlıklı bir aile ortamında yaşama hakkının olduğu gerçeğinden hareketle aile yanında korunması olarak belirlemiştir.325 322 Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 9. Çocuk Koruma Kanunu, Madde 5. 324 SHÇEK, 2009 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayınları, Ankara, 2010, s.1. 325 SHÇEK, 2009, s.15. 323 88 Bu önceliğin yerine getirilmesinde oluşturulacak kamu politikalarının, sosyal yardım ve sosyal hizmet desteği ile öz aile yanında bakım, koruyucu aile yanında bakım, evlat edindirme yoluyla aile yanında bakım, alternatif hizmet modellerinden kurum bakımına çok acil durumlarda ve geçici sürelerle başvurma eksenli olarak oluşturulacağı belirtilmektedir.326 Bu doğrultuda, çocuğun aile yanında bakım hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır. 4.2.1.1. Ayni Nakdi Yardım Hizmetleri Ülkemizde sosyo-ekonomik yoksulluk en çok çocukları olumsuz etkilemektedir. Yaşanılan sıkıntılarla aile içinde çocukların durumu geç fark edilmekte, yeterince ilgi ve alaka gösterilememekte ve çocuğun ihtiyaçları karşılanamamaktadır. Örneğin sokakta çalışan veya yaşayan çocukların çok büyük bir kısmı alt sosyo-ekonomik düzeye mensup ailelerin içinde yer almaktadır. Çocuğun aile yanında korunması politikalarından birisi, ailenin sosyal yardımlarla desteklenerek çocuğun risk altından kurtarılmasıdır. SHÇEK kanunu, yoksulluk içinde olup da temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve yaşamlarını en düşük düzeyde dahi sürdürmekte güçlük çeken kişi ve ailelere kaynakların yeterliliği ölçüsünde ayni ve nakdi yardımlarda bulunmak amacıyla gerekli hizmet ve programları geliştirmek ve uygulamayı, kurumun asli görevlerinden saymıştır.327 Bu hususta düzenlenen SHÇEK Ayni Nakdi Yardım Yönetmeliği, muhtaçlık nedeniyle kurum bakımına verilmiş veya kurum bakımı için sıraya alınmış veya sosyal yardım yapılmazsa çocuğun kurum bakımına alınması gerekeceği tespit edilmiş çocukların ailelerine veya temsilcileri veya akrabalarına süreli veya geçici nitelikli sosyal yardım yapılarak çocuğun aile içinde korunması sürecini düzenlemektedir.328 Bu doğrultuda, SHÇEK tarafından, 1987 yılından 1999 yılına kadar olan süreç içinde, 32.267’si çocuklar olmak üzere 47.923 kişiye ayni nakdi yardım 326 SHÇEK, 2008 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayınları, Ankara, 2009, s.83. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 9. 328 Ayni Nakdi Yardım Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 28.09.1986, Sayı 19235. 327 89 yapılmıştır.329 2003 yılında ise çocuk ve aile ile birlikte olmak üzere yaklaşık 15.000 kişiye ayni-nakdi yardım yapıldığı kayıtlara geçmiştir.330 SHÇEK, 2006 yılı içinde, 27.319 kişiye ayni-nakdi yardım hizmeti sunmuştur. “Aileye Dönüş Projesi” kapsamında 3.326 korunma kararlı olup kurum bakımında olan çocuk ailesinin yanına döndürülmüştür. Yine 2006 yılı içinde, 10.225 çocuk, doğrudan aile yanında desteklenmiş ve böylelikle kurum bakımına alınmalarına gerek kalmamıştır.331 2007 yılı içinde, 4.866’sı korunma kararlı olup, kurum kayıtlı fiilen ailesinin yanında kalmaya devam eden, 14.632’si korunma kararlı statüsünde (korunma kararı mevcut sırada bekleyen veya korunma kararı mevcut değil ancak içinde bulunduğu sosyo-ekonomik koşullar nedeniyle sosyal yardım yapılmazsa hakkında korunma kararı alınarak kurum bakımına alınması gerekecek olan ve sosyal riskler ile karşı karşıya bulunan), 4.842’si korunma kararsız ama sosyal yardıma ihtiyacı bulunan yaklaşık 24.340 çocuk hakkında ayni ve nakdi yardım hizmeti verilmiştir.332 SHÇEK, 2008 yılı içinde, 5.216’sı korunma kararlı, 18.081’i korunma kararlı statüsünde toplam 27.668 çocuğa ayni nakdi yardım hizmeti sunmuştur.333 2009 yılında ise 5.133’ü korunma kararlı, 22.225’i korunma kararlı statüsünde 32.704 çocuğa ayni-nakdi yardım hizmeti sunulmuştur.334 4.2.1.2. Koruyucu Aile Hizmetleri Kültürümüzde, zor durumda olan yakınının veya başkasının çocuğunu alıp büyütmek, iş güç sahibi yapmak hatta evlendirmek, onaylanan ve dinsel açıdan sevap olduğu kabul edilen bir davranıştır.335 Korunması gereken çocukların kurumlarda bakım ve koruma altında bulundurulmasının yerine evlat edinilmesi veya koruyucu aile yanına yerleştirilmeleri ve böylece bakımlarının bir aile yanında yerine getirilmesi bugün 329 DPT, s.18. DDK, Sosyal Hizmetler Değerlendirme Raporu, Ankara, 2003, s.4’den aktaran: KARATAŞ ve Diğerleri, s.23. 331 SHÇEK, 2006 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayınları, Ankara, 2007, s.52. 332 SHÇEK, 2008, s.67. 333 SHÇEK, 2009, s.82. 334 SHÇEK, 2010, s.92. 335 KOŞAR, s.72. 330 90 bütün dünyada kabul edilen insancıl, çağdaş ve çocuğun yüksek yararına olan hizmet modelidir.336 Koruyucu aile, çocuğun ailesinin yerine geçecek ebeveynlik rolünün hemen hemen bütün yönleriyle üstlenilmesini içeren hizmet türüdür. Koruyucu aile bakımının kurum bakımından en önemli farkı, topluca bir bakım tarzı olmaması ve seçilmiş bir ailenin çocuğun bakımını üstlenmesidir. Çocukların bir aile ortamında dengeli ve yakın bir ilişki içinde yetişmelerinin her yönden sağlıklı gelişimleri için gerekli olduğu inancı ile çocuğun öz ailesi bu ihtiyacı karşılayamadığı durumlarda öz ailenin görevlerini üstlenecek bir başka ailenin bulunması öngörülmektedir.337 Koruyucu aile hizmeti, değişik sebeplerle öz ailesinin yanında bakılamayan çocukların, belli bir süreliğine, bakımlarını üstlenen aile ya da kişilerin yanında, devlet denetiminde yetiştirilmeleri olarak tanımlanmaktadır. Bu hizmeti veren aileye de koruyucu aile denilmektedir. Tüm dünyada, korunmaya muhtaç çocuklar için en çok tercih edilen bakım şekli, koruyucu aile bakımıdır.338 Türkiye’de, çocukların aile yanında korunması perspektifinin en uygun yöntemlerinden birisi olan koruyucu aile uygulamalarının yasal dayanağı bağlamında, SHÇEK Kanunu, hakkında mahkemece korunma kararı verilen korunmaya muhtaç çocuğun, korunma hizmetini, kurumun denetimi ve gözetiminde bir koruyucu aile yanında da alabileceğini belirtmektedir.339Çocuk Koruma Kanunu’nda “Koruyucu ve Destekleyici Tedbirler” başlığı altında sıralanan “Bakım Tedbiri” izah edilirken, çocuğun bakımından sorumlu olan kimsenin bu görevi yerine getirememesi halinde koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılabileceğine yer verilmiştir.340 Korunmaya muhtaç çocukların koruyucu aile yanına yerleştirilmesi, izlenmesi, denetimi, gerektiğinde sonlandırılması, Koruyucu Aile Yönetmeliği hükümleriyle düzenlenmiştir.341 336 ERGUNCU, s.126. KOŞAR, s.70. 338 SHÇEK, 2008, s.15. 339 Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 23. 340 Çocuk Koruma Kanunu, Madde 5. 341 Koruyucu Aile Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 14.10.1993, Sayı 21728. 337 91 Hizmetlerin ilk uygulanmaya başlandığı 1961’den 2001’e kadar, 3.288 çocuk koruyucu aile uygulamaları hizmetinden yararlandırılmıştır.342 2006 yılı içinde 204 çocuk koruyucu aile yanına yerleştirilmiştir. Devam eden koruyucu aile yanındaki çocuklarla bu sayı aynı yıl 813 olarak gerçekleşmiştir.343 2007 yılı içinde ise 240 çocuk koruyucu aile yanına yerleştirilirken, devam eden koruyucu aile yanındaki çocuk sayısı 973’e yükselmiş,344 2008 yılında ise 223 çocuk koruyucu aile yanına yerleştirilmiş ve böylece devam eden koruyucu aile yanındaki çocuk sayısı 1.103 olmuştur.345 SHÇEK, çocukların korunması politikalarıyla bağlantılı olarak, 2009 yılı içinde 195 çocuğu koruyucu aile uygulamaları kapsamında bir ailenin yanına yerleştirmiş, devam eden koruyucu aile yanındaki çocuk sayısı 1.155’e yükselmiş ve ilk uygulamalardan 2009 yılı sonuna kadar geçen sürede toplam 4.825 çocuk koruyucu aile hizmetinden yararlandırılmıştır. Koruyucu aile uygulamalarında, istenilen sonuca ulaşılamamakta, uygulamada güçlükler yaşanmaktadır. Ortalama olarak korunmaya muhtaç çocuklardan ancak %4’ü koruyucu aile yanına yerleştirilebilmektedir.346Bunun en önemli sebebi ise toplumumuzdaki bu ve benzer alana yönelik “elbette birisi yapar” kanısı ve çocuk seçme tutumudur. Aileler çok küçük yaşta olan çocuklara koruyucu aile olmak istemekte veya cinsiyet tercihinde ısrar etmektedirler. 4.2.1.3. Evlat Edinme Hizmetleri Evlat edinme hizmeti; bir çocukla, durumu evlat edinmeye uygun bir kişi arasında hukuki bağlar sağlanarak çocuk-ebeveyn ilişkisinin kurulması olarak tanımlanabilir.347Çocuğun bir aile yanında korunması düşüncesinin ürünlerinden olan evlat edinme kurumu Babil ve Asur Medeniyetine gidecek kadar çok eskiden beri bilinen sorun çözme metodudur.348 342 DPT, s.17. SHÇEK, 2007, s.35. 344 SHÇEK, 2008, s.41. 345 SHÇEK, 2009, s.63. 346 SHÇEK, 2008, s.24. 347 SHÇEK, 2008, s.15. 348 KOŞAR, s.94. 343 92 Ülkemizde evlat edinmeye yönelik hizmetler Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümlerine ve Evlat Edinme Hizmetleri Tüzüğü’ne göre yerine getirilmektedir. Ancak toplumumuzda, geçmişten günümüze kadar gelen, çocuğu olmayan ailenin, çocuğu olan bir akrabasının, özellikle ve öncelikle kardeşlerin veya yoksul olup çok çocuğu olan, isteklerinin dışında gebe kalıp çocuk doğuran ve yeni doğmuş bir çocuğa daha bakamayacak sosyo-ekonomik düzeni olanların, çocuklarından birisini kendi çocukları doğmuş gibi evlatlık alıp büyüttükleri, bu işlemlerde herhangi bir yasal merciye çoğunlukla başvurmadıkları bilinmektedir. Evlatlık hizmetleri ile ilgili yasal süreç çocuğun evlatlık verileceği ailenin yanına en az 1 yıl önce yerleştirilmesini gerektirir ve bu süreç içinde çocuk ile ailenin birbirlerine alışma, tanıma ve uyumlarının izlenmesi, aile üyelerinin düşüncelerinin tespiti raporlaştırılır. Bu sürece geçici bakım sözleşmesi denilmektedir. Eğer çocuk ile aile arasında evlat edinme açısından herhangi bir sıkıntı veya aksaklık tespit edilmezse, çocuğun evlatlık hizmeti tamamlanır ve vaka kapatılır.349 SHÇEK’in çocukların aile içinde korunması politikası ile bağlantılı olarak, 1999 yılına kadar 2.716’sı kız, 2970’i erkek toplam 5.686 çocuk evlatlık verilmiştir.350Ülkemizde, SHÇEK kanalıyla, 2006 yılı içinde, 578 çocuğun geçici bakım sözleşmesi yapılmış ve 464 çocuğun evlatlık işlemleri tamamlanarak vakalar kapatılmıştır.3512007 yılında, 496 geçici bakım sözleşmesi yapılmış ve 297 çocuğun evlatlık işlemleri tamamlanarak vakalar kapatılmıştır.352 2008 yılında ise 560 çocuk hakkında geçici bakım sözleşmesi yapılmış ve 349 çocuğun evlatlık işlemleri tamamlanarak vakalar kapatılmıştır.353 Son olarak 2009 yılı içinde 637 çocuk için geçici bakım sözleşmesi yapılırken 389 çocuğun evlatlık işlemleri tamamlanmış ve vakalar kapatılmıştır. 2009 yılı sonu itibari ile toplamda 10.417 korunmaya muhtaç çocuk evlatlık hizmetlerinden yararlandırılarak bir aile yanına yerleştirilmiştir.354 349 Küçüklerin Evlat Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzük, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 15.03.2009, Sayı 27170. 350 DPT, s.17. 351 SHÇEK, 2007, s.35. 352 SHÇEK, 2008, s.41. 353 SHÇEK, 2009, s.62. 354 SHÇEK, 2010, s.54 . 93 4.2.1.4. Danışmanlık Hizmetleri Ailenin ve aile bireylerinin refah, mutluluk ve bütünlüğünü güçlendirmek amacıyla, bireylerin aile içi ilişkileri, toplumsal yaşama uyumları ve ailenin her türlü işlevlerinin yerine getirilmesi ile ilgili sorunlarını önleme ve çözme kapasitelerini geliştirecek danışmanlık hizmetlerinin, çocuk koruma sistemi içinde mevcut olan kamu politikalarından biri olduğu kabul edilmelidir. Örneğin, ailenin çocuğu ile ilgili bir sorunla baş etmesinde kendisine profesyonel rehberlik edilmesinin olumlu sonuçlarının olacağı veya çocuk psikolojisi ve çocuklarla iletişim hususunda belli bir periyotta eğitim alan ana veya babanın çocuğuyla iletişimin daha iyi olacağı unutulmamalıdır. Danışmanlık hizmetleri bu boyutuyla değerlendirilmeli ve çocukların korunmasında bir yöntem olarak kabul edilmelidir. SHÇEK, kanunun kendisine yüklediği görevlerle paralel olarak, aileye toplum içinde refah seviyesini yükseltebilmesi, aile içinde üyelerinin birlik ve bütünlüğünün korunması, sorunların çözümünde rehberlik edilmesi amacıyla, Aile Danışma Merkezlerini kurmuş ve toplumun hizmetine sunmuştur. Ayrıca, Çocuk Koruma Kanunu’nun “Koruyucu ve Destekleyici” hükümler başlığı altında “Danışmanlık Tedbiri” ne değinilmiş ve “…çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme konusunda.” ibaresine yer verilerek, ailenin çocuğun yüksek yararı için yönlendirilme ve rehberlik edilmeye olan ihtiyacı üzerinde vurgu yapılmıştır.355 Bu doğrultuda, SHÇEK tarafından, 2006 yılında, 38 Aile Danışma Merkezi aracılığı ile 14.076 kişi veya aileye danışmanlık hizmeti verilmiştir.356 2007 yılında ise 21.387 kişi veya aile bu hizmetlerden yararlanmıştır.357 2008 yılında, 18.081358, 2009 yılında ise 21.696 kişi veya aileye danışmanlık hizmeti sunulmuştur.359 Hizmetlerin çok büyük bir bölümünün, çocuk ve aile içi ilişkiler üzerine rehberlik edici nitelik taşıyan eğitimlerden oluştuğu ifade edilmelidir. 355 Çocuk Koruma Kanunu, Madde 5. SHÇEK, 2007, s.47. 357 SHÇEK, 2008, s.60. 358 SHÇEK, 2009, s.45. 359 SHÇEK, 2010, s.61. 356 94 4.2.2. Kurum Bakımı ve Yöntemleri Korunmaya muhtaç çocuklar alanında son iki yüz yılda edinilen bakım, koruma ve eğitim tecrübesi sonucunda oluşan ortak kanaat şudur ki; çocukların en sağlıklı kişilik gelişimi ancak aile ortamında sağlanabilir.360 Ülkemizde son birkaç yıla kadar korunmaya muhtaç çocukların ihtiyaç duyduğu hizmetler ağırlıklı olarak kurum bakımı modeliyle verilmeye çalışılmıştır. Ancak kurum bakımının hem ekonomik maliyetinin yüksek olması, hem de hizmet alan çocuk ve gençlerdeki psiko-sosyal yoksunluklara sebep olması tercih edilebilirliğini ortadan kaldırmaya başlamıştır. Kurum bakımında (örselendiği için kurum bakımına alınan) çocuklar daha fazla örselenmekte, temel güven duyguları gelişememekte, kendileriyle, çevreleriyle ve dünya ile barışık çocuklar yetiştirilememektedir. Çocuklar kurum bakımında birebir ilişki kurabilecekleri rolmodel örnek alabileceği ana-baba modellerinden yoksundurlar.361 Ülkemizde çocukların korunma amacıyla bir kuruma yerleştirilmesi için hakkında mahkeme kararı, acil durumlarda savcılık istemi veya mülki idare amirinin acil oluruna ihtiyaç bulunmaktadır. Hem 2828 Sayılı SHÇEK Kanunu’nun hem de 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun korunmaya muhtaç çocuğu nasıl tanımladıkları çalışmanın önceki bölümlerinde belirtilmişti. Bu hususta, çocuk koruma hizmetlerinden yararlandırılacak olan korunmaya muhtaç çocuk veya korunma ihtiyacı olan çocuğun nasıl tespit edileceği sorusu akla gelmektedir. Her iki kanun da bu hususta yol göstermektedir. SHÇEK Kanunu’nun “Tespit ve İnceleme” başlığı altında, kurum, korunmaya, bakıma, yardıma muhtaç aile, çocuk, özürlü ve yaşlılar ile sosyal hizmetlere muhtaç diğer kişileri tespit ve incelemekle görevlendirilmiştir. Bu kişilerin kuruma duyurulmasında ve durumlarının incelenmesine ilişkin olarak, kurum ile işbirliğinde bulunulmasında mahalli veya mülki amirler, sağlık kuruluşları, köy muhtarları ile kolluk kuvvetleri 360 KARATAŞ. Zuhal ARNAZ, “Korunmaya Muhtaç Çocukların Bakım Yöntemlerine İlişkin Model Arayışı; Çocuk Evleri Projesi”, 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997, s.154-155. 361 95 ve belediye zabıta memurları yükümlüdürler. Aynı kanun, bireylerin kendi rızası ile kuruma başvuruda bulunabileceğini belirtmektedir. 362 Benzer yolu Çocuk Koruma Kanunu da dile getirmektedir.363Yetkililerin sorumluluğunun ve bireylerin kendi isteği doğrultusunda SHÇEK’e başvuruda bulunabilecekleri ifade edilmektedir. Çocuk Koruma Kanunu bünyesinde tedbir kararları kelime anlamıyla birlikte değerlendirildiğinde, çocuklarla ilgili olarak istenilen yönde gelişmelerin sağlanabilmesi ve amaca ulaşılarak çocuğun sağlıklı bir birey olarak toplum içinde yer alabilmesi için alınabilecek önlemleri veya çareleri ifade etmektedir. Çocuk Koruma Kanunu’nda geçen koruyucu ve destekleyici tedbir kararları kanunun 5/1 maddesinde eğitim, sağlık, danışmanlık, bakım ve barınma olarak belirtilmiştir. Destekleyici tedbir kararlarıyla çocuğun ailesinin yanında desteklenerek bakım ve gözetiminin yapılması, koruyucu tedbirlerle ise ailesinin yanında kalmaması gereken çocuğun sosyal hizmet kurumlarında bakım ve gözetiminin yerine getirilmesi amaçlanmaktadır.364 Kanun, suça sürüklenmiş veya korunma ihtiyacı bulunan mağdur çocuklarla ilgili olarak koruyucu ve destekleyici tedbirleri sıralamakta ve gerekli tedbiri veya tedbirlerin uygulanmasını istemektedir. Bu tedbirlerden:365 Danışmanlık tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme konusunda; çocuklara da eğitim ve gelişimleri ile ilgili sorunlarının çözümünde yol göstermek amacıyla verilecek hizmetleri, Eğitim tedbiri, çocuğun bir eğitim kurumuna gündüzlü veya yatılı olarak yerleştirilmesine; iş ve meslek edinmesi amacıyla bir meslek veya sanat edinme kursuna gitmesine veya meslek sahibi bir ustanın yanına yahut kamuya ya da özel sektöre ait işyerlerine yerleştirilmesine, Bakım tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi hâlinde, çocuğun resmi veya özel bakım yurdu 362 Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 21. Çocuk Koruma Kanunu, Madde 6. 364 TOPALOĞLU, s.1651-1653. 365 Çocuk Koruma Kanunu, Madde 5. 363 96 ya da koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması veya bu kurumlara yerleştirilmesine, Sağlık tedbiri, çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığının korunması ve tedavisi için gerekli geçici veya sürekli tıbbi bakım ve rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan maddeleri kullananların tedavilerinin yapılmasına, Barınma tedbiri, barınma yeri olmayan çocuklu kimselere veya hayatı tehlikede olan hamile kadınlara uygun barınma yeri sağlamaya, yönelik alınacak tedbirler olarak sıralanmıştır. SHÇEK Kanunu’nda belirtilen korunma kararı ile Çocuk Koruma Kanunu’nda belirtilen tedbirlerin yerine getirilmesinde ilgili kurumlar doğrudan sorumludur. Durumun kendilerine ulaşmasının hemen ardından çocuk koruma hizmet sürecini hemen başlatmaları uygun görülmektedir. Çocuk Koruma Kanununda ifade edilen “Danışmanlık Tedbiri” ve “Barınma Tedbiri”ni yerine getirmekten sorumlu kurumlar Milli Eğitim Bakanlığı, SHÇEK ve Yerel Yönetimler, “Eğitim Tedbiri”nin uygulanmasından Milli Eğitim Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, “Bakım Tedbiri”ni yerine getirmekle sorumlu kurum SHÇEK, “Sağlık Tedbiri”nin uygulanmasından ise Sağlık Bakanlığı sorumlu tutulmuştur.366 Çocuk Koruma Kanunu ile birlikte hukukumuza giren koruyucu ve destekleyici tedbirlerin özellikleri şu şekilde ifade edilmektedir:367 - Hükmedilen çocuk için iyilik hali amaçlayan tedbirlerdir. - Çocuğun korunmasını, maddi ve manevi açıdan desteklenmesini amaçlamıştır. - Yaptırım niteliğinde değildir. Zorla uygulanamaz. - Tedbirler hem korunma ihtiyacı olan hem de suça sürüklenmiş olan çocuklar için hükmolunabilir. - Hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunan çocuklar hakkında koruyucu ve destekleyici tedbirler uygulanamaz. 366 367 Çocuk Koruma Kanunu, Madde 45. TOPALOĞLU, s.1657. 97 - Mahkemeden çocuk hakkında koruyucu ve destekleyici tedbir verilmesini, çocuğun annesi, babası, vasisi, bakım ve gözetiminden sorumlu kimse, SHÇEK ve Cumhuriyet Savcısı talepte bulunabilir. - Koruyucu ve destekleyici tedbir kararları, hakim gerekli görmediyse duruşmasız olarak verilir. - Koruyucu ve destekleyici tedbir kararlarına itiraz yolu açıktır. 4.2.2.1. Çocuk Yuvaları SHÇEK Kanunu, çocuk yuvalarını, 0-12 yaş arası korunmaya muhtaç çocuklarla, gerektiğinde 12 yaşını dolduran kız çocuklarının, bedensel, eğitsel, psiko-sosyal gelişimlerini, sağlıklı bir kişilik veya iyi alışkanlıklar kazanmalarını sağlamakla görevli ve yükümlü yatılı sosyal hizmet kuruluşları olarak tanımlamaktadır.368 SHÇEK’e bağlı çocuk yuvaları kendi aralarında 0-6 yaş grubuna yönelik ve 7-12 yaş grubuna yönelik olarak ayrılabilmektedir. 2001 yılında SHÇEK’e bağlı 76 çocuk yuvasında 7.485 çocuğa korunma hizmeti verilmiştir.369 2006 yılında 107 çocuk yuvasında yaklaşık 9.670 korunması gereken çocuğa hizmet verilmiştir.370 2007 yılında çocuk yuvalarının sayısı 102’ye düşerken bakılan çocuk sayısı 9.800 civarında olmuştur.371 2008 yılında toplam 103 çocuk yuvasında 10.218 çocuğa hizmet sunumu gerçekleşmiştir.372 2009 yılında SHÇEK tarafından 10.203 çocuğa hizmet verilmiştir.373 Çocuk yuvalarına ait istatistiki veriler değerlendirilirken bakılan toplam çocuk sayısının yuvalara kayıtlı çocuk sayısı olduğu unutulmamalıdır. Ayni ve nakdi yardım ve koruyucu aile uygulamaları kapsamında ailesinin yanına geri dönüşü sağlanan çocukların sayısı da bu orana dahildir. Ayrıca son dönemlerde açılan çocuk evlerinden, çocuk yuvalarına bağlı olanlarda bakımı ve gözetimi yerine getirilen çocukların sayısı da yine bu sayının içinde gösterilmiştir. 368 Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 3. DPT, s.15. 370 SHÇEK, 2007, s.36. 371 SHÇEK, 2008, s.5. 372 SHÇEK, 2009, s.54. 373 SHÇEK, 2010, s.49. 369 98 4.2.2.2. Yetiştirme Yurtları Yetiştirme yurtları, kurum bakımı hizmetinin ilk yöntemlerinden olmuştur. Daha önceleri yetim veya öksüzler evi, kimsesiz çocuklar yurdu gibi isimlerle anılmıştır. SHÇEK Kanunu, yetiştirme yurtlarını, 13-18 yaş arası korunmaya muhtaç çocukları korumak, bakmak ve bir iş veya meslek sahibi edilmeleri ve topluma yararlı kişiler olarak yetişmelerini sağlamakla görevli ve yükümlü olan yatılı sosyal hizmet kuruluşları olarak tanımlamaktadır.374 Yetiştirme yurtları, korunmaya muhtaç çocuk konumunda bulunup, ailesinin yanında korunmasının gerçekleştirilemediği çocukların, toplumsallaşma sürecinin tamamlanacağı ve sosyal hayata atılacağı son kurum bakımı ortamıdır. Burada 18 yaşını dolduran çocuklar reşit olarak ayrılmakta ve toplum içinde kendilerine bir yer edinmeye çalışmaktadır. Yetiştirme yurtları 13-18 yaş grubundaki kız ve erkek çocuklarına hizmet sunduğu için Kız Yetiştirme Yurtları ve Erkek Yetiştirme Yurtları olarak ikiye ayrılarak değerlendirilmektedir. 2001 yılında SHÇEK’e bağlı 96 yetiştirme yurdunda 9.904 çocuğa korunma hizmeti verilmiştir.375 2006 yılında 103 yetiştirme yurdunda 3.570’i kız, 6.836’sı erkek toplam 10.406 çocuğa hizmet sunulmuştur.376 2007 yılında ise 46’sı kız yetiştirme yurdu, 64’ü erkek yetiştirme yurdu, toplam da 110 yetiştirme yurdunda 3.811’i kız, 6.491’i erkek toplam 10.302 çocuğa korunma hizmeti verilmiş,377 2008 yılında bu rakamlar 114 yetiştirme yurdunda 3.739 kız, 6.402 erkek toplamda 10.141 çocuk olarak ortaya çıkmıştır.378 2009 yılında ise 105 yetiştirme yurdunda yaklaşık 10.000 çocuk korunma hizmetlerinden yararlandırılmıştır. 4.2.2.3. Çocuk ve Gençlik Merkezleri (ÇOGEM) ÇOGEM’ler, özellikle, 1990’lı yıllarda nicelik olarak toplumsal vicdanı ve huzuru rahatsız edecek boyutlara ulaşan “sokak çocukları” sorununun çözüm yollarından birisi olarak algılanarak ortaya çıkmış ve 1997 yılında SHÇEK 374 Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 3 DPT, s.15. 376 SHÇEK, 2007, s.48. 377 SHÇEK, 2008, s.5. 378 SHÇEK, 2009, s.27. 375 99 Kanununa ek maddeyle geliştirilen kamu politikalarından birisi olmuştur. Kanunda, ÇOGEM’ler, eşler arası anlaşmazlık, ihmal, hastalık, kötü alışkanlık, yoksulluk, terk ve benzeri nedenlerle sokağa düşerek sosyal tehlikelere karşı savunmasız kalan veya sokakta çalışan çocuk ve gençlerin geçici süre ile rehabilitasyonlarını ve topluma yeniden kazandırılmalarını sağlamak amacıyla kurulan yatılı ve gündüzlü sosyal hizmet kuruluşları olarak tanımlanmıştır.379 ÇOGEM’ler, öncelikle ve özellikle, İstanbul gibi, büyükşehirlerimizde, sokak çocukları sorunu üzerine yoğunlaşmıştır. ÇOGEM’ler “yatılı”, “gündüzlü” ve “yatılı ve gündüzlü” olarak üç çeşide ayrılmıştır. Ayrıca son dönemlerde ilk adım istasyonu veya gözlemevi adıyla yeni birimlerin de kurulduğu bilinmektedir. Sokakta yaşayan veya çalışan çocuklar gözlemevlerinde gözlendikten sonra durumuna uygun bir ÇOGEM’e gönderilmektedir. Sokakta her türlü riske karşı savunmasız konumda bulunan çocukların korunması amacıyla kurulan SHÇEK’e bağlı ÇOGEM’lerin 2007 yılındaki sayısı yatılı 15, gündüzlü 25 olmak üzere toplamda 40 olup, bu merkezlerde yaklaşık 7.600 çocuğa hizmet verildiği, bu sayının çok büyük bir bölümünün gündüzlü merkezlerde sokakta çalışan çocuklara ait olduğu görülmüştür.380 2008 yılında ÇOGEM’lerde 1.684’ü kız, 9.094’ü erkek toplamda 10.778 sokakta yaşayan/çalışan çocuğa korunma hizmeti verilmiştir.381 2009 yılında ise 44 merkezde 1.266’sı kız, 7.490’ı erkek olmak üzere toplam 8.756 çocuğa sokağın risklerinden korunma hizmeti sunulmuştur.382 4.2.2.4. Çocuk Evleri Çocuk Evleri hizmeti, Türkiye’de çocuk koruma sistemine yönelik oluşturulan kamu politikalarından kurum bakımı modeli içinde, en güncel ve en sağlıklı model olarak gözlenmektedir. Ailesinin yanında kalmasının uygun olmadığı çocukların aile ve sosyal çevre içinde korunması ilkesinden hareketle oluşturulan bu yeni yöntemle, toplumsal hayata ve insan ilişkilerine hazırlıklı çocuklar yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. 379 Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 3. SHÇEK, 2008, s.5. 381 SHÇEK, 2009, s.59. 382 SHÇEK, 2010, s.53. 380 100 SHÇEK Kanunu’nun 15.maddesine dayanılarak oluşturulan “Çocuk Evleri Yönetmeliği”nde çocuk evleri tanımlanmaktadır. Çocuk Evleri; her ilin, sosyal, kültürel açıdan çocuk yetiştirmeye en uygun bölgelerinde, tercihen, okul ve hastanelere yakın apartman dairesi veya müstakil dairelerde, çocukların korunması hizmetini veren evlerin genel adıdır.383 İlk olarak 2006 yılında açılmaya başlayan çocuk evlerinden, yılın sonuna kadar 31 adet açılmıştır.384 2007 yılının sonunda 0-12 yaş grubundaki korunma ihtiyacı olan çocuklara yönelik 49, 13-18 yaş grubunda olanlara yönelik ise 15 çocuk evi sayısına ulaşılmıştır.385 2008 yılında ise modelin en uygun modellerden birisi olduğu kanısı ve gözlemleri doğrultusunda çocuk evlerinin sayısında ciddi yükseliş olmuştur. Bu dönemde 0-12 yaş grubuna yönelik evlerin sayısı 64, bu evlerde bakılan çocuk sayısı 364, 13-18 yaş grubuna yönelik çocuk evlerinin sayısı 22 ve bu evlerde bakılan çocukların sayısı 172, toplamda çocuk evlerinin sayısı 86’ya ve bakılan çocukların sayısı ise yaklaşık 550’ye yükselmiştir.386 2009 yılı sonu itibariyle toplamda 160 çocuk evi ile yaklaşık 1.000 korunması gereken çocuğa hizmet sunulmuştur.387 4.2.2.5. Koruma Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri İle Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri Bu modelde, çocuk evleri modeli gibi, çocuk koruma sisteminin güncel kamu politikaları olarak son dönemlerde ortaya çıkmıştır. SHÇEK Kanunu, Koruma Bakım ve Rehabilitasyon Merkezlerini (KBRM), suça sürüklendikleri adliye veya emniyet birimlerince tespit edilen çocukların, davranış bozukluklarının giderilmesi amacıyla rehabilitasyon süreci tamamlanıp, topluma tekrar adapte oluncaya kadar, geçici süreli bakım ve korunma hizmetini, 718 yaş grubunda yer alan erkek ve kız çocuklarına ayrı ayrı birimlerde sunan yatılı sosyal hizmet kuruluşları olarak tanımlamaktadır.388 383 Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü Çocuk Evleri Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 05.10.2008, Sayı 27015. 384 SHÇEK, 2007, s.35. 385 SHÇEK, 2008, s.5. 386 SHÇEK, 2009, s.54. 387 SHÇEK, 2010, s.68. 388 Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Madde 3. 101 Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri (BSRM) ise, duygusal, cinsel veya fiziksel istismara uğramış çocukların, travma veya davranış bozukluklarının rehabilitasyonu amacıyla, geçici süreli olarak bakım ve korunma hizmetini, kız ve erkek çocuklarına ayrı ayrı birimlerde sunan yatılı sosyal hizmet kuruluşlarıdır. 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu, korunması gereken çocukları iki kısımda ele almıştır; korunma ihtiyacı bulunan ve suça sürüklenen çocuk. Aynı kanun 5.maddesinde geçen barınma ve bakım tedbirleri ile ilgili olarak da SHÇEK’in sorumluluklarını belirtmiştir.389Kanunun uygulanmaya başlamasıyla birlikte, korunma ihtiyacı olan çocuklarla, suça sürüklenen çocukların aynı ortamı paylaşması, çocuk koruma sistemi üzerinde yapıcı etkilerden çok yıpratıcı etkileri ortaya çıkarmıştır. Aynı doğrultuda, 2000’li yılların başına kadar çok büyük oranda ekonomik yoksunluk veya aile parçalanması neticesinde korunma altına alınan çocuklara hizmet veren kuruma son dönemde cinsel ihmal ve istismar uğramış çocuklar gibi örselenmiş çocukların kabul edilmeye başlaması, hizmetlerin etkililiğinde sorunlar ortaya çıkarmıştır. Yukarıda ifade edilen rehabilitasyon merkezleri bu tespitler ışığında ihtiyaçlara paralel olarak ortaya çıkmıştır. Çocuk Koruma Kanunu, SHÇEK’e ciddi görevler vermiştir. SHÇEK, yetiştirme yurtları ve çocuk yuvalarında kalmakta olan ve özellikle ekonomik yoksunluk ve aile parçalanması neticesinde ekonomik yoksulluk temel problemi doğrultusunda kurum bakımına alınan çocukları ANY ve koruyucu aile uygulamaları aracılığıyla kendilerini ve ailelerini sosyo-ekonomik anlamda sosyal yardımlarla destekleyerek aile yanına dönmeleri üzerine kurduğu değişim felsefesinin ardından yeni yetiştirme yurdu, çocuk yuvası veya başka bir kurum açmak yerine, mevcut kurumlarında değişime gitmeyi tercih etmiş ve rehabilitasyon merkezlerini önceki kurumların yerine yeniden oluşturmuştur. SHÇEK, son yıllarda ifade etmeye başladığı, vizyon ve misyonuyla ilgili kamu politikalarını KBRM ve BSRM’ler aracılığıyla yeni forma sokmaktadır. SHÇEK, temel düşünce eksenini, çocuğun ailesi yanında korunması, ailesi yanında korunamayacak çocukların koruyucu aile yanında korunması, acil olarak ailesinin yanından uzaklaştırılması veya ailesinin yanında kalması uygun olmayan çocukların, 389 Çocuk Koruma Kanunu, Madde 10. 102 ev tipi örgütlenme içinde, üst düzeyde toplumsallaşma olanağıyla korunması ve suça sürüklenen veya ihmal ve istismar sebebiyle travma sürecinde olan veya davranış bozukluğu gösteren çocukların ise yeni rehabilitasyon merkezlerinde korunması üzerine oluşturmaktadır. 2006 yılının sonuna kadar SHÇEK’e bağlı olarak çocukların korunmasına yönelik hizmet veren 5 adet KBRM ve BSRM açılmış ve hizmet sunumuna başlamıştır.390 2007 yılında bu sayı 8’e ve hizmet sunulan çocuk sayısı yaklaşık 222’ye yükselmiştir.391 2009 yılında 7 rehabilitasyon merkezi daha açılarak, BSRM’lerin sayısı 18’e KBRM’lerin sayısı 6’ya ve korunma hizmeti verilen çocukların sayısı ise yaklaşık olarak 500’e yükseltilmiştir.392 4.3 SHÇEK’in Çocuk Koruma Hizmetlerine Yönelik Değerlendirme SHÇEK’te adı tam ifade edilemeyen bir himayecilik anlayışının, tam olarak merkezi yönetimin eline geçtiği zamandan beri var olduğu düşünülmektedir. “Ne kadar çok çocuk bakarsam o kadar çok iyi sosyal devlet ya da devlet baba olurum” biçimindeki yönetim yaklaşımı, plan ve politikalarına yansımamasına rağmen uygulamalara yansımıştır. Bu durum Türkiye’deki çocuk politikasızlığı ile bir araya gelince hizmetlerin etkinliğini azaltmaktadır. Hizmet sunumundaki etkinliği azaltan önemli nedenlerden birisini de SHÇEK’in personel yönetiminde gösterdiği yaklaşım ortaya çıkarmaktadır. Personelini kendi içinde ayrıma tabi tutan bir yönetim sistemi mevcuttur. Bu durum çalışmalardan verimlilik elde edilmesine ve maksimum fayda sağlanabilmesine büyük ketler vurmaktadır. Ayrıca kurumun hizmetlerinde kadrolu personel yerine özelleştirmelere giderek hizmet satın alması da yeni kamu işletmeciliğinin devletin en sosyal olması gereken alana bile liberal politikalarla müdahale ettiği biçimiyle eleştirilmektedir. Bu hususta, SHÇEK’in hizmet satın alma yoluyla hizmetlerinin kalitesini arttırdığı hususundaki destek söylemlerinin de hiç de azımsanmayacak düzeyde bulunduğu ifade edilmelidir. SHÇEK’in kadro durumuna bakıldığında, dolu ve boş kadroların durumu, hizmet alımı yoluyla yapılan personel alımları, meslek elemanlarının sayısı, çocuk 390 SHÇEK, 2007, s.36. SHÇEK, 2008, s.5. 392 SHÇEK, 2009, s.5. 391 103 korumu sistemi yönelik hangi düzeyde başarı sağlanabileceği hususunda ipuçları vermektedir. Tablo 4: SHÇEK’in Dolu-Boş Kadro Durumu (2000-2009) YILLAR 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 DOLU KADRO 9.277 9.459 9.360 9.272 8.959 9.132 8.978 9.614 9.254 9.350 KADRO DURUMU BOŞ KADRO TOPLAM 4.011 3.829 4.013 4.456 4.774 4.591 4.752 4.591 4.473 4.376 13.288 13.288 13.373 13.723 13.733 13.723 13.730 13.723 13.727 13.726 Kaynak: SHÇEK, 2008, s.9; SHÇEK, 2009, s.18 ve SHÇEK, 2010, s.10. SHÇEK’te hizmetin özelleşmesine yönelik faaliyetlere son dönemde ağırlık verilmeye başlanmıştır. Örneğin, 2006 yılında 6.364 olan hizmet alım işçisi sayısı, 2007’de 8.874’e, 2008’de 10.057’ye ve 2009’da 11.545’e yükselmiştir. Bu değişim, emeğin piyasalaşması eleştirilerine devletin kurumlarının da ortak olması hususuyla hedef olmaktadır. Tablo 5: SHÇEK’te Görev Yapan Meslek Elemanlarının Sayısı (2001-2009) MESLEKLER Sosyal Çalışmacı Psikolog Çocuk Gelişimcisi Öğretmen Tabip Fizyoterapist Diyetisyen Hemşire Sosyolog 2001 2002 2003 2004 YILLAR 2005 2006 2007 2008 2009 874 152 66 947 87 74 28 423 - 930 183 91 930 104 90 62 427 - 933 179 95 913 97 91 59 407 - 938 178 88 944 106 95 57 395 - 1051 199 107 915 116 106 61 499 - 1140 221 167 966 108 135 75 535 33 1094 203 165 992 103 128 67 538 39 1101 206 173 1009 92 126 61 559 57 1056 203 106 913 115 108 64 504 - Kaynak: SHÇEK, 2008, s.10; SHÇEK, 2009, s.20 ve SHÇEK, 2010, s.11. Yukarıdaki tabloda yer verilen mesleklerin, korunması gereken çocuklarla, ailelerle ve diğer hizmete muhtaç kesimlerle doğrudan mesleki çalışma yapan meslekler olduğu göz önünde bulundurulduğunda, SHÇEK’te ciddi anlamda mesleki eleman sıkıntısının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. 104 Çocukların korunmasını hedefleyen politikaların başarıya ulaşabilmesinde maddi imkanların ciddi rolü bulunmaktadır. Politikaları karşılayacak bütçelerin güçlü olması etkili sonuçların elde edilmesinde bir araçtır. Tablo 6: SHÇEK’in Yıllara Göre Bütçesi (1989-1993) YILLAR SHÇEKBÜTÇESİ/TL (6 Sıfır Atılmadan Önceki) 59.600.000.000 185.200.000.000 267.700.000.000 549.300.000.000 889.000.000.000 1989 1990 1991 1992 1993 GENEL BÜTÇE İÇİNDEKİ ORANI 0,03 0,06 0,06 0,07 0,07 Kaynak: Fatih M. EKİCİ, “Sosyal Refah Harcamaları”, 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997, s.164-165. Gösterilen dönemde Türk ekonomisinin mevcut durumunun olumsuzluğu, enflasyon oranlarının yüksekliği, döviz kurlarındaki hareketlilik düşünüldüğünde rakamlardaki artışın çok fazla bir şey ifade etmediği söylenebilir. Diğer bir ifade ile koruyucu ve önleyici sosyal hizmet uygulamalarına yeterli düzeyde kaynak ayrılmadığı belirtilebilir. Tablo 7: SHÇEK’in Yıllara Göre Bütçesi (2004-2009) YILLAR SHÇEK BÜTÇESİ /TL (6 Sıfır Atıldıktan Sonraki) 267.000.000 326.000.000 512.000.000 792.000.000 1.075.111.518 1.808.416.198 2004 2005 2006 2007 2008 2009 GENEL BÜTÇE İÇİNDEKİ ORANI 0,06 0,07 0,10 0,13 0,12 0,11 Kaynak: SHÇEK, 2008, s.10; SHÇEK, 2009, s.20 ve SHÇEK, 2010, s.11. Gösterilen dönemdeki artışların özürlü bakım hizmetlerine yönelik ücret tahsis edilmesi hususuyla yakından ilişkisi vardır. Örneğin 2009 yılındaki bütçe miktarının 1.126.365.890 TL’si sadece Özürlü Hizmetleri Daire Başkanlığına tahsis edilen bütçedir. Yaklaşık olarak 120.000 özürlü yakınına bakım hizmeti ücreti ödenmektedir. Kurumun, 2010 yılındaki bütçesinin ise yaklaşık olarak 2.374.302.000 TL olması öngörülmüştür.393 393 T.C DEVLET BAKANLIĞI(Kadın ve Aileden Sorumlu), 25.12.2009 Tarih ve 1607 Sayılı Yazılı Önergeye Cevap Yazısı, s.3 <http://www2.tbmm.gov.tr/d23/7/7-11272c.pdf> Erişim Tarihi:01.10.2010. 105 Yıllar itibariyle SHÇEK’e ayrılan bütçe incelendiğinde, koruyucu ve önleyici hizmetler için gerekli alt yapının sunulamadığı görülür. Bu durum ise mevcut sorunların çözümünde gereğinden fazla zaman kaybını ortaya çıkarmakta ve diğer dikkat edilmesi gereken unsurlara gerekli özenin gösterilememesine neden olmaktadır. Başka bir ifade ile sorun başka bir sorunu doğurmaktadır. SHÇEK, Stratejik Planlarında, korunmaya muhtaç çocuklar ile ilgili olarak çocukların aile yanında korunmasına yönelik politikalarına ağırlık vereceğini taahhüt etmektedir. Ancak bu hususta yeterli alt yapı, uzman personel ve maddi kaynağın henüz ciddi iyileştirmeleri alana taşıyacak düzeyde geliştirilmediği de gözlenmektedir. 1988 yılında SHÇEK Kanunu’na, 3413 Sayılı Kanun ile getirilen Ek-1 maddeyle kamu kurum ve kuruluşlarına, SHÇEK’e bağlı yetiştirme yurtlarından reşit olan çocukların yerleştirilmesi için kendilerine tahsis edilen kadroların binde üçü oranında kadro ayırmaları görevi verilmiştir. Ancak süreç içinde bu maddenin istismarı gündeme gelmiştir. Aileler sırf çocukları devlet memuru olabilsin diye korunmaya muhtaçlık başvurusunda bulunmaya başlamışlardır. Bu durum ise gerçek hak sahiplerinin korunmaya alınmasını ya geciktirmiş ya da onlara ulaşılmasını engellemiştir. Kurum bakımının bu özelliğini istismar etmek isteyenler, çocuklarını küçük yaşlarda yurt ve yuvalara bırakmaktan geri durmamışlar, bu durumda çocukların üzerinde kurum bakımı modelinin zararlarını ortaya çıkarmıştır. Tablo 8: 3413 Sayılı Kanuna Göre Ataması Yapılan Korunmaya Muhtaç Çocukların Sayısı (1988-2009) YILLAR SAYI 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 YILLAR 659 955 1.102 724 796 926 899 1.926 1.359 1.342 2.684 TOPLAM Kaynak: SHÇEK, 2010, s.70. 106 SAYI 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2.178 1.825 2.265 1.662 2.083 756 1.479 1.359 1.446 1.513 1.925 31.859 3413 sayılı yasayla getirilen hükümlere rağmen devlet kurumlarının bu alana yönelik kadro açmakta çekimser kaldıkları da yıllar içinde gözlenmiştir. Bu durumda, yurttan reşit olmuş hayata atılmış çocukların ayakları üzerinde durmasında sıkıntılar yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu hususta yaklaşık olarak yurtlardan reşit olmuş 5.500 gencin 3413 sayılı yasa kapsamında iş beklediği rapor edilmiştir.394 Çocuk koruma sistemine yönelik kamu politikalarıyla bağlantılı olarak, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun kuruma yüklediği görevlerin ağırlığı bilinmektedir. Bu hususta, kanun diğer kamu kurumlarını da sorumlu görmüştür. Ancak, çocukların korunması hususu sadece SHÇEK’in görevi olduğuna dair algı henüz yıkılabilmiş değildir. Bu durum kaynakların etkin kullanılamaması sorununu da doğurmaktadır. 394 SHÇEK, 2010, s.70. 107 SONUÇ ve ÖNERİLER Çocukluğun modern kimliğine kavuşma serüveni ile çocukların korunması düşüncesini içeren plan ve politikalarının gelişimi hemen hemen başa baş ilerlemiştir. Çocuğun yetişkinden ayrı olduğu ve ona göre tutum ve davranış geliştirilmesi gerektiği düşüncesi, günümüz modern çocuk algılamasına, çocuk hakları perspektifini kazandırmıştır. Çocukların korunmasında toplumun ve devletin sorumluluğunun bulunduğu algısıyla oluşturulan politikalar özellikle 19. yüzyıldan sonra geliştirilmiştir. Tarihsel geçmişe bakıldığında, gerek ülkemizde gerekse diğer devletlerde, korunmaya muhtaç çocuklar sorununa iş ve uğraşı edindirmekle çözüm aranmaya çalışıldığı görülmektedir. Bunun sebebini, eli boş kalan çocuğun ilgi ve alakasını yanlış işlere kaydırabileceğine yönelik endişelerle toplumda oluşan, çocuğun toplum için zararlı bir birey olabileceği korkularına bağlayabiliriz. Toplumsal değişim süreçlerini destek sistemlerinden yoksun geçiren Türkiye gibi ülkelerde korunmaya muhtaç çocuklar sorununun temelinde çocuğun kendisi görülerek, toplumun ve ailenin, yaşanılan dönemin sosyo-ekonomik şartlarıyla yönetimlerin, bu sürece yaklaşımlarının yıpratıcı etkileri fark edilememiştir. Günümüze değin ülkemizde çocuklar için bütüncül bakış açısının geliştirilememesi, konuyla doğrudan veya dolaylı olarak ilgili kesimlerin üzerine düşen görevleri yeterince yerine getirememesi, korunması gereken çocuklar alanında sadece zaman kaybını ortaya çıkarmakla kalmamış, kaybedilen zaman, çocuklardan çok şey alıp götürmüştür. Türkiye’de 1960’lı yıllarda 180.000 çocuğun korunmaya muhtaç çocuk konumunda bulunduğu tahmin edilmekteyken,395 bu rakam yaklaşık otuz yıl sonra, DPT tarafından 1989 yılında yayınlanan “Türkiye’de Çocuğun Durumu” isimli raporda 500.000 olarak tahmin edilmiştir.396Aynı şekilde 2003 yılı içinde korunma ihtiyacında olan çocuk sayısının 700.000 civarında olduğu tahmin edilmiştir.397 Son dönemde ise Türkiye’de korunmaya muhtaç çocuk sayısının 395 KOMİSYON, 1969, s.245. DPT, Türkiye’de Çocuğun Durumu, Ankara 1989’dan aktaran: EĞİTİM-SEN, <www.e-kutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/3148.pdf> Erişim Tarihi:02.10.2010. 397 Hakan ACAR, “Türkiye’nin Ulusal Gençlik Politikası Nasıl Yapılandırılmalıdır”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt 5, Sayı 1, Yıl 2008, s.4, <www.insanbilimleri.com> Erişim Tarihi:24.08.2010. 396 108 yaklaşık 800.000398 ile 1.000.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Tahminlerin üzerinde veya altında olsun çocuklar ile ilgili zaman kaybının acı faturası bu olsa gerek. Türkiye’de çocuk refahı çalışmaları geçmişten günümüze incelendiğinde sorunların ortaya çıkışının ardından alana yönelik politika geliştirilmesi ve sosyal sorunlarla mücadele edildiği değerlendirmesi yapılabilir. Bu ise sorunun çözümünden çok ancak asgari seviyeye çekilmesine veya göz önünden kaldırılmasına neden olabilmektedir. Bakıldığında, mevcut kapsamlı ve çocuklarla ilgili korunma ihtiyaçlarını bütüncül ele alan plan ve politikaların mevcut olmadığı görülmektedir. Çocuklar ya ebeveynsiz kaldıklarında ya da suç işleyip çevrelerine zarar vermeye başladıklarında korunmaya muhtaç çocuk olarak algılanmakta sorunun çözümü için ise ilk önce kurum bakımı modeli devreye sokulmaktadır.399 Türkiye’de uygulanan politikalarda henüz yeterli düzeyde, Batı’lı ülkelerde uygulanan çocuk yardımları veya sosyal yardımlarından, ailelere yönelik doğrudan gelir aktarımlarından, ailenin bütünlüğünü ve iyilik halini dolayısıyla çocuğun yüksek menfaatini hedefleyen plan ve programlardan söz etmek mümkün değildir. Ülkemizde çocuğun korunmasına yönelik yaklaşımlar içinde öncelik kurum bakımının olagelmiş, toplumsal duyarlılığın öne alındığı toplum temelli yaklaşımlar göz ardı edilmiştir.400 Çocuk koruma sisteminin en önemli uygulayıcı kurumu durumunda bulunan SHÇEK’ in çalışmada da ortaya konulduğu üzere siyasetin en çok ilgi duyduğu devlet kurumlarından birisi haline geldiği söylenebilir. Belki de bu durumu iktidarların, meşruiyetlerini, yoksul ve kimsesiz halk yığınları üzerinde aramasıyla ilişkilendirebiliriz. Bu bağlamda, çalışma boyunca elde edilen bilgiler değerlendirildiğinde, Türkiye’de çocuk koruma sisteminin daha işler ve nitelikli hale gelebilmesi için neler yapılabileceğine değinen bazı öneriler aşağıya sıralanmıştır. 398 YOLCUOĞLU, 2009, s.88. KARATAŞ ve Diğerleri, s.24-25. 400 YOLCUOĞLU, 2009, s.91. 399 109 Türkiye’nin henüz tam anlamıyla oturmamış çocuk politikalarına paralel olarak, atılacak her türlü adımda çocuk hakları perspektifi göz önünde bulundurulmalıdır. Türkiye’de çocuk koruma politikalarını yönlendirecek, organizasyonu yönetecek, merkezi, yerel ve sivil toplum örgütlerini, üniversiteleri işin içinde tutup süreci değerlendirecek, plan ve politika oluşturacak bir çocuk üst kurulu oluşturulmalıdır. Çocuğun yüksek yararını gözetmeyen her türlü politika, yasa ve uygulamalar çocuğun yüksek yararı ilkesine göre tekrar değerlendirilmelidir. Çocuklarla ilgili kalıcı çözüm politikalarının üretilmesi için öncelikle risk altındaki çocukların tespiti, risk alanları ve boyutlarının belirlenmesi ve konuyu tüm yönleriyle değerlendirmeye imkan tanıyacak “çocuk ulusal bilgi sistemi”nin oluşturulması gereklidir.401 Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) tarafından organize edilen II. Risk Altında ve Korunması Gereken Çocuklar Sempozyumu’nun “Güvenli ÇevreGüvenli Okul Konulu” Çalıştay Sonuç Raporları’nda yer alan ve mevcut durumu betimleyen, okulların karşılaştıkları şiddete dayalı sorun durumlarını “genelde bizde çok sorun yok” yaklaşımıyla görmezden gelmeleri, yok saymaları sorunun daha da büyüyerek karşımıza dönmüş olduğu kısır döngüyü ortaya çıkarmakta, kaynak israfına neden olmaktadır.402 Aynı durum diğer devlet kurumları için de gereklidir. Bu hususta özeleştiri yapabilen şeffaf yönetim yaklaşımlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Açık, hesap verebilir, öz eleştiri yapabilen bir sosyal hizmet bakış açısı gereklidir. Çocuklarımız bizimdir. Onların iyi halde veya kötü halde olmalarının sebebi ve sonuçları hepimizi ilgilendirir. Toplumumuzun da basında çıkan kötü bir olayla bağlantılı olarak anlık olarak iç seslerinin harekete geçirmesi yerine her daim konuya sorumlulukla yaklaşması gereklidir. Bu hususta toplumu bilinçlendirme, sivil hareketliliğe katkı sağlama ilköğretim politikamıza girmelidir. 401 I. Risk Altında ve Korunması Gereken Çocuklar Sempozyumu (2009), Suça Sürüklenen / Kanunla İltilaf Halindeki Çocuklar, Sonuç Bildirgesi, <www.cocuksempozyumu.info>, Erişim Tarihi: 04.08.2010. 402 II. Risk Altında ve Korunması Gereken Çocuklar Sempozyumu (2010), “Güvenli Çevre-Güvenli Okul”, Çalıştay Sonuç Raporu, <www.cocuksempozyumu.info>, Erişim Tarihi: 20.10.2010. 110 SHÇEK’e yüklenilen yük ağırdır. Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı ve Yerel Yönetimler başta olmak üzere kamusal birimlerin çocukları koruma sürecinde aktif rol almaları, bu hususu içselleştirmeleri gerekmektedir. SHÇEK’in ana uygulayıcılardan birisi olması sebebiyle, bu süreçte aktif olarak bulunması gereklidir. Ancak yeterli düzeyde meslek elemanına sahip değildir. Sağlık Bakanlığı, EGM, MEB ve Adalet Bakanlığı’nda çok sayıda meslek elemanı mevcuttur. Bu hususta birlikte hareket edildiğinde, çocuk alanına etkin çözümler getirmede kurumlar arası koordinasyon sağlanabilir. Aksi halde sorunlar daha da artacaktır. Geçmişte örneği mevcuttur. Toplumun değişik katmanları ve bakış açıları sürecin içinde yer alabilmelidir. Sivil toplum örgütlerinden, kamuoyu oluşturma ve etkilemede, çok şey beklenmektedir. Medyanın çocuklarla ilgili daha dikkatli yayın politikası izlemesi gereklidir. Kitle kültürünün hızının kesilmesi imkansızdır. Ancak kitle kültürü çocuklarımızın yararına kullanılabilir. Bu hususta devletten, kendi bilgi işlem mekanizmaları başta olmak üzere siber alanda, düşünmeyi, mantıksal çıkarımda bulunmayı, yaratıcılığı ve merakı yok etmeyecek politik açılımlarla güvenli bilişim dünyası yaratması beklenmektedir. Çocuk Koruma Kanunu’nda geçen tedbir hükümleri net bir şekilde tekrar ifade edilerek uygulanma süreci kolaylaştırılmalıdır. Çocuk Koruma Kanunu’nda geçen korunmaya ihtiyacı olan çocuk ve suça sürüklenen çocuklar farklı değerlendirilmesi gereken çocuklardır. Hizmetlerden maksimum fayda sağlanabilmesi için ayrı tedbirlere yer verilmeli ve uygulanmalıdır. Çocuklara yönelik güvenlik tedbirleri, koruyucu ve destekleyici tedbirlerden ayrı olarak ele alınmalı, güvenlik tedbirleri için ayrıca kanuni bir düzenlemeye gidilmelidir. Çünkü aynı kanunla hareket edilmesi belirsizliğe yol açmaktadır. Her türlü çocuk istismarında, vakaların sağlıklı bir şekilde rehabilitasyon süreçlerine yönlendirilmesi gereklidir. Bunun için istismar vakalarının rehabilite 111 edilebileceği uzman personel ve imkanların bulunduğu merkezlerin kurulması gereklidir. Koruyucu ailelik profesyonel hala getirilmelidir. Koruyucu aile yetiştirecek kurslar açılabilir ve bu kursları başarıyla tamamlayan aileler ücretli olarak bu işi yapabilirler. Böylece, yeni bir hizmet sektörü açılmış olur, kaynak yaratılır, iş gücü oluşturulur. 5395 sayılı kanunun uygulanmasında boşluklar bulunmaktadır. MEB ve Sağlık Bakanlığı tedbirleri ne ölçüde, nasıl yerine getirmektedir? Bu hususta takip ve denetim mekanizması bulunmamaktadır. Yükün çok büyük bir bölümü SHÇEK’te ama sorunun çözümünde çok hassas değerler ifade edebilecek profesyonel elemanlar MEB ve Sağlık Bakanlığı’nda da mevcuttur. Kurumların alana yaklaşımlarındaki çekinceler araştırılmalı ve çözüm önerileriyle birlikte, bütüncül çalışma hevesi getirilmelidir. Çocuk koruma sistemi uygulama yöntemlerinde halkın etkin katılımı için iletişim araçları yeterince kullanılmalıdır. SHÇEK, kendi içinde uzmanlaşmış personel yapısına kavuşturulmalıdır. Kurum içerisinde personel arasındaki sosyal ve ekonomik haklar açısından mevcut adaletsizlikler giderilmelidir. Uzmanlaşma kariyer meslek haline getirilmeli ve kuruma dışarıdan gelmek isteyen, kaliteli meslek elemanı yığını yaratılmalıdır. 112 KAYNAKÇA Kitaplar ALTAN, Ö. Z., Sosyal Politika Dersleri, Anadolu Üniversitesi İİBF Yayınları, Eskişehir, 2006. ATILGAN, A. ve E. Ü. ATILGAN, Çocuk Hakları Paradigması ve Çocuk Ceza Yargılamasına Hakim Olan İlkeler Açısından Türkiye’deki Düzenleme ve Uygulamaların Değerlendirilmesi, İnsan Hakları Ortak Platformu Yayınları, Ankara, 2009. AYTEKİN, H., 1914-1924 Yılları Arasında Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve Eğitimleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2006. BUMİN K., Batı’da Devlet ve Çocuk, Patika Yayınları, 2.Baskı, İstanbul, 1998. ELKIND, D. Çocuk ve Toplum Gelişim ve Eğitim Üzerine Denemeler, D. ÖNGÜN (çev.), B. ONUR (der.), ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999. FRIEDLANDER, W. A., Sosyal Refah Hizmetine Başlangıç, R. TAŞÇIOĞLU (çev.), SSYB Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 1966. GANDER, M. J. Ve H. W. GARDINER., Çocuk ve Ergen Gelişimi, 4.Baskı, A. DÖNMEZ, N. ÇELEN, B. ONUR (çev.), B. ONUR (der.), İmge Kitabevi, Ankara, 2001. GIDDENS, A., Elimizden Kaçıp Giden Dünya, O. AKINHAY (çev.), Alfa Yayınları, İstanbul, 2000. KARABEKİR, K., Çocuk Davamız, Cilt/I-II, F. ÖZERENGÜN (der), Emre Yayınları, İstanbul, 1995. KOŞAR, N. G., Sosyal Hizmetlerde Aile ve Çocuk Refahı Alanı, 2.Baskı, Ankara, 1992. MERTER, F., 1950-1988 Yılları Arasında Köy Ailesinde Meydana Gelen Değişmeler (Malatya Örneği), T.C Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını, Ankara, 1990. ONUR, B., Türkiye’de Çocukluğun Tarihi, İmge Yayınevi, Ankara, 2005a. _____., Anılardaki Aşklar, Çocukluğun ve Gençliğin Psikoseksüel Tarihi, Kitap Yayınları, İstanbul, 2005b. _____., Çocuk Tarih ve Toplum, İmge Kitabevi, Ankara, 2007. ÖZBEK, N., Cumhuriyet Türkiye’sinde Sosyal Güvenlik ve Sosyal Poltikalar, Emeklilik Gözetim Merkezi Yayınları, İstanbul, 2006. ÖZDEMİR, S., Korunmaya Muhtaç Gençlerin Din Öğretimi, İhtiyaçları, Tuğra Ofset, Isparta, 2002. POSTMAN, N., Çocukluğun Yokoluşu, K. İNAL (çev.), İmge Yayınevi, Ankara, 1995. 113 SAYITA, S. U., Türk Hukukunda Çocuğun Koruyucu Aile (Kişi) Yanına Yerleştirilmesi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1996. SRIBNICK, E. G., Rehabilitating Child Welfare: Children and Public Policy, 1945-1980, University of Virginia, Department of History, May, 2007. ŞİRİN M. R., Dersimiz Çocuk, İz yayınları, İstanbul, 2006. UNICEF. B.M. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme: İlgili Sözleşmeler, Yasalar, Tüzükler ve Yönetmelikler, 2.Basım, Ankara, 2005. YÖRÜKOĞLU, A., Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, 6.Basım, Özgür Yayınları, İstanbul, 2000. YÜCEL, M. T., Suç ve Ceza Anatomisi, Ankara Yarı Açık Cezaevi Matbaası, Ankara, 1973. Makaleler AKBAŞ, E. ve R. A. TOPÇUOĞLU, “Modern Çocukluk Paradigmasının Oluşumu: Eleştirel Bir Değerlendirme,” Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt No 20 Sayı 1 (Nisan), s.95-104, 2009. AKDOĞAN, H., “Çocuğun Cinsel İstismarı ve Türkiye’de Çocuğun Cinsel İstismarını Önlemeye Yönelik Çalışmalar,” Polis Bilimleri Dergisi, Cilt No 7, Sayı 1, s.1-16, 2005. AKTAY, Y., “Sosyal Devlet,” Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, s.28-29, 2006. AKYÜZ, E., “Önemli Kanunlarımızda Çocuğun Korunmasına İlişkin Hükümler ve Boşluklar,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt No 12, Sayı 1, s.137-152, 1979. _____., “Medeni Kanun İle Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu Açısından Korunmaya Muhtaç Çocuklar,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt No 20, Sayı 1, s.11-21, 1987. _____., “Cumhuriyet Dönemi’nde Çocuk Hakkındaki Gelişmeler,” 2.Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi, B. ONUR (der.), ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999. ALVER, F., “Neil Postman’in Çocukluğun Yok Oluş Sürecinde İletişim Teknolojisi Eleştirisinin Eleştirisi,” Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi, Cilt No 2, Sayı 2, s.129-141, 2004. ARNAZ, Z., “Korunmaya Muhtaç Çocukların Bakım Yöntemlerine İlişkin Model Arayışı; Çocuk Evleri Projesi,” 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997. ATAY, T., “Popüler Kültürden Kitle Kültürüne Çocukluğun Dönüşümleri,” V. Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi: Popüler Kültür ve Çocuk, 12-13 Ekim 2005, N. GÜNEY ve N. AHİOĞLU (der.), Dipnot Kitabevi, Ankara, 2007. AYSOY, M., “Sosyal Devletin Sosyolojisi,” Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, s.39-41, 2006. 114 BIYIKLI, L., “Koruyucu Aile Bakımı,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt No 16, Sayı 1, s.11-15, 1983. _____., “Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve S.O.S Çocuk Köyleri,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, Cilt No 2, Sayı 1, s.3-10, 1995. BOZBEYOĞLU, S., “Ortaçağ Fransa’sında Anne-Çocuk İlişkisi,” Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt No 17, Sayı 2, s.7-14, 2000. BÖLÜKBAŞI, T., “Korunmaya Muhtaç Çocukların Toplumsal Kökenleri ve Korunmaya Muhtaç Çocuk Sorununda Risk Faktörleri,” 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997. ÇAĞLAR, D., “Atatürk ve Cumhuriyet Devrinde Korunmaya Muhtaç Çocuklara Sağlanan Bakım ve Öğretim Olanakları,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt No 15, Sayı 2, s.1-21, 1982. ÇANLI, M., “Eytam İdaresi ve Sandıkları (1851-1926),” Yeni Türkiye Yayınları Türkler Ansiklopedisi, Cilt 14, Ankara, 2002. ÇAVUŞOĞLU, T., “Türkiye’de Çocuk Esirgeme Kurumu ve Çocuk:1921-1983”, 2.Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi, B. ONUR (der.), ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999. ÇEVİKBİLEN, T., “Çocukların Sömürülmesi,” Sosyal Hizmet Sempozyumu. Toplumsal Gelişme ve Değişme Sürecinde Sosyal Hizmet Sempozyumu, 16-18 Ekim 1996, Ankara, 2001. ÇILGIN, A. S., “Genç Cumhuriyetin Ütopyası: “Gürbüz Türk Çocuğu,” Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl 5, Sayı 6, s.97-119, 2004. DANIŞOĞLU, E., “Kalkınma Planlarında Çocukla İlgili Devlet Politikaları,” 2.Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi, B. ONUR (der.), ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 1999. DOĞAN, İ., “Çocuk Haklarının Sosyolojik Evriminden Dünya ve Türkiye İçin Çıkan Sonuçlar,” 1.Çocuk Kurultayı Bildiriler Kitabı, M. R. ŞİRİN ve S. USTA SAYITA (der.), İstanbul Çocukları Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000. EKİCİ, M. F., “Sosyal Refah Harcamaları,” 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997. ELKIND, D., “Değişen Dünya’da Çocuk Yetiştirme ve Eğitim,” III. Çocuk Kültürü Kongresi Dünya’da ve Türkiye’de Değişen Çocukluk, 16-18 Ekim 2000, E. G. KAPÇI (çev.), B. ONUR (der.), ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 2001. ERGUNCU, H., “Sosyal Hizmetler Bağlamında Korunmaya Muhtaç Çocuklar Sorununa Cumhuriyet Türkiye’sinin Yasal Yaklaşımı,” 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997. 115 ERKAN, A. R. ve G. ERKAN, “Darüleytamlar,” Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Dergisi, Cilt No 5, Sayı 1 (Ocak), s.61-69, 1987. ERKAN, G., “Külhanbeyler,” İnsani Gelişme ve Sosyal Hizmet Prof.Dr.Nesrin KOŞAR’a Armağan, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını, Ankara, 2001. FASS, P. S., “Çocuklar ve Küreselleşme,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi, N. AHİOĞLU (çev), Cilt No 37, Sayı 1, s.141-145, 2004. GEÇER, O., “Türk Toplumunda Sokak Çocuklarına Ait Çeşitli Adlandırmalar,” Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt No 16, Sayı 1 (Nisan), s.117-124, 2005. GILADI, A., “İslam Uygarlığında Bir Çocukluk Kavramı Var mı?,” III. Çocuk Kültürü Kongresi Dünya’ da ve Türkiye’de Değişen Çocukluk, 16-18 Ekim 2000, Bekir ONUR (der.), ÇOKAUM Yayınları, Ankara, 2001. GÜNBEY, S., “Sosyal Devlet,” Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, s.27-28, 2006. İNAN, A. N., “Çocuk Hakları Beyannamesi İlkelerinin Türk Hukuk Sistemine Etkisi,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt No 1, Sayı 1, s.201-219, 1968. _____., “Çocuğun Korunması ve Polis,” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt No 37, Sayı 1, s.243-250, 1980. KAĞITÇIBAŞI, Ç., “Türkiye’de Değişen Aile ve Çocuğun Değeri,” Toplumsal Tarihte Çocuk Sempozyumu, 23-24 Nisan 1993, Bekir ONUR (der), İstanbul, 1994. KARATAŞ, K., H. ACAR, Ö. C. ÖNTAŞ, Y. B. ACAR ve E. GÖKÇEARSLAN, “Türkiye’de Çocuğun Korunması: Osmanlı’dan Günümüze Çocuk Refahına Yönelik Düzenlemeler,” Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt No 15, Sayı 1 (Nisan), s.15-25, 2004. KARATAŞ, K., “Türkiye’de Çocuk Koruma Sistemi ve Koruyucu Aile Uygulamaları Üzerine Bir Değerlendirme,” Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt No 18, Sayı 2 (Ekim), s.7-20, 2007. KOÇ, B., “Osmanlı Islahhanelerinin İşlevlerine İlişkin Bazı Görüşler,” Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt No 6, Sayı 2, s.36-50, 2007. KONANÇ, E., “Türk Hukuk Sisteminde Çocuk İstismarı ve İhmali,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt No 20, Sayı 1, s.110, 1987. KONTAŞ, M. Y., “Türkiye’de Çocuk Politikası,” Emniyet Genel Müdürlüğü Küçükleri Koruma Hizmetleri Yönetici Semineri Kitabı, EGM Asayiş Daire Başkanlığı Yayını, Ankara, 1998. McGOWAN, B. G., “Historical Evolution of Child Welfare Services,” Child Welfare for The 21st Century, Columbia University Pres, New York, 2005. MYERS, J. E. B., “A short history of child protection in America,” Family Law Quarterly, Volume 42, Number 3, Fam, s.449-464, 2008. 116 ONAT, Ü., “Ankara İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’ne Başvuran Korunmaya Muhtaç Çocuklar Üzerine Bir Araştırma,” 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı Bildiriler Kitabı, SHU Derneği Yayınları, Ankara, 1997. ONUR, B., “Sunuş,” Toplumsal Tarihte Çocuk Sempozyumu, 23-24 Nisan 1993, Bekir ONUR (der.), Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 1994. ÖNTAŞ, Ö. C., “Çocuk Adalet Sistemi ve Çocuk Polis İlişkisi,” Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt No 19, Sayı 2 (Ekim), s.21-37, 2008. ÖZBEK, N., “II.Abdülhamid ve Kimsesiz Çocuklar: Darülhayr-ı Ali,” Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı:182 (Şubat), s.11-20, 1999. _____., “Osmanlı İmparatorluğunda Dilencilere Yönelik Devlet Politikaları ve Kamusal Söylemin Değişimi,” Birkent Sorunu: Dilencilik Sempozyumu (Tebliğler Kitabı), 18-19 Ekim 2008, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul, 2008. ÖZCAN, T., “Osmanlı Toplumunda Yetimler,” Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, s.82-85, 2006. _____., “Osmanlı Toplumunda Yetimler ve Eytam Sandıkları,” Birkent Sorunu: Dilencilik Sempozyumu (Tebliğler Kitabı), 18-19 Ekim 2008, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul, 2008. ÖZDEMİR, S., “Refah Devleti: Altınçağ’dan Belirsiz Geleceğe,” Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, s.34-38, 2006. ÖZDEMİR, N., N. SEFER ve D. TÜRKDOĞAN, “Bir Sosyal Sorumluluk Projesi Örneği: “Korunmaya Muhtaç Çocuklar,” Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt No 32, Sayı 2 (Aralık), s.283-305, 2008. ÖZGÜREL, A., “Osmanlı’da Kadınların Öncüsü Olduğu Bir Sivil Toplum Örgütlenmesi,” Radikal Gazetesi, 14.06.2009. SARIKAYA, M., “Savaş Yıllarında Himaye-i Etfal Cemiyeti’ nin Çocuk Misafirhanesi ve Çocuklar,” Atatürk Dergisi, Cilt No 3, Sayı 3, s.193-202, 2003. _____., “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bir Sosyal Hizmet Kurumu: Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti,” Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Cilt No 14, Sayı 34, s.321-338, 2007. SARISAMAN, S., “Osmanlı Fukaraperver Cemiyetinin Fakirlik ve Dilencilik Mücadelesi,” Birkent Sorunu: Dilencilik Sempozyumu (Tebliğler Kitabı), 18-19 Ekim 2008, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul, 2008. SUĞUR, N. ve E. S. DOĞRU, “Korunma Altındaki Çocukların Aile ve Devlet Algısı Üzerine Bir Araştırma,” Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt No 65, Sayı 1, s.115-133, 2010. SUNGUR, S., “Marksist Düşünce Sisteminde Kitle Kültürü ve Televizyonda Yayınlanan Çizgi Filmlerin İdeolojik İşlevlerine Bir Bakış,” İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı 30, s.125-140, 2007. 117 ŞENKAL, A., “Sosyal Politika Perspektifinden Sosyal Devleti Yeniden Düşünmek,” Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, s.66-68, 2006. ŞENOCAK, H., “Sosyal Güvenlik Sistemini Oluşturan Bileşenlerin Tarihi Süreç Işığında Değerlendirilmesi,” İstanbul Üniversitesi Sosyal Siyaset Konferansları, 56.Kitap, İstanbul, 2009. TAN, M., “Çağlar Boyu Çocukluk,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt No 23, Sayı 2, s.71-88, 1989. _____., “Çocukluk, Dün ve Bugün,” Toplumsal Tarihte Çocuk Sempozyumu, 2324 Nisan 1993, B. ONUR (der), Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 1994. TOPALOĞLU, M., “Çocuk Koruma Kanununda Tedbirler Sorunu,” İstanbul Barosu Dergisi, Cilt No 81, Sayı 4, s.1647-1660, 2007. ULUĞTEKİN, S., “1940’lı Yıllarda İstanbul’ un Sokak Çocukları,” Yaşam Boyu Sosyal Hizmet; Prof.Dr.Sema KUT’a Armağan, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayınları, Ankara, 1999. _____., “Yirminci Yüzyılda Türkiye’nin Çocukları: Sorunlar ve Beklentiler,” Sosyal Hizmette Yeni Yaklaşımlar ve Sorun Alanları; Prof.Dr.Nihal TURAN’a Armağan, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını, Ankara, 2001. YALÇIN, C., “Sosyolojik Bir Bakış Açısıyla İnternet,” Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt No 27, Sayı 1 (Mayıs), s.77-89, 2003. YAZICI, N., “Tanzimat Döneminde Yetim Çocuklara Yönelik Koruma Çalışmaları,” Osmanlılar Döneminde Yoksullukla Mücadele Yolunda Yapılan Çalışmalar, İ. ATEŞ (der.), YOYAV Yayınları, Ankara, 2000. YILMAZ, E., “Sosyal Devlet,” Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 1, s.30-31, 2006. YOLCUOĞLU, İ. G., “Sosyal Çalışma ve Çocuğun İyilik Hali,” Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt No 20, Sayı 1 (Nisan), s.85-93, 2009. YÜCEL, M. T. “Sosyal Değişme Açısından Çocuk Sorunları ve Sosyal Hizmetler,” III. Milli Sosyal Hizmetler Konferansı, 11-14 Aralık 1968, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yayını, Ankara, 1969. ZEVKLİLER, A. “Türk Hukukunda Korunmaya Muhtaç Çocuklar,” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt No 25, Sayı 1, s.173-236, 1968. Diğer Kaynaklar Tezler AYTEKİN, H., 1914-1924 Yılları Arasında Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve Eğitimleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2006. 118 KARATAY, A. Cumhuriyet Dönemi Korunmaya Muhtaç Çocuklara İlişkin Politikaların Oluşumu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2007. İnternet Kaynakları I.Risk Altında ve Korunması Gereken Çocuklar Sempozyumu, (2009), Suça Sürüklenen/Kanunla İtilaf Halindeki Çocuklar; Sonuç Bildirgesi, <www.cocuksempozyumu.info>, (04.08.2010). II.Risk Altında ve Korunması Gereken Çocuklar Sempozyumu, (2010), Güvenli Çevre-Güvenli Okul; Çalıştay Sonuç Raporu, <www.cocuksempozyumu.info>, (20.10.2010). ACAR, H., “Cumhuriyetin Çocuk Refahı Politikasını Yapılandıran Bir Sivil Toplum Örgütü: Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu (1921-1981),” Çalışma Ortamı Dergisi, Sayı 73 (Mart-Nisan), 2004, <www.isguvenligi.net/co/calisma_ortami73.pdf>, (09.09.2010). ACAR, H., “Türkiye’nin Ulusal Gençlik Politikası Nasıl Yapılandırılmalıdır,” Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt No 5, Sayı 1, s.1-20, 2008, <www.insanbilimleri.com>, (24.08.2010). WIKIPEDIA, Çocuk Hakları Sözleşmesi Maddesi, (30.12.2009). <www.wikipedia.com/tr>, WIKIPEDIA, Parens Patriae Maddesi, <http://en.wikipedia.org>, (12.07.2010). VATAN, Taş Atan Çocuklar Yasası <www.gazetevatan.com> (01.11.2010) Kabul Edildi, 24.07.2010, ÇAVUŞOĞLU, T., S. ÇETİN ve K. TOPÇU, İlk Korunmaya Muhtaç Çocuk Kanunun Çıkmasında ÇEK Projesi ve CHP Grubu Raporunun Etkileri, (t.y), <www.turgaycavusoglu.com>, (25.12.2009). DARÜLACEZE, Tarihten Sayfalar, <www.darulaceze.gov.tr>, (30.12.2008). DARÜŞŞAFAKA, Darüşşafaka Tarihi, <www.darussafaka.org>, (30.12.2008). EĞİTİM-SEN, (t.y), <www.e-kutuphane.egitimsen.org.tr> (01.11.2010). FOGARTY, J. F. A., Some Aspects of the Early History of Child Protection in Australia, 2008, No:78, <www.aifs.gov.au>, (01.10.2010). KARATAŞ, Z., Osmanlı Devletinde Çocuk Koruma Sistemi, <www.manevisosyalhizmetler.com/?page_id=225>, (01.10.2010). (t.y), KONAR, E., Gürbüz Türk Çocuğu Dergisi, (t.y), <www.kalem.biz/yazi>, (01.10.2010). ÖZKAN, S., “Türkiye’de Darüleytamların Gelişimi ve Niğde Darüleytamı,” Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 19 (Bahar), 2006, <www.turkiyat.selcuk.edu.tr> (30.12.2008). SHÇEK, Himaye-i (30.12.2008). Etfal Cemiyetinin 119 Kuruluşu, <www.shcek.gov.tr>, SHÇEK, Tarihçe, <www.shcek.gov.tr>, (29.10.2010). ŞİŞLİ ETFAL HASTANESİ, Tarihçe, <http://www.sislietfal.gov.tr>, (07.11.2010). ULUÇ, G., Toplumsal Bir Gruba Yönelik Şiddet Türü: Medya, Şiddet ve Çocuklar, 2002, <www.iletisim.selcuk.edu.tr/dergi/gs/2002_cilt2s2.pdf>, (08.08.2010). UNICEF, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, <www.unicef.org>, (25.12.2009). YAKUT, E., Eski Türklerde Hukuk, 2002, (01.10.2010). <http://kybele.anadolu.edu.tr>, YAPICI, M. ve Ş. YAPICI, “Bir değer Olarak Çocukluk,” Üniversite ve Toplum Dergisi, Cilt No 4, Sayı 4 (Aralık), S.1-4, 2004,<www.universitetoplum.org>, (25.07.2010). YOLCUOĞLU, İ. G., Korunmaya Muhtaç Çocuklar Sorunu ve Sosyal Dışlanmanın Önlenebilmesinde Erken Müdahalenin Önemi, 01.09.2010, <www.ismetgalip.com/category/cocuk-koruma-sistemi/>, (01.10.2010). Raporlar DPT, VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Sosyal Yardımlar ve Hizmetler Özel İhtisas Komisyon Raporu, Ankara, 2001. KOMİSYON, Sosyal Değişme Açısından Çocuk Sorunları Ön Raporu, III. Milli Sosyal Hizmetler Konferansı, 11-14 Aralık 1968, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yayını, Ankara, 1969. SHÇEK, 2006 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayını, Ankara, 2007. SHÇEK, 2007 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayını, Ankara, 2008. SHÇEK, 2008 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayını, Ankara, 2009. SHÇEK, 2009 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayını, Ankara, 2010. SHÇEK, Çocuk Hakları Sözleşmesi Ulusal İlk Rapor, <http://shcek.gov.tr/cocuk-haklari-sozlesmesi-ulusal-ilk-rapor.aspx>, (01.10.2010). (t.y). T.C. DEVLET BAKANLIĞI (Kadın ve Aileden Sorumlu), 25.12.2009 Tarih ve 1607 Sayılı Yazılı Önergeye Cevap Yazısı, <http://www2.tbmm.gov.tr/d23/7/7-11272c.pdf>, (01.10.2010). Kanun Yönetmelik Ve Tüzükler 1982 Anayasası, 2010, <www.anayasa.gov.tr>, (30.10.2010). 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz Ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, Kanun Numarası 2022, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 10.07.1976, Sayı 15642. 120 Ailenin Korunması Hakkında Kanun, Kanun Numarası 4320, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 17.01.1998, Sayı 23233. Basın Kanunu, Kanun Numarası 5187, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 26.06.2004, Sayı 25504. Belediye Kanunu, Kanun Numarası 5393, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 13.07.2005, Sayı 25874. Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Kanun Numarası 5216, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 23.07.2004, Sayı 25531. Ceza Muhakemesi Kanunu, Kanun Numarası:5271, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi:17.12.2004, Sayı:25673 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, Kanun Numarası 5275, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 29.12.2004, Sayı 25685. Çocuk Koruma Kanunu, Kanun Numarası 5395, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 15.07.2005, Sayı 25876. Dernekler Kanunu, Kanun Numarası 5253, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 23.11.2004, Sayı 25649. Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, Kanun Numarası 633, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 02.07.1965, Sayı 12038. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Kanun Numarası 3289, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 28.05.1986 Sayı 19120. İcra ve İflas Kanunu, Kanun Numarası 2004, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 19.06.1932, Sayı 2128. İl Özel İdaresi Kanunu, Kanun Numarası 5302, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 04.03.2005, Sayı 25745. İlk Ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun, Kanun Numarası 1702, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 29.06.1930 Sayı 1532. Hususi İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık Ve İçtimai Yardım Sandığı İle Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanun, Kanun Numarası 4327, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 19.01.1943, Sayı 5308. İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Kanun Numarası 222, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 12.01.1961, Sayı 10705. İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu, Kanun Numarası 5130, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 12.06.1942, Sayı 5130. İş Kanunu, Kanun Numarası:4857, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 10.06.2003, Sayı 25134. Kabahatler Kanunu, Kanun Numarası 5326, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 31.03.2005, Sayı 25572. 121 Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu, Kanun Numarası Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 07.07.1927, Sayı 627. 1117, Türk Medeni Kanunu, Kanun Numarası 4721, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 08.12.2001, Sayı 24607. Mesleki Eğitim Kanunu, Kanun Numarası 3308, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 19.06.1986, Sayı 19139. Milli Eğitim Temel Kanunu, Kanun Numarası 1739, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 24.06.1973, Sayı 14574. Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu, Kanun Numarası 3634, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 16.06.1939, Sayı 4234. Nüfus Hizmetleri Kanunu, Kanun Numarası 5490, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 29.04.2006, Sayı 26153. Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Kanun Numarası 5378, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 07.07.2005, Sayı 25868. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, Kanun Numarası 2559, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi14.07.1934, Sayı 2751. Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Kanun Numarası 3984, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 20.04.1994, Sayı 21911. Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Kanun Numarası 3359, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 15.05.1987, Sayı 19461. Terörle Mücadele Kanunu, Kanun Numarası 3713, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 12.04.1991 Sayı 20843 Türk Vatandaşlığı Hakkında Kanun, Kanun Numarası 5901, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 12.06.2009, Sayı 27256. Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun, Kanun Numarası 4207, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 26.11.1996, Sayı 22829. Umumi Hıfzısıhha Kanunu, Kanun Numarası 1593, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 06.05.1930, Sayı 1489. Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, Kanun Numarası 5510, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 16.06.2006, Sayı 26200. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Kanun Numarası 2828, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 27.05.1983, Sayı 18059. Türk Ceza Kanunu, Kanun Numarası 5237, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 12.10.2004, Sayı 25611. Ayni Nakdi Yardım Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 28.09.1986, Sayı 19235. 122 Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü/Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 13.04.2001 Sayı 24372. Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi:17.12.1983, Sayı:18254. Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 23.12.2008, Sayı 27089. Koruyucu Aile Yönetmeliği, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 14.10.1993, Sayı 21728. Oyuncaklar Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 17.05.2002, Sayı 24758. Radyo ve Televizyon Yayınlarının Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 17.04.2003, Sayı 25082. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü Çocuk Evleri Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 05.10.2008, Sayı 27015. Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzük, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 19.04.1961 Sayı 10786. Küçüklerin Evlât Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzük, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi 15.03.2009 Sayı 27170. 123 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler: Adı ve Soyadı : Muammer SALİM Doğum Yeri : Kadıköy Doğum Yılı : 1980 Medeni Hali : Evli / Bir Çocuk Babası Eğitim Durumu: Lise : 1994-1997 İstanbul Pendik Bahçelievler Lisesi Lisans : 1998-2003 Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu (Bir Yıl İngilizce Hazırlık) Yabancı Dil ve Düzeyi: İngilizce / Orta İş Deneyimi: 2003-2005 Sosyal Hizmet Uzmanı, İstanbul Valiliği Ayvansaray Çocuk Koruma İstasyonu 2005-2005 Sosyal Hizmet Uzmanı, Ayça Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi / İstanbul 2005-____ Sosyal Hizmet Uzmanı, Isparta İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü 124