Darul shifa
Transkript
Darul shifa
Symposium / Sempozyum 16. 16 Yüzyıl th Century Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler Ottoman Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products 19 -20 Aralık 2015 19th -20th of December 2015 Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi 1 Kıymetli misafirlerimiz, Anadolu, tarihin başından beri pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış kadim bir coğrafyadır. Bu kadim coğrafyada bugüne kadar nice devletler kurulup nicesi yıkılmıştır. Osmanlı Devleti ise bu coğrafyaya izini bırakmış en önemli medeniyetlerden biridir. Üç kıtada hüküm süren bu büyük medeniyet, asırlar boyunca aleme nizam verirken adalet ve merhamet kavramları da adeta kendisinde vücut bulmuştur. Takdir edilir ki, onu yücelten, eşsizleştiren bu nitelikler, sadece savaş gücüyle, siyasi dehayla ya da “devlet kurma yeteneği”yle açıklanabilecek nitelikler değildir. Bir topluluğu medeniyet yapan unsurlar, esasen onun geçmişten tevarüs ettiği ilim ve fikir mirası ve kültürel birikimidir. Osmanlı Devleti, bu anlamda göz kamaştıran bir kültürel zenginliğe ev sahipliği etmiştir. Onu zenginleştiren ve bugün hala ufkumuzu açarak bize yol gösterecek olan bu müthiş birikimle olan temasımız son yüzyılda ne yazık ki talihsiz bir biçimde kesintiye uğramıştı. Kültürel kopuş, özgüven yitimi ve Batı karşısında duyulan kompleks yıllarca kendimizi, potansiyelimizi anlamamıza engel olmuştu. Hamdolsun, kendi köklerimize karşı duyduğumuz bu anlamsız mahcubiyet hissi artık tükenmiştir. Hal böyle olunca Osmanlı’nın düşünce ve bilim hayatı üzerine hem Türkiye’de hem dünyada yapılan çalışmalar da hız kazanmıştır. Geçtiğimiz yıl İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ev sahipliğinde ilki yapılan “Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Sempozyumu” son zamanlarda bu alanda yapılmış en önemli faaliyetlerden birisidir. Yurt içi ve yurt dışından pek çok önemli ilim adamının katıldığı bu önemli sempozyum dizisinin ikincisine ev sahipliği yapmış olmaktan büyük bir onur duyuyoruz. Sempozyumu birlikte icra ettiğimiz İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne, sempozyumun kıymetli danışma ve yürütme kurulu üyelerine ve bizi şereflendiren bütün ilim adamlarına teşekkürü bir borç biliyorum. Murat Aydın Zeytinburnu Belediye Başkanı 4 Değerli misafirler, Türkiye’de ve dünyada Osmanlı araştırmaları son yıllarda belirli bir mesafe katetse de ilim ve düşünce hayatına dönük entelektüel tarih çalışmalarının hala emekleme düzeyinde olduğu söylenebilir. Dünyanın en uzun ömürlü imparatorluklarından biri olan Osmanlı Devleti’nin bu özelliği sadece askeri veya ekonomik nedenlere bağlı olamaz. Aksine sanat, edebiyat, hukuk, mimari, felsefe ve bilim de dahil hemen her alanda dikkate değer eserler üretmeden böyle bir başarı elde etmenin mümkün olmadığı açıktır. Modern zamanlarda bir takım yanlış algılar ve bazı oryantalist önyargılar sebebiyle Osmanlı bilim ve düşünce hayatına yeterli ilginin oluşturulamadığı bilinmektedir. Mesela Osmanlı ilim ve düşünce hayatının merkezinde yer alan medreselerin maalesef henüz hikayesi yazılamadı. İşte bu ve benzeri kaygılarla İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi “Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûna Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası” başlığı altında Osmanlı ilim ve kültür hayatını ve dolayısıyla Osmanlı medreselerinin mirasını anlama hedefine dönük bir dizi sempozyum yapmayı tasarladı. İlki 2014 yılı Aralık ayında “İstanbul’un Fethinden Süleymaniye medreselerinin Kuruluşuna Kadar” altbaşlığı ile gerçekleşen bu dizinin ikinci sempozyumu, Osmanlı Devleti’nin hemen hemen her açıdan en parlak yüzyılı olan 16. yüzyıla eğilecektir. Süleymaniye medreseleri, Kanuni, Kemal Paşazade, Ebussuud Efendi, Gelibolulu Mustafa Ali, Taşköprizade, Kefevi, Kınalızade, Fuzuli, Baki, Takiyyüddin gibi büyük şahsiyet ve kurumların yüzyılını anlamak için bir toplantının yetmeyeceğini biliyoruz ama bu muhteşem yüzyılın entelektüel veçhesine bir nebze ışık tutabilirsek ne mutlu bize! Mehmet Genç üstadımızın dediği gibi “geçmişi değiştiremeyiz ama bilebiliriz, geleceği ise bilemeyiz ama değiştirebiliriz”.* Bu ve benzeri ilmi toplantılar geçmişten geleceğe köprü oluşturma ve geleceği özgüvenle inşa etme yönünde önemli katkılar sunacaktır. Prof. Dr. Mürteza Bedir İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı *T. C. Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri 2015 törenindeki konuşmasından 5 Yüzyıl 6 Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler 19 Aralık December 2015 Cumartesi Saturday Sempozyum 16. Saat: 09:30 - 10:00 Protokol Konuşmaları Keynote Speeches Araş. Gör. Zeynep Münteha Kot Tan Düzenleme Kurulu Adına Prof. Dr. Mürteza Bedir İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mahmut Ak İstanbul Üniversitesi Rektörü Murat Aydın Zeytinburnu Belediye Başkanı 19 Aralık December 2015 Cumartesi Saturday Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Saat: 10:00 - 11:20 Açılış Paneli Opening Session Osmanlı Düşüncesini Anlamak Understanding Ottoman Thought Oturum Başkanı Chair: Prof. Dr. Mahmut Ak / İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Mahir Alper / İstanbul Ü. İlahiyat Fak. 16. Yüzyılda Osmanlı Düşüncesi: Kemalpaşazâde Bağlamında Bazı Mülâhazalar 16th Century Ottoman Thought: Some Reflections in the Context of Kemal Pashazade Prof. Dr. Şükrü Özen / İstanbul Ü. İlahiyat Fak. 16. Yüzyıl Osmanlı Hukukunun Kaynakları The Sources of Ottoman Law in the 16th Century Doç. Dr. Ömer Türker / Marmara Ü. İlahiyat Fak. 16. Yüzyılı İslâm Felsefe Geleneğine Eklemlemek Attaching 16th Century into Classical Islamic Thought Dr. Himmet Taşkömür / Harvard Üniversitesi 16. Yüzyıl Osmanlı Kültür ve Düşünce Hayatı Üzerine Bazı Gözlemler Some Observations on the Ottoman Intellectual and Cultural Life of the 16th Century 11:20 - 11:35 Ara / Break 7 Yüzyıl 8 Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler 19 Aralık December 2015 Cumartesi Saturday Sempozyum 16. Saat: 11:35 - 12:55 Birinci Oturum First Session 16. Yüzyılda Osmanlı’da Bilim Science in Ottoman Lands in the 16th Century Oturum Başkanı Chair: Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu / İstanbul Medeniyet Ü. Edebiyat Fak. Prof. Dr. Robert Harry Van Gent / University of Utrecht, Department of Mathematics Doğu ve Batı’da Rasat: Tycho Brahe ile Takiyyuddin’in Aletlerinin ve Rasat Tekniklerinin Bir Mukayesesi Observation in East and West: A Comparison between Tycho Brahe’s and Taqi ad-Din’s Instruments and Observing Techniques Prof. Dr. Tuncay Zorlu / İstanbul Teknik Ü. Fen- Edebiyat Fak. Tıp Bilgisinin Dolaşımı Açısından Süleymaniye Tıp Medresesi ve Dârüşşifâsı Sulaymaniya Medicine School and Dar al-Shifa in Regard to Circulation of Medical Scholarship Hüseyin Şen / History and Philosophy of the Sciences and the Humanities Utrecht University Takiyuddin İbn Ma’ruf ve Gözlemleri Taqi al-Din ibn Ma’ruf and His Observations Prof. Dr. Amir Pasic / IRCICA 16. Yüzyıl Osmanlı Kültürünün Mimariye Yansımaları: Bosna Örneği The Reflections of 16th Century Ottoman Culture on Architecture: The Case of Bosnia 19 Aralık December 2015 Cumartesi Saturday Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products 12:55 - 14:30 Ara / Break Saat: 14:30 - 15:30 İkinci Oturum Second Session Tefsir-Hadis Tafsir & Hadith Oturum Başkanı Chair: Prof. Dr. Raşit Küçük / İSAM Başkanı Yrd. Doç. Dr. Mesut Kaya / Şırnak Ü. İlahiyat Fak. Osmanlı’da Entelektüel Dinamizm ve Haşiye Yazıcılığı: Taşköprîzâde’nin Keşşaf Haşiyesi Örneği Intellectual Dynamism and Scholiography in the Ottoman Empire: The Case of Tashkoprizada’s Gloss on al-Kashshaf Doç. Dr. İbrahim Kutluay / İzmir Katip Çelebi Ü. İslâmi İlimler Fak. 16. Yüzyılda Sahn-ı Seman Medreselerinde Hadis İlminin Yeri The Role of Hadith in Sahn Saman Madrasas in the 16th Century Yrd. Doç. Dr. Mehmet Efendioğlu / Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi 16. Yüzyıl Osmanlı Yönetiminde Sahabe ve Ehl-i Beyt Hassasiyeti Homage Paid to Sahaba and Ahl al-Bayt in Ottoman Governance in the 16th Century 15:30 - 15:45 Ara / Break 9 Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler 19 Aralık December 2015 Cumartesi Saturday Sempozyum 16. Saat: 15:45 - 17:05 Üçüncü Oturum Third Session Fıkıh Islamic Law Oturum Başkanı Chair: Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez / 29 Mayıs Ü. Rektörü Prof. Dr. Yunus Apaydın / Erciyes Ü. İlahiyat Fak. Kemalpaşazade’nin Tabakatu’l-Fukaha’sı Neyi Anlatıyor? What does Kamalpashazade’s Tabakat al-Fuqaha tell us? Prof. Dr. Fikret Karcic / The University of Sarajevo Hanefi Mezhebi Bosna’ya Nasıl Geldi? Hasan Kafi Akhisari’nin Silsilesi Üzerine Bir Yorum How did Hanafi Mazhab Come to Bosnia? A Commentary of the Silsila of Hasan Kafi Akhisari Doç. Dr. Süleyman Kaya / Sakarya Ü. İlahiyat Fak. Ebussuud Efendi’nin Fetvalarını Doğru Anlamaya Doğru Towards to a True Understanding of Fatwas of Abussuud Efendi Araş. Gör. Hatice Kübra Kahya / İstanbul Ü. İlahiyat Fak. Emr-i Sultani ile: Osmanlı Devleti’nde İstibdal Tartışmaları By the Imperial Order: the Discussions Around Istibdal in the Ottoman Era 17:05 - 17:20 Ara / Break 10 19 Aralık December 2015 Cumartesi Saturday Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Saat: 17:20 - 18:20 Dördüncü Oturum Fourth Session Dil Bilimleri Linguistics A SALONU Oturum Başkanı Chair: Prof. Dr. Abdurrahman Özdemir / Yalova Ü. İslâmi İlimler Fak. Dekanı Araş. Gör. Timur Aşkan / Dokuz Eylül Ü. İlahiyat Fak. Yusuf b. Hüseyin el-Kirmasti ve Usulü’lIstılahati’l-Beyaniyye Adlı Risalesi Yusuf b. Husayn al-Kirmasti and His Treatise Titled Usul al-Istilahat al-Bayaniyya Yrd. Doç. Dr. Mücahit Küçüksarı / Necmettin Erbakan Ü. İlahiyat Fak. Dr. İbrahim Fidan / Ankara Ü. İlahiyat Fak. 16. Yüzyıl Osmanlısında Arap Dili ve Belâgatı Çalışmalarına Genel Bir Bakış An Overview of Works on Arabic Language and Rhetoric in the Ottoman Lands of the 16th Century Dr. Amina Šiljak Jesenković / Saraybosna Üniversitesi 16. Yüzyıl Rumelisinde Osmanlı Edebiyatı: Şairin Dünyası Ottoman Literature in Balkans of the 16th Century: The World of Poet 11 Yüzyıl 12 Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler 19 Aralık December 2015 Cumartesi Saturday Sempozyum 16. Saat: 17:20 - 18:20 Tarih-Eğitim History & Education B SALONU Oturum Başkanı Chair: Doç. Dr. Ömer Türker / Marmara Ü. İlahiyat Fak. Yrd. Doç. Dr. Yasin Meral / Ankara Ü. İlahiyat Fak. Yahudi Kadın Matbaacı Dona Reyna Nasi ve Ortaköy’deki Matbaasında Basılan Eserler Jewish Female Typographer Dona Reina Nasi and the Books Printed at her Printing House Doç. Dr. Muhammad Thalci / Yarmuk Üniversitesi Bir Arap Eğitimci Gözüyle Süleymaniye Medreselerinde Eğitim Education in Suleymaniye Madrasahs from the Perspective of an Arab Educationalist Prof. Dr. Ahmet Saim Arıtan / Necmettin Erbakan Ü. İlahiyat Fak. Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin Dünyaya Örnek Eğitim Müessesesi: Enderun Mektebi, Ehl-i Hiref, Mücellidân Bölüğü ve 16. Yüzyıl Osmanlı Cildciliği An Ottoman Institute of Education that sets an Example for the World: The Enderun School, Ahl al-Hiraf, the Company of Bookbinders and Ottoman Bookbinding of the 16th Century 20 Aralık December 2015 Pazar Sunday Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Saat: 10:00 - 11:00 Beşinci Oturum Fifth Session Kelâm-Felsefe Kalam & Philosophy Oturum Başkanı Chair: Prof. Dr. İsmail Kara / Marmara Ü. İlahiyat Fak. Yrd. Doç. Dr. Hakan Coşar / Kırgızistan Türkiye Manas Ü. İlahiyat Fak. Osmanlı Düşüncesi 16. Yüzyıl Felsefe Metinleri: Kadi Mir’in Şerhu Hidayeti’l-Hikme Örneği Ottoman Thought in the Philosophy Texts of the 16th Century: The Case of Sharh Hidayat al-Hikma by Qadi Mir Yrd. Doç. Dr. Necmi Derin / Dicle Ü. İlahiyat Fak. Taşköprülüzâde’de Zihni Varlık Meselesi Mental Existence in Tashkopruluzade Prof. Dr. Ekrem Demirli / İstanbul Ü. İlahiyat Fak. 16. Yüzyılda Metafizik ve Ahlâk Metaphysics and Ethics in the 16th Century 11:00 - 11:10 Ara / Break 13 Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler 20 Aralık December 2015 Pazar Sunday Sempozyum 16. Saat: 11:10 - 12:10 Altıncı Oturum Sixth Session Tasavvuf-Metafizik Tasawwuf & Metaphysics Oturum Başkanı Chair: Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç / Marmara Ü. İlahiyat Fak. Dr. Hacı Bayram Başer / Yalova Ü. İslâmi Bilimler Fak. Tasavvufta Savunmacı Söyleme Dönüş: Sofyalı Bali Efendi Örneği The Return to the Apologetic Rhetoric in Tasawwuf: The Case of Bali Efendi of Sofia Dr. Mykhalov Yakubovych / The National University of Ostroh Academy Osmanlı Ulema Ağlarında Kırımlı Sûfiler: İbrahim el-Kırimi Örneği Crimian Sufis in the Ottoman Scholarly Networks: The Case of Ibrahim al-Qirimi Doç. Dr. Semih Ceyhan / Marmara Ü. İlahiyat Fak. Köstendilli Ali Alâeddîn el-Halvetî ve Telvîhât-ı Sübhâniyye Adlı Eseri Ali Alaaddin al-Halvati of Kostendil and His Talvihat-i Subahniyya 12:10 - 13:30 Ara / Break 14 20 Aralık December 2015 Pazar Sunday Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Saat: 13:30 - 14:30 Yedinci Oturum Seventh Session Tarih-Eğitim History & Education Oturum Başkanı Chair: Prof. Dr. Erol Özvar / Marmara Ü. İktisat Fak. Prof. Dr. Zeynep Tarım / İstanbul Ü. Edebiyat Fak. Osmanlı Devlet ve Saray Teşrifatında Ulema Tasvirleri The Depictions of Scholars in Ottoman Formal and Imperial Etiquette Doç. Dr. Nesim Doru / Mardin Artuklu Ü. Edebiyat Fak. 16. Yüzyıl Osmanlı-Kürt İlişkilerinin Kürt Medreselerine Etkisi The Influences of Ottoman - Kurdish Relations on Kurdish Madrasahs in the 16th Century Doç. Dr. Vecihi Sönmez / Y.Y.Ü. Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Şerefhan el-Bitlisi ve Şerefnamesi Bidlisian Sharafkhan and his Sharaf-nameh 14:30 - 14:40 Ara / Break 15 Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler 20 Aralık December 2015 Pazar Sunday Sempozyum 16. Saat: 14:40 - 15:40 Sekizinci Oturum Eighth Session Tarih-Hukuk History & Law Oturum Başkanı Chair: Dr. Himmet Taşkömür / Harvard Ü. Prof. Dr. Vejdi Bilgin / Uludağ Ü. İlahiyat Fak. 16. Yüzyıl Fetvaları Çerçevesinde Toplumsal Olgulara Yaklaşım Açısından Müftülerin Tipolojik Analizi The Typological Analysis of Muftis in Regard to Approach to Sociological Phenomena and in the Framework of Fatwas of the 16th Century Araş. Gör. Kübra Nugay / Marmara Ü. İlahiyat Fak. 16. Yüzyıl Hukuk – Siyaset İlişkisi: Kahvehane Örneği The Relationship Between Law and Politics of the 16th Century: The Case of Coffee Houses Yrd. Doç. Dr. Emine Arslan / Kırklareli Ü. İlahiyat Fak. Müeyyedzade Abdurrahman Efendi’nin Fetva Mecmuası ve Kaynaklarının Değerlendirilmesi The Evaluation of Müeyyedzade Abdurrahman Efendi’s Fatwa Compilation and Its Resources 15:40 - 15:50 Ara / Break 16 20 Aralık December 2015 Pazar Sunday Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Saat: 15:50 - 16:30 Kapanış Oturumu Closing Session Prof. Dr. Mürteza Bedir (Başkan) / İstanbul Ü. İlahiyat Fak. Prof. Dr. Ekrem Demirli / İstanbul Ü. İlahiyat Fak. Doç. Dr. Ömer Türker / Marmara Ü. İlahiyat Fak. Doç. Dr. Ahmet Hamdi Furat / İstanbul Ü. İlahiyat Fak. Yrd. Doç. Dr. Mustakim Arıcı / İstanbul Ü. İlahiyat Fak. 17 18 Symposium / Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler 16 th Century Ottoman Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Tebliğ Özetleri 19 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler 16. Yüzyılda Osmanlı Düşüncesi: Kemalpaşazâde Bağlamında Bazı Mülâhazalar Prof. Dr. Ömer Mahir Alper İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Bu tebliğin amacı, Osmanlı düşünce ve ilim geleneğinin en önemli temsilcilerinden biri olan Kemalpaşazâde’nin (ö. 940/1534) özellikle felsefî metinleri üzerinden yaşadığı yüzyılın entelektüel yapısına ilişkin bazı tespit ve analizlerde bulunmaktır. Bu yapılırken bir yandan onun fikrî ve felsefî çizgisi süreklilik ve değişim yönleriyle ele alınacak; diğer yandan XVI. yüzyılın belirli düşünürleri üzerindeki etkisi ortaya konulacaktır. 16. Yüzyıl Osmanlı Hukukunun Kaynakları Prof. Dr. Şükrü Özen İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tebliğimizde 16. yüzyıl Osmanlı hukukunun kaynakları üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda dönemde yazılmış hukuk eserleri, fetva mecmuaları, şerhler, haşiyeler ve tabakât eserleri ele alınacaktır. 20 Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products 16. Yüzyılı İslam Felsefe Geleneğine Eklemlemek Doç. Dr. Ömer Türker Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam felsefesi Müslümanların Hicaz’dan sonra yerleştikleri doğu Akdeniz’de tanıdıkları Grek mirası üzerinden yeni tartışmalarla ve yeni alanlarla gelişmiş karmaşık bir disiplinler bütünün üst adıdır. Bu felsefe ilk bir kaç asrında çok önemli düşünürler yetiştirmiş olmakla birlikte en az kendisi kadar önemli olmak üzere içerideki tartışmaları da şekillendirerek doğrudan ve dolaylı olarak kelamın, dil bilimlerinin, fıkhın ve daha sonra da göreceli olarak daha az olmakla birlikte tasavvufun gelişimine katkı sağlamıştır. Bu nedenle İslam felsefesinin tam olarak bir haritasını çıkartmak her zaman büyük güçlüklerle malul kalmıştır. Meselenin başka bir yönü ise zaman ve mekanları dikkate aldığımızda ortaya çıkmıştır. İslam felsefesi ağırlıklı olarak dokuzuncu ve onuncu asırlarda büyük düşünürler yetiştirmiş olsa bile, üretkenliğini sonraki asırlarda da sürdürmüştür. Bağdat’ın yanında Kahire, Maveraünnehir, Konya, Endülüs gibi bilim ve kültür merkezleri ortaya çıkartarak bilim ve düşüncenin en geniş mekanlara yayılmasını sağlamıştır. Felsefi ve bilimsel düşünce başka hiçbir medeniyette İslam’daki kadar geniş bir alana yayılmış değildir. Osmanlılar ise bu bilim ve felsefi düşünceleri daha çok ‘imtizaç’ döneminin ürünleri üzerinden takip etmiş, bazı tartışmaları yeniden yapmışlar, şerhler ve haşiyelerle bu felsefi mirası kendi toplumlarında yeniden okumaya çalışmışlardır. Tebliğimizde göreceli olarak daha az çalışılmış olan ve hatta ihmal edilmiş bir alan olan Osmanlı düşüncesi ile İslam felsefe mirası arasındaki irtibatı bazı kişiler ve meseleler üzerinden serdetmeye çalışacağız. 21 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler 16. Yüzyıl Osmanlı Kültür ve Düşünce Hayatı Üzerine Bazı Gözlemler Dr. Himmet Taşkömür Harvard Üniversitesi 16. yüzyıl Osmanlı kültür ve düşünce hayatı çeşitleri yönleriyle üzerinde durulması gereken bir dönemdir. Bu dönemi kavramak için bazı önemli şahıslar üzerinden yapılan çalışmalar yanında yüzyıla geniş bir perspektifte bakan çalışmalara da ihtiyaç vardır. Observation in East and West: A Comparison of Tycho Brahe’s and Taqi al-Din’s Instruments and Observing Techniques Prof. Dr. Robert Harry Van Gent University of Utrecht Department of Mathematics It is already more than half a century ago since the Turkish historian of science Prof. Sevim Tekeli, in her doctoral dissertation, made a comparison between the observational instruments of the Danish astronomer Tycho Brahe (1546-1601), who built two large observatories on the Island of Hven (Uraniborg and Stjerneborg), and Taqi al-din ibn Ma’ruf (1526-1585) and his observatory in Istanbul. 22 In this paper the observatories, instruments, observational techniques and observations (such as the famous comet of 1577) of Tycho Brahe and Taqi al-Din will be compared in more detail and the conclusions of Prof. Tekeli will be reevaluated. Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Tıp Bilgisinin Dolaşımı Açısından Süleymaniye Tıp Medresesi ve Darüşşifası Prof. Dr. Tuncay Zorlu İstanbul Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi 16. yüzyılda Kanuni tarafından İstanbul’da kurulan Süleymaniye Tıp Medresesi Osmanlı’nın yegâne tıp medresesidir. Bu medrese sadece tıp eğitimine hasredilmiş bir müessesedir. Tebliğimizde medresenin kuruluşu, tıp medresesinin külliyenin birimleriyle ilişkisi gibi konular üzerinde durulacaktır. Taqi al-Din ibn Ma’ ruf (d. 1585), Court Astronomer to the Ottoman Hüseyin Şen History and Philosophy of the Sciences and the Humanities Utrecht Universty Sultan Murad III, was an important scholar in the medieval Islamic tradition in the exact sciences. He authored works on mechanical engineering, optics, mathematics and astronomy. His most important astronomical work was Sidrat al-Muntaha al-Afkar, which he seems to have written just before the destruction of his observatory and which he unfortunately was not able to finish. In this hitherto unpublished work, Taqi al-Din presents a theoretical mathematical background to astronomy and he then derives new parameter values for the models of the motion of the sun and the moon, on the basis of new observations which he made in his observatory. I will present the first results of my analysis of the section 23 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler of Sidrat al-Muntaha on solar theory, and I will put Taqi al-Din in context by comparing his results with those of his predecessors and contemporaries. 16. Yüzyıl Osmanlı Kültürünün Mimariye Yansımaları: Bosna Örneği Prof. Dr. Amir Pasiç IRCICA 16. Asır Osmanlı kültür ve ilim hayatının Bosna’da şehirleşme ve mimariye önemli yansımaları olmuştur. Tebliğimizde bu yansımalar günümüze kadar ulaşan mimari eserler bağlamında ele alınacaktır. Osmanlı’da Bilimsel Canlılık ve Hâşiye Yazıcılığı: Taşköprizâde’nin Keşşâf Hâşiyesi Örneği Yrd. Doç. Dr. Mesut Kaya Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 24 Tefsir tarihinde, Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) Keşşâf’ı bir dönüm noktasıdır. Gazzâlî (ö. 505/1111) sonrası nasıl ki kelam ilmi felsefî bir renge bürünmüş ve felsefî kelam dönemi başlamışsa, Zemahşerî’den sonra da tefsir dili, belagat ve kelam ilimlerinin iç içe girdiği bir şekil almıştır. Bunda Zemahşerî’nin bir dil ve belagat ustası olmasından belki daha çok, bir Mutezilî olması etkili olmuştur. Ehl-i Sünnet âlimleri onun gerek dil ve belagata dair gerekse itizalî görüşlerini her fırsatta tartışma yoluna gitmişlerdir. Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Bunun bir sonucu olarak Hicrî VIII. ve IX. yüzyıllarda Keşşâf üzerine kapsamlı ve derinlikli şerhler yazılmıştır. Bu şerhleri yazanlar, özellikle felsefe ve kelam ilimleriyle ilgilenen, Adudüddin Îcî (ö. 756/1355), Kutbeddin Râzî (ö. 766/1365), Ekmeleddin Bâbertî (ö. 786/1384), Sadeddin Teftâzânî (ö. 792/1390) ve Seyyid Şerîf Cürcânî (ö. 816/1413) gibi dönemin gözde bilginleridir. Adı geçen isimlerin oluşturduğu İslam düşünce geleneği, Osmanlı entelektüel hayatında çok ciddi bir etkiye sahip olmuştur. Dolayısıyla Keşşâf tefsiri ve onun şerh ve haşiyeleri de aynı entelektüel hayat içinde, ilim ve fikir üretmenin temel dayanaklarından birini oluşturmuştur. Kemalpaşazâde (ö. 940/1534) ve Taşköprîzâde (ö. 968/1561) gibi âlimlerin Keşşâf çalışmaları bunun önemli göstergeleridir. Keşşâf’ın Teftâzânî ve Cürcânî tarafından yazılan haşiyeleri, derinlik ve etki bakımından özellikle dikkat çeker. Cürcânî, eserini Teftâzânî’den sonra kaleme aldığı için ona pek çok konuda itirazlar yöneltir. Ondan sonraki Ali Kuşçu (ö. 879/1474), Mevlanazâde Hatâî (ö. 901/1495) gibi bazı âlimler Teftâzânî adına Cürcânî’ye cevap verme gereği duymuşlardır. Osmanlı âlimlerinden Hatibzâde (ö. 901/1495), Kemal Paşazâde ve Taşköprîzâde gibi isimler de Cürcânî Haşiyesi üzerine çalışma yaparak bu tartışmaya katılmışlardır. Osmanlı’da ortaya konan bilimsel eserlerin önemli ölçüde şerh ve haşiyelerden oluştuğu inkâr edilemez bir gerçektir. Bu bakımdan Osmanlı ilim ve düşünce yapısını anlayabilmek için, şerh ve haşiyelerle ilgili olumsuz peşin hükümler bir kenara bırakılarak, şerh ve haşiyelere başvurmak gerekmektedir. Taşköprîzâde’nin Cürcânî’ye ait Keşşâf Hâşiyesi üzerine kaleme aldığı Hâşiye 25 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler alâ Şerhi Dîbâceti’l-Keşşâf li’s-Seyyid Şerîf el-Cürcânî de bu yöntemle yazılmış ve bu türün entelektüel değerini, Osmanlı ilim ve düşünce hayatındaki hem geleneğe sıkı sıkıya bağlı yapıyı hem de geleneği dinamik bir biçimde sürdürebilme becerisini gösteren ifade değeri yüksek bir örneğidir. Kriz Dönemlerinde Kadim Döneme ve Geleneğe Dönüş: 16. Yüzyılda Kadızâdeliler Hareketine Karşı Kurulan Dârulhadisler, Müfredatı ve İlmi Seviyeleri Doç. Dr. İbrahim Kutluay İzmir Katip Çelebi Üniversitesi İslâmi İlimler Fakültesi 26 Osmanlı dönemi medreselerini, özelde dârulhadisleri; İslâm tarihi, kültür ve sanat tarihi açısından ele alan çalışmalar mevcutsa da sırf hadis ilmi açısından değerlendiren etraflı çalışmalar pek azdır. Dolayısıyla Osmanlı medreselerindeki hadis öğretimi hakkındaki bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. İşte bu tebliğin ana konusu, söz konusu müesseseleri, “XVI. yüzyılda açılan dârulhadisler” ile sınırlı olarak bu medreselerin kuruluş amaçlarını merkeze alıp sadece hadis öğretimi, konumları ve seviyeleri açısından ele almaktır. Çalışmamızın diğer bir amacı, konumuzun sınırları çerçevesinde, dârulhadis kurma geleneğinin arka planını aralamayı hedeflemekte, Kâdızâdeler hareketi gibi, kriz dönemlerinde sünnete başvurulması ile dârulhadislerin ilişkisini sorgulamakta, son tahlilde ecdadımız Osmanlı’dan devraldığımız kültür mirasımıza farklı bir açıdan dikkat çekmeyi planlamaktadır. Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products 16. Asır Osmanlı Yönetiminde Sahâbe ve Ehl-i Beyt Hassâsiyeti Yrd. Doç. Dr. Mehmet Efendioğlu Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Osmanlı Devleti’nde Sahâbe ve Ehl-i beyt konusu, devletin kuruluşundan itibaren daha çok ilim ve telif alanında ilmî bir mesele olarak ele alınıp incelenirken, XVI. asrın başlarından itibaren devlet yönetiminin ilgi alanına girmiş ve bu asır boyunca gündemi çok ciddî bir şekilde meşgul etmiştir. Bunda şüphesiz, Doğu’da kurulan Şiî Safevî Devleti’nin Ehl-i beyt taraftarlığı ile Sahâbe karşıtlığını yönetim anlayışı olarak benimsemesi, bu anlayışı Osmanlı topraklarına ihraç etmeye kalkması ve devleti ele geçirmeye çalışmasının önemli payı vardır. II. Bâyezîd (1481-1512) ile başlayıp Yavuz Sultan Selim (1512-1520), Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566), II. Selim (1566-1574), III. Murad (1574-1595) ve III. Mehmed (1595-1603) dönemleri ile devam eden XVI. asır boyunca uygulanan siyasette, Safevîlerle yapılan antlaşmalarda, Şeyhulislâmlar tarafından verilen fetvalarda ve devlet adına yapılan çeşitli açıklamalarda Sahâbe ve Ehl-i beyt meselesi sıkça konu edilmiş, kaynaklara bu anlamda pek çok malzeme intikal etmiştir. Konunun bir tebliğ çerçevesinde araştırılıp incelenmesi, dönemin bu açıdan aydınlanmasına ve Sahâbe ve Ehl-i beyt konusuna yaklaşımın tespit edilmesine katkı sağlayacaktır. 27 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler Kemalpaşazade’nin Tabakatu’lFukaha’sı Neyi Anlatıyor? Prof. Dr. Yunus Apaydın Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İbn Kemal Tabakâtu’l-Fukaha’sında fakihleri tabakalara ayırarak tasnif etmiştir. Bu tasnif genel olarak kabul görmüş, birçok eserde tekrarlanmıştır. Tebliğimizde bu tasnifin bize ne anlattığı üzerinde durulacaktır. How Hanafi Mazhab Came to Bosnia: An Interpretation of The Silsila of Hasan Kafi Akhisari Prof. Dr. Fikret Karcic Faculty of Law, University of Sarajevo Spread of Islam into Bosnia and Herzegovina took place following the Ottoman conquest of this country during the 15th century. The fact that the Ottomans brought Islam in this part of the Balkans determined the normative core of Islamic tradition in Bosnia: it is Sunni, Hanafi, and Maturidi. 28 In this paper we attempt to determine exact ways of coming of Hanafi mazhab to Bosnia from its craddle in Iraq. In doing that we use the silsila of 16-17th century Bosnian scholar Hasan Kafi Akhisari as exposed in his work Nizam al-Ulama ila Khatam el-Anbiya. Twenty three scholars between Abu Hanifa and Akhisari mentioned in this silasila are grouped into four categories according to geographical criteria. These are scholars of Iraq (2), Transoxania (12), Syria-Egypt (3) and Anato- Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products lia-Europe (7). Regional groups of scholars are chronologically and sequentially ordered. These regions indicate exact way of speading of Islamic knowledge into Bosnia. It is route: Iraq- Transoxania- Halab- Cairo- Anatolia- the Balkans. Possible contribution of this paper is to show how silsilas could be used for the study of geography of knowledge. Ebussuûd Efendi’nin Fetvalarını Doğru Anlamaya Doğru Doç. Dr. Süleyman Kaya Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 16. yüzyılın güçlü şeyhülislamlarının Hanefi fıkıh geleneğinin tevarüs edilmesi ve bu geleneğin fetva müessesesi ile Osmanlı dönemine tatbik edilmesi noktasında önemli rolleri olduğu bilinmektedir. Şüphesiz Ebussuûd Efendi bu yüzyılın önde gelen şeyhülislamıdır. Günümüzde doğrudan Ebussuûd Efendi ve fetvalarına dair çalışmalar ile bu konuya dolaylı olarak atıf yapan muhtelif çalışmalarda onun fetvalarının anlaşılması hususunda bazı hataların, en azından eksikliklerin yapıldığı dikkat çekmektedir. Bu noktada Ebussuûd Efendi’nin içinde yetişip sürdürdüğü fıkıh geleneğinin ve fetva verirken takip ettiği usulün doğru anlaşılmamış olması hataların en önemli nedeni olarak gösterilebilir. Yine belli bir meseleye dair verdiği tüm fetvaları görülmeksizin, yayınlanmış olan seçme fetvalarından hareketle sonuca ulaşılmaya çalışılması bir diğer neden olarak zikredilebi- 29 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler lir. Halbuki belli bir fetvada cevabı olumlu veya olumsuz yapan unsur ya da unsurların neler olduğu her zaman net bir şekilde anlaşılamadığı gibi meselenin ayrıntısını da her zaman ilgili fetvadan anlamak mümkün olmayabilir. Benzer bir sorun, belli bir meselenin ve Ebussuûd Efendi’nin ne dediğinin daha sağlıklı bir şekilde anlaşılabilmesi için merî hukukun bir bütün olarak görülmesi ve bunun için de fetvaların şeriyye sicilleri ve kanunnamelerle birlikte ele alınması gerektiği halde bu tür çalışmaların pek yapılmaması ve sadece fetvalardan hareketle bir takım genellemelere gidilmesidir. Bunların dışında; 16. yüzyıl fetvalarının kime ait olduğunun her zaman kesin olarak tespit edilememesi, maruzat geleneğinin Ebussuûd Efendi’yle sınırlı olduğu zannına binaen padişaha arz edildiği ifade edilen tüm fetvaların ona atfedilmesi, sonraki yüzyıllarda yapılan derlemelerde bazı kavramlar güncellenerek fetvaların aktarılması, fetvalarda kullanılan dil ve kavramların doğru anlaşılmaması gibi sorunlar da Ebussuûd Efendi fetvalarının doğru anlaşılması noktasında birer engel olarak zikredilebilir. Bu tebliğde örnekler üzerinden bu tür hata ve eksikliklere işaret edilmenin yanı sıra Ebussuûd Efendi fetvalarını doğru anlama noktasında dikkat edilmesi gereken hususlara da işaret edilmeye çalışılacaktır. 30 Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Emr-i Sultânî İle: Osmanlı Devleti’nde İstibdâl Tartışmaları (XV. ve XVI. Yüzyıllar) Araş. Gör. Hatice Kübra Kahya İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Vakıf malın mülk olan başka bir malla değiştirilmesini ifade eden istibdal konusu XV. ve XVI. yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde derin tartışmalara konu olmuş, Molla Hüsrev, İbn Nüceym ve Şeyhülislâm Çivizâde Muhyiddin Mehmed Efendi gibi pek çok Osmanlı alimi bu tartışmaya dahil olmuştur. Tartışma sürüp giderken, istibdal karşıtı tavır alan Şeyhülislam Ebussuud Efendi, devletin, hukuk uygulayıcısının istibdal yetkisine ilişkin bir düzenlemede bulunmasını önermiştir. Bu öneri doğrultusunda çıkarılan 951/1544 tarihli irâde ile istibdâle karar verme yetkisi kadılardan alınarak, emr-i sultânî olmadıkça istibdâlde kadıların yetkisiz oldukları kabul edilmiştir. Osmanlı’nın klasik döneminde büyük oranda bağımsız bir yargılama sürecinin hatta bağlayıcılığını kendi köklerinden alan bir mevzuat ve yargılama usulünün hakim olması, devletin hukuka müdahale ettiği noktaları istisnai ama bir o kadar da önemli hale getirmektedir. XVI. yüzyıl Osmanlısı vakıf hukuku açısından incelendiğinde, devletin vakfın çeşitli problematik noktalarına ilişkin benzeri müdahalelerine sıkça rastlanılır. Bu da yöneticilerin vakıf sistemindeki herhangi bir olumsuz duruma ilişkin, tahammülsüzlük düzeylerini göstermek için yeterlidir. İstibdalin kötü niyetli yargıçlar elinde vakfın yok olması sonucunu doğuran bir tür hile haline getirilmesi ile meşru kılıcı şartların varlığı halinde istibdalin en azın- 31 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler dan Hanefi hukuk sisteminde kabul gören bir müessese olması arasındaki karşıt durum, devletin “emrî sultanî” kaydıyla müesseseyi tanıyan tavrıyla uzlaştırılmıştır. Bulunan çözümün 1910 yılına kadar varlığını sürdürmesi ise söz konusu çözümün içinde doğduğu entelektüel ortamı çevreleyen unsurlarıyla birlikte anlamamızı kaçınılmaz kılmaktadır. Yûsuf B. Hüseyin El-Kirmâstî (ö. H. 906/ M. 1500) ve Usûlu’l Istılâhâti’l-Beyâniyye Adlı Risalesi Araş. Gör. Timur Aşkan Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Osmanlı devri âlimlerinden olan Yusuf b. Hüseyin el-Kirmâstî, fıkıh, kelâm ve belâgat alanlarında olmak üzere birçok eser telif etmiştir. Yaşadığı dönemde belâgat alanında daha çok es-Sekkâkî, el-Kazvînî, et-Taftâzânî ile Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin eserleri üzerine şerh veya haşiye çalışmaları yapılıyor iken müstakil eserler kaleme alan az sayıdaki âlimlerden biri de el-Kirmâstî’dir. Belâgat alanında Mutavvel üzerine yazdığı haşiyesi ile Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin Mutavvel haşiyesine yazdığı haşiyesinin yanı sıra, önceki dönemler ile kendi döneminde yazılmış belâgat klasiklerinden yararlanarak yazdığı ders kitabı formatındaki et-Tebyîn, et-Tibyân (et-Tebyîn’in şerhi), el-Muntehab (et-Tibyân’ın muhtasarı), el-Muhtâr adlı eserleri ve bir diğer müstakil eseri Usûlu’l-Istılâhâti’l-Beyâniyye’si ile el-Kirmâstî, bu alandaki en velûd âlimlerden biridir. 32 Usûlu’l-Istılâhâti’l-Beyâniyye veya Risâletün fi’l-Kavâ‘i- Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products di’l-Beyâniyye diye adlandırılan ve Fatih Sultan Mehmed’e ithafen yazılan bu eserinde el-Kirmâstî, giriş kısmında belâgat âlimlerine göre vaz‘ açısından lafzın beş türünü (hakikat, mecaz, istiare, teşbih, kinaye) zikreder, daha sonra ise es-Sekkâkî’ye göre vaz‘ açısından lafız çeşitlerini izah eder ve es-Sekkâkî’nin daha önceki alimlere muhalefet ettiği hususları belirtir. es-Sekkâkî’den sonra el-Kazvînî’de lafız çeşitleri konusunu işler ve son bölümde de kendisine ait orijinal bir taksimi zikreder. Yazar, bu eserinde, daha önce yazılmış belâgat alanındaki klasik eserlerden yararlandığı gibi es-Sekkâkî ve el-Kazvînî gibi iki önemli belâgatçının lafız taksimlerini ele alarak mukayesede bulunur ve farklı düşündükleri noktaları belirtir. 16. Yüzyıl Osmanlı-Türk Alimlerinin Arap Diline Katkısı: Hısım Ali Çelebi (ö. 1584) ve Hayru’l-Kelâm fi’t-Tekassî’ an Ağlâti’l-Avâm Adlı Eseri Örneği Yrd. Doç. Dr. Mücahit Küçüksarı Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dr. İbrahim Fidan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap dili ve edebiyatının Osmanlı dönemine tekabül eden kısmı, gerek gün yüzüne çıkarılma gerekse görünür kısmının kıymet-i harbiyesini idrak etme bakımından bu alanın neredeyse kayıp bir hazinesidir. Hâlbuki Osmanlı medreseleri –Tahsin Görgün’ün ifadesi ile- dünyanın hiçbir medeniyetinde görülmediği kadar dilbilim eğitiminin yapıldığı müesseseler olup Osmanlı döneminden günümüze başka hiçbir eser ulaşmasaydı bile 33 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler bize intikal eden dilbilimi ve dil felsefesi alanındaki eserler bu döneme mümtaz bir yer kazandırmaya yeterdi. Osmanlı döneminde XV. yüzyılda Hüsameddin Tokadî, Muhyiddin Kâfiyeci ve Molla Lütfi gibi çaplı âlimlerin ardından XVI. asırda da Zekeriya el-Ensârî (ö. 1520), Kemalpaşazade (ö. 1536), Mehmed Birgivî (ö. 1573) ve Şemseddin es-Sivasî (ö. 1600) gibi âlimler yetişmiştir. Bu dönemde Kâfiye, Telhîs, Katru’n-Nedâ, Maksûd, Elfiyye gibi meşhur sarf, nahiv ve belagat eserleri üzerine şerh, hâşiye ve ihtisar çalışmalarının yanı sıra özgün kitap ve risaleler kaleme alınmış ve bu eserlerde Arap dilinin yapısı, kelimeleri ve bunların varlıkla ilişkisi üzerine ciddi anlamda dil felsefesi üretilmiştir. Alanyalı Uzun Bâlî Efendi’nin oğlu Hısım Ali Çelebi de bu dönemde yetişmiş âlimlerden biridir. Daha çok el-Ikdul-Manzûm fî Zikri Efâdıli’r-Rûm adıyla Taşköprüzâde’nin eş-Şakâik’n-Numâniyye adlı eserine yazdığı zeylle tanınan Hısım Ali Çelebi’nin eserlerinden biri de Hayru’l-Kelâm fi’t-Tekassî an Ağlâti’l-Avâm’dır. Müellif bu eserinde yaşadığı dönemde halk arasında bazı Arapça kelimelerin telaffuzu ile ilgili tespit ettiği hataları ele almaktadır. Ana dili Arapça olmayan bir âlimin bu tarzda bir eser ortaya koyması XVI. yüzyıl Osmanlısında Arap Dili’ne verilen önemin bir göstergesi kabul edilebilir. Ayrıca müellifin eserinde halk dilinde Arapça kelimelerin kullanımıyla ilgili olarak tespit ettiği galatlar dönemin kültürel hayatına ışık tutacaktır. Bu sebeplerle bu çalışmada Hısım Ali Çelebi’nin ilmî kişiliği ve Hayru’l-Kelâm fi’t-Tekassî an Ağlâti’l-Avâm adlı eseri değerlendirilecektir 34 Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products XVI. Yüzyıl Rumelisinde Osmanlı Edebiyatı: Şairin Dünyası Dr. Amina Šiljak Jesenković Saraybosna Üniversitesi Bu tebliğimizle amacımız Gelibolu, Edirne, Vardar Yenicesi, Prizren, Üsküp ve Mostar doğumlu XVI. yüzyıl şairleri dönem ve dünyalarını kendi ifadelerinden tanımaktır. Rumeli fetihleri ve yerel halkın İslamiyeti kabul etme sürecini takip eden dönemde eğitim kurumlarının tesis edilmesiyle Rumeli’de yerel halk arasında bir aydın tabaka görülmeye başlar. Memleketlerinde veya İstanbul’a gelerek eğitim gören aydınlar arasında Osmanlı Edebiyatında derin iz bırakan şairler ortaya çıkmıştır. Hatta Osmanlı’nın altın çağı bilinen 16. yüzılda bu Rumeli şairlerinin sayısı ve itibarı Anadolu şairlerinin sayısını da, itibarını da geçmiştir. Bu şairler tezkireler başta olmak üzere zamanımıza kadar edebiyat tarihleriyle, mesnevi ve divanlarının tenkitli metinlerinin yayınlanmasıyla bilim alemine ve edebiyat meraklılarına tanıtılmıştır. Ancak, tekrardan eserlerine bakarak yazdıklarından dünyalarını görmek, onların bakış açılarından dönemlerini, hayat şartlarını, değer sistemlerini, inançlarını incelemek suretiyle dönem hakkında, fetih, İslamlaşma süreci gibi konularda şarkiyatçıların sabitleşmiş tespitlerden olduğu gibi İslam-Osmanlı romantiklerinin anlatılarından farklı yeni fikirlere sahip olabiliriz. 35 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler Yahudi Kadın Matbaacı Dona Reyna Nasi ve Matbaasında Basılan Eserler (1593-1598) Yrd. Doç. Dr. Yasin Meral Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı Osmanlı’da ilk matbaa, İspanya’dan gelen Yahudiler tarafından 1493 tarihinde İstanbul’da kurulmuştur. Sonraki dönemde matbaacılık faaliyetleri İstanbul’daki farklı Yahudi aileler tarafından yürütülmüştür. İstanbul’da kurulan Yahudi matbaaları arasında XVI. asrın son yıllarında işletilen Dona Reyna Nasi matbaası, işletmecisinin kadın olması yönüyle dikkat çekmektedir. Osmanlı devleti tarafından Nakşa adası dükü olarak atanan kocası Yosef Nasi’nin ölümünden sonra kendisini ilmi faaliyetlere adayan Reyna Nasi, 1593’te Ortaköy’deki malikânesinde İbrani matbaası kurmuş, birkaç yıl sonra da işletmeyi Kuruçeşme’ye taşımıştır. Matbaa, Reyna Nasi’nin 1598’te ölmesiyle kapanmıştır. 1593-1598 yılları arasında Yahudi dini ve kültürüne dair on beş kitap basan matbaa, bu anlamda Yahudi kitap kültürüne önemli katkılar sunmuştur. Bu tebliğde Reyna Nasi’nin matbaayı kurması, basılan kitapların listesi ve içerikleri ve o dönemin matbaasındaki kitap basım süreçleri incelenecektir. 36 Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Devlet-i Âliyye-i Osmaniyye’nin Dünyaya Örnek Eğitim Müessesesi: Enderûn Mektebi, Ehl-i Hiref, Mücellidân Bölüğü ve XVI. Yüzyıl Osmanlı Cildciliği Prof. Dr. Ahmet Saim Arıtan Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk-İslam Sanatları Tarihi Anabilim Dalı Enderûn Mektebi, Osmanlılarda idârî ve askerî kadronun yetiştirilmesi için teşkil edilen saraydaki yüksek öğretim kurumudur. II. Murad döneminde Edirne Sarayı’nda kurulan Enderûn Mektebi, medrese dışındaki en önemli resmî eğitim kurumu niteliği taşımaktadır. Bu mekteb, Osmanlı merkez ve taşra bürokrasisine gerekli insan gücü kaynağını sağlamaktadır. Enderûn Mektebi, Fatih döneminde daha geliştirilmiş, XVI. yüzyılda zirveye ulaşmıştır. Enderûn’daki eğitim; Büyük ve Küçük odalar, Doğancı Koğuşu, Seferli Koğuşu, Kiler Odası, Hazine Odası ve Has Oda olmak üzere yedi kademe üzerine kurulmuştu. Çalışma sistemi, programı ve işleyişi göz önünde tutulursa Enderûn’un bir mektebden ziyâde çeşitli hünerlerin, san’atların, idârî ve siyâsî bilgilerin uygulamalı olarak öğretildiği, kabiliyetlerin tespit edildiği bir kurs ve staj yeri olduğu da söylenebilir. Tebliğimizde önce Osmanlı Devleti’nin yıllarca ayakta kalmasının temel sebebi olan ve bazı batı devletleri tarafından sistemi örnek alınan Enderûn eğitim sistemi tanıtılacaktır. 37 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler Sonra bu eğitimin önemli bir parçası olan Ehl-i Hiref (San’atçılar Teşkilâtı) ve buradaki san’at kolları kısaca tanıtılıp Cemâat-i Mücellidân-ı Hâssa’dan bahsedilecek, en sonunda her san’at dalında olduğu gibi Cild San’atın’da da en güzel örneklerin ortaya konulduğu XVI. yüzyıl Osmanlı cildciliği örnekler eşliğinde anlatılacaktır. Osmanlı Düşüncesi XVI. Yüzyıl Felsefe Metinleri: Kâdî Mîr’in Şerhu Hidâyeti’l-Hikme Örneği Yrd. Doç. Dr. Hakan Çoşar Kırgızistan Türkiye Manas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İbn Sina geleneğinin XIII. yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden olan Esirüddin Ebheri’nin (663/1265) Hidayetü’l-hikme adlı eseri İslam dünyasındaki ilim merkezlerinde en fazla okunan, üzerine şerh ve haşiyeler yazılan eserlerden biridir. Bu eser, esas itibariyle, İbn Sînâ çizgisindeki İslâm felsefesinin Gazalî ve Fahreddin Râzî tarafından gerçekleştirilen eleştirisinin dikkate alınarak, meşşaî felsefe geleneğini talîmî/öğretici hale getirmek amacıyla yeniden yazılmış bir el kitabı niteliğindedir. Bu sebeple Hidâyetü’l-hikme, hikmet (felsefe) sahasında Osmanlı medreselerinin de vazgeçilmez temel ders kitabı olmuştur. 38 Hidâyetü’l-hikme’nin en meşhur şerhlerinin başında hiç şüphesiz Kâdî Mîr diye tanınan Hintli âlim Mir Hüseyin el-Meybûdî’nin (904/1498) Şerhu Hidâyeti’l-hikme’si gelmektedir. Celâleddin Devvânî’nin öğrencilerinden olan Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Kâdî Mîr’in on kadar eseri olup içlerinde en meşhuru Hidâyetü’l-hikme’ye yazdığı şerhtir. Kâdî Mîr’in bu şerhine birçok hâşiye yazılmıştır. Bunlar arasında en meşhur olanı ise Haşiye alâ şerhi Hidâyeti’l-hikme adıyla Muslihuddin el-Lârî’nin (ö. 979/1571) yazmış olduğu hâşiyedir. Meybudî’nin kaleme aldığı Şerhu Hidâyeti’l-hikme adlı eseri XVI. yüzyıldan başlayarak Osmanlı düşüncesi felsefe metinleri içerisinde önemli bir yer tutmuştur. Hidâyetu’l-hikme’nin tek başına iktisâr (başlangıç) seviyesinde, Kâdî Mîr’in Şerhu Hidâyeti’l-hikme’sinin ise iktisâd (orta) seviyesinde medreselerde okutulan en önemli eserlerden olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Kâdî Mîr, şerhinin başında bu eserle ilgilenenlerin kendisinden “cerh ve ta‘dil” edilmesi gereken konuları açıklığa kavuşturmasını defalarca talep ettiklerini, arzularında ısrarcı olmaları sebebiyle onların isteği doğrultusunda bu işe giriştiğini ifade etmektedir. O, bu istekler doğrultusunda yazdığı şerhinde Ebherî’yi bazı noktalarda eleştirmektedir. Onun eleştirilerinin çoğunlukla Felsefe ve Kelamın tartışmalı konularında yoğunlaştığı görülmektedir. Bu eleştiriler ve cerhler sebebiyle, Kâdî Mîr’in Şerhu Hidâyeti’l-hikme adlı eserinin İbn Sînâ çizgisinden daha ziyade Fahreddin Razi çizgisindeki felsefi kelama yakın olduğu söylenebilir. Tebliğimizde XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı felsefe metinleri içinde önemli bir yere sahip olan Kâdî Mîr’in Şerhu Hidâyeti’l-hikme adlı eserinin öncelikle muhtevası ele alınacaktır. Kâdî Mîr’in şerhinde ele aldığı Felsefe ve Kelamın tartışmalı konularından özellikle Fizikte atom, madde ve heyula; Metafizikte ise Vacibu’l-Vücud’da 39 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler varlık mahiyet ayrımı konularındaki görüşleri analiz edilip ortaya konulacaktır. Böylece Kâdî Mîr’in Felsefe ve Kelam tartışmalarındaki yeri ve şerhinde esas metinden ne kadar farklılaştığı tespit edilecektir. Taşköprülüzade’de Zihni Varlık Meselesi Yrd. Doç. Dr. Necmi Derin Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Zihni varlık filozofların düşünce yapısında sistematik bir bütünlüğün asli unsurlarındandır. Bu sebepten dolayı ontoloji, epistemoloji başta olmak üzere akıl, nefis, sudur, mantığın tasavvur ve tasdikat bölümlerinin birçok konusuyla doğrudan ya da dolaylı bir irtibatı bulunmaktadır. Zihni varlık tamlamasının kullanılmaya başlanıp süreç içinde müstakil bir konu ve problem olarak incelenmeye başlandığı zamandan beri ortaya çıkan bilgi birikimi daha çok zihni varlık konu ve meselelerini gündeme alarak bilgi, mantık, metafizik vd. alanlardaki detayları ortaya koymaktadır. Özellikle Taşköprizâde Ahmed Efendi’nin (ö. 968/1561) konu ile ilgili yazmış olduğu müstakil bir risale bulunmakta olup, problemi kelam ve felsefe geleneklerinin ispat ve reddiyelerini içerecek şekilde ele aldığı görülmektedir. 40 Tebliğimiz, XVI. yüzyılın önemli ismi olan Taşköprizâde’nin eseri üzerinden bu dönemdeki zihni varlık tartışmasının bir bölümünü oluşturan harici varlık, zihni varlık ve nefsül emr gibi kavramları ele almaktadır. Kavramlar Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products hakkında felsefe ve kelam geleneğinin ihtilaflarını gündeme getirerek hem Taşköprizâde’nin hem de XVI. yüzyılın zihin dünyasına temas etmeye çalışacaktır. 16. Yüzyılda Metafizik ve Ahlak Prof. Dr. Ekrem Demirli İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Metafizik ‘varlık olmak bakımından varlık ilmi’ olarak kabul edilmekle birlikte insanın nazari yetkinliğiyle pratik yetkinliği arasında kurulan irtibatla ahlak ile metafizik arasında sürekli bir ilişki öngörülmüştür. Bu itibarla metafizikten söz etmek doğrudan veya dolaylı olarak ahlaktan söz etmek olduğu gibi ahlak için de metafizik kesin bir değerler anlayışının dayanağını teşkil eder. Bu yönüyle metafizik zorunlu olarak bir ahlak anlayışı ortaya çıkardığı gibi ahlak da her şeyden daha çok metafizik anlayışına ihtiyaç duyar. Tasavvufta Savunmacı Söyleme Dönüş: Sofyalı Bâlî Efendi (ö. 960/1553) Örneği Dr. Hacı Bayram Başer Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Şeriat-hakikat ilişkisi sorunu, başlarda bireysel bir ahlaki tavır olarak tezahür eden tasavvufun zamanla sistematik bir ilim hüviyetine geçişine zemin hazırlayan ve zahir-bâtın, ilim-ma- 41 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler rifet, kabuk-öz, lafız-mana gibi ikili kavramlaştırmalar üzerinden takip edilen problemler bütününü ifade eder. Bu yönüyle şeriat-hakikat ilişkisi sorunu, sadece bütün dönemlerinde tasavvufun temel meselesi olarak kalmaz aynı zamanda dinî ilimlerin teşekkülünün odağında yer alır. İslam’ın ilk yüzyıllarında sûfîler, dinî yükümlülükleri hafife alan ya da çarpıtan ibâhî ve hulûlî eğilimlere karşı, savunmacı bir üslupla tasavvufa fıkıh-kelam ilimlerine göre bir çerçeve belirlediklerinde bu süreç tasavvufun sünnîleşmesiyle sonuçlanmıştı. XIII. yüzyılda ise İbnü’l-Arabî ve Konevî tasavvufun bu görece ‘yerel’ ve ‘dinî ilimlere bağımlı’ karakteristiğini, düşünce tarihindeki temel sorunları da dikkate alarak daha ‘evrensel’ ve ‘üst ilim’ düzeyine çıkarmışlar ve bu yaklaşım, belli ölçüde takipçileri (vahdet-i vücûd ekolü) tarafından da benimsenmiştir. Fakat bu ikinci dönemde görülen en mühim problem, ilk dönem tasavvufunu biçimlendiren temel sorunları çağrıştıran paradoksa dayalı bir dil kullanılmasıydı. İbnü’l-Arabî-Konevî çizgisinin bilgi ve varlık anlayışında bu dilin ortaya çıkardığı problemler belirli ilkelerle en aza indirgense bile, onların sistematik yaklaşımı ancak sınırlı sayıda uzmanın dikkate aldığı ‘seçkin yaklaşım’ özelliğini korudu ve bu durum, vahdet-i vücûd düşüncesinin ‘daha az uzman’ kişilerin elinde çarpıtılmasına/yanlış yorumlanmasına zemin hazırladı. Bu tebliğde İbnü’l-Arabî-Konevî takipçilerinin tasavvufun ikinci dönemindeki bu sorunu aşmak üzere, temelde ilk dönemdeki yaklaşımı benimseyerek sünnî tasavvufun savunmacı diline tekrar dönüp dönmedikleri, Fusûsu’l-Hikem şarihi Sofyalı Bâlî Efendi (ö. 960/1553) özelinde soruşturulacaktır. 42 Bu çerçevede Sofyalı Bâlî Efendi’nin öncelikle vahdet-i vücûd düşüncesinin en önemli iki meselesine (mutlak varlığın Hakk olması ve a’yân-ı sâbite) yönelik yaklaşımları tespit edilecektir. Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Çünkü bu iki konu, tasavvufu metafiziğe dönüştürerek onun seçkinci üslubuna kaynaklık ettiği gibi vahdet-i vücûd düşüncesine yönelik eleştirilerin de odağında yer almaktadır. Ardından bu dönemde öne çıkan tartışmalı konulardaki düşünceleri (kaza ve kader konusunda İbn Kemal’e yazdığı reddiye, Şeyh Bedreddin aleyhine padişaha yazdığı mektup vb. örnekler ışığında) ele alınacak ve Nureddinzâde (ö. 981/1574), Kurt Mehmed Efendi (ö. 996/1588) gibi talebeleri vasıtasıyla XVI. yüzyıl Osmanlı ilim ve tasavvuf hayatındaki yeri belirlenecektir. Tebliğin her iki aşamasında da Sofyalı Bâlî Efendi’nin, şeriat-hakikat ilişkisini tasavvufun en önemli sorunu olarak gördüğü ve bu minvalde, vahdet-i vücûd düşüncesinin bir takipçisi olsa bile, erken dönem sûfîlerinin yaptığına benzer şekilde, Ehl-i sünnet kelamının söylemini benimsediği iddia edilecek ve bunun tasavvuf tarihinde seçkinci söylemden genel ve savunmacı söyleme tekrar dönüşün örneklerinden biri olduğu belirtilecektir. Crimean Sufis in the Ottoman Scholarly Networks: Experiences of Ibrahim al-Qirimi (d. 1593) Dr. Mykhaylo Yakubovych The National University of Ostroh Academy Ibrahim al-Qirimi (also known as “Tatar-Sheikh” in the Crimea) is one of the most known Crimean Sufis of the Halveti brotherhood. His main mystical treatise, Mawahib al- Rahman fi Bayan Maratib al-Akwan (“Gifts of the Merciful in Interpreting the Cosmic Order”), preserved in few manuscripts, may be considered as a copious source for the study of the Halveti Sufi scholars in 16th 43 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler century. Using manuscript copy of this work from Kastamonu İl Halk Kütüphanesi (Mss. No. 3649), main goal of our study is to show the social, political and intellectual dimensions of Ibrahim al-Qirimi’s environment and his close associates in Istanbul and Sofia, carefully recorded by the author of the manuscript in his remembrances. This is done by the study of the connections between various scholars among his contemporaries, their relation to the authorities and their intellectual endeavors. It is argued, that the example of Ibrahim al-Qirimi and his legacy shows the highest level of intellectual development in Halveti Sufi circles of 16th century. Köstendilli Ali Alâeddîn El-Halvetî ve Telvîhât-ı Sübhâniyye Adlı Eseri Doç. Dr. Semih Ceyhan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 44 Rumeli Halvetî meşâyihinden olan ve “Abdurrahim-i Rahmânî” künyesiyle meşhur Köstendilli Şeyh Ali Efendi (ö. ?) XVI. asrın ikinci yarısında yaşamıştır. Hayatı hakkında dervişi Bursalı Şuhûdî Mehmed Efendi’nin (ö. 1021/1612, Babaeski) Levâmiu’l-eşvâk adlı on bin beyitten fazla şiiri ihtiva eden divanında yer alan bazı bilgilerin hâricinde mâlûmâta sahip değiliz. Şuhûdî’nin şeyhinin sözlerinden derlediği Telvîhât’ta Köstendilli Ali Efendi’nin soyunun Hz. Ömer’e dayandığı, bâtında Hacı Bektaş-ı Velî’ye müntesip olduğu, Halvetî yolunda teslîk faaliyetinde bulunduğu, mürşid-i hâssının Şeyh-i Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Ekber Muhyiddin İbnü’l-Arabî olduğu açıklıkla ifade edilir. Köstendilli Şeyh Ali Efendi, Halvetî, Ekberî ve Bektâşî meşreplerinin dikkate değer bir terkibini yolunda izhâr etmiş bir mürşiddir. Bursalı Şuhûdî Mehmed Efendi’nin Levâmiu’l-eşvâk adlı dîvânından sonraki ikinci eseri, mürşidi Köstendilli Şeyh Ali Efendi’nin sözlerinden derlediği Telvîhât-ı Sübhâniyye ve Mülhemât-ı Rabbâniyye adlı Arapça kitaptır. Tebliğimize konu olan bu kitap, “telvîh-i şerîf” başlıkları altında tasavvuf ilminin temel konusu olan mârifetullah ve mârifetu’n-nefs’e dair söz ve açıklamalardan meydana gelir. Eserde 387 telvîh yer alır. Köstendilli Şeyh Ali Efendi’nin bu telvîhleri, varlığın, âlemin ve insanın keyfiyetine, insanın hakikat bilgisine nasıl ulaşacağına, seyru sülûkun ince meselelerine, şeriat-tarikat-hakikat-mârifet arasındaki derin irtibatlara dâirdir. Bu anlamda eserin tasavvufun bütün mevzu ve meselelerine işaret ettiğini, bütün birikimini özlü ve zevkli sözlerle yansıttığını söyleyebiliriz. Köstendilli Şeyh Ali Efendi’nin telvîhlerdeki üslûbuna baktığımızda, İbnü’l-Arabî’nin dilini ve tasavvufî meselelere yaklaşımını izlediğini rahatlıkla görebiliriz. Bu yönüyle kendisini Ekberiyye mektebine müntesip Osmanlı sûfîleri arasında addetmek kolaylıkla mümkündür. Tebliğimizde Ekberiyye mektebinin Osmanlı’daki kültür ve entelektüel hayatındaki sürekliliği nazar-ı itibara alınarak Köstendilli Şeyh Ali Efendi’nin bu mektebe has temel dinamikleri nasıl değerlendirdiği, hangi konumda bulunduğu, itirazları ve katkıları bir mesele olarak tartışılacaktır. 45 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler Osmanlı Devlet ve Saray Teşrifatında Ulema Tasvirleri Prof. Dr. Zeynep Tarım İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Osmanlı Devlet ve Saray teşrifatı içinde ulemanın yer alması hem devletin özelliğini, hem ulemanın devlet nezdinde ne ifade ettiğini göstermekteydi. Yazılı ve görsel metinlerdeki anlatımlar ulemanın Osmanlı toplumu tarafından nasıl algılandığını da göstermekteydi. Bu çalışma Osmanlı devlet yapısı ve teşrifatı içinde ulemanın nasıl bir mevkide olduğunu, hangi kıyafetleri tercih ettiğini, hangi kademede niçin yer aldığını anlamayı deneyecektir. 16. Yüzyıl Osmanlı-Kürt İlişkilerinin Kürt Medreselerine Etkileri Doç. Dr. M. Nesim Doru Mardin Artuklu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü 46 16. yüzyıl, Osmanlı- Safevî çekişmesinin en önemli durağı olmasıyla öne çıktığı gibi, bu iki etkili gücün arasında yaşayan Kürtler için de yeni bir dönemin başlangıcı olmasıyla önem arz etmektedir. Yavuz Sultan Selim, Safevîlere karşı Kürt beyliklerini yanına çekmek amacıyla dönemin önemli siyaset adamlarından olan İdris-i Bitlisi’yi görevlendirerek diplomatik bir başarıya imza atmış ve nihayet 1514 yılında Çaldıran’da Safevî ordusuna karşı zafer kazanmıştır. Savaştan sonra Amasya’da Sultan Selim ve Kürt beyleri arasında yapılan antlaşmaya Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products göre; Kürt beylerinin özerk siyasi yönetimleri güvence altına alınacak, buna karşılık savaş durumlarında Kürtler Osmanlı’nın yanında yer alacaklardı. Sonuçta, üç yüzyıldan fazla süren fiili bir durum yaşanmış ve Kürtler kendi yönetimleri altında siyasi ve kültürel olarak faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Bu de facto durum, kültürel alanda en fazla Kürt medreselerinde ve tekkelerdeki ilmi hayatı etkilemiştir. Kürt beyleri tarafından finanse edilen medrese ve tekkelerde kısa zamanda Kürt ilim dünyası ile Kürt dili ve edebiyatı açısından bir çok şaheser yazılmıştır. Bu dönemde; Kürt tarihinin en önemli eseri Şerefnâme, Kürt edebiyatının opus magnum’u olarak kabul edilen Melayê Cizîrî’nin Divân’ı, Kürd dilinde yazılan ilk mevlid kabul edilen Mela Ahmedê Bateyî’nin Mevlid’i, ayrıca Kürt edebiyatının diğer şaheserleri olan Feqiyê Teyran’ın Divan’ı ile sonraki yıllarda yazılmış ilk Kürtçe mesnevi olan Ahmed-i Hanî’nin Mem-u Zîn’i gibi eserler kaleme alınmıştır. 16. yüzyılla başlayan bu süreçte Kürt medreselerinin bu şekilde verimli hale gelmesi ve dönüşmesinin en önemli sebebinin, Osmanlı devleti ve Kürt beyleri arasında sağlanan Osmanlı-Kürt barışı olduğunu söylemek gerekir. Bu tebliğde, toplumsal ilişkilerin ve entelektüel faaliyetlerin çok faktörlü süreçler olmasından hareketle; 16. yüzyılda Kürt beylikleri döneminde Kürt medreselerinin siyaset, ilim ve üretim açısından dönüşümü analiz edilecektir. 47 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler Şerefhan El-Bitlisi ve Şerefnamesi Doç. Dr. Vecihi Sönmez Y.Y.Ü. Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü VAN 48 Şerefhan (ö. 1012/1603-1604) Şerefnâme adlı tarihi eseriyle meşhur olan Bitlis hâkimi. Emîr Şerefeddin Han b. Şemseddin b. Şeref Han 20 Zilkade 949’da (25 Şubat 1543) Kum yakınlarındaki Kerehrûd’da doğdu. Bitlis’in yerel beyi iken Safevî Devleti’ne iltica eden Şemseddin Bey’in oğlu olup annesi Bayındır boyundan Erzincan hâkimi Emîr Han Musullu’nun kızıdır. Bitlis ve çevresine hâkim olan dedesi, 921’de (1515) Osmanlı egemenliğini kabul eden ve 940’ta (1533) Tekelü Ulama Han tarafından öldürülen Şeref Han’dır. İleriki dönemlerde III. Murad tarafından Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa vasıtasıyla kendisine Bitlis hâkimliği menşurunun verilmesi üzerine 3 Şevval 986’da (3 Aralık 1578) 400 adamı ile birlikte Osmanlı Devleti’ne iltica etti. Bu tarihten itibaren Bitlis’e hâkim olan Şeref Han, Osmanlı-İran savaşlarına 700 adamı ile birlikte katıldı. Gürcistan, Şirvan, Revan ve Azerbaycan’daki Osmanlı seferlerinde görev aldı. Hizmetlerinden dolayı Bitlis’in yanı sıra Muş nahiyesinin idaresi de ona verildi. 990 (1582) yılı ilkbaharında İstanbul’a giderek III. Murad’ın huzuruna çıktı. 18 Rebîülevvel 1001’de (23 Aralık 1592) Bitlis, Adilcevaz, Van ve Muş sancaklarına, 1.415.372 akçe gibi oldukça yüksek bir has geliriyle ocaklık statüsünde mutasarrıf olduğu anlaşılmaktadır. Şeref Han, Bitlis ve çevresinin idaresini 29 Zilhicce 1005’te (13 Ağustos 1597) oğlu Şemseddin Bey’e bıraktı. Ardından Şerefnâme’yi kaleme aldı ve Bitlis’te vefat etti. Şiir ve edebiyata ilgi duyan, âdil, dindar ve hayırsever Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products bir kişi olarak tanınan Şeref Han 999’da (1591) Bitlis’teki Gökmeydan’da bir medrese yaptırmıştır. Şeref Han III. Mehmed’e ithaf ettiği Farsça Şerefnâme adlı eseriyle tanınır. Nisbeten sade bir dille kaleme alınan eser bir mukaddime, dört bölüm (sahîfe) ve bir hâtimeden oluşmaktadır. Kürt boylarının neseplerinin zikredildiği mukaddimenin ardından I. ciltte Kürt boyları ve yerel hâkimlerinin tarihine, bu arada Şeref Han’ın kendi biyografisine, II. ciltte 689’dan (1290) itibaren 1005 (1597) yılına kadar Osmanlı sultanları ile onlara çağdaş olan İran ve Turan hükümdarlarının tarihine yer verilmiştir. Şerefnâme, Kürt boylarının siyasî tarihinin yanı sıra kabile yapılarının ve boylar arasındaki ilişkilerin de bir tasvirini yapar. Bu bakımdan eser Doğu Anadolu ve Batı İran’ın XVI. yüzyıl siyasal, sosyal, dinî ve kültürel tarihi için en önemli kaynaklardan biridir. Pek çok yazması günümüze ulaşan Şerefnâme’nin 29 Zilhicce 1005 (13 Ağustos 1597) tarihli müellif nüshası Oxford Üniversitesi Bodleian Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Eserin İstanbul kütüphanelerindeki en eski yazmaları, bilinmeyen bir müstensih tarafından 1034’te (1625) istinsah edilen Süleymaniye Kütüphanesi Hâlet Efendi (nr. 584) ve 1036’da (1027) Muhammed b. Muhammed el-Halebî (İbn Azgâr) tarafından istinsah edilen Lala İsmâil Efendi (nr. 357) nüshalarıdır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde daha geç tarihlerde istinsah edilen üç nüshası daha vardır Şerefnâme pek çok dile tercüme edilmiştir. Eserden seçilen bazı metinleri Heinrich Alfred Barb Almanca’ya eklemiş Şerefkendî-Hejâr ise Kürtçe’ye (Tahran 1391/1972) 49 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler çevirmiştir. Eser, müellifin torununun oğlu Emîr Şeref Han b. Abdal Han’ın isteğiyle 1078’de (1667-68) Mehmed Bey b. Ahmed Bey Mirza tarafından asıl metne oldukça sadık kalınarak ve Eğil Beyi Emîr Mustafa’nın isteğiyle 1092’de (1681) Şem‘î tarafından kısaltılarak iki küçük ilâve ile birlikte Türkçe’ye çevrilmiştir. Bu bildirimizde yukarıda kısaca değindiğimiz konuları detaylandırarak XVI. yüzyılda yaşamış bu önemli şahsiyeti tanıtmayı amaçladık. 16. Yüzyıl Fetvaları Çerçevesinde Toplumsal Olgulara Yaklaşım Açısından Müftülerin Tipolojik Analizi Prof. Dr. Vejdi BİLGİN Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim Dalı 50 İslam hukuk tarihinde aynı konu üzerinde farklı içtihatların yapıldığı bilinmektedir. Farklı hükümlerin bir nedeni tamamen fıkhî kaynaklı iken, diğer bir nedeni ise dinî ve toplumsaldır. Bu bildiride dinî ve toplumsal kaygıların fetvalara nasıl yansıdığı ele alınacak ve bir tipoloji ortaya konulacaktır. 16. yüzyıldaki müftüler ve onların fetvalarına bakıldığı zaman, sosyolojide kullanılan “ideal tipler “ yönteminden hareketle, bir taraftan gelişen toplumsal şartlar ne olursa olsun ve bunlar ne derece büyük problemlere sebep olursa olsun dinî koruma kaygısıyla hareket eden âlimler, diğer taraftan da toplumsal akışkanlığı bozmamak ve bir krize neden olmamak için şaz Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products olan içtihatları tercih eden âlimler şeklinde bir tipoloji yapmak mümkündür. Kökünü İslam geleneğinden alan ancak yeni bir anlam yükleyerek geliştirdiğimiz “fakih” ve “müceddit” tipolojisi müftülerin yaklaşım farklarının toplumu nasıl etkilediğini ve toplumda nasıl karşılık bulduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu tipoloji yapılırken de Birgili Muhammed Efendi, Çivizade Muhyeddin Mehmed Efendi, Zenbilli Ali Cemali Efendi, Kemal Paşazade ve Ebussuud Efendi’nin fetvaları merkeze alınacaktır. XVI. Yüzyıl İstanbul’unda KahveKahvehane Yasakları Araş. Gör. Kübra Nugay Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi XVI. yüzyılın ikinci yarısı İstanbul, yeni bir içecek türü ile karşılaşmıştır: kahve. Müslümanlar yeni bir şey ile karşılaştığında, ki bu içecek-yiyecek türünden bir şey ise, helal mi haram mı sorusunu sorarlar. Aynı şey kahve için de geçerli olmuş, içilmesi haram mı helal mi tartışmaları kendini göstermiştir. Hukukçular meseleye çeşitli cevaplar vermişler ve bunları da çeşitli şekilde gerekçelendirmişlerdir, bunu yaparken hekimlerden de yardım almışlardır. Ancak kahve üzerindeki tartışmalar bir yiyecek veya içecek türü için yapılan tartışmaların ötesine geçmiş, kahve içmeye farklı anlamlar yüklenmiştir. XVI. yüzyıl -mühimme defterlerinden elde edilen bilgilere göre- toprak sisteminde ve dolayısıyla ekonomide geri- 51 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler lemelerin baş gösterdiği, isyanların ve eşkıyalığın, nufüs hareketlerinin görüldüğü bir yüzyıl olmuştur. Birbiriyle zincirleme bağlantılı olan bu hadiselerin son halkası olarak ahlâkî çözülme görülmektedir. Bu tebliğin amacı; arkasındaki bütün bu saikleri bünyesinde taşıyan ahlâki çözülmenin âdeta simgesi haline gelen “ehl-i fesad veya ehl-i hevâ”nın toplandığı “kahvehâneler”e, hukukçularla birlikte dönemin siyasîlerinin tepkisini ortaya koymaktır. Kahvenin tartışmaya konu olmasının arkasında yatan sebebin daha çok kahvehânede olma ve siyasi otoritenin gözetimi olmayan, mâlayâni işlerle uğraşılan bir mekanda toplanma ve bunun doğuracağı tehlikelerden endişe olduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda kamu düzenin denetleyicisi, reayânın ve düzenin koruyucusu olan padişahın ahlâkî çözülme karşısında aldığı tavır önem arzetmektedir. Kahve risalelerinden, padişah fermanlarından, şeyhülislamlarının fetvalarından dönemi yansıtan tarih kitaplarından ve seyahatnamelerden istifade ederek kahve ve kahvehâne yasağı analiz edilmiştir. Müeyyedzade Abdurrahman Efendi’nin Fetva Mecmuası ve Kaynaklarının Değerlendirilmesi Yrd. Doç. Dr. Emine Arslan Kırklareli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 52 15. yüzyılın sonu ve 16. yüzyılın başlarında yaşayan Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi (v.ö. 922/1516) geçliğini Yıldırım Bayezıd’ın şehzadelik döneminde ve onun en yakınlarından biri olarak Amasya’da geçirmiştir. Kendisinden önce ve sonra tanınmış şeyh, şeyhülislam ve alim Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products yetiştiren bir aileden gelen Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi, Şehzade Bayezıd’a kötü alışkanlıklar edindirdiği gerekçesiyle suçlanınca Amasya’yı terk ederek Şiraz’a gitmiştir. Şiraz’da bulunan Celâleddin ed-Devvânî’nin yanında tahsilini tamamlayarak ondan icazet alan Müeyyedzâde memleketine döndüğünde Sahn-ı Semân müderrisliği, Edirne kadılığı gibi görevlerde bulunarak en son Rumeli Kazaskerliğine kadar yükselmiştir. Müeyyedzâde’nin tespit edebildiğimiz kadarıyla genellikle edebi yönü üzerinde durulmuş, fıkhî yönü ise şu ana kadar bir çalışmaya konu olmamıştır. Oysa Ebussuûd Efendi, Kemalpaşazâde gibi alimlerin yetişmesine katkısı olduğu kaynaklarda belirtilen Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi’nin telif ettiği fetva mecmuasının Türkiye kütüphanelerinde farklı isimler altında kaydedilmiş çok sayıda nüshası ve çeşitli fıkhî risaleleri bulunmaktadır. Hanefi mezhebinde metinler ve şerhlerden sonra muteber hale gelmiş görüşlerin kaydedildiği eserler olan fetâvâ-vâkıât türü eserler arasında Müeyyedzâde’nin Fetâvâ’sının Osmanlı dönemi açısından kayda değer bir yeri olduğu söylenebilir. Hem Meşihat kütüphanesinde ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kütüphanesinde çeşitli nüshalarının bulunması hem de Osmanlı dönemi fetva mecmualarında referans gösterilen eserlerden olması bize bu durumu ihsas etmektedir. Bu sebeple tebliğimizde Müeyyedzâde’nin mezkûr fetva mecmuasını, farklı nüshalarını gözden geçirmek suretiyle; şeklî özellikleri, meseleleri ele alış tarzı, muhtevası ve başvurduğu kaynaklar bakımından değerlendirerek eserin sonraki dönemdeki fetva faaliyetine etkisine işaret etmeye çalışacağız. 53 Sempozyum 16. Yüzyıl Sahn-ı Semân’dan Dârülfünûn’a Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler Arapça Yazılmış Klasik Tarih Kitaplarında Süleymaniye Medreseleri Hicri 10. Asır (M.S 16. Asır) Dr. Muhammed Cabir Selci Yermük Üniversitesi İslam Araştırmaları Bölümü Bu tebliğ, 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin en önemli şehirlerinde kurulmuş olan Süleymaniye medreselerinin özelliklerini, bu medreselerde eğitim gören ve hocalık yapmış olan en önemli ilim adamlarını söz konusu dönemin tarihini anlatan Arapça yazılmış tarih kaynakları çerçevesinde açıklamayı amaçlamaktadır. Kanuni Sultan Süleyman (1566) döneminde kurulmuş olan Süleymaniye medreseleri, Osmanlı Devleti’nin ilk dönemindeki eğitim sisteminin gelişimine dair önemli bir model olarak görülmektedir. İstanbul’da Süleymaniye Camii’nin bitişiğinde yer alan ve inşaatı 1556 yılında tamamlanan Süleymaniye medreseleri, bu dönemin en yüksek düzeyde eğitim veren kurumu sayılmaktadır. 54 Bir kısım tarih, teracim ve tabakat kitapları o dönemde Mekke, Dimeşk, Kahire ve İznik gibi İslam şehirlerinde de Süleymaniye medreselerinin varlığına işaret etmektedir. Söz konusu kaynaklar bu medreselerin bazı özelliklerini izah etmektedir. Bu kaynakların başında Taşköprüzade’nin eş-Şekâiku’n-Numaniyye Fî Ulemâi’d-Devleti’l-Usmâniyye, Necmeddin Gazzi’nin El-Kevâkibü’s-Sâira Fî A’yâni’l-Mieti’l-Âşira, Suveydi’nin en-Nefhatu’l-Miskiyye Fî’r-Rıhleti’l-Mekkiyye ve Takiyyudin Gazzi’nin et-Tabakatu’s-Sünniyye Fî Teracimi’l-Hanefiyye adlı kitapları yer almaktadır. Symposium 16 th Ottoman Century Scholarship from Sahn-ı Semân to Dârülfünûn Scholars, Institutions and Intellectual Products Adı geçen kaynaklar, o dönemdeki ilim adamlarının hayatlarından ve Kadılık gibi üst düzey makamlara gelmelerini sağlayan Süleymaniye Medreselerine yükselene kadar geçirdikleri eğitim aşamalarından bahsetmektedir. Ayrıca bu kaynaklar, ilim adamlarının gerek eğitim görmek gerek eğitim vermek gerekse de bu okullarda idarecilik yapmak üzere Osmanlı Devleti’nin şehirleri arasındaki intikallerini ele almaktadır. 55 56