TÜSEDAD Dergisi 10. Sayı
Transkript
TÜSEDAD Dergisi 10. Sayı
Eylül - Ekim 2011 YIL: 1 SAYI: 1 7 TL YIL: 2 SAYI: 10 74 Krş ! ‘USTALIK DÖNEMİNDE’ ÇİG SÜTTE PİYASA DÜZENİ İSTİYORUZ. Ziraat Bankası ‘0’ faizli kredileri durdurdu • İlk karar mı doğruydu? • Şimdiki karar mı doğru? SİZİN DERGİNİZ www.tusedad.org Hükümetten süte MÜDAHALE GELİYOR! mu? 2011 yılı Haziran ayında genel seçimler yapıldı ve 550 milletvekilimizi bizleri temsilen meclise gönderdik. Aşağıda isimlerini sıraladığımız 29 milletvekilimiz meslekleri icabı Ziraat Mühendisi, Veteriner Hekim, çiftçi veya tarım ve hayvancılık sektöründe bürokrat olarak görev yapmışlardır. Şimdi biz üreticiler siz sayın vekillerimize soruyoruz; Sn. Mehmet Mehdi Eker (Bakanımız AKP) Sn. Mehmet Erdoğan (AKP) Sn. Hüseyin Samani (AKP) Sn. Bünyamin Özbek (AKP) Sn. Bedrettin Yıldırım (AKP) Sn. Önder Matlı (AKP) Sn. Hüseyin Filiz(AKP) Sn. Adem Tatlı (AKP) Sn. Mehmet Öntürk (AKP) Sn. Orhan Karasayar (AKP) Sn. İbrahim Yiğit (AKP) Sn. İlknur Denizli (AKP) Sn. Osman Kahveci (AKP) Sn. Yunus Kılıç (AKP) Sn. Seyit Eyyüpoğlu (AKP) Sn. Gökhan Günaydın (CHP) Sn. Ramazan Kerim Özkan (CHP) Sn. İlhan Demiröz (CHP) Sn. Oğuz Oyan (CHP) Sn. Vahap Seçer (CHP) Sn. Muharrem Varlı (MHP) Sn. Seyfettin Yılmaz (MHP) Sn. Kemaletin Yılmaz (MHP) Sn. Ali Uzunırmak (MHP) Sn. Adnan Şefik Çirkin (MHP) Sn. Lütfü Türkan (MHP) Sn. Alim Işık (MHP) Sn. Mehmet Şandır (MHP) Sn. Sadir Durmaz( MHP) Sayfa 5’te Süt fiyatlarına farklı bir pencereden bakış… İnsanların yeterli ve dengeli beslenmesinde önemli bir yeri olan hayvancılık sektörü, özellikle et ve süt üretimine hammadde sağlamanın yanı sıra istihdam ve kırsal kalkınma açısından da oldukça önemli bir sektördür. Gerek gıda hammaddesi olmasından dolayı, gerekse Türkiye‘de köyden kente göçü engelleyen sosyal bir görevinin olması münasebetiyle bu sektör hayati önem taşımaktadır. Sayfa 12’de Yıllardır aşılamayan bir sorun… Ülkemizde son 10 yılda büyükbaş hayvancılıkta büyük atılımlar yapılmasına rağmen, hayvan sağlığını korumada en onemli adım olan aşılama konusu aynı hızda gelişme kaydedememiştir. Modern büyük işletmeler ile aile tipi küçük işletmeler arasında sıkışmış olan büyükbaş hayvancılık sektöru sağlık sorunlarının çözülmesi konusunda maalesef kanatlı hayvancılık sektörünün onlarca yıl gerisindedir. Sayfa 21’de Şapkadan tavşan çıkartmamıza yardımcı olacak mısınız? Çünkü; Mısır Silajı Yonca Otu Saman Arpa Mısır Mazot Süt Taban Fiyatı Yıl 2010 0,070 TL 0,275 TL 0,08 TL 0,400 TL 0,50 TL 2,76 TL/Lt 0,735 Yıl 2011 0,120 TL 0,550 TL 0,120 TL 0.600 TL 0,70 TL 3,84TL/Lt * 0,640 Artış 70% 100% 50% 50% 40% 40% -14% * 1 Eylül itibariyle 0,740 TL olacağı söyleniyor. 12 Haziran 2011, yeni bir başlangıç Her yılın Aralık ayının 31. günü, ister zengin ister fakir isterseniz genç isterseniz yaşlı olun daima bir sonraki gün ve devamı için güzel hayalleriniz ve temennileriniz olur. Sayfa 3’te BAŞKAN’DAN 12 Haziran 2011, yeni bir başlangıç… Adnan YILDIZ TÜSEDAD Yönetim Kurulu Başkanı M erhaba, Her yılın Aralık ayının 31. günü, ister zengin ister fakir isterseniz genç isterseniz yaşlı olun daima bir sonraki gün ve devamı için güzel hayalleriniz ve temennileriniz olur. 12 Haziran 2011 seçimleri sonrasında da sektörümüz ile ilgili sorunların çözülmesine yardımcı olacak doğru adımların atılacağı, geçmişte yapılan hatalardan dersler çıkarılacağı umudunu taşıyorum. Her değişimin güzellikleri beraberinde getireceğine inanıyorum, inanmak istiyorum. “Değişim” ve “İnanmak” bu iki ifadeyi kullandım çünkü Bakanlığımızın adı artık “Gıda,Tarım ve Hayvancılık” Bakanlığı olarak değişti. Bana göre bu bile hayvancılık sektörünün bundan böyle daha ciddiye alınacağının ve ülkemiz için önem arz ettiğinin farkına varıldığının bir göstergesidir diye düşünüyorum, kabul etmek istiyorum. Alınan ikinci bir olumlu kararda, Bakan ve Müsteşar arasında görev yapacak olan Bakan Yardımcılığı makamının oluşturulmasıdır. Bu görevi üstlenecek kişinin ÖZELLİKLE işin mutfağından gelen birisinin olması durumunda hem Bakanlığımıza hem de sektöre büyük katkılar sağlayacağı kesindir. Ben şimdiden eski ve yeni tüm Bakanlığımız çalışanlarına görevlerinde başarılar diliyorum ve derneğimiz TÜSEDAD olarak her konuda bilgi ve tecrübelerimizle yanınızda olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Ülke hayvancılığımızın henüz arzulanan seviyelere ulaşamadığını, problemlerinin olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Bu problemlerin neler olduğu ve çözüm önerileri konusunda da geçmişte çok tartışıldı, yazılıp çizildi. Ancak bugün itibariyle sektörün çok ama çok zor durumda olduğu da yadsınamaz bir gerçek. Bu işle uğraşanların birçoğunun şu aylarda alınıp depolanması gereken kaba yemi (saman-yonca-mısır silajı) almakta zorlandığını ifade edersem, inanın abartmış olmam. Mevcut süt ve et fiyatları ile bu ihtiyaçları karşılamak “şapkadan tavşan çıkartmak” kadar zor ve beceri istiyor! Bu da bizlerin hiç ama hiç hak etmediği bir durum. Suçumuz, insanın ömrü boyunca tüketmesi gereken hayvansal protein kaynağı olan temel besin hammadesi Et ve Süt üretmek mi diye düşünüp, isyan ediyoruz! Biz üreticiler; 1- Ürettiğimiz Et ve Süt’ün, temel besin hammaddesi olduğu için, stratejik öneme sahip olduğu ve serbest piyasa koşullarına terk edilmemesi gerektiğine inanıyoruz, 2- Maalesef, aylık giderlerimiz içerisinde %65-70’ni oluşturan yem hammadde fiyatlarının oluşumunda söz sahibi değiliz, daha komiği ürettiğimiz ve satmaya da (hemen) mecbur olduğumuz çiğ sütün satış fiyatının belirlenmesinde de söz sahibi olamıyoruz. Aşağıda sıralayacağım başlıkların sektörün problemlerinin çözümüne acil katkıları olacağına inanıyorum; 1- Çiğ süt taban fiyatının belirlenmesi için yapılan ihale düzeninin baştan ele alınması, 2- Evrensel manada kabul gören 1 kg süt satarak 1,5 kg yem alınabilmesini temin etmek, 3- Taban fiyatın oluşumunda, 2. maddedeki kuralın sağlanabilmesi için “Müdahale Kurumu” kurulması, 4- Çiğ süt arzı fazlalığından dem vurularak taban fiyatın düşürülmesi keyfiyetinin ortadan kaldırılması için geçmişte mevcut olan Süt Endüstrisi Kurumu benzeri bir yapılanmanın hayata geçirilmesi ve sadece arz fazlası sütün süt tozuna işlenmesi (devlet eliyle) 5- Süt ve süt ürünleri tüketiminin iç piyasada yaygınlaştırılabilmesi için “Okul Sütü” , “Halk Süt” gibi projelerin hayata geçirilmesi, 6- Süt ve süt ürünlerinin ihracatının desteklenmesi, 7- AB ülkelerine ihracat konusunda ön şart olan “Hastalıklardan Ari” sürülerin oluşturulması çabasına girilmesi, 8- İç tüketim ve ihracat artırılmadan Ziraat Bankası kanalı ile verilen sıfır faizli kredilerde daha temkinli davranmak, 9- Kasaplık hayvan ve et ithalatında, üretici maliyetleri dikkate alınarak gümrük vergilerinin yeniden gözden geçirilmesi, 10-Yem hammadde cinslerinin ve ekim alanlarının, çiğ süt üretim merkezlerine göre yeniden yapılandırılması ve özendirilmesi. Derneğimiz TÜSEDAD’ın, yukarıda saydığım tedbirlerin açılımı konusunda fikir alışverişine her zaman hazır olduğunu ve bunu sektörümüz adına bir görev olarak kabul ettiğini tekrar ifade etmek istiyorum. Saygılarımla… ■ Eylül - Ekim 2011 3 KONUK YAZAR Sıfır faizli kredinin analizi… Ali Ekber YILDIRIM - www.tarimdunyasi.net Dünya Gazetesi Tarım Yazarı D evletin Ziraat Bankası aracılığı ile kullandırdığı sıfır faizli kredi uygulaması 1 Ağustos itibariyle sona erdi. Başlangıçta besi hayvancılığı kredilerine büyük ilgi vardı. Fakat, karkas et ithalatına izin verilmesi ve ithalatta gümrük vergi oranlarının çok sık değiştirilmesi, Koç, Banvit gibi büyük işletmelerin iç piyasadan hayvan alımını durdurması besi kredilerinin durmasına neden oldu. Yatırımcılar besi işletmesi kurmaktan vazgeçti. Bu nedenle besi hayvancılığı kredileri kendiliğinden durmuştu. Süt hayvancılığına ise hem sektör içinden hem de sektör dışından çok büyük ilgi oldu. Ziraat Bankası kredi başvurularına yetişemez duruma geldi. Önce bazı sınırlamalar ve daha detaylı inceleme getirilerek kredilerde frene basıldı. Sonra 1 Ağustos 2011 itibariyle sıfır faizli kredi durduruldu. Sıfır faizli kredinin durdurulmasının iki nedeni var. Birincisi, devletin ayırdığı kaynak bitti. İkincisi, kredi ile kurulan işletmelerin veya kapasite artışı yapan işletmelerin getireceği üretim artışının piyasayı olumsuz etkileyeceği endişesi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yeni yatırımlarla artacak süt üretiminin pazarlanamayacağı ve süt fiyatının düşeceği endişesi ile sıfır faizli kredinin durdurulmasını istedi. Yakın zamanda özellikle 2012’de sıfır faizli kredinin yeniden uygulanabilir mi? Bize göre bugünkü şartlarda sıfır faizli kredinin tekrar uygulanması zor. Yapılan yatırımlarla artacak çiğ süt üretimine pazar bulunamazsa yeni kredilerle yatırımların yapılması ve üretimin artırılması sektör açısından bir felaket olabilir. Bir yıl süre ile uygulanan ve toplamda 5 milyar lirayı bulan sıfır faizli kredi uygulamasının ülke tarımına özellikle de hayvancılığa neler kazandırdığı veya neler kaybettirdiği çok iyi analiz edilmeli. Sonuçları çok iyi değerlendirilmeli ve hayvancılık politikası bu değerlendirme ışığında sektörle birlikte yeniden ele alınmalı. Özetle, sıfır faizli kredi uygulamasından dersler çıkarılmalı. Biz yaptık oldu, denilerek geçiştirilmemeli. Bu değerlendirmeyi yapabilmek için sıfır faizli kredi ile hedeflenenleri ve uygulama sonuçlarını iyi analiz etmek gerekiyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın sıfır faizli kredi ile ilgili hedefleri neydi? 1- Proje ile ilk yıl için 100 bin baş damızlık sığır-manda, 2 milyon baş damızlık koyun-keçi ve 600 bin baş besi sığırı desteklenecek. 2-Süt üretimi 525 bin ton, et üretimi 260 bin ton, buzağı üretimi 85 bin baş ve kuzu üretimi 1 milyon 728 bin baş artacak. 3- Uygulama ile 34 bin kişiye yeni iş olanağı sağlanacak 4- Ekonomiye 4.8 milyar lira katkı sağlanacak. Bu hedeflerin gerçekleşmesi için sıfır faizli kredinin devlet hazinesine getireceği yük ise,1.3 milyar lira olacağı hesaplanmıştı. Sıfır faizli kredinin 1 yıllık uygulamadan sonra bu hedeflerin ne kadarını gerçekleştirdiğini net olarak bilmiyoruz. Fakat elimizde bazı bilgiler var. Bu bilgilere göre, bir yılda verilen toplam sıfır faizli kredi miktarı 5 milyar lirayı aştı. Sadece süt hayvancılığına yatırım yapan 35 bin üreticiye toplam 2.2 milyar lira kredi kullandırıldı. Bu kredi ile çok sayıda yeni işletme kuruldu. Bazı işletmeler büyüdü, modernize edildi. Sıfır faizli kredisi kapsamında 1 milyon 800 bin baş hayvan desteklendi. Bunun 1 milyon 100 bin başı süt hayvanı. Kredi alan yatırımcıların dışarıdan ithal ettiği damızlık hayvan sayısının 400 bin başı bulduğu tahmin ediliyor. Kredi kullanarak bu sektöre yatırım yapanların ne kadar süt ürettiği, bu sütü kime nasıl sattıkları ve bundan sonra üretime nasıl bir artışın yansıyacağı net olarak bilinmiyor. Fakat, bakanlığın başta koyduğu 525 bin tonluk ilave süt üretim hedefinin çok üstünde bir artış olduğu söylenebilir. Çünkü, 1 milyon 100 bin baş süt hayvanı bu kapsamda desteklendi. Dışarıdan 400 bin baş damızlık ithal edildi. Ortalama süt üretim değerleriyle bile bu kadar çok yeni hayvanın sisteme dahil olması süt üretiminde ciddi bir artış getirecektir. Ziraat bankası veya Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, sisteme giren yeni hayvanların süt üretimini ne kadar artırdığını açıklar. Bakanlığın koyduğu et üretim hedefinin gerçekleşmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Kaldı ki, başta da yazdığımız gibi yatırımcılar belirsizliğin egemen olduğu besiciliğe ilgi göstermedi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun her ay açıkladığı et üretim istatistiklerine et üretiminin geçen yıla göre bir miktar arttığı görülse de bu tamamen ithalata dayalı bir artış. Kesilen hayvan sayısında ciddi düşme var. Hedeflenen istihdam sayısının da birkaç kat arttığı söylenebilir. Bakanlığın hedefi 34 bin kişiye istihdam sağlamaktı. Zaten 35 bin kişi kredi kullandığına göre, kredi kullanan her kişi ilave 3 kişi istihdam etse hedefin çok üstünde bir istihdam yaratıldığı söylenebilir. Ekonomiye sağladığı katkı konusunda daha dikkatli yorumlamayı gerektiri- yor.Binlerce kişinin hayvancılığa yatırım yapması, yeni istihdam yaratması, üretimin artması, verimliliğin artması ve diğer bazı artıları olduğu gibi, sıfır faizli kredi ile ithalatın körüklenmesi, 400 bin baş damızlık ithal edilmesi, ithal edilen damızlıkların niteliği, kalitesinin yeterince bilinmemesi, mevcut yatırımların ithalattan olumsuz etkilenmesi, sektörü bilmeden bu işe yatırım yapanların kaynakları verimsiz kullanması gibi birçok olumsuz yönleri de var. Bu konuda daha sağlıklı bir değerlendirme sıfır faizli kredinin geri ödemesinin başlayacağı Ağustos 2012’den sonra yapılabilir. Çünkü, gelecek yılın Ağustos ayından itibaren iki yılı ödemesiz 7 yıl vadeli sıfır faizli kredilerin geri ödemesi başlayacak.Yapılan yatırımların ne kadarı ayakta kalacak, kredi alanların ne kadarı krediyi geri ödeyebilecek? İthal edilen hayvanların ne kadarı üretimde kalacak? Sıfır faizli kredinin sona ermesi hayvancılık sektörüne kısa vadede bazı yansımaları olacak. Kredi ile yatırım yapmak isteyen girişimciler bu yatırımlarını gerçekleştiremeyecek. Süt hayvancılığı yatırımlarında büyük düşüş olacak. Buna bağlı olarak ta damızlık hayvan talebi azalacak ve fiyatı düşecek. Çiğ süt üretimindeki artışa bağlı olarak sütün pazarlanmasında sorunlar yaşanabilir. Fiyat düşüşü olabilir. Fiyatın düşmesi mevcut işletmeleri olduğu kadar sıfır faizli kredi ile yatırım yapanları da olumsuz etkileyecek. Ürettiği sütü satamayan veya maliyetinin altında satan işletmeler krediyi nasıl geri ödeyecek? Özetlemek gerekirse, bir yıl süreyle uygulanan sıfır faizli kredinin hayvancılığa yarar mı, zarar mı getirdiğini yaşayarak göreceğiz. Umarız geçmişte de uygulanan sıfır faizli veya düşük faizli krediler gibi hayvancılığa zarar değil yarar sağlar. ■ • Kahvenin içine süt değil, sütün içine kahve katarsanız hesap az gelir ve marjinal fayda yükselir. Eylül - Ekim 2011 5 BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ Aytaş hayvancılık olarak bölgemizde ilk sağım sistemini biz kurduk Aytaş hayvancılık enişte ve kardeşin ortak girişimiyle 2004 yılında ilk temelleri atıldı. 1 yıl süren zorlu bir çalışma sonucu 1500 metrekare yarı açık hayvan barınağını tamamladık. B ölgemizde hiç modern bir işletme yoktu. İzmir, Bursa Balıkesir gibi yerlerde modern işletmeleri ziyaret edip onlardan örnek alarak işletmemizin taslağını oluşturduk. İlk düvemizi alarak hayvancılık hayatına atıldık. Hedefimiz çok büyüktü ve çiftliğimizin adını Aytaş Hedefbin koyduk. Gece gündüz özveriyle çalışarak ve el ele vererek şu andaki konumumuza geldik. Şu anda işletmemiz bütün alt yapısını tamamlamış durumdadır. Sağım hanesi, süt soğutma tankı,yem karma makinesi ,gübre çukuru ,gübre sıyırıcı,depoları işçi lojmanı,traktörleri,tarım alet ve ekipmanları vb. alt yapı çalışmaları tamamlanmış durumdayız. Toplam 250 hayvan sayısı 90 sağmal inek ve günlük 2 ton süt üretimiyle faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz. Adımızdan da anlaşılacağı üzere hedefimiz 1000 hayvan sayısına ulaşmaktır. Hedefimize de emin adımlarla ve kararlıkla çalışarak ulaşmaya çalışmaktayız. Biz Aytaş Hedefbin olarak bölgemizde hep ilkleri gerçekleştirdik. Bölgemizde hayvancılık köylerde 1-2 hayvanı olan küçük yetiştiricilerin olduğu, meslek olarak görülmeyen yan iş olarak yapılan bir işti. Biz işletmeyi kurduktan sonra zaman içinde küçük işletmeler büyümeye yeni işletmeler kurulmaya başladı. Bölgemizde süt alıcı olarak büyük firmalar hiç yoktu sütümüz çapsız kalitesiz ve ucuz süt alan yerel mandıraların elindeydi. Bizden cesaret alarak bizim de teşvikimizle sütünü günlük 200-300 litrelere çıkaran 8 arkadaşımızla birleşip uzun uğraşlar sonucu büyük bir firmayı beldemizden soğutulmuş süt almayı ikna ettik ve şimdi beldemiz birçok ulusal firmanın toplama merkezinin olduğu adından süt konusunda firmaları peşinden koşturacak süt kalitesine ve miktarına ulaştı. Şundan öğünerek bahsedebiliriz ki bizim de öncülüğümüzle Milas Selimiye bölgesi Muğla ilinde en çok modern çiftlik olan ve en kaliteli süt üreten gözde bir bölge olmuştur. Bu çiftliklerin öncüsü olarak bölgemizde ilk sağım sistemini biz kurduk, ilk yem karma makinesini biz aldık, ilk gübre çukurunu biz yaptık ve Muğla ilinde ilk Tüsedad üyesi biz olduk. Bütün bunları kendimizi övmek için bahsetmiyoruz bölgemizin durumunu anlatmaya çalışıyoruz. Biz böyle bir bölgede kendimizi geliştirmeye çalıştık. Gerek yurt içi gerekse yurtdışı fuar, semineri ve kurslara çok iyi takip ediyoruz. Türkiye’nin her yerine ziyaretler düzenlemekte ve değişik uygulamaları görme inceleme fırsatı bulmaktayız. Bütün bu çalışmalar ve araştırmalar neticesinde işletmemizi en iyi şekilde yönetmeye çalışmaktayız. Biraz işletmemizdeki verilerden ve uygulamakta olduğumuz medikal ve yönetimsel uygulamalardan bahsetmek istiyoruz. İşletmemizde süt ortalaması 27 lt, iki buzağılama arası süre ortalama 115 gün, ilk buzağılama yaşı 25 ay, ilk tohumlamada döl tutma oranı % 60, gebelik başına tohumlama sayısı 1,8 gibi başarılı sonuç- lar almaktayız. Bunun için ineklerimizi çok iyi rasyonlarla bakım besleme yamanın yanında kritik 100 gün dediğimiz doğumdan önceki 30 günle doğumdan sonraki 70 gün yakın markaja alıyoruz. Bu kritik 100 gün içindeki ineklerin vücut kondisyon skorlarını, kuru madde tüketimlerini çok iyi takip ediyoruz. Doğumdan sonra subklinik hipokalsemi, subklinik ketoziz ve subklinik asidozis vakalarını çok iyi kontrol edip doğumdan sonra 50. günde ilk tohumlama yapmayı hedefliyoruz. Kuru dönemin ikinci yarısında inekleri anyonik rasyonla besliyoruz. Vücut kondisyon skorunu 3.5 geçirmemeyi çalışıyoruz bunun üstüne geçenleri doğuma 15 gün kala mutlaka karaciğer destekleriyle destekliyoruz. Doğuma 15 gün kala ve doğumdan 15 gün sonra betakaroten uygulamaları yapıyoruz. Doğumla birlikte 3 gün subklinik hipokalsemiyi önlemek için ağızdan kalsiyumpropiyonat uyguluyoruz. Yine doğumdan 15 gün sonra subklinik ketozisi önlemek için pro- • İstanbul trafiğinde beklerken süt içmek, yapılacak en mantıklı iştir. Ancak yaşamınızı bir daha sorgulamanıza sebep olabilir. 7 Eylül - Ekim 2011 BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ pilen uygulamaları yapıyoruz. Yine doğumdan sonra 7. ve 20. günlerde ineklerin rahimlerini ve yumurtalıklarını rektal muayeneyle bakıp yumurtalık faaliyetlerini kontrol ediyoruz. Ayrıca işletmemizde çok iyi mastit kontrol programları uyguluyoruz. Subklinik mastitisleri tarama testleriyle sürekli tarayarak önlemlerini alıyoruz. Enfeksiyöz hastalıklara karsı sürekli aşılama ve tarama testleri yaparak eradikasyon çalışmaları yapmaktayız. Ayrıca enfeksiyöz hastalıklardan korunmak için dışarıdan aldığımız hayvanlar için işletmemizden 10 km uzakta bir karantina işletmesi kurduk. Yeni aldığımız düveler belli zaman bu işletmede durduktan ve bir dizi testlerden geçtikten sonra işletmemize almaktayız. Bütün bu çalışmaları hedefimize bir an ulaşmak için titizlikle sürdürmekteyiz fakat yanlış hayvancılık politikaları zaman zaman hedeflerimizi sekteye uğratmakta. Sene başından beri uygulanan süt fiyatları ve yem fiyatlarıyla işletmemiz zarar noktasına gelmiş durumda. Örgütlenmemiz yeterli ve etkin olmadığı sürece ne biz hedeflerimize istediğimiz gibi ulaşabileceğiz ne de neşemiz ve mutluluğumuz uzun sürecek. Aynı senaryolar sürekli oynanamaya devam ediyor süt fiyatları bir dipte bir tavanda. Bu durum ancak devlet eliyle düzelebilir serbest piyasa politikasıyla üreticilik yapılamaz. Dünyanın en kapitalist ülkelerinde bile üretici serbest piyasa canavarının eline bırakılmaz. Devlet üreticiye mutlaka babalığını gösterip bu serbest piyasa canavarının elinden kurtarmak zorundadır. Yoksa bizim gibi milyonlarca insan hedef- lerine ulaşmak için endişe ve korku içinde yaşayacak ya da milyonlarca insan işinden memleketinden olacak. Aslında bizim için bu kadar zor ve endişe verici olay devlet için o kadar kolay ki! Biz milyar dolarlık bir destekten bahsetmiyoruz. Devlet sütün fazla olduğu zamanlarda sütün fazlasını süt tozu yaparak üreticisini, sütün az olduğu zaman stokladığı süt tozunu piyasaya vererek sanayicisini ve tüketicisini korumuş olacak. Aslında devlet üreticiye az destek vermiyor fakat bize göre veriliş şekli yanlış. Destekleme inek parası buzağı parası diye yılda bir defa verileceğine her ay süt desteği olarak verilmeli. İnek buzağı desteği kaldırılmalı süt desteği 80 kuruş olacağına 250 kuruş olmalı ve her ay süt parası gibi üreticinin eline geçmeli. Böylece üretici borçlanmadan hayatını idame ettirebilir. Destekleme yılda bir defa gelince üretici yıl sonuna kadar yüksek faizle özel bankalara borçlanıyor destek gelince gelen para borcun faizine ancak yetiyor. Bütün bunlara rağmen hayvancılığın geleceğinin iyi olduğunu düşünüyoruz, çünkü Türk halkı tüketmesi gerektiği kadar süt ve süt ürünleri tüketse şu andaki üretimimiz 10 katına çıksa ancak yeter. Türk haklıda zaman geçtikçe bilinçlenmekte ve tüketim istediğimiz ölçüde olmasa da artmaktadır. O yüzden biz ülke hayvancılığının geleceğinden umutluyuz ve hedeflerimize ulaşmak için var gücümüzle çalışmaya ve yatırımlar yapmaya devam edeceğiz. ■ • Süt içerseniz zeki, çevik ve ahlaklı olursunuz. • Süt içmek ağlatmaz. Aksine süt içmeyenlerin daha çok ağladığı görülür. 9 Eylül - Ekim 2011 UZMAN GÖRÜŞÜ Düşük süt yağı sendromunun giderilmesinde melas kullanımı Prof.Dr.Behiç COŞKUN - Selçuk Üniversitesi, Veteriner Fakültesi Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı, KONYA D üşük süt yağ oranı sütü işleyen işletmelerle süt üreten işletmeler arasında sık sık sürtüşmelere yol açmaktadır. Sütteki kuru madde miktarı ve kuru maddeyi oluşturan değişkenlerden yağ oranının düşmesi, doğal olarak sütün süt ürünlerine dönüşüm oranını da düşürmektedir. Bu nedenle çoğu işletmeler satın alınan sütün yağ oranına göre cezalandırma ya da ödüllendirme gibi tedbirlere başvurmaktadır. Ülkemizde süt üretiminin çok büyük bir bölümünü oluşturan Holstein ırkı süt ineklerinde yağ ortalamaları ile verilerin ülkelere göre önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Amerikan Holstein ırkı siyah beyaz alaca süt ineklerinde süt yağ oranı %3,6 kadar olduğu bilinmesine karşılık farklı ülkelerdeki Damızlık Yetiştirici Birlikleri tarafından ülke genelindeki Holstein ve Holstein Frisian sürülerden elde edilen verilere göre 2010 yılı ülke ortalamalarının %3,59-%4,28 arasında değiştiği gözükmektedir (WHFF, 2010). Değerlendirmeye alınan 22 ülkeden 10’unda ülkesel süt yağ oranı ortalamalarının %4’ten daha fazla olduğu görülmektedir. Ülkemizde sağlıklı bir istatistik tutulmamasına karşılık sahada sık sık süt yağ oranının düşüklüğü ile ilgili şikayetlerle karşılaşılmaktadır. Süt yağ oranı hayvanın ırkı, yaşı, süt verimi, laktasyon dönemi, hastalıklar, kondisyon ve mevsime bağlı olarak önemli değişiklikler gösterebilmektedir. Sütte yağ oranı ayrıca beslenme ile de yakın ilişkidir. Kaba yem oranı, kaba yemin yapısal durumu, partikül büyüklüğü, rasyonun yağ oranı ve yağ asidi kompozisyonu, yemleme düzeni, yemleme sıklığı, yemlerin işlenmesi, rasyonda kullanılan nişasta kaynaklarının yıkılabilirlikleri, lif olmayan karbonhidrat oranı, kullanılan bazı yem katkı maddeleri gibi bir çok faktörden de önemli ölçüde etkilenmektedir. Süt yağ oranında azalması ya da düşük seyretmesi komplex bir olaydır ve bu nedenle çoğunlukla düşük süt yağı sendromu olarak adlandırılmaktadır. Sendromun oluşmasında başlıca üç hipotezden bahsedilmektedir. Bunlardan ilki insülin fazlalığıdır. İnsülin yağların sütün yapısında yer almasından çok vücut yağ depolarında birikimini teşvik eder. Bir diğer hipotez kaba yem yetersizliği veya rasyonda yüksek oranda yağ kullanılması sonucu ortaya çıkan rumende asetik ve bütirik asit oluşumunun azalmasıdır. Asetik asit ve bütirik asit meme bezlerinde süt yağ sentezine doğrudan katılan metabolitlerdir ve yetersizliğinde süt yağ sentezi aksar. Son olarak rumende trans yağ asitleri sentezinin artmasıdır. Bu durumda süt yağ oluşumunda kullanılan asetik ve bütirik asit sentezinde yer alan mikroorganizma enzimlerin etkinliğindeki düşüşlerdir. (Bauman and Griinari. 2003, Bradford ve Allen, 2004 ) Düşük süt yağı sendromunu önlemenin ya da süt yağ oranını artırmanın en kolay ve bilinen yolu rasyondaki kaba yem oranını artırmaktır. Ancak bu çözüm yem tüketimini dolaysıyla enerji alımını sınırlayacağından süt verimini azaltacaktır. Şekerlerin düşük süt yağ sendromunda olumlu etki göstermesi son hipotezle açıklanmaktadır. Konunun iyi anlaşılabilmesi için trans yağ asitlerinin nasıl oluştuğu üzerinde durmak gerekir. Bilindiği üzere rumende yağ sindirimi olmamaktadır. Rumende yağlarla ilgili tek değişim doymamış yağ asitlerinin hidrojenasyonu yani doyurulmasıdır. Normal şartlarda trans yağ asitlerinin ana kaynağı olan linoleik asit rumende aşağıdaki yolu izleyerek biyohidrojenasyon reaksiyonları ile doymuş yağlara çevrilir. Linoleik asit → Rumenic asit → Vaksenik asit → stearik asit Ancak rasyonda yüksek oranda nişastalı yemler olması, kaba yem oranının düşüklüğü veya kaba yem etkinliğinin düşük olması ve rumen pH’sındaki düşüşler gibi olumsuz şartlarda biyohidrojenasyon reaksiyonlarında değişim olur ve trans yağ asitleri açığa çıkmaya başlar. Ara metabolit olarak ortaya çıkan bu trans yağ asitlerinin tamamı aşağıda olduğu gibi doymuş yağlara dönüştürülemez ve rumende birikmeye başlar. Linoleik asit → t10,c12 C18:2 → t10 C18:1 → stearik asit Biyohidrojenasyon yan ürünü olarak ortaya çıkan trans yağ asitlerinin özellikle kaba yemleri parçalayan (sellülolitik) bakteriler üzerinde olumsuz etkiye sahiptir ve sonuçta süt yağ oranının düşmesine sebep olurlar. Trans yağ asitlerinin rumendeki yoğunluğunun artması ya da rumene doğrudan trans yağ asitleri infüzyonunun süt yağı oranında azalmaya neden olduğunu gösterir bir çok çalışma bulunmaktadır (Bradford and Allen, 2004, Bauman and Griinari, 2003, Baumgard et al, 2000, Gaynor et al, 1996). Emilerek metabolizmaya karışan trans yağ asitlerinin meme dokusunda da süt yağ sentezini olumsuz yönde etkilediği bildirilmektedir (Locak et al, 2008). Şekerlerin trans yağ asidi oluşumunu azalttığı ve buna bağlı olarak süt yağ oranında artışa neden olduğu bildiril- mektedir (Bradford and Titgemeyer, 2009). Rasyonlarda nişastaca zengin tane yemler yerine şeker katılımı ile rumen pH’sında düşme oluşmadığını, yemlerin sindirilme derecesinde artış olduğunu dolaysıyla şekerlerin özellikle geçiş dönemindeki süt sığırlarında negatif enerji dengesini gidermek amaçlı olarak, rumen fermentasyonunu olumsuz yönde etkilemeden kullanılabileceği vurgulanmaktadır (Penner et al, 2009). Yine Penner ve Oba (2009) tarafından yapılan benzer bir çalışmada kırılmış tane mısır yerine %4,7 oranında sukroz kullanılması ile geçiş dönemindeki hayvanların yem tüketiminde süt yağ oranında artış olduğu bildirilmektedir. Broderick et al (2008), kaba yem olarak yonca ve mısır silajlarının kullanıldığı, %30 NDF, %20 ADF ve % 16,7 HP ihtiva eden rasyonlara nişasta yerine %0, 2,5, 5 ve 7,5 düzeylerinde katılan sukrozun kuru madde tüketimini ve süt yağını artırdığını, buna karşılık rumen amonyak düzeyinde azalmaya yol açtığını bildirmişlerdir. Yine şeker ilavesi ile rumende çok kolay şekilde süt yağ sentezine katılabilen bütirik asit miktarlarında artışlar gözlenmektedir (DeFrain et al, 2004-2006). Şekerlerin yukarıda bildirilen olumlu etkilerinden yararlanmanın en ekonomik yolu şeker kaynağı olarak melastan yararlanmaktır. Melas kuru maddesinde yaklaşık %50 oranında şeker ihtiva eden bir şeker sanayi yan ürünüdür. Üretim sırasında kristalize edilemeyen şekerler melas olarak değerlendirilir. Şeker içeriğinin çoğunluğu sukrozdan oluşmaktadır. Yine önemli miktarda glikoz ve fruktoz içermektedir. Tüm hayvan yemlerinde tozlanmayı önlemek, lezzeti ve yemlerin tüketilebilirliğini artırmak, yemlerin doğru bir şekilde karışmasını sağlamak, özellikle kaba yemlerle konsantre yemlerin birbirlerine yapışmasını sağlayarak yem seçimini engellemek ve peletlemeyi kolaylaştırmak gibi bir çok avantajı bulunmaktadır. Kaba yem olarak mısır ve yonca silajına dayanan ve %42 NFC (Lif olmayan Karbonhidrat) ve düşük oranda (%2,6) şeker ihtiva eden rasyonlara %12’ye kadar sıvı melas ve %9’a kadar kuru melas kullanımının hiçbir olumsuz etkisi görülmezken yemlerin tüketiminde ve sindirilebilirliğinde, rumen amonyak düzeyinde, süt veriminde ve süt yağ oranında farklı düzeylerde iyileşmeler gözlenmiştir. (Broderick ve Radolf, 2004). Özellikle son yıllarda üretim miktarları önemli ölçüde artan DDGS gibi bioetanol yan ürünleri, süt sığırı karma yemlerinde giderek artan oranlarda kullanılmaktadır. DDGS yüksek enerji, yüksek protein ve yüksek oranda lif ihtiva eden ve bu özelliklerine bağlı olarak tercih edilen bir yem hammaddesidir. Ancak fermentasyon sırasında kolay eriyebilir karbonhidrat miktarı önemli ölçüde azaldığı için rasyonda rumende yıkılabilir protein miktarının fazla olması durumunda ortaya çıkacak amonyağı değerlendirebilecek karbonhidrat kaynaklarında yetersizlik ortaya çıkmakta ve sonuçta buna bağlı süt yağ oranında düşüşler yaşanmasına yol açmaktadır. Bu şartlar altında rasyonlara melas katılmasının olumlu etkileri gözükmektedir. Kaba yem kaynağı olarak yonca gibi rumende yıkılabilir protein kaynağı yüksek olan kaba yemlerin ve yapılan bir çalışmaya rastlanmamasına karşılık ay çiçeği küspesi gibi rumede yıkılabilir protein oranı yüksek protein kaynaklarının kullanılması durumunda da melasın rumen fermentasyonlarını düzenleyici ve süt yağ oranını artırıcı etkisinin olacağı beklenmektedir. Sonuç olarak şeker sanayi yan ürünü olarak ortaya çıkan, ülkemizde bol miktarda üretilen ve ekonomik bir yem hammaddesi olan melastan, süt ineklerinin beslenmesinde rasyonun yapısına, içerdiği protein ve karbonhidrat kaynaklarının özelliklerine, nişasta ve şeker oranlarına dikkat etmek kaydıyla daha fazla oranda yararlanılabileceği kanaatini taşımaktayım. 1. Allen, M. S. 1997. Relationship between fermentation acid production in the rumen and the requirement for physically effective fiber. J.Dairy Sci. 80:1447–1462. 2. Bauman, D. E., and J. M. Griinari. 2003. Nutritional regulation of milk fat synthesis. Annu. Rev. Nutr. 23:203–227. 3.Bradford, BJ., Allen,MS. (2004) Milk Fat Responses to a Change in Diet ermentability Vary by Production Level in Dairy Cattle. J. Dairy Sci. 87:3800-3807. 4. Bradford, BJ., Titgemeyer,E.C.(2009). Dietary Molasses Enhances Ruminal Biohydrogenation and Partially Alleviates Diet-Induced Milk Fat Depression. Dairy Research 2008, Dairy Days Program, Kansas State University. 5. Broderick, G.A., Radloff W.J. (2004). Effect of Molasses Supplementation on the Production of Lactating Dairy Cows Fed Diets Based on Alfalfa and Corn Silage. J. Dairy Sci. 87:2997–3009 6. DeFrain, J.M., A.R. Hippen, K. F. Kalscheur, and D.J. Schingoethe. (2004). Feeding lactose increases ruminal butyrate and plasmahydroxybutyrate in lactating dairy cows. J. Dairy Sci. 87:2486-2494. 7. DeFrain, J. M., A. R. Hippen, K. F. Kalscheur, and D. J. Schingoethe.(2006). Feeding lactose to increase ruminal butyrate and the metabolic status of transition dairy cows. J. Dairy Sci. 89:267-276. 8. Gaynor, P. J., Waldo, DR, Capuco, AV, Erdman, RA, Douglass, LW, Teter. BB (1995). Milk fat depression, the glucogenic theory, and trans-C18:1 fatty acids. J. Dairy Sci. • Dişlerinizi fırçaladıktan sonra da süt içebilirsiniz. • Sinemada süt içerseniz kimse rahatsız olmaz. 10 Eylül - Ekim 2011 İÇİMİZDEN BİRİ 78:2008–2015. 9. Lock, AL., Bauman, DA., Jenkins, TC. (2008). Understanding the Biology of Milk Fat Depression: From Basic Concepts to Practical Application. Proc. Intermountain Nutrition Conference, Salt Lake City, Utah, January 2008 10. Oelker,ER., Reveneau,C., Firkins,J.L. (2009). Interaction of molasses and monensin in alfalfa hay- or corn silage-based diets on rumen fermentation, total tract digestibility, and milk production by Holstein cows. J. Dairy Sci. 92:270-285. 11. Penner, G. B. and M. Oba. 2009. Increasing dietary sugar concentration may improve dry matter intake, ruminal fermentation, and productivity of dairy cows in the postpartum phase of the transition period. J. Dairy Sci. 92 (7): 3341-3353. 12. Penner, G. B., L. L. Guan, and M. Oba. 2009. Effect of feding fermenten on ruminal fermentation in lactating Holstein cows fed two dietary sugar concentrations. J. Dairy Sci. 92:1725–1733. 13. Ribeiro,CVDM, Karnati, SKR, Eastridge,ML (2005). Biohydrogenation of Fatty Acids and Digestibility of Fresh Alfalfa or Alfalfa Hay Plus Sucrose in Continuous Culture. J. Dairy Sci. 88:4007–4017. 14.World Holstein Frisian Federation (WHFF) ■ Çiğ sütte piyasa düzeni Nejat DEVECİ Alaca Çiftliği 6 1.Hükümet çiğ süt üreticisinin derdine çare olacak mı? Yanlış politikaları ile hayvancılık Türkiye canlı hayvan ve et’te ithalatçı duruma gelmiştir. Bu ithalatçı durumdan çıkmak için çiğ sütte piyasa düzeni oluşturulması şarttır. Ustalık dönemi yaşayan 61.hükümetin tarım bakanlığı geçen senelerin tecrübesi ile çiğ süt taban fiyatını sanayicinin insafına bırakmamalıdır. Bu çiğ süt taban fiyatlarıyla damızlık süt sığırcılığının sürdürebilirliğini sağlamak imkânsızdır. Yem hammadde fiyatları artarken süt fiyatının da buna ayak uydurması gerekmektedir. Bir çuval süt yeminin kilosu 0,80 krş. olduğu bir ortamda çiğ süt taban fiyatının 0,74 krş olması insafsızlıktır. Et ve canlı hayvanı sürekli ithal ederek ülke ihtiyaçlarının karşılanması gerçekçi bir yaklaşım değildir. Hangi amaçla olursa olsun et ve hayvan ithalatı içerdeki üreticiyi bitirecektir. Çiğ süt taban fiyatı ile yem fiyatı paritesindeki dengesizlik ve yetkililerin bu duruma seyirci kalması hayvancılıkta ülkemizi dışarıya bağımlı bir duruma getirmiştir. Çiğ süt yem paritesinin böyle devam etmesi ülke hayvancılığına ciddi zarar vermektedir. Son 5 yılını para kazanamadan geçiren çiğ süt üreticilerinin Ziraat Bankasına borçları 3 katına çıkmıştır. Önlem alınmadığı takdirde bu çiğ süt taban fiyatlarıyla üreticinin borçlarını ödemesi imkansız olduğu gibi işletmelerini de kapatmak zorunda kalacaklardır. Hayvancılık yapan küçük ve orta boy işletmeler var olma savaşı vermektedir. Ustalık dönemi yaşayan Tarım Bakanlığı yetkilileri bu durumu görmemezlikten gelmemelidirler. Mutlaka çiğ sütte bir müdahale fiyatı açıklanmalı ve gerektiği zamanda müdahale etmelidir. Bunca verilen emeğin ve dövizin boşa gitmemesi ve hayvancılığın sürdürülebilir olması Tarım Bakanlığının elindedir. Uçurumun kenarında yürüyen çiğ süt üreticisi kredi ve borçla aldığı kaba yemin parasını bu şartlarda ödemesi güçtür. Bu borçları ödenmenin tek yolu milyonlarca dolar harcayarak getirttiğimiz damızlık ineklerimizin kesimi ile mümkün olacaktır. Gerekli önlemler alınmaz ve çiğ süt taban fiyatı, yem fiyatları ile dengelenmez ise 2012 yılı süt üreticisi için çöküş yılı olacaktır. ■ • Süt içmek, obeziteyi engeller. • Süt içmek medeni cesareti tetikler, tartıya çıkmaya korkmazsınız. Eylül - Ekim 2011 11 İÇİMİZDEN BİRİ Süt fiyatlarına farklı bir pencereden bakış… Özer MATLI Ömer Matlı Çiftliği, Matlı Yem A.Ş. İ nsanların yeterli ve dengeli beslenmesinde önemli bir yeri olan hayvancılık sektörü, özellikle et ve süt üretimine hammadde sağlamanın yanı sıra istihdam ve kırsal kalkınma açısından da oldukça önemli bir sektördür. Gerek gıda hammaddesi olmasından dolayı, gerekse Türkiye‘de köyden kente göçü engelleyen sosyal bir görevinin olması münasebetiyle bu sektör hayati önem taşımaktadır. Ancak hayvancılık sektörü son yıllarda et, süt ve hammadde fiyatlarının aşırı yükselmesinden dolayı bir kriz içerisindedir. Fiyatlardaki artışın neden kaynaklandığını anlayabilmek için hayvancılık sektörünün en önemli girdisi olan yem fiyatları ile hayvancılık sektörünün en önemli çıktısı olan et ve süt üretiminin birlikte incelenmesi gerekmektedir. Türkiye ‘de yem fiyatları ile süt fiyatları arasındaki denge kırmızı et arzında da belirleyici olmaktadır. Bunun anlamı belirli bir gelir düzeyini istikrarlı hale getirmek isteyen çiftçi, süt üretimi ile et üretimi arasında tercih yapmaktadır. Bir kilo süt ile alınabilecek yem miktarı azaldıkça süt üretimi kârlılığını yitirmektedir. Yem satış fiyatlarını incelediğimizde et ve süt üreticilerinin üstündeki ağır yük daha iyi anlaşılmaktadır. 2010 Yılı Temmuz ayında 460 TL/ ton olan besi yeminin fiyatı 2011 Temmuz ayında %35 artarak 620TL/ ton, 470 TL/ ton olan süt yeminin fiyatı %37 artarak 640TL/ ton, 670 TL/ ton olan yumurta yeminin fiyatı %26 artarak 840TL/ ton, 900 TL/ ton olan etlik piliç yeminin fiyatı %17 artarak 1,050TL/ ton olarak gerçekleşmiştir. Görüldüğü üzere özellikle büyükbaş hayvan yemi fiyatları geçen seneye göre %35- 37 oranında artmıştır. Bu artışın en büyük nedeni ise yem üretiminde kullanılan hammadde fiyatlarının agresif bir şekilde yükselmesidir. Yem üretiminde kullanılan hammadde ithal ve yerli olarak 2 kaynaktan temin edilebilmektedir. Yerli hammadde fiyatlarını tahıllar için TMO belirlerken yan ürünlerin fiyatları ise piyasada arz-talep dengesiyle oluşmaktadır. TMO’nun 2010 yılında açıkladığı Müdahale Alım Fiyatları %10 artmasına rağmen ana hammadde olan yan ürünlerin fiyatları daha yüksek şekilde artış göstermiştir; 2010 Yılı Temmuz ayında 330 TL/ ton olan buğday kepeği fiyatı 2011 Temmuz ayında %37 artarak 450TL/ ton, 280 TL/ ton olan ayçiçeği küspesi fiyatı %36 artarak 380TL/ ton oldu. Yem üretiminde kullandığımız hammadde kaynaklarımızın ithalata bağlı olması ise sektörümüzün diğer bir problemidir. 2010 yılı verilerine göre Türkiye’de üretilen yem miktarı 12,500,000 tondur ve 5,500,000 tonu ithal hammadde ile karşılanmaktadır. Yani, yem üretiminde kullanılan hammaddenin %44’ü ithalata bağlıdır. Bu nedenle Pazarımız yurtdışı hammadde piyasasından ve kur değişimlerinden oldukça fazla etkilenmektedir. Geçen sene USD/TL paritesi 1,5 seviyelerinde iken şu an 1,75 seviyelerindedir. Sadece bu kur değişiminden dolayı ithal girdi maliyeti %17 artmaktadır. Yem sanayinin temel hammaddeleri olan ürünlerin geçen sene Temmuz ayı ile 2011 Temmuz ayı fiyatlarını incelediğimizde tablo şu şekilde görülmektedir: 2010 Yılı Temmuz ayında 130 USD/ ton olan buğday kepeği fiyatı 2011 Temmuz ayında %70 artarak 220 USD/ ton, 215 USD/ ton olan ayçiçeği küspesi fiyatı %17 artarak 250 USD/ ton, 220 USD/ ton olan mısır fiyatı %64 artarak 360 USD/ ton olmuştur. Yurtdışındaki tahıl ve yan ürünleri fiyatlarındaki bu yükselişin başlıca nedeni Rusya, Ukrayna, ABD ve AB ülkelerinde yaşanan mevsimsel etmenlerdir. Bununla birlikte fiyat enflasyonunun nedeni bu ürünlerin ana tedarikçisi konumundaki bazı ülkelerin yaşadığı kuraklık, aşırı yağmur gibi doğal afetler olmasının yanında Dünya nüfusunun her yıl daha da fazla artmasıdır. Sınırlı kaynaklar devamlı artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılamakta zorlanmaktadır. Bu nedenle şuan yüksek olduğunu düşündüğümüz bu fiyatların yeni Dünya ekonomisinde kalıcı hale gelmesi kaçınılmazdır. Fiyat dalgalanmalarının yanında ithal hammaddenin maliyetini arttıran etkenler ve engeller de vardır. Gerek Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gerekse Ekonomi Bakanlığı’nın Yönetmelik ve Uygulama talimatlarındaki ani değişikliklerinden dolayı ithalatçılar iç ve dış piyasada çok zor durumda kalmakta ve çok ciddi zararlarla karşılaşmaktadır. Örneğin GDO yönetmeliğinde yapılan ani değişiklikler nedeniyle sektörümüz çok sıkıntılı günler yaşamıştır ve hala da yaşamaya devam etmektedir. KKGM tarafından ithalata uygunluk amacıyla yapılan analizler de ithalatçı üzerine çok fazla yükümlülükler getirmekte, mal teminini zorlaştırmakta ve maliyetleri arttırmaktadır. Bir diğer sorun ise analiz sürelerinin aşırı detaylı analizler nedeniyle çok uzun sürmesidir. Örneğin; herhangi bir tahıl yan ürününün analizi yaklaşık 7- 8 gün sürmektedir. Hatta ürün Dioxin veya GDO analizine de gönderilirse 15- 20 günde ancak sonuçlar alınabilmektedir. Burada zaman kaybının yanında demuraj, boş bekleme, depo kira ve zamanında tedarik edememekten kaynaklı ciddi oranda para kayıpları da olmaktadır. Yem Sektörünün ve yemden etkilenen tarım, hayvancılık, gıda gibi diğer sektörlerin içinde bulunduğu bu kriz ortamından çıkabilmesi ve et, süt, yumurta fiyatlarının nihai tüketiciye uygun fiyatlarla temin edilebilmesi için bir dizi faaliyetin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. Öncelikle yemin maliyetini düşürmek için aşağıda belirtilen yem sanayinin ana hammaddeleri için Gümrük Vergileri sıfırlanmalıdır: Buğday Kepeği ...........................%13,5 Pirinç Kepeği ............................. %13,5 Ayçiçeği küspesi ......................... %13,5 Kanola küspesi ...........................%13,5 Soya küspesi ...............................%13,5 Keten tohumu küspesi ................%13,5 Palm Küspesi .................................%13 Tapyoka ......................................%19,3 Melas .........................................%31,5 Yonca ............................................%10 Bununla birlikte hammaddenin %44’ünün ithalat yoluyla karşılandığı düşünülerek yem sanayinin aleyhine oluşan ithalat üzerindeki tarife dışı engeller ve maliyet unsurları kaldırılmalıdır. Ayrıca besicinin yem maliyetlerinin düşürülmesi için %8 olan KDV oranının acilen %1’e indirilmesi gerekmektedir. Öncelikli olarak yapılacak bu faaliyetler Yem Sanayicileri Birliği ve diğer sektör temsilcileri ile koordineli olarak yürütülüp Ülkemizin tarım ve gıda alanında sadece ülke içinde değil Dünya ekonomisinde de rekabetçi fiyatlarla mal ve hizmet üretmesi sağlanmalıdır. ■ • Günde bir dakika ayırarak kendinize yapacağınız en büyük ve tek iyilik süt içmektir. 13 Eylül - Ekim 2011 BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ Oben Tarım ve Hayvancılık, yarım asırlık süregelen hizmet İşletmemiz, 2010 yılı mayıs ayında kurulmuş, henüz bir yılını tamamlamıştır. Şirketimiz 1 Ekim 2010 tarihinde, 2005 yılından beridir faaliyetlerini sürdürmekte olan bu çiftliği tüm varlıklarıyla satın alarak işletmeye başlamıştır. Ş irketimizin kuruluş amacını belirlerken, uzun süre Türkiye’nin tarım ve hayvancılıkta ihtiyaçlarını takip ederek ve bu konuda hükümetimizin tarım ve hayvancılık konusundaki kararlı politikalarından güç alarak “Damızlık Süt Sığırcılığı” sektörü içersinde rol almayı uygun görmüştür. Türkiye sanayisinin çeşitli kollarında yarım asırın üzerinde hizmet vermiş kuruluşların, ikinci kuşağı olarak 20 yıldır faaliyet gösteren firmaların deneyimli kurucuları bu sektörde de faaliyetlerini sürdürmek için bir araya gelmişlerdir. Yönetim Kurulu Başkanımız Birol Nom, geniş vizyonu, müteşebbis ruhu ile ve sevecenliği ile üzerimizde çok olumlu bir sinerji yaratarak heyecan ve istekle çalışmamıza katkı sağlamaktadır. Her kurumsal firmanın olmazsa olmazı olan şirket anayasamız; hedeflerimizi netleştirmektedir. Ana ilkelerimizden bir özet vermek gerekirse; • İnsan, insan sağlığı, kaliteyi ve hijyeni daima ön planda tutarak çalışmak. • Faaliyetlerimiz sırasında çevreyi ve doğayı korumak. • Teknolojiyi takip etmek ve uygulamak. • Sektörümüzde heyecan ve azimle çalışarak, hedef çıtamızı yükselterek yenilikçi ve yaratıcı olmak. İşletmemiz hakkında rakamsal bilgileri şöyle özetliyebilirim: İşletmemiz 50.000 m² arazi üzerine kurulmuş olup; • Sağmal ahır, • Doğumhane - yakın doğum bölümü, • Genç hayvan ahırları ve kapalı yem yollu padok alanları, • Buzağı kulubeleri bölümü, • Süt içmek, okuma-yazma oranının yanı sıra okuduğunu anlama oranını da yükseltir. • Süt içmek, 14 Eylül - Ekim 2011 BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ • Sağımhane, • Revir, • Kaba yem deposu ve silaj havuzları, • İdari bina, bekar işçi lojmanı ve misafirhane, • Aile lojmanları Firmayı teslim aldığımızda, önce büyük bir hayal kırıklığına uğradık. Durum tespiti yaptık. Alt yapı eksikleri, teknolojik yetersizlikler, ekipman ve işletme Malzemesi eksikleri. Madem ki bu işe girdik dedik ve bir öncelik sırlaması yaparak yatırımlara başladık. 10 ayda yatırımlarımızın %90’nını tamamlamayı başardık. 2010 yılı sonunda ilk iş olarak çok önemsediğimiz Ari’lik çalışmasını başlattık. Bu konuda bizi yönlendiren Tarım İlçe Müdürlüğü’ne teşekkür ederiz. Ari’lik sürecini de başarıyla sonuçlandırmanın sevincini yaşıyoruz. Bilahare, 2010 yılı sonunda 245 baş gebe düveyi başarıyla ithal edip işletmemize dahil ettik. Hayvanlarımızın refah ve sağlığı ile ilgili yatırımları öncelikle yaptık. Yataklıklar, gübre yolu altlıkları, buzağı kulubeleri, genç hayvan ahırları, doğumhane, gübre separatörü yatırımlarımızı örnek olarak gösterebiliriz. Şu anda; 250 sağmal olmak üzere, 600 baş hayvan varlığını yönetmeye çalışıyoruz. Kısa süre sonunda 650 baş hayvan varlığına ulaşacağız. Çiftliğimizin faaliyetlerini; konularında uzman danışman hocalarımız, tecrübeli veteriner hekimimiz ve ziraat mühendisi / zooteknist çiftlik müdürümüz nezaretinde idari ve teknik destek ekibi, veteriner hekimi, sağlık teknisyeni ve tecrübeli sığırtmaçlar - sağım elemanlarımızdan oluşan kadro ile yürütmekteyiz. Sektörün problemi olan; çiğ süt fiyatlarının düşüklüğü ve yem fiyatlarının yüksekliği bizim de ana problemimiz. Bu konuların çözümünde öncelikle sektörümüzle ilgili devlet kurumlarının bürokratlarının kalıcı ve çözümleyici uygulamalarını devreye sokarak bir an evvel bu konuları çözmesidir. Oben Çiftliği olarak ilk etapta önümüzdeki üç yıl içersinde; Ari Çiftlik Standartaları’nın gerekliliklerine uygun Damızlık süt hayvanı üretmek ve kaliteli çiğ Süt üretmektir. Bu üç yıl içersinde tecrübe ve becerilerimizi pekiştirdikten sonra katma değer arttırıcı yatırımlarla kendi sütünü işleyen bir İşletme hüviyetine doğru yol almak beş yıllık hedeflerimiz içerisinde yer almaktadır. ■ dünyanın en kolay işidir. Ancak karşılığı yüksektir. Eylül - Ekim 2011 15 İÇİMİZDEN BİRİ Bu kaba yem fiyatları ile işin içinden nasıl çıkılır? Atilla CELEP TÜSEDAD Genel Sekreteri C evap 1 : Bu süt taban fiyatı ile çıkılamaz. Cevap 2 : Taban fiyat 1,15 TL./LT. olursa çıkılabilir. Hem kaba yem fiyatları hem de kesif yem fiyatlarındaki artışlar hemen her kalemden az %40 ila % 100 arasında değişiyor.Bu arada 2010 yılında 0,735 TL olan taban fiyat 0,64 TL. ye düşürülmüştür. Yani % 13 oranında azalmıştır. Çiğ süt maliyetinin % 65 ‘i yem, % 35 ‘ i genel giderler olduğu bilindiğine göre; Bugün itibarıyla : %65 yem maliyeti……….0.75 TL. %35 genel giderler………0.40 TL. TOPLAM MALİYET……… 1.15 TL. Bu fiyatın doğruluğunu dünya standardı olan 1 kg.süt fiyatı =1.5 kg. yem fiyatı (en az ) formülü ile doğrulamak mümkün. 1 kg. yem ……0,75 X 1,5 =1,15 TL. Eğer süt fiyatı bugünkü gibi; Üretici çok bağırıyor biraz kaldıralım,biz bu fiyata peynir satamayız indirelim,yok yok eldeki stoklar değerlensin ihaleyi beklemeden kaldıralım,ucuz yan ürün var indirelim,süt bollandı indir, süt azaldı kaldır, şeklinde tek taraflı olarak belirlenmesi yerine, yem hammaddelerine endekslenerek maliyet +kar şeklinde belirlenirse yukarıda belirttim gibi herkes tarafından aynı rakam bulunacaktır. Bu da 1 Eylül 2011 tarinden itibaren geçerli olacağı söylenen 0,74 TL/LT. taban fiyatının % 50 oranın- da arttırılması anlamına gelmektedir. Bugünkü vahşi süt piyasa düzeninde bunun gerçekleşebileceğine pek inanmıyorum.Yeni hükümet programında belirtildiği gibi et ve süt ‘e müdahale kurumu kurulur ve devlet bu işe el koyarsa ancak mümkün olabilir. Bu fiyat tüketiciler göz önüne alındığında yüksek olarak değerlendirilebilir ancak süt fiyatının ucuzlatılmasının yolu sadece zavallı üreticinin dalına basmakla olmaz. 1- Et ve süt ürünlerinde ve yem hammaddelerinde KDV % 1 ‘ e çekilebilir. 2- Tamamı yabancıların eline geçen parekende sektörüne çeki düzen getirecek olan parekende yasası Türkiye’nin büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayılarında dünya sıralamasındaki durumu Yrd. Doç. Dr. Savaş SARIÖZKAN Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi T ürkiye’de 1980-2009 arası dönemde sığır, manda, koyun ve keçi sayılarında yaşanan değişmeler ve Türkiye’nin Dünya sıralamasındaki yeri, tür bazında incelenmiş ve sonuçlar aşağıda verilmiştir. SIĞIR: • Türkiye, 1980 yılında 15.567.000 baş olan sığır varlığı ile Dünya’da 15. sırada bulunurken, 2009 verilerine göre sığır varlığı 10.859.942 başa düşmüş ve Türkiye sıralamada 25.’liğe gerilemiştir. • Türkiye, incelenen 1980-2009 arası dönemde Dünya’da sığır sayısında azalmanın (4.707.058 baş azalma) en fazla olduğu 7. ülke olmuştur. MANDA: • Türkiye, 1980 yılında 1.040.000 baş olan manda varlığı ile Dünya’da 11. sırada bulunurken, 2009 verilerine göre manda varlığı 86.297 başa düşmüş ve Türkiye sıralamada 22.’liğe gerilemiştir. • Türkiye, incelenen 1980-2009 arası dönemde Dünya’da manda sayısında azalmanın (953.703 baş azalma) en fazla olduğu 2. ülke olmuştur. KOYUN: • Türkiye, 1980 yılında 46.026.000 baş olan koyun varlığı ile Dünya’da 5. sırada bulunurken, 2009 verilerine göre koyun varlığı 23.974.591 başa düşmüş ve Türkiye sıralamada 12.’liğe gerilemiştir. • Türkiye, incelenen 1980-2009 arası dönemde Dünya’da koyun sayısında derhal çıkartılarak et ve süt ürünlerinde kar marjı % 6 ‘ yı geçemez denilebilir. 3- T.M.O. lar vasıtasıyla üreticilere ucuz yem hammaddesi temin edilebilir. 4- Hazine arazileri boş tutulacağına üreticilere yem hammaddesi ekmek üzere kiralanabilir. 5- Et ve süt ürünlerinde ihracatın önü açılır ve ihracat yapana destek verilebilir. 6- Merdiven altı üretim engellenebilir. Eminim kurulacak olan müdahale kurumu da aynı paralel de çözümler üretir çünkü doğru bir tanedir.Türkiye ithal etmek yerine ihraç eder konuma gelebilir. Umut dolu yarınlar diliyorum… ■ azalmanın (22.051.409 baş azalma) en fazla olduğu 3. ülke olmuştur. KEÇİ: • Türkiye, 1980 yılında 18.775.008 baş olan keçi varlığı ile Dünya’da 4. sırada bulunurken, 2009 verilerine göre keçi varlığı 5.591.561 başa düşmüş ve Türkiye sıralamada 25.’liğe gerilemiştir. • Türkiye, incelenen 1980-2009 arası dönemde Dünya’da keçi sayısında azalmanın (13.181.447 baş azalma) en fazla olduğu 1. ülke olmuştur. Türkiye’de, 1980 yılında 44.736.957 olan nüfus, %62,2 oranında artarak 2009 yılında 72.561.312 (Dünya 12.’si) kişiye yükselmiştir. Yani, 27.824.355 kişi daha aramıza katılmıştır. Buna ilaveten, 1990 yılında 5 milyon civarında olan turist sayısı, 2009 verilerine göre 30 milyona yaklaşmıştır. Ancak, Türkiye son 30 yılda; • Toplam keçi varlığındaki azalma ile Dünya 1.’si, • Toplam manda varlığındaki azalma ile Dünya 2.’si, • Toplam koyun varlığındaki azalma ile Dünya 3.’sü, • Toplam sığır varlığındaki azalma ile Dünya 7.’si olmuştur. Türkiye, 1980’li yılların başında canlı hayvan ve hayvansal ürün ihraç eden bir ülke durumundayken, artık net ithalatçı konumuna düşmüştür. Sonuçta, 1980’li yıllardan itibaren Türkiye hayvancılığı iyi yönetilememiş ve dışa bağımlı hale gelmiştir. ■ • Süt içmek delikanlıyı bozmaz. Dinç tutar ve güç verir. • Dolabınızda süt yoksa boştur. 17 Eylül - Ekim 2011 BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ İlk insan ve son insanın değişmeyen işi Tarım ve hayvancılık insanlık tarihi kadar eski olan bir sektördür. Eski olduğu kadar devirler değişse de yeniliğini ve güncelliğini daima muhafaza eden tek iş koludur. İlk insan ve ilk peygamber olan Adem a.s’ın gene ilk çocukları olan Kabil ziraat işiyle Habil de hayvancılık işiyle iştigal ediyordu. Yönetim Kurulu Başkanı Sadrettin Karaduman, Bomonti Hayvancılık Tarım A.Ş. G ünümüz Dünya devletlerine baktığımızda gelişmiş ülkelerin hiç biri Tarım ve Hayvancılıktan kopmuş değildirler. Gerek ‘ABD’ ve gerekse ‘AB’ ülkeleri bu sektöre yatırım yapanları teşvik ve hibe desteği sunarak sübvanse etmektedirler. AB tarım politikası 3 Ocak 1962 yılında o dönemdeki adı ile Avrupa Ekonomik Topluluğunun altı üyesi olan Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksembourg tarafından uygulamaya konulmuştur Ortak Tarım Politikasının amaçları Roma Antlaşmasının 39 ncu maddesinde ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Bu amaçlar kısa başlıklarla; - Üretimin arttırılması, - Tarımda çalışanlara dengeli bir hayat düzeyi sağlamak, - Pazarı stabilize etmek, - Gereç (azık) ihtiyaçlarında güvenliği sağlamak (garanti etmek), - Tüketicilere yönelik elverişli (uygun) fiyatları sağlamak tır. Topluluk Tarım politikası tarım ürünlerinin kıymetine yönelik müdahaleci bir sistem üzerine oturtulmuş- tur. Toplulukta buna kısaca "Politique Commune des Prix" Ortak Kıymet Politikası denmektedir. . - Fiyatlara müdahale rejimi vasıtasıyla tarım üreticilerine bir kıymet garantisi sağlamak, - İhracatta Sübvansiyon uygulamak, - Koruyucu tarife önlemleri vasıtasıyla dışa karşı koruma sağlamak, - Üretime yönelik geri ödeme, çiftçilere hektar bazında yardımda bulunmak, - Kota yöntemleri ile bazı kısıtlamalar getirmek olarak saymak mümkündür. Bu gelişmenin doğal bir sonucu olarak Topluluk tarım ürünleri stokları tarihinin en yüksek miktarlarına ulaşmıştır. Tarım ekonomisi literatürüne geçen ‘ tahıl dağları’, ‘süt gölleri’,’tereyağı tepeleri’,’et buzulları’, gibi kavramları ortaya çıkarmıştır. Günümüzde ABD ileri teknoloji üreten küresel bir güç olmanın yanısıra “tarım ve hayvancılık” konusunda da Dünyada ilk sıralarda yerini almış bulunmaktadır. Yani gelişmiş ülkeler işe şöyle bakmıyor: - Biz ileri teknoloji üretiyoruz. Tarım ve hayvancılığı da başka milletler yapsın. İleri ülkelerde böyle bir anlayış yok. Zaten veriler ortada: • ABD’ de bir gebe düve 2000 usd. Türkiye’de 5000 usd. • ABD’de 1 kg. süt satışıyla 2 kg. yem alınıyor Türkiyede 1 kg. süt satışıyla 700 gr. Yem alınabiliyor. Neden mi? Çünkü ABD bu sektöre yatırım yapanlara yıllık bütçeden en az 50 milyar usd karşılıksız destek veriyor. Demek ki biz, sanayileşmeyi kafaya koyduğumuzda bunun ilk şartıymış gibi tarım ve hayvancılığı neredeyse tamamen unutma gafletine düşmüşüz. Kamuoyunda “Kemal Derviş yasaları” olarak bilinen ve “kota” uygulamalarıyla önce tarımı sonra da buna bağlı olarak hayvancılığı bitiren yasalar hala yürürlükte. Bu yasalar sayesinde köyler iyice boşaldı, başa İstanbul olmak üzere bazı büyük şehirlerde de nüfus patlaması yaşandı. Bu gelişmenin sosyal ve ekonomik “negatif etkileri” bahse konu olan şehirlerde yaşam’ı çileye dönüştürdüğü apaçık ortada. Bu değindiğimiz olguların dışında geçmişte uygulanan yanlış politikaların ve hala inatla devam ettirilen hamlelerin tarım sektörünün geriye gitmesinde önemli bir katkısı olmuştur. SEK, YEMSAN, EBK gibi tarımsal KİT’lerin plansız bir şekilde özelleştirilmesi üreticileri olumsuz etkilemiştir. Bunun neticesinde tarıma girdi sağlayan, tarımsal ürünleri üreticilerden satın alıp bir ölçüde Pazar garantisi sağlayan kurum ve kuruluşların rolü azalmıştır. 1990’ların ikinci yarısından sonra Tarım Satış Kooperatifleri destekleme alımlarından vazgeçildiğinden devlet desteğinden yoksun kalmış ve piyasaları düzenleme görevlerini yapma olanakları kalmamıştır. Tarımsal ürün fiyatları ve üretim maliyetleri dünya pazarı seviyelerinin üzerinde yer almıştır. Bunun en önemli nedenleri Türkiye’deki tarımsal girdi fiyatlarının ve özellikle akaryakıt, tohumluk, gübre, ilaç gibi girdi fiyatlarının çok yüksek olması ve aynı • Süt içmeyen birinin araba kullanması, araba kullanırken süt içen birinden daha tehlikelidir. 18 Eylül - Ekim 2011 BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ dan tüm Türkiye’de hibe desteği verilmeli. Aksi takdirde ortam daha da istikrarsızlaşır ve “yatırımcı iştahı” denilen şey kaybolur. İleride yeniden bu sektörü canlandırma çabaları ülkeye maliyet olarak epeyce pahalıya mal olur. Bu giriş ve tavsiyelerden sonra sektörle ilgili tesbit ve değerlendirmelere devam edelim. Bu iş tarihi eski olduğu kadar yer yüzünde hayat devam ettiği müddetçe son kalan insanın da devam ettireceği bir iş koludur. Yani “olmazsa olmaz” bir iş. Bomonti Hayvancılık nasıl kuruldu? zamanda arazilerin dağınık, parçalı ve küçük olması verimliği azaltmaktadır. Kooperatifçilik gelişmemiştir. Üreticiler ürettikleri ürünün tek başına pazarlamak zorunda kalmaktadır ve bundan dolayı piyasayı etkileyebilecek bir güçten mahrum kalmaktadırlar. Şimdi bu yanlıştan dönme zamanı. Peki nasıl olacak? Kim ne yapacak ki yanlışlıktan dönülmüş olsun? O halde biz olması gerekenleri sıralayalım: •Hükümet yatırımcıya 7 yıl vade tanıdığı faizsiz krediyi devam ettirmeli. • Et ve Süt tozu (ne ad altında olursa olsun) ithalatına son verilmeli • Piyasaları regule eden SEK süt benzeri kurumlar bir an önce devreye alınmalı. • Süt fiyatlarına “taban fiyat” uygulamasıyla müdahil olunmalı. • Hem sanayici desteklenmeli hemde köylü desteklenip korunmalı • Bölgelerde ayrı fiyat uygulamalarına meydan verilmemeli • İleri ülkelerde olduğu gibi yatırımcıya ve köylüye bölge ayrımı yapılma- Bomonti hayvancılık tarım a.ş. 19 ortakla kuruldu. ortakların tamamı Bomonti İş Adamları Grubu üyesidir. Öncelikle Süt ve damızlık düve yetiştirmeyi hedefliyoruz. İşletmemizde doğan erkek buzağıları da kendi çiftliğimizde besleyip kasaplık dana olarak insanımızın ihtiyacı olan et üretimine katkıda bulunmayı planlıyoruz. Süt sağım ünitesi başta olmak üzere işletmemizde kullandığımız makine ve ekipmanlar teknolojinin bize sunduğu en ileri ürünler olmasına özellikle dikkat edilmektedir. Hijyen olmanın yanı sıra maksimum verim elde etmeye ve hayvan konforunu dikkate alan, onların sağlığını önceleyen ve doğal ürünlerle beslenmesini esas alan bir anlayışla hareket etmekteyiz. İki ‘H’ formülünü kendimize düstur edindik: • ‘H’ ijyen • ‘H’ elal Ayrıca tüm üretim safhaları ‘izlenebilir’ et ve süt ürünleriyle insanımızın hizmetinde olmak en önemli hedefimizdir. Ülkemizde bir çok alanda olduğu gibi bu sektör de ihmal edilmiş, gereken ilgi ve destekten mahrum kalmıştır. Önceleri sadece köylünün yapa geldiği küçük aile işletmeleri şeklinde devam eden hayvancılık son yıllarda sanayicinin de yatırım yaptığı önü açık bir sektör olarak görülmektedir. Yukarıda izah etmaye çalıştığımız gibi gereken ilgi ve destek sağlanırsa bu alanda ülkemizin bırakın ‘kendi kendine yetme’yi Dünyada önemli bir yere sahip olma potansiyeli mevcuttur. Yatırımcılarımızın iyi bir fizibilite çalışmasıyla işe başlamaları koşuluyla Tarım ve Hayvancılık konusuna ilgi duymaları ve bu alana yatırım yapmaları temennisiyle… • Her gün süt içen bir çocuğun ileride garantili meslek sahibi olması muhtemeldir. Eylül - Ekim 2011 19 KONUK YAZAR Sığırlarda sıcak hava stresinin döl verimine (fertilite) etkisi Dr. Mustafa İşler - Gen O Tek (www.genotekvet.com) Uzman Veteriner Hekim D oğal olarak tüm stres faktörlerinin verime ve bununla beraber döl verimini (fertilite) etkisi bilinmektedir. Önemli olan tüm stres faktörlerini giderilmesinde olduğu gibi, sıcaklığı bağlı stresin en aza indirilmesi için alınacak önlemler, gerek süt verimin optimal seviyede tutulmasının sağlanması yanında, döl verimini de kontrol altına alınmasını sağlayacaktır. Sıcaklığa bağlı olarak vücut ısısının artması, iştahın azalması, bunun sonucu olarak yem tüketimin düşmesi, süt verimi (üretimi) için gerekli yeterli ve dengeli besleme düzeninin bozulmasına neden olur. Sıcak hava stresinin süt verimin düşmesinde net olarak görmek mümkündür. Ancak sıcak hava stresinin döl verimi üzerinde oluşacak aksaklıkları izlemek, süt verimindeki net düşüş kadar kolay değildir. Bu nedenle yaz mevsiminde döl veriminin kontrolü için normal mevsimde gösterilen özenden çok daha fazlasını göstermek gereklidir. Sıcak hava stresinin fertiliteye en önemli etkisi, ovaryumda yumurta (follükül) oluşumunda başlar. Bunun sonucu olarak ötrojen hormonu üretilemediğinden, kızgınlığın fizyolojik ve psikolojik belirtileri belirgin olarak görülmeyebilir. Bu durumda kızgınlığın başlangıcını tespit etmek ve buna bağlı olarak uygun tohumlama zamanına karar vermek zorlaşmaktadır. Sıcak havalarda, normal mevsime göre çok daha sık kızgınlık taraması yapmak, kızgınlık takip çizelgesi ile her gün kız- gınlık peryodundaki hayvanların gözlem altına tutulması gereklidir. Sıcak havanın etkisi follüküler gelişmede aksaklık yanında ovulasyonun da gecikmesine neden olur. Bu durumda en uygun tohumla zamanın tespitinde çok dikkatli olmak gereklidir. Ancak sıcak hava etkisi döllenmiş yumurtanın gelişmesine olumsuz etkileyerek embryonik ölümlere neden olmaktadır. Sıcak havalarda ilk tohumlama da gebe kalma oranları düşer, embryonik ölümlere bağlı dönmeler görülür. Sıcak hava stresinin, döl verimi üzerine etkisini en aza indirilmesi için alınması gerekli önlemleri kısaca sıralamak gerekirse; 1- Sıcak hava stresine bağlı döl verimi düşüklüğünün en aza indirilmesi için Hayvancılık ve ölçek ekonomisi İsmail UĞURAL Ege TV "Tarım ve Ekonomi" Programı Yapımcısı-Hürriyet/Ege Yazarı B ugün Türkiye’de ortalama parsel büyüklüğü 60 dönüm,Ege bölgesinde ise 15 dönümdür! Filmlere ve romanlara konu olan ‘toprak ağalığı’ düzeni Güneydoğu dışında yok denecek kadar azalmıştır.Öyle ki artık Ege’de 1000 dönümün üzerinde çiftlik veya arazi sahibi parmakla gösterilecek hale gelmiştir.AB’nde ortalama parsel büyüklüğü 160 dönüm,ABD’nde ise ortalama çiftlik (işletme) büyüklüğü 1000 dönüm dolayındadır.Başka bir ifade ile AB ve ABD’nde küçük çiftçi sayısı bize göre çok az ancak refah düzeyi bir hayli yüksektir.Halen ülkemizde Türkiye Ziraat Odaları Birliği’ne (TZOB) kayıtlı 5 milyona yakın çiftçi bulunuyor.Gerçekte bu rakamın çok daha fazla olduğunu biliyoruz.Hemen ifade edelim,tarım sektörümüzde ailece çalışan nüfus sayısı 4 milyon dolayında.Türkiye’de 17 milyon hane olduğu göz önüne alınırsa,demek ki bunun dörtte biri tarımsal faaliyette bulunuyor.İşte Türkiye gerçeği bu! Oysa bizi yanıltan TZOB’ne kayıtlı üye sayısı…Kamuoyunun pek fazla dikkate almadığı husus ise tarlada,bahçe ve ahırda bilfiil çalışan milyonlarca kadın ve genç kızlarımızın varlığı.Sonuç itibarıyla ortada milyonlarca küçük çiftçi ailesinin yarattığı muazzam bir tarım ve hayvancılık potansiyelini görüyoruz Küçük çiftçilik neden desteklenmeli Küçük çiftçileri desteklemek yararlı ve iyi bir şeydir.Ama ‘küçük çiftçilik’ desteklenirse bu çok daha fazla etkin ve yararlı sonuçlar doğurur.Arada ne gibi bir fark var derseniz;fark şurada,bir tarafta kişiler diğer tarafta sistem ve felsefe var.Teşbihte hata olmaz dersek,bu insanlara balık vermek ile balık tutmayı öğretmek gibi bir şey.Yani biz sistemi desteklemeliyiz,modern tarım ekonomisinde artık hayati önem kazanmış bir işletme anlayışı olan ‘ölçek ekonomisi’ni böylece daha kolay yakalamış oluruz.Öte yandan son yıllarda giderek daha fazla sayıda yeni tarım işletmelerinin kurulmaya başladığını gözlemliyoruz.Bu yeni girişimciler aslında sektör dışından gelmeye başladı,önümüzdeki dönemde sayıları gittikçe artacak.Ama bunlar genelde büyük ölçekli ve sermaye yapısı güçlü işletmeler…Pek tabii özellikle küçük çiftçilerimizin söz konusu girişimler ile rekabet etmesi mümkün değil.Öyleyse ne yapacağız,kırsalda yaşayan bu dev kitlenin tarımdan kopmak zorunda kalıp büyük şehirlere göç etmesine seyirci mi kalacağız? O zaman dünyada da önemi her geçen gün daha iyi anlaşılan tarımsal üretimin baltalanmasına göz mü yumacağız? Kaldı ki büyük şehirlere gelen göçlerin ekonomik,sosyal ve kültürel maliyetinin mukayeseli olarak çok daha fazla olduğunu hepimiz biliyoruz..Oysa yeni çağda ‘gıda,su ve enerji’ açısından güçlü olan ülkelerin avantajlı duruma geçeceği apaçık ortada..İşte küresel gerçeklerin ışığında fark etmemiz gereken somut olgu şudur;dünyanın yeni ekonomik gerçeği tarım ve tarıma dayalı sanayidir.Türkiye ise milyonlarca küçük çiftçi ailesi ile bu yeni gerçekliğin en avantajlı ülkelerinden biri konumundadır.Bu durumu akıllı,basiretli ve vizyon sahibi yöneticilerin tarihi bir fırsat sayması gerekir. Ölçek ekonomisini önemsemeliyiz Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarına en iyi önlem, ahır içindeki hava sirkülasyonu en yüksek düzeye çıkarılmalıdır. Bunun için ahır yan duvarının hava sirkülasyonunu engelleyecek yükseklikte olmaması ve çatıda hava sirkülasyonu sağlayacak yeterli havalandırma sistemi olmalıdır. Ek olarak fan sistemi, nemli hava püskürten fan sistemleri gibi ısı düşürücü önlemler sorunun çözümün en etkin önlemlerdir. 2- Sıcak hava stresini göre hazırlanmış rasyonlar ve yemleme düzenlemeleri ve döl verimi etkileyen vitamin ve mineral ihtiyaçları daha da önemlidir. 3- Sıcak hava stresine yukarıdaki iki önlemden sonra hormonal müdahale düşünülmelidir. Yukarıdaki iki önlem göz önüne alınmadan doğrudan hormonal müdahaleden yarar beklemek doğru değildir. Döl verimini optimal seviyede tutmak için alınması gerekli hormonal müdahaleleri kısaca sıralamak gerekirse; a)- Doğum sonrası fertilite açısından alınması gerekli temel fertilite programının uygulanması. b)- Follüküler gelişmeyi takviye edici hormal müdahaleler c) – Ovulasyona yardımcı olacak hormonal müdahale olarak sayabiliriz. ■ göre,Türkiye'de 751 bin işletmede 1-5 baş,198.6 bin işletmede 6-9 baş,112.2 bin işletmede 10-24 baş,22.4 bin işletmede 25-49 baş,4 bin 461 işletmede 50 başın üzerinde hayvan bulunuyor. İzmir'de ise en fazla 20-49 dekar büyüklüğünde tarımsal işletme faaliyet gösteriyor.10-19 dekar büyüklüğündeki işletme sayısının 19 bin 93 olduğu,5-9 dekar büyüklüğünde 11 bin 706, 50-99 dekar büyüklüğünde 10 bin 632,100-199 dekar büyüklüğünde 4 bin 335,200-499 dekar büyüklüğünde bin 248, 500-999 büyüklüğünde 95,1000-2 bin 499 dekar büyüklüğündeyse 1 işletme bulunduğu açıklanıyor. İzmir'de 2 bin 500 dekar alandan daha büyük tarımsal işletme bulunmazken Türkiye genelinde 222 işletmenin 2 bin 500-4999 dekar büyüklüğünde,57 işletmenin de 5 bin dekardan fazla büyüklükte olduğu kaydediliyor.Bu rakamlardan ne çıkartabiliriz? Türk tarımı tam anlamıyla bir küçük işletmeler ekonomisinden oluşuyor. Ancak burada da sorun işletmelerin fazla küçük olması..İşte yine yönlendirici ekonomi politikaların etkin rolü karşımıza çıkıyor.Söz gelimi ne yapmamız lazım? 1-9 baş arası 950 bin hayvancılık işletmesini 20 baş ortalamasına getirmemiz hayati önem taşıyor.Mevcut 112 bin işletmeyi de ilave ettiğimizde 1 milyon 100 bine yakın işletmeyi verimli üretim yapan,soğuk zincire dahil olmuş ve ölçek ekonomisine ulaşmayı başarmış bir hayvancılık tablosu Türkiye'yi bu alanda dünya devleri arasına sokar.Bu süreçte işbirliği-güçbirliği yani kooperatifçiliğin de çok stratejik bir rol oynayacağını kesinlikle unutmayalım. ■ • Süt içerseniz doktor yazısı ve reçete okumazsınız. • Düzenli süt içenlerin dişleri güzel olur. 21 Eylül - Ekim 2011 İÇİMİZDEN BİRİ Yıllardır aşılamayan bir sorun: Büyükbaş hayvanlarda aşılama Eyüp Hilmi KAYHAN Agrita Tarım, Efeler Çiftliği Ü lkemizde son 10 yılda büyükbaş hayvancılıkta büyük atılımlar yapılmasına rağmen, hayvan sağlığını korumada en onemli adım olan aşılama konusu aynı hızda gelişme kaydedememiştir. Modern büyük işletmeler ile aile tipi küçük işletmeler arasında sıkışmış olan büyükbaş hayvancılık sektöru sağlık sorunlarının çözülmesi konusunda maalesef kanatlı hayvancılık sektörünün onlarca yıl gerisindedir. Milyarlarca dolar harcanarak meydana getirilen çiftlikler bir yerde Allah’a emanet şekilde calışmalarını sürdürmektedir. Süt hayvancılığı için yeni kurulan işletmeler; ülkemizde mevcut olan veya yurt dışından bulaşma riski bulunan bulaşıcı hastalıklar yönünden çok büyük risk altinda, yapilanmaya çalışmaktadırlar. Ülkemiz büyükbaş sektöründe, kanatlı sektöründe olduğu gibi son 10 yıldır ilk defa büyük yatırımlar yapımaya başlanmıştır.Bulaşıcı hayvan hastalıkları yönünden işletmeler çok zor durumda olduğu gibi; çoğu bulaşıcı hastalığın zoonoz olması sebebiyle insan sağlığı çok büyük bir tehdit altındadır. Bulaşıcı hastalıklara karşı dünyadaki son uygulamaları yakalayan; ulusal eradikasyon, koruma ve kontrol programlarına veya var olan programların kararlılıkla işletilmesine ihtiyaç vardır. Bazı yaygın hastalıklardaki aşı durumu şöyledir: 1. Brucella Aşısı: Türkiye’de uygulanmakta olan s19 aşısı sürüleri korumanın yanında bazı sakıncaları olan bir aşıdır. Uygulayıcı teknisyen ve veteriner hekimlerin uygulama esnasında aşıdan brucella enfeksiyonuna yakalandıkları görülmektedir. Çok uzun yılar yüksek titrasyon verdiği için olası bir hastalık durumunda titrasyonun hastalık kaynaklı mı? yoksa aşı kaynaklı mı? olduğunun tespiti çok zordur. 2. Sap Aşısı: Geçtiğimiz yıllarda yapılan tüm çalışmalara rağmen birçok bölgede engelenemeyen salgınlar yaşanmıştır. Şap hastalığına karşı etkin bir aşılama programı, sürü bağışıklığını tarama, yaban hayvanları kontrolü ve hayvan hareketleri kontrolü yapılamamaktadir. 3. Mavi dil hastalığı, paratüberküloz, tüberküloz, moroxella keratitis (pinkeye), salmonella, vibriosis ve camphlobacter fetus, foot rot gibi hastalıklar hakkında yeterli çalışma yoktur. Ayrıca yapilan büyük çaplı ithalatlar nedeniyle ülkeye girebilecek hastalıklar için önlemler alınmalı ve bu aşılar bulunabilir olmalıdır. Bu sürülerde karantina döneminde teknik şartnamelerin gerektirdiği aşıların tam olarak yapılıp yapımadığı sadece satıcının beyanları ile kontrol edilmektedir. Gelen sürüülerin bazıarının aylarca karantinadan çıkamadığı durumlar vardır. Geçtiğimiz yıllarda yapılan etiket değişikliği nedeni ile bazi aşılar neredeyse bir yıl boyunca piyasada bulunamamıştır. Ülkemize kaçak hayvan girişi olduğunu herkes bilmektedir. Ayrıca ülkemiz milyonlarca göçmen kuşun göç yolları üzerindedir. Her yönüyle hastalık tehlikelerine açıktır. Bu konuda acil önlem alınıp, kendi aşı sanayimizden yüzde yüz emin olunana kadar devlet kontrölünde ithalat yapılması sektörün geleceği için şarttır. Yaşanan kayıplar zaten emekleme doneminde olan bu sektör için karşılanamaz boyutlardadır. Süt ürünleri üretimi ve ihracatının önündeki en büyük engel bu hastalıklar konusudur. Sağlıklı süt ürünleri için hastalıklardan (zoonozlar) arı ineklerden elde edilen süte ihtiyaç vardır. Sağlıklı sürülerin oluşabilmesi için ulusal eradikasyon, koruma ve kontrol programına ihtiyaç vardır. Önümuzdeki 20 yıl içerisinde bölgemizde oluşacağını bildiğimiz milyarlarca dolarlık süt ve süt ürünleri pazarından pay alıp almamız bu mücadelenin iyi veya kötu yapılmasının bir sonucu olacaktır. ■ Eylül - Ekim 2011 23 GÜNCEL BİR BAKIŞ Türkiye’de Hayvancılığın Geldiği Son Nokta ve Çözüm Önerileri Prof. Dr. Abdullah İNCİ Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi , Parazitoloji Anabilim Dalı H er konuda olduğu gibi, bir sektörde gelinen son noktayı gösterebilmek için elbette o alanın başlangıç noktasının da iyi bilinmiş olması gerekir. Buradan hareketle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kurucu ve Çağdaş Türk Toplumunun oluşumunu sağlayan iradenin devletin kuruluş dönemlerinde neler yaptığına kısaca bakmak gerekir. Kurucu irade, devletin öncülüğünde üretimi teşvik eden, üreticiye özellikle hayvan ıslahı konusunda örnek olan, üreticinin ihtiyacı olan nitelikli ve sağlıklı damızlıkları yurtiçi dinamiklerinden karşılayan, üretici çıkarlarını gözeten ve koruyan, sektörlerde ve piyasalarda her türlü istikrarı sağlayan modern hayvansal üretim, sanayi ve ticari işletmeler kurmuş ve geliştirmiştir. Bunlar arasında, 1938’de kurulan Gazi Orman Çiftliği, 1950’de faaliyete geçirilen Devlet Üretme Çiftlikleri, 1953 yılında faaliyete geçirilen Et ve Balık Kurumu (EBK), 1955’te kurulan Yapağı ve Tiftik Anonim Şirketi, 1956’da faaliyete geçen Türk Yem Sanayi Anonim Şirketi, 1965’de kurulan Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu (SEK) gibi hayvancılığın ana taşıyıcıları olan, ona hayat veren ve gelişmesini sağlayan stratejik Kamu iktisadi Kuruluşlar (KİT) vardır. EBK, sadece piyasada et fiyatlarının regüle edilmesinden sorumlu değildi. Bu görevinin yanında Ülke çapında hayvan sağlığının kontrolünde de görev ifa ediyordu. Özellikle Uluslararası ticarette çok önemli olan Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı (World Organisation for Animal Health) veya diğer adıyla Office International Epizootica (OiE) olarak da bilinen kuruluş, her yıl ülkelerde görülen bulaşıcı ve zoonotik karakterli enfeksyözlerle ilgili ülke raporları Bulletin office International Epizootica’da yayınlanır. Bu raporlar, ülkeler arası ithalat ve ihracatta belirleyici role sahiptir. Türkiye hakkında bilimsel raporların oluşmasında EBK’nun mezbahanelerinde görev yapan veteriner hekimlerin çok büyük ve önemli rolleri vardır. Bu kurumlar, 1961 yılında kurulan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)’nın 1963 yılından itibaren başlatmış olduğu 5’er yıllık “Planlı Kalkınma Dönemlerinde” de çok önemli katkılar sağlamışlar ve kalkınmanın istikrar içerisinde yürütülmesine hizmet etmişlerdir. Ancak Türkiye için bir milat olan 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonucu kurulan örfi idare hükümetinin 24 Ocak 1980’de uygulamaya koyduğu “ekono- mik istikrar programı” ile yeni bir döneme girilmiştir. Girilen bu yeni dönem, hayvancılık sektöründe çok belirgin bir gerilemenin de başlangıcı olmuştur. Takiben 1937 ve 1983 yılları arasında Tarım Bakanlığı tarafından uygulanan tarım ve hayvancılık hizmetlerini sektörel olarak düzenleyen “Vazife ve Teşkilat Kanunu”, örfi idare hükümeti tarafından kaldırılmış ve “reorganizasyon” adı altında yeni bir yapılanma ortaya konulmuştur. Bu yeni yapılanmanın kırsal alana yönelik hizmetleri “fonksiyonellik” anlayışıyla sunulmağa çalışılmıştır. Tüm bu transformasyonların üstüne 2003’ten sonra sözleşmeli personel istihdamı ile kamuya alınan Veteriner Hekimler, hayvancılık işletmelerinin bir bir kapandığı köylere görevlendirilmişler ve köy muhtarının insafına ve onun emrinde çalışmak zorunda bırakılmışlardır. Bu anlayış, işletme ve sektörler arasındaki farklılıkları dikkate almadığından ilerleyen dönemlerde başarısız olmuştur. Ancak başarısızlıklar her defasında görmezlikten gelinmiş ve problemlerin zaman içerisinde kat ve kat büyümesine yol açılmıştır. Problemleri çözmeyen ve yanlış anlayıştaki inat, özellikle günümüzde de hayvancılığın ve tarım sonunu getirmiştir. Diğer yandan, Dünyada gelişen “küreselleşme” dalgası Türkiye’yi de etkilemiş ve “küresel ekonomi” anlayışı ile 1990’da başlatılan özelleştirme çalışmaları kapsamında hayvancılığın başlıca taşıyıcıları ve üretimin lokomotifi, aynı zamanda çok önemli sosyo-ekonomik denge ve istikrar unsurları olan, EBK, SEK ve Yem San. A.Ş. gibi KİT’ler özelleştirme kapsamına alınmıştır. Bunlardan SEK ve Yem Sanayi tamamen, EBK ise kısmen özelleştirilmiştir. Yapağı ve Tiftik A.Ş. ise işlemez hale getirilmiştir. Hayvancılık sektörü için kritik öneme sahip bu kurumların devre dışı kalmaları sonucu Devletin elinde hayvancılık sektörüne müdahale edecek kurumu kalmadığından üretici, serbest piyasa da denilen karaborsanın insafsız çarkına teslim edilmiştir. Öte yandan devlet üretme çiftlikleri fonksiyonel olmaktan uzaklaştırılmış ve üreticilerin yurtiçinden üstün ırk özelliklerine sahip, her türlü hastalıktan ari ve sertifikalı damızlık düve ihtiyacını karşılama potansiyeli yok edilmiş ve böylece üretici ithalata mahkum bırakılmıştır. Yukarıda kısaca verilen sürecin sonucunda Türkiye’de sığırcılığın durumu: Türkiye’de 1928 yılında yaklaşık 7 milyon (6.934.000) baş olan sığır sayısı 1950’ye kadar çok hızlı bir artış göstermiş ve 10 milyon (10.123.000) başa ulaşmıştır. Sığır varlığı 1950-1960 döneminde de artış göstermiş ve 1960’da 12,4 milyon olmuştur. Bu artış 1980 yılına kadar devam etmiş ve sığır mevcudu 15,9 milyona (15.894.000) ulaşmıştır. Türkiye bu sığır varlığı ile dünyada 15. sıraya yükselmiştir. Ancak bu sayı, Türkiye için milat kabul edilen 1980 sonrasında belirgin bir şekilde düşmeğe başlamış ve 2002’de 10,5 milyon (10.548.000) başa gerilemiştir. Takip eden 7 yılda da kayda değer bir artış olmamış ve hatta bu dönemde açıklanan resmi rakamlar maalesef tartışmalı bulunmuştur. Politikacılar Türkiye’nin sığır varlığını 2 günde saymışlar ve 2 milyondan fazla besi sığırı olduğunu kamuya ilan etmişlerdir. Bu durum, esasında TÜİK için yaralayıcı ve “Türk Veteriner Bilgi Sistemi” ile “Çiftçi Kayıt Sistemi”nin de çalıştırılmadığını gösterir. Bunlarla birlikte 2009 yılı itibarıyla Türkiye’nin sığır varlığı yaklaşık 11 milyon (10.859.942) olarak gösterilmiştir. Bu sayının 4.133.148 başı sağılan inektir. Türkiye’de hiç kesim yapılmamış olsa bile, 1,5-2 yaş arasındaki erkek sığırın 1,5 milyon baştan fazla olması beklenemez. Bununla birlikte, son olarak açıklanan 2009 yılı resmi rakamlarına göre Türkiye sığır mevcudiyeti bakımından dünyada 25. sıraya düşmüştür. Türkiye bu haliyle, 1980-2009 arası dönemde dünya sığır sayısında azalmanın (5.034.058 baş azalma ile) en fazla olduğu 7. ülke olmuştur. Sığır varlığındaki azalmanın sebeplerinden biri olarak sürü kompozisyonundaki genetik iyileştirme gösterilebilir. Nitekim 2001 yılı itibarıyla kültür ırkı ve melezlerinin toplam sığır sayısına oranı %61,4 iken, bu oran 2009’da %76’ya ulaşmıştır. Birim inek başına süt verimleri (yerli ırklara göre yüksek ancak dünya ortalamasının altında) ve toplam süt üretimi de artış (yetersiz olmakla birlikte) göstermiştir. İnek başına yıllık süt verimi, 1939’da 513 kg/yıl’dan 2001’de 1669 kg/yıl’a, 2009’da ise 2,802 kg/yıl’a yükselmiş; aynı dönemde yıllık toplam süt üretimi de 1939’da 1,3 milyon tondan 2001’de 8,5 milyon tona, 2009’da da 11,5 milyon tona yükselmiştir. Ancak inek başına yıllık süt verimliliğinin ABD’de 9,331 kg/yıl, Avrupa Birliği’nde 6,157 kg/yıl ve dünya ortalamasının ise 2,091 kg/yıl olduğunu unutmamak gerekir. Diğer yandan, Türkiye’de sığır başına karkas ağırlığı 216 kg ile Dünya ortalaması (211 kg) civarında iken bu oran, AB’de 278 kg, ABD’de 355 kg’dır. Bu karşılaştırmada da görüleceği gibi, Türkiye‘nin sığırcılığı kendi içinde bir verimlilik artışı göstermiş gibi görünse de aslında gelişmiş ülkelerin oldukça altındadır. Türkiye’de 1960’da 27,7 milyon olan nüfus 1980’de 50 milyona, adrese dayalı son sayımda ise 73 milyon olmuştur. Son yıllarda turizm sezonundaki 20 milyonu aşan turist sayısı da dikkate alınacak olursa Türkiye’nin üretilen hayvansal üretimden beslenen aktif nüfusu yaklaşık 80 milyon/yıl civarındadır. Türkiye’de 1960-2008 yılları arasında nüfus %170 artmış buna karşılık aynı dönemde toplam kırmızı et üretimi %70; toplam süt üretimi ise %88 artarak nüfus artış hızının çok altında kalmışlardır. Dolayısıyla 1960’da kişi başına düşen kırmızı et üretimi 14,6 kg, süt üretimi de 234 kg iken bu oranlar 2008’de sırasıyla 9,8 ve 173 kg’a düşmüştür. Diğer bir ifadeyle Türkiye’de kişi başına düşen kırmızı et ve süt bakımından 1960’lı yıllarda yaşayan insanların daha iyi beslendiğini söylemek mümkündür. Sığır varlığındaki azalışı, bilimsel olarak uygulanan teknik ve ekonomik politikalarla sözde sağlanan verimlilik artışı ile izah edebilmek mümkün değildir. Bu azalışın muhtelif sebepleri vardır. Ancak en önemli sebebi; yetiştiricilerin başta mera, barınak, yem, kredi ve hastalıklarla mücadele ve sigorta gideri gibi yüksek girdi maliyetleri, örgütsüz üretim ve pazarlama yapısı sebebiyle piyasada oluşan veya karlılığa imkan vermeyen ürün fiyatları yüzünden üretimden uzaklaşmaları ve üstün verimli damızlıklar ve sağılanlar dâhil bütün sığır varlığını kesim için mezbahaya sevk etmek mecburiyetinde kalma gerçeğidir. Üreticinin çığlıklarını yetkililere bir türlü duyuramaması veya politik iradenin bunlara kasıtlı olarak duyarsız kalması sonucu alınması gereken önlemler zamanında alınmamış ve verilmesi gerekli destekleri zamanında verilmemiş ve bu acı gerçek yaşanmıştır. Kısaca bu acı gerçeğin esas sorumlusu, bilimsellikten uzak ve yanlış projeleri doğruymuş gibi hayata geçiren hükümet politikalarıdır. Bunun yanında halkımızın selektif beslenmesi kırmızı et tüketiminde koyun ve keçi eti yerine sığır etini tercih etmesine ilave son yıllarda özellikle Kurban Bayramlarında, kurbanda olması gereken özellikler dikkate alınmaksızın yaşı tutuyor-tutmuyor, erkekdişi, gebe-gebe olmayan ayrımlarına özen gösterilmeksizin yapılan kesimler sonucu damızlık hayvan stokumuz ileri derecede azalmış ve hatta tehlike sınırının altına bile inmiştir. Türkiye’nin yıllık hayvansal üretimi: Son 30 yılda Türkiye; toplam keçi varlığındaki azalmada dünya 1.’si, toplam manda varlığındaki azalma ile dünya 2.’si, toplam koyun varlığındaki azalma ile dünya 3.’sü, toplam sığır varlığındaki azalma ile dünya 7.’si olmuştur. Bunun sonucunda Türkiye net bir hayvansal ürün ithal eden ülke olmuştur. Sonuç olarak 1980’li yıllardan itibaren Türkiye’de hayvancılık iyi yönetilememiştir. Bununla beraber TÜİK ve FAO’nun 2008 verilerine göre Türkiye; • Süt içmek, aile bütçesini sarsmaz. Aksine katkısı olur. • Toplu taşıma araçlarında süt içmek serbesttir. 25 Eylül - Ekim 2011 GÜNCEL BİR BAKIŞ 687 bin ton/yıl kırmızı et (sığır, koyun, keçi et toplamı), 12 milyon ton/yıl süt (sığır, koyun, keçi süt toplamı) 824 bin ton/yıl tavuk yumurtası, 1 milyon ton/yıl tavuk eti, 545.597 ton/yıl balık eti, 81 bin ton/yıl bal üretmektedir. Nüfus: Türkiye’nin nüfusu, 1980’de 44.736.957 iken %62,2 oranında artarak 2009 yılında 72.561.312 milyona yükselmiştir (adrese dayalı kayıt sistemi ile). Bu nüfusa, ülkeye gelen yaklaşık 20 milyondan fazla turist ilave edilmelidir. Türkiye bu nüfusu ile dünya sıralamasında 12. sıradadır. Diğer bir ifadeyle son 30 yılda 27.824.355 kişi daha aramıza katılmıştır. Türkiye nüfusunun %75 (54,8 milyon)’i şehirlerde, geri kalan %25 (17,7 milyonu)’i ise köy ve beldelerde yaşamaktadır. Kırsal nüfusun çoğunluğunu üretim yeteneği azalmış veya tamamen yok olmuş kütle oluşturmakta, üretimdeki insan gücü ise zayıf kalmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin üretim azlığının bir başka sebebidir. Ülkeler arası gelişmişlik karşılaştırmasında günlük tüketilen hayvansal protein miktarı, çok önemli bir kıstas olarak kabul edilmektedir. Zira proteinler, hücrelerin yapısına girmesi, hormonların ve enzimlerin yapılarında yer alması nedeniyle canlılık için gerekli en temel bileşik olarak da kabul edilebilir. Öte yandan kan yapımından sorumlu B12 vitaminin başlıca kaynağının kırmızı et olduğu ve bu vitaminin beyin ve sinir sistemindeki fonksiyonları unutulmamalıdır. Sağlıklı ve dengeli beslenme için mutlaka gerekli olan ve dışarıdan alınması zorunlu olan esansiyel aminoasitler ve eksojen yağ asitleri ancak ve ancak hayvansal gıdaların yenilmesiyle sağlanabilir. Özellikle çocukların, hastaların ve yaşlıların beslenmesinde hayvansal gıda tüketimine çok özen gösterilmelidir. Dengeli ve sağlıklı beslenen bir insanı günlük tüketmesi gereken hayvansal protein miktarı 35 gr’dan az olmamalıdır. Amerika Birleşik Devletlerinde kişi başı tüketilen hayvansal protein miktarı 75 gr/gün iken bu oran Avrupa Birliğinde 60 gr/gün’dür. Ancak maalesef Türkiye’de kişi başına hayvansal protein tüketimi 25,7 gr/gün olup kişi başı en az 10 gr/gün protein açığı vardır (hesaplamada nüfus 72,5 milyon olarak alınmıştır). Hele hele bu hesaba turist sayısı katılacak olursa bu açık daha da artacaktır. O halde Türkiye’de insanların dengeli ve sağlıklı beslendiğini söyleyebilmek mümkün değildir. Türkiye’nin nüfusu sabit kalmak şartıyla, mevcut hayvansal üretim 2 katına çıkmış olsa ancak kişi başına günlük protein tüketimi asgari seviye ulaşabilecektir. Bu durumda Türkiye, mevcut nüfusunu ve turizm potansiyelini dikkate alarak yeniden bir üretim planlamasını yapmak zorundadır. Bu üretim planlaması yapılırken uluslararası alanda Türkiye siyasi ve ekonomik açıdan bağımlı hale getirilmemelidir. Böyle bir olasılık karşısında, ulusal beslenmemiz güvence altına alınmalı, dışsatımı artıran, yeni desteklemelerle üretici- yi motive eden ve çağdaş gelişmelerin ışığında uygulanabilir olan kararlar alınmalıdır. Hayvancılığın Geliştirilmesi ve Hayvansal Protein Açının Kapatılması için Öneriler: Öneriler aciliyet ve öncelik sırasına göre; 1. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı acilen yeniden teşkilatlandırılmalı, görev dağılımı günümüz ihtiyaçlarını karşılamalı ve üretim artışını hızlandıracak fonksiyonellikte olmalıdır. Bu noktada özellikle Hayvan Sağlığı, Hayvan Hastalıkları, Hastalıkların Kontrolü, Hastalıklarla Mücadele, Veteriner halk sağlığı, Canlı Hayvan ve Hayvansal Ürünlerin Ticareti, Yem Maddeleri, Zootekni, Gıdalar, Veteriner, Tıbbi ve Biyolojik Ürünler, Gümrük veteriner Hekimliğine, Veteriner Hekimlerin Sürekli Eğitimi ve Hayvan refahı gibi konulara azami özen gösterilmelidir. 2. Gelişmiş ülkelerde örnekleri bulunan “İhtisaslaşmış Hayvancılık Kooperatifleri”nin kurulması üreticilerin örgütlenmesinde yardımcı olabilir. 3. İntersektörel etkileşimi sağlayan ve sektörler arası dengeli kalkınma amacı taşıyan uygulamalara gidilmelidir. Diğer bir ifadeyle desteklemeler ekonomik olarak gelişme kabiliyeti olanlardan başlamak üzere işletmeleri optimal ölçeğe yöneltecek nitelikte olmalı, çok küçük veya marjinal kabul edilebilecek işletmeler devletin sosyal güvencesi altında kırsal üretim kesiminden diğer sektörlere kaydırılmalıdır. 4. 21. yüzyılda Türkiye’nin kırsalda yaşayan nüfusunu ileri seviyede bilgi ile donatmak ve ileri teknolojiyi kullanabilir hale getirmek suretiyle üretim ölçeğinde, Avrupa Birliği ile rekabet edebilen rasyonel bir kırsal ekonomik yapı oluşturulabilir. Bu kapsamda Türkiye, sahip olduğu ekonomik kaynaklarını bilim ve akıl yolunda yetişmiş insan gücü ile birleştirmelidir. 5. Türkiye’nin kırmızı et üretimi artırmak ve sığır stokunu korumak için acilen koyun ve keçi sayısında artışa imkan verecek uygulamalara öncelik ve ağırlık verilmelidir. Bu kapsamda çayır ve meraların korunmasına ve verimliliklerinin artırılmasına azami özen gösterilmelidir. Ayrıca koyun/keçi sürülerini idare edecek ve onları merada gece gündüz otlatacak çobanların eğitimine, bilgilendirilmelerine imkan sağlanmalı ve en önemlisi Devlet tarafından sosyal güvenceye alınmaları mutlaka sağlanmalıdır. Bundan başka çobanların da insani seviyede sosyal ve aile hayatlarını yaşabilecekleri şehirde ortalama her evde olan her türlü teknolojik donanıma sahip içerisinde 24 saat sıcak suyu bulunan ailelerin yaşayabileceği büyüklükte lojmanlara kavuşturulmasında büyük yararlar vardır. Diğer yandan Türkiye’nin yaylalarında terörün insafına terk edilen otlaklar, tekrar çobanların sürülerini otlattığı alanlar haline getirilmelidir. 6. Sığır sayısını 15 milyona çıkarmak, et veriminde karkas ağırlığı ve süt veriminde AB ortalamasını yakalamak çağdaş Türk toplumunun sağlıklı ve dengeli beslenmesi için gereklidir. Bu seviyeye ulaşabilmek için mevcut bütün kaynaklar bilimsel ve akılcı şekilde kullanılmalıdır. 7. Mevcut sığır varlığımız, bilimsel ve ileri teknolojik yöntemler kullanılarak verimlilik kabiliyeti bakımından en üst seviyeye ulaştırılmalıdır. 8. Sığırcılıkta girdi maliyetleri olabildiğince düşürülmelidir. Bu kapsamda hayvan bakıcıları çobanlar için önerildiği gibi devletin sosyal güvenlik kapsamına alınmalı ve giderleri devlet tarafından karşılanmalıdır. 9. Devlet, kaliteli kaba ve konsantre yem üretimini teşvik etmeli ve alanda yem üreticisi pazar problemi yaşamamalıdır. 10. Kredi finansman akışı süreklilik göstermeli, üreticinin dayanma ve rekabet gücünü her zaman yüksek olmasını sağlamalıdır. 11. Bilimsel ve entansif üretime uygun barınakların ve teknolojik ünitelerin ve hatta tam otomasyona geçmiş sığırcılık ünitelerinin yapılandırılması özellikle teşvik edilmelidir. Zira bu tip işletmelere AB ülkeleri ile rekabette şiddetle ihtiyaç vardır. 12. Et ve süt üreticisi pazara dair asla bir sorun yaşamamalı ve böyle bir sorun yaşamayacağından da emin olmalıdır. Avrupa Birliği’nde olduğu gibi müdahale ve hedef fiyatına benzer bir sistem geliştirilerek hem üreticinin zarar etmesi hem de tüketicinin yüksek fiyata hayvansal ürün tüketmesi engellenmelidir. 13. Hayvancılığa dayalı sanayi sektörü de hayvansal üretimdeki gelişmeler paralelinde özel koruma ve destek altına alınmalıdır. 14. Türkiye’de sığırlarda görülen ve büyük ekonomik kayıplara yol açan ve çoğu zoonotik karakterli olan hastalıklar, sürekli monitorize edilmelidir. Bu kapsamda bilimsel araştırmalara ve sıkı kontrollere ihtiyaç vardır. Gerekli kontrol metotları ve aşı uygulamaları Devlet tarafından zamanında ve eksiksiz yapılmalıdır. 15. Gelecek yıllarda özellikle Kurban Bayramları’nda sığır yerine koyun veya keçi kesilmesi, yavru verme kabiliyeti olan dişilerin ve karkas ağırlığın altındaki erkeklerin asla kesilmemesi şiddetle tavsiye edilmeli ve bu alanda mutlaka bir mesafe kazanılmalıdır. 16. Bütün bunları yaparken ülkeyi yönetenler asla ithalat sözcüğünü kullanmamalıdırlar. Ayrıca, sınırlardan ülkeye illegal hayvan girişlerine asla izin verilmemelidir. 17. Ülke içinde hayvan hareketleri, ilgili mevzuatlar çerçevesinde disiplinli bir şekilde yapılmalıdır. 18. Ülkedeki mevcut sığır kayıt sistemi, revize edilerek veya daha uygun programlar temin edilerek elektronik ortamda sağlıklı ve güvenilir bilgi akışı sağlanmalıdır. Bunun için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nda her ili eş zamanlı gösterebilen monitörlerin bulunduğu bir “bilgi izleme merkezi” kurulmalıdır. 19. Sığır kulak numaraları bir hayvana sadece doğduğunda takılmalı ve o hayvan kesildiğinde de kayıttan düşülmeli ve bir başka hayvana asla takılmamalıdır. Kurulacak bilgisayar sistemi bu tür yanlış veya kötü niyetli uygulamalara izin vermemelidir. 20. Manda yetiştiriciliği gözden geçiril- meli ve yeni bir planlama ve teşvik programı ile tekrar canlandırılmalıdır (örn: İtalya’da olduğu gibi). Manda sütünün bileşimi de %9,5’lik yağ miktarı ile son yıllarda özellikle dondurma sanayinde tercih edilir olmuştur. Bu özelliği ile manda sütünün inek sütü ile karıştırılarak istenilen konsantrasyonda süt kompozisyonu elde edilmesi mümkündür. 21. Kanatlı sektöründe girdi maliyetlerinin düşürülmesi için mümkün olan her türlü Devlet desteği sağlanmalıdır. Zira bu sektör hali hazırda Ülkemiz’de mevcut olan hayvansal protein ihtiyacının karşılandığı en temel alandır. Dolayısıyla sektörün yaşatılması ve uluslararası ticaretteki rekabet gücü artırılmalıdır. 22. Balıkçılık sektöründe tatlı su ve deniz suyunda yapılan kültür balıkçılığına Devlet, girdi maliyetini azaltacak her türlü desteği vermeli ve uluslararası rekabet gücü artırılmalıdır. Bu alanda çalışan işçilerin sosyal güvenlik giderlerini Devlet karşılayabilir. Zira bu sektör de hayvansal protein üretimini artırmak için oldukça yüksek potansiyele sahiptir. 23. Arıcılık sektörü Türkiye’nin son yıllarda öne çıktığı bir sektör olup büyük gelecek vaat etmektedir. Ancak 2006 yılından bu yana tüm Dünya’da görülen “kaybolma hastalığı” arıcıları korkutmaktadır. Arı hastalıklarının araştırılması ve kontrolüne yönelik projelerle arıcılara destek verilmedir. Ayrıca endemik arıcılık teşvik edilmelidir. 24. Yukarıda ana hatları ile verilmeğe çalışılan konuları, bu alanlarda iyi yetişmiş ve sahayı da çok iyi bilen bilim insanlarının hazırlayacakları ve sorumluluğunu üstlenecekleri projelerle realize etmek mümkündür. 25. Yukarıda ana hatları ile verilen konuların sahada hedef kütlelere kolayca ulaştırılabilmesi için; i. Her il, ilçe, belde, köy ve mezrada sektörel bazda, sektörün esas temsilcileri ile akademik destekli toplantılar düzenlenmelidir. Örn: Arıcılardan başlanabilir. ii. Bu toplantılar, mümkünse onların çok etkilenecekleri ve kolay kolay unutamayacakları ortamlarda yapılmalı ve en iyi şekilde ağırlanmalıdırlar. Toplantılarda sektörü, çok iyi bilen akademik yetkinliği olan uzmanlar yer almalıdır. Bu kişiler sektör temsilcileri tarafından iyi tanınan, güvenilen, takdir edilen ve sevilen şahıslar olmalıdır. iii. Bu toplantılarda sektör temsilcilerine verilecek bilgiler ve mesajlar adeta kılcal damarlarına kadar ulaştırılmalıdır. Bunun için seçilecek yaklaşım, üslup, dile ve sempati ikliminin oluşturulmasına azami özen gösterilmelidir. iv. Bu toplantılarda o sektörle ilgi temel bilgiler verilmeli, problemler hep birlikte tekrar gözden geçirilerek tarif edilmelidir. v. Çözüm yolları, esaslı projelerle mutlaka ortaya konmalıdır. vi. Konunun hedef kütlenin hücrelerine nüfus edecek şekilde anlatıldığından ve iyice anlaşıldığından emin olunmalıdır. vii. Bütün bu sorunların MHP iktidarında konunun uzmanlarınca kolaylıkla çözülebileceği iyi vurgulamalı ve ikna işlemi tamamlanmalıdır. ■ • Süt içmeyen toplumlarda yaşam kalitesi artmaz. Hatta bu kavramdan haberleri bile yoktur. 27 Eylül - Ekim 2011 GÜNCEL BİR BAKIŞ AB süt piyasaları, durum ve görünüm (Mayıs-Ağustos 2011*) Çeviri;Nagehan ŞEN, Uzman, Orta Anadolu Kırsal Kalkınma Ajansı Düzenleme; Dr.Mustafa ALTUNTAŞ, Uzman Veteriner Hekim ne çıkanlar Ö •Süt ve süt ürünleri piyasaları genelde yüksek fiyatlar ve artan üretim özelliklerini taşımaktadırlar. •Mayıs’taki mevsimsel zirvenin ardından AB süt arzı halen 2010 seviyesinin üstündedir. •Çiftlik sütü fiyatlarını arttırmak süt üretimini teşvik etmektedir, ancak artan yem fiyatları ve bahar kuraklığı nedeniyle üretimin düşmesi beklenmektedir. •Ancak yine de, artan süt miktarları görece yüksek fiyattadır ve uluslararası ve ulusal piyasa taleplerine uygundur. •AB dışında da süt üretimi dünyanın çeşitli yerlerinde artsa da, ek talebi karşılayacak hızda artmamaktadır. •AB ve ABD’deki ek süt arzının çoğu peynir üretimini genişletmek amacıyla kullanılacaktır. Bu nedenle yağ ve yağsız süt tozunun mütevazı bir artış göstermesi beklenmektedir. •Uluslararası pazarda ve AB pazarında süt emtia fiyatları birbirine çok yakındır. •Yağsız süt tozu stoklarına müdahale daha da azalacaktır. Satış fiyatları şirketler açısından piyasanın durumunu etkilemeyecektir. •Yağ ve süt yağı arzı talebe göre az sayıdadır ve düşük üretim için az stokun bulunması nedeniyle yağ, yığın krema ve diğer çok yağlı süt ürünleri üretimi 2011 yılı için yüksek olacaktır. •Euro’nun Amerikan Doları karşısındaki dalgalanması belirsizlik yaratmaktadır. •Eğer 2011/12 mevsiminde Okyanusyalı tedarikçiler arzlarını arttırırsa, az sayıdaki arzın karşılanması yıl içinde mümkün olabilecektir, ancak bunun herhangi bir kesinliği mevcut değildir. Süt Üretimi AB süt arzı yükselen bir artış göstermektedir. Yeni açıklanan rakamlara göre AB’ye 33,9 milyon ton gönderilmiştir, bu da 2010 yılında 0,9 milyon ton olan rakama göre %2,8 bir artış göstermektedir. En yüksek artış ilk üç aylık dönemde %17 ile İrlanda’da gözlenirken, ardından %6 ile Fransa, %5 ile İngiltere ve Polonya ve %3 ile Almanya’da gerçekleşmiştir. Mutlak değerlerde ise en büyük artış 0,8 milyon ton ile Fransa, Almanya, İngiltere ve Polonya’da gözlemlenmiştir. Diğer üye ülkelerin çoğunluğunda az sayıda değişim meydana gelmiştir. Ancak, büyümenin hızı Mart ve Nisan’da %2’ye düşmüştür. Ayrıca yılın geri kalanı için düşük büyüme hızları beklenmektedir. Bunun bir nedeni Batı ve Orta Avrupa’da yeterli sayıda yağmurun olmayışı olabilir. Eğer bahar aylarında yağmur yağarsa, bir sonraki aylar daha rahat olabilir. Ancak şimdiden tahıl ürünleri için beklentiler düşmüş durumdadır. Bu nedenle tahıl fiyatları ve dolayısıyla süt ineklerine yönelik yem fiyatları yüksek olacaktır. Yüksek süt fiyatları ile bu açık kapatılabilir. Ancak beklenen düşük büyüme hızının bir diğer nedeni de Mayıs 2010’dan başlayan dönemden itibaren, çok daha fazla süt mandıralara gönderilmiştir. Ayrıca normal hava şartlarında kışın gözlemlenen yüksek büyüme hızları yılın diğer kalanında korunamamaktadır ve iki yıl üst üste de gözlemlenmemektedir. 2010/11 kota yılında AB’ye 137 milyon ton mandıralara gönderilmiştir, bu rakam da bir önceki yıla göre 2,9 milyon ton veya %2,2 daha fazlasını oluşturmaktadır. İlk tahminlere göre bu miktar artı yağ ayarı, 146 milyon ton olan Nisan 2010-Mart 2011 dönemine göre AB’de mevcut süt kotalarının %6 altındadır. Sadece birkaç ülkede kotalar aşılmıştır, özellikle Hollanda, Danimarka, Belçika ve Avusturya. Özellikle hızlı AB 27 - Üç yıllık süt teslimatı tahmini artışların olduğu Fransa, İrlanda ve İngiltere gibi ülkelerde kotalar sonuna kadar kullanılmamıştır. İtalya dışında 2011/2012 kota yılında diğer ülkelere uygulanan farklı yüzdelerle, çoğu üye ülkenin süt üretimini arttırmak için daha çok imkanı olmuştur, ancak AB genelinde %100’e ulaşmak gerçekçi bir hedef değildir. AB 27 - Üç yıllık süt teslimatı tahmini Rusya ve Ukrayna 2011’de azalan, Beyaz Rusya ise artan süt arzıyla başlamıştır. Rusya’nın yoğun ithalata ihtiyaç duyması muhtemeldir, özellikle de peynir. ABD ve bir çok diğer ülkede süt üretimi artmaya devam etmektedir. Okyanusya süt üretimi mevsimsel olarak en düşük üretim miktarına yakındır, son aylardaki iyileşmiş hava şartlarından dolayı 2010/11 (Haziran-Mayıs) Yeni Zelanda’da %3 üretim olmuştur. Ayrıca Avustralyalı süt arzı 2010 yılının ikinci yarısında düşerken, 2011 yılının ilk ayları genel mevsimsel düşüş gösterse de, yine de bir önceki yıla göre daha çok üretim gerçekleşmiş, genel olarak bakıldığında ise toplam süt yılı (Temmuz-Haziran) içinde değişmemiş görünecektir. Normal şartlar altında hem Okyanusya ülkeleri bir sonraki süt yılında daha çok süt üretecek olsalar da, Avustralya’da büyüme hızının düşmesi beklenmektedir. ABD’de 2011 yılının ilk üç ayında yaklaşık %2lik bir büyümenin ardından muhtemelen süt üretimi artacaktır. Brezilya’da ve Arjantin’de süt üretiminde yüksek artışlar kaydedilmiştir. Çin ve Hindistan için yeni tahminler mevcut değildir. Ancak dünyadaki süt üretimi, söz konusu iki ülkede %2’den daha fazla artar ise dünya genelinde de %2 veya 14 milyon ton artabilecektir. Süt tozu ve kesilmiş sütün suyu ürünlerinin ithalat talebinin artması muhtemeldir. Yüksek ithalat açık Avrupa Birliği piyasası AB piyasası kendiliğinden düşük bir büyüme göstermektedir; bunun da nedeni AB’de zaten diğer ülkelere göre talebin yüksek olması ve ekonomik düzelmenin her yerde, örneğin Almanya’da aynı hızda işlemiyor olması ve ayrıca Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’de meydana gelen mali krizlerin bu ülkelerin satın alma gücünü azaltıyor olmasıdır. Ancak şimdilik ek süt arzı ve daha fazlası iç peynir ve süt ürünleri piyasalarında emişmiştir ve hatta peynir, az yağlı süt tozu ve kesilmiş sütün suyu gibi ürünlerin ihracatına gitmiştir. Süte dengelendiğinde, ihracatlar 2010 yılında son on yılın en yüksek rakamlarına ulaşmıştır. Bu şekilde devam edildiği takdirde, düşük fiyatlarda olsa bile, 2011 yılında yeni bir rekora ulaşılabilir. İç tüketimin 0,9 milyon ton artmasıyla, piyasa çok iyi bir dengede olacağı gibi az yağlı süt tozu müdahale stokuna da ihtiyaç olacaktır. Günümüzde hiçbir yağ müdahaleden kaynaklanmamaktadır. Süt ürünleri fiyatlarının yüksek kalması muhtemeldir Her ne kadar son aylarda AB’de ve bir çok ülkede süt arzı hem mevsimsel hem döngüsel büyüme kaydetse de, fiyatlar zayıf olarak az bir süre tepki verdi ve yüksekliklerini korudu. Euro’nun geçici gücü ile döviz kurlarına bağımlılık, AB’de az da olsa süt tozu ve yağ fiyatlarının düşmesine neden oldu. Ancak bu çok kısa sürdü ve iyileşme, Batı Avrupa’daki Mayıs ayı süt üretiminin zirveye ulaşmasından AB Süt Arzı ve İhracatı (Milyon Ton) • Süt eğitime yardımcıdır. Sütle bir sürü deney yapabilirsiniz. Yoğurt, peynir, ayran ve tereyağı yapmayı 28 Eylül - Ekim 2011 GÜNCEL BİR BAKIŞ Almanya ve Okyanusya arasında AB fiyatlarına göre tarihsel kıyaslamaya genel bakış önce başlamıştı bile. Dünya ekonomisinin ekonomik büyüme ve siyasi bir kargaşa içinde olmaması koşuluyla, AB süt ürünleri fiyatlarının yüksek seviyede kalacağı muhtemeldir. Süt tozu için Eylül sonuna kadar bu durum devam edebilir. Bundan sonra olacaklar ise yeni mevsimde Okyanus’taki duruma bağlı olacaktır. Ancak bu, yeni arzların hemen ters bir eğilim yaratacağı anlamına gelmemektedir. Dünya piyasalarındaki durumu dikkate almaksızın özellikle AB yağ ve süt yağı piyasaları arzı düşük olacaktır. Peynir üretimi için daha fazla süt AB peynir üretiminin iç talep ve büyüyen ihracat imkanlarıyla büyümesiyle, ek süt arzının yarısından fazlası peynir üretimi için kullanılacaktır. Ayrıca, süt ürünleri Almanya ve Okyanusya’daki az yağlı süt tozu piyasa fiyatlarının genel karşılaştırması ve AB müdahale fiyatı için daha fazla süt talep edilecektir. Bu nedenle artan süt miktarı, ek yağ ve az yağlı süt tozu üretimi için kalan süt miktarlarını karşılamamaktadır. Sıkı yağ piyasası 50.000 ton artan AB yağ üretimi ve yüksek fiyatlara tepki olarak az da olsa düşen yağ tüketimine rağmen, piyasa fiyatlarının yüksek kalması beklenmektedir. Bu koşullarda, 2011 yılının ilk aylarında olduğu gibi, ihracat için fazla yağ bulunmayacaktır. 2011 yılında uluslararası yağ ticaretiyle ilgili ilk rakamlar, yüksek fiyatlardan ziyade azalan ulaşılabilirlik nedeniyle, diğer yerlerden de ihracatın düşük olduğunu göstermektedir. Müdahale stokları bağış şemaları deneyin. • Süt içmek, organ bağışını arttırır. • Çay bahçesine gidip süt istemek ayıp değildir. Yapınız. Eylül - Ekim 2011 29 GÜNCEL BİR BAKIŞ Tam yağlı süt tozu fiyatlarının Almanya ve Okyanusya’daki tarihsel kıyaslaması Tablo 2 ; AB Yağ Bilançosu 1.000 ton 2007 2008 2009 2010* 2011* Toplam Üretim İthalat İhracat Final stoklar - müdahale Tüketim 2.110 85 211 100 0 1.994 2.100 65 147 150 0 1.968 2.050 62 150 135 80 1.977 2.010 40 155 70 2 1.960 2.060 50 160 60 0 1.960 *) Tahmini. ife May 2011 Kaynaklar: ife, Kiel; ZMB, Berlin; AB Komisyonu Tablo 3; AB Peynir Bilançosu tarafından bertaraf edilmiştir. Asıl soru orta ve uzun vadede talebin yüksek fiyatlara olumsuz tepkisi olacaktır, ancak 2008 yılına göre fark, ekonomik gerilemenin olmamasıdır. Ayrıca uluslararası yağ piyasasının arzı azalacaktır. Yüksek fiyatlardan ziyade, azalan arzın sonucu azalan uluslararası ticarettir. Daha fazla az yağlı süt tozu, istikrarlı fiyatlar Büyüyen tam yağlı süt tozu talebi neredeyse Okyanusya ve Arjantin’de artan üretim ile karşılanacaktır. AB içinde artan süt miktarları peynir ve daha küçük payda olan süt ürünleri için kullanılacaktır. Az yağlı süt tozu üretimi AB’de 100.000 ton artabilir. Ancak yine de, eğer ihracat talebi 2011 yılının ilk aylarında olduğu gibi güçlü olur da 450.000 tonluk tarihi miktarı aşarsa, piyasa da arz fazlası olmayacaktır. EUROSTAT verilerine göre 2010 yılında AB dışına 378.000 ton ihraç edilmiştir; bu da 380.000 ton ihraç edilen 1992 yılından beri en yüksek miktardır. Bu güçlü ihracatla ve artan üretime rağmen piyasa, beklenen talebi karşılamak için müdahale stoklarına ihtiyaç duya- caktır. Ocak ayından beri 50.000 ton Avrupa Komisyonu tarafından satılmıştır. Baharda talep azalsa da Komisyon çok daha düşük fiyatlardaki teklifleri kabul etmemiş, son gelişmeler de yüksek fiyat beklentilerini doğrulamıştır. Yalnızca Euro’nun ABD dolarına karşı güçlü olduğu dönemlerde iç fiyatlar azalmıştır. Bazı üye ülkelerin mali sorunları düşük oranlara ve aynı zamanda AB’nin uluslararası piyasada daha rekabetçi olmasına neden olmuş, yeni sözleşmelere sebebiyet vermiştir. AB mali politikalarının mali problemlere yaklaşım şekli, Mayıs ayının ikinci haftasında ortaya çıkan imkanlarının bu yıl için son olmayacağına işaret etmektedir, her ne kadar Euro bölgesinin ekonomik temelleri daha güçlü bir Euro’dan yana olsa da. ABD doları ile ifade edilen dünya piyasası fiyatları istikrarlıdır. Global Dairy Trade’in son yıllardaki ihalelerinde, Temmuz ayı az yağlı süt tozu sözleşmelerinde fiyatlar biraz artış gösterse de, şimdiki seviyeyi korumuştur. Tam yağlı süt tozu fiyatları son dönemde düşük seviyede kaydedilmiştir. Ancak yine de, yukarda bahsedilen ve Eylül/Ekim zamanından daha uzun bir süre az yağlı süt tozu piyasasından daha sıkı olan yağ piyasasına bağımlılık göster- Tablo 1 ; AB- Süt Piyasası 2007 - 2010 ve 2011 Tahmini 1.000 ton 2007 2008 2009 2010* 2011** Süt Teslimatları 133.767 135.513 Sıvı Ürünler 44.850 44.818 Yağ Üretim 2.110 2.100 Tüketim 1.994 1.968 Peynir Üretim 9.248 9.305 Tüketim 8.728 8.829 Az Yağlı Süt Tozu Üretim 1.090 1.040 Tüketim 870 770 Tam Yağlı Süt Tozu Üretimi 773 840 Nüfus 496 498 135.025 44.820 136.700 45.030 139.000 45.200 2.010 1.977 2.050 1.960 2.050 1.960 9.298 8.806 9.370 8.806 9.550 8.880 1.100 780 740 500 Güncelleme May 2011 *) Geçici. **) Tahmini. Kaynak: ife, Kiel; ZMB, Berlin. 1.030 770 748 502 1.130 780 760 503 1.000 ton 2007 2008 2009 2010* 2011* Üretim İthalat İşlenmiş peynir etkisi İhracat Stok değişimi Tüketim -kişi başı (kg) 8.983 94 265 594 +20 8.728 17,6 9.050 89 255 555 +10 8.829 17,7 9.048 84 250 576 +0 8.806 17,7 9.120 82 250 676 -30 8.806 17,7 9.300 80 250 750 +0 8.880 17,7 *) Tahmini. ife May 2011 Kaynaklar: ife, Kiel; ZMB, Berlin; AB Komisyonu Table 4 ; AB Tam Yağlı Süt Tozu Bilançosu 1.000 ton Üretim İthalat İhracat Stok değişimi 2007 2008 2009 2010* 2011* 773 2 366 20 840 2 481 0 740 2 451 -30 748 2 444 -15 760 0 440 0 *) Tahmini. ife May 2011 Kaynaklar: ife, Kiel; ZMB, Berlin; AB Komisyonu Tablo 5; AB Az Yağlı Süt Tozu Bilançosu 1.000 ton 2007 2008 2009 2010* 2011* Üretim İthalat Tüketim - Yem İhracat Biten Stoklar - müdahale 1.090 10 870 245 201 124 - 1.040 8 770 150 179 222 - 1.100 6 780 160 230 318 260 1.030 4 770 160 378 204 190 1.130 0 780 160 450 104 90 *) Tahmini. ife May 2011 Kaynaklar: ife, Kiel; ZMB, Berlin; AB Komisyonu mektedir. Global Dairy tender’de bahsedilen Kasım-Ocak döneminde tam yağlı süt tozu fiyatlarının düşüşünü görmek, doğru sinyal olarak gözükmemektedir. Diğer sektörler Endüstriyel süt emtia fiyatlarının beklenen sürenin üstünde yüksek fiyatta seyrederken, tüketime hazır süt ürünleri fiyatlarının gelişimi arkadan gelmektedir ve süt piyasasındaki genel arz ve talep arasındaki ilişkiyi tam olarak yansıtmamaktadır. Tedarik zincirindeki kar miktarlarına bağlı olarak AB’de ülkeden ülkeye fark gösterebilir. Kar miktarlarının düşük olduğu, örneğin Almanya’daki özel mar- kalarda, fiyatlar yeterince yükseltilememektedir. Olası piyasa gelişmelerindeki belirsizlik daha kısa sözleşme dönemlerine neden olmuştur. Sanayi sektöründeki gelişmelere bağlı olarak piyasa durumu değişecektir. Ancak genel kanı, tedarikçiler için iç piyasadaki rekabet uluslararası piyasalardan daha fazladır. Her durumda, paketlenmiş yağ ve tüketime yönelik sıvı süte göre peynir fiyatları endüstriyel (ihracata yönelik) ürünlere daha uygundur. * Erhard Richarts, Süt Piyasası Danışmanı, IFE Yönetim Kurulu Başkanı, CLAL CLAL (Dairy Economic Consulting Firm) için özel rapor olarak hazırlanmıştır. ■ • Hoşlandığınız kişiye bir şeyler içmeyi değil, süt içmeyi teklif edin. Farklı olun. • Süt içerken doktora 30 Eylül - Ekim 2011 UZMAN GÖRÜŞÜ Süt primi artıyor ama… Prof. Dr. Tayfun Özkaya (Ege Üniversitesi- Ziraat Fak. Tarım Ekonomisi Bölümü) T arım ve Köyişleri Bakanlığı büyükbaşta süt primini litrede 4 kuruştan 8 kuruşa, küçükbaşlarda ise 10 kuruştan 15 kuruşa çıkardığını 26 Mayıs 2011’de açıkladı. Seçimin bu artışta etkili olup olmadığına hiç girmek istemiyorum. Diyelim ki olmadı. Süt primlerindeki 4 kuruşluk artışlarla çiftçinin düze çıkamayacağını daha önceden de yazmıştım. Bildiğiniz gibi eskiden SEK vardı. Süt alımları ile çiftçi eline geçen süt fiyatlarını oldukça etkilerdi. 1980’lerden sonra özelleştirmeler hız kazandı. SEK sonunda özelleştirildi. Çoğu fabrikası kapatıldı. Şimdi süt piyasası artık çoğu yabancı olmak üzere az sayıda şirketin elinde. Destekleme sistemi de prim şekline döndü. Çiftçilerin çoğu bu sisteme itiraz etmiyorlar. Sadece primin arttırılmasını istiyorlar. Buna hegemonya diyoruz. Yani bu sistemin destekleyicileri bize nasıl düşünmemiz gerektiğini bile öğretiyorlar. Kamu kurumlarının veya kamunun desteklediği kooperatiflerin süt alarak çiftçi eline geçen fiyatı daha kolay arttıracağı açıktır. Ama bu yol adeta tabudur. Bu yolun güya serbest piyasayı bozacağı iddia edilir. Sanki serbest piyasa varmış gibi. Manisa Süt Üreticileri Birlik Başkanı ve Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği Denetleme Kurulu Başkanı Ulvi Murat Tunca, Türkiye’de şu anda sütün litre taban fiyatının 48 Kuruş olduğuna dikkat çekmiş. “Ocak ayından önce 75 Kuruş olan sütün fiyatı şimdi 48 kuruşlara kadar indi. Üreticinin girdileri- ni bile karşılamıyor bu fiyat. Yem fiyatları yüzde 30 oranında arttı.” demiş. Demek ki süt fiyatları az sayıda şirketçe istenildiği gibi belirlenebildiği için 25 kuruş kadar düşmüş. Primle 25 kuruşun 4 kuruşu geri veriliyor. Yem fiyatlarındaki artış ayrı olay. Bu 4 kuruş artış neye yarayacak. Şimdi süt alanında oligopolü kuranlar şöyle düşünüyorlardır sanırım: “Çiftçilere devlet 4 kuruş daha verdi. Biz de fiyatları 4 kuruş daha düşürelim.” Güç onlarda olduğuna göre kim onları engelleyebilir. Devlet 10 kuruş prim artışı yapsaydı onlar da 10 kuruş indirmeyi düşünebilirlerdi. Çiftçimiz ve onların örgütleri artık bu neoliberal safsatalara inanmayı ve onların kalıpları ile düşünmeyi bırakmalıdır. Çiftçinin eline adil bir fiyat geçmesi için piyasaya gerçekten müdahale eden kuruluşlara ihtiyaç vardır. Bu kısa vadede iyi çalışan kooperatiflere devletin destek olması ile de yapılabilir. Kanada örneği de incelenebilir. Kanada Süt Bordu sayesinde Kanadalı üreticiler diğer gelişmiş ülke üreticilerinden daha yüksek bir fiyat elde ederken, tüketicileri de benzer şekilde daha düşük fiyattan süt tüketebiliyorlar. Sadece aşırı oligopol kârları engellenerek bunlar oluyor. Bir de İzmir Büyükşehir Belediyesinin okul sütü projesi var. Belediye kooperatiflerden süt alarak okullarda öğrencilere içiriyor. Dağıtımların yapıldığı ilköğretim yılında 164 okul ve 141 bin 19 öğrenciye ulaşıldı. Bu ve benzeri projeler de hem çocuklara gelişim çağında büyük bir destek sağlıyor, hem de çiftçi eline geçen fiyatların düşmesine engel oluyor. Bu projenin bütün ülkede uygulandığını düşünün. Müthiş bir etki yaratacaktır. Ancak yaygınlaştırmak şöyle dursun, bu örneği boğmak için sabırsızlananlar olduğu söylenebilir. Çiftçi eline geçen fiyatların düşmesi tüketicinin ucuza süt ve ürünleri tüketeceği anlamına hiç gelmiyor. Güçlülerin hegemonyalarını pekiştirmek amacıyla, ‘çiğ sütü’ aşağılayarak ‘sokak sütü’ demeleri ve onu yasaklamalarına tüketici itiraz etmeli idi. Edemediler. Bu alanda sorunlar varsa, ki vardı, gerekli denetimler yapılabilirdi. Sağlık demek sadece mikrop sorunu değildir. Yoğurt 6 numara plastik kaplarda satılıyor. Yunanistan’da daha az zararlı olan 5 numara plastiklerin kullanıldığını gördüm. Kanserin azdığı bu dönemde biraz da bu sorunlara eğilinse ya. Ne gezer. Köylüler günah keçisi yapıldı. Altta kalanın canı çıksın deniyor. ■ danışılmaz. • Süt içen ülkelerde vergi verme oranı yüksektir. • Süt içmek, cinsel verimliliği arttırır. Eylül - Ekim 2011 31 UZMAN GÖRÜŞÜ Düve ve ineklerde süt indirmedeki problemler Prof. Dr. D. Ali DİNÇ Selçuk Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Konya, dadinc@selcuk.edu.tr İ lk doğumunu yapan hayvanların yaklaşık %10’unda doğum sonrası ilk sağım esnasında süt indirmeme problemi ile karşılaşılmaktadır (Kraetzl ve ark, 2001). AFS (Australian Friesian Sahiwal) ırkının geliştirilmesinin 3 aşamada tamamlandığı bildirilmiştir. Bunlardan ilki süt indirme problemi olan F1’lerin sürüden çıkarılmasıdır. Bunu sebebi 50-50 mix HolsteinFresian ve Sahiwal geni taşıyan F1 düvelerin %60’dan fazlasının, makine ile sağımda buzağı olmadan sütü indirmedikleri gözlenmiştir (Tierney, 1992). İsviçre’de 2099 süt ineği işletmesinde yapılan araştırmada sağılabilirliği kötü olan inek oranı ırka bakmaksızın %4, oksitosin hormonu salınımı yetersizliğine bağlı olarak süt indirmesinde problem olan ve bu ineklerin sağılması için oksitosin hormonu uygulanan inek oranı ise %2 olarak tespit edilmiştir (Belo ve ark, 2009). Anatomik (yapısal) fonksiyon bozukluklarına bağlı süt akımındaki güçlükler ve sütün indirilmesindeki bozuklukların her ikisi de süt üretiminin azalması ve mastitise duyarlılığın artması ile ekonomik kayıp oluşturur. AB ülkelerindeki yetiştiriciler, sütün alınmasında güçlük oluşturan hayvan sayısının arttığını ve bu tür vakalarda memenin boşaltılmasının daha uzun süre aldığı ve sütün tamamen boşaltılamadığı bildirmektedirler. Meme sağlığı ve yüksek süt veriminin sürdürülmesi için, uygulanan sağım yöntemi ve aracı ne olursa olsun, sütün memeden mümkün olan en kısa sürede ve tamamen alınması önemlidir. Meme lobunda depo edilen sütün %80’e yakını, bazı görüşlere göre de %80’den fazlası alveoler fraksiyondur (alveoler bölmelerdedir). Bu sebeple alveollerdeki sütün alınması için sütün indirilmesi önemlidir (Costa and Reinemann, 2003, Bruckmaier, 2005) Memeden sütün tamamen boşaltılması için süt indirme refleksinin devreye girmesi (aktivasyonu) ve bunun sağım süresince sürdürülmesi gereklidir. Süt indirme refleksi meme bezinden sütün bırakılması gibi basit mekanik bir olay değildir. Sinirsel ve hormonal (neuro-endkrin) iletimi kapsar. Süt indirme refleksi öncelikle meme başı derisindeki algılayıcı (receptor) sinirlerin uyarılmasını gerektirir. Sinirler dokunma ile uyarılır. Meme başına dokunulması (yıkama, sağımcının eli, sağım başlığı, buzağı, vd.), hipofiz bezinin arka lobundan oksitosin hormonunun salınmasına sebep olur. Oksitosin, meme bezinde süt yapan dokuların (alveoller) büzülmesini (myoepitelial kontraksiyon) sağlayarak sütün indirilmesine neden olur. Myoepitelial hücrelerin büzülmesi, oksitosin salınımından bağımsız olarak direk mekanik uyarımlarla da (memenin palpasyonu, buzağının toslaması) tetiklenebilir ve bu lokal doku refleksi olarak adlandırılır (Hibbit et al, 2004, Bruckmaier, 2005). Büzülmeye bağlı olarak alveolledeki süt, sağım makinesi ile alınabilmesi mümkün olan meme sarnıcına (cisternal cavite) geçer. Uyarımı takiben oksitosin miktarı 2 dakika içinde en üst seviyeye ulaşır. Uyarımın başlamasından sütün indirilmesine kadar geçen süre 40 saniye ile 2 dakikadan biraz fazladır ve memenin dolma derecesi azaldıkça bu süre artar. Bu sebeple laktasyonun ileri döneminde olan ineklerde daha fazla ön uyarım (prestimulasyon) gerekebilir (Bruckmaier and Wellnitz, 2008, Belo ve Bruckmaier, 2010). Temiz, aydınlık, zemini kaygan olmayan, gürültüsüz, konforlu bir ortam (sağım ünitesi) oksitosin salınımını artırabilir. Bu sebeple tüm süt üretim sistemlerinde hayvanların sağım öncesi, esnası ve sırasında en az derecede strese maruz kalmasının sağlanması ve memeden sütün indirilmesi için ön uya- rımların en uygun şekilde yapılması gerekir (Bruckmaier and Wellnitz, 2008). Memeden sütün alınması tamamen veya kısmen mümkün olmayabilir. En önemli sebepleri süt indirme refleksinin bozulması veya meme lobu veya meme başında süt akımını veya süt üretimini düşüren anatomik (yapısal) bozuklular ya da meme başı ve deliğinin zarar görmesidir. Sütün indirilmesindeki bozukluğun en önemli sebebi, oksitosin hormonu salınımının azalması ya da hiç olmaması veya kronik(uzun süreli) oksitosin enjeksiyonlarında görüldüğü gibi, meme bezi düzeyinde, oksitosin hormonuna duyarsızlığın gelişmesidir (Belo ve Bruckmaier, 2010). Özetle sütün indirilmesinin engellenmesi veya baskılanmasında etkili olan muhtemel mekanizma merkezi (beyin) veya çevresel (meme bezi) düzeyinde olabilir. İkincisinde yeterli oksitosin vardır fakat alveollerden cisternaya (sarnıca) sütün transferi başarılamaz veya meme bezi buna cevap vermez. Fakat pratikte daha çok oksitosin hormonunun merkezi baskılanması ile karşılaşılmaktadır (Bruckmaier and Tancin, 2001) Meme bezi düzeyindeki çevresel (periferal) mekanizmalar, kateşolaminlerin seviyesinin artması ile ve/veya meme kanal sisteminin duvarındaki düz kasların büzülmesi ile sonuçlanan meme bezi düzeyinde sempatik sinir sisteminin aktivasyonu ile ilişkilidir. Böylece alveollerden meme sarnıcına süt akımı kısıtlanır. Sonuçta sütün indirilmesin- deki bozukluklardan meme bezi düzeyinde olanların mekanizması çok iyi tanımlanmasına karşılık merkezi (beyin) olanların mekanizması ve sebepleri hala tam olarak bilinmemektedir (Tancin, 2003). Diğer taraftan ortama uyumsuzluk, sağım makinesine alışamama, sağım ünitesindeki elektik kaçağı ve diğer stres faktörleri sütün indirilmesinde geçici süreli bozukluklara sebep olabilir (Bruckmaier and Wellnitz, 2008). Stres faktörleri; buzağının ölmesi, ani yem değişikliği, yemleme zamanında değişiklik, sağım zamanının düzensiz olması, gürültü, yabancı sesler, çok soğuk su kullanımı, sağım ünitesini veya sağım yerini yabancı kişilerin ziyareti, sağımcının değişmesi, özellikle ilk doğumunu yapan hayvanlara sağım esnasında vurma veya kaba ve haşin davranışlar sayılabilir. Oksitosin hormonu salınımının baskılanmasının; yukarıda stres faktörleri olarak belirtilen sağım esnasındaki uygun olmayan uygulamaların yanı sıra, östrüs esnasında ve buzağının emmesindenmakineli sağıma geçme dönemi gibi farklı durumlarda da oluştuğu ortaya konulmuştur. Bu tür vakalarda plazma kortizol ve beta-endorfin yükselir. Exogen glikokortikoidler sütün indirilmesinde bozukluğa sebep olmaz iken, morfin sağım esnasında oksitosin salınımının uyarılmasını baskılamaktadır. Diğer taraftan kendiliğinden oluşan süt indirme bozuklukları opioid antagonisti naloxone ile ortadan kaldırılamamıştır. Endogen opioid’lerin merkezi oksitosin salınımı ve alveoler sütün indirilmesinin bozulmasında muhtemelen asıl düzenleyici değillerdir. Bu sebeple endojen opioid peptitlerin oksitosin salınımının baskılanmasındaki etkileri ispatlanmamıştır ve şüpheli olarak kalmaya devam etmektedir (Kraetzl ve ark, 2001). Meme bezi, normal sağım esnasında kısa süreli veya kronik yüksek dozlu oksitosin tedavilerinde uzun süreli plazma yüksek oksitosin konsantrasyonuna maruz kaldığında oksitosine meme bezinin duyarsızlığı oluşmaktadır. Düşük dozlu oksitosin tedavileri (0.2, 0.5 veya 1.0 IU) normal süt alımını uyarabilmekte ve yan etkileri minimum düzeye indirebilmektedir (Belo ve Bruckmaier, 2010). Düşük doz konsantrasyonunu sağlamak için 10 IU/ml oksitosin içeren solusyondan 1 ml alınıp 100 cc serum fizyolojik (%0.9) ile dilue edilebilir. Diğer taraftan uzun süreli (kronik) oksitosin tedavileri sonrasında, meme bezindeki myoepitelial hücrelerin büzüşme oranının azalmasına bağlı olarak, sütün indirilme oranı düşmektedir (Mačuhová ve ark, 2004). Bu sebeple oksitosin tedavileri iyi planlanmalı ve sadece meme bezinde çok miktarda süt kalan ve meme sağlığı bozulan hayvanlara uygulanmalıdır (Bruckmaier, 2003). İlk doğumunu yapan ve makine ile • Birinin sağlığını düşünüyorsanız süt hediye edin. Değer verdiğinizi gösterin. • Süt içenin kafası çalışır. 32 Eylül - Ekim 2011 UZMAN GÖRÜŞÜ Süt İndirme refleksi (Whittemore, 1980) Sütün indirilmesi; Alveolleri çevreleyen myoepitelial hücrelerin büzüşmesi (kontraksiyonu), bezlerden salgıları akıtan kanallara sütün geçmesine sebep olur sağımda adaptasyon (uyum) problemi sebebiyle sütünü indirmeyen düvelerde geçiş dönemi süresince düşük dozlu oksitosin tedavisi uygulanabilir. Aynı durum meme başı problemleri sebebiyle sütünü indiremeyen yaşlı inekler içinde söz konusudur. Kronik oksitosin tedavisinin meme bezi savunma sistemi üzerine olan etkisi belirsiz olmasına karşılık sütün tamamen boşaltılması sebebiyle mastitis etkenlerinin bertaraf edilmesine(eliminasyon) yardımcı olabilmektedir (Werner-Misof ve ark, 2007) Maksimum oksitosin salgısının sağlanabilmesi için, hayvanlara sağım öncesi ve sırasında nazik davranılmalı ve sağım ünitesinde uygulanan tüm işlemler sabırla gerçekleştirilmelidir. İlk doğumunu yapan hayvanlar ilk sağımda büyük tedirginlik yaşarlar. Dolayısıyla sütün indirilme süresi uzayabilir veya indirme baskılanabilir (Van Reenen ve ark, 2002). Bu sebeple sağımcı ilk sağımda meme başlıklarını takmadan önce sabırla ve nazikçe meme başların masaj uygulayarak hayvanın hissettiği tedirginliği ortadan kaldırmalıdır. Masaj sonrası sütün indirilmemesi halinde asla hayvana kötü davranılmayıp bir müddet sonra işlem tekrar edilmelidir. Satın alınan veya sürüye yeni katılan laktasyondaki hayvanlara da, yeni çevre ve ortama alışana kadar, aynı davranış biçimi sergilenmelidir. Diğer taraftan süt indirme bozukluğunun şiddeti ve yeni bir sağım ortamı ile ilgili değişimlerle baş etme kapasitesi, ACTH’a cevap olarak adrenal cortex’ten cortizol salınımı ile ters ilişkilidir. Bu sebeple, oksitosin salınımı ve süt indirilmesinin baskılanmasına duyarlı inekler, ACTH yükleme testi ile bireysel olarak ayırt edilebilir (Bruckmaier, 2005) Davranış bozukluklarından en yaygın olanı sağım esnasında tekme atmadır ve genelde ilk sağım esnasında düveler tarafından yapılır. Sebebi, masaj sırasında hafif ağrı duyma veya memeye ilk kez insan eli dokunulmasından duyulan kaygıdır. Bu sebeple doğumdan 2-3 gün öncesinde düvelerin memelerine masaj uygulanması yararlıdır. Tekme atma alışkanlık halinde ise bir müddet sağım esnasında tekmelik takılabilir veya arka bacaklar sekiz şeklinde iple bağlanabilir. Memenin hemen önünden vücuda bir ip dolandırılması da aynı işi görür. Düvelerin normal sağım işlemine geçilmesine cevap verme süresinin uzaması, sütün hiç indirilmemesi veya indirilmedeki gecikmeler, tekmeleme, atlamaya çalışma gibi özellik ve davranışların kalıcı olmasının, kalıtsal hayvan karakteristikleri tarafından düzenlendiği (kalıtsal olduğu) ileri sürülmüştür (Van Reenen ve ark, 2002). Bu sebeple normal dışı ve kalıcı (uzun süren) özellik ve davranış sergileyen hayvanların sürüden çıkarılması ve damızlık olarak kullanılmaması tavsiye edilir. Kaynaklar Belo CJ, Schlegel S, Moll J, Mostl E and Bruckmaier RM (2009) Milk ejection disorders in Swiss dairy cows: a field study. Journal of Dairy Research, 76, 222–228. Belo CJ and Bruckmaier RM (2010) Suitability of low-dosage oxytocin treatment to induce milk ejection in dairy cows. Journal of Dairy Science, 93, 1, 63-69 Bruckmaier RM and Tancin V (2001) Factor effecting milk ejection and removal during milking and sucling of dairy cow. Ve.t Med.- Czech, 46, 4, 108-118 Bruckmaier RM (2003) Chronic oxytocin treatment causes reduced milk ejection in dairy cows. Journal of Dairy Research, 70, 123–126. Bruckmaier RM (2005) Normal and disturbed milk ejection in dairy cows. Domestic Animal Endocrinology, 29, 268–273 Bruckmaier RM and Wellnitz O (2008) Induction of milk ejection and milk removal in different production systems. J Anim Sci, 86,15-20. Costa DA and Reinemann DJ (2003) The need for Stimulation in various bovine breeds and other Species. 100th Centenary International Dairy Federation, World Dairy Summit Special Conference: 100 Years with Liners and Pulsation, September 2003, Bruges, Belgium Hibbitt KG, Craven N Batten EH (2004) Anatomy, Physiology and Immunology of the Udder, Chapter 22. In: AH Andrews (ed), Bovine Medicine Diseases and Husbandry of Cattle, 2nd ed., Blackwell Science Ltd., Oxford, UK. Kraetzl WD, Tancin V and Schams D (2001) Inhibition of oxytocin release and milk let-down in postpartum primiparous cows is not abolished by naloxone. Journal of Dairy Research, 68, 4, 559-568. Ma�uhová J, Tan�in V and Bruckmaier RM (2004) Effects of Oxytocin Administration on Oxytocin Release and Milk Ejection. Journal of Dairy Science, 87, 5, 1236-1244 Van Reenen CG, Van der Werf JTN, Bruckmaier RM, Hopster H, Engel B, Noordhuizen JPTM and Blokhuis HJ (2002) Individual Differences in Behavioral and Physiological Responsiveness of Primiparous Dairy Cows to Machine Milking Journal of Dairy Science, 85, 10, 2551-2561 Tancin V (2003) Mechanisms of milk removal disturbances in dairy cows. Journal for Agricultural Sciences, 49, 9, 472-480 Tierney ML (1992) The AFS - A Tropical Dairy Cattle Export Resource. Proc. Aust. Assoc. Breed. Genet. 10 Werner-Misof C, Pfaffl MW, Meyer HHD and Bruckmaier RM (2007) The effect of chronic oxytocin-treatment on the bovine mammary gland immune system. Veterinarni Medicina, 52, 11, 475–486. Whittemore CT (1980) Lactation of the dairy cow. Longman, New York. ■ • Süt içerseniz hem kariyer hem de çocuk yapabilirsiniz. • Süt içmek stresi azaltır. Eylül - Ekim 2011 33 TÜSEDAD ÜYELİK Sektörün sesi TÜSEDAD’da siz de olun Derneğimiz TÜSEDAD'ın tanıtımı ve sektörümüzde faaliyet gösteren firmalarla daha yakın bir işbirliği içerisinde olabilmek amacıyla düzenlemiş olduğumuz tanıtım paketimiz çok ilgi görmüş ve birçok firma bu pakete iştirak etmiştir. Başarıyla çıkartmış olduğumuz TÜSEDAD Dergimize ilan vermek için çok talep almış bulunmaktayız. Sadece dergi ilanı vermek isteyen firmalar için aşağıda dergi reklam bedelleri belirtilmiştir. Göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz. Bir sayı ya da 6 sayılık blok reklam satışı yapılacak olup, ön görülen satış bedelleri; " - -+ !! ! * * - 6 SAYI 1.500 TL x 6 = 9.000 TL + KDV Ön-Arka kapak içi 1 SAYI 1.500 TL + KDV 6 SAYI 1.250 TL + KDV = 7.500 TL + KDV İç sayfalarda tam sayfa 1 SAYI 1.250 TL + KDV 6 SAYI 1.000 TL + KDV = 6.000 TL + KDV İç sayfalarda yarım sayfa 1 SAYI 750 TL + KDV 6 SAYI 500 TL + KDV = 3.000 TL + KDV (- - " $ )- % ," =(/ =.9/=%(!= = #- = 2!) * ' = (>* 0-0) = (!-%*%=.9%(%2+- = 9-! %()! = 2>(>* 0 2 '( @>'= . .>*>*= =2 @ * .%= !=.9 =)%(2+* >= 1! 93!*(!* /=,%2 =.9/=1!'!.%( % )!.%*!= 9/= . * #2 $ = 0#9*'9 !*= %*!' ?(> >2% ($ $ = !/= '-%3 *! !*%= +() .>=#! %.% = . />@( ->*= ) !() " %*%*= .>( !=+=2>(= , -!'7!.% 9@9' () ) ! )>3(>'=% '!.%()! 2(!= %-7+ %@(!/)! '' 8$ *!'(!-% .% %- = '='82=1! *%*= .9/( # !$ $ * !-%*%= >, ! )>3(>'= >' ') '/ )%&"*#* 1!= !.%( $) #$ %'= $ 21 %-(%'/!= 0#9*!= ' -' .= ) *= %(! 1() ' ' -= . * 2% %/$ ( />= " $! ( 8* 9-9 *=.9/9* # (8 8' %= / - ">* 9= %-= = @ =' (%/!. - ( $ '%# !/)!'/! $>3( = %*!= 1!-% /!= ,-%) *$ , ! " $ %!1 ) (!*= ' (% (!-% 8 9/= / = +- *>* -9()!'/! = *= "%2 /> = %9@9 = ' *(>? . * 2% !*%= 2 />->) %(!-!= >)>3>* >( -( = ?>/) .>2( .9/= /+30= /!@1 9-!/%)%*%* %-(%'/!= = @%) %(%'= %'% = -/) .9/ ( %()! .>*>*= 2 .9/= /9' . %/= /0/0 '/! %!/%)%*%= *>= .>-//>-> >= %7= '%).!= 9*()%( +'0(=.9 8*(!)(! /9 = .'! 9('!)%3 ) ' $ ) ' 8$ '+*0.0 -=.9 %*= 0#9 #!7%-%(! $ ) $ ' * )!)!'/! /9=1 =$ 2 / *= !/ ' ) $! 8'8" $ 2 ->*= .9/= = %$- /7>= +() -$ (8 ' 8"898 $ %!)=$ )) ,+ $ 8"8! .>= #% % 1!= .9/= " !*"" + (*" 9-9*(!%$- /7>= !="%2 /( $ .!(%@%=8*(!* # !' %* != ! ->*>*=29 () 9 $ '+*0) " '$ + # !)! $ ' 0* = 9@) %./!)!3 )!' 6-!/% %= /! %9 08!" ,8"8$ !.%*% %(!= *%$ 9 ' )2# $ 8 %= /9'!/% !' " ' *(>?>)>3 '%= 3%* ' %= 9" - .>* %-%* >*=9-!/% -$ ) >2( 7( $ ! ! %(!)!)! = $ (' ( ->= %(!-!= !./! -$ = : ;= " ':8" , $! (87$ '+*/-+( 7 ' '/! $ %3(%= ! )!.%=%(! $ ')8! %- = '-! %(!. )0 9/=/+30 !' =2!-(%=9= 1!' ) !*"" $ 4 =' 3!%* !/%)%*= ' "898$ .>= ) 7( =,-+/!%* " ! 9-9 -//>*(!*) =#% >() %*= %/$ ( -" )93= 7>.>* '/ >- = 0 =.!' />= %-= /9-( %=2 * *!)!)! /8-9 9= 8*(! '/! %- = *= #93!(= ) >- = %-= 02# < !*= * '=9$ = 929 !/% %(!-%*=9 0( 2>'> >= '= 1!= -!/%) %-= '-%3 $ *=!* %@!= %*= ' ,> = +( 0?0 !/)!'/! * 2%3 #- & '- #- +2 = !-*! 1!= 9.! ?%= = +-# *%3 2(9( = .2+*0= -' *= '%)= %(!= 3 - >'= =/ -%$(! 1!= = #!-7!'(! 1. = 4%"/ -%= - .>* @/%-%(!*= (%?%<* !*= ' *= !(70' 92!(!-%) +* !.= = #!3%.%*! +(# = %3= != 4%"/(%?%< 1. 4%"/(%?%< * !*= ' />( > !) ( !2= * !*= = !@ /= 979 ( !& /= 4%"/(%?%< 4%"/(%?%< ' '7 ' 2 !1! % = * !*= * !*= = %-1! /(> 0-- $) -+( = !)< /(>= !)< 0/ '<>*=' *=53(9! !*= (/ !*= ->@= />( >?>=# * +./= 4%"/ /!).%( !3%= +20 %.%= %* (%?%<* !*=5 %(!*= 103 * = *= 8'! )>3= $%-= 3#9-= -=1!=/!103 = %-= @=1! 9) *> 2 3+""= -(!-= 4%"/ %3(!-!=!@ (%?%<* !* (%'=!//% == Arka kapak 1 SAYI 2.000 TL + KDV * * - ) ' $ , ,8#" $ $ (# *'*"* ! - ) 7 ' '8 " ( + '" $ (8 8' 2#' ,8"8 ! $" ' 2!" ) $ )%$" $"8 (898' " ) -$ *! + #8-"8! %"# , $ )%$"*! (898' ) !%$) $ $ $8$8 !8(#8 $! " $ '! ( ) ' ,8" (2' ! ( ," &"8! (898' !%, *- )8" $"8 (898' 8 *$ ("! 2:2! 2#' + !*-* ) $"8 " )8$ 2! + ' *, *" %" ' ! ( *, *" $ $ *- )8" # (8 8 (8$8'(8- - " :" # () # $ 1$ ! *"" ' '0 $# ! 9 () ' *'*#*$ )# ! () ,%'*# - # $ ! " 898# + 1-+ 8 ,8$ 8"8! ' () , , $ '0 !) $ $ ' :3 ( &" ' " %"# 5 / $ %" ,8 6 ' (2' *$*$ ' #( -" '" 0 $ %: *"*: # 1'2$298:" # 8 (898$ ' $8-8 " ,%'*# ! -" ' Atilla CELEP TÜSEDAD Genel Sekreteri TÜSEDAD Üye Başvuru Formu Başvuru Tarihi: Tüzel Kişi ise Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD) Yayın Kurulu N. Adnan YILDIZ Atilla CELEP Nejat DEVECİ İşletmenin Adı : Vergi Dairesi / No : EREM Yayıncılık ve Tanıtım Hiz. Ltd. Şti. adına sahibi Yönetim Kurulu Başkanı İşletmenin Adresi : Özhan EREM Sorumlu Yazıişleri Müdürü Telefon : Cep : Faks : E-Mail : Şirket Adına Vekil Tayin Edilen Kişinin Adı Soyadı : Görevi : TC Kimlik Numarası : Diğer Önemli Bilgi ve Notlar : Mevcut Hayvan Kapasitesi : Mevcut Sağmal Sayısı : Hedeflenen Sağmal Sayısı : Günlük Süt Üretim Miktarı : Hedeflenen Süt Üretim Kapasitesi : İşletmeniz için gelecekte ulaşmak istediğiniz kapasite hedefiniz nedir? Bu hedefe ne kadar zamanda ulaşmayı planlıyorsunuz? TÜSEDAD (Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği) Abide-i Hürriyet Cad. Arpa Suyu Sk. Dikra Apt. No: 4, D: 3, 34380 Şişli / İSTANBUL Tel: (0212) 219 07 77 Faks: (0212) 219 07 78 tusedad@tusedad.org www.tusedad.org Eylül - Ekim 2011 Muhabir Özge KURTULAN Görsel Yönetmen İşletme Bilgileri 34 Can ÖZATAY Kerem ASLAN Halkla İlişkiler Özlem SARAÇ Baskı Ebat Basım (0212) 626 25 70 EREM Yayıncılık ve Tanıtım Hiz. Ltd. Şti. Maslak Mah. A.O.S. 53. Sk. No. 5 Maslak / İSTANBUL Tel: (0212) 346 26 26 Fax: (0212) 346 26 54 www.eremyayincilik.com Yerel Süreli Yayın 2 Ayda Bir Yayınlanır Dergimizin yayına başladığı günden itibaren dergimizde yer alan tüm yazılar yazarlarının kendi görüşleri ve ürünleridir. Yazılardan TÜSEDAD Dergisi ve editörleri sorumlu değildir.