Bu sayının online kopyası için tıklayınız
Transkript
Bu sayının online kopyası için tıklayınız
TÜRKİYE CUMHURİYETİ KADIKÖY BELEDİYE BAŞKANLIĞI İnsanca AVRUPA KOMİSYONU DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI GİRİŞİMİ HAZİRAN 2005 AYLIK ÜCRETSİZ DERGİ SAYI 19 225 KİŞİ KATILIM BELGESİ ALDI KADIKÖY KADIN KONUKEVİ SANAL ORTAMDA ŞİDDET YENİ BİR KAVRAM: SAVUNU Türk Toplumunda Demokrasinin Korunması ve İnsan Haklarının Geliştirilmesi Konusunda Toplumsal Aktörlerin İşbirliği Projesi lideri Kadıköy Belediye Başkanlığı adına SAHİBİ Kadıköy Belediye Başkanı Av. Selami ÖZTÜRK SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ İnci BEŞPINAR YAYIN KURULU İnci BEŞPINAR Prof. Dr. Necla PUR Işıl ÖZGENTÜRK Deniz SOM Selen YILMAZ Muhtar ÇOKAR Perihan ULUĞ Proje Merkezi Eğitim Mahallesi, Nahit Bey Sokak No: 16 Kuyubaşı - Kadıköy / İstanbul Telefon: 0.216. 347 58 38 Faks: 0.216. 347 78 86 E-Posta: info@insanca.kadikoy.bel.tr 3 4 5 6 7 8 Ofset Hazırlık Olay Bilgi İletişim Basın Yayın Ltd. Şti. İstiklal Caddesi, Kontlar İşhanı No: 113/6 D: 5 80070 Beyoğlu / İstanbul Telefon: 0.212. 292 39 06 - 07 Faks: 0.212. 251 45 28 - 29 www.dataprints.com Koordinatör Aynur NARLER Görsel Yönetmen Atilla AKIN Grafik Tasarım Zeynel YÖNER Baskı Eser Film Çıkış ve Matbaacılık İmamçeşme Mah. G47 Sok. Ercan İşhanı No:9 Seyrantepe / İstanbul Tel: 0.212. 332 10 50 YEREL SÜRELİ YAYIN Bu dergi Avrupa Birliği’nin maddi desteği ile hazırlanmıştır; dergide yayımlanan yazılarla ilgili olarak Avrupa Birliği’nin sorumluluğu yoktur. SAKATLARIN İTİRAZI VAR! DERGİDEN: İNCİ BEŞPINAR Sertifikalar KATILIM BELGELERİ VERİLDİ İnsanca Yaşam Projesi'nin ikinci aşamasını oluşturan meslek gruplarına yönelik temel insan hakları eğitim desteği programına katılan 225 kişi düzenlenen törenle katılımcı belgesini aldı. BAŞKANDAN: SELAMİ ÖZTÜRK Kadınlar ve Toplum HATİCE'NİN HAYATI TUVAL Duyma ve konuşma engelli olması üniversiteyi kazanmasını ve ressam olmasını engellemedi İNSAN HALLERİ: IŞIL ÖZGENTÜRK Biri Bizi Öldürüyor ÇOCUK HAKLARI KONUSUNDA YENİ BİR KAVRAM: SAVUNU Az gelişmiş ülkelerde, büyük boyutlara ulaşan çocuklara yönelik olumsuzlukları çözmek için geliştirilen anlayışı Gülru Hotinli, arkadaşımız Işıl Özgentürk'e anlattı 10 12 YENİ UMUTLAR YEŞERİYOR 14 15 16 SANAL ORTAMDA ŞİDDET Kadýköy Belediyesi'nin meslek edindirmeye yönelik Avrupa Birliði destekli yeni projesinde eðitimler baþladý KADINLAR ARTIK ÇARESİZ DEĞİL Kadıköy Belediyesi'nin Kadın Konukevi 200'e yakın kadını ağırladı ve onları yaşama bağladı. Yaşadıkları şiddet nedeniyle ölümü düşünecek denli umutsuz kadınlara konukevinde önce sağlık taraması yapılıyor ve psikolojik destek veriliyor, sonra becerilerine göre iş olanağı yaratılmaya çalışılıyor. Bilgi Üniversitesi'nden Doç. Dr. Serdar Değirmencioğlu, futbol taraftarlarının internetteki yayınlarını inceledi; fanatizmin dayak animasyonlarına kadar tırmandığını saptadı. KİTAPLAR ARASINDA Temel Yurttaşlık Bilgileri HADDİNİ DEĞİL HAKLARINI BİL İNSANLIĞIN ALEMİ VAR: MUSA KART Kapak resmi: Hatice Şimşir Dergiden HABER SAKATLARIN İTİRAZI VAR! TÜRKİYE Sakatlar Derneği Genel Başkanı Şükrü Poyraz, sakatların bir dizi itirazını özetle şöyle dile getiriyor: “Taleplerimize rağmen yetersiz ve eksik yasalar dayatanlara; sakatları görmezden gelen ulaşım ve kentsel yerleşim politikalarına; sakatlarla ilgili alınan kararlarda sakatların görüşlerinin alınmamasına; üretimi, yatırımı, istihdamı ve kamu yararını göz ardı eden anlayışlara; yoksulluğumuzu bir kat daha arttıran, işsizliğimizi yaygınlaştıran politikalara; sakatları sadece seçim dönemlerinde hatırlayanlara; sakatları toplumun sırtında 'yük' olarak gören, dört duvar arasına kapatmak, kaderine terk etmek isteyen zihniyete; sosyal devleti her gün biraz daha budayan, kaynakları bir avuç hortumculara akıtan, sakatlara gelince 'kaynak yok' diyenlere; evrensel normlara uygun olarak sakatlığı önleyici tedbirler almayanlara, eğitim vermeyenlere; iş sahası yaratmayan, istihdam olanaklarını değerlendirmeyen, iş tazminatına yanaşmayan kesimlere; sosyal güvenceyi çok görenlere; eğitim ve sağlık hakkından bizi mahrum bırakanlara; sakatların sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamayanlara; sakatlara yönelik kaynak ayrılmamasına ve sakatlardan vergi alınmasına; eşit ve üretken yurttaşlar olarak, insan onuruna yaraşır yaşam koşullarını sağlamayanlara itiraz ediyoruz.” AJANDA RADYODA BU AY WEB SİTESİ HAZİRAN 2005 10 HAZİRAN Dünya Nüfus Günü, Dünya Hukukçular Günü 19 HAZİRAN Babalar Günü İNSANCA Yaşam Projesi kapsamında hazırlanan radyo programı “İnsanca”yı her hafta Çarşamba günü saat 10.30-11.30 arasında 95.1 Özgür Radyo'dan dinleyebilirsiniz. İnsanca Yaşam Projesi'ne ilişkin bilgilere ve İnsanca dergisinin eski sayılarına http://insanca.kadikoy.bel.tr adresinden ulaşabilirsiniz. İnci BEŞPINAR KATILIM BELGELERİ İnsanca Yaşam Projesi'nin ikinci aşaması olan meslek gruplarına yönelik temel insan hakları eğitim desteği programına katılanların katılım belgeleri geçen ay düzenlenen bir törenle dağıtıldı. Seminerlere emniyet mensupları, zabıta memurları, öğretmenler, medya mensupları, doktorlar, sağlık görevlileri, din görevlileri, belediye çalışanları ayrı gruplar halinde katılmıştı; 225 kişinin katılım belgeleri topluca verildi. Böylece projemizin planlanan bir aşaması daha başarıyla tamamlandı. Artık Kadıköy'ün kamudan özel sektörü birçok kesiminde insan hakları konusunda duyarlı görevlileri var. Kadıköy Belediyesi'nin Zübeyde Hanım Salonu'nda düzenlenen törende aramızda olan Kadıköy Kaymakamı Kasım Esen, Kadıköy Belediye Başkanı avukat Selami Öztürk, Kadıköy Emniyet Müdürü Oktay Bulduk, Kadıköy Emniyet Amiri Aytekin Sevindik, Kadıköy Müftüsü Avni Şahin ve Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu'na bir kez daha teşekkür ediyoruz. Dergimizin sayfaları bu ay yine değişik konular içeriyor. Bunlardan biri de duyma ve konuşma engelli Hatice Şimşir'in öyküsü. Çocukluğunda evinin duvarlarına resim çizen Hatice Şimşir artık bir ressam ve onun resimlerinden biri dergimizin kapağını süslüyor. Kadıköy Belediyesi'nin Kadın Konukevi'ndeki öyküler ise saymakla bitecek gibi değil. İki buçuk yıl içinde yaklaşık 250 kadının ağırlandığı konukevinin kapıları hep umuda açılıyor. Arkadaşımız Işıl Özgentürk, dar gelirli bölgelerde 0-6 yaş çocukların ve kadınların yaşam kalitesini iyileştirmeye yönelik projeler üzerine çalışan Gülru Hotinli ile yaptığı söyleşi de yeni umutlar için ipuçları veriyor. Hotinli, çocuk hakları konusunda yeni bir kavram olan “savunu”yu anlatıyor. Doç. Dr. Serdar Değirmencioğlu'nun araştırması ise şiddetin sanal ortamda bile boy gösterdiğini ortaya koyuyor. Futbol takımlarının taraftarlarının web sitelerini inceleyen Doç. Dr. Değirmencioğlu'nun çalışması çok ciddi bir uyarı niteliğinde. Umarız yetkililer, bu uyarıyı fazla zaman geçirmeden dikkate alır. Bir sonraki sayımızda buluşmak umuduyla esen kalın HABER Meslek gruplarından 225 kişinin katıldığı “İnsanca Yaşam” eğitimleri tamamlandı KATILIM BELGELERİ VERİLDİ KADIKÖY Belediyesi'nin Avrupa Birliği tarafından desteklenen İnsanca Yaşam Projesi'nin ikinci aşamasında meslek gruplarına yönelik eğitimler tamamlandı. Öğretmenler, medya mensupları, sağlık görevlileri, doktorlar, emniyet mensupları, zabıta memurları, din görevlileri ve Kadıköy Belediyesi çalışanlarının temel insan hakları konusunda eğitim desteği aldığı seminerlerin sonunda toplam 225 katılımcıya katılım belgeleri verildi. 4 Mayıs Çarşamba günü, Kadıköy Belediyesi'nin Zübeyde Hanım Salonu'nda yapılan sertifika törenine Kadıköy Kaymakamı Kasım Esen, Kadıköy Belediye Başkanı avukat Selami Öztürk, Kadıköy Emniyet Müdürü Oktay Bulduk, Kadıköy Emniyet Amiri Aytekin Sevindik, Kadıköy Müftüsü Avni Şahin ve Marmara Üniversitesi Ana-yasa Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu katıldı. Meslek gruplarına göre katılım belgesi alan katılımcılar şöyle: EĞİTİME KATILAN ÖĞRETMENLER Selmin Yön, Abbas Bozkurt, Erhan Demiryaş, M. Nuri Yılmazsoy, Rana Çakır, Fersun Şahin, Ömür Çağlayan,Türkan Uysal, Sevinç Gayık Asyalı, Nurdoğan Demiray, L. Buket Uyar, Şamil Yüksel, Zehra Pınar Sönmez, Ersin Avcı, Binnaz Akgün, Dilek Supçiller, Seda Çelebi, Gökçe Yüksel, Tufan Otağ, Aziz Kemal Söbe, Seyhan Alver, Neslihan Çakmak, Serkan Güler, Emel Çelik, Şerafettin Üzger, Yüksel Efil. EĞİTİME KATILAN ZABITA MEMURLARI Kemal Aslan, Hasan Kale, Fevzi Erbahan, Yaşar Kurucan, Zülfü Elitoğ, Müge Yayla, Nuray Atalar, Serpil Ercan, Huri Çıplak, Nazlı Sancaklı, Saile Demir, Tülay Ersözlü, Şadiye Dosdoğru, Figen Yüzbaşıoğlu, Nursen Alıç, Vedat Keskin, Nahide Tütüncü, Dilek Güvensoy, Ersoy Ercan. EĞİTİME KATILAN EMNİYET MENSUPLARI Oktay Bulduk, Aytekin Sevindik, İbrahim Gökmen, HAZİRAN 2005 HABER Sevcan Coşkun, Işıl Coşkun, Esra Elmakasta, Abdullah Hasıroğlu, Esin Şahinkaya, Baykal Kezek, Hüseyin Tarhan, Özlem Dayan, Sevil Hedbe, Halil Uçma, Filiz Öncül, Adem Sezgin, Hülya Öndoğan, Beyza Konuksever, Kenan Aydın, Yuman Yılmaz, Savaş Metin, İbrahim Yallım, Salih Çakır, O. Ferhat Aksoy, Mehmet Kelleci, Fuat Akgün, Vedat Bozkurt, Tuğba Acar, Mustafa Kırtepe, Apdil Doğan, Ali Ayvaz, Cenk Bal, Cengiz Demirci, Bekir Tel, Mahir Gökmen, Murat Demirpolat, Gürkan Bakkal, Yeliz Ercan, Sibel Kıvrak. EĞİTİME KATILAN MEDYA MENSUPLARI Cem Gözel, Yusuf Bilgin, Tamer Aner, Zübeyde Senem, Necmettin Sezen, Ahmet Sezen, Alptekin Cebe, Çiğdem Sucuğ. EĞİTİME KATILAN MUHTARLAR Ersoy Uğur, Necaettin İlme, Yener Coşkun, Eyüp Ersin, Hüseyin Balıkçı, Ahmet Gediz, Mehmet Eren, Sebahattin Güven, Serap Alp, Ahmet Y. Aktaş, Erdoğan Ergül, Hayrettin Uysal, Ayhan Öztürk, Ekrem Bakırhan, Ali Rıza Işık, K. Taşkın Tuna, Erdoğan Oğultürk, Yusuf Altay, Nazan Gürken, Okan Allüşoğlu, Şadan Batok, Cemal Perk, Yıldız Rona, Ergin Arafal, Ali Ekşi, Şeref Uzun. EĞİTİME KATILAN DİN GÖREVLİLERİ Abdullah Öztürk, Ahmet Bayram, Ahmet Çayır, Ahmet Tellioğlu, Amil Yıldız, Bahattin Güney, Emrullah Bozcu, Fazlı Er, Fikret Yılmaz, Hamdi Erdoğan, Hasan Türedi, Hüseyin Bayram, İsmail Demir, İsmail Güney, Kudret Argun, Lütfi Gürbüzer, M. Fatih Akman, M. Rıza Memduhoğlu, M. Muhsin Temel, Mahir Akpul, Mahmut Ercan, Mehmet Cırgaoğlu, Mesut Yılmaz, Mevlüt Günesen, Murat Al, Mustafa Cingöz, Necmettin Öztürk, Necati Umman, Orhan Şimşek, Orhan Yurteri, Ömer Ünver, Recep Bedavalar, Recep Gür, Süleyman Ural, Şeref Yılmaz, Tahsin Başak, Veli Çuvalcı,Yusuf Güloğlu. EĞİTİME KATILAN BELEDİYE ÇALIŞANLARI Ali Osman Şahin, Arzu Şenyaktı, Banu Doğanay, Bayram Gören, Beşir Örnek, Buket Aktaş, C. Nesrin Topçuoğlu, Davut Şamlı, Duygu Okay, Emrah Sofu, Füsun Söl, Gizem Tüzün, Gülşah Meral, Gülümser Efe Çetin, Günay Kayalı, Hasan Yörür, Hürriyet Şahin Yaylı, EĞİTİME KATILAN Hüseyin Göze, Kamuran SAĞLIK MENSUPLARI Altınkaynak, Leyla Bölen, Naciye Demirel, Murat Cücük, Mehmet Kaya, Melike Soner Kavlak, Kürşat Salgar, Öztürk, Mustafa Sevindik, Aysel Kartal, Ramazan Nalan Balık, Nuray Yetkin, Altun,Tülin Saka, Elvan Özkan Bayraktar, Petek Özdoğan, Ayşen Sürmengöz, Alptekin, Sadık Kayhan, Güray Örs, Rana Şencan, Sevda Düzener, Sevilay Suzan Terzioğlu, Zehra Sarul, Deniz, Sezgin Pehlivan, Uğur Ulualp, Mukadder Songül Coşkun, Bakacak, Fergül Zengül, Şaban Yaman, Şule Yüksel, Öznur Güneş, Konca Kuni, Tülay Topkaya, Kader Işık, Meral Aktaş, Yeliz Duman, Zuhal Evci, Kevser Erdoğan, Özgül Zülfiye Şahin. HAZİRAN 2005 Başkandan Duman-kaya, Sebahat Gülen, Gül Kırımlı, Osman Kırımlı, Erdinç Köksal, Deniz Erbuğ, Lakme Eren, Kamilia Şahin, İfakat Kutluğ, Demet Özkan, Vicdan Yücel. Av. Selami ÖZTÜRK KADINLAR VE TOPLUM Y aklaþýk iki buçuk yýl önce açtýðýmýz Kadýköy Belediyesi kadýn konukevi, þiddete uðrayan kadýnlarýn bir kýsmýna küçük de olsa bir umut kapýsý yaratýyor ve yeri geldiðinde Ýstanbul genelinde hizmet veriyor. Kadýköy kadýn konukevinin yaþama yeniden kazndýrdýðý insanlarý görünce ülkemizde böylesi bir sosyal dayanýþmanýn daha da yaygýnlaþtýrýlmasý gerektiðini düþünüyorum. Dünyanýn pekçok ülkesinde neredeyse her mahallede bir kadýn konukevi olduðunu biliyoruz. Ne yazýk ki, kadýn dünyanýn her yerinde þiddete maruz kalýyor. Ýkinci sýnýf insan olarak görülüyor. Özellikle ülkemizde durum son derece vahim. Bu vahim durumu nasýl iyiye doðru deðiþtirebiliriz. Kadýn konukevleri kadýnlara yönelik yapýlmasý gereken uzun bir sosyal haklar zincirinin belki de son halkasý. Bu noktaya gelmemek için yapýlmasý gerekenler, eðitim, saðlýk ve ekonomide ve de siyasi ortamda eþitlik saðlanmasý gerektirmekte, bunun için projeler yapýlmalý ve uygulanmalý. Ýnanýyorum ki, Kadýköy de uyguladýðýmýz bu projeler nedeniyle 2,5 yýlda, kadýn konukevinde barýnan 250 civarýndaki kadýnýn ancak 9 kiþisi Kadýköy'de yaþamakta. Diðerleri diðer ilçelerden, illerden. Geçenlerde Hürriyet gazetesinde Gila Benmayor'un yazdýðý bir yazý üzerine aklýma geldi. Belmayor'un yazdýðýna göre Birleþmiþ Milletler Kadýn Kalkýnma Fonu'nun belirlediði kriterlere göre Dünya Ekonomik Forumu'nun yaptýðý “kadýnerkek eþitsizliði araþtýrma'sýnda Türkiye 58 ülke arasýnda 57. sýrada yer almýþ. Türkiye'nin altýndaki tek ülke, Mýsýr. Dünya sýralamasýnda Ürdün ve Pakistan bile Türkiye'den daha iyi durumda . Kadýnlarýyla erkekleri arasýnda fark olmayan ülkeler ise Ýsveç,Norveç,Ýzlanda, Danimarka ve Finlandiya kadýn erkek eþitliðini ölçmede esas alýnan deðerler; eþit iþe eþit ücret, her iþ alanýna eriþme fýrsatý, politik yaþama katýlým, eðitim, saðlýk ve özellikle anne saðlýðý olarak belirlenmiþ. Avrupa Birliði'nden 10 ülke, listenin üst sýralarýnda yer almayý baþarmýþ. Avrupa Birliði'nin yeni üyeleri Letonya ve Estonya'nýn eski üyelerden Belçika, Portekiz,Ýspanya ve Yunanistan'ýn önüne geçmesi de oldukça ilginç. Ama bizim için bu araþtýrma “ilginç” likten öte “düþündürücü” unsurlar taþýyor. Gila Benmayor yazýsýnda “kadýn meselesi, yumuþak karnýmýz” diyor. Dikkat ederseniz bu araþtýrmada kadýna yönelik þiddet konusu ele alýnmamýþ. Þiddeti biz de bir kenara býrakalým;Pakistan'ýn altýnda sondan ikinci sýrada yer alarak nasýl çaðdaþ toplum olacaðýz sorusuna yanýt arayalým. Artýk bu konunun yerel yönetimlerin çabalarýnýn yanýsýra, daha da ileri geçerek ulusal bir politika olarak ele alýnmasý gerekiyor BİR İNSAN Duyma ve konuşma engelli olması üniversiteyi kazanmasını ve ressam olmasını engellemedi HATİCE'NİN HAYATI TUVAL Sevgim ÜÇOK ÇOCUKLUK ve ilk gençlik yıllarında işitme ve konuşma engelli olması ona çok acı verdi ama artık geçti. O şimdi kendine güvenen genç bir insan, bir ressam. Hatice Şimşir karşıma oturmuş, gülen yeşil gözleriyle, ellerini, kollarını büyük büyük açarak resimlerini anlatıyor: “En çok hayvan resimleri çiziyorum. Çünkü onlardaki masumiyet beni çok etkiliyor. Bir düşünün, hayvanlar asla şiddet olsun diye öldürmezler. Sadece karınlarını doyurmak, yaşamlarını sürdürmek için şiddete başvururlar. Oysa insanlar sadece yaşamını sürdürmek için değil, pek çok nedenden şiddete başvururlar. İçinde yaşadığımız dünya insanlardaki masumiyeti öldürüyor. Ben bu dünyayı protesto için hiç durmadan hayvanlarımın resmini çiziyorum. Resim çizmek benim çocukluk hayalim, rüyam, hayatım, her şeyim! Çocukken, annem evimizin duvarlarını kireçle beyaza boyardı ve ben o duvarlara hiç durmadan, Resimli Bilgi Ansiklopedisi'nde gördüğüm resimleri çizerdim. Duvarlar dolunca annem eline yeniden kireç kutusunu alır ve benim yeniden bembeyaz duvarlarım olurdu.” RESİM ÖZGÜRLÜKTÜR Hatice, 29 yaşında, işitme ve konuşma güçlüğü çekiyor ve doğuştan kalça çıkıklığı var. Ama bütün bunlar Hatice'yi resim yapmaktan alıkoymuyor, tersine ondaki resim yapma isteğini körüklüyor. Ümraniye'deki evlerine yakın küçük bir müştemilatı resim atölyesi olarak kullanıyor. Ve en büyük ideali, tüm yaşamını resim yaparak sürdürmek ve bu işten kendine yetecek parayı kazanmak. Hatice'yi durdurmak olanaksız. “Resim benim için özgürlük demek, yaşamak demek” diyor. Ona şaşkınlıkla bakıyorum. Hiç de konuşma özürlü gibi durmuyor, kendini ve resimlerini çok güzel ifade ediyor. Bunu ona söylüyorum, gülerek yanıt veriyor: “Çocukken, annem evimizin duvarlarını kireçle beyaza boyardı ve ben duvarlara hiç durmadan, resim çizerdim. Duvarlar dolunca annem eline yeniden kireç kutusunu alır ve benim yeniden bembeyaz duvarlarım olurdu.” ÜNİVERSİTEYİ KAZANDI “Bende hipotiroid var. Bu nedenden güçlük çekiyorum. Şimdi böyle konuştuğuma bakmayın, ilkokulda, lisede son derece durgundum, içime kapalıydım, konuşmaktan çekinirdim. Hemen hemen hiç arkadaşım yoktu. Her şey üniversitede değişti. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin tekstil bölümünü kazandım, dünyalar benim oldu. Kendime güvenim geldi ve üniversitedeki arkadaşlarımın da yardımıyla konuşma ve işitme HAZİRAN 2005 BİR İNSAN İnsan Halleri sorunumu asgari bir düzeye indirdim. Bazen çok konuştuğumu bile düşünüyorum.” AİLE DAYANIŞMASI Hatice Rizeli, ama iki yaşından beri Ümraniyeli. Diyanet İşleri'nde çalışan babası, biraz da onun hastalığı nedeniyle büyük kentte gelmek istemiş. Hatice'ye göre iyi de olmuş. Ailenin dört kızı da okuma olanağı bulmuş; biri resim öğretmeni olmuş, biri tekstilci olmuş, biri ressam olmuş. Ailedeki maddi ve manevi dayanışma, Hatice'nin güvenini pekiştiren en önemli unsurlardan biriymiş. Hatice tam bir Karadeniz kızı. Yerinde duramıyor, resimleri elinde dolaşıp duruyor, sol bacağı çok hafif aksıyor. Geçen yıl ameliyat olmuş, kalçasındaki çıkıklığı bir güzel tedavi etmişler. “Ama” diyor Hatice ve devam ediyor: “Doğumda başıma gelen bu aksaklık, yıllarca hayatımı zorlaştırdı. Tam bir yaşındayken durum fark edilmiş ve beni bir yıl alçıda tutmuşlar. Oysa o zaman ameliyat edilebilirmiş. Böyle bir aksilikten dolayı bütün ilkokul, ortaokul ve lise hayatım çok zor geçti. Belki de böylesi daha iyi oldu. Ezikliğin ne olduğunu öğrendim. Farklı, yumuşak bir insan oldum.” BOYAMA KİTAPLARI Hatice'nin yapmak istediği çok şey var. Bir yıldır resme ara vermiş ama her şeyi biriktiriyor, tuvalin başına geçtiğinde, tam bir patlama yapacak. Bu arada para kazanması gerek. Çocukları, hayvanları özel olarak seviyor ya, çocuklar için boyama kitapları yapmaya başlamış. Üsküdar Belediyesi iki, Maltepe Belediyesi bir kitabını çocuklara dağıtmak için satın almış. Bu tür çalışmalar için kendine fırsat verilmesini istiyor. Çünkü artık ailesine yük olmak canını sıkıyor ve kendi boya parasını kendi harçlığıyla almanın keyfine varmak istiyor. En doğal hakkını, yani çalışma hakkını talep ediyor. Engelli olmayanların bile çok zor iş bulduğu bu koskoca İstanbul kentinde Hatice'nin işi zor ama o inatçı hastalıklarıyla nasıl başa çıktıysa, bunun da üstesinden geleceğini biliyor ve talep ediyor: “Bana iş verin.” HAZİRAN 2005 Işıl ÖZGENTÜRK BİRİ BİZİ ÖLDÜRÜYOR H erkesin malumu,ülkemiz yoksulluğun ve akıl almaz yarışmaların ülkesi oldu. Her türlü ahlaki değerden uzak, kazanmanın, ne olursa olsun kazanmanın amaçlandığı yarışmalar, tüm şiddetiyle sürüp gidiyor. Bu durum sadece ülkemize ait bir gerçek değil. Bütün dünyada yaygın bir eğlence türü. Romalılar gladyatörleri yarıştırırlardı, şimdi tüm dünya yarışıyor. Geçenlerde, bu konuyu ele alan ve varılacak sonu tüm vahşetiyle anlatan bir film izledim. Bir Amerikan filmi, adı: Biri Bizi Öldürüyor! Olay şu: Bir televizyon şirketi tarafından Amerikan kasabalarından bir kısmı yarışma alanı olarak tespit ediliyor. Her kasabada da kurayla yarışmacılar belirleniyor. Hiçbir yaş sınırı yok. Meslek sınırı yok. Herkes, çocuklar bile yarışmacı olabiliyor. Sonraki aşamada yarışmacılar, her türlü silahla donatılıp birbirlerini öldürmek için yarışmaya başlıyorlar. Her birinin harika cinayetler tasarlamaları ve uygulamaları gerek. Çünkü hayatta kalan büyük para ödülünü alacak. Ve film başlıyor. Yarışmacılardan gebe bir kadın, karnı burnunda, bir markete girip , büyük bir soğuk kanlıkla o sırada markette alışveriş yapan bir yarışmacıyı silahla öldürüyor, sonra market sahibine dönüp bir paket süt istiyor. Bir başka yarışmacı hemşire; testis kanseri olan yatağa bağlı bir yarışmacıyı iğneyle öldürüyor ve kendisini vurmaya gelen gebe yarışmacıyı doğum anı geldiği için büyük bir şefkatle doğurtuyor, bu arada doğan çocuğa bir şey olmasın diye televizyoncular çocuğu apar topar kaçırıyorlar ve hemşire ansızın bir yarışmacı olduğunu anımsayıp az önce doğurttuğu kadını öldürüyor. 15 yaşındaki liseli kız yarışmacının en büyük destekçileri, annesiyle babası. Kızlarını inanılmaz silahlarla donatıyorlar ve baba kızının yanında bir amigo gibi hiç durmadan “Öldür! Öldür! Öldür” diye bağırıyor. Ancak hemşire, 15 yaşındaki kızı bir oyuna getirip öldürüyor. Kızlarının ölüm haberini alan anne baba üzüntülü bir sesle “Yazık, parayı kaybettik” diye mırıldanıyorlar. Hemşire çok kurnaz, bir başka yarışmacıyı da satıcı kılığına girerek öldürüyor. Elinde çanta, sevimli bir yüz ifadesiyle evin kapısını çalıyor. Ev sahibi yarışmacı hiçbir şeyden kuşkulanmadan kadını içeri alıyor. Kadın pazarladığı güzellik malzemelerini tek tek gösteriyor ve bir kremi denemesi için kadına uzatıyor. Kremde yüklü miktarda arsenik var, kremi yüzüne süren ev sahibi yarışmacı kadın anında komaya giriyor ve çok geçmeden de ölüyor. Film tümüyle bir kabus. Ama insanlığın ne durumda olduğunu çok açık bir biçimde gösteriyor. Önce böyle bir şeyin olabileceğine inanmıyorsunuz ama günümüzün yarışmalarını, bu yarışmalardaki anne baba davranışlarını, gençlerin birbirlerini nasıl acımasızca elediklerini gördükçe, bu filmin bir hayal değil, bir gerçek olabileceğini kavrıyorsunuz. Evet, öyle ne yazık ki, birilerini bizi öldürüyor. Ve hiçbirimizin sesi çıkmıyor. Sanki kabullenmiş gibiyiz. En kötüsü de bu SÖY Az gelişmiş ülkelerde, büyük boyutlara ulaşan çocuklara yönelik ÇOCUK HAKLARI KONUSUNDA Savunu, kelime anlamı olarak savunmaktan geliyor ama bugün tüm dünyanın üzerinde tartıştığı önemli bir kavram olarak gündemde. Ekonomik kalkınmanın her zaman toplumsal kalkınmayı da beraberinde getirmediği görüldü. Türkiye bu ilişkisizliği görmek için iyi bir örnektir. Bir toplumdaki insani, toplumsal gelişimin ne durumda olduğunu anlamak için birçok gösterge var. Ekonominin büyüme hızı, yükselen iş hanları, alışveriş merkezleri bir yana, insani gelişim hakkında fikir sahibi olmak için bazı konularda birkaç soru sormamız yeterli... Nedir bu konular ve sorular? İnsanların ortalama yaşam süresi, çocuk ölümleri oranı, temel hastalıklardan korunma, beslenme kalitesi, çocukların okula gitme ve devam düzeyi, kadınların toplumsal hayata katılımı, insan haklarının koşulsuz uygulanırlığı, doğal kaynaklarının korunması, sağlıklı bir çevrede yaşam ortamı gibi. Bu kriterleri daha da arttırmak mümkün... Işıl ÖZGENTÜRK GÜNÜMÜZ dünyasında çocuk hakları ihlalleri her zamankinden daha çok gündemde. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, daha da büyük boyutlara ulaşan bu sorunun çözüm yollarını “savunu” kavramı ışığında Gülru Hotinli ile konuştuk. Hotinli, sivil toplum kuruluşları için profesyonel olarak proje danışmanlığı yapıyor. Kalan zamanlarında da bu kez gönüllü olarak yine sivil toplum kuruluşlarında çalışıyor. İlgi alanına dar gelirli bölgelerde 0-6 yaş çocukların ve kadınların yaşam kalitesini iyileştirmeye yönelik projeler, çevre eğitimi, doğayla dost kalkınma modelleri giriyor. Hotinli sorularımızı şöyle yanıtladı: Çocuk hakları konusunda çok sık vurgulanan yeni bir kavram var: Savunu. Bu bir düşünceyi savunmak anlamına mı geliyor, biraz açar mısınız? Durumumuza bakınca karnemizin pek iyi olmadığı açık değil mi? Hepimiz, gündelik hayat içinde; bu saydığımız unsurlar üzerinde yeterince durulmazsa mutlu, sağlıklı, sürdürülebilir bir yaşama ulaşılamayacağı gerçeğine tanıklık ediyoruz, bu sefer de başka bir soru aklımıza geliyor. Kaynakların yüzde 90'ının özel sektörce yönetildiği, bilgi teknolojisinde muazzam gelişmelerin yer aldığı, devletlerin küçüldüğü yeni dünya düzeninde, toplumsal gelişimi kim gerçekleştirecek? İşte tam bu noktada, gündeme “sosyal sorumluluk”, “gönüllülük”, “katılımcılık” ve “savunu” gibi birçok kavram oturuyor. Savunu konusunu nasıl ele almalıyız? Savunu; politikaları, varolan şartları, hükümet, kurum ya da kuruluşların programlarını değiştirmek üzere çalışmaktır. Savunuyu şu şekilde ele alıyoruz; örgütlü, sistematik, amaçlı bir şekilde kamu yararı ile ilgili konuları etkileme süreci olarak, bir sorunu gündeme çözümü ile birlikte getirmek ve sorunun çözümü ile ilgili çalışmalar için destek yaratmak, sosyal ilişkileri ve güç ilişkilerini etkileyerek, sivil toplumu güçlendirecek ve demokratik alanda görüşmeleri başlatacak olan sosyal değişim süreci olarak. Çocuk hakları alanında ne tür savunu çalışmaları amaçlanabilir? Çocuk konulu bilgimizi derinleştirmek ve etkili bir program oluşturma sürecine katılmak, karar alıcıların çocuklarla ilgili konularda anlayış ve algılayışlarında değişiklik yaratmak, karar alıcıları etkileyerek, çocuklar için faydalı, etkili ve iyi kararlar verebilmelerini sağlamak, destek halkalarını yaratmak için tercihleri etkilemek yani savunu için bir sosyal mobilizasyon gerçekleştirebilmek, sektörlerle kültürler arası ittifaklar yaratmak, iyi uygulamaları güçlendirmek. Bu amaçları gerçekleştirebilmek için ne tür aşamalardan geçeceğiz? Savunu için ön hazırlık gerekir. İlk olarak sorunu tespit etmek ve tanımlamak çok önemli. Savunu yapacaksanız müdahaleler için en uygun zamanı tespit etmek de önemlidir. Daha sonra insan kaynağınızı tespit etmelisiniz. Savunu çalışmalarınızda gerekli finansmanın ne olacağını tespit etmek, neye ihtiyaç var ve nereden sağlanacak gibi sorulara cevap araştırmak önemlidir. Partnerleri tespit etmek, konuyla başka kim ilgili, onları nasıl yanımıza alacağızı bilmek, istediğiniz neticeyi net tanımlamak da çok önemlidir. Koşulları oluşturduktan sonra savunuda nasıl bir yol izlenmesi gerekiyor? Savunu yaparken üç tür yol izlenebilir. Bunlar; hafif yoğunlukta savunu, orta yoğunlukta savunu ve yoğun savunu olabilir. Hafif yoğunlukta savunu ile başlayalım... Hafif yoğunlukta savunu, bir bilginin yaygınlaştırılması olabilir. Örneğin geçenlerde İnsanca Yaşam projesi kapsamında katıldığım eğitimde bir yurttaş Yenidoğan mahallesinde çocuk parkı olmaması sebebiyle, çocukların sokak aralarında oynadığını ve her yıl birkaç çocuğun trafik kazasında öldüğünü anlattı. Mahalleli olarak bu sorunu çözmek için bir dizi çalışma yapmak istiyorlar. İlk olarak mahallelerindeki çocuklu aileler, çocuklar, mahalle halkı ile bir dizi toplantı, el HAZİRAN 2005 YLEŞİ olumsuzlukları çözmek için geliştirilen anlayışı Gülri Hotinli anlattı A YENİ BİR KAVRAM: SAVUNU broşürleri yoluyla soruna dikkat çekmeyi planladık. Burada amaç, sorunu gündeme getirmek, belediyeye sorun ve çözüm önerileriyle başvurmak, hatta birlikte çalışarak mahallelilerin katılımı ile bir park oluşturmak. Orta yoğunlukta savunu? Orta yoğunlukta savunu, biraz daha aktif yapılan savunudur. Diyelim ki Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin mahallenizde, bölgenizde, şehrinizde, tüm ülkede yaygın olarak tanınması, bu konuda bilincin yükseltilmesini amaçladınız. Bu amaca hizmet edecek yorumlar, kamuoyu bilinçlendirme kampanyaları, çalıştaylar, kamuoyunun güvenini kazanma çabaları, memurlarla görüşme, mesajı geliştirip yayma, ittifaklar kurma, parlamenterlere yazma gibi çabalar örnek olabilir. Yoğun savunuya gelince? Yoğun Savunu, çok daha karşı karşıya yapılan, çok daha açık, güçlü ve etkin bir savunudur. Görev grubu oluşturma, güçlü sloganlar, mesajlar, reklam kampanyaları, medya kampanyaları, muhalefetle birlikte ses çıkarma gibi etkinlikler sayılabilir. Karar alıcıları tespit ederek, talep edilen değişiklikler konusunda masaya oturma yollarını bulmak ve sağlamak etkin bir savunu planını gerektirir. Savunu, iletişim stratejisi olarak mı ele alınmalı? Savunu yapacaksanız iletişim stratejisi, projenizin temelini oluşturacaktır. İletişim stratejiniz beklentinize göre farklılık gösterecektir. Sosyal ve bireysel tavır değişikliği için, çocukların esenliği için iyi uygulamalar konusunda bilgilendirme, beceri ve güven geliştirmeye dayanır ve bu yolla davranış değişikliğini hedefler. Uzun zaman önce, sadece bilgilenmekle davranış değişikliğinin gerçekleşmediğini anlamış bulunuyoruz. Bilgilendirmenin ötesinde ne yapılmalı? Bilgilendirme ağırlıklı bir strateji ve farkındalığı arttırıyor ancak, bu yolla sosyal norm ve davranışların değişmesi çok sınırlı gerçekleşiyor. Bu nedenle sadece “mesaj” vermenin ötesine geçmek önemlidir. Çocuklar için istenen bir hedefle bağlantılı HAZİRAN 2005 olarak kişilerin, ailelerin tavır alması ve uygulamasına yönelmek gerekiyor. Katılımcı bir yaklaşımla, kişilerin, grupların, toplulukların kapasitesini arttırarak uygulamaya geçmeleri için güçlendirmek ve cesaretlendirmek gerekir. Topluluk içinde diyalogu geliştirerek, tartışma, paylaşma yoluyla kendi kararlarını kendilerinin alabilmesi, gerekenin yapılabilmesi sağlanmalıdır. Bu, kitle iletişim araçlarını kullanmak ve topluluk içinde “uzman” rolü yerine “kolaylaştırıcı” rolü alarak, iletişimi arttırmakla olacaktır. Az önce sosyal mobilizasyondan söz etmiştiniz. Bu konuda bilgi verir misiniz? Sosyal mobilizasyon seferberlik, yaptığınız işe, tüm toplumu sizin yanınıza çekecek şekilde insanları katabilmektir. Mümkün olduğunca çok partnerlik oluşturmayı yani sivil toplum kuruluşları, din kurumları, medya, özel sektör ile işbirliğini gerektirir. Tepeden empoze edilen bir hareket değil, tabandan doğacak bir hareket olmalıdır. Burada şuna dikkat çekmek isterim. Sosyal pazarlama, sosyal mobilizasyondan farklıdır. Sosyal pazarlama bir fikri satmaktır. Sosyal mobilizasyon ise sivil toplum kuruluşları, kişiler ve kurumlar gibi partnerlerle gerçekleştirilebilir iki yönlü bir iletişimdir. Peki, politikaları değiştirmek için yapılması gerekenler nelerdir? Politikaları değiştirmek; ileri sürülen savlarla ilgili bilginin toplanması, karşılıklı görüşmeler, medya kanallarını kullanmak, sosyal ve politik liderlerin taahhütleri ve programa desteklerini içerir. Karar alıcıların yerel, ulusal düzeyde sözlerini tutmaları, kaynakların kullanımı ve idari destekleri için tasarlanır. Savunu araçları nelerdir? Davet mektupları, elektronik iletişim, medya, afişler, broşürler, el ilanları, eğitim programları, kampanyalar, paydaşları buluşturma gibi araçlar “tek yönlü” iletişim araçlarıdır. Yüz yüze görüşmeler, elektronik iletişimde tartışma grupları, ittifaklar kurma, platformlar oluşturma; yerel, bölgesel, ulusal, uluslararası iletişim ağları oluşturma, deneyim paylaşma organizasyonları ise iki yönlü iletişim araçlarıdır. Daha önce savunu çalışmaları yapmamış ya da yeterli deneyimi olmamış gruplar, çalışmalara nasıl başlamalı? Çocukların yaşam kalitesinin iyileşmesi konusunu ele alalım. Ben ne yapabilirim, nereden başlayabilirim sorusuna kısa bir formül vermek gerekirse; merak etmek, araştırmak, etrafımızla paylaşmak, sorunu ve ihtiyacı tanımlamak, hedefimizi belirlemek, birlik olarak, örgütlü bir çalışma planı çıkarmak, projemizi hayata geçirdikten sonra izleyip değerlendirmek, diyebiliriz. SORUNLARI MAĞDURLAR BİLİR Sorunları en iyi maruz kalanlar, mağdur olanlar bilir denir. Çocuk parkı olmadığı için, sokakta oynayan çocuklarını trafik kazaları ile yitiren aileler, mahallesinde 0-6 yaş arası çocuklara yönelik bakım ve kamu hizmeti olmadığı için çalışamayan, çocuklarının sosyal gelişimi için çeşitli gerekli hizmetlere ulaşmaya çalışan, çare arayan kadınlar gibi. Aynı amacı hedefleyen insanların bir araya gelmesi, sorunu tanımlaması, çözüm için projeler üretmesi sivil toplum hareketinin tarifidir. En iyi örneklerden biri mahalle bazında kurulmaya başlanan kadın çocuk merkezleridir. Özellikle dar gelirli bölgelerde kamu hizmetlerinden yeterince yararlanamayan kadın ve çocuklar, başta belediye olmak üzere, resmi yöneticiler, esnaf, özel sektör gibi yerel grupların desteği ile, çocuk bakım ve gelişimi için mahalleli tarafından yönetilen, kadınların bir yandan gelir arttırıcı bir yandan ihtiyaç duydukları eğitimleri sağlayacak organizasyonlar geliştirmesi en iyi uygulamalardandır. SİVİL GİRİŞİM Ev hizmetlileri kursu Kadýköy Belediyesi'nin meslek edindirmeye yönelik Avrupa Birliði destekli yeni projesinde eðitimler baþladý YENİ UMUTLAR YEŞERİYOR KADIKÖY Belediyesi'nin Avrupa Birliði'nce desteklenen “Yeni Umutlar Projesi” nde eðitim süreci baþladý. Eðitimler, 20 kiþilik gruplar halinde “hasta bakýcýlýðý”, “giriþimcilik”, “ev hizmetleri” ve “tezgahtarlýk” konusunda veriliyor. En fazla talebin olduðu giriþimcilik dersleri 9 gün sürüyor. Tezgahtarlýk eðitimi 7 gün, hasta bakýcýlýk eðitimi 6 gün, ev hizmetleri eðitimi 12 günde tamamlanýyor. Eðitimler farklý gruplarla 1 Aralýk'a kadar sürecek. Eðitimlere katýlan kiþiler, olaydan nasýl haberdar olduklarýný, nereden öðrendiklerini ve bu eðitimlerin sonucunda neler beklediklerini þöyle anlattýlar. GİRİŞİMCİLİK Gülşen Ercan: 39 yaşında, ilkokul mezunu, evli ve üç çocuk annesi. Aile Danışma Merkezi'nin seminerlerine katılmış, “Yeni Umutlar “ projesini orada duymuş, Pazarlarda seyyar satıcılık yapıyor. Toka ve şal satıyor. Daha önce kocası ile beraber 10 yıl kuruyemiş dükkanı işletmişler, iflas edince seyyar satıcılık yapmaya başlamış. “Bu projeye kendimi, geliştirmek için katılıyorum” diye söze giriyor: “Bu çok güzel bir proje, eğitimlerin sonunda, bir iş açabilirim veya bir iş bulabilirim, diye düşünüyorum. Çocuklarımı okutmaya çalışıyorum. Onlar için ayakta durmak zorundayım, çalışıp ekmek parası kazanmalıyım. Derslerde, Türkçe'mizi düzgün kullanmayı ve ticaretin inceliklerini öğreniyoruz.” yanlışlarımı görüyorum. Buraya gelen arkadaşlarla ortak olarak iş yeri açmayı düşünüyoruz.” Memduh Emiroğlu: 52 yaşında, evli ve iki oğlu var. Projeyi, Kadıköy Sağlık ve Sosyal Dayanışma Vakfı'ndan duymuş. Daha önce fotokopi teknisyenliği yapmış, kırtasiye dükkanı varmış, iflas etmiş. “Üç ev sattım yanlış işler yaptım. Şimdi sermayem kalmadı” diyor ve anlatıyor: “Bu derslerde hatalarımı, TEZGAHTARLIK Havva Berber: 30 yaşında, liseyi yarıda bırakmış, boşanmış, daha önce otobüslerde hostes olarak çalışmış. Kadıköy Belediyesi'ne iş için başvurmuş. Belediyeden arayıp ona eğitimleri bildirmişler. “Bu derslerde insan davranışlarını, karşısındaki insanı anlamayı öğreniyorum. Bu kurstan sonra bir işe girip ekonomik özgürlüğümü kazanmak istiyorum” diyor. Barış Özçelik: 22 yaşında, liseyi yarıda bırakmış. Projeyi Fikirtepe Aile Danışma Merkezi'nin camına HAZİRAN 2005 SİVİL GİRİŞİM anaokulunda öğretmen yardımcılığı yapmış. “Burada düzgün konuşmayı, temizliği ve hijyenin ne olduğunu öğrendim, sağlık hakkında bilgiler aldım. Burada saygıyı, arkadaşlığı kavradım. Eşim işsiz; buradan mezun olunca elimde sertifika olacak ve kendime daha iyi bir iş bulacağımı düşünüyorum” diyor. yapıştırılan ilanda görmüş. Daha önceleri Mavi ve Çarşı Mağazalarında çalışmış. Pratik tecrübesi var. Eğitimlerde teorik olarak tezgahtarlığı öğreniyor ve eğitimlerin sonunda alacağı sertifikayla, daha kolay iş bulabileceğini düşünüyor. “Bilinçli tezgahtar olacağım” diyor. EV HİZMETLİLERİ Arzu Güray: 22 yaşında evli, bir kız annesi, ilkokul mezunu, daha önce Zeliha Beştürk: 28 Yaşında, evli, iki çocuk annesi, eşi marangozluk yapıyor. Hayatında hiç çalışmamış. Projeyi, Aile Danışma Merkezi'nde duymuş. “İlkokulda bile böyle bir eğitim almadım. Burada, etek bastırmayı, hijyenin ne olduğunu, fermuar dikmeyi, çocuklara nasıl davranmam gerektiğini öğrendim. Eğitimlerin sonunda sertifika da alacağım, elimde diplomayla iş bulmam daha kolay olacak” diyor. HASTA BAKICILIĞI Gülseher Er: 40 yaşında, ilkokulu bitirmiş, eşi vefat etmiş, üç çocuğu var. Daha önce markette çalışmış, evlere temizliğe gitmiş. Projeyi, Aile Danışma Merkezi'nde öğrenmiş. küçükken bu eğitimlere katılabilseydim. Hasta bakıcılığı derslerinde ateş ölçmeyi, el yıkamanın ne kadar önemli olduğunu, fazla antibiyotik almanın zararlarını, vitaminlerin önemini, öğrendik. Sertifikam olunca çok daha kolay iş bulabileceğim.” Oya Ergun: 36 yaşında, ilkokul mezunu, evli, iki çocuğu var. Eşi inşaat işlerinde çalışıyor. Daha önce paketleme işinde çalışmış. Projeyi, Kadıköy Sağlık ve Sosyal Dayanışma Vakfı'nda çalışan komşusundan öğrenmiş. “Hasta bakıcılığı derslerinde, beslenmenin önemini, sağlıklı nasıl besleneceğimizi, Şimdi yaşlı bir karı-kocaya yatan bir hastanın bakıyor, onların alışverişini temizliğini, nasıl yapıyor, yemeklerini yıkanılacağını, tırnaklarının pişiriyor. Proje için şöyle nasıl kesileceğini, nabız diyor: “Hasta bakıcılığı derslerine severek geliyorum, ölçmeyi öğreniyoruz” diyor ve eğitimlerden sonra bir burada çok güzel bilgiler mesleği olacağını belirtiyor. aldım. Keşke çocuklar Hasta bakıcılığı kursu YENİ UMUTLAR PROJESİ İÇİN BAŞVURU HAZİRAN 2005 Kasap İsmail Sokak Sadıkoğlu Plaza 5 Kat: 3 No: 71 Hasanpaşa Telefon: 0.216. 550 28 00/01 E-Posta: yeniumutlar@gmail.com En yakın Aile Danışma Merkezi'ne de danışabilirsiniz. SİVİL GİRİŞİM Kadıköy Belediyesi'nin Kadın Konukevi 250'ye yakın kadını ağırladı ve onları yaşama bağladı KADINLAR ARTIK ÇARESİZ DEĞİL Yaşadıkları şiddet nedeniyle ölümü düşünecek denli umutsuz kadınlara önce sağlık taraması yapılıyor ve psikolojik destek veriliyor, sonra becerilerine göre iş olanağı yaratılmaya çalışılıyor. Zeynep TÜRKBEN PEK çok insan hayatının çeşitli dönemlerinde kendini çaresiz hisseder. Bazen bu duygu öylesine güçlü olur ki, yaşama son vermek çekici bir hale gelebilir. Filmlerde böyle durumlardaki insanlara iyilik perileri kol kanat gerer ve filmi izleyen biz faniler gözyaşları içinde iyilik perilerinin gerçekliğine inanıverir, hayatta da öyle olmasını dileriz. Ama gerçek hayatta işler hiç de böyle yürümez. İntiharlar, cinnetler birbirini izler. Bizler, gazetelerin üçüncü sayfalarında: “Gidecek yeri olmayan genç kadın kendini trenden attı” ya da “Yıllardır kendini döven kocasını gece yarısı ekmek bıçağıyla öldürdü” türü haberlerle çaresizliğin geldiği trajik noktayı öğreniriz. Özellikle fırsat ve gelir eşitsizliğinin ve törelerin hakim olduğu toplumlarda ne sadece devlet ne de sadece kurumlar çaresiz insanlara yetişebilir. Ama işe bir yerinden başlamak gerekir. İşte 10 Aralık 2002'de Kadıköy'de, Kadıköy Belediyesi'nin sosyal belediyecilik anlayışına uygun olarak hayata geçirilen “Kadın Konukevi” buna bir örnek. Açılışından bu yana “işe bir yerlerden başlamak gerekir” düşüncesiyle hayatın içine yol alıyor: "Bir kişi bile kurtarırsak bizim için kazançtır!" UMUDA AÇILAN KAPI Evet, Kadıköy Belediyesi Kadın Konukevi, iki buçuk yılı aşkın bir süredir bıkmadan usanmadan konuklarını ağırlıyor. Konukevinin kapısı her yaştan ve her kesimden aile içi şiddete uğramış, sokakta kalmış ve gidecek herhangi bir yeri olmayan kadınlara ve onların çocuklarına kapılarını açıyor. Bugüne dek bu kapıdan giren 250'ye yakın kadına öncelikle psikolojik destek sağlanmış, aynı zamanda sağlık taraması yapılıyor ve gerekirse tedavi başlıyor. Öte yandan kadınların her birinin ayrı bir hikayesi var. Kimi kocasından boşanmak istiyor, kimi birlikte yaşadığı ama imam nikahıyla evli olduğu adama babalık davası açmak istiyor, kimi törelerden kaçıyor, kimi sadece çalışmak, kendi yaşamını kurmak istiyor. Bütün bu engellerin tek tek aşılması gerekiyor. Bu alanda konukevinin avukatları, psikologları, yöneticileri sorunları çözebilmek için var güçleriyle çalışıyor. KURALLARI VAR Kadıköy Belediyesi Kadın Konukevi'nin kuralları var. Buraya gelenler bu kurallara uymak zorunda. Hiç kimse haber vermeden evden uzaklaşamıyor, ayrıca ne kadar yakını olursa olsun dışardan herhangi birine konukevinin telefonunu vermek, yerini tarif etmek yasak. Öte yandan konukevinde kalanlar hayatı paylaşmak zorunda. Çünkü her an yaklaşık 20-25 yetişkinin ve en az 10 çocuğun yaşadığı evde disiplin ve işbölümü olmazsa işlerin yürüyemeyeceği çok açık. Herkes kendine düşen görevi yapmak zorunda. Yemekler işbirliğiyle yapılıyor. Çamaşır yıkamanın bir sırası var. Küçük çocuklar sırayla bakılıyor. İş bulup çalışmaya başlayanların çocuklarına evde kalanlar annelik yapıyor. (Öyle tembellik yapmak, sigara üstüne sigara içip, boş vakit geçirmek yok.) ÖNCE DAYANIŞMA Konukevinde kalma süresi azami üç ay. Konukevi Müdiresi Çiğdem Baydoğan, bu süre içinde en önemli çabalarının kadınların çeşitli becerilerini geliştirmek, yeni işler öğretmek ve iş bulmak olduğunu belirtiyor. Baydoğan “Çünkü ekmeğini kazanan kadın kendine güvenmeye başlıyor. Hayalleri gerçekleştirebileceğini görüyorlar. HAZİRAN 2005 SİVİL GİRİŞİM Coşkuyla hayata asılıyorlar”. Konukevinde kalan kadınlar, kaldıkları süre içinde takı ve el işleri yapmayı öğreniyorlar. Belediyenin yemek atölyesinde, çay ocaklarında ve temizlik işinde çalışmaya başlıyorlar. En önemlisi, yalnız olmadıklarını görüp, dayanışmayı öğreniyorlar. ADANUR'UN ÖYKÜSÜ Konukevi sakinlerinden Adanur'un hikayesi bu dayanışmayı, paylaşmayı çok güzel özetliyor. Adanur 27 yaşında, yedi yaşında bir oğlu var. Karadenizli ve 19 yaşında evlendirilmiş. Kocası evlendiği andan itibaren Adanur'a şiddet uygulamış. Sürekli dayak atmış, bu dayak işi artık öyle bir noktaya gelmiş ki, gündelik bir olay olmuş. Yıllar geçmiş, tam sekiz yıl. Sonunda Adanur baba evine sığınmış. Ama çocuğunu babaya bırakarak. Çünkü ailesi çocuğunu istememiş. Aile evinde hiç huzuru yokmuş. Bir yandan çocuk hasreti öte yandan babasının onu zengin bir adama vermek istemesi, ne yapacağını şaşırmış. Bu sırada telefon aracılığıyla İstanbul'da yaşayan bir adamla tanışmış. Adam telefonda çok iyiymiş, Adanur üç ay sonra kardeşi askere gidince, baba evine getirdiği beyaz eşyasıyla birlikte otobüse atlayıp İstanbul'a gelmiş. KABUS DOLU GÜNLER Telefonda iyi olan adam, gerçekte öyle değilmiş. Dört çocuğu varmış ve eski karısı eroin kaçakçılığından Romanya'da hapis yatıyormuş. Adanur çaresiz adamla birlikte olmuş. Adam onu adeta eve hapsetmiş, sürekli tecavüz etmiş ve sürekli dövmüş. Günler bir kabus olmaya başlamış, Adanur böyle giderse öleceğini düşünmüş ve bir fırsatını bulup Polis İmdatı 155'i aramış. Polisler gelip onu almışlar. İki gün karakolda kalmış, ailesini aramış, ailesi “madem bizi bırakıp kaçtın ne halin varsa gör” demiş. Çaresizlik içindeyken, Kadıköy Belediyesi'nin konukevi imdadına yetişmiş. HAYATI DEĞİŞİYOR Adanur, bundan sonrasını şöyle anlatıyor: “Burada kendimi buldum. En önemlisi babasının yanında kalan oğlumu yanıma aldım. Okula başladı, büyük bir mutluluk bu. Geldiğinde koskoca çocuk, ilgisizlikten altını ıslatıyordu. Burada herkes onu sevdiği, ilgilendiği için hastalığı geçti. En önemlisi burada bir iş edindim ,Önce belediyenin yemek atölyesinde çalıştım, şimdi çay ocağında çalışıyorum. Kendi evim var. Taksitle her bir şeyini almaya inat ettim. Hayal etmeye korktuğum bir hayatı edindim.” NİSAN'IN ÖYKÜSÜ Konukevinde kalan kadınların en çok kullandıkları sözcük güven. Konukevinde her şeyden öte bu duyguyu öğreniyorlar, yaşıyorlar. En çok da Nisan'ın dilinden düşmeyen bir sözcük bu, güven. Nisan hikayesine şöyle başlıyor: “Buraya geldiğim günlerde benim için hayatın hiçbir anlamı yoktu. Düşündüğüm tek şey, kendimi öldürmekti. Hayatım için hiçbir çözüm göremiyordum. Bir adamı sevmiş, sadece bu sevginin peşinden gitmiştim. O zamanlar 19 yaşındaydım, güzeldim. Adamın yanında sekreter olarak çalışıyordum, sonra birbirimizi sevdik. O bana bir ev tuttu, orada yaşamaya başladım. Ailemi, arkadaşlarımı reddetmiştim. Ama mutluydum. Onu seviyordum. İki yıl her şey güzel gitti. Bu arada ben gebe kaldım ve her şey değişti. Artık o iyi, şefkatli adam gitti, yerine çok gaddar bir adam geldi. Sürekli beni dövmeye başladı. Karnımdaki çocuğu bile düşünmüyordu. Bir gün çok şiddetli dövdü, ağzımdan burnumdan kan geliyordu, can havliyle oradan kaçtım. Saatlerce sokaklarda yürüdüm, intihar etmek istiyordum, böyle yollarda yürürken polisler beni kurtardı ve buraya geldim.” ÇARESİZLİĞE ÇARE Nisan anlatmaya devam ediyor: “İlk zamanlar çok kötüydüm. Aklım fikrim kaçmak ve kendimi öldürmekti. Kaçtım da. Kaçınca önce evime gittim, kapalıydı, anahtar değiştirilmişti. Sonra adamın işyerine gittim, gene beni dövdü, gene sokaklarda dolaştım. Baktım ayaklarım beni konukevine götürüyor. Gittim, müdire bana kızdı, bağışlamasını istedim. Bir daha yapmayacağımı söyledim. Gerçekten de yapmadım. Usul usul insanlarla konuşmaya başladım. Burada anneleriyle beraber kalan çocuklar beni çok etkiledi. Çocuğumu doğurmaya karar verdim. Burada doğum yaptım, çocuğuma bütün kadınlar hep birlikte bakıyoruz. Hepimizin oğlu sayılır. Şimdi belediyenin yemek atölyesinde iş öğreniyorum. Babalık davası açacağım, avukat hanım öyle dedi. İyiyim. Bir daha asla intiharı düşünmüyorum, çünkü oğlumu büyütmek istiyorum. Ve biliyorum, eğer böyle kurumlar varsa, benim gibi çaresizlere bile bir çare bulanabilir.” ÇOCUKLARIN MUTLULUĞU Konukevi'nin en mutlu konukları hiç kuşkusuz çocuklar. Nasıl mutlu olmasınlar? Anneleri hemen yanı başlarında. Üstelik hiç kimse kimseyle kavga etmiyor, kimse kimseye dayak atmıyor. Ama bazı kurallar da var. Büyük çocuklar küçüklerine göz kulak olacak. Büyüklerin işi bununla bitmiyor, birbirlerine derslerinde yardım edecekler. Sırayla sofra kurup kaldıracaklar. Herkes kendi yatağını yapacak. Geceleri diş fırçalamadan yatmak yok. Ve çocuklar hep bir ağızdan haykırıyorlar: "Burada mutluyuz!" Evet, yaşam sürüp gidiyor ve Kadıköy'de geceleri ışıkları umutla parlayan, geleceğe güvenen kadınların, çocukların olduğu bir korunak var. Umut ediyoruz ki, bu korunakların, konukevlerinin sayısı hızla artar ve yaşam herkes için biraz daha güzel olur. Not: Konukların adları yazar tarafından değiştirilmiştir. HAZİRAN 2005 HABER Futbol takımları taraftarlarının web sitelerinde dayak animasyonlarına kadar fanatizm giderek tırmanıyor SANAL ORTAMDA ŞİDDET Siteleri inceleyen Bilgi Üniversitesi'nden Doç. Dr. Değirmencioğlu, taraftarlarının internetteki yayınlarının Futbol Federasyonu'nun dikkatini çekecek boyuta ulaştığını bildirdi. FUTBOLDA şiddet tartışmalarında pek önemsenmeyen taraftar web sitelerinin önemli bir şiddet kaynağı olabileceğine ilişkin bilimsel çalışmalardan yola çıkan İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu ve öğrencisi Arda Coşkun, İstanbul'dan Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzon'dan Trabzonspor İzmir'den Göztepe ve Karşıyaka'nın da bulunduğu internet sitelerini inceledi; futbolda yasaklanmış eylemlerden karşı takımın taraftarına acı vermeyi içeren animasyonlara dek şiddeti teşvik eden öğeler buldu. Özellikle son senelerde doruk noktasına ulaşan ve “taraftar terörü” teriminin kullanılmasına neden olan şiddetin, taraftarların kendilerini stadyum dışında en rahat ve özgürce ifade edebildikleri alanların internet siteleri olduğunu saptayan araştırmacılar, çalışmalarını bu alanda yoğunlaştırdı.Bu girişimin ilk adımı olarak, araştırmacılar Türkiye'de dört büyükler olarak bilinen Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor ile hem rekabetleri hem de taraftarlarının çıkardığı olaylar ile tanınan İzmir'in iki köklü takımı Göztepe ve Karşıyaka'nın web sitelerini inceledi. RAKİP TARAFTAR DÖVÜLÜYOR Bu inceleme, kulüplerin resmi web siteleri şiddet içermese bile Futbol Federasyonu tarafından örneğin stadyumda meşale yakılması gibi yasaklanmış eylemler içerdiğini gösterdi. Araştırma asıl şiddet içeren web sitelerinin ise taraftar web siteleri olduğunu ortaya koydu. Araştırmada taraftar web sitelerinde gerek yasak eylemler, gerekse şiddeti teşvik eden veya şiddeti haklı gösteren yazılı ve görsel öğeler bulundu. Özellikle web sitelerinin forum bölümlerinde şiddet içeren veya körükleyen ifadelerin yer aldığı görüldü. Araştırmada ele alınan taraftar sitelerinin bazılarının şiddet içeren fotoğraflar yayımladığı ve özellikle bir başka takımın karşısında olma teması üzerine kurulu web sitelerinde daha çok şiddet sergilendiği belirlendi. İncelenen web sitelerinden birinde, ezeli rakip takımın taraftarını dövme içeren bir animasyon bile bulundu. Sporda centilmenliği savunan ve fakat geçmişte silahlı saldırıya da uğrayan Türkiye'nin en popüler spor yazarlarından birinin bu siteye övgü yazısı yazdığı da saptandı.“Tribünlerde Kavgaya Son, Gelin Burada Sinir Atın” başlığı ile verilen bu animasyonda karşı takımın taraftarı değişik şekillerde dövülebiliyor, nasıl zarar gördüğü ve acı çektiği izlenebiliyor. YASAK PANKARTLAR İnternet sitelerinin “resmi kulüp web siteleri” ve “taraftar web siteleri” olmak üzere iki ana kategoride incelendiği çalışma, sitenin ismi, amblemi veya simgesi, metinlerin, fotoğrafların ve video-animasyon-mp 3'lerin analizi ve site penceresinin üzerinden altından geçen akan yazılardan oluşan altı ana değişken açısından ele alındı. Sitedeki metin analizleri ana sayfa, ana sayfadan bir tıklama ile ulaşılabilen diğer sayfalar, forum bölümündeki yazılar ve sabit yazarların yazıları olarak dört gruba ayrıldı. Sitedeki fotoğrafların analizinde ise yasak olan eylemler şiddet içeren pankartlar, fiziksel şiddet, acı ve zarar verme eylemleri değerlendirildi. Araştırmanın sonucunun bir uyarı niteliğini taşıdığını belirten Değirmencioğlu ve Coşkun, web sitelerinde şiddetin önlenebilmesi için şu önerilerde bulundu: “Kulüplerin resmi web sitelerinde stadyumlarda yasaklanmış davranışlara yer verilmemelidir. Futbol Federasyonu ve kulüpler şiddete karşı olan taraftarlar işbirliği yaparak taraftar internet sitelerinde görülen şiddetin engellenmesini sağlayacak adımlar atmalıdır. Spor yazarları, web sitelerindeki şiddet yanlısı tutumlara açıkça karşı çıkmalı ve şiddet içeren web sitelerinde yazmamalı, bu gibi siteleri hazırlayan kişilere ve derneklerine destek vermemelidir.” FUTBOL'DA ŞİDDETE SON Futbol web sitelerinde Şiddet Araştırmasının devam edeceğini belirten Değirmencioğlu ve Coşkun, hedefin futbol web sitelerinde şiddetin azalması olduğunu ve incelenen web sitelerinin yeniden ele alınacağını vurguladı. Ayrıca Değirmencioğlu, araştırmanın Süper Lig'deki bütün takımları içerecek şekilde genişletileceğini ve bu araştırmanın “Futbol'da Şiddete Son” temalı bir web sitesinde düzenli olarak yayınlanmasının çok yararlı olacağını belirtti. Araştırmacılar, Türkiye'de bu konuda bilimsel veri sağlayan bir kaynağın bulunmasının çok önemli bir eksiklik olduğunu ve “Futbolda Şiddete Son” temalı web sitesi için Futbol Federasyonu'ndan destek beklediklerini söyledi. HAZİRAN 2005 HADDİNİ DEĞİL HAKLARINI BİL HAYATIN İÇİNDEN Kitaplar arasında: TEMEL YURTTAŞLIK BİLGİLERİ YILLARDIR hasretini çektiğimiz bir yurttaşlık kitabı. Devlet ve yurttaş ilişkilerinin nasıl bir düzen içinde gelişmesi gerektiğini, özgürlük kavramını, insan haklarını, bir bağımsızlık destanı olan Kurtuluş Savaşı'nı, bu savaşın ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin temel taşlarını, yasalarını anlatan, anlattıklarını örneklerle destekleyen hemen her yurttaşa gereken bir kitap. Kitap, Kadıköy bölgesinde on yıldır çalışmalarını yürüten Kadıköy Belediyesi Aile Danışma Merkezlerinde okutulmak üzere, gene yıllardır Aile Danışma Merkezlerinde görev alan eğitimciler tarafından hazırlanmış. Kitapta ayrıca bir yurttaşa gereken her türlü pratik bilgi, son derece açıklayıcı, aydınlatıcı bir biçimde yeralıyor. Örneğin, aile planlaması, hijyen, çocuk eğitimi, dengeli beslenme, aile içi iletişim, bulaşıcı hastalıklar. toplumsallaşma, doğru alışveriş, sevginin doğru biçimde gösterilmesi, kent bilinci gibi. Pek çok değerli yazarın yazılarıyla katkıda bulunduğu kitap ayrıca pek çok çizerin çizgileriyle de son derece çekici bir hale getirilmiş. Kitabı elde etmek için Kadıköy Belediyesi'nin Aile Danışma Merkezlerinden birine başvurmak yeterli. Kitapta büyük önder Kemal Atatürk'ün çeşitli söylevlerinden derlenmiş çok önemli bir önsöz de yeralıyor. Kemal Atatürk şöyle diyor: “Bilgi bütün hayatın ruhudur. İnsanlara saadet getiren bütün medeniyet, bilginin eseridir. En önemli ve feyizli görevlerimiz milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde HAZİRAN 2005 Çocuk, eğitimle aynı amaçlara yönelik oyun ve eğlenme konusunda tüm olanaklarla donatılır; toplum ve kamu makamları çocuğun bu haktan yararlanma olanaklarını artırmaya çaba gösterir. (Çocuk Hakları Bildirgesi/ İlke: 7) İlgili işçilerin temsilcisi olan sendikalarla işverenler ya da işveren örgütleri arasında özgürce görüşülerek sonuçlandırılacak toplu iş sözleşmeleri yoluyla en az ücretlerin belirlenmesi özendirilir. (Toplumsal Politika Sözleşmesi/ Madde: 10/1) mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin hakiki kurtuluşu ancak bu suretle olur. Bir millet, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin o zaferlerin sürekli neticeler vermesi ancak kültür ordusunun varlığına bağlıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür. Kültür; okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, uyanık davranmak, düşünmek, zekayı terbiye etmektir. Biz cahil dediğimiz zaman mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikat bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören alimler çıkabilir. Bir takım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çetelerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, üfürükçülere, muskacılara, tarih ve hayatlarını emniyet eden insanlardan oluşan bir kitleye medeni bir millet nazarıyla bakılabilir mi? Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en doğru yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir." Kamu çalışanları örgütleri, kamu makamlarından tam bağımsızdır. (Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkı Sözleşmesi/ Madde: 5/1) Devlet, kadınlara ülkenin kamusal ve siyasal yaşamıyla ilgili hükümet dışı örgüt ve derneklere katılma hakkı sağlar. (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi/ Madde: 7/c) Devlet, aynı düzeydeki tüm kamu eğitim kurumlarında eğitim standartlarının eşdeğerde olmasını ve yine sağlanan eğitimin niteliğine ilişkin koşulların eşdüzeyde tutulmasını güvence altına alır. (Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme/ Madde: 4/b) Herkesin, kendisi ve ailesinin sağlık ve gönenci için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes; işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi denetiminin dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir. (Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi/ Madde: 25/1) Yakalanarak ya da tutuklanarak özgürlüğünden yoksun bırakılmış olan bir kimsenin tutuklanmasının yasallığı konusunda gecikilmeksizin karar verilmesini ya da yasal değilse salıverilmesi için mahkeme önüne çıkarılmasını isteme hakkı vardır. (Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi/ Madde: 25/1) Bir üstten ya da resmi bir makamdan alınan emir, işkencenin gerekçesi olamaz. (İşkence ve Başka Zalimce, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Davranışa Karşı Sözleşme/ Madde: 2/3) Musa KART