yeni dönem neler getirir? - Arıyorum İTÜ Gazetesi
Transkript
yeni dönem neler getirir? - Arıyorum İTÜ Gazetesi
Eski Rektör Gitmeden Bize Konuştu! Cumhurbaşkanının YÖK atamalarını imzalamadan 5 saat önce Rektör ile beraberdik. Prof. Dr. Muhammed Şahin Arıyorum İTÜ Gazetesi’ne 4 yıllık süreci anlattı. arıYORUM “En Özgür Üniversite İTÜ” “Bizim üniversitede de tartışmalar oldu: “Benim öğrencilerimden saklayacak hiçbir şeyim yok” dedim. Kampüs içinde polis öğrencilerime müdahale edemez. Eylem yapan grubu kontrol edebilir ama her hangi bir müdahalede bulunamaz.” “Öğrencilerim hep ilk sıradadır.” “Öğrenciler yeni fikirleri oluşturur. Bu fikirlerin finansal olarak desteklenmesi gerekir. itü kültür ve sanat birliği basın yayın kulübü ondokuzuncu sayı, eylül ikibinoniki süreli yayın ISSN: 1305 - 4785 Şampiyonlar İTÜ’lü olur! itü gazetesi YENİ DÖNEM NELER GETİRİR? 14 Haziran 2012 İTÜ Rektör Adayları Belirleme Seçimi’nde 317 oyla ikinci sırada yer alan Prof. Dr. Mehmet Karaca YÖK’ün listesinde birinci sırada köşke yollandı ve yeni İTÜ Rektörü olarak atandı. 19 üniversiteye rektör atayan Cumhurbaşkanı Gül, 16 üniversitede YÖK’ün listesini değiştirmedi ve ilk sırada yer alan adaylar koltuğa oturdu İki üniversitede seçimde 1. olan ancak YÖK’ün 2. sıraya koyduğu adaylar atandı. Fatih Avcı yorumluyor. İTÜ Güneş Teknesi Takımı Yıllar içinde üçüncülük yetmedi, ikinci oldular. O da yetmedi bu yıl şampiyonluk trofesini Türkiye’ye getirdiler. Onlar Dünya 1.’si. İTÜ Uyarı Model Uydu Takımı GİRİŞİMCİLER PROJELERİNİ SUNDU ÖDÜLLER SAHİPLERİNİ BULDU Tasarladılar, yaptılar ve fırlattılar! Tüm rakiplerini geride bırakarak hem tasarım hem performans bakımından yarışma jürisinden tam not aldılar. Bir başka Dünya 1.’miz. İstanbul Teknik Üniversitesi ve ARI Teknokent’in, inovatif projelerini hayata geçirmek ve şirketlerini kurmak isteyen genç girişimcileri desteklemek amacıyla hayata geçirdiği “ARI Çekirdek Yarışması” finali 7 Temmuz’da İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. KULÜPLER ŞENLİĞİNİ KAÇIRMAYIN! Kerem Cankoçak: popüler bilim kitaplarının önemi unutmayın! Onların mezun olduklarında işleri hazır! Uluslararası Çevreci Şehirler (Go Green In The City 2012) yarışmasında Cansu Çelik ve Hasan Erdem Harman Dünya 2. si oldu. Şu dersleri bütünletebilir misiniz? İ S TA N B U L T E K N İ K Ü N İ V E R S İ T E S İ AYA Z A Ğ A Y E R L E Ş K E S İ ISTANBUL TECHNICAL UNIVERSITY AYA Z A G A CAMPUS İTÜ Kuzgun Takımı Bakkal mı evladım burası? İTÜ Geliştirme Vakfı’nın katkılarıyla... 2012 NNU AÖD “Motor Tasarım Yarışması”nda İstanbul Teknik Üniversitesi’nin “Kuzgun Takımı” hazırladıkları TURKjet-1 isimli tasarım projeleri ile Dünya ikincisi oldu. www.gazete.itu.edu.tr SİYAH MAVİ KIRMIZI O rta sayfadaki kampüs haritanızı Cansu ve Hasan SAYFA İstanbul Teknik Üniversitesi Kültür ve Sanat Birliği Kulüpleri’nin katılımı ile gerçekleştirilen “İTÜ Kulüpler Şenliği ‘12” yaklaşıyor. Şenliğe KSB bünyesinde bulunan yaklaşık 85 kulübün katılımı bekleniyor. İTÜ Ayazağa Kampüsü 75.Yıl Öğrenci Merkezi önündeki trafiğe kapalı alanda gerçekleştirilen şenlik bu yıl 2 -3 Ekim tarihlerinde yapılacak. SAYFA SİYAH MAVİ KIRMIZI 2 ARIYORUM EYLÜL 2012 Serdar Erbay erbays@itu.edu.tr Merhaba değerli okurlar. Şu anda Arıyorum İTÜ Gazetesi’ni takip etmektesiniz. Bu süreçte ister ilk defa karşılaşmış olun ister yıllardır aşina olun göreceksiniz ki yayın süremiz ve kalitemiz gün geçtikçe daha da artacak. Her kulübün karşılaştığı engelleri aşma tecrübemiz artıyor. Daha büyük engeller çıksa da başaracağımıza inancımız hiç bitmeyecek. Sizi bu konularla fazla sıkmadan son sayımızdan bu yana gelişen bir kaç olaydan kısaca söz edeceğim. Bütünleme Sınavları Tüm Üniversitelerde YÖK’ün aldığı karar ile tüm üniversitelerde bütünleme sınavlarının olması ve 2011 - 2012 öğretim yılında uygulanması kararı alındı. Yetkililer, bu kararın kolay sınav hakkı demek olmadığını, İTÜ’nün gereken kalite ve standartlarda sınav hazırlayacağı sinyallerini verdi. Nitekim ilk bütünleme dönemi böyle oldu. Rektörlük Seçimleri Hareketli Geçti Editörümüz Fatih Avcı’nın da köşesinde bahsettiği üzere YÖK’ün seçme - atama ikileminde 4 yıl öncesi tekerrür ederken, oy kullanma hakkı olan öğretim üyelerinin ellerindeki iradeyi kullanıp kullanmama durumları daha da sorgulanır oldu. Kendi açımdan muzdarip olduğum bir konu ise İTÜ Rektörü Gitmesin kampanyası her ne kadar aidiyet duygusu içerip göğsümü kabartsa da öğrencilerin çözüme yö- İTÜ Kültür ve Sanat Birliği (KSB), geçtiğimiz akademik yılın en başarılı kulüplerini seçti. Başarılı üç kulübün yönetimlerine hediye olarak bir aylık yüzme veya kondisyon merkezi aboneliği verildi. KSB, kulüplerin işleyişini, rektörlük ile iletişimini ve düzenini kontrol eden birimdir. Son iki yıldır uygulamaya koydukları sistemle kulüplerin yaptıkları işler, kurumsallıkları ve KSB ile olan iletişimlerini göz önünde bulundurarak başarılı kulüpleri seçiyorlar. Harçlar Ne Olacak? 2011 - 2012 akademik yılında en başarılı üç kulüp; İTÜ Gönüllülük Kulübü, İTÜ Mizah Kulübü ve İTÜ Basın Yayın Kulübü olarak belirlendi. yaşanmış ve bunların bir çoğunda büyük bir felaket yaşanmaması mucize olarak yorumlanmaktadır. Gazete kupürlerinde ‘ucuz kurtulduk’ tarzında bahsedilen boğaz içi tanker kazalarından birinin gerçekleşmesi, İstanbul Boğazının iki yakasında 15-20 km yarıçapındaki alanda oluşacak hasarlara sebebiyet verecek derecededir. 2001-2009 yılları arasında 518 kaza Doğa ile Barış derneği kurucularından, Makine Mühendisi Utku Kızıltan şunları söyledi: “1993 yılından beri sürdürdüğümüz eylemlerimizin yararlarını günümüzde görmekteyiz. Bu nedenle eylem ve etkinlikler çözüme kadar sürdürülecektir.” BASIN-YAYIN KULÜBÜ EYLÜL 2012 SEÇİMLERDEN SONRA REKTÖRLÜK 14 Haziran 2012 İTÜ Rektör Adayları Belirleme Seçimi’nde 317 oyla ikinci sırada yer alan Prof. Dr. Mehmet Karaca YÖK’ün listesinde birinci sırada köşke yollandı ve yeni İTÜ Rektörü olarak atandı. 19 üniversiteye rektör atayan Cumhurbaşkanı Gül, 16 üniversitede YÖK’ün listesini değiştirmedi ve ilk sırada yer alan adaylar koltuğa oturdu İki üniversitede seçimde 1. olan ancak YÖK’ün 2. sıraya koyduğu adaylar atandı. İTÜ’de ise eski Rektör Prof. Dr. Muhammed Şahin’in seçimden birinci çıkması atanmasına yetmedi. TASARIM Rektör seçilmesinin ardından Karaca, İTÜ mensuplarına gönderdiği mesajında “Asıl misyonu bilim olan insanlar için idari görevler, geçicidir ve bir bayrak yarışından ibarettir. Bir süre sonra benim de bu görevi aynı şekilde bir başka meslektaşıma devredeceğimin bilinci ile; bir yandan seçim öncesi ve seçim sürecinde karşılaşıp yaşadığımız tüm olumsuz hatıra ve duyguları hafızamdan tamamen sildiğimi, öte yandan tercih ve düşüncesi ne yönde olursa olsun, İTÜ’nün geleceği adına bu sürece aktif katılan, yapıcı katkı veren her arkadaşımın emeğini, beklentisini ve heyecanını zihnimde ve gönlümde tekrar tazeleyerek göreve başladığımı özellikle bilmenizi arzu ederim. “ dedi. Muhammed Şahin 458 Mehmet Karaca 317 Hasan Can Okutan 112 Dilek Boyacıoğlu 14 Hamit Alpay Er 2 Aydan Turanlı 2 Haluk Karadoğan 1 İbrahim Akduman 1 Metin Hayri Acar 1 Geçersiz 45 HABER ŞEFİ Rektör Yardımcıları da Değişti ARIYORUM İTÜ GAZETESİ YAYIN KURULU GENEL YAYIN YÖNETMENİ FATİH AVCI, avcifat@itu.edu.tr GENEL KOORDİNATÖR SERDAR ERBAY, erbays@itu.edu.tr BARAN SERDAR SARIOĞLU FATİH ÇELİK GRAFİK/WEB TASARIM KURULU OĞUZ ONUR KUL FERİT ÇAĞLAR GÜNDÜZ BATUHAN HOŞTAŞ CEYDA BAŞ HABER KURULU Aldığı oy YÖK’ün köşke yolladığı sıralama 1. Prof. Dr. Mehmet Karaca 2. Prof. Dr. Muhammed Şahin 3. Prof. Dr. Hasancan Okutan Uluslararası Petrol Mühendisleri Derneği “Society of Petroleum Engineers (SPE)” ve İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) tarafından organize edilen ve Endüstriyel ve Uygulamalı Matematik Derneği “Society of Industrial and Applied Mathematics (SIAM)” tarafından desteklenen “Akışkanlar Dinamiğinde Matematiksel Metotlar ve Büyük Petrol ve Gaz Rezervlerinin Simülasyonu” konferansı, 3-5 Eylül 2012 tarihleri arasında İstanbul Swissotel The Bosphorus’ta ve İTÜ’de gerçekleştirildi. Konferansa, ExxonMobil, Chevron, Conoco, Total, PetroChina, Rosneft, Aramco gibi dev petrol şirketlerinin yanı sıra Intel, HP, IBM ve Nvidea gibi süper bilgisayar şirketleri, Stanford ve MIT gibi üniversitelerden akademisyenler katıldı ve alanında dünyanın en iyilerinden olan birçok bilim insanı ilk defa Türkiye’ye geldi. İTÜ’den Prof. Dr. Serdar Celebi ve Doç. Dr. Ahmet Duran Konferans Organizasyon ve Bilim Komitesi’nde görev aldı. BASKI: STAR MEDYA YAYINCILIK Prof. Dr. Ali Fuat AYDIN İnşaat Fakültesi Prof. Dr. İbrahim ÖZKOL Uçak ve Uzay Bilimleri Fak. Prof. Dr. Mehmet Sabri ÇELİK Maden Fakültesi Konferans Başkanı Dr. Ali Doğru hesaplama teknolojisinin son yıllarda çok ilerlediğini, bilgisayar gücündeki artışın petrol akışının simülasyonunda bugün milyarlarca ızgaranın (grid) kullanılmasının hayal olmaktan çıkardığını; bu işin sadece petrol mühendislerinin işi olmadığını söyledi. Saudi Aramco İleri Araştırma Merkezi Direktörü Samer AlAshgar petrol endüstrisindeki gelişmeleri ve rezerv simülatörlerinde yapılması gereken iyileştirmeleri özetledi. İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı’ndan Prof. Dr. Şehvar Beşiroğlu’nun organize ettiği, Klasik Türk Müziği Konseri bu tarihi mekanda misafirleri 300 yıl öncesindeki güzelliklere götürdü. KULÜPLER ŞENLİĞİ İstanbul Teknik Üniversitesi Kültür ve Sanat Birliği (KSB) Kulüpleri'nin katılımı ile gerçekleştirilen "İTÜ Kulüpler Şenliği '12” yaklaşıyor. Şenliğe KSB bünyesinde bulunan yaklaşık 85 kulüp katılacak. Her akademik takvimin ikinci haftasında gerçekleştirilen etkinliğin üçüncüsü 2 - 3 Ekim 2012 günlerinde gerçekleştirilecektir. İTÜ Ayazağa Kampüsü 75.Yıl Öğrenci Merkezi önündeki trafiğe kapalı alanda gerçekleştirilen şenlik öğrencilerin yoğun ilgisini İTÜ BASIN YAYIN KULÜBÜ ARIYORUM İTÜ GAZETESİ gazete@itu.edu.tr, www.gazete.itu.edu.tr 05533066644 *İTÜ Basın Yayın Kulübü üyeleri Arıyorum İTÜ Gazetesi yayın kurulunun doğal üyeleridir. İsimleri belirtilen kişiler 19. sayıya doğrudan katkısı bulunan üyelerimizdir. Matematiksel Yöntemler Konferansı’nın Ev Sahibi İTÜ bekliyor. Basın Yayın Kulübü, Endüstri Mühendisliği Kulübü, Endüstriyel Proje Geliştirme ve İşbirliği Kulübü, İşletme Mühendisliği Kulübü, Kontrol ve Otomasyon Kulübü, Moleküler Biyoloji ve Genetik Kulübü, Rock Kulübü, Sinema Kulübü, Dağcılık Kulübü, Yapısal Tasarım ve Yarışma Kulübü, Amerikan Futbolu Takımı ve Uluslararası Mühendislik Kulübü gibi birçok kulüp, yıl boyunca yaptıkları çalışmalar ile şenlikte yer alacak ve tanıtımlar yapılacak. Ayrıca kulüpler tarafından alana kurulan standlarda üye kayıtları da yapılacaktır. SİYAH MAVİ KIRMIZI DAMLA BAYRAK DOĞA ÖZGÜR KIZIL EMİNE HİKMET KÜSTÜ GİZEM AKIN KAMİL CAN ERDEM SEDA GAZİOĞLU SELÇUK KESER ŞAHAN GÜL ŞEYDA ALBAYRAK TEKİN KARATEPE UTKU SÖNMEZ VOLKAN ZENGİN Yeni rektörün belirlenmesiyle birlikte yeni görevlendirmeler yapıldı. Rektör Yardımcılıklarına 2547 sayılı kanunun 13.maddesi uyarınca, Prof.Dr. Mehmet Sabri ÇELİK (Maden Fakültesi), Prof.Dr. İbrahim ÖZKOL (Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi), Prof.Dr. Ali Fuat AYDIN (İnşaat Fakültesi) atandı. Doç. Dr. Tayfun KINDAP ise 22 Ağustos tarihinde Genel Sekreterlik görevine atandı. Uluslararası Petrol ve Gaz Rezervlerinde Konferansa, 2012 yılında SPE tarafından uluslararası en prestijli ödüllerden biri olan “SPE John Franklin Carll Award” ödülüne layık görülen, İTÜ Petrol Mühendisliği mezunu değerli bilim adamı Dr. Ali Doğru başkanlık etti. Rektör Adayları Belirleme Seçimi 2012 3 SAYFA sirenler, alkışlar ve el sallayışlar arasında tüm eyleme katılanların vedalaşması ile eylem sona erdi. ARIYORUM İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ Süreç içerisinde YÖK’ün listesinin basında duyurulması ile birinci seçilen adayın sıralamada yer değiştirmesine sosyal ağlarda İTÜ öğrencilerinin gösterdiği tepki haber konusu olsa da kısa sürede tepkisizlik arttı. Bunun yerini yeni dönemde ne olacak soruları alırken, öğrencilerin gelişmeleri merakla izledikleri görülüyor. Üniversitemizin güz dönemi 24 Eylül’de açılıyor. Yeni öğrenciler, yeni dersler, yeni sınavlar... Bu dönemin bütün İTÜ mensupları için başarılı ve hayırlı geçmesi dileğimizi tekrarlıyoruz. Bizim için ise yeni dönem; yeni gazeteler, yeni haberler, yeni heyecanlar ve yeni arkadaşlar demek. Bunun için hem bütün İTÜ’lüleri 2 ve 3 Ekim’deki Kulüpler Şenliği’ne ve 2 Ekim saat 17.00’da Eski Kütüphane binasındaki tanışma toplantımıza bekliyoruz. Doğa İle Barış Derneği önderliğinde Türkiye Çevre Kozası’nın gerçekleştirdiği ‘İstanbul’u Seviyorum’ etkinliğinde 2183 tekne ile birlikte İstanbul Boğazı, yakıt ve tehlikeli madde yüklü tankerlerin geçişine kapatıldı. Etkinliğe İTÜ adına katılım, Kültür ve Sanat Birliği çalışanları ve sosyal kulüpleri tarafından sağlandı. U KSB Başkanlığı’ndan yapılan duyuruda: “Kültür ve Sanat Birliği’nin 23 Mayıs 2012 tarihinde yapılan Birim Yürütme Kurulu Toplantısında 2011 - 2012 öğrenim yılı en başarılı 3 kulübümüz arasında seçilmiş bulunmaktasınız. Bu nedenle, kulüp yönetiminde aşağıda isimleri yazılı bulunan öğrencilerimize İTÜ Beden Eğitimi Bölümünce Kondisyon Merkezi ya da yüzme için bir ay süreyle abonelik verilecektir.” ibaresi yer aldı. Yeni Dönem Başlıyor! İSTANBUL’U SEVİYORUM ! luslararası düzeyde kutlanan ‘Türk Boğazları Günü’ olan 10 Haziran 2012 günü yapılan etkinliğe saat 11:00’de Kabataş motor iskelesinden tekneye binerek başlandı. Saat 14:00 itibariyle Doğa İle Barış Derneği teknesinin koordinesinde, konvoy halinde eyleme başlayan topluluk tüm boğazı kaplayarak Kabataş iskelesine kadar kornalar eşliğinde devam etti. Kabataş iskelesi açıklarında öncü tekne protokol duruşuna geçerek, BASIN-YAYIN KULÜBÜ KSB EN İYİLERİ SEÇTİ nelik taleplerinin yeterli seviyeye ulaşamaması eksiklikti. YÖK’ün bu yasası düzenlenmedikçe her 4 yılda bir bu olay tekrarlanacaktır, bunun farkında olmak önemlidir aslında. Bununla beraber yeni dönem Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca ve ekibine başarılar diliyoruz. İTÜ mensupları, harçların kaldırılmasına -okulu uzatanlar hariç- çok sevinmiştir. İkinci öğretimin olmaması kampüs içinde bu tartışmaların pek alevlenmeyeceğini gösteriyor. Fakat yüzyılları aşkın eğitim hayatında öncü ve çağdaş olmayı hedefleyen İTÜ öğrencisi hiç bir zaman çevresinden soyut kalmayacaktır. Umarım bu düzenlemenin iyileştirmeleri yakın zamanda sağlanır. İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ EYLÜL 2012 ÜNİVERSİTE - HOCA - ÖĞRENCİ ÜÇLÜ İLİŞKİLERİ ELEŞTİRİSİ Üniversite İTÜ veya herhanği bir Anadolu veya Trakya üniversitesi de olabilir. Üniversite sadece, derslik, toplantı, konferans, spor yapıları demek olmadığına göre, cansız olan yapıların dinamik olan öğrencilerle bir ön hareketliliğinin ve canlılığının sağlanması gereklidir. Ü niversiteler, evrensel bilim üretiminin yapılması için gençlerin akılcı düşüncelerle mantık kuralları çerçevesinde tetiklenmelerini sağlamak için çok eski dönemlerden beri var olan kurumlardır. Bugün üniversite-sanayi-devlet (ÜSD) üçlüsünden bahsedilirken, bu üçlünün bile kökenini teşkil eden üniversitehoca-öğrenci (ÜHÖ) üçlüsünden hiç söz edilmemektedir. Aslında ÜHO üçlüsünün verimli ve üretken olabilmesi için öncelikle bu üçlü arasında bir ahengin ve her şeyden önce karşılıklı güven ortamının ve paylaşımın bulunması gereklidir. EYLÜL 2012 Popüler Bilim Kitaplarının Önemi Eski medeniyetlerde, mesela eski Yunan zamanlarında Atina’da tabir-i caiz ise “hıyar” tarlalarında öğretici önde yürürken onu hemen arkasında öğrenciler yürüyerek takip ederlerken sorularını sorarlar ve cevaplarını o temiz havada alırlar ama alınan her cevabında öğrenci tarafından tam algılanamaması veya hoca tarafından iyi anlatılamaması halinde öğreticiye rahatlıkla sorular yöneltilerek ayrıntılara girilerek bilgi paylaşımı sesli olarak yapılırdı. Bu eğitim sisteminde bir binaya gerek duyulmamaktadır. Bugün bazı dallarda, mesela yer bilimlerinde, saha çalışmalarının yapılması bu modele uymaktadır. Daha sonra İslam medeniyetinde bugünkü üniversitelerin ilk şekilleri olan medreseler ortaya çıkmıştır. Burada da genel olarak camilerin bitişiğinde medreseler inşa edilerek her bir odacıkta hoca etrafında yerde oturarak halka yapan öğrenciler bulunurdu. Burada da serbestçe sorular sorulmaktaydı, ancak cilerdir. Hocalar ise satıcı rolünde kişilerdir. Hür piyasa ekonomisinde müşteri satıcının sattığı malları beğenmezse almaz veya onun yerine daha verimli, uyumlu ve üretken olan başka bir satıcıya gider. İşte bu durum bugün bizim üniversitelerimizde söz konusu bile edilemez, çünkü herşeyi hocalar bilir, yönetimi onlar oluşturur ve ne kadar demokratik denilse bile (tabii ki sözde veya çıkarda) öğrenci görüşlerine yer verilmez. Hocaların değerlendirilmesi müşterilere yani öğrencilere kağıt üzerinde yaptırılır ama otoriter yönetim gerekli yaptırımları uygulayamaz. Kendilerine sorulduğunda bunu sisteme mâl ederler, ancak sistemi hocalar isteseler bal gibi değiştirebilirler ama nedense yine her türlü ilk hareket politikacılardan beklenir. Halbuki onları bu konularda tetikleyecek ÜHÖ üçlüsünün öğeleridir. Nedense bu yönde sesleri pek çıkmaz ve ellerindeki otoriteyi kaybetmek istemezler. Öğrenciler ancak mezuniyet törenlerinde, öğrenci kulüp işlerinin üniversite yönetimini eleştirmemeleri kaydı ile hocalarla bir araya gelebilirler. Bu arada değişik öğrenci kulüpleri ile de zaman zaman hocaların sosyal çalışmalar alanında bir araya geldikleri görülür ama burada temel sorunlara değinilmez. Mesela rektör seçimlerinde belirli bir yüzde de bu tür özerk, hür düşünce, güven, vb. aydınlanma öğelerinden ziyade genel olarak her devirde politikacıların güdümünde varlığını sürdürmektedir. Otoriter üniversite yönetimlerinden, politikleşmiş YÖK kurumlarından ÜHÖ üçlüsü için bir tetikleme ve cesaretlendirme beklenemeyeceğine göre her üniversitede ÜHÖ üçlüsü aşağıdaki etkinliklerle seslerini duyurabilirler. 1 Değişik hocaları belirli platformlara zaman zaman davet ederek sorunlarını açıklayarak onlardan kişisel görüşlerini almak ve böylece tutulan çeteleleri ilgili makamlara iletmek, 2 Üniversitelerde öğretim üyelerine dünya görüşlerine göre değil, gençlerin akıllarına işlerlik kazandırarak aydınlanmalarına yol açanların seçkinliklerinin belirtilmesi, 3 Bir öğretim üyesinin ülke ve o ülkenin bilim ve teknoloji varlığına katkısı ancak akılcı öğrencilerin yetiştirilmesi ile olur. Yoksa birçok kurum ve kuruluş ödüller vermektedir, ancak bunların hemen hepsi politiklik ve/ya dünya görüşlülük çarpıklığı içerir, 4 Öğrenciler derslerde anlamadıkları yerlerde hocaları sıkıştırarak onlardan akılcı, mantıklı ve sözel temel bilgileri almaya çalışmalılar. Zaten seçimlik olan dersleri öğrenciler seçmeyerek hocaya gerekli dersi verebilmektedirler, ancak bu pek işe yaramamaktadır, çünkü böyleleri hala üniversitelerde tutunabilmektedirler, 5 daha sonraları ve özellikle 1600 yılları sonrasında bu dinamik kültürün yerini bugün bile bulanık derecede de olsa hükmünü sürdüren bir otoriter yönetim hakimiyetini sürdürmektedir. Aslında Endülüsteki bu medrese sistemi ve hocaların özgürce eleştirilebilmeleri oradan Avrupa’ya yayılarak aydınlanmayı bir bakıma tetiklemiştir. Bugün ise özgür düşüncenin Batı Kültürüne kaydığını hepimiz biliyoruz. Buradan çok önemli bir çıkarım yapmak gerekirse, eğitim ve öğretimde özgür düşünce nereye kayarsa orada aydınlanma olabilmektedir. İşte bu noktada ‘’Bugün acaba üniversitelerimizde özgürce öğrenmek için dersler esnasında hocalara soru sorulabiliyor mu?’’ diye bir anket yapılsa sanırım %67-%80’lerden fazlası ‘’Hayır’’ diye cevap verecektir. Aslında üniversitelerin dinamik işleyişinin esas kaynağı müşteri rolünde olan öğren- bile olsa öğrencilerin görüşleri alınabilir ve böylece onlarda üniversitelerine faydalı olabilecek kişilerin seçilmesinde kendilerine de güvenildiği duygusu ile daha etkin ve yetkin olurlar. Böylece üniversite sistemi içine bütünleştirilmeleri (entegrasyon) sağlanabilir. Öğrenciler belirli şartları yerine getirmedikleri zaman atılabilmelerine karşılık, öğretim üyelerinin üniversitelerden atılmaları söz konusu bile edilmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti bilim ve teknolojide atılımlar yapmak için öncelikle ÜHO üçlüsünün karşılıklı güvenlerini sağlamalarına gerekli yolları göstererek işler hale getirilmelidir. Üniversiteler özerk olmadıkları için bugünün sisteminde bunu Yükseköğretim Kurumunun (YÖK) yapması gerekir, ancak bu kurumda politikleşmişliğinden dolayı Akılcı öğretimde kibarlık, dürüstlük, efendilik gibi özellikler sosyal ilişkilerden farklıdır ve üniversite veya orta eğitimde bile akılları güzelleştirebilen eğitici hocalar üstün tutulmalıdır. Yoksa yöremden, benim dünya görüşümden, vb. taraflılıkların bilim dışına bırakılması gerekir. Bu durum maalesef üniversite yönetici ve öğretim üyeleri arasında çok anlamsız bir şekilde sürüp gitmektedir. Üsttekiler bu tarafsızlığı başaramıyorlar, fakat söylemlerde rahatlıkla bulunabiliyorlar, ama alttaki geleceğin üstü olacak öğrenciler kendilerini şimdiden bu durumlara göre yetiştirmeye çalışması, 6 Üniversite içi “öğrenci çalıştayı” düzenleyerek ÜHÖ üçlüsü ilişkilerinde bulunan olumsuzlukları tartışarak, bir çalıştay bildirisi ile üniversite yöneticilerine duyurmalıdır. Bu tür çalıştaylara mutlaka konu ile ilgili olan öncelikle aynı üniversiteden veya başka üniversitelerden hocalar davet edilmesi, 7 Üniversite dışı benzer çalıştaylar yaparak YÖK’ten konu ile ilgili kişileri öğrenci sorunlarını dinleyerek ve ÜHÖ sorunlarını gerekli otorotilere taşıyarak çözümler araştıracak çalışmaların yapılması. Ü lkemizde popüler bilim kitapları alanında büyük bir açık var. Aslında bütün dünyada popüler bilim kitaplarının çok önemli bir işlevi vardır, ama ülkemizde bu işlevin önemi biraz daha fazladır. Bunun da temel nedenleri, eğitim sistemimizin bilimsel kültüre uygun olmayışı ve genel olarak geri kalmış bir toplum olmamızdır. Bilimin popülerleşmesi çok önemli. Bir toplum ancak bilimsel kültüre sahipse ilerleyebilir. Avrupa’nın bize göre daha ilerde olmasının en önemli nedeni budur. Orada 400 yıldır bilim yapılmakta, Türkiye’de ise 80-90 yıldır bilimsel faaliyetten söz edilebilir. Türkiye’de modern bilim cumhuriyetle birlikte başlamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında neredeyse bizimle neredeyse benzer koşullara sahip Rusya’da bile 1917’den çok önceleri ciddi bilimsel çalışmalar vardı. Oysa Osmanlı’da bilimsel faaliyet sıfırdı. Halk ise tamamen ortaçağda kalmıştı. Bilimin topluma yayılması bilimin popülerleşmesi ile gerçekleşebilir ancak. Bilim sadece elit bir takım insanların yaptığı bir faaliyet değildir. Aslında Alan Sokal’ın (Şakanın Ardından, AYBD) dediği gibi musluk tamircileri bile bilimsel yöntemler kullanırlar. Popüler bilim kitaplar, sokaktaki insanın zaten yapmakta olduğu bilimi daha bilinçli yapmasını, daha fazla bilgiyle donanmasını sağlar. Özetle, popüler bilim topluma donanım kazandırır. Bilimsel kültürün topluma yayılmasının sosyo-politik sonuçları vardır. Bilim sorgulayıcı insanlar yaratır. Binlerce yıllık mitolojilere değil, kendi keşfettiği, sorgulayıp bulduğu, test ettiği ve ispatladığı kuramlara inanan bir toplum yaratır bilim. Oysa Türk toplumu çevrelerindeki dünyayı yüzlerce yıldır hurafelerle açıklamış bir toplumdur. Bu durum ancak Cumhuriyet’le birlikte biraz kırılmaya başladı, ancak günümüzde Cumhuriyet’le hesaplaşmak adına tekrar bir geriye dönüş görüyoruz. Bu nedenle bilimin popülerleşmesi Türkiye’de daha fazla önem kazanmaktadır. Bilim İnsanı Özgürleştirir Gelişmiş ülkelerdeki eğitim sistemine bakarsanız, daha ilköğretimden itibaren bilimi çocuklara sevdirmeye ve öğretmeye başladıklarını görürsünüz. Televizyonlarda her gün popüler bilim programları gösterilir. Bilimsel kuramlar ve yeni gelişmeler sürekli topluma aktarılmaya çalışılır. Türkiye’de ise tam ters yönde bir gelişme yaşanmakta. Bilim yerine “din” ve “inanç” gibi konular ön plana çıkartılmaya çalışılıyor. “İnanç özgürlüğü” en moda kavram günümüzde. Oysa inanç insanı özgürleştirmez, bilim özgürleştirir. Eğitim sistemimiz ise çocuklara bilimi sevdirmek yerine ondan nefret ettirmeye yönelik, ezberci ve tamamen sınava odaklanmış. Zaten artık Türkiye’de lise öğrenimden bahsetmek pek mümkün değil. Lise dönemi sadece üniversiteye hazırlık süreci haline dönüşmüş durumda. Öte yandan televizyonlarda neredeyse hiçbir bilimsel program, belgesel yok. Bol bol magazin ve belli kanallarda da dini programlar var. Bu durumun yansımalarını İTÜ’de de görüyoruz. Türkiye’nin en iyi üç üniversiteden biri olan İTÜ’ye gelen öğrenciler Türkiye’nin en iyileri arasındadır. Oysa İTÜ öğrencilerinin genel kültür düzeyi, dünyayı anlama yetileri, özetle bilimsel kültürleri sokaktaki insandan hiç de farklı değil. Bunun temel nedeni toplumun genelindeki bilimsel kültür eksikliği. Bu öğrenciler ne ailelerinden ne de eğitim kurumlarından herhangi bir bilimsel kültür almış durumda değiller. “En iyi” sıfatını almalarının tek nedeni üniversiteye giriş sınavında kazandıkları puanlar. Hurafelere inanan bir üniversite öğrencisi profili ile karşı karşıyayız. Hal böyleyken, Türkiye’de popüler bilim kitaplarına çok iş düşüyor. Bu yazıda amacımız Türkiye’deki popüler bilim kitaplarının tarihini yazmak değil. Şüphesiz Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren az sayıda da olsa güzel popüler bilim kitapları yayımlanmıştır. Ancak bu konuda 90’lı yılların ortalarından itibaren TUBITAK’ın çıkarttığı popüler bilim kitaplarını milat olarak alabiliriz. Prof. Namık Kemal Pak başkanlığı dönemindeki TUBITAK hem konusunda en uzman insanların yazdığı kitapları basarak, hem de bu kitapların fiyatlarını çok ucuz tutarak popüler bilim yayımcılığına büyük bir ivme kazandırmıştır. TUBITAK’daki yönetim değişikliğinden bu yana pek kitap basılmasa da, hala piyasadaki en iyi kitaplar arasında TUBITAK’ın bastığı kitaplar yerini korumaktadır. Örneğin Dawkins’in “Gen Bencildir” ve “Kör Saatçi” kitaplarının baskıları tükenmiş olmasına rağmen sahaflarda kapak fiyatlarının 10 katına satılmaktadır. Sadece bu örnek bile Türk toplumunun gerçek bilimsel kitaplara ne kadar ihtiyaç duyduğunu gösterir. Popüler bilim kitapları nereden gelip nereye gittiğimizi anlamamızı sağlar Popüler bilim kitaplarının birçok önemli işlevi vardır: konunun uzmanı olmayanlara, son bilimsel gelişmeleri aktarır, bilim insanlarına kendi konularında bile farklı bir yaklaşım sunabilir. Okurlar arasında bilim insanları da olabilir, lise öğrencileri de. Günümüzde artık bilim o kadar branşlaşmıştır ki, aynı bilim dalında olanlar bile, kendi konularının dışındaki konuları takip etmekte zorlanırlar. İşte popüler bilim kitaplarının önemi burada devreye girer. Örneğin bir fizikçi, biyolojideki ya da nörobilimdeki son gelişmeleri popüler bilim kitapları okuyarak takip etmeye çalışır. Bir lise ya da üniversite öğrencisi, popüler bilim kitabı okuyarak hangi dalda uzmanlaşmak istediğine karar verir. Belli bir yaşa gelmiş, işinde gücünde olan ama aynı zamanda okumayı seven bir insan, yaşadığı dünyayı anlamaya çalışırken popüler bilim kitapları okumak durumundadır. Özellikle Türkiye gibi temel bilim eğitiminin çok zayıf olduğu, televizyonlarda bilimsel belgesellerin hemen hemen hiç gösterilmediği bir ülkede, içinde yaşadığımız evreni ve kendimizi anlamanın başka yolu yoktur. Popüler bilim okurları ırkçı, cinsiyetçi, türcü düşüncelerin anlamsızlığını görür, kozmik bir perspektif kazanır. Hazırlanmasında yardımcı olduğum Alfa Yayınevi Bilim Dizisinden (AYBD) çıkan kitaplardan örnek vererek bu söyledikleri açmaya çalışayım. Popüler bilim kitapları okuyanlar, dünyamızın bu evrende özel bir yeri olmadığını (Üç Adımda Evren, AYBD), biz insanların diğer hayvanlardan pek farklı olmadığımızı (İlk Şempanze, AYBD), var oluşumuzun bir takım doğa yasalarına ve rastlantısallığa bağlı olduğunu (Rastlantı ve Zorunluluk, AYBD), insan zekasının teknoloji kullanımı sayesinde geliştiğini (Yapay Maymun, AYBD), modern nörobilimin Descartes’ın beden/ ruh ikiliğine son verdiğini (Madde ve Bilinç, AYBD) görürler; empatinin kaynağını (Empatik Beyin, AYBD), beynin nasıl işlediğini (İnanan Beyin, Sınırların Ötesi, Düşüncenin Kökeni, AYBD), haz duygusunun kökenini (Hazzın Bilimi, AYBD), vücudumuzun nasıl işlediğini ve canlı yaşamı (Nasıl Yaşarız Nasıl Ölürüz, Dost ve Düşman Bakteriler, Virüs Gezegeni, Sevişen Beden) öğrenirler. Ayrıca, modern bilimin ışığında toplum bilimlerine yeni yaklaşımlardan haberleri olur (Mem Makinesi, Memetik Evrim, Kültürün Darwincileşmesi, AYBD). Ancak kitapçı dükkanlarında “popüler bilim” raflarında gördüğünüz her kitap gerçek bir popüler bilim kitabı değildir. Piyasada “Big Bang ve Tanrı” gibi çok sayıda sahte-bilimsel ve şarlatanlık kitapları mevcuttur. İyi bir popüler bilim kitabının başlıca kıstasları vardır. Her şeyden önce kitap konunun uzmanı tarafından yazılmalıdır. Örneğin söz konusu olan kuantumla ilgili bir kitapsa, mutlaka bir fizikçi tarafından, hem de tercihan kendini kanıtlamış, bilimsel olarak sağlam bir fizikçi tarafından yazılmalıdır. AYBD’den çıkan “101 Soruda Kuantum” ve “Biraz Kuantumdan Zarar Gelmez” bunlara iyi birer örnektir. Raflarda gördüğünüz “kuantoloji”, “kuantum düşünce” gibi kitaplar asla birer popüler bilim kitabı değildir. İkinci olarak, popüler bilim kitabı herkesin anlayacağı bir dille yazılmalıdır. Hayatında hiç fizik dersi görmemiş bir okura da kuantum fiziği okutmayı hedeflemelidir. Hayatında hiç evrim dersi görmemiş bir tıp doktoruna (ki maalesef ülkemizde bunlardan çok vardır) evrim gerçeğini basit bir dille anlatabilmelidir. Son olarak, çeviri meselesi de çok önemlidir. Piyasada çok sayıda çevirisi kötü popüler bilim kitapları var. Bu kötü çevirilere yazık oluyor, çünkü kitapların orijinalleri aslında çok güzel, ama kötü çeviri ve kötü editörlük yüzünden okunacak gibi değiller. 101 Soruda Kuantum Kenneth W. Ford / Çev.: Barış Gönülşen ’Kuantum fiziğindeki “büyük fikirlerin” kesin bir listesi yok. Ancak kuantum fiziğinin doğa kavrayışımıza kazandırdıklarının özünü yansıtan on iki fikir var. Bunların tümünün ortak noktası fiziksel dünyanın nasıl işlemesi gerektiğine dair gündelik deneyimimize dayanarak kazandığımız beklentilerle, bir diğer deyişle “sağduyuyla” çelişiyor olmaları...’’ Konusunda uzman bir fizikçi olan K.W.Ford, dikkatlice seçilmiş 101 sorunun ceabını herkesin anlayabileceği bir şekilde vererek, kuantum kuramının üzerindeki gizemi kaldırmayı amaçlıyor. Son yıllarda çok sık rastladığımız ‘yanlış kuantum önyargılarını’ bu 101 soru-cevap ile çürütüyor. Kuantumun en temel özelliklerinin birer özetinin yer aldığı kitap, kuantum konusunda bilmeniz gereken herşeyi özetliyor. ‘Çok harika bir kitap. Okumaktan kendinizi almayacaksınız’ Frank Wilczek, 2004 Fizik Nobel ödülü sahibi. “Kenneth Ford’ un soru-cevap yöntemi, kuantum tuhaflıklarını bir referans kitabı olacak şekilde açıklıyor.”—Amanda Gefter, New Scientist “Onlarca yıl boyunca piyasada yayınlanan genel okur kitlesine yönelik modern fizik kitapları içinde en iyisi’’ Jack W. Weigel, Library Journal Çoklu Ev re nl e r John Gribbin / Çev.: Emin Karabal Evrenimiz birçok evrenden sadece biri midir? Modern fiziğin en büyüleyici gizemleri bize bunu gösteriyor gibi. Diğer evrenlerin bizden önce geldiği, bizimkinin yanı sıra süzüldüğü veya bizimkini yansıttığı ne kadar imkansız gözükse de buna dair kanıt şaşırtıcı biçimde ikna edicidir. Şaşırtıcı ve karmaşık fikirleri en basit ifadelerle anlatmadaki yeteneğiyle bilinen ünlü bilim yazarı ve astrofizikçi John Gribbin,Çoklu Evren Arayışında kitabında okuyucuyu gerçekliğin sınırlarına doğru sıradışı bir yolculuğa çıkartıyor. Kuantum fiziği, termodinamik, sicim teorisi ve Evren’in doğası hakkındaki en yeni araştırmaları ele alarak, güncel kozmolojiye yaptığı bu harikulade gezinti aynı zamanda yerleşik bilim dünyasının ötesine, teorik fizikçilerin daha henüz sormaya başladığı hayret verici sorulara doğru yol alıyor. Eğer evrenimiz üç boyutlu ve sonsuz ise, nasıl başka bir şeyin içinde olabilir? Bu alternatif evrenlerin birine seyahat etmek mümkün müdür? Parçacıklar oraya her an seyahat ediyorlar mıdır? Bilim adamları ona seyahat edemeden nasıl Çoklu Evren’in varlığını kanıtlayabiliyorlar? Atoml ar ın D an sı Marcus Chown / Çev.: İmge Tan ‘Atomların dansı’, popüler bilim dalında bir çok ödüle sahip olan İngiliz yazar M. Chown’un en kapsamlı kitaplarından biridir. Sonsuz küçükten sonsuz büyüğe, evrendeki hemen her olguyu mercek altına yatıran bu kitap, her bölümde gündelik bir gözlemden yola çıkarak, bu gözlemin nihai gerçekliğiyle ilgili daha derin bir konuya dikkat çekiyor. ‘’Bu kitabın amacı basittir: Dünyanın aşina olduğumuz özelliklerini ele alarak, onların nasıl olup da bize gerçekliğin temel doğası ile ilgili derin gerçekleri anlattıklarını bilim alanındaki mevcut bilgilerimizin ışığında göstermek; olağan dünyanın kozmik işaretlerini okumaktır. Ya da William Blake’in ifadesiyle “Bir Kum Taneciğinde -düşen bir yaprakta, bir gülde veya yıldızlı bir gökyüzündeDünya’yı görmektir.” SİYAH MAVİ KIRMIZI Üniversitelerimiz ve eğitim modelimiz hep dışarıdan gelen etkilerle şekillenmekte ancak bu şekillenmede ülkenin kültürel, sosyal ve ekonomik yapısı göz önünde tutularak uyarlamalar yapılmamaktadır. Bunlar arasında ÜHO üçlüsünü teşkil eden bireylerin arasında en önemli ve herşeyin ilk harfi gibi olan “karşılıklı güven” bir türlü sağlanamamaktadır. Bunun değişik nedenleri arasında genel ölçekte politikanın üniversite işlerine değişik kamu kuruluşları ile karışması gelirken asıl sorun üniversiteyi oluşturan bu üçlünün ortak ve paylaşımcı davranış biçimlerinin bulunmamasından gelmektedir. Genel olarak “neme lazımcılık” hüküm sürmekte ve bunun en önemli sebebi ise üniversite yönetiminde üçlüyü meydana getiren öğeler arasında görev paylaşımının bulunmaması gelmektedir. BASIN-YAYIN KULÜBÜ SAYFA Ülkemizde üniversite sayısı yapay olarak arttırılırken öğrenci ve öğrenmek isteyenlerin sayısı doğal olarak artmakta, ancak öğretici yani öğretim üyesi sayısında istenen artışa ulaşılamamaktadır. Birçok üniversitemizde öğrenci bulunmasına karşılık öğretim üyesi bulunmasında sıkıntılar vardır. ÜHO üçlüsünün işlerlik kazanarak,ÜSD üçlüsüne daha da ivmeli işlerlik kazandırılması, maalesef, gözardı edilmektedir. Nasıl olurda ÜHO arasında bir ahenk bulunmazken ÜSD üçlüsünden medet umulabilir? İşte bu sorunun oldukça ayrıntılı ancak kısa bir açıklaması aşağıdaki paragraflarda verilmektedir. 5 ARIYORUM İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ Doç. Dr. Kerem Cankoçak kerem.cankocak@itu.edu.tr Prof.Dr.Zekâi Şen zsen@itu.edu.tr SAYFA SİYAH MAVİ KIRMIZI 4 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ARIYORUM SAYFA SİYAH MAVİ KIRMIZI 6 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ARIYORUM BASIN-YAYIN KULÜBÜ EYLÜL 2012 İTÜ’NÜN DÖRT YILI: 2008 - 2012 2008 Ağustos ayında İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlük görevine gelen Prof. Dr. Muhammed Şahin, görev süresi bitmeden verdiği röportaj ile 4 yıllık süreci anlattı. Rektörlük odasında başlayan röportaj İnşaat Fakültesi çıkışında son bulurken, “Bundan sonra beni nerede görmek istersiniz?” sorusunu bizlere yönelterek rektörlüğünün ardından yeni projeleri olacağı sinyallerini verdi. Ö ğrenci Projeleri: “Öğrencilerimize ne verdiysek fazlasıyla geri aldık.” Öğrenciler yeni fikirleri oluşturur. Bu fikirlerin finansal olarak desteklenmesi gerekir. Yönetim olarak biz İTÜ öğrencimize güvendik ve fikirlerini desteklemeye başladık. 2008’de projelere ayrılan bütçe 70.000 TL idi. 2011’de 1.500.000 TL harcadık. Meyvelerini de hemen aldık. Uluslararası yarışmalarda dereceler aldık. Bu başarılar hem ulusal hem de uluslararası platformda üniversitemizin algısını değiştirdi. Algı değişikliği süreç gerektiren bir durumdur, fakat biz bunu çok çabuk başardık. Milyonlarca dolar ayırıp, reklam yapsak ulaşamazdık. Öğrencilerimizin bu başarılarından dolayı hem ülke olarak hem de üniversite olarak gurur duyduk. Bundan dolayı öğrencilerime teşekkür ediyorum. Öğrencilerimize ne verdiysek fazlasıyla geri aldık. Yurt dışında üniversiteler yüksek duvarlarla çevrili değildir. Bina güvenliği esas önemli. Dışarıya kapalı olamayız. G ıda Hizmetleri ve Yemek Bursu: etkin Mühendislik: İTÜ, Mühendislik Programı mezunlarının, yetkin mühendisler olarak uluslararası projelerde görev alabilmesi için dünya çapında yapılan sınavlarla Yetkin Mühendislik Belgesi veren ABD’deki NCEES’e (National Council of Examiners for Engineering and Surveying) başvurdu. NCEES’in denetim ve incelemeleri sonucu İTÜ, Yetkin Mühendislik Sınavı’nın Türkiye’deki merkezi oldu. Sınava girme hakkı sadece İTÜ mezun ve öğrencilerine verildi. İlk sınav 15 Nisan 2012’de Ayazağa Yerleşkesi’nde gercekleştirildi. S anatta Yandal Programı: Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın varlığının üniversitemizin her köşesine kattığı rengi yaygınlaştırmak için Müzikoloji, İTÜ, öğrencilerine sağladığı yurt imkanlarını 2008 - 2012 döneminde de sürekli arttırdı. Toplam kapasite 2008’de 2951 öğrenciyken, 2011’de bu sayı 3349’a çıktı. Böylece 2011’de kız öğrenciler için yurt sorunu çözümlenmiş oldu. 630 kişilik İTÜ Denizcilik Fakültesi Binali Yıldırım Öğrenci Yurdu ile toplam 4000 kişilik yurt kapasitesine erişildi. İTÜ Mezunlar Konseyi’nin Mezunlar Meydanı projesi gelirleriyle daha fazla Öğrenciye yurt olanağı sağlanacak. ve idari personelinin çocukları için eğitim ücretlerinde %60 indirim olanağı sağlandı. İ TÜ Kamu Konutları: 2008’in Ağustos ayında 263 olan kamu konutu sayısı, bir sonraki yıl 23 yeni konutla 286’ya çıktı. 2010’da akademik ve idari per- K urumsal Kimlik Çalışmaları ve 1773 İTÜ Satış Mekanı: Üniversite kurumsal kimlik kılavuzunun hazırlanması ile ilgili çalışmalar ve İTÜ logosunun her türlü telif hakkının korunmasına yönelik tescil işlemleri tamamlandı. İTÜ’nün kurum içi ve kurum dışı iletişim ve tanıtımlarında hedef kitlelere göre ayrışmış ürünlerin tasarım ve uygulamaları yanında çeşitli armağanlar ve satışa yönelik tasarım ürünlerinin yer aldığı 1773 İTÜ Satış Meka- İTÜ, lisans 1. sınıf öğrencileri için Mezunlar Konseyi ile birlikte Mentorluk Sistemi Projesi’ni hayata geçirdi. İş yaşamında aktif bir İTÜ mezunu ve üst sınıflardan bir lisans öğrencisinin yol göstericiliğini içeren proje kapsamında, ilk aşamada 200 öğrenciye ders seçiminden sosyal toplam sayısı 82 bin olan Ar-Ge personelinin 2013’de 100 bine ulaşması durumunda, Türkiye’deki tüm Ar-Ge personelinin onda birini bünyesinde toplayan Ayazağa Yerleşkesi tam anlamıyla bir teknoloji üssü olacak. İ TÜ-KKTC: 2007 yılında ortaya çıkan İTÜ-KKTC Eğitim Araştırma Yerleşkeleri kurma düşüncesi, ulusal ve uluslararası mevzuat oluşturma ve kurulum çalışmaları, 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı’nda; Gemi Makineleri İşletme Mühendisliği Programı, Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği Programı ve Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği Programı’na lisans öğrenci kabulü ile yeni bir aşamaya geldi. Lefkoşa, Gazimağusa 2008-2012 döneminde Teknokent yatırımlarına önem verildi. 2009’da projelendirilen ARI-3 binası, 56.000 m2’lik alanda birçok yeni fiziksel ve işlevsel olanakla Ağustos 2012’de hizmete girecek. 2010’da 6500 m2’lik ARI-4, Türk Telekom iştirakleri ile hizmete girdi. 7000 m2’lik ARI-5’in ve 2600 m2’lik Akademik Kuluçka Merkezi’nin ihale süreçleri son aşamaya getirildi. Bütünleme sınavının düzeyi aynı olacak. İTÜ kaliteden ödün veremez.Yaz okullarının esas amacı başarılı öğrencileri desteklemektir. Çap yapan, yandal yapan ya da erken bitirmek isteyen öğrencilere olanak tanımaktır. Bu arada da geçemeyen öğrencilere de şans tanınmış oluyor ki öğrenci geçemediği dersi sene içinde iyi öğrenememiş demektir. Yaz okulları aynı zamanda geçemediği dersi pekiştirip geçmesine yardımcı oluyor. Umarım bu bütünleme sınavı yaz okulları felsefesine zarar vermez. İTÜ’de dışarıdan algılandığı gibi hocalar yazın ders vermek için öğrenci bırakmaz. Hatta ders açmıyorlar. Bizim hocalarımız araştırma odaklı çalışır, yaz döneminde proje hazırlar, raporlar hazırlar, yurt dışına gider. Yazın bunlara vakit ayırmak istiyorlar. K antinler: SKS’ye bağlı bir İTÜ Sosyal Tesisler İşletmesi kurulacak. Hocalar danışmanlık yapacak. Profesyonel çalıştıracağımız kısımlar da olacak. Özellikle mutfakta. Ayrıca S taj Otomasyonu: Staj otomasyonu, öğrencilerin zorunlu staj sürecini yönetmek amacıyla tasarlanmış web tabanlı bir uygulama olarak devreye sokuldu. Uygulama 2010 yılında İnşaat Fakültesi’nde başladı; 2011’de de diğer fakültelerin kullanımına açıldı. 56 bin staj bilgisi içeren sistemden bugüne kadar 8 bin öğrenci yararlandı A kademik Kadro Yükseltme ve Atama Sayısında Artış: 2008-2012 döneminde profesörlük, doçentlik ve yardımcı doçentlik kadrolarında, sırasıyla, 104, 119 ve 151 atama ve yükseltme gerçekleştirildi. 2008’de 908 olan öğretim üyesi sayısının, devam eden atama ve yükseltme sürecinin tamamlanmasıyla 2012’de 1028’e yükselmesi bekleniyor. E ğitim Öğretim Desteği: İTÜ akademik ve idari personelinin çocukları için Ayazağa Yerleşkesi’nde 200 öğ- İTÜ kadar özgürlüklerin sınırsız olduğu bir üniversite yok Türkiye’de. Biz geldiğimizde bazı olaylar olmuştu. Öğrenci başkanını biz senato yönetim kuruluna aldık. Her konuda gelebiliyorlar. Fakat gelmiyorlar orası ayrı. Diğer ünilversitelerde sadece öğrencilerle ilgili konularda toplantılara katılabiliyorlar. Bizim üniversite de de tartışmalar oldu fakat benim cevabım “benim öğrencilerimden saklayacak hiçbir şeyim yok” oldu. Üç buçuk senedir polisin müdahale edeceği bir olay olmamıştır. Kampüs içinde polis öğrencilerime müdahale edemez. Eylem yapan grubu kontrol edebilirler ama her hangi bir müdahalede bulunamazlar. Onlar da eylemlerini yaparlar dağılırlar. Benim üniversitemde etrafı yakıp yıkan öğrenci yok. Burası gençliğinizi kullanabileceğiniz son yer. Çünkü mezun olunca ister istemez kapitalist olacaksınız. Benim tek istediğim eylemlerde birbirinize zarar vermemeniz. Benim bu yaklaşımıma da öğrenciler olumlu cevap veriyorlar. renci kapasiteli İTÜ Kreş ve Anaokulu’nun yapımına başlandı. 960 öğrenci kapasiteli İTÜ Geliştirme Vakfı Beylerbeyi Yerleşkesi Anaokulu ve İlköğretim Okulu ise Anadolu yakasında açıldı. Geliştirme Vakfı Okulları’nda uygulanan özel Rektörlük ve bağışçı bursları kaldırılarak İTÜ akademik • Ulusal Membran Teknolojileri Ar-Ge Merkezi • Nanobilim ve Nanoteknoloji Ar-Ge Merkezi • RF/Karışık İşaret Ar-Ge Merkezi • Bilim Muhendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi sonele tahsis edilen blok ile bu sayı 350 oldu. Ayrıca genç akademisyenler için 126 adet stüdyo daire yapıldı ve eşyalı olarak tahsis edildi. Son olarak yapımı biten 16 adet konutun hizmete girmesiyle toplam konut sayısı 492’ye ulaştı. nı açıldı. U IUC ile Lisans ve Yüksek Lisans Ortaklığı: İTÜ, dünyanın önce gelen üniversiteleri arasında bulunan ve inşaat mühendisliğinde dünyanın en iyisi kabul edilen University of faaliyetlere, staj ve yurtdışı tecrübesine kadar pek çok alanda yardımcı olunmaya başlandı. A RI Teknokent: 2012-2013’te bitmesi planlanan projeler sonucu, mevcutta ARI-1 ve 2’de 2000 olan Ar-Ge personeline ek olarak, Dijital Türkiye Üssü’nde 3000, ARI-3, 4 ve 5’te 4000, Enerji Teknokenti’nde 1000 Ar-Ge personelinin çalışması öngörülüyor. Halen yaklaşık 1000 öğretim üyesi bulunan İTÜ’de, bu projelerle birlikte; 2013 sonuna kadar Ar-Ge çalışması yapan 11 bin kişi olacak. Türkiye’deki Dernekler, vakıflar sürekli yönetim ve birbiriyle sorun yaşardı önceden. Bu birimler tek ses çıkarmaya başladı ve başarıya odaklandı. Üniversitedeki barış ortamı başarıyı büyük oranda arttırdı. ve Yenierenkoy’de toplam 600 hektarlık bir alan İTÜ’ye tahsis edildi. Lefkoşa’da idari faaliyetler icin kiralanan 600 m2’lik tarihi binanın restorasyonu 2011 yılında ihale edilerek tamamlandı ve hizmete girdi. Y eni Araştırma Merkezleri: 2008-2011 döneminde İTÜ bünyesinde dört yeni araştırma merkezi kuruldu: öğrenciler de serviste çalışabilecek. Kampüs Gıda istediğimiz kalitede hizmet veremedi. Bundan dolayı da öğrenciler ve öğretim üyeleri tercih etmedi. AVM yokken özellikle öğretim üyeleri İstinye Park’ta yemek yiyordu. Öğrencilere Kampüs Kafe’den memnun musunuz diye sorduğumda öğrenciler hayır cevabını verdi. 14 Haziran’da kantinlerle ilgili sözleşme bitti. Diğer birimlerde devam edip edemeyeceği hizmet kalitesine bağlı. Üniversiteye kira ödeyemiyor, zarar ediyor, çünkü tercih edilmiyor. Fakat kaliteli bir hizmet yaparlarsa devam ederler. Öğrenci memnuniyeti çok önemlidir. Yoksa giderler. Kampüs Kafe kolektifin karşı çıktığını, diğer öğrencilerin memnun olduğunu söylüyor. Ayrıca benim de onlara daha yakın olduğumu. Buradaki her öğrencinin geleceğinden ben sorumluyum. Öğrencilerim arasında ayrım yapamam. Her öğrenci benim için önemlidir. Bir tane öğrenciyi bile kaybedemem. O öğrenciyi yetiştiren anne babaların emeklerine saygısızlık olur. Ö ğrenci Bursları: 2008 yılında yıllık 5.5 milyon TL olan öğrenci burs desteği 2012 yılında yıllık 12.5 milyon TL’ye yükseltildi. L isans Eğitiminde Abet Akreditasyonu: İTÜ, eğitim kalitesini küresel ölçekte sürdürdüğünü kanıtlamak için 2009’da tam akreditasyon almak amacıyla ABET’e (Accreditation Board for Engineering and Technology) başvurdu. 2011’de açıklanan sonuç raporuna göre 23 mühendislik programında tam akreditasyon alan İTÜ, 2011’de dünya- nın en fazla sayıda akredite olmuş mühendislik programına sahip üniversitesi oldu. Y eni Ders Planları Ve %100 İngilizce Programlar: İTÜ, ABET akreditasyonu ve Bologna süreci çerçevesinde 57 lisans programının ders planlarını yeniden düzenledi. Genel eğitim altında, İnsan ve Toplum Bilimleri, Sanat ve Beden Eğitimi derslerinin yanı sıra kredisiz Almanca, Fransızca, İspanyolca ve Japonca dersleri de açıldı. Bilim dili olarak Türkçe’yi geliştiren %30 İngilizce lisans programlarına paralel olarak tüm programların en az birer şubesinde, uluslararası düzeyde lider mezunlar yetiştirebilmek için %100 İngilizce lisans programları açıldı. Ö ğrenci Konseyi Seçilirken Siyasi Bakılmamalı: Öğrenci konseyi çalışan bir konsey değil. Umarım eylülde daha aktif bir konsey seçilir. Senatoya dahi gelmiyorlar. Sonuçta biz orda sizin adınıza karar veriyoruz sizden birisi olması lazım orda. Konsey seçilirken siyasi bakılmaması lazım. Hepinizin sorunları aynıdır burada öğrencisiniz hepiniz. Zaman zaman biz sizin haklarınızı verirken yeterince cömert olamayabiliriz bunun için konseyin aktif olması lazım. 2008’de uluslararası işbirliği çerçevesinde imzalanan protokol sayısı 86 iken 2012 Mayıs itibarı ile 162’ye yükseldi Y abancı Diller Yüksekokulu’nda Cea Akreditasyonu: Yabancı Diller Yüksekokulu, 2009’da yabancı dil eğitimi akreditasyonu icin CEA’ya (Commission on English Language Program Accreditation) başvuruda bulundu. Bu süreç sonunda, 2012’de İTÜ Lisans ve UOLP İngilizce Hazırlık Programları 5 yıl süre ile akredite edildi. A nabilim Dalları: Anabilim dallarını kaldırmak doğru bir karardı. Dünyanın gelişmiş üniversitelerinde zaten böyle bir uygulama yok. Üniversitemize dinamizm kattı. Hocalarımızın yayınlarının kalitesi arttı. Öğretmenlerin projeleri arttı. Savunma sanayinden endüstriden çok sayıda proje aldık. A VM: Avm komple bir tesis. Tek tek kiraya verilirse tek tek muhatap olmak zorunda kalınır. Ayrıca ortak alanlar var ve oralarda eleman çalıştıramayız. Kendi fakültelerimize bile yetiştiremiyoruz. Kirayı alan grup oraya 1,5 milyon TL yatırım yaptı. Biz bunu yapamazdık ve sıradan bir kantin gibi olurdu. Röportaj: Serdar ERBAY, Şeyda ALBAYRAK, Selçuk KESER, Baran Serdar SARIOĞLU, Volkan ZENGİN SİYAH MAVİ KIRMIZI Y Y urt Olanakları: 560’ın üzerinde öğretim üyemiz var İngilizce eğitim veren ve YÖK’ün kriterlerini sağlayan. ODTÜ nün 720 öğretim üyesi var fakat ODTÜ tamamen İngilizce eğitim veriyor. M entorluk Sistemi Projesi: EYLÜL 2012 SAYFA Eylül 2008’den itibaren öğrenci ve idari personel yemek ücretlerinin düşürülmesinin yanı sıra son dört yıldır akademik ve idari personel ile öğrenci yemek ücretleri arttırılmadı. Yemek ücretlerinin artmaması için gereken 1,5 milyon TL’lik fark, üniversite tarafından sübvanse edildi. 2008’de 788 öğrencinin yararlandığı karşılıksız yemek bursunun kapsamı genişletildi; ihtiyacı olan her öğrenciye yemek bursu verildi. Bu burstan 2009 yılından itibaren 2000, 2011 ve 2012’de ise 2500 öğrencinin faydalanması sağlandı. Çalgı ve Türk Halk Oyunları Bölümleri’nde tüm İTÜ öğrencilerinin yandal yapabilmesine Senato tarafından karar verildi. Ülkemizde ilk olan bu uygulama ile amaç; mühendis ve mimarlık eğitimi alan öğrencilerimizden sanata ilgi duyanları teşvik etmektir. BASIN-YAYIN KULÜBÜ Illinois Urbana-Champaign (UIUC) ile 3+2 lisans ve yüksek lisans ortaklık anlaşması imzaladı. Anlaşmaya gore İTÜ İnşaat Mühendisliği öğrencileri, lisans programlarının dördüncü yılını ve bir yıllık yüksek lisans programını UIUC’de tamamlayarak iki diploma almaya hak kazanabilecekler. 7 ARIYORUM İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SAYFA SİYAH MAVİ KIRMIZI 8 Yerleşkede Ne Nerede Yapılır? İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ARIYORUM BASIN-YAYIN KULÜBÜ EYLÜL 2012 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ARIYORUM BASIN-YAYIN KULÜBÜ EYLÜL 2012 İ S TA N B U L T E K N İ K Ü N İ V E R S İ T E S İ AYA Z A Ğ A Y E R L E Ş K E S İ ISTANBUL TECHNICAL UNIVERSITY AYA Z A G A CAMPUS Yemek Yemek Kampüsün merkezinde bulunan yemekhane haftaiçi saat 11.30 - 14.00 ve 18.00 - 20.00 saatleri arasında hizmet vermektedir. Ayrıca yemek yiyilip, sohbet edilebilecek mekanlar içinde AVM Sosyal Merkezi, Kampüs Kafe ve bütün fakültelerdeki kantinler mevcut alanlardır. İTÜ BASIN YAYIN KULÜBÜ Kültür - Sanat ve Kulüplere Katılım Organizasyon ve etkinlikler genel olarak Süleyman Demirel Kültür Merkezi(SDKM) ve Kültür ve Sanat Birliği (KSB) Binasında yapılır. KSB Binası’ndaki yönetimden üniversitedeki kulüp ve etkinliklerden haberdar olmak, katılım göstermek için bilgi alabilirsiniz. Öğrenci İşleri: Öğrenci Belgesi ve Transkript Öğrenci Otomasyon Merkezi’nden öğrenci belgelerinizi alabilirsiniz. Yeni kayıt olan öğrenciler öğrenci kartlarında bulunan belirli bir hak ile direk öğrenci belgesi alabilirken, bu kullanım hakkını bitirenler Vakıfbank’a gerekli ödemeyi yaparak öğrenci belgesi, transkript gibi belgeleri alabilmektedir. Ayrıca otomasyon binası ders kayıt işlemlerinin de düzenlendiği yerdir. Sistem veya İTÜmail şifrenizi kaybederseniz! Bilgi İşlem Merkezi öğrenci kartınız ile giderek şifrelerinizi yenileyebilirsiniz ve bu birimdeki çalışanlar üniversite içindeki internet ağını kullanamama gibi kullanıcı sorunlarınızda size yardımcı olacaklardır. Öğrenci Kartınız Kaybolursa, Kırılırsa! Kart İşlem Merkezi bu tip durumlarda veya kart ile giriş yapacağınız mekanlarda(yemekhane vb.) öğrenci kartınızın senkronizasyonunu sağlamaktadır. Kartınızı yeniden çıkartmanız için Kart İşlem Merkezi görevlilerinin belirteceği meblayı İTÜ’nün Vakıfbank hesabına yatırmanız gerekmektedir. Bir Kitap Alayım da Evde Okurum Diyorsanız! Kütüphanelere öğrenci kartınız ile girerek istediğiniz dökümanı inceleyebilirsiniz. Bunun dışında bir kitabı kütüphane dışında okumak için kütüphane görevlilerinden öğrenci kartınıza barkod istemelisiniz. Her İşin Başı Sağlık! Medikososyal Merkezi ile gün içinde başınıza gelebilecek yaralanmalar, hastalıklar konusunda merkezde bulunan doktorlar ile ön kontrolleriniz gerçekleştirilir, gerek görülürse daha kapsamlı hastanelere sevk edilirsiniz. Rektörlük Rektörlük ile ilgili dilekçelerinizi Rektörlük binasında bulunan Kayıt Bürosuna ulaştırmanız gerekmektedir. Erasmus Düşünenler! İTÜ Avrupa Birliği Merkezi Erasmus ile ilgili bilgi alabileceğiniz birimdir. Öğrenci Otomasyon Merkezi binasında yer almaktadır. Sıkıldım, Bir Kahve İçecek Birileri Olsa Diyorsanız! İTÜ Basın Yayın Kulübü üyeleri, KSB’nin hemen yanındaki Eski Kütüphane Binasında sizleri bekliyor olacaktır. 2012 NNU AÖD İTÜ BASIN YAYIN KULÜBÜ İTÜ BASIN YAYIN KULÜBÜ 9 10 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ARIYORUM BASIN-YAYIN KULÜBÜ EYLÜL 2012 ARIYORUM İTÜ GAZETESİ YENİ DÖNEM TANIŞMA TOPLANTIMIZA DÜŞÜNEN,ÜRETEN PAYLAŞAN YAZAN ÇİZEN OKUYAN VEYA BASIN YAYINLA İLGİLENEN; FARKLI FİKİRLER ÜRETEN, YENİLİKÇİ OLAN; 2 EKİM Toplantı Yeri: 2012 SALI ESKİ KÜTÜPHANE KSB BİNASI YANI 17.00 www.gazete.itu.edu.tr gazete@itu.edu.tr TASARIM YAPAN BUNLARI YAPMAK İSTEYEN; FOTOĞRAF ÇEKEN ÜNİVERSİTE HAYATINA RENK KATMAK İSTEYEN; BİR ÖZELLİĞİ OLDUĞUNU VEYA HİÇBİR ÖZELLİĞİ OLMADIĞINI DÜŞÜNEN; MÜZİKLE UĞRAŞAN, FİZİKLE UĞRAŞAN, SPORLA UĞRAŞAN VEYA HİÇBİR ŞEYLE UĞRAŞMAYAN; BİR GAZETENİN BAŞTAN AŞAĞI HER ŞEYİ İLE İLGİLENEN TAKIMDA GÖREV ALMAK İSTEYEN İTÜ'LÜLERİ, KISACA BÜTÜN İLGİLENENLERİ BEKLİYORUZ... İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ EYLÜL 2012 YENİ REKTÖR VE YENİ BEKLENENLER S evgili okular, Bildiğiniz üzere son iki Rektörlük seçimi bir hayli heyecan yarattı İTÜ kamuoyunda. 2008 yılındaki seçimlerde en yüksek oyu alan Prof. Dr. Faruk Karadoğan yerine ikinci sıradaki aday Prof. Dr. Muhammed Şahin’in önce Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK) sıralamasında birinci sıraya konulması, ardından da Cumhurbaşkanı tarafından Rektör olarak atanması, öğretim üyeleri arasında ciddi tartışmalara yol açmıştı. Tüm okula yapılan duyurulardan tutun, fısıltılarla yayılan dedikodular çalkalamıştı ortalığı. Nitekim o kadar laf söz tabi ciddi tartışmalar derken hepsi o kadar da akademik ciddiyet çerçevesine sahip tartışmalar değildi. Daha popülist, daha ‘kahve ağzı’ denilen türdendi. E hal böyle olunca da Şahin’in icraatları merak ediliyordu. Tam o dönemde Arıyorum olarak Şahin’le bir röportaj yapmış, yapmak istediklerini ve İTÜ kamuoyunca konuşulanları sormuştuk. Hatırlamak isteyenler web sayfamızdan arşive göz atabilirler (www.gazete.itu.edu.tr). 11 ARIYORUM 4 yıl sonraki seçimlerde de eğer Karaca aday olursa, en yüksek oyu alacaktır. Tabi bu süreçte kafalarda oluşan sorular, yapılan yorumlardan daha fazla yer kaplıyor. Öncelikle bu seçim/atama süreci mantıklı mı? Nihai karar atanmayla verilecekse neden seçim yapılıyor? Yapılan seçimin ardından sanki öğretim üyelerinin sağlıklı karar veremedikleri mi düşünülüyor? Atanan rektör, bir sonraki dönem en yüksek oyu aldığında, ‘evet biz ‘sağlıksız’ düşünüyormuşuz’ diyor mu öğretim üyeleri? Gerçekten, İTÜ’deki uzun öğrencilik hayatının son demlerini yaşayan birisi olarak bu ve bunun gibi birçok sorunun yanıtını merak ediyorum. Tabi bu soruları, seçme hakkına sahip öğretim üyelerinin yanıtlaması gerekiyor. Fatih Avcı avcifat@itu.edu.tr rastlamadım henüz. Laf arasında, yeni rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca’yı tebrik ediyoruz tabi. Yeni görevinde güzel işler yapmasını umuyoruz. Peki İTÜ, yeni rektöründen neler bekler, ne ister? Öncelikle adaylık kitapçığında yazan konuları yapması beklenir tabi. Bu konuda, söyledikleri ile yaptıkları yüzde yüz örtüşen bir program olacağını zannetmiyorum. Ama yakın oranlarda olabilir. Tabi Rektörle birlikte beraber çalışacağı yardımcı ve danışman seçimleri de çok önemli. Şahsen, dersini aldığım ve benim fakültemde de çok sevilen bir hocamızın (Prof. Dr. İbrahim Özkol) rektör yardımcısı olması sevindirici. Diğer yardımcılar için de benzer bir durumun olduğunu duyuyoruz. Dikkat çekici konu ise kadın yardımcı olmaması, kadın danışman sayısının da çok az olması. Belki bu konuya biraz Derken, 4 yıl geçti, yeni seçimler için çalışmalar başladı ve bu seçimlerin de en az bir önceki seçimler kadar konuşulacağı belliydi. Bu sefer de oklar ters yöne kaymış, daha önce Şahin’in rektörlüğünü istemeyenler, şimdi Şahin’den tarafa yön çevirmişti. Bu süreç aslında diğer üniversitelerde de benzer şekilde seyrediyor. En çok oy almadan Rektör olarak atanan öğretim üyeleri, eğer 4 yıllık görevlerinden sonra yeniden aday oluyorlarsa bu sefer en yüksek oyu alıyorlar. Galiba bu istisnasız olarak böyle olmuştur Türk üniversitelerinde. Tabi durumun böyle olması, ‘evet, biz öğretim üyeleri başka bir adayı seçmiştik ama gördük ki bizim seçmediğimiz adayın Rektör olarak atanması sağlıklı bir kararmış!’ Üstüste ilginçlikler işte... Bu yıl haziran ayında yapılan seçimlerdeki prototip ise önceki seçimin benzeriydi. 4 yıl önce bir nevi Karadoğan’ı ‘mağdur’ bırakan Şahin, bu sefer ‘mağdur’ koltuğuna kendisi oturmuştu çünkü en yüksek oyu almasına rağmen YÖK, kendisini ikinci sıraya koyarak Cumhurbaşkanı’na göndermişti. O zamandan itibaren zaten söylentiler dolaşıyordu, ‘Karaca kesin Rektör olacak!’ diye. Yine talih bu ya, beklenen şekilde Üniversitelerin olmazsa olmazı ‘özgür düşünce, özgür fikir, özgür ifade’ konularında mümkün olan en üst düzeyde bir anlayışın olması da, başarılı bir Rektörlük için önem arz eder. Bunun aksi ne üniversite kültürüyle ne de mevcut üniversiteler arasında İTÜ’nün duruşuyla bağdaşmaz. E haliyle bu konunun önemine, akademik kişiliğini ön planda tutan öğretim üyelerinin sahip çıkması da gerekiyor. Yoksa dünya üniversitesi olmayı amaçlayan bir üniversitenin, bir liseden farkı kalmaz. Bu konuda da endişelerin olduğunu belirtelim. Tabi bilimsel çalışmalar, akademik kalitenin arttırılması ve verimlilik için yapılacak her türlü gayret takdire şayan olacaktır. Bununla birlikte, bizim de önceden beri ‘Bir Üniversiteyi Öğrenci Projeleri Üniversite Yapar’ sloganıyla üzerinde ısrarla durduğumuz öğrenci projeleri konusunda mümkün olan en üst seviyede desteklerin yapılması gerekir. Yalnızca bilimsel projelerde değil, sosyal, kültürel ve sanatsal üretkenlik gösteren öğrenci kulüplerinin de ciddiyetle desteklenmesi yerinde olacaktır. Kampüs yaşamı ve yerleşke alanlarının yüksek faydalı düzenlenmesi konusunda da yapıcı adımların atılması gerekiyor. Daha katılımcı bir yönetim anlayışının benimseneceği vaadinin de lafta kalmaması, somutlaştırılması, yeni yönetime duyulan güveni de arttıracaktır. Katılımcı bir yönetim demek, öğretim üyesi, öğrenci, mezun ve idari personelin paydaş olarak kabul edilmesiyle mümkün olur. İşin siyasi boyutuna hiç girmek istemiyorum. Siyaseten yakın adayların Rektörlük makamına daha yakın olduğu mevzusu zaten her dönem konuşuluyor. Hangi hükümet döneminde olursa olsun konuşuluyor. Dolayısıyla bizim aslında söz etmemiz gereken konu seçim/atama tartışmasından ziyade ortaya konulacak olan ‘icraat’lar olacaktır. Seçim sistemi konusu ise zaten mevcut rektörlerin de rahatsız olduğu, değişmesini arzu ettiği bir sistem. Bu sistemi savunan tek bir öğretim üyesine dahi dikkat edilebilirdi. Rektörün, herkese olabildiğince eşit mesafede durması meselesi çok önemli. Özellikle ikinci sıradan atama yoluyla Rektör olunduğu için, kamuoyunda ister istemez endişeler oluyor. Bu Şahin döneminde de böyle olmuştu. Bu konuda ikna edici açıklamalar, uygulamalar yapılması gerekiyor. Bu konuları zaten eğer mümkün olursa Karaca ile yapacağımız bir söyleşide ayrıntılı olarak ele alabiliriz. Tabi, beklentiler yazmakla bitmez. Ama genel gidişatla ilgili ilk izlenimler de yapılanlarla birlikte şekillenecektir. Umudumuz İTÜ’nün daha özgür, daha yaşanılır, daha başarılı bir üniversite olması. Bu konuda kim güzel işler yaparsa destek görmemesi mümkün olmaz. Yeni yönetime başarılar dilerken, İTÜ’ye yeni katılan arkadaşlara da ‘hoş geldin’ diyelim. Fatih Avcı 12 ARIYORUM EYLÜL 2012 Dünya Birincisi Bizden: İTÜ Uyarı Model Uydu Takımı İTÜ’lü Öğrenciler Uluslararası Çevreci Şehirler 2012 Yarışması’nda Dünya 2.si Oldu Schneider Electric tarafından düzenlenen Uluslararası Çevreci Şehirler (Go Green In The City 2012) yarışmasında İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri Cansu Çelik ve Hasan Erdem Harman Dünya 2. si oldu. İTÜ’lüler, 9 ülkeden 600 projenin yer aldığı yarışmanın Paris’te yapılan finalinde “Şehirde Günışığı” projeleriyle ikinciliğe layık görüldü. Schneider Electric tarafından düzenlenen “Uluslararası Çevreci Şehirler” yarışmasında üniversite öğrencilerinden şehirler için hayati önem taşıyan konut, üniversite, perakende, su ve hastane sektörlerine yönelik uygulanabilir enerji yönetimi çözümleri tasarlamaları istendi. Brezilya, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, ABD, Rusya, Türkiye ve Polonya’dan üniversite öğrencilerinin katılımına açık olan yarışmaya 600 proje katıldı. İlk elemeyi geçen 100 proje Paris’te düzenlenecek final yarışması için ABD’li mentorlarıyla 4 ay çalıştı. Finale en az biri kadın olmak üzere iki öğrenciden oluşan 25 takım kaldı. Takımlar 20-23 Haziran 2012 tarihlerinde Paris’teki Schneider Electric HIVE binasında gerçekleştirilen finalde şehirlerde enerji kullanımını azaltmak için geliştirdikleri projeleri sundu. İstanbul Teknik Üniversitesi Cevher Hazırlama ve İmalat Mühendisliği Çift Ana Dal öğrencisi Cansu Çelik ile İmalat ve Makine Mühendisliği Çift Ana Dal öğrencisi Hasan Erdem Harman “Şehirde Günışığı” isimli projeleriyle Dünya 2. si oldu. Projeyle ilgili İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Araştırmaları Merkezi (NASA), Amerikan Havacılık ve Uzay Enstitüsü (AIAA) ve Amerikan Astronomi Topluluğu (AAS) katkılarıyla her yıl ABD’nin Texas eyaletinde düzenlenen geleneksel Mikro Uydu Yarışması’nda İstanbul Teknik Üniversitesi’nin İTÜ UYARI Model Uydu Solar Splash Solar Splash, IEEE (Uluslar arası elektrik ve Elektronik Mühendisleri Odası) ve ASME (Amerikan Makine Mühendisleri Odası) tarafından düzenlenen bir organizasyondur. Geneli üniversitelerden olan takımların yarışmacı olarak katıldıkları bu yarış pek çok etaptan oluşmakta ve yarışmada derece alabilmek için bu etapların tümünde başarıyla yarışıp puan toplamak gerekmektedir. 1000 puan üzerinden en yüksek puanları toplayan takım birinci olmaktadır. Türkiye’nin İlk Güneş Teknesi : Nusrat Solar Splash 2007 - Nusrat Teknesi Genel Toplam 3. Slalom Etabı 3. Elektrik Sistemi Tasarımı 1. Güneş Enerjisi Sistemi Tasarımı 1. Görsel Sunum 1. En İyi Çaylak Takım 1. İkinci Tekne Çıtayı Yükseltiyor : Muavenet bilgi veren Cansu Çelik “Amacımız güneş ışığını elektik enerjisine çevirmeden metro, yer altı otoparkları, alışveriş merkezleri gibi kapalı alanları aydınlatmaktı. Önce güneş ışığını kollektörler yardımıyla topladık. Estetik görünüme uygun özel tasarım yapıldı. İkinci aşamada toplanan günışığı fiberoptik kablo yardımıyla mekana iletildi. Son olarak reflektörler aracılığıyla mekana dağıtıldı. ”dedi. İTÜ’lü öğrencilerle Schneider Electric’in 9 ülkedeki merkezinden birinde çalışmak üzere iş görüşmesi yapıldı. Yarışmanın ardından röportaj yapma fırsatı bulduğumuz Hasan Erdem Harman sorularımızı yanıtladı: Yarışmaya katılma sürecinizi anlatır mısınız? Bir reklam filminde fakir bir mahallede insanlar tren vagonlarında yaşıyordu ve evlerin içi karanlıktı. Şöyle bir çözüm geliştirmişti yaratıcı bir insan; vagonun çatısını oyup, içi su dolu bir plastik kola şişesini yerleştiriyor ve yansıyan güneş ışığı içeriye dağılıyordu. İlk başta bu gözle izlememiştik. Güneş ışığını nasıl kullanabileceğimizi düşündük. Herkes gibi elektriğe çevirsek çok klişe olacaktı. Birden aklımıza fiberoptikler geldi. Fiberoptik %92 verimle ışığı, sesi yani bilgiyi iletebiliyor. Işığı toplamak için ve dağıtabilmek için iki tane daha sistem tasarladık. Sistemin uygulanabilirliği nedir? Mantık olarak çok basit bir düzenek. Uygulanabilirliği yüzünden jüri üyeleri de üzerinde çok durdu. Tek dezavantajı fiberoptik kabloların maliyetinin fazla olması. Bu sisteme yatırım yapacak kişi maliyetini üç dört yılda amorti edebilir fakat sonrasında hep kar edeceğinizi hesaba da katmalısınız. İTÜ’nün size kattığı değerler nelerdir? Yarışma tamamen bir firma organizasyonu olduğu için maddi konuları onlar karşıladılar. İTÜ’nün bilinirliği sayesinde yarışma duyurusuna ulaştık. Başka bir üniversitede haberdar olmama olasılığımız daha yüksekti. Ayrıca aldığımız eğitim ve İTÜ kültürü bize çok şey katmakta. Yarıştığınız kişi sayısı arttıkça işler zorlaşır, 600 proje arasından göz önüne çıkmak nasıl bir durum? Bulduğumuz fikir çok basitti fakat bu basitliği avantaja çevirebileceğimizi gördük ve çalışmalarımızın sonucunu görünce yarışmaya 1. olmak için gittik. Orada gördük ki bizim gibi herkes iddialı. Özellikle Hintliler ve Çinliler çok hırslı. Bu tip yarışmaların ülkelerinden çıkmak için bir fırsat olduğunu düşünüyorlar. Biz Türkler, yurtdışına çıkmak isteriz ama burada da mutluyuzdur. Bunu dert edinmeyiz kendimize. Ben de kariyerimi yurtdışında sürdürüp, ardından ülkeme geri dönmeyi isterim. Bir proje grubunda önüne çıkabilecek engeller nelerdir? İTÜ’lü olmak bizi herkesten bir adım öne taşıyor. Potansiyelini ortaya çıkarıp, olumlu işler yapmak isteyen çok kişi var. Belirli fedakârlıklar ve tartışmalar sonucunda ortak bir ürün çıkartıyorsunuz. Nasıl başarılı olunur dersek, öncelikle anlayış çok önemli. Süreçte kendini ön plana çıkarmak isteyen insanlar olabilir. Bu yüzden bir projeye başlamadan önce çevrenizdekilerle konuşarak, insanları tanıyarak başlamalısınız. Bulunduğum projelerde hep biz kelimesini kullandık. Anlaşabildiğiniz, sizinle aynı potansiyele sahip insanlar varsa, aynı şeyleri istiyorsanız ve bir gelecek kaygısı varsa insanlarda yapılması gerekenler daha çabuk çözülüyor. Teknik ve akademik bilginin eksikliği giderilebilirken insanlar arası iletişim bozulduğunda proje tamamen çöpe gidiyor. Solar Splash 2008 - Muavenet Teknesi Genel Toplam 2. Manevra Etabı 1. Hız Etabı 2. Sıralama Etabı 2. Görsel Tasarım 1. Sistem Tasarımı 1. Görsel Sunum 2. Ticari Uygulamaya Uygunluk 1. Kendini En İyi Geliştiren Takım 1. Dünyanın İlk Hava Yağlamalı Güneş Teknesi: Odabaşı.. Solar Splash 2011 - Odabaşı Teknesi Genel Toplam 3. Manevra Etabı 1. Hız Etabı 2. Teknik Rapor 2. Görsel Tasarım 1. Sistem Tasarımı 1. İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ 13 ARIYORUM BASIN-YAYIN KULÜBÜ EYLÜL 2012 Takımı Dünya birincisi oldu. Mikro Uydu Yarışması Tasarla, Yap, Fırlat (Annual CanSat Competition -Design Built Launch)’a katılan İTÜ UYARI Model Uydu Takımı tüm rakiplerini geride bırakarak hem tasarım hem performans bakımından yarışma jürisinden tam not aldı. Öğrenciler mikro uydu ile ilgili çalışmalarını Elektrik-Elektronik Fakültesi bünyesindeki RF Elektronik Laboratuvarı'nda gerçekleştirdi. Yarışmaya İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Uyarı dışında Devrim, UUMK ve Lagari takımları da katıldı. Lagari Model Uydu Takımı da 4. Oldu. İTÜ Güneş Teknesi Takımı Dünya Şampiyonu Oldu Önceki sayımızda şampiyon olacağını sür manşetten duyurduğumuz İTÜ Güneş Teknesi Takımı, bizi şaşırtmadı. İstanbul Teknik Üniversitesi Güneş Teknesi Takımı ABD’de düzenlenen Solar Splash yarışlarında Dünya Birincisi oldu. Türkiye’den katılan tek takım olarak ABD’li 22 takımı geride bırakan “Odabaşı” Dünya Şampiyonu oldu. ABD’nin Iowa eyaletinde bu yıl 18’incisi düzenlenen yarışlarda Türkiye’yi İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi öğrencilerinden oluşan Güneş Teknesi Takımı’nın Odabaşı isimli teknesi temsil etti. Solar Splash disiplinlerarası yeteneklerin birleştirilerek takım çalışmasını geliştirmeye yardımcı olan bir yarışmadır. Yarışmanın temel amacı, farklı alanlarda yetişen mühendis ve tasarımcı adaylarının birbirleriyle iletişimini ve beraber ortaya bir çalışma koymalarını sağlamaktır. Yarışma Teknik Rapor, Görsel Sunum, Sıralama Etabı, Hız Etabı, Manevra Etabı, Dayanıklılık Etabı ve İşçilik gibi alanlar üzerinden puanlandırılmaktadır. Güneş Teknesi takımı aynı zamanda, “Sıralama Etabı” ve “Manevra Etabı”nda 1.lik, “Teknik Rapor ve Sunum dalında 2.’lik “Hız Etabı”nda 3.lük ve tasarımda mükemmellik ödüllerini de aldı. İTÜ Güneş Teknesi Takımı Solar Splash’ta 2007’de dünya üçüncüsü, 2008’de dünya ikincisi, 2011’de dünya üçüncüsü olmuştu. 2012 Ekibi Toplanıyor.. 2012 yılı yarışları için 2011 ekim ayında çalışmalara başlayan ekip yeni üyelerin dahil olmasıyla tekrar toplanmış, Takımın kurucusu Münir Cansın Özden’in araştırma görevlisi olarak fakülteye geri dönmesi ve takıma danışman hoca olması ile daha da güçlenmiştir. Bir yandan güneş teknesi Odabaşı’nın sistemlerini yenileyip iyileştirerek Odabaşı-II’yi yaratan ekip diğer yandan tasarımına başladıkları denizaltı projesi ile ilgili çalışmalarını sürdürmüştür. Yarış Başlıyor.. 2011 yarışları için mayıs ayının başında konteynere yüklenerek İstanbul’dan New York’a uğurlanan tekne maalesef New York’ta gümrüğe takılmıştır. Konteynerin muayene edilmesi yüzünden 4 gün kaybeden ekip yaklaşık 3 gün de gümrük belgelerinin Amerikan Gümrüğü tarafından incelenmesindeki sorunlar yüzünden kaybetmiştir. Ekstra masraf yapmak pahasına ve zorlukla Iowa’ya getirtilen tekne gece gündüz çalışılarak tekrar donatılmış ve Iowa’daki çeşitli göllerde testlere tabi tutulmuş ve performansından emin olunduktan sonra yarışa sokulmuştur. Dünya Şampiyonu: Odabaşı II Gümrük ve nakliyede kaybedilen zamanı verimli ve yoğun bir çalışma temposu ile İTÜ Kuzgun Takımı Motor Tasarım Yarışması’nda Dünya İkincisi Oldu Amerikan Havacılık ve Uzay Enstitüsü (AIAA) ve Amerikan Makine Mühendisleri Odası Uluslararası Gaz Türbin Enstitüsü (ASMEIGTI) tarafından ortaklaşa düzenlenen “Motor Tasarım Yarışması”nda İstanbul Teknik Üniversitesi’nin “Kuzgun Takımı” hazırladıkları TURKjet-1 isimli tasarım projeleri ile Dünya ikincisi oldu. ABD’de on yılı aşkın süredir düzenlenen yarışmanın 2012 yılı konsepti; F-35 Müşterek Taarruz Uçağı’nın yarı boyutlarında olacak bir insansız savaş uçağı (UAV) hava aracının yüksek elektrik ihtiyacını motor performansından taviz vermeden karşılayacak bir ardyakıcılı turbofan motor tasarımı gerçekleştirilmesiydi. Değişik ülkelerden otuzun üzerinde takımın başvuru yaptığı yarışmada 8 takım rapor değerlendirme sürecine kaldı. Değerlendirme sonucunda seçilen üç finalist, tasarımlarını jüri üyeleri karşısında savunmaları için davet edildi. 48. Joint Propulsion Conference etkinliği kapsamında 1 Ağustos 2012 tarihinde Amerika’nın Atlanta Kenti’nde düzenlenen finallere, İTÜ Uçak Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Onur Tunçer danışmanlığında Uçak Mühendisliği öğrencilerinden Coşku Çatori (Takım Kaptanı) Başar Burak Özkahya, Cihat Akın ve Oğuz Eren’den oluşan ekip katıldı. kapatan ekip yarışın ilk günü teknik rapor dalında ikinci olmuş ve yarışın ikinci günü sıralama etabında rakiplerine ciddi fark atarak birinciliğe oturmuştur. Yarışın ikinci günü yapılan manevra etabında rekor kıran ekip rakipleriyle arayı iyice açmıştır. Dördüncü gün Türkiye’nin, İTÜ’nün ve takımın tanıtımının yapıldığı görsel tasarım panosuyla kazandığı puanlarla rakiplerinden iyice kopan güneş teknesi takımı bu etapta Türk lokumu ve Türk Kahvesi ikramı yaparak tüm yarışma izleyicilerini çadırında ağırlamıştır. Yarışmanın dördüncü günü sprint etabında üçüncü olunması ve son gün yapılan dayanıklılık etabında dördüncü olunması takımın daha önceden kazandığı puan farkının kapatılmasına yeterli olmamış ve en yakın rakibine yirmi puandan fazla fark atarak takım dünya şampiyonu olmuştur. Daha önce birkaç defa Japonya’ya gönderilen Yarışma Birincilik Trofesi bu sene bir yıl boyunca Türkiye’de kalacak ve İTÜ’de sergilenecek. 14 ARIYORUM 7/24 “ EYLÜL 2012 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ İTÜ’DE OLMANIN TEK YOLU” Haberi internetten okuyacaksanız! Teknik Üniversite kimliğimizden sıyrılmış olarak çok iyi başardığımız işlerden biri de internet üzerindeki İTÜ paylaşım ağının çeşitliliği ve zenginliğidir. Bu sayımızda İTÜ24 haber sitesinin genel yayın yönetmeni Gökçe Sezgin ile internet haberciliği üzerine bir söyleşi yaptık. 2007 yılında tasarlanmaya başlanan İTÜ24’ün ilk düşünülen adı AktivİTÜ. İTÜ’nün asosyal olduğu iddiasına tepki olarak çıkan fikir ile 2009 yılında bugünki yapısına kavuştu. Gökçe Sezgin’in fikrini ilk Onur Güzel ile paylaşmasıyla bu yola çıktılar. Sezgin: “Varacağımız noktayı şimdiden biliyoruz.” derken, 20 Ekim 2009’da itu24.com adresine 10 günlük geri sayım sayacı koyarak girdikleri bu yolda beklediklerinden de büyük bir ilgi gördüklerini sözlerine ekledi. Her geçen gün daha fazla tanınan site, zamanla İTÜ24 ekibini de genişletmekte. Eğlenceli bir arkadaş ortamına sahip olduklarını ve işlerinin haberin ve etkinliğin olduğu her yerde bulunmak olduğunu belirten İTÜ24 Genel Yayın Yönetmeni Gökçe Sezgin, bütçelerini ise cep harçlıkları ile oluşturduklarını anlattı. Yeşil ve çevreci sunucularda barındırılan sitenin en büyük maliyeti sunucu kirası. İTÜ24’ün sloganı ise “Mürekkep yerine pikselleri tercih ettik.” Bunun yanında takipçilerini şimdilik reklamlarla muhattap etmemek için gelen teklifleri geri çevirdikleri de konuştuğumuz konular arasında. Sitenin haber içeriğini ise İTÜ mensuplarını ortak olarak ilgilendiren herşey olarak tanımlamaktalar. Bunun dışında öğrenci kulüpleri veya üniversite birimlerinin talepleri doğrultusunda ellerinden geldiğince yardıma açık bir topluluk. Yönelttiğimiz sorulara samimi cevaplar veren Gökçe Sezgin röportajın ilerleyen kısmında şunları belirtti: Köşe yazıları ile ilgili kriterleriniz nelerdir? Kimler sizde yazar olabilir? İTÜ24’ün İTÜ’ye ait olduğunu düşündüğümüz için sitemiz herkese açık. Bize ulaşan her İTÜ’lüye sağladığımız panel sayesinde giriş yaparak kendi yazısını gönderebiliyor. Yazıların konusu İTÜ, üniversiteler, eğitim, kampüs hayatı, bilim, kültür-sanat olabilir. Bir kısıtlama koymuyoruz. İnsanlar buna inanmakta güçlük çekiyor ama gidip de birilerinin kişisel haklarını ihlal etmediğiniz sürece yazılarınızı İTÜ24 üzerinden yayınlayabilirsiniz. Yazdıklarınızı binlerce İTÜ’lüye okutmanın daha kolay bir yolu olmasa gerek. İTÜ’den yeterli ilgi gördünüz mü? Doğrusunu söylemek gerekirse beklediğimizin çok üzerinde bir ilgi gördük. İTÜ’de ‘merak eden’ bu kadar insan olduğunu tahmin etmiyorduk. Bu yüzden yola çıkarken ziyaretçi sayılarının hiçbir şekilde moralimizi bozmaması gerektiği konusunda fikir birliğine varmıştık. Bugün geldiğimiz noktada ise 6500’ü aşan facebook takipçimiz, günlük ortalama 2000 tekil ziyaretçi sayısı gerçekten yerel bir site için önemli rakamlar. Kampüse indiğimizde ve İTÜ24 dediğimizde bizi duymamış gerçekten çok az bir kesim kalmış durumda. Gücümüzün ana kaynağı sosyal medya olduğu için bizi duymayan İTÜ’lüler de sosyal medyadan uzak kalmayı başarmış azınlık. Şimdiki hedefimiz de onlara ulaşmak. İTÜ24 henüz birkaç yıllık bir öğrenci topluluğu ve en iyi olmaya sadece bir adım uzaklıkta. İleriye dönük projeleriniz nelerdir? İTÜ24’ün habercilik geleceğini hesaplarken de özellikle Harvard Üniversitesi Crimson öğrenci gazetesini model alıyoruz ve bu çerçevede üniversite üzerinde etkimizi arttıracak hamleler yapmayı planlıyoruz. İTÜ24; İTÜ öğrencilerinin sosyal hayatlarını kolaylaştıran bir yapı. Bu öğrencileri daha güçlü kılıyor. Daha güçlü öğrenciler de üniversite içinde daha önemli bir role sahip oluyor. Bizim de hedefimiz bunu sağlamak. Bu aşamada kısa süre içinde ziyaretçilerle interaktif ilişki kurabileceğimiz sürpriz bazı yapılar üzerinde çalışıyoruz. İTÜ öğrencileri İTÜ24’te ne yapabilir? İTÜ24 hızla İTÜ’nün en geniş kitleye ulaşabilen öğrenci topluluğu haline geliyor. İTÜ öğrencileri bize katılarak bu imkanları kullanmalı bence. Birşeyler yazmak isteyenler, birşeyler çizmek isteyenler, web veya photoshop tasarımcıları, php yazılımcılar kısacası sosyal olarak birşeyler yapmak isteyen herkese açık bu imkanlar. Herşeyden önce kafasından tilki eksik olmayan proje insanlarıyız hepimiz; o yüzden sadece beyin fırtınalarımızda bile bizimle birlikte olmak isteyebilirsiniz. Kendilerine ulaşmak isteyen İTÜ’lülerin itu24.com’ da iletişim kısmındaki formu kullanabileceklerini belirtirten Gökçe Sezgin, bütün tepkilerin çok değerli olduğunun altını çizdi. Sözlerini tamamlarken sosyal bir mühendis olmanın gerekliliğine değinen Sezgin “Üniversite, lise gibi sadece öğrenim gördüğünüz yer değil; hayatınızın geri kalanına her anlamda hazırlandığınız bir donanım tamamlama yeridir. Sosyal, kültürel, sanatsal, mesleki donanımlarınızı burada tamamlamak için gerekli şartları İTÜ size sunuyor. Bu fırsatları mutlaka değerlendirin.” dedi. İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ Dikilitaş M ezopotamya tarih boyunca bütün güçlerin ilgi odağı olmuştur. Antik doğuda bu bölgeye Dünya demişler. Tarih günümüzden 36 y.y. öncesini gösterdiğinde Mısır’ın firavunu III. Tutmosis Mezopotamya’yı ele geçirmiş ve artık dünyanın hakimi olduğunu dosta düşmana göstermek için Karnak Tapınağı’na Amon-Ra şerefine Dikilitaş(Obelisk)’ı diktirmişti. Obelisk; güç, zafer ve azamet sembolüydü. İmparator II. Constantinus, Roma’nın gücünü göstermek için gözünü hakimiyet simgesi olan Obelisk’e diker. Constantinus, Mısırlı yetkililere şöyle bir mesaj yollar: “Taşı vermeniz yerinde olur.” Tabii ki de Mısır bu mektuba cevaben taşı vermez. Obeliskten vazgeçmeyen Roma, taşı İskenderiye’ye getirtir. Taş bir süre İskenderiye’de kalır. Lakin taşı İstanbul’a getirtip, bugünkü yerine diken I. Theodosius olacaktır. Orijinal yüksekliği 30 m olan taşın bugün sadece 18.45 m’lik kısmı vardır. Büyük ihtimalle İskenderiye’den İstanbul’a gelirken kırılmış olabileceği düşünülmektedir. Ağırlığı yaklaşık 200 ton olan taşın şu anki yerine dikilmesi Vali Proclus tarafından 32 günde tamamlanmıştır. Obelisk’in kuzeybatı cephesinde: “18. sülaleden Yukarı ve Aşağı Mısır’ın sahibi 3. Tutmosis, Tanrı Amon’a kurbanını sunduktan sonra Horus’un yardımıyla bütün denizleri ve nehirleri hükmü altına 15 ARIYORUM EYLÜL 2012 Hipodrom alarak hükümdarlığının otuzuncu yılı bayramında bu sütunu daha nice zamanların getireceği bayramlar için yaptırdı ve dikti.” Kuzey cephesinde: “Gizli ve kutsal ismin her tecellisine mazhar olan tanrı Amon’a kurbanını büyük bir acz içinde sunduktan sonra, ondan yardımlar dilenerek güneyin dostu, dinin nuru iki tacın (Aşağı ve Yukarı Mısır) sahibi, kudretli hükümdar ülkesinin sınırlarını Mezopotamya’ya kadar götürmeye azmetti.” Güneydoğu cephesinde: “Güneşin doğduğu sırada sahip olduğu altın renkleri dünyaya yayan Horus’un verdiği kuvveti, serveti, kuvvetli sevgi, saygıyı taşıyan ve Aşağı ve Yukarı Mısır’ın tacına sahip olan ve bizzat Güneş tarafından seçilmiş olan firavun, bu eseri babası Ra için yaptırdı.” Güney Cephesinde: “Tanrı Horus’un lütfuna mazhar olan ve Güneş’in oğlu unvanını taşıyan Aşağı ve Yukarı Mısır’ın hükümdarı olan firavun, kudret ve adaletle bütün ufuklara nur saçtı. Ordusunun önüne geçti. Akdeniz’de dolaştı, bütün dünyayı mağlup etti. Sınırlarını Naharin’e kadar yaydı. Mezopotamya’ya azimle gitti, büyük savaşlar yaptı”. yazmaktadır. Kaidesindeki Grekçe yazı bir anlatıcı ağzından şöyle diyor: “Devamlı bir suretle yerde duran bu taşı dikme cesaretini İmparator Theodosius gösterdi ve yardımına Proclus çağrıldı. Bu şekilde otuz iki günde yerine dikildi.” Latince metinse taşın ağzından yazılmış: “Önceleri direnmiştim; fakat yüce efendimizin emirlerine itaat ederek, yenilen tiranlar üzerinde zafer çelengini taşımam gerekti. Her şey Theodosius ve onun kesintisiz sülalesine boyun eğiyor. Bana da galip geldiler ve reis Proclus’un idaresi altında otuz günde yükselmeye mecbur oldum.” B ir zamanlar dünyanın en büyük spor ve toplanma yeri olan hipodromun içine 40.000 ya da bazı kaynaklara göre 100.000 kişi sığabiliyordu. Günümüzde Sultanahmet Meydanı’nın bulunduğu yerde olan hipodrom, 3 yıl süren şiddetli kuşatmanın ardından şehri Byzantion’lulardan alan İmparator Septimus Severus tarafından M.S. 196 yılında halkı memnun etmek amacıyla yaptırılmıştı. İmparator Büyük Constantinus İstanbul’u başkent yaptığında bu Hipodromu yenileyerek o zamana kadar dünyanın gördüğü en büyük yapılardan biri haline getirtmişti. 320 m uzunluğunda ve 120 m genişliğinde olan hipodrom roma tarihinin en önemli olaylarına sahne oldu. Burada neler olmadı ki; insanlar aslanlara yem edildi, büyük gladyatörler hünerlerini gösterdi, bugün ki Nascar yarışları kadar heyecanlı arabalı at yarışları yapıldı, İmparator Andronikos Komnenos kendi kanı içirtilerek idam edildi ve Roma tarihinin en kanlı olayı Nike ayaklanması burada bastırıldı. Nike ayaklanması sonunda 30.000 Romalı hipodromun içinde kılıçtan geçirilerek öldürüldü. Belki de İmparator Justinianus’un muhafız alayının kılıçlarıyla can veren insanların çığlıkları hala meydan da yankılanıyordur inceden inceye. Hipodrom çok uzun bir konu olduğu için burada çok kısa bahsedip okuyucularımıza biraz merak uyandırıp, onları biraz araştırmaya sevketmek istiyorum. Bu konu uzun uzadıya daha sonra ele alınacaktır ama öncesinde efsanevi hipodromdan günümüze kalabilmiş birkaç parçayı söylemeden geçmek olmaz. Obelisk, Örme Sütun ve Yılanlı Sütun gibi hipodromu süsleyen öğelerin dışında hipodromun bodrum katı halen Sultanahmet Meydanı’nın altındadır. Hatta hipodromdan günümüze kalan tek parça “U” şeklindeki güney ucu “sphendon”dur. Günümüzde sphendonun üzerinde Sultanahmet Ticaret Lisesi bulunuyor. Bu görkemli yapının günümüze ulaşan son parçasını görmek isterseniz lisenin alt tarafına dolaşmanız yeterli olacaktır. Hipodromun kapasitesinden bahsetmiştim. O binlerce kişilik yapının binlerce koltuğu zaman içerisinde nasıl yok oldu ama sadece bir tanesi terkedemedi hipodromunu. O son kalan koltuğu hipodromun. Üzerinde oturan insanlar yu- OTOMOBİL TEHLİKELİ CO, CO2, NOx ve diğer organik bileşenleri soluduğumuz atmosfere yayan egzoz gazlarının sağlığa zararı otomobilin hayatımıza girişinden 50 yıl sonra, 1960’larda anlaşılmıştı. Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) verilerine göre 1 metreküp havada bulunan toz ve kurum miktarı 90 mikrogramı geçmemelidir. Acaba fabrikaların ve araçların kirlettiği kentinizde bu miktarın ne kadar olduğunu hiç soruşturdunuz mu? ABD Enerji Bakanlığının raporuna göre 2020 yılında öngörülen emisyon artışlarının % 40’ı otomobil ve diğer taşıtlardan kaynaklanmaktadır. İtalya’da örneğin her üç kişiye iki otomobil düşmektedir. Çağdaş ulaşım aracı bisikletin başkenti kabul edilen Amsterdam’da bile otomobil kullananların sayısı artmaktadır. Otomobiller bugün dünya petrol üretiminin 2/3’ünden mesuldür. Bir Amerikan arabasının hurdaya çıkana kadar ortalama 166 bin kilometre yol aldığını kabul edersek bu süre içinde atmosfere yaydığı CO2 emisyonu 35 tonu bulmaktadır. Anketlerde 2000 yılında Amerikalılar’ın ancak % 5’nin toplu taşıma araçlarından istifade etmiş olduğu anlaşıldı. Oysa tren otomobilden en az Yılanlı Sütun T 6 kat daha verimlidir. Trenler zamanında kalkar, havayı kirletmez, ekonomiktir, yol alırken siz bir yandan kitap okur veya bir makale yazar, sohbet edebilirsiniz. Tren trafikte tıkanmaz, kent merkezine sizi doğrudan ulaştırır. 1940 yılında General Motors (GM) ve bazı menfaat ortakları paravan bir şirket kurarak 45 kentte 100 kadar tren ve tramvay hattını bir yolla satın alıp, sökmeyi başardı. Elbette yerlerine ağaçlar ve tarım arazileri yok edilerek otoyollar yapıldı. Ancak 1949 yılında Federal Mahkeme bunu suç kabul edip GM ve ortaklarını ciddi bir para cezası ödemeye mahkum etti. İnsanlığın en büyük oyuncağı, “yüksek kaliteli takma bacak” olarak anılan araba üretimi zaman içinde dünyanın en büyük endüstrisi haline geldi. İnsanlar hızla şişmanlamaya başladı. Çünkü yürümez oldular. Nerede ise mahalle bakkalına otomobille gider oldular. Otomobil insanlarda “bağımlılık” yapıp baştan çıkarttı. 1990 yılında ABD’de arabaların haftada bir gün trafiğe çıkması engellenince tüm aileler hemen ikinci bir araba satın alma yolunu seçti. Biraz para sahibi olan bir kişi ilk iş olarak bir araba satın aldı. Sanki arabası olmayan “fakir” kabul edilmektedir. Gene ABD’de gerçekleşen bir ankette hayatımızın en önemli ve en vazgeçilmez buluşu sorulmuş. Sonuç elbette “otomobil” çıkmış. Unutmayın, Ecevit döneminde yakıt kıtlığında ülkemizde insanlar 6 – 7 saat benzin kuyruklarında beklediler ama gene de arabalarından vazgeçemediler. CNN Televizyonunda seyrettiğim ilginç görüntüleri hiç unutamıyorum. Bangkok’ta bir aile sabahın 4’ünde çocuklarını okula götürmek için yola koyulmuş. Arabanın arka koltuğunda kahvaltı yapıyorlar ama nedense toplu taşıma aracı kullanmak istemiyorlar. Diğer bir aile ise evlerinden 5 kilometre uzaklıktaki havaalanına ulaşmak için on saat önce araçları ile yola koyulur. Yolculuk on iki saat sürünce bu arada uçak kaçmış oluyor. Bu nasıl bir inat- tır, nasıl bir mantıktır? Otomobile olan bu tutku ve heves acaba zaman içinde azalacak mı? Otomobil lobisinin gücünü kırabilecek miyiz? Araçlardan daha fazla vergi almak. Hız limitlerini düşürmek. Benzin ve mazotu daha pahalı yapmak. Ev ve işyerlerinde park yeri bulundurmayı zorunlu ve park yerlerinin tamamını ücretli yapmak. Halkı elektrikli araçlara ve toplu taşıtlara yönlendirmek! Trafik cezalarını artırmak. Beş yıldan yaşlı araçları trafikten men etmek. Çift – tek plaka uygulamasına geçmek. Belli saatlerde kent merkezlerinde içinde sa- dece bir şoför olan özel araçları engellemek. Sabah 08 - 10 ve akşam 16 - 20 arası kent merkezlerine özel araçların girişini engellemek. Acaba bir çözüm olur mu ? arihin çanı M.Ö. 479’u vurduğunda Yunanistan topraklarında Platea’da Persler ve Yunanlar için savaş vaktidir. 31 Yunan şehir devleti birleşerek ülkelerini işgal eden büyük Pers ordusu bozguna uğratır ve ülkelerini kurtarır. Bu zaferi tarihe bir mıh gibi çakmak isteyen Yunanlar mağlup Pers orusunun geride bıraktığı kılıç, ok, mızrak ve kalkanlarını toplar ve eritip bir abide olarak tekrar dökerler. Ağızları açık ve birbirine dolanmış üç yılanın altın bir kazanın 3 ayağı şeklindeki abideye, bu direnişe katılan 31 şehir devletinin isimleri sonsuza kadar anılmaları için kazınır. Hazırlanan abide Delphi’de bulunan Apollo Tapınağı’na dikilir ve kazanın içindeki ateş hiç söndürülmeden yanar. Büyük Constantinus İstanbul’u Roma’nın başkenti yaptığında bu eseri de getirtip bugünkü yerine diktirir. Günümüzde “Yılanlı (Burmalı) Sütun” olarak bilinen bu abide Osmanlı döneminde şehri yılan ve haşerelerden koruyan bir tılsım olarak görülmüştür. Evliya Çelebi’nin anlattıklarına göre bir yeniçeri kılıcıyla yılan kafalarından birisini koparmış ve o yıl İstanbul’da çok fazla yılan vak’ası olmuştur. Kırılan 3 başın 2 tanesi günümüze ulaşabilmiştir. Meraklıları İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bu başı görebilirler. Diğer baş ise British Museum’da sergilenmektedir. 8 m boyundaki yılanlı sütun Perslere karşı Yunan zaferini ve sahiplerinin kanlarıyla ıslanmış Pers silahlarını gösteriyor bize. Bu eserde yılanın seçilmesinin amacı ne derseniz, onunda cevabı Yunan tanrısı Apollo’da saklı. Tanrı Apollo’nun öldürdüğü 3 başlı yılana öykünerek kendileriyle tanrılarını özdeşleştirmek istemiş olsalar gerek. Bir hatırlatma; Yılanlı Sütun, Obelisk ve örme Sütun’un oturduğu zemin, hipodromun tabii zeminidir. karıda bahsedilen olayları ve nicesini kimi zaman hayretle, kimi zaman heyecanla ve kimi zaman da dehşetle izledi. İşte o son koltuk bugün Sultanahmet Camii’nin bahçesinin meydana bakan duvarının dibinde beklemekte, geçmiş yüzyılları ya’d ederek. GEZİ BİR OYUNCAK MI ? Prof. Dr. Orhan KURAL kural@itu.edu.tr Tekin Karatepe tkaratepe@itu.edu.tr Yorum “İYİ FİKİRLER ARI ÇEKİRDEKTEN YETİŞİR” İstanbul Teknik Üniversitesi(İTÜ) ve ARI Teknokent’in, inovatif projelerini hayata geçirmek ve şirketlerini kurmak isteyen genç girişimcileri desteklemek amacıyla hayata geçirdiği “ARI Çekirdek Yarışması” finali 7 Temmuz’da İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. İ TÜ ve ARI Teknokent’in, İstanbul Kalkınma Ajansı ve Elginkan Vakfı gibi birçok değerli kurumun desteğiyle gerçekleştirdiği “ARI Çekirdek: İnovasyon Atölyesi” projesi kapsamında yapılan Çekirdek Yarışması’nın finali 7 Temmuz Cumartesi günü İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Özel Ödülü olarak verilen 10.000 TL ve ARI Teknokent’te 1 yıllık ücretsiz ofis hakkını “Akıllı Ayna” projesi ile Soner Demiray ve Sinan Güney kazandı. Yarışmayı, 500 girişimci arasından yapılan ön eleme sonrası proje hazırlamaya hak kazanan 15 finalist içerisinden bulut bilişim pazarına yönelik geliştirdiği “Imona Cloud” isimli proje ile Bahadır Ödevci kazandı. Çok değerli akademisyenler, iş adamları, danışmanlar ve yatırımcılardan oluşan büyük jürinin değerlendirmesi sonucu 1. olmaya hak kazanan Ödevci, Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü olarak verilen 100.000 TL’lik büyük ödülün ve ARI Teknokent’te 1 yıllık ücretsiz ofisin sahibi oldu. ARI Çekirdek Yarışması Final Programı’nın açılışında bir konuşma yapan Eski İTÜ Rektörü Prof Dr. Muhammed Şahin ARI Çekirdek projesi ile ilgili olarak “En önemli yatırım gençlere yapılan yatırımdır. Biz de İTÜ ve ARI Teknokent olarak genç girişimcilere imkan sağlayan ARI Çekirdek projesini hayata geçirmekten büyük memnuniyet duyuyoruz. ‘Kendi teknolojisini üreten bağımsız bir ülke olmak’ vizyonundan yola çıkarak her gün yeni yatırımlar ve projelerle hizmet alanlarımızı genişletiyoruz. Üniversite olarak inovasyon ve girişimciliğe önem veriyoruz. İnovasyon ve girişimcilik alanında yapılacak her türlü çalışmaya her zaman destek vermeye hazırız. Bu kapsamda yapılacak çalışmaları desteklemek amacıyla ARI Çekirdek projesini hayata geçirdik. Bu sene ilkini gerçekleştirdiğimiz bu projenin önümüzdeki yıllarda da devam etmesi ve sürdürülebilir bir proje olarak genç girişimcileri desteklemesi ve ülkemizin gelişimine katkı sağlaması en büyük temennim” Yarışmada kendisine 1.lik ödülü kazandıran projesi ile ilgili olarak açıklamalarda bulunan Bahadır Ödevci: “Projenin amacı, bulut bilişim altyapısı üzerinden merkezi olarak ve ortak kullanılabilen iş yazılımlarının (SaaS) geliştirildiği ve satılabildiği web bazlı bir platform oluşturmaktır. Bu proje ile KOBİ’lerin; maliyeti düşük, donanım, yazılım lisansı gibi ilk yatırıma gerek olmayan, kiralama yöntemi ile sahip olunan yazılım ihtiyacının karşılanması hedeflenmiştir.” dedi. Yarışmada 2. liği savunma sanayi alanında geliştirdikleri “Sıvı Zırh” projesi ile Ares Grup adıyla yarışan Alper Keçeli ve Emre Tok kazandı. 2. olan Keçeli ve Tok, 50.000 TL’lik, ödülün ve ARI Teknokent’te 1 yıllık ücretsiz ofisin sahibi oldular. Yarışmada 3. lüğü ise geliştirdikleri “Hidrojen Teknesi” çalışması ile İTÜ öğrencilerinden Murat Gürhan, Cansu Karabulut ve Ömer Faruk Çinko’nun oluşturduğu NETA isimli grup kazandı. NETA grubu 25.000 TL’lik üçüncülük ödülü ve yine ARI Teknokent’te 1 yıllık ücretsiz ofis hakkı kazandı. Yarışmada ayrıca Akademi “ARI Çekirdek Projesi Kapsamında Tüm Girişimcilere Kapımız Her Zaman Açık” dedi. Ayrıca, aslında ARI Çekirdek’in ‘kaybedeni’ bulunmadığını, tüm projelerin ve grupların birbirinden başarılı olduklarını ve İTÜ tarafından bunun elbette takdir edileceğini vurgulayan Şahin: “Bugün finalde ödül olarak ofis kazanan 7 grubun dışındaki 8 gruba da İTÜ olarak 1 yıl boyunca faaliyet gösterecekleri ofis şimciliğin teşvik edildiği merkeze kabul edilen girişimciler sürece eğitimler alarak başladılar. Sırasıyla iş planı hazırlamayı, fikirlerini olgunlaştırmayı, ürüne düştürmeyi ve pazarlamayı öğrendiler. Bu süreç boyunca ihtiyaç duydukları tüm danışmanlık hizmetleri konusunda kendilerine destek olduk. Bugün ise 6 aylık bu temin edeceğiz” diyerek tüm girişimcileri sevindirdi. çalışmamızın meyvelerini toplamak için buradayız. Girişimcilerimiz sonunda projelerini hayata geçirebilecekleri hale getirdiler. Bundan sonra projelerini yatırımcı kuruluşlara ve yatırımcılara takdim edecekler. Bu süreçte onlara destek olmak ve projelerini geliştirmelerine yardımcı olmaktan gurur duyuyoruz” Peker, finale kalan ve dereceye giren tüm girişimcilere bundan sonraki hayatları boyunca başarılar dileyerek sözlerini noktaladı. ARI Çekirdek projesinin finalinde ARI Teknokent Genel Müdürü Nazire Peker’de bir konuşma yaptı. Peker konuşmasında şunları söyledi. “ARI Çekirdek bünyesinde ‘Ortak Çalışma Alanları, Laboratuar imkânları, Ön Kuluçka, Kuluçka’ gibi birbirine bağlı yapılar bulunan bir MERKEZ. Teknoloji tabanlı giri- ARI Çekirdek Bilgi için: www.aricekirdek.com.tr ARI Çekirdek Projesi, kendi teknolojisini geliştirebilen bir ekosisteme sahip olmadıkça ‘bağımsız bir ülke’ de olunamayacağı gerçeğinden hareketle, tam bir ‘sosyal sorumluluk’ anlayışı ile genç girişimcilere yönelik olarak modellenmiş bir girişimci destek ekosistemidir. Girişimcileri işin mutfağından yetiştirmeyi hedefleyen ARI Çekirdek, • Bir fikrin projeye/ürüne/ hizmete dönüşebilmesi için genç girişimcilere öncelikle araştırmalarını yapabilecekleri altyapı ve üstyapı olanaklarını bir MERKEZ bünyesinde temin etmekte; • Fikirden projeye giden süreçte genç girişimcilere kimi zaman başarılı birer mühendis kimi zamansa yetenekli birer iş adamı olmayı öğreten eğitim ve öğrenim imkânlarını bir KAMP süresince sunmakta; • Projelerini hayata geçirilebilmek için genç girişimcilerin ihtiyacı olan finansal destekleri rekabet koşulları altında, sinerji ve işbirliği olanaklarını kullanarak elde edebilecekleri bir YARIŞMA modeli ile sağlamaktadır.