küreselleşme ve ekonomik kriz: kriz nereye
Transkript
küreselleşme ve ekonomik kriz: kriz nereye
KÜRESELLEŞME VE EKONOMİK KRİZ: KRİZ NEREYE? Konuşmacı: Ali Bilge Tarih: 25. 03. 2009 Yer: Atılım Üniversitesi Seyhan Cengiz Konferans Salonu Prof. Dr. Oya Batum Menteşe: Ali Bilge 24 yıldır merkezi Ankara‟ da bulunan İktisat-İşletme ve Finans Dergisinin sahibi ve Genel Yayın Yönetmenidir. Derginin şöyle bir özelliği var; hem yurt içinde hem yurt dışında endeksli bir dergi, aylık olarak yayımlanıyor. Bilimsel ve akademik boyutu çok yüksek, en son dünyadaki önemli en üst en son endekse girme özelliğini kazandı. Social Sciences Citation Index; Sosyal Bilimler Atıf endeksine kabul edilen bir dergidir. Bu Türkiye‟de çok az dergiye nasip olan bir olaydır. İktisat ve İşletme alanında ilk örneği Türkiye‟de ilk kez böyle bir dergi Social Sciences Citation Index‟e kabul buldu. İkinci özelliği böyle kabul olunan bir derginin de şahıs tarafından yürütülmesidir. Genellikle Türkiye‟de böyle Citation Index‟e girmiş dergiler kurumsal dergiler vardır, fakat bu şahsın yürüttüğü bir dergi. Bir de aylık bir dergi. Bu bakımdan sayın konuşmacımızın başarısı gerçekten çok büyük Türk bilim hayatına da katkısı çok büyük dergi, bu güne kadar 276 sayı yayımlandı. İki bine aşkın makalenin editörlüğünü yaptı. 500‟e yakın iktisat söyleşisi gerçekleştirdi ve dergi sayfalarında yayımladı. 70 aşkın panel, konferans, bilgi şöleni toplantı düzenledi. Ali Bilge dergi yayıncılığının yanı sıra Ekonomik Bülten gazetesinin Ankara temsilcisi, NTV Televizyonu Ekonomi Danışmanlığı görevinde bulundu. Aynı zamanda Yeniyüzyıl ve Birgün gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Ekonomi Muhabirleri Derneği‟nin yönetim kurulu üyeliğinin genel başkanlığını üstlendi. Ali Bilge aynı zamanda Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Tansu Çiller‟in danışmanlığını yaptı. 2001 krizinde Ekonomi Bakanı Kemal Derviş‟e danışmanlık yaptı. Aynı zamanda Nursun Erel‟le birlikte “Tansu Çiller‟in Siyaset Romanı” isimli kitabı yayımladı. Ayrıca pek çok makalesi vardır. Ayrıca Hasan Erel ile birlikte “Türk Sanayisi Üzerine Etkileri” adlı kitabın editörlerindendir. İki kitabında editörlüğünü yapmıştır. Kendisi halen radyo programcısıdır. Radyoda altı yıldır Ekonomi Politik isimli programı yürütmektedir. Ali Bilge: Ben ekonomik bir dergi yönetmekle birlikte aynı zamanda gazeteciyim. İkisini birlikte sürdürdüm, geçen çeyrek yüzyıl boyunca bir akademik dergi yöneterek üniversitelerle ve bilim dünyasıyla o alandaki gelişimlere yakın oldum. Gazetecilikte de işin gerçek tarafı butik tarafıyla meşgul oldum. Konfeksiyon bir gazetecilik hiçbir zaman yapmadım. Onu reddettiğim için kendime bir tür uydurdum akademik gazetecilik diye. Öyle bir türde devam ettik. Krizle ilgili meseleler için şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Daha henüz yeni Amerika‟dan döndüm ve de tam da krizin göbeğinde birtakım gözlemler yapma fırsatı buldum. Birtakım söyleşiler yaptım mülakatlar yaptım. Görüşmeler yaptım kurumlara gittim, onları da ilk defa geniş bir grupla paylaşıyorum. İzninizle birtakım örnekler vermek istiyorum. 25 Şubat ile 17 Mart arası Amerika‟daydım. Başkent Washington DS‟de krizi hissetmiyorsunuz, çünkü orası bir memur kenti. Bir de uluslararası kurumlarda herkes düzenli maaşını alıyor ve lokantalar biraz hafiflese bile yine dolu, orada da hissetmiyorsunuz. Ama Polatlı uzaklığında Baltimore‟a gittiğinizde işsizlik hemen göze çarpıyor. Başkentten 3040 mil uzaklıktaki devlet okullarında öğrencilere öğretmenleri evden gelirken tuvalet kağıdı getirmelerini söylüyorlar, çünkü okul ödenekleri yeterli değil. Okulların camları kırılmış devlet okullarında camlar takılamıyor. Normal güzel konutlarında oturan Amerikalıların dört beş ayda evsiz barksız kaldıkları öykülerle karşılaşıyorsunuz. Mortgage ucuz konut edinme döneminde ortanın üstü Amerika‟lının elde ettikleri konutlar satışlarda, bu tür merkezlere gittiğinizde satış ilanlarını görüyorsunuz. Geliri azalan Amerikalı evin taksitini ödeyemeyince, faturalarını ödemeyince, kredi kartlarını ödemeyince, bir anda evsiz çadırlarda kalmaya mahkum oluyorlar, böyle dramlarla karşı karşıya kalıyorlar. Altmışında evinin sefasını süremeyen Amerikalıların kasiyerlik işlerinde koşturduklarını görüyorsunuz. Yani Amerika‟da görünen durum pek parlak değil. Bu parlaklıkta öyle kolayca geçecek bir duruma işaret etmiyor. Tabii bu mevzuyu 1 inceleyeceğiz ama sosyal bilimlerde okuyan arkadaşlarımız burada ben de sosyal bilimlerde dergi yöneten biri olarak bu kriz sosyal bilimler açısından insanlık açısından bu kadar dramlarla yüklü olmasına rağmen bir taraftan da sosyal bilimcilere de zengin bir menü sunuyor. Bu krizin incelenmesi, krizde gelinen süreçlerin incelenmesi, bundan sonraki tartışmalar açısından çok ciddi akademik çalışmaların yapılacağı, araştırmaların yapılacağı zengin bir menü oluşturuyor. Bir taraftan da bazı kişiler içinde benimde yer aldığım yani seksenler ve doksanlar boyunca bu gelişmeleri izleyen kişiler açısından da bir doğrulama süreci bu kriz. Aykut Barka yer bilimcimizdir çok genç yaşta kaybettik. Kendisiyle yapılan bir görüşmede 99 depremini çok iyi tahmin etmiştir, fayın nerede kırılacağını. En iyi tahmin eden çok iyi bir bilim adamıydı. Çok erken kaybettik. İnsan diyordu bir taraftan teorilerini düşüncelerini gerçekleştirme açısından büyük bir doğrulama yaşıyor bundan büyük bir keyif alıyor ama insanlar ölüyor ikisini birlikte yaşıyor bizde bu krizde insanlık dramını yaşamakla birlikte sosyal bilimlerinin iktisat bölümünde kalan ve çeşitli uyarılarda bulunan insanlar açısından da keyifsiz bir doğrulama yaşıyoruz. Ama zengin bir menü sunduğum muhakkak. Önümüzdeki dönemde iktisat hayatında ve Türkiye‟de ciddi çalışmaların ortaya konulacağı bir dönem ama çok kısa zamanda bitmeyecek gibi gözüküyor. Bizim açımızdan Social Science Citation Index‟e girmek gerçekten bugünkü bilim oyunu düzeni açısından geçerli önemli bir merhale ben burada da şuna seviniyorum geçmişte bu tür endekslere yönelik çalışma yapan arkadaşlarımız Türkiye‟ye çalışmıyorlardı. En azından biz bu yaratmada Türkiye üzerine çalışmaları da yoğunlaştırmış olacağız. Akademik çalışmalarda Türkiye üzerine yapılan çalışmaların yayınlanacağı bir mecra eminim; gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler. Uluslararası hukuka dünyanın her yakasında bu krize ilişkin önümüzdeki dönemde çok önemli çalışmalara tanık olacağız ve inşallah bu kürsülerde dinleyeceğiz. Bu geçişten sonra bu öykü yani bize 25–30 yıldır sunulan pazarlanan bir iktisat politikası anlayışı bu hikayelerin bu noktalara gelmiş olması yani Amerika‟nın ekonomisinde yaşanan ve Amerikan ekonomisi gibi dev cüsseli ekonominin dünyaya yaşattığı zincirleme reaksiyonunda yaşanan kriz hali buhran denmesi muhtemeldir, daha içeriği dolu bir kelime. Bu hikaye nasıl başladı biz onunla başlayalım. Bu döneme ben de yayıncı olarak 1980‟lerden itibaren dünyada geçerli olan bu küreselleşme modelinin neoliberal küreselleşme anlayışının bu hikayenin bize yaşattıkları hikayenin sonunda karşılaştıkları sorun ve buradan da nereye doğru yönelir ben de aslında bu soruları sordum. Son gezide ABD‟de bu sorulara cevap aradım. ABD böyle bir buhranın şiddetle yaşandığı dönemde özellikle bu soruları sordum. Bazı yanıtlar almaya çalıştım. Burada da sorguladığım dünyayı birlikte karşılıklı paylaşmak istiyorum. Aslında bu neoliberal küreselleşme denilen denklemin en önemli unsuru söylediği unsur bütün ticareti, bütün sermaye girişlerinizi, bütün ekonominizi serbestleştirin. Ekonomik müdahalede devleti devreden çıkartın ve piyasaların her şeyi halledeceğine inanın. Neoliberalizmin dünyaya söylediği düstur buydu; serbestleşme her şeyi çözer. Devleti çıkarın tabii devlet gece bekçisi olsun başka hiçbir şeye karışmasın diyenle arada çeşitli ton farklarıyla ekonomide devletin fonksiyonunu reddeden bir görüş hakimdi. Bu iktisat anlayışıyla uluslararası kurumlar dünyada bu anlayış çerçevesinde bir küreselleşme modeli sunuldu ve gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere uluslararası para fonu Dünya Bankası OECD gibi kuruluşlarda onların hakları ki bu gelişmekte olan ülkelere 1990-2000‟li yıllarda yükselen pazar ülkeleri olarak adlandırıldı, bu söylendi. Bir kere bu dönem itibariyle 80‟ler, 90‟lar ve 2000‟lerde çok esaslı krizlere de dünyamız tanık oldu. Hem ABD‟de 1988‟de yaşanan önemli bir kriz vardı ama bu içerikte bu kapsamda değildi. Dönem dönem Amerikan ekonomisi çeşitli krizlere dalar zaten. Ama bu kriz diye nitelendirmeyi şöyle yapıyoruz. Üçer ayrı kesimlerde büyümenin olmaması ve gerilemenin olmaması bir kriz hali olarak nitelendiriliyor genel olarak iktisatta bu bağlamda bir kriz olmasa da iki farklı yoklamaların olduğu ABD‟de ciddi dalıp çıktığı krizler yaşandı. Ama dünyada da özellikle Latin Amerika‟da dönem dönem girdiği krizler 25 senelik süre içerisinde Asya ülkeleri 1997 yılında esaslı bir kriz yaşadı. 98‟de Rusya‟nın krizi önemliydi. Türkiye‟nin malum krizleri 1994 ve 2001 krizleri. Bütün bu krizler esnasında bir uyarı olmadı dünyada egemen iktisat politikası varken elbette 2 oldu ve ben bu geçen 25 yıllık süre içerisinde hem dergide bu konuyla ilişkili getirilere ve götürülere çok yer vermiştim. Bunların içinde kendi dergimde yayımlanan materyallerle size takdimde bulunmak istiyorum. Mesela 1997 yılında Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü UNDP tavsiye ederim, iktisatçı arkadaşlar çok iyi bilirler. Bence dünyanın son 20–25 yılı en iyi analizi yapan raporlar UNDP raporlarıdır. Fon, Para Fonu, OECD raporları bence çöpe atılması gereken bir rapordur. Bu kadar radikal söylüyorum, çünkü „97 Asya krizinde pek çok krizde bu tür kurumların ciddi yanılgıya düştüklerini gördük. BM Kalkınma Örgütü UNDP yorumları iktisatçıların yaptığı yorumlar krizlere işaret ettiler, küreselleşmenin günahlarına işaret ettiler, cari küreselleşme modellerinin özellikle günahlarına işaret ettiler ve ülkelerin krizlere girebileceklerini en ciddi uyarı dolu raporları onlar yazdılar. Belkide ben bu uyarı raporlarını çok dikkate aldığım için böyle. Çok değerli iktisatçımız o da danışma kurulu üyemizdir. UNDP baş ekonomisti Yılmaz Akyüz hocanın da mutlaka tesiri vardır. Hatta Türkiye‟de bu raporların bir kısmının açıklanmasını sağladı, dünyaya açıklanmasını bu çerçevede uyarı dolu raporların UNDP‟ten geldiğini söylemeliyim. Örneğin 1997 raporu 15 Eylül Ankara‟da bu açıklanmıştı. Küreselleşmenin yedi günahından söz ediyordu. Kutuplaşmayı arttıran, gelir eşitsizliğini arttıran, Kuzey-Güney eşitsizliğini vurgulayan yedi tane günahı özetliyordu. Cari neoliberal küreselleşme anlayışının zaten UNDP 90‟ların başından uyarılar yaparken diğer ülkeler tarafından dünyanın sendikasıdır, dünyanın muhalefetidir diye eleştiriliyordu. Bakın bu yedi günahı UNDP 1997 raporunda nasıl özetlemiş. Bir kere her şeyden önce müthiş eşitsizlikten söz ediyor. Ortalama büyümenin düşük hızla olduğunu istihdam ve yoksulluk sorununun bu iktisat politikalarıyla çözülemediğine işaret ediyor. Ülkeler düzeninde çeşitli olmasına rağmen toplam dünya düzeninde ekonomik gelişmenin daha yavaş olduğunu daha önceki 60‟lara, 50‟lere 70‟lere göre olduğunu söylüyordu. İstihdamın, yeteri derecede işsizliğin çözülemediğini söylüyordu. Aranın açıldığını örneğin 1965 yılında dünya nüfusunun en fakiri ile en zengini arasındaki otuz misli fark bu dönemde 60 katına ulaşmıştır. Buna işaret ediyordu günahlardan biri olarak bunu söylüyordu. Dünyada refahın paylaşımı konusunda eşitsizliğin daha da derinleştiğini orta sınıfların bozulduğuna işaret ediyordu. Ben son Amerika gezisinde bunu çok vurguladım, çünkü bundan bir yıl önce dünyada 1 milyar yoksulun orta sınıfa geçtiğine dair bir propaganda vardı. Bunu da kanıtlamaya çalışıyorlardı. O orta sınıfın bir buçuk milyarı daha alt bir sınıfa geçmiş durumdadır. Bu da şunu gösteriyor bu kurtarılmış bir üst platoya sıçrama değil, değişken bir durum. Bir kriz anında dünyanın ortalamasının cola cola‟nın yönetim kurulu başkanı bunun propagandasını en fazla yapan kişilerden biriydi bir milyar yoksul orta sınıfa geçti diye, bu tamamen geçmişte bırakılan tatlı bir vurgu olmaktan öteye çıkamıyor. UNDP dördüncü günah olarak diyor ki; finansal dünya 25–30 yıllık dönemde biliyorsunuz ekonomide reel bir taraf var üretim yapılıyor orada fabrikalar, istihdamlar, çıktılar var. Bir tarafta da bir finansal kesim var. Bu finansal kesim küreselleşmenin teknolojik gelişmeyle birlikte önerilen iktisat politikasının finansal serbesti önermesi bunun entegrasyonu sağlaması açısından müthiş bir dünyada finansal sermaye ve finansal iletişimin çok yoğun olduğu bir dünya ve ticaret oluşmaya başladı. Cari ticaretle geçerli ticaretle üretimle bunun arasındaki fark inanılmaz bir şekilde büyüdü. Fiziki olmayan finansal ticaretin reel ticaret arasındaki ilişkinin anlamsız kalması bu köpüğün patlaması ve bu dünyanın maliyetinin şu anda üstlenilmesiyle karşı karşıya kalındı. Buna işaret ediyordu „97 raporunda rantiyeler yatırımcıların önüne geçmiştir diyordu. Bu dünyanın içerisinde finansal enstrümanların bulunduğu bu dünyanın içerisinde; ülkeler borçlanma yaparak ülkelerinin büyümesine katkıda bulunmaya çalışıyorlardı. Bu da ülkelerin borç stoklarını günden güne arttırıyordu buna işaret ediyor ve diyor ki sadece menkul kıymetler fiziki var olmayan kıymetler üzerinden yaratılan servet haline gelen bir ticaretin uzun soluklu olmayacağını da vurguluyordu. Beşinci günah olarak özellikle zenginlerle garibanlar arasındaki uçurum dünyada ücretler aleyhine gelişiyor. Bu ücret payının toplam katma değer içerisindeki payının azaldığına işaret ediyor 1997 raporu. O raporları geriye dönük ve daha sonra işlediğinizde bu vurguların hızla arttığını ve kriz uyarılarının da hayırhah yaratmadığını dünya borsalarına mevcut durumların gelişmekte olan ülkelere vurgu yaparak hem de 3 gelişmiş ülkeler açısından yani Kuzey-Güney arasındaki dengenin bozulduğunu bunun hem Kuzey Güney arasındaki şirketler üzerinden bozulduğunu hem de istihdam üzerinden ücretler üzerinden bozulduğunu işaret ediyor. Ayrıca hususlardan bir tanesi nitelikli ve niteliksiz emek üzerine, ücret üzerine vurgulanıyordu. Yani sonuçta diyordu ki UNDP raporlarının hepsinde ey dünya böyle gidersen zaten dünyanın garibanları feci bir şey yaşıyor. Düşünebiliyor musunuz internette sörf yapıyoruz ama altı buçuk milyar insan bir araya geldiğimizde bir buçuk milyarımız internette sörf yapıyor. Ama şuanda dünyada iki buçuk milyar insan telefon avizesini kaldırıp alo dememiş. Böyle bir eşitsizlik yaşanıyor. Milanlı futbolcu Kaka‟nın transfer ücretini bir Afrikalı işçinin iki yüzyıl çalışıp biriktirmesi gerekiyor, böyle bir uçurum yaşanıyor. Bunun ötesinde dünyadaki teknolojik gelişimden faydalananlar dünya nüfusun %15‟i. Tam anlamıyla tüm teknolojik şeyleri programlıyoruz; buradan telefonumuzu veriyoruz evde ocak yanıyor. Bütün dünya bunu yapmıyor. Yani Afrika kıtası böyle değil. Bill Gates yeni ekonominin sosyal demokrat iş adamlarından birisidir. Afrika‟ya ben bilgisayar getireceğim dedi bundan 7-8 yıl önce götürdü de gerçekten adam döndü, niye döndün dediler elektrik yok dedi. Bu eşitsizliği çok iyi vurgular UNDP raporları. Kaldı ki UNDP köşeli bir kuruluş değil dünya emekçiler birliği de değil. Körlüğü olmayan hukukçulardan birisidir. Dolayısıyla bu liberalizasyon- liberalizasyon her zaman kötümüdür iyimidir bu ayrı bir konu–çeyrek yüzyıl 30 yıldır falan dünyaya söylenen küreselleşme modelinin liberalleşme, serbestleşme her şey serbest olsun bu anlamda dünya örgütlensin birbirine entegre olsun bütünleşsin. Bizde de 1888–1930 yılları arasında meşhur Türk parasını koruma kanunu vardı. O kadar katı olması doğrumu o ayrı bir tartışma konusudur. 89‟da biz serbest bıraktık sermaye hareketlerimizi aslında o küçücük bir Bakanlar Kurulu kararıydı iki satırlık. Bence referandum gerektirecek bir hikayedir, çünkü toplam nüfusun kaderiyle oynayan bir karardı. Ama o dünyanın bize söylediği bir şeydi. Eğer kalkınmanızı, gelişmenizi, büyümeyi finanse etmek istiyorsanız uluslararası piyasalardan devletleriniz ve özel sektörünüz borçlanma yapsın. Bu paradigmanın altında yatan sebep de şuydu eskiden ülkeler kalkınmalarını iç tasarruflarıyla ya da dışarıdan devletten devlete kurumlardan aldıkları borçları finansa ederdi. Barajlar kralı Süleyman Bey sürekli barajlar yaparken Dünya Bankası‟ndan kredi alırdı işte onlarla büyürdü bu piyasanın unsuru uluslararası finansal piyasalarda borçlanma yapmak suretiyle daha ucuza mal edeceği yüklendiği kaynak maliyetlerini savıyla böyle bir düzen ortaya kondu ve Türkiye‟de bu düzeni 1989 yılında ufak bir kararla Bakanlar Kurulu kararıyla uydu ve dünya da buna uydu ve o yılları da balayı gibi falan geçmiştir. Ancak burada bir şeye işaret etmek istiyorum gelişmiş ülkeler dünya tarihine baktığımızda böyle İngiltere gibi ABD gibi G7 ülkeleri gibi ülkelere tarihlerine baktığımız zaman gelişmişlik düzeylerine çıkana kadar, ben artık geliştim diyene kadar koruma politikaları uygulamışlardır birbirlerine ve gümrük duvarlarından olabildiğince kullanmışlardır ama kendileri kalkınma ve gelişme süreçlerini tanımladıktan sonra. Geriden gelenlere de hayır hayır sen serbest olacaksın demişlerdir. Burada NIST‟in yaklaşımı şudur geriden gelenlere merdiveni itmek deniliyor. Asya‟lı bir iktisatçı bu konuda çok iyi bir kitap yazdı. Galiba 2003 yılı falandı. Bu finansal serbestleşmenin sağlanması ile ülkelerin büyümesini doğrulayan bir tez de ortada yok. Bunu yüzde yüz gösteren bir şey yok tamam bir gelişme oluyor, bu gelişme aynı zamanda ülkeler için büyük bir borç da getiriyor. Biz de mesela borçlarla uğraşan bir ülkeyiz. Nedir Türkiye‟nin büyüme ivmesi. Aman bu sene 25 bin dolarlık bir dış borçlanma yapalım o zaman motoru döndürebiliyoruz. Yapamazsak krize giriyoruz. Türkiye böyle bir şey yaşamıştır buna borcu döndürmek, borcu çevirmek denir. Gelişmekte olan ülkeler için pazarlanan bu dünya modeli gelişmiş ülkelerde de teklemeler göstermeye başladı. Belki son 16 yıl içerisinde dört kez Amerika‟ya gittim insan hepsinde de ister istemez gözlemlerde bulunuyor. 1990‟ların ortasındaki Amerika bir büyüme refah egemendi. 1999‟da Clinton döneminde yeni endüstrilerin bu internet endüstrilerinin ortaya çıkması geleneksel endüstrilerin daha geride kaldığı bir dönem yaşanıyordu. Amerika‟da mesela zenci sınıfta İspanyol kökenlilere bırakmış böyle gelişmeyi işaret eden gözlemlemeler yapabiliyordunuz. 4 2003‟te gittiğimdeki tam savaşın öncesiydi. Krizin kendisi zaten çok net gözüküyordu. Bush yönetiminin de önlemleri, bu işi derinleştireceğini gösteriyordu. Ama Amerika‟da toplam geçen 20–25 yıllık süre içerisinde özellikle de son yıllarda Amerika ekonomisinde ciddi sorunlar yaşanmaya başlandı. 1945–46 gibi Amerikan ekonomisi dünya ekonomisinin %47‟siydi. Amerikan ekonomisi dünya ekonomisin %27‟si şuan. Böyle bir gerileme yaşanıyor ve Amerikan ekonomisinde özellikle son dönemde bütün günlük tüketim ya da beyaz eşyadan otomobile kadar olan her şeyde Amerikan ekonomisi 300-350‟e yakın sektörde üstünlüğünü zaten kaybetmiş bir ekonomi daha çok enerji, silah, uzay ve bu alanlardaki üstünlüklerini önemli ölçüde gelişmekte olan ülkelere terk etmiş bir ekonomiydi. 2003‟deki yaptığımız çalışmalar esnasında biraz Amerikan alt yapısı hakkında bilgi vermek istiyorum. Amerika‟da bütün görkemliğine büyüklüğüne rağmen demiryolları, havayolları, karayolları, santraller, toplu taşıma, köprüler on iki kamu alanında o zaman için 2003 rakamlarında yaklaşık altı yüz on sekiz milyar dolarlık yenileme yatırım açığı var. Bütün kamu ihtiyaçlarının Amerikan ekonomisinin, zaten New York metrosu bizim İstanbul‟daki metromuzu uzunluk açısından söylüyorum, dökülüyor. Ben New York‟ta Washington arası otoyolda gidip geldim yani bizim oto yol daha bakımlı. İki milyar dolar civarında toplam Amerika‟nın kendisini yenilemesi için kamusal yatırıma ihtiyacı var. Bu sürekli geciktirildi. Savaş meselesi Orta Doğu savaşı zaten beklenenin üzerinde bir maliyetti. Bütün bu kamusal yatırımlar devlet okulundaki çocuğun gelirken tuvalet kağıdı getirin okulda tuvalet kağıdı ödeneği yok Amerikan hayallerinin nereye geldiği açısından söylüyorum ama bunlar bugün olmuş bir olay değil 2003 raporudur bu. Mesela New York metrosunun yenilenmesi için 4 milyar dolara ihtiyaç var. Bu sivil toplum örgütleri belediyeyi falan zorluyor bunu gerçekleştiremiyorlar. Yaklaşık Amerikan kataloglarında otomobilden tekstile kadar %92‟si ithal ürünler. Bunun %8‟i Amerika‟da üretiliyor. Dolayısıyla günlük hayatın içerisinde bizde de şöyle yansıdı; eskiden Amerika‟ya gidip üst baş alanlar yok bu ülkede her şey bizim deme olayı bundandır. Çünkü buralardan çıktı ve kendini dünyaya finanse ettirmeye başladı. Amerikan ekonomisi öyle bir günde bu süreçlere gelmedi sektörün ölçülerini önemli ölçüde günlük tüketimde otomotivden beyaz eşyaya tekstile ve gıdaya kadar üstünlüklerini kaybetti. Ana sektörlerde üstünlükleri devam etti askeri güç olarak inanılmaz bir şekilde zaten dünyadaki trendine ters bir trend Amerikan askeri güç endüstrisindeki yükselmedir ki bu dönem onu tabii onu unutmayalım yani Neoliberalizmin zaferidir denilen dünya sosyalist sisteminin o günkü anlamıyla Sovyetler Birliği‟nin sosyalist sistemin çökmesi bu ideolojiyi bu yaklaşımı iktisat politikasının da katmerli bir şekilde dünyaya sunulmasını da getirdi. Eskiden iki sistem çökünce bu serbestliğin liberalizmin zaferi olarak algılandı. O yirmi yıldır 89‟dan buyana devam eden ki buna bazı iktisatçılar dünya tarihinin liberal molası deniyor. Böyle bir dönem şiddetle yaşandı. Bu dönemde Amerikan ekonomisinin geldiği nokta bu ve endüstrize olmuş sektörler. Şunu da söyleyeyim Amerikan ekonomisinde bir milyon dolarlık sivil yatırım askeri sistemlere yapılan bir milyon dolarlık yatırımdan daha fazla istihdam sağlıyor yani askeri alanda yaptığınız yatırımlar istihdam sağlıyor. Sivil alanda yaptığınız istihdam daha fazla, dolayısıyla bu sürecin issizliği arttıran etmenlerinden biri de bu. Amerika‟da işsizlik oranı yeni açıklandı çok yükseldi. Ama kimler öncelikle işlerini kaybediyor: En az Asya kökenliler işlerini kaybediyorlar. Ardından normal beyaz Amerikalılar geliyor. Sonra İspanyol kökenliler, en fazla zenciler işlerini kaybediyor. Orada da böyle bir dağılım var. Sonuçta ABD gibi dünya ekonomisinin en büyük gücü motor gücü kapitalist dünyanın en büyük varlığı olan Amerikan ekonomisinde yıllar önce bu tür zafiyetlerin var olduğunu gördük. İki tane açık vardır ülkelerin ikiz açıklar deriz biz buna biri iç açıklar, biri dış açıklar. Amerikan ekonomisi dış ticarete 1981 yılından beri cari açık dediğimiz açığı 1983 yılından beri biliyor. İç açıkları da çok yüksek Amerika tasarruf edemiyor ama nasıl böyle oluyor, nasıl böyle ayakta kaldı bugüne kadar Amerikan ekonomisi kendini dünyaya finanse etti. Aslında sizde bazen bazı davranışlarınızda Amerikan ekonomisini finanse ediyorsunuz. Hem de Asya‟ya Avrupa‟ya kendini finanse ettiren bir ülke hem iç hem dış açıkları böyle oluyor. Bundaki keramet nasıl oluşuyor? Dünyada alışverişlerde kullanılan paralar vardır. Dünyanın her 5 tarafında geçen paralar diyoruz bunlara, rezerv para diyoruz. Bunların oluşturdukları para birimlerine “para blokları” diyoruz. Bunlardan biri dolar biri de Euro. Bu iki para birimi dünyada ticarette, alışverişte kullanılıyor. Her yerde de geçerli paralar bunlara rezerv paralar deniliyor. Tabii ABD‟nin Euro‟ya kadar sonra Euro da rezerv para ölçümünün konumunu gücünü devam ettirdi, hal hazırda da devam ettirdi. Dünyada alışverişi kendi parasıyla yapıyor. Sinan Bey bir alışveriş yaptığımda benim param geçerliyse o parayı bulup onu ödemesi lazım. Ama benim öyle bir derdim yok, ben basıyorum matbaaya veriyorum mürekkep kağıt masrafım oluyor ve ben onunla alışveriş yapıyorum. Buna cari para rezerv para olması doların Amerikalılara bir üstünlük yarattı. Dolayısıyla Çin‟in gelişmiş bir ticareti var. Asya‟nın müthiş bir ticareti var. Bu ülkelerin dolar fazlaları var. Avrupa‟nın da ticaretten artıları var. Siz o zaman ne yapıyorsunuz, dolar fazlası elde ediyorsunuz ticaret nedeniyle siz mal satıyorsunuz o size daha üstün satıyor. Silah satarken enerji ekipmanları, ana teknoloji, v.s o var ama siz ona takım elbise satıyorsunuz, buzdolabı satıyorsunuz, yiyecek satıyorsunuz. Daha alt seviyede elektronik şeyler satıyorsunuz ama üstün imkanlar koşulunda Amerika bunun parasını veriyor ve satın alıyor. Tasarruf oranlarında baktığımızda Amerika tasarrufu diğer ülkelere göre olmayan bir ülke haline geldi. Amerikan parasındaki bu üstünlük rezerv para olma kabiliyeti Amerikan ekonomisinin kendini finanse ettirmesini bu süre içerisinde getirdi. Irak savaşında İran‟daki kavgada bilin ki temelde Saddam ve İran yönetimi biz euroyla petrol satacağız demesinin büyük bir katkısı vardır. O zaman ne olacak: Ben Sinan Bey‟i kendi para birimiyle benden almaya zorladığımda ben o parayı kazanmak zorundayım yani Çin dese ki Amerika benim para birimim yuan, ben artık yuanı rezerv para olarak ilan ettim. Hatta gelişmiş Asya diyelim ki biz bir para bloğu oluşturduk. Bu para bloğu ile benden alışveriş yapacaksın o zaman ekonomi o para birimini kazanmak zorunda yani mürekkep masrafının dışına çıkacak dolayısıyla Amerikan ekonomisinin en önemli üstünlüğü doların rezerv para olmasıdır. Gelecekteki en büyük kaygı başka bir para bloğunun başka bir rezerv paranın dünyada oluşması mümkündür 21. yüzyılın ilk yarısında yeni bir para bloğunun olmasını şahsen bekliyorum. Bu konuda özellikle gelişmiş Asya içinde ve çeşitli çalışmalar olduğunu da biliyorum bir para sepeti oluşabilir. Bir de şu var; yeni bir para bloğu oluşturan ülkenin ellerindeki dolarlar ne olacak o ülkeler için de bir sorun bu yüzyılın ilk yarısında euro gibi yeni bir para bloğunun oluşabileceğini ve bununda ve Amerikan ekonomisini daha da beter edebileceğini düşünüyorum. Düşünün ki Amerikan ithalatında petrol çok büyük bir rakam tutmuyor ama bunun euro cinsinden satılmış olması bile Amerikan ekonomisini müthiş sarsıyor. Rakamlarda ortada ki ticaretin büyük bir kısmını kendi parasıyla yapan bir ülke avantajını yitiren bir ülkenin çok önemli dar boğazlarla karşılaşacağını bugünden söyleyebiliriz. Alt yapısı böyle çöküş yaşamış bir ekonomi Amerikan ekonomisi. Peki emeklilik sistemi nasıl? Burada çoğumuzda o gruba giriyoruz, 1946 ile 64 yıları arasında doğanlara dünyada bir isim takılmıştır. Baby Boom. Savaş sonrası çocuk yapılması teşvik edilmiştir. Bir çocuk patlaması yaşanmıştır. Daha sonra nüfus kontrolleri gündeme geldi. Baby Boom kuşağındaki doğanlar 1947‟liler, 50‟liler özellikle o kuşağın ilk temsilcileri emeklilik yaşına geldi ve bu da Amerikan nüfus projeksiyonunda patlama var nüfusta orada büyük emeklilik sisteminizde de çok ciddi zorluklar var ve orada bir anda emekli olan nüfus geliyor. Bunlar 62‟de 63‟te emekliliğini kazanıyorlar bir üç sene sonra da onların sağlık sistemi var o devreye giriyor o daha girmedi mesela zaten bu krizin emeklilik sisteminin ciddi sorunları var. Alt yapı sorunlarımız var, emeklilik sistemi sorunlarımız var, sağlık sistemi sorunlarımız var. Benim bildiğim Amerika‟da 15 yıldır eğitim sistemi tartışılıyor. Clinton başa geldiğinden itibaren bir türlü bu eğitim sistemiyle yaratamıyoruz iyi çocuk yetiştiremiyoruz. Çünkü sonuçta Birleşik Devletler‟de bir milyon insan yönetiyor orayı. Dolayısıyla Amerikan ekonomisi dünden bugüne baktığımızda emeklilik sistemleriyle alt yapıyla kaybettiği sektörel üstünlükleriyle ciddi zafiyetler içeren bir ekonomi ve bunu da savaşın muhteşem finansmanıyla dip noktasına getirdiler ve uygulanan para politikaları 20 yıldır efsane bir Merkez Bankası başkanı Allan Greenspan, insan bir adamdır. Muhteşem sert politikalarıyla ünlüdür. Dünyada enflasyon saplantılı insan olarak nitelendirilir. Ve Bush yönetiminin finanse etmeyi sağladığı politikalarla Amerika geçen sene daha önce başlayan „Mortgage‟di, toksit kağıda dönüşen türev enstrümanlarla bugünün 6 krizini yaşamaya başladı ve bu da Amerikan tarihinde inanılmaz bir değişime sebebiyet verdi. 70‟li yıllarda yaşayanlar bilir bizim umudumuz Ecevit‟di. Amerikalının da umudu şuanda Obama. Herkes Obama‟yı yakından izliyor. Amerikan tarihi inanılmaz kırılma noktasında. Obama zenci, müslüman kökenli bir geçmişi var, babası müslüman. Böyle bir şeyi Amerikalıların tahmin etmesi mümkün değildi. Ama eylül ekimden sonraki kriz can yaktığı an siyasal kırılmalar yaşanıyor ve bir anda Obama‟nın önü açılıyor. Tabii beklentiler çok yüksek ve bu beklentileri karşılayabilecek mi Obama bu tartışma var. Farkındaysanız son üç dört aydır paketler açılıyor, bankaların kötü kredilerinin içine alınacağı bir paket var. Sürekli bir beklenti hakim olmaya çalışılıyor. Amerikan ekonomisindeki durum bu üstünlük rezerv para olmasından geliyor. Ama bugün gelinen noktada sefil bir durum yaşanıyor. Peki burada bu paradigma çökmüş çıkış için neler yapılıyor. Ben de bunu sormak istiyorum. Hem iktisatçı olarak yeni bir alan yaratılıyor mu? Bunun için çok erken size şunu söyleyebilirim. Görüştüğüm kişiler arasında Türkiye kökenli İstanbul‟du, son dönemde dünya ekonomisinde çalışmalara imza atmış arkadaşlarla görüştüm. Bunlar Yahudi Ermeni kökenli arkadaşlar ama liseyi burada, üniversiteyi dışarıda okumuş arkadaşlar. Bu neoliberal sistemin ideologlarından Michael Musa ile görüştük IMF baş ekonomistiydi, krizde bize de gelmişti. IMF‟yi bu sefer çok değişik bir gözle ziyaret ettik orada da birtakım gözlemlerde bulundum. Pek çok insanın yeni yazılarını okuduk onları dinledik. Şunu söyleyebilirim Amerika‟daki iktisatçılar, politikacılar bazı şeylerin yapılacağını biliyorlar ama ne yapılmayacağını bilmiyorlar. Şuanda öyle bir durum. Ve ne yapılacağını bence kurumlar da bilmiyorlar. Para fonu dünya bankası gibi kurumlar ki bence suçta önemli katkısı olan suç unsuru önermelerde bulunan dünyanın bu halinde katkısı olan kuruluşlar. IMF‟den insanlar çıkarılıyordu, uzman çıkarılıyordu. Son kriz esnasında bakmışlar demişler ki kriz bir tek IMF‟nin işine yaramış IMF‟den atılanlar durgun bir vaziyette. IMF‟de çalışanlar o anlamda biraz daha memnunlar. Bu bağlamda neoliberal yaklaşımda dünyayı ve gezegeni bu şekilde çıkış yolu tanımlayan ekip büyük bir şok yaşıyor. Bunu da itiraf edemiyorlar bu şokun travmanın geçmesi bekleniyor ve farkındaysanız alınan önlemlerin hepsi bu devletin rolünü inkar eden yaklaşımın tam tersi bir yaklaşım. Adeta Keynes‟in ruhunu çağıran yaklaşımlarda bulunuyor. Keynes kimdir? Keynes de 1920‟lerde yine Amerikan ekonomisinin birinci buhran dedikleri ve dünyanın da önemli ölçüde sarsıldığı o dönemde kapitalist sistemin çöküyor durumundayken özellikle sistemde devletin rolünü öne çıkaran devletin rolünü benimseyen iktisat politikalarıyla o günkü kapitalizmden çıkışta çok önemli rol oynayan İskoçyalı bir iktisatçıdır. 1970‟lerden sonra Keynes‟i gömdü dünya kapitalizmi. Şimdi tekrar Keynes‟in ruhunu çağırıyor. Keynesyen esintilerle devletin rolünü ortaya koyan bir yaklaşım sergiliyor. Bankalar devletleştiriliyor. Piyasada her şey çözülürdü giden giderdi kalan kalırdı. Tam tersi bir uygulama yapılıyor. Önümüzdeki dönemde de açıkçası net bir reçetenin net bir yaklaşımın kısa dönemde ortaya koyulacağı pek görülemiyor. Bunu fondaki, bankadaki tartışmalarda ve Amerikan iktisat kamuoyu içerisindeki tartışmalarda görebiliyorsunuz nitekim nobel ödüllü Paul Krugman bu dediğimiz iktisatçılar Marksist kökenli iktisatçılar değil, hem taraftar ve hem muhalif olanlar sistem içi iktisatçılar diye tanımlayabileceğimiz iktisatçılardır. Krugman da diyor ki bu pakette hükümette sonuçta bu çıkış kolay bir çıkış olmayacak Amerikan ve Dünya ekonomisi açısından bazen güzel bahar görülecek birkaç dönem bu paradigmalar içerisinde çıkışının pek mümkün olmadığını görülüyor. Bu konuda yanılgının finansal sisteme sadece bakmakla sorunun çözülebileceği yaklaşımının böyle olması nedeniyle bunun çözülmesinin pek mümkün olmadığı görülüyor. Esas tümüyle fiziki ekonomiyle reel ekonomiyle birlikte ve paradigmanın içerisinde patlayan yanlış unsurları giderebilecek bir yapı kurumlanmadan krizden çıkılması pek mümkün olmuyor. Bundan yirmi yirmi beş yıl önce dünya ve Amerikan ekonomisi için ben bazen bak bunu da düşünememişiz falan derdim. Ben şunu görüyorum Amerika‟da çok iyi iktisat grubu var hangi kesimde olursa olsun iyi iktisatçılar var. Bizim sorgulamamız bazen onların sorgulamalarının önüne geçebiliyor. Yani biz burada şunu da söyleyebiliyoruz sadece finansal sektöre bakarak bu kriz çözülemez dünyaya başka bir pencereden bakmak lazım. Sadece finansal sistemdeki patlamayı oradaki başıboşlukları, yanlışlıkları giderebileceğini sananlar büyük bir yanılgıya uğrayacaklar muhtemelen Obama bir şekilde bu konudaki görüş 7 farklılıkları ayrışımına başladı. Dolayısıyla daha farklı tedbirlerin önümüzdeki dönemde dünyada G20‟ler nisan ayında toplanıyor ama bu hamur çok su kaldırır daha çok iş var, çünkü bu kriz konjonktürel bir kriz değil bu yapısal, derin, eski ve sistemsel bir kriz, dolayısıyla buna bakarken kısa vadeli çözümler olmayacağını çok net görebiliriz. Kapitalizm nereye gidecek, nasıl bir biçim alacak bu da önümüzdeki dönemde cevaplamak üzere gözlemlerimize göre de nasıl edileceği konusunda sadece ihtimaller üzerinde durabileceğiz. Yaklaşık 15 yıldır savunduğum bir görüş var. Mevcut küreselleşmenin kapitalizmin 19.yy gibi evrimi izleyeceğini düşünüyorum. 1800‟lerde 19. ve 20yy.larda ikinci dünya savaşına kadar birinci bunalıma kadar izlenen aşırı serbestleşme ve vahşi kapitalizm onu okuduğunuz romanlarda görürsünüz vahşi kapitalizmin 29 bunalımı kendini daha insan merkezli sosyal bir kapitalizme bırakmıştır. Avrupa Birliği düşüncesi Avrupa‟da sendikalizmin refahın içinde pay alan grupların çok ciddi geliştiklerini görürsünüz. Bir sosyal kapitalizm devletin fonksiyonunu rolleri kesimleri iyi çizen bir kapitalizme terk etiğini ve sosyal bir devletin oluştuğunu ki Avrupa bugün tartışıyor bunu nasıl finanse edeceğiz diye benzer bir gelişmenin küreselleşme üzerine olacağını düşünüyorum. Çünkü sonuçta küreselleşmenin tüm günahlarına rağmen çok ciddi teknolojik gelişmenin sağladığı nimetler de söz konusu bugün birtakım iletişimler kurabiliyorsak bu nimetlerin sayesindedir. Daha insan merkezli bir küreselleşmeye doğru evrilebileceğini, uluslararası kurumların bir kere IMF, Dünya Bankası gibi kurumların bir taraftan çöpe atılması ve yeniden inşasını savunan kesimler var, bir taraftan bunların ıslah edilmesini savunan kesimler var. Bu soğuk savaş döneminin Bretton Woods tan ikinci dünya savaşı sonrasında kurulan kurumların bir kere gözden geçirilmesi zaten başlamıştı ama bunların fonksiyonlarının çok daha farklı olması gerekiyor kriz onu da öğretiyor. Özellikle dünyadaki üretim sektörü reel sektörü böyle kepaze bir finansal sektöre emanet edilemeyeceğinin altı çok net çiziliyor. Böylesine bir çöküşün hakim olduğu bir finansal düzenin kendi ülkemizin yolsuzlukla suçlardı. Finansal sistemi düzenlemesi oranın kurumsallaşması çok çok emek saf edilmesi gereken bir dünya böyle bir küreselleşme gelişecektir önümüzdeki dönemde ve dediğim gibi dünya ekonomisinde batıdan, Amerika‟dan doğuya doğru bir kayma söz konusu olacaktır. Gözler Asya‟da olacaktır. Dünya üretiminin bugün çok önemli bir bölümü Çin; Hindistan ve gelişmiş Asya tarafından yapılıyor. Dünya bir sola kayış yaşayacaktır. Daha sosyal demokrat, küresel modeller üzerinde tartışmalar söz konusu olacaktır. Latin Amerika‟da bunu görüyoruz. Özellikle sermaye hareketleri konusunda, nitekim mark satışları da artmıştır dünyada en fazla kitap satışları içerisinde Kapital gündeme gelmektedir. Dolayısıyla dünyada bu vahşi dönemin büyük bir faturası söz konusu oldu. Bu faturayı daha çok sizler yaşayacaksınız. Onun için dikkatli olmanızı tavsiye ederim. Önümüzdeki dönemki hayatınızda işsizlik gündeme gelecektir. Ama böyle bir ivmeyle 21. yy. içerisinde yeni bir para bloğu, yeni bir para birimi Doğu‟ya kayan o ekonomik aktivite o yüzden şöyle bir şey vardır George Soros‟un Jim Rogers diye bir ortağı var çok büyük bir para sihirbazıdır diyor ki çocuklarınıza MBA yaptırtmayın bırakın o saçmalığı çocuklarınızı iyi birer çiftçi olarak yetiştirin ve Çince öğretin gelecek tarımda ve Doğu‟dadır. Dolayısıyla böyle bir girişim izleyecektir. Soru: Eşref Nurçelik İktisat bölümündeyim, dördüncü sınıf öğrencisiyim. Neoliberalizmden söz ettik serbestleşmeden devletin bekçiğinden böyle görüşleri olduğundan yani batan batsın çıkan çıksın olduğunu söyledik, bugünkü küresel krizde öyle olmadığını mı gördük ya da gördüğümüz gibi büyük şirket firmayı kurtardı mı? Bu eksende neoliberalizmin ulus devlete muhtaç olduğunu görüyorum. Benim kişisel görüşüm bu eksende şey diyebilir miyiz neoliberalizm bu krizle birlikte çökmüş müdür? Ali Bilge: Şimdi neo liberalizm çökmüş bu doğru zaten bunu liberal iktisatçılar kendi aralarında Amerika serbestleşme tonları vardır. Biri böyle bakar biz böyle değil hiçbir zaman devleti bölmeyi inkar etmedik diye bir savunma içerisindeler. Ama şunu da söyleyeyim size neo liberalizm çöktü ulus devletler sadece 1930‟lar gibi geniş bir geri dönüş olacağını ben zannetmiyorum. Çünkü en azından ulus devletin terk edilen bir takım alanları var onların terk edilmesi devam edecektir. Ama dünyadaki ekonomilerin bu anlayış içerisinde devam 8 edemeyeceği görevi çeşitli kollama, düzenleme uluslararası çapta sektörlerimiz özellikle finansal sektörümüz yeni alanlar olacak mı, olmazsa kendi çıkışı olmaz. Neoliberalizm çökmüştür ama şöyle de bir şey düşünmeyin çöktü işte kapital satışları da arttı dünya sosyalizminde alternatif düzeni elemanları çok gelişmiş değil ama dünyanın sola sosyal demokrasiye kaydığını söylemek mümkündür tabii daha doğrusu neoliberalizm karşıtı bir kapitalist anlayışa ve kapitalizmin restorasyonuna bu haliyle onunda siyasal kodlarının değişimine Obama‟da öyle bir değişim görülüyor. Soru: Konuşmanızda hep Amerika odaklı konuştunuz peki bu krizde Türkiye nereye gidiyor? Ali Bilge: Türkiye küresel sistemde önemli ölçüde entegre olmuş bir ülke finansal sistemi de önemli ölçüde entegre etmiş bir ülke en fazla küreselleşen sektörümüz finansal sektörüdür. Dolayısıyla bir de dünyadaki bu fonlara muhtaç bir ülkedir. Yani bu sene 25 bin milyar ihtiyacımız var bunu finanse edemedin mi tekliyorsun zaten daralmış bir ekonomisin Türkiye ekonomisi bundan etkilendi. Biraz geç etkilendi onu da söyleyeyim. – Teğet mi geçti? Teğet geçtiği falan yok canım onu Başbakan kendi kafalarında izah edemiyorlar. Türkiye yalnız 2001 krizi sırasında finansal sektöründe önemli sayılabilecek düzeltmeler yaptı ama onun da bir sınırı vardır. Çok zalim bir krize dayanabilecek bir banka sektörü olduğunu zannetmiyorum. Türkiye o zalim krize karşı dayanımını gerçekleştirmiş bir ülke değil, esas mart seçimlerinden sonra çok daha ateşli bir şekilde Türkiye‟de krizin etkilerini yaşayacağız krizin aslında biz dibinde falan değiliz ne Türkiye ne bir başka bir ülke daha başındayız onu söyleyeyim daha terleyeceğiz. Zor günler bizi bekliyor. 9