İndir - Diyarbakır Kitapları
Transkript
İndir - Diyarbakır Kitapları
DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER PROF. DR. YUSUF KENAN HASPOLAT DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat Tür Araştırma Sayfa Tasarımı Ensari Özdoğan Birinci Baskı Temmuz 2014 (e-kitap) Bu kitabın her türlü yayın hakkı Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat’a aittir. Tanıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılar dışında yazarın yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. ISBN: 978-605-85033-2-8 e-mail:khaspolat@hotmail.com DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER PROF. DR. YUSUF KENAN HASPOLAT Yusuf Kenan Haspolat • 1954 yılında Diyarbakırda doğmuştur. Çocuk Hastalıkları, Çocuk Acil, Gelişimsel Pediatri ve Endokrin dallarında profesör olan yazar halen Dicle Üniversitesi Çocuk Hastanesinde Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır. Yazar evli ve iki çocuk babasıdır. Yayınlanmış Eserleri Bedüzzaman ve Diyarbakır Dicle İlçesi Diyarbakır Ekonomi Tarihi 1 Diyarbakır Ekonomi Tarihi 2 Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 1 Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 2 Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 3 Diyarbakır Yeraltı Kaynakları Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 1 Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 2 Diyarbakır'da Çevre ve Doğa (Sempozyum) Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji, Maden Eğil ve Turizm Ergani İlçesi ve Turizm Gül Şehri - Diyarbakır Sempozyumu Hani İlçesi Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri Karacadağ Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır (4. Baskı) Sema (Şiir) Tabiattan Fısıltılar (Şiir) Tarih - Kültür - İnanç Kenti Diyarbakır Tüm Yönleriyle Çermik İlçesi ve Turizm Ümit (Şiir) Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kulp İlçesi Ve Turizm Tüm Yönleriyle Çüngüş İlçesi Ve Turizm Diyarbakır Kalesi Diyarbakır İlçe Kaleleri Diyarbakır’ın Tarihi Evleri Diyarbakır İlçe Evleri, Köşkler, Saraylar, Küçeler İçindekiler Çermik ve Çüngüş Kaleleri Çınar Kaleleri Eğil Kaleleri Ergani Kaleleri Hazro Kaleleri Kocaköy ve Dicle Kaleleri Kulp Kaleleri Lice Kaleleri Silvan Kaleleri Kaynaklar Sayfa No. 7 17 29 55 63 71 77 83 99 158 1.BÖLÜM ÇERMİK- ÇÜNGÜŞ KALELERİ ÇERMİK ve ÇÜNGÜŞ KALELERİ Diyarbakır ili sınırları içinde bir hayli kale mevcuttur. Bunlar arasından şunları sayabiliriz: Diyarbakır Kalesi, Silvan Kalesi, Eğil Kalesi, Tercil Kalesi (Hazro’da), Mihrani Kalesi (Hazro’da), Ayındar Kalesi (Hazro’da), Mirindir Kalesi (Çınar’da), Zerzevan Kalesi (Çınar), Kefrum Kalesi (Kulp’ta), Çermik Kalesi (Çermik’te), Çüngüş Kalesi (Çüngüş’te), Dakyanus Kalesi (Lice’de), Antak Kalesi (Lice’de), Zülkarneyn Kalesi (Lice’de), Amini Kalesi (Dicle’de) vd. Bunlardan Mirhıdır, Zerzevan, Amini kalelerinin harabelerinden bile eser kalmamıştır. Sadece isim ve yer olarak bilinmektedir. Ayındar Kalesi, Hazro kasabasının batısında, 15 -17 Km. mesafede bulunmaktadır. Kale, bir kaya parçasından ibarettir. Kalıntıları daha belli bir şekildedir. Kaya kütleleri oyularak meydana getirilmiştir. Çeşitli odaları, sarnıçları, kayadan oyulmuş gizli yollarının bir kısmı duruyor. (37) ÇERMİK KALESİ Çermik Kalesi Çermik’in batısındaki tepe üzerinde yıkıntıları bulunan kalenin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak içkale ve çevresindeki hisarın temellerinden kalenin ilkçağdan kaldığı düşünülmektedir. Günümüze kadar gelen kısımlar şunlardır: İç kalede tek parça bir “kale kapısı”, hisar kesiminde bulunan birkaç “sarnıç”, halkın bugün berber dükkânı diye tabir ettiği kaya oyuğu, su kuyuları ve eski bir kiliseye ait duvar ve basamaklardır. Çevrede çok sayıda seramik parçası bulunmaktadır. Kaledeki su kuyuları kayalığa oyulmuş vaziyettedirler. Günümüzde 4 tanesi görünen su kuyularının genişliği 2-4 m ve derinlikleri 2-5 m arasındadır. ÇERMİK ve ÇÜNGÜŞ KALELERİ 9 Kalenin kuzeydoğu tarafındaki kilisenin ise ne zamandan kaldığı tespit edilememiştir. Bugün sadece duvar kalıntıları bulunmaktadır (10) Çermik’in batısındaki tepe üzerinde yıkıntıları bulunan, iç-kale ve çevresindeki hisarın temellerinden anlaşıldığına göre kale ilkçağdan kalmıştır. Osmanlılar; burayı fethettikleri zaman 1516 halkın çoğu kalede oturuyordu. Fetihten sonra halk kaleyi terk ederek ovaya inmiştir. Kalenin Osmanlı kuvvetlerince fethi sırasında top ateşleriyle yıkıldığını ve Serhadden uzak olduğu için tekrar onarılmasına lüzum görülmemiştir. Kale yüksekçe ve sarp kayalıklar üzerine kurulmuştur. İç-kalede 150-170 m kadar etekteki Sinek Çayı tabanına gizli bir yer altı geçidi bulunduğu ve buradan çaya inildiği söylenmektedir. Şimdi harabe durumunda olan kalede herhangi bir kitabe bulunamamıştır. Günümüze kadar gelen kısımlar şunlardır: İç kalede tek parça bir “kale kapısı”, hisar kesiminde bulunan birkaç “sarnıç”, halkın bugün berber dükkanı diye tabir ettiği yer, birkaç su kuyusu ve eski bir kiliseye ait duvar vardır. “Berber dükkanı” denilen yer; kalenin güneydoğu tarafında kayalığa oyulmuş bir oda şeklindedir. Uzunluğu 3 m, genişliği doğu tarafında 4,5 m ve yüksekliği 1,55 m’dir. Kuzey, güney ve batı tarafında sedir şeklinde oturulacak yerler vardır. Kalede dört su kuyusu vardır; bunlar kayalığa oyulmuş vaziyettedirler. Bugün içleri taş ve toprakla dolu olan bu kuyuların genişliği 2-4 m ve derinlikleri 2-5 m arasındadır. Kalenin kuzey-doğu tarafındaki kilisenin ise ne zamandan kaldığı tespit edilememiştir. Bugün sadece duvar kalıntıları bulunmaktadır. Kalede ayrıca çok sayıda eski “Ok Uçları” bulunmaktadır. Bu güne kadar herhangi bir kazı yapılmamıştır, bir arkeolojik kazıda yöre tarihini aydınlatacak, bazı eserlerin bulunması mümkündür. (26) Hüsnüran Kalesi İlçemiz Karakaya köyünün güneyinde bulunan Hüsnüran Kalesinin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ana kaya üzerine inşa edilmiş olan kaleden, günümüze şehir kalıntıları, antik yol, sur duvarları, su sarnıçları, bir oda mezar, stel ve yapı taşları kalıntıları kalmıştır. Antik yol şehrin doğusunda, kalenin ana girişinde yer almaktadır. Kale kalıntıları doğu ve güneydoğu kısmında yer alırken mezar odası ve stel kalenin güney yamacında yer almaktadır. Kalede ayrıca çok sayıda eski ok uçları bulunmaktadır.(10) 10 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Hüsnüran Kalesi ÇERMİK ve ÇÜNGÜŞ KALELERİ 11 Çermik kalesi ÇermikHüsnüran kalesi(Müze md) Çermik Bademli köyü Hanko boğaz kalesi(Müze md) 12 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER ÇermikYayıklı köyü Sene Diz kalesi(Müze md) ÇÜNGÜŞ KALESİ Çüngüş kalesi Tek Kale:Merkezdeki Cam-i Kebir Mahallesindedir. İlçe içinden geçen çayın kenarından yükselen 150 metre yüksekliğindeki bir kaya üzerine kurulmuştur. Çevre ile bağlantısı eskiden asma köprü tarafından sağlanan bu kalenin günümüzde sadece su sarnıçları kalmıştır.)19) Çüngüş kalesi ÇERMİK ve ÇÜNGÜŞ KALELERİ 13 Çüngüş kalesi 1995 yılı Çüngüş kalesi (1995 il yıllığı) 14 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Arifi Paşa’nın Seyahatnamesinde kale ile ilgili şu cümleler var26 Nisan sene 307 ve 29 Ramazan sene 308 Cum’a .Câm-i Kebîr’de Cum’a namazı edâ edildi. Oradan kal’aya inilen Çüngüş’ün cihet-i cenûbîsinde olup dereye hakim bulunan menî’ü’l-menâl bir sahrâ-i nâdirü’l-emsâl görüldü. Çüngüş ilçesinde Fırat nehrine bakan Hendek vadisi bitiminde, bir kaledir. Kalede büyük su sarnıçları vardır (41) Çüngüş Sağtepekalesi Sağtepe, Diyarbakır ilinin Çüngüş ilçesine bağlı bir köydür. Çüngüş’ün kuzeydoğusunda yer alır.. Söylentilere göre dört kardeş, 350-400 yıl önce gelip bu sulak yerde köy kurmuşlar. Köyün asıl yerlileri şimdi Behçe mezrasında yaşıyorlar. Eski bir Ermeni köyüdür. Köyün etrafında bir harabe ve bir kale vardır. Kalenin adı Kela Gawiran dır. İnsanların öteden beri burada yaşadığına dair izler vardır(49) Çüngüş Yeniköy kalesi(Müze md) ÇERMİK ve ÇÜNGÜŞ KALELERİ 15 2.BÖLÜM ÇINAR KALELERİ ÇINAR KALELRİ Çınar İlçesi Tarihi Kaleleri Diyarbakır’ın Çınar İlçesi’nin 10 km güneydoğusunda bulunmaktadır. Çevresine hakim olan bir tepe üzerine inşa edilmiş olan Zerzevan Kalesi konumu itibariyle stratejik bir noktada bulunduğundan dolayı muhtemelen İpekyolu’nun korunması veya bölgenin savunması amaçlı yapıldığı düşünülmektedir. Günümüzde de kalenin bulunduğu tepenin hemen batısında Diyarbakır-Mardin ulaşımını sağlayan karayolu geçmektedir. Yine aynı şekilde yolun hemen alt tarafından geçen bir dere yatağı bulunmaktadır. Günümüzde kaleye ulaşımı sağlayan herhangi bir yol bulunmamakla beraber ana yoldan kaleye olan mesafe 1 km’dir. Kale’de bulunan mimari yapı formu, kullanılan kiklopik taşlar kale yapısının Roma Dönemi’nde inşa edildiğini göstermektedir. Kale’de muhtelif yapılara ait oturma alanları, sığınak kümeleri gibi yapı kalıntıları kaledeki yapı topluluğunun sivil yapılardan çok askeri amaçlı yapılara ait kalıntılar olduğu yönündedir. Bu yapı kalıntıları kiklopik taşlarla yapılmış olup, küçük ölçekli yapılar halindedir. Bu yapılardan başka, su ihtiyacını gidermek amaçlı kullanılmış çok sayıda ana kayaya oyulmuş su sarnıçları mevcuttur. Askerlerin su ihtiyacını karşılamak amacıyla küçük su kuyuları dışında Mardin Dara’dakine benzer iki bentten oluşan büyük bir su sarnıcı kalenin içerisinde güneydoğu yönünde yer almaktadır. Bu yapının içerisinde sarnıca su aktarımını sağlayan su doldurmak amacıyla birçok göze ve çörtene yer verilmiştir. Yapının alt kısımları ana kayaya oyulmuş iken üst kısımlar beşik tonozlarla örtülmüştür. Kalenin etrafını çepeçevre kuşatan sur duvarlarından ancak güneyde yer alan kısmı günümüze ulaşabilmiştir. Diğer yönlerdeki sur duvarlarını günümüzde sadece temel izleri seçilebilmektedir. Ancak güneyde özellikle doğu ucunda yer alan devasal boyutlardaki burç farklı bölümlerden oluşmakta olup,bazı kaynaklarda saray olarak ifade edilmektedir.Batı uçta yer alan burç yapısı doğudakine göre daha küçük ölçeklerde olup günümüzde çok az bir kısmı korunabilmiştir. İpekyolu’nun özellikle Diyarbakır yönünü gören kuzey kısmında günümüzde tamamen yıkılmış bir burç yapısı ve üçgen alınlıklı Erken Bizans Dönemi kiliselerine benzeyen bir kilise yapısı mevcuttur. Bu yapının özellikle narteks(iç avlu) kısmı olabileceği tahmin edilen bölüm ÇINAR KALELERİ 19 üç girişli bir düzenlemeye sahiptir. Giriş kapıları düz lentolu olup, lentolar üzerinde silmelere yer verilmiştir. Lentoların orta kısımlarında geometrik bezemeler mevcuttur. Narteks kısmından sonraki ana ibadet mekanı günümüzde büyük oranda yıkılmış olup, bu bölüme geçişi sağlayan düz lentolu kapının üstünde kademeli silmelerle oluşturulmuş yuvarlak bir kemer düzenlemesi mevcuttur. Narteksin hemen doğusunda yer alan bölüm günümüze kısmen sağlam ulaşmış olup, bu bölüm üstten semerdan bir üst örtüsüne sahiptir. Kalenin içerisinde çok fazla miktarda pitos ve kiremit parçaları tespit edilmiştir. Bu kalıntılar yapının yoğun bir asker nüfusu tarafından kullanıldığına işaret olup, pitoslar tahıl ve sıvı depolama amaçlı olarak kullanılmıştır. Kaledeki yüzeysel incelemeler sonucunda Roma Dönemi dışında herhangi bir medeniyet izine rastlanılmadığından bu yapının tek evreli ve tek bir dönemde kullanılmış olabileceği kuvvetle muhtemeldir. Kale yapısıyla ilgili daha sağlıklı ve daha ayrıntılı bilgilere ulaşmak için Zerzevan Kalesi’nde detaylı bir arkeolojik çalışmanın ve sonrasında restorasyon çalışmasının yapılması gerekmektedir.(36) Zerzevan Kalesi Güney yöndeki Burc 20 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Zerzevan Kalesi Asker Odaları Zerzevan Kalesi Kuzey Giriş Kapısı ÇINAR KALELERİ 21 Zerzevan Kalesi Kuzey Cephesi 22 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Zerzevan Kalesi Su Sarnıcı(36) Zerzevan Kalesi Su Kuyusu ÇINAR KALELERİ 23 Zerzevan Kalesi Genel Görünümü Zerzevan Kalesinde kullanılan büyük taş blokları(36) 24 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Zerzevan kalesi (11) ÇINAR KALELERİ 25 Zerzevan kalesi (11) Zerzevan Kalesi’nin iç kısmının merdiven yapısı, Eğil Kalesi ile aynıdır. Su yatağına kalenin içindeki geçit ile inilmektedir. Geçidin su için olup olmadığını bilmiyoruz Bu geçit, aynı zamanda dışa açılan kapıdır. Belki de kalenin içine alınan az sayıdaki kişinin kontrollü biçimde kaleye girmesi için tedbirdir. 26 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Zerzevan kalesi Zerzevan kalesi ÇINAR KALELERİ 27 Mir Hıdır kalesi Zerzevan Kalesi’nde oldukça sarnıç söz konusudur. Bu sarnıçlar göz önünde bulundurulursa kalenin iç kısmından dışa açılan basamaklı geçidin, su almak için dereye inilen yol olmadığı görülür. Kalenin içinden kayalık zeminin oyularak merdivene dönüştürülmesi, sadece su amaçlı değildir. Zerzevan Kalesi’nin son yıllarda tescili, yapılan tahribatın önüne geçilmeye engel olmamıştır. Köydeki birçok yapının esas malzemesini oluşturan kale taşları, çoğunlukla tepeden yuvarlanarak, parçalanmış, evlerde kullanılmıştır. Kalenin ayakta duran “saray kısmı” diyebileceğimiz bölüm ve yer yer toprak altında kaldığı belli olan yapılar bulunmaktadır. Bu yapıların arkeolojik kazılarda gün ışığına çıkarılması beklenmektedir. Zerzevan Kalesi’nin yapılışı, Roma dönemi İpek Yolu’nun korunmasına bağlanabilir. Kalede yaptığımız araştırmalarda yazı, kabartma ve işareti çağrıştırabilecek belgeye rastlanmamıştır. Zaman içinde köylülerin bulduğu söylenilen sikkelere de ulaşmamız söz konusu olmamıştır. Kalede muhtelif yapılara ait oturma alanları, sığınak kümeleri görülmekteyse de bu kalıntıların esaslı biçimde ele alınmayışı, bizim tahminlerde bulunmamızı güçleştirmektedir.(12) 28 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER 3.BÖLÜM EĞİL KALESİ EĞİL KALESİ 1936 yılında Hasan Basri Konyar Eğil Kalesini anlatıyor(42) Bu kaleyi Ziyaret eden Evliya çelebi müşahedatını şöyle tasvir etmektedir: “Kalenin zemini Şat kenarında yalçın kayalar üzerinde vaki olmuş havadar, bahçeli, bağlı, toprak örtülü, rana hanelerdir. Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından ( Ulukçur Han ) dan fetholmuştur. Halâ, Diyarbekir eyaletinde Sancak beyi hükmündedir. Hâkim olan Macaroğlu Abdülmümin bey müsin, umurdide, bir bey olup hanesi mamurdur. Alay beyi ve çeri başısı vardır. Amma beyi Osmanlı beyi olmayup azil ve nasp kabul etmez. Beyi fevt olsa, Sancağı »oğluna tevcih olunur. Elkapları ( Cenap ) tır. „ Köy ihtiyarları bu kalenin eski adı ( SİLİS ) olduğunu söylemektedirler. Asur tarihinde Silyan ile Akdağ arasında bulunduğu rivayet edilen Komuk kalelerinden (Şirişa) kalesi ile Bu adın bir münasebeti olsa gerektir. Bu havali hakkında oldukça malûmat veren Şerefnamede Eğil kalesi için bir efsane nakil edilmektedir: Eğil bir kaledir ki yüksek bir kemer üstünde vakidir. O kemer de bir mertebe eğridir ki gören vehme ve korkuya düşer. Vilâyette meşhur ve halk lisanında mezkûrdur ki Evliyadan birisi oraya gelmiş ve ( Türnçe lisanile o kelimelere bir söz söylemiş. Kemer derhal eğilmiştir. ) Bu efsane, kaleyi ortadan bölerek kasabadan ayıran geniş ve derin bir yar ile ve burada kale cephesine nakşedilen bir Hükümdar tasvirile alâkası olmalıdır. Acaba, bu türk evliyası şayanı takdir bir kudretle tasvir edilen Medya tacidarlanndan birimidir? Bu hususta kat’i bir şey söyleyememekle beraber ilerde kanaatimizi beyandan çekinmiyeceğiz. Kalenin bazı yerlerinde sağlam bir harçla kurulmuş sûr baka- yesi görülür. Şarka açılan yüksek mevkideki kapısının bakiyei ihtişamı nazarı dikkati celbeder. Bu kapının taşları muntazam yontulmuş büyük bir kemerle yükseltilmiştir. Kale esasen üç kapılı idi. Diğerlerinin yeri belli değildir. EĞİL KALELERİ 31 Kale eteklerinde çok derinde kalan dicle, ince bir şerit halinde kıvrıla büküie akar. Kalenin kasaba ile birleşen kısmında, dik ve geniş bir yar kesilerek açılmıştır. Diclenin buradan manzarası insanı vehme fakat bu şahane manzara karşısında tehayyüre sevkeder. Bu havalide Eğil kadar yüreğe açıklık verecek bir yer yoktur. Bu yardan Dicleye de inilir. Ancak çok diktir. Bu yüzden aşağı mahalle ve köylere gitmek için dere semti tercih olunur. Yar’ın bulunduğu noktanın solundan kaleye çıkılır. Yine bu mevkiin sağından kalenin hapisanesi ve haremi olduğu rivayet edilen burçlara ve kayalar üzerinde işlenerek vücude getirilmiş diğer âsara gidilir. Eğil kalesinin garp cephesinin kasaba ile birleştiği nokta kesilip açılarak ortaya çıkan cephenin sağında şekli mürabbaide taşa kazılmış bir levha görünür. İki metre Tul ve arzındadır. Duvara, dayanmış bir yazı tahtasına benzemektedir. Stel Sağda ayakta durmuş, şarka müteveccih bir hükümdar tasviri var. Mevzun bir boy, düz ve uzunca bir sakal, kıyafet Asur hü- hümdardarlarmda olduğu gibi dokuma ve nakışlı bir entari belile göysünün sağ tarafı, eteklerine kadar bir yelpaze veya büyük bir kuşun gerilmiş kanadı gibi mütemevviç bir vaziyette görünmektedir. Güneş vurduğu zaman daha güzel görünen bu resim belki de ayni mevzudaki benzerlerinin en mükemmelidir. Başta fes biçimi az uzun bir serpuş. Saçlar bu serpuşun altından omuzlara değer şekilde dökülmüştür. Yan ve sağ ayak az ileri atılmış vaziyettedir Elinde, bugün vilâyetimizde odun kesmekte kullanılan ve (Tahra) denilen hilâl şeklinde bir balta vardır. Yine Asur hükümdarlarında olduğu gibi kısa ve kalın bir kılıcın belden dışarda kalan kısmı ufkî bir vaziyette görünmektedir. Asur hükümdarlarında olduğu gibi sakalın büklüm büklüm örülmemiş ölması ve endamın, kısa, kalın ve kaba olmayarak şahane ve levendane balunması şimdiye kadar gördüğümüz Asuri tiplerden ayrı bir tip karşısında bulunduğumuzu ihsas etmektedir Bu nakış Dicle kaynaklarına geldiklerini tarih kısmımızda tetkik ve mütalâa ettiğimiz ( T’ıglatpalasar ) a ve ( Ninip ) e ait olmamalıdr. Çünki birincinin tasvirini nakşettirdiği yerde ikincisinin de kendi heykelini nakşettirdiği tarihen mazbutturki bu her iki nakış Licenin Berklin kayalıklarında bulunmaktadır. Asurilerden ayrı bir ırkın farik ve bariz evsafını taşıyan bu nakşın Sasanî veya Fart ve Medya hükümdarlarından birine ait olduğuna ihtimal vermekteyiz. 32 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Hükümdar Mezarları Temaşaya şayan olan bu eserler Eğilin Dere semtinde ve yüksek bir kaya silsilesinin üzerindedir. Kara taşlardan müteşekkil cesim kayalıkların helva gibi dümdüz, dört taraftan kesilmesile ortaya getirilmişlerdir. Dördü beşi bir arada, bazıları münferit bir halde ve hepsi kalın satıhlı müstatil biçimdedirler, ortalarında istuvane şeklinde bırakılmış cesim kısımları da ihtiva ederler. Bu hal ile garip ve azim birer oda biçimindedirler. Kayalar bu şekillere sokulurken hiç bir yerinde pürüz bırakılmamıştır. Bunların kimisi künbet biçimindedir. Alman fotoğraflar bu bapta güzel bir fikir verirler. Kalenin alt eteklerinde ve Diclenin sol vakasında henüz açılmamış müselles biçimli bir tanesi mevcuttur. Bu mezarların çıkılacak merdivenleri ve girilecek kapıları yoktur. Yalnız bazı yüzlerinde sonradan açılmış gayri muntaranı delikler vardır. İçindeki iskeletlerden bir iki kemik parçası kalmıştır. Kafatasları bundan otuz yıl evvel Avrupa seyyahları tarafından alınıp götürülmüştür. Eğilin Mezar olarak yapıldığı birçok emsaliyle görülen mağaralarından ayrılarak yalnız bir mevkide bu kadar itina ile vücude getirilen bu eserlerin hükümdarlara ait olması şüphesizdir. Bu mezarların arka taraflarında yine bu biçim yüksek kayalıklar üzerinde çizgilerle meydana getirilmiş iki insan tasviri vardır. İptidaî bir san’at eseridirler. Sahrınçlar Kalenin ortasında delikli bir taş gibi görülen uzun kayanın üzerinde büyük ve derin bir sahrınç vardır. Bunun etrafında da Küp şeklinde küçükleri bulunur. Bunlardan başka kalenin her tarafında böyle küp şeklinde taşlar oyularak vücude getirilmiş niceleri vardır. Kalenin müntehasmda, derin bir havuz mevcuttur. Yan taraflarında bu havuzla birleşen iki sahrınç görülür. Kale odası ve Hamam toneli Kale ortasındaki delikli taşın içinde ( Yasuthane ) denilen bir oda bulunur. Bunun şimal tarafından bir kapı açılmıştır. Dışarısında ve yine bir mağara içinde yüksek ve geniş bir tonel görülür. Çok muntazam, geniş ve sık merdivenlerile bir saray dehlizini andırEĞİL KALELERİ 33 maktadır. Sert ve kırmızı bir taş, iptidaî vesaitle oyularak bu tonel ve merdivenler vücude getirilmiştir. Kalenin alt yanlarında ve dere semtindeki hamama bu tonelden gidilirdi. Ancak bu gün iç taraflarda bazı yıkıntılar yüzünden bu yol kapanmıştır. Eski Hamam ( Deran Hamamı ) Ali tepesile Harun tepeleri arasındaki boğaz (Deran boğazıdır) bu yüzden Hamama bu ad verilmektedir. Kalenin bulunduğu mevki ile karşısındaki tepeler arasında derin bir vadi vardır. Bu vadinin içinde ( Eski çeşme ) denilen ve suyu çok mükemmel olan bir mevkiden geçildikten sonra yolun sağında bulunan hamama gelinir. Kıymetli bir eseri mimaridir. İki büyük kemeri ve bu kemerlerin üstünden tuğla ile örülü mükavves aksamı baki kalabilmiştir. Bu iki kemerin altı, kale içinden açılmış geniş merdivenli bir tonelle kesbi irtibat eder. Elli yıl önceye değin bu hamam işliyordu. Heyeti umumiyesi, yatağı geniş bir dere üstüne oturtulmuştur. Buradan aşağısı temaşasına doyulmaz güzel manzaralara maliktir. Şemsiler Mabedi Kalenin üstünde ve şark yamacındaki açıklıkta, kayalar yontularak vücuda getirilmiş ve heyeti umumiyesile murabaa yaklaşan bir mabed vardır. İki büyük salon bu taşlıklarda vucuda getirilmiştir. Yanyana iki küçük kuyuyu andıran ateşgede güneşe doğru oyulmuştur. Burada taştan yapılmış üç halka vardır. Kurban yerleri vesair mabede mahsus mahaller mevcuttur(42) Eğil (Ekil) Kalesi: Asurlular zamanında yapılan kale doğal kaya zemin üzerine oturulmuş olup üç tarafı derin vadilerle çevrilmiştir. İç kale ve dış kaleden meydana gelmektedir. İç kalede yönetim yapıları, depolar, sosyal amaçlı kullanılan çeşitli yapılar günümüze ulaşmıştır. Kalenin içinde doğal kayaların yontulmasıyla yapılan irili ufaklı yüzden fazla sarnıç bulunmaktadır. Kale, gizli tünellerle Dicle Vadisi’ne bağlanmıştır. Günümüzde bu tünellerden biri açıktır. Dicle Nehrine inilen bu tünel gizli su yolu olarak yapılmıştır. Kalenin doğu tarafında bulunan kral mezarları dikkat çekicidir. Doğal kayanın yontulmasıyla inşa edilen mezarların iç kısmı kaya mezar odalarında olduğu gibi platform şeklinde düzenlenmiştir. 34 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Eğil kalesi Eğil kalesi EĞİL KALELERİ 35 Asurlular zamanında yapıldığı tahmin edilen kalenin ilginç bir yapısı vardır. Yekpare bir kaya zemin üzerine oturtulmuş olup üç tarafı derin vadilerle çevrili, öteki tarafı da oyularak, stratejisi önemli bir yapıya kavuşturulmuştur. Kalenin etrafı bugün dahi varlığını koruyan surlarla çevrilmiştir. O günün silahları göz önüne alındığında kolay fethedilebilecek bir türden olmadığı anlaşılmaktadır. Kalenin büyüklüğü 3 futbol sahasından da büyük olup, iç kısmı kısmen boş olup zamanında depo ve sığınak olarak kullanılmıştır. Eğilli Yuhanna’nın “Kilise Tarihi” adlı eserinin II. Cildinde; Hunlar ile Doğu Roma (Bizans) arasında geçen savaşlarda gerek halkın, gerekse de askerlerin Eğil Kalesi’ne sığınmış olduklarını ifade edilmektedir. Kalenin üzerinde irili ufaklı yüz dolayında kuyu kazılmış ve bu kuyulardan çeşitli şekillerde yararlanılmıştır. Kayalar oyularak bugün için bilinen ve görülen 4 tünel kazılarak kaleden metrelerce uzaklıktaki vadilerde bulunan hamam, Dicle Nehri yatağına ve sıkışık anlarında düşmana görünmeden yer altından kaçarak güvenli yerlere varmak için tüneller bulunmaktadır.(45) İlçe merkezinin batı tarafında yer alan Eğil Kalesi, doğu-batı doğrultusunda uzanan kayalık bir tepe üzerine inşâ edilmiştir. Kuzeyden Dicle Nehri vadisi ile çevrili olan yapı, güney ve doğu taraflarından ise derin bir sel çukuru ile çevrilidir. Kalenin savunmaya elverişsiz olan batı kısmı ise yarılmak suretiyle ana kayadan kopartılmış ve savunmaya elverişli bir hale getirilmiştir. Eğil Kalesi mevcut haliyle bir iç kale görünümünde olsa da, güney tarafındaki sur kalıntıları yapının bir iç, bir de dış kale surlarının çevrelediği büyük bir yerleşim yeri olduğunu kanıtlamaktadır. Büyük bir kısmı ortaçağdan kalan dış surlar, yapıyı güney ve doğu cepheleri boyunca dolanmaktadır. Kale’nin kuzey ve batı cepheleri Dicle’nin dik yamaçlarına kurulduğu için bu cephelerde ikinci bir sura ihtiyaç duyulmamıştır. Eğil Kalesi’nin “İç kale” kısmı, üzerinde ortaçağ izleri taşıyan en önemli bölüm olup, kalenin zirvesindeki ana kaya üzerine oturtulmuştur. Yalçın görünümüyle insanı gerçekten de büyüleyen bu yapı, yer yer surlar ile de desteklenerek emniyetli bir hale getirilmiştir. Genellikle kentin yönetici sarayı, beylerin konutları, darphane, tutuk evi ve ibadethane gibi yapıların bulunduğu30 bu bölüme, batı cephesinin hemen kuzeyindeki rampalı bir yol ile geçilir. Son derece dar tutulmuş olan bu yol, nihai noktada kemerli bir kapı ile iç kaleye açılmaktadır. İç kale tek parçadan oluşan kayalık bir zemin üzerine oturtulmuş olup, Dicle Nehri’nden yaklaşık olarak 100-150m’lik bir yükseklikte bulunmaktadır.31 Doğu-batı doğ36 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER rultusunda uzanan iç kalenin doğusunda, kalıntılardan son derece ihtişamlı olduğu anlaşılan bir kalenin kalıntıları bulunmaktadır. Burası tıpkı Hasan Keyf ’te olduğu gibi 117 basamaktan oluşan gizli bir merdivenle Dicle’ye bağlanmıştır. Ana kayanın oyulması suretiyle inşâ edilmiş olan bu tünel, eski ihtişamından hiçbir şey kaybetmemiştir. İç kalenin doğu kısmındaki bir başka unsur da, zemindeki ana kayanın oyulması suretiyle meydan getirilen depolardır. Ağız kısımları yuvarlak ve dar olan bu yapılar, iç kısımlarından giderek genişleyen bir yapı özelliğine sahiptir.32 Doğu bölümdeki önemli kalıntılardan biri de bugün hala ayakta olan eyvan biçimindeki mekandır. Muhtemelen Kral’ın, kuzeydeki Dicle Nehri’ni ve manzarayı izlediği bu mekan Kale’nin zirvesinde inşâ edilmiştir. İç kalenin batı ucunda ise, üzerinde bir zamanlar kalenin inşâ edilmiş olduğu yapı kalıntıları bulunmaktadır.(6) Doğu- batı yönünde uzanan kayalık alan hilal şeklindedir. Kalenin üstüne oturduğu ana kayalığın bağlantısı batı tarafta kayalığın oyulmasıyla ana kitleden koparılmıştır. Böylece kalenin savunması daha da artırılmıştır. Kalenin Dicle ‘ye bakan kuzey yönü çok yüksek ve sarp olduğu için bu tarafta fazlasıyla tahkimata gidilmemiştir. Doğu ve batı tarafta da kayalığın zayıf olduğu yerler surlarla desteklenmiştir. Kayalığın güney tarafı diğer kısımlara göre daha zayıftır. Bu nedenle bu tarafta sur duvarlarının yüksek ve sağlam olmasına dikkat edilmiştir. İç kale kayalığın tam üzerinde yer almaktadır. İç kaleye iki farklı kapıdan ulaşılmaktadır. Birinci kapı güneyde yer alan ve dış kaleye açılan kapıdır. Bu ana kayanın yontulmasıyla açılmıştır. Rampa şeklinde olan bu kapının iki yan tarafı doğal kayalıkla korunmaktadır. İkinci kapı ise kuzey tarafta açılan ve iç kaleye direk geçişi sağlayan kapıdır. Kesme taş malzemeden yapılan ve burçlarla sağlamlaştırılan kapıya oldukça dar tutulmuş rampalı bir yolla ulaşılmaktadır. Doğal kayalık tarafından korunan iç kalenin bazı yerleri surlarla sağlamlaştırılmıştır. Kalenin kuzey cephesinde kuzeybatı, tarafta surlar yapılmıştır. Diğer kısımlar tamamen doğal kayalık tarafından korunmaktadır. Doğu cephede doğal kaya, yüksek ve sağlam olduğundan burada sur yapılmasına gerek duyulmamıştır. İç kalenin güney cephesi de doğal kayalık üzerinde yükselmektedir. Kayalığın zayıf ve alçak olduğu yerlerde surlar inşa edilmiştir. Bu surlar, burçlarla destelenmiştir. Surlar ve burçlar kesme ve moloz taş malzemeden yapılmıştır. Güney cephenin tam orta kısmında dış kaleye açılan kapı mevcuttur. Güney batı köşede kaya kilisesi bulunmaktadır. EĞİL KALELERİ 37 Doğal kayalık tarafından korunan iç kalenin bazı yerleri surlarla sağlamlaştırılmıştır. Kalenin kuzey cephesinde kuzeybatı tarafta, surlar yapılmıştır. Diğer kısımlar tamamen doğal kayalık tarafından korunmaktadır. Doğu cephede doğal kaya, yüksek ve sağlam olduğundan burada sur yapılmasına gerek duyulmamıştır. İç kalenin güney cephesi de doğal kayalık üzerinde yükselmektedir. Kayalığın zayıf ve alçak olduğu yerlerde surlar inşa edilmiştir. Bu surlar, burçlarla destelenmiştir. Surlar ve burçlar kesme ve moloz taş malzemeden yapılmıştır. Güney cephenin tam orta kısmında dış kaleye açılan kapı mevcuttur. Güney batı köşede kaya kilisesi bulunmaktadır. Batı cephe iç kalenin en hareketli cephesidir. Bu cephedeki kayalık alan, ana kütleden koparılarak burada bir savunma alanı oluşturulmuştur. Batı cepheyi oluşturan kaya, yüksek ve sağlam olduğundan burada surlara ihtiyaç duyulmamıştır. Kayalığın yüzeyi düzeltilerek buraya Asur Kralı III Salmanasar’a ait olduğu tahmin edilen bir figür işlenmiştir. Figürün hemen yanında çivi yazılı kitabe yer almaktadır. Kitabe aşındığında günümüzde okunamamaktadır. Kabartmanın kuzeyinde, bir kaya mezar odası bulunmaktadır. İç kalenin batı ucunda yönetici sarayı ve beylerin konutları diğer, diğer yerlerde ise askeri alanlar, depolar bulunmaktadır. Bunların yanı sıra genellikle, darphane tutukevi, ibadethane gibi yapılar da iç kalede bulunmaktadır. Bu tarafta yer alan ve günümüze kalıntıları ulaşan yönetici sarayı ve beylerin konutlarının bulunduğu alanın tahkimatına ayrıca önem verilmiştir. Batı taraftaki yüksek kayalığın üzerinde yer alan bu bölümün iç kaleye bakan doğu cephesi, ayrıca bir surla çevrilmiştir. Bir kapıyla iç kaleye açılan ve kalenin yöneticilerinin oturduğu bu kısmın ele geçirilmesi böylece zorlaştırılmıştır. Eğil kalesinde ana kayanın oyulmasıyla elde edilmiş 3 adet tünel tespit edilmiştir. Bunlardan ilki kalenin doğusundaki kral mezarlarının hemen üst tarafından başlayıp Dicle Nehri’ne inmektedir. 177 basamaktan oluşmaktadır. Meydana gelen çökme ve dökülmeler nedeniyle tünelin varlığı dışarıdan açıkça görülmektedir. Bu tünel Dicle Nehri’ne inen gizli suyoludur. Kayanın oyulmasıyla yapılan tünelin genişliği yer yer değişmekle beraber, yaklaşık olarak 2.70 m dir. Merdivenlerin genişlikleri, 0,35- 0,50 m arasında değişmektedir. Biri tünel odasından diğer ikisi dışarıda olmak üzere, tünele geçiş sağlayan iç kapı mevcuttur. Kalenin içinde, tünelin başladığı noktada tünel, muhafız odası bulunmaktadır. Tüneli koruyan askerlerin beklediği bu oda, ana kayanın oyulmasıyla inşa edilmiştir. Oda 3.80x 6.80 m ölçülerinde doğu batı doğrultusunda, dikdörtgen planlıdır. Güney tarafta açılan bir kapıdan odanın içine girilmektedir. Odanın doğu, batı ve güney duvarları ana kayanın yontulmasıyla yapılmıştır. Kuzey tarafının genel kısmı, doğal kayalık üzerinde yükselmektedir. Üst tarafları moloz taş malzemeden inşa edilmiştir. Odanın doğu duvarında, tünele açılan dikdörtgen formlu bir kapı mevcuttur. 38 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER İkinci tünel, kalenin kapısında olup üst taraftan başlamaktadır. Ama giriş kısmı kapalı olduğu için surun Dicle ‘ye bakan tarafında ve hemen sur altındaki açıklıktan tünele girilmektedir. Fazla tahribat olmadığı için basamakları oldukça sağlam durumdadır. Tünelin orijinalde nerede son bulduğu bilinmektedir. Bu tünelin büyük bir su sarnıcına giden tünel olduğu tahmin edilmektedir. Üçüncü tünel ise kalenin üst kısmındaki, güneydeki giriş kapısına yakın bir yerdedir. Bu tünel dış kalenin aşağısında, derenin kenarında bulunan kale Hamamı’na gidiş gelişi sağlayan bir tünel olduğu tahmin edilmektedir. Tünelin hama tarafındaki ucu günümüzde kısmen açıktır(35) Eğil Kalesi’nin batı-ön kısmında, uzun çivi yazısı ile birlikte bir Asur Kralının figürü bulunur. Yazı tamamen okunamıyorsa da kolayca takip edilebilir. Yazı ve figür ikindiden sonra, güneşli günlerde net görülebilir. Eğil Kalesinde bulunan çivi yazısının bir kral figürü ile birlikte bulunmuş olması, kral figürü ve çivi yazısının Asurlulara ait olduğu görüşünü güçlü kılmaktadır.Marguat, kral figürünün büyük bir ihtimalle, Dicle’nin kaynağındaki III. Salmanassar’a ait olan figürüyle aynı olduğunu görüşünü güçlü kılmaktadır. Figürle ilgili Beysanoğlu şöyle bir bilgi aktarmaktadır: EĞİL KALELERİ 39 “Stelde Asur Krallarının hep bilinen bütün kök çizgilerini toparlanmıştır. Boyundan asılı, sol el sapına konulmuş, belden dışarı az çıkan ve böyle büyük sakal, sanma o hep oyalı gibi duran giyim. Önünde bir kitabe, yüzü doğuya dönük, sağ elinde ikizli bir balta tutmaktadır (7) Stel ve kitabesinin bu güne kadar okunmaması sebebiyle Stelin kim ve hangi Asur kralına ait olduğu tam olarak tespit edilememiştir. Bu konuda çeşitli görüşler vardır. Lehman-Haupt’a göre Eğil kalesi “Kaldik” yapı stilinin belirgin özelliklerini taşımaktadır. Suyla bağlantıyı sağlayan tünel ve oyuk, yapıyı güvenlik nedeniyle ana dağdan ayırmak, buna örnek olarak gösterilmiştir.(50) Kale, ya bir Kalde kralı tarafından, ya da bunlara komşu akraba bir halkın hükümdarı tarafından (ki muhtemelen bölgesindeki Supanı-Sophene hükümdarı) tarafından yaptırılmıştır. Stel üzerindeki çivi yazısı Kaldelilere mal edilebilinmekle birlikte, fakat bir kral steli ile birlikte yazılmış hiçbir Kalde çivi yazısının bulunmaması Kral stelinin Asur Krallarından birine ait olma ihtimalini göstermektedir. Marquart, dikkati Taylor’daki Stele çekmekte ve kral stelinin büyük ihtimalle Dicle’nin kaynağındaki (Lice Bırkleyn suyunun çıktığı yer) III. Salmanassar stelinin aynısı olduğunu yazmaktadır. Fakat bu stelin Asur kralı IV. Tiglatpilser’e de ait olduğu düşünülebilir. Çünkü oda fethettiği bölgelerde böyle şeyler yaptırmıştır. Şimdilik daha detaylı incelemeler yapılıncaya kadar Kale’nin kuzey ve doğu cephelerinin en alt eteklerinde ise kayalara oyulmuş kral mezarları bulunmaktadır Asur Kralları’na ait olduğu düşünülen bu mezarlar silindirik yapıları ve sivri külahları ile adeta bir kule görünümü vermektedirler. Yapıların alt 40 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER kısımlarında bulunan daha geniş çaptaki bölümler yapıların kriptasını oluştururken, bu bölümlerin üzerindeki daha dar bölümler de yapıların gövdesini oluşturmaktadır. Yapıların en üst kısmındaki sivri bölümler ise yapıların külah kısmını oluşturmaktadır. Mezar odalarına açılan pencereleri ise içeride yoğun bir hava sirkülasyon oluşturmaktadır. Görüldüğü gibi üzerinde birçok dönemin izlerini taşıyan kalede, ortaçağ dönemine ait de bir hayli kalıntı bulunmaktadır. Sur duvarları başta olmak üzere iç kaleye geçişi sağlayan kemerli giriş, burada bulunan depolar, seyir eyvanı ve arkeolojik bir dizi kazıya ihtiyaç duyan iç kale kalıntılarının büyük bir bölümü ortaçağdan kalmadır.(6) Eğil kalesi EĞİL KALELERİ 41 Eğil surları 42 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER (35) Eğil surları EĞİL KALELERİ 43 Eğil surları Doğal kayalık tarafından korunan iç kalenin bazı yerleri surlarla sağlamlaştırılmıştır. Kalenin kuzey cephesinde kuzeybatı tarafta, surlar yapılmıştır. Diğer kısımlar tamamen doğal kayalık tarafından korunmaktadır. Doğu cephede doğal kaya, yüksek ve sağlam olduğundan burada sur yapılmasına gerek duyulmamıştır. İç kalenin güney cephesi de doğal kayalık üzerinde yükselmektedir. Kayalığın zayıf ve alçak olduğu yerlerde surlar inşa edilmiştir. Bu surlar, burçlarla destelenmiştir. Surlar ve burçlar kesme ve moloz taş malzemeden yapılmıştır (35) Angelene (Ingelene) Sophene’nin bir parçası olarak bilinir. IV. yy’da Hıristiyan Arsacidler döneminde Angelene (Angel-tun) bir kraliyet mülküdür. II. Arsak (350-367)’ın hükümranlığı esnasında istenmeyen genel rahatsızlıklar vuku bulmuş ve krallıktan ayrılmalar olmuştur. Muse Mamikonean asi eyaletler üzerinde Arsakid gücünü yeniden tesis ettiğinde Angelene krala sadık kaldı. Angelene eski zamanlardan beri kraliyet mülkü olması nedeniyle diğer bölgelerde olduğu gibi aynı cezaya maruz kalmadı. Tigranacerta’yı harap eden Prens Meruzan Eğil Kalesini kuşattı. Bu kalede birçok Arsak kralının mezarları vardı. Bu mezarlarda, antik zamandan bu yana biriktirilen vemuhafaza edilen hazineler bulunmaktaydı. Kaleyi alamayan Meruzan komutasındaki ordu, diğer bölgelere akınlarda bulundu. Stratejik planlar kurarak Eğil Kalesine yeniden saldıran Meruzan komutasındaki ordu, surlara tırmandıktan sonra surları yıktırdı (35) Kral mezarları 44 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Gözetleme kuleleri EĞİL KALELERİ 45 Asur Kral Kaya Mezarları: Eğil’in en güzide tarihi eserleri arasında olan Asur Kral Kaya Mezarları, II. Şapur tarafından yağmalanmasına rağmen, zamana karşı koyarak asırlardan beri dimdik durmaktadır. Asur hükümdar mezarları ve çevresindeki mağaralar silsilesi kalenin kuzeydoğusunda, Dicle Barajı’nın kıyısında bulunmaktadır. Kayalar oyularak Mısır Ehramları şeklinde inşa edilmiştir. Asur hükümdar kaya mezarlarının doğu tabanında bir tünel bulunmaktadır. Tünelin kısmen dolmasından dolayı kapalı durumdadır. Muhtemelen tünel, sığınak veya yer altı barınma yerlerine gitmektedir. Kaya mezarlarının kuzey iç kısmında çizgi şeklinde bir figür bulunmaktadır.(7) Kaleden inen merdivenler 46 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Kaleden inen merdivenler Kaleden inen merdivenler EĞİL KALELERİ 47 Selman (Cebabir) Kalesi: Kale Eğil’in Güneyinde Eğil ilçe merkezinden 10 km. uzaklıkta Dicle Nehrinin kenarında nehre hakim bir tepede kurulmuştur. Ne zaman kurulduğu bilinmeyen kale Amid’den (Diyarbakır) Elaziz’e (Elazığ) giden ticaret yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla kullanılmıştır.(8) Şevket Beysanoğlu, kalenin İranlılar tarafından yapıldığının muhtemel olduğunu yazmaktadır. Ancak kale, yapı stili bakımından Eğil kalesi ile benzerlikler göstermektedir. Kalenin bir tarafı ana dağdan kayalar kesilmek suretiyle ayrılmıştır. Kale civarındaki insan eli ile kazılmış yüzlerce mağara kalenin ve çevresindeki yerleşimlerin daha eski tarih öncesi çağlara dayandığını göstermektedir. Asur-Süryani Kaynaklarında “Cebabira” Kalesi olarak geçen kalenin de bu kale olması gerekir. Halk arasında bu kale Cıbeb Kalesi olarak adlandırılmaktadır.(50) Kale, kaynaklarda el-Catere, Cubeyr, Cibeb, Cebabir ve Selman isimleriyle zikredilmektedir.-İbnul Ezrak’ın eserinde “el Catere” olarak adı geçen Cebabir Kalesi, Mervanilerin Amid’e bağlı kalelerinden biri olup X. yüzyılın başından beri bilinmektedir. İbn-i Şeddad’ın eserinde verilen listede kalenin adı geçmektedir. 1230 yılında Eyyubi Meliki el-Kamil tarafından tahrip edilen kale 1240 yılında Amid’in Selçukluların idaresine girmesiyle de Selçuklulara bağlanmıştır. Ebu Bekir Tirhani, kalenin, Amid-Ergani güzergâhında yola hâkim bir mevkide olduğunu söylemektedir. Akkoyunlu döneminde, Sultan Cihangir Mirzanın, Caber Kalesinin idarecisi olan kardeşi Uzun Hasan’ı, Ergani’ye tayin ettiğini kaynaklardan öğreniyoruz. Cebabir Kalesi, Diyar-ı Bekr’in önemli kalelerinden birisi olup Ortaçağ kaynaklarında adına sıklıkla rastlanmaktadır. Bu bilgiler göz önüne alındığında, Cebabir Kalesinin Mervaniler döneminde X. yüzyılda inşa edildiği ve daha sonraki dönemlerde tahkim edilerek kullanıldığı anlaşılmaktadır(35) Günümüzde metruk olan kale, bakımsızlıktan ve define arayıcılarının yaptığı tahribattan dolayı, kısmen yıkılmıştır. Eser, sadece iç kaleden ibarettir. Kuzey-güney yönünde uzanan doğal kayalık, orta yerden kesilerek, güney tarafta kalan kısmın üzerine kale inşa edilmiştir. Kuzey güney doğrultusunda uzanan doğal kayalığın zayıf ve alçak olan yerleri surlar ve burçlarla güçlendirilmiştir. Kalenin kuzey tarafına hendek yapılmıştır. Doğu tarafta yer alan ve ana kayanın düzeltilmesiyle yapılan yol vasıtasıyla kaleye çıkılmaktadır. Doğu cephe boyunca uzanan yol güney tarafta açılan giriş kapısına kadar devam etmektedir. Kalenin kuzey, cephesi doğal kayalık tarafından korunmaktadır. Kayalığın üzerine bir burç ve surları yapılmıştır. Kuzey tarafta, ayrıca iki kayalık arasında hendek bulunmaktadır. Yapının doğu cephesi de doğal kaya tarafından korunmaktadır. 48 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Kayalığın zayıf olan yerlerine surlar yapılmıştır. Kesme taş malzemeden yapılan bu surların yüksekliği günümüzde 1 ile 3 m arasında değişmektedir. (35) Amini (Yemaniyye) Kalesi: 2.yüzyıl Roma eseri olduğu düşünülmektedir.395’de Akhun-Sasani işgaline uğradı.639’da İslam orduları komutanı Huzeyfe b.Yeman tarafından fetholundu.Bu nedenle Yemaniye kalesi ismi alır. Kale, Roma-Pers döneminde olduğu gibi, Bizans-İslam mücadelelerinde de sıklıkla el değiştirmiştir. Daha sonra Mervanilerin eline geçen kale, 1240 yılında Amid’in Selçukluların fethiyle birlikte, Kal’atü-1 Yemaniye de Selçukluların hâkimiyetine geçmiştir. Mevcut bilgilerden hareketle kalenin Romalılar döneminde I.-II. yüzyılda, doğudan gelen Pers saldırılarına karşı inşa edilen sınır kalelerinden biri olduğunu ve daha sonraki dönemlerde yine Bizanslar tarafında kullanılan bir sınır kalesi olduğunu, sık sık el değiştirdiğini ve özellikle ilk İslam döneminde önemli bir merkez olduğunu, daha sonraki dönemlerde de kullanıldığını söyleyebiliriz(35) Bazı Asur-Süryani kaynaklarında Yamani Kalesi, Zişat Kalesi olarak anılan kalenin bu kale olduğu söylenmektedir. Eğilli tarihçi Yuşea M.S. 502 yılında bu kalenin İran Hükümdarı II. Şapur tarafından alınıp ahalisinin kılıçtan geçirildiğini, kalenin yıktırıldığını ve bir daha insanla meskun olmadığını yazmaktadır.(50) Kale Dicle barajı karşısında, Dicle nehrinin iki kolu arasındadır Kale Eğil ilçe merkezine 4-5 km. uzaklıkta Dicle nehrinin iki kolunun (Bırkleyn ve Akdağ’dan gelen kol ile Maden’den gelen kolun) birleştiği noktada yüksekçe bir kayanın üzerinde inşa edilmiş bir kaledir. Bizanslar tarafından İran’dan gelebilecek saldırıları engellemek amacıyla bir sınır kalesi olarak inşa edilmiştir. Emeviler ve Abbasiler döneminde Bizansların saldırılarına uğrayan kale ortaçağın önemi kalelerinden biridir. (8) Yapının kuzey tarafı, sur duvarlarıyla korunan tek taraftır. Giriş kapısı bu cephede yer almaktadır. Kapı, tahrip edilmiş sadece temel kısmı günümüze ulaşmıştır. Kuzey taraftaki surlar yer yer burçlarla desteklenmiştir. Buradaki surların yüksekliği günümüzde 5-6 m ‘dir. Eserin doğu cephesi tamamen doğal kayalık tarafından korunmaktadır. Ana kaya, bu tarafta yüksek ve sağlam olduğundan, burada surlara ihtiyaç duyulmamıştır. Günümüzde bu tarafta her hangi bir sur kalıntısına rastlanmamıştır. Yapının güney tarafında da doğal kayalık yükselmektedir. Kayalığın zayıf olduğu yerlerde surlar inşa edilmiştir. Bu surların günümüzdeki yüksekliği 3 ila 5 m arasında değişmektedir. Kaleyi kuşatan surlar üzerinde EĞİL KALELERİ 49 bulunduğu alan ve kayalık arazinin şekline göre konumlandırılmıştır. Kayalığın savunmayı zayıflattığı yerlerde kayalıklar, insan boyundan yüksek yontularak savunma kuvvetlendirilmiştir. Bu gün mevcut olan surlar, yer yer 5-6 m yüksekliğindedir. Düzgün kesme taş malzemeden inşa edilmiştir. Kalenin içinde mezarlık alanı yüzlerce sarnıç çeşitli yapıların temel izleri, kayanın oyulmasıyla yapılmış çeşitli depolar bulunmaktadır. Kalenin içi Cumhuriyet döneminde tarım alanı olarak kullanıldığından buradaki yapılar tahrip edilmiştir. Kuzeydoğu tarafta bir kaya mezarı mevcuttur. Bizans döneminin kaya mezarlarının karakteristik özellikleri yansıtan bu kaya mezarı kalenin Bizanslılar döneminde kullanıldığını belgelemektedir. Kuzeybatı tarafta iç kale yer almaktadır. Doğal kaya kuzey taraftan kesilerek kuzey tarafta kalan kaya parçasının üstünde iç kale inşa edilmiştir. İç kalede dış kalede olduğu gibi doğal kayalık üzerinde yükselmektedir. İç kale, güney taraftan dış kaleden bir hendek ve sur duvarıyla ayrılmaktadır. İç kalenin kapısı bu cepheden aşılmıştır. İç kalenin doğu, batı, kuzey tarafları doğal kaya tarafından korunmaktadır. Kayanın üzerine yüksekliği 5 ila 6 m arasında değişen surlar yapılmıştır. İç kalede günümüzde saray kalıntısı ile çeşitli temel izleri mevcuttur.(35) Selman kalesi 50 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Selman kalesi Selman kalesi (31) EĞİL KALELERİ 51 Selman kalesi (31) Amini kalesi (9) 52 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Amini kalesi (9) Kerrebiri Kalesi Eğil Kalesi’nin kuzeyinde 5 km. uzaklıkta Dicle Nehri’ne hakim, yüksekçe bir kayanın üzerinde ağırlığı tonlarla ölçülebilen harçsız taşlardan yapılmış bir kaledir. Kalenin kimler tarafından ve ne zaman yapıldığına dair elimizde bilgi yoktur. Ancak halk arasında kale ve yakınındaki iki su kuyusunun Acemler (İranlılar) tarafından yapıldığına dair bir inanç vardır.(50) Baykuş Kalesi Eğil Kalesi’nin takriben 1500 metre güneyinde Dicle Nehri’nin kenarında yüksekçe bir tepe üzerinde bulunan bir kaledir. Halk arasında “Kela Kundi” olarak bilinmektedir. Kale üzerindeki yıkık binaların temeli seçilebilmektedir. Kalenin ne zaman ve kim tarafından yapıldığına dair elimizde kaynak bulunmamaktadır.(50) EĞİL KALELERİ 53 4.BÖLÜM ERGANİ KALESİ ERGANİ KALESİ Çayönü’nden Ergani’ye Uzun bir yürüyüş kitabımda Ergani Kalesi ile ilgili yazılan bölümü aşağıda bilgilerinize sunuyorum. (s.280-282) Ergani kalesi Eski Ergani, diğer ismiyle Osmaniye, Zukar Efendi’nin bahçesinin -Karaçortan’ınüst kısmındaymış. Kuzeyinde bulunan Ergani Kalesi’ne kader uzanıyormuş. Aşağı ve yukarı şehir diye iki kesimden oluşuyormuş. ‘Açan Pişman Açmayan Pişman’ın yanında, Çırçırik’in önünde Eski Ergani’deki Şehir Hamamı’nın kalıntıları halen durmaktadır. İşte bu yukarı eski kentte, yıllardır dağın tepesinde rüzgâr gibi savrulan, zamana karşı direnen ve geçmiş yaşamın inatçı bir tanığı var: Ergani Kalesi. Kale, vakti zamanında Zülküf/Makam Dağı’nın batı tarafından başlayarak güneyini geçip ve doğusuna uzanan büyük bir kaleymiş. Evliya Çelebi ünlü Seyahatnamesinde Ergani Kalesi’ni ve bu kaleye gelişini anlatır. Ayrıca, Coğrafıyacı Ğugas İnciciyan 1808’de yazdığı Dünya Coğrafıyası’nda, “Dağın tepesinde sağlam bir kale vardır. Eski zamanlarda inşa edilmiş. İçinde Müslümanlar [Dacik’ler] yaşar. Şimdi bu kale tamamen terk edilmiş, fakat zaman zaman hapishane olarak kullanılmaktadır. Kalede yaşayan halk vergiden (salyani) muaf iseler de bazen oradaki mahpuslara bakmakla yükümlüdürler” diye yazmaktadır. Kaleyle ilgili anlatılan efsanede var. Bildik, her yerde benzeri anlatılan bir efsane: Kaleye hükmeden beyin çok güzel bir kızı varmış. Bey herkesten kızını sakınırmış, kimsenin kızı görmemesi için kızını kaleye hapsetmiş. Zülküf Dağı’nın zirvesinde iki kaya var. Bey, bu iki kaya arasına köprü yaptırmış, kızı kaleden çıkıp diğer kayalar üzerinde gezinsin diye. İki kaya arasında köprü görevini gören o yolun şimdi bile kalıntıları bulunmaktadır. ERGANİ KALELERİ 57 1935 yılında Ergani Kalesi Foto:H.Basri Konyar 58 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Ergani kalesi Ergani kalesi.2013 ERGANİ KALELERİ 59 Basri Konyar, 25 Eylül 1932 tarihinde bu Ergani Kalesi’nde bir inceleme yapar ve duygularını Diyarbakır Tarihi adlı kitabında şöyle yazar. Ergani ve kaleyle ilgili yazdığı yazı bu yazılar her ne kadar Turancılık koksa da, yinede bıraktığı bu yazılardan bizler kaynak olarak faydalanmaktayız. Kale ile ilgili şunları yazmakta: …Yaklaştıkça dikine uzaklaşan eski kasaba yenisinden ayrılır ayrılmaz görünür. Zülküfül dağının sağ eteğine yamanmış ve büyücek bir yer kaplamıştır. Şimdi harebe olan bu yerde kapısı bacası yerinde birkaç ev, birkaç çocuk, bir iki köpek, mahşeri emvat arasında kalkışanlara benziyor. Tetkike çok muhtaç olan bu eski ata yurdunun hali harabisi insana bir dokunuyor ki. Vaktile yedi sekiz bin nüfuslu zengin bağları ve güzel şaraplarıile meşhur ve Amid’in sayfiyesi makamında olan bu yer şimdi ademabade] dönmüştür… Dik yokuşu terleyerek çıkıyoruz. Eski bir medrese yazısı okunmaz kitabesile nimmürde] bir haldedir. Burada Ergenenin en meşhur (Kara Çurtan) suyu elmasları imrendiren süzgünlüğüyle yolcuyu kaynağına çömeltiyor. Yazın cana can katan bir soğukluktadır. Yine burada muntazam kalmış bir mezar görünür. Kimi yerleri kalmış cami oldukça bir esermiş, kapıları Osmaniye evlerine aşırılmış. (Günümüzdeki gibi camilerden sadece halı ve el yazması kitaplar değil, fırsat bulunduğunda caminin taş, kapı ve pencereleri de çalınıyormuş demek ki!-M.Üzülmez.) Yol yükseliyor ve bir dönemece giriyor. Burada ihtişamını Zülküfülden alan kalenin tek bir burcu kalmıştır. Döne dolaşa yol bu burcun altına varır. Dibi tuğla ve harçla tutturulmuştur. Üst yanları taşla örtüktür. Fakat bu taşlar çok güzel yontulmuşlardır.”[6] Şevket Beysanoğlu da, Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır Tarihi adlı eserinde Ergani Kalesi’yle ilgili şunları yazmaktadır: “Ergani kalesinin h.805 (m.1402-1403) tarihlerinde Karayülük Osman Bey tarafından onarıldığına dair başka bir belge bulamadık. Ergani, Akkoyunlular’ın hâkimiyetine geçen ilk kaledir. Birçok defalar kuşatılmış, önünde savaşlar yapılmıştır. Akkoyunlular döneminde belki de birkaç defa onarım görmüştür. Ancak bunu teyit eden belgeler henüz yok. Mahallinde yaptığımız araştırmalarda, Zülküfül Makamını çevreleyen duvarlarda kullanılmış yazılı taşlara rastladık 60 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Belki de bu taşlar kale duvarlarına aittir. Taşlar parça parça ve dağınık olduğu için bunlardan bir sonuç çıkarmak mümkün olmadı.” Evliya Çelebi Ergani kalesini anlatıyor Argını [Ergani] Kalesi yani Dâr-ı Gâni Şehri’nin özellikleri Bu kaleye Birdinic Köprüsü ve Demirkapı dokuz-on saat yerdir. Bu kaleyi ilk defa Abbasîoğullan’ndan Sultan Evhadullahzâde Ergani Sultan yapmıştır. (—) İsimlendirilmesinin sebebi, Ergani’den bozma Argını derler. Nice melikler eline girmiştir. Sonunda 921 [1515] tarihinde Kürt Molla İdris’in yardımıyla Bıyıklı Mehmed Paşa’ya halkı itaat edip kalenin anahtarlarını teslim ettiler. Sonra Süleyman Han yazımı üzere Diyarbakır Eyaleti’nde sancakbeyi tahtıdır. Padişah tarafından beyinin hâssı 2.005 akçedir, 10 zeamettir ve 123 timardır. Çeribaşı ve alaybeyisi vardır. Kanun üzere cebelüleri ile toplam 2.000 asker olup beyinin sancağı altında sefer eşerler ve 150 akçe şerif kadılıktır. Tamamı (—) adet nahiye köyleridir. Kale dizdarı, kale neferatları, sipah kethudayeri, yeniçeri serdarı, (—) (—) muhtesibi ve şehir subaşısı vardır. Şeyhulislâmı (müftüsü) ve nakibüleşrâfı Diyarbakır’dadır. Kalesinin zemini Şatt-ı Arap kenarında (—) (—) mahalde (—) şeklinde kesme taşla yapılmış süslü bir kaledir ve (—) adet kapısı vardır. (—) (—) (—) (—) (—) (—) (—) (—) Cebehanesi, topları ve neferatları beyinin tarafındandır. İç il olup sınır boyunda olmadığından bütün mühimmâtları Osmanoğlu tarafından değildir. Bu kalenin fırdolayı büyüklüğü (—) adımdır. Kale içinde toplam 2.000 güzel evler vardır. Bütün yüzeyleri temiz toprak ile sıvanmıştır. Bağ ve bahçeleri mamurdur ki Ergani üzümü ve şarabı gayet meşhurdur. Şat Nehri’nin bir başı bu kale eteğindeki Taht-ı Mâşad Dağları’ndan çıkıp Kara Âmid altında geçer.(17) Hilar kalesi Hilar Köyünün güneyindeki dik kayalık alan Kale olarak düşünülmekte olup, akropole göre çok daha dar bir alanı kapsamasına karşılık çevresindeki kayalıkların dik olması ve içinde basamaklarla inilen su sarnıcının varlığı ( 40 basamaklı merdiven), bölgedeki ilk Demirçağ Kaleleri ile benzerliği, kale olma görüşünü güçlendirmektedir.(32) ERGANİ KALELERİ 61 5.BÖLÜM HAZRO KALELERİ HAZRO KALELERİ Tercil kalesi-Hazro Mehrani Kalesi Ülgen köyünde bulunan ve Tercil beylerine ait olduğu söylenen kaleden günümüzde sadece taş yığınları kalmıştır(37) Tercil kalesi İlçe sınırları içinde yer alan Tercil kalesi bir zaman bölgenin en önemli yeriydi. Diyarbakır bölgesi Osmanlı Devletine katıldığında Hazro, bu eyalete ait 24 sancaktan biriydi. Tecil, Hazro ‘nu beş kilometre güneydoğusunda bulunmaktadır. Harap bir durumda bulunmaktadır. Bugünkü Hazro beyleri, Tercil beylerinin soyundan gelmedir.(37) 19.yüzyıl Diyarbakır salnamesi bu konuya temas eder.3/315 Hazro nahiyesi ki, Tercil nam kale-i meşhuredir. İnkılabât-ı zaman bunu da ufacık bir karye haline getirmiş ve bu nahiye haylice bağ ve bahçeyi ve teferrüce şâyân güzel mevkiler câmi’ bulunmuştur. Orada bulunan Hud nam cebel derûnunda müte’addid mağaralardan seyelân eden sular mevsim-i sayfda incimâd ederek billur gibi parlak ve sâfi nız olur. Kış mevsiminde âdetâ su gibi erir. 1936 yılında Hasan Basri Konyar şu şekilde konuyu ele alır(42) Diyarbekir eyaletinin on dokuz sancağından biri olan Tercil kalesi Hazronun garbına düşen yalçın tepeler arasındaki ova parçasının alın yüzüne düşen iki tepeden yükseği üzerindedir. Buranın Subartolar, Komuk ve Asurlar zamanında mübim bir kale olduğu ve Akoyünlulardan Saîevîler eline geçerek en sonunda Yavuz tarafından alındığı malûmdur. HAZRO KALELERİ 65 Tercil eski surunun yalnız temellerini saklamakta ve garp kısmı burçlarından bir kaçının enkazını da ihtiva etmektedir. Yarım kalmış camii, aşağıdaki çeşmeden su alınmak üzere açılan gizli yol u halâ durmaktadır. Diğer aksam büyük bir yıkıntı şeklinde serilip yatmaktadır. Derebeylerine ait eski sarayın duvarları kâmilen yıkılmış, oda ve salonlar yer yer çukurluklar peyda etmiştir. Bu saray enkazı arasında renk renk miicellâ ve güzel çini parçalarına tesadüf edilmektedir, öyle anlaşılıyor ki saray baştan başa çini ile döşeli bulunuyordu. Ancak bunun enkazına malik olanlar tarafından tesahup edilmemesi bu çinilerin sökülüp götürülmesine yol vermiştir. Sarayın şimâl tarafı altlarında bu gün dolmuş büyük bir sarnıç vardır. Kalenin garp tarafı altında eski bir kilise enkazı görülmektedir. Fakat ehemmiyete şayan bir yapı değildir. Resmîmiz Tercil kalesi nin yüksek cephesi üstünde kurulmuş olan harap cimii göstermektedir.(42) Tercil kalesi 66 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Tercil kalesi 1936 yılı Tercil kale camii(Konyar) (47) HAZRO KALELERİ 67 Tercil Beyliği: Bu beyliğin kurucusu Zırkanlı Şeyh Hasan oğlu Seyyid Hüseyin’dir. Seyyid hüseyin, Emir Artuk’un kızıyla evlenmiş ve kendisine Tercil ve yöresinin yönetimi verilmişti. Seyyid Hüseyin ölünce, yerine oğlu Ömer Bey geçti. Kendisi Uzun Hasan’la çağdaştı. Onun güven ve sevgisini kazanmış bir beydi. Uzun Hasan, Ömer Bey’in kızıyla evlendi. bu karısından Zeynel adlı oğlu oldu. Zeynel gelişip büyüyünce, Mihranî ve Nuşat (“Boşat” olmalı) yöreleri de Tercil’e bağlanarak yönetimi kendisine verildi. Ömer Bey de Bitlis ilinin vali ve muhafızlığına atandı. Ömer Bey ölünce, yerine oğlu Budak Bey geçti. Uzun Hasan’dan sonra Akkoyunlu hükümdarı olan Sultan Yakub döneminde de bu görevi sürdürdü. Tercil ve buraya bağlı yerlerin yönetimi de kendisine bağlanmıştı. Budak Bey 43 sene yaşadı. 1506’da ölünce yönetimi, oğlu Ahmed Bey aldı. Şah İsmail, 1508’de Diyarbekir bölgesini istila ederken yapılan savaşlardan birinde şehid oldu. Yerine kardeşi Ali Bey, onun da ölümüyle yerine diğer kardeşi Şemsi Bey geçti. Çaldıran savaşından sonra Safeviler’le yapılan savaşlara katıldı. Osmanlı birliğine katılmayı isteyenler arasında Şemsi Bey de vardı. Yavuz Sultan Selim Tercil kalesinin yönetimini bir fermanla yine kendisine verdi. Ölünce, yerine oğlu Haydar Bey geçti.Tercil, Hazro’non beş kilometre güneydoğusunda bulunmaktadır. Halen harap bir durumdadır. Bugünkü Hazro beyleri, Tercil beylerinin soyundan gelmedir(13) Tercil kalesi 68 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Tercil kalesi (DBBgezi rehberi) HAZRO KALELERİ 69 Hazro Kavak köyü Andak kalesi(Müze md) 70 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER 6.BÖLÜM KOCAKÖY ve DİCLE KALELERİ KOCAKÖY ve DİCLE KALELERİ Şaklat Kalesi: Şaklat Köyünde bulunan yapı harç kullanılmadan yapılmıştır. Kafiran kalesi: Kokulupınar mah hemen güneyinde bulunan yapı,1514 yılından sonra Y.S.Selimin çaldıran seferi sonrasında kervanları korumak amacıyla yaptığı söylenmektedir.(16) Kocaköy Kokulupınarda yıkık kale KOCAKÖY-DİCLE KALELERİ 73 Kafiran kalesi(17) Kocaköy Şaklat kalesi(Müze md) 74 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER DİCLE KALESİ M.Ali Abakay Dicle ilçesi kalesini anlatıyor. İlk önce Dicle Kalesi’ne çıkmak istedim. Gittiğim yükseltide kalenin alanında temelleri boşuna aradığımı belirteyim. Kaynaklarda yer alan kale alanında bizim anladığımız manada ne taşlar vardı ne temeller. Zaman içinde kale, bir taş ocağı olarak görülmüş ve yapılarda kale taşları ana malzeme olarak kullanılmıştır. (1) Dizik (Piran) kalesi (Müze md) Tepeköy kalesi(Müze md) KOCAKÖY-DİCLE KALELERİ 75 Köprübaşı kalesi(Müze md) Üzümlü köyü Kale mezin(Müze md) 76 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER 7.BÖLÜM KULP KALELERİ KULP KALELERİ Kulb (Kefrun) Kalesi İlçenin 10 km. güneydoğusunda yer alır. Doğal bir kayalık üzerinde inşa edilen kale Doğu Romalılar döneminde güvenlik amacıyla müstahkem bir kale konumuna getirilmiştir. Kulp’a adını veren Derebeyi Kulpo’nun da bu kaleyi kullandığı bilinmektedir. Eyyubiler ve Artuklular döneminde kullanılan kale daha sonraki dönemlerde Kulb Beyliği’nin merkez kalesi olarak kullanılmıştır. (8) Kefrun kalesi Foto. Mirze Çelik KULP KALELERİ 79 Ağaçlı (Ciska) Beldesi ve Kalesi’nin Genel Görünüşü.(8) Kulp Ciğse kalesi(Müze md) 80 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Gomabelek Kalesi’nin Genel Görünüşü.(8) Ciksi (Ağaçlı) Kalesi: Ağaçlı Beldesi’nin kuzeyindeki tepede bulunan kale günümüzde harap haldedir. Kale Doğu Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilmiştir. Kale doğal bir tepe üzerine kırma taşlarla inşa edilmiştir. Sur duvarları kuleler ve burçlarla desteklenmiştir. Kulb Beyliğine bağlı kalelerden biridir. Evliya Çelebi Seyahatname’sinde Ağaçlı’daki ustaların demircilikte ileri olduklarını belirterek imal ettikleri kılıçları beldenin batısındaki mevkiinde kurulan panayırda geçen kervanlara sattıklarını belirtmektedir. Gomabelek Kalesi (Belek-i Ordu Kalesi): Kulp ilçesine 5 km. uzaklıkta olan Kale, Bağcılar Köyü’nün Gomabelek Mezrası’nda bulunmaktadır. Pers döneminde inşa edilen kale, daha sonraki dönemde de kullanılmıştır. Mevcut buluntulardan Ortaçağ Dönemi’nde de kullanıldığı anlaşılan yapı, moloz taş malzemeden inşa edilmiştir. Şekran Çayı’na hakim bir tepede kurulan kale Kefrun Kalesi’yle karşılıklıdır. Osmanlılar döneminde Kulp Beyliği’ne bağlı kalelerden biri olan Gomabelek Kalesi günümüzde tamamen yıkılmıştır. Yapının kuzeyindeki mezarlık günümüzde mevcuttur. (8) KULP KALELERİ 81 8.BÖLÜM LİCE KALELERİ LİCE KALELERİ Lice Zülkarneyn kalesi Zülkarneyn kalesi Büyük İskender’in adına izafeten bu isimle anılmıştır. Kale konumu itibariyle Roma-Bizans döneminden itibaren Diyarbekr’i,Cebel-i Cut üzerinden Bilad-ı ruma bağlayam geçidin güneydoğusunda olup yola hakim durumdadır. İbn-i Havkal kaleyi erişilmesi zor ve son derece muhkem bir kale olarak tanımlar. Makdisi mamur ve sağlam bir ribat olarak tanımlar. Kale 640 yılında İyaz bin Ganem komutasındaki sahabe ordusunca fetholundu. Kale daha sonraları Artuklu ve Eyyubi hakimiyetine geçmişti (14) Evliya Çelebi bu kaleden söz etmiştir: “Makdisi tarihine göre meşhur İskender-i Zülkarneyn buradaki hayat suyunu içince iyileşmiş ve boynuzları düşmüş. Bunun üzerine 315 gün içinde bu kale tamamlanmıştır. Burç ve kuleleri büyük taşlarla yapılmış olup beşgen şeklindedir.” Lice Zülkarneyn kalesi LİCE KALELERİ 85 Lice Zülkarneyn kalesi Lice Zülkarneyn kalesi Lice Zülkarneyn kalesi Lice Zülkarneyn kalesi 86 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Diyarbakır, Lice ilçesinin Çeper Köyü yakınlarında bulunan bu kale dağların ovalara açıldığı dar bir geçidin ortasındadır. Ovaya hakim bir konumdadır. Halk arasında bu kaleye Çeper, Şeter kalesi gibi isimler de verilmiştir. İskender-i Zülkarneyn’in buradan geçtiği ve bu kalede misafir edildiği, bundan ötürü de bu kaleye Zülkarneyn Kalesi isminin verildiği yöre halkı tarafından söylenmektedir. Bununla birlikte kalenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Büyük olasılıkla MÖ.VI. yüzyılda bölgeye hakim olan Persler tarafından kurulduğu sanılmaktadır.(15) Zülkarneyn Kalesi ilçemize bağlı Çeper Köyü yakınlarındadır. Bu Kale-Şehir, Köyün yanında, Doğu-Batı istikametinde uzanan sıra dağların Kuzey-Güney ovalarına açılan dar geçidin ortasında, ovalara hakim bir alanda kurulmuştur. Halk arasında kaleye Çeper, Şeper, Şeter Kalesi de denilmektedir. Buranın Acemlerden kalma bir şehir kalıntısı olduğu, İskender-i Zülkarneyn buradan geçtiği ve kaleye misafir edildiği için ona izafeten Zülkarneyn Kalesi denildiği buradaki yaşlı köylülerce ifade edilir. Kentin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğuna ilişkin kesin bir bilgi yoktur. Ağırlıklı görüş M. Ö 6. Yüzyılda bu bölgede hâkimiyet kuran Pers’ler tarafından kurulduğudur.^ Büyük İskender tarafından kurulduğu da söylenmektedir. Şehri kuşatan kale surlarının büyük bir kısmı yıkılmış, ancak temelleri seçilebiliyor. Surun üç burcu ile iki kapısı yıkık bir şekildedir. Şehir kalıntılarına yer-yer rastlanmaktadır. Diyarbakır-Bingöl yolunur 104. Km.sinde ve yolun sağında bulunan Bırklin-Bırkleyn mağaralar, yanında Zülkarneyn mağaraları da bulunur. Burası şehir harabelerin^ yaklaşık olarak 9-10 km mesafededir. : Burç ve kuleleri büyük taşlarla yapılmış olup, beşgen şeklindedir”!Komşu köylerde yaşayanlarca surları oluşturan taşların götürülmesi yüzünden kale hızla yok olmaktadır. (43) Antak Kalesi Diyarbakır, Lice ilçe merkezinin 15 km. güneydoğusunda Kayacık ve Kabak Kaya Köyü’nde bulunan Antak Kalesi’nin ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber kalenin Roma döneminden kaldığı ve 532 yılında Bizans imparatoru I.Iustinianus tarafından onarıldığı sanılmaktadır. Ebu Abdullah Muhammed bin Ömerü’l Vakadi’nin yazmış olduğu kitapta bu kalenin hicretin 17.yılında, VII. yüzyılda Diyarbakır bölgesini ele geçirmek isteyen Iyaz bin Ganem ve Halid bin Velid tarafından Diyarbakır’ın fethinden hemen sonra Arapların eline geçtiğini yazmaktadır. Kalenin ismi farklı kaynaklara değişik isimlerle geçmiştir. Eski Arap kaynaklarında Hetax, Silvanlı tarihçi İbnü’l-Ezrak da Hatak olarak bu kaleden söz etmişlerdir. Bununla beraber birçok kaynakta da Atak olarak geçmiştir. Burada bulunan Entak şehri Mervaniler ve Artukoğulları döneminde (X.-XIII. yüzyıl) önemli bir yerleşim yeri idi. Yavuz Sultan selim’in Çaldıran Savaşı’ndan (1514) sonra kale Osmanlıların eline geçmiştir. EvLİCE KALELERİ 87 liya Çelebi bu kaleden “Kale nehir kenarında yüksek bir tepe üzerinde, dört köşe taş yapılı güzel bir kaledir” diye söz etmiştir. Kaleden günümüze yalnız temelleri gelebilmiştir. Kalenin üzerinde yıkık bir cami kalıntısı bulunmaktadır. Güneyinde de Ak Kilise isimli bir kilise kalıntısı vardır. Diyarbakır’ın fethinden sonra civar kalelerin fethine geldi.İyaz bin Ganem ve Halid bin Velidgini seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı Ardından Hani bölgesi alındı.İslam ordusu Hani’deyken Çeper halkı Hani’ye gelerek Müslüman olunca İslam ordusu Antak kalesine doğru yola çıktı . Halid bin Velid kaleyi Batis bin Selimus’tan almıştır. Halid bin Velid kalaye dağ tarafından, İyaz kale kapısı tarafından saldırıya geçti. Dağ tarafından kaleye girmeyi başaran Halid kale içinde şiddetli çarpışmalara girdi. İyaz da sarp yerden yolu izleyerek içeri girdi, kale içindeki direnci kırdı.Ordu kaleyi aldı (16) Artuklulara ait cami (Arka zeminde kale 88 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Diyarbakır bölgesi üzerine araştırmalar yapan Kazım BAYKAL, 1939 yılında kale civarında yaptığı incelemeler sonucundaki gözlemlerini Diyarbakır’da yayınlanan ve genelde bölge üzerine yazıların yer aldığı KARACADAĞ Dergisinde kaleme almış: “Hézan nahiyesinin doğusunda 15 kilometre şarkında meşhur bir kale var. Şarktan garba uzanan ve ovaya kadar varan bir sırtın tam bel noktasında. şimdi Şeyh Şarani (?.) denilen beş türbenin bulunduğu yerle ve civarı Atak Kalesidir. Kalenin yalnız temelleri mevcuttur. Kitabe ve resim yok, semtin ismi de Atak’tır.(15) Atak Beyliği “Beyliğin kurucusu Zırkanlı Mir Mahmud oğlu Ahmed Bey’dir. Kendisi Şah İsmail’in çağdaşıydı. Şah İsmail Diyarbakır bölgesini istila ederken, onun elinden de Atak kalesini ve dolaylarını almış, Kaçar oymağına vermişti. Zırkanlılar burasını terk etmek, başka yörelere göçmek zorunda kaldılar. Bu durum Çaldıran savaşına kadar sürdü. Bu savaşta Şah İsmail yenilip Diyarbakır valisi Ustaçalu Mehmed Han öldürülünce, diğer bey ve aşiretler gibi Zırkanlılar da harekete geçtiler. Elverişli durumdan yararlanarak, “Mılh” adıyla bilinen ve Atak kalesine yakın olan yıkık bir kaleye gelip yerleştiler. Mevsim kıştı. Kaçar Beyi durumdan kuşkulandı. “Mılh’a yerleşmenin sebebini sordu. Onlarda Mirdasi aşiretiyle aramızda eski husumet ve köklü düşmanlık vardır. Onların bu kış, soğuk ve kar ortasında bize saldırıp çocuklarımızı ve ailelerimizi esir almaları uzak ihtimal değildir. Bunun için, soğukların hafifleyeceği ve karların eriyeceği bahar mevsimine kadar bu yıkık kalede kalmamıza izin verilmesini istirham ediyoruz> cevabını verdiler. Atak valisi bunlara acıdı ve kışı orada geçirmelerine izin verdi. Zırkanlılar, Atak’ı geri almak için çalışmalara başladılar. Tırmanmakta kullanılmak için, direklerden ve iplerden merdivenler hazırladılar. Uygun buldukları bir gece, aşiretin iyi savaşan kahramanlarından bazıları, kalenin surlarına tırmanarak burçlara ve kale duvarlarına ip bağlamak suretiyle merdiven dikmeyi başardılar. Arkasından Zırkan yiğitleri kaleye çıktılar ve Kızılbaş muhafızlarını kılıçla yok ederek, başlarını ibret olsun diye kesip çeşitli yerlere astılar. Kadınları ve çocukları kaleden çıkardılar. Ahmed Bey’i getirip başlarına eskisi gibi hükümdar yaptılar. Ahmed Bey, Sultan Selim Han’ın emirnamesi gereğince, miras kalmış ülkesinde bir süre hüküm sürdü. Ölüm kendisini yakaladığında üç erkek çocuğu vardı: Şahım Bey, Yusuf Bey ve Mahmud Bey. Fakat bu kardeşler, kendi aralarından birinin hükümdarlık yapmasına razı olmadılar. Sonunda Sultan Selim Han’ın eşiklerine gitmek konusunda anlaşmaya vardılar ve İstanbul’a gittiler. Orada, vilayetin kardeşler arasında taksim edilmesi ve bir kısmının Sultanlığın özel mülklerinin yönetimine verilmesi konusunda Sultanlık Divanı tarafından bir yazının gönderilmesi kararlaştırıldı. LİCE KALELERİ 89 Kardeşler arasında, Atak vilayetinin gelirlerini yazacak bir yetenekli kimsenin tâyini konusunda Diyarbekir Beylerbeyi adına bir padişahlık hükmü çıkardılar. Bu hüküm gereğince, bazı köylerden ve tarlalardan elde edilen gelirden 60.000 Osmanlı akçası tutarında bir miktarın zeamet yoluyla Yusuf Bey’e verilmesi; Rabir nahiyesi, Meyyâfârikin ve Cıska köyü ile, kâfirlerden alınan haraç malların da padişahlığın özel emlâkine katılması kararlaştırıldı. Ayrıca Şahım Bey’e de, 200.000 Osmanlı akçası tutarında bir miktarın sancak olarak verilmesine karar verildi” Bu beylerin soyundan gelenler bugün, “Işık”, “Atalar”, “Alparslan” ve “Demirel” soyadını taşımaktadırlar.(30) 1967 il yıllığında Antak Kalesi: Kasabanın eteklerinde yamandığı bir dağın doruklarına kurulmuştur. Kale, çevreye egemen bir durumdadır. Kalenin ancak duvar kalıntıları kalmıştır. Ayrıca, pek çok eski bina temelleri görülür. Buradan çıkarılan bir belgede, kale içinde vaktiyle 4 bin hane olduğu yazılıdır (‘). Ayrıca bir cami ve minare bakiyesi mevcuttur. Artuklu Vali Melik Adil zamanında (XIV. yüzyıl) yaptırıldığı kısmen yıkık minaresinin kitabesinden anlaşılmaktadır. Vaktiyle bir sancak merkezi olan Antak (doğrusu ATAK) bugün küçük bir köydür. Fakat, incelenmeye ve görülmeye değer bir yerdir. Antak kalesi sahabeleri Antak kalesinde şehit olanların yanı sıra 101 sahabenin kaldığını aşağıdaki belgeden anlıyoruz: İyaz buradan ganimetleri toplayıp çıkar. Kölesi Salim’i, yanına yüz asker bırakır, ona ebedi olarak görevlendirildiğine dair belge verir. Kalenin batı ucunda bir mescid ile Sultan türbesi bulunuyordu. Türbeden eser kalmamıştır. Mescid kuzey duvarı dışında yıkılmıştır.Türbenin yakınlarında muhtemelen fetih esnasında şehit düşenlere ait mezarlar bulunmaktadır (38) 90 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Tarihte Antak ve Halid bin velid’in otağı(39) Antak kalesinden bakış(39) Kalede yıkık cami LİCE KALELERİ 91 Antak eski imamı İlyas Baran gerek bu mescidin çevresinde ve gerekse çok sayıda mezar olduğunu ifade eder. Şu an mescid çevresinde sağlam 13 kabir bulunmaktadır, demektedir. Hasan Basri Konyar. 1936 yılı Diyarbekir Yıllığında(s.358): Atak kalesi kasabanın eteklerine yamandığı bir sağın doruklarına kurulmuştur. Üzerinde bazı mebani vardır. Bunlar şehidlerine ait yapılardır, demektedir. Lice’de Dakyanus harabelerinin olduğu Dakyanus kalesi Dakyanus harabesi Dakyanus kalesi Etrafı surlarla çevrili olan ören yerlerindeki yapı kalıntılarından, Roma çağı sütun başlık ve altlıklarından, mevcut kalıntıların Roma çağına ait olduğu söylenmektedir. Surları, Kent’e giriş kapısı, 3-4 metre yükseklikte sütunlar, sütun başlıkları, kaideler, kentin doğusundaki tapınağın kemerli kapısı ve mihrabı, Dakyanus’un sarayı olduğu söylenen büyükçe bir yapının duvar ve kemer kalıntısı, su sarnıçları ve havuzları tespit edilebilen önemli mimari yapılardır. Bazı cadde ve sokaklarının döşeme taşlarıyla düzenlenmiş olmasından da, kentin düzgün planlı olduğu anlaşılmaktadır. 92 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER 1973 il yıllığı Dakyanus harabeleri 1973 il yıllığı Dakyanus harabeleri 1939 yılında Diyarbakır Halkevi adına Dil-Edebiyat Komitesi olarak Lice ve Hani’deki tarihi eserleri ve mağaraları inceleyen ekipten Kazım BAYKAL, Dakyanus şehir kalıntılarını da gezmiş ve bu Kent ile ilgili gözlemlerini kaleme almış: “Hani’den Lice’ye giden yolun tam ortasına doğru on beş km cenupta büyük bir mıntıkaya hakim bir dağ var. Üstünde Dakyanus Kalesi ve Şehri mevcuttur. Bir Roma veya (Selökid ya da Selevkos ) kasabası olduğu çok muntazam sütun ve başlıkların planları LİCE KALELERİ 93 sahrançlarından (su sarnıcı kastediliyor olmalı.) anlaşılıyor. Heyeti umumiyesi bir harabedir. Sütunları 3-4 metre uzunluğunda yarım metre kutrundadır. Bu sütunlara göre Roma sitilli başlıklar ve kaideler var. Şark kenarında mabet kısmının kapısı cesim taşlarla yapılmış muntazam kemerli, mihrabı şarka müteveccih, arkasında üzüm sıkıp şıra çıkarmaya mahsus olmalı; oluklu taş şaphane oyuntuları sıra ile dizilmiş yanlarında da muhtelif büyüklükte sarnıçlar var. Dağın üzerinde çevresinde büyük bir kale enkazı mevcuttur. Temelleri sağlam kasaba muntazam planlı sokaklara ayrılmıştır. Evlerin duvar yerleri de muntazamdır (29) Dakyanus diyince Eshab-ı Kehf ’in yaşadığı kale anlaşılır. Bu nedenle kısaca Eshab-ı Kehf ve Lice ilişkisine bakalım Diyarbakırda Eshab-ı Kehfle ilgili rivayetler ESHAB-I KEHF Kur’andaki “Kehif Suresi”nde sözü geçen mağaraların Diyarbakır’ın Dérkam Köyü çevresindeki Rakim Dağı’nda olduğu öne sürülür. Buna ilişkin söylence yöre halkınca şöyle anlatılır: Dakyanus, Kakanus adlı birinin oğludur. Acem hükümdarları Kakanus’u, hükümdar gömütlerini korumakla görevlendirir. Kakanus ölünce, yerini oğlu alır. Babasından öğrendiği hükümdar gömütlerinden birini açar ve içindeki değerli eşyayı alır. Acemistan’dan ayrılarak Fis Ovası’nda bir tepeye kent kurar, surlarla çevirir. Adamlarıyla köyleri yağmalamaya başlar. Kısa sürede çevreye egemen olur. Kendisi de halkı da putperesttir. Savaşçı ve zalim bir kişidir. Putlara tapmayanlara zulmeder ve öldürür. Günün birinde, beyzadelerinden Yemliha, Mekselina, Misilina, Mernus, Sazenuş, Debernuş ve Keşeftetayuş adlı yedi kardeşin puta tapmanın yanlış olduğunu, tek olan Tanrı’dan başkasına tapılamayacağını söylediklerini duyar. Hemen, yakalanıp getirilmelerini buyurur. Bunu duyan kardeşler kaçıp, Rakim Dağı’ndaki mağaralardan birine saklanır. Dakyanus’un askerleri bunların saklandıkları yeri öğrenir. Mağarayı kuşatır. Bir bölümü de içeriyi arar. Yedi kardeş ve köpekleri “Kıtmir”, mağaradaki oyuğa saklanmıştır. Kendilerini koruması için Tanrıya yakarırlar. Derken derin bir uykuya dalarlar. Mağarayı arayanlar bunları göremez. O zaman Dakyanus açlıktan ölmeleri için mağaranın ağzına duvar ördürtür. Günün birinde sürü sahiplerinden biri duvarı ve mağarayı görür. Ağıl yapmak için duvarı yıkar. Uyuyanları görmez. Uyuyanlar bir süre sonra uyanır. Acıkmışlardır, en büyük kardeş Yemliha’yı kente ekmek almaya 94 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER gönderirler. Fırıncı, Yemliha’nın, Dakyanus zamanından kalma parasını almaz. Aradan 309 yıl geçmiştir. Yemliha ve kardeşleri başlarından geçenleri dönemin hükümdarına anlatır ve mağaraya dönüp yeniden uykuya dalarlar. : Yurt Ansiklopedisi, Sayfa 2321 Bu mağara Rakim Dağ’ındadır. Acem hükümdarı, Kakanus adlı birisini hükümdar mezarlarına bekçi yapmış. Kakanus ölünce bu göreve, oğlu Dakyanus gelmiş. Bekçi Dakyanus bir gün, hükümdar mezarlarından birini açarak, içindeki değerli eşyaları almış ve oradan kaçmış. Fis ovasında bir kent kurup, etrafını da surlarla çevirmiş. Zalim ve Putperest bir hükümdar olmuş. Bir gün yakınındaki beylerinden Yemliha, Mekselina, Misilina, Mernuş, Sazenuş, Debernuş ve Keşeftetayuş’un kendisinden gizli olarak tek Tanrı inancını yaydıklarını öğrenmiş. Onları yakalatmak için emir vermiş. Bu yedi dost oradan kaçıp, Rakim Dağ’ındaki bu mağaraya sığınmışlar. Köpekleri Kıtmir ile beraber orada uzun bir uykuya dalmışlar. Arkalarından onları yakalamak için gelenler, bu mağaraya bakmışlar ama, onları görememişler. Dakyanus bu mağaranın ağzına duvar ördürmüş. Yıllar sonra, bir sürü sahibi ağıl yaptırmak için, bu mağaranın ağzındaki duvarı yıktırmış fakat, içeride uyuyanları o da görememiş. Üç yüz dokuz yıl uyuduktan sonra, bu yedi dost uyanmışlar. Acıktıklarını anlayınca, içlerinden Yemliha’yı şehre ekmek almaya göndermişler. Yemliha’nın Dakyanus döneminden kalma parasını fırıncı almamış. Bunun üzerine, Yemliha başlarından geçenleri zamanın hükümdarına anlatmış ve mağaralarına dönmüş. Yedi dost yeniden uykuya dalmışlar. Eshab-ı Kehf mağarası, her yıl Mayıs ayında ziyaret edilir. Çünkü uyuyanların diğer aylarda uyudukları, yalnız bir ay, Mayıs ayında uyanık kaldıkları sanılır. Bu nedenle, başka zamanlarda rahatsız edilmezler. Mağarada Kıtmir’in ayak izleri vardır. Ayrıca mağaranın bir duvarı da hep nemlidir. Bununda uyuyanların terleri olduğu söylenir. Ziyaret sırasında dilek dilenir, adak adanır. ( Muhsine Helimoğlu Yavuz; Dyb Efsaneleri, Syf 189-190.akl)en) LİCE KALELERİ 95 Diyarbakır Lice ilçesi Duru(Derkam köyünde) eshab-ı Kehf (Foto. Abdülaziz Yatkın) Ashab-ı Kehfin Lice’de olduğuna dair deliller Zeki Dilek’Lice’ 1.Mağaranın durumunun Kur’andaki ifadelere(ipuçlarına uyuyor olması: Mağaranın durumu,Kur’an-ı Kerim’de Kehf süresi 17. ayette geçen: (Resulüm. Orada bulunsaydın güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi.(böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı)’ şeklindeki ifadelere tamamen uymaktadır. 2.Mağaranın hemen yanında bir kilise kalıntısının bulunması Yöre halkı tarafından ‘Deri Rakim’ (Rakim kilisesi )olarak adlandırılan çok eski bir kilsenin kalıntıları mağaranın hemen yakınında bulunmaktadır. Şevket Beysanoğlu bey bu kilise kalıntılarının fotoğraflarını da yayınlamıştır. 3.Mağaranın ağzındaki duvar kalıntısı Mağaranın ağzında Dakyanus’un ördürdüğü söylenen bir duvar kalıntısı vardır. 96 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER 4.Birçok müfessir tarafından Dakyanus’un hem şehir hem de kral olarak alınması Dakyanus birçok araştırmacı ve müfessirve kabul gördüğü gibi hem Eshabı Kahf olayının yaşadığı şehrin hem de bu Allah dostlarına zulmeden Kralın ismidir. Licede bulunan Antik şehrin ve Kralının adı Dakyanustur. Licedeki Dakyanus Antik kenti gibi, Kralının adının da Dakyanus olması sadece bir tesadüf olabilir mi? 5.Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus’tan bozmadır. Şevket Beysanoğlu Bey Fis adının aslında Efsus’tan bozma olduğunu belirtmektedir. 6.Mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab_ül Kehf veya Rakim adını taşıması 1977 yılına kadar resmi kayıtlarda Eshabül Kehf Dağı olarak geçen Dağın adı, bu tarihte Harita Genel müdürlüğünce yanındaki dağlarla birlikte değiştirilmiş ve İnceburun Dağları adını almıştır. 1976 yılında 1.Uluslararası Türk Folklor kongresine bildiri olarak sunulan ve daha sonra Kongreye sunulan diğer eserlerle birlikte kitap haline getirilen ‘Eshab-ı Kehf ’in yeri ‘konulu çalışmasını kaleme alan Şevket Beysanoğlu Bey bu dağdan RAKİM dağı olarak bahsetmiş, parantez içinde de Eshab_-ı Kehf dağı olduğunu belirtmiştir. 7.Mağaranın bulunduğu dağın tepesinin bazı haritalarda ‘Rakim’ tepesi olarak geçmesi. Yakın tarihlere kadar birçok haritada mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab_ül kehf,tepesinin ise Rakim tepesi olarak geçtiği bilinmektedir. 8.Olayın geçtiği dönem bölgenin Doğu Roma imparatorluğu hakimiyetinde bulunması. Olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma imparatorluğu genel kabul görmüştür. Hristiyan kaynaklarına göre olay Hz. İsa’dan sonra 201 ile 254 yılları arasında hüküm süren Decius (Dekyanus=Dakyanus) döneminde yaşanmıştır. Lice bölgesi, MS 226 yılına kadar Roma-Part,226 yılından sonra ise Roma-Sasani egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik kentinin Roma döneminden kaldığı neredeyse %100’e yakın bir oranda ispatlanmıştır. Selevkoslar dönemine ait olabileceğini iddia edenler varsa da Dakyanus kentinin Roma mimari yapılarını barındırması bu iddiamızı güçlendirmektedir. LİCE KALELERİ 97 9.Yöremizde Eshab-ül Kehfle ilgili birçok efsanenin olması. 10.Kehf süresine konu olan 3 olaya ait bulguların da bölgemizde varolması. Kehf süresindeki başlıca üç olayın izlerine de bölgemizde rastlanmaktadır: a)Eshab-ı Kehf kıssası: Eshabı kehf olayına ait birçok bulgu ve efsane bölgemizde mevcuttur. b)Hz. Musa ve Hz. Hızır(AS) kıssası: Diyarbakır’ın doğusunda ve Dicle nehrinin kuzeyinde Hızır İlyas köyü vardır.1970 sayımına göre burası 40 haneli ve 212 nüfuslu bir yerleşim merkezidir. Daha kuzeyde Kani Hızır (Hızır pınarı ) vardır. Hızır (AS)’nın Birkleyn mağaralarında Hz. Musa ve İskender-i Zülkarneyn ile buluştuğuna dair efsaneler halk arasında anlatılmaktadır. (Bkz. Efsaneler bölümü) c)Zülkarneyn kıssası: Eshab-ı Kehf ’in 10-20 km kadar kuzeyimnde Zülkarneyn mağaraları vardır. Bu mağaraların 9-10km kadar batısında ise Zülkarneyn kalesi harabeleri mevcuttur. Lice’de Eshab-ı Kehf mağarası (Abdülaziz Yatkın’ın katkılarıyla) 98 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER 9.BÖLÜM SİLVAN KALELERİ SİLVAN KALESİ Nasırı Husrevin Sefernâmesi’nde Silvan Kalesi Ebul Mu’in Nasırı Hüsrev; seyahati esnasında, Diyarbakır ve Silvan’a uğramış. Bu iki müstesna il ve ilçe hakkında, izlenimlerini “Sefernâme” adlı kitapta şöyle dile getirmiştir. Ahlat’tan Erzen şehrine vardık. Mamur, güzel bir şehirdi. Akarsuları, bahçeleri, ağaçları, güzel çarşıları vardı. Orada Farsların azer ayında iki yüz batman üzümü bir dinara satıyorlardı. Bu üzüme Ermanuş üzümü diyorlardı. Oradan Meyafarıkıyn’a vardık. Ahlat’tan Meyafarıkıyn’a kadar yirmi sekiz fersahlık yoldur. Belh’ten Meyafarıkıyn’a bu geldiğimiz yolla tam beş yüz elli iki fersahtır. Oraya vardığımız gün dört yüz otuz sekiz cemazelulâsınm yirmi altıncı cuma günüydü. O vakit henüz ağaçların yapraklan yeşildi. Şehre ak taştan büyük bir kale yapmışlardı. Her taşı beş yüz batman ağırlığındaydı. Her elli arşınlık yere yine bu söylediğimiz ak kayadan bir büyük burç kurulmuştu. Bütün kale bedenlerinin üstüne öyle mazgallar yapmışlardı ki görsen ustasının elinden daha bugün çıkmış dersin. Şehrin batı tarafında bir kapısı var. Kapının konması için taş kemerle büyük bir oyuk açılmış ve oraya üstünde hiç bir tahta parçası olmayan demir bir kapı konmuştur. Bir camisi var ki anlatmaya kalksam uzun sürer. Her ne kadar kitap sahibi, her şeyi tafsilâtiyle yazmış, anlatmış ve “o mescide bir abdesthane yapmışlar ki ön tarafta kırk hücresi, var. İki büyük ırmak, o abdesthanelere akmakta. Biri kullanılmak için, öbürü yeraltından akmada ve pisliği götürmede, çukurları temizlemede” denmiştir. Bu şehrin dış kısmında kervansaraylar, çarşılar, hamamlar ve bir başka cami daha vardır ki orada da cuma namazı kılınır. Şimal tarafında Muhaddese denen bir başka sur var. Orası da çarşısıyla, Ulu Camisiyle, çeşit çeşît hamamları ve bütün gerekli şeyleriyle bir şehirdir. İlin sultanını hutbede böyle överler: El-Emir-ül a’zam izz-ül İslâm Sa’düddin Nasr-üd devleti ve şeref-ül mille Abû-Nasr Ahmed. Bu zatın yüz yaşında olduğunu söylediler. Sahiden de öyleydi. Oranın okkası dört yüz seksen dirhemdir. Bu emir, Meyafarıkıyn’a dört fersahlık yerde bir şehir yaptırmıştır, bu şehre Nasriyye adını vemiştir. Amid’den Meyafankıyn’a dokuz fersahtır.(25) SİLVAN KALELERİ 101 Silvan kalesinin kutsal yönü MS.410 yılında Mar Marutha isimli rahip İrana elçi olarak gider. İran Şehinşahının rızasıyla eskiden II. Şapur ordusunun katlettiği Hristiyan askerleri arasındaki ‘Kırklar’ adlı şehitlerin kemiklerini Silvana gömmüştür. Bu yüzden şehre Bizanslılar Silvan’a Martiropolois(Şehitler şehri) ismini verir. Burada Hz. İsa devrinden kalan bir kilisenin tek duvarı kalmıştır. Mar Marutha da havarilerden sonraki 318 piskopostan biri oldu. Mar Marutha Bizans imp ve İran kralından yardım aldı. Silvan şehrini yaptı. Getirdiği kemikleri yaptığı kemerlerin arasına koydu. Bu nedenle şehre şehitler şehri denmektedir.(27) 1936 yılında Hasan Basri Konyar Silvan(Miyafarkin) kalesini anlatıyor Evliya çelebi bu kalenin Cercis Aleyhisselâma ait olduğunu anlattıktan sonra Abbasilere geçip onlar elinde iken Hulâgûnun bu kale kavmim helâk ve kalesini de bâk eylediğini ve Hamdanilerden Seyîüddevlenin kaleyi tamir eylediğini söyler: (Öyle yaptıkı 7000 alaca atlı askeri vardı. Gayri cüyuşunun hesabını tanrı bilirdi..) Evliya bundan sonra şu malûmatı verir: Seyîüddevle saraylarının esasları hâlâ görünür. Sonra kaleyi Timur yakmıştır. Hala Rahnedar yerleri zahir ve bahirdir. Badehu -920 tarihinde Yavuz Selim Çaldıran gazasından avdetinde Diyarbekir Fethine Bıyıklı Mehmed paşayı serdar edüp Diyarbekiri fethettikte bu kaleyide almıştır. Evliya çelebiye göre; “Eşkâli Kalei Miyafarkin„ Rum tarihçeleri bu kale hakkında Cezirei şat ve nehri F’ırat arasındaki Cezire-i Azim içredir, diye yazmışlar. Yanlıştır. Bu kale Şat ile Fırat arasındaki Cezirede değildir. Ancak Miyafarkin nehri Şat ile Batman arasında vaki Cezirede mebni olup bu şehirlerarasını farıktır. Bu kalenin esas binası Mifarkin dağının eteğinde bir top menzili uzakta canibi şarkta düz ve vasi bir çimenzar zeminde olup Miirabbaüşşekil şeddadî bina, sengitiraşide ile binae dilmiş bir kaleyi zibadır. 102 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Binası kadim olmağla her taşı hamam kubbesi ve Fili Mahrnu-di cüssesi kadar var. Amma duvarlarının boyu 20 ziradan yüksek değildir. 15 zira eninde, geniş ve metin duvarlardır. Hattâ Timur Hedminde güçlük çeküp olduğu gibi bırakmıştır. Dairenmadar on birbin adımdır. Hendekleri toprakla doludur. Şekli mürabbadan, şimali cenubiye tulanica vaki olmuştur. Büyük bir kale olmağla içinde imareti gayetle azdır. Ancak bin kadar hâk ile mestur bağlı bahçeli tahtani ve fevkani mamur haneleri vardır. Bey sarayı meşhur binalarmdandır. Çarşı ve pazarı azdır. Bu kalenin dört canibinden küçük pınarlar cereyan edip en uluca gözüne (Aynı Havuz) derler. İsken- deri kebir nuş edip bir havzı azim bina ettiği için bu ismi verirler. Hatta ki abi hayattan nişan verir. Billur misâl mai zülaldır. Bağ ve bahçeleri ve hadaiki sulayarak iner, Dicleye dökülür. Bu kale toprağında ( Basınga ) namile bir nehir var. Gerçi kaleye baiddir, amma bu hâkten tulü eden nice kura ve kasabat mez- ruatını sulayarak İbni Ömer adası üstünde ve canibi şarkisinde beş fersah mesrfede Dicleye ulaşır. ( Bu suyun “ Kâni’ye Mazın ,, suyu olması muhtemeldir.) Miyafarkin dağlarından nice gözler cem olup Hasankeyf kalesinde, Cezire ve Musulda birbirlerine vasıl olurlar. Bu kalenin abühavası lâtif olup güzelleri meşhurdur. Üzümü dahi memdu holup kalenin cenubu şimali dağlar ve dağlar üzere bağlardır. Anın için kaviyülbünye olup sağlardır. Kalenin kıble tarafı sahralardır, ki ta Hasankeyfe kadar canibi şarkisinde ( Cisri Batman ) ı ubur edüp bir günde Husreviye kalesine yarır. Canibi kıblesinde bir günde sür’at ile Cizreye varır. Kalenin Bugünkü Hali Sur, muntazam yontulmuş gayet büyük taşlarla yapılmıştır. Miyafarkin kalesi de Diyarbekir kalesi gibi dört kapılı idi. Hükümet konağının alt tarafında Diyarbekir kapısı, Şarkta Kulfa kapısı, ovaya açılan tarafta Ova kapısı, bir de Dağ kapısı. Bundan başka Vakidînin bahsettiği orta kapı vardır ki bunun Hükümet konağının altında bu gün tamamile meydanda olan kapı olması muhtemnmeldir. SİLVAN KALELERİ 103 Miyafarkinin suru ikt katlı idi. Arada geniş bir yol bulunurdu. Dış sur bu gün Diyarbekir kapısı civarında iyice fark olunur. Evliyanın söylediği büyük taşların bakayası halâ durur. Diyarbekir kapısı 21 karış boyundadır. Ve taştan iki kalın sütun şeklindedir. Dardır, merdivenlerle çıkılır. Bu halile büyük konak kapılarına benzer. Bu kapının sağ tarafında kasabanın köşesine gelen kısımda burçlara açılır küçük kapılar vardır. İslâm orduları bu kapıların birinden şehre girmişti. (42) 1936 yılındaSilvan surlarıyla ilgili Albert Gabriel’in yorumunu alalım(48) Meyyafarikin surları günümüze Diyarbekîr surları kadar iyi korunmuş vaziyette ulaşamamışlardır. Kalenin tüm gelişiminin izlerini gene de takip edebilmekle birlikte bazı yerlerde eserler, az hasarlı olarak yıkıntı kümeleri oluştururlar ve bunların arasında kalenin eski halini tahmin etmek mümkün olabilir. Tam olarak kalenin kuzey-batı köşesinde olan durum budur. Bunun dışında kuzey doğu ve güney sınırlarında tüm yıkık duvarlar ve savunma surları tamamen kaybolmuştur. Diğer surlar ise modern evlerle çevrelenmiştir ve kuleler ise ya evlerin çok yakınından geçer ya da ikamet alanlarına dönüştürülmüştür. Sadece kuzey-batı köşesinde ve cephe üzerinde kalenin eski şeklinin ilk resmini en azından sistematik olarak çizebiliriz. KUZEY-BATI KÖŞESİ (Şekil 1) Ben zaten, kuzey -batı açısının bu aşağıdaki şemasını, içlerine girebildiğim eserlerin dış çizgilerini belirten bu şemayı çizmek zorundaydım. Tüm elden geçirmelere rağmen şehrin içinde bir giriş kapısının bulunduğunu net şekilde görebiliyoruz. A mazgalı B ve C burçları arasındaki koltuk duvarın üzeridedir: B silindir şeklindedir; C ise on iki cepheli bir prizmadır ki her cephesinin eni 1 metre 40 santimetredir. Bu burçların her ikisinde de prizma ve silindir koltuk duvarın üzerinde paralel cepheleri ile birleşirler ve Diyarbakır’ın silindir duvarları ile aynı özellikleri gösterirler: duvarın enindeki 10 santimetre ölçüsündeki gerilik silindir ya da prizma şeklindeki alan ile duvarı ıskarpaya bağlayan düz cephe arasına girer. İç surun duvarlarında, kapının sağında eni 3 metre 20 santimetre olan D açıklığı prizma şeklindeki iki burcu (E ve E) birleştirir, bu burçların her birinin yedi cephesi vardır cephelerin uzunlukları 70 santimetre ile 1 metre arasında değişir. Kuzey-batı köşesinde, iç surun doğu-batı ekseninden kuzey güney eksenine geçtiği yerde bir burcun F bina eteği bulunmaktadır bu uzun bir çıkmadır, çapı 8 metre olan bir silindirle tamamlanmaktadır. Bu eserlerin tümü Dış Mahalle Kapısı’na denk 104 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER geliyormuş gibi görünmektedir ki bu kapı lbn-i Şeddad ve Yakut tarafından daha sonra inceleyeceğimiz eserlerinde anlatılmıştır. Yazıtların ve dekoratif öğelerin hiç bulunmadığı bu durumda Bizans yapıları ve İslami dönem yapıları arasındaki geçişi yorumlamak çok zordur. Bu noktada Meyyafarikin’de hüküm süren müslüman prenslerin çalışmaları sadece kısmı yeniden inşa çalışmaları ya da restorasyonlarla sınırlı kalmışa benzemektedir. Sekil 1 - Surlar: kuzey-batı köşesi DOĞU CEPHESİ (Şekil 2) Doğudan gelirken şehre giriş yapılan modern yolun kuzeyinde ve güneyinde surlar toplamda yaklaşık 200 metre kadar bir uzunluk boyunca kısmen korunmuştur. Burada farklı savunma öğelerini görebiliriz: koltuk duvar, burçlar ve ilk sur. Perde duvar 4 metre 50 santimetre kalınlığındadır ve seğirdim yolu yerden yaklaşık 10 metre kadar yüksektedir. Yolun güneyinde surun tüm yüksekliğiyle korunmuş olduğu bir noktada seğirdim yolunun altında 1 metre 50 santimetre genişliğinde bir geçit olduğunu görürüz ki burada devam eden beşik tonoz tuğladan ve eğri dilimlerle inşa edilmiştir. Daha önce Diyarbekir kalesinde de gördüğümüz benzer bir düzeneğin devridaimin az ya da çok önemli bir kısmını sağlıyor olması muhtemeldir. Düzeneğin devridaimin az ya da çok önemli bir kısmını sağlıyor olması muhtemeldir. SİLVAN KALELERİ 105 Sekil 2- Surlar: doğu cephesi A,B ve C’de eşil büyüklükte üç iane beşgen kule gösterilmiştir. B burcu (levha LXXX, 2 ve 4) yüksekliği iyi korunmuş olan tek burçtur, bu burcun güney-doğu cephesinde Arapça bir yazıt bulunmaktadır (no. 115) yazıt, üzerinde bir tarafta karşı karşıya duran iki aslanın ve diğer tarafta da ışıklar saçan bir diskin (şekil 162) bulunduğu yan rölyefin altındadır. Bu yazıt Eyüp’ün oğlu Ebubekir’in ayrıntıları anlatılmamış 599 tarihli müdahalesinden bahseder ki burada kuşkusuz burcun yeniden inşası anlatılmaktadır30. C ve D arasında koltuk duvar a ve |3 işaretli iki dikdörtgen pekitme ayağı tarafından taşınmaktadır ki bunlar 2 metre 25 santimetre genişliğe ve 2 metre 20 santimetre uzunluğa sahip iki çıkıntıdır. Benzer pekitme ayaklarının koltuk duvarının kısmen yıkıldığı beşgen burçlar arasında da eskiden bulunmuş olması kuvvetle muhtemeldir. A, B ve C yollarına denk gelecek şekilde 14 metrelik uzunluğa ve 1 metre 80 santimetre kalınlığa sahip Şekil - B burcu üzerindeki rölyefler ön duvar ile korunmakta olan bir iç surun kalıntıları bulunmaktadır: bu ön duvarın ayaklarında eskiden bulunan hendek bugün kapatılmış durumdadır ama dikkatli bir eşitleme çalışmasıyla varlığı kanıtlanmıştır. Asma cephenin duvarı 1 metre 90 santime106 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER treye 1 metre 85 santimetre boyutlarındadır ve aralıkları düzenli olan dikdörtgen pekitme ayakları ile desteklenmektedir (D, d, ı). Burada en önemli savunma duvarı F’dir ki burası kule düzenindedir. Surlarla aynı cephede D, ve D2, E( ve E2 savunma duvarlarının tümü şehre giriş kapsına karşılık gelmektedir. D, ve D2 numaralı burçların arasında koltuk duvar içinde bir açıklık bulunmaktadır ki bu açıklık bugün modern bir ev tarafından işgal edilmiştir. Silindir şeklinde olan ve yarıçapı 10 metre olan her burç koltuk duvar üzerinde ve birbirine paralel düz cepheler aracılığıyla birleşir. Bu cephe ve silindir kısım arasında hafif bir ayrışma vardır. Dt burcunda 561 (1165-66) tarihli bir yazıt bulunmaktadır, bu yazıt Artuklu Necmettin Alpi adına düzenlenmiştir. Yazıtın üst kısmında yan rölyef olarak bir sfenks ile yırtıcı bir kuşun (?) yan yana durduğu motifin iki tarafına simetrik olarak iki aslan figürü konmuştur. Mevcut durumda bu burç büyük ölçüde İslam mimarisine aittir, mazgal delikli kemer aylamasının sivri kemerli yan kesiti bunun kanıtıdır. ‘“Burcun bedeni ile kaidesi arasındaki teknik farkı da belirtmek yerinde olur (Kaba yontu sıralar kesinlikle çıkma malzemelerle yapdmışlır. Kaide ise geri kalan kısımdan daha yüksek taslardan, daha zayıf birleşimlerle örülmüştür. Burada bir Bizans bununun altyapısı görülebilir. “ Rölyefler 8 metre yüksekliğe yerleştirilmişlerdir, aydınlatmaları kötüdür ve kısmen toprakla sıvanmıştır. 163 numaralı şekildeki krokiler sadece yaklaşıl; ıi;imlcıdiı Bana kalırsa dal ve yaprak bezemcleı aslanların bedeninin bir kısmını kapatmıştı! .Soldakinin arka tarafında İare kalasına l •’ sahip küçük bir hayvan ile bir kuşun (?) görülebildiğine inanıyorum. E, ve E2’de bedenleri silindir şeklinde olan iki yavru kule, daha önceki burçlarda olduğu gibi, perde duvar üzerinde düz cepheler aracılığıyla ve bir ara kırılmayla bileşir. Bu eser belli bir yüksekliğe kadar korunmuştur (şekil 164) ve 607-615 yılları arasına tarihlenmiştir (1210 - 1218) (no. 118). Metinde şu ise şu cümle vardır: “Daha önce Aynı Kapı olarak adlandırılan bu kapı simdi Kurtarma Kapısı olarak adlandırılmakladır.” Yapı detaylarına ve süslemelere göre bu eserin Islami çağa ait olduğu kuşkusuzdur. D1ve D, burçları arasındaki açıklığın kazanıldığı yerdeki bu perde duvar kapısının önünde, hendeğin üzerinde bir köprü bulunduğu kesindir. Orta çağ metinlerinde bu iki kapının ikisinin de Ayna Kapı olarak adlandırılması çok makuldür. SİLVAN KALELERİ 107 Aynaya da kurtarma kapısı Meyyafarikin kalesi son durumunda tüm yapı süreçleri açısından homojen bir düzenleme sunamamaktadır. Güney ve batı cepheleri bazı yerlerde altıgen burçlar barındırsalar da ki aynı şey doğu cephesi için de geçerlidir, buralarda aynı zamanda dikdörtgen burçlara da rastlanır. Kapılara gelince, daha önce anlattığımız kapılar (Aşağı Mahalle Kapısı ve Ayna Kapı) ya silindir olarak ya da çok cepheli prizmatik yapılar olarak inşa edilmişlerdir. Bir üçüncü kapı ise güney cephesinde bulunur yarım daire şeklinde bir açıklığı ve küçük yarıçaplı iki dairesel kulesi vardır. Dolayısıyla şehrin farklı kapılarının aynı tarza karşılık geldiğini kabul etme egilimindeyiz. Diğer taraftan Bizans altyapısını Müslüman çağın çalışmalarından ayırmak da çok zordur. Duvarların teknik nitelikleri bu konuda sonuç verici değildir: kalker taş sırası uygulamaları az ya da çok özenle alanı birleştirici şekilde yapılmış her döneme ait uygulamalardır. B burcunda gördüğümüz bosaj uygulaması ise kronolojik bir kriter oluşturmaz”. Bununla birlikte Lehmann-Haupı zamanına ulaşmış olan Yunan yazıtının, yeri değiştirilmiş ve yeniden kullanılmış olsa da, sur boyunca bulunan taş sıralarıyla aynı seviyeye oyuldugu belirtilmektedir. Güney kapısı yarım daire biçiminde kemeri ve kapı üstlüğünün yan kesiti ile bir Bizans eserinin özelliklerini taşıyan tek eserdir. Silindir şeklindeki burçlara gelince düz cephe ve eğri kısım arasındaki hafif çıkmaları ile bu burçlar Diyarbakır kalesinin kuzey ve batı yüzüne benzer durumdadırlar ki Diyarbekîr kalesinin Bizans kökenli olduğuna hiç şüphe yoktur. D,’de olduğu gibi silindir şeklindeki burçlarda da yazıt ve teknik detaylar buraların Müslüman çağın eseri olduğunu kanıtlar, burada Bizans temel yapılarının üzerinde bir restorasyon çalışmasının ya da en çok bir yeniden inşa çalışmasının söz konusu olduğunu iddia edebiliriz. 108 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Aynı durum altıgen B burcu için de geçerli değil midir? En eski sur kitaplarında tavsiye edilen tip ender de olsa Bizans surlarında da kullanılmıştır ve Müslümanlar da bu sur tipini kullanmışlardır. Bununla birlikle Amida35 surlarının yapılış tarihini belirlemeye çalışırken yukarıda bahsettiğim kalenin genel düzeninin prensipleri Meyyalakirin surları için de geçerlidir ve bizi Bizans surlarının Müslüman zaferinden sonra yeniden inşa edilmediğini ama sadece restore edildiğini ya da belki de bazı noktalarda güçlendirildiğini düşünmeye sevk eder. Bazı metinler de bu kanaatimize kanıt sunmaktadır. Öncelikle Matryropolis kalesinin Justinianos tarafından yaptırılan ve dönüşüme konu olan Procope kapısını inceleyelim. “Duvarları en zayıf duvarlardı, yüksekliği yirmi ayak ve derinliği ise dört ayaktı, bu sur sadece makinelerle gerçekleştirilen bir kuşatma sonucu yıkılmakla kalmaz aynı zamanda üzerine tırmanılabilir de. İmparator Justinianos şu şekilde hareket etmiştir: surların dışına bir hendek kazdırmıştır” yeni bir temel attırıp buraya bir önceki duvara dört ayak uzaklıkta ve dört ayak derinliğinde bir sur daha inşa ettirmiştir. Bu surun uzunluğunu yirmi ayak yüksekliğine çıkartmıştır yani bu yaptırdığı suru bir önceki ile aynı özelliklerde yaptırtmıştır. On iki ayaklık bu genişlik üzerinde ilksel yükseklik her şekilde ikiye katlanmıştır. Diğer taraftan şehrin etrafına bir iç sur da inşa edilmiştir ve alanın korunması açısından zaruri tüm diğer eserleri de inşa ettirmiştir.” Procope surun hangi şekilde yükseltildiğinden bahsetmez ama Dara’da olduğu gibi ve aynı nedenlerle seğirdim yolunun altına koltuk duvarın tepesine tonozlu bir galeri inşa edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Diğer taraftan surların önünde uzanan bir hendek olmaksızın var olması düşünülemez ama kuşkusuz bu hendek daha önceden de mevcuttu. Aşağıdaki şema Justinianos zamanında yapılan değişimlerin tamamını göstermektedir. VI. yüzyıldaki surun bizim bugün gördüğümüz sura nispeten çok fazla değişime uğramadığını görüyoruz ve Justinianos zamanına ait surun aradan geçen yüzyıllara rağmen temel niteliklerini kaybetmediğini söyleyebiliriz. Kaldı ki lbn-i Şeddad Müslümanların şehri fethinden sonra pek çok prens tarafından tamamlanmış eseri incelerken sadece iki çalışmanın detaylarından bahseder3”: “Sur Seyful Devle geldiği zamanlarda yıkık haldeydi” ancak bu ifadeyi takip eden cümleler söz konusu olanın gerçekten çok büyük bir eserin yıkıntılarından ziyade bazı eserlerin incelenmemesi olduğunu düşündürür. Ortadaki kapının kanatları yoktur ama sadece demir bir asma parmaklık vardır (musht). Kadı Abdullah b. Halil bu kapıya 3.300 ratl zahiri ağırlığında iki kanat eklemiştir (sic): bunlar hicri 333 tarihinde pervaz içine çıkartılmıştır. ... Fasil kapı (iç sur ya da perde duvar) kötü bir demir kapıdır: kadı bu kapıyı 2.460 ratl zahiri ağırlığında bir demir kapı ile değiştirmiştir. Seyf-ul Devle ismi ve kadının adı iki kapı üzerine de yazılmıştır. Sayf ad Davvla’nın kız kardeşi Cemile ağabeyi tarafından SİLVAN KALELERİ 109 başlanan ve şehrin çevresini saran hendeğin yapımını tamamlamıştır. Burada da söz konusu olan sadece bir düzenlemedir: VI. yüzyıldan beri var olması gereken hendek kısmen dolmuştur ve yapılması gereken hendeğin yeniden kazılmasıdır. 379 senesinde bir kapı harap olmuştur. Bundan sonra duvarın içine Kulfa kapısı açılmış ancak diğeri onanldıktan sonra bu yeni kapı kapatılmıştır. 359 yılında ise harap durumda olan Dörtler Kulesi yeniden inşa edilmiştir. Sekil 1 - Surların genel tanzimi Her durum da, fark edilebileceği gibi, söz konusu olan sınırlı müdahalelerdir’ Diğer taraftan İbn-i Şeddad tıpkı Yakup gibi şehrin sekiz kapısından yedisinin Bizans’ın Martyropolis şehrine ait olduğunu düşünür. Bu kapılar İbn-i Şeddah tarafından söyle sıralanmıştır: “1. Erzen Kapı ya da cenazeler kapısı; 2. Kudumcular burçları arasındaki Bab Kalufah (Kulfa Kapısı)” , bu kapı Ayna Kapıya denk gelmektedir; 3. Bab ash Shaura (Saray kapı), “Kral Burcu’na ait kapı”; 4. Dag Kapısı Arzan Burcu’nun karşısında; 5. Aşağı Mahalle Kapı, aynı şekilde iki burç arasında; 6. Zevk ve Hüzün kapısı ki burada güney köşesinin 110 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER taşları üzerinde iki figür resmedilmiştir: Zevk ellerini kaldırmış bir insan figürü altında resmedilirken, hüzün ise başının üzerinde bir kaya ile ayakta duran insan figürü ile resmedilmiştir. Bu kapı Eski Saray kapısı olarak da adlandırılır. Bu saray B. Hamdan tarafından inşa ettirilmiştir.; 7. “Köşenin altındaki” kapı nehir kenarındaki çayırlık alana yakındır; 8. Seyf-ul Devle tarafından açılan Şekil - Kapıların dağılımı Hipodrom kapısı. Yazar bunların dışında “inşaat malzemelerinin taşınması için kullanılan” küçük kapıların da bulunduğunu yazar ki bu kapılar iç surda açılmışlardır (fasıl). Anlatının daha ilerisinde ise XIII. yüzyıl kalesinin özelliklerini özetler: bu kalede 42 burç, 15 dirsek bükümlü perde duvar bulunmaktadır ve içinde su birikintisi olan bir hendek vardır. Sadece dört kapı vardır: Güneyde Yeni Kapı, Saray’ın yanında, Aşağı Mahalle kapısı ve dördüncüsü ise kuzeyde Saray’a açılan kapı. Diğer iki kapı üzerine duvar örülmüştür SİLVAN KALELERİ 111 Bu metin ile Yakut’un Meyyafarikin surlarını anlattığı bölüm birbirine benzemektedir: “ Kral Konstantin’in emriyle her üç veziri de burçlar inşa ettirdiler. Bir tanesi Rum Burcunu (Burdj ar-Rûmiya) ve yamacın üzerindeki kiliseyi (bay’a) inşa ettirmiştir; diğeri Burdj ar Râwiya’yi yani bugünkü Ali Vahab kapısını ve tepenin yamacındaki kiliseyi yaptırtmıştır ki kilise bugün harap durumdadır ve yıkıntılan erkekler hamamının karşısında durmaktadır; üçüncü vezir ise Aşağı Mahalle Kapısını ve daire şeklindeki kiliseyi yaptırtmıştır. Burçların üzerine ise kralın ve kralın annesinin adı Hélène yazılmıştır. Kral şehre sekiz kapı yaptırtmıştır ki bunlardan biri Arzan kapısıdır ve bu kapı Domuzlar Kapısı (Bab al Hınzir) olarak adlandınlır. Surlar bu noktadan doğuya Kalûmac(?) kapısına doğru devam eder ki bu kapı Kudumcular Kapısı (Burç at Tabbâlin) ve Ayna Kapı arasındadır (B. al Mirât) ve üzerinde kral ile kralın annesinin isimleri yazılıdır. Bu son burç bu batısında uzunlukları eşit olmayan yan sahınlar vardır150 ki bu sahınların her biri büyük eksende birbirine paralel olan üç şahınla bölünmüştür. Orta şahın ortalama 4 metre 90 santimetre uzunluğundadır, diğerleri ise görünür şekilde daha dardır, 2 metre 50 santimetre ve2 metre 95 santimetre ölçülerindedir. Sahınların tamamı sivri beşiktonozlarla kaplıdır, 3. kuzeyde caminin tüm uzunluğu boyunca 5 metre genişliğinde sivri beşiktonozlu şahın bulunmaktadır.(48) 1936 yılı Silvan surları(A.Gabriel)(48) 112 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER (48) SİLVAN KALELERİ 113 1944 yılı Süleyman Savcı Kale surlarında 50 burç ve kule vardı. 1944 yılında kaleyi inceleyen Süleyman Savcı şu tamamlayıcı bilgileri vermektedir. : Yer yer görülen tamir ve kitabelerin işaretine göre, iç içe birbirini çemberleyen her iki surun birçok istila edilmesine uğradığı anlaşılıyor. İlk inşaat zamanında kale tamirat görmeyen burçlarla duvarları hep bir tarzda yapılmıştır. Burçların dıştan uzunlukları 10 buçuk ve enlikleri de 7 metre kadardır. Yükseklikleri ise 25 metreyi geçmekte ve genellikle iki burcun arasında birer payende (destek duvarı) bulunmaktadır. İki burcun arasındaki mesafe 20 metreden fazladır. Burç genellikle tahribe uğramıştır. Bir kaçı müstesna olmak üzere ikinci katları da tamamen yıkık bulunuyor. Hemen bir çok burcun ev haline getirildiği görülür. Zengin Aileler bunların üzerlerine yeniden birer ev inşa ederek ikametlerine elverişli bir duruma getirip yüksekte yaşamağa yeltenmişlerdir. Surun taşları malta taşına benzeyen sert bir cins taş olup muntazam yontulmuştur. Yüksek suru çevreleyen ikinci dış sur daha fazla tahrip edildiğinden dikkat edilmedikçe bunu seçmek zor olur. İyi bakılınca ötekiyle paralel olarak yürüdüğü görülür. Kasabadan kolayca dışarı çıkabilmek için dokuz kapısı mevcut imiş ki bunlardan 4 ‘ü güneyde, ikisi kuzeyde, ikisi batıda, birisi de doğuda bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı tamamıyla ve bir kısmınında sağı, solu eşiği veya lentosu mevcuttur. Kapılara özel bir güzellik ve yine özel bir önem verildiği, bir kısmınında kitabelerle süslendiği göze çarpmaktadır. Hele Kulfa kapısının zarafeti ve kitabesindeki yazının mükemmeliyeti ve süsü insanı büyülemektedir. Süleyman Savcı bu değerli eseri işte bu şekilde anlatıyor. Ancak bu kitabelerin bir kısmı yerinden sökülmek suretiyle alınarak parçalanmıştır. Bugün mevcut kapılardan yalnız şunların adları bilinmektedir: Kuzeybatı köşesinde Boşat ‘’kapısı, batı surlarının ortalarına doğru Meynane kapısı, Batı güney köşesinde Diyarbakır Kapısı, Güneyde aşağı mahle kapısı, Azizoğlu kapısı ve doğuda kapısı ise Kulfa kapısı (!) (23) Silvan kalesi: Mevcut bilgilere göre Silvan Kalesi iki surla çevrili dörtgene yakın bir şekildedir. Kapsadığı alan doğudan batıya 600 Metre kuzeyden güneye 500 metredir. Yaklaşık 2200 Metre uzunluğunda olan Silvan Kalesinin surlarında 50 burç ve kule vardır.(1) 114 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Silvan’ın Asurlular döneminde var olduğunu iddia eden tarihçilerde olmuştur. Silvan kalesi, Bizans imparatoru I. Jüstinien zamanında esaslı bir şekilde onarılmış ve son şeklini almıştır. Hamdanilerden Seyfüddevle ve Mervaniler yönetiminde iken kaleye yeni burçlar ve surlar eklenmiş, daha müstahkem bir duruma sokulmuştur.(33) Roma-Bizans devrine ait olduğu sanılan ve kuruluş tarihi kesin olarak bilinmeyen Silvan kalesi Helenistik ve orta çağın en önemli merkezlerindendi. Tarihteki etkin ve uzun serüveninde yıkımlar ve onarımlar yaşayan Silvan Kalesi M.S. 410 yılında bir başka kurucusu olan tıp ve din adamı Mar Maruthas tarafından II. Şapur zamanında yapılan savaşta İran’da şehit düşen 40 Hıristiyan şehidinin kemiklerini getirip büyük bir merasimle Silvan’a gömdürmesinden dolayı önem kazanmıştır. Bizanslılar bundan dolayı Silvan’a şehitler şehri anlamına gelen Martyropolis adını vererek bu adı resmen kullanmışlardır. Kaleye bu dönemde de onarımlar ve eklemeler yapılmıştır. İki sur ile çevrili Silvan Kalesi VI. Yüzyılda Bizans İmparatoru I. Justinianus zamanında esaslı bir şekilde onarılmış ve surlar son şeklini almıştır. M.S.532 yılında tekrar eski heybetine kavuşan bu kale şehir yeni kurucusu Justinianus’un adını alarak Justinianopolis adıyla Bizans’ın en önemli garnizon merkezi olarak tarihteki yerini alıyordu. Müslümanlar döneminde Silvan’ın ortaçağın en parlak ve en gelişmiş kentlerinden biri olan Silvan, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular ve Eyyubiler zamanında tarihte önemli bir rol almış, bu dönemde Kale-şehir yeniden yapılırcasına onarılmış, kaleye yeni burçlar ve surlar eklenmiştir. Meyafarkin Eyyubileri yönetiminde iken Moğolların saldırısı sonucu 1258-59 yıllarındaki 2 yıllık kuşatmadan sonra kale-şehir tamamen tahrip edilmiştir. Silvan kalesinin çeşitli burç ve kapılarında yapım ve onarım kitabeleri vardır. Bu kitabeler surlara hareketlilik kazandırmakta bu da kalenin geçirdiği dönemler hakkında bilgi vermektedir. 1899 tarihinde Silvan bölgesinde araştırma yapan Lehmann Haupt, Silvan kalesinin kuzey kapısı yıkıntıları arasında sağlam kalmış bir duvarda rast gele konmuş ve eski Yunanca yazılmış kitabeler görmüş ve yayınlamıştır. Lehmann Haupt, kitabenin M.S.4. yüzyıla ve Ermeni bir valiye ait olduğu görüşündedir. 1944 yılında kaleyi inceleyen Süleyman Savcı, Silvan Kalesi hakkında şu bilgileri verir. SİLVAN KALELERİ 115 Yer yer görülen tamir ve kitabelerin işaretine göre iç içe birbirini çemberleyen her iki surun istila sadmelerine uğradığı anlaşılıyor. İlk inşaat zamanından kalıp tamir görmeyen burçlarla duvarları hep aynı tarzda yapılmıştır. Burçların dıştan uzunlukları, 10.5 metre ve enlileri de 7 metre kadardır. Yükseklikleri ise 25 metreyi geçmekte ve genellikle iki burcun arasında birer destek duvarı bulunmaktadır. İki burcun arasındaki mesafe 20 metreden fazladır. Burçlar genellikle tahribe uğramıştır. Bir kaçı müstesna olmak üzere ikinci katları da tamamen yıkıktır. Surun taşları Malta taşına benzeyen beyaz sert bir cins taş olup muntazam yontulmuştur. Yüksek suru çevreleyen ikinci dış sur daha fazla tahrip edilmiştir. İyi bakılınca öteki ile paralel yürüdüğü görülür. Birçok burcun ev haline getirildiği görülür. Zengin aileler burçların üzerine yeniden birer ev inşa ederek ikametlerine elverişli bir duruma getirmişlerdir. Bunlara Sadık Bey Kasrı ve Azizoğulları Konağı iyi birer örnektir. (1) 1944 yılında kaleyi inceleyen Süleyman Savcı şu tamamlayıcı bilgileri vermiştir: “…Yer yer görülen tamir ve kitabelerin işaretine göre iç içe birbirini çemberleyen her iki surun birçok istila sadmelerine uğradığı anlaşılıyor. İlk inşaat zamanından kalıp tamir görmeyen burçlarla duvarları, hep bir tarzda yapılmıştır. Burçların dıştan uzaklıkları 10 buçuk ve enlilikleri de 7 metre kadardır. Yükseklikleri ise 25 metreyi geçmekte ve genellikle iki burcun arasında birer payende (destek duvarı) bulunmaktadır. İki burcun arasındaki mesafe 20 metreden fazladır. Burçlar genellikle tahribe uğramıştır. Bir kaçı müstesna olmak üzere ikinci katları da tamamen yıkık bulunuyor. Hemen birçok burcun ev haline getirildiği görülür. Zengin aileler bunların üzerine yeniden birer ev inşaa ederek ikametlerine elverişli bir duruma getirip yüksekte yaşamaya yeltenmişlerdir… Surun taşları malta taşına benzeyen beyaz sert bir cins taş olup muntazam yontulmuştur… Yüksek suru çevreleyen ikinci dış sur daha fazla tahrip edildiğinden dikkat edilmedikçe bunu seçmek zor olur. İyi bakılınca, ötekiyle paralel olarak yürüdüğü görülür. Kasabadan kolayca dışarı çıkabilmek için dokuz kapısı mevcut imiş ki bunlardan dördü güneyde, ikisi kuzeyde, ikisi batıda birisi de doğuda bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmının tamamıyla bir kısmının da sağı, solu, eşiği veya lentosu mevcuttur. Kapılara özel bir güzellik ve ve yine özel bir önem verildiği, bir kısmının da kitabelerle süslendiği göze çarpmaktadır. Hele Kulfa Kapı’sının zaferi ve kitabesindeki yazının mükemmeliyeti ve süsü insanı büyülemektedir (33) 116 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER 1967 yılılığında Silvan surları SİLVAN KALELERİ 117 Silvan kalesi 2 sur ile çevrilidir. Dörtgene yakın müstakil şekildedir. Kale 1/4 metre mikabı büyüklüğünde gayet muntazam şekilde yontulmuş beyaz ve sert taşlardan inşaa edilmiştir. Taşlar, zaman geçtikçe sertleşmiş adeta mermerleşmiştir. Kullanılan harçda sağlam olduğundan koca sur, yekpare etmiş bir kitle halini andırıyor. Surun gösterdiği bu metanet, onun tamamı ile tahrip edilmekten korumuştur. Surun kalınlığı 4-5 metredir. Kalenin uzunluğu doğudan batıya 600, güneyden kuzeye kadar 500 metredir. Kaleyi zamanında 50 burç kule müdafaa etmekteydi. Bu konuda tarih bölümünde geniş yer verilmiştir. Eyyubi kitabeleri «Eyyûbîler döneminde de Silvan surları onarılmış, Ulu Camiye ekler yapılmış, bir de cami yaptırılmıştır. Bunu eserlerdeki kitabelerden anlamaktayız. Surlardaki kitabelerden ilki büyük islâm mücahidi, ünlü komutan ve devlet adamı Salâhaddin Eyyubi’ye aittir. Kitabe, kasabanın batısına düşen surun orta bölümündeki bir burcun ön cephesini süslemektedir. Bu burcun üstünde Sadık Bey’in evi vardır. Satırlarının sonu tahrip edilmiş olan bu kitabe üç satırdan ibarettir. İri bir kûfî yazı ile beyaz malta taşları üzerine yazılmıştır. Kitabenin Türkçesi: Besmele. Kelime-i tevhid. Efendimiz, muzaffer, bilgin, âdil ve güçlü hükümdar, mücahid, dinin ve dünyanın doğruluğu, İslâmm ve Müslümanların sultanı, her iki âleme adalet yayan, ümmetin şerefi, Hilâfetin, yardımcısı, Mısır Zübeyd, Aden, Yemen, Şam ve Diyarbakır bölgelerinin sahibi Eiyyub oğlu Ebu’l - Muzaffer Yusuf (Muhyiddevle). tarafından yapılması buyrulmuştur. Bir kitabe de, yine ev haline getirilmiş olan ve son sahibi Hacı Ha-mit Toprak’tan satın alınarak müze haline getirilmesi düşünülen binanın doğuya bakan yüzündedir. Kalın harfli, kûfî ile yazılan kitabenin Türkçesi şöyledir: Besmele. Allah’tan yardım isteriz. Emîrü’’l - mü’minînin (Allah saltanatını ebedî kılsın) yıldızı, efendimiz, bilgin âdil, İslâmm ve Müslümanların temeli, Necmeddin Eyyub oğlu Melik Adil Ebu Bekr oğlu Melik Evhad Eyyûb tarafından yapılması buyrulmuştur. Şemseddin tarafından 599 yılı Ramazanında (m. 1203 yılı Mayıs ayında) yapılmıştır. Allah bana yeter. Kitabenin üstünde, ortalarında güneş, karşı karşıya bir arslan ve kaplan kabartması vardır. 118 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Üçüncü kitabe surun kuzeydoğu köşesinden itibaren batıya doğru birinci burcun üzerinde idi. Melik Evhad Necmeddin’e ait olan bu kitabe surun bir kısmının yıkılması üzerine yok olmuştur. Eyyûbî neshi ile beyaz Malta taşma yazılı olan ‘kitabenin metni, Jean Sauvaget’den alındı (A. Gabriel, a.g.e., sf. 341, No. 116). Türkçesi: Tek olan Allah... Efendimiz, yegâne sultan, dinin ve dünyanın yıldızı, Emîrü’l - Mümininin (Allah, dinin güzelliği ile yardımcılarını aziz kılsın) parlak yıldızı, âdi’l kıral, Eyyub oğlu Ebubekir oğlu Melik Evhad Eyyub... Sene: 603 (m. 1206-07). Allah’ın salâtı efendimiz Muhammed’e olsun. Melik Eşrefe ait kitabelerden biri eski Halkevi binasının güneyindeki kapı üstündedir. Celî nesihle yazılan ‘kitabenin Türkçsi: Bu mübarek burç, efendimiz, âdil hükümdar, Eyyub oğlu Ebubekir oğlu Ermen Şahı Ebu’l - feth Melik Eşref Musa’nın devrinde... Bu da 612 (m. 1215-16) yılı aylarında... Melik Eşrefe ait bir kitabe de Kulfa Kapısı üzerindedir. Bir kısmı harap olmuştur. Nesih ile yazılmış olan bu dört satırlık kitabenin Türkçesi şöyledir: Türkçesi: Eskiden Babu’l - Mar’a, şimdi ise Babu’I-Farac oiarak yeni ve mutlu kapı... Efendimiz, sultan, âdil, bilgin, güçlü, muzaffer hükümdar, Arabın ve Acemin... Emîrü’l - Mâ’minînin (Allah yardımcılarını aziz kılsın) yardımcısı, Eyyub oğlu Ebubekir Muhammed oğlu Ermen şahı Ebu’l — feth Melik Eşref Musa... Muhtaç... Ebu Said et Tenba... hatip Şemseddin Ebu’l - Ma’âli el-Mufaddal İbn Cafer bin şah(?) ve değerli hacı, muhterem insan, İslâmın ve dinin...’m himmeti ile... Ebu’lA’la bin Hbu’l - feth çalıştı... Allah rahmet etsin. Eyyûbîler’in son hükümdarı Melik Kâmil’e ait bir kitabe surun kuzeybatı köşesinde, Sadık Beyin evinin batı yüzündedir. Dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış yedi satırdan oluşan ve neshe yakın bir kûfî ile Malta taşına yazılan kitabenin okunabilen metni türkçe olarak şöyledir. Besmele. Bu mübarek burç, efendimiz, âdil, bilgin, mücahid, muzaffer,, sultan, dinin ve dünyanın yardımcısı, sultanların... Kâfir ve müşriklerin katili, her iki âlemde adaleti yaşatan... Efendimiz Sultan Muzaffer (Allah zaferini aziz kılsın) oğlu Ebu’l - Me’âli Melik Kâmil Muhammed devrinde, 654 (m. 1256) yılında yenilenmiştir(23) SİLVAN KALELERİ 119 Artuklu hükümdarları Meyyâfârikîn’in surlarını tamir ettirmişler, bazen de yıktırarak yeniden yaptırmışlardı. Bu cümleden olarak, 548/1153 tarihinde el-Bedene çökmüş, yıkılmış, fakat yerine hemen yenisi yapılmıştı.36 29 Ocak 1164 tarihinde Burcu Erbain denilen burç yıkılmaya başlanmış ve bir buçuk ayda bu tamamlanmıştı. 30 Nisan tarihinde Yâkut el-Hisâbî’nin mühendisliğinde yeniden inşa edilmeğe başlanan bu burç, 16 Kasım’da bitirilmişti.37 Yine, Cemaziyelâhir 560/Nisan-Mayıs 1165 tarihinde Burcu’lMir’at bir aylık bir sürede yıkılarak yerine yeni burç yapılmaya başlanmış ve üç buçuk aylık bir çalışmadan sonra 23 Ramazan/4 Ağustos tarihinde tamamlanmıştı. 38 Bu tarihten on yıl sonra surların yıkılmaya yüz tuttuğu su deposunun bulunduğu burç3 Şaban 570/27 Şubat 1175 tarihinde yıkılmaya başlanmış ve bu iş 2 Şevval/26 Nisan tarihine kadar iki ay devam etmişti. 5 Şevval/29 Nisan tarihinde burcun yapımına başlanmış ve 571/1175-76 yılında beden kısmı tamamlanmıştı. (40) Mervanilere ait Kitabeler Mervaniler’e ait ilk kitabe Mümehhidüddevle Ebu Mansur’a aittir. H. 391 ( m. 100001 ) tarihli olan bu kitabe büyük bir kısmı yıkılmış bulunan Silvan Kalesi ‘nin kuzeyindeki yuvarlak burçlardan birinin üzerindedir. Kitabe, görebildiğimiz kaynaklar arasında ilk önce Max Van Berchem tarafından yayınlamış Albert Gabriel ‘de buradan alarak kitabına koymuştur. Türkçesi: Besmele, Kelime-i tevhid. Aziz ve Yüce Allah ‘ın rızası muzaffer emir, Emirul – Mü- mininin dostu Mumahhidüddevle Ebu Mansur tarafından ( Allah beksini uzatsın ) 391 yılında masraflarını kendi malından karşılayarak yapılmasını buyurdu. İkinci kitabe Nasırüddevle Ebu Nasr Ahmed ‘e ait olup kuzey surunun orta kesimlerine doğru << Şador >> mevkiindeki burcun kuzey yüzündedir. Türkçesi: Besmele Kelime – i tevhid ve salavat. Değerli Emir, Emir ‘ul Mümininin dostu Nasırüddevle Ebu Nasr tarafından ( Allah bekasını daim ve zaferini aziz kılsın ) yapılması buyuruldu. Sene: 405 ( m. 1014 -15). Allah bana yeter. Üçüncü kitabe H. 416 ( m. 1025-26 ) tarihlidir. Nasıruddevle ‘ye aittir. Bu kitabe de Max Van berchem tarafından yayınlanmış A. Gabriel ‘in kitabına da alınmıştır. Türkçesi: Besmel, Kelime-i tevhid ve salavat. Efendimiz, değerli emir, halkın seçtiği Nasıruddevle… (Saltanatı sürsün ) …. Buyurmuştur. Bu da, kadı Ebu…. 1- Hasan Bin Muhammed… Tarafından yapılmıştır. Sene:416 120 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Dördüncü kitabe kuzeydoğudaki altı köşeli burcun güney yüzündedir. Diğer kitabeler gibi bu da güzel bir küfi ile yazılmıştır. Kitabenin metni: Türkçesi: Besmele, Kelime-i tevhit. Efendimiz, değerli emir, muzaffer insan, İslamin güzelliği, dini nizamı, devletin yardımcısı, milletin sığınağı, hükümdarların şerefi, emirler sultanı Ebu’l – Kasım Nasr bin İzzü’l İslam Nasrüddevle ( Allah bekasını uzatsın ve saltanatını sürdürsün.) tarafından yapılması buyurulmuştur. Sene: 464 (m. 1071-72) (23) Artuklulara ait kitabe ve eserler Silvan kalesinde Mardin Artukluları’ndan Necmeddin Alpı ‘ya ait bir kitabe vardır. Kulfa Kapısı ‘nın kuzeyindeki yuvarlak burcun ortasında kufi bir Yazı ile beyaz taşlara yazılmış bu kitabe sekiz satırdır. Kitabenin metni: Türkçesi: Besmele. Efendimiz, Emir, muzaffer, aziz, bilgin, adil ve mücahit komutan, dinin yaldızı, İslam’ın Şerefi, yaratıkların koruyucusu, devletin nur ve tacı milletin süsü ve değeri, ümmetin iftiharı ve şanı, kralların ve sultanların kutbu, mücahitlerin yardımcısı, kafirlerin ve müşriklerin kahredicisi, Müslüman ordularının lideri hilafetin desteği, Diyarbekir meliki, Irak, Ermenistan ve Şam (Suriye ) emiri, sınır boylarının pehlivanı, yücelerin feleği, Emirü’l- mü’mininin yıldız, Artuk oğlu İlgazi oğlu Timurtaş oğlu Alp İnanç Kutjluğ Bey Ebu ‘l- muzaffer Alpı yapılmasını buyurmuştur. Sene: 561 (m. 1166) Artukoğlu Necmeddin Alpı’ye ait kitabe camiin kubbe eteğindedir. Nesih bir yazı ile taşlar üzerine yazılmıştır. Kitabenin metni: Türkçesi: Besmele.. Allah ‘ın mescitlerini sadece, Allah’a ve ahiret gününe inanan, namaz (23) Meyyâfârikin (Silvan) Beyliği “Beyliğin kurucusu Elvend Bey oğlu Behlül Bey’dir, Kulp beyleriyle amca çocukları idiler. Behül Bey, kardeşi Ömer Bey ile birlikte Diyarbekir Beylerbeyi İskender Paşa’ya hizmet ediyordu. İskender Paşa, devlet tarafından Cevaz’ı (Adilcevaz) istila etmekle görevlendirildiği zaman, oraya giderek bir kale yaptırdı ve kaleye <İskenderiye> adını verdi; kale muhafızlığı görevini de Behlül Bey’e verdi ve orayı sancak olarak kendisine bıraktı. Devlete büyük hizmetleri görülen ve kendisine ilgi gösterildiğini anlayan Behlül Bey, Sultanlık Divanı’ndan, irsi vilayetten kendisine bir pay verilmesini istedi. Bu alanda hazırlık olmak üzere, Diyarbekir Beylerbeyi’nden ve Kürdistan beylerinden birkaç belge SİLVAN KALELERİ 121 ve dayanak aldı. Sultan Selim (II. Selim) Han’ın eşiklerine giderek durumunu kendisine arz etti. Sultan kendisini ilgisinin kapsamı içine aldı; ve Meyyâfârikin nahiyesi ile ona bağlı Kulp Hükümetinden ayrılması ve ikta’mülkiyesi esası üzerine Behlül Bey’e verilmesi konusunda yüce emrini verdi. Sonra da Behlül Bey’in, Besyan, Boziyan ve Zilan aşiretlerinden istenen ve Şah Veled Bey zamanında Padişahlığın özel emlâki arasında bulunan yıllık parayı toplamak ve bunu her yıl Diyarbekir Hazinesi’ne vermek konusunda da bir Padişahlık hükmü çıktı. Silvan kalesi-zembilfros burcu-fot.nejat satici Bir süre bu şekilde geçtikten sonra, birbirini izleyen Fars savaşları başladı. Hükümdarlar bu savaşlar sırasında fırsattan yararlanarak halka zulmettiler; ve Süleymani aşiretleri vatanı terk etmek ve yerleşip savunmak, korunmak şartıyla, fetih edilip Kızılbaşlardan alınmış olan vilâyetlere göç etmek zorunda kaldılar. Böylece o aşiretlerin adamları zeamet, alay beyi, sancak beyi gibi birçok ikta’ görevleri aldılar. Ne var ki bu durum, adı geçen aşiretlerin dizginlerinin, Behlül Bey’in elinden alınmasına yol açtı. Aşiretler ve kabileler ayaklandılar ve yıllık vergi ve aidatları ödemeyi reddettiler. Hattâ Şehsuvar adında Besyanlı bir adam, kendini Erivan’a bağlı Beyazıd (Doğubeyazıt)’de bey ilan etti ve çevresine Süleymani aşireti ile diğer Kürt aşiretlerinden bin kadar aile topladı ve bunlar devlet vergilerini ödememekten imtina etmeğe cüret ettiler. 122 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Bunun üzerine Behlül Bey, hükümdarlık ve görev gereği olarak, Hazine paralarını tahsil etmek, sonra da göçmüş olan kabile ve aşiretleri Meyyâfârikin’e getirmeye çalışmak için o tarafa gitti. Orada Şehsuvar Bey’le çarpıştı ve aralarında döğüşme kızıştı. Kanlı çarpışmada Behlül Bey şehit oldu ve beş erkek çocuğu bıraktı: Emir Han, Ömer Bey, Mahmud Bey, Muhammed ve Osman. Babasının yerine Emir Han geçti. Bu süre içinde ülkenin her tarafında, aşiretlerin ve kabilelerin zalim hareketleri ve iğrenç fiilleri görüldü. Bunun sonucu olarak halk, Sultanın eşiklerine koşarak bu aşiret ve kabilelerin zulmüne bir sınır konmasını istedi. Bunun üzerine Âmid Beylerbeyi Mehmed Paşa’ya, Emir Han Bey’in öldürülmesi, Besyan ve Bociyan aşiretleri ile iğrenç ve zulüm işlerini yapan diğer kimselerin yok edilmeleri konusunda emir verildi. Mehmed Paşa da, bunun üzerine derhal Emir Han Bey’i Âmid Divanı’na getirterek orada idam ettirdi. Kardeşinin ölümünden sonra Meyyâfârikin Hükümeti Behlül Bey’in oğlu Ömer Bey’e verildi. Fakat kendisi iyi yönetim kuramadı ve güvenlik, asayiş işlerinde aciz olduğu görüldü. Dört kese altına ulaşan ve Diyarbekir Hazinesine ödenmesi gereken yıllık devlet malları ve Sultan haklarını toplamakta gecikti. Bu nedenle Kürt aşiretlerinin işleri ve Meyyâfârikin Hükümeti, Âmid beylerbeyinin ve defterdarın isteği üzerine, Sultan Mehmed (Mehmed III.) Han tarafından Aksak İbrahim Bey bin Cihangir Bey’e verildi.” Bu aileye mensup olanlar günümüzde “Üstün” soyadını almışlardır.(30) Tarihi Silvan kale resimleri(Kaynak:Silvan Mücadele gazetesi) SİLVAN KALELERİ 123 Silvan’da tarihi Kulfa kapısı(N.satıcı) SİLVAN KALESİ(N.satıcı) 124 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Silvan kalesi Artuklu hükümdarları Meyyâfârikîn’in surlarını tamir ettirmişler, bazen de yıktırarak yeniden yaptırmışlardı. Bu cümleden olarak, 548/1153 tarihinde el-Bedene çökmüş, yıkılmış, fakat yerine hemen yenisi yapılmıştı.36 29 Ocak 1164 tarihinde Burcu Erbain denilen burç yıkılmaya başlanmış ve bir buçuk ayda bu tamamlanmıştı. 30 Nisan tarihinde Yâkut el-Hisâbî’nin mühendisliğinde yeniden inşa edilmeğe başlanan bu burç, 16 Kasım’da bitirilmişti. Yine, Cemaziyelâhir 560/Nisan-Mayıs 1165 tarihinde Burcu’l-Mir’at bir aylık bir sürede yıkılarak yerine yeni burç yapılmaya başlanmış ve üç buçuk aylık bir çalışmadan sonra 23 Ramazan/4 Ağustos tarihinde tamamlanmıştı. Bu tarihten on yıl sonra surların yıkılmaya yüz tuttuğu su deposunun bulunduğu burç 3 Şaban 570/27 Şubat 1175 tarihinde yıkılmaya başlanmış ve bu iş 2 Şevval/26 Nisan tarihine kadar iki ay devam etmişti. 5 Şevval/29 Nisan tarihinde burcun yapımına başlanmış ve 571/1175-76 yılında beden kısmı tamamlanmıştı (2) Kale Kapıları Silvan Kalesinden kolayca dışarı çıkabilmek için dokuz kapısı varmış. Bunlardan dördü güneyde, ikisi kuzeyde, ikisi batıda, biriside doğuda bulunmaktadır. Bir kısmı tamamiyle ve bir kısmının da sağı solu, eşi veya lentosu mevcuttur. Kapılara özel bir güzellik ve yine özel bir önem verildiği,bir kısmının da kitabelerle süslendiği göze çarpmaktadır. Hele Kulfa kapısının zarafeti ve kitabesindeki yazının mükemmeliyeti ve süsü insanı büyülemektedir. Bugün mevcut kapılardan yalnızca şunların adı bilinmektedir. Kuzey batı SİLVAN KALELERİ 125 köşesinde Boşat Kapısı, batı surlarına doğru Meyhane kapısı, Batı güney köşesinde Diyarbakır Kapısı, Güneyde Aşağı mahalle kapısı, güneydoğuda Bırcuşah kapısı, doğuda ise Kulfa Kapısıdır. Silvan’daki Kale Burçları Zembilfroş Burcu Silvan’da ve bölgede en çok tanınan burçtur. Zembilfroş Burcu bölgemizde bilinen efsane aşka da konu olmuştur. Kalenin kuzeydoğusundadır Aslanlı Eyyubi Burcu Eyyubi eseridir. Burcun üzerinde birbirlerine bakan aslan ile kaplanın arasında güneş kabartması bulunmaktadır. Üzerindeki kitabe Meyyafarıkin Eyyubileri hükümdarı Melik Evhad Necmeddin’e aittir. Nefis bir yazı ile yazılan kitabesi ünlüdür. Kalenin doğu tarafında, Gazi Caddesi üzerinde olup Şeyh Halil Mezarlığı bitişiğindedir. Burcu Şah Azizoğulları konağının bulunduğu yerdedir. Burcu Şah kapısı bu burcun yanında olup kalenin güneydoğusundadır. Eyyubi Burcu Silvan Kalesinin Kuzey-batı köşesinde olan Eyyubi burcu ayakta duran en sağlam burçlarımızdan biridir. Boşat Kapısı’nda olan burcun batı tarafında Meyafarıkin Eyyubileri hükümdarı Melik Adil’e ait bir kitabe bulunmaktadır. Üstün’lere ait Sadık Bey Kasrı bu burcun üzerinde yapılmıştır. Yapının tüm köşe başlarında insan kafası figürü kullanılmıştır. Mervani Burcu Silvan Kalesi’nin kuzeyindeki burcun üzerinde Mervani’lere ait bir kitabe bulunmaktadır. Şador Caddesi üzerinde bulunan burcun ön kısmı sağlam, güneye bakan sur duvarları ise yıkık durumdadır. 126 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Artuklu Burcu Kulfa kapısının yanındaki burçlardan biridir. Silvan Kalesi’nin doğu tarafında bulunan burcun ikinci katı kısmen yıkıktır. En büyük özelliği üzerindeki kitabe ve aslan kabartmalarıdır. Birbirlerine bakan kanatlı bir aslan ile kaplanın gövdesinin üzerinde kafaların birleştiği yerde aslan kafası yerine figür olarak insan başı kullanılmıştır. Herkül’e ait olduğu rivayet edilen bu kabartma bir hükümdar veya Tanrı gücünü göstermesi bakımından önemlidir. Kabartmaların yapım tarihi ve kimler tarafından yapıldığı veya nereden getirildiği belli değildir. Bunun dışında iki aslan kabartması daha bulunmaktadır.(1) Bircusah kapisi - silvan kalesi-n.satici SİLVAN KALELERİ 127 Silvanburcusah kapisi SÜSLEMELERİN TANITIMI: Malzeme ve Teknik Süslemeler kalker tası üzerine oyma, kabartma ve sgrafitto teknikleriyle oluşturulmuştur. Yapı malzemesi olarak malta-kireç taşı kullanlmıştır.Malta taşı ocaktan çıkarıldığında kolay işlenebilen bir taştır Kulfa Kapısı Kalenin kuzeybatı kösesinde günümüzde Seyh Halil Mezarlığı olarak bilinen yerde bulunan Kulfa Kapısı, Silvan Kalesi’nden günümüze ulasan tek sağlam kapıdır(Res.820). İki dairesel kule ile sınırlandırılan kapı basık kemerlidir. Kemerin altında düz bir lento yer almaktadır. Kapı açıklığının üst kesiminde yanlara mukarnaslı konsollar yerlestirilmiştir. İki sıra halindeki mukarnaslar altta tek, üstte iki sivri kemer formlu yuvadan meydana gelmektedir. Konsolun üst kısmı kademeli silmelerle tamamlanmıştır. 128 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Kapı basık kemerinin kilit tasının yüzeyine dikdörtgen bir pano işlenmiştir. Girift bir kompozisyondan oluşan düzenleme deforme olduğu için tam olarak anlaşılamamaktadır. Pano yatay olarak dört bölüme ayrılmıştır. Kalan izlerden bitkisel dolgulu zemin üzerine sülüs harflerle dört satır halinde yazılan bir kitabe olduğunu düşünmek mümkündür. Kapının üstünde bir kitabe kuşağına yer verildiği yine çok azı sağlam kalmış yazı bölümlerinden anlaşılmaktadır. Yatay olarak devam eden kuşağın üç satır halinde düzenlendiği anlaşılmaktadır. İnce düz şeritlerle birbirinden ayrılan satırlar rumili kıvrık dallarla dolgulu zemin üzerine celi sülüs hatla yazılmıştır. Kitabenin kalan bölümünün üstünde tek mukarnas yuvası geriye kalan kısımları yıkılan bu bölümde mukarnaslı bir konsol dizisi olduğunu göstermektedir. Ancak konsolun tek mukarnas yuvasına dayanarak nasıl sekillendigini tahmin etmek zor görünmektedir. Burçlar Bugün Zembil Fros Sokagı olarak bilinen yerde batı surlardan dairesel bir burç günümüze kısmen sağlam sekilde gelmistir.. Burcun ön yüzünde altta bir kitabe bulunmaktadır. İki kesme tas yüzeyi üzerine dörderden sekiz satır olarak yazılan kitabe kûfi hatlıdır. Son dört satırın yazıldığı tas, bir kademe içe kaydırılarak kitabeye iki bölümlü bir görünüm kazandırılmıştır. Sade bir karakter gösteren kitabede özellikle dik konumdaki harfler spiral dairelerle sonlandırılarak hareketlilik sağlanmıştır. Kitabenin yaklasık 1.30 m üstünde, üç figürlü kabartma bulunmaktadır. Aynı tas sırasına yerleştirilen kabartmalar 1.00 m mesafe ile yan yana sıralanmıştır . Yanlarda 0.70x1.40 m boyutlarındaki aslan figürlerinde gövde profilden, bas 3/4 cepheden verilmiştir. Yürür şekilde tasvir edilen ayaklarda pençeler zikzak çizgiler seklinde verilmiştir. Kuyruk ince olarak arka ayakların arasından geçerek sırtın üstünde kalın olarak sonlanmaktadır. Gövde üzerinde oyularak oluşturulan değişik şekiller dikkat çekmektedir. Arka ayakların üst kesiminde yarım daireye bağlanan doğrular, daireler birbirine bakacak şekilde odaklaşmaktadır. Ön ayakların üst kesiminde üçlü “S” kıvrımına yer verilmiştir. Yüzde gözler yuvarlak, burun ve ağız irice işlenmiştir. Yüzde gözlerin üst kesiminden başlayarak gövdenin ortasına kadar devam eden yeleler kademeli kabartmalar seklinde düzenlenmiştir. Yelelere islenen düz ve “S” kıvrımlı oyuk çizgiler anlatıma canlılık kazandırmıştır. Ortadaki figür üç değişik hayvanın farklı uzuvları kullanılarak oluşturulmuş karmaşık nitelikte gerçek dışı bir görünüme sahiptir. Figür aslan gövdeli, kus kanatlı ve insan yüzlüdür. Çift düzenlenen gövde tek basta birleşmektedir. profilden verilen gövdeler arka ayakları üzerine oturmaktadır. Ön ayaklardan gelişen rumi formlu kanatlar yukarıya doğru yükselmektedir. İki gövdenin ön ayakları orta eksende tek parça olmaktadır. BoSİLVAN KALELERİ 129 yundan itibaren birlesen gövdeler, cepheden verilen basa bağlanmaktadır. Yüzde badem gözler, kemerli buruna bağlanmaktadır. Ağız küçüktür. Basta üç dilimli sonlanan bir baslığa yer verilmiştir. İki yandan çıkan saçlar küt şekilde basın iki yanına bağlanmaktadır. Kalenin doğu cephesindeki son burç günümüze sağlam ulaşmıştır. Çokgen gövdeli burcun ön yüzünde uygulanan süsleme programı burcun üst kesiminde yer almaktadır. Altta kitabe, üstte figürlü süslemeler bulunmaktadır. Kitabe dört satır olarak düzenlenmiştir. Satırlar yukarıya doğru daralan dört kademe yapmaktadır. Örgülü kûfi ile yazılan kitabede harfler bitkisel karakterli formlarla sonlandırılmıştır. Bunun yanında aradaki boşluklar ince rumili kıvrık dallar girift bir görünüm oluşturacak şekilde dolgulanmıştır. Kitabenin alt satırının sol tarafı sonraki dönemlerde yenilenmiş ve bu bölüme genel ile uyuşmayan bitkisel süslemeli sülüs yazılar ilave edilmiştir. Kitabenin üstündeki düzenlemenin ortasında güneş tasviri yer almaktadır. İç içe üç daireden oluşan tasvirde dıştaki iki daire güneş ısınlarını temsil eden on altı sivri dilimle çevrelenmiştir. İç dairenin dilimleri dışa doğru uzatılarak, dış daireyi çevreleyen dilimlerin arasına ardışık olarak yerleşmektedir. Böylece dıştaki dilimlerin sayıları otuz ikiye yükselmektedir. İçteki dairenin yüzeyi insan yüzü görünümündedir. Bugün deforme olan yüzeyde yüz hatları kısmen takip edilebilmektedir. Yay formlu kaslara bağlı olarak gelişen burun hafif topaktır. Ağızda çift dudak ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Kasların belirlediği alanlara yerleştirildiği tahmin edilen gözler belli olmamaktadır. Günesin iki yanında karşılıklı aslan kabartmalarına yer verilmiştir. Sol figür büyük ölçüde deforme olduğu için ancak genel hatları ile belli olmaktadır. Yürür şekilde tasvir edilen aslanlar profilden verilmiştir. Sağdaki figür daha sağlam şekilde günümüze ulaşmıştır. Gövde üzerinde ön ve arka ayaklara denk gelecek şekilde küçük birer çarkıfelek motifi işlenmiştir. Aşağı sarkan kuyruğun başlangıç kısmı kırılmıştır. Bas vücuda göre büyük tasvir edilmiştir. Açık ağızda dil belirtilmiştir. Göz yuvarlak çukur seklindedir. Çevresi sgrafitto tekniğinde oval çizgilerle çevrelenmiştir. Gözlerin üst kesiminden başlayan yeleler sırta doğru uzanmaktadır. Yeleler dalgalı hatlara sahip oymalarla basit şekilde işlenmiştir. Surların bir bölümü Üstünler Köşkü olarak bilinen yapının arka tarafında tespit edilmiştir. Üstü günümüzde konut olarak kullanılan yapının alt cephe duvarlarında oldukça gelişmiş düzenlemeler sergileyen kitabe kuşakları bulunmaktadır. Üst üste üç kesme tas sırasına üç satır halinde düzenlenen kitabe kuşağı altta daha uzun olarak günümüze ulaşmıştır. Gelismis bir örgülü kûfi karaktere sahip yazılar aralarda çok değişik formlara sahip örgüler meydana getirerek devam etmektedir. Aradaki bos yüzeyler hareketli rumi ve palmetlerle zenginleştirilmiş kıvrık dallarla dolgulanmıştır. Kitabe plastik etkisi güçlü görünümü ile hayranlık uyandırmaktadır.(3) (4) 130 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Silvan kulfa kapısı SİLVAN KALELERİ 131 Silvan kulfa kapısı Artuk burcu 132 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Eyyubiler burcu SİLVAN KALELERİ 133 Eyyubiler burcu 134 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Zembilfuroş burcu SİLVAN KALELERİ 135 Zembilfuroş burcu 136 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Zembilfuroş burcu SİLVAN KALELERİ 137 Zembilfuroş burcu 138 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Zembilfuroş burcu Zembilfüroş Burcu Efsanesi Diyarbakır - Mehmet Ekmen - 62- Emekli memur -Büyüklerinden Bir padişahın çok yakışıklı bir oğlu varmış. Binbir nazla büyütülen bu çocuk yiğit bir delikanlı olmuş. Zaman zaman babasının veziriyle ava çıkıp eğlenirmiş. Yine bu av eğlencelerinin birisinde, yol kenarındaki mezarların birisinden çıkmış, bir kuru kafa görmüş. Ölüm ve ölü kavramlarına yabancı olan padişahın oğlu, bu kafatasını alarak dikkatle incelemiş. Sonra da vezirle arasına şöyle bir konuşma geçmiş: “Vezir, sen bunun ne olduğunu biliyor musun?” “Bu ölmüş bir insanın kafatasıdır prensim.” “Ölüm ne demektir?” “Pirensin, her insan ve her canlı, bir süre yaşadıktan sonra ölecektir ve mezara gömülüp, bu hale gelecektir.” “Bu ölenler aç mı kalmışlardı, niçin öldüler?” “Senin dedelerin padişahtılar, onlar da öldüler prensim. Ölüm varsıl yoksul, genç ihtiyar dinlemez, bir gün gelir herkesi bulur.” “Yani vezir, bir gün ben de ölüp bu hale mi geleceğim?” “Evet prensim, günü geldiğinde sen de ben de hepimiz öleceğiz.” SİLVAN KALELERİ 139 Bu konuşmadan sonra çok duygulanan ve dünyanı geçiciliği karşısında uzun uzun düşünen pirensin yüreğinde, ilahi bir aşk uyanmış. Saraya döndükten sonra ağlayarak secdeye kapanmış ve tüm dünya nimetlerinden vazgeçerek, kendisini tanrı yoluna adamaya karar vermiş. Bu kararının karısına da açarak, saltanatını zenginliğini elinin tersiyle itip, bundan böyle kendi emeğiyle geçineceğini, kendisinin de bu yoksul hayata katlanma gücü varsa beraber gelmesini, zenginlikten vazgeçemeyecekse ayrılabileceklerini söylemiş. Eşi de onunla geleceğini ve iyi günde olduğu gibi kötü günde de yanında olup, onun yoksul hayatını paylaşacağını bildirmiş. Karısıyla birlikte ülkesinden ayrılan prens, memleket memleket gezerek, zembil (sepet) yapıp satmaya ve hayatını böyle kazanmaya başlamış. Bir yandan da sürekli tanrıya ibadet ediyormuş. Zamanla çocukları da doğup, büyümeye başlamışlar. Çok yoksul olan bu ailenin, sırtlarındaki eski giysilerinden başka birşeyleri yokmuş. Bir gün Silvan’a gelip yerleşmişler. Adam sokaklarda zembil sattığı için adına zembil füroş yani sepet satıcısı demişler. Yoksul sepetçi, sokaklarda sepet satarken, bir gün onu, Silvan Beyinin güzel karısı sarayın penceresinden görmüş. Bu yakışıklı ve yoksul gence bir görüşte aşık olarak, onu sarayına getirtmiş. Beyin karısı sepetçiyle sevişmek istemiş. Allah korkusu ve ilahi aşk duyguları içinde bulunan genç, hanımın bu dileğini geri çevirmiş. Bu konuda aralarında şöyle bir konuşma geçmiş. (Şiir şeklindeki bu konuşmayı, yörede bir ezgi eşliğinde söylüyorlar). Köşk Hatunu Zembil satan zembil getirir. Dükkan dükkan evler gezdirir Gönülleri yakar bitirir Gel yukarı seni göreyim Sepet Satıcısı Ey hatunum ben tövbeliyim Nazlı güzel ben tövbeliyim Çocukları evde aç biriyim Ulu Allahımdan korkarım Köşk Hatunu Zembil satan oğlan Abbas’tır Üstünde don entari vardır Elden kurtuluş kalmamıştır Gel de zembillerini alayım 140 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Sepet Satıcısı Ey hatunum ben tövbeliyim Nazlı güzel ben tövbeliyim Çocukları aç evde biriyim Ulu Allahımdan korkarım Köşk Hatunu Zembil satan oğlan derviştir Gel ki ileri görem ne iştir Zembillere bir değer bildir Budur benim senden isteğim Sepet Satıcısı Ey hatunum ben tövbeliyim Nazlı güzel ben tövbeliyim Evde çocukları aç biriyim Ulu Allahımdan korkarım Köşk Hatunu Zembil satan oğlan vezirdir Mirin odasına gir de şenlendir Bu hoş yemeklerin hepsi senindir Soframda ol ki ben sevineyim. Hanımın bütün sevişme isteklerini geri çeviren yoksul sepetçi kalkıp gitmek isteyince, çaresiz kalan hanım, “Öyleyse seni yakalatıp, tutsak edeceğim” demiş. Kadının elinden kurtulamayacağını anlayan delikanlı, elini yüzünü yıkamak ve abdest almak için izin istemiş. Adamın kaçmasından korkan Köşk Hatunu, onun ayağına bir ip bağlayarak ucunu da kendi eline almış ve bir ibrik vererek onu kalenin en yüksek burcuna göndermiş. Burada çevresine bakınan genç hiçbir kurtuluş yolu kalmadığını anlayınca, ayağındaki ipi çözüp, ibriğe bağlamış ve kendisini de o yüksek burçtan aşağıya atmış. (Bu burca şimdi Zembilfüroş Burcu deniyor.) Yere düştüğünde hiç yaralanmamış ve koşarak evine gitmiş. Bir zaman sonra ipi çeken hanım, adamın yerine ibriğin geldiğini görünce, onun kaçtığını anlamış ve çok üzülmüş. Sonraki günlerde kıyafet değiştirerek, günlerce şehrin sokaklarında dolaşıp, delikanlının oturduğu evi bulmuş. Bir gün adam evde yokken, gidip karısıyla konuşmuş. Yoksul kadına pekçok mücevher vererek onu aldatmış ve bir gecelik onun yerine geçmeye kadını razı etmiş. SİLVAN KALELERİ 141 O gece sepetçinin karısının giysilerini giyerek, onun yerine yatağa girmiş. Gece geç vakit yorgun-argın evine gelen sepetçi, yatağına yatınca, yataktaki hanım dönmüş ve çıkarmayı unuttuğu ayak bileğindeki gümüş halhallar şıngırdamış. Karısının halhallarının olmadığını bilen sepetçi hemen yataktan fırla****** yanındaki kadının yüzüne bakmış ve gerçeği anlayınca oradan hızla uzaklaşarak dağlar düşmüş. Köşk Hatunu da ardından dağlara düşüp onu aramaya başlamış. Bunun üzerine sepetçi ağlayarak tanrıdan ölümünü istemiş ve oracıkta ölüp ilahi aşka kavuşmuş. Onun ölümüne dayanamayan hanım da arkasından ölmüş. Efsaneye göre onları, Silvan’ın kuzeydoğusuna düşen, beş-altı kilometre uzaklıktaki bir dağın başına gömmüşler. Şimdi mezarlarında, her bahar çok güzel çiçekler açarmış.(20) Silvan’da Azizoğulları konağı yanında tarihi bir burç=Burcuşah Burcuşah -Yeni hal 142 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Eski hal (yıkılmış) SİLVAN KALELERİ 143 SİLVAN BURÇLARINDA SÜSLEME Silvan kalesinin dört köşe surlarının üzerinde bulunan ve Eyyubilere ait kitabelerin hemen üstündeki ortasında güneş bulunan karşı karşıya gelmiş arslan ve kaplan kabartmaları bulunmaktadır. Kulfa kapısının kuzeyinde bulunan burç üzerinde ise kitabenin yanında insan figürü mevcuttur. Silvan Eyyubiler burcu 144 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Silvan kalesi üzerinde aslan kabartması Silvan ve sfenks Çoğu zaman kanatlarla donanmış aslan bedeni üzerinde bir insan kafası bulunan, eril(sakallı ya da sakalsız)ancak kimi zaman da dişil olabilmektedir. Silvan’ın kent surundaki, Artuklu hükümdarı Necmeddin Alpi tarafından (1152-1176) tarafından yaptırılan bir burçta yakın zamana kadar mevcut olan bir kabartmada sfeks motifi bulunmaktaydı (28) Silvan kalesinin burçlarından birinin üzerinde bulunan kanatlı aslan ve kanatlı kaplan başlarının birleştiği yerde insan başı figürü bulunmaktadır. Gücü temsil eden Herkül veya Zeus’un başı olarak tanınmaktadır.(N.Satıcı) SİLVAN KALELERİ 145 Silvan ve sfenks Silvan kalesi ve burc aralarindaki evler 146 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Silvan kalesi ve burc aralarindaki evler SİLVAN KALELERİ 147 Silvan kalesi Sahabelerce Silvan fethi: Silvan’ın fethinde sahabe ordularını görüyoruz. Önce 100 daha sonra 500 sahabe Silvan’a girmiştir. Diyarbakır’ın Silvan (Meyyafarakin) ilçesinin fethinde de Hz. Ömer’in dolaylı etkisi olmuştur. Vakidi’nin naklettiği bir rivayete göre Silvan’da kilisenin papazı Abdülmesih, Silvan’a gelmeden önce Kudüs’ün Hz. Ömer tarafından fethi esnasında Beytülmakdis papazının yardımcısıydı. Anlattığına göre, Hz. Ömer’i bizzat görmüştü Silvan papazı, Beytül Makdis papazından Hz.Ömer’in her yere hakim olacağını, ayrıca Hz. Muhammed’in (Sav) de Hz. İsa tarafından müjdelendiğini öğrenmişti. Silvan’da şehir valisi Eslagors, İyaz’ın temsilcisi Hişam oğlu Hakemle papaz Abdülmesihi münazara ettirdi. Bu münazara sonunda hem Eslagors hem de papaz Müslüman oldu. Silvan halkının da Müslüman olmasını istedi. Halk Müslüman oldu. Ancak çevre valileri İslam’a girmeyi reddetti. Eslagors, İyazın askerleriyle beraber düşmanla savaştı ve onları yendi. Böylece Silvan halkı kendi kararlarıyla İslam’ı seçti.(21) Vakidi Silvan’ın fethine katılan sahebe isimlerini şu şekilde zikreder: Hakem b Hişam, İlyes’e b Halef, Er-Raziki b.Ganm, Sehl b Sabit, El Haris b Zerarh (Seraketü’l Ensari ), Ukbe b.Kamil (Malik), Ka’k b. Esed, Sarim b. El. Eş’es, Nu’man b. Amir, Talha b.Ye’sub, İbrahim b.İlyes’e b.Halef. (22) Silvan Kuşatması ile ilgili rivayetler Bu rivayetlerde ilki Vakidî’de geçer. Bu efsane özetle şöyledir : «Âmid kuşatılalı dört ay olmuştu. İyâz, ‘Âmid kuşatması daha uzun süre devam edeceğe benzer. Bu arada, başta 148 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Meyyâfârikîn (Silvan) olmak -üzere, çevredeki kalelerin fethi lâzımdır. Ben burada kalacağım. İlkin fethi gereken Meyyâfârikîn’in üzerine yürümeyi arzu eden varsa ayağa kalksın’ dedi. Sahabeden Hakem bin Hişam (Hişam oğlu Hakem) ayağa kalkıp ‘hazırım’ cvabını verdi. İyâz, Ona, yüz kişilik biı kuvvet ayırdı. Öğle namazından sonra yola koyuldular ve akşam, üzeri Meyyâ- fârikîn’e vardılar. ‘Şah Burcu’, denilen yerde pusu kurdular. Hikem, ‘Ümit ederim ki bu kalenin fethi savaşsız müyesser olacaktır’ dileğinde bulundu. O anda, burcun yanındaki kapı kendiliğinden açıldı. İçeri girdiler. Şehrin ortasında bulunan Beyamarya kilisesinin bulunduğu yere vardılar. O gece Hıristiyanların bayramı idi. Herkes kiliseye geliyordu. Kapısı önünde, Allah’ın Resulünün ashabını gören halk, telaşa düştü. Durumu beldenin valisi Islağurs’a bildirdiler. Vali geldi, baktı, iş başka türlüdür. Ashâb-ı Kiram ile konuşmağa başladı: Vali — Siz kimsiniz? Hikem —’ Biz ashâb-ı Resulullahtanız. Vali — Nereden geldiniz Hikem — Kendi ordugâhımızdan. —Ne vakit geldiniz? —Öğle namazını kıldıktan sonra. —Şehrimizin kapısını size kim açtı? —Bütün işlerin anahtarları elinde bulunan zat. —Bizden korkmuyor musunuz? —Yarar ve zararı arasında bir fark olmayan yenik bir yaratıktan kim korkar ki. Biz de korkalım. Çünkü, Rabbimiz Kitâb-ı Kerim’inde, ‘Eğer mümin iseniz onlardan korkmazsınız. Halbuki onlar benden korkar’ buyurmuştur —Sizin dininiz yeni, bizimki eskidir. Eskinin yeniye tercihi gerektiğinde şüphe var mıdır? —Şu halde eski olan şeytanın da Adem’e tercih edilmesi gerekiyor, halbuki değildir. —Madem ki böyle diyorsun, buyrun birlikte kiliseye girelim. —Biz sizin kilisenizde ne iş görürüz? —Rabbınızı zikredersiniz. Ashab-ı Kiram; Zaten, amaç ve görevimiz de odur, diyerek, Islağurs’la birlikte kiliseye girdiler. Kilisedeki cemaatın birşeyden haberleri yoktu. Ashab, kilisenin orta yerine vardıklarında. Hakem, İsa’nın resmine karşı durarak, gür bir sesle, Sure-i Maide’deki : ‘Cenab-ı Hakk hazret-i İsa’ya: Ya İsa bin Meryem - Allah’ın gayri, beni ve validemi, mabud ittihaz edin diye insanlara sen mi söyledin?’ âyet-i kerimesini okudu. Derinden bir ses ile, ‘Hayır, Allah’a yemin ederim ki ben öyle demedim. Ancak Allah’tan başka tapılacak yoktur. Allah birdir, şeriki yoktur. Muhammed Allah’ın kulu ve resulüdür, dedim’ SİLVAN KALELERİ 149 cevabı verildi. Kilise içindeki halk öyle bir şaşkınlığa uğradı, korkularından tiril tiril titremeğe başladılar. Kilisenin reisi Abdül-mesih dahil içerde ne kadar adam varsa, hepsi birden valiye, ‘Şu Arapları içimize almakla bizi öldürmekten başka bir maksadın yoktur. Gördün mü Mesih bize nasıl gazap eyledi?’ dediler. Islağurs da, ‘Hayır, yanlış düşünüyorsunuz, ben Mesih’e yemin ederim ki şu içine düştüğünüz durum ondan değildir. Ancak ashâb-ı kiram’m ilâhî, tevhid ve peygamberlerini zikretmelerindendir. Nebilerinin ruhaniyetinden güç alıp size âdeta mucizeler gösterdiler. Yazıklar olsun ki bu kadarcık bir şeyi de anlamadınız. Mademki sur ‘kapısı kendilerine açıldı, habersiz içeriye girip tâ yanımıza kadar geldiler, bu kargaşalığın da oluşumu olağandı. Ben şu saate kadar tereddüt ve şüphe içinde idim, fakat şimdi gerçeği anladım. Artık onların dininde olanlara müjdeler olsun, demekte asla tereddüt etmem’ diye cevapladı. Islağurs’un bu sözleri Hakem’in hoşuna gitti, İslâmın özellik ve güzelliklerini anlatan bir konuşma yaptı. Bu konuşmadan sonra, Islağurs, ashab-ı Kirama; ‘Allah’ıma yemin ederim ki sizin dininizde itiraz edilecek hiçbir nokta yoktur. Şüphesiz hak dinindesiniz. Ben, Beyt-i Mukaddes’in fethinde, Ömer b. Hattab huzurunda İslâm ile müşerref olmuştum. Sonradan bazı zorunluluklar yüzünden bu beldeye gelmeyi kabul ettim. Buranın patriği ölünce, yerine beni atadılar. Böylece, eski dinime dönme mecburiyetinde kaldım. Şimdi, işlediğim günahtan tövbe edip tekrar dininize girecek olsam, acaba kabul edilir miyim?’ dedi. Hazreti Hakem, ‘günahına tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir’ hadis-i şerifi ile cevap verdi. Islağurs, gözlerinden yaşlar aktığı hâlde, ashâb-ı ‘kiramı alıp vilâyet makamına götürdü. Orada, huzurlarında, maiyetine,, ‘Allah’a yemin ederim ki hak ve hakikat meydana çıktı. Doğru yol anlaşıldı. Bu andan itibaren ben Hak dinine girdim. Sizin için de tereddüt edecek bir cihet kalmadı’ dedi. Maiyeti de o anda kelime-i şehadet getirip İslâm ile müşerref oldular. Sonra Islağurs kentin ileri gelenlerini yanına çağırdı ve onlara: ‘Ben kendim İslâm dinini kabul ettim. Sizler için de ayni şeyi düşünmekteyim. Hanginiz İslâm olursa dünya ve ahirette mutluluğa erer. Âmid’i kuşatmışlar, Diyarbekir muhiti onların demektir. Kendilerine karşı muhalefet gösterenlerin mal ve mülkleri yağma edilir, kendileri ölür veya sürülür. Müslüman olduğunuz takdirde malınız ve canınız güven altındadır’ dedi. Ona şu cevap verildi: ‘Ey sahip! bize üç gün mühlet ver, aramızda görüşelim. Hakkımızda en uygun ve yararlı olacak kararı verelim»; Islağurs, muvafakat etti, cemaat dağıldı. O akşam toplandılar ve sonunda, tek bir adamları kalıncaya kadar direnmeye karar verdiler. Üç günün bitiminde, cevaplarını silâhla tebliğ ettiler. Ani olarak saldırıya geçtiler. Akşama kadar çok şiddetli bir savaş oldu. Karanlık basınca herkes kendi tarafına çekildi. Islağurs ile sahabeler durum değerlendirmesi yaptılar ve sonunda, yardım gönderilmesi için emîre bir haberci göndermeye karar verdiler. Haberci yola çıktı. Az sonra karşıdan 150 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER gelmekte olan bir süvari birliğine rastladı, Abd bin Âdi komutasındaki bu beş yüz kişilik kuvvetin, Meyyâfârikîn’in imdadına koşan İslâm askeri olduğu anlaşılınca, haberci de onlara katılarak, şehrin Orta - Kapı denilen kapısına geldiler. Kapı açıldı, bizzat karşılamaya çıkan Islağurs, onlara, ‘hoş geldiniz, safa geldiniz’ deyince, komutan hayretle, ‘bizim geldiğimizi nereden haber aldın ki bizzat karşılamaya geldin’ diye sordu, Islağurs, ‘Dünkü gün burada pek şiddetli bir savaş yaptık. Düşman çok idi ,bizler az idik. Akşam, arkadaşlarla bir durum değerlendirmesi yaptık ve sonunda, bize yardım gönderilmesi, için bir haberci yolladık. Gece rüyada Risaletpenah efendimizin şahsını gördüm. Geleceğinizi, O müjdeledi. Ya sizler, bu kadar çabuk nasıl yetiştiniz?’ dedi. Komutan da, ‘bu gece Hazreti İyâz, Nebi-i Zişanımızı rüyasında görüp Meyyâfârikîn olayını arzetmiş. Peygamber (S. A.) de acele imdad göndermesini buyurmuş. Uyanınca, derhal bizi yola çıkardı. Süratle geldik’ cevabını verdi. Islağurs, Allah’a şükrederek, onları alıp içerdeki arkadaşlarının yanma götürdü. Sabah oldu. Yeni gelen yardımcı kuvvetten habersiz olan düşman saldırıya geçti. Düşman ordusu yenilgiye uğradı ve teslim oldu. Büyük bir çoğunluğu İslâmiyeti kabul etti. Kiliseyi hemen camiye çevirdiler. Üç günlük bir istirahattan sonra, ordu tekrar Amide döndü (23) Şeyh Halil Ziyareti-İki Sahabe Kabri ve Anadolunun İlk Mescidi Silvan’da Gazi Caddesi üzerinde aynı adı taşıyan mezarlığın içindedir. Türbenin çevresi dört duvarla çevrili olup üstü açıktır. Silvan’da namazın ilk kılındığı yer olduğu söylenir. Sahabeye ait olduğu söylenir. Türbenin içinde bulunan namazgahın duvarları üzerine dilek taşı yapışan kişinin tuttuğu dileğin yerine geleceğine inanılır.Ayrıca ağlayan bebeklerin ziyaret yerine getirildiğinde sustuğu ve ağlamadığı inancı yaygındır.Özellikle perşembe günleri yoğun insan kalabalıkları toplanır. (24) KİTABELER Silvan birçok medeniyeti bünyesinde barındırmış Diyarbakır ‘ın en önemli tarih merkezlerinden biri olmuştur. Medeniyetler kendi hüküm sürdükleri dönemlerde birçok tarihi eser yapmış ya da var olanları da onarma yoluna gitmiştir. Mervaniler de silvanda bir dönem hüküm sürmüş medeniyetlerden biri olmuştur. Mervanilerden kalma silvan surlarında birçok kitabe bulunmaktadır. Bu kitabelerde o devirde hükümdar olan zat ya da yaptıklarıyla ilgili bilgiler verilmektedir. Mervanileri ait ilk kitabe Mümehhidüddevle Ebu Mansur ‘ a aittir. Silvan kalesindeki güney burçta bulunan bu kitabenin büyük bir kısmı yıkılmıştır. SİLVAN KALELERİ 151 Kitabenin Türkçe Metni; Besmele. Kelime-i tevhid Aziz ve Yüce Allah’ın rızası için Muzaffer emir ‘ ul-Mü’ mininin dostu Mumehhidüddevle Ebu Mansur tarafından (Allak beksını uzatsın ) 391 yılında masraflarını kendi malından karşılayarak yapılmasını buyurdu. Mervanilere ait ikinci kitabe ise; Nasırüddevle Ebu Nasr Ahmed ‘e ait olup kuzey surunun orta kesimlerine doğru ‘’ Şador ‘’ mevkiindeki burcun kuzey yüzündedir. Besmele Kelime –i Tevhid ve salavat değerli emir, Emir ‘ ul- Mümininin dostu Nasırüddevle Ebu Nasr tarafından ( Allah beksini daim ve zaferini aziz kılsın ) yapılması buyruldu. Sene 405 ( m. 1014-15 ) Allah bana yeter. Üçüncü kitabe H. 416 ( m. 1025-26) tarihlidir. Nasıruddevle ‘ye aittir. Besmele. Kelime-i tevhid ve salavat. Efendimiz değerli Emir halkın seçtiği Nasırüddevle ( saltanatı sürsün) buyurmuştur. Bu da Kadı Ebu el – hasan bin Muhammed tarafından yapılmıştır. Sene: Dördüncü Kitabe kuzeydoğudaki altı köşeli burcun güney yüzündedir. Diğer kitabeler gibi bu da güzel bir kufi ile yazılmıştır. Kitabenin metni Besmele. Kelime –i tevhid Efendimiz değerli emir muzaffer insan, islamın güzelliği, dini nizamı, devletin yardımcısı, milletin sığınağı, hükümdarların şerefi, Emirler sultanı ebu’l kasım Nasr bin Izzü’l islam Nasrüddevle (Allah bekasını uzatsın ve saltanatını sürdürsün.) tarafından yapılması buyurulmuştur. Sene 464 SİLVAN KALESİ ÜZERİNDEKİ EYYÜBİLERE AİT KİTABELER Silvan kalesinde en çok kitabenin yaptırıldığı dönem Eyyubiler dönemidir. Eyyubiler zamanında Silvan surları onarılmıştır. Surlardaki kitabelerden ilki büyük İslam mücahidi Selahattin Eyyubi’ye aittir. Kitabe kasabanın batısına düşen surun orta bölümündeki bir burcun ön cephesini süslemektedir. İri bir kufi yazıyla yazılmış kitabenin metni şöyledir. Besmele. Kelime-i tevhid. Efendimiz, muzaffer, bilgin, adil ve güçlü hükümdar, mücahid, dinin ve dünyanın doğruluğu, İslam’ın ve Müslümanların sultanı, her iki âleme adalet yayan, ümmetin şerefi, hilafetin yardımcısı, mısır zübeyd, aden, yemen, Şam ve Diyarbakır bölgelerinin sahibi Eyyüb oğlu Ebu ‘l Muzaffer Yusuf ( Muhyiddevle ) tarafından yapılması buyurulmuştur. Silvan kalesinin günümüzde ana cadde üzerinde bulunan ve ‘’ Zembilfroş’’ kalesi olarak adlandırılan cephesinde de Eyyubilere ait bir kitabe daha bulunmaktadır. Kalın kufi yazıyla yapılmış bu kitabenin üstünde ortada olmak üzere karşı karşıya gelmiş bir arslan bir kaplan figürü de bulunmaktadır. Bu kitabe ise; 152 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER Türkçesi: Besmele. Allah ‘tan yardım isteriz. Emirü ‘ l mü-mininin ( Allah saltanatını ebedi kılsın) yıldızı, efendimiz, bilgin, adil, islamın ve Müslümanların temeli, Necmeddin eyyub oğlu melik adil ebu bekroğlu melik evhad eyyub tarafından yapılması buyurulmuştur. Şemseddin tarafından 599 yılı ramazanında (m. 1203 yılı mayıs ayında ) yapılmıştır. Allah bana yeter. Üçüncü kitabe surun kuzeydoğu köşesinden itibaren batıya doğru birinci burcun üzerinde idi. Melik evhad Necmeddin ‘e ait olan bu kitabe surun bir kısmının yıkılması üzerine yok olmuştur. Eyyubi neshi ile beyaz malta taşına yazılı olan kitabenin metni, Jean sauvaget den alındı. Türkçesi. Tek olan Allah… Efendimiz yegâne sultan, dinin ve dünyanın yıldızı, emirü ‘l mümininin (allah dinin güzelliği ile yardımcılarını aziz kılsın ) parlak yıldızı adil kral, eyyub oğlu Ebubekir oğlu melik evhad eyyub sene: 603 Allah ‘ın salatı efendimiz ‘ Muhammed ‘e olsun. Melik eşrefe ait bir kitabe de kulfa kapısı üzerindedir. Bir kısmı harap olmuştur. Nesih ile yazılmış olan bu dört satırlık kitabenin metni şöyledir. Türkçesi : Eskiden babu ‘l- mar ‘a şimdi ise babu-i farac olarak bilinen yeni ve mutlu kapı …efendimiz, sultan, adil, bilgin, güçlü, muzaffer hükümdar, arabın ve acemin…. Emirü ‘l – mü ‘ mininin ( allah yardımcılarını aziz kılsın ) yardımcısı eyyub oğlu Ebubekir Muhammed oğlu ermen şahı ebu’l-feth melik eşref musa… Muhtaç. Bu said et tenba… Hatip Şemseddin ebu-ül –me’ ali el – mufaddal ibn cafer bin şah ve değerli hacı, muhterem insan islamın ve dinin… ın himmeti ile ….. ebu’ l –A’la bin ebu-l-feth çalıştı. …. Allah rahmet etsin. Silvan kalesi üzerinde yapılan evlerin dış yüzeylerinde de kufi tarzında yazılan kitabeler bulunmaktadır. Bu evlerden sadık bey ‘ e ait ‘’ üstünler evi ‘ nin sağ tarafı, surun ise kuzeybatı köşesinde Eyyubiler ‘in son hükümdarın olan melik kâmil ‘ e ait kitabe malta taşından yapılmış kufi tarzda yazılıp dikdörtgen bir çerçeve içerisine alınmış, 7 satırdan ibarettir. Bu kitabede; Türkçesi; besmele. Bu mübarek burç, efendimiz, adil, bilgin, mücahit, muzaffer, sultan, dinin ve dünyanın yardımcısı, sultanların… Kâfir ve müşriklerin katili, her iki âlemde adaleti yaşatan… Efendimiz sultan muzaffer (Allah zaferini aziz kalsın ) oğlu ebu ‘l me ‘ ali Melik kâmil Muhammed devrinde 654 (m.1256)yılında yenilenmiştir. SİLVAN KALELERİ 153 SİLVAN KALESİ ÜZERİNDEKİ ARTUKLULARA AİT KİTABELER Silvan kalesi üzerinde mervaniler, Eyyubilere ait kitabeler olduğu gibi Artuklulara ait de kitabeler yer almaktadır. Mardin Artukluları’ndan Necmettin alpı ‘ya ait kitabe kulfa kapısı ‘ nın kuzeyindeki yuvarlak burcun ortasında kâfi bir yazı ile malta taşına yazılmıştır. Kitabenin metni; Türkçesi: Besmele. Efendimiz, emir, muzaffer, aziz, bilgin, adil ve mücahid komutan, dinin yıldızı, islamın şerefi, yaratıkların koruyucusu, devletin nur ve tacı, milletin süs ve değeri, ümmetin iftaharı ve şanı, kralların ve sultanların kutbu, mücahidlerin yardımcısı, kâfirlerin ve müşriklerin kahredicisi, Müslüman ordularının lideri, hilafetin desteği, Diyar Bekir meliki, Irak, Ermenistan ve Şam (Suriye ) emiri, sınır boylarının pehlivanı, yücelerin feleği, Emırü’ l –mü’ mininin yaldızı, Artuk oğlu il gazi oğlu Timurtaş oğlu Alp İnanç Kutluk Bey Ebu ‘l –muzaffer Alpı yapılmasını buyurmuştur. Sene: 561(m. 1166 ) .(34) SİLVAN’DAKİ DİĞER KALELER BOŞAT KALESİ Silvan’a bağlı Boyunlu köyünde bulunan Boşat Kalesi üzerinde bulunan I.Ardeşir’e ait kabartmasıyla ünlüdür. At üzerindeki I.Ardeşir’in arkasında ayakta duran bir insan figürü bulunmaktadır. M.S.226-395 tarihlerinde önemli merkezlerden olan ve daha sonra da önemini kaybetmeyen Boşat Kalesi, Roma ve Sasanilerin ortak eseridir. HELDA KALESİ Silvan’a bağlı Görentepe köyünde bulunan Helda kalesi’nin kimler tarafından yapıldığı belli değildir. Boşat kalesine yakın olan bu kale altın arayıcıları tarafından tahrip edilmiştir. (1) Kale Başet kalesine çok yakın olduğu için Sananiler ile Romalıların ortak bir yapımı üzerinde duruluyor. (46)(51) BAŞKA KALESİ Silvan’a bağlı Altınkum Köyü yakınında sarp kayalar üzerinde inşa edilen Başka Kalesi bir Roma eseridir. Başka Kalesi’de diğer kalelerimiz gibi altın arayıcıları tarafından tahrip 154 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER edilmiştir. Kalenin doğu tarafı uçuruma bakmaktadır. Sağlam kalan ve batıya bakan yüksek duvarlarından biri günümüze ulaşmıştır.(1)(51) ŞEMREKH KALESİ Silvan’a bağlı Deruni Köyünün yakınlarında olan ve Şemrekh mezrasında bulunan şemrekh kalesi yıkılmış durumdadır. Kale duvarlarının kalıntıları vardır.(1)(51) Silvan Başka kalesi SİLVAN KALELERİ 155 Boşat kalesi Silvan-Boşat kalesi (Fot.Suat Ergin) Boşat kalesi 156 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER 1900’lü yıllarda Silvan Boşat kalesi(5) Boşat Kalesi Ören Yeri Silvan’a bağlı Boyunlu köyünde bulunan Boşat Kalesi üzerinde bulunan I.Ardeşir’e ait kabartmasıyla ünlüdür. At üzerindeki I. Ardeşir’in arkasında ayakta duran bir insan figürü bulunmaktadır. M.S 226 – 395 tarihlerinde önemli merkezlerden olan ve daha sonra da önemini kaybetmeyen Boşat Kalesi, Roma ve Sasanilerin ortak eseridir.(51) Silvan Görentepe köyü Halde kalesi SİLVAN KALELERİ 157 KAYNAKLAR 1-Nejat Satıcı. Silvanda tarihi eserler Prof K Haspolat(ed).Diyarbakır’da Çevre ve Doğa 2011 s.357 2-İbnu’l-Ezrak, Tarîhu Meyyâfârikîn ve Âmid; Trk. tr. Ahmet Savran, İbnu’l-Ezrak,Meyyâfârikîn ve Âmid Tarihi (Artuklular Kısmı), Erzurum, 1992,s.177 3- Gülsen Bas. Diyarbakır’daki İslam Dönemi Mimarisinde Süsleme. Doktora Tez.T.C. Yüzüncü Yıl Ün Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim dalı Van-2006 4-Nursen Işık. Tarihi Silvan surları üzerindeki taş işçiliğinin mimari açıdan irdelenmesi. Uluslararası Silvan Sempozyumu. Ravza yay.İst.2012.236 5-Raymond H.Kevorkıan,Paul B.Paboudjıan.1915 Öncesi Osmanlı İmparatorluğunda Ermeniler.Aras yay.İt.2012.s.405 6-Mehmet Latif Demir, Yrd. Doç. Dr. Ali Boran Ortaçağ’dan Günümüze Eğil Ve Hani’deki -Mimari Eserler yüksek Lisans Tezi. T.C.Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü <zSanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Van-2007 7-Ayhan Karakaş Eğil İlçesi Kırsal Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi 14 (23): 5-18,2012 8-İrfan Yıldız. Eğil ve Kulp İlçeler, Diyarbakır’da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu. 2011 9-Yrd.Doç.Dr.İrfan Yıldız.Eğil.Diyarbakır Valiliği-Dicle Üniversitesi.2013.s.30-47. 10-Murat Bozdoğan-Hamdullah Işık-Kaplıcalar Diyarı Çermik T.C.Çermik Kaymakamlığı 2011 11-Çınar Kaymakamlığı. Çınar-2000 12-Mehmet Ali Abakay. Çınar, Bismil, Dicle İlçesi Tarihî Eserler Envanterine Bakış Denemesi. Diyarbakır’da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.2011.c.2 13-Prof. Dr. Kenan Haspolat. Hazro ilçesi. Bütün Yönleriyle Diyarbakır.İlçeleri.2012 14-Zekai Erdal.Taylor’a göre Lice Çevresi Lice Semposyumu.Bildirileri.Mardin Artuklu ün-Şarkiyat Derneği..2018.s.119 15-Yahya Kamçı. Lice’nin Tarihi. Diyarbakırda Tarım Çevre Ve Doğa Sempozyumu. 2011 16-Prof. Dr. Kenan Haspolat. Diyarbakır Lice İlçesi Antak Ve Süni Köyleri Ve Kutsal Yönü Bütün Yönleriyle Diyarbakır İlçeleri.2012. 17-Müslüm üzülmez Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’nde Ergani Özgür haber gazetesi. 08.10.2012 18-Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Çermik.2012 19-www.turkmania.com 20- Muhsine Helimoğlu Yavuz. Diyarbakır Efsaneleri.Cumhuriyet kitapları.İst.2007 21- Ahmet Demir:İslamın Anadoluya Gelişi.2004s:109 22-Cuma Karan: Diyar- bekr ve Müslümanlarca Fethi. Yüksek Lisans tezi.2003.Diyarbakır. s:84 158 DİYARBAKIR İLÇELERİNDE KALELER 23-Yaşar Parlak. Silvan.Ank.1997. 24-Nejat Satıcı. Silvan’ın Tarihi ve Turistik Mekanları. Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu. Diyarbakır.2011.c.2 25-Sefernâme Sayfa: 11,12,13,14.:Z.Abidin Çiçek.Diyarbakırın fethi,Tarihi ve Kültürü. Diyarbakır.2007) 26-www.cermik.gov.tr 27-Şevket Beysanoğlu. Diyarbakır Tarihi.2003.I/ 26 28-Zeki Tez. Mitolojinin kültürel Tarihi. Doruk yay.İst.2008s.56 29-İbrahim Sarı: Şehrimiz Diyarbakır. Büyükşehir belediye yay.1999.s.44 30-Vedat Güldoğan. Diyarbakır Tarihi.Kripto yay.2011 31-Av. Neymetullah Gündüz G.Seyyit Cengiz. Eğil(Antik bir kent) http://www.zazaki.net/file/egil.pdf 32-http://www.diyarbakirmuzesi.gov.tr/Kazi.aspx?ID=32 33-Şevket beysanaoğlu. Diyarbakır Tarihi Anıtları Ve Kitabeleri İle Diyarbakır Tarihi 1Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.2003.c.1 34-Öğ. gör. Nursen Işık.Tarihi Silvan Surları üzerindeki taş işçiliğinin mimari açısından irdelenmesi Silvan sempozyumu.Mardin Artuklu ün yay,Şarkiyat der. yay.2008.s.221-226 35-İrfan Yıldız. Eğil’in Kültürel Mirası. Diyarbakır.2012. s.30-37 36-Azat Ak,Abdülgani Tarkan.Zerzevan kalesi. Tüm Yönleriyle Çınar İlçesi ve Turizm. 2014 37- İhsan Işık (ed)Diyarbakır Ansiklopedisi. Elvan yay.Ank.2013. (3) Cilt. s.27,138 38-Vakidi: Tarihu Fütuhul’Cezire ve ‘l Habur ve Diyarbekir ve’l Irak. Thk:Abdülaziz Fayyad,Herfuş,Daru’l-Beşair,Dimaşk.1417&1996 s.197 Prof. Dr. Abdurrahman Acar.Dünden bugüne Atak kalesi Dünden bugüne Lice Sempozyumu.2008.s.17,32 39-http://www.licevakfi.com 40-Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Kayhan. Artuklu Hâkimiyetinde Meyyâfârikîn’in Tarihî Gelişimi http://gefad.gazi.edu.tr/window/dosyapdf/2009/4/16.pdf.s.258 41-1967 il yıllığı 42-Hasan Basri Konyar. Diyarbakır Yıllığı.III.Ulus matb.Ank.1936 43- Zeki Dilek. Lice.Sena ofset.İst.2002 s.150 46-Yaşar Parlak. Silvan.San matb.Ank.1997.s.135-137 47-1936 il yıllığu 48-Albert Gabriel(çev.İdil Çetin):Şarki Türkiye’de Arkeolojik Geziler.DİTAV yay.Ank.2014 49-Amed Tigris.Yıldız Çakar.Amed.DBB yay.2014.s.405 50-Av. Neymetullah Gündüz G. Seyyit Cengiz Eğil (Gêl; Eglê) (Açık Hava Müzesi) 51-İhsan Işık(ed):Diyarbakır ansiklopedisi. Elvan yay.Ank.2013 C.4. S.234 KAYNAKLAR 159