Sığınmacı Krizi ve Türkiye AB Görüşmeleri
Transkript
Sığınmacı Krizi ve Türkiye AB Görüşmeleri
TURKER SALIJI Sığınmacı Krizi ve Türkiye AB Görüşmeleri Turker Saliji Ekim 2015 SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 1 TURKER SALIJI Giriş Ortadoğu’daki iç savaşlar nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan özellikle Suriye vatandaşları, komşu ülkelere ve Avrupa’ya sığınmak üzere sınırlara akın etmiştir. Birleşmiş Milletler'e göre bu durum İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan, mülteci sayısı bakımından en büyük mülteci krizidir. Ülkelerini terk eden, komşu ülkeler ve Avrupa'ya sığınan vatandaşların %85’i Suriye’den olmak üzere Irak ve Afganistan'dan gelen vatandaşlar oluşturmaktadır. Günümüzde Suriye'deki iç savaştan kaçıp komşu ülkelere sığınan Suriyelilerin sayısı 4 milyonun üzerine ulaşmıştır. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, 7 milyon 600 bin kişinin de ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldığını belirtilmiştir. http://www.aljazeera.com.tr/haber/suriyeli-multecilerin-sayisi-4-milyon-185-bine-ulasti 2 Milyonun üzerindeki Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye, Suriye iç savaşından kaçanlara sınırlarda açık kapı politikası izlemiş ve sığınmacıları ülke içine kabul etmiştir. Avrupa ülkeleri ise yaşanan krizin ardından Avrupa Birliği'nin ortaya koyduğu planlamayla 120.000 mülteciyi sınırları içine kabul edeceğini ve mültecilerin AB ülkeleri arasında nüfus ve milli gelir dikkate alınarak eşit olarak dağıtılacağı konusunda kota uygulaması çerçevesinde gerçekleştireceğini açıklamıştır. Söz konusu planlama üzerine başta Almanya ve Fransa anlaşmış olsalar da özellikle doğu Avrupa ülkelerinin planlamaya karşı geldikleri görülmekte ve tam anmıyla bir görüş birliğinin sağlandığını söylemek mümkün değildir. Ayrıca günümüz itibariyle kabul edilen mültecilerin AB ülkeleri arasındaki yerleştirme uygulaması hayata geçirilmiş değildir. 28 üyeden oluşan Avrupa Birliği ülkelerinin toplam mülteci sayısına oranla çok az miktarda mülteci kabul etmeleri eleştirilere sebep olmuştur. Diğer yandan 2 Milyonu aşan Suriyeli vatandaşı sınırları içerisine kabul eden Türkiye, SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 2 TURKER SALIJI sığınmacıların barınma, ikamet, kalıcı çözüm, entegrasyon ve benzeri sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Nitekim Türkiye’nin hukuki anlamda mülteci olarak tanıdığı kişiler ile Avrupa Birliği (ve diğer dünya ülkelerinin) ülkelerinin mülteci olarak kabul ettiği kişiler arsında çok büyük bir fark bulunmakta ve bu terim kargaşası mültecilerin geleceklerini çok yakından ilgilendirmektedir. Bu çalışmada uluslararası mülteci hakları ile Türkiye’deki sığınmacı-mülteci kavramlarının hukuki karşılıkları ele alanıcak ve son dönemde Avrupa Birliği’nin mülteci sorununa çözüm getirmek için Türkiye ile işbirliği konusunda çizdiği çerçeve ortaya konulacaktır. 1. Uluslararası Mülteci Hakları Mültecilerin Hukuki Durumuna ilişkin 1951 yılında imzalanan Cenevre Sözleşmesi günümüz insan haklarıyla ilgili imzalanan en önemli sözleşmelerden biri olma özelliğini taşımaktadır. Bu anlamda bir diğer belge ise İnsan Hakları ve Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi (AİHS)'dir. Ayrıca Avrupa Birliği Antlaşmalarında yer alan sığınma ve göç ile ilgili hüküm ve direktiflerin yanında Temel Haklar Şartı (AB), Topluluk Antlaşmalarına 2009 yılı itibariyle yerleştirilmiştir. Köken itibariyle Cenevre Sözleşmesi ve Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Belge, İkinci Dünya Savaşından sonra, savaş nedeniyle yerinden edilmiş milyonlarca insanın sorunlarına çözüm bulmak amacıyla hazırlanmış bir uluslararası belge niteliğindedir. Gnümüzde Mülteci haklarıyla ilgili en güçlü evrensel temsilci olma özelliğini taşısa da 1951 Cenevre Sözleşmesi'nin mülteci tanımları ile ilgili sağlamış olduğu dar kalıplar ve öellikle toplu sığınma taleplerine yönelik kalıcı çözümler bulma konusundaki yetersizliği ve son dönemde oldukça belirginleşen bütçe sorunu, eleştirilere sebep olmaktadır. Türkiye söz konusu sözleşmeye taraf olmuştur ancak sözleşmeyi tarih ve coğrafi kısıtlama ile onaylamıştır. Günümüzde hala geçerliliğini koruyan bu duruma göre Türkiye, 1951 yılından önce yaşanmış olayları kapsayan ve sadece Avrupa sınırları içerisinden gelen sığınmacılara Birleşmiş Milletlerin belirlemiş olduğu mülteci statüsünü verme yükümlülüğü altına girmiştir. Söz konusu tarih ve coğrafi kısıtlamayı Türkiye ile brlikte Monako, Madagaskar ve Kongo gibi ülkeler de uygulamaktadır. Bu durumda Türkiye’de bulunan 2 milyondan fazla Suriyeli, Avrupa sınırlarından gelmedikleri için BM'nin belirlemiş olduğu "mülteci" statüsü kapsamı dışında kalmaktadırlar. Avrupa dışından gelen söz konusu sığınmacılar Türkiye’nin belirlemiş olduğu hukuki çerçevede değerlendirilmektedirler. 1.1. Uluslararası Mülteci Hukukunda Sığınma Hakkı Sığınma hakkı, “bir kişinin, uyruğunda bulunduğu ya da ikamet ettiği devletin ülkesini çeşitli baskılar ya da ayrımcı yasal kovuşturmalar nedeniyle terk ederek, yabancı bir devletin ülkesine, diplomasi temsilciği ya da konsolosluk binalarına, savaş gemilerine ya da devlet uçak gemilerine girmesini ve bu devletin korumasını aramasını ifade etmektedir”. “Bu bağlamdaki sığınma hakkı, ülkesinde sığınma aranan devlete ait bir haktır. Geleneksel uluslararası hukukta ülkesel sığınma hakkı, bir devletin, uyruğunda bulunduğu ya da ikamet ettiği devletteki baskılardan kaçan yabancıların ülkesine girmesine ve ülkesinde kalmasına izin verme hakkıdır. Devletin böyle bir yükümlülüğünün olup olmadığını ise, o devletin ulusal mevzuatı ve taraf olduğu uluslararası andlaşmalar belirlemektedir. Eğer devlet, andlaşma ile bu konuda yükümlülük SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 3 TURKER SALIJI üstlenmişse, o andlaşmanın koşullarını yerine getiren yabancılar bakımından sığınma hakkını tanımak zorundadır” 1.2. Terim Kargaşası Günümüzde “sığınmacı” kavramı, kendi ülkesini terk ederek üçüncü bir ülkeye gidip orada sığınma talebinde bulunan kişiyi ifade etmektedir. İlgili devlet otoritelerinin, sığınma başvurusunu değerlendirdiği, uluslararası ve iç hukuk kurallarını uygulayarak sığınma hakkını verdiği kimselere ise, “mülteci” denilmektedir. 1951 Sözleşmesi’ne göre mülteci; “ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen kişi”dir. 1951 Sözleşmesi’ndeki bu tanımdan yola çıkarak, devletlerin taraf oldukları andlaşmalar gereği bu statüyü tanıdıkları kişiler ile çeşitli baskılar nedeniyle bir devletin ülkesinden kaçarak başka bir devlet ülkesinde sığınma arayan ve henüz kendisine söz konusu statü tanınmamış olan kişiler arasında ayrım yapılmadan, her ikisinin de “mülteci” olarak adlandırılması olasılığına karşı BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, faaliyetlerinde, “mülteciler” ve “yer değiştirmiş kişiler” ayrımını kullanmaktadır. Kendisine mülteci statüsü tanınmamakla birlikte, sığınma hakkı arayan kişilere “yer değiştirmiş kişiler” (displaced persons); çeşitli baskılar sonucu bir ülkenin içerisinde yer değiştiren kişilere ise, “ülke içerisinde yer değiştirmiş kişiler” (internally displaced persons) denilerek kavram karmaşasının önüne geçilmiştir. http://www.unhcr.org.tr/?page=72 “Devletin taraf olduğu andlaşmaların kendisine özel statü ve hukuki koruma sağladığı kişiler “mülteci” (refugee), böyle bir sığınma hakkını ve korumayı talep eden; ancak henüz bu korumadan faydalanamayanlar “sığınma arayan kişiler” (asylum seeker, BM'ye göre, displaced persons) olarak ifade edilmektedir. “Göçmen” ise, ekonomik nedenlerle, daha iyi bir hayat standardı yakalayabilmek için vatandaşı olduğu devletin ülkesinden ayrılarak, bir başka ülkeye göçen kişiye verilen addır. Göçmenler, sığınma hakkı arayanların aksine, kendi devletlerinin korumasından yararlanmaya devam ederler ve bu yolculuğa gönüllü olarak çıkarlar”. Çalışmanın Türkiye ile Avrupa Birliği ile aralarında anlaşmaya vardıkları konular arasında göçmen ve mülteci konularının çerçevesi ortaya konulması gerektiği ortaya çıkacaktır. Bunun en önemli sebebi AB’nin Türkiye ile hem mülteci sorununa çözüm bulmak açısından hem de üyelik şartları gereği 2016 yılında yürürlüğe girecek Geri Kabul Anlaşması ile alakalıdır (BKZ: Geri Kabul Anlaşması). Diğer yandan Avrupa Birliği içişleri bakanları Brüksel’deki zirvede, sığınmacıların Avrupa Birliği sınırlarına kabulu ile ilgili bir anlaşmaya varmıştır. Bakanlar, 120.000 mültecinin daha Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında paylaştırılması konusunda uzlaşmaya vardığı belirtilmiştir. Bu konuyla ilgili AB üye ülkeleri arasında ciddi görüş ayrılıkları olduğu söylenebilir. Dublin Sözleşmelerine göre üye ülkelerin gönüllülük prensibi çerçevesinde kabul edecekleri mülteci sayısını kendileri belirlemeleri ilk başta yürürlükte olan bir uygulamaydı. Söz konusu uygulamadan İngiltere, Bulgaristan ve Macaristan itirazları üzerine muaf tutulmuştu. Ancak krizin büyümesi ve sığınmacı sayısının ciddi anlamda çoğalması üzerine mülteci kabulunun eşit bir şekilde kota sistemi ile üye ülkeler arasında dağıtılması kararı çıkmıştır. İtalya ve Yunanistan'daki mültecileri diğer AB ülkelerine paylaştırma planı, AB Komisyonu'nun kota sistemine geçilmesini öngören tasarılarının bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Kota sistemi, ülkelerin nüfusu, ekonomik durumu ve işsizlik oranına göre belirlenmektedir. Ancak kota uygulamasına başta Fransa, İngiltere ve Polonya olmak üzere bazı AB ülkeleri karşı çıkmaktadır. Planın özellikle Avrupa'da sığınma hakkı talep eden Suriye ve Eritreli SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 4 TURKER SALIJI mülteciler için uygulanması öngörülmektedir. Plana göre Almanya söz konusu mültecilerin yüzde 18'ini, Fransa ise yüzde 14'ünü kabul edecektir. http://www.dw.com/tr/ab-liderlerindenm%C3%BClteci-plan%C4%B1/a-18542228 En son alınan karara göre mültecilerin üye ülkeler arasındaki dağılımı aşağıdaki tabloda belirtilmiştir: SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 5 TURKER SALIJI 2. Türkiye’nin Sığınmacı ve Mülteci Sorunu Türkiye coğrafi konumu itibariyle Avrupa ile Ortadoğu ve Asya arasında bulunması sebebiyle geçiş ülke özelliğini hep taşımıştır. Ülke her zaman göç dalgalarında etkilenmiştir. Cumhuriyet öncesi dönemde öne çıkan kitlesel ve bireysel sığınma hareketlerinin başlıca örnekleri şu şekildedir. - - - 1492 yılında onbinlerce Yahudi’nin İspanya’dan gemilerle kurtarılarak Osmanlı İmparatorluğu topraklarına getirilmesi, 1672 Thököly Ayaklanması’nın ardından matbaacılığın öncüsü İbrahim Müteferrika ile itfaiyeciliğin öncüsü Kont Ödön Seçenyi (Seçenyi Paşa)’nin ve 1699 yılında Macar Kralı Thököly Imre ve eşinin Osmanlı İmparatorluğuna iltica etmeleri, 1709 yılında İsveç Kralı Şarl’ın beraberindeki yaklaşık 2 bin kişilik grupla birlikte Osmanlı İmparatorluğuna sığınması, 1718 Pasarofça Antlaşması’nın ardından Macar Kralı II. Rakoczy Ferenc’in Osmanlı İmparatorluğuna sığınması, 1830 Polonya İhtilali’nin liderlerinden bugünkü Polonezköy’ün kurucusu Prens Adam Czartorski’nin 1841 senesinde Osmanlı İmparatorluğu’na iltica etmesi, 1848 Macar Özgürlük savaşını kaybeden Prens Lajos Kossuth ve yaklaşık 3 bin Macarın 1849’da Osmanlı İmparatorluğu’na gelmeleri, Farklı istatistiki veriler bulunmakla birlikte, 1856-1864 senesinde ise Rus Ordusundan kaçan yaklaşık 1.500.000 Kafkas nüfusu Osmanlı İmparatorluğu topraklarına kabul edilerek, Balkanlar’a ve Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleştirilmiştir. 1917 Bolşevik İhtilali’nin ardından Vrangel’in yaklaşık 135 bin kişiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğundan koruma talep etmesi. Cumhuriyet Döneminde Türkiye’ye yönelik kitlesel göç hareketleri Cumhuriyet’in kuruluş süreci ve sonrasında da devam etmiştir. Bu hareketlerin en somut örnekleri ise şu şekilde özetlenebilir: - 1922-1938 yılları arasında Yunanistan’dan 384 bin kişinin, 1923-1945 yılları arasında Balkanlar’dan 800 bin kişinin, 1933-1945 yılları arasında Almanya’dan 800 kişinin, 1988 yılında Irak’tan 51.542 kişinin, 1989 yılında Bulgaristan’dan 345 bin kişinin, 1991 yılında I. Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’tan 467.489 kişinin, 1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20 bin kişinin, 1999 yılında Kosova’da meydana gelen olaylar sonrasında 17.746 kişinin, 2001 yılında Makedonya’dan 10.500 kişinin, Nisan 2011- Eylül 2013 arasında Suriye’de yaşanan iç karışıklıklar nedeniyle yaklaşık 500 bin kişinin Türkiye’ye gelişi. Türkiye 1922’den günümüze kadar 2.5 milyondan fazla kişiye sınırları içine kabul etmiştir. Bu sayıya çalışma ve eğitim gibi amaçlarla gelen yabancılar dahil değildir. Türkiye’ye çalışma, eğitim ve diğer amaçlarla gelmiş olan yabancılara ilişkin rakamlara bakıldığında son 13 yılda toplam 2.442.159 yabancının ikamet izni aldığı kaydedilmiştir. Kaynak: Göç İdaresi Genel Müdürlüğü http://www.goc.gov.tr/icerik/goc-tarihi_363_380 14.09.1994 tarihinde, 6169 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik kabul edilmiştir. SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 6 TURKER SALIJI “Uluslararası alanda ise, Türkiye, 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü'ne, coğrafi sınırlama ile taraf olmuştur. Mülteci statüsünü sadece Avrupa’da meydana gelen olaylar sonucunda sığınma talep eden kişilere tanıyacağını beyan etmiş ve 1967 Protokolü’ne katılırken de söz konusu beyanını muhafaza etmiştir. Bu çerçevede Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi Devletler, Rusya ve Eski Sovyetler Birliği Devletlerinden gelen sığınmacıları mülteci olarak kabul etmekte; ancak Türkiye’ye sığınma talebinde bulunanların büyük çoğunluğu, Avrupa dışındaki devletlerden gelmektedir. Coğrafi sınırlama nedeniyle Türkiye’nin uyguladığı sistem, Avrupa dışından sığınma talebiyle gelenlere “geçici sığınma” statüsünün tanınması şeklindedir. Ulusal mevzuat çerçevesinde Avrupa dışından gelen sığınmacılar, “geçici sığınmacı statüsü” için Türkiye'ye başvurmakta ve BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin yardımından faydalanmaktadır. Bu durumda, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, Avrupa dışından gelenler için geçici statünün belirlenmesi ve sığınmacıların yeni bir ülkeye mülteci olarak yerleştirilmesi sürecine, sınırlı biçimde dahil olabilmektedir.1” “1994 Yönetmeliği ve diğer düzenlemelerin, mülteci hukuku konusunda yeterli ve kapsamlı bir hukuki sistemin eksikliğini gideremediği, gerek son dönemde yaşanan Avrupa dışı kaynaklı kitlesel akınlarda, gerek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) mülteci hukuku konusunda Türkiye aleyhinde verdiği kararlarda görülmektedir. Tüm bu sorunları gidermek amacıyla, İçişleri Bakanlığı bünyesinde 2009 yılında çalışmalarına başlayan İltica ve Göç Bürosu, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı Taslağı'nı hazırlamıştır. 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK), 11.04.2013 tarihinde, Resmi Gazete’de yayınlanmış olup, 2014 yılında yürürlüğe girmiştir.” 2.1. Yabacılar ve Uluslararası Koruma Kanunu YUKK, beş kısım ve toplam 126 maddeden oluşmaktadır. Birinci kısım, amaç, kapsam, tanımlar ve geri gönderme yasağını; ikinci kısım, yabancıları; üçüncü kısım, uluslararası korumayı; dördüncü kısım, yabancılar ve uluslararası korumaya ilişkin ortak hükümleri ve beşinci kısım, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün kuruluş ve işleyişine ilişkin hükümleri içermektedir. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/1882/19732.pdf Konumuz gereği Ortadoğu’daki iç savaşlardan kaçan ve Türkiye sınırlarına sığınan vatadaşların ülke içerisindeki hukuki statüleri aşağıdaki YUKK maddelerinde ele alınmaktadır. MADDE 61 – Mülteci Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında mülteci statüsü verilir. MADDE 62 – Şartlı Mülteci Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu 1 http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/1882/19732.pdf SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 7 TURKER SALIJI önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir. Önceki mevzuatta karşılığı olmayan ikincil koruma ise 63. Maddede aşağıdaki gibi tanımlanmıştır: MADDE 63 – İkincil Koruma Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir. Suriye’deki savaşa bağlı olarak Nisan 2011 tarihi itibariyle kitlesel bir akın şeklinde Türkiye’ye sığınan Suriyeli mültecilerin hukuki statüsü diğer grup mültecilerden farklıdır. Türkiye, Suriye’deki savaş nedeniyle Suriye Arap Cumhuriyeti’nden gelerek Türkiye’ye sığınan Suriye vatandaşlarını, vatansızları ve daha önce Suriye’de ikamet eden Filistinli mültecileri, Ekim 2011’de ilan ettiği geçici koruma rejimi altında değerlendirmektedir. YUKK Madde 91 ile geçici koruma Türkiye’de ilk kez yasal bir çerçeveye alınmıştır. YUKK Madde 91’de “Geçici Koruma” şu şekilde yer almaktadır. MADDE 91 – Geçici Koruma 1- Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir. 2- Bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirlerle ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasındaki iş birliği ve koordinasyon, merkez ve taşrada görev alacak kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi, Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. http://www.goc.gov.tr/files/files/goc_kanun.pdf SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 8 TURKER SALIJI 3. Türkiye ile Avrupa Birliği Arasında Mülteci Krizine Yönelik İşbirliği Avrupa Birliği, mülteci krizine yönelik Brüksel’de gerçekleştirdiği en son Liderler Zirvesi toplantısında Türkiye ile işbirliğinin önemi vurgulammış ve bunun için Türkiye ile görüşmek üzere adım atma kararı alınmıştır. Türkiye’den istenilen yardımın karşılığında, Türkiye'nin vize serbestisine dahil edilmesi konusunda adım atma ve geri kabul anlaşmaları imzalama kararı alınmıştır. Bu duruma Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande Türkiye'nin yardımı karşılığında vizelerin kaldırılmasına ise karşı olduğunu belirtmiştir. Hollande, ''Türkiye'nin akının durdurulması için yapacağı yardım, vize serbestisinin bahanesi olamaz. Vizelerin kalkması birçok koşulun yerine getirilmesine bağlı'' ifadelerini kullanmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Brüksel’de gerçekleştirmiş olduğu ziyarette AB yetkilileri ile bu konuyu görüşmüştür. AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Brüksel ziyaretinden sonra “Türkiye ile AB Komisyonu arasında bir anlaşma sağlandı. Bu akşam da zirvede prensipte anlaştık. Bu anlaşmanın iki hedefi var: Mültecilerin Türkiye'de kalması ve Avrupa'ya gelmelerinin engellemesi. Bu da sağlandı'' “Bu konuda çok net olmak isterim. Türk ortaklarımızla vize serbestisini hızlandırma konusunda anlaştık. Ancak bu, temel kriterlerden uzaklaşacağımız anlamına gelmiyor. Türkiye için başka bir kriter olmayacak. 2016 baharında ilerlemeyi ele alacağız'' değerlendirmesinde bulunmuştur. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında yaşanan görüşmelerin iki boyutu durumun anlaşılması açısından önemlidir. Tarafların buşuştukları en önemli ortak nokta Mülteci Krizidir. Avrupa Birliği Ortadoğudan gelen mülteci dalgaları ile sınırlarında oluşan Mülteci sorununa çözüm ararken Türkiye ile işbirliği yapılmasının son derece önemli olduğu kanaati getirilmiştir. Diğer yandan Türkiye uzun yıllar sürdürdüğü Avrupa Birliği müzakere sürecinde son dönemdeki tıkanıklığın ivme kazanması açısından Mülteci Krizi dolayısı ile oluşan yakın işbirliği ortamını da önemli bir fırsat olarak görmektedir. Avrupa Birliği Mülteci Sorunu Mülteci Krizi Geri Kabul Amlaşması SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ Türkiye Vize Serbestliği Avrupa Birliği üyelik süreci 9 TURKER SALIJI Bu çerçevede Türkiye ile Avrupa Birliği arasında yapılan görüşmelerde nelerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunu aydınlatmakta fayda vardır. Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Ekim 2015’te gerçekleştirmiş olduğu Türkiye ziyaretinde karşılıklı talepler dile getirilmiştir. Uluslararası medyada bu görüşmede sıkı pazarlıkların gerçekleştiği yönündeki haberler öne çıkmıştır. Mülteci sorunu vesilesiyle buluşan tarafların kendi iç politikalarını öne sürmeleri ve bu yönde karşılıklı beklentileri eleşirilerin odağında olmuştur. Yapılan sert eleştiriler arasında Avrupa Birliği’nin Türkiye’den istediği yardım ile sığınmacı akınının Avrupa Birliği topraklarına yığılmasını engellemek girişimleri olduğu yönündedir. Aslında Avrupa Birliği uzun zamandır söz konusu eleştilere maruz kalmaktadır.bŞimdiye kadar üçüncü ülkelerle imzaladığı 100’e yakın Geri Kabul Anlaşmasıyla AB, komşu ülkeleri tampon bölge olarak kullandığı ifade edilmektedir. Diğer yandan Türkiye, istenen bu yardımın karşılığında Avrupa Birliği ile Türkiye’nin tıkanan üyelik sürecinin hızlandırmak için bir fırsat olarak gördüğü yönünde sert eleştirilere maruz kalmıştır. Türkiye’nin Avrupa Birliği ve üye ülkelere yönelttiği eleştiri ise 2011 yılından bu yana var olan ve gittikçe artan göç akınımına en başından kayıtsız kaldığı, krizin ancak Avrupa sınırlarına dayanmasından sonra harekete geçildiği şeklinde olmuştur. Yapılan görüşmede öne çıkan unsurlardan biri Türkiye’ye yapılacak mali yardım oluşturmaktadır. Avrupa Birliği yetkilileri Türkiye ziyareti öncesinde 1 Milyar Euro’ya kadar bir yardımın Türkiye’ye yapılacağını duyurmuştu. Türkiye ise bu miktarı 3 Milyar Euro olarak belirlemiştir. Türkiye’nin diğer talepleri ise AB ile müzakere sürecinde bazı başlıkların açılması, Türk vatandaşlarına vize muafiyet sürecinin hızlandırılması, güvenli ülke ilan edilmesi ve AB zirvelerine Türkiye’nin davet edilmesi oluştur. Tıkanan AB süreci ile alakalı Türkiye altı başlığın açılmasını talep etmiştir. Bulunduğumuz aşamada açılması en mümkün olan ve zaten açılma aşamasına gelmiş 17 numaralı “ekonomik ve parasal politika” başlığıdır. Türkiye’nin açılmasını istediği diğer beş başlıkta ise Güney Kıbrıs Rum Kesiminin blokajı söz konusudur. http://www.euractiv.com.tr/ab-ve-turkiye/link-dossier/turkiyenin-abye-uyelik-muzakerelerindeson-durum-000141 Bir diğer konu olan AB Zirvelerine katılım ise AB Konseyi Başkanı Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Juncker tarafından olumlu karşılansa da kararın AB ülkeleri tarafından alınması ile hayata geçirilebilecektir. Başbakan Davutoğlu Ekim 2015’te Angela Merkel ile yapmış olduğu basın açıklamasında Geri Kabul Anlaşmasının 2016 Temmuz ayında hayata geçirileceğini belirtmiştir. Geri Kabul Anlaşmasını imzalamanın vize serbestliğinin ilk aşaması olduğu göz önünde bulundurulursa Türk vatandaşlarının serbest dolaşım hakkı kazanması için belirlenen kriterlerin yerine getirilmesi ve fiilen uygulanması beklenmektedir. Peki bu zorlu ve birçok uluslararsı örgüt tarafından bazı yönleri eleştirilen anlaşmanın teknik detayı nedir? 3.1. Vize Kolaylaştırma ve Geri Kabul Anlaşması Vizeye tabi kişilerin, vatandaşı oldukları ülke ile AB arasında imzalanan ve vize başvurusu sürecini kolaylaştırmaya yönelik anlaşmadır. Geri Kabul Anlaşmaları, ülkeleri yasa dışı göçe karşı önlem almaya teşvik eden, yasadışı göçmenlerin insan onuruna yakışır şekilde ülkelerine gönderilmelerini sağlayan etkin bir araçtır. Avrupa özelinde geri kabul anlaşmaları, AB ile AB üyesi olmayan bir ülke arasında imzalanan ve iki tarafın vatandaşlarının veya taraflardan birinden transit geçerek diğer tarafa geçmiş üçüncü ülke SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 10 TURKER SALIJI vatandaşlarının, söz konusu diğer tarafın sınırları içerisinde bulunan veya ikamet etme şartlarına uygun olmayanları veya bu şartları kaybetmiş olmaları halinde bu kişilerin geri kabulunu düzenleyen anlaşmadır. “Vize kolaylığı ve geri kabul anlaşmaları aslında birbirine bağlı konulardır. Avrupa Birliği yasa dışı göç ile mücadelede geri kabul anlaşmalarını önemli bir araç olarak görmekte ve özellikle Schengen alanını çevreleyen ülkeleri içine alan ve yasa dışındaki göçün kontrolünde elzem olan bir korunaklı ara bölgeye ihtiyaç duymaktadır. Avrupa Birliği diğer ülkeden gerçekleştirmesini istediği adalet ve içişleri kapsamındaki reformları hayata geçirmeyi amaçlamaktadır. Bu şekilde Avrupa Birliği vize kolaylığı karşılığında yasa dışı göç ile mücadele ve sınır güvenliği alanlarında ilerleme sağlayabilir.” Avrupa Birliği bu gibi anlaşmaları en son Batı Balkan ülkeleri ile gerçekleştirmiştir. Benzer süreçlerin yaşandığı bu anlamda her ülke için ayrı ayrı uygulama ve istisnalar yaşanmıştır. Hala taslak haline olan Türkiye ile görüşmeler benzer bir süreçten geçmesi beklenmektedir. Vize kolaylığı ve geri kabul anlaşmasının yürürlüğe girmesi sonrasında ülkeler ile vize serbestliği diyalogunun başlaması, vize serbestliğine ilişkin yol haritasının belirlenmesi ve yayımlanması ve son olarak vize serbestliğine ilişkin yasal düzenlemenin kabul edilip, AB resmi Gazetesinde yayınlanmasıdır. Vize Serbestliği Vize Serbestliğine İlişkin Yol Haritasının Belirlenmesi Vize Serbestliği Diyaloğunun Başlaması Vize Kolaylaştırma Anlaşması ve Geri Kabul Anlaşması Avrupa Birliği vize serbestliğini, vize kolaylığı anlaşmalarına bağlı geri kabul müzakereleri ile birlikte bir “ödül” olarak kullanmıştır. Söz konusu müzakere ve anlaşmalar teknik bir süreci oluşturmaktadır. Bu süreç Vize Yol Haritası olarak adlandırılmaktadır. Vize yol haritasının genel yapısı şu şekildedir: SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 11 TURKER SALIJI Bölüm 1 AB vize kolaylaştırma ve geri kabul anlaşmasında yer alan hükümlerin doğu uygulanması üzerine koşullar Geri Kabul Anlaşması Vize Kolaylaştırma Anlaşması Bölüm 2 Güvenlikli belge, yasa dışı göç, kamusal düzen ve güvenlik ve dış ilişkiler üzerine koşullar BLOK 1: Güvenlikli Belge ➢ AB ve Uluslararası Sivil Havcılık Kurumu standartlarına uygun, makinelerce okunabilen biyometrik pasaportlar. ➢ Kişiselleştirme ve dağıtım süreçlerinin güvenliği ve bütünlüğü ➢ Vize ve pasaportlardan sorumlu kamu görevlilerinin denetimi ➢ Kayıp ve çalınan pasaportlara ilişkin bilgilerin Interpol veritabanına aktarılması ➢ Destekleyici belgeler ile kimlik belgeleri için yeni güvenlik düzenlemeleri BLOK 2: Yasa Dışı Göç Gorunu ve Geri Kabul Süreci Sınır Denetimi ➢ Entegre sınır denetimi ➢ Entegre sınır denetimine ilişkin kapsamlı yasal düzenlemeler ➢ Sınır denetimine ilişkin altyapı ➢ Sınır kontrolü, gümrük ve sınırların güvenliğinden sorumlu personel için yolsuzlukla mücadele eğitimi programları ➢ FRONTEX ile ortak çalışma düzeni Taşıyıcı Sorumlulukları ➢ Taşıyıcı sorumluluklarına ilişkin yasal düzenlemeler Sığınma Hakkı ➢ Sığınmacılara ilişkin uygun ve kapsamlı hukuki düzenlemeler ile altyapı SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 12 TURKER SALIJI Göç Yönetimi ➢ İltica kontrolü ➢ Geri dönenlerin döndükleri yer ile yeniden bütünleşmesi için gerekli stratejiler ➢ Yasadışı göç ile mücadele kapsamında alınması gereken tedbirler ➢ Yabancılara ilişkin hukuki düzenlemeler ➢ Üçüncü ülkelerden gelip yasa dışı kalanların ülke dışına çıkartılmasına yönelik gerekli stratejiler BLOK 3: Kamu Düzeni ve Güvenliği Organize suç, terör ve yolsuzluk ile mücadele ➢ Organize suçla, yolsuzlukla, insan ticaretiyle, kara para aklama, uyuşturucuyla, teröre mali destek verilmesi ve terörle mücadele konularında stratejilerin geliştirilmesi ve eylem planlarının oluşturulması ➢ Bu konulara ilişkin ilgili Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi sözleşmelerinin hayata geçirilmesi ➢ Yolsuzluğa karşı Devletler Grubu (GRECO) önerilerinin hayata geçirilmesi Suça karşı hukuki iş birliği ➢ Suça ilişkin konularda, uluslararası AB ve bölgesel düzeylerde hukuki iş birliği ➢ Eurojust ile ortak çalışma düzeni Kanun uygulaması konusunda iş birliği ➢ Bölgesel, ulusal ve AB düzeyinde kanun uygulaması konusunda iş birliği ve bilgi paylaşımı ➢ Sınırlar arası suçlara yönelik oparasyonel ve soruşturmaya yönelik tedbirlerin alınması ile sınır aşan suçlar ile etkin mücadele ➢ Europol ile operasyonel iş birliği anlaşması çerçevesinde iş birliği Veri güvenliği ➢ Kişisel verilerin korunmasına ilişkin yasal düzenleme SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 13 TURKER SALIJI BLOK 4: Dış İlişkiler ve Temel Haklar Vatandaşlarının serbest dolaşımı ➢ Tüm ülke vatandaşlarının serbest dolaşımı Kimlik belgelerini verilmesi için oluşturulacak koşullar ➢ Tüm ülke vatandaşları için seyahat ve kimlik belgelerine erişim hakkının sağlanması ➢ Ülke içinde yerinden edilmiş kişiler ile mültecilerin kimlik kartlarına sorunsuz ulaşımı Azınlık hakları da dahil olmak üzere vatandaşlık hakları ➢ Azınlıklar için ayrımcılıkla mücadeleye ilişkin hukuki altyapı ➢ Vatandaşlık kanunu ➢ Etnik kökenli sorunların denetimi ve azınlıklara yönelik davalarla sorumlu özel hukuki birimlerin oluşturulması ➢ Azınlıkların korunması ve ilgili hukuki altyapı Avrupa Birliği tarafından belirlenen yukarıdaki kriterler her aday ülkeye özel istisnaları da içermekte ve aday ülkeden yol haritasında belirlenen bloklara göre karşılamaları beklenen kriter sayısı farklılıklar gösterebilmektedir. Örneğin yol haritasında belirtilen bloklarda 5 maddeden 4’ünü ülkenin asgari olarak karşılanması gereklidir. Ancak tabii bu belirlenen kriterlerde siyasi irade çok önem taşıdığını söylemek mümkündür. Vize serbestliği yol haritası süreci, Avrupa komisyonunun şartları belirlemesi, Hükümetlerin kaydedilen ilerlemeye yönelik süreci raporlaması, durumun uzman heyetler tarafından teyit edilmesi ve Avrupa Komisyonu’nun son duruma yönelik değerlendirmede bulunması ile teknik süreç tamamlanmaktadır. Peki bu arada en büyük problem nedir? Aday ülke ve geri kabul anlaşmasını imzalayan ülkeler açısından en önemli unsur ülke vatandaşlarının veya üçüncü ülke vatandaşlarının bu ülkeden Avrupa Birliği sınırlarına yasadışı yollarla geçmesini engellemektir. Uygulamaya bakıldığında söz konusu vatandaşların öncelikle AB sınırlarına yasadışı yollarla geçmesini engellemek için önlemlerin hayata geçirilmesi öngörülürken, sığpınmacıları da olumsuz etkilediği söylemek mümkündür. Yasadışı yollarla AB'ye geçmiş vatandaşların da tespit edilip geri getirilmesi fiilen uygulanması gereklidir ki bu durum oldukça zor bir süreçtir. Avrupa Birliği Türkiye’den önce en son Batı Balkan ülkeleri ile bu gibi anlaşmalar yapmış ve bu ülkelerin sonucunda vize serbestliği getirecek olan geri kabulleri uygulamakta zorlandığı görülmüştür. Öncelikle Batı Balkan ülkeleri geri kabul sürecinde tahmin edildiği gibi çok büyük rakamlarla kişileri AB’den geri çevirdiği söylenemez. Bu hem ülke dışındaki yasa dışı geçmiş vatandaşların tespitinin zor olmasından hem de bu ülke vatandaşların sayılarının çok fazla olmamasından kaynaklanmaktadır. Karşılaştırılabilmesi açısından Geri Kabul Anlaşması sürecini en son uygulayan aday ülkelerden biri olan Makedonya’nın fiilen uyguladığı geri göndermelerin verilerine göz atmakta fayda vardır: SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 14 TURKER SALIJI AB-MAkedonya Geri Kabul Anlaşması Kapsamında AB Üye Ülkelerdinden Makedonya’ya Gönderilen Kişi Sayısı Geri Kabul anlaşması çerçevesinde Üye Devletlerden Makedonya’ya geri gönderilen Makedonya vatandaşları sayısı Üye devletler tarafından Makedonya’ya gönderilmek üzere iade kararı verilen Mkedonya vatandaşları sayısı Yasa dışı şekilde üye devletlerde yakalanan Makedonya vatandaiları sayısı 2006 2007 2008 2009 1864 1222 1275 1065 -- -- 2020 1780 3954 2171 2890 2050 Kaynak: Avrupa Komisyonu (http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ.do?uri=SEC:2011:0211:FIN:EN:PDF)(Erişim tarihi: 21.10.2015) Ancak Batı Balkan ülkeleri için rakamlar az da olsa işleyen bir süreç olması ve bu ülkelere 6 aylık bir süreç içerisinde 90 günlük serbest dolaşım ile sonuçlanması Türkiye için de benzer bir zaman dilimi içerisinde tamamlanması anlamına gelmemektedir. Çünkü bu sürecin fiilen gerçekleşmesi ve belirlenen kriterlerin karşılanması önem arz etmektedir. Aksi durumda işlemeyen bir sürecin sonrasında imzalanan anlaşmanın taraflarca yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmaz olacaktır. Türkiye’nin kendi vatandaşlarının Batı Balkan ülkelerine nazaran çok daha fazla olması ve buna ek olarak ülkede Suriye’den kaçan 2 Milyonu aşkın mültecinin yani üçüncü ülke vatandaşlarını bulunması, büyük ölçüde potansiyel bir yasadışı göçü dalgasını tetiklemektedir. Bu durum Geri Kabul Anlaşmasını Türkiye açısından çok daha karmaşık hale getirecek ve zorlaştıracak unsurlardır. Bu anlaşma dahilinde Türkiye yasa dışı AB’ye geçiş ile ilgili kendi vatandaşlarından sorumlu olacağı gibi, Türkiye’den AB sınırına geçecek üçüncü ülke vatandaşlarından da sorumlu olacak ve bu kişilerin geri kabulu ve kendi ülkelerine gönderilmesi ya da gönderilmeden burada geri gönderme merkezlerinde bekletilmesi/barındırması ile ilgili tüm işlemleri üstlenecektir. Anlaşma gereği geri kabuller göçmenler için öngörülse de günümüzde AB sınırlarına giren kişilerin sığınmacı olduğu göz önüne alınırsa buradaki ayrımın nasıl yapılacağı merak konusudur. Zira 1951 Cevenre Sözleşmesinin 1967 Protokolüne göre Türkiye'nin de taraf olduğu "geri göndermeme" ilkesi devreye girecektir. Geri göndermeme ilkesine göre sığınma başvurusunda buluna kişilerin kendi ülkelerindeki savaş ve zulüm sebebiyle hayati tehlikelerinin bulunması onların kendi ülkelerine gönderilmelerine engel olmaktadır. Göçmenler ise ülkelerinde hayati tehlikede bulunmayacakları için geri kabul anlaşmaları gereği ülkelerine geri gönderme işlemleri insan onuruna uygun bir şekilde uygulanacaktır. Buradaki en büyük soru işareti Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı durum ve uygulamaları olacaktır. Çünkü Avrupa Birliği mülteci krizinde Türkiye’den destek isterken sığınma başvurularının Türkiye’de yağılmasını ve mülteci statüsü verileceklerin de Türkiye’den gerekli ülkelere dağıtılmasını planını yapmaktadır (Hotspot uygulaması). Bu durumda sığınmacılar Avrupa Birliği sınırlarına şimdi olduğu gibi akın etmeleri durdurulacak, bu yığılma Türkiye sınırlarında gerçekleşecektir/kaydırılacaktır. Çünkü yapılacak anlaşmalar çerçevesinde Türkiye güvenli üçüncü ülke konumunda olacak ve Avrupaya kabul edilemeyen ya da statü belirleme süreçleri devam edecek vatandaşların güvenli ülkelerde (bu durumda Türkiye’de) bekletilmesi/geri gömderilmesi söz konusu olacaktır. AB belli bir sayıdaki mülteciyi kabul edeceği göz önüne alınacak olursa Türkiye sığınma başvuru kabul edilmeyen kişilere nasıl bir uygulama yapacağı üzerine durulması gereken bir durumdur. SIĞINMACI KRİZİ VE TÜRKİYE AB GÖRÜŞMELERİ 15