502 ramjetten
Transkript
502 ramjetten
Eur newsport KÜNYE-EDİTÖR AB Haber&Yayıncılık Mat. Bilg. Hiz. Ltd. Şti. adına Yazı İşleri Müdürü Doğancan Ay • Yayın Koordinatörü Sema Gün • Haber Müdürü Hasan Özer • Dış Haberler Müdürü Fadıl Gerilecek • Ekonomi Editörü İsmet Korkmaz • Haber Merkezi Arlin Togaç, Merve Özer, Haydar Kumral, Serçin Ceşen • Reklam Müdürü Süleyman Can • Grafik İsmail Kara • Mali İşler Ahmet Önemli Meliha Yıldız • Yönetim Yeri Beyazıtağa Mah. Topkapı Cad. No:55/3 Fatih/İstanbul Tel: 0212. 532 96 70 Fax: 0212. 532 98 65 euronewsport@superonline.com info@euronewsport.com www.euronewsport.com • Baskı Dünya Yayıncılık A.Ş. Globus Dünya Basımevi 0212. 629 08 08 • Dağıtım: Yay-Sat İki ayda bir yayınlanır - YIL 8 - 2012/05 Merhaba... 2012 yılının üçüncü dönemini de geride bıraktığımız bu günlerde her geçen gün yeni pazarlar öğrenmemiz ülkemizin geleceğine de ışık tutmamızı sağlıyor. Bir dönem sadece Avrupa pazarına ihracat yapabileceğimizi düşünen ekonomi uzmanları bugünkü değişimi göremez iken ihracatı çeşitlendirmek için yoğun bir çabayla çalışan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, kriz nedeniyle Avrupa’da kaybettiğimiz ihracat pazarını yeni ülkelerle tamamlayacağımızın altını çiziyor. AB dışı ihracat verilerine bakıldığında bu yılın ilk yarısında %60 oranına çıktığına dikkat çeken Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, “Bugüne kadar ihracatımızın %60’ı Avrupa pazarı, %40’ı Avrupa dışı pazarlara yapılırken, bugün bu oranlar tam tersine dönmüştür. Avrupa’da yaşanan krizin kısa vadede bitmeyeceğini tahmin etmekteyiz. Bu nedenle farklı yöntemlerle Avrupa dışı pazarlara yoğunlaşarak ihracatımızdaki oranı AB pazarı %30, AB dışı ihracat pazarını da %70 seviyesine çıkarmak istiyoruz” dedi. Belirlenen hedefler üzerinde çalıştıklarının altını çizen Zafer Çağlayan, dünyadaki her ülke ekonomisini titizlikle incelediklerini belirterek, “Şimdiye kadar uzaklığından dolayı Asya pasifik bölgelerine ürün satmıyorduk. Öncelikle bu uzun mesafeyi kısaltmak için çalışıyoruz. Örneğin Türkiye’den kalkan bir gemi Japonya’ya ulaşana kadar farklı bölgelere uğrayarak 45 günde gidebiliyordu. Biz ülkemizde lojistik merkezi kurarak geminin farklı ürünlerle dolmasını sağlarsak ürünler Japonya’ya 25 günde gidebilir. Bu konuda Japon yetkililerle de görüştük. Hem orada hem de burada lojistik merkez kuracağız ve böylece oradaki kapıları zorlayacağız” diyerek ülkemiz açısından yeni bir pazarın oluşacağının sinyallerini verdi. Yine Rusya’nın Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmasıyla birlikte bölgeye farklı bir yaklaşım sergileyerek var olan ihracatı arttırmak istediklerini vurgulayan Zafer Çağlayan, “Krizden fırsat çıkarmamız gerekiyor. Bunun dışında ise Güney Kore’de gördüğümüz özel ekonomik bölgeler oluşturmalıyız. Bu bölgeler bizim klasik serbest bölge mantığının ötesine geçebilmelidir. Örneğin kimyada 11 milyar dolarlık bir açığımız var. Linyiti alıp işleyecek ve dizele alternatif olan bir ürünü üretecek entegre petro-kimya tesisleri neden özel ekonomik bölgelerde olmasın. Yine bu ekonomik özel bölgeler aracılığıyla eski SSCB ülkelerine ihracatı arttırabiliriz ” sözlerinin ardından Ekonomi Bakanlığı olarak oluşturdukları planlar çerçevesinde çalıştıklarını aktardı. Avrupa pazarına olan bağımlılığımızın giderek azaltma niyetinde olduğu görülen ülkemizin yeni sürecinin hayırlı olmasını temenni ederken, yeni pazarlara girmek için çalışan tüm firmalarımıza da şimdiden başarılar dilemekteyiz. Saygılarımla... ABONE FORMU Adı Soyadı: ....................................................................................................... Adres:................................................................................................................ ........................................................................................................................... Telefon: ............................................................................................................. Faks:..............................E-mail:........................................................................ Ödeme Bilgileri YILLIK ABONELİK BEDELİ: 30 TL Hesap No: IBAN TR 17 0004 6004 4388 8000 0560 60 info@euronewsport.com Tel: 0212 532 47 35 - 0533 498 37 53 4 Eylül 2012 Eur newsport İÇİNDEKİLER 58 NRW Invest Türkiye Yöneticisi Dr. Adem Akkaya: Avrupa’da pazar payını arttırmak isteyen Türk yatırımcılarını bekliyoruz 80 Türk Pirelli Lastikleri A.S. Ticaret Direktörü Aşkın Bedük: Tüketici güvenlik açısından ucuz ürüne yönelmemeli 6 Eylül 2012 40 TABA/AmCham Başkanı Ekim Alptekin: Ortadoğu’daki fikir ayrılıkları ABD ve Türkiye’yi ayıramaz! Emlak Konut Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Sur: Kentsel dönüşüm sürecinde vergisel değişiklikler belirsizliklere yol açar 54 Eur newsport İÇİNDEKİLER TEİD Başkan Yardımcısı Ali Rıza Ersoy: Etik ve İtibar Derneği olarak sonu olmayan bir yolculuğa çıktık 10 14 18 22 24 32 36 40 44 48 50 54 58 64 68 70 72 76 80 84 86 90 92 8 Eylül 2012 50 Türkiye’nin Gururu Roketsan Dearsan Gemi İnşaat Sanayi AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Baki Gökbayrak: En iyi ürünü yapıp uluslararası rekabete açık olmanın peşindeyim Ekol Lojistik CEO’su Tayfun Öktem: Ucuzu konuşan değil, değeri konuşan doğruyu yapıyor Dr Suat Kıroğlu: Ölen ölür kalan sağlar bizimdir Belediyeler ve ödenmeyen SGK primleri Hakan Kıran: Mimarlık ve Şehircilik para, reklam, politik güçle bir yere getirilemez Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç: İstanbul sadece Türkiye’ye değil, dünyaya ait bir kenttir TABA/AmCham Başkanı Ekim Alptekin: Ortadoğu’daki fikir ayrılıkları ABD ve Türkiye’yi ayıramaz! Daça Group Yönetim Kurulu Başkanı Olcay Saral: Moskova bağlantısı olmayan bir firmanın Rusya’da başarılı olması çok zor Etiyopya’daki dev projeye Yapı Merkezi’nin TEİD Başkan Yardımcısı Ali Rıza Ersoy: Etik ve İtibar Derneği olarak sonu olmayan bir yolculuğa çıktık Emlak Konut Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Sur: Kentsel dönüşüm sürecinde vergisel değişiklikler belirsizliklere yol açar NRW Invest Türkiye Yöneticisi Dr. Adem Akkaya: Avrupa’da pazar payını arttırmak isteyen Türk yatırımcılarını bekliyoruz Rekabet Kurumu 2012 Rekabet Raporu (Sonuç Bölümü) Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki vize muafiyeti sürecinde ilk adım atıldı Yeni Ticaret Kanunu kapsamında haksız rekabet Asya Emeklilik Genel Müdürü Ercüment Korkut: Kıdem tazminatları bireysel emekliliğe aktarılırsa sektör 400 milyar TL’ye ulaşır Sports International CEO’su Orhan Koral: Sporda dünya çapında başarı elde etmek için düzenli çalışmalıyız Türk Pirelli Lastikleri A.S. Ticaret Direktörü Aşkın Bedük: Tüketici güvenlik açısından ucuz ürüne yönelmemeli Kılıç Deniz Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Kılıç: Su ürünlerine verilen devlet desteğinin sürmesini istiyoruz Aslanlı Group Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Aslan: Her şeye rağmen hükümetin eksik çalıştığını düşünüyorum Adnan Dalgakıran: Ekonomi Bakanlığı’nın onayı ve bilgisi dışında herhangi bir faaliyette bulunmadık Göklerde 30 000 saat (Hayat Dergisi) 8 Nisan 1965 Eur newsport Türkiye’nin Gururu Roketsan lkemizde roket ve füze tasarımı, geliştirilmesi ve üretimi amacı ile 1988 yılında kurulan Roketsan, kuruluş amacını gerçekleştirmeye yönelik doğru stratijiler sayesinde görevlerini zamanında ve tam yerine getirirken, ülkemize kazandırdığı beyin gücü sayesinde teknolojiyi özümseyerek, konusunda uzman milli bir sanayi oluşturmuştur. Roketsan’ın geleceği ve savunma sanayimizin geldiği nokta ile ilgili görüşlerini aldığımız şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Emekli Korgeneral Dr Eyüp Kaptan, sorularımızı yanıtladı. Savunma sanayimizin geldiği nokta ile ilgili bir değerlendirme yapar mısınız? Savunma sanayii projelerinde devletin temel önceliği Türk Silahlı Kuvvetlerimizin (TSK) ihtiyaçlarını ülke sanayimiz ile karşılamak olmuştur. Bu Ü 10 Eylül 2012 öncelik doğrultusunda alınan kararlar neticesinde son dönemde, TSK ihtiyaçlarına yönelik modernizasyon projelerinin % 90’ı ülke sanayiimizin katılımı ile gerçekleştirilmiş, yurtdışından hazır alıma gidilmiş projeler maliyet bazında %10’un altında düşmüştür. TSK ihtiyaçlarının yurtiçinden karşılanma oranı 2010 yılında % 52’lere ulaşmıştır. Yurtiçi tasarım ve üretime verilen önem ve destek sonucunda Türkiye artık ilk milli füzesini, savaş gemisini, ana muharabe tankını, korvetini üretebilir hale gelmiştir. Roketsan olarak amacımız Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeteneklerini sürekli en üst düzeyde tutmak ve bunu yaparken de dünyada rekabetçi olacak ürünler üretebilmektir. Bu konu ülke itibarımız acısından da en önemli hususlardandır. Türkiye bundan 8-10 sene önce yüzde 25’in altında, yerli katkı payıyla savunma ihtiyaçlarını karsılarken, şimdi bu oranın yüzde 50’nin üstünde olması sevindirici bir gelişmedir. Bu durumun ihracatla da destekleniyor olması, savunma sanayimizi daha da güçlendirmemiz anlamına gelmektedir. Çünkü, ülke kaynaklarından ziyade yurtdışı kaynakları da finansman açısından kullanmaya başlamak önemli yol katedildiğinin bir göstergesidir. Ülke bütçesinden daha az pay alarak ülkenin savunma sanayisini daha çok geliştiriyorsunuz. Güçlü savunma sanayisi hem TSK’ne güç kazandırmakta hem de diğer ülkeler nezdinde başlı başına bir caydırıcılık unsuru olarak kabul edilmektedir. Türkiye’nin ilk “Milli” füze sistemi CİRİT’in seri üretimi başlamıştır. Bu kapsamda TSK’lerine ilk teslimat Mayıs 2012 ayı içerisinde yapılmıştır. Tamamen Türk mühendisleri tarafından geliştirilen ve yurt içinde üretilen CİRİT füzesi, Türkiye’nin ilk “Milli” taarruz helikopteri T-129 Atak platformunun ana silahlarından birisi olacaktır. Gerek güdümlü füzeler, gerek tanksavarlar, gerekse hava sistemlerinin üst düzey teknoloji gerektiren çok zor işlerdir. Bunların altından kalkabilmek esasında başka nelerin de altından kalkabileceğimizi, belki de kalkmakta olduğumuzu gösteren şeylerdir. Savuma sanayimizin gelişimi gözönüne alındığında Roketsan’ın geleceği ile ilgili neler söylenebilir? 24. yılını gururla kutlayan Roketsan, savunma sanayimizdeki hızlı ilerleyişe paralel olarak, az zamanda hızla ilerlemiş ve önemli gelişmeler kaydetmiştir. Modern silah ve teçhizata sahip olma hedefiyle, silah sistemi teknolojilerindeki gelişmeleri yakından izleyerek ihtiyaçlarını ve önceliklerini belirlemekte olan TSK, günümüz harplerinin en önemli silahlarından biri haline gelen modern roket ve füze sistem- lerinin yurt içinde üretilmesini güçlü biçimde desteklemektedir. TSK’nın bu politikası, Roketsan’a stratejik bir önem kazandırmaktadır. Dört ayrı yerleşkede, 75.000 m ’si kapalı alan olmak üzere toplam 2.000.000 m alan üzerinde tesis edilmiş 120 adet binada, başarıya odaklanmış 1400 uzman personeliyle faaliyetlerine devam eden çok güçlü bir savunma sanayi kuruluşu haline gelmiştir. Roketsan, Türkiye’den aldığı destekle, ürettiği roketfüze sistemleri ve diğer ürünleriyle ülke savunmasına hizmet etmeyi, yurt içi teknolojik alt yapıya katkıda bulunmayı ve birlikte çalıştığı alt yükleniciler ile iş ortaklarının gelişimini başlıca görevleri kabul ederek çalışmalarına gittikçe artan hızla ve gururla devam etmektedir. Yurtiçi geliştirme ve üretim çalışmalarının yanında ağırlıklı olarak Orta Doğu Bölgesinde ürün, tasarım ve hizmet kalitesini müşterilerine ispatlamış bulunan Roketsan, Amerika kıtasından Uzak Doğu’ya, Fotoğraf: Savunma Havacılık PATRIOT Kontrol Bölümü Üretim Projesi kapsamında Raytheon Entegre Savunma Sistemleri (IDS) tarafından, Roketsan’a ABD’nin Boston eyaletinde 15 Mayıs 2012 tarihinde, ROKETSAN’ın 2011 yılı çalışmaları, kalite, performans ve zamanında tedarik faaliyetleri sebebiyle “2011 Tedarikçi Mükemmeliyet Ödülü” verildi. Güney Afrika’dan Kuzey Avrupa’ya kadar birçok bölgede de pazar geliştirme faaliyetlerini de yoğun biçimde sürdürmektedir. Savunma dünyasında lider şirketler arasında marka haline gelmekte olan Roketsan’ın hedefi yakın gelecekte satış hacmi ve füze teknolojileri ile dünya pazarına yön veren ilk 50 firma arasında yer almaktır. Roketsan’ın bulunduğu alan itibari ile teknoloji sınırlarını zorladığını gözlemliyoruz. Bu açıdan bakarsak Roketsan bir teknoloji üssü oldu diyebilir miyiz? Roket ve füzelerde kullanılan malzeme ve teknolojilerin ülkeler arasındaki alışverişi dünya genelinde sıkı biçimde takip edimekte ve çok katı kısıtlama ve engellemelere tabi tutulmaktadır. Bu durum Türkiye’nin bir çok teknolojide kendi kendine yeterli olmasını gerektirmektedir. Amaçlanan milli yapılanma, Türkiye’nin roket ve füze alanında merkez olma görevini üstlenmiş şirketimiz koordinasyonunda hayata geçirilmektedir ki bu vazife Roketsan’a stratejik bir önem kazandırmaktadır. 1988 yılında 25 kişilik çekirdek kadrosuyla faaliyetine başlayan Roketsan, kuruluşunun 10.uncu yılı sonunda 550 kişilik kadroya ulaşmış, sayısı ve kapsamı gittikçe artan projelerin yarattığı ihtiyaç neticesinde per- 12 Eylül 2012 sonel sayısı bugün itibariyle % 50’si mühendis olmak üzere 1400 kişiyi aşmıştır. Kuruluşundan bugüne kadar geçen sürede Roketsan, gerçekleştirdiği tasarım ve teknoloji geliştirme projeleri, ürün geliştirme, üretim ve anahtar teslim tesis kurma programları ile; fırlatma platformu ve komuta üniteleri de dahil olmak üzere roket ve güdümlü füze sistemlerini ihtiyaçlar doğrultusunda milli olarak tasarlama, üretme, platforma entegre etme, kullanıcı personeli eğitme, teslim ettiği sistemlere satış sonrası destek hizmeti sağlama, roket ve füzelerin ömür durum tespitini yapma, depolama ömrünü doldurmuş mühimmatı usulüne uygun biçimde imha etme gibi roket ve füze sistemlerinin ömür devrini tümüyle kapsayan işleri uluslararası standartlara uygun biçimde icra edebilecek çok kritik yetenekler kazanmıştır. Sahip olduğu güçlü altyapı ve teknolojik yetenekler, paydaşları nezdinde yarattığı güven duygusu, doğru pazar geliştirme gayretleri sayesinde geleceğe güven ve umutla bakan Roketsan, Türkiye’nin gurur duyduğu ilklere imza atan bir teknoloji üssü olmaya hak kazanmıştır. Savunma Sanayii şirketlerinin sivil alanda da üretim yapmasının sağlıklı bir şirket büyümesi açısından önemine vurgu yapılıyor. Bu açıdan Roketsan savunma sanayi dışında üretim yapabilir mi? Bildiğiniz gibi dünyaya yön veren teknolojilerin onemli bir bolumu, yogun ARGE faaliyetleri iceren savunma ve uzay teknolojilerine dayanmaktadır. Savunma sanayi sektöründe sahip olunan bu altyapının ihtiyac duyulan diger alanlarda da kullanilabilirligi mümkündür. Savunma Sanayimiz ile üniversitelerimiz yeterince işbirliği yapabiliyor mu? Roketsan, çalıştığı alan itibari ile yurtdışından yaptığı tedarik faaliyetinde uluslararası kısıtlamalardan en çok etkilenen savunma sanayi kuruluşudur. Bu kısıtlamaların üretim ve tasarım süreçlerimizde oluşturabileceği olumsuz etkilerinin azaltılması/önlenmesi için sanayi, üniversite veya araştırma kurumlarındaki imkan ve yeteneklerin en üst seviyede kullanımının gözetilmesi, Roketsan’ın kurulduğu günden bu yana en önemli stratejilerinden biri olmuştur. Sanayi, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’mız tarafından 5746 sayılı kanun çerçevesinde uygulamaya konulmuş Ar-Ge Merkezlerine yönelik uygulamalar ile birlikte, bildiğiniz gibi, Roketsan 2009 yılından bu yana iki Ar-Ge Merkezi ile tescillenmiştir. Yönetim Kurulumuz tarafından sağlanan özkaynaklar ile Ar-Ge çalışmalarımızın kapsamı da son dönemde artış kaydetmiştir. Savunma projeleri özellikle; takvim ve maliyet taahhütlerinin getirdiği kısıtlamalar, proje-sistem mühendisliği ve kalite yönetim ilkeleri, kalifikasyon istekleri, kabul ve muayene usulleri açılarından sivil projelere göre ayırt edici özellikler taşımaktadır. Bu durum, çoğu kez isim yapmış üniversitelerin bile savunma projelerine katılımı açısından bazı güçlükler getirebilmektedir. Öte yandan savunma projelerinin ihtiyaç duyduğu birçok alanda, çeşitli üniversitelerde laboratuvar imkanları ve değerli beyinler mevcuttur. Sözkonusu altyapı ve/veya bilgi birikiminin bazı isim yapmamış üniversitelerde de bulunduğu bilinmektedir. Ancak üniversite çalışmalarının, birden çok uzmanın oluşturduğu ekipler yerine genellikle tek tek bireyler tarafından yürütüldüğü, bunun da yıllarca süren savunma Ar-Ge faaliyetinin sürekliliğinin ve başarısının sağlanması açısından risk oluşturduğu görülmektedir. Bu değerlendirmeler ışığında üniversitelerin, genel olarak, sistem geliştirme projeleri yerine teknoloji geliştirme/altyapı hazırlama projelerinde görev almasının ya da yürüyen sistem geliştirme projelerince finanse edilmek üzere bir sonraki sistem geliştirme projesine yönelik altyapı/yetenek geliştirme çalışması yürütmesinin uygun olacağını düşünüyorum. Anılan çalışmalara sadece isim yapmış üniversitelerin değil ilgili tüm üniversitelerin katılımının sağlanması için ise Proje Yönetim Makamları’nca üniversitelerin kendi aralarında iş ortaklığı tesis etmelerinin teşvik edilmesi faydalı olacaktır. Şirketimiz bugüne kadar üniversite ve araştırma kuruluşlarımız ile çok fazla sayıda ortak çalışma yürütmüştür. Bu çalışmalara örnek olmak üzere size ifade etmek istediklerim; • Uludağ Üniversitesi, TOBB ETÜ, ODTÜ, Osmangazi Üniversitesi ile birlikte çeşitli RAMJET sevk sistemi teknolojileri • Cirit Projesi kapsamında TÜBİTAK BİLGEM ile milli lazer arayıcı başlık geliştirilmesi • Alçak İrtifa Hava Savunma Füze Sistemi Projesi kapsamında ODTÜ Havacılık ve Uzay Müh. Bölümü ile birlikte otopilot algoritmalarının geliştirilmesi • ALTAY Projesi kapsamında Anadolu Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, İTÜ, Atılım Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi ile birlike zırh malzeme ve teknolojileri alanında tanımlanmış 5 ayrı çalışma • Çeşitli projelerimizin ihtiyaçları doğrultusunda ODTÜ Makina Müh. Bölümü ile birlikte elastomer titreşim takozlarının tasarımı • NANOKAP Projesi kapsamında Bilkent Kimya Bölümü ve Atatürk Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü ile birlikte nano yapılı kaplamaların geliştirilmesi (Roketsan, SSM MÜKNET temsilcisidir) • Roket katı yakıtlarında kullanılan ve tedariğinde sıkıntı yaşanan çeşitli yakıt kimyasal malzemelerinin sentezlenmesi ve pilot ölçekli altyapılarının oluşturulması çalışmalarımız kapsamında Ankara Üniversitesi, ODTÜ ve İTÜ Kimya Bölümleri ile çok sayıda malzeme sentezleme çalışmasıI Eur newsport Dearsan Gemi İnşaat Sanayi AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Baki Gökbayrak: En iyi ürünü yapıp uluslararası rekabete açık olmanın peşindeyim K eşif, gözetleme ve denizaltı savunma harbi görevlerini icra etmek amacı ile 2007 yılında sözleşmesi imzalanan Yeni Tip Karakol Botu projesinde kesin kabuller yapılıyor. TSK envanterine giren gemiler uluslararası arenada da kabul görmeye başlandı. İhracat ile ilgili çalışmaların netlik kazandığı bu dönemde projenin yüklenicisi Dearsan Gemi İnşaat Sanayi AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Baki Gökbayrak’ın süreç ile ilgili değerlendirmelerini aldık. Yeni Tip Karakol Botu projesi çerçevesinde ürettiğiniz gemilerin 14 Eylül 2012 kesin kabulleri yapılmaya başlandı. Bu önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde savunma sanayine girişiniz ile ilgili süreci değerlendirir misiniz? Ben gemi inşa mühendisiyim. Eğitimimi Michigan Üniversitesi’nde aldım ve yurda döndükten sonra 10 yıl Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesindeki tersanelerde çalıştım. Ayrıldıktan sonra da 28 yıldır özel sektörde çalışmaktayım. 28 yılın ilk 21 yılı ise Türkiye’de faaliyet göstermekte olan yelkenli yat imal eden yabancı bir firmada Yönetim Kurulu Başkanı düzeyinde çalıştım. 2006 yılında Dearsan’ı kurarak farklı bir yola girdim. Dearsan’da ustalık dönemini yaşadığınızı söyleyebilir miyiz? Ustalık dönemi demek çok iddialı olur, biz ona kalfalık dönemi diyelim. 2007 yılında ise SSM (Savunma Sanayi Müsteşarlığı) ile 16 gemilik Yeni Tip Karakol Botu projesinin kontratını imzaladık. Bu kontrat önemli bir dönemeçti diyebilir miyiz? Evet. Bunun bir dönüm noktası olduğunu söyleyebiliriz. Geçmişte TSK bünyesinde savaş gemilerinin onarımı konusundaki tecrübelerimin benim için yol gösterici olduğunu söyleyebilirim. 5 yıldır da 16 gemilik proje ile ilgili çalışmalarımıza devam ediyoruz. Projede yolun yarısına geldik diyebilir miyiz? Aslında bugün itibari ile projenin % 60’ını gerçekleştirmiş durumdayız. Bugüne kadar yedi geminin geçici teslimini gerçekleştirdik, bu yıl sekizinci geminin geçici teslimini gerçekleştireceğiz. Bunlardan üçünün kesin kabulü sağlandı. Sekiz geminin de inşa halinde olduğunu söyleyebiliriz. Projenin 2014 yılında bitmesi planlanıyor. Savunma sanayine genel olarak baktığımızda denizcilik alanında önemli atılımlar yaptığımız ifade ediliyor. Bu görüşe katılır mısınız? Türkiye bugün itibari ile 15 yıl öncesine göre çok ileride, bu kadar yıl gemi inşa sanayinin içerisinde olmuş biri olarak son 10 yıldaki gelişmelerin inanılmaz olduğunu söyleyebilirim. Bu gelinen noktanın kâfi olmadığını söylemekte de fayda var. Daha gideceğimiz uzun bir yol var. Ancak kendimizi de küçümsememe- liyiz. Bunun yanında kendimizi küçümsemezken dev aynasında da görmememiz lazım. Kendimize dürüst davranırsak ulaşacağımız noktaya çok daha çabuk ulaşacağımız kanaatindeyim. Geçmişten beri bir birikimimizin olduğu doğrudur ancak bu birikim kısa bir süre önce kayda değer sonuçlar doğurmaya başladı. Tabii burada bilgiye çabuk ulaşılan bir dönem yaşamamızın ve devletimizin yerli katkı ile bu ürünleri meydana getirmek için gösterdiği kararlılığın oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla cevherin üzerindeki tozun kalktığını söyleyebilirim. Yerli katkının giderek arttığı bir dönem yaşanırken, tamamen yerli ürünlerden bahsetmemiz mümkün mü? Dünyanın her hangi bir yerinde her şeyini kendisi yapan bir ülke var mı bilemem. Ancak her şeyi kendinin olması iyi bir durum mu diye sorulursa bunun ticari bir durum olmadığını söylemekte fayda var. Fakat kritik noktaların ülkemiz tarafından yapılması önemlidir. Gemi inşasında dışarıya bağımlılığımızın oldukça az olduğunu biliyorum. Yerli katkı ülkemizde gemi inşa alanında daha fazladır. Ülkenin vereceği kararla, ülkemizde üretilmeyen ürünler, ARGE çalışmalarına önem veri- 15 Eylül 2012 Eur newsport lerek üretilebilir. Ancak bu durum özel sektöre bırakılamayacak boyutta bir konudur. Bu proje bittikten sonra yat üretimine devam edecek misiniz? Evet bu proje bitmeden yat üretimine başlamayı düşünüyorum. Yaptığınız çalışmanın yurtdışında da kabul görüyor olması, ihracat yapabiliyor olmanız savunma sanayine daha fazla ilgi göstermenizi sağlayacaktır diye düşünüyoruz. Bu konudaki gelişmelerden bahseder misiniz? Savunma sanayi ürünlerinin ihracat olmadan, sadece iç pazara yönelik olması sakıncalı bir durumdur. Pazarımız bellidir ve hacmi belli olan iç pazarla geleceğimizin olmayacağı kanısındayım. Dolayısıyla ihracat şarttır. Siz ihracat yapmayı başardınız mı? Bizim çalıştığımız ürünün TSK envanterine girmesi bizim için oldukça önemli ve ürünümüz oldukça beğenilen bir ürün oldu. Yurtdışındaki alıcılar da bu durumu dikkate almaktadırlar. Biz de yakın dönemde ürünün ihracatına başlamış durumdayız. İhracatımızda azımsanacak boyutta değildir. İhracat yaptığımız ülke üründen memnun. Bu alanda sektör içerisinde RMK ve sizin gibi firmaların öne çıkarıldığı ifade ediliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? 16 Eylül 2012 Bu konuda söyleyeceklerimin, yanlış anlaşılacağı kanaatindeyim. Burada iki yaklaşım olabilir. Birincisi bu alan sadece bu konuda ihtisaslaşan firmalara açılır ya da alan herkese açılır. Benim bu konuda bir yorum yapmam sakıncalı olur. Ben kendimi bir yarışmanın içerisinde olduğumu düşünüyorum fakat yanımdakilere bakarak bu yarışı kaybetmek istemiyorum. Ben kendi işime yoğunlaşıp, en iyi ürünü yapıp uluslararası rekabete açık olmanın peşindeyim. Milgem projesinin özel sektöre verilmesi ile ilgili bir düşünce var. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Bu konunun kararı devlet tarafından verilecektir. Ben özel sektörde bulunan bir kişi olarak bu işlerin özel sektöre verilmesinden yanayım. Bu konuda alınmış kararlar da var. Milgem projesinin geri kalan 6 gemisinin yapımı için biz ve bir başka tersaneye davet gönderildi. Henüz teklif aşamasındayız ve neticelenmesini bekliyoruz. İleride bir uçak gemisi inşa etme hayaliniz var mı? Hedeflerimizi hep yüksek tuttuğumuzu söyleyebilirim. Elbette ki böyle bir hayalimizin olduğunu söyleyebilirim ancak bizim henüz yolun başında bir firma olduğumuz düşünülürse, alacağımız uzun bir yolun olduğunu söyleyebilirim.I Eur newsport Ekol Lojistik CEO’su Tayfun Öktem: Ucuzu konuşan değil, değeri konuşan doğruyu yapıyor A vrupa’da sektörünün önemli markalarından biri olma yolunda adımlar atan Ekol Lojistik’te Tayfun Öktem döneminin alınan ödüllerle başlaması yeni dönemin de habercisi. Bu yeni dönem ile ilgili görüşlerini aldığımız Tayfun Öktem, “Bizim genel mantığımızda yürek ve teknoloji beraber ilerliyor. Çünkü yürek arzuyu ve insani dokunuşu temsil ediyor, teknoloji de o işi yapmanın sofistikasyonunu veriyor. Biz bu anlamda yürek kısmının zaten bizde var olduğunu düşünüyoruz. Teknoloji ve bilimsellik anlamında da şirket olanakları çerçevesinde baştan beri hep aktif olduk” diyerek şirketin başarısının altındaki gerçekleri ifade ediyor. Ekol’ün dünya markası olma yolunda adımlar attığından bahsediliyor. Bu adımlarla ilgili neler söylemek istersiniz? Markalaşma uzun süreli bir iştir, sabretmek gerekir. Ekol’e gelirsek. Ekol, hizmet odaklı, yapacağının en iyisini yapmaya çalışan, hakkında en baştan beri neredeyse hiç bir ticari kaygı duymadan, salt hizmet vermek adına, en iyisi olsun mantığıyla hareket eden ve bunu teknolojiyle birleştiren bir yapı konumundadır. Bu da markalaşma süreci için önemli bir noktadır. Bu durumu samimiyetin bir göstergesi olarak da nitelendirebilir miyiz? Kesinlikle öyle. Bugün herhangi bir müşterimiz, herhangi bir yöneticimize, buna yönetim kurulu başkanımız da dahil olmak üzere, ulaşarak sorununu anlatabilir, tabi öncelikli amacımız herhangi bir soruna mahal vermemektir. Bir sorun çıkması durumunda da bize ticari yansıması ne olursa olsun çözülmeye çalışılır. Bu her firmada böyle söylenir fakat gerçekte yapılıyor olmasının çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bugün Ekol 2.000’i aşkın araçlık filosu ve 400.000m depolama alanı ile belki de Türkiye’den çok Avrupa’da tanınan bir marka halini aldı. Hem fizibilitesi hem de belirli bölgelerde iş olanağı çıkması durumunda adres gösterilecek bir marka olması itibariyle kendini kabul ettirdi. Bizim amacımız bunu her seviyede arttırarak devam ettirebilmektir. Avrupa’da kendisini kabul ettirebilmekten bahsediyoruz, Mayıs ayı içerisinde büyük ölçekli şirketler kategorisinde Avrupa’da Eco Performance Award olarak geçen Avrupa’nın büyük lojistik şirketleri içerisinde hem iş modeli, hem iş başarısı, hem de çevreye duyarlılık konusunda başarılı olan şirketlere verilen bir ödülü bir Avrupalıdan aldık. Avrupalı olmayan Türk bir şirketin, içerisinde üniversitelerin, sektör derneklerinin ve rakiplerimizin bulunduğu bir ekibin içerisine girerek hepimizin göğsünü ka- bartan bir ödül alması bizleri gerçekten çok mutlu etti. Biz bunu daha iyi bir dünya için lojistik sürecimizde bizim adımıza bir ek kazanım ve motivasyon kaynağı olarak görüyoruz. Sizin de böyle bir yapıya dahil olmanız sanırım durumu daha anlamlı kılıyor. Ekol Lojistik’e geçmenizi sağlayan, size asıl hitap eden şey nedir? Ekol Lojistik’in 4.200 kişilik çok genç ve çok dinamik bir çalışan ordusu var. Bence şirketin vizyonu, çalışanları, yapmaya çalıştıkları ve gittiğimiz yol birbirini tamamlayan bir yapı. En son benim CEO olarak gruba katılmam da bu açından anlamlıdır. Uluslararası yöneticilik deneyimi olan bir kişinin uluslararası bir marka olma hedefi olan bir şirkete gelmesinde anlamlar aramak gerekir. Biraz önce bahsettiğimiz gibi çalışanlarınızın da bunu hissediyor olması çok önemli. Kesinlikle öyle. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda lojistik sektörünün Ar-Ge merkezi olarak tanınan ilk ve tek şirketi olduk. Bunun getirdiği bir takım bilimsel vecibeler ve avantajlar var. Sektörde bir nevi büyük ağabey olarak araştırmalar yapıyorsunuz, hem şirketiniz adına hem de sektörünüz adına gelişimi stabile etmeye çalışıyorsunuz. Devletimiz de bu konuda destekte bulunuyor. Yenilikler getirmenin ve daha iyi şartlar altında hizmet verebilmenin de bir bedeli var. Fiyatların daha kısıtlandığı bir dönemde olduğumuz ifade ediliyor. Bu durum belki sizin gibi firmaları çok fazla rahatsız etmiyordur ama küçük firmalar bu durumdan daha fazla etkileniyorlar. Konu ile ilgili neler söylemek istersiniz? Lojistik sektörü aslında kolay bir sektör değil, hiçbir zaman da olmadı. Fakat içinde bulunduğumuz dönem ve muhtemelen ileriye dönük olarak da hiçbir zaman kolay ve rahat bir iş alanı olmayacaktır. Bu süreç içerisinde aslında iyi firmalar saygın firmaların tedarik zinciri sürecini yani lojistiğini kendi üzerlerine almış oluyorlar. Yani bir nevi onların doğaları gereği bilmemeleri gereken zinciri üzerlerine alıyorlar. Hâlbuki lojistik sektörü zaten bunu en verimli şekilde yapmaya çalışıyor. Burada verimli olmak bizim için anahtar kelimedir. Çünkü verimli olmak demek değer katmayan her türlü fazlalığı, maliyeti ve etkinliği elimine etmek anlamına gelmelidir. Bence ucuzu konuşan değil, değeri konuşan doğruyu yapıyor. Gerçekten de önemli olan değerdir. Tüketicinize ya da müşterinize bir değer sunuyorsanız, o değerin bir fiyatı olmalıdır. Siz onu fiyatlandırırken şu ve ya bu motifle farklı fiyatlandırabilirsiniz ama çıkış noktanız ucuzluğunuz olmamalıdır. Tabi sizin de söylemiş olduğunuz 19 Eylül 2012 Eur newsport gibi zor ekonomik zamanlarda ucuzluk çok konuşulan bir şey oldu ama uzun vadede konuşulması gereken aslında değerdir. Eğer siz maddi ya da manevi, her şey maddi anlamda olmak zorunda değil, bir şekilde sürece katkıda bulunuyor, bir fayda yaratıyorsanız dikkate alınması gerekenin ucuzluk değil de değer yaratmak olması gerekir. Bizim sektörümüzde maddi faydalar çok daha fazla ama lojistik sektörü aynı zamanda son derece süreç odaklı, matematik bir sektördür. Bu süreçte ya da kriz döneminde müşterilerinizin fiyat konusundaki genel yaklaşımları nasıl? Fiyat ve vadeler yani ekonomik koşullu tartışmalar sık sık yaşanan tartışmalardır. Bunu bir yere kadar anlamamak elde değil. Şirketler değişik ticari baskılar altında fakat tekrar söylüyorum ben her zaman uzun vadede ticari koşullarını iyileştirmeye çalışırken hiçbir zaman değerden feragat etmeyen müşteriler ya da hizmet sunanlar kazanır diye düşünüyorum. O kapana kısılmamak lazım. Tabi ki ticari bir işletme olarak biz de yapıyoruz. Eğer aynı ürünü, aynı değeri daha iyi ticari şartlarda alabilirseniz her zaman daha iyidir. Orada daima kazan kazan formülüyle hareket ederek karşınızdaki partnerinizin size vereceği hizmeti yapmasını engellemeyecek şekilde pazarlık edebilmek lazım. Şunu samimiyetle söylüyorum hala öyle partnerler, ortaklar ya da şirketler var. Ticaret tartışırken tamamen kazan kazan formülüyle, her iki tarafında kahkahayla ama hafif gülümsemeyle, tartışmadan ayrılmasına yönelik konuşabilen çözüm ortaklarımız var. 20 Eylül 2012 Ülke belli bir şeyi aştı ama lojistik konusunda alt yapı ya da gelişmeler sizce yeterli mi? Türkiye, bölgesel lojistik üst olmaya aday bir ülkedir. Lojistik anlamda son 30 senedir özellikle de son 20 senedir sektörün gelişimi ülkemizde daha da hızlandı. Ancak yapılacak daha çok şey var. Eğitim altyapısı anlamında da yapılacak çok şey var. Bugün müfredatında lojistik olan çok az sayıda eğitim kurumu var. Ancak her şeye rağmen çevremizin olanaklarla dolu olduğunu görüyoruz, Avrupa’nın her şeye rağmen büyük bir mal hareketine ve depolanmasına sahip olduğunu biliyoruz. Çevremizde özellikle Doğu Avrupa’da ve Ortadoğu’da çok ciddi cari hareketler ve büyük potansiyeller olduğunu görüyoruz. Ülkemizin özellikle 500 milyar dolarlık 2023 ihracat hedefleri çerçevesinde daha gidecek çok yolu olduğunu biliyoruz. Biz şu anda bu bilinçle kendimizi nasıl hazırlarız buna bakıyoruz. Yakın zamanda Suriye ile yaşamış olduğumuz sıkıntılar bize pazar kaybettirdi. Bu durum lojistik sektörüne nasıl yansıdı? Aslında bu duruma Türkiye’nin kaderi ve şansı diyebiliriz. Öyle bir bölgedeyiz ki jeopolitik ve jeostratejik konum itibariyle komşularımızı şöyle bir saydığımız zaman tartışılacak bir konumuz her zaman oluyor. Suriye’yle ilgili yakın zamanda bahsettiğiniz üzücü olayları bizler de takip ediyoruz. Sektörde de epey bir sıkıntı olduğunu biliyoruz. Sektörün içerisindeki biri olarak bu olaylar bizleri de üzüyor. Her ne kadar bizim orada aktif bir operasyonumuz olmasa da özellikle Hatay’da iflasın eşiğinde çok küçük firmalar olduğunu, büyük firmaların da sıkıntılar yaşadığını biliyoruz. Bunların çok yakın zamanda düzelmesini umuyoruz. Çözüm her zaman vardır. Devlet, millet ve özel sektör işbirliğiyle bunların çözüleceğine inanıyorum. Liman yatırımı son dönemde gözde alanlar içerisinde gösteriliyor. Bu alanda yatırım yapmayı düşünür müsünüz? Hayır, limancılık gibi büyük altyapı işleri bizim işimiz değil. Sanırım demiryolunda da bu anlayışınız devam ediyor. Aynen öyle. Bu hizmeti verenlerle şu hatta şu kadarlık iş yaratıcağız şeklinde exculusive çalışma bağlantılarımız var. Hatta intermodal adını verdiğimiz farklı modları kullanarak müşterilerimize lojistik çözümler sunduğumuz ve bu konunun aslında en iyilerinden biri olduğunu düşündüğümüz hizmetlerimiz var. Bu sayede daha çevreci ve daha ekonomik çözümler sunabiliyoruz. Avrupa – Türkiye arası çevreci intermodal seferlerimizle her ay 1.900.000 litre daha az yakıt ve 3.650.000 kg CO tasarrufu ile 550 futbol sahası büyüklüğünde orman kurtarıyor, 5.380.000 km daha az yol ile de dünyanın çevresini 135 kez dolaşmaya eşdeğer kilometre tasarrufu sağlamış oluyoruz. Üniversite ve akademilerle yakın ilişki içerisindesiniz. Bu durumun önemli olduğuna inanıyoruz. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz? Bizim genel mantığımızda yürek ve teknoloji beraber ilerliyor. Bence bu bir hizmet şirketinde olması gereken iki önemli noktadır. Çünkü yürek arzuyu ve insani dokunuşu temsil ediyor, teknoloji de o işi yapmanın sofistikasyonunu veriyor. Biz bu anlamda yürek kısmının zaten bizde var olduğunu düşünüyoruz. Teknoloji ve bilimsellik anlamında da şirket olanakları çerçevesinde baştan beri hep aktif olduk. Bence yakın zamanda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın izni ile Ar-Ge mer- kezi olmamız aslında bize yeni sorumluluklar ve yeni olanaklar yüklüyor. Bir anlamda sistematik olarak kendimizi zorluyor olacağız. Şirket bünyesinden belirli sayıda tez yayınlanması ve belirli sayıda master ve doktora yapan eleman çalıştırılması sorumluluğu var. Çalışanların ve ya dışarıdan tez yazan insanların üniversiteye gitme ya da iş dünyasına girme sorumluluğu var. Biz bu tür aktivitelerde çok önlerde, hatta mümkünse en önde olmayı hedefliyoruz. Eğer biz Türkiye’de ve yakın çevrede bu işin en iyisini yapmayı hedefleyen ve aynı zamanda yapan bir şirketiz diyorsak birincisi bilimsel tarafta üniversiteyi ihmal etme şansımız olmadığını düşünüyorum. İkincisi de az önce sektörde yetişmiş eleman eksikliğinden ve bu konuya aktif olarak eğilen kurum sayısının azlığından bahsetmiştim. Gerçekten üniversitelerimizde ve programlarda sektörün müfredatının bulunması ve bu bölümlerin açılması, uzun vadede sektöre hizmet etme olanağının artması için diyaloglarımızı geliştirme amacındayız. Bu çerçevede bizde staj yapmaya gelen ya da daha üst seviyede bir eğitim yapmak isteyen arkadaşlarımıza daha pozitif bakacağımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Belirli bir üniversite var mı yoksa tüm üniversitelere kapınız açık mı? Bu açıdan tek bir üniversite ile ilerlemek daha mı kolay? Bizim kolaycılık mantığımız yok. Akademik anlamda gelebilecek bütün olanakları memnuiyetle değerlendiririz. Her gelecek olanağa belki pozitif bakamayabiliriz ama her tartışmaya bunu nasıl yapabiliriz mantığıyla bakacağımızın garantisini verebilirim. Kısa zaman önce Dünya Gazetesi tarafından verilen bir ödüle layık bulundunuz. Bu ödülden de biraz bahsedebilir miyiz? Ekol Lojistik olarak içinde devletin, rakiplerimizin, sektör derneklerinin ve lojistiğe gönül veren insanların bulunduğu bir forumda 5 ödülden 3’ünü aldık. Bunlar intermodal, depolama ve en iyi lojistik şirketi ödülleridir. Bu bizim çok keyif aldığımız ve gurur duyduğumuz, ticari olarak da beklentilerimizin olduğu bir olaydır. Çünkü değer katabileceğimiz ve idame ettirilebilir çözümler sunmamıza yardımcı olabilecek ödülleridir. Biz bu açıdan almış olduğumuz bu ödülleri çok önemsedik.I Terör tehdidi altındaki karakollarımıza çözüm olabilecek olan balistik panelin ülkemizde kullanılmaması ile ilgili can acıtan gerçeği kamuoyu ile paylaşan Dr Suat Kıroğlu: Ölen ölür kalan sağlar bizimdir K uruluşundan bugüne önemli başarılara imza atan İzopoli, sandviç panel sektöründe bir dünya lideri olan İrlandalı Kingspan Group’un desteğini de arkasına alarak çalışmalarına devam ediyor. Dünya çapında 25 üretim tesisiyle küresel yapı elemanları pazarında söz sahibi bir oyuncu olan Kingspan İzopoli ortaklığı, pazarda da güçlü bir soluğun hayata geçmesini sağladı. Bu güç birliği sayesinde hayata geçirilen önemli ürünler pazarla buluşturulurken, bu ürünler içerisinde balistik panel üretimi ülkemizin kanayan yarası olan terör tehdidi altındaki karakollara çözüm olabilir. Konu ile ilgili görüşlerini aldığımız Kingspan İzopoli Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dr. Suat Kıroğlu çarpıcı 22 Eylül 2012 açıklamalarda bulundu. Terör tehdidi altındaki karakollarımıza uygun bir çözüm olan balistik panel ürününüz ülkemizde kullanılıyor mu? Ballistic paneller N.I.J standartlarında üretiliyor, yurt dışına satıyoruz fakat yurt içine satamıyoruz. Çeşitli devlet kurumları askeri alanların sadece beton veya tuğla olmasına izin veriyor. Bu alanda kırılamayan bir duvar mevcut. Biz de firma olarak bu yapıyı kıramıyoruz. Bugün Kuveyt’te, Dubai, Suudi Arabistan’a satıyoruz fakat ülkemizde ihtiyaç olmasına rağmen tedarik zinciri içerisine giremiyoruz. Türkiye’deki yapı neden bu ürünleri almak istemiyor? Türkiye’de asker karakol yapım ihalelerini her zaman TOKİ’ye veriyor ve TOKİ’de bu işlerin hepsini tuğla ile yapıyor. Ölen ölür kalan sağlar bizimdir mantığıyla hareket ediliyor. Her şehit verdiğimizde ülkedeki herkes niye böyle oldu diye tartışıyor. Fakat kimse neden delinmeyen teknoloji kullanmıyorsunuz, demiyor. Biz ön plana çıkıp konuşunca da ticari çıkar peşinde koşuyormuşuz algısı oluşuyor. Biz bugün Irak’a yılda yüz bin metrelik ürünü Amerikan ordusuna satıp da burada Türk ordusuna satamıyorsak bu durum oldukça düşündürücüdür. Türkiye’de karakol yapılacaksa tuğladan veya betondan patlama ile içindeki insanların öleceği yapılar yapılıyor. Yaptığınız karakolların silah özelliklerine göre etkilenmediği çeşitleri var mı? Uluslararası standartlarda çeşitli mermi özelliklerine göre çeşitli yapılarımız mevcuttur. Bir tablomuz bulunuyor. Buna göre tabanca da var, kalaşnikof da var. (imaj 01) Bu konuda siz savunma sanayimize ürettiğiniz ürünleri detaylarıyla aktarabildiniz mi? Ben bu konuda TOKİ yetkilileriyle görüştüm, Savunma Sanayi Müsteşarlığı ile görüştüm, ordumuzla görüştüm. Hiçbir yerden pozitif elektrik alamadık. Ürünlerinizin fiyatları dolayısıyla mı devlet alım yapmıyor? Bu ürünler pahalı ürünlerdir, fakat insan hayatının yanında ne kadar pahalıdır, bunu karşılaştırmak gerekiyor. Ordu milyar dolarlık helikopter ihalesi açıp alım yapıyor. Neden ucuz helikopter almıyor. Burası savunma sanayidir. Bugün Kuveyt’te hangi konsolosluğa giderseniz gidin, güvenlik bölgeleri bombaya karşılık güçlü bizim ürünlerimizle yapılmıştır. Yine bu konunun bir benzerini mayın konusunda yaşıyoruz. Mehmetçik nasıl oluyor da mayını tespit edemeyip patlatıyor. Bugün dünya da böyle bir sistem yok. Mayınlar önceden tespit ediliyor, temizleniyor, sonra asker o bölgeden geçiriliyor. Siz bir tane askeriyeye bağışta bulunup, çok çatışma olan bir bölgemize ürün veremez misiniz? Bu konuda da izin vermediler. Ankara yakınlarında bir sahada bu tip ürünlerin denetimi varmış. Biz başvuru da bulunduk, fakat olmadı. Anlayacağınız başvurmadığımız kapı kalmadı fakat sonuç alamadık. Bunu anlamakta güçlük çekiyoruz. Polat Tower’da bir yangın çıktı ve özelikle yüksek katlı yerlerde güvenlik sorunu tekrar gündeme geldi. Bu konuda çözümler üreten bir firma olarak konu ilie ilgili neler söylemek istersiniz? Ülkemizde yangın norm ve standartları var, yalnız hiçbirine bakılmıyor. Bunun dışında özel sektör ise yangın konusunda bilinçli olduğu için yangınla ilgili malzemeler kullanılıyor. Polat Tower yangınında kaya yünü kullanıldığı için o yangın durdu. Aksi halde durması imkânsızdı. İkinci bir New York vakası yaşanabilirdi. Burada bizim ürünlerimizi veya kaya yünü gibi yanmaz ürünleri kullanıyorsanız bir sorun yok fakat strafor gibi bir ürünü kullanıyorsanız yangın çıktığı an bütün bina yanar. Bugün Almanya’da straforu dış cepheye kullanamazsınız, bizdeki yangın yönetmeliği de bunu söylüyor, fakat kimse bakıp da kontrol etmiyor. Hükümet ise tam tersine strafor ürünlerine destek verdiğini biliyoruz. Bu işin uygulanabilirliliği çok zordur. Fakat biz yangın konusunda belli bir noktaya geldiğimize inanıyorum. Bilinçli sanayici ve özel sektör yanmaz ürünleri kullanmak istiyor. Çünkü yangın çıkınca belki firmaların sigortası var, fakat işleri geri kalıyor ve bu doğrultuda hareket ediyor. Bugün bir fabrikanız yandı, sigorta şirketi de zararınızı karşıladı. Fakat sizin tekrar aynı fabrikayı kurmanız en az bir yıl sürer. Bu süre içinde müşterileriniz başkalarıyla anlaşacak, her şey duracak ve sektöre yeni girmiş bir yatırımcı gibi olacaksınız. O nedenle bu alandaki özel sektör yatırımcıları çok iyi bir şekilde bilinçli olduğunu söyleyebilirim. Özellikle gıda sektörü bu konuda çok titiz davranıyor. Aynı şekilde biz bu ürünleri Ortadoğu, Libya, Azerbaycan, Kazakistan gibi ülkelere de satıyoruz. Bu açıdan yaklaşırsak biz dış ticareti öğrendik, diyebilir miyiz? Dış ticareti tam olarak öğrenemedik. Bu durumu şöyle aktarabilirim. Eğitimde 4+4+4 sisteminde olduğu gibi biz de dış ticarette ikinci dörde geçtiğimizi söyleyebilirim.I Eur newsport A kademik bir dille aktarıldığında, sosyal güvenlik deyiminin hastalık, analık, sakatlık, yaşlılık, iş kazası ve meslek hastalığı, ölüm, ailevi yükler ve işsizlik gibi “sosyal riskler” olarak adlandırılan kimi olayların sonuçlarını onarma düşüncesine bağlandığı görülür. Sonuçlarına göre bu ayırımı yaptığımızda tüm sosyal riskler bireylerin ekonomik güvencesini sarsma gibi ortak bir özelliğe sahip olduğunu görmekteyiz. Ancak sosyal güvenlik sadece bu bağlamda değerlendirildiğinde, dar bir kapsama sahip olur. Oysa sosyal güvenlik kavramı daha geniş bir anlama sahiptir. Ortaya çıkış nedeni sosyal risklerin etkisini azaltmak olan sosyal güvenlik politikaları, ekonomik ve sosyal gelişmelere koşut olarak yepyeni bir içerik ve görünüm ka- zanmıştır. Çağdaş hukuk sistemleri sosyal risklerin etkisini azaltmaya çaba gösterirken, özde sosyal risklerle karşılaşan toplumun her bireyine ekonomik bir güvence sağlamak amacı güdülmektedir. Bir başka açıdan bakıldığında ise İnsan Hakları Evrensel bildirgesinin 22. maddesinde “herkes toplumun bir ferdi olarak sosyal güvenlik hakkına sahiptir; sosyal güvenlik, bireyin onuru, kişiliğinin geliştirilmesi için kaçınılmaz ekonomik, sosyal, kültürel hakların tatmin edilmesi temeline dayanır” şeklindeki ifadeler ile karşılaşmaktayız. Tarihsel bir perspektiften bakıldığında ise XX. yüzyıla girilirken, sosyalist hareketlerin siyasal sisteme baskılarını hafifletmek amacı ile ‘sosyal sigorta’ kavramı, 1871 yılından itibaren Otto von Bismarck tarafından kullanılmaya başlanılmıştır. Kavram hukuki alanda ilk kez Amerika’da, dünya ekonomik bunalımının yarattığı sıkıntıları azaltmak için Başkan Roosvelt döneminde oluşturulan 1935 tarihli sosyal güvenlik yasası ile hayat bulmuştur. Günümüzde ise kavram, ülkelerin gelişmişlik düzeyenin önemli bir göstergesi haline gelmiştir. Gelişmiş ülkelerde sosyal güvenlik, öncelikli olarak yer alırken; az gelişmiş ülkelerde karşılıksız para harcamaları ya da kalkınma unsuru taşımayan özveri olarak değerlendirilmektedir. Ülkemizde yıllarca battı batacak söylemleri ile hatırlanan sosyal güvenlik kurumlarımız, gelinen noktada battı noktasından çıkarılsa da ikinci sınıf muamele görmeye devam ediyor. Günü kurtarmaya çalıştığımız bir ortamda ise bu durumun kolay kolay değişemeyeceği ile karşı karşıya bulunuyoruz ve olan geleceğimize oluyor. SSK prim borcu listesi her yıl kurum tarafından yayınlanır. Bu liste batmış kuruluşların, iflas etmenin getirdiği ruh hali ile intihar etmiş şirket yetkililerine rastlayabileceğiniz bir listedir. 2010 yılı listesine bakıldığında göze çarpan bir başka önemli husus da iflas etme gibi bir hali bünyesinde barındırmayan belediyelerin listede büyük bir yer kaplaması oldu. Yerel yönetimlerin güçlendiğini söylediğimiz bir dö- nemde bu listenin büyük bir kısmının belediyelerden oluşması, çarpıcı bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktada belediyelerin kentli bir kültür oluşturulması ile ilgili bir misyonlarının olduğunun da hatırlatılması lazım. Kentli bir kültürün ise gelişmişlik ile doğrudan ilintili olduğu düşünülürse, SGK borçlarının kolay açıklanacak bir durum olmadığı ortaya çıkar. Bu anlamda belediyelerin görevlerinin kaldırım yapmak, çiçek dikmek, altyapı sorunlarını gidermek, ulaşım sorunu gidermek, çevre ile ilgili görevlerini yerine getirmek vb olduğunu kabul etmekle birlikte öncelikli görevinin SGK borçlarını ödemek olduğunu vurgulamakta fayda var. Geleceğimiz için…’ 2010 yılında SGK borçlu listesi ile ilgili dergimizde yapılan yayında bu ifadelerle konuyu özetlemeye çalışmıştık. Bu yayının sonrasında ise SGK borçları ile ilgili genel bir af çıkarılmış ve SGK borçları belli takvimlere bağlanarak ödenmesi için kolaylıklar sağlanmıştı. Bu süreçte Başbakan Tayyip Erdoğan’ın belediyelerin borçlarını ödemesi gerektiği ile ilgili düşüncelerini kamuoyu ile paylaşması da sonucu değiştirmemiş, belediyeler listede ki tahtlarını kimselere bırakmamış ve 2012 yılının aktaracağımız listesinden de anlaşılacağı gibi aksine artışlar olmuştur. Buradan da anlaşılacağı üzre sözün bittiği yerdeyiz. SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNA 100.000 TL VE ÜZERİNDE SİGORTA PRİM ASLI BORCU BULUNAN İıVERENLERİN LİSTESİ VERGİ NO / SIRA NO. TC KİMLİK NO UNVAN *PRİM BORÇ ASLI TUTARI 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 118.786.831 TL 84.815.766 TL 61.094.211 TL 60.635.009 TL 43.506.551 TL 31.849.887 TL 25.645.031 TL 23.116.635 TL 22.280.706 TL 19.311.065 TL 17.878.642 TL 17.082.182 TL 16.135.637 TL 14.811.684 TL 13.606.489 TL 13.270.837 TL 13.133.947 TL 13.080.314 TL 13.067.646 TL 12.630.863 TL 4840021517 2290029238 7450033100 7880051454 1500076462 6120050920 1620050006 8160011440 70049394 1520024360 5880028364 1310008722 3230002738 4550005768 3890052233 2930016833 1620051249 3010077403 5620009764 1620050490 KOCAELİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI ÇANKAYA BELEDİYE BAŞKANLIĞI İZMİT BELEDİYE BAŞKANLIĞI ŞANLIURFA BELEDİYE BAŞKANLIĞI BATMAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI MARDİN BELEDİYESİ SİNOP BELEDİYE BAŞKANLIĞI TAHMAZLARPETROL ÜRÜNLERI TICARET LTD. ŞTİ. SAKARYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BAYDEMIRLER TEKSTIL SANAYI VE TICARET A.Ş. KARTEPE BELEDİYESİ BAĞLAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI DÜZCE BELEDİYE BAŞKANLIĞI HAKKARİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI GEBZE BELEDİYE BAŞKANLIĞI DERİNCE BELEDİYE BAŞKANLIĞI AMASYA BELEDİYE BAŞKANLIĞI SUR İLÇE BELEDİYESİ KIZILTEPEBELEDİYE BAŞKANLIĞI TATVAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI 25 Eylül 2012 Eur newsport 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 1620050992 1620053442 800255788 1270040294 1620050272 1620049670 5860012756 4620098981 6150009742 4860062510 3850019632 8140031464 5890027102 1620057420 1620050762 5570048399 70577803 4350174562 2710064233 1620049574 9490025233 3880312158 80060351 4840007420 1620051064 1680001534 7700322507 7510007003 190000283 1430031912 3110040328 3790009128 4610053350 8910023668 6190429934 3300073573 1620052032 4070016202 8330013832 1620049509 1470041174 1620052847 3900047883 50494591 2420043504 1620049742 8940006697 1420337669 8360015014 4620354626 8590045633 2970048162 9490016361 8400012026 3870557166 4870004383 8260152774 5200023513 SİLVAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI ÜNYE BELEDİYE BAŞKANLIĞI ARPACI OTEL IŞLT.TUR.SEYH.ELEKTR.INS.TIC.LTD.ŞTİ. BÜYÜKÇEKMECE BELEDİYE BAŞKANLIĞI SULUOVA BELEDİYE BAŞKANLIĞI MERZİFON BELEDİYE BAŞKANLIĞI KÖRFEZ BELEDİYE BAŞKANLIĞI HEY TEKSTIL SAN VE TIC A.S MENEMEN BELEDİYE BAŞKANLIĞI KADİRLİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI FATSA BELEDİYE BAŞKANLIĞI ŞİŞLİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI KÖY-TÜR ESKISEHIR ANAÇ TAVUKÇULUK YÜKSEKOVABELEDİYE BAŞKANLIĞI NUSAYBİN BELEDİYE BAŞKANLIĞI KIRIKKALE BELEDİYE BAŞKANLIĞI ADDS DISLI DÖVME IMALAT OTOM.SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ. GÜNEY MENSUCAT SAN VE TIC.AS.. DEBANT PLASTIK SAN.AS. KOZLUK BELEDİYE BAŞKANLIĞI YENIMAHALLE BELEDİYESİ FLY HAVA YOLLARI A.Ş. AFŞİN BELEDİYE BAŞKANLIĞI BALÇOVA BELEDİYE BAŞKANLIĞI BELEDİYE BAŞKANLIĞI AYANCIK BEYOĞLU BELEDİYE BAŞKANLIĞI SIDER DISTICARET A.Ş.. SARIYER BELEDİYE BAŞKANLIĞI AKÇAKOCA BELEDİYE BAŞKANLIĞI DENIZLI BASMA VE BOYA SAN.AS. BAŞİSKELE BELEDİYE BAŞKANLIĞI ESENYURT BELEDİYE BAŞKANLIĞI HEREKE BELEDİYE BAŞKANLIĞI UM DENIZ SANAYII A.Ş. MET GÜVENLIK EGITIMI VE GÜVENLIK SISTEMLERI A.Ş. ELAZIĞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI ORDU BELEDİYE BAŞKANLIĞI GÖLCÜK BELEDİYE BAŞKANLIĞI DARICA BELEDİYE BAŞKANLIĞI TOKAT BELEDİYE BAŞKANLIĞI HAYMANA BELEDİYE BAŞKANLIĞI AĞRI BELEDİYE BAŞKANLIĞI GELİBOLU BELEDİYESİ BAŞKANLĞI ACA OTOMOTIV ITH.IHR.SAN.VE TIC.A.Ş. ÇERKEŞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI ÇANKIRI BELEDİYE BAŞKANLIĞI URLA BELEDİYE BAŞKANLIĞI TUNÇ TELEKOM.BAKIM ISLETIM HIZ.SAN.TIC.A.Ş. TEKIRDAG BELEDİYE BAŞKANLIĞI HEYTEKS TEKSTIL SAN VEPAZ A.S TRABZON BELEDİYE BAŞKANLIĞI DİLOVASI BELEDİYE BAŞKANLIĞI DİDİM BELEDİYE BAŞKANLIĞI TERME BELEDİYESİ FI-YAPI INSAAT SAN TIC.A.Ş. KAFESAN ÇIGLI BELEDİYESİ SOS.HIZM.SAN.TIC.LTD.STI SINOP CAMSAN. TIC.A.S KARASU BELEDİYE BAŞKANLIĞI 11.627.258 TL 11.597.218 TL 11.594.698 TL 10.907.154 TL 10.688.022 TL 10.402.457 TL 10.356.519 TL 10.110.775 TL 10.017.215 TL 9.990.608 TL 9.816.635 TL 9.735.198 TL 9.478.056 TL 9.284.268 TL 8.877.612 TL 8.875.934 TL 8.574.331 TL 8.496.095 TL 8.388.327 TL 7.512.987 TL 7.032.219 TL 6.585.098 TL 6.473.166 TL 6.412.026 TL 6.218.916 TL 6.168.996 TL 6.063.862 TL 6.041.326 TL 6.013.834 TL 5.996.502 TL 5.714.674 TL 5.701.381 TL 5.685.293 TL 5.652.729 TL 5.650.211 TL 5.534.915 TL 5.516.943 TL 5.514.890 TL 5.404.379 TL 4.956.059 TL 4.806.932 TL 4.793.643 TL 4.740.906 TL 4.683.332 TL 4.673.334 TL 4.506.257 TL 4.419.395 TL 4.180.740 TL 4.080.502 TL 4.079.392 TL 3.980.500 TL 3.956.739 TL 3.933.811 TL 3.854.823 TL 3.845.047 TL 3.813.294 TL 3.782.351 TL 3.768.711 TL Eur newsport 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 6560003314 9490030886 1620049662 8340048313 3800058453 70024897 1500062982 4380022609 1620051072 1620052024 1670542647 6270397585 1620049989 1960035933 5560041552 1620049883 4210018597 8360044042 5410019517 9340004128 8360048811 7280047913 3880082957 3850014250 8870061926 2730034093 9780483698 8590481386 3220028265 7880051309 7340025114 8010325493 7070019992 3770035021 6000019233 430040229 4700023376 7700014344 3340067182 4610033865 3430038363 4260042807 9520017328 7710043322 7050072699 8770030070 1260047651 3330167268 7580017123 2230022522 1290030680 3240348638 6170393931 1620051641 9950013564 8370174994 4620285111 4660021553 ÖNAYSAN METAL SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ. YENİŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI GÜMÜŞHACIKÖY BELEDİYE BAŞKANLI TEKEREKOGLU TEKSTIL SANAYI VE TICARET A.Ş. ESRA INS.MADEN.LTD.STI ADALAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI BAYER PLASTIK TÜP AMBALAJ SANAYI VE TIC A.Ş. GÜNKOL GÜNES ENERJISI VE KLIMA SAN.AS. GERZE BELEDİYE BAŞKANLIĞI IĞDIR BELEDİYE BAŞKANLIĞI BEYAZ LOJISTIK DEPOLAMA TASIMACILIK SANAYI TICARET LTD.ŞTİ. OBA TEKSTIL KONFEK SAN. TIC. LTD.ŞTİ. GEYVE BELEDİYE BAŞKANLIĞI OSEL ILAÇSAN VE TIC A.Ş. KIRAÇ BELEDİYESİ KANDIRA BELEDİYE BAŞKANLIĞI BÜYÜKECELİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI TEKSER INSAAT SAN VE TIC A.Ş. KAZAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI YALOVA BELEDİYE BAŞKANLIĞI TEKSTIPLIK SANAYI VE TICARET ANONIM ŞTİ. PERŞEMBE BELEDİYE BAŞKANLIĞI GAMA REKLAM SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ. FATİH BELEDİYE BAŞKANLIĞI UKI ULUSLARARASI KONFEKSIY IMALAT VE TICARE A.Ş. DEGIRMENDERE BELEDİYE BAŞKANLIĞI EDE DEMIRÇELIK PAZARLAMA SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ. TRIO GÜVENLIK SAN VE TIC LTD. ŞTİ. DÜNYA HALI A.Ş.. ŞEREFLİKOÇHİSAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI RAKS ELEKTRONIK SAN.VE TIC.A.Ş. SEKER TEKSTIL TURZ.SN.VE TIC.LTD.ŞTİ. PSC ULUSLARARASI PAKETLEME HIZ MLZ TIC ITH IHR LTD. ŞTİ. ERZİNCAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI KUTSALTEKS TEKSTIL SANAYI VE TICARET ANONIM ŞTİ. AKYAZI BELEDİYE BAŞKANLIĞI IGSAS ISTANBUL GÜBRE SANAYI A.Ş. SİİRT BELEDİYE BŞK. ENDER ÇIKOLATA SEK.GIDA SAN.TIC.A.Ş. HENDEK BELEDİYE BAŞKANLIĞI ERDEK BELEDİYE BAŞKANLIĞI GÜNAK KONFEKSIYON TEKS.SAN.LTS.ŞTİ. YESIM TEKSTIL SAN.A.Ş. DEMIR ÇELIK ISLETMESI A.Ş. ÖZSER KONFEK TEKSTIL SAN VE TIC LTD. ŞTİ. TÜRKELİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI AYVALIK BELEDİYE BAŞKANLIĞI ELSAN ELEKTR ELEKTRON SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ. SEDA GIYIM SAN VE TIC A.Ş. KURAS TURIZM PAZARLAMA VE TIC.A.Ş. BAFRA BELEDİYE BAŞKANLIĞI EDIP SERAMIK SOFRA MALZEMELERI PAZARLAMA SAN.TIC.LTD.ŞTİ. MERDAL TEKSTIL INSAAT SAN VE TIC.LTD.STI PAYAS BELEDİYE BAŞKANLIĞI YÜKSEL TEKS.TIC.SAN.A.Ş. TSG GRUP GÜVENLIK HIZM SAN VE TIC LTD. ŞTİ. HEY TEKSTIL ÖRME SANAYI VE TICARET ANONIM ŞTİ. ISPARTA BELEDİYE BAŞKANLIĞI 3.739.357 TL 3.719.042 TL 3.674.708 TL 3.661.023 TL 3.633.157 TL 3.630.665 TL 3.627.625 TL 3.576.686 TL 3.561.660 TL 3.552.289 TL 3.541.886 TL 3.530.414 TL 3.526.358 TL 3.523.629 TL 3.385.942 TL 3.343.882 TL 3.287.691 TL 3.284.324 TL 3.261.903 TL 3.252.937 TL 3.204.205 TL 3.135.528 TL 3.094.337 TL 3.075.066 TL 3.074.717 TL 3.016.596 TL 2.995.896 TL 2.976.008 TL 2.949.789 TL 2.943.135 TL 2.926.632 TL 2.922.830 TL 2.905.112 TL 2.900.975 TL 2.900.742 TL 2.891.817 TL 2.888.696 TL 2.830.000 TL 2.809.309 TL 2.804.576 TL 2.747.560 TL 2.721.470 TL 2.614.729 TL 2.555.090 TL 2.523.638 TL 2.484.229 TL 2.473.615 TL 2.440.181 TL 2.434.242 TL 2.430.502 TL 2.429.645 TL 2.403.383 TL 2.356.559 TL 2.341.825 TL 2.336.006 TL 2.317.106 TL 2.311.173 TL 2.309.586 TL Eur newsport 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 1780075135 8800036962 7580018288 70040474 7790032962 3540025539 3320040598 7520036757 5630002363 8810006115 3880206654 5440121097 13706348260 7210020616 3300025752 9370051873 2060656324 3250032764 5240070072 1620052601 7350047096 4630016512 1620051888 6310032593 2320044654 9510034766 4620002451 910016287 3300064091 5180043433 2070012288 5650063588 3950080810 3100028639 1340025576 6850048358 1620052707 3230031429 8360078979 1620049768 90077526 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 5760027312 5630171136 8690026849 5910024264 5360032455 6200028079 1310637760 1780619661 8590402971 8320003822 6240060118 80033350 6080101472 4800011337 8700039587 7290013717 BODRUM BELEDİYE BAŞKANLIĞI TÜRKOGLU BELEDİYE BAŞKANLIĞI SEDA YEMEK SANAYI VE TIC.LTD.ŞTİ. ÜÇYILDIZ OTOM.AV.SILAHLARI VE INS.SAN.LTD. SÖNMEZ MER.SAN.LTD.STI ERFELEK BELEDİYE BAŞKANLIĞI ELMADAĞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI SPS SATIS PROMOSYON SERVIS.SAN.TURIZM TIC.LTD.ŞTİ. KİLİMLİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI TÜRKSA MAKINA VE YEDEK PAR SAN VE TIC A.Ş. FILTRE SANVE TIC A.Ş. KEMER GOLF VE TURIZM ISLETMECILIGI YAPI SAN TIC A.Ş. SERKAN POLAT PAMUKOVA BELEDİYE BAŞKANLIĞI EXSPRESS KARGO TIC.LTD.ŞTİ. YAPRAK PLASTIK SAN.TIC.LTD.ŞTİ. CEREN MODA TEKS SAN VE TIC LTD. ŞTİ. EFES SERAMIK SANAYI VE TICARET A.Ş. KARS BELEDİYE BAŞKANLIĞI DERİK BELEDİYE BAŞKANLIĞI SEFERİHİSAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI IHSANIYE BELEDİYE BAŞKANLIĞI SAPANCA BELEDİYE BAŞKANLIĞI NEVSEHIR BELEDİYE BAŞKANLIĞI ÇAY BELEDİYE BAŞKANLIĞI YEŞİLLİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI HESKIM HES KIMYA SAN.VE TIC.A.Ş. ASYA TUR.TURLAR VE TURISTIK YAT.A.S ELAZIG BELEDİYESİ KARAMÜRSEL BELEDİYE BAŞKANLIĞI CEYHAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI KOCAALİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI GIMSAN BAGLANTI ELEMANLARI SAN. TIC. A.Ş. DOMSAN A.Ş. BALA BELEDİYE BAŞKANLIĞI ÖZEL BASARI OKUL VE DERSHANE ISL.TIC.LTD.ŞTİ. SAVUR BELEDİYE BAŞKANLIĞI DÜZİÇİ BELEDYE BAŞKANLIĞI TEKSTILYATEKSTIL TERBIYE ISL.LTD. ŞTİ. DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI AĞARLAR TEMİZLİK GIDA TURİZM İNŞAAT VE ÖZEL SAĞLIK HİZMETLERİ SANAYİ TİCARET LTD ŞTİ. KONCAM KRISTAL CAM SAN.TIC.AS. KİLİS BELEDİYESİ TURAN LTD.ŞTİ. KULLAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI KAYALAR INS.TIC.VE SAN.A.Ş. METKON METAL KONS.SAN.TIC.A.Ş. BAHADIR INSAAT MÜHENDISLIK TAAHHÜT VE TICARET A.Ş. YILDIZ IPLIK SAN.TIC.ŞTİ. TRIO TURIZM GÜVENLIK SISTEMLERI VE YÖNETIM DAN. TIC.LTD.ŞTİ. EMPATI YAYINLARI PAZ.VE DAGITIM YAY.MAT.REK.SAN.TIC.LTD.ŞTİ. MURATCAN GIDA TURZ.SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ. ADIL BOZ TEKSTIL SAN VE TIC A.Ş. MEHMETOGLUIÇ VE DIS TICARET A.Ş. IREM TEKSTIL SAN VE TIC.AS. TURGUTLU BELEDİYE BAŞKANLIĞI PETPOSAN AKARYAKIT TIC A.Ş. 2.292.761 TL 2.280.010 TL 2.273.930 TL 2.262.625 TL 2.249.534 TL 2.241.129 TL 2.211.992 TL 2.179.939 TL 2.169.555 TL 2.165.588 TL 2.160.322 TL 2.156.668 TL 2.155.086 TL 2.155.007 TL 2.144.022 TL 2.141.583 TL 2.135.551 TL 2.120.350 TL 2.113.755 TL 2.111.852 TL 2.098.844 TL 2.093.015 TL 2.090.716 TL 2.089.047 TL 2.080.429 TL 2.066.161 TL 2.061.243 TL 2.047.394 TL 2.044.495 TL 2.012.981 TL 2.011.325 TL 2.003.509 TL 1.986.052 TL 1.969.554 TL 1.966.890 TL 1.955.073 TL 1.947.038 TL 1.921.262 TL 1.905.262 TL 1.896.315 TL 1.886.660 TL 1.879.668 TL 1.878.203 TL 1.858.081 TL 1.853.640 TL 1.853.516 TL 1.851.874 TL 1.846.995 TL 1.837.433 TL 1.834.685 TL 1.832.947 TL 1.829.110 TL 1.809.896 TL 1.806.071 TL 1.804.030 TL 1.801.283 TL 1.784.449 TL 194 195 196 197 198 199 200 201 202 840061271 4120300547 9240032119 1620057496 5200007934 3320065014 1880055410 7370249211 1020414638 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 4840013148 7200006476 1780048877 7430406012 2640028529 1620052898 7340025084 2740537847 3810056732 7330371741 7320496064 4880049616 3240355734 8900031556 2160166773 1080006833 3890006679 1310057706 1620054026 7710038309 8590416219 1620052426 9880038545 7840021070 9010156306 2140386888 4630021405 1620049156 5580566503 7350265300 9050215056 1980013737 50019012 100031126 8620244699 2520000791 9820046363 1680006708 8380057042 6160040121 9510032483 6440082810 8980059755 2330013254 2590051864 7690460302 9830152726 9950032850 ARSLANLI ÖRME SAN.VE TIC.A.Ş. GÜÇLÜ AHSAP ÜRÜNLERI VE PVC SAN.TIC.A.Ş. VEFATEKS DÖSEMELIK KUMAS SAN VE TIC A.Ş. REYHANLI BELEDİYE BAŞKANLIĞI KARAPINAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI GÖLCÜK İHSANİYE BELEDİYE BAŞKANLIĞI MUDANYA BELEDİYE BAŞKANLIĞI SAGA HAVA TASIMACI A.Ş. ATLANTIS SOSYAL HIZMET ORGANIZASYONLARI VE DANISMANLIK TIC LTD. ŞTİ. NARLIDERE BELEDİYE BAŞKANLIĞI PAKSOY TIC.SAN.A.Ş. ADANA BIRTEM TEMIZLIK GÜVN ILAÇL MAK ARAÇ LTD. ŞTİ. SEMA SAGLIK ÜR.TEKS.SAN.TIC.LTD.ŞTİ. ÇUKUROVA INSAAT SANAYI VE TICARET A.Ş. GÖLPAZARIBELEDİYE BAŞKANLIĞI RAKSEV RAKS.ELEKTRIKLI EV ALETLERI SAN. SANCAKTEPE BELEDİYE BAŞKANLIĞI EŞME BELEDİYE BAŞKANLIĞI PTS TASIMACILIK VE DENIZCILIK SAN TIC LTD.ŞTİ. POLI GRUPTEMIZLIK PERSONEL ORG VE ISL HIZ TIC LTD. ŞTİ. KAHVECI KARDESLER GIDA SANAYII VE TICARET LTD. ŞTİ. SS EDALI KONUT YAPI KOOP BASK ULUSLARASI ÇOCUK ÇARSILARI A.S CUMAYERİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI AYAŞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI KOZA YÖNETIM VE SERVIS A.Ş. BAHÇECİK BELEDİYE BAŞKANLIĞI FERİZLİ BEEDİYE BAŞKANLIĞI SISTEM YAPI INSAAT VE TIC.A.Ş.KONUT INSAATI TRIO GÜVENLIK HIZMETLERI LTD.ŞTİ. GÜVENLIK HIZMETLERI EMET BELEDİYE BAŞKANLIĞI YUVACIK BELEDİYE BAŞKANLIĞI SUSURLUK BELEDİYESİ UZMAN TEMIZLIK KIMYA GIDA NAKL SAN TIC LTD.ŞTİ. COSKUN TEKSTIL SAN VE DIS TIC LTD. ŞTİ. HITIT SERAMIK SANAYI VE TICARET A.Ş. DEVREK BELEDİYE BAŞKANLIĞI KIRMIZI ILETISIM TIC LTD. ŞTİ. SECURINETGÜV.SIS.TEMIZ.PEYZAJ TUR.VE DAN.HIZ.SAN.TIC.LTD.STİ. ÜÇYILDIZ SILAH SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ. CAN INSAAT ENDÜSTRISI TIC LTD.ŞTİ. AIR ANATOLIA ANADOLU HAVACILIK A.Ş. AHLAT BELEDİYE BAŞKANLIĞI TUNCA HAVACILIK A.Ş. ÇINARCIK BELEDİYE BAŞKANLIĞI YOZGAT BELEDİYE BAŞKANLIĞI BEYTAS BEYKOZ BELEDİYESİ HALK PAZ ISL TIC A.Ş. YIGIT DEMIR ÇELIK VE ALÜMINYUM PAZARLAMA SAN TIC LTD.ŞTİ. MERCAN MERMERCILIK SAN.TIC.ITH.IHR.A.Ş. YEŞİLKÖY BELEDİYE BAŞKANLIĞI OPSAN ORJINAL SAÇ PARÇA SAN.TIC.AS. UYGUR BELEDİYE BAŞKANLIĞI ÇBS BOYA VE VERNIK SAN A.Ş. ÇOĞULHAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI SINANMISLAR ENDÜSTRI OTOMOTIV SAN TIC A.Ş. YÖN GÜVENLIK HIZMETLERI SAN.TIC.LTD.ŞTI YÜREGIR BELEDİYE BAŞKANLIĞI 1.784.290 TL 1.779.609 TL 1.776.010 TL 1.765.151 TL 1.752.379 TL 1.750.405 TL 1.749.352 TL 1.742.173 TL 1.739.416 TL 1.736.542 TL 1.725.117 TL 1.720.194 TL 1.709.067 TL 1.704.494 TL 1.698.114 TL 1.694.404 TL 1.644.971 TL 1.631.570 TL 1.625.588 TL 1.622.052 TL 1.618.429 TL 1.611.695 TL 1.606.926 TL 1.600.695 TL 1.594.011 TL 1.592.976 TL 1.587.623 TL 1.571.066 TL 1.569.338 TL 1.566.934 TL 1.562.718 TL 1.562.640 TL 1.560.706 TL 1.553.791 TL 1.553.626 TL 1.550.953 TL 1.546.745 TL 1.544.459 TL 1.540.523 TL 1.538.348 TL 1.537.887 TL 1.537.232 TL 1.532.264 TL 1.530.330 TL 1.528.492 TL 1.526.715 TL 1.519.343 TL 1.503.753 TL 1.498.562 TL 1.493.196 TL 1.481.714 TL 1.478.188 TL 1.477.446 TL 1.469.830 TL 1.465.135 TL 1.460.015 TL 1.458.413 TL 31 Eylül 2012 Eur newsport Mimarlık ve şehirciliğin çok kritik ve hassas bir konu olduğunu vurgulayan Hakan Kıran: lkemizde en çok tartışılan mimarlardan biri kimdir diye bir soru yöneltsek hiç kuşkusuz ortalamanın üzerinde bir tercihle Hakan Kıran ismi zikredilecektir. Tartışılır konumda olmak, tanınmak için uygulanan bir yöntem mi yoksa meyve veren ağaç taşlanır misali bir durum mu olduğunu Hakan Kıran’a sorduk. Haliç Metro Geçiş Köprüsü Projesi çok tartışıldı ve bu tartışmaların sonucunda siz eserinizi hayata geçirmek üzeresiniz. Süreç ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz? 2005 yılında başladık ve aradan yedi yıl Ü geçti. Bununda normal bir süreç olduğunu düşünüyorum. Dünyada da bu tür yapıların yapımı sırasında tartışılan hususlar olur. Bu tartışmaların yararlı yanları vardır ve bunlardan faydalanmak gerekir. Ancak bizi bu süreçte üzen haksız eleştiriler olmuştur. Geçmişte yapılan röportajlarda konudan bahsederken aktarımlarınızdan eleştirilerin rahatsızlık verdiği hissedilebiliyordu. Bugün konuya daha dışarıdan bakabildiğinizi gözlemliyoruz. Ancak o dönemde bu kadar agresif ve önyargılı yaklaşımları anlamakta da güçlük çektiğimizi belirtmekte fayda var. Türkiye’nin şehircilikte ve mimarlıkta geldiği noktaya bakarsak bahsettiğimiz durumu anlamak daha kolaylaşıyor. Me- deniyetin gelişimi içerisinde önemli bir coğrafyada olmamıza rağmen bahsettiğimiz alanlarda geri kalmamız üzerinde düşünülürse bu konuyu anlamlandırabilmemiz daha kolay olur. Bu geriliğe sebep olan zihniyetin ‘bundan daha iyisi yapılamaz, yapılabilseydi biz zaten yapardık’ düşüncesi, ülkemizde meşru bir noktadadır. Bu açıdan bakıldığında yapmayan yapmadığını kabul ederek sizinle mutabakat sağlamaz. Yapılanların yapıldığını, diğerlerinin ise yapılmaması gerektiğini ifade eder. Bizim yedi yıllık mücadelemiz içerisinde aktarımlarımız oldu, fakat dinletemedik. Bizi dinlemediler. Projemize bakmadılar. Sürekli bir iftira atma hali ile karşı karşıya kaldık. Bir sürü iftira atıldı. Önce beni topa tuttular sonra bu işi benim yapmadığımı, yabancıların yaptığını ya da bunun dünyanın her yerinde olan basit bir yapı olduğunu ifade ettiler. Yani bazen yok gördüler, bazen küçük gördüler, bazen de akla sığmayacak yöntemlere başvurdular. Mesela UNESCO kararı çıkınca, bu kararı yanlış tercüme ederek ortalığı velveleye verdiler. İnanılmaz bir enerji sarf ettiklerini düşünüyorum. Eğer bu enerjiyi şehre bir şeyler verebilmek adına harcasalardı inanıyorum ki önemli işler başarabilirlerdi. Bugün şehir ile ilgili bir sürü değişimin dönüşümün yaşandığı bir dönem yaşanıyor. Bu yaşanan süreçte kafa karışıklıklarına şahit oluyoruz ve bu bizimle uğraşan bu insanların bugün, önde, kamuoyunu aydınlatıcı roller üstlenmemelerini anlayamıyorum. Ortada görünmüyorlar. Siz şehir ile ilgili eleştirilerinizi yapıyorsunuz ve alternatif yaklaşımlarınızı da kamuoyu ile paylaşıyorsunuz. Örneğin Çağlayan’daki adalet sarayı ile ilgili önemli eleştirileriniz vardı. Evet eleştirilerimiz oldu ve olmaya da devam ede- cek. İstanbul bugün farklı kurumlar tarafından değiştiriliyor. Ben İstanbul’un değişimine karşı değilim. Geçmişte bu değişimi yapacak otorite ve para yoktu, bugün ikisinin de olduğu bir dönem yaşanıyor ve bu yeni dönemde otoriteyi elinde bulunduran kesim yanında kimseyi bulamayınca kendi başına bir şeyler yapmaya çalışıyor. Çünkü doğruyu yapacak beynin bu ülkede olmadığını görüyorsunuz. Kısmen olanlarda odalar vasıtası ile enerjilerini siyasi duruşlar sergilemek adına harcadılar. Bu ülkede devletin ekonominin içerisinde çok belirleyici olmasından dolayı bahsi geçen insanlar, ekonomik kaygılarla siyasetin içerisinde olmayı tercih etmiş olamazlar mı? Olabilir ama yapılanlar sonrasında sonuç ortadadır. Bir başka açıdan bakarsak Başbakan’ın Cemevi ile ilgili yaptığı ‘ucube’ açıklaması sonrası insanlar olayı mimari açıdan değerlendirmek yerine siyasi söylemlerle olayı farklı boyutlara çekti. Sonuç olarak şehircilik ve mimarlık açısından herkesin doğru yapması gerekliliği ortaya çıkıyor. Maalesef bizim son elli yılımızdaki yaklaşım hiçbir şey yapmama yönünde oldu ve bu insanlar kendilerine göre oluşturdukları üç beş tane sahte değer üzerine bu yaklaşımı hakim kıldılar. Bugün milyarlarca dolarlık binaların yapıldığı bir şehirde, mimarlık ve şehircilik açısından önemli eserlerin ortaya çıkarılması gerekmez miydi? 33 Eylül 2012 Eur newsport Yapılan binalarda sosyal, kültürel değerlerin varlığından bahsedilemiyor. Her yerde prototip binalar yapılıyor. Ancak ödüllü birçok projeler var. Söylediklerinizle bu durum bir tezat oluşturmuyor mu? Bu ödülleri küçümsemek için söylemiyorum ama Türkiye artık bir pazar ve bütün dünyada bu pazardan faydalanmaya çalışıyor. Bu ödüllerinde bir piyasası var. Bu kadar ödül alıp da dünyada sözü geçen bir mimarlık ve şehircilik yapınız yoksa bunda bir terslik var diyebilirim. Mimarlıkta esas ödül günü değerlendiren bir şey olamaz. Ülkemizde ödülü Mimar Sinan almıştır. Yapıları zamana meydan okumuş ve birer eser olmuştur. Mimarlık ve şehircilik çok kritik ve hassas bir konudur. Mimarlık ve şehircilik, para, reklam, politik güçle bir yere getirilemez. Zengin bir adam olabilirsiniz, politik güç sahibi biri olabilirsiniz, ünlü bir mimar olabilirsiniz ancak eserinizle tarihe atılmış bir imza olamazsınız. Onu zaman gösterir Zamana meydan okuyacak eserler bugün yok mu? Tekil olarak elbetteki vardır. Ancak sorun bizim genel olarak bir tarzımızın olup olmamasında. Bunları da cepheleri cam ile süsleyerek ortaya çıkaramazsınız. İstanbul’da bir tarzdan bahsedemeyiz. Anadolu’da da devlet eli ile yapılmış binaları, özel sektör eli ile yapılmış binaları incelediğimizde bir tarzımızın olduğu söylenemez. Son dönemde yapılan adalet saraylarında bir tarzdan bahsediliyordu. Ben göremedim açıkçası. Birkaç Selçuklu motifi koyarak olmaz bu işler. Bir düşünsel alanın meydana getirdiği ortak hususlardan bahsediyorum. Bugün yaşadığınız yerlere bakın, sizin yaşamınızın parçası olarak geliştirilen mekânlardan ve yerlerden mi bahsediyoruz yoksa bir yerlerden kopyalanıp yapıştırılan yabancısı olduğumuz mekânlardan mı bahsediyoruz. Bugün yüksekte yaşayıp aşağıya bağıramamanın sizde bir olumsuzluk yaratması gibi bir problemle karşılaşıyorsanız bu çocuğunuzu da şekillendirecektir. Aktardıklarınızdan yüksek binalara karşı olduğunuz sonucuna varabilir miyiz? Yüksek binada yapabilirsiniz alçak bina da yapabilirsiz. Örneğin yaz günü yün kazak giyilir mi? Elbetteki 34 Eylül 2012 giyilmez. Fakat buradan yola çıkarak yün kazağa karşı olmamız mümkün olabilir mi? O nedenle kavramlara karşı olmak gibi bir düşünce bence yanlış. Buradan yola çıkarak Erzurum’u ele alalım. Erzurum dümdüz bir ova üzerine kurulmuş bir şehir. Bu bomboş alanda TOKİ betonarme, kötü sıvalı, küçük küçük pencereleri olan, sanki alan problemi varmış gibi birbirine bitişik sekiz on katlı binalar yapmış onları da garip renklere boyamışlar. Buradan yola çıkarak şu soruyu rahatlıkla sorabiliriz. Hangi bölgenin geleneksel kültürel öğeleri kaldı? Herkes yüksek bir bina yapma peşinde. Bizim siyasetçilerimizde bizim kültürümüzden çıkmış insanlar onların da bir vizyonu yok onlarda en kolay geçmişine sığınıyor ya da en kolayı Avrupa’da gördüğü binaları istiyor. Taksim Meydanı’nın Yayalaştırma Projesi ile ilgili önemli açıklamalarda bulundunuz. Açıklamalarınızda tartışılacak birçok husus ve birilerinin hoşuna gitmeyecek unsurlar var. Bir açıdan bakıldığında Metro Haliç Geçiş Köprüsü Projesi ile ilgili tartışmalar bu kadar sizi yormuş ve suskun bir dönem geçireceğiniz düşünülürken, bu açıklamaları yapınca, acaba Hakan Kıran tartışılmak mı istiyor sorusu gündeme geliyor. Tartışılmak mı istiyorsunuz? Ben yaşayacağımız üç beş günümüz kaldıysa o sürede bir eser bırakmanın peşindeyim. Yapabilirim yapamam ama böyle bir amacım var. Ancak tartışılması gereken ben olduğumu düşünmüyorum. Ben söylemlerimde doğru kurallar çerçevesinde akıl birliği yapılması için uyarılarımı yapıyorum. Ancak böyle bir kültür olmayınca sizin söylemleriniz tartışılır hale geliyor. Taksim konusunda uyarılarımı yaptım. Eğer eskiyi uyandıracaksak The Marmara, AKM, Hilton, orduevi gibi yenilerin orada olmaması gerektiğini söylüyorum. Çünkü yapılan yeniler eski ile uyumlu yapılmamış. Bizim yaptığımız köprüde tüm yarım adayı düşünerek bir yorum yaptık, başarılıdır, başarısızdır ona tarih karar verecek. Kışla orada olsaydı belki de diğer binalar ona göre yapılır ya da yapılmazdı. Tarihi binaların olduğu yerlerde modern binalar yapılır. Ancak yeni binalar yapıldıktan sonra yeni binaya göre eski bir bina yapmak pek akıl karı bir iş değildir. Yapılan şeyin bir diğerini yok etmemesi lazım, esas üzerinde durulması gereken anlayış budur. Yeni yapılan Park Otel’de adaya zarar vermekte midir? Aslında orası yeni yapılan bir yer değil. Orası Türkiye’de yaşanan akıl tutulmasına güzel bir örnektir. Oranın birkaç katını yıktırdılar. Şimdi kütleye bakın siluetten kocaman bir kütle orayı bozuyor. Bana göre yerine ince narin yüksek bir bina yapılsaydı bu yapılandan daha iyiydi. Şuanda oranın belli bir oranda yıkılması şehircilik açısından bir kazanım değildir. Alman Konsolosluğu’nun hizasını aştırmayınca her şeyin halledildiğini düşünmek oldukça yanlış bir bakış açısıdır. Bizde bir şeye karşı olma konusunda çok iyiyiz ancak onun yerine daha iyisini koyma konusunda sıfırız. Kentsel dönüşüm ile ilgili çokça konuştuğumuz bir dönem yaşanıyor ve bu dönemin bir fırsat olabileceği gibi yanlış uygulanması halinde bizi bir felakete sürükleyeceğini söyleyenler var. Sizin bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? Bugün bilimsel bakıldığında ne ekolojiye, ne kültürel değerlere, ne sosyal değerlere uygun binalar üretmiyoruz. Bakın bölgesel olarak hayvan barınakları bile değişirken her yerde aynı projeyi uygulamaya çalışmak insanlarımızı mutsuz edecektir. Düşünün Ege’de, Karadeniz’de veya İç Anadolu’da hayvanlarınıza aynı barınağı yaparsanız aynı oranda onlardan süt almayı bekleyemezsiniz. Hayvan bile bunalıma girer. Bir bina yaparken doğa şartlarının hepsi önem kazanmaktadır, bugün yapılan binalarda bunların hangisine dikkat edilmektedir? Bu bahsettiğimiz hususlar neticesinde TOKİ ile ilgili iyi bir şeyler duymadığımızı ve bu noktada eleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ben size katılmıyorum. Sadece TOKİ’yi eleştirerek bir yere varamayız. Bakın bugün milyar dolarlık projelerden bahsediliyor, onlarda da bu bahsettiğimiz hususların olmadığını göreceksiniz. Yapılacak dönüşüm çalışmaları sonrası gecekonduları arar pozisyona gelirsek, kötü bir son olacağı kanısındayız. Size bu konuda katılıyorum, bu konuda yaşanmış bir örnekte mevcuttur. Ankara’da havaalanı yolu üzerinde gecekondular yıkılarak kentsel dönüşüm adı altında yeni binalar yaptılar. Birkaç Anadolu motifi ile yüksek binalar yapılmaya çalışılmış. Bir tercih hakkımız olsa, tepeyi saran gecekonduları tercih ederim. Gayet doğal bir yapılaşmaydı. Buradan gecekondular iyidir anlamı çıkmasın, şimdi yapılan kimliksiz binalarla kıyaslayınca eski binaları tercih edeceğimizi ifade ediyorum. Sizin birde yatırımcı kimliğiniz var. Yaptığınız yatırımlarla da fark yaratmak istediğinizi biliyoruz. Para kaygısının dışında kaygılarınızda var. Bu durumun size ekonomik bir artı olarak yansıyacağınızı düşünüyor musunuz? Biz yaptığımız uygulamalarda insan için ne gerekiyorsa hayata geçirmeye çalışıyoruz. Ancak bunun bize dönüşü olur mu? Onu bilemiyorum, ancak yaşadığımız ülkede ata evi kavramının ortadan kalması konusunda kaygıları olan biriyim ve yapmak istediğim yaşam alanlarında da ticari bir yaklaşım yerine insanın alıp satmak amacı ile aldıkları evler yerine çocuklarına bırakacakları binalar yapmak arzusundayım. I Eur newsport Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç: İstanbul sadece Türkiye’ye değil, dünyaya ait bir kenttir İstanbul’da olması gereken şekilde kentsel dönüşüm yapmalısınız diyen Şükrü Genç, “Öncelikle İstanbul’un sadece size ait olmadığını bileceksiniz. İstanbul sadece Türkiye’ye değil, dünyaya ait bir kenttir ve siz İstanbul’un dünya kenti olduğu mantığıyla sorunlarını çözmezseniz, Türkiye’nin sıradan bir şehri olur ve buna bizim hakkımız yoktur. İstanbul’da yapılacak her projeyi dahi uluslararası arenada bazı kurumlara sormamız gerekiyor. 15 milyonluk İstanbul’a 50 milyon turistin gelmesini istiyorsak böyle davranmalıyız.” 36 Eylül 2012 lkemizde sosyal demokratların iş yapamadığı, proje üretemediği veya halkla bütünleşemediği eleştirilerine Sarıyer’de yaptığı projelerle cevap veren Şükrü Genç, Sarıyer’e hak ettiği değeri kazandırmak için çalışıyor. Farklı kültürleri bir arada barındıran Sarıyer’de öncelikli amaçlarının ortak yaşam alanları oluşturmak olduğunu ifade eden Sarıyer Belediye Başkanı inşaat mühendisi Şükrü Genç, bu amaç doğrultusunda yaptığı çalışmalarla ilgili dergimize bilgiler verdi. Sayın Genç, üç yıldır Sarıyer gibi zor bir bölgemizde yerel yöneticisiniz. Öncelikle Sarıyer ile ilgili hedeflerinizi aktarır mısınız? Temel hedefimiz toplum barışı ve huzuru için çalışmaktır. Zaten yerel yönetimlerin ve buradaki yöneticilerin de hedefi böyle olmalıdır. Sarıyer açısından baktığınızda burada çok lüks AVM’ler var. Bazı vatandaşlar alışveriş yapıyor, bazıları vitrinlere bakıyor, bazı vatandaşlar ise vitrinlere dahi bakamıyor. Önemli olan tüm bu insanları barış ve huzur içinde yaşacakları ortak yaşam alanları oluşturmanızdır. Bu iş de yerel yönetimlerin üstüne düşer. Siz yerel yönetim yöneticisi olarak bu insanların hepsine ne kadar fazla ulaşabilirseniz, bu insanları bir araya getirebilirseniz yapmak istediğiniz hedeflerinize de o kadar yaklaşabilirsiniz. Sarıyer Belediyesi olarak biz de böyle bir yerel yönetim anlayışı içinde farklı alanlar oluşturmaya çalışıyoruz. Bu doğrultuda semt evlerimiz var herkesin gelebildiği ve yine sosyal olanakları kısıtlı insanların sorunlarını çözebildiğimiz yaşam evlerimiz var. Yine sosyal sorumluluk projesi olarak üstlendiğimiz Sarıyer’de okuma yazma bilmeyen on bin kadınımız için yürüttüğümüz çalışmalar var. Bu çalışmalarla insanları geleceğe hatta kentli olmaya hazırlamaktayız. Bir açıklamalarınız kentsel dönüşümün de gerçek ruhu. Kentsel dönüşüm sadece binaların dönüşümü değildir. Kent olmanın bazı kriterleri vardır. Altyapı sorunlarının çözüldüğü, yeşil alanlarının ve ortak kullanım donatı alanlarının oluşturulduğu, sadece bina değil toplumun kültürel özelliklerini de yansıtan konutlar üretmeliyiz. Ü Çünkü biz toplum olarak ataerkil aile yapımız devam ediyor. Dolayısıyla bir arada yaşamayı mutlaka çözmek zorundasınız. Siz Türkiye’de kent oluşturmak istiyorsanız, Paris’teki kentsel değişimle aynı ölçüleri kullanamazsınız. Bizim farklı kültürlerimiz vardır, buna uygun hareket etmelisiniz. Kentsel dönüşüm açısından ifade ettiğiniz bilgiler çok önemlidir. Fakat ülkemizde böyle algılanmıyor. En son Ankara’da yapılan kentsel dönüşümde birçok insan gecekondu halinin daha iyi olduğunu ifade etti. Kentsel dönüşüme sadece ekonomik açıdan baktığınızda veya konutların dönüşümü açısından baktığınızda, insanların orada yaşamasını imkânsız hale getirirsiniz. Sosyal yapıyı oluşturmadığınız zaman kentsel dönüşüm yaptığınız bölgeye eskiden oturan insanlar değil sadece parası olan insanlar gelecektik. Bu durumda toplumda yabancılaşma ve erozyon başlar. Bu nedenle kentsel dönüşümlerde bu yapıya çok dikkat etmek gerekiyor. Siz kentsel dönüşümü Paris’teki örneklerle yapamazsınız dediniz fakat bugün Avrupa’da yapılan kentsel dönüşümler örnek alınıyor. Bizim Avrupa’da kardeş belediyelerimiz var. Oralara gittiğimizde tüm alt yapı çalışmaları bitmiş, konutlar bitmiş. Hiçbir problemle karşılaşmıyorsunuz. Fakat oradaki en büyük eksiklik sosyal problemlerdir. Yan dairede biri öldüğü zaman üç gün sonra kokması nedeniyle anlaşılıyor. Bu nedenle biz de aynı hataları yapmamalıyız. Bunları dikkate almadığınız zaman bir gün kentin merkezi ve kentin çevresi diye oluşan yanlış şehirleşme ortaya çıkar. Bunun sonucu da varoş dediğimiz şehrin kenar mahallelerinin sürekli baskısıyla karşı karşıya kalırız. Böyle bir durumla karşılaşmamak için kentsel dönüşümü yaptığınızda buralarda da değişik gruptan insanların yaşamasını ve bu Eur newsport insanlar arasındaki barışı da sağlamanız gerekmektedir. Bunun için Sarıyer’de kentsel dönüşümün amacı burada yaşayan insanların yaşamlarına devam edebileceği bir kentsel dönüşüm yapmaktır. Bunu yapmak zorunluluğumuz bulunuyor. Kentsel dönüşümün en önemli ayağı olarak finans kaynağı ifade ediliyor. Bu açıdan bakacak olursak ifade ettiğiniz yapıyı gerçekleştirebilecek kaynaklarımız var mı? Biz kentsel dönüşümle ilgili bölgemizde ciddi bir çalışma yaptık. Bu işin paydaşları diye adlandırarak ekonomik analiz yaptık. Burada paydaşlar, şu anda burada yaşayan yurttaşlar, sonrasında arazi sahipleri, bu işin üstlenicisi müteahhit ve Sarıyer Belediyesi olarak ayırdık. Tüm bunları topladığımızda ortaya çıkan maliyeti değeri ile karşılaştırıldığında artı bir değer oluşuyor. Çünkü Sarıyer bu açıdan çok değerli bir bölgedir. İstanbul’un herhangi bir bölgesinde 100 bin TL’ye mal ettiğiniz bir konutu 150 bin TL ile satabilirsiniz, fakat bu oran Sarıyer’de 600 bin TL olur. Burada önemli olan adil ve hukuk çerçevesi içinde oluşan ekonomik değeri dağıtabilmektir. Sarıyer ölçeğinde değil de İstanbul açısından bakacak olursak kentsel dönüşümü nasıl yapmalıyız? İstanbul’da olması gereken şekilde kentsel dönüşüm yapmalısınız. Öncelikle İstanbul’un sadece size ait olmadığını bileceksiniz. İstanbul sadece Türkiye’ye değil, dünyaya ait bir kenttir ve siz İstanbul’un dünya kenti olduğu mantığıyla sorunlarını çözmezseniz, Türkiye’nin sıradan bir şehri olur ve buna bizim hakkımız yoktur. İstanbul’da yapılacak her projeyi dahi uluslararası arenada bazı kurumlara sormamız gerekiyor. 15 milyonluk İstanbul’a 50 milyon turistin gelmesini istiyorsak böyle davranmalıyız. Çünkü İstanbul’un her bir taşının altında kültür var, her bölgesinde tarih var. Yeşil bina projeniz bulunuyor. Proje ile ilgili neler 38 Eylül 2012 söylemek istersiniz? Biz yönetim binası yapıyorsak ve dünyada da şu anda her alanda eko binalar, eko dünya veya eko şehir tartışılıyorsa o zaman biz yerel yönetim olarak böyle bir binayı mutlaka ve mutlaka hayata geçirmeliyiz. Enerjisini kendisinin üretebileceği, bunun yanında geri dönüşümün sağlandığı, her şeyin belli plan doğrultusunda yapıldığı, insana en fazla değerin verildiği projemizi hayata geçiriyoruz. Bu bina uluslararası bir kurumunun denetiminde yapılıyor. Burada bize sertifika verdiler ve biz bu sertifika kurumuna yeni kriterler ekledik. Bugün dünyanın herhangi bir yerinde bu sertifika ile yapılmak istenen yapıda bizim koyduğumuz kriterlerde gündeme gelecektir. CHP’li belediye başkanlarımızla görüştüğümüzde yaşadıkları sıkıntıları ifade ediyorlar. Bu açıdan yaşadığınız sıkıntıları aktarır mısınız? Yerel yönetimlerin yaptığı işler giderek azalıyor. Bugün Şehircilik Bakanlığının kurulması da yerel yönetim güçlerinin azaldığının en büyük göstergesidir. Eğer siz dönüşüm yapacaksanız bu konuda Şehircilik Bakanlığı tek başına karar vermemelidir. Yerel yönetimlerle birlikte hareket etmeleri gerekiyor. Diğer yönden de belediye başkanlarının hepsi farklı zorlukların içinde bulunuyor. Merkezi iktidardan farklı bir belediye olduğu için denetleme ve benzeri şeylerin üzerinde durmuyoruz. Biz bölgemize bir şeyler yapmak istediğimiz zaman böyle şeylerle karşılaşacağımız biliyorduk. Önemli olan buna rağmen bir şeyler üretebilmektir. Bugün İzmir’de metro çalışmaları yıllardır bitmiyor, fakat İstanbul’daki metro hattı iki yılda bitirilebiliyor. Projeleri incelediğinizde İzmir’de yapılan projeyle İstanbul’da yapılan proje arasında üç dört kat fiyat farkını görüyorsunuz. Bu tür sorunları bizler de yaşıyoruz. Fakat bu durum iş üretmemiz için engel niteliği taşımamalıdır. Bu nedenle bir planlama yaparken risklerinizi de göz önünde bulundurmalısınız.I Eur newsport TABA/AmCham Başkanı Ekim Alptekin: Ortadoğu’daki fikir ayrılıkları ABD ve Türkiye’yi ayıramaz! ABD Temsilciler Meclisi’ndeki çalışmaları ve uçak üreticisi Eclipse Aerospace’e yaptığı yatırımla kamuoyunun yakından tanıdığı Ekim Alptekin TABA/Amcham’in yeni başkanı oldu. Alptekin, “Ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda her iki ülke farklı politikalar izleyebilir ancak bu ticari ilişkilerimizi derinden etkilemez. Türkiye’de faaliyette bulunan 10 bin Amerikan firması, bu ilişkinin gücünün bir göstergesidir” dedi. 40 Eylül 2012 T ürkiye-Amerika ilişkileri denildiğinde akla gelen ilk sivil toplum kuruluşlarından olan Türk Amerikan İşadamları Derneği (TABA/AmCham), Haziran ayı’nda yaptığı seçimle yeni başkanını belirledi. Türkiye ve Amerika arasında ticari faaliyet gösteren firmaların ve temsilcilerinin üyesi olduğu dernek, Ekim Alptekin’le yola devam kararı aldı. Uzun yıllar Hollanda’da eğitim alan ve ardından Amerikan Temsilciler Meclisi’nde görev yapan Ekim Alptekin, iş dünyasının son dönemde dikkati üzerinde toplayan genç ve başarılı isimlerinden biri. Kamuoyu Alptekin’i, Amerikan ucak ureticisi Eclipse Aerospace’e ortak olmasıyla tanıdı… Cift motorlu jetler üreten Eclipse’nin ortağı olan Alptekin’in girişimci ve işadamı kimliği havacılıkla sınırlı değil. Alptekin, EA Havacılık’ın yanı sıra EA inşaat ile de İstanbul’un çehresini değiştiren projeler inşa ediyor. Öğrencilik yıllarından bu yana, gerek Avrupa gerekse Amerika’da lobicilik faaliyetleri yürüten ve iş bağlantılarıyla da iki ülke ilişkilerini yakından tanıma fırsatı yakalan Alpt e k i n , TABA/AmCham’de de dinamik ve yenilikçi uygulamalarıyla dikkat çekiyor. Alptekin, Türkiye-ABD ilişkilerine dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Son dönem Türkiye ABD ilişkileri ile ilgili değerlendirmelerinizi alabilir miyiz? Yakın bir döneme kadar ABD-Türkiye arasındaki ortaklık sadece savunma alanındaydı. Ancak artık ABD ile katma değeri yüksek alanlarda ticaret yapmaya başladığımızı ve ticari ilişkilerimizin çeşitlendiğini söyleyebiliriz. Şimdi çok farklı alanlarda çok farklı ortaklık yapılarının oluştuğunu görüyoruz. Mesela su anda Türkiye’de binlerce ABD’li şirketin Türkiye’de faal olduğunu düşünürsek bu çeşitliliği daha net projekte edebiliriz. Ancak yine de iki ülke arasındaki ticari hacmin istenilen ölçülerde olmadığı söyleniyor. Bu konudaki görüşürüz nedir? Evet, rakamlara bakıldığında henüz istenilen aşamada olmadığımızı rahatça söyleyebiliriz. Ancak geçmişe bakıldığında kaydettiğimiz hızlı ilerlemeyi de görmezden gelemeyiz. Yaşanan gelişmeler son derece önemli. Kısa bir süre önce atılan tohumlar meyvelerini vermeye başladı. Biz de ileriye yönelik verimli olaca- ğına inandığımız tohumları atmayı sürdüreceğiz. Bu anlamda yapılması gereken en önemli işlerden biri, Türkiye’de faaliyet gösteren ABD’li firmaların Anadolu’da da yatırımlar yapmasını sağlamak. Bunun için TABA/AmCham olarak ilk adımları attık ve bu yönde çalışmalarımız devam edecek. TABA/AmCham olarak Türkiye-ABD ilişkileri açısından özeleştiride bulunabilir misiniz? Hatalarınız ya da eksikleriniz neler? TABA /AmCham olarak yaptığımız çalışmaları yeterince duyurabildiğimizi düşünmüyorum. Bu anlamda çalışmalarımıza başladık ve bu çalışmalar önümüzdeki günlerde de devam edecek. Kendimizi ve yaptığımız işleri daha aktif bir biçimde tanıtacağız. Dün olduğu gibi bugün de çalışmalarımız devam edecek. Örnek vermek gerekirse, Türkiye’nin Global Geçiş Sistemi’ne dahil edilmesi için Amerikan Temsilciler Meclisi nezdinde çalışmalar yaptık. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı John Boehner ve Gregory Meeks başta olmak üzere pek çok ABD’li bürokratla görüşüp Türkiye’nin Global Giriş Sistemi’ne dahil edilmesi gerektiğini ilettik. Konunun her iki ülkenin de gerek ticari gerekse sosyal ilişkilerine sağlayacağı faydayı belgeleriyle anlattık. Onlar da ikna oldu ve bu yönde somut adımlar atıldı. Bu programa kabul edilmemiz halinde, Türk işadamları ABD’ye giriş yaparken, sınır kapısında bekleme derdinden ve zaman alan pek çok prosedürden muaf tutulacak. Bu TABA’nın yürüttüğü projelerden sadece biri, yıl sonuna kadar diğer projelerle ilgili de gerekli duyurular yapılacak. Kimi zaman Türkiye’nin Ortadoğu politikalarıyla ABD’ninki çatışabiliyor. Peki bu durum ticari ilişkilerimizi olumsuz etkiliyor mu? Etkiler mi? Bu konuyla ilgili en önemli örnek olarak 1 Mart Teskeresi sürecini verebiliriz. O dönemde ABD tüm stratejisini, tezkerenin geçeceği yönünde kurgulamıştı. Ancak beklenilen olmadı ve bu durum da karşı tarafta ciddi sıkıntılar yarattı. Fakat bugün baktığımızda iki ülkenin ilişkilerinin söz konusu süreçte yaralanmadığını görüyoruz. Bu açıdan bakarsak, “Kimi zaman bölgedeki yönelimlerimiz ABD’yi rahatsız edebilir ancak ilişkilerimizi bozmaz” diyebiliriz. Ancak yine de politika ile ekonomi arasındaki yakın ilişkiyi göz ardı etmemek gerekiyor. Ekonomik ilişkile41 Eylül 2012 rin bozulmaması için de gerekli önlemlerin alınması şart. Bu anlamda iş dünyasına da önemli görevler düşüyor. ‘Model Ortaklık’ uygulamasının ardından iki ülke ilişkilerinin geldiği durumu değerlendirebilir misiniz? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Başkan Barack Obama’nın görüşmeleri sonucu ortaya çıkan bir inisiyatif var. Bu noktadan devlet başkanlarının yapacakları son derece sınırlı. Birbirimizi tanımamaktan ve bilgi eksikliğinden kaynaklanan sıkıntının giderilmesi için artık iş bize düşüyor. Özenli ve planlı statejilerle ticari ilişkiler açısından eksiklerimizin tamamlanması mümkün. İkili ilişkilerin geliştirilmesi anlamında ortak ses çıkarabilme becerisinden bahsettiniz. Bir süre önce TABA’dan ayrılan bir grubun yarattığı farklı bir oluşum var. Tekrar bir araya gelmeniz gerekmez mi? Bu durumun bir handikap oluşturduğuna inanmıyorum. Her konuda hemfikir olmamız gerekmiyor, önemli olan ilişkilerin geliştirilmesi konusunda ortak bir tavır sergiliyor olmak. Lobi faaliyetlerimizin yetersizliği yönündeki eleştirilere yorumunuz nedir? Sizce bu anlamda eksiklerimizi giderdik mi? Lobi faaliyetlerinde eksikliklerimiz var. Bu anlamda kullanabileceğimiz argümanların yeterince farkında olmadığımızı da düşünüyorum. Mesela Washington’daki Türk Büyükelçiliği Binası Amerikan tarihi açısından son derece önemli bir yapıdır. Amerika’da ayrımcılığın en şiddetli olduğu yıllarda Türk Büyükelçiliği kapılarını si42 Eylül 2012 yahi müzisyenlere açan az sayıda binadan biridir. Gösterilen ırkçı tepkilere karşı en azından müzisyenlerin arka kapıdan içeri alınması yönündeki telkinlere de büyükelçiğimizden gelen cevap ilginçtir: Türkler misafirlerini ön kapıdan buyur eder! Barack Obama’nın Amerikan tarihinin ilk siyahi başkanı olduğunu düşünürsek, elimizdeki bu argümanı yeterince kullanamadığımızı düşünüyorum. Böyle bir tanıtım argümanı Yahudi Lobisi’nin elinde olsaydı, her yıl Sayın Obama o binayı en az yılda bir kez ziyaret ederdi. Ancak yine de her şeye rağmen lobicilik faaliyetlerimizde de ilerleme olduğunu söyleyebilirim. Büyükelçimiz Sayın Namık Tan iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesi anlamında büyük bir şans. Son olarak uzun yıllar bulunduğunuz Hollanda ile ilişkimizi değerlendirebilir misiniz? Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün son Hollanda ziyaretindeki heyette ben de vardım. Daha önceki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in Hollanda ziyareti sırasında ise orada öğrenciydim. Her iki geziyi de inceleme fırsatı bulduğum için bu anlamda bir değerlendirme yapmak istiyorum. Sayın Sezer’in ziyareti sırasında gerek kamuoyu gerekse medya konuya pek fazla ilgi göstermemişti. Aradan geçen süreçte Türkiye’nin güçlenmesine de paralel olarak, Sayın Gül’ün ziyareti gerek medya gerek kamuoyu tarafından büyük ilgiyle karşılandı. Yapılan ikili görüşmelerde ise Hollandalı yetkililerin yoğun ilgisiyle karşılandık.I Eur newsport Daça Group Yönetim Kurulu Başkanı Olcay Saral: Moskova bağlantısı olmayan bir firmanın Rusya’da başarılı olması çok zor T eknolojik kalıp sistemleriyle endüstriyel yapılar alanında uzmanlaşan Daça İnşaat, Rusya pazarında yaptığı başarılı çalışmalarla adından söz ettiriyor. 2000’li yılların başında tanıştıkları Rusya pazarına olan inançlarını yaşanan krize rağmen kaybetmeyen Daça Group Yönetim Kurulu Başkanı Olcay Saral, gelinen noktada verdikleri kararın bugün ne kadar önemli olduğunu belirtiyor. Daça Group’un Rusya’daki iş potansiyeli ile ilgili bilgi verir misiniz? Rusya’ya firma olarak gelişimiz 2000’li yılların başları olmasına rağmen ilk gelişimiz 1993 yılında olmuştur. Samara’da askeri konutlar inşaatında çalışırken, ortağım Ahmet Güney ile tanıştım. Rakip firmalarda çalışmamıza rağmen güzel bir dostluk kurduk ve bu dostluğu iş hayatımıza da taşımaya karar verdik. Rusya’daki işimizi tamamlayarak Türkiye’ye dönme kararı aldık ve akabinde 1994 yılı kasım ayında Daça İnşaatı kurduk. Rusya’nın hem benim hem de ortağımın kalbinde özel bir yeri vardır, firmamızı kurduğumuzda Rusya ile hiçbir bağlantımız olmamasına rağmen orayı hatırlatan bir isim olmasını istedik, “DAÇA” ismini bu yüzden koyduk. Daha sonra İsrail, Irak gibi ülkelerde iş yapmamıza rağmen Rusya’ya gelmek nasip olmadı fakat hep aklimizin bir köşesinde Rusya’da iş yapmak vardı ve bir vesileyle 2002 yılında Moskova’ya geldik. Rusya ve Ukrayna’da genelde taahhüt işleri Türkiye’de ise yatırım ortağı olduğumuz işleri yapıyoruz. Ağırlıklı olarak yabancı yatırımcılarla çalışıyoruz ama 2012 yılında şirketimizin Rusya’da geleceği ile ilgili aldığımız kararlar doğrultusunda büyümek için Rus yatırımcılarla da çalışmamız gerekliliğini gördük ve bunu hayata geçirmek için girişimlere başladık. Biz şirket yapısı olarak Renaissance Construction’ın yapısını örnek alarak firmamızı geliştirmeye çalışıyoruz. Çünkü Renaissance yönetici kadrosuyla paylaşımcı bir yapı içeri- sinde hareket eden ve bu işin ekip işi olduğuna inanan bir firmadır. Biz de bu şekilde düşünüyor ve hedeflerimizi bu doğrultuda belirliyoruz. Rusya’da her işe yetişmeniz pek mümkün olmuyor. Hele de farklı farklı bölgelerde iş yapıyorsanız bu çok daha zor oluyor. Sadece sorumlu kılmak doğru değil, sorumluluğun yanında yetki vermek ve paylaşmak da gerekiyor ki başarı gelsin. Son dönemde sizin gibi orta ölçekli firmaların daha etkin olduğunu gözlemliyoruz. Rusya‘da yatırımları küçük, orta ve büyük ölçekli olarak gruplara ayırırsak, yaptığımız araştırmalara göre orta ölçekli yatırımlar büyük ölçekli yatırımlara göre 120 kat daha fazla. Bu oran da bize Rusya’nın orta ölçekli firmalara daha çok ihtiyacı olduğunu, bundan dolayı bu ölçekteki firmaların piyasada daha dinamik ve aktif rol üstlendiklerini gösteriyor. Rusya’nın geleceğe yönelik iş potansiyeli ile ilgili düşüncenizi alabilir miyiz? Ülke başta doğalgaz ve petrol olmak üzere yeraltı zenginliklerine sahip, hal böyle olunca ülkenin krizden diğer ülkelere göre daha az etkilendiğine tanık olduk. Son kriz döneminde de pazardan ayrılmamanın doğru olduğunu yaşayarak gördük. Bu yüzden Daça Group olarak Rusya da büyüme kararı aldık. Zorlu Enerji’nin Rusya’daki santralini de siz mi yapmıştınız? Zorlu Grubu’nun Rus ortaklarıyla birlikte Treshkovo ve Kujukovo da iki santral yatırımı vardı. İki projeyi de bir Türk firmasıyla yapmayı planlamışlardı. Firma işe başladıktan bir müddet sonra iki taraf arasında problemler yaşandı, bunun üzerine Zorlu Grubu anlaşmaları feshederek yeniden ihaleye çıktı. Treshkovo projesini bize, diğerini Rus firmasına verdi. Biz almış olduğumuz projeyi başarıyla bitirdik ve teslim ettik, diğer proje hala bitirilemedi. Hatta o projeyi de biz üstlenecektik fakat sonradan bizim dışımızda gelişen bir takım sorunlar nedeniyle projenin durdurulmasına karar verildi. Zorlu Grubu’nun Rusya’nın kendine has kurallarını anla- mamasından dolayı Rusya’da sorun yaşadığı ifade ediliyor. Bu düşünceye katılır mısınız? Zorlu Grubu da Rusya pazarına yeni giren Türk yatırımcıların yaşadığı zorlukları yaşadı. Uyum sağlamada başlarda zorluk çektiler. Örneğin, Türkiye de bir işi yaptırırken ödemeleri 3-4 ay sonra yapma olanağına sahipsiniz fakat Rusya da işe başlamak için önce parasını vermeniz gerekiyor, bu tarz sorunlarla karşılaşınca firmalar zorluklar yaşayabiliyorlar. Her ülkede olduğu gibi Rusya’nın da kendine has çalışma prensipleri var, mutlaka bunları göz önünde bulundurmak gerekiyor. Rus inşaat firmalarının son dönemlerde kendilerini geliştirdikleri ve daha aktif hale geldikleri ifade ediliyor. Bu durum Türk inşaat firmaları için bir handikap mıdır? Konut projelerini genelde Rus firmalar üsteleniyorlar. Konut projesi yapan Türk firmalar da o projelerde daha çok yatırımcı olarak bulunuyorlar. Yabancı yatırımcılar kalite ve hızdan dolayı Türk firmalarını tercih ediyor, dolayısıyla bizim tarzımızdaki firmalar da yabancı yatırımcıların işlerini yapıyorlar. Dünyaca ünlü, marka olmuş yatırımcılarla çalışıyorlar. Süreklilik için sanırım müşteri memnuniyeti de çok önemli. Biz yeni işlerimizi genelde bitirmiş olduğumuz başarılı işler sayesinde veya işverenimizin bizi ayni ülkenin başka işverenlerine tavsiyesi etmesi üzerine alıyoruz. Yapmış olduğunuz işler sizin Eur newsport için bir nevi referans niteliği taşıyor. Bu yüzden müşteri memnuniyeti bizim için çok önemli. FM Lojistik de bunlardan bir tanesidir. Siderovo’da 125.000 m depo inşaatlarını bitirdik, yeni proje için de birlikte çalışıyoruz. Bunun yanı sıra şu anda Rusya’daki Okey Market’lerinin Petersburg’daki bir projesi için kontrat imzaladık. Aynı zamanda yapımına başlamış olduğumuz İngiliz-Amerikan ortaklı Retail Park Projesine de başladık. Karlılık oranları nasıl? Genelde %8-10 civarında bir karlılık oranı söz konusu. Şantiyedeki başarınıza göre bunu %13-14’lere çekebiliyorsunuz. Tabi Türkiye ile kıyasladığımızda daha iyi. Türkiye’de rekabet çok fazla, bir işe 100 firma birden teklif verebiliyor. Dolayısıyla şansınız azalıyor. Rusya’nın Türkiye’ye kıyasla daha avantajlı olduğunu söyleyebilirim. Rusya’daki Türk firmalarının bir araya gelme konusunda bir takım sıkıntılar yaşadığı, birliktelik sağlanması durumunda daha iyi işlere imza atılacağı ifade ediliyor. Türklerin yapısında mı var bilmiyorum nedendir, birisi daha fazla başarılı olmaya başlayınca diğerleri onun ayağından çekiyor. Firmalar arasında daha çok bir çekişme söz konusu. Sanırım sadece Moskova’daki yapı kendi içerisinde görüşüyor. Onu dışındaki yapı da Moskova’ya tepkisel bir yaklaşım içerisinde hareket ediyor. Aslında yanlış düşünüyorlar çünkü dışarıda iş yapmak daha kolay. Başka şehirlerde kurulan firmalar neden Moskova’ya geldiler? Moskova Rusya’nın hem başkenti hem de finans merkezi burada bulunmak zorundasınız yoksa rekabet edemezsiniz. Diğer şehirlerdeki islerle ilgili de genelde Moskova da görüşmeler 46 Eylül 2012 yapıyoruz, tepkilerde bundan dolayı olabilir. Moskova bağlantısı olmayan bir firmanın Rusya’da başarılı olması çok zor. Eski belediye başkanı ve yeni belediye başkanı arasındaki değişimde Türklerin zarar gördüğü ifade ediliyor. Bu ifade doğru mudur? Rusya’nın en zor zamanları olan SSCB’nin dağılımından sonra Türk firmalar büyük başarılar elde ettiler. Dolayısıyla Moskova’da sözü geçen firmalar arasına girdiler ve benimsendiler. Yeni gelen yönetim Türk firmalarına daha farklı bir gözle bakıyor olabilir. Ancak ben zaman içerisinde bu bakış açısının da yok olacağına inanıyorum. Çünkü en hızlı ve kaliteli iş yapan firmalar Türk firmalarıdır. Bir dönem Türk SRO’su kuralım şeklinde bir düşünce vardı fakat harekete geçirilemedi. Sizin konu ile ilgili düşüncenizi alabilir miyiz? Daha güçlü oluruz, Türk lobisi oluştururuz diye böyle bir yapının kurulması düşünülmüştü. Fakat bazı firmalar Rus SRO’ları dışındakilerin zorluklarla karşılaşacağını düşündüler. Biz de bu şekilde düşünenlerdeniz. Başarılı olabileceklerine inanmadığımız için Türk SRO’suna katılmadık, Rus SRO’sunu tercih ettik, şu ana kadar da herhangi bir sorun yaşamadık. Sonuç itibari ile çoğunluğu sağlayamadıkları için sanırım faaliyete de geçemedi. Herhalde birlikte olmanın tek yolu da o SRO’yu kurmak değildir. Elbette değil, belki olsaydı daha iyi de olabilirdi fakat o günkü koşullar altında öyle bir karar almıştık. Birlikte olmak için çeşitli kurumlar var Moskova’da, bence en önemlilerinden biri de RTİB. Türk firmalarının gelişimine baktığımız zaman biraz da şansın önemli olduğunu gözlemliyoruz. Firmalar aynı zamanda yola çıkıp, iyi işlere imza atsalar dahi biri diğerine göre daha az gelişim gösterebiliyor. Biz firmamızı Renaissance Construction’la aynı zamanda kurduk ama Renaissance aldı başını gitti. Şu an Rusya’daki yabancı inşaat firmalar arasında başı çekiyorlar, dünyada da önemli bir yer edindiler kendilerine. Bu bizim beceriksizliğimizden ya da işi bilmediğimizden kaynaklanmıyor. Biz hangi işverenle çalıştıysak hepsi memnuniyetlerini ifade etmiştir bize. Fakat Renaissance doğru yerde, doğru zamanda, doğru kişiyle buluşmayı başardı, bunun yanında göstermiş oldukları performans da çok önemli. İkisi birleşince şu anki konuma ulaştılar. Rusya’daki firmalar, işini düzgün yapan ve sözüne sadık kalan firmaları istiyorlar. Böyle firmaları buldukları zaman da bırakmıyorlar, ellerinden gelen her türlü desteği veriyorlar. Bizim böyle bir şansımız olmadı. Mesela yapmış olduğumuz doğalgaz çevrim santralinden 14 tane daha yapılacaktı. Zorlu Grubu ile burada iyi bir performans göstermemiz halinde diğer işleri de birlikte yapacağımıza dair konuşmuştuk. Hatta Ahmet Nazif Zorlu Bey’in bana memnuniyetini dile getirmek adına “Biz müteahhidimizi bulduk, bundan sonra sizinle çalışacağız” şeklinde bir deklaresi de olmuştu. Fakat olmadı, yaşadıkları zorluklar Zorlu’yu Rusya pazarından soğuttu ve yatırımdan vazgeçtiler. Bu anekdot iş hayatında şansın ne kadar önemli bir rol üstlendiğinin göstergesidir. Geçmişte iki ülke arasında bir takım problemlerden dolayı politik bir gerilim söz konusuydu. Son dönemde ise Türkiye ve Rusya arasındaki ikili ilişkilerin iyi olmasından dolayı iki ülke arasında olumlu bir havanın estiği ifade ediliyor. Türkiye ve Rusya’yı yöneten kişilerin iyi ilişkiler kuruyor olması bizim işlerimizin de daha iyi olmasını sağlıyor. İlişkilerin kötü olduğu dönemlerde pasaportumun kenarında ufak bir yırtık olmasından dolayı beni 24 saat havaalanında beklettiklerini hatırlıyorum. Dolayısıyla o zamanlar Çeçenistan problemlerinden dolayı Müslüman ülkeleri aynı kategoriye koyarak bu şekilde davranıyorlardı. Fakat şu anda iyi bir döneme girmemizden dolayı bizler de rahat ediyoruz. Bir Cumhurbaşkanının, başbakanın ya da bir bakanın gelip size “Burada işler yapıyorsunuz, sorununuz nedir? Size nasıl destek olabiliriz?” şeklinde bir yaklaşımda bulunması bile bizler için başlı başına bir olaydır. O zaman bu insanlar samimiler ve bize destek adına ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar diye düşünürüz. Özellikle son 5 senedir Rusya’da iş yapabilmek, bizim açımızdan daha kolay bir hale geldi. Çünkü artık burada kendimizi yalnız hissetmiyoruz. Eskiden her sorunu kendimiz halletmeye çalışırken, şimdi sıkıştığımız noktalarda devletimizin arkamızda olduğunu, gereken desteği alacağımızı biliyoruz.I Eur newsport Etiyopya’daki dev proje Yapı Merkezi’nin 1 965 yılında “insanlığa mutluluk ortamı yaratarak hizmet edecek çağdaş yapı projelerini üretmek ve inşaatlarını gerçekleştirmek” amacıyla kurulmuş olan Yapı Merkezi, toplam 390 km’lik Awash-Weldia/Hara Gabaya Demiryolu yapımının ihalesini Çinli ve Brezilyalı şirketleri geride bırakarak kazanıp, 1,7 milyar $’lık kontratı tek başına Addis Ababa’da imzaladı. Türkiye’nin yurtdışındaki önde gelen müteahhitlik gruplarından olan Yapı Merkezi, Etiyopya Demiryolu İdaresi’nin (ERC) açmış olduğu 390 km’lik 48 Eylül 2012 Awash-Weldia Demiryolu Projesi’nin yapım ihalesini kazanarak, 26 Haziran 2012’de Başkent Addis Ababa’da 1,7 milyar Dolar’lık mukavele imzaladı. Mukaveleyi Etiyopya Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Haile Mariam Dessalegn’in şahitliğinde Etiyopya adına Etiyopya Demiryolu İdaresi (ERC) Genel Müdürü Dr. Getachew Betru, Yapı Merkezi adına Yönetim Kurulu Üyesi Erdem Arıoğlu ve Genel Müdür Özge Arıoğlu imzaladı. Etiyopya Hükümeti’nin 2012 Şubat ayında açmış olduğu ihaleye 40 civarında firmanın dosya aldığını ve 4 uluslararası firmanın teklif getirdiğini bildiren yetkili kaynaklar, bu firmalar ara- sında Çinli ve Brezilyalı firmaları geride bırakarak ihaleyi tek başına kazanan Yapı Merkezi firmasının yaklaşık 4 ay süren mukavele müzakereleri sonucunda 1,7 milyar Dolar’lık mukaveleyi imzaladığını belirtiyorlar. Yapı Merkezi böylece Türk inşaat firmalarının yurtdışında herhangi bir ortak olmadan tek başına kazandığı en büyük işlerden birine imza atmış oldu. Bilindiği gibi Türkiye’de de Ankara-Konya Hızlı Tren Hattı ve İzmir Raylı Sistem Projesi gibi önemli projelere imza atmış olan Yapı Merkezi grubu, 2005 yılında da Japon grubu ile birlikte 3,5 milyar Dolar’lık Dubai Metrosu yapımını üstlenmiş ve en son bu projede 2011 yılında yeşil hattı tamamlayarak işletmeye almıştı. Böylece Yapı Merkezi grubu Dubai Metrosu Yeşil Hattı’nın yerine tek başına gerçekleştireceği 390 km’lik bir Demiryolu Hattı’nın yapımını koymuş oluyor. 1,7 milyar Dolar’lık mukavelenin finansmanının 4 ayrı kaynaktan karşılanması öngörülüyor. Yaklaşık 500 milyon Dolar’lık kaynağın Türk Eximbank’tan kredi olarak sağlanması öngörülürken, geri kalan 400’er milyon Dolar’lık paketlerin, Avrupa’dan sağlanacak mühendislik ve malzeme teminini finanse edecek ihracat kredilerinden, Kuzey Afrika’ya batılı kuruluşların vermiş oldukları fonlardan ve Yapı Merkezi’nin yurtdışından sağlayacağı kredilerden karşılanması öngörülüyor. 390 km uzunluğunda tek hat olarak inşa edilecek Awash-Weldia/Hara Gabaya Demiryolu Projesi, Awash şehrinin Kuzeydoğusu’ndan başlayacak ve Kuzeye devam ederek Kombolcha kenti üzerinden Weldia kentine ulaşacak. Etiyopya’nın kuzey ve doğu ekonomik ve trafik koridorunu bağlaması nedeniyle de önemli bir proje kapsamında inşa edilecek demiryolu, yolcu ve yük trafiğine katkısının yanı sıra, Djibuti Limanı üzerinden yapılacak ithalat ve ihracata yardımcı olacak. Ayrıca bu demiryolu hattı, ülkenin Kuzey kesimi ile merkezi arasındaki bağlantının sağlanmasında önemli bir rol üstlenecek. 42 ayda tamamlanacak Awash-Weldia/Hara Gabaya Demiryolu Projesi’nin tüm tasarım işleri Yapı Merkezi tarafından yapılacak. 389 km tek hattın yanında 18 km istasyon hatları, 40 km bakım hatları ile birlikte projede inşa edilen demiryolu uzunluğu 447 km’yi bulacak. Ana demiryolu hattının yanında, depo ve geceleme hatlarına da kataner sistemi döşenecek. Tüm hat ve istasyonlarda sinyalizasyon ve telekomünikasyon işleri gerçekleşirken, 1 adet Operasyon Kontrol Merkezi de inşa edilecek. Projede 3 adet terminal istasyonu ve 6 adet ara istasyon yer alacak. Terminal istasyonları 2 platformlu inşa edilirken, ara istasyonlar tek platformlu inşa edilecek. İstasyonların yanında 2 adet ana bakım tesisi, bakım atölyesi, depo, boya atölyesi, jeneratör odaları, mekanik servis ve hizmet binası, vagon yıkama tesisi ve ofis binaları yer alacak.I 49 Eylül 2012 Eur newsport TEİD Başkan Yardımcısı Ali Rıza Ersoy: Etik ve İtibar Derneği olarak sonu olmayan bir yolculuğa çıktık K imileri varılan kavşaktan çok yolculuğu sever. Varılan kavşağı sevenler, sona ulaşmak için çabalar durur, kimi zaman da bu çabaları yıkıcı olur. Yolculuğu sevenler ise anın değerine varır ve yolculuğu yıkıcı değildir. Tıpkı TEİD’de (Etik ve İtibar Derneği) olduğu gibi. Logolarına yansıyan bu yaklaşım, salyangoz şekli ile anlam bulmuş. Sonu olmayan bir yolculuğa çıkmalarının altındaki nedenleri aktaran TEİD Başkan Yardımcısı Ali Rıza Ersoy, aktardıkları ile hayatımızın önemli bir alanını kapsayan etik ve itibar gibi kelimelere sözlükten bir daha bakmamıza neden oldu. TEİD pek alışılagelmiş bir kuruluş değil. O nedenle ortaya çıkışı ile ilgili hikâyenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bizimle paylaşır mısınız? Şirketler sadece çalışanları ve hissedarlarını değil içinde bulundukları ekonomik ve sosyal çevreyi, en uzak paydaşlarına kadar, etkileyen yapılar haline geldiler. Son yıllarda dünyanın büyük ekonomik merkezlerinde yaşa- 50 Eylül 2012 nan iş dünyası odaklı krizlerin, çok uzaklardaki bir çiftçinin hayatını bile altüst ettiğine tanık olduk. Yakın ve uzak çevresi üzerinde bu kadar büyük etkiye sahip olan şirketlerin etik olması tüm toplumun faydasına yönelik bir hareketin başlangıç noktası olmalı diye düşündük, bu alanda en iyi olma iddiasında değil ama arzusunda olan 22 şirket bir araya gelerek derneği kurduk. Derneğin kuruluşunda bayrağı taşıyan şirketlerden biri de Siemens. Etik kavramı bizim için son derece önemli. Bildiğiniz üzere Afrika ağırlıklı bir kriz yaşamıştık. 2006 yılı ve öncesi 10 yılı içeren bir soruşturma başlatıldı. Bu dönemde ABD borsasına kote olunduğu için ABD makamları da konuya dahil oldu. Bu süreç içerisinde şirkette yeni CEO Peter Löscher göreve başladı. Yeni gelen CEO ilk iş olarak şirketin kendini temizlemesini belirledi. Yönetim Kurulu yeniden kuruluyor ve kendi kendini temizleme operasyonu başlıyor. Tabi bu işin kendi kendine yapılamayacağı düşüncesi ile bu ko- nuda uzman kuruluşlarla çalışılmaya başlanıyor. Kısacası tarihin en büyük kendini temizleme operasyonu başarı ile gerçekleşmiş oluyor. Buraya bir nokta koyarsak, o dönemde tüm dünyada farklı ülkelerde de ülkelerin kendi içerisinde soruşturma başlattığını fakat Türkiye’de böyle bir soruşturmanın açılmadığını biliyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Evet doğrudur. ABD ve Alman makamlarının Türkiye ile ilgili bir şey ortaya koyamaması nedeni ile Türk makamlarının böyle bir soruşturmaya gerek görmediğini söyleyebiliriz. Ancak biz buna rağmen etik konusunun ne kadar önemli olduğu gerçeği ile bir kez daha yüzleşerek çalışmaya başladık. Türkiye’de yaptığımız toplantıda biz bu konuda neler yapabiliriz sorusunun cevabını aradık. O toplantıda görevi ben üstlendim. TEİD’in temelleri de o süreçte başladı diyebiliriz. Önce kendi içimizde bir takım kurarak çalışmalara başladık. Bu çerçevede Türkiye’de iş etiği ile ilgili bir sivil toplum kuruluşunun olup olmadığını araştırdık. Olmadığını gördük ve bu hususta bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünerek çalışmalarımıza başladık. 10 Mayıs 2010 tarihinde de TEİD’i kurdunuz. Süreci anlatır mısınız? Evet. O dönemde Anadolu Endüstri Holding, BAB Strategy, ERGO Holding, Friterm, Global Hill & Knowlton, Hewlett Packard, İncekara Holding, My Executive, Probil ve Siemens bir araya geldi. Bu firmalardaki arkadaşlarımızla yaptığımız konuşmalar neticesinde Etik ve İtibar Derneği’ni oluşturma fikri ortaya çıktı. Kapsamı ve içeriği konusunda uzunca bir süre çalıştık. Sonunda logomuza karar verdik. Adımız Etik ve İtibar Derneği ama eninde sonunda Türkiye unvanı da alırız düşüncesi ile ‘T’ harfini başına koyduk. Logomuzdaki mor rengi imparatorluk rengi ve en büyüklere yakışır dedik, ortadaki ‘e’ etiği temsil ederken ‘e’ sembolünün turkuvaz olması ise bu toprağın rengi olmasından kaynaklanıyor. ‘e’ harfinin salyangoz gibi devam ediyor olması ise sonu olmayan bir yolculuğu temsil ediyor. Arkasından internet ortamına girdik, sonrasında bloğumuzu hayata geçirdik. Arkasından seminerler vermeye başladık. TEİD’in salyangozunun kıvrımlarında neler yaşandı? Her ay toplantılara devam ettik. 2011 yılının başında Güler Sabancı ve Tuncay Özilhan’ın konuşmacı olduğu ilk zirvemizi gerçekleştirdik. Dilemma Bank’ı kurduk, burası bir bilgi bankası ve şüpheye düşen yöneticilere yardımcı olacak bilgiler var, çalışanlarını eğitmek isteyen yöneticiler buradan faydalanabilir. Akabinde Bilgi Üniversitesi ile işbirliğine girerek eksik olan kanun ve mevzuatlara uyum yöneticisi yetiştirmek için bir sertifika programı hayata geçirdik. Bu çerçevede bir organizasyon kuran firma farklı bir çalışma şekline geçiyor. Eur newsport Örnek vermek gerekirse, Siemens’te bir kamu görevlisini yemeğe çıkardığımda bir form doldurmam gerekiyor. Bu formda belli bir puandan fazla çıkarsa mutlaka kanun ve mevzuattan sorumlu yöneticiye bilgi vermem gerekiyor. Bu tür proseslerle herkesin bilgisi dahilinde şeffaf süreçler işletiliyor. İnsanların bilincinde yaşanan değişimin zamanla kültür haline gelmesi söz konusu. Bugün bakıldığında insanların ilaç içip içmeme hususunda yaşadığı güvensizlik etik konusunda dünyanın geldiği noktayı göstermesi açısından oldukça önemli bir örnektir. Bu düşünceye katılır mısınız? Kesinlikle katılıyorum. İş etiği diyince insanların aklına sadece rüşvet geliyor. Yanlış, ihtiyacı olmayan bir şeyi insana vermeye ya da satmaya çalışmak da iş etiğine uygun bir davranış değildir. Kaldırımın hangi malzeme ile yapılması gerektiği bile etik bir tartışmadır. Gelişim sürecine devam edersek 2012 yılında 28 Şubat’ta ikinci zirvenin gala gecesinde 50’ye yakın CEO ile Etik Beyannamesini imzaladık. Bu da bizim yolculuğumuz için dönüm noktasıdır. Çünkü zaman fakiri insanları orada bu konu ile ilgili bir araya toplamak büyük bir başarı olduğu gibi bu insanların konuya ne kadar hassas olduğunu göstermesi açısından da önemli bir durumdur. Bu yolla topluma bir mesaj verildiği gibi bu imzayı atan insanların ertesi gün kalktıklarında yapacakları işi iki defa düşünecekleri için önemli bir kazanım sağlanmıştır. Sonrasında Nisan ayında ikinci strateji toplantımızı gerçekleştirdik ve o toplantıda Türkiye’nin bu konuda dünya sıralamasında 60. olan sırasını değiştirmek, hatta 2023 yılında da net bir hedef olarak 30. sıralara düşürmek için çaba sarf edeceğimiz sonucuna vardık. Bu vizyon ile yolumuza devam ediyoruz. Gelinen noktaya bakacak olursak önemli başarıların elde edilmiş olduğunu görüyoruz. İki yıl içerisinde 52 şirketin üye olduğu bir sivil toplum kuruluşu olduk. Bu firmalarda çalışan sayısı 100 binin üzerinde ve ülkede 80 milyar dolar ciro gerçekleştirmektedir. Bu durumu sohbetimizin başından bu yana aktardığımız hususlarla ve imzalanan beyanname 52 Eylül 2012 ile bir araya getirirseniz ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Önümüzdeki döneme gelince, Ekim 2012’de TEİD - Ernst & Young Ortak Etkinliği olarak 2012 Küresel Yolsuzluk Anketi Değerlendirme Toplantısı yapılacak. Kasım 2012’de İşletmelerde Etik Yönetimi Rehberi’nin lansman toplantısını yapmayı düşünüyoruz. Aralık 2012’de yılsonu toplantımızı yapmayı planlıyoruz. Yeni yılın şubat ayında ise üçüncü zirvemizi yapmak istiyoruz. Projelerimiz var. Bunlar içerisinde, Türkiye ekonomisine yön veren 25 şirkette “Etik Yönetimi Algı Araştırması” ve “Gümrük Müşavirliği Etik Kodu” projelerimizin önemli olduğunu düşünüyoruz. Kısacası önümüzdeki dönemde daha fazla ses getiren çalışmalarla kamuoyunda yer alacağımızı söyleyebilirim. Yurtdışındaki benzer yapılanmalarla bir işbirliğiniz var mı? TEİD olarak Europen Business Ethics Network (EBEN) ağına dahil olduk. Almanya’dan İngiltere’ye, İsviçre’den Yunanistan’a 17 farklı ülkenin bulunduğu bir oluşum burası. Ayrıca hedeflerimizi belirlerken uluslararası organizasyon ve araştırmaları da referans olarak kullanıyoruz. Örneğin Türkiye’nin en itibarlı 30 ülke arasına girme hedefimizde Transparency International Corruption Index verilerini baz alıyoruz. Üye şirketlerin profillerine bakıldığında hangi sektörler daha öne çıkıyor? İş etiği konusunda daha bilinçli diyebileceğiniz bir sektör var mı? 2011 yılı faaliyet raporumuzu hazırlarken mevcut durumun bir tablosunu da çıkardık. 2011 sonunda 42 üyemiz vardı ve dengeli bir dağılıma sahiptik. En fazla payı alan sektör olan sanayide %21’i geçmiyordu. Danışmanlık %20, holding %16, telekom ise %11’lik bir oranla %10 barajını aşan sektörlerdi. O tarihten bu yana TEİD üyeliğine kabul edilen 10 firmaya baktığımızda da tabloda ciddi bir değişim olmadığını, dengeli dağılımın devam ettiğini görüyoruz. Toplamda 12 farklı sektörden şirket derneğimize üye. Çalışan sayıları ile ekonomik büyüklüklerine baktığımızda üyelerimizin ülke ekonomisine yön verenler arasında bulunması doğru rotada ilerlediğimizi gösteriyor.I Eur newsport Emlak Konut Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Sur: Kentsel dönüşüm sürecinde vergisel değişiklikler belirsizliklere yol açar S on dönemde inşaat sektörü hızlı bir değişim yaşıyor. Bir yanda kentsel dönüşüm, diğer yanda ise mütekabiliyet yasası ülkemizdeki inşaat sektörünün geleceği açısından önemli başlıklar. Yapılmak istenen bu değişimleri yıllarını gayrimenkul sektörüne adayan Emlak Konut Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Sur’a sorduk. Haluk Bey. Kentsel dönüşüm yasasıyla birlikte herkes farklı yorumlarda bulunmaya başladı. Bina değişimi ve kentsel dönüşüm tanımları ortaya çıktı. İkisi de aynı şey diyebilir miyiz? Bir kentte, bina değişimi ile kentsel dönüşüm birbirinden farkı kavramlardır. Kentsel dönüşüme bir mastır planı çerçevesinde bakmanız gerekiyor. Binasal değişim ise kentin oturmuş, değeri oluşmuş semtlerinde hızla devam ediyor. Bunun en önemli örneği Bağdat Caddesi’nde yaşanan değişimdir. Avrupa Yakası’nda Nişantaşı bölgesinde, tek tek binalar içinde oturan mal sahipleriyle yapılan anlaşmalarla, imar artışı olmadan yapılabiliyor. Burada 180 metrekare yapılmış eski binalardan mal sahipleri %25’inden vazgeçip müteahhide verip, hiçbir imar artışı olmadan yapılan çalışmalardır. Bu açıdan stokta yenileme çalışmaları hızla başlamış durumdadır. Fakat bu kentsel dönüşüm müdür, belki küçük ölçekli baktığınızda olabilir, ama bizim kentsel dönüşümden anladığımız daha farklıdır. Kentsel dönüşüm, 54 Eylül 2012 gecekondu alanları, çarpık yapılaşmış çöküntü alanları ve benzeri alanları kapsar. Ulaşım, mastır planı çerçevesinde yolların genişletilmesi, alt yapının yenilenmesi, sosyal alanların oluşması, sokak sokak, mahalle mahalle, bölge bölge planlar yaparak hatta bunlar arasında etkileşimi oluşturmak, insanların çalıştıkları yerle oturdukları yer arasında ulaşımı hızlandıracak yapıların oluşturulması gibi konuların hepsi kentsel dönüşümdür. Şu anda böyle bir organizasyonu yapacak düzeyde miyiz? Gayrimenkul Zirvesinde bu organizasyonu yapacak düzeyde olmadığımız ifade edildi. Bu organizasyonu yapamayacağız diye bir düşünce benim kabul edeceğim bir anlayış değildir. Türkiye’de hiçbir şey yapılmadığını iddia eden insanlar aslında detaylara bakamıyorlar. Ülkemizde çok güzel çalışmalar yapılıyor. Geçen aylarda Kuzey Irak’a gittim, dönüşte karayoluyla geldim. Yolda neler yapıldığına baktığımda hep bir değişimin ve hareketliliğin olduğunu fark ettim. Eksik de olsa iyi gelişmelerin olduğunu gördüm. Duble yollar tamamlanmış ve güzel olmuş. Urfa’ya gittiğimde ise gözlerime inanamadım. Sadece Güneydoğu’nun değil tüm Mezopotamya’nın en önemli merkezi olabilecek bir potansiyele sahip olmuş. İstanbul’dan bakınca hiçbir şeyin yapılmadığını düşünenlere sadece şunu söylüyorum, bugün duble yollar Irak, İran sınırına kadar gidiyor. Yine İstanbul açısından bakarsak bugün toplu taşıma sistemiyle ilgili yüz yıllık bir açık kapatılmaya çalışılıyor. 90-100 kilometre raylı sistem var ve yeni hatlar devreye girdiğinde bu rakamlar da artacak. Tek başına Marmaray bir dünya projesidir ve mevcut sisteme yaklaşık 80 km ilave getirecektir. Bu açıdan biz bu işi yapamayız mantığına karşıyım. Bugün yalnızca TOKİ’nin yürüttüğü 150’den fazla kentsel dönüşüm projesi mevcuttur. Bu nedenle biz kentsel dönüşümü yapabiliriz. Kentsel dönüşümle ilgili finansman açısından yurt dışından kredi getireceğimiz ifade ediliyor. Türkiye’ye kentsel dönüşüm projeleriyle birlikte büyük oranlarda krediler gelir mi? Büyük fonlar gelir. Bugün Dünya Bankasıyla, farklı fonlarla veya körfez ülkeleriyle görüşmelerimiz oldu. Bütün bu fonlar Türkiye’ye ilgi duyuyor. Fakat oradaki fonlarda Türkiye’ye para kazanmak için gelecekler. Eğer siz gerekli ekonomik büyüklüğü ve karlılığı sağlayabilirseniz, neden gelmesinler. Burada kazan kazan modeli oluşturulması gerekiyor. Bugün tasarruf oranları çok düşük olan bir ülkede yaşıyoruz ve insanlar bu projelerle tekrar borçlandıracaktır. Bunun dönüşümü nasıl olacak. Burada kentsel dönüşümü planlarken, ne kadarı sosyal konut, ne kadarı da üst gelirli insanlara hitap ediyor, bunları ayırmanız gerekiyor. Burada belki de %30’u sosyal konuttur. Rakamlar net ortaya çıkınca bu konuda konuşmak daha rahat olacaktır. Deprem riski taşıyan ülkemizde insanlarımızın güvenilir, dayanıklı, sağlıklı, yeşil düzenlemeleri geniş konutlarda oturması son derece önemlidir. Hatta başka bir değişle ülkemizin milli güvenlik meselesi kadar önemlidir, onun ayrılmaz bir parçasıdır. Bunun maliyeti hiçbir şeyle ölçülemez. Bu konu var olmak veya yok olmakla özdeş bir husustur. Özellikle imar hakları transferi konusunun üzerinde duruluyor. Bazı kişiler burada insanların evlerine zorla el konulacak diye kamuoyuna bilgi aktarıyor. Çok fazla ön yargılı bir anlayış var. Organize olacağız, uygar olacağız ve konuşarak çözüm üreteceğiz. Biz çağdaş, şeffaf ve bilgi toplumu olmak istiyorsak bunları yapmak zorundayız. Gayrimenkul değerlemesinde SPK’dan sertifika almış ehil gayrimenkul değerleme uzmanları var ve onlar buralarda değerleme yapacaklar. Burada eş değer transfer söz konusudur. Bu noktada halk tarafında güveni iyi bir şekilde oluşturmak için İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyükşehirlerimizde örnek kentsel dönüşüm projelerini yap- Eur newsport mak gerekiyor. Ancak böyle güven oluşabilir. Burada bir başka önemli nokta da Türkiye müteahhitlerin ülkesi olarak biliniyor, fakat büyük projelerde yok. Dünya müteahhitlik listesine baktığımızda Alman firması 24 milyar dolar, Fransızlar 21 milyar dolar, Türk firması ise 1.5 milyar dolarlık işle ortaya çıkıyor. Buradaki en büyük problem organizasyondur. Bugüne kadar 220-230 milyar dolarlık taahhüt işi yapmışız ve yapmaya devam ediyoruz. Maalesef bu rakamı kaç firmayla kaç farklı ülkede, kaç yılda yaptığımızı incelemek gerekiyor. Aldığımız en büyük işin hacmi ve işlerde bizim etkinliğimiz gibi her açıyı dikkatlice incelemek icap eder. Bugün Alman ve Fransız firmalarıyla görüştüğümüzde Türk firmalarının olduğu bölgelerde bizimle rekabet edemediklerini ifade ediyorlar. Fakat teknoloji ve bilgi gerektiren projelerde Türk firmaları katılamıyor ve biz daha başarılı oluyoruz, diyorlar. Burada bizim müteahhit firmalarımız birleşerek hareket edebilmelidir. Böylelikle hem daha büyük işlere girecekler, hem sermayeleri güçlenecek hem de bu yolla arge ve teknoloji transferlerini tamamlayabileceklerdir. Fakat bizde devlet işleri dahi böyle ilerliyor. Hükümetin belirlediği firmalarla ortaklık yapmadığın sürece iş alamadığın ya da işini yapamadığın anlar oluyor. Dünyanın her yerinde sürdürülebilirlik çok önemlidir. Sürdürülebilir olmayan hiçbir şey başarıya ulaşamaz ve sürdürülebilirliliğin ilk kuralı ise adalet ve şeffaflıktır. Burada hakkaniyetten vazgeçmemek gerekir ve hakkına düşenden fazlasını doğru olmayan yollardan elde etmeye çalışmak faydadan çok zarar getirir. Eğer sadece belli ilişkileri kullanarak insanlar veya firmalar bir yere geliyorlarsa bu durumun kalıcı olması mümkün değildir. Bizler inançlı insanlarız gerek bu dünyada gerekse diğer ahrette hesabını mutlaka verileceğine inanırız. Allah verdikleriyle bizleri imtihana tutuyor ve bu nedenle onun verdiklerini doğru kullanmamız gerekir. Böyle bir durumda şeffaf bir yapıdan nasıl bahsedebiliriz? Her dönemi on yıl sonra daha rahat değerlendirebiliriz. Tarih her dönemi vakti geldiğinde, sürecin tamamlanmasından sonra değerlendirip yargılar, olması gerektiği yere ve mertebeye getirir. Önemli olan söz konusu herhangi bir dönemin yaşandığı süreçte ses getirmek değil, aksine ge56 Eylül 2012 leceğe yıllar hatta asırlar sonrasına seslenebilmek ve eser bırakmaktır. Sektörün beklediği 2B yasası çıktı, fakat kimse memnun değil. 2B konusunda değer tespitleri çok yüksek yapıldığı yönündedir. Bazı bölgelerde insanlar evlerini satsalar dahi o paraları geri ödeyememe riskiyle karşı karşıya kalabilirler. Bu yüzden 2B üstünden elde edilmesi beklenen hâsılatla ilgili ciddi endişelerim var. Bir başka değişiklik ise KDV üzerinde olacağı ifade ediliyor. Benim en büyük endişem KDV düzenlenmesinin kafaları karıştırmasıdır. Çünkü bugüne kadar metrekare üzerinden hareket ediyorduk. Burada bir değişiklik yapmadan önce sektöre KDV teşviki olmalı mı olmamalı mı bunları iyi düşünmek gerekiyor. Burada inşaat sektöründe hizmet verenleri de düşünmek lazım. KDV yükü firmaların üstünde yıllarca kalıyor ve KDV iadesi ancak projenin tamamlanıp faturaları alıcıya kesilmesinden sonra söz konusu oluyor. Firmalar bir yatırım yapıyor, bütün mal ve hizmetleri %18 KDV ile alıyor, projenin bitmesi ise ortalama üç yıl sürüyor, konutları %1 KDV ile satıyor, arada %17’lik bir açıkları söz konusudur. Maliye iade ettiğini söylüyor. Ancak uzun yıllar KDV farkı firmanın üzerinde kaldıktan ve bir çok iş kaleminde safı nazar ettikten sonra iade ediyorlar. Bu kadar önemli bir farkın finansman yükü de çabası. Bu yükü malzeme tedarikçileri ile paylaştırmanız sektörün geleceği açısından çok önemli bir husustur. Ya da bugün elektronik bir dönemdeyiz, her yıl firmaların hak ettikleri ödemeleri yapabilirsiniz. İnşaat firmaları yatırım yapıyor diye cezalandırmak doğru değil. Böyle bir anlayışla kentsel dönüşümü nasıl yapacaksınız? Şimdi ise değer tespitine göre yapılacağı ifade ediliyor. Neye göre değer biçeceksiniz. Bir tepenin ön yüzü ile arka yüzünü, bir mahallenin veya sokağın doğusu ile batısı, bir apartman bloğunun zemin katı ile çatısındaki değerlerde bile farklılıklar gösterir. Türkiye genelinde bu değerleme tespitlerini nasıl yapacaksınız. Bunun çok zor ve karmaşık olduğunu düşünüyorum. Hangi akıllı basit olan bir sisteme çomak sokup bu hale getiriyor, ben anlamıyorum.I Eur newsport Türk firmalarının Kuzey Ren-Vestfalya Eyaletinde yatırım yaparak made in Germany menşei ürünlerini piyasaya sürebildiğini ifade eden NRW Invest Türkiye Yöneticisi Dr. Adem Akkaya: Avrupa’da pazar payını arttırmak isteyen Türk yatırımcılarını bekliyoruz 2008 dünya ekonomik krizin başlamasından bugüne istikrarlı bir şekilde ekonomik büyümeyi başaran Almanya, son birkaç yıldır ihracat atağıyla ön plana çıkıyor. Almanya’nın ihracatta büyümesinde en önemli etkinin ihracat yaptıkları pazara giderek yatırım yapması olarak değerlendiren NRW Invest Türkiye Yöneticisi Dr. Adem Akkaya, Avrupa’ya ihracatını arttırmak isteyen Türk yatırımcılarını beklediklerini belirtti. Dünyada kriz etkileri giderek bitiyor deniliyor, fakat Avrupa’daki durgunluk devam ediyor. Bu açıdan yaklaşacak olursak sizce bu dönem yatırım yapılacak dönem mi? Hızlı bir tüketimin olduğu dünyada artık krizlerde çabuk tüketiliyor. 2008 yılı krizi çıktığında 1929 ekonomik buhranıyla karşılaştırıldı, fakat iki sene sonra krizin etkileri atlatıldı, çarklar dönmeye başladı. 1929 yılı krizi sonrasında dünya ekonomisi toparlanana kadar 58 Eylül 2012 uzun yıllar geçmiştir. Şimdi ise dünya sanki daha hızlı dönüyor. İletişim ve ulaşımdaki ilerlemeler, küresel ticaretin devasa boyutlara ulaşması, milli ekonomilerin birbirleri ile iyice iç içe geçmiş olması… Dünya o kadar farklı ki arada sıkıntılar yaşansa da eskiye göre daha kolay atlatılıyor. Krizin ilk dönemlerinde batan bankalar olmuştu, devletler bu bankaları satın aldılar. Şu anda büyük devletlerin sıkıntıları var fakat onların da bir süre sonra sorunları çözülecektir. Bu dönemde Almanya ekonomisini değerlendirecek olursak, neler söyleyebiliriz? Almanya’nın ekonomik durumu çok iyi durumdadır. Hatta Almanya ihracatı bu yıl rekor fazla verecek. Münih’te faaliyet gösteren Ifo Institute for Economic Research’a göre Almanya’nın mal ve hizmet ihracatı fazlası (Leistungsbilanzüberschuss) 210 Milyar doları aşacak. Biliyorsunuz pek çok ekonomist finansal krizden ihracatları fazla veren ülkeleri sorumlu tutuyor. Bu görüşe göre bir ülkenin ihracatının fazla vermesi için başka bir ülkenin ithalatının fazla vermesi gerekiyor. İthalatı fazla veren ülkelerin de bu fazlayı borçlanarak finanse etmesi gerekiyor. Vereceği ihracat fazlası ile Almanya yine uluslar arası arenada eleştiri alacak. Hatta IMF ve OECD şimdiden eleştiriye başlamış durumda. Bugün İtalya ve Yunanistan gibi AB ülkelerinin sıkıntıya girmesindeki en büyük neden Almanlardır deniliyor. Çünkü Almanlar o kadar verimli ve çok iyi bir şekilde üretim yapıyorlar ki diğer ülkelerin ürün satacağı boş alan kalmıyor. Almanya’daki bu atağını kriz döneminde firmalara sağladığı avantajlarla oluşturduğunu söyleyebilir miyiz? Almanya bu başarıyı Alman firmalarının etkinliği ve verimliliği esas alan iş kültürleri ve dış pazarlarda iyi organize olmaları ile sağladı. Bunun yanında bu başarı, Schröder döneminden başlayarak, Merkel döneminde de devam eden orta ve uzun vadeli ekonomi ve vergi politikaları ile sağlandı. Örneğin yapılan toplu sözleşmeler ile firmaların ücret yükleri reel olarak %10 azaltıldı (2010). Bu düşüş sosyal güvenlik gibi ücret yan giderlerinde çok fazla oldu. Kurumların ödemesi gereken vergiler %45’lerden %29’lara düşürüldü. Bu durum da Almanya ekonomisinin güçlenmesini ve krizlere karşı daha sağlam durabilmesini sağladı. Avrupa Birliği ülkelerinin euro para birimine geçişte en fazla faydanın Almanya’ya olduğu da ifade ediliyor. Euro’ya geçiş Avrupa içindeki ticareti kolaylaştırdı. Bir Avrupa ülkesi bir başka Avrupa ülkesine kur riski olmadan satış yapabiliyor. Bugün İstanbul’daki bir firmanın İzmir’e ürün satmasındaki risk ne düzeyde ise Alman bir firmanın Atina veya İtalya’ya ürün satmasındaki kur riski de o düzeyde. Tabii aynı şey Yunan ve İtalyan firmaları için de geçerli. Tabii bunun yanında Alman firmalar çevre ülkelerde çok iyi dış yatırımlar yapıyorlar ve ortak para birimi oluşturmaları bu açıdan da fayda sağlıyor. Bu süreçte Alman firmaları farklı ülkelere de hızlı yayıldığı söyleniyor. Sadece İstanbul’daki Alman firma sayısı 2000’li yılların başlarında 1.000-1.200 adet olarak ifade edilirdi, bugün 4.700 adet firmayı geçmiş durumda. Bu rakamları Alman Ticaret Odası açıklıyor. Bu firmalar Alman ürünlerini üretiyorlar, satıyorlar ve bulundukları yerde de ekonomik hareketlilik oluşturuyorlar. Yine başta Balkanlar, Polonya gibi ülkeler olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinde Alman firmalarını görmeniz mümkün. Almanya ihracatının %60’ını Avrupa Birliği ülkelerine yapıyor. Bunda da Alman firmalarının bu ülkelerde yaptıkları stratejik dış yatırımlar (satış ve dağıtım şirketleri, satış sonrası hizmet ağları, lojistik depolar, üretim tesisleri) önemli bir rol oynuyor. Çünkü maliyet baskısı ile yurt dışına kaydırılan yatırımlar dışında, pazar kazanmak ve pazara yakın üretim yapmak amacıyla yapılan tüm yatırımlar yatırım yapan ülkenin ihracatını arttırıyor, ekonomisini ve firmalarını güçlendiriyor. Almanya’nın ihracattaki başarısının bir unsuru da budur. Türkiye’nin de bunu yapması gerekiyor. Son dönemlerde ihracata ve yurt dışında açılacak mağaza ve depolara verilen kira destekleri bu açıdan önemli. Aktardıklarınızdan yola çıkacak olursak bu dönem sizin için Almanya’ya yatırım yapma dönemi diyebilir miyiz? Almanya’nın ekonomik durumu çok iyi durumdadır. Hatta Almanya ihracatı bu yıl rekor fazla verecek olması yine uluslar arası arenada eleştiri odağı haline getirecek. Hatta IMF ve OECD şimdiden Almanya’ya karşı eleştiriye başlamış durumdadır. 59 Eylül 2012 Dış yatırımlar ihracat odaklı Türkiye ekonomisi ve Türk firmaları için artık çök büyük bir önem arz ediyor. Cirosunun önemli bir kısmını Avrupa’ya ihracattan sağlayan ve belli bir sayının üstünde işçi çalıştıran bir firmanın Almanya’da bir iştirakinin olmaması, mal sattığı pazarda yer almaması artık bir basiretsizlik teşkil etmektedir. Bu noktada Kuzey Ren-Vestfalya, Alman ekonomisinin kalbi ve Avrupa’nın en büyük metropol bölgesi olarak öne çıkıyor. Söz konusu eyaletin kalkınma ajansı NRW.Invest olarak biz Türk firmalarını bölgemize çağırıyoruz. Bu dönem Kuzey Ren-Vestfalya bölgesine Türkiye’den yatırımlar arttı mı? Türk firmalarının bölgemize ilgisi halen devam ediyor. Geçen yıl 16 Türk firması bölgemize yatırım yapmış. Bunların 14 tanesi ise doğrudan NRW. Invest Türkiye ile temas halinde çalışmalarını yürütmüşler. Bölgeye yatırım yapan firmalar genellikle zaten daha öncesinde Türkiye üzerinden Almanya’ya ihracat yapan fakat bizim bölgemizde bulunarak, pazar payını arttırmak isteyen firmalardır. Türk firmaları Almanya’ da yatırım yapıp Made in Germany menşei hemen alabiliyorlar mı? Bunun belirli bir düzenlemesi yok. Konuyla ilgili oluşmuş bir içtihat var. Yüksek mahkeme firmalara siz ‘made in germany’ ibaresi kullanarak tüketiciyi kandıramazsınız diyor. Made in Germany menşei kullanmak istiyorsanız, öncelikle Almanya’da bir şirketinizin olması gerekiyor, bir de ürüne Almanya’da bir değer katılması gerekiyor. Bunun bir ölçüsü yok. Almanya’da ürüne kayda değer bir katkıyı sağlamanız gerekiyor. Bugün Avrupa’nın birçok bölgesinde yerel yönetimler bizim bölgemize gelin çeşitli teşvikler verelim diyorlar. Bu noktada yatırımcılar nasıl değerlendirme yapmalıdır? Kuzey Ren–Vestfalya teşvikler ile öne çıkan bir bölge değil. Ancak Almanya’daki yurt dışından yatırım stokunun %28’i bizim eyaletimizde. Bizi %12 ile %16 arasında değişen oranlar ile Frankfurt, Stuttgart ve Münih bölgeleri takip ediyor. Çünkü Kuzey Ren-Vestfalya Avrupa’nın ortasında İstanbul kadar kalabalık bir metropoldür. Bu açıdan Alman ve Avrupa piyasasına girmek için çok uygun bir yerdir. Bir de Avrupa’nın diğer kentlerine gitmek için de en uygun bölge Kuzey Ren Vestfalya Bölgesidir. Amsterdam (200 km) ve Brüksel’e (220 km) 1,5 saat, Paris (500km) 4 saatte ulaşabiliyorsunuz.I Eur newsport Rekabet Kurumu 2012 Rekabet Raporu (Sonuç Bölümü) Bölümü) (Sonuç R ekabet Kurumu Kasım 1997’den itibaren, 4054 sayılı Rekabet Korunması Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde piyasalardaki rekabet ihlalleri ile birleşme ve devralma işlemlerine yönelik olarak yürüttüğü inceleme, önaraştırma ve soruşturmalar sonucunda teşebbüsler hakkında hukuki sonuç doğuracak nitelikte kararlar almaktadır. Bunun yanında Rekabet Kurumu, her zaman hukuki süreçlerle sınırlandırılması veya hukuki sonuç doğur64 Eylül 2012 ması söz konusu olmayan ve fakat daha geniş ekonomik çevrelere hitap edecek nitelikte, rekabet kültürünün ve politikasının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacı taşıyan ve “rekabet savunuculuğu” olarak özetlenebilecek çeşitli faaliyetlerin yürütülmesinde de aktif çaba göstermektedir. Rekabet Kurumu, 2011 yılı içindeki rekabet savunuculuğu faaliyetleri bağlamında belli kıstaslara göre seçilen piyasa ve endüstrilerin içinde bulundukları rekabet koşullarını tespit ederek, özellikle bu piyasalarda rekabetin gelişmesine engelleyen bazı davranışsal ve yapısal nedenlerini belirlemeyi ve karar vericilere bu engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik olarak öneriler sunmayı amaçlayan bir çalışma yürütmüştür. Söz konusu çalışmalar sonucunda hazırlanan Rekabet Raporu kamuoyunun değerlendirmelerine sunulmuştur. Raporda, incelenen piyasa ve endüstrilerde rekabet açısından piyasaya giriş ve piyasadan çıkış engellerinin varlığı, rekabet dinamikleri üzerindeki kısıt ve düzenlemelerin durumu hakkında tespitlerde bulunulmuş, Rekabet Kurumu’nun müdahaleleri ve bunların etkilerinden bahsedilerek bazı politika ve çözüm önerileri ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu tespit ve önerilerden bazıları aşağıda özetlenmektedir. Doğal tekel niteliğindeki elektrik dağıtım faaliyetleri ile rekabete açılan satış faaliyetlerinin 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında tüzel kişilik ayrıştırmasına tabi tutulması ile ilgili işlemlerin tüzel kişiliklerin oluşturulmasından ibaret kalmaması ve fonksiyonel ayrıştırmaya yönelik etkili ve kapsamlı düzenlemelerle desteklenmesi gerekmektedir. Perakende satış piyasalarında giriş engeli olarak kabul edilebilecek geçiş maliyetlerini azaltmaya yönelik gerek mevzuat çalışmaları gerekse tüketicinin rekabet kültürünü artırmaya yönelik çalışmalarına önem verilmelidir. Elektrik dağıtım özelleştirmeleri sürecinde, rekabetçi bir piyasa tasarımının sağlanması ana hedef olarak kabul edilmeli ve Rekabet Kurumu ile EPDK arasındaki işbirliği ve koordinasyon geliştirilmelidir. Türkiye doğal gaz piyasasının serbestleşmesi sürecinde etkin bir rekabet politikası oluşturulması bakımından; doğal tekel niteliği taşıyan iletim ve dağıtım faaliyetlerinin etkin bir şekilde düzenlenmesi, rekabetçi bir fiyatlandırma mekanizmasının hayata geçirilmesi, kamu tekeli geçmişine sahip olan piyasanın yoğunlaşma seviyesinin azaltılması, BOTAŞ’ın yeniden işlevsel açıdan yapılandırılması gibi hususlar büyük önem taşımaktadır. Havayolu taşımacılığı endüstrisinde pazara girişlerin kolaylaştırılması ve etkin bir rekabet ortamının yaratılması açısından bağımsız, yeterli idari ve teknik kapasitesi olan bir sivil havacılık mekanizmasının kurulması ve özellikle slot tahsisi konusunda bağımsız işleyişi sağlayacak tedbirlerin alınması yararlı olacaktır. Devletlerarası ikili hava ulaştırma anlaşmaları bakımından ise tekli tayin içeren mevcut anlaşmaların mümkün olduğu ölçüde çoklu tayin içerir hale getirilmesinin ve böylelikle belirli hatlara ilişkin giriş engellerinin tamamen ortadan kaldırılmasının endüstrideki rekabetin gelişmesine katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir. Denizyolu taşımacılığı endüstrisinde limanlar arası rekabetin tesisi bakımından, yeni kurulacak limanlarda konteyner elleçlemeye yönelik yatırımlara öncelik verilmesi yerinde olacaktır. Ayrıca özelleştirme süreci devam eden limanlardan elverişli olanlarında da, konteyner elleçlemesi için altyapı yatırımının ihale şartnamelerinde yer verilmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Ülkemizde ro-ro taşımacılığı alanında faaliyet gösteren teşebbüs sayısının artırılarak ilgili pazarda sağlıklı bir rekabet ortamının oluşturulması açısından, bu alanda özellikle yabancı ülkelerin koyduğu düzenlemelerden kaynaklanan engellerin azaltılması yönünde çalışmalar yapılmasının ve endüstriye girişlerin teşvik edilmesinin faydalı olacağı değerlendirilmektedir. Ayrıca pilotajlık ve römorkajlık hizmetlerinin reka65 Eylül 2012 bete açılması gerektiği düşünülmektedir. Serbestleştirilmesi öngörülen yeni demiryolu sisteminde, devletin piyasada politika yapıcı, oyuncu ve düzenleyici rollerinin hepsini birlikte üstlenerek yer aldığı görülmektedir. Bu rollerin mümkün olduğu kadar birbirinden ayrışması, politika yapıcı olan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile piyasada oyuncu olarak faaliyet gösterecek Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları ve Demiryolu Taşımacılığı A.Ş. ile düzenleyici rolünü üstlenen Demiryolu Ulaştırması Genel Müdürlüğü arasındaki bağların mümkün olduğu kadar koparılması serbestleşme sonrasında sağlıklı bir rekabet ortamının tesisi için gereklidir. Karayolu yolcu taşımacılığı piyasasında, mali ve mesleki yeterliliğe sahip, organize olmuş verimli işletmelerin kurulması ve bireysel taşımacılık yerine kurumsal taşımacılığın ikame edilmesi, aynı zamanda piyasadaki rekabet düzeninin daha sağlıklı çalışmasına da hizmet edecektir. Genişbant internet erişim pazarının daha rekabetçi hale gelmesi için genişbant internet erişimine ilişkin alternatif teknolojilerin gelişiminin teşvik edilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda kablo TV ve fiber optik altyapısının yaygınlaşması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Ayrıca, genişbant internet erişimi piyasasında öncül düzenlemelerin etkili bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Bakır kablo üzerinden erişime ilişkin pazarlarda etkin piyasa gücüne sahip işletmeci konumunda olan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin sahip olduğu altyapıyı alternatif servis sağlayıcıların erişimine açmasına yönelik şeffaf, belirli ve zamanında uygulanan düzenlemelerin yapılması önem arz etmektedir. Buna ek olarak, piyasada faaliyet gösteren yerleşik işletmecinin alternatif altyapıların gelişmesini ve/veya bunlar ile rekabeti engellemeye yönelik davranışlarının önüne geçilmesi gerekmektedir. Bu şekilde hem alternatif altyapıların mevcut altyapıya gerçek bir rakip olması hem de piyasadaki belirliliğin arttırılarak alternatif işletmecilerin ya66 Eylül 2012 tırım güdülerinin desteklenmesi sağlanabilecektir. Dijital platform hizmetleri piyasasında rekabetin önemli unsurlarından biri olan içerik erişimiyle ilgili sorunların çözümü bakımdan, 5894 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 13’üncü maddesinde belirtilen, Türkiye Futbol Federasyonu’nun futbol maçları yayın haklarına ilişkin yetkisinin 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirilme yapılmasını dışlamayacak şekilde düzenlenmesinin yerinde olacağı düşünülmektedir. Ayrıca, dijital platform hizmetleri piyasasında tüketicilerin farklı sistemler için farklı setüstü-kutuları kullanma zorunluluğu bir pazara giriş engeli olarak değerlendirilmektedir. Ülkemizde bu alanda yapılmış herhangi bir düzenleme bulunmaması karşısında, set-üstü-kutuların platform işletmeciliği piyasasına girişler bakımından yarattığı olumsuz etkilerinin önlenebilmesi için Türkiye’de bu alanda düzenleme yapma yetkisi bulunan sektörel düzenleyici otoritelerin uygun hukuki düzenlemeleri yapması faydalı sonuçlar doğuracaktır. Bankacılık piyasasında rekabet düzeyinin artırılması için öncelikle perakende bankacılık hizmetlerinde müşterilerin bankalar arasındaki geçişini kolaylaştırıcı ve geçiş maliyetlerini azaltıcı düzenlemelere yer verilmesi gerekmektedir. Ayrıca, bankalar ile müşteriler arasındaki bilgi asimetrisinin azaltılması, müşterilerin bankaları kıyaslamasının kolaylaştırılması amacıyla bankalara belli hususlarda bilgi açıklama yükümlülüğü getirilmesi uygun olacaktır. Bunun yanı sıra, bankalar arasında, özellikle kredi müşterilerine ilişkin bilgi asimetrisinin azaltılması amacıyla kredi bilgi bankalarının etkin işleyişinin sağlanması önem taşımaktadır. Mevduat, kredi ve diğer bankacılık hizmetlerinde uygulanan sözleşme- lerde rekabetçi bakış açısının temin edilmesi ile işlem ücret ve masrafları gibi uygulamalarda tüketicinin korunması bakımından sektör otoritelerinin etkin rol almalarının sağlanması ve sektör otoritelerinin bu konularda Rekabet Kurumuyla işbirliği ve eşgüdüm içinde olmalarının da önemli olduğu düşünülmektedir. Ayrıca bankacılık piyasasında rekabet politikasının güçlendirilmesi için banka birleşme ve devralmalarında 5411 sayılı Kanun’dan kaynaklanan istisnanın kaldırılmasında fayda görülmektedir. Beşeri ilaç endüstrisinde geçerli olan mevcut geri ödeme sisteminin çizdiği sınırlar içinde perakende seviyede rekabetin artırılabilmesi amacıyla eczacıların eşdeğer ilaçlar arasında düşük fiyatlı ilacı tüketiciye önermelerini teşvik edecek, ilaç seçiminden sağladıkları avantajları nihai tüketiciye yansıtmalarını sağlayacak bir sistem geliştirilmelidir. Ayrıca, hastaların hizmet aldıkları eczaneyi serbestçe seçmesini engelleyen ve bu nedenlerle 4054 sayılı Rekabet Korunması Hakkında Kanun’a aykırı olan uygulamaların dayandırıldığı 6643 sayılı Türk Eczacıları Bir- liği Kanunu’nun 4’üncü ve 39’uncu maddeleri mevcut halleriyle rekabet ihlallerine yol açmayacak bir şekilde yorumlanmalı, uygulamada bunun mümkün olmaması halinde ise tereddütlerin ortadan kaldırılabilmesi bakımından bu maddelerin rekabet ihlallerine zemin oluşturmayacak açıklıkta yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bunlara ek olarak, perakende seviyede piyasaya giriş engeli yaratacak nitelikte, coğrafi ve nüfusa dayalı eczane açma kriterleri getirilmesi yönündeki öneriler etki analizine tabi tutularak geniş bir platformda değerlendirilmelidir. Hızlı tüketim malları perakendeciliği piyasasında son yıllarda yaşanan dönüşüm sonrasında tedarikçiler ile perakendeciler arasında ortaya çıkan rekabet sorunlarının önlenmesi amacıyla, bu piyasadaki yoğunlaşmaların Rekabet Kurumuna bildirilmesine yönelik ciro eşiklerinin düşürülmesi, kamu müdahalesi olmadan piyasadaki tarafların önceden belirlenmiş etik ve âdil kurallar bütününe uygun şekilde davranmalarına zemin sağlayacak davranış kodu ve ombudsmanlık sistemi kurulması ve tedarikçi ile perakendeci arasındaki anlaşmalarının belli aralıklarla Rekabet Kurumuna gönderilmesi şeklindeki öneriler konuyla ilgili hazırlanmakta olan sektör araştırması çerçevesinde tartışmaya açılmıştır.I 67 Eylül 2012 Eur newsport Dr. Kaan SAHİLYOL İKV Uzman Yardımcısı Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki vize muafiyeti sürecinde ilk adım atıldı A vrupa Birliği (AB) ülkelerinin Türk vatandaşlarına uygulamaya devam ettiği vize konusu Türkiye ve AB ilişkilerinde önemli sorun alanlarından birini oluşturuyor. Türkiye AB’nin kısa süreli kalışlar için Schengen vizesi uygulamaya devam ettiği tek aday ülke. AB Rusya, Moldova, Ukrayna ve Gürcistan gibi üyelik perspektifi olmayan ülkeler ile dahi vize muafiyeti müzakerelerini başlatmışken, Türkiye konusunda herhangi bir adım atmaması Türkiye’de önemli bir tepkiye yol açmıştı. Bunun yanında Türkiye’nin 1963 tarihli Ortaklık Anlaşması ve bu Anlaşma uyarınca akdedilen 1970 tarihli Katma Protokol’den kaynaklanan hakları bulunmakta. Katma Protokol’ün 41(1) Maddesine göre AB üyesi devletler, hizmetlerin serbest dolaşımı kapsamında, -eski Üye Devletler için Katma Protokol’ün yürürlüğe girdiği tarih ve daha sonra üye olan devletler için üye oluş tarihleri temel alınarak- Türk vatandaşlarına yönelik daha kısıtlayıcı olacak herhangi bir uygulamaya gidemezler. Avrupa Adalet Divanı’nın 2009 tarihli Soysal Davası kararında da Ortaklık ilişkisinden doğan bu hak kabul edilmişti. Dava konusu olan TIR sürücülerine Almanya’nın vize uygulamasının söz konusu Ortaklık hukukuna aykırı olduğu hükme bağlanmıştı. Hukuki alanda Türkiye’nin haklılığı tespit edilse de çeşitli siyasi mülahazalarla ilerlemenin engellendiği vize konusunda geçtiğimiz günlerde önemli bir adım atıldı. Avrupa Birliği’nin Brüksel’deki Daimi Temsilcileri’nin 68 Eylül 2012 oluşturduğu COREPER’in 20 Haziran 2012 tarihinde vize muafiyeti konusunda Avrupa Komisyonu’nu yetkilendirmesi, 21 Haziran 2012 tarihinde de AB İstihdam, Sosyal Politika, Sağlık ve Tüketici İşleri Konseyi’nin söz konusu tavsiyeyi onaylaması üzerine Türkiye, Geri Kabul Anlaşması’nı (GKA) paraflamayı kabul etti. Türkiye’nin Avrupa Birliği Nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Selim Yenel’in, Geri Kabul Anlaşması’nı (GKA) aynı tarihte parafe etmesiyle AB’nin Türk vatandaşlarına vize muafiyeti getirme sürecinin ilk adımı da atılmış oldu. Böylelikle Türkiye’nin AB Konseyi’nin Avrupa Komisyonu’nu Türk vatandaşlarına vize muafiyeti müzakereleri başlatmak için yetkilendirilmeden önce GKA’yı kesinlikle uygulamaya geçirmeme yönündeki kararlılığı nedeniyle yaşanan tıkanıklık da aşılmış oldu. COREPER tarafından yapılan açıklamaya göre Avrupa Komisyonu’nun İçişlerinden Sorumlu Üyesi Cecilia Malmström, Türkiye ile ‘vize muafiyeti’ sürecini yürütmek için görevlendirilmesinden hemen sonra Türkiye’ye gelerek vize muafiyeti sürecinin resmen başladığını ilan edeceği belirtildi. Açıklamada, 2012 yılının Ekim ya da Kasım Ayında Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye ‘Vize Muafiyeti Eylem Planı’nı sunacağı, Türkiye’nin de söz konusu planı kabul etmesi halinde Büyükelçi Yenel’in parafe etmiş olduğu Geri Kabul Anlaşması’nı imzalayacağı da ifade edildi. Türkiye’nin ancak ‘Vize Muafiyet Eylem Planı’nda ilerleme sağlan- dığına kanaat getirmesi halinde GKA’yı TBMM’de onaylayacağının da altı çizilen açıklamada, böylelikle Türkiye’nin çekincelerinin de giderilmeye çalışıldığı vurgulandı. Vize muafiyet süreci hakkında yorum ve değerlendirmede bulunan Türk basınının bir bölümü konu hakkında tümüyle olumlu ifadeler kullanarak Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki en önemli sorunlardan birinin çözüldüğüne yönelik haberlere yer verdi. Sürece daha şüpheci ve ihtiyatlı yaklaşan bazı gazete ve medya kuruluşları ise vize muafiyeti konusunda henüz hiçbir somut gelişme olmadığına dikkat çekerek Türkiye’nin vize sorununun çözüldüğü gibi bir yanılsamaya kapılmaması gerektiğini vurguladı. Türk vatandaşlarına vize muafiyetinin tüm görüşmeler yolunda gitse bile en erken 2015 yılında, daha gerçekçi bir tahminle de 2017 yılında yürürlüğe girebileceğinin altını çizen söz konusu gazete ve medya kurumları, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye verdiği güvenceleri yerine getirmeme konusunda oldukça kabarık bir sicili olduğu uyarısında da bulundu. T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından vize muafiyeti sürecinin başlatılmasına ilişkin yapılan açıklamada da Geri Kabul Anlaşması’nın AB’nin kendi üstüne düşen sorumlulukları yerine getirmesi kaydıyla 2011 yılı Ocak ayı itibariyle Türkiye tarafından kabul edilebilir bulunduğu belirtilerek, Avrupa Birliği’nin tutumunun netleşmesi üzerine Türkiye’nin de üzerine düşen sorumluluğu üstlendiği belirtildi. GKA’nın yalnızca Türkiye üzerinden AB üyesi ülkelere yasadışı yollardan gittiği kesin olarak belirlenen kişilerin kendi ülkelerine gönderilmek üzere geri alınmasına ilişkin ol- duğu vurgulanan açıklamada, GKA’nın bu şekliyle yasadışı göçle mücadeleye de katkıda bulunacağı belirtildi. Türk vatandaşlarının AB ülkelerine vizesiz seyahat hakkına ne zaman kavuşabileceklerinin Türkiye ile AB Komisyonu arasında gerçekleştirilecek müzakerelerin seyrine bağlı olacağı belirtilen açıklamada, Türkiye’nin bu sürecin en kısa zamanda tamamlanmasını arzu ettiğinin de altı çizildi. Türkiye’nin bu aşamaya gelmesi önemli bir gelişmedir. Ancak sürecin bundan sonra da çok yakından izlenmesi ve sadece vize muafiyeti sağlanması koşulu ile Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanması düşünülmelidir. Bunun yanında Geri Kabul Anlaşması’nın Türkiye açısından yaratacağı fayda ve maliyetler değerlendirilmeli ve AB ile böyle bir anlaşmanın yürürlüğe girmesinden önce göç veren kaynak ülkeler ile benzer anlaşmalar imzalanmasına öncelik verilmelidir. Herşeyden önce, Türk vatandaşları için AB’ye vizesiz seyahatin, Ortaklık Anlaşması ve Katma Protokol hükümlerince garanti altına alınmış bir hak olduğu ve Türkiye’nin vize muafiyetini hemen ve koşulsuz bir şekilde haklı olarak talep ettiği unutulmamalıdır. Türkiye’nin haklı taleplerinin gerisine düşecek olan herhangi bir öneri kabul edilmemeli ve AB’nin bu süreci yine çeşitli koşullara bağlayarak sürüncemede bırakmasına izin verilmemelidir.I 69 Eylül 2012 Eur newsport Av Seher Ergen Yeni Ticaret Kanunu kapsamında haksız rekabet 01 .07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanunu kapsamında haksız rekabete ilişkin kurallar da yeniden yapılandırılmış ve Avrupa Birliği Mevzuatına uygun hale getirilmeye çalışılmıştır. Getirilen düzenlemeler ile tüm ilgililerin menfaatine dürüst ve güvenilir rekabetin sağlanması amaçlanmıştır. Bu kapsamda rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırı görülmüştür. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 55. maddesinde haksız rekabet teşkil eden davranışlar ayrıntılı olarak sayılmıştır. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun aksine kullanılan ifadelerin Rekabet Kanunundaki hükümler ile benzer olduğu ve de haksız rekabetin kapsamının genişletildiği görülmektedir. Kanun haksız rekabet teşkil eden halleri 6 başlık halinde saymış olup, tamamı bu sayılanlardan ibaret değildir. Bu sayılanlar kapsamına girmemekle birlikte dürüstlük kuralı ile bağdaşmayan veya aldatıcı davranış teşkil eden ticari uygulamalar da haksız rekabet sayılabilecektir. Yeni Ticaret Kanununda; - Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlarda bulunmak; 70 Eylül 2012 Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini vs kötülemek, kendi ürünleri, işletmesi vs hakkın da gerçek dışı veya yanıltıcı açıklamalarda bulunmak veya aynı yollarla üçüncü kişiyi rekabette öne geçirmek, sahip olmadığı halde paye diploma veya ödüle sahipmişçesine hareket ederek doğru olmayan meslek adları ve sembolleri kullanmak vb, - Sözleşmeyi ihlale veya sona erdirmeye yöneltmek; müşteriler ile kendisinin bizzat sözleşme yapabilmesi veya kendisine / başkalarına çıkar sağlamak, başkalarının üretim ve iş sırlarını ifşa edilmesine veya ele geçirilmesine çalışmak vb nedenler için kişiler ile üçüncü şahsılar arasındaki sözleşmeleri ihlale veya sona erdirmeye yöneltmek vb, - Başkalarının iş ürünlerinden yetkisiz yararlanma; kendisine veya üçüncü kişilere ait emanet edilmiş teklif, hesap veya plan gibi bir iş ürününden yetkisiz yararlanmak, kendisinin uygun bir katkısı olmaksızın başkasına ait pazarlanmaya hazır çalışma ürünlerini teknik çoğaltma yöntemleriyle devralıp onlardan yararlanmak vb, - Üretim ve iş sırlarını hukuka aykırı olarak ifşa etmek; gizlice ve izinsiz olarak ele geçirdiği veya başkaca hukuka aykırı bir şekilde öğrendiği bilgileri ve üretenin iş sırlarının değerlendirilmesi veya başkalarına bildirilmesi, - İş şartlarına uymamak; özellikle kanun veya sözleşmeyle, rakiplere de yüklenmiş olan veya bir meslek dalında veya çevrede olağan olan iş şartlarına uyulmaması, - Dürüstlük kuralına aykırı işlem şartları kullanmak; yanıltıcı bir şekilde diğer taraf aleyhine; doğrudan veya yorum yoluyla uygulanacak kanuni düzenlemeden önemli ölçüde ayrılan veya sözleşmenin niteliğine önemli ölçüde aykırı haklar ve borçlar dağılımını öngören, önceden yazılmış genel işlem şartlarını kullanılması, Haksız rekabet teşkil eden durumlar ve eylemler olarak sayılmıştır. Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kişi veya kişiler; - Fiilin haksız olup olmadığının tespiti, - Haksız rekabetin durdurulması, - Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhası, - Zarar ve ziyanın tazmini (bu davanın açılması için haksız fiil eylemini gerçekleştirenin kusur şartı aranmaktadır.) Ticaret ve sanayi odaları, esnaf odaları, borsalar ve tüzüklerine göre üyelerinin ekonomik menfaatlerini korumaya yetkili bulunan diğer meslekî ve ekonomik birlikler ile tüzüklerine göre tüketicilerin ekonomik menfaatlerini koruyan sivil toplum kuruluşlarıyla kamusal nitelikteki kurumlar da bu sayılı davaları açabilirler. - Manevi zararın tazmini, (Kişilik hakkının zedelenmesi sonucu manevi olarak zarar görülmesi ve de kusur şartı aranmaktadır.) Ekonomik çıkarları zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek müşteriler de bahsi geçen davaları açabilirler, fakat araçların ve malların imhasını isteyemezler. Hizmetlerini veya işlerini gördükleri sırada çalışanlar veya işçiler tarafından haksız fiil eylemi teşkil edecek herhangi bir eylemin varlığı halinde de çalıştıranlara karşı bahsi geçen davalar açılabilecektir. Basın, yayın, iletişim ve bilişim işletmeleri aracılığıyla haksız rekabet teşkil eden bir eylem söz konusu ise bahsi geçen davalardan; tespit, durdurma ve sonucun ortadan kaldırılması davaları basında yayımlanan şeyin, programın; ekranda, bilişim aracında veya benzeri ortamlarda görüntülenenin; ses olarak yayımlananın veya herhangi bir şekilde iletilenin sahipleri ile ilan veren kişiler aleyhine açılacaktır. Fakat bu kişilerin haberi olmaksızın veya onayına aykırı şekilde yayımlanmışsa veya bu kişilerin kim olduğunun açıklanmasından kaçınılırsa veya bu eyleme karşı bir Türk mahkemesinde dava açılması mümkün olmazsa, anılan davalar, yazı işleri müdürü, genel yayın yönetmeni, program yapımcısı, görüntüyü, sesi, iletiyi, yayın, iletişim ve bilişim aracına koyan veya koyduran kişi ve ilan servisi şefi; bunlar gösterilemiyorsa, işletme veya kuruluş sahibi aleyhine açılabilecektir. Hukuk davalarını açma hakkı bulunanlar bu davalardan başkaca; mevcut durumun olduğu gibi korunması, haksız rekabet sonucu oluşan maddi durumun ortadan kaldırılması, haksız rekabetin önlenmesi ve yanlış veya yanıltıcı beyanların düzeltilmesine ve diğer tedbirler ile hak sahibinin yetkilerine tecavüz oluşturması hâlinde cezayı gerektiren haksız rekabet konusu mallara, ithalat veya ihracat sırasında gümrük idareleri tarafından ihtiyati tedbir niteliğinde el konulmasını talep edebilir. Haksız rekabet teşkil eden eylemlerde bulunmak cezai yaptırıma da tabi tutulmuştur. Bu mekanizma da yine hukuk davaları açmaya haiz kişilerin şikayeti/başvurusu üzerine işletilmektedir. Bu eylemleri işlediği mahkeme kararı ile sabit olanların her bir fiili için iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılması yasaca düzenlemiştir. Tüzel kişiler tarafından haksız rekabet fiilinin işlenmesi halinde ise tüzel kişi adına hareket eden organ üyeleri veya ortaklar hakkında cezai yaptırım uygulanır. Fiilin tüzel kişinin faaliyeti sırasında işlenmesi halinde de tüzel kişi hakkında güvenlik tedbirine hükmedilebilir.I seher@seherergen.av.tr 71 Eylül 2012 Eur newsport Asya Emeklilik Genel Müdürü Ercüment Korkut: Kıdem tazminatları bireysel emekliliğe aktarılırsa sektör 400 milyar ’ye ulaşır 72 Eylül 2012 B ireysel Emeklilik Sistemi’ni düzenleyen yeni yasa ile başta devletin uyguladığı vergi teşviki olmak üzere birçok değişiklikler yapıldı. Bunun neticesinde sistemin daha geniş kitlelere hitap eder hale geleceğini, dolayısıyla sisteme katılımın artacağını belirten Asya Emeklilik Genel Müdürü Ercüment Korkut, devlet kurumlarına da zorunluluk getirilmesi halinde sistemin önemli bir oranda büyüyebileceğini ifade etti. Bireysel emeklilik sistemi ile ilgili çıkan yeni yasa ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz? Varolan yasa finans sektörüne 2003 yılında katılan en son halkadır ve aslında güzel bir yasadır. Ancak geçen 9 yıllık süreçte bireysel emeklilik şirketleri gördüler ki sistemin temel direği olan teşvikin veriliş biçimi Türkiye gerçekleri ile örtüşmüyordu. Son yasa değişikliğinden önce bireysel emeklilik sistemi; sisteme katılan katılımcıların katkı paylarını düzenli olarak yatırması ve bu ödemeye göre de devletin vergi teşvikiyle desteklemesi şeklinde işliyordu. Sistem 9 yıl gibi kısa bir sürede kayda değer bir gelişim göstererek 2,7 milyon katılımcıya ulaştı. Devletin sağlamış olduğu vergi teşviki bu gelişime paralel bir gelişim gösteremedi. 2,7 milyon kişiden sadece 1 milyon kişi teşvikten yararlandı. Katılımcılar bu konuda bilinçlendirilemedi. Katılımcı sayısının arttırılması ve bireysel emekliliğin yaygınlaştırılması yönünde yeni düzenlemeler yapmak kaçınılmazdı. Devlet bu konuda yeni düzenlemeler üzerinde çalışmaya başladı. Bireysel emeklilik şirketlerinin de son birkaç yıldır talepleri bu yönde idi. Yeni yasada yapılan düzenlemeye göre vergi avantajı sağlayan teşvik, devletin direkt katkı sağlayacağı bir formülle geliştirildi. Yeni yasaya göre sisteme 100 lira yatıran her katılımcı için devlet 25 liralık ek katkı bedeli ödeyecek ve bu katkı, vergi dilimine göre de değişmeyecek. Yeni yasa ile birlikte bu sistem kalkacak sisteme katılan tüm bireyler eşit haklara sahip olacak. Bu düzenleme katılımcı sayısının arttırılması yönünde önemli bir adımdır. Yeni yasanın önemli adımlarından biri de sadece bordrolu çalışanların yararlandığı bir sistem olmanın dışına çıkmasıdır. Düzenli katkı payı ödeyebilecek her birey sisteme katılmakta ve teşvikten yararlanmaktadır. Bu tutum sistemi büyütmeye yönelik en önemli adım olduğu gibi sadece pazar büyütmekle kalmayıp, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızı da sisteme katılma, teşvikten yararlanabilme fırsatını sunmaktadır. Yeni yasa ile diğer bir değişiklik ise şu yönde yapıldı; Eski sistemde katılımcı sistemden erken ayrıldığında anaparadan %15 oranında kesinti yapılıyordu. Bu durum, sistemin en çok tartışılan konularından biriydi ve birçok davaya da konu oldu. Yeni yasa ile devlet tar- tışmaya son noktayı koymuştur. Geriye dönük sistemden erken çıkanlardan yapılan kesintileri iade etme kararı almış, yeni yasa ile de sistemden erken çıkma durumunda sadece kar edilen rakam üzerinden o kısmın vergisini alarak sistemden çıkılmasına olanak tanımıştır. Bu durum çıkışları arttırabilir mi? Evet, bu bir kısım çıkışlara neden olabilir. Ama Asya Emeklilik olarak sisteme girenlere tavsiyemiz gelirleri ile orantılı olarak katkı payı yatırmaları. Buraya dokunmayacağınız ayrı bir cep olarak bakmanız gerekiyor. Şimdi devlet çıkışa ceza uygulamayacak ama havuçtan mahrum etme cezası getirdi. Ben senin adına alt hesaba 25 liraları yatırıyorum ama vaktinden önce çıkarsan bunu vermiyorum diyor. O anlamda çok fazla çıkış olmaz. Hatta 29 Mayısta girdi çıktı yapılmaması için bu yasadan çıkarsanız ve yeni yasa girince tekrar sisteme girdiğinizde eskiden içeride olan tutarınız kadar miktara gelinceye kadar devlet sizin için teşviki yatırmayacak. Yeni sistem aslında çok daha mantıklı ve bu kadar kolaylık sağlanmış sistemde 2-3 tane bariyer kuruldu. Dolayısıyla çok fazla çıkış beklemiyoruz. Memnun olmayan ya da paraya aşırı ihtiyacı olan zaten çıkıyor ama buraya para yatırıp ihtiyacı olmayan da %25’i elde etmek ister ve sistemden çıkmaz. Tasarruf oranlarına baktığımızda gelişmekte olan ülkelerin oranı %33,6, Türkiye’de ise 12,7 oranında. Biz bu orana ulaşmak için nasıl hareket etmeliyiz? Tasarruf maalesef kanayan yaramız. Başka hiçbir şey yapılmasa dahi bireysel emekliliğin giderek büyümesinden dolayı 5 yıl sonra tasarruflarımız %12’yi geçecek. Bireysel emeklilik sisteminin katılımcıları paralarını düzenli olarak ödemeye devam ettikçe para katlanarak büyüyecek ve tasarruf oranları bu seviyede kalmayacak. Çünkü bireysel emeklilik sistemini daha da teşvik edip iyileştirirsek katılım artacak ve böylece tasarruf oranları da artmış olacak. Ülkemizde %22 yatırım yapılıyor ama %12 tasarruf ediliyor. Aradaki 73 Eylül 2012 Eur newsport %10’luk fark ise cari açığı oluşturuyor. Biz bunu böyle sürdüremeyiz. Bunun için harcamalarımızdan kısıp tasarruf yapmalıyız. Ama yastık altındaki tasarruf işe yaramıyor. Tasarrufların yatırıma dönüşmesi gerekiyor. Banka ile bağlantılı bir şirket olmanın faydası var mı? Biz sektörde 16. şirketiz. Piyasaya bakarsak aslında biz girerken piyasanın %80’i ilk 4 oyuncu tarafından domine edilen, kalan %20’si de 12 oyuncu tarafından paylaşılan oligopol bir piyasaydı. Bu ortamdaki büyüklere bakarsak hepsinin banka bağlantısı var. Bu bağlantı olmadan yaşamak çok zor, çünkü sıfırdan bir şirket kursanız tüm ülkede teşkilatlanmanız, satış noktası açmanız gerekir. Burada biz Bank Asya’nın 220 şubesinde varız. Bank Asya bizim sahibimiz ama aynı zamanda acentemiz. En önemli faydası ülke sathına anında yayılmak. Bizim bordromuz altında 60 personel var ama bizim için Bank Asya’nın kadrosunda olan 900 satış personeli de çalışıyor. Türkiye’nin toplam pazar büyüklüğü ne kadara ulaşabilir? O konuda çeşitli öngörüler var. Sektör 9 yılını tamamladı, çocukluk dönemini bitirip ergenliğe geldi. Şimdi hızla büyüyecek. 2023 hedefleri çerçevesinde yeni yasa olmadan önce 100 milyardı. Yeni yasa ile beraber bu rakam 200 milyara çıktı. Şu anda 16 milyardayız ve bu rakama ulaşmak hayal değil. Sayı olarak da 10 milyon civarı bir katılımcıya ulaşmak hedefleniyor. Bunları değiştirecek şey kıdem tazminatının bireysel emeklilik şirketlerine aktarılması olacaktır. Eğer bu aktarım olursa 400 milyarları konuşuyor olacağız. Dünyada sistemin halihazırda ulaştığı rakam ise devasa boyutlarda olup 19 trilyon dolara ulaşmıştır. Bazı ülkelerde bireysel emeklilik zorunlu ve insanların tamamı sisteme giriyor. Mesela Amerika 10,5 trilyon dolar. OECD ülkelerinde ise sistem aracılığıyla biriken fonların milli gelire 74 Eylül 2012 oranı ortalama olarak %65. Bizde ise % 2,5. Ama gelişeceğiz. Moody’s’in Türkiye’ye verdiği kredi notunun artışında bireysel emeklilikle sağlanan tasarruf oranlarının artışının etkili olduğu ifade ediliyor. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir? Bu görünümü etkileyecek bir durum. Tasarrufun artması güveni de arttırıyor. Bir ülkenin tasarrufu yüksekse, yatırımlar uzun vadeli olursa piyasaya da istikrar kazandırır. İlk faizsiz BES şirketi olmanızın sağladığı avantajlardan bahseder misiniz? Asya Emeklilik, Türkiye’nin “ilk ve tek faizsiz emeklilik” şirketidir. Biz Türkiye’deki pastayı bölüşmek için değil, büyütmek için sektöre girdik. Gerek Türkiye gerekse Türkiye sınırları dışında her ne kadar devlet teşvik sağlasa da hassasiyetlerinden dolayı “ben emeklilik paramı bu şekilde kazanmak istemiyorum” diyen bir kesim var, bunu görüyorduk. Faiz getirisine duyarlı bu kesim göz ardı edilmezdi. Asya Emeklilik işte buradaki eksik parçayı tamamlamıştır. Biliyoruz ki, kazanç sağlamanın faizden başka yolları da var. Şirketimiz bu yönüyle Türkiye’nin ilk ve tek emeklilik şirketidir. Asya Emeklilik olarak faiz konusunda hassasiyeti olan müşterilerimiz için tüm ürünlerimizi bu yönde oluşturduk. Bank Asya’dan aldığımız güç ve sinerji ile temel vaadimizi oluşturduk. Faizsiz bireysel emeklilikte uzmanlaşacağız ve sektöre derinlik kazandıracağız. Amacımız aynı zamanda bireysel emeklilik sistemini Anadolu’ya da yaymak. Bunun için biz öncü olacağız. Gelecek dönem hedeflerinizden bahseder misiniz? Biz yeni bir şirket olarak 9 yıldır var olanları bir anda yakalayamayız ama yeni satışlarda ilk 5 içinde yer almak istiyoruz. Sayı olarak da 2014’ün haziran ayında 100.000 katılımcıya ulaşmayı hedefliyoruz. 5-6 yıl önce kurulmuş ama bu rakama ulaşamamış çok şirket olduğunu da biliyoruz.I Eur newsport Sports International CEO’su Orhan Koral: Sporda dünya çapında başarı elde etmek için düzenli çalışmalıyız B ilkent Holding’e bağlı olarak ülkemizde spor yapma bilincini geliştirmek için kolları sıvayan Sports International, bir yanda spor yapmayı öğrenen bir ülke hayali hedefinde ilerlerken, diğer yanda üniversite de gençlerin burslu okumaları için çalışıyor. Ülkemizin kaynaklarını tedavi, ilaç veya hastane masrafları yerine koruyucu bir sağlık hizmeti olarak, spora ağırlık verilmesi gerektiğini belirten Sports International CEO’su Orhan Koral, Türkiye’nin bu alanda giderek geliştiğine dikkat çekti. Bir olimpiyat sürecini daha geride bıraktık. Sizce bir başarı yakaladık mı? Olimpiyatlar bize çok şey kazandırdı. Atletizmde hem altın hem gümüş madalya olağanüstü bir sonuçtur. Bütün dünya, Türkler’in çalıştığında neler yapabildiğini gördüler. Bu bize katkı sağlayacaktır. Geçmişte de başarılarımız var ama hiç altın ve gümüş madalyayı aynı yarışmada kazanmamıştık. Biraz da insanlara sporu sevdirmek gerekiyor. Bu tarz organizasyonların da bunu sağladığını düşünüyorum. Hükümet de bunu istiyor mu? Kesinlikle istiyor. Her başarının sonrasında Devlet büyüklerinin sporcuları tebrik etmesi de bunun bir göstergesidir. Yerel yönetimler de çok önemli şeyler yapıyor. Yerel yönetimlerde geçmişte olmayan koşu parkurları, basit de olsa insanların spor yapabileceği alanlar yapılması insanları biraz teşvik etti. Sonuçta profesyonel aletler değil ama insanlara sporu sevdirme açısından katkıları olduğunu düşünüyorum. En azından bir başlangıç olabilir. Sporu sevmeden yapmak mümkün değil. Ben bir yandan da sporun sağlık yönünden çok katkısı olduğunu düşünüyorum. Hükümet de obezite ile savaş ilan etti. Aslında spor koruyucu sağlık hizmeti olarak değerlendirilmeli diye düşünüyorum. Tedavi, ilaç ve hastane masrafları yerine koruyucu sağlık hizmeti olarak sporun teşvik edilmesi gerekiyor. Bu destek nasıl verilebilir? Türkiye’de kimse parasal destek beklememeli, herkes kendi işini yapmalı. Bu konuda yatırım teşvikleri olabilir. Maddi yardım yerine vergisel avantajlar sağlanabilir. KDV düşürülüp sağlık sektöründeki gibi %8 seviyesine çekilebilir. Okullarda da çok fazla spora yer verilmediğini biliyoruz. Bu çok doğru bir tespittir. Eğitimci değilim ama bir eğitim gördüm. İlkokuldan üniversite sonuna kadar değişik spor derslerimiz oldu ama bunlar doğru bir spor eğitimi değildi. Haftada 2 saat eğitim çok yetersiz. Amaçlara baktığınızda sağlıklı birey yetiştirme düşüncesi vardır ama bunun için yeterince çabalamıyorlar. Dünya çapında başarı elde edebilmek için sporun çocukluk yaşlarından ileriki yaşlara kadar düzenli yapılması gerekiyor. Örneğin teniste bizim Bilkentteki tesisimizde 19 tane tenis sahasımız var.Burada çocuklar performans tenisi dediğimiz tenis eğitimi alıyorlar. Her gün 16.00’dan 20.00’a kadar eğitim alıyorlar. Lise 2. sınıfa kadar Türkiye’deki turnuvalara katılıp başarı elde edebiliyorlar. Ama sonra üniversite sınavı kaygısı başladığında bu çocukları kaybediyoruz. Maalesef Türkiye’de tenisçi yetişmiyor. İspanya’da bunun ayrı okulları var. Temel dersleri gördükten sonra okulda tenis eğitimi de görüyor. Bu başka spor dalları için de geçerlidir. Ülkemizde meslek liseleri var ama sporla ilgili olarak lise seviyesinde okul yok. Bu noktada siz yatırımcıların da önemli katkıları bulunuyor. Bizim amacımız spor yapan bir nesil oluşmasını sağlamak. Geçmişte bu tür kulüplerde birilerini üye yapalım gerisi önemli değil mantığı varken biz özellikle bu konu ile ilgili bir program hazırladık. Üyelerin haftada en az iki kere gelmelerini istiyoruz çünkü sağlıklı yaşam için en az haftada iki gün spor yapmak gerekiyor. Haftada iki kere gelerek spor yapan üyelerimiz iki-üç ay düzenli olarak devam ederse spor yapmak artık bir tutku haline geliyor. Bir değerlendirme yaparsak dünyaya göre Türkiye ne durumda? Teknolojik olarak çok iyi durumdayız. Çünkü Türkiye’de hala spor salonuna üye olmayı bir statü olarak kabul ediyoruz ve en son teknolojiler salonda olsun istiyoruz. Şimdi bütün aletler televizyonlu çünkü üyeler spor yaparken televizyon izlemek istiyorlar. Ama Amerika’da televizyon isteyen çok az. Biz mümkün olduğunca teknolojiyi yakından takip edip öncü olmaya çalışıyoruz. Spor konusunda lider olmaya çalışıyoruz. Arkadaşlarımızı yurtdışındaki eğitimlere gönderiyoruz 77 Eylül 2012 Eur newsport ki dünyadaki trendleri görebilelim ve Türkiye’ye getirebilelim. Sports International’ın Ankara’daki tesisi Türkiye’nin ilk spor tesisi ve biz bu konuda öncülüğümüzü devam ettirmek istiyoruz. Şu anda Türkiye’deki tüm spor tesislerinde bizimle çalışmış birileri bulunuyor. Bu alanda okul görevini görüyoruz. Her yeni açılan tesis de bizi mutlu ediyor çünkü Türkiye’de spor yapan insan sayısını arttırıyorlar. 1940’larda Amerikan filmlerini izlediğinizde insanların parklarda koştuğunu görürsünüz. Biz onlardan uzun yıllar sonra o hale geldik. 50 yıl geriden geliyoruz ama spor imkânları olarak Amerika’daki bütün tesislerle aynı durumdayız. Hatta hijyen konusunda biz onlardan çok daha iyiyiz. Spor salonlarına üye sayısı açısından bir değerlendirme yapmak gerekirse Amerika’da spor salonuna üye insan sayısı 50 milyon, İngiltere’de 7 milyon 400 bin kişi, İspanya’da 7 milyon 980 bin kişidir. Türkiye’de ise 420 bin kişi. Türkiye’de katılım oranı %0,58. 291 milyon Euro bizim yıllık sektör ciromuz var. Amerika’nın ise 17 milyar Euro, İngiltere’de 4,189 milyar Euro, İs- panya’da 3,8 milyar Euro. Yabancı yatırımcıların sektöre ilgisi nasıl? Yeni giren yatırımcılar İstanbul’da var. Gelişmiş ülkelerde insanlar spor yapma alışkanlığı kazanmış üye olmak için salon aramaktaykenTürkiye’de beklentiler çok daha fazla, hem spor alışkanlığı kazandırmanız, hem de spor yapmayı sevdirmeniz lazım. Bunu yapamadıkları için problem yaşıyorlar. Anadolu’daki faaliyetlerinizden bahseder misiniz? Sports International’ın, İstanbul’da dört,Ankara, İzmir ve Mersin’de birer tane olmak üzere toplam yedi tesisi var. Bununla birlikte Türkiye’nin diğer illerinde de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Agresif bir büyüme hedefimiz yok. Emin adımlarla büyüyeceğiz. Zarar etmek gibi bir lüksümüz yok. Çünkü aynı zamanda para kazanarak öğrencilerin eğitimine katkıda bulunuyoruz. Bir öğrenciyi eksik okutmak gibi bir lüksümüz olamaz. Büyüme hedefleri çerçevesinde neler yapacaksınız? Türkiye’de ilk defa Sinpaş ile birlikte Bosphorus sitelerinde sadece site sakinlerine hizmet eden spor salonu işletiyoruz. Bu konudaki salon sayısını arttıracağız. Çok sayıda konut projesi yapılıyor, hepsinde spor salonu var ama çoğu atıl durumda bulunuyor. Amacımız atıl olmayan canlı ve daha çok insanımıza spor alışkanlığı kazandırabileceğimiz yeni tesisler oluşturabilmek..I Eur newsport Türk Pirelli Lastikleri A.S. Ticaret Direktörü Aşkın Bedük: Tüketici güvenlik açısından ucuz ürüne yönelmemeli E konomik krizin en fazla etkilediği sektörlerin başında otomotiv sektörü geliyor. Hal böyle olunca bu sektöre hizmet veren alanların da krizden etkilenmesi kaçınılmaz oluyor. Kısmen bu tanımlamanın içerisine giren lastik sektörü, krizden etkilenmekle birlikte kendisine yeni pazarlar bularak bu etkileri minimize etmeye çalışıyor. Kış lastiği ile ilgili yeni bir düzenlemenin beklentisi içerisinde olan sektör, yapılacak düzenlemelerle soluk alacağa benziyor. Sektörün miönemli oyuncularından biri olan Türk Pirelli Lastikleri AŞ Ticaret Direktörü Aşkın Bedük ile sektörün içerisinde bulunduğu durumu değerlendirdik. Ekonomiyi soğutma çabaları birçok sektörün olumsuz etkilenmesine neden oldu. Bu durum sektörünüzü nasıl etkiliyor? Türkiye’deki otomotiv üreticilerinin ihracat rakamları yüksektir. Lastik sektöründe de durum aynıdr. Bizim üretimimizin de % 60’ı ihracata dayalı. Avrupa’daki ekonomik sıkıntı ve kronikleşmiş geriye gidiş üretim rakamını ve ihracatı etkiliyor. Bu da herkesi yeni pazarlar arayışlarına itiyor. Bu pazarları da Ortadoğu ve eski Rus ülkeleri olarak sayabiliriz. Fakat buralar kolaylıkla müşteri bulunabilecek, ticaret yapılabilecek ülkeler değil. Çeşitli ülkelerde distribütör yapısını oluşturmanız gerekiyor. Türkiye’ye bakacak olursak ilk alti ayda otomotiv sektöründe bir gerileme yaşansa da 3. ve 4. çeyrekte bir artış meydana gelerek geçen sene ile adetsel olarak fazla bir fark olmayacağı ön görülmektedir. Sektörden bazı isimler de durumun korkulduğu gibi olmadığını ifade Lastik yenileme ürünü olduğu için otomotiv satışlarıyla paralel ilerlemiyor. Tuketicilerimiz yeni arac alimi yapmasalarda mevcut araclarinin bakimi icin lastiklerini degistirmek durumunda kaliyorlar. Bu nedenle ornegin,aracini geçtiğimiz yıl almış olanlar da bu sene lastik değiştirmeye devam ediyorlar. 2012 yılına bakarsak biz yine ciromuzu arttırarak 1,3 milyar TL’ye çıkarmayı hedefliyoruz. Sektörde farklı gelişmeler var. Kış lastiği ile ilgili olarak çok kuvvetli bir söylenti yayılmış durumda. Hükümetin bu konuda bir cok calisma yaptigini biliyoruz. Biz de bu calismalari takip ediyor ve gelişmeleri bekliyoruz. bazi tuketicilerimizin kar lastiği olarak adlandırdığı kis lastikleri sadece kar yagdigi durumlarda degil hava sicakliklarinin arti 7 derecenin altına düştüğünde kullanılması gerekiyor. Çünkü guvenlik acisindan hayati onem tasiyan fren mesafelerinde sıkıntı yaşanmaya başlanıyor. Kış lastiklerinin hamur bilesenleri 7 derecenin altında yaz lastiğine göre daha iyi korunduğu ve yola daha iyi tutunma sağladığı için fren mesafesini ıslak zeminde % 10, karda ise % 20’ye kadar düşürüyor. Bu nedenle de guvenlik acisindan hayati onem tasiyor. Yeni yasa çalışmaları ekim ayına yetişir mi? Kis lastikleri ile ilgili yasal uygulamanin ne zaman baslayacagini bilemiyoruz. Tahminim henuz uygulamanın ne şekilde yapılacağına tam olarak karar verilmedi. Ornegin bolgelere gore mi yapilacak bilemiyoruz. Kuzey Avrupa ve Almanya’da kış her yerde uzun bir sure yasanmakta oldugu icin yasal zorunluluk her yeri kapsiyor ama Türkiye’de Antalya, Mersin, Adana ve İzmir’de neredeyse kış yaşanmıyor. Yeni yasa satışları ne kadar arttırır? Turkiye de tuketicilerimiz her gecen gun kis lastikleri konusunda daha da bilincleniyor. Kis lastiklerindeki yasal uygulama ile birlikte bilincin daha da artacagina inaniyoruz. Fakat bunun satilari ne kadar artiracagini bilemiyoruz. Sektorde bunu tahmin edebilmek cok zor Çünkü dediğim gibi Bu durum kanunun ne şekilde uygulanacağı ile alakalı bir durumdur. Bu seneye yetişmesi zor Bu uygulama bir kararname ya da trafik emniyet müdürlüğünün uygulayacağı kurallar şeklinde de olabilir. Onemli bir konu da kis lastiklerinin ekstra bir maliyet olarak gorulmemesi gerektigidir. Kis lastikleri kullanilirken yaz lastikleri de o sürede güvenli bir yerde depolanacagi icin kullanim omru uzayacaktir. Biz Pirelli olarak müşterilerimize bayilerimiz araciligi ile kış lastiği aldıklarında yaz lastiklerini depolama imkani sunuyor ve hava sicakliklari artis gosterdiginde bu sefer de yaz lastiklerini takarak kis lastiklerinin depolanmasini sagliyoruz. Şu anda Türkiye’de tuketicilerimize bu konuda yurtdışında bile verilmeyen hizmetler sunmaktayiz. Bu durum biraz rekabetle de alakalı. Çok fazla hizmet veren firma olduğunda bu yapılıyor ve bu durum tüketici için çok avantajlı. Belçika’da arabanın ışığı söndüğünde lamba taktırmak için iki saat yer aradığımı hatırlıyorum ama Türkiye’de böyle bir sorun yok. Geri dönüşümle ilgili hususlar ülkemizde yerleşmeye başladı. Bu konudan bahseder misiniz? Lastik sektorunde bes ana ureticinin kurmus oldugu LASDER aracılığıyla lastikte onemli geri dönüşüm çalışmalari gerceklestirilmektedir. Geri dönüşüm calismlarinin yani sira bizim için üretimde bir takım tasarruflara gitmek de önemli. Ürettiğimiz ürünün çevreye olan zararının ve enerji kullanımının mimimize edilmesi gerekiyor. Buna yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Az enerji tüketerek daha çevreci bir ürün üretebilir miyiz ona ba- Eur newsport kıyoruz. Dönme direnci daha düşük ürünler üretmeye çalışıyoruz çünkü dönme direnci daha düşük ürün demek daha az yakıt tüketen bir ürün demektir. Hem ürünü üretirken fabrikanın üretimi ile ilgili tasarruflara gidebilirsiniz hem de üründe çevreye zararı engelleyebilirsiniz. Kullanılan hammadde değişimi mümkün mü? Kullanılan maddeler zaten sürekli olarak değişiyor, lastikler hafifliyor. Bu yönde yapılan çalışmalar var. Ayrıca çevreci ürünler üretiliyor. Üretimde artık kullanılmayan hammaddeler var ornegin urunlerimizin hic birinde cevreye zararli olan aromatik yaglar bulunmuyor. Pirelli olarak bu alanda yaptığımız calismalarin en guzel orneklerinden biri en yeni cevre dostu urunumuz Cinturato P7 Blue dur. Bu ürünumuz AA ile etiketlenen bir üründür. Bu su anlama geliyor bu lastigimiz B sınıfı bir ürüne göre 2,6 metre daha kısa fren mesafesine sahiptir. C sınıfı bir ürüne göre de % 5,1 daha fazla yakıt tasarrufu sağlamaktadır. Bu ürün şu anda piyasayaçıkmış olan ilk AA etiketli üründür. Ucuz ürünlerin tercihi ile ilgili neler söylemek istersiniz? Lastiklerin aracin yerle temas eden tek noktalari oldugunu dusunursek guvenlik acisindan cok onemli bir yere sahiptirler. Bu nedenle tuketicilerimiz Guvenlikleri açısından ucuz ürüne yönelmemeliler. Var olan yapıya baktıklarında ucuza yöneldiklerini görüyoruz. Yönelenler vardır ve var olmaya da devam edecektir, ta ki tuketicilerimizin bilinci artana kadar. Pirelli Turkiyenin ilk lastik firmasi olarak 1960 yılında kurulmus ve 1962 yılında ilk yerli uretim lastigini yollarla bulusturmustur. Bu koklu gecmisi ile tuketicilerin guvendigi bir markadir. Lastikler ozellikle virajdaki yol tutusu ve frenleme gibi durumlarda kalite ve farkini ortaya koyarlar. Tuketicilerimize de guvenlikleri acisindan kalitesiZ ve 82 Eylül 2012 ucuz lastikleri tercih etmemelerini tavsiye ediyoruz. Pirelli olarak üst sınıf ve yuksek performansli arac lastiklerinde oldukca iddiali oldugumuzu soyleyebilirim. Turkiye araç parkında da Premium araç satışları normal araclarin satış hızının ilerisinde gidiyor. 4x4’ler de aynı şekilde. Bunlar bizim çok iddialı olduğumuz alanlardır. Bugün ultra yuksek performans araçlar dediğiniz zaman Pirelli’nin bu konuda bütün dünyada çok iyi olduğu bilinir. Ferrari, Porshe, Lamborgini gibi üst sınıf otomobiller original ekipman olarak Pirelli lastiklerini tercih etmektedir. Teknolojimizi dünyanın en onemli motorsporlari organizasyonu olan Fromula 1’de de kanıtlıyoruz. Bildiginiz gibi Formula 1 in tek resmi lastik tedarikcisi olarak, F1 lastiklerinin tumunu İzmitteki sampiyonlarin fabrikasinda uretiyoruz. Bu nedenle bilincli tuketicilerimiz tarafindan yuksek teknolojili urunlerimiz ile tercih edilen markalarin basinda geliyoruz. Sektör insan kaynağı maliyeti ile ilgili olarak sıkıntı yaşıyor mu? Bizim Türkiye olarak insan kaynağı maliyetimiz geçtiğimiz yıllara oranla artis gosterdi. Batı Avrupa’ya yaklaşıyoruz. Doğu Avrupa, Uzakdoğu ve Rusya’da insan kaynağı bakımından bize göre daha ucuz olan yerler de var. Şirketler de yatırımlarını yaparken bir çok kritere bakıyorlar ama sadece insan maliyeti kriter değil. Orada ilk yatırımı yapmanın maliyeti, noktanın lojistik konumu gibi maliyet unsurlarının hepsine bakılıyor. Pirelli’nin son fabrikası Meksika’da açıldı. İnsan maliyeti olarak da iyi bir maliyet yakaladıklarını düşünüyorum. Burada fabrika açılmasının oradaki pazarı daha iyi beslemek gibi daha farklı nedenleri de var. Ama Pirelli’nin 22 ülkedeki 13 fabrikadan bir tanesi de Türkiye’de bulunuyor ve İzmit fabrikamiz 8milyon adetlik uretimi ile Pirelli Grubunun en buyuk fabrikasi olmasi ve en kapsamli uretimi gerceklestirmesi ile oldukca onemli bir yere sahip.I Eur newsport Açık denizde balık üretimine verilen desteğin çekilmesiyle birlikte sektörün zorlu bir sürece gireceğinin altını çizen Kılıç Deniz Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Kılıç: Su ürünlerine verilen devlet desteğinin sürmesini istiyoruz lkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen bu durumdan yeterince faydalanamıyoruz. Bunun örneklerinden biri de balık üretimi çiftliklerinde yaşanıyor. Bodrum’da balık üretim çiftliği kurup dünya pazarına açılmayı başaran Kılıç Deniz Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Kılıç ile görüşmemiz sonrasında ortaya çıkan tablo bu alanda yaşanan gerçekliği gözler önüne seriyor. Açık denizde balık üretiminin çok zor olmasına rağmen devletin destek sözüyle gerekli yatırımları yapan sektör, mayıs ayında Bakanlar Kurulu tarafında alınan kararla su ürünlerinin önemli ölçüde hasar aldığına dikkat çekerek sorularımızı yanıtladı. Öncelikle Kılıç Deniz’in kuruluşundan biraz bahseder misiniz? Balık sektörüne girmeden önce inşaat ve mandalinacılık ile ilgileniyorduk. Hatta Bodrum mandalinasının Fransa’ya ilk ihracatını biz gerçekleştirdik. Mandalina ihracatıyla ilgili çok fazla talep gördük fakat o dönemde hükümetin de desteğiyle turizm sektöründe iyi bir gelişim yakalanmıştı ve biz de bu gelişimin bir parçası olmak istedik. Buna bağlı olarak da Bodrum’da iki bin civarında konut inşa ettik. Fakat bu süreç de fazla uzun sürmedi. Bölgedeki herkesin inşaat sektörüne girdiğini fark edince bu sektörden de ayrılma kararı aldık. O dönemde yatırım yapmak için araştırmalar yaparken, dünyada balık tüketiminin arttığını ve arzın yeterli olmadığını gördük. Japonya, Norveç ve Şili gibi balık üretiminin iyi olduğu ülkeleri ziyaret ederek oralarda bu işin nasıl yapıldığını inceledik. Sonuçta kendimize özgü balık üretim modellerimizle ilk tesisimizi kurduk. Bugün Avrupa’da ve Türkiye’de ilk defa yavru balık üretimi yapan firmayız. Türkiye’de bu sektörün gelişiminde de önemli katkılarımızın olduğunu düşünüyoruz. Balık çiftliklerinin kapatılması size nasıl yansıdı? Balık çiftliklerinin kapatılması konusundaki politi- Ü 84 Eylül 2012 kalar doğruydu. Fakat henüz kıyıda bu işi güçlükle yaparken açık denizde yapmamız çok daha zordu. Sektördeki herkes bu konuda tepki gösterdi. Kıyıda bile havuzlarımız parçalanıyorken açık denizdeki 7–8 metrelik dalgaların arasında bu faaliyeti sürdürebilmek gerçekten çok güçtü. Bunun yanı sıra kıyıdaki üretim maliyetiyle açık denizdeki üretim maliyeti aynı değildi. O tarihte 136 tane firma vardı ve açık denize alınınca bu firmaların yaklaşık %80’i faaliyeti bıraktı. Devletin de destek sözüyle koyları bırakıp turizmin gelişimine yardımcı olmak adına üretimimize açık denizde devam ettik. Bu konuda teknolojiler geliştirdik, çok ciddi yatırımlar yaptık. O zamanlar yaklaşık 5000 tona yakın balık üretimi yapıyorken bugün sektör olarak açık denizde 100 bin ton balık üretiyoruz. Aldığımız destekle sektörün öncüsü olduk, sektörün önünü açtık ve yeni teknolojiler geliştirdik. Hem kendi çabalarımızla hem de devletimizin desteğiyle bugünlere gelebildik. Devlet bu konuda halen eskisi kadar destekliyor mu? 7 Mayıs’ta Bakanlar Kurulu tarafından çıkan bir kararla birlikte verilen destek %75–80 oranında azaltıldı. Yetkililerle görüşerek sektörün açık denizde desteklemeleri gerektiğini, bunu en başından beri vurguladığımızı tekrar hatırlattık. Açık denizde üretim yapan 30 tane firma var. Hepsi çok zor şartlar altında bu işleri sürdürüyorlar. Size şunu söyleyebilirim ki bu karardan sonra Türkiye’de su ürünleri büyük bir darbe alarak gerileme sürecine girmiştir. Önümüzdeki yıllarda Türkiye balık ihracatı değil, balık ithalatı yapan bir ülke olacaktır. Eğer su ürünlerinin daha ileriye götürülmesi isteniyorsa Sayın Başbakan’ın bu konuya el atması lazım. Yabancı ortaklıklar firmanın gelişimi açısından gerekli olabiliyor. Bu işe ilk başladığınızda bir ortağınız var mıydı? Bu işe başlarken hiç ortağımız olmadı. Kılıç Deniz tamamen aile şirketi olarak kuruldu. Fakat uluslararası alandaki büyüme hedeflerimiz doğrultusunda yabancı bir ortağın bize faydalı olacağını düşündük ve gerçekten de faydalı oldu. 2023 ihracat hedeflerinin konuşulduğu şu dönemde sizin gibi firmalar önem arz ediyor. Hangi ülkelere balık ihraç ediyorsunuz? Öncelikle Avrupa Birliği ve ABD olmak üzere dünyanın 40’a yakın ülkesine balık ihraç ediyoruz. Türkiye’den Avrupa’ya hayvansal mamul olarak bir tek su ürünleri ihracatı yapılıyor. Bu yüzden gıda rejiminde kurallara çok özen gösteriyoruz. Paketleme ve üretim tesislerimizdeki tüm işlemler Avrupa Birliği standartlarına göre yapılıyor. Hijyen ve kurallara uygunluk bakımından hem bakanlığımız hem de Avrupa Birliği Veteriner Komisyonu tarafından her yıl sıkı bir şekilde denetleniyoruz. Az önce de söylediğim gibi eğer bu ülke desteklemeye devam ederse balık ihraç ettiğimiz ülke sayısı da artacaktır. Yurtdışında hangi ülkelerde aktifsiniz? Yeni pazarlara açılmayı düşünür müsünüz? İtalya ve Tunus ‘ta temsilciliğimiz var. Bunun yanı sıra Panama’da faaliyet için girişimlerimizi başlattık. Ülkemizde politika değişiklikleri yapılmadığı takdirde üretimimizin ağırlığını değişik ülkelere doğru kaydırabiliriz. Örnek vermek gerekirse Amerika tarafında bu işleri yapabiliriz. Belki buradaki üretimimizi azaltarak yurtdışı ağırlıklı çalışabiliriz. Pazara uzaklığımızdan dolayı bu koşullar altında üretim yapmamızın kolay olmayacağını düşünüyorum. Uluslararası arenada en büyük rakibimiz Yunanistan’dı. Son dönemde orada yaşanan ekonomik kriz kozları elimize geçirmemizi sağladı mı? Türkiye dışındaki diğer tüm ülkeler bu işi kıyıda yaparken biz açık denize gidiyoruz. Kıyıda 1 ise açık denizde 3 kat daha fazla mesafe gidiyoruz. Yasa ile açık denizde balık üretimi sadece Türkiye’de yapılıyor. Biz bunu başardık ama halen desteklere ihtiyacımız var. Sektördeki rekabet ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz? Rekabete açık bir işle uğraşıyoruz. Ben de her zaman rekabetten yana olmuşumdur. Zaten her şeyden önce rekabet gelişim açısından çok doğru bir yol. Rekabete açık olmayan sektörlerde gelişim her zaman yavaştır. Fakat rekabeti taraf olmadan, ayrım yapmadan yapmak gerekir. Balıkçılık dışında uğraştığınız diğer alanlardan biraz bahseder misiniz? Balıkçılık dışında çok büyük olmasa da tarım alanında yatırımlarımız mevcut. 800–900 civarında büyükbaş hayvanımız var. Fakat hayvancılığın karlı bir iş olduğunu düşünmüyorum. Çünkü dünyanın en pahalı yemini kullanıyoruz. Bu açıdan çözülmesi gereken bir takım temel sorunlar var. Devletimiz hayvancılık alanında çok güzel çalışmalar yapıyor ama ben şahsen bunun da revize edilmesi gerektiğini, Türkiye’deki yemlerin çok pahalı olduğunu düşünüyorum. Hayvancılık dışında çok aktif olmamakla birlikte inşaat sektöründe de faaliyetlerimiz mevcut. Bir dönem tavukçuluk alanında da yatırımlarınız olmuştu. Bu yatırımlar halen devam ediyor mu? Tavukçuluk sektörüne girdik ancak o işin bize uygun olmadığını düşünüp o işten ayrılma kararı aldık. Herkesin en iyi bildiği işi yapması gerektiğine inanıyorum.I Eur newsport Bugüne kadar böyle çalışan bir iktidarın Türkiye’ye gelmediğini ifade eden Aslanlı Group Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Aslan: Her şeye rağmen hükümetin eksik çalıştığını düşünüyorum İş dünyasında çalışkanlığı ile tanınan Mehmet Ali Aslan, siyaset dünyasında Türkiye Değişim Hareketinde yaptığı çalışmalarla da isminden bahsettirdi. Şimdilerde siyasete uzak olduğu gözlenen Mehmet Ali Aslan, kurmuş olduğu PAGDER (Plastik Sanayicileri Derneği) &Aslanlı Organize Sanayi Bölgesi yatırımlarına devam ediyor. Yapılan yeni yatırım ve ülke gerçekleri ile ilgili düşüncelerini aldığımız Mehmet Ali Aslan, önemli tespitlerde bulundu. Aslanlı Group olarak gerek Türkiye’de gerekse Çek Cumhuriyetinde önemli yatırımlarda bulundunuz. Yaptığınız yatırımlar ile ilgili bilgi aktarır mısınız? Uzun yıllar tekstil işiyle uğraştık. Tekstil sektörünün ilk aşamasından son aşamasına kadar her safhasında üretim yaptık. 1973-1974 tarihlerinde Unkapanı’n da İMÇ çarşısında başladık, sonrasında iplik satışına yöneldik. Bu açıdan ben tekstil sektörünü çok iyi bilirim. Şu anda tekstil sektörü grubumuzun içinde çok geri planda kaldı, fakat halen çalışmalarımız var. Tabi tekstil sektörü ülkemizde çok kötü bir süreçten geçti. 17 yıl önce Türkiye stok iplik ithalatçısı olmaya başlamıştı. Biz de yurt dışından stok iplik getiriyorduk. Bu süreçte Çek Cumhuriyeti’ne gittim. Orada bir fabrika karşımıza çıktı, satın aldık. Uzun bir dönem o fabrikayı çalıştırmayı başardık. Fabrika alımında karda ettik. Fakat daha sonrasında Doğu Bloğu ülkelerinin malları Türkiye’ye girmeye başlayınca biz de o işi bırakmak zorunda kaldık. Çünkü artık rekabet edemiyorduk. Bu yüzden de fabrikamızı 86 Eylül 2012 kapattık. Fabrikayı kapattıktan sonra makineleri satarak çalışanların tazminatlarını ödedik. Kapanan fabrikayı da depo olarak kullanmaya başladık. Çek Cumhuriyeti’nde bugün inşaat sektöründe çalışmalarınız var. Sizi inşaat sektörüne yönlendiren gelişmeleri aktarır mısınız? Biz fabrikayı kapattıktan bir süre sonra etrafında villalar oluşmaya başladı. Bir gün Belediye Başkanı bana “fabrikanızın bulunduğu yeri imara açalım, proje geliştirin” dedi. Biz daha öncesinde de bazı inşaat işleri yapmıştık, başkanın bu önerisi önemsedik ve orada bir anda inşaat firması haline geldik. Bizim fabrika arazimizle birlikte başka bölgelerde de araziler satın alarak yaptığımız inşaat işlerini geliştirdik. Türkiye’de de ilk özel organize sanayi bölgesi yatırımı gerçekleştirdiniz. Buradaki yatırım süreciyle ilgili bilgi verir misiniz? Çek Cumhuriyeti’nde yatırım yaptığımız süreçte bugün organize sanayi bölgemizdeki arazileri satın almaya başladık. Daha sonrasında Türkiye’de 4565 sayılı bir yasa çıktı ve bu yasayla birlikte özel sektöre organize sanayi bölgesi kurma yetkisi verildi. O dönemde eski Sanayi Bakanı Yalın Erez Bey’le bir görüşmemiz oldu. “Böyle bir yasa çıkacak, elinizdeki arazileri özel organize sanayi arazileri yapabilirsiniz” dedi. Böyle bir proje bize de uygun geldi ve bu arazinin üstünde 7 yıllık bir uğraş sarf ederek organize sanayi olmasını sağladık. Organize sanayi bölgesi ilan edilmesi kolay bir süreç değildi. Fakat sonunda Türkiye’de kurulmuş ilk özel organize sanayiyi oluşturduk. Burada hiçbir devlet desteği yoktur. PAGDER & Aslanlı Organize Sanayi Bölgesi adı altında bir beraberlik yaptık. Araziler bizim, PAGDER üyelerine buradaki arazileri pazarlıyoruz. Daha sonrasında bu organize sanayi bölgesinin alt ve üst yapılarını bitirerek üyelere teslim edeceğiz. Kısa bir süre içersinde de tüm arazilerin biteceğini tahmin ediyoruz. Fiyat açısından da çok uygun bir yer oldu. Brüt bir arazi açısından baktığımızda metrekaresi 15-20 dolar civarı gerçekleşiyor. Talebin artmasıyla birlikte fiyatlarında yükseleceğini tahmin ediyoruz. Bazı organize sanayi bölgelerinde metrekare fiyatları 600 dolarları bulmuş durumda. Fiyatlarınız düşük değil mi? Bizim kurduğumuz organize sanayi bölgesi yeni bir yer olduğu için fiyatların düşük olması doğaldır. Fakat son satışlara doğru ben belirttiğiniz rakamları da geçeceğimize inanıyorum. Çünkü kurduğumuz organize sanayi bölgesinin çok önemli özellikleri var. İki tane gümrük kapısına çok yakın bir yerde bulunuyoruz. Tekirdağ limanına yakınız. Konum olarak çok özel bir yerde ve yolları yapılmış. Sanayicilerimiz tapularını hemen veriyoruz. Kurduğunuz organize sanayi sizin için ne anlam ifade ediyor. Hayatım boyunca hep bir gaye içinde oldum. Buradaki araziyi defalarca satın almak isteyen insanlar geldi. Fakat ben ülkeme son görevimi yapmak için burayı satmadım. Burada PAGDER & Aslanlı Organize Sanayiyi kurup, bacaların tütmesini istiyorum. Bu işin güzel tarafı budur. Ben bu yatırımdan çok büyük zarar ettim. O dönemde arazi yatırımımı o bölgede değil de İstanbul içinde yapsaydım, şimdi daha büyük sermaye sahibi olurdum. Buradan da mutlaka bir kar elde edeceğiz, fakat benim için ideallerim doğrultusunda bir sanayi bölgesi oluşturup, orada istihdam yaratma isteği ve karşılığında aldığım haz kazancımdan daha önemlidir. Çok büyük sorunlar olmadığı sürece PAGDER & Aslanlı Organize Sanayini yıllarca ayakta duracaktır ve bu organize sanayiyi bizim yaptığımız ifade edilecektir. Ben durumun böyle olması için gerekli çabayı sarf ediyorum. Bölgenin orman arazisinde olması nedeniyle çevreye zarar vereceği görüşü hakim. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Bize PAGDER dışında da çok çeşitli sektörlerden başvurular oldu. Atıklarını çok fazla yayan sektörler geldi. Biz bunları kabul etmedik. Burada plastik sektörü çevreye en az zarar veren sektör olduğu için onları tercih ettik. Bu konuda bölge Belediye Başkanı da titizlikle hareket ediyor. Türkiye’de yatırım yapma koşullarıyla ilgili neler söyleyebilirsiniz? Benim açımdan zorlaşan bir durum yoktur. Türkiye’de yatırımlar giderek kolaylaşmaya başladı. Yalnız var olan hükümetin stratejisi istihdama yönelik değildir. Başbakanımız ve Bakanlarımızın çok iyi çalıştıklarını söyleyebilirim. Bugüne kadar böyle çalışan bir iktidar Türkiye’ye gelmedi. Fakat her şeye rağmen eksik çalıştıklarını düşünüyorum. Türkiye petrolü, doğal gazı veya zengin maden yatakları olan bir ülke değildir. Bu nedenle bizim üretmemiz gerekiyor. Bunu kimse inkâr edemez. Bu açıdan baktığımızda üretim konusunda Türkiye çok zayıftır. Bugün ihracat verileri açıklanıyor, oysaki ihracat verilerini GSMH ve nüfus artışıyla karşılaştırdığınız zaman çok yüksek rakamlarda olma- 87 Eylül 2012 dığımızı göreceksiniz. Fakat insanların karşılarına çıkıyorlar ve diyorlar ki eskiden şu rakamlarda iken bugün bu rakamlara ulaşabildik. Güzel çalışmalar olmuştur, buna katılıyorum. Fakat bunlar yeterli değil. Biz bu süreci ciddi bir şekilde üreterek atlatmalıyız. Zaten ihracatımızın da büyük bir kısmını ithalat götürüyor. Çek Cumhuriyeti’nde ağırlıklı olarak gayrimenkul alanında yatırımlarınız mevcut. Türkiye’de de bu alanda yatırım yapmayı düşünür müsünüz? Türkiye TOKİ aracılığıyla konut sektörünü devlet eline almış. TOKİ, başta kentsel dönüşüm projeleri olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde ciddi anlamda konut üretecekler. Bu kadar konutun satılabilmesinin çok zor olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle TOKİ ile iş yapan müteahhitlerin bir süre sonra zor duruma düşeceğini sanıyorum. Aslanlı Grup olarak da bu nedenlerden ötürü Türkiye’de inşaat sektörüne girmeyi düşünmüyoruz. Çek Cumhuriyetinde durum nedir? Avrupa’daki siyasi ve ekonomik düşünürler ve Avrupalı iş adamları Çek Cumhuriyeti’ni sembol bir bölgeye dönüştürmeye çalışıyorlar. Bugüne kadar Çek Cumhuriyetinde bir tek kurşun atıldığını göremezsiniz, savaş esnasında bile. Gelin, fakat şehre dokunmayın demişler. Çekler ile Slovaklar ülkeyi böldüler bir tek kurşun dahi atılmadı. Bu tarz bir anlayışla yaşamlarını sürdüren bir halk var ve bu halka da layık olan dünya finans merkezi Çek Cumhuriyetine doğru geliyor. Mustafa Sarıgül ile bir siyasi hamle yaptınız. Konu ile ilgili özet bir değerlendirme yapar mısınız? Sayın Sarıgül ile bir dostluğumuz oluşmuştur, birbirimize beraber çalışma sözü vermiştik. Üç buçuk yıl birlikte çalıştık. Türkiye Değişim Hareketini başlattık. Orada çok değerli arkadaşlarımızla çalıştık. O dönemde partiyi üst noktaya taşıyan Mustafa Sarıgül’ün Türkiye’de vurduğu damgaydı. Mustafa Bey’in başkanlığında çok güzel gelişmeler yaşandı. Son anketlerimizde %20’lik oy oranlarını aşmıştık. Fakat CHP’de Deniz Baykal’ın istifasıyla başlayan süreçte Kılıçdaroğlu rüzgârı esmeye başladı. Biz de bu rüzgâr karşısında CHP’de bölücü olmayalım, bölücü olarak anılmayalım, böyle bir 88 Eylül 2012 parti geldi sosyal demokratlar geriye gitti imajı yaratılmasın düşüncesiyle, en son aldığımız kararla şimdilik Türkiye Değişim Hareketinin öz noktasını durdurduk. Fakat arka tarafta çalışmalarımıza devam ediyoruz. Orada aldığımız kararda, şimdilik ön çalışmalarımızı durduracağız ve yaşanan süreci izleyeceğiz. Mustafa Beyin de şu anda yaptığı çalışmalar budur. Mustafa Bey de kişilik olarak çok çalışkan biri olarak tanınıyor. Mustafa Bey belirttiğiniz gibi çok çalışkan bir kişiliğe sahiptir. Ben kendisiyle üç buçuk yıl birlikte çalıştım. Kendim iş yaşamımda çok çalışkanım diye biliyordum, onunla çalıştıktan sonra hakikaten çalışmak buymuş diyebildim. Mustafa Sarıgül’le ilgili şunu söylemek isterim. Sarıgül siyasette bir markadır. Türkiye’nin Sarıgül’ü çok iyi kullanması gerekiyor. Benim açımdan Mustafa Sarıgül Türkiye’ye başbakan olarak gelebilecek bir kişidir. Bugün birçok siyasetçi kendisini eleştiriyor, artıları ve eksilerini söylüyor. Bence herkesin artıları ve eksileri vardır. CHP’de Sarıgül ile ilgili yolsuzluk belgeleri açıklamıştı, bu gelişim sürecinize etki etti mi? Bunların hepsinin yalan olduğunu net söyleyebilirim. Türkiye’de insanların dosyaları bitmez. Şu anda bile CHP’de insanlar birbirlerini çekemiyorlar. Kılıçdaroğlu ve ekibi Mustafa Sarıgül gibi bir değeri CHP’ye getirirlerse büyük bir başarı elde ederler. Bunu halk görüyor, siyasetçiler görüyor fakat partideki sosyal demokratlar görmüyorsa bu büyük bir sorundur. Mustafa Sarıgül CHP’ye gelirse bir süre sonra başkanlığa aday olacağını herkes biliyor. Bu nedenle çekiniyorlar, diyebilir miyiz? Neden başkan olmasın. Eğer Sarıgül bu işi başarıyorsa neden CHP’nin başına geçmesin. Eğer bu ülkede sosyal demokratların ve diğer vatandaşlarımızın oyunu alarak CHP’yi iktidara taşıma imkânı varsa neden Mustafa Sarıgül gelmesin. Bu Mustafa Sarıgül olur veya bir başkası olur, ne fark eder. Sarıgül bugün Özal modelini uluslararası piyasalarda uygulayabilecek olan en iyi liderdir. Eğer Sayın Sarıgül CHP’de yer alırda sizi çağırırsa tekrar yanında yer alır mısınız? Ben arkadaşlarıma da aktardım, artık siyasi yaşamda yer almak istemiyorum. Şu anda organize sanayi projemle ilgilenmek istiyorum. Artık çekilmek istiyorum. Fakat Sarıgül’ün gittiği her yerin destekçisi olmaya devam edeceğim.I Eur newsport Makine Tanıtım Grubunun harcamalarıyla ilgili iddiaları değerlendiren Adnan Dalgakıran: Ekonomi Bakanlığı’nın onayı ve bilgisi dışında herhangi bir faaliyette bulunmadık T ürk makinelerinin dünyada ve iç pazarda tanıtımını yapmak ve sektörün sorunlarını çözmek amacıyla kurulan Makine Tanıtım Grubu, bir dönem ‘Tıkır Tıkır’ ilanlarıyla kamuoyundaki yerini alsa da bugün farklı iddialarla karşı karşıya. Tanıtım gurubunun harcamalarında usulsüzlük yapıldığı iddialarına dergimiz aracılığıyla cevap veren Makine Tanıtım Grubu Başkanı Adnan Dalgakıran, Ekonomi Bakanlığı’nın onayı ve bilgisi dışında herhangi bir faaliyette bulunmadıklarını vurgulayarak, sorularımızı yanıtladı. Makine Tanıtım Grubu’nun faaliyetleri sonucu belirlenen hedeflerine ulaşabildi mi? Makine Tanıtım Grubu’nu kurarak şimdiye kadar yetersiz kalınmış tanıtım faaliyetlerinin tek bir çatı altında ciddi ve planlı şekilde yapılmasını amaçladık ve kuruluş yılı olan 2007’den bu yana MTG gerçekleştirdiği başarılı çalışmalarla sektörün önünü açmış “Tıkır tıkır “ sloganı ile yola çıktığı yurtiçi ve yurtdışı tanıtım faaliyetlerinde farkındalık yaratmıştır. MTG gerek yurtdışında gerçekleştirdiği başarılı lobi çalışmaları ile gerekse yurt içinde Makine Sanayii Sektör Platformu üyesi sektörel derneklere vermiş olduğu destek ve yaratmış olduğu TURQUM Ürün uygunluk belgesi ile firmaları90 Eylül 2012 mıza ve Derneklerimize şimdiye kadar verilmemiş olan desteği sağlamıştır. Şunu özellikle belirtmek isterim sektörel dernekleri çok önemsiyoruz. Bu sebeple Makine Sanayi Sektör Platformu adı altında 29 derneğimizi biraraya getirdik. Yapılan tüm etkinlik ve faaliyetlerde birlikte hareket etmekteyiz. Ayrıca derneklere yaşadıkları maddi sıkıntılar sebebi ile hayata geçiremedikleri proje ve etkinlikler için oluşturulmuş olan kriterler çerçevesinde maddi destek sağlanmaktadır. Yalnızca 2011 yılında 284 bin TL derneklerimize maddi destek sağlanmıştır. Böylece alt sektörlerin daha iyi tanıtılmasına ve örgütlenebilmesine katkı sağlıyoruz. Bugüne kadar atmış olduğumuz her adımda olduğu gibi biz MTG ile sözde değil gerçekleştirdiğimiz tüm icraatlarımızda “Birlik” olmayı, üye firmalarımızın tümü ile birlikte hareket etmeyi hedefledik. Geçmişe baktığımızda bugün ciddi anlamda ilerleme kaydettiğimizi görüyoruz ancak gelinen noktayı hiçbir zaman yeterli bulmuyor, daha iyisi için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Makine Tanıtım Grubu’nun kapatılması ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz? Şu an için Yönetim Kurulumuz tarafından MTG’nin kapatılması ile ilgili alınmış bir karar bulunmamaktadır. Ancak, bu yapı için gerekli olan finans kaynağının oluş- turulmasında yük sınırlı sayıdaki makine sanayicisine de yüklenmemelidir. Bilinçli ve planlı olarak “Türk Makinesi” ibaresini yurtdışında yaygınlaştırma çalışmalarının geçmişi çok eski değildir. Biz bunu MTG ile başarmaya başladık ve tanıtım faaliyetlerimizin meyvesini henüz almaya başladık. Belirli bir plan dahilinde belli bir çatı altında gerçekleşmeyen tanıtım faaliyetlerinin çok yararlı olmayacağını düşünüyorum. Makine Tanıtım Grubu’nun kötü yönetildiği için kapatıldığı yönündeki eleştiriler yayınımızda yer aldı. Eleştirilerle ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz? Sözünü ettiğiniz röportajda bazı kişisel yorum ve eleştirilere, bunları hariç tutarsak da “Bakanlık tarafından harcamaların uygunsuzluğu tespit edilmiş ve ve kapatılmasına karar verilmiş” türünde gerçek dışı beyanlara ve ithamlara yer verilmiştir. Röportajın doğru kaynaklardan edinilen somut bilgilere dayanarak verilmesi daha yerinde olurdu. MTG’nin usülsüzlük sebebi ile kapatıldığı ya da kapatılacağı gibi ithamlarda bulunulması ile ilgili olarak hukuki zeminde haklarımızı arayacağız. Yönetim olarak eleştirilmek gibi bir kaygımız yoktur, ancak gündemi asılsız ithamlarla meşgul ederek, sektöre zarar verilmesine müsaade etmemeliyiz. Kişiler bana göre yaptığı işlerle konuşulmalıdır. Bugüne kadar kim ne yapmış, hedeflerini ne kadar gerçekleştirmiş, bunlara bakılmalıdır. Makine Tanıtım Grubu tarafından yapılan tüm faaliyetler ortadadır. Yönetime geldiğimizden bu yana şimdiye kadar düşünülmemiş, ya da düşünülse de cesaret edilmemiş pro- jeleri başarı ile hayata geçirdik. Hedefler koyduk ve hedeflerimize yaklaştıkça yenilerini belirledik. En önemlisi “Birlik” adına yakışır şekilde tüm alt sektörleri kucaklayarak hareket ederek Türk Makinesi’nin başarısı ve geleceğine hizmet ettik, etmeye de devam ediyoruz. MTG sektöre fayda amaçlı kurulduğu gibi, fayda sağlamadığı durumda yine sektöre fayda amaçlı kapatılabilir burada esas olan sektörün kazancıdır. Makine Tanıtım Grubu’nun kapatılması sektöre zarar verir mi? Makine Tanıtım Grubu sektör yararına kurulmuş ve bugüne kadar da birçok başarılı faaliyete imza atmış bir yapıdır. Bir firma ne kadar büyük olursa olsun, reklam ve tanıtım faaliyetleri için tanıtım grubu fonu kadar fon oluşturup bunun tamamını bu iş için harcayamaz. Ancak maalesef ciddi paralar harcanmadan da yurt içinde ve dışında tanıtım faaliyetleri gerçekleştirmek mümkün olmuyor. Dünya markası haline gelmiş büyük yabancı firmaların bu tür faaliyetler için büyük bütçeler ayırdığını hepimiz biliyoruz ve ne yazık ki aynı ekonomik şartlarda olmadığımız bu firmalarla rekabet ediyoruz. Makine Tanıtım Grubu sektörün rekabet gücünü arttırma ve tek başına reklam ve tanıtım faaliyetleri için fon ayıramayan sanayiciye bu fırsatı verme amacı ile kurulduğundan kapatılması da elbette zarar verecektir. Bakanlık incelemelerinde usulsüzlükler tespit edildiğine yönelik iddialar ortaya atıldı. Bakanlığın inceleme sonuçlarıyla ilgili bilgileri paylaşır mısınız? Sizin de bildiğiniz gibi, ilgili mevzuat gereği; Türkiye İhracatçılar Meclisi, İhracatçı Birlikleri ve Tanıtım Grupları, Ekonomi Bakanlığı’nın idari ve mali açıdan denetimi altında bulunmaktadır. Diğer taraftan; Sektörel Tanıtım Grupları Tebliği’ne göre tüm Tanıtım Gruplarının Yıllık Bütçesi, Faaliyetleri Ekonomi Bakanlığı’nın onayına tabidir ve Grup tarafından alınan tüm kararlar toplantıyı takip eden günlerde Ekonomi Bakanlığı’na arz edilmektedir. Başka bir deyişle Ekonomi Bakanlığı’nın onayı ve/veya bilgisi haricinde herhangi bir faaliyet hayata geçirilmemekte ve herhangi bir harcama yapılmamaktadır. Ayrıca ilgili Tebliğe göre tüm Sektörel Tanıtım Grupları yine Ekonomi Bakanlığı’nın denetimine tabi olup Bakanlık bu yetkisini her zaman kullanmaya muktedirdir. Bahse konu incelemeye değinmek gerekirse, Makine Tanıtım Grubu da her kurum ve kuruluş gibi 2011 yılı sonunda Bakanlık yetkilileri tarafından denetime tabi tutulmuş olup, denetim sonucunda Grubun harcamalarının usulsüzlüğü yönünde herhangi bir tespitte bulunulmamıştır. MTG hali hazırda faaliyetlerine kesintisiz olarak devam etmektedir.I 91 Eylül 2012 92 Eylül 2012 Hayat Dergisi 8 Nisan 1965 93 Eylül 2012 94 Eylül 2012 95 Eylül 2012