1 gürlek mağarası atuşlu mağarası aksu mağarası soğanlı dağları
Transkript
1 gürlek mağarası atuşlu mağarası aksu mağarası soğanlı dağları
Nisan - Mayıs - Haziran 2010 SAYI 13 w w w. b u m a k . b o u n . e d u . t r I R A L Ğ A U D I UC SI L N YL RA A I Ğ U A S SO LI K AĞ RA M Ğ A K A Ğ I D LE MA S A R U R Ü G ŞL ĞA U A T A UM S K A HEEYOO! editörden Hasretle beklenen Heeyoo’ları bir gayret çıkaralım dedik ve işe koyulduk. Oldukça zorlu olan yazıları toparlama işinin ardından dergi yavaş yavaş (oldukça) şekillenmeye başladı. Dergiyi hazırlamaya başladığımda kar yağıyordu, kışın ortasındaydık ve yaz bize çok uzaktı. Geçen yaz hepimizin soluğunu kesen bir keşif yapmıştık ve bu keşfin heyecanını gezi raporunu okurken bir kez daha hissediyordum. Devasa Çem Düdeni’ne tekrar gideceğimiz gün giderek yaklaşıyor ve artık kar yağmıyor, baharın son günlerini yaşıyoruz. Bunca zaman sonra derginin hazırlanma sürecinde de sona geldik. Keyifle okuyacağınızı umduğumuz 44 sayfalık dolu dolu bir dergi hazırladık. Bu sürede bir sürü mağaraya girdik, çıktık, ölçtük, baktık. Ufak bir taşın yankısıyla yüreğimizi hoplatan Çem Düdeni’nden ufak kovuklara kadar her deliğe girdik, heyecanlandık, ürktük, üşüdük. Buyrun... Adil Ayar büdütör yaman özakın sayfa düzeni, editör adil ayar yazarlar ahmet şener, betül filikçi, dilek barlas, ilker özden, pelin kurt, v. barış kaya fotoğraflar adil alibaş, adil ayar, ecem öznalbant, elif canseza kaplan, ismail o. gürses, melis oktay, pelin kurt Bu dergideki yazılar ve fotoğraflar izinsiz olarak başka bir ortamda kullanılamaz. Tüm hakları saklıdır elbet. içindekiler 4 6 8 16 24 28 aksu mağarası eğitim gezisi barış ve erberk’in mağaradaki korku dolu dakikaları gürlek mağarası eğitim gezisi ekip ruhunu güçlendiren bir başka eğitim gezisi soğanlı dağları ikinci araştırma gezisi zorlu şartlarda mağara aramanın derdine düşen genç ve azimli mağaracıların hikayesi ihbar: atuşlu mağarası bir ilker özden gezisi dağlı kuylucu eğitim gezisi kuylucun derinliklerine doğru soğanlı dağları üçüncü araştırma gezisi içimizdeki dağlı HEEYOO! 12.7 DAKİKA V. BARIŞ KAYA 3-4 NİSAN 2010 / Düzce-Aksu Efendim, öncelikle bu sayının uzun sürelerce gecikmesine sebebiyet vermemden ötürü özrü borç bilirim. Geçen sene yapılan bir gezi olmasına rağmen sadece okula teslim edilecek formatta bir rapor hazırlamış, Heeyoo için bir şey yapmamıştım- nedenine gelecek olursak; gezi notlarımı tuttuğum defter gezi dönüşü kayboldu ve hatırımda kalan şeyler ne yazık ki oldukça sınırlıydı. Bu sebeple keyifle okuyacağınız bir gezi güncesi sunamayacağım sizlere. Yine de anlatılmaya değer bir sürü olaydan birini aktarmak isterim. Mağara içinde yaşanan bu vaka ile farkında olmadan mağarada neler biliyoruz, neler yapılmalı, bizlerin neler yaptığı hususunda ilginç bir tecrübe oldu benim için- keyifli bir yazı okumanızı dilerim. Uzatmayayım... Ana hatları ile yaşanan olay aşağıdaki şekildedir: Ne oldu? Aksu mağarası içerisinde mağara girişinden itibaren ilk tepeye çıkılıp devam edildikten sonra Özgün ve Murat’ ın takıl-geçten geçip mağaraya devam etmesi ve aynı döşemeyi kullanarak daha sonra arkadan gelen grup içerisinde, mağaraya geçen yıl giren Dilek’ in “Burda geçen yıl döşeme vardı yeaa..” demesi üzerine sarkıtılan bacaklar vs. ile cadı kazanın derinliğinin anlaşılamaması, devam edilecek yolun net bilinememesi, hava ve su sıcaklığı vs. sebeplerle komple ıslanmanın göze alınmaması; alınan kararın Özgün ve Murat’ ın beklenilmesi ve onların kaptırıp geri dönmemeleri... Ne düşünüldü? “Yaf Özgün gider öyle ama geri gelirdi yahu? Niye gelmedi ki?” Neden oldu? O anki psikoloji ile farkedilemedi. Nasıl gelişti? (chapter 1) İleride birisinin başına bir iş gelmiş olduğu düşünülerek geride beklemekte olan 4 kişi 2+2 olmak üzere bölündü(Ben ve Erberk Özgün’ lerin geri gelme ihtimaline karşı bekleyecek; Cem ve Dilek kampa dönüp Kayhan’ a haber verecek.). Nasıl gelişti? (chapter 2) Erberk: Olum ya gelmezlerse? Kesin bişi oldu bak... Niye bölündük ki ...na koyim dedim o kadar! Barış: Olum bişi olmamıştır yahu. Yardırmışlardır, onlar da bizi bekliyolardır he. (Ulan cidden bişi olmuş olmasın sakın yahu?) E: Ya olum Özgün daha önce de böyle hızlı giderdi sonra geri dönerdi, kesin bişi oldu... B: Abi bişi olmamıştır telaş yapma bak şimdi biz zaten rescue saatini vermiştik. Cem’ ler gidiyorlar işte şuan. Kampa gitmek 1 saat olsa... Kayhan’ ın hazırlanışı, dönüşü falan da 1 saat... Olum her türlü verdiğimiz saatten geç çıkmamış oluyoruz. ( Harbi bişi mi oldu ki lan?) Saat var mı abi? E: Yok, sende? Aferiiimm... B: Abi her 5 dakika olduğunu hissettiğimizde şu dry-bag’ in üzerine bi taş koyarız?.. (Bir şey çıkmasa bari...) E: ... İki buçuk taş zaman sonra. Özgün: Olum niye gelmiyorsunuz?! (akabininde durum izahı vs.) Kamp cephesi- Dışarıda neler olmuş? Cem ya da Dilek: Kayhan, içeride bişeyler oldu galiba... Durum böyle böyle… Kayhan: Bişi olmaz yeaa... Hadi siz maaraya geri dönün... Olay nasıl sonuçlandı? Tarafımızca yazılan senoryoların tümü asılsız çıktı. Sol taraftan boyu aşan cadı kazanı meğer sağ taraftan bele kadar ıslanmak fedakarlığı ile geçilebilinir konumda imiş. Özgünler ise döşeme yapılacak yere bakarken biraz(!) uzaklaşmışlar. Tarafımca ne çıkarıldı? -Herşeyden önemlisi mağara içerisinde yaşanılabilitesi olan vakalar karşısında nasıl tutumlar sergilenilmeli imiş, -Neden ve nasıl sakin kalınmalı imiş, -Gerçek bir durum karşısında neler yapılabilinirmiş, bizler, yeniler olarak neler yapabilmişiz, -(Tekrar) Sükunet neden ve nasıl korunmalı imiş. HEEYOO! Gürlek Mağarası Dilek Barlas K ulübe yeni katılan üyelere ölçüm eğitimi vermek amacıyla dönemin son eğitim gezisinde 23 Nisan’ın cuma gününe gelmesini fırsat bilerek, akabinde gelen hafta sonuyla birleştirdik ve 3 günlük gezimiz için cuma sabah Maslak’tan 8.30 sularında yola çıktık. Sebze-meyve ve ekmek alımı için Hacıllı köyünde kısa bir molanın ardından 11 civarında kamp alanına ulaştık. Dümdüz çimenlik alana yerleşmenin ardından ilk ekip mağaraya girmek için hazırlanmaya başlamıştı bile. İlk ekibin mağaraya girmesiyle kampta kalanların bir kısmı trekkinge bir kısmı da odun toplama, yemek hazırlama vb gibi olağan kamp işlerine girişti. İlk ekibin mağaradan çıkmasından sonra ikinci ekip mağara için hazırlıklara başladı. Bu arada uzun süre “yaralı ceylan” olarak anılmama sebep olacak hadise meydana geldi; Kayhan’ın mağara içine götürmek için hazırladığı termosun içinde ne var diye merak etmemin sonucunda kaynar çay çeneme döküldü. Neyse bir şey olmaz diye düşünüp mağaraya gittim. İlk iki ekip gün bitiminde mağaranın sonuna kadar ölçümü tamamlamıştı. Günümüz her kamp- Mağaradaki tek eğitmen olmanın sorumluluğuyla poz veren Kayhan Ata. ta olduğu gibi yine ateş başı muhabbetleriyle sona erdi. Uyandığımızda kampımızın yanında kendi hallerinde takılan komşularımız olmuştu artık, birkaç aile piknik amaçlı gelmişti. Uzunca bir kahvaltının ardından yine mağaraya girme hazırlıkları başladı. Öğleden sonra sınavlarından çıkıp kendi imkânlarıyla kampa gelen Murat, Betül, Oktay, Ozan ve Cem de aramıza katıldı, kamp daha da hareketlendi. Mağaranın kısa bir mağara olması nedeniyle dışarıda geçirecek vaktimiz oldukça fazlaydı. Bir kısmımız kamp alanına 100 m yürüme mesafesindeki kayalıkta tırmanmaya gitti, geri kalanlardan bazıları yürüyüşe, bazıları da mağara ağzının yanındaki gölcükte yüzmeye. Çalışkan Betül, matematik sınavına mağarada çalışıyor. Akşam olduğundaysa neredeyse mağaraya girmeyen kimse kalmamıştı ve Gürlek mağarasının ölçüleri alınmıştı. Yemek ve sucuksosis kızartma faslının ardından muhabbet koyulaşmış, geceye doğru öncülüğünü Erdi’nin yaptığı çocukluğumuzun korku dolu hikayeleri anlatılmaya başlanmıştı. İlk başta geniş bir yuvarlak halinde ateşin etrafına sıralanmış olan herkes yavaş yavaş çemberi daraltmaya başladı. Herkes birbirine kenetlenmiş halde bir yandan eğleniyorduk bir yandan da ufak bir çıtırtı duyduğumuzda bile dönüp bakar hale gelmiştik. Bu arada kamp alanının derenin karşısın- da kalan kısmına bir grup genç de gelmişti. Gün içinde pek varlıklarını hissettirmeyen bu insanlar gecenin ilerleyen saatlerinde hep birlikte bağırma ve ateşlerini sürekli yakıp söndürme gibi çeşitli atraksiyonlara girmeye başladılar. Sonraki gün ise kamptaki son günümüzdü ve kahvaltımızı yaptıktan ve biraz daha o güzel havada vakit geçirdikten sonra eşyalarımızı toplayıp yola koyulduk. Not: Geziye tek eğitmen olarak katılıp bıkmadan usanmadan üst üste Gürlek yollarını aşındıran Kayhan’a teşekkürler. Geziye katılanlar: Aybike Batuk, Betül Filikçi, Cem Yekta Binici, Dilek Barlas, Erdi Canbay, Ezgi Tok, Erberk Alpan, Hazal Hacıbeyoğlu, Hakan Ürgüp, Hulusi Uslu, Kayhan Ata, Mehmet Özgün Demir, Murat Buğu, Oktay Özdemir, Ozan Küçükbağış, Sercan İlbantekin, Serkan Yıldız, Volkan Aksoy, Vural Barış Kaya HEEYOO! SOĞANLI DAĞLARI Yeni bir araştırma bölgesi bulmak için internet üzerinden yapılan bir araştırmada Türkiye Kuvaterner Sempozyum’nda İsmail Ege ve Saadettin Tombul tarafından sunulmuş olan “Soğanlı Dağında Karslaşma Buzullaşma İlişkisi” adında bir rapora rastlanmıştı. Rapora göre Soğanlı Dağı’ndaki dolinlerin tabanlarında birçok düden bulunuyordu. Bunun üzerine Ekim 2009’da bölgede bir ön araştırma yapılmıştı. Bu gezi, bölgeye yapılan ön araştırmaların ikincisini oluşturmakla beraber ilk araştırma gezisinde tespit edilip GPS ile koordinatları alınan mağaraların (bir obruk ve bir suçıkan) devam edip etmediğine bakmak ve zaman yettiğince yeni mağaralar bulmak amacı taşımaktadır. Araştırmalar özellikle Küçük Arslantaş, Büyük Arslantaş, Çem ve Şefreceören Yayları’nı kapsamaktadır. Ancak yaylarda bulunan yoğun kar, araştırmaları Soğanlı Dağı’nın eteklerine kaydırmıştır. >> İSMAİL O. GÜRSES İKİNCİ ÖN ARAŞTIRMA GEZİSİ HEEYOO! PELİN KURT ile AHMET ŞENER yazdı ULAŞIM Kayseri’den Tomarza Yoluna girilir. Buradan da Toklar Beldesi’ne girilip Arslantaş Köyü’ne sapılır. KAMP YERİ Asıl kamp yapmayı planladığımız Çem Yaylası’nda aşırı kardan ötürü kamp yapamayıp Kurubel Yaylası yolu üzerinde, köyden bir iki km uzaklıkta bulunan Dipsizini Mağarası’nın hemen aşağısındaki düzlükte kamp atıldı. Kamp alanı hemen dere kenarının yanında bulunduğundan su sorunu yoktur. Ancak ateş yakacak odun bulunamadığından ocak götürülmesi gerekmektedir. İLETİŞİM Harun Bağırgan Arslantaş Köyü Muhtarı 0537 500 23 50 Kadir Saraç 0352 682 10 44 ail Pelin Nurkan Alperen Meh . S met Utku İSMAİL O. GÜRSES İsm İlker Aam et Gezi Günlüğü Cuma öğlene doğru Arslantaş Köyü’ne varıldı. Köylülerden, çıkmayı planladığımız yayların durumu ile ilgili bilgi aldık. Yola çıkmadan önce köyün muhtarını arayıp yayların durumunu sorduğumuzda bize “Biraz kar olur oralarda ama engelleyici olmaz.” demişti. Ancak köylüler yaylalarda çok kar olduğunu, çıkamayacağımızı söylediler. Gene de, köy muhtarı gelinceye kadar önceden Çem Yaylası’na çıkmayı planlamış olduğumuz kestirme yolun durumuna bir göz atma kararı aldık. Yolun başına vardığımızda vadinin tamamının karla kaplı olduğunu gördük ve buradan yaylaya çıkmama kararı aldık. Buradan ilk araştırma gezisinde bulunan İnpınarı Mağarası’na (suçıkan) bakmaya gittik. Mağara köye gelmeden birkaç km gerideki maden ocağının az ötesinde bulunuyor. Ahmet, Utku ve Alperen mağaraya girip ölçümünü tamamlayıp çıktılar. Vadi etrafında yürürken Kadir isminde bir köylüyle karşılaştık. Kadir Dayı, zamanında çobanlık yapmıştı ve kendisi o bölgeyi en iyi tanıyanlardan biriydi. Bu mevsimde yaylaların uygun olmadığını ancak daha uygun bir zamanda geldiğimizde bizimle dolaşıp bildiği mağaraların yerleri gösterebileceğini söyledi. Ölçüm işi tamamlandıktan sonra toparlanıp köy muhtarının evine gittik. Muhtar ve orada bulunanlarla birlikte neler yapabileceğimizi konuştuk. Bize kardan ötürü mağaraların ağzının kapalı olabileceğini söylediler. Orada bulunan Remzi Dayı bize, Dipsizini dedikleri bir mağaradan bahsetti. Ayrıca Arslantaş Yaylası’na çıkmak istiyorsak traktör yolundan çıkmamızın daha rahat olacağını söyledi. Yaylada bildiği mağaraları Google Earth üzerinden gösterdi ve biz de mağaraların koordinatlarını aldık. HEEYOO! Muhtarın evinden çıkıp Remzi Dayı ile birlikte Dipsiz İni’ne bakmaya gittik. Mağaranın ağzından koordinat aldık. Çem Yaylası’nda kamp yapma planımızın değişmesi üzerine Dipsiz Mağara’sının hemen aşağısındaki düzlüğün kamp yapmaya uygun olduğunu görüp eşyalarımızı buraya indirdik. Kampı kurduktan sonra Ahmet ve Pelin, mağarayı döşediler. Mağarayı diğerlerinin de görmek isteyeceğini düşünüp ölçümü ve döşemenin toplamasını diğer ekiplere bırakıp çıktılar. İSMAİL O. GÜRSES 24.04.2010, Cumartesi İkinci gün Mehmet ve Nurkan kampta kaldı. Diğerleri traktör yolunu takip ederek ilk gezide bulunan mağaraların girilebilir durumda olup olmadığına ve Remzi Dayı’nın bahsettiği mağaralar ile ilk gezide bulunan mağaraların aynı mağaralar olup olmadığına bakmaya gitti. Remzi Dayı’nın söylediğine göre traktör yolunun bitiminde bulunan Şefreceören Yaylası’nda bir mağara bulunuyordu. Ancak traktör yolunun bitiminden itibaren yoğun kar başlıyordu. Yayla üzerinde gezindiğimiz ve su yolu nedeniyle kahveleşen karları takip ettiğimiz halde söz konusu mağarayı bulamadık. Buradan Dökülgen Vadisi yönüne devam ettik. Küçükaslantaş Yaylası’nı geçip Büyükaslantaş Yaylası’na vardık ve Remzi Dayı’nın bahsettiği mağaralardan birini bulduk (bkz. Şekil 2.a) Küçük bir kısmı da olsa ağzı açık halde bulabileceğimiz tek mağara burası olacaktı. Karların altından su yolu akışına devam edip mağaradan içeri giriyordu. Gene de giriş yapmaya uygun değildi. Mağaranın konumu ilk gezide bulunan mağaranın konumuna benziyordu. Mağaranın girişinde ‘BUMAD’ yazısının olup olmadığına bakıldı, yazı görülmedi. Duvarın bir kısmı karla kaplı olduğundan yazının karın altında kalmış olduğundan aynı mağara olup olmadığından emin olunamadı. Yeni bir koordinat alıp oluşturuldu. Ahmet, Pelin, Nurkan ve Mehmet, Kadir Dayı ile birlikte kamp alanının 300-500m ilerisinde yolun sol tarafında yer alan Şefreceören Yaylası’ndan gelen vadinin duvarında yer alan Aşçıyurdu Mağarası’na bakmaya gittiler. Yatay olan bu mağaranın ölçümünü alıp çıktılar. İkinci ekip, yani İsmail, Utku ve İlker, madende bulunan deliğe bakmaya gittiler. Mağaranın girişi olduğu tahmin edilen yer, göletin kenarında kalıyordu. Gerekli ekipman yetersizliğinden ötürü buraya bakılamadı. Oradan İlker kampa bırakılıp Kurubel’de bulunan Çığçöküğü Mağarası’na gidildi. Döşemesi yapılıp iple ölçümü alınıp krokisi çizildi. İki ekip de kampa döndükten sonra Mehmet ile Alperen, Dipsiz Mağarası’na girdi. Son olarak da İsmail ve Utku mağaraya girip ölçüm aldılar ve döşemeyi topladılar. İsmail ve Utku’nun mağaradan çıkmasıyla Kadir Dayı’nın evine gidilip yemek yenildi. SPELEOLOJİK RAPOR PELİN KURT Şekil 2.a İki mağaracı, nedüğü belirsiz bir mağara girişini yokluyorlar. İstanbul’da karşılaştırma yapmaya karar verdik (İstanbul’a döndüğümüzde mağaranın aynı mağara olduğunu anlayacaktık). Dökülgen Vadisi’nin Çem Yaylası’na bağlandığı düzlüğe geldik. Burada Pelin, İlker ve Alperen dinlenmek için kaldı, diğerleri ise Çem Yaylası’na çıkıp daha önce burada bulunan düdenin ağzının açık olup olmadığına bakmaya gitti. Düdenin bulunduğu düzlük ufak kaya tepecikleri gözükmeyecek kadar 2-3 m karla kaplıydı. Düdenin bulunmasının olanaksız olduğunu karar verildi ve diğerleriyle buluşulup 18.00’da dönüş yoluna geçildi. Kampa dönüldüğünde bir durum değerlendirmesi yaptık. Buna göre dağın yüksek kesimlerinde yüzey araştırması yapılamayacağına ve dikey mağaralara girilemeyeceğine karar verilip dağın eteklerinde araştırma yapılmasına karar verdik. 25.04.2010, Pazar Sabah İlker ve Nurkan Dipsiz Mağarası’na girdiler. Bu sırada Ahmet, Utku, İsmail ve Mehmet yanlarına Kadir Dayı’yı alarak Kurubel Yaylası’nın karşısında yer alan düzlükteki bir obruğa bakmaya gittiler. Obruğun koordinatını alıp kampa döndüler. Kampta iki ekip Aşçıyurdu Mağarası Aşçıyurdu Mağarası, Şefreceören Yaylası’ndan gelen vadinin duvarında yer alıyor. Vadiden mağaraya bakıldığında bir kovuk izlenimi uyandırıyor. Ancak mağaranın içerisine girildiğinde buranın kuru bir kol olduğu ve sol tarafta bulunan sulu kol ile birleştiği anlaşılıyor. Sulu kol üç ayrı yerde basamak oluşturup yukarıya doğru devam ediyor. Büyük bir ihtimal, Şefreceören Yaylası’ndan batan su bu koldan sızıyor. Sulu kolun üçüncü basamağından itibaren mağara bir süre yataylaşıyor ve burada traverten havuzlarına ve oluşumlara rastlanıyor. Sulu kolda görülen oygu izleri bu kısımda daha belirgin bir hale geliyor. Yatay kısmın artı değerde devam etmesi beklenirken 25 derecelik HEEYOO! bir eğimle 15m uzunluğunda bir pasajın sifonuyla sonlanıyor. Sifonun çevresinde çok miktarda kumun biriktiği ve sifondaki kayalarda gene oygu izlerinin bulunduğu gözlendi. Sifonun bulunduğu kayanın altından dar bir pasajın devam ettiği görüldü. Mağarada bol miktarda çöküntü kayası yer alıyor. İçerisinde insana ait olduğu tahmin edilen bazı kemik parçaları mağaranın iki ayrı noktasında dağınık bir şekilde yer alıyor. Ancak mağaranın içerisinde herhangi bir ekolojik sistem bulunmuyor. Dipsiz Mağarası Doğal bağlantıyla döşeme yapılabilen Dipsiz Obruğu’nun tabanına 25 metrelik tek bir inişle varılıyor. Aşağıya doğru ilerledikçe genişleyen mağaranın tabanı geniş bir salona dönüşüyor. Tabana 10 metre kala bakıldığında beyaz kayadan oluşan salonun duvarları buz mağarasına girildiği izlenimi yaratıyor. İp inişi sırasında mağaranın duvarlarında bulunan mantarları görmek mümkün oluyor. İçerisinde yarasa bulunuyor. Sadece mağara ağzından çıkarlarken gördüğümüz yarasaların türü hakkında bir fikir edinemedik. İnişin olduğu hizada, tabanda koni şeklinde toprak birikmiş. Ağzından uzaklaşıldığında tabanın birçok oluşum tortusu barındırdığı görüldü. Ayrıca birbirlerine yakın konumlarda insan kemiklerine, iki insan kafatasına ve neredeyse bütün bir halde bulunan bir adet çömlek bulundu. Dpsiz Mağarası’nın ağzı İSMAİL O. GÜRSES Dipsiz Mağarası’nın içinden enstantaneler. Dipsiz Mağarası’nda bulunan ve karbon testleri sonucunda yaklaşık 3000 yaşında olduğu tespit edilen Faber-Castell. İSMAİL O. GÜRSES Çığçöküğü Mağarası İSMAİL O. GÜRSES Suçıkan Mağarası Beklenilenen aksine mağaradan çıkan su herhangi bir mağara sisteminden beslenmiyordu. Yalnızca vadiden akan suyun bir kısmı İSMAİL O. GÜRSES Maden Mağarası Mağaraya ulaşmak için hemen yanında bulunan göletin yüksek su seviyesini duvardan bağlantı alarak aşılması gerekiyordu. Yetersiz malzemeden ötürü mağaranın yanına ulaşılamadı. mağara ağzının 15-20 metre gerisinden vadi duvarına sızıp mağaranın ağzından tekrardan dereye kavuşuyordu. Mağaranın tavanında dışarıya açılan iki baca bulunuyordu. Çökme sonucu oluşan mağaranın kayaç yapısı bolt yapmaya müsait değil ancak; doğal bağlantıyla döşeme yapılabiliyor. Mağaranın sonu ya çökme sonucu düşen ya da köylülerin attığı taşlardan dolayı kapanmış durumda. Köylülerin söylediğine göre mağaranın ağzı on yıl önce çökerek yer yüzüne açılmış. İçeride herhangi bir canlıya ya da oluşuma rastlanılmadı. HEEYOO! Zonguldak’da bir avuç mağaracı ADİL AYAR İlker Özden ATUŞLU MAĞARASI 14 - 16 Mayıs 2010, Zonguldak Nereden bilebilirdik ki gezimize, 14 Mayıs Cuma akşamı Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Müslüm Gürses Konseri ile başlayacağımızı? Bu kez mağara ihbarı, Zonguldak’a bağlı Gökçebey ilçesindeki Namazgah köyündendi. Kadromuz yeni ve eski isimlerle dolu, baksanıza: İngilizce hocamız Elif Canseza Kaplan, Kunter lakaplı (Bu ismi Yaman vermişti) genç yetenek, sakin güç Nurkan İlbahar, kulübümüzün neşesi ve güzel esprileriyle Melis Oktay, sorunlu yenilerimizden (sorun anlatılacaktır) Adil Ayar ve ben. Benim hakkımda fazla söze gerek yok, bilen bilir işte. Cuma günü evde bir şeyler içtikten sonra Fulya’ya gidip İsmail’in emektar Volkswagen Golf’ünü (kalpsiz) aldım ve okula gittim. Okulda ne göreyim? Müslüm Baba Güney Otopark’ta insanları coşturmuş – muhakkak ki yine içip gelmiş – şarkılar, türküler tüm öğrenciler kendi benliklerini bulmuşçasına içip eğleniyorlardı. Gerçekten de bir konserde bu kadar çok eğlenildiğini görmemiştim. Herkesin içindeki arabesk ruh adeta ortaya çıkmıştı. Ortama uyum sağlamak için biraz da konserde içtikten sonra, geziye gelecekleri toplamak çok zor oldu. Nurkan’a telefonla ulaşamıyordum ve daha fenası Adil Ayar cinsel organındaki bir ağrıdan ya da sancıdan şikâyet ediyordu. Geziye gelip gelmeme konusunda kararsızdı. İşte sorunlu Adil’in sorunu buydu. Hemen Adil’i de alıp yukarıya Boğaziçi Tıp Merkezi’ne gittik; ama Adil’e “Bak koçum, burada muayene olursun ama paranı da alırlar” deyince, Adil duraksadı. Birden yüzünün rengi değişti, dik durmaya çalıştı. Sonra nedense (sebebi ekonomik olabilir) omuzlarını silkerek tıp merkezine girmekten vazgeçti ve sonrasında da toparlanarak Zonguldak’a doğru yola çıktık. Arabada Melis ön tarafa oturmak ADİL AYAR Uzakta kamp alanı ve arkadaşlarından hiçbir fedakarlığı esirgemeyen İlker. istedi, bense bunu masumane bir istek olarak algıladım. Nereden bilebilirdim ki yol boyunca Melis’in benim başımı ağrıtacağını, ilginç psikolojik testler yapacağını, camileri erkeksi yapılara benzeteceğini. Bilemezdim, zaten bilemedim. Zonguldak – Gökçebey’e varıncaya kadar ömrümden ömür gitti. Artık yolun bitmesini ve Melis’ten kurtulmayı diliyordum Allah’tan. Neyse ki sabah erken vakitte Namazgah Köyü’ne ulaştık. Bütün köy uyuyordu, köyün aşağısında yol kenarında biraz uyuyalım dedik ve arabamızı yolun kenarına çektik. Ormanın içine doğru giden bir patikaya matımı serdim, uyku tulumumu açtım, çok yorgundum sabaha kadar araç kullanmıştım. Hemen baş ucuma da Elif uzandı. Etrafımızda envai çeşit sinek ve böcek uçuşuyordu. Uykuya tam dalmıştım ki çığlıklar, feryatlar, figanlar arada “İlkeeerrr” sesleri birbirine karışıyordu. Sandım ki Elif’i birileri kaçırıyor o da bana bağırıyordu. Ben de korkmuştum hemen uyandım ama ne göreyim: zavallı Elif uyku tulumunun içinde kâbus görmekte ve debelenmekteydi. Büyük ihtimalle sinekler onu rahatsız etmiş o da çığlık atıyordu. Buldukları küçük fırsatları ufak mutluluklara dönüştürmeyi amaçlayan İlker ve Elif’in yol kenarındaki balta girmemiş çalıların arasında uyuma girişiminden hemen önce. ADİL AYAR HEEYOO! MELİS OKTAY Test sonuçlarının negatif çıkmasından endişelenen Adil ve arkadaşlarının bu zor anında ona destek olan İlker ve Elif. Tahmin edersiniz ki bu çığlıklara köylüler de uyandı. Biz de pılımızı pırtımızı toparlayıp hemen köye çıktık, muhtara (kendisi çok soğuk birisiydi) ulaştık. Muhtar, mütemadiyen ayak parmaklarını kaşıyan bakkalla yan yana oturmuş bizi bekliyordu. Zorunlu olarak bakkalla da tokalaştık. Hepimiz ellerimizin kirlendiğini hissediyorduk. Muhtar’dan mağara hakkında bilgi aldık ve Adil’in yine artan şikâyetiyle de ilçeye inmeye karar verdik. Hem Adil’i Gökçebey Devlet Hastanesi’ne götürecek hem de gerekli alış-verişi yapacaktık. Adil Ayar’ı hemen hastaneye götürdük. Hâlâ “şeyim ağrıyor” diyordu. Çok endişeli görünüyordu, beti benzi atmıştı zavallı yavrunun. Adil, kan, idrar tahlilleriyle uğraşıyorken ve acil serviste genç-yaşlı-kadın-çocuk inim inim inleyen hastalar bekliyorken, Melis’in ise acil servis’in önünde (hatta içerisinde) Elif’in fotoğraf makinesine tuhaf pozlar vermeye çalışması nedendi? Bizler çok ilginç yaratıklar mıydık gerçekten? Melis bu cesareti kimden alıyordu? Kafamdaki bu soru işaretleri bugün bile yok olmamıştır. Neyse ki Adil iyi çıktı. Sorun yoktu. Sonra kahvaltı yapmaya bir pastaneye gittik. Alış-verişimizi yaptık. Sonra neden Muhtar’ın hâlâ bizi köyde bekliyor olduğunu hatırladık. Vakit öğleni geçmişti. Vardığımızda muhtar burnundan soluyor, bakkal bu kez de burnunu karıştırıyordu. Köyün bir de delisi vardı. Muhtar bizi mağaraya götürecek genç birini ayarlayamamış, bizi kendisi götürecekti. Havanın sıcak, muhtarın çok da genç olmaması MELİS OKTAY İlker ve muhtarın biraderi Mehmet Ağabey . Ekip, mağaranın durumuyla ilgili olarak muhtara bilgi veriyor. onu sanırım daha da kızdırmış olacak ki samimiyeti arttırmak amaçlı şirin sorularımıza sürekli tek kelimelik cevaplar veriyor, yürürken sürekli terliyordu. Anlaşılan daha da kızmıştı. Çantalarımızı almamıştık. Yanımızda sadece içinde kaskların ve tulumların olduğu iki çanta vardı. Hep birlikte mağaraya vardık ama kan ter içerisindeydik. Vakit kaybetmeden mağaraya ben ve Nurkan girdik. Mağaradan çok az su çıkıyordu, ilk girişinde biraz süründükten sonra genişliyor ve dikey yönde dar bir çatlak gibi mağara ilerliyordu. Kimi yerlerde su birikintileri, cadı kazanları mevcuttu. Az sonra 2 – 2,5 m’lik bir şelaleye ulaştık. Biraz tırmanmak gerekiyordu. Önce ben çıktım, arkamdan da Nurkan (Kunter) çıktı ve birlikte ileriye doğru 3-5 adım atmıştık ki foşur foşur bir su patladı bir yerlerden. Nurkan bir anda paniğe kapıldı ve yüzü oldukça endişeli görünüyordu. Tabii ki aklına sel ihtimali gelmişti. Ama su sesi arkamızdan geliyordu. Yaklaşık 1-2 dakika kadar gerimizde bir yerlerden, gürültülü bir şekilde, bir hayli su boşaldı. Ne olduğunu anlamamıştık. Duraksamadan devam ettik. 20-25 dakikada mağaranın sonuna gelmiştik. Hemen geri döndük. Bizim çocuklarla beraber Muhtar ve bir arkadaşı bizi beklemekten sıkılmış olacaklar ki mağaranın çıkışındaki bu küçük vadiye “Acaba buraya köyün su ihtiyacını karşılamak için baraj yapabilir miyiz?” konulu bir sohbet gerçekleştiriyorlardı. Anlaşılan Muhtar artık gitmek istiyordu. Ben, Nurkan ve Adil ile Muhtar diğer çantaları getirmek için köye gidecektik, Melis ve Elif ise mağaraya gireceklerdi. Ancak Melis ve Elif’e sadece küçük şelalenin olduğu yere kadar gitmelerini rica ettim. Biz Muhtar’la hemen yola çıktık. Bu kez farklı bir yoldan gittik, bu yol biraz daha uzun ama daha rahat bir yoldu. Yolda yürürken köyün mezarlığını göremediğimden merak edip Muhtar’a mezarlığın nerede olduğunu ansızın soruverdim. Bir anda Adil, Nurkan ve Muhtar bana şaşkınlıkla baktı. O anda anlayamamıştım ama bizden zaten hoşlanmamış olan Muhtar’ın bu sorumun altında neler düşünmüş olabileceğini sonradan kavradım. Köye vardığımızda Bakkal bu kez daha müstehcen yerlerini kaşımaktaydı. Yine selamımızı verdik ona. Sonra köyün bir delisi daha olduğunu öğrendik. Sanki bir köye iki deli bana fazla gibi geldi. Çocuklarla hemen çantaları yüklendik. Mağaranın aşağısındaki bir sırta varınca bıraktık çantalarımızı. Mağara ağzına gidip Elif ve Melis’i aldık. Kampı kurduğumuz sırt oldukça rüzgâr alıyordu ama manzara görülmeye değerdi. Aşağı vadide bir çeşme, bu çeşmeye sürekli MELİS OKTAY HEEYOO! MELİS OKTAY İlker ve Elif yıldızların konumlarından mevsimi hesaplamaya çalışırken diğer mağaracılar da henüz yedikleri yemeği sindiriyorlar. ADİL AYAR İlker, köyün mezarlığının yerini öğrenebilmek için muhtarla yakınlık kurmaya çabalarken. gelip giden büyük baş hayvanlar ve elinde tüfekle dolaşan bir çoban kamptan görünüyordu. Dağlar, tepeler, düzlükler yemyeşildi. Her şey güzeldi. Yemeğimizi yaptık. Biraz dinlenelim dedik. Bu sırada yine olağan dışı sohbetler tahmin edersiniz ki devam etti. Mağarayı ölçmemiz gerekiyordu. Ölçüm biraz vakit alacaktı. Cumartesi akşamı 8.30 gibi ben ve Adil ölçüm için mağaraya girdik. Adil ilk kez giriyordu ölçüme. Ona ölçüm yapmanın en ince noktalarını tecrübelerime dayanarak öğrettim. Mağaraya girdikten sonra Adil’in ağrı ya da sancı şikâyeti kalmamıştı. Demek ki ilacı mağaraydı. Bu delikanlı iyi mağaracı olacaktı. Ondaki ışığı mağaranın içinde bile görmüştüm desem çok mu abartmış olurum? Mağaramızın uzunluğu yaklaşık 310 m çıkmıştı. O mevkiye Atuşlu dendiği için mağaramızın adı “Atuşlu Mağarası” olmuştu. Gayet şirin, kendi halinde, tertemiz, içerisinden su çıkan, sadece sonunda kısa bir yan kola sahip yatay bir mağaraydı kendisi. Gece 12.00 gibi ölçümümüz bitmişti. Kampa varıp hemencecik uyuduk. Gece de rüzgârlıydı. ELİF CANSEZA KAPLAN 16 Mayıs Pazar sabahı 8.30’da uyanıp kahvaltımızı yaptık. 9.30 gibi kampı toplayıp ayrıldık. 1 saat içerisinde köye vardık. Başka ihbarlar da vardı ancak, Adil’in rahatsızlığı yüzünden yaşanan vakit kayıpları ve mağaranın da fena sayılmayacak uzunlukta çıkması enerjimizi tüketmişti. Diğer ihbarlara (biraz uzak sayılabilecek yerler) bakmadan, cami avlusuna bıraktığımız arabanın yanına gidip önce temizlendik sonra eşyalarımızı arabamıza yükledik. Tam da o anda küçük minibüsüyle tabak çanak satan birisi cami önünden geçiyordu ve arabanın camında “Beni terk edeni, ben kazanmaya çalışmam” yazıyordu. Arkasında çok derin felsefik bir kuramın bulunduğundan şüphe duymadığımız bu sözün bir fotoğrafını çekmek için, uzaklaşmakta olan aracın peşinden koşan Melis’i unutmak mümkün değildir. Az sonra Melis fotoğrafları çekmiş olmanın sevinciyle koşarak geri gelmişti. İlerleyen günlerde Melis yine “Beni terk edeni, ben kazanmaya çalışmam” başlıklı fotoğraf albümünü facebook’daki kendi hesabında yayınlayacaktı. Köyden ayrılırken hatırlarda kalan: gülmeyen bir Muhtar, köyün iki delisi ve sürekli bir yerlerini kaşıyan Bakkal Amca’ydı. Sorunsuz bir şekilde İstanbul’a vardığımızda, yorgunluğun da hissedildiği akşam saatlerinde hepimizin yüzünden yeni bir mağara keşfetmiş olmanın haklı sevinci okunuyordu. Mağaracılar olarak BÜMAK’a katkıda bulunmak her şeye bedeldi. MELİS OKTAY HEEYOO! İ ÜNİVE ZİÇ RS ĞA BO Çizim: Serkan Çimen Giriş 0m Giriş Ölçüm: BCRA 3C, 15 Mayıs 2010 İlker Özden Adil Ayar Uzunluk: 310 m. Derinlik: +69 m. Namazgah Köyü, Gökçebey ZONGULDAK ATUŞLU MAĞARASI 1973 İ MAĞARA ES A İT BÜ IRMA KUL ŞT Ü A R B AÇIK KESİT PLAN 0 15 30 Ölçek (m): 0m 60 +69m K A M Ü Nm (Mayıs 2010) HEEYOO! Dağlı Kuylucu ve İstanbul Mağaracıları Betül Filikçi Kastamonu’dan bildiriyor Haziran ortalarında bir vakit, Kastamonu’da bir yerde ADİL AYAR 11 Haziran gece yarısı İTÜ den yola çıkıp Boğaziçi’ne uğrayıp herkesi aldıktan sonra koyulduk yola. Erdi’nin Kastamonu’ya 8 saatte gideriz biz iddialarına rağmen 13 saatte ancak merkeze varmıştık. Yemek konusunda herkesin; “Aman elinizi korkak alıştırmayın.” demesi üzerine adam başı yarım kangal sucuk alacak kadar olayı abartıp merkezdeki alışverişimiz için manava uğradık. Manav amca, “Evli değilseniz çadırlarda araya perde çekin.” diye sıkı sıkı tembihleyip epeyce de bizi kazıkladıktan sonra Şenpazar’a doğru yolumuza devam ettik. Katılımcı listemiz jandarmaya ulaşmadığı için jandarma kapısında saatlerimizi geçirdik. Bu arada da kene konusunda bizi uyardıkları için eczanelerde kene ilacı aradık. Bulamayınca da sağlık ocağında birine kene yapışırsa nasıl çıkaracağımızı öğrettikleri sıkıştırılmış bir eğitim yanında bir de aparat aldık, tabii ilerleyen günlerde kene mağdurlarımızın üzerinde pratik HEEYOO! Vuhuuu’nun fotoğrafı yapmadık. Jandarmadan kurtulup kamp alanına vardığımızda jandarma da peşimizden balık alıp gelmişti. Tabii biz ayıklayamayınca ayıkladılar, pişiremeyince pişirdiler biz de afiyetle yedik ve ertesi gün Dağlı’ya girecek olmanın heyecanıyla beklemeye başladık. Döşeme ekibi mağaradan vuhuuulayarak çıktılar. ‘Vuhuuu’ noktası diye anlata anlata bitiremedikleri bir yer vardı ve sıramız gelse de artık görsek diye beklemek daha da zorlaşmıştı. Neyse ki kampta da oyalanacak birçok şey vardı. Şenpazar Belediye Başkanı kampı ziyarete geldi. Belediyenin internet sitesine koymak için fotoğraf çekmek istedi ve sevgili Mustafa belediye başkanının arkasından elinde adeta American Psycho gibi bıçak tutarak başkanın makinesine çok hoş pozlar verdi. Sonradan belediyeye adam gibi fotoğraflar yollayarak başkanın gönlünü almaya çalıştık. Serkan (Yıldız) ise aç kalmayalım diye ADİL AYAR ECEM ÖZNALBANT elinden gelen her şeyi yaptı, patates yemeklerinden tutun da nohut çorbalarına kadar her bi’ şeyi. Hatta yanında salamura yaprak, bulgur, limon getirip bize tencere tencere yaprak bile sardı. Eee, kampın kızları da boş durmadı bu sırada ve Serkan’a yardım ettiler. Kampın daha 2. günü 40 Trabzon Ekmeği bitirdik. Bu yüzden bir gurup, otobüsümüzle Cide’ye ekmek almaya gittik, gitmişken de Cide’nin altını üstüne getirdik. Sonra da etli ekmek yiyerek kampa döndük. Döndüğümüzde Kırmızı Merve’nin koluna kene yapışmıştı. Hemen Utku ve Evrim, Merve’yi Cide’ye hastaneye götürdüler. Tam bu korku bize yetti derken kampın 4. günü Volkan’ın da boynuna kene yapıştı. Birkaç kişi hemen onu da hastaneye götürdü. Neyse ki ikisinin de tahlillerinde bir şey çıkmadı. Biz de nasılsa herkes Dağlı’ya girdi, uzatmanın âlemi yok diyerek ertesi gün toplanarak İstanbul’a döndük. HEEYOO! SOĞANLI 3L. ÜM BÖ DAĞLARI ARAŞTIRMA GEZİSİ ADİL AYAR yazdı PELİN KURT (Çem Düdeni’nin döşemeye başlanması ve yüzey araştırmalarının devamı) 20 Haziran, Pazar Bir önceki akşam Adil Ayar, Adil Alibaş, Serkan Çimen, Melis Oktay, Ahmet Şener, Alperen Yüncü, Barış Kurt ve ben, Kayseri’ye doğru üçüncü gezimizi gerçekleştirmek üzere yola çıkmıştık. Tomarza’da yüzey araştırması her zamanki gibi devam edicekti; ancak asıl amacımız Çem Düdeni’ni keşfetmekti. Trenimiz 14.30’da 3 saatlik bir rötarla Kayseri’ye vardı. Burada bizi Tomarza/Aslantaş minibüsü gelip aldı. Minibüs sadece bizim için gelmeyip köye çıkacak bir sürü kişiyi de toplamıştı. Hem trenin gelmesini hem de şehirde alışveriş yapmamızı bekleyen minibüs halkından isyankar sesler yükseldiği için açlıktan kırılan bizler alal acale alışverişimizi yaptık. Bir grup da herkese döner yaptırdı ve bütün gün bizi idare edicek olan dönerlerimizi yedik. Zaten Ahmet’den midir nedir, tren yolculuğu boyunca yetecek yiyeceği yanımıza almamıza rağmen yemekleri trene biner binmez bitirmiştik. Böylece hala aç, ıslanmış -yağmur karşılamıştı biziolarak 17.00‘da Aslantaş Köyü’ne vardık. Kadir ADİL AYAR HEEYOO! Dayı’ya bir merhaba deyip Kurubel Yaylası’na geldik. Burada yörüklerle konuştuk. Yörükler bulundukları yerde iki tane mağaranın ve daha birçok deliğin bulunduğunu söyledi. Dönüşte söyledikleri yerlere bakacağımızı söyleyip çantalarımızı sırtladık, mağara çantalarını yüklendik ve dere yatağından Çem Yaylası’na doğru tırmanmaya başladık. Bir kamp alanına varmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Kurubel ile Çem arası kuş uçuşu sadece 2km olmasına rağmen dere yatağı çok dikti. Ben ve Melis kendi çantalarımızın dışında ufak tefek şeyler almıştık, ama geri kalan zavallı mağaracılar birer mağara çantası yüklenmişti. Bu ağırlığa, bu kadar dik ve uzun yolda önce eşyaları sonra insanları bıraka bıraka ilerleyecektik. Herkesin kampa varması bir gün sonrayı, tüm eşyaların kampa varması ise 3 günü bulucaktı. 18.30’da Kurubel’den ayrıldıktan sonra bir yarım saat sonra Barış, bu ağırlıkla çıkamayacağını söyleyip mağara çantasını yolda bir yere bırakmaya karar verdi. Sırt sistemi bozulmuş olan çantası da epey bir zorluk çıkarıyordu. Nurkan da, madem geri dönülecek deyip, o da kendi mağara çantasını bırakmaya karar verdi. Görünür bir yere bırakılan çantaların koordinatları GPS’e kaydedildi. Yaklaşık 40dk sonra yola devam etmekte zorlanan Alperen’e çantasını bırakmasını söyledik. Bırakılan çantanın koordinatını alıp yola devam ettik. Ahmet ve Adil Ayar önden arayı açarak, Nurkan da hemen peşlerinden ilerliyordu. Diğerleri de ağlaya sızlaya yola devam ediyordu. Havanın kararmasıyla birlikte ekip çıkmakta daha da zorlanmaya başladı. İşin iyi yanı yolun yarısı bitmişti, kötü tarafı daha bir o kadar daha yol vardı. Bu noktada Ahmet görüldü. BARIŞ KURT 20.30’da yaylaya inen belin başına varmış ve geri kalanlara bakmak için geri gelmişti. Ahmet, Adil Alibaş’ın mağara çantasını alıp tekrar yukarıya tırmanmaya başladı. Alperen ve Barış daha da geride kalmıştı. Mola verip onları beklemeye başladık, gelen olmayınca Adil sesini duyarabileceği bir mesafeden iletişime geçti. Barış’ın kalbi çok hızlı atmaya başlamıştı ve devam edemeyecekti. Serkan, Melis, Adil ve Pelin yapabileceklerini konuştular. Zaten onlar da bitap düşmüş olduğu için yapılabilcek en iyi şey yaylaya çıkmak ve yayladan suyla beraber dönmekti. Çünkü ciddi bir su problemi yaşamaya başlamıştık. Bıraktığımız çantaları kontrol etmeden bıraktığımız için, 2 su şişesi Alperen’in bıraktığı çantada unutulmuştu. Bu şekilde ekip Ahmet’lerle iletişime geçebilceği bir nok- taya gelip durumu anlattı. Yorulmak bilmez Ahmet, Barış ve Alperen’e bakmaya gitti. Alperen’i alıp geri geldi. Yaylaya inen belin başında, birkaç konserve açıp suyunu içtik. Burada ip gibi bir suyun aktığını gördük ve bolt temizleme hortumunu çıkarıp yerdeki suyu içerek az da olsa susuzluğumuzu giderdik. Son durumda Barış dere yatağında uyku tulumunu sermiş yatıyordu. Barış’ın dışındaki herkes sonunda belin başına varabilmişti. Herkes yorgunluktan ve daha da kötüsü sususuzluktan bitap düşmüştü. Birkaç konserve açıp suyunu içtik. Saat 00.30’ü gösterdiğinde tekrar bir durum değerlendirmesi yaptık. Buna göre Ahmet ve Nurkan, Barış’ın yanına gidip geceyi aşağıda geçireceklerdi. Diğerleri kamp yerini bulup kampı kuracaktı. 21 Haziran, Pazartesi Ahmet ve Barış, 13.00 civarı belin başına vardılar. DaAhmet ve Nurkan, Barış’ın yanınyanamayıp oldukları yere kamp atan ekip ise uyanıp da vardıklarında yağmur epey bir komik bir şekilde kampı bir 200m ileriye, Çem yağmaya başlamıştı. Barış ıslak tuDüdeni’nin yanına, taşıdılar. Bütün bir gün aç kallumun içinde yatıyordu. Son anda mış ekip sabah umutsuz bir şekilde çantalarda yiyanlarına çadır almaya karar vermeyecek olup olmadığına baktı. Çünkü yiyecek leri epey isabetli bir karar olmuştu. Olçantasının aşağıda kalan çantalardan biri olabidukça eğimli ve taşlık bir yer olmasına leceğini düşünüyorlardı. İçinde yemek ve en rağmen, hemen bulundukları yerde çaönemlisi lavaş dolu çantayı görünce, bir sedır kurup uyudular. Diğer ekip ise Çem vinç dalgası oluştu. Lavaşların tadını çıkaran Yaylası’na inen yolda yağmura yakalandı. ekip, hala açlıkla boğuşan diğerlerinden ha800 metrelik yolun neredeyse 600‘ünü biber beklemeye başladı. Sonunda, Ahmet tirmişken yorgunluktan bitap düşen ekip ve ve Barış yaylaya vardı. Haberler kötüydü; üstüne bir de ıslanmayalım diyerek oldukları Alperen’in çantayı bulamamışlardı ve yere çadır kurup uyudular. Nurkan dehidre olmuştu. Bunun üzerine Alperen’e içi yemek ve su dolu bir çanSabah, Ahmet, Nurkan ve Barış 8.30’da uyanta hazırlandı. Plana göre Alperen bir an dılar. Ahmet ve enerjisini toplayan Barış yolda önce Nurkan’ın yanına varacak ve bıraktıkları çantaları almaya indiler. Epey bir araonunla birlikte aşağıdaki çantayı aramalarına rağmen 3 çantadan 2‘sini yani Barış ve yacak birini bekleyecekti. Nurkan’ın bıraktığı çantaları bulabildiler. Alperen’in bıraktığı çantayı GPS koordinatı olmasına rağmen Yayladakiler nasıl olsa Nurkan’a su bulamadılar. Çantayı aramaktan vazgeçip Nurkan’ın ulaşıyor deyip, bir rahat oturup yanına geri döndüler ve Nurkan’ı dehidrasyona uğrabundan sonrası için plan yaptılar. mış olarak buldular. Nurkan’ın midesi bulanıyor, başı Çantaları boşaltıp bir liste çıkarağrıyordu ve halsiz düşmüştü. Değil kampa varmak, iki dılar ve kaybolan çantada ne adım atacak hali yoktu. olduğunu tespit ettiler. Listeden anlaşılan kayıp çantada Önceki akşam Barış’ı bıraktığımız yerde şimdi Nurkan yaboş çanta, birkaç drybag, tıyordu. Ahmet ve Barış, Nurkan’ı bırakıp kampa varacak, metre ve içi dolu su şişeleri birini su ve yiyecekle beraber Nurkan’ın yanına gönderebulunuyordu. ceklerdi. Nurkan’ın ve ekibin geri kalanının su krizi yaşamalaİkinci kez Alperen ile karının en büyük nedeninin bıraktığımız çantaların içlerinde ne yıp çantayı aramaya Aholduğunu kontrol etmememiz olduğunu anlayacaktık. Nitekim met gönüllü oldu. AnAlperen’in kayıp çantasının içinde su şişeleri bulunuyordu. cak Nurkan’ın yanına ADİL AYAR HEEYOO! vardığında, daha Alperen’in buraya hiç ulaşmamış olduğunu gördü. Alperen kaybolmuştu. Ahmet, Alperen’i bulup Nurkan’ın yanına götürdü, sonra da çantayı aramaya tek başına gitti. Alperen ve Nurkan kampa döndüler, daha sonra da Ahmet çantayı bir kez daha bulamayarak kampa geldi. 1 DÜDENİN DURUMU Olaylar bir yandan bu şekilde gelişirken Adil Alibaş ve Serkan 17.00’da Çem Düdeni’ni döşemeye girdiler ve 00.30’da mağaradan çıktılar. PELİN KURT Bu ilk vardiya mağaranın girişini doğal bağlantıyla döşedi ve 2 tane de bolt çakıp çıktı. Döşeme yapmak çok uzun sürüyordu, çünkü kayalar kötüydü ve bolt çakacak bir yer bulmak sorun oluyordu. 22 Haziran, Salı Sonunda tüm ekip eksiksiz bir şekilde güne merhaba dedik. Kayıp çantanın dışında hiçbir problemimiz kalmamıştı. Artık topladığımız enerjimizi Çem Düdeni’ni döşemeye ve yüzey araştırmasına harcayabilecektik. 12.00’da Barış ve Nurkan, SOGOB1’e yani daha önceki yüzey araştırmasında bulunan obruğa bakmaya gittiler. Obruk, Çem Düdeni’nin 700m yukarısında kalıyordu. Obruğa 2 bolt ve 3 doğal bağlantıyla 10m’lik bir iniş yaptılar ve kar tabanına ayak bastılar (ilk araştırma gezisinde gelindiğinde kar kalınlığı bir 10m daha azdı). Burada insanın geçmesi mümkün olmayan ve yaklaşık 1,5m sonra tıkalı olduğu düşünülen bir çatlak vardı. Burayı kazıp kazamayacağımızı düşünmek ve kaybettiğimiz metreyi bulduğumuzda ölçüm yapmak için döşemeyi toplamadan 19.00’da HEEYOO! kampa döndüler. 12.00’da bir diğer grup Melis ve Alperen, obruğun bulunduğu yerden Akdağ Tepesi’nde bulunan araştırması bırakılmış 2 sirkten birine, obruğun doğusunda kalan sirke, bakmaya gittiler. Aynı şekilde Ahmet ve Adil Ayar ise obruğun batısında kalan sirke baktılar. İki ekip de mağara bulamadılar. Melis ve Alperen 16.30’da, Ahmet ve Adil Ayar ise obruk ekibiyle birlikte kampa döndü. Adil Alibaş ise bugün kampta kalmıştı. 1 YÜZEY ARAŞTIRMASI Daha önceki yüzey araştırmalarıyla beraber bugünkü araştırmaya göre geriye Çem Düdeni’nin hemen arkasında bulunan sirk ve Üst Çem dediğimiz Aygörmez Mevkii’nin araştırılması kalmıştı. Elimizde şimdilik sadece SOGOB1 obruğu vardı. 2 BARIŞ KURT DÜDENİN DURUMU 13.00’da Pelin ve Serkan, düdeni döşemeye indiler ve 21.00’da çıktılar. Döşemeyi su yolundan kaçırmaya çalışmak, mağara duvarlarının kötü olmasıyla birleşince mağarada ilerlemek oldukça zor oluyordu. Bunlara bir de tavanları kaplayan çöküntü kayalar eklenmeye başlamıştı. Pelin ve Serkan, iki tane bolt çakıp sadece 15m daha inebildiler. Buradan aşağıda bir oda olduğu gözüküyordu ve su sesi gelmeye başlamıştı. ADİL ALİBAŞ Pelin, mağaradaki uzun shiftin ardından daha fazla dayanamayarak yere mi yıkılıyor? ADİL ALİBAŞ Her ne kadar 20-30 metre sonra sonlanacak bir mağaranın ağzı gibi görünse de burası mağaracıları daha önce hiç görmedikleri türden bir mağaraya götüren Çem Düdeni’nin başlangıç noktası. ADİL AYAR ADİL AYAR HEEYOO! 23 Haziran, Çarşamba 13.00’da Pelin, Adil Ayar ve Nurkan, Alt Çem, Orta Çem ve Aygörmez Tepesi’nin bu yaylalara bakan sağ yamaçlarına yüzey araştırması yapmak üzere kamptan ayrıldılar. 1,5m’lik bir kovuğun (SGMNK) haricinde herhangi bir mağaraya rastlamadılar. Ancak Alt Çem’den aşağıya doğru inen sirk umut verici gözüküyordu ve burayı bir sonraki seferde araştırmaya karar verdiler. Ancak 16.30 gibi kampa döndüklerinde oralara daha önce bakılmış olduğunu ve sirkten aşağıya inen suyun mağara oluşturmadan yaylaya yayılmış olduğunu öğrendiler. 18.00’da Melis ve Nurkan bir gün önce döşenmiş halde bırakılan obruğu, ölçmeden (metremiz hala kayıptı) toplamaya gitti. 20.00 gibi kampa döndüler. 20.15’de yaylada yağmur yağmaya başladı ve 20.30 gibi iyice şiddetlendi. Kampa yakın bir yere yıldırım düştü. 20.30’da Barış, yağmur yağdığını mağaradakilere haber vermeye gitti. Barış’dan bir rescue saati istemek unutulduğu için bu sefer, kamp halkı tarafından mağaradakilerle birlikte Barış da merak edilecekti. 21.30 gibi yağmur durdu. Mağaranın ağzına çok az bir su girişi vardı, ama korkutucu olan mağaranın başka birçok su yoluyla besleniyor oluşuydu. 21.40 gibi sesleri duyulmaya başladı ve 22.00’da mağaradan çıktılar. Barış’ın gecikmesinin nedeni, yağmur yağdığı sırada Ahmet ve Adil’in bir menderesin sonunda bulunmaları ve Barış’ın seslerini duymak için yanlarına kadar gitmek zorunda kalmasıydı. Yağmur haberini duyan Ahmet, gene dayanamayıp bir bolt daha çakmış ve hep birlikte öyle çıkışa geçmişlerdi. Bu yağmur olayı olmasa aslında bugün herkes için çok sevinçli bir gündü. Serkanlar kaybolan çantayı bulmuşlar ve mağara devam ettiğine dair önemli bir işaret vermişti. Akşam küçük bir kutlama yapmak istemiştik ama yağmur planlarımızı gerçek anlamda suya düşürmüştü. MELİS OKTAY HEEYOO! 06.00’da Serkan ve Alperen, Tomarza’ya alışveriş yapmaya gitmek için kalktılar. Çantaya da bakınarak Kurubel’deki Yörüklerin yanına 8.30’da vardılar. Yörüklere çantadan haberleri olup olmadığını sordular, ama Yörüklerin haberi yoktu. Köye doğru yürümeye başladılar. Köylülerden biri, ikisini aracına aldı ve bu şekilde köye vardılar. Daha önceden konuştuğumuz üzere, muhtar Serkan ile Alperen’i alıp Tomarza’ya inecekti, ama öğrendiler ki muhtar onları almadan şehre inmişti bile. Bu sırada Kadir Dayı, Serkan ve Alperen’i evine alıp bir güzel ziyafet yürüyün paranızı onlara yedirmeyin.” deyince çekti. Kadir Dayı bu sırada Serkan ile Alperen, köyün ortasında arabasıyla tur şehre inecek olan sütçü araatan Ali’ye pas vermeden yolun kenarına oturup basını ayarladı, ama sütçü beklemeye başladılar. Köye parke getiren damde son anda başka yerde perli kamyon şoförü Selim Abi, ikisini kamyonuna süt çıkmış deyip vazgeçti. aldı. Halıfleks kaplı araca ayakkabılarını çıkararak Bu arada köyün eski muhtabindiler ve Tomarza’ya gittiler. Burada bir yarım rı Ali, ikisini parayla şehre saat harcayıp yiyecek ve metre alarak 15.15’de götürmeyi teklif etti. Kadir Yörüklerin yanına döndüler. Yolda İstanbul kontağı Dayı’ya göre sütçüyü de o İsmail’i arayarak kamptan bilgi verdiler. Yörükler engellemişti. Kadir Dayı, Serkan ve Alperen’i çaya davet ettiler. YörüklerSerkan’lara “Gerekirse den biri “Sizi geçireyim ben.”deyip bizimkileri alıp çantayı sakladığı yere götürdü. “Çantayı sormuşsunuz, keçiler yemesin diye sakladım ben onu.” diyerek üstü dallarla kapatılmış çantayı gösterdi. Serkan’lar çantayla beraber 15.45’de oradan ayrılıp 19.15’de kampa vardılar. Yolda yağmura ve sise yakalandılar. BARIŞ KURT BARIŞ KURT 2 YÜZEY ARAŞTIRMASI Bugünkü yüzey araştırmasında da mağaraya rastlanmadı. Sadece Aygörmez Tepesi’nde bulunan SGMNK kovuğu bulunduğu. Böylelikle Çem Yaylaları’nda (Üst Çem, Orta Çem ve Alt Çem) bakılmadık yer kalmadı. 3 DÜDENİN DURUMU 10.30’da döşemeye giren Adil Alibaş ve Ahmet, son iki boltun üzerinden es geçen bir takıpgeçle fosil bir kola girdiler. Bu fosil koldan ilerleyip bir önceki döşemede gözüken odaya dümdüz bir iniş döşediler. Asıl su girişinin burada olduğunu anlayıp burayı iptal ettiler ve diğer bir kol bulup gene aynı su yolunu ulaştılar. Suyun bir seviye üstünden inişi döşemeye başladılar. Bu sırada Barış yanlarına geldi ve hep beraber 22.30da çıktılar. 24 Haziran, Perşembe Akşamdan başlayan yağmur bütün gün kampı esir almıştı. Bir metre önümüzü dahi göremediğimiz bir sisle uyandık. Haziran ayında olmamıza rağmen çadırların saçakları buz tutmuştu. Neyse ki hava bize kıyak yapıp mağaradan son çıkanlarla birlikte sislerin ortasında bir nokta çatladı ve incecik bir şerit halinde batmakta olan güneşin ışınları yayılmaya başladı. Sonunda yıldızlara tekrar kavuştuk. Mutluyduk! BARIŞ KURT HEEYOO! 4 DÜDENİN DURUMU Bugün Serkan ve Adil Alibaş kampta kaldı, geriye kalan herkes mağaraya girdi. 11.00’da Barış ve Nurkan, dün bırakılan yerden sonra odaya indiler. Mağara buradan itibaren geniş bir salona dönüşüyor ve yanlardan duşlarla beslenen sulu bir menderesle devam ediyordu. Mendereslerin sonundaysa büyük çöküntü kayaların balkon yaptığı büyük bir inişi açılıyordu. Her tarafın çöküntü kaya olması, inişin geniş çapı ve taş atıldığında uzun saniyeler sonrasında gelen ses hem heyecan verici hem de oldukça ürkütücüydü. Barış ve Nurkan, bu çöküntü balkonun üzerinden takılgeç, kısa bir iniş ve tekrar bir takılgeçle inişe başlamak için emniyet hattı döşediler. Buradan döşenmez deyip, oturup düşünmeye başladılar ve o sırada Ahmet ve Melis yanlarına geldi. 14.00‘da Melis ve Ahmet döşemeye girdi. Yan kol ile ana kolun birleştiği odaya kadar ölçtüler. Burada, 16.30’da eğlencesine mağara giren Alperen, Adil Ayar ve Pelin yanlarına geldiler. Beş mağaracı buradan odaya indiğinde Barış da oradaydı. Hep birlikte “İçimizdeki Dağlı” dediğimiz büyük inişin başına gidildi. Barış ve Nurkan’ın yaklaşma hattı döşediği sol duvara bakıldı. Duvarda çok büyük kayalar asılı durduğu ve ana kayaya ulaşmak zor olacağı için, aynı zamanda çarşak üzerinde durduğumuz için, burayı toplayıp sağ duvardan inişe yaklaşmaya karar verildi. İnişin sağ tarafında bulunan çarşaklı düzlükten yürünerek karşı düzlüğe geçildi. Buradan tekrar duvara bakıldı. Duvarın alt kesimlerinde bolt çakacak ya da doğal bağlantı alınacak herhangi bir yer olmadığından ötürü duvarın sağlam olan üst kesimlerinden takılgeçlerle duvarı takip ederek tam karşımızda bulunan noktadan aşağı inilmeye karar verildi. Daha fazla döşeme yapılmadan 20.30’da mağaradan hep birlikte çıkıldı. ” Ne de haklıymış meğer su yolundan inenler Çarşakların altından salınarak geçenler 25 Haziran, Cuma 11.00’da Alperen ve Adil Ayar, köye Hilti’yi şarj etmek üzere yola çıktılar. 14.30’da köye vardılar. Kadir Dayı’nın evinde Hilti şarj edildi. 16.30 gibi yörüklerin oraya geri döndüler. 20.00’da kampa vardılar. Pelin ve Melis, bugün kampta kaldı. Bir ara telefon tepesine çıktılar, İstanbul kontağına durum bildirdiler. Telefon tepesi, Yörüklerden yukarı çıkarken dere yatağının bittiği noktadaki belin başında sanılıyordu. Hâlbuki telefon bele doğru bakıldığında kampın yanındaki ilk tepede çekiyordu. Daha önce fark edilseydi, her akşam İstanbul ile iletişime geçilebilecekti. Nurkan, bütün gün uyudu. Hastaydı ve ateşi çıkmıştı. MELİS OKTAY “ Planda Ahmet ve Adil Alibaş’ın akşam vardiyası vardı. Ancak Ahmet herkesi şaşırtarak “Ben iptalim” dedi. Ahmet’i ilk defa böyle gören kamp halkı olarak Ahmet’i sağlık kontrolünden geçirdik. Gözlerinin beyazı ve dişlerinin normal olduğuna karar verip rahat bir nefes aldık. Dağılan sisin keyfini çıkardık. HEEYOO! 3 BARIŞ KURT YÜZEY ARAŞTIRMASI Adil ve Alperen Kurubel Yaylası’nda, Yörüklerin bahsettiği iki ihbara baktılar. Hemen Yörük çadırlarının yakınında bulunan ihbar 3m’lik bir çukurdu. 17.00’da uzakta bulunan ihbara bakmak için tırmanmaya başladılar. Uzaktan iki mağara gözüküyordu, bunlar küçük birer kovuk da olabilirdi. Daha da tırmanmak uzun süreceği için oldukları noktadan GPS aldılar ve kampa doğru yola koyuldular. 5 DÜDENİN DURUMU 11.00’da Serkan, Barış, Adil Alibaş ve Ahmet döşemeye girdiler. Fotoğraf çekerek inişe başladılar. En son bıraktığımız kocaman galeriye gelip burada da fotoğraf çektiler. Dün planlandığı üzere sol taraftaki döşemeyi topladılar ve sağ tarafa geçip yukarı tırmandılar. Ahmet buraya iki tane bolt çaktı. Yerine Adil geçti ve takılgeç döşemeye başladı. Bu sırada Barış ve Serkan yemek almak için kampa döndüler. 18.20’de tekrar mağaraya girdiler. Geri döndüklerinde Ahmet’ler yatıyordu. Onlar yukarıdayken 2 bolt ve 2 doğal ile takılgeç yapmışlardı ve diğerlerinin fikrini almak için bekliyorlardı. Bu sefer Barış ve Serkan yukarı çıktı. Duvar çok kötüydü, buraya bolt çakılamazdı. Tekrar soldan mı inişe yaklaşsak diye düşünmeye başladılar ve solu sökerek sağı döşedikleri için pişman oldular. Hâlbuki iki taraf da durabilirdi. Kara kara düşünen ekip çıkmaya karar verdi ve hep beraber çıkışa geçti. 26 Haziran, Cumartesi Bu büyük galeriden inişe bir türlü geçemememiz mağarada çok fazla ilerleyememize neden olmuştu. Ancak çok uzun bir inişin başında olduğumuz anlaşılıyordu. Mağara hem yaylanın kar suyunu kucaklaması hem de taş attığımızda uzun saniyeler sonra duyulan sesle, epey bir devam edeceğe benziyordu. Buraya tekrardan gelmemiz artık şarttı. Haziranın sonunda olmamıza rağmen çok soğuk ve kapalı olan hava, bu sabah ilk defa güneşliydi. Ertesi gün çok erken bir saatte kalkıp yola çıkacağımız için son günümüzü döşemeyi toplayarak ve çantalama yaparak geçirdik. 6 DÜDENİN DURUMU Bir önceki gün bıraktığımız yerden daha fazla ilerleyemedik. Ertesi gün de erkenden yola çıkacağımız için bugün döşemeyi topladık. BARIŞ KURT 27 Haziran, Pazar 05.00‘da uyandık. Çıkış kadar olmasa da onca eşyayla köye inmek epey bir yorucu oldu. Ekmeğimiz ve kahvaltılık malzemelerimiz kalmadığı için gene aç karnına çadırları ve çantalarımızı toplayıp 11.00 civarı yörüklerin yanına vardık. Burada bizi bekleyen minibüsle tren istasyonuna vardık ve İstanbul’a doğru yola çıktık. Bir moladan sonra, tren haraket ederken, Adil Ayar’ı elinde kola şişesiyle istasyondan bize baka kalırken görenlerimiz oldu. Neyse ki Adil, Ankara’da tekrar aramıza katıldı ve Çem Yaylası’na vardığımız gibi bu sefer de eksiksiz bir şekilde İstanbul’a vardık. Hem elimiz boş da dönmemiştik, bu yaz büyük ekspedisyonu nereye yapacağımız belli olmuştu! HEEYOO! HEEYOO! Nisan - Mayıs - Haziran 2010 Sayı 13