1. çevre yönetimi - Prof. Dr. Sücaattin KIRIMHAN
Transkript
1. çevre yönetimi - Prof. Dr. Sücaattin KIRIMHAN
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 1 ÖNSÖZ Evren’in varlığı, yerkürenin oluşumu, jeolojik şekillenmeler, ilk canlı varlıklar, insanın var oluşu milyarlarca yılı kapsayan bir oluşum ve gelişim sürecidir. Bu sürecin geriye doğru değerlendirilmesi kitabımızın konusu dışındadır. Ancak, zaman akışı içerisinde, yerkürenin oluşumundan bugüne kadar geçen süre bir yıllık bir zaman dilimi olarak değerlendirilecek olursa, insanın yerküre üzerinde görülmesi, varlığı, gelişimi, medeniyetler kurması, büyük imparatorlukların oluşumu, yıkılışı, demokratikleşme süreci, insan haklarının gündeme gelmesi, bir yıllık zaman dilimin son günleridir. Yılın son gününde, insan faaliyetlerine bağlı olarak ve oldukça hızlı bir şekilde gelişen son durum ise; doğal varlıkların yoğun baskı altına girmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması, çevre kirliliği, temel yaşam ortamları olan su, toprak ve atmosferdeki kirlenmeler, iklim değişiklikleri, stratosferik ozon tabakasındaki incelme, asitleşme, ormansızlaşma, toprak erozyonu, tarım alanlarının amaç dışı kullanılması, bitkisel ve hayvansal üretimde kullanılan yapay maddelerin gıda zinciri içerisindeki olumsuzlukları, genetiği değiştirilmiş organizmalar riski gibi olaylarla karşı karşıya kalınmasıdır. Günümüze değin oluşarak ve gelişerek gelen yerküre ve üzerindeki yaşamın, yoğun insan faaliyetleri sonucu olumsuz etkilenmesi, bu hayali yılın son saniyelerinde aniden ortaya çıkan, ekolojik ve ekonomik olarak tahripkâr olan, oldukça ciddi bir sorundur. Bu sorunlar yumağının oluşmasında ve gelişmesine, yaşayan her bireyin teker teker sorumluluğu vardır. Sorunların çözümü de, yine tüm bireylerin teker teker bilinçlenmesine, ilgisine, ulusal ve uluslararası boyutta alınacak önlemlere uyumuna bağlıdır. Bireyden en küçük aile birimine, en küçük sokaktan mahalle yönetimine, köyden kente kadar yerleşim birimlerine, yerel yönetimlerden merkezi yönetim kurum ve kuruluşlarına, kamu kurumlarından sivil toplum kuruluşlarına, küçük, orta ve büyük ölçekli sanayi birimlerinden tarımsal üretim alanlarına, tek tek ülkelerden bölge ülkeleri topluluklarına ve sonuçta tüm ülkelerin 2 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri katılacağı ve birlikte sorumluluk yüklenecekleri uluslararası boyuttaki oluşumların bu sorunların üstesinden gelme sorumluluğu vardır. Bu yerküre ve onun üzerindeki kaynaklar ve varlıklar, sorunlar da dâhil olmak üzere, üzerinde yaşayanlarla birlikte gelecek nesillerin de ortak varlığı ve ortak geleceğidir. Ortak geleceğimizin bugünkü sorunlarını en kısa süre içerisinde çözmek ve sorunların yenilenmemesi için gerekli önlemleri almak zorundayız. Bunu gerçekleşebilmek için öncelikle sorunları ve oluşum nedenlerini çok iyi bilmek gerekmektedir. Sorunların oluşmasında etkili olan etmenleri iyi yönetebildiğimiz oranda sorunların üstesinden gelebiliriz. Özellikle çevre kirliliği sorunlarına neden olan etmenlerin hemen hemen tamamının kaynakta denetlemek zorunluluğu vardır. Birçok konuda ve mühendislik uygulamasında olduğu gibi, “çevre koruma” ve çevre mühendisliği alanında da sorunların çözümünde başarılı olabilmek için, çağın ulaştığı, insanlığın ortak malı olan, en son bilgi ve teknolojinin uygulanması gereklidir. Bu bilgi ve teknolojilere farklı kaynaklardan ulaşılabilir. Var olan bilgiyi ve teknolojiyi, gerekli bütünlük içerisinde, toplumun değişik kesimlerine aktarmanın yollarından biri de ilgili konularda yazılan kitaplardır. Bu kitaba “Çevre Yönetimi: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri” adının verilmiş olması yirmi beş yıl öncesine gitmektedir. Bu konudaki ilk dersimi 1976 yılında “Doğanın Korunması ve Çevre Kirliliği” adı ile vermeye başlamıştım, ders notumun adı dersin adı ile aynı idi. 1980 yılında bu ders notunun içerisinde sıkışıp kaldığımı anladığımda, genişletilmesi gereğini duymuştum. Bu kitabın adı “Çevre Yönetimi” olmalıydı ve beş veya altı ciltlik, belki daha fazla, bir kitap dizisinden oluşmalıydı. Dizinin ilki olan kitabın, uygun bir isim ve içerikte olması gereği vardı. Bugün “çevre sorunları” adı ile bildiğimiz sorunların hemen hemen tamamı, nüfus, kaynak ve çevre ilişkisinden kaynaklandığına göre öncelikle bu ilişki üzerinde durulması gereği birinci kitabı bu adla adlandırmanın doğal sonucuydu. Bu düşüncelerin gelişmesinde ve kitap haline dönüşmesinde en yakın ilgiyi 1976-2001 yılları arasında lisans ve lisansüstü düzeydeki ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 3 öğrencilerimden gördüm. Onların bu konuda sürekli istekleri oldu. Akademisyen meslektaşlarımdan da sık sık öneriler aldım. Öğrencilerimin bir bölümü şimdi devlet yönetiminin değişik kademelerinde yönetici ve teknik eleman olarak etkin görevlerde bulunmakta, bir bölümü de kendi işlerini kurmuş olarak çevre koruma alanında hizmet yürütmekteler. Kendi isteğimle emekliye ayrıldığım 17 Ağustos 2001 tarihinden sonra, bazı toplantılarda onlarda birlikte olduk. Öğrencilik dönemlerinde vermeğe çalıştığım çevre bilincinin, onların kendilerine özgü davranışları ile bütünleşerek nasıl şekillendiğini büyük bir mutlulukla izledim. Bana karşı çok yakın ilgi, sevgi ve saygılarını hissettim. Bu olumlu yaklaşım ve davranışları kitap yazma konusunda var olan isteğimi daha da artırdı. Bütün öğrencilerime teşekkür ediyorum. Akademik yaşamımda bana sürekli destek olan, ailemin tüm bireylerine, başta eşime ve çocuklarıma teşekkür ediyorum. “Çevre Yönetimi: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri” adlı bu kitabın çevre bilincini yenilemek ve geliştirmek isteyen herkese, özellikle, üniversitelerimizin Mühendislik Fakültelerinde Çevre Mühendisliği Bölümlerinde, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinde Kamu Yönetimi Bölümlerinde, Fen-Edebiyat Fakültelerinde Coğrafya Bölümlerinde öğrenim görmekte olan öğrencilerimiz için yararlı olacağını düşünüyorum. Küresel ölçekte, ortak geleceğimiz ve gelecek nesillerimizin emaneti olan yerküremizin, toprak, su ve hava yaşam ortamlarının, yerküre üzerinde var olan biyolojik çeşitliliğin korunması ile insanların daha sağlıklı ve mutlu olarak, barış içerisinde yaşayabileceklerine inanıyorum. Saygılarımla, Prof.Dr.Sücaattin KIRIMHAN Haziran 2005-Ankara 4 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 5 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ ………………………………………………………. 1 1. GİRİŞ ……………………………………………………… 7 2. NÜFUS …………………………………………………….. 9 3. DÜNYA NÜFUSU VE KAYNAKLAR …………………... 13 4. TÜRKİYE’DE NÜFUS VE KAYNAKLAR ……………… 45 5. ÇEVRE SORUNLARI …………………………………….. 95 6. ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER ……………………. 131 7. ÇEVRE YÖNETİMİ ………………………………………. 141 8. AVRUPA BİRLİĞİ SÜRECİ ……………………………… 297 9. KAYNAKLAR …………………………………………….. 335 Dizin ………………………………………………………….. 341 6 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 7 1. GİRİŞ Dünya nüfusunun hızlı artışına paralel olarak, insan ihtiyaçları da gün geçtikçe artmakta, doğal kaynaklar artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla zorlanmakta, bozulan üretim-tüketim dengesi değişik boyutlu sosyo-ekonomik sorunlarla birlikte çevre sorunlarına da neden olmaktadır. Yerküre üzerinde insanlığın sahip olduğu kaynaklar, normal olarak, oluşum-tüketim dengesini sağlayabilecek özellikte olmasına karşın, bu denge belirli bir noktaya kadar sürekliliğini koruyabilmekte, tüketimin fazlalığı nedeniyle zorlandığında canlıların aleyhine olacak şekilde bozulmaktadır. Örnek olarak; su kaynakları, su çevrimi yolu ile her yıl kendisini yenileme özelliğine sahiptir. Ancak, ihtiyaç duyulan su miktarı yenilenen su miktarının üzerinde olduğundan kaynak yetersizliği veya kaynak kıtlığı sorunu ortaya çıkmakta, bir kısım yeni kaynakların hizmete sokulması gerekmektedir. Bazı durumlarda da uygun olmayan kaynakların kullanılması zorunlu hale gelmekte, bu nedenle hem 8 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ekonomik sorunlar ve hem de sağlık sorunları ile karşı karşıya kalınmaktadır. Verilen bu örneğe benzer olarak, su kaynakları içerisine atılan kirletici maddeler belirli bir noktaya kadar doğal yollarla yok edilerek kaynağın temizliği korunabilmekte, kirletici madde miktarı doğal temizlenme kapasitesinin üzerine çıktığında su kaynağı kirlenmektedir. Kirlenen kaynak kendisine bağlı yaşamı sınırlandırmakta, sonuçta doğal denge bozulmaktadır. Belirli bir yerleşim yerinin veya bir ülkenin gelecek için kalkınma planları hazırlarken, son yıllara kadar, sadece artan nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması amaç edinilmiştir. Ancak, kaynak kullanımı esnasında meydana gelebilecek çevre sorunları üzerinde durulmamış veya bu konu ihmal edilmiştir. Bu faktörün dikkate alınmayışı nedeniyle meydana gelen çevre sorunları öncelikle kalkınmış ülkelerde görülmüştür. Daha sonra önlem alınmaya başlanmış olmasına karşın, meydana gelen sorunların giderilmesi oldukça pahalı olmuş ve o noktaya gelinceye kadar doğal kaynakların önemli ölçüde etkilendiği görülmüştür. Bu nedenle, artık planlama çalışmalarında, nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kaynak kullanımı planlamaları yapılırken, kaynak kullanımına bağlı olarak çevrenin etkilenmesi de dikkate alınmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde durum biraz daha farklıdır. Bu ülkelerin birçoğunda henüz çevre sorunlarının meydana gelmesine neden olabilecek bir sanayileşme olmamasına karşın, geleceğin planlanmasında yine çevre faktörünün ihmal edildiği görülmektedir. Örnek olarak; yeni yerleşim ve endüstri alanları belirlenirken tarım topraklarının dikkate alınmaması, enerji seçiminde yenilenebilir ve temiz enerji kaynakları yerine çevre kirliliğine neden olabilecek ve tükenebilen kaynakların kullanımına ağırlık verilmesi yaygın olarak görülmektedir. Belirtilen bu hususlar dikkate alınarak; nüfus, kaynak ve çevre faktörlerinin inceleneceği bu kitapta nüfus gelişmesi, dünya nüfusu ve kaynaklar, Türkiye’de nüfus ve kaynaklar, çevre sorunları ve alınması gereken önlemler gibi konular üzerinde durulacaktır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 9 2. NÜFUS Nüfus, sınırları belirlenen bir yerleşim alanında, belirli zamanda yaşamakta olan insan sayısı olarak tanımlanabilir. Belirlenen zaman ve alan içerisinde nüfusun gelişmesini etkileyen faktörler; doğum, ölüm ve göç olaylarıdır. Çizim 1’de gösterildiği gibi, doğum ve göç (+) olayları nüfusun artmasını sağlarken, ölüm ve göç (-) olayları da yerleşim alanında nüfusun azalmasına neden olmaktadır. Doğum Göç (+) Yerleşim Alanı Ölüm Göç (-) Çizim 1. Yerleşim alanlarında nüfus değişmesini etkileyen faktörler 10 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Bu etkileşimi üç değişik durumda görmekteyiz. Birinci durumda, yerleşim yerine eklenen nüfus ile ayrılan nüfus eşit olması halinde, nüfus sabittir. Diğer bir ifadeyle, nüfus artış hızı “sıfır” dır. İkinci durum, yerleşim yerine eklenen nüfusun ayrılan nüfustan daha fazla oluşudur ki, bu durumda nüfus artışı vardır. Üçüncü durum ise, eklenen nüfusun ayrılan nüfustan daha az oluşudur. Bu durumda da yerleşim yerinin nüfusu azalmaktadır. Doğum + Göç (+) = Ölüm + Göç (-) …………………. (1) Doğum + Göç (+) > Ölüm + Göç (-) …………………. (2) Doğum + Göç (+) < Ölüm + Göç (-) …………………. (3) Göç olayı ihmal edildiğinde, nüfus artışı sadece doğum ve ölüm olaylarının farklılığından ileri gelmektedir. Ancak, günümüzde göç olayını ihmal etmek mümkün değildir. Bir ülke sınırları içerisinde, büyük yerleşim yerlerinin sosyal ve sanayinin ekonomik olanakları kendisine çekici olarak, kırsal kesimlerin sosyo-ekonomik yetersizliği itici olarak nüfusu etkisinde bulundurması göç olaylarını ortaya çıkarmaktadır. Diğer taraftan, sanayileşen, ancak kendi işgücü yeterli olmayan ülkelerin işçi talepleri nedeniyle de günümüzde ülkelerarası bir göç olayı vardır. Herhangi bir yerleşim alanındaki yıllık nüfus artış hızı, birbirini takip eden yıllarda yıl ortası nüfuslar arasındaki farkın, ilk yılın yıl ortası nüfusuna oranıdır. Örnek olarak, bir yerleşim yerinin nüfusu, 1 Temmuz 1983 tarihinde 100.000 ve 1 Temmuz 1984 tarihinde 103.000 ise, nüfus artış hızı; r = (103.000 – 100.000) x (100 / 100.000) = 3 olarak hesaplanır ve artış hızı (%) olarak belirtilir. Verilen örnekte, nüfus artış hızı % 3’dür. Bu hesaplama yöntemi bir eşitlik haline dönüştürülecek olursa; esas alınan ilk yılın yıl ortası nüfusu Po, nüfus artış hızı r olarak alındığında, ikinci yılın nüfusu P1; P1 = Po + Po x r = Po (1 + r) ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 11 olarak yazılır. Sayımlar arası nüfus artışı birbirini izleyen iki sayımın kesin sonuçlarına dayanılarak, doğal artış bağıntısı ile hesaplanmaktadır. Doğal artış bağıntısı; rxn P = Po x e olarak verilmektedir. Bu eşitlikte; P, birbirini takip eden sayımlardan ikincisindeki nüfus, Po, birinci sayımdaki nüfus, e, tabii logaritma tabanı (2,7182818), n, iki sayım arasındaki yıl sayısı, r, iki sayım arasındaki yıllık nüfus artış hızı’dır . Doğal artış bağıntısından yararlanılarak, herhangi bir yerleşim yerinin veya ülkenin nüfusunun iki katına çıkması için geçen süre (t) hesaplanabilir: r n P = Po x e x P = 2Po r n 2Po = Po x e x r n 2 = e x r t 2 = e x r t e0,693 = e x 0,693 = r x t t = 0,693 / r n=t 2 = e0,693 Örnek olarak, yıllık nüfus artış hızı % 1 olan bir yerleşim yerinde, nüfusun iki katına çıkması için geçen süre; t = 0,693 / r eşitliği kullanılarak, t = 0,693 / 0,01 = 69,3 yıl olarak bulunur. 12 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Benzer işlemlerin yapılması ile, yıllık nüfus artış hızı % 2 olduğunda t = 35 yıl, r = % 3 olduğunda t = 23 yıl ve r = % 4 olduğunda t = 17 yıl olduğu görülür. Diğer taraftan, nüfus gelişmelerinde dikkate alınan üç temel ölçü vardır. Bunlar; kaba doğum hızı, kaba ölüm hızı ve doğal nüfus artış hızıdır. Kaba doğum hızı, bilinen bir yıl içerisinde canlı doğan çocukların sayısının yıl ortası nüfusa oranıdır. Kaba ölüm hızı, yine bilinen bir yıl içerisindeki ölüm sayısının yıl ortası nüfusuna oranı olarak tanımlanmaktadır. Doğal nüfus artış hızı ise, bu iki hız arasındaki farktır. Bu hızlar genel bir kural olarak binde (% 0, 3 binde üç gibi) ) olarak ifade edilmektedir. Sonuçta herhangi bir kentteki veya herhangi bir ülkedeki hızlı nüfus artışı, doğrudan doğruya dünyanın nüfusundaki artıştır. Özellikle küreselleşme sürecinde, dünyanın herhangi bir yöresindeki veya bölgesindeki olumsuzluklar, dünya üzerinde yaşayan, duyarlı herhangi bir ülkenin vatandaşını yakından ilgilendirmelidir. Aksi halde, sudan bahanelerle, tükenen ve yetersiz kaynaklarının bilincinde olan gelişmiş ve güçlü ülkelerin neden olduğu veya olacağı savaşlar kaçınılmazdır. Daha sonraki bölümde ayrıntılı olarak dünya nüfusu kapsamında incelenecek olmasına karşın, çok kısa olarak belirtmek gerekirse, günümüzde Çin ve Hindistan’ın nüfusu dünya nüfusu içerisinde en büyük paya sahiptir. Çin nüfus kontrolü konusunda önemli gelişmeler kat etmiştir. Her aileye bir çocuk politikası başarılı bir şekle uygulanmıştır. Bunun sonucu olarak Çin’deki nüfus artışında önemli gerileme meydana gelmiş olmasına karşın Hindistan’daki nüfus artış hız ön sıralarda yer almaktadır. Hızlı nüfus artışının sonucunda, genel nüfus içerisinde çocuk ve genç nüfusun artması, sosyal hizmetlerin yeterince karşılanamayışı, istihdam olanaklarının yetersizliği, kaynakların ekolojik koşullara uygun olarak kullanılmayışı çevre sorunlarının yanında sosyal ve ekonomik sorunları da beraberinde getirmektedir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 13 3. DÜNYA NÜFUSU VE KAYNAKLAR Dünya nüfusundaki gelişmeler gözden geçirilecek olursa, 1930-1975 yılları arasında, nüfusun 2 milyardan 4 milyara, yani 45 yılda iki katına çıktığı görülür. Bu artış hızı yeni bir olay değildir. Nüfus artış hızının yükselmesi 1600 yıllarına kadar gerilere gitmektedir. Bilim ve teknikteki hızlı gelişmeler ölüm oranının azalmasına neden olmuş, mevcut kaynaklar geliştirilerek insanların daha sağlıklı yaşaması temin edilmiştir. 14 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri On yedinci yüzyılın ortalarından itibaren ölüm oranındaki azalma dünya nüfusunun çok hızlı bir şekilde gelişmesine neden olmuştur. “Bilimsel Devrim” yılı olarak kabul edilen 1650 yılında 508 milyon olan dünya nüfusu, bu dönemden önce kitlesel ölümlere neden olan veba, çiçek, humma, tifo, kolera ve tüberküloz gibi hastalıkların etkilerinin azaltılmış olması nedeniyle, hızlı bir artış göstererek 1930 yılında 2 milyara ulaşmıştır. Yapılan tahminlere göre; 17. yüzyılın ortalarında, ortalama insan yaşam süresi 25 yıl iken, bu süre gelişmiş ülkelerin çoğunda 1975 yılında 70 yıla yükselmiştir. Yine, 17.yüzyılda yeni doğumlarda, ilk bir yıl içerisindeki ölüm oranı % 40 iken, bu oran % 3’e düşmüştür. Dünya nüfusunun yıllara göre gelişimi Çizelge 1’de gösterilmiştir. 1980 yılı verilerine göre 4.432.000.000 olan dünya nüfusu, 1983 yılında 4.721.000.000’na yükselmiştir. Bu şekildeki yıllık artış hızı sabit kabul edilerek, dünya nüfusun 2000 yılında 6.246.000.000’na ulaşması tahmin edilmiş olmasına karşın bu sayı aşılmıştır. Nüfusun hızlı artışı ve yerkürenin sınırlı kaynakları dikkate alınarak, duyulan endişe üzerine, ilk “Dünya Nüfus Konferansı” 1974 yılında Bükreş’te toplanmıştır. Bu konferansa katılan, 136 ülkeyi ve uluslararası kuruluşu temsil eden delegelerin katkıları ile bir dünya nüfus planı hazırlanmış ve bu planın uygulanabilmesi için öneriler belirlenmiştir. Ancak, zaman içerisinde bu konferansta alınan kararlar çoğu ülkede yeterince uygulamaya konulamamıştır. Uygulamadaki başarısızlıklar, ülkelerin yönetimlerine ve toplumların sosyo-ekonomik ve kültürel yapılarının etkilerine bağlı olarak değişmiştir. Bu ilk uluslararası konferanstan sonra, doğrudan doğruya olmasa bile, dünya nüfusundaki gelişmelerin ve etkilerinin tartışıldığı başka uluslararası toplantılar da yapılmıştır. Bu toplantılara örnek olarak, 1980 yılında Kopenhag’da yapılan “Dünya Kadınlar Konferansı” ve 1982 yılında Nairobi’de yapılan “Çevre Konferansı” sayılabilir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 15 Çizelge 1. Dünya nüfusunun yıllara göre tahmini, gelişimi ve beklentiler Yıl 0 1000 1250 1500 1750 1800 1850 1900 1910 1920 1930 1940 1950 1960 1970 1980 1990 1998 2000 2010 2020 2030 2040 2050 Nüfus (milyar) 0,30 0,31 0,40 0,50 0,79 0,98 1,26 1,65 1,75 1,86 2,07 2,30 2,52 3,02 3,70 4,44 5,27 5,90 6,06 6,79 7,50 8,11 8,58 8,91 Kaynak Durand Durand Durand Durand D ve C D ve C D ve C D ve C Tahmin WPP63 WPP63 WPP63 WPP98 WPP98 WPP98 WPP98 WPP98 WPP98 WPP98 WPP98 WPP98 WPP98 WPP98 WPP98 Kaynaklar: J.D. Durand, 1974. Historical Estimates of World Population: An Evaluation (University of Pennsylvania, Population Studies Center, Philadelphia). D & C : United Nations, 1973. The Determinants and Consequences of Population Trends, Vol.1 (United Nations, New York). WPP63 : United Nations, 1966. World Population Prospects as Assessed in 1963 (United Nations, New York). WPP98 : United Nations, 1966. World Population Prospects : The 1998 Revision (United Nations, New York). 16 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizelge 2. Dünya nüfusunun milyarlık artışında kilometre taşları Yıl 1804 1927 1960 1974 1987 1999 2013 2028 2054 Nüfus 1 milyar 2 milyar 3 milyar 4 milyar 5 milyar 6 milyar 7 milyar 8 milyar 9 milyar Geçen Süre 123 yıl sonra 33 yıl sonra 14 yıl sonra 13 yıl sonra 12 yıl sonra 14 yıl sonra 15 yıl sonra 26 yıl sonra Doğrudan doğruya nüfus konusunun gündeme getirildiği ilk uluslararası konferansın 1974 yılında yapılmasının yanında, çevre-kaynak-nüfus ilişkilerinin uluslararası düzeyde gündeme getirildiği ilk toplantı da, 1972 yılında Stockholm’de gerçekleştirilen “Dünya Çevre Konferansı” dır. İlk Dünya Nüfus Konferansı’nın üzerinden 10 yıl geçtikten sonra ikinci toplantı, “Uluslararası Nüfus Konferansı”, 6-13 Ağustos 1984 tarihinde, dünyanın en kalabalık kenti olan Mexico City’de yapılmıştır. Bu on yıllık dönem içerisinde, dünya genelinde doğum ve ölüm olaylarında azalma olduğu dikkati çekmiştir. Yıllık nüfus artışı 1974 yılında % 1,9 iken, 1984 yılında % 1,7’ye düşmüştür. Bu değerler dikkate alınacak olursa, 1974 yılında, bir yıl içerisinde, dünya nüfusuna eklenen 74 milyon olan insan sayısı, 1984 yılında 82 milyona ulaşmıştır. Görüldüğü gibi, yıllık nüfus hızındaki azalmaya karşın, dünya nüfusuna eklenen insan sayısı her yıl giderek artmaktadır. Bu konferansta gündeme getirilmeye ve vurgulanmaya çalışılan diğer önemli bir husus da, geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerdeki nüfus artış hızının dünya ortalamasının üzerinde oluşudur. Bu ülkelerdeki yıllık nüfus artış hızı, ortalama olarak, 1974 yılında % 2,2 iken, 1984 yılında % 2,1’e düşmüştür. Verilen bu nüfus artış hızlarına göre, gelişmekte olan ülkelerde, 1974 yılında, yıllık olarak artan nüfus 56 milyon iken, 1984 yılında 75 milyona yükselmiştir. 17 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizim 2. Dünya nüfusun yıllara göre değişimi ve gelecek için tahmin edilen nüfus 10.000 Dünya 9.000 Az Gelişmiş Ülkeler 8.000 Gelişmiş Ülkeler NÜFUS, milyon 7.000 6.000 5.000 4.000 3.000 2.000 1.000 1950 1960 1970 1980 1990 2000 2002 201 0 2025 2050 YILLAR Çizim 3.Dünya nüfusunun az gelişmiş ve gelişmiş ülkelerde yıllara göre değişimi 18 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizelge 3. Dünya nüfusunun (1750-2050) yıllara göre alansal dağılımı (milyon) Yıllar 1750 Nüfus 1850 % Nüfus 1950 % Nüfus 2050 % Nüfus % Dünya 791 100,0 1.262 100,0 2.521 100,0 8.909 100,0 Afrika 106 13,4 111 8,8 221 8,8 1.766 19,8 Asya 502 63,5 809 64,1 1.402 55,6 5.268 59,1 Avrupa 163 20,6 276 21,9 547 21,7 628 7,0 LA ve K (1) 16 2,0 38 3,0 167 6,6 809 9,1 Kuzey A (2) 2 0,3 26 2,1 172 6,8 392 4,4 Okyanusya 2 0,3 2 0,2 13 0,5 46 0,5 (1) LA ve K: Latin Amerika ve Karayipler, (2) Kuzey A: Kuzey Amerika Diğer taraftan, 1974-1984 yılları arasındaki on yıllık dönemde, dünya nüfusunda görülen 770 milyonluk artışın % 90’ı geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşmiştir. Dünya nüfusunun, 1950-2000 yılları arasında, kıtalara göre değişimi, dünya genelinde % 146 iken, Afrika kıtasında % 281, Latin Amerika’da % 237, Asya kıtasında % 165, Okyanusya’da % 141, Kuzey Amerika’da % 78, Avrupa kıtasında ve (eski) SSCB’de % 41 dolayındadır. Bu değerlendirmeye göre, gelişmekte olan ülkelerdeki nüfus artışının gelişmiş olan ülkelere oranla daha fazla olduğu açık görülmektedir. Daha önceki yıllarda, dünya nüfusunun 2010’lu yıllarda 8 milyara ulaşabileceğini ileri süren bir kısım araştırmacı, bu olayı, “nüfus patlaması”, “nüfus bombardımanı” veya “demografik kıyamet” olarak ifade etmişlerdir. Bazı araştırmacı ve düşünürler; dünya nüfusu bu hızla artmaya devam edecek olursa, 700 yıl sonra yeryüzünün her m2’sinde 10 kişinin yaşamak zorunda kalacağını ve 1 m2 genişliğindeki arazinin 10 kişinin beslenmesi ve barınması için yeterli olamayacağını ileri sürmüşlerdir. Gelecekte ortaya çıkabilecek olumsuzluklar dikkate alınarak, dünya nüfusundaki hızlı artışın önlenmesi ve artan nüfusun ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 19 yiyecek, giyecek, barınma, sağlık ve eğitim gibi gereksinimlerinin karşılanması için yoğun çalışmaların sürdürülmesi zorunlu görülmektedir. Çoğu bilim adamı ve düşünür, yerkürenin kaynaklarının sınırlı ve büyük bir bölümünün tükenebilir olması ve tüketimin gün geçtikçe hızlı bir şekilde arttığı gerçeğinden hareket ederek, mevcut kaynakların bugünkü bilimsel ve teknolojik olanakların elverdiği ölçüde, ekonomik ve ekolojik değerler dikkate alınarak geliştirilmesi amacıyla yoğun çalışmalar sürdürülse bile, gelecekteki ihtiyaçları karşılamanın mümkün olmayacağı konusunda genellikle aynı görüşleri paylaşmaktadır. Geçmişte de, gelecekteki nüfus ve kaynak ilişkileri bakımından, iyimser ve kötümser dünya görüşleri olarak nitelendirilebilecek düşünceler ileri sürülmüştür. İyimser görüşe sahip olanlara göre; dünya nüfusu 2000 yılında ancak 5 milyara yükselebilecek, 20. yüzyılın sonunda ve 21. yüzyılın başında bilimsel ve teknolojik alanlarda ulaşılacak noktalarda, özellikle tarımda meydana gelecek gelişmeler nedeniyle artan nüfusun ihtiyaçları karşılanabilecek, toplumun eğitim düzeyinin geliştirilmesi ile etkili bir nüfus planlaması yapılabilecekti. Dolayısıyla 2000 yılında insanları önemli bir sorunun beklemediği ifade edilmekteydi. Ancak, içerisinde bulunduğumuz 2000’li yılların daha başlarında dünya nüfusu 6 milyarı geçmiş, 2000 yılından daha önce, dünyanın değişik yörelerinde açlık sorunları kendini göstermiş, sosyal ve ekonomik krizler yaşanır olmuştur. Hızlı nüfus artışına bağlı olarak, tüketim ve üretim dengesinin bozulması konusunda kötümser görüşe sahip olanların öncülüğünü, 1798 yılında yayınlamış eseri ile Thomas Robert Malthus yapmıştır. Malthus, “An Essay on The Principles of Population” adlı eserinde; dünya nüfusunun geometrik bir hızla arttığını, buna karşın ihtiyaç maddelerindeki artışın aritmetik hızla olduğunu ileri sürmüştür. Bu görüşe göre; herhangi bir yılda dünya nüfusu X ise, bu yılı izleyen bir sonraki yılda nüfus aX ( a>1), ikinci yılda a(aX) veya a2X ve n yıl sonra anX olmaktadır. Gıda maddelerindeki aritmetik hızla artış ise, ilk yılda Y olan ihtiyaç maddesi miktarının daha sonraki yılda Y+a, ikinci Y+2a ve n yıl sonra Y+na olacak şekilde artacağı ifade edilmektedir. Bu iki artış hızı ile ilgili 20 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri grafikler Çizim 4’de gösterilmiştir. Verilen bu grafiklerin incelenmesi ile görüleceği gibi; örneğin, bir ihtiyaç maddesi grubu olarak, gıda maddesi eğrisi ile nüfus eğrisinin kesişme noktasındaki yıla kadar gıda maddesi üretimi nüfusun ihtiyacını karşılayacak, bu noktadan sonra artan nüfusun ihtiyaçları karşılanamayacaktır. Bu görüşü benimseyenlere göre, sonuçta, açlık, salgın hastalık ve savaş gibi sorunlar ortaya çıkacak ve toplumlar sosyo-ekonomik sorunlara sürüklenecektir. Malthus’un öncülüğünü yaptığı bu görüşün, günümüzde kısmen de olsa gerçekleşmekte olduğu söylenebilir. Bir kısım doğal afetin de etkisi ile, örneğin kuraklık gibi, tarımsal üretimdeki yetersizlikler kıtlık sorunu ile karşı karşıya kalan toplumlarda açlık ve yetersiz beslenme sorunlarını gündeme getirmiştir. Bir kısım araştırmacılara göre; bugün Asya, Afrika ve Güney Amerika kıtalarında bulunan ülkelerin bazılarında açlık sorunu kendisini göstermiştir. Birçok ülkede de yetersiz ve dengesiz beslenme sorunu mevcuttur. Günümüzde, özellikle enerji ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla, petrol kaynaklarını ele geçirmek arzusu ile başlatılan ve sürdürülmekte olan soğuk ve sıcak savaşlar Malthus’un görüşlerini haklı çıkarmaktadır. Geometrik hızla artış eğrisinden yararlanılarak gelecekteki nüfusun yeteri doğrulukla tahmin edilmeyeceğini ileri süren bir diğer grup bilim adamı ve düşünür de yeni modeller üzerinde durmuşlardır. Bu gruba göre; insanın yeryüzünde görülmesinden başlayarak çoğalmasındaki artışın sayısal olarak azlığı doğaldır. Daha sonraları da, yeteri kadar gelişememiş toplumsal yapının özelliğinin bir sonucu olarak, doğal afetler, hastalıklar ve savaşlar nedeniyle nüfus artışı fazla olamamıştır. Ancak, insan toplulukları zamanla gelişmiş, doğal güçlere karşı korunma ve savaşma yöntemleri geliştirmiş, hastalıklardan korunmuş ve tedavi edici olanaklara kavuşmuştur. Bunun sonucunda ölümler azaldığı için nüfus hızla artmaya başlamıştır. Dünya nüfusunun bugünkü duruma gelmesi bunun en açık kanıtıdır. Zamanla, mevcut kaynaklar artan nüfusun ihtiyacını karşılayamaz duruma gelebilir. Bu durumda, zorunlu olarak, nüfus artış hızı kontrol altına alınacak ve kaynaklarla ihtiyaçlar arasındaki denge oluşturulacaktır. Bu şekilde, zamana bağlı olarak nüfus değişimi “S” şeklinde bir eğri ile ifade edilmekte ve “Sigmoid” eğrisi olarak adlandırılmaktadır (Çizim 5). ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 21 Sigmoid eğrisinin yorumlanması ile ilgili olarak ileri sürülen bir başka görüşe göre, eğrinin üst bölümündeki düşüşün nedeni; gıda maddesi gibi mutlak gerekli olan ihtiyaç maddelerinin yeterli miktar ve kalitede karşılanamaması sonucu ortaya çıkabilecek hastalıklar, açlık sorunları, savaşlar ve doğal afetler gibi nedenlerle ölümlerin artabileceği ve bunun sonucu olarak nüfusunun azalacağı şeklindedir (Çizim 6). Bazı çevrelere göre, dünya tarihinin en önemli olayı ve dünyayı istenmeyen olaylarla karşı karşıya bırakan en önemli gelişme, hızlı nüfus artışı olmuştur. 2000 yıl öncesinde, 0 yılında dünya nüfusunun 300 milyon olduğu tahmin edilmektedir. 0 yılından itibaren dünya nüfusunda önemli bir artış olmamıştır. Dünya nüfusunun iki katına çıkması, 600 milyona ulaşması 1600 yıl almıştır. 1750 yılında nüfus 791 milyona ulaşmıştır. Bu yıldaki dünya nüfusunun % 64’ü Asya’da, % 21’i Avrupa’da ve % 13’ü Afrika’dadır. Kuzey Amerika bu tarihlerde hemen hemen boştur. 150 yıl sonra, 1900 yılında, dünya nüfusu 1.650 milyona varmıştır. Bu artışın büyük bir bölümü Avrupa’da meydana gelmiştir. Nüfusun alansal dağılımında, Avrupa’da % 25, Kuzey Amerika ve Latin Amerika’da % 5 artış, Asya’da % 57 ve Afrika’da % 8’lik azalma olarak gerçekleşmiştir. 1900 yılından itibaren dünya nüfus artışı hızlanan bir eğilim göstermiştir. Dünya nüfusu, 1950 yılında 2.520 milyona ulaşmıştır. Son 50 yılda % 53 artış görülmüştür. Ancak, nüfus patlaması şeklinde kendini gösteren artışlar 1950’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerdeki yüksek ölüm oranlarına karşın, dünya nüfusu 2000 yılında 6.055 milyona yükselmiştir. Bu nüfus 1950 yılındaki nüfusun 2,5 katıdır. Dünyanın birçok bölgesinde alınan önlemler ve sağlıklı yaşam bilincinin giderek gelişmesi ile doğurganlık oranında önemli bir azalma gözlenmiş ve 1965-1970 yılları arasındaki yıllık nüfus artış hızı % 2 iken azalma eğilimi göstermiştir. 1998 yılında dünya ortalaması olarak, yıllık nüfus artış hızı % 1,3’e gerilemiştir. 1998 yılında dünya nüfusu 5,9 milyar olarak açıklanmıştır. Buna göre, her yıl dünya nüfusuna 78 milyon kişi eklenmektedir. 22 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Birleşmiş Milletler tarafından açıklanan veriler esas kabul edilerek yapılan tahminlere göre, 2050 yılında dünya nüfusunun 8.909 milyona ulaşması beklenmektedir. Bu tarihteki nüfusun % 59’unun Asya’da, % 20’sinin Afrika’da, % 9’unun Latin Amerika’da, % 7’sinin Avrupa’da ve % 4,4’ünün Kuzey Amerika’da yaşayacağı belirtilmektedir. 1900 yılında Avrupa’nın nüfusu Afrika’nın üç katı iken, 2050 yılında Afrika’nın nüfusu Avrupa’nın üç katına ulaşacaktır. Dünya nüfusu 2050 yılından sonra da artmaya devam edecektir. Artışın 22. yüzyılın içine doğru devam edeceği ve daha sonra durgunlaşacağı tahmin edilmektedir. Birleşmiş Milletler tarafından açıklanan, 1999 yılına ait verilere göre, bazı ülkelerin nüfusu, yıllık nüfus artış hızı, doğum sayısı, 5 yaş öncesi çocuk ölümleri, ortama yaşam süreleri Çizelge 4’de verilmiştir. Verilen çizelgeden de görüleceği gibi; yıllık nüfus artış hızı, gelişmiş ülkelerde az, gelişmekte ve az gelişmiş ülkelerde daha fazladır. Diğer taraftan, gelişmişlik düzeyi ile beş yaşından küçük çocukların ölüm oranı ve kadın başına doğum sayısı arasında ters, yaşam süresi arasında da doğrusal bir ilişki bulunmaktadır. 1999 yılından önceki veriler dikkate alındığında, dünya genelinde nüfus artış oranında, çocuk ölümlerinde ve kadın başına doğum sayısında belirgin bir azalma olduğu, erkek ve kadınlarda yaşam süresinin uzadığı dikkat çekmektedir. Bu sonuçlar olumlu gelişmeler olarak izlenmektedir. Bu olumlu gelişmelerin nedenleri olarak; sağlık koşullarının iyileşmesi, eğitim olanaklarının yaygınlaşması ile insanlarda yaşam bilincinin gelişmesi, devlet organlarının ve sivil toplum kuruluşlarının katkıları ve ekonomik gelişme olarak sayılabilir. Ancak, bazı ülkelerde, özellikle Afrika ve Güneydoğu Asya ülkelerinde, daha çok gelişmeye gereksinim duyulduğu bir gerçektir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri NÜFUS ve GIDA MİKTARI NÜFUS GIDA 23 Çizim 4. Malthus tarafından ileri sürülen görüşe göre; dünya nüfusu geometrik, gıda maddesi üretimi aritmetik bir hızla artmaktadır. YILLAR NÜFUS Çizim 5. Dünya nüfus artış hızının belirli bir noktadan sonra azalacağını gösteren Sigmoit eğrisi. YILLAR NÜFUS Çizim 6. Gerekli önlemler yeterince alınmadığı taktirde, nüfusun, savaşlar, salgın hastalıklar, doğal afetler ve açlık gibi sorunlar nedeniyle yok olabileceğini gösteren eğri. YILLAR Kaynak: Turk,A., J.Turk. J.T.Wittes, and R.Wittes, 1974. Environmental Science, W.B. Saunders Company, USA, 563 p. 24 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi Nüfus Bölümü tarafından yayımlanan dokümana göre, 1950 yılında dünya genelinde nüfusu 50 milyonu aşan 9 ülke varken, bu ülke sayısı 1998 yılında 23’e çıkmıştır. 2050 yılı için yapılan tahminlerde de ülke sayısının 37 olması beklenmektedir. Yine nüfusu 100 milyondan fazla olan ülke sayısı 1950 yılında 4 iken, 1998 yılında 10’a yükselmiştir. 2050 yılında Türkiye de dâhil olmak üzere 18 ülkenin nüfusunun 100 milyonun üzerinde olacağı tahmin edilmektedir. Önemli görülen diğer bir husus da, günümüzde en büyük nüfusa sahip olan Çin’in (1998 yılına göre 1.255.698.000) birincilik sırasını 2050 yılında Hindistan’a (1.528.853.000) devredeceğidir. İkinci sırada kalacak Çin’in nüfusunun 1.477.730.000 olacağı tahmin edilmektedir. 2050 yılı tahminlerine göre, nüfusu 50 milyonu aşan ülkelerin toplam nüfusu, aynı yıldaki dünya nüfusunun % 80,4’ünü oluşturacaktır. Bu oran 1950 yılında % 59,8 ve 1998 yılında % 74,7 olarak belirlenmiştir. Çizelge 5‘de, 2050 yılı için yapılan tahminlere göre, nüfusu 100 milyonu aşacak 18 ülkenin nüfusu verilmiştir. Dünya nüfusunun 2050 yılında 8.909.095.000 olacağı tahmin edilmektedir. Dünya genelinde, 1999 yılına ait toplam ölüm sayısı 55.965.000 olarak belirtilmektedir. Cinsiyetler bakımından bunun 29.158.000’i erkek, 26.807.000’i kadın ölümüdür. Ölümlere neden olan en önemli faktör bulaşıcı ve paraziter hastalıklar olarak verilmektedir. Bu hastalıklardan yaşamını kaybedenlerin sayısı, 5.178.000 erkek ve 4.809.000 kadın olmak üzere toplam 9.986.000’dir. Bu gruba giren hastalıklardan ölenlerin toplam ölümler içerisindeki payı % 17,8’dir. Aynı yıl içerisinde HIV/AIDS nedeniyle ölenlerin sayısı, 1.302.000 erkek ve 1.371.000 kadın olmak üzere 2.673.000’dir. Bu gruptaki hastalıklar nedeniyle ölenlerin sayısı toplam ölümler içerisinde % 4,8’lik payı oluşturmaktadır. Solunum sistemi bulaşıcı hastalıkları nedeniyle ölenlerin sayısı 4.039.000 olarak bildirilmiştir. Bunun toplam ölümler içerisindeki payı % 7,2 dolayındadır. Kalp ve damar hastalıkları grubu hastalıklardan ölenlerin toplam sayısı 16.970.000 ve genel ölüm içerisindeki payı % 30,3’dür. Solunum yolu hastalıkları nedeniyle de 3.575.000 kişi yaşamını yitirmiştir. Bunun genel ölümler içerindeki oranı % 6,4’dür. 25 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizelge 4. Birleşmiş Milletler tarafından verilen 1999 yılına ait ülke nüfusları ve bazı özellikleri Ülke Nüfus (bin) Yıllık Artış Hızı, % Doğum Sayısı Erkek (1990-1999) ABD Almanya Avusturya Belçika Bulgaristan Çek Cum. Çin Danimarka Finlandiya Fransa Hindistan Hollanda Irak İngiltere İran İspanya İsrail İsveç İsviçre İtalya Japonya Kanada Kıbrıs Macaristan Norveç Pakistan Polonya Romanya Rusya Fed. Suriye Türkiye Ukrayna Yugoslavya Yunanistan 276.218 82.178 8.177 10.152 8.279 10.262 1.273.640 5.282 5.165 58.886 998.056 15.735 22.450 58.744 66.796 39.634 6.101 8.892 7.344 57.343 126.505 30.857 778 10.076 4.442 152.331 38.740 22.402 147.196 15.725 65.546 50.658 10.637 10.626 0,9 0,4 0,7 0,2 -0,6 0,0 1,0 0,3 0,4 0,4 1,8 0,6 2,4 0,2 1,9 0,1 3,0 0,4 0,8 0,1 0,3 1,2 1,5 -0,3 0,5 2,8 0,2 -0,4 -0,1 2,7 1,7 -0,3 0,5 0,4 5 yaş Öncesi Ölüm Oranı, (binde) 2,0 1,3 1,4 1,6 1,2 1,2 1,8 1,7 1,7 1,7 3,0 1,5 5,1 1,7 2,7 1,1 2,6 1,6 1,5 1,2 1,4 1,6 2,0 1,3 1,9 4,9 1,5 1,2 1,4 3,9 2,4 1,4 1,8 1,3 8 6 6 9 21 6 35 7 5 7 97 7 67 7 48 6 8 5 6 6 5 6 9 12 6 100 13 29 24 44 45 16 29 8 Kız 8 5 6 6 16 5 40 6 4 5 104 6 54 6 42 6 7 4 6 5 5 5 8 10 5 98 11 22 19 40 42 12 22 7 Ortalama Yaşam, yıl Erkek 73,8 73,7 74,4 74,5 67,4 71,3 68,1 72,9 73,4 74,9 59,6 75,0 61,6 74,7 66,8 75,3 76,2 77,1 75,6 75,4 77,6 76,2 74,8 66,3 75,1 62,6 67,9 65,1 62,7 64,6 69,7 64,4 71,8 75,5 Kadın 79,7 80,1 80,4 81,3 74,7 78,2 71,3 78,1 80,7 83,6 61,2 81,1 62,8 79,7 67,9 82,1 79,9 81,9 83,0 82,1 84,3 81,9 78,8 75,1 82,1 64,9 76,6 73,5 74,0 67,1 69,9 74,4 76,4 80,5 26 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Dünya genelinde kazalara bağlı olarak yaşamını kaybedenlerin sayısı da oldukça fazladır. Sadece trafik kazaları sonucu ölenleri sayısı 1.230.000 olarak verilmektedir. Bunun genel ölümler içerisindeki payı % 2,2’dir. Bu dokümanlarda dikkati çeken önemli hususlardan biri, bulaşıcı ve paraziter hastalıklarından ölenlerin çok büyük bir bölümünün Afrika’da ve Güneydoğu Asya’da olmasıdır. Dünya nüfusu ile ilgili olarak doğrudan veya dolaylı uluslararası kuruluş tarafından oldukça ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) da bu kuruluşlar arasındadır. WHO’ nun 1998 yılı “Dünya Sağlık Raporu”na göre: Dünya nüfusu 1955 yılında 2,8 milyar iken 1998 yılında 5,8 milyara yükselmiştir. Bu durumun devam etmesi ile yılda 80 milyon kişi artarak 2025 yılında 8 milyar’a ulaşacaktır.1955 yılında dünya nüfusunun % 68’i kırsal ve % 32’si kentsel alanlarda yaşamaktayken bu oranlar 1995’de % 55 kırsal ve % 45 kentsel olarak değişmiştir. Bu eğilimin devamlılığı durumunda, 2025 yılında kırsal alanların nüfus oranı % 41’e düşerken kentsel alanlardaki nüfus payı % 59’a yükselecektir.1997 yılında her gün 365.000 bebek dünyaya gelmiştir. Yine her gün 140.000 kişi yaşamını kaybetmiştir. Bunun sonucu olarak nüfus her gün 220.000 kişi artmıştır. 1998 yılında, 5 yaşın altındaki nüfus 613 milyondur. Bu yılda, yeryüzünde, 1,7 milyar çocuk (5-19 yaş), 3,1 milyar (20-65) erişkin ve 390 milyon 65 yaş üstü insan yaşamaktaydı. Bakıma muhtaç yaşlı sayısı 1955 yılında % 10,5 iken, 1995 yılında % 12,3’e yükselmiştir. Bu oranın 2025 yılında % 17,2 olması beklenmektedir.1955 yılında, yaşı 20’nin altındaki her 100 kişiye karşı 65 yaş üstü 12 kişi varken, bu oran 1995 yılında her yüz kişi için 16 kişi olmuştur. 2025 yılında her yüz kişi için 31 olacağı tahmin edilmektedir. 20 yaşın altındaki genç nüfus 1998 yılında % 40 iken 2025 yılında % 32 oranına gerileyecektir. 65 yaş üzeri nüfus 1998 yılında 390 milyondan 2025 yılında 800 milyona yükselecek ve nüfus içerisindeki payı % 10 olacaktır. 2025 yılı için yapılan tahminlere göre, 1998 yılına oranla, yaşlı nüfus artışı gelişmekte olan ülkelerde, özellikle Latin Amerika ve Asya’da % 300 artış gösterecektir.1955 yılında çocuk sayısı her kadın için 5 iken, 1995 yılında 2,9’a düşmüştür. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 27 Çizelge 5. 2050 yılı için yapılan tahminlere göre, Dünya genelinde nüfusu 100 milyondan fazla olması beklenen ülkeler Ülke Nüfus, 10 3 Hindistan Çin ABD Pakistan Endonezya Nijerya Brezilya Bangladeş Etiyopya Kongo Meksika Filipinler Vietnam Rusya Federasyonu İran Mısır Japonya Türkiye 1.528.853 1.477.730 349.318 345.484 311.857 244.311 244.230 212.495 169.446 160.360 146.645 130.893 126.793 121.256 114.947 114.844 104.921 100.664 Dünya 8.909.095 2025 yılında 2,3 olması beklenmektedir.1955 yılında dünya genelinde ortalama yaşam süresi 48 yıl iken, 1995 yılında 65’e yükselmiştir. 2025 yılında 73 yıl olacağı tahmin edilmektedir.1955 yılında toplam ölüm sayısı içinde 5 yaşın altındaki çocuklarda ölüm oranı % 40, 5-19 yaş grubunda % 10, 20-64 yaş grubunda % 28 ve 65 yaş üzerinde % 21 olarak gerçekleşmiştir. 1995 yılında bu oranlar, sırasıyla, % 21, % 7, % 29 ve % 43 olmuştur. 2025 yılı tahminlerine göre, bu oranların, % 8, % 3, % 27 ve % 63 olması beklenmektedir.1997 yılında 6,2 milyon insan kanserden, 2,9 milyon veremden ve 1,5-2,5 milyon insan sıtmadan ölmüştür. Çocuk ölümlerinin % 50’ye yakın bir bölümünün ölüm nedeni 28 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri yetersiz beslenmedir. AIDS den ölenlerin sayısı 1,8 milyon olmuştur. Şeker hastalığı nedeniyle, 1997 yılında 143 milyon ölüm meydana gelmiştir. Bunun 2025 yılında 300 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Akciğer kanseri nedeniyle ölümlerin büyük bir bölümünün sigara bağımlılığından kaynaklandığı, kadınlarda sigara alışkanlığının giderek arttığı vurgulanmıştır. Akciğer kanserlerindeki artışa karşın, 2025 yılında mide kanserlerinden ölüm sayısının azalacağı ifade edilmiştir. Dünya nüfusunun yıllara göre bu hızlı gelişimi sürecinde, nüfusun gereksinimlerini karşılamak amacıyla kullanılmakta olan kaynakların mevcut durumu ve ihtiyaç maddelerinin artışı hakkında da bilgi edinmek gerekmektedir. Gıda temini bakımından en önemli kaynak topraktır. Toprakların yerküre üzerindeki dağılımı Çizelge 6’da verilmiştir. Bunların bir bölümü yeteri kadar verimli olmasına rağmen, başta iklim gibi bir kısım faktörlerin etkisi ile verim güçleri sınırlanmaktadır. Diğer taraftan bir kısım insan faaliyetleri de toprakların verimlerinin gün geçtikçe azalmasına neden olmaktadır. Buna örnek olarak hızlandırılmış toprak erozyonu gösterilebilir. Her yıl artan miktarda, verimli tarım alanlarından aşınarak taşınan topraklar su kaynaklarının içerisinde birikerek bu kaynakların da kirlenmesine neden olmaktadır. Diğer taraftan, gerek yerleşim yerlerinin ve gerekse endüstriyel alanların seçiminde yanlış bir uygulama ile tarım toprakları işgal edilmekte, yerleşim yeri ve endüstriyel üretim birimlerinin katı, sıvı ve gaz haldeki kirletici maddelerinin etkisiyle kirletilmektedir. Bu kirlenmeler nedeniyle de birim alandan sağlanan ürün azalmaktadır. Bu olumsuz etkilerin yanında, topraklardan elde edilen ürün miktarını artırmak amacıyla çalışmalar sürdürülmektedir. Foto 2’de, 1970 yılında Nobel Barış Ödülü2nü kazanmış olan A.B.D.’den Dr. Norman Borlaug’un Mexico City civarındaki Uluslararası Buğday ve Mısır Islah Merkezi’nde çalışmaları incelerken görülmektedir. 29 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Foto 1. Geniş arazileri kaplayan toprak varlığının tamamı bitkisel üretim için uygun değildir, ancak kendine özgü biyolojik çeşitliliğin korunduğu yerlerdir Çizelge 6. Yerküre üzerindeki toprakların değişik özelliklerine göre dağılımı Kıta Afrika Asya Avustralya-Yeni Zelanda Avrupa Kuzey Amerika Güney Amerika Eski SSCB TOPLAM Toplam 106 ha İşlenebilir 106 ha İşlenen İşlenebilir/ 106 ha İşlenen % 158 22 518 83 16 2 3.019 2.736 823 733 627 154 478 2.108 1.752 2.234 174 465 680 356 154 239 77 227 88 51 11 64 13.150 3.189 1.389 44 30 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri İşlenebilir, 106 ha Otlatma Alanları, 106 ha İşlenmeyen, 106 ha 0 0 558 Soğuk Bölge 49 190 1.732 Serin Bölge 907 996 1.004 Sıcak Bölge 554 842 1.368 Tropik Bölge 1.671 1.627 1.651 TOPLAM 3.181 3.655 6.313 İklim Bölgesi Kutup ve Kutup Altı Kaynak: Brady, N.C., 1974. The Nature and Properties of Soils, (8th Edition, Macmillian Publishing Co., Inc., New York, USA, 639 pp. Bu çalışmalar sonucunda; iklim şartlarına uygun, hastalıklara karşı daha dirençli tahıl çeşitleri geliştirilmiştir. Bu çalışmalar sonucunda geliştirilen Sonora-64 buğday çeşidi ile geleneksel yerli çeşit arasındaki farklılık buğday üretiminde önemli artış sağlamıştır. Deneme ve araştırma tarlalarında yetiştirilen yüksek verimli ve dayanıklı buğday ve mısır çeşitleri üreticilere tanıtılarak ekim alanlarının genişletilmesine çalışılmıştır. Bu gelişme “Yeşil Devrim” olarak adlandırılmıştır. Yeşil Devrim’in babası olarak bilinen Dr. Norman E. Borlaug, 1914 yılında ABD’de Iowa eyaletinde Cresco’da doğmuştur. Dr.Borlaug’un çocukluk dönemine, onun yaşadığı yöreyi de içerisine alan Amerika Birleşik Devletleri’nin orta batı bölgesi, yoğun buğday üretimi nedeniyle “Dünyanın Ekmek Sepeti” olarak adlandırılmaktaydı. Bu bölgenin çiftçileri sadece buğday üretmekle yetinmeyerek kendilerine özgü tarım teknikleri de geliştirmişlerdir. Ancak, 1930’lu yıllarda ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 31 bölgede buğday tarlalarını tahrip eden toz fırtınaları tarımsal üretimi önemli ölçüde etkilemiştir. Çiftçiler yeni tarım teknikleriyle bu toz fırtınalarını da yenmeyi başarmışlardır. Özellikle, 1950’lerden 1980’li yıllara kadar yoğun bir şekilde sürdürülen tarımsal faaliyetler ve araştırma çalışmaları sonucunda, her yıl ortalama olarak % 3 oranında ürün artışı sağlanmıştır. Bu otuz yılık dönem sonunda, ürün artışı yaklaşık olarak iki katına ulaşmıştır. Foto 2. Dr.Norman E. Borlaug, Meksika'daki yerel çiftçilere modern tarım teknikleri ile buğday üretimini öğretmiştir Dr. Norman Borlaug, 1943 yılında, Rockefeller Vakfı tarafından, Meksika’daki fakir çitçilerin gelir düzeylerini geliştirmek amacıyla kurulan CIMMYT’inin buğday programına müdür olarak atanmış, Meksika’da başta buğday olmak üzere tahılların yetiştiriciliği ve ıslahı üzerinde yoğun çalışmalar yapmıştır. 32 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Foto 3. Dr.Norman E. Borlaug ilerlemiş yaşına karşın, modern tarım bilimi ve teknolojileri konusundaki görüşlerini paylaşmaya devam etmektedir Yapılan ıslah çalışmaları sonucunda, iklim ve çevre koşullarına uygun ve dayanıklı, yüksek verimli çeşitler geliştirildi. Meksika’da buğday üretiminde ve ürün miktarında önemli artışlar meydana geldi. 1940’lı yıllardan başlayarak 1960’lı yıllara kadar devam eden bu 20 yıllık emeğin sonucunda, nüfusu hızlı bir şekilde artan ve açlık sorunu ile karşı karşıya bulunan Üçüncü Dünya Ülkeleri için umut kaynağı olunmuş ve beklenen açlık sorunu giderilmiştir. İnsanlığa sunulan bu hizmetin karşılığı olarak Dr. Norman E. Borlaug’a, 1970 yılında Nobel Barış Ödülü verilmiştir. Bugün (2004 yılı) 90 yaşında olan Dr. Norman E. Borlaug, yaşamının son elli yılını gelişmekte olan ülkelerde yüksek verimli, modern tarım tekniklerini öğretmek ve yaygınlaştırmak için geçirmiştir. 1968 yılında, Paul Ehrlich tarafından yayınlanan “The Population Bomb” adlı eserde, nüfus patlaması sonucu önemli sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiş olmasına karşın, açlık sorununa karşı, Dr. Borlaug’un geliştirdiği modern tarım tekniklerinin, 1960’lı yıllarda Hindistan ve Pakistan’da da uygulanması ile sorun aşılmıştır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 33 A.B.Devletleri’nde çiftçiler, 1940 yılında yaklaşık olarak 31 milyon hektarlık araziyi işleyerek 56 milyon ton mısır hasat etmişlerdi. Verim 1,8 ton/ha dolayındaydı. Ancak, modern tarım teknikleri ile hibrit tohum kullanılması, gübre uygulamalı ve yabancı ot mücadelesi sonucunda, 1999 yılında mısır üretimi yapılan 29 milyon hektarlık araziden 240 milyon ton mısır hasat edilmiştir. Verim 8,4 ton/ha olarak en az dört kat artmıştır. Bu modern tekniklerin uygulanması ile 1950’li yıllarda Meksika’da, 1960’lı ve 1970’li yıllarda Hindistan, Pakistan ve Filipinler’deki tahıl üretimindeki artış dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. FAO tarafından 2000 yılında açıklanan istatistiklere göre, modern tarım tekniklerinin uygulanması ile Asya kıtası itibariyle, 1961 yılında 248 milyon ton olan toplam hububat üretimi 1999 yılında 809 milyon tona yükselmiştir. Sadece Çin’de, hububat üretimi 1961 yılında 91 milyon ton iken 1999 yılında 390 milyon ton olmuştur. Eğer 1950’li yıllardaki tarım uygulamaları geliştirilmeksizin kullanılmaya devam edilseydi, günümüzdeki insan ihtiyaçlarını karşılamak için işlenmekte olan 600 milyon hektarlık alan yerine 1,8 milyar alan gerekecekti. Bugün dünyadaki tüm karasal alanın üçte birinden fazlası gıda ve lif üretimi için tarıma açılmış durumdadır. Sürdürülebilir modern tarım uygulamalarının daha da geliştirilmesi ile halen kullanılmakta olan bu araziden yeterli ürün alınması mümkün görülmektedir. Sonuç olarak, dünyanın birçok bölgesinde açlık sorunun çok ciddi bir şekilde insan ölümlerine neden olacağı ve yetersiz beslenme nedeniyle hastalıkların yaygınlaşacağı beklenmesine karşın, modern tarım teknikleri sayesinde bu sorun beklendiği kadar gerçekleşmemiştir. Diğer taraftan, birim alandan elde edilen ürün miktarındaki artış nedeniyle, artan dünya nüfusun gıda maddesi ihtiyacını karşılamak amacıyla gerekli olan doğal yaşam alanlarının yeni tarım alanları olarak açılması önlenmiştir. Bunun sonucunda da milyonlarca hektarlık arazi ve ormanlık alanlar ile birlikte doğal ekosistemler ve biyolojik çeşitlilik korunmuştur. Günümüzde yaşamakta olan nüfusun ihtiyaç maddesi gereksinimi, gelişen bilgi ve teknolojiye paralel olarak yükselen yaşam standardı ile artmaktadır. Ekonomik gelişmeler ve bireysel gelir düzeyinin artışı ile beslenme alışkanlıklarındaki değişme tüketilen gıda maddesi tercihlerini de etkilemektedir. Örneğin, Çin’de kişi başına tüketilen et miktarı, 1990 34 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri yıllarına oranla 2000 yılında iki katına çıkmıştır. Dünya genelinde, kişi başına et, süt ve süt ürünleri, sebze ve meyve miktarı da artmaktadır. Dokuma sanayinin doğal ham maddesi olan yün ve pamuk talepleri giderek artmaktadır. Orman ürünlerine olan talep artışları biyolojik çeşitliliği tehdit etmektedir. Tarımsal alanlardan ve ormanlardan elde edilen ürünün miktarını artırmak amacıyla, başlangıcı oldukça geriye gitmesine karşın, dünya kamuoyunun gündeminde daha fazla yer aldığı 1990’lı yıllardan başlayarak, tarım, hayvancılık ve ormancılıkta biyoteknoloji uygulamaları dikkatleri çekmeye başlamıştır. Organizmaları hastalıklara ve zararlılara karşı daha dirençli duruma getirerek ürün artışı sağlamak amacıyla, gen aktarımı sonucu elde edilen ve genel olarak “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, GDO” olarak ifade edilen ürünlerin tüketilmeye başlanması ile ortaya çıkabilecek sağlık sorunları ve doğal yaşam ortamları ve türler üzerindeki etkisi dikkate alınarak duyarlı davranılması gerekliliği gündeme getirilmektedir. Daha çok gelişmiş ülkelerde, başta ABD (% 75) ve Kanada (% 7) olmak üzere GDO’ların bitkisel üretimde kullanılması daha yaygındır. Gelişmekte olan ülkelerden en yaygın üretim (% 23) Arjantin’de yapılmaktadır. Dünya piyasalarında GDO’lu olarak, soya fasulyesi, mısır ve pamuk oldukça yaygındır. Dünya genelinde sürdürülmekte olan bilimsel çalışmalarla birim alandan alınmakta olan bitkisel ürün miktarı artırılmaya çalışılmaktadır. Dünya genelinde, 2002/2003 yılları dönem itibariyle, buğday üreten ülkelerin başında Çin, Hindistan, ABD, AB (15 ülke), Kanada, Avustralya ve Türkiye gelmektedir. Bu dönemde dünya genelinde buğday üretimi 563,2 milyon ton olmuştur. Bunun 134,1 milyon tonu Avrupa kıtasında üretilmiştir. Afrika’da üretim miktarı 16,8 milyon ton kadardır. Bu yılda, AB 15,5 milyon ton, Arjantin 9,3 milyon ton, Avustralya 6,0 milyon ton, Kanada 9,0 milyon ton buğday fazlasını ihraç etmiştir. 2004 yılı verilerine göre; dünya buğday üretimi 610.610.000 ton olarak gerçekleşmiştir. AB (25 ülke) 130.640.000 ton üretimle başta gitmiştir. Bunu 90 milyon ton üretimle Çin, 72 milyon ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 35 tonla Hindistan, 57.776.000 tonla ABD, 43.500.000 tonla Rusya Federasyonu, 24.500.000 tonla Kanada, 23.500.000 tonla Avustralya izlemiştir. Bu dönemde Türkiye’nin buğday üretimi 17.200.000 ton olmuştur. Aynı yıl dünya genelinde buğday tüketimi 600.638.000 ton olmuştur. Değişik ülkelerde, toplam olarak 10 milyon ton buğday stoklara eklenmiştir. Foto 4. 1970 yılında Nobel Barış Ödülü kazanmış olan Dr. Norman E. Borlaug, dünyanın gelişmekte olan birçok ülkesini dolaşarak çalışmaları yakından incelemiş, dünyayı tehdit eden açlık sorununun giderilmesi için bitkisel üretimin artırılması konusunda önemli çalışmalar yapmıştır. 36 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Foto 5. Dünya genelinde sürdürülmekte olan bilimsel çalışmalarla birim alandan alınmakta olan bitkisel ürün miktarı artırılmaya çalışılmaktadır ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 37 Foto 6. Yüksek verimli buğday tarlası ve olgunlaşmış buğday başakları Doğal kuvvetlerin ve insan faaliyetlerinin etkisinden korunmuş topraklar, yerküre üzerinde bugün yaşamakta olan insanların ihtiyacını temin etmek yanında, gelecek nesiller için de büyük bir önem taşımaktadır. Foto 7. Dokuma sanayinin doğal bitkisel hammaddesi pamuk üretimi 38 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Foto 8. Gıda maddesi olarak tüketilmek üzere pazarlanan ürünler Tarımsal üretim yanında, sanayi alanındaki üretim de gelecekteki nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması bakımından büyük bir öneme sahiptir. Tükenen kaynakların, en uygun tekniklerle, olabildiğince ekonomik olarak ve çevresel etkilerini dikkate alarak hizmete sunulması gerekir. Aksi halde, gelecekteki nüfusun bu kaynaklardan yeterince yararlanması mümkün olamayacağı gibi meydana gelecek önemli boyutlardaki çevre kirliliği doğal yaşamı ve insan sağlığını olumsuz yönde etkileyecektir. Dünya genelinde, önemli tüketim maddelerinin yıllar itibariyle üretim miktarları gözden geçirildiğinde, bazı tüketim maddelerinin üretimindeki artışın yıllık nüfus artış hızının altında olduğu görülür. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde üretimdeki artış hızı yıllık nüfus artış hızının çok altındadır. Bu nedenle, bu ülkelerde gün geçtikçe nüfusun ihtiyaçları ile üretim arasındaki açık büyümekte, açığın kapatılması amacıyla gelişmiş ülkelerden yardım talep edilmekte ve sağlanan yardımlar nedeniyle toplum bağımsızlığını kaybetmek zorunda kalmaktadır. Kaynakların sınırlı oluşu ve nüfusun hızlı artışı istihdam sorununu da beraberinde getirmektedir. Örnek olarak, Hindistan’daki işsiz sayısı 1975 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 39 yılında 8.918.000 iken, 1980 yılında 15.317.000’e ulaşmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin yanında, gelişmiş ülkelerde de iş temininde güçlükler görülmektedir. Örneğin, A.B.D.’nde işsiz sayısı 1975 yılında 7,8 milyon olarak en yüksek miktarına ulaşmıştır. 1980 yılı verilerine göre, A.B.D.’nde 7,448 milyon işsiz bulunmaktadır. Aynı yıl içerisinde Japonya’daki işsiz sayısı da 1,140 milyondur. Dünyadaki enerji üretimi gözden geçirilecek olursa, 1975 yılında taş kömürü eşdeğeri olarak 8.482,35 milyon ton olan üretim 1980 yılında 9.291,76 milyon tona yükselmiştir. Bu dönem içerisinde enerji üretimindeki yıllık artış hızı % 1,9 dolayındadır. Bu artış hızı ancak artan nüfusun ihtiyacını karşılayacak seviyededir. Ancak, modernleşen toplumlarda enerji tüketiminin her geçen yıl biraz daha arttığı dikkate alınacak olursa bu artışın yeterli olmadığı görülür. Yıllık üretimin fert başına düşen miktarı 1975 yılında 2,138 tondan 1980 yılında 2,097 tona düşmüştür. Üretimde kullanılan kaynakların büyük bir bölümünün petrol, kömür ve doğal gaz gibi tükenebilen kaynaklar olduğu ve üretim esnasında değişik boyutlu çevre sorunlarının meydana geldiği dikkate alındığında sorunun boyutları daha da artmaktadır. Belirtilen bu ihtiyaç maddelerinin yanında önemli ve mutlak gerekli olan diğer bir doğal kaynak da sudur. Toprak gibi, su da sonsuz bir kaynak değildir. Toprak oluşturan süreçlerin etkisiyle 1 cm kalınlığındaki toprak tabakası ancak 10-100 yıl içerisinde oluşabilmektedir. Ancak, su çevrimi nedeniyle, su kaynakları her yıl yenilenmektedir. Bu yenilenme döneminde bile suyun zaman zaman yetmediği görülmektedir. Su kaynaklarından, içme, kullanma, sulama, enerji üretimi, su ürünleri yetiştiriciliği, rekreasyon ve sportif amaçlarla yararlanılmaktadır. Bugün büyük yerleşim yerlerinde görülen su yetersizliği nedeniyle insan yaşamı önemli ölçüde etkilenmektedir. Yine su yetersizliği nedeniyle zamanında ve yeterince sulama yapılamadığı için tarımsal üretim arzu edilen seviyede artırılamamaktadır. Toprak özellikleri ve iklim bakımından sulanabilecek tarım toprakları, yeteri miktarda su temin edilememesi nedeniyle kuru tarım sistemi ile değerlendirilmektedir. Belirli su kaynaklarının, temiz ve yenilenebilir bir enerji olduğu bilinen hidrolik enerji üretiminde kullanılması arzu edilmesine rağmen, kaynak 40 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri yetersizliği enerji üretiminde daha az ekonomik ve çevresel etkisi daha fazla olan diğer enerji üretim yöntemlerine sevk etmektedir. Zaman zaman görülen kuraklık olayları nedeniyle binlerce insan açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle fosil kökenli yakıtların kullanılması ile atmosfere yayılan karbon dioksit gazının neden olduğu sera etkisi sonucu, atmosferde meydana gelen sıcaklık artışına bağlı olarak, dünyamızın bazı yörelerinde kuraklık sorunu ortaya çıkmıştır. Bugün A.B.D. sınırları içerisindeki 91 milyon hektarlık alanda önemli seviyede çölleşme görülmektedir. Bu alan tüm ülke yüzeyinin % 10’u kadardır. Bunun dışında Afrika ve Asya kıtalarındaki mevcut kurak alanların da kısa süre sonra çölleşebileceği öngörülmektedir. Hidrolojik çevrim (su döngüsü) içerisinde her yıl yenilenmekte olan tatlı su kaynaklarının dünya genelindeki tüm miktarı 124.109 milyar m3’dür. Yerküredeki toplam su miktarının % 0,009’unu oluşturan tatlı su gölleri ve akarsuların taşıdığı su gelecekteki nüfusun ihtiyacı için sınırlı kalmaktadır (Çizelge 7). Çizelge 7. Su kaynaklarının yerküre üzerindeki dağılımı Yeri Yüzey Suları Tatlı Su Gölleri Tuzlu Göller Akarsular Yer altı Suları 800 m’den sığ 800 m’den derinde Toprak Nemi Buzullar Atmosfer Okyanuslar Yüzey Alanı, km2 Hacmi, 109 m3 Oran, % 844.800 691.200 ………. 122.880 102.400 1.229 0,0090 0,0080 0,0001 128.000.000 128.000.000 128.000.000 17.664.000 504.302.000 357.120.000 4.096.000 4.096.000 65.536 28.672.000 12.698 1.298.432.000 0,310 0,310 0,005 2,15 0,001 97,20 TOPLAM 1.335.600.743 100,00 Kaynak: Nace, R.L., Water of the World, Nat. Hist., Vol. 73, No:1, 1964. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 41 Artan dünya nüfusunun ihtiyaçları yanında mevcut kaynakların sınırlı ve hatta yetersiz oluşu, insanlığı yeni kaynaklar aramaya yönlendirmiştir. Yeni kaynak arama çalışmaları bir kısmı ülkelerin kendi sınırları içerisinde bir kısmı da uluslararası ortak alanlarda sürdürülmektedir. Okyanuslarda yapılan çalışmalar bunun en belirgin örnekleridir. Diğer taraftan, dünya adını verdiğimiz yerküremizden dışarıda, güneş sisteminde yer alan gezegenlerde de kaynak araştırmaları sürdürülmektedir. İnsanoğlu bu amaçla ilk olarak 21 Temmuz 1969 tarihinde Ay yüzeyine inmeyi ve burada araştırma yapmayı başarmıştır. Bu tarihi uçuşu yapan Apollo-11’in uçuş komutanı astronot Neil A. Armstrong, tarihte ilk olarak, uzayda dünya dışında bir cisme ayak basan insan olmuştur. Ondan 18 dakika sonra Ay Modülü pilotu astronot Edwin E. Aldrin de Ay’a ayak basmış ve denemeler başlatılmıştır. Bu tarihi uçuşun üçüncü üyesi, komuta modülü pilotu astronot Michael Collins de bu denemeler sırasında, Ay modülü ile kenetlenerek Armstrong ve Aldrin’i alıp dünyaya dönmek üzere Ay çevresindeki bir yörüngede dolaşmıştır. Apollo-11, 24 Temmuz 1969 tarihinde, Türkiye saati ile 18.50’de dünyaya dönmüştür. Foto 9’da bu tarihi an görülmektedir. İnsanlığın evrene açılma çabaları devam ederken, enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla nükleer santraller kurmakta olduğu, güneş, rüzgâr ve jeotermal gibi doğal kaynaklardan yararlanmak için çabalarını yoğunlaştırdığı, yerleşim yeri ve endüstri artıklarını yeniden değerlendirmenin yollarını araştırdığı, kaynak kullanımında ve çevre sorunlarının çözümünde etkinliğin artırılması amacıyla kanunlar çıkardığı, uluslararası işbirliğini artırdığı izlenmektedir. Ancak bu faaliyetlerin yeterli olduğunu söylemek, en azından şimdilik, mümkün değildir. Bunun nedeni, bu konudaki yeni atılımların dünya genelinde görülmemesi, sorunun bir kısım ülkeler tarafından yeterince ciddiye alınmamasıdır. Küreselleşme süreci, daha önceki kent sınırlarını zorlayarak yöresel düşünmenin, yöresel planlamanın ve yöresel yönetimin önüne geçmiştir. Kent araştırmalarında, kent ve ulusal sınırlar aşılmıştır. Her türlü mal ve hizmet üretiminde ve tüketiminde, karar verme ve planlama süreçlerinde güncel dünya ekonomisi kuralları gündeme gelmiştir. Yerel ve ulusal 42 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri aktörler yerine, güncel dünya ekonomisinde etkili, küreselleşme sürecinde yer alan aktörler ve enstrümanlar sisteme girmiştir. Yerel, ulusal ve uluslararası bilgi, teknoloji ve kurum-kuruluşlar kentleşme sürecindeki sorunların yönetiminde bir araya gelmiştir. Sağlıklı küresel kentlerin oluşumu ve yönetimi bu ilkelerin uygulanmasını zorunlu hale getirmiştir. Mega kentler ve küreselleşme süreci gündemdeki yerini giderek artan bir ilgi ile korumaktadır. New York ve Tokyo bunun en belirgin ve göze çarpan iki örneğidir. Bu iki kent şimdi iki küresel kent olarak farklı oluşumlarla bugünkü durumlarına ulaşmışlardır. Tokyo ve New York, her ikisi de iyi birer küresel pazar durumundadır. Hızlı nüfus artışları, insan ihtiyaçlarının giderek artması ve çeşitliliği, hizmet, tarım ve sanayi sektörlerinde kaynakları zorlamaktadır. İhtiyaçların karşılanmasında yeterli miktarla birlikte sağlıklı ve kaliteli olma beklentilerinin gelişmesi, kentlerde “sağlıklılık” ilkesini getirmiştir. Bu anlayış doğrultusunda, WHO (Dünya Sağlık Teşkilatı) tarafından “Sağlıklı Kentler” projesi geliştirilmiş ve uygulamaya sokulmuştur. Foto 9. İnsanlık yeni kaynaklar aramak amacıyla dünya sınırlarının dışına çıkmayı başarmıştır. Bu fotoğrafta, Apollo 11 ile 21 Temmuz 1969 tarihinde Ay yüzeyine inen, Nail A.Armstrong, Evdin E. Aldrin ve Michael Collins’ten oluşan uçuş ekibi ve Ay yüzeyinde yürümekte olan Aldrin görülmektedir ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 43 Soğuk savaşı takiben, yenilenen kurallar ve özelleştirme süreçleri uluslararası ekonomik sistemi önemli ölçüde değiştirmiştir. Gemiler ve uçaklar kargo ve işadamı taşırken elektronik ağlar bilgi, veri ve sermaye aktarımında ve paylaşımında önem kazanmıştır. İletişimde hız sınırları büyümüştür. Bu gelişme süreci içerisinde akla gelen en önemli soru bu mega kentlerin kime ait olduğudur. Sadece herhangi bir ülkenin ulusal sınırları içerinde yer alması ölçü değildir. İçinde yaşayanlar farklı etnik köklerden gelmiş olsalar bile bu kentler dünyanın ortak alanlarıdır ve dünya kentleridir. Dolayısıyla, her türlü karar verme, planlama, uygulama ve yönetim aşamalarında uluslararası ölçülerin ve değerlendirmelerin dikkate alınması gerekmektedir. Küreselleşme ve dünya ekonomisindeki değişimler yerküredeki kentlerin ve kent çevrelerinin coğrafyasını da değiştirmektedir. Yeni tür üretim, dağıtım ve tüketim şekilleri küresel düzeyde kentler arasındaki ilişkileri artırmıştır. Organize sanayi bölgeleri ve sanayi kuşakları oluşmuştur. Daha çok gıda ham maddesi üretimi amacıyla, kentlerin çevrelerinde organize tarım bölgeleri de giderek artmaktadır. Dünyanın birçok yöresinde endüstriyel üretim, bölgesel ve ulusal gereksinimleri karşılamak yerine, dünya için üretim biçimine dönüşmüştür. Bu yeni üretim süreçleri önemli ölçüde ekonomik büyüme sağlarken aynı zamanda önemli boyutta çevre sorunlarının meydana gelmesine neden olmuştur. Endüstrinin nüfus çekici özelliği, kentlerin çok hızlı bir şekilde kalabalıklaşmasına ve hızlı kentleşme sürecinde hizmetlerin yetersizliği sorunun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Yeni oluşan veya gelişen endüstriyel alanlar ulusal ve uluslararası boyutta iş olanakları sağlamış, bu yörelere işçi talebi artmıştır. Dünyanın birçok yöresinde izlenen bu gelişmeler, büyük insan kitlelerinin kentlerde yoğunlaşmasını getirmiştir. Son 20 yılda, sadece Asya kıtasında, 1,5 milyar insan kentli nüfusa eklenmiştir. Tek başına Çin’de bu nüfus, yani kentlere göç eden nüfus, 300 milyon dolayındadır. Daha önceleri kentsel çevre sorunları yerel devlet organları ve yerel kuruluşlar tarafından giderilirken, hızlı gelişme sonucu sorunların çok 44 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri büyük boyutlara ulaşması ulusal ve uluslararası ilgiyi gerektirmiştir. Küresel ekonomik politikalar bu nedenle sorgulanır duruma gelmiştir. Bazı sivil toplum kuruluşları küreselleşmeye karşı tepki göstermiştir. Sınırlı kaynaklara sahip olan kentlerde ve gelişmekte olan ülkelerde sorunların üstesinden gelmek daha güçtür. Küresel pazar oluşumunu ulusal ve uluslararası düzeyde değerlendirmek zorunludur. Liman ve hava alanı gereksinimlerinin yanında, artan su tüketimi karşılamak, atıksu ve katı atıkları çevreye zarar vermeden yönetmek için parasal kaynak arayışı vardır. Dolayısıyla, karar vericiler, küresel pazara ulaşım yanında kaynak kullanımını ve çevresel etkileri de dikkate almak durumundadır. Kentte yaşayan insanların gelir düzeyinin artması yaşam standartlarının değişmesine neden olur. Bu değişimin sonucu olarak, otomobil sayısı artar, daha fazla su ve enerji tüketilir. Sonuçta, gerekli önlemler alınmadığı takdirde önemli boyutta çevre sorunu ile karşı karşıya kalınması kaçınılmazdır. Özellikle, parasal kaynak yetersizliği olan gelişmekte olan ülkelerde bu sonuçların çok iyi bir şekilde analiz edilmesi gerekir. Bu değerlendirilmeler yapılırken, kentin bir yaşamsal alan sistemi olduğu dikkate alınmalı, sistemin tüm elemanları teker teker ayrıntılı olarak irdelenmeli, karar aşamasına varmadan önce, benzer uygulamalar incelenmeli, gerekli karşılaştırmalar yapılarak sivil toplum kuruluşlarının görüş ve önerilerine de başvurulmalıdır. Kentlerin büyümesi ve dünya kentlerinin oluşması sürecinde, sorunlar sadece ilgili devletlerin sorumluluğunda kalmamalıdır. Sorunların hem ulusal ve hem de uluslararası boyutta değerlendirilmesi, bilgi birikimi ve teknolojinin paylaşılması zorunludur. Kentte yaşayanların bilgi birikimini artırmak ve daha duyarlı toplum haline getirmek amacıyla, özellikle yerel yönetimlerle birlikte sivil toplum kuruluşlarının işbirliği gereklidir. Örgütlenmiş toplum yapısında, sorunlara karşı ulusal ve uluslararası boyutta, hukuksal platformlarda mücadele vermek daha etkili sonuçlar vermektedir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 45 4. TÜRKİYE’DE NÜFUS VE KAYNAKLAR Türkiye’de nüfus sayımları, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından, bu kuruluşun görev ve yetkilerini belirleyen 53 sayılı kanun uyarınca, sonu sıfır ve beş ile biten yıllarda yapılmaktadır. İlk nüfus sayımı 1927 yılında, ikincisi ise 1935 yılında yapılmıştır. Bunu izleyen her beş yılda bir nüfus sayımları aksatılmadan yenilenmiş ve 1990 yılı sayımlarına kadar devam etmiştir. Ancak, 1990 yılını takiben 10 yılda bir sayım yapılması kararlaştırılmıştır. Böylece en yeni sayım olan 2000 yılı sayımları ile birlikte bugüne kadar 14 sayım yapılmış bulunmaktadır. Bu sayım yılları 46 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri dikkate alınarak Türkiye’nin nüfusu, nüfusun kentlerdeki ve köylerdeki gelişimi, yıllık nüfus artış hızı çizelgelerde verilmiştir. Aynı çizelgelerde, nüfusun gelişmesi ile ilgili olarak yapılan tahminler de belirtilmiştir. Verilen çizelge ve çizimlerin incelenmesi ile görüldüğü gibi, ilk nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılında Türkiye’nin nüfusu 13,6 milyon civarındadır. İkinci sayımda, 1935 yılında nüfus 16,2 milyona yükselmiştir. Bu sekiz yıllık dönemde, yıllık ortalama nüfus artış hızı % 2,11’dir. Sayımlar arasındaki nüfus artışı da 2,5 milyon civarındadır. Nüfusta meydana gelen yıllık artış ise 314.000 kadardır. Ülkemizde nüfus artış hızının en küçük değerine ulaşması 1940-1945 yılları arasında görülmektedir. Bu değer % 1,059’dur. Ancak bu dönemden sonra yıllık artış hızında önemli ölçüde yükselmeler izlenmiştir. Yıllık nüfus artış hızı 1945-1950 döneminde, ortalama olarak % 2,173, 1950-1955 döneminde % 2,775 ve 1955-1960 döneminde % 2,853 olarak en yüksek değerine ulaşmıştır. Bu dönemde, ülkemiz nüfusuna eklenen yıllık nüfus 738.000 civarındadır. Yine bu dönemde, nüfus yoğunluğu 36 kişi/km2’dir. 1980 yılı sayım sonuçlarına göre; Türkiye’nin nüfusu 44.736.957’ye ulaşmıştır. 1975-1980 dönemindeki, yıllık ortalama nüfus artışı % 2,0665 olarak belirlenmiştir. Bu dönemde, her yıl artan nüfus 877.850 kadardır. Yine bu dönemdeki nüfus yoğunluğu 58 kişi/km2’ye yükselmiştir (Çizim 7 ve Çizelge 8). 1980 yılına kadar elde edilen veri değerlendirilerek ileriye dönük olarak yapılan tahminlerde, Türkiye nüfusunun 1985 yılında 49,3 milyon’a, 1990 yılında 54,6 milyon’a, 1995 yılında 60,5 milyon’a ve 2000 yılında da 67,2 milyon’a yükseleceği ileri sürülmüş olmasına karşın, nüfus bu rakamlardan daha fazla olarak gerçekleşmiştir. 1975-1980 dönemindeki yıllık nüfus artış hızının sabit kaldığı var sayılırsa, bu dönem için Türkiye’de nüfusun iki katına çıkması için gereken süre 33,5 yıl olarak hesaplanmıştır. Buna göre, ülkemiz nüfusunun 1980 yılı sayım sonuçları dikkate alınarak, 2014 yılında 90 milyon’a ulaşacağı söylenebilirken yıllık nüfus artış hızının azalma eğiliminde olması rahatlatıcıdır. 2000 yılı nüfus sayım sonuçlarına göre nüfusun iki katına çıkması için gerekli süre 38-40 yıla çıkmıştır. 47 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Ülke genelinde nüfus artışı doğum oranının fazlalığından ileri gelmektedir. 1975- 1980 döneminde % 3,22 olan doğum oranının, 19801985 döneminde % 3,06 düştüğü görülmüştür. Bu dönemlerde kırsal kesimdeki doğum oranı kentlerdeki doğum oranına göre daha yüksektir. 80 70 Nüfus, milyon 60 50 40 30 20 10 0 1920 1930 1940 1950 1960 1970 1980 1990 2000 2010 Yıllar Çizim 7. Türkiye’de nüfusun yıllara göre giderek artan değişimi Türkiye’de nüfusu etkileyen diğer bir faktör de ölüm olayıdır. Yıllık ölüm oranlarında belirli bir ölçüde azalma eğilimi görülmesine karşın ülkemizde çocuk ölümleri hala oldukça yüksek orandadır. Örnek olarak, 1975 yılında tüm il ve ilçe merkezlerindeki ölümlerin % 29’unu bebek ölümleri oluşturmuştur. Ülke genelinde bebek ölüm oranı 1962-1963 yıllarında % 1,80, 1966-1967 yıllarında % 1,58, 1970-1975 döneminde % 1,30, 1980-1985 döneminde ise % 0,832’dir. Türkiye’de sanayileşme süreci ile birlikte önemli ölçüde göç olayı görülmüştür. 1960-1965 döneminde 880 bin dolayında gerçekleşen kırkent göçü, 1970-1975 döneminde 2,8 milyona yükselmiştir. 1960’lı yıllarda kır-kent göçünün kentteki nüfus artışına katkısı % 42,6 iken, bu oran 1970 yıllarında % 63’e ulaşmıştır. Göç eden nüfusun özellikle genç 48 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri yaşlarda olması, göç veren yörelerin yaş yapısını olumsuz yönde etkilemiştir. Çizelge 8. Sayım tarihlerine göre Türkiye'nin nüfusu, nüfus artış hızı ve nüfus yoğunluğu Sayım Tarihleri Nüfus Yıllık Artış Hızı, İl İlçe Sayısı Sayısı ‰ Bucak veya Köy Sayısı Nüfus Yüzölçüm1, Yoğunluğu, 2 km kişi/km2 28. 10. 1927 13 648 270 - 63 328 40 600 762 736 18 20. 10. 1935 16 158 018 21, 10 57 356 34 876 762 736 21 20. 10. 1940 17 820 950 19, 59 63 370 34 024 767 119 23 21. 10. 1945 18 790 174 10, 59 63 396 34 063 767 119 24 22. 10. 1950 20 947 188 21, 73 63 422 34 252 767 119 27 23. 10. 1955 24 064 763 27, 75 66 493 34 787 767 119 31 23. 10. 1960 27 754 820 28, 53 67 570 35 441 772 091 36 24. 10. 1965 31 391 421 24, 62 67 571 35 638 774 810 41 25. 10. 1970 35 605 176 25, 19 67 572 35 995 774 815 46 26. 10. 1975 40 347 719 25, 00 67 572 36 115 774 815 52 12. 10. 1980 44 736 957 20, 65 67 572 36 155 774 815 58 20. 10. 1985 50 664 458 24, 88 67 580 36 031 774 815 65 21. 10. 1990 56 473 035 21, 71 73 829 36 233 774 815 73 22. 10. 2000 67 803 927 18, 28 81 850 37 366 769 6042 88 (1)Yüzölçümüne göller dahil değildir. (2)Yüzölçümüne doğal göller ve baraj gölleri dahil değildir. Harita Genel Komutanlığı'ndan temin edilen 1/1. 000. 000 ölçekli harita baz alınarak hesaplanmıştır. Kaynak: DİE, 2004, http://www.die.gov.tr Türkiye’de, 1927 yılındaki nüfusun % 75,8’i köylerde ve % 24,2’si şehirlerde yaşarken, 1980 yılı sayım sonuçlarına göre şehir nüfusu % 43,9’a yükselmiş ve köy nüfusu % 56,1’ düşmüştür. Ekonomik ve sosyal ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 49 yapıdaki gelişmeler ve nüfus artışı nedeniyle oluşan bu şehirleşme olayının ve kırsal yapıdan şehirli yapıya geçişin devam edeceği beklenmiş ve 1983 yılında şehirlerde yaşayan nüfusun 21,6 milyona, şehir nüfus oranının % 45,2’ye, 1984 yılında ise şehirli nüfusun 22,6 milyona ve şehirli nüfus oranına ise % 46,3’e ulaştığı tahmin edilmiştir. Türkiye’de hızlı nüfus artışının 1950’li yıllarda belirgin hale geldiği ve bu tarihlerden itibaren de hızlı kentleşmenin görüldüğü bilinmektedir. Diğer taraftan bölgeler arasında da nüfus dağılımı yönünden farklılıklar meydana gelmiştir. Bu kent ve bölgelerdeki sosyo-ekonomik gelişme imkânlarının kendine çekici özelliği kırsal kesimdeki nüfusun bu alanlara göçüne neden olmuştur. Çizelge 9’da 2000 yılı sayım sonuçlarına göre nüfusu 200.000’in üzerinde olan yerleşim yerlerindeki nüfus gelişmesi gösterilmiştir. Uzun dönem içerisinde, özellikle sanayinin çekiciliğine bağlı olarak hızla kalabalıklaşan kentlerden biri Kırıkkale olmuştur. Kırıkkale’de 1950 yıllarındaki nüfusu 15.750 iken, 1980 yılında 178.401’e, 1990 yılında 185.431’e ve 2000 yılında da 205.078’e yükselmiştir. Yine çizelgede görüleceği gibi, 1990 yılında nüfusu bir milyonu aşan kent sayısı (İstanbul, Ankara ve İzmir) üç iken 2000 yılında, Bursa ve Adana’nın da eklenmesiyle beşe çıkmıştır. Günümüzde nüfusu 200.000’i aşan 27 il merkezimiz vardır. Bunlardan 11’inin nüfusu 500.000’nin üzerindedir. Türkiye genelinde nüfus yoğunluğunun illere göre dağılımı gözden geçirilecek olursa, gelişmiş olan illerimizde nüfus yoğunluğunun diğer illerdekine oranla daha fazla olduğu görülür. 1980 yılı sayım sonuçlarına göre, nüfusun bölgelere göre dağılımı incelenecek olursa; % 24,52’sinin İç Anadolu, % 18,83’ünün Marmara ve Ege Kıyıları, % 13,92’sinin Karadeniz Kıyısı, % 12,65’inin Doğu Anadolu, % 9,96’sının Trakya, % 8,80’inin Akdeniz Kıyısı, % 7,20’sinin Batı Anadolu ve % 4,42’sinin de Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşamakta iken bu tabloda 2000 yılı nüfus sayım sonuçlarına göre belirgin farklılıklar ortaya çıkmıştır. Yine 1980 yılında, Türkiye genellikle kentlerde yaşayan nüfus toplam nüfusun % 43,91’ini oluştururken, bu oran Trakya’da % 56,16, Güneydoğu Anadolu’da % 49,95, Marmara ve Kıyılarında % 49,23, Akdeniz Kıyı bölgesinde % 50 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 48,66, İç Anadolu’da % 47,38 olarak Türkiye ortalamasının üzerinde; Batı Anadolu bölgesinde % 40,57, Doğu Anadolu bölgesinde % 33,81 ve Karadeniz Kıyı Bölgesinde % 28,11 olarak Türkiye ortalamasının altındadır. 1975-1980 döneminde şehirlerdeki nüfus artışının en fazla olduğu bölge, % 3,926 artış hızı ile Akdeniz Kıyı bölgesidir. İkinci sırada, % 3,843 artış hızı ile Marmara ve Ege Kıyıları yer almaktadır. 1950'lerde hızlanmaya başlayan kentleşme olgusu, büyük kentlerde yığılmalara neden olmuş, dengeli bir kentsel dağılım oluşamamıştır. Bu durum, önemli sosyal ve ekonomik yapı değişikliği sorunlarına ve hızla artan kentsel yatırım ihtiyaçlarına yol açmıştır. Ülkemizdeki kentleşme süreci, gelişmiş ülkelerden farklı olarak büyük ölçüde kent yoksulluğunun kır yoksulluğuna tercih edildiği bir göç olgusu olarak şekillenmiştir. İstihdam, altyapı ve toplumsal hizmet imkânlarının yetersizliği ve bireylerin büyük ölçekte bilgi, beceri ve ekonomik alanlardaki sınırlılığı, kentsel yörelerde kuralların ve değer yargılarının aşınmasına yol açmaktadır. Fiziki planlama bağlamında bütüncül bir yaklaşım sağlanamamış, kısmi yaklaşımlar ise çoğu kez gerektiği ölçüde uygulamaya aktarılamamıştır. Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) tarafından 2000 yılında yayınlanan “Dünya Sağlık Raporuna göre; 1999 yılı itibariyle, Türkiye’nin nüfusu 65.546.000 ve 1990-1999 yılları arasındaki yıllık nüfus artış hızı % 1,7’dir. 1990 yılında 60 ve üzeri yaş grubundaki nüfusun genel nüfus içerisindeki payı % 7,1 iken 1999 yılında % 8,4’e yükselmiştir. Doğum sayısı 1990 yılında 3,2’den 1999 yılında 2,4’e düşmüştür. 1999 yılında, 5 yaş altındaki çocuklarda ölüm oranı, erkeklerde % 4,5 ve kızlarda % 4,2’dir. Aynı yıl içerisinde, 15-59 yaş arasındaki ölüm oranı, erkeklerde % 18, kadınlarda % 15,7’dir. Doğumda ölüme, yaşam süresi, erkeklerde 69,7 yıl, kadınlarda 69,9 yıl olarak verilmektedir. Türkiye’de yaşam süresinin daha önceki yılların verilere göre artmış olduğu görülmektedir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 51 DPT tarafından yapılan değerlendirmelere esas olan, nüfusla ilgili değişkenlerin yer aldığı özet bilgi Çizelge 11’de verilmiştir. Türkiye’de 2000 yılında gerçekleştirilen genel nüfus sayımı kesin sonuçları esas alınarak Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından yapılan değerlendirmelere göre nüfus yapısı aşağıda verilmiştir: Nüfus Büyüklüğü: ►Türkiye'nin toplam nüfusu 67.803.927, şehirlerin (il ve ilçe merkezleri) nüfusu 44.006.274, köylerin nüfusu ise 23.797.653'tür. ►1927 yılında 13.648.270 olan nüfusumuz 73 yılda beş kat artış göstermiştir. ►Nüfusumuz 1927-1935 döneminde yılda ortalama 314.000 kişi artarken 1990-2000 döneminde yılda ortalama 1.333.000 kişi artış göstermiştir. Nüfus Artış Hızı: ►Yıllık nüfus artış hızı 1940-1945 döneminde binde 10,6 ile en düşük seviyede iken 1955-1960 döneminde binde 28,5 ile en yüksek seviyeye ulaşmıştır. ►Nüfusumuzun yıllık artış hızı 1960-1985 döneminde önemli bir değişim göstermemiş ancak 1985 yılından sonra hızla azalma sürecine girmiştir. ►Yıllık nüfus artış hızı, 1980-1985 döneminde binde 24,9, 19851990 döneminde binde 21,7 iken 1990-2000 döneminde binde 18,3'e düşmüştür. ►1945 yılından sonra ilk kez 1990-2000 döneminde nüfus artış hızı binde 20'nin altına düşmüştür. 52 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizelge 9. Türkiye’de 2000 Yılı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, nüfusu 200.000’i aşan il merkezleri Sıra No: İl Merkezi 1990 Yılı Nüfusu 2000Yılı Nüfusu Yıllık Nüfus Artış Hızı, ‰ 1 İstanbul 6 629 431 8 803 468 28,35 2 Ankara 2 583 963 3 203 362 21,48 3 İzmir 1 758 780 2 232 265 23,83 4 Bursa 834 576 1 194 687 35,86 5 Adana 916 150 1 130 710 21,04 6 Gaziantep 603 434 853 513 34,66 7 Konya 513 346 742 690 36,92 8 Antalya 378 208 603 190 46,67 9 Diyarbakır 373 810 545 983 37,87 10 İçel 422 357 537 842 24,16 11 Kayseri 425 776 536 392 23,09 12 Eskişehir 413 082 482 793 15,59 13 Şanlıurfa 276 528 385 588 33,24 14 Malatya 270 412 381 081 34,30 15 Samsun 304 176 363 180 17,72 16 Erzurum 242 391 361 235 39,89 17 K. Maraş 228 129 326 198 35,75 18 Sakarya 286 055 303 989 6,08 19 Van 155 623 284 464 60,30 20 Denizli 203 741 275 480 30,16 21 Elazığ 204 603 266 495 26,42 22 Sivas 223 115 251 776 12,08 23 Batman 147 347 246 678 51,52 24 Balıkesir 170 589 215 436 23,33 25 Trabzon 161 886 214 949 28,34 26 Manisa 158 928 214 345 29,91 27 Kırıkkale 185 431 205 078 10,07 53 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Büyükşehir Belediye sınırları içindeki ilçe merkezlerinin nüfusunu kapsamaktadır. Kaynak: DİE, 2004. http://www.die.gov.tr Çizelge 10. Türkiye’de 2000 yılı sayım sonuçlarına göre coğrafi bölgelerin şehir ve köy nüfusları ile yıllık nüfus artış hızları 2000 Yılı Genel Nüfusu Yıllık Nüfus Artış Hızı, ‰ Bölgeler Toplam Marmara Şehir Köy 17.365.027 13.730.962 % 25,7 Toplam Şehir Köy 3.634.065 26,69 28,26 21,00 Ege 8.938.781 % 13,2 5.495.575 3.443.206 16,29 23,50 5,76 Akdeniz 8.706.005 % 12,8 5.204.203 3.501.802 21,43 25,03 16,30 İç Anadolu 11.608.868 % 17,1 8.039.036 3.569.832 15,78 22,59 1,96 Karadeniz 8.439.213 % 12,5 4.137.466 4.301.747 3,65 6.137.414 % 9,0 3.255.896 2.881.518 13,75 35,37 -6,10 6.608.619 % 9,7 4.143.136 2.465.483 24,79 36,57 7,67 44.006.274 23.797.653 18,28 26,81 4,21 Doğu Anadolu Güney Doğu Anadolu TOPLAM 67.803.927 Kaynak: DİE, 2004. http://www.die.gov.tr 21,48 -10,94 54 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizelge 11. DPT tarafından 8. Beş Yıllık Kalkınma Planında yer verilen nüfusla ilgili bazı göstergeler Demografik Göstergeler Birim 1995 2000 (1) 2005 (1) Toplam Nüfus (Yıl Sonu) Bin Kişi 60.963 Toplam Nüfus (Yıl Ortası) Bin Kişi 60.500 Yıllık Nüfus Artış Hızı (2) Yüzde 1,57 Kaba Doğum Hızı Binde 22,6 Kaba Ölüm Hızı Binde 6,9 Toplam Doğurganlık Hızı Çocuk Sayısı 2,69 Bebek Ölüm Hızı Binde 43,1 Doğuşta Hayatta Kalma Ümidi Toplam Yıl 68,0 Erkek Yıl 65,7 Kadın Yıl 70,3 Nüfusun Üç Ana Yaş Grubu İtibariyle Dağılımı 0-14 Yaş Grubu Yüzde 32,84 15-64 Yaş Grubu Yüzde 62,13 65+Yaş Grubu Yüzde 5,02 Nüfusun Eğitimle İlgili Yaş Grupları İtibariyle Dağılımı 3-5 Yaş Grubu Yüzde 6,36 6-13 Yaş Grubu Yüzde 17,98 14-16 Yaş Grubu Yüzde 6,60 17-20 Yaş Grubu Yüzde 8,15 65.757 65.300 1,50 21,8 6,7 2,53 35,3 70.668 70.222 1,33 19,9 6,6 2,3 28,8 69,1 66,9 71,5 70,3 68,0 72,7 30,04 64,39 5,57 28,27 65,84 5,89 5,89 15,85 6,29 8,28 5,89 14,63 5,53 7,68 (1)Tahmin, (2) Göçleri kapsamamaktadır. Kaynak: DİE, DPT Şehir (İl ve İlçe Merkezleri) Nüfusu: ►1927-1950 döneminde şehirlerde bulunan nüfusun oranı önemli bir değişim göstermemiş, 1950 yılından sonra şehirlerde bulunan nüfusun oranı hızla artmıştır. ►Ülkemizde şehirlerde bulunan nüfus, köylerde bulunan nüfusa göre çok büyük bir hızla artmaktadır. 1990-2000 döneminde ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 55 şehirlerde bulunan nüfusun yıllık artış hızı binde 26,8 iken köylerde bulunan nüfusun yıllık artış hızı binde 4,2'dir. ►1927-2000 dönemi dikkate alındığında, ülkemizde 1985 yılından sonra şehirlerde bulunan nüfusun köylerde bulunan nüfustan daha fazla olduğu bir dönemin başladığı görülmektedir. ►Ülkemizde şehirlerde bulunan nüfusun oranı son on yılda önemli artış göstererek 1990 yılında % 59 iken 2000 yılında % 64,9'a yükselmiştir. Bölgesel Dağılım : ►1990-2000 döneminde yedi coğrafi bölgenin tamamının nüfusu artmıştır. Bölgeler arasında en yüksek artış hızı Marmara Bölgesinde, en düşük artış hızı ise Karadeniz Bölgesinde gerçekleşmiştir. 1990-2000 döneminde Marmara Bölgesinin yıllık nüfus artış hızı binde 26,7, Karadeniz Bölgesinin yıllık nüfus artış hızı binde 3,6 olarak gerçekleşmiştir. ►Ülke genelindeki nüfusun % 26'sının bulunduğu Marmara Bölgesi en fazla nüfusa sahip iken, nüfusun yüzde 9'unun bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi en az nüfusa sahiptir. ►Bölgeler arasında şehir nüfus oranı en fazla olan bölge Marmara Bölgesi iken en az olan bölge Karadeniz Bölgesidir. Marmara Bölgesindeki nüfusun % 79'u, Karadeniz Bölgesindeki nüfusun ise % 49'u şehirlerde bulunmaktadır. İllerin Nüfus Büyüklüğü: ►81 ilden toplam nüfusu en fazla olan ilk üç il sırasıyla İstanbul, Ankara ve İzmir'dir. Bu illerden İstanbul ilinin toplam nüfusu 10.018.735, Ankara ilinin toplam nüfusu 4.007.860 ve İzmir ilinin toplam nüfusu 3.370.866'dır. Bu illerin il merkezlerinin nüfusu, İstanbul'un 8.803.468, Ankara'nın 3.203.362 ve İzmir'in 2.232.265'dir. 56 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ►İstanbul ilindeki nüfus, ülke toplamındaki nüfusun yüzde 15'ini kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle, ülkemizdeki her yüz kişiden 15'i İstanbul ilinde bulunmaktadır. ►İstanbul, Ankara ve İzmir illerindeki nüfusun çoğunluğu il merkezinde bulunmaktadır. İstanbul ilindeki nüfusun % 88'i il merkezinde bulunmakta iken bu oran Ankara ilinde % 80, İzmir ilinde ise % 66'dır. ►Nüfus büyüklüğü en az olan ilk üç il Tunceli, Bayburt ve Kilis illeridir. Tunceli ilinin toplam nüfusu 93.584, Bayburt ilinin toplam nüfusu 97.358 ve Kilis ilinin toplam nüfusu 114.724'tür. Bu illerin il merkezlerinin nüfusu sırasıyla Tunceli'nin 25.041, Bayburt'un 32.285 ve Kilis'in 70.670'dir. Tunceli, Bayburt ve Kilis illeri toplam nüfus açısından son on yıl içinde nüfusları azalan iller arasında yer almaktadır. İllerin Nüfus Artışı: ►Son on yılda 81 ilden 66'sının nüfusu artarken 15'inin nüfusu azalmıştır. Nüfusu azalan iller Artvin, Çorum, Edirne, Kars, Kastamonu, Kırşehir, Sinop, Sivas, Tunceli, Zonguldak, Bayburt, Bartın, Ardahan, Karabük ve Kilis'tir. ►81 il içinde nüfus artış hızı en yüksek olan ilk üç il sırasıyla Antalya, Şanlıurfa ve İstanbul'dur. 1990-2000 döneminde Antalya'nın yıllık nüfus artış hızı binde 41,8, Şanlıurfa'nın yıllık nüfus artış hızı binde 36,6 ve İstanbul'un yıllık nüfus artış hızı ise binde 33,1 olarak gerçekleşmiştir. ►81 il içinde nüfus artış hızı en düşük olan ilk üç il sırasıyla Tunceli, Ardahan ve Sinop'dur. 1990-2000 döneminde Tunceli'nin yıllık nüfus artış hızı binde -35,6, Ardahan'ın yıllık nüfus artış hızı binde -20,2 ve Sinop'un yıllık nüfus artış hızı binde -16,2 olarak gerçekleşmiştir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 57 İllerin Şehir Nüfus Oranı: ►İllerin şehir nüfus oranları arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. 81 ilin 55'inde nüfusun çoğunluğu şehirlerde bulunurken, 26 ilde nüfusun çoğunluğu köylerde bulunmaktadır. ►Şehir nüfusu en yüksek olan ilk üç il sırasıyla İstanbul, Ankara ve İzmir'dir. Bu illerin şehirlerinde bulunan nüfusun oranı, İstanbul ilinde % 91, Ankara ilinde % 88, İzmir ilinde ise % 81'dir. ►İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde şehirde bulunan nüfusun oranı diğer illerden daha yüksek olmasına rağmen bu illerin köylerindeki nüfusun artış hızları ülke ortalamasından daha yüksektir. 1990-2000 döneminde köylerde bulunan nüfusun yıllık artış hızı İstanbul ilinde binde 81, Ankara ilinde binde 16 iken İzmir ilinde binde 14'tür. ►Köy nüfus oranı en yüksek olan ilk üç il Bartın, Ardahan ve Muş illeridir. Bu illerin köylerinde bulunan nüfus oranı, Bartın ilinde yüzde 74, Ardahan ilinde yüzde 70 ve Muş ilinde yüzde 65'tir. ►Nüfusunun büyük bir kısmı köylerde bulunan Bartın ve Ardahan illerinin köylerdeki nüfusu son on yıl içinde azalmaktadır. Bu illerin köylerindeki nüfusunun yıllık artış hızı Bartın ilinde binde -17, Ardahan ilinde ise binde -32'dir. Hızlı nüfus artışının yanında iş imkânlarının yetersizliği işsizlik oranını gün geçtikçe artırmaktadır. 1979 yılında 2.288.400 olan toplam işgücü fazlası (% 13,6), 1983 yılında 2.861.000’e (% 16,1) ve 1984 yılında ise 2.975.000’e (% 16,5) yükselmiştir. Ekonomik sorunların yanında hızlı nüfus artışının neden olduğu diğer önemli bir demografik olay, iş aramak amacıyla nüfusun bir kısmının dış ülkelere göç etmesidir. Bir örnek olarak, Nisan 1977 itibariyle, (eski) Federal Almanya’da bulunan 1,1 milyon Türk nüfusunun 646.000 erkek 58 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ve 495.000 kadın nüfustan oluşmakta idi. Bu grup içerisinde, erkeklerin % 59,8’ini ve kadınların % 29,5’ini işçi nüfus oluşturmuştur. Genç yaş yapısının sahip bu nüfusun % 35,9’unun 15 yaşın altında bulunduğu görülmüştür. Daha önceleri iş bulmak amacıyla Batı Avrupa ülkelerine göç eden nüfusun bugün bir bölümü Türkiye’ye geri dönmüş, bir bölümü bulundukları ülkelerde sosyal ve ekonomik haklar kazanarak kalmışlardır. Ancak, halen bir bölümü sosyal ve ekonomik yönden sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Özellikle hem kendi aileleri içerisinde ve hem de yabancılarla olan kültür çatışması izleri henüz silinmemiştir. Batı Avrupa ülkelerine iş bulmak amacıyla göç eden nüfus yanında, bugün daha iyi iş imkânı bulmak amacıyla bir kısım nüfusun Libya ve Suudi Arabistan gibi ülkelere göç ettiği de bilinmektedir. SSCB’nin dağılmasını izleyen yıllarda, özellikle Türkçe konuşulan ülkelere önemli ölçüde göç olmuştur. Ülke dışındaki yurttaşlarımızın sayısı 1999 yılı sonu itibarıyla 3,4 milyonu aşmış olup, bunların 1,2 milyonunu çalışanlar oluşturmaktadır. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın % 90,5'i Batı Avrupa Ülkelerinde yaşamaktadır. AB üyesi ülkelerde yaşayan girişimci vatandaşlarımızın sayısının ise 55.000'den fazla olduğu tahmin edilmektedir (Çizelge 12). Küreselleşmeye paralel olarak yurtdışına işgücü akımlarında, dışa açılan dinamik Türk iş adamları aracılığıyla Türkiye'nin ekonomik ilişkilerini geliştirdiği ülkeler daha çok belirleyici olmuştur. Göç hareketinin çeşitlenmesi yeni sorun alanlarını ortaya çıkarmış olup, bu kapsamda nitelikli işgücü ile yurt dışı inşaat sektöründe çalışan işgücünün sorunlarının öncelikli olarak ele alınması ihtiyacı devam etmektedir. İki milyondan fazla Türk'ün yaşadığı Almanya'da, 47.000'i aşkın vatandaşımızın küçük ve orta ölçekli işletmeler kurduğu, bunların toplam yatırımlarının yaklaşık olarak 10 milyar DM'a ulaştığı, işletmelerin yıllık ciroları toplamının 41 milyar DM olduğu, istihdam kapasitesinin ise 200.000 kişiyi aştığı tahmin edilmektedir. Söz konusu girişimciler, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 59 Türkiye'nin dış dünya ile bağlantı ve ticaretinin geliştirilmesinde ve tanıtımının sağlanmasında yetişmiş insan kaynağı olarak edindikleri deneyim ve imkânlar bakımından önemli fırsatlar sunmaktadır. Eğitimde ve çalışma yaşamında ayrımcılık ve fırsat eşitsizliği, kültürel farklılıkların neden olduğu sosyo-kültürel ve psikolojik sorunlar, yabancı düşmanlığı, çalışma izinleri ve serbest meslek icrası yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın temel sorun alanlarını oluşturmaktadır. Çocukların ve gençlerin eğitiminde önceki dönemlere göre kaydedilen gelişmelere rağmen, Batı Avrupa ülkelerinde 2000'li yıllarda vatandaşlarımızın bu ülkelerin işgücü piyasalarına girebilmeleri, bu piyasalarda yerli işgücü ile rekabet edebilmeleri eğitim ve meslek eğitimine katılımda kaydedilecek gelişmelere bağlıdır. 1998 yılında yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde karşılaştıkları siyasi, sosyal ve ekonomik sorunların çözümüne ilişkin politikaları belirlemek üzere Başbakanın Başkanlığında, Yurt Dışında Yaşayan Vatandaşlar Üst Kurulu ve Yurt Dışında Yaşayan Vatandaşlar Danışma Kurulu oluşturulmuştur. Doğdukları kendi ülkenin dışında ve farklı bir kültürde sürekli olarak yaşamanın güçlüğü çok iyi bilinmektedir. Özellikle, 1960’lı yılların ortalarında, iş olanağı elde edebilmek ve daha iyi koşullarda yaşayabilmek amacıyla Avrupa’ya giden vatandaşlarımız ve onların yakınları bu olguyu çok iyi bilmektedir. Türkiye’de çalışan nüfusun sektörel dağılımı gözden geçirildiğinde; tarım sektöründe çalışanların toplam çalışanlar içerisindeki oranı, 1972 yılında % 66,9, 1979 yılında % 62,5 ve 1983 yılında % 60,3 olmuştur. Sanayi sektöründe çalışan nüfusun oranında, tarım sektöründeki azalmanın aksine bir artış izlenmektedir. Örnek olarak, 1979 yılında sanayi sektöründe çalışanların oranı % 11,8 iken, bu oran 1983 yılında % 12,2’ye yükselmiştir. Ayrı artış eğilimi hizmet sektöründe de görülmektedir. Yine, 1979 yılında hizmet sektöründe çalışanların oranı % 25,7 iken, 1983 yılında % 27,6’ya yükselmiştir. 1983 yılı verilere göre, Türkiye’de sektörel istihdam, tarımda 9,4 milyon, sanayide 1,9 milyon ve hizmet sektöründe 4,3 milyondur. 60 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Ülkemizde, altı ve daha yukarı yaşlardaki nüfusun toplam miktarı, 1980 yılı sayım sonuçlarına göre 37.601.019’dur. Bu nüfusun 6-11 yaş grubunda bulunan ve ilkokulda okumakta olan bölümü çıkarılacak olursa, 31.687.989 kişiden 9.901.599 kişinin (% 31,25) 1980 yılında okur-yazar olmadığı görülür. Aynı yılda, İlkokul mezunları % 45,06, ortaokul ve ortaokul dengi meslek okulları mezunları % 6,76, lise ve lise dengi meslek okulu mezunları % 6,26, yüksekokul ve fakülte mezunları % 2,23’dür. Okuma yazma bilenlerin bir bölümü de herhangi bir okul bitirmemiştir. Türkiye’de, 1999 yılında toplam işgücü 23,2 milyona, toplam istihdam ise 21,5 milyona ulaşmış, VII. Plan döneminde yıllık ortalama yüzde 1,3 civarında gerçekleşen istihdam artışı ağırlıklı olarak hizmetler sektöründe yoğunlaşmıştır. İşsizlik oranı, küresel krizin ekonomiye yansımasının ve makroekonomik istikrarsızlığın bir sonucu olarak son yıllarda yüzde 6 düzeyinde seyrederken 1999 yılında 1 puan artarak yüzde 7,3'e yükselmiş, işsizlik ve eksik istihdam nedeni ile atıl işgücü oranı ise yüzde 14,2'ye yükselmiştir. 1999 yılı itibarıyla toplam istihdam içinde tarımsal istihdamın payı yüzde 45,1, sanayi istihdamının payı yüzde 15,2 ve hizmetler sektörünün payı ise yüzde 39,7 olmuştur. Verimliliğin çok düşük olduğu tarım sektöründe geniş bir işgücünün barındırılması işgücü piyasasının etkinliğinin sınırlanmasına yol açmaktadır. Gelişmiş ülkelerde yüzde 5 civarında olan tarımsal istihdamın, ülkemizde yüksek düzeyde olması işgücü piyasası üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. İşgücü piyasasında ücretsiz aile işçilerinin çokluğu önemli bir sorun alanı oluşturmaya devam etmektedir. Ülke genelinde ücretsiz aile işçilerinin toplam istihdama oranı % 28,4 iken, bu oran kadınlarda % 64,2, erkeklerde ise yüzde 12,4 olmuştur. Tarım sektöründe ise çalışanların % 57,8'i ücretsiz aile işçisi olup, bunun % 74'ünü kadın işgücü oluşturmaktadır. 61 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizelge 12. Yurt dışında yaşayan ve çalışan vatandaşların sayısal durumu ÜLKELER Yurt Dışında Yaşayan Vatandaşlar 1995 1999 AVRUPA ÜLKELERİ ALMANYA 1.965.577 2.110.223 FRANSA 268.000 287.343 HOLLANDA 264.763 *279.786 AVUSTURYA 150.000 138.860 BELÇİKA 85.303 73.818 İSVEÇ 35.948 35.943 İNGİLTERE 51.390 66.000 DANİMARKA 34.967 38.055 İTALYA 15.000 8.500 FİNLANDİYA 1.800 2.000 İSPANYA 848 904 İSVİÇRE 78.615 79.478 NORVEÇ 10.000 10.000 LÜKSEMBURG 220 LİCHTENSTEİN 809 TOPLAM 2.962.211 3.131.939 ORTA DOĞU VE KUZEY AFRİKA ÜLKELERİ SUUDİ ARABİSTAN 130.000 120.000 LİBYA 6.236 3.000 KUVEYT 3.500 3.500 IRAK İSRAİL 4.114 5.000 ÜRDÜN 1.591 1.600 TOPLAM 145.441 133.100 BAĞIMSIZ.DEV.TOP. 40.000 RUSYA FEDERASYONU 13.000 TÜRK CUMHURİYETLERİ 26.300 AVUSTRALYA 49.375 49.342 A.B.D 135.000 85.505 KANADA 35.000 18.130 JAPONYA 1.729 DİĞER ÜLKELER 1.648 3.170 GENEL TOPLAM 3.368.675 3.462.215 * Vatandaş sayılarına çifte vatandaş olanlar da dâhildir. Kaynak: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Yurt Dışında Çalışan Vatandaşlar 1995 1999 742.566 102.900 84.500 51.297 26.764 24.800 15.746 14.445 5.000 1.400 500 35.828 6.000 1.111.746 740.530 78.965 *48.000 54.711 26.855 5.300 37.600 13.639 32.944 6.000 60 339 1.044.943 120.000 5.802 3.300 4.114 200 133.416 40.000 115.000 2.600 3.300 200 121.100 - - 10.514 31.000 7.324 1.323.486 13.381 12.890 1.729 1.504 1.206.061 62 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizelge 13. DPT tarafından 8. Beş Yıllık Kalkınma Planında verilen yurtiçi işgücü durumundaki gelişmeler Yıllar Sivil İşgücü Sivil İstihdam Tarım Sanayi Hizmetler İşsiz İşsizlik Oranı (%) Eksik İstihdam Eksik İstihdam Oranı (%) (15 + Yaş, Bin Kişi) 1999 (1) 1995 21.907 23.247 20.394 21.546 9.538 9.709 3.111 3.284 7.745 8.553 1.513 1.701 6,9 7,3 1.474 1.601 6,7 İşsizlik+Eksik İstihdam Nedeniyle Atıl İşgücü Oranı (%) 13,6 (1)DİE Nisan 1999 Hanehalkı İşgücü Anketi Kaynak: DİE, DPT. 2005 25.689 24.242 8.727 4.322 11.193 1.447 5,6 1.672 6,9 6,5 14,2 12,1 1999 yılında kentlerdeki işsizlik oranı % 11,7, kırsal kesimdeki işsizlik oranı ise % 3,4 olmuştur. Kırsal kesimde işsizlik oranının düşük olması ücretsiz aile işçileri ile kendi hesabına çalışanların sayısının yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Kırsal kesimden kentlere yoğun bir göçün sürmesi herhangi bir beceriye sahip olmayan ücretsiz aile işçisi konumundaki kişilerin kentlerde işgücü piyasasına hiç girememesi veya işsiz kalmasına veya marjinal işlerde çalışmalarına ve kayıt dışılığın artmasına yol açmaktadır. Gençlerin işsizliği önem ve ağırlığını korumaya devam etmektedir. Eğitimli gençler arasındaki işsizlik oranı kentlerde yüzde 30'a yaklaşmaktadır. İşgücüne katılma oranı 1999'da yüzde 51,8 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran erkeklerde yüzde 73,5, kadınlarda ise yüzde 31,1 olmuştur. Kentlerde işgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 69,4, kadınlarda yüzde 16,9 olarak gerçekleşmiş, kırsal kesimde bu oran erkeklerde yüzde 79,0 kadınlarda ise yüzde 49,6 olmuştur. Sosyokültürel nedenlerle kentsel ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 63 işgücü piyasasına katılımlarının düşük düzeyde kalması, kadınların genel işgücüne katılma oranının düşük düzeyde gerçekleşmesindeki önemli faktörlerden birini oluşturmaktadır. İstihdamın yüzde 79,1'i ortaokul ve ilkokuldan mezun olan veya herhangi bir okuldan mezun olmayanlar ile okuma yazma bilmeyenlerden oluşmaktadır. Bu durum, üretim ve verimliliğin artırılmasında işgücü niteliğinin yükseltilmesi gereğini ortaya koymaktadır. Türkiye'de gelir dağılımı dengesizliği artarak devam etmektedir. Gelir dağılımında gözlenen olumsuz gelişme esas itibarıyla kentsel yerlerde meydana gelen bozulmadan kaynaklanmaktadır. 1987 ve 1994 yılları arasında, kırsal kesim gelir dağılımında önemli bir değişme gözlenmezken, kentsel yerlerde olumsuzluklar görülmüştür. Aynı dönemde, hane halklarının yüzde 20'lik gelir grupları itibarıyla dağılımı dikkate alındığında, Türkiye genelinde en yoksul yüzde 20'lik hane halkı grubunun gelir payı 1987 yılında yüzde 5,24 iken 1994 yılında yüzde 4,86'ya düşmüştür. En zengin yüzde 20'lik grubun payı bu yıllar arasında yüzde 49,9'dan yüzde 54,9'a yükselmiştir. Kırsal yerlerdeki hane halklarının gelir paylarında önemli bir değişme olmazken, kentsel yerlerdeki ilk dört grubun gelir payları azalmış, sadece en zengin yüzde 20'lik hane halkı grubunun payında ciddi bir artış meydana gelmiş ve bu grubun payı yüzde 50,9'dan yüzde 57,2'ye çıkmıştır. Aynı yıllar itibarıyla, Marmara-Ege, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde gelir dağılımının daha eşitsiz hale geldiği görülmektedir. Buna karşılık, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde gelir eşitsizliği azalırken, İç Anadolu bölgesinde önemli bir değişme meydana gelmemiştir. En zengin ve en yoksul yüzde 20'lik hane halkı grubunun elde ettikleri gelirlerin birbirine oranı kırsal yerlerde 9,2'den 8,5 kata düşerken, kentsel yerlerde 9,4'den 11,9 kata, Türkiye genelinde 9,6'dan 11,2 kata çıkmıştır. Gelir dağılımında kentsel yerlerde ortaya çıkan bozulmanın yanısıra, kent ve kır arasındaki kişi başına gelir farklılıkları artmıştır. Söz konusu 64 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri dönem itibarıyla, kentsel yerlere ilişkin kişi başına gelirin kırsal yerlerdekine oranı 1,61'den 1,92'ye çıkmıştır. 1995-1998 döneminde Marmara Bölgesi en yüksek, Doğu Anadolu Bölgesi ise en düşük kişi başına gelir değerlerine sahip bölgeler olmuşlardır. İller itibarıyla GSYİH'dan alınan paylar incelendiğinde, dönem boyunca en yüksek gelir payına sahip beş il olan İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli ve Bursa'nın Türkiye nüfusu içindeki payı yüzde 31 iken, GSYİH'dan aldıkları payların toplamı ortalama % 45 düzeyinde gerçekleşmiştir. 1998 yılı itibarıyla Türkiye'de kişi başına ortalama gelir 3.176 dolar iken, en yüksek kişi başına gelire sahip il 7.501 dolar ile Kocaeli, en düşük kişi başına gelire sahip il ise 827 dolar ile Ağrı olmuştur. 1999 yılı itibarıyla tarım sektörünün GSYİH içindeki payı yüzde 15, istihdam edilen işgücü içindeki pay ise yüzde 45,1'dir. Tarım sektöründe çalışanların önemli bir bölümünü oldukça düşük bir verimlilikle kendi hesabına ve ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kesimler oluşturmaktadır. Sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için gerekli olan minimum gıda harcama düzeyine sahip bulunamama durumu olarak tanımlanabilen mutlak yoksulluk oranı, Türkiye’de 1994 yılı itibarıyla yaklaşık yüzde 8'dir. Gıda ve diğer tüketim ihtiyaçlarını bir bütün olarak dikkate alan temel gereksinimler yaklaşımına göre yoksulluk riski altında bulunan nüfusun oranı yüzde 24 civarındadır. Mutlak yoksulluk oranı kırsal ve kentsel yerler için sırasıyla yüzde 11,8 ve yüzde 4,6 iken, temel gereksinimler bakımından yoksulluk riski altında bulunan nüfusun oranı kırsal yerler için yüzde 25,4 ve kentsel yerler için yüzde 21,7'dir. Mutlak yoksul durumunda bulunan nüfusun yüzde 95'i, eğitim düzeyi ilkokul ve altında eğitim alanlar ile okuma-yazma bilmeyenlerden oluşmaktadır. Ücretsiz aile işçileri, çalışan kesimdeki yoksullar içinde yüzde 50 pay ile en büyük yoksul grubunu oluşturmaktadır. Bu kesimi, yüzde 24,7 ile kendi hesabına çalışanlar ve yüzde 16,6 ile yevmiyeli işçiler izlemektedir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 65 İktisadi faaliyet koluna göre, yoksul nüfus içinde yüzde 73,5 pay ile tarım ve ormancılık ile uğraşanlar en büyük yoksul grubu oluşturmaktadır. Genel Tarım Sayımına göre ülkemizde 4,1 milyon tarımsal işletme bulunmaktadır. İşletmelerin yaklaşık yüzde 3,6'sı hayvancılık ve yüzde 96,4'ü bitkisel üretim ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Söz konusu işletmelerin yaklaşık yüzde 35'i 0-2 hektar, yüzde 32'si 2-5 hektar arasında, yüzde 28'i 5-20 hektar arasında ve yüzde 5'i 20 hektarın üzerinde arazi büyüklüğüne sahiptir. Ancak 0-2 hektar arasında bulunan işletmelerin işledikleri alan oranı yüzde 6, 2-5 hektar arasında yüzde 16, 5-20 hektar arasında yüzde 41 ve 20 hektar üzerinde ise yüzde 37 olarak belirlenmiştir. Ortalama işletme büyüklüğü ise yaklaşık 5,9 hektardır. Aynı sayım sonuçlarına göre; büyükbaş hayvancılık işletmelerinin yüzde 71,9'u 5 başın altında, küçükbaş hayvancılık işletmelerinin ise yüzde 31,6'sı 20 başın altında bir büyüklüğe sahiptir. Tarım sektöründe istihdam edilenlerin gelirleri diğer sektörlere nazaran düşük olup, sektör içerisinde de gruplararası gelir dağılımında büyük ölçüde farklılık mevcuttur. VII. Plan döneminde tarımsal üretimin yılda ortalama yüzde 1,8, ihracatın yüzde 4, ithalatın ise yüzde 3,9 oranında artması beklenmektedir. Uygulanan destekleme politikaları ile üretici gelirlerinde istikrar sağlanamamış, dünya fiyatları üzerindeki destekleme alım fiyatları bazı ürünlerin ekim alanlarının genişlemesine, üretim fazlası oluşmasına ve devletin fazla alım yaparak yüksek stok maliyetine katlanmasına neden olmuştur. Birleşmiş Milletler tarafından geliştirilmiş olan İnsani Gelişmişlik Endeksine göre Türkiye, dünya sıralamasına göre 1995 yılında 69'ncu iken, 1999 yılında 86'ıncı sıraya gerilemiştir. Bu düzeyi ile orta insani gelişmişlik düzeyine sahip ülkeler arasında yer almaktadır. Enflasyon gelir dağılımını bozan en önemli faktörlerin başında gelmektedir. Bütçe içerisinde, özellikle iç borç faiz ödemelerinin payının giderek büyük boyutlara ulaşması devletin genelde sosyal refahı, özelde ise gelir dağılımını düzeltici ve yoksulluğu azaltıcı politikalar uygulama imkânlarını daraltmıştır. 66 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Ekonomik büyümeden sağlanan gelir artışından yoksul kesim yeterince yararlanamamaktadır. Sosyal güvenlik ve sosyal yardım sistemi, yoksul kesimleri korumakta yetersiz kalmıştır. İşsiz kalan kesimlere gelir güvencesi sağlayacak olan İşsizlik Sigortası Yasasının çıkarılmış olması olumlu bir gelişmedir. Gelir vergisi tarifesinde yapılan değişikliklerle çalışan kesimler üzerindeki vergi yükü göreli olarak hafifletilmiş olmasına rağmen, asgari ücretin vergi dışı bırakılması yönünde bir gelişme sağlanamamıştır. Türkiye’de nüfus gelişimini, günümüzdeki nüfus durumu ve nüfusun özelliklerini inceledikten sonra, bu nüfusun ve gelecekteki nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kaynak kullanımını gözden geçirmek yararlı olacaktır. Yerküre üzerinde Kuzey Yarım Küre’de yer alan ülkemizin uç noktaları; doğuda Küçük Ağrı Dağı’nın 34 km doğusunda Türkiye-İran-(eski) SSCB sınırlarının birleşim noktası olan 440 48' E, batıda İmroz Adası’nda Avlaka Burnu 250 40' E, kuzeyde Sinop ilinde İnceburun 420 06' N, ve güneyde Hatay ilinin Beysun Köyü güneyi 350 51' N’dir. Genel olarak, uzun kenarı doğu-batı istikametinde, kısa kenarı kuzey-güney istikametinde uzanan düzgün bir dikdörtgene benzetilebilen ülkemizin yüzölçümü, izdüşüm alanı olarak 779.452 km2 ve gerçek alan olarak 814.578 km2’dir. Bu iki alan arasındaki farklılık ülkemizin genellikle engebeli bir yüzey özelliğine sahip olduğunu göstermektedir. Sınırlarının toplam uzunluğu 2.753 km olan ülkemizde, kıyıların uzunluğu 8.333 km’dir. Türkiye, gerek iklim ve gerekse yüzey özellikleri dikkate alınarak, 1942 yılında toplanan Birinci Coğrafya Kongresi’nde yedi coğrafi bölgeye ayrılmıştır. Bunlar; Karadeniz Bölgesi, Marmara Bölgesi, Ege Bölgesi, İç Anadolu Bölgesi, Akdeniz Bölgesi, Doğu Anadolu Bölgesi ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’dir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 67 Türkiye’nin denizden yüksekliğinin, ortalama olarak, 1.100 m’nin üzerinde olması ve dağlık topoğrafyası tarımsal faaliyetleri sınırladığı gibi, bir kısım alt yapı yatırımlarının maliyetini yükseltmektedir. Türkiye’de eğim derecesi %12’den fazla olan, dik, çok dik ve sarp araziler, toplam arazi varlığının yaklaşık % 62’sini oluşturmaktadır. Toprakların % 72,1’i, derinlik olarak, sığ ve çok sığ toprak grupları içerisinde yer almaktadır. Türkiye’deki tarım, orman ve mera alanlarının önemli bir bölümü yeterli su içeriğine sahip değildir ve eğimin fazlalığı, bitki örtüsünün yetersizliği, toprağın aşınmaya uygun veya duyarlı olması nedenleriyle de erozyon tehdidi altındadır. Bunun dışında aşırı nüfus baskısının getirdiği tarım topraklarının amaç dışı kullanımı, tarımsal yönden verimli alanların ve değerli doğal yaşam alanlarının geri dönülmeyecek biçimde elden çıkmasına yol açmıştır. Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından yayınlanan Türkiye İstatistik Yıllığı’nda, 1982 yılı itibariyle, 17.157.000 hektar tarım alanının ekildiği, 6.614.000 hektar alanın nadasa bırakıldığı, 618.000 hektar alanın sebze bahçesi, 655.000 hektarın bağlık, 1.426.000 hektarın meyve ağaçları ile kaplı olduğu, 811.000 hektarın zeytinlik ve 20.199.000 hektarın da ormanlık alan olduğu belirtilmektedir. Geri kalan alanlar ise; çayır ve mera alanları, yerleşim yerleri, sazlık ve bataklık, ırmak yatakları, kumullar, çıplak kayalar ve su yüzeyleridir. Yine DİE tarafından verilen 2000 yılı verilerine göre, ülkemizde ekilen alan 18.207.000 hektar, nadasa bırakılan alan 4.826.000 hektar, sebze bahçeleri 793.000 hektar, bağlar 535.000 hektar, meyve ağaçlarının kapladığı alan 1.418.000 hektar, zeytin ağaçlarının kapladığı alan 600.000 hektar ve ormanlar 20.703.000 hektardır. İnsan faktörünün olumsuz etkisi ile birlikte, ülkemizin topografyası, jeolojisi ve iklimi gibi doğal faktörler de toprak erozyonunu artırıcı özelikler taşımaktadır. Genel olarak Türkiye, çeşitli yüzey şekillerinden oluşan yüksek ve dağlık, arızalı ve eğimli bir arazi yapısına sahiptir. Jeolojik yapı da erozyona çok elverişlidir. Ülkemizde erozyon olayı, doğal kaynaklarımızın tahrip edilmesinde en önemli etkendir. Ülkemizin % 7,2’sinde hafif, % 20,0’sinde orta derecede ve % 58,7’sinde ise şiddetli ve çok şiddetli derecede erozyon olayları etkinliğini sürdürmektedir. Ayrıca rüzgâr erozyonu olayı ülkemizin % 0,65’inde görülmektedir. 68 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Topraklarımızın % 99’u su erozyonundan, geriye kalan % 1’i de rüzgâr erozyonundan etkilenmektedir. Ülkemizde en önemli çevre sorunu niteliğinde olan ve insanımızı açlığa, yoksulluğa ve göçe zorlayan toprak erozyonu çok önemli ekolojik ve ekonomik sorundur. Çizim 8’de, çok genel olarak ülkemizdeki erozyon sorunu görülmektedir. TOPRAKSU Genel Müdürlüğü tarafından 1966-1971 yılları arasında yapılan arazi etüt sonuçlarına göre; Türkiye’de yerleşim yeri ve su yüzeyleri dışında kalan alanın % 36,1’i işlenen arazi olup, bunun % 81,7’si kuru tarım, % 10,8’i sulu tarım, % 3,8’i bağ bahçe ve % 3,7’si de özel ürün yetiştirilen arazilerdir. Genel arazi varlığının % 28,3’ünü kaplayan çayır mera arazisinin % 3’ü çayır ve % 97’si meradır. Orman ve fundalık alanlar ise genel alan varlığının % 30,6’sını kaplamaktadır. Bu alanların % 64,4’ü orman ve % 35,6’sı fundalıktır. Aynı etüd sonuçları dikkate alınacak olursa; Türkiye’de birinci sınıf tarım arazisi varlığı 5.012.537 hektar, ikinci sınıf tarım arazisi varlığı 6.758.702 hektar, üçüncü sınıf tarım arazisi varlığı 7.574.330 hektar, dördüncü sınıf ise 7.201.016 hektardır. Bu dört arazinin toplam miktarı 26.546.585 hektardır. Ancak bu tarımsal uygulamalar için elverişli arazinin 171.992 hektarı belirtilen tarihlerde yerleşim yeri olarak kullanılmaktadır. Üzülerek belirmek gerekir ki, yerleşim yeri ve endüstriyel alan olarak tarım arazilerinin işgali devam etmektedir. İşgal edilen alanın hemen yakınlarındaki tarım arazileri ve tarımsal faaliyetler de değişik nedenlerle insan faaliyetlerinin olumsuz etkisi altında kalmaktadır. Tarımsal alanlardan elde edilen bitkisel ve hayvansal ürünler ulusal ekonomimiz için önem arz etmektedir. Bitkisel üretimin ilk sıralarında yer alan buğday üretimi 1975 yılında 14.750.000 ton iken 1982 yılında 17.500.000 tona yükselmiştir. Ancak toplam olarak buğday ekimi yapılan alanlarda 250.000 hektarlık bir azalma görülmüştür. Alanın daralmasına rağmen üretim miktarındaki artış, birim alanda daha fazla ürün alınması ile mümkün olabilmiştir. Nitekim 1975 yılında verim 160 kg/dekar iken 1982 yılında 195 kg/dekar’a yükselmiştir. 2000 ve 2001 yıllarına ait bazı bitkisel üretim miktarları Çizelge 14’de verilmiştir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 69 Çizim 8. Türkiye’de toprak erozyonu neredeyse ülkenin tümünde görülmektedir Sebze üretimi gözden geçirildiğinde, 1975 yılında toplam olarak 9.561.750 ton olan üretimin 1982 yılında 12.410.908 ton’a yükseldiği görülmüştür. Aynı dönem içerisinde et üretimi de 247.320 ton’dan 256.365 ton’a yükselmiştir. Türkiye’de bitkisel üretimin artırılması amacıyla kullanılmakta olan azotlu, fosforlu ve potasyumlu gübrenin toplam miktarı, 2000 yılı için 10.424.828 ton olarak gerçekleşmiştir. Bunun yarıdan fazlasını azotlu gübreler oluşturmaktadır. Gübrelenen arazi 18.329.000 hektardır. Bu arazinin toplam kültür arazisi içerisindeki yeri % 79’dur. Ülkemizde 2000 yılında üretilen orman ürünleri; 3.007.426 m3 tomruk, 1.533.001 m3 kağıtlık odun, 1.371.209 m3 lif yonga, 829.843 m3 sanayi odunu, 413.068 m3 maden direği ve 155.364 m3 tel direğidir. Ayrıca, 1.965.361 ton yakacak odun üretimi gerçekleşmiştir. 70 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri DİE tarafından verilen, 2000 yılına ait hayvan sayısı; 271.000 at, 99.000 katır, 489.000 eşek, 1.000 deve, 10.761.000 sığır, 146.000 manda, 28.492.000 koyun, 6.828.000 kıl keçisi, 373.000 tiftik keçisi ve 3.000 dolayında domuzdur. Kümes hayvancılığında, toplam olarak 258.168.000 tavuk varlığının 193.459.000’i et tavuğu, 64.709.000’i yumurta tavuğu, 3.682.000 hindi, 1.104.000 ördek ve 1.497.000 kaz olarak verilmiştir. Aynı yıl 13.508.586.000 yumurta üretimi gerçekleşmiştir. Su ürünleri üretimi, deniz ürünleri 441.690 ton ve tatlı su ürünleri de 42.824 ton olarak açıklanmıştır. Çizelge 15’de, 2000 ve 2001 yıllarında üretilen bazı hayvansal ürünlerin miktarı verilmiştir. Tarımsal ürünlerin 2003 yılı üretiminden bazı örnekler vermek gerekirse, aşağıdaki listelerde yer almayan arpa üretimi 8.100.000 ton, pamuk (kütlü) üretimi 2.295.417 ton, patates 5.300.000 ton, kuru soğan 1.750.000 ton, kayısı 460.000 ton, zeytin 850.000 ton, fındık 480.000 ton, incir 280.000 ton, çay 869.000 ton, domates 9.820.000 ton, hıyar 1.780.000 ton, sivri biber 1.370.000 ton ve havuç 405.000 ton dolayında gerçekleşmiştir. Bitkisel üretimdeki çeşitliliğin memnuniyet verici olmasına karşı, birim alandan elde edilen ürün miktarının yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Örnek olarak bir dekarlık alandan alınan ürün miktarı buğdayda 210 kg, arpada 230 kg ve mısırda 420 kg dolayındadır. İyi tarım tekniklerinin uygulanması ile ürün miktarının artırılması, bitkisel üretimdeki girdilerin azaltılarak maliyetin düşürülmesi ve kalitenin geliştirilmesi mümkündür. Özellikle kimyasal gübre ve ilaç girdilerinin daha uygun kullanımı ile sürdürülebilir tarım uygulamalarına önem verilmesi gerekmektedir. Tarımsal ürünlerin değerlendirilmesinde önemli sorunlardan biri, gerçekçi bir üretim planlaması yapılmaksızın rasgele üretim yapılması ve pazarlamada güçlüklerle karşılaşılmasıdır. Yine önemli bir başka sorun, birçok alanda çok başarılı olarak uygulanmakta olan ve risk yönetiminde oldukça önemli olan sigorta işlemlerinin tarım alanında uygulanamayışıdır. Çok riskli bir üretim sektörü olan tarımda mutlaka sigorta işlemlerinin uygulanmasına ihtiyaç vardır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 71 Çizelge 14. Türkiye’de 2000 ve 2001 yıllarında üretilen bazı bitkisel ürünlerin miktarı Bitkisel Ürünler Yıllar 2000 2001 ton/yıl Tahıllar Buğday Mısır Pirinç Baklagiller Fasulye Nohut Mercimek Sanai Bitkiler Şeker Pancarı Yağlı Tohumlar Ayçiçeği Soya Sebzeler Kavun-Karpuz Meyveler Üzüm Elma Turunçgiller Portakal Sert Kabuklular Antep Fıstığı Ceviz Kaynak: DİE, 2004 21.000.000 2.300.000 210.000 19.000.000 2.200.000 216.000 230.000 548.000 353.000 225.000 535.000 520.000 18.821.033 12.632.520 800.000 44.500 650.000 50.000 5.805.000 5.795.000 3.600.000 2.400.000 3.250.000 2.450.000 1.070.000 1.250.000 75.000 116.000 30.000 116.000 Son yıllarda, tarımsal üretiminde önemli bir yer tutan ve pazar payı gittikçe gelişmekte olan “Organik Tarım” uygulamalarının da yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Başta Ege Bölgesi olmak üzere, organik tarım uygulamaları ülkemizde de sürdürülmesine karşın yeterli değildir. Özellikle, olumsuz çevresel etkisi olan kimyasal maddelerin kullanımını sınırlayan veya yasaklayan organik tarım sisteminde, verimin azalacağı korkusu üreticileri bu uygulamalardan vaz geçirmektedir. Ancak, uygulamaların tanıtılması ve pazar payı konusunda üreticilerin ikna edilmesi ile sorunun aşılacağı beklenmektedir. 72 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Türkiye’de organik tarım uygulamaları ile ilgili olarak, Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik 11.07.2002 tarih ve 24812 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Daha sonra, yönetmelikte yapılan değişiklikler 2.08.2003 tarih ve 25207 sayılı ve 14.08.2004 tarih ve 25553 sayılı Resmi Gazetelerde yayımlanmıştır. Yönetmelik; bozulan ekolojik dengeyi yeniden tesis etmek, bitki, hayvan ve insan sağlığını koruyan organik ürünler ve bu ürünlerin üretimi için kullanılacak girdilerin üretimini sağlamak, organik üretimi yurt genelinde yaygınlaştırmak, organik ürünlere talebi artırmak, tüketiciye sağlıklı, kaliteli organik ürünler sunmak, organik ürün ve girdi ithalatını disipline etmek, organik ürün ihracatını geliştirmek amacıyla; bitkisel, hayvansal ve su ürünlerinin ve bu üretimler için kullanılan her türlü girdilerin organik tarım metoduna uygun bir şekilde üretilmesi, işlenmesi, ambalajlanması, etiketlenmesi, depolanması ve taşınması ile yurt içinde ve dışında pazarlamasındaki her aşamanın kontrolünün yapılması, sertifikalandırılması, denetlenmesi hususlarında uygulanacak esasları belirlemek maksadıyla hazırlanmıştır. Bu Yönetmelik; her türlü bitkisel ve hayvansal ürünler, su ürünleri ve girdilerin organik tarım metoduna uygun olarak üretilmesi ile orman ve doğal alanlardan organik tarım ilkelerine uygun olarak ürün toplanması, bu ürünlerin işlenmesi, ambalajlanması, etiketlenmesi, depolanması, taşınması, yurt içinde ve dışında pazarlanması, kontrolü, sertifikalandırılması ve denetimine ilişkin teknik ve idari hususları kapsamaktadır. Yönetmelikte, organik tarım metodunun genel kuralları şöyle sıralanmaktadır: a.Bu Yönetmelikte belirtilen kurallara uymak kaydıyla tüm ülke sathında organik tarım metodu uygulanabilir. Bu konuda aşağıdaki koşullara uyulur: 1.Karayolları Genel Müdürlüğü ağındaki ana yollara, 1 km mesafedeki tarım arazilerinde organik bitkisel üretim yapılamaz. 2.Ağır sanayi tesisleri, reaktörler, hidrolik ve termik enerji santrallerine, maden işletmelerine, kentsel atıkların toplu ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 73 olarak bırakıldıkları alanlara 3 km mesafedeki tarım arazilerinde organik tarım yapılamaz. 3.Burada bahsedilen hususlar dışında, çevre kirliliğinden şüphe duyulan alanlarda organik tarım yapılıp yapılmayacağına, konu uzmanının raporu istenerek kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından karar verilir. b.Organik tarım, sözleşmeli tarım esasına dayanır. Sözleşme; Bakanlığın, 01.08.1998 tarihli ve 23420 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, Sözleşmeli Tarımsal Ürün Yetiştiriciliği ile İlgili Usul ve Esaslar Hakkındaki Tebliğ hükümlerine göre sözleşmeli müteşebbise yaptırılır. c.Organik tarım, yönetmelik hükümleri çerçevesinde bir kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşunun denetiminde yapılır. Yönetmelikte, organik tarım metoduyla bitkisel üretim, hayvansal üretim, organik su ürünleri üretimi, organik ürünlerin işlenmesi, ambalajlanması, etiketlenmesi, depolanması, taşınması, pazarlanması konularındaki esaslar verilmektedir. Daha ileri aşamada, Organik Tarım Kanunu (Kanun No: 5262) 03.12.2004 tarih ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Kanunun amacı; tüketiciye güvenilir, kaliteli ürünler sunmak üzere organik ürün ve girdilerin üretiminin geliştirilmesini sağlamak için gerekli tedbirlerin alınmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir. Kanun, organik tarım faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin kontrol ve sertifikasyon hizmetlerinin yerine getirilmesi ve Bakanlığın denetim usul ve esasları ile yetki, görev ve sorumluluklara dair hususları kapsamaktadır. Bu Kanun’un yürürlüğe girmesini takiben, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından, Organik Tarım Kanunu ile ilişkilendirilen ve 10.06.2005 tarih ve 25841 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik “ yürürlüğe girmiş, 11.07.2002 tarihli ve 24812 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin 74 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır. Yeni yönetmeliğin amacı; ekolojik dengenin korunması, organik tarımsal faaliyetlerin yürütülmesi, organik tarımsal üretimin ve pazarlamanın düzenlenmesi, geliştirilmesi, yaygınlaştırılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek şeklinde ifade edilirken, her türlü bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretimi ile kullanılacak girdilerin organik tarım metoduna uygun olarak üretilmesi veya temini, orman ve doğal alanlardan organik tarım ilkelerine uygun olarak ürün toplanması, bu ürünlerin işlenmesi, ambalajlanması, etiketlenmesi, depolanması, taşınması, pazarlanması, kontrolü, sertifikalandırılması, denetimi ile cezai hükümlere ilişkin teknik ve idari hususları kapsadığı belirtilmektedir. Yönetmeliğin tanımlar bölümünde, organik tarım faaliyetleri kapsamında; toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar kullanılarak organik ürün veya girdi üretilmesi ya da yetiştirilmesi, doğal alan ve kaynaklardan ürün toplanması, hasat, kesim, işleme, tasnif, ambalajlama, etiketleme, muhafaza, depolama, taşıma, pazarlama, ithalat, ihracat ile ürün veya girdinin tüketiciye ulaşıncaya kadar olan diğer işlemlerin yer aldığı ifade edilmektedir. Ayrıca organik bitkisel üretim, organik hayvansal üretim ve organik su ürünleri üretimi faaliyetleri de tanımlanmakta, her üç üretim grubundaki üretimin Yönetmeliğe göre yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kontrol edilmesi ve sertifikalandırılması zorunluluğu belirtilmiştir. Organik tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması ile ülke ekonomisine büyük katkı sağlanacağı, özellikle son yıllarda tüketicini tercihlerinde organik ürünlere olan ilginin artması nedeniyle, ekonomik güçlükler içerisinde bulunan çiftçinin gelir düzeyinin artacağı bir gerçektir. Bu ekonomik yararlarının yanında, tarımsal ve hayvansal üretimde kullanılan çeşitli kimyasal maddeleri denetim altında bulundurulması hem gıda güvenliği ve hem de çevre kirliliğinin azaltılması bakımından önem taşımaktadır. Diğer taraftan biyolojik çeşitliliğin korunması bakımından da organik tarımın büyük katkıları olacaktır. Ancak, organik tarımın uygulamalarının iyi tarım uygulamaları ile birlikte sürdürülmesinde büyük yarar vardır. Mevcut durumda piyasa koşulları incelendiğinde organik tarım ürünlerinin pahalılığı dikkati çekmektedir. Gıda maddelerinin farklı gelir düzeyindeki tüm insanlar için gerekli olduğu dikkate alınırsa, düşük gelir düzeyindeki tüketicilerin bugün için organik tarım ürünlerini satın almada zorlandıkları görülmektedir. Alışılmış 75 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri tarımsal üretim yerine iyi tarım uygulamaları ile elde edilecek ürünler bu sorunu belirli ölçüde giderecektir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan, İyi Tarım Uygulamalarına İlişkin Yönetmelik 08.09.2004 tarih ve 25577 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Yönetmelik; çevre, insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen bir tarımsal üretimin yapılması, doğal kaynakların korunması, tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile gıda güvenliğinin sağlanması amacıyla hazırlanmıştır. Yönetmelik, iyi tarım uygulamalarına uyulması için İl Müdürlüklerinin, üreticilerin, üretici birliklerinin, müteşebbisler ile yetkilendirilmiş kuruluşların görev ve sorumlulukları ile denetim esaslarını kapsamaktadır. İyi Tarım Uygulamaları (İTU); tarımsal üretim sisteminin sosyal açıdan yaşanabilir, ekonomik açıdan karlı ve verimli, insan sağlığını koruyan, hayvan sağlık ve refahı ile çevreye önem veren bir hale getirmek için uygulanması gereken işlemleri olarak tanımlanmaktadır. Çizelge 15. Türkiye’de 2000 ve 2001 yıllarında üretilen bazı hayvansal ürünlerin miktarı Hayvansal Ürünler Yıllar 2000 2001 ton/yıl Et Üretimi Sığır Dana Koyun Kuzu Toplam Süt Üretimi Yumurta Et Tavuğu Su Ürünleri Deniz Ürünleri Tatlısu Ürünleri 176.253 178.383 61.945 49.193 491.497 9.793.000 adet/yıl 13.508.586.000 193.459.000 ton/yıl 441.690 42.824 176.533 161.057 45.338 40.323 435.778 9.495.000 10.575.046.000 161.899.000 465.180 43.323 76 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Türkiye’nin, 1980 yılında toplam ihracat değerinin yüzde 57’sini oluşturan tarım ürünleri ihracatı, toplam içindeki payını büyük ölçüde kaybetmiştir. 2002 yılında toplam tarım ürünleri ihracatı, 1,7 milyar dolarlık işlenmiş tarım ürünleri de dâhil olmak üzere, 3,7 milyar dolar seviyesine erişmiş ve toplam ihracatımızda yüzde 11’lik bir paya sahip olmuştur. İthalat ise 2002 yılı itibariyle yüzde 47’si işlenmiş tarım ürünleri olmak üzere yaklaşık 3 milyar dolar seviyesindedir. Tarım ürünleri dış ticareti daha çok belli ürünler ve pazarlara yoğunlaşmış durumdadır. Tarım ürünleri ihracatında tütün ve ürünleri yüzde 12, meyve ve sebze yüzde 28, işlenmiş meyve ve sebze ürünleri yüzde 13’lük paya sahiptir. Öte yandan, yüzde 8 pay ile bitkisel yağlar ve yüzde 9 pay ile şekerli ve çikolatalı mamullerin ihracattaki ağırlıkları artmaktadır. İhracatın ülkelere göre dağılımı incelendiğinde ise ana pazarların AB ve Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkeleri olduğu gözlemlenmektedir. Tarım ürünleri ithalatının, yüzde 11’i yağlı tohumlar, yüzde 21’i ham yağlar, yüzde 22’si hububat gibi hammadde ürünlerinden oluşmaktadır. İthalatın ülkeler bazında dağılımı incelendiğinde AB’nin yanısıra, Kuzey Amerika, Latin Amerika ve Doğu Avrupa’nın önemli ithalatçılar olarak ön plana çıktığı gözlemlenmektedir. İleri derecede işlenmiş olan şekerli ve çikolatalı ürünleri ithalatının tamamına yakını AB kaynaklıdır. Tarım ürünleri ticaretinde AB önemli bir yer tutmaktadır. Toplam tarım ürünleri ihracatımızın yüzde 45’i AB’ye yapılırken, ithalatta bu oran yüzde 25’e düşmektedir. 1995 sonrası, AB’ye yapılan toplam ihracatın yüzde 10’u, ithalatın ise yüzde 3’ü tarım ürünlerinden oluşmaktadır. Sonuç olarak; Türkiye potansiyel tarımsal yapı bakımından kendi kendine yetebilen bir özelliğe sahiptir. Ancak, yıllık nüfus artışının fazlalığı gelecek için düşündürücüdür. İklimin önemli özelliklerinden olan yıllık sıcaklık, kuraklık, yıllık ortalama yağış, sisli günler sayısı, don olayları ve yıllık güneşlenme müddeti bitkisel üretimde olduğu kadar hayvansal üretimde de önemlidir. Türkiye’nin, genel anlamda, iklim bölgeleri Çizim 9 ‘da verilmiştir. Çizimde verilen iklim bölgelerinin genel özellikleri şöyle sıralanabilir: ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 77 Akdeniz iklimi: Ege bölümü ve Akdeniz bölgesinin kıyı kuşağında etkindir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Nemli Akdeniz İklimi: Kıyı kuşağı boyunca kar ve don olayları çok nadir olarak görülür. En fazla yağış kış mevsiminde düşer. Ortalama yıllık yağış miktarı 1.000 mm dolayındadır. Yarı Nemli Akdeniz İklimi: Ortalama yağış 600-800 mm arasındadır. Yağışlar genelde yine kış aylarında meydana gelir. Çizim 9. Türkiye’nin iklim bölgeleri Karadeniz iklimi: Karadeniz kıyıları boyunca denizin etkisi kuvvetle hissedilir ve her mevsimi yağışlı bir iklim egemendir. Ortalama yıllık yağış 1.000 mm’nin üzerindedir. Yıllık yağışın büyük bir kısmı sonbahar ve kış aylarında düşer. Ortalama yıllık sıcaklık 8-12 °C civarındadır. Yarı Nemli Marmara İklimi: Trakya’nın iç kesimleri ve Karadeniz kıyıları hariç bütün Marmara bölgesinde egemendir. Yaz aylarının 78 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri sıcaklığı Akdeniz iklim bölgesi kadar yüksek değildir. Buna karşılık kış aylarında sıcaklık düşüktür. Yıllık yağış miktarı 500-700mm arasındadır. Yarı Kurak İklimi: İçbatı Anadolu bölümü ve göller yöresi dâhil, bütün İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinin batı kesimleri ile Güneydoğu Anadolu bölgesini içine alan çok geniş bir yayılma alanına sahiptir. Karasallığın etkisiyle mevsimler arasında sıcaklık farkları fazladır. Yarı Kurak İç Anadolu İklimi: Kışlar soğuk geçer ve soğukların şiddeti karasallığın etkisiyle doğuya doğru artar. En fazla yağış ilkbaharda, en az yağış ise yaz aylarında görülür. Yaz mevsimine ait yağışın payı %10 civarındadır. Yarı Kurak Güneydoğu Anadolu İklimi: Yaz ayları çok sıcaktır. Sıcaklık rejimi üzerinde karasallığın ve güneydeki tropikal çöllerin etkisi vardır. Yıllık yağış miktarı 500 mm’nin altındadır. Türkiye’de buharlaşmanın en fazla olduğu bölge burasıdır. Karasal Doğu Anadolu İklimi: Kuzey Doğu Anadolu platoları ile Bingöl-Bitlis yörelerini içine alan bu bölgede şiddetli karasal koşullar baskındır. Kış mevsimi soğuk ve uzundur. Yağışlar İç Anadolu bölgesinden fazladır. Kışın azalan yağışlar genellikle kar şeklindedir. Farklı iklimsel özellikler, tarımsal ürün çeşitliliğinde olduğu gibi, doğal biyolojik çeşitlilik üzerinde de önemli olumlu etkiye sahiptir. Artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla enerji konusu üzerinde de önemle durulması gerekmektedir. Türkiye’de enerji üretimi ile tüketimi arasında büyük bir fark vardır. Bu fark her yıl nüfus artışına bağlı bir şekilde büyümekte ve enerji açığı dış kaynaklardan karşılandığı için de ekonomik durumumuzu önemli ölçüde sarsmaktadır. 1982 yılı verileri dikkate alınacak olursa; taş kömürü eşdeğeri (7.000 kcal/kg) olarak tüketilen enerji miktarı 52.950.000 ton iken, aynı yıl içerisindeki üretim miktarı 27.485.000 ton olmuştur. Görüldüğü gibi, tüketimin ancak % 52’si iç kaynaklardan karşılanabilmiştir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 79 Enerji kaynakları bakımından petrol tüketimi ve üretimi ayrı bir öneme sahiptir. Yine 1982 yılı itibariyle tüketilen petrol miktarı 23.995.000 TET iken üretim sadece 3.499.000 TET olmuştur. Üretimin tüketim içerisindeki payı % 14,6’dır. Bu açık dış alımlarla karşılandığından, 1982 yılında petrol ve petrolden elde edilen müstahsillere ödenen döviz 3,63 milyar dolardır. Türkiye’nin kalkınmasında önemli bir yere sahip olan ve gelecekte ihtiyaç duyulan enerjinin büyük bir bölümünü karşılaması planlanan elektrik enerjisi üretimi giderek artmaktadır. 1982 yılı verilerine göre; elektrik enerjisi üretimi toplam olarak 26,55 milyar kWh’dır. Bunun 14,17 milyar kWh’i hidrolik ve 12,38 milyar kWh’i de termik santrallerde üretilmiştir. DPT tarafından hazırlanan VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda, Türkiye’nin enerji durumu ile ilgili açıklamalar aşağıda verilmiştir: Planlı kalkınma döneminde, büyüyen ekonomiye, gelişen ve çeşitlenen sanayi faaliyetlerine ve değişen demografik yapıya paralel olarak ülkemizin birincil enerji ve elektrik tüketiminde önemli artışlar kaydedilmiştir. 1999 yılı sonu itibarıyla kişi başına birincil enerji tüketimi 1.158 kilogram eşdeğeri petrol (kep), kişi başına elektrik arzı ise 1.840 kWh yükselmiştir. Buna rağmen bu değerler, halen kişi başına 1.500 kep ve 2.200 kWh düzeyinde olan dünya birincil enerji ve elektrik tüketim ortalamalarının altında bulunmaktadır. Enerji, ekonomik ve sosyal kalkınma için temel girdilerden birisi durumundadır. Artan nüfus, şehirleşme, sanayileşme, teknolojinin yaygınlaşması ve refah artışına paralel olarak enerji tüketimi kaçınılmaz bir şekilde büyümektedir. Buna karşılık enerji tüketiminin mümkün olan en alt düzeyde tutulması, enerjinin en tasarruflu ve verimli bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Çünkü enerji sektöründe; ►Enerji kaynaklarının üretim ve temin maliyeti yüksektir. Enerji projeleri, uzun planlama, gelişim ve yatırım süreleri, yüksek finansman 80 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ve gelişmiş teknoloji gerektiren yatırımlardır. ►Petrol ve doğal gaz gibi kaliteli fosil yakıt varlığı zaman içinde azalırken, bu kaynakların stratejik önemi yükselecek, bu kaynakların yerini dolduracak yeni enerji kaynakları geliştirilmediği sürece, fiyatları artış eğilimi içine girecektir. ►Enerji kaynakları açısından zengin olmayan ülkemizde, bu alanda halen yüzde 62 düzeyinde bulunan dışa bağımlılık, tüketim gelişirken zaman içinde artacaktır. ►Enerji kaynakları, üretim ve tüketim aşamasında çevreyi olumsuz etkileyen özelliklere sahiptir. Çevresel sorunların giderilmesi ise önemli bir maliyet unsurudur. Küresel kirlenme uluslararası alanda ortak politikalar oluşturulması gereken konulardan biri haline gelmiştir. Günümüzde, kişi başına enerji tüketimi bir gelişmişlik göstergesi olmaktan çıkmıştır. Amaç, kişi başına enerji tüketimini artırmak değil, bir birim enerji tüketimi ile en fazla üretimi ve refahı yaratmak olarak görülmektedir. Enerji sektörünün bu yaklaşım içinde yapılandırılmasında ve geliştirilmesinde, enerji politikalarının bu doğrultuda oluşturulmasında, enerji alt sektörlerinde serbest piyasa düzenine geçilirken bu genel politikalar ışığında düzenlemeler getirilmesinde yarar görülmektedir. Sürdürülebilir bir kalkınma yaklaşımı içinde, ekonomik ve sosyal gelişimi destekleyecek, çevreye en az düzeyde zarar verecek, asgari miktar ve maliyette enerji tüketimi ve dolayısıyla arzı hedef alınmak durumundadır. 1984 yılından bu yana özel kesim faaliyetlerinin geliştirilmeye çalışıldığı elektrik alt sektöründe daha özel bir planlama yaklaşımına ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü elektrik alt sektöründe; ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 81 ►Elektrik talebi, bölgesel olarak, mevsimlik, günlük ve saatlik farklılıklar göstermektedir. En yüksek yükle en düşük yük arasında iki kata yakın bir farklılık olabilmektedir. Talebin kendine özgü bu yapısı ve elektrik enerjisinin depolanamaması nedeniyle, yük-talep eğrisine en iyi şekilde cevap verebilecek bir santral sisteminin kurulması gerekmektedir. ►Elektrik üretimi için termik, hidrolik, nükleer, yenilenebilir gibi alternatif üretim kaynak ve teknolojileri bulunmaktadır. Bütün bu santrallerin yatırım ve işletme maliyetleri, işletmeye hazır bulunma dönem ve süreleri, işletmeye giriş-çıkış özellikleri büyük farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle her santral tipi, mevsimlik ve günlük değişen yük-talep eğrisinin farklı bir kesimine hitap etmektedir. ►Elektrik üretim sistemi planlanırken, santrallerin bu farklı özelliklerinin ve talebin bölgesel gelişiminin dikkate alınması ve talebi en uygun santral setiyle, en düşük kayıp ve maliyetlerle karşılayabilecek optimal üretim ve iletim sistem planları üzerinde durulması gerekmektedir. Bu çerçevede, enerji ve elektrik sektörlerinin çok ciddi ve sağlıklı çalışmalarla planlanması, proje seçim, yatırım ve politika kararlarının bu çalışmalar doğrultusunda verilmesi gerekmektedir. Bu gerekliliğe karşın ülkemizde, planlananın aksine uzun yıllardır sektörün sağlıklı bir şekilde yapılandırılması sağlanamamış, yatırımlar istikrarlı bir şekilde yürütülememiştir. Enerji yatırımlarında yaşanan istikrarsızlıklara bağlı olarak bazı dönemler aşırı atıl üretim kapasitesiyle, bazı dönemlerde ise ciddi enerji açıklarıyla yaşanmak durumunda kalınmıştır. VII. Plan döneminin son yıllarında içine girilen ve VIII. Plan döneminin ilk yıllarında sürmesi beklenen enerji yetersizliğinin temel nedeni ise geçmiş on yıllık yatırım uygulamasından kaynaklanmaktadır. Çünkü santral projeleri, tipine bağlı olarak ortalama 3-8 yıl gibi inşaat süreleri gerektirmekte, bu süreler proje karar ve geliştirme süreleri ile birlikte daha da uzayabilmektedir. 82 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri VI. Plan döneminde 12 milyar dolar düzeyinde öngörülen Plan hedefine karşılık ancak 8 milyar dolar düzeyinde bir enerji yatırımı yapılabilmiştir. VII. Plan dönemi için önerilen 18 milyar dolarlık yatırıma karşılık ise dönem sonu itibarıyla 11 milyar dolar düzeyinde bir yatırım gerçekleşmesi beklenmektedir. Böylece son iki Plan döneminde öngörülen yatırımın ancak yüzde 60-70'i gerçekleştirilmiş olmaktadır. Özel kesimden beklenen yatırımların gerçekleşmemesi bu düşük oranın temel nedenini oluşturmuştur. 1980'li yılların ortasında, dünyadaki gelişmelere paralel olarak ülkemizde de enerji yatırımlarını artırmak amacıyla elektrik sektörünün özel kesime açılması gerekli görülmüş, bu amaçla özel kesim yatırım ve faaliyetlerini geliştirmek için yeni modeller uygulamaya konulmuş, sektörün yeniden yapılandırılması gündeme getirilmiştir. Ancak, öngörülen düzenlemeler zamanında yapılamamış, özel kesimden beklenen yatırımlar ve katkılar alınamamıştır. Özel kesim şirketlerince yapılması beklenen projeler nedeniyle de kamu proje paketi geliştirilememiş, kamu yatırımlarında da yetersiz kalınmıştır. Sektörün rekabete açılmasını sağlayacak yeniden yapılanma ve düzenleyici kurulun kurulması çalışmalarının 1996 yılı içinde tamamlanması, VII. Planda öngörülmüş olmasına rağmen, bu çalışmalar bugüne kadar bitirilememiştir. Ülke elektrik tüketimi, geçmiş kırk yılda, yıllık ortalama yüzde 10 gibi yüksek bir hızla büyümüştür. Bu artış hızı son yirmi yılda yüzde 8,5 düzeyine gerilemiştir. Azalan artış hızına rağmen ülke elektrik talebi, tüketimde doyuma ulaşıncaya kadar daha uzun bir süre yüksek oranlarda artmaya devam edecektir. Yapılan çalışmalar, 1999 yılında 118,5 milyar kWh olan elektrik tüketiminin, 2005 yılında 195 milyar kWh ve 2010 yılında 285 milyar kWh'e ulaşacağını göstermektedir. Bu talebi karşılamaya yönelik üretim sisteminin, iletim ve dağıtım sistemleri ile birlikte gerçekleştirilmesi, kamu finansman imkânlarının üzerinde yatırım zorunluluğu yaratmaktadır. Bu nedenle yerli ve/veya ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 83 yabancı özel sermayenin elektrik sektörüne çekilmesi ihtiyacı önemini sürdürmektedir. Elektrik dağıtım sistemlerinde ve şehir şebekelerinde kayıplar oldukça fazladır. Kaçak elektrik tüketimi, özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun bazı illerinde çok büyük oranlara ulaşmıştır. Aşırı boyutlara ulaşan bu durum, elektrik sektörünü ve kurumlarını ciddi şekilde etkilemektedir. Ülke ekonomisinin ve sanayisinin gelişmiş ülkelere göre aşırı yüksek enerji yoğunluğu enerji tasarruf potansiyelinin büyüklüğünü göstermekte, ancak bu potansiyelin kullanımına yönelik politika, tedbir ve yöntemler yeterli şekilde uygulamaya aktarılamamaktadır. VII. Plan dönemi içinde birincil enerji tüketimi yılda ortalama yüzde 4,5 oranında büyümüştür. 1995 yılında 63,1 milyon tep olan birincil enerji tüketiminin, 2000 yılı sonunda 78,8 milyon tep'e ulaşması beklenmektedir. Buna karşılık birincil enerji üretiminde ancak yıllık yüzde 1,3 oranında bir büyüme sağlanabilmiş, 1995 yılında 26,3 milyon tep olan birincil enerji üretimi, 2000 yılında 28,1 milyon tep düzeyinde kalmıştır. Bunun sonucunda, talebin yurtiçi üretimle karşılanma oranı düşmüştür. Birincil enerji tüketiminde doğal gaz ve hidrolik enerji payları yükselirken, petrol ürünleri ve gayri ticari enerji payında düşüşler olmuştur. 1999 yılı itibarıyla ticari kaynakların toplam birincil enerji tüketimi içindeki payı yüzde 90'ı aşmıştır. Birincil enerji tüketiminin sektörel paylarında önemli değişiklikler izlenmektedir. 1995-1999 döneminde konut ve hizmetler sektörünün payı yüzde 24'den yüzde 20'ye ve ulaştırma sektörü payı yüzde 17'den yüzde 15'e gerilerken, sanayi sektörü payı yüzde 31'den yüzde 32'ye ve elektrik sektörünün payı yüzde 25'den yüzde 30'a yükselmiştir. Elektrik alt sektöründe, VII. Plan döneminin ilk dört yılında santraller kurulu gücüne 5.165 MW, üretim kapasitesine 34,3 milyar kWh ilave yapılmıştır. Ancak yatırımlar yetersiz kalmış, sistemde yeterli üretim yedeği oluşturulamadığı için 1999 yılında elektrik kesintilerine gidilmek durumunda kalınmıştır. Bu kesintilerde, baraj göllerindeki su 84 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri seviyelerinin kritik düzeylere düşmesi nedeniyle hidrolik santrallerde normal üretimin yapılamamasının yanı sıra doğal gaz santrallerinin yakıt ihtiyacının tam olarak karşılanamaması da rol oynamıştır. Yatırımı süren ve 2000 yılı içinde işletmeye girecek santrallerle VII. Plan dönemi sonunda kurulu güç 27.391 MW'a, üretim kapasitesi 146,4 milyar kWh'e, fiili üretim 124,2 milyar kWh'e ve 2 milyar kWh net ithalatla toplam elektrik tüketimi 126,8 milyar kWh'e ulaşacaktır. Sistemde kurulu güç yedeği açısından yeterli bir düzeye ulaşılmakla birlikte, hidrolik santrallerden ancak % 70 düzeyinde enerji alınabilmesi bir sorun olarak gündemde bulunmaktadır. Üretim sistemindeki yetersizliklere karşılık iletim ve dağıtım sistemlerinde büyük sorunlar yaşanmamıştır. İletim yatırımları programlandığı şekilde sürdürülmüştür. Diğer taraftan, alınan tedbirlere karşılık dağıtım sisteminde ve şebekelerde % 20'nin üzerinde oranlarda seyreden kayıp ve kaçakların önüne geçilememiştir. Türkiye’de enerji üretim ve tüketimi ile elektrik enerjisinin yıllara ve üretim kaynaklarına göre gelişimini gösteren veri, Çizelge 16, Çizelge 17 ve Çizelge 18’de verilmiştir. Görüldüğü gibi, yıllar itibariyle elektrik enerjisi üretiminde en fazla miktarda kullanılan kaynak linyittir. Özellikle düşük kalorili linyitlerin değerlendirilmesinde termik santrallerden yararlanılarak elektrik enerjisi üretimi tercih edilmektedir. DİE’nin 2000 yılı istatistiklerine göre, ülkemizde birincil enerjinin toplam üretimi 27.977.000 pet iken tüketim 82.270.000 pet olarak gerçekleşmiştir. Bu yıl 55.879.000 pet ithalat yapılmıştır. İthalatın en büyük bölümünü petrol, doğal gaz ve taş kömürü dış alımları oluşturmuştur. Petrol üretimi 2.886.000 pet iken tüketim 32.595.000 pet, doğal gaz üretimi 581.000 pet iken tüketim 13.327.000 pet ve taş kömürü üretimi 1.159.000 pet iken tüketim 10.450.000 pet olmuştur. Türkiye’de hidrolik kaynaklardan yararlanılarak kurulmuş bulunan ve inşa halinde olan baraj ve hidroelektrik santrallerinin oldukça önemlidir. Bunların bir bölümü doğrudan doğruya sulama amaçlı, bir bölümü doğrudan enerji amaçlı, bir kısmı da hem sulama ve hem de enerji üretimi ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 85 amacıyla kullanılabilmektedir. İnşa halindeki sulama barajlarının devreye girmesi ile sulanan alanlar daha da genişleyecek ve böylece birim alandan alınan ürün miktarında önemli miktarda artış sağlanacaktır. Diğer taraftan, enerji amaçlı barajların inşası tamamlanıp santralleri hizmete girdiğinde üretilen elektrik enerjisi miktarında meydana gelecek atış, hem yerleşim yerlerindeki ve hem de sanayideki enerji açığını karşılayacaktır. Diğer taraftan baraj gölleri su ürünleri yönünden değerlendirilebilecek, bu yöreler rekreasyon alanları olarak kullanılabilecek, göl yüzeyinden buharlaşan su çevrede nisbi nem miktarını azaltarak kuraklığı önleyecektir. Türkiye’de 2002 yılı itibariyle, elektrik enerjisinde kurulu güç 31.665,8 MW dolayındadır. Bunun üretim kaynaklarına göre dağılımı, 19.406 MW termik, 12.240,9 MW hidrolik, 18,9 MW rüzgâr olarak verilmektedir. Bu yıl için üretilen toplam elektrik enerjisi miktarı 129.366,8 GWh olmuştur. Üretimin kaynaklara göre dağılımı; 95.601,7 GWh termik, 33.717,3 GWh hidrolik ve 47,8 GWh rüzgâr olmuştur. Ayrıca, üretilen elektrik enerjisinin yakıt cinsine göre oransal dağılımı; % 39,95 doğal gaz, % 26,06 hidrolik, % 25,04 kömür, % 8,78 sıvı yakıt, % 0,08 jeotermal, % 0,04 rüzgâr ve % 0,06 diğer olarak sıralanmaktadır. Yıllık brüt üretim miktarı 129.366,8 GWh iken brüt tüketim 132.519,8 GWh dır. Bu yıl içerindeki elektrik enerjisi dış alımı 3.588,1 GWh olmuştur. 2002 yılı için kişi başına tüketilen brüt elektrik enerjisi 1.955 kWh olarak açıklanmıştır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından, 2020 yılı için yapılan tahminlerde, ihtiyaç duyulacak toplam enerji miktarı 314.353.000 TEP olarak verilirken, ülke içinden karşılanacak üretimin 79.399.000 TEP kadar olabileceği ifade edilmektedir. Türkiye’de sanayi maddelerinin durumunu gözden geçirmek amacıyla birkaç örnek vermek gerekir. Tarımsal üretime dayalı bir sanayi üretimi olan şeker üretimi, 1975 yılında 805.718 ton iken 1982 yılında 1.617.169 ton’a yükselmiştir. Kağıt ve karton üretimi 1975 yılında 307.776 ton iken 1982 yılında 398.102 ton’a çıkarılmıştır, çimento üretimi 1975 yılında 10.854.672 iken 1982 yılında 15.777.746 ton’a yükselmiştir. 86 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizelge 16. Türkiye’de Birincil Enerji Üretimi (1990-2001) Yıllar Taşkömürü Linyit Asfaltit Doğalgaz Petrol Hidrolik 103 ton 103 ton 106 m3 103 ton (GWh) 103 ton 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2.745 2.762 2.830 2.789 2.839 2.248 2.441 2.513 2.156 1.990 2.259 2.357 44.407 43.207 48.388 45.685 51.553 52.758 53.888 57.387 65.204 65.019 60.854 63.445 276 139 213 86 0 67 34 29 23 29 22 31 212 203 198 200 200 182 206 253 565 731 639 312 3.717 4.451 4.281 3.892 3.687 3.516 3.500 3.457 3.224 2.940 2.749 2.551 23.148 22.683 26.568 33.951 30.586 35.541 40.475 39.816 42.229 34.678 30.879 24.010 Rüzgâr Jeotermal Odun 103 ton Hay. ve Bitki.Art. 103 ton Güneş Toplam 103 TEP 103 TEP Elektrik ( Isı Gwh) 103 TEP 80 81 70 78 79 86 84 83 91 102 109 152 Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2004, http://www.enerji.gov.tr 364 365 388 400 415 437 471 531 582 618 618 618 17.870 17.970 18.070 18.171 18.272 18.374 18.374 18.374 18.374 17.642 13.938 16.263 8.030 7.918 7.772 7.377 7.074 6.765 6.666 6.575 6.396 6.184 5.981 5.790 28 41 60 88 129 143 159 179 210 236 262 287 25.478 25.501 26.794 26.441 26.511 26.719 27.386 28.209 29.324 27.659 26.825 26.266 87 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizelge 17. Türkiye’de 1990-2001 yılları arasında enerji tüketiminin sektörel dağılımı ( 103 TEP) Yıllar 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 Konut 15.358 15.915 16.714 16.934 16.333 17.596 18.466 19.704 19.278 18.978 19.830 18.541 Sanayi 14.543 15.181 15.454 16.333 15.272 17.372 20.050 21.790 21.555 19.873 23.635 21.069 Ulaştırma 8.723 8.304 8.545 10.419 9.907 11.066 11.778 11.338 10.760 11.350 12.119 11.964 Tarım 1.956 1.976 1.994 2.450 2.480 2.556 2.714 2.823 2.827 2.923 2.962 2.964 Enerji Dışı 1.031 1.023 1.450 1.743 1.349 1.386 1.643 1.788 2.272 1.881 1.915 1.638 Nihai Enerji Tüketimi 41.611 45.579 44.158 47.879 45.341 49.976 54.650 57.444 56.692 55.006 60.460 56.176 Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2004. http://www.enerji.gov.tr Çevrim Sektörü 11.377 11.698 12.526 12.386 13.786 13.703 15.212 16.335 18.017 19.269 20.760 20.869 Toplam Enerji Tüketimi 52.987 54.278 56.684 60.265 59.127 63.679 69.862 73.779 74.709 74.275 81.221 77.044 88 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizelge 18. Türkiye’de elektrik enerjisinin yıllara ve üretim kaynaklarına göre gelişimi YILLAR TÜRKİYE TÜKETİMİ (GWh) TÜRKİYE ÜRETİMİ (GWh) TÜRKİYE’DE KURULU GÜÇ (MW) 1990 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 56.812 85.552 94.789 10.5517 114.023 118.485 128.276 126.871 Termik Hidrolik Jeo.+Rüzgâr 34.315 23.148 80 50.621 35.541 86 54.303 40.475 84 63.397 39.816 83 68.703 42.229 91 81.661 34.678 101 93.934 30.879 109 98.563 24.010 152 TOPLAM 57.543 86.248 94.862 103.296 111.023 116.440 124.922 122.725 Termik Hidrolik Jeo.+Rüzgâr 9.535,8 6.764,3 17,5 11.074,0 9.862,8 17,5 11.297,1 9.934,8 17,5 11.771,8 10.102,6 17,5 13.021,3 10.306,5 26,2 15.555,9 10.537,2 26,2 16.052,5 11.175,2 36,4 16.623,1 11.672,9 36,4 16.317,6 20.954,3 21.249,4 21.891,9 23.354,0 26.119,3 27.264,1 28.332,4 TOPLAM Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2004. http://www.enerji.gov.tr ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 89 Dayanıklı tüketim malları üretiminden de bir örnek vermek gerekir ise, ev tipi buzdolabı üretimi yıllara göre önemli miktarda değişiklik göstermekle birlikte, 1982 yılında 580.491 adet olmuştur. Türkiye’nin gelecekteki ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yapılan planlama çalışmalarına bir göz atılacak olursa, hızlı nüfus artışının kalkınma hızını önemli ölçüde etkilemekte olduğu görülür. Bu nedenle, gelecek nüfusun ihtiyaçlarının karşılanmasındaki gerçekleştirme oranın, gelişmiş toplumlardakine ulaşabilmesi için nüfus artış hızının azaltılması zorunluluğu vardır. Türkiye’nin su ihtiyacı bir örnek olarak incelendiğinde, 1985 yılında 40,53 milyar m3 olan ihtiyacın 2000 yılında 73,97 milyar m3’e ulaşacağı tahmin edilmiştir. Türkiye’nin yağış rejimi mevsimlere ve bölgelere göre büyük farklılıklar göstermektedir. Türkiye’ de uzun yılar ortalama yağış miktarı 646 mm olup, yılda ortalama 501 milyar m3 suya karşılık gelmektedir. Bu suyun 274 milyar m3’ü toprak ve su yüzeyleri ile bitkilerden olan buharlaşmalar yoluyla atmosfere geri dönmekte, 69 milyar m3’lük kısmı sızmalarla yeraltı suyunu beslemekte, 158 milyar m3’lük kısmı ise akışa geçerek çeşitli büyüklükteki akarsular aracılığıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalmaktadır. Yeraltı suyunu besleyen 69 milyar m3’lük suyun 28 milyar m3’ü pınarlar aracıyla yerüstü suyuna tekrar katılmaktadır. Ayrıca, komşu ülkelerden ülkemize gelen yılda ortalama 7 milyar m3 su bulunmaktadır. Böylece ülkemizin brüt yerüstü suyu potansiyeli 193 milyar m3 olmaktadır. Sızmalarla yeraltı suyunu besleyen 41 milyar m3 su dikkate alındığında, ülkemizin toplam yenilenebilir su potansiyeli brüt 234 milyar m3 olarak hesaplanmış bulunmaktadır. Genel anlamda, ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1.642 m3/yıl olarak belirlenmiştir. Dünya ortalamasının 7.600 m3/yıl yıl olduğu dikkate alınırsa, ülkemizdeki su miktarı daha iyi değerlendirilebilecektir. Ülkemizde başta Devlet Su İşleri (DSİ) olmak üzere su kaynaklarının geliştirilmesinden sorumlu olan kamu kurum ve kuruluşlarının 2003 yılı sonu itibariyle geliştirdikleri projeler ile su tüketiminin 6,2 milyar m3’ü yer altı suyu olmak üzere toplam 40,1 milyar m3’e ulaşmış 90 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri bulunmaktadır. Bu suyun 29,6 milyar m3 ’ü sulamada, 6,2 milyar m3’ü içme ve kullanmada, 4,3 milyar m3’ü ise endüstride kullanılmaktadır. Türkiye’de 2004 yılı başına kadar sulamaya açılan araziler toplam 4,85 milyon hektar olup, teknik ve ekonomik olarak sulanabilir arazilerin toplamının %57’sine ulaşılmıştır. Bu arazilerin 2,7 milyon ha’lık bölümünün sulaması DSİ tarafından gerçekleştirilmiş bulunmaktadır. 110 milyar m3 suyun tamamının kullanılabilmesi için var olan ve geliştirilecek projeler olarak 730 adet baraj (toplam hacmi 247 milyar m3) ile 2.000’den fazla göletin (toplam hacmi 1 milyar m3) yapılmış olması gerekmektedir. Bu barajlardan 211 adedi (211 adet barajın 200 adedi DSİ tarafından inşa edilmiştir) işletmede, 93 adedi inşa halinde, 426 adedi ise geliştirilecek projeler arasında yer almaktadır. DSİ tarafından planlanan gölet projelerinin 378 adedi işletmede ve 129 adedi inşa halinde ve yatırım programında yer almakta ve 183 adedi ise geliştirilecek projelerdir. DSİ Genel Müdürlüğü tarafından 50 yıllık süre içerisinde 536 adet baraj, 42 adet gölet olmak üzere toplam 578 adet depolama tesisi inşa edilmiştir. Türkiye’deki su kaynaklarının yaklaşık üçte birinden yararlanılması gerçekleştirilmiş bulunmaktadır. Ülkemizin VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı hedefleri ve kaynak potansiyeli çerçevesinde değerlendirildiğinde su kaynaklarının % 100 ’nün gerçekleştirileceği yıl 2030 olarak hedeflenmiş bulunmaktadır. Bu hedefe ulaşıldığı takdirde tarımda üretim 5 kat artacak, 2,5 milyon kişiye istihdam imkânı yaratılacaktır. Ülkemiz akarsularının hidroelektrik potansiyelinin geliştirilmesi amacı ile 670 adet hidroelektrik santralı projesi planlanmış olup, bunların toplam kurulu gücü 36.839 MW, hidroelektrik enerji potansiyeli de 127,8 milyar kWh olarak hesaplanmıştır. 2003 yılı itibariyle işletmeye açılan 133 adet hidroelektrik santralı projesinin toplam kurulu gücü 12.554 MW, enerji üretimi ise ortalama 45,1 milyar kWh’tir. Bu ise toplam hidroelektrik potansiyelinin ancak % 35’inin geliştirildiğini göstermektedir. Halen inşaatı devam etmekte olan 32 adet hidroelektrik santralı projesinin toplam kurulu gücü 3.099 MW, enerji üretimi ise 10.129 GWh’tir. DSİ tarafından nehir havzaları bazında ilave ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 91 hidroelektrik potansiyelin ortaya konulması amacıyla planlama çalışmaları sürdürülmektedir. Bu çalışmalar sonuçlandığında var olan potansiyelin önemli ölçüde artabileceği tahmin edilmektedir. DSİ, nüfusu 100.000’i aşan 17 kentin uzun dönemli içme-kullanma ve endüstri suyu ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik projeler inşa ederek yılda toplam 2,269 milyar m3 su sağlamıştır. Halen 20 adet kentin içmekullanma ve endüstri suyu projesinin inşaatı devam etmektedir. İnşaatları devam etmekte olan içme suyu projeleri (0,685 milyar m3/yıl) ile kesin projesi tamamlanan (0,479 milyar m3) ve planlama ya da kesin proje aşamasında tamamlanarak (1,854 milyar m3) hizmete alınacak projelerden elde edilecek su miktarı ile birlikte bu miktarın toplam 5,3 hm3 ulaşması planlanmaktadır. Ülkemizde teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir tatlı su potansiyeli olan 110 milyar m3 suyun başta DSİ olmak üzere diğer ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör tarafından geliştirilecek ilave projeler ile 2030 yılında tüketime sunulabileceği tahmin edilmektedir. Ancak bu hedefin gerçekleşmesi için tarım ve hizmetler sektörüne ayrılan parasal kaynağın her yıl artarak devam etmesi zorunludur. Sektörel bazda yapılan su tüketim tahminlerinde, ülkemizin teknik ve ekonomik olarak sulanabilir toprak kaynağı olan brüt 8,5 milyon hektar alanın tamamının 2030 yılında inşa edilerek sulamaya açılması ve sulama suyu tüketiminin 71,5 milyar m3’e ulaşması beklenmektedir. İçme, kullanma ve endüstri suyu tüketimi tahmininde ise ülkemizin bugün için yaklaşık olarak yılda % 2 civarında olan nüfus artış hızının azalarak devam edeceği göz önünde bulundurularak ülkemiz nüfusunun 2030 yılında 85 milyona ulaşması beklenmektedir. Ayrıca 2003 yılı başı itibariyle kişi başına 250 L/gün olan içme-kullanma suyu ihtiyacının ülkemizin sosyal refahının 2030 yılında bugünkü Avrupa ülkeleri seviyesine ulaşacağı tahmin edilerek kişi başına içme kullanma suyu ihtiyacının 400 L/gün’e ulaşacağı kabul edilmektedir. Ayrıca ülkemizde hızla gelişen turizm sektörü için de yaklaşık 5 milyar m3 su ihtiyacı 92 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri olacağı tahmin edilerek 2030 yılında içme kullanma suyu ihtiyacının yaklaşık 17 milyar m3 ’e ulaşacağı dikkate alınmaktadır. Ülkemizde gelişen diğer bir sektör olan sanayinin ise 2030 yılına kadar yılda ortalama % 6 oranında bir büyüme göstereceği kabul edilerek 2003 yılı başında 4,2 milyar m3 olan sanayi suyu tüketiminin 2030 yılında diğer ihtiyaçlar ile birlikte 21,5 milyar m3’e ulaşması beklenmektedir. Böylece Türkiye’de sektörel bazda 2030 yılında toplam 110 milyar m3 suyun tamamının kullanılabileceği tahmin edilmektedir. Beşinci Beş Yıllık (1985-1989) Kalkınma Planında, 1989 yılı itibariyle, Türkiye’de sektörler arası üretim gelişmesinde 1984 yılında % 15,8 olan tarımsal üretimin katkısının % 13,7’ye indirilmesi, bunun yanında sanayi üretiminin katkısının % 47,8’den % 50,0’a yükseltilmesi hedef alınmıştır. 1984 yılında % 36,4 olan hizmet sektörünün katkısı 1989 yılında % 36,3 dolayında kalacağı öngörülmüştür. 1983 yılında kişi başına düşen tarımsal tüketimin 1989 yılı için planlanan tüketimle karşılaştırılması yapıldığında önemli bir gelişmenin hedef alınamadığı görülmektedir. Örnek olarak, yıllık et tüketimi 1983 yılı için 21,8 kg/yıl iken gelişme döneminde bunun 24,5 kg/yıl’a yükseltilmesi hedef alınmıştır. Bu hedefe göre, bir kişinin günlük et tüketimi 59,7 g’dan yalnızca 67 g’a yükseltilmektedir. Yine aynı plan döneminde, önemli mallardaki üretim hedefleri de tetkik edilecek olursa, özellikle sanayide önemli miktarda artışların dikkate alındığı görülür. Örnek olarak, 1983 yılında gerçekleşen 27.321 GWh elektrik enerjisi üretiminin 1989 yılında 50.700 GWh’a yükseltilmesi hedef alınmıştır. Diğer enerji üretim kaynakları içerisinde linyit üretiminin artırılmasına önem verildiği de görülmektedir. Tarımsal ürünlerin üretimindeki artışın tüketimden çok ihraç amacıyla planlanmış olduğu anlaşılmaktadır. Belirtilmesi gereken diğer önemli bir husus da, petrol dış alımlarının önemidir. Örneğin, 1984 yılında 15,2 milyon ton olması beklenen ham petrol ithalatının 1989 yılında 22,4 milyon tona ulaşacağı tahmin edilmişti. 93 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri İşgücü ile ilgili veri değerlendirildiğinde, işsizlik oranının 1994 yılında % 8,1, 1995’de % 6,9, 2000 yılında % 6,6, 2003 yılında % 10,5 olarak gerçekleştiği görülmektedir. 2004 yılında, genel olarak işsizlik oranı % 9,3 olmasına karşın, tarım dışı işsizlik oranı % 13,6’ya yükselmiştir. Türkiye’de, 2000 yılı verilerine göre, kişi başına düşen reel (cari) safi yurt içi hâsıla (GSYİH) 6.950 dolardır. Bu değerin, aynı yılda, ABD’de 36.188, Japonya’da 25.643, İngiltere’de 23.965, İspanya’da 19.412 ve Yunanistan’da 16.057 dolar olduğu dikkate alınırsa ülkemizdeki değerin ne kadar az olduğu görülür. Ülkemizde, dış ticaret bakımından önemli sorunlar yaşanmaktadır. İthalatla ihracat arasında önemli bir açık bulunmaktadır. Çizelge 19’da görüldüğü gibi, dış ticaret açığı 1995 yılında 14.072 milyon dolarken, 2000 yılında 26.728 milyon dolara yükselmiştir. 2003 yılında da açık 2.087 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Çizelge 19. Türkiye’nin 1995, 2000 ve 2003 yılları dış ticaret durumu Yıllar İhracat, milyon dolar İthalat, milyon dolar İhracatın İthalatı Karşılama Oranı, Dış Ticaret Açığı, milyon dolar Kaynak: DİE, 2004. 1995 2000 2003 21.637 27.775 47.253 35.709 54.503 69.340 % 60,6 % 51,0 % 68,1 14.072 26.728 22.087 Türkiye’de son yıllarda sanayi üretiminde gelişmeler izlenmektedir. 1997 yılı sanayi üretim indeksi 100 olarak kabul edilirse, 2003 yılında toplam sanayi üretimi 109,1 ve imalat sanayi 108,3 olarak gerçekleşmiştir. Büyük bir turizm potansiyeline sahip olan ülkemizde, 1993-2000 yılları arasında ülkemize gelen yabancıların sayısı yıllara göre artış gösterme 94 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri eğiliminde iken 1999 yılında bir önceki yıla oranla 2 milyon azalma görülmüştür. Bu yıl içerisinde 17 Ağustos’ta meydana gelen Büyük Marmara depremi turist gelişi üzerinde caydırıcı olan faktörlerin başında gelmektedir. Ayrıca Türkiye’nin olumsuz olarak tanıtılmasında büyük bir çaba gösteren bölücü gruplar turist azalmasında etkili olmuştur. Yıllara göre turist olarak Türkiye’ye gelen yabancıların sayısı; 1993 yılında 6.525.202, 1994’de 6.695.705, 1995’de 7.747.389, 1996’da 8.536.778, 1997’de 9.712.510, 1998’de 9.431.280, 1999’da 7.487.365 ve 2000 yılında 10.428.153’dür. Turist olarak gelen yabancıların yıl içerisindeki dağılımı ağırlıklı olarak Mayıs-Ekim aylarını kapsamaktadır. Örnek olarak, 2000 yılında gelen turistlerin % 72’si bu altı aylık dönem içerisindedir. Diğer altı aylık dönemde gelenler % 28 oranındadır. Son yıllarda ülkemizdeki ekonomik ve sosyal çalkantıların azalması sonucu gelen turist sayısında önemli artışlar beklenmektedir. Bunun bir örneği 2005 yılı Mayıs ayında görülmüştür. Geçen yılın aynı ayına oranla gelen yabancı turist sayısında % 27,8’lik, vatandaşlarımızda da % 17,5’lik bir artış meydana gelmiştir. Turizm faaliyetlerinin belirli ayların dışında, on iki aya yayılması, hem tesislerin kullanımı ve hem de bu sektörde çalışmakta olan işgücünün verimliliğini artıracaktır. Bu nedenle turizmde çeşitliliğin ve kalitenin artırılmasına gerek vardır. Ayrıca, turizm faaliyetlerinin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve hem de olumsuz çevre koşullarının turizm potansiyeli üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek için gerekli önlemler alınmak zorundadır. Turizm işletmecilerinin ve çalışanlarının ekoturizm konusunda bilgilendirilmesinde büyük yarar vardır. Ayrıca, küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşlarında olduğu gibi, turizm işletmelerinde de toplam kalite ve çevre yönetim sistemleri ile birlikte entegre yönetim sistemlerinin yerleştirilmesine ve geliştirilmesine önem verilmelidir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 95 5. ÇEVRE SORUNLARI Hızlı nüfus artışı ve aşırı kentleşmenin neden olduğu sorunlara geçmeden önce, gereğinden fazla veya az nüfus derken, bunların bir anlama kavuşturulabilmesi gerekir. Nüfusun fazlalığı veya azlığı, doğal kaynak varlığı ve çevre faktörlerinin etkisi altında bulunmaktadır. Örnek olarak, Güney Amerika kıtasının genellikle az nüfuslu olduğu bilinir. Bunun ileri sürülmesinde dikkate alınan ölçü, birim alana düşen insan sayısının, nüfus yoğunluğunun az oluşudur. Yoğunluğun azlığında da dikkate alınan ölçü, Asya ve Avrupa kıtalarındaki nüfus yoğunluğunun fazlalığıdır. İlk bakışta uygun bir karşılaştırma yöntemi olarak görülürse de, tek başına nüfus yoğunluğundan gidilerek sonuca ulaşmak, yani nüfusun azlığı veya fazlalığı hakkında karar vermek doğru değildir. Nüfus yoğunluğu ile birlikte kaynak varlığının ve bu kaynakların kullanılması ile meydana gelecek doğal çevre etkilenmesinin de dikkate alınması zorunludur. Örnek olarak, Büyük Sahra, tropikal Tahiti adasına 96 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri oranla çok az bir nüfus yoğunluğuna sahiptir. Buna rağmen burada yaşamak durumunda bulunan nüfusun fazla olduğu söylenebilir. Çünkü adanın kaynakları, orada fazla insanın yaşamasına imkân verecek bir potansiyele sahiptir. Bunun yanında, aynı büyüklükteki bir çölde bu kadar insanın yaşaması mümkün değildir. Ancak, var olan kaynakların artırılması ile nüfus artışına müsaade edilebilir. Örnek olarak, çöl altından petrol ve su temini bu imkânı sağlayabilir. Petrol üretiminden elde edilen gelirin gıda ve diğer ihtiyaç maddelerinin temininde kullanılması ile çöl üzerindeki nüfusun yoğunluğu artırılabilir. Diğer taraftan çöl altından temin edilecek su kaynağı ile tarımsal sulama yapılarak yaşayan insanların gıda ihtiyaçları da aynı bölgeden temin edilebilir. O halde nüfus yoğunluğu, kaynak varlığına ve kaynak kullanımına bağlı olarak anlam değişikliğine uğramaktadır. Çöllerdeki vahaların durumu böyledir. Diğer kıtalarla karşılaştırılacak olursa, hızlı sanayileşme durumu nedeniyle tarıma verilen önem, Avrupa kıtasında gittikçe azalmıştır. Tarım alanlarının sınırlı oluşu, birim alandaki insan sayısı bu önemin azalmasında etkileri görülen diğer faktörlerdir. Bu nedenle de, Avrupa ülkelerinin büyük bir bölümünde, üretilen tarımsal ürünler kendi ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. Süt ürünleri, yumurta ve et gibi hayvansal gıda maddelerinde büyük bir ihracat potansiyeline sahip olan Danimarka bile, çiftlik hayvanlarının beslenmesinde gerekli olan tahıl ve yağlı küspe ithal etmek zorunda kalmaktadır. Gıda maddesi ihtiyaçlarının temini ölçü olarak alındığında, Avrupa kıtasındaki nüfusun çok fazla olduğu söylenebilir. Ayrıca, önceki yıllarda, yoğun sanayi bölgeleri nedeniyle başta su ve hava olmak üzere önemli ölçüde çevre kirliğine sahip bulunmaktaydı ve asit yağışlarının oluşumu ve etkisinin gün geçtikçe artış göstermiş olması bunun en açık örneğidir. Aslında, kaynaklar ve kaynak kullanımına dayanılarak, dünya için optimal bir nüfus belirlenmesi çok güçtür. Toprak kaynağının genişliği yanında, bu kaynakların iklim bölgelerine göre değişimi, verim kapasiteleri, gelecekteki verim artırma olanakları göz önünde bulundurulması gereken önemli hususlardır. Ayrıca, nüfus artışı ile her yıl dünya nüfusuna eklenen insanların nasıl barındırılacağı ve sağlık sorunlarının nasıl giderileceği cevaplandırılması gereken sorular arasındadır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 97 Dünya üzerindeki ülkeler ayrı ayrı ele alındığında, eğer bir ülkenin yenilenemeyen ham madde kaynakları hızlı bir şekilde tüketiliyorsa ve gelecekte kaynak kıtlığı sorunu ortaya çıkacaksa, bu ülkedeki nüfus fazladır. Başka bir ifade ile optimal nüfus planlaması yapılırken, insan sayısı ile birlikte çevrenin taşıma kapasitesi ve kaynakların gelecekte de kullanılabilme potansiyelinin dikkate alınması gerekir. Bu görüşten gidilerek, dünyadaki bir kısım ülkelerin taşıma kapasitelerinin üzerinde nüfusa sahip olduğu ve bu nüfus fazlalığı nedeniyle bugün sahip oldukları sorunların gelecekte artan bir hızla büyüyeceği söylenebilir. Bu sonucun yaygınlaştırılarak tüm dünya ülkelerine mal edilmesi doğru olmaz. Örnek olarak, Avustralya’da yaşayan nüfus bugün sahip olduğundan daha fazla olsaydı, bu ülke daha geniş ve güzel yollara sahip olabilir ve medeniyet kıtanın derinliklerine doğru daha kolay yayılabilirdi. Böylece, bu kıtadaki maden ve enerji kaynakları daha iyi bir şekilde insanlığın hizmetine sunulabilirdi. Ancak, dünyanın bu yöresinde daha fazla bir nüfusun rahatça yaşayabileceği gerçeğine rağmen, Avustralya halkı geleceğini garantiye alabilmek amacıyla, sınır felsefesi, çevre bozulması ve tarımsal etkilenme gibi nedenlerle ülkelerindeki nüfusun göçler nedeniyle artmasına karşı çıkmaktadır. Genel olarak, gerek bir ülke sınırları içerisinde ve gerekse dünya ölçeğinde, hızlı nüfus artışlarının meydana getirdiği sorunlar; sosyoekonomik sorunlar ve çevre sorunları olarak iki grup altında incelenebilir. Sosyo-ekonomik sorunların başında işgücü kullanımı veya istihdam sorunu gelmektedir. Bir ülkenin 15-64 yaş grubundaki nüfusu o ülkenin işgücünü verir. İstihdam olanakları yeterli ise bu nüfus iktisaden faal duruma gelir. Ancak, yeterli olmayan istihdam imkânları bu nüfusun bir bölümünü iktisaden faal halde tutamaz ve işsizlik sorunu meydana gelir. Hızlı nüfus artışları nedeniyle, her yıl işgücüne eklenen yeni nüfus nedeniyle işsizlik sorunu büyür. Hızlı nüfus artışı nedeniyle görülen diğer bir sosyo-ekonomik sorun gelir dağılımının bozulmasıdır. Genellikle, bir sosyal sorun olarak düşük gelir dilimindeki ailelerde çocuk sayısı daha fazladır. Diğer bir ifade ile düşük 98 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri gelir dilimindeki nüfus daha hızlı bir artış göstermektedir. Bu artış nedeniyle fert başına düşen gelir miktarı gün geçtikçe azalmaktadır. Pasta büyütülemediği gibi daha çok dilimlere ayrılmakta ve dilimler gittikçe küçülmektedir. Üçüncü sosyo-ekonomik sorun, yatırım olanaklarının sınırlanmasıdır. Gelişmekte olan ülkelerde gelirin büyük bir bölümü hizmet sektörüne aktarıldığından, kalkınmada gerekli olan yatırımlara yeteri kadar ödenek ayrılamamaktadır. Bu nedenle de kalkınma hızı düşük olmaktadır. Bu grup içerisinde ele alınması gereken sorunlardan biri de, diğerlerinin etkisi ile ortaya çıkan sosyal bunalımlardır. Aile içerisinde fert başına düşen gelirin azalması yanında, yeterince eğitim imkânı bulunamaması, sağlık sorunlarının çözümlenememesi, barınma ve gıda maddesi teminindeki güçlükler ferdin sosyal bunalımlara girmesine yol açmaktadır. Bunun bir sonucu olarak da toplumda sosyal bunalımlar ortaya çıkmaktadır. Belirtilen bu sorunlar, nüfusu daha iyi yaşama imkânına sahip olunan yerleşim ve endüstri merkezlerine doğru itmektedir. Bugün gelişmekte olan ülkelerde görülen, kırsal kesimden büyük kentlere doğru göç olayı bunun bir sonucudur. Genel olarak kentleşme olayı iki şekilde ortaya çıkar. Birincisi, kentlerde oluşan ve gelişen sanayinin kırsal alanlardaki nüfus fazlasını çekmesi, ikincisi ise nüfus fazlasının sosyoekonomik sorunlar nedeniyle kırsal alanlardan kentlere doğru itilmesidir. Kentlerdeki sanayileşmenin çekimi ile görülen kentleşme olayı sağlıklı bir olaydır. Nitekim Batı Avrupa kentlerinin oluşumu bu şekilde gerçekleşmiştir. Önce belirli merkezlerde istihdam imkânları belirmiş, daha sonra kırsal kesimdeki işgücü bu merkezlerde toplanmıştır. İkinci durumdaki kentleşme sosyal ve ekonomik yönden uygun görülmeyen kentleşme olayıdır. Kentlerdeki aşırı nüfus birikimi, artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kaynak kullanımında çevre faktörlerinin dikkate alınmayışı veya ihmal edilişi, bugün çevre sorunları adı altında toplamakta ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 99 olduğumuz; su, toprak ve hava kirliliği, katı artıkların zararlı etkileri, tarımsal arazilerin amaç dışı kullanımı, yeşil alanların daralması, enerji yetersizliği, kanalizasyon sorunu, konut, ulaştırma ve trafik sorunu, gürültü gibi sorunların belirmesine ve artmasına neden olmuştur. Çevre sorunları dünya genelinde ele alınacak olursa; dünya nüfusunun hızlı artışı ile ortaya çıkan sorunları ve bu sorunların önümüzdeki yıllarda ulaşacağı boyutları önceden belirlemek, gelecek için alınacak önlemlerin tayininde büyük yarar sağlayacaktır. İçerisinde bulunduğumuz dönemde, gelecek yüzyılda karşımıza çıkacak güçlükleri şimdiden ortaya koymak geleceğin planlanmasında birinci aşamayı oluşturacaktır. 2050 yılındaki dünya nüfusunun ulaşacağı nokta bilinmekte olduğundan, bu nüfus artışına bağlı olarak ihtiyaçlarda önemli miktarda artacaktır. Tarım alanları, ormanlar, denizler, tatlı su ve enerji kaynakları, atmosfer, okyanuslar, zengin bitki ve hayvan türleri bu artan nüfus nedeniyle ciddi bir şekilde etkilenecektir. Çevre etkilenmesi bu hızla devem ettiği sürece, 2050 yılında bizleri daha iyi bir ortamın karşılayacağını söylemek mümkün değildir. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) için Uluslararası Tabiatı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından, 1980 yılında hazırlanan “Dünyayı Koruma Stratejisi” isimli raporda; insan yaşamı ve beslenmesi için gerekli olan kaynakların artan bir hızla azalmakta ve yok edilmekte olduğu, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde, yerkürenin taşıma kapasitesinin insan aleyhine olacak şekilde sorumsuzca azaltıldığı, önemli ve çok ciddi bir uyarı şeklinde ifade edilmiştir. Bu raporda, o tarihlerdeki öngörüler şöyle ifade edilmiştir: Dünya nüfusunun yıllık artış oranı günümüzde % 1,8 civarındadır ve alınacak önlemlerle bu hız 2000 yılına kadar ancak % 1,7 civarına indirilebilecektir. Bu orandaki azalmaya rağmen, günümüzde, yıllık 80 milyonluk artış, 2000 yılında 100 milyona ulaşacaktır. Bu nüfus artışının % 90’lık bölümü ekonomik yönden kalkınmış ülkelerde değil, fakir ve gelişmekte olan ülkelerde olacaktır. Bugün dünya nüfusunun % 72’sini oluşturan bu ülkelerin dünya nüfusundaki payı, 2000 yılında % 79’a yükselecektir. Nüfustaki bu gelişmeler, gelişmekte olan ülkelerdeki gelişme hızını düşürecek, fakir ülkelerde ise kişi başına düşen yıllık 100 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri gelir miktarını daha da azaltacaktır. Yapılan tahminlere göre, 2000 yılında, nüfusu yoğun olan Güney Asya ülkelerinde fert başına yıllık gelir miktarı 200 doların altına düşerken, az gelişmiş ülkelerde bu değer 1.6001.800 dolar arasında kalacaktır. Raporda, Dünya gıda üretiminin, 1970 yılındaki üretime oranla, 2000 yılında % 90 artırılmasının hedef alınacağı ifade edilmiştir. Bu artışa rağmen, fert başına düşen artışın % 15’in üzerine çıkamayacağı, artışın büyük bir bölümün günümüzde daha iyi beslenmekte olan ülkelerde gerçekleşeceği ileri sürülmüştür. Güney Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da bulunan ülkelerde fert başına düşen gıda miktarındaki azalma diğer ülkelerdekinden daha fazla olacaktır. Gıda maddesi yetersizliği yanında, bu maddelerin fiyatlarında önemli artışlar beklenmektedir. Gıda maddelerinin fert başına düşen miktarındaki azalma, tarım alanlarının daha önceden tümü ile üretime açılmış olmasından ve üretime açılabilecek başka tarım alanı bulunamamasından kaynaklanacaktır. Diğer taraftan, tarımsal üretimin önemli girdilerinden olan gübre, pestisid, sulama, makine ve yakıt fiyatlarındaki artışlar da gıda maddesi fiyatlarının hızlı artışında etkili olacaktır. Petrol fiyatlarının çok hızlı bir şekilde artmasına rağmen, 2000 yılındaki tüketiminin artışının devam edeceği ifade edilmiştir. Bu tüketimin büyük bir bölümünün gelişmiş ülkelerde görüleceği, fakir ve gelişmekte olan ülkelerde enerji sorununun daha büyük boyutlara ulaşacağı ileri sürülmüştür. Kişi başına düşen temel kaynak miktarında da önemli azalmaların olacağı tahmin edilmektedir. Örnek olarak, orman varlığının her yıl artan bir hızla zorlanması orman alanlarının daralmasına neden olacaktır. Deniz balıkçılığındaki üretimin 1970 yılındaki üretim miktarının üzerine çıkamayacağı ifade edilirken, bunun nedeni olarak denizlerin sürekli olarak kirletilmesi gösterilmektedir. İnsanın temel ihtiyaçlarından olan gıda, barınak ve yakıt temininin günümüzde bile bazı ülkelerde çevreyi etkisinde bulundurduğu görülmektedir. Az gelişmiş ülkelerde orman varlığının 2000 yılına kadar % 40 oranında azalacağı ileri sürülmüş ve ormanlık alanların azalması, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 101 aşırı toprak erozyonuna, göl, baraj rezervuarı ve nehirlerde siltasyona, kurak mevsimlerde su yetersizliğine, yeryüzünün su tutma ve depolama kapasitesinin azalmasına ve bunun bir sonucu olarak da yağışlardan sonra su baskınlarına neden olacağı ifade edilmiştir. Çölleşme olayı bugün önemli bir sorun görünümündedir. Gelecek içinde artarak devam edeceğinden endişe duyulmaktadır. Otlakların ve çayırlık alanların kısa süre içerisinde yok edilmesi ve kurutulması, kuraklık olayının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Tarımsal alanlar bu tehlike çemberinin içerisine girmiş bulunmaktadır. Aşırı toprak kayıplarının yanında, tarımsal alanların yerleşim alanları ve endüstriyel üretim için kullanılması uygun değildir. Bunların yanında, tarımsal uygulamalardaki hatalı davranışlar; organik maddenin azalması, uygun olmayan sulama yöntemlerinin seçimi, mevcut alanların gün geçtikçe verimini kaybetmesine neden olmaktadır. Diğer bir grup sorun da atmosferde meydana gelecek değişikliklerle kendisini göstermektedir. Fosil kökenli yakıtların kullanılması ile atmosfere her yıl aşırı miktarda karbon dioksit gazı yayılmakta, bunun sonucu olarak iklimlerde belirgin değişmelerin meydana gelmesi beklenmektedir. Bir kısım araştırmacı tarafından yapılan tahminlere göre, genellikle atmosferde ısınmalara neden olacak bu olay nedeniyle, çölleşme olayı hızlanacak, sulama suyu ihtiyacı artacak, tarımsal üretimde belirgin bir azalma meydana gelecek, doğal bitki ve hayvan türlerinde önemli miktarda etkilenme görülecektir. Diğer bir sorun, atmosferde, stratosfer tabakası içerisinde bulunan ve güneşten gelen ultraviyole (mor ötesi) radyasyonun yer yüzündeki tahrip edici etkisini önleyen ozon katmanındaki ozon derişiminin, kullanılmakta olan kloroflorokarbonlar ve diğer bir takım kimyasal maddelerin etkisiyle azalmasıdır. Yine fosil kaynaklı yakıtların kullanılması ile atmosfere salınan SO2 ve NOx gazlarının etkisiyle oluşan asit yağışların önümüzdeki yıllarda önemli uluslararası sorunlar yaratacağı tahmin edilmektedir. Göl, toprak, orman ve kültür bitkileri üzerinde zararlı etkileri bulunan asit yağışlar 102 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri nedeniyle önemli ekonomik kayıpların meydana gelmesi beklenmektedir. Diğer taraftan, radyoaktif maddeler ve diğer zararlı kimyasal maddeler gün geçtikçe daha fazla miktarda çevreye yayılmakta, insan sağlığını ve doğal çevreyi tahrip etmektedir. Kirletici maddelerin giderilmesindeki teknik yetersizlikler, bu maddelerin zaman zaman denize boşaltılmasını gerektirmekte ve bu yüzden de denizler hızlı bir şekilde kirlenme tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmaktadır. İnsan faaliyetleri sonucu etkilenen çevrenin barındırdığı canlı türlerinin azalması günümüzde hızlanmaya başlamıştır. Yapılan tahminlere göre, bu türlerde, 1980 yılından 2000 yılına kadar % 20 oranında azalma gerçekleşmiştir. Raporun kaleme alındığı 1980 yılından 2000 yılına kadar, raporda ileri sürülen tehditlerin büyük bir bölümünün günümüzde gerçekleşmiş olmadığını söylemek mümkün değildir. Gerçekleşen sorunların bir bölümü ulusal sınırların dışına taşmakta, bazıları dünyanın bir kısım bölgelerini, ancak büyük bir bölümü tüm dünya ülkelerini ve dolayısıyla tüm dünya insanlarını ilgilendirmektedir. Bu nedenle, sorunlara çözüm araştırılmasındaki çabaların uluslararası boyutlarda ele alınması zorunluluğu vardır. Bunun bir gereği olarak, 1972 yılında, Stockholm’de Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından duyulan endişe üzerine sorun, dünya ölçeğinde dile getirilmiş ve “Dünya Çevre Günü” bir tehlike sinyali olarak ortaya konulmuştur. Bu ilk Uluslararası Çevre Konferansı’nda alınan bir kararla her yıl Haziran ayının beşinci gününü Dünya Çevre Günü olarak değerlendirilmesi önerilmiştir. Dünya genelindeki çevre sorunları konusunda, uluslararası Tabiatı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği tarafından düzenlenen ve dünyanın birçok ülkesinden yüzlerce bilim adamının katıldığı üç yıl süren çalışmaların sonunda hazırlanan rapor üç hedef üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu hedeflerden birincisi, doğal olayların ve yaşam temin eden sistemlerin kesintisiz olarak devam ettirilmesidir. Bu hedefin alt bölümleri; toprak kaynaklarının korunması, üretkenliğinin artırılması, besin maddelerinin oluşumunda sürekliliğin temini, kirletilmiş suların temizlenmesi ve kirlenmenin kesinlikle durdurulmasıdır. Acil olarak, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 103 yaşamın sürekliliğinde mutlak etkili olan tarım, orman, kıyı ve tatlı su ekosistemlerinin öncelikle korunması zorunluluğu belirtilmiştir. İkinci hedef, biyolojik çeşitlilik ve değişimde doğal olan sürekliliğin korunmasıdır. Bu değişim süreci içerisinde, günün çevre şartlarına uyabilecek türlerin gelişebileceği mümkün görülmektedir. Bu olaya süreklilik kazandırılması yeni gıda kaynaklarının temininde yararlı olabilecektir. Üçüncü hedef, insan ihtiyaçları için gerekli olan tür ve ekosistemlerin korunmasıdır. Özellikle, balık ve diğer yabani hayvanların koruma altına alınması, otlama ve beslenme alanlarının korunmasıdır. Belirtilen bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde uluslararası işbirliğinin oluşturulması mutlak gerekli görülmektedir. Dünya genelinde görülen çevre sorunlarının bir bölümünü örnekleri ile birlikte açıklamak gerekmektedir. Bunların başında gelen sorun, hızlı nüfus artışına bağlı olarak meydana gelen kırsal yaşam ile kent yaşamı arasındaki dengenin bozulmuş olmasıdır. Bu olayın tüm açıklığı ile görüldüğü ülkelerin başında Meksika gelmektedir. Özellikle, Mexico City dünyanın en hızlı büyüyen şehirlerinden biridir. Mexico City’ye, 1970-1976 döneminde her gün yaklaşık olarak 500 kişinin diğer yerleşim alanlarından gelerek yerleştiği tespit edilmiştir. Bu artış ile şehrin nüfusunun 2000 yılında 30 milyona yükselmesi beklenmiştir. Bu hızlı nüfus artışı nedeniyle, konut, enerji ve su gereksinimlerinin yeterince karşılanamaması, kanalizasyon yetersizliği ve hava kirliliği gibi sorunlar yoğun bir şekilde görülmüştür. Kent nüfusu arttıkça, ısıtma amacıyla kullanılan yakıtların miktarı da hızlı bir şekilde artış göstermekte, uygun bir kaynak bulunamayışı halinde, uygun olmayan yakıtların kullanılması sonucu hava kirliliği sorunu kaçınılmaz bir çevre sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan, yine kent nüfusunun artmasına bağlı olarak trafik yoğunluğu da önemli ölçüde artış göstermektedir. Bunun sonucunda da motorlu kara taşıtlarının egzozları önemli ölçüde hava kirliliği meydana getirmektedir. Dünya genelinde görülen önemli bir çevre sorunu, özellikle endüstriyel üretime bağlı olarak atmosfere yayılan SOx ve NOx gazlarının neden 104 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri olduğu asit yağışlarıdır. Bu yağışların meydana getirdiği en ciddi olumsuz etkiler A.B.Devletleri, Kanada ve Avrupa’da görülmüştür. Sınır engeli bulunmayan bu yağışların etkisi ile Norveç’teki tatlı su göllerinde yaşayan balık türlerinin önemli bir ölçüde etkilenmiş olduğu bugün bilinen bir gerçektir. Çizim 10’da A.B.Devletleri’nde, 1970’li yıllarda yapılan araştırmalar sonucu elde edilen asit yağış haritası verilmiştir. Haritada açık olarak görüldüğü gibi asit yağışlar çok ciddi bir çevre sorunu olarak gündeme gelmiştir. Ayrıca, Foto 10’da asit yağışların iğne yapraklı ağaçlar üzerindeki etkisi görülmektedir. Asit yağışların doğrudan etkisi yanında dolaylı etkisi de vardır. Örnek olarak, toprakların pH değerini azaltarak, diğer bir ifade ile asitliliklerini artırarak, çoğu mineral maddenin topraktan yıkanmasına, yüzey ve yer altı sularına karışmasına neden olmaktadır. Ulusal sınırları aşarak, uluslararası bir yol izleyen akarsular ve birçok ülkenin kıyısını oluşturan denizler önemli çevre sorunlarının uluslararası boyutlara taşınmasını zorunlu hale getirmektedir. Örnek olarak, Ren ve Tuna nehrinin kirlenmesi, Akdeniz ve Karadeniz de görülen kirlenmeler uluslararası düzeyde üzerinde durulan önemli sorunlar arasındadır. Bu denizlerdeki kirlenmeler, karasal kaynaklı olduğu gibi, denizdeki taşımacılıktan ve petrol kuyularından kaynaklanabilmektedir. Petrol taşıması esnasında meydana gelen tanker kazaları sonucu denize yayılan petrol ve petrol ürünlerinin neden olduğu deniz kirlenmesi ayrı bir önem taşımaktadır. Örnek olarak, 1967 yılında meydana gelen Torrey Canyon, 1974 yılında Metula, 1975 yılında Jakob Maersk, 1978 yılında Amocco Cadiz, 1979 yılında Independenta isimli tanker kazaları sonucu önemli ölçüde deniz kirlenmesi meydana gelmiş, bu kirlenme tonlarca balık ve binlerce kuşun ölümüne neden olmuştur. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 105 Çizim 10. ABD’de 1970’li yıllarda asit yağışlarının ülke genelindeki dağılımı Foto 10. Asit yağışların iğne yapraklı ağaçlar üzerindeki olumsuz etkisi 106 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Bu gibi kazaların sonucunda, doğal türlerin kaybı yanında, turistik sahiller kıyı kirlenmesi nedeniyle özelliğini kaybetmektedir. Petrol yayılımının neden olduğu doğrudan etki olarak, ekolojik ve ekonomik değerlerin kaybı yanında, temizlik giderleri de önemli yer tutmaktadır. Petrolün denize boşalması sonucunda, sudan daha hafif olası nedeniyle, su yüzeyinde kalarak güneş ışınlarının derinliklere sızmasını engellemek suretiyle fotosentezi azaltmakta, organizmalara bulaşarak planktonların, balık ve su kuşları gibi denizde yaşayan veya denize bağımlı canlıların beslenmesini ve hareketliliğini azaltmakta, petrolün veya denize boşalmış olan organik maddenin bir kısım bakteriler tarafından ayrıştırılması ile sudaki çözünmüş oksijen aşırı miktarda tüketilmekte, bunun sonucu olarak suda yaşayan canlıların ihtiyaç duyduğu oksijen miktarı azalmakta, ayrıca boşaltılan atıklarda var olan zararlı maddelerle birlikte, bakteriler tarafından ayrıştırma sonucu açığa çıkan zararlı kimyasal maddeler su canlılarına ölümcül zarar vermektedir. Diğer taraftan, su kalitesinin bozulması nedeniyle, su üzerindeki ulaşım ve su sporları sınırlanmakta, turizm önemli ölçüde etkilenmektedir. Dalga hareketleri ile kıyılara ulaşan petrol kumsalların ve kumsallardaki barınak ve beslenme alanlarının kirlenmesine de neden olmaktadır. Petrol ve denize boşaltılan diğer atıkların denizden veya kıyılardan temizlenmesi, özel gereçler ve teknikler gerektirmekte, oldukça pahalıya mal olmaktadır. Daha da önemlisi, çoğu kez kirlemiş yaşam ortamları ve kirlenmenin istenmeyen sonuçları nedeniyle, geri getirilemeyecek etkiler gerçekleşmektedir. Bu nedenle, tanker kazalarından kaynaklanan deniz kirlenmeleri başta olmak üzere, kirleticilerin denize yayılma riskini giderici önlemlerin alınması zorunludur (Foto 11 ve Foto 12). Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından 1995 yılında gündeme getirilen “GEO, Global Environment Outlook” projesinin önemli iki bileşeni vardır. Bunlardan birincisi, bölgesel ve küresel boyutta bilim adamları ile politikacıların ortak görüşleri doğrultusunda geleceğe yönelik gelişmeleri belirlemek, ikincisi ise bu uzlaşmalardan çıkan sonuçları, basılı doküman ve elektronik ortamda dünya kamuoyuna iletmektir. “Küresel Çevre Bakışı” ilk kez 1997 yılında yayımlanmıştır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 107 Foto 11. Fransa’da 16 Mart 1978 tarihinde meydana gelen kazada 235.000 ton dolayında petrol, Brittany sahili açıklarında denize yayılmıştır Foto 12. The Cibro Savannah adlı tanker, 6 Mart 1990 tarihinde, New Jersey’de infilak etmiş, binlerce ton yanmamış hidrokarbon atmosfere yayılmıştır 108 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Bu projenin temel amacı, ortak gezegenimiz olan yerkürenin mevcut durumunu ortaya koymak, gelecekte ortaya çıkabilecek sorunları belirlemek, sorunların oluşmaması ve var olan sorunların çözümü için uluslararası boyutta uzlaşma sağlamaktır. Bu ilk raporda, üzerinde önemle durulan sorunlardan biri, yerkürede azotla ilgili değişimlerdir. Gezegenimiz üzerindeki bazı bölgeler aşırı miktarda azotlu bileşiklerin tehdidi altındadır. Azotun bitkiler tarafından fazlaca ihtiyaç duyulan ve tüketilen bir besin maddesi olması nedeniyle, tehdit altındaki bölgelerde aşırı bitki gelişmesine neden olması bir risk olarak görülmüştür. Özellikle, yüzeysel su kaynaklarına ulaşan azotlu bileşikler, su ortamındaki ekolojik dengeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu raporda, azotlu madde salımının 1997 yılından 2000 yılına kadar önemli bir miktarda artış göstereceği konusunda uyarıda bulunulmuştur. Raporda üzerinde durulan önemli hususlardan biri orman yangınları olmuştur. Etkilediği alan ve sıklığı giderek artan orman yangınları, ekonomik ve ekolojik çok önemli kayıplar meydana getirirken, ayrıca yangınlardan korunmak ve yangınları söndürmek amacıyla giderek artan parasal kaynak kullanımına dikkat çekilmiştir. Doğal afetlerdeki çok belirgin artışlar gündeme getirilmiş, örnek olarak, doğal afetlerle meydana gelen kayıpların 1986-1995 yılları arasında, 1960’lı yıllardakine oranla sekiz kat arttığı ileri sürülmüştür. Dünya genelindeki kayıtlara göre, 1998 yılı en sıcak yıl olmuştur. İklim değişmeleri ile ilgili sorunlar, örneğin El Niño kasırgasının oluşumu iki katına çıkmıştır. Küresel karbon dioksit (CO2) salımı son on yılda % 1,3 oranında artış göstermiştir. Diğer bir ifade ile bir yılda atmosfere salınan CO2 miktarı artışı 300 milyon tona ulaşmıştır. Ekonomik ve ekolojik önem taşıyan bitkisel ve hayvansal türlerin yok olma riski ile karşı karşıya gelmesi küresel tehdidi artırmıştır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 109 Dünyanın birçok bölgesinde savaşlar ve sıcak çatışmalar giderek artmaktadır. Bu savaş ve çatışmalar doğal ekosistemler üzerinde çok önemli tahribat yapmaktadır. Bazı istatistiklere göre; ►Küresel CO2 salımı, 1950 yılındakine oranla 1996 yılında 4 kat artarak 23.900 tona ulaşmıştır. ►Montreal Protokolü gereği gibi uygulanmadığı takdirde stratosferik ozonu azaltıcı kimyasal madde salımı 2050 yılına kadar 5 kat artacaktır. ►1996 yılında, dünya üzerindeki 4.630 memeli hayvan türünün % 25’i, 9.675 kuş türünün % 11’inin varlığı tehlikeye girmiştir. ►İnsanların mevcut tüketim davranışı değişmeden sürdürüldüğü takdirde, 2025 yılında dünyadaki her 3 kişinin 2’si su yetersizliği sorunu ile karşı karşıya kalacaktır. ►Her yıl gezegenimizde 3,3-5 milyon kişi pestisid zehirlenmesine maruz kalmaktadır. Zararlı kimyasal maddeler doğumdaki bozukluklardan kansere kadar çeşitli sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Çevre mevzuatları ve çevre ile ilgili kuruluşların sayısında son yıllarda önemli gelişmeler olmuştur. Ancak denetim politikalarının uygulanması yeterli görülmemektedir. Çevre planlama ve çevresel etki değerlendirmeleri yeterince uygulanmamaktadır. STK (Sivil Toplum Kuruluşları) yeterince gelişmediği için ve her aşamada ekonomik girdilere gereksinim duyulduğundan denetim süreci yeterince çalıştırılamamaktadır. Gelişmelerin doğru yolda olduğu, ancak yavaş ilerlediği GEO raporlarında önemle belirtilmektedir. UNEP tarafından GEO 2000 raporu yayımlandığında dünyanın nüfusu 6 milyara ulaşmıştır. Toplam nüfusa bir yılda 80 milyon insan daha eklenmiştir. Bu nüfus artışının büyük bir bölümü kentsel alanlarda gerçekleşmiştir. Son 50 yılda, kentlerdeki ve yakın çevresindeki nüfus 750 milyondan 2,5 milyara ulaşmıştır. Bunun en önemli nedeni, kırsal alandan kente göç olmuştur. 2025 yılında dünya kentleri 5 milyar insanın 110 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri evi olacaktır. Bu gelişmenin % 90’ı gelişmekte olan uluslarda görülecektir. Mega kentlerin oluşması ile daha çok çevre sorunları gündeme gelecektir. Çok açıktır ki, kentsel ortamlarda yaşayanlar genel olarak kırsal alanlardaki insanlardan daha fazla tüketmektedir. Örnek olarak Londra’da, gıda ve orman ürünleri tüketimi ve salınan karbon dioksitin kullanılması için gerekli olan alan, kentin kapladığı alanın 125 katıdır. Gelişmekte olan ülkelerde kent nüfusunun artışı en önemli sorundur. Bu durum, konut yetersizliği, ulaşım ve değişik boyutlu çevre sorunlarını beraberinde getirmektedir. Kırsal kesimlerde yaşamakta olan insanlar daha iyi yaşam koşulları için kentlere göç etmektedir. Afrika’da Nairobi, Dar As Salaami Lagos ve Kinshasa gibi kentler 1950 ve 1980 yılları arasında yediye katlanmıştır. Hepsi birlikte, Afrika, Asya ve Latin Amerika’da 600 milyon insan yetersiz ortamlarda yaşamını sürdürmektedir. Bu demografik gelişmenin sonucu afettir. GEO 2000’e göre, su, kanalizasyon, atıksu yönetimi ve çöp giderimi yetersizliği giderek artmaktadır. Kentliler çok miktarda katı atık ve atıksu üretmekte ve bunun yönetimi iyi bir şekilde yapılamamaktadır. Örnek olarak Lusaka’da, günde 1400 ton katı atık oluşmaktadır. Maalesef bunun % 90’ı toplanamamaktadır. Çünkü yerel yönetimler eleman, para ve ekipman bakımından yeterli değildir. Kanalizasyon sorunu su ile bulaşan hastalıkların yayılmasına neden olmaktadır. Afrika’da her yıl 1,5 milyon insan sıtma hastalığından ölmektedir. Kentlerdeki yeterli ve sağlıklı su sıkıntısı giderek artmakta ve büyük maliyetlere yol açmaktadır. Hava kirliliği, özellikle motorlu taşıtlarda ve endüstride fosil kökenli yakıtları kullanması sonucu görülmektedir. Çin’de kömür yakımı sonucu oluşan parçacıklar nedeniyle yılda 50.000 yeni doğan ölmekte, her yıl 400.000 yeni kronik bronşit vakası meydana gelmektedir. Kimyasal maddelerin gelişi güzel salımı da yaygın ve önemli bir sorundur. Güneydoğu Asya’da, çoğu endüstriyel atık, zararlı kimyasal ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 111 maddeler, herhangi bir işleme tabi tutulmadan atılmaktadır. Olumlu bir gelişme olarak, çoğu ülkede sorunların çözümü yolunda hukuki düzenlemelerin yapılmakta olduğu görülmektedir. GEO 2000’de, “matematik” dersi gibi “çevre eğitimi”nin de önemli dersler arasına alınması ve okul programlarına konulması önerilmektedir. Ayrıca, halkın bilinçlenmesi amacıyla, mühendisler, ekonomistler ve medya mensupları da çevre konusunda bilgilendirilmelidir. Özellikle yerel yönetimlerde görevli, ilgili elemanlara çevre yönetimi konusunda eğitim verilmelidir. 1800 yılında dünya nüfusunun çok büyük bir bölümü, yaklaşık olarak % 97’si kırsal alanlarda yaşamaktaydı. Kentte yaşayanların genel nüfus içerisindeki payı % 3’ü geçmiyordu. Bu tarihlerde Londra’nın nüfusu bir milyonun altında, Pekin’in nüfusu da 800 milyon dolayında idi. Dünya genelinde bir değerlendirme yapıldığında, bu yıllarda Avrupa’da daha büyük oranda bir kentleşme yaşanıyordu. Buna karşın, Avrupa’da bile kentlerde yaşayanların genel nüfus içerisindeki payı % 10’un üzerine değildi. İngiltere ve Hollanda’da kentte yaşayan insanlar % 20 dolayındaydı. 1800 yılından sonra, özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’da insan yaşam biçiminde belirgin hale gelen önemli değişiklikler, insanları kentlere doğru çekmeye başladı. Kentsel yaşam ortamlarındaki yaşam kalitesinin gelişmesi öncelikle İngiltere’de görülmeye başlandı. 1851 yılında, İngiltere dünyanın en fazla kentleşmiş ülkesi olmasına karşın, nüfusun hala % 60’ından fazlası kırsal alanlarda yaşamaktaydı. Bu tarihlerde kentleşme oranı Belçika’da % 20, Fransa ve ABD’de % 10 olarak verilmektedir. Dünya genelinde kentleşme oranları, 1800 yılında % 2,5, 1900 yılında % 10 ve 1985 yılında % 41 olarak bilinmektedir. Kentlerde yaşayan insan sayısı; 1800 yılında 20 milyon, 1900 yılında 160 milyon ve 1985 yılında 2.250 milyon kadardır. Nüfusu 1 milyonu aşan kentlerin sayısı, 1980’de 9, 1920’de 27 ve 1980 yılında 230’dur. Japonya’da, 1920 yılında nüfusun % 80’den fazlası kırsal alanlarda yaşamaktaydı. Ancak, 1955 yılında halkın çoğunluğu kentlerde yaşamaya başlamıştır. 1884 yılında nüfusu 50.000’in üzerinde 19 kent varken, 1972 yılında bu özellikteki kentlerin sayısı 614’e çıkmıştır. Daha önceki adı Edo olan Tokyo kentinin nüfusu 3 112 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri milyona yükselmiştir. Bugün Tokyo’da görülen en önemli kentsel sorunlar, ulaşım ve konut yetersizliğidir. WHO tarafından uzun vadeli bir proje kapsamında, hızla gelişen kentlerin daha sağlıklı olarak toplumsal hizmet vermesini sağlamak amacıyla “Sağlıklı Kentler Projesi” geliştirilmiştir. Kentlerde yaşayanların fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı kalabilmeleri ve çevre koşullarının iyileştirilmesi gündeme getirilmiştir. 1986 yılında WHO/EURO projesi kapsamında 11 Avrupa kenti seçilerek proje kapsamına alınmıştır. Beş yıl içerisinde bu sayıyı 35 kente ulaşmıştır. 1987-1992 yılları arasında, projenin ilk aşamasında, sağlıklı kentler projesi kapsamındaki kentlerde uygulama amaçları ve hedefler belirlenmiştir. Projenin ikinci aşamasına 1993-1998 yıllarında geçilmiştir. Uygulamalarda, ulusal ve uluslararası bilgi birikimi, yerel ve gönüllü kuruluş katılımları değerlendirilmiş, sağlıklı kent olabilmek için belirlenen göstergeler için veri tabanı oluşturulmuştur. Projenin üçüncü dönemi 1998-2002 yılları içerinde gerçekleşmiştir. Avrupa’da 1100 şehir ve kasaba projede yer almıştır. Gündem 21 çerçevesinde ve “Herkes İçin Sağlık” yaklaşımı ile yürütülen çalışmalar kentsel yaşam ortamındaki çoğu faaliyetleri kapsamaktadır. Bu amaçla uluslararası ve ulusal bilgi ağaları oluşturulmuş bulunmaktadır. Türkiye’de Sağlıklı Kentler Projesi 1993 yılında başlatılmıştır. 1995 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi ve daha sonra Ankara-Çankaya İlçe Belediyesi Sağlıklı Şehirler Ağı çalışmalarına katılmak üzere WHO’ya başvurmuştur. Atina’da, 19-23 Haziran 1998 tarihleri arasında gerçekleştirilen konferansta sağlıklı kentler projesi geniş bir katılımla tartışılmıştır. Konferans sonunda yapılan açıklamada, yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının projelere katılımlarının önemi vurgulanmıştır. Sağlık Bakanlığı, Sağlıklı Kentler Projesi ile ilgili koordinasyonu, ülke düzeyinde Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, uluslararası düzeyde Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı aracılığıyla sürdürmektedir. Sağlıklı kentler projeleri kapsamında, sağlıklı okullar, sağlıklı evler, sağlıklı çalışma ortamları ve işyerleri, sağlıklı alışveriş yerleri, yeni halk ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 113 sağlığı (NPH) yaklaşımı, kent sağlık ağı, yerel yönetim veya belediye sağlık planı yer almaktadır. Bu çalışmaları yürütmek amacıyla çalışma grupları oluşturulmaktadır. Çalışma gruplarından bazıları; ulaşım, su, konut, istihdam olarak verilebilir. Örneğin; sağlıklı alışveriş merkezleri veya pazar yerleri için geliştirilen hedefler arasında, kimyasal ve mikrobiyolojik bulaşmanın önlenmesi, gıda güvenliği, HACCP (Hazard Analysis Critical Control Point) siteminin uygulanması, tüketicilerin bilgilendirilmesi, su ve atıksu yönetimi ve olanaklarının sağlanması, atık ve gürültü denetimi, kapalı ortam hava kalitesi, satış reyonlarının düzeni, satış elemanlarının davranışları ve güvenlik olarak sıralanabilir. Gerek hızlı nüfus artışı ve gerekse endüstriyel uygulamalar sonucu bozulan doğa-yaşam dengesinin eski durumuna getirilmesi çok güç ve hatta imkânsızdır. Bunun en açık örneği alınan tüm önlemlere ve arıtma tesislerine rağmen, endüstriyel alanlardan geçen akarsuların yeterince temiz olmamasıdır. Bu nedenle, çevrenin kirletilmesinden veya doğal dokunun bozulmasından sonra alınan önlemler yeterince etkili olamadığı gibi, önemli ekonomik kayıplara da neden olmaktadır. En doğru ve akılcı yol daha çevre sorunları meydana gelmeden, sorunların ortaya çıkmasını engelleyecek önlemlerin alınmasıdır. Görüldüğü gibi, çevre sorunlarının ortaya çıkmasının en genel nedeni, yerkürenin kaynaklarının kendisini yenileme ve atıkları giderme kapasitesinin, taşıma kapasitesinin üzerinde zorlanmasıdır. Aşağıda verilen fotoğrafta görüldüğü gibi, kanepenin bir oturma düzeni ve taşıma kapasitesi vardır. Bu kanepeye bir çocuğun daha oturtulması olanaklı görülmemektedir (Foto 13). Dünya genelinde verilen bu çevre sorunlarının yanında, Türkiye’nin durumuna bir göz atacak olursak, bu genel durumdan ayrı düşünülemeyeceği görülür. Bunun nedeni, dünya genelinde çevre 114 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri sorunlarına neden olan faktörlerin büyük bir bölümünün ülkemizde de etkili oluşudur. Foto 13. Bu kanepede olduğu gibi, yerkürenin insan ihtiyaçlarını karşılayacak kaynak ve varlıkları sınırsız değildir Günümüzde uluslararası düzeyde gündemde bulunan çevre sorunlarının çok büyük bir bölümü ülkemizde de yaşanmaktadır. Değişik kaynaklı hava kirliliği, su kirliliği ve atıksu sorunları, katı atıkların yönetimindeki yetersizlik, gürültü, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı, toprak kirliliği, ormansızlaşma, çölleşme, biyolojik çeşitliliğin azalması önemli çevre sorunları arasındadır. Türkiye’nin değişik amaçlar için hazırlanmış haritaları ve uydu fotoğrafları incelendiğinde çevre kirliliği ve doğa tahribatı bakımından ne kadar riskli bir durumda olduğu çok açık olarak görülebilir (Foto 14). Afrika, Asya ve Avrupa gibi çok eski yerleşim ve medeniyetlerin yer aldığı üç kıta arasında ticari, sosyal ve kültürel anlamda bir köprü oluşturması, üç tarafının denizlere çevrili ve uzun bir kıyı şeridine sahip olması, her türlü taşımacılığa da hizmet veren ve tamamen sınırları içerisinde bulunan boğazlar, çok engebeli arazi varlığı, bölgelere göre farklı iklimsel özellikler, düzensiz akan akarsular, gelişmekte olan bir ülke oluşu, gelir dağılımındaki dengesizlik, çok sayıda ülkeye komşu olması, yakın komşularındaki petrol kaynaklarının çoğu gelişmiş ülkenin iştahını kabartması, çevresindeki sıcak savaşlar olumsuz çevre faktörleri arasındadır. Bu olumsuz faktörlerin denetimi de oldukça zordur. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 115 Foto 14. Türkiye’nin genel fiziki görünümü Türkiye Çevre Vakfı tarafından belirli aralıklarla yayınlanmakta olan “Türkiye’nin Çevre Sorunları” adlı kitap dizi, ülkemizdeki çevre sorunlarının önemli bir bölümünü gözler önüne sermektedir. Ülkemizde daha çok yakıt tüketiminden kaynaklanan hava kirliliğini en yoğun olarak hissedildiği yerler; 1970-1980’li yıllarda, Ankara, Erzurum, Kayseri, İstanbul, Gaziantep, Eskişehir olarak sıralanmaktaydı. Belirtilen bu kentlerimiz yanında, hava kirliliğinden etkilenen yerler gün geçtikçe artmıştır. Yerleşim yerlerinde görülen hava kirliliğinin nedenleri; hızlı nüfus artış nedeniyle ısıtma ihtiyacı için gerekli olan yakıt miktarının artışı, yakıtların iyi kalitede olmayışı, uygun yakma yöntemlerine uyulmayışı olarak sıralanabilir. Diğer taraftan, yörenin topoğrafik özellikleri, iklimi ve şehirleşme biçimi kirletici maddelerin yoğunlaşmasında etkili olmaktadır. Bunun yanında, bazı kentlerimizdeki trafik yoğunluğu ve kent içerisinde endüstriyel kuruluşların varlığı da kirleticilerin artmasına neden olmaktadır. Yerleşim alanlarından kaynaklanan hava kirliliği sorunu yanında, endüstriyel kuruluşların neden olduğu hava kirliliği de gün geçtikçe artmıştır. Türkiye’de endüstriyel hava kirliliğinin en eski örneği Etibank’a ait olan Murgul Bakır Fabrikası olmuştur. Yatağan Termik Santrali halen çevresel etkisini sürdürmektedir. Diğer taraftan, kurulduğu 116 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri tarihlerde kent dışında olan, ancak kentlerin büyümesi ile kent sınırları içerisinde kalan çimento fabrikaları önemli kirletici nokta kaynaklardır. Elazığ ve Trabzon’daki çimento fabrikaları bunun en açık örnekleridir. En belirgin olarak, endüstriyel alanlardan kaynaklanan kirletici maddelerin etkisinde bulunan yöreler; İstanbul-İzmit arası, Adapazarı, Samsun, Adana-Tarsus yöresi, Kırıkkale, Karabük, Ereğli ve İskenderun olarak sıralanabilir. Isıtma dönemlerinde yakıt kullanımına bağlı olarak meydana gelen hava kirliliğinin en tipik örneği Erzurum’da görülmüştür. 1978 yılına kadar ısıtma amacıyla kok kömürü kullanılan bu kentimizde, kok kömürü yerine asfaltit kullanılması sonucu hem duman ve hem de SO2 ve NOx gazlarındaki hızlı artış nedeniyle hava kirliliği önemli boyutlara ulaşmıştır. Atatürk Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma Merkezi tarafından 1979 yılında başlatılan hava kirliliği araştırma çalışmaları uzun yıllar boyunca devam ettirilmiştir. Bu araştırmaların sonuçlarına göre, hava kirliliğinin en yoğun olduğu aylar, sıcaklık ortalamaları daha düşük olduğu için daha fazla yakıt tüketilen Aralık, Ocak ve Şubat ayları olarak belirlenmiştir. Erzurum’da yapılan hava kirliliği ölçümlerinde, asidik özellikli bir gaz olan kükürt dioksitin kent havası içerisindeki miktarının Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) tarafından verilen sınır değerlerinin çok üzerinde olduğu görülmüştür. Bu araştırmalar (1979-1984 yılları arasında) sürdürülürken, elde edilen sonuçlardan yararlanılarak, kentteki yakıt tüketimi içerisinde asfaltitlerin miktarı tedrici olarak azaltılmış ve böylece kükürt dioksit miktarında % 40 oranında bir azalma sağlanmıştır. Bunun yanında, soba ve kalorifer kazanlarında yakma yöntemleri geliştirilerek ve ayrıca büyük binaların kalorifer dairelerinde kalorifer kazanların arkasında duman borularına veya bacalara uygun ölçülerde kurum tutucular takılarak atmosfere salınmakta olan parçacık ve is miktarı (% 50) önemli ölçüde azaltılmıştır. Alınan bu önlemlerin geçici ve acil önlemler olduğu, ancak gelecek zaman içerisinde kentin jeotermal enerji kaynaklarından yararlanılarak ısıtılması ve yeni yerleşim bölgelerinde geniş kapsamlı merkezi ısıtma sistemlerinin kurulması önerilmiştir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 117 DİE Çevre İstatistikleri’nden alınan, 23 Şubat 2005 tarihli sonuçlara göre, Türkiye’de hava kirliliği durumu şöyle özetlenmektedir: 2004 yılında yıllık kükürt dioksit (SO2) ortalamalarının en yüksek bulunduğu il merkezleri kirlilik sırasına göre; Kütahya, Erzurum, Çanakkale (Merkez), Çorum ve Bingöl'dür. Aynı dönemde parçacık madde (duman) ortalamalarının en yüksek bulunduğu il merkezleri ise kirlilik sırasına göre; Kütahya, Balıkesir, Çorum, Kayseri ve Gaziantep’dir. 2004 yılı kükürt dioksit (SO2) ortalamalarında bir önceki yıla göre en çok artış görülen il ve ilçe merkezleri; % 51 ile Çanakkale (Merkez), % 29 ile Bilecik (Merkez), % 25 ile Uşak, % 20 ile Kayseri ve % 16 ile Kastamonu ve Kocaeli (Gölcük)’dür. Aynı dönemde en çok azalış görülen il ve ilçe merkezleri ise; % 70 ile Samsun (Merkez), % 49 ile Balıkesir, % 47 ile Edirne, % 38 ile Yozgat ve % 32 ile Niğde (Bor)'dur. 2004 yılı parçacık madde (duman) ortalamalarında bir önceki yıla göre en çok artış görülen il ve ilçe merkezleri; % 65 ile Samsun (Merkez), % 60 ile Bursa (İnegöl), % 47 ile Kastamonu, % 44 ile Uşak ve % 24 ile Niğde (Merkez)’dir. Aynı dönemde en çok azalış görülen il ve ilçe merkezleri ise % 36 ile Bolu, % 31 ile Yozgat, % 28 ile İzmir (Merkez), % 21 ile Edirne ve % 20 ile Manisa’dır. 2003-2004 kış sezonunda kükürt dioksit (SO2) ortalamalarının en yüksek bulunduğu il merkezleri kirlilik sırasına göre; Kütahya, Çanakkale (Merkez), Erzurum, Tekirdağ ve Çorum’dur. Aynı dönemde parçacık madde (duman) ortalamalarının en yüksek bulunduğu il merkezleri ise kirlilik sırasına göre; Çorum, Kütahya, Isparta, Balıkesir ve Zonguldak’dır. 2003-2004 kış sezonunda kükürt dioksit (SO2) ve parçacık madde (duman) yoğunluklarının en yüksek olduğu il ve ilçe merkezleri Çizelge 20‘ de sıralanmıştır. 118 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizelge 20. 2004 yılı ortalaması olarak kükürt dioksit ve parçacık madde (duman) ortalamalarının en yüksek olduğu il ve ilçe merkezleri Kükürt dioksit (SO2) Kütahya Erzurum Çanakkale (Merkez) Çorum Bingöl Bursa (Merkez) Tekirdağ Elazığ Kayseri Gaziantep Parçacık Madde (Duman) µg/m3 (mikrogram/metreküp) 146 Kütahya 132 Balıkesir 107 Çorum 101 Kayseri 98 Gaziantep 95 Bursa (Orhangazi) 95 Kastamonu 84 Aksaray 84 Antalya 82 Bingöl 95 84 81 77 63 58 56 54 52 52 2003-2004 kış sezonu kükürt dioksit (SO2) ortalamalarında bir önceki yılın aynı dönemine göre en çok artış görülen il ve ilçe merkezleri; % 101 ile Çanakkale (Merkez), % 99 ile Çorum, % 57 ile Bursa (Merkez), % 34 ile Bolu ve % 27 ile Konya’dır. Aynı dönemde en çok azalış görülen il ve ilçe merkezleri ise; % 75 ile Samsun (Merkez), % 55 ile Elazığ, % 49 ile Edirne, % 48 ile Balıkesir, % 43 ile Niğde (Merkez) ve Yozgat’dır. 2003-2004 kış sezonu parçacık madde (duman) ortalamalarında bir önceki yılın aynı dönemine göre en çok artış görülen il ve ilçe merkezleri; % 94 ile Çorum, % 34 ile Bursa (İnegöl), % 32 ile Uşak, % 31 ile Bolu ve % 30 ile Samsun (Merkez)’dir. Aynı dönemde en çok azalış görülen il ve ilçe merkezleri ise % 50 ile Hatay (İskenderun), % 48 ile Erzurum, % 47 ile Elazığ, %33 ile Kırıkkale ve % 30 ile İzmir (Ödemiş)’dir. Devlet İstatistik Enstitüsü, 1994 yılından itibaren Çevre İstatistikleri kapsamında belediye teşkilatı kurulmuş olan tüm belediyelerdeki içme ve 119 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri kullanma suyu hizmeti ve içmesuyu arıtma tesislerinin mevcut durumu ile ilgili veri derlemektedir. Çizelge 21. 2003-2004 kış döneminde kükürt dioksit (SO2) ve parçacık madde (duman) miktarlarının en fazla olduğu il ve ilçe merkezleri Kükürt dioksit (SO2) Parçacık Madde (Duman) µg/m3 (mikrogram/metreküp) Kütahya 223 Çorum Çanakkale (Merkez) 195 Kütahya Erzurum 184 Isparta Tekirdağ 184 Balıkesir Çorum 183 Zonguldak Ağrı 137 Bursa (Orhangazi) Kırşehir 134 Kayseri Bingöl 134 Rize Manisa 130 Konya Isparta 115 Burdur 163 151 134 120 108 105 100 99 87 86 2002 yılı itibariyle belediye teşkilatı kurulmamış belediyelere anket uygulanmamıştır. 2002 yılı Belediye İçme ve Kullanma Suyu İstatistikleri Anketi sonuçlarına göre 3215 belediyeden 3140 belediyede içme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verildiği tespit edilmiştir. İçme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verilen belediyeler tarafından, 2002 yılı itibariyle 5 milyar metreküp su şebeke ile dağıtılmak üzere çekilmiştir. Çekilen suyun % 39,3'ü barajlardan,% 29'u kuyulardan, % 26,3'ü kaynaklardan, % 2,6'sı akarsulardan, % 1,8'i göllerden ve % 1'i göletlerden çekilmektedir. 2002 yılında içme ve kullanma suyu şebekesi ile dağıtılmak üzere temin edilen toplam 5 milyar metreküp suyun 1,71 milyar metreküpü içmesuyu arıtma tesislerinde arıtılmıştır. Arıtılan içme ve kullanma suyunun % 2,5'ine fiziksel, % 97,5'ine ise konvansiyonel arıtma uygulanmıştır. 120 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizim 11. 2002-2003 ve 2003-2004 kış dönemlerinde kükürt dioksit (SO2) miktarının en yoğun olduğu il ve ilçe merkezleri Çizim 12 . 2002-2003 ve 2003-2004 kış dönemlerinde parçacık (duman) miktarının en yoğun olduğu il ve ilçe merkezleri ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 121 İçme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verilen nüfusun toplam nüfusa oranı % 75,07’dir. İçmesuyu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun toplam nüfusa oranı % 26,93’dür. Çizelge 22. Türkiye’de 2002 yılına göre belediyeler tarafından yürütülen içme ve kullanma suyu hizmetleri Toplam nüfus Toplam belediye sayısı Anket uygulanan belediye sayısı Belediye nüfusu İçme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verilen belediye sayısı İçme ve kullanma suyu şebekesi olmayan belediye sayısı İçme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verilen belediye nüfusu İçme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verilen nüfusun toplam nüfusa oranı, % İçme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verilen nüfusun belediye nüfusuna oranı, % Temin edilen içme ve kullanma suyu miktarı, 103 m3/yıl Kaynak Göl Akarsu Baraj Kuyu Gölet İçmesuyu arıtma tesisi sayısı Fiziksel Konvansiyonel Gelişmiş İçmesuyu arıtma tesisi toplam kapasitesi, 103 m3/yıl Fiziksel Konvansiyonel Gelişmiş İçmesuyu arıtma tesisi ile hizmet verilen belediye sayısı İçmesuyu arıtma tesisi ile hizmet verilen belediye nüfusu İçmesuyu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun toplam nüfusa oranı, % İçmesuyu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun belediye nüfusuna oranı, % 67.803.927 3.227 3.215 53.421.379 3.140 75 50.899.198 75,07 95,28 5.003.219 1.316.858 88.146 128.331 1.965.355 1.452.448 52.081 123 63 59 1 3.525.507 149.328 3.375.674 505 252 18.260.869 26,93 34,18 Devlet İstatistik Enstitüsü çevre istatistikleri kapsamında organize sanayi bölgelerinin çevreye etkisini tespit etmek amacı ile altyapısı tamamlanmış organize sanayi bölgelerine yıllık zaman dilimleri ile anket 122 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri uygulamaktadır. Organize sanayi bölgesi (OSB) atık istatistikleri anketi, 2000-2002 yılları arasında, altyapısı tamamlanmış yaklaşık 70 organize sanayi bölgesine uygulanmış, organize sanayi bölgeleri idaresi tarafından kaynaklarına göre temin edilen su miktarı, alıcı ortamlarına göre deşarj edilen atıksu miktarı, atıksu arıtma tesislerinin tipi ve arıtılan atıksu miktarı, atıksu deşarj izin durumu ve arıtma çamuru miktarı ile ilgili veriler derlenmiştir. Organize sanayi bölgelerinde faaliyet gösteren işyerlerinin sektörel dağılımına bakıldığında, dokuma, giyim eşyası ve deri sanayi işyerleri birinci sırayı alırken, bu sektörü sırası ile metal eşya sanayi, kimya sanayi ve gıda içki ve tütün sanayi işyerlerinin takip ettiği dikkati çekmektedir). Organize sanayi bölgelerinde faaliyet gösteren işyerlerinin il bazında dağılımı incelendiğinde, organize sanayi bölgelerinin İstanbul, İzmir, Kayseri, Gaziantep'te yoğunlaştığı görülmektedir . 2000-2002 yılları arasında organize sanayi bölgesi idaresi tarafından işyerlerine dağıtılmak üzere temin edilen su miktarında, anket uygulanan organize sanayi bölgesi sayısına paralel olarak % 44,5 'lik bir artış olduğu görülmektedir. Kaynaklarına göre temin edilen suyun yaklaşık % 39'u kuyudan, % 24'ü akarsudan, %19'u kaynak suyundan, % 14'ü şehir şebekesinden ve % 4'ü diğer kaynaklardan çekilmiştir. Bu tabloda verilen su miktarı sadece organize sanayi bölgesi idaresi tarafından temin edilen su miktarını göstermektedir Organize sanayi bölgelerinde alıcı ortamlarına ve arıtılma durumuna göre deşarj edilen su miktarı incelendiğinde ise organize sanayi bölgeleri tarafından toplam deşarj edilen su miktarının temin edilen su miktarından fazla olduğu görülmektedir. Bunun nedeni, organize sanayi bölgelerinin bünyelerinde bulunan tesislerin bir çoğunun kendi imkânları ile su temin etmesinden kaynaklanmaktadır. Organize sanayi bölgelerinden deşarj edilen atıksu miktarı 2000 yılında 75,315 milyon metreküp iken 2002 yılında bu miktar % 42,8'lik bir artışla 107,577 milyon metreküpe çıkmıştır. Deşarj edilen atıksuyun arıtılma oranı ise % 64'den % 66'ya yükselmiştir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 123 2002 yılında alıcı ortamlarına ve arıtılma durumuna göre atıksu miktarı incelendiğinde, denize deşarj edilen atıksuyun % 98,1'i, akarsuya deşarj edilen atık suyun % 71,31'i, şehir kanalizasyonuna deşarj edilen atıksuyun ise sadece % 6,7'si arıtılarak deşarj edildiği tespit edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre organize sanayi bölgelerinde atıksu yoğunluklu olarak biyolojik arıtma ile arıtılmaktadır. Organize sanayi bölgelerinden kaynaklanan atıksular (evsel+endüstriyel) ortak arıtma tesisinde arıtılmaktadır. 2000 yılında anket kapsamında yer alan organize sanayi bölgelerinin % 21'i, 2001 yılında ise % 24'ü ve 2002 yılında ise % 27,59'unun arıtma tesisi kullandığı belirlenmiştir. 2002 yılında anket kapsamında değerlendirilen 58 organize sanayi bölgesinin % 15,5'inin atıksu deşarj izninin olduğu, bu oranın 2000 ve 2001 yılları için sırasıyla % 17 ve % 15 olduğu tespit edilmiştir. Atıksu arıtma tesisi kullanan organize sanayi bölgelerinden 2002 yılında 133 525 ton atıksu arıtma tesisi çamuru yaratılmıştır. Bu miktarın % 58,43'ü düzenli depolanırken, % 23,90'ı belediye çöplüğüne, % 16,81'i araziye atılarak bertaraf edilmiştir. 2001 yılında 100.578 ton atıksu arıtma tesisi çamuru yaratılmıştır. Bu miktarın % 64,12'si düzenli depolanırken, % 22,30'u araziye, % 13,57'si belediye çöplüğüne atılarak bertaraf edilmiştir. 2000 yılında ise, 100.563 ton atıksu arıtma tesisi çamuru yaratılmıştır. Bu miktarın yaklaşık % 40,51'i belediye çöplüğüne, % 33,65'i araziye atılırken % 25,24'ü düzenli depolanmıştır. Türkiye’de görülen su kirliliğini denizlerden başlayarak özetlemek gerekirse; İzmir ve İzmit Körfezleri, Gemlik Körfezi, Haliç kirliliği en belirgin örneklerdir. Bunun dışında, Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz’de kirlenmeler kıyılardan başlayarak yayılmıştır. Bu kirlenmelerin daha çok karasal kirlenme ile bağlantılı olduğu görülmektedir. Bunun yanında, Çanakkale ve İstanbul boğazlarından geçmekte olan gemi ve tankerlerin çok önemli deniz kirliliği riski taşımakta olduğu zaman zaman yaşanan kazaların sonucunda çok belirgin olarak görülmektedir. 124 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Özellikle kıyılardan başlayan ve açıklara doğru azalarak devam eden kirlenmenin en önemli nedenleri, yerleşim yeri ve endüstriyel atıksuların, birçok yerde, herhangi bir arıtıma tabii tutulmaksızın doğrudan doğruya denize boşaltılmasıdır. Ayrıca, birçok büyük ve küçük boydaki yerleşim yeri katı atıkları da denize dökülmektedir. Deniz kirliliği ile ilgili bir diğer önemli husus da, zaman zaman ulusal sularımıza giren zararlı atık yüklü gemilerin atıklarını sularımıza bırakması veya ulusal sularımızda batarak deniz kirlenmesine neden olmasıdır. Bunu en yeni örneği, 6 Eylül 2004 tarihinde, İskenderun Körfezi’nde batan, İspanya kaynaklı termik santral uçucu külü yüklü MV Ulla gemisinin meydana getirdiği, potansiyel Cr +6 kirliliğidir (Foto 15). Foto 15. İskenderun Körfezi’nde, 6 Eylül 2004 tarihinde batan, İspanya kaynaklı termik santral uçucu külü yüklü, MV Ulla gemisi ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 125 Ülkemizdeki tüm göl ve akarsularımız kirlenme riski ile karşı karşıya bulunmasına karşın, bugüne kadar en fazla gündeme gelenler arasında, Sakarya nehri, Porsuk çayı, Nilüfer çayı, Simav çayı, Ankara çayı, Çubuk çayı, Seydi suyu, Karasu çayı, Sapanca gölü, Tuz gölü, Keban Barajı gölü sıralanabilir. Bu su kaynaklarının yerleşim yeri ve endüstriyel atıkları yanında, noktasal olmayan kaynaklar olarak belirtilen, tarımsal artıklar ve tarım arazilerinden gelen drenaj suyu nedeniyle kirlendiği görülmektedir. Ülkemizdeki tarım alanlarının gün geçtikçe, hızlı bir şekilde yerleşim yeri ve endüstri alanı haline getirildiği için gittikçe daraltılmaktadır. Buna benzer olarak, yeteri kadar korunamayan ve yenilenemeyen ormanlarımız da gün geçtikçe azalmakta ve yok olmaktadır. Toprak erozyonu ve toprak kirliliği ülkemizde görülen çevre sorunlarının içerisinde önemli bir yere sahiptir. Toprak erozyonu sonucunda, her yıl milyonlarca ton toprak verimli tarım alanlardan göl ve denizlere taşınmaktadır. Bunun sonucu olarak, toprak kaynakları gün geçtikçe verimliliklerini kaybederken, su kaynakları içerisine taşınan organik madde, bitki besin maddeleri ve pestisidler nedeniyle önemli seviyede su kirliliği sorunu meydana gelmektedir. Diğer önemli bir çevre sorunu endüstriyel, tarımsal ve yerleşim yeri kaynaklı katı atık sorunudur. Bu atıkların giderilmesinde uygun tekniklerin kullanılmaması önemli ölçüde çevre sorunları yaratmaktadır. Örnek olarak, zamanında toplanamayan yerleşim yeri katı atıkları zamanla kokuşarak çevre sağlığını tehdit etmektedir. Diğer taraftan, yerleşim yerlerinden toplanan çöpler, çoğu kez kent dışında kuru bir dere yatağına boşaltılmakta, ilkbahar ve sonbahar aylarındaki yağışların neden olduğu akışlar nedeniyle su kaynaklarına karışarak, önemli ölçüde su kirliliği meydana getirmektedir. Hâlbuki bu atık ve artık maddelerin yeniden kullanılması mümkün olabilmekte veya tarımsal alanlarda değerlendirilebilmektedir. Böylece atıklar çevreye zarar vermeden yararlı duruma getirilmiş olmaktadır. 126 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Devlet istatistik Enstitüsü tarafından açıklanan, 2002 yılı Belediye Katı Atık İstatistikleri anketi sonuçlarına göre, 3215 belediyeden 2984 belediyede katı atık hizmeti verildiği tespit edilmiştir. Katı atık hizmeti verilen belediyelerden, 2002 yılı yaz mevsiminde 12,70 milyon ton, kış mevsiminde 12,67 milyon ton ve yıllık 25,37 milyon ton katı atık toplandığı belirlenmiştir. Bu sonuçlara göre kişi başı günlük ortalama katı atık miktarı, yaz mevsimi için 1,32 kg/kişi-gün, kış mevsimi için 1,34 kg/kişi-gün, yıllık ortalama ise 1,34 kg/kişi-gün olarak bulunmuştur. 2002 yılında katı atık hizmeti verilen 2977 belediyeden toplanan 25,37 milyon ton katı atığın, % 45,9'u belediye çöplüğünde, %27,8'i düzenli depolama sahalarında, %15,5'i büyükşehir belediyesi çöplüğünde, % 2,9'u başka belediye çöplüğünde, % 2,0'ı gömülerek, % 1,5'i kompost tesislerinde, % 0,9'u açıkta yakılarak, % 0,8'i dereye dökülerek bertaraf edilmiştir. Tıbbi atıkları ayrı olarak toplayan belediye sayısı 471’dir. Hızlı nüfus artışına bağlı olarak meydana gelen ve yetersiz bir alt yapı sorunu olarak karşımıza çıkan, kanalizasyon sistemi yokluğu veya yersizliği birçok yerleşim yerinde kendini göstermektedir. Günümüzde küçük kentlerimizin çoğunda kanalizasyon sistemi bulunmadığı gibi, büyük kentlerimizdeki sistemler de yeterli değildir. Bu nedenle zaman zaman içme suyu şebekesi içerisine sızmalar nedeniyle önemli sağlık sorunları görülmektedir. Diğer taraftan, uygun özellikle kanalizasyon ve arıtma sistemlerine sahip olamayan kentlerimizin sıvı atıkları ya doğrudan doğruya bir akarsuya veya denize boşaltılmakta, ya da bu atık sular doğrudan doğruya tarım topraklarının sulanmasında kullanılmaktadır. Sıvı atıkların içerisinde bulunan değişik özellikteki kimyasal maddeler, organik madde ve hastalık yapıcı mikroorganizmalar alıcı ortamın özelliklerini önemli ölçüde olumsuz etkilemektedir. Özellikle son yıllarda dünya genelinde yerüstü ve yeraltı sularında artmakta olan nitrat kirliliği nedeniyle dikkatler atıksular üzerinde yoğunlaştırılmaktadır. Atıksu arıtımında uygun yöntem ve teknolojilerin seçimi, arıtımda oluşan çamurun uygun bir şekilde giderilmesi veya değerlendirilmesi gerekmektedir. 127 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizelge 23. Türkiye’de 2002 yılına göre belediyeler tarafından yürütülen katı atık hizmetleri Toplam nüfus Toplam belediye sayısı Anket uygulanan belediye sayısı Belediye nüfusu Katı atık hizmeti verilen belediye sayısı Katı atık toplama ve taşıma hizmeti veren belediye sayısı Katı atık hizmeti verilen belediye nüfusu Katı atık hizmeti verilen nüfusun toplam nüfusa oranı, % Katı atık hizmeti verilen nüfusun belediye nüfusuna oranı, % Özel sektör tarafından toplama veya taşıma hizmeti veren belediye sayısı Toplanan katı atık miktarı, 103 ton/yıl Kişi başı ortalama katı atık miktarı, kg/kişi.gün Yaz Katı atık miktarı, 103 ton/yaz Toplanan katı atık miktarı, 103 ton/gün Kişi başı ortalama katı atık miktarı, kg/kişi.gün Kış Katı atık miktarı, 103 ton/kış Toplanan katı atık miktarı, 103 ton/gün Kişi başı ortalama katı atık miktarı, kg/kişi.gün Katı atık bertaraf yöntemleri ve miktarı, 103 ton/yıl Büyükşehir belediyesi çöplüğü Belediye çöplüğü Başka belediye çöplüğü Düzenli depolama tesisi Kompost tesisi Açıkta yakma Dereye dökme Gömme Diğer Tıbbi atığını ayrı toplayan belediye sayısı Ayrı toplanan tıbbi atık miktarı, 103 ton/yıl Tıbbi atık bertaraf yöntemleri ve miktarı, 103 ton/yıl Büyükşehir belediyesi çöplüğü Belediye çöplüğü Başka belediye çöplüğü Düzenli depolama tesisi Yakma tesisi Gömme Yakarak Katı atık bertaraf tesisleri Katı atık bertaraf tesisleri ile hizmet edilen nüfusun toplam nüfusa oranı, % Devamı sonraki sayfadadır 67.803.927 3.227 3.215 53.421.379 2.984 2.977 51.763.134 76,34 96,90 153 25.373 1,34 12.701 68 1,32 12.672 69 1,34 3.929 11.637 744 7.047 383 221 197 500 716 471 64 7 29 1 15 9 2 1 23,54 128 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Düzenli depolama tesisi Sayısı Kapasitesi, 103 ton Kompost tesisi Sayısı Kapasitesi, 103 ton/yıl Yakma tesisi Sayısı Kapasitesi, 103 ton/yıl Katı Atık Yönetmeliğini yerine getirmeme sebeplerine göre belediye sayısı Yönetmeliği bilmeyen Maddi imkansızlıklar Tıbbi Atık Yönetmeliğini yerine getirmeme sebeplerine göre belediye sayısı Yönetmeliği bilmeme Maddi imkânsızlıklar 12 277.195 4 664 3 44 2.911 864 1.867 2.849 1.005 1.638 Devlet İstatistik Enstitüsü, 1994 yılından itibaren Çevre İstatistikleri kapsamında belediye teşkilatı kurulmuş olan tüm belediyelerdeki kanalizasyon ve arıtma tesislerinin mevcut durumu ile ilgili veri derlemektedir. 2002 yılı itibariyle belediye teşkilatı kurulmamış belediyelere anket uygulanmamıştır. 2002 yılı Belediye Kanalizasyon İstatistikleri Anketi sonuçlarına göre, 3215 belediyeden 2060'ına kanalizasyon hizmeti verildiği tespit edilmiştir. Kanalizasyon hizmeti veren belediyeler tarafından, 2002 yılı itibariyle 2,91milyar m3 atıksuyun % 42,9'sı akarsu, % 37,7'si deniz, % 4,2'i baraj, % 3,4'ü arazi, % 2,7'si fosseptik, % 2,9'u göl, % 0,7'si zerzemin ve % 5,5'i diğer alıcı ortamlara deşarj edilmiştir. Kanalizasyon şebekesinden deşarj edilen 2,91 milyar m3 atıksuyun 1,38 milyar m3'ü atıksu arıtma tesislerinde arıtılmıştır. Arıtılan atıksuyun % 56,3'üne biyolojik, % 30,2'sine fiziksel ve % 13,5'ine gelişmiş arıtma uygulanmıştır. Anket sonuçlarına göre, kanalizasyon şebekesi ile hizmet verilen nüfusun genel nüfus içerisindeki payı % 61,8’dir. Benzer şekilde, atıksu artıma tesisi ile hizmet verilen nüfusun genel nüfusa oranı % 39,3’dür. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 129 Çizelge 24. Türkiye’de 2002 yılına göre belediyeler tarafından yürütülen kanalizasyon ve atıksu arıtma hizmetleri Toplam nüfus Toplam belediye sayısı Anket uygulanan belediye sayısı Belediye nüfusu Kanalizasyon şebekesi ile hizmet veren belediye sayısı Kanalizasyon şebekesi ile hizmet verilen nüfusun toplam nüfusa oranı, % Kanalizasyon şebekesi ile hizmet verilen nüfusun belediye nüfusuna oranı, % Alıcı ortama göre şebekeden deşarj edilen atıksu miktarı 103m3/yıl Deniz Göl Akarsu Arazi Baraj Zerzemin Fosseptik Diğer Atıksu arıtma tesisi kullanan belediye sayısı Atıksu arıtma tesisi sayısı Fiziksel arıtma tesisi Biyolojik arıtma tesisi Gelişmiş arıtma tesisi Derin deniz deşarjı yapan belediye sayısı Atıksu arıtma tesisi kapasitesi, 103m3/yıl Fiziksel arıtma tesisi Biyolojik arıtma tesisi Gelişmiş arıtma tesisi Arıtılan atıksu miktarı, 103m3/yıl Fiziksel arıtma tesisi Biyolojik arıtma tesisi Gelişmiş arıtma tesisi Atıksu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfus Atıksu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun toplam nüfusa oranı, % Atıksu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun belediye nüfusuna oranı, % 67.803.927 3.227 3.215 53.421.379 2.060 61,8 78,4 2.916.033 1.098.381 85.418 1.251.445 98.640 121.991 19.682 79.779 160.697 210 140 43 94 3 46 2.469.958 997.213 1.178.143 294.602 1.379.760 416.897 777.345 185.518 26.657.268 39,3 49,9 Hızlı nüfus artının bir sonucu olarak artan konut ihtiyacını karşılamak ve bu konutlar için yer temin etmek amacıyla kent içerisindeki yeşil alanlar 130 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri kullanılırken, kent gelişmesinde yeşil alan ihtiyacı ihmal edilmektedir. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, ülkemizdeki kentlerde kişi başına yeşil alan genişliğinin çok az olduğu görülmektedir. Örnek olarak, kişi başına yeşil alan genişliği, Stockholm’de 100 m2, Londra’da 80 m2, Rotterdam’da 30 m2 iken, İzmir’de 2,7 m2, Ankara’da 2,3 m2 ve Adana’da 0,2 m2’dir. Kentlerimizdeki yeşil alanların darlığı fiziki görünüm yanında, kentte yaşayan insanların ruh sağlığını da olumsuz yönde etkilemektedir. Yeşil alanlarla birlikte, tarihi alanların ve eserlerin de yeterince korunmadığını, gerek tarihi ve gerekse kültür gelişimi yönünden önemli yere sahip bulunan bu eserlerin zamanla yok olduklarını belirtmek gerekir. Ülkemizde, özellikle kırsal kesimle bağlantılı olan büyük yerleşim yerlerinde görülen ve çevre sağlığını önemli ölçüde tehdit eden diğer bir durum da, kent içerisindeki veya yakınlarındaki hayvan barınaklarıdır. Bu barınaklardan kaynaklanan organik atıklar ve koku, insan sağlığını önemli ölçüde etkilemektedir. Özellikle hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklar nedeniyle kent içi hayvan barınaklarını ciddiyetini korumaktadır. Son yıllarda giderek yaygınlaşan entegre hayvancılık bölgeleri geliştirilmeli, bu bölgelerin planlama aşamalarından başlanmak üzere çevresel olumsuzlukları en aza indirecek, hayvansal atıkları ekonomiye katacak önlemler alınmalıdır. Bu amaçla, hem hayvansal atıkların neden olduğu çevre kirliliğini azaltmak, hem de atıkların daha yararlı tarımsal gübre haline dönüştürülmesi ve enerji kaynağı olarak metan gazı eldesi için biyogaz üretimine ağırlık verilmelidir. Diğer önemli bir sorun, yerleşim yerlerinde, sahipsiz, başıboş dolaşan kedi ve köpek gibi evcil hayvanlardır. Doğal olarak barınma ve beslenme ihtiyacı olan bu hayvanlar sahipsiz kaldıklarında saldırgan olmakta ve değişik hastalık amillerinin taşıyıcısı durumuna gelmektedir. Özellikle kuduz vakalarının görülmesinin en önemli nedeni bu başıboş hayvanların varlığıdır. Çoğu hayvan sever kişi ve dernekler bu hayvanların barınması ve beslenmesi konusunda duyarlı davranmalarına karşın yerel yönetimler yeterince ilgili görülmemektedir. Bu hayvanların sayısal olarak azaltılmasında en etkin yöntem olarak kısırlaştırma önerilmektedir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 131 6. ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER Çevre sorunlarının meydana gelmemesi ve azaltılması amacıyla alınması gereken önlemler belirtilirken, başlangıçta, hızlı nüfus artışının ve düzensiz kentleşmenin neden olduğu çevre sorunlarının önlenebilmesi için gerekli görülen önlemler üzerinde durmak gerekmektedir. Bu amaçla gerekli görülen önlemleri iki grup olarak değerlendirmek daha uygun olacaktır. Bunlar; 1) Hızlı nüfus artışının azaltılması ve 2) Kentleşme hızının yavaşlatılmasıdır. Aslında, bu iki olay birbirini takip 132 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri eden olaylar dizisidir. Daha önceden belirtilmiş olduğu gibi, hızlı kentleşme nüfus artışı ile yakından ilgilidir. Yani, nüfus artış hızının azaltılması ile kentleşme hızının da kendiliğinden azalacağı söylenebilir. Ancak, bu düşünce yeterli görülmeyebilir. Çünkü ülke genelinde nüfus artış hızının belirli bir seviyenin altına çekmek oldukça uzun bir zamanı gerektirir. Bu zaman içerisinde de kentler daha fazla yoğunlaşır ve sorunlar büyüyebilir. Bu nedenle, nüfus artış hızı ile birlikte hızlı kentleşmenin de dikkate alınması zorunludur. Bir yerleşim yeri veya bir ülke için optimal nüfus belirlenirken kaynak ve kaynak kullanımının önemli bir faktör olduğu daha önce belirtilmişti. Bu nedenle öncelikle kaynak varlığının ve kaynak kullanımındaki teknik ve ekonomik imkânların varlığı ve gelişmesi dikkate alınarak, gelecek için optimal bir nüfus belirlenip, bu hedefe göre nüfus planlamasına girişilmesi gerekir. Optimal nüfusun belirlenmesinde, gelecekteki insan sayısı yanında, insanın ihtiyaçları ve yaşama standartları da dikkate alınması gereken önemli faktörlerdir. Bugün dünya üzerinde var olan hiçbir ülke, kendi ulusal sınırları içerisinde sürekli olarak artan nüfusu sonsuza kadar besleyip ve barındırabileceğini iddia edemez. Bu ülkelerin bir bölümü, belki bugünkü kaynak potansiyelleri ve kaynak kullanımı için gerekli olan teknik ve ekonomik imkânları bakımından yakın bir gelecekteki nüfusları için yeterli olabilir. Ancak, unutulmaması gereken en önemli husus, bugün sahip olunan petrol, kömür, doğal gaz, çeşitli maden yatakları gibi kaynakların çok büyük bir bölümünün tükenebilen kaynaklar olmasıdır. Kendi kendini yenileyebilen kaynaklardan, ormanlık alanların ve tarım alanlarının gittikçe daralması, deniz ve okyanusların kirlenmesi, bitkisel ve hayvansal türlerin azalması ise insan faaliyetlerinin etkisi altında bu özelliğini gittikçe kaybetmektedir. Nüfusun artışına neden olan faktörler yeniden dikkate alınacak olursa, yerleşim yerine dışarıdan eklenen göçü durdurmak alınacak tedbirlerle mümkün olabilir. Ancak, nüfus artışında en önemli etkiye sahip olan faktör doğum olaylarıdır. Bu nedenle, üzerinde en fazla durulması gereken husus doğum oranının azaltılması ve bu yönde toplumun eğitilmesidir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 133 Aile planlaması çalışmaları içerisinde önemli bir yere sahip olan doğum kontrolü çalışmaları birçok ülkede sürdürülmektedir. Bu çalışmaların sonunda doğum oranlarında belirgin bir azalma da görülmektedir. Doğum oranındaki değişmenin, 1973-1983 yılları arasındaki durumu gözden geçirildiğinde; bu on yıllık dönem içerisinde en başarılı uygulamaların, sırasıyla, Taylant, Çin, Meksika ve Endonezya’da gerçekleştirilmiş olduğu görülür. Çin’deki doğum oranı, 1973 yılında binde 30 iken, 1983 yılında binde 21’e düşmüştür. Ülkelerin aile planlaması çalışmalarına göstermiş oldukları ilgi ve uygulamadaki başarı oranı, toplumun eğitim ve kültür seviyesine bağlı olarak değişmektedir. Ayrıca, tehlikeli günlerin yaklaşmakta olduğu görünüşünün yaygınlaşması da başarı oranını artırmaktadır. Batı Avrupa ülkelerinde genellikle resmi bir nüfus politikası yoksa da, doğum kontrolü uygulamaları bu ülkelerde yaşamakta olan insanlar tarafından uygulanmaktadır. Sürdürülen eğitim çalışmaları nedeniyle doğum oranı düşük kalmaktadır. A.B.Devletleri’nde, özellikle dar gelirli ailelerde, kişi başına düşen gelirin azalmasını önlemek amacıyla bir aile planlaması çalışması yürütülmektedir. Güney Amerika ülkelerinde genellikle nüfus planlamasına karşı çıkmıştır. Nüfus artış hızının fazla olmasına rağmen, yeterince kaynak bulunduğu ve bu kaynakların işletilebilmesi için daha fazla nüfusa ihtiyaç duyulduğu görüşünde olan ülkeler, son yıllarda hızlı nüfus artışının kalkınma hızının büyük bir bölümünü kullandığını ve kişi başına düşen ulusal gelirin gün geçtikçe azalmakta olduğunu görmeleri üzerine bu tutumlarından vazgeçmişlerdir. Nüfus planlaması çalışmalarında Asya kıtasının durumu daha değişiktir. Örnek olarak, Hindistan ve Pakistan gibi ülkeler, bazı toplumsal önlemlerle birlikte sert bir aile planlaması çalışması sürdürürken, ülkelerin bir bölümünde henüz bu yöndeki çalışmalar başlatılmamıştır. Asya kıtasının tamamen sanayileşen tek ülkesi görünümündeki Japonya’da, doğum kontrolüne ve aile planlamasına yeterince önem verilmekte, geniş bir eğitim ve yayım programı ile yürütülen sosyal politika, aileleri ikiden fazla çocuk yapmamaya özendirmektedir. 134 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Ülkemizde doğum kontrolü ve nüfus planlaması, Sağlık Bakanlığı tarafından 557 sayılı Nüfus Planlaması Kanunu’nda belirtilen esaslara göre yürütülmektedir. Bu kanunun yürürlüğe girmesine kadar, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrası, doğumun teşvikini devletin görevleri arasında sayıyordu. Aynı kanunun 152. maddesi ise, gebeliğe engel olacak ilaçların satılmasını yasaklıyordu. Nüfus Planlaması Kanunu yürürlüğe girinceye kadar, doğumun devlet tarafından teşvik edildiği ve doğumun engellenmesinin yasaklandığı söylenebilir. Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, kanunun 8. maddesi bu hükümleri yürürlükten kaldırdığı gibi, gebeliği önleyici ilaçların kullanılmasını yaygınlaştırarak ailelerin istediği kadar çocuk yapmasını kendilerine bırakmıştır. Bugün, devlet doğumu teşvik etmek yerine, doğmuş bulunan çocukların daha iyi şartlarda yaşamasını temin edebilmek için tedbirler alma yoluna girmiş bulunmaktadır. Alınan bu önlemlerin bir sonucu olarak, toplam doğurganlık oranı, 1960’lı yıllarda 6,19 iken, 1970-1975 döneminde 4,97’ye ve 1980-1985 döneminde 3,97’ye düşmüştür. Bu oranın 1985-1990 yılları döneminde de 3,61 dolayında olacağı tahmin edilmiştir. Bunun bir sonucu olarak da, doğal nüfus artış hızının 1980-1985 döneminde % 2,16 civarında olduğu görülmüş ve 1985-1990 döneminde % 2,12’te düşeceği öngörülmüştür. Aile Planlaması çalışmalarının yeteri kadar başarıya ulaşıldığını söylemek mümkün değildir. Bu nedenle de, yıllık nüfus artış hızı halen dünya ortalamasının üzerindedir. Alınan bütün önlemlere rağmen, kişi başına düşen milli gelirin yıllık artışı arzu edilen seviyede çıkarılamamakta, kalkınma planlarında hedef olarak gösterilen kalkınma hızlarına ulaşılamamaktadır. Hızlı kentleşmenin önlenebilmesi, büyük ölçüde kırsal alanlardan kente göçün önlenmesi ile mümkün olabilecektir. Bilindiği gibi, kırsal kesimde yaşayan nüfusun büyük bir bölümü geçimini tarımdan sağlamaktadır. Ancak, tarımsal girdilerin yetersizliği ve fiyatlarındaki sürekli artışlar, tarımın yapısındaki doğal olaylara bağımlılık, tarımsal ürünlerin yeterince pazarlanıp değerlendirilememesi, tarımsal ürünlerdeki fiyatların düşük oluşu, tarım arazilerinin değişik nedenlerle bölünerek küçülmesi nedeniyle ekonomik kullanıma uygun olmayışı, kırsal kesimdeki nüfusun ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 135 bir bölümünün topraksız oluşu, bunun yanında kırsal kesimdeki sosyal hizmetlerin kentlerdeki ile kıyaslanamayacak kadar yetersiz oluşu, kırsal alandaki nüfusun kente göç etmesine neden olmaktadır. Diğer bir ifade ile geçim sıkıntısı ve kırsal kesim ile kentler arasındaki çağdaş farklılık, kırsal kesimdeki nüfusu kente itmektedir. O halde bu nüfusun yerinde tutulabilmesi için kırsal alandaki nüfusun sosyal ve ekonomik seviyesini yükseltebilecek tedbirlerin alınması gerekir. Bu önlemler aşağıdaki şekilde sıralanabilir: 1. Tarımsal alanlarda üretimin artırılması için çiftçinin tarımsal üretim konusunda eğitilmesi ve teknik yeniliklerin gösterilerek köylüye öğretilmesi, 2. Sürekli olarak bölünerek ekonomik kullanımını kaybetmiş olan arazilerin birleştirilmesi, topraksız köylüye toprak dağıtılması, 3. Tarıma elverişli olan arazilerin yerleşim yeri veya sanayi alanı olarak kullanılmaması, 4. Tarımda önemli girdilerden olan sulama suyu, gübre ve tarımsal mücadele ilaçlarının yeteri miktarda ve ucuz olarak temin edilmesi, 5. Çiftçinin kendisi tarafından yapılması ekonomik yönden mümkün olmayan, sulama kanalı, drenaj, tesviye, taş toplama gibi tarla içi çalışmalarının devlet tarafından yapılması ve başlatılan çalışmaların hızlandırılması, 6. Bitkisel üretimin artırılması için gerekli olan tohumluğun ve hayvansal üretimde gerekli olan kültür ırklarının temini, 7. Tarımsal üretimde ekim, bakım ve hasat dönemlerinde gerekli olan tarım alet ve makinelerinin temini, 8. Tarım kooperatiflerinin günün şartlarına göre yeniden gözden geçirilerek geliştirilmesi ve çiftçinin kooperatifleşmeye teşvik edilmesi, 9. Orman köylüsüne, orman ürünlerini belirli sınırlamalarla değerlendirme imkânı verilmesi, 10. Kırsal kesimdeki yerleşimin çağdaş düzeye ulaştırılması, konut, okul, sağlık merkezleri ve ulaşım merkezlerinin geliştirilmesi, 136 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 11. Kırsal yerleşimin büyük yerleşim merkezleri ile bağlantısını sağlayan yolların günün şartlarına uygun olarak inşası ve bakımı, 12. Tarımsal üretime dayalı sanayinin yaygınlaştırılması ve bu sanayi birimlerinin kentler yerine, kırsal yerleşime yakın olarak kurulması, 13. Bu önlemlerin, öncelikle ülkemizin geri kalmış yörelerinde başlatılması ve ülke genelinde yaygınlaştırılması. Türkiye’de planlı kalkınma dönemlerinde belirtilen bu önlemlere zaman zaman yer verilmiş ve bir kısım hedefler de gösterilmiş ise de bu hedeflere ulaşılamamıştır. Bu yüzden de kırsal kesimde arzu edilen bir kalkınma gerçekleştirilememiştir. Örnek olarak, Beşinci Beş Yıllık (1985-1990) Kalkınma Planı’nda “Kalkınmada Öncelikli Yöreler” olarak adlandırılan ve daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nin kalkındırılmasına yönelik çalışmalarda tarımsal üretimin artırılması ve tarımsal üretime bağlı sanayinin geliştirilmesine çalışılacağı ifade edilmiş ve aşağıda belirtilen hedef, ilke ve politikalara yer verilmiştir: 1. 2. 3. 4. 5. Tarımsal araştırmalarda konu seçilirken uygulamaya yönelik ve üretimi artırıcı konuların tercih edilmesi, araştırma sonuçlarının çiftçiye zamanında aktarılması, Toprak sorunlarının Anayasa’da belirtilen kurallara uygun olarak çözümlenmesine yönelik önlemlerin alınması, tarımda teknolojik gelişme ve iktisadi verimliliği dikkate alan, çiftçi gelirinin aile başına ortalama milli gelir seviyesine yükseltilmesini öngören bir tedbirler dizisi olarak tarım reformunun ele alınması, Tarımsal ürünlerin işlenmesi ve pazarlanması gibi konulara yönelik kooperatifçilik faaliyetlerinin desteklenmesi, Tarımda verimliliğin artırılması amacıyla sulama yatırımlarına verilmekte olan ağırlığın sürdürülmesi, özellikle küçük su kaynakları ve yer altı su kaynaklarının geliştirilmesinin hızlandırılması ve bu yatırımların kurak bölgelerde yoğunlaştırılması, Sanayinin, verimli tarım alanlarına, özellikle sulanan alanlara yayılmasının önlenmesi, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 137 Tarımda destekleme fiyat politikasının uygulanması, gerekli tohumluk, damızlık gibi girdilerin yanında, diğer ihtiyaç duyulan maddelerin ithalinin zamanında yapılması, Tarım makine ve ekipmanlarını üreten sanayilerin desteklenmesinde, üretilecek tiplerin bölgesel ihtiyaçlara ve tarımsal gelişmeye uygunluğunun esas alınması, Nadas alanların azaltılması çalışmalarına devem edilmesi, yağış miktarı uygun olan bölgelerde bu alanlara yemeklik ve yemlik baklagiller ekimi yoluyla yararlanma imkânlarının artırılması, İhracatı artıracak ürünler başta olmak üzere, tohumluk endüstrinin oluşturulmasının hedef alınması, Hayvan varlığı içerisinde yüksek verimli kültür ırkı hayvanların çoğaltılması, et, süt, yumurta gibi hayvansal ürünlerin miktarının ve kalitesinin artırılmasının hedef alınması, Çayır ve meraların iyileştirilmesi için kullanımı düzenleyici tedbirlerin alınması, yem bitkilerinin üretiminin geliştirilmesi, Bitkisel ve hayvansal üretimin azalmasına neden olan hastalıklarla etkili mücadeleye yapılması, Ormanların doğal dengenin korunması, iyileştirilmesi, ülke refahına olan katkısının en yüksek seviyeye ulaştırılmasına çalışılmalı, ağaçlandırma çalışmaları sürdürülmeli, orman köylüsü kalkındırılmalı ve korunmalı, Doğal stoklar, içsu ve deniz ürünleri yetiştiriciliği ve açık deniz balıkçılığı geliştirilmeli, avcılık süre ve yöntemleri ile koruma ve kontrol hizmetleri etkinleştirilmeli, üreticilerin örgütlenmeleri teşvik edilmeli, Su ürünleri stoklarının kirlenme, hastalık ve parazitlerden korunması için denetimler titizlikle sürdürülmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır. Belirtilen bu önlemlerin yanında, köye götürülen hizmetlerle ilgili hedef, ilke ve politikalar da şöyle sıralanmıştır: 1. Köylere götürülmekte olan hizmetler, başta yol, içme suyu, elektrik, haberleşme, sağlık ve eğitim olmak üzere köy ve 138 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 2. 3. 4. 5. kent arasındaki alt yapı ve yaşam standartları arasındaki farklılıkları giderecek şekilde artırılmalı, Köylünün refah seviyesini yükseltmek, bulundukları yerde kalkınmalarını sağlamak üzere kırsal kesime götürülen sosyal ve ekonomik hizmetler arasında bütünlük sağlanması, Kırsal alandaki yerleşme ünitelerine götürülecek temel altyapı ve ekonomik hizmetlerin yaygınlaştırılması ve hizmet verimliliğinin temini için merkez köylerin araç olarak kullanılması, Kırsal kesimdeki kalkınmayı hızlandırmak amacıyla, “Bütünleştirilmiş Kırsal Kalkınma Projeleri”nin uygulanması, Köylünün temel faaliyeti olan tarımsal ürünün artırılması için gereken önlemlerin alınması, çiftçinin boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla el sanatlarının yaygınlaştırılması. Kırsal alanlardaki nüfusun kente göçünün önlenmesi ve bulundukları yerleşim birimlerinde sosyal ve ekonomik yaşam düzeylerinin geliştirilmesi amacıyla ileri sürülen önlemler yanında, aynı planlı dönemde, çevre sorunlarının meydana gelmemesi ve giderilmesi amacıyla ileri sürülen görüşler ve yapılması gereken çalışmalar aşağıda özetlenmiştir: 1. 2. 3. 4. Ülkemiz; kentleşme, erozyon ve doğal afetlerin sonucu olan çevre kirlenmeleri ile hızlı sanayileşmenin ve tarımda modernleşmenin getirdiği çevre sorunları ile karşı karşıyadır, Çevre konusunda temel yaklaşım; sadece mevcut kirliliğin ortadan kaldırılması, olası bir kirliliğin engellenmesi değil, kaynakların gelecek nesillerin de yararlanabileceği en iyi şekilde kullanılması, korunması ve geliştirilmesidir, Bu bağlamda, ülkemizde doğal kaynakların kullanılmasında ekolojik denge gözetilerek, bu kaynakların gelecek nesillerin de kullanabileceği şekilde korunması ve geliştirilmesine önem verilmelidir. Arazi kullanımı ve yatırım kararları alınırken çevre sorunları planlama aşamasında teşhis edilecek ve ilgili mevzuatın gerektirdiği önlemler alınacaktır. Havza boyutunda, su ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 5. 6. 7. 8. 9. 139 kalitesinin değerlendirilmesine ve su kaynaklarının kullanımında gerçekçi ve uygun bir düzenlemeye önem verilmelidir. Marmara Denizi, Haliç, İzmit ve İzmir Körfezleri gibi su kirlenmesinin aşırı olduğu yerlerde, mevcut sanayiler arıtma işlemlerinde gerekli tedbirleri almalıdır. Yatırımların, projelendirme, ön izin, tesis izni, proje değerlendirme, üretim aşamalarında çevre faktörü sistematik olarak değerlendirilmeli ve sanayi atıkları denetlenmelidir. İçme ve kullanma suyunda, insan sağlığının gerektiği şartların yerine getirilmesi sağlanmalı, su kaynaklarının değişik kullanım amaçlarını göz önünde bulunduran alıcı ortam ve atık standartları düzenlenmelidir. Başta Ankara olmak üzere hava kirliğinin sağlık yönünden ciddi tehlike teşkil ettiği şehirlerde acil tedbirler alınmalı, bu amaçla hava kirliliği kontrol istasyonları ağı geliştirilmeli, iyi kalitede ve yeterli miktarda yakıt temin edilerek soruna köklü çözümler bulmak için yeni yakıt türleriyle ısınma proje çalışmaları yapılmalıdır. Çevre alanında sürdürülmesi gerekli olan araştırma ve geliştirme faaliyetlerine öncelik tanınarak ilgili üniversite ve kuruluşlar desteklenmelidir. Alınan bu önlemler tam anlamıyla yeterli olmamakla beraber, tarımsal üretimin artırılması ve pazar koşullarını iyileştirilmesiyle, kırsal kesimin ekonomik seviyesi yükseltilecek, köye götürülen hizmetlerin artırılması ve yaygınlaştırılmasıyla sosyal yapı geliştirilecek ve kente göç kısmen de olsa önlenerek hızlı kentleşmenin önüne geçilebilecektir. Belirtilen bu önlemlerin başarıya ulaşması merkezi kamu kurum ve kuruluşları yanında, yerel yönetimlerin, gönüllü kuruluşların ve hatta duyarlı vatandaşların tek tek çabası ile mümkün olabilecektir. Bireysel duyarlılıklar örgütlü hale geldiğinde etkili olmaktadır. Bir Kızılderili Kabilesi ve onun Reisi Seattle, çevre yönetimi konusunda çok duyarlıydılar ve belki de çevre yönetiminin temel ilkelerini yaşayarak öğrendikleri için, 1853 yılında ABD’nin 14. Başkanı (1853-1857) 140 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Franklin PIERCE’ye hitaben yazdıkları bir mektupta insanlığa önemli tarihsel bir ders vermişlerdi. Kızılderili Kabilesi ve onun reisi yeterince güçlü olmadıkları için düşünceleri fazlaca ilgi görmemişti. Ancak onun düşünceleri ölümünden 46 yıl sonra anlaşılmış, 1912 yılında, adı bugünkü Seattle kentine verilmişti. Duwamish/Suquamish Kızılderili Kabilesi’nin Meşhur Reisi SEATH'TL (Seattle) (1788-1866) “Size bu toprakları sattığımız zaman, siz de onları bizim sevdiğimiz gibi seviniz, onlarla bizim ilgilendiğimiz gibi ilgileniniz. Onları bugün bulduğunuz gibi hatırlayınız. Ve bütün kuvvetinizle, ruhunuzla ve kalbinizle onları çocuklarınız için ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 141 koruyunuz. Ve Tanrı'nın hepimizi sevdiği gibi siz de onları seviniz..” ÇEVRE MEVZUATI TEŞKİLAT EĞİTİM ÇEVRE POLİTİKASI AR&GE UYGULAMA DENETİM SÜREKLİ GELİŞME 7. ÇEVRE YÖNETİMİ Hızlı nüfus artışı, bilim ve teknolojideki gelişmelere bağlı olarak insan ihtiyaçlarının miktarında ve çeşitliliğindeki artışlar, doğal varlıkların kendilerini yenileme kapasitelerinin üzerinde insan ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kullanılır hale gelmesi gibi nedenlerle, doğal yaşam ortamları ile birlikte insan çevresi kalitesi giderek bozulmuştur. 142 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Bunun sonucu olarak da, bugün bilinen ve genel olarak çevre sorunları olarak adlandırılan sorunlarla karşı karşıya kalınmıştır (Çizim 12). Daha önce de belirtildiği gibi, insanların tüketim gereksinimlerinin miktar ve kalite olarak giderek artış göstermesi, var olan kaynak ve varlıkları zorlamakta, bunun sonucu olarak da doğal ekosistemler etkilenirken, insan yaşam çevresi de giderek sağlıksız duruma gelmektedir. Bu istenmeyen durumların görülmemesi için, tüketimkaynak-çevre ilişkisinin doğru yönetilmesi gerekmektedir. Bu ilişkinin doğru yönetilmesi, Çizim 13’de gösterildiği gibi, fayda olarak gösterilmeye çalışılan üçgenin alanının olabildiğince genişlemesine bağlıdır. Çevre sorunları; hava, su ve toprak yaşam ortamlarında noktasal, çizgisel ve alansal olarak faaliyet gösteren yerel kirletici kaynaklarla birlikte, bu kaynaklardan yayılan kirleticilerin ulusal ve uluslararası boyutlara ulaşması sonucu giderek artmıştır. Başlangıçta bu sorunlara yerel boyutta çözüm aranırken, daha sonra uluslararası çevre koruma politikalarının belirlenmesinin zorunlu olduğu anlaşılmış ve çalışmalar bu yönde yoğunlaştırılmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi, Birleşmiş Milletler tarafından, 1972 yılında Stockholm’de düzenlenen “Çevre ve İnsan” konferansında, çevre sorunlarının küresel boyutu üzerinde durulmuş, bu konuda gerekli çalışmaları yapmak üzere UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı) oluşturulmuştur. Bu konferansta, uluslararası ilişkiler kapsamında, küresel çevre sorunları gündeme getirilmiş, mevcut sorunların giderilmesi ve olası sorunların önlenmesi için uluslararası sözleşmelere ağırlık verilmiştir. Uluslararası boyutta önemli bir diğer gelişme, 1983 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından, bağımsız bir heyet olarak kurulmuş olan “Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu”nun çalışmaları olmuştur. Bu komisyon, çalışmalarını, çevre ve kalkınma ilişkilerini enerji, sanayi, besin güvenliği, yerleşim, uluslararası ekonomik ilişkiler, çevre yönetimi için karar, destek ve uluslararası işbirliği konularında yoğunlaştırmıştır. Komisyon çalışmalarının sonuçları, 27 Şubat 1987 tarihinde Tokyo’da yapılan toplantıda, “Tokyo Bildirisi” olarak ilan edilmiştir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çevre Sorunları Su Kirliliği Akarsu-Göl-Deniz Toprak Kirliliği Hava Kirliliği Katı Atıklar Gürültü Tarım Alanlarının Amaç Dışı Kullanımı Toprak Erozyonu ve 143 Olumsuz Etkileri Sağlık Riski İnsan-Hayvan-Bitki Ekolojik Etkiler Asit Yağışlar İklim Değişiklikleri Ormansızlaşma Biyolojik Çeşitliliğin ve Zenginliğin Azalması Ekonomik Etkiler Yoksulluk Sosyal Baskılar Huzursuzluk Çizim 12. Genel çevre sorunları ve olumsuz etkileri Komisyonun vardığı en önemli sonuç; “bugünün ihtiyaçlarını karşılarken gelecek kuşakların da kendi ihtiyaçlarını karşılama gücünden ödün verilmeyen kalkınma” ifadesiyle “Sürdürülebilir Kalkınma” nın tanımı olmuştur. Bu temel ilke doğrultusunda, ulusal ve uluslararası boyutta sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesi için, politik yaklaşımlarda ve eylemlerde; büyümenin canlandırılması, büyümenin kalitesinin değiştirilmesi, kaynak tabanının korunması ve zenginleştirilmesi, sürdürülebilir bir nüfus düzeyinin sağlanması, teknolojinin yeniden 144 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri yönlendirilmesi ve risklerin yönetilmesi, karar almada çevre ile ekonominin birlikte değerlendirilmesi, uluslararası ekonomik ilişkilerde reform yapılması ve uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi, başlıkları altında sekiz ilkenin benimsenmesi çağrısında bulunulmuştur. TÜKETİM FAYDA KAYNAK ÇEVRE Çizim 13.Çevre yönetimi, tüketim, kaynak ve çevre ilişkisinde fayda en fazla olacak şekilde gerçekleştirilmelidir Birleşmiş Milletler 1972 Stockholm zirvesinden 20 yıl sonra, Haziran 1992’de Rio de Janerio’da “Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı” gerçekleştirilmiştir. Konferans, çevre ile ekonomik ve sosyal kalkınmanın ayrı konular olarak düşünülemeyeceğini ortaya koymuştur. Rio’da, dünya çapında sürdürülebilir kalkınma üzerine iki uluslararası anlaşma, iki bildiri ve bir ana eylem planı ortaya çıkmıştır. Bunlar; ”Çevre ve Kalkınma Üzerine Rio Bildirisi”, “Gündem 21”, Ormanların Yönetimine İlişkin Bildiri”, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 145 Anlaşması” ve “Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması” dır. Rio bildirgesi, sosyo-ekonomik kalkınmaya çevre boyutunun da dâhil edilerek, devletlerin gelecekteki karar ve politikalarını dayandırmak zorunda oldukları 27 temel ilkeyi ihtiva etmektedir. Bu ilkler esas alınarak çevre yönetiminin geliştirilmesi önerilmektedir. Çevre yönetimi; mevcut çevre politikaları doğrultusunda, sürdürülebilir kalkınma ilkeleri esas alınarak geliştirilen mevzuat uyarınca, doğal ve insan çevresi üzerinde olumsuz etkileri olan veya olabilecek insan faaliyetlerinin izlenmesi ve denetlenmesi, çevre koruma önlemlerinin alınmasının sağlanması, toplumun çevre bilincinin geliştirilmesi faaliyetlerinin bütünü olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan gidilerek, çevre yönetiminin etkili bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan ön koşullar; toplumsal çevre bilinci, ulusal ve uluslararası çevre politikaları, ulusal ve uluslararası çevre mevzuatı, yeterli parasal kaynak, ilgili insan kaynakları, organizasyon, donanım, demokratik ve bağımsız karar alma ve uygulama olarak sıralanabilir. Çevre yönetiminin etkinliği, diğer yönetim sistemleri ile yakından ilişkilidir. Özel işyeri yönetiminde, mal veya hizmet üretim birimlerinde veya kamu yönetiminde bilinen yönetim ilkeleri çevre yönetiminde de geçerli ve gereklidir. Ülke bütününü ilgilendiren bir çevre yönetimi kadar, çevresel etkisi olabilecek küçük bir işyerinde de çevre yönetimi uygulamaları yapılmalıdır. Çevre yönetiminde, toplam kalite yönetimi, risk yönetimi, entegre yönetim sistemleri de dikkate alınmalıdır. Çevre yönetiminin, genel çalışma alanlarının büyük bir bölümünü kapsadığı dikkate alınacak olursa, yönetim sisteminin çoklu bilim disiplinlerini ilgilendirdiği ve bunun önemi göz ardı edilmemelidir. Diğer taraftan, zorunlu olmamakla birlikte, dünya genelinde giderek artan çevre bilincine paralel olarak gelişen ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi Standartları mal ve hizmet üretiminde haksız rekabetin önlenmesi yönünden önemli bir gelişme olarak izlenmektedir. 146 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Ülkemizde çevre bilincinin geliştirilmesi konusundaki çalışmalar 1970’li yılların ortalarında başlamıştır. 1972 yılında Stockholm BM zirvesi bunda etkili olmuştur. Bu yıllarda üniversitelerimizde çevre korumasına yönelik dersler konulmuş, bu konulardaki araştırma çalışmalarına ağırlık verilmiş, TÜBİTAK kapsamında ilgili birimler oluşturulmuş, gönüllü kuruluşlar gelişmiş, 1982 Anayasası’nın 56. maddesi başta olmak üzere, çevre koruma kapsamına girebilecek birçok konuda hükümler yer almış, bu anayasa ilkelerine bağlı yapılanma süreci içerisinde devlet yönetiminde daha etkili birimler oluşmuş, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan beşer yıllık kalkınma planlarında çevre konuları değişik boyutları ile yer almış, Çevre Bakanlığı Kurulmuş, 2872 Sayılı Çevre Kanunu başta olmak üzere yeni kanunlar ve bu kanunların uygulanmasını sağlayacak yönetmelikler hazırlanarak yayımlanmıştır. Sonuç olarak çevrenin korunmasını sağlayacak politikalar ve mevzuat geliştirilmiş, bilimsel, teknik ve yönetim aşamalarında görev alabilecek insan kaynağı artmıştır. Bütün bu olumlu gelişmelere karşın, çevrenin korunmasında ve geliştirilmesinde yeterli başarı sağlanamamıştır. Bu başarısızlığın nedenleri olaylara bakış yönüne göre büyük farklılıklar göstermektedir. Ancak, sürdürülebilir kalkınma ilkeleri kapsamında değerlendirildiğinde, diğer bir kısım faktörle birlikte, başarısızlığın en önemli iki nedeni, ekonomik sınırlamalar ve siyasi iktidarların davranış biçimidir. Çevre yönetiminin etkinliğinin artırılması için bu iki faktörün tarafsız bakışla değerlendirilmesi zorunludur. Çevre yönetimi bir kamu hizmeti olarak değerlendirildiğinde, etkinliğini ve başarı derecesini diğer alanlardaki yönetimlerden ayrı tutmak mümkün değildir. Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan ve 2001-2005 yıllarını kapsayan, 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda; kamu yönetimindeki insan kaynaklarının, yönetsel ilkeleri ve işleyişi de içine alan bütüncül, köklü ve kalıcı bir değişim ihtiyacının devam ettiği ifade edilerek, bu çerçevede, kamu kuruluşlarının amaçlarında, görevlerinde, görevlerin paylaşımında, teşkilat yapısında, personel sisteminde, kaynaklarında ve bunların kullanılış biçiminde, halkla ilişkiler sisteminde ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 147 mevcut aksaklıkları ve eksiklikleri gidermenin öncelikli gündem konusunu oluşturduğu belirtilmektedir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planına göre: Bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler, toplumsal ihtiyaçların yanında bu ihtiyaçları karşılamak üzere kurulmuş bulunan kamu yönetiminin merkezi ve yerel düzeydeki örgütlenmesi ve işleyişinde de değişimi zorunlu kılmaktadır. Merkezi yönetimin görevlerindeki oransal artış, sistemin birçok noktada tıkanmasına ve işleme bozukluklarına yol açmakta; görevlerin merkez, taşra ve yerel yönetimler arasında ölçülü dağılımı yeterince sağlıklı biçimde gerçekleştirilememektedir. Halka dönük bir yönetim anlayışının yerleştirilmesi ve devletin teşkilat yapısının fonksiyonel hale getirilmesi önemini muhafaza etmekte, kamu kurum ve kuruluşlarında görev, yetki ve sorumluluk dengesinin iyi kurulamamış olması örgütsel etkililiği zayıflatmaktadır. Kamu kesiminde ücret adaletsizliği temelde, asıl ücret ile ek ödemeler arasındaki oranın giderek asıl ücret aleyhine değişmesi, çok sayıda ödeme türünün ortaya çıkmış olması ve ücret unsurlarının tamamının vergi matrahına dâhil olmaması gibi hususlardan kaynaklanmaktadır. Benzer nitelikteki ödeme unsurlarının farklı ad ve şekillerde ödenmesi, ücret sisteminin karmaşık bir yapıya dönüşmesine ve ödeme unsurları arasındaki bağlantıların kaybolmasına sebep olmuştur. Mali ve sosyal hak ve yardımların tek ve ortak bir kanunda yer almamış olması, Devlet Memurları Kanunu ve teşkilat kanunlarında ücretle ilgili düzenlemelere yer verilmesi ve belirli sınıf ve statüler için zaman zaman yapılan özel düzenlemeler ücret rejimindeki karmaşıklığın daha da artmasına sebep olmaktadır. Mevcut yapı, kamu kurumlarının değişen koşullara uyum sağlamasını zorlaştırmaktadır. Kamu hizmetleri halkın ihtiyaçlarını ve beklentilerini yeterince karşılayamamakta, kamu kurumlarındaki verimsizlik ve israf kamu kurumlarına olan güveni sarsmaktadır. 148 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri İdari usul ve işlemlerin karmaşıklığı ve sayısının çok olması kamu kurumlarının etkin çalışmasını engellerken, özel sektörün ve vatandaşın kamu hizmetlerinden yararlanmasını güçleştirmektedir. Kamu sektöründe görev alanları, kuruluşların organizasyonları, kamu yöneticilerinin ve çalışanların yetki ve sorumlulukları ile iç kontrol mekanizmaları kanun ve yönetmeliklerle düzenlenmiştir. Bu nedenle kamu yöneticilerinin eylem alanı ve takdir hakkı sınırlı kalmaktadır. Kamu yöneticilerinin eylem alanı, görev ve yetkilerinin açık bir şekilde belirlenememesi, kamu görevlilerinin inisiyatif kullanmalarında eksikliklere yol açmaktadır. Bazı kamu kurum ve kuruluşlarının hizmet sunarken, hizmetten yararlanmanın bedeli olarak aldıkları meblağın bir kısmını kendi vakıflarına bağış olarak almaları, kamu gelirlerinde azalma meydana getirmekte, bu durum hizmet bedeli konusunda karışıklığa ve vatandaşlar arasında hoşnutsuzluğa yol açmaktadır. Bu sorunların giderilebilmesi için; bu plan döneminde, demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde demokratik devlet yönetimini, sosyal adaleti, değişim ve gelişimi gözeten bir kamu yönetimi yapısının ve işleyişinin oluşturulması; kamu yönetimine, ihtiyaçlara göre esnek ve hızlı bir işleyiş yapısı ile kaliteli mal ve hizmet sunumu anlayışının ve buna ilişkin etkin yöntemlerin yerleştirilmesi temel amaçlardır. Kamu hizmetlerinin sunumunda vatandaşın memnuniyeti esas alınmak suretiyle, hizmet kalitesine ve sonuçlara odaklanarak, kamu yönetiminin etkinliğini ve halk nezdinde güvenilirliğini geliştirmek esas olacaktır. Kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasında verimlilik, etkinlik ve tutumluluğun dolayısıyla da performansın artırılması; kamu kurum ve kuruluşlarında görev ve teşkilat yapıları arasında uyum sağlanması, gerekli sayı ve nitelikte personel istihdamı, personelin bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında eğitiminin sağlanması, çalışanlarının performansını etkin bir şekilde ölçen bir sisteme kavuşturulması, yetki devri ve esneklikle beraber hesap verme sorumluluğunun ve yönetsel saydamlığın güçlendirilmesi; kamu yöneticilerinin ve çalışanlarının politika ve strateji oluşturma kapasitesinin geliştirilmesi ve kamu ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 149 hizmetlerinin sunumunda kalite anlayışının ve bu amaca yönelik yönetsel yöntemlerin yerleştirilmesi temel ilkeler olacaktır. Personel rejimi konusunda, norm kadrolara ve objektif seçme kriterlerine dayalı bir istihdam politikasının izlenmesi, kariyer ve liyakatin esas alınması, mevcut çok sayıda ödeme kalemini içeren karmaşık ücret sisteminden vazgeçilerek, ortak ve eşit işe eşit ücret ilkesine dayalı bir sisteme geçilmesi, sendikal hakların geliştirilmesi esas alınacaktır. Bu çalışmaların başarılması ve yeterince uygulanması halinde, genel kamu yönetiminde olduğu kadar kamu tarafından sürdürülen çevre yönetiminde de başarı oranı artırılacaktır. Bu plana göre çevrenin mevcut durumu şöyle ifade edilmektedir: Çevre sorunlarını çözmek amacıyla mevzuatta ve kurumsal yapının oluşturulmasında ilerlemeler kaydedilmiş, Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP) hazırlanmıştır. Temiz bir çevreye yönelik toplumsal duyarlılık artmaktadır. Bu olumlu gelişmelere rağmen, çevre yönetim sistemleri istenilen etkinlik düzeyine getirilememiştir. Hızlı kentleşme, başta kıyı alanları ve denizler olmak üzere doğal kaynaklar üzerindeki baskıları, atıkların miktarını ve diğer çevre sorunlarını artırmıştır. Eğitim, kararlara katılım süreçleri ve yerelleşme konularındaki eksiklikler, doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimi ve çevre sorunlarının çözümünde önemli engeller oluşturmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı doğrultusunda, insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyarak ekonomik kalkınmaya imkân verecek, doğal kaynakların yönetimini sağlayacak, gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakacak yönde arzulanan nitelikte bir gelişme kaydedilememiştir. Ayrıca, çevre politikalarının ekonomik ve sosyal politikalarla entegrasyonu sağlanamamış, bu konuda ekonomik araçlardan yeterince faydalanılamamıştır. 150 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çevre Bakanlığı ile diğer ilgili bakanlıklar ve yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarının yeniden düzenlenmesine ilişkin ihtiyaç devam etmektedir. Çevre ve kalkınma politikaları arasında uyum sağlanması ilkesi doğrultusunda etkili ve eşgüdüm içinde çalışan bir çevre denetim sistemi kurulması konusunda mesafe kaydedilememiştir. Çevre ve kalkınma ile ilgili veri ve bilgi erişim sistemleri, çevre izleme ve ölçüm altyapısı, çevre envanterleri, istatistikler ve standartlar konularında yeterli gelişme sağlanamamıştır. Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliğinin uygulama sürecinde istenen başarı elde edilememiştir. 1996 yılında Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Çerçeve Sözleşmesine, 1998 yılında da Özellikle Afrika'da Ciddi Kuraklık ve/veya Çölleşmeye Maruz Ülkelerde Çölleşme ile Mücadele için Birleşmiş Milletler Sözleşmesine taraf olunmuştur. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine taraf olunması konusunda çalışmalar devam etmektedir. Çevre sorunlarının çözümü için uygulanan politikalar ve alınan kararların, AB normları ve uluslararası standartlarla uyumlu hale getirilmesi çalışmalarına devam edilmektedir. Bu plan dönemindeki amaçlar, ilkeler ve politikalar şöyle belirtilmiştir: İnsan sağlığını, ekolojik dengeyi, kültürel, tarihi ve estetik değerleri korumak suretiyle ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlamak esastır. UÇEP kapsamında belirlenen öncelikli faaliyetler gözden geçirilerek uygulanması için başlıca ilgi grupları arasında eşgüdüm sağlanacak; çevre sorunlarının çözümüyle doğrudan ve dolaylı ilgisi olan kurum ve kuruluşlar arasında işbölümü ve işbirliği sağlanmasına yönelik mekanizmalar geliştirilecek; çevre sorunlarına yönelik çözümlerde toplumsal uzlaşma ve katılıma önem verilecektir. UÇEP güncelleştirilecek ve yasal bir çerçeveye kavuşturulacaktır. UÇEP uygulamalarının da sağlıklı bir şekilde izlenmesi amacıyla sürdürülebilir kalkınma göstergeleri geliştirilecektir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 151 Çevresel yönetim kapasitesi geliştirilecek, çevre yönetim araçlarının kullanımı etkin hale getirilecektir. Çevre politikalarının ekonomik ve sosyal politikalarla entegrasyonunda ekonomik araçlardan yararlanılacaktır. Uzun dönemde çevre sorunlarının çözümü için uygulanan politikalar ve stratejilerin ülke gerçekleri de dikkate alınarak AB normları ve uluslararası standartlara paralel olması sağlanacaktır. Çevre ve kalkınma ile ilgili veri ve bilgi erişim sistemleri oluşturulacak, çevre izleme ve ölçüm altyapısı geliştirilecek, çevre envanterleri, istatistikler ve standartlara yönelik ihtiyaç duyulan düzenlemeler gerçekleştirilecektir. Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı teşvik edilecek; çevresel riskler en aza indirilecektir. Biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı amacıyla hazırlıkları tamamlanan Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı yürürlüğe konulacaktır. Korunan alanlar için yönetim planları ve uygulamasına yönelik eylem planları hazırlanacaktır. Çölleşme ve erozyonla etkili mücadele amacıyla, ormancılığı, tarımı, hayvancılığı, yerleşmeyi, sanayi, su kaynaklarıyla ilgili faaliyetleri, alternatif geçim kaynaklarını ve kırsal altyapının geliştirilmesini entegre olarak ele alan, Ulusal Çölleşme Eylem Planı hazırlanacaktır. Kamu kuruluşları başta olmak üzere, bütün sektörlerde çevreye duyarlılığın artırılması ve kirliliğin önlenmesi için gerekli çalışmalar sürdürülecektir. Hava kirliliğinin önlenmesi konusunda tüm sektörlerde emisyon faktörleri belirlenerek emisyon envanterleri çıkarılacaktır. Sanayi politikalarının belirlenmesinde ve yeni sanayi yatırımlarında çevre dostu teknolojilere öncelik sağlanacak, yerel imalatçılar çevre dostu teknolojiler konusunda bilgilendirilecek ve teşvik edilecektir. ÇED sürecinin daha etkin kılınması yönünde düzenlemeler yapılacaktır. 152 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Biyoteknolojik uygulamalardan kaynaklanabilecek olası biyogüvenlik risklerinin en aza indirilmesi için bütüncül bir yaklaşımla yasal, kurumsal ve uygulamaya ilişkin düzenlemeler yapılacaktır. Küresel iklim sisteminin korunması kapsamında ülkemizin üzerine düşen sorumlulukları çerçevesinde; artan nüfusun gereksinimleri temel alınarak ortak fakat farklılaştırılmış yükümlülükler ilkesi doğrultusunda İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS) sürecine katılmak üzere çalışmalar sürdürülecektir. Ulaştırma, enerji, sanayi ve konutlardan kaynaklanan sera gazı emisyonlarını kontrol etmek ve azaltmak amacıyla enerji verimliliğinin artırılması ve tasarruf sağlanması yönünde düzenlemeler yapılacaktır. Yine çevre politikası ile yakından ilgili olması bakımından; sanayi, ormanlar, turizm, konut, tarım ve enerji sektörleri içini temel ilkeler de şöyle ifade edilmektedir: Sanayi; teknoloji üreten, AR-GE’ye önem veren, çevre normlarına uygun üretim yapan, tüketici sağlığını ve tercihlerini gözeten, yerel kaynakları harekete geçiren, nitelikli işgücü kullanan, çağdaş işletmecilik anlayışını uygulayan, özgün tasarım ve marka yaratabilen bir yapıya kavuşturulacaktır. Ormanlar, ekosistem yaklaşımı dâhilinde, devamlılık, çok amaçlı yararlanma, katılımcılık, uzmanlaşma, biyolojik çeşitlilik ile su ve yaban hayatının korunması ve toplumsal istikrarın geliştirilmesi ilkeleri doğrultusunda; yetişme muhiti şartları, sektörler arası bağımlılık, verim gücü ve taşıma kapasitesi, orman sağlığı ve peyzajı, ekoturizm, verimlilik, kirlenme, yangın, böcek, heyelan, kar, çığ, sel, don ve kuraklık gerçekleri ile ergonomik faktörler dikkate alınarak işletilecek, korunacak ve geliştirilecektir. Biyolojik çeşitliliği, su ve yaban hayatını, kültürel ve estetik değerleri korumak, ormanların henüz bilinmeyen yararlarının araştırılmasına imkân vermek, toprak erozyonu ile heyelan ve çığ olgularını önlemek ve ekoturizmi geliştirmek amacıyla, Tabiatı Koruma Alanları, Milli Park ve benzeri Korunan Alanlar geliştirilecek ve yaygınlaştırılacaktır. Bu ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri çalışmalarda, ekosistemlerin içerdiği büyüklükte olması esas alınacaktır. değerleri koruyucu 153 yeterli Orman yangınlarını önleme ve mücadelede, silvikültürel önlemlerin alınması, yangın emniyet yol ve şeritlerinin tesisi ve kontrollü yakma gibi tedbirlerin uygulanması yanında; yangın ekiplerinin tam donanımlı olarak istihdamı, başta arozöz olmak üzere, helikopter ve uçaktan yararlanılmasının artırılması, erken haber alma ve ulaşım sistemlerinin geliştirilmesi, eğitim ve halkın bilgilendirilmesi çalışmaları etkinleştirilecektir. Zararlı böcek ve hastalıklarla mücadelede, biyolojik metotlara ağırlık verilecektir. Yeşil, yaşanabilir bir çevre yaratma ve orman yangınlarını önleme konusunda, gerekli toplumsal iradenin oluşturulması amacı ile faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve bilim çevrelerinin çalışmaları desteklenecektir. Dünya turizm gelirlerinden alınan payın artırılması temel hedeftir. Değişen tüketici tercihlerini dikkate alarak geliştirilecek yeni alanlarla turizm mevsiminin yılın tamamına ve turizmin potansiyel bölgelere yayılmasına yönelik tedbirler alınacaktır. Sektörle ilgili tüm yatırımlar, doğal, tarihsel ve sosyal çevreyi koruyucu ve geliştirici bir yaklaşımla ele alınacak, işgücünün niteliğinin iyileştirilmesine ve turizm işletmelerinde uluslararası standartlara uyuma öncelik verilecektir. Konut üretiminde yapı ve çevre kalitesi artırılacaktır. Kentleşme sürecinde tarihi, doğal, sosyal ve kültürel değerlerin korunması ve sağlıklı, güvenli, kaliteli, ekonomik konut ve çevrelerin oluşturulması amacıyla yapı ve çevre standartları geliştirilecektir. Enerji kaynakları, üretim ve tüketim aşamasında çevreyi olumsuz etkileyen özelliklere sahiptir. Çevresel sorunların giderilmesi ise önemli bir maliyet unsurudur. Küresel kirlenme uluslararası alanda ortak politikalar oluşturulması gereken konulardan biri haline gelmiştir. Doğanın korunması amacı dikkate alınarak, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve tüketimde daha büyük 154 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri oranlarda yer alması için tedbirler alınacaktır. Böylece yerli fosil kaynakların yanı sıra yenilenebilir enerji kaynakları da katılarak ülke enerji potansiyelinin en üst derecede kullanıma sokulması sağlanacaktır. Tarımsal politikalar doğrultusunda dengeli, sürdürülebilir ve çevreyle uyumlu tarımsal kalkınmanın sağlanmasana yönelik tarımsal altyapının, katılımcı bir yaklaşımla geliştirilmesi temel amaçtır. Toprakların tahsisi, korunması (erozyon, parçalanma, kirlenme, çoraklaşma, amaç dışı kullanımına karşı), sınıflandırılması, sektörsel ve sektörler arası kullanım ve üretim için planlanması gibi konularda tüm aksaklıkları düzeltecek ve boşlukları kapsayacak çerçeve nitelikte Arazi Kullanımı ve Toprak Koruma Kanunu çıkarılacaktır. Görüldüğü gibi, DPT tarafından hazırlanan ve 2001-2005 yıllarını kapsayan, 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda çevre yönetiminde etkili olabilecek önlemlerin alınabileceği ifade edilmektedir. Planlarda yer almasına rağmen, daha önce de belirtmiş olduğum gibi, uygulamadaki aksaklığın birçok nedeni olmasına karşın, en önemli iki neden ekonomik sınırlamalar ve siyasi iktidarın davranışıdır. Çevre yönetiminde karşılaşılan diğer önemli bir sorun da, çevre mevzuatının uygulanmasındaki görev ve yetki dağınıklılığı, ilgili diğer kamu birimleri arasındaki eşgüdüm yetersizliği veya başarısızlığıdır. Sonuç olarak, uluslararası ve ulusal çevre politikaları ve mevzuatının gereği gibi uygulanarak, sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda, doğal yaşam ortamlarının ve insan çevresinin korunabilmesi için etkili bir çevre yönetim sisteminin geliştirilmesi zorunludur. Bu amaçla, çevre yönetimi alanında görev üstlenmiş olan kamu çalışanlarının da görüşlerinin alınarak, karşılaşılan sorunların ortaya konulması ve bu sorunların çözülmesi gerekmektedir. Çevre yönetiminin başarıya ulaşabilmesi için diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yönetiminde beklenildiği gibi, çevre yönetiminde de yeni düzenlemelere gereksinim vardır. Günümüzde yürürlüğe girmesi beklenen ve kamu yönetiminde bir reform getirmesi beklenen, Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nun amacı; katılımcı, saydam, hesap verebilir, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 155 insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir kamu yönetiminin oluşturulması; kamu hizmetlerinin adil, süratli, kaliteli, etkili ve verimli bir şekilde yerine getirilmesi için merkezi idare ile mahalli idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi; merkezi idare teşkilatının yeniden yapılandırılması ve kamu hizmetlerine ilişkin temel ilke ve esasları düzenlemek olarak ifade edilmekte ve kamu yönetiminin temel amaç ve görevi; halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve refahını sağlamak, hayat kalitesini geliştirmek, kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak ve bu amaçlarla kanunlarla verilen görev ve hizmetleri yerine getirmektir şeklinde belirtilmektedir. Bu yeni düzenlemelerin yürürlüğe girmesi ile Çevre ve Orman Bakanlığı’nın taşradaki görevleri, belediye sınırları içerisinde belediyelere, belediye sınırları dışında il özel idarelerine devredilecektir. Böylece yerel sorunların yerel yönetimler tarafından yerinde çözülmesine olanak sağlanacaktır. Çizim 14 ve Çizim 15‘de genel anlamda, etkili bir çevre yönetim sistemi için gerekli olan temel elemanlar ve elemanla birlikte uygulamanın düzeni gösterilmektedir. Bu çizimlerin incelenmesiyle de görüleceği gibi, başlangıç olarak toplam kalite yönetimi anlayışı gelmektedir. Bu yönetim sisteminin temel ilkelerine ve insan kaynaklarına sahip olunmadan çevre yönetiminde başarılı olmak mümkün olamaz. Çevre yönetim sistemi içerisinde, kirliliğin kaynakta yönetimi esas olduğundan, öncelikle herhangi bir tesis veya işletmenin planlama döneminden başlanmak üzere çevresel etkisinin değerlendirilmesi ve kirliliğin önlenmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda önemli konulardan biri de günün bilgi ve teknolojisinin uygulamaya alınması, temiz ve çevre dostu teknolojilere ağırlık verilmesidir. Ülke genelinde, ileriye dönük ve olumlu çevre politikaları kapsamında stratejik çevresel değerlendirmeler de zorunlu olarak ele alınmalıdır. Çevresel etki değerlendirmenin yanında çevresel risk yönetimi de oldukça önemlidir. ÇED aşamasında dikkati çekmeyen bazı gelişmeler daha sonra sorun yaratabilmektedir. Bu nedenle sistem yönetimi kapsamında sürekli olarak risklerin izlenmesi ve yönetimi gerekir. 156 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çevre politikaları yerel, bölgesel, ülkesel ve küresel oluşum ve gelişimlerin etkisi altındadır. Bu nedenle politikalar değişime uğramak zorundadır. Sık sık gözden geçirilmeli, gereksinimlere uygun ve günün koşullarına göre güncelleştirilmiş politikalar geliştirilmelidir. Mevzuatın yeterli olması ve günün koşullarına uygun olarak güncellenmesi gerekmektedir. Avrupa Birliği çevre mevzuatına uyum amacıyla sürdürülmekte olan çalışmalar ve düzenlemeler, AB üyeliği gerçekleşmese de ülkemiz için yararlı olacaktır. Günümüzde çevre yönetiminin yerinde ve yerel yönetimler tarafından yapılması gibi olumu bir yaklaşım olmasına karşın, uygulamada karşılaşılabilecek risklerin bugünden yönetilmesi zorunluluğu vardır. Uzman yönetici ve teknik eleman yetersizliği, maddi kaynak teminindeki güçlükler uygulamalarda aksaklıklara neden olabilecektir. Merkezi yönetim mevcut olanakları gözden geçirmeli, yerel yönetimlerde kapasite gelişmesine önem vererek belirli bir aşamaya ulaşıldıktan sonra görevini devretmelidir. Uygulamada siyasi otoritenin etkisi ve müdahalesi en aza indirilmelidir. Bu durum yerel yönetimler için çok önemli bir risk faktörü olarak dikkate alınmalıdır. Çevre yönetiminde, belirli sorunların yönetimi ve çözümünde kamu kurum ve kuruluşları arasında işbirliği esastır. Bu amaçla, hizmetin özelliğine göre iyi bir işbirliğinin oluşturulması ve ekip çalışmasına önem verilmesi gerekir. Çevre koruma amacıyla toplumsal duyarlılığın artırılması ve örgütlenmenin güçlendirilmesi sorunların farkına varılmasında, belirlenmesinde ve çözümü için baskı oluşturulmasında her zaman gerekli olmaktadır. Bu nedenle çevreye duyarlı gönüllü kuruluşların oluşum ve gelişimlerinin desteklenmesi gerekmektedir. Türkiye’de çevre yönetimi konusundaki en önemli teşkilatlanma, Çevre Bakanlığı’dır. Taşra teşkilatları ile birlikte hizmet yürütmekte olan Bakanlığın diğer bakanlıklar ve ilgili kurum ve kuruluşlarla da işbirliği ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 157 içerisinde olması gerekmektedir. Ayrıca, çevreye duyarlı gönüllü kuruluşların da desteğini almak durumundadır. Türkiye’de daha önce ayrı ayrı faaliyet göstermekte olan Çevre Bakanlığı ile Orman Bakanlığı, “Çevre ve Orman Bakanlığı” olarak 4856 numaralı “Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun” ile birleştirilmiştir. Kanun, 08.05.2003 tarih ve 25102 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. ÇEVRE YÖNETİMİ * TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ * ÇEVRE YÖNETİM SİSTEMLERİ * ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME * STRATEJİK ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME * RİSK YÖNETİMİ * ÇEVRE POLİTİKASI * ÇEVRE MEVZUATI * TÜRK ÇEVRE MEVZUATI * AB ÇEVRE MEVZUATI * KAMU KURUM VE KURULUŞLARI * ÇEVRE GÖNÜLLÜ KURULUŞLARI Çizim 14. Çevre Yönetim Sistemi için gerekli olan temel elemanlar MEVZUAT AR&GE UYGULAMA SÜREKLİ EĞİTİM YÖNETİM DENETİM 158 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çizim 15. Etkili bir çevre yönetiminin uygulanışı Kanunun amacı, çevrenin korunması ve iyileştirilmesi, kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun ve verimli şekilde kullanılması ve korunması, ülkenin doğal bitki ve hayvan varlığı ile doğal zenginliklerinin korunması, geliştirilmesi ve her türlü çevre kirliliğinin önlenmesi ile ormanların korunması, geliştirilmesi ve orman alanlarının genişletilmesi, ormanların içinde ve bitişiğinde yaşayan köylülerin kalkındırılması ve bunun için gerekli tedbirlerin alınması, orman ürünlerine olan ihtiyacın karşılanması ve orman ürünleri sanayinin geliştirilmesi için Çevre ve Orman Bakanlığının kurulmasına, teşkilât ve görevlerine ilişkin esasları düzenlemektir. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın görevleri şunlardır: 4856 numaralı kanunla düzenlenen ►Çevrenin korunması, kirliliğinin önlenmesi ve iyileştirilmesi için prensip ve politikalar tespit etmek, programlar hazırlamak; bu çerçevede, araştırmalar ve projeler yapmak, yaptırmak, bunların uygulama esaslarını tespit etmek, uygulanmasını sağlayacak tedbirleri almak. ►Çevrenin korunması ve kirliliğinin önlenmesi amacıyla ülke şartlarına uygun olan teknolojiyi belirlemek, bu maksatla kurulacak tesislerin vasıflarını tespit etmek. ►Ülke şartlarına uygun olan çevre standartlarını Türk Standartları Enstitüsü ile birlikte belirlemek, uygulamak ve uygulanmasını sağlamak. ►Atık ve yakıtlar ile ekolojik dengeyi bozan, havada, suda ve toprakta kalıcı özellik gösteren kirleticilerin çevreye zarar vermeyecek ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 159 şekilde bertaraf edilmesi için denetimler yapmak; ülke genelinde tüm uygulayıcı kurum ve kuruluşların bu konudaki taleplerini değerlendirerek sonuçlandırmak; ülkenin atık yönetimi politikasını belirlemek ve bu konuda gerekli tedbirleri almak; tehlikeli hallerde veya gerekli durumlarda faaliyetlerin durdurulması ile ilgili usul ve esasları yönetmelikle belirlemek. ►Çevrenin korunması ve kirliliğinin önlenmesi için çevre standartları ve ekolojik kriterler esas olmak üzere her türlü analizi, ölçüm ve kontrolleri gerçekleştirmek amacıyla laboratuvar kurmak, kurdurmak ve denetimlerini yapmak veya mevcut kamu kurum ve kuruluşlarının laboratuvarlarından yararlanmak. ►Ülkedeki kirlenme konuları ile kirlenmenin mevcut olduğu veya olması muhtemel bölgeleri ve sektörleri tespit etmek ve izlemek, bu problemlerin teknik, idari ve finansman bakımından çözümünü sağlayan kaynağın bulunmasıyla ilgili çalışmaları yönetmek veya yönlendirmek. ►Sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde, çevreye olumsuz etki yapabilecek her türlü plân, program ve projenin, fayda ve maliyetleriyle çevresel olguların ortak bir çerçeve içinde değerlendirilmesini gerçekleştirecek çevresel etki değerlendirmesi ve stratejik çevresel değerlendirme çalışmasının yapılmasını sağlamak, bu çalışmaları denetlemek ve izlemek. ►Dengeli ve sürekli kalkınma amacına uygun olarak ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkân veren rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlamak üzere, kalkınma plânları ve bölge plânları temel alınarak çevre düzeni plânlarını hazırlamak veya hazırlatmak, onaylamak, uygulanmasını sağlamak. ►Hayvanların korunmasına yönelik çalışmaları, ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşların işbirliği ile yapmak, yaptırmak, bu konuda yürütülen faaliyetleri desteklemek, denetlemek ve denetlenmesini sağlamak. 160 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ►Çevre konusunda görev verilmiş olan özel kuruluşlar ile kamu kurum ve kuruluşları arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak; bu konuda faaliyette bulunan gönüllü kuruluşları yönlendirmek, desteklemek ve bakanlıklar arası işbirliği esaslarını yönetmelikle belirlemek. ►Çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti ülke bütününde izlemek ve denetlemek. ►Çevre uygulamalarına etkinlik kazandırmak için başta mahalli idareler olmak üzere, sürekli bir eğitim programı uygulamak, bu amaçla yapılan eğitim faaliyetlerini izlemek, desteklemek, yönlendirmek, çevre bilincini geliştirmek ve çevre problemleri konusunda kamuoyu araştırmaları yapmak. ►Çevre ve orman konularında uluslararası düzeyde sürdürülen çalışmaların izlenmesi ve bunlara katkıda bulunulması amacıyla ulusal düzeyde yapılan hazırlıkları ilgili kuruluşlarla işbirliği halinde yürütmek ve bu çalışmalara Türkiye'nin iştirakine ilişkin koordinasyonun sağlanmasına, uluslararası ilişkilerin yürütülmesi ile ilgili mevzuat çerçevesinde yardımcı olmak. ►Ormanların korunması, imarı ve ıslahı ile bakımını sağlamak. ►Orman sınırlandırılması ve kadastrosunu yapmak, vasıf tayini ile Devlet ormanlarına ilişkin kamu yararına irtifak hakkı tesisi ve iznine ait işleri yürütmek. ►Orman sınırları içerisinde ve yeniden orman rejimine alınacak yerlerde genel ağaçlandırma plânı düzenlemek, bu plânın gerektirdiği etüt ve proje işleri ile ağaçlandırmaları yapmak veya yaptırmak. ►Erozyonu önleyici her türlü tedbiri almak. ►Devlet ormanları içindeki otlak, yaylak ve kışlakları özel mevzuatına göre ıslah etmek, otlatma amenajman plânlarını yapmak veya yaptırmak. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 161 ►Ağaçlandırma yapmak, devamlı ve geçici fidanlıklar kurmak, özel ağaçlandırma yapmak ve fidanlık tesis etmek isteyen gerçek ve tüzel kişileri desteklemek. ►Devlet ormanları ile tüzel kişiliği haiz kamu kurumlarına ve özel ormanlara ait amenajman plânlarını yapmak veya yaptırmak. ►Devlet ormanları içinde ve bitişiğinde oturan köylülerin sosyal ve ekonomik gelişmelerini sağlamak maksadıyla bunları her türlü kredi ve yardım kaynaklarıyla desteklemek, orman-halk ilişkilerini geliştirmek ve bu konuda her türlü tedbiri almak. ►Başka yerlere nakledilecek orman köylülerinin bıraktıkları taşınmazların kamulaştırılmasını sağlamak ve buraları ağaçlandırmak. ►Yurt içi odun hammadde ihtiyacını karşılamak, odun ve odun dışı orman ürünlerinin ithalat ve ihracatına ilişkin esasları belirlemek, gerektiğinde tohum, fidan ve üretimle ilgili maddeleri ithal ve ihraç etmek. ►Millî parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları ve orman içi mesire yerleri ile biyolojik çeşitliliğin, av ve yaban hayatı alanlarının tespiti, yönetimi, korunması, geliştirilmesi, işletilmesi ve işlettirilmesini sağlamak. ►Bakanlığın çalışma alanına giren hizmetlere ilişkin olarak, araştırma birimleri ve eğitim merkezleri açmak, yurt içinde ve dışında gerekli personeli yetiştirmek, her çeşit uygulamalı araştırmalarla eğitim, yayın ve yayım çalışmaları yapmak, yaptırmak, dokümantasyon ve tanıtma faaliyetlerinde bulunmak. Kanunda, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın ana hizmet birimleri; A. Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü. b. Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Plânlama Genel Müdürlüğü. C. Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü. d. Orman-Köy İlişkileri Genel Müdürlüğü. 162 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri E. Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü. f. Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı. g. Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Dairesi Başkanlığı. h. Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı, olarak verilmektedir. Türkiye’de son yıllarda, çevre yönetimi alanındaki en önemli gelişme, 8.5.2003 tarih ve 25102 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4856 numaralı “Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” gereğince, Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesinde, “Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü”nün kurulmuş olmasıdır. Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün görevleri 4856 numaralı Kanun’un 9. maddesinde şöyle sıralanmaktadır: ►Çevre kirliliği ile ilgili olarak ölçüm, tespit ve kalite kriterlerini belirlemek, uygulamak ve uygulanmasını sağlamak; çevreyle ilgili her türlü ölçüm-izleme, analiz ve kontroller yapacak laboratuvarlar kurmak, kurdurmak, bunların akreditasyon işlemlerini yapmak, hava, su ve toprak konusunda ölçüm yapacak kuruluşları belirlemek, kurulacak tesisler için, alıcı ortam özelliklerine göre çevre kirliliği yönünden görüş vermek, izlemek ve gerektiğinde müdahale etmek, mevcut ve kurulacak tesislere emisyon ön izni ve emisyon izni vermek, emisyonları ve arıtma sistemlerini izlemek ve denetlemek. ►Hava kalitesinin korunması, hava kirliliği, gürültü, titreşim ve iyonlaştırıcı olmayan radyasyonun kontrolü, azaltılması veya bertaraf edilmesi için hedef ve ilkeleri belirleyerek her türlü tedbiri almak ve uygulanmasını sağlamak, bu konuda yönetim ve acil müdahale plânları yapmak, yaptırmak, konuyla ilgili kurum ve kuruluşlarla koordineli çalışmalar yaparak müdahale etmek, kriter ve standartları belirlemek, uygulamak, uygulanmasını sağlamak, ölçüm yaptırmak, verileri toplamak ve değerlendirmek. ►Yenilenebilir enerji kaynakları başta olmak üzere temiz enerji kullanımını desteklemek, yakıtların hava kirliliğine yol açmayacak şekilde kullanılabilmesi için gerekli önlemleri almak veya aldırmak, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 163 çevreye uygun teknolojileri belirlemek ve bu maksatla, kurulacak tesislerin vasıflarını saptamak. ►Serbest bölgeler de dâhil olmak üzere, ülke genelinde çevreye olumsuz etkileri olan atık ve kimyasallar ile hava kirliliği, gürültü, titreşim ve iyonlaştırıcı olmayan radyasyon ile ilgili her türlü faaliyeti izlemek, yer üstü ve yer altı sularına, denizlere ve toprağa olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti belirlemek, denetlemek, tehlikeli hallerde veya gerekli durumlarda faaliyetleri durdurmak. ►Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile nükleer güvenlik konusunda işbirliği yapmak. ►Görev alanına giren konularda uluslararası çalışmaları izlemek ve ulusal düzeyde uygulanmasını sağlamak. ►Yasaklanacak ve kısıtlanacak atık ve kimyasalların ve bunlar ile çevre kirliliğine yol açabilecek maddelerin ithalat ve ihracatına ilişkin kriterleri belirlemek, bununla ilgili kontrol ve uygunluk belgesi taleplerini değerlendirmek ve sonuçlandırmak. ►Etkili bir çevre yönetimi ile atık ve kimyasalların çevre ile uyumlu yönetimi için gerekli ekonomik araçları belirlemek, uygulamak ve uygulanmasını sağlamak, görev alanı ile ilgili standartları ilgili kuruluşlarla işbirliği yaparak belirlemek. ►Motorlu kara taşıtları işletenlerin, egzoz emisyonlarının yönetmelikle belirlenen standartlara uygunluğunu belgelemek üzere Bakanlığa ait ya da Bakanlıkça yetkili kılınacak egzoz ölçüm istasyonlarında ölçüm yaptırmalarını sağlamak, bu konuda idarî, malî ve teknik esas ve usulleri belirlemek. ►Yer üstü ve yer altı sularının, denizlerin ve toprağın korunması, kirliliğin önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla; hedef ve ilkeleri, kirletici unsurları belirlemek, kirliliğin giderilmesi ve kontrolüne ilişkin usul ve esasları tespit etmek, uygulanmasını sağlamak, yer üstü ve yer altı su, deniz ve toprak kirliliğine karşı hazırlıklı olmak, müdahale ve 164 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri mücadele kapasitesini artırmak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak, acil müdahale plânları yapmak, yaptırmak; çevrenin korunması ve yer üstü ve yer altı su, deniz ve toprak kirliliğinin önlenmesi amacıyla uygun teknolojileri belirlemek ve bu maksatla kurulacak tesislerin vasıflarını saptamak, bu çerçevede gerekli tedbirleri almak ve aldırmak. ►Su kaynakları için koruma ve kullanma plânları yapmak, kıta içi su kaynakları ile toprak kaynaklarının havza bazında bütüncül yönetimini sağlamak için gerekli çalışmaları yapmak. ►Su kaynaklarının kalite sınıflarının belirlenmesi, su kalitesinin yükseltilmesi ve en uygun kullanımlarının sağlanması çalışmalarını yapmak ve yaptırmak. ►Tesislere deşarj izni vermek, deşarjları ve arıtma sistemlerini izlemek ve denetlemek, tesisler için kurulacak arıtım sistemlerinin projelerini onaylamak. ►Mahalli çevre kurullarının çalışmalarının yönlendirilmesi ve denetimini yapmak. ►Atık ve kimyasalların yönetimine ilişkin hedef ve politikaları belirlemek, uygulamak ve uygulanmasını sağlamak. ►Her türlü atık bertaraf tesislerine, yönetmeliklerle belirlenen usul ve esaslara göre lisans ve görüş vermek, bunları izlemek ve denetlemek, gerektiğinde lisansı iptal etmek. ►Atık bertaraf tesisleri ile kimya sınai tesisleri için acil müdahale plânları yapmak, yaptırmak, uygulanmasını sağlamak. ►Atıkların kaynağında en aza indirilmesi, sınıflara ayrılması, toplanması, taşınması, geçici depolanması, geri kazanılması, bertaraf edilmesi, yeniden kullanılması, arıtılması, enerjiye dönüştürülmesi ve nihai depolanması konularında yürütülen faaliyetleri desteklemek, geri kazanımı artırıcı sistemleri kurmak, kurdurmak, denetlemek ve uygun teknolojileri belirlemek. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 165 ►Görev alanına giren konularla ilgili kriterleri belirlemek, tespitte bulunmak, ölçüm yaptırmak, verileri toplamak, değerlendirmek ve standartları ilgili kuruluşlarla belirlemek. ►Atık ve kimyasallarla kirlenmiş alanların mevcut kirlilik durumlarının tespiti, çevre ve insan sağlığına olabilecek risklere ve kirlenmiş alanların iyileştirilmesine ilişkin çalışmaları yapmak ve yaptırmak. ►İlgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde atık ve kimyasalların taşınması ile tehlikeli atık ve kimyasalların taşınma lisanslarına ilişkin esasları belirlemek, uygulanmasını sağlamak, izlemek ve denetlemek. ►Bakanlık Makamınca verilen benzeri görevleri yapmak. Verilen bu görevleri yapmak üzere, üst yönetiminde bir genel müdür ve üç genel müdür yardımcısı bulunan, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü altı daire başkanlığından oluşmaktadır. Görev alanlarını kapsayacak şekilde, daire başkanlıkları ve daire başkanlıklarına bağlı şube müdürlüğü birimleri şöyledir: 1. Ölçme ve Denetim Dairesi Başkanlığı: Çevre Denetimi Şube Müdürlüğü, Çevre Standartları, Kalite Güvence ve Eğitim Şube Müdürlüğü, Laboratuvar Şube Müdürlüğü 2. Hava Yönetimi Dairesi Başkanlığı: Endüstriyel Kaynaklı Hava Kirliliği Kontrolü Şube Müdürlüğü, Isınma ve Motorlu Taşıtlar Kaynaklı Hava Kirliliği Şube Müdürlüğü, Gürültü ve Titreşim Kontrolü Şube Müdürlüğü, Sınır Ötesi Hava Kirliliği İzleme Şube Müdürlüğü, Kontrole Tabi Yakıt ve Maddeleri İzleme Şube Müdürlüğü 166 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 3. Atık Yönetimi Dairesi Başkanlığı: Evsel Atıklar Şube Müdürlüğü, Tehlikeli Atıklar Şube Müdürlüğü, Tıbbi ve Özel Atıklar Şube Müdürlüğü, Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Şube Müdürlüğü, Atık Envanteri ve Planlama Şube Müdürlüğü 4. Su ve Toprak Yönetimi Dairesi Başkanlığı: Su Kaynakları Şube Müdürlüğü, Toprak Şube Müdürlüğü, Arıtma Teknolojileri Şube Müdürlüğü 5. Kimyasallar Yönetimi Dairesi Başkanlığı: Tehlikeli Kimyasallar Yönetimi Şube Müdürlüğü, Envanter ve Risk Değerlendirme Şube Müdürlüğü, Kimyasal ve Endüstriyel Kazalar Şube Müdürlüğü 6. Deniz ve Kıyı Yönetimi Dairesi Başkanlığı: Marmara ve Boğazlar Şube Müdürlüğü, Akdeniz ve Ege Denizi Şube Müdürlüğü, Karadeniz Şube Müdürlüğü Bu genel müdürlük mevcut çevre mevzuatını uygularken, uygulamada karşılaşılan sorunları belirlemeli ve çevre koruma temel ilkelerinden sapma göstermeden yeni gelişmeleri planlamalıdır. Özellikle, AB müktesebatına uyum sürecinde, AB çevre politikalarına ve çevre mevzuatına uygun olarak yönetmelik ve yönergelerde gerekli değişiklik ve düzenlemeleri yapmalı ve eksiksiz uygulanmalıdır. Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Plânlama Genel Müdürlüğü çevre sorunlarının oluşmasından önce gerekli önlemlerin alınması ve planlama bakımından oldukça önemli görevler yüklenmektedir. Bu genel müdürlüğün görevleri şöyle sıralanmaktadır: ►Çevresel etki değerlendirmesi değerlendirme çalışmalarını yapmak. ve stratejik çevresel ►Çevre envanterini ve çevre durum raporlarını hazırlamak. ►Dengeli ve sürekli kalkınma amacına uygun olarak ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkân veren ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 167 rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlamak üzere, kalkınma plânları ve bölge plânları temel alınarak çevre düzeni plânlarını hazırlamak veya hazırlatmak, onaylamak, uygulanmasını sağlamak. ►Ulusal çevre stratejisi ve eylem plânlarını yürütmek ve koordine etmek. ►Görev alanına giren faaliyetleri izlemek ve denetlemek, uluslararası çalışmaları izlemek ve ulusal düzeyde uygulanmasını sağlamak. ►Avrupa Çevre Ajansı ile ilişkileri yürütmek, gerekli çalışmaları yapmak. ►Bakanlık Makamınca verilen benzeri görevleri yapmak. Ülkemizde, başta orman yangınları olmak üzere diğer faktörlerin etkisi ile oluşan ormansızlaşma olayına karşı ağaçlandırma çalışmaları yapmak ve toprak erozyonunu önlemek amacıyla kurulan Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü’nün görevleri: ►Bozuk orman alanlarında ve gerektiğinde verimli orman alanlarında ağaçlandırma, erozyon kontrolü, orman içi mer`a ıslahı, sosyal ormancılık faaliyetlerine ait plân ve projeler ile bu plân ve projelerin gerektirdiği her türlü çalışmayı yapmak ve yaptırmak. ►Orman rejimine alınacak yerlerde yeniden orman tesis etmek ve doğal dengeyi sağlayacak erozyon kontrolü tedbirlerini almak. ►Ormancılık çalışmaları için lüzumlu tohum ve fidanları üretmek, ürettirmek, gerektiğinde üretimle ilgili maddeleri ithal ve ihraç etmek, ağaç ve tohum ıslahını yapmak. ►Gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının orman ve fidanlık tesis etmesi ve işletmesi çalışmalarını teşvik etmek ve desteklemek. 168 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ►Bakanlık Makamınca verilen benzeri görevleri yapmak, olarak sıralanmaktadır. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ve AB uyum süreci içerisinde çevre mevzuatı önemli bir yer tutmaktadır. AB müktesebatı kapsamında çevre mevzuatı uyumu oldukça ciddi çalışmalar gerektirmektedir. Bu nedenle, Çevre ve Orman Bakanlığı’na önemli görevler düşmektedir. Bu görev, Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Dairesi Başkanlığı tarafından yürütülecektir. Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Dairesi Başkanlığı’na kanunla verilen görevler şunlardır: ►Hükümetler arası anlaşmalar çerçevesinde Bakanlığı ilgilendiren konularda yürürlükte olan protokollerin uygulanmasında takipçi ve yönlendirici olmak, diğer ülkeler ile ilişkileri düzenlemek, gerekli irtibat ve eşgüdümü sağlamak, Makamca uygun bulunan yeni işbirliği alanlarında gerekli hazırlık çalışmalarını yapmak. ►Uluslararası alanda faaliyet gösteren kuruluşlarla Bakanlık iştigal alanına giren konularda uluslararası sözleşmeler de dâhil olmak üzere ilişkileri düzenlemek, gerekli irtibat ve eşgüdümü sağlamak. ►Dış ülkelere görevli gidecek Bakanlık heyet ve elemanlarının seyahatleri ile ilgili gerekli işlemlerin yürütülmesini ve çeşitli dış kaynaklı burs, seminer, staj ve benzeri imkânlardan yararlanılmasını sağlamak. ►Bakanlığın görev alanı ile ilgili olarak ülkeye gelen yabancı uzman ve yetkililerin ziyaretlerinin programlanmasını temin etmek, uluslararası toplantı, konferans, seminer ve benzeri faaliyetlerin yurt içinde düzenlenmesi ile ilgili ön çalışmaları yapmak, eşgüdümü sağlamak, yurt dışında düzenlenecek bu gibi toplantı ve benzeri faaliyetleri takip etmek, ilgili kuruluşlara duyurmak ve gerekli seviyede iştiraki temin etmek. ►Avrupa Birliği ile ilişkilerde ve Avrupa Birliğine yönelik mevzuat ve uyum çalışmaları ile ekonomik ve teknik işbirliğine yönelik ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 169 çalışmalarda Bakanlık hizmetlerinin süratli, düzenli, etkili ve verimli bir şekilde yürütülmesi için gerekli irtibat ve eşgüdümü sağlamak. ►Avrupa Birliği programları ve Avrupa Birliğinden sağlanan destekler çerçevesinde Bakanlığın faaliyet alanına giren konulardaki dış kaynaklı projelerin program, bütçe ve uygulanmasına ait iş ve işlemleri yürütmek, dış kaynaklı proje hazırlıklarını takip etmek, proje tekliflerini incelemek, Bakanlıkça uygun görülen projelerin yürütülmesi için gerekli tedbirleri almak, bu konularda Bakanlık birimleri ve Bakanlık ile diğer ulusal ve uluslararası kuruluşlar arasında işbirliğini düzenlemek, gerekli irtibat ve eşgüdümü sağlamak. ►Uluslararası kuruluşlardan ve/veya diğer ülkelerden doğrudan veya diğer kurum ve kuruluşlar kanalıyla Bakanlığa intikal eden dış kaynaklı proje öneri ve taslaklarını, Bakanlık politikaları doğrultusunda incelemek ve değerlendirmek. ►Bakanlığın faaliyet alanına giren konulardaki projeler için uluslararası kuruluşlardan ve/veya ülkelerden kaynak sağlanmasına yönelik girişimleri yapmak, proje önerisinde bulunarak dış kaynağın ülkemize girmesini sağlamak için Bakanlık birimlerini yönlendirmek ve eşgüdümü sağlamak. ►Çevre problemlerinin finansman yönünden çözümünü sağlamak üzere ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği halinde dış kaynağın sağlanması ile ilgili çalışmalar yapmak, ►Bakanlık Makamınca verilen benzeri görevleri yapmak. Çevre ve Orman Bakanlığı Merkez Teşkilatının Görevleri, Çalışma Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik 16.01.2004 tarih ve 25348 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Yönetmeliğin amacı; 01.05.2003 tarihli ve 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile belirlenen görevlerin yapılmasını, hizmetlerin geliştirilmesini, çalışmaların verimli olarak sürdürülmesini sağlamak için Çevre ve Orman Bakanlığı Merkez Teşkilatının görevleri ile çalışma esas ve usullerini belirtmektir. Yönetmelik, Çevre ve Orman 170 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Bakanlığı Merkez Teşkilatındaki ana hizmet birimlerinin, danışma ve denetim birimlerinin ve yardımcı birimlerin kuruluş, görev ve çalışma esas ve usullerini kapsamaktadır. Bu yönetmelikte, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’ne bağlı Daire Başkanlıkları’nı görevleri aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır: Ölçüm ve Denetim Dairesi Başkanlığı; ►Çevre kirliliği ile ilgili her türlü ölçüm, analiz ve kontrolleri yapmak, ölçüm yapacak laboratuvarları belirlemek, laboratuvarlar ve ölçüm istasyonları kurmak kurdurmak ve denetimlerini yapmak, kamu ve özel kuruluşlara ait laboratuvarlarla ilgili akreditasyon çalışmalarında danışmanlık hizmeti vermek, çevre ile ilgili ölçüm yapacak kuruluşları belirlemek, kamu kurum ve kuruluşlarının laboratuvarları ile işbirliği yapmak, ►Bakanlığın ilgili birimleri ile Çevre Denetimi Yönetmeliği çerçevesinde yıllık denetim programlarını hazırlamak, ►Serbest bölgeler de dâhil olmak üzere, ülke genelinde çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti denetlemek, ►Tesislerin kurulması, faaliyete geçmesi ve üretimin her aşamasından atıkların nihai bertarafına kadar çevrenin korunması için Çevre Denetimi Yönetmeliği çerçevesinde çevre denetimleri yapmak, ►Faaliyet-Tesis Bilgi Formlarındaki bilgiler ışığında istatistik ve envanter çalışmaları yapmak, ►Ölçüm ve denetim çalışmaları yapmak, görevlilerinin eğitimi için gerekli ►Görev alanına giren konularda uluslararası çalışmaları izlemek ve ulusal düzeyde uygulanmasını sağlamak, ►Çevre ile ilgili her türlü izne ve denetime esas teşkil edecek laboratuvar hizmetlerini vermek, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 171 ►Görevleri ile ilgili konularda araştırma ve proje çalışmaları yapmak, ►Standart taslaklarına, ilgili birimlerle işbirliği yaparak Bakanlık görüşünü vermek, ►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak. Hava Yönetimi Dairesi Başkanlığı; ►Hava kalitesinin korunması, hava kirliliği, gürültü, titreşim ve iyonlaştırıcı olmayan radyasyonun kontrolü, azaltılması veya önlenmesi için hedef ve ilkeleri belirleyerek her türlü tedbiri almak ve uygulanmasını sağlamak; gerektiğinde müdahale etmek; bu konuda yönetim ve acil müdahale planları yapmak, yaptırmak, konuyla ilgili kurum ve kuruluşlarla koordineli çalışmak, ►Isınma, endüstriyel faaliyetler ve motorlu taşıt kullanımı sonucu atmosfere verilen bütün kirletici emisyonları ve arıtma sistemlerini izlemek, denetlemek, ►Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, Gürültü Kontrolü Yönetmeliği ve diğer ilgili mevzuat çerçevesinde valilikler tarafından yapılacak çalışmaları izlemek, il mahalli çevre kurulu çalışmalarını çevre politikaları ve stratejileri doğrultusunda yönlendirmek, ►Hava kirliliği ile ilgili olarak ölçüm, tespit ve kalite kriterlerini belirlemek, uygulamak ve uygulanmasını sağlamak, ölçüm sonuçlarını değerlendirmek, ►Kurulacak tesisler için hava alıcı ortam özelliklerine göre hava kirliliği ve gürültü yönünden görüş vermek, izlemek ve gerektiğinde müdahale etmek, ►Hava kirliliğinin önlenmesi, hava kalitesinin korunması ve gürültünün azaltılması amacıyla ülke şartlarına ve çevreye uygun 172 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri teknolojileri belirlemek, bu maksatla kurulacak tesislerin vasıflarının tespit edilmesi amacıyla çalışmalar yapmak, ►Sınır ötesi hava kirliliği ve iklim değişikliği ile ilgili çalışmalar yapmak, ►Mevcut ve kurulacak tesislere emisyon ön izni ve emisyon izni vermek, ►Serbest bölgeler de dâhil olmak üzere, ülke genelinde çevreye olumsuz etkileri olan hava kirliliği, gürültü, titreşim ve iyonlaştırıcı olmayan radyasyon ile ilgili her türlü faaliyeti izlemek, belirlemek, denetlemek, tehlikeli hallerde veya gerekli durumlarda faaliyetleri durdurmak, ►Hava Yönetimi Dairesi Başkanlığı görev alanına giren konularda Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile nükleer güvenlik konusunda işbirliği yapmak, ►Motorlu kara taşıtlarını işletenlerin, egzoz emisyonlarının Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği ile belirlenen standartlara uygunluğunu belgelemek üzere Bakanlığa ait ya da Bakanlıkça yetkili kılınacak egzoz ölçüm istasyonlarında ölçüm yaptırmalarını sağlamak, bu konuda idari, mali ve teknik esas ve usulleri belirlemek, ►Yenilenebilir enerji kaynakları başta olmak üzere temiz enerji kullanılmasını desteklemek ve temiz enerji sağlayacak stratejilerin geliştirilmesi ile ilgili çalışmalar yapmak, ►Enerji tasarrufu ve enerjinin etkin kullanılması, binalarda ısı ve ses yalıtımı için ilgili kurum ve kuruluşlarla koordineli çalışmalarda bulunmak, ►Fosil yakıtların hava kirliliğine yol açmayacak şekilde kullanılabilmesi için gerekli önlemleri almak veya aldırmak, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 173 ►Yasaklanacak ve kullanımı kısıtlanacak kontrole tabi olan yakıtlar ile hava kirliliğine yol açabilecek kimyasal maddelerin ithalat ve ihracatına ilişkin kriterleri belirlemek, bununla ilgili kontrol ve uygunluk belgesi taleplerini değerlendirmek ve sonuçlandırmak, ►Etkili bir hava yönetimi için gerekli ekonomik araçları belirlemek, uygulamak ve uygulanmasını sağlamak, görev alanı ile ilgili standartları diğer kuruluşlarla işbirliği yaparak belirlemek, ►Ozon tabakasının incelmesine neden olan maddelerin kontrolüne ilişkin olarak ulusal stratejilerin belirlenmesi amacıyla çalışmalar yapmak, ►Görev alanına giren konularda uluslararası çalışmaları izlemek, değerlendirmek ve ulusal düzeyde uygulanmasını sağlamak, ►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak. Atık Yönetimi Dairesi Başkanlığı; ►Atıkların nihai bertarafına kadar insan sağlığına ve çevreye zarar verecek şekilde doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama verilmesini önleyici çalışmalar yapmak, atık yönetim esaslarını belirlemek, ►Etkili bir atık yönetimi için gerekli hedef, politika ve ekonomik araçları belirlemek, uygulamak ve uygulanmasını sağlamak, ilgili teknik ve idari standartları ilgili kuruluşlarla işbirliği yaparak belirlemek, ►Atıkların kaynağında en aza indirilmesi, sınıflara ayrılması, toplanması, taşınması, geçici depolanması, geri kazanılması, yeniden kullanılması, arıtılması, enerjiye dönüştürülmesi ve nihai bertaraf edilmesi konularında yürütülen faaliyetleri desteklemek, geri kazanımı artırıcı sistemleri kurmak, kurdurmak, denetlemek ve temiz teknolojilerin kullanılması konusunda ilgili taraflarla işbirliği yapmak ve koordinasyonu sağlamak, 174 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ►Atıklarla kirlenmiş alanların mevcut kirlilik durumlarının tespiti, çevre ve insan sağlığına olabilecek risklere ve kirlenmiş alanların iyileştirilmesine ilişkin çalışmaların yapılmasını sağlamak, ►Atıkların taşınması ile ilgili önlemleri almak, ►Atıkların ithali, ihracı ve transit geçişi ile ilgili ilkeleri belirlemek, uygulamaların denetimini yapmak, ►Atıklar ile ilgili uluslararası çalışmaları izlemek, ulusal düzeyde uygulanmasını sağlamak, ►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak. Su ve Toprak Yönetimi Dairesi Başkanlığı; ►Yer üstü ve yer altı sularının ve toprağın korunması, kirliliğin önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla; hedef ve ilkeleri, kirletici unsurları belirlemek, kirliliğin giderilmesi ve kontrolüne ilişkin usul ve esasları tespit etmek, uygulanmasını sağlamak, yer üstü ve yer altı su ve toprak kirliliğine karşı hazırlıklı olmak, müdahale ve mücadele kapasitesini artırmak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak, acil müdahale plânları yapmak, yaptırmak; çevrenin korunması ve yer üstü ve yer altı su ve toprak kirliliğinin önlenmesi amacıyla uygun teknolojileri belirlemek ve bu maksatla kurulacak tesislerin vasıflarını belirlemek ve bu çerçevede gerekli tedbirleri almak, aldırmak, ►Kurulacak tesisler için, alıcı ortam özelliklerine göre çevre kirliliği yönünden görüş vermek, izlemek ve gerektiğinde müdahale etmek, ►Ülkedeki kirlenme konuları ile kirlenmenin mevcut olduğu veya olması muhtemel bölgeleri ve sektörleri tespit etmek ve izlemek, bu problemlerin teknik, idari ve finansman bakımından çözümünü sağlayan kaynağın bulunmasıyla ilgili çalışmaları yönetmek veya yönlendirmek, ►Çevre konusunda görev verilmiş olan özel kuruluşlar ile kamu kurum ve kuruluşları arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak; bu ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 175 konuda faaliyette bulunan gönüllü kuruluşları yönlendirmek, desteklemek ve bakanlıklar arası işbirliği esaslarını yönetmelikle belirlemek, ►Su ve toprak kirliliğine neden olan her türlü faaliyeti ülke bütününde izlemek ve denetlemek, ►Yer üstü ve yer altı sularına ve toprağa olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti belirlemek, denetlemek, tehlikeli hallerde veya gerekli durumlarda faaliyetleri durdurmak, ►Görev alanına giren konularda, Avrupa Birliği uyum çalışmaları yapmak, diğer uluslararası çalışmaları izlemek ve ulusal düzeyde uygulanmasını sağlamak, ►Su kaynakları için koruma ve kullanma plânları yapmak, kıta içi su kaynakları ile toprak kaynaklarının havza bazında bütüncül yönetimini sağlamak için gerekli çalışmaları yapmak, ►Su kaynaklarının kalite sınıflarının belirlenmesi, su kalitesinin yükseltilmesi ve en uygun kullanımlarının sağlanması çalışmalarını yapmak ve yaptırmak, ►Tesislere deşarj izni vermek, deşarjları ve arıtma sistemlerini izlemek ve denetlemek, tesisler için kurulacak arıtım sistemlerinin projelerini onaylamak, ►Mahalli çevre kurullarının çalışmalarının yönlendirilmesi ve denetimini yapmak, ►Görev alanına giren konularla ilgili kriterleri belirlemek, tespitte bulunmak, ölçüm yaptırmak, verileri toplamak, değerlendirmek ve standartları ilgili kuruluşlarla belirlemek, ►Atık ve kimyasallarla kirlenmiş alanların mevcut kirlilik durumlarının tespiti, çevre ve insan sağlığına olabilecek risklere ve kirlenmiş alanların iyileştirilmesine ilişkin çalışmaları yapmak ve yaptırmak, 176 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ►Toprak varlığı ve arazi kullanımı konusunda koruma ve kullanma esaslarının belirlenmesi, iyileştirilmesi amacıyla ilgili kuruluşlarla işbirliği halinde çalışmalar yapmak, ►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak. Kimyasallar Yönetimi Dairesi Başkanlığı; ►Sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde, kimyasal güvenliği sağlamak üzere politika ve stratejiler ile eylem planlarını tespit etmek; bu çerçevede araştırmalar ve projeler yapmak, yaptırmak; bunların uygulama usul ve esaslarını tespit etmek, uygulanmasını sağlayacak tedbirleri almak, uygulamak, uygulatmak, izlemek, denetlemek ve denetlenmesini sağlamak, ►Kimyasal güvenlik kapsamında uluslararası çalışmaları ve gelişmeleri izlemek, bu konuda görev verilmiş olan bakanlık birimleri, kamu kurum/kuruluşları, sivil toplum örgütleri arasında koordinasyonu ve ulusal düzeyde uygulanmasını sağlamak, ►Kimyasallarla kirlenmiş alanların iyileştirilmesine ilişkin görüş vermek, ►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak. Deniz ve Kıyı Yönetimi Dairesi Başkanlığı; ►Denizlerin korunması, kirliliğin önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla; hedef, ilke ve politikalar belirlemek, kirliliğin giderilmesi ve kontrolüne ilişkin usul ve esasları tespit etmek, uygulanmasını sağlamak, ►Denizlerin korunması ve iyileştirilmesine yönelik olarak araştırmalar ve projeler yapmak veya yaptırmak, ►Görev alanına giren konularla ilgili kriterleri belirlemek, tespitte bulunmak, ölçüm yaptırmak, verileri toplamak, değerlendirmek ve standartları ilgili kuruluşlarla belirlemek, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 177 ►Deniz kıyısına deşarj ve derin deniz deşarjı ile ilgili tesislere/faaliyetlere izin vermek, izlemek, denetlemek ve konuyla ilgili arıtım sistemlerinin projelerini onaylamak, ►Deniz kirliliğine karşı hazırlıklı olmak, müdahale ve mücadele kapasitesini artırmak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak; bu çerçevede acil müdahale planları yapmak, yaptırmak, ►Serbest bölgeler de dâhil olmak üzere, ülke genelinde deniz ve kıyı ortamına olumsuz etkileri olan her türlü faaliyetleri belirlemek, denetlemek, tehlikeli hallerde veya gerekli durumlarda faaliyetleri durdurmak, ►Deniz kirliliğinin önlenmesi amacıyla uygun teknolojileri belirlemek ve bu maksatla kurulacak tesislerin vasıflarını saptamak, bu çerçevede gerekli tedbirleri almak, aldırmak, ►Görev alanına giren konularda uluslararası çalışmaları izlemek ve ulusal düzeyde uygulanmasını sağlamak, ►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü kapsamında beş daire başkanlığı yer almaktadır. Bunlar: 1.Altyapı Yatırımları ÇED Dairesi Başkanlığı 2.Endüstriyel Yatırımlar ÇED Dairesi Başkanlığı 3.ÇED ve Plan İzleme-Kontrol Dairesi Başkanlığı 4.Çevre Envanter Dairesi Başkanlığı 5.Planlama ve Stratejik Çevresel Değerlendirme Dairesi Başkanlığı Sıralanan bu daire başkanlıklarının görevleri: Altyapı Yatırımları ÇED Dairesi Başkanlığı; 178 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ►Altyapı yatırımları ile ilgili projelerinin özelliklerine göre ÇED sürecinin başlatılması, komisyon kurulması, özel format verilmesi ile ilgili iş ve işlemlerin yapılmasında sekreterya hizmetlerini yapmak, ►Bakanlığa sunulan altyapı yatırımları ÇED raporlarının incelenmesi ve değerlendirilmesi çalışmalarını yapmak, ►Projelerin yerinde tetkikini yapmak, ►Halkın katılımı toplantılarına iştirak etmek, ►ÇED Yönetmeliğinin Ek-II listesinde yer alan altyapı projeleri için ÇED gereklidir kararı verilen projelerle ilgili yapılması gereken iş ve işlemleri yapmak, ►Çalışma alanı ile ilgili yurt dışı ve yurt içi gelişmeleri izlemek, ►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak. Endüstriyel Yatırımlar ÇED Dairesi Başkanlığı; ►Endüstriyel projelerinin özelliklerine göre ÇED sürecinin başlatılması, komisyon kurulması, özel format verilmesi ile ilgili iş ve işlemlerin yapılmasında sekreterya hizmetlerini yapmak, ►Bakanlığa sunulan endüstriyel yatırımları ile ilgili ÇED Raporlarının incelenmesi ve değerlendirilmesi çalışmalarını yapmak, ►Projelerin yerinde tetkikini yapmak, ►Halkın katılımı toplantılarına iştirak etmek, ►ÇED Yönetmeliğinin Ek-II listesinde yer alan endüstriyel projeleri için ÇED gereklidir kararı verilen projelerle ilgili yapılması gereken iş ve işlemleri yapmak, ►Çalışma alanıyla ilgili yurt içi ve yurt dışı gelişmeleri izlemek, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 179 ►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak. ÇED ve Plan İzleme -Kontrol Dairesi Başkanlığı; ►ÇED Yönetmeliği gereği karar verilen projelerin inşaat/gerçekleşme, işletme ve işletme sonrasında izlenmesi ve kontrolünü yapmak, yaptırmak, ►Çevre Düzeni Planlarının kontrolünü yapmak, yaptırmak, uygulanmasını izlemek ve ►Ülke, Bölge, Havza ve Sektör Çevre Yönetim Plan uygulamalarını izlemek ve kontrolünü yapmak, yaptırmak, ►Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD) ile ilgili işlerin izleme ve kontrolünü yapmak, yaptırmak, ►Yeterlik Belgesi ile ilgili işlemleri yapmak ve takibini sağlamak, ►Görevleriyle ilgili konularda ulusal ve uluslararası gelişmeleri izlemek ve değerlendirmek, ►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak. Çevre Envanter Dairesi Başkanlığı; ►Türkiye Çevre Envanteri ve Çevre Durum Raporlarını il, bölge ve ülke ölçeğinde hazırlamak, ►İl Müdürlükleriyle ve diğer kurum-kuruluşlarla işbirliği yapmak suretiyle, İl, Bölge ve Ülke Çevre Sorunları ve Öncelikleri Envanterini hazırlamak, ►Türkiye’nin çevre değerleri ve kirlilik haritalarını hazırlamak, 180 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ►Avrupa Çevre Ajansı çalışmalarını yürütmek, ►Çevre Enformasyon Sistemini kurmak, geliştirmek ve çevreyle ilgili kullanılabilir bilgileri elde etmek için Coğrafi Bilgi Sistemleri ve benzeri uzmanlık sistemlerinden yararlanarak derlenen bilgi ve verileri işlemek, analizini yapmak, ►İlgili kurumlarla işbirliği yaparak çevre göstergelerini tespit etmek ve hesaplarını yaparak raporlamak, ►Çevre Enformasyonu Sisteminde kullanılmak üzere, çevre konularında gerekli anket ve istatistik yöntemlerini belirlemek, veri toplama ve anket çalışmalarını yapmak, ►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak. Planlama ve Stratejik Çevresel Değerlendirme Dairesi Başkanlığı; ►Çevre Düzeni Planlarını, ilavelerini, revizyonlarını, değişikliklerini genel çevre koruma ilkeleri ve Bakanlığın genel hedefleri doğrultusunda yapmak, yaptırmak, onaya sunmak, ►Merkezi ve/veya mahalli kamu kurum ve kuruluşlardan gelecek (a) bendinde zikredilen türdeki plan tekliflerini incelemek kabul veya red etmek ve üzerinde her türlü çalışmayı yaparak veya yaptırarak düzeltmek, düzelttirmek ve onaya sunulacak hale getirilmesini sağlamak, ►Bakanlıkça onaylanarak yürürlüğe konulan planların alt ölçek planlara doğru biçimde aktarılmasını sağlamak üzere doğrudan ve/veya Bakanlık taşra birimleri aracılığı ile mahalli idareler ile birlikte çalışmalar yapmak ve uygulamaları izlemek, ►Çevre Düzeni Planları ile ortaya konan veya konacak hedef, kavram ve stratejilerin uygulanması için gereken detay ve boyutlarda ilave politikalar ve yaklaşımlar üretmek, üretilmesini sağlamak, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 181 ►Plan bütününde veya alt ölçeklerde (veya birden fazla Çevre Düzeni Planı bütününde) uygulamaya yönelik yönetim birimlerinin oluşturulmasını planlamak, planlattırmak, ►Bölgelerde yönetim sonuçlarını takip edecek çalışmalar yapmak ve elde edilen sonuçlara göre Çevre Düzeni Planlarında değişiklik, ilave veya revizyon teklifinde bulunmak, ►Çevre Düzeni Planları, ana ilke ve stratejileri belirlenmiş alanlarda hedeflere ulaşmayı sağlayacak ilave politika ve yaklaşımları belirleyen yönetim planları çalışmalarını yapmak, ►Planlama çalışmalarının yürütülmesinde gerekli olan her türlü araştırma ve çalışmayı yapmak, yaptırmak, ►ÇED değerlendirmeleri için gönderilen plan dokümanlarını ve planları incelemek, planlama açısından yatırımın uygunluğu konusunda ÇED Dairelerine görüş vermek, ►ÇED Dairelerinde yapılan değerlendirme sonuçlarına göre gerekli görülmesi halinde plan iptali veya değişikliği yapmak, ►Stratejik Çevresel Değerlendirme çalışmalarını yaptırmak ve buna bağlı olarak yapılan uygulamaları izlemek, yapmak, ►Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı ile Ulusal Gündem 21 çalışmalarını yürütmek ve koordine etmek, ►Kıyı Alanları Yönetimi çalışmalarını yürütmek, ►Çevre koruma hedefleri doğrultusunda Bakanlığın diğer birimlerince geliştirilecek mekansal ve organizasyonel yönetim ilke ve hedeflerinin planlarda yer almasını sağlayıcı çalışmalar yapmak, ►Planlama çalışmalarını yürütmekle sorumlu oldukları havzalarda, ilgili kurumların koordinasyonunda yürütülecek koruma ve yatırım amaçlı yer seçimi ve tespit çalışmalarına katılmak ve plan kararlarının yer seçimi ve tespit çalışmalarına yansıtılmasını sağlamak, 182 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ►Çalışma alanına giren konularda uluslararası gelişmeleri izlemek, gerekli projeleri teklif etmek ve yürütmek, ►Çalışma alanına giren konularda gerekli mevzuat çalışmalarını yapmak ve izlemek, ►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak, olarak sıralanmaktadır. Kamu Yönetimi Temel Kanunu uyarınca, büyükşehir belediyeleri ile diğer belediyelere ve il özel idarelerine bırakılan görevlerin eksiksiz olarak yerine getirilebilmesi için, bu birimlerde görevli elemanların çevre yönetimi konusunda eğitilmesi zorunludur. Daha önce de belirtildiği gibi, çevre yönetiminde başarıya ulaşılabilmesi için, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile birlikte, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, gönüllü kuruluşların ve duyarlı vatandaşların işbirliği içerisinde çalışması gerekmektedir. Çevre koruma bilincinin giderek artmakta olduğu ülkemizde, duyarlı grup ve kişilerin, çevre kirliliğine ve doğal yapının bozulmasına neden olan faaliyetleri zaman geçirmeksizin ilgili kamu birimlerine iletmeleri ve izlemeleri anayasal vatandaşlık görevidir. Türkiye’de Çevre Şuraları: I. Çevre Şurası, 18-21 Eylül 1991 tarihlerinde Ankara’da, II. Çevre Şurası , 28 Şubat - 2 Mart 1994 tarihlerinde İstanbul’da, III. Çevre Şurası, 4 - 6 Aralık 1996 tarihlerinde Antalya’da ve IV.Çevre Şurası 6 - 8 Kasım 2000 tarihlerinde İzmir’de toplanmıştır. Bu şuralarda alınan kararların bir bölümü aşağıda verilmiştir: I. Çevre Şurası (18-21 Eylül 1991), Ankara “Çevre Politikaları” ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 183 1.Ülkemizde kalkınma çabalarına paralel olarak, ekonomik dengenin ve kaynakların korunmasına ve geliştirilmesine yönelik hedef ve ilkeler doğrultusunda izlenecek politika, geleceğe yönelik istikrarlı ve dengeli bir çevre politikası olmalıdır. 2.Ulusal düzeyde öncelikleri ve temel stratejileri belirlemek amacıyla devlet , yerel yönetimler, bilim ve meslek kuruluşları, gönüllü örgütler ve vatandaşların işbirliği ile hazırlanmış ve çevre konusunda toplumun genel eğilimlerini yansıtacak ULUSAL ÇEVRE YÖNETİMİ PLANI hazırlanmalıdır. Bunun için öncelikle çevre yönetim planına esas teşkil edecek olan ilkeler belirlenmelidir. Bu çerçevede Çevre Yönetim Planı; a.Ekolojik ve ekonomik kararların birbiri ile uyum ve bütünlük içinde ele alınması sağlanmalı, b.Başta doğal kaynaklar olmak üzere bütün çevre kaynaklarının koruma kullanma dengesi göz önüne alınarak korunması ve geliştirilmesi amacıyla ekonomik, sosyal ve fiziki planların uyacağı temel esasları, hedef ve stratejileri içermelidir. Yukarıda a ve b şıkları ile ilgili amaçları gerçekleştirmek üzere geniş katılımlı bir özel ihtisas komisyonu kurularak plana temel oluşturacak esasları belirlemekle görevlendirilmelidir. Bu çerçevede çevre ve kalkınma ilişkileri konusunda Çevre Kanunu’nda yer alan ve sürekli ve dengeli kalkınma kavramıyla çelişen düzenlemelerin yenden gözden geçirilmesi gereklidir. 3.Çevrenin korunması ve geliştirilmesi, kirlenmenin önlenmesi ve giderilmesi konusunda alınacak tedbirlere yerel yönetimlerin katılımının sağlanması ve yerel yönetimlere mali, hukuki ve teknik açıdan destek verilmesi konusunda düzenlemeler yapılmalıdır. 4.Teknoloji seçimi ve transferi, yerli teknolojinin geliştirilmesi konularında çevre açısından uyumlu ve ekonomik yönden verimli ve gerçekçi ulusal stratejiler belirlenmelidir. 184 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 5.Enerji politikaları yeniden gözden geçirilerek temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı teşvik edilmelidir. “Çevre Kirlenmesi ve Onarıcı, Önleyici Politikalar” 1.Çevrenin kirlendikten sonra kirliliğin giderilmesi yönünde politikalar yerine kirliliğin oluşmadan önlenmesi yönündeki politikalar tercih edilmelidir. 2.Atık ve artıklar için alıcı ortam bulma kolaylığı nedeniyle fabrikaların su (deniz, göl, akarsu) kenarlarına kurulması yönündeki eğilim engellenmelidir. 3. İhtisas mahkemeleri kurulmalıdır. 4.Gerek devlet gerekse özel teşebbüs, arıtma tesislerini fabrika işletmeye geçmeden önce kurmalıdır. 5.Bölgesel çevre standartları ve alıcı ortamlara göre su kirliliği standartları oluşturulmalıdır. 6.Deniz kirlenmesini önlemek amacıyla denize kıyısı olan ülkelerle işbirliğine gidilmelidir. 7.Türkiye genelinde üniversiteler ve kamu kuruluşlarını laboratuvar donanımlarından yararlanılarak çevre kirliliğinin izlenmesinin sağlanması amacıyla gerekli eşgüdüm ve protokoller yardımıyla ölçüm ağı kurulmalı ve kurulacak bir merkez referans laboratuvarı ile koordineli çalışarak ülke kirlilik envanteri oluşturulmalıdır. 8.Merkezi ve bölgesel referans laboratuvarları kurulmalıdır. 9.Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği ve Su Ürünleri Yasasının entegrasyonu sağlanmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 185 10.Kirlilik önleme çalışmalarında standardizasyon sağlanmalıdır. 11.Kıyı Kanunu yeniden ele alınarak kıyıların rasyonel kullanımları konusunda kararlar alınmalıdır. 12.Sanayi arıtım tesislerinin teknolojileri tercih edilmelidir. yapımında müşterek arıtma 13.Kirletenlere caydırıcı vergiler getirilmeli ve bu kaynak çevre kirliliğini önleme çalışmalarında kullanılmalıdır. 14.Çevre kirliğinin önlenmesi ve giderilmesi çalışmalarında destek personel adı altında çevre teknikeri ve çevre zabıtası yetiştirilmesi programları oluşturulmalıdır. 15.Yeraltı su kaynaklarının envanteri çıkarılmalı ve rasyonel kullanımı sağlanmalıdır. 16.Arıtma tesislerinin yapımı teşvik edilerek, işletme için gerekli olan elektrik enerjisinin ucuza temini ile yurt dışından temin edilmesi gereken arıtma tesisi ekipmanlarının yurda girişlerinde gümrük kolaylığı sağlanmalıdır. 17.Göl ve nehirlerden hidrolik dengeyi bozacak şekilde sulama yapılmasının önlenmesi amacıyla yasal düzenlemeler getirilmelidir. 18.Arıtma tesislerinden çıkan suyun sulamada kullanılması amacıyla teknolojiler araştırılmalı ve yasal düzenlemeler getirilmelidir. 19.Gemilerin sintine ve balast suları ile kirlenmenin önlenmesi için gemilerin yoğunluğuna göre sabit ve gezici kabul tesisleri oluşturulmalı, mevcut tesisler iyileştirilmelidir. 20.Bitki hastalık ve zararlıları ile mücadele programlarında öncelikle biyolojik mücadele yöntemleri geliştirilerek teşvik edilmelidir. 186 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 21.Zirai mücadele ve veteriner hekimlikte kullanılan ilaçlarda kalıntı sorunlarını boyutları tespit edilmeli, gerekli tedbirler alınarak çiftçi ve teknik elemanların eğitimine önem verilmelidir. 22.Tarımsal sit alanı kavramı gündeme getirilmelidir. 23.Açık madencilik başta olmak üzere açık işletmelere ruhsat verilirken teminat alınıp arazi tahribatının düzeltilerek tekrar eski haline getirilmesi sağlanmalıdır. 24.Atıklar kaynağında minimize edilmelidir. 25.Az atıklı ve atıksız teknolojiler teşvik verilmelidir. 26.Çevre sorunlarının çözümünde vergi, harç, satılabilir izin, depozito ve teşvik sistemleri gibi ekonomik araçlar kullanılmalıdır. 27.Ulusal radyoaktif atık yönetim planı oluşturulmalıdır. 28.Boğazlardan geçişler yeniden düzenlenmeli, Montrö Anlaşması günümüz koşullarına göre Dışişleri Bakanlığının koordinasyonunda yeniden gözden geçirilmelidir. 29.Acil müdahale planları ivedilikle uygulamaya alınmalıdır. 30.Piller için depozito uygulaması getirilmelidir. 31.Havza tanımları karstik kayalardaki yüzey şekilleri dikkate alınarak yeniden düzenlenmelidir. 32.Ayırımın kaynakta yapılması amacıyla cam ve kâğıt kumbaraları yaygınlaştırılmalıdır. 33.Açık alanlarda çöp biriktirilmesi önlenmelidir. 34.Çöp fabrikaları kurulmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 187 35.Artan nüfus sebebiyle oluşan çevre sorunlarını önleyebilmek amacıyla nüfus yoğunluğunu stabilize edecek teşvik unsurlarının ülkemizde de uygulanabilir hale getirilmesi sağlanmalıdır. 36.Tüm kirletici kriterlerini ölçmek üzere tam otomatik cihazlarla donanmış ülke çapında bir ölçüm ağı kurulmalıdır. 37.Veri güvenirliği açısından laboratuvarlar arası interkalibrasyona gidilmelidir. 38.Trafik kirliliğini önlemek amacıyla katalitik konvertörlerin uygulanabilmesi, ileri teknolojiye sahip cihazlarla donatılmış araç muayene istasyonları oluşturulmalıdır. 39.Emisyon izni için başvuru yapmayan fabrikalar valilikler tarafından sıkı bir şekilde takip altına alınmalıdır. 40.Kent imar planlarında hâkim rüzgâr akımlarını engellemeyecek şekilde düzenlemelere gidilmeli ve yeşil alan miktarının artırılması imkânları araştırılmalıdır. 41.Kirliliğin tarımsal üretim potansiyeline ve besin zincirine etkisinin önlenmesi için gerekli izleme faaliyetleri yoğunlaştırılmalıdır. 42.İmar mevzuatına gürültüyü azaltıcı tedbirlerle ilgili hükümlerin konularak hastane, okul ve binaların dış ortam gürültüsünü asgariye indirecek şekilde izolasyonu sağlanmalıdır. 43.Araçların İmal, Tadil ve Montajları Hakkında Yönetmelikte öngörülen esaslara ve TS 2214 e göre belirlenen dış gürültü seviyeleri AT direktiflerine uygun hale getirilmelidir. 44.Motosiklet gibi aşırı gürültüye sebep olan araçlar için tadil ve montajları kübik hacme göre belirlenmiş dış gürültü seviyelerine uygunluk sağlanmalıdır. 188 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 45.Ülke çapında, günlük hayatta maruz kalınan gürültü seviyeleri belirlenerek tehlikeli boyutlara ulaşan gürültü seviyelerini önleyici tedbirlere yönelik çalışmalar teşvik edilmelidir. 46.Bisiklet yolları yapılarak kullanımı teşvik edilmelidir. “Çevre Mevzuatı ve Kurumsal Yapı” 1.Çevre Kanununun uygulanmasına yönelik çıkarılmış bulunan yönetmelikler anlaşılamadığından, yönetmelikler basitleştirilmeli, anlaşılır halde olmalı ve uygulanmalıdır, ama yorumlanmamalıdır. 2.Özellikle yönetmelikler, bilimsel tartışmadan geçmeden fiiliyatta yasanın muhatabı olacak kimselerden görüş alınmadan ve pratik uygulaması düşünülmeden hazırlanmaktadır. 3.Çevre konusunda mevzuatın çokluğu ve çok fazla kurumun yetkili olması sonucu kurumların birbirlerinin yetkilerine tecavüzü söz konusudur. Özellikle merkezi hükümet ve yerel yönetimler açısından konu ele alınmalıdır. 4.Kuvvetli bir Çevre Bakanlığı oluşturulması halinde deniz kirliliği nedeniyle kesilen cezaların tek elde toplanması, dolayısıyla kaynak aktarımı sağlanacak, imkânların artması ile de denetimler daha rahat yapılabilecektir. 5.Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi için gerekli süreler çok kısa tutulmakta, neticede ilgili merciler tarafından sürekli uzatılmakta ve ciddiyetini kaybetmektedir. “Çevre Düzeni Planı” 1.Çevre ve planlama denilince “kaynak yönetimi ve çevre yönetimi” kavramları akla gelir; ekonomik, sosyal, fiziki planların üzerinde, sektörler arası bir planlama anlaşılır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 189 2.Çevre yönetim sistemi, belki ileride ulaşılacak bir hedeftir. Bu gün için ilk aşamada yapılması gereken, çevre düzeni planı gibi fiziki planları hazırlamak olmalıdır. “Çevre Araştırmaları ve Çevre teknolojileri” 1.Çevre Bakanlığının Türkiye’ de şu ana kadar yapılmış çalışmaları değerlendirerek, daha önce üzerinde çalışma yapılmamış konuları belirlemesi, ülke koşullarında öncelikli araştırma-geliştirme faaliyet aşanlarını tespit etmesi, 2.Çevre Bakanlığının çevre konusunda yapılan araştırmaları içeren bir arşiv sistemi kurması, bu arşive tüm üniversite ve diğer araştırma kumlarında yapılan çevre araştırmalarıyla ilgili dokümanlarından birer kopya gönderilmesi; arşivdeki dokümanların listesinin Bakanlık tarafından periyodik olarak bütün üniversite ve ilgili kurum ve kuruluşlara gönderilmesi, talep edilen kopyaların kullanıcı ve araştırıcılara iletilmesi, 3.Kullanılan gübre ve ilaçların çevreye ve çevrede yaşayan canlılara olumsuz etkileri çok büyük olduğundan bu konularda da acilen gerekli önlemlerin alınması ve çağdaş yöntem ve teknolojilerin kullanılması gerekmektedir. “Sektörel Çevre Sorunları” Tarım Sektörü: 1.Bitkilerin gerçek besin ve toprak ihtiyaçlarını belirleyen tahlil konusundaki hizmetler yaygınlaştırılmalıdır. 190 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 2.Tarım ilaçlarının ruhsatlandırılmasında sadece Tarım Bakanlığının değil, aynı zamanda Çevre Bakanlığının da yetkili kılınması, 3.Zehirlilik ve kalıcı özellikleri yüksek çevre kirletici ilaçların kullanımının yasaklanması, 4.Yanlış toprak işleme ve anız yakılması, yanlış sulamanın önlenmesi, Sanayi Sektörü: Tesislerin işletilmesi aşamasında su ve enerji tüketiminin asgariye indirgenmesi, azami madde geri döngüsü ve tasarrufunun sağlanması, Ulaşım Sektörü: 1.Sürekli ve dengeli kalkınma hedefleri doğrultusunda, global iklim değişikliği, ast yağmurları, bölgesel sağlık sorunları gibi çevre problemlerinin azaltılmasında çevreye uyumlu ulaşım metotlarının ve teknolojilerinin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. 2.Ülke koşullarına uygun düşük yakıt tüketim ve düşük emisyonu olan şehir içi ve şehirlerarası taşıma sistemlerinin uygulanmasına olanak sağlayan yeni teknolojilere ihtiyaç vardır. Ayrıca, deniz ve demiryolları işletmelerinin geliştirilmesi gerekmektedir. 3.Deniz kazası sonucu oluşabilecek kirliliğin önlenmesi amacıyla, olaya müdahale edebilecek kuruluşların ve koordinatörün ve ayrıca yetki ve sorumlulukların açıkça belirlendiği bir planın yapılması ve uygulanması gerekmektedir. 4.Deniz kazalarında anında önlemler alınabilmesi için gerekli donanım ve araçların sağlanması, Madencilik Sektörü: ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 191 Üretimi tamamlanmış kapalı işletmelerin katı atık depolanması amacıyla değerlendirilmesi gerekli her türlü etütlerin yapılması gerekmektedir. Enerji Sektörü: Çevresel açıdan en güvenilir nükleer enerji üretim çalışmaları hızlandırılmalıdır. Turizm Sektörü: 1.Turizm alan ve merkezlerinde bulunan mevcut sanayi tesisleri için mümkün, pratik ve ekonomik olan teknolojilerin uygulanması, 2.Turizm alan ve merkezlerindeki konut alanlarındaki arıtma tesisi projeleri onaylanmadan inşaat ruhsatının verilmemesi, yatırım işler hale gelmeden iskân ruhsatının verilmemesi, arıtım tesisi projelerinin Çevre Bakanlığınca onaylanması, “Çevresel Etki Değerlendirmesi” 1.ÇED raporları hazırlanırken, çevre üzerinde meydana gelen olumsuz sonuçları düzeltmek yerine, sebepleri ortadan kaldırmayı hedefleyen bir yaklaşım benimsenmelidir. 2.Planlanan hedeflere ait ÇED raporlarında kümülatif ve sinerjik etkiler ortaya konulmalıdır. “Çevre ve Ekonomi” 1.Çevre sorunlarının önlenmesi sırasında kaynakların sınırlı olması sebebiyle, çevre sorunlarının belli kriterlere göre sıralanması ve çözümlerinin bu öncelikler çerçevesinde yapılması gereklidir. 2.Çevre sorunlarının önlenmesi amacıyla uygulanacak çevre yönetim sisteminin işletilmesi için “Çevre Yönetim Bilgi Sistemi” nin kurulması gerekmektedir. 192 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 3.İşletmelerde işletmelerin doğuracağı çevre sorumlu bir birimin bulunması gereklidir. sorunlarından 4.Çevre sorunlarının sosyal maliyetinin milli gelir hesaplarına dâhil edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle seçilmiş su, toprak, orman kaynakları ve hava kirlenmesi gibi konularda yeni hesap kalemleri eklenmelidir. Bu tarzdaki hesaplamalarda çevre sorunları refah kavramı içerisine dâhil edilmiş olacaktır. 5.Yatırım kararlarının alınması sırasında fayda maliyet analizleri yapılırken çevre maliyetleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Yatırımın gerçekleştirilmesi halinde ortaya çıkacak dışsallıkların uygun bir şekilde içsel hale dönüştürülmesi ve yatırımların fizibilite aşamasında mutlaka sosyal maliyet ve faydaların hesaplara dâhil edilmesi gerekmektedir. Bu prensibin uygulanmasında kullanılabilecek vergi, harç, depozito ve kota sistemleri gibi ekonomik araçların uygun bir şekilde kullanılabilmesi için çalışmalar yapılmalıdır. II. Çevre Şurası (28 Şubat - 2 Mart 1994), İstanbul “Uluslararası Çevre Politikaları” Türkiye küresel kirlilikteki payının düşük olmasından hareketle “ortak fakat farklı sorumluluk” üstlenmelidir. “Çevre Yönetimi” 1.Çevre yönetiminde yerel yönetimlerin etkin ve aktif olması sağlanmalıdır. 2.Çevre sorunları ve yatırımların yerel idari sınır tanımaması nedeniyle doğal kaynakların belirleyeceği havza boyutunda çevre yönetimi esası getirilmelidir. 3.Yerinden yönetim ilkesine uygun olarak merkezi-yerel yönetim işbirliği sağlanmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 193 “Doğal Kaynakların Korunması” 1.Doğal kaynakların koruma ve kullanma kararlarının alınması, uygulanması ve denetlenmesi sırasında ilgili kişi, kurum ve kuruluşların katılımları ile hak ve yetkilerin yanı sıra görev ve sorumlukların paylaşılması esastır. 2.Teknik eğitimli, gerekli yetkilerle donatılmış “çevre zabıtaları” örgütlenmelidir. 3.Sağlık Bakanlığı bünyesindeki çevre sağlığı birimlerinin yetki ve sorumlukları Çevre Bakanlığının merkez ve taşra birimlerine devredilmelidir. “Çevre Sorunları ve Kirliliğin Önlenmesi” Hava Kirliliği: 1.Tam otomatik ölçüm cihazlarıyla teçhiz edilmiş, anlık ve sürekli ölçüm yapabilecek sistemler kurulmalı ve on-line sistemiyle etkin bir izleme sistemi oluşturulmalıdır. 2.Bütün illerimizde emisyon kadastroları çıkarılarak temiz hava planları ve bu planlar kent planlamasında dikkate alınmalıdır. 3.Kirlenmeyi önleyici teşebbüsler ve kirlenmeyi azaltacak yakıt üretimini sağlayan yatırımlar teşvik edilmelidir. 4.Isınmada kullanılacak kaynakların çeşitliliğinin sağlaması açısından küçük bölgesel elektrik enerjisi üretim tesislerinin kurulması, 5.Türkiye’ de üretilen tüm kömürlerin kalite ve nitelikleri tespit edilerek yerel yönetimlere bildirilmelidir. 6.Hava kirliliği ölçüm sonuçları isteyen kurum ve kuruluşlar ve basına açık ve net bir şekilde duyurulmalı ve kamuoyu sürekli bilgilendirilmelidir. 194 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 7.Kurşunsuz benzin üretimi artırılmalıdır. 8.Katalitik konvektöre geçiş konusunda çalışmalar hızlandırılarak, araç kullanıcılarına sağlanacak vergi indirimleri ve teşviklerle konvektör kullanımı artırılmalıdır. 9.Benzin katkı maddelerinin ülkemizde de üretilmesi çalışmaları başlatılmalıdır. Ozon Tabakasının İncelmesi ve İklim Değişikliği: 1.Ozon tabakasını incelten maddelere alternatif ikame madde ve teknolojilerin kullanımına geçiş konusunda ivedi çalışmalar yapılmalıdır. 2.Ozon tabakasını incelten maddeleri kullanan sektörlerdeki sanayi kuruluşlarının azaltma programlarını ivedilikle hazırlamaları, 3.Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde sürdürülmekte olan Ulusal İklim Koordinasyon Kurulu faaliyetlerine tüm kuruluşların aktif olarak katılımı özendirilmelidir. 4.Kombine santrallerin sayılarının artırılması enerjinin verimli kullanılması, temiz ve yenilenebilir, jeotermal, güneş, rüzgâr vb. enerji kaynaklarının kullanımına ağırlık verilmelidir. 5.Sürekli CO2 ölçümleri yapılarak ölçüm veri tabanı oluşturulmalı, stratosfere salınan CO2 emisyonlarının dağılımları konusunda çalışmalar yapılmalıdır. Gürültü: 1.İmar mevzuatında iç ve dış mekân gürültüsünü azaltıcı tedbirlerle ilgili hükümlerin yer alması sağlanmalıdır. 2.Taşıt, sanayi ve iş makinelerinin üretiminde yeterli gürültü izolasyonları sağlanmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 195 3.Bisiklet yolları açılmalıdır. 4.Karayolları, hava alanları ve demiryolları çevresinde gürültü engelleyici tedbirler alınmalı ver yeşil perde uygulamaları başlatılmalıdır. 5.Vibrasyon konusunda çalışmalar yapılmalıdır. 6.Ülkemizde gürültü anarşisine mani olunmalı, mevcut yönetmelik bütünüyle uygulanmalı ve yönetmeliğin yetersiz kaldığı alanlarda yeni önlemler alınmalıdır. Su Kirliliğinin Önlenmesi ve Giderilmesi: 1.Çevre sorunlarının çözümünde sorun havza boyutunda ele alınmalıdır. 2.Su kirliliği konusunda yetki, sorumluluk, koordinasyon ve yaptırım Çevre Bakanlığında toplanmalıdır. Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği esas alınarak her havzaya uygun yönetmeliklerin düzenlenmesi yoluna gidilmelidir. 3.Veriler güncelleştirilmeli, ölçümlerde süreklilik sağlanmalı online sistemi ile kullanıcıya açılmalıdır. 4.Kirleticiliği yüksek sektörlerden başlamak üzere çevre uyum protokolleri yapılarak ortak bir noktada buluşulmalıdır. 5.Arıtma tesislerini kurarak yönetmelikler çerçevesinde işleten kuruluşlar ödüllendirilmelidir. 6.Az atık veren, az su kullanan, proses suyunu ve atık suyunu yeniden kullanan işletmeler teşvik edilmelidir. 7.Arıtım tesisleri bulunmayan ve çalıştırmayan kuruluşların ürünlerini ihraç edemeyecekleri, kredilerden yararlanamayacakları, uluslararası platformda itibar azalmasına neden olacağı sanayicilere anlatılmalıdır. 196 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 8.Göl ve nehirlerden hidrolik dengeyi bozacak şekilde sulama yapılmasının önlenmesi amacıyla yasal düzenlemeler getirilmelidir. 9.İçme suyu temin edilen yüzeysel ve yer altı su kaynakları havzalarında mutlak koruma alanları ve kısa mesafeli koruma alanlarının kamulaştırılarak ağaçlandırılmalıdır. 10.Denizlerimiz ve göllerimizden kum alınması, maden çıkarılması ve petrol arama gibi konularda yaptırım gücü uygulanmalıdır. 11.Rekreasyon alanlarındaki deniz suyunun periyodik ölçümleri yapılarak kamuoyuna duyurulmalıdır. Toprak Kirliliğini Önleme ve Kontrol Önerileri: 1.Erozyon ve çölleşmenin önlenmesi ulusal seferberlik ilan edilmelidir. 2.Toprak hammaddesine dayalı tuğla ve kiremit tesislerinin iyi sınıf toprak yerine 5., 6., ve 7. Sınıf toprakların kullanımını sağlayacak teknoloji oluşturulmalıdır. 3.Gübreler, tarımsal mücadele ilaçları, hormonlar ve toprak düzenleyicilerin kontrol altına alınmalı ve izlenmelidir. 4.Anız yakılması önlenmelidir. 5.Uçakla tarımsal mücadele uygulaması azaltılmalıdır. 6.Toprak kirliliği sürekli izlenmeli ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır. 7.Pestisidlerin yanlış kullanılması önlenmeli ruhsatlandırma ve denetimi konusunda yönetmelikler gözden geçirilmelidir. 8.GAP Bölgesi çiftçileri sulama konusunda eğitilmelidir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 197 9.Toprak erozyonunu önlemek için barajlar planlanırken erozyon kontrolü planları da paralel olarak yürütülmelidir. Baraj inşaatlarıyla birlikte ağaçlandırma çalışmaları başlatılmalıdır. 10.Türkiye’ de pek çok yerleşim alanı asbest, ağır metaller ve radyoaktif yatakları üstünde veya yakınında yer almaktadır. Risk faktörü önceliklerine göre başka alanlarda iskân edilmelerine yönelik çalışmalar yapılmalıdır. “Atıkları Yönetimi ve Arıtma” 1.Büyükşehir belediyeleri dışındaki belediyelerde kurum/ şirket gibi bölgesel işletme merkezleri kurulmasına olanak sağlanmalı, bu idareler devletin destekleme / teşvik politikaları ile özendirilmelidir. 2.Yöresel Katı Atık İdaresi kurulmalı, bu idare katı atıkların toplanması, taşınması, sınıflara ayrılması, ve bertarafı için en ekonomik ve verimli yöntemleri geliştirmek ve uygulamakla görevli olmalıdır. 3.Katı atık yönetiminde inşaat ve hafriyat arıkları ayrı bir kategori şeklinde ele alınarak bunların taşınması, depolanması, ve değerlendirilmesi ayrı bir yönetmelikle belirlenmeli. 4.İzleme ve kontrol amacına yönelik suni peyk ve uzaktan algılama imkânlarından azami ölçüde istifade sağlanmalıdır. 5.Yerel yönetimler kaynakta ayrılan atıkları toplamalı, taşımalı ve bertaraf etmelidir. Kaynakta ayrılma işleminde endüstriler ve tüketiciler teşvik edilmelidir. 6.İkincil maddelerin kullanımı teşvik edilmeli, az atıklı üretim için teşvikler getirilmelidir. 7.Tehlikeli atıklarla ilgili geniş kapsamlı bir envanter çalışması yapılmalı, ilgili sektör ve kuruluşların bu çalışmaya katılımları sağlanmalıdır. 198 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 8.Türkiye’ de nükleer enerji kullanımı için doğacak ihtiyaçlar göz önüne alınarak yüksek seviyeli radyoaktif atıkların yönetimi konusu şimdiden incelenmeli, bu atıkların nihai depolanmasına yönelik araştırmalar yapılmalıdır. 9.Alınan karar ve önerilerin takibi ve uygulanması konusunda Bakanlık bünyesinde çalışma komitesi oluşturulmalıdır. “Sektörel Çevre Sorunları” 1.Kullanılmış maden ocakları ve taş ocaklarının arazi yapısına uygun çevre düzenlemesi yapılmalı, daha önce var olan bitki örtüsü yeniden oluşturulmalıdır. 2.Madenler üzerindeki baskıları azaltmak için tüketim alışkanlıkları, kalkınma hedefleri de göz önüne alınarak yeniden boyutlandırılmalıdır. 3.Geri kazanım teşvik edilmelidir. 4.Turistik tesislerin ve turizm potansiyeli olan yerleşim birimlerinin kirlilik yüklerinin minimuma indirilebilmesi için arıtma tesisleri, çöp deponi alanları, yok etme sistemleri ile alt yapı tamamlanmalı ve denetlenmelidir. 5.Çevre kanunu ile zorunlu hale gelen arıtma tesislerinin kurulması için sert yaptırımlar uygulanmalıdır. 6.Meydana gelebilecek bir endüstriyel kaza anında hemen müdahale edebilecek teknik personel ve ekipman bulundurulmalı ve bu amaçla gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. 7.Tehlikeli atıkların miktarını en aza indirmek için hammadde ve yardımcı madde olarak kullanılan zararlı kimyasal maddelerin yerine alternatif maddeler araştırılmalı ve kullanılması teşvik edilmelidir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 199 8.Atıkları geri kazanılması ve yeniden kullanım imkânlarının araştırılmalıdır. 9.Sanayici, atıkların özellik ve miktarını gösteren bildirim formları hazırlamalıdır. 10.Çevre standartlarının belirlenmesinde ülkemizin koşulları, bölgesel ve sektörel özellikler dikkate alınarak değişkenlik ve dinamiklik sağlanmalıdır. 11.Faaliyete, yetkili makam tarafından verilecek , yükümlülüklerin yerine gerilme süresi, ortaya çıkan kusuru giderecek olan tesisin proje ve tesis yapımına yetecek kadar olmalıdır. 12.Çıkarılacak kirlilik haritalarına göre, halen enerji üretimi yapılan bölgelerde kirlilik durumu göz önüne alınarak, alınması gerekli önlemler saptanmalı, ve bu önlemlere uyum sağlanmalıdır. 13.Toprak kirliliği sürekli izlenmeli, koruyucu önlemler alınarak hukuki düzenlemelere gidilmelidir. 14.Uçakla tarımsal ilaçlama önemli çevre kirliliğine yol açmaktadır. Bu konuda alternatif projeler desteklenmelidir. 15.Kirleticilerin çevresel açıdan uygun bertarafının sağlanması için bölgesel ve yerel düzeyde hizmet edecek sabit ve yüzer kabul tesislerinin yerlerini, işletme mekanizmasını, niteliklerini, belgelendirme usullerini, lisanslandırma ve denetim esaslarını belirleyecek düzenlemeler tamamlanmalı ve özel teşebbüs tarafından işletilmesi konusu araştırılmalıdır. 16.Kullanan öder prensibinin uygulanması titizlikle sağlanmalı, caydırıcılığı sağlayacak güçte “ekonomik araçlar” kullanılmalıdır. “Çevre Ekonomisi ve Finansman” 200 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Uluslararası ilişkiler açısından çevre ve ticaretin gelişen önemi doğrultusunda ülkemizin ekonomik olarak zarar görmemesi amacıyla ithalat ve ihracat kriterlerimizin uygulanması ve çevre dostu teknolojilerin transferi teşvik edilmelidir. III. Çevre Şurası (4-6 Aralık 1996), Antalya “Doğal Hayatın ve Yaşama Ortamlarının Korunması” 1.Ülkemizde düzenli bir arazi kullanımı ve doğa korumayı gerçekleştirmek amacıyla “ülkesel alan kullanımı master planı geciktirilmeden yapılmalıdır. 2.İçme suyu temin edilecek olan su kaynaklarının havzalarında kirletici etkilerin önlenmesine yönelik tedbirler etkin bir şekilde hayata geçirilmelidir. 3.Şura kararlarının hayata geçirilmesi için izleme komisyonu kurulmalıdır. “Çevre-Ticaret Uygulamalar” İlişkileri Kapsamında Çevreye Yönelik 1.Milletlerarası ticarette, özellikle çevre etiketleri ile ilgili AB tüzük ve direktiflerinin standart hale dönüştürülmesini beklemeden Türk mevzuat sistemine dâhil edilmesi imkânları araştırılmalıdır. 2.Temiz üretim teknolojisi uygulayacak ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi belgesi alacak olan kuruluşların teşviklerden yararlanması için gerekli çalışmalar yapılmalı ve konu ile ilgili usul ve esaslar Çevre Bakanlığınca belirlenmelidir. 3.Çevre yönetim standartlarının nihai amacı, çevrenin sürekli olarak iyileştirilmesidir. Çevre yönetim sistemi standartları arasında yer alan ÇED ve çevre icra değerlendirmesi gibi standartlarda öngörülen şartların yerine getirilmesi için mahalli, milli ve global çevrenin belirli bir tarihteki durumunu tespiti ve daha sonraki değişikliklerin buna göre ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 201 ölçülmesi için çevre etütlerine ihtiyaç vardır. Çevre Bakanlığı tarafından etüt faaliyetleri ivedi olarak sonuçlandırılmalıdır. 4.Ambalaj geri dönüşümünü sağlamak üzere, yerel yönetimleri sorumlu tutan ve toplama maliyetinin ödenmesini esas alan Yeşil Nokta benzeri zorunlu bir sistem oluşturulmalıdır. 5.İthalatta haksız rekabeti önleyen mevzuatın etkin bir şekilde uygulanması sağlanarak tüketici korunmalıdır. 6.Sanayiciler, ISO-14000, Eko-Etiket, Hayat Boyu Değerlendirme gibi konularda bilgilendirilerek uluslararası rekabet güçleri artırılmalıdır. “Kıyı Alanlarının Rasyonel Kullanımı ve Yönetimi” 1.Kıyı alanlarında beklenen gelişmelerin çevreye uyumlu yönlendirilmesi için sürdürülebilir kalkınmayı hedef alan entegre bir kıyı alanı planlamasına ve yönetimine ihtiyaç vardır. 2.Kıyılar, deniz, akarsu, göl, yapay göl ve diğer sulak alanların çevresi ve hinterlandı ile eko sistemler bütünlüğü içinde ele alınmalıdır. 3.Kıyı alanları yönetimine ilişkin ilke ve hedefler, ilgili sivil toplum kuruluşları ile meslek odaları temsilcilerinin katılımı ile Çevre Yüksek Kurulu tarafından belirlenmelidir. “Çevresel Veri Oluşturulması (Referans Laboratuvarları)” 1.Ülkemizde uluslararası kabul görmüş standartlara uygun olarak seçilmiş cihazların “iyi laboratuvar uygulamaları” çerçevesinde oluşturulan fiziki şartların, analiz ölçüm sistemlerinin ve standartlarının, numune alınmasından analiz sonuçlarını yorumuna kadar geçen sürecin değerlendirilmesi amacıyla, bu merkez, laboratuvarlar arası koordinasyonu sağlamalıdır. 2.Oluşturulacak yeni yapı, özel sektöre ve kamuya ait laboratuvarlarda metot ve cihaz standardizasyonu sağlamalıdır. 202 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 3.Verilerin tüm talep edenlere kolay ve zamanında ulaştırılmasını sağlayacak bir bilgi sistemi kurulmalıdır. Kurulacak bu sistem, çevre konusunda veri üreten ve ürettiği verilerin güvenirliği tespit edilmiş özel sektör ve kamu sektörüne açık olmalıdır. “Atık Yönetim Sistemleri” 1.Sürdürülebilir kalkınmayı teşvik edecek ve AB yönetmelikleri ile uyum sağlayacak düzenlemelere gidilmelidir. Bu doğrultuda bölgesel “bazda atık yönetim planları” ve “atık yönetim birimleri“ oluşturulmalıdır. 2.Evsel katı atık yönetim sistemleri oluşturulması konusunda yerel yönetimlerin yetki, sorumluluk ve denetim hakları netleştirilmeli, merkezi yönetimden yerel yönetimlere doğru yetki devrine gidilmelidir. 3.Katı atıkların yönetiminde bölgesel birliklerin oluşturulması için çalışmalara başlanmalıdır. 4.Katı atıklarda “vahşi depolama” nın önlenmesi için yerel yönetimlerin düzenli depolama sistemlerinin oluşturulması teşvik edilmeli, yer seçimi, proje desteği ve ekonomik destekler yapılmalı ve gerektiğinde yaptırım uygulanmalıdır. 5.Katı atıkların deponi alanlarının inşası ve işletilmesi için tip projeler ve teknik rehberler hazırlanmalıdır. 6.Katı atıklardan üretilen kompostun standartları oluşturulmalıdır. 7.Kompost tesislerinin kurulmasında ve işletilmesinde Çevre Bakanlığı tarafından tip projeler oluşturulması ve kompost yöntemleri, ilkeleri ve tanıtımının amaçlandığı bir el kitabı oluşturulmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 203 8.Kullanılmış yağlar, kullanılmış motorlu araç lastikleri, pil vb. toplanması ve sağlıklı bertarafı konusunda Çevre Bakanlığı ve belediyeler çalışmalar yapmalıdır. 9.Katı atık yönetimi konularında yapılacak bilimsel çalışmalar ilgili kurum ve kuruluşlarca desteklenmelidir. 10.Atıkların toplanması, taşınması vb. konularda teknolojilerin seçimine ve teşvik edilmesine öncelik verilmelidir. yerli “Hava Kalitesi Yönetimi ve Çevre” 1.İmar planları hazırlanırken topoğrafik ve meteorolojik şartlarla birlikte pasif bina ısıtmasına yönelik mimari projeler oluşturulmalıdır. 2.Öncelikle resmi dairelerin yakıt ödenekleri, illerdeki hava kirliliği derecesine ve mahalli çevre kurul kararları doğrultusunda belirlenmelidir. 3.Petrol kokunun ısıtmada kullanımını önlemek amacıyla öğütülmüş dışında parça petrol koklarının girişine izin verilmemeli, bu amaçla ihtisas gümrükleri oluşturulmalıdır. 4.Yeni kurulan tesislerin teknoloji transferinde dikkatli davranmak, eski ve kirletici olanlarının ülkeye girişini önlemek için yasal düzenlemeler yapılmalıdır. 5.Sanayi tesisleri hava kirliliği ve insan sağlığı açısından kritik durumlar ve kaza halleri için acil önlem planları hazırlayarak uygulamaya konulmalıdır. 6.Katı yakıtlar çöp yakma tesislerinde yakılarak enerji elde edilmesi yönüne gidilmeli bunun için belediyelere bilgi ve finansman akışı sağlanmalıdır. 7.Katalitik konvertörlü araç alan tüketicilere vergi indirimi sağlanmalıdır. 204 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 8.Akaryakıtlara solvent katılmasının önlenmesi ile ilgili tüm tedbirler ve etkin denetimler yapılmalıdır. 9.Ülkemiz orman kaynaklarının, sera gazı olan CO2’ i tutma kapasitesinin belirlenmesi için çalışmalar yapılmalı, ormanlarımızın CO2 tutma kapasitesinin artırılması için ormanlaştırma, ağaçlandırma ve biyolojik üretkenliği geliştirme çalışmaları yaygınlaştırılmalıdır. 10.Hava kalitesinin Korunması ve Gürültü Kontrol Yönetmelileri revizyon tabi tutulmalı, sınır değerler günün şartlarına göre yeniden gözden geçirilmeli, uygulamadan sorumlu kuruluşlar açıkça tanımlanmalıdır. 11.Emisyon izinlerinin alınmasına esas olan ölçümler, kesinlikle yeterli alt yapıya sahip tarafsız kuruluşlarca yapılmalıdır. 12.Trafiğin düzenlenmesi konusunda yerel yönetimlere yetki verilmeli, il çevre müdürlükleri il trafik komisyonlarında temsil edilmelidir. 13.Binaların mimari proje çalışmalarında dış mekan gürültüsünü en aza indirecek önlemler alınmalıdır. 14.Karayolları, hava alanları ve demiryolları civarında gürültüyü engelleyici tedbirler alınmalı, bunun için ağaçlandırma uygulamalarına gidilmelidir. “Atıksu Altyapı Tesisleri Yönetimi ve Çevre Uygulamaları (Belediyeler ve Organize Sanayi Bölgeleri ile ilgili olarak)” 1.İmar planlarının hazırlanması aşamasında atıksu arıtma ve gerekli donatı alanları için yer ayrılmalıdır. 2.Çevre Bakanlığınca atıksu arıtma tesislerinin proje, inşaat ve işletilmesine ilişkin danışma hizmeti verecek bir danışma biriminin oluşturulması yönünde çalışmalar yapılmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 205 3.Belediyelerin çevre yönetimi konusunda yetkileri artırılmalıdır. 4.İller Bankasınca altyapı tesisleri ile ilgili kredileri pahalı olduğundan daha ucuz kredi temin edilmesi yolları araştırılmalıdır. 5.Su ve atıksu tesisleri için ucuz elektrik enerjisi temin edilmelidir. 6.Su ve atıksu tesisleri yapımında yerli malzeme ve teknoloji kullanımı teşvik edilmelidir. 7.Belediyeler bünyesinde çevre mühendisi istihdamı zorunlu hale getirilerek yasal düzenlemeler yapılmalıdır. 8.Su ürünleri yetiştirmek amacıyla korunan su kaynaklarının belirlenmesi için Çevre Bakanlığı ve Tarım Bakanlığınca ortaklaşa bir çalışma yapılmalıdır. 9.Hassas yörelerde atıksu deşarjına renk, azot ve fosfor için standart getirilmelidir. 10.Atıksu yönetimi ile ilgili çevre bilincinin geliştirilmesi için belediye temsilcilerinin de katılımıyla bilgilendirme ve eğitim çalışması yapılmalıdır. 11.Ortak arıtma tesisi yapılmasına imkân sağlamasından büyük ölçekli İhtisas Organize Sanayi Bölgelerinin kurulması teşvik edilmelidir. 12.Arıtma tesisi tamamlanmayan OSB’lerindeki işletmelere çalışma ruhsatı verilmemelidir. “Çevre Finansman Kaynakları Durum Değerlendirmesi” 1.Çevre kirliliğinin ortaya çıkması sonucunda kirliğin giderilmesi için ilgililerin ortak çalışması zorunludur. Bu sebeple yetki konusunda hâlihazırda var olan çok başlılığın giderilmesi ve bu konuda tam yetkili 206 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri organın belirlenmesiyle birlikte, kirliliğin giderilmesi konusunda önemli bir çalışma yapmak mümkün olacaktır. Belediyeler birlikleri buna önemli bir örnektir. Birbirine yakın belediyelerin oluşturacağı birlikler kanalıyla daha güçlü finansman kaynaklarının oluşturulması ve en az orta ölçekli tesisler kurulması mümkündür. Kurulacak bu tesislerden de örneğin; enerji üretimi yapmak için mini elektrik santralı kurmak imkân dahilinde bulunduğundan, buradan da ayrı bir kaynak sağlanabilecektir. 2.Çevre ile ilgili davalarda Harçlar Kanununa eklenecek bir hükümle harç alınmamasının sağlanması halinde ek bir finansman meydana gelecektir. 3.Kirliliğe sebep olan örneğin; naylon poşet üreticisi gibi işletmelerden, bunun karşılığında bir bedel alınmalıdır. 4.Boğazlar üzerinde denetimimizin artırılmak suretiyle, serbest geçiş hakkı kullanan deniz araçlarının yaptığı tahribatlardan büyük oranda maddi kaynak sağlamak mümkün olduğu gibi kirliliğin önlenmesinde caydırıcı da olacaktır. 5.Belediyelerin çevre ile ilgili faaliyetlerinde KDV muafiyeti getirilmesi sağlanmalıdır. 6.Tatil bölgelerindeki konaklama merkezlerinde kalanlardan kişi başına “çevre payı” alınmalıdır. “Erozyon ve Çölleşmenin Önlenmesi” 1.Genel kapsamlı arazi kullanım planlamasının gerçekleştirilmesi için meslek odaları ve ilgili gönüllü kuruluşların katılabileceği, demokratik bir uygulama , izleme ve denetleme için örgütlenme gerçekleştirilmelidir. 2.“Kirleten öder “ ilkesi, toprak kaynaklarına zarar verenlere de uygulanmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 207 3.Arazi kullanım planlaması için gerekli olan detaylı toprak etüt ve haritalama çalışmaları süratle tamamlanmalı ve güçlü bir veri tabanı oluşturulmalıdır. 4.Sulak alanları kurutma projelerinin ekolojik zararlardan kaçınma amacıyla durdurulması için gerekli değişiklik gerçekleştirilmelidir. IV. Çevre Şurası (6-8 Kasım 2000), İzmir “Adaylık Sürecinde Türkiye - Avrupa Birliği İlişkileri” 1.Kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra özel sektörün, gönüllü kuruluşların çevre politikaların oluşumuna ve çevre yönetimine etkin bir şekilde katılımlarını sağlayacak bir yönetişim anlayışının benimsenmesi gerekmektedir. Merkezdeki eşgüdümün taşra da aynı şekilde sürdürülebilmesi için gerekli bilgi akışı ve alışverişi sağlanmalıdır. 2.Uyum sürecinde çevre konusunda yetki ve sorumluğu olan tüm kamu kurum ve kuruluşları arasında etkin koordinasyon için yetkilerin paylaşımının açıkça tanımlanması gerekmektedir. 3.Çevre koruma ve geliştirmede teşvik unsuru olarak , ülkemizde yaygın olarak kullanılmayan ekonomik ve mali araçların çeşitlendirilmesi ve uygulanması gerekmektedir. 4.Deniz kirliliği izleme merkezlerinin oluşturulması, bu aşamada üniversitelerden destek alınması, kirlilik izleme ve kayıt sistemlerinin geliştirilmesi, ulusal ve uluslararası kalibrasyon çalışmalarına katılım sağlanması, 5.Özellikle iç deniz olan Marmara Denizi için ulusal eylem planı ivedilikle hazırlanmalıdır. 208 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 6.Türkiye’nin uluslararası alanlarda karşılaşabileceği çevre ihtilaflarında tezlerimizi savunabilecek nitelikte elemanların yetiştirilmesi gerekmektedir. “Çevre Teknolojileri” 1.Çevre Kanunu gereği çıkarılan yönetmelikler AB müktesebatı da göz önüne alınarak revize edilmeli, standartlar bulunabilir en iyi teknolojiler göz önüne alınarak belirlenmelidir. 2.Çevre kirliliğini önleyici tedbir alan kurum ve kuruluşlara, belirlenecek standartlara göre teşvik edici muafiyet ve indirimler getirilmeli, teknik destek verilmeli, mevzuatın ayarlanması ile çifte standarttan kaçınılmalıdır. 3.Sanayide çevresel sorunların en aza indirilmesi, AB uygulamalarına uyum kapsamında, çevresel yönetim sistemleri (ISO14000 gibi) ve gönüllü sanayi taahhütlerinin (kimya sanayindeki gibi üçlü sorumluluk) yaygınlaştırılması teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. 4.Gürültünün uygulanmalıdır. azaltılması teknolojik açıdan izlenerek 5.Özellikle büyük şehirlerde trafikten kaynaklanan kirliliğin tespiti amacıyla hava kalitesi ölçümleri uçucu organik bileşikler ve ozonu da ölçecek şekilde genişletilmelidir. 6.Sınır ticareti kapsamında ülkemize giren sıvı yakıtların kaliteleri sıkı bir şekilde kontrol edilmelidir. 7.Hava Kalitesi Kontrolü Yönetmeliğinde koku konusundaki emisyon ve emisyon standartları eklenmeli, ölçüm analizine ilişkin esaslar belirlenmelidir. 8.Dezenfeksiyon metotları içme suyu kalitesine bağlı olarak belirlenmelidir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 209 9.Fosseptiklerde toplanan atık suların değerlendirilebilmesi için “sıvı atık yönetimi master planı” çalışmaları başlatılmalı, çağdaş “fosseptik yönetimi” anlayışı istikametinde mevcut fosseptiklerden denetimli olarak yararlanmayla ilgili düzenlemeler yapılmalıdır. 10.IMO Sözleşmesi uyarınca deniz araçlarından kaynaklanan sintine-balast suları ile atıkların alınması için atık kabul, arıtım ve bertaraf etme tesisleri kurulmalıdır. 11.Atıkların kaynağında ayrılarak toplanması için kampanya başlatılmalı ve teşvik edilmelidir. 12.Özellikle organik menşeli evsel katı atıklar için yakma metodu ile bertaraf etme yerine bu atıklar kaynağında ayrılmalı, değerlendirilmeli ve değerlendirilemeyenler deponilerde bertaraf edilmelidir. 13.Tek hastane bulunan yerleşimlerde tıbbi atıkların bertarafı hastane bünyesinde çözümlenmeli, diğer yerlerde ortak bertaraf tesisleri kurulmalıdır. 14.Bazı tehlikeli atıkların uygun teknik donanıma sahip çimento fabrikalarında kontrollü olarak yakılması konusunda mevzuat çalışması tamamlanmalıdır. 15.Tehlikeli atık yönetiminde çevresel sorumluluk kavramı ve çevre sigortası oluşturulmalıdır. “Sektörel Arazi Kullanımı” 1.Sektörel arazi kullanımı konusunda önemli bir yetki karmaşası bulunduğu, bu durumun önlenmesi için ivedi çalışmaların başlanmasına, 2.Çevre Bakanlığının çevre kullanım, koruma ve denetimine yönelik olarak ülke çapında sektörel arazi kullanımını içeren “duyarlı alanların belirlenmesi” çalışmalarını ivedilikle başlatmasına, 210 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 3.Sektörel arazi kullanımı çerçevesinde, Ulusal Çevre Eylem Planı başta olmak üzere Gündem 21 gibi tüm ulusal ve uluslararası çevre anlaşmalarına uygun olmasına, 4.Turizm kapsamında kültür balıkçılığı gibi aykırı olguların irdelenme ve denetimine yönelik önlemlerin alınmasına, 5.Turizm amaçlı plan kararlarında sektörel arazi kullanımı kapsamında diğer sektörlerin uyumunun sağlanmasına, 6.Mevcut planların çevresel boyutu göz önüne alınarak elden geçirilmesi, bu çerçevede taşıma kapasitelerinin çevresel, fiziksel ve biyolojik açılardan irdelenerek sonuçların uygulamalara yansıtılması ve çevre yönetim sistemi kurulmasına, 7.Organize Sanayi Bölgeleri dışında sanayi yerleşimine izin vermeyi gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasına, 8.Türkiye’de serbest bölgeler arazi kullanım politikaları dışında gelişmekte, mal ve hizmetlerin ulus ötesi hareketin ve kârın maksimizasyonu ön planda tutulduğundan, plan kararları ihlal edilmektedir. Serbest bölgelerin planlanması ulusal ölçekte toplu yayarı güden plan kararlarına dayandırılmak zorundadır. 9.Türkiye’ de enerji sektöründeki santral yatırımlarına ilişkin sektörel arazi kullanım planlaması, ekolojik çevrenin gelecekte de yaşanabilirliğinin ön koşulu olarak ele alınmalıdır. “Çevre Hakkı ve Yargının Rolü” 1.Sürdürülebilir kalkınma kavramının anlamı ilgili mevzuata yansıtılmalıdır. 2.Çevre hakkının uygulanmasında güçlük yaratması nedeniyle mevzuattaki karmaşa ve çelişkiler giderilerek bütünlük sağlanmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 211 3.Gerek çevreye verilecek zararın büyümemesi, gerek planlanan faaliyetlerin doğru şekilde yapılmasının gecikmemesi bakımından, yargı önüne getirilen çevreye ilişkin uyuşmazlıkların süratle sonuçlanabilmesini sağlayacak usul ve hükümler getirilmelidir. 4.Katılım mekanizmasının etkili olmasını ve çevreye ilişkin uyuşmazlıkların yargı önüne götürülmesine gerek kalmadan çözümlenmesini sağlamak amacıyla “Çevre Ombudsmanı” kurumu oluşturulmalıdır. 5.Yukarıdaki önerilerde belirtilen katılım olanaklarının kullanılmasında temel rol almaları nedeniyle çevre ile ilgili sivil toplum örgütlerinin eğitilmeleri konusunda disiplinler arası nitelikli özel bir eğitim programı saptanıp uygulanmalıdır. “Çevresel Veri Oluşturulması ve Bilgiye Erişim” 1.Verilerin toplanması, değerlendirilmesi ve hizmete sunumu konusunda ülke standartlarının belirlenmesi, 2.Ulusal Çevre ve Kalkınma Gözlemevinin kurulması, “Yerel Yönetimlerde Karşılaşılan Sorunlar” Çevre Mevzuatının Uygulanmasında 1.İdari para cezalarının verilmesinde belediyelerin de yetkili kılınması sağlanmalıdır. 2.Yerel yönetimlerin çevre birimleri kadro ve personel olarak güçlendirilmeli, kadronun alınması, atamaların yapılması konularındaki iş ve işlemler basitleştirilmeli, merkezi yönetimin kullandığı yetkiler il valilerine aktarılmalıdır. 3.Çevre Bakanlığınca Ödül Yönetmeliği hazırlanarak çevre konusuna duyarlı kişi ve kuruluşlar ödüllendirilmelidir. 212 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 4.Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ ün çevre anlayışının ve doğa sevgisinin sembolü olan “Yürüyen Köşk” Yalova’ da bulunmaktadır. Bu Köşkün Çevre Bakanlığı önderliğinde Ulusal ve Uluslararası platformlarda çevreciliğin tarihsel sembolü olarak gündemde tutulması ve halka açılması ile ilgili çalışmalar yapılmalıdır. Türkiye’de Çevre ve Orman Bakanlıklarının birleştirilmesinden önce 4 kere düzenlenen Çevre Şuralarını takiben, Bakanlıkların birleştirilmesinden sonra, özellikle Avrupa Birliği Süreci dikkate alınarak düzenlenen ve 22-24 Mart 2005 tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirilen 1.Çevre ve Ormancılık Şurası’nda alınan kararlar aşağıda verilmiştir. 1. Çevre ve Ormancılık Şurası (22-24 Mart 2005, Antalya) Kararları: “Yerel Yönetimler ve Çevre” Merkezi yönetim tarafından ülke planı, bölge planı, çevre düzeni planları; yerel yönetimlerce de nazım imar planları ve uygulama imar planları yapılmalıdır. Ülke Arazi kullanım planlarının hazırlanması gereklidir. Çarpık yapılaşmanın önlenmesi için imarlı ve alt yapı tesisleri yapılmış arsaların oluşturulması gereklidir. Kırsal yerleşimlerinde planlı gelişmeleri temin edilmelidir. İmar planları yapılırken içme suyu ve kanalizasyon tesisleri dikkate alınmalı, imar planları bu hizmetlerin kolay ve ucuz olmasını sağlayacak şekilde yönlendirilmelidir. İmar planları çalışmaları sürdürülürken içmesuyu ve kanalizasyon konusunda uzman kişilerin görüşlerine başvurulmalıdır. Su tarifelerinin oluşturulmasında nüfusun sosyo-ekonomik koşulları dikkate alınmalı ve suyun kamu malı niteliği korunmalıdır. Belediyelere içme suyu ve kanalizasyon hizmetleri için mali kaynak oluşturmak üzere “Belediyeler Fonu” yeniden ihdas edilmeli veya benzer başka bir fon oluşturulmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 213 Belediyelerin kurumsal altyapılarının geliştirilmesi sağlanmalıdır. Bölgelerin kirlilik haritaları hazırlanarak yapılaşma yakıt seçimi vb. konularda bölgeye has çözümler üretilmelidir. Nüfusu 100.000’i aşan belediyelerin ve il merkezi belediyelerinin su ve kanalizasyon hizmetlerinin daha sağlıklı yürütülebilmesi için İSKİ modeli çerçevesinde yeniden yapılandırılması sağlanmalıdır. Bütün beldelerin içme ve kullanma suyu şebekesi, atıksu kanalizasyonu ve arıtma tesisleri tamamlanmalıdır. Suyun israf edilmemesi konusunda halk bilinçlendirilmelidir. Arıtılmış atıksuların tekrar kullanılması için gerekli düzenlemeler yapılmalı ve atıksular bir su kaynağı olarak değerlendirilmelidir. Alt yapı tesislerini işletecek kaliteli eleman yetiştirilmesi için eğitim programları hazırlanmalıdır. Arıtma tesisi için indirimli elektrik tarifeleri uygulanmalıdır. Nüfusu 10.000’e kadar olan yerleşim yerlerinden iklim ve arazi şartları uygun olanların atıksu arıtma tipi seçiminde özellikle yatırım ve işletme maliyeti düşük olan doğal arıtma sistemlerinin kurulmalı ve işletilmelidir. Su tasarrufu teşvik edilmeli, bu amaçla suyun daha az kullanılmasını sağlayan ekipmanların üretilmesi(çift hazneli rezervuarlar, sensörlü musluklar vb) ve kullanılması desteklenmelidir. Ayrıca, yeni yapılacak binalarda banyo ve mutfak kısımlarından gelen atıksular ayrı hatlar ile toplanarak tuvalet rezervuarlarında yeniden kullanılması teşvik edilmelidir Katı atıkların uzaklaştırılacak bir atık olarak değil kazanılacak bir kaynak olarak görülmesi gerekmektedir. Atık geri kazanım ve atık minimizasyon uygulamaları teşvik edilmelidir. Sanayide temiz teknolojilerin kullanılması sağlanmalıdır. 214 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Alt yapı tesislerinin inşası ve işletmesi için gerekli olan finansman için uygun finans modelleri geliştirilmelidir. Özellikle yap işlet ve/veya yap işlet devret modellerinin teşvik edilmesine özen gösterilmelidir. Altyapı projeleri entegre olarak hazırlanmalı ve uygulanmalı, özellikle su kirliliği kontrolü bakımından Havza Yönetimi modeli uygulanmalıdır. Hava kirlenmesi ve gürültünün önlenmesi ile ilgili olarak temiz yakıt kaliteli yakma tesisleri ve çevre dostu araçların kullanılması teşvik edilmelidir. Beldelerde, özellikle atık arıtma tesislerinde teknik ekipman ve teknik eleman yardımı bölgesel bazda yapılmalıdır. Özelleştirme programına alınmış olan kuruluşlarımızdaki tesis, malzeme, ekipman ve teçhizatın belediyelerimize çevre öncelikli yatırımlarında hibe edilmesi sağlanmalıdır. Çevre Denetimi ve Çevre Yönetiminin başarılı bir şekilde yürütülebilmesi için Çevre ve Orman Bakanlığı ilgili kurumu olarak Çevre Ajansı kurulmalıdır. İller Bankası ve üniversitelerin işbirliği ile yerel yönetimlere altyapı politikaları konusunda danışmanlık hizmeti verecek bir merkez oluşturulmalıdır. Evsel, endüstriyel, tehlikeli, tıbbi, elektronik ve özel atıkları kapsayacak bir sürdürülebilir ve entegre atık yönetim sistemi kurulmalıdır. Çevre yönetimi konusunda belediyelerde uzman personel istihdam edilen bir birim oluşturulmalıdır. Katı atık bedeli merkezi otorite tarafından belirlenmemeli, belediyenin atık yönetimi konusunda verdiği hizmetin maliyetini karşılayacak şekilde yerel otorite tarafından belirlenmeli ve bu amaçla gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 215 Belediyelerin çevre ile ilgili yatırım projeleri ve bunların işletilmesinde kullanılmak üzere şans oyunlarından belirli bir yüzde alınmalıdır. Çıkarılacak olan yerel yönetim birlikleri ile ilgili yasada çevre konusunda oluşturulacak birliklere katılmak zorunlu hale getirilmelidir. Özellikle yeni planlanan yerleşimlerden başlanmak üzere altyapı galerisi (su, atıksu, yağmur suyu drenajı, elektrik, telefon, doğal gaz v.b.) uygulamasına başlanmalıdır. Yerleşim merkezlerindeki dere ıslahları ve yağmur suyu drenajı yasal değişiklik yapılarak yerel yönetimlerin su ve kanalizasyon idarelerinin yetkisine ve sorumluluğuna verilmelidir. Yapılarda ısı, nem ve gürültü yalıtımının sağlanması zorunlu hale getirilerek enerji tasarrufu, dolayısıyla gürültü ve hava kirlenmesi kontrolü sağlanmalıdır. Çevresel altyapı yatırımlarına özel sektör katılımı teşvik edilmelidir. Bu kapsamda özellikle, su temini ve kanalizasyon şebekelerinin işletilmesi ile katı atık toplanması ve taşınması gibi hususlarda özel sektörün katılımını ve tecrübeli firmaların oluşmasını sağlamak için sözleşme süreleri mümkün olduğunca uzun tutulmalıdır. Konaklama ücretlerinden belirli bir miktar, çevre faaliyetlerinde kullanılmak üzere ilgili yerel yönetimlere verilmelidir. Yerel Yönetimlerde yaşayan insanların sağlıklı olabilmelerini temin etmek üzere ülkemiz deprem riski altında bulunduğundan deprem, sel ve çığ havzaları ile ilgili her türlü tedbirlerin alınması yerel yönetimlerin başlıca görevi olmalıdır. Yerel yönetimlerin kurumsal alt yapılarını güçlendirmek için Üniversitelerde özel bölümlerin açılması ve yerel yönetimlere ara elemanlar yetiştirmek için Meslek Yüksek Okullarında ilgili programların açılması teşvik edilmelidir. 216 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Estetik görünümü oluşturmak itibariyle yöreye uygun bitki türleri ile ağaçlandırma ve peyzaj çalışmaları yapılmalıdır. Kentlerin tarihi ve kültürel dokusunun korunması ve bu yapıların yıkılmaya terk edilmemesi sağlanmalı ve yerel yönetimlere bunu temin için bir finansman kaynağı sağlanmalıdır. “Sürdürülebilir Kalkınma İçin Çevre Yönetimi” Çevre yönetimi alanındaki kurumsal yapı, diğer Bakanlıklardan bağımsız olarak yeniden oluşturulmalı ve ilgili tüm sektörlerin koordinasyonunu sağlamalıdır. Çevre kirliliğinin önlenmesi konusunda kamu, üniversite, meslek ve gönüllü kuruluşlarla işbirliği yapılmalıdır. sanayi, Etkin bir çevre yönetimi için çevre sektörünün uluslararası standartlarda oluşturulması teşvik edilmelidir. Çevre yatırımları için mali destek, teşvik ve benzeri kolaylıklar getirilmelidir. Çevre ve Orman Bakanlığı'nın merkez ve taşra teşkilatları ile yerel yönetimlerin çevre bilimi ve teknolojisi konusunda eğitim almış yönetici, teknik eleman ve altyapı eksikliği giderilmelidir. Atık ve emisyon envanterlerinin oluşturulması, sürekli güncellenmesi, veri bankasına aktarılması ve ilgili mevzuat uyarınca kullanıma sunulması sağlanmalıdır. Atık yönetimi konusunda yatırım yapacak belediyelerin proje safhasında, finansman ve teknoloji seçimi de dahil olmak üzere diğer kuruluşlar yanında Çevre ve Orman Bakanlığından da onay almaları konusunda düzenleme getirilmelidir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 217 Atık yönetimi konusunda toplumsal katılım ve bilinci geliştirmek üzere her düzeyde eğitim programı yaygınlaştırılmalıdır. Uluslararası sözleşme ve protokollerle üstlenilen yükümlülükler çerçevesinde eylem planları hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Ulusal programda gösterilen takvim çerçevesinde AB uyum süreci kesintisiz olarak devam ettirilmelidir. Çevresel risk değerlendirmesi ve acil eylem planlarının oluşturulması sağlanmalıdır. Bölgesel izleme laboratuvarlarının oluşturulması sağlanmalıdır. Bakanlığın oluşturacağı politikalar çerçevesinde teknik izleme ve denetim faaliyetlerinin, oluşturulacak bir çevre ajansı tarafından gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri bulunan yerlerde yeni münferit sanayi yapılaşmalarına kesinlikle izin verilmemelidir. Su ve Atıksu Yönetimi: Koruma ve kullanma dengesini sağlayacak Su Yasası en kısa zamanda çıkartılmalıdır. Su varlığının planlanması ve yönetiminden sorumlu ulusal - merkezi kuruluşlar güçlendirilmelidir. İçme suyu dağıtım ve kanalizasyon hizmetleri belediye sorumluluğunda yürütülmelidir. Sürdürülebilir su yönetimi için şebeke kalitesi yükseltilerek kayıp ve kaçaklar önlenmelidir. Tüketicinin sürekli, sağlıklı ve ekonomik su gereksinimi sağlanmalıdır. 218 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Havza bazında, su yönetim planları oluşturulmalıdır. Ülke bazında mevcut tüm doğal su ortamlarının kirlilik haritaları çıkarılmalı, kirleticilerin önlenmesine yönelik tedbirler etkin bir şekilde hayata geçirilmelidir. Yer altı ve yer üstü su kaynaklarının envanteri çıkarılmalı ve rasyonel kullanımı sağlanmalıdır. Yeterli ve sağlıklı içme suyu sağlanması için eksik olan altyapı tamamlanmalıdır. Su ve kanalizasyon yatırımlarının gerçekleştirilmesinde yatırımın geri dönüşü için yerel halkın katılım ve katkı esasları geliştirilmelidir. Çevresel altyapı sektöründe görev ve yatırım yapan kurum ve kuruluşlar arasında etkin koordinasyon sağlanmalı, kurumlar arasındaki yetki karmaşası giderilmelidir. Ülke koşullarına uygun, içme ve kullanma suyu ile atıksu arıtma teknolojilerinin araştırılması ve geliştirilmesi özendirilmelidir. Atıksu arıtma tesislerinin enerji giderleri, kademeli tarife uygulaması ile desteklenmelidir. Atıksu arıtma tesislerinden çıkan arıtılmış suyun geri kazanılması ve yeniden kullanılması teşvik edilmelidir. Deniz kirliliğinin en aza indirilmesi amacıyla, gemilerin ve deniz araçlarının sintine ve balast suları ile diğer atıklarını alabilecek ve arıtabilecek atık kabul tesislerinin kurulması ve işletilmesi teşvik edilmelidir. Su tüketimi ve geri kazanımı konusunda halkın bilinçlendirilmesine yönelik programlar oluşturulmalı, tesis işletmecileri ve halk bu konuda özendirilmelidir. Entegre Atık Yönetimi: ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 219 Etkin bir atık yönetiminin oluşturulması için; kaynakta ayrı toplanması, geri kazanılması, kompost ve benzeri yöntemlerle, depolanan atık miktarının en aza indirilmesi teşvik edilmeli, bu konuda faaliyet gösteren tesis ve firmalar lisanslandırılmalı ve bu tesislerin izleme ve denetimleri yapılmalıdır. Entegre atık yönetimi; tüketici, yerel yönetimler ve sanayinin sorumluluk paylaşımını öngörmektedir. Ülkemizde ambalaj atıkları, atık yağlar, atık pil ve akümülatörlerin, elektrik ve elektronik ekipman atıkları ve benzeri atıkların entegre atık yönetimi ilkeleri doğrultusunda ürünlerin tasarımından başlayarak atık oluşumu, kaynakta toplanması, ayrılması, geri dönüşümü ve bertarafını kapsayan sürecin bir sistem dâhilinde yönetimi sağlanmalıdır. Atıkların bertarafı için belediyeler, havza bazında atık yönetim planlarının oluşturulması ve bölgesel atık işleme ile bertaraf tesislerinin kurulması amacıyla daha büyük yönetim birimlerini (Belediyeler Birliği gibi) kurmaya teşvik edilmeli, bölgesel bazda seçilecek düzenli depolama alanlarının ise Çevre Düzeni Planlarında yer alması sağlanmalıdır. Vahşi depolama alanlarının rehabilite edilerek düzenli depolama alanlarının işletmeye açılması ve katı atık yönetiminin kademeli olarak özelleştirilmesi için özendirici politikalar uygulanmalıdır. Katı atık bedeli Belediyeler tarafından belirlenerek Mahalli Çevre Kurulları tarafından karara bağlanmalıdır. Tıbbi atıkların sağlıklı yönetimi için atık yönetim planları ve birimlerinin oluşturulması, devlet hastanelerinde bu konuda ek bütçe ve kadro tahsisi, ilgili personelin eğitim ve sertifikalandırılması sağlanmalıdır. Tıbbi atıklara ilişkin ücretlendirme, kurumun yatak kapasitesi ve verilen hizmetin yöntemine göre Belediye tarafından belirlenerek Mahalli Çevre Kurulları tarafından karara bağlanmalıdır. Ruhsatlandırma aşamasında; poliklinikler ile doktor ve diş hekimi muayenehaneleri, eczane ve ecza depolarının (son kullanma tarihi geçmiş ilaç ve tıbbi malzemeler) tıbbi atıklarını nereye vereceği, nasıl bertaraf 220 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri edileceğini İl gerekmektedir. Çevre ve Orman Müdürlüklerine belgelemeleri Özel sektörün, tıbbi atıkların toplanması, taşınması ve bertarafı konusunda devreye girmesini sağlayacak tedbir ve teşviklere başvurulmalıdır. Sanayi tesislerinin ruhsatlandırılmasında tehlikeli atıklarının hangi lisanslı tesislerde bertaraf edileceğine ilişkin belgeler aranmalıdır. Tehlikeli ve özel atıklar ile arıtma çamurlarının yönetimine ilişkin model oluşturulması sağlanmalıdır. Kurulmuş olan Atık Borsasının ülke geneline yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Hava Kalitesi ve Gürültü: Çevre mevzuatının ulusal programa uyarlanması ve AB direktiflerinin yerine getirilmesi takvimi hazırlanırken, ülkenin; sanayi, ticaret, eğitim ve istihdam alt yapısı, bunların rehabilitasyonu için gerekli kaynak ve zaman ihtiyacı ile ülke menfaatleri göz önünde bulundurulmalıdır. Politikalar oluşturulurken katılımcılığı esas alan politikalar ile birlikte "Teşvik Et - Özendir -Oluştur" politikaları uygulanmalıdır. Hava kirliliğinin kaynakta, kullanılan yakıtta ve arıtma tekniklerinde kontrolüne yönelik stratejiler bir bütün olarak değerlendirilmeli ve AB fon mekanizmalarının devreye alınması sağlanmalıdır. AB'deki gelişmelere paralel olarak, Ulusal Program kapsamında Temiz Hava Kanunu çıkarılmalıdır. Hava kalitesinin korunmasında Türkiye dışından gelebilecek kirleticilerin tür ve miktarları ile izleme mekanizmaları belirlenmelidir. Ayrıca, Türkiye içinde bölgeler arasındaki kirletici taşınımlarının izlenmesine yönelik çalışmalar da yapılmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 221 İzin prosedürünün işletme bazında ele alınarak faaliyet sahibinin her bir alıcı ortama vermiş olduğu kirlilik yükünün bir raporda değerlendirilmesi ve tüm izinlerin bir formatta ve tek bir kurum tarafından verilmesine ilişkin yasal düzenleme yapılmalıdır. Ön değerlendirme çalışmaları ülke genelinde uygulanarak, ölçülecek parametre ve ölçüm noktalarının tespitinden sonra, izleme ve değerlendirmeye yönelik hava kalitesi ölçüm ağı oluşturulmalıdır. Kurumların alacakları hava kalitesi ölçüm cihazları Çevre ve Orman Bakanlığı'nın hava kalitesi ölçüm ağına entegre edilebilmeli, gelişigüzel "cihaz satın alarak" kamu kaynaklarını ziyan etmeleri de önlenmelidir. Bu konuda; bakanlıklar, üniversiteler ve RSHM gibi kurumlar arasında işbirliği yapılmalıdır. Hava kirliliğinin ölçülmesi, izlenmesi ve değerlendirilmesinde; ulusal ölçekte kurumlar arasındaki yetki-sorumluluk paylaşımı düzenlenmelidir. Hava kalitesi ölçümlerinin saklanacağı veri bankası oluşturulmalıdır. Meteorolojik amaçlı ölçümler/gözlemler ile istasyon ağları hava kirliliği ve iklim değişikliği çalışmalarına katkı sağlayacak şekilde gözden geçirilmelidir. Hava kirliliğinin yoğun olduğu yerlerde ölçüm ve izleme ağının kurulması ile elde edilen ölçüm sonuçları ve meteorolojik faktörler göz önünde bulundurularak kritik durumlarda uygulanabilecek acil önlem planları hazırlanmalıdır. Termik santrallerin çevreye olası etkileri yapılacak arıtım sistemleri ile limit değerleri sağlayacak şekilde en aza indirilmelidir. Hava kirliliği yönünden önem arz eden sanayi tesislerinin baca gazlarının arıtılması için baca gazı temizleme üniteleri kurulmalı, atıksız veya az atıklı teknolojiler seçilmelidir. Eski ve kirletici yoğun teknolojilerin ülkeye girişini önlemek için yasal düzenlemeler yapılmalıdır. 222 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Ülkemizde üretilen ve tüketime sunulan düşük vasıflı kömürler iyileştirilmeli, düşük kükürtlü fuel-oil üretimi için gerekli yatırımlar yapılmalı, kullanılan yakıtlara uygun soba, kazan standartları oluşturulmalıdır. İllerde akredite olmuş yakıt analiz laboratuvarı kurulmalıdır. Yüksek kükürtlü kömürlerin evsel ısınmada kullanımının önlenebilmesi için; illerde sorumlu ve yetkili kurumlar açık olarak belirlenmelidir. Enerji sektöründe artan ihtiyaçlarla birlikte ortaya çıkan kirlilik problemlerinin önlenmesinde rasyonel bir enerji-çevre politikasına yönelinmeli, birleşik ısı-güç sistemleri (kojenerasyon) yaygınlaştırılmalıdır. Ülkemizdeki yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik verilmeli, ülke potansiyeli araştırılmalı ve uygun olan yerlerde uygulamaya geçilmeli bu amaçla ilgili kurumlarca gereken teşvik sağlanmalıdır. Ülkenin kullandığı enerji kaynakları çeşitlendirilmelidir. Bu sayede hem dışa bağımlılık azaltılmalı, hem de temiz ve alternatif enerjiler; bölgesel özellikler de dikkate alınarak (güneş, jeotermal, dalga, akıntı, fotovoltatik, yakıt pili, hidrojen, küçük HES vb.) geliştirilmelidir. Ülkemizde artan enerji ihtiyacını karşılamadaki sınırlı kaynaklar göz önüne alınarak enerji darboğazının aşılması için alternatif enerji kaynakları düşünülmelidir. Ancak her bir alternatif kaynağın seçiminde gerek teknoloji ve yer seçiminde gerekse işletilmesinde ve atıklarının bertarafında gerekli tüm güvenlik tedbirleri alınmalı ve bununla ilgili yasal mevzuat oluşturulmalıdır. Motorlu taşıtlardan kaynaklanan egzoz emisyonlarının önlenmesi ve denetimi amacıyla; Otomotiv Sanayi Çevre Laboratuvarı kurulmalı, kurşunsuz benzin, biyodizel ve alkol türevlerinin kullanımı yaygınlaştırılmalı, benzinli ve dizel araçlarda kullanılan yakıt kalitesi iyileştirilmelidir. Yaşlı araçlar kentsel kirlilikte önemli bir pay sahibidir. Bu yüzden taşıt vergileri yaş gruplarına göre belirlenmeli ve taşıt yaşı arttıkça vergi ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 223 artmalıdır. Yaşlı taşıtların trafikten kontrollü olarak çekilmesi için teşvik sistemleri uygulanmalıdır. Yurt içi ulaşımda yaygınlaştırılmalıdır. demiryolu ve deniz yolu taşımacılığı Taraf olunan uluslararası anlaşmalar çerçevesindeki yükümlülüklerin yerine getirilebilmesi için teknik ve hukuki altyapı oluşturulmalıdır. İmar mevzuatı uyarınca gürültünün değerlendirmesi amacıyla, kentsel alanda oluşan gürültüyü azaltma yöntemlerinin neler olabileceği konusundaki bilgiler, hazırlanmakta olan "Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi" Yönetmeliğine kılavuz olarak eklenmelidir. İmar ve Nazım Planlarının hazırlanması sırasında arazi kullanım kararları verilirken, gürültü kaynaklarının konut, eğitim, sağlık ve rekreasyon alanlarından uzak olması sağlanmalıdır. Bölgesel bazda gürültü sorununa neden olan kaynaklar nedeniyle maruz kalınan gürültü durumunu gösteren gürültü haritaları hazırlanmalıdır. Gürültünün zararlı etkilerini azaltmak ve gürültü kontrolünü sağlamak amacıyla o bölgelerde uygulanabilecek tedbirleri içeren eylem planlarının imar, çevre düzeni vb. yaptırımlarda esas alınmasını sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Binaların yapımında ses geçirgenliği düşük olan yapı malzemelerinin kullanımına özen gösterilmelidir. İklim Değişikliği: Çevre ve Orman Bakanlığı'nın Yüksek Planlama Kuruluna katılımı, kalkınma programlarının çevreyle uyumlu bir şekilde planlanması ve yürütülmesi sağlanmalıdır. İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK) çalışmasını tanımlayan Başbakanlık genelgesinin daha işlevsel bir yapıya 224 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri kavuşturulması için daha güçlü bir mevzuat planlaması yürütülmeli ve kurumsallaşma sağlanmalıdır. İDKK bünyesinde özerk bir Bilimsel Danışma Kurulu oluşturulmalıdır. İş dünyası, araştırma kurumları, yerel yönetimler, STK’larm çalışmalarını ortaklaştırabilecek, İDKIC’da gözlemci düzeyinde temsil edilebilecek ve uluslararası denkliği olan kuruluşlarla diyaloglarını güçlendirecek örgütlenmeler oluşturulmalıdır. BM/İDÇS Türkiye Uzmanlar Havuzu listesi güncelleştirilmelidir. İlgili toplantılara katılacak görevlilerin sürekliliği ve etkin eşgüdümü sağlanmalıdır. Gerek Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesindeki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BM/İDÇS)'nden sorumlu birimde gerekse iklim değişikliği konularıyla ilgili kurum/kuruluşlarda kapasite geliştirmeye öncelik verilmelidir. Üniversiteler, YÖK ve TÜBİTAK bünyesinde konu ile ilgili, uluslararası kurumlarla işbirliği içerisinde de olabilecek yeni araştırma kuruluşları veya merkezleri açılmalıdır. İklim değişikliğinin sektörlere/alanlara (enerji, tarım, ormancılık, sanayi, ekonomi, su kaynakları, insan yerleşimleri, kıyı alanları, ekosistemler, vb.) etkilerinin belirlenmesi ve bu etkilerin azaltılmasına yönelik önlem ve politikaların geliştirilmesiyle ilgili çalışmalara ağırlık verilmelidir. Ülkemiz için özellikle, su ve arazi kaynaklarının daha etkili, akılcı ve ekonomik yönetimine; ormanların korunmasına; ve toprak erozyonu ile vejetasyon formasyonlarındaki ve/ya da örtülerindeki değişikliklere karşı uyum seçeneklerinin belirlenmesine öncelik verilmelidir. Ormanların ve turbalıkların birer karbon yutağı olduğu da dikkate alınarak, ormanlaştırma, yeniden ormanlaştırma, erozyon kontrolü, ve çayır/mera ıslahı için bütçeden yeterli kaynak aktarılmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 225 AB müzakereleri sürecinde, ülkemizin AB'nin ortak azaltım yükümlülüğü göz önüne alınarak ele alınması gereken çeşitli senaryolar değerlendirilmelidir. Sera gazı emisyonlarının azaltılması için sektörel önlemlerin ve politikaların değerlendirilmesi ve geliştirilmesine yönelik bir Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı hazırlanmalıdır. Yeni ve yenilenebilir (rüzgâr, jeotermal, güneş, hidrojen, biyokütle, enerji ormanları vb.) enerji kaynaklarıyla ilgili araştırma- geliştirme çalışmaları arttırılmalı ve bu enerji kaynaklarının ülkemizdeki potansiyelleri değerlendirilerek birincil enerji tüketiminde ve elektrik üretiminde yenilenebilir enerjileri payının arttırılmasına yönelik sayısal hedefler belirlenmelidir. Özellikle sanayi, ulaştırma ve bina sektörlerinde enerji verimliliği artırılmalı; enerji verimliliği hizmet şirketlerinin kurulması/geliştirilmesi özendirilmeli ve enerji verimliliği uygulamalarında teşvik ve destek mekanizmaları oluşturulmalıdır. Türkiye'de afet olaylarından sorumlu kurul ve kuruluşların mevzuat ve çalışmaları olağanüstü hava olaylarına karşı yapılacak faaliyetleri içerecek şekilde detaylandırılmalıdır. Enerji, ulaştırma, sanayi, atık, tarım ve ormancılık sektörlerinde, farklı kalkınma senaryolarına göre (örneğin, IPCC 3 Değerlendirme Raporu, 6 değişik kalkınma senaryosu) 6 sera gazı için emisyon projeksiyonlarını içeren model çalışmaları yapılmalıdır. Yerli fosil yakıtlara dayalı enerji üretiminde verimliliği arttırıcı, emisyon ve sera gazlarını azaltıcı teknolojiler öncelikli olarak geliştirilmelidir. Elektrik iletim ve dağıtım sisteminde % 15 dolayında olan dağıtım kayıp ve kaçak oranının azaltılması, dünya standartlarına indirilmesi, elektrik dağıtım sisteminin iyileştirilmesi için gerekli olan önlemler alınmalıdır. AB müktesebatına uyum kapsamında kojenerasyon ve binaların enerji performansıyla ilgili düzenlemeler hayata geçirilmelidir. 226 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Arazi Kullanımı ve Toprak Kirliliği: Toprak kaynaklarının mümkün olan en iyi şekilde korunması, kullanımı ve sürdürülebilir yönetiminin sağlanmasına yönelik olarak Toprak Kanunu hazırlanmalıdır. Arazi ve toprak kaynakları ile ilgili planlama, yönetim, değerlendirme ve eşgüdüm mekanizmaları güçlendirilmelidir. Toprak kirliliği konusunda envanter, izleme, denetim ve koordinasyon hizmetlerini yürütmek üzere Bakanlık bünyesinde bir birim oluşturulmalıdır. Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, uygulamada yaşanan aksaklıkları giderecek şekilde güncellenmeli ve Kirlenmiş Saha Etüdü Teknik Tebliği, Kirlenmiş Saha Sınıflandırma ve Risk Değerlendirmesi Teknik Tebliği ve Kirlenmiş Sahaların Temizlenmesi Teknik Tebliği gibi dokümanlar ile güçlendirilmelidir. Tarım arazilerinin amacına uygun biçimde kullanılması için; toprağın sürdürülebilir kullanımına ilişkin göstergeler ve ölçütler ile kirlenmiş sahaların tespiti, sınıflandırılması ve iyileştirilmesine yönelik bilimsel ve sistematik yaklaşımlar açık olarak tanımlanmalıdır. Toprak kalitesi indeksleri geliştirilmeli ve olası indeks geriletici uygulamalara karşı alınacak önlemler belirlenerek uygulanmalıdır. Toprakların ve su havzalarının amaç dışı kullanımın engellenmesi, kimyasal gübrelerin ve tarım koruma ilaçlarının kontrollü bir şekilde kullanımı sağlamalıdır. Doğal kaynakların (kum, toprak, madenler v.s.) sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesine özen gösterilmelidir. Maden arama, işletme ve benzeri faaliyetler nedeniyle vasfı bozulan alanların iyileştirilmesini sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 227 Tarım arazileri başta olmak üzere, toprakların kentsel ve endüstriyel atıklarla kirlenme olasılıkları değerlendirilmeli, izlenmeli ve giderilmesi sağlanmalıdır. Korunması gereken tarım arazilerinin çevre düzeni planları yapılırken diğer sektörlere ayrılan alanlara paydaş yapılmalıdır. Taşınmaz kültür varlıkları örneğinde olduğu gibi tarım arazilerinin sürdürülebilirliği için emlak vergilerinden kesilen payın Valilik emrine verilerek halen mevcut tarım desteğinin sürekli hale getirilmesi sağlanmalıdır. “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) ve Çevre Düzeni Planları (ÇDP)” Kalkınma planlarında belirlenen politikalara uygun olarak, çevre düzeni planlarına esas olacak bölge planlarının acilen hazırlanması, Çevre düzeni planlarında çok başlılığın ve yetki kargaşasının giderilmesi için son zamanlarda çıkarılan yasaların tekrar gözden geçirilerek planlama yetkisinin Çevre ve Orman Bakanlığında kalmasının temini, AB’ye uyum sürecinde, 22 Eylül 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2002/4720 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen “Düzey (NUTS) Bölgeleri” ile havza sınırları göz önüne alınarak çevre düzeni planları sınırlarının belirlenmesi, Sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak amacıyla, “çevreye duyarlı planlama” yaklaşımı esas alınarak, Çevre ve Orman Bakanlığı’na verilen planlama yetkisi çerçevesinde ülke çapında çevre düzeni planı çalışmalarının, güncel teknolojilerden faydalanılarak oluşturulan veri tabanına dayalı ve katılımcı bir yaklaşımla kısa zamanda hazırlanması, Planlama çalışmalarında uygulamalardaki başarının arttırılması amacı ile sivil toplum kuruluşları ve yerel idarelerin, meslek odalarının ve etkilenenlerin katılımının sağlanması, 228 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Planların bir süreç olarak tasarlanması ve sürekli güncellenebilen sağlıklı veri tabanına oturtulmasının sağlanması; çevre düzeni planı çalışmalarında kullanılan verilerin, AB Standartlarını da sağlamak üzere, Avrupa Birliği CORINE (Çevresel Bilgi İşbirliği) ve MOLAND (Alan Kullanımı İzlenmesi) gibi programlarla uyumlu bir şekilde düzenlenmesi, Planı kamu adına sahiplenen Bakanlığın, ÇDP ile ilgili oto kontrolü sağlamak amacıyla, Çevre Ajansının kurulması ve ÇDP’ye altlık oluşturması için her türlü verinin toplandığı bir veri bankasının bu ajansın bünyesinde oluşturularak tüm kurum ve kuruluşların kullanımına sunulması, Çevre Düzeni Planlarının ekolojik temelli, dinamik, günün sorunlarına ve gelecekteki ihtiyaçlara cevap verebilen, katılıma ve sorunlara zamanında ve yerinde müdahaleye imkân veren, ölçekler ve plan kademeleri arasında geçişlerle, geri beslemelere ve disiplinler arası çalışmaya açık olması, Çevre düzeni planları; ekolojik, sosyal, ekonomik verilere dayandırılan, koruma-kullanma dengelerinin kurulduğu, mekânın kullanımında politikaları, ana ilkeleri ve stratejileri belirlemeli (uygulamaya yönelik arazi kullanımına ilişkin yapılaşma ön görülerini içermeyen) ve alt ölçekli planlara (il çevre düzeni planı, Büyükşehir çevre düzeni planı vb.) yol gösterici nitelikte olmalıdır. Çevre düzeni planı hazırlık sürecinde yer alan ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının, plan onayından sonra kendi plan, program ve bütçe çalışmalarını bu plan esaslarına göre yürütmeleri, Çevre düzeni planlarının yapımına ilişkin usul ve esasları belirleyen bir çerçeve yönetmeliğinin kısa sürede hazırlanarak yürürlüğe konması, Fiziksel planlara çevre boyutu eklenmesinin artık kaçınılmaz olduğu hususunun dikkate alınarak, AB mevzuatına uyum çerçevesinde çevresel değerlerin plan/programlara entegrasyonunu sağlamak üzere Ulusal Programda öngörülen SÇD Yönetmeliğinin yürürlüğe girmesi sağlanmalıdır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 229 ÇED’in amacına ulaşabilmesi için üst ölçekli planların (ÇDP) öncelikle gerçekleştirilmesi, AB müktesebatının takip edilerek mevzuat uyumu ve uygulamanın sağlanması, ÇED uygulamalarında hazırlama, inceleme, değerlendirme ve karar verme aşamalarında standartlara ulaşmak için sektörel rehberlerin hazırlanması, ÇED olumlu kararı verilen faaliyetlerin inşaat ve işletme döneminde izleme ve kontrolü için faaliyetin çevre yönetim planının hazırlanması ve izlemenin Yeterlik Belgesi almış kuruluşlar tarafından da gerçekleştirilmesinin sağlanması, Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Komisyonu (YOİK) çalışmaları çerçevesinde yatırım öncesi izinlerin ÇED sürecinde birleştirilmesinin, mevzuatta bulunan tekrarların önlenmesinde önemli bir araç olduğu tüm kurum ve kuruluşlar tarafından kabul edilmiştir. Bu kapsamda önemli görevler yüklenmesi öngörülen ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğünün yetki ve görev yönünden güçlendirilmesi, ÇED olumlu veya ÇED gerekli değildir kararı verilmiş faaliyetlerin yatırım öncesi ruhsat, izin vb. işlemlerinin ilgili kurumlarca başkaca ilâve belge aranmaksızın süratle sonuçlandırılması, Çevre ve ÇED konusunda teknik ve bilimsel raporları muhafaza ederek geleceğe ışık tutması amacıyla, ÇED Eğitim ve Bilgi Merkezi Bünyesinde bir Arşiv ve Çevre Kütüphanesinin kurulması, ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğü bünyesinde bir “ÇED Eğitim ve Bilgi Merkezi” kurulması, Bakanlık merkez ve taşra teşkilâtları ile ÇED raporlarını inceleyen Kurum ve Kuruluşların teknik personel ve donanım açısından güçlendirilmesi sağlanmalıdır. 230 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri “Ekosistem, Orman Ekosistemi ve Sürdürülebilir Kalkınma” Türkiye su havzalarının çok amaçlı yönetiminde ana hedef, erozyonun önlenmesi, su rejiminin düzenlenmesi olmalıdır. Bu ana amaca zarar vermemek ve geliştirmek koşuluyla, diğer sistemler yan amaçlar olarak belirlenmelidir. Planlamalar, 26 ana su havzası baz alınarak yapılmalı, uygulamaya yönelik projelendirmeler ise, alt havzalar dikkate alınarak, süreci tam işletilmiş katılımcı yaklaşım ile entegre projeler halinde hazırlanarak, eş zamanlı ve eş mekanlı olarak uygulamaya konulmalıdır. Havza bazında yapılan çalışmaların izleme ve değerlendirmelerinin etkin bir şekilde yapılabilmesi için uzaktan algılama ve coğrafi bilgi sisteminden yararlanılarak, Konumsal Orman Bilgi Sistemi oluşturulmalı ve sürekli olarak güncellenmelidir. Havza ıslah çalışmalarının temelini teşkil eden arazi sınıflandırılmasına, ülke sathında ana su havzaları esas alınarak mutlaka geçilmeli, bu amaca ulaşabilmek için, orman ve arazi kadastrosu çalışmaları mutlaka en kısa zamanda bitirilmelidir. İlgili kuruluşların, havza bazında koordinasyonlu olarak birlikte çalışmalarını sağlayacak olan, Orman Kanununun 58. maddesinde 4999 sayılı kanunla yapılan değişikliğin, uygulamasını sağlayacak Bakanlar Kurulu kararı çıkartılarak yürürlüğe konulmalıdır. Makro havza planlaması yapılacak su havzalarında özellikle; orman alanları ile yeniden ormanlaştırılması gereken alanlar katılımcı yaklaşımla fonksiyonel olarak haritalanmalıdır. Su havzalarında, orman ekosistemine ayrılan alanlarda, çok amaçlı sürdürülebilir orman ekosistemi planlama ve yönetimi için; Öncelikle orman ekosistem fonksiyonu ayrı ayrı tanımlanmalı, değerlendirme ayrım ölçütleri yöresel koşullara göre belirlenmeli ve bu amaçla orman amenajman yönetmeliği çok amaçlı planlamaya olanak verecek şekilde yenilenmelidir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 231 Orman ekosisteminin planlama, yönetimi ve işletme amaçları, mutlaka süreci tam olarak işletilmiş katılımcı yaklaşım ile belirlenmelidir. Köy tüzel kişiliklerinin korumaya katılımları, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 81. maddesine göre hazırlanacak bir yönetmelik ile sağlanmalıdır. Orman köylüsünün orman ekosistemine yaptığı baskıyı azaltmak amacıyla, 6831 sayılı Orman Kanunu’na göre oluşturulan ve daha sonra genel bütçe kapsamına alınan Ağaçlandırma, ORKÖY ve Milli Parklar Fon Kaynakları’nın amacına uygun olarak kullandırılması yönünde, geri dönüşünü sağlayacak yasal düzenleme yapılmalıdır. Endüstriyel plantasyonlara dayalı, hızlı büyüyen ağaç türleriyle yapılacak özel ağaçlandırmalar ve modern enerji ormancılığı teşvik edilmelidir. Bu bağlamda, biyokütle esasına dayalı, modern enerji ormanı tesisi çalışmalarına yapılması planlanan enerji santralı da dikkate alınarak mutlaka başlanmalı ve bu maksatla özel sektörü ve orman köy kooperatiflerini özendirecek gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır. Orman ekosistemine bağımlı kırsal kesimin gelir seviyesini yükseltmek amacıyla, 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun’un 11. Maddesi (a) fıkrasında ifade edilen sosyal ormancılık uygulama yönetmeliği çıkartılmalı, bu kanundaki sosyal ormancılık düzenlemesi 6831 sayılı Orman Kanununda da yapılmalıdır. Ekonomik amaçlı işletilecek ormanlardaki silvikültürel müdahalelerde, doğaya yakın ormancılık uygulamaları yaygınlaştırılmalıdır. Genç ormanların bakımları, bozuk orman alanlarının rehabilitasyonu kapsamında, silvikültürel çalışmalar yapılarak, kırsal kesimde istihdam yaratacak projeler üretilip AB fonları devreye sokulmalıdır. Orman envanteri sürdürülebilir orman işletmeciliğinin ve ekosistem tabanlı fonksiyonel planlamanın gereklerini yerine getirebilecek biçimde yapılmalı ve orman ekosisteminin planlanması çağdaş araç ve planlama teknikleri kullanılarak gerçekleştirilmelidir. Bu bağlamda, OGM 232 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri bünyesinde orman bilgi sistemi kurulumu için gerekli girişim başlatılmalı ve Avrupa Ormancılık Bilgi ve İletişim Sistemi (EFICS) ile işbirliği imkânları geliştirilmelidir. Sürdürülebilir orman yönetiminde etkinliğin artırılması amacıyla Çevre ve Orman Bakanlığınca onaylanan Ulusal Ormancılık Programının Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulması sağlanmalıdır. Avrupa Ormanlarının Korunması Helsinki Bakanlar Konferansında alınan H2 Kararı uyarınca, 6831 sayılı Orman Kanunu’nda, biyolojik çeşitliliğin korunması ve yönetimine dair hükümlere açıkça yer verecek şekilde yasal düzenleme yapılmalıdır. Su havzalarında, sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda, havzadaki tüm kaynakların planlama, yönetim, uygulama, koordinasyon ve finansman temini esaslarının belirleneceği “Havza Planlama ve Yönetimi Temel Kanunu” çıkarılmalıdır. Havza Planlama ve Yönetimi Temel Kanununa göre merkezi koordinasyonu, su havzalarında en geniş görev ve yetki alanına sahip olan Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda 26 ana su havzasında planlama ve kontrolü sağlayacak aralarında devletin temsilcilerinin de bulunduğu, ağırlığını katılımcı yaklaşımla belirlenecek üyelerden oluşacak “Bölgesel Havza Planlama ve Yönetim Birimi” ile aynı esaslarla alt su havzalarında görev üstlenecek “Havza Plan Uygulama ve Yönetim Birimi” oluşturulmalıdır. Ülke sathında, özellikle hassas orman ekosistemlerine sahip bölgelerden başlayarak, AB standartlarında orman ekosistemlerinin izlenebileceği, ormanların karbon tutma kapasitelerinin hesaplanabileceği, ormanların atmosferik kirliliğe karşı koruyucu önlemlerin alınmasını sağlayacak ölçümlerin yapılabileceği daimi deneme alanları ağı oluşturulmalı ve bu alanlarda gerekli ölçümler AB standartlarına uygun biçimde yapılmalıdır. Gerek amenajman planı düzenlemek, gerekse ulusal ve uluslararası kurumların bilgi ihtiyacını karşılamak için yetişme ortamı envanteri, biyolojik çeşitlilik envanteri, odun dışı orman ürünleri envanteri, orman sağlığı envanteri, ulusal orman envanteri çalışmalarını yapabilecek ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 233 ve/veya yaptırabilecek hizmetleri yapmak amacıyla Orman Genel Müdürlüğü Orman İdaresi ve Planlama Dairesi Başkanlığı’, “Orman Kaynakları Etüt, Envanter ve Planlama Dairesi Başkanlığı” na dönüştürülmelidir. Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlı ana hizmet birimleri ile Orman Genel Müdürlüğü içinde “Dış İlişkiler ve AB Şube Müdürlükleri” oluşturulmalıdır. Ormanların fonksiyonel amaçlarına uygun olarak yol planlama ve uygulamasının yapılabilmesi için, orman yollarının planlama ve inşası esaslarını belirleyen 202 Sayılı Tebliğ revize edilmelidir. Uluslararası Ormancılık Araştırma Organizasyonları Birliği’nin (IUFRO) kabulüne göre, teknik ormancılık orman ekosistemini yönetme sanatıdır. Bu nedenle, Orman Mühendisliği mesleği AB müktesebatının öngördüğü düzenlenmiş meslekler statüsüne alınmalı, bu amaçla “Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği” meslek yetki yasası çıkartılmalıdır. Sürdürülebilir orman belirlenmelidir. yönetimi ile ilgili ölçüt ve göstergeler “Orman Ürünleri ve Orman Ürünleri Endüstrisi” Orman Ürünleri: Üretimde çalışan orman köylülerinin sosyo-ekonomik yapıları ve bunlara kanunlarla sağlanan öncelikler, iş yapmadaki zorlukları ile Orman İdaresinden kaynaklanan sorunlar dikkate alındığında; geleneksel olarak halen uygulanmakta olan üretim modeli gözden geçirilmelidir. Üretim faaliyetleri, verimli çalışma ve teknolojik ilerleme yanında piyasa isteklerini en iyi şekilde karşılamaya uygun bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu bağlamda dikili ağaç satışları yaygınlaştırılmalıdır. 234 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Üretim modelinin yapılandırılması ve dikili ağaç satışının yaygınlaştırılmasında, hali hazırda üretim işi yapan köylü ve kooperatiflerin sosyal ve ekonomik şartları da göz önüne alınmalıdır. Dikili satışların önündeki engelleri kaldırmak, köylülerin ormanların korunmasına ve üretim çalışmalarının denetimine katkılarını artırmak amacıyla 6831 sayılı Yasanın 30, 34ve 40. maddesinde değişiklik yapılmalıdır. İdarece yapılacak üretim ve diğer ormancılık faaliyetleri için son yıllarda had safhaya ulaşmış teknik ve ara eleman ihtiyacı ivedilikle karşılanmalıdır. Teşkilata katılacak teknik elemanların uzun süre sektör dışında kalmalarına engel olunmalıdır. Orman ürünlerinin piyasaya devamlı ve düzenli biçimde sunulmasını sağlamak amacıyla orman içi yolların üst yapı ve sanat yapıları tamamlanmalıdır. Endüstriyel plantasyonlara önem ağaçlandırmalar teşvik edilmelidir. verilmeli, bu maksatla özel Mevcut verimsiz baltalıklar köy tüzel kişiliklerine verilerek özel ağaçlandırma yönetmeliği çerçevesinde imar ve ıslah edilmeli, yapılacak düzenlemelerle verimli baltalıkların fonksiyonel amenajman planlarında belirtilen amaç öngördüğü takdirde yetişme muhiti şartları ve yenilenebilir enerji kaynaklarının vazgeçilmezi olan biyokütle ihtiyacı dikkate alınarak koruya tahvil cazip hale getirilmelidir. Ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesi için, eğitim ve araştırma kuruluşları ile uygulayıcı birimlerin işbirliği yapmaları sağlanmalı, küresel süreçlerde aktif olarak yer alınmalıdır. Reçine üretiminin devamlılığını sağlamak için reçine üretimini ekonomik kılacak ormanlar oluşturulmalıdır. Talebi olan ürünlerin ekonomiye kazandırılması için envanter ve planlama konusunda; araştırma birimleri, ihracatçı kuruluşlar, uygulayıcı ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 235 birimler, meslek kuruluşları ve üretici örgütleri arasındaki işbirliği artırılmalıdır. Üniversite ve Ormancılık Araştırma Müdürlüklerinde odun dışı orman ürünlerinin teşhisi, biyolojisi, ekolojisi ve üretim teknikleri daha kapsamlı olarak yer almalı, mevcut teknik elemanların kapasiteleri de hizmet içi eğitimlerle geliştirilmelidir. Orman ürünleri endüstrisi ile ilgili DİE tarafından üretilen bilgiler, ilgili kurumlar arasında işbirliği yapılarak geliştirilmelidir. Ormanların sertifikalandırılması çalışmalarına ihraç değeri yüksek odun dışı ve odun ürünlerine öncelik verilerek başlanmalıdır. Orman ürünlerine ilişkin standartların AB standartlarına uyumu sağlanmalıdır. Üretim ve pazarlama hizmetleri ile devlet yardımları ve sübvansiyonlar konularındaki AB uyum çalışmalarında gerekli araştırma, mevzuat taraması ve değerlendirme çalışmaları tamamlanmalı, yapılacak yasal, kurumsal ve finansal düzenlemeler netleştirilmelidir. AB ülkelerindeki uygulamaların yerinde incelenmesi amacıyla uzman heyetler görevlendirilmelidir. Ormancılık teşkilatı dışındaki orman ve orman endüstri mühendislerinin katkılarından faydalanılmalı, ormancılıkla ilgili yeminli mühendislik bürolarının tesisi için yasal düzenleme yapılmalıdır. Orman içi ve civarında yaşayan orman köylülerinin kalkındırılması çalışmaları sadece ormancılık faaliyetlerine bağımlı olmaktan kurtarılmalı, çok sektörlü entegre ve katılımcı kalkınma yaklaşım ve programları geliştirilerek uygulamaya konulmalı ve OR-KÖY bu çalışmaların merkezinde yer almalıdır. Maliyetlerin azaltılması için Ar-Ge ve eğitim çalışmalarına önem verilmeli, iç ve dış piyasaların takibinde görev alacak idari ve teknik kapasite artırılmalıdır. 236 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Uygulama birimleri, üniversiteler ve araştırma kurumları arasında iş birliği olanakları geliştirilmeli, kurumların üniversitelerden alabilecekleri hizmetler Kamu İhale Yasası kapsamı dışında tutulmalıdır. Orman Ürünleri Endüstrisi: Ürünleri sertifikalandırma sitemi oluşturulmalı ve tüketiciler sertifikalı ürün kullanımı konusunda bilgilendirilmeli, orman ürünlerinin sertifikalandırılması amacıyla gerekli çalışmalar proje bazında başlatılmalı, uluslararası geçerliliği olan sertifikalandırma sistemine ilişkin yasal mevzuat oluşturulmalıdır. Orman ürünleri endüstrilerinin devamlılığı ve gelişmesi bakımından endüstriyel odun KDV oranı AB seviyesi olan %5 düzeyine indirilmelidir. Küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin entegrasyona tabi tutularak seri üretime geçmeleri, ISO 9000, ISO 14000, OHSAS 18000 ve TSE standartlarına uyumları sağlanmalı, iş AR-GE faaliyetlerinin yanı sıra hizmet içi eğitime zaman ve bütçelerinden yeterli kaynak ayırmalıdır. Sektörün ürün ve üretim teknolojisi geliştirmeye yönelik Ar-Ge çalışmalarının özendirilmesi için, KOSGEB, TUBİTAK ve TTGV tarafından sağlanan AR-GE desteklerinden yararlanmaları sağlanmalı ve üniversite-sanayi işbirliği geliştirilmelidir. Makine üreticileri CNC makinelerine ilişkin bilgi noksanlarını gidererek ileri teknoloji üretimine yönelmeli ve CE belgelendirme çalışmalarını tamamlamalıdır. Ağaç işleme makineleri ve kesici takımların iyileştirilmesi yanında, kereste biçme ve kurutmada operatörlerin biçme, testere seçimi ile bileme ve bakım işlerinde bilimsel esaslara uymaları sağlanmalıdır. TSE çalışma programına alınan standartların hazırlanması hızlandırılarak sektörün standartlara uyumu ile ürün test ve analiz imkânları artırılmalı, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 237 standart denetiminin düzenli ve profesyonelce yapılmasını sağlayan mekanizmalar oluşturulmalı, Üniversite-Sanayi işbirliği yaygınlaştırılmalıdır. Avrupa Birliği mevzuatına uyum çalışmaları tamamlanarak, gelişmeler takip edilmeli, sektör/işletme/hedef ülke bazında strateji, politika/proje/ eylem planı üretilerek sürekli güncellenmelidir. Ambalajlama, etiketleme ve nakliye geliştirilerek ürün ihracat kabiliyeti artırılmalıdır. Atık kâğıt toplama sisteminin geliştirilmesi için yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Kâğıt üretiminde en uygun cins ve çapta odun temini ve kullanımı sağlanmalı, enerji kaynağı olarak odun kullanımı azaltılarak bu kaynak kâğıt endüstrisinde değerlendirilmeli, yıllık bitki elyafından kâğıt üretecek entegre tesislerin kurulması teşvik edilmelidir. Özgün Türk mobilya çizgisini oluşturacak çalışmalar yapılmalı, tasarımdan üretim ve pazarlamaya kadar olan tüm süreçlerin eşgüdüm içerisinde yürütülmesi için alt yapı oluşturulmalıdır. Ahşap yapılarda yaygın olarak kullanılan OSB’nin standartlara uygun olarak Türkiye’de üretilmesi sağlanmalıdır. Orman Endüstri Mühendislerinin sektörde gereken oranda işlendirilmesi için İŞKUR, KOSGEB, TOBB vb. kuruluşların katılımıyla oluşturulacak çalışma grubu tarafından çözüm önerileri geliştirilmelidir. Sektörde üretim, stok ve satışın sağlıklı takibi için veri tabanı oluşturularak, bilgisayar kullanımını artırıcı tedbirler alınmalıdır. Sektördeki gelişmeleri ve yurt dışındaki eğilimleri yansıtacak süreli yayınların takibi teşvik edilmelidir. Deprem riski olan yerlerde ahşap karkaslı inşaat geleneği canlandırılmalı, orman ürünleri endüstrisi tesislerinin fizibilite etütlerinde yer seçimi, kapasite ve entegrasyon gibi faktörler dikkate alınmalıdır. 238 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri “Doğa Koruma” Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi VII. Taraflar Konferansı’nda kabul edilen biyolojik çeşitlilikle ilgili konuların 2010–2015 yılı hedeflerine uygun olarak gerçekleştirilmelidir, Rio Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinin Ulusal Eylem Planına yansımış şekliyle yakından izlenmesi ve denetlenmesi için ilgili kurum ve kuruluşların gönüllü kuruluşlar ve üniversitelerle işbirliğine giderek çözüm önerileri üretilmesi ve bu iş için bütçelerine kaynak ayrılmalıdır, Biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilir kullanımı ve doğa korumanın uygulanabilir ve etkin hale getirilmesi için çalışmalara hız verilmelidir, Alpin meralar, stepler, sulak alanlar, kıyı ve kumul ekosistemleri, fundalık ve ada alanları gibi biyolojik çeşitlilik açısından önemli biyotoplar üzerindeki tehditlerin önlenmesi için planlama ve yönetim ilkeleri belirlenmelidir, Popülasyon, tür ve habitatların zaman içindeki gelişim seyrinin izlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması için, doğa koruma amaçlı biyoçeşitlilik veri tabanına sahip bir izleme sistemi oluşturulmalı ve bundan sorumlu “Biyoçeşitlilik İzleme Birimi”nin kurumsallaşması sağlanmalıdır, Risk analizi yapılmadan, ekonomik nedenlerle dahi olsa, istilacı egzotik türlerin doğal ekosistemlere girişinin önlenmelidir, Nesli doğal ortamda tükenmiş veya tükenmekte olan canlı türleri eski yaşam alanlarına yeniden kazandırılmalıdır, Ülkenin korunmaya değer biyotoplarının envanteri ve haritalanması için kaynak sağlanmalıdır, AB katılım sürecinde Natura 2000 alanları ve bu alanların belirlenmesi için ulusal habitat listeleri hazırlanmalıdır, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 239 Biyolojik çeşitlilikle ilgili araştırmalara verilecek izinlerin denetlenmesi için gerekli mekanizmalar etkin bir şekilde uygulanmalıdır, Doğa koruma konusunda ilgili faaliyetlerin yürütülebilmesi için devletin sağlayacağı mali kaynaklar yanında diğer özel ve tüzel kişilerin de katkısını temin etmek üzere girişimde bulunulmalıdır, Uluslararası ölçütler dikkate alınarak çeşitli hayvan, mantar, yosun ve liken türlerinin kırmızı listeleri ve nesli tehlikedeki türler için eylem planları hazırlanmalı, ilgililerin bilgilerine sunulmalı ve uygulanması ivedilikle sağlanmalıdır, Ülkemizin doğal mekânlarının, özelliklerini ve biyotoplarını temsil edecek şekilde korunan alan oranları her bir doğal mekan için % 10`a çıkarılmalıdır, Türlerin sürekliliği açısından önem taşıyan habitatlar ve bozulmuş ekosistemler iyileştirilmelidir, Halen geçerli olan ve sulak alanları tehdit eden Sıtmanın İmhası ve Bataklıkların Kurutulması ve benzeri yasalar sulak alanların ıslahına ve geliştirilmesine imkân verecek şekilde revize edilmelidir, Sucul ekosistemlerin korunması ve yönetimi konusunda ilgili kurum ve kuruluşların gerekli destek ve katkıda bulunmaları sağlanmalıdır, Ülkemizde yeraltı sularındaki çok ciddi boyuttaki azalma gerçeğinden hareketle, suya bağımlı ekosistemleri korumak, sürdürülebilir tarım ve hayvancılığı sağlamak amacıyla yeraltı suyu kullanımı ile ilgili olarak gerektiğinde tarımda ürün değişimini de içeren çalışmalar, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından ivedilikle işbirliği içerisinde yapılmalıdır, Milli Parkların etkin yönetilmesini ve eko turizmin doğa korumayı destekleyecek şekilde uygulanmasını teşvik etmek amacıyla yerel ilgi gruplarının katılımına dayalı yenilikçi yaklaşımlar ve korunan alan sertifikalandırma düzenlemeleri teşvik edilmelidir, 240 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Korunan alanlar arttırılmalı ve Türkiye’nin sahip olduğu ekolojik / biyolojik çeşitliliğin ulusal korunan alanlar ağında tam olarak temsil edilebilmesi için aday alanların belirlenmesinde ‘boşluk analizi’ gibi sistematik yaklaşımlar kullanılmalıdır, Korunan alanlarda etkin bir yönetimin sağlanabilmesi için katılımcılığa dayalı, sistematik değerlendirme, önceliklendirme çalışmaları yapılmalı ve bu alanların yönetimi için gerekli idari, teknik, lojistik donanım sağlanmalıdır, Koruma alanları çalışmaları farklı kurumlar tarafından değişik mevzuat ile yürütüldüğü için aralarında uyum bulunmamakta, birbirleriyle ve uluslararası sözleşmelerle çelişen hükümler içermektedir. Koruma alanlarının seçim ve sınıflandırma kriterleri yeniden belirlenmeli, mevcut koruma alanları statüleri de bu kriterlere göre yeniden düzenlenmelidir, Koruma alanlarından elde edilen gelirlerin yörenin kalkınması için kullanılması sağlanmalıdır, Başta kabuk böcekleri ve diğer tüm zararlı etmenlerin ülkemizde ve yakın coğrafyada neden olduğu ağaç ve orman ölümlerinin nicel boyutları göz önüne alınarak, uzun dönemli uygulanabilir kontrol program ve stratejileri geliştirilmelidir, Orman yangınları başta olmak üzere turba, sazlıklar ve anız nedeniyle çıkan diğer ekosistemlerdeki yangınlar ile ilgili meslek çalışanlarının ve akademisyenlerin çeşitli kurum ve kuruluşlardan uzmanların bilgi ve birikimleri irdelenerek temel prensipler belirlenmeli, bu durum yeni düzenlemelerle daha kusursuz hale getirilmelidir, Yangınları ve hava hallerini analiz eden, uydular aracılığı ile yangınları izleyen, yangın davranışını araştıran ve modelleyen yeni teknoloji ve araştırmalar, yangınların ve oynadıkları rolün daha iyi anlaşılmasında yardımcı olacak şekilde kullanılmalıdır, Ülkemizde orman yangını yönetimi politika ve uygulamalarının gelecek yönelimlerini belirleme ve tartışılmaya açma teşvik ve gayretleri devlet, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri üniversite, özel sektör, sorumluluğunda olmalıdır, gönüllü kuruluşlar ve halkın 241 ortak Devlet avlakları, örnek avlaklar ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahalarında tür bazında yürütülmekte olan, her türlü üretim faaliyeti için Yaban Hayatı’na uygun üretim metod ve teknikleri belirlenmeli ve her türlü üretim ve işletmecilik bir yönetim planına dayandırılmalıdır. Doğal ve yaban hayvanlarının azalan popülasyonlarını takviye etmek üzere üretilerek doğaya bırakılmaları sağlanmalıdır, Av ve yaban hayvanlarının avlanma yönergeleri ekoturizm ilkeleri doğrultusunda yeniden düzenlenmelidir, Avcılığın avlanma planlarına dayandırılması, avlak sisteminin hızlı bir şekilde tesis edilmesi ve ülke geneline yaygınlaştırılması gerekmektedir, Biyolojik çeşitlilik unsurlarının korunma - kullanılması konusunda toplumun bilinçlendirme çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Örgün ve yaygın eğitim sürecinde çevre eğitim merkezleri kurulmalı; “Bil(gi)mobil”; yani hareketli ekosistem bilgilendirme araçları devreye sokulmalı ve bu sayede toplum katmanlarının çevre-doğa koruma bilinci arttırılmalıdır, Orman amenajman veya silvikültür planlarının uygulanması sırasında; biyolojik çeşitlilik, yaban hayatı açılarından dikili kuru, devrik, azman ve çok yaşlı ağaçlar ayrıca irdelenmeli ve mikrohabitatların sürekliliğine özen gösterilmelidir, Eğitimin yaygınlaştırılmasında gönüllü kuruluşlardan yararlanılması sağlanmalıdır, Ormanların korunmasında önemli bir meslek olan Orman Muhafaza Memuru olarak görev alacak olanların en az 2 yıllık meslek yüksekokulu düzeyinde eğitim görmeleri sağlanmalıdır, Toplumun doğayı tanıması ve koruma bilinci edinmesinde önemli rolü olan ve dünyada ülkemiz dışında hemen bütün ülkelerde bulunan Ulusal 242 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Doğa Tarihi Müzeleri ve Ulusal Botanik Bahçeleri en kısa zamanda kurulmalıdır, Sürdürülebilir yaban hayatının temel ögelerinden biri olan teknik altyapıyı sağlamak için kalifiye eleman yetiştirmeyi amaçlayan Yaban Hayatı Ekolojisi disiplini Lisans Öğrenimi düzeyine çıkarılmalı, halen aktif elemanların konularında uzmanlaşmaları teşvik edilmelidir, İlgili kurumların, gerek altyapı ve teknik donanım yönünden, gerekse doğal alanların ekolojik işleyişini değerlendiren, yorumlayan ve planlama yapan personel yönünden güçlendirilmelidir, Doğal yaşama ortamları ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına ilişkin ulusal ve uluslararası amaç ve prensipler, başta DPT tarafından yapılan 5 Yıllık Kalkınma Planları olmak üzere tüm sektörel plan ve programlara entegre edilmelidir, Doğa koruma politikaları; bilimsel temele dayanarak belirlenmelidir. Toplumsal yarar gözetilirken sosyal ve ekonomik değerlerin yanısıra ekolojik değerler de dikkate alınmalıdır, Korunan alanların öncelik tespitinde ve korunan alanların sınırlarının tespiti için standart envanter yöntemleri belirlenmeli ve yönetmelik çerçevesine oturtulmalıdır, Koruma alanları dışındaki biyolojik çeşitliliğin ve yaşam ortamlarının korunması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır, Ekonomik amaçlarla doğadan hayvan ve bitki toplamanın düzene sokulması için yasal önlemler alınarak kaçak toplamaları önleyici ağır hükümler konmalıdır, Ülkemizdeki tüm korunan alanların yönetim planları ivedilikle yapılmalıdır. Bunun yanı sıra yeni ilan edilecek korunan alanlarda da yönetim planlarının yapılması sağlanmalıdır, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 243 AB Ülkelerinde olduğu gibi doğa korumanın, ülke düzeyinde gerçekleştirilmesinde peyzaj planlama temel araç olarak görülmeli ve ülke, bölge ve yerel ölçekte yapılan fiziki planlamalara koşut olarak gerçekleştirilecek şekilde yasal düzenlemelere entegre edilmelidir. Bu çerçevede peyzaj planlayıcıları gerekli hukuki yetki ve sorumluluklarla donatılmalıdır, Doğa koruma ile ilgili kurumların yetki görev ve sorumluluklarını belirleyen yasalar, kurumlar arasındaki yetki karmaşasını ortadan kaldıracak ve kurumlar arasında işbirliği ve koordinasyonu güçlendirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir, Ulusal mevzuat, acilen AB Doğa Koruma Mevzuatı ve uluslararası sözleşmelerle uyumlu hale getirilmelidir, Korunması gereken doğal alanların kaybına neden olan yasal düzenlemeler yürürlükten kaldırılmalıdır. “Çölleşme İle Mücadele, Erozyon Kontrolü ve Ağaçlandırma” Ağaçlandırma: Ağaçlandırmaların, başarıya ulaşılabilmesi için, yetişme muhiti verimliliğine bağlı olarak sahaların biyolojik, sosyal ve ekonomik niteliklerinin tespitine yönelik etüt ve envanter çalışmaları yapılmalıdır, Ağaçlandırma çalışmalarına sosyo-ekonomik ve ekolojik bazda fayda maliyet analizleri yapıldıktan sonra başlanılmalıdır, Özel sektörce yapılacak hızlı gelişen tür ağaçlandırmalarına devletçe yeterli finansal kaynak sağlanmalıdır, Ağaçlandırmalarda verimliliği ve karlılığı artırmaya yönelik araştırmalara önem verilmeli, bu konuda üniversiteler ve araştırma kurumları ile işbirliği geliştirilmelidir, Ağaçlandırma çalışmalarında, toprak işlemesi dikim ve bakım işleri sari ihale şeklinde ihale edilmelidir, 244 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Potansiyel ağaçlandırma sahalarının ne kadar olduğu sağlıklı olarak tespit edilmeli ve sosyal mülkiyetle ilgili sorunların çözümü için orman kadastrosu tamamlanmalıdır, Ağaçlandırmalarda mümkün olduğunca mono kültür yerine karışık orman kurulması amaçlanmalıdır, Ağaçlandırma çalışmaları sırasında yaban hayatı açısından önemli orman içi açıklıkların ve doğal floranın korunmasına özen gösterilmelidir, Bugüne kadar gerçekleştirilen ağaçlandırmaların, ekolojik, ekonomik ve sosyal etki ve sonuçlarını ilgi gruplarının katılımıyla değerlendirilmesi yapılmalıdır, Ağaçlandırma çalışmalarında toprak, vejetasyon ve biyolojik çeşitlilik arasındaki ilişkiler iyi incelenmeli ve doğaya en az zarar verecek şekilde yeni mekanizasyon metotları geliştirilmeli ve uygulanmalıdır, Biyolojik çeşitlilik, yaban hayatı ve su üretimi açısından, korunması ve geliştirilmesinde yarar görülen makilik alanlarda ağaçlandırma yapılmamalıdır, Ağaçlandırmalarda farklı yetişme muhiti koşullarına ve işletme amaçlarına en uygun aralık mesafeler araştırma sonuçlarına göre belirlenmeli ve uygulanmalıdır, Doğal ormanların üzerindeki baskının azaltılması ve ülkedeki odun arz açığının kapatılmasına katkı sağlamak amacıyla, hızlı gelişen tür ağaçlandırmalarına verilen önem artırılmalı ve finans desteği sağlanmalıdır, Avrupa Birliğinde orman ürünleri ihtiyacının % 65’i plantasyonlardan karşılanmaktadır. AB sürecinde orman ürünleri sertifikasyonu süreçleri dikkate alınarak 2023 yılına kadar orman ürünleri ihtiyacının en az % 50’sinin plantasyonlardan karşılanmasına yönelik çalışmalar hızlandırılmalıdır, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 245 Ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve mera ıslahı uygulamalarına ve bu sahaların korunması hizmetlerine yerel köylülerin katılımlarının ve bu çalışmalardan sağladıkları istihdam imkânları ve gelirlerinin artırılması amacıyla orman köy tüzel kişiliklerine ve kooperatiflerine öncelik verilmeli, bu konulardaki bilgi ve kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar ile yasal düzenlemeler yapılmalıdır, En iyi yetişme muhiti şartlarına sahip orman alanlarında; genetik olarak ıslah edilmiş gençleştirme materyali kullanılan kızılçam ve diğer hızlı gelişen uygun türlerle yapılacak plantasyonlara öncelik ve önem vermelidir, Ağaçlandırma faaliyetlerinde fidan dikilmesine verilen önem kadar bakım, sulama ve korumaya da önem verilmelidir, Özel ağaçlandırmalarda, ceviz, badem, kestane, harnup, antepfıstığı vb. gelir getirici türlerin kullanılmasına öncelik verilmeli, Bakanlıkça yapılan teşviklerin yanında maliyette katılım mutlaka sağlanmalıdır, Endüstriyel odun üretimini artırmak amacıyla tapulu arazilerde yapılacak her türlü orman ağacı plantasyonlarının büyüklükleri ne olursa olsun orman rejimine tabi olmamalı halkın bu sahalardan odun istihsali ve faydalanmaları ile ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır, Devlet özel ağaçlandırma amacı ile tahsis ettiği alanların tahsisini özel ağaçlandırma sahibinin rızasını almadan iptal etmemeli ve başka amaçla kullanmaya imkân vermemelidir. Kavakçılık: Kavakçılıktan beklenen yararı artırmak için büyük alanlarda çalışma imkânları yaratılmalı ve bu yönde teşvikler yapılmalıdır, Kavak odunu ile ilgili fiyat istikrarını sağlanması için üretici-tüketici birlikleri, kooperatifler ve kavakçılık borsası gibi kurumlar hayata geçirilmelidir, 246 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Yüksek verimli ve biyotik ve abiyotik zararlılara dayanıklı klonları geliştirme çalışmaları artırılmalı ve bunun için ülke düzeyinde araştırma ve uygulama istasyonları kurulmalıdır, Türkiye Milli Kavak Komisyonu Yönetmeliği güncelleştirilmeli ve yönetmelik gerekleri yerine getirilmelidir, Kavak ve Hızlı Gelişen Orman Ağaçları Araştırma Müdürlüğü’nün “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü” konularında Uluslararası Eğitim Merkezi olması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Rehabilitasyon: Bozuk orman alanları, öncelikle doğanın verim gücünden de yararlanarak, en az emek ve masrafla her türlü silvikültürel teknikler uygulanarak rehabilite edilmeli ve verimli hale getirilmelidir, Yeşil Kuşak Ağaçlandırmaları: Devletçe yapılan yeşil kuşak ağaçlandırmalarının planlanması, tesisi, korunması, bakımı ve yönetiminde yerel halk, belediye ve diğer ilgi gruplarının katılımı ve destekleri mutlaka sağlanmalıdır. Tohum ve Ağaç Islahı: Orman ağacı populasyonlarındaki genetik çeşitliliğin yapılanması konusunda populasyon genetiği araştırmaları ve doğal yetişme ortamı dışında korumaya (ex-situ) alınacak türlerin vejetatif üretim metotları ve materyallerin saklama şartlarının tespiti konularında araştırmalara önem verilmelidir, İhtiyaç duyulan fidanlıklarda ağaç ıslah merkezleri kurulmalı ve çaprazlama tohum bahçeleri tesis edilmelidir. Fidan Üretimi: ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 247 Devletin yapacağı ağaçlandırma çalışmalarında kullanacağı fidanlar devletçe üretilmeli veya ürettirilmelidir, Park bahçe tanzimi ile kent içi ağaçlandırmalarda kullanılacak fidan üretiminde özel sektör teşvik edilmelidir, Fidanlıklarda mevcut olan ihtisaslaşma geliştirilmelidir, Fidan hastalık ve zararlıları ile mücadele, mikoriza üretimi, bitki beslenmesi konularında araştırma ve geliştirme çalışmalarına öncelik verilmelidir, Tohum stok merkezleri, bütün ağaç türlerinin üretim materyallerini uzun süreli saklayabilecek şekilde modernize edilmelidir. Erozyon Kontrolü: Erozyon kontrolü çalışmalarında öncelik doğal korumaya, yani vejetasyonun geliştirilmesine verilmelidir. Bozuk baltalıklarda ise diri örtü temizliği yapılmamalı, bozuk alanlar imar edilmeli ve boş alanlar bitkilendirilmelidir, Çalışmalarda, öncelikle erozyona duyarlı, fayda maliyet analizi iyi hesap edilmiş, can ve mal kaybına sebep olabilecek sahalara öncelik verilmelidir, Çalışmalar mümkün olduğunca havza bazında kırsal kalkınma faaliyetleri ile entegre olarak ve yerel halk ve ilgili kuruluşların katılımcı çalışmalarına dayalı bir yaklaşımla planlanmalı ve uygulanmalıdır, Fakirliğin hâkim olduğu kırsal alanda yoksulluğun azaltılması ve entegre kırsal kalkınma faaliyetlerinin güçlendirilmesi için politik irade ve destek oluşturulmalıdır, 6831 sayılı kanunun değiştirilen 58. Maddesi erozyon kontrolü çalışmalarında havza bazında ve entegre çalışmayı öngördüğü halde, dış kaynaklı projeler dışında hala uygulamaya geçilmemiştir. Bu nedenle 248 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri havza bazında, katılımcı olarak çalışılacak orman sahaları belirlenmeli, kriterleri ve yönetim planlama esasları geliştirilerek uygulamaya başlanmalıdır, Doğal kaynakların korunmasında ve geliştirilmesinde uygulamalı araştırmalar devletçe desteklenmelidir. Böylece, bu çeşit çalışmalar bölgesel bazda, yetişme muhiti özelliklerine ve daha kapsamlı etütlere bağlı kalınarak yürütülmelidir, Aşırı ve plansız sürü hayvancılığından ahır hayvancılığına geçiş için ilgili bakanlıklarda gerekli çalışmalar hızlandırılmalıdır, Orman kaynakları yönetimi ile erozyon kontrolü ve rehabilitasyon çalışmaları; verimlilik, halkla ilişkiler ve katılımcılık konularında gerekli eğitim ve deneyimi kazanmış elemanlar tarafından yürütülmesi sağlanmalıdır, Erozyonun önlenmesinde kırsal alanda yaşayan halkın bilgi ve bilinç düzeyinin yükseltilmesi gerekmektedir. Ancak, eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları Çevre ve Orman Bakanlığının merkez teşkilatınca yürütülmekte, arazi düzeyinde bu amaca uygun birimler bulunmamaktadır. Bu amaca dönük olarak alan bazında hizmet görecek birimler kurulmalıdır, Çığ olaylarının vuku bulduğu alanlarda çığı önleyecek teknik ve kültürel tedbirlere ağırlık verilmelidir, Mevcut meteoroloji istasyonları konumları itibariyle ormancılık çalışmalarına yeterli veri sağlayamamaktadır. Bu nedenle ormancılık çalışmalarına yönelik veri üreten meteoroloji istasyonları kurulmalı ve erken uyarı sistemleri devreye sokulmalıdır, Türkiye’nin tamamında, çölleşme, sel, taşkın ve çığ risk alanları ile ilgili bilimsel bazda etüt ve envanter çalışmalarına başlanılmalı ve veri bankası oluşturularak sürekli izlenmeli ve öncelikli risk alanları tespit edilerek projelendirilmeli ve uygulamaya geçilmelidir, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 249 Ağaçlandırma, erozyon kontrolü, mera ıslahı, çölleşme, çığ, sel ve taşkınlarla ilgili yatırımlara devlet bütçesinden daha fazla pay ayrılmalıdır, Sel ve heyelan riskinin olduğu havzaların yamaçlarında, dere içlerinde ve sel konisi üzeri ve kenarlarında her türlü yapılaşmadan kaçınılmalı, yol ve içme suyu gibi tesisler yapılırken gerekli önlemler alınmalıdır, Erozyon önleme çalışmalarında kullanılabilecek çok yıllık otsu ve çalı türleri bölgesel bazda belirlenmeli ve bu türlerin üretimi yapılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Çölleşme İle Mücadele: Çölleşmeye müsait kurak ve yarı kurak bölgelerde halkın bilgi ve bilinç düzeyinin geliştirilmesine çalışılmalı, bu yönde sivil toplum örgütleri desteklenmelidir, Çölleşmeye müsait tarım alanlarında, nadas alanlarının azaltılması için yerel çiftçilerle katılımcı eğitim ve uygulamaya hız verilmelidir, Tarım alanlarında ve meralarda koruyucu orman şeritleri ve rüzgâr perdelerinin yapılmasında devlet öncülük etmeli ve pilot projeler halinde uygulamalar yapılmalıdır, Kurak bölgelerdeki meyilli tarım alanlarında korumalı tarım teşvik edilmelidir, Çölleşmeye müsait arazilerde toprak işletmeciliği ile orman ve mera yönetimi son derece karmaşık ve problemlidir. Böyle sahalarda uygulamayı kolaylaştıran araştırmalar büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle araştırmalar devletçe desteklenmelidir, Çölleşme ile mücadele sözleşmesi kapsamında hazırlanan Çölleşmeyle Mücadele Eylem Programı uygulamaya konulmalıdır, 250 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çölleşmeye müsait en az bir havza belirlenmeli, mücadele eylem planı hazırlanarak pilot uygulama ve izlemeye geçilmelidir, Kurak bölgelerdeki verimli tarım arazilerinde (GAP), bilinçsiz, yanlış ve aşırı sulama sonucu meydana gelen “tuzlanmanın” önlenmesi için gerekli tedbirler alınmalı ve bu konuda çiftçi eğitilmelidir. Mera Islahı: Meralarda otlatmanın düzenlenmesi çalışmaları; kültürel ve teknik önlemler halk katılımlı projelerle yapılmalıdır, Tarla içi yem bitkileri üretimi desteklenmelidir, Meralarda hayvan yetiştiricileri yaygın bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmelidir, eğitim yöntemi ile Çevre ve Orman Bakanlığı çalışma alanına giren meraların sınırlandırılması ve otlatma planlaması çalışmaları süratle tamamlanmalıdır, Mera ıslahı uygulamalarında Çevre ve Orman Bakanlığı ile Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı arasındaki koordinasyonun kuvvetlendirilmesi sağlanmalıdır, Meralarda ağıl ve barınak dışında herhangi bir yapılaşmaya izin verilmediği halde, yaylalarda yapılaşma son derece yoğunlaşmıştır. Yapılaşmayı önleyecek idari tedbirler alınmalıdır, Mera tespit komisyonlarına katılacak olan ormancı üyeler konusunda uzman kişilerden seçilmelidir, Meralara yalnızca hayvan otlatılan sahalar olarak bakılmamalıdır. Ekoturizm rekreasyon, biyolojik çeşitlilik, yaban hayatı, avcılık gibi ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 251 kullanımlar da düşünülmeli ve bu çerçevede mera ıslahı projelerinde gerekli yeni değişikliklere gidilmelidir. Yasal ve Kurumsal Düzenlemeler: Orman yetiştirme materyallerinin üretim ve ticareti konusunda Avrupa Birliği mevzuatına uygun düzenlemeler yapılmalıdır, AB sürecinde “Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Yetki Yasası” çıkartılmalıdır, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü; Bakanlık Ana Hizmet Birimi Genel Müdürlüğü yerine “Bağlı Genel Müdürlük” olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Genel Müdürlüğün Taşra Teşkilatı Etüd Proje Ağaçlandırma, Toprak Muhafaza ve Mera Islahı , Orman Fidanlık vb. Müdürlükleri şeklinde oluşturulmalıdır, Milli Ağaç Islahı Komisyonu oluşturulmalı ve AGM’ye bağlı olarak taşrada ağaç ıslahı çalışmalarını yürütecek Ağaç Islahı merkezleri kurulmalıdır, Uygulayıcı birimlerin personel açığı tamamlanmalı ve atamalarda liyakat prensibi esas alınmalı, ilgili birimlerin başına konusunda uzman ve deneyimli kişiler getirilmelidir. “Çevre-Orman ve Halk İlişkileri” Uzun yıllar odun kaynağı olarak algılanan ormanların, gelişen çevre anlayışla önem kazanan fonksiyonel yararlarının da toplumun ilgi alanına girmesi sağlanmalıdır, Bilimsel araştırma sonuçları doğrultusunda; periyodik aralıklarla, kurum içi halkla ilişkiler konusunda eğitim çalışmaları, imaj geliştirme ve pekiştirme çalışmaları, halkla bütünleşme ve kaynaşma faaliyetleri yapılmalıdır, 252 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çevreyi tehdit edebilecek yatırımların planlanmasında, halkın söz sahibi olması, demokratik süreçlerin ve çevre korunmasının öncelikli hedeflerinden biri olmalıdır, Uluslararası ormancılık sürecinde, sürdürülebilir orman yönetiminin sağlanmasına yönelik olarak halkın; sosyo-ekonomik durumunun iyileştirilmesi, bilinçlendirilmesi, yönetime ve planlamaya katılımı, Türkiye'nin taahhütlerine ve şartlarına uyumlu olarak hayata geçirilmelidir, STK'ların çevre ve orman halk ilişkilerine aktif katılımlarını sağlamak için, AB uyum sürecinde çevre ve orman mevzuatında değişiklikler yapılarak varolan mekanizmalar (yasal, kurumsal ve finansal) geliştirilmeli ya da yeni mekanizmalar oluşturulmalıdır, STK'ların etkinliklerini artırmak, bağımsız karar almalarını ve parasal kaynaklara ulaşabilmelerini sağlayabilmek amacıyla, gerek duydukları her türlü bilgi ve destek sağlanmalıdır, Çevresel konularda bilinçlenme, aktif katılımın sağlanması ve bireysel çıkarların toplumsal çıkarlardan ayrı düşünülemeyeceği gerçeği konularında etkili bir eğitim yöntemi uygulanmalıdır. Bu amaç doğrultusunda, yaygın ve örgün eğitim kurumları, yazılı, işitsel ve görsel basının yanısıra STK'larla işbirliğine gidilmelidir, Her kademede kamuoyu ve STK'larla ortak politikalar geliştirilmeli, bunların yaşama geçirilmesine çalışılmalıdır, Ülkemizde yaşayan farklı kesimlerden insanların, orman hakkındaki tutum, değer ve beklentilerini, yerel ve ülke bazında tespit edecek bilimsel araştırmalar ivedilikle yapılmalıdır. Bu araştırmaların sonuçları halkla ilişkiler çalışma ve kampanyalarına yol göstermelidir, Ormanların korunmasına yönelik olarak ORKÖY'ün fonksiyonunu yerine getirebilmesi için, mülga Orman Köylüleri Kalkınma Fonu geliri olarak tahsiline devam edilen gelirlerinin ve genel bütçeden ayrılacak % 0,1 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri payın orman sağlanmalıdır. köylülerinin kalkındırılmasında 253 kullandırılması Son yıllarda personel alımı yapılmaması nedeniyle taşra ve merkezdeki bakanlık birimlerinin alt kademelerinde bir boşalma mevcuttur. Hizmet veriminin düşmemesi için alt kadroların doldurulması ve bu kadrolara atanan teknik elemanların yetiştirilmesi sağlanmalıdır, Sürdürülebilir ormancılık yönetiminde, başta orman köylüsü ve örgütleri olmak üzere tarafların karar alma, planlama, uygulama ve denetleme süreçlerine etkin katılımı sağlanmalıdır, Orman köylüsünün tarım dışı alternatif faaliyetlerden gelir elde etmesi desteklenmelidir, Türkiye'de yaklaşık 10 milyon hektarı bulan bozuk orman alanlarındaki zengin odun dışı orman ürünü potansiyeli, ekosistem dengesi korunarak değerlendirilmelidir. Özel Ağaçlandırma Yönetmeliğine uygun olarak, bu yerler köy tüzel kişilikleri eliyle orman köylüsüne tahsis edilmelidir. Her yöredeki odun dışı orman ürünlerinin aşılanması ve sürdürülebilir üretimi konusunda ilgili devlet birimlerince teknik destek sağlanmalıdır, Odunun enerji kaynağı olarak kullanılması en az düzeye indirilmeli, alternatif enerji kaynaklan etkili bir şekilde devreye sokulmalıdır, Orman köylerindeki kooperatiflerin, pazar ekonomisi koşullarında rekabet edecek güce ulaşabilmeleri için, yatay ve dikey örgütlenmeleri, bölge birliklerinin tabanına eğitim, denetim konularında hizmet verebilecek düzeye getirilmesi, yeterli uzman kadro, donanım ve sermayeye sahip olmaları ile kurumsallaşması konusunda desteklenmelidir, Orman köylerinin dağınık ve küçük yerleşim birimlerinden oluştuğu düşünülerek eğitim, sağlık, ulaşım vb. hizmetlerden daha iyi yararlanabilmeleri için ilgili kurumlarla gerekli koordinasyon kurulmalıdır, 254 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Orman köylerinde yaşayan kadınların ve gençlerin, yapıcı ve üretken yönlerini ön plana çıkarmak amacıyla, köylerdeki eğitim çalışmalarında bu kesime ağırlık verilmelidir, Orman köylerindeki mülkiyet sorununun çözülmesi için Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü ile beraber en kısa sürede orman kadastrosu tamamlanmalıdır. Mevcut 2/B alanlarıyla ilgili yerlerin değerlendirilmesiyle elde edilecek gelirler orman köylülerinin kalkındırılmasında kullanılmalıdır. Bu konudaki hukuki boşluk en kısa sürede doldurulmalıdır, Kamuoyu oluşumuna katkıda bulunan her türlü medyanın çevre ve ormancılık konusundaki bilgi ve açıklama talepleri, en yetkili birimlerce ve en hızlı biçimde karşılanmalıdır, Orman yangınlarını ve çevrenin tahribatım önlemek amacıyla, Çevre ve Orman Bakanlığının ilgili birimlerince hazırlanacak programların Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) marifetiyle yayınlanması konusunda işbirliği yapılmalıdır, Orman-köy ilişkilerini sağlıklı yapıya kavuşturmak amacıyla gerçekleştirilen faaliyetlerde uygulamacıların politik baskıdan uzak, yasa ve yönetmeliklerle belirlenen objektif kriterlere göre çalışmaları sağlanmalıdır, Sosyal ormancılık çalışmaları ORKÖY'ün de katılacağı entegre havza projeleri olarak ele alınmalı ve uygulanmalıdır. “Araştırma- Geliştirme ve Eğitim” İstikrarlı ve liyakat esaslarına dayanan bir insan kaynakları yönetimi oluşturulmalıdır, Uygulamaların bilimsel bilgiye dayalı yapılmasını teşvik eden ölçme ve değerlendirme sistemi oluşturulmalıdır, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 255 Sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde çevre ve orman yönetiminde karşılaşılan sorunlara bilimsel bilgiye dayalı çözümler üretmek için uygulama birimleri ile araştırma birimleri arasında diyalog ve işbirliği sağlanmalı ve geliştirilmelidir, AR-GE faaliyetleri etkin bir şekilde tanıtılmalı, araştırma sonuçlarının uygulamaya aktarımını izleyen ve kolaylaştıran bir sistem geliştirmelidir, Yurt dışında yayınlanan ve bilhassa SCI (Science Citation Index)’de yer alanlarının Türkçe olarak yurt içinde yayınlanması sağlanmalıdır, Ormancılık Araştırma Müdürlüklerinde alışılagelmiş bölüm yapılanması yerine, bölgelerin ihtiyaçlarını dikkate alan ve uluslararası standartlara uygun (araştırma enstitüsü) bir yapılanmaya gidilmeli, bu yapılanma ile Avrupa Ormancılık Enstitüsünün (EFI) proje merkezlerinden birinin ülkemizde kurulması sağlanmalıdır, Dünya standartlarına uygun hakemli, ortak ve kaliteli ulusal ve uluslararası saygınlığa sahip “Türk Ormancılık Bilimleri Dergisi” çıkartılmalıdır, Temiz teknoloji, enerji ve ürün ilkesine dayalı AR-GE projelerine öncelik verilmelidir. Aynı şekilde özel ve kamu işletmelerinde kirlilik üretimini ve enerji tüketimini azaltmayı hedefleyen AR-GE çalışmaları desteklenmelidir, Su kaynaklarının desteklenmelidir, korunmasına ilişkin AR-GE çalışmaları Genetik kirlenme risklerini değerlendirebilecek ve kontrol edebilecek teknik ve kurumsal girişimler desteklenmelidir, Çevre ve Ormancılık Teknolojileri için AR-GE Fonu kurulmalıdır, Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesindeki AR-GE Daire Başkanlığının görev ve hizmetlerinin yerine getirilmesinde gerekli altyapı ve personel desteği sağlanmalıdır, 256 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ÇOB, mezunlarından faydalandığı yükseköğretim programlarındaki eğitim öğretim faaliyetlerini izlemeli, mevcut ve yeni programların geliştirilmesine yardımcı öneriler üretmeli, staj ve araştırma çalışmaları ile kendi çalışanlarının bu kurumlarda yapacakları lisansüstü çalışmalara en üst düzeyde destek olmayı temel eğitim politikası olarak görmeli personelin eğitim alanına uygun istihdam edilmesine yönelik önlemler alınmalıdır, ÇOB, hizmet içi eğitim düzenler ve yürütürken ilgili fakülte ve araştırma kurumlarıyla işbirliği içerisinde hareket etmeyi ilke edinmelidir. Hizmetçi Eğitim programlarının planlanmasına ve uygulanmasına, eğiticilerin seçimine gereken önem verilmeli ve bir eğitici kitle oluşturulmalıdır, ÇOB ile ilgili yükseköğretim kurumlarının müfredatları hazırlanırken, teşkilatın özellik ve ihtiyaçlarının dikkate alınması için gerekli katılım sağlanmalıdır, Kamuoyunun bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi eğitimine önem verilmeli, çevre ve orman sevgisinin artırılması amacıyla her türlü iletişim araçlarından etkin bir şekilde yararlanılmalıdır, Kırsal kesimin gelir düzeyinin yükseltilmesi ve böylece orman kaynaklarının sürdürülebilir yönetimine katkı sağlanması amacıyla, köylüyü eğitici ve gelir getirici bazı projeler hayata geçirilmeli, bilimsel, teknik ve maddi destek sağlanmalıdır, ÇOB ile Yükseköğretim Kurulu arasında gerekli koordinasyon sağlanmalı, mevcut programlar ile yeni açılacak programların ihtiyaçlar doğrultusunda düzenlenmesi gerçekleştirilmelidir, MYO’ların ara düzeydeki eleman gereksinimini karşılayabilme derecesi tekrar ele alınmalı, ÇOB’nın eğitimden sorumlu birimleri bu konudaki ihtiyaçları net bir şekilde ortaya koymalıdır. ÇOB ile ilgili bölüm mezunlarının işlendirilmesine önem verilmelidir, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 257 ÇOB yayınlarının toplumun ilgisini çekme ve geniş kitlelere ulaşmada karşılaşılan sorunlar ortadan kaldırılmalı, bütün illerde küçük çapta da olsa o yörenin kültürel ve biyolojik zenginliklerinin sergilendiği müzeler, botanik bahçeleri, arberatumlar ve hayvanat bahçeleri kurulmasına destek verilmelidir, Üniversiteler, ormancılık kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve Orman Mühendisleri Oda’sı temsilcisinden oluşan, çalışma esasları, görev ve sorumluluklar ile yetkileri tanımlanmış bir “Ormancılık Eğitim Öğretimini İzleme ve Değerlendirme Kurulu” kurulmalı, gerekli kaynaklar katılımcılarca karşılanmalıdır. Ormancılık Eğitim Öğretimini İzleme ve Değerlendirme Kurulu’nun her türlü eğitim öğretim programının yurt içi ve yurt dışı akreditasyonunu sağlayacak bir kurum haline getirilmesi desteklenmelidir, Çevre ve ormancılık eğitimi çalışmaları için Çevre ve Orman Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığının liderlik ettiği ve diğer ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin katıldığı bir platformda "Ulusal Çevre ve Ormancılık Eğitim Stratejisi" oluşturulmalıdır, Çevre ve ormancılık konularıyla ilgilenen yazılı ve görsel basın mensupları bir program dâhilinde bilgilendirilmelidir, Özellikle ilköğretim öğrencileri için çevre ve ormancılık konularına ilgi ve merak uyandıracak nitelikte çeşitli etkinlikler düzenlenmelidir, İlk ve orta öğretimde belli dersler içerisinde çevre ve ormancılık konuları ayrıca işlenmeli ve bununla ilgili müfredat çalışmaları yapılmalıdır, Yeni neslin okul öncesi eğitimini veren kadınların mümkün olan en üst düzeyde çevre ve ormancılık eğitim programlarına katılımı sağlanmalıdır. Sivil toplum kuruluşlarının üyeleri çevre eğitimine tabi tutulmalı, yetişkin kitleyi hedefleyen yaygın eğitimin özellikle STK’ca yapılması sağlanmalıdır, Bilgilendirme, yönlendirme ve şikâyet hizmetlerinde kullanılmak üzere ücretsiz ALO ÇEVRE hattı tesis edilmelidir, 258 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çevre araştırmaları için master planı hazırlanmalıdır. “Çevre ve Orman Mevzuatı ve Kurumsal Yapılanma” Çevrenin korunmasının geleneksel politik kaygılardan arındırılması, sürdürülebilir kalkınma anlayışının her kademedeki yönetim düzeyinde yerleştirilmesi, Kamu yönetiminin her düzeyinde ve iş çevrelerinde, uygun eğitim-öğretim programları uygulanmalıdır. Çevresel varlıkların özgün durumlarını da dikkate alan, özel stratejiler içeren, “çevre için eğitim” programları da böyle bir uygulama çerçevesinde geliştirilmelidir, Çevre politikaları ve mevzuatı alanındaki çabalar sadece AB ile uyum çalışmalarına ve AB’nin istemlerine indirgenmemeli, aksine, daha genel ve bütünsel düzeyde bir yaklaşım ile geliştirilmelidir, AB’ye uyum çalışmalarında AB’nin diğer aday ülkelere tanıdığı geçiş süresi kolaylıkları ile çevre mevzuatını ihlâl eden üye ülkelere uyguladığı yaptırımlar izlenmeli, bu çerçevede elde edilen veriler bulunup ilgili fırsatlar değerlendirilmelidir, Planlama çevre korumanın temel ilkesi olan önleyiciliği gerçekleştirmenin en önemli aracıdır. Bu nedenle temel çevre koruma esaslarını içeren bir master plan olmalı ve her ölçekteki fiziki planlar da bu plana uygun yapılmalıdır, Çevresel varlıklar temel çevre koruma esasları ile sürdürülebilir kalkınma anlayışı çerçevesinde değerlendirilmek suretiyle koruma-kullanma esaslarının belirleneceği, havza bazında hazırlanacak bir çevresel planlamaya ilişkin yasal düzenleme yapılmalıdır, Çevre mevzuatına ve uygulamasına ilişkin olarak yukarıda belirtilen sorunların aşılabilmesi için son yıllarda evrensel düzeyde belirginleşen genel eğilime uygun olarak çevre mevzuatı gözden geçirilip uzun dönemli hedef olarak tutarlı, kapsamlı, uyumlu ve yeterli tek bir metin haline getirilme konusunda çalışmalara (kodifikasyon) başlanmalıdır, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 259 Kısa dönemli hedef olarak, Çevre Kanununun bütünsel bir çevre koruma anlayışını yansıtmasına özel önem verilmelidir. Bunun için de öncelikle doğa koruma ve biyo güvenlik alanında halen yürütülen mevzuat çalışmalarında belirlenen temel koruma esaslarının bu kanuna yansıtılması gerekir. Ayrıca taslağın kapsaması gereken temel konular şunlar olmalıdır, Evrensel ölçekte kabul görmüş çevre koruma ilkelerinin (önleme, bütünsellik, katılım, ihtiyat, işbirliği ve eşgüdüm, kirleten öder gibi) ve kavramlarının (çevre hakkı, sürdürülebilir kalkınma gibi) kabul edilmesi; bunların hayata geçirilmesi usullerinin belirlenmesi, Önleyici ilkenin gereklerini yerine getiren araçların (ÇED ve planlama gibi) düzenlemesine özel bir önem verilmesi, Hem bu ilke ve kavramların sahiplenilmesi hem de çeşitli düzeylerde ortaya çıkabilecek kötüye kullanmaların önlenmesinde bir denetim aracı olarak rol oynaması nedeniyle halkın katılımı ilkesinin somut yollarının belirginleştirilmesi, Çevreye ilişkin oluşacak zararların telafisi imkânsız olabileceğinden, çevre ile ilgili yargılamada sürecin hızlandırılmasına ilişkin özel hukuki düzenlemeler yapılması, Türkiye’ye özgü olup, AB bünyesinde henüz başlı başına bir hukuki düzenleme yapılmamış olan önemli çevre bileşenlerine ilişkin temel koruma esaslarına yer verilmesi, Kirliliğin önlenmesi ve kontrolüne ilişkin bütün temel esasların ortak hükümler ve kirlilik konusundaki özgün durumların gerektirdiği özel hükümler şeklinde belirlenmesi, İşbirliği ve eşgüdümü sağlama konusunda esasların benimsenmesi ve böylece yetki karmaşasının belli ölçüde önlenmesi, gerekir, Çevre Kanununa dayanılarak çıkarılan yönetmeliklerin de parçalı ve sektörel yapısının bütünsel yaklaşımla gözden geçirilerek bu düzeydeki yönetmelik karmaşasının da giderilmesi gereklidir, 260 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Bütünselliği bozmamak ve yeni sorunlara yol açmamak için halen, birbirinden kopuk şekilde, yürütülmekte olan çalışmaları (mevzuat taslakları ve projeler) yürüten gruplar arasında iletişim ve bilgi akışının ve görüş alışverişinin sağlanması, gerekirse yeni uzmanların çalışmalara dâhil edilmesi gereklidir, Özellikle büyük şehirlerimizde oldukça ciddi problemlere neden olan sahipsiz hayvanların kontrolü amacıyla 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununun bazı maddelerinde Ülkemizin ekonomik ve sosyal şartlarının yaratabileceği güçlükler dikkate alınarak AB mevzuatını yansıtan uygulanabilir çözümler getirilmelidir, Yaptırımların uygulanmaması da dâhil olmak üzere denetim yetersizliğine bir çözüm yolu olarak, bağımsız şekilde çalışan kişilerden oluşan ve “kamu adına” görev yapan etkili bir “çevre denetçiliği” sistemi oluşturulmalıdır. Böyle bir yapı yerel yönetimler düzeyinde var olan ve arttırılması hedeflenen yetkilerin kötüye kullanılmasının önlenmesi yönünden de bir güvence olacaktır, Faaliyetleri sonucu çevre kirliliğine neden olacak veya çevreye zarar verecek kurum, kuruluş ve işletmeler Çevre Yönetim Birimi Kurmak, Çevre Mühendisi istihdam etmek veya Bakanlıkça yetkilendirilmiş kurum ve kuruluşlarda hizmet satın almalıdır, Yerel bilgi ve deneyimleri dikkate alan katılımcı yaklaşımların benimsenmesi gerekir, Çevre mevzuatının uygulanması düzeyinde karşılaşılan güçlükler yönünden fikir almak üzere disiplinler arası bir yapıya sahip, alanında uzman kişilerden oluşan ve çeşitli kesimlerden gelebilecek etkilerden bağımsız ve objektif şekilde çalışacak “danışma komiteleri” kurulmalıdır. Yetki sorununun çözümü ve idari yapılanma bakımından girişilen çalışmalarda (özellikle yerel yönetimlerin yetkilerinin arttırılması girişimlerinde) esasa ilişkin olarak iki önemli boyutun dikkate alınması gereklidir. Bunlardan birisi yerel yönetimlerin politik etkiye açık olmasıdır. Diğeri ise “korunan alanlar”, ekolojik gerçekler temelinde, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 261 birden fazla il veya ilçeyi kapsadığı için “havza bazında yönetim” uygulanmasının kaçınılmaz olduğudur. Bu nedenle yetkilerin bu gerçek ışığında belirlenmesi gereklidir. Anayasanın 169 uncu maddesinin; İkinci fıkrasına ormanlarda bina ve tesis yapılması konusunda kamu yararı bulunması koşulu yerine “üstün kamu yararı ve kesin zorunluluk” bulunması koşulu konulmalıdır, Dördüncü fıkrasının orman köylülerinin nakli için orman dışına çıkarmaya ilişkin birinci cümlesi orman köylülerinin kalkındırılması ve orman içi iskân meselesinin çözümünde bir anahtar niteliğinde olduğundan korunmalıdır. Orman dışına çıkarma işlemi bir tasfiye işlemidir. Bu nedenle tüm ormanlarda sadece bir kez uygulanmalıdır. Bu işlem orman kadastrosu tamamlanana kadar devam ettirilmeli ve bu işler en geç 5 yıl içinde tamamlanmalıdır. 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybettiği gerekçesiyle orman sınırları dışına çıkarılan alanların bir an önce değerlendirilmesine yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bu değerlendirme sonucu elde edilecek kaynaklar orman köylülerinin kalkındırılması, temel ormancılık araştırmalarının yapılması ve orman içi ağaçlandırmalarda kullanılmalıdır. 6831 Sayılı Orman Kanunu’nda: Anayasaya paralel olarak Kanunun 2 nci maddesine orman bütünlüğünü bozmamak, orman toprak muhafaza karakteri taşımamak koşulları konulmalıdır, Orman kadastrosuna ilişkin 7-12 nci maddeler yeniden düzenlenmeli, kadastro komisyonlarının oluşumu düzeltilmeli, tamamlanan dosyaların tescili sağlanmalıdır, 262 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 17 nci maddenin ikinci fıkrasına orman içinde izinsiz yapılan tesislerin mahkeme kararına gerek kalmadan yapım aşamasında yıkılmasını ve buralara alt yapı hizmetlerinin götürülmemesini sağlayacak hükümler eklenmelidir, Anayasaya paralel olarak 17 nci maddenin üçüncü fıkrasındaki ormanlarda yapılacak bina ve tesisler için, kamu yararı ve zorunluluk bulunması koşulu üstün kamu yararı ve kesin zorunluluk bulunması biçiminde düzenlenmelidir, Köylü zati ve müşterek yapacak ve yakacak ihtiyaçları ile Pazar satışı odun haklarına ilişkin 31,32,33,34,35. ve 40 inci maddeler uygulamada sorunlara ve değer kayıplarına neden olmaktadır. Bu konudaki yasal düzenlemeler yeniden yapılmalıdır. Bunun için katılımcı bir yaklaşımla orman köylüleri ve örgütlerinin de görüşleri alınmalıdır, 40 ıncı maddeye göre birim fiyat usulüyle çalışan orman köylülerinin sosyal güvenliği mutlaka sağlanmalıdır, Özel ormanlarda yapılaşma ile ilgili 52 nci madde sorunlara neden olmaktadır. Bu madde yeniden düzenlenerek özel ormanlarda yapılaşma belli esaslara bağlanmalıdır. Bu şekilde belirsizlikler giderilerek özel ormanlarda yapılaşma disiplin altına alınmalı ve bu ormanların yok olması önlenmelidir, Özel ağaçlandırmalarda başarıyı artırmak için 57 nci maddede gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Özel ağaçlandırmalarda ve rehabilitasyon çalışmalarında orman ekosistemi ve orman ekolojisi dikkate alınmalıdır. 4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu’nda: Geçmişte adli ceza şeklinde uygulanan cezaların idari para cezasına çevrilmesi Kanunun uygulamasında önemli aksaklıklar ortaya çıkmıştır. En azından temel suçlarda eski sisteme yani adli ceza sistemine dönmek gerekir. Aksi halde müsadere ve alacak davaları ayrı yerlerde ayrı davaların açılması gerekmektedir, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 263 Yasaya göre cezayı veren yetkililer aynı zamanda cezayı tahsil etmekle de görevli bulunmaktadır. Tahsil edilen cezalar Genel Bütçeye yatırılmakta olup, cezaların tahsilinde sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu nedenle teşkilâtın tahsilâtla meşgul edilmemesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır, Yasanın 30 uncu maddenin son fıkrasında itirazın cezanın tahsilini durdurmayacağı belirtilmesine rağmen son fıkrada kesinleşen idari para cezalarının 6183 sayılı Orman Kanununa göre tahsil edileceği düzenlenerek yaratılan çelişki giderilmelidir, Yasada müsadere edilen suç aletlerinin satışından ve tahsil edilen tazminatların Bakanlık Döner Sermayesine yatırılacağı hükme bağlandığından OGM orman içinde işlenen suçlarla ilgili davaları da takip etmek istememektedir. Bu nedenle Yasada Bakanlık ve OGM görev alanları ayrılmalı ve her örgüt kendi sorumluk alanındaki davaları takip etmelidir, Avcılık belgesinin her yıl vize edilmesi ön görüldüğü halde bunu yapacak merci belli olmadığından bu durumdaki avcılar avlanma izni alamamakta ve kaçak avlanma yoluna gitmektedir. Vize zorunluluğunun kaldırılması ve avlanma izin ücretlerin buna göre yükseltilerek buradan Maliye Bakanlığına bir pay aktarılması sorunu çözebilecektir, Mevzuatta 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu ile çelişen ve uygulamada sorun yaratan hükümler gözden geçirilmelidir. 2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu’nda: Planlamayla ilgili 4. madde yeniden düzenlenmelidir. Planların ilân edilmesi ve itiraz hakkı tanınması, onay sürecinin kolaylaştırılması ve finansmanına ilişkin düzenlemelere yer verilmelidir. Vatandaşın mağdur olmaması için önce uzun vadeli gelişim planının yapılarak milli park olarak ilânını sağlayacak düzenlemeler düşünülmelidir, Milli parklarda yasaklanan eylemlerin yaptırımları yasada yer almalıdır. 264 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 7 ve 8 inci maddelerde çeşitli amaçlarla verilecek izin ve irtifak haklarının verilmesinde kaynak değerlerinin asla zarar görmemesi esası getirilmelidir, Milli Parklar Kanunundaki hükümler, Doğa Koruma Yasası hazırlama çalışmalarında düzenlenmesi düşünülen koruma statülerine uygun hale getirilmelidir. 2924 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanunu’nda: Bu yasa orman köylülerinin kalkındırılmasını, orman dışına çıkarılan alanların dağıtımı ile sınırlı tutmaktadır. Bu nedenle kalkınma için gerekli daha detaylı düzenlemelere ihtiyaç vardır. Ayrıca orman dışına çıkarılan alanların değerlendirilmesi konusunda da yasal engeller mevcuttur. Yasanın bu arazilerin değerlendirilmesine ilişkin bölümlerinin biçimi büyük ölçüde yapılmak istenen anayasa değişikliklerine bağlıdır. 2924 sayılı Kanun, yukarıda sözü edilen anayasa değişiklikleri çerçevesinde ve yukarıdaki eksikliklerde göz önünde tutularak yeniden düzenlenmelidir. Orman Kanununun 2/A maddesine göre orman içi köylerin naklinden doğacak her türlü ihtiyaçların karşılanması hususunda gerekli tedbirlere yer verilmelidir. 4234 Sayılı Mera Kanunu’nda: Mera Kanunu en çok meraların hayvancılık dışı amaçlarla kullanımına izin veren istisnai hükümleri bakımından eleştirilmektedir. Eleştiriler daha ziyade yapılaşma ile ilgili düzenlemelere yöneliktir. Ayrıca Maden yasası ve İmar yasasındaki düzenlemelerin de mera alanlarının bozulmasını, amaç dışı kullanımını ve daraltılmasını kolaylaştırdığı söylenmektedir. Mera alanlarının bozulmasına ve daralmasına yol açan bu düzenlemeler orman içi ve orman sınırındaki meralarda ormanlar aleyhine sonuçlar doğuracaktır. Hem meraların hem de bunlara bitişik ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 265 ormanların korunması bakımından yapılaşma konusundaki düzenlemeler Kanunun ilk şeklindeki gibi sınırlı tutulmalıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nda: Bu Kanunun ormanları ilgilendiren ve tartışılan en önemli maddesi 4 üncü maddedir. Kadastral çalışmaların tek elden yapılması esas olmakla birlikte, 5304 sayılı kanun ile yapılan değişikliklerin sonuçları izlenerek doğabilecek durumlara göre yeni düzenlemeler yapılabilir. 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nda: Bu Yasanın 8 inci maddesi ve bu maddeye dayanılarak çıkarılan orman alanlarının tahsisine ilişkin yönetmelik orman alanlarında yapılaşma baskısı yaratmaktadır, Turizm Teşvik Kanunu ve uygulamaları sürdürülebilir kalkınma anlayışı ile ekosistem bütünlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. 3213 sayılı Maden Kanunu’nda: Bu Kanun uygulamasında kum, çakıl gibi her yerde bulunabilecek malzemelerin ormanlarda aranması ve işletilmesine izin verilmesi orman alanlarının tahribine neden olmakta ve ortaya büyük rehabilitasyon sorunları çıkmaktadır. Ekonomik değeri ve önemi düşük materyallerin maden kapsamına alınarak bunların Milli Parklarda da aranmasına ve işletilmesine izin verilmemelidir, Çevre ve ormancılık hizmetlerinin etkin yürütülebilmesi için; Çevre ve Orman Bakanlığının çalışma alanlarıyla ilgili olarak, katılımcı anlayışla hazırlanmış ulusal dokümanlardaki (UÇEP, UOP, OAP, 8.BYKP-ÖİKR) esaslar dikkate alınmalıdır, Yönetimde arzu edilen duruma ulaşabilmek için; Hizmetlerin ve standartlarının tanımlanması, İş görenlerin iş memnuniyeti, Her alanda şeffaflık, bilgi, kamu bilincine sahip olma ve yarar sağlayanların 266 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri isteklerinin geri bildirim sistemleri yolu ile kendi kendini denetleme olanağı, Karar alma süreçlerinde örgüt içi ve örgüt dışı katılımın sağlanması, Yerinden yönetim modellerinden faydalanma ilkeleri dikkate alınmalıdır, Çevre ve Orman Bakanlığının ana hizmet birimlerinin tasarruf ve hizmetlerin etkinliğini sağlayacak biçimde yeniden düzenlenmesi çalışmaları hızlandırılmalıdır. Yüksek Çevre Kurulu daha etkin bir konuma getirilmelidir, Doğa korumaya ilişkin ilkeleri belirleyecek, alan ve tür bazında yönetim gerçekleştirecek bağlı kuruluş niteliğinde bir birim oluşturulmalı; 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ile 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu kapsamındaki alanlar ve türler, uluslararası sözleşmeler kapsamında korunan alanlar, özel çevre koruma bölgeleri, sulak alanlar ve doğal sitler bu birimin sorumluluğuna verilmelidir, Orman alanları dışında ağaçlandırma, erozyonla ve çölleşmeyle mücadeleye yönelik ilke ve esasları belirleyecek, ilgili kurum ve kuruluşlar eliyle uygulamaya sokacak ve gerektiğinde uygulamaları havza (proje) bazında bizzat yürütecek bir ana hizmet birimi kurulmalıdır, Ana hizmet birimleri tarafından yürütülen ormancılık hizmetleri (Orman alanlarında ağaçlandırma, baltalıkların ıslahı, tohum ve fidanlık hizmetleri, mesire yerleri, orman-halk ilişkilerine ilişkin görevler) bağlı kuruluş Orman Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilmelidir, Çevre mevzuatı ve standartlara aykırı olarak mevcudiyetini devan ettiren kentsel, ticari ve tarımsal yapılar ve aktivitelerin standartlara ve çevre mevzuatına uygun hale gelebilmesi için teşvik mekanizması oluşturulmalıdır, Çevre ve Orman Bakanlığı her ölçekteki fiziki plana altlık teşkil etmek üzere Çevresel Master Plan(Koruma-Kullanma esaslarına göre hazırlanacak arazi kullanım kararları) hazırlayacak şekilde organize edilmelidir, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 267 Çevresel denetim, izleme ve raporlama faaliyetlerinin yerine getirilmesini sağlamak üzere, ayrı Tüzel Kişiliğe haiz ilgili kuruluş statüsünde Çevre Ajansı kurulmalıdır, Ana hizmet birimleri uygulatan kurumlar niteliğinde düzenleyici kararlar alacak yapıda teşkilatlanmalıdır, Bağlı kuruluşlar uygulayıcı kurum niteliklerini muhafaza etmeli, bölge teşkilatlanmalarında günümüzün ihtiyaçlarına göre düzenlemeler yapılmalıdır. Taşra teşkilâtının genel müdürlükler ile zayıflayan ilişkileri kuvvetlendirilmelidir, Bakanlığın görev alanlarıyla ilgili olarak halkın katılımını sağlayacak yasal düzenlemelerin yanı sıra, bunları hayata geçirecek uygun mekanizmalar oluşturulmalıdır, Personel alımı, atama, görevde yükselme konularında nesnel, başarılıyla başarısızı ayırt edebilen, öznel yaklaşımları dışlayan ölçütler ortaya konulmalı; örgütün genel yapısı, bilgi birikimi, deneyim ve motivasyon konuları göz önünde bulundurulmalı, diğer Bakanlıklarla kıyaslandığında özlük hakları zayıf olan Çevre ve Orman Bakanlığı çalışanlarının özlük hakları güçlendirilmelidir. Bu doğrultuda; Çevre ve Orman Bakanlığı hemen hemen tüm kamu kurumlarının çalışanlarına değişik isimler adı altında ödediği Döner Sermaye katkısı, tazminat gibi ek ödemelerden kendi çalışanlarının da yararlanması için gerekli düzenlemeleri yapmalıdır. Bakanlık Merkez Teşkilatının görev ve sorumluluklarının bir bölümü taşra teşkilatına devredilerek, merkezi yapı küçültülmeli, uzmanların görev yaptığı bir örgütlenme modeline dönüştürülmelidir, Orman Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatındaki bölge müdürlüklerinin ve işletme müdürlüklerinin yerleri ve sayısı orman kaynakları dikkate alınarak belirlenmelidir. İşletme şefliklerinin sorumluluk alanları küçültülerek sayıları artırılmalıdır, 268 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Ormancılık hizmetlerinin yaptırılmasında özel sektörden nitelikli hizmet alımı çerçevesinde hazırlanan, ‘’Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstrisi Mühendisliği Meslek Yetki Yasa Tasarısı’’nın çıkarılmalıdır, Çevre hizmetlerinin nitelikli olarak yürütülebilmesi için Çevre Mühendisliği meslek yetki yasası en kısa sürede çıkarılmalıdır. Tarım Şuraları: Doğal kaynakların korunarak geliştirilmesi ve çevre kirliliğinin önlenmesi için Çevre Şuralarının yanında, diğer şuralarda da kararlar alınmaktadır. Örnek olarak, 25-27 Kasım 1997 tarihinde yapılan I. Tarım Şurası ve 29 Kasım-1 Aralık 2004 tarihinde yapılan II. Tarım Şurası’nda da toprak ve su kaynaklarının korunmasına ve tarımsal faaliyetlere bağlı olarak meydana gelebilen çevre kirliliğinin önlenmesi için kararlar alınmıştır. Özellikle, II. Tarım Şurası hazırlık çalışmalarında oluşturulan “Doğal Kaynakların Korunması ve Geliştirilmesi” komisyonu raporunda konu üzerinde önemle durulmuştur. II. Tarım Şurası Sonuç Bildirgesi, 29 Kasım – 1 Aralık 2004 II. Tarım Şurası 29 Kasım - 1 Aralık 2004 tarihleri arasında ilgili kamu kuruluşlarının, üniversitelerin, yerel yönetimlerin, özel sektörün ve sivil toplum kuruluşlarının geniş katılımıyla Ankara’da gerçekleştirilmiştir. Tarım Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada II. Tarım Şurası’nda alınan önemli ve öncelikli kararlar aşağıda sıralanmıştır: Doğal kaynakların envanterinin çıkarılması, Doğal kaynakların erozyon, kirlenme ve yanlış kullanımı önleyici tedbirlerin alınması, Gen kaynakları ve biyolojik çeşitliliğin korunması, Mera ıslah çalışmalarının tamamlanması, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 269 “Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu”nun çıkarılması, Arazi kullanım planlarına uygun olarak mutlak tarım arazilerinin korunması, Basınçlı sulamanın yaygınlaştırılması, Toplulaştırma çalışmalarının hızlandırılması, Tarım Havzalarının oluşturulması, İşletme ölçeklerinin optimum düzeye getirilmesi, Tarım-sanayi-pazar entegrasyonunun sağlanması, Yüksek kaliteli tohumluk, fide ve fidan ihtiyacının öncelikle yurt içi üretimle karşılanması ve kullanımının teşvik edilmesi, Sözleşmeli üretiminin geliştirilmesi, Sürdürülebilir üretim teknikleri ve biyolojik mücadele yöntemlerinin yaygınlaştırılması, Et, süt ve su ürünlerinin kalite standartlarının belirlenmesi ve bu standartlara uygun üretiminin sağlanması, İhtisas işletmelerinin özendirilmesi, Hayvan sağlığı ve refahı için gerekli mevzuat düzenlemesinin yapılması, gelecek 10 yıl içerisinde hayvan hastalıkları ile ilgili kontrol ve eradikasyon programlarının tamamlanması, Çiftlikten-sofraya gıda zincirinin incelenerek gıda güvenliğini sağlayacak mevzuat düzenlemesi ile uygulama yöntemlerinin belirlenmesi, E-Tarım ticaretinin geliştirilmesi, Tarımsal desteklerin, tarımının yapısal problemlerinin çözümüne katkıda bulunacak şekilde düzenlenmesi, Doğrudan gelir desteğinin tarımsal destekler içindeki payının azaltılarak sadece seçilen belli ürünlerde çok amaçlı olarak uygulanması, DTÖ kuralları çerçevesinde prim ödemelerinin maksimum düzeyde uygulanması ve gerektiğinde Fark Ödeme Sistemine dönüştürülmesi, Hayvancılık desteklerinin artırılması ve sürekliliğinin sağlanması, Uzun dönemde, örgütlü, ekonomik büyüklükte ve ileri teknolojiyi kullanan hayvancılık işletmelerinin oluşturulması, Tarımsal desteklerin GSMH içerisindeki payının iki yıl içerisinde % 2’ye yükseltilmesi ve daha sonra artırılması, 270 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Tarım ürünleri sigortalarının ülke genelinde yaygınlaştırılması ve mal sigortalarının yanı sıra can sigortalarının da geliştirilmesi, Kırsal alanda yaşayanların girişimcilik yeteneklerinin artırılması, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yüklendiği yeni fonksiyonlar göz önüne alınarak yeniden adlandırılması, Bakanlığa bağlı olarak “Kırsal Kalkınma Genel Müdürlüğü”nün kurulması, Ulusal programda öngörüldüğü gibi, Bakanlık tarafından AB ölçütlerini dikkate alarak “Kırsal Kalkınma Stratejisinin” hazırlanması, İlköğretim müfredatına “Tarım” dersinin konulmasının sağlanması, Tarımsal öğretim ve araştırma alanında üniversite – bakanlık özel sektör - sivil toplum örgütleri arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi, Üretici örgütlenmesinin dağınık yapısının önlenmesi amacı ile kooperatiflerin bir ulusal birlik altında toplanması, AB Ortak Tarım Politikasının gerektirdiği “Ödeme Kurumu” başta olmak üzere gerekli tüm idari yapıların tamamlanması, AB ile müzakere sürecine hazırlık amacı ile Bakanlığın uzman kadrosunun güçlendirilmesi, Dünya Ticaret Örgütü Doha müzakerelerine aktif katılım sağlanması ve hassas ve özel ürünler ile gıda güvenliği açısından önem taşıyan ürünlerimizin etkilenmesi önlenmelidir, Şura’da alınan kararların amacı; “Türkiye AB’ye üyelik statüsü kazandığında, temel fonksiyon anlamında rekabet gücü yüksek ve sürdürülebilir üretim yapısına sahip bir tarım sektörünün oluşturulması” olarak vurgulanmıştır. Tarım Şura kararları arasında da yer alan, “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanun Tasarısı” üzerindeki esas ve tali komisyon görüşmelerinin bir bölümü tamamlanmış olup eksik komisyon görüşleri de alındıktan sonra TBMM Genel Kurulu’nda görüşmeye hazır duruma getirilmesi beklenmektedir. Kanunun amacı; toprağın doğal veya yapay yollarla kaybını ve niteliklerini yitirmesini engelleyerek korunmasını, geliştirilmesini ve çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak, planlı arazi kullanımını sağlayacak usul ve esasları belirlemektir. Kanun; arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 271 belirlenmesi, sınıflandırılması, arazi kullanım planlarının hazırlanması, koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutlarının katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi, amaç dışı ve yanlış kullanımların önlenmesi, korumayı sağlayacak yöntemlerin oluşturulmasına ilişkin sorumluluk, görev ve yetkilerin tanımlanması ile ilgili usul ve esasları kapsamaktadır. Çevre Denetimi: Çevre yönetiminde esas, herhangi bir tesis veya faaliyetin çevreye zarar vermeyecek şekilde yönetiminin sağlanmasıdır. Bunun için öncelikle Çevresel Etki Değerlendirilmesi’nin gerçekleştirilmesi zorunludur. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED); gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları kapsar. Bu amaçla hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği çok kere değişikliğe uğramışsa da, en son olarak, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 16.12.2003 tarih ve 25318 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Yönetmeliğin amacı, Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinde uyulacak idari ve teknik usul ve esasları düzenlemektir. Yönetmelik; a.Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu ile Proje Tanıtım Dosyasının hangi tür projeler için isteneceği ve içereceği konuları, b.Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinde uyulacak idari ve teknik usul ve esasları, c.Çevresel Etki Değerlendirmesi için Kapsam Belirleme ve İnceleme Değerlendirme Komisyonunun oluşturulması ile ilgili çalışmaları, 272 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri d.Yönetmelik kapsamına giren projelerin işletme öncesi, işletme sırası ve işletme sonrası dönemde izlenmesi ve denetlenmesini, e.Çevresel Etki Değerlendirmesi sisteminin, çevre yönetiminde etkin ve yaygın biçimde uygulanabilmesi ve kurumsal yapısının güçlendirilmesi için gerekli eğitim çalışmalarını kapsamaktadır. Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 10 uncu maddesine dayanılarak hazırlanmıştır. Bu yönetmelikte yapılan son değişiklik 16.12.2004 tarih ve 25672 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Çevre yönetimin başarıya ulaşmasında, sistemin temel elemanlarından biri “Çevre Denetimi”dir. 2872 Sayılı Çevre Kanunu başta olmak üzere, ilgili diğer kanunlar dayanak alınarak Çevre Bakanlığı tarafından 05.01.2002 tarih ve 24631 Sayılı (Mükerrer) Resmi Gazete’de yayımlanan “Çevre Denetimi Yönetmeliği”nin amacı; tesislerin kurulması, faaliyete geçmesi ve üretimin her aşamasından atıkların nihai bertarafına kadar çevrenin korunması için çevre denetiminin usul ve esaslarını düzenlemektir. Yönetmelik, çevre denetimiyle ilgili iş ve işlemleri, çevre denetçilerinin niteliklerini, faaliyet sahiplerinin yükümlülükleri ile denetim mercilerinin görev ve yetkilerini kapsamaktadır. Bu yönetmeliğin yayımlanmasını takiben, 26.03.2002 tarih ve 24707 sayılı, 24.07.2002 tarih ve 24825 sayılı ve 30.01.2003 tarih ve 25009 sayılı Resmi Gazete’lerde yayımlanan değişiklikler yapılmıştır. Su, hava ve toprak kirliliğin önlenmesi, gürültü denetimi, atık yönetimi çevre yönetiminde dikkate alınması gereken önemli konular arasındadır. Bunlarla ilgili mevzuatların bir bölümü 1980 ve 1990’lı yıllardan başlayarak çıkarılmıştır. Bu konuda uyulması gereken hususlar, en son olarak yayımlanan aşağıdaki yönetmeliklerle düzenlenmiştir: Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, 02.11.1986 tarih ve 19269 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, her türlü faaliyet sonucu atmosfere yayılan is, duman, toz, gaz, buhar ve aerosol halindeki emisyonları kontrol altına almak; insanı ve çevresini hava alıcı ortamındaki kirlenmelerden doğacak tehlikelerden korumak; hava ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 273 kirlenmeleri sebebiyle çevrede ortaya çıkan umuma ve komşuluk münasebetlerine önemli zararlar veren olumsuz etkileri gidermek ve bu etkilerin ortaya çıkmamasını sağlamaktır. Bu Yönetmeliğin hükümleri, belirtilen amaca ulaşmak için; a.Tesislerin kurulması ve işletilmesini, b.Tesislerin, yakıtların, hammaddelerin ve ürünlerin üretilmesi, kullanılması, depolanması, taşınması ve ithalini, c.Motorlu vasıtaların donanımları, çalıştırılmaları ve uymaları gereken keyfiyetleri, kapsamaktadır. Bu yönetmelikte yapılan değişiklikler; 29.09.2000 tarih ve 24185 sayılı Resmi Gazete, 05.01.2002 tarih ve 24631Sayılı Resmi Gazete ve 08.04.2003 tarih ve 25073 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Endüstriyel Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, 07.10.2004 tarih ve 25606 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, sanayi ve enerji üretim tesislerinin faaliyeti sonucu atmosfere yayılan is, duman, toz, gaz, buhar ve aerosol halindeki emisyonları kontrol altına almak; insanı ve çevresini hava alıcı ortamındaki kirlenmelerden doğacak tehlikelerden korumak; hava kirlenmeleri sebebiyle çevrede ortaya çıkan umuma ve komşuluk münasebetlerine önemli zararlar veren olumsuz etkileri gidermek ve bu etkilerin ortaya çıkmamasını sağlamaktır. Bu Yönetmeliğin hükümleri, belirtilen amaca ulaşmak için; tesislerin kurulması ve işletilmesi için gerekli olan ön izin, izin, şartlı ve kısmi izin başvuruları, tesisten çıkan emisyonun ve tesisin etki alanı içerisinde hava kirliliğinin önlenmesi tetkik ve tespiti ile tesislerin, yakıtların, ham maddelerin ve ürünlerin üretilmesi, kullanılması, depolanması ve taşınmasına ilişkin esasları kapsamaktadır. Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, 13.0.2005 tarih ve 25699 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı; konut, toplu konut, kooperatif, site, okul, üniversite, hastane, resmi daireler, işyerleri, sosyal dinlenme tesisleri, sanayide ve benzeri yerlerde ısınma amaçlı kullanılan yakma tesislerinden kaynaklanan is, duman, 274 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri toz, gaz, buhar ve aerosol halinde dış havaya atılan kirleticilerin hava kalitesi üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve denetlemektir. Bu Yönetmelik; ısınmada kullanılacak yakma tesislerinin özelliklerini ve işletilme esaslarını, yakma tesislerinde kullanılacak katı, sıvı ve gaz yakıtların kalite kriterlerini ve uyulması gerekli emisyon sınırlarını kapsamaktadır. Ancak bu Yönetmelik; a.Kızılötesi ışınımla ısıtma yapan yakma tesisleri başta olmak üzere mevcut teknik gelişmeler sonucunda atık gaz atma tertibatı olmadan çalışan yakma tesislerini, b.İçindekini sıcak atık gaza doğrudan temas etmek suretiyle kurutmak, yiyecekleri sıcak atık gaza doğrudan temas etmek suretiyle pişirmek ve benzer yollarla hazırlamak üzere düşünülüp tasarlanmış yakma tesislerini, c.Koşullara göre, ilk çalıştırmanın ardından geçecek üç aydan daha uzun bir süre aynı yerde çalıştırılması beklenmeyen yakma tesislerini, d.7/10/2004 tarihli ve 25606 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Endüstriyel Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamına giren ve ısınma amacı ile kullanılan ve ısıl gücü >1000 kW olan yakma tesislerini, e.Bu Yönetmeliğin 16 ve 17 nci maddelerinde belirtilen yetki belgesine sahip gerçek ve tüzel kişilerin görevleri, Türk Silahlı Kuvvetlerine ait ısınma amaçlı yakma tesislerini kapsamamaktadır. Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’ndeki son değişiklik 17.03.2005 tarih ve 25758 Sayılı Resmi Gazete yayımlanmıştır. Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği, ilk olarak 4 Eylül 1988 tarihli ve 19919 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış olmasına karşın, yeni hali ile 31.12.2004 tarih ve 25687 Sayılı Resmi Gazete yayımlanmıştır. Bu Yönetmeliğin amacı, Ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 275 için, su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirlemektir. Yönetmelik su ortamlarının kalite sınıflandırmaları ve kullanım amaçlarını, su kalitesinin korunmasına ilişkin planlama esasları ve yasaklarını, atıksuların boşaltım ilkelerini ve boşaltım izni esaslarını, atıksu altyapı tesisleri ile ilgili esasları ve su kirliliğinin önlenmesi amacıyla yapılacak izleme ve denetleme usul ve esaslarını kapsamaktadır. Yasal dayanağı, 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8 ve 11 inci maddeleri ile 1/5/2003 tarihli ve 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesidir. Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, 31.05.2005 tarih ve 25831 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı; alıcı ortam olarak toprak kirlenmesinin önlenmesi, kirliliğin giderilmesi, arıtma çamurlarının ve kompostun toprakta kullanımında gerekli tedbirlerin alınması esaslarını sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde ortaya koymaktır. Bu Yönetmelik, toprak kirliliğine neden olan faaliyetler ile tehlikeli maddeler ve atıkların toprağa deşarjına, atılmasına, sızmasına ve evsel ve kentsel atıksuların arıtılması sonucu ortaya çıkan arıtma çamurlarının ve kompostun; toprağa, bitkiye, hayvana ve insana zarar vermeyecek şekilde, toprakta kontrollü kullanımına ilişkin teknik, idari esasları ve cezai yaptırımları kapsamaktadır. Gürültü Kontrol Yönetmeliği, 11.12.1986 tarih ve 19308 Sayılı Resmi Gazete: Bu yönetmeliğin amacı, kişilerin huzur ve sukûnunu beden ve ruh sağlığını gürültü ile bozmayacak bir çevrenin geliştirilmesini sağlamaktır. Bu amaca uygun olarak gürültü ile ilgili terimlerin tarifi ile gürültü kontrolünün uygulanacağı sınırların belirlenmesi esaslarını kapsamaktadır. Bu yönetmelik, belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışındaki alanlarda uygulanır. Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, 14.03.1991 tarih ve 20814 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı; her türlü atık ve artığın çevreye zarar verecek şekilde, doğrudan veya dolaylı bir biçimde alıcı ortama verilmesi depolanması, taşınması, uzaklaştırılması ve benzeri 276 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri faaliyetlerin yasaklanması, çevreyi olumsuz yönde etkileyebilecek olan tüketim maddelerinin idaresini belli bir disiplin altına alarak, havada, suda ve toprakta kalıcı etki gösteren kirleticilerin hayvan ve bitki nesillerini, doğal zenginlikleri ve ekolojik dengeyi bozmasının önlenmesi ile buna yönelik prensip, politika ve programların belirlenmesi, uygulanması ve geliştirilmesidir. Yönetmelik, meskûn bölgelerde evlerden atılan evsel katı atıkların, park, bahçe ve yeşil alanlardan atılan bitki atıklarının, iri katı atıkların, zararlı atık olmamakla birlikte evsel katı atık özelliklerine sahip sanayi ve ticarethane katı atıklarının, evsel atık su arıtma tesisinden elde edilen (atılan) arıtma çamurlarının, zararlı atık sınıfına girmeyen sanayi arıtma tesisi çamurlarının, hafriyat toprağı ve inşaat molozunun toplanması, taşınması, geri kazanılması, değerlendirilmesi, bertaraf edilmesi ve zararsız hale getirilmesine ilişkin esasları kapsar. Özel ve/veya resmi kuruluşlarca ve gerçek kişilerce üretilip çeşidi, özelliği ve miktarı itibari ile insan sağlığına zarar veren, su, hava ve toprağı kirleten, yanıcı ve patlayıcı madde ihtiva eden, hastalık mikrobu taşıyabilen zararlı ve tehlikeli atıklar hakkında bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz. Son değişiklik, yayımlanmıştır. 05.04.2005 tarih ve 25777 Sayılı Resmi Gazete’de Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, bu Yönetmelik, 20.05.1993 tarih ve 21586 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Yönetmeliğin amacı sağlık kuruluşlarından kaynaklanan tıbbi atıkların halk sağlığına ve çevreye zarar vermeden ayrı olarak toplanması, geçici depolanması, geri kazanılması, taşınması ve nihai bertaraflarının sağlanmasına yönelik idari, teknik ve hukuki prensip, politika ve programların belirlenerek uygulanmasının sağlanmasıdır. Yönetmelik; Sağlık kuruluşlarından kaynaklanan atıkların ayrı olarak toplanması, geçici depolanması, geri kazanılması, nihai bertaraf alanına taşınarak yakılması veya düzenli depolanması süreçlerinde uyulacak teknik ve idari esaslar ile bu esaslara göre yapılacak işlerin kimler tarafından ve nasıl yapılacağı ile ilgili kuralları kapsamaktadır. Bu Yönetmelik; 277 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri a.Hastanelerden, b.Tıp, diş hekimliği ve veteriner hekimlik eğitimi veren ve araştırma yapan kuruluşlardan, c.Kan ve kan ürünleri ile ilgili çalışma yapan tüm merkez ve istasyonlardan, D.Tıbbi tahlil laboratuvarlarından, e).Deney hayvanlarının kullanıldığı laboratuvarlardan, f.Sağlık ocaklarından, atık çıkaran muayenehaneler polikliniklerden, diş hekimi kliniklerinden ve revirlerden, ve g.Küçük ameliyat ve benzeri müdahalelerin yapıldığı tıp ve veteriner muayenehanelerinden, h.Bulaşıcı hastalığı olanların tedavi oldukları veya dializ, aspiratör gibi aletlerin kullanıldığı kliniklerden, ı.Benzeri birimlerinden, tıbbi atıklarının oluşabileceği seyyar sağlık i.Eczane ve ilaç depolarından, j.Benzer uygulanmaktadır. diğer kuruluşlardan, kaynaklanan atıklara Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, bu Yönetmelik, 27 Ağustos 1995 tarih ve 22387 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Yönetmeliğin amacı, tehlikeli atıkların, üretiminden nihai bertarafına kadar; a.İnsan sağlığına ve çevreye zarar verecek şekilde doğrudan veya dolaylı biçimde alıcı ortama verilmesinin önlenmesine, b.Üretiminin ve taşınmasının kontrolünün sağlanmasına, 278 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri c.İthalinin yasaklanmasına ve ihracatının kontrolüne, d.Yönetiminde gerekli teknik ve idari standartların sağlanmasına, e.Üretiminin kaynağında en aza indirilmesine, f.Üretiminin kaçınılmaz olduğu durumlarda, üretildiği yere en yakın mesafede bertaraf edilmesine, g.Yeterli bertaraf tesisi kurulması ve bu tesislerin çevresel bakımdan sağlıklı bir şekilde kontrolüne, h.Çevreyle uyumlu yönetiminin sağlanmasına, yönelik prensip, politika ve programların belirlenmesi için hukuki ve teknik esasları düzenlemektir. Bu yönetmelik daha sonra yeniden çıkarılmıştır. 11.7.1993 tarih ve 21634 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Zararlı Kimyasal Madde ve Ürünlerinin Kontrolü Yönetmeliği’nin adı 20.04.2001 tarih ve 24379 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklik yönetmeliği ile "Tehlikeli Kimyasallar Yönetmeliği" olarak değiştirilmiştir. Bu Yönetmeliğin amacı, tehlikeli kimyasalların kontrol altına alınarak olumsuz etkilerinden çevre ve insanın korunmasına yönelik idari ve teknik usul ve esasları düzenlemektir. Yönetmelik, a.Tehlikeli kimyasalların tespiti, sınıflandırılması, etiketlenmesi ve ambalajlanmasına ilişkin usul ve esasları, b.Tehlikeli kimyasalların faaliyetlerine ilişkin esasları, üretimi, depolanması, taşınması c.Tehlikeli kimyasallar ve tehlikeli eşyanın kullanımı ve piyasaya arzına ilişkin esasları, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 279 d.Kimyasalların ithalat ve ihracatına ilişkin usul ve esasları, e.Tehlikeli kimyasallar ve tehlikeli eşya ile iştigal olunmasına ilişkin hükümleri, f.Kimyasallar ile tehlikeli eşyanın piyasa gözetimi ve denetimine ilişkin hükümleri, kapsamaktadır. Ancak, a.Son ürün konumunda kullanıcıya ulaşan; 1.İnsan sağlığı ve veteriner amaçlı kullanılan tıbbi müstahzarlar, 2.Kozmetikler, 3.Atık madde ve karışımları ile tehlikeli eşya atıkları, 4.Gıdalar, 5.Hayvan yemleri, 6.Pestisitler, 7.Radyoaktif maddeler ve radyoaktif madde içeren müstahzarlar ile eşya, 8.Patlayıcılık ve piroteknik etki elde etmek amacı ile piyasaya arz edilen patlayıcılar ile harp levazımatı ve infilak malzemeleri, b.Taşımacılığa ilişkin sınıflandırma, etiketleme ve ambalajlama kuralları, bu Yönetmeliğin kapsamı dışında tutulmaktadır. Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği, 30.07.2004 tarih ve 25538 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı; a.Çevresel açıdan belirli kriter, temel koşul ve özelliklere sahip ambalajların üretimi, b.Ambalaj atıklarının çevreye zarar verecek şekilde doğrudan ve dolaylı bir şekilde alıcı ortama verilmesinin önlenmesi, c.Öncelikle ambalaj atıklarının oluşumunun önlenmesi, önlenemeyen ambalaj atıklarının tekrar kullanım, geri dönüşüm ve geri kazanım yolu ile bertaraf edilecek miktarının azaltılması, 280 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri d.Ambalaj atıklarının yönetiminde gerekli teknik ve idari standartların oluşturulması ve bununla ilgili prensip, politika ve programlar ile hukuki, idari ve teknik esasların belirlenmesidir. Bu Yönetmelik, kullanılan malzemeye (plastik, metal, cam, kağıt-karton, kompozit ve benzeri) ve kaynağına (evsel, endüstriyel, ticari, işyeri) bakılmaksızın ülke içinde piyasaya sürülen bütün ambalajları ve ambalaj atıklarını kapsamaktadır. Yönetmelikte yapılan değişiklik, 05.04.2005 tarih ve 25777 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği, 21.01.2004 tarih ve 25353 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, atık yağların üretiminden bertarafına kadar; a.Çevreye zarar verecek şekilde doğrudan veya dolaylı bir biçimde alıcı ortama verilmesinin önlenmesini, b.Çevre ve insan sağlığına zarar vermeden geçici depolamasını, taşınmasını, bertaraf edilmesini, c.Atık yağların yönetiminde gerekli teknik ve idari şartların oluşturulmasını, d.Geçici depolama ve geri kazanım tesislerinin kurulması ve bu tesislerin çevreye uyumlu yönetimi için buna yönelik prensip, politika ve programların belirlenmesi için hukuki ve teknik esasların düzenlenmesini, sağlamaktır. Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği, 19.04.2005 tarih ve 25791 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, bitkisel atık yağların üretiminden bertarafına kadar, çevreye zarar verecek şekilde doğrudan veya dolaylı bir biçimde alıcı ortama verilmesinin önlenmesini, bu atık yağların yönetiminde gerekli teknik ve idari standartların oluşturulmasını, geçici depolama, geri kazanım ve bertaraf tesislerinin çevreyle uyumlu yönetimi için buna yönelik prensip, politika ve ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 281 programların belirlenmesi amacıyla hukuki ve teknik esasların düzenlenmesini sağlamaktır. Yönetmelik; bitkisel atık yağların geçici depolanması, toplanması, taşınması, geri kazanılması, bertarafı, ticareti, ithalat ve ihracatı ile transit geçişine ilişkin yasak, sınırlama ve yükümlülükleri, alınacak önlemleri, yapılacak denetimleri, tabi olunacak hukuki ve cezai sorumlulukları düzenler. Yemlik yağların kullanımına ilişkin esaslar, bu Yönetmeliğin kapsamı dışındadır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından ortaklaşa hazırlanan, Tarımsal Kaynaklı Nitrat Kirliliğine Karşı Suların Korunması Yönetmeliği, 18.02.2004 tarih ve 25377 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Yönetmeliğin amacı, tarımsal kaynaklı nitratın suda neden olduğu kirlenmenin tespit edilmesi, azaltılması ve önlenmesidir. Yönetmelik, yer altı, yer üstü suları ve topraklarda kirliliğe neden olan azot ve azot bileşiklerinin belirlenmesi, kontrolü ve kirliliğin önlenmesi ile ilgili teknik ve idari esasları kapsamaktadır. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği, 17.05.2005 tarih ve 25818 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi)’nin uygulanmasına yönelik, uluslararası öneme sahip olsun veya olmasın tüm sulak alanların korunması, geliştirilmesi ve bu konuda görevli kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyon esaslarını belirlemektir. Yönetmelik, Ramsar Sözleşmesi çerçevesinde uluslararası öneme sahip olsun veya olmasın tüm sulak alanlar ile bu alanlarla ilişkili habitatların korunması ve akılcı kullanımı, sulak alanların yönetimi ile Ulusal ve Yerel Sulak Alan Komisyonlarına ilişkin usul ve esasları kapsamaktadır. Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği, 18.03.2004 tarih ve 25406 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı; hafriyat toprağı ile inşaat ve yıkıntı atıklarının çevreye zarar vermeyecek şekilde öncelikle kaynakta azaltılması, toplanması, geçici biriktirilmesi, taşınması, geri kazanılması, değerlendirilmesi ve bertaraf edilmesine ilişkin teknik ve idari hususlar ile uyulması gereken genel kuralları düzenlemektir. 282 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Yönetmelik; kaynakları ve bileşenleri metinde detaylı olarak belirtilen, beşeri faaliyetler ve doğal afetler sonrasında meydana gelen hafriyat toprağı ile inşaat ve yıkıntı atıklarının, üretildikleri yerlerde ayrı toplanması, geçici olarak biriktirilmesi, taşınması, geri kazanılması, değerlendirilmesi ve bertaraf edilmesine ilişkin esasları kapsamaktadır. Atık Pil ve Akümülatörlerin Kontrolü Yönetmeliği, 31.08.2004 tarih ve 25569 Sayılı resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı; pil ve akümülatörlerin üretiminden başlayarak nihai bertarafına kadar; a.Çevresel açıdan belirli kriter, temel koşul ve özelliklere sahip pil ve akümülatörlerin üretiminin sağlanmasına, b.İnsan sağlığına ve çevreye zarar verecek şekilde doğrudan veya dolaylı olarak alıcı ortama verilmesinin önlenmesine, c.Etiketleme ve işaretleme ile pil ve akümülatör ürünlerinin kalite kontrolünün, ithalatının kontrolünün ve içerdiği zararlı madde miktarının kontrolünün sağlanmasına, d.İthalat, belirlenmesine, ihracat ve transit geçişlerine ilişkin esasların e.Yönetiminde gerekli teknik ve idari standartların sağlanmasına, f.Zararlı madde içeren pil ve akümülatörlerin üretilmesinin, ihracatının, ithalatının ve satışının önlenmesine, g.Atık pil ve akümülatörlerin geri kazanım veya nihai bertarafı için toplama sisteminin kurulmasına ve yönetim planının oluşturulmasına, yönelik prensip, politika ve programların belirlenmesi için hukuki ve teknik esasları düzenlemektir. Yönetmelik; pil ve akümülatör ürünlerinin etiketlenmesi ve işaretlenmesi, üretilmesinde zararlı madde miktarının azaltılması, kullanıldıktan sonra atıklarının evsel ve diğer atıklardan ayrı olarak toplanması, taşınması, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 283 bertarafı ile ithalat, transit geçiş ve ihracatına ilişkin yasak, sınırlama ve yükümlülükleri, alınacak önlemleri, yapılacak denetimleri, tabi olunacak sorumlulukları düzenler. Endüstriyel kullanım amacına bağlı olarak kalıcı olarak yerleştirilmiş pillerin bulunduğu aletler, bilimsel ve mesleki alanda kullanılan, hayati önemi haiz tıbbi aygıtlara yerleştirilmiş piller, kalp pilleri, sadece uzman kişiler tarafından uzaklaştırılması gereken, kesintisiz olarak sürekli çalışması gereken aletler içindeki pil veya akümülatörler bu Yönetmelik kapsamı dışındadır. Pil veya akümülatör üretim ve bertaraf tesislerinden kaynaklanan üretim atıklarının yönetimi de bu Yönetmelik kapsamı dışındadır. Söz konusu atıklar sahip oldukları özelliklere göre Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği veya Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği hükümlerine tabidir. Çevre ve Orman Bakanlığı ile Ulaştırma Bakanlığı tarafından hazırlanan, Gemilerden Atık Alınması ve Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, 26.12.2004 tarih ve 25682 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı; Türkiye'nin deniz yetki alanlarında gemilerin normal faaliyetlerinden kaynaklanan atıkların deniz ortamına verilmesinin önlenmesi amacıyla gemilerden; atıkların alınması, depolanması ve bertaraf tesislerine taşınması ile ilgili işlemlerin yapılması ve bu amaçla limanlarda kurulması ve işletilmesi gerekli olan atık kabul tesisleri ve atık alma gemilerine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Yönetmelik hükümleri; Türkiye'nin deniz yetki alanlarında bulunan gemileri, bu alanlarda bulunan limanlarda yapılması gerekli atık kabul tesislerini, atık alma gemilerini ve atıkların bertaraf tesislerine taşınmasını kapsamaktadır. Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, 14.03.2005 tarih ve 25755 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, tehlikeli atıkların, üretiminden nihai bertarafına kadar; a.İnsan sağlığına ve çevreye zarar verecek şekilde doğrudan veya dolaylı biçimde alıcı ortama verilmesinin önlenmesine, 284 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri b.Üretiminin ve taşınmasının kontrolünün sağlanmasına, c.İthalinin yasaklanmasına ve ihracatının kontrolüne, d.Yönetiminde gerekli teknik ve idari standartların sağlanmasına, e.Üretiminin kaynağında en aza indirilmesine, f.Üretiminin kaçınılmaz olduğu durumlarda, üretildiği yere en yakın mesafede bertaraf edilmesine, g.Yeterli bertaraf tesisi kurulması ve bu tesislerin çevresel bakımdan sağlıklı bir şekilde kontrolüne, h.Çevreyle uyumlu yönetiminin sağlanmasına, yönelik prensip, politika ve programların belirlenmesi için hukuki ve teknik esasları kapsar. Çevre Düzeni Planlarının Yapılması Esaslarına Dair Yönetmelik, 04.11.2000 tarih ve 24220 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Yönetmeliğin amacı, kalkınma planları ve bölge planları temel alınarak, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine uygun ekonomik kararlar ile ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkân veren doğal kaynakların rasyonel kullanımını sağlamak üzere, 3194 sayılı İmar Kanununun 5 inci maddesinde tanımlanan Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması ile ilgili usul ve esasları belirlemektir. Bu Yönetmelik, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılan Çevre Düzeni Planları ile bu Planların revizyon, değişiklik ve ilavelerinin Çevre Bakanlığı tarafından kabulü, onaylanması ve izlenmesine ilişkin usul ve esasları kapsamaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 268-275. maddeleri uyarınca çevre ve toplum sağlığının korunması açısından önem arz eden gayri sıhhi müesseselerin zararlı etkilerinin yok edilmesi veya en az düzeye indirilmesi, doğal kaynakların kirlenmelere karşı korunması için gayri sıhhi müesseselerin kontrol altına alınması, ruhsatlandırılması ve denetlenmesindeki usul ve esasları belirlemek amacıyla hazırlanmış olan Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 285 26.09.1995 tarih ve 22416 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Yönetmelik’te ilk düzeltme 03.11.1995 tarih ve 22452 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Daha sonra yapılan değişiklikler 29.09.2000 tarih ve 24185 sayılı, 23.08.2003 tarih ve 25208 sayılı, 03.12.2003 tarih ve 25305 sayılı Resmi Gazetelerde yayımlanmıştır. Yönetmeliğin ekinde, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun 270 inci maddesi gereğince Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın da görüşü alınarak Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenen Gayri Sıhhi Müesseselerin sınıflarını gösterir liste, önem sırasına göre üç ayrı sınıf halinde verilmektedir. Bu Yönetmelik listedeki müesseseler ile bu listede yer almayan ancak tanımına uyan benzeri gayri sıhhi müesseselerin sınıf tayini, sağlık koruma bandı tayini, yer seçimi ve tesis kurma izni ile açılma izni verilmesinin esasları ile bu müesseselerden yönetmelik hükümlerine uygun faaliyet göstermeyenler hakkında alınacak tedbirleri kapsamaktadır. Yönetmelik, gayri sıhhi müesseselerin izin verilmesini hükme bağlayan kanunlar uyarınca Sağlık Bakanlığı, Valilik ve Kaymakamlıklarca izin verilmesi öngörülen müesseselere uygulanmaktadır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından, 22.03.2005 tarih ve 25766 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Tarım Arazilerinin Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik’in amacı, tarım arazilerinin korunmasının ve amacına uygun bir şekilde kullanılmasının sağlanması ve bu alanların hangi zorunlu hallerde tarım dışı amaçlarla kullanılabileceğine dair usul ve esasları belirlemektir. Yönetmelik, tarım arazilerinin korunması ile yerleşim birimlerinin kurulması, geliştirilmesi, askeri, sanayi, ulaştırma, eğitim, sağlık, turizm, depolar, antrepolar, haberleşme, sportif ve tarımsal tesisler ile diğer amaçlar için kullanılmasına ihtiyaç duyulan tarım arazilerinin, tarım dışı amaçlar için kullanılmasına izin verilmesiyle ilgili hususları kapsamaktadır. Mahalli Çevre Kurulları: Çevre sorunlarının yerinde çözümüne yönelik olarak görev yüklenen Mahalli Çevre Kurulları ile ilgili yönetmelik, Çevre ve Orman Bakanlığı Mahalli Çevre Kurulları Çalışma Usul ve Esasları Yönetmeliği, 15.04.2004 tarih ve 25434 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, Mahalli Çevre Kurullarının çalışma usul ve 286 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri esaslarını belirlemektir. Yönetmelik hükümleri mahalli çevre kurulu üyeleri ile ilgili kurum ve kuruluşları kapsamaktadır. Kurul, her ilde valinin başkanlığında, İçişleri Bakanlığı, Maliye, Milli Eğitim, Bayındırlık ve İskan, Sağlık, Ulaştırma, Tarım ve Köyişleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Kültür ve Turizm, Çevre ve Orman bakanlıklarının il temsilcileri, il jandarma komutanlığı temsilcisi ile ticaret ve sanayi odaları, ticaret odası, sanayi odası ve ziraat odası başkanları, büyük şehirlerde büyükşehir belediye başkanı, diğer illerde ise belediye başkanından oluşur. Kurul üyesi bakanlıkların illerde teşkilatının bulunmaması halinde, bu bakanlıklar, bağlı veya ilgili kuruluşları aracılığı ile; birden fazla bağlı ve ilgili kuruluşun bulunması durumunda toplantı gündemine göre konu ile ilgisi olan kuruluş aracılığı ile temsil edilir. Başkanca gerekli görülmesi halinde, görüş ve önerilerini almak üzere, ilgili kamu kurum ve kuruluşu, bilimsel kuruluş, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, özel sektör ve gönüllü kuruluş temsilcileri ile uzman kişiler de oy hakkı olmaksızın kurul toplantılarına davet edilir. Kurulun sekreterya hizmetleri Müdürlük tarafından yürütülür. Mahalli Çevre Kurulu’nun görevleri; a.Çevrenin korunması ve iyileştirilmesi, kirliliğin önlenmesi amacıyla, Bakanlıkların mevzuatlarında belirlenen esaslar çerçevesinde gerekli kararları almak, b.Ormanların korunması, geliştirilmesi ve orman alanlarının genişletilmesi ile ormanların içinde ve bitişiğinde yaşayan köylülerin kalkındırılması için Bakanlıkça belirlenen esaslar çerçevesinde, halkın ve sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile toplantılar düzenleyerek ya da anket çalışmaları ile alınması gerekli tedbirlerin ve yapılacak uygulamaların belirlenmesi konusunda çalışmalar yapmak, bunların sonuçları doğrultusunda ilgili hizmet birimlerine tavsiyelerde bulunmak, c.Alınan karar ve tedbirlerin il düzeyinde uygulanması için programlar hazırlamak, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 287 d.Hazırlanan programların ön görülen sürelerde uygulanmasını sağlamak, e.İlde çevre kirliliğine neden olan ya da olabilecek tesis ve işletmeleri belirlemek, yapılan iş ve işlemleri incelemek, değerlendirmek ve gerekli önlemleri almak, f.İl düzeyindeki faaliyetleri izlemek ve yönlendirmek amacıyla çeşitli Bakanlık ve kuruluşlarla eşgüdümü sağlamak, g.Çevre ve orman konularında eğitsel faaliyetler düzenlemek, h.Milli parklar, tabiat parkları, çevre düzeni planlarında belirlenen ve bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden sonra belirlenecek olan su ürünleri yetiştiriciliği yapılan alanlar hariç koruma alanları ve mesire yerleri ile ilgili her türlü kararların alınması sürecinde, halkın ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerini almak ve alınan bu görüşler doğrultusunda uygulama birimlerine tavsiyelerde bulunmak, ı.İlin çevre ve orman alanlarıyla ilgili sorunlarını belirlemek ve çözüm önerileriyle birlikte Bakanlığa iletmek, j.4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunla ve bu Kanun gereğince yürürlüğe giren yönetmeliklerce verilen görevleri yapmak, olarak sıralanmaktadır. Bu Yönetmelikte yapılan değişiklik, 16.02.2005 tarih ve 25729 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Yüksek Çevre Kurulu: Çevre ve Orman Bakanlığı Yüksek Çevre Kurulunun Çalışma Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik, 18.12.2004 tarih ve 25674 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, Yüksek Çevre Kurulunun kuruluşu, görevleri ile çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir. 288 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Yüksek Çevre Kurulu, Çevre ve Orman Bakanının başkanlığında; Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı, Bakanlık Müsteşarı, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri, Maliye, Milli Eğitim, Bayındırlık ve İskan, Sağlık, Ulaştırma, Tarım ve Köyişleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Kültür ve Turizm bakanlıkları Müsteşarları ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı, Denizcilik Müsteşarı, Diyanet İşleri, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanları, üniversitelerde Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK) Başkanlığınca seçilen, üniversitelerin çevre dalında çalışma yapan bir öğretim üyesi, ormancılık dalında çalışma yapan bir öğretim üyesi olmak üzere toplam iki öğretim üyesi ile Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği ( TOBB) yönetim kurulu başkanları ile Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanından oluşmaktadır. Kurulun görevleri: a.Ülkenin ekonomik ve sosyal durumunu ve taraf olunan uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükleri göz önüne alarak çevre konuları ile ilgili ilkeleri belirlemek, b.Uluslararası antlaşmaları da dikkate alarak çevrenin korunmasına yönelik gerekli tedbirleri almak, aldırtmak, yapılan çalışmaları izlemek ve karara bağlamak, c.Sürdürülebilir kalkınma politikalarına paralel olarak çevre kirliliğinin önlenmesi, çevrenin iyileştirilmesi ve geliştirilmesine ve enerji verimliliğine yönelik projeleri değerlendirmek, d.Nesli tükenmekte olan hayvan ve bitki türleri ile ülkenin gen kaynaklarının korunmasına yönelik projeler geliştirmek, doğal kaynakların korunması, geliştirilmesi ve kullanılması konularında yapılan çalışmaları izlemek ve değerlendirmek, e.Sahipsiz evcil hayvanların kentsel yerleşim alanlarında insan sağlığı ve çevre açısından oluşturabilecekleri sorunları önlemeye yönelik olarak tedbirler almak, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 289 f.Çevrenin korunması ile çevre bilincinin yaygınlaştırılması amacıyla, bakanlıklar ve ilgili kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak, g.Ülke genelinde çevre eğitimi ile ilgili kararlar almak, h.Bakanlıkça gündeme alınan veya ilgili bakanlık ve diğer kurum ve kuruluşlarca teklif edilerek gündeme alınan konularla ilgili kararlar almak, olarak sıralanmaktadır. Yerel Ölçekli Çevre Yönetimi Devlet Planlama Teşkilatı’nın VIII. Beş Yıllık Planı’nda da yer aldığı gibi, yerel özellikler taşıyan çevre sorunlarının yerel yönetimler tarafından denetlenmesi ve çözülmesi oldukça gerçekçi bir yaklaşımdır. Ayrıca, Kamu Yönetimi’ndeki hantallığın ortadan kaldırılması, yönetimde şeffaflık, demokratik olma, ekonomik faktörler gibi bir dizi faktör dikkate alınarak hazırlanan Kamu Yönetimi Reformu niteliğindeki çalışmalar kapsamında, illerde, yerel özellikli çevre yönetiminin belediye sınırları içerisinde belediyeler tarafından, belediye sınırları dışında İl Özel İdaresi tarafından sürdürülmesi esasa bağlanmıştır. Bu bağlamda, 04.03.2005 tarih ve 25745 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun çevre yönetimi ile ilgili hükümleri şöyledir: “İl özel idaresi mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla; a.Sağlık, tarım, sanayi ve ticaret; ilin çevre düzeni plânı, bayındırlık ve iskân, toprağın korunması, erozyonun önlenmesi, sosyal hizmet ve yardımlar, yoksullara mikro kredi verilmesi, çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları; ilk ve orta öğretim kurumlarının arsa temini, binalarının yapım, bakım ve onarımı ile diğer ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin hizmetleri il sınırları içinde, b.İmar, yol, su, kanalizasyon, katı atık, çevre, acil yardım ve kurtarma, kültür, turizm, gençlik ve spor; orman köylerinin 290 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri desteklenmesi, ağaçlandırma, park ve bahçe tesisine ilişkin hizmetleri belediye sınırları dışında, yapmakla görevli ve yetkilidir. İl çevre düzeni plânı; valinin koordinasyonunda, büyükşehirlerde büyükşehir belediyeleri, diğer illerde il belediyesi ve il özel idaresi ile birlikte yapılır. İl çevre düzeni plânı belediye meclisi ile il genel meclisi tarafından onaylanır.” Diğer taraftan, 23.07.2004 tarih ve 25531 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda, Büyükşehir, ilçe ve ilk kademe belediyelerinin görev ve sorumlulukları belirleyen 7.maddesinin çevre yönetimini kapsayan bazı hükümleri şöyledir: ►İlçe ve ilk kademe belediyelerinin görüşlerini alarak büyükşehir belediyesinin stratejik plânını, yıllık hedeflerini, yatırım programlarını ve bunlara uygun olarak bütçesini hazırlamak. ►Çevre düzeni plânına uygun olmak kaydıyla, büyükşehir belediye ve mücavir alan sınırları içinde 1/5.000 ile 1/25.000 arasındaki her ölçekte nazım imar plânını yapmak, yaptırmak ve onaylayarak uygulamak; büyükşehir içindeki belediyelerin nazım plâna uygun olarak hazırlayacakları uygulama imar plânlarını, bu plânlarda yapılacak değişiklikleri, parselasyon plânlarını ve imar ıslah plânlarını aynen veya değiştirerek onaylamak ve uygulanmasını denetlemek; nazım imar plânının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde uygulama imar plânlarını ve parselasyon plânlarını yapmayan ilçe ve ilk kademe belediyelerinin uygulama imar plânlarını ve parselasyon plânlarını yapmak veya yaptırmak. ►Kanunlarla büyükşehir belediyesine verilmiş görev ve hizmetlerin gerektirdiği proje, yapım, bakım ve onarım işleriyle ilgili her ölçekteki imar plânlarını, parselasyon plânlarını ve her türlü imar uygulamasını yapmak ve ruhsatlandırmak, 20.7.1966 tarihli ve 775 sayılı Gecekondu Kanununda belediyelere verilen yetkileri kullanmak. ►Büyükşehir belediyesi tarafından yapılan veya işletilen alanlardaki işyerlerine büyükşehir belediyesinin sorumluluğunda bulunan alanlarda işletilecek yerlere ruhsat vermek ve denetlemek. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 291 ►Büyükşehir ulaşım ana plânını yapmak veya yaptırmak ve uygulamak; ulaşım ve toplu taşıma hizmetlerini plânlamak ve koordinasyonu sağlamak; kara, deniz, su ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve tarifelerini, zaman ve güzergâhlarını belirlemek; durak yerleri ile karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerlerini tespit etmek ve işletmek, işlettirmek veya kiraya vermek; kanunların belediyelere verdiği trafik düzenlemesinin gerektirdiği bütün işleri yürütmek. ►Büyükşehir belediyesinin yetki alanındaki meydan, bulvar, cadde ve ana yolları yapmak, yaptırmak, bakım ve onarımını sağlamak, kentsel tasarım projelerine uygun olarak bu yerlere cephesi bulunan yapılara ilişkin yükümlülükler koymak; ilân ve reklam asılacak yerleri ve bunların şekil ve ebadını belirlemek; meydan, bulvar, cadde, yol ve sokak ad ve numaraları ile bunlar üzerindeki binalara numara verilmesi işlerini gerçekleştirmek. ►Coğrafî ve kent bilgi sistemlerini kurmak. ►Sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak; ağaçlandırma yapmak; hafriyat toprağı, moloz, kum ve çakıl depolama alanlarını, odun ve kömür satış ve depolama sahalarını belirlemek, bunların taşınmasında çevre kirliliğine meydan vermeyecek tedbirler almak; büyükşehir katı atık yönetim plânını yapmak, yaptırmak; katı atıkların kaynakta toplanması ve aktarma istasyonuna kadar taşınması hariç katı atıkların ve hafriyatın yeniden değerlendirilmesi, depolanması ve bertaraf edilmesine ilişkin hizmetleri yerine getirmek, bu amaçla tesisler kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmek; sanayi ve tıbbî atıklara ilişkin hizmetleri yürütmek, bunun için gerekli tesisleri kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmek; deniz araçlarının atıklarını toplamak, toplatmak, arıtmak ve bununla ilgili gerekli düzenlemeleri yapmak. ►Gıda ile ilgili olanlar dâhil birinci sınıf gayri sıhhî müesseseleri ruhsatlandırmak ve denetlemek, yiyecek ve içecek maddelerinin tahlillerini yapmak üzere laboratuvarlar kurmak ve işletmek. 292 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ►Büyükşehir belediyesinin yetkili olduğu veya işlettiği alanlarda zabıta hizmetlerini yerine getirmek. ►Yolcu ve yük terminalleri, kapalı ve açık otoparklar yapmak, yaptırmak, işletmek, işlettirmek veya ruhsat vermek. ►Büyükşehirin bütünlüğüne hizmet eden sosyal donatılar, bölge parkları, hayvanat bahçeleri, hayvan barınakları, kütüphane, müze, spor, dinlence, eğlence ve benzeri yerleri yapmak, yaptırmak, işletmek veya işlettirmek; gerektiğinde amatör spor kulüplerine malzeme vermek ve gerekli desteği sağlamak, amatör takımlar arasında spor müsabakaları düzenlemek, yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı gösteren veya derece alan sporculara belediye meclis kararıyla ödül vermek. ►Gerektiğinde sağlık, eğitim ve kültür hizmetleri için bina ve tesisler yapmak, kamu kurum ve kuruluşlarına ait bu hizmetlerle ilgili bina ve tesislerin her türlü bakımını, onarımını yapmak ve gerekli malzeme desteğini sağlamak. ►Kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlamak, bu amaçla bakım ve onarımını yapmak, korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden inşa etmek. ►Büyükşehir içindeki toplu taşıma hizmetlerini yürütmek ve bu amaçla gerekli tesisleri kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmek, büyükşehir sınırları içindeki kara ve denizde taksi ve servis araçları dâhil toplu taşıma araçlarına ruhsat vermek. ►Su ve kanalizasyon hizmetlerini yürütmek, bunun için gerekli baraj ve diğer tesisleri kurmak, kurdurmak ve işletmek; derelerin ıslahını yapmak; kaynak suyu veya arıtma sonunda üretilen suları pazarlamak. ►Mezarlık alanlarını tespit etmek, mezarlıklar tesis etmek, işletmek, işlettirmek, defin ile ilgili hizmetleri yürütmek. ►Her çeşit toptancı hallerini ve mezbahaları yapmak, yaptırmak, işletmek veya işlettirmek, imar plânında gösterilen yerlerde yapılacak olan özel hal ve mezbahaları ruhsatlandırmak ve denetlemek. ►İl düzeyinde yapılan plânlara uygun olarak, doğal afetlerle ilgili plânlamaları ve diğer hazırlıkları büyükşehir ölçeğinde yapmak; ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 293 gerektiğinde diğer afet bölgelerine araç, gereç ve malzeme desteği vermek; itfaiye ve acil yardım hizmetlerini yürütmek; patlayıcı ve yanıcı madde üretim ve depolama yerlerini tespit etmek, konut, işyeri, eğlence yeri, fabrika ve sanayi kuruluşları ile kamu kuruluşlarını yangına ve diğer afetlere karşı alınacak önlemler yönünden denetlemek, bu konuda mevzuatın gerektirdiği izin ve ruhsatları vermek. ►Sağlık merkezleri, hastaneler, gezici sağlık üniteleri ile yetişkinler, yaşlılar, engelliler, kadınlar, gençler ve çocuklara yönelik her türlü sosyal ve kültürel hizmetleri yürütmek, geliştirmek ve bu amaçla sosyal tesisler kurmak, meslek ve beceri kazandırma kursları açmak, işletmek veya işlettirmek, bu hizmetleri yürütürken üniversiteler, yüksekokullar, meslek liseleri, kamu kuruluşları ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapmak. ►Merkezî ısıtma sistemleri kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmek. ►Afet riski taşıyan veya can ve mal güvenliği açısından tehlike oluşturan binaları insandan tahliye etmek ve yıkmak. Büyükşehir belediyeleri bu görevlerden uygun gördüklerini belediye meclisi kararı ile ilçe ve ilk kademe belediyelerine devredebilir, birlikte yapabilirler. İlçe ve ilk kademe belediyelerinin görev ve yetkileri şunlardır: ►Kanunlarla münhasıran büyükşehir belediyesine verilen görevler ile birinci fıkrada sayılanlar dışında kalan görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak. ►Büyükşehir katı atık yönetim plânına uygun olarak, katı atıkları toplamak ve aktarma istasyonuna taşımak. ►Sıhhî işyerlerini, 2 nci ve 3 üncü sınıf gayri sıhhî müesseseleri, umuma açık istirahat ve eğlence yerlerini ruhsatlandırmak ve denetlemek. ►Birinci fıkrada belirtilen hizmetlerden; otopark, spor, dinlenme ve eğlence yerleri ile parkları yapmak; yaşlılar, özürlüler, kadınlar, gençler ve çocuklara yönelik sosyal ve kültürel hizmetler sunmak; mesleki eğitim 294 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ve beceri kursları açmak; sağlık, eğitim, kültür tesis ve binalarının yapım, bakım ve onarımı ile kültür ve tabiat varlıkları ve tarihî dokuyu korumak; kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin geliştirilmesine ilişkin hizmetler yapmak. Büyükşehir Belediyeleri dışındaki il ve ilçe belediyelerinin kuruluşunu, organlarını, yönetimini, görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usul ve esaslarını düzenleyen 5272 sayılı Belediyeler Kanunu 24.12.2004 tarih ve 25680 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Kanun’un 14.maddesine göre belediyenin görev ve sorumlulukları: Belediye, mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla; a.İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı; coğrafî ve kent bilgi sistemleri; çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi trafik; defin ve mezarlıklar; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut; kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor; sosyal hizmet ve yardım, evlendirme, meslek ve beceri kazandırma; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar veya yaptırır. Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50 000’i geçen belediyeler, kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açar. b.Okul öncesi eğitim kurumları açabilir; Devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve onarımını yapabilir veya yaptırabilir, her türlü araç, gereç ve malzeme ihtiyaçlarını karşılayabilir; sağlıkla ilgili her türlü tesisi açabilir ve işletebilir; kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlayabilir, bu amaçla bakım ve onarımını yapabilir, korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden inşa edebilir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 295 Belediye, kanunlarla başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki diğer görev ve hizmetleri de yapar veya yaptırır. Hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik sırası, belediyenin malî durumu ve hizmetin ivediliği dikkate alınarak belirlenir. Belediye hizmetleri, vatandaşlara en yakın yerlerde ve en uygun yöntemlerle sunulur. Hizmet sunumunda özürlü, yaşlı, düşkün ve dar gelirlilerin durumuna uygun yöntemler uygulanır. Belediyenin görev, sorumluluk ve yetki alanı, belediye sınırlarını kapsar. Belediye meclisinin kararı ile mücavir alanlara da belediye hizmetleri götürülebilir. 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına ve organize sanayi bölgelerine tanınan yetki ve sorumluluklar bu Kanun kapsamı dışındadır. Yerel yönetimlerle ilgili bu kanunları tamamlayan diğer bir hukuki düzenleme, 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu’dur. Bu Kanun 11.06.2005 tarih ve 25842 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Kanunun amacı; mahallî idare birliklerinin hukukî statüsünü, kuruluşunu, organlarını, yönetimini, görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usûl ve esaslarını düzenlemektir. Kanunda, mahallî idare; il özel idaresi, belediye ve köyü, mahallî idare birliği; birden fazla mahallî idarenin, yürütmekle görevli oldukları hizmetlerden bazılarını birlikte görmek üzere kendi aralarında kurdukları kamu tüzel kişisini, birlik; mahallî idare birliğini ifade etmektedir. Birlik, birlik tüzüğünün kesinleşmesinden sonra Bakanlar Kurulunun izni ile kurulur ve tüzel kişilik kazanır. Kurulmuş bir birliğe üyelik, üye olmak isteyen mahallî idare meclisinin kararı ve buna dayalı başvuru üzerine, birlik meclisinin kabulü ile olur. 296 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Bu durumda Bakanlar Kurulunun izni aranmaz. Ayrılmada ilgili mahallî idare meclisinin kararı yeterlidir. Su, atık su, katı atık ve benzeri altyapı hizmetleri ile çevre ve ekolojik dengenin korunmasına ilişkin projelerin zorunlu kılması durumunda; Bakanlar Kurulu, ilgili mahallî idarelerin, bu amaçla kurulmuş birliğe katılmasına karar verebilir. Bu fıkrada belirtilen birliklerden ayrılma da Bakanlar Kurulunun iznine bağlıdır. Mahallî idarelerin bütün görevlerini kapsayacak şekilde genel amaçlı veya amacı açıkça belirlenmemiş birlik kurulamaz. Yerel yönetimler tarafından sürdürülmesi gereken faaliyetler kapsamında Organize Sanayi Bölgeleri kapsam dışı tutulmaktadır. Bu bölgelerin yönetimi 15.04.2000 tarih ve 24021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan, 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’na tabi tutulmuştur. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından, 01.04.2002 tarihli ve 24713 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği bu bölgelerdeki uygulamalarla ilgili ayrıntılı hükümleri kapsamaktadır. Organize Sanayi Bölgeleri, çok sayıdaki ve farklı sanayi üretim birimini bir araya getirmiş olduğu için çok farklı özelliklerde kirliliğin kaynağını oluşturmaktadır. Özellikle yerleşim yerlerine yakın olan veya tarımsal üretim alanlarını etkileyen Organize Sanayi Bölgeleri’nden salınan sıvı, gaz ve katı haldeki atıklar çevre sağlığını önemli ölçüde tehdit etmektedir. Çoğu Organze Sanayi Bölgesi’nde yer alan tesislerin özelliklerine göre ön arıtmaları ve Bölgeye ait ortak atıksu arıtma tesisi bulunmasına karşın bu tesislerin yeterli verimlilikte çalıştığını söylemek mümkün değildir. Bunların bir bölümü enerji girdilerinin yüksekliğinden dolayı zaman zaman devre dışı bırakılmakta, bir kısmı da yanlış planlamalardan ve eksik proje kriterleri seçimlerinden veya uygun olmayan arıtma yöntemlerinin seçiminden dolayı verimli çalışmamaktadır. Diğer taraftan, arıtma maliyeti ürünün piyasa fiyatını önemli ölçüde artırdığından haksız rekabet koşulları oluşmakta, arıtma tesisi olmayan veya verimli işletilmeyen fabrikaların ürünleri fiyat farkından dolayı daha kolay pazar bulabilmektedir. Bu sorunlar, hava ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 297 kirliliği, katı atık ve gürültü denetimi konusunda da kendisini göstermektedir. Organize Sanayi Bölgeleri’ne benzer şekilde ve bazen daha denetimsiz olmalarından dolayı, Küçük Sanayi Siteleri de önemli kirlilik kaynağıdır. Sorunların çoğu alt yapı yetersizliğinden, yerleşim yerleri ile iç içe veya yakın olmalarından, işletme sahiplerinin çevre kirliliği konusunda yeterli bilgiye sahip olmamalarından ve yönetimlerindeki eksikliklerden kaynaklanmaktadır. Diğer önemli bir sorun, Organize Hayvancılık Bölgeleri olarak görülmektedir. Bu konuda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanmış ve yayınlanmış düzenlemeler bulunmasına karşın, bu bölgeler potansiyel olarak önemli kirletici kaynaklar arasındadır. 298 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 8. AVRUPA BİRLİĞİ SÜRECİ Avrupa Birliği Sürecinde Çevre Yönetimi Türkiye’de Avrupa Birliği süreci yaşanırken, diğer ilgili mevzuatta olduğu gibi çevre mevzuatı da gözden geçirilmektedir. Bu nedenle yeni yönetmelikler çıkarılmakta, daha önce çıkarılmış olan yönetmeliklerde değişiklikler yapılmaktadır. Ancak, burada esas olan Avrupa Birliği Çevre Politikalarının benimsenmesi ve uyum çalışmalarının bu eksen üzerinde sürdürülmesidir. Dolayısıyla Avrupa Birliği’nin çevre politikalarının gelişim sürecini ve bugün gelinen noktayı görmek gerekmektedir. Avrupa Birliği’nin Çevre Politikası Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği kaynaklarından alınan dokümanlar eşliğinde bir değerlendirme yapıldığında, Avrupa Birliği’nin çevre politikaları ve gelecek için beklentileri şöyle özetlenebilir: ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 299 Gelecek yüzyılda Avrupa Birliği daha temiz, daha sağlıklı, daha güzel ve daha müreffeh mi olacak, yoksa havanın, suyun ve toprağın giderek daha kötü biçimde kirlenmesi, ormanların ve yeşil alanların sürekli kaybı ve giderek daha fazla kentleşen ve endüstriyelleşen yaşam tarzından kaynaklanan daha fazla hastalık gibi sorunlar yaşamaya devam mı edilecek? İyimser yaklaşımla değerlendirildiğinde, geleceğe yönelik olarak, Avrupa için bugünkü görünüm iyimserdir. Örneğin, kurşun, kadmiyum ve cıva gibi toksik maddelerin sanayi kaynaklı salımları önemli ölçüde azalmıştır. Tehlikeli tarım ilaçları ve kimyasal maddelerin çoğu yasaklanmış ya da katı kısıtlamalara tabi tutulmuştur. Ormanlar ve göller üzerinde tahripkâr etkilerde bulunan asidik kükürt dioksit (SO2) salımları önemli ölçüde azaltılmıştır. Yer kürenin etrafındaki koruyucu stratosferik ozon tabakasına zarar veren kimyasal maddeler yasaklanmakta ya da aşama aşama üretimleri durdurulmaktadır. Yeniden kazanım oranları yükselmektedir. Kanalizasyon ve katı atık arıtımı sayesinde nehirlerin ve göllerin durumu düzelmiş, öyle ki som balığı dahi eski yumurtlama ortamlarına geri dönmüştür. Avrupa Birliği’nde çevre, eşine rastlanması zor bir hukuksal koruma altındadır. Ancak, daha gerçekçi bir yaklaşımla değerlendirildiğinde, var olan çevre sorunlarının sadece bir kaçının çözülebildiği görülmektedir. Geleceğe ilişkin sorunların daha da önemli olduğu ve denetim altına alınmasının daha da zor olduğu görülüyor. Bu sorunlar bireylerin ve toplumların hala düzeltilmeyen olumsuz davranış ve yaklaşımlarının sonucudur. Hala yer küredeki kaynaklar sınırsız ve kendini sonsuza kadar yenileyebilirmiş gibi algılanmaktadır. Ekonomik büyüme, enerji ve maddelerin giderek daha fazla tüketimi, atık ve kirliliğin artışı anlamına geldikçe çevre üzerindeki baskı da artacaktır. Bu gerçekçi olmayan eğilimler geri dönülmez biçimde toprak, yaşam ortamları, biyolojik çeşitlilik, bitki örtüsü ve doğal kaynak kaybına yol açmaktadır. Bu olumsuzluklar çevrede, geri dönüşü olmayacak şekilde yerel, bölgesel ve küresel değişikliklere neden olmaktadır. 300 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Avrupa Çevre Kurumu tarafından 1995 yılında açıklanan bir gerçek; Avrupa Birliği’nin faaliyetleri çevre üzerindeki baskıların azaltılmasında ilerleme kaydedememekte, sürdürülebilir gelişme yönünde ilerle şöyle dursun, çevrenin genel kalitesini iyileştirmeye dahi yetmemektedir. Avrupa Birliği’nde belirli dönemler için geliştirilen Çevre Eylem Programları’nın beşincisi 1992-2000 yıllarını kapsamaktadır. Beşinci Çevre Eylem Programı’nın başlangıcında Avrupa Birliği içinde kaygı verici bazı eğilimler şöyle sıralanmaktadır: *2010 yılına gelindiğinde tüketim % 25 artmış olacaktır, karbon emisyonları ise 1990 yılına oranla % 20 artacaktır. *2000 yılında, 1990 yılına oranla özel araç sahipliği % 25 ve katedilen mesafe % 17 artacaktır. *1970 ile 1988 yılları arasında gübre kullanımında % 63 artış olmuştur. *1987 ile 1992 yılları arasında kentsel katı atıklar % 35 oranında artmıştır. *1970 ile 1985 yılları arasında ortalama su kullanımında % 35 artış olmuştur. *2000 yılında, 1990 yılına oranla Akdeniz turizminde % 60 oranında artış öngörülmektedir. Avrupa Birliği’nin ilk çevre mevzuatını geliştirmeye başladığı 1970’li yılların sloganı "Çevre sınır tanımaz" şeklinde ifade edilmekteydi. Bu günümüzde daha da doğrudur. İlk yönergeler tehlikeli kimyasal maddelerin test edilmesi ve etiketlenmesi, içme suyu ve yerüstü sularının korunması ve enerji santralları ve motorlu taşıtlardan kaynaklanan SO2, NOx ve parçacık maddeler gibi hava kirleticilerinin kontrol edilmesi üzerinde odaklaşıyordu. 1970’lerden 1980’lere kadar yönergelerin çoğu Avrupa’nın kendi yurttaşlarının yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirme yönündeki öncelikli taahhüdü ile bağlantılıydı. İnsanlar yaşamın kalitesinin korunmasının ve geliştirilmesinin sadece parasal kaynak temini ve teknik cihazların kullanılması ile sürdürülemeyeceğini anlamaya başladılar. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 301 1987’de Tek Avrupa Senedi büyümekte olan bu çevre mevzuatı yığınına resmi bir hukuksal temel sağladı ve ortaya somut bir hedef koymuştur: Bu hedef; çevrenin korunması, insanların sağlığı ve doğal kaynakların basiretli ve akılcı bir biçimde kullanımıdır. Antlaşma’daki yeni madde hükümetlerin zaten bildikleri bir şeyi anımsatıyordu. Bu hatırlatma şöyleydi; ülkeler, soludukları hava, yedikleri yiyecekler, kullandıkları ürünler, attıkları atıklar, tükettikleri enerji, insanlar iş ve turistik amaçlı yaptıkları gezilerle birbirleri ile ilişki içerisinde karşılıklı olarak bağlantılı ve bağımlı bir dünyanın parçasıdırlar. Benzer biçimde, bir üye devletteki bir fabrika bir kaç üye devletten mal ve ham madde ithal edebilir; ithal edilen gazdan üretilen enerjiyi tüketebilir; sınır ya da akarsular ötesinde havayı ve suyu etkileyen atıklar üretebilir ve atıkları bir kaç yüz ya da binlerce kilometre uzaktaki hükümetler ve insanlar için sorumluluk ve risk teşkil eden ürünleri ihraç edebilir. 1992 yılında Maastricth Antlaşması, Avrupa Birliği hukukunda sürdürülebilir kalkınma kavramını resmen oluşturmuştur. Daha sonra, 1997’de Amsterdam Antlaşması sürdürülebilir gelişmeyi Avrupa Birliği’nin ağırlıklı hedeflerinden birisi haline getirmiştir. Yeni Antlaşma Avrupa Birliği’nin gelecekteki gelişmesinin sürdürülebilir kalkınma ve çevrenin yüksek düzeyde korunması ilkesine dayandırılması gerektiği şeklindeki ilkeye bağlılığı önemli ölçüde pekiştirmiştir. Çevre konusunun ticaret, endüstri, enerji, tarım, ulaşım ve turizm dâhil Birliğin diğer tüm ekonomik ve sosyal politikalarının tanım ve uygulaması ile bütünleştirilmesi gerekmektedir. Belirli koşullar altında üye devletler, Birliğinkinden daha katı çevre standartları ve gerekleri uygulamayı sürdürebilir ya da uygulamaya koyabilirler. Komisyon bu daha katı ulusal normların tek pazara ve eşit rekabet koşullarına uygun olup olmadığını kontrol eder. Bir sorun tek başına ulusal hükümetler tarafından çözülemediğinde Birlik harekete geçer. Maastricht Antlaşması ile konulan yetki ikamesi prensibi Birliğin daima faaliyetlerini en etkili olabilecekleri yerlere yöneltmesi ve 302 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri en etkili olabilecekleri durumlarda ulusal ve yerel yönetimlerin eylemlerini desteklemesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, Birlik, sözgelimi ozon tabakasına zarar veren maddeler ya da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan türlerin ticareti gibi konular hakkında uluslararası çevre anlaşmalarının müzakere edilmesinde öncülük eder ve münhasıran yetkiye sahip olabilir. Üye devletler, geleneksel olarak arazi kullanımı planlaması ve imar, bölgesel ve ulusal ulaşım ve su kaynaklarının planlanmasından sorumludur. Birlik, yerel yönetimlerin faaliyetlerini bilgi ağları, yayınlar, araştırma ve yol gösterici uygulama projeleri ile desteklemektedir. Birlik, kentsel atık su arıtma yönergesi ile 2010 yılının sonuna kadar tüm yerüstü ve kıyı sularının organik kirlilikten arındırılması hedefini koymuştur. Bunun için önümüzdeki yıllar boyunca yerel yönetimler ve sanayiler tarafından atık su arıtımına önemli yatırımlar yapılması gerekecektir. Geçmişte, Birlik, içme, balık üretimi ve yüzme gibi kullanımlar için su kalitesinin korunması ve bazı temel kirleticilerin kontrolü üzerinde odaklanmıştır. Bugün, Birlik politikası daha iyi bir bilimsel temele ve daha geniş bir vizyona sahiptir. Su kalitesinin korunmasını, temiz su kaynaklarının ve arzının yönetimi ile bütünleştirmeyi amaçlamaktadır. Gelecekte, su kalitesi standartları ve deşarj limitleri, bazı üye devletlerde uzun süredir uygulandığı gibi, doğal nehir havzaları üzerine kurulu ve iyi oluşturulmuş bir su yönetimi sistemi çerçevesinde uygulanabilir. En önemlisi de, üye devletler 2010 yılına kadar su fiyatlarının yüksek kaliteli ve güvenilir su kaynakları sağlama ve sürdürmenin tam ve gerçek maliyetini yansıtmasını sağlamak zorundadır. Su fiyatı su şirketlerine gerçek maliyetini yansıttığında gerek yurttaşlar gerek endüstriler suyu daha verimli bir şekilde kullanmaya ve israftan kaçınmaya teşvik edilmiş olacaklardır. Mevcut düzenlemelerle denetlenmesi mümkün olmayan önemli bir sorun, suların tarım alanlarından gelen nitratla kirlenmesidir. 1991 yılındaki Nitrat Yönergesi çerçevesinde, üye devletler tarımsal alanlardan yerüstü ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 303 ve yeraltı sularına nitrat sızıntısı düzeyini düşürmek amacıyla iyi tarım uygulaması yasaları hazırlamaktadır. Nitrat kirliliğinden fiilen ya da potansiyel olarak etkilenen suları belirlemektedirler. Tarım uygulamaları üzerinde hukuksal olarak yaptırımları haiz sınırlamalar ve organik gübre kullanımında limitler içeren eylem programları geliştirilecektir. Birliğin su kalitesi hedefine bağlılığının bir ölçütü de kanalizasyon ve atık su arıtma tesislerin inşasına verdiği destekte görülebilir. 1994-1999 döneminde Birlik ortalama gelirinin % 75’inin altında gelir düzeyi olan bölgelerdeki ülkeler için Yapısal Fonlar’dan 7 milyar ECU sağlamıştır. Portekiz’de içme ve kullanma suyu şebekesinden yararlanan nüfusun oranı 1989 yılında % 61 iken 1999’da % 95’e çıkarılması, İrlanda’da Birlik standartlarına göre arıtılan kentsel atık su oranı 1993’te % 20’den 1999’da % 80’e çıkartılacak şekilde çalışmalar planlanmıştır. Hava kalitesinin korunması gelecek dönemlerde Birlik politikalarını belirlemeye devam edecek olan büyük bir sorundur. Hava sadece katı kirlilik kontrolleri ile daha temiz olarak korunamaz. Bunun için enerji, ulaşım, turizm ve arazi kullanımı gibi çok çeşitli diğer Birlik politikaları, ulusal, hatta yerel politikalarda köklü değişiklikler gereklidir. Birliğin ilgi göstermesi gereken sorunların kapsamı oldukça geniştir. Stratosferik ozon tabakasının incelmesi, asitleşmenin, yer düzeyindeki ozon ve diğer kirleticilerin kontrolü ve iklim değişikliği bu önemli sorunlar arasındadır. Her sorun toplumun ve endüstrinin farklı kesimlerini etkilemekte olup özel çözümler gerektirmektedir. Stratosferik ozon tabakasının incelmesi sorunu diğer sorunlara oranla çok daha kolay olarak ele alınmaktadır. Bu konuda Birlik, Birleşmiş Milletler Çevre Programının (UNEP) destek ve onayı ile 120’den fazla ülke tarafından kabul edilmiş olan bir çerçeve içinde hareket etmektedir. Ozona zarar veren klorofluorokarbonların (CFC) ve halonların aşama aşama devreden çıkarılması hedefine 1996 yılında ulaşılmış olup hidroklorofluorokarbonların (HCFC) 2004 yılına kadar % 35 azaltılması hedefinde doğru ilerlenmiş ve ardından 2030 yılında tamamen yasaklanma hedefi benimsenmiştir. 304 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Benzer biçimde, Birlik SO2 ve NO2 seviyelerini % 70 ve % 30 oranında azaltma yükümlülüğünü Birleşmiş Milletler / Uzun Vadeli Sınırötesi Hava Kirliliği Hakkındaki Avrupa Sözleşmesi için Ekonomik Komisyon tarafından belirlenen son tarihten önce yerine getirmiştir. Sera gazı salımları en hassas sorundur. Birlik, CO2 salımlarını 2000 yılına kadar 1990 seviyesinde dondurma yolunda uygulama yürütmüş, karbon dioksit salımının daha fazla azaltımı mümkün kılacak olan enerji karbon vergisi önerisini yasalaştıramamıştır. 1992 yılında, BM İklim Değişikliği Hakkında Çerçeve Sözleşmesi’ne ülkelerin sera gaz salımlarını 2005, 2010 ve 2020 yıllarına kadar aşamalar halinde azaltmalarını zorunlu tutan bağlayıcı bir protokol eklenmesi için yoğun çalışmalar yapmıştır. Buna göre karbon dioksit (CO2), metan (CH4) ve azot oksit (NOx) salımlarının 2005 yılına kadar % 7,5 ve 2010 yılına kadar da % 15 azaltılması üzerinde bir anlaşma amaçlanmıştır. Sera gazı salımlarının belirlenen hedeflere indirilmesi için en iyi yollarından biri enerji tüketimini azaltmak olarak ifade edilmektedir. Ekonomik gelir düzeyi düşük olan bölgelerde gerekli kalkınmanın sağlanması amacıyla kişi başına daha fazla enerji tüketme eğilimi olduğundan Yapısal Fonlar enerji altyapı projelerine yöneltilmiştir. Avrupa Komisyonu, ayrıca CO2 salımlarını azaltmak amacıyla, petrol ve motorlu taşıt endüstrileri ile yakıt tüketiminde önemli azaltımlar konusunda da görüşmeler yapmaktadır. Motorlu taşıt araçları üreticileri ve petrol endüstrisi ile işbirliği içinde bir "Oto-petrol" programı hazırlamış olup bu program zaman içerisinde meyvelerini vermeye başlamıştır. Komisyon hava kalitesinin artan trafiğe rağmen iyileşmeye devam etmesini sağlayacak yeni, düşük maliyetli salım limitleri ve yakıt kalitesi standartları önermiştir. Avrupa Birliği’nin alanının % 60’ından fazlası, özellikle de kuzey ülkeleri aşırı asitleşmeye maruzdur. Enerji santrallerinin SO2 ve NOx salımlarında önemli ölçüde azalma olmakla birlikte, bir çok bölgede kritik yük sınırlarının aşılmasına devam edilmekte, asitleşmenin bitki örtüsü ve su yaşam ortamları üzerindeki tahribatı devam etmektedir. Asitleşmeyi gelecek yıllar içinde kritik yük sınırlarının altına indirmeyi ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 305 amaçlayan kapsamlı bir strateji 1997 yılında yayınlanmıştır. Ancak bunun başarısı, özellikle ulaştırma sektöründen kaynaklanan salımları daha da düşürme yönündeki uyumlu çabalara bağlı olacaktır. Büyük Avrupa kentlerinin çoğunda kısa vadeli hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü (WHO) hava kalitesi standartlarını yılda en az bir kere aşmaktadır. Bunun başlıca nedeni trafik, yani motorlu kara taşıtlarının egzozlarıdır. Motorlu taşıt araçlarından kaynaklanan salımların denetimi gerek kent planlamacıları ve gerekse otomobil endüstrisi için önemli bir sorun teşkil etmektedir. Taşıt aracı sayısı ve seyirdeki artış, hala salım kontrollerinin iyileşmesinden sağlanan faydalara ağır basacak gibi görünmektedir. Şehirlerde, kitle ulaşımı otomobillere bir alternatif olabilir. Birlik, kentsel ulaşımda "en iyi uygulama" modellerini teşvik etmekte ve yeni teknolojilerde araştırma ve demonstrasyon projelerini desteklemektedir. Yeni yayınlanan ulaştırma sektörü için yol gösterici ilkeler sürdürülebilir ulaştırma politikalarına yol göstermektedir. Öneriler arasında, demiryolu, karayolu, hava ve deniz ulaşımı arasında doğru dengenin sağlanması, ilgili tüm tarafların katılımı, kullanıcıların gerçekçi fiyatlar ödemeye ikna edilerek ağların bakım ve işleyişinin sağlanması ve planlama sürecinin en başından itibaren çevresel kaygıların hesaba katılması yer almaktadır. Kentsel ve endüstriyel gelişme, tıpkı yoğun tarım uygulamalarında olduğu gibi, Birlik içinde biyolojik çeşitliliğin bir çok önemli alanını sürekli olarak tehdit etmektedir. Avrupa ekosistemlerinin tüm türleri şiddetli baskıya maruz kalmakta ve biyolojik çeşitliliğin kaybı belli bir düzeyde kalmaktan çok artma eğilimi göstermektedir. 1992 yılındaki Biyolojik Çeşitlilik Hakkındaki Sözleşme, Avrupa Birliği’nin sınırları içinde ve ötesinde, yaşam ortamlarını (habitatları) ve türleri koruma programlarının çerçevesini oluşturmaktadır. Topluluğun biyo-çeşitliliği koruma stratejisi 1992 Habitatlar Yönergesi çerçevesinde Natura 2000 programını kullanarak Avrupa habitatları ve aralarındaki koridorların bağlantılı bir ağını oluşturarak habitatların korunması ve önemli habitatların içinde ve çevresinde sürdürülebilir arazi yönetim uygulamalarının teşvikinin birleştirilmesi üzerine kuruludur. 306 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Natura 2000 ağının 2004 yılına kadar tamamlanması öngörülmüştür. Ancak, bunun başarısı gelecekte ulaşım, tarım ve turizm politikalarının dikkatli bir şekilde oluşturulması ve uygulanmasına bağlıdır. Biyo-çeşitliliği koruma hedefi daha yoksul olan kırsal alanlarda gelişmeyi teşvik hedefiyle kolayca çelişebilir. Yoksul bölgeler, genellikle sınai gelişme ve nüfusları görece az olduğundan doğa bakımından zengindir. Bu yüzden Birliğin Yapısal Fonları bu bölgelerin projeleri için çevresel değerlendirme gerekleri belirlemiştir ve çevresel gerekleri kalkınmanın gerekleriyle bağdaştıran önlemleri desteklemektedir. Avrupa Birliği uzun zamandır, gelişmekte olan ülkelerde, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan türlerin korunması ve ulusal parkların yönetimine yönelik programlar da dahil olmak üzere doğayı koruma projelerini desteklemektedir. 1990-1995 döneminde, örneğin Kenya’da fil türünü koruma, bir Topluluk doğal hayat projesi ve Pakistan’da Himalaya cangıl projesi için 60 milyon ECU tahsis edilmiştir. Ormanlar Avrupa Birliği’nde 127,8 milyon hektar alan kaplamaktadır. Ağaçlandırılmış alanlar, o zaman ki 12 üye devlette, 1960 ile 1990 yılları arasında % 10 artmıştır. Orman politikası çevre korunmasının diğer tüm yönleriyle bağlantılı görülmektedir. Ormanlar yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan türlere habitat sağlamakta ve birçok ülke için önemli bir malzeme, gelir ve uluslararası ticaret kaynağı ve sera gazı olan CO2 için hayati önemde bir küresel temizlik ortamıdır. Birlik 1992 yılında bir orman stratejisi benimsemiş ve ortak tarım politikasını, kısmen, ağaçlandırma ve ormanların iyileştirilmesi amacıyla reforma tabi tutmuştur. Bu reformlar bazı başarı emareleri göstermiştir. 1994-1997 döneminde üye devletler 650.000 hektar yeni ormanlık alan yaratmış ve mevcut ormanlık alanlardan 130.000 hektarı iyileştirmişlerdir. Birlik proje masraflarına % 50-75 oranında katkıda bulunmuştur. Birlik küresel önem taşıyan ormanların korunmasına da eşit derecede öncelik tanımaktadır. Sürdürülebilir orman yönetimini teşvik ederek dünya çapında ormanların kaybı yönünde hızlanan eğilimin tersine ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 307 döndürülmesine yardımcı olacak hukuken bağlayıcı nitelikte uluslararası bir araç oluşturmaya çalışmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerle yaptığı anlaşmalarda sürdürülebilir orman yönetimini vurgulamış ve özellikle, 1995 yılında Afrika, Karayipler ve Pasifik Devletleri ile ilişkilere dair Lomé IV Sözleşmesi revize edilirken orman kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi hakkında bir protokol eklemiştir. Birlik Uluslararası Tropik Kereste Anlaşması’na üyedir ve 1996 yılında yeni anlaşmayı onaylama kararı almıştır. 1992 yılından bu yana tropik ormanları desteklemek için yılda yaklaşık 50 milyon ECU tahsis etmiştir. Sürdürülebilir kalkınma; “gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerinden taviz vermeden bugünün ihtiyaçlarını karşılayan gelişme” olarak ifade edilmektedir. Bugünün eylemleri yarının çevre kalitesini ve ekonomik sürdürülebilirliği belirleyecektir. Avrupa Birliği 1992 yılında Rio de Janerio’da toplanan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda sürdürülebilir kalkınmanın küresel gündemi olan Gündem 21’i onaylamıştır. Rio’dan bu yana Birlik Avrupa’da ve dünyada siyasal öncelikler listesinde sürdürülebilirlik konusunu üst sıralarda tutmaya çaba göstermiştir. Hiç bir ülke kendi başına sürdürülebilirliği elde edemez, ancak Avrupa Birliği dünyanın diğer bölgelerinde devletlerarası işbirliği için yararlı olabilecek sürdürülebilir davranış modelleri uygulamayı ummaktadır. 1992-2000 dönemi için Avrupa Birliği’nin çevre ve sürdürülebilir gelişme ile ilgili politika ve eylem programı olan ‘Sürdürülebilirliğe Doğru’ Gündem 21’e paralel olarak geliştirilmiştir. Bu program politika, yasa ve projeleri tek bir hedefe - sürdürülebilir kalkınma hedefine yönelik kapsamlı bir reform programı içinde bütünleştiren yeni bir yol çizmiştir. Çevre sorunları gerçekte yıkıcı tüketim ve davranış kalıplarının göstergesidir. Beşinci program daha önceki çevre programlarının başlıca araçları olan ‘komuta ve kontrol’ yönergelerini ve yönetmeliklerini her düzeyde eylemler yelpazesiyle ve toplumun her grubunun katılımı sağlayarak desteklemeyi amaçlamaktadır. Çevreyi tahrip edebilecek ve doğal kaynakları azaltabilecek olan beş temel ekonomik sektör -endüstri, 308 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ulaşım, enerji, tarım ve turizm- üzerinde odaklaşmakta ve her sektör için bir dizi hedef ve faaliyet belirlemektedir. Beşinci program, ayrıca bugün Birliğin karşı karşıya olduğu en önemli çevre sorunlarından bazılarını da ele almaktadır. Bunlar, iklim değişikliği, asitleşme ve hava kirliliği, doğal kaynakların ve biyoçeşitliliğin tükenmesi, su kaynakları ve kentsel çevrenin bozulması, kıyı bölgeleri, atıklar ve endüstriyel riskler olarak sıralanmaktadır. Avrupa Birliği tarafından gerçekleştirilmesi hedeflenen sürdürülebilir kalkınma eylemlerinin altı temel ögesi aşağıda verilmiştir: *Çevresel kaygıların diğer politika alanları ile bütünleştirilmesi. *AB, üye devletler, iş dünyası ve kamuoyu arasında ortaklık ve sorumluluk paylaşımı. *Çevre politikası araçlarının kapsamının, örneğin vergi ve sübvansiyonlar ve gönüllü anlaşmaları da içerecek şekilde, genişletilmesi. *Tüketim ve üretim kalıplarının değiştirilmesi. *Mevzuatın uygulanması ve yaptırıma sahip olması. *Gündem 21 ve beşinci çevresel eylem programı çerçevesinde uluslararası işbirliği. Birlik içindeki imalat sektörünün 2000 yılına kadar % 2,5’ten az büyüme göstermesi beklenmiştir. Ancak çelik, kâğıt ve mukavva, demir dışı metal endüstriler için tahminler daha yüksektir. Bu endüstrilerin hepsi de salımları ve atıkları yoluyla çevre üzerinde oldukça ciddi etkilere yol açabilmektedir. Öte yandan, AB’de 1,6 milyondan fazla insan gelecekte büyümesi beklenen başka bir sektör olan çevre endüstrisi sektöründe istihdam edilmektedir. İmalat şirketleri ve bunlarla ilgili çevre sorunları o kadar farklıdır ki, beşinci program iyileştirme için nicel hedefler belirlemeye çalışmamıştır. Onun yerine, Birlik çevre konusunun şirket planları ve faaliyetlerine dâhil edilmesini amaçlayan bir dizi eylem geliştirmiştir. Bunların en önemlilerinden biri “çevresel yönetim ve denet planı (EMAS)”dır. Bu, faaliyetlerinin çevresel etkilerini değerlendiren, suya ve havaya verdikleri salım ve atıkları, enerji tüketimini, zararlı kimyasal maddelerin ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 309 kullanımını ve imalat süreçlerinin risklerini azaltmak için bir yönetim planı benimsemiş olan imalat tesislerinin AB tarafından tanınmasını sağlamaktadır. 1997 yılının ortalarından bu yana EMAS çerçevesinde 1000’den fazla işyeri belgelendirilmiş olup bu sayının her yıl iki kat artması beklenmektedir. Avrupa’da en ciddi ve artmakta olan çevre sorunlarının çoğu ulaşım sektörü ile ilgilidir. Bu sektör karbon monoksit (CO) salımının yaklaşık % 60’ına ve enerji ile bağlantılı CO2 emisyonlarının yaklaşık % 25’ine katkıda bulunmaktadır. Ayrıca, başlıca gürültü kaynaklarından biridir ve toplam azot oksit (NOx) salımının yarısından fazlası sırf trafikten kaynaklanmaktadır. Bu salımlar gerek kırsal alanlarda ve gerekse kentlerde sağlık üzerinde ciddi etkiler doğurmakta ve karayolu trafiğinden kaynaklanan asitleşme (NOx, poliaromatik hidrokarbonlar) bitki örtüsünü ve ormanları tahrip etmeyi sürdürmektedir. Ama insanların ve eşyaların kolay ve hızlı biçimde taşınmasına olan kamusal talep hala büyümekte ve havayolu taşımacılığının önümüzdeki 15 yıl içinde iki kattan fazla artması beklenmektedir. Hükümetler, motorlu taşıt, demiryolu ve hava ulaşım endüstrileri daha fazla seyahat ve daha az hasar talebini karşılamak üzere geleceğin altyapısını planlamaktadır. Komisyon tarafından uygulanmaya çalışılan bazı önemli önlemler arasında şunlar yer almaktadır: *Otomobiller, kamyonlar ve otobüslerden kaynaklanan salımları azaltmaya devam edecek teknoloji ve yakıt değişiklikleri, *Dışsal maliyetlerin içselleştirilmesi ve talebin çevresel bakımdan daha sürdürülebilir nitelikte ulaşım tarzlarına, örneğin karayolu yerine demiryolu ve deniz ulaşımına yöneltilmesi için vergi ve sübvansiyonların kullanılması, *Örneğin, trans-Avrupa ağları (TEN) ile başlayarak, doğa ve toplum üzerindeki olumsuz etkileri en aza indirecek şekilde ulaşım ağları ve planlarının stratejik çevresel değerlendirmelerinin yapılması, *Uzun mesafe yük taşımacılığı için karayollarının kullanımına karşı caydırıcılık ve 1.500 kilometreye kadar yolcu taşıma için havayolu yerine demiryolunun teşvik edilmesi. 310 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Trans-Avrupa ağları, TEN’lerin gelecek yüzyıla doğru ulaşıma hizmet etmesi öngörülmektedir. Bunlar yüksek hızlı ve geleneksel demiryollarını, karayollarını, kombine ulaşımı, iç su yollarını, limanları ve hava limanlarını birleştireceklerdir. Komisyon stratejik çevresel değerlendirme için bir metodoloji geliştirmiş olup TEN’lerin sağlık ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirmek için farklı ulaşım koridorlarına ilişkin bu çalışmaları kullanacaktır. 1970’lerin enerji krizinden bu yana Avrupa Birliği ekonomik büyümeyi enerji tüketimindeki artıştan ayırmayı başarmıştır. Yine de, enerji, ısıtma, ulaşım ve üretim için toplam birincil enerji talebinin 1990 ile 2010 yılları arasında % 22 oranında artması beklenmektedir. Ama enerji üretimi küresel iklim değişikliğine katkıda bulunan en önemli gazlardan biri olan karbon dioksit salımının başlıca kaynağıdır. Tatlı su göllerinin ve nehirlerin asitlenmesi, tarla bitkilerinin tahrip olması ve yerel hava kirliliği de enerji üretiminden doğan parçacık, SO2 ve NOx salımlarından kaynaklanmaktadır. Beşinci Çevre Eylem Programı’nın enerji konusuna yaklaşımı bugün de 1992 yılında olduğu kadar geçerlidir. Birlik 1994 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi’ne taraftır ve CO2 salımlarının 2000 yılına kadar 1990 seviyelerinde stabilize edilmesi amacını benimsenmiştir. Sözleşmeyi, küresel CO2 salımlarını 2010 yılına kadar % 15 azaltmaya başlayacak şekilde değiştirmeyi amaçlamaktadır. Bu da ancak enerji verimliliğinin artırılması, karbon içeriği daha az olan ya da hiç olmayan ve kükürt içeriği daha az olan ya da hiç olmayan yakıtlara geçiş yapılmasıyla gerçekleşebilir. Komisyon, elektrik ve fosil yakıtların daha ekonomik bir şekilde kullanımını desteklemek ve doğal gaz gibi daha düşük karbonlu yakıtlara geçilmesini teşvik etmek amacıyla fosil yakıtlar üzerinde kombine bir enerji/karbon vergisinin konulmasını önermiştir. Diğer taraftan Komisyon, 1995 yılında uyumlulaştırılmış vergi uygulanmadan önce üye devletlerin ürün başına vergi hadlerini belirlemelerine izin veren bir geçiş dönemi uygulanmasını önermiştir. Gelecek açısından çözülmesi gereken sorun, çevrenin enerji planlaması ve arzı ile bütünleştirilmesi ve çevre koruma ile Avrupa endüstrisinin ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 311 rekabet gücü ve Avrupa Birliği’nin enerji kaynakları arasında bir sinerjinin oluşturulmasıdır. Enerji sektöründe ileriye dönük yol, düzenlemelerden çok araştırma olmuştur. Dört enerji AR-GE programı enerji verimliliği (SAVE ve SAVE II) tüketim ürünleri ve diğer ürünler, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi (Altener), temiz ve verimli enerji teknolojilerinin demonstrasyonu (JOULE-Thermier) üzerinde odaklaşmıştır. CO2 salımının azaltılmasının ekonomik maliyetleri yüksek ve belirgindir. Ama tüketiciler ve endüstriler için enerji servislerinin maliyetinin düşürülmesinden elde edilecek olan tasarruf da aynı ölçüde önemlidir Tarım, hala Birlik bütçesinin en büyük kısmını kaplamaktadır. Birlik halkının güvenliği ve refahı açısından hayati önem taşımaktadır. Ancak, yoğun, sanayileşmiş tarım içme suyu kalitesini tehdit etmekte ve 1.000 yıllık Avrupa kuş ve hayvan popülasyonlarının, bitkilerin, doğa örtüsünün ve ormanların çeşitliliğini azaltmaktadır. Avrupa Birliği ve üye devletlerin tarım politikalarının çevrenin gerekleri ile bağdaştırılmasının gerekli olduğu konusunda giderek artan bir mutabakat söz konusudur. Yeraltı sularında, gübrelerden ve hayvan atıklarından kaynaklanan nitrat derişimleri, tarımsal arazilerin % 85’inden fazlasında AB için sınır olarak kabul edilen 25 mg/litre seviyesini aşmaktadır. Çiftçiler de kıt su kaynakları için kent sakinleriyle rekabet halindedir. Toplam su kaynakları içinde gereksinimlerinin payı orta ve kuzey bölgelerdeki üye devletlerde % 33 ile güneydeki üye devletlerde % 82 arasında oynamaktadır. Son yıllarda gübre ve tarım ilaçlarının kullanımında azalmalara rağmen doğal ve yarı doğal habitatlar hala tarım tarafından öyle büyük bir ölçüde tehdit edilmektedir ki, bir araştırmada, koruma altındaki 370 alanın yarısından fazlasının tarla sürmekten drenaja, egzotik monokültürlerin ve genetik olarak değiştirilmiş organizmaların (GDO) tatbikinden otlatma ve ağaçlandırmaya kadar çok çeşitli faaliyetlerden ötürü tehdit altında olduğu ortaya konulmuştur. 312 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Avrupa Birliği’nin, geliştirildiği takdirde tarımda, özellikle de ortak tarım politikası (OTP) aracılığıyla çevresel kaygılara daha büyük önem verecek çeşitli programları vardır. 1992 OTP reformları üye devletleri çiftçilerin kırsal alanları koruması, üretim yöntemlerinde yoğunluğu azaltması, kirletici uygulamalardan kaçınması ve biyo-çeşitliliği koruması için teşvikler uygulamaya çağırmıştır. Aynı şekilde, bölgesel programlar organik çiftçilik, çalılık ve dağınık meyve bahçelerinin, fundalıkların korunması, yerel türler için üretme programları ve arazilerin gıda üretiminden çıkarılması için Birlik fonları sağlamaktadır. Tarımın yol açtığı çevre tahribatının durdurulması ya da onarılması için daha yapılacak çok şey vardır. Kirlenmiş yeraltı suları, kaybedilmiş habitatlar ve türler, erozyona maruz kalan toprak - sağlıklı çevre kalitesi yeniden kazanılana kadar daha çok yıl geçmesi gerekecektir. Yeni planlama, yönetim ve finans politikaları gerekmektedir. OTP’nin reformu (aşırı entansif tarımı teşvik eden) piyasa fiyat desteğinin yerine çevre koşulları ile bağlantılı doğrudan yardım önlemlerinin konulmasını devam ettirecek şekilde daha da genişletilmelidir. Çevresel kaygılar bir çevresel etkiler, çevresel kriterler ve en iyi uygulamalar envanteri aracılığıyla ortak pazar organizasyon planlarına dâhil edilmelidir. Üye devletlerin, doğal alanların bütünselliğini ve değerini ihmal etmeyen bütünleşik kırsal gelişme politikaları geliştirmeleri gerekmektedir. Gerek Avrupa Birliği ve gerekse üye devletler gübre ve tarım ilacı kullanımında bilinç yükseltme ve eğitim yoluyla sürdürülebilir tarımsal uygulamaları desteklemeyi planlamaktadır. Küresel turizmin önünüzdeki yıllarda büyük bir artış göstermesi ve Avrupa Birliği’ne ya da Avrupa Birliği içinde çok sayıda yolculuk yapılması beklenmektedir. Bazı üye devletlerin 1970’lerde ve 1980’lerde turizmin kontrolsüz gelişimi nedeniyle yaşadıkları olumsuz deneyimlerin ışığında günümüzün dünyasında sürdürülebilirlik öne çıkmıştır. Sürdürülebilir turizm çoğu zaman güneşli ve sıcak olan bölgelerdeki büyük, kalıcı olmayan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek temiz bir çevreye bağlıdır. Özellikle güzel ve zarar görebilen bölgeler dağlar ve ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 313 kıyılardır. Bu bölgeler özel bir ihtimam ve koruma gerektirmektedir. Turizm Beşinci Çevre Eylem Programı’nda yer alan beş ekonomik sektörden biridir. 1992 yılında GSYİH’nIn yaklaşık % 5,5’ini ve istihdamın % 6’sını temsil etmektedir. Birlik politikalarının hedefleri; kitle turizminin yönetiminin, kıyı ve dağlık alanların korunmasının iyileştirilmesi, turistlerin çevre bilincinin yükseltilmesi ve turizm hizmetlerinin çevre üzerinde daha az olumsuz etkiye yol açacak şekilde iyileştirilmesi ile ilgilidir. Birlik sürdürülebilir turizm konusunda bazı pilot projeleri desteklemiş ve habitatların korunması, su kalitesinin korunması ve atıkların bertaraf edilmesinin kontrolü yoluyla turizme yarar sağlayacak olan çevresel önlemlerin uygulanmasında üye devletlerle birlikte çalışmıştır. Turizmdeki gelişmelerin yerel alanın doğal kaynakları üzerinde aşırı bir yük oluşturmaması için ulaşım ve enerji sektörlerinde de başka önlemlerin alınması gerekmektedir. İnsanların davranışlarını değiştirebilmeleri için turizmin yerel çevre üzerindeki etkileri hakkında kamuoyunun daha iyi bilgilendirilmesi gerekmektedir. “Kaynaşma Fonu”, su temini ve arıtımı altyapısı yatırımlarına verdiği destekle Akdeniz ülkelerindeki turizm üzerinde önemli etkilerde bulunacaktır. Gelecekte atık yönetimi, ulaşım ve habitatların korunması konularına daha büyük dikkat gösterilecektir. Çevresel etki değerlendirmesi hakkındaki değiştirilmiş yönerge kapsamını potansiyel olarak zarar verici bir dizi turizm projesini de içine alacak şekilde genişletmiştir. "Kıyılar için mavi bayrak" projesi, Birliğin en başarılı kamuoyu bilgilendirme eylemlerinden biri olmuştur. Her yıl sivil toplum örgütleri (NGO’lar) ülkelerinde belirlenen kıyılarda deniz kalitesini ölçmektedir. Deniz suyu örnekleri, deniz sezonunda her iki haftada bir analiz edilmekte ve en yüksek AB standartlarına uygun olan kıyı ve limanlara mavi bayrak ödülü verilmektedir. Kıyılar, mavi (beş parametre için yönergedeki yol gösterici ilkelere uygun), yeşil (limit değerlere uygun), kırmızı (uygun değil ya da örneklenmemiş), oranj (bilgi yok) ya da siyah (sıhhi tehlike nedeniyle yüzmek yasak ve eylem başlatılmış) şeklinde Ayrıca, Avrupa Komisyonu tarafından web sayfasında da yayımlanmaktadır. 314 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Sürdürülebilir kalkınma genel nüfusun yürekten anlayış ve desteği olmadan boş bir hayal olarak kalacaktır. Bilimsel olgular ve teknik çözümler sürdürülebilir yaşam tarzlarına kolayca çevrilememektedir. Beşinci çevresel eylem programı 1997-2000 döneminde beş öncelikli eylem alanı üzerinde odaklaşmıştır: Bunlar; *Çevrenin diğer politika alanları ve ekonomik sektörlerle bütünleştirilmesi, *Yasal araçların, özellikle de endüstri ile sektörel anlaşmaların kapsamının çevresel temizleme hedefleri ve vergileri içerecek şekilde genişletilmesi, *Çevre hukuku ve işlevlerinin daha etkin biçimde uygulanması ve yaptırıma kavuşturulması, *Kamuoyu ve sivil toplumun daha fazla bilgilendirilmesi ve sürdürülebilir gelişme yolunda ilerlemeye katkıda bulunma yeteneğinin arttırılması, *Uluslararası anlaşmalar ve programların güçlendirilmesi, olarak sıralanmaktadır. Yıllar boyunca Avrupa Birliği Gündem 21’i Avrupa’da ve dünyada siyasal öncelikler listesinde üst sırada tutmak için çok çalışmıştır. Hiç bir ülke sürdürülebilir kalkınmayı kendi başına gerçekleştiremez. Bu nedenle küresel topluluğun önünde daha gidecek çok yol vardır. Özellikle, beşinci çevresel eylem programının gözden geçirilmesiyle çevrenin ekonomik faaliyetlerle bütünleştirilmesi için bazı öncelikler belirlenmiştir. Bunlar; *Ortak tarım politikasının (OTP) başlıca çevre unsurlarının gelecekteki reformlara dâhil edilmesi, çevresel kaygıların piyasa araçları ve kırsal gelişme ile bütünleştirilmesi ve fiyat desteklerinin azaltılması, *Dışsal ulaşım maliyetlerinin içselleştirilmesi ve arazi kullanımı ve ulaşım planlamasının, özellikle trans-Avrupa ağları için ulaşım altyapı planlarının stratejik çevre değerlendirmeleri ile daha iyi bütünleştirilmesinin desteklenmesi, motorlu taşıt araçlarından kaynaklanan salımlar üzerinde denetimlerin sıkılaştırılması ve kitle ulaşımının özendirilmesi, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 315 *Enerji sakınımı ve yenilenebilir enerjinin desteklenmesi, talep tarafı yönetim önlemlerinin ve tüketici bilincinin özendirilmesi, *Sürdürülebilir üretim ve tüketim kalıplarının gerçekleştirilmesi ve özellikle küçük ve orta büyüklükte işletmelerin ihtiyaçları ve rolü ile çevre üzerinde odaklanılması; *Turizmin, özellikle kıyı bölgelerinde çevre üzerindeki baskı ve etkilerinin sınırlanması için önlemlerin izlenmesi ve desteklenmesi ve sürdürülebilir turizm uygulanmalarının desteklenmesidir. Çevre sektörü, Avrupa Birliği’nin doğusundaki ülkelere yardım amaçlı PHARE ve TACIS programlarında da en baştan beri bir öncelik olmuştur. Hatta PHARE programının ilk yılında Çekoslovakya kendi PHARE bütçesinin tamamını çevre konusuna ayırmıştır. Rusya ve eski Sovyetler Birliği’nin diğer ülkeleri Avrupa Birliği’ne TACIS programının çevresel ögelerinin güçlendirilmesi için baskı yapmaktadır. 1996 yılında Konsey tarafından yardımın en az % 10’unun çevre projelerine harcanmasının zorunlu kılınmasıyla bu istekleri kabul edilmiştir. Rusya ve Ukrayna TACIS yardımı için çevreyi öncelikli bir sektör yapmışlardır. TACIS yakın zamanda bölgedeki tüm Çevre Bakanlıklarına çevre politikası danışmanları sağlamak üzere bir program başlatmış ve 1997 yılı başlarında bir çevre bilinci yükseltme projesi başlatılmıştır. AB’nin genişleme süreci, Birliğin Devlet ya da Hükümet Başkanları tarafından hem siyasal bir zorunluluk hem de tarihsel bir fırsat olarak görülmektedir. Çok farklı toplumsal, ekonomik ve siyasal koşullara sahip olan bu kadar çok sayıda üyenin katılması ihtimali 1997 Haziran ayında toplanan Hükümetler arası Konferansta Antlaşmaların reformu konusundaki son tartışmaların başlıca konularından biri olmuştur. Komisyon, 1997 Haziran ayında, Birliğe katılmalar için yapılacak hazırlıklar bağlamında sürdürülebilir istihdam ve ekonomik büyüme için gerekli olan politika ayarlamalarını tartışan Gündem 2000’i hazırlamıştır. Birliğin iç politikalarının dört ana hedefinden biri olarak çevrenin korunması ve yüksek bir yaşam kalitesi bu gündemle tekrar teyit edilmiştir. 316 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Orta ve doğu Avrupa’ya yönelik strateji şunları içermiştir: *Üyeliğe kabul stratejisinde çevrenin daha fazla vurgulanması, *Avrupa Anlaşmaları çerçevesinde, bölgede çevre hukukunun ve yönetiminin iyileştirilmesi için teknik yardım ve yatırım sağlanması da dâhil olmak üzere işbirliğinin devam ettirilmesi. 36’dan fazla Avrupa Devleti arasında çevre konusunda işbirliği 1991 yılında Çekoslovakya, Dobris Şatosu’nda ilk toplantılarını yapan Çevre Bakanları tarafından başlatılan ‘Avrupa için Çevre’ süreciyle kurumsallaştırılmıştır. Birlik bu inisiyatifi coşkuyla desteklemiş olup Avrupa’da çevre hakkında, ilki 1995 yılında yayınlanmış olan düzenli raporlar hazırlamaktadır. Bölgesel programlara, örneğin Baltık Denizi, Almanya, Polonya ve Çek Cumhuriyeti arasındaki ‘siyah üçgen’ kömür madenciliği bölgesi, Tuna nehri havzası, Karadeniz ve Hazar Denizi ile ilgili programlara teknik ve mali destek sağlanarak çevresel işbirliği desteklenmektedir. Orta ve doğu Avrupa için çevresel eylem programı (ÇEP): 1993 Nisan ayında İsviçre, Lucerne’de toplanan çevre konusundaki ikinci Bakanlar Konferansı’nda onaylanan ÇEP, çevrenin eski haline getirilmesi ve korunması için neler yapılması gerektiğini ve nasıl yapılacağını genel hatlarıyla tarif etmektedir. Avrupa’nın tümünü kapsayan daha geniş bir eylem programı Çevre Bakanları tarafından 1995 yılında, Bulgaristan, Sofya’da toplanan üçüncü konferansta kabul edilmiştir. Bu program hükümetlerin ülkelerini çevre, halkları, siyasal ve toplumsal yapıları ve ekonomilerinin sağlam ve sürdürülebilir olduğu bir geleceğe taşımak için kullanabilecekleri bir çerçeve sunmaktadır. Uluslararası ticaret ile çevrenin korunması arasında kaçınılmaz bir çatışma yoktur. Gerek hükümetler gerek şirketler ekonomik zorluklara düşülmeden üretim ve tüketim kalıplarında büyük değişikliklerin gerçekleştirilebileceğini idrak etmektedir. Gerçekten de, güvenli çevre ve sürdürülebilir kalkınma stratejileri ticaretin nihai olarak iktisadi verimliliğin artmasına katkıda bulunmasını ve dolayısıyla kaynakları ve çevre kalitesini korumasını sağlayabilir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 317 Birlik, en başta Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluşlar ve bölgesel ve ikili işbirliği anlaşmaları aracılığıyla sanayileşmiş devletlerle yakın bir işbirliği içinde çalışmaktadır. Ticaret ve çevre politikalarının gerek WTO ve gerekse bölgesel ve bölgeler arası ticaret anlaşmaları bağlamında birbirini destekler nitelikte olmasını sağlayacak ortak konumlar geliştirmeye çalışmaktadır. Çevrenin korunması ile ilgili gerekler de Birliğin ticaret ve kalkınma yardımı politikaları ile resmi olarak bütünleştirilmektedir. Örneğin, çevresel hükümler sistematik olarak ticaret anlaşmalarına dâhil edilmekte ve gelişmekte olan ülkelerde sürdürülebilir üretimi teşvik etmek üzere yeni ticaret araçları hazırlanmaktadır. Avrupa Birliği’nin genelleştirilmiş tercihler sistemi sürdürülebilir biçimde yönetilen ormanlardan elde edilen ağaç ürünlerine uygulanmaktadır. Avrupa Birliği ve üye devletler birlikte küresel gelişme yardımlarını yarısından fazlasını sağlamakta olup bu 1995 yılında Birliğin GSMH’sinin % 0,38’ine eşittir. Tahsisatlar Lomé Sözleşmesi (AB’nin gelişmekte olan ülkelere yardımının % 40 ila 45’i), Asya ve Latin Amerika Devletlerine yardım programı (ALA), Akdeniz Programı ve bazı sektörel programlar aracılığıyla yapılmaktadır. Lomé IV Sözleşmesi çerçevesinde Afrika, Karayipler ve Pasifik Devletlerine yapılan yardım 1990 yılından bu yana çevresel değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde çoğu zaman yerel sivil toplum örgütlerinin (NGO) katıldığı mikro-projelere maliyetlerin % 75’ine kadar ya da 300.000 ECU tutarında yardım sağlanabilmektedir. 1982 yılından bu yana ‘gelişmekte olan ülkelerde çevre’ adlı bir bütçe kalemi özellikle NGO projeleri için çekici niteliktedir. Asya ve Latin Amerika’ya yapılan yardımın en az % 10’unun çevre için harcanması zorunludur. Birliğin Asya ile işbirliği stratejisi sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunma ve en az müreffeh ülkelerde yoksulluğun azaltılması önceliklerini içermektedir. Çin’e AB yardımı için bir çevre stratejisi hazırlanmıştır. Çevre alanında Avrupa’nın çevresel işbirliği konusunda Asya’ya sunabilecekleri bakımından özellikle güçlü olduğu alanları belirleyen bir Avrupa-Asya stratejisi hazırlanmıştır. 318 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Latin Amerika için strateji, üç ana öncelikten biri olarak yoksullukla mücadeleyi içermektedir ve bu bölge kırsal popülasyonları ve ekonomileri destekleyen biyo-çeşitlilik projelerinde önemli ölçüde yardımdan faydalanmıştır. Avrupa Birliği, BM Çevre Programı (UNEP), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Sürdürülebilir Gelişme Komisyonu, BM Kalkınma Programı ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü gibi Birleşmiş Milletler kuruluşları aracılığıyla diğer ülkelerle aktif biçimde işbirliği yapmaktadır. Ayrıca, iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi, tropik ormanlar ve biyo-çeşitlilik gibi küresel çevre sorunlarına küresel, ortak çözümler geliştirmek için diğer kurumlarla da işbirliği yapmaktadır. Çoğu zaman bu çalışmalar Birlik ve sözleşmeye taraf olan diğer ülkeler için sağlam bir eylem çerçevesi sağlayan küresel ya da bölgesel bir sözleşme ile sonuçlanmaktadır. Dolayısıyla, Birlik yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan türlerin ve habitatların, biyo-çeşitliliğin, denizlerin ve akarsuların korunması, atıkların ve tehlikeli kimyasal maddelerin uluslararası dolaşımının denetlenmesi konusunda çeşitli sözleşmelerde diğer ülkeler, NGO’lar, bilimsel kuruluşlar ve uluslararası örgütlerle işbirliği yapmaktadır. Avrupa Komisyonu Başkanı Jacques Santer 17 Ocak 1997 tarihinde Avrupa Komisyonu’na sürdürülebilir gelişmenin Avrupa Birliği’nin üç görevi başarıyla yerine getirmesi anlamına geldiğini söylemiştir. Bunlar: *Çevreyle daha dost bir ekonomiye geçişin başarıyla tamamlanması, *Ekonomik performansın doğal kaynaklarımızı en iyi biçimde kullanmaya bağlı olduğunun kanıtlanması, *Çevre korunmasının ön safında kalarak yeni işler yaratmakta ve diğer sektörlerde istihdam koşullarının devamını sağlamakta olduğumuzun kanıtlanması. 1997 Haziran ayında, Çevre ve Sürdürülebilir Gelişme konusundaki Avrupa Danışma Forumu’nun açılışında Jacques Santer, Avrupa Birliği’nin başlıca hedeflerinden birinin “gezegenimizi gelecek kuşaklara en azından bizim devraldığımız kadar iyi bir durumda devretmek” olduğunu söylemiştir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 319 Avrupa Birliği’nin üye devletlerdeki çevre standartlarını ve uygulamalarını ortak bir düzeye çıkartan, çoğu zaman yönergenin kabul edildiği sırada en ileri durumda olan devlet tarafından ulaşılan düzeye dayalı, uzun yıllık sağlam bir yasama geçmişine sahiptir. Avrupa Birliği’nin yasaları tehlikeli kimyasal maddelerin test edilmesi ve etiketlenmesi, biyoteknoloji araştırmalarının ve ürünlerinin kontrolü ve belli başlı endüstriyel kazaların kontrolü gibi alanlarda dünyaya öncülük etmiştir. 1987 yılından bu yana çevre, AT Antlaşması’nda önemli bir yere sahiptir. Yine de Birlik ilk yasalarından bazılarının modern çevre bilimi ve çevre yönetim uygulamalarını artık yansıtmadığını anlamıştır. AB çevre mevzuatının büyük kısmı üye devletler tarafından uygulanması ve uygulatılması gereken yönergeler şeklinde olduğundan Birlik yasalarının uygulanması ve yaptırımı ulusal yasalara ve idarelere bağlıdır. Diğer bir sorun da üye devletlerin kimi zaman Birlik yasalarına her zaman ve her yerde uyulmasını sağlayacak kurumlara, kadrolara, izleme ve cezalara sahip olmamasıdır. Aynı zamanda, Birlik çevre yasalarının ihlaline ilişkin olarak Komisyon’a halk tarafından yapılan şikâyetler de bu dönemde en yüksek seviyeye çıkmıştır. Dolayısıyla bugün esas olan Birliğin çevre mevzuatının bütünselliğinin, tutarlılığının, kapsamının, idaresinin ve yaptırımının geliştirilmesidir. Bunun için yasaların hazırlanmasında endüstri ve kamuoyunun daha fazla katılımının sağlanmasından uygulamaların daha iyi bir şekilde izlenmesi ve rapor edilmesine, birbiriyle bağlantısız, dar kapsamlı yönergelerin yerine her sektörde ortak bir çerçeve yönergesinin konmasına, üye devletlerin AB yasalarını uygulatan ulusal yasaların ihlaline karşı cezalar uygulamasından çevreyle ilgili davlarda Adalet Divanı kararlarına uymayan üye devletler için cezalar uygulanmasına kadar çok sayıda önlem gereklidir. Komisyon bu işlemi ilk kez 1997’de kullanmıştır. Üye devletler aleyhine Divan’ın daha önceki kararlarına uymamaları ile ilgili olarak davalar açılmıştır. Sonuçları olumlu olmuştur. Çoğu durumda üye devletler ulusal yasalarını derhal uygun hale getirmişlerdir. 320 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Avrupa Birliği Çevre Hukukunun Uygulanması ve Yaptırımı Ağı IMPEL Birliğin çevre hukukunun tutarlılık ve uygulama gücünün geliştirilmesi için birlikte çaba gösteren üye devletlerin çevre idarelerinin gayrı resmi işbirliği örgütüdür. IMPEL çalışma grupları endüstriyel izinler, uygunluk değerlendirmesi ve denetimi, düzenleme süreçlerinin yönetimi ve atıkların sınırlar ötesi taşınması gibi konuları ele almaktadır. Sürdürülebilir kalkınma bilimsel ve teknik ilerleme olmadan sağlanamaz. Bu, Topluluğun tarım, çevre, ulaşım, endüstri ve materyaller alanlarındaki dördüncü araştırma ve geliştirme (ARGE) çerçeve programını birleştiren ortak çizgidir. İklim değişikliği ve deniz bilimi ve teknolojileri alanlarındaki özellikle çevreyle ilgili projeler için yaklaşık 1.080 milyon ECU ayrılmıştır. Birlik 1993 yılında ARGE programlarını Birlik dışındaki ülkelerdeki bilimsel kurumlarla işbirliğine açmıştır. Örneğin, üçüncü çerçeve programı kapsamında orta ve doğu Avrupalı ortaklarla çoğu çevre, enerji ve nükleer güvenlik alanlarındaki 600’den fazla projeye 200 milyon üzerinde ECU ve diğer kaynaklar taahhüt edilmiştir. Gelişmekte olan ülkelerle sürdürülebilir gelişme amaçlı bilimsel işbirliği desteklenmektedir. 1992 yılında toplanan BM Çevre ve Gelişme Konferansı’ndan bu yana çevre açısından güvenli teknolojiyi yaygınlaştırmak için bir kaç program oluşturulmuştur. Sprint yeni teknolojilerin düzgün yayılmasına yardımcı olarak endüstriyel verimlilik ve etkinliği arttırmayı amaçlamaktadır. 1997 yılında Uluslarüstü teknoloji transfer ağlarının yönetiminde iyi uygulamalar adlı el kitabını yayınlamıştır. Birliğin yapısal fonları, özellikle özel programlar aracılığıyla fonları Birlik içinde daha zengin bölgelerden daha yoksul bölgelere aktarmak suretiyle Birlik içinde daha dengeli bir sosyo-ekonomik gelişmeyi desteklemek için başlıca araçlarıdır. 1994 ile 1999 yılları arasında toplam 152.200 milyon ECU tutarında Yapısal Fon tahsis edilmiş olup Kaynaşma Fonları da 14.450 milyon ECU sağlamıştır. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 321 Kaynaşma Fonları dâhil yapısal politikalar için tahsisatlar Avrupa Birliği bütçesinin üçte birini ya da yıllık GSYİH’sinin % 0,45’ini almaktadır. Son reformlar çevresel kaygıların artık tüm program belgelerinde sistematik olarak ele alınması gerektiği ve tüm bölgesel programlar için kapsanan alanın çevre profillerinin hazırlanması gerektiği anlamına gelmektedir. Ulusal çevre mercileri programların geliştirilmesinde ve izlenmesinde yer almalıdır ve çevresel göstergeler program değerlendirmesinin bir parçası olarak kullanılmaktadır. Yüksek çevre kalitesi Birliğin daha yoksul bölgelerine yatırımların çekilmesinde bir faktör olmuştur ve Fonlar giderek artan şekilde kıyıların, limanların ve nehirlerin temizlenmesi ve kirlenmiş ve bozulmuş endüstriyel ve kentsel alanların rehabilitasyonu gibi çevrenin iyileştirilmesi projeleri için ayrılmaktadır. Fonlar, ayrıca özellikle küçük ve orta büyüklükte işletmeler tarafından çevreyle dost teknolojilerin kullanımının desteklenmesi ve yenilenebilir enerji, koruma, kitle ulaşımı ve çevre yönetimi eğitimine destek için de kullanılmaktadır. LIFE (çevre için mali araç) 1992 yılında, Birlik çevre hukukunun ve politikasının geliştirilmesini ve uygulanmasını destekleyerek bir katalizör görevi görmek için oluşturulmuştur. 1996-2000 dönemi için 450 milyon ECU tutarında bir bütçe ile doğa ve habitatların korunması, yeni teknolojiler hakkında demonstrasyon projeleri, mevzuat, çevre ve endüstrinin bütünleştirilmesi, yerel mercilere yardım ve Baltık ve Akdeniz ülkelerinde önlemler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Avrupa Yatırım Bankası (AYB) Avrupa Birliği’nin finansman kurumu olarak Birliğin çevreyi koruma ve yaşam kalitesini iyileştirme hedefine bağlıdır. Banka bu hedefleri gözeten yatırım projelerine uzun vadeli krediler sağlamakta olup kredileri yatırım maliyetlerinin % 50’sine kadar katkıda bulunmaktadır. Çevreye tahsis edilen krediler halen Birlik içindeki tüm AYB işlemlerinin yaklaşık üçte birini teşkil etmektedir. Bu kredilerin en büyük kısmı, yaklaşık % 40’ı AB içinde, aralarında yüzlerce içme suyu iyileştirme ve atık arıtma planının da bulunduğu su yönetimi projelerine gitmiştir. Nüfus yoğunluğu yüksek alanlarda çevrenin güçlendirilmesi de AYB’nin başlıca faaliyet alanlarından bir diğeri olup çevre koruma kredilerinin yaklaşık üçte birini temsil etmektedir. 322 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Finansman, her ikisi de sürdürülebilir kentsel yapıları destekleyen kitle ulaşımı ve kentsel yenileme üzerinde yoğunlaşmıştır. 1992-1996 döneminde Banka, AB’nin komşusu olan bölgelerde, doğu ve orta Avrupa ve Akdeniz havzasında da çevre planlarına 1.700 milyon ECU tutarında kredi sağlamıştır. Ancak, AYB’nin faaliyetlerinin çevresel etkileri finanse edilen tüm projelerde çevresel kaygıları değerlendirme kriterlerine dâhil etmesi ve Avrupa yasaları ve ulusal yasalara uygunluğu kredi verilmesi için bir önkoşul yapması nedeniyle daha da büyüktür. Güçlü bir bilgilendirme politikası toplumdaki tüm katman ve grupların enerji ve desteğine ihtiyaç duyan sürdürülebilir gelişme için bir önkoşuldur. Birlik, beşinci eylem programı çerçevesinde sürdürülebilirlik mesajının tüm yönetim düzeylerine ve toplumum tüm gruplarına ulaşması için yeni bir dizi kamuoyu bilgilendirme, networking ve eğitim önlemleri başlatmıştır. Çevre ilk, orta ve meslek eğitimi düzeylerinde eğitimle giderek daha fazla bütünleştirilmekte ve mesleki eğitimin olağan bir parçası haline gelmektedir. Dokuz üye devlette temel eğitim müfredatının bir parçasıdır. Çevre konusunda kitaplar, kitapçıklar, el kitapları ve broşürler ve görselişitsel malzeme şeklinde eğitsel yardım malzemeleri artmış ve yaygınlaşmıştır. Komisyon ilk ve orta öğretim öğretmenleri için öğretmen eğitim projeleri ve teknik ve tarımsal kursların ortak finansmanını yapmaktadır. AB Üniversite çevre dersleri için eğitim kılavuzu yayınlanmıştır ve halen dokuz üniversitede çevre yönetimi konusunda Avrupa yüksek lisans derecesi verilmektedir. Sürdürülebilir gelişme genel nüfusun yürekten anlayış ve desteği olmadan boş bir hayal olarak kalacaktır. Ama bilimsel olgular ve teknik çözümler sürdürülebilir hayat tarzlarına kolayca çevrilememektedir. Bu nedenle, Komisyon 1994 yılında Avrupa’da çevre bilincini yükseltme projelerine 5,4 milyon ECU katkıda bulunmuştur. Bu projeler, ticaret ve çevre gibi uluslararası temel konularda önde gelen NGO’lara danışmaktan enerji tasarrufu, ekolojik vergi reformu, eviçi atık yönetimi, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 323 seçme ürünler için eko-etiketler, kıyı bölgeleri yönetimi ve kitle ulaşımı hakkında kamuoyu kampanyalarına kadar uzanmaktadır. Hükümet politikalarının iyi olması için geçerli, doğru ve yeterli bilgi üzerine kurulu olmaları gerekir. Yurttaşların da kendi hayatları hakkında sorumlu kararlar alabilmeleri için bu bilgilerin çoğuna erişim ihtiyaçları vardır. Aynı ölçüde önemli olan bir başka husus da hükümet dosyalarının kamunun erişimine açık olmasının devlet görevlilerinin hataları ya da erki suiistimal etmelerine karşı önemli bir kontrol yöntemi olmasıdır. Çevre bilgilerine erişim hakkındaki 90/313/EEC sayılı Yönerge üye devletlerdeki dosyaları kamuoyuna açarak insanların, sınai faaliyetler ve hükümet kararlarının çevresel etkilerini bizzat görebilmelerini sağlamıştır. Yönerge, ayrıca üye devletlerin çevrenin genel durumu hakkında bilgileri yayınlamalarını da zorunlu kılmaktadır. Yıllarca, Avrupa kıtasında çevrenin durumunu değerlendirmek ve izlemek neredeyse imkânsız olmuştur. Bu nedenle, 1994 yılında Avrupa Çevre Kurumu (EEA) Avrupa’da çevrenin durumu hakkında nesnel, güvenilir ve karşılaştırılabilir bilgi sağlamak için çalışmalara başlamıştır. 1995 yılında EEA ‘Avrupa’da çevre : Dobris değerlendirmesi’ başlıklı ilk taslak nitelikte olan raporu yayınlamıştır. 1995 Kasım ayında Kurum beşinci eylem programı çerçevesinde ilerlemenin gözden geçirilmesinin bir parçası olarak ‘Avrupa Birliği’nde Çevre’ konusunda güncellenmiş bir çevre durumu raporu yayınlamıştır. Avrupa Komisyonu çevre koşullarını ulusal hesaplamalarla daha iyi bir biçimde bütünleştirecek çevre göstergelerinin tanımlanması için OECD ile işbirliği yapmaktadır. Eurostat (Avrupa Toplulukları İstatistik Bürosu) yakın zamanlarda, Avrupa Birliği’nde sürdürülebilir gelişmeye ilişkin 40 göstergeyi inceleyen ve BM Sürdürülebilir Gelişme Komisyonu’nun beşinci toplantısı için sonuçları özetleyen bir pilot proje yürütmüştür. Bu proje 1997 Haziran ayında yenilenmiştir. Hükümetlerin karar süreçlerine çevresel kaygıları dâhil etmelerinin zorunlu kılınmasında ilk adım 1985 yılında Avrupa Topluluğu’nun çevresel etki değerlendirmesi hakkındaki yönergeyi kabulüyle olmuştur. 1997’de değişiklik yapılan bu yönerge alternatif çözümlerin 324 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri değerlendirilmesini öngörmekte ve birlikte değerlendirilen küçük ama çok sayıda projenin kümülatif etkilerine izin vermektedir. Yeni bir yönerge ise çevresel değerlendirme işlemlerini stratejik, bölgesel ve arazi imar planları ve programlarını kapsayacak şekilde genişletilmiştir. 1994 yılında, beşinci eylem programı çerçevesinde Birliğin çevre politikalarını ve yasalarını halka daha yakın kılmak üzere işletmeleri, tüketicileri, sendikaları, meslek kuruluşlarını, çevre gruplarını, yerel ve bölgesel mercileri temsilen 32 kişiden oluşan önemli bir diyalog grubu Avrupa Çevre ve Sürdürülebilir Gelişme İçin Danışma Forumuoluşturulmuştur. Ayrıca, ülkeler ve farklı yönetim düzeyleri arasında işbirliği geliştirmek üzere iki diyalog grubu daha oluşturulmuştur. Bunlar; üye devletlerde, ulusal ve Birlik çevre yasalarının uygulanmasından ve uygulatılmasından sorumlu olan merciler ağı IMPEL ve Komisyon ve üye devletlerin üst düzey çevre yetkililerinden oluşan Çevre Politikası İnceleme Grubu’dur. Avrupa Birliği’nin çevre yasaları havayı, suyu, toprağı ve türleri korumaktadır. Bunlar genellikle ekonomik çıkarlar olarak görülmediğinden, bireyler ya da gruplar çoğu zaman hükümetin Avrupa Birliği çevre hukukuna aykırı bir eyleminin gözden geçirilmesi için mahkemelere başvurma haklarını idrak etmekte güçlük çekmektedir. Komisyon’a başvurmaları ve şikâyette bulunmaları mümkündür, ancak şikâyet sayısı arttıkça Komisyon’un hızlı bir yanıt verme kapasitesi düşmektedir. Komisyon, AB çevre hukukunun uygulanması ve yaptırımı hakkında geniş kapsamlı bir tebliğde çevre konularında faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerine ve bireylere Birlik hukukunun uygulatılması için mahkemelere başvuru hakkını verme ilkesini onaylamıştır. Bu tebliğde çevre yönergeleri için bazı önergelerde yargıya başvuru hakkı tanıyan hükümlere yer verilmekte ve temsili kurumlar tarafından ulusal mahkemelere başvuru için yol gösterici ilkelerin gereği ele alınmaktadır. Avrupa Birliği yasaları Birlik içinde yaşayan herkesi, nerede yaşadıklarına ve çalıştıklarına bakmaksızın eşit biçimde korumalıdır. Bir ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 325 üye devletin bir yönergeyi doğru biçimde uygulamaması, belirli şartlar altında bir bireyi AB hukuk çerçevesinde tesis edilmiş bir haktan yoksun bırakabilir. Avrupa Toplulukları Adalet Divanı belirli şartlar altında, bir kişinin AB hukuku çerçevesindeki hakkının, AB hukukunun ulusal hukuka gereğince adapte edilmiş olmadığı hallerde bile bir üye devlet aleyhine uygulatılabileceği kararını vermiştir. Bu ‘doğrudan etki’ doktrini hükümet dışı kuruluşlar ulusal mahkemelerde AB çevre yönergelerini uygulatma hakkına sahip olduğu takdirde daha da önemli olabilir. Bir birey AB hukuku çerçevesinde koruma isteyerek bir yerel mahkemeye başvurduğunda mahkeme davayı bir karar için Adalet Divanı’na havale edebilir. Çok sayıda yurttaş bu şekilde, üye devletlerin hükümetlerini Avrupa Birliği çevre hukukuna hem fiiliyatta hem de sözde uymaya zorlayan olumlu kararlar aldırmayı başarmıştır. Avrupa Birliği Komisyonu tarafından 24 Ocak 2001 tarihinde, çevre alanında Avrupa Birliği'nin önümüzdeki on yıl içindeki temel ve öncelikli hedeflerini ortaya koyan 6. Çevre Eylem Programı (6.EAP) açıklanmıştır. "Çevre 2000: Geleceğimiz, Seçimimiz" adı verilen Program'da dört ana konu öncelikli hedefler olarak belirlenmiştir. Bunlar, iklim değişikliği, doğa ve biyolojik çeşitlilik, çevre ve sağlık ile doğal kaynaklar ve atıklar olarak ifadesini bulmuştur. Bu program 2002-2012 yıllarını kapsamaktadır. Kirlenme sınırlarda durmaz. Bu nedenle onunla ortaya çıktığı her yerde mücadele etmek, ya da daha iyisi önlemek zorunludur. Avrupa Birliği Avrupa’da çevreyi tehdit eden kirlilik risklerini göz önüne alarak başarısı toplumun tüm kesimlerinin ve daha genel anlamda bizzat insanların katkıda bulunmalarına bağlı olan geniş tabanlı bir stratejiye dayanarak harekete geçmiştir. Özet olarak, çevrenin korunması günümüz ve gelecek nesillerin yaşam kalitesi için temel şarttır. Ancak, zor olan bunu ekonomik büyüme ile paralel olarak uzun dönemde sürdürebilmektir. AB çevre politikası yenilik ve iş fırsatlarını teşvik eden yüksek çevre standartları inancı üzerine oturtulmuştur. 326 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri European Environment Agency (EEA) –Avrupa Çevre Ajansı (AÇA)resmi olarak 1210/90 sayılı EEC Düzenlemesi ile 1990 yılında kurulmuştur. Ancak, Kopenhag’da kurulma kararı 1993 yılında alınmıştır. Ajans 1994 yılından bu yana faaliyet göstermektedir. Avrupa Çevre Ajansı, politika üreticilerine ve halka zamanında, hedefine varan, ilgili ve güvenilir bilgi sağlamak, sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek ve Avrupa’nın çevresinde belirgin ve ölçülebilir iyileşmelerin elde edilmesine yardımcı olma amacını güden Avrupa’nın önde gelen kamusal organıdır. AÇA’ya AB’ye üye olmayan ülkeler de katılabilmektedir. AB’ye üye olan 25 ülke ile birlikte Bulgaristan, İzlanda, Liechtenstein, Norveç, Romanya ve Türkiye’de AÇA’nin üyesidir. Toplam üye sayısı 31’dir. Yakın bir gelecekte İsviçre’nin katılımı beklenmektedir. Arnavutluk, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Makedonya Federal Yoguslav Cumhuriyeti ve Sırbistan Karadağ da üyelik için başvuruda bulunmuşlardır. Ajansın çalışmaları arasında Eionet’i (Avrupa çevre bilgi ve gözlem ağı) ve bir bilgi sistemini koordine etmek, Avrupa Komisyonu hizmetlerinden, AÇA üye ülkelerinden, uluslararası örgütlerden, konvansiyonlardan ve anlaşmalardan çevresel bilgileri almak ve analiz etmek, politikaya ilişkin önerilerde bulunmak ve bu ve diğer bilgilere geniş çapta erişimi sağlamak yer almaktadır. AÇA’nın üyesi olan ve işbirliği içerisinde bulunulan ülkeler harita üzerinde gösterilmiştir (Çizim 16). AÇA çalışmalarını beşer yıllık dönemlerde stratejik planlarla sürdürmektedir. 2004-2008 yıllarını kapsayan çalışma dönemi için belirlenen çevresel konular: İklim Değişikliği, Biyolojik Çeşitlilik, İnsan Sağlığının ve Yaşam Kalitesinin Korunması, Doğal Kaynakların ve Atıkların Sürdürülebilir Kullanımı ve Yönetimi’dir. Sektörel olarak da; tarım, kimyasallar, enerji, ulaşım, arazi kullanımının gelişimi ve planlanması, uluslararası konular seçilmiştir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 327 Kaynak: Avrupa’nın Çevre Sorunları: Üçüncü Değerlendirme Raporu: 24 Nisan 2003 (Özet) EEA Raporlar, http://reports.tr.eea.eu.int/environmental_assessment_report_2003_10-sum/tr/index_html_local Çizim 16. AÇA’ya üye ve işbirliği içinde olan ülkeler Türkiye, Avrupa Çevre Ajansı'na (AÇA) 1999 yılı Haziran ayında üyelik başvurusunda bulunmuştur. Brüksel’de 27 Mart 2000 tarihinde yapılan ve ülkemizin de temsil edildiği bir toplantı ile AB Komisyonu müzakere sürecini başlatmıştır. Söz konusu husus ülkemize “Katılım Stratejisi” konusunda ön temaslarda bulunmak, Türkiye’nin katılacağı programları ve Avrupa Çevre Ajansı’na üyelik konularında görüşmeler yapmak üzere 17-18 Mayıs 2000 tarihleri arasında ülkemizi ziyaret eden AB 328 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Komisyonu Çevre Genel Müdürlüğü yetkilileri ile yapılan toplantıda da ele alınmıştır. Bu toplantıda AB Komisyonu yetkililerince AÇA’nın Türkiye’ye AB’ye tam üyelik kapılarını açan ilk AB kurumu olduğu açıkça ifade edilmiştir. 09 Ekim 2000 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen “AB’ye Aday Ülkeler Çevre Bakanları Toplantısı”nda “Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağı’na Katılımı Anlaşması” imzalanmıştır. Söz konusu Anlaşma yürürlüğe girmek üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 23/1/2003 tarihli ve 4794 sayılı Kanunla onaylanmıştır. Bakanlar Kurulu kararınca 25/2/2003 tarihinde kararlaştırılmıştır. Ülkemizin Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağı’na (EIONET) katılımı, Çevre alanında ve diğer önemli alanlarda (sanayi, tarım vs.) AB müktesebatına uyum sürecinde gerekli olan doğru, güvenilir, AB standartlarına uygun verinin toplanması ve işlenmesi için gerekli olan tüm verilerin ve bilgilerin temini, Kalkınma planları, ulusal strateji ve kalkınma politikalarının hazırlanma aşamasında karar vericilere çevre alanında gerekli olan tüm verilerin ve bilgilerin temini, AB’ye aday ülkeler tarafından hazırlanan projelerin Avrupa Birliği tarafından finanse edilmesi amacıyla, tüm projeler için şart koşul olarak öne sürülen Çevresel Etki Değerlendirmesinin (ÇED) yapılması için gerekli olan tüm veri ve bilgilerin elde edilmesi, Ülkemizde çevre verilerinin, kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlarda çok değişik formatlarda ve farklı ortamlarda tutulması nedeniyle sağlanamayan ulusal standardın oluşturulması, Bu amaçla çevre Bakanlığı tarafından başlatılan ve koordinatörlüğünde diğer kurum ve kuruluşların katılımıyla yürütülen “Ulusal Çevre Veri Tabanı Sisteminin Oluşturulması Projesi’nin desteklenmesi, EIONET sisteminin ülkemizde hayata geçirilmesi ile ülkemizin çevre durumunun izlenmesi ve rapor edilmesi, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 329 Diğer aday ülkeler ve AB ülkeleri ile online bağlantı sağlayarak tüm verilere anında ulaşma imkânının temini ve Çevre alanındaki veri ve bilgilere kamunun erişiminin sağlanması, gibi önemli hususlarda tüm yatırımları etkileyecek alanlarda ve sürdürülebilir kalkınma hedefine ulaşmada ülkemize olumlu katkılar sağlayacaktır. Avrupa’nın Çevre Sorunları Projesi kapsamında 2003 yılı Mayıs ayında Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE) himayesinde Kiev’de gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu Konferansı için Avrupa Çevre Dairesi Bașkanlığı tarafından çevre izleme çalışma grubunun desteğiyle (WGEM) hazırlanmış olan Avrupa’nın Çevre Sorunları: Üçüncü Değerlendirme Raporu’nda belirtilen ana hususlar aşağıda verilmiştir. *Doğru bir şeklide geliştirilip uygulanan çevre koruma politikaları çeşitli alanlarda önemli gelişmeler sağlamış ve Avrupa’nın çevre sorunları üzerindeki baskının azaltılmasına yardımcı olmuştur, *Avrupa Birliği’nin oluşturulması sürecinin doğurduğu ekonomik ve sosyal gelişmeler çevre konusunda bazı alanlarda olumlu gelişmeler sağlarken bazı alanlarda da gerilemeye neden olmuştur. *Avrupa’nın çevreyi gerektiği gibi koruyabilmesi ve sektörel entegrasyon ve istikrarlı kalkınma hedeflerine ulaşabilmesi için uygulanan politikalara daha entegre yaklaşımlar getirilmesi gerekmektedir. Raporda, “ekonomik kalkınma ve çevre üzerinde yarattığı baskılar” başlığı altında; Avrupa ülkelerinin büyük bir bölümünde yüksek düzeyde malzeme kullanımı alışkanlığının yerleşmiş olduğu, bu ülkelerin giderek artan hammadde ithalatları nedeniyle tedarikçi ülkelerde hammaddenin topraktan çıkarılması ile ilgili birçok çevre sorunu yaşanmasına neden olunduğu ifade edilmektedir. Raporun “enerji” bölümünde; Avrupa’da toplam enerji tüketimi ve çevre üzerindeki baskısının 1990’lı yıllarda azaldığı, ancak enerji kullanımının iklim değişiklikleri üzerindeki etkisinin azaltılabilmesi için fosil yakıtlara bağımlılığın azaltılması ve enerji verimliliğinde önemli gelişmelerin kaydedilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır. Ayrıca, bu sektörün iklim değişikliklerinin en büyük 330 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri nedenlerinden biri olmaya devam ettiği ifade edilerek, verimliliği artırıcı önlemler alınması ve geri dönüşümlü malzeme kullanımının artırılması ile çevre üzerindeki etkilerin azalmasına neden olacağı belirtilmekte, ancak, diğer seçenekler arasında nükleer enerji üretiminin azalması olasılığının göz önüne alınarak bu önlemlerin artırılması gereği üzerinde durulmaktadır. Taşımacılıkla ilgili olarak; “1990’lı yıllarda Batı Avrupa’da taşımacılık sektörünün hacmi hızla artmıştır. Bu sektörün hava kirliliğine katkısı Avrupa’da politik kararlara bağlı olarak gerçekleştirilen teknolojik gelişmeler, filoların yenilenmesi ve taşımacılık işletmeleri hacminin azalması sayesinde önemli ölçüde azalmıştır. İklim değişikliği, toprağın ve doğal yaşam alanlarının bölünmesi, gürültü ve atıklar konusunda bu kadar olumlu gelişmeler yaşanmamıştır. 2000 yılında Avrupa karayollarında 100.000’den fazla insan hayatını kaybetmiştir. Mevzuatı, yatırımları, vergileri ve diğer uygulamaları kapsayan entegre politik önlemlerin alınabilmesi için taşımacılık sektörünün çevre ve diğer konular üzerindeki etkisinin genel olarak değerlendirilmesi gerekmektedir” ifadesi yer almıştır. Önemli bir faaliyet alanı olarak turizm için yapılan saptamalar: ”Avrupa’nın en hızlı büyüyen sektörlerinden biri olan turizm, taşımacılık sektörünün büyümesinde en önemli etkenlerden biridir. Turizm ayrıca ziyaret edilen su sıkıntısı, atık üretimi ve toprağın bölünmesi gibi baskılar doğurmaktadır. Ekonomik, politik ve demografik değişiklikler turizm harcamalarının hızla artmasına neden olmakta, ancak turizmin daha istikrarlı bir şekilde gelişmesine yardımcı olacak politik gelişmeler aynı hızla ilerlememektedir” şeklinde belirtilmektedir. Sanayi sektöründe, enerji yoğun sanayinin çevre üzerinde önemli baskısının olduğu bir gerçektir. Bu baskının azaltılabilmesi için mevzuatta, teknik standartlarda ve diğer konularda en iyi uygulamaların paylaşılması Avrupa’da çevrenin iyileştirilmesine yardımcı olacaktır. Tarımsal faaliyetlerin yoğunlaşması ve ihtisaslaşması tüm Avrupa’da toprak erozyonuna, su sıkıntısına ve biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden olmuştur. AB ortak tarım politikasının tarım ve çevre sorunları çerçevesinde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. AB’ye üyelik ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri başvurusu yapmış olan ülkelerdeki tarımsal genişlemedeki en önemli sorunlardan biridir. 331 uygulamaların farklılığı Avrupa’nın toplam ormanlık alan miktarı artmakta, ancak asitleşme ve toprak kalitesinin bozulması nedeniyle kötüye gitmektedir. Denizlerdeki balık stokları modernize edilmiş güçlü balıkçılık filolarının aşırı avlanması nedeniyle varlıklarını koruyamaz hale gelmiştir. Dalyanlardaki balık stokları da aşırı tüketimden ziyade çevresel bozulmanın tehdidi altındadır. Doğal balık stoklarını tüketimi yerine kültür balıkçılığına daha fazla önem verilmelidir. 2002 yılı yaz aylarında şiddetli yağmurlar orta Avrupa’da sel felaketlerinin yaşanmasına neden olmuştur. Bu felaketlerin tek nedeni iklim değişikliği değildir, ancak iklim değişikliğinin devam etmesi halinde neler olabileceğinin göstergesidir. Orta Avrupa’da sel riskinin giderek artması beklenmekte, Avrupa’nın diğer bölgelerinde ise sık sık kuraklık yaşanacağı tahmin edilmektedir. Hava kirliliği birçok şehirde önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. Azami derişim miktarları azalmasına karşın toprak düzeyindeki ortalama ozon derişimi artmaya devam etmektedir. Birçok Avrupa kentinde hava kirliliğinin neden olduğu potansiyel sağlık sorunu insanların kirletici parçacık maddelere maruz kalmasıdır. Çevrenin maruz kaldığı tehlikeli kimyasal madde derişiminin azaltılmasına yönelik politikaların etkinliğinin artırılmış olmasına karşın sınır değerlerinin aşıldığı ve örneğin hamile kadınlar için özel gıda üretilmesi gerektiği önerileri hala gündemdedir. Dioksinler ve balıklarda cıva bulunması bu duruma örnek olarak gösterilmektedir. Avrupa’da tehlikeli kimyasal maddelerin izlenmesi ve raporlandırılmasında yeterli koordinasyon sağlanmamaktadır. Atıklar tüm Avrupa ülkelerinde önemli bir sorun olarak devam etmekte ve atık madde miktarı genel olarak artış göstermektedir. Atık madde oluşumu malzeme ve enerji kaybı anlamına gelmektedir. Bu atıkların toplanması, işlenmesi ve bertarafı ekonomik açıdan topluma büyük bir maliyet yüklemektedir. Avrupa’da atıkların çoğu toprağa gömülmekte 332 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri ancak yakarak bertaraf işlemi de gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. Atıkların toprağa gömülmesi ve yakılması sera gazı salımlarını artırmakta, dioksin ve furan ile uçucu ağır metallerin sınırlar ötesi taşınımı çevre açısından önemli ölçüde sorun yaratmaktadır. Avrupa’da yaşayan insanların çoğu dünyanın diğer ülkelerindeki insanların karşı karşıya kaldığı su sıkıntısı ve kalitesiz su sorunu ile karşı karşıya gelmemektedir. Ancak, çoğu su kaynağı insanların gerçekleştirdiği faaliyetler nedeniyle risk altında bulunmaktadır. Avrupa nüfusunun % 31’i yıllık su kaynaklarının % 20’sinden fazlasını kullanan ülkelerde yaşamakta, bu durum gelecek için önemli bir su sıkıntısına işaret etmektedir. Miktar olarak sorun olmasa da, AB vatandaşlarının % 10’undan fazlasının izin verilen sınır değerlerin üzerinde mikrobiyolojik kirlenmeye maruz kalan su tüketmesi içme suyu kalitesinin halen sorun olduğunu göstermektedir. Avrupa’da toprak kaynakları ile ilgili en önemli sorunlar, toprağın betonla kaplanması, erozyondan kaynaklanan toprak kayıpları, değişik kaynaklı kirleticilerle toprak kirlenmesi, asitleşme, tuzlulaşma ve toprak sıkışmasıdır. Toprak üzerindeki baskılar yerleşim bölgelerindeki nüfus ve faaliyet yoğunluğundan, ekonomik faaliyetlerden, iklim ve arazi kullanımı değişikliğinden kaynaklanmaktadır. Tüketici alışkanlıkları ve imalat sektörü, özellikle yerleşim bölgelerinde belediye atıkları, enerji üretimi ve ulaşım gibi potansiyel kirlilik kaynaklarının artmasına neden olmaktadır. Özellikle Akdeniz kıyılarındaki turizm etkinlikleri toprağın bozulmasına neden olmaktadır. Avrupa Birliğine üye ülkelerle bazı diğer ülkelerin toprak erozyonu durumları Çizim 17 ‘de gösterilmektedir. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 333 Notlar: * Tarım alanı ile ilgili veri bulunmamaktadır. Ukrayna için erozyon riski bulunan alanların verileri de dâhildir. Veriler 1990-1999 yılları aralığına aittir, ancak Avusturya, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Polonya, Slovak Cumhuriyeti ve İspanya ile ilgili veriler 1990-1995 yılları aralığını yansıtmaktadır. Kaynak: Avrupa’nın Çevre Sorunları: Üçüncü Değerlendirme Raporu: 24 Nisan 2003 (Özet) EEA Raporlar, http://reports.tr.eea.eu.int/environmental_assessment_report_2003_10-sum/tr/index_html_local Çizim 17 . AB üyesi ve AB üyesi olmayan bazı ülkelerde toprak erozyonu sorunu görülen arazilerin toplam arazi içerisindeki yeri 334 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Türkiye’de 1999 yılında yaşanan deprem felaketi, Ukrayna’da 2002 yılında yaşanan maden felaketi, Prestige adlı petrol tankerinin İspanya’nın batı kıyılarında neden olduğu facia ve 2002 yaz aylarında Orta Avrupa ile Karadeniz bölgesinde yaşanan yüzyılın sel felaketi önemeli olaylardır. Bu gibi felaketler devam edecektir. Bunlardan bazıları teknolojiden, bazıları doğal olaylardan, bazıları da her ikisinden kaynaklanmaktadır. Geçmişte yaşanan kazalardan ve doğal afetlerden alınan derslerden faydalanılarak entegre bir risk yönetimi yaklaşımı sergilenmesi ve acil durum planlamasının daha iyi bir şekilde yapılması gerektiğinin bilincine varılması teknolojik kazaların sayısını ve etkilerini azaltacak, bazı doğal afetlerin etkisini de hafifletecektir. Avrupa, dünyanın diğer bölgeleri üzerindeki ekolojik etkisini azaltma sorumluluğunun yanı sıra çeşitli ekosistemlerini ve doğal güzelliklerini korumak ve kıtadan geçen göçmen hayvan türleri ile kıtada yaşayan ve tehdit altında bulunan türleri korumak gibi küresel bir sorumluluğa da sahiptir. Bu sorumluluk yabani hayvanlarla ilgili küresel ticaretin kontrol altına alınması sorumluluğunu da kapsamaktadır. AB dışındaki bazı ülkelerde, son on yıl içerisinde, kirliliğin fazla olduğu fakir bölgelerde, ortalama insan ömrü önemli bir azalma göstererek 50 yılın altına inmiştir. Avrupa’da tüketilen bitkisel ve hayvansal gıda ürünlerinde dioksin ve PCB bulunmuş, çocuk oyuncaklarında, anne sütünde sınır değerlerin üzerinde zararlı maddelere rastlanmıştır. Bu vakalar, insanların bu maddelere maruz kalma riskinin varlığına işaret etmektedir. Hastalıkların son yıllarda artış göstermesi dikkat çekici bulunmaktadır. Yukarıda belirtilen sorunlar dikkate alındığında Avrupa Birliği’nde çevre yönetimi ve yönetimin entegrasyonunda gelişmelere gereksinim olduğu görülmektedir. Avrupa Çevre Programı üye ülkelerin karar alma süreçlerine ilgili çevre sorunlarını entegre etmelerini önermektedir. Bunun için hükümetlerin ve toplumun aşağıda belirtilen çeşitli düzeylerinde ve sektörler arasında çalışmalar yapılması gerekmektedir: • Bölgesel ve ulusal düzeyde ve üzerinde stratejiler ve politika planları, ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 335 • Sektörel düzeyde uygun planlar ve eylemler, • Belirli sektörlerin yönetiminde entegrasyon yaklaşımı ve yönetimi, • Entegrasyona yönelik politik araçların esnek bir şekilde kullanılması, • Kamu sektörü ile özel sektörde ilgililerin dâhil edildiği girişim ve ortaklıklar. Avrupa Birliği’nde çevre sorunlarının çözümüne yönelik çalışmaların arzu edildiği şekilde başarıya ulaşabilmesi için bugünlerde üzerinde durulmakta olan en önemli konulardan biri “Environmental Policy Integration (EPI)” yani Çevre Politikası Entegrasyonu’dur. Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) tarafından 2005 yılında yayımlanan “Environmental Policy Integration in Europe” adlı teknik raporda konunun önemi vurgulanarak mevcut durum irdelenmiş ve gelecek için yaklaşımlar belirtilmiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığı süreci devam etmektedir. Avrupa Anayasası’nın Fransa’da ve Hollanda’da halk oylamasına sunularak kabul edilmeyişi, İngiltere ve Almanya’da halk oylamasının askıya alınması, bazı çevrelerce olumsuzluk olarak görülmesine karşın, AB’nin çoğu yetkili organlarının başında bulunan yöneticiler tarafından yapılan açıklamalar dikkate alındığında, bu referandum sonuçlarının Türkiye’yi fazlaca etkilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu nedenle daha önce başlatılan AB Müktesebatına uyum çalışmaları hızla sürdürülmektedir. Çevre Koruma konusu AB sürecinde çok önemli konulardan birini teşkil etmektedir. Hem AB Çevre Politikaları ve Çevre Mevzuatı ve hem de AB ülkelerinin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ve bu anlaşmalara bağlı yaptırımlar konusunda daha alınması gereken çok yol olduğu görülmektedir. En önemli olan, mevzuata uyum çalışmaları arzu edilen hızda sürdürülmesine karşın, uygulamalarının aynı paralelde olmayışıdır. Başta Çevre ve Orman Bakanlığı olmak üzere, ilgili diğer kurum ve kuruluşlarla birlikte, uygun ve etkili bir eşgüdüm anlayışı içerisinde, mevcut çevre mevzuatı ile birlikte AB Çevre Mevzuatına göre yenilenen veya düzenlenen mevzuat hükümlerinin uygulanmasıdır. Çevre yönetiminde önemli olan var olan mevzuatın uygulanmasıdır. 336 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 9. KAYNAKLAR Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Türkiye İstatistik Yıllıkları, http://www.die.gov.tr Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Genel Nüfus Sayımı Sonuçları, http://www.die.gov.tr Başbakanlık Resmi Gazete, http//rega.basbakanlik.gov.tr Brady, N. C., “The Nature and Properties of Soils”, 8th Edition, Macmillan Publishing Co., Inc., New York, U.S.A., 639 pp., 1974. Çevre Bakanlığı ve UNDP, Sürdürülebilir Kalkınma Türkiye Ulusal Raporu, 2002, (Ed.: G.Tüzün ve S.Sezer), 208 s. Çevre ve Orman Bakanlığı, http://www.cevreorman.gov.tr Devlet Planlama Teşkilatı, http://www.dpt.gov.tr Beş Yıllık Kalkınma Planları, Draper Fund Report, “Ethical Issues in Family Planning Progress”, No.12, 1983. Draper Fund Report, “A Decade of Family Planning Progress”, No.13, 1984. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 337 EEA, 2003, Avrupa’nın Çevre Sorunları: Üçüncü değerlendirme raporu (özet), 63 pp. http://www.eea.eu.int EEA, 2004, AÇA İşaretler, Kopenhag, 36 sa. EEA, 2005, Environmental Policy Integration in Europe: State of play and an evaluation framework , Technical Report No:2/2005, 70 pp. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, http://www.enerji.gov.tr “Environmental Quality-1980”, The Eleventh Annual Report of The Council On Environmental Quality, U.S.A., 497 pp. FAO, Food and Agricultural Organization of United Nations, http://www.fao.org Food First, Institute http://www.foodfirst.org for Food and Development Policy. Gaskell, P. “Temizlik Masrafsız Olmaz”, Ufuk Kültür Fikir Dergisi, Cilt 5, Sayı 1, Sa:47-55, 1973. Jones, K.H. “Temiz Hava İçin Uluslararası İşbirliği”, Ufuk Kültür Fikir Dergisi, Cilt 5, Sayı 4, Sa:32-38, 1973. Kırımhan,S.”Doğanın Korunması: Doğal Denge ve Çevre Kirliliği”, Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Ders Notları, 1977. Kırımhan,S. “Neden Çevre Sorunları”, TÜBİTAK, Bilim ve Teknik Dergisi, Cilt 12, Sayı 142, Sa:43-44, 1979. Kırımhan,S “Erzurum’da Hava Kirliliğinin Ulaştığı Boyutlar ve Alınması Gereken Önlemler”, TÜBİTAK-Çevre Araştırmaları Grubu, VII. Bilim Kongresi, 3-7 Kasım 1980, İstanbul, Tebliğler Kitabı, 61-76. 338 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Kırımhan,S. “Atmosferin Karbondioksit Derişimindeki Artışlar ve Etkileri”, TÜBİTAK, Bilim ve Teknik Dergisi, Cilt 14, Sayı 164, Sa:2223, 1981. Kırımhan,S., “Accidental Oil Spills and The Pollution of The Marine Environment”, First International Conference on The Impact of Oil Spill in The Persion Gulf, May 20-27,1984, Tehran-Iran, p:403-415. Kırımhan, S. “Erzurum İlinin Genel Çevre Sorunları ve Çözüm Önerileri”, TUBİTAK-Çağ, Ulusal Çevre Sempozyumu, 12-15 Kasım 1984, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Adana. Kırımhan, S.,”Asit Yağışlar ve Uluslararası İlişkilerdeki Önemi”, T.C. Başbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü, Çevre Sempozyumu’85, 5-7 Haziran 1985, Ankara. Kırımhan, S., “Türkiye’de Kuraklık Sorunu ve Son Yıllarda Sıcaklık ve Yağış Miktarlarındaki Değişmeler”, Atatürk Üniversitesi, Çevre Sorunları Araştırma Merkezi, Çevre Sorunları Sempozyumu-VII, Erzurum, 13-17 Mayıs 1985, Sa:412-436. Kırımhan,S.,”Türkiye’de İçmesuyu İhtiyacının Miktar ve Kalite Yönünden Değerlendirilmesi”, 4 th Environmental Science and Technology Conference, 5-9 June 1988, İzmir, 12 pp. Kırımhan, S., “Elazığı İlinin Genel Çevre Sorunları ve Çözüm Önerileri”, Çevre’89, Proceedings of the 5 th Environmental Science and Technology Conference, Adanai 1989, p:361-381. Kırımhan, S., “Türkiye’de Çevre Hukuku, Standartlar ve Çevresel Etki Değerlendirmesi”, İnönü Üniversitesi, Çevre Araştırmaları Birimi, ÇEVRE-1986 Sempozyumu, 5-7 Haziran 1986, Malatya, 11 sa. Kırımhan, S., “Fırat Havzasının Fiziksel Özellikleri ve Genel Çevre Sorunları”, Fırat Üniversitesi, Fırat Havzasının Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Kalkınması Sempozyumu, 7-9 Nisan 1988, Elazığ, Bildiriler Kitabı (1991) Sa:229-248. ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 339 Kırımhan,S.”Erzurum’da Hava Kirliliği ve Nokta Kaynak Araştırması”, TÜBİTAK, Doğa-Tr. J. of Engineering and Environmental Science, 15 (1991), 122-143. Kırımhan, S.,”Türkiye’de GAP’ın Çevre Yönü İle İlgili Çalışmalara Bir Bakış”, Türkiye Çevre Vakfı, GAP ve Çevre Sempozyumu, 25 Eylül 1992, Sa:29-44. Kırımhan, S., ve Keven,F., “Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) Bölgesinde Çevre Sorunları ve Turizm Etkileşimi”, 1.GAP ve Turizm Sempozyumu, 25-26 Aralık 1992, 13 sa. Kırımhan,S. “Sürdürülebilir Tarım ve Uygulamaları”, Türkiye Çevre Vakfı, 9-12 Ekim 1997, Türkiye’nin Tarım Politikası ve Çevre Toplantısı, Sa:33-43. Kırımhan, S., Tel,M. ve Afet,Z., 2005, “Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de Çevre Yönetimi” Toplantısı Bildirileri, AK-TEL Mühendisilik, 320 sa. Murray, B.G. “Ekolojistler Ekonomistlere Ne Öğretebilir?”, Ufuk Kültür Fikir Dergisi, Cilt 5, Sayı 4, Sa:22-31, 1973. Nace, R.L. “Water of the World”, Nat. Hist., Vol:73, No:1, 1964. Ponting, C., “Dünyanın Yeşil Tarihi”, Sabancı Üniversitesi, 2000. Population Reports, Special Topics, “Migration, Population Growth and Development”, Series M, No:7, 1983. Roberts, N. “The Changing Global Environment”, Blackwell Publishers, USA, 1994. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım İstatistikleri,http://www.tarim.gov.tr Turk, A., J. Turk, J.T. Wittes and R. Wittes. “Environmental Science”, W.B. Saunders Company, U.S.A., 563 pp., 1974. 340 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Türkiye Çevre Vakfı, Türkiye’nin Çevre http://www.cevre.org Sorunları 1983-2003. “Yeşil Devrim Planlaması”, Norman E.Borlaug ile Bir Mülakat, Ufuk Kültür Fikir Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, 1972. UNDP, Global Environment http://www.unep.org/geo/yearbook U.S.Bureau of the http://www.census.gov Census, Outlook, International Year Data Books, Base. WHO, Dünya Sağlık Teşkilatı Raporları,http://www.who.org Worldwatch Enstitüsü, Dünyanın Durumu Raporları, 1991-2005. http://www.worldwatch.org ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 341 342 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri DİZİN A AÇA · 329-331, 339, 340 Afrika · 18, 20-22, 26, 29, 34, 40, 100, 110, 114, 150, 306, 316 AIDS · 28 Aile planlaması · 133 Akciğer kanseri · 28 Akdeniz Kıyısı · 49 Almanya · 25, 57, 58, 315 Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği · 279 Amocco Cadiz · 104 Amsterdam Antlaşması · 300 Apollo-11 · 41 Arazi Kullanımı · 138, 154, 209, 225, 270 Arıtma çamuru · 122 Arıtma tesisi · 205, 213 Arjantin · 34 Asfaltit · 116 Asitleşme · 307, 308, 330, 331 Asya · 18, 20, 21, 22, 26, 29, 33, 40, 43, 95, 100, 110, 114, 133, 316, 317 Atatürk Üniversitesi · 116, 336, 337 Atık Pil ve Akümülatörlerin Kontrolü Yönetmeliği · 281 Atık su arıtma · Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği · 280 Atıksu · 44, 110, 113, 114, 122, 123, 128, 129, 204, 205, 213, 214, 218, 274 Atıksu arıtma · 123, 126, 129, 218, 275, 301, 302 Atıksu Yönetimi · 205, 217 Atom Enerjisi Kurumu · 163, 172, 287 Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) · 325, 327, 334 Avrupa Çevre Programı · 333 Avrupa Yatırım Bankası (AYB) · 321 Avustralya · 29, 34, 97 Azot oksit · 303, 308 Azotlu bileşikler · 108 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 343 B Bakteriler · 106 Baltık Denizi · 315 Baraj gölleri · 48, 85 Batı Anadolu · 49 Bebek ölümleri · 47 Belçika · 25, 111 Belediyeler Kanunu · 293 Bilimsel Devrim · 14 Birincil enerji tüketimi · 83 Birleşmiș Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE) · 328 Birleşmiş Milletler · 22-25, 65, 99, 102, 106, 142, 144, 150, 224, 302-309, 317 Biyogüvenlik · 151 Biyokütle · 224, 231, 234 Biyolojik çeşitlilik · 33, 78, 103, 144, 150-152, 232, 237, 238, 241, 244, 250, 298, 304, 324, 226 Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması · 144 Biyoteknoloji · 34, 318 Bükreş · 14 C CH4 · 303 Cıva · 298, 331 CO · 308 CO2 · 108, 109, 194, 203, 303, 305, 308, 309, 310 Coğrafi Bilgi Sistemleri · 180 Ç ÇED · 150, 151, 155, 177-179, 181, 191, 200, 227-229, 259, 271, 327 Çek Cumhuriyeti · 315 Çekoslovakya · 314, 315 Çevre Bakanlığı · 146, 149, 156, 188, 200, 202, 205, 211, 272, 284 Çevre bozulması · 97 Çevre Denetimi · 165, 170, 214, 270, 272 Çevre Denetimi Yönetmeliği · 170, 272 Çevre Düzeni Planları · 180, 181, 188, 227, 284 Çevre Düzeni Planlarının Yapılması Esaslarına Dair Yönetmelik · 284 Çevre Ekonomisi · 199 344 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Çevre Eylem Programı · 299, 309, 312, 324 Çevre İstatistikleri · 117, 118, 128 Çevre Kanunu · 146, 183, 201, 207, 271, 272, 275 Çevre kirliliği · 2, 38, 114, 162, 170, 174 Çevre Konferansı · 14, 16, 102 Çevre Politikaları · 182, 192 Çevre Teknolojileri · 207 Çevre ve kalkınma · 151, 153 Çevre Yönetim Sistemi · 155, 188, 200 Çevre Yönetim Sistemi Standartları · 145 Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) · 150, 161, 166, 177, 191, 227, 271, 337 Çevresel eylem programı (ÇEP) · 315 Çevresi kalitesi · 141 Çığ · 248 Çimento fabrikaları · 116 Çin · 24, 25, 27, 33, 34, 43, 110, 133, 317 Çoraklaşma · 154 Çölleşme · 40, 101, 114, 150, 151, 243, 248, 249 Çölleşmenin Önlenmesi · 206 Çöp fabrikaları · 186 Çözünmüş oksijen · 106 Çubuk çayı · 125 D Danimarka · 25, 96 Deniz kazası · 190 Deniz kirliliği ·104, 123, 124, 188, 207 Deniz ürünleri · 70, 137 Devlet İstatistik Enstitüsü · 45, 51, 67, 118, 121, 126, 128, 335 Devlet Memurları Kanunu · 147 Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü · 194 Devlet Planlama Teşkilatı · 146, 287, 289, 335 Devlet Su İşleri · 89 Dezenfeksiyon metotları · 208 DİE · 48-54, 62, 67, 70, 71, 84, 93, 117, 235 Dioksin · 331, 333 Doğa Koruma · 161, 237, 238, 242, 243, 263 Doğal gaz · 39, 80, 83-85, 132, 214, 309 Doğal kaynaklar · 7, 74, 149, 183, 324 Doğal Kaynakların Korunması · 192, 268 Doğal stoklar · 137 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 345 Doğu Anadolu · 49, 53, 55, 64, 66, 78, 83 Doğurganlık oranı · 134 DPT · 51, 54, 62, 79, 154, 242 Dr. Norman Borlaug · 28, 31 DSİ · 89-91 Duman · 116-120, 272, 273 Durand · 15 Dünya Çevre Günü · 102 Dünya Kadınlar Konferansı · 14 Dünya Nüfus Konferansı · 14, 16 Dünya Sağlık Teşkilatı · 26, 42, 50, 116, 339 Dünya Ticaret Örgütü (WTO) · 316 E Edwin E. Aldrin · 41 Ege Kıyıları · 49 Egzoz · 163, 172, 222 Eğim derecesi · 67 EIONET · 327, 328 Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) · 316 Ekosistem · 152, 230, 231, 241, 253, 265 Ekoturizm · 94, 152, 241 Elektrik üretimi · 81 EMAS · 307 Endonezya · 27, 133 Endüstriyel Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği · 273, 274 Enerji · 79-81, 85-88, 153, 172, 182, 190, 222, 225, 285, 287, 303, 309, 314, 336 Enerji ormanları · 224 Enerji politikaları · 183 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı · 85-88, 336 Enerji verimliliği · 225, 310 Enflasyon · 65 Entegre Atık Yönetimi · 218 Erozyon · 67, 138, 154, 161, 167, 196, 206, 224, 243, 244, 246-249, 251, 268 European Environment Agency (EEA) · 325 Eurostat · 323 F FAO · 33, 336 Filipinler · 27, 33 346 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Fosil · 101, 172 Fotosentez · 106 Fransa · 25, 107, 111 G Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği · 284 GDO · 34, 311 Gemilerden Atık Alınması ve Atıkların Kontrolü Yönetmeliği · 283 Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar · 34 GEO 2000 · 109-111 Göç · 9, 10, 43, 47, 50, 57, 58, 98, 109, 110, 135, 139 GSYİH · 64, 93, 312, 320 Gündem 21 · 112, 144, 181, 209, 306, 307, 313 Güney Amerika · 20, 29, 95, 133 Güneydoğu Anadolu · 49, 63, 66, 78, 136, 338 Gürültü · 99, 113, 114, 162, 165, 171, 172, 187, 194, 204, 215, 220, 223, 272, 275, 308, 329 Gürültü Kontrol Yönetmeliği · 275 H HACCP · 113 Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği · 281 Halkın katılımı · 178 Hava Kalitesi · 203, 208, 220 Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği · 171, 172, 272 Hava kirliliği · 99, 102, 104, 114-117, 139, 163, 165, 171, 172, 193, 203, 213, 221, 303, 304, 307, 309, 337 Havza Planlaması · 232 HCFC · 302 Heyelan · 152, 248 HIV/AIDS · 24 Hidroelektrik enerji · 90 Hidrojen · 222, 224 Hindistan · 24, 25, 27, 32-34, 38, 132 I I. Çevre Şurası · 182 II. Çevre Şurası · 182, 192 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri II. Tarım Şurası Sonuç Bildirgesi · 268 III. Çevre Şurası · 182, 199 IMPEL · 319, 323 Independenta · 104 Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği · 273, 274 ISO 14000 · 145, 236 IV. Çevre Şurası · 207 İ İçmesuyu · 119, 212 İklim bölgeleri · 76, 77 İklim Değişikliği · 144, 150, 152, 194, 223, 224, 302, 309, 326 İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS) · 152 İl Özel İdaresi Kanunu · 289 İller Bankası · 214 İŞKUR · 237 İşletme büyüklüğü · 65 İyi Tarım Uygulamaları · 75 J Jacques Santer · 317, 318 Jeotermal · 41, 85, 116, 194, 222, 224 K Kadın başına doğum sayısı · 22 Kadmiyum · 298 Kalp ve damar hastalıkları · 24 Kamu hizmetleri · 147 Kamu Yönetimi Temel Kanunu · 154, 182 Kanada · 25, 34, 104 Karadeniz Bölgesi · 66 Karadeniz Kıyısı · 49 Karasu çayı · 125 Karbon dioksit · 40, 101, 108, 303, 309 Karbon monoksit · 306 Katı atık · 126, 127, 197, 202, 209, 214, 219, 299 Katı atık yönetimi · 202 Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği · 275, 283 347 348 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Kaynak kullanımı · 8, 132 Keban Barajı gölü · 125 Kentleşme · 41, 43, 50, 98, 111, 132, 138, 149 Kenya · 305 Kıyı Alanları Yönetimi · 181 Kıyı Kanunu · 184 Kıyı kirlenmesi · 106 Kimyasal gübre · 70 Kimyasal güvenlik · 176 Kirleten öder · 206 KOSGEB · 236, 237 Kömür · 39, 85, 110, 132, 291, 315 Kullanılmış yağlar · 202 Kurşun · 298 Kurşunsuz benzin · 193 Kuzey Amerika · 18, 21, 22, 29, 76, 111 Küçük sanayi siteleri · 217 Kükürt dioksit · 116-120, 298 Kültür arazisi · 69 Küresel Çevre Bakışı · 106 Küresel ekonomik politikalar · 44 Küresel pazar · 44 Küreselleşme süreci · 41 L Latin Amerika · 18, 21, 22, 26, 76, 110, 316, 317 Libya · 58 Lomé IV Sözleşmesi · 306, 316 Londra · 110, 111, 130 M Maden Kanunu · 265 Maden ocakları · 198 Madencilik · 190 Mahalli Çevre Kurulları · 219, 285 Mahalli Çevre Kurulları Çalışma Usul ve Esasları Yönetmeliği · 285 Malthus · 19, 20 Mavi bayrak projesi · 312 Mega kentler · 42 Mera Islahı · 250, 251 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Mera Kanunu · 264 Metan · 303 Metula · 104 Mexico City · 16, 28, 103 Michael Collins · 41, 42 Milli Parklar · 231, 263, 266, 287 Montreal Protokolü · 109 Murgul Bakır Fabrikası · 115 N Nadas · 137 Nairobi · 14, 110 Natura 2000 · 238, 304, 305 Neil A. Armstrong · 41 New York · 15, 30, 42, 335 Nilüfer çayı · 125 NOx · 102, 104, 116, 299, 303, 308, 309 NPH · 113 Nüfus Artış Hızı · 51-53 Nüfus Büyüklüğü · 50, 55 Nüfus Planlaması Kanunu · 134 Nüfus yoğunluğu · 95, 321 Nükleer güvenlik · 163, 172, 319 O Odun enerji · 252 Okyanusların kirlenmesi · 132 Optimal nüfus · 97, 132 Organik Tarım · 71-74 Organize Sanayi Bölgeleri · 43, 210, 217 Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu · 295, 296 Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği · 296 ORKÖY · 231, 252, 254 Orman yangınları · 240 Orta Avrupa · 330 Orta Doğu · 100 Ortak tarım politikası (OTP) · 311 OSB · 122, 205, 237 Otlak · 101 Ozon · 1, 101, 173, 194, 298, 301, 302, 317, 330 349 350 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri P Pakistan · 25, 27, 32, 33, 133, 305 Paraziter hastalıklar · 24 Parçacık madde · 117-119 Paul Ehrlich · 32 PCB · 333 Personel rejimi · 148 Pestisid · 100, 109, 196, 279 Petrol · 20, 39, 79, 83, 84, 92, 96, 104, 106, 107, 114, 132, 195, 203, 303, 333 pH · 104 Piller · 186 Polonya · 25, 315, 332 Porsuk çayı · 125 R Rio de Janerio · 144, 308 Rockefeller Vakfı · 31 Rusya · 25, 27, 35, 314 Rüzgar · 41, 67, 85, 187, 194, 224, 249, 310 S Sağlık Bakanlığı · 112, 134, 193, 284 Sağlıklı Kentler · 42, 112 Sakarya nehri · 125 Sapanca gölü · 125 Sel · 248 Sera gazı · 152, 203, 224, 225, 303, 305, 331 Serbest bölgeler · 162, 170, 172, 177 Seydi suyu · 125 Sigmoid · 20, 21 Siltasyon · 101 Sintine ve balast suları · 185, 218 Sivil Toplum Kuruluşları · 109 Sivil toplum örgütleri (NGO’lar) · 312 SO2 · 102, 116-120, 298, 299, 303, 309 Soğuk savaş · 43 Solunum yolu hastalıkları · 24 Sosyal politika · 132 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 351 SSCB · 18, 29, 58, 66 STK · 109, 223, 251, 252, 257 Stockholm · 16, 102, 130, 142-145 Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD) ·159, 166, 177, 179, 180, 181, 309 Stratosfer · 99 Su çevrimi · 7, 39 Su kirliliği · 195 Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği · 184, 195, 274 Su tasarrufu · 213 Su ürünleri · 70, 137 Sulak alanlar · 206 Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği · 281 Suudi Arabistan · 60 Sürdürülebilir kalkınma · 143-149, 159, 176, 210, 216, 229, 254, 257, 288, 291, 306, 313, 319 T Tabiat parkları · 161, 287 Tabiatı Koruma Alanları · 152 TACIS · 314 Tarım Arazilerinin Korunması · 285 Tarım ilaçları · 298 Tarım ve Köyişleri Bakanlığı · 73, 75, 280, 285, 338 Tarımsal Kaynaklı Nitrat Kirliliğine Karşı Suların Korunması Yönetmeliği · 280 Tarımsal politikalar · 153 Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği · 277, 283 Tehlikeli atık · 165 Temel Sağlık Hizmetleri · 112 The Population Bomb · 32 Thomas Robert Malthus · 19 Tıbbi atıklar · 126 Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği · 276 Tifo · 14 TOBB · 237, 288 Tokyo · 42, 111, 142 Tokyo Bildirisi · 142 Toprak erozyonu · 1, 28, 68, 69, 125, 152, 224, 331, 332 Toprak kalitesi · 226 Toprak kirliliği · 114, 125, 196, 199, 226 Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği · 226, 275 Toprak Koruma · 154, 268, 270 352 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Torrey Canyon · 104 Trafik kirliliği· 187 Trafik sorunu · 99 Tuna nehri havzası · 315 Turizmi Teşvik Kanunu · 265 Tuz gölü, · 125 Tüberküloz · 14 TÜBİTAK · 146, 224, 336, 337 Tükenebilen kaynaklar · 39, 132 Tüketici alışkanlıkları · 331 Türk Standartları Enstitüsü · 158 U UÇEP · 149, 150, 265 Ulusal çevre politikaları · 154 Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP) · 149 Ulusal Çevre Veri Tabanı · 328 Ulusal Çölleşme Eylem Planı · 151 Uluslararası Tabiatı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) · 99 UNEP · 99, 106, 109, 142, 302, 317 Ü Üçüncü Dünya Ülkeleri · 32 V Vahşi depolama · 219 Veba · 14 VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı · 79, 90 W WGEM · 328 WHO · 26, 42, 50, 112, 116, 304, 317, 339 WHO/EURO Projesi · 112 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri Y Yatağan Termik Santrali · 115 Yenilenebilir enerji kaynakları · 162, 172 Yeşil Devrim · 30, 339 Yeşil Kuşak Ağaçlandırmaları · 246 Yeterlik Belgesi · 179, 229 YÖK · 224, 287 Yüksek Çevre Kurulu · 265, 287 Yüksek Çevre Kurulunun Çalışma Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik · 287 Z Zararlı atık · 124, 275 Zirai mücadele · 185 353 354 ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri 353-354 boş