Türkiye Kalkınma Bankası Yayını www.kalkinma.com.tr İÇİNDEKİLER
Transkript
Türkiye Kalkınma Bankası Yayını www.kalkinma.com.tr İÇİNDEKİLER
Türkiye Kalkınma Bankası Yayını OCAK – MART 2012 Sayı : 63 TÜRKİYE KALKINMA BANKASI A.Ş. Adına Sahibi İÇİNDEKİLER Metin PEHLİVAN Genel Müdür Vekili BASINDA KALKINMA Yazı İşleri Sorumlusu Necdet ŞAHİNKÜÇÜK Kurumsal İletişim ve Eğitim Daire Başkanı Yayına Hazırlık Mehmet Ali TOPRAKOĞLU Düzeltmen Özlem MUMCU ENERJİ VERİMLİLİĞİ KREDİ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI. 2 LİMAK, ÇİMENTO SEKTÖRÜNDE TÜRKİYE’NİN İLK ENERJİ VERİMLİLİĞİ KREDİSİNE İMZA ATTI. 6 LİMAK ÇİMENTO, KALKINMA BANKASI İLE 38 MİLYON 250 BİN EURO TUTARINDA KREDİ ANTLAŞMASI İMZALANDI. 9 YILDIZ: ÇEVRE DOSTU ARAÇ AZ VERGİ ÖDEYECEK. 13 ÇİMENTO ENERJİ TASARRUFU İÇİN İLK KREDİYİ LİMAKTAN ALDI. 14 MAKALE NÜKLEER ENERJİDE GELİŞMELER. 15 LİKİDİTE KRİZİNİN KÜÇÜK ÖLÇEKLİ İNGİLİZ BANKALARI ARASINDAKİ REKABETE OLAN ETKİSİ. *** 24 THE EFFECT OF LIQUIDITY CRISES ON COMPETITION IN SMALL-SIZED UK BANKS. Yazışma Adresi dergi@kalkinma.com.tr • Dergide yayınlanan bütün yazılar KURUMSAL İLETİŞİMİN TEMELLERİ VE TEKNİKLERİ. 33 YAKINIMIZDAKİ VENEDİK. 37 KURUMSAL İLETİŞİM VE EĞİTİM DAİRE BAŞKANLIĞI FAALİYETLERİ kaynak gösterilerek iktibas edilebilir. • Bu dergi ücretsizdir. • Dergimizde yayınlanan yazılardaki bilgi ve görüşlerin sorumluluğu yazarlara aittir. e-dergi OLARAK YAYINLANMAKTADIR. KURUM DIŞI EĞİTİMLER. 39 “MICROSOFT.NET” EĞİTİMİ. 40 “HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU” SEMİNERİ. 41 “PERFORMANS DEĞERLEMESİ VE YÖNETİMİ” EĞİTİMİ. 42 POZİTİF İLETİŞİM VE ÇALIŞMA YAŞAMI KALİTESİ SEMİNERİ. 43 KALKINMA 12 – 13 OCAK 2012 TARİHLERİNDE DÜZENLENEN 3. ULUSAL ENERJİ VERİMLİLİĞİ FUAR VE KONFERANSINDA. 44 BANKAMIZDA BAYANLAR BOWLING HEYECANI SONA ERDİ. 45 www.kalkinma.com.tr 1 BASINDA Kalkınma ENERJİ VERİMLİLİĞİ KREDİ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI AKŞAM 20 MART 2012 Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş ile Limak Çimento arasında Enerji Verimliliği Kredi Sözleşmesi imzalandı. Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, enerjiyi verimli kullanmanın önemine işaret ederek, enerji verimliliğini artırmaya dönük projelerin çimento gibi, turizm gibi, demir-çelik gibi enerji yoğun sektörlerde yapılmasının bir kat daha fazla önem taşıdığını söyledi. Bakan Yılmaz imza töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin geçen yıl 77-78 milyar dolar civarında cari açık verdiğini belirtti ve bundan net hata noksan kalemi çıkarıldığında geriye kalan 65 milyar doların 54 milyar dolarlık kısmının enerji ithalatından kaynaklandığına dikkati çekti. Enerjiyle ilgili, bir kısmı kısa vadeli bir kısmı da orta ve uzun vadeli çok yönlü politikaları bulunduğunu ifade eden Yılmaz, bir taraftan yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirmeye gayret ettiklerini, hidroelektrik santraller, yerli kömür kullanımı, rüzgar ve güneş enerjisi gibi çok çeşitli kaynakları harekete geçirmeye çalıştıklarını, diğer taraftan da nükleer enerji konusunda adımlar attıklarını dile getirdi. Enerji verimliliğin sağlanmasında, kayıp ve kaçağı azaltmanın ve tasarrufu artırmanın önemine de değinen Yılmaz, en ucuz enerjinin verimli kullanılan enerji olduğunu söyledi. Türkiye'de enerji fiyatları yüksek olduğu için doğal olarak verimliliği teşvik edici bir yapı bulunduğunu belirten Yılmaz, ''Firmalar nispi olarak yüksek olan bu fiyatlar karşısında verimliliği artırmak yönünde ciddi bir baskı altındalar'' dedi. Bu durumun uzun vadede Türkiye'nin rekabet gücü açısından avantajlı bir durum olduğunu söyleyen Yılmaz, çimento gibi turizm gibi demir çelik gibi enerji yoğun sektörlerde enerji verimliliğine dönük projelerin yapılmasının bir kat daha önemli olduğunu ifade etti. Dünyada sürdürülebilir kalkınma tartışmaları içinde çevre boyutunun ön plana çıktığına da dikkati çeken Yılmaz, daha düşük karbonlu ekonomiler oluşturma kavramının tartışıldığını, dolayısıyla enerji verimliliğinin Türkiye'yi çevre açısından da çok avantajlı pozisyona getirdiğini söyledi. 2 BASINDA Kalkınma Yılmaz, enerji verimliliğine dönük projelerin cari açığın azaltılmasına da ciddi katkı sağladığını kaydetti. Kalkınma Bankası'nın faaliyetlerine de değinen Cevdet Yılmaz, bankanın son dönemlerde çok ciddi bir çaba içine girdiğini, özellikle hükümetin belirlediği politikaları hayata geçirme konusunda en etkili finans kurumlarından birisi olduğunu söyledi. Yılmaz, Kalkınma Bankası'nın kanunu gereği ticari bankacılığın ötesinde kalkınma gündemine katkıda bulunduğunu ifade etti. Kalkınma Bakanlığı olarak da banka ile çok çeşitli konularda işbirliği yaptıklarını anlatan Yılmaz, önümüzdeki dönemde de bölgesel kalkınma çerçevesinde kalkınma ajanslarıyla birlikte yeni finansal enstrümanlar geliştirilmesi konusunda işbirliğine devam edeceklerini bildirdi. -Kalkınma Bankası Genel Müdür VekiliKalkınma Bankası Genel Müdür Vekili Metin Pehlivan da enerji verimliliğinin finansmanının başarılı bir kalkınma bankacılığı uygulaması olduğunu söyledi. Uygun vadeli uzun kaynakları temin ettikçe bu tür projelere aktarmak istediklerini belirten Pehlivan, daha orta ve küçük ölçekli firmalarda da toptan bankacılık ürünü üzerinden bir enerji verimliliği çalışması planladıklarını bildirdi. Geçen yıl uluslararası kuruluşlardan 500 milyon dolar civarında bir kaynak temin ettiklerini söyleyen Pehlivan, ''Bu tür kaynaklarda artış oldukça enerji verimliliği finansmanımıza devam edeceğiz'' dedi. Yakın gelecekte petrol sarfiyatını düşürücü enerji verimliliği finansmanının da piyasada görülmesini temenni ettiklerini dile getiren Pehlivan, cari açık açısından böyle projelerle enerji tasarrufu sağlamakta yatırımcıların ve ülkenin çoklu kazancı bulunduğunu söyledi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Yıldız: -''2023 yılına kadar enerji alanında en az yüzde 20 oranında tasarruf planlıyoruz. Yüzde 20 oranında tasarruf demek bizim enerjide yapacağımız birçok yatırımdan kurtulmamız demek'' -''Biz ocak ve şubatta kontratlarımızın üzerinde doğalgaz aldık. Bu iyi birşey değil, ama vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşıladık'' Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, ''2023 yılına kadar enerji alanında en az yüzde 20 oranında tasarruf planlıyoruz. Yüzde 20 oranında bir tasarruf demek bizim enerjide yapacağımız birçok yatırımdan kurtulmamız demek'' dedi. 3 BASINDA Kalkınma Türkiye Kalkınma Bankası AŞ ile Limak Çimento arasında enerji verimliliği yatırımlarında kullanılmak üzere 38 milyon 250 bin avro tutarında kredi sözleşmesinin imza töreni, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Limak Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir ve Türkiye Kalkınma Bankası Genel Müdür Vekili Metin Pehlivan'ın katılımıyla Limak Ambassadore Hotel'de yapıldı. Bakan Yıldız, buradaki konuşmasında, sözleşme sayesinde çimento fabrikasındaki atık ısılardan enerji elde edileceğini belirterek, bu yöntemin temelinin yeni bir enerji kaynağına ihtiyaç duyulmadan mevcudun içerisinde yapılacak tasarrufa dayandığını söyledi. Enerjideki iki büyük hedeflerinden ilkinin enerjide arz güvenliğini sağlarken yerli ve yenilenebilir kaynakları kullanmak ikincisinin ise en yerli kaynak olarak gördükleri enerji verimliliğiyle ilgili projeleri geliştirmek olduğunu bildiren Yıldız, şunları kaydetti: ''OECD ülkeleri arasında enerji verimliliği alanında çok gerilerdeyiz. Bunun içinde bu alanda hem tehdit hem de fırsatlar bizi bekliyor. 2023 yılına kadar enerji alanında en az yüzde 20 oranında tasarruf planlıyoruz. Yüzde 20 oranında bir tasarruf demek bizim enerjide yapacağımız birçok yatırımdan kurtulmamız demek. Enerji verimliliğinde kendini 2 yılda hatta daha kısa sürede amorti eden yatırımları görmek mümkün. Firmalarımızın buna ek harcama olarak değil karlılık olarak bakması lazım. Bu alanda verimsizliğin kaynağını finansman olarak görmeliyiz.'' Bakan Yıldız, enerji verimliliği konusuna büyük önem verdiklerini ve bu kapsamda şubat ayında Enerji Verimliliği Strateji Belgesi'ni yayımladıklarını anımsatarak, ''16 milyon aracın harcadığı petrol türevi enerji sektöründe kullanılan petrol türevinden daha fazla. Strateji Belgesi'yle çevre dostu aracın az vergi ödeyeceği, çevreyi çok kirletenden daha çok vergi alınacağı bir sistem kurgulanıyor. Bu konuda Çevre Bakanlığı da dahil hükümette ortak bir dil kurduk. Çevre Bakanımız bir konuşmasında enerjiyle ilgili yatırımlardan bahsediyor. Biz bundan çok memnun oluyoruz. Hem çevreyi hem yeşili hem de enerji verimliliği ön planda tutarak ciddi bir enerji yapılanmasını uygulamak istiyoruz'' diye konuştu. Limak Çimento ile imzalanan sözleşmenin diğer şirketlere de örnek olması gerektiğini dile getiren Yıldız, enerji verimliliğine yatırım yapan firmaların rakiplerine göre prestij kazanacağını söyledi. Daha önce nükleer, hidroelektrik, rüzgar ve güneş enerjisi alanlarında kendilerine karşı olanların şimdilerde neden bu alanlarda geç kalındığına dair serzenişte bulunduğunu belirterek, bunun kendileri için güzel bir gelişme olduğunu ifade etti. Enerji verimliliğinin yerli kaynakların şahdamarı niteliğinde olduğunu ifade eden Yıldız, şöyle devam etti: 4 BASINDA Kalkınma ''Herkes HES yapamaz, herkes nükleer güç santrali de yapamaz ama sanayicilerimizden, ev hanımlarımıza kadar herkes enerji verimliliği yapabilir. Bu bir kültürdür. Bunun yerleşmesi içinde büyük çaba harcıyoruz. Bu anlaşma da bütün çimento fabrika fabrikalarına örnek olacak nitelikte. Sözleşmenin doğalgaz karşılığı yalnızca 400 milyon metreküp civarında. Günlük doğalgaz tüketimimiz dün 138 milyon metreküp oldu. Bu rakam soğuğun en sert olduğu zaman 192 milyon metreküpe kadar çıktı. Biz ocak ve şubatta kontratlarımızın üzerinde doğalgaz aldık. Bu iyi birşey değil ama vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşıladık. Bizim doğalgaz temini konusunda bu kadar çaba sarf etmektense enerji verimliliği alanında yoğunlaşmamız gerekir.'' -''1,2 milyar kilovatsaat enerji tasarrufu sağlanacak''Limak Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir de Siirt, Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa, Bitlis, Derik, Ankara, Balıkesir, Trakya ve İstanbul Ambarlı'da faaliyet gösteren 10 çimento fabrikasının yanı sıra 12 hazır beton tesisini de bünyesinde bulunduran Limak Çimento'nun şu anda Türkiye'nin üçüncü büyük çimento grubu olduğunu söyledi. Özdemir, Limak Çimento Grubu'nun batıda Trakya'dan doğuda Kurtalan'a kadar oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmış olduğunu belirterek, ''Limak Çimento Grubu olarak tesislerimizde enerji verimliliğine ve çevre duyarlılığına katkı sağlayacak yatırımlarımızı öncelik olarak belirlemiş durumdayız. Özellikle Ergani fabrikamızdan başlatacağımız döner fırınlardan çıkan atık ısıların geri kazanımı projeleri ana yatırım alanlarımız olacak. Türkiye'deki tüm çimento fabrikalarına, döner fırınlardan çıkan atık ısıların geri kazanımı gerçekleştirilirse yılda 1,2 milyar kilovatsaat enerji tasarrufu sağlanacak'' dedi. -12 yıl vadeli 38 milyon 250 bin avroluk krediKonuşmaların ardından, Türkiye Kalkınma Bankası AŞ ile Limak Çimento arasında enerji verimliliği yatırımlarında kullanılmak üzere 38 milyon 250 bin avro tutarında kredi sözleşmesi imzalandı. Sözleşmeyle Limak Çimento'nun Ankara ve Trakya tesislerindeki enerji verimlilik projelerinde kullanılmak üzere 2 yıl geri ödemesiz, toplam 12 yıl vadeli 38 milyon 250 bin avroluk kredi Dünya ve Avrupa kalkınma bankalarının da katkılarıyla sağlanmış olacak. Söz konusu fabrikalarda yatırımların tamamlanması ile 40 MW kurulu güce sahip bir hidroelektrik santralin bir yıllık enerji üretimi kadar enerji tasarrufu sağlanacak. AA 5 BASINDA Kalkınma Limak, Çimento Sektöründe Türkiye’nin İlk Enerji Verimliliği Kredisine İmza Attı BUSİNES ANKARA 20 MART 2012 Çimento sektörüne ilk kez 2000 yılında adım atan ve aradan geçen zamanda Türkiye’nin üçüncü büyük çimento grubu haline gelen Limak Çimento, sektördeki ilk enerji verimliliği kredi anlaşmasını Türkiye Kalkınma Bankası ile imzaladı. Limak Çimento bünyesindeki Ankara ve Trakya tesislerindeki enerji verimlilik projelerinde kullanılmak üzere 2 yıl geri ödemesiz, toplam 12 yıl vadeli 38.250.000 AVRO tutarındaki kredi anlaşması Ankara’da Kalkınma Bakanı Dr. Cevdet Yılmaz, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın da katıldığı bir törenle imzalandı. Törende konuşma yapan Limak Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir, “Türkiye’de ilk kez bir çimento yatırımı için bu tür bir enerji verimliliği kredisi kullandırılmaktadır. Söz konusu yatırımların tamamlanması ile 40 MW kurulu güce sahip bir hidroelektrik santralin bir yıllık enerji üretimi kadar enerji tasarrufu sağlamış olacağız” dedi. Limak Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir’in ev sahipliğinde düzenlenen toplantıya Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ahmet Yaman, Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Genel Müdürü Vekili Metin Pehlivan, Limak Çimento Grubu Genel Koordinatörü Gültekin Aksüyek de katıldı. Nihat Özdemir: “40 MW kurulu güce sahip bir hidroelektrik santralin bir yıllık enerji üretimi kadar enerji tasarrufu sağlayabileceğiz” Limak Çimento Grubu’na Türkiye Kalkınma Bankası tarafından iki yıl ödemesiz, toplam 12 yıl vadeyle verilen 38 milyon 250 bin euro tutarındaki kredi, çimento sektöründe enerji verimliliği yatırımlarında kullanılmak üzere tahsis edilen ilk kredi olma özelliği taşıyor. Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım Bankası kaynaklı kredi Limak Çimento bünyesindeki Ankara ve Trakya tesislerinde enerji verimliliği çalışmaları için kullanılacak. Bu kredinin çimento sektörü için bir ilk teşkil ettiğini ifade eden Limak Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir, “Söz konusu yatırımların tamamlanması ile 40 MW kurulu güce sahip bir hidroelektrik santralin bir yıllık enerji üretimi kadar enerji tasarrufu sağlamış olacağız” dedi. 6 BASINDA Kalkınma “Enerji verimliliği yatırımlarımızla kısa zamanda global ve iç pazarda güçlü bir pozisyon alacağız” Limak Çimento Grubu bünyesindeki entegre fabrikalarda enerji verimlilik projelerinde kullanılacak kredi ile düşük enerji tüketimli yatırımların hayata geçirileceğini söyleyen Özdemir, şöyle devam etti: “Bugün çimento sektöründe içeride ve dışarıdaki rekabet şartlarına baktığımızda, önümüzdeki dönemde enerji verimliliğinin maliyetler açısından ne kadar önemli olduğu aşikardır. Bu nedenledir ki; biz Limak Çimento Grubu olarak tesislerimizde enerji verimliliğine ve çevre duyarlılığına katkı sağlayacak yatırımlarımızı öncelik olarak belirlemiş durumdayız. Özellikle Ergani Fabrikamızdan başlatacağımız döner fırınlardan çıkan atık ısıların geri kazanımı projeleri ana yatırım alanlarımız olacaktır. Türkiye’deki tüm çimento fabrikalarına, döner fırınlardan çıkan atık ısıların geri kazanımı gerçekleştirilirse, yılda 1.2 milyar kilovatsaat enerji tasarrufu sağlanacaktır.” Limak’ın söz konusu kredi ile fabrikalarında enerji verimliliği, çevresel projeler ve alternatif kaynakların kullanımına yönelik yatırımlarına devam edeceğini söyleyen Özdemir, “Böylece global ve iç pazarda kısa zamanda güçlü bir pozisyon almış olacağız” dedi. “Türkiye’nin üçüncü büyük çimento grubu konumundayız, bu başarının arkasında teknoloji, çevre ve insan kaynakları yatırımlarımız var” Siirt, Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa, Bitlis, Derik, Ankara, Balıkesir, Trakya ve İstanbul Ambarlı’da faaliyet gösteren 10 çimento fabrikasının yanı sıra 12 hazır beton tesisini de bünyesinde bulunduran Limak Çimento’nun şu anda Türkiye’nin üçüncü büyük çimento grubu olduğunu açıklayan Nihat Özdemir, sektöre 2000 yılında Siirt Kurtalan Çimento ile adım attıklarını hatırlatarak, Limak Çimento Grubu’nun batıda Trakya’dan doğuda Kurtalan’a kadar oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmış olduğunu vurguladı. Özdemir, “Limak Çimento, şu anda Türkiye’nin üçüncü büyük çimento şirketi konumuna gelmiştir. Bu büyümenin altında yatan en önemli etken, kuşkusuz ki; Limak Çimento olarak sahip olduğumuz tesislerde teknoloji, çevre ve insan kaynakları yatırımlarına büyük önem vermemizdir. Limak Çimento gerek uzun vadede global bir oyuncu, gerekse orta vadede Türkiye’de pazar lideri olma hedefine kararlılıkla yürümektedir” dedi. Nihat Özdemir; iç pazarda, özellikle Marmara Bölgesi’nde hızla ilerleyen büyük ölçekli İstanbul bazlı projeler ile yine Türkiye genelinde deprem yönetmeliğine yönelik yeniden yapılanma projelerinin talebin hız kesmeden artacağına dair güçlü sinyaller olduğuna dikkat çekerek, çimento şirketlerinin gelişimlerini sürdürebilmesi için enerji verimliliği ve çevre yatırımlarının çok önemli olduğunu belirtti. Metin Pehlivan: ”2012’de yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği yatırımları için 600 milyon lira civarında kredi sağlamayı hedefliyoruz” 7 BASINDA Kalkınma Limak Çimento bünyesindeki tesislerin üretim hatlarında modernizasyon öngören bu projenin enerji verimliliği projesi olduğunu vurgulayan Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Genel Müdürü Vekili Metin Pehlivan, kaynak sağlayan uluslararası kuruluşlar tarafından da bunun onaylandığını hatırlattı. Pehlivan, “Yapılan işlem başarılı bir kalkınma bankacılığı uygulaması olup, bankamızın bu ölçekteki üçüncü projesidir. Enerji verimliliği projelerinde uzun vadeli uygun kaynak projenin borç ödeme gücü açısından çok önemlidir. Bu çerçevede sağlayacağımız kaynaklar ölçüsünde bu alana plasman yapmaya devam edeceğiz” dedi. 2012 yılında yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği yatırımları için 600 milyon lira civarında yeni kredi sağlamayı hedeflediklerini belirten Metin Pehlivan, şöyle devam etti: “Bankamız tarafından yenilenebilir enerji yatırımlarına 2 milyar 784 milyon lira kredi tahsis edilmiştir. Bir bölümü enerji verimliliği projeleri de dahil olmak üzere enerji alanında 132 projeyi değerlendirdik, toplam 1.286 megavat gücünde 85 projeyi kredilendirdik. Bunlardan 332 megavat gücünde 24 tesis üretime geçmiş, 391 megavat gücünde 22 tesisin inşası devam etmektedir. 2012 yılında banka kaynaklarını; rekabet gücü yüksek, cari açığı düşüren, yüksek katma değer üreten ve istihdama katkı sağlayan isabetli projelerin finansmanına yönelik kullandırmaya hazırlanıyoruz.” 8 BASINDA Kalkınma ANKA 21 MART 2012 9 BASINDA Kalkınma 10 BASINDA Kalkınma 11 BASINDA Kalkınma 12 BASINDA Kalkınma HÜRRİYET 21 MART 2012 13 BASINDA Kalkınma DÜNYA 21 MART 2012 14 MAKALE NÜKLEER ENERJİDE GELİŞMELER Filiz Keskin-Kıd. Uzman Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Müdürlüğü 1.DÜNYADA NÜKLEER ENERJİ ALANINDA GELİŞMELER 2011 yılına damgasını vuran Japonya’daki deprem ve tsunami felaketi sonrasında Fukushima nükleer santralında oluşan patlamalar ve bunun sonucunda yaşanan nükleer felaket, nükleer santrallar tartışmasını da yeniden gündeme getirmiş ve nükleer karşıtı görüşlere ağırlık kazandırmıştır. Dünyada nükleer enerji kullanımı, 1970’li yıllarda yaşanan petrol darboğazı ile popülerlik kazanırken, 1970 ve 1980’li yıllarda işletmeye alınan reaktör sayısı hızlı bir şekilde artış göstermiş, bu yıllarda 332 dolayında reaktör faaliyette bulunmuştur. 1990’lı yıllara gelindiğinde ise , Three Mile Island (1979) ve Çernobil (1986) gibi yaşanan nükleer santral kazaları, nükleer reaktör sayısındaki artış hızını azaltmış ve nükleer enerjiye yaklaşımı daha ihtiyatlı hale getirmiştir. 1990’lı yıllarda 19 nükleer reaktör devreye girmiştir. Bu kazalardan Three Miles Island Nükleer Santral kazası, insan hatası kaynaklı olup, soğutma sistemlerinde oluşan arızanın neden olduğu patlama ile sıvı radyoaktif atık tankı parçalanması sonucunda olmuştur. Uluslararası Nükleer ve Radyolojik Durum Ölçeği INES’in, nükleer tehlike anlamında en yüksek tehlikenin 7 olarak değerlendirildiği ölçümüne göre bu kazanın şiddeti 5 olup, Çernobil ve Fukuşima’da olduğu gibi büyük çevre felaketi yaşanmamıştır. INES ölçeğine göre 7 şiddetinde olan Çernobil kazası, yine insan hatası kaynaklı olup, nükleer santralda oluşan patlamalar ve yangın sonrası açığa çıkan radyasyonun çevre ülkelere yayılması ile büyük bir felakete dönüşmüştür. Çernobil kazasının Avrupa üzerindeki etkilerini gösteren harita ve çizelgeler radyoaktif serpintinin çok geniş bir alana yayıldığını göstermiştir. Kazanın Türkiye üzerindeki etkilerini araştıran bilimsel çalışmaların yapılmamış olmasına rağmen özellikle Karadeniz Bölgesinin yoğun bir şekilde etkilendiği ve kanser vakalarında artış olduğu bilinmektedir. 15 MAKALE 2000’li yıllara gelindiğinde, enerji güvenliği, dünya politik ve sosyal gündeminin en önemli konularından biri olurken, ülkelerin enerji kaynaklarını çeşitlendirerek enerji arz güvenliğini hedeflemeleri , nükleer enerji üretimine olan ilgiyi yeniden artırmıştır. Bu bağlamda, yenilenebilir enerji kaynakları yanında nükleer ve radyolojik yönden, çağdaş, modern ve güvenli yeni kuşak nükleer güç santrallarının kurulması yönünde araştırma ve faaliyetler devam etmiştir. Dünyada mevcut durum itibariyle, 368.198 MW kapasiteli 435 nükleer santral (uzun dönemde kapatılacak olan Kanada’da bulunan 2.574 MW kapasiteli 4 adet ve Japonya’da bulunan 246 MW kapasiteli 1 adet nükleer santral de dahil) faaliyette bulunmaktadır. Dünyada 2009 yılı itibariyle elektrik üretiminin %13,4’ü nükleer enerjiden elde edilirken bu oran OECD ülkelerinde %21’e yükselmektedir. NÜKLEER SANTRALLAR MW (2011) Ülke Sayı Kapasite Ülke Sayı Kapasite 935 375 Meksika Ermenistan 2 1 Hollanda 2 1 Belçika 7 5.927 Pakistan 3 725 Brezilya 2 1.884 Romanya 2 1.300 Bulgaristan 2 1.906 Rusya 33 23.643 Kanada 18 12.624 Slovakya 4 1.816 Çin 16 11.688 Slovenya 1 688 Çek Cumhuriyeti 6 3.678 Güney Afrika 2 1.800 Finlandiya 4 2.736 İspanya 58 63.130 9 12.068 Arjantin Fransa Almanya 4 1.889 Hindistan 20 4.391 Japonya 50 44.215 Kore 21 18.700 Macaristan TOPLAM 1.300 482 8 7.567 İsveç 10 9.304 İsviçre 5 3.263 Ukrayna 15 13.107 İngiltere 18 9.920 ABD 104 101.240 İran 1 915 435 368.198 Kaynak: IAEA Dünyada 14 ülkede yapım aşamasında olan toplam 63 adet nükleer santralın kapasitesi ise 61.032 MW’tır. Yapım aşamasında en fazla nükleer santralı olan ülke 26 adet ile Çin, 10 adet ile Rusya, 6 adet ile Hindistan, 5 adet ile Kore’dir. Bulgaristan, Japonya, Slovakya, Ukrayna ve Taiwan’da 2’şer adet, Arjantin, Brezilya, Finlandiya, Fransa, Pakistan ve ABD ‘de 1’er adet nükleer santral yapım aşamasındadır. 16 MAKALE İran Busehr Nükleer Santralı 2011 yılında nükleer enerji alanında en önemli gelişmelerden birisi, İran’nın ilk nükleer santralının Busehr’de Eylül ayında faaliyete geçmesidir. Basra Körfezi kıyısında Ruslar tarafından inşa edilen santral başlangıç aşamasında 450 MW elektrik üretmektedir. Nükleer alanda yaşanan tartışma ve tereddütlere rağmen, İran nükleer programını devam ettirirken, Rusya da dünyanın pek çok ülkesinde yeni nükleer santrallar kurma çalışmalarına devam etmektedir. Rusya Devlet Nükleer Enerji Kurumu Rosatom Başkanı Sergey Kiriyenko 21 yeni proje anlaşması yaptıklarını , Vietnam, Bangladeş, Çin, Ermenistan ve Hindistan gibi ülkelerde yeni santrallar kuracaklarını söylemektedir. Japonya’daki Fukushima Daichi santralında deprem ve tsunami kaynaklı, INES ölçeğine göre 7 düzeyindeki büyük nükleer kazadan sonra bazı ülkeler nükleer enerjiden vazgeçme yolunda adımlar atmışlardır. Japonya, 9 büyüklüğündeki 11 Mart depreminden sonra, ülkedeki 54 nükleer reaktörden 35′inde faaliyeti durdurmuştur. Depremin vurduğu orta kesimdeki ana ada Honşu’nun doğusunda Büyük Okyanus’a yakın Fukushima Nükleer Santralı’nda soğutma sistemi devre dışı kalmış, dört reaktörün kalbinde erime meydana gelmiştir. Bölge halkı nükleer sızıntı tehlikesi nedeniyle tahliye edilmiştir. Japonya Başbakanı , 2050’ye kadar nükleer enerji santrallarının tümüyle devreden çıkarılarak , başta güneş ve rüzgar olmak üzere temiz enerji kaynaklarına yönelmeye ilişkin hükümet planını açıklamıştır. 17 MAKALE Nükleer enerjiden vazgeçeceğini açıklayan Almanya’da tüm santralların en geç 2022 yılına kadar kapatılması kararı alınmıştır. Kamuoyu araştırmalarına göre halkın % 85’inin nükleere hayır dediği Almanya’da faaliyet dışı bırakılan 8 adet nükleer reaktörün tümüyle kapatılacağı, diğer 6 adet nükleer reaktörün 2021’de ve en yeni model 3 adet reaktörün de 2022 yılı sonunda faaliyetlerine son verileceği açıklanmıştır. Nükleer santrallardan elektrik tüketiminin %23,3’ünü elde eden Almanya, bundan sonra yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneleceğini belirtmiştir. İtalya’da 1986’da Çernobil kazasından sonra yapılan referandumda halk nükleere hayır demiş, ardından da 4 adet nükleer santral kapatılmıştır. 2008’de iktidara gelen Berlusconi ile nükleer enerji üretimi yeniden gündeme gelmiştir.2009’da Fransa ile 4 yeni nükleer santral kurulması konusunda anlaşılmış, bu santrallardan ilkinin 2020’de devreye girmesi planlanmıştır. Ancak Fukushima kazası sonrası yapılan referandumda (Haziran 2011) İtalyan halkı yine nükleere hayır demiştir. Fukushima kazası sonrasında nükleer enerjiden vazgeçen ülkelerden birisi de İsviçre’dir. İsviçre’de 5 adet nükleer santral bulunmakta ve kullanım süreleri 2019-2034 yılları arasında dolmaktadır. İsviçre Enerji Bakanı nükleer enerjinin güvenliği konusunda birçok soru işaretinin bulunduğunu belirterek , ‘’Bundan sonraki süreçte yenilenebilir enerjide yoğunlaşarak, hidroelektrik santralları artırılabilir ve diğer enerji kaynakları daha verimli hale getirilebilir.’’ demiştir. Elektriğin %78’inin nükleer enerjiden elde edildiği ve nükleer enerjiden vazgeçmenin tabu kabul edildiği Fransa’da bile nükleer karşıtı görüşlerde artış olmuştur. Fransa Cumhurbaşkanı Haziran 2011’de nükleer enerjiden elektrik üretiminin orta vadede %78’den %40’a düşürüleceğini açıklamış, ancak artan enerji ihtiyacının nasıl karşılanacağı konusunda bir açıklama yapmamıştır. Enerji, inşaat sektörü uzmanları ve mühendislerinden oluşan, Paris merkezli bir düşünce kuruluşu olan Negawatt ise Fransa’da 2050 yılına kadar kullanılan enerjinin tamamının yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilebileceğini , nükleer enerji, yakıt ya da kömür gibi enerji kaynaklarının yerini 18 MAKALE biyokütle, rüzgar ve güneş enerjisinin alabileceğini belirtmektedir. Fransa’da nükleer enerji karşıtlığının benimsenmesinin güç olduğu kabul edilmekle birlikte, nükleer atıkların depolanması, nükleer santralların sökme maliyetlerinin yüksek olması ve radyasyona maruz kalma gibi risklerin nükleer enerji santrallarının, enerji üretiminde beklentileri karşılamadığı vurgulanmaktadır. ABD’de enerji politikası Fukushima öncesine göre fazlaca bir değişikliğe uğramamış olup iki adet nükleer projeden vazgeçilmiştir. Nükleer enerjiye en fazla yatırım yapan ülkelerden Çin’de ise Fukushima sonrası nükleer yatırımlarında ve mevcut reaktör üretiminde bir duraklama olmuştur. Çin rüzgar enerjisi yatırımlarını artırarak rüzgar enerjisi kapasitesini dört kat artırmış, bu alanda da dünyada en hızlı gelişen ülke olmuştur. Türkiye sınırları içinde yer almasa da sınıra sadece 16 km ve Iğdır’a 30 km uzaklıkta bulunan Ermenistan’ın Metsamor Nükleer Santralı Türkiye için büyük bir potansiyel tehlike arz etmektedir. Santral, SSCB döneminde toplam 815MW kapasiteli olarak iki ünite şeklinde inşa edilmiş, birinci ünite 1976 ve ikinci ünite 1980 yıllarında faaliyete başlamıştır. Deprem bölgesinde kurulan santral, 1988 Ermenistan depreminden sonra 1989 yılında kapatılsa da Ermenistan’ın bağımsız devlet olmasından sonra ülkenin ihtiyacı olduğu gerekçesiyle Rusya’nın teknik ve finansal yardımları ile 1995 yılında yeniden faaliyete açılmıştır. Dünyadaki mevcut santrallar arasında en güvensiz santral olma özelliğini taşıyan ve teknik ömrünü tamamlamış olan bu santralın kapatılması için Avrupa Birliği, 2001 yılında Ermenistan AB konseyine üye olurken kapatılma şartı koymuş, hatta kapatma için finansal destek sağlamıştır. Ermenistan’ın finansal desteği yeterli bulmaması üzerine santral halen faaliyetine devam etmektedir. Sovyet tipi bu eski reaktör, deprem kuşağında yer almakta ve her an için büyük bir kaza potansiyeline sahip bulunmaktadır. Türkiye açısından son derece önemli bir risk taşıyan bu santralın kapatılması için bazı sivil toplum örgütlerinin çabaları olmakla birlikte resmi bir girişim olmamıştır. Ermenistan Metsamor Nükleer Santralı Nükleer santral kazalarının gerek bulunduğu ülkelerde gerekse çevre ülkelerde neden olduğu çevre felaketleri, nükleer santralların sadece bulunduğu ülkede değil çevre ülkelerde de risk unsuru olduğunu göstermektedir. Bu nedenle bir nükleer santral tesisin kurulması kararı alınırken, nükleer santralın gerek faaliyet aşamasında çevreye etkileri gerekse taşıdığı risk unsurları anlamında -etkileri ülke sınırları dahilinde kalmadığından- 19 MAKALE uluslararası boyutunun da olduğu düşünülmelidir. Bu bağlamda etkili ve yetkili bir uluslararası otoritenin varlığı son derece önem arz etmektedir. Ayrıca nükleer atıkların saklanması ve depolanması da en önemli sorunlardan biri olup, bir çok ülkenin nükleer atıklardan kurtulmak için legal ya da illegal yöntemlerle atıkları başka ülkelerde depolamaya çalıştığı bilinmektedir. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA), nükleer alanda dünya işbirliği merkezi olarak Birleşmiş Milletler bünyesinde 1957’de kurulmuş olmakla birlikte faaliyet alanı, 1970’te yürürlüğe giren nükleer silahların yayılmasının önlenmesi antlaşması ile atom ve enerjisinin barışçıl amaçlarla kullanılması, nükleer silah üretimine yol açmaması için çalışmalar yapmak şeklinde belirlenmiştir. 2.TÜRKİYE’DE NÜKLEER ENERJİ ALANINDA GELİŞMELER Nükleer santral kurulması konusunun 40 yıllık bir geçmişe dayandığı Türkiye’de ise Fukushima Kazası sonrası Mersin Akkuyu’da kurulma çalışmaları devam eden nükleer santral için normal süreç işlemeye devam etmektedir. 12.05.2010’da Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya arasında bir nükleer güç santralı k mak ve işletmek için işbirliği yapmak amacıyla bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma ile Mersin Akkuyu’da 1200 MW kapasiteli 4 ünite Rus tasarımı VVER reaktörü kurulması hedeflenmiştir. Anlaşma, 21.07.2010’da TBMM ve 24.11.2010’da Rusya Federasyonu Konseyi tarafından onaylanmıştır. 13.13.2010’da Rus tarafı reaktörleri inşa etmek, işletmek ve işletmeden çıkarmak için Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş.'nin (APC) kurmuştur. 28.02.2011’de Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), ilgili şirketi kurucu olarak tanıdığını duyurmuştur. Mart 2011’de APC, saha özellikleri ve parametrelerini güncellemek üzere Akkuyu sahasında yer etütlerine başlamıştır. Şirket tarafından Aralık.2011’de Mersin’de düzenlenen basın toplantısında , saha çalışmalarının devam ettiği , sahaya ilk betonun 2013 yılında döküleceği ve ilk reaktörün 2019 yılında faaliyete başlayacağı ve her yıl birer reaktör yapılarak çalışmaların 2022 yılında tamamlanacağı ifade edilmiştir. Şirketin Genel Müdür Yardımcısı Rauf Kasumov nükleer santralde kullanılacak tüm yakıtın Rusya’dan getirileceğini, atıkların da yine Rusya’ya geri gideceğini, ancak Türkiye satın alırsa (isterse) atıkların burada kalabileceğini söylemiştir. 20 MAKALE Tahmini maliyetinin 20 milyar doları bulacağı söylenen projenin 15-18 yıllık bir geri ödeme dönemi ve 60 yıllık işletme dönemi sözkonusudur. Proje şirketi, üretilen elektrik te dahil olmak üzere santralın sahibi olacak, Rusların proje şirketindeki payı % 51’den az olmayacaktır. Yapılan anlaşmaya göre, Türkiye şirketten 15 yıl 12,35 dolar/ centten elektrik satın alacaktır. Türkiye için avantajlı olarak belirtilen bu fiyatla Rusların maliyetleri karşılamasının güç olduğu ancak Türkiye örneği ile Rusların bu tip reaktörleri üçüncü ülkelere pazarlamada bir avantaj kazanacakları için bu fiyata razı oldukları tahmin edilmektedir. Akkuyu nükleer santralının tesisi yönünde gelişmeler devam ederken, özellikle kuruluş yerinin deprem kuşağında olması karşıt gelişmeleri de beraberinde getirmektedir. Jeoloji Mühendisleri Odası, santral yeri ile ilgili bilimsel (jeolojik, jeoteknik, jeofizik) verilerin nükleer reaktör kurulmasına elverişli olmadığını vurgulamakta, Akkuyu’nun 25 km ötesindeki Ecemiş Fay Hattı’nın sismik karakteri konusunda ciddi kaygılar yaratan bilimsel çalışmalara dikkatleri çekmektedirler. Elektrik Mühendisleri Odası da 35 yıl içindeki değişimleri hesaba katmayan bir yer lisansının kabul edilemez olduğunu belirtmektedir. Akkuyu için 35 yıl önce nükleer santral kurulabilir lisansı veren ekip içinde yer alan Prof.Dr. Tolga Yarman da o zamanlar Ecemiş Fay Hattı’nın bilinmediğini belirterek, Akkuyu için verilen lisansın günümüzde geçersiz olduğunu söylemektedir. Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı TEMA da Aralık.2011’de ‘’ Mersin Akkuyu’da yapılmak istenen nükleer enerji santralı için Mersin-Karaman Çevre Düzeni Planı’nda işlenen değişikliğin kısmen iptali ve öncelikle yürütmenin durdurulması istemiyle ‘’ dava açmıştır. Mersin Akkuyu bölgesinin TAEK kriterlerine göre bile yanlış seçim olduğunu savunan TEMA, davanın hukuki dayanağı olarak, yapılan sözleşme ile Akkuyu Nükleer Santralının iç hukukun denetiminden çıkarılmasını göstermiştir. TEMA dava gerekçelerinde, nükleer enerjinin , doğaya ve yaşama, herhangi bir kaza yaşanmaması durumunda bile toprak varlıkları kaybı, soğutma sularının deniz, akarsu, göl habitatlarını olumsuz etkilemesi gibi zararlarının olduğunu, nükleer atıkların güvenli bir şekilde nasıl ve nerede depolanabileceği sorununun varlığını devam ettirdiğini, gelişmiş ülkelerin de nükleer enerjiden vazgeçtiklerini belirtmiştir. Bölgedeki ekosistemin son derece kırılgan ve burada yaşayan birçok türün neslinin tehlike altında olması durumunun, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun nükleer santralların nesli tehlikeye düşmüş , koruma altına alınmış veya önemli sayılan biyolojik türlerin varlığına herhangi bir risk anında zarar vermeyecek bir bölgeye yapılması gerektiği şeklindeki kriterine de uymadığını vurgulamıştır. 21 MAKALE Türkiye’de ikinci nükleer santral kurulması için belirlenen Sinop için ise süreç henüz netlik kazanmamıştır. Sinop Nükleer Santralı için daha önce teklif veren ve Fukushima Daichi Nükleer Santralının da işleticisi olan Japon TEPCO şirketi, Fukushima kazası sonrasında teklifini geri çekmiştir. Daha sonra Fransa, Kanada ve Güney Kore bu konuda girişimlerde bulunmuşlardır. Fransa ile Sinop Nükleer Santralı için müzakerelere Türkiye sıcak yaklaşmamışken, Güney Kore de Van depreminin ardından girişimlerini geri çekmiştir. Türkiye’nin elektrik tüketimine bakıldığında, 2010 yılı itibariyle elektrik tüketiminin 210,4 Milyar kWh olduğu görülmektedir. Türkiye’nin elektrik arzını sağlayan 49.524,1 MW’lık toplam kurulu gücün dağılımına bakıldığında ise %65,1’inin termik, %32’sinin hidrolik ve %2,9’unun rüzgar+jeotermal santrallardan oluştuğu görülmektedir. TEİAŞ tarafından yapılan 10 yıllık kapasite projeksiyonlarına göre Türkiye’de 2016 ve 2017 yıllarında elektrik enerjisi arz açığı beklenmektedir. Sözkonusu nükleer santral yatırımlarının gerçekleşmesi halinde Türkiye elektrik gereksiniminin %5’inin nükleer enerjiden sağlanması beklenmektedir. Türkiye’de nükleer enerjiden elektrik üretimi, enerji arzını çeşitlendirerek enerji güvenliğini artırmaya yönelik yatırımlar olarak görülmektedir. Ancak, nükleer enerji üretimi için Mersin Akkuyu’da yapılacak nükleer santral, kuruluş yerinin deprem kuşağında yer alması nedeniyle büyük bir risk unsuru taşımaktadır ve mevcut lisansının geçerliliği tartışmalıdır. Bununla birlikte uzun dönemli ve son derece pahalı bir yatırım olması, Türkiye’nin enerji ihtiyacının karşılanmasında tek ülkeye bağımlılık riski taşıması , nükleer hammadde temininde de Türkiye kaynaklarının yeterli olmaması, nükleer atıkların taşınması ve depolanması gibi olumsuz faktörler ve nükleer santralların söküm aşamasında yüksek maliyetler gerektirmesi ve faaliyet aşamasında çevrenin maruz kalacağı radyasyon sızıntısı riski ve ekolojik sisteme verilecek zararlar birlikte düşünüldüğünde , kurulacak bir nükleer santralın son derece riskli bir yatırım olacağı düşünülmektedir. Özellikle 2011 yılında yaşanan Fukushima kazası, nükleer reaktörlerin risklerine karşı bütün dünyada dikkatleri yeniden yoğunlaştırmışken, yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılacak yatırımlar ve enerji verimliliğine yönelik yatırımlar, ayrıca sistemde yer alan enerji kayıplarını en aza indirici yatırımlar daha rasyonel yatırımlar olarak görünmektedir. KAYNAKLAR 1. Türkiye Elektrik Enerjisi 10 Yıllık Üretim Kapasite Projeksiyonu (2011-2020) TEİAŞ APK Dairesi Başkanlığı Kasım 2011. 2. Armenia, Energy, Economic and Electricity Information, IAEA, May 2010. 3. Cumhuriyet Enerji Ekleri, 06.12.2011, 04.10.2011, 02.08.2011, 05.04.2011. 4. Cumhuriyet Bilim Teknoloji, 22.04.2011. 5. Alternatif Enerji Kaynaklarından Nükleer Enerji, Filiz KESKİN, Kalkınma Dergisi 54.Sayı, 2010. 6. ICCI Bildiriler Kitabı 2011. 22 MAKALE 7. Nükleer Santral Korkusuyla Yaşamaya Son Verilmeli, Hüseyin BAŞ, Cumhuriyet, 26.09.2011. 8. Cumhuriyet,31.05.2011. 9. www.taek.gov.tr 10. www.iaea.org 11. http://enerjienstitusu.com 12. www.voanews.com 13. www.haberler.com 14. http://tr.euronews.net 15. www.milliyet.com.tr 16. www.teias.gov.tr 17. www.enerji.gov.tr 18. www.turkishenergynews.com 19. www.iguneltr.wordpress.com 20. www.ntvmsnbc.com 21. www.meteoquake.org 22. www.nei.org 23. www.finansglobal.com 24. http://iguneltr.wordpress.com 25. http://sinophaber.net 26. IAEA PRIS Home Page Nuclear Power.htm. 23 MAKALE LİKİDİTE KRİZİNİN KÜÇÜK ÖLÇEKLİ İNGİLİZ BANKALARI ARASINDAKİ REKABETE OLAN ETKİSİ *** THE EFFECT OF LIQUIDITY CRISES ON COMPETITION IN SMALL-SIZED UK BANKS İlhami Karahanoğlu-Uzman Yardımcısı Risk İzleme Müdürlüğü Giriş Introduction Verimliliğin maksimizasyonu için Rekabet anahtar bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Rekabetin en önemli özelliklerinden birisi ise kaynak dağılımına olan etkisidir. Bankacılık sektöründeki rekabetin, ödeme süreçlerini, finansal işlemlerdeki verimliliği ve kredi faaliyetlerindeki hacmi etkilemesi nedeniyle hayati olduğu çeşitli çalışmalarda da vurgulanmıştır (Colend ve Schaffer 2002). Son dönemde gerçekleştirilen araştırmalar, bankacılık sektörünün fon ihtiyacı olan ile fon fazlası olanlar arasında köprü olması nedeni ile sektördeki büyümenin ekonomik büyümeye paralel olduğunu göstermiştir (Berger et all 2004). Sağlıklı işleyen bir bankacılık sektörü ekonomide arzu edilen bir yapıdır. İşte bu nedenle, bankacılık sektöründeki rekabeti anlama, politika yapıcılar tarafından, borç verme, fiyatlandırma ve benzer hizmetlerle şekillenen bankacılık davranışlarının tespitinde ve yönetilmesinde kullanılabilir. Yukarda saydığımız sebepler göz önüne alındığında, bankalar arasındaki yetersiz rekabet finansal ve sektörel olarak istenmeyen sonuçları doğurabilir. (Holdler 1993) Competition is one of the key elements to maximize the efficiency. One of the most important aspects of competition which shapes the market is its contribution of source allocation. Competition in banking industry is also extremely vital as it can affect the payment process, effectiveness in financial transaction, transmissions, and also provisions in credit system (Collend and Shaffer, 2002). The recent researches have shown that banking sector growth is parallel with the economic expansion because it constructs a bridge between the lender and the borrower. So, healthy banking system is very desirable in an economy. That’s why understanding of banking competition in an economy could be used as a tool for the policy makers to determine and manage the behaviours of banks which are mainly explained by price conduction, loan and other services. Because of those, the incompetence between banks may cause undesirable severe financial and sectorial problems (Hodler 1993 and Berger et al 2004). 24 MAKALE Structure Conduct Performance Model and New Empirical Industrial Organization Bankacılık Sisteminde Rekabetin Ölçümü, SCP ve NEIO Bankacılık sektöründe rekabet ölçümünde genel olarak iki temel yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemler literatürde bilinen adları ile “Structural Conduct Performance (SCP), diğeri ise “New Empirical Industrial Organization” (NEIO) (Schaffer 2002). SCP metodunda en önemli iki faktör, piyasa şartlarının tespiti ve denge fiyatlarının gerekliliğidir. Bu metot bankaların davranışlarını, bankalar arasındaki rekabette çatışma davranışının varlığını araştırarak etkili bir biçimde tanımlamaktadır. Ancak SCP metodu çoğu araştırmacı tarafından zayıf sonuçları ve metodolojisindeki eksiklikler nedeni ile eleştirilmektedir. Bununla birlikte bankacılık literatürü söz konusu araştırmalarda çoğunlukla NEIO yu tercih etmektedir. NEIO nun iki temel araştırma yönteminden biri olan H istatistiği, diğer yöntem olan Mark-up test yöntemine göre, sahip olduğu firma düzeyinde veri kullanma, genel monopolcü rekabete vurgu yapmaması ve araştırma yönteminin doğası nedeni ile multikolineariteye açık olmaması nedenleri ile daha fazla tercih edilmektedir. H İstatistiği Panzar and Rose (1987) ilk dönem çalışmalarında, bankacılık rekabetini ölçmek için finansal rapor verilerini kullanan bir yöntem ortaya koymuşlardır. Gelir ve giderlerdeki elastisiteleri kullanarak monopolcu rekabet şartlarını tanımlamışlar ve etkileyen karı karar değişkenleri, firma gelirlerini ve giderlerini kategorize eden diğer değişkenler vasıtasıyla ifade etmişlerdir. Uzun dönem denge şartları ortaya konarak, sayılan bağımsız değişkenler vasıtasıyla H istatistiğine ulaşarak 25 In order to measure the competition between the banks, two methods are commonly used. The first is structure-conductperformance (SCP) (Bain, 1951), and the second is new empirical industrial organization (NEIO) (Schaffer, 2003). SCP method is based on systematic association between market structure and pricing relationship which is basically implied by monopolistic competition solutions, especially the long term Cournot or dominant cartel investigations (Schaffer 2002). In SCP method, the most important two factors are the determinant of market condition and the likelihood with necessity of equilibrium prices. This method also defines the behaviour of banks efficiently. It searches whether a highly concentrated banking market results in collusive behaviour. However, the SCP was criticized by many scholars, regarding to its weak results and methodology. The banking literature is now mainly using the non-structural models of competitive behaviour, which is referred by Schaffer (2004) as NEIO. This new framework is mainly divided into two categories, the Mark-up test by Bresnahan and Lau (1982) and H-statistic by Panzar and Rosse (1987). Mark-up testing method includes estimation of demand and supply structural model and definition of the mark-up price over pre estimated marginal cost, which is considered as a measure of market power. On the other hand, revenue tests construct a simplified form of gross revenue including the prices and other control variables. Mark up test doesn’t require firm level data. Its test statistic maps are very useful for monopolistic competition solutions as well. If they could be well constructed they can guarantee the econometric identifications. MAKALE Bu istatistik araştırmacılara 3 farklı piyasa rekabet koşulunu ayırt etme fırsatı vermiştir monopol, monpolcü ve tam rekabet. H istatistiğinin arkasında yatan asıl düşünce, firma gelirlerinin firma girdi fiyatlarına göre toplam elastikliklerini ölçmektir. Bu manada, gelir denkleminin özet förmülü şekildeki gibidir ; Bu formülde Ri* i bankasının denge koşullarındaki gelirini, wi ise aynı bankaya ait girdi-fiyat vektörünü göstermektedir. Buna bağlı olarak piyasa gücü girdi fiyatlarındaki değişim ile (dwi) denge geliri arasındaki ilişkinin ölçülmesi ile tanımlanmıştır. Monopol piyasasında girdi fiyatlarındaki artış marjinal maliyeti artıracak ve denge çıktısını düşürecektir. Düşen denge çıktısı ve artan maliyetler bankaların toplam gelirlerinde bir azalmaya sebep olacaktır. Bu bahsettiğimiz sonuçlar ise modelde negatif değerlere dahi ulaşan H istatistiği ile karşımıza çıkacaktır. Diğer taraftan rekabetçi bir piyasada ise, girdi fiyatlarındaki artış marjinal ve ortalama maliyetleri yukarı yönlü çekecek ve aynı artışın dengedeki çıktı miktarını değiştirmeden gelirde oluşmasını sağlayacaktır. Bu sonuç modelde H istatistiğinin 1 değerine ulaşması ile ortaya çıkacaktır. Bunların ışığında ise H istatistiğinin 0 ile 1 arasındaki değeri ise girdi fiyatlarındaki artış oranı kadar bankacılık gelirlerinde artışın meydana gelmediği monopolcü rekabete işaret etmektedir. 26 Moreover test statistics supply results of estimation related to the distortion versus competitive equilibrium. However, they are very sensitive to market definitions and technically require nonlinear system estimations. Such work generally causes multicolinearity. Revenue test, on the other hand requires firm level data and their statistical results do not point out the generic monopolistic competition solution context. In spite of these disadvantages, revenue test model is very strong to the extent of market and also can be estimated by single equation in a linear model which is well known as H statistic. Panzar and Rose (1987) in, their early study, constructed a method to measure banking competition by using the items in balance sheet and financial reports. By using the elasticity in the revenue and cost, they have defined the monopolistic equilibrium conditions. It is based on the idea of defining the profit as a function of categories of variables (decision variables effecting the revenue, firm revenue shifting variables, firms cost function shifting variables). By constructing the long run equilibrium they have shown that the competition in banking sector can be measured by using these dependent variables which is the basic definition of H statistics. This statistic allows researchers to distinguish 3 classic market competition models: monopoly, monopolistic competition, and perfect competition. The main intuition behind the H-statistic is the estimation of the sum of elasticities of firm’s revenues with respect to the firm’s input prices. The reduced form revenue equation is describes as: MAKALE Yukarıdaki tablodan da görülebildiği üzere, H –istatistiği Chamberlain in denge modelinin karşılaştırmalı istatistikleri üzerine kurulmuştur. Bu model bankaların uzun dönemde denge halinde olması gerektiğini kabul etmektedir. Dengenin sağlanması ise pratikte mümkün olmayan piyasaya giriş çıkışların tam serbestesi gibi bir takım şartlara bağlıdır . Stiroh ve Strahan (2003) , piyasada çok fazla sayıda düzenleme, belirsizlik ve giriş engeli olması nedenleri ile, verimsiz firmaların piyasadan çıkmadığını bununda piyasanın dengeye doğru hareketlenmesini engellediğini belirtmiştir. H istatistiğinin ayrıca kısa dönemli araştırmalarda hesaplanmasının güçlüğü ve buna karşı FE panel data kullanmanın getirdiği daha düşük araştırma kalitesi Goddard ve Wilson tarafından (2009) vurgulanmıştır. Birleşik Krallık Bankacılık Sektöründe ve Küçük Ölçekli Bankalar Arasındaki Rekabet Pazar ve Rose dan sonra H istatistiğini kullanarak çok sayıda araştırma yapılmıştır. Molyneux (1994) bağlı değişkeni toplam faiz gelirinin her bir hisseye oranı olarak tanımladığı çalışmasında H istatistiğini İngiliz bankaları için 0,55 bulmuştur. Bikker ve Groeneveld (1998) ise bağımlı değişkeni faiz gelirinin toplam varlığa oranı olarak tanımlamışlar ve H istatistiğini İngiliz bankalar için 0,63 bulmuşlardır. De Bankdt ve Davis (2000) de H istatistiğini İngiliz Bankaları için hesaplamışlar tıpkı Biejker ve Speirdijk (2008) gibi 0,30 civarında 0-1 arasında hesaplanmışlardır. Equation (1) In this equation Ri* denotes the revenues of bank i at the equilibrium, and wi is a vector of m factor input prices of bank i. Therefore, the market power is defined as the measurement of the relationship between factor input prices change (dwi) and the equilibrium revenue (dRi*). In a monopoly market, the increase in the input price will increase marginal costs and reduce equilibrium output, and will result a total revenue decline in the bank. This is reflected in a non-positive H. In a perfect competitive market, on the other hand, the increase in input price will drift up both marginal and average costs, and result the same increase in the revenue, without changing the equilibrium output of the bank. It is indicated as H equals to one. The H between zero and one will indicate a monopolistic competition, where bank’s revenue rising less than proportionally to the increase in the Competitive Structure and H Statistics Monopoly H =0 Monopolistic Competition 0‹H‹1 Perfect Competition H=1 Table1 : Competitive Structure and H Statistics input price. As we can see above, H-statistic is based on the comparative statics properties of Chamberlian equilibrium model, and the model assumes that banks should be in the long-run equilibrium. However, the equilibrium is subject to several assumptions, such as: free entry of banks, the determinants of the Birleşik Krallık bankacılık sektöequilibrium, number of banks etc., which are ründe, bankacılık rekabetini H istatistiği not practical. Stiroh and Strahan (2003) state ile ölçmeyi amaçlayan bir çok araştırma that as there are many regulations, uncertainty, and barriers for entry and exit, the inefficient 27 MAKALE yapılmış olsa dahi, bu araştırmaların hiçbiri bankaları küçük segmentlere ayırarak ya da kriz dönemini irdeleyerek gerçekleştirilmemiştir. Bu manada bu çalışma, söz konusu alandaki göreceli olarak önemli bir boşluğu doldurmaya katkıda bulunacaktır. Araştırma Modeli Bağımlı değişkenin nasıl seçileceği bankacılık rekabet ölçüm araştırmalarının en önemli konularından birisidir. Genel olarak, karlılık oranlarından ya da bilanço büyüklüğünü içeren finansal tablo verilerinden bu konuda yararlanıldığı görülmektedir. Kendi çalışmalarında Schaeck ve Chiak (2010) bağımlı değişkenin gelir / toplam varlık oranının doğal logaritması olarak alınmasının denge şartının testi için önermişlerdir. Buna ek olarak, benzer çalışmalarda riske göre düzeltilmiş verim oranının bankalar arasındaki rekabetçi piyasa farkını dengeleyeceği ve faiz geliri, komisyon ve ücretleri ve diğer gelirleri de içerdiği belirtilerek önerilmiştir. Biz ise modelimizde Schaeck ve Chiak ın araştırmalarında kullandıkları modelden uyarlanmış olan modeli kullanacağız ; Ln (Rit) = α + β1itlnW1 + β2itlnW2 + β3itlnW3 + γ1it lnY1 + γ2it lnY2+ γ3it lnY3 + γ4it lnY4 +μi+μt+ εit Modelde ; W1: Faiz Giderleri / Toplam Borçlar W2:Personel Giderleri / Toplam Varlıklar W3:Diğer İşletim Giderleri / Toplam Valıklar Y1: Mevduatlar / Toplam Borçlar Y2 : Toplam Alacaklar / Toplam Borçlar, Y3: Öz Sermaye / Toplam Varlıklar, and Y4 : Toplam Varlıklar μi : Bankalar İçin Dummy Değişken μt : zaman için Dummy Değişken 28 companies are not necessary to quit the market, which will prevent market to move to equilibrium. Also, as a static model, the absence of any dynamic effect is also criticized from a perspective of time-series econometrics. According to Goddard and Wilson (2009), with small period and auto-correlated disturbances, the H-statistic estimated from a fixed effect model are biased toward to zero, which is quite typical in the empirical banking literature. This will potentially create a misleading inference to the nature or intensity of competition. Competition in UK Banking Sector and SmallSized UK Banks After Panzar and Rose, scholars have made many studies on H statistics. Molyneux (1994), defined the dependent variable as total interest revenue per asset and found the H statistics as 0,55 for UK Banks. Whereas in their research Bikker and Groeneveld (1998) defined the dependent variable as interest rate over total asset and again found the total H statistics for UK banks as 0,63. De Bandt and Davis (2000) in their research they followed the H statistic method to measure the competition conditions in four EU countries, and also saw that H statistics was still between 0-1 for UK banks (H=0,28). Biejker and Spierdijk (2008) in their study made a research through all EU member countries and found that H statistic 0,34. Although lots of researches have been done for the Banking sector in UK, none of them focused on small sized banks. In our analysis it was aimed to fill that gap which is existent MAKALE (H istatistiği β1, β2 ve β3 ün toplamı olarak tanımlanmıştır.) FE panel data analiz yöntemi bu araştırmada söz konusu modele 19952010 arasında Birleşik Krallıkta faaliyet gösteren 574 adet bankadan, bilanço büyüklüğüne göre en küçük %50 sine uygulanmıştır. Analizlerde E-Views 7.0 kullanılmıştır. Monopol piyasa şartlarını H istatistik üzerinden test etmek için ise Koddle ve Palm (1986) tarafından önerilen ve Brook (2008) de adımları açıklanan Wald Test uygulanmıştır. Monopol un varlığını araştıran null hipotezimiz dır. Analiz Sonuçları Sonuçlar aşağıdaki tablo ile özet halinde sunulmuştur. and also to reach a conclusion which could be quite useful for the scholar and the investor to understand the competition between small size banks better. Theoretical Framework and The Model As it is seen in previous researches, the definition of dependent variable was one of the main concerns. Generally speaking, it is related to the profit ratios or the asset related variables. In their study Schaeck and Chiak (2010) suggested that we can replace the dependent variable, as natural logarithm of revenue over total assets (lnR) in order to test the equilibrium. Moreover the risk-adjusted rate of return was also proposed as dependent variable as it will be equalised across banks in competitive capital markets and it includes interest revenue, fee, commissions and other income. Our model which was derived from their research and will be used in our analysis was set as; Where ; BK Küçük Ölçekli Bankacılık Sektörü β1/ Sign β2/Sign β3/Sign 19952000 0.474 /0.00 0.292/ 0.00 20012006 0.337 /0.00 20072010 19952010 W1: interest expenses / total debt Adj.R2 H İstatistiği / Wald Test DW Test 0.091/0 .00 0.931 0,85 (0.00) 1,45 0.424/ 0.00 0.092/ 0.00 0.961 0,85 (0.00) 1,83 0.128 /0.00 0.007/ 0.93* (-) 0.06/0. 05 0.899 0,07 (0.47) 1,79 0.265 /0.00 0.142/ 0.00 0.091/0 .00 0.931 0,48 (0.00) 2,28 Ln (Rit) = α + β1itlnW1 + β2itlnW2 + β3itlnW3 + γ1it lnY1 + γ2it lnY2+ γ3it lnY3 + γ4it lnY4+μi+μt+ εit Equation (2) W2:personnel expenses / total assets W3:other operating expenses / total assets Y1:deposits / total debt, Y2 :loans / total assets, Tablodan da görüleceği gibi hem söz konusu araştırma dönemleri boyunca hem de tüm dönemleri içeren ana dönem boyunca H istatistiğine en büyük etki eden değişken Faiz Giderleri / Toplam Borç değişkenidir. Düzeltilmiş R2 değerinin çok yüksek olması modelimizin kendi içerisinde yüksek bir açıklama gücüne sahip olduğunu göstermektedir. 29 Y3: equity / total assets, and Y4 :total assets μi : dummy Variables for Banks μt : dummy Variables for Time (H Statistic is defined as the sum of β1, β2 and β3.) MAKALE Buna ek olarak DW istatistiğinin tüm dönemler boyunca 2 civarında olması hem FE Panel data yönteminin beklenen bir sonucudur hem de araştırmamızın otokorelasyon sorunu ile karşı karşıya kalmadığını göstermektedir. Araştırmada yapılmış olan bir diğer test olan Wald Test ile de monopol piyasanın varlığı red edilmeye çalışılmış ancak 20072010 dönemi için çıkan sonuç monopol varlığının reddini imkansız hale getirmiştir. (0,47 anlamlılıkla H=0 değeri Kabul edilmektedir) Sonuç Her ne kadar bankacılık rekabe tinin ölçümünde iki temel yöntem bulunsa da son dönemlerde bu ana yöntemlerden olan NEIO nun alt yöntemlerinden biri olan H istatistiği daha fazla tercih edilmektedir. Firma temelli verileri kullanma, uygulamadaki esneklik, piyasa ile firma arasında sayısal bir bağlantı kurabilme bu yöntemin araştırmacıya sağladığı avantajlardan sadece birkaçıdır. Küçük ölçekli Birleşik Krallık Bankalarının 1995-2000, 2001-2006 dönemleri boyunca monopolcü bir rekabet ortamında faaliyet gösterdiklerine dair kanıtlar oldukça güçlüdür. Hem H istatistiğinin yüksek çıkması hem de monopolün ret edilmesi, daha önceki araştırmalara benzer biçimde bu sonucu ortaya koymaktadır. Buna ek olarak, H istatistiğinin bu iki dönemde birbirine yakınlığı ve modeldeki β değerlerinin değişiklik göstermesi, rekabeti etkileyen faktörlerin görece öneminin değişmesine rağmen rekabetin yapısının ve derecesinin çok da değişmediğini bize göstermektedir. In order to test the model, FE (fixed effect) Panel Data was applied to the sample data. FE Panel Data in this research was chosen as Panel data is repeated measures of one or more variables on one or more data source. For testing, whether we can reject the monopoly, Wald test is applied. Koddle and Palm (1986) have pointed out how useful the Wald test is under equality conditions. We follow the procedures which are defined by Brook (2008). The null hypothesis for monopoly is H0 : H 0 For the analysis E-Views 7.0 software was used. Data The database employed in this study is the common financial figures from 574 United Kingdom banks. Three groups are defined as: the top 10% is the largest total asset, the middle 40% is the medium, and the bottom 50% is the smallest asset base. And for the analysis bottom %50 were chosen as small sized banks. Results The results are tabulated as below. Small Sized UK Banks β1/ Sign β2/ Sign β3/Sign Adj.R2 H Statistic/ Wald Test 0.47 0.29 1995- 4/0. 2/0. 2000 00 00 0.33 0.42 2001- 7/0. 4/0. 2006 00 00 0,85 0.091/ (0.0 0.00 0.931 0) 0,85 0.092 (0.0 /0.00 0.961 0) 0.12 0.00 2007 8/0. 7/0. -2010 00 93* 0.26 0.142 1995- 5/0. /0.0 2010 00 0 (-) 0.06/ 0.05 DW Test for Autoc. 1,45 1,83 0,07 (0.47 ) 1,79 0,49 0.091/ (0.0 0.00 0.931 0) 2,28 0.89 9 Table 2 : Summarized Results 30 MAKALE Ancak 2007-2010 arası döneme baktığımızda hem H istatistiğinin çok düştüğünü hem de rekabeti etkileyen faktörlerin etkisinin dengesizleştiğini görmekteyiz. Wald Test sonuçlarının da ortaya koyduğu üzere rekabet piyasası giderek tam rekabet ve monopolcü rekabetden uzaklaşmış ve tamamen monopole doğru hareket etmiştir. Yeni yasal uygulamalar ve direktifler, devletin bankalara el koyması, kaynak yetersizliği, karlılıktaki aşırı düşüş ve sermaye yeterliliği ile ilgili düzenlemeler bankaları piyasada daha az aktif hale getirmiştir. Araştırmamızdaki sayısal bulgular tarafındanda desteklenen yukardaki uygulamaların sonucu olarak, kriz dönemi bankacılık sisteminde rekabete ciddi bir darbe vurmuş ve onu tam rekabete yakın bir konumdan alıp monopole doğru yaklaştırmıştır. Reference Bandt, O.D., Davis, E.P. (2000),”Competition,Ccontestability and Market Structure in European Banking Sectors on the Eve of EMU”, Journal of Banking & Finance 24, pp 1045-1066 Bikker, J.A., Groeneveld, J.M. (2000),”Competition and Concentration in the EU Banking Industry”, Kredit und Kapital 33, pp. 62-98 Bikker, J.A. , Haaf , K. (2000)”Competition, Concentration and Their Relationship an Empirical Analysis of the Banking Industry”, Journal of Banking & Finance 26, pp 2191-2214 31 As it is seen in the table, the most effective variable on H statistic which is the main determinant of competition through the different periods and the whole period is the Interest Expenses / Total Debt variable. Adjusted R2 is very high through the different periods which is one of the signals to measure the power of our model. Moreover, DW test to measure the autocorrelation also showed an expected result which is low autocorrelation as it is around “2” for all sample groups. The one of the most important tests in our analysis was Wald test done to see whether the monopoly can be rejected. However for the crisis period, it is seen that H statistic is very close to zero and significance of the test is very low, so we won’t be able to reject the monopoly. Conclusion Although mainly the measurement methods of banking competition is divided into two main categories, nowadays the sub division of NEIO called H-statistic is generally preferred and used in researches. H statistics supplies advantages to the scholars such as including firm specific values, flexibility, enabling to construct a relationship between the market conditions with company variables. On the other way, this method has couple of shortcomings like assumptions of long term equilibrium in market and unpractical assumptions. For small sized UK banks, for the periods 19952000, 2001-2007, it can be easily seen that, as the H statistic is between 0-1 and as they are quite close to each other, the competition was monopolistic. Although the components of the competition changed during these periods, (as we can see it from the values of β ‘s ) the main structure is still monopolistic. However, we are not able to reject monopoly for the period 2007-2010 where it becomes very similar to monopoly (H statistic is equal to 0,07 and the significance of H=0 test is 0,47). This result can MAKALE Bresnahan, T. F. (1982),”The Monopolistic Competition Solution Concept Is Identified”, Economics Letters, 10, pp. 87–92. Brook C.,2008, Introductory Economics for Finance, 2nd Edition, Cambridge Press Edinburgh UK Claessens, S., Lanven, L. (2003),”What Drives Bank Competition? Some International Evidence”, Journal of Money, Credit, and Banking, 36 (3), pp. 563-583 De Bandt O, David PE (2000), "Competition, Contestability and Market Structure in European Banking Sectors on the Eve of EMU", Journal of Banking and Finance, Vol. 24, pp. 1045 -1066. Goddard, J. and Wilson, J. (2009),”Competition in Banking: A Disequilibrium Approach. Journal of Banking & Finance”, vol.33, pp.2282-2292 KoddleA.D., Palm F.C.,(1989),”Wald Criteria For Jointly Testing Equality and Inequality Restrictions”, Econometrica, Vol.4, No:5, 1243-1248 Panzar, J.C., Rosse, J.N. (1987),”Testing for “Monopoly” Equilibrium”. The Journal of Industrial Economics, vol.35, no. 4, pp. 443-456 be coming through the small banks bankruptcy during the crisis time and also limitation of their activities during that period. The new legal applications related to the capital adequacy also pushed the UK banks to be less active in market even non-active. We can easily state that the banking competition of the small sized UK banks were extremely effected by the crisis and this crisis lead to monopoly in small sized banking sector. Reference Bandt, O.D., Davis, E.P. (2000),”Competition,Ccontestability and Market Structure in European Banking Sectors on the Eve of EMU”, Journal of Banking & Finance 24, pp 1045-1066 Bikker, J.A., Groeneveld, J.M. (2000),”Competition and Concentration in the EU Banking Industry”, Kredit und Kapital 33, pp. 62-98 Bikker, J.A. , Haaf , K. (2000)”Competition, Concentration and Their Relationship an Empirical Analysis of the Banking Industry”, Journal of Banking & Finance 26, pp 2191-2214 Bresnahan, T. F. (1982),”The Monopolistic Competition Solution Concept Is Identified”, Economics Letters, 10, pp. 87–92. Brook C.,2008, Introductory Economics for Finance, 2nd Edition, Cambridge Press Edinburgh UK Schaeck K., Cihak M.,(2010),”Banking Competition and Capital Ratios”, European Financial Management 14, 1-17 Claessens, S., Lanven, L. (2003),”What Drives Bank Competition? Some Scholtern B.,(2000),“Competition, Growth, and Performance in the Banking Industry”, Centre of Financial Institution Working Paper De Bandt O, David PE (2000), "Competition, Contestability and Market Stiroh, K., Strahan, P.E.(2003),Competitive Dynamics of Deregulation: Evidence for US Banking, Journal of Money, Credit and Banking 35, 801–828. International Evidence”, Journal of Money, Credit, and Banking, 36 (3), pp. 563-583 Structure in European Banking Sectors on the Eve of EMU", Journal of Banking and Finance, Vol. 24, pp. 1045-1066. Goddard, J. and Wilson, J. (2009),”Competition in Banking: A Disequilibrium Approach. Journal of Banking & Finance”, vol.33, pp.2282-2292 KoddleA.D., Palm F.C.,(1989),”Wald Criteria For Jointly Testing Equality and Inequality Restrictions”, Econometrica, Vol.4, No:5, 1243-1248 Panzar, J.C., Rosse, J.N. (1987),”Testing for “Monopoly” Equilibrium”. The Journal of Industrial Economics, vol.35, no. 4, pp. 443-456 Schaeck K., Cihak M.,(2010),”Banking Competition and Capital Ratios”, European Financial Management 14, 1-17 Scholtern B.,(2000),“Competition, Growth, and Performance in the Banking Industry”, Centre of Financial Institution Working Paper Stiroh, K., Strahan, P.E.(2003),Competitive Dynamics of Deregulation: Evidence for US Banking, Journal of Money, Credit and Banking 35, 801– 828. 32 MAKALE KURUMSAL İLETİŞİMİN TEMELLERİ VE TEKNİKLERİ İsmail SAĞIRKAYA - Memur Kurumsal İletişim ve Eğitim Daire Başkanlığı 1.Özet İletişim teknolojilerinde süregelen gelişmeler tüm disiplinlerin amaçlarına ulaşabilmeleri için farklı araçlar sunarak yeni yöntemlerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Bu iletişimlerin oluşturduğu ilişkiler ağının kurumsal ve bireysel yarar ve çıkarları dengede tutmasını sağlamak için iletişim süreçlerinin belli kurallar çerçevesinde ve bir düzen içinde gerçekleşmesi gereklidir. Bu durumda kullanılan iletişim yöntemleri ve yararlanılan araçların önemi ortaya çıkmaktadır. Kurumsal iletişimi geliştirmenin yolu iletişimin amacına uygun olarak özenle seçilmiş yöntem ve araçlarla gerçekleştirilmesidir. Bu çalışmamda Kurumsal İletişimin kalite standartları konusunda araştırmalar yaparak alan yazına öncülük eden ve geliştirilen kalite standartları incelemek ve belirlenen kalite standartları ve temel alanları ile birlikte tanıtmaya çalışmaktır. Anahtar Sözcükler: Kurumsal İletişim, İnovasyon, İletişim, Kurumsal İletişimin Temelleri, Kurumsal İletişimin Teknikleri, Institutional Communication, Corporate Communications, Innovation. 2.Giriş Kurumsal iletişim, kurumun amaç ve hedeflerine ulaşması, işleyişini sağlaması için gereken üretim ve yönetim süreci içinde, kurumu oluşturan bölüm ve ögeler arasında eşgüdümü, bilgi akışını, motivasyonu, bütünleşmeyi, değerlendirmeyi, eğitimi, karar almayı ve denetimi sağlamak amacıyla belli kurallar içinde gerçekleşen iletişim sürecidir. 1 Kurumsal İletişimin temelinde Kurumsal standartların yükseltilmesi, bilgi alışverişini doğru tekniklerle sağlamak, paydaş ilişkilerin sağlıklı yürümesini gerçekleştirmek, planlama, örgütlendirme, yöneltme, eşgüdüm, denetleme ve yöneticilerin yetiştirilmesi gibi yönetimin temel işlevlerinin başarılı bir şekilde yürütülmesi sürekli ve düzenli bir hale gelmesini sağlamak gibi nice özelleştirilebilecek temellere sahiptir. Kurumsal İletişim doğru teknikler ve yöntemlerle gerçekleştirilmesi durumunda; 1 Sabuncuoğlu Z. ve Tüz M. Örgütsel Psikoloji. Ezgi Kitabevi, Bursa, 1991. 33 MAKALE a. Kurumda çalışanları ve kurumun birimlerini birbirine bağlayan temel bir alt sistem olduğu için, çalışanlar ve birimler hem uyumlu ve hem de eşgüdümlü çalışmalarına imkan sağlar. b. Kurumsal iletişim, kurumda çalışan kişi ve grupların kurumun ortak amaçları doğrultusunda gerçekleştirdikleri ileti alışverişidir. Kurumda eylemlerin sürdürülmesi, sorunların çözülmesi ve yaratıcı gücün oluşturulması kurumsal iletişim ile gerçekleşebilir. c. Kurumsal iletişim, dış dünya ile kurum arasında sağlıklı bir bilgi alışverişi sağlayabilir. Hızla değişen çevre ve rekabet koşulları karşısında kurumların kendilerini yeni koşullara uyarlamaları da kurumsal iletişim ile sağlanabilir. d. Kurumsal iletişim, kurum yönetiminin en önemli aracıdır. Kurumda planlama, eşgüdüm, karar verme, güdüleme ve denetimin sağlanabilmesi etkili bir kurumsal iletişimi gerektirir. e. Kurumsal iletişim, kurumda hiyerarşik basamakların belirlenmesinde ve otoritenin sağlanmasında önemli rol oynar. Gelen ve giden iletiler, belgeler, bilgiler ve dokümanlar kurumsal iletişim kuralları çerçevesinde saklanır, bilgi ve belge arşivleri oluşturulur. f. Kurumsal iletişim, kurumda çalışanların oluşturdukları küçük grupların birbirleriyle ve kurumun bütünüyle sağlıklı ilişkiler kurmalarında önemli rol oynar. Kurumun bütünlüğünün ve çalışanların ait olma duygularının geliştirilmesini sağlar. g. Kurumsal iletişim, içsel olarak kurumda karşılıklı güvenin ve serbest bilgi akışının, dışsal olarak da iyi hizmet ve müşteri isteklerine ilginin kaynağıdır. 2 Kurumsal İletişimin Teknikleri Günümüzde en fazla duyduğumuz ve daha çok uzun yıllar duymaya devam edeceğimiz kavramlardan biri de Kurumsal İletişim Teknikleri’dir. İletişim; duygu, düşünce, haber veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla, başka kişilere veya merkezlere iletilmesi, aktarılması, olarak bilinmektedir. Bu geniş yelpazeye dağılabilecek kavramı sözlükteki anlamıyla sınırlandırmak mümkün değildir. Her etkinliğin ve ilişkinin tümü iletişimi ilgilendirmektedir. Kurumlar, çalışmalarını, davranış biçimlerini çeşitli kesimlere anlatma ihtiyacı hissedebilirler. Bu rekabetçi ortamda çeşitli paydaşlara, gruplara kendilerini anlatamayan ve tanıtamayan kurumların varlıklarını devam ettirme şansı yoktur bu da iletişim yöntemlerinin kullanılması ile olmaktadır. Çünkü iletişim ile kurumlar, kendilerini tanıtarak, bireylerin zihninde bir imaj oluşmasına katkı sağlayacaktır. 2 Ersen H. Toplam Kalite ve İnsan Kaynakları Yönetimi İlişkisi: Verimli ve Etkin Olmanın Yolu. 2. Baskı, Alfa Basım, İstanbul, 1997. 34 MAKALE Bu noktada gelişen teknoloji ile birlikte kurumların iletişim araçlarına her geçen gün yenisi eklenmektedir. Elektronik dergi, dijital yazılı ve görsel iletişim, legal network, legal dosya paylaşımları ve intranet, mobil uygulamalar ve yazılımlar, bloglar, sosyal paylaşım ağları, e-posta, faks, web tv gibi sayısız uygulamalar ve iletişim kanalları, çok daha kısa sürede iletişimin daha etkileşimli gerçekleşmesini sağlamaktadır. Kurum imajı açısından iletişim; kurumun kendi eylemlerini iletmesi ve bunun yansımasını alması anlamında iki yönlü bir ilişki içerisindedir. Kurum kendilerini görme tarzını, ve hedef grupların kendilerini görme, değerlendirme tarzını içermektedir. Aşağıdaki şekilde kurum ve hedef kitle arasında gerçekleşen iletişime her iki tarafın sahip olduğu imaj örtüşmekte ve bu taraflar arasındaki doğruluğu esas alan iletişim bir uyumun oluşmasını sağlamaktadır. 3 Kurumsal iletişimin teknikleri açısından uygulamada dikkat edilecek konuları şu şekilde sıralayabiliriz; 1. 2. 3. 4. 5. 3 4 Kurumsal iletişim yönetim aracı olarak kullanılmalıdır, Hitap edilecek hedef guruplar etkin biçimde tanımlanmalıdır, Kurumun kurumsal temelleri açık olarak tanımlanmalıdır, Gerektiğinde profesyonel yardım alınmalıdır, Kurumsal iletişim çalışmaları bir katalog yardımı ile takip edilmelidir. 4 Okay Ayla, Kurum Kimliği, Mediacat, Kitapları, 2.Baskı, Ankara 2000, s.16 HEUER Martine; 'Corporate Communications' Lexicon Der Public Relations, Leche, Verlag, Moderne Industrıe, 1989, s:58 35 MAKALE Sonuç : Kurumlar gerek iç ve gerekse dış iletişim tekniklerini kullanarak kendilerini, hedef kitlelere tanıtmaları, onların yaşamalarını ve ayakta kalmalarını kolaylaştırabilir. Kurumlar, her şeyden önce kendi çalışanları ile etkili iletişim tekniklerini kullanarak onların kuruma olan güvenleri artırılarak çalışanların algılamaları arttırılabilir. Kurumlar özellikle dış imajı oluşturabilecek kurumsal faaliyetlere önem vermeleri gerekmektedir. Çünkü kurumların hayatlarını devam ettirmeleri ancak toplumun ve diğer paydaşların, kuruma olan sadakatleri ile gerçekleşebilmektedir. Kurumların hitap ettikleri çeşitli kuruluşlar ve kesimler olduğu için, kurum kendini, çevre içinde tanıtabileceği iletişim yöntemlerini kullanmalıdır. Kurumun kullandığı iletişim teknikleri sayesinde, hitap ettiği kesimler tarafından algılanması artacak; dolayısıyla da kurum hakkında olumlu bir izlenim oluşacaktır. 36 MAKALE YAKINIMIZDAKİ VENEDİK V. Aykut Güzer guzeraykut@yahoo.com Venedik deyince aklımıza motorlar, gondollar gelir, değil mi? Artık bunlara binmek için Venedik’e gitmeye gerek kalmadı. Eskişehir Tersanesi’nde imal edilen ve diğer şehirlere de satılan gondollarla veya gezi tekneleriyle Porsuk Çayı’nda da Venedik’in ünlü kanallarındaki gibi keyifli geziler yapabilirsiniz. Belki otobüs firmaları kızacaklar ama siz Eskişehir’e 07.00’de hareket eden yüksek hızlı trenle gidin. Yüksek hızlı trenle, 1,5 saatte Ankara’dan Eskişehir’e ulaşmak mümkün. Eskişehir Tren İstasyonu tarihi bir yapı. İstasyonun tarihiliği, eskiliğinin yanı sıra, onun Kurtuluş Savaşı’nda oynadığı önemli rolden gelmektedir. Norveç’te bir atasözü var, olumsuz kötümser bir durum olunca hükümet üyeleri birbirlerine “Bir kere de Atatürk gibi düşünelim” diyorlar. Biliyorsunuz Sivas, Amasya toplantılarından sonra hem Padişah hem Şeyhülislam tarafından görüldüğü yerde tutuklanması için emir çıkarılan Büyük Önder Atatürk, Ankara’da büyük bir coşkuyla karşılanmıştı. Eskişehir Tren İstasyonu, Atatürk’ün Ankara’ya gelişiyle başlayan Kurtuluş mücadelesinin en önemli tanıklarından biri olmuş, İnebolu’dan gelen top, tüfek, mermi ve Ankara’dan gelen askerler burada toplanarak cepheye sevk edişlmişti. İşte bu duygu ve düşüncelerle indiğimiz Eskişehir’de, İstasyonun karşısında suların aktığı, güvercinlerin gezindiği ve havuzu da olan bir çay bahçesi var ki, insanın ömrüne ömür katıyor. Şehir merkezine gitmek için sola yürüyüp, tramvaya binebilirsiniz. 37 MAKALE Biletinizi çay bahçesinin yanındaki büfeden alacaksınız. Yok “ben çok yürüyemem” derseniz, çay bahçesinin karşısındaki duraktan otobüse bineceksiniz. Odun Pazarı otobüsü en iyisi. Sakın, hala odun kömür satıldığını düşünmeyin Odun Pazarı’nda. İki üç katlı evleri çok güzel restore edip çayevi, Cam Müzesi, lokanta, hediyeli eşya dükkânı, kültür merkezlerine dönüştürmüşler. Osmanlı Mimarisi ’nin canlı örnekleri. Ayrıca Perşembe günleri Odun Pazarı’nda kocaman bir Pazar kuruluyor. Aklınızda bulunsun, Beypazarı’ndan daha büyük. Aman Atatürk Müzesi’ni geçmeyin. Hemen Odun Pazarı evlerinin solunda. Ulusal bir ayıbımız olan, adına türküler yakılan Yavuz Zırhlısı ’nın maketini yalnıza bu müzede görebilirsiniz. Bildiğiniz gibi Yavuz Zırhlısı kullanılmaz hale gelince satıldı, jilet yapıldı. Hâlbuki Çanakkale Savaşı’nın mucize gemisi Nusret gibi, bir müzede saklayabilirdik onu da. Atatürk Müzesi o kadar zengin ki! Atatürk’ün Anıtkabir’de bulunmayan eşyalarını görünce şaşıracaksınız. Yoruldunuz. Odun Pazarı’ndan yukarı doğru, camilere, külliyelere yürürken soldaki fırınlardan haşhaşlı çörek, peynirli börek alabilirsiniz. Daha sonra Odun Pazarı’ndan karşıya geçin, tramvay hattını takip ederek veya tekrar bilet alıp tramvaya binerek Porsuk Çayı’nın kenarındaki parklara ulaşabilirsiniz. Burada banklara oturun. Mevsim kış ise kestane, yaz ise simit alın. Oturun da yaşamın akışına bırakın kendinizi. Gençler, Türkiye’nin aydınlık geleceği önünüzden geçecektir. O gençlerin coşkusunu görünce siz de benim gibi umutlanacaksınız, mutlu olacaksınız. Eskişehir’de dolaşırken Türkiye’nin geleceğiyle ilgili olumsuz düşünceleriniz uçup gidecektir. Eskişehir, Anadolu ve Osman Gazi Üniversitelerinde okuyan cıvıl cıvıl 80 bin öğrenciye sahip bir talebe ve sanayi şehri. Anadolu Üniversitesi’nin heykel atölyelerinde İzmir’de yeni açılan bir müze için Zübeyde Hanım’ın bir heykeli yapıldı. Eskişehir’in görülmeye değer yerlerinden birisi de Lokomotif Fabrikası’dır. Gençler hatırlamazlar, Cumhurbaşkanı rahmetli Cemal Gürsel’in emriyle ilk Türk otomobili “Devrim” bu fabrikada yapılmıştı. Devrim, halen istasyonun yanındaki Demiryolu Müzesi’nde sergilenmektedir. “Ben artık Ankara’ya döneyim” diyorsanız, geldiğiniz yolla Gar’a dönebilirsiniz. Bu arada Gar yakınındaki Varuna Gezgin Kafe’ye uğramayı ihmal etmeyin. Türkiye’nin ilk ve tek gezgin kafesi, ilginç bir gezgin merkezi. Kitaplar, plakalar, tişörtler… Çalışanlarını, yıllık izinlerinde dünyayı gezdirerek ödüllendiren Varuna Kafe’nin bu jesti, benim gibi Devlet’te 25 yıl çalıştığı halde böyle bir imkan bulamayan birisi için inanılmaz oldu. Eskişehir’e gitmek gibi Ankara’ya dönmek de çok keyifli. Türkiye’nin ilk Yüksek Hızlı Treniyle yapacağınız bu yolculuklardan ayrı bir keyif alacaksınız. Haydi, iyi yolcuklar. 38 KURUMSAL İLETİŞİM VE EĞİTİM DAİRE BAŞKANLIĞI FAALİYETLERİ KURUM DIŞI EĞİTİMLER (Ocak-Mart 2012) EĞİTİM VEREN KURUM KONU T.SERMAYE PİYASASI ARACI KURULUŞLARI BİRLİĞİ (TSPAKB) TEMEL DÜZEY OPSİYON PİYASALARI 27 Ocak 2012/ İSTANBUL (Eğitim) 1 T.SERMAYE PİYASASI ARACI KURULUŞLARI BİRLİĞİ (TSPAKB) MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER 14-15 Ocak 2012/ VE FİNANSAL PİYASALARA ETKİLERİ İSTANBUL (Eğitim) 2 TARİH/YER KİŞİ TÜRKİYE ORTADOĞU AMME BİLGİ YÖNETİMİ (SEMİNER) İDARESİ ENSTİTÜSÜ (TODAİE) 25-27 Ocak 2011/ ANKARA 1 İSTANBUL MENKUL KIYMETLER TAHVİL VE BONO PİYASASI ÜYE BORSASI TEMSİLCİSİ 05-16 Mart 2012/ İSTANBUL 1 DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ EKONOMİ BÖLÜMÜ 29 Şubat-2 Mart 2012/İZMİR 4 3.İZMİR İKTİSAT KONGRESİ 39 KURUMSAL İLETİŞİM VE EĞİTİM DAİRE BAŞKANLIĞI FAALİYETLERİ “MICROSOFT.Net” EĞİTİMİ 26.12.2011 – 28.02.2012 tarihleri arasında BYGO Bilişim Yazılım Danışmanlık ve Eğitim San.Tic.Ltd.Şirketi Eğitmeni Gökhan ORHAN tarafından “MICROSOFT.Net” konulu eğitim Bankamız Bilgisayar Eğitim salonunda gerçekleştirilmiştir. Söz konusu eğitime Bilgi İşlem Müdürlüğünden 12 Kişi katılmıştır. Eğitimde; Agile Development Extreme Programming Test Driven Development Behavior Driven Development Design Patterns Asynchronous Programming Advanced Web Application Development Advanced Data Access Programming With C# Advanced Concepts Connected System Approaches and Applications Core .Net Technologies( LINQ, EF, MVC, SCS, Thread Management...) Konuları uygulamalı örneklerle ele alınmıştır. 40 KURUMSAL İLETİŞİM VE EĞİTİM DAİRE BAŞKANLIĞI FAALİYETLERİ “HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU” SEMİNERİ 21 -22 ve 24 Şubat 2012 tarihlerinde, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan ARSLAN tarafından “HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU” konulu seminer, Bankamız Seminer Salonunda gerçekleştirilmiştir. Hukuk Müşavirleri ve avukatlarımızın katılımıyla gerçekleştirilen seminerde; Hukuk Muhakemeleri Kanununda yapılan son değişiklikler, yenilikler ve uygulamalar ele alınmıştır. 41 KURUMSAL İLETİŞİM VE EĞİTİM DAİRE BAŞKANLIĞI FAALİYETLERİ “PERFORMANS DEĞERLEMESİ VE YÖNETİMİ” EĞİTİMİ 2012 Yılı Eğitim Programı kapsamında 08 - 09 ve 12 Mart 2012 tarihlerinde, Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Nadi LEBLEBİCİ tarafından “Performans Değerlemesi ve Yönetimi” konulu eğitim, Bankamız Seminer Salonunda gerçekleştirilmiştir. 14 Yöneticinin katılımıyla gerçekleştirilen söz konusu seminerde; Performans Yönetiminin Anlamı Performans başarı ilişkisi Performans Yönetim Modelleri Bireysel Performans Kurumsal Performans Performans Ölçümü Performans sonuçlarının kullanım alanları, konuları uygulamalı örneklerle işlenmiştir. 42 KURUMSAL İLETİŞİM VE EĞİTİM DAİRE BAŞKANLIĞI FAALİYETLERİ POZİTİF İLETİŞİM VE ÇALIŞMA YAŞAMI KALİTESİ SEMİNERİ 2012 Hizmetiçi Eğitim Programı kapsamında 24 kişinin katılımıyla 29 – 30 Mart 2012 tarihlerinde eğitim salonumuzda gerçekleştirilmiştir. İlk gün İletişim ve Yaşam Kalitesi, Kurumsal İletişim Normları, Bakış Açısı ve Algılama, Düşünce Yapımızın dile etkileri, İş Hayatında empati ve farklılıkların yönetimi, Yapıcı dil kalıpları ile geribildirim, Etkili İletişim Kurma Becerileri, İletişimde Profesyonellik konuları işlenmiş, ikinci gün ise Kurumsal kimliği taşıyan İletişim, Telefonla İletişim kurma becerileri, Yazılı İletişim Kurma becerileri ve Sözsüz iletişimin gücü: Beden Dili konuları İnsan Kaynakları ve Kurumsal İletişim Danışmanı, Eğitmen Özlem Yurdanur ÖZGENÇ tarafından aktarılmıştır. 43 KURUMSAL İLETİŞİM VE EĞİTİM DAİRE BAŞKANLIĞI FAALİYETLERİ KALKINMA 12 – 13 OCAK 2012 TARİHLERİNDE DÜZENLENEN 3. ULUSAL ENERJİ VERİMLİLİĞİ FUAR VE KONFERANSINDA Bankamız Enerji sektöründeki faaliyetlerini daha etkin bir şekilde sürdürebilmek, geniş yatırımcı kitlelerini Bankamız faaliyet alanları hakkında bilgilendirerek daha fazla yatırımcıya ulaşabilmek ve sektördeki güncel gelişmeleri daha yakından takip edebilmek için 12- 13 Ocak 2012 tarihleri arasında İstanbul’da Sektörel fuarcılık tarafından WOW Convention Center’da bu yıl 3.sü düzenlenen 3. ULUSAL ENERJİ VERİMLİLİĞİ FUAR VE KONFERANSINA katıldı. Açılışı Enerji Bakanı Sn. Taner YILDIZ tarafından yapılan Fuar ve Forumun açılış törenine, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, TBMM Sanayi,Ticaret Enerji ve Tabii Kaynaklar ve Bilgi Teknolojileri Komisyonu Başkanı sayın M.Mücahit Fındıklı ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanı Mehmet Soğancı katılmıştır. Toplam 80 firmanın katıldığı Fuar iki gün boyunca toplam 4500 kişi tarafından ziyaret edilmiştir. Sektörün önde gelen yöneticilerinin ve akademisyenlerin katılımıyla 2 gün boyunca eş zamanlı olarak 4 farklı salonda 10 panel 9 oturum düzenlenmiştir. Bu panel ve oturumlarda "Enerji Verimliliği Strateji Belgesi" interaktif katılım ile ele alınmış ve enerji verimliliği ile ilgili konulara dikkat çekmiştir. Ayrıca 2011 yılı TÜBİTAK ve Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü işbirliği ile Ortaöğretim öğrencileri arası "Enerji Verimliliği Proje Yarışması", İlk Öğretim öğrencileri arasında "Resim ve Öykü Yarışması" ve son olarak Sanayide enerji verimliliği proje yarışmasına katılan öğrenci ve firmalara ödülleri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Taner Yıldız tarafından, "Beyaz Eşya Enerji Verimliliği Kampanyası Ödülleri" ise Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sahiplerine verilmiştir. Gerek katılımcılar gerekse ziyaretçiler tarafından yoğun ilgi gören Bankamız stadında iki gün süren fuar süresince yaklaşık 160 katılımcı/yatırımcı Kredi Pazarlama Daire Başkanlığı’ndan Amir Ayşegül As, Uzman Yardımcısı Sevilay Gökmen, Teknoloji İzleme ve Araştırma Müdürlüğü’nden Müdür İbrahim Sevin, İstanbul Şubeden; Kd. Uzman İlgi Ünaldı, Kd. Uzman Selma Demirci, Memur Turgay Sarıçam tarafından bilgilendirilmiştir. 44 TEKNİK DESTEK VE DANIŞMANLIK HİZMETLERİ BANKAMIZDA BAYANLAR BOWLING TURNUVASINDA YARIŞTI.. Bankamız tarafından bu yıl düzenlenen Bayanlar Bowling turnuvası 14 Ocak 2012 tarihinde Bilkent Ankuva Roll House Bowling Salonunda 21 Bankamız mensubunun katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Turnuvada Dereceye giren oyuncularımızdan Şerife KAYA I. liği, Hatice Şen II. liği, Leyla Bacak III. lüğü kazanmıştır. I. Şerife KAYA II. Hatice Şen 45 III. Leyla Bacak