Kur`an ve İncil`den sonra dünya üzerinde en çok okunan kitaptır
Transkript
Kur`an ve İncil`den sonra dünya üzerinde en çok okunan kitaptır
PİNOKYO’NUN GİZEMİ Kur’an ve İncil’den İ sonra dünya üzerinde en çok okunan kitaptır Pinokyo. Bunun sebebi, görünürde bir çocuk masalına bürünmüş kitabın, gerçekte, dünya edebiyatının en büyük ve en cesur niteliklere sahip gizemli bir metni olmasıdır. Pinokyo’nun hikâyesi, sahteliğin dinamiklerine çok alışkın oluşumuzdan dolayı, kendimizden hâlâ gizlediğimiz zayıflıklarımızı ve ikiyüzlülüğümüzü açığa vurur. PROF. STEFANO E. D’ANNA yazar D ünya edebiyatı, Aristofanes’ten Beckett’a, pek çok büyük roman yazarı ile dolu olmasına rağmen, belki de bu yazarlardan hiçbiri Carlo Lorenzini, ya da bilinen takma adıyla Collodi kadar zeki, alaycı ya da gizemli olmamıştı. 1826’da Floransa’da doğan, sıradan bir gazeteci ve yazar olan Lorenzini, bir gün zalim ve korkunç bir gerçeğin farkına vardı: İnsanlar biyokimyasal kuklalardı. İnsanlık, gözle görülmeyen milyonlarca ip tarafından hareket ettirilen kuklalardan ibaretti. İnsanların, kendilerine hoş olmayan hakikatleri göstermek durumunda olanlara karşı ne şiddetle karşılık verebileceklerinin bilincinde olan Lorenzini, buluşunu bir hikâyenin ardına gizlemeye karar verdi. Bu durum, gerçekte insan doğası ve etnolojisi hakkında en bilgili antropologlardan biri sayılabilecek bir yazarın, kuşaktan kuşağa nasıl çocuk hikâyeleri yazarı olarak aktarıldığının göstergesidir. Doğru. Bizler alıngan ve şiddete meyilli bir türüz. Yüzyıllar boyunca, hoş olmayan bazı gerçekleri açıklamak ya da köklü ön yargıları yıkmak zorunda kalanlar, yeri geldiğinde bazı tedbirler almak zorunda kalmıştır. Örneğin Kopernik, çığır açan keşfini açıkladığı ‘De Revolutionibus’ adlı eserini yazdığı zaman tedbirlerini de almıştı: a) Eserini Papa’ya ithaf etti, b) Güvenlik önlemi olarak, kitabını ölümünden sonra yayınlattı! Daha derin ve zekice yapılan bir okumada, Pinokyo’nun hikâyesi, kendisini sıradanlığın, olumsuz duyguların ve kıskacından kurtulunamayan bir kaderin yarattığı mutsuz- ☞ 94 / T EMP O ✦ MAYI S 2 0 1 0 MAYI S 2 20 010 ✦ SİRİ STAFFORD/ GETTY IMAGES YALANLARIN ELİNDE Kendimizi bu fotoğraftaki gibi iplerle oynatılan kuklalar gibi düşünmek rahatsız edici görünebilir. Ama hepimizin içinde aslında bir Pinokyo var. TE M P O / 95 luğun zorba yönetimi altındaki bir insanlığı acımasızca alaya alan bir karikatür olarak açığa vurur. Korkunç gerçek Pinokyo’nun maceralarını anlatan hikâye gizemler sanatına aittir: Gizleyerek açığa vurma sanatı. Dünya üzerinde milyonlarca kişinin yüzyılı aşkın bir süredir burnunun dibinde yatmakta olan sır korkunçtur. Pinokyo, bildiğimiz anlamda, insan haline dönüşen biyokimyasal bir kuklanın yansıyan görüntüsüdür. Collodi’nin garip görünümlü karakterinde, kendimizi bulmaya gönlümüz el vermez. Görünürde canlı olan, ancak gerçekte dış kaynaklı güçler, gözle görünmeyen korkunç ipler tarafından yönetilen bir odun parçası ile kendimizi özdeşleştirme düşüncesinden hiç hoşlanmayız. Aynada Pinokyo’nun suretini, bir muhbirin utanç verici uzantısını kaçıp kurtulmayı bekleyen tırtıllar olduklarını kabul etmemiz gerekir. Pinokyo’nun sertliğinin, yalancı doğasının ve bunlara eşlik eden sorumsuzluğunun, insan türünün psikolojik yara izleri olduğunu ve tüm talihsizliklerimizin temelinde de bunun yattığını göremiyoruz. Bizler iflah olmaz yalancılarız. Bir gün daha akıllı ve bilinçli bir insanlık gelecek ve Lorenzini, bizlere bu berbat gerçeği tatlı bir hikâye ile anlatıp zavallı kuklanın başına gelen talihsizliklerle güldürdüğü için hak ettiği övgü ve beğeniye layık bulunacaktır. Çözülmeyi bekleyen bilmece Pinokyo’nun hikâyesinde gizemli bir yön, çözmemiz gereken bir bilmece var. Kariyerinde sıradan bir yazar seviyesinin üzerine hiç çıkmamış olan Carlo Lorenzini gibi biri, nasıl olur da, birdenbire Yeni Ahit’teki bir meselin anlaşılmaz derinliğine YALANCILIK, HAYATIMIZ BOYUNCA ÜZERİNE ‘EĞİTİLMİŞ’ OLDUĞUMUZ, VARLIĞIMIZIN KALICI BİR DURUMUDUR. İNSAN YALANCIDIR VE HER ŞEYDEN ÖNCE KENDİSİNE YALAN SÖYLER. N i ’ görebiliriz. Ne var ki, tıpkı Narcissus’un yaptığı gibi kendimizi; tasavvur edilen o yansımada, onun o cansız, odun varlığının, sürekli tekrarlayan ve iyileştirilemeyen hilekârlığının ya da sadakatsizliğinin içinde tanımlamayı reddederiz. Kukla yaşamdan insan olmaya Hikâyenin yumuşak anlatımının, alaycı ve öğretici yanının ardında insanın; içgüdülerinin esiri olan bir kukla durumundan, irade sahibi gerçek bir insana dönüşmesinin karanlık ve acımasız meseli saklıdır. Pinokyo ile özdeşleşmek istemeyiz; çünkü gerçeği kabullenmek zordur. Elbette ki, Pinokyo bir kukla ise bizler insanız. Ancak bu kukla, sıradan insanoğlunun zalimce yapılan bir benzetmesi, onun acımasızca alaya alındığı bir karikatürü ise, o zaman insanlığın, henüz bilinçliliğin şafağında, başlangıç yolculuğunun ilk safhasında olduğunu ve insanların, kozalarına sarılı hallerinden 96 / T EMP O hi böylesine bö l sahip, ölümsüz, objektif ve tüm dünyaya mal olmuş bir hikâye yazabiliyor? Evrensel nitelikteki bir bilginin, tüm insanlığın gerçek yüzünü yansıtan bir ayna olarak nitelendirilen bir masal yoluyla iletiliyor olması nasıl mümkün olabilir? Yazar neden diğer yapıtlarında olduğu gibi gerçek ismini kullanmamıştır? Bu duruma ilişkin bir açıklama, daha doğrusu bir hipotez olduğu düşünüldüğünde, metnin hem ilham kaynaklı, hem aniden akla gelen parlak bir fikir olarak ortaya çıktığı yönündedir. Dünya üzerinde en çok dile çevrilen ve en yaygın okuyucu kitlesine sahip Pinokyo’nun maceraları, tüm dünya edebiyatının en büyük ve en cüretkâr nitelikteki gizem dolu metnini bir çocuk masalı kisvesi altında gözler önüne serer. Siyasetin ve medyanın Pinokyoları Hikâye, sürekli olarak güncel yaşamlarımız ile paralellik kuran başka unsurları da içe✦ MAYI S 2 0 1 0 rir; bu şekilde Pinokyo’nun maceraları ve bizim yaşamımız arasında analojik bir bağlantı bulunmaktadır. Pinokyo her zaman, içinden binlerce iyi niyetle ve insanın yüreğine dokunan bir saflıkla harekete geçer. Ancak daha sonra hep kendi rotasından saparak en kolay yolu izlemeye, yani ceza almadan yakayı kurtarabilmek umuduyla yalan söylemeye yönelir. Yalan söylemeye öyle alışır ki, bir süre sonra artık doğru ve yanlış, gerçek ve gerçek olmayan arasındaki farkın ayrımına varamaz. İşte bizler de böyleyiz. Resmi röportajlar ve basında çıkan haberler iyi niyet yüklüdür ve en az Pinokyo’nunkiler kadar gerçeklikten uzaktır. Asırlar boyunca dünya liderlerinin bu tarz sözleri sarf ettiğine tanık olduk. Onlar da, okuldaki ilk gününde kardeşlik üzerine asılsız planlar yapan, sözler veren, dünyadaki talihsiz, yoksul, aç ve zulüm gören insanlar üzerine duydukları endişeyi dile getiren kukladan farksızdırlar. Esas mesele şu ki; Pinokyo’nun hikâyesi, sahteliğin dinamiklerine çok alışkın oluşumuzdan dolayı, kendimizden hâlâ gizlediğimiz zayıflıklarımızı ve ikiyüzlülüğümüzü açığa vurmaktadır. Başkaları söz konusu olduğunda, söylediğimiz yalanın yanımıza kâr kalacağını düşünebiliriz; ancak kendi vicdanımız açısından, hiçbir zarar görmeden bu işten kurtulmamız mümkün olamaz. Bu, bizim kendi içimizi okuyan bir parçamızdır; bu yüzden, bizler için ne huzur, ne de rahatlık vardır; sadece sonsuz bir işkence vardır. Londra’daki European School of Economics’in (ESE) Sosyoloji Bölümü tarafından yürütülen araştırmanın mihenk taşını; bireyin incelenmesi, kendini gözlemlemesi ve yalancılığının altında yatan ana sebeplerin araştırılması oluşturur. Yalancılık, hayatımız boyunca üzerine ‘eğitilmiş’ olduğumuz, varlığımızın kalıcı bir durumudur. İnsan yalancıdır ve her şeyden önce kendisine yalan söyler. Dünyada yaşanan olayların bir parçası olan yoksulluk, savaş ve hastalık, doğduğumuz andan itibaren bizi sarmalayan içsel kavgalarımız sonucundan başka bir şey olmayıp, burada eksiksiz şekilde yorumunu yaptığımız kati ve şaşmaz metnin hayata geçmiş halidir. Yalanı bırakmak demek, onu kendi özümüzde gözlemlemek ve gözlemimiz sonucunda da kökünden kazıyıp atmak demektir. ❐