II. BÖLÜM BATI EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖDÜL CEZA
Transkript
II. BÖLÜM BATI EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖDÜL CEZA
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Aile Akademisi Derneği -Bursa Eğitimde Ödül – Ceza Dengesi Fatma Gültekin Dizgi-Mizanpaj: Aile Akademisi Kapak Tasarım: Aile Akademisi Yayın Yılı: 2013-Ekim Aile Akademisi Derneği Alacamescid Mh. Çancılar Cd. Erdoğan Çakar İş hanı: 62/35 Osmangazi/Bursa 0224 225 47 41 0551 215 19 02 www.aileakademisi.org Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 1 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Eğitimde Ödül – Ceza Dengesi Ceza Korkusundan Ödül Bağımlılığına Fatma GÜLTEKİN Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 2 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER ..................................................................................................................... 3 GİRİŞ .................................................................................................................................. 6 I.BÖLÜM KAVRAMLAR ..................................................................................................... 9 DİSİPLİN ........................................................................................................................ 9 ÖDÜL .............................................................................................................................10 CEZA..............................................................................................................................12 II. BÖLÜM BATI EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖDÜL CEZA KULLANIMI ve DİSİPLİN ................14 A. KURAMLAR ...............................................................................................................14 Bilişsel Kurama Göre Öğretim İlkeleri ......................................................................14 Bilişsel Kuramların Öğretim İlkeleri; .......................................................................15 Davranışçı Kurama Göre Öğretim İlkeleri ................................................................15 İnsancıl & Hümanist Yaklaşımların Öğretim İlkeleri ...............................................16 B. CEZAYA KARŞI OLAN BATILI AYDINLAR ................................................................18 C. CEZAYI SAVUNAN BATILI AYDINLAR .....................................................................22 D. BATILI EĞİTİM SİSTEMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ...............................................24 Antik Yunan ve Roma Medeniyetlerinde Eğitime Genel Bakış .................................24 Ortaçağ Batılı Eğitim Anlayışı ...................................................................................26 Rönesans ...................................................................................................................28 Protestan Reformu Ve Protestan Reformu Karşısında Tepkiler ..............................29 Aydınlanma Çağı .......................................................................................................30 21. Yüzyıl Batı’da Eğitim Anlayışı .............................................................................34 III. BÖLÜM KUTSAL DİNLERE GÖRE ÇOCUK TERBİYESİNDE DİSİPLİN .........................38 A. YAHUDİLİK’TE ÇOCUK EĞİTİMİNDE DİSİPLİN ........................................................38 B. HIRİSTİYANLIK’TA ÇOCUK EĞİTİMİNDE DİSİPLİN .................................................39 C. İSLAM MEDENİYETİNDE DİSİPLİN YÖNTEMİ .........................................................41 Kur’an-ı Kerim’de Mükâfat ve Ceza Kavramı ...........................................................41 Hz. Muhammed’in Çocuk ve Gençlerle İlişkisi ..........................................................42 Hz. Muhammed’in (sav) Çocuklarla İlişkisinde Sergilediği Tutum ve Davranışlar .47 Hz. Muhammed’in (Sav) Çocuklara Müdahalede Bulunduğu Yerler ........................47 C. EĞİTİMDE CEZAYI VE KISMEN DAYAĞI GEREKLİ GÖREN İSLAM ÂLİMLERİ .........48 İbn Sahnun (240/854) ..............................................................................................48 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 3 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Kabisi (403/1012) ....................................................................................................49 İbn Miskeveyh (v.421/1030) ....................................................................................49 El- Maverdi (974/1058) ...........................................................................................51 İbn Sina (428/1036) .................................................................................................51 Gazali (505/1111) ....................................................................................................52 İbnu’l-Hacc el-Abderi (737/1336) ...........................................................................53 İbn Kayyım el-Cevziyye (751/1351) ........................................................................54 D. ÇOCUK EĞİTİMİNDE DAYAĞA KARŞI OLAN VE MANEVİ CEZALARI BENİMSEYEN İSLAM ÂLİMLERİ ..........................................................................................................54 İbn Cemaa (733/1333) .............................................................................................54 Maverdi (364/974) ...................................................................................................55 İbn Haldun (808/1405) ............................................................................................55 Alaaddin Çelebi (856/1453) ....................................................................................56 Taşköprüzade (960/1552) .......................................................................................56 Erzurumlu İbrahim Hakkı (1194/1780) ..................................................................57 E. İSLAM ÂLİMLERİNİN ÇOCUK DİSİPLİNİNDE ÖDÜL-CEZA KULLANIMINDA ÖNERDİKLERİ PRENSİPLER.........................................................................................58 Ödül Kullanımı ..........................................................................................................58 Ceza Ve Dayak ...........................................................................................................60 IV. BÖLÜM ÖDÜL VE CEZANIN ÇOCUK EĞİTİMİNDEKİ YERİ .........................................63 A. ÇOCUK DİSİPLİNİNDE ÖDÜL VE CEZA OLMALI MIDIR? .................................................63 Çocuğa Verilen Cezalar .............................................................................................65 Çocuğa Ceza Verilmesinin Sebepleri ........................................................................66 B. ÖDÜL VE CEZA PRAMİTLERİ ........................................................................................67 C. ÖDÜL VE CEZANIN FAYDA VE ZARARLARI ....................................................................70 Ödülün Faydaları: .....................................................................................................71 Ödülün Zararları .......................................................................................................71 Cezanın Faydaları .....................................................................................................72 Cezanın Zararları ......................................................................................................72 D. ÖDÜL VE CEZA KULLANIMINDA SINIRLILIKLAR ............................................................73 Gelişim Dönemine Göre Ödül-Ceza Uygulamaları ....................................................74 Bütün Yaş Aralıklarında Çocuklarda Ödül- Ceza Kullanımında Genel İlkeler ..........91 Ödül Ve Ceza Uygulamalarında Biçim, Yoğunluk Ve Sıklık ......................................93 Çocuğun Karakter Tiplerine Göre Ödül ve Ceza .......................................................93 Ana Baba Tutumlarına Ve Ana Baba Karakter Yapılarına Göre Disiplin Şekilleri ...96 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 4 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Disiplin Türleri..........................................................................................................99 SONUÇ.............................................................................................................................103 KAYNAKÇA .....................................................................................................................107 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 5 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] GİRİŞ Anne babalar olarak çocuklarımızı, en iyi şekilde eğitmek ve geleceğe hazırlamak isteriz. Daha dünyaya gelmeden önce Yüce Allah’tan hayırlı evlatlar olmalarını niyaz ederiz ve hayatları boyunca kullanacakları sermayeyi onlara vermeye çalışırız. Çocuklara devredebileceğimiz en güzel sermaye ise “güzel ahlaktır”. Ancak, iç disiplini oluşmuş, doğru ve ahlaki davranışları kazanmış bir yetişkin, hem kendisi hem de çevresi için hayırlı bir insan olur. Çocuk suçlarındaki artış, ailelerdeki parçalanma hızı, toplumumuzda ahlaki değerlerin hızla kaybolduğunun bir göstergesidir. Kapitalist ve emperyalist kültür toplumumuzu etkilemiş, eğitimimize yön vermiştir. Çoğu aile ve okulda en çok yaşanan sıkıntı disiplin sorunlarıdır. Çocuklarımız sınırlarını görememektedir. Öğretmenine, anne - babasına saygısızca bağıran, karşı gelen, küçük yaşta suç işlemekten korkmayan pervasız bir nesil ile karşı karşıyayız. Bunun en büyük nedeni, maalesef, ailelerin çocuklarına hedef olarak “güzel ahlakı değil de”, “iyi bir makam, ev, para gibi dünyalık hedefleri kazandırmayı öncelemiş olmalarıdır” Çocuklarımıza doğru ve ahlaki olan davranışları kazandırmaya çalıştıkça, şahsiyet sahibi/ karakterli kişilikler yetiştirmiş oluruz. Şahsiyet sahibi kişilikler, iç disiplini ve dış disiplinini sağlamış kişilerdir. Günümüzde yaşadığımız en büyük sorunlardan biri çocuklarımızın iç disiplin geliştirmedeki sıkıntılarıdır. Çalışmaktan çabuk sıkılan, karar vermekte zorlanan, bağımlı, yaptığı işi yarım bırakan, sorumluluk almak istemeyen, olumsuzluklar karşısında çabuk pes eden, iradesi zayıf çocukların yol açtığı sorunlar, sadece kendilerini değil içinde bulundukları toplumu da ciddi derecede etkilemektedir. İç disiplin oluşmayınca dış disiplinde oluşmamaktadır. İnsanlar arasındaki hukuktan haberi olmayan bu Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 6 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] çocuklar ne kendilerinin ne de başkalarının haklarını görebilmektedir. Sonuçta adalet duygusu kazanamamış çocuklar çok rahat suç işleyebilmektedir. Bu kitapta toplumsal bir yaraya dönüşen çocuklardaki disiplin sorununa çözüm bulmaya çalıştık. Disiplin sorunlarının kaynağına inerek, sorunların nedenlerini tespit etmeye çalıştık. En büyük nedenin ise toplumumuzda hala dengesiz bir şekilde uygulanan “ödül ve ceza” uygulamalarının olduğunu gördük. 1. Bölümde; Kavram olarak disiplin, ödül, ceza tanımlamalarına yer verdik. Eğitim ve psikoloji açısından tanımlamaların altını çizdik. Uygulama amaçlarına değindik. Disiplinin amacı, insana gelecekte kullanacağı onun için gerekli olan, toplumla ilişkisini düzenleyen alışkanlıkları, davranışları kazandırmaktır. Disiplini sağlamak için kullanılan ödülde amaç; İnsanda olumlu davranışların tekrarını sağlayarak ona iyi ve beğenilir özellikler kazandırmaktır. Disiplini sağlamak için kullanılan cezada ise amaç; Yanlış davranışların, kayıtsızlıkların ve dikkatsizliklerin tekrarına engel olmak, kötü alışkanlıkların ortaya çıkışını engellemek, insanın hatalı davranışlara yönelmesini engellemek, toplumda yanlış ve suç davranışın yayılmasını engellemektir. 2. Bölümde; Eğitim sistemimizde çocuk eğitim ve disiplinine ciddi boyutta yön vermiş (Halen de eğitim politikalarımızda etkisini devam ettiren) batılı disiplinleri ele aldık. Batılı kuramları, eğitim tarihlerini ve çocuk disiplinindeki açmazlarını kısaca ortaya koymaya çalıştık. Çocuğa sınırsız haklar tanıyan batı, bugün çocuk eğitiminde yaşadığı şiddetli sancılar ile kıvranmaktadır. Son zamanlarda çocuk eğitiminde yeni arayışlar hız kazanmış, otorite ve ceza kavramları ise tekrar çocuk disiplininde yerini almaya başlamıştır. 3. Bölümde; Kutsal dinlerde, Yahudilikte, Hıristiyanlıkta ve İslam’da Çocuk Eğitiminde Disiplin Anlayışları üzerine durduk. Dini inançların çocuk eğitimine olan yansıması yadsınamaz bir gerçekliktir. Yahudi ve Hıristiyanların kutsal metinlerinde cezanın tavsiye edildiğini, bunun sonucunda çocuklara sistematik işkenceye varan uygulamaların Hıristiyan ve Yahudi geleneklerinde var olduğunu gördük. Daha sonra, İslam Eğitim- Öğretim Tarihine değinerek Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 7 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Kur’an’da ödül ve ceza kavramlarının kullanım yerlerine değindik. Ödül ve ceza kavramlarının çocuk ile ilgili kullanıldığı bir ifadeye Kur’an’ı Kerim’de rastlayamadık ancak Hz. Peygamber’e (sav) atfedilen iki hadisin (dayak üzerine) incelemesini yapıp; Hz. Peygamber’in (sav)’in çocuk ve gençlerle münasebetinden hareket ederek çocuk disiplinine dair sonuçlar çıkarmaya çalıştık. İslam âlimlerinin ödül ve ceza ile ilgili genel yaklaşımlarını da inceledikten sonra İslam Eğitiminde ödül-ceza uygulamalarına dair genel ilkeleri oluşturduk. 4. Bölümde; Ödül ve cezanın çocuk eğitimindeki yerine değinerek bu konuda pratiğe dönük öneri ve ödül-ceza ilkeleri oluşturduk. Son bölümde ödül ve cezanın fayda ve zararlarına, hangi yaşa, ne sıklıkta, hangi koşullarda, ne tür kişiliklere, ne türde ödül- ceza uygulanması gerektiğine değindik. Öneri ve ilkeleri oluştururken İslam kaynaklarını ve bu bilgiler ışığında batılı kaynaklarını da kullandık. Sonuç kısmında ise kitabın kısa bir özeti ve çıkarımlarımız yer almaktadır. Bu çalışmanın hayırlara vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ederim… Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 8 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] I.BÖLÜM KAVRAMLAR DİSİPLİN Disiplin kavramı için, insan eğitiminde öne çıkan en önemli kavramlardan birisidir diyebiliriz. Bu kavramın pek çok karşılığı vardır. “Eğitmek, yetiştirmek, cezalandırmak, düzeltmek, geliştirmek, doğruyu göstermek” 1 gibi geniş anlamlar ihtiva eder. Genel olarak disiplin eğitim sözlüklerinde: “Bireylerin içinde yaşadıkları topluluğun genel düşünce ve davranışlarına uymalarını sağlamak amacıyla alınan önlemlerin tümü”2 “Bir toplulukta uyulması gereken kanun ve kuralların tamamı”3 “Bir topluluğun yasalarına ve düzenle ilgili yazılı ya da yazısız kurallarına titizlik ve özenle uyulması durumu”4 olarak tarif edilir. Türk Dil Kurumuna ait Türkçe Sözlükte disiplin kavramı şu şekilde tanımlanır5: 1. Bir topluluğun, yasalarına ve düzenle ilgili yazılı veya yazısız kurallarına titizlik ve özenle uyması durumu, sıkı düzen, zapturapt: Askeri disiplin, Parti disiplini.. 2. Kişilerin içinde yaşadıkları topluluğun genel düşünce ve davranışlarına uymalarını sağlamak amacıyla alınan önlemlerin bütünü 3. Öğretim konusu olan veya olabilecek bilgilerin bütünü; bilim dalı. Mücahit Gültekin, Okul Öncesinde Duygu ve Davranış Sorunları, Nesil, 2006, İst. Sf: 163 TDK sözlüğü, 1- 311,, akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.21 3 Alaylıoğlu, Ruşen- Oğuzkan, A. Ferhat, Ansiklobedik Eğitim Sözlüğü, İst. 1976 s. 83akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.21 4 Oğuzkan, A.Ferhan; Eğitim Terimleri Sözlüğü, TDK.Yay. Ank. 1974 s.52akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.21 5 Türkçe Sözlük, 1. Cilt, Türk tarih kurumu basımevi, Ank. 1988 sf: 383 1 2 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 9 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Disiplin cezası; disiplin suçlarından birini işleyen kimseye davranışlarının ağırlık derecesine göre verilen ceza, Disiplin kurulu; disiplin kurallarına aykırı davranan kimselerin suçlarını tespit ederek uygun cezaları vermekle görevli kurul. Disiplin suçu; bir kimsenin disiplin yönetmeliğine göre yapmaması gereken davranışlardan birini yapması. Tanımlardan çıkardığımız kadarıyla disiplinin amacı için; “Birey ile toplum arasındaki ilişkiyi düzenlemek, günlük hayatı için ve gelecekte bireye gerekli olacak alışkanlık ve becerileri kazandırmaya çalışmaktır.” diyebiliriz. ÖDÜL Ödül kavramı günlük hayatın içerisinde pek çok sahada kullanılmaktadır. “Yarışmalarda, yapılan bir yardımın ya da iyiliğin karşılığında, eğitimde motivasyon aracı olarak, kazandırılmak istenen davranışlarda, bir disiplin aracı olarak…vs.. Ödül, insanların ister istemez birbirlerine verdikleri bir hediye gibidir. Türkçe sözlükte ödül kavramı6 şu şekilde tanımlanır; 1. Bir başarı karşılığında verilen armağan, mükâfat. 2. Bir iyiliğe karşılık olarak verilen armağan, mükâfat. Mükâfat kavramı ise daha geniştir. Arapça asıllı bir kavramdır. Eğitim Sözlüklerinde; “İyi bir çalışma veya üstün bir beceri gösteren öğrenci, öğretmen veya yöneticilere verilen armağan” ifadeleriyle tanımlanmaktadır.” 7 Türkçe Sözlük, 2. Cilt. Türk tarih kurumu basımevi, Ank. 1988 sf. 1130 Alaylıoğlu-Oğuzkan, a.g.e,s: 236; Oğuzkan, a.g.e s.130, ist. 1976,Tuğlacı, Okyanus, V, 2048, akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.23, 6 7 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 10 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Psikolojik işlevi açısından; “Çocukta ya da öğrencide, iyi hareketlerin tekrarını sağlamak amacıyla uyandırılan bir sevinç duygusudur.”8 “Her mükâfat, ferde istenilen davranışları yaptırmak için uygulanan özendiricileri, istenilen davranışları yaptığında ise, bu davranışın yerleşmesini sağlayan pekiştiricileri içerir.” 9 Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı kitabında güdülenme konusundan bahsederken ödül kavramına iki açıdan yaklaşmıştır10: İç kaynaklı ödül (İntrinsic reward): Yapılan davranışın içeriğinde saklı bulunan zevk ve doyum duygusuna verilen addır; faaliyetin kendisi, hangi nedenle olursa olsun, bizim için bir doyum sağlar. Sırf zevk için yapılan faaliyetler bu gruba girer. Bulmaca çözmek gibi… Dış Kaynaklı ödül (extrinsic reward): Davranışın kendi içinde bulunmayan fakat davranışın yapılması için dışarıdan verilen ödül türüdür. Örneğin: Perihan ve Şefika ilkokul öğrencisidir. Perihan ders çalışmaktan, özellikle aritmetik problemlerini çözmekten büyük zevk alır. Perihan’ın annesi ve babası kızlarının çalışması için herhangi bir zorlamada, hatta hatırlatmada bulunma gereğini duymazlar. Çünkü Perihan fırsat buldukça hemen dersine çalışmaya başlar. Öte yandan Şefika ders çalışmaktan değil annesine mutfakta yardım etmekten zevk alır. Şefika’nın annesi ve babası onun derse çalışması için şöyle bir düzen geliştirmişlerdir. “Ders çalıştığın her saat için annenle mutfakta 20 dakika kalabilirsin” Böylece Şefika 3 saat ders çalıştığında annesiyle mutfakta 1 saat zaman geçireceğini bilir. Bu örnekte Perihan iç kaynaklı ödül, Şefika ise dış kaynaklı bir ödül nedeniyle çalışmaktadır. Tanımlardan anladığımız kadarıyla ödülün genel amacı, bireyde olumlu davranışların tekrarını sağlayarak ona iyi ve beğenilir özellikler kazandırmaktır. Kanad, H. Fikret; Kısaltılmış Pedogoji, MEBY. İST.1976 s. 83, akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.23 9 Başaran, İ.Ethem; Eğitim Psikolojisi, Ank. 1984 s. 235, , akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.23 10 Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, 1999 İst. Sf: 249 8 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 11 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] CEZA Ceza kavramı da ödül kavramı gibi günlük hayatın içinde değişik alanlarda kullanılan bir kavramdır. Hukukta, eğitimde, sosyal ilişkilerde değişik muhteviyatlarda kullanılır. Bazen işlenilen bir suçun karşılığında, bazen güç mücadelelerinde, eğitimde ise genel anlamda istendik davranışı öğretmede ya da istenmeyen bir davranışı değiştirmede kullanılan ceza, eğitimciler tarafından eğitimde olup olmaması hususunda halen bir tartışma konusudur. Türkçe sözlükte ceza kavramı şu şekilde tanımlanır 11; 1. Uygun görülmeyen tepki ve davranışları önlemek için üzüntü, sıkıntı, acı veren uygulama. 2. Suç işleyen bir kişinin yaşantısına, özgürlüğüne, mallarına, onuruna karşı devletin koyduğu sınırlama. Örneğin: Öğrencinin okula geç gelmesinden dolayı ceza alması, çocuğun arkadaşına vurduğu için annesi tarafından azarlanması gibi…. Eğitim sözlüklerinde ceza; “ Suç işleyen bir kimseye, eğitime, ıslah etme veya başkalarına örnek olmak gibi amaçlarla, işlenmiş suçun derecesine göre çektirilen her türlü acı halidir.”12 Ceza, psikolojik açıdan, “ Üzüntüyle sonuçlanan herhangi bir durum”13 Pedogojik yönüyle; “ Kişiyi istenmeyen davranıştan alıkoymak için uygulanan önleyiciler ve istenmeyen davranış yapıldıktan sonra bu davranışın tekrarlanmaması için konulan yasaklayıcılardır.”14 Türkçe Sözlük, 1. Cilt. Türk tarih kurumu basımevi, Ank. 1988 sf. 255 Alaylıoğlu-Oğuzkan, a.g.e,s: 43; Oğuzkan, a.g.e, akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.26,27 13 Tuğlacı, Pars; a.g.e.,1., 401, , akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.27 14 Başaran, İ.Ethem; a.g.e Ank. 1984, s. 235, , akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.27 11 12 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 12 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Yukarıda yaptığımız tanımların içeriğine baktığımızda cezanın, yanlış davranışların, kayıtsızlıkların ve dikkatsizliklerin tekrarına engel olmak, kötü alışkanlıkların ortaya çıkışını engellemek, bireyin hatalı davranışlara yönelmesini engellemek, toplumda yanlış ve suç davranışın yayılmasını engellemek gibi amaçlar içerdiğini görüyoruz. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 13 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] II. BÖLÜM BATI EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖDÜL CEZA KULLANIMI ve DİSİPLİN A. KURAMLAR Eğitime dair birçok kuram olmasına karşın burada Türk eğitim sistemine en çok etki eden ve yön veren kuramlara yer verilmiştir. Bilişsel, davranışçı ve hümanist, insancıl kuramların disipline ve eğitime bakış açılarına kısaca değinilmiştir. Bilişsel Kurama Göre Öğretim İlkeleri Bilişsel yaklaşım 15 : “ Bilgiyi ne şekilde işlediğimizi, depoladığımızı, kullandığımızı ve bu bilgilerin yaptıklarımızı, algıladıklarımızı, öğrendiklerimizi hatırladıklarımızı, inandıklarımızı ve hissettiklerimizi ne şekilde etkilediğini inceler.” Bilişsel kuramcılar, Öğrenmenin anlama, düşünme, yorumlama ve duyuş gibi bilişsel boyutlarını vurgular. Bu yaklaşım, öğretmenlerin ve uzmanların kullandığı bir yöntemdir. Eğiticilere; öğrenmeyi örgütlemede ve öğrenme yaşantılarını düzenlemede mantıklı bir yol takip etmelerine olanak tanımakla birlikte, eğitmenlerin program geliştirme çalışmaların da da etkin rol oynar. İnsan, çevresinde olup bitenlere bir anlam yükleyerek öğrenir. Öğrenme, öğrencinin zihinlerinde durumlara ilişkin ilkeler kazandırmaya çalışarak, gerçekleştirilir. Kişinin karşılaştığı durumları nasıl değerlendirdiğini anlamaya çalışmak gerektiğini savunan bu kuramın temelini Gestalt psikolojisi oluşturur. Bilişsel kuramcıların öncülerinden biri olan Piaget (1952)’e göre 16 “ İnsan zihni kendisine ulaşan her şeye anlam bulmaya çalışır. Bu anlam bulma öğrencinin 15 16 Rod Plotnik, Psikolojiye Giriş, Kaknüs yay. 2007, İst. Sf: 7 Nezir Ünsal, Eğitim Bülteni, sayı: 30, basım tarihi: 2006, sf: 23,27 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 14 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] deneyimine, sahip olduğu kültüre, içinde öğrenmenin gerçekleştiği etkileşimin doğasına ve öğrencinin bu süreçteki rolüne göre değişmektedir.” Bilişsel Kuramların Öğretim İlkeleri; 1. Yeni bilgiler öğrenciye bir şeyi açıklayabilme gücü verdiği ve daha önceki bilgilerini genişletebilme olanağı sunabildiği oranda anlamlıdır. 2. Yüzeysel olarak verilen bilgilerin tekrarını istemek anlamsızdır. 3. Öğretim, öğrenciye öğrendiklerini kullanmak için değişik fırsatlar vermelidir. 4. Öğretmen, otorite figürü olmamalıdır. 5. Öğrenme, öğretmen ve öğrencinin karşılıklı etkileşimi ile gerçekleşir.” Bandura’nın Sosyal Bilişsel Teorisi: 17“ Sosyal becerilerin, kişisel ilişkilerin ve birçok başka davranışın öğreniminde gözlem, taklit ve kendi kendini ödüllendirmenin öneminin altını çizer. Edimsel ve klasik koşullanmanın aksine, bu teori öğrenme için gözlenebilir bir davranışın sergilenmesinin ya da dışsal bir ödül almanın gerekli olmadığını söyler.” Bu kurama göre öğrenme dört süreçten geçer; dikkat, hafıza, taklit, güdülenme…. Gözleyen kişi gözlediği modeli dikkatle takip edip, hafızada depolayıp, hatırladığı bilgiyi kullanması için de bir neden ve özendirici bir şey oluştuğu zaman, yani güdülendiği zaman öğrenme gerçekleşir. Artı bir ödül- ceza kullanımına gerek yoktur. Davranışçı Kurama Göre Öğretim İlkeleri Davranışçı yaklaşım, davranışı esas alarak eğitimin amacını belirler. Bu yaklaşımda öğrencinin yaşayacağı deneyimler önemlidir. Kuram, davranışı oluşturacak deneyimleri belirlemeye çalışır. Öğrenme, davranış ile uyaran 17 Rod Plotnik, Psikolojiye Giriş, Kaknüs yay. 2007, İst. Sf: 225 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 15 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] arasında bir bağ kurulduğu zaman gelişir. Pekiştirme yoluyla da davranış değiştirilebilir, yeni davranışlar kazandırılabilir. Bu yaklaşımın en çok bilinen çalışmaları, Klasik koşullanma ile Pavlov, Deneme Yanılma ile Thorndike, Operant koşullanma ile Skinner’in yaptığı çalışmalardır. Davranışçı çalışmaların hepsinde, öğrenmede ödül ve ceza kullanılmıştır. Ödül ve cezanın merkezde olduğu bir yaklaşım tarzıdır. Davranışçı Yaklaşımların Öğretim İlkeleri18; Davranışçı yaklaşımların daha çok psikomotor davranışların öğrenmesine açıklık getirdiği kabul edilir. 1. Yaparak öğrenme esastır. Öğrenci öğrenme sürecinde aktif olmalıdır. Çünkü öğrenci kendi yaptığı ile öğrenir. 2. Öğrenmede pekiştirme önemli bir yer tutar. Pekiştirme, davranışların tekrar edilme sıklığını arttıran uyarıcıların (ödül ve ceza) verilmesi işlemidir. 3. Becerilerin kazanılmasında ve öğrenilenlerin kalıcılığının sağlanmasında tekrar önemlidir. 4. Öğrenmede güdülenmenin çok önemli bir yeri vardır. Öğrencinin bir davranışı öğrenebilmesi için o davranışı yapmaya istekli olması lazımdır. İnsancıl & Hümanist Yaklaşımların Öğretim İlkeleri Davranışçı kuramların ödül, ceza ve gözlemlenebilir davranışlara fazla yer verdiğini ve hisler, duygular ve inanışlara çok az önem verildiğini söyleyen Maslow, bu akımın öncü ismidir. Eğitimde “olumlu takdir” görme ihtiyacının önemli olduğunu varsayan Carl Rogers ise diğer öncü isimdir. Genel anlamda bu teori, insanın kendine göre bir değer olduğuna inanır. Kurama göre, İnsan, belli bir toplumun ya da iş örgütünün aracı değildir. İnsan 18 Nezir Ünsal, Eğitim Bülteni, sayı: 30, basım tarihi: 2006, sf: 23,27 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 16 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] kendisinden, davranışlarından, oluşturacağı kimliğinden kendisi sorumludur. Geçmiş ve gelecek önemli değildir, içinde yaşanılan an önemlidir. Çocukların eğitiminde öğrenme gereksinmelerinin karşılanmasında zorlayıcılığa karşı olan bu akım, çocuk eğitiminde koşulların çocuğun psikolojik ihtiyaçları merkezde olmak şartıyla ayarlanmasını öngörür. Çocuğun kendine saygı duyması ve kabul görmesi yapabildiği ve yapamadığı işler dolayısıyla olmamalıdır. Çocuğun niteliklerine değil de benliğine, kişiliğine değer verilirse, serbest bir ortamda yeteneklerinin ortaya çıkması sağlanırsa, insanlar arasındaki ilişkileri sevgi, saygı ve hoşgörü temeline oturtulursa, sağlıklı ve güçlü bireyler yetiştirmiş olunacağına inanır. İnsancıl teorilerin üç özelliği 19; İnsancıl teoriler,“ Kişisel gelişim, potansiyelimizin gelişmesi ve kaderimizi seçme özgürlüğümüzü vurguluyor. Fenomenolojik yaklaşım: Dünyayı algılama veya görüş şeklinizin, doğru olsun veya olmasın, gerçekliğiniz haline gelmesi anlamına gelir. Öğrenmede kişisel deneyimler önemlidir. Bütüncül bakış; İnsanın kişiliğinin tek tek parçalarının tamamından daha fazla olduğu anlamına geliyor. Tek tek parçalar tek bir birim olarak işleyen benzersiz ve toplam bir bütünlük oluşturur. Ör: Olimpiyat yarışmalarında altın madalya kazanan Kristi bunu tek bir özelliğe bağlamamış, Bu başarıyı, disiplin, beceri, motivasyon, ısrarcılık, istek birleşimi sayesinde gerçekleştirdiğini söylemiştir. İnsancıl Teoriler; Kişinin kendi potansiyelini geliştirmesi fikrinin altını çizer; buna kendini gerçekleştirme denir.” Müdahaleci olmayan yaklaşıma göre, istenmeyen öğrenci davranışlarının nedeni duygu ve düşüncelerdeki karışıklıklardır. Bu durumda öğretmen öğrenciye hareketlerinin farkında olmasını sağlayacak sinyaller vermeli ve öğrenci ile onun duyguları üzerine konuşmalıdır. (Wolfgang, 1999). Başka bir ifade ile istenmeyen öğrenci davranışlarını dışarıdan kontrol etmek 19 Rod Plotnik, Psikolojiye Giriş, Kaknüs yay. 2007, İst. Sf: 443-445 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 17 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] gerekli ancak yeterli değildir. Bu nedenle öğretmen rahatsız edici davranışa neden olan duygu ve düşünceler üzerinde yoğunlaşmalıdır. Öğretmen istenmeyen davranışa hemen müdahale etmek yerine önce sözsüz mesajlar göndermeli ve davranışlarını kontrol etmesi için öğrenciye zaman tanımalıdır. Öğrenci davranışlarını kontrol edemez ve öğretmenin müdahalesi kaçınılmaz ise izlenecek temel yöntem öğretmen ve öğrenci arasında özel görüşme yapmaktır. Özel görüşmelerde öğretmen empatik dinleme ve soru cevap gibi iletişim becerilerini kullanır ve öğrencinin gerçekçi bir çözüme ulaşmasına yardımcı olur. Ancak öğretmen çözüm yolları konusunda dayatıcı değildir. (Levin ve Nolan, 1991).20 B. CEZAYA KARŞI OLAN BATILI AYDINLAR 21 Batılı aydınların tam anlamıyla cezanın bütün derecelerine karşı olmalarından ziyade daha çok dayak, fiziksel şiddet, kötü söz ve hakaret gibi aşağılayıcı cezalara karşı çıktıklarını görmekteyiz. M. Fabius Quintilianus (MS. 35-96) Romalı Pedogogtur. Dayak anlayışına ilk karşı çıkan eğitimci olarak biliniyor. “ Dayağın çocuğu yüzsüz ve korkak yapacağını, uyarı ve azarlama ile uslanmayan çocuğun esirler gibi dayağa da alışabileceğini savunarak dayak cezasına başvurmayı öğretmenlerin kayıtsızlığına bağlamaktaydı. Quintilianus, disiplin metodu olarak çocukları bir şeylerde meşgul etmek ve bu meşguliyetleri esnasında onları devamlı denetim altında tutmak yolunu tavsiye etmekteydi.” C. Plutarch (MS. 46-125) Antik Roma eğitimcilerindendir. Çocuklara yararlı bilimlerin öğretilmesini, dayak ve kötü sözler yoluyla değil, iyi tasarımlar ve iyi öğütler aracılığıyla gerçekleştirmenin doğru olduğuna inanmaktaydı. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, Kış, 2001, Sınıf Yönetimi ve Disiplin Modelllerinin Dayandığı Temel Yaklaşımlar, Dr. Naciye Aksoy, sayı:25, s.11/ http://www.pegem.net/dosyalar/dokuman/1133-2011071510246-aksoy.pdf 21 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994, s.35 20 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 18 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Aurelius Agustinus (354-430) Antik kültür ile Hristiyanlık arasında ilk önemli sentezi yapan Agustinus, o devrin okullarında verilen cezaları hatırlayarak, “Tekrar çocuk olması teklif edilse, herkesin dehşetten irkileceğini ve ölümü tercih edeceğini” ifade etmektedir. Maffeo Vegio (1406-1458) İnsanın doğuştan ne mutlak iyi ve ne de mutlak kötü olduğunu ancak her iki unsuru da içinde taşıdığını ifade eden Vegio, bu görüşüyle Hristiyanlıktaki klasik “asli günah” ve “insanın kötü oluşu” fikirlerine karşı çıkmıştır. Öte yandan dayağın aleyhinde bulunmuş ve eğitim öğretimde anne babaların örnek olmaları gerektiğini savunmuştur. Desiderus Erasmus (1467-1536) Erasmus, öğretimin özel hocalar yoluyla değil, bir kamu kuruluşu olan okulda herkes için ortak olarak yapılmasını istemekteydi. Diğer hümanistler gibi, o da bedeni cezalar verilmesine karşıydı. Wolfgang Ratke (1571-1635) Çocukların öğrenme isteklerinin artırılması için eskiden beri uygulana gelen geleneksel “bedeni cezaların” kaldırılması gerektiğini ifade etmekteydi. Almanya’daki reform hareketlerine de öncülük eden Ratke; baskı ve zorlama ile hiçbir şey yaptırılmaması kanaatindeydi. Çünkü çocukları okutmak için dövmek ona göre doğru bir davranış değildi. J. Amos Comenius ( 1592 1670) Öğretimin sert ve sıkıcı olmaması gerektiğini savunmaktaydı. Dayak cezasının okullardan kalkması gerektiğini savunur. Dayağa başvurmadan çocuğu sık sık denetlemek gerekir. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 19 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] François Fenelon (1651-1715) Eğitim üslubu olarak otoriter bir eğitim tarzını değil, ılımlı bir eğitimi öngörmekteydi. Ona göre çocuğa emirler vermekten kaçınmak gerekir. Bir okulda disiplin ve intizamın sağlanabilmesi için öncelikle öğretmenin, öğrencisinin onur duygularına başvurulmalıdır. Bunun için onlardan iyi hareket edeceklerine dair sözler alınmalı ve okulun bütün disiplin ve intizamı bu sözler üzerine dayandırılmalıdır. John Locke (1632-1704) Eğitimin etkinlik derecesine büyük bir iyimserlikle bakmaktaydı. Ona göre, on insandan dokuzunun iyi ya da kötü faydalı ve faydasız..vs oluşu, onların aldıkları eğitimin bir sonucudur. Çocuklara bedeni cezalar verilmesinin kesinlikle karşısındaydı. “Dayak ve kamçı pek bayağı bir disiplin vasıtasıdır. Karakteri de bayağı yapar.” demekteydi. Ancak her çeşit karakterdeki çocukla karşılaşmanın mümkün olduğunu söyleyen Locke bazen cezaya başvurulabileceğini de söylemiştir. Ceza’nın çocuğu utandıracak nitelikte olmaması gerektiğini ve dayağın da pek nadiren uygulanmasını önermiştir. Dayak cezasını da eğitimcilerin değil hizmetçilerin uygulamasının daha doğru olacağı kanaatindeydi. Jean Jacques Rousseau (1712-1778) “Emile” adlı eseri pedogoji tarihinin önemli kaynaklarından biri olup, kitabında eğitimle ilgili önemli görüşler belirtir. Rousseau’nun eğitim yöntemleri ve disiplin anlayışında aşırı denecek derecede bir özgürlük vardı. O Emile’nin tabiatın içinde ve tam bir hürriyet içinde yetiştirilmesini istemekteydi. Bedeni cezaya karşıydı. Eğer mutlaka ceza verilecekse bu ancak, “tabii ceza” olmalıydı. O ağlayan bir çocuğun teskin edilerek şımartılmasına veya tehdit edilip dövülmesine de karşıydı. Ona göre çocuk ne emir almalı ne de emir vermelidir. Baskı yoluyla değil açıklamalar yoluyla yönetilmeleri gerektiğini savunmaktaydı. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 20 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Gustave Le Bon (1841-1931) Öncelikle dış eğitim emniyet altına alınmalıdır. İç eğitim veya kendi kendini eğitim ondan sonra gelir. En değerli eğitim vasıtaları ise, taklit, telkin, sempati ve örnek olmalıdır. Maria Montessori (1870-1952) Hürriyetle disiplinin birbirine zıt iki kavram olduklarını, bunlardan birinin ötekini yok ettiğini söyleyerek, hürriyetin bulunduğu yerde disipline yer olamayacağını savunmaktaydı. Kendi kurduğu “Çocuk Evi”nde çocukların kendiliklerinden, kendi kendini eğitmek iradesine sahip olduklarını keşfetmişti. Onun buluşları daha sonra açılan ve kendi adını taşıyan “Montessori Okulları”nda denenmiş ve başarılı sonuçlar alınmıştı. John Dewey (1858-1952) Hayatta kullanılacak şekle uygun düşmek üzere, düşüncenin geliştirilmesidir. Ona göre okul küçük boyutlar içinde bir cemiyet olmalı ve burada eski disiplin tarzına yer verilmemelidir. Herkesin bir görevi olmalı, böylece iş disiplini bir demokratik disiplin şekline dönüşmelidir. Angelo Patri (1876-1965) Bir süre öğretmenlik yapmış daha sonra üniversiteye geçerek teoriyle pratiği birbirine bağlamayı başaran bir pedogogtur. Ona göre disiplin ancak çocukların içten gelen etkinliklerinden doğmalıdır. Çocukları birbirine bağlayan sempati bağları, karşılıklı yardımdan, birlikte çalışmaktan ve müşterek oyunlardan oluşur. Okulda öğretmenin sorumluluğuna dayanan bir disiplin yerine çocuğun sorumluluğuna dayanan bir disiplin kurmak gerekir. Çünkü bir okulun ana problemi disiplindir. Disiplin ise genç ruhları perişanlıktan kurtarmakta ve iradelere belli bir yön vermektedir. Bencil temayüllerin susturulması ve sosyalleşme yönünde geliştirilmesi ancak disiplinle sağlanabilir. Disiplinsiz okullarda kör kuvvet, zulüm ve baskı hakim rol oynamakta ve karakter hiçbir zaman teşekkül etmemektedir. Onun orijinal yönü okulu aileye ve sosyal çevreye yaklaştırmasıdır. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 21 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] C. CEZAYI SAVUNAN BATILI AYDINLAR 22 Batılı aydınlar, cezalandırmada diğer manevi cezalar ile birlikte, fiziksel cezayı ve dayağı da savunurlar. Martin Luther (1483-1546) Baştan itibaren çocukların dini bir eğitim öğretimden geçirilmelerini savunmaktaydı. Bu eğitimin amacını, Tanrı’ya yöneltip dünyalık tutkulardan kurtulma olarak görmekteydi. Luther’in eğitim anlayışına, cezaya da yer veren sıkı bir disiplin tarzı hâkimdi. “Eskiden gençliğin fazla sert bir şekilde yetiştirildiğini hatta okullarda mazlumlardan söz edildiğini” kabul eden Luther, bu kez cezaları “iyilikseverliğin eseri” olarak görmekte ve yaramaz çocukların üstesinden gelmek için “iyi bir meşe sopası alıp onunla vücutlarını adamakıllı okşamak lazımdır.” demekteydi. Luther’e göre, “sopada ruh hastalıklarına karşı manevi bir merhem vardır.” Ignatus Van Loyola (1451-1556) Cizvitler tarikatının kurucusudur. Cizvit okullarında “dayakçı” denilen ve Cizvit topluluğuna mensup olmayan fakat gerektiği zaman cezaları uygulamak ve dövülmek istemeyenlere zor kullanarak, bunu gerektiği şekilde tatbik eden biri bulunurdu. Saint Cyran (1581-1643) Saint Agustinus’u benimseyen Janjenistler’in başkanıdır. Cizvitlere nazaran daha hoşgörülüdür. İnsanın fıtraten kötü ve tabiatının da bozuk olduğunu kabul etmekte ve şöyle demekteydi; “Şeytan çocuğun ruhunu anasının karnındayken hüküm ve nüfuzu altına alır.” John Wesley (1703-1791) Calvinizm ekolünün temsilcilerindendir. Şeytanın devamlı olarak musallat olduğuna inandığı ruhları kurtarma kaygısındadır. “Çocuğun mahvolmasını 22 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994, s.47-53 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 22 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] istemiyorsanız iradesini kırınız. Onu günde on defa kırbaçlamak zorunda kalsanız dahi, emrettiğiniz şeyleri yapmaya zorlayınız. İradesini kırınız ki, ruhu yaşasın” demektedir. Jean Baptiste de LaSalle (1651-1719) Eğitim öğretimdeki cezaları hafifletse de kaldıramamıştı. Beş tür cezayı kabul etmekteydi. Bunlar; Uyarı, mahrumiyet, değnekle ellerini dövmek, değnekle dayak ve son olarak okuldan uzaklaştırmak. En çok başvurulan, mahrumiyet cezası idi. Dövme işinde el ve ayak kullanılmasının karşısında idi. Ona göre ancak resmen kabul edilmiş dövme aletleri kullanılabilirdi. Herman Francke (1663-1727) Okulda çocukların kişiliğine dikkat edilmesini, hatta ceza verirken bile çocukların özelliklerinin ve yeteneklerinin göz önünde bulundurulmasını ileri sürmekteydi. Ona göre okulda en önemli eğitim vasıtalarından biri gözetimdir. Bu, okulda gereği gibi olursa çok vakit cezayı gerektiren fenalıkların önüne geçilecektir. Çünkü gözetim, fenalık işlemeye imkân tanımayacaktır. Franche, çocuğun dersini bilmediğinden dolayı dövülmesine karşıdır. Ancak çalmak, yalan söylemek gibi ahlaksızlıklar yapacak olursa dövülebilir. O okullardaki disiplinin mümkün mertebe yumuşak olması taraftarıydı. Immanuel Kant ( 1724-1804) Cezanın inceden inceye bir psikolojisini yapmıştı. Ona göre, bedeni cezalar, tedbir ve ihtiyatla uygulanmalıdır ki kötü sonuçlara yol açmasın. Manevi cezalar en iyisi ve en etkili olanıdır. Bunlar ise çocuğu utandırmak, soğuk karşılamak, hoşgörülmeyen temayülünü, sevimli ve iyi olmak yönünde teşvik ve kolaylaştırmaktan ibarettir. Kant’a göre, tatbik olunan ceza ne olursa olsun bir intikam mahiyetinde ve öğretmenin hiddetini teskin maksadıyla olmamalıdır. J. Friedrich Herbart (1776-1841) “Dış nizamı korumak, herhangi bir zarara meydan vermemek için çocuğun vahşi ve başıboş arzularını ve heveslerini dizgin altında bulundurmak” şeklinde anlamaktaydı. Ona göre disiplin, iradenin izleri görünmeden önce, yani ilk Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 23 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] çocukluk devresinde uygulanmalıdır. Çocuk dünyaya iradesiz bir şekilde geldiği için herhangi bir ahlaki kurala uyma yeteneğine sahip değildir. Çocukta gerçek iradeden önce, yenilmesi gereken vahşi bir hal vardır. İşte bu hali ancak disiplinle yenmek mümkündür. Cezaların gerektiği zaman kullanılabileceğini söyler. Ancak bu cezaların oldukça az olması gerektiğini savunarak “Çocuk bunu vücudunda duymaktan ziyade onun düşüncesinden korkmalıdır” demekteydi. Herbert Spencer (1820-1903) Spencer cezaların işlenen suçlar ölçüsünde olmasını ve çocuğun hayatta sert, katı ve şiddetli bir disiplin bulunduğuna inanmasını istemekteydi. Bu yönüyle Spencer disiplinde cezaya taraftardır. Ancak onun disiplin teorisi gerçekte koruyucu bir mahiyet arzetmekte, bir başka ifadeyle çocuğu fenalıklardan sakındırma yolunu araştırmaktı. D. BATILI EĞİTİM SİSTEMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Dünden bugüne doğru batılı eğitim anlayışlarına baktığımızda bu anlayışların sırasıyla, Yunan ve Roma medeniyetinden, Ortaçağın batılı dini, kültürel ve siyasal atmosferinden, Hıristiyan dünyasının yaşadığı bunalımlardan, Rönesans ve reformlardan, aydınlanma çağından, sanayileşmeden önemli ölçüde etkilendiğini görmekteyiz. Batı tarihinde M.S. 500lere kadar uzanan dönem Antik Çağdır. Mezopotamya, Mısır, Roma ve Yunan kültürleri antik çağa damga vurmuştur. Eski Yunan kültürü ise, Batı uygarlığının temelinin oluşumunda büyük oranda etkendir. Antik Yunan ve Roma Medeniyetlerinde Eğitime Genel Bakış “ Eski yunanda toplum Özgür erkekler, onların aileleri ve köleler olarak ikiye ayrılmıştı. Köleler yasal hakları olmayan ve özgür kişilere ait olan işçilerdi. Çoğu sahipleriyle beraber ailenin bir üyesiymiş gibi yaşıyordu, ancak çok nadiren özgürlüklerini kazanabiliyorlardı. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 24 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Bir baba eğer çocuğun kendisinden olmadığını düşünüyorsa veya çocuk engelliyse onu reddedebilirdi. Kız bebeklerde sıklıkla reddediliyordu ve bir dağın zirvesi gibi korunmasız yerlere bırakılıyordu. Bazı bebeklerse ailesi ona bakamayacağı için terk ediliyordu. Bu durumda bebek evlat ediniliyor ya da köle olarak büyütülüyordu. Antik yunanlılar için eğitimin amacı, devlet işlerinde rol alabilecek iyi yurttaşlar yetiştirmekti. Bu nedenle okullar sadece erkekler içindi. Kız çocukları evde kalıyor ve genelde, yalnızca anneleri öğretebiliyorsa okuma yazma öğreniyorlardı. Okul yedi yaşında başlıyordu ve ücretsiz değildi. Bu nedenle erkek çocukların çoğu yalnızca temel eğitim alıyorlardı. Zengin çocukları ise 18 yaşına kadar eğitime devam edebiliyorlardı. Okullarda erkekler, 1. Okulda okuma yazma ve aritmetik, 2. Okulda şiir ve müzik öğretiliyordu. Aynı zamanda kaval gibi bir müzik aleti çalmaları öğretiliyordu. Üçüncü okulda ise dans ve atletizm öğreniyorlardı. Çocuklar beden eğitimi çalışmalarına ve yarışmalara katılıyorlardı. Antik yunanda bugünkü gibi üniversiteler yoktu. Fakat M.Ö 5. Yüzyıldan itibaren, sofist olarak bilinen öğretmenler şehir şehir dolaşarak genç erkeklere halk önünde konuşma dersleri vermeye başladılar. M.Ö 4. Yüzyılda Platon ve Aristoteles gibi filozoflar Atina’da okullar kurdular.” 23 Antik çağda yaşamış olan Sokrat, yargılandığı Atina mahkemesinde, o meşhur “Savunmasında” kendisine yapılan eleştirilere nefsi müdafaa yapar. Burada gençlerle kurduğu eğitsel ilişkiye dair önemli veriler bulunmakta… Yunan mahkemesinde yargılanan ve idamına karar verilen, 70 yaşında asılan bu şerefli filozof ve eğitmen, batı okullarında ve eğitim sisteminde “sokratik düşünme ve sorgulama yöntemi” ile önemli bir yer edinmiştir. Eleştirel sorgulama yöntemiyle zengin gençlere düşünmeyi öğretmiş, onları etrafında toplamıştır, ancak Atina devletine karşı tehlike olarak görülmüş, gençlerin ahlakını bozduğu gerekçesiyle yargılanmış ve asılmıştır. Antik Dünya Ansiklobedisi, Jane Bingham, Fiona Chandler, Jane Chisholm, Gill Harvey, Lisa Miles, Struan Reid& Sam Taplin, TÜBİTAK popüler bilim kitaplığı, 2010 Ank. Sf: 170, 198,199 23 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 25 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Roma medeniyetinde ise “Öğretmenlerin çoğu Yunanistan’dan gelen iyi eğitimli kölelerdi. Varlıklı aileler evlerinde özel öğretmen köle bulundurarak çocuğuna özel eğitim verdirirdi. Fakir ailelerin çocukları erken yaşta çalışmaya başlamak zorundaydı. İmkânı olan aileler çocuklarını yedi yaşında okula göndermeye başlıyordu. Okuma, yazma ve aritmatiğin okutulduğu okulda kız erkek karışık eğitim görüyordu. Küçük öğrencilerin alfabeyi ezberlemeleri, basit atasözlerini de tekrar tekrar yazarak kopyalamaları gerekiyordu. Yetişkin çocuklarsa yunan ve Romalı yazarların eserlerini okuyordu. Köleler çocukları okula götürmekle ve sınıfta onlara göz kulak olmakla görevliydiler. Çoğu okulun yalnızca 12 öğrencisi olurdu ve okulda sabahın ilk saatlerinden öğlene kadar kesintisiz eğitim verilirdi. Disiplin kralları çok katıydı ve dayak sıradan bir şeydi. Erkekler 11 yaşına geldiklerinde ludustan (temel eğitim) ayrılıp ortaokula devam ediyor. Kızlarsa evlenmek üzere hazırlıklara başlıyorlardı. Erkek çocuk ise 14 yaşından itibaren yetişkinliğe özel bir resmi törenle geçiş yapardı. İlk kez bu törende sakal traşı olur, yetişkin kıyafeti giyer ve roma vatandaşı olurdu. bu aşamadan sonra genç erkeklerin çoğu ordu için yetiştiriliyordu. Politikaya atılmak isteyen hitabet sanatını öğrenmeliydi. Bunun için rhetor denilen öğretmene gidiyordu. Daha zenginleri ise en iyi yunan öğretmenlerden ders alıyordu. Bu eğitim ömür boyu sürebiliyordu.” 24 Ortaçağ Batılı Eğitim Anlayışı Orta çağ, Yunan Roma kültüründen sonra gelerek, Aydınlanma Çağına kadar uzanır. Yaklaşık 1000 yıllık bir süreyi kapsar. Hıristiyanlık dininin doğuşu, kiliseler bu çağa damga vurmuştur. Manastır okullarıyla hayatın her alanına yayılan kilisenin uyguladığı katı eğitim anlayışı yaygındır. Hıristiyanlık, antik kültüre ve bu eğitimin unsurlarına karşı belli bir cephe almıştı. Bu dönemde Hıristiyanlık ilkelerine ters düşmeyecek şekilde kültürün değiştirilmesi için çaba sarf edildi. Bu çağın eğitim anlayışı skolâstiktir. (kıyas yöntemiyle, kilise etkilerine bağlı kalıp, eşya ve olayları gizli yönleriyle açıklamak) Antik Dünya Ansiklobedisi, Jane Bingham, Fiona Chandler, Jane Chisholm, Gill Harvey, Lisa Miles, Struan Reid& Sam Taplin, TÜBİTAK popüler bilim kitaplığı, 2010 Ank. Sf: 300-301 24 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 26 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] “Skolâstik devrin taallüm, tefekkür ve ta’lim tarzı, mütemadi kitaplara, üstadlara, otoritelere dayanmak ve onların buldukları hakikatler dairesinde mahsur ve mevkuf kalmaktır… Skolastiğin ilim cephesi bu kadar dar olduğu gibi, inzibatı da pek sertti. İtaati temin etmek için, işkencelerin bütün şekillerine müracaat olunurdu. Aç tutmak, hapsetmek, değnekle dövmek, kamçılamak…. Hepsi vardı.” 25 Ortaçağda insan doğuştan günahkâr olarak kabul ediliyordu. Bu anlayış çocuk eğitiminde şiddeti meşrulaştıran bir bakış açısıydı. “Orta Çağ üniversitesindeyse yoğun, disiplinli ve sıkıcı bir öğretim programı ve kampus yaşamından söz edilebilir. Bir Orta Çağ üniversitesi öğrencisi için gün; kampus bekçisinin tüm şehirde yankılanan alarmıyla sabah saat 5'te başlardı. 5'ten 6'ya kadar toplanırlar ve saat 10'a kadar ders görürlerdi. Ders sonunda pek lezzetli ve hoş olmayan bir çorba ve az biftek vb.den oluşan bir öğle yemeği yenirdi. Öğle yemeğinden saat 5'e kadar derse devam edilirdi. Akşam yemeğinden sonra yatma saati olan 9 ya da 10'a kadar öğrenciler ödevlerini yaparlardı. Bu program ancak ibadet günlerinde ve dini bayramlarda yani üniversitelerin kapalı olduğu günlerde bozulurdu. Tatil günlerinde öğrenciler seyahat edip oyun oynarlar ve bazen kampus dışında da araştırma yaparlardı. Bu şartlar altında çeşitli nedenlerle öğrencilerin yaklaşık olarak 3/2'si altı yıllık zorunlu eğitimi tamamlayamayıp öğretim üyesi olamazlardı. Bu başarısızlığın önemli nedenlerinden biri öğrencilerin şehirlerdeki eğlence merkezlerinde vakit geçirmeleridir. Bir diğer neden ise öğrencilerin 12 yaş gibi erken bir dönemde üniversite eğitimi için evlerinden ayrılmaları ve yetişkin bir insan gibi davranmayı öğrenecek sağlıklı bir çevreyi her zaman bulamamalarıdır.” 26 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil yay. İzmir 1994, s.36 Fatih Rukancı, Hakan Anameriç, Felsefe Dünyası, Ortaçağda İlk Üniversiteler, STUDIUM GENERALE, yıl: 2004/1, sayı: 39, sf: 182 25 26 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 27 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Rönesans Rönesans, ortaçağ sert ve skolâstik eğitim anlayışına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. İnsan doğasının temiz olduğundan yola çıkan hümanist akım, antik yunan ve roma felsefelerinden önemli ölçüde etkilenmiştir. Eğitimin merkezinde Tanrı olmamalıydı. Merkezde “birey” vardı. Bu döneme damga vuran hümanist pedagoglar, Desiderius Erasmus gibi, dayakla eğitime şiddetle karşı çıktılar. Bu çağda yeni bir liberal bir eğitim üslubu gelişmiştir. Çocukların Eğitimine Dair27 Desiderius Erasmus İnsanı oluşturan şey akla sahip olmasıdır. Ağaçlar ve vahşi hayvanlar kendiliğinden büyür ama inanın bana insan şekillendirilir. Eski zamanlarda ormanlarda yaşayan, sadece doğal ihtiyaçlarının ve arzularının harekete geçirdiği, hiçbir kanuna bağlanmadan, toplumlarında belirli bir düzen olmayan eski insanlar daha çok vahşi hayvanlar olarak görülmelidir. Çünkü herşeyin sadece iştahlara göre belirlendiği bir yerde insanlığın işareti olan aklın yeri yoktur. Felsefenin geliştirdiği akılla sağlam biçimde eğitilmemiş bir insan, şüphesiz hayvandan daha aşağı bir varlıktır, çünkü tutkuları, arzuları, kızgınlığı, kıskançlığı veya kanunsuz doğası tarafından bir oraya, bir buraya sürüklenen birisinden daha tehlikeli bir kişi yoktur. Bu nedenle şimdi kendi oğlunun en iyi eğitimi almasını sağlamayan kişiye adam, hatta bir insan evladı bile denemez... Doğa sana bir oğul vererek deyim yerindeyse kaba, biçimsiz bir yaratık hediye etmiştir; senin görevin onu bir insan olmak üzere şekillendirmektir. Eğer bunu ihmal edersen hâlâ bir hayvansın demektir. Dürüstçe ve bilgece şekillendirilirse, neredeyse Tanrı’dan fazla uzak olmayan bir varlık olduğunu ispatlayabilirsin demek istiyorum. Akılsız bir hayvan içgüdüsel olarak kendi çocuğuna karşı görevini yerine getirirken, akıllı bir yaratık olan insanın doğaya, ebeveynlik sorumluluğuna ve Tanrı’ya olan borcuna karşı kör olduğunu kabul etmekten daha acınacak bir durum olabilir mi? Ama şimdi bireysel gelişimi belirleyen üç koşulu kesinlikle incelemek istiyorum. Bunlar doğa, eğitim ve pratiktir. Doğa derken, kısmen eğitilmeye 27 Alev Alatlı, Batıya Yöne Veren Metinler, ıı. Cilt, İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı, 2010 sf: 444 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 28 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] ilişkin doğuştan gelen kapasiteyi, kısmen de mükemmelliğe yönelik doğal eğilimi kastediyorum. Eğitim derken, öğretme ve kılavuzluğun yetkin biçimde uygulanmasını kastediyorum. Pratik derken, doğa tarafından içimize yerleştirilmiş ve eğitim ile ilerletilmiş faaliyetin kendimiz tarafından serbestçe gerçekleştirilerek pekiştirilmesini kastediyorum. Yetkin bir eğitim olmadan doğa kusursuz değildir, eğitimin verdiği yöntem olmadan pratik yapmak ise umutsuz bir kafa karışıklığına neden olur. Kural olarak, insanın doğası dendiğinde, akılla yönlendirilmek gibi insanlarda ortak olan nitelikleri kastederiz. Ama bundan daha dar bir şeyi de kastedebiliriz: Her kişinin kendine özgü niteliklerine “kişilik” deriz. Bu nedenle, bir çocuk matematiğe, diğeri ilahiyata, bir başkası retoriğe veya şiire, diğeri ise savaşa doğuştan eğilimli olabilir. Bazı zihinler belirli alanlar tarafından öylesine sahiplenilmiştir ki, onları diğer alanlara çekmek mümkün değildir, bu yöndeki bir deneme kesin bir tiksinmeye sebep olabilir. Bu sebeple öğretmenin böylesi doğal eğilimleri, böylesi kişilikleri çocukluğun erken dönemlerinde gözlemesi gereklidir, çünkü en kolay öğrendiğimiz şeyler alıştığımız şeylerdir. İnanıyorum ki bir oğlan çocuğunun yüzünden ve davranışlarından nasıl bir yaratılışa sahip olduğunu anlamayı denemek ve çıkarsama yapmak değersiz bir çaba değildir. Doğa bu açıdan bize kılavuzluk edecek işaretler bırakmayı unutmamıştır. Protestan Reformu Ve Protestan Reformu Karşısında Tepkiler Protestan reformu, kilisenin uyguladığı eğitime metot olarak karşı çıkan bir akımdır. Eğitim anlayışında, yeni bir metot ile din yine merkezdedir. Ancak, rahipler ve sistem kıyasıya eleştirilir. Protestan filozoflar, genel olarak baskı ve zorlamayla yapılan eğitime karşı çıkmıştır. “Hıristiyanlığın kurulduğu temelleri inceleyen ve şu anki uygulamalardan oldukça farklı olduğunu gören herhangi biri tahrip ve cezalandırmanın yakın olduğunu anlayacaktır.” 1513’te Machiavelli böyle der... Dört yıl sonra Martin Luther doksan beş tezini Wittenberg’deki Kale Kilisesi’nin kapısına astığında, Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 29 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Roma Katolikliği bir kuşak içinde Avrupa’nın yarısını “Protestanlara” karşı kaybetmiştir.”28 Protestanlara karşı Katoliklerin karşı hareketleri de olmuştur. Cizvit tarikatı gibi tarikat okullarında ise dayak ve ceza yoğun bir şekilde kullanılmıştır. “Reform hareketi hakkında düşünürken Luther’in kiliseye yönelik eleştirilerinde halk tarafından desteklenen fikirleri yansıttığını ve hareketin içindekilerin, onu reddedenlerin ve diğer reformcuların bir reformun gerekli olduğuna inanmaya devam ettiklerini unutmamak gerekir. On Beşinci yüzyılın sonlarında Cizvitlerin ve diğer Katolik Reformu tarikatlarının habercisi olan yeni tarikatlar kurulmaya başlamıştı.”29 Aydınlanma Çağı 17. ve 18. Yy genel olarak hâkim olan eğitimsel anlayış, bilginin akıl yoluyla, duyuş ve deneylerle kazanılacağına inanan, akılcı, deneysel, hazcı yaklaşımlardır. En büyük temsilcisi John Locke’dur. Çocuk eğitiminde bedeni cezalara karşıdır. Bu çağın pedagogları genel anlamda katı disipline karşıdır. Bu dönemde yaşayan La Chalotais (1701-85)30 ömrü boyunca Fransız kilisesine ve devletine karşı yılmaz bir muhalif olarak yaşamış bir aydındır. Milli eğitim hakkındaki makalesi eğitim incelemelerden sadece biridir. konusunda 18. Yy da yazılan bilimsel O makalede çocukları eğitirken prensipler ortaya koyar. “Çocukları eğitirken gözetilmesi gereken prensipler, doğanın çocukları eğitirken kullandıklarıyla aynı olmalıdır. Doğa, öğretmenlerin en iyisidir. Demek ki, çocukların aklına ilk bilginin nasıl girdiğinin gözlemlenmesi ve yetişkin insanların bunu nasıl öğrendiklerinin gözlenmesi yeterli olacaktır. 29 Alev Alatlı, Batıya Yöne Veren Metinler, ıı. Cilt, İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı, 2010 sf: 540 Alev Alatlı, Batıya Yöne Veren Metinler, ıı. Cilt, İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı, 2010 sf: 647 30 Alev Alatlı, Batıya Yöne Veren Metinler, ııı. Cilt, İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı, 2010 sf: 992 28 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 30 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Her yöntemin esaslı prensibi, algılanabilir olan nedir diye başlamalıdır ve aklın ne olduğuna dair kademe kademe ilerlemelidir. Basit olanın ne olduğu vasıtasıyla karmaşık olana ulaşmalıdır ve maddi olaylar hakkında emin olmadan nedenlerini araştırmamalıdır.” Bu dönemde yaşamış, çocuk eğitimi üzerine eser yazmış, Fransız filozof ve yazar J.J.Rousseau, Emile isimli kitabında genel anlamda disiplin prensiplerini şöyle belirtiyor; J. J. Rousseau ve Disiplin Prensipleri • Yeni doğan bebek masumdur ve savunmasızdır. • Eğitimciler, anne babalar, çocukları doğalarının korunması için, yeteneklerini ortaya çıkarmalı ve olmak istedikleri şeyleri olmaları için onları özgür bırakmalıdırlar. Bu özgürlük ‘sınırları iyi belirlenmiş bir özgürlüktür. • Bunun için, az hükmetmeli, baskıcı ve aşırı korumacı olmak’ tan vazgeçmelidir. • Kendi kendilerine iş başarmalarına imkân vermelidir. • Başkalarına boyun eğen bir kişiliğe sahip olmamalıdır. • Çocuğun büyüklerine karşı şımarık ve küstah tavırlar göstererek tahakküm kurmalarına, emredici bir tavır takınmalarına izin vermemelidir. • Çocuğun oyunları, eğlenceleri, sevimli hareketleri hoşgörü ile karşılanmalıdır. Neşe ve oyun çağını, cezalar, tehditler ve esaret içinde geçirmesine neden olacak kadar abartılı ilgi gösterip, üstüne fazla düşmemelidir. • Çocuk terbiyesinde eskiden beri kullanılagelen rekabet, kıskançlık, arzu, heves, gurur, açgözlülük, korku, ‘kısacası çocuğun ruhunu bozguna uğratacak’ yöntemler kullanılmamalıdır. • Çocuklara yaşlarına göre muamele edilmeli, onlardan yapabileceklerinden fazlası beklenmemelidir. • Çocukların eğitiminde o dönemde uygulanan ceza şekline karşıdır. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 31 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] “Çocuklara ceza, ceza olarak değil, kötü davranışlarının bir sonucu olarak verilmelidir.” der ve çocuğun doğal ortamda zaten kötü davranışlar sergilemeyeceğini de belirtir. Doğal ve özgür bir eğitim ortamında çocuğunuz, neden yalan söylesin ki? Elinden herhangi bir şeyini almıyorsunuz, onu herhangi bir nedenle cezalandırmıyorsunuz ve bir şey yapmasını istemiyorsunuz. Her şeyi, sanki kendi arkadaşıyla konuşuyormuş gibi neden size söylemesin ki? Bu konuşma şeklinde bilir ki, kendisine arkadaşından ne kadar zarar gelirse öbür taraftan da o kadar zarar gelir.”31 Rousseau, kitabında disiplin sorunları sergileyen zengin Kaprisli Çocuğun eğitiminde cezayı kullanmıştır, ancak bu çocuğun doğal davranışlarının sonucu olarak çocuğa hissettirilmiştir. Her istediğini yapmaya ve yaptırmaya alışmış olan küçük çocuk ile arkadaş olan yazar, ilk günden itibaren çocuğun onun sabrını taşırmaya dönük şımarık hareketlerine maruz kalır. Gece yarısı uyurken odasına dalıp onu uyandırmak ve ancak hiçbir şey istememek gibi ya da istediği şeyleri sürekli değiştirerek, bağırarak, yüksek sesle şarkı söyleyip, gürültü yaparak, sandalyeleri devirip, kısacası ona boyun eğdirmeye çalışmak gibi davranışları olan bu şımarık çocuğa yazar sırayla şu önlemleri alıyor; Şımarık kaprisli çocuğa karşı eğitimcinin tutumu; • Sakin ve soğukkanlı bir tutum sergiler. • Az müdahale, az iletişim kurmaktadır. • Bir gece sabaha kadar karanlık, kapalı odaya hapsetmektedir. “Hiçbir şey demeden kalktım, gidip çakmağı aradım ve bulamadım. Ona yerini sorunca, beni ikna etmenin mutluluğuyla, bulup bana verdi. Çakmağı çaktım ve kandili yaktım. Afacanı elinden tutup panjurları kapalı, içinde kırılacak hiçbir şeyin olmadığı yandaki odaya götürdüm. Oraya ışıksız yere bıraktım. Daha sonra üstünden kapıyı kilitleyerek, hiçbir şey demeden gidip odamda yattım. Bağırıp çağırmaları sormayın, 31 J. J. Rousseau, Emile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine, babil yay. Erzurum, 2000 , sf: 66,67 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 32 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] bunu bekliyordum. Hiç aldırış etmedim. Sonunda sesi kesildi. Ertesi gün gündüz odaya girdim.”32 • Ceza anında nedenler, açıklamalar gösterilmemektedir. İlişkiyi çocuğun kendisinin bulması sağlanır. • Ceza, suçuna uygundur… (Afacan çocuk, ondan emrivaki tavır ile keyfiyetten kandili yakmasını istiyor. Amacı eğitmenine hükmetmek) • Çocuğun davranışlarını ona yansıtarak gerçeği buldurmaya çalışır. “Ona haksız olduğunu göstermek gerekiyordu. Hiç de güç olmadı. Çocukların anlık düşündüklerini bildiğim için bunu öncelikli olarak kullandım. Evin bir köşesine onun çok hoşuna gidebilecek bir şeyler yerleştirdim. İyice oyuna daldığını görünce, ona gezmeyi önerdim. Kabul etmedi. Israr ettim beni dinlemedi. Gitmek zorunda kaldım, gitmemi de ısrarla işaret etti. Ertesi gün aynı şeyi ona ben yaptım. Canı sıkıldı, aldırış etmedim. Çok yoğunmuşum gibi yaptım, inatlaştı, hayır dedim…”33 • Çocuğun tehditlerine aldırış etmemektedir. Alınganlık, kızgınlık gibi duygusal refleksler sergilemez. • Çocuğun etrafındaki yetişkinlerle çocuğun faydasına olan tutum için işbirliği ve uyum sağlamak, senaryolar oluşturmak (Yazar burada, Baba ve hizmetliyle işbirliği içinde senaryo oluşturuyor, bir tek annesiyle uyum sağlamada zorlanıyor. Anne, çocuğunun acı çekmeden, boyun eğdirilmeye çalışılmadan terbiyesinden yana) • Çocuğun yapacağı şımarık davranışları hususunda kendisine yardımcı olacak yetişkin arkadaşlarını ikaz etmek ve onlarla işbirliği içinde olmak… • Çocuğun yaşantının içinde yaşadıklarından ders çıkarmasını sağlamak… Ancak bu müdahale dolaylıdır. 32 33 J. J. Rousseau, Emile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine, babil yay. Erzurum, 2000 Sf. 82 J. J. Rousseau, Emile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine, babil yay. Erzurum, 2000 Sf. 83 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 33 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] 21. Yüzyıl Batı’da Eğitim Anlayışı Buraya kadar Batıdaki eğitim anlayışında, ödül ve ceza anlayışlarının, iki kutup arasında gelip gittiğini, bazen de sınırlı oranda cezaya izin veren yaklaşımların var olduğunu gördük. Aydınlanma çağına kadar süreçte, Hıristiyanlıktaki “ İnsanların doğuştan günahkar olduğu” sadece bu nedenle bile cezalandırılması gerektiği düşüncesi ile buna tepki geliştiren filozof pedagogların tartışmaları arasında eğitim anlayışları, günümüze kadar kimi zaman tez, kimi zaman antitez kimi zamanda sentez olarak gelmiştir. Bugün “çocuk merkezli, öğrenci merkezli” yaklaşımlar devam etmektedir. Aydınlanma çağından beri süregelen “Otoritenin kötülüğü anlayışı ile çocuğun baskılanmadan, kendisinin efendisi haline getirilmesi” sonucu ortadadır. “ABD’den başlayarak bütün dünyaya yayılan, tarihte eşi benzeri görülmemiş, kitlesel bir yozlaşma hareketi ile karşı karşıyayız. Geleceğin teminatı olan genç nesil, şaşırtıcı bir hızla dengesini kaybediyor, ciddi manada ruh sağlığını yitiriyor. Amerikan medeniyetinin etkisine maruz kaldığı oranda atalarından ve ailelerinden gelen ahlaki değerlere karşı çıkıp isyan ediyor. Bu değerlerin yitirilmesinin bedeli ise çok ağır; bulaşıcı hastalık derecesinde yaygın bir narsisizm, enaniyet, hayali bir iyimserlik, gittikçe artan oranlarda genel kaygı ve depresyon. Özgüvenin başarıdan çok daha önemli olduğu prensibine göre yetiştirilen bu konumlandırmaya gençler, kendilerini şartlandırılmış. her şeyin Her üzerinde hayalin gerçekleşebileceğine yürekten inanıyorlar. Fakat aynı zamanda hayatın acı gerçekleriyle yüzleşmeye hiç de hazırlıklı değiller. Son 40–50 yılda 14–16 yaş ergenlerde ve lise öğrencilerinde “ben değerliyim” düşüncesindeki artış, %86. Kaygı oranı %85. İntiharlar ise ikiye katlanmış durumda. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 34 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Anlaşılan şu ki eğer acil tedbir almazsak gittikçe yalnızlaşan, aşırı bencil/narsist, zevkperest/hedonist, kaygılı,öfke ve nefret dolu bir insanlığa doğru dolu dizgin gidiyoruz… Pozitivizmi, indirgemeciliği, yatay nedenselliği, “bilimsel” materyalizmi anlamadan bu gidişatı, yani küresel intiharı anlayamayız. Ancak paradigmanın dışına çıkıp, tıpkı bir balığın akvaryumun dışından akvaryumu izlediği gibi aklına tapan delilerin dolaştığı bu tımarhaneye bakarsak belki bilip de unuttuklarımızı tekrar hatırlarız…” Psikiyatr Dr. Mustafa MERTER34 Dr. James Dobson ABD yıllardır psikologluk yapıyor ve “Aileye Odaklanma Derneğinin” de başkanlığını yürütüyor. “Ağaç Yaşken Eğilir” adlı kitabında ıslah sopasından bahsediyor ve anne babalara, eğitmenlere hafif bir dayağı (kontrollü) tavsiye ediyor: “Sert ve baskıcı disiplinin tehlikeleri karşısında pek çok şey yazıldı. Bu uyarılar geçerlidir ve dikkate alınmalıdır. Ancak bu uyarılara rağmen, baskıcı disiplinin bazı sonuçları, bu tür bir disiplinin haklılığının kanıtları olarak ileri sürüldü. Bu saçmalıktan ibarettir. Küçük bir çocuğun yumruklarını sıkarak anne ve babasını, onun meydan okumalarını kabul etmeye zorladığı anlar vardır. Ancak varsayılanın aksine, çocuğun bu hareketi öfkeden ya da içsel bir düşmanlıktan kaynaklanmamaktadır. Sadece sınırların nereye kadar uzandığını ve kimin kendisine herhangi bir şeyi yaptırmaya -anne ve babasının mı, yoksa kendisinin mi- muktedir olduğunu görmek istemesindendir. İyi niyetli uzmanlar yıllarca hoşgörünün, göz yummanın bayrağını salladılar, ancak karşı gelmeye, söz dinlememeye herhangi bir çözüm üretemediler…” … Bu tavsiye birçok insanı rahatsız etti ve sopanın çocuğu değerlendirmek için kullanılan “ölçme” sopası değil de dayak sopası olduğunu iddia etmelerine yol açtı. Çocuğunuzu ıslah etmekten uzak durmayın. Onu ıslah edin ki, ruhunu cehennemden koruyasınız. Çocuğunu ıslah etmeyen çocuğundan nefret etmiş olur. Çocuğunu seven 34 Jean M. Twenge, Ben Nesli, kaknüs yay. 2009, İst, arka kapak. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 35 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] çocuğunu erken yaşta uslandırır. Sopa ve azarlama çocuğa bilgelik verir. Ancak kendi haline bırakılan bir çocuk annesine utanç getirir.” 35 Son yıllarda yeni yazılan eserlerde, Otorite, ceza kavramları tekrar disiplinin içine girmeye başlarken ödül ile ilgili yapılmış bir araştırma sonuçları da düşündürücüdür. Dr. Carol Dweck ve asistan arkadaşları Newyork’taki çeşitli okullarında araştırma yaparlar. Newyork şehrinde, beşinci sınıflara bir çeşit manevi ödül olan Övgü ile ilgili olarak yapılan araştırmanın sonucu da ilginçtir. “Araştırmacılar sınıftan bir çocuk seçip ona, bütün çocukların son derece kolay biçimde çözebileceği türden bir dizi bulmacadan oluşan sözsüz bir IQ testi uygularlar, testi bitirdiklerinde araştırmacılar öğrencilerin her birine aldığı puanı belirtip ona tek bir övgü cümlesi söylerler. Gelişigüzel olarak gruplara ayrılan öğrencilerin bazıları zekâlarından ötürü övülür. Çocuklara “bu konuda çok iyisin” denir. Diğer öğrenciler ise çabalarından ötürü övgü alırlar. “Belli ki çok çalışmışsın” Ardından öğrencilere iki testten istediklerini seçme hakkı verilir. Testlerden biri diğerine göre daha zordur ama araştırmacılar çocuklara bu bulmacaları çözmelerinin onlara çok şey öğreteceğini söylerler. Diğer test ise en başta uygulanan test kadar kolaydır. Çabalarından ötürü övgü alan öğrencilerin %90’ı daha zor olan bulmacaları seçerken, zekâlarından dolayı övülenlerin büyük çoğunluğu ise kolay testi seçmiştir. Yani akıllı çocuklar işin kolayını seçmişlerdir. … “akıllı görünüp utanılacak duruma düşme riskine girmemeyi” seçmişlerdi. Bir sonraki aşamada, beşinci sınıf öğrencilerine hiçbir seçim şansı verilmedi. Zor bir testti ve hepsi başarısız oldu. Çabalarından dolayı övülen çocuklar başarısızlık karşısında etkilenmezken, pek çoğu “benim en beğendiğim test” dediler. Zekâlarına övgü alan çocuklar ise, 35 Dr. James Dobson, Ağaç Yaşken Eğilir, Beyaz Balina, 2004, İst. Sf: 18, 318 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 36 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] başarısızlıklarını aslında o kadar da akıllı olmadıklarının kanıtı olarak görmüşlerdi.” 36 Çocuğun güçlü kişilik sahibi olması için kişiliğini öven, öne çıkaran ve çocuğa sınırsız haklar, özgürlükler tanıyan batı, bugün sancılar içinde kıvranmaktadır. Çocuk terbiyesinde ve disiplininde tekrar yeni arayışlar başlamıştır. Var olan duruma duyulan tepki ve eskiye dönme arzusu gittikçe yükselen bir değer olmaktadır. 36 PO Bronson &Ashley Merryman, Eyvah Çocuğum Büyüyor, İst. 2010, sf: 21, 22 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 37 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] III. BÖLÜM KUTSAL DİNLERE GÖRE ÇOCUK TERBİYESİNDE DİSİPLİN A. YAHUDİLİK’TE ÇOCUK EĞİTİMİNDE DİSİPLİN İsrailoğulları’nın evliliğinde koca karısı üzerinde, karşısına hiçbir şeyin duramayacağı bir buyurma yetkisi kazanıyordu ve kadın çoğu kez fiilen satılıyordu. (Mohar..) ve daha kolay boş olabiliyordu. Evlilik övünç duyulacak bir mülk olarak görülüyordu. Çocuklar Yehova’dan bir mirastı. Çocukların anne babalarıyla ilişkisi esas itibariyle köle ile efendi arasındakine benzer bir itaat ilişkisiydi. Çocukların itaati, Evamir-i aşerede kendi başına zikredilecek kadar ulvi görülmüştü. Fakat bu çocuklara merhametle yaklaşmayı dışlamıyor, hatta onu dolaylı olarak dile getiriyordu. Nitekim eski Ahit’deki birçok anlatı da bunun örneği verilmiştir. Diğer taraftan bir çocuğun ana babasına itaatsizliği şiddetle cezalandırılabiliyordu. Ana babasına el kaldıran ya da lanet okuyan (çıkış XXI,17) bir çocuğun cezası ölümdü, Ana babasına vuran mutlaka öldürülecektir. ( Çıkış, 15) Ana babasına lanet eden mutlaka öldürülecektir. (Çıkış 17) Her ne kadar Tesniye’de, ancak şehrin ihtiyarları önünde isyankar ve asi çocuğun davası görüldükten sonra bu cezanın uygulanabileceği bildiriliyorsa da (Tesniye XXI, 18, 22). Keza bir çocuk satılabilir ya da borç karşılığı rehin olarak verilebilirdi ve birçok durumda ailenin reisinin günahı yüzünden bütün bir ailenin yok edildiği oluyordu. Bununla beraber, Tesniye’de çocukların babaların günahı yüzünden öldürülemeyeceklerini (Tesniye XXIV, 16) okuruz ve bu Tesniye’yi daha sonraki döneme ait bir derleme olarak görenlerce, eski hukukun Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 38 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] katılığının zaman içinde tedricen yumuşatılmasının bir kanıtı olarak yorumlanır.37 Gördüğümüz kadarıyla Yahudi kutsal kitabında çocuk terbiyesinde ana babaya isyan affedilmez bir suç ve cezası da ölüm. Yahudi geleneklerinde, çocukların rahat satılabildiği ve borç karşılığı rehin olarak verilebildiği gibi acımasız uygulamaların olduğu dönemler var olagelmiştir. Günümüz Yahudiliğinde halen var olagelen bir gelenek çocukluktan yetişkinliğe geçişi simgeleyen Bar Mitva törenleridir. Erkek çocuklarda 13 kız çocuklarda ise 12 olarak belirlenen buluğa erme çağından sonra çocuktan dini emirleri yerine getirmesi beklenir. O zaman kadar ise çocuklar babalarının yanlarında dini törenlere katılır ve sinagoglarda ilk temel dini bilgileri edinirler. Yahudilerin ev içi düzenlemeleriyle ilgili bir kaç hususun daha zikredilmesi gerekir. Bir Yahudi çocuğuna sabahları kalktıktan hemen sonra tekrar edilmesi gereken ilk dini eğitim aşağıdaki gibidir: “Senin diri ve ölümsüz olan Kralın önünde kabul ederim ki, büyük merhametinle ve güvenirliğinle ruhumu sen döndürdün bedenime” saçaklı, dört köşeli omuz atkısı erkenden giydirilir, kökeni ve önemi öğretilir. Çocuklar 13 yaşları tamamlanıncaya kadar tamamen ebeveynlerinin nezareti altındadır. Bir erkek çocuk 13 yaşında “Bar Mitva, cezanın oğlu” olur. Yetişkin gibi sorumludur. Şahsına terettüp eden dini vazifeleri külliyen yerine getirmesi beklenir. 38 B. HIRİSTİYANLIK’TA ÇOCUK EĞİTİMİNDE DİSİPLİN Hıristiyan dinine göre bir çocuk günahkâr olarak doğar. Hz. Âdem’in günahının nesilden nesle aktarıldığına ve insanın kötü doğduğuna dair olan anlayış, özellikle orta çağ Hıristiyan dünyasında okullarda uygulanan şiddetin ana sebeplerinden biriydi. 37 38 G.T. Bettany, Dünya Dinleri Ansiklopedisi, Say yay. 2005 İST. Sf. 632-633 SG.T. Bettany, Dünya Dinleri Ansiklopedisi, Say yay. 2005 İST. sf. 706, 707 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 39 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] İncil’e baktığımızda ise ayetlerin çoğunda çocuğun terbiyesinde fiziksel cezanın kullanılmasının tavsiye edildiğini görüyoruz. Bu disiplin şeklinde çocuğun iyiliği gözetilir ve sınırlı ölçüdedir. “Çocuklarınızı disiplin etmemezlik etmeyin. Popolarına şaplak atarsanız ölmezler. Fiziksel disiplin onları ölümden bile kurtarabilir.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 23, 13-14, 13-24, 22-15, 20-30 ) Kutsal kitap, disiplinin öneminin altını kuvvetle çizer. Disiplin, verimli insanlar olmak için hepimizin ihtiyacı olan şeydir ve onu çocukken öğrenmek çok daha kolaydır. Disiplin edilmeyen çocuklar, sık sık asi olurlar, otoriteye saygı duymazlar ve bunun sonucu olarak da Tanrı’ya itaat edip O’nu izlemekte zorlanırlar. Tanrı’nın kendisi bizi düzeltmek ve bize doğru yolda yol göstermek ve yanlış davranışlarımız için tövbeyi teşvik etmek için disiplin kullanılır. (Mezmur 94;12, Süleyman’ın Özdeyişleri 1;7, 6;23, 12;1, 13;1, 15;5, Yeşaya 38;16, İbraniler, 12;9) Doğru ve kutsal kitabın ilkelerine göre disiplin etmek için, anne babaların Kutsal kitabın disiplin konusundaki öğüdünü bilmeleri gerekir. Süleyman’ın Özdeyişleri kitabı çocuk yetiştirme konusunda epey bilgelik içerir. Örneğin, “Değnekle terbiye bilgelik kazandırır. Kendi haline bırakılan çocuk ise annesini utandırır.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 29;15) Bu ayet, bir çocuğu terbiye etmemenin sonuçlarını bildirir. Sonunda anne baba utandırılır. Tabi ki disiplinin hedefi çocuğun iyiliği olmalıdır. Ve hiçbir zaman çocuklara kötü davranılmasını haklı çıkartmak için kullanılmamalıdır. Disiplin hiçbir zaman anne babanın öfkelerini almak ya da sinirlerini alamadığından ötürü yaptığı bir uygulama olmamalıdır.” 39 39 http://www.hristiyanforum.com/forum/showthread.php?t=330630 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 40 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] C. İSLAM MEDENİYETİNDE DİSİPLİN YÖNTEMİ Kur’an-ı Kerim’de Mükâfat ve Ceza Kavramı Mükâfat anlamına gelen ecr ve ceza kelimeleri Kur’an’da toplam olarak 160 ayette geçmektedir. Bu ayetler tahlil edildiğinde, en güzel karşılık ile mükâfatlandırılacak insanların bir takım özelliklere sahip oldukları göze çarpmaktadır. Bu insanlar, Allah’a iman edip salih amellerde bulunan, bollukta ve darlıkta Allah için sarfeden, sadakalar veren, öfkelerini yenen ve insanların kusurunu affeden, doğruluk üzere olan büyük günahlardan kaçınarak Allah’ı çok zikreden ve O’ndan bağışlanma dileyen, çeşitli sıkıntılara sabreden, verilen nimetlere şükreden ve sadece Allah’ın rızasını kazanmak için fakirleri doyuran takva sahibi kimselerdir. 40 Ceza kelimesi ise kur’an’ı Kerim de 22 yerde geçmektedir. Gerek ceza, gerekse ikab kelimesi göz önüne alınacak olursa, ceza ve cezalandırmak anlamına gelen bu iki kelimenin toplam olarak 72 ayette yer aldığı görülecektir. Burada yeri gelmişken bir noktayı belirtmekte fayda vardır. Cezanın Kuranda 72 ayette yer almasına karşılık, mükâfatın 160 yerde geçtiği dikkate alınacak olursa, Kur’an’ı Kerim’in cezalandırmaktan ziyade mükâfatlandırmayı öngören bir mesaja sahip olduğu söylenebilir. Nitekim “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.” Ayeti de yukarıda ifade edilenlerin özüdür. Pedogojik açıdan ceza kavramının yer aldığı ayetler incelendiğinde şu hususlar dikkat çeker41; • Allah (cc) ilk yarattığı andan itibaren ruhlardan, kendisinin Rab, ruhların da kul olduğuna dair söz almıştır. (Araf 7/172) • Bilgisizlikten doğan suçlarla bilindiği halde işlenen suçlara aynı ceza uygulanmaz. (Tevbe 9/115) • 40 41 Cezalandırmadan önce Hz. Âdem bilgilendirilmiştir. ( Bakara 2/ 31, ) Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994, Sf:60,61 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994, Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 41 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA • [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Suçun farkına varıldığı ve pişmanlık duyulduğu zaman af dilenmesi durumunda Allah’ın tevbe kapısı daima açıktır. (Bakara 2/36) • Peygamberlerin görevi bilgilendirerek (tebliğ) yol göstermektir. (Rad 13/7) • Cenab-ı Allah’ın Peygamberlere karşı cephe alanları cezalandırmasından bahseden pek çok ayet vardır. (Araf, 7/65,96,97- Hud, 11/51,57..) • İyi davranışlarda süreklilik olduğunda Allah’ın nimetlendirmesi de devam eder. (Enfal 8/53) Hz. Muhammed’in Çocuk ve Gençlerle İlişkisi Peygamber efendimizin (sav) çocukluğuna ve gençliğine baktığımızda kişilik özelliği olarak; doğru ve dürüst, nazik, merhametli, affedici, iffetli, cömert, misafirperver, sade, tevazu sahibi, adil, sözüne ve antlaşmalarına sadık, olduğunu görüyoruz. “Çocukluğunu fakirlik içinde geçirmiştir. Nazik ve iyi huyluydu. Diğer çocukların aksine, yaramazlık veya edepsizlik yapmazdı. Sakin ve kendine hakim bir çocuktu. Gençliğinde ise mükemmel ve kusursuz bir ahlakı vardı. Güvenilir bir dosttu. Yardımsever, yol gösterici. Merhametliydi, nazik, müşfik ve cana yakın; daima saygılı, doğru ve samimi; tüm anlaşma ve sözlere tamamen sadıktı.”42 Henüz 10 yaşındayken çobanlık gibi yetişkinlerin dünyasına ait ağır bir sorumluluğu yerine getirmiştir. Gençliğinde daha 14,15 yaşlarındayken Ficar Savaşlarına 43 katılmıştır. Bu savaşlarda ok atmak suretiyle bizzat savaştığı ve Kalkanı ile atılan okları karşılayıp amcasına teslim ettiği yönünde rivayetler mevcuttur. Afzalur Rahman, Hz. Muhammed (SAV), Siret Ansiklopedisi, İnkılab yay., İst., 1996 sf: 85 Ficar (günah) savaşları: İslam öncesi dönemde Arap toplumunda kabileler arasında çeşitli sebeplerle savaşlar meydana gelmiştir. Bunlardan zilkade, zilhicce, muharrem ve recep gibi haram aylarda gerçekleşen savaşlara ise azgınlık, haktan ayrılmak manasına gelen Ficar (günah) savaşları adı verilmiştir. Âdem Apak, Hz. Peygamber’in (sav) Etrafındaki Çocuklar ve Gençler, BİHMED, İst. 2009 42 43 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 42 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Yine bu yaşlarda, Hılfü’l- Fudul (Erdemliler Birliği) adlı organizasyonda yer almıştır. Bu antlaşmaya göre Mekke’de haksızlığa uğrayan herkese yardım edeceklerdi. Peygamber efendimizin lider, öncü ve rehber yapan özelliklerinin neler olduğuna baktığımızda; hiçbir kötülüğe karışmaması, iffeti, sakinliği, yardımseverliği, güvenilir ve cesur kişiliği öne çıkmaktadır. “Hz. Muhammed (sav), peygamberliğine kadar geçen dönemde kendine has inanç ve uygulamaları olmakla birlikte, topluma yönelik dini ve siyasi tasarı ve teklifleri bulunmayan, üstelik dönemin şartları gereği bir liderde olması lüzumlu hususiyetleri şahsında barındırmayan, ailesine yetecek ticari faaliyetleri ile geçimini sağlamaya çalışan, nihayet Kureyş içinde pek öne çıkmayan ortalama mütevazı bir Kureyşlidir… Onun en bariz özelliği “emin” olarak tanınmasıdır.”44 Peygamber efendimizin çocuklarla olan münasebetlerine genel anlamda baktığımızda onlarla sevgi, şefkat ve güvene dayalı bir ilişki kurduğunu görüyoruz. Çocukların gençlik dönemine girinceye kadar olan süreçte çocuklarla hukuksal bir ilişki pek göze çarpmıyor. “Şu haram, şu helal..” uyarıları ve ikazlarından ziyade sevgi ve güvene dayalı bir ilişki kurup onlara model olmayı tercih ettiğini görmekteyiz. Yine Resulullah’ın (sav) Çocuklarla ilgilenirken gençlik dönemine kadar, çocukların seviyesine inilmesini tavsiye etmiştir. Onlara yetişkin gibi davranılmamasını istemiştir. Çevresindekilere çocuklara karşı merhamet ve sevgi ile yaklaşmalarını söylemiştir. Ashabına da “Kimin çocuğu varsa çocuklaşsın” tavsiyesinde bulunmuştur. Kendisi de bu telkinin en güzel örneklerini sunmuş; çocuklarla özel olarak ilgilenmiş, onları muhatap almış, onlarla her karşılaştığında onlara selam vermiş, hal hatırlarını sormuştur. (Buhari, Edep 81; Müslim, Selam 15). Onlarla şakalaşmış (Buhari, ilim 18; Tirmizi, Birr 57; Ebu Davud, Edep 92 ) Yolculuk esnasında torunlarını bineğe almıştır. (İbn Mace, Edeb 48) Hasta olan çocuklara 44 Adem Apak, Hz. Peygamber’in(Sav) Etrafındaki Çocuklar ve Gençler , Bihmed, İst. 2009, sf. 33 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 43 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] da özel olarak geçmiş olsun ziyaretlerinde bulunmuştur. (Buhari, Merda 9) Resul-i Ekrem (sav) mevsimin ilk çıkan meyvelerini onlara ikram etmiştir. Onların dünyalarına girerek hoşlanacakları adlar takmak suretiyle çocuklarla şakalaşmış, hatta onları eğlendirmiştir. Bütün bu sıcak yakınlıktan dolayı çocuklarda onu çok sevmişlerdir. Öyle ki, yolculuktan döneceği zaman hep birlikte toplanıp kendisini karşılamaya çıkmışlardır. Nitekim hicret esnasında Ebu Eyyub El Ensari’nin (ra) evine misafir olacağı sırada Neccaroğulları’nın küçük kızları memnuniyetlerini ifade sadedinde def çalıp şarkı söylemişlerdir. Hz. Peygamber(sav) onlara beni seviyor musunuz? Diye sorduğunda onlar da “Evet ya Resulallah” cevabını vermişler, bunun üzerine de “Ben de sizleri seviyorum” sözüyle mukabelede bulunmuş ve bu ifadeyi üç defa tekrarlamıştır. (Diyarbekri, Hamis, Mısır 1302, I, 385) Hz. Peygamber (sav) döneminde çocuklar sosyal hayatın bir parçasıydı. Resulullah’ın (sav) çağrısıyla Bayram namazının kılınacağı yere (musalla) kadınlarla birlikte onlar da çıkarlardı. Hz. Peygamber (sav) çocukları istismar etme, onları söz gelimi savaş meydanı gibi yaşlarına uygun olmayan alanlara sürme ve emeklerini sömürme yoluna asla tevessül etmemiştir. Bedir seferine çıkarken Medine dışında ordusunu durdurmuş, burada yaptığı kontroller neticesinde yaşlarını küçük gördüğü bazı sahabeleri geri çevirmiştir. Onun orduya almadıkları arasında 13 yaşlarında bulunan Abdullah bin Ömer (ra), Bera b. Azib (ra) ve Zeyd b. Sabit (ra) bulunuyordu.”45 Peygamber Efendimiz (sav), Kız çocuklarına karşı uygulanan haksız uygulamalara karşı çıkmış, kız çocuklarının toplumda hak ettikleri değeri görmeleri için çaba göstermiştir. “Cahiliye devrinde kız çocuklarından nefret edilirdi. Kız çocuğunun doğum haberi bir kişinin hayatında alabileceği en kötü haber kabul edilirdi. Hz. Peygamber bu tavrı tamamen reddetmiş ve kötülemiştir. Kur’an ana babanın bu tavrını bütünüyle değiştirmiştir. Adem Apak, Hz. Peygamber’in(Sav) Etrafındaki Çocuklar ve Gençler , Bihmed, İst. 2009, sf. 37,38,39,40 45 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 44 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Ana babaların uzun süredir yerleşmiş bulunan bu tavırlarını değiştirmek için peygamber bilhassa kız çocuklarına ilgi göstermiştir. İbn Abbas şöyle rivayet etmektedir: “Eğer bir kimse kız çocuğu olur da onu diri diri gömmezse, hor görmezse ve erkek çocuklarını ona tercih etmezse Allah onu cennete kor.” (Ebu Davud) Hz. Aişe ise şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah buyurdu ki: “Eğer bir kimse kızlara değer verdiğinden dolayı eziyet görürse ve onlara iyi davranırsa onlar cehennem’e karşı perde olurlar.” (Buhari ve Müslim) Peygamberin kız çocuklarını güzelce ve özenle yetiştirenlere Allah’ın büyük bir mükâfat vereceğini belirten pek çok hadisi vardır.” 46 Peygamber Efendimiz’in disiplin anlayışında çocuklara sık müdahale edilmediğini görüyoruz. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza adlı kitabında; “Adem-i müdahale” ilkesinden bahseder. Yazar, Hz. Peygamber’in çocuklarla kurduğu ilişkide onlara sık müdahalede bulunmadığını, bu şekilde serbest, güvenilir bir ortamda çocukların kişilik ve yeteneklerinin daha rahat geliştiğini söylemektedir. Hz. Peygamber’in çocuklara müdahalesi dine ve örfe aykırı durumlarda olmuştur. Kimi zaman yemek yerken örfe ya da dini kaidelere aykırı davrananları uyarmış, hemen arkasından doğru olan davranışı sergilemeye yönlendirmiş. (Tirmizi, Et’ime 47; Buhari, Et’ime 2; İbn Mace, Et’ime 8) Cemaat adabında sağ tarafında durması gereken İbn Abbas’ı sol tarafından sağ tarafına almış. (Nesei, İmamet 22) İpek elbise giyen erkek çocukları bundan men ettiği, Hurma ağaçlarını taşlayan Raf’i b. Amr’a hurma ağaçlarını taşlamak yerine altına düşenlerden yiyebileceğini söylediği (İbn Mace, Ticaret 67) rivayetlerde görülmektedir. Peygamberimiz’in çocukların dövülmesini istemediğine dair değişik rivayetler ve dayağı tavsiye ettiğine dair bir hadis günümüze kadar ulaşmıştır. Kimisinin senedi sahih, kimisi zayıftır. Biz burada en çok bilinen iki hadisine yer vereceğiz. “Henüz tıfl olan çocuklarınızı dövmeyiniz.” (Deylemi, II, 286/b) 46 Afzalur Rahman, Hz. Muhammed (SAV), Siret Ansiklopedisi, İnkılab yay., İst., 1996 sf: 225,226 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 45 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] “Tıfl Kelimesinin henüz 7-8 yaşlarına ulaşmamış çocuğu ifade ettiği (İbn Mansur, Lisanu’l-Arab, IX, 402) göz önüne alınırsa, çocukların 7-8 yaşlarına kadar ki dönemlerinde kesinlikle dövülmemeleri gerektiği sonucuna ulaşılabilir. Uzun yıllar Peygamber’e hizmet etmiş olan Hz. Enes şöyle demiştir: “On yıl Resulullah’a hizmet ettim, bir tek defa olsun bana sövmedi. Kötü söz söylemedi. Bana bir kez bile öf demedi. Yaptığım bir şeyden dolayı “niçin yaptın?” yapmadığım bir şey için de “niçin yapmadın?” diye sorgulamadı. Beni hiçbir zaman kınamadı. Ailesinden herhangi biri beni kınayacak olsa “bırakın onu, o ancak takdir edileni yapmıştır” derdi.” (San’ani, IX, 443) Bununla beraber oldukça meşhur olan şu hadisi dayağı savunan pedagoglarca kullanılagelmiştir, “Çocuklarınıza yedi yaşına ulaştıklarında namazı öğretiniz. On yaşına geldikleri halde, kılmamakta ısrar ederlerse dövünüz ve bu yaştan itibaren yataklarını ayırınız.” (Ebu Davud, Salat 25; Tirmizi, Mevakit 182; Münavi, IV, 327; Şevkani, Neylü’l-Evtar, I, 348,349.) Başka bir rivayette de Peygamberimiz (sav), Asr-ı Saadette öğretmenlik yapan Muallim Mirdas’a : “Sakın üçten fazla vurma; aksi takdirde Allah da sana kısas uygular.” (bkz. Üsruşeni, I, 10) dediği rivayet olunur. “Üç kişiden kalem kaldırılmıştır. Bunlar, uyanıncaya kadar uykuda olan, ergenlik çağına ulaşıncaya kadar çocuk ve aklı başına gelinceye kadar deli kimselerdir. (Ebu Davud, Hudud 16; Tirmizi, Hudud 1; Nesai, Talak 15; Darimi, Hudud 1; Ahmed b. Hanbel, I, 116) Hadisiyle yukarıdaki hadisin (namaza alıştırma sürecinde dayağın tavsiye edildiği hadis) hükmünün kaldırılmış olduğunu savunan hadis bilginleri vardır. Beyhaki başta olmak üzere birçok hadis bilgini namazın çocuk üzerine vacip olmadığını namazı terk halinde önceden konulan -dövünüz- ifadesinin hükmünün, sonraki hadis ile yürürlükten kaldırıldığını, dolayısıyla ergenlik çağına kadar çocuğun hiçbir surette -namazı terk ettiğinden dolayıdövülmemesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bu görüşte olanların dışındaki Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 46 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] İslam bilginlerinin çoğunluğu ise, disipline etmek ve namazı kılmasını sağlamak amacıyla çocuğun dövülebileceğine izin vermişlerdir.”47 Resulullah’dan gelen hadisleri yorumlayan İslam âlimlerinin görüşleri, disiplinde cezayı savunanlar ve cezayı savunmayanlar olarak iki farklı düşünce oluşturmuştur. Hz. Muhammed’in (sav) Çocuklarla İlişkisinde Sergilediği Tutum ve Davranışlar • Çocukların seviyesine inilmesini istemiştir. “Kimin çocuğu varsa onunla çocuklaşsın”48 • Çocuklarla özel olarak ilgilenmiştir. • Onlara selam vermiştir. • Hal hatırlarını sormuştur. • Çocuklarla şakalaşmıştır. • Torunlarını bineğine almıştır. • Hasta olan çocuklarla ilgilenmiştir. • Onlara hoşlarına giden sevimli adlar takmıştır. • Onlara mevsimin çıkan ilk meyvelerinden ikram etmiştir. • Çocuklara onları sevdiğini söylemiştir. • Çocuklar sosyal hayatın içindedir. Hz. Muhammed’in (Sav) Çocuklara Müdahalede Bulunduğu Yerler • Hz. Peygamber’in çocuklara müdahalesi dine ve örfe aykırı durumlarda olmuştur. 47 48 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 69,70, 74 İbn Mıhled, Ahbâru’s-Sığar, s.: 135. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 47 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] • Uyarının hemen arkasından doğruyu göstermiştir: Kimi zaman yemek yerken örfe ya da dini kaidelere aykırı davrananları uyarmış, hemen arkasından doğru olan davranışı sergilemeye yönlendirmiştir. (Tirmizi, Et’ime 47; Buhari, Et’ime 2; İbn Mace, Et’ime 8) • Adab-ı Muaşeret: Cemaat adabında sağ tarafında durması gereken ibn Abbas’ı sol tarafından sağ tarafına almış. (Nesei, İmamet 22) • Erkeklerin fıtratını koruyucu müdahale: İpek elbise giyen çocukları bundan men etmiştir. • Başka insanların haklarına zarar verdiklerinde müdahalede bulunmuştur: Hurma ağaçlarını taşlayan Raf’i b. Amr’a hurma ağaçlarını taşlamak yerine altına düşenlerden yiyebileceğini söylediği (İbn Mace, Ticaret 67) rivayetlerde görülmektedir. C. EĞİTİMDE CEZAYI VE KISMEN DAYAĞI GEREKLİ GÖREN İSLAM ÂLİMLERİ İbn Sahnun (240/854)49 İslam Eğitim Tarihinde ilk olarak eser veren İbn Sahnun eğitimde disiplini sağlamak amacıyla uygulanacak cezalarda, suçun çeşidinin dikkate alınmasını öngörmüştür. Sözgelimi o, dersten eğlenceye kaçmak, derse karşı tembellik göstermek gibi suçlarda bulunan öğrencilere on vuruşa kadar izin verirken, Kur’an kıratı ile ilgili cezalarda üçten fazla vurulmaması gerektiğini kaydetmiştir. Öte yandan İbn Sahnun, Hz. Peygambere izafe ettiği bir ifadeyi zikrederek öğretmenin eğitim ve öğretimde mutlaka eşit ve adil davranışlarda bulunması gerektiğini vurgulamıştır. Bedeni cezalara sık sık başvuran zalim öğretmen tipini şiddetle kötüleyen İbn Sahnun, verilecek cezanın hiçbir zaman, çocuğu yiyecek ve içecekten mahrum etme şekline dönüştürülmemesine dikkat çekmiştir. Bununla birlikte öğrencilerin ferdi farklılıklarına dikkat edilerek eğitilmeleri hususunda uyarıda bulunan İbn Sahnun, vasiyetinde “Onu (oğlunu) 49 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükâfat ve Ceza, Nil yay. İzmir 1994, sf. 86 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 48 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] ancak teşvik ve sena (övmek) ile te’dib et. O dövmekle ve zorlamakla terbiye edilecek çocuklardan değildir.” diyerek bu tavsiyesiyle öğrencilerin hepsinin aynı metotla terbiye edilemeyeceklerini ifade etmek istemişti. Kabisi (403/1012) Hadis, kelam, tefsir ve fıkıh âlimidir. Disiplin konusunda eğitimcilere şöyle yol gösterir; “Çocuk, yazı, okuma ve hıfzetmede hata yapar veya ihmal ederse, ya da oyuna kaçarak ders dışı şeylere dalarsa veya okuldan kaçarsa, öğretmen önce onu nasihatlerle uyarır, ayıplar. Bir dahaki seferde ayırma (yalnız bırakma) ve tehditte bulunur. Tehdit ve nasihatler fayda vermezse, üçüncü seferde döver. Kabisi, çocuğun dövülmesi esnasında başa ve yüze vurulmamasını, böyle bir davranışın, çocuğun organlarına zarar verebileceğini göz önünde tutarak en emniyetli yerin tabanları olduğunu ifade eder.”50 Dayağı ancak yumuşak söz ve nasihat fayda vermezse o da ölçüleri belli olarak tavsiye eden Kabisi dayağın hangi yaş aralığında uygulanabileceğini de belirtir; “On yaşını geçen ve henüz gençlik çağına da ulaşmayan çocuklara dayak cezalarının tatbiki mubahtır. On yaşını doldurmamış çocuklarla, yaşları ilerlemiş talebeleri ise dövmek caiz değildir.”51 İbn Miskeveyh (v.421/1030) Ahlak filozofudur. İbn Miskeveyh, çocukların ahlaki yatkınlıklarının yetişkinlerden daha iyi takip edilebildiğine inanır. “Çünkü yetişkin adam kendi kötülüğünün farkında olduğu için değişik hilelere, riyakâr davranışlara başvurarak kötülüğünü gizlemek ihtiyacını 50 51 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 87 Dr. Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim tarihi, damla yay. İst. 1983, sf. 276 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 49 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] duyduğu halde çocuklar, şuurlu ve kasıtlı olarak kötülüklerini gizlemezler. Bu yüzden bir çocuğun iyi ve kötü eğilimleri kolaylıkla anlaşılabildiği gibi ahlaki eğitime cevap verme durumu da tespit edilebilir. Her şeye rağmen ahlaki eğitim için en elverişli devre çocukluk çağıdır. Kuşkusuz eğitim ve öğretim hayatın her döneminde yararlı olmakla birlikte özellikle “çocuklara rezaletlerden arınmak ağır gelmez.” Bu suretle zamanında ahlaki eğitimi sağlanan çocuklar için “hikmetin belirlediği” “şeriat ve sünnet”in gösterdiği bütün meziyetlere yönelmek ve bunları kazanmak kolaylaşır; hepsinden önemlisi, bayağı hazlar karşısında isteklerini dizginleme istidadı kazanırlar.”52 İbn Miskeveyh çocukların yetişkinlere nazaran daha rahat terbiye edilebileceğini, onların ahlaki erdemleri çocukluk çağında kazanmaları gerektiğini söyler. Eğitimin önemine dair tespitlerinde, eğitimin ve öğretimin aksatıldığı, ihmal edildiği durumlarda çocukların akıl, basiret ve irade gibi yüksek melekelere dayalı erdemleri kazanamayacağını bu erdemlerden ziyade eğitimi ihmal edilen çocuklarda duygusal, hayvani, bencil eğilimlerin ağır basacağını, kötü huyların yerleşeceğini belirtir. Genel olarak eserlerinde “İyi huy ve davranışlardan dolayı övgünün kullanılmasını, çocuklara sevgi, nasihat ve hoşgörü ile yaklaşılmasını ancak bu yaklaşımın fayda getirmediği durumlarda hafif dövmeyi tavsiye eder.”53 İbn Miskeveyh54, Çocukların terbiyesi ve suç işledikleri zaman onlara ceza tatbiki konusunda prensipler koymuştur. Şöyle ki; • Çocuğun işlediği ilk suçu affedilir. • İkincisinde, şu şu işleri yapmak çok kötüdür gibi sözler söylemek suretiyle dövmeden azarlanır. • Üçüncüsünde, kulağı çekilir. • Aynı suçu tekrar işlerse hafif yollu dövülür. Mustafa Çağrıcı, İslam Düşüncesinde Ahlak, İfav, ist. 1989 sf. 121 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 89 54 Dr. Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim Tarihi, damla yay. İst. 1983, sf. 276 52 53 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 50 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Öğretmen, bu metotların hepsini denedikten sonra, çocuk hala vazgeçmezse, onu bir müddet kendi haline bırakması gerekir. Sonra aynı metotlara yeni baştan döner. İbn Miskeveyh, el- Maverdi’nin bu konu ile alakalı sözünü de nakleder. El- Maverdi (974/1058) Fıkıh ve tefsir âlimidir. Çocuğun idaresi güçleşir ve - aldığı bütün tedbirlere rağmen- hocaya karşı çocuğun kalbinin nefreti ve onun idaresindeki zahmet devam ederse, o, çocuğu bir müddet kendi haline bırakır ve dinlendikten sonra tekrar yeni baştan terbiye metotlarını uygular. İbn Sina (428/1036) Daha çok tıp alanında kaynak eserleriyle tanınan İbn-i Sina çocuk eğitimiyle ilgili olarak cezayı ve ödülü değişik durumlarda yeri ve zamanı gelince farklı şekillerde tavsiye eder; “ İbn Sina cezalandırmayı çeşitli aşamalarda ele almış ve öncelikle; • Korkutmayı, • Tesvik etmeyi, • Yakınlık gösterme ve yalnız bırakmayı, • Bir defa övmeyi, • Baska bir defa azarlamayı, • Şiddetli azardan sonra gerekirse dövmeyi tavsiye etmiştir.55 Yalnız iş dövme safhasına geldiğinde diğer İslam âlimlerinin tersine bir görüş bildirir; “İlk dayak cezasının acı verecek şekilde olması, çocukta bundan sonrakilerin daha şiddetli olacağı hissini uyandıracaktır. Bunun aksine ilk Milli Eğitim Dergisi, OSMANLI DÖNEMİ İLKOKULLARINDA (SIBYANMEKTEPLERİNDE) DİSİPLİN ANLAYIŞI VE UYGULAMALAR, Hüseyin Şimşek, sayı: 162, bahar 2004 55 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 51 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] vuruş hafif olursa, çocuk bundan sonrakilerin hafif olacağı zannına kapılarak artık dövülmekten korkmayacaktır.” 56 Gazali (505/1111) Çocuğun güzel ahlak ile ilgili güzel bir hareketi görüldüğü zaman ve (hatalı davranışta bulunduğu zaman) ; • Takdir edilmeli, çocuğu sevindirecek şekilde mükâfatlandırılmalıdır. • Aynı zamanda insanlar arasında övmelidir. • Şayet bazen kendisinden bir defalık kötü hal sadır olursa onu görmemezlikten gelmeli, gizli kusurlarını araştırmamalıdır. Aynı zamanda bu hatalı hareketi başkalarının yapabileceği çocuğa hissettirilmemeli; bilhassa çocuk yaptığı kusuru gizlemek ister ve bu hususta azami gayret sarf ederse bunu tamamen görmemezlikten gelmelidir. … Aksi durumda çocuk bu hususta cesaretlenir ve bu kusurları tekrar yapmaya kalkışır. Duyulmasına aldırış etmez hale gelir. • Şayet bu hatalı halini tekrar ederse gizlice tekdir etmeli, bunun zararları kendisine anlatılmalıdır. Gazali, burada gözetimin eğitimde önemini ve metodunu belirtir. Ayrıca yaptığı her hatalı hareketi cezalandırmanın yanlışlığını ortaya koyar. Sık sık tazirden kaçınılmalıdır. Çünkü bu hal çocuğu bu sözleri dinlememeye ve kötülükleri yapmaya iter. Kınamaları dinlemez ve onları hafife alır. Baba çocuğa karşı ağır davranmalı ve çocuğu çok seyrek zamanlarda kınamalıdır. Annesi ise çocuğu babası ile korkutmalı bu suretle kötülüklerden alıkoymaya çalışmalıdır. Yemek, yatak ve giyecekte lükse kaçmamalıdır. Gizli olarak yapmak istediği her hareketten menetmelidir. Çünkü çocuk, gizli olarak yaptığı şeylerin bir kusur olduğunu bilir. Gizli yapa yapa onunla ünsiyet peyda eder ve onu aşikâre de yapmaya başlar. “Daha önceki yaşlarda çocuk güzel terbiye edilmez, kötü söz ve işlere alışır, gününü oyun ve eğlence ile geçirir, istediğini yer, içer, istediğini 56 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 90 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 52 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] giyerse… Duvarın kuru toprağı kabul etmemesi gibi bu çocuk da hakikatleri kabul etmez.” 57 Gazali, genel olarak, çocuğun disiplininde sık uyarı ve ikazdan yana değildir. Çocuğun gözetim altında tutulması, ona iyi örnek olunması, oyun oynamasına fırsat verilmesi, hataları daha çok ima ve şefkat yoluyla yasaklar koyarak, düzeltmeye çalışmak gerektiğini söyler; “Muallimin talebesinin kötü ahlakını apaçık bir şekilde değil mümkün olduğu kadar tariz ve ima yolu ile bildirmesi ve bu ahlaktan menetmesi gerekir. Azarlama şeklinde değil. Merhamet ve şefkat hisleriyle onu kötü huylarından vazgeçirmeye çalışacaktır. Çünkü bir hocanın talebesini açık bir şekilde azarlaması, talebenin hocaya karşı duyduğu hürmet hissini iptal eder. Gazali, karakter terbiyesinde dolaylı yolu tercih ederek bilhassa gençler üzerinde daha etkili olan bu metodu seçer ve böylece öğrencilerin tariz yoluyla söylenen sözler içindeki manayı çözme ile zihni güçlerini geliştireceğini ifade eder.” 58 Gazali, gençlik çağına ulaşmamış çocuklarda ise, eğer anlayış sevgi, hoşgörü, açıklama gibi yollar fayda vermezse en son çare olarak dayağı önerir: “Öğretmen, dayak cezalarına ancak son çare olarak başvurabilir. Bunu da sık sık kullanmamalıdır. Kullandığı takdirde de katı kalplilikle öç alan kimse pozisyonunda değil, merhametli ve terbiye edici nitelikte olmalıdır.” (Gazali, Risaletü’l-Edeb fi’d-Din s.43) 59 İbnu’l-Hacc el-Abderi (737/1336)60 Disiplin ile ilgili genel olarak Gazali ve İbn Miskevyh’ten etkilenmiştir. Şunları söyler; • Çocuğun iyi davranışları herkesin önünde mükâfatlandırılmalıdır. Mahmut Çamdibi, Şahsiyet Terbiyesi ve Gazali, İfav, İst. 1994, sf. 237,238,239 58 Mahmut Çamdibi, Şahsiyet Terbiyesi ve Gazali, İfav, İst. 1994, sf. 242,243 59 Dr. Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim tarihi, damla yay. İst. 1983, sf. 276 60 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 92 57 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 53 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] • Yaramazlıklarına göz yumulmalı, hemen azarlama yoluna gitmemelidir. • Suçu tekrar işlerse, gizlice cezalandırılmalı, fakat hatası yüzüne sık sık vurulmamalıdır. • Baba arada sırada azarlamalıdır. Çocuğun gözünde heybetini korumalıdır. • Ceza, çocuğa göre değişir; birine sadece kaş çatma, diğerine azar, bir üçüncüsüne ise dayak gerekir. Ancak on yaşın altındaki bir çocuk dövülmemelidir. İbn Kayyım el-Cevziyye61 (751/1351) İslam Hukukçusu’dur. Görüş olarak dayağı kabul etmiş ancak sınır getirmiştir. Eğitim amacıyla uygulanacak cezalarda en fazla on vuruş olabileceğini tercih etmiştir. D. ÇOCUK EĞİTİMİNDE DAYAĞA KARŞI OLAN VE MANEVİ CEZALARI BENİMSEYEN İSLAM ÂLİMLERİ İbn Cemaa (733/1333) 62 Muhaddis, fakih, müfessir, eğitim alanında eseri vardır. İbn Cemaa’ya göre öğretmen öğrencileri tavır, hareket ve ahlaki davranış yönüyle, kontrol etmelidir. Bu arada öğretmen, kötülüklere dalan, öğrenimle alakayı kesen, olumsuz davranışlar sergileyen öğrencileri aşamalı olarak bundan vazgeçirmeye çalışmalıdır. Bunun için: a. Olumsuz davranışta bulunan öğrenci sınıfta olduğu bir anda öğretmen umumi olarak konuşur ve bu kabil davranışı ima ile kınar, böyle davrananların bu hareketten uzaklaşmasını ister. Başka bir ifadeyle yanlışı söyler, doğru olanı gösterir. Yapılanın farkında olduğunu ima eder. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 93 Mehmet Faruk Bayraktar, İbn Cemaa’nın Eğitim Anlayışı, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, ısav vakfı, ilmi neşriyat, sf. 146 61 62 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 54 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] b. Öğrenci, olumsuz davranıştan vazgeçmezse, bu defa yanına çağırıp gizlice, yapılan davranışın yanlış olduğunu bizzat kendisine söyler. c. Bu yolla da vazgeçmezse, öğrenciyi açıkça ve arkadaşlarının yanında sertçe ikaz eder. d. Öğretmen, özellikle davranışı bozuk öğrencinin bazı arkadaşlarını etkilemesinden ve onlara kötü örnek olmasından endişe ettiği zaman öğrenciyi dersten uzaklaştırabileceği gibi onunla ilgisini de kesebilir. Görüldüğü gibi İbn Cemaa, öğrenci davranışlarının ıslahında ve gerektiğinde öğrencinin cezalandırılmasında aşamalı bir metot teklif ediyor. Öğrenciden yüz çevirmek, onun teklif ettiği eğitimde verilebilecek en ağır cezadır. İbn Cemaa’nın eğitimde dayak gibi bedeni cezadan ziyade manevi cezalara yöneldiğini görmekteyiz. Maverdi (364/974)63 Öğrencilere sert davranmamalı, gençleri hakir görmemeli, onlara değer vermelidir. Öğrenciliğe yeni başlayanları da küçük görmeyip kızmamalı, ümitsizliğe düşürmemelidir . Onlara ilmi sevdirmeli, şefkat göstermeli, ilim öğrenmeye teşvik etmelidir. İbn Haldun (808/1405) 64 Eğitim ve öğretimde öğrencilere ve özellikle küçük çocuklara sert davranmak ve onları cezalandırmak son derece zararlıdır. Çünkü baskı altında yapılan eğitim, öğrencinin heves ve neşesini yok ettiği gibi onu tembelliğe de sevk eder. Kendisini baskı altında hissettiği için içindekileri açıklamaktan çekinerek riyaya ve ikiyüzlülüğe sürüklenir. Zamanla bu haller, onun için adet ve karakter Mehmet Emin Ay, İslam Eğitimcilerine Göre Disiplin, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, ısav vakfı, ilmi neşriyat, sf. 241 64 Mehmet Emin Ay, İslam Eğitimcilerine Göre Disiplin, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, ısav vakfı, ilmi neşriyat, sf. 241 63 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 55 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] hüviyetine bürünür. Böylece ondaki insani meziyetler bozulur ve sonuçta, güzel huy, üstün meziyet kazanma melekesi kaybolur. Zira zulüm ve şiddet korkusu ile dürüstlük kazanmaya alıştırılan kişi, günün birinde baskıdan kurtulunca fazilet atmosferinden uzaklaşarak, çoğu kez rezalet yolunu tutar. İbn Haldun, dayağa ve baskı ile eğitime şiddetle karşı çıkmıştır. Dayağın, karakteri bozduğunu, öğrenmeyi zorlaştırdığını dile getirir. Alaaddin Çelebi (856/1453) 65 Öğrencilerin öncelikle fıtratlarının tanınması gerektiğini belirtmiştir. Öğrenci eğer uyanık, zeki ve anlayışlı ise dersini yavaş yavaş artırmalıdır. Verilen bir konu veya ders iyice öğrenilmeden diğer konuya geçilmemelidir. Bir harfi veya kelimeyi bilmediği için öğrenci dövülmemeli, kolaylık sağlanarak öğrenmesine imkân tanınmalıdır. Taşköprüzade (960/1552)66 Eğitim-öğretimde öğretmenin sözünün, işine ve hareketlerine uygun olması gerektiğini ilk şart olarak zikrettikten sonra, öğrencinin aleyhine olan hususlarda yasaklar konulması gerektiğinde, bunların sertçe ve açıktan yapılmayıp ima ile ve söylemekle yetinilmesinin daha doğru olacağını ifade etmektedir. Ona göre ima etmenin tesiri daha büyük olacaktır. Çünkü sertçe konulan yasaklar insanı daha çok teşvik eder. Taşköprüzade bu düşüncesini aşağıdaki ifadesiyle daha da pekiştirmektedir: “Kişi yasaklanan şeye karşı hırslıdır.” 65 66 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 95 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 95 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 56 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Erzurumlu İbrahim Hakkı (1194/1780) 67 Anne ve baba, çocuklarını sevgi ve şefkatle öpüp kucaklamalı, onlara merhametle muamele etmelidir. Gerektiğinde onlarla oynayıp şakalaşmalı, onlara daima yumuşak söz söylemeli, olur olmaz şeye kızıp bağırmamalıdır. Çocuklar için asla beddua etmemeli, daima hayır dua etmelidir. İbrahim Hakkı, anne ve babanın çocuklarına yaptığı bedduanın çoğu zaman kabul olduğunu, bu yüzden onların fesadına ve fakirliğine sebep olduğunu söyler. Ayrıca anne ve baba, yanındaki çocuklarına kendi yediklerinden yedirmeli giydiklerinden giydirmelidir. Giydirip süslemede iyilik yapmada ve hediye vermede, çocuklarına mutlaka eşit davranmalı, onlar arasında asla ayırım yapmamalıdır. Oğlan olsun kız olsun çocuk altı yaşına vardığı zaman, Kur’an okumasını dinin emir ve yasaklarını, İslam adabını öğretmelidir. Çocuğun yerine getiremeyeceği bir vazifeyi ona yüklememelidir. Çünkü bu, çocuğun hayırsız ve asi olmasına sebep olur. Anne ve baba, çocuğuna güzel isim vermeli, ona yazı yazmayı, atıcılığı ve yüzmeyi öğretmeli, ayrıca iyi bir sanat sahibi yapmalıdır. … Erzurumlu İbrahim Hakkı, anne ve babanın çocuklarına karşı tutum ve davranışlarında son derece hassasiyet göstermeleri, şahsiyetli birer insan olarak topluma kazandırılması için onlara sevgi, şefkat ve merhametle yaklaşmaları gerektiği inancındadır. O, çocuğun ruhi gelişimi açısından, tümüyle sevgi ve şefkatin hâkim olduğu bir aile içinde yetişmesinin önemini özellikle vurgulamaktadır. Onun çocuk terbiyesi konusunda açık bir ifadesine rastlamadıysak da azarlama, cezalandırma ve bilhassa dayağa yer vermediğini söyleyebiliriz. Osman Türer, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Çocuk Terbiyesine Dair Düşünceleri, İSLAMDA AİLE VE ÇOCUK TERBİYESİ, 2, Isav, Ensar, İst. 1996, sf.312 67 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 57 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] E. İSLAM ÂLİMLERİNİN ÇOCUK DİSİPLİNİNDE ÖDÜL-CEZA KULLANIMINDA ÖNERDİKLERİ PRENSİPLER Ödül Kullanımı 1. Ödül aracı olan övgü, iyi huy ve davranışlardan dolayı olmalıdır. (İbn Miskeveyh) 2. Genel yaklaşım; çocuklara sevgi, nasihat ve hoşgörü ile yaklaşım olmalıdır. (İbn Miskeveyh) 3. Çocuğun güzel ahlak ile ilgili güzel bir hareketi görüldüğü zaman takdir edilmeli, çocuğu sevindirecek şekilde mükâfatlandırılmalıdır. Aynı zamanda insanlar arasında övmelidir. (Gazali) 4. Öğrencilere sert davranmamalı, gençleri hakir görmemeli, onlara değer vermelidir. Öğrenciliğe yeni başlayanları da küçük görmeyip kızmamalı, ümitsizliğe düşürmemelidir. Onlara ilmi sevdirmeli, şefkat göstermeli, ilim öğrenmeye teşvik etmelidir. (Maverdi) 5. Çocuğun iyi davranışları herkesin önünde mükâfatlandırılmalıdır. (İbnul Hacc el-Abderi) 6. Hoşgörüye ve sevgiye dayalı eğitim yapılmalı. “Eğitim ve öğretimde öğrencilere ve özellikle küçük çocuklara sert davranmak ve onları cezalandırmak son derece zararlıdır. Çünkü baskı altında yapılan eğitim, öğrencinin heves ve neşesini yok ettiği gibi onu tembelliğe de sevk eder. Kendisini baskı altında hissettiği için içindekileri açıklamaktan çekinerek riyaya ve ikiyüzlülüğe sürüklenir.” (İbn Haldun) 7. Yaramazlıklarına göz yumulmalı, hemen azarlama yoluna gitmemelidir. (İbnul Hacc el-Abderi) 8. Anne ve baba, çocuklarını sevgi ve şefkatle öpüp kucaklamalı, onlara merhametle muamele etmelidir. Gerektiğinde onlarla oynayıp şakalaşmalı, Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 58 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] onlara daima yumuşak söz söylemeli, olur olmaz şeye kızıp bağırmamalıdır. Çocuklar için asla beddua etmemeli, daima hayır dua etmelidir. (Erzurumlu İbrahim Hakkı) 9. Öğrencilerin öncelikle fıtratlarının tanınması gerekir. Öğrenci eğer uyanık, zeki ve anlayışlı ise dersini yavaş yavaş artırmalıdır. Öğrencinin derste bilemediği bir harf için dayak yememelidir. (Alaaddin Çelebi) 10. Affedicilik öncelikli olmalıdır. “Şayet bazen kendisinden bir defalık kötü hal sadır olursa onu görmemezlikten gelmeli, gizli kusurlarını araştırmamalıdır. Aynı zamanda bu hatalı hareketi başkalarının yapabileceği çocuğa hissettirilmemeli; bilhassa çocuk yaptığı kusuru gizlemek ister ve bu hususta azami gayret sarf ederse bunu tamamen görmemezlikten gelmelidir.” (Gazali) 11. Medreselerde üstün başarı gösteren öğrencinin manevi ödül şekli şöyle olurdu: “Çocuk bir ata veya deveye bindirilir, etrafını kardeşleri ve arkadaşları kuşatır ve bu kafile şehrin en büyük caddelerinde dolaştırılırdı. Halk bu zeki çocuğu selamlamak ve tebrik etmek maksadıyla başlarını pencerelerden ve şerefelerden dışarı sarkıtırlar ve çoğu zaman da çocuğun ve kafilenin üzerine fındık, ceviz ve benzeri şeyler atarlardı. Ebu’l Ferec elIsfahani’nin nakline göre68; Ali b. Cebele (ö: 213/828) büyüyünce mektebe kaydedildi. Bir kısım talebeler gibi o da üstün başarı gösterdi. Bir ata bindirilerek, üzerine badem saçıldı. 69 12. Medrese ve mekteplerde maddi mükâfat ve bahşişler oldukça yaygındı. “Nitekim el-Melik’ül-Eşref’in Dımeşk’te (Şam) kurmuş olduğu medresenin vakıfnamesinde şu kayıtlar yer almaktadır; Medresede okuyan her talebeye sekiz dirhem verilir. Bu miktar çok çalışan arttırılır, az çalışandan da eksiltilir. Dinleyicilerin her birisine üç veya dört El-Agani, XVIII/101, Dr. Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim tarihi, damla yay. İst. 1983, sf. 278 69 Londra Ünv. Prof. Dr. Sargaint Hadramutta bu adetin halen devam ettiğini söylemiştir. Dr. Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim tarihi, damla yay. İst. 1983, sf. 278 68 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 59 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] dirhem verilir. Üstünlük gösterenlere ise daha da arttırılır. Aralarında fevkalade başarı sağlayanların hakkını sekiz dirheme kadar yükseltmek caizdir. İçlerinden birisi bir hadis kitabını ezberlerse, hocanın ona ayrıca bir bahşiş vermesi gerekir.” 70 Ceza Ve Dayak 1. İşlenen suçun çeşidi önemlidir. Suça göre ceza verilmelidir. (İbn Sahnun) 2. Ceza hiçbir zaman yiyecek ve içecekten mahrumiyet cezası şeklinde olmamalıdır. (İbn Sahnun) 3. Dayağa ve bedeni cezalara, en son olmak ve sık sık olmaması kaydıyla müracaat edilmelidir. (İbn Sahnun, Gazali, İbn Miskeveyh) 4. Suç hâsıl olursa suçun çeşidi göz önüne alınarak verilen cezalarda dereceli gitmek gerekir. Cezalandırmada, önce yumuşak söz, uyarı, yalnız bırakmak, tekrarlarsa tehdit, en son dövme tercih edilmelidir. (Kabisi, İbn Miskeveyh, İbn Sina) 5. Döverken başa ve yüze vurmamak gerekir. En zararsız yer ayak tabanıdır. (Kabisi) 6. İlk dayak çok şiddetli atılmalıdır ki çocuk bir daha suça meyletmesin. (İbn Sina) 7. On yaşını geçen ve henüz gençlik çağına da ulaşmayan çocuklara dayak cezalarının tatbiki mubahtır. On yaşını doldurmamış çocuklarla, yaşları ilerlemiş talebeleri ise dövmek caiz değildir. 10 yaşın altındaki çocuklar dövülmemelidir. (Kabisi, el-Ehavani, el-Abderi) 8. Çocukların terbiyesi ve suç işledikleri zaman onlara ceza tatbiki konusunda prensipler; • 70 Çocuğun işlediği ilk suçu affedilir. Dr. Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim tarihi, damla yay. İst. 1983, sf. 278 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 60 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA • [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] İkincisinde, şu şu işleri yapmak çok kötüdür gibi sözler söylemek suretiyle dövmeden azarlanır. • Üçüncüsünde, kulağı çekilir. • Aynı suçu tekrar işlerse hafif yollu dövülür. (İbn Miskeveyh) 9. Sık sık tazirden kaçınılmalıdır. Çünkü bu hal çocuğu bu sözleri dinlememeye ve kötülükleri yapmaya iter. Kınamaları dinlemez ve onları hafife alır. (Gazali) 10. Annesi ise çocuğu babası ile korkutmalı bu suretle kötülüklerden alıkoymaya çalışmalıdır. (Gazali) 11. Suçu tekrar işlerse, gizlice cezalandırılmalı, fakat hatası yüzüne sık sık vurulmamalıdır. (İbnul Hacc el-Abderi) 12. Baba arada sırada azarlamalıdır. Çocuğun gözünde heybetini korumalıdır. (İbnul Hacc el-Abderi) 13. Ceza, çocuğa göre değişir; birine sadece kaş çatma, diğerine azar, bir üçüncüsüne ise dayak gerekir. (İbnul Hacc el-Abderi) 14. Eğitim amaçlı atılan dayakta on vuruştan fazlasına gidilmemelidir. (İbn Kayyım el-Cevziyye) 15. Olumsuz davranışta bulunan öğrenci sınıfta olduğu bir anda öğretmen umumi olarak konuşur ve bu kabil davranışı ima ile kınar, böyle davrananların bu hareketten uzaklaşmasını ister. Başka bir ifadeyle yanlışı söyler, doğru olanı gösterir. Yapılanın farkında olduğunu ima eder. Öğrenci, olumsuz davranıştan vazgeçmezse, bu defa yanına çağırıp gizlice, yapılan davranışın yanlış olduğunu bizzat kendisine söyler. Bu yolla da vazgeçmezse, öğrenciyi açıkça ve arkadaşlarının yanında sertçe ikaz eder. Öğretmen, özellikle davranışı bozuk öğrencinin bazı arkadaşlarını etkilemesinden ve onlara kötü örnek olmasından endişe ettiği zaman Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 61 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] öğrenciyi dersten uzaklaştırabileceği gibi onunla ilgisini de kesebilir. Bu ona en ağır cezadır. (İbn Cemaa) 16. Cezada, ima etmenin tesiri daha büyük olacaktır. Çünkü sertçe konulan yasaklar insanı daha çok teşvik eder. Kişi yasaklanan şeye karşı daha çok hırslıdır. (Taşköprüzade) Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 62 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] IV. BÖLÜM ÖDÜL VE CEZANIN ÇOCUK EĞİTİMİNDEKİ YERİ Buraya kadar ki bölümlerde görüldüğü kadarıyla ödül ve ceza, batılı ve doğulu toplumların eğitim sistemlerinde farklı yoğunluklarda ve şekillerde uygulanmıştır. Çocuğun disiplininde önemli bir araç olarak rolünü oynamıştır ve hala birçok anne baba, eğitmen bu aracı bilinçsizce kullanmaktadır. Teorik olarak karşı çıkan yaklaşımlar ise (insancıl) iş uygulamaya gelince yine bu araçlara müracaat etmektedir. A. ÇOCUK DİSİPLİNİNDE ÖDÜL VE CEZA OLMALI MIDIR? İnsanoğlu doğumundan ölümüne kadar ait olduğu toplumun bir üyesi olarak hem kendisine hem de çevresine karşı sorumludur. Bu sorumluluklar insana belli sınırlar çizer. Hem toplumsal alanda hem de bireysel alanda hayatın düzenli ve sağlıklı yürüyebilmesi için, aynı zamanda sorumlulukların yerine getirilebilmesi için insanın belli normlara uyması şarttır. Çocuklar ise dünyaya geldikten sonra yaşadıkları çevrenin kurallarını anlamak isterler. Çevrelerindeki insanların verdiği tepkilere göre durduğu yeri, nereye kadar gidebileceğini, anlamaya çalışırlar. Yazılı ve yazısız bir çok kural okulda, evde, iş hayatında, kurumlarda, düğünlerde, törenlerde, mahallede vs…. karşısına çıkar. Çocuklar yapacaklarını yaptıktan sonra gözlemlemeye başlarlar. Araştırma, keşif ve özgür hareketlerin sonunda kendi güç ve kontrollerinin farkına varırlar. Bu esnada kurallar, çocukların sınırlarını görebilmesi, kendi beceri ve yeteneklerini keşfedebilmesi açısından önemlidir. Sınırlarını göremeyen çocuklar toplum tarafından kabul görmezler. Kabul görmeyen, onaylanmayan çocuklar ise problemli bir kişilik geliştirirler. Disiplinde ana hedef, çocuğu çevresiyle ve kendisiyle uyumlu hale getirebilmektir. Disiplinden kasıt çocuğu salt kurallara boğmak, yasalarla şekillendirmek değildir. Bu uyumda kimi zaman kurallar değiştirilebilir, Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 63 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] esnetilebilir, eksiltilebilir ya da artırılabilir. Uyumun gerçekleşmesi için değişik disiplin yöntemleri uygulanabilir. Gerek Türk Eğitim Tarihine, gerek İslam Tarihine gerekse doğulu ve batılı disiplinlere baktığımızda çocuk eğitiminde ödül ve cezanın, farklı şekillerde, yoğunlukta, aralıklarda ve kişiliklere göre kullanılageldiğini görmekteyiz. Çağımız eğitim ve öğretiminde ise okullarda“öğrenci merkezli” yaklaşımlar sergilenmektedir. İnsancıl (hümanist) öğrenci merkezli yaklaşımlar, disiplin yönteminde “ödül ve ceza” yerine “Etkin dinleme, ben mesajı, kazanan yok metodu ve münazara” yöntemlerini kullanırlar. Ödül ve ceza kullanımına şiddetle karşı çıkan bu yaklaşım; öğrencinin sorunlu davranışlarında öğretmenin sakin bir şekilde öğrenciyi dinlemesini önerir. Sakin dinlemeden sonra öğretmen, soru cevapla doğru olan yaklaşımı bulmasına çalışarak çocukta empatik düşünceyi geliştirmeye çalışır. Ancak bu yaklaşım; cezayı ve müdahaleyi kullanmamasına karşın, sürekli çocuğun bireysel anlamda ilgi ihtiyacının doyurulması ile onu özel bir muameleye tabi tutmaktadır. Aynı zamanda bu yaklaşım; şımarık, başkalarına zarar verici bir durumda bile çocuğun anlayışla dinlenmesi sonucunda, çocuğun egosuna dönük bir nevi ödül niteliği taşıyan bir tutum olarak karşımıza çıkar. Sürekli pozitif duygular yaşayan çocuk, ilerleyen yaşlarda negatif duygulara, olaylara karşı tahammül gösterememektedir. Çocuğa sağlanan sınırsız özgürlük, deneyimsel öğrenmesine çalışmak, kendi kendisine doğruyu bulması için müdahalede bulunmamak prensiplerine dayanan bu yaklaşımın sonucu ortadadır. Bencil, kendi dünyasına odaklı kişiliklerin yol açtığı sorunlar çığ gibi büyümektedir. Çocuk eğitiminde kulağa çok hoş gelen “çocuğun serbest bir şekilde müdahalede bulunmadan kendini bulması” eğitimde gerçekliğe de pek tekabül etmez. Çocuk sosyalleştikçe özneleşir. Çocuğun kendini tanımasında çevrenin geri bildirimlerinin önemi büyüktür. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 64 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] İnsancıl yaklaşımlarda çocuğun ortamda bir eğitmen tarafından sürekli gözlem altında tutulması ise örtük müdahaledir. Cezayı savunmamasına rağmen insancıl yaklaşımlar da çocuk sürekli gözlem altında tutularak adeta cezalandırılır. Geri bildirimsiz, müdahalesiz yetişen ve kendi sınırlarını çizemeyen bu çocuklar yetişkin olduklarında çevreleriyle uyumu yakalayamamaktadır. Uyumsuzluğun getirdiği buhran ise en büyük cezadır. Kendisiyle çelişen uygulamaları oldukça fazla olan bu disiplin pratikte gerçekçi değildir. Bu yaklaşımın bir eseri olarak, bugün gerek batıda, gerekse ülkemizde okullarda ciddi derecede disiplin sorunları yaşanmaktadır ve batılı eğitimde daha otoriter yöntemlere dönüş söz konusudur. Her ne kadar okullarda insancıl yaklaşımlar (hümanist) sergilenmeye çalışılsa da Türk toplumu, geleneğinden bugüne disiplinde ödül ve cezayı fazlasıyla kullanmıştır. Hala da toplumumuzda yaygındır. T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı - Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Aile ve Toplum Hizmetlerinin Türk Aile yapısıyla ilgili 2011 istatistikleri 71 bu konuda önemli veriler sunar: Çocuğa Verilen Cezalar Araştırmada annelere son bir yıl içinde çocuğunuza hangi cezaları verdiniz sorusu yöneltilmiştir. Annelerin yüzde 7,4’ü çocuklarını sık sık azarladığını ifade etmektedir. Bu oranı yüzde 4,2 ile interneti yasakladım, yüzde 3,4 ile TV izlemesine izin vermedim cevabı takip etmektedir. Annelerin hiç vermediği cezaların başında ise yüzde 90,4 ile odaya kapatma gelmektedir. Bu oranı yüzde 83,1 ile harçlığını kesme, yüzde 81,1 ile arkadaşları ile görüştürmeme takip etmektedir. Annelerin bazen verdiği cezaların başında ise yüzde 50,7 ile 71 http://www.ailetoplum.gov.tr/upload/athgm.gov.tr/mce/2013/taya_kitap_butun.pdf Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 65 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] azarlamak gelmektedir. Bu oranı yüzde 33,2 ile TV izlemesine izin vermeme, yüzde 28,7 ile tokat atma izlemektedir. Annelere yöneltilen son bir yıl içerisinde çocuğunuza hangi cezaları verdiniz sorusu babalara sorulduğunda, annelerde olduğu gibi babalarda da en az başvurulan cezalandırma yönteminin odaya kapatma olduğu görülmektedir. Çocuğunu odaya kapatarak cezalandırma yöntemini hiç tercih etmeyen babaların oranı yüzde 93,7’dir. Bu oranı yüzde 86,8 ile dövme, yüzde 86,6 ile arkadaşları ile görüştürmeme takip etmektedir. Babaların bazen başvurduğu cezaların başında yüzde 44,7 ile azarlama gelmektedir. Bu oranı yüzde 28,8 ile TV izlemesine izin vermeme, yüzde 25 ile oyun oynamasına izin vermeme takip etmektedir. Araştırmaya göre babaların sıklıkla başvurduğu cezaların başında, annelerde olduğu gibi azarlama gelmektedir. Bu oran yüzde 5,4 düzeyindedir. Bu oranı yüzde 3,5 ile interneti yasaklama gelmektedir. Çocuğa Ceza Verilmesinin Sebepleri Araştırmada 6-17 yaş arasında çocuğu olan bireylere çocuklarına en çok hangi nedenle ceza verdikleri sorulmuş ve katılımcılar en fazla üç seçenek işaretleyebilmişlerdir. Bu soruda katılımcıların yüzde 39,6’sı hiç ceza vermediğini belirtmiştir. Katılımcıların yüzde 38,6’sı ise çocuklarına eğitimi ihmal etmesi sebebi ile ceza verdiğini belirtmiştir. Bu oranı yüzde 14,8 ile yalan söyleme, yüzde 12,2 ile büyüklerine saygısızlık yapma, yüzde 10,8 ile kendi bakımını yapma, odasını toplama vb. görevlerini yerine getirmeme sebepleri ile ceza verme izlemiştir. Yemek yememe, TV fazla izleme, küfür etme, evde hayvan besleme, şımarıklık, eve geç gelme vb. sebeplerden dolayı çocuğuna ceza verenlerin oranı yüzde 0 düzeyindedir. Araştırma sonucuna göre Türk toplumu cezayı kullanmaktadır ancak bu oldukça bilinçsiz bir kullanımdır. Nerede, ne zaman, hangi dozajda, ne biçimde verileceği Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 66 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] konularında bir kafa karışıklığı mevcuttur. Bu kafa karışıklığının en büyük nedeni ise batılı eğitim sistemlerinin bozucu ve bölücü etkileridir. Kısacası, çocuk eğitiminde ödül ve ceza uygulamaları disiplinin bir parçasıdır. Uygulama aşamasında hiçbir disiplin tamamıyla ödül ve cezadan arınamaz. Önemli olan bu araçların bilinçli kullanımıdır. B. ÖDÜL VE CEZA PRAMİTLERİ hepsi birlikte oyun/aktivite teşvik/öne çıkarmak övgü alkış öpmek sarılmak tebessüm Manevi Ödül Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 67 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] hepsi para tatil ev eşyası (bisiklet, cep, bilg.) giyim eşyası kitap ve kırtasiye ürünleri oyuncak çikolata/şeker Maddi Ödül İç Kaynaklı Ödül Dış Kaynaklı Ödül Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 • sanatsal aktiviteler • hobiler • oyunlar • mutluluk ve zevk oluşturan işler • maddi ve manevi ödüllerin hepsi 68 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] hepsi sosyal dışlama küsmek şantaj tehdit rencide etmek bağırmak azarlamak kınama uyarı ima etmek kaş çatma Psikolojik Cezalar / Manevi Cezalar Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 69 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] hepsi dayak odaya kitlemek aç ve susuz bırakmak Sıkmak/saç çekmek Kulak Çekmek Maddi / Fiziksel Cezalar C. ÖDÜL VE CEZANIN FAYDA VE ZARARLARI Ödül, kimi zaman bir hediye olarak, kimi zaman kişide uyandırılan sevinç duygusu olarak kimi zaman da davranış tekrarını sağlayan pekiştireçler, özendiriciler olarak insanın karşısına çıkar. Ödül kullanımında amaç; insanda hoşa giden iyi davranışların tekrarını sağlama ve başarıların devamlılığını sağlamadır. Ödülü maddi ve manevi olarak iki alanda sınıflandıran da vardır, iç kaynaklı ve dış kaynaklı olarak iki alanda değerlendiren de vardır. Maddi ödüller, yiyecek, para, hediye vs…iken manevi ödüller, tebessüm ile başlar, öpme, sarılma, övgü, takdir, öne çıkarma, alkış vs.dir. İç kaynaklı ödül, kişiye haz ve zevk veren uğraş, iş olurken dış kaynaklı ödül ise dışarıdan verilen ödüldür. Bu bir imtiyaz, özel ilgi, hediye, övgü, para vs… olabilir. Ceza; üzüntü, sıkıntı, acı veren uygulama ya da suçu önlemek için verilen maddi manevi tedbir, ya da suça karşılık verilen yaptırım, üzüntüyle sonuçlanan hal, uyarı gibi birçok anlamı bünyesinde ihtiva eder. Ceza Arapça bir kelimedir ve mükâfat anlamını da içerir. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 70 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Ceza da amaç, hatalı davranışları ortadan kaldırmak ya da bu yanlışlara yönelimi durdurmak, caydırmak suretiyle kötü alışkanlıkların oluşmasını engellemektir. Maddi ve manevi olmak üzere iki türde ceza vardır. Manevi ceza; sevgi ve ilgiyi azaltmak, tenkit, uyarı, kınama, azarlama, hakaret.. Maddi ceza ise, dayak, temel ihtiyaçları kısmak, istekleri göz ardı etmek gibi kısımları içerir. Gerek ödülün gerekse cezanın içerisinde insana hem fayda hem de zarar veren bir takım unsurlar vardır. Ödülün Faydaları: • Ödül aracılığıyla çocuk, doğru davranışa güdülenir. Çocukta istekliliği artırıcı bir etkisi vardır. • Çocukta onaylanmanın getirdiği bir mutluluk, pozitif duygu oluşturur. • Kendi becerileri, kendi kişiliği hakkında olumlu düşünce geliştirir. Kendisine ve çevresine daha güvenli yaklaşır. • Çocuğun sosyalleşmesine yardım eder. • Çocuk ödül aracılığıyla kendisine ödülü veren kişiye karşı olumlu duygular besler ve ona bağlanmasına neden olur. Ödülün Zararları • Ödül amaç haline dönüşürse, çocuğun doğru davranışları ödül için sergilemesine neden olur. • Ödül amaç haline getirilirse, çocukta kaygı bozuklukları oluşturabilir. Ya ödül alamazsam düşüncesi! Onda sürekli endişe hali oluşturur. • Sürekli ve benzer şekillerde verilen ödül, çocuğun motivasyonunu düşürür. • Sürekli ve aşırı dozda verilen ödül, çocuğu haz merkezli ve pragmatist yapar. • Çocuk aşırı ödüllendirilmede, kendisini fazlasıyla değerli görmeye, narsist eğilimler sergilemeye başlar. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 71 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] • Sürekli ve aşırı dozda verilen ödül, çocukta doyumsuzluğa ve tatminsizliğe yol açar. Çocukta memnuniyetsizlik hali baş gösterir. • Aşırı ödül çocuğun sosyal uyumunu olumsuz etkiler. Çevresinden de aynı derecede ödül beklentisi içine girer. İlişkilerinde sık sık hayal kırıklığı yaşar. • Sürekli ve aşırı verilen ödülde, çocuk hayata karşı olumsuz bir algı oluşturur. Yüksek düzeyde pozitif duygu yaşadığı için ödülsüz bir hayat onda negatif duygu yaşamasına neden olur. Bu duygulara alışkın değildir. Bu durum, çocuğu zorluk ve sıkıntılara karşı dayanıksız yapar. Cezanın Faydaları • Doğru, yerinde, dozajında verilen bir ceza ile çocuk yanlış davranışı sergilemekten vazgeçebilir. • Yerinde ve etkili bir ceza, zarar verici davranışların sonunda oluşan kaybı telafi eder. • İstenmeyen davranışların kontrol altına alınmasını sağlar. • Akılcı ve tutarlı bir cezalandırma, çocukta adalet duygularının gelişmesini sağlar. Hak ve hukuk kavramları somutlaşır. • Doğru, yerinde, dozajında verilen bir ceza, olumsuz davranışların yerleşmesini engeller. • Akılcı ve tutarlı bir cezalandırma ile çocuk çevresine daha bir güvenle yaklaşır. Hem kendi hem de başkalarının haklarının korunacağına dair bir güven geliştirmesine neden olur. • Ara ara verilen uygun ceza, çocuğun kendi sınırlarını görmesine ve sosyal kuralları kavramasına yardımcı olur. Cezanın Zararları • Cezalandırmada cezayı verenin duygusal tatmini söz konusuysa, ceza amaç haline gelmişse, çocukta olumsuz davranışın kalıcı hale gelmesine neden olur. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 72 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Ya da olumsuz davranışı otoritenin olmadığı yerde sergiler. Çocuk ikiyüzlü bir tutum gelişir. • Çocuğa verilen ceza suça uygun değilse, orantısızlık varsa, tutarsızlık söz konusuysa çocukta cezayı verene ve çevresine karşı öfke ve güvensizlik oluşturur. Çocukta adalet duygusu gelişmez. • Aşırı ceza, çocukta sürekli korku ve endişe hali oluşturur. Bu hal yoğun ve uzun süre yaşanırsa duygu durum bozukluğuna neden olur. • Sürekli ceza, çocukta öğrenme zorluğu oluşturur. • Sürekli ve yüksek oranda ceza, çocukta yılgınlık ve bıkkınlık hali oluşturur. • Sürekli, orantısız ceza çocuğun negatif duygularını geliştirir. Öfke, kaygı, huzursuzluk, mutsuzluk… • Sürekli ve yüksek oranda ceza çocuğun hayata karşı bakışını olumsuz etkiler. Baktığı her şeyde negatiflik arar. • Ceza almamak için, cezayı verene karşı yağcı bir ilişki geliştirmesine neden olabilir. Bu da kişilik gelişimini olumsuz etkiler. • Sürekli ve aşırı ceza, çocuğun olumsuz bir benlik algısı geliştirmesine neden olur. • Sürekli ve aşırı ceza çocuğu, yüzsüz yapar, arsız, patavatsız bir yapı geliştirir. D. ÖDÜL VE CEZA KULLANIMINDA SINIRLILIKLAR Ödül ve ceza cepteki para gibidir. Bir insan parasını nerede, nasıl ve ne miktarda kullanacağını inceden inceye nasıl hesaplıyorsa, bir eğitimci de çocuk eğitiminde ödülü ve cezayı hangi yaşta, hangi duruma, hangi suça, nasıl ve ne biçimde vereceğini iyi belirlemelidir. Gerek eğitimcilerin gerekse anne ve babaların ellerindeki sermayeyi hoyratça kullanmalarının çocuk üzerindeki olumsuz etkileri aşikârdır. Etkin bir şekilde verilmeyen ödül ve ceza, çocuk gelişimi üzerinde geri dönülmesi zor tahrifata yol açar. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 73 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Gelişim Dönemine Göre Ödül-Ceza Uygulamaları 1. Okul Öncesi Dönemde Ödül - Ceza Uygulamaları 0-6 yaş arasında genel anlamda çocuk için dünya ilginç, keşfedilmesi gereken bir yerdir. Çocuk bu dönemde hayatı için gerekli bilgileri büyük oranda taklit ederek, deneyerek yanılarak, oyun oynayarak, çevresiyle kurduğu iletişim ağı içinde edinir. Davranışlarında istikrar ve bilinç yoktur. İlgileri sık sık yön değiştirir. İlgi, merak ve duruma göre sergilediği davranışlar, çevreden gelen geri dönütlerle yavaş yavaş sabitleşir. Bu dönem, ebeveynlerin çocuğa kazandırmak istedikleri beceri ve davranışlar için oldukça dikkatli olması gereken bir dönemdir. Çocuk, gördüğü her şeyi uygulamak ister. Çocuk tam anlamıyla sosyalleşmediği için düzenli ve sürekli iletişim kurduğu anne ve babasının etkisi, çocuğun davranışları üzerinde daha çoktur. Hz. Muhammed (sav) çocukların fiziki anlamda cezaya maruz bırakılmaması gerektiğini (özellikle sekiz yaş civarına kadar) hadisinde belirtmiştir. “Henüz tıfl olan çocuklarınızı dövmeyiniz.” (Deylemi, II, 286/b) Buradan yola çıkarak ilk olarak şunu önemle belirtmeliyiz ki; Okulöncesi dönemde çocuk kesinlikle fiziksel şiddet görmemelidir. 0-2 Yaş Arası Çocuklarda Ödül Ceza Bebeklik dönemidir. Ödüller: • Bebek temel ihtiyaçlar için ağladığında anne bekletmeden ihtiyaçlarını karşılamalıdır. • Özellikle çocuk gülerken ve keyfi yerindeyken annenin ilgilenmesi onu o sırada öpmesi bebekte pozitif duyguların daha çok yerleşmesini sağlar. • Temel ihtiyaçlar için ağladığında (yemek, uyku..) anne sarılma, kucaklama, okşama fiilini kullanmalıdır. Öpme eylemini kullanmamaya dikkat etmelidir. ( Pozitif duyguları öne çıkarmak ve koşullamak için..) Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 74 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] • Agulamaya başladığında hemen karşılık verilmelidir, değişik ses oyunları oynanmalıdır.( Bebeğin hemen çabasının arkasından ya da çabasıyla birlikte teşvik gelmelidir.) • Bebeğin emeklediği anlarda yürümesi için teşvik, övgü cümleleri kullanılmalıdır. • (Bebeğin hemen çabasının arkasından ya da çabasıyla birlikte teşvik gelmelidir.) • İki yaşına kadar uyku düzeni önemlidir. Uyuturken düzenli hikâye/ninni/dua okunmalıdır. • İki yaşına kadar emzirilen bebekler duygusal anlamda daha çok tatmin yaşarlar. Ceza Hiçbir psikolojik ve fiziksel ceza kullanılmamalıdır. Uyumadığı için ya da yemek yemediği için kolları sıktırılan, burnu sıktırılan, tokatlanan bebekler, sadece ağladığı zaman annesini yanında gören bebekler, negatif duyguyu yoğun yaşarlar. Sürekli, gergin, huzursuz bir ruh hali yaşarlar. 2-4 Yaş Arası Ödül Ceza Hayali oyun dönemidir. Taklit ile öğrenme daha fazladır. Ödüller Verilen ödüllerin güzel bir davranıştan sonra olmasına dikkat edilmelidir. Ya da davranışla birlikte verilmesine dikkat edilmelidir. Ödül verilirken davranış mutlaka söylenmeli ve altı çizilmelidir. Çocuk, bu şekilde onay gören davranışının farkına varacak ve daha sık tekrarlayacaktır. Bu dönemde manevi ödüller kullanılmalıdır ancak manevi ödüller, abartılı verilmemelidir. Bol miktarda ve doğal olarak sergilediği, zaten gelişimsel olarak yaptığı davranışlarına da kullanılırsa (Aaa! Çocuğum pencereden dışarı bakıyor! Alkış! gibi ) kullandığınız ödüllerin hem etkisi kalmaz hem de çocuğun egosu beslenmiş olur. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 75 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] • Sofra adabında belirlenen adabı yerine getirdiği zaman yaptığı davranış öne çıkarılmalıdır. Yetişkinin ilgi göstermesi ve onaylaması çocuk için ödüldür. (Sofradan kalkmadan yemek yemesi, kaşığı sağ eline alması, besmele ile başlaması gibi…) • Paylaşım yaptığı zamanlarda tebessüm ve öpücük kullanılabilir. (Dikkat! Ödül verilirken davranış mutlaka tekrarlanmalıdır. Bak babası kardeşine nasıl da oyuncak getiriyor! Dedikten sonra sonra öpmek… gibi… ) • Yardımlaşma davranışları dikkatle takip edilmelidir. Mesela babasına mutfaktan bir bardak su getiren çocuğun davranışı öne çıkarılarak takdir edilmelidir. Bu davranış ara ara çocuğun yanında bir başkasına anlatılarak pekiştirilmelidir. • DİKKAT!; Bu dönemde bencilce davranışları (başkasına vurma, başkasının eşyasını alma gibi) ya da haz merkezli isteklerini yerine getirmek için sızlanmaları (markette çikolata için bağırması gibi) asla ödüllendirilmemelidir. (Bu davranışlarına ilgi göstermek, teskin etmeye çalışmak, hayır dedikten sonra evet demek, sarılıp öpmek gibi…) • Kullanılacak Ödüller: Tebessüm, sarılma, öpme, teşvik, takdir, ilgilenmek olmalıdır. Maddi ödüller kullanılmamalıdır. Çikolata şeker türü şeyler davranışlarına ödül olarak değil, sürpriz olarak ara ara karşısına çıkmalıdır. Ceza Bu dönemde çocuk oldukça aktiftir. Merak duygusu fazladır ve çevresini sürekli keşfetmek ister. Bu arada güvenlik konusunda başına gelebilecekleri hesaplayamaz. • Anne ve baba bu dönemde çocuğun aşırı girişimciliğinden dolayı tedirginlik yaşayıp güvenlik tedbirlerini artırabilirler ya da abartabilirler. İşte bu tutum, çocuğa bu dönemde verilebilecek en büyük cezadır. Çocuğun, sürekli engellenmenin sonunda yaşadığı acı, iç dünyasına huzursuzluk olarak yansır. • Ör: Kum havuzunda kumla istediği şekilde oynamasına izin vermek ancak tuvalette klozetin içindekilerle oynamasına izin vermemek gerekir. Abartılı Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 76 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] güvenlikte, anne her daim çocuğun yanındadır. Misal, Kum havuzunda oynarken çocuğun başındadır. Sürekli uyarı hali ve engelleme vardır. - Kumu başına dökme! - Kumu yeme! - Kumla suyu karıştırma! gibi… • Bu dönemde bencilce davranışlarına ve çevreye zarar verici tutumlarına manevi cezalar verilebilir. Ancak bu asla yoğun, sık ve uzun süreli olmamalıdır. Psikolojik şiddet, çocuğun duygu dünyasını negatif yönde köreltir. Ayrıca cezayı etkisiz hale getirir. • Verilebilecek manevi cezalar: Kaş çatma, uyarı, en üst limitte uzaklaştırma (1-2 dakika) olabilir. • Bu dönemde fiziksel şiddet uygulamamak gerekir. 4-6 Yaş Arasında Ödül ve Ceza Çocuk, yavaş yavaş sosyalleşmeye başlamıştır. Akranlarıyla ve çevresindeki abi, abla, yetişkinlerle ilişkisi bu dönemde şekillenmeye başlar. Grup oyunları ile akranlarıyla, abi, ablayla iletişim kurdukça nerede nasıl davranması gerektiğini kavramaya çalışır. Çocuğun soruları oldukça fazladır. Bu yüzden bu dönem sözel geri bildirimlerin oldukça önemli olduğu bir dönemdir. Niçin soruları ile neden sonuç ilişkileri kurarak olayları anlamlandırmaya çalışır. Güç gösterilerinin en çok yaşandığı dönem 4 yaş civarıdır. Çocuk otorite ile alabildiğine bir mücadelenin içine girer. Gidebileceği sınırları, özgürlük alanlarını keşfetmeye çalışır. Bu dönemde çocuğun özgürlük alanının iyi belirlenmesi gerekir. Kurduğu ilişkilerde sınırlarını görmesi aynı zamanda kendini tanımasını da sağlayacaktır. İnat dönemi olarak da adlandırılan bu dönemde çocuğun bu inadını kararlılık olarak dönüştürebilmek önemlidir. Bu dönüşümün yapılabilmesinin en iyi yolu, yaşına uygun etkinlikler ve oyunlardır. Oyunlarda hedef belirlemek ve bu inadını hedefe ulaşması yolunda şekillendirmek, etkinlikleri bitirmeden kalkmamasını sağlayarak kararlılık göstermesini sağlamaya çalışmak gerekir. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 77 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Kısaca, Çocuğa kullanılan dil ve genel duygu durumu pozitif olmalıdır. 4-6 yaş, eğitimcilerin ve ebeveynlerin en sabırlı davranması gereken yıllardır denilebilir. Alışkanlıkların ve kişiliğin önemli bir kısmının oluştuğu dönem olduğu düşünülürse, ödül ve ceza dengesinin bu dönemde çok iyi ayarlanması gerekir. • Çocuğa bu dönemde, içselleştirebilmesi açısından kuralların hayatında var olma nedenleri iyi açıklanmalıdır. ( Karlı havada kısa kollu giymeyiz yoksa çok üşürüz ya da Eve gelen misafire güleryüzle hoş geldin dersen bundan hoşlanırlar gibi..) • Uzak ve genel sonuçlardan bahsedilmemeli. “ Kışın kısa kol giyersen hasta olursun”… hasta olması uzun zaman alabilir ama üşüme sonucu hemen ve somuttur…” • Kurallar izah edilirken çoğu anne baba ister istemez olumsuz bir dil kullanır. Bu çocuğu negatife doğru iter. Bu da daha çok cezayı gerektiren fiiller işlemesine neden olabilir. Bundan uzak durmaya çalışmak lazım. • Ör: Misafirin yanında koltuk tepelerinde zıplayan ve bağıran 4 yaşındaki bir çocuğa olumsuz yargı gitmemelidir. Bu onu tepkiselleştirip suç işlemeye daha çok teşvik edebilir. - Zıplama, bağırma! İnsanları rahatsız ediyorsun! (Olumsuz yargı) - Yan odadaki koltukta daha rahat zıplayabilirsin! Böylelikle biz de aramızda konuştuğumuz şeyleri daha iyi anlarız. (Olumlu yargı) • Sınırlar izah edilirken kesin, kısa ve kararlı bir dil kullanılmalıdır. ( O senin eşyan değil. İzin almalısın… gibi) • Hayati olmayan anlarda ufak tercihler yapmasına izin vererek ödüllendirilebilir. (Boyamamı yapalım, Legolarla mı oynayalım) • Paylaşma, yardımlaşma, doğru söz, saygı davranışları gibi ahlaki ve insani kuralları sergilediği zaman mutlaka takdir ve öne çıkarma yapılmalıdır. Sergilediği davranış söylendikten sonra takdir edilmelidir. (Benim kızım, misafirlerin elini öpermiş, onlara şeker tutarmış, misafirperver kızım benim! gibi… ) Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 78 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] • Teşvik içeren okşayıcı, cesaretlendirici sözler ahlaki davranışlar için olmalıdır. Bu kredi çocuğun kişisel becerilerinde harcanmamalıdır. - Benim kızım pek de güzel oynar. Değil mi kızım! Hadi alkış… gibi… • Manevi ödüller kullanılmalıdır: Tebessüm, öpme, sarılma, teşvik, takdir gibi… • Maddi ödül de kullanılabilir. Maddi ödüllerden eğitici oyuncaklar ve hikaye kitapları, kırtasiye ürünleri (defter, kalem vs..), park gibi gezi yerleri tercih edilmelidir. Ceza Fiziksel ceza kullanılmamalıdır. Manevi cezalardan kaş çatma, uyarı, azar, ilgisizlik ve yalnızlık uygulanabilir. Ancak ima ve kinaye yoluyla anlatım sergilenmemelidir. Çocuk bu dönemde çoğunlukla düz mantık yürütür, mecazı pek anlamaz. Çocukla ilişkide manevi ödül ağırlıklı gidilir, olumlu davranışlar öne çıkarılır ve olumlu iletişim kurulursa çoğunlukla olumsuz davranışlar gelip geçicidir, kalıcı değildir. Ancak çocukta, alışkanlık ve davranış sorunları istikrarlı hale gelirse (Yukarıda önerilere dikkat edilmek şartıyla) şu cezalar uygulanabilir. • Alışkanlık bozukluklarına (tırnak yeme, burun karıştırma gibi…) ilgisizlik, görmezden gelme • Davranış bozuklularında (vurma, tükürme gibi..) manevi cezalarda dereceli artış olmalıdır. - Kaş çatma (etkisi yoksa) - Köşeye çekip, uyarı ve istenen davranış söylenmeli (davranış devam ederse) - Sosyal ortam içinde, mağdurun yanında azarlama (devam ederse) - Sevdiği bir oyun ya da oyuncaktan mahrum bırakma (eğer devam ederse) Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 79 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] - Ortamdan uzaklaştırma ve yalnızlaştırma (beş dakikalık odaya kapatma, sandalye ile köşeye duvara dönük oturma gibi ..) - Devam ederse, bir müddet ilgisiz kalındıktan sonra başka bir ortam ve zamanda davranış tekrarlanırsa baştan tekrar başlanmalı… • Cezayı daha çok baba vermelidir. Ceza verici olarak, çevredeki akraba ve arkadaşlardan da yardım istenebilir. Ortamda bulunan arkadaş, misafir, akraba köşeye çekilip çocuğa kızması ve tepki göstermesi ondan istenebilir. Yalnız, çocuğun bu danışıklı tavrı görmemesi gerekir. Aynı zamanda o an içinde anne ve babadan duygusal destek almamalıdır. Anne ve babaların çoğu, çocuğunun yaramaz davranışlarına başka yetişkinler kızdığı zaman alınganlık şeklinde duygusal tepki verir. Çocuk ise iyi duygu okur yazarıdır. Böylesi durumlarda toplumsal geri bildirim etkisiz hale gelir. Ve daha çok olumsuz davranışın artmasına neden olur. • Uygulanan cezalar sadece bu tip davranışlara verilirse etkili olur. Olumlu davranışları öne çıkartılmış, pozitif iletişim kurulmuş, sevgi ve güven bağı sağlıklı gerçekleşmiş bir çocuk çoğu zaman bir kaş çatmadan etkilenir ve olumsuz davranışını bırakır. 2. İlkokul Döneminde Ödül-Ceza Uygulamaları (6-10) İlkokul çağına gelen çocuk sosyalleşmiştir ve anne, babanın etkisi sıralamada kısmen ikinci dereceye inmiştir. Öğretmen ve arkadaş grupları davranışlarında daha etken bir konuma gelmiştir. Onların koyduğu kurallara uymaya eğilimlidir. Grup oyunlarında kazanmak ve kaybetmek, bir işi başarabilmek bu yaşlarda öne çıkan özelliklerdir. Tam oturmasa da bir iç sorgulama başlamıştır. Ancak yine de çocuklar bu yaşlarda kendi duygu ve düşüncelerinden ziyade, arkadaşlarının, öğretmenlerinin duygu ve düşüncelerini daha çok takip eder. Otoriteye karşı gelmeler olsa da bu aileden tamamıyla bir kopuşu beraberinde getirmez. Yanlış davranışlar noktasında, dürtülerine uysa da kötü olduğunun bilincindedir. Anne, babasının düşüncelerini önemser ve arkadaş gruplarında savunur. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 80 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] İlk altı yıl ana baba ocağında sürekli doğru ve yanlış davranışların eğitimini alan, iyi ve kötünün artık neler olduğunu bilen çocuğun, sosyal çevreye ana babasız açıldığı dönemdir. Çeldiriciler, cazibesi olan ortamlar çocuğun gelgitler yaşamasına neden olur. Çocuk sosyal ortamın tehlikeleriyle ilk kez yüzleşmektedir. Ve iradesi tam anlamıyla gelişmemiştir. Dürtüsel davrandığı anlar, pişmanlık yaşadığı anlar mevcuttur. Bu dönemde çocuğun özdenetiminin gelişebilmesi için yapılması gereken ilk iş çocuğun iradesini güçlendirmektir. Özdenetimi gelişmiş bir çocuğa ödül ve ceza aracını kullanmak onun gelişimine zarar verici bir durumdur. İlkokul çağı boyunca çocuğun iradesinin kuvvetlenmesi için aktiviteler, sorumluluklar ile meşguliyet sahibi olmasına çalışılmalıdır. Bu dönemin disiplin anlayışında anahtar kelime ise “Denetimli özgürlüktür” Ödüllendirmede Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar • Öncelikle şunu belirtmekte yarar vardır. Eğer çocuk iletişimi kuvvetli ve söz dinleyen bir yapıya sahipse sadece konuşma içeriği ve gündem iyi belirlenerek disiplin sağlanabilir. Böyle bir çocuk için birlikte sohbet, vakit geçirmek, işbirliği manevi ödül görevini görür. • Çocuğunuza düzenli olarak her gün kaliteli bir sohbet için zaman ayırın. Sohbet konuları olarak toplumsal kurallar, sosyal tehlikeler, beğeniler, zevkler, hobiler seçilebilir. • Size aktardığı sorunları dikkatle dinleyip doğru bir şekilde rehberlik yapmaya çalışın. Kendisini anne ve babasına yakın hisseden çocuklar anne ve babalarını hem memnun etmeye çalışırlar hem de sorunlarını paylaşırlar. • Ona zevk alacağı hobiler kazandırın. (500-250 parçalık puzzle tablolar, zeka oyunları, deneysel uğraşlar vs..) bu hobiler çocuğun yapması gereken sorumluluklarının arkasına konulabilir. Misal, ödevlerini bitirdikten sonra… • Kurallar noktasında net bir tavır sergileyin. (Okuldan çıkar çıkmaz eve gelmelisin! Küfür kullanmamalısın!) Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 81 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] • Çocuk bu dönemde kendisi hakkında ne düşünüldüğünü fazlasıyla önemser. Başkalarının kendisiyle ilgili düşüncelerinden etkilenir. Özellikle ahlaki kurallara uyduğu zamanlarda onu bir başkasına anlatarak överek onurlandırın. (Mustafa ne kadar kızarsa kızsın asla küfür kullanmaz. Yaşlıların elinde bir yük gördüğü zaman koşar alır ve taşır gibi… ) Bu onurlandırmanın davranışlara dönük olmasına dikkat edin. • Manevi ödüllerden en çok övgü, onurlandırma, takdir kullanılmalıdır. (Bu ödüller, davranış yerleşene kadar sık ve düzenli, davranış yerleştikten sonra ise azaltılarak bitirilmelidir.) • Asla verilmemesi gereken ödül çeşidi ise öpme ve kucaklamadır. Bu çocuğun kendisini hala bir bebek gibi hissetmesine neden olur. Çocuk, sorumluluk almakta sıkıntı yaşar. Aynı zamanda duygusal kırılganlığa neden olur. • Çocuğun ciddi derecede dürtüselliği varsa eğer, olay takibini iyi yapmak ve anında ödül, cezayı kullanmak gerekir. Böyle durumlarda Aile Panosu oluşturulabilir. 6-7 yaş civarında gülen ağlayan yüzler kullanılabilir. Biraz daha büyük çocuklara artı ve eksi panosu oluşturulabilir. Böyle durumlarda özellikle olumlu davranışlara koşullamak için uğraşmak gerekir. • Maddi ödül: Nadiren kullanmaya dikkat etmek gerekir. Kitap, kırtasiye ürünleri, çıkartmalar, gezi, tatil, önemli büyük başarılarında bisiklet olabilir. Bu dönemde para, çocuğa ihtiyaçlarını karşılamak için verilmelidir. (Bu temel ihtiyaç ya da ara ara çikolata, dondurma gibi ihtiyaçlar) Cezalandırmada Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar • Cezalandırmada suçu neyse ona denk bir ceza vermek gerekir. Ders çalışmayan çocuğunu tokatlayan baba, çocuğun yalan davranışını sözel bir uyarı ile geçiştiriyorsa eğer suça adil bir ceza vermemiş olur. • Kurallara karşı gelme durumlarında, itiraz ettiği durumlarda, bunu cezalandırarak bastırmak yerine direnç göstermesinin nedenini bulmak gerekir. Bu neden konuşarak ortadan kaldırılıyorsa cezaya müracaat etmemek yerinde olur. Gerekirse kurallar esnetilip, çocuğa uygun hale getirilebilir. ( eve gelme saati, ders çalışma şekli vs..) Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 82 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] • Ahlaki suçlarda çalma eylemi gibi… Eğer bir pişmanlık hali varsa affetmek ve şans tanımak, bunu fırsata dönüştürmek en iyi yoldur. - Önce suçun nedenlerini bulmak gerekir. Nedenlere göre bütün çözüm yolları denenir ancak durum çözülemezse cezalandırmaya gitmek gerekir. En son çare olarak cezalandırma aşamasında; - Telafi cezaları ile başlanabilir; mağdura gidip özür dileme ve çaldığı eşyayı geri ödeme yaptırılmalıdır. Etkili olmazsa; - Manevi cezalardan küsme, yalnız bırakma kullanılabilir. Etkili olmazsa; - Evden dışarı çıkarmama (Evde hapis cezası uygulanabilir.) Yine etkisi olmazsa; - Üstü örtük dayak tehdidi yapılabilir ancak dayağa 10 yaşına kadar müracaat etmemelidir. - Bu arada zihinsel yönlendirme mutlaka yapılmalıdır. - Bütün bunlara rağmen sorun çözülemezse en son çare, kulak çekme olabilir. Temel ilke: Başkasının eşyasını çalmak, haksız kazanç elde etmek, adaletsizliğe girer. Başkasına yapılan haksızlığın aynısı sana yapılsa sana adaletsiz davranılsa bu durumu kaldırmazsın. Bunun cezası hapistir ve kuldan saklasan da Allah’tan saklayamazsın Allah zalimleri sevmez. • Çocuklar ilkokul birinci sınıftayken aşk kavramını öğrenir ya da daha önce dizi vs. yererden öğrenmiştir okulda ise uygulama sahası bulur. Ancak bu bilinçli bir kullanım değildir. Yan yana gezme ve seni seviyorumlar dan ibarettir. Bu safhada çocuk gelip bir kızla ye de erkekle çıktığını söylüyorsa ya da arkadaşından bahsediyorsa, • Kınama, yadsıma, • Sözel uyarı • Öğretmenle konuşma Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 83 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] yapılmalıdır. Daha sonra, Aşk kavramıyla ilgili zihinsel yönlendirme yapılmalıdır. Temel ilke aşılanmalıdır: Aşk: Kusursuz olan için olur. İnsan Kusurludur, eksiktir, aşka layık değildir. Aşk Allah(cc) ve Peygamber için yaşanır. Ancak buna rağmen bildiği halde iradesini kullanamayan, 10-14 arası yaşına gelmiş çocuğunuzun flört davası olduğunu öğrenirseniz kademeli cezalandırmaya gitmek gerekir. • İki tarafa da sözel uyarı (devam ederse) • Harçlık kesme (devam ederse) • Sıkı denetim ve psikolojik baskı (Buluşma mekânlarının takip ve baskını gibi) • Bütün bunlara rağmen sorun çözülemezse fiziksel ceza en son ancak şiddetli bir biçimde olabilir. (İbn Sina metodu) • Bu esnada bu konunun gündemi yapılmamalıdır. Gündeme taşınması meşrulaşmasını kolaylaştırır. Anne ve baba bu durumu çocuğun yanında muhabbet konusu haline getirmemelidir. Başkalarına anlatmamalıdır. Yayılması, evde muhabbet konusu haline gelmesi çocukta,“Battı balık yan gider” psikolojisi oluşturabilir. Bu durumu daha da arsızlığa dökebilir… • Çocuğa 10 yaşına kadar dayak atılmamalıdır. Bu dönemde fiziksel cezada en son sınır “kulak çekmedir” bu üst sınırı geçmemek gerekir. , • Çocuğa ceza verirken anne, babanın ve eğitimcinin kendi öfke durumunu iyi ayarlaması gerekir. • İntikam amaçlı olmamalıdır. • Çocuk, cezayı niçin aldığını iyi kavramalıdır. • Hak ettiğine inanarak cezasını çekmelidir. • Çocuğa suçluluk, pişmanlık ve af dileme durumlarında şans tanınmalıdır. (Ancak bu cezadan kurtulma amaçlıysa buna izin vermemek gerekir.) Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 84 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] 3. Ön Ergenlik Döneminde Ödül Ve Ceza Uygulamaları (10-14 Yaş) On yaşına kadar çocuklar kendilerini ve çevrelerini tanımlarken daha yüzeysel davranır. Tanımlamalarda dış niteliksel özellikler baskındır. Arkadaşını tanımlarken aynı ayakkabıları giyme, aynı boyda olma gibi özellikleri öne çıkarma ve kendini tanımlarken de fiziksel özellikleri sahip olduğu eşyaları tanımlama daha fazladır. Ergenlik belirtilerinin başladığı dönemlerde ise çocuk, artık kendi duygu ve düşüncelerine odaklıdır. Gerek kendi gerekse çevresiyle ilgili tanımlamalarda insanların inançları, kişilik özellikleri, düşünceleri de yer alır. Bu yaşlarda çevrenin kendileri ile ilgili yaptığı tanımlamalardan da fazlasıyla etkilenen genç, kendi davranışlarını da bu tanımlama ve açıklamalara göre düzenler. Bir gruba ait olma, onaylanma ihtiyaçları ise fazladır. Başarısızlık ve hata yapmaya karşı daha duyarlı hale gelir. Buna bağlı olarak arkadaş eleştirisi, çocuğu eskisine kıyasla daha çok etkilemeye ve üzmeye başlar. Aile desteğine ihtiyaç duydukları bir dönemdir. Gencin ailesinden, arkadaşlarından ve çevresinden gelen ödül beklentisi hala yüksektir. Toplum içinde var olabilme, kendini gösterebilme önem kazanmıştır. Gençte kendi kişisel becerilerini, başarılarını kanıtlama çabası vardır. Çocukluk çağından çıkmaya başlayan gencin yetişkinlere ait rolleri anlamaya çalıştığı dönemdir. Gence, mesleki eğilim, dini görüş, siyasi bakış ve cinsel açıdan karmaşa yaşadığı bu dönemde kimliğinin oturması için yardım etmek gerekir. Ödüllendirmede Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar • Bu dönemde çocuk artık yetişkin gibi ödüllendirilmelidir. Anne ve babanın eski alışkanlıklarını bırakması gerekir. Aferiiin… alkış… gibi teşvik içeren sözler bu dönemdeki genci daha çok kızdıracaktır. “Ben bebek miyim?” diye tepki göstermesi büyük bir ihtimaldir. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 85 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA • Gencin [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] kişisel yeteneklerinin, becerilerinin keşfedilmesi ve öne çıkarılarak onore edilmesi kendini tanıması açısından önemlidir. • Sorumluluk duygusunu iyi işlemek gerekir. Görev bilincini aşılamak, yaptığı işle onu onaylamak gerekir. • Bir grup içinde ortak çalışmalara yönlendirilmelidir. Buradaki çaba ve başarıları takdir görmelidir. • DİKKAT! Bu dönemlerde özellikle bu hususa dikkat edilmelidir: Bu dönemde çocuğa sık sık Cenab’ı Allah’ın güzel davrananlara vereceği mükâfatlardan bahsedilmelidir. Misal; selam verene Allah iki sevap, sevabı alana da bir sevap yazar gibi… • DİKKAT! Bu husus çok önemlidir: Çocuğun karşısına beklenmedik anlarda çıkan durumlar, mucizevî olaylar Allah’ın(cc) yardımıyla ilişkilendirilmelidir. Misal; Dokuz yaşındaki Ali annesinden izin almadan uzaktaki bir markete gitmeye kalkışınca yolları karıştırmış ve kaybolmuştur. Yaklaşık yarım saat kayıp olarak kalmıştır ve o esnada ailesi onu aramaktadır. Ali çok korkmuş, korktuğunu belli etmeden bulunduğu bölgede bir o yana bir bu yana giderken aileden biri onu bulmuştur. O an büyük mutluluk yaşayan çocuğa babası “ Onu Allah’ın yardımıyla bulduklarını söyleyerek bu yardımı çocuğunun yeni namaza başlamasıyla ve sürekli ettikleri duayla ilişkilendirmiştir.” Bu tip fırsatlar iyi değerlendirilmeli ve çocuğun bu yaşlarda ilahi yardımları günlük hayatın içinde görmesine yardım edilmelidir. • Maddi ödülleri kullanmamaya dikkat etmek gerekir. Maddiyat sadece kişisel ihtiyaçlar dâhilinde gündeme gelmelidir. (Çoğu anne baba bu dönemde çocuğunun artan maddi isteklerine boyun eğer. Henüz on yaşında olmasına rağmen elinde cep telefonu olan, marka bağımlısı gençler üstünlük mücadelesini niteliksel özelliklerini geliştirme yerine, görüntü ve gösterişe yatırım yaparak sağlamaktadır. Aldığı cep telefonunu, marka ayakkabılarını, kıyafetlerini göstermek çocuğa geçici bir duygusal tatmin sağlamakta arkadaşında gördüğü daha iyi bir marka ve eşya karşısında komplekse Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 86 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] kapılmaktadır. Günümüz kapitalist sisteminde en çok dikkat etmemiz gereken şey çocuğu maddi ödüllere bağımlı hale getirmemektir.) • Ödülü önceden vaat etmemek gerekir. Davranıştan önce verilen ödül çocuğu rüşvete alıştırır. ( Bak hediyen burada, odanı toplarsan alacaksın gibi…) Cezalandırmada Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar • Bu dönemde işlenen hem kendine hem de topluma ciddi zarar veren suçlar affedilmemeli, hoş görülmemelidir. Hırsızlık, flört, içki, sigara, esrar kullanımı gibi suçlar, öncelikle en üst dereceden cezalandırılmalıdır. Ceza ile yetinilmeyip çocuğu bu suça iten koşullar düzeltilmelidir. Çevre değişikliği yapılıp aile içi ilişkiler, okul ve arkadaş ilişkileri sıkı takibe alınmalı ve ıslah çalışmaları yapılmalıdır. • Kur’an’ı Kerim’de Allah’a isyan eden günahkâr toplumların helak olmuş sonlarını bu dönemde gündemde tutmak gerekir. Cenab-ı Allah’ın hangi suçları cezalandırdığını bilinç düzeyine taşımak çocuğun irade eğitiminde oldukça önemlidir. Ergenlik döneminde bu bilinç onu büyük suçlara karışmaktan alıkoyacaktır. • Bu dönemde ceza verilmemesi gereken hususların başında el becerilerinde ve günlük işlerde sergilediği sakarlıklar yer alır. Çocuk, ani büyümenin getirdiği fiziksel dengesizlikleri yaşar. Anlayışla karşılamak gerekir. • Okul ödevlerini yerine getirmediği durumlarda doğal cezayı beklemek gerekir. Misal; Çocuk ödevlerini yapmadığı zaman ceza vermesini öğretmeninden istemek doğal cezadır. Sorumsuzluğunun karşılığını sınıf içinde yaşadığı mahcubiyet duygusuyla öder. Ancak çoğu anne ve baba çocuğunu bu doğal cezadan mahrum bırakmaktadır. Çocuk mahcubiyet yaşamasın diye çocuğun yerine sorumlulukları yerine getiren anne ve baba sayısı az değildir. • Bu dönemde çocuğun ibadet eğitimine ağırlık vermek ona sorumluluklar vermek gerekir. Bu kapsamda; Çocuğu namaza tedrici alıştırmak daha iyidir. Kılması gereken vakit ve rekâtı ihmal ettiği durumlarda sözel uyarı ve denetim, seccadeyi önüne sererek hafif zorlama yapılabilir. (Sevdirici ve Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 87 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA ödüllendirici [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] yaklaşımlar sergilendikten sonra mecburiyet durumlarında..) Ancak bunun için dayak atmak çocuğun psikolojisini bozucu ve ibadetten soğutucu bir etki yapabilir. • Karşı gelme, saygısızlık gibi durumlarda ima ile anlatım (kaş göz yeterliyse beden dili ile uyarı..) eğer ima yetersiz kalırsa direkt uyarı eğer o da yetersiz kalırsa caydırıcı bir ceza dışarı çıkma yasağı yada harçlıktan kesme gibi bir ceza uygulanabilir. Ancak bu hallerine fiziki ceza ile karşılık vermek sakıncalı olabilir. Fiziki ceza ağır suçlarda olmalıdır o da intikam aracı olarak kullanılmamalıdır. Bu dönemde çocuk sosyal ortama anne ve babasız çıktığı için sosyal tehlikelerle ilk kez bu kadar yakından tanışır. Niyet okumada ve sosyal davranışlar oluşturmada acemiliği vardır. İradesi zayıftır. Bu yüzden sağlıklı bir rehberliğe ihtiyacı vardır. Anne, babanın ve eğitimcilerin bu yaş arasında çocukla muhabbeti canlı bir şekilde tutması ve ona bol bol nasihat vermesi önemlidir. Nasihat; çocukluk anıları, başkası üzerinden hikâyeler, Kuran’dan kıssalar anlatılarak yapılabilir. Önemli olan rehberliğin doğru bir üslup seçilerek yapılması ve ilişkinin sevgi ve güven üzerine daha da sağlamlaştırılmasıdır. Bu dönemin disiplin anlayışında anahtar kavramlar; “Denetimli Özgürlük” ve “Rehberlik” dir. 4. Ergenlik Döneminde Disiplin Anlayışı Ön ergenlik döneminden sonra takribi 13-14 yaştan sonra artık ergenlik dönemi başlamıştır. Batı kaynakları ergenlik denilen dönemi, yaklaşık 21 yaşına kadar uzatır. Bu dönem arasını yetişkinlik olarak kabul etmezler. Ergenle hassas ilişki kurulmasını anne ve babalara tavsiye ederler. Gerek İslam fıkhında gerek peygamberin uygulamalarında şimdiki anlamda bir ergen yaklaşımının olmadığını görmekteyiz. İslam fıkhına baktığımızda çocuğun akil- baliğ olduktan sonra işlediği günahlardan sorumlu tutularak yetişkin Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 88 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] muamelesine tabi tutulduğunu görüyoruz. Peygamberimizin uygulamalarında ise 15 yaşından sonra devletin önemli kadrolarında görevlendirilerek (katiplik, komutanlık gibi…) ciddi toplumsal görevler yüklendiğini görüyoruz. Peygamber (sav) gençlerin cesaretini ve yürekliliğini onlara önemli görevler vererek değerlendirmiştir. Onlara çocuk muamelesi yapmamıştır. Onlarla saygı, sevgi ve güven ilişkisi kurmuştur. Onlarla ciddi ve olgun bir iletişim kurmuştur. Sorun şurada ki, zamanımız toplumu kapitalist ve emperyalist bir toplumdur. Eğitim anlayışımız ise Tanzimat’tan bu yana Batılıdır. Bu düzen de yetişen çocuklar yaşlarının üzerinde bilgi ve tecrübe kazanarak yetişkinlerin dünyasına geçiş yapmaktadır. (Misal: Dokuz yaşında üç kız ile flört eden erkek çocuğu, bunu daha küçük yaşlardayken filmlerden öğrenmiştir. Ya da sekiz yaşında ruj süren, tırnak uzatan, sivri topuk ayakkabı giyen kız çocuğu, biraz daha büyüdüğünde birçok hazzı erken yaşamanın getirdiği sıkıntıyı, ileriki yaşlarda çocuk yetişkin olarak ödemektedir.) Ergenlik döneminde ise önemli kararlarda ve projelerde görev alamayan, hassas ilişki adına çocuk muamelesi gören koca gövdeli bu çocuk, yetişkinlik çağında büyümemiş çocuk olarak hayatına devam etmektedir. Kısaca; Batı eğitim anlayışı çocukları asla büyütmemektedir. Ergenlik döneminde anne ve babaların dikkat etmesi gereken hususlar; • Bu dönemde gence toplumsal sorunlar, siyasi görüş, sanat ve özellikle dini yaklaşımlarda bilinç kazandırılmalıdır. Bol görüş alışverişi, nasihat, yönlendirme yapılmalıdır. Bu bilinç kazandırma işleminde gencin değer verdiği abisi, ablası, bir yakını olursa daha olumlu sonuçlar alınacaktır. • Gerek evle ilgili gerek kendisiyle ilgili hususlarda birlikte istişare edilip ve kararlar alınmalıdır. • Onlara önemli toplumsal görevler (Yardım kuruluşlarında görevler, sivil toplum kuruluşlarında gençlik çalışmaları; dergi, gazete çıkartma gibi…) vererek teşvik edilmelidir. • Eğer erkek çocuğu ise evin ekonomik ihtiyaçlarında söz sahibi olmalıdır. Gelir gider tablosunu babayla birlikte oluşturabilir. • Gence sorumluluklar yüklenmelidir. Misal; Evin faturalarını ödeyebilir. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 89 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] • Arkadaşlarını eve davet etmesine ve evde serbest takılmalarına izin vermek gerekir. • Cep telefonu, bilgisayar, facebook kullanımlarında eğer irade sorunu varsa denetimli özgürlük sağlamak ve kullanım anlarında psikolojik bir baskı uygulamak yerinde olabilir. Rahat takılmasına izin vermemek, baltalayıcı girişimlerde bulunmak; Bulunduğu ortamda gürültü yapmak, (elektrikli süpürge çalıştırmak, bir arkadaşla telefon konuşması yapmak gibi). Ergen bu girişimlerde kızdığında her seferinde geri adım atıp, nazik bir dille özür dilemek ve daha sonra başka engelleyici yollar bulmak gerekebilir. Gençlik döneminde irade sorunlarında politik yolların denenerek gencin engellenmesi gerekir. (Bu arada teknolojinin zararları üzerine haberler, hikâyeler, nasihatler, makaleler, yayınlar aracılığıyla bilinç kazandırılması gerekir.) • Günlük bir program çıkartması ve ona uyması sağlanmalıdır. Programın içeriğini ve saatlerini kendisi ayarlarsa programını sahiplenme olasılığı yükselir. • Bu dönemde para kazanabileceği partime işler yapmasına izin verilmelidir. (Ancak iş ahlakının iyi öğretilmesi kaydıyla!) • Bu dönemde işlenen hırsızlık, esrar gibi ciddi adli suçlar da hukuki cezai müeyyide uygulanmalıdır. • Cinsel içerikli suçlar da ise para, cep bilgisayar imkânlarının elinden alınarak yalnızlaştırılması gibi sert cezalara gidilmelidir. • Gencin ani öfke patlamalarına ve gelgitli duygu dünyasına karşı anlayışlı davranmak ve hoş görmek gerekir. Bu dönemde her durumda kayıtsız şartsız itaat beklemek hatadır. • Verilebilecek manevi ödüller: Ona fikrini sormak, saygı duymak, duygusal gelgitlerini anlayışla karşılamak, birlikte geziye çıkmak, spor yapmak, zekâ oyunları oynamak, arkadaşlarıyla kutlama yapmasına izin vermek, tanıdık ve güvenilir bir arkadaşında kalmasına izin vermek… Maddi ödüller; Giyim eşyaları, para, cep tel, tatil, bisiklet olabilir. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 90 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] • Verilebilecek maddi cezalar; Para, cep telefonun elinden alınması, bilgisayar yasağı olabilir. DİKKAT! Ceza olarak dayağa asla başvurulmamalıdır. Manevi cezalar; İma, kinaye, kara mizah, sözel uyarı, küsme olabilir. • DİKKAT! Bu dönemde “Ahiret Bilinci”, “Ölüm ve Hesap” gibi gaybi konularda Kur’an ve Sünnet temel alınarak gence bir bilinç kazandırılmalıdır. Allah’a (cc) vereceği hesabın bilincini kazanan genç günah işlemekten de çekinecektir. Ödüller genç daha çok ahlaki ve erdemli bir davranış sergilediği zaman kullanılmalıdır. Misal: Babasını saygıyla dinleyen gence babasının, fikrini sorması ve onun fikrini onaylaması gibi ya da sorumluluklarını yerine getirdiği için gencin tatile gitmesi gibi… Burada dikkat edilmesi gereken husus, çocukça ödüllendirmeye gidilmemesidir. (Aile toplantılarında öne çıkarıp yetenek gösterisi yapmasını istemek gibi) Yarışmalara katılıp derece almasına çalışmak, başarısının üçüncü şahıslar tarafından ödüllendirilmesi genç için daha tatmin edicidir. Bu arada yarışmalar vasıtasıyla kaybetmenin getirdiği duygu durumlarıyla da mücadele etmeyi öğrenir. Maddi ödüle alışmamış bir çocuk, ufak bir maddi karşılığı olan hediye ile fazlasıyla mutlu olur. Ergenlik dönemine maddi ödül kullanmamaya özen göstermek gerekir. Bütün Yaş Aralıklarında Çocuklarda Ödül- Ceza Kullanımında Genel İlkeler • Ödül ve ceza, sık verilmemelidir. • Ödül ve ceza, verildiğinde uzun süreli ve yoğun olmamalıdır. • Ödül ve ceza, çocuğun eyleminin dengi olmalıdır. ( Arkadaşlarıyla tehlikeli mekanlarda takılan 12 yaş çocuğuna iki gün dışarı çıkma yasağı gibi ya da ödevinden iyi not alan çocuğa sadece iyi denilerek gülümsenmesi gibi..) Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 91 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] • Ödül davranıştan önce verilmemelidir. (Çocuğa çikolatayı göstererek; Akşam yemeğini bitir bu çikolatayı ye!” gibi) Bu çocuğu rüşvete alıştırır. • Maddi ödül ve cezalara mümkün mertebe müracaat etmemek gerekir. • Eğitimci, anne ve baba, cezayı çocuk üzerinde öfkelerini kusmak için kullanmamalıdır. • Çocuk hangi davranışına niçin ödül ya da ceza aldığını iyi kavramış olmalıdır. • Ödül ve ceza amaç haline gelmemelidir. İyi bir davranışına verilecek ödülün uzun uzun gündem yapılması iyi davranışı gölgeler, çocuk ödül için ya da cezadan korktuğu için davranışı sergilemeye başlar. • 10 yaşına kadar dayağa müracaat edilmemelidir. • Dayak sadece ön ergenlik döneminde takribi (10-13) ciddi ahlaki (cinsel), adli suçlar için kullanılmalıdır. • Ergenlik ve sonrasında dayağa müracaat edilmemelidir. • Dayak cezasında başa ve yüze vurulmamalıdır. • Dayak cezası en son çaredir. Cezalandırmada ve ödüllendirmede en düşük dereceden başlamak esastır. • Hep aynı ödül ve cezayı kullanmamak gerekir. • Çocuğun kişilik yapısı baz alınarak ödül ve ceza kullanılmalıdır. ( İçe dönük, dışa dönük çocuğa verilen ödül ve ceza aynı olmamalıdır.) • Ödül ve ceza kullanımında o toplumda meşru olan ödül ve ceza tipleri dikkate alınmalıdır. (Hiç fiziksel ceza kullanmayan bir batılı bir toplum ile Çin’de okulöncesinden başlayan fiziksel şiddet içeren disiplin anlayışında, iki topluma da verilecek ceza önerileri aynı olamaz…) Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 92 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Ödül Ve Ceza Uygulamalarında Biçim, Yoğunluk Ve Sıklık Ödül ya da verilen ceza çocuğun önemseyeceği ve dikkate alacağı bir miktarda olmalıdır. (Çocuğun ödül ve ceza olarak algıladığı şey nedir? Sorusunu iyi sormak ve ona göre bir miktar belirlemek gerekiyor. Eğer algılamasında fazlasıyla üst ve yoğun miktarlar varsa öncelikle bu konudaki algısının değiştirilmesi gerekir.) • Ödül ve ceza, davranışın hemen arkasından verildiğinde çocuk davranışıyla ödül arasında bir ilişki kurabilir. Hangi davranışının niçin ödüllendirildiğini daha iyi anlar. Davranışın hemen arkasından verilmeyen, bekletilen, ertelenen ödül ve cezada çocuk ödüle ve cezaya yoğunlaşır. • İstenen doğru davranışı yerleştirmede ödül, ilk etapta sık aralıklı ve düzenli olmalıdır. Davranışın yerleştiği kanaatine varıldığında ödül, ara ara ve düzensiz aralıklarla verilerek sonlandırılmalıdır. • Çocuğun doğal olarak sergilediği ve yerleşmiş doğru davranışlar ara ara hatırlatılıp takdir ile yetinilmelidir. Yerleşik doğru davranışlarda düzenli ödülün etkisi davranışı bozucu olarak işlev görebilir. • Çocuk, istenen davranışı sergilediğinde ortamda hoşuna gitmeyen bir durumun kaldırılması da ödül gibi işlev görür. (Bir öğretmen, çok çalışkan bir öğrencisinin yanında oturan tembel ve sürekli onun yaptığı çalışmayı bozan bir öğrenciyi kaldırıp başka bir yere oturttuğunda bu durum çalışkan öğrenci için ödül işlevi görür. Olumsuz durumdan kurtulduğu için daha çok çalışır.) • Çocuğun yapması gereken bir sorumluluk (ödev) ile çocuğun bir isteği (Misal; Arkadaşlarıyla sinemaya gitme isteği) çatıştığında istek sorumluluktan sonra gelirse ödül görevi görür. Ödevinden sonra lunaparka gitmesi gibi… Çocuğun Karakter Tiplerine Göre Ödül ve Ceza Kişilik tipleri ile ilgili kuramlar fazladır. Burada ise yaygın olarak bilinen ve tanımlanan iki kişilik tipi üzerinde durulacaktır. İnsanları, içe dönük ve dışadönük olarak sınıflayan isim Jung’tur. Jung kişilik kuramında insanları sekiz sınıfa ayırır; İçe dönük düşünen, içe dönük-duyuşsal, içe dönük-duygusal, içe Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 93 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] dönük-sezgisel, Dışa dönük-düşünen, dışa dönük-duyuşsal, dışa dönükduygusal, dışa dönük-sezgisel. 1. İçe Dönük Çocuklar İçe dönük tipler, kendi içine kapanık ve dış dünyanın etkisinde kalmayan bir tip olarak tanımlanır. İçe dönüklüğü doğuştan getirilen bir kişilik özelliği olarak kabul eden kurama göre bu çocuklar genel olarak şu özelliklere sahiptir: • Bebekliklerinde sakin ve çok fazla ağlamayan, uzun süreli uyuyan, • Bireysel oyunları tercih eden, • İnsanlarla uzun süreli göz kontağı kurmayan, • Mücadeleci yapıları pek olmayan, • Okula başladıklarında ise oyun oynamaya pek istekli olmayan, bir köşede tek başına oturan, • Çok az sayıda arkadaşları olan, • Evde kendi başına oyalanmayı seven, • Aynı etkinliği defalarca yapabilen, • Kendini ifade etmede diğer çocuklar kadar başarılı olamayan, • Sosyal ortamda arkadaş ilişkilerinde umarsız bir tutum sergileyebilen, (genelde, dinleme sorunu ve duygusal küntlükden kaynaklıdır.) • Kalabalık ortamlarda ve fazla hareketli ortamlarda enerjileri çabuk tükenen, • Konuşmadan önce uzun uzun düşünen, • Bir etkinliğe katılmadan önce gözlemleyen çocuklardır. İçe Dönük Çocukların Disiplininde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 94 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] • Bu çocuklarda manevi ödülleri fazla kullanarak; teşvik edici, onere edici dili kullanarak onları harekete geçirmeye çalışmak esas olmalıdır. • Öğretmen ya da anne baba bu çocukların kendini ifade etmesi için beklemelidir. Konuşmadan önce zihinlerinde toparlama yaparlar. • Bu çocukların hatalarını grup içinde düzeltmek eğitim hatasıdır. İç sorgulamayı fazla yapan bu çocuklar grup içinde söylenen hatayı fazlaca önemserler. Özgüven sorunlarına yol açmaması için kenara çekilip söylenmesi ya da ortama genel olarak söylenmesi daha sağlıklıdır. • Bu çocukların duygularına dönük tahkirden (yargılayıcı, suçlayıcı dil, tehdit..) kaçınmak gerekir. • Fiziksel cezalara müracaat edilmemelidir. Bu çocuklar genellikle uyarı ve nasihati dinlerler. Sadece bu nasihati içselleştirmeleri için zaman tanımak gerekir. • Sürekli iletişim halinde olmak bu çocukların kafalarını daha çok karıştırabilir. 2. Dışa Dönük Çocuklar Dışa dönük tipler, dış dünyaya açık, uyaranları dışarıdan alan, etkiye açık tipler olarak tanımlanır. Genel olarak, düşünceli, duyusal ve duygusal olarak sınıflandırılırlar. Dışadönük çocukların genel özellikleri kabaca şöyle sıralanabilir: • Bu çocuklar, çok konuşan ve konuşurken düşünen çocuklardır. Bu yüzden fazla hata yaparlar. • Enerjilerini gürültülü ve kalabalık ortamlardan alırlar. • Evde yalnız kalmaktan sıkılırlar. • Sürekli bir hareket arayışları vardır. Durağanlıktan hoşlanmazlar. • Çevrelerinden gelen geri bildirimleri fazlasıyla önemserler. • Grup çalışmalarından zevk alırlar. • Düşüncelerini ve deneyimlerini hemen paylaşmak isterler. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 95 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA • Duygularını anında ifade ederler. • Sosyal ortamlarda pozitif duyguları fazla yaşarlar. [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Dışa Dönük Çocukların Disiplininde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar • Dışa dönük çocuklar düşünmeden eyleme geçtikleri için hata yapma ihtimalleri daha çoktur. Genelde konuşurken düşünürler. Anında durdurup uyarmak gerekir. Grup arkadaşlıkları içinde uyardığınızda, ufak çaplı uyarı ve azarlamaları kaldırabilirler. • Ancak grup dışlamalarından ve yalnız bırakılmaktan çok etkilenirler. • İlgisizlik, konuşmasına fırsat vermemek, onu hareketsiz bırakmak bu tip çocukların negatif etkilendiği cezalardır. Fazla ve sık verildiğinde tepkiselleşebilirler. • Ancak anında davranışının sonuçları gösterildiğinde yani geri bildirim verildiğinde kendilerine bir çekidüzen verirler. • Bu çocuklara disiplin verebilmek için sürekli konuşmak, iletişim kurmak ve yönlendirmek gerekir. • Bu çocukların hareketliliği, sürekli konuşmaları kendisine ve çevresine ciddi anlamda zarar verici boyuttaysa son çare olarak fiziksel cezaya müracaat edilebilir. Ancak daha önceden belirtilen sınırlara riayet edilmesi şartıyla…(10 yaşından önce olmaması, yüze ve başa vurulmaması, intikam amaçlı olmaması gibi şartlara riayet edilmesi gerekir.) Ana Baba Tutumlarına Ve Ana Baba Karakter Yapılarına Göre Disiplin Şekilleri Anne ve babalar çocuklarını disiplinize ederken kendi kişilik yapılarını, kültürel bakış açılarını, eğitim durumlarını ve içinde bulundukları koşulların etkisini çocuklarının eğitimine ister istemez yansıtırlar. Kültürel bakış açılarının, eğitim durumlarının ve koşulların etkisini, anne babalara ve eğitimcilere dönük eğitsel faaliyetlerle kısmen aşmak mümkünken kişilik ve mizaç özelliklerini aşabilmek zor olarak kabul edilir. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 96 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Kişilik ile ilgili tanımlamalara ve birçok kurama burada değinmek zordur. Öte yandan müslüman bir toplum olarak kendi kültürel değerlerini merkeze alarak bu konuda bir kanıya varmak doğru yaklaşımı bulmak açısından daha sağlıklıdır. “Davranışlar kişiliğin aynasıdır.” “Kişilik/şahsiyet, her insanın kendine özgü davranış eğilimlerinin dinamik bir bütünüdür. Ancak insan, öylesine karmaşıktır ve içindeki gerçek gizli eğilimleri günlük etkinliklerde öylesine zayıf ve seyrek görülür ki, onun bilimsel olarak anlaşılması ve davranışlarının belirleyicilerinin sadece davranışların gözleminden çıkarılması adeta imkânsızdır. Toplumlaşma sayesinde fert, bir kişilik oluşturur ve belirli bir toplumda yaşamaya elverişli davranışlar kazanır. Her kişide başka insanlarla münasebet sayesinde doğan bir benlik kavramı, yani insanın kendi kişiliği hakkında bir kanaati vardır. Genel anlamıyla ahlaki davranış bu benlik ile dış dünya arasındaki münasebetin görüntülerinden ibarettir. Şahsiyetin gelişmesi, insanın kendi özünü tanımasıyla mümkündür. İçindeki vicdanının sesini şuurlu olarak tanıyan, anlayan ve kabullenip kontrol edebilen insan, şahsiyet sahibi olabilir. Zihni faaliyetler ve düşünce, üstünlük kazandıkça kişiler olgunlaşır. Kişilik ve davranış arasında, sıkı bir bağ vardır. Bir davranış ekilirse, bir alışkanlık biçilir, bir alışkanlık ekilirse bir karakter biçilir, bir karakter ekilirse, bir kader biçilir. Bundan da anlaşılacağı üzerine kişi bütün davranışlarına dikkat etmek zorundadır. Basit gibi görünen bir davranış; olumlu veya olumsuz yönde insanın kaderini etkileyebilir. Kişilik gelişimini tamamlamış bir insan, kuvveti elinde bulundurduğunda büyüklenmez, kaybettiğinde de zillete düşmez. O, kimliğinden aldığı enerjiyle daima güçlüdür.” 72 Kişiliğin oluşumunda soyaçekimin ne kadar ve nasıl olduğu araştırmaya değer bir konudur. Kişilik ile ilgili oluşumlarda gözlenebilen unsurların etkileri daha somut ve kanıtlanabilirdir. Sosyal etkiler, anne ve baba tutumları, coğrafi etkiler ve kültürel etkilerin kişiliğin oluşumunda katkısı %70 lere varan bir etkidir. Kişinin içinde büyüdüğü sosyal ortamı tahlil etmek, kültürel etkileri 72 Dr. H.Emin SERT, Kur’an’da İnsan Tipleri ve Davranışları, Bilge yay., İst. 2004 sf: 52-53 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 97 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] tanımlamak, kişinin olaylar karşısında sergilediği tutum ve davranışları eğilim olarak tanımlamak o kişinin şahsiyeti hakkında önemli ipuçları verir. Bugün batı eğitim anlayışı, Müslüman çocukların ruh olarak olgunlaşmaması ve kişiliksizleşip kimliksiz kalabilmesi için birçok politika üretmektedir. Ailevi sorunları çözemeyen, oldukça basit meselelerde bile bir psikolağa başvuran yetişkinlerin önemli bir kısmı, kişilik ve karakter noktasında sorun yaşamaktadırlar. Karakter olarak olgunlaşmamış yetişkinlerin ne kendi sorunlarına ne de çocuklarının sorunlarına çözüm üretemeyeceği bir gerçektir. Uzmanlar kişilik özelliği olarak en çok içe dönüklük ve tezcanlılık özelliklerini gösterirken karakter özellikleri olarak da namus, sorumluluk, alçak gönüllük gibi özellikleri göstermişlerdir. İslam âlimlerinden Gazali, ise kişiliğin bazı unsurları olduğunu ve bunları bilmenin insanı tanımada önemli olduğunu söyler. 1. Nefs ( Nefs-i Emmare, Nefs-i Levvame, Nefs-i Mutmainne ) 2. Ruh ( Kalbin fonksiyonlarından biri ) 3. Kalp ( Bilginin doğduğu, ilmin yerleştiği yer.. ) İslam âlimlerin çoğu, insan kişiliğini bu üç merhaleye göre değerlendirir. Nefsine düşkün biri hayvanlar mertebesinde görülürken karakter yönünden (ahlaki özellikler) üst noktaya gelmiş bir müslüman İnsan-ı Kâmil mertebesinde görülür. Batılı disiplinlere baktığımızda kişiliğin tezcanlı, şüpheci, ağırkanlı, çekingenlik gibi özelliklerle tanımlandığını ve özellikle ergenlik döneminden sonra bu yapının zor değişeceği yönünde bir kanaat vardır. Bu yapı kimi disiplinlerce olduğu gibi kabul görürken kimi disiplinlerde bu yapıyı değiştirmek için zorlar. İslam âlimleri ise kişiliği üç ana özelliğin bileşkesi olarak görür. Nefs, ruh, kalp… İnsan nefsini terbiye ettiği müddetçe ruh olarak gelişir. Bilgiyi kalbine yerleştirdiği ve hakikati aradığı müddetçe insanlaşır. Yani İslam’a göre kişilik Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 98 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] her daim değişebilir. Gelişip melekût âlemine de çıkılabilir, aşağılaşıp hayvanlar âlemine de inilebilir. Buradan yola çıkarak anne babalara ve eğitimcilere disiplin noktasında söylenebilecek en önemli şey; Çocuk disiplininde nefsanî isteklerini bir kenara bırakmaları gerektiğidir. Eğitimci ya da anne baba çocuk için zararlı olan ne tür alışkanlıkları varsa bunları terk edebilir. Kendi davranışlarını çocuğun faydasına olacak şekilde değiştirebilir. Bugün, çocuk disiplin şekillerinde farklı söylemler oldukça fazladır. “Duygusal Disiplin, Sözsüz Disiplin, Ödülsüz ve Cezasız Disiplin, Pozitif Disiplin…” Bu farklı disiplin önerilerini İslam kültürüne göre özümseyip, anne babaların karakter yapılarına göre ve çocukların yapılarına göre analiz edip, doğru öneriler oluşturmak gerekir. Misal; Duygularını ifade edemeyen ya da duygusal açıdan kör olan bir anneye, babaya “Duygusal Disiplin” önerilerinde ısrarcı davranmamak gerekir. Günümüzde yaygın disiplin türlerine kısaca değinirsek; Disiplin Türleri Duygulara dönük disiplinde “Çocuğun dünyasına inebilmek ve onu anlayabilmek önemlidir. Bebeklik döneminden itibaren disipline başlamak esastır. Sağlıklı bağlanma duygusal disiplinin temelidir. Bebekle anne mümkün mertebe birlikte vakit geçirmelidirler. Ninniler, oyun, beslenme saatleri, keyifli ve ahenkli, geçmelidir. Okula başladığında da birlikte aktivite ve oyun ile keyifli dakikalar geçirmek çocuğun duygusal açıdan rahatlamasına ve anne babasının yanında onların sözünü daha çok dinlemesine neden olur. Ergenlik döneminde ise bu ilişki karşılıklı muhabbet ve birlikte karar verme olarak devam eder.” Pozitif Disiplin Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 99 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] “Pozitif yaklaşımda davranış kazandırmada cezasız ancak ödül ağırlıklı bir yaklaşım esastır. Çocuklara sınırlar öğretilir. Sözel uyarılarda eğitimcinin duygu durumunda kızgınlık olmamalıdır. Öfke ile değil tatlı dille bir iletişim kurulmalıdır. Çocuğun özgüven gelişimi önemlidir. Bağımsız hareket edebilme becerisini kazanması gerekir. Pozitif disiplin özde bu beceriyi çocuğa kazandırmak için uğraşır. Boyun eğdirmeden, sürekli olarak neden-sonuç ilişkileri kurarak çocuğa sınır çizmeye ve disiplin kazandırmaya çalışır. Model olmak, istenmeyen davranışları görmezden gelmek, olumlu davranışları ödüllendirmek, net ve açık beklentiler koymak, istenen bir davranışı daha az istenen bir davranışın arkasına yerleştirmek gibi ilkelerle çocuğa disiplin kazandırmaya çalışır.” Sözsüz Disiplin “Çocuğa sınır konulurken beden dili aktif bir şekilde kullanılır. Mimikler ve jestler, ses tonu ayarı, bakışlar anlatılmak istenen duruma göre ayarlanır ve çocuğun sınırları anlamasında önemli bir araç olarak işlev görür. Çocuklar özellikle okulöncesinde anne ve babanın beden dili ve duygu dilini iyi takip eder ve taklit eder. Özellikle okulöncesinde etkilidir. Ödülsüz ve Cezasız Disiplin “Olumlu olma, seçenek sunma, düşünmeye özendirme, etkili sorular sorma, öğrenme amacıyla dinleme, nutuk çekmeyi azaltma, varsayımları gözden geçirme, önemli olanın üzerinde durma, yardım isteme, üstü kapalı iletileri tanıma, sorumluluk geliştirme, kişisel sorumluluk alma, ceza verici olmadan otorite kullanma, gençlerin önderlik etmesine izin verme, içgüdülerle baş etme yöntemlerini öğretme, kardeş kavgalarında araya girme, cinsiyet farklılıklarının farkında olma, övme yerine kabul etme, nitelikli çalışma, çocuğun huyunu değiştirmeden o halini kabul edip geliştirme (!), anababalığın zevkini çıkarma konularını kapsıyor.”73 Bu disiplinlerin tartışmaya açık yönleri bulunmakla beraber, ana babanın genel yapısına uygun yöntem arayışlarında önerilerden yararlanılabilir. 73 Dr. Marvin Marshall, Ödül Yok – Ceza Yok! Bu Nasıl Disiplin, Sistem yay., 2009/İst. Sf: 13 Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 100 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Hareketlerinde, sözlerinde ağır hareket eden, geri bildirimleri az veren bir anne babaya ya da eğitimciye çocuk disiplininde en uygun tarz “beden dili” ile disiplin önerileridir diyebiliriz. Bu disiplinde anne ve baba, ses tonunu iyi ayarlayarak, parmak sallayarak, sus işareti yaparak, göz kırparak, tebessüm ederek, uzaktan hafif bir öpücük yollayarak, konuşmadan ve fazla enerji sarf etmeden çocuğa mesajını iletebilir. Önemli olan çocuğuyla ahenkli bir şekilde hareket ederek hangi davranışa, nerede, hangi olayda hangi beden dilini ne ayarda kullanacağını iyi belirlemesi gerekir. Ceza gerektiren irili ufaklı her duruma parmak sallayan bir eğitimcinin bu hareketinin etkisi kısa zamanda yok olacaktır. Duygu dilini iyi kullanan sezgileri kuvvetli bir eğitimci duygulara dönük mesajları kullanarak çocuğu disiplinize edebilir. Çocuk istenmeyen bir hareket yaptığında “Aşk olsun!” sitemkâr dil, pişmanlık duygusu oluşturacak şekilde “Ne kadar ayıp!” sözü gibi duygulara dönük ifadeler, özellikle okulöncesi ve ilkokul döneminde etkilidir. Ancak bu duygu dilinin hangi davranışa, nerede, ne zaman ne yoğunlukta verileceği önemlidir. Çocuğa yoğun suçluluk duyguları yaşatmak ya da sevgiye boğmak gibi aşırılıklar duygusal gelişim açısından tehlikelidir. Çocuğuyla kuvvetli bir iletişim içerisinde olan anne baba ya da öğrencileriyle sürekli muhabbet içinde olan eğitimci için en güzel metodlardan biri de ödülsüz (dış kaynaklı ödülsüz) ve cezasız eğitimdir. Bu disiplinde çocuğa sürekli olarak bilişsel yönlendirmeler yapılır. Konuşarak anlaşma yoludur. Dinleme, soru sorma, önemli olanın üzerinde durma, övme yerine onaylama gibi davranışlar aracılığıyla çocuğa disiplin sağlanmaya çalışılır. Anne baba ya da eğitimciler kendi yapılarına ters disiplin şekillerini uygulamaya çalıştıklarında mesela, mükemmeliyetçilik tutumu olan anne babadan çocuk disiplininde sıfır ceza uygulaması istenildiğinde bunu başarmak için kendisiyle sürekli bir mücadelenin içine girmesi gerekir. Çocuğa davranışları istendik şekilde gerçekleşirken duyguları ise çocuğa farklı mesaj verir. Duyguları “sana çok kızgınım der” davranışlar “ tamam sorun yok der” Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 101 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Çocuk disiplininde en önemli ilke; Çocuğa karmaşık mesajların gitmemesidir. Çocuğa bir konuda “evet ya da hayır ” deniliyorsa eğer, davranış, duygu, düşünce ve beden dili olarak bir bütünlük olması gerekir. Her biri ayrı telden çalarsa net bir mesaj gitmediği için çocuk kafa karışıklığı yaşar. Bu yüzden daha çocuk sahibi olmadan anne ve babaların kendi olumsuz tutumlarını düzeltmeleri gerekir. Çoğunlukla anne ve babalar, çocuk sahibi olduktan sonra kendi olumsuz tutumlarının çocuk üzerindeki etkisini görürler ve sıkıntıları yaşadıkça kendi davranışlarını düzeltme yoluna gider. Tabi bu durum da daha çok okuyan ve kendisini görebilen yetişkinler için söz konusudur. Çocuk terbiyesi hafife alınacak bir iş değildir. Düzgün ve doğru ahlaka sahip bir çocuk yetiştirmek kutsal bir görevdir. Çocuk daha doğmadan anne ve babanın tıpkı eğitim öğretim yılı başlamadan yıllık, aylık ve günlük planlarını yapan öğretmen gibi davranıp çocuk için planlama yapmaları, o plan doğrultusunda ortak tutum sergilemeleri, gerektiği anlarda ise koşullar ve çocuğun psikolojisine göre, plan değişiklikleri yapabilmelidir. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 102 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] SONUÇ İnsanı iyi, güzel ve doğru olana yakınlaştıran ve içinde bulunduğu toplumla uyum içinde hareket etmesini sağlayan şey disiplindir. Eğitimcilerin en büyük amacı, iç disiplini oluşturarak çocukları kendilerine ve çevrelerine faydalı bir insan olarak yetiştirmektir. İç disiplini olan bir insan; Uğraştığı konuya iyi odaklanır, motive olması için dışsal nedenlere ihtiyacı yoktur, amaçlı hareket eder, sorumluluk bilinci gelişmiştir, bağımsız hareket edebilir, yaptığı işi sever, özgüvenli ve kararlı hareket eder. İnsan içinde yaşadığı topluluğun sözlü ve sözsüz kurallarına uymadığı zaman, karışıklık ve anarşi çıkar. İnsanın toplumsal kuralları da dikkate alması ve insanlar arası hukuka uyması gerekir. Bir eğitimci çocuğu yetiştirirken, iç disiplini kadar insanlar arasında hukuka uymasını sağlayacak dış disiplini de çocuğa kazandırmaya çalışır. Dış disiplini oturmuş bir insan, sosyal adaleti temin etmede başarılır. Gerek iç gerekse dış disiplini oluşturmada yüzyıllardır kullanılagelmiş ve halen de kullanılan en önemli iki araç ödül ve cezadır. Ödülün ve cezanın kullanım amaçları farklıdır. Eğitimci davranış kazandırma açısından, hukukçu, hakların temini açısından, psikoloji ise çocukta sevinç ve mutluluk duygularının uyandırılması açısından ödül ve cezayı ele alır. Birçok millet, ödül ve cezayı, gerek örf ve adetlerinde gerekse eğitim politikalarında kullana gelmiştir. Batı eğitim tarihine bakıldığında özellikle iki uç felsefenin dönem dönem hâkim olduğunu görürüz. Skolâstik eğitim ve insancıl, rasyonalist akımlar. Kilisenin insana bakış açısı çocuk eğitimine de yansımış, günahkâr doğduğu kabul edilen insan, ölümüne kadar kirli kabul edilmiş, bunun sonucunda da kilise okullarında işkenceye varan dayak uygulamaları var olagelmiştir. Vaftiz törenleri ve bol bol dayak ile insanın içindeki şeytan çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu duruma tepki gösteren batılı aydınların bir kısmı ise tam tersi tezler oluşturmuşlardır. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 103 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] İnsancıl, hümanist kuramlar insanın duygularını merkeze almış, rasyonalist kuramlar insanın aklını merkeze almıştır. Eğitimin merkezinde dinin olmasını istemeyen batılı aydınlar merkeze insanı oturtmuşlardır. İnsanı aklıyla, duygularıyla, davranışlarıyla güçlü bir birey yapmaya çalışan bu akımlar, bu güçlü bireyleri narsist, bencil ve pragmatist bir yapıya doğru sürüklemiştir. Sonuçta, aile yapısının ve toplumsal bütünlüğün bozulması en büyük problem olmuştur. Batı sistemler halen eğitim anlayışlarındaki bu çıkmazdan kurtulamamıştır. İslam dünyasında ise, İslam âlimlerinin oluşturduğu eğitim halkalarının yerini zamanla medreseler almış, medreselerden sonra da okullaşma gerçekleşmiştir. Batılılaşmanın getirdiği tesirle İslam kültürüne ters bir eğitim anlayışını okullaşma süreciyle birlikte devralan Müslüman dünyası, halen kendisine ait olmayan eğitimsel problemlerle uğraşmaktadır. İslam’da eğitim öğretim tarihine baktığımızda merkezde “Allah (cc)” olduğunu görmekteyiz. İlim ve hakikat arayışı Allah içindir ve Ahirete dönük kutsal bir vazifedir. Bu anlayışla hareket eden İslam âlimleri, dönemin firavunlarına, krallarına gerçeği haykırmaktan geri durmamıştır. Dalkavukluk, Osmanlı batıya yönünü çevirdikten sonra ve “ İlim insan ve toplum için” olduktan sonra ortaya çıkmıştır. Merkezde dinin olduğu yıllarda, Hz. Peygamber’in zamanında, çocuğa ceza uygulamasının kerih görüldüğü ve daha çok manevi ödüllendirmenin yapıldığını görüyoruz. Daha sonraki dönemlerde de ödüllendirmenin, cezadan daha çok yer aldığını görmekteyiz. Mesela, medreselerde öğrencilere para verilmesi gibi… Para gayrete göre ve başarıya göre artırılmaktaydı. Onere etme, takdir, başarılı öğrencileri at sırtında gezdirme ve topluma ilan etme gibi disiplinde ödüllendirmeler oldukça fazlaydı. Ceza, çoğunlukla manevi cezalar olarak dereceli bir şekilde, çocuğuna göre, şartlara göre, olaya göre dikkatli bir şekilde uygulanmıştır. Dayak ise İslam âlimlerinin en son ve çok dikkatli olarak belirli şartlar altında tavsiye ettikleri bir araç olmuştur. Çocuk, 10 yaşına kadar dövülmemeli, yüze ve başa vurulmamalı, eğitimci öfkesine hâkim olmalı, suçuna denk olmalı, ergenlik dönemine girdiğinde asla dövülmemelidir. Dayağın tavsiye edildiği yaş aralığı ise 10 yaştan sonra ve çocuk ergenliğe geçiş yapana kadardır. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 104 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Kısaca, İslam eğitim ve öğretiminde çocuk disiplininde ödülün ve cezanın hassas bir şekilde kullanılageldiğini görüyoruz. Bu hassasiyet, batılılaşma süreciyle kaybolmuştur. Batılılaşma sürecinden sonra “İlim insanlar için” yapılmaya başlamış, hakikat arayışından ziyade hem eğitimcide hem de öğrenci velilerinde pragmatist yaklaşımlar hâkim olmuştur. Pragmatist yaklaşım, okullara nitelikli öğretmenden ziyade sırf üst kademede akrabaları var diye niteliksiz öğretmenlerin alınmaya başlanmasına, onlara “Hoca” sıfatının verilmesine, “Hoca” sıfatına layık olmayan şahısların eğitimde ciddi hatalara yol açmasına, dayağı pervasızca kullanmaları gibi pratiğe yansıyan pek çok olumsuzluklara neden olmuştur. Şimdilerde ise “İlim, güçlü bireyler yetiştirmek için var” Bu perspektiften bakılınca insancıl, rasyonalist akımlar eğitim anlayışımıza hâkim olmuştur. Öğrenci merkezli yaklaşımlar, çocuk eğitiminde ciddi bir otorite boşluğu oluşturmuştur. Kendini kral ve kraliçe gibi gören narsist, bencil ve saldırgan, duygusal kırılgan bir nesil hem aile hem de toplumsal bütünlüğümüzü ciddi derecede tehdit eder olmuştur. Kısacası, çocuk eğitiminde İslam kültürüne ve kendi örf ve adetlerimize dönerek disiplin sağlayıcı yeni metotların bulunması ve uygulanması gerekir. Ödül ve ceza uygulamalarında gerek eğitimcilerin gerekse anne ve babaların oldukça dikkatli olması gerekir. Bu konuda bilinçli yaklaşımlar ancak çocuğu terbiye edebilir. Ödül ve cezada; yaşa göre, olaya göre, şartlar göz önünde bulundurularak yoğunluğun, sürenin, hangi türün uygulanacağına karar vermek gerekir. Çocuğun kişiliğinin hesaba katılması ve ilkeler çerçevesinde hareket edilmesi ise esastır. Çocuk disiplinini, kapitalistleşmiş ve batılılaşma yolunda sürekli politikalar üreten bir sistemin baskısı altında gerçekleştirmeye çalışmak, taşlı yolda araba sürmeye benzer. Arabayı araç olarak düşünürsek, yolun sonunu da “Ahiret olarak belirlersek” genel yaklaşımımız şu olmalıdır; Çocuk eğitiminde amaç, ahireti kazanmaktır. Araç, ödül ceza uygulamalarıdır. Eğitimci amaca ulaşmak için taşlı yolda sık sık aracını değiştirmeli, kontrol etmeli, gerekirse aracı tamamıyla terk etmelidir. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 105 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Eğitimci, çocuk iç disiplini ve dış disiplinini kazanmış bir yetişkin olana kadar ona eşlik etmelidir. Tedbir bizden takdir Allah’tan… Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 106 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] KAYNAKÇA Alatlı, Alev, Batı’ya Yön Veren Metinler,(4 Cilt), İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı, 2010 Alaylıoğlu, Ruşen- Oğuzkan, A. Ferhat, Ansiklopedik Eğitim Sözlüğü, İst. 1976. Apak, Adem, Hz. Peygamber’in(Sav) Etrafındaki Çocuklar ve Gençler , BİHMED, İst. 2009 Ay, Mehmet Emin, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994. Ay, Mehmet Emin, İslam Eğitimcilerine Göre Disiplin, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, ISAV vakfı, İlmi Neşriyat Başaran, İ.Ethem; Eğitim Psikolojisi, Ank. 1984. Bayraktar, Mehmet Faruk, İbn Cemaa’nın Eğitim Anlayışı, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, ISAV Vakfı, İlmi Neşriyat Bettany, G.T., Dünya Dinleri Ansiklopedisi, Say yay. İstanbul 2005. Bingham, Jane ve bir heyet, Antik Dünya Ansiklobedisi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitaplığı, Ankara 2010. Bronson, Po - Merryman, Ashley, Eyvah Çocuğum Büyüyor, Beyaz Balina yay., İst. 2010. Cüceloğlu, Doğan, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul 1999. Çağrıcı, Mustafa, İslam Düşüncesinde Ahlak, İFAV, ist. 1989. Çamdibi, Mahmut, Şahsiyet Terbiyesi ve Gazali, İFAV, İst. 1994 Çelebi, Ahmed, İslam’da Eğitim Öğretim Tarihi, Damla yay. İst. 1983. Dobson, James, Ağaç Yaşken Eğilir, Beyaz Balina, İstanbul 2004. Gültekin, Mücahit, Okul Öncesinde Duygu ve Davranış Sorunları, Nesil yay. İstanbul 2006. Jean M. Twenge, Ben Nesli, kaknüs yay. İstanbul 2009. arka kapak. Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 107 CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL BAĞIMLILIĞINA [EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ] Kanad, H. Fikret; Kısaltılmış Pedogoji, MEBY. İST.1976 s. 83, akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.23 Marshall, Marvin, Ödül Yok – Ceza Yok! Bu Nasıl Disiplin, Sistem yay. İstanbul 2009. Oğuzkan, A.Ferhan; Eğitim Terimleri Sözlüğü, TDK.Yay. Ankara 1974 akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükâfat ve Ceza, İzmir 1994. Plotnik, Rod, Psikolojiye Giriş, Kaknüs yay. İstanbul 2007, Rahman, Afzalur, Hz. Muhammed (SAV), Siret Ansiklopedisi, İnkılab yay., İst., 1996 Rousseau, J. J., Emile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine, Babil yay. Erzurum, 2000. Rukancı, Fatih- Anameriç, Hakan, Felsefe Dünyası, Ortaçağda İlk Üniversiteler, yıl: 2004/1, sayı: 39 Sert, H.Emin, Kur’an’da İnsan Tipleri ve Davranışları, Bilge yay., İst. 2004. Şimşek, Hüseyin, Milli Eğitim Dergisi, Osmanlı Dönemi İlkokullarında (Sıbyan Mekteplerinde) Disiplin Anlayışı Ve Uygulamalar, sayı: 162, Bahar 2004 Türer, Osman, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Çocuk Terbiyesine Dair Düşünceleri, İslam’da Aile Ve Çocuk Terbiyesi, 2, İSAV, Ensar, İst. 1996 Türkçe Sözlük, (2 Cilt), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988. Ünsal, Nezir, Eğitim Bülteni, sayı: 30, basım tarihi: 2006, sf: 23,27 WEB http://www.ailetoplum.gov.tr/upload/athgm.gov.tr/mce/2013/taya_kitap_butun.pdf http://www.hristiyanforum.com/forum/showthread.php?t=330630 Aksoy, Naciye, Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, Kış, 2001, Sınıf Yönetimi ve Disiplin Modelllerinin Dayandığı Temel Yaklaşımlar, sayı:25 (http://www.pegem.net/dosyalar/dokuman/1133-2011071510246aksoy.pdf) Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013 108