Ahvâlimizden suâl edersek
Transkript
Ahvâlimizden suâl edersek
Ahvâlimizden suâl edersek Emrah Şahin © Canada Türk, Haziran 2011 Günümüz itibariyle büyük bir Kanada Türk cemiyetinden bahsedebiliriz. Sokaktayız, okuldayız ve Tim Hortons’tayız. Köylü, kentli, okumuş, cahil, bizi birleştiren iki unsur var gerçekten, Türkiye ve beklentilerimiz. Okuyan, çalışan veya mülteci, hepimiz Kanada’yı bir umut olarak görüyoruz. Türkiye’nin sorunları ve Kanada’ın imkanları nedeniyle göçüyoruz. Yalnız sonradan anlıyoruz buranın oradan çok farklı olmadığını. Ne cennet ne cehennemdir Kanada. İkisinin ortasında bir yerdir, belki araftır. Topluca ahvâlimizden suâl edersek, gurbetin kahrı ve çilesi, vatana özlem ve hayal kırıklığı hakkında söyleşmemiz gerek. Kör olsun gurbetin kahrı bitmedi Gidemem vatana çilem yetmedi Gül de taksam bülbülümüz ötmedi Altın kafes olsa viran görünür Bayburtlu’nun serzenişinden başka bir öz eleştiri yapmak, intizarda bulunmak niyetindeyim. Dil, din, para ve aile, kısaca Kanada düzenimizi anlatmak gayesindeyim. Bir dil bir, iki dil iki insan değil bu diyarda. Çeşitli sebeplerden, usulüyle ve düzgün bir şekilde iletişim kurmalısın ev sahibiyle. İş görecek kadar dil bilmek yeter sanıyorsan, bu da senin gafletin. Başına ne geleceğini bilmez insanoğlu. Baş ağrısında “Tylenol istiyorum lütfen” dersin de doktora ciddi bir rahatsızlığı nasıl anlatacaksın? Kızım okuyor, onu götürürüm diyebilirsin. Ah paşam, “dilsiz” bir babayı yaşlanmadan sırtında taşımak ne büyük sorumluluk! Yazımı okuyuver lakin üstüne alınma. Zinhar dil bileni de bilmeyeni kadar dertli burada. Tepeden tırnağa ben göçmenim diyen bu bedeni taşımak büyük külfet. Üzerini Zara, Lacoste, Hillfiger ve başka hangi markayla örtersen ört, göçmensin sen, Türk kalacaksın. Bunu Quebec’te trafik memuru yolda durdurduğunda anlarsın. Fransızca konuşamayan göçmen şoför, cezayı hakeden şofördür. Haketmese ne olacak, nasıl itiraz edecek! Hâsılı dilsiz bir cemiyettir Kanada Türkleri. Dilsiz cemiyetimizde dinin yeri nedir? Türk bayrağının hemen yanıdır. Herkes için kutsaldır İslam fakat müslümanlığın içi boştur maalesef. Bilinçsiz inancımızı ve yalnızlığımızı resmetmek istersen dostlar meclisine buyur. Diğer müslümanlardan kopuk, içine kapanık ve kendine has bir yapımız var. Bazımız ecnebi halka aşure dağıtırken, bazımız kahve(hane)de pinekler, düğün dernekte kurtlarını döker. Türkiye’de de öyle değil mi? Evet, aynen öyle. Ama orada çoğunluğun tasarrufundaki guruplaşma lüksü, burada azınlık olan Türk cemiyetinde yoktur. En azından kültür değerlerimizden, kültür değerlerinden haberdar olalım. Belli ki buraya gelişimizin asıl nedeni para. Ya da zaman içinde asıl mevzu bu oluyor. Özgürlük, iltica, mal mülk, diploma, kısaca her istediğimizin nakit ve kredi merkezine bağlı olduğunu vahim bir şekilde kabul ediyoruz. İyi de bindiğin arabanın, giydiğin kıyafetin kalitesi neden önemli? Çünkü dilsiz ve düşük bir cemiyet olduğumuz için kompleks içindeyiz. Ayrıca eksikliklerimizi bu minvâlde telafi etmek bildiğimiz yegâne çözümdür işte ondan. Aile ve dost ilişkilerimiz de acayip bir halde. Eş ve çocuklara zaman ayırıp tanıdıkları ziyaret etmek Türkiye’de kalmış. Yerini meşgaleler ve ayak üstü içilen kahvelere bırakmış. Ahir zamanın pençesine düşmüş, bize ait güzel ne varsa unutmuşuz. Sevgisiz ve ilgisiz büyüyen çocuklarımız; uyuşturucu, kötü dost ve özgürlüğün esiri olmuş da haberimiz yok. Şampiyon Fenerbahçe! Her şey farklı olabilirdi. Kanada dilini bilen ve kültürünü tanıyan bir topluluk olabilirdik. Karakterli ve özünü bilen ilk nesil, kuvvetli esen rüzgarda savrulmayıp sonraki nesillere deneyimlerini aşılayabilirdi. Çocukları kötü dost ve ortamlardan uzaklaştırıp onlar için huzurlu ve güvenli mekanlar kurabilirdi. Bilhassa eşlere zaman ayıraydık keşke. “Montreal’de Ayna Yalman isimli bir kadın, iki çocuğu ile birlikte nehre atlayarak intihar girişiminde bulundu!” Yaz sezonunda memlekete dönünce nasıl karşılanıyoruz? Dışarıdan, yurt dışı görmüş ve değişmiş (ya da helâl olsun, hiç bozulmamış) bireyler olarak. Çoğunun buradaki halimizden haberi yok, alâkası yok, bazıları da hediyelerin peşinde. Oğlum bana bir mikser almış, tarhana bilem yapiyii... Söylesek farkeder mi? Görmeden ne anlasın halimizi. Burada derdimizi anlatamıyoruz, bari orada anlatmayı bir denesek. En azından “anadilde” pratik yapmış oluruz.