Devrimci Harekette Reformİst Eğilim
Transkript
Devrimci Harekette Reformİst Eğilim
E � rı:ı Devrimci Harekette Reformİst Eğilim DEVRİMCİ HAREKETTE REFORMİST EGİLİM EKSEN YAYlNC ILIK · Babıali Caddesi, Sıhhiye Apt 19/11, eagaıoglu-lst Tel: 512 51 46 Baskı: Bizim Ofset Ağustos 1990 İstanbul I. Baskı İÇİNDEKİL.ER Herkes Kendi Bayrağı Altına . . . Lcgalizm Cereyanı ve lllegalite. . .. ... ... . 15-16 Haziran, Sol Hareket ve İşçi HareketL. . . ... .-·············-·······-·-······-·············.... ....... _ ....... . . 7 .. I 6 .. . .-.25 .. . -33 . -.3 8 . . -49 . -.5 8 . .- ..63 ,....6 3 . .. ........... ...... ...... _ ........ .... 12 Eylül Tahribatı . . . SHP SolculuğLL . . . . Ekim Ikinci Yılında .. . . .. . Dii7.cnin Çöziimsii7Jüğü ve Devrimci Sorumluluk. Devrfmci Harekette Reformİst Eğilim . . . Giriş I. Bölüm: Ortak Özellik: Teorik siyasal belirsizlik Ortak Akıbet: Kendiliğindencilik ve reformizm ..............? I 1- Yeni Öncü ve Işçi Dünyası . ... .. . ... . . 73 2- Özgürlük Dünyası . . .. . . . .. . . . 81 3 - Demokrat Arkadaş . .. 91 4- TKP (B), TDKP, Emeğin Bayrağı vb .. . . . . . .98 .......................... ....... ................... ............. ....... .... ........ .................. . ....... ............................... ............... .. . ............................. . . ............ ... ............... .... . . ............... ............. ...... ...... ......... ...... ......... .................................................................................................. . . . ..... ............. ......... ... . . .... ....... ........ ....... . . ... . ........ ...... . . ... ... . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... .. . . . . . . . ..... . Il.Bölüm: "Demokrasi Mücadelesi": İktidar Perspektifinin Yilirildiği Alan ... . . . . . ... . . .. .. . -108 A-Demokrasi mücadelesi ve demokratik devrim tezi. 108 B-Reformist eğilimin temsilcileri ve "Demokrasi Mücadelesi" . . . . .. . . ... ... . . . . . . . .. .. . . .. . _! 17 lll. Bölüm: Politikada refonnizm: 12 Eylüle Muhalefct Platfonnu ................................................................123 Kürt Ulusal Sorunu. . .. . .. ... .. ... ... .. . . . .... .... -130 Düzen ve Devrim ... ... .. .. ... . .. ... ... . . . . ... ...... . ... -137 Ekim Üçüncü Yılında . . . .. . . ... ..... .. . . .. l45 Birlik Sorunu . .. . . . . . . . . .. ..... . . .. .. ... . . . .. . .. 158 Devrim Ülkesi ve Çocukluk Hastalıkları. . .. .. . . . . . 167 Devrimci Yükseliş ve Devrimci Perspektif... . .. . .. . .-..175 Reformizın ve Devrim.........................................................................184 ... ..... ...... .... . .. . .. . .. . .... .. . .. ............. .... ..... ......... . . . . . .... . ..... .... ...... .. . .. .... .. ..... ...... . . ...... . .. . . ... .... .. ..... . . . . ... .... .... . . . . . . . . . . ... .. ..... .... ... ...... . .... ..... . ... . .. .. .. . ................. . . . .. ...... .. ..... ....... .... ......... .. .. ... ..... ...... . . .. ... . ..... . . . . .. .. . . .. ... . . .... ...... ..... ...... . EKLER: Yeni Ekimler İçin . ... . .... . . . . .... . ........ .. ...... .. . .. . . . ......... ... . ..... -.. 195 . ....... .. ... HERKES KENDİ BAYRAGI ALTINA! Türkiye'de, mevcut toplumsal ve siyasal sisteme karşı mücadele eden tüm siyasal hareketler, gruplar ve partiler bugüne kadar "devrimci-demokrat hareket" genel ifadesi ile tanımiandı ve bu tanım genel bir kabul gördü. Her ne kadar bu siyasal hareketlerin her biri kendini marksist-leninist, kendi dışındakileri ise Marksizmden şöyle veya böyle, şu veya bu ölçüde sapma gösteren akımlar olarak niteleyip adlandırdı ve kimi zaman en agır şekilde eleştirdiyse de, bu durum yine de "devrimci demokrat hareket" genel tanımlamasının yaygınlığını, ge nel kabul görüşünü her hangi bir biçimde etkilemedi. Bu bir rastlantı değildi. Kendi içinde alabildiğine bir farklılık, çeşitlilik ve zenginlik gösterse bile, en genel planda aynı ideolojik·smıfsal niteli�i taşıyan bir hare7 ketler, gruplar ve partiler toplamının genel V(( ortak bir ni telenişi idi yalnızca. Bu tanım nesnel bir gerçe� bir ge . nel siyasal sınıf olgum�u anlatıyordu: Küçük-burjuva demokrasisi. Kısaca, "devrimci-demokrat hareket" tanımı, toplu mumuzda küçük-burjuva katmaniann gösterdiği çeşitlili ği yansıtan bir çeşitlilikteki küçük-burjuva demokrasisi nin, yete rince bilincinde olmadan da olsa, kendi genel ve ortak niteliğini dile getirişiydi. Türki ye 'de devrimci siyasal mücadelenin son 20 yılına işte bu "devrimci-demokrat hareket" damgasını vurmuştur. Bir öteki anlatımla, mevcut toplumsal ve siya sal sisteme karşı varolan genel toplumsal muhalefet dev rimci siyasal ifadesini devrimci-demokraside bulmuştu r. . İşçi sınıfının bağımsız siyasal sınıf kimliği ka7,anama ması koşullarında, devrimci-demokrasi,yalnızca demok ratik hedef ve özlemleri değil, sosyalist özlemleri de dile getirmiştir. Bu durum onun uzun yıllar işçi sınıfının dışında, ama işçi sınıfını temsil iddiasıyla siyaset sahne sinde yer almasına yol açmışur. Gerçekte ise sözkonusu olan çeşitli biçim ve nüansla n yla küçük-buıjuva sosyaliz midir. Teorisi, taktiği örgüt anl ayışı, ve en önemlisi de, sı nıfsal bileşimi ve ortamıyla bu böyle olmuştur. Devrim ci-demokrasi kendi sınırlı siyasal sınıf hedeflerini (de mokrasi ve bağımsızlık), maddi sınıf temelinden kopara rak bir iyi niyete ve dolayısıyla da bir ütopyaya dönüştürdüğü sosyalizm özlemiyle birlikte ifade etmiş; küçük-burjuva sınıf ufkunun ve ideolojisinin ürünü ve ifadesi bir sosyalizmi proleter sosyalizmi olarak sunmuş tur. , * Devrimci-demokrat hareket genel tanımı içinde ifade edilen küçük-burjuva demokrasisi alabildiğine bir ideolo jik-politik çeşitlilik göstermektedir. Bu çeşitlilik, anti feodal devrimi programının odağına koyanlardar:. anti tekel devrim savunuculanna, modem revizyonist akımla flört edenlerden modem rcvizyonizm ilc aralarına belli sınırlar çekenlere, dar çcvrelere dayanan ve maceracı bir 8 devrim ve mücadele anlayışım esas alanlardan yükseliş dönemlerinde onbinlerce insanı harekete geçirebilenlere kadar, çok geniş bir_yelpazede ifadesini bulmaktadır. Ne var ki bu gruplan n bazı çok tipik ortak özellikleri de var. Tümü de '60'lann MDD'ci akımından kök alıyor. 20 yıllık evrime rağmen esas olarak işçi hareketinin dışında ve demokratik küçük-burjuva hareketin bağnndalar. En önemlisi de, bütün bu gruplar, Türki ye 'nin iktisadi ve toplumsal gelişme düzeyine dair değer lendirmeleri birbirlerinden ne kadar farklı olursa olsun, demokrasi ve bağımsızlık ile "demokratik halk iktidan" ortak stratej ik hedefine sahiptirler. Bir çok konuda ken dilerini ve birbirlerini aşan, birbirlerinden alabildiğine farklılaşan bu gruplar, demokrasi ve bağımsızlık hedefine dikkate değer bir tutuculukla bağlı kalıyorlar. Bir rast lantı değil bu; belli bir sınıfsal konumun, belli bir sınıfa özgü özlemlerin, bir siyasal sınıf ufkunun anlatımıdır ger çekte. Bu ortak stratejik hedefın her gruba göre değişen bir dizi gerekçesi var; ama tümünde ortak olan bir gerekçe var ki aynı ölçüde dikkate değerdir. B u ortak gerekçe, emek-sermaye çelişkisinin henüz yeterince olgunlaşıp tüm topluma damgasını vuramadığı, dolayısıyla da, Tür kiye'de proleter niteliktc bir devrimin nesnel olanak ve koşullannın henüz oluşmadığı şeklindedir. B unun kendisi de bir sınıf konumunun, bir sınıf tutumunun, bir sınıf öz lemi ve dileğinin anlatımıdır. Bu sınıf küçük-burjuvazinin ta kendisidir. TDKP teorisyenlerine verilen cevapta şunlar söylen mişti: "Topluma geriden bakmak, toplumsal gelişme dü zeyini ve s ımf ilişkilerini geriden tespit etmek demek, pro letaryayı geri görevlere mahkum etmek, dolayısıyla kaçınılmaz ve nesnel olarak, onu reformist burjuvazinin yedeği ya da küçük-burjuva dpnokrasisinin eklentisi du rumuna düşürmek demektir. O nümüzdeki dönemde ideo lojik tartışmaları n adağını oluşturacak popülist teori ve tahlilterin ve onun bir parçası olan TDKP teori ve tahlil lerinin 'Aşil topuğu ' işte asıl buradadı r. " (Küçük-Burjuva Popülizmi ve Proleter Sosyalizmi, s. 117) 9 Küçülc-burjuva demolcrasisinin, Türkiye gibi bir ülke de yirmi yıl gibi uzun bir süre boyunca, proletaryayı ge ri görevlere mahkum eden teori ve tahlilleriyle dev rimci harelcet üzerinde tartışmasız bir haleimiyeti nasıl kurabildiği sorusu doğal olarale alcla geliyor. Maricsizmin vurguladığı ve tarihsel tecrübenin hep doğruladığı şudur: geri teoriler genellikle geri toplumsal lcoşullarda etleili olur. Falcat bu gerçelc Türlciye için aneale bir ölçüde geçerli olabilir. ı 970'ler Türlciye 'si, hiç de lcü çük-burjuva teori ve tahlilierin devrimci toplumsal muha lefet üzerinde bunca uzun bir süre tartışmasız bir üstün lük kurabilmelerini açıklayacak kadar geri bir ülke değildir. Türkiye'nin nispi geriliği, bunun bir ifadesi ola rak, tamamlanmamış bazı burjuva devrim görevlerinin varlığı, küçük-burjuvazinin yaygınlığı bunda önemli nes nel etkenler olmuşlardır kuşkusuz. Aneale bu teori ve tah lillerin Marksizm ve proletarya adına marksist teoriye ve proletarya davasına içtenlikle bağlanan çok sayıda dev rimci üzerinde bunca uzun süre etkili olmasında ·bir dizi başka etken rol oynamış olmalı. Bunlann bir kısmı daha önce kamuoyuna sunulan ve Ekim 'in bu sayısında birinci bölümü yayınlanan "Yakın Geçmişe Genel Bir Bakış" yazısında genel çizgileriyle ortaya konmuştur. Onlan burda tekrarlamaya gerek yok. Şimdilik onlara eklenecek önemli bir şey de yok. Bu sorunun cevabı önümüzdeki dönemde yapılacak bilimsel inceleme ve tartışmalarla daha net ve daha kap samlı verilebilecektir. * İçlerinden bazılan etleisi kısa süreli bazı avantajlan kullanarak hala "eski kafa" yol almaya çalışıyor olsalar bile, devrimci-demokratik hareket bugün bir yol aynmına gelmiştir. Genel toplumsal evrim, son yirmi yılın devrim ci deneyimi ve işçi hareketinin bugün tartışmalann odağına oturan belirgin gelişimi bu hareketi, küçük burjuva demokrasisini, bunalıma ve yeni arayışlara itmiş tir. 12 Eylül yıkımının ardından başlayan bu arayış süre- lO ci, aslında bu çözülme ve yeniden saftaşma sürecidir. Bu sürecin çeşitlilik gösteren küçük-burjuva demokrasisi ni hangi muhtemel değişimlere ve evrimiere sakacağı ayn bir konudur; bazı şeyler söylenebilirse de ke sin şey ler söylemek için vakit henüz erk.endir. Zira bazı liberal ve troçkist eğilimler daha şimdiden belirginleşip aynşmış olmakla birlikte, yaşanmış süreçlerin değerlendirmesi ve vanlan sonuçlann teorik düzeyde ifade edilmesi çabası henüz ilk evrelerindedir. Devrimci-demokrasinin örgütsel dağınıklığı ve bir kısım yönetici güçlerinden tutukluluk nedeniyle yoksunluğu, bu değerlendirme çabasının belli ve kesin sonuçlara varmasını geciktirip güçleştiriyor. Fakat şimdiden kesin olan bir şey var. Bu çözülme ve yeniden saflaşma süreci küçük-burjuva demokrasisi ile proleter sosyalizminin ayrışmasma, popülist teoriler den Marksizm-Leninizme doğru kökl ü ve kesin bir kopuşu da içeriyor. Proletarya hareketinin geleceği açısından olağanüstü bir önem taşıyan bu gelişme daha ilk adımındadır; geçmiş devrimci sürecin hazırladığı, potansiyel olarak biriktirdiği tüm maddi-siyasi güçlerini harekete geçirebilmiş değil henüz. Bu ancak zorlu teorik-pratik mücadeleleri kapsa yan bir süreç ile başanlabilir. Bu doğrultuda gösterilecek çabanın başan düzeyi hakkında şimdiden konuşmak an lamsızdır. Küçük-buıjuva demokrasisinin sözde iddia ve idealleri ile gerçek ideolojik-sınıfsal konumu arasındaki uçurum ideolojik mücadele ile sergilenebildiği ve geliş mekte olan militan işçi hareketi içinde maddi-örgütlü bir güç olunabildiği ölçüde, bu kopuş sürecinin devrimci demokrasinin değişik gruplannın bünyesinde yankı bula cağı, diri, sağlıklı, komünist potansiyel taşıyan unsurlan kendine çekeceği kesindir. Devrimci-demokrasiden proleter sosyalizmine kopuş elverişli maddi koşullarda yaşanmaktadır. Bu elverişli ko şullar işçi sınıfı hareketinin belirgin öne çıkışında ve top lum ölçüsünde etki yaratmasında ifadesini bulmaktadır. Buna karşılık, ögrencilerdeki nispi hareketlilik dışında, geçmişte devrimci-demokrasiye geniş bir toplumsal ya şam ortamı sağlayan küçük-burjuvazinin değişik katmanll lannda eski mücadele iste� ve coşkusu, eski yogwı örgüt arayışı bugü n fazlaca yoktur. Bu olgunun kendisi küçük bu rj uva demokrasisini bir dizi sorun ve sıkı ntıyla yüzyü ze gctirecek�ir. * Küçük-buıjuva demokrasisinin bundan sonraki evri mi ne olabilir? Daha önce de belirtildi, bu konuda kesin şeyler söyle mek için valdl henüz erken. Yine de tarihsel tecrübeye dayanılarak ve bugün ortaya çıkan bazı ilk belirtiler veri kabul edilerek içlerinden belli kesimlerin muhtemel evri mi hakkında bazı şeyler söylenebilir. Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir: Türkiye ka pitalizminin nispi geriliğinde ifadesini bulan toplumsal koşullar, küçük-burjuvazinin sayıca önemli bir tabaka o larak varlığı'nın da ifadesi oluyor. B u nesnel olgu, küçük burjuva demokrasisi için hep bir varlık ve yaşam ortamı olacaktır. Buıj uva gelişmenin geride bıraktığı görevleri, demokratik ve yurtsever özlemleri kendine program edi nerek siyaset sahnesinde hep yer alacaktır. Ne var ki demokrasi ile sosyalizmin aynşma sürecine girmiş ol ması, devrimci-demokrasiyi yeni bir dönemin eşiğine getirmiştir. Devrimci-demokrasinin bugüne ka darki varlığı ve mücadelesi, işçi sın ı fının kendi bağımsız siya sal sınıf platformuyla siyaset sahnesine çıkamadığı koşullarda yaşandı. B u önemle vurgulan ması gereken bir noktadır. Zira daha önce de belirtildiği gibi, bu durum devrimci-demokrasiye sosyalizmin temsil cisi olarak da hareket etme olanağını vermiştir. Bundan böyle, popülizme karşı marksist dünya görüşünün savu nulmasının ve işçi hareketinin sosyalist siyasal gelişimi doğrultusunda atılacak ciddi adımiann küçük-burjuva de mokrasisinde önemli değişimlere yolaçacağı kesindir. Bu, bugüne kadar taşıdığı sosyalist görünümün silinmesi ve demokratik özün giderek daha belirgin bir şekilde or taya çıkması şeklinde bir evrim olacaktır. B u durum kü ·;ük-burjuva demokrasisinin devrimci siyasal eylemini or- 12 tadan kaldınnayacaktır; ama onu sosyalist prolet a rya ha reketin karşısında belli bir tutarsızlı�a. gerilerneye ve bazı kesimlerde ise gericileşmeye itecektir. Bugün devrimci sosyalizmin devrimci demokrasiye karşı yürütmekle yükümlü oldu�u ideolojik-politik müca dele, onu yok etmeyi de�il. gerçek ideolojik-sınıfsal ko numunu açıklığa kavuşturmayı, böylece onun, sosyalizm ye işçi sınıfı adına hareket etme, kendini sosyalist prole tal)'anın teorisi, takti�i ve örgütü olarak sunma olanak lannı daraltınayı ve onadan kaldırmayı amaçlar. Bunda başan saglanabildiği ölçüde devrimci demokrasi kendi sınıf konumuna ve çizgisine daha açık çekilecek, bu ko numda ve çizgide mevcut toplumsal ve siyasal sisteme karşı mücadelesini sürdürdüğü ölçüde, devrimci sosya lizm onu destekleyecektir. Herkes kendi bayrağı altına! Devrimci demokratik harekete evet, sosyalist görünümlü demokratik özlü hare kete hayır! Bu slogan, devrimci sosyalizmin devrimci de mokrasiye karşı tutumunu ve görevlerini özetliyor. Bu görevin kolay yerine gctirilemeyeccği kesin. Gelişen işçi hareketinin şu dönem için yarattığı elverişli koşullara rağmen, modem revizyonizmin dünya komünist ve işçi hareketinde yarattığı büyük tahribat, çağdaş popülizmin hala süren ideolojik etkinliği, tarihsel evrimin biriktirdiği çeşitli sorunlara çözüm getirmede dünya komünist harc ketinin bilinen yetersizliği, Türkiye sol hareketinin olum suz ideolojik mirası, küçük-burjuva önyargıların muaz zam gücü vb. bir dizi etken, komünistlcrin önüne hayli zorlu bir süreç koymaktadır. Küçük-buıjuva demokrasisinin devrim düşmanı mo dem revizyonist akımla uzlaşma çizgisi izleyen kesimi nin bugünkü durumu ve geleceğe doğru muhtemel evrimi ayn bir konudur. Burada yalnızca, '70'lcrin ikinci yarısında modem revizyonizm ile araya belli bir sınır çe ken, maoculuğun eleştirisi ile birlikte Marksizme doğru belli mesafeler katettikten sonra tıkanan, 12 Eylül son13 rasında ise hızlı bir çözülüş ve da�ılma yaşayan kesimi üzerine bazı şeyler söyleı:ıebilir. Devrimci demokrasinin ileriye doğru evriminin en son sınırlannı yaşamış bu kesim, bu özelliği ile marksist leninist gelişmeye de kaynaklık eni. Küçük-burjuva de mokrasisinden proleter sosyaliımine doğru kopuş hali hazırda bu kesimde yaşandı.Fakat ileriye doğru gelişmeyi besleyen bu kesimin geriye kalanı, bugün ideolojik plan da geriliyor ve gericileşiyor. Gelişmenin diyalektiği kaçınılmaz manuğım sergiliyor, gelişmeye tepki ve di renç, bu kesimin arta kalanını geriye ve gericileşmeye iti yor. Toplumun iktisadi, sosyal, siyasal ve entellektüel ev rimi bugün bu kesimin geri iktisadi teorileri savunmasını olanaksız kılıyor. Bu kesimdeki gruplar artık, "kapitalist Türkiye", "egemen burjuvazi", "sennaye iktidan", "emek-sennaye temel çelişkisi", "karşı-devrimci orta bur juvazi", "beş milyon işçi" vb. vb. demek durumunda kalıyorlar. Fakat şunu unutuyorlar, bugün terketmek zo runda kaldıklan bütün geri iktisadi teoriler, bugün hala ve üstelik daha katı ve tutucu bir şekilde savunduklan kü çük-burjuva devrim teorilerine maddi dayanak olmuştu. Yeni iktisadi yapı ve sınıf tahlillerini eski devrim teo rileri ile birlikte savunmak, yalnızca yeni bir teorik eklek tizmi ifade eder. Daha da önemlisi, ideolojik-politik plan da küçük-burjuva sınıf çıkarlannın açık savunucusu duru muna düşmeye yol açar. Nitekim bu gruplardan birinin şu dönemki teorik ça basını Türkiye ' de küçük-burjuvaziniri önemini açıkla maya hasretmesi, devrim stratejisine, "devrim tipi ve ikti dar sorunu"na ilişkin tezlerini küçük-burjuvazinin duru muna ve sınıf beklentilerine dayandırması tipiktir. Bu şekilde oluşturulmuş tezlere, işçi sınıfının kendi bağımsız siyasal sınıf kiml iğinden yoksun olduğu, si yaset sah nesinde burjuva reformizminin yedeği ya da küçük-burjuva demokrasisinin eklentisi olarak rol oy nadıgı dönemlerdeki bilincini, davranışlannı ve taleple rini ek kanıt olarak göstenneye çalışması, gerçekte, bu grubun teorik sığlığına ve şaşkınlığına olduğu kadar, işçi · 14 sınıfina küçük-burjuva kuyrukçu yaklaşınuna da bir kanıttır. Bu grubun bugün yaşamakta oldu� ideolojik ev rim iç gelişmelerle kesintiye uArarnazsa eler, karşımıza, küçük-burjuva sınıf çıkarlarını kendine devrim programı edinmiş ve bu ideolojik. konuma otunnuş bir grup çıkacakur. Teori ve politika sorunlarında Sosyalist iyiniyetİn tek başına pek bir şey ifade e�ediAi, kişiyi ve gruplan de mokrat konumuna düşmekten alıkoyamadıAı iyi bilin mektedir. Bugün bu kesimdeki gruplarda, bir işçi sınıfı vurgusu ve işçi sınıfına yönelme egilimi var. Fakat geri iktisadi tahlilierin utangaç terki dışında, eski ideolojik-siyasi çiz ginin korunuyor ve eski küçük-burjuva devrim teorisinin daha sistemli savunuluyor olması, işçi sınıfı vurgusunu anlamsız, sınıfa bu tür bir yönelimi ise zararlı kılmaktadır. Bu gruplar işçi sınıfına yönelimlerinde belli adımlar atsalar bile, ki bu alanda pek şanslı da görün müyorlar, bu yalnızca işçi sınıfına küçük-burjuva demok ratik bir etkiyi taşımak anlamına gelecektir. işçi sınıfı ha reketinin sosyalist siyasal gelişimi ve örgütlenmesi süre cinde bu tür küçük-burjuva etkilere karşı mücadele, proleter sosyalizminin bugünkü önemli görevleri arasındadır. Ekim 1987 15 LEGALİZM CEREYANI ve İLLEGALİTE Günümüz Türkiye'sinde legalizm, bazı devrimci gruplann da kapılmış bulunduğu güçlü bir cereyandır. Burjuva yasalcılığının kölesi olmak, kendine burjuva siyasal ve hukuksal çerçeve içinde yer açmak için çırpınmak, örgütlenmesini ve faaliyetini bu çerçevede var etmeyi ve yürütmeyi değişmez temel amaç ve hedef hali ne getirmek, bu doğrultuda burjuvaziden sürekli icazet dilenmek- bütün bunlar revizyonist hareketin tüm varyas yonlan için değişmez ortak özelliklerdir. Revizyonist ha reketin kendi ideolojik siyasal konumunda tutarsızlığın değil, tersine, tutarlılığın göstergeleridir. Revizyonist teorik temele, liberal-reformist program ve politik<ı.lara uygun düşen örgütlenme ve faaliyet, legal bir örgütlenme ve faaliyet olacaknr normal koşullarda. Program ve politikalanyla burjuva kampa geçen ya da zaten o kampta bulunanlann, örgütsel varlıkianna ve si yasal faaliyetlerine burjuva siyasal-hukuksal çerçeveyi · 16 esas almalannın yadırganacak yanı yoktur. Legalizm, re formizmin politik-örgütsel varoluş biçimidir. Tarihte (ör neğin Çarlık Rusyası 'nda) ve günümüzde (örneğin yakın dönem Türkiye 'sinde), liberal akım ve partilerin illegali tedc kalmak zorunda bırakıldıklan durumlar olmuştur. Fakat böylesi durumlar, barışçıl reformlara ve uysal mu halefete bile tahammülsüz, dcspotik ve keyfi diktatörlük rejimlerinde ve yalnızca belli geçici dönemler için ya şanmıştır. Devrimci gelişmenin doğurduğu tehdit karşısında egemen sınıflann yeni güç ve destck arayışlan ile, reformist-liberal akımiann kendilerini düzene ve siya sal rejime uydurmada anıkları yeni adımlar, genellikle bu anormal durumu gidermiş, bu tür akımlar "özgür lük"lerine kavuşmuş, legalitcye çıkmışlardır. Yıllardır "TKP'ye özgürlük" diye yırtınanlar, burjuva düzenin istikrarını sağlamayı program tezi haline getire rek, programlannda yalnızca süs olarak duran marksist sözleri ayıklayarak, gerici burjuva parlamentosunu en üs tün siyasal otorite ilan edip kutsayarak, bin türlü yolla burjuvaziye yılışıp yaltaklanarak, bu sözde özgürlüğü ka zanma yoluna girmi�lerdir. Bunun özgürlüğe değil, ser maye düzenine ve burjuva legalitesine, köleliğe atılmış bir adım olduğunu söylemeye gerek bile yok. Kaldı ki bu tür parti ve akımlar yasalar karşısında, yani kelimenin salt hukuksal anlamında illegal bir konumda olsalar bile, fiilen ve çok büyük ölçüde açıkta olmuş, legal bir çerçe vede faaliyet göstem1işlerdir. Çarlık döneminin Rus Ka deL Panisi ve bizim revizyonist-liberal partilerimiz örnek lerinde olduğu gibi. Kısaca, günümüzün revizyonist parti ve grupları mev cut toplumsal ve siyasal rejimin genel çerçevesini aşan bir teorik temele, programa ve taktik çizgiye sahip ol madıklanna göre, onlardan burjuva legalitesini, burjuva düzenin siyasal ve hukuksal çerçevesini aşan bir ör gütlenme ve faaliyet beklemek anlamsızdır, işin doğasına aykındır. Oysa devrimci proletarya hareketi için, proleter sos yalizmi için durum bütünüyle farklıdır. Devrimci prole tarya, uzlaşmaz ve tavizsiz bir sınıf mücadelesiyle burju- 17 va iktidanm devinneyi ve sermaye düzenini yıkmayı, ye ni bir siyasal ve toplumsal düzeni, proletarya diktatör lüğünü ve sosyalizmi kurmayı tüm siyasal faaliyetinin merkezine aldığına göre, onun siyasal sınıf örgütlenmesi ni ve faaliyetini burjuva legalitesinin sınırlarına sığdırmak olanaksızdır. Bu dar, bu iğreti alana kendini sığdırmaya kalkmak bir yana, örgütlenmesini ve faaliyeti ni bu alanın ötesinde, illegal bir temel üzerinde kurmak ve yürütmek, legal olanaklan ancak ve yalnızca bu temel üzerinde, bu temele tabi olarak değerlendirmek, proleter sosyalizmi için temel ilkesel bir sorundur. Bu, işin doğası gereğidir. Genel tarihsel tecrübe ve bir çok trajik örnek, burjuva legalitesinden yararlanma imkanlan ne olursa olsun, her gerçek proletarya partisinin örgütlenmesinde ve faaliye tinde illegaliteyi temel alması gerektiğini yeterli açıklıkta göstermiştir. B una aykın davranan partiler ya karşı devrim dönemlerinde yıkılıp dağılmışlar, ya da II.Enternasyonal örneğinde görüldüğü gibi, burjuva lega litesi tarafından eşlileştirilmiş, zamarıla başlangıçtaki devrimci program terkedilerek bu partiler sosyal devrim partileri olmaktan çıkmış, oportünist birer sosyal reform partileri haline gelmişlerdir. Lenin'in deyişiyle, yasallık oportünizmi beslemiş ve egemen kılmıştır. Toparlarsak; iliegalite keyfi bir tercih sorunu ol madığı gibi, sınırlı, dar bir örgütsel sorun da değildir. İlle galite, sonuçları kendini örgütsel planda ve pratik faali yette gösteren temel bir teorik-siyasal sorundur. ·Şu veya bu akımın, grubun ya da partinin, mevcut toplumsal ve si yasal düzen karşısındaki durumu ve konumuyla, teorik ve taktik temeliyle sıkı sıkıya ilişkili bir sorundur. * Mevcut düzen karşısında devrimci konumda olan bir partinin, her zaman ve her koşul altmda kendi devrim ci program ve taktiğinde tavizsiz olabilmesinin, örgüt sel varlığını ve siyasal faaliyetini her zaman ve her koşul altında kesintisiz olarak koruyup sürdürebilmesinin gü- 18 vencesi, bu partinin ör'gütlenmesini ve faaliyetini düş manın izni, bilgisi ve denetimi dışında, illegal bir temel üzerinde kurabilmiş olmasındadır. Lenin 'in legalizm oportünizmi besler şeklindeki söz leri, legalizm ile reformizm arasındaki ilişkinin tek yönlü olmadığını, bu ikisinin birbirlerini karşılıklı ve sürekli geliştirip güçlendirdikleri gerçeğini anlatır. Yalnızca si yasal reformizm lcgalizme yol açmaz; burjuva legalitesi nin cazibesi de siyasal reformizmi besler. Marksizm yaftasıyla ortaya çıkan revizyonist ve libe ral partiler ve akımlar, sürekli olarak komünistleri ve devrimcileri iliegaliteyi fetihleştirmekle, "yeraltı"na köle olmakla, legalitenin olanaklan ve kolaylıkları dururken illegalitenin yoksunlukianna ve güçlüklerine boş yere katianınakla suçlarlar. Böylelikle onlar, illcgaliteyi keyfi ve akıllıca olmayan bir tercih sorunu gibi gösterip, nesnel zorunluluğunu karartmaya çalışırlar. Burj uva legalitesine köleliklerini gizlemeye, onu mazur göstermeye çabalar lar. Revizyonistlerin ve marksist geçinen liberallerin ille galitcyi suçlamalan, ideolojik siyasi konumlannın oldu ğu kadar, legalitenin rahat, huzurlu, nimetleri geniş, riski az ortamından kopamamakla ifadesini bulan burjuva aydın konumlannın da ifadesidir. Öte yandan, komünistler için sorun, legalite ile ille ga-liteyi karşı karşıya koymak ya da birinden birini tercih etmek değil, bu ikisi arasındaki ilişkiyi doğru ele al maktır. Proletaryanın tarihsel tecrübesinin, özellikle Rusya tecrübesinin gösterdiği gibi, legalite ile illegaliteyi karşı karşıya koymak, sağ ve "sol" tasfiyeciliğin tutumudur. Birbirlerinin tersyüz edilmiş biçimleri olan tasfiyeciliğin bu iki türü, zıt yaklaşımlardan hareketle aynı sonuca, ille gal sınıf partisinin tasfiyesi sonucuna varırlar. Sağ tasfi yecilik bunu legaliteye taparak, illegal örgütü ve faaliyeti reddederek yapar. "Sol" tasfiyecilik aynı şeyi legal ola nakları küçümseyip reddederek, böylece illegal örgütü geniş kitleleri etkileme ve kendini koruyup geliştirme araç ve olanaklanndan yoksun bırakarak yapar. 19 Bu iki tasfiyeci eğilim karşısında Leninizm sorunu yeterli açıklıkta formüle etmiş ve devrimci pratik bunu sürekli olarak doğrulamıştır. Komünistler için sorun legal olanaklan küçümsemek, legal olanaklan iWegal örgütlenmenin karşısına koymak değil, illegal bir örgütsel ya pı ve faaliyet temeli üzerin de tüm lcgal olanaklardan, legal biçim, yöntem ve araç lardan yeterince ve akıllıca yararlanmaktır. Legal olanak lan illegal örgütlenmeye ve faaliyete tabi olarak, illegal örgütlenme ve faaliyetin hizmeti nde kullanabilmektir. Bu yapılamaksızın illegal bir örgütü korumak, geliştirip pekiştirmek, kitleler içindeki etkinliğini yayıp güçlendir mek olanaksızdır. * Varolan güçlü legalist cereyana bazı devrimci grup Iann da kapılmış bulunduklannı belirtmiştik. Küçük burjuva sosyalizmi yirmi yıllık tarihinin temel bir özelli ğini yeniden scrgilcmekte, bir kez daha teorik ufuksuzlu ğunun, siyasal dargörüşlülüğünün, örgütsel-pratik çalışmada sabır ve sebattan yoksunluğunun, kolayından ve hızlı güç toplama eğiliminin sonuçlannı yaşamakta, burjuva yasalcılığının tuzağına düşmektedir. Güç toplamada bu tür bir kolay yol, yollann en ya rarsızı ve değersizidir. Zira sonuçsuzdur, bedeli ağır fatu rası yüklüdür. 19701erin ortalannda illcgalileyi sözde esas alarak yola çıkanlar, hızla buıj�va legalitesinin cazi besine kapıldılar, tuzağına düştüler. lllegal örgütlenme ve faaliyette kayda değer adımlar atılmadan girişilen legal çalışma. özellikle legal ya yın eksenli faaliyet, var-olan sınırlı illegal potansiyeli de açığa çıkardı, deşifre etti. Le gal olanaklar ve araçlar illegal örgütlenme ve fa-aliyetin hizmetinde ve ona tabi olarak kullanılamadı; onu gelişti rip pekiştiren değil, zayıftatıp tahrip eden bir işlev gördü. Legal faaliyet alanına böyle zamansız, ölçüsüz ve ilkesiz girenler, bununla büyük güçler taparlamayı umu-yorlardı. Bunda bir dönem başanlı da oldular. Fakat bu kolay ba şan çok geçmeden, diktatörlük tarafından ağır bir fatura 20 olarak ödetildi. Geniş kitleleri harekete geçirmekle övü nen, kolay başandan başı dönen örgütler, gevşek ve düş man s�ldınsına açık yapılar olarak hızla ve peşpeşe çök tülcr. Içlerinden bir kısmı, en dar bir ör-gütlenmeyi ve sınırlı bir faaliyeti bile sürdüremez duruma düştüler yıllarca. Son bir kaç yıldır toparlanma çabalan yaşanıyor. Fa kat bu çabalar yenilginin, kolay yıkımın her açıdan toplu bir değerlendirmesi ve dersleri üzerinde yükselmediği için, bir bakıma geçmiş tckrarlanıyor. Bu tckrarlanış ken dini en kaba fakat en tehlikeli şekilde lcgal olanakların kullanılması alanında, pr?.tik sonuçlan açısından bu en hayati alanda gösteriyor. Oyle anlaşılıyor ki bir çok kim sc yaşanan kolay yıkımlan karşı-devrim döneminin "ola ğan" sonuçlanndan saymaktadır. Fakat böyleleri yalnızca kendi ahmaklıklannı, başka ülkelerin tarihsel tecrübeleri bir yana, kendi öz ve güncel tecrübelerinden bile sonuçlar çıkannadaki yetersizliklerini ya da yetencksizliklerini sergiliyorlar. Kuşkusuz bu legalist davranış yalnızca geçmişten öğ renmedeki yetersizlik ya da yeteneksizlikle izah edile mez. Sol hareketin köklü lcgalist geleneği biliniyor. Dev rimci demokrasi bu gelenektc önemli gedikler açtı; ama sonuçlanyla da görüldüğü gibi, onu aşamadı. 12 Eylül karşı-devrim dönemi bunu göstermekle kalmadı, yoğun baskısı, terörü ve işkencesiylc özellikle küçük-burjuva kesimlerde belli bir yılgınlık yarattı. Bu ise illeg_�liteden kaçış, yalmzca lcgal olana ilgi eğilimini besledi. Orgütlc rin bir çok eski hızlı kadrosu, belirgin bir şekilde illegal örgütten ve ilişkilerden, ihtilalci mücadele çizgisinden geri durmaya, onu bir yük ve risk saymaya başladılar. Revizyonist ve liberal sol akımlar 12 Eylülün ya rattığı onaını iyi değerlcndirdiler. Bundan Marksizm Leninizmin devrimci ilkelerine ve devrim fikrine ideolo jik bir saldırı için en geniş şekilde yararlandılar. Leniniz min açıkça tanışma konusu edildiği, Troçkizmin savunul duğu, Stalin'e düşmanlığın moda olduğu, devrim fikrinin açıktan ycrildiği bu dönem, legalizm teorize edilirken, il legalitenin "fetişizm" olarak suçlanıp mahkum edildiği . 21 bir dönem oldu aynı zamanda. Tüm bunlar geçmişten öğrenmedeki yeteneksizlik, si yasal ufuksuzluk ve tutarsızlık, hızlı ve kolayından güç toplama küçük-burjuva eğilimi vb. ile de birleşince, dev rimci demokrasi kesiminde bir "legale hücum" başladı. Bu cereyanın gücüne bir örnek verilebilir: 12 Eylül son rasında uğradıklan şok ve bunun yolaçtığı paniğin elki siyle legal olanaklan bir kalemde "faşizmin kötü niyetli tuzağı" ilan edenler, bugün yeniden başa, gerisin geri 1976 'ya dönüyorlar; bir süredir bütün umutlarını, eski yoğun çevreyi toparlayacak legal bir yayın organına bağ lamış bulunuyorlar. Sorun, legal olanaklardan yararlanıp yararlanmamak değildir. Ekim'in daha ilk sayısında belirtilmişti: "Komü nistler, legal olanakları ihtilalci proletarya hareketinin çok yönlü gelişimi için kullanma gereğini ve görevini reddetmeyi bir an bile akıllarından geçirmezler." Fakat bütün sorun, bunun nasıl ve ne temelde yapılacağıdır. Le gal olanaklan illegal örgütlenme ve faal iyetin hizme t inde, ona tabi olarak kullana bilmenin önkoşulu, böyle bir örgütlenme ve faaliyete sahip olabilmektir. İllegal bir temelin, illegal bir örgütlenme ve faaliyetin olma dığı ko şullarda, legal olanaklar ve araçlar hangi örgütlenme ve faaliyetin "nefes borul.!irı", kitleler içindeki "müstahkem mevkileri" olacaktır? Orgütlenme ve toparlanmanın ken disini legal yayın eksenine oturtmak, ona dayandırmak, varolan illegal potansiyel ve olanaklan da açığa çıkartıp tehlikeye sokmak demektir. '70'lerin ortasında olan buy du, '80'lerin ikinci yarısında olan yine budur. Güç topla ma ve yığınlan daha kolay etkileme isteğinde ifadesini bulan bir iyi niyetin ürünü de olsa, bu tehlikeli ve tasfiye ci bir eğitimdir. Bugün açıkça görüldüğü gibi, legal yayın organları, yalnızca propoganda-ajitasyonun değil, genel toparlanma ve faaliyetin de ekseni oluyor. illegal temel ve araçlardan yoksunluk koşullannda başka türlü de ola mazdı. * "Güçlü bir illegal parti merkezleri örgütü, sistemli o22 larak çıkan illegal yayınlar ve en önemlisi yerel hücreler, özellikle de doğrudan doğruya işçilerin arasından gelen ve kitlelerle sıkı temas içinde yaşayan öncü üyelerin yö nettiği fabrika hücreleri: Devrimci ve sosyal-demokrat iş çi hareketinin her türlü zor/uğu göğüs/eyebilecek sağ lamlıktaki çekirdeğini işte bu temel üzerinde inşa ettik. Bu illegal çekirdek gerek D wna aracılığıyla, gerekse sen dikalar, kooperatifler ve külcür ve eğitim kuruluşları için de kendi duyarlılığını ve etkisini eskisiyle kıyaslana mayacak ölçüde yayacaktır." Bunları Lenin 1905 yenilgisi sonrasında, 1908 'de, karşı-devrimin yeni koşullannda partiyi yeniden inşa et me çabasım değerlendirirken yazıyor. Komünistler bugün, zorlu ve kapsamlı teorik�siyasal sorunların yanısıra, devrimci işçi hareketinin "her türlü zorluğu göğüsleyebilecek sağlamlıktaki çekirdeğini", le ninist tipte bir işçi sınıfı partisini inşa etmek göreviyle karş.ı karşıyalar. Illegal bir sınıf örgütü inşa etmek direnç ve sabır, i natçılık ve kararlılık isteyen, olağanüstü gayret, titizlik ve fedakarlık gerektiren hayli zorlu bir görevdir. Legalizmin cazibesine kapılmak, legal olanaklann hızlı ve kolay ba şarılanna yönelmek, aynı zamanda sabır ve kararlılık ge rektiren bu zorlu görevden kaçışın da bir ifadesidir. Kü çük-burjuva sabırsızlığını ve kolaycılığını anlatır. İllcgal bir örgütü adım adım kurup geliştirmek görc vinin üstesinden ancak sınıf bilinçli işçilere dayanılarak, onların katılımı sağlanarak gclincbilir. Kentin ve kınn kü çük-burjuva tabakalan içinde yaratılmış örgütler temeli üzerinde yükselen yarı-lcgal küçük-burjuva sınıf partilcri ne komünist sınıf partisi yaftası asmak dönemi bugün acı Y.e sonuçsuz bir tecrübe olarak geride kalmış bulunu-yor. Onüınüzde gerçekten sınıfa, sınıf bilinçli işçilere daya nan, fa brikalarda yaratılmış illegal çekirdekler (hüc reler) temeli üzerinde yükselen leninist tipte bir sınıf partisi inşa etmek görevi duruyor. Henüz bu onurlu görevin başlangıç evresindeyiz; güç lerimiz sınırlı, olanaklanmız oldukça dar ve kısıtlıdır. Fa kat bu gerçeğin kendisi bize güç ve olanaklarımızı en iyi, 23 en akıllı, en hesaplı ve en titiz bir şekilde kullanma so rumluluğu yüklüyor. Bu güç ve olanaklan en iyi şekilde planlamalı ve temel fabrikalara yöneltmeliyiz. Hedefi miz, ilk elden illegal fabrika çevreleri yaratarak, bunların içinden komünist partisinin temel örgütleri olacak fabrika hücreleri çıkarmaktır. Harekctin ... siyasal faaliyetin sürekliliği ancak örgütle mümkündi.ir. Orgütün .�ürekliliği siyasal faaliyetin sürek liliğinin teminatıdır. Orgütsel süreklilik ise her şeyden önce düşmanın engellemelerini ve saldınlarını boşa çıkarabilmedcdir. İliegalite sorunu, gizliliğin gerekleri bu nedenle hayati önemdcdir. Öte yandan, unutulmamalıdır, illegal örgütlenme ve faaliyC'lin temellerini atmada sağlayacağımız her gerçek ilerleme, bize bir dizi lcgal olanak, araç, biçim ve yöntc mi en iyi, en çeşitli ve en doğru şekilde kullanma koşul lan sağlayacaktır. Bu koşullar doğdugu ölçüde ise, illcgal örgütlenme ve faaliyeti daha da gelihtirmck, pckiştimıek, yaymak, illcgal örgütlerimizin kitleler içindeki güç ve et kisini artırmak olanaklı olacaktır. Mart 1988 24 15-16 HAZİRAN, SOL HAREKET VE İŞÇi HAREKETİ 15-16 Haziran ve Sol Hareket 15-16 Hazitan Direnişi işçi hareketini olduğu kadar, sol harekeli de derinden etkiledi. İşçi sınıfına güvensizii ğin ve burjuva kurumlara umudun ifadesi teori ve politi kalara büyük darbe indirdi. İşçi sınıfına güvensizlik Türkiye sol hareketinin tarih sel bir özelliği ve geleneğidir. Her dönem, somut tarihsel koşullara bağlı olarak deği-şik teori ve tahlillerde i fadesini bulmuş, fakat hep yaşayagelmiştir. Şefik Hüsnü ve T KP, işçi sınıfına, onun tarihsel ko numuna, devrimci güç ve enerjisine değil, başlangıçta Ke-malistlere, sonralan çeşitli burjuva kliklcrc bağ lamıştı umudunu. 1950 sonrası hızlı kapitalist gelişme, aynı zamanda saflan hızla genişleyen bir işçi sınıfı demekti. Sonuçları '60'lı yıllarda belirgin olarak ortaya çıktı. işçiler kimi 25 zaman kanlı çatışmalara varan eylemle rle mücadele sahnesine çıktılar. . O ysa bu aynı dönem işçi sınıfına inançsızlığın, gerile rnek bir yana, uluslararası modem r�vizyonizmden alınan taze ideolojik destekle teori düzeyine çıkanldığı yıllar ol du. Bir çok noktada a ynlan solun iki temel akımı, TİP ve MDD, işçi sınıfına güvensizlik ve burjuva kurumlara bel bağlamada birleşiyordu. Birinin umudu burjuva parla mentosu ve barışçıl geçiş, ötekinin "kemalist ordu" ve as keri darbeydi. Birincisi barışçıl geçiş düşleriyle militan kitle mücadelelerine düşmanlık yapıp parlamenter ava naklığa heveslenirken; ikincisi, "asker-sivil-aydın zümre" ve "kemalist gelenekl�r " edebiyatıyla sözde radikal çö zümler dileniyordu. Işçi sınıfının tarihsel rolüne i nançsızlık, devrimci enerjisi ve eylemine güvensizlik or tak payda idi. 15- 1 6 Haziran Direnişi yalnızca burjuvaziye değil -ki o işçi sınıfını zaten yeterince ciddiye alıyordu-, fakat ö zellikle sosyalizm adına konuşan revizyonist akımlara iş çi sınıfının varlığını, gücünü, devrimci enerjisini, militan karakterini yeterli açıklıkta gösterdi. Bununla da kalmadı, burjuva kurumların gerçek niteliğini sergiledi. Hiçbir ide olojik çaba, parlamento ve ordu konusundaki gerici ha yallere 1 5 - 1 6 Haziran Direnişinden daha kesin, etkili ve sonuç alıcı darbeler indiremezdi. Devrimci sınıf pratiği nin parlamenter ve darbcci gerici teoriler için çaldığı ölüm çanını, 12 Man askeri darbesi kanlı icraau ilc ta mamladı. Barışçıl geçişi savunanlar soluğu hapishanede aldılar . Sermaye ordusuna bel bağlayanlar onun "bal yoz"unu yediler, zulmüne uğradılar. '71 Devrimci Hareketi, devlete ve burjuva kurumlara karşı tutumuyla ve bir süreç içinde burjuva sosyalizmin den a yrıştı. Bu ayrışmanın köklü bir kopuşa dönüşmesin de 15- 1 6 Haziran Direnişi özel bir rol oynadı. MDD kampının "devrimci ordu" teorisi öldürücü bir darbe yedi. Fakat bu aynı kampın işçi sınıfına güvensizliği teori mer tebesine çıkanna eğilimi, '7 1 Devrimci Hareketinin şahsında değişik bir biçime bürünerek yaşadı. Asya ve 26 Latin halkçılığının "ideolojik öndetlik" tezi bu güvensiz liğin yeni kılığı oldu. Bu gruplar işçi sınıfına değil, "öncü savaşçı"lara ve köylülüğe güveni esas aldılar. '74 sonrası dönem bazı kesimlerde maceracı mücade le anlayışlannın yanısıra "ideolojik önderlik" tezinin de eleştirisi dönemi oldu. Fakat "kitlelere" gitmek başansı gösterenler uzun süre işçi sınıfına gidemediler. Küçük burjuva sınıf ortamı ile halkçı teori ve politikalar onlan bundan alıkoydu. İşçi sınıfı güçlenen mücadelesiyle on lan adeta kendine çektiğinde ise, işçi sınıfını "halk"ın bir parçası ve "halk devrimi "nin bir bileşeni olarak görmek ten ötçye geçemediler. 15- 16 Haziran Direnişinden bu yana 18 yıl geçti. Bu 18 yılın ardından, işçi sınıfı hareketinin olayiann odağına yerleştiği bugün, anık bir çok grup işçi sınıfının toplum daki yerini, rolünü ve önemini kavramış olmakla övüne biliyor. Ne var ki, gerçekte, işçi sını fına güvensizliğin ifa desi teori ve pratikler büyük darbeler yemiş olmakla ve bir çok mevziyi terketmiş bulunmakla bi rlikte, bu güven sizlik hala yaşıyor. Onun son mevzisi halkçı devrim görü şüdür. Emek-sermaye çelişkisinin temel çelişki olduğu ve toplumsal gelişmenin eksenini oluşturduğu burjuva kapitalist Türkiye 'de, burjuva-demokratik devrim görüşü işçi sınıfına güvensizliğin son direniş mevzisidir. Halkçılık, Türkiye işçi sınıfının, şehrin ve kınn e mekçilerini ardına alarak sermaye iktidannı dev ircbilece ği, Türkiye devrimini bir proleter devrimi ola rak başanya ulaştırabileceğine hala inanmıyor, inanamıyor. İşçi sınıfına güvensizlik hala yaşıyor. 15-16 Haziran ve İşçi Hareketi 15- 1 6 Haziran '60'lı yıllar boyunca yaşanan bir biri kimin ürünü, sonucu ve 1970'deki doruğudur. Türkiye iş çi hareketi tarihinde bir dönüm noktasıdır. İşçi sınıfı hareketi sonraki dönemde, katılım, yaygınlık, bilinç ve örgütlenme düzeyi vb. bir çok bakımdan '60'lardaki düzeyini aştı. Fakat 15- 16 Haziran işçi direnişi ardından geçen 1 8 yıla rağmen, hala işçi 27 sınıfı hareketi tarihindeki en büyük, en militan, tarihsel ve siyasal sonuçlanyla en önemli işçi eylemi olma özelli ğini koru yor . 15- 1 6 Haziran yalnızca iki işçi kentinde top lu bir üre tim i durdurma eylemi değil, toplu ve militan bir sokağa akıştır da. 100 bini aşkın işçinin her Wrlü yasa ve yasağı çiğneyerek, türlü uyan ve tehditlere meydan okuyarak, polis, asker ve ta n k barikatlannı aşarak zamanın hükümc tine ve parlamcmosuna karşı kararlı bir haykınştır. 15-16 Haziran Direnişi, s o k ağa dökülen işçi kitlelerinin bilin cinde olup olmamasından ba ğı m sız olarak, sermaye dik tatörlüğünün tüm kurumlan ile militan bir karşı karşıya geliştir. Işte bu özellikleriyle 15- 1 6 Haziran D ireni ş i militan kitlesel bir i şçi başkaıdırısı olarak hala a şıl am a mışur. 15- 1 6 Haziran bir büyük eylemdir. Her büyük eyle min olduğu g i bi , onun da görünürde ve güncel olan ile dcrinde ve geçmişten gelen farkl ı , ço k yönlü ama içiçe nedenleri vardı r. ı 5 - ı 6 Haziranın görünürdeki nedeni bazı sendikal yasalarda yapı l m a k i stenen deği ş i k l i kl c rd i . Bu yasal deği şikliklerl e , i ktisadi m ücadel enin ve işçi l e ri n sendikal demokratik hakl annın nispeten i leri bi r savunucusu ve yürütücüsü olan, bu özelli kleriyle s ı nı fı n i l e ri ve m i l i tan kesimlerini kucakl ayan D İ S K tasfiye edi lmek isteniyor d u . İ şçiler yasa değişikl ikl erine başk ald ırarak D İ S K 'i s a vundular. Fakat burjuvazi gerçekte D İ S K 'in şahsında i �çi sını fının 10 v ı l l ı k m ücadelesine, bu m ücadelenin ka zanı m l a n n a � al d ı n yordu. Daha sonra, 1 2 E y l ü l son rası nd:ı, D İ S K 'in sahs ı n d a işçi hareketinin son 15 v ı l ı n:ı ' saldırması ve onu y argı l am ası gibi . D İ S K , yöneti m inin rc förm ist konumundan bağı msız o l arak , işçi lerin buıj uv a ziyc karşı '60'lı yıl l ar boyunca sürd ü rdüğü zorlu mücade lclerin somut bir kazanıın ı ve o g ü nlerd e simgesiydi. İ kti sadi istemler ve sendikal-demokratik haklar için v e ri l m i ş m ücadelenin büyük f"cdakarlıkl arla yaratılm ı ş b i r mevzi siyd i . 28 İşçiler yıllardır sennayenin baskısına ve sömürsüne karşı sürekli genişleyen ve değişik biçimler alan bir dire niş göstennişler.di. Saraçhane mitingi ve Kavel direnişle riyle başlayan bu süreç, çok sayıda grev, direniş, fabrika işgali vb.den geçerek 1970'e dayanmışu. Aynı dönemde sosyalizm adına ortaya çıkan akımiann tersine, burjuvazi işçileri fazlasıyla ciddiye alıyor, işçi hareketinin potansi yel gücünü görüyor, ona diş biliyordu. DİSK 'i zayıfiatmayı hedef alan yasal değişiklikler iş çi hareketine bir diş göstenneydi. Arkası 1 2 Martla gele cek bir sistemli saldınnın ilk halkasıydı. işçiler o dönem bunu açıklıkla aniayacak bir bilinçten elbette yoksundu lar. Ama somut tecrübelerinin katkısı ve sınıf sezgilcriylc tehlikeyi algıladılar ve direndiler. Direnişin DISK ta banıyla sınırlı kalmaması, Türk-İş 'te örgütlü fabrikalann geniş katılımı bunu gösterir. Direnişin çapı ve şiddeti, ya sal bir değişikliğe gösterilen bir kızgınlığın çok ötesinde dir. 1 5 - 16 Haziran '60 '1ı yıllar boyunca süren irili ufaklı çatışmaların uzantısı, devamı, yoğunlaşmış biçimi ve do ruğudur. Bir başka vesileyle de ifade edildiği gibi , "baskı ve s ömürünün o güne kadar işçilerde biriktirdiği öfke ve hoşnutsuzluğun, hükümetin sendikal hakları hedef alan keyfi bir tutumu karşıs ında, bu tutumun da baskısıyla ey leme dö nüşmes i dir. ( Teorinin Yoksulluğu, I II. Bölüm, Ekim, sayı:6) 15- ı 6 Haziran, işçi hareketinde bir patlama, bir sıçramadır. ı 5 - 16 Haziran, politik bir önderlik ve yönetimden yoksun, kendiliğinden bir harekettir. Direnişe önderlik et mek bir yana, dönemin sol akımlannın istisnasız tümü sınıfın dışında ve, bir kısmı bunu teori mertebesine çıka racak kadar, tümü de işçi sınıfına inançsızdılar. İşçi ler di reniş esnasında yalnızca devrimci öğrenci çevrele rinden yardım gördüler. Direniş karan bir önderliğin değil, tabandan gelen baskının ve açık direnme isteğinir:ı ürünüydü. DİSK yöne timi için koltuklan korumanın DISK 'i savunmaktan geç tiği o koşullarda, tabanın isteğine boyun eğmekten ve di reniş karanna katılmaktan başka seçenek yoktu . Fakat " işçilerin umulmadık boyutta ve şiddetteki görkemi� dire nişi karşısında hemen korku ve paniğe kapıldılar. Işçiler sokakta polis ve asker barikatlannı yiğitçe göğüslerken, onlar bu barikallan örenlere korkakça günah çıkardılar ve onlarla direnişi kıracak önlemleri görüştüler. 16 Haziranda, işçilerin sokakta direndiği ve üç şehit verdiği bu görkemli günde, valilikte yapılan toplantıda yaşanan itıaneti , dönemin DİSK Genel Sekreteri (Kemal "Sülker) şöyle dile getiriyor9u: "Girişilen tahripkar eylem le bir ilgimiz olmadığını Içişleri Bakanına· söyledik. Ve kesinlikle de bu tahripkar olayları tasvip etmediğimizi bildirdik. Ayrıca da işçiler.e de radyoda bir uyarma yapa rak kötü cereyanlara alet olf!Zamalarını istedik. " Radyo konuşmasını DISK Genel Başkanı Kemal Türkler yaptı . Görkemli i şçi direnişini karaladı; sokakta işçilere kurşun sıkan sermayenin kanlı ordusunu, "gözbe beğimiz şerefli Türk Ordusu" ilan etti; Anayasaya bağlılığını bildirdi. İşçi sınıfına ihanet, işçi hareketini arkadan vurma yalnızca bugün değil, o gün de sendika bürokratlannın değişmez karakteriydi . Sendika bürokratlannın ihanetine ve sıkıyönetime rağmen işçiler hemen teslim olmadılar. Türk Demir Döküm, Sungurlar, Derby, Otosan, Rabak gibi büyük iş yerlerinde işi durdurarak ya da yavaşlatarak günlerce di rendiler. DİSK yöneticilerinin ikinci büyük ihaneti, direniş sonrasındaki toplu tensikat sırasında yaşandı. Binlerce iş çinin (toplam 6000) işten çıkanlmasına sessiz kaldılar. Dahası, bu militan işçi kuşağının fabrikalardan, do layısıyla da sendikalardan temizlenmesine memnun bile oldular. '60'lı yıllan kapsayan mücadelenin eğittiği, öne çıkardığı bu işçiler, 1 5 - 16 Haziran Direnişini de sürükle miş ve yönetmişlerdi. Direnişin verdiği korkuyla yasal değişiklik konusunda gerileyen burjuvazi, sonradan inti kamını bu öncü i şçilerden almıştı. İşçi hareketinin politik önderlikten, devrimci bir sınıf partisinden yoksuniuğu koşullannda, doğal olarak, 1 5 - 1 6 Haziran Direnişinin yarattığı elverişli ortamdan işçi hare30 ketinin politik gelişimi ve sendikalan� devrimcileştiril mesi doğrultusunda yararlanılamadı. üncü bir pa ninin safia nna çekilebilecek binlerce militan işçi sahipsiz kalıp heba oldu. 15- 16 Haziran burjuvazinin yüreğine korku ve kini içiçe işlemişti. Militan bir işçi kuşağının fabrikalardan te mizlenmesi onu yauştıramadı . Bu korku ve kini yıllarca yüreğinde taşıdı. 1 5 - 1 6 Haziranı her vesileyle suçladı ; "solun ihtilal provası" diye niteleyerek, Türkiye soluna hiç de haketmediği değerler biçti. '70'Ierdeki yaygın işçi hareketi , 15-16 Haziranın anılannı burjuvazide hep canlı tuttu. 12 Eylül sonrasında , nihayet DISK'i kapatma ve onun şahsında işçi hareketini yargılama olanağı buldu ğunda, suç çetetesini 15- 16 Hazirandan başlattı. Burjuva zi de 15- I 6 Haziranı işçi hareketi tarihinde bir dönüm noktası saydı. Kinini ancak yıllar sonra biraz olsun tat min edebildi. Fakat bugünün işçi hareketi buıjuvazinin bu kısa sü reli huzurunu bozmuş, sevincini kursağında bırakmıştır. Burjuvazi işçi hareketinin 20 yıllık kazanımlannı gaspet LL DİS K 'in şahsında intikam aldı ama, bugün işçiler yeni haklarla birlikte gaspedilmiş olanlan geri istiyorlar. Ser mayenin sözcüleri yıllarca genel grevi DİSK 'in ve komü nistlerin taktiği olarak suçlamışlardı; şimdi yüzbinlerce işçi genel grevi Türk-İş bürokratlanna dayatıyor . Dünün "komünist taktiği", bugün tüm sınıfın militan isteği hali ne gelmiştir: Telaşa kapıl;;ın sendika bürokrallan buıjuva ziyi bazı tavizlere ikna etmek için geçmişi, hiç kuşkusuz en başta 15- 16 Haziranı, hatırlıyor ve hatırlatıyorlar. Kendinden önceki dönemin birikimi üzerinde yükse len 15- 16 Haziran Direnişi, kendinden sonraki döneme güçlü bir birikim aktardı, onu derinden etkiledi. Bugün Türkiye çapında işçiler içinde derinden derine bir kaynaşma var. Yasal değişikliklerle grev haklan gasp-edilince ·petrol işçileri aynı anda Türkiye çapında direni-yorlar. Sendika bürokratlannın tüm oyalamalanna ve manevraianna rağmen genel grev talebi militan bir is tek olmaya devam ediyor. Türk- İş yöneticilerinin İstan bul 'da , bu 1 5- 16 Haziran kentinde, miting yapmaktan 31 ödü kopuyor. İşçiler sendika yöneticilerinin engellemele rini aşarakj yasalan ve yasaklan çiğneyerek tabanda deği şik biçimlerde direniyorlar vb. Bütün bunl an, işçi hareketinin ulaştığı bu düzeyi, 1 516 Haziran Direnişinin sağladığı birikim, verdiği ilham , aktardığı gelenekten ayn düşünmek olanaklı mı? Haziran 1 98 8 32 12 EYLÜL T A HRİBA. Tl "70'li yıllann ikinci yansında Türkiye devrimci bi r yükselişe sahne oldu. Kitle hareketi iktidara cepheden saldınya dönüşrnekten hayli uzaktı henüz, ama rej ime karşı muhalefetin sürekli genişlediği ve güç kazandığı da bir gerçekti. Hareketin genişlemesi ve militanlaşmasına devrimci radikal akımiann güç ve etkinlik kazarıması eş lik ediyordu. Bi.ı etkinlik kitle hareketinin dinamizmiyle içiçe geçtiği ölçüde, rejim için daha ciddi sonuçl ara yola çabilirdi. Sermaye iktidan ve emperyalist destekçileıi buna da ha fazla katlanamazlardı. Bu durum Türkiye kapitalizmi nin içine girdiği derin bunalım ve emperyalizmin bölge sel ihtiyaçlanyla da birleşince, gelişen devıimci ha-reketi genel bir karşı saldınyla ezmek enelenemez bir zorunlu luk olarak onaya çıktı. 12 Eylül faşist askeri darbesi ve bunu izleyen dizgin siz karşı-devrim saidmsı bunun i fadesi oldu. Sol harekette, 12 Eylül karşı-devrim saidmsının ağır sonuçlan üzerine bugüne kadar çok şey söylendi, yazıldı. 33 Sınır tammaz baskının, zulmün, sömürünün bilançosu tekrar tekrar çıkanldı. Yığınlara sunularak düzenin siya sal ve sınıfsal kimliği konusunda bilince dönüştürülmeye çalışıldı. Bu yöndeki çabalar kuşkusuz gerekli ve önemliydi. Ağır bir baskı ve yoğun bir sömürü dönemini 1 2 Eylül sonrasında bizzat yaşayan yığınlar için, yaşadıklannın gerçek nedenlerini anlamak, bi r ihtiyaçtı . Fakat bu çok temel bir başka ihtiyacı ortadan kaldırmıyor. Bu aynı yığınlar bu aynı dönemde devrimci parti ve gruplann çok kolay çözülüşünü ve dağılışını da yaşamışlardı. ' Kendilerinde haklı olarak güvensizlik ve moral bozukluğu yaratan bu çarpıcı olgunun nedenlerini bilmek ve anlamak da onlar için vazgeçilmez bir ihliyaçtı . . Yazık ki bu ihliyaca henüz cevap verilebilmiş değil. Ve görülebildiği kadanyl'a, siyasal sahneye yeniden yığın desteği talebiyle girmek çabasmdak.i pek çok grup, hiç de böyle bir cevap verme eğilimi taşımıyor. Karşı-devrim döneminin siyasal ve ekonomik bi lançosunu, "baskı, sömürü ve zulüm" bıktıncı edebi yatıyla ve yığınlar için artık ilgi çekici olmayan bir mo notonlukta tekrarlayan devrimci gruplar; kendilerini ko lay yıkıma götüren, uzun yıllar soluksuz ve mecalsiz bırakan zaaf ve yanılgılannı tartışmak ve yığınlara bir de bu konuda bir bilanço sunmak görevi karşısında isteksiz ve yeteneksizdirler. Dahası cesareL<;izdirler. Zaaflar ve yanılgılar öylesine yüklü, temel ve akılalmaz boyutlar dadır ki, bu durum ilgili grupların küçük-burjuva sınıf zayıflıklanyla da birleşince, değil yığınlara açıklamak kendilerine itiraf etmek konusunda bile zorlanıyorlar. Ye teneksizlik ise bunun devamı olarak doğuyor. Kusur ve yanılgılarını açıklamak cesareti bile bulamayanlar, do ğaldır ki nedenlerini tahlil etmek, anlamak ve gidermek yeteneği hiç gösteremezler. Oysa muhasebenin, kendi kendiyle h��aplaşmanın, kısaca özeleştirinin anlamı za ten budur. Otesi yalnızca bir günah çıkarma olarak kalır, yığınlara güven vermek bir yana, varolan güvensizliği daha da pekiştirir. 34 Kendine dönük açık yürekli bir muhasebeden kaçınmanın bir çok grup için moral ve psikolojik neden leri de var. Bu konuda 1 2 Man sonrasıyla basit bir kı yaslama oldukça açıklayıcıdır. Fiziki tahribatın 1 2 Man döneminin devrimci örgütleri için çok daha büyük olduğu kesindir. Öyle ki, '7 1 Devrimci Hareketi yalnızca örgüt sel varlığını değil, hemen hemen tüm lider kadrosunu da kaybetmişti . Fakat faşizmin saldınsı karşısında gösterdiği yiğit ve kararlı tutumuyla, moral gücünü korumuştu. Bu nedenledir ki, geriye kalan militan kadroların bir kesimi, yaşadıklan yanılgılar hayli kaba ve çocuksu olduğu hal de , onları açıkça tanımlamak, eleştirrnek ve gidermeye çalışmak güç ve iradesini kendilerinde rahatlıkla bulabil mişlerdi. Yetersiz de olsa bu samimi çabalar bir çok dü rüst devrimeide ve mücadeleye eğilimli kitlelerde sempa ti yaratmış, destck bulmuştu. Oysa, denilcbilir ki, 1 2 Eylül karşı -devriminin Türki ye devrimci hareketinde yolaçtığı en büyük tahribat ma nevi planda olmuştur. Hareket çok büyük ölçüde moral güç kaybına, değer erozyonuna ve ideolojik kan kaybına uğramıştır. Her zaman için manevi kayıplar yeniden aya ğa kalkmayı gecikti rmek ve güçlcşti rmckle kalmaz, ken dini aşmak konusunda mccalsizliğe, moral ve güç yok sunluğuna da yolaçar. Dirençlerini en son noktasına kadar göstererek ycnilenler, yenilgileri ne denli ağır olur sa olsun, nedenıcıini her yönüyle tahlil etmek ve yığınlara açıklamak gücünü bulurlar kendilerinde. Bir çok grupta, özellikle de geçmişteki i ri gövdelc rine pek hayran ol anlannda, başka şeylerin yanısıra eksik olan bu dur. Bugün kendi geçmişlerine bakmaktan aciz oluşları, aynı zamanda bu moral güçten yoksun oluşlarından kay naklanıyor. Bu durumda olanların bir kısmı dönüp kendilerine bakmak yerine, uzanıp tarihe bakıyorlar . Şüphesiz tarihe eleştirici bir gözle bakmak her zaman gerekli ve ya rarlıdır. Fakat bunlar bunu tarihten öğrenmek için değil, kendi utanç verici yıkımlannın sözde nedenlerini dünya komünist h areketinin tarihinde, özellikle de Sovyet tari hinde bulmak için yapıyorlar . Kendilerine toz kondurma35 yanlar, dünya komünist hareketi n tarihi hakkında ileri ge ri, hatta çoğu zaman gericilerin ve liberallerin ağzından konuşabili yorlar. Diğer bir kısmı ise, her karşı-devrim döneminde dev rimci hareket kaçınılmaz kayıplara uğrar açıklamalarıyla avunmaya çalışıyorlar. Fakat değil devrimci militanları ve kitleleri, kendi lerini bile ikna edemiyorlar. Bunlannki biraz da karanlıkta ıslık çalmaya benziyor. Zaaf1annı ve yanılgılarını kendilerine itiraf etmek dahi ürkütücü geli yor bunlara. Bu davranış yalnız korkakça değil, aptal cadır da. Zira devrimci hareketin ve kendi gruplarının ya şadıklarına sıradan mi litanlar ve yığınlar bizzat tanık ol muş, sonuçlanndan eLki lenmişlerdir. Dolayısıyla kusurlan geçiştirrnek eğilimi umutsuz ve aptalca bir ça badır. Y apılması gereken üzerine yürümek, tahlil etmek ve gidermektir. Devrimci militaniara olduğu kadar, sınıfa ve yığınlara da güven vermenin tck yolu budur. Köklü, cesur, sorumlu ve bilimsel esaslara dayalı bir muhasebe, devrimci hareketi için bir ihtiyaç, bir zorunlu luktur. Bunu yapmamak, devrimci hareketi gerekli yeni lenme ve atılımlardan yoksun bırakınakla kalmaz, değer erozyonu ve ideolojik kan kaybetme sürecinin vahim so nuçlara vamıasına yol açar. Bunun belirgin göstergeleri şimdiden mevcuttur. Bir çok kesimdeki küçük-buıjuva yozlaşma ve libcrallcşme süreçleri bunun ifadesidir. Kü çük-buıjuva ideolojik-sınıfsal platfonnlardan i leriye sıçrayamayanlar, geriye düşüyorlar. Devrimci hareketin kendini yenilernesi gerektiği iste mi, "yeni"nin pek moda ve bir çok dergiye ön sıfat oldu ğu bugünkü koşullarda garip görülebilir. Ne var ki insan bu "yeni"lcri görünce, acaba eskilere dönüşü perdelemek içgüdüsüyle mi kullanılıyor bu ibareler düşüncesine kapılıyor i ster i stemez. Bazılan "yeni" bir sosyalizm an layışı diyorlar. Fakat dediklerine bakıldığında eskimiş Kautskizmden öteye pek bir şey görünmüyor. Diğer bazılan "yeni"liği sözde dogmatizme karşı mücadele id diasıyla birleştiriyorlar. Ama yaptıkları Leninizmi sorgu lamak, devrimle en ufak bir i lgileri olmayan revizyonist leri "Ekim Devrimi geleneği"nde ısrarlı suçlamasıyla 36 onurlandırm ak, Kastroculuğu ve Küba Devrimini teori nin en son mertebesi düzeyine çıkarma k oluyor. B ütün bunlara, ' 7 1 H areketinin eskimiş dogmalanna inan dıncılık kazandırmak için ihtiyaç duyuluyor. B ir üçüncü grup, 74-80 döneminde, kavrayıştaki ilerlemeden değil, sınıf mücadelesinin baskısıyla ve bazı uluslararası olay Iann etkisiyle (Lin Biao olayı gibi) dogmati k çizgilerin de yaptıkl an ufak tefek değişiklikleri bile bugün geri alıyor, gerisin geri 197 1 'e dönüyorlar. B unlar da "Mao Zcdung Düşüncesi"ni teorinin en son mencbcsi ilan edi yorlar. Nihayet diğer bazıl an ise, yaraLUklan sıkıntılı beklentilere rağmen henüz bir düşünce "ycni" liği sergile mc gücü göstcremediler. Fakat yiğit devrimcilerin geç miş direnişlerine gösterdikleri içtenlikten yoksu n i lgi ve yeni dönemin genç devrimcilerine astırdıklan "bombalı pankan"lar (uzun yıllar maceracılık olarak suçlandı; şim dilerde devrimcileştiriyor olmal ı ! ) gösteriyor ki, bunlar da eskinin anılanndan teselli bulmaktan öteye geçcmcycccklcr. Bütün bu yollar çıkmazdır. Gerçek bir m uhasebe, ya d a daha açık bir ifadeyle, küçük-burjuva teori, politika ve örgüt pratiklerine Leninist bir saldın zemini üzerine otur m ayan her "yeni" çıkışın sonu, daha baştan bellidir. Sınıfa gitmek şimdilerde modadır; bu eski yüklcrlc göste rilecek çabalann sını rın diri unsurlannda ne ölçüde ilgi göreceği ise çok tartışmalıdır. Devrimci hareketin gerçek bir muhasebeye ve yeni- lcnmcyc ihtiyacı var. Bunun gereği yapı lmalıdır. I 2 Ey lülün devrimci hareketle yaranığı m addi-manevi tahribatı gidermek ve ilerlemek bununla olanaklıdır. Kendi ger çeklerinin bilincinde olmak devri mci harekete bir şey kaybettirmcz, tersine çok şey kazandım. B u gerçek bir güç ye enerj i kaynağıdır. Olümünün 4.yıldönüm ünde Yılmaz Güney, devri mci hareketin her kesiminde yoğun bir ilgi konusu olmak tadır. Sözümüzü bu büyük sanaLçı ve alçakgönüllü dev rimcinin vcciz bir sözüyle bağlıyoruz : "Kendisiyle hesaplaşmayan devrim, karşı-devrimle hesap/aşamaz. " Eylül 1 9 8 8 37 SHP SOLCULUGU B u başlı k ilk bakışta, SHP'nin kendini sol bir parti olarak göstcnnesi konu edilmek isteniyor izlenimi yarata bilir. Hayır konumuz SHP'nin solculuğu değil, bu sözde solculuğun Türkiye solunda yansıması olan S H P solculu ğu 'dur. SHP solculuğu, burjuva rcfo nniziminin Türkiye so lu üzerinde hayli güçlü ideolojik-siyasal etkinliğinin bu günkü somut görünümlerinden biridir. Sol harekette kök lü bir gelenek olan burj!Jva güçlere bel bağlama eğiliminin bugünkü görünümlerinden biri de denebilir buna. Eski TKP ilc birlikte ortaya çıkan, uzun yıllar Ke malizm kuyrukçuluğu olarak yaşanan ve '60'1ard a çeşitl i lik ve zenginlik kazanan bu eğilim, son 15 yıldır burj uva rcfonnizmine bel bağlama olarak yaşanıyor. ' 70'lcrdc Ecevit ya da CHP solculuğu olarak ya şandı. 12 Eylül sonrasmda, S H P solculuğu ve yanısıra bir süre için bazı kesimlerde (TDKP) DSP solculuğu biçimi n i aldı . S H P burjuva rcfonn izminin belirgin, ağırlıklı, da hası hükümet olma şansı kazanan temsilcisi haline gelin cc, artık genellikle SHP solculuğu olarak yaşanır oldu. Kuşkusuz SHP solculuğu çok genel bir ifade. B i z bununla, şaşmaz b i r şekilde burjuva refonnizminin yö rüngcsinde dolanan revizyonist parti ve akımiann konu mundan tutun da, bu yörüngenin dışında olsa bile, ideolo38 jik zayıflık ve tutarsızlıklannın sonucu olarak belli du rumlarda ve şu veya bu ölçüde bu alana adım atan dev rimci-demokrat parti ve gruplann zaaflanna kadar bir di zi durum ve tutumu kastediyoruz. Dolayısıyla SHP solculuğu, sol hareketin değişik kesimlerinde çeşit çeşit, renk renk olabilen, farklı durumlarda değişik gerekçelerle farklı görünümlere bürünebilen reformist eğilimlerin bu günkü genel adıdır. Revizyonist parti ve gruplarda reformizm zaman zaman nükseden geçici bir eğilim değil, istikrarlı bir çiz gidir. Revizyonist akımlar burj uva reformizminin soldaki uzantılandır. Dün CHP'de bugün S H P'de ifadesini bulan burjuva reformiziminin her dönem destekçiteri olmakla kalmamış, ideolojik-siyasal etkisini sol harekete taşıyan birer köprü işlevi de görmüşlerdir. Devrim diye bir sorun lan olmayan, yaşadıklan son değişimlerle artık bunu giz lemek ihtiyacı bile duymayan revizyonist akımlara gerek li olan, burjuva legalitesi ve burjuva demokrasisidir. Burjuva legalitesini genişletmede ve güdük bir burjuva demokrasisi gcrçcklcştirmcde revizyonistlerin umudu dün CHP idi, bugün SHP 'dir. B urada sözkonusu olan bir ittifak ya da güçbirliği bile değil, tck taraflı kayıtsız şartsız bir destek, tam bir teslimiyettir. Buna uşaklık da diyebilirsiniz. SHP solculuğunun bir başka kaba biçimi, SHP saf lannda sözde devrim için çalışan unsurlann kişiliğinde ortaya çıkıyor. Devrimci bir yükselişin ardından gelen her şiddetli karşı-devrim dönemi devrimci saflarda büyük bir tortu bırakır. Yılgın, yorgun, ümitlerini ve inançlannı kaybet miş koca bir kitledir bu. Devrimden kopan bu unsurlar yeni arayışlara girerler. Uç davranış gösterip açıktan karşı-devrim kampına geçenler ile sessiz sedasız kendi köşelerine çekilenler bir yana bırakılırsa, geriye kalan önemli bir kesim reformisı safiara katılır. B unlardan ki misi devrim dönekliğini açıkça sergiler. Devrimi redde derek hararetle burjuva reformizmini savunur. Fakat di ğer önemli bir kesim, yeni bir saf seçtiği halde hala devrimcilik taslar. 39 devrimcilik taslar. SHP'de sözde devrimcilik yapan unsurların esas ağırlığını, dünün hızlı devrimcileriyken, 12 Eylül son rasında devrime ve mücadeleye yüz çevirmiş bu tür un surlar oluşturuyor. Kolay devrim hayalleriyle mücadele ye katılan, ama ilk karşı-devrim dönemiride nefesleri kesilen bu unsurların ne devrime inançlan vardır, ne de bu yolda harcayacak enerjileri. Fakat yine de eski iddia larını sürdürmekten geri kalmazlar. SHP'de çalışan dev rimcilerdir onlar! Buna, yalnızca utanç verici dönekliği , mücadele kaçkınlığını perdelemek için ihtiyaç duymaz lar. Bu kadarla kalsa, devrimcilik kavramını yoz laşurdıklan halde belli bir anlayış göstermek belki müm kün. Fakat dahası, onlar buna devrim mücadelesinin biriktirdiği kitle potansiyelini SHP 'ye çekmek ve pani içi çekişmelerde kendilerine dayanak yapmak için gerek du yarlar. Böyleleri kendilerini burjuva reforri'ıist hareketin saflannda içten içe çalışan devrim neferleri olarak sunar lar. Oysa gerçekte devrimci hareket içinde burjuva refor mizminin uzantılarıdırlar. Yeri gelmişken belinelim , ko münistlere ve devrimcilere düşen, böylelerini, anlayış ve hoşgörü göstermek bi r yana, aşağılamak ve devrim kaçkınlan olarak teşhir etmektir. Devrimin maddi ve m a nevi kazançlannı korumanın, devrime yönelme eğilimi içindeki yeni güçlerin bu tür unsurlar tarafından şaşırtılarak burjuva reformİst safiara çekilmesini engelle menin gereğidi r bu. Devrimci-demokrasiye gelince, S HP solculuğu kuş kusuz bu kesimde bir çizgi değildir. Değişik vesilelerle ve değişik biçimlerde nükseden bir hastalıktır daha çok. Ama yapısal bir hastahkur bu. Devrimci-demokrasi burjuva reformizmiyle araya kesin ve net bir çizgi çizememiştir, çizemez de. Halkçılığın bir çok ideolojik ögesi, devri mci-demokrasiyi burjuva reformizmine bağlamaktadır. 1 975-80 dönemin de bazı grupların, güçlü esen reformizm rüzgarianna rağ.., men CHP'ye karşı aldığı açık ve kesin tavır bu çizginin çizildiği, burjuva reformizmiyle bütün ideolojik bağların kopanldığı izlenimi yaratmışu. Fakat bunun yafuızca bir 40 yanı lsama olduğu, bu aynı gruplann 1 2 Eylülün hemen ertesinde buıjuva demokrasisini stratejik hedef ilan ede rek Ecevit'i saflara çağırması (D . Sesi, sayı: 1 2 , Mart ı 98 ı ) ve bununla da yetinmeyip, daha sonralan DSP'nin şahsında buıjuva-reformist akımı "müttefik" i lan etmesiy le (TDKP-MK, Kasım 1 984 ) , açıkça anl aşıldı. ElbeLLe küçük-burjuva zayı flığının ve tutarsızlığının karşı-devrim koşullannda açığa çıkışıydı bu. Ama TDKP'nin teorik tahlillcriQc ve devrim anlayışına bakıldığında bunun tesadüf olmadığı da görüldü. Türkiye gibi kapitali st bir ülkede, emek-sermaye çelişkisini ol gunlaşmamış tali bir çel i şki olarak gören burjuva de mokratik devrim görüşünün, burjuva reformizmine geniş bir etki alanı sağlayacağı kendiliğinden anlaşılır. Fakat TDKP'de bunu zenginleştiren "özgünlük"ler de bir hayli fazlaydı. Komprador kapitalizm-milli kapitalizm ikilemi içinde, milli kapitalizm ve milli burj uvaziyi, bunların si yasi i fadesi olarak da kaçınılmaz bir şekilde burjuva dc mokrasisini sürekli oluıniayan görüşler, karşı-devrim koşullarında, tasfiyeci, burj uva kuyrukçu eğilimlerin te orik köklerini oluşturdu. Devrimci Yol , Kurtuluş gibi akımi ann tutumu farklı olmadı. Kaldı ki bu akıml ar, 12 Eylül öncesinde bi le burjuva reformizmine karşı siyasal planda kesin bir tavır alabilmiş değillerdi. Devrimci Yol '77 seçimlerinde muğlak ve kaypak bir tavır alarak, tabanının CHP 'ye oy vermesine göz yummuştu. Kurtuluş ise, faşist terörün do zu arttıkça CHP parlamento grubunu "göreve" çağırmıştı . B unl ar yalnızca birer örnek. Bugün ise, Devrimci Yol 'un bir kısım eski kadrosu ilc tabanı sessiz ve sancısız olarak S H P kadrolanna ve tabanına dönüşmüştür. Demokrasi ve siyasal mücadele anlayışlanndaki evrim, Kurtuluş köken li akımlan burjuva reformizminin yedeği haline getirmiş tir. Bunlar örneğin '87 rc Cerandumunda evet oyu kul lanmış, bununla d a kalmamış, genel seçimlerde Sosyalisı işçi açıkça SHP'ye oy verme çağnsı yapmıştır. Radikal eğilimlerini koruyan Dev-Sol bile son erken seçimde ( Kasım ı 987) yığınlara açık ve kararlı bir çağn yapmak gücü gösterememiş, SHP'ye değil ama, S HP'deki sözde 41 devrimci demokratlara oy verme çagnsı yaparak, SHP solculuğunun daha masum ve daha ince bir örneğini ser gilemiştir. Devrimci-demokrasi buıjuva reformizminden kopu şun ifadesidir; fakat ideolojik-sınıfsal konumundan do layı, bütün ideolojik bağlanın koparma, araya kesin ve net bir sınır çekme iradesinden ve yeteneğinden yoksun dur. Burada sözkonusu olan niyet ya da tercih sorunu değildir. Sosyalizmden etkilenme düzeyi ne olursa olsun, -ki çağımızda sosyalizmden etkilenmeyen devrimci akım yok gibidir-, Türkiye'de devrimci demokratik hareketi var eden g�rçck temel, tamamlanmamış buıjuva devrim görevlerinin varlığıdır. Devrimci-demokrasi bu görevleri �1utlaklaştınp program edinerek siyaset sahnesine çıktı. Işte onun burjuva reformizmi karşısında zayıflığı tam da buradan kaynaklanıyor. Burjuva devrim görevlerini aban mak reformizme aralanan bir kapı olmakla kalmaz, bir kısım burjuva güçlere bel bağlamanın zemini de olur. (Sözü edilerı TDKP örneği bu açıdan açıklayıcıdır). Geç mişte CHP, bugün S H P karşısında yaşanan zayıflığın kökleri buradadır. Bu kök kurutulmadıkça, burj uva refor mizminin ideolojik etki sahasında kalmak ve çeşitli vesi lelerle burjuva güçlerden. yardım ve destck ummak kaçınılmaz olur. Bunun her zaman seçim dcslckleri biçi minde ortaya çıkması da gerekmez. S H P'de çalışan sözde devrimci devrim dönekl erine hoşgörülü yaklaşmaktan, hatta onlarla açık-gizli işbirliğine girmekten tutun da, burjuva partilerin olanaklanndan yararlanmak gerekir kılıfı giydirilmiş lcgalist ve faydacı eğilimlere, başı sıkı ştıkça kendini SHP binalanna almaya kadar, bunun hayli anlamlı bir çok örneğini gündelik mücadelenin ken disinde bulmak mümkün. Gündelik mücadelede bu dav ranışlan kolaylıkla gösterebilen grupların, açıkça böyle görmescler bile, SHP'yi "bizim tarafta" görme içgüdü süyle hareket ettiklerinden kuşku duymak için bir neden yok. Kaldı ki, faşizme karşı siyasal demokrasi stratejisiyle 42 mücadelesinden koparan ve içlerinde açıkça, bu aşamada burjuvazinin tümüyle hesaplaşamayız diyebilenlerin* bu lunduğu küçük-buıjuva demoknısisinin, buıjuvazinin be lirli kesimlerine ilgi ve yakınlık duyması, en azından bel Ii bir zayıflık ve zaafıyet göstcnnesi mantıklıdır da. S HP'ye duyulan ilgi, gösterilen "esneklik" ve yumu şaklık, bu m antığın kendini dayatmasının sonucudur; rc fonnizme karşı esip savunnakla ortadan kald ı nlarna yacak kadar derin ideoloj i k köklcre sahiptir. Reformist akım ve ilkesel tutum Modem bir siyasal akım olarak Ecevit 'in şahsında simgclcncn burjuva rcfonnizmi, 1 960'Iann ortasında doğdu. Kuşkusuz bir rastlantı değildi. 1 950'lcrdc hızlanan kapitalist geli şmenin sosyal ve siyasal sonuçlan, '60 'lı yıllard a etkisini gösterdi. Modem sınıf ilişkilerinin yayılıp güçlenmesi, beraberinde sınıf çelişkilerinin scrtlcşmcsinc ve bu temel üzerinde açık sınıf çatışmaianna yol açu . Aşağı sını nar bel i rgin bir şe kilde lıareketlcndilcr, kapitalist gelişmenin baskısı karşı sında bi r dizi demokratik-siyasi i stcmlc mücadele sahne sine çıktılar. Kendil iğinden bir karakter taşısa da, modem Türkiye tarihinin ilk cidd i , etkili ve yaygın kitle eylemle rine sahne oldu '60'lı yıllar. Sosyal hareketliliğe düşün sel-siyasal oluşum ve geli şmeler qlik eni. B u rjuva yo rum ve içcriklcrle çarpıtılıp bozulmaya uğratılmış olsa da, sol düşünce ve sosyalizm i stemi, yine mo.d cm Türki ye tarihinde ilk kez olarak killcsel . bir etki alanına, gidc gidc tabana bu dönemde kavuştu. TIP'in kendisi bu geliş mcnin bir parçası, dolaysız i tadcsiydi . Kapitalist gelişmenin hoşnutsuzluğa ve çeşi tli is Lemlcrlc mücadele alanına ittiği , egemen si yasal partilcr den ve düzenden kopma sürecine yönelttiği yığınlan, dü zenin aşı nlıklanna karşı rcfonn i stemleriyle düzen sını rıanna geri çekecek bir siyasal oluşum, burjuva düze ni için nesnel bir ihtiyaçtı . *Bunu diyenler, emek-sermaye çelişkisi temel çelişkidir demeyi de ihmal etmiyorlar anık. Maoculuğa verip veriştiriyorlar, ama maocu "baş çelişki" anlayışı iliklerine işlemiş olmalı ki yeni biçimler içinde yeşertebiliyorlar. 43 Ö te yandan orta sınıfların durumu vardı. Kapitalist gelişme bir yandan bu sınıfların yaşam koşullarını do laysız olarak etkiliyor, çözüyor, istikrarsızlığa i tiyorken, beri yandan kapitalist gelişme temeli üzerinde onları ye niden üretiyordu (modem sanayi ve ticaretin yan ürünleri olarak). Ara sınıfların gerek çözülcn gerekse yeniden olu şan tabakaları, kapitalist gelişmenin aşırılıklarını törpüle yecek ve yumuşatacak belirli ekonomik-siyasal reform önerileriyle ortaya çıkacak bir siyasal akım için elverişli bir sosyal zemin oluşturuyordu. Hızlanan kapitalist gelişmenin yarattığı bu nesnel ihtiyaçlar yankısını ve i fadesini , o dönem mevcut gerici burjuva partiler i çinde tarihsel özellikleri nedeniyle yapısı buna en l,lygun CHP bünyesinde buldu. "Ortanın Solu " akımı böyle doğdu. B unun, kitle hareketlerinin yaygınlaştığı ve TIP'in yankı yaratan seçim başarılarının yaşandığı bir döneme ( 1 960'ların ortası) paralel düşmesi dikkat çekici ve açıklayıcıdır. B uıjuva reformisı akım son 1 5 -20 yılda Türkiye devrimi karşısında dalgakıran rolü oynadı ve hayli de ba şarılı oldu. Dikkat çekmek istediğimiz nokta, bu akımın daha ilk çıkışında bu misyonunu açık ve net olarak ifade etmesidir. B u akımın öncüsü ve simgesi B.Ecevit, 1 8 . CHP Kurultayı öncesinde (Ekim 1 966) Ortanın Solu isimli ki tabını yayınladı. Kitabında ana tema olarak devrim ve ko münizm tehlikesini işliyor ve bu tehl i keyi ancak "Ortanı n Solu " polilikasıyla engellcyebileceklerini savunuyordu. Ecevit çok bil inçli bir misyona talipti. Artan kapitalist ge lişmenin sınıf çelişkilerini keskinleştirdiğini, sosyal prob lemleri artırdığını, bunun ise ülkeyi devrim ve komünizm tehlikesiyle karşı karşıya bı raktığını düşünüyor ve bunun ancak " sol" çıkışlarta engellenebilcceğini savunuyordu. "O rtanın Solu" politikası bunun reçetesiydi. Kapitalist gelişmenin aşırılıklarını törpülemeye ve böylece sınıf çe lişkilerini yumuşatmaya dönük öneriler, sunduğu prog ramın esasını oluşturmaktaydı. Böyle bir program, hem tckelci sermayenin ekonomik ve siyasal tekeli karşısında orta sınıf özlemlerine denk düşecek, hem de sol bir dema44 gojiyle süslendiği ölçüde aşağı sınıfları, işçi ve emekçi sını fian aldatma işlevi görecek, sola açılan kesimlerinin desteğini alacaktı. Sosyal demagoj iden ve gerici ütopyalardan oluşan bu programın uygulanma şansı yoktu ama, düzen için e.m niyet sübabı ve devrime karşı dalgakıran rolünü faz l asıyla oynayabilirdi. B u nedenle doğuşundan i tibaren sem1aye tarafindan sempatiyle karşılandı. genel başkan oluşuyla birlikte CHP'ye ege hale gelen burjuva refonnist akım, işçi sınıfının ve emekçi yığınların sola açılan kesimleri üzerinde hızla et kinlik kunn aya başladı. Mücadelenin yükselişi ve refor mİst demagoj ilerin pratikte açığa çıkışı ölçüsünde bu et kinlik 1 970'1erin sonuna doğru bir süre için gerilese de, bugün gücünü koruyarak devam ediyor. Kuşkusuz yığınların refonnist akıma eski canlı , coşkulu, umut yük lü bağlılığı sözkonusu değildir artık. Zengin olaylara sah ne olan son 15 yılda yaşanan tecrübeler yığınların, özel likle de işçilerin bilincinde belli izler elbette bıraktı. Fakat refonnist etkinliğin hala sürdüğü de bir gerçektir. Her şey bir yana, sol harekette güçlü SHP solculuğu bile bunun göstergesidir. Ecev i t 'i n men Türkiye i şçi sınıfının tarihi yüzyılımızın öncesine kadar uzanır. Ama safiannın kalabalıklaşması, belirli bir ağırlığa kavuşması son 40 yılda gerçekleşti. Bu da onun çok genç ve deneyimsiz olduğunu gösterir. Bu durum, re fonnist akımın şekillendiği '60'larda özellikle belirgindi (şu son 20 yılın sınıfa çok şey kazandırdığı kesindir). Saf lan yeni yeni kalabalıklaşan ve hissedilir bir mücadele eğilimini henüz sergileyen Türkiye işçi sınıfının, refor mİst ideolojik etki sahasına girmesi, kullanılan yoğun sosyal demagoj iye aldanınası anlaşılır bir şeydir. Fakat dahası . var. Türkiye işçi sınıfı politik temsilci sinden yoksundu. Işçi hareketini devrimci kanallara çeke cek, siyasal gelişimini kolaylaştıracak, örgütleyecek, bağımsız sınıf kimliğine kav uşturacak marksist-leninist bir parti yoktu. B öylece, m ücadele. sahnesine çıkan işçi 45 hareketi sol sloganlar kullanan buıjuva reformizmi karşısında savurımasızdı. Bu, ı 960'larda büyük bir güç kazanan sol hareket gerçeği ile çelişkili gibi görünüyor. Değil; iki açıdan: Birincisi, dönemin tüm sol grup ve akımlan ideolojik konumlan, programlan ve sözde dev rim stratejileriyle burj uva reformizimin etki sa hasındaydılar. Buıjuva sosyalizmi burjuva reformizminin alternatifi değil, etki alanıydı. İ kincisi, gerek TİP gerek MDD Hareketi, işçi sınıfına değil, başka güçlere bel bağ ladılar. B i rincisi oy desteği ve parlamenter avanaklığa, ikincisi öğrenci hareketiyle desteklenen kemalist cuma hesapianna vermişti kendini. '70'1erin başında, doğuşu burjuva reformizminden kopuşu ifade eden devrimci-demokrasi (7 1 Devrimci Ha reketi) ise, siyasal sahneye maceracı bi r akım olarak çıktığı için işçi sınıfı bir yana, genel olarak yığınlara ilgi sizdi. Dahası aldığı ağır yenilgiylc, burj uva reformizmi nin ve onun soldaki uzamısı revizyonizmin güç topla masına zemin hazırladı . Yine de, hayli sulandınlmış bir slogan düzeyine in diri lmiş olsa bile, 1 965-7 ı döneminin sosyalizm vurgusu, işçi sınıfının ve emekçilerin çok dar olmakla birlikte belli bi r kesimini reformist 'akımın si yasal denetimi dışında tuıtu. Zaten burjuva reformisı akım henüz sol hareketi et kisi altına alacak koşullara kavuşmuş da değildi. 12 Mart karşı-devıiminin sonuçlan reformİst akımın CHP'de egemen hale gelmesiyle birleşince bu ko şullar oluştu ve Türkiye'de reformizm rüzgannın çok güçlü estiği ve sol hareketi sürekli etki altında tuttuğu bir dönem başladı. Sözkonusu dönemi n ( 1 973-80) yaygın kitle mücadelelerine ve devrimci-demokratik akımın sü rekli güç kazanmasına da sahne olduğu düşünülürse, bu şaşırtıcı gelebilir. Dönemi n elverişli koşullannda çok da ha yaygın, güçlü, militan olabilecek ve ileri hedeflere yö nellilebilecek bu mücadelenin, bizzat reformizmin ideo lojik-siyasal etkinliğinden dolayı bu boyutlara ulaşamadığı , reformizmin kitle hareketini dizginlemede ve sınırlamada hayli başanlı bir rol oynadığı gerçeği bir yana bırakılırsa; geriye, kuşkusuz bu aynı gerçeğin öteki 46 yüzü olarak, devrimci demokrasinin daha önce sözü edi len temel ideolojik zaaflan ve zayıflıklan kalıyor. B u rada modem revizyonizmin yıkıcı etkisinin sözü nü etmek bile gereksiz. Revizyonizmin her çeşidi son 15 yıldır şaşmaz bir şekilde buıjuva reformİst akıma hizmet ediyo r. Yalnızca reformist platformuyla değil, özellikle seçim dönemlerinde yaptığı açık çağnlanyla da sürekli olarak yığınlan reformizmin etki alaruna çekiyor. Reviz yonist akım aynı zamanda burjuva reformist etkiyi sol ha rekete, devrimci-demokrat akımiann bir çoğuna taşıyan bir köprüdür de. Fakat revizyonist harekete en uzak olan Iann bile 1 2 Eylül sonrasında burjuva reformisı hareket karşısında gösterdiği açık ve vahim tutarsızlıklar, reviz� yonizmin taşıdığı etki ne olursa olsun, sorunun temelinde halkçı devrim ve mücadele anlayışının yattığını açıklıkla gösteriyor. B ilindiği gibi, " halk", " halkçılık" burjuva reformİst akımın başından itibaren işlediği ana temalar oldu. B una yoğun bir sosyal demagoji, baskı ve yoksulluk edebiyatı eşlik etti. Sosyal demagoji sahte sol siyasal şiarlarla bir lcştirildi (Ecevit, özellikle ilk dönemlerde anti-faşist, an ti-emperyalist istemierin çoğunu istismar etti). B ütün bunlar yığınlar nezdinde devrimci-demokrasinin şiar ve hedefleriyle CHP'nin demagojik şiar ve vaadleri ara sındaki aynmı belirsizleştirdi. Zira devrimci-demokrasi de baskı ve yoksulluk edebiyatı ile faşizme karşı demok rasi hede!1erinin ötesine geçemiyordu yığınlara seslenir ken. Buna bir çok grubun CHP karşısında açıklık, netlik ve kararlılıktan yoksun kaypak tutumu eklenince, müca deleye katılan yığınlann bile buıjuva-reformizmine dö nük umutlan canlı kalabiliyordu. Mücadeleye devrimci demokrasinin denetiminde katılan yığınlar, buıj uva siya sal arenada, özellikle de seçimlerde CHP'yi desteklemek ten geri kalmıyorlardı. Kısaca şöyle özetlenebilir: '70'lerde mücadeleye katılan yığınlar üzerinde devrimci hareketin etkinliği ile refo rmİst hareketin etkinliği içiçeydi. Aslında bu, bir çok militan için de geçerliydi. 12 Eylül sonrasında hızlı dev rimcilikten SHP solculuğuna kolay ve sancısız geçişin 47 sırn da buradadı r. Ya da şöyle de denebilir; bu içiçelik ol gusu, devrimci-demokratik hareketteki SHP solculuğu nun maddi tcmclidir. B unun daha ilginç bi r sonucu var. Kendi ideoloj i k zayıflık ve tutarsızıklannın bir sonucu olarak tabanı burjuva rcfonnist etkiye açık kalan devrim ci-demokrasi , bizzat bu taban eğili m i nin baskısıyla da burjuva refonnizmi karşısında tutarsızl ığa Jü�cbiliyor. Çift yönlü bir etkilc�i mdir bu. (Seçimlerde alınan t u t ars ız ve k ayp ak tav ı rlann temelinde yatan nedenlerden biridir bu taban ba s kı s ı . ) 1 2 Eyl ü l karşı-devri m inin kolay başarısını kitleler üzeri n d e k i reforınist etk iye bağlıyor pek çok grup. Kuş kusuz hu d o ğ ru dur. Fakat LUtarsızlık, bu etkinin nedenle rini dcğerlcndimıeyc gelince faturanın yalnızca revizyo nizme kes i l m e s i d i r. Oysa bu etki aynı zamanda devrimci demokrasinin kendi platfommnun ürünüdür. Refonnizmi haklı olarak faşizmin koltuk dcğneği olarak görenler bile, bu gerçeği n en açık sonuçlarıyla ortaya çıktığı bir dönem de, refonnist akımın yıkıcı karşı-devrimci kimliğini sergi lcyeccklerinc, ona ilişkin yeni hayaller yaymışlardır. Kit lelerin kendi öz tecrübeleri olarak yaşadıkları hayal kınkhkları bilince çıkanlacağına, refonnist akıma taze kan s ağ l a nmış müttefik ilan edilmiştir. Faşizme karşı demokrasi stratejisi üzerine oturan bir devrim görüşünün sonuçları oldu bunlar. * Aynı dönemde Ecevi t ve CHP yö netiminin, devrimci hareketin czilmesi ve tasfiye edilmc sinde faşist cuntaya destck vcnne ve " işlerini kolay laştınna" kararı aldıkları belge ve tanıktarla çoktan açığa çıkmış bulunuyor. , * 'Türkiye'de hala gerekli olan burjuva demokrasisidir. Burjuvalı ya da burjuvazisiz, ama burjuva karakteriyle bir demokrasiye ülkemiz mutlaka ulaşacaktır." ( D.Sesi, Mart '8 1 ) Bu sözleri, Ecevit'in işçi köylü ittifakına katılması gerektiği çağnsı izliyor. Bu çağn dört yıl sonra DSP'nin şahsında yinelendi; burjuva-reformisı akırnla farkın, hedeflerde değil yalnızca yöntemlerde olduğu ilan edildi ve hararetle savunuldu. * * * 48 EKİM İ KİNCİ YILINDA Ekim, düzenli yayın faaliyetinin birinci yılını geride bırakmış bulunuyor. Yeni bir yayın yılına başlarken, EKİ M Hareketinin sorunlannı, görev ve hedeflerini tanışmak, bizim için, Türkiye devrimci hareketinin ve iş çi sınıfı hareketinin sorunlannı '{C ihtiyaçlannı· tartışmaktan öte bir anlam taşımaz. EKIM, kendi görev ve hedeflerini bu çerçevede düşün�bilir ancak. Henüz çok yeni olan siyasal yaşamında EKIM, hep bu anlayışa uygun davranmak çabasında olmuştur. Devrimci Hareket Devrimci hareketin durumundan başlayalım. Karşı devrim dönemi devrimci harekette bir' bütün olarak ör gütsel dağılmaya ve çok yönlü bir bunalıma yolaçtı. Bu49 gün çeşitli devrimci gruplarda bu bunalımdan kurtulmak ve örgütsel dağınıklığı gidermek çabası var. Son bir kaç yıldır hız kazanmış bu toparlanma çabalan mücadele iste ğinin ifadesi görülüp sevinç ve saygıyla karşılansa bile, devrim davasına ve devrimci hareketin kendisine karşı sorumluluk, gösterilen çabalann yüzeysel, kısır ve uzun v adeli bakıldığında ömürsüz olduğu gerçeğine işaret et memizi gerektiriyor. Bunalımı aşmak ve kalıcı bir toparlanmayı sağla m ak, bunalıma yolaçan temel etkenleri doğru bir şekilde tespit etmek, çözümlernek ve anlamak ölçüsünde ola naklıdır. Devrimci hareketin büyük bir bölümü bu bakıştan yoksundur. Ayakta kalmış az sayıda kadroyu çok sınırlı bazı yeni güçlerle takviye ederek siyasal faali yetin bazı kısa dönemli gereklerine yöneltmek çabasını bunalımdan çıkış ve toparlanma sananlar var. Kaba bir· yanılgıdır bu ve köklü sorunlan perdeteyerek bunalımı geçici süreler için küllerneye hizmet eder yalnızca. Kaldı ki somut ol arak bakıldığında, birikmiş sonıniann ağırlığı karşısında buna bile yaramıyor. Devrimci hareketin bu nalımı gömıek isteyen herkes için açık-seçik belirtilcriyle sürüyor. Her bir grup kendi bunalım ya da sonınıanna özgün nedenler arama eğiliminde olsa bile, temel ideoloj ik sınıfsal ölçütlerle bakıldığında, bu özgün nedenlerin tali, ama ortak bazı temel özelliklerin bcli rlcyici ·olduğu görü lecekti r. irili u faklı çok sayıda devrimci gruba bölünmüş dev rimci hareketin en temel ortak özelliği küçük-burj uva sınıf yapısı ve ortamıdır. Ve bugün yaşanan bunal ım her şeyden önce bu sınıf yapısı ve ortamının ürünüdür. Türki ye 'nin '60'lı ve '70'li yıllarda yaşadığı iki büyük devrim ci yükseliş içinde şehrin küçük-burj uva katmanlan önem li bir politik yer tuttular, büyük bir politik canlılık gösterdiler. Bugünün devrimci gruplan bu ortamda yeşer mekle kalmadılar, bu toplumsal temeli benimseyip bu ze mine oturdular da. Mücadelenin maddi ve moral güçleri bu kaynaktan sağlandı. Kadrolar bu kesimden devşirildi; örgütler bu ortamda şckillendirildi; kitle desteği bu so sınıfsal tabandan edinildi. Yükseliş döneminde yaşam ortamı ve güç kaynağı olan küçük-burjuva zemin, yenilgi döneminde temel bir bunalım etkeni oldu. Toplumsal özellikleri bakımından karşı-devrim dönemine dayanıksız küçük-burjuva kat manlar, 1 2 Eylül döneminde hızlı bir çözülme ve dağılma yaşadılar. Bunun sonuçlan devrimci örgütlerin bünyesin de çok yönlü olarak yansıdı ve yaşandı. Onlan etkisi bu güne uzanan ağır bir bunalımın içine soktu. Bugün bir çok belirti , iki yükseliş döneminde devrimci gruplan sırtında taşıyan küçük-burjuva katmanlann artık mücade le isteği ve aktivitesini kaybettiğini , yorgun, yılgın, ve güvensiz olduğunu, aşın bir temkiniilikle hareket ettiğini gösteriyor. Bu durum bu kesimde hızlı ve kolay güç top lamaya alışmış devrimci gruplarda ek sorunlar yaratmak ta, bu sınıf yapısı ve ortamından kaynaklanan bunalım ögelerini sürekli kılmaktadır. Mücadeleden kaçış, tasfiye cilik, legalizm, SHP solculuğu, gorbaçovculuk vb. devrimci hareket bünyesinde değişik gruplarda değişik ölçülerde yankı bulan tum bu liberal eğilimler çeşnisi, iş te bu toplumsal m addi zeminğe yeşermektedir. Şöyle toparlayabiliriz: Ulkemiz devrimci hareketine son 20 yıldır damgasım vurmuş devrimci-demokrasi, kü çük-burjuva katmanıann siyasal hareketliliği üzerinde doğdu, şekillendi ve yaşadı. Bugün bu kesimlerdeki dur gunluk, devrimci-demokrasinin yaşadığı bunalımın, kısırlığın, bazı kesimlerdeki liberal yozlaşmanın maddi toplumsal temelidir. Devrimci hareketin yaşadığı bunalımın ikinci temel etkeni, aynı zamanda belirtisi, ideolojik belirsizlik ve kar gaşadır. Toplumun sosyal, siyasal ve entellektüel evrimi, son 20 yılın devrimci deneyimi, ek olarak bazı uluslara rası gelişmeler, '80 'lerin başına kadar revaçta olan halkçı teori ve programlara inancı önemli ölçüde sarsmıştır. Devrimci harekete egemen halkçı teori ve program Iann ulusal kaynağı '60'lann MDD'si, uluslararası kay nağı maoculuk ve guevaracıl�.kta etkili temsilcilerini bu lan çağdaş popülizm idi. Ulke içinde küçük-burjuva yığınlardaki politik canlılık, uluslararası planda Asya, Af51 rika ve Latin Amerika 'nın yaygın ulusal kurtuluş ve halk hareketleri, '60'lı ve '701i yıllarda bu teori ve program lan cazip ve etkili kılıyordu. Bugün ülke içinde küçük buıjuvazi atılganlığını kaybetmiş, uluslararası planda ulu sal kurtuluş hareketlerinin hızı kesilmiştir. Maoculuk ve Guevaracılık eski cazibesini kaybetmiştir. Bu halkçı teo rilerin uluslararası kaynaklannın kuruması anlamına geli yor. '60'lann MDD 'ciliği ise 20 yılda yaşadığı evrimle iç bütünlüğünü kaybetmiş, değişe değişe bugün siyasal özgürlükleri kazanma hedefiyle sınırlı bir asgari progra ma kadar gerilemiştir. '60 'lann MDD'si olarak şekillenen halkçı teori ve program, bu ilk biçimiyle reformist özellikler taşıyordu. Marksizmin ve çağdaş popülizmin içiçe geçmiş karmaşık etkisi altında, '7 1 Devrimci Hareketi , halkçılığa devrimci radikal bir içerik kazandırdı, fakat maceracı öğelerle bir leştirdi . '70 'lerin ortasında açık eleştiri ya da kitle hare ketleriyle karakterize olan dönemin uygun atmosferinde sessizce terk yoluyla maceracı öğelerden de büyük ölçü de anndınlmca, bu teori ve program , revizyonizmi de kapsayan genel buıjuva reformizmi karşısında mücadele ci güçler için güçlü bir çekim ve toplanma merkezi oldu. Çok sayıda irili u faklı grubun şahsında çeşitlenip farklılaşmakla birlikte, özü, ana ekseni ve temel sınıf ka rakteri ayni kalan halkçı görüş ve sloganlar, dönemin kit le mücadelelerini sürüklediler. Sürüklediler demek yeri ne, genel olarak teoriyi küçümsernede ifadesini bulan güçlü kendiliğindenci eğilimi vurgulamak için, denk dü şüp birlikte sürüklendiler demek belki de daha doğru olur. Fakat son 20 yılın siyasal deneyimi, halkçı teori ve programlann, küçük-buıjuvazideki sosyal hareketliliğin düşünsel i fadesi olmaktan öteye geçernediğini göstermiş tir. Bu gerçeğin belli belirsiz hissedilmesi, Marksizm Leninizm ve işçi sınıfı adına ileri sürülmüş bu teori ve programlara olan inancı sarsmış, bir ideolojik çözülme süreci başlatmıştır. 52 Yıllarca büyük bir hararetle savunulan· eski teoriler, bugün bir kısım teorisyenleri tarafından bile savunulamaz hale gelmiş, sahipsiz bırakılmışlardır. Fakat öte yandan şu veya bu grubun resmi çizgisi olarak kalmaya da de vam etmektedirler. Bu belirsizliğe, şaşkınlığa ve kargaşa ya yol açmaktadır. Eski gücünü ve büyüsünü kaybetmiş teorile r, bugün yalnızca köklü önyargılar olarak etkili ol m aya devam etmektedirler. Sınıf yapısı ve ortamı bu ön yargılann kısırlaştıncı gücüyle birleşince, savunulamaz hale gelmiş teorileri aşma güç ve yeteneği gösterileme mekte, bu ise boşluğa ve krize yol açmaktadır. Devrimci hareketin yaşadığı bunalımın bir diğer te mel etkeni uluslararası kaynaklıdır. Modem revizyoniz min 30 yılı bulan egemenliği, sosyalizmin maddi kazanç lannı tahrip etmiş, dünya işçi hareketini bölüp güçten düşürmüş, komünist hareketi genel bir yıkıma, ideoloj ik siyasi kargaşaya, örgütsel parçalanm a ve dağılmaya, ve dahası, büyük bir moral güç kaybına uğratmıştır. Dünya ölçüsünde olduğu kadar ülkemizde de komünistler ve tüm devrim ve sosyalizm yanlısı güçler 30 yıldır bunun ezici maddi-manevi yükünü taşımakta, acısını ve ağırlığını duym aktadırlar. Ulusal kurtuluş hareketlerinin abartılması , devrim modeli olarak benimsenmesi, maocu luğa ve çağdaş popülizmin öteki akımianna yöneliş bu uluslararası tarihsel ortamda yaşanmıştır. Türkiye 'de Marksizm adına halkçı teori ve programiann bu kadar yaygın ve uzun süreli benimsenmesi , iç nedenlerin yanısıra, devrim düşmanı revizyonizmin karşısında, dev rim yanlısı · çağdaş popülizmin bir seçenek ol arak görül mesindendir de. Türkiye devrimci hareketi bu seçenekte yalruzca düşünce değil, güç ve moral buldu uzun yıllar. Ulusl ararası popülizmin güç ve etkisini yitirdiği bir dönemin ardından, modem revizyonizmin gorbaçovcu lukta i fadesini bulan yeni ideolojik saldın dalgası başladı . B u . saldın Türkiye devrimci hareketini ağır bir yenilginin ardından, henüz şaşkın ve dağınıkken yakalayınca, geniş bir etki alanı buldu. Devrimci hareketin bunalımını derin leştirici bir rol oynadı . Li beral-tasfiyeci eğilime güç kattı. 53 Devrimci hareketin bugün yaşadığı bunalımın üç temel etkeni bunlardır. Bunlar içi� geçerek hareketi bugün bir iç aynşmaya zorluyor. Ilerlemek için Marksizm Leninizmin bilimsel teori ve yöntemine sıkı sıkıya sanlmak, hareketin sınıf yapısını ve teorik-siyasal temeli ni köklü bir eleştiriye tabi tutmak gerekiyor. Ne yazık ki Türkiye devrimci hareketi, Türkiye 'nin devrimeisi dogmatiktir. Dogmatizm, sosyalist hareketin gelişimine revizyonizmden daha az zararlı olmadığı gibi, liberalizmi de bcsliyor. Kaldı ki Türkiye devrimci hareke tinin bağnazca yapıştığı dogmalar, Marksizm-Leninizmin değil, popülist ideoloj inin dogmalandır. Devrimci-demokrat kimlikten arınıp sosyalistleş rnek gerekiyor. Burjuva toplumdayız, sosyalist devrimin savaşçı sı olmak gerekiyor. Sını f temelini değişirmek, sosyalist mücadelenin toplum sal sınıf tabanına, işçi sınıfı zeminine oturmak ge rekiyor. Bu görevleri yerine geti rme bilinç ve enerjisini taşıyanlar, revizyonizmin uluslararası cercyanını, gorba çovculuğu gögüsleyebilirler. Gorbaçovculuğa dirençle karşı durmak gerekiyor; gorbaçovculuk komünizmi öldü rüp yok etmek hareketidir. İşçi Ha reketi Türkiye işçi sını fı hissedilir bir güç olarak mücade le sahnesine '60'lı yıllarda çıktı . Her iki yükselişe de etki li bir güç olarak katılmakla birlfkte, küçük-burjuva dal ganın gölgesinde kaldı. B ir türlü işçi sınıfı adına hareket ettiğini iddia eden devrimci gruplann temel ilgi alanı ola madı. Revizyonizmin ve reformizmin ilgi ve etki alanında kaldı. Kendiliğindenciliği ve sendikalizmi aşa madı . İki yükseliş döneminin yorgunluğu 1 2 Eylülün çok yönlü saldınsıyla birleşince küçük-burjuvazide dağılma ve çözülmeye yol açtı. Mücadele istek ve eğilimi büyük ölçüde kın ldı . Oysa işçi sınıfı üzerindeki etkileri farklı. ol du. Hoşnutsuzluğu ve mücadele eğilimini mayaladı. Işçi 54 hareke�ini yeni bir dönemin eşiğine getirdi. Işçi hareketindeki kıpırdanışlar henüz çok zayıftır. Talepleri büyük ölçüde iktisadi içeriklidir. Kısmi siyasal i stemleri kendiyle sınırlıdır. Henüz kendinden öteye bak ma, kendi dışındaki emekçi kesimlerin istemlerine destek verme bil inç ve tutumundan yoksundur. Reformizme karşı eski coşku ve heyecanı taşımamakla birlikte, hala onun etkisindedir. En ileri kesimlerinde sosyalizme sem pati vardır, fakat pek azının dışında bu kesim bile refor mist etkiler altındadır. B ütün bunlar işçi hareketinin kendiliğinden niteliği nin göstergeleridir. Şaşılacak bir yanı yoktur. Komünist terin mevcut işçi hareketinin bilinç ve öq,rütlenme deneyi konusunda herhangi bir haya)e kapılmalan için bir neden de yoktur. Aslında işçi sınıfına pek az şey verildigi halde o kendiliğinden, özellikle de sermayenin politika ve uy gulamaları sayesinde, hayli şey kazanmış bulunuyor. Otesini kazandırmak, onu gerçek bi r sınıf bilinciyle do natmak ve politik bir örgütlenmeye kavuşturmak kendini sınıf hareketinin bilinçli ifadesi sayanların görevidir. Bi zim için umut verici olan işçi sınıfı saflannda derin bir hoşnutsuzluğun ve mücadele eğiliminin varlığıdır. B unu i şlemek, bilinç ve örgütlenmeye dönüştürmek komünist terin görevidir. Işçi hareketinin politik ve örgütsel gelişimini kolay laştırmak hiç değilse en ileri kesimlerinin şahsında işçi hareketine bağımsız bir kimlik kazandım1ak komünistte rin en acil ve en temel görevidir. B u kuşkusuz pratik bir çaba olarak hayata geçirile cektiL Fakat yönünü, yolunu, temel içeriğini, biçim ve yöntemlerini saptamak ve geli şti m1ek yoğun bir bilimsel teorik çaba demektir. İ şçi hareketinin politik ve örgütsel gelişimini kolaylaştırmak, yoğun ve çok yönlü bir teorik çabayla beslendiği ölçüde olanaklıdır. Teorik güç ve alışkanlıktan yoksun, teorinin rolü konusunda kavrayışsız bir çok devrimci grubun anlayamadığı bir noktadı r bu. Fakat komünistler bu konuda açık ve net olmalıdırlar. Ö te yandan işçi hareketiyle birleşrnek bugünden yarına kolayca gerçekleşebi lecek bir şey değildir. I srar ve · 55 sabırdan başka yol yoktur. Ancak genişlemesine değil, derinlemesine çalışmak gerekiyor. Derinleşmekten kast edilen daha çok sınıfın ileri kesimlerine öncü unsurlanna yönelmektir. Bunlar kazanılabildiği ölçüde s ı nı fı n geni ş kesimleri kazanılabilir. Ve bu kesimler de, etkisi altında bulunduklan sosyal-demokrasi , sağ ve sol liberal ideoloji ve siyasetin etkisi , daha çok da pratik mücadelenin yardımıyla, düşünsel planda kınlabildiği ölçüde ka zanılabilirler. EKİM ... Türkiye Devrimci Hareketi, bünyesindeki grup yapılan içinde yaşanan bölünmelere , bundan doğan yeni çevre ve gruplara alışkındır. Bölünmenin ilk anlannda gösterilen şöylesine bi r ilgi, çok geçmeden yerini kayıtsızlığa ve aldınşsızlığa bırakır. Belli bir ilgi gösteril se bile bu daha çok yeni grubun hakkında genellikle iyi şeyler düşünülmeyen akibetine dönü_k olur. Muhtemeldir ki sonradan EKIM 'i oluşturan ögele rin ilk ortaya çıkışı da bir ölçüde böyle karşılandı. Bir öl çüde diyoruz, zira, Ekiınciler daha ilk ayrışma anından itibaren, devrimci harekette yerleşmiş köklü bazı alışkanlıklan yı karak ortaya çıktılar. Aynlık dönemleri nin olağan karşılanır hale gelmiş davranışlanndan uzak durdular. Geride kalanlarla kısır ve bayağı çekişme, kişi sel saldırı ve spekülasyon tutumlannı , sol hareketin bu alışılm ış zaaOannı aşağıladılar. Buna dönük beklentileri boşa çıkardılar. Bünyesinden koptuklan gruplann bu doğrultudaki sınır tanımaz davranışlarını sükunetle ve hor görüyle karşıladılar. Yaşanan ayrışma Ekiınciler için köklü ve kapsamlı ideolojik görüş aykırı l ı klanna dayalıydı. Kendi görüşleri ni açık, net ve kesin bir dille tanımlama ve savunmaya verdiler dikkatlerini. Öyle sanıyoruz ki bu pek alışılmadık davranış en ilgi siz çevrelerin bile daha başından ilgisini çekmiştir. Sonra dan EKİM hareketinde cisimleşen öğelerin akibetine 56 dönük kuşkular buna rağmen daha bir süre yaşadıysa eğer Ekim'in bir yıllık düzenli illegal yayın faaliyetini geride bıraktıw bugün en kuşkucu olanların bile bu tür kuşku-· lan artık geride kalmış olmalı. Temel özellikleri bakımından, Mark sizml e bezen miş halkçı teori ve programlar ile küçük-buıjuva sınıf yapısı ve onamıyla k�rakte rize olan Türkiye devrimci ha reketi hakkında, EKIM'in eleştiri ve yargılan kesin ve sen olmuştur. Yüzeysel ya da önyargılı yaklaşanlara bu, küçümseyici ya da inkarcı bir tutumun ifadesi gibi görün müş olabilir. Nitekim bünyesinden koptuğu grupların bu tür niteleme ve saidınianna hedef de olmuştur. Biz bu tür niteleme ve saldınlara metelik vermemekle birlikte, bu vesileyle _şu noktanın altını bir kez daha açıkça çizmek is teriz: EKIM, küçümsediğinden ve geçmiş birikimine yüz çevirdiğinden değil, tam tersine, önemsediğinden ve dev rimci tüm birikimini geleceğe taşımak istediğinden Türki ye devrim�i hareketini tartışma ve eleştiri konusu edi yor. EKIM, somut ve pratik olarak belli bazı grupların bünyesindeki iç ayrışmanın ü rünü olsa da, ideolojik siyasi yönüyle, bir bütün olarak küçük-buıjuva şosyaliz mi kampından köklü bir kopuşun ifadesidir. EKIM, dev rimci hareketin yerleşmiş temel görüşlerinden, kavram lanndan, anlayış. ve alışkanlıklanndan sen bir kopuştur. Fakat EKIM kendini yalnızca bir ilk müfreze say maktadır. Demokrasiyi sosyalizmle içiçe temsil eden dev rimci hareket, umuyoruz ki yalnızca liberalizmi değil, proleter sosyalizmini de yeni güçlerle besleyecektir. EKİM 'in devrimci hareketin zayıflıkianna karşı mücade lesi bu amaca dönüktür. Biz bugün için, genel ideolojik mücadelenin yanısıra, bunun vazgeçilmez bir tamamlayıcısı olarak, ka zandığımız güçleri proleter sınıf tabanı üzerinde mevzi lendirebildiğimiz ölçüde, yeni, eskisinden farklı bi r politi ka ve örgüt pratiği gerçekleştirebildiğimiz ölçüde, sözkonusu aynşmayı hızlandırabilcceğimiz ve proleter sosyalizmine eskinin kazanımı yeni güçlerin geçişini ko laylaştırabileceğimiz inancındayız. 57 Gerek geçmişin birikimi olan ve halihazırda v ar-olan eski güçlerden, gerekse işçi hareketindeki canlanmanın ortaya çıkaracağı yeni güçlerden mümkün olan en çoğu nu proleter sosyalizminin safianna katmak, siyasal faali yet ve örgütsel şekillenmede atacağımız adım lara bağlı. Düşünce eylemle, teori kendine uygun pratikle tamam lanmadığı sürece hiç de inandıncı olunamayacağı, dahası ideolojik bo7:ulma ve yozlaşmanın kaçınılmaz olacağı ko nusunda ŞKIM yeterince açık bir kavrayışa sahiptir. EKIM, geçmişte ve bugün örnekleri hayli çok dev rimci çevrelerden bir yenisi olmak istemiyor. Bu, kısırlaşma, yozlaşma ve somutta yokoluş demektir. Biz toplumumuzun en ileri, en devrimci sınıfının, Türkiye iş çi sınıfının en iyi, en diri, en ileri güçlerini bünyesinde toplayan, bu güçlerin birikimini, deneyimini, enerjisini, maddi varlığını en ileri derecede kucaklayan gerçek bir proleter sını f öncüsünün yaratılmasını hedeniyoruz. Bir bütün olarak hareketimiz, tüm yoldaşlanmız buna uygun davranmalı , buna uygun bir perspcktife ve hayal gücüne, buna uygun bir bilince ve yüreğe sahip olmalı, bunu karşılayacak bir enerji ve çaba koymalıdır ortaya. EKİM Ekim 1 988 58 DÜZENiN ÇÖZÜMSÜZLÜGÜ VE DEVRİMCİ SORUMLULUK Yaşanan i ktisadi ve sosyal bunalım ilc siyasal rejimin kendini Lahkim etme ihliyacı ve scnlcşmc eğilimi, içiçe olgulardır. Sınıf savaşımı alanında tccıiibcli ve sınıf çıkarlan konusunda aşın hassas Türkiye burjuvazisi, ka pitalist ekonominin çözümsüz sorunlar içinde dcbclcndi ğini gördükçe, bunun yaratacağı ve daha şimdiden ilk bi çimleriyle beliren sosyal -siyasal sonuçlan gözeterek, hukuki , siyasi , askeri vb. tüm alanlarda kendini ı,ıüçlen dirme, yakın ve uzak geleceğe hazırlama çabası içindedir. Çeşitli girişim ve davranışlar bunun kanıtlannı sunuyor. Sermaye düzeninin istikrar bulamadığı , yüzyüze ol duğu köklü ve yapısal sorunlar nedeniyle de bulamaya cağı açıktır. Son 8 yıldır namlutann gücüyle, tam bir zor bal ıkla uygulanan "istikrar" politikalarının sonuçlan ortadadır: 50 milyar dolara varan dış borç, 20 trilyon li rayı bulan iç borç, % lOO 'lcrc tırmanan enflasyon, sürekli anan işsizlik, ve tüm bu göstergelerin de bir ifadesi ola59 rak, tam bir kriz ekonomisi ! . . TüriQye kapitali�mi eskit medik "reçete", kullanmadık "tedbirler paketi" bırakmadı ama, tekellerin kasalannı şişirmenin ve emperyalist mali çevreleri semirtmenin ötesinde bir adım atabilmiş değil. Tekellerin karlan sürekli artıyor, uluslararası bankalann kar paylan düzenli ödeniyor,nedir ki kapitalist ekonomi de sürekli batıyor. Burjuvazi; muazzam karlann mutlulu�nu, derinle şen ekonomik bunalımın sıkıntısı ve aşın sömürünün bes lediği sosyal-siyasal birikimlerin tedirginliği ile birarada yaşıyor. Servet-sefalet kutuptaşması had safhaya varmış bulunuyor. Gelir dağılımı üzerine en son araştırmalar, milli gelirde ücret ve m aaşın payı % 1 5 .6'ya düşerken, kar-faiz-kira payının %68, ı 'e çıktığını gösteriyor. Oysa 1 977 yılında bu oranlar sıra ile % 36. 8 ve %34 idi. (Geri ye kalan oranlar tanının payını oluşturuyor. Bu pay 1 977 'de %29 . 1 'den, 1 9 8 8 'de % 1 6. 3 'e düşmüş bulunu yor.) Bu rakamlar toplumun on yıl içinde yaşadığı sosyal kutuplaşmanın manzarasını özetliyor. İşçi ve emekçiler on yıl önce yoksulluğu yaşıyorlardı, şimdi açlığı yaşıyorlar. Burjuvazi, bu kutuplaşmanın beslediği biri kimlerin -sık sık kullandığı deyimle- " sosyal patlamalar" a dönüşmesini şimdilik bask ı , terör, tehdit, yas.al engel, ide olojik etki, demagoj ik propaganda, burjuva partiler aracılığıyla siyasal denetim vb. bir dizi yol ve yöntemi bir arada kullanarak engelleyebiliyor. Fakat nereye kadar? Nereye kadar sorusuna burjuvazinin verdiği ce vabın gerçekçi olduğuna kuşku yok. B unun bir yere ka dar olduğunu çok iyi biliyor, değişik vesilelerle ve uygun biçimlerde bunu gözettiğini açığa vuruyor, plan ve hazırlıklannı da buna göre yapıyor. Burjuvazi çatı şmayı ve "iç kargaşa"yı öngörerek hazırlamyor. Yasalannı ve baskı aygıtlannı buna göre dü zenleyip tahkim ediyor. Dünyanın beşinci büyük ordusu durumundaki ordusunun ihtiyaçlannı ve düzenlenmesini bu gözle ele alıyor. Savunma bütçesi ve askeri harcama lara "dünyada yumuşama var" gerekçesiyle yöneltilen bazı eleştirileri, "komşu düşman" demagoj isinin yanısıra, 60 açıkça "iç karşaşa" ve "Kün sorunu" gerekçeleriyle karşı lıyor. Milyonluk ordusunu bile yeterli gönnüyor; dün, çanşmanın daha geri boyutlannda, M HP'li faşist terör çe telerinin oynadığı rolü, çatışmanın daha i leri boyutlannda ve bir iç savaşta oynayabilecek tarzda düşünülen "teritor yal kuvvetler" , açık deyişle, resmi ve yasal bir kimlik ka zandınlmış faşist milisler planlıyor. Tahkim edilen istihbarat ve polis örgütleri; sürekli hale getirilen ve yasal bir dayanağa kavuşturularak toplu ma bi r yaşam biçimi olarak benimsetilmeye çalışılan po lisin keyfi ve barbar tutumu; DGM 1er; yapım halinde olan ve yapımı planlanan cezaevleri vb. vb. tüm bunlar öngörülen "iç kargaşa"nın ihtiyaç duyulan hazırlıklan . Kuşkusuz buıjuvazi yalnızca baskı ve terör aygıtlannın kuvvetlendirilmesiyle sınırlamıyor kendini. B ir dizi politik alternati f ve manevra da planlıyor. SHP bir alternatif olarak el altında hazır bekletiliyor. Yığınlann tepkilerini dizginlemede ve parlamenter kanal lara hapsetmede SHP 'nin şimdiden oynadığı ve bir dö nem için oynayacağı önemli rol açıktır. Sennayenin SHP'den beklemilerini ve S HP'nin buna hevesini, hizip kavgalannın etkisiyle anık Gürkan gibileri bile açığa vu ruyor. (2000 'e Doğru, 23 Ekim 1 9 8 8) Son dönemlerde bizzat Eylülizmin komutanı Evren tarafından gündeme getirilen TBKP 'nin legalleştirilmesi tanışması ise, buıjuvazinin önemli bir politik manev rasıdır. Bu yolla planlanan, kapitalizmin istikannı kendi ne program edinmiş TBKP 'nin hizmetlerinden yararlan mak değildir yalnızca. Bunun kadar, hatta kısa vadede bundan daha önemli olan, içten içe sürekli tahkim edilen rejiminin "demokrasi" görüntüsünü daha inandıncı kılabilmek, TBKP ve benzerlerini rejime "asma yaprağı " olarak kullanabilmektir. Böylece ve bu yolla, ihtilalci sol hareketi tecrit etmenin kolaytaşacağı da düşünülüyor. Ev ren aynı tanışmalarda bunu da uygun bir dille ifade et miştir. Sermaye sözcüleri , yapılacak yasal değişikliğin, "devleti ve rejimi yıkmak isteyen" devrimci akımlara propaganda ve örgütlenme özgürlüğü tanınmaması gerek tiğini özellikle vurgulamışlardır. 61 Özetle burjuvazi, bilinçli ve hesaplı hareket ediyor. Kısa ve uzun v adeli çareleıi, devletin tahkimatı ile politik ma nevralan, polis terörü ile yasal "komünist" partisini bir likte ele alıyor; tüm araç, olanak ve yöntemleri bir arada düşünüyor, planlıyor, hazırlıyor ve yeri ve zamanı geldik çe uygulamaya çalışıyor. B unu böylece ortaya koymak, burjuvazinin Türki ye 'deki sınıf savaşını ve devrim tehlikesini nasıl ciddiye aldığını, zi ra rejimin karşı karşıya olduğu sorunlann, ger çekten de sert sınıf çatışmalannı ve devrimci patlamalan bestediğini vurgulamak içindir. Burjuvazi, düzenin zayı flıklannı, politik ve askeri güç ve araçlannı kuvvet lendire rek dengelerneye çalışıyor. Politik-askeri güç ve araçlan pekiştirrnek çabası, gerçekte burj uva düzenin zayıflığının açık i fadesi ve dolaysız göstergesidir. Sermaye düzeninin çözümsüzlükler içinde dcbelendi ği , bu rj uvazinin kendini bunun yaratacağı muhtemel so nuçlara göre hazırladığı bi r dönemde devrimci hareket ne durumda? Ne ölçüde b!J gerçeklerin bilinci ve sorumlulu ğu ilc hareket ediyor? Iyimser şeyler söylemek gerçekten güç. Devrimci hareket örgütsüz, dağınık, dahası şaşkın dır. Bugüne ve geleceğe hiç değilse burjuvazi kadar bi linçli yaklaşabildiğini, perspekti f ve görevlerini buna uy gun beli rlediğini , hazırlıklannı buna göre yaptığını söyle mek olanaksız. Her şeyden önce netleşmiş bir çizgi ve programdan yoksun. Bir çok grup geçm işteki bazı temel görüşlerini savun�mamakta, ama yerine yeni bir şey de koyamamaktadır. Ideolojik belirsizliğin yarattığı zayıflık gündelik politika ilc örtülmeye çalışıldıkça da kendiliğin denciliğe, refonnizme ve lcgalizmc düşülmektedir. Türkiye devrimci hareketinin çok büyük bir sorumlu lukla karşı karşıya olduğu bir tarihsel dönem yaşıyoruz. Devrimci hareketin bölünmüşlüğü, dağınıldığı ve şaşkın lığı , ciddi sorunlarl a karşı karşıya olan sermaye düzeninin en büyük avamaj lanndandır. Gücünü pekiştirerek ege menliğini sürdürmek çabasındaki burjuvazinin karşısına, güç çıkarmak gerekiyor. Bu güç, yığınlann militan poli tik eylemi , herşeyden önce de örgütlü militan bir işçi ha reketi olabilir ancak. 62 Bugün burjuvaziye kafa tutabilecek, ona iktidar alter natifi olabilectfk, bu iktidar hedefi doğrultusunda tü m di ğer emekçi sınıf ve tabakalan etrafında birleştirebilecek biricik sosyal kuvvet, işçi sınıfıdır. Bunu genel teorik bir gerçek olarak değil, bundan öte , bugünkü Türkiye toplu munda, gün geçtikçe daha iyi görülen, açık, canlı, somut bir toplumsal gerçeklik olarak vurguluyoruz. Saflan hayli kalabalıklaşmış, sermayeye karşı öfkesi gitgide çoğalan ve özellikle son 30 yılın birikim ve tecrübesine dayanan Türkiye işçi sınıfı, nesnel-toplumsal konumu ile, toplu mumuzda egemen burjuvaziyi altetmede biricik belirleyi ci kuvvettir. Türkiye devrimci hareketinin bünyesinde yaşanabile cek güçlü bir ideolojik atılım ve yenilenme, proleter sos yali�minin gerçek güçlerini belirginleştirip birleştirecek tir. Ideolojik bir atılımın biribirine sıkı sıkıya bağlı iki temel halkası vardır. Halkçılıktan proleter sınıf çizgisine, demokratizmden net bir sosyalizm perspektifi ve proleter devrim programına. İ deolojik yenilenmeyi sınıf yönelimi tamamlayabil melidir. İ şçi sınıfının politik hareketi olmak, onu temsil etmek iddiası soyut olmaktan çıkanimal ı, sınıfın bağnnda ete kemiğe büründürülmelidir. Dik_k at, güç ve çabalar işçi sınıfı içinde yoğunlaştınlmalıdır. Işçi hareketinin politik gelişimi en temel görevdir. Türkiye devriminin geleceği proletarya hareketinin politik gelişimine bağlıdır. İ şçi sınıfı, mücadelenin ve zaferin biricik güvencesidir. İ şçi hareketinin politik ve örgütsel gelişiminde mesafe alınmadığı sürece, öteki kesimlerde gösterilecek çabalar zayıf, kısır ve ömürsüz kalacaktır. Kasım 1 988 63 DEVRİMCİ HAREKETTE REFORMİST EGİLİM Giriş Bugün devrimci hareket saflannda giderek belirginle şen kuvvetli bir reformist egitim var. Bu egilim belli bir ya da bir kaç gruba özgü olmaktan çok, beliriş biçimle rinde ve boyutlannda belli farklılıklar taşısa da bir çok grupta paralel yaşanıyor. Bu paralellik bir rastlantı değil ve yalnızca karşılıklı etkilenmelerden dogmuyor. Aynı tarihsel kökten gelen, tüm evrim ve farklılaşmalara rag men temel ideolojik sınıfsal özelliklerinde benzerliklerini koruyan devrimci halkçı gruplarda, bu reformisı eğilimin güçlü bir ortak temeli ve iç mantığı var. Geçmiş devrimci harekete ideolojik rengini veren popülizm ve demokra tizm ile toplumsal rengini veren küçük-burjuva sınıf yapısı ve ortamı sözü edilen ortak temeli oluşturmak tadır. Temel konularda, programa ilişkin sorunlarda genel bir suskunluğun ya da belirsizligin yaşandıgı günümüzde, 64 reformist eğilim l5:endini daha çok taktiğe ilişkin sorunlar da ifade ediyor. Ote yandan kendiliğindenciliğe yol açan susku�!uk ve belirsizlik de, doğal ofarak reformizmi bes liyor. Ote yandan suskunluk, dünün teorik-politik zaaf ve zayıflıklannın kendi doğal ve kaçınılmaz sonuçlarına var masına razı olmayı, hiç 'oeğilse seyirci kalmayı da birlikte getiriyor. Devri mci hareket saflannda artık açık i fadeler kazan m aya başlayan reformİst eğilimi yakından incelemek ön celikle iki açıdan önem taşıyor. B u önem ilkin, geçmişle hesaplaşmak, bugün artık güncellik kazanan demokrasi akımı ilc sosyalizm akımı arasındaki ayrışma ve safiaşmayı kolaylaştınp hızlandırmak canalıcı görevinden geliyor. Devrimci hare keti oluşturan gruplar bugün henüz kendilerini ve bir par çası olduklan devrimci hareketin bütününü değerlendire bilmiş değiller. B u temel bir ihtiyaç olarak ortada duruyor. Bu ihtiyaca cevap verınede yeteneksizlik kadar, açık bir i steksizlik de var. Ama bundan kurtulmak ola naklı değil. Geçmişi suskunlukla ya da esasa ilişkin olma yan düzeltmelerle geçiştirip yeni dönemde politi k faaliyet yürütmeye kalkanlar, belki de bununla geçmişle hesaplaş ma istem ve ihtiyacını geri plana iteceklerini umuyor lardı. Nitekim 1 2 Mart sonrasında bazı gruplar böyle dav ranmış ve bunda hayli başarılı da olmuşlardı. Ne var ki Türkiye 'nin bugünkü koşullarında, bu umutların ters tcp mesi kaçınılmazdır. Geçmişle idare etmenin kısırlığı, ide olojik dökülmelcr, reformizmin kaba örnekleri sayılabilecek politik tahlil ve taktikler -ki yaşanan büyük ölçüde budur-, tüm bunlar etkisini hissettirdiği ölçüde, iç tartışma ve geçmişle hesaplaşma kendini daha kuvvetli bir istem ve ihtiyaç olarak dayatacaktır. Zaten daha şim diden çeşitli gruplar bunun iç gerilimini ve bunalımını ya şamaktadırlar. Geçmişi değerlendirmeden bu kaçış, bir başka yazıda ( 1 2 Eylül Tahribatı, Ekim, Sayı: 1 2) v urgu ladığımız nedenlerin yanısıra, bir iç ayrışma ve bölünme korkusund an da kaynaklanıyor. Fakat bundan kaçınılamaz. Toplumun iktisadi ve sosyal bünyesinde, sınıf ilişki lerinde ve davranışlannda yaşanan nesnel geliş65 me ve değişmeler ile, devrimci hareketin bundan ayn dü şünülemeyecek yirmi yıllık evrimi, tek tek her grubun bünyesinde ve bir bütün olarak devrimci hareket içinde böyle bir aynşmayı mümkün ve zorunlu kılmaktadır. De mokrasi ile sosyalizmin içiçe temsil edilme dönemi geri de kalmıştır artık. Herkes kendi bayrağını seçmek, rengini netleştirmek zorundadır. Marksist olmak ve sosyalizmi temsil etmek iddi asındaki küçük-buıjuva demokrasisinin bugün vardığı yer, ortaya çıkardığı düşünsel ve pratik sonuçlar, geçmişi değerlendirmede, kavramada ve kavratmada yeni olanak lar sunuyor. Belirginleşen, "cüretli" sayılabilecek tahlil ve taktiklerde kendini ifade eden reformİst eğilimin kök leri gcçmiştedir. Bu bağı kurmak ve kanıtlamak, bugünkü reformİst eğilimin, küçük-burjuva radikalizminin, top lumsal evrimin ve özel olarak da karşı-devrim döneminin etkisiyle u gradığı değişme ve yozlaşmadan başka bir şey olmadığını göstermek, devrimci hareketin iç aynşmasını kolaylaştıracaktır. Bugün görülen o ki reformİst eğilimler iç dirence, bu ise tartışmalara yol açıyor. Bu tartışmalar, geçm iş küçük-burjuva teori ve pratiklerio sorgulan masıyla birleştirilcbildiği ölçüde, ileriye, proleter sosya lizmine dönük eğilimleri ve güçleri besieyecek ve aynştıracaktır. Şimdi öteki noktaya geliyoruz. Bu önem ikinci ola rak, bu reformİst eğilimin proletarya hareketinin bağımsız sınıf kimliği kazanması önünde yeni bir engel olma potansiyelinden geliyor. Marksist olmak ve işçi sınıfını temsil etmek iddi asındaki devrimci hareketimizin önemli bir bölümü, işçi sınıfının soyut ve boş bir söz değil, toplumsal bir gerçek olduğunu, gariptir ki neredeyse yirmi yıllık bir evrimin sonunda ancak anlayabildi. Ustclik bu ideolojik gelişme den çok pratik gelişme- içinde, bir bakıma " kendiliğinden" oldu. Karşı-devrim döneminin küçük-burjuvazide ya rattığı çözülme, dağılma, mücadeleden geri durma eğili mi (burada küçük-burjuvazinin yalnızca siyasal deği l , toplum s al olarak d a hızlı bir çözülme yaşadığını hatı rlatmak gerek), safian kalabalıklaşan ve hoşnutsuzlu· 66 ğu artan işçi sİnıfındaki hareketlenişle birleşince, devrim ci demokrasi "sınıf'ı keşfetti. Bu gelişme bir "sınıf' vur gusu ve sını fa yöneliş modası yarattı. Bir yılı aşkın bi r süre önce, daha Ekim 'in ı . sayısında devrimci hareketin belli bir kesiminden sözedilirken "yeni yöneliş"e değinil miş ve şunlar söylenmişti: "Bugün bu kesimdeki gruplarda, bir işçi sınıfı vurgu su ve işçi sınıfina yönelme eğilimi var. Fakat geri iktisadi tahlilterin utangaç terki dışında, eski ideolojik-siyasi çiz ginin korunuyor ve eski küçük-burjuva devrim teorisinin daha sistemli savunuluyor olması, işçi sınıfı vurgusunu anlamsız, sınıfa bu tür bir yönelimi ise zararlı kılmakta dır. Bu gruplar işçi sınıfina yönelimlerinde belirli adımlar atsalar bile, ki bu alanda pek şanslı da görün müyor/ar, bu yalnızca işçi sınıfina küçük-burju'!a demok ratik bir etkiyi taşımak anlamına gelecektir. Işçi sınıfı hareketinin sosyalist siyasal gelişimi ve örgütlenmesi sü recinde bu tür küçük-burjuva etkilere karşı mücadele, proleter sosyalizminin bugünkü önemli görevleri arasındadır. " (Herkes Kend i Bay rağı Altına, Ekim, Say�: l ) Ideoloj i k temelini değiştirmeden sınıf temelini değiş tirmeye kalkmanın sonuçları, sözünü ettiğimiz reform İst eğilimin bir yönü olarak daha şimdiden kendi n i değişik biçimlerde ortaya koymaktadır. Küçük-burj uva dem okr a tizmi, işçi sınıfı çalışması alanında ve işçi hareketinin sorunlanyla ilgili olarak bugün kendini ekonomizm ve sendikalizm şeklinde üretiyor. Böyle olunca ve bu de mokrasi sorununda geçmiş bil incin köklü burjuva demokratik saplantılarıyla da birleşince, politik mücade lede burjuvazinin yedeği durumuna düşmek kaçınılmaz akibet olarak yaşanıyor. '70'lcıin ortası -12 M art sonrası- toparlanm a ve yeni den örgütlenme dönemiyd i . 'RO 'Icıin o rtası -12 Eylül sonrası- aynı doğmltuda ilk çabalara sahne oldu ve bu sü reç hala devam ediyor. İkisi arasında teorik hazırl ıktan yoksunluk ve dolayısıyla ideolojik-siyasal beli rsizlik şek linde esaslı bir benzerlik var. Bu her iki döneme de ken diliğindenciliğin hakim olması anlamına geliyor. Kendi 67 li-ğindencilik rcfonnizmin zeminidir ve refonnist eğilim ler '75- '80 döneminde de devrimci harekette hayli etkili olmuştu. Yine de '70'lerin ikinci yansının koşullan ile '80'lerin ikinci yansının koşullan arasında temelli bazı farklılıklar var ve bunlar bugünkü güçlü refonnist eğilimi anlamak açısından önem taşıyor. 1 970 'lerin ortalanndaki toparl anma çabalan yalnızca '7 1 H areketinin bıraktığı devrimci moral etkiyi devşir mekle kalmıyor, hızla yaygınlaşan bir anti- faşist kitle ha reketinden de güç alıyordu. B undan dolayıdır ki teorik hazırlıksızlığa ve ideolojik-siyasal belirsizl i ğe rağmen to parlanma çabalan belli bir başan sağlamış, l 960'lardan devralınan demokratik, anti-emperyalist temalar kitle ha reketinin kendiliğinden ortaya koyduğu düzeyle çakışmış ve birlikte sürüklenmeye yetm i şti . İ deolojik zayı flı k sık sık refonnist eğilimler yaratmış olmakla birlikte, kitle ha reketinin militan onaını radikal eğilime sürekli hayat ver m iş, devrim ve iktidar vurgulannı beslemişti . '80 'leıin ikinci yansı hayli farklıdır. 1 2 Eylül yalnız ca fizik yıkım değil , daha da önemlisi, ideolojik ve moral bir yıkım yarattı. Ideoloj i k çözülmeye, devrimci ideolojik mevzilerde gerilemeye, hatın sayılır bir kesimde bu mev zileri terketmeye yol açtı . Ö te yandan, kitle hareketinde bugün bell i kıpırdanı şlar yaşansa da henüz devrimci bir kabanş yok. Küçük-burjuva katmanlarda belirgin bir ha reketsizl ik, eylem konusunda çekingenli k ve isteksizlik var. Ö ğrencilerin ancak çok dar bir kesimi belli sınırlı bir hareketlilik gösterebil iyor. Canlılık ve mücadele isteği iş çi kitlelerinde var. Fakat işçi hareketi ağır ve sancılı bir gelişme yahıyor, henüz iktisadi mücadele ve sendikal ha reket çerçevesinde dolanıyor. Devrimci hareketin bir çvk grubu umudunu ve çabasını bu ağır ve sancılı gelişmeye yöneltmiş bulunuyor. Tck başına alındığında kuşkusuz bu olumludur. Fakat bu sınıf yönelimine uygun bir ideolojik siyasal yenilenmeni n yaşanmadığı koşull arda, geçmişin demokratik-halkçı çizgisi, daha önce de beli rtildiği gibi, i şçi hareketi alanında ekonomizm ve sendikalizm olarak üretiyor kendini. (işçi hareketine dönük tüm tartışmalann sendikal görevler ve taktikler etrafında dönmesi bu 68 açıdan çok anlamlı ve açıklayıcıdır.) Küçük-burjuva de mokrasisinin kendini anti-faşist yığın hareketine uyarla ma eğilim i , bu kendiliğindenci eğilim , bugün kendini işçi hareketinin ikti sadi -sendikal eylemine ve sorunlarına uyarlama olarak tekrarlıyor. Fakat d ahası var. 1 2 Mart karşı-devri m i devrimci ha reketi ezmiş, fakat bi riktirdiği hoşnutsuzluk karşısında kısa sürede geri çeJcilmiş ve kabaran kitle eylemi , kısa za manda gaspedilmiş bir çok hakkı ve m evziyi geri almıştı . K i tle hareketinin gücü devrimci harekette m addi ve mo ral açıdan bir kendine güven yaratıyor, buıjuva güçlere belbağlama eği lim ini gemli yordu. Oysa 1 2 Eylül dönc minde karşı-devrim devri mci hareketi ezmekle kal m am ış, gerek kitle hareketinde yeni bir canlanı şı, gerekse dev rimci harekette yeni toparlanm a çabalarını engellemek, hiç değilse yavaştatmak için, sürekli bir baskı ve salqın tutumu içinde olmuştur. Bu politika bugün de devam edi yor. Bu kitle hareketini gcciktirici bir rol oynuyor. Böyle cc kaybcdilmiş hakların ve mcvzilerin yeniden ele geçi rilmesini de güçlcştiriyor. İşte tüm bu olgular, ideoloj i k zayıflıklan ve sKll fsal karakterleriyle de bi rleşince, devrimci hareketin belli ke sim lerinde burj uv azinin belli kesimlerinden mcdct um maya götü rüyor. Anti - 1 2 Eylülcülük ve "demokrasi mü cadelesi" tcmalarıyla kendini ortaya koyan bu eğilim, sık sık SHP ve DYP:nin yedeğinde politika yapmaya vanyor. Devrim ve iktidar vurgulan artık unutulmuşa benziyor, çok nadir hallrlanıyor. Şimdilerde d i kkat ve vurgu, düzenin kendi siyasal yapılarında yaşanabilecek deği şimlere yönellii m i ş bulunuyor. Reformİst eğil i m in tem silcilerinden birinin ifadesiyle, " toplumun demokrat laşması "na, "yeni m üdahalelcre olanak tanım ayacak ve bu yöndeki gi rişimler karşısında direnecek örgütlenişine" dönük kaygı lar ön planda. Eyl üle m uhalefet keskinl iği , kaybed ilmiş hakl an yeniden kazanma reform İ st pl atfor mundan başka bir şey değildir ve dosdoğru S H P ve DYP 'nin yedeğine götürüyor. Güncel politika yaşamı her gün yeni örneklerini sunuyor bunun. Bizim için önemli yanı şudur: Ekonomizmin ve sen69 dikalizmin öteki yüzü olarak bu reformİst kuyrukçu poli tikalar, işçi sınıfına yöneliş modası döneminqe, işçi sınıfı adına ve i şçi sınıfına hitaben yürütülüyor. I şte bu, işçi sını fı hareketi açısından, bağımsız politik gelişimi için nesnel koşullann her dönemkinden daha elverişli olduğu bir dönemde, bir büyük yeni tehliked ir. Reform İst kuy rukçu eğilim, etki gücü bulabildiği ölçüde, sınıf hareketi ni bir başka yoldan düzenin sınıri anna ve burjuvazinin yedeğine verecektir. Devrimci hareket sananndaki refor misı eğilimi yakından incelemek, teşhis etm ek, i çyüzünü sergilemek ve sürekli mücadele konusu etmek bu açıdan da Ö!?em taşıyor. Onemini özetiediğimiz bu iki soruna i ki gözlem imizi de kısaca eklemek istiyoruz. inkarcılık ve tasfiyecilik, bu i k i l inin yaşandığı bir dö nemde ve bu i ki l i yi bir arada yaşayani ann dilinde m oda kavramlar durumunda. Birincisi geçm işi değerlendirmek ten kaçm ak, ikincisi bizzat yaşananı perdelemek işlevini görüyor. inkarcılıktan başlayalım. Bilind iği gibi geçmi şi de ğerlend i rm edcn kaçış "inkarcı olm ayal ı m " nakaratı eşli ğinde gidiyor. Beraberinde her bir g rubun -daha çok da yöneticilerinin- kendi geçmişlerini rasyonalize etm e , çe şitli "makul" gerekçelerle mazur gösterme çabalannı ge tiriyor. Böylece de ideoloj i k gel işme ve atılımı engelle yen prangalara dönüşüyor. Kendini ani ayıp aşm ak yerine, gül ünç d u rum lara düşmek pahasına rasyonalize etme eğil imi baskın çıkı yor. Fakat az bir dik katle her devrimcinin kol ayca göz lcmlcycbi leceği bir il ginç ve yaygın tutum v ar. Kendi köklü kusurlan konusunda son dcreec anl ayışl ı , hoşgörü lü olan, i nkarcı olmam a titizliği gösteren yönetici ler, tüm öteki gruplann küçük kusurlan karşısında d ahi gürültülü fırtınalar koparabiliyorlar. Kendileri sözkonusu olunca gösteri len " inkarcı olmayalım" titizl iği , başkal an sözko nusu olduğunda tam boy bir inkarcılığa dönüşebiliyor. Bu da gülünçlüğün bayağılıkla bi rarada gittiğin i gösteri yor. 70 Dahası var. Konumuz olan re formist eğilimin temsil cisi durumundaki yeni liberallerde özellikle göze çarpıyor. Bunlar geçmişin marksist-leninist esaslara da yalı bilimsel ve köklü bir değerlendirmesi canalıcı görevi karşısında " geçmişi savunmak" adına gerici bir ayak dire me yaşıyorlar. Ama öte yandan, Türkiye devrimci hare ketinin yakın geçmiş teki ge lişmesiy le kazandığı bir çok devrimci düşünce ve..d eğeri . �e ya terkedi yorl ar ya da su l and ı n y o rl ar. Yeni Oncü, Ozgürlük Dünyası, Demokrat Arkadaş vb., tümünde ortak bir özeLlik bu. Yalnızca biçi mi. gerekçesi ve bir ölçüde de konulan değişiyor. Her bi rinin kendine göre m asum gerekçeleri Qluyor. Kimisi "sol . çocukluk hastalığı"nın eleştirisi (Yeni Oncü)., kimisi " sos yalistlerin kendi dar dünyalannı aşması" (. Işçi Dünyası), kimisi "kaba devrimciliğin eleştirisi" (Ozgürlük Dün yası), kimisi ise "ki m i önyargı l an aşmak" adına (Demok rat Arkadaş), ama hep aynı doğrultuda, devrimcilikten re formculuğa doğru yapıyorlar bunu. Geçmişe ilişkin olarak bunlann dilindeki "ne tam savunu, ne tümden in kar" soyut ve muğlak formülü, aslında devrimci yaniann eleştirisi ya da alttan alta terki ve inkan, küçük-buıj uva olumsuzluklann ise geliştirilmesi olarak işliyor. B enzer bir ilginç durum tasfiyecilik sorununda ya şanıyor. Tasfi yeciliği yaşayanlar tasfi yecili kten yakma bili yorlar! Yeni Öncü bir vesileyle, "sosyal-reformizm, sivil top lumculuk, ulusal uzlaşma vaazeden bu rjuva sosyali zmi " akıml arını "en ciddi v e kapsamlı mücadele edilm�si gere ken", "esas tehlike" ilan ediyor (Sayı :9, s. 24). Ozgürlük Dünyası " Başlarken" , "liberal rüzgar esiyor", "dikkat edilmesi ve sakınılması gereken esas eğilim bu", diyerek işe başlıyor. Ama bu çevreler, yakınd ı kl annı bizzat yaşıyorlar. Bu bir samimiyetsizlik ya da ikiyüzlülük mü dür? Sorunu bu açıdan tartışm ak gereksiz. Kesin olan şu ki, bugün " dikkat edilmesi ve sakınılm ası gereken" , 12 Eylül sonrasındaki evrimleri sonucu artık bütünüyle bur juva düzen alanına kaymış, onunla kaynaşma niyetlerini ilan etmiş T B KP türü akımiann tasfiyeciliği değil, tasfi yeciliğin devrimci hareketin kendi içinde, kendi bünye71 sinde yaşanan çeşitidir. Reformizmin ince, bu nedenle de tehlikeli biçimi, reformizmi "esas tehlike "ilan edenlerin şahsinda yaşanıyor. Liberal rüzgarlar, "liberal rüzgarlar esiyor" diye bağıranların şahsında, bizzat bu çığlığın yer aldığı aynı satı rlarda ve sayılarda yaşanıyor. Bu o kadar belirgindir ki, tabandaki sade devrimcilerce bile zorlan madan teşhis edilebiliyor ve devrimci tepkilerine konu olabiliyor. Modem revizyonistlerin 1 980 öncesi konumlanndan düzenle tam ve açık bütünleşmeye geçmeleri bir boşluk yarattı . Şimdi bazı gruplar bu boşluğu dolduruyorlar. Sö zünü etti ğimiz reform ist eğilimde i fade buluyor bu. Ama bunu yaparken de TB KP'yi, S P'yi , sivil toplumculuğu eleştirerek sözde devrimciliklerini kanıtl�maya çalışıyor lar. Beyhude bir çaba. Geçmişte TKP, TIP vb. partilerin esas çabası " faşizme geçit vermeyerek" '6 1 Anayasasının kazanımlarını korumaktı ; adına "demokrasi mücadelesi" deniliyordu. Şimdilerde birileri 1 2 Eylüle muhalefet per desi yle bu kazanımlan yeniden elde etmeyi esas kaygı haline getirmiş bulunuyor; adına yine "demokrasi müca delesi" deniyor. . . Can alıcı nokta tam da budur. I. Bölüm Ortak özellik: Teorik-siyasal belirsizlik O rtak akibet: Kendiliğindencilik ve reformizm Reformist eğilimin kürsüsü durumundaki yayın or ganlannda ilk bakışta göze çarpan ortak bi r yan var: Dev rimci hareketin yakın geçm işi ve Türkiye devri m inin te mel sorunları konusunda suskunluk, ya da daha iyimser bir i fadeyle, belirsizlik. Dünya sosyalizminin sorunlan adı altında "sosyalist demokrasi " , "nasıl bir sosyalizm " v b . konular etrafınd a sürdürülen liberal-ayd ın gevezelik ler ve Kürt sorunu üzerine yazılanlar bir yana bırakılırsa, bu yayın organları devri mimizin temel teorik-si yasal so72 runlanndan adeta b ili nçli olarak kaçıyorlar. Dikkatlerini ve yeteneklerini güncel politika soruruanna .yöneltm i ş bulunuyorlar. 1 2 Eylüle karşı " demokratik muhalefet" ve sendikal hareket, iki değişmez konu. Bunlara ili şkin sorunlar et rafında en h a raretli tanışm al ar sürd ü rülüyor, sayfalar do lusu yazılar yazılıyor. B i rinci konuya ilişkin tartışmalara burjuva politika yaşamının sorunlan (seçim, refcrandum vb.) malzeme sağlıyor. " Politika yapm ak! " adına bu so runlar, belki burjuva poli ti k partilerden de çok " devrimci. dcmokrat"lara den oluyor. İ kinci konuya i lişkin tanış malar kendiliğinden işçi hareketinin " kendiliğinden" ona ya çıkardığı sorunlardan besleniyor ve i şçi hareketine bu rjuva (ekonomist) bakışı pek nadi r aşabil i yor. B i rinci sinde burjuva muhalefetin kuyruğunda dolananlar, i kinci konuda burjuva demokratik bakışın sınırıanna ka panıyorlar. Lenin, mcnşcvizm ilc ckonomizmin " aynı kü çük-burjuva, aydın oponünizmi " nin iki farklı bcli rişi ol duğuna i şaret ederek, onak ideoloj ik temellerini vurgu lamıştı . Yine de Ru sya d a birbirlerini i zle ye n iki tarihsel dönemde oponünizmin i ki onaya çıkış biçimiydi sözko nusu olan. Oysa bizde, ikisi bi r arada, aynı anda ve aynı akımiann kişiliğinde ortaya çıkı yor. Dahası var. Tasfiye cilik! Rusya 'da bu üçüncüsü, üçüncü bir tarihsel kesitte (1 908 sonrası) boy verm işti. Bizde tasfiyeci li k kuyrukçu l uğa ve ckonomizmc eşl i k edi yor. Scfalctin bağtındaki " zenginlik" olsa gerek, üçünün bir arada ycşcri p yaşa ması. Burada elbet bir zenginlik yok . Ama geçmişe i lişkin bir değerlendirmeden ve devrimin temel teori k programatik sorunlanna i lişkin genel çizgiler içinde bile olsun netleşmiş bir görüşten yoksun ol arak politik m Uca dclcyc ve yayın faaliyetine girişmcnin yolaçtığı kaçı nılmaz sonuçlar, tck keli meyle yoksulluk var. Kendi bakışını nctlcştircmcmiş, kendi perspckti t1crini oluştura mamış bir akım ya da yayın, sını fa ya da yığınlara hangi bilinci verecek, hangi doğrultuyu gösterecek? Y alnı zca doğa değil si yasal yaşam da boşluk kaldırm adığına göre, bu boşluğu kaçınılmaz olarak burj uva görüşler dolduru' , 73 yor ve bu kendini ekonomizm, reformizm, legalizm vb. olarak tekrar tekrar ifade ediyor. Ekim, bu açmaza ve so nuçlanna bir çok kere işaret etmiş ve bir süre önce şunlan yazmı ştı : "Devrimci hareket, . . . her şeyden önce netleş miş bir çizgi ve programdan yoks_un. Bir çok grup geç mişteki bazı temel görüşerini savunqmamakta, ama yeri ne yeni bir şey de koyamamqktadır. Ideolojik belirsizliğin yarattığı zayıflık gündelik politikayla örtülmeye çalışıldığı ölçüde ise, kendiliğindencilige, reformizme ve legalizme düşülmektedir. " (sayı : 1 4) .. I-Yeni Öncü ve İşçi Dünyası . Yeni Oncü Mart- 1 98 7 'de yayın hayatına başladı. lik sayısının " Prolog ya d a Çıkarken" başlıklı i l k yazısında şöyle yakınd ı : "Şu ana kadar yayın hayarına giren dergi lerin hemen tamamı bu açıdan ortak bir eğilimi pay taşıyor: Geçmişe ilişkin suskunluk. . . " Devamında temel bir ihtiyacı vurguladı: "G eçmişin dünya ve Türkiye bağ lamında ciddi araştırmalarla değerlendirilmesi sosyalist ler için bir zorunluluktur. Bundan kaçmak yalnızca gerçeklerden kaçmaktır. " . Hayli açık ve iddialı iki vurgu. I l k sayısının yayı n politikasını ve görevlerini işleyen i l k yazısında bu vurgu yu taşıyan bir dergiden, "geçmi ş değerlendi rmesi" konu sunda doğal olarak çok şey beklenir. Dahası , okur bu vur guyu bu konuda ciddi bir hazırlığın varlığına i şaret sayar ve sonuçl annı gömıek için ilgi dolu bir bekleyişe girer. Ne var ki, söylenenleri ciddiye alarak bu beı.<:lcntiye giren her okur hayal kın klığına uğramıştır. Yeni Oncü nün son sayısı ( 1 3 . sayı) Ekim-Kasım 1 9 8 8 tarihini taşıyor. Bu 2 1 aylık yayın yaşamı demektir. Az bir süre sayılgıaz. Bu son sayıda " Ekonomist ve Yasalcı B i r Eğil i m Uzerine" �aşl ıklı ve Ekin Taciser i mzalı hayli il ginç bir yazı _ _var. Ilginçliği yayın hayatma hayli iddialı başlayan Yeni Oncü çevresinin "iç serüveni "ne ilişkin bilgiler içermesinden geliyor. B u yazıya zaman zaman dönmek zorunda kala cağı z. B izi şimdi_!ik yazının geçmi şin değerlendirilmesi konusunda Yeni Oncü dergisinin içinde bulunduğu belir sizliğe ilişkin açıklam al a n ilgilendiriyor. 1 3 . sayıda yer ' 74 alan yazısında yazar, _!ek tek bireyleri belli yaklaşırnlara sahip olsalar da Yeni Oncü çevresinin henüz geçmişe ili ş kin bir değe rlendi rmed en yoksun ol duğunu aç ıklı yor. Tüm devrimci gruplan kastederek de{iam ediyor: "Açık ça ifade edilsin veya edilmesin, bugün bir arayış içersin deyiz. " (s.70) "Sosyalist hareketin ve özel olarak da onun bir parçası olan proletarya sosyalizminin yakın geçmişi nin değerlendirilmesi için öncelikle bütünlüklü bir bakış gerekmektedir . . . Yakın geçmişe ilişkin bir değerlendirme 1 tartışma kaçınımazdır. "(s.80) Çoğaltılabilccek bu açıklamalann anlamı ş_u dur: " Yakın geçmişe ilişkin bir değerlendirme" Yen!. Oncü için henüz bir görev olarak durmaktadır. Yeni Oncü ilk sayısında yakındığı "ortak eğilime" kendisi de ortak ol muş, A.Ural'ın üzerine genellikle " tartışm a bandı" çekil miş bir kaç yazısı* hariç, "geçmişe ilişkin suskunluk" ku ralına riayet etmiştir. Gerçekte bu sözlerimiz ancak kısmen doğrudur. Zira Yeni Öncü, "geçm işin dünya ve Türkiye bağlamında" de ğerlendirilmesi gerektiğinden sözedil i yordu. Teslim etmek gerekir ki "Türkiye bağlamında" susul sa da "dünya bağlamında" Tekin Yılmaz önderliğinde "cüretli" bir tartışma başlatılmış, yöntem ve içerik yönün den eleştiren ve zamansız bulanlan bile istemeyerek içine almıştır. Gorbaçov 'un estirdiği liberal rüzgar uygun or tam sanılarak liberal görüş ve kavramlar temelinde baş latıla'1. bu tartışma, fikri bir ilerleme** sağlsımadı; ama Yeni Onc ü yü bir iç krize soktu ve gelinen yerde tıkandı. Tekin Yılmaz 'ın yazıları bir süre "tartışma bandı" taşıdı. Bir süre sonra yazı kurulu çoğunluğu tarafından benim sendiği açıklanarak bu band kaldırıldı. Tartışmayı başın' * Ekiemeliyiz ki,bu yazılar da yalnızca sorunun etrafında do lanıyor, esasına girmiyor. ** A.Ural'm Tekin Yılmaz'ın "çoğulculuk" tezine karşı yargısı şöyle: "Tekin Yılmaz önermesini çok yeni bir tez gibi öne sürer. Oysa bu tez A vrupa 'da yıllardır 'Bi- limsel Demokrasi, Çoğulculuk ' vb. ad lar altında tartışıldı. Hatta terkedilmeye yüz tuttu_ _ diyebiliriz . " ("'Aradığını B ilmeyen Bulduğunu Anlayamaz", Yeni Oncü, S ayı:9, Ocak 1 988, s.42) 75 dan itibaren ilgi yl e i zl eyen, rn<:ıhiyetini ve doğrultusunu kavradıkça umudu artan rev i z yonist Gün dergisi, yargısını şöyle ifade etti . "Söylenebilecek bir tek şey var: Bu yöntem ve ele alış biçimi tüm dostların başına " (Sayı : 3 1 , Eylül 1 987, s .45) B u boş bir umut değildi. Tekin Yılmaz 'ın sadık bir deste kçisi , tartı şma bandının kaldı n id ığı sayıda yayınlanan yazısında, "modem revizyo nizm" kavram ının terkedilmesi gerektiğini beli rtiyor, is temine şunu gerekçe gö steri yord u : "Modern revizyonizm nitelemesiyle SSCB ve uluslararası sosyalist harekete yaklaş!!dığında bir Komintern, bir Stalin sorgulanamaz . " ( Yeni Oncü, sayı : 5 , Temm uz-Agustos 19.88, s.42) . Bu istem dile getirildiğinde Yeni Oncü "modem re vizyonizm" kavram ını terketm işti bile. Revizyoni zm in kavramianna ve teorik platformuna kayaniann " rcvizyo nizm" kavramını tef.ketmelerinde kuşkusuz yad ı rganacak bir yan yok. (Yeni Oncü ' yü bu konuda tutarlı saym ak ge rek.) Bizi burada ilgi lend i ren, gÇ.çmişi değerlendirmenin "dünya ?" hayli yol alan Yeni Onc ü ' nü n , "Türk i ye bağ· l am ında" bir arpa boyu bile i lcrlcyememesi , bul anıkl ı k ve bel irsizlik içinde kalmas ı d ı r. Türkiye devri m inin temel sorunlarında belirsizlik ye ni sosyalizm anlayışının li beral teorik temel i yle birleşin cc, Yeni Öncü dergisi güncel politik sorunlarda re fo m1iz min, işçi hareketinin sorunl annda ise ekonomizmin kürsüsü oldu. Siyasal yasaklılara il işkin 1987 Eyl ül re fc randumuna "evct"lc, 1 98 8 Eylül referandumuna "hayır"la katı larak, anti - I 2 Eylülcülük adına ve demokrasi aşkına burjuva muhalefetin yedeğine d üştü . Özell ikle birinci re ferandumdaki tutumunu savunmaya çal ı ş ı rken "demok rasi " sorununda liberalizm batağına boylu boy�nca uzandı. K autsky 'nin " saf demokrasi " görü�ü. Yeni Oncü başyazılarında "m ilitan" savunucul ar buldu. Bununl a da kalınmadı, "politika yapm ak" adına burjuva politika s ah nesinin " kurall arına uym ak " vaazcd ildi v b . . Politikada refo rmizm işçi hareketine yaklaşımda ekonomizmin ikiz kardeşidir. Al thusser'den öd ünç alınma "ekonom izm " k av ramını dünya komünist harekc7 tinin tarihini değerlendimıede sihirli bir anahtar sanan Ye ni Öncü, öte yandan şunlan ciddi ciddi söyleyebiliyor: "açıkça görebiliriz ki, önümüzdeki dönemin tayin edici çelişkisi (burjuvazi işçi sınıfı çatışması) sendikal haklar için sendikalarla işveren-hükümet ikilisinin çatışması bi çiminde somutluk kazanacağı gibi; sol için ayırdedici kriter de sendikal politika olacaktır! " (sayı : 2 , Nisan 1 987, s .4, Siyahlar Yeni Öncü'nün) İşte böyle ! İşçi hareketine yaklaşımda ekonomizmin en yontulm am ışını yaşayanlar, ince "ekonomizm " tahlil l e ri yle sözümona uluslararası kom ünizmin tarihini değer l cndiri yorlar. Ekonomizmin en kaba, en ilkel biçiminin i fadesi yu�ardaki sözler bir başyazıda yer alıyor ve bu başyazı. . " U lkenin Geleceği Açı sı ndan Sendikal Politi kanın Onem i " başlığı taşıyor. B i r sonraki sayısında ise şunlar söyleniyor: "Bilinmelidir ki bu . gün sosyalistlerin kuracakları hiçbir makro politika DISK 'in yaşatılması hedefini içermeksizin tamamlanmış olmaz. Sosyalizmin sınıfla çakışması, ancak bu kulvarda gerçekleşecektir . " (Sayı . 3 , Mayıs 1 987, s.S) "Tayin edici çelişki " yi " sendikal haklar" alanında, " tayin edici çatı şma"yı " sendikalarla işveren-hükümet iki l i s i " arasında, "sol için ayırdedici kriter"i sendikal politi ka alanında ve sosyal izm ile sınır hareketinin birl iğini sendikal " ku l varda " görebilmek için kişinin bir mark sist ya da bir devrimci değil , i flah olmaz bir ekonomist, tipi� bir İ ngiliz "sendika sekreteri " olması gerekir. Işçi sını fı içindeki çal ı şmaya sendikal pencereden bakmak yerli popülist akımiann ortak bir eğilimidir. Yeni karşılaşmıyoruz. TDKP'de bu bakış dün* olduğu gibi bu gün de çok belirgindir. Emeğin Bayrağı bu ekonom i st sendikalist bakı şın bir yeni temsilcisi. B ütün bu örnekler küçük burjuva demokratizminin kendini i şçi hareketi alanında ekonomizm olarak ürettiği dühüncesini doğrulu yor. Bu aynı zamanda kendiliğindenciliği de anlatıyor. * Eleştirisi için Bkz. H .Fırat, Küçük-Burjuva Popülizmi ve Prole ter Sosyalizmi (s.68-69) 77 Sınıfı keşfedip heyecanla yönelenler, vardıklan yerde ik tisadi hareketliliği, sendikal örgütlülüğü ve bu ikisine iliş kin sorunlan mevcut buluyorlar ve buıjuva demokratik ufuklanyla bu sınırlı alanın içine kendilerini hapsediyor lar ya da kendileri bile farkında olmadan hapsoluyorlar. Reformist eğilimin cüretli temsilcilerinden Yeni Ön cü'de, daha önce sözünü ettiğimiz " üçlü zenginlik" belir gin olarak yaşanıyor. " Yeni sosyalizm anlayışı" üzerine liberal gevezeliklerle yukanda örneklenen kaba ekono mist yaklaşımlar bir arada kolkola gidiyor. Derginin eka nomizmin ve kuyrukçuluğun kürsüsü başyazıl an , iç say falardaki yüksek teori tartışmalannın sözde bilimsel sonuçlanndan fcyz alıyor. 1987 Eylül referandumunda iz lenen kuyrukçu taktiğin savunusuna dayanak fikirler, bu linışmadan devşirme. Daha ilginç bir örnek verilebilir, · "sosyalizmin sınıfla çakışması"nı sendikal "kulvar"lara hapsı;:dcn yazının ön kısmında şöyle bir paragraf var: "Ilk olarak ekonomizm fosilinin yarattığı kabuğun ., kırılması ve ekonomizmden tam bir kopuş sağanması ge reklidir. Bunun yöntemi ise sosyalist sürecin, 1 91 7 'den başlayarak bilimsel öğretinin ışığında eleştirisinin yapılabilmesinden geçer. " (Sayı : 3, s.4) ithal malı fikirler ve ödünç kavramlarla* iş görünce böyle oluyor demek. Bu fikir ve kavramlar, değil dünya komünist hareketinin tarihini aydınlatmak, sihrine kapılanlary_n önünü bile aydınlatamıyor yazık ki. Yeni Oncü'nün kaba ekonomist görüşlerinin bir rast lantı ya da geçici yanılgılar olmadığı, İşçi Dünyası şahsında sistemli bir ifadeye kavuşmasıyla bugün daha iyi anlaşıl�yor. Yeni Oncü 8. sayısında (Kasım -Aralık 87) " Haftalık Bir Gazete ye Doğru . . . " çağnsı yaptı. 1 0. sayıda yayınma bir kaç ay ara verd i . Temmuz '88 'de çıkan l l . sayısında *Genellikle Althusser'den alınma bu fikirlerin '701erde tanıtımını ve temsilciliğini M urat Belge ve B irikim'i yapıyordu. Şim di onların bıraktığı yerden başkalarının y anısıra bir kısım Yeni Öncü yazarları sürdürüyor. 78 "Bazı Açıklamalar" başlığı altında şunlan açıkladı: " ... bu sayımızdan itibaren Yeni Qncü 'nün işlevi bir ölçüde de ğişiyon Daha önce Yeni Oncü bir yandan güncel politi kayla ilgilenerek bir kitle yayın organının görevlerini ye rine getirirken, bir yandan da ideoloj�� ve teorik konularda görüşlerini açıklıyordu. Yeni Oncü bundan sonra bir r.eorik yayın organı olarak faaliyet yürütecek. " Yeni O ncü 'de yayımlanan yazılar esas olarak yazar larını bağlar . . " (s.3) ..Bu son i fade " yeni sosyalizm anlayışı" hevesinin Ye ni Oncü yü artık bir tartışma kürsüsü ve klübü haline ge__ . ' tirdiğini anlatıyor. .. lşçt Dünyası, Yeni O ncü deki bu işlev değişikliğinin ' ardından, "güncel politika:: ilc ilgilenecek bir "kitle yayın organı" olarak ve Yeni On cü nün bir kısım eski yazar kadrosu tarafından EY.lül 19 8 8 'dc çıkanlmaya başlandı. Birinci sayının " Iş_çilcr ve Sosyalistler" başlıklı baş yazısında, tıpkı Yeni O ncü 'nün 1 . sayısındaki başyazıda olduğu gibi, geçmişi değerlendirmenin önemini vurgu ladı. Dahası, işçi sınıfının sosyalistlcrc ciddi bi r güvensiz liği olduğunu belirtti ve şöyle sürdürdü: "Bu güvensizli ' ğin ise esas olarak iki temeli vardır; birincisi 12 Eylül sonrasında uğranılan yenilgi ve hala _bunun hesabının doğru dürüst verilmemiş olmasıdır. . . " Ikincisini "sosya listlerin bölünmüşlüğü" olarak tespit eden başyazı, bu iki alanda gerekeni yapmanın sınıfa güven vermek ve sınıf içinde �dım atmak bakımından önemini vurgulayarak so na eriyor. Peki , işçi Dünyası 'nın geçmişe dönük bir değerlen dirmesi ve bunun bir parçası olarak devrimin temel so runlannda netleşm iş bir çizgisi var mı? İlk 7 sayısında bunlann izi yok . Ve bu gazete sosyalizmle işçi hareketini birleştirmek iddiasıyla çıkıyor. Netleşmiş bi r teorik teme li, taktik ilkeleri, devrimin temel sorunl anna ilişkin poli tik görüşleri olmayan bir siyasal gazeteyi hangi akibetin beklediğini "somutun zenginliği "nde görmek içi n İşçi Dünyası 'nın ilk 7 sayısına bir arada bakmak yeter. B u ga zete kendiliğindenciliğin kürsüsü durumunda. Genel poli79 tik sorunlarda burjuva muhalefetin, i şçi sınıfına ilişkin so runlarda kendiliğinden hareketin kuyruğunda. Devrim ve iktidar perspektifinden yoksun, liberal sol bir işçi gazetesi konumunda. .. Daha önce sözü edilen "E�onomist ve Yasalcı Eğilim Uzerine" başlıklı yazı ( Yeni Oncü, Sayı. 1 3 , Ekim-Kasım 88), işçi D ünyası 'm hedef alıyor. "Ekonomist ve Yasalcı" tanımlan bu gazelenin yayın çizgisine ilişkin. Yazar işçi D ü nyası 'nı yol gösteren yayın anlayışının perde gerisini de bildiği için, eleştirilerinde ve ithamlarında hayli rahat ve sert. Işçi Dünyası 'nın mevcut çizgisinin, "proletarya sosyalizmini savunmak arzusundaki kimseler arasındaki ortak zemini tartışmalı hale getirdiğini ve bu görüşlerde ısrar edilir ve 'derinleştirilirse ' ne kadar istenmez olsa da bir kopuşun başlangıcı olacağını özellikle vurgula malıyız." (s.7 1 ), diyor. " Proletarya sosyalizmi" i fadesinin bir alarn eri farika olduğunu ve geçmişte devrimci hareketin revizyonizme en yakın gruplanndan birini anlattığını özellikle genç okurlara hatırlatmak isteriz. Revizyonizme yakınlık reviz yonizm kavramının terkiyle sonuçlandı ve yukardaki yakınmanın sahibi bu değişimin harare tli savunucu larından biri oldu. Düşüncesini savunurken, Komintem ve Stalin dönemini de kapsayan yeni bir kavrama ihtiyaç d u yulduğunu, buna en uygun o l an ı n ise Althusser'in "ekonomizm saptaması" olduğunu belirtiyordu. Yazarın yukarıya aktanl an sözleri şöyle dev am edi yor: "Uluslararası sosyalist harekete musallat olmuş eko nomizm/e çok yönlü bir hesaplaşma görevimizken, böyle si bir görevi benimsernek arzu ve kararlılığını ilan e tmişken, çok daha ilkel ve kaba biçimler, herkesin tanıdığı-bildiği kılıkiarı içinde yasalcı ve ekonomist bir eğilimle uğraşmak zorunda kalmamız ise bir talihsizlik tir. " (s. 7 1 ) B i z ise diyoruz ki , yazanmızın tarif ettiği olguyu· "bir talihsizlik" olarak nitelemekle yerinmesi yalnızca bir cid diyetsizliktir. Yazara düşen, hayalkırıklığını i fade etmek ve tanımladığı ekonomist ve yasalcı eğilimi kendi dar sınırlan içerisinde eleştirmekle kalmak değil, böyle kaba 80 bir eğilimin " proletarya sosyalizmi" hareketi zemininde neden ve nasıl bu kadar kolay, boylu boyunca yeşerdiğini çeşitli açılardan tahlil etmekti . Bunu yapmadıkça öfkeli eleştiri ve ithamlar bir adım ileri götürmez. işçi Dünyası 'nın sözü edilen eğiliminin bir yeniligi yok. Bu eğilim benzer " ilkel ve kaba biçimler" için_çie, " herkesin tanıdığı bildiği kılıklar içinde" dünkü Yeni On cü sayfalannda da vardı. Yazanmızın o gün görernediğini bugün görmesi ve öfkeli eleştirilere konu etmesini olum luya yormak bize güç geliyor. Bu olsa olsa 84. sayfada sö zü edilen " kimilerinin vefasızlığı " ile ilgili olabilir. * Ekonomizm ile Marksizmin liberal yorumu aynı ideo lojik temelden beslenen eğilimlerdir. Yeni Öncü 'nün 1 0. sayısına kadar i kisi. bir aradaydı, içiçeydi. 1 0. sayı sgn rasında, birincisi Işçi Dünyası 'nda, ikincisi Yeni On cü 'nün bazı yazarlannın şahsında varlıklannı sürdürüyor..: lar. Bugün daha iyi görülüyor ki, modem revizyonizm ��vramını "ekonomizm saptama"sıyla değiştirmek Yeni Oncü'ye pahalıya patlamış, onu buıjuva ideolojisinin çok değişik biçimleri karşısında hepten savunmasız bırakmıştır. Teori sorunlannda reformizm, işçi hareketini ele .�lışta ekonomizm , tam boy yasalcılık, tasfiyecilik, Ye ni O ncü gerçeğinin ortak ideolojik öze dayalı değişik gö rünümleri haline gelmiştir. işçi Dünyası yalnızca ekano mizmin değil , onun bir uzantısı olarak politika sorun lannda reformizmin, burjuva muhalefete kuyrukçuluğun da kürsüsüdür. Hatta bu ikinci özelliği çok daha belirgindir. Yeni Ön cü yazannın bu konulard a, örneğin son referandum takti ği konusunda tek söz etmemesi rastlantı değil, ortak ideo lojik temelin ifadesidir. Politikada reformizm ve kuyrukçuluk, ekonomizmin ideolojik uzantısı , m antıksal *"'Kimileri anın getirdiği kargaşa içinde 'boşluk doldurmaya', bu gün eline tesadüfen geçirdiği olanaklan tam bir 'vefasızlık 'ömeği gös tererek proletarya sosyalizminin önderlerine karşı fakat açıktan savaş maya yanaşmaksızın ve bunu göze almaksızın onlan sözümona diskalifiye etmek için kullanmaya çalışabilir . . . "' (Yeni Öncü, Sayı: 13, Ekim-Kasun 1988) 81 sonucudur yalnızca. Proletaryanın siyasal sımf ·bagım s.ı zlıgı kazanmasını güçleştirip. engeller. Bir arada Yeni Oncü'nün dünkü ve bugünkü çizgisini oluşturmakta dırlar. 2-Özgürlük Dünyası Reformİst egilimin yeni bir temsilcisidir Özgiırlük Dünyası. Buradaki "yeni"ligin sonradan çizgi degişti r mekten değil, yalnızca yayın hayatına yeni başlamı ş ol maktan geldiğini hemen ekleyelim. Daha henüz üç sayışı çıkmış bulunuyor. Fakat yorgun küçük-buıjuva demok ratları tarafından . çıkanlıyor olmasından kaynaklanıyor olmalı, daha ilk sayısından itibaren re.formist eğilimin ön ceki temsilcilerini, örneğin bi r Yeni O ncü yü aratmaz ol du. Reformİ st bahçenin bu yeni çiçeğini birilerinin umut la beklediği anlaşılıyor. Nitekim sonradan, "beklenen4�n farklı bir içerik ve tutumla yayın hayatına giren . . . Oz gürlük Dünyası" diyerek hayal kınklıklannı dile geti rdi ler. Hemen belinclim ki, bu hayal kınklığı i fadesinin ge risinde tabandan gelen devrimci tepkileri yuml;J:şatmayı ve şaşınmayı amaçlayan bir ikiyüzlülük de var. Ozgürlük Dünyası 'nın yayın hazırlıklarından haberdar olan, Genel Yayın Yönetmenini ve etrafına topladığı kadroyu bilen her ciddi ve az çok tutarlı devrimci için, bu kadroyla han gi ideolojik nitelikte bir dergi çıkacağını tahmin ederne rnek için ya kör olmak ya da bile bile "lades" yapmak ge rek. Bugün hayalkınklığına uğramış görüncnlerinki körlük değil, bile bile lades demekti . Tanrı ideoloj i k so runlarda ve araçlarda kimseyi "burjuva teknik ele man"lara muhtaç etmesin! Zira bu pusulayı burjuva ideo lojisine teslim etmek olur. Sorunun ilkesel önemini gözönünde tutarak, konu muzdan belirli bir ayrılmaya aldırmıyor ve Lenin 'in bu noktadaki titizliğini hatırlatmak i stiyoruz. Şüphesiz hatırlatmamızın muhatabı bile bile "lades" yapanlar değil ' 82 (Id onl ann ne yaptıldannı çok iyi bildilderine kuşku yok), olup bitenlerin anlamını kavrayamayan düıiist ve samimi devrimcilerdir. Lenin, Il. Enternasyonal partilerinin utanç verici ald beticrini nefretle karşıladı . Ama benzer akibetlerin gele cekte yaşanmasını engelleyebilmek, hiç değilse sınıriayabilmek için de, bu olumsuz deneyi inceledi ve dünya komünist hareketi için dersler çıkardı. Temmuz 1 920'de Komünist Enternasyonal in II. Kongresine su nulmuş ilkeler bu derslerin bir parçası, bir bakıma .özü dür. "Komünist Enternasyonale Alınma Koşulları" başlığı taşıyan ve Korointerne katılmanın " 2 1 koşul''u olarak da bilinen bu ilkelerin birincisi şöyle başlıyor: "/-Günlük propaganda ve ajitasyon, gerçekten komü nist nitelik taşımalıdır. Partinin elinde bulunan bütün basın organları, proleter devrim davaJına kendisini ver diğini kanıtlamış olan güvenilir komünistterin yazıişleri sorumluluğunda bulunmalıdır. . . " İkinci koşul şöyle devam ediyor: "Komintern üyesi olan her örgüt . . . her türden sorumluluk yerlerinden re formcu/arı ve 'ortacıları ' planlı ve sistematik olarak uzaklaştırmalı ve onların yerine ilk zamanlarda bazan ,deneyimli ' politikacıları n* yerine basit işçilerin konul ması gerektiğine _aldırış etmeksizin,..denenmiş komünistle ri koymalıdır. " (Işçi Sınıfı Partisi Uzerine, Sol Yayınlan , s. 396) Bunlar 1 970 'lerde "bilgi " olarak iyi kötü biliniyor, bir ölçilde gözetiliyordu. 1 2 Eylül çok şeyi "unuttunnuş"a benziyor. 12 Eylül'Un eskittiği çeşit çeşit "as"lann siyasal sahneye yeni yeni " yıldız"lar olarak çıkanlması bunu gösteriyor. (Bu manevi erozyon aynca incelenmelidir.) Eğer giiçlük "denenmiş komiinistler"in azlığından geli yorsa, yapılması gereken pusulayı "tccriibeli" oportünist lcre teslim etmek değil, oturup neredeyse 1 5 yıllık ömrii olup da hala böylesine bir yoksulluğu yaşayan gruplann gerçeği üzerine sükunetle ve soğukkanlılıkla diişünmek ' *Belge Yayınlan 'nın "III .Entemasyonal -Belgeler" isimli derle mesinde bu ifade '"tecrübeli ' oportünistler" olarak çevrilmi§. (s.30\ tir. B u tutulacak tek devrimç.i yoldur. Kimse korkmasın, bu yalnızca ileriye götürür. Oteki, örnekleriyle de görül düğü gibi, buıjuva reformizminin yedeğine, açık ifadeyle batağa sürükler. .. Konumuza dönelim. Nedir Ozgürlük Dünyası? Bu dergi neden çıkıyor? Devrimci hareketin geçmişine ve Türkiye devriminin temel sorunlaona bakışı nedir? B u ve benzeri sorunlann cevabını bu derginin sayfalannda ara mak boşunadır. B uıjuva muhalefetin yedeğinde anti - 1 2 Eylülcülük, SHP solculuğu, burjuva-demokratik ön yargılann yankısı "hukuk" ve "insan haklan" gevezelikle ri , "toplumun demokratlaşmasına katkı " liberal vaazlan, kendiliğinden işçi hareketinden bazı haberler, güncel ya şamın geçici bazı sorunlan hakkında köksüz bir ajitasyon ve teşhir! . . Ama liberal ve reformisı yayınlar ve yazarlar bunu fazlasıyla ve çok daha iyi yapmıyorlar mı? Bunun için ayn ve yeni bir dergi çıkarmaya kalkmak gereksiz bir zaman ve eneıji israfı değil midir? Yayın hayatına başlayan her yayın organında "Çıkarken" ya da " B aşlarken" yazılan çok önemlidir. Bu yazılar bir bakıma çıkan yayın organının ideolojik plat fonnunun ve yayın çizgisinin manifestosudur. Yeni bir yayın organını çıkaranlar genellikle bu gerçeğin bilincin dedirler; bu tür yazılan bunu gözeterek titizlikle hazırlarlar. Okur yeni çıkan yayın organının ideo�.oj ik ko numunu ilk elden burdan öğrenir. Doğal olarak, Ozgür?fik Dünyası da, yayma bu tür bir " Başlarken" başlıklı ve "Oz gürlük Dünyası " imzalı yazıyla başladı. Q radan aktanyoruz: "Ozgürlük Dünyası 12 Eylüle, toplumun askerileştiril mesine karşıdır, karşı olacak. Korku psikozu ve özgürlük süzlüğ_ün giderilmesine katkıda bulunmaya çalışacak. . . " "Ozgürlük Dünyası, toplumun yeni müdahale/ere ola nak tanımayacak ve bu yöndeki girişimler karşısında di renecek örgütlenişine, bunun düşünsel hazırlığına kat kıda bulunacak. " "Ö zgürlük Dünyası, demokratik özgürlüklerin peşin de olacak, toplumun demokrat/aştmlması mücadelesinde yerini alacaktır... " 84 Abartmasız denilebilir ki, Ö zgürlük Dünyası 'nın perspektifi, ülkemizin ortalama bir burjuva-demokratının perspektifini aşmıyor. Yukanda sıralanan görevler doğ rultusunda liberal solun yoğun bir çaba içinde olduğunu kim inkar edebilir? Sivil toplumcular ve onların sözcüsü Yeni Gündem '.i.n yaptığı neydi? 2000 'e Doğru nun yaptığı nedir? Ozgürlük Dünyası 'nın ağzından "toplum" sözü düşmüyor. Hangi " toplum"dan sözediyor bu liberal baylar? Onların yeni soyunduğu "toplumun askerileştiril mcsine karşı" tlık, "toplumun yeni müdahalekrc olanak tanımayacak . . . örgütlenişi", "toplumun demokratlaş ması" vb. vb. liberal vaazlan sivil toplumculanmız yıllardır vermiyorlar mı? Dahası , Ecevitler, Demireller, ınönüler başka neyi gcveliyor ki ! "Toplum "un askerileş tirilmesini engellemek ve "demokratlaştınlması"nı sağla mak için yeni bi r yayın organı çıkarmalan şart mıydı? Bunu örneğin bir 2000 'e Doğru dergisi i yi kötü yapmıyor mu? Onun i lkel, titrek, silik bir kopyası olmak yerine, ona katılıp güç katmak daha dürüst ve sorumluca bi r tavır olmaz mıydı? (Hazu grupçuluktan da bu kadar yakınıyorken ! ) Mahallenin namusunu kurtarmak he sabıyla, satı r aralanna sı kıştı rdıklan "demokrasiyi sosya lizme bağlayarak savunma" i fadesinin kendi lerini onlar dan ayıracağını mı san!yorlar yoksa? Ama onlar da benzer lafları en az Ozgürlük Dünyası kadar kul lanı yorlar. Hatta daha çok ve daha oturaklı bir tarzda. Görmek için Saçak dergisine uzanmalarına da gerek yok, Doğu Perinçek 'in hartalık başyazılan bunun için çok bi le. Marksist geçinip de "ama burjuva demokrasisi biçim seldir" diye laf ola kabilinden eklemeyen liberal var mıdır ki yeryüzünde! Burj uva demokrasisinin kaba yankılan olan "toplu mun demokratlaştı nlması " üzerine bu liberal gcv�zelikle ri ayrıca ele alacağız. B urada yalnızca bunun Ozgürlük Dünyası 'nın yayın pl atformu olduğunu ve üç sayılık yayınıyla bu platformuna sadık kaldığını belirtmek için değinmiş oluyoruz. Yeni liberallerimiz adetleri biliyorlar. Adet olduğu üzere " B aşlarken" yazısında " geçmiş"e değiniyorlar. ' 85 İmalı ve anlamlı mesajlar içeren bu bölüm şöyle başlıyor: "Geçmişin devrimci birikimine yasianmadan geleceğe yönelmek olanaksızdır. Bu, kuşkusuz devrimin ve devrim ci geçmişin zaafları, hata ve yaklaşım bozukluk ve yeter sizlikleri karşısında eleştirel tutum alışı dışlamaz, tersine içerir. " · B u tür genel sözler geçmiş konusunda belirsiz, tered dütlü, ilerletici bir değerlendirme yapmak konusunda ye teneksiz, dahası yüreksiz tüm mıymı�tı oportünistlerin moda nakaratı durumunda şimdilerde. Iyi de beyler ara dan 8 yıl·geçti, gevşeyen koşullar şükür size siyasal yaşa ma yeniden başlama imkanı da verdi. Yöntem üzerine boş gevezelikler yerine, yönteminizi geçmişe uygulayıp, sonuçlanın dürüst devrimcilere, örgütlemeyi hevesiendi ğiniz işçilere ve genel olarak yığınlara sumnanız daha doğru, gerekli ve yararlı bir iş olmaz mı? Bunu hala başa ramı yorsanız, yeni bir yayın organıyla hangi yüzle siyasal sahn�ye ve yığınlann karşısına çıkıyorsunuz? Ozgürlük Dünyası "kaba devrimcilik"in eleştirisi adına sıraladığı bir kaç liberal öğüdün ötesinde geçmiş konusunda açık bir şey söylemiyor. Ama öte yandan, geç m işe nasıl yaklaşmak gerektiği üzerine tumturaklı sözlere devam ediyor, dahası felsefe yapıyor: "Zaafları ve eksiklikleri Karşsında eleştirel olmayan bir tutumla geçmişi yüceltmek ve toz kondurmamak ile toptan inkarcılık günün geleceği olmayan başlıca eğilim leri. Birbirlerini güçlendirerek varoluyorlar. Geçmişi de ğerlendirişe ilişkin bu iki yaklaşım da ne tarihseldir ne de diyalektik. (Ama bir zam anlar, şimdi artık tarih olmuş uzak bir geçmişte, "Türkiye 'de şimdiye kadar hiç bir za man, hiç bir akım ve kişi tarafından ortaya konulmamış yepyeni ve çürütülmcz bir çizgi" yle, " panldayan bir gü neş gibi " boşluğa doğum yapmak, hem "tarihsel" hem de "di yalektik" olabiliyordu ! ) Her yeni oluşum döneminde, her başlangıçta düşünsel yetersizliğin (bu ifadeye özellik le dikkat!) göstergesi olarak ortaya çıkan mutlakçı meta fizik eğilimler olarak geçicilikleriyle etkisizleşmeye çağrılıdırlar. " B ütün bu soyut sözler, tumturaklı ama boş bir laf · 86 yı�nıdır. Ve okuru geçmiş de�erlendi��si konusunda bir nebze olsun aydınlarımyor. Zaten Ozgürlük Dün yası 'nı da bir adım ileri götürmüş degil. !.sayısında bun lan yazan yeni liberallerinüz, 3. sayıda üstelik tam da aynı sütünda -başyazıda-, "Ozgürlük Dünyası 'nın I. ve 2. sayıları "nda "içinde bulunduğumuz dönemde, devrimci demokratik hareketin saflarında varolan, mücadele edil mesi ve aşılması gereken zaaflar ve eğilimler, aynı düzey de olmasa da ("aynı düzey"de ne kelime, çok daha be ter!) yansıdı"�ım yazıyor (3. sayı, Aralık 1 988). Kendi önünü göremeyen, boşlukta ve belirsizlikte duran, bu ne denle de gerçekte burjuva ideoloji ve politikalann yede�i ne düşen, devrimci hassasiyetini koruyan tabanın tepki siyle bu gerçeği 3. sayısında itiraf etmek zorunda kalanlar, " B aşlarken", başkalannın "düşünsel yetersizli ği" ve akibeti konusunda tumturaklı ahkamlar kesebili yorlardı. Oysa onlannki yetersizlik bile değil, tam boy bir düşünce yoksulluğu! Ortada bayağılıkla içiçe bir komedi var gerçekte. Ko numu, yayın platformu, ilkeleri ve i şlevi konusunda belir sizlikle i şe başlayan ve daha 3. sayısında bunu itiraf eden bir yayının durumu, tam bir skandaldır. Böyle yola çıkaniann "geçicilikleriyle ctkisizleşmeye çağnlı" olduk lannı görmek için 3 sayılık bir yayma ne gerek vardı. Te orik bakış bir yana, kendi 1 5 -20 yıllık siyasal den.�yimleri de mi öğretemedi bunu yeni liberallerimize? Ozgürlük Dünyası 'nın içine düştüğü .d u rum tek kelimeyle utanç ve ricidir. Bugün bu yayın organını kimse savunamıyor. Du yulan utancı kaba, hoyrat ama öze ilişkin olmayan" mü dahale"lerle sözde gidermeye kalkmak yerine, bu derginin yapacağı en doğru ve namuslu iş, kendi çizgisini netleştirene kadar yayın yaşamına ara vermektir. Yok an ti- 1 2 Eylülcülük ve "toplumun demokratlaşunll!lası"ysa çizgisi, o zaman bağı np çağırmak <lfl!.amsızdır. Ozgürlük Dünyası bu çizgide doğru yoldadır! Ilkel ve düzeysizdir ama, elinden gelen budur. Daha iyisini arayanlar için 2000 'e Doğru bir altemati ftir. Bir başka vesileyle, geçmişin küçük-burjuva halkçı teori ve pratiklerini Marksizm adına umutsuzca savunma87 ya çalışan bir başka girişime karşı da hatırlatmıştık. Siya sal içeriğiyle inkarcılık, "bir küçük-buıjuva sınıf tavn dır. "* Yine başka vesilelerle ve örneklerle vurguladığı mız gibi, küçük-burjuva tapınmanın öteki yüzüdür. (Mao Zcdung 'a yaklaşım hatırlansın.) O tartışmada "teori syen" muhatabımız "inkarcılık ve tasfiyecilik"i bireylerin kötü niyeti ve " gerekli teorik-pratik birikimden yoksunluğu" ile açıklıyordu. Toplumsal kökene dayalı siya- sal olay ve olgulan salt subj ekti f etkenlerle açıkla-mak, bilim adına şarlatanlıktır. İnsan çok bilgili, düşünsel açıdan ço,k ge l i ş m i ş olur, ama inkarcı olur. Unutmamak gerek ana rş i z m i n ve nihilizmin de filozo!l an var. "Düşünsel yetersiz lik" ya da "gerekli teo ri k-prati k b i ri k i m " den yoksunluk de ğ i l , s ı n ı f k a rakteri ve konumudur t e m e ld e inkarcılığı y a r atan . "Gerekli teorik-pratik birikim" ve "düşünsel yeterli lik" türünden sözlerin yeni dönem "yıldız"larının dili ne bu kadar sık ve kolay takılınası tes a d ü f o l m a s a ge re k . B u gerçekte kendi bilgi v e yeteneklerine hayran "burj u v a tekn i k clcm an" ı n ken d i n i yüceitme ruh hal inin d i l e gel i ş i d i r. " B aşla rke n" yazısının " k aba d e v ri mc_i l i k" eleşti ri si i l c başlayan parag ra fı şu cümleyle bi t i y or : " I n an çla n n yerine bi l g i n i n geçiri lm e si " ! " Kaba dcvri m ci l i k " i i n ceitmenin fom1 ü l ü o l a rak sunul uyor bu şi ar. Ne v ar ki yeni l iberal leri m i z i n bu ş i an , "devri m c i çocukluhru " eleşti re n tüm l i berall c ri n tanı d ı k - b i l d i k eski yavclerindcn d i r. Neden inancın b i lgiyle b i rl eşti r i l mesi deği l de, " inançlann ye rine bilginin geçiri l m esi " ! B i rincisi bir k o m ü n i stin, bir m arks istin; i k incisi ise bir l ibcrali n , b i r " tccrübe l i " opor tünistin şiandır. Ye ekieyeJim ki bu ikinci s i , her karşı devri m sonrasında olduğu g i b i , bugünün Türk i y e ' s i nd e de m odadır. Geç m i ş i n hataları üzerine �aleme al ınm ı ş her li beral vaazda bunu göre b i l i rsiniz. Ozgürlük Dün yası 'nı n " inançlar"ını kaybe t m i ş , am a " b il gi "l c rini doğal o larak korum u ş l i beral Genel Y a y ı n Yönetmeni ve ava nes i el bette sorunu bö yl e fonn ülc cdeccklerdi . Kendi "de ğer"lcrinin nerede yattığını , bunca " b ad i re "ye rağmen ha la neden el üstünde tutuldukl arı nı onlar ço k i y i b ili y o rl a r *Küçük-B urjuva Popüliz:mi v e Prolclcr Sosyalizmi (s. 1 7 1 - 1 73) 88 ve " inançlann yerine bilginin geçirilmesi . . . " şiannı atar ken kendi durumlannı teorileşti ri yorlar. Ama kaba dev rimcilik eleştirisinin arkasına saklanarak yapılan "inanç l a n " sözde "bilgi " yle trampa etme çağrısı, her devrim cinin. kulak tıkarnası gereken liberal bir öğüttür. Devrim ciler " bilgi"sizliğin zararlannı fazlasıyla yaşadılar, yaşı yorlar. Am a onlara gerekli olan, liberallerimizin da ğarcığındaki burjuva önyargılardan hayli farklı bir "bil gi"dir. Yeni l iberallerimizin n e kadar bilgili oldukları bir yana, sahip olduklan "bilgi "nin burjuvazinin rüzganna yelken açll1.aya pek m üsait olduğunu görmek için her şey bir yana, Ozgürlük Dünyası 'mn 3 sayılık yayınına bak m ak bile yeter. Şimdi geli yoruz bu derginin 3 . sayısı ndaki başyazı sına. Gi ri ş bölüm ünde açıkça, sonraki bölümlerde ör tülü olarak ilk iki sayının, özell ikle de, tam bir liberal ma nifcsto olan " B aşl arken" yazısının pek sen ama hiç de öze ilişkin olmayan bir eleştirisi bu başyazı. Derginin iş levini ve yayın pol itikasını yeniden tanımlı yor. S ağa sola hedefi ve muhatabı bel i rsiz (aslında kuşkusuz kendi ilk iki sayısı) öfkeli bir dizi saldırı. . ve ithamın ardından, şu cümleyle bitiyor: " U zam asın. Ozgürlük Dünyası Mark sizm-Leninizmin saflığını korumak için mücadele yürüle cektir." " Geçmişin Yanılgılan Tekrarl anm am al ı " ba�lıklı bu yazıyı okurlan nasıl kar�ıladı henüz bilemiyoruz. A m a biz yargımızı ço k net i fade e tm ek istiyo ruz: B u yazı yalnı zca bu çevrede anık kroni kleşmi ş bir davranı� ola rak alışılagelen oportünist m anev ral arın bir yeni s i değil , yalnı zca bir siyasal skandal değil . aynı zamanda b i r utanç ve i O as bclgesidi r. Uzun zamandı r sözü edi len, hazırl ıkları vü rütülcn, haua sağlayacağı faydalar üzerine ince hcsi�plar bile yapılan bir yayın organı daha 3 . sayısında şunları yazabi l i yor: " . . . kendilerini ·sosyalist ·"Jasın · olarak niteleyen ya sal dergilerden farklı olarak Ozgürlük Dünyası, her şey den önce, ülke düzeyinde merkezi bir teşhir ve ajitasyon aracı, günlük sınıf mücadelesini yönetmeye ve yönlendir- 89 meye çalışan merkezi bir yayın organı, bir örgütlenme merkezi ve aracı degil, teorik ideolojik mücadele aracı olmqlıydı. " .. Ikisinden biri; ya Ozgürlük Dünyası başlangıçta be lirlenenden aynlarak farklı bir işlev üstlendi, ya da, işle vini ve görevlerini asgari bir açıklıkta olsun belirleme den yayın hayatına başladı ve bu kendiliğindencilik onu yanlış bir konuma itti. Her iki durumda da sonuç bir skandaldır. Birinci durumda, daha ilk iki sayısında yolu nu ve rolünü şaşıran bir yayın organının başkalanna yol göstemıek iddiasıyla siyasal sahneye çıkması; ikinci du rumda ise, daha kendini aydınlatamamış bir yayın or ganının başkal�_nnı aydınlatmaya kalkması. .. Gerçekte Ozgürlük Dünyası belirsizlik içinde ama bazı görevleri de belirleyerek yayın hayatına başlamıştı: " Bir ucundan yınılınaya başlayan" 1 2 Eylül karanlı!ı.ma karşı mücadele ve bunun düşünsel hazırlığına katkı" için yola çıkmıştı. Bu arada "kaba devrimcilik"c karşı müca dele edecek ve "nasıl bir sosyalizm sorusunu yanıtlamaya çalışacak"tı. Bu üçü, dönemin Marksizm ya da devrimci lik adına yola çıkan tüm liberal eğil!�li sol yayın organ lannın onak temalan durumunda. Ozgürlük Dünyası da bu kervana katıldı ve karınca karannca bu çerçevede bir şeyler yaptı. Dolayısıyla 3. sayıdaki başyazı bir skandalı itirafın ötesinde, bir ikiyüzlülük ömeğidir. Biraz olsun sa mimi olsalardı, düştükleri durumu tahlil eder, nedenlerini belirlemeye çalışır ve sonuçlannı okurlanna açıklarlardı. Oysa öfkeli başyazı boşluğa saldınyor, birilcrini ve bir şeyleri suçluyor ama böylesine kaba yanılgılara neden ve nasıl düşüldü!ıü, bunun hangi ideolojik-sınıfsal temelierin yalnızca yeni bir tezahürü olduğu konusunda okurlannı aydınlatacak tek kelime etmiyor. Aslında bu konuda kendisi de karanlıkta. "Teşhir ve ajitasyon aracı" değil de " teorik-ideolojik mücadele aracı qpnalıydık" diyor . Bu, sorunu hiç anlamadığım gösterir. Ozgürlük D ünyası yalnızca 1 2 Eylül sonuçlan üzerine köksüz bir teşhir ve ajitasyon aracı olabilirdi. İdeolojik siyasal belirsizlik konumunda istcseydi de ötesine geçe mezdi. Tüm diğer örnekler bir yana, 1 976-78 döneminde 90 Hallan Kurtuluşu da benzer bir akibeti, benzer nedenlerle yaşamamış mıydı? Halkın Kunuluşu nun bir avantajı vardı. Kendiligindenci bir yayın organıydı ama hiç değil sc kendiliğinden gelişen bir kitle hareketinin devrimci co şk u sund an bcslcniyordu. Köksüz bi r anti-faşist teşhir ve ajitas ygnu m uğlak. da olsa bir devrim vurgusuyla bes l i yo rdu. Ozgürlük Dünyası bu n l a rdan da yoksun. Böyle olunca, ami 1 2 Eylü lcülük tem el i nde h u k u k süzgeci ve "insan haklan " üzerine boş liberal ge v ezcli kl erdcn öteye ' , - " " geçemiyor. "Te orik id eoloji k m ücadele aracı olmak" teorik ideolojik netlik ve hazırlık gerektirir. Yeni liberallerimi zin ise eskiyi savunamadıkl annı, y e ri ne y en i bir şey de koyamad ı kla n nı , bundan dolayı da, boşluk v e belirsizlik içinde debclendiklerini bilmeyen mi var? "Teorik-ide olojik mücadele aracı olmak" üzerine büyük ama yalnızca tebessüme yolaçabilecek boş l a n ar cdeccğinize, oturup önce teorik temelinizi , Türkiye devriminin te mel sorunlan ve proletarya hareketinin temel görevl eri üzeri ne görüşlerinizi n e tlcşli r in Bunu yapam adığınız sürece, - . " M a rksizm -Lçninizmin saflığını korumak" sizin boyunu zu çok aşar. Istemescniz bile, bund an sonraki yayınınız bundan öncekinden farklı olmaz. N itekim güya yeni bir i şlevle, "teori k-ideolojik mücadel e" * işlcvi ylc çıkan 3. sayınızın ilk iki sayıdan ne fark ı olduğunu her o nalama okur som1uş ve bir yenilik görem emenin şaşkınlığını ya şamışllr. Bereket göıüntüyü bi raz olsun, öfke yıldırım l an nızın asıl hedefi Genel Yaym Yönetmeninizin Gorba çov dizisi ku narıyor. Ya da k u n an yor mu? Kendi burj u vazisi k arşı sında l i beral sol sızlanmal ann ötesine gcçc mcycnlerin, Gorbaçov 'a karşı devrimciliklerini kanıtlama giri şimlerini k i mse ci dd i ye almaz, alam az. Dahası var. "Geçm i şin Yan ı l gı l arı Tckrarlanmamalı " yazısının tar u ş u ğı ana "yanılgı " lcgal i :�m rüzgan , lcgal yayın fu ryası ve bunun lcgal i st-Lasfiycci sonuçlandır. Som1ak gereki yor, bunu 15 yı llık siyasal yaşam ı nızda, dahası son iki * "'(Ozgürlük Dünyas ı 'nın) katkısı es as o l arak, proletarya harc kclinin üç temel yönünden biri olan, teorik (ideoloj i k ) mücadele cephesinde olacaktır."' V ay ki proletarya hareketinin haline! 91 yılın legal yayın furyasında anlayamadınız, bu furyaya balıklam a daldınız da, yalnızca iki sayılı k yayın pratiğini zin . "dar deney"i ile mi anladınız? Siz, Emeğin Bayrağı türünden benzerierinizle birlikte ortalığa ulu orta "tasfiyecilik" sözlerini boş bir suçlama olarak savurur durursunuz, ama boğazımza kadar da tasfi yeciliğe gömülür, tasfiyeciliği yaşarsınız. Zira siz tasfiye cilik gibi "kökü derinlerde bir toplumsal olgu"yu bu top lumsa l ve ideoloj i k temelleriyle hiç düşünmüş ve anlamış değilsiniz. Lenin'in ünlü paragrafını nihayet bir yazınızda ("Türkiye 'de Tasfiyecilik") aktarmışsınız, ama sorunu yine de kavrayamamışsınız. Aydınlıkçılar ve TB KP artık düzen içinde yerlerini almış, bir parçası haline gelmişlerdir. Onlann tasfiyeciliği üzerine küfür edebiyatı ör neği gevezelikle,r sizi sorunla ilgili bir adım bile ileri götürmez. Onemli olan A ydınlıkçılar ve TB KP de dahil bir bütün olarak burj uva liberal kampın, devrimci saflardaki ideolojik-siyasal baskısı ve sonuçlan konusunda bir netliğe ulaşabilmektiL B ugün tas fiyecilik, devrimci hareketin kendi içinde ve çok tehlikeli bir biçimde yaşanıyor. Siz de bunun unsur lanndansınız. DSP kuyrukçuluğu, SHP solculuğu vb. en kötü örnekleriyle sizlerin şahsında yaşandı. Oturup bu va him d u rumlara neden ve nasıl düştüğünüz üzerine biraz olsun sorumlulukla düşünebilme gücü ve cesare ti göstere bilirseniz, ancak bu takdirde tasfi yeciliğin ne olduğu ve nasıl yaşandığı konusunda belki bazı ipuçlan yakalayabi lirsiniz. 3- Demokrat A r:kadaş " Aylık Gençlik Dergisi " alt ibaresi taşıyan bir yayın organına devrimci hareketi konu alan bir incelemede yer verilmesi yadırganabilir belki. Ama Demokrat A rkadaş 'ı izleyenler onun hiç de "gençlik dergisi" olmak gibi m üte vazi bi r görevle yelinmediğini bilirler. Nitekim kendisi de ne yapLığının bilincinde olarak, Nisan ' 8 8 tarihli 4. sayısının başyazı sında bunu açıkl ama gereğini duydu: "Amacımız Demokrat A rkadaşı devrimci gençliğin sesi olabilecek etkin bir mevzi haline getirmektir. A ncak bu- 92 gün toplumun farklı sınıf ve kesimlerine doğrudan sesle necek devrimci bir organın boşluğu da açıkça hissedil mektedir. Bu anlamda Demokrat Arkadaş, bir · gençlik dergisi olma özelliğini korumak koşuluyla, farklı toplum sal kesimlere ilişkin sorunlara da bundan böyle daha ge niş biçimde değinmeye çalışacaktır. " Ortalıkta " toplumun farklı sınıf ve kesimlerine doğru dan seslenen" devrimci yayın organlanndan geçilmediği ne göre, Demokrat A rkadaş'ın sözünü ettiği "boşluk", o bu alçakgönüllülüğü gösterip belirtmese de, geçmişin "üç büyükler"inden birincisine ilişkin olmalı. Geçmişte gençlikle V(f Devrimci Gençlik'le başlan mıştı. Şimdilerde yine gençlikle, fakat bu kez Demokrat Arkadaş l a başlanıyor. Devrimcilikten "demokrat"lığa bu geçiş isimden öte, m uhtev aya ilişkindir. Bi r iti raz olarak denelebilir ki geçm işte de demokrattı. Elbette! Ama tüm refo rmisı kusurlanna rağmen devrimci "demokrat"tı. Şimdi ise tüm devrimci izlere -kalıntı da denebilir- rağ men, esasta artık liberal demokrat. Sözün kısası, Demokrat Arkadaş "devrimci gençli ğin" "demokrat" sesi olmaktan öte işlevler üstlenmiş du rumda. Geçmişte gövdesi nispeten büyük olduğu için ki birinden geçilmeyen, ama karşı-devrim döneminin zorlu sınavından her yönüyle ve bütün cephelerde dökülerek çıkan bir hareketin "miras" bekçiliğini Y.apıyor. Bunu ya parken de hırçınlığından geçilmiyor. Omeğin, "bir çok sol grubun gözünü büyük bir iştahla devrimci hareketin tabanına dikti ği "nden, "bir çoklannın, halen yaşamakta olan dağınıklığın da yardımıyla 'bir şeyler koparma' poli tikasına hız verdiği "nden yakınıyor. Çalımla ekliyor: "Yapılması gereken, başkalarının küçük ve sefil hesap larıyla uğraşmak yerine, demokrasi güçlerinin önündeki sorunları aşmaya dönük bir çabaya yönelmektir. " Ama yine de ö fkesini alamıyor: "Bu, zaman zaman ortaya çıkan seviyesiz saldırılar karşısında tamamen sessiz kalınacağı anlamına gelmez. " Bu sözlerin yer aldığı yazı, daha önce sözü edilen 4. sayıdaki B aşyazı. "Tıkanıklığın Aşılması" başlığını taşıyor. Yazı "demokrasi mücadelesindeki tıkanıklığı aş' 93 manın soru�anm iaruşmak iddiasında; ama gerçekte, yu kandaki sözlerden de görülebilece�i gibi "miras" bekçili �i yaptı� hareketin çözümsüzlükleriyle, önlenemeyen daAılışı ile ilgili. Bu hareketin tabanına kimlerin "büyük bir iştahla" gözdiktiAini bilmiyoruz. Bilebildi�miz bu ta banın çok büyük ölçüde SHP tabanına ve kadrolanna dö nüştüğü. Tek ve deAişmez kaygı olan "demokrasi müca delesi" ufk.u başka ne sonuç yaratırdı ki ! EAer bazı devrimci gruplar -ömeAin Yeni Çözüm- bu tabandan bir şeyler kazanıyorlarsa buna devrim adına yalnızca sevini lir. SHP içinde eriyip düzenle t>ütünleşmekten iyidir bu. Demokrat Arkadaş "miras" bekçiliği ile yetinseydi sorun yine de bizi fazlaca ilgilcndinneyebilirdi. Fakat "yeni sosyalizm anlayışı" modasının yeni gevezelerinden biri durumunda bu dergi . Ekim 'in 1 2 . sayısında yer alan " 1 2 Eylül Tahribatı" başlıklı başyazı, geçmişi değerlendinnekten kaçınanlar dan sözedcrken, bir yerde şunlan söylüyordu: "Bu durumda olanların bir kısmı dönüp kendilerine bakmak yerine, uzanıp tarihe bakıyorlar. Şüphesiz tarihe eleştirici bir gözle bakmak her zaman gerekli ve ya rarlıdır. Fakat bunlar bunu tarihten öğrenmek için değil, kendi utanç verici yıkımlarının sözde nedenlerini dünya komünist hareketinin tarihinde, özellikle de Sovyet tari hinde bulmak için yapıyorlar. Kendilerine toz kondurma yanlar, dünya komünist hareketinin tarihi hakkında ileri geri, hatta çoğu zaman gericilerin ve liberalterin ağzından konuşabi/iyorlar. " B u sözlerin tck muhatabı değil ama, ana muhatab lanndan biri Demokrat Arkadaş ve onun "Devrimci Ha rcketi"ydi. Derginin "Bu sayıda" başlıklı tanı tı m yazılarında hep reklamı v e övgüsü yapılan Sinan Yurda kul imzalı yazılar anti -stalinİst ve gorbaçovcu· gerici liberal koronun bir uzantısı ve yankısı durumunda. Bir Kruşçev-Gorbaçov hayranı olduğu anlaşılan yazar, örne ğin Gorbaçov 'u şöyle değerlendiriyor: Gorbaçov, yıllardır okuyageldiğimiz kalıplaşmış, donmuş, silik bürokrat üslubun yerine dinamik ve demok rat bir tavırla öne çıktı. Sovyetlerin yapmaya mecbur ol94 dukları atılımları glasnost ve perestroykaı_yani açıklık ve yeniden yapılaruna olarak formüle etti. Oyle ki, Gorba çov ileri bir topluma geçişin ikili gereksinimini olumlu bir yaklaşımla formüle edebiliyordu. " (Gerçek Somuttur, Sayı: 4, s.7) Stalin'in kişiliğine karşı ise bayağı bir saldın memi olan bu yazı hakkında, "Bu Sayıda" başlıklı ve Demokrat A rkadaş imzalı yazıda şöyle deniyor: "Sovyetler tarihi üzerine kimi önyargılara ve gerçekleri görmekten ısrarla kaçınan anlayışiara karşı öğretici bir yazı olduğ u kanısındayız. " (s.2) Devrimci hareketin geçmişte revizyo nizme karşı kazandığı ideolojik mevziler, yeni liberalle rin bu yeni bölüğünün dilinde "kimi önyargılar", gerici liberal koronun vaazlan i se "gerçekler" oluyor.* Demokrat Arkadaş geçmişe nasıl bakıyor? O_rtaya bir değerlendi rme koymuş değil. Ama formülü Ozgürlük D ünyas ı nı nkinden çok farklı değil. (Bkz. Ekim 1 988 ta rihli 6. sayı , Başyazı) İdeolojik belirsizlik ve kendiliğindencilik Demokrat Arkadaş 'ın bugün sözcülüğünü üstlendiği çevrenin başından beri karakteristik bi r özel liğidir. Bu derginin 6 . v e 7. sayılannda (Ekim-Kasım 1 988) uzun bölümleri yayınlanan Devrimci Yol Savunmasının "Devrimci Yol Gerçeği" başlıklı ara bölümü bunu bir kez daha göster mckle kalmıyor, münasip bir dille iti raf da ediyor. Beklenebileceği gibi bu, mazur gösterme, rasyonalize ct mc çabalanyla bir arad a gidiyor. Hukuksal kaygılann da ("Devrimci Yol bir örgüt değildir" ! ) beslediği sıkıntılı bir anlatım la, bir yandan Devrimci Yol 'un kendiliğinden bir sürecin kendiliğinden bir ürünü olduğu gerçeğinin kanıtlan sunulurkcn, öte yandan da bunun aslında "bilinç li bir seçime dayandığı", " 'Partilcşmc süreci ' kavramı ' *Bereket yukardan aşağı lilx-'Talle�en bu hareketin tabanında hala devrimciler var ve bunlardan biri, Aydın Cezaevinde bulunan Mustafa Ali Aslan, yazdığı ele�tiri mektubunda anti-stalinİst saldınya karşı çıkıyor ve Demokrat Arkadaş 'ın pek hayran olduğu Gorbaçov reform lan hakkında, "Bu uygulamalar geriye dönüşü hızlan-dıran özellikler ıaşunaktadır", değerlendirmesini yapıyor. (lki Eleştiri, Sayı: 5, s.27, Haziran 1988) 95 çerçevesinde açıklanan düşünceler"in gereği olduğu, daha " Devrimci Yol Bildirgesi"nde sürecin böyle öngörüldüğü vb. anlatılınaya çalışıl ıyor. Bu, anti-faşist demokratik halk hareketinin ü.ı:ünü anti-faşist demokratik bir grup ol duklannı anlatır. Uzerlerinde zaten oldukça donuk duran Marksizm cilası kazınırsa, altından çıkacak "Devrimci Yol Gerçeği" de bundan başka bir şey değildir gerçek te. Bildirge sonrası "partileşme süreci" kastedilerek " Dev rimci Yol Gerçeği " hakkında şunlar söyleniyor: "Kendili ğinden nitelikli ilişkilerin egemen olduğu böyle bir süreç içinde, faşist saldırılar karşısında kendi aralarında belirli bir dayanışma içine giren insanlar, bu saldırılara karşı durabilmek için belirli bir örgütlülük içinde hareket et mişlerdir. " (Demokrat Arkadaş, Sayı :7, s. 1 7 , Kasım 1 988). Şimdilik konumuz Devrimci Yol Savunması değil, Demokrat Arkadaş. Devrimci Yol 'a yalnızca, ideolojik beli rsizlik ve kendiliğindenciliğin, dönemin bu yaygın özelliğinin, Demokrat Arkadaş 'ta geleneksel bir eğilim den de kök aldığına işaret etmek için değindik. "Toplu mun farklı sınıf ve kesimlerine doğrudan seslenecek dev rimci bir organın boşluğu'"nu da üstlendiği 4. sayısının Başyazı 'sında, içinde bulunduklan ideolojik belirsizliği ve örgütsüzlüğü rasyonalize ediyor, "teori" haline getiri yor: "Varolan siyasi tıkanıklık nasıl aşılacaktır? Bunun için her şeyden önce, tek tek insanların, bulundukları alan her neresi ise (üniversite, sendika, mahalle, kitle ör gütleri vb.) demokratik muhalefete etkin ve doğrudan katılımı şarttır. . . . Kitlelerden kopmadan, onlarla içiçe sürdürülecek mücadelenin sağlayacağı birikim ve deney ler, hayatın gerçekliğinin daha iyi kavranmasını, do layısıyla da devrimci mücadele perspektiflerinin bu ger çeklik üzerinde şekillenmesini kolaylaştıracaktır. " Güncel pratiğin sığ sulannda edinilmiş "birikim ve deneyler"den "devrimci mücadele perspektiflerine" ulaş mak! Küçük-buıjuvazinin kendi sığ pratiğini " teori" mer tebesine yükseltme eğiliminin olduğu kadar ideolojik be96 ıirsizlilin yaratuiJ sılonUlan gidemıe çabasının da ifade si bu sözler. i'ler acısı bir kendiligindenciligi anlatıyor. Arkad� 'siyasal nkanıklıgı " aşmanın ikinci fonnülü geliyor: "Ote yandan, bugüne kadar emekten yana müca deleye omuz vermiş, bundan- sonra da aynı tavrı ka rarlılık ve sarnilniyetle sürdürecek insanliırın, mücadele yi yeni yeni ve verimli kanalUıra yöneltecek politikaliırı, demokratik bir platform içinde tartışmaları da tıkanıklığın aşılmasında büyük rol oynayacaktır. " Kendi liğindenciliğin belirsiz, muğlak dilinden Türkçeye çevi risi şöyle: "tek tek insanlar" olarak mücadeleye katılmakla kalmaz, kendi aramızda ve "ernekten yana" başka kimselerle sorunlan "demokratik bir platfonn"da tartışırsak, politik doğrultumuzu da bulmamız kolaylaşa caktır. Daha önce aktanlan, "bir çok sol grubun gözünü bü yük bir i ştahla devrimci hareketin tabanına dikti ği " yakınması bunun ardından geliyor ve bunun "devrimci hareket"te tıkanıklığı besleyen "bazı tehlikelere işaret et mek" izliyor: "Bu arada kimi iyi niyetli ama dar görüşlü çabaların yolaçabileceği bazı tehlikelere işaret etmekte yarar var. Bir kısım insanın, yukarıda işaret ettiğimiz ça baları, kendilerini, aynı ideolojik-politik anlayışı savu nan çok geniş bir kesimin dışında tanımiayarak sürdür meye çalışmaları uzun vadede, geri dönüşü zor yapay ayrılıklara yol açacaktır. " Bu gözyaşlan boşunadır. Gerçekte varolan, "aynı ide olojik-politik anlayışı savunan çok geniş bir kesim" de ğil, ideoloj ik belirsizlik ve kendiliğindenciliğin ürünü he terojen bir ideolojik-sınıfsal "kesim"di. Karşı-devrimin de baskısıyla, hızlı bir çözülme ve dağılmaya uğraması kaçınılmaz oldu. Onu yeniden varetmek hayali , akınuya kürek çekmektir. Bu dergi, 4 aylık bir a�!ldan sonra çıkardığı 6. sayısında ( Ekim 1 988) "Daha Orgütlü Yannlara" başlıklı yeni bir başyazı yayınladı . Bu yazıda 4. sayığaki kendili ğindenci görüşler daha cüretli savunuluyor. Ozü özeti şu: Once mücadele edilecek, sonra bu mücadelenin içinden "demokrasi mücadelesini yönlendirecek siyasi organizas97 yonlar" çıkacak! . Bu, bugün içinde bulundukları dağınıklığın, teorik te melden, programdan ve örgütlenmeden yoksunluğun ta ban karşısındaki teorisi olduğu kadar, miras bekçiliği yaptığı hareketin "partileşme süreci" konusunda bilinen kendiliğindenci görüşlerinin de bir tekran oluyor. Aynı teori geçmişte de benzeri bir ihtiyaca cevap vermişti. Ekonomizm ve kendiliğindenciliğin ilkel formülas yonlanyla doıu bu yazı, bir kez daha dağınık tabanı "bu lunduklan alan neresi ise (üniversite, sendika, mahalle, kitle örgütü) demokratik muhalefete doğrudan ve etkin katıhm"a çağınyor. Bu başyazı yalnızca kendiliğ.�ndenci liğin değil, popülizmin de ilkel bir dile gelişidir. O rneğin; "Toplumsal muhalefeti baskısız, sömürüsüz bir düzenin yaratılması mücadelesine yöneltecek oluşumlarının ya ratılması, demokrasiden yana, anti-oligarşik halk güçle rinin önünde acil bir görev olarak durmaktadır. " Bunlan yazanlar, "demokrasi mücadelesi"nin sosya lizm demek olmadığı gibi, bu mücadeleyi sosyalizme bağlayacak "devrimci oluşumu" (proletaryanın komünist sınıf partisi) yaraLmanın da "dcmokrasidcn yana, anti oligarşik halk güçleri "nin ortak sorunu olmadığını hala da anlayabilmiş değiller. Dev rimci Yol Savunmasından sonra bu dergi bazı ko nu ve kavramlarda "netleşme"ye başladı . Savunmanın ilk bölümlerinin yayınlandığı 6. sayının tanıtım yazısında, adet olduğu üzere, liberal yazar S. Yurdakul'un yazısı övülürken, demokrasi konusunda şu harika tanım yapılıyor: "Demokrasi herkesin ayrı tarafa çektiği bir ko nu halini aldı. Oysa demokrasinin o yana bu yana çekile cek hali yoktur. Demokrasi demokrasidir. En yalın ifade siyle halkın kendi iktidarını kendisinin kurmasıdır. Aynı şekilde kim kimi kimin için nasıl yöneteceği de karma karışık bir konu. Sinan Yurdakul 'un Demokrasi, Sosya lizm ve Yönetim Sorunları başlıklı yazısı bu konulara açıklık getirmeyi amaçlıyor". Liberal gevezelikler sorun lan açıklığa kavuşturmak bir yana, açık olanlan bile arap 'iaçına çevirir. 98 · Övgüsü yapılan yazı yalnızca bunu bir kez daha kanıt lıyor.* Okura hatırlatalım ki, Demokrat Arkadaş bizleri açıklık için liberal yazara havale ederken, kendi açıklığını, ilgili sayıda yayınlanan Savunmanın "Türki ye'nin Demokrasisi" başlıklı ara bölümden alıyor. Yu kanya aktanlan ve kimseyi bir adım ileri götürmeyecek muğlaklıktaki liberal tanım kelimesi kelimesine orada var. . 6.sayıda "12 Şylül" başlıklı ve Güner İş imzalı, 7. sayıda (son sayı) " Uçüncü Dünyanın Kapitalist Ordulan ve Türkiye" başlıklı ve Deniz Türker im�alı yazılann bazı bölümlerinde Türkiye'nin yakın siyasal tarihinin bazı soı:unlanna değiniliyor. Esin kaynaklan Savunma mıdır bilmiyoruz. Ama görüş ve yaklaşımlarda tam bir paralellik var. Kurtuluş Savaşı, Kemalizm, devlet, ordu, bürokrasi vb. konularda '60'lar MDD 'sinin ünlü revizyo nist görüşleri olduğu gibi savunuluyor. Deniz Türker, Mahir Çayan 'dan aktarma yapıyor. M.Çayan'm ilgili ko nulardaki görüşleri M. Belli 'den** alınmaydı. 20 sene sonra, THKP-C kökenli bazı gruplar hala "devrimci Ke malizm " , " 501erde karşı-devrim", "devrimci ordu gelene ği" , "küçük ve orta burjuvazinin vurucu gücü Türk ordu su", "devletin yapısındaki nispi denge unsuru bürokrasi" vb. vb. üzerine bu gerici burjuva tezleri savunabili-yorlar. (Yalnızca Demokrat Arkadaş değil, radikalizmini koru yan Yeni Çözüm de!) *Şu sözler yazırun jakoben diktatörlüğünü bakışını özetliyor: ''Fransız ihtilalinde devrimi konunak için kurulan 'Kamu Selamet Ko mitesi' Robespierre ve Saint-Just'un döneminde kendisinden yetki altı ğı tüm meclisi korkudan titretmiştir. (Sayı: 6, s. l 6) Yazar bunları, "Otoritenin kötüye kullanılması"na örnek ve bir eleştiri olarak yazı yor. Sözünü ettiği meclisin aslında büyük çoğunluğuyla Jirondenlcr den ve "bataklık"tan oluştuğunu, Kamu Selanıeti Komitesinin bu meclise değil, Paris'in emekçi yığınlarına dayandığını ya bilmiyor (ki "kültür'ü gözetilirse bu zayıf bir ihtimal), ya da bir liberal olarak Jiron denlere olan sempatisini dile getiriyor. ** Isteyenler M.Belli'nin "Yazılar- 1 965 - 1 970" isimli derlemesin de (Sol Yayınları, 1970) bu görüşlerin ayrıntılı bir dökümünü bulabi lirler. 99 4- TKP(B), TDKP, Emtğin Bayrağı vb. ' TKP (B) Merkez Komitesi Temmuz 88 'de toplandı. Toplantı sonuçlan TKP(B) MK ToplantlSı Belgeleri ola rak yaymlanda. Bu belgeler içinde yer alan Sonuç Bildiri si 'nden şunlan okuyoruz: Bu dönemde, Türkiye Solu 'nda ayrışma ve netleşme hızlandı. Devrimci ve reformisı eğilimler h.�' olayda ken dini belli ediyor. ... R�formistler Evren ve Ozal 'ın müsaa de ettiği kadar muhalefet yaparak avunabilirler. Ama biz faşist diktatörlüğü yıkacağız. Hedefimiz, ilk aşamada fa şist diktatörlüğü yerle bir etmektir ve bunda kararlıyız." (Belgç_ler, s.57, Eylül 1 988) Ozünde reformist olan bir mücadele perspektifini sert mücadele çağnlanyla birleşti!'ITlekten ibaret bu söz ler, bizim Belgelerden ve Işçi Gerçeği nin şon sayılanndan izlediğimiz bugünkü TKP (B) gerçeğinin bir ' özetidir aslında. Bu grubun " faşist diktatörlük" dediği Evren- Ö zal Idi ğinden öte bir şey değildir. B u. anti - 1 2 Eylületi perspekti fin " sol" terminolojiyle ifade edilmiş bir çeşitidir. Anti1 2 Eylülcü reformisı platforma aynca değinileceği için burada uzatmak yararsız. Şu kadannı söyleyelim; TKP (B) reformisı bir gelenekten koparak devrimci hareket saflannda yerini almıştı. Ama her şey gösteriyor ki, kop tuğu kesimin reformİst ideolojik öğelerini kuvvetli bir şe kilde taşıyor. Bunu "sol" vurgularla bezemek hiç inandıncı olmuyor. Yalnızca bu grubu sıkıntıya sokuyor. Politik Büro Raporu "asıl tehlike .. . Evren- Ö zal faşiz midir" (s.22) "Türkiye halklannın baş düşmanı . .. faşist generaller ve ANAP'ın kendisidir" (s.23), diyor. Bu bakış kaçınılmaz sonuçlannı DYP ve SHP 'den medet umma, bu gerici burjuva partiler hakkında hayaller yay ma olarak üretiyor. Belgelerin 1 9 . sayfasında, Politik Bü ro Raporu 'nun şu sözlerini okuyoruz: "SHP ve DYP 'nin kapitalizm içinde çözüm önerileri hiç bir şey değiştirmez. iyi niyetli olsalar, demokrasiye gerçekten inansalar da bir şey değişmez. Çünkü politikayı IMF ve diğer ala1 00 caklı/ar dikte ertiriyor. Geçmişte' böyleydi, bugün de böy le. Kaldı ki Demirel için iyi niyetten de başsedilemez. " Bu hiç değilse SHP için iyi niyetten bahsedilebileceği anlamına geliyor. TKP(B) buna yürekten inanıyor olmalı ki başka yayınlan nda, Ecevit'in ı 2 Mart sonrası demago jik çıkışlanyla sağladığı başanyı örnek göstererek SHP 'ye akıl veriyor, yol gösteriyor. Zaten yukandaki saurlar da, " faşist generaller tasfiye ed ilmed ikçe emper yalizmden bağı m sız bi r poli tika güdülmedikçe, sosyal demokrat bir parti de başanlı olamaz" şeklind�_sürüyor. 1 2 Eylülü bir grup generalin ya da Evren-Ozal ikilisi nin icraatı gibi göste re rek sermayenin karşı-devrimci sal d ı n sını pe rdelemek hoşnutsuzl uğu ve birikimi düzen içinde eritmeye, parlamentoya kanalize etmeye çalı şm ak, böylece sermaye egemenliğini pekiştirrnek vb. tüm bun lar, bizzat burjuvazinin şu dönem ki yedek politikalandır; SHP ve DYP 'nin şahsında dile getiriliyor, devreye soku luyor. Revizyonistlcr, liberal solcular bu poli tikalann ye değindeler. TKP(B) ni n bakışı bu politikalann etki sa hasındadır. Toplantının Sonuç Bildirisi şunlan da içeriyor: , , ' "MK 'mız gerek SHP örgütünde gerekse parlamentoda anti-faşist anti-emperyalist, devrimci yurtsever eğitime bir daha dikkat çeker. . . Sol sosyal demokratlar dostumuz dur". Böylesi vaazlar SHP Solculuğunun bir türünü arılanycr. İç politik mücadeleye ilişkin bu refonn ist vaazlara, dı şta "Gorbaçov Yoldaşın" ve dünya komünist ve işçi ha reketini yıkıma götüren kruşçevci 20.Kongrenin hararetle selamlanması eşlik ediyor: "20.Kongre 'de belirlenen sos yalist demokrasi, yönetimdeki atılımlar, barış içinde bira rada yaşama, maddi müşevvik kullanma vb. politikalarla SBKP 'nin doğru çizgiyi savunduğu bugün Çin Halk Cum huriyeti 'nde bile utangaçça kabul ediliyor. " (s.8 -9) Şıracının şahidi bozacı olurmuş! Kruşçev 'in şahidi Deng Siao Ping! TKP(B), "dev rimci radikal dostlar"la birliğini bu te melde "pckişLircceği"ni sanıyorsa çok yanılıyor. Bu gö101 rüşler ve platfoımda. ısrar, yazık ki, onu yalnızca geldiği yere, gerisin geri TSlP'e götürür. * * * TDKP'ye gelince. Genellikle kaımakanşık bir anlamsız laf yığını olan Devrimin Sesi 'nin ilk sayfa yazılanndan biri (kısa bir süre önce) şöyle bitiyordu: "TDKP'nin, bugünkü şartlarda ne yapacağını bilen ko numda olması geleceği için umut ışığıdır".(Sayı: 68, Ağustos 1988) TDKP'de "ciddiyet bunalımı" yıllardır yaşanıyor. Ama bu kadan fazl a artık. Ne yaptığını bilen bir TDKP! Devrimci kamuoyu bir yana, bu TDKP tabanıyla alay et mektir. TDKP ne yaptığını gerçekten biliyorsa, hayli zayıflamış bir umutla da olsa TDKP tabanı bugün hala neyi bekliyor? Bu satırlan yazanlar bulutların üstünde yaşıyor olm alı. TDKP tabanı bugün, geçmişin değerlendi rilmesi ve Türkiye devriminin temel sorunlan konusunda TDKP'nin neyde karar kılacağını bekliyor. Bu bekleyiş yıllardır sürüyor ve bugün artık çok kritik bir aşamaya gelmiş bulunuyor. TDKP bakışını bir an önce netleştir mezse, onu hiç de hoş bir akibet beklemiyor. Söyleyecek leri onu kurtam mı? Bu da ayn bir sorun, çok bir şey kalmadı, "büyük bekleyiş"in sonunu hep birlikte görece ğiz. Ama belirtiler pek bir "umut ışığı" veımiyor. Son sayıda (72 . sayı, Aralık 1988) yer alan " l O.cu* Mücadele Yılına Girerken" yazısı, bu çevrede işlerin bayağılıkla içi çe b�r komedi ye dönüştüğünü bir kez daha kanıtlıyor. Iç kargaşa ve belirsizliği yaşadığı dönemde ne yapı yor TDKP? Devrimin Sesi bu soruya bir aynadır. Baktığımızda ötekilerden özünde farklı bir şey göremiyo ruz. Yalnızca "solcu" bir görünüm vermeye çalışıyor. Ama "kendi kendine sansür uyguladığı"nda keskinliğin sağcı özü büt�n açıklığı ile beliriyor. Bu arada şu dönem ki muhatabı Ileri dergisiyle açık ya da örtülü iç karartıcı polemikler. *Gramer açısından doğal olarak yadırganacaktır, ama orijinalinde böyle. 1 02 B ayağılıklar da denebilir buna. B u vesileyle şöyle sözler le de karşılaşıyoruz: "TDKP önderliği kendi hatalanyla da uzlaşmaz ve uzlaşmayacaktır" . Bu atışageldiği üzere TDKP önderliğinin TDKP önderliğine bir övgüsü oluyor. Ama nedir bu TDKP önderliği? TDKP Kuruluş Kongre si ne bir önderlikle gidildi ve bu kongreden seç ilmi ş bi r önderl i kl e çıkıldı. TDKP bu önderliğin hesabını verm i ş m idi r kendi i çi nde v e yı ğınl ar önünde? 9 yıl sonra nedir b u ön derli ği n durumu? T DKP 'n in göky ü z ünd e yaşayan "önderleri " kendi le riyle alay e tm eyi bir yana bırak malıdırl ar. Zira her şey yeryüzünde yaşandı; TDKP ta banının, tüm devrimcilerin ve yı ğı nla rı n gözleri önünde. * TDKP yayın organı Devrimin Sesi 'nde çok nadir de olsa, ciddi yazı lara da rastlanıyor. "TKP 'nin Doğu�u ve Gel i şmesi " başlıklı yazı buna bir örnek. Ama ilginç bi r örnek. Türkiye sol hareketinin tarihine çok özet bir bakışı içeren ve Türkiye 'de pani sorununu tanı şan bu yazı, bu tarih içinde TDKP 'in yeri konusunda sı r vemı i yor. Bu nu suskunlukla geçiştiriyor. Şubat 1 980 'den sözetmiyor bile. B u suskunluk şöy le pasajlarla b üleşince "ne yaptı ğını bilen bir TDKP" iddiası hepten gaıi pleşiyo "Bugün ' , yine, Türkiye işçi sın�fının komünist partisini işçi sı nıfİ nın bağrı ndan yaratma sorunuyla başbaşayız" " TKP )'i tarihi süreci içinde incelemek, LeniniH partinin önündeki engelleri irdelemek, bugün da!ıa da acil bir gö rev olarak önümüzde duruyor. " (Sayı:69, Eylül 1 988, s.9 ) . . . Kasım 1 988 tarihli 7 1 . sayıda re fomı ist re ferandum taktikleri , sorunun teorik-siyasal temel leri açı kta bıra kılarak , ö lkeli bir clehti riye tabi tutuluyor. M uhal i f burju va pan i leri arasında ayrıml ara, parlamenter platforınlara, düzenin iç çatışmaianna bağlanan reformist umutlar haklı olarak yeri l i yor. Ama unutmak ve unuuurınak iste diği , ne var ki unutulması olanaksız bir şey var. Bu refor mİst bakışın en yetkin teorik i fadeleri TDKP'nin teoris yenleri *TDKP önderl iğinin "bazı unsurlar"ının değil, ezici çoğunluğu nun utancı yaşadığını herkes biliyor. Hiç bir hokkabaz bunu kararıa maz. 103 � tarafından o ya konmuştur ve bu utancı temizlemed ik çe, TDKP en on konuşması gerekenlerdendir. Bugün vrimci Yol savunmasıl}_d a yer alanlar yıll;ır önce Devrim n Sesi 'nde yer aldı. Ozünde kaybedilmi-ş hakiann yeni en kazanılmasına dayalı olan anti-12 Eylül cü platform ki reformist referandum taktikleri bunun ürünüdür- yıllar önce en net şekilde TDKP teorisyenlerin den biri taraı ından formüle edildi. Reformistlerle "de mokrasi elde elmede" amaç birliği içinde olunduğunu, yalnızca "el d etme yönteminde aynlıklar" bul undu ğun u, fakat bunl a n leştiri yle gidermek gerekti ğini , "demokrasi tutarlı savunulmuyor, yöntem yanlıştı r denilcrck" refor m istlcrle itti f ktan kaçman ı n "sol sekterlik" old u ğu nu ve � � P, E olacağını sav nan bir MK broşü rü , şu dön dönlük refor mİst taktiği fo ülc ediyord u : "Burada ıakip edilmesi gereken siyasi taktik, cun tanın yasaklat/ığı demokratik hak ve özgürlüklerin yeni den elde edibh esi konusunda çabanın olup olmadığıdır. " (Kasım '84 tarihli TDKP-MK broşürü, s.38 ) Ye d aha neler! * Şimdi akibeti hakkında rivayetler m uhteli f ol m�kla birli kte, bir kaç sayı öncesine kadar Devrimin Sesi 'nin başında bulunan bir tcorisycnin kale minden çıkma bunlar. Çeşitli yayın organl an re fo rmİst eğili m i dcği �ik vcsilclerle sık sık scrgili yorlar. Ama hiçdirinin sorunu bu dcreec açık ve çıplak i fade ettiğini gönncdi k . Durumu bu olanlar, bugün başkalarını reformizm konusunda clcştircbiliyor. Dahası hiç sıkılmadan şunlan yazabili yorlar: "TDKP her zaman, re formistlerin işçi ve emekçiler üzerindeki etkinliğini kırmaya, emekçitere doğruyu göstermeye çalıştı ve çalışacaktır " (72. (son) sayı , s. I 5 ) *Ömcğin: "Faşizmi 'dönüşüm c ü 'yollarla tasfiye et meyi amaçlayanların bu yanılgıianna rağmen onlarla de mokrasiyi savvtnma konusunda birleşebiliriz. Bundan ötü rü henüz kurulma aşamasında olan DSP hareketine ilgisiz kalmamalıyız. Demokrasi talebini savunma konu sunda birlikte hareket etmenin yolları nı aramalıyız " (Aynı broşür, s.63) 1 04 B u yalanlara, 8 yıldır kullanılan "dimdik ayaktayız" tera neleri eşlik ediyor. Yalana dayalı propaganda gericilere hastır, devrimciler buna asla tenezzül etmezler. "' "' "' Emeğin Bayrağı, geçmiş konusunda bir "değerlendirme" sahibi oluşuyla ötekilerden aynlı y or. Ne var ki bu değerlendirme bir dar görüşlülük numunesidir. Kendin den ötesini gö rm üyo r. Yalnızca özel bir geçmişi, uzantısı olduğu geçmişi değerlendiriyor. Kendini Türkiye devrim ci hareketinin gelişme süreci içinde değerlendirebilmek bir yana, kendine çok benzer bir kaç grupla ilişkiler için de bile dcğerlcndircmiyor. H ayır, o yalnızca kendini ve kendi sürecini değerlendiri yor. Bu olanaklı mı? i na nılması belki güç ama, Emeğin Bayrağı bu olanağı bulu yor! 1 5 yıllık geçmişi değerlendirdiğini sananlar, henüz bumunun ötesini değerlendiremiyor ve şunlan söylcyebi liyorlar: "Diğer yandan, devrimci sosyalist akımm, bir den çok yoğunluğu kapsayıp kapsamadığı, tartışmalı bir konudur. " (S ayı :4 , s. 1 9, Haziran 1988) Maoeuluğun eleşti risiyle "devrimci sosyalistl e rin teo risindeki sakatlık ve çarpıklıkl ann" aşıldığını, ve böylece, teorik gelişme ve pro gramın oluşturulmasına ilişkin süre cin "tam amlanmış oldu"ğunu bildiren Emeğin Bayrağı , kendini bu ara, "parti leşme süreci"nin öteki halkası olan "proletarya hareketine bağlanma"ya vem1 i ş bulunu yor.Demokratik programı bu sayede ekonom i zm ve sen dikalizınle çiçekleni yor. B i r ara Halkın Kurtuluşu 'nun geçmişte devriınci hareketin bir kesiminde tunuğu yere lıevcslcnen bu derg i , Halkın Kurtuluşu 'nun bir kari katü rü olmayı sürdürüyor. " Proletarya hareketine bağlanm a"da özel bir ye� tuttuğu anlaşılan ve üzerine sayfalar dolusu yazılan DSIM 'Icr de dünkü DSM 'lerin karikatürü olarak bel i riyor. * * " Eleştiri" bandı ve "DSlM ÜZERINE" başlığıyla yayınlanan tck sütunluk bir okur mektubu, s ayfalar dolusu boş l afın içyüzünü çok kısa ve çok özlü olarak sergiliyor. Şöyle soruluyor mektupta: " B ir so rum var: Acaba DSlM üyesi olan işçiler önceden zaten taraflarınız olan işçiler değil mi'!'' (S ayı: 1 0 , Aralık 1 988, s.24 ) 105 "Bu dergi kendiliğindenciliği ve ekonomizmi yaşa makla kalmı�or, teori haline getiriyor ve savunuyor. 6. sayıda (Ağu�tos ' 88) Demokrasi Kavgasında Devrimci Çizgi" başlıiClı bir yazı yer alıyor. Demokratik kapitalizm ve demokratik iktidar program ını da tanıtıyor. Yazıda çok sık kullanıran bir kavram var: " Emekçi halk egemen liği " . Milli devrimci iktidarla başlamıştı MDD Hareketi . Sonra bu 70'lerde demokratik halk iktidan ve bunun çe şitlemelerine bı raktı yerini . Şimdi Emeğin Bayrağı'nda "emekçi halk egemenliği" halini almış bulunuyor. Peki nedir "emekçi halk egemenliği"? Cevap şöyle: " . . . emekçi halk egemenl iği, sosyal demokrasinin savunduğu bu� u v a parlarnanter cumhuriyet değil , ondan çok daha ileri de mokrasi olmalı. . . 'doğrudan demokrasi'nin ifadesi bir cumhuriyet olm alıdır" (s.28) Devamında sayılan özellik Iere bakılırsa, bir tür sosyalist sovyet cumhuri yeti bu. Ama hayır, bu yazıda başka belgelerde bunun sosyalist bir demokrasi olmadığı, sovyet örgütlenmesine dayalı küçük-buıjuva demokratik bir cumhuriyet olduğu açıklık la ve önemle söyleniyor. Bu aşamada ötesine geçmeye kalkmanın Troçkizm olduğu da döne döne ekleniyor. Nedir ki Troçkizme bunca saldı ranlar, biraz dolan haçlı bi r yoldan aynı Troçkist mantığa çıkıyorlar. Bu şaşkınlar proletarya diktatörlüğünün, proletarya önderli ğinde devrimci bir emekçi egemenliğinden başka bir şey olduğunu mu sanıyorlar? Eğer bu emekçi eğcmenl iğinin başında proletarya varsa (ki kapitalizm çağında başka türlü bir emekçi ege menliği, teoriye ve tarihe aykındır), bu proletarya de mokrasisindcn başka nedir ki? Değişik yoldaşlar Ekim sayfalannda bu küçük-burjuva darka falılığını değişik de falar hedef aldılar, proletarya diktatörlüğü kavramının bi limsel içeriğini Lcnin'e dayanarak anlatmaya çalıştılar. Ama nafile! K üçük-burjuvazi elbe t kendi ufkunu teorileş tireccktir. "Sosyal demokrasinin savunduğu buıj uva par lamenter cumhuri yetten" ötede, ama proleter sosyalist cumhuriyetten de beride ! B u rjuva bir toplumda, sermaye egemenliği koşu ll annda işte bu tam bir küçük-buıjuva , 1 06 fonn ülasyonudur. Gerçek yaşam karşısında eğreti, ama son derece anlaşılır bir sınıf mantığına dayalı. Demokrasi ufkunun siyasal taktiklerde 1 2 Eylüle mu halefet platfonnuna dönüşmesine Emeğin Bayrağı da bir örnek. Fakat durumu ötekilerden yine de farklı. Her şeye rağm en radikal bir konumda duruyor. Buıjuva muhalefe tin yedeğine düşmernek çabasında. Ama elinde olmaya rak bu alana doğru meylediyor arada bir. Demokrasi ufku onu graya çekiyor. O rneğin 1 2 Eylül özel sayısındaki başyazıdan şunlan okuyoruz: "12 Eylül üzerinden 8 yıl geçti. Ama bu döne min suçluları /?_e nüz iş başındalar. Oysa onlar yığınla suç işlemişlerdir. Oyleyse 12 Eylül suçluları yargılanma/ıdır. A ma bu kendiliğinden olmaz. Bunu sağlayacak olan pro letarya ve emekçilerin mücadelesinin dayatmasıdır. Yakın dönem deneyleri olarak Yunanistan, A rjantin de neyleri de bunu gösteriyor. Oralarda halkın mücadelesi nin dayatması sonucunda cuntactlar ve suç ortakaları samk sandalyesine oturtuldular. Türkiye 'de de en başta yapılması gereken şeylerden biri budur. " Ço k keskin görülen bu sözler, dönem in tüm reformİst e ği l i m temsilcilerinin onak nakaraud ı r. Yunanistan ve A rj antin hep olumlu örnekler olarak veriliyor. Evet "ora larda" gerçekten öyle oldu. A m a işte böylece de "sistem" ve "ordu" aklanmış, "düzen" ycrlqmiş old u. H alkiann devrimci birikimi ve tepkisi düzen sın ı rlan içine hapsedi l i p eritilmiş oldu. Tck yanlı ve darkafalı demokrat lanmızın hep unuttuğu, yukandaki kampanyanın başını çeken 2000 'c Doğru dergisinin hep unuLLurdu�ru gerçeğin öteki yüzü tam da budur. 1 07 ll. Bölüm " Demokrasi mücadelesi" : İktidar perspektifinin yilirildiği alan a) Demokrasi mücadelesi ve demokratik devrim tezi Demokrasi sorununu ve mücadelesini ele alış, Türkiye devrimci hareketinin iç tartışmalanndan olduğu kadar iç aynşmalannda da temel öneme sahiptir. Programa, dev rim stratejisine ve politik taktiğe ilişkin tanışmalarda özel bir yer tutmaktadır. Demokrasi mücadelesi geçmişten be ri, fakat özellikle de bugün, "devrimci-demokrat"lann bir bütün olarak tökezlediği , burjuva-demokratik görüşün tu zağına ve burjuva reformizminin yedeğine düşmekten kurtulamadıklan bir sorundur. Abanınaya düşmeksizin söylenebilir; Türkiye devrimci hareketinde devrimci ko münistlerlc devrimci demokratlann, proleter sosyalizmi ile küçük-burjuva sosyalizminin (demokrasisinin) temel aynm ve safiaşma noktalanndan biri olacaktır bu sorunu ele alış. Haliyle konu çok kapsamlı ve ve çok boyutludur. (Bi lindiği gibi buna şimdilerde bir de "sosyalist demokrasi" tartışması eklendi). Biz tartışmamızdaki yerini sınır lamak, devrimci hareket saflannda bugün beliren refor mİst eğilimle ilişkisi sınırlan içinde, kısaca ele almak du ruınundayız. Nasılsa geçmişin olduğu gibi önümüzdeki dönemin de temel tanışına konusu olacaktır ve üzerine tartışıp yazmak için çok vesile çıkacaktır. Konuyu sınır lamanın bizi aşan nedenleri de var. Az sonra da değinece ğiz ; reform İst eğilimin temsilcileri çok laf edip temel so runl arda suskun kalma yeteneğini , üstelik ü stüne en çok laf ettikleri demokrasi sorununda da sürdürüyorlar. Yeni dönemde soruna biraz olsun açık yaklaşına örneğini Dev riınci Yol Savunmasında görebilmek mümkün. TDKP' nin 1 2 Eylül sonrasında Ecevit'e el uzatırken ortaya attığı "Türkiye 'de hala gerekli olan burjuva demokrasisidir" 108 düşüncesi, bu kez Devrimci Yol Savunmasında açık seçik dile getirildi. Bir marksist için "demokrasi" gerçekte çok mu kar maşık bir sorundur? Olmasa gerek. Ama marksist olduk lan iddiasındaki liberallerin ve halkçı devrimcilerin elin de karmakanşık hale gelmesine de şaşmamalı. Yalnız bu tarih.şel dönemde ve yalnız Türkiye 'de olmuyor bu. Omegin, yüzyılın başında da hayli uğraştırmıştır bu · sorun . Bir çok kimse yolunu diğerlerinin yanısıra bu so ru nda şaşırmıştır. Çok boyutlu bu sorunun "güçlük" yara tan yanlanndan biri de demokrasi mücadelesini ele alıştır. Lenin bunu şöyle tanımlıyordu: " insan, demokra si için mücadele ile sosyalist devrim için mücadelenin, birincisini ikincisine bağımlı kılarak, nasıl birleştirilece ğini bilmelidir. Bütün güçlük burada yatıyor; meselenin özü buradadır. " * Marksizmin l i beral yorumculan, kautskiciler, "doğru demokratik istekleri, geleceğe, toplumsal devrime deği l , geçmişe, ba n şç ı l kapitalizme göre tasarlamak" hatasına düşüyorlard ı . Emperyalist ekonomistler i se demokrasi m ücadelesinin anlamını ve önemini kavrayamıyor, de mokratik istem ieri n savunulmasına karşı çıkı yor, bunu oportünizme veri lmiş bir tav i z sanıyor ve demokratik is Lemlerin " kapitalizmde olanaksız, sosyalizmde gereksiz olduğu" saçma sonucuna vararak Marksizmi karikatürlcş tiriyorlard ı . Lenin, liberal, anarşist ve ekonomist sapm al an bira rada hedef alarak, kapitalisı bir ülkede demokrasi sorunu nu ele alışın şu son dereec özlü ve önem li tanı mını yaptı: "Demokrasi sorununun marksist çözümü, proletaryanın, burjuı'azin in devrilmesini ve kendi zaferini hazırlamak üzere (siyahlar bizim), bütün demokratik kurumları ve bütün özlemleri, kendi sınıf savaşımında seferber etmesi dir. " (Sonraki aktarmalar aynı eserin Sol Yayınlan basımından yapılmıştı r, s. l4 ve 24) * Inessa Armand'a Aralık 1916 tarihli mektup. Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, Koral Yayınlan, s. l l O. 1 09 Devrimci-demokratlanmız Lenin 'in sözünü ettiği güçlüğe tekrar tekrar yenilmekle birlikte, sorunun bunca çapraşık hale gelmesini, ayağa dolanarak buıjuva"demok ratik . utkun tuzağına düşürmesini anlaşılır kılan bir dizi başka neden var, yakın zaman Türkiye'sinde. Modem revizyonizmin ve popülizmin, özellikle mao culuğun, yarattığı bulanıklığın ve bunun Türkiye devrim ci hareketi üzerinde hala kınlmayan kuvvetli etkisinin önemini, dış kaynaklar olarak vurgulayalım ve bir yana bırakalım. Bundan daha kuvvetli bir kaynak, Türki ye sol hareke tinin kendi ideolojik geleneği ve mirasıdır. Eski TKP'nin demokrasi sorununu ve mücadelesini ele alışı, özünde II. Enternasyonal oportünizminin liberal yorumunu aşamadı. Bu gelenek ve miras, 1960 'larda her iki dış k�ynaktan bir arada beslenerek taze bi r kuvvet kazandı. TIP ve MDD hareketinin ideolojik çizgisinde yeni ifadeler buldu. '60'lann bu iki ana akımı arasında ülkenin toplumsal ge lişme düzeyi , devrimin niteliği ve devrim stratejisi üzeri ne hararetli tartışmalar oldu. Bu tartışmalar doğal olarak demokrasi sorunu ve mücadelesini de kapsıyordu. Her iki akımın da soruna yaklaşımı aynı liberal ideolojik öze da yanıyor, buıjuva düzenin çerçevesini aşmıyordu. Fark, aynı hedefe parlamentarist ya da darbeci yollardan hangi siyle ulaşmak gerektiğine il işkindi. Bugünün devrimci-demokrat hareketi çok büyük bir bölümüyle '60'lann MDD Hareketinden kök aldı. Ilk ide olojik şekillenmesini ord a yaşadı ve temel programatik görüşlerini oradan aldı. MDD Hareketi, darbeci niyetleri nin de bir parçası olarak, devrimci kitle hareketlerine olumlu yaklaşıp dönemin radikal unsurlanru bünyesinde topluyor olsa da, özünde küçük-burjuva reformisı bir ha reketti. '7 1 Hareketi, reformist gelenekten tarihsel önem taşıyan devrimci bir kopuş olarak yaşandı. Taşıdığı öne mi devrimci mücadelenin sonraki dönemleri somut olarak kanıtladı. Ö te yandan bu aynı önem, buıjuva demokratik devrim u lkunun ve istemlerinin programatik görüş olarak Marksizm ve sosyalizm adına yerleşip kök.leşmesi olum suz sonucunu da yarattı. '7 ı Hareketi MDD Hareketinin 1 10 sınıf karakterini ve ufkunu .aşamamış, yalnızca aynı dev rim görüşüne (demokratik devrim) ve aynı temel istemle re (demokrasi ve bağımsızlık) devrimci radikal bir içerik kazandırmış, gerçekleştirilmesi için ihtilalci bir yol tut muştu. Türkiye kapitalizminin nispi geriliği, tarihsel olarak çözümlenınemiş bir kısım buıjuva devrim görevlerinin varlığı, küçuk-buıjuva yığınların '80'lere kadar gösterdi ği siyasal canlılık, işçi hareketinin sendikal hareketi pek az aşarak küçük-buıjuva kabanş gölgesinde kalması vb. tarihsel, toplumsal ve siyasal etkenlerle birlikte ele al madıkça, kuşkusuz, buıjuva-dcmokratik ufka dayalı dev rimciliğin Marksizm ve sosyalizm adına Türkiye'de bu derece ve nispeten uzun bir süre etkin kalması an laşılamaz. MDD Hareketi devrim tezini, Türkiye'nin toplumsal gelişmedeki geriliği tahlillerine, "yan-feodal, yan sömürge Türkiye" tespitine dayandınyor, emperyalizm işbirlikçi kapitalizm- feodalizm üçlüsüne karşı "anti feodal, anti-emperyalist bir devrim" ve "tam bağım sız ve gcrçc�ten demokratik bi r Türkiye" görüşünü savunuyor du. * Ongörülen Türkiye 'nin buıjuva gelişmesiydi ve de mokrasi de bu gelişmenin si yasal üstyapısı olarak gerçek Icşecekti. Devrimci hareketin yakın tarihini ve Türkiye devriminin temel sorunlarını kapsayan bu çok kapsaml ı konudan, kendi sınırlı konumuz için gerekli olan şimdilik şudur: Demokratik devrim görüşü, MDD Hareketinin tartışma dışı tutulmuş ideolojik bir mirasıdır. Ve demokrasi mücadelesi sorununun çapraşık hale getirilmesinin temel nedcnlerindendir. 70'lerde durum şuydu: Devrimci-demokrat hareketin bir kesimi Türkiye 'nin toplumsal gelişme düzeyine iliş kin MDD'ci tahlilleri t'-:fketmiş, ama ondan miras devrim görüşünü korumuştu. Otcki bir kesim ise, aynı sosyo ekonomik tahlillere bu kez Maa 'dan dayanaklar bularak, yeni bir kılıkta ve tabii aynı devrim görüşüyle birlikte sürdürmüştü. *Ayrıntılı bilgi için Bkz. Mihri Belli, Yazılar ( 1965 - 1 970), özel- ' Iikle Milli Demokratik Devrim bölümü (s.200-263) lll Şimdi durum şudur: Artık devrimci hareketin Türki ye'nin toplumsal gelişme düzeyine en geriden , bakanlan bile sessiz ve utangaçca "yan-feodalizm", "toprak devri mi" vb. göıiişleri terketmiş bulunuyorlar. Herkes senna yenin ege menli ğinden burjuvazinin iktidanndan, emek sermaye temel çe li şkisi nden sözed i yo r Kısaca Türki ye nin buıjuva gelişme düzeyi genel kabul görüyor. MDD burjuva geli şme yle d emokratik geli şmeyi iç içe ön görm ü ştü. Bunda bir iç tutarlılık da vardı. Zaf!Ian ve ev rim bunu yı kmı ş , bu devrim tezini temel bir açınazla yüz , . ' yüze bırakmı ştır. Ortaya çıkan soru şudur: Buıjuva bir toplumda, bur juvazinin iktidar ve proletarya-burjuvazi çelişkisinin te mel çelişki olduğu bir ülkede, demokrasi sorununun Marksist çözümü nedir? Bir Marksist için bunun cevabı , Leni n i n yukan ya aktanlan özlü tanımından başka bir şey olamaz. Bizim "Platform Taslağ ı "m ı z Türkiye gerçeğini bu leninist bakışa uygun ele al arak sorunu şöyle formüle ct m iştir. "Kapitalist gelişme ve emek-sermaye çelişkisinin temel çelişki olması ve keskinleşmesi demokrasi sa vaşımının önemini, demokratik özlemleri ve onlar uğruna savaşımı azalcmıyor, tersine arıırıyor; ama aynı zamanda bu sorunu, iktidardaki sermayenin devrilmesi, proletarya demokrasisi, proletarya diktatörlüğü sorununa bağlıyor, " ( Ekim, sayı :3, s. 20) Ama marksist olduklan nı ileri süren dev rimci dcmokratlan mız hala direniyorlar. Demokrasi m ücadele sinin önem ini vurguluyorlar. Bu önem kuşku götürmez. Tanışma ve aynl ı k bu mücadelenin önemine değil , nasıl ele al ı oa ca ğı na i lişkindir. Nasıl sorusunu devrimci görüşüyle demokratlanmız demokratik devrim yanıtlıyorlar. Emek-sermaye çeli şkisinin temel çelişki ol duğu kapitalist bir ülkede, burjuva bir iktidara karşı de mokratik devri m ! Marksizmin bay ağı t aştın lması kadar, mantık kurall annın alt üst edilmesidir de bu. Marksistler burj u vaziyc rağmen, onu tecrit ederek demokratik d evrim ö ngö rm üşlcrdir, ama burjuva iktida ra karşı, burjuvazinin devrilmesini hedef alan bir de' 1 12 mokratik devrim hedeflernek saçmalığına kendi payıanna düşmemişlcrdi r. Geride hala demokratik devrim görevleri duruyor gerekçesiyle, bu saçm a platforma düşen Karne nev türü "eski-Bolşev ikler"e Lenin 'in cevabını çok kimse biliyor anık. Kendilerine marksist diyenler bu garip çelişkiyi inatla yaşıyorl ar. Kapitalist bi r toplumda, buıjuva siyasal iktidar koşullannda, siyasal demokrasi istemine dayalı bir devrim stratejisi izliyorlar. Buıjuvazinin iktidarda, emek-semıaye çelişkisinin temel çe l i şki olduğu bir top lumda, burjuvaziyi devi rme strateji sinden kopanlmış, kendi içinde ayn bir stratej i , dev rim aşaması ve program ı haline getirilmiş bi r demokrasi mücadelesi , gerçekte bur j uva toplumun tam demokratl aştı nlmasından öte bir an lam taşım az. Burj uvazinin iktidannı koruması anlamına gelir k i , bu en kabasından bir reform i zmdir. Tüm revizyo nistlerin ve libe ral solcuların ortak platfomıudur bu. Hedeflerini ve görevlerini yanlı ş formüle etse de, "devrimci-demokrat hareket" m evcut düzene ve iktidara karşı fiili bir mücadele içindedir ve el beue reformisı bata ğa yuvarl anma isteğinde değildir. Ne var ki bu bi r i stek ya da ni yet sorunu değildir. Toplumsal-siyasal evrim ve sını fl ar mücadelesi prJtiği nin bclirginleştirdiği gerçekler, dev rimci gruplann ideoloj i k görüşlerinde hayh deği şim Iere yolaçtı ve onları şimdi di bi refomıizm in batağı · olan bir yokuşun kcnanna getird i . Si yasal demokrasi istemini esas alan devrim stratejisinde ısrar, niyeıleri ne olursa ol sun onlan burjuva düzenin yedeği olmakla sonuçlanacak bir yuvarlanışa, reformizmin batağına doğru sürüklenişe götürecektir. Zaten birileri 12 Eylül sonrasında bu sürük fenişe girdiler ve şimdilerde hayli yol almış bulunuyorlar. Diğer bazılannın ise i kide bi r ayağı kayıyor, doğrulup ge ri dönüyorlar, ama u mmad ı kl an bir anda ve sorunda yeni den refomıizmin yedeğine düşüyorlar. Bunlar nomıaldir; z i ra gerçek hayat saçm alı k tanımaz, kendi mantığını da yaLı�: Ozetlc, bugün d em o k ratik devrim görüşü artık refor m izmi n eşiği haline gelmiştir. B u eşikten. . yuvarlanma lann örneklerini daha sonra da görccegiz. Once bu eşik1 13 ten yuvarlanmamak için çırpınan, ama demokratik dev rim görüşünde de ayak direyenlerin durumianna kısaca değinelim. B u duruma girenierin bir kısmı açmazlannı az çok seziyorlar, bunun verdiği sıkıntıyla adeta kıvranı yorlar. Terkedilmiş eski ana gerekçelerin yerine yenileri ni bulmak, ya da eskiden arta kalmış bir kısım gerekçele rin önem ve anlamını zenginleştirrnek gayretindeler. Yeni gerekçelerin en gözdesi, Lenin'in ünlü, demokrasi müca delesi okulunda okumayan bir proletarya sosyalist devri mi yapamaz, düşüncesidir. 1 970'ler Türkiye 'sinde "solcu aşınlıklar" a karşı yalnızca tüm revizyonisllerin değil, Uğur Mumcu türünden liberallerin de, devrimcilerin karşı sına ve üstelik çoğu ke�� Lenin 'den aklararak çıkardıklan bir gerekçeydi bu. Once demokrasiyi kaza nalım da! düşüncesine dayanak olarak kullanılıyordu. Oysa bu Marksizm-Leninizmin tam bir l iberal tahri fatıdır. Demokrasi mücadelesi okulunda okuma-mış bir proletarya elbette sosyalist devrim yapamaz. Ama an laşılan devrimci-demokralanmız tıpkı liberal demokrat lanmız gibi, demokrasi mücadelesi okulunu, gerçekleşe cek bir burjuva demokrasisi koşullannda proletaryanın demokratik eğitim tedrisatından geçmesi şeklinde anlı yorlar. Prol�rya bu mücadeleyi bugünden zaten veriyor, dolayısıyla bu "okul "da daha şimdiden "okuyor" . Bütün sorun bu mücadele ve eğitimin içeriği, nasıl ele alınacağı , nereye bağlanacağı sorulannda düğümleniyor. Komünist ler için sorun, bu mücadeleyi sermaye egemenliğinin dev rilmesi mücadelesiyle ve bu eğiti m i sosyalizm eğitimi i le birleştirebilmek, sosyalist devrim ve sosyalist demokrasi mücadelesine bağlayabilmektiL Marksizmin liberal yo rumculan , bugünün kautskicileri ise, bu mücadeleyi bur j uva toplumun demokratlaştı nlması hedefine ve bu eğiti mi burjuva-demokratik eğitime indirgeyerek buıjuva düzenin sınırianna hapsediyorlar. Devrimci-demokrat l anmız ara bir yerde duruyorlar. B urjuva demokrasisi di yemedikleri gibi, sosyalist devrim de diyemi yorlar. Bu onlann küçük-buıjuva siyasal sınıf konumlannın an latımıdır aslında. Dolayısıyla, burjuvaziye karşı demokra1 14 tik devrim görüşü, m arksist teori açısından ne derece saç ma olursa olsun, gerçekte belli bir sınıf m antığına sa hiptir: küçük-buıjuvazinin ara sınıf konumu. Sanılabileceği gibi Lenin 'in "demokrasi m ücadelesi okulu" düşüncesi, salt feodal mutlakiyet rej imi koşul larında bulunan geri Rusya için değil, tüm kapitalist ül keler içindir. Lenin, kautskici liberaller ve bir kısım Bol landalı ve Alman m arksistİn de dahil olduğu emperyalist ekonomistlerle Rusya'yı değil, asıl olarak Avrupa 'yı tartışıyordu. Rusya 'nın özgün durumu tartı şmada tal iyd i , yeri geldikçe aynca belirtiliyordu. Sorun kapitalizm ile demokrasi, sosyalizm ile demokrasi ilişkileriydi. Le nin'in "demokrasi sorununun marksist çözümü "ne ili şkin tanımı, kapftalist ülkeler içindir. Demokrasi için serm aye egemenliğine karşı demokratik devrim düşüncesi , Mark sizmin bayağı laş u nlması olur. Sermaye egemenliğine karşı mücadele sosyalist devrimden başka nedir ki? Tek rarlamakLa yara var; Marksistler için bütün sorun, "prole taryanın, burjuvazinin devrilmesini ve kendi zaferini hazırlamak üzere, bütün demokratik kurumları ve bütün özlemleri, kendi sınıf savaşımında seferber etmesidir. " Bugünden yapılması gereken budur. Kapitalist bir ül kede bunun için bir burjuva demokratik aşama öngörmek TKP'nin dünkü "ulusal demokratik devrim" ve "ileri de mokratik düzen" görüşlerini hortlatmaktı r. Bir kısım devrimci-demokratlann- bir başka gözde ge rekçesi, " ya faşizm ne olacak?" sorusuyla özetlenebilir. B izim cevabımız da özet ve yalnızca bir kaç karşı soru olacak: Faşizme karşı mücadeleden ne anlıyorsunuz?* Bu mücadelenin hedefi sermaye egemenliğini 1 devletini yıkmak mıdır? (ki bu durumda sosyali st devrime bağ lanır); yoksa yalnızcasermaye egemenl iğinin biçim sel * "Türkiye 'de bugün çıplak bir sermaye dikıatörlüğü var. Faşizm bu sermaye diktatörlüğünün aldığı somuı biçimdir. Faşizme karşı mü cadele bu dikıaıörlüğün biçiminde değişiklik yaratmaya indirgenme yecekse eğer -ki bu burjuva reformizmine kapının aralanmasıdır-, bu dikıatörlüğü yıkmak, burjuvazinin siyasal ve ikıisadi egemenliğine son vermek mücadelesinin bir parçasıdır yalnızca ... " (SHP Solculuğu, Ekim, Sayı: 12) 1 15 de�işikli�i midir? (bu durumda ise. burjuva demokrasisi ne indirgenir). Birincisi bir marksistin, ikincisi marksist geçinen bir liberalin perspektifidir. Devrimci demokratlann bu kesimi buna da elbet bi r ara çözüm bu luyor. Ama bu yalnızca · bir "ara çözüm "dür ve bu tu tarsızlı�ın bir sonucu olarak sık sık anlam ve içeri�i de ğişmektedi r. Bu "serüven"i incelerneyi b aşka bi r zam ana bı ra kı yo ruz Ş imdili k - şu kadannı ekleyelim; değişik gruplann şahsında, bunun "özünde burjuva demokrasisi" demek olduğu, 12 Eylül sonrasında değişik defalar dile getirildi. 1 970 'lerin ikinci yansında faşizm sorununa abartılı bir vurgu yapıldı ve üzerine çok tartışıldı. Bu vurgu ve tartışma, " faşizme geçit yok" reform İst sloganı yla dev rimci kitle hareketini burjuva muhalefetin yedeğine çek me liberal çabalannı hedef aldığı ve faşizme karşı müca dele bi r devrim (iktidar) sorunudur vurgusuyla birleştiği sürece, çeşitli kusurlanna rağmen ol umlu bir rol oynadı. Ne v ar ki yaşamın diyalektiği işledi ve zaman bu aynı vurguyu 12 Eylül sonrasında, devrimci mücadeleyi burju va demokrasisi hedefine ve burjuva rcfomıizminin yede ğine vermenin dayanağı haline getirdi. TDKP bunun örneklerini değişik defalar verdi. TKP (B) vb. gruplar bugün benzer örnekleri hala veriyorlar. En son örnek Devrimci Yol Savunması oldu: Faşizme karş ı , "Avrupa'daki gibi demokrasi " için! Faşizme karşı mücadeleyi devrim aşamasına gerekçe yapmak, yaşadığımız burjuva toplumun iktisadi ve sosyal temellerini değil, mevcut sınıf egemenliğinin kendi sini değil, yalnızca biçi mlerinden birini hedef almaktır. Bu ik tidar perspekti finden yoksunluk, sonuçta reformculuk de mektir.Konuyu dağı tm ak yararsızdır. Burjuva bir toplum da siyasal demokrasi i stemini hedef alan bir devrim stratejisi, bu isteme hangi kanşık ve gizemli anlam yükle nirse yüklensin, özünde burjuva demokrasisini hedef al m akur. Siyasal demokrasinin tam gerçekleşmesi , buıjuva toplumun tam demokratlaşmasından öte bir anlam taşımaz. Buıj uv a bir toplumda bunu stratejik hedef yap mak, devrim aşamasının odağına yerleştirmek, i ktidar . 1 16 perspektifini kaybetnıek, proletaryanın konumu ve bakış açısından reformcu bir konuma d�şmektir. Her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur. Iktidardaki sınıf ya da sınıflan devirmek sorunudur. Lenin ' de özlü bir tanımı var: "Reform, ülkede iktidarı, eski egemen sınıfın elinde bırakan değişkUkiere verilen addır" . Evet, Türkiye burjuvazisini devirmek, iktidan ele gı:: çirmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Devrim mü cadelesinin odağına bu sorunu koyuyor musunuz, koymu yar musunuz? Devrimin stratejik planı, sınıf güçleri ve mevzilenmesinde cevaplanacak anahtar sorulardı r bunlar. " Ya küçük buıjuvazi ne olacak?" diye soranlar önce bu sorulara cevap vennelidirler. Türki ye 'de köklü bir iktidar değişi kliği yaratacak gerçek bir devrim, mevcut sennaye diktatörlüğünü devinnek demektir. B askı ve sömürünün bunalmğı küçük-buıjuvazinin emekçi kesimleri , bilincin de olsun olmasınlar, bu diktatörl üğe karşı zaten mücadele ediyorlardı ve ediyorlar. Bütün sorun bu mücadeleyi , bur juvaziyc karşı onu başanya ulaştıracak biricik toplumsal güç olan proletaryanın önderliğinde, si yasal iktidar hede fine yöncltmcktir. Küçük-burjuva dcmokratlanmızın yaptığı nedir? Küçük-burjuvazi yi ü rkütmemck adına, onun u fkunu devrim u fku olarak tcorilcştimıck ve prole tarya adına savunmaya kalkm ak ! (Konu için bkz. A . Azad, Küçük Burjuvazi Sorunu, Ekim, sayı : 1 0) b- Reformist Eğilimin Temsilcileri ve " Demokrasi Mücadelesi " İ lginç bir durumla karşı karşıyayız. Siyasal demokrasi i stemi devri mci-demokrat gruplann demokratik devrim görüşıcıi ni belirliyor, program ya da m ücadele platfoml l annda baş köşcyi tutuyor, "demokrasi mücadelesi" poli tik mücadelenin esasını , politik takti klerinin çerçevesini oluşturuyor. Ama öte yandan, tüm diğer temel sorunlarda olduğu gibi bu sorunda da belirsizlik ve muğlaklık sürü yor. Sorunu en çok tartışan Yeni Ö nc ü n ün ulaştığı nokta ' 1 17 netlik değil, tam bir bulanıklıktır. Ama bereket buıjuva politika yaşamının sorunlan bu derginin demokrasiden ve demokrasi mü,cadelesinden ne anladığını çıplak olarak sergiliyor. Bu, demokrasinin bildiğimiz liberal-kautskist yorumundan, yani sınıflar üstü "saf' demokrasiden öte bir şey değil. Demireller, Ecevitler için demokrasi iste mezsek kendimiz için istemeye ne yüzümüz olur! Hem sonra " bu yol bizi sosyalist demokrasi konusunda en bü yük �çmaza sürüklemez mi?" vb. (Sayı: 6, Başyazı) Oyle ki, bu çevrenin, 1 987 Eylül referandumunda aldığı reformİst tutumu gerekçelendirmeye çalışan yazılan, saf demokrasiyi savunma metinleri olm akla kal madı, marksist demokrasi görüşüne aktif bir saldırıya dö nüştü. İ şin bu kadan kendi içinden bile ciddi tepkiler aldı. "Tekin Yılmaz 'ın soşyalist demokrasi(devlet)yi yo rumlayış biçiminin Yeni O ncü çoğunluğunu sürüklediği " yere işaret ederken. A. Ural, şu basit gerçeği hatırlatmak zorunda kaldı : " Iki temel sım/ ve her ikisinin iktidar perspektifi temelinde tanımlanmış demokrasi anlayışları var. Bir temel sınıfın özgürlüğü diğer temel sınıfı n özgür lüğünü re4çlediyor. " ("Tanı şm a" bandı taşıyan yazı için bkz. Yeni Oncü, sayı :9, Ocak 1 98 8 , s.46) Yayını __son referanduma denk gelen işçi Dünyası, tu tumunu "Ozgürlük ve Demokrasi için Referandumda H.A YIR" başlığıyla i fade elli. Yazının son bitiş paragrafı "Ozgürlük ve Demokrasi" hedefinden ne anladıkl an nı açıklığa kavuşturuyor: " 'Ozgürliik ve Demokrasi ' s ımf mücadelesinin daha açık ve özgür biçimler içinde cereyan etmesinin koşul larını sağlayacaktır. işçi hareketinin acil hedefi bu ol malıdır. A ncak böylelikle her türlü siyasi saflaşma ve bö lünme sınıf temelinde şckillenme olanaklarına kav11;şabilir. " (Sayı: ı , s.7) Istenen ve özlenenin burjuva demokrasisi , hedeflenen burjuva toplumun tam demokratlaşması olduğuf!u göster mek için bu sözler bir yorum gerektirmiyor. Işçi Dün yası 'nın refq.rmist siyasal taktiklerinin genel temelidir bu bakış. Onu Ozal-Evren ikilisine karşı , öteki buıjuva siya sal çevrelerden bir şeyler beklerneye itiyor. 4. sayıdaki . 1 18 ( 1 9 Ekim 1988) " 1 2 Eylül ve Muhalefet" başlıklı başyazı bunun açık kanıtlannı sunuyor. Bu dergi 2. sayısında, referandumdaki refoıınist tutu m unu bu kez ana m anşetten " Hayır. .. Hayı r. .. Hayır. .. " coşkusuyla haykırdıktan sonra, kendi "hayır" tutumunu "reformcu " hayı rcı1'lardan ayı rdetmeye ve bizde hep adet olduğu üzere, l iberalleri eleştirerek kendi devrimci konu m unu kanıtlamaya çalıştı ve bu ona "demokrasi m ücade lesi " konusunda daha " ihti yatlı" sözler etme ol anağı ver di . İ şçi sınıfının demokrasi mücadelesinin ikili karakteri olduğunu, i şçi sınıfı nın kendi demokrasisini , sosyalist de mokrasiyi savunduğunu ve bunun yolunun siyasal iktida ra sahip olmaktan geçtiğini; temel ve nihai olanın bu ol duğunu vb. vb. sı raladıktan ve " ikili karakteri "n ikincisi olan yukanya aktardığımız 'özgürlük ve demokrasi 'yi de bi r kez daha yindedikten sonra, nihayet dönüp dolaşıp saadcde geliyor: "O 'büyük hedef'e doğru yürüyüşte kü çük bir adım olabilmesi için devrimci Hayır 'ların, re formcu ve burjuva Hayır 'ların farklı gerekçelerin ve mantığın ürünü olabilmesi zorunludur. " (Sayı : 2 , s . 7) Rcfoııni st tutumlan " O 'büyük hedefe "' bağlılık ye m iniyle bi rl eştirmek alışılagelen bi r dav ranıştı r. Ama " O 'büyük hedef'" hep t a uzaklarda, bel i rsiz b i r ycrdcdir. O hedcfı nctlcştirip görebilmek için önce, yaşanan burjuva toplumu dcmokratlaştı rmak, "özgürlük ve demokrasi"yi bu çerçeve içinde kurmak, proJeLaryanın demokratik eği tim tcdri satını o doğacak ortamda tam amlamak gerek ki , sıra en nihayet sosyalizme gelebi lsin ! Bu nedenle, "Dev rimci sosyalistler bugünkü koşullarda 'iğne ile kuyu kaz maya ' (clbcllc o 'büyük hedef' için ! ) devam ederken her şeye karşın böylesi gelişmeleri de dikkate alan kendi dar diinyalarına hapsolmayan geniş ve uzun vadeli perspek t(flerin ürünü politikalar geliştirmeye çalışmalıdır/ar. " (Sayı :4, Başyazı) Okur doğal olarak "böylesi gclişmeler"i n ne olduğu nu m erak etmi ştir: "Başta işçi hareketi olmak üzere çalışan yığınların çeşitli alanlarda kendiliğinden gelişti recekleri mücadeleler, belki de 'sosyal patlamalar ' mev cut muhalefet güçlerini de (ki m dersiniz bunlar? 1 19 Ş<;ışı racaksınız belki, SHP, DYP ve RP!) sarsar, derinden etkileyerek, politikalarını değiştirmek zorunda bıraka bilir. " Değiştirilmesi gereken ve değişmesi beklenen, "varo l an m u halefet' güçlerinden SHP ve DYP'nin 1 2 Eylülle uzlaşma çizgileri "inde ifadesini bulan "politikalar"dır. Bu · "poli tikalar"da olum l u bir değişim zayıf da olsa olanaksız değildir! Dolayısıyla, "geriye kalan muhalefet gücü"nü oluşturan sosyalistler, bu olumlu değişirnde i fadesini bu lacak " böylesi geli şmeleri de dikkate almak" ve böyle bir durumda öteki " muhalefet güçleri"yle 12 Eylüle karşı kolkola gimıek zorudadırlar. " Kendi dar dünyaianna hap solm ayan geniş ve uzun vadeli perspektifler ü rünü politi kalar geliştimıe", öğüdüyle kastedilen tamıtamına bu dur! * Dikk atli okur, Kafkasyalı menşevi ğin "devri m in muhtevasını geniş tutm ak" üzerine ünlü liberal öğüdünü haLirlamış olmal ı . Devrimci takti k, yığınlann kendiliğin den m ücadelesini, doğabilecek " sosyal patlama"ları, bur juva m u halefetinin saptırıcı etkisinden korumak, onu pro letaryanın si yasal iktidar mücadelesine bağl amaktır. Kitle m ücadelesinin baskısıyla, çeşitl i burjuva mih rakların giri şebilcccği ince m anevralan , politikal annda olumlu gelişmeye yomıak, devrim ve sosyalizm davasına çı plak bir ihanete götürür .. en bayağı bi r liberal turumdur. " Ekonom ist ve yasalcı " Işçi Dünyası, politik taktiğinde bu nıcnşevik-rcf'omıist tutumu savunuyor. Bu gazetenin ".çkono m i st ve yasalcı" yanı üzerine esip savu ran Yeni Oncü yazan, bu li beral bayağılıklara gelince susuyor. Zi ra bu kendi konum udur da. Ekonomizmin burjuva kuy rukçul uğunun öteki yüzü olduğunu, İşçi Dünyası ömcğin dcn daha iyi ne anlatabil i r? Sözünü ettiğimiz ihanete götünne bir niyet sorunu de ğildir. Küçük-burjuva devrimciliğinin siyasal demokras i ye dayalı devrim aşkının vardığı yerdir. Kapitalist b i r ül kede burjuva toplumunu demokratlaştımı ayı program edinmek k�çını l maz olarak bu sonuca van yor. *[nanmak gerçekten güç. Bu güçlüğü yenerneyen okurlara tam re ferans: ı 2 Eylül ve Muhalefet, B a�yazı, Işçi Dünyası, S ayı:4, s. ı, ı 9 Ekim 1 9 88, s.l) 1 20 Ö zgürlük Dünyası i le Demokrat Arka�aş 'ın durum lan da pek farklı degil . Hatı rlanacağı gibi, Ö zgürlük Dün yası, "bir yanından yınılınaya başlayan" 1 2 Eylül ka ranlığına dikkat çekerek yayınma . başlıyor ve sürdürüyord u : "Ö zgürlük Dünyası, demokratik özgürlük lerin peşinde olacak, toplumun demokratlaştırı/ması mü cadelesinde yerini alacaktır. Demokratik gelenekiere sa hip olmayan As-yatik bir despotlukta demokrasi mücadelesi dirimse i önemdedir. " Aynı sayıda yer alan Vel i Yılmaz imzalı yazıdan, " si ya s al demokrasi i ste m i"nin aşağı yukan b i r y ü z y ı l d an beri ve d o l ayı s ı y l a bu g ü n , " Tü rk i y e s i yasal gü nd e m i n i n birinci s ı rasını işgal e t tiği"ni ö ğre n i yo ru z . (s . 2 6 ) 3 . sayı aynı v u rguyu, B urm a ' daki k itle hareketleri nden, "ülkemizde bugün ve rilmekte olan demokrasi mücadelesine yol gösterecek 'klavuz ilkelerin ' zengin pratik derslerini" sunarken d ö ne d ö n�_ y a pı y o � : .. Ozetlc, Ozgürlü.k Dünyası da bir " Ozgürl ü k ve De m ok ras i " savaşç ı s ı . B u n a k u şku yok. Peki a m a bu derg i , Türk i y e ' nin b u g ü k ü tari hsel to pl u m s al gel i şm e d üzeyi n de bugün s ı n ı f i l i şki l e ri i çi nde demokrasi m ücadelesini nasıl e l e al ı yor? Nasıl bir demokrasi hedefl i yo r? Demok rat i k i stem l e ri neye göre tanım l ı yo r, nasıl bir devri m m ü cadelesine bağlı yor'? B u ve benzeri so ru l a n n cevabını Oz gürlük Dü nyas ı 'nda aramak boşunadı r, dahası abesti r. Zi ra bu de rgi nin p l a t fo rm u ı 2 E y l ü l e ve onun "top l u m u m u z ''daki etk i le rine karşı m ü c a d ele platfo rm u d u r. Yerd i ğ i demokrasi m ü c adel e s i n i n ç e rç e v esini de bu o l u ştu ru yor. R e fo mı i s t g i d i �c sözde m ü d alıale s a y ı s ı o l an 3 . s a y ı d a n demok rasi konusunda e d i n d i ğimi z tck açı k l ı k i s e " B urm a dcn e y i " n i n ş u m ü t h i ş b i t i � cüml esi o l u yo r : " De m o k ra s i y e g i d e c e k her lıa l k , B urma yolundan ' ..geç mek zorunda" ( s . 2 4 l Va y k i ''demokrasi ye g i decek " halklara ! B u rm a 'd ak i sokak gösteri l e ri n i n , d üzen i ç i çek i ş m e l e ri n pota s ı n d a er iti l d i ğ i n i b i l m e ye n mi v ar? Teorinin Yoksulluğu yazısı ndaki tart ı ş m ayı (ken d i l i ğ i n d e ncil i ğ e tapı nm ayı ) burada yinclcmekten kaç ı n a l ı nı . A m a sorun y i n e bitmi yor. Demokrasinin sokaktan geçen m üc a d e l e sonucu elde ' 121 edileceği vurgusu, tek başına kişiyi demokrasi mücadele sine buıjuva-demokrat bakışın ötesine götürmez. En i yi mser bir yaklaşımla aynı bakış temeli üzerinde devrim ci-demokrat yapar. Ama kapitalist bir ülkede bu kadan devrimci demokrat olmaya bile yetmez. Yunanistan, Portekiz, Şili, Arjantin, Filipinler, Kore vb. ülkelerde bu rjuva liberalleri bile belirli dönemlerde " sokak"tan yana olabildiler, ya da zaten kendilerine rağ men oluşan "sokak"tan yararl andılar. Sorunun özü de mokrasi mücadelesinin muhtevası, demokratik istemierin hangi temelde tanımlanacağı ve hangi stratej ik hedefe bağranacağıdır. B u açıdan bakıldığında B urma yazısı da ilk iki sayıdaki "toplumun demokratlaşması " l iberal ufku nu aşmı yor. işçi Dünyası da kendi perspektifini, "çalışan yığınlann çeşitli alanlarda kendil iğinden geliştirecekleri mücadeleler, belki de ' sosyal patlamalar"' temelinde şe killendiriyor, nedir ki bu onu burjuva muhalefetin yedeği ne düşmekten kurtaramı yordu. Sonuç olarak, "sokak" yandaşlığı, demokrasi mücadelesine m arksist yaklaşımda bir santim ilerietmez kişiyi. Demokrasi sorunu ve mücadelesi temaları üzerinde yükselen Ö zgürlük Dünyası, sorunun ve mücadelenin ele alınışı konusunda bize aç_ık bir şey söylemiyor. Nasıl ele aldığını biz ancak, Yeni Oncü v e Işçi Dünyası örne k leri n de olduğu gibi , güncel politika sorunlanna, d aha doğrusu 1 2 Eylülc m uhalefetine il işkin yazı lardan çıkarabiliyoruz. Anti- 1 2 Eylülcü . . reform i st platformu d aha sonraya bırakLiğımız için Ozgürlük Dünyası 'nın bu konuda sundu ğu zengi nliğe şimdilik clirpizi süımüyoruz. Demokrat A rkadaş 'ı bir yana bı rakarak doğrudan Devrimci Yol Savunm asına bakıyoruz. Kı saca belirtelim ki bu. savunmada M arksizm in ve sosyalizmin izi , hatta bu terimierin kendisi bile yok. Burjuva-demokratik bir bakış ve ona uygun demokrat-halkçı bir tem1 inoloj i . " Faşizme karş ı m ücadeleyi gerçek demokrasi için mücadele" olarak ele aldığını söyleyen Savunma bundan ne anladığım , Av rupa ilc kıyaslama içinde şöyle açıkl ıyor: "Türkiye 'de faşizme karşı mücadelenin esası Avru pa 'daki gibi olamaz. Çünkü, Türkiye 'de burjuva demok- rasisi zaten elde edilebillfiş değildir. . . Buradan, faşizme karşı mücadelenin esasının, Avrupa 'daki gibi mevcut de mokrasi/erin faşist karşı-devrime karşı korunması değil; A vrupa 'daki gibi demokrasi/erin gerçek/eşebilmesi için, toplumdaki demokratikleşmenin üst yapıda böyle bir poli tik düzen gerçekleştirebilecek düzeye yükseltmek hedefi ne yönelmiş bir demokratik devrim sürecini tanımlamayı esas alan bir mücadeleye baglı kılınması gerektigğ orta ya çıkmaktadır. " (siyahlar bizim). (Demokrat Arkadaş, sayı : 7, Kasım 1 98 8 , s. 1 6) Bozuk, kan şık bir anlatım. Ama fikir oldukça net: fa şizme karşı, demokratik devrim sürecinin bir parçası ola rak, ve Avrupa ' daki gibi bir burjuva demokrasisi için! · B u aynı fi kir benzer biçimlerde birkaç kere daha yi neleni yor S avunma 'dan yayınlanan parçada. B u raya ka dar söylediklerim iz yeni bir şey eklerneyi gcrcktirmiyor. III. Bölüm Politikada reformizm: 1 2 Eylüle muhalefet platformu Si yasal demokrasi istemine dayalı devrim görüşü rc fom1 i st eğil imin genel ya da programatik temeli yse, ı 2 Eylüle muhalefet pol itikası da onun bugün için ya şad ı ğımız döncmdeki taktik beliriş biçimidi r. 1 2 Eylülc muhale fet platform u "demokrasi m ücadclesi"ni.!'l bug�n kü aldığı �jçimdcn başka bir şey değildir. Yeni Oncü, Işçi Dünyası, Ozgürlük Dünyası, Demokrat A rkadaş, TKP(B) Belgeleri vb. , tüm bu yayıni ann içeriği, bu mücadelenin ı 2 Eylülde kaybcd ilm i ş hakların yeniden elde edilmesi , " demokrasinin kazanılması" ve sınırlannın genişletilmesi mücadelesi olarak ele alındığının sayısız kanıtlarını sunu yor. " Dem okrasi mücadelesi" dedikleri şey, bugün somut olarak ı2 Eylülün geriletilmesi, mümkünse 12 Eylülcü bir kısım generali n yargılanm ası , " 1 2 Eylülün toplum ya şamımızd ak i izlerinin silinmesidir. " 1 23 Özgürlük Dünyası Ekim 1 988 tarihli sayısında şun lan yazıyor: "Oysa artık 12 Eylülün koyduğu hukukun bir hukuk suzluk, Anayasasının da bir karşı-Anayasa olduğu gö"rü şü toplum katlarmda yaygınlaşıyor ve genel kabul gören (DYP, SHP, RP vb. dahil olmalı buna! ) bir yargı oluşu yor. " "Sekiz yılı aşkın süredir yaşananların h ukuk ve top lum çıkarları açısından görüntüsü olanca açıklığıyla or tada durmaktadır. " "Demokrasinin kazanılması ııe kesimisizliğinin sağ lanması, hukuki, siyasi, kültürel, diplomatik ve askeri alanlarda 12 Eylülün bütünüyle sorgulan ması , ya rgıla n m ası ııe aşılmasıyla olanak/ıdır. " ". . . 1 2 Mart dö neminde olup bitenlerin h ukuk açısından hesabının görülmemesi ve yapılanların yapan ların yanına kar kalması 12 Eylülcü/ere cesaret vermiş, önlerini açmıştır. " (say ı : 2 , s.4, tüm si yahlar bizim) Tüm bu paragraO ann pqpeşe y e r aldığı yaz ı , "de mokrasi ve demokrasi güçleri ne k a rşı i şl enen suçl ar"dan soru m l u 1 2 Eylülün " yargı önüne ç ı k a rı l m ası " çağrısıyla bi tiyor. Özgürlük Dün.v ası 'nın sayfal an yukan y a ö rnekleri aktarıl an sözl erle doludur. Tüm bunlar yeni l i berallerin ad ına "topl umun dcınokratl aşLi rı lmas ı m üc adeles i " ded i k leri şey i n özü, özetidir. M ark sizm i n savunucul uğunu yap m ak idd i asıyla yay ı na başl ayan bir derginin, M ark sizm ad ına yüzk ı za rtıcı bu satı rl arını yoru m l amaya kalkm ak, ortalam a bir Tü rki y e l i dev rimcinin b i l i ncine s ay g ı sı z l ı kllr. Belki �u kadarı söylenebi l i r: Bu saLiriara im zasını atm ayacak bir rev i zyonist ya d a l i beral bula m azsı n ı z Tü rk i ye 'd e . M arks i s t geçinen l i beraller bir ya na, bir U . M umcu 'nun, bir C.Arcayürek "in yürekten k ali l acağı görüşlerdir bunl ar. Daha doğrusu bunl ar, bu gi bi l i beral kö�e yazarl annın yı lla rd ı r te krarl adığı görü�le ıi n devti m ci saf1 a rd aki yankısı ndan başka. . bi r �e y de ğ i l d i r. S H P " Sol kanat" m i lletvekil lerinin Ozgürlük Dün yası 'nın bu sayı s ın dan önce başl attı ğ ı 12 Eylül tartı şması bile bu görüşl erden daha i l eri bi r i çe ri k Laş ı yord u . 1 24 P�litik perspektifiyle Ö zgürlük Dünyası n ı n bir ikizi , olan Işçi D�nyası 'nın b akı şı ve mantığı da tamı tarnma bu şekilde. Omegin 4. sayısındaki Başyazısına şu sözlerle başlayabiliyor: ' 12 Eylülde iktidara el koyanlar Türkiye 'yi kur tardıklarını iddia etmeye devam ediyorlar. Sekiz yıl sonra buna kim, ne kadar inanıyor, bu ayrı bir sorun. Ama bu iddianın karşısına kararlı bir şekilde şu iddiayı dikmek gerekiyor: 12 Eylülcü/erden ve onların getirdiklerinden kurtulmadıkça Türkiye 'nin esenliğe kavuşması, rahatla ması mümkün değildir. " (12 Eylül ve M uhalefet, 1 9 Ekim 1 98 8 , si_yahlar bizim) Ozgürlük Dünyası nın "demokrasinin kazanılması ve kesintisizliğinin sağlanması" olarak i fade ettiğini, işçi Dünyası "Türkiye 'nin esenliğe kavuşması, rahatlaması" ol arak yincliyor. Anlam değil , yalnızca bir anlatım farkı var. Demokrat Arkadaş aynı bakışı rcfcrandum vesilesiyle bi raz örtülü ve utangaçça i fade ediyor: . . . referandumun ' " kimi sonuçları yurdumuz açısından önemlidir. Bu SOIJ:UÇ ların en önemlisi 12 Eylülün uzantısı Amerikancı Ozal yönetiminin güç kazanması veya kaybeımes idir . (Sayı :61 " Eki m , 1 988 s. ı 1 ) Doğu Perinçe�, bu bakışı hepsinden önce ve hepsin den özlü olarak "Ozal 'a H ayır! " başlıklı başyazısında i fa de eunişti. (2000 'e Doğru, Sayı :39, 1 8 Eylül 1 988) Eskiden de demokrasi , ne var ki devrimci demokra si ydi istenen. Şimdi yine demokrasi, ama anık buıjuva demokrasisidir istenen. Eski istem teorik açıdan tutarsı z , am a politik içeriği i lc devrimci ydi ; devrim vurgusunu, mevcut egemen sınıf iktidannı devimıe görüşünü içeri yordu. Anık açık refonnist bir içerik taşıyor; düzenin po l itik aşırılıklannı hedef alı yor, bu aşın lıkların yaranığı et kileri gidenneyi amaçlıyor. 1 2 Eylül bir karşı-devrim saldı nsıydı. '70 '1i yıllann i kinci yansında yaşanan devrimci yükselişi kınn ak, bu yükseliş içinde güç kazanan devrimci hareketi yok etmek, bunalımdaki ekonominin zaruri kıldığı aşın sömürüye da yalı iktisadi politikalan hayata geçirebilmek vb. iç neden1 25 lere ve bir dizi dış nedene bağlı olarak gündeme geldi. Li beral nakaratın iddia ettiği gibi bir grup faşist generalin değil, sermayenin, Türkiye buıjuvazisinin ve onun em peryalist müttefiklerinin bir genel saldınsıydı. Generaller yalnızca uygulayıcı oldular. S aldıran burjuvaziydi. Uygu lanan tüm temel politikalar düzenin zorunlu ihtiyaçlanna cevap veriyor, burjuvazinin damgasını taşıyor ve onun çıkarianna hizmet ediyordu. " 1 2 Eylülcüler" yalnızca uy gulayıcı ve hizmetkar oldular. " 1 2 Eylülcüler" keyiflerinden ya da kapıisierinden değil, kapitalist düzenin genel çıkarlan gerektirdiği ve serm aye sını fı istediği için geldiler. Geldiklerinde gerici parlamento ve politikacılann geçmiş icraatlannın yığınlarda yarattığı hoşnutsuzluğu alabildiğine istismar ettiler. Ama öte yandan, devrimci harekete, işçi ve emek çitere yönelttikleri kanlı saldın süresince bu aynı politi kacılann açı k ya da alttan alta tam desteğini aldılar. Son ra "demokrasiye geçiş" oyunu başladı. Bu kez gerici parti ve politikacılar " generaller"in yürüttüğü İcraatın yığınlar nezdinde yarattığı hoşnutsuzluğu istismar ettiler, hala edi yorlar. Oyun gibi görünüyor ve bir bakıma öyle. Ama buıju vazinin yönetim sanatıdır bu aslında. Yalnızca buıjuvazi nin de değil, dönemin liberallerinden birinin anti - 1 2 Ey lülcülük yııparken ununuğu ama Gorbaçov 'u eleştirirken hatı rladığı gibi, sömürücü egemen sınıfiann binlerce yıldır uygulayageldiği bi r yöntemdir bu aynı zam anda. Bir dönem uygulanan politikalann yığınlarda ya rattığı hoşnutsuzluğu o dönemin yöneticilerine fatura ede rek düzeni sürdürmek, kötülüklerin düzenden ve egemen sınıftan değil de, şu ya da bu kişi , klik ya da partinin ken disinden ve politikalanndan kaynaklandığını iddia ederek düzeni ve egemen sını fı aklamak, buıjuvazinin çağımızda sürdürdüğü eski' bir yönetim sanatıdır. Baskı ve sömürüye dayalı düzenierin çeşitli badireteri atıatarak uzun ömürlü olmalannın sımdır. Papadopulos ve " albaylar cuntası" günah keçisi yapı larak Papandreau ile düzen oturtuldu. Videla ve bir kısım general günah keçisi yapılarak Alfonsin ile düzen oturtul- 1 26 du. Diktatör Marcos harçanarak Aquino ile düzen otunul m ay a çalışılıyor. Ziya Ul Hak'ın y arattığı hoşnutsuzluk B ayan Butto 'yla giderilmeye çalışılıyor. Çok geçmeden Pinochet ve avanesine de bir fatura çıkanlarak başkalan eliyle, aynı şey yapılmak i stenecektir. İspanya, Portekiz, G. Kore, Brezilya, Haiti vb. vb., yakın dönem dünya tari hi bunun nice örneklerini sunar. Tümünde de bir döne min kanlı İcraatları o döneminin yöneticilerine şu veya bu biçimde fatura edilerek, düzen ve egemenlik sürdürül müştür. Bu aynı zamanda' emperyalizmin, uluslararası mal i sermayenin geri ülkelerde egemenli ğini sürdürme yöntemlerinden bi idir. Yığınların kabaran tepkilerinin düzene yönderek tehlikeli sonuçlar yaraLm asını engelle mek· üzere, ilgili ülkenin egemen burj uvazisi yle yakın iş birliği içinde düşünülür, hazırlanır, uygulanır. Bunl ar basit gerçeklcrdir. Tekrarlamak zorunda kal m ak sıkıntı vericidir. 1 2 Eylül öncesinde devrimci saflar da genel olarak biliniyordu. Ama anl aşılıyor ki sermaye nin 1 2 Eylül saldınsı bir " şok" etkisi yapmış ve basit gerçekleri bile unutturmuş. Karşı-devrim döneminde ya şananların etkisiyle dehşete düşmüş küçük-buıjuva de mokratları liberal sızıanmalan tekrarl ıyorlar: Aman bir daha olmasın ! Bir daha olmam ası için yapanlar yargılansı n ! * Toplum yeni müdahalelere olanak tanınmayacak tarLda örgütlensin! Tüm bunlar onları, dü zenin aşınlıklanna karşı mücadele platformuna, düzen içi politikalara ve bir kısım düzen partilerinin yedeğine sü rüklüyor. * Özgürlük Dünyası, " 1 2 Eylül Yargılanmalıdır" başlıklı yazısında, istediği yargılamayı şu bitiş paragrafı ile özetliyor: "Tüm hukuk dışı tutum ve uygulamalar hukukun konus_u edilmelidir. Hukuk dışılık hukukun süzgccinden geçmelidir... EYLÜL Y ARGILANMA LIDIR" . (Sayı : ! , s.9) Burjuva politikasının yedeğine düşcnler, ·burju va ideolojisinin kavramlarıyla konuşuyor, hukuk üzerine bilinen libe ral gevczeliklcri tekrarlıyorlar. Buna U .Mumculardan alınma "senaryo" terimiyle ifade ettikleri provakasyon teorileri eşlik ediyor. (Bkz. aynı sayı) 1 27 Yarattığı tüm kanlı sonuçlara, verdiği tüm tarifsiz acılara rağmen, karşı-devrim her marksist için anlaşılır bir olaydır. Yükselen devrim ilerlemeye ya da zafere güç yetiremezse, karşı -devrim tarafından ezilir. Sınıf bakış açısı ve sınıf mücadelesi teorisi açısından son derece an laşılır bir durumdur bu. Sert sınıf çauşmalanna sahne olan bir toplumda devrim ne derece olağan bir beklentiy se, karşı-devrim de o ölçüde olağan bir ihtimal ve geliş medir. B aşanya ulaşamamış ve karşı -devrim tarafından ezilmiş devrim ya da devrimci yükselişlerin ardından, gerçek devrimcilerin görevi yeni bir karşı-devrimi nasıl engelieyebiliriz li beral sızianınası değil, yeni bi r devrimci yükselişin gelişmesini nasıl kolaylaşu rabilir ve devrimle taçland ı rabiliriz değişmez hedefidir. B unun en temel gereklerinden biri, karşı-devrim dö nem inin yarattığı devrimci birikim ve hoşnutsuzluğun burjuva muhalefeti tarafından istismarını engellemektir. Bunun da başlıca yolu, karşı-devrim uygulamalan ile düzen ve egemen sını f arasındaki dolaysız bağı sergi le mek, yığınların hoşnutsuzluğunu karşı-devrim dönem inin yöneticilerinden öte, düzenin ve egemen sını fı n kendisine yöneilmekti r. B i r dönemin yöneticilerinin ve yönetim politika Iannın esas hedef yapılması ve böylece düzenin esenliğe çıkanlması çabalarının, burj uvazinin buna dönük oyun lannın iç yüzünü sergil emek, boşa çıkannaktır. Devrim ve iktidar perspektifine dayalı biricik devrim ci politika ve taktik budur. Oysa yeni l i beraller yapılması gerekenin tam tersini yapıyorlar. Burjuvazinin politik manevralarını kolay laştı ncı politika ve şiarlarla hareket ediyorlar. Artık hayli yıpranan 1 2 Eylülcülere muhalefet eden, ve aslında bunu, yığınları şaşı rtmak, aldatmak, burjuvazinin 1 2 Eylülle ka zandığı m evzileri pekiştinnek amacıyla ve bizzat buıju vazi için yapan buıj uva muhalefetinin dümen suyuna giri yorlar. Kendini bu muhalefetin bir parçası sayıyorlar. 1 28 "Geriye kalan muhalefet gücü sosyalistler" olarak, burju va muhalefete nasıl iktidar olabileceği konusunda akıl ve riyorlar: " 'So/cu ' SHP, bir zamanlar Demirel 'in 12 Eylüle karşı yürüttüğü mücadele kadar bile bir mücadele yap madı. . . . Ama en azından Demirel 'in 12 Eylüle karşı çıkışlarının nasıl destek ve sempati yarattığını görebilme li ve nispeten daha radikal bir çizgiye gelebilmeliydi. 12 Mart sonrasında Ecevit ve CHP 'nin deneyimini gözönün de tutsa yine daha farklı bir muhalefeti gerçekleştirme durumunda olabilirdi. Ama SHP 'nin bürokrat yöneticile ri böyle bir basireti bile gösteremediler. Dolayısıyla sos yal-demokrasi 12 Eylül/e bir hesaplaşma gündeme geti remdi. " Bunlan İşçi Dünyası, "Türkiye'nin esenliğe kavuş ması"nın yolunu gösterdiği o aynı yazıda söylüyor. B un lar gerçek bir devrimeiyi utanca boğacak nitelikte sözler dir, ama devrimcilik adına söylencbiliyor. Ocak 1 989 1 29 KÜRT ULUSAL SORUNU Ulusal sorun Tür!G ye 'de Kürt sorunundan ibaret de ğildir. Ulusal baskıyı değişik biçimlerde yaşayan, haklar dan yoksun, Arap, Ermeni , Çerkez, Gürcü, Rum, Laz vb. azınlık milliyetler de var. B unlardan yalnızca ikisi , Rum lar ve Ermenilcr, Lozan anlaşmasının zoruyla ve birer " Hıristiyan azınlık" olarak sınırlı bazı haklara sahiptirler. Fakat Türkiye 'de ulusal sorunun ekseni ve esası Kürt sorunudur. Kürt ulusal sorunu azınlık milliyetler sorunuy la kıyasalanmayacak özelliklere, kapsama ve öneme sa hiptir. Toplumumuz i çi n olduğu kadar devrim imiz için de . . . Her şeyden önce, Kürtler bir ulustur. Ü steli k büyük bir ulus. Yaklaşık rakamlarla, Türkiye 'nin nüfus olarak dörtte birini Kürtl.e r, toprak olarak üçte birini Kürdistan oluşturmaktadır. Ikinci olarak, Kürtler bölünmüş bir 1 30 ulus, Kürdistan bölünmüş bir ülkedir. Kürtler bi rbirine komşu dön ülkenin sömürgeci boyundllnığu altında yaşa m aktadırlar. Dördünde de temel ulusal haklardan yoksun durlar, en aşağılık, en v ahşi biçimleriyle ağı r bir ulusal baskıya m aruz kalmakta, bu ü lkelere zorla bağımlı tutul m aktadırlar. Dol ayısıyla Kürt ulusal sorunu, Türki ye 'nin sınırlannı aşan, dön komşu ülkeyi kapsayan karm a ş ı k çok boyutl u bir sorundur. Üçüncü' olarak, K ün ulusal sorunu potansiyel deği l , son derece somut, pratik canlı bir sorundur bugün anık Türk iye 'de . Si yasal gü ndem de d ir ve çözümünü dayatmaktad ır. Komşu ülkelerde, Irak ve i ran 'da bu süreç çok daha erken başlamı ştı . Bugün ıran ve I rak 'ta Kürtler si lahlı bir halktır ve ulu sal haklan konusunda kararl ıdırlar. Türkiye 'de Kürt ulusal hareketi bu süreci henuz yaşamaktadı r. Yeni ve sınırl ı dır. Ama güçlü bi r tarihsel birikim üzerinde yükselmektedi r. Dör düncü olarak, Kürtlerin büyük acıl ara ve fcdakarlıklara mal olan ul usal savaşımı, sorunu ulusl ararası kamuoyuna malctm i ş , dünyanın da gündemine sokmuştur. Geçmi şte Kürt sorunu ul usl ararası planda d aha çok kom şu ülkeler açısı ndan tartışıl ırdı. Oysa bugün Türkiye 'deki Kürt so runu gitgide öne çıkmakta, ağı rlığını lıissettinnekıedir. K ürt ulusal sorununun ta�ıdığı özel önem konusun da başka unsurlardan da söz ed ilebi l i r. Fakat biz mark sistler için bu sorun, özell i kle ve öncelikle , devri m i m izin gelişimi ve geleceği açı sından önem taşım aktad ı r. Kürt ulusal sorunu Türkive . devrim i nin temel sorunlan ndandır. Türkiye devriın inin kadeıi Kürt ul usal sorunuyla kopnıaz bağlar içersindcdir. Devrimi m iz bu sorun karşı sında ·doğ ru bir tutum takı nabildiği ölçüde başarıyla gcl i şcbi lccck, ve kuşkusuz, başarıyla gel iştiği ölçüde de bu sorunun gerçek ve kalıcı bir çözümünü olanaklı kıl acaktır. Burjuvaziyi dcv i mıck ve siyasal iktidarı ele geçir mek tarihsel göreviyle karşı karşıya bul unan Türki ye i şçi sınıfı için Kürt sorunu önemli bir dayanak, K ü n u lusal devrimci hareketi önem li bir müttefiktir. Bu nedenledir ki komü nistler, sınıf bili nçli i şçiler, ulusal soruna i l işkin ilkeleri ve görevleri konusunda son dcreec net ol m al ıdırlar. Bu netlik, yalnızca, devrimci p ro l etary anın , 131 her türlü ulusal baskıya ve eşitsizliğe karşı, tüm uluslann eşit, özgür ve kardeşçe birliğinden yana Lutarlı demokrat ve enternasyonalist konumundan dolayı değil , fakat aynı zam anda, u lusal sorun konusunda takınacağı i lkeli tutarlı tutumun, kendi siyasal i k ti dar mücadelesi bakımından taşı dığı son dcreec hayati önemden dolayı da gerekmek tedir. K ü rt u lusal sorunu bugün Türk burj uvazisinin en zayı f yanl arından, en temel açmazl anndan b i ridir. O bu konuda tam bir acz ve çaresiz l i k içinded i r. K ü rt ul usal varl ı ğı nı inkara, Kürt ul usal k i m l i ğini zorla yoketmeye dayal ı cum huri yet dönemi pol i t i kası i !l as l a sonuçlanm ış, K ü rt sorunu güçlü bir biri k i m üzerinde ve devrimci bi r k i m l i k kazanarak, tüm canlıl ığı ve yakıcı lığıyla sahneye ç ı k m ı ş , çözümünü dayatmıştır. Koca bir ulusun varlığını tarih ve d ünya önünde hala inkar eden aşağı l ı k Türk bur juvazisi , gerçekte sorunun tüm ağırlığını i l i k lerinde his setmekted i r. Çözümü L1ugün de inkarcı pol it ikada ve bu pol i tikanın uzamısı olan baskı , şiddet, işkence ve zora da yalı asi m i l asyonda aram akta, her yeni günde yeni bar barl ı kl ar sergilemekted i rler. B u pol itika halen sosyal demokratlar da d ahil tüm burjuva çevrelerin ortak desle ğinde sürdürülm ektcd i r. B u rj uvazi bu pol i tikada bu yolla sonuç alabileceği umudundan çok, çaresizliğinden ısrar etmektedir. Sınırl ı bazı tavizl ere dayal ı tamamlayıcı bir pol i t i k ay ı yedektc hazı rl am ak l a b i rl ikte, bunun sorunun önünü almaya, çözüm ünü crtclcmcyc ne öl çüde yarayabi leccğini kcstircmemcktcdi r. Zira geleneksel i nkar politi kasının ardından, bir ön koşul ol arak ancak Kürtlerin v arlı ğını kabul temeli nde verilcbilecek dil ve kültür soru nuna i lişkin bazı tav i zlerin, Kürt ulus al hareketini daha da alcvlcndi rcbileccğindcn korkmaktadır. B ugün özellik le S H P 'nin bünyesinde bel irli ögeleri d i l e getirilen bu ta m am layıcı tav i zci pol i ti ka, asl ı nd a em peryalist merkez lerden tel kin edilmektedir. Kürt sorununun dev rimci bi ri k i mi nden ve toplumsal bir devrime sunduğu olanak lard an korkan emperyalist burj u v azi, beli rl i tavizieric bu tarihsel devrimci biri k i m in s istem içinde eritilmesinden yanadı r. Bu konuda Türk burjuvazi sinden daha soğuk- kanlı davranmakta, daha hesaplı ve uzun vadeli hareket etmektedir. Komşu ülkelerdeki Kürt ulusal hareketlerinin bu ıjuva sınıf konumlan sonucu gösterdiği uzlaşmacı eği limler, emperyalist buıjuvaziye, sorunun siste m içinde belirli bir kısmi çöz üme bağlanabi leceği sermaye cephe sini yarmaya yönelik bir toplum sal devrimin yedeği ol maktan çıkanlabileceği konusı.ında u m u t vermektedir. B u rjuvazi başta zor v e şiddet olmak üzere, ulusal hareketi dizginlemek, ezmek, sindirrnek için çok çeşitli politikal an bir arada deneyecektir. Bu politikaları boşa çıkarm ak , etkisiz kılmak , K ü rt ulusal hareketini proleter devri m im i z i n güçlü bir bileşeni ve yedeği haline getir mek, bugün i ç i n ayrı bir ıncerada geli şen K ü rt devri mci hareketinin kusurlanyla daha az, kendi görevleri m i zle da ha çok uğraşm ak ölçüsünde ol anakJ ı d ı r. Komünistler, sını f bili nçli işçiler, çözüm gündem i n e kendi dinamikl eriyle gimı i ş Kürt ul usal sorunu hakkında genel i lkesel tutum l arını netleştimıekle kalma malı, görevlerini saptam alı , gereklerini azami bir çaba, i ç tenlik ve kararl ı lı kl a yerine getimıelidir. Kürtlerin ulusal meşru h ak l a rı nı genel ve soyut pl anda i l an elmek hiç de yeterli deği ldi r. Asıl gerekl i olan Türk i şçi ve emekçileri arasında K ü rt ul usal haklan konusunda sürekli ve s i stem li bi r propaganda ve bil inçlcndimıe çabasına giri şmekti r. Ezen u l u s şovenizm in i , ulusal önyargıl arı kı rm ak, Türk i şçi ve emekçilerini yalnızca sını fsal baskı karşı sında de ğ i l , K ü rtl ere yönel i k ulusal baskı karşı s ı nda, bu baskı nın hergün yaşanan çok çeşitli biçimleri karşı sında d a hareke te geçebilecek, tepki ve protestolarını ortaya koyabilecek, meşru Kürt ul usal i stemlerini savunup des-tekJeyebilecek konuma geti rebilmekti r. B i z m a rksistler ol arak ulusal dargörüşlül üğe, ulusal sınırl ı l ığa, u l u s al istem ierin kendi başına amaç görülmesi ne elbette karşı yız. Ul usal ilke ve esaslan değil, s ı nı fsal i l ke ve esaslan temel alırı z . Hakl ı ve meşru d a olsa u lusal i stemleri kendi içinde bi r amaç olarak değil, proletar yanın sınıf çıkarl arına ve am açları n a bağlı olarak ele al ı rız. B i r devletin sınırl arı içinde olunduğu sürece, hangi m il l i yetten o l u rs a olsun tüm proletaryanın ortak sınıf ör, 133 gütlenmesini ve birleşik devrimci mücadeleyi savunu ruz. Fakat şunu biliriz ki , bunun yolu birlik ilkesi ve birli ğin yararlan üzerine soyut nutuklar çekmekle yelinmek ten değil, ezilen ulustan i şç ilere ve emekçilere güven vermekten ge çer. Bu güven, b aş ta keqdi kaderini tayin hakkı , ayn bi r d ev l e t ol arak varo l m a hakkı o l m ak üzere, ezilen ulusun tüm meşru u lusal hakl arını i çtenlikle ve ka rarlılıkla s avunmakla, bunun gereklerini pratik faal iyeti m izin ayrı l m at. bir parçası ol arak görüp hergün her an ye rine geti rm ekle ge rçeklq t i ri l eb i l i r. B u g ü n K ü rt i �ç i v e e m ek ç i l e ri arasında ve Kürt dev ri m ci hareket i n i n bazı g rupl arı n d a , ezen u l u s u n dev ri m c i lerine k a rşı belli b i r güv e ns i zl i k var. H aklı nedenlere d a y a l ı bu g ü v en s i z l i ğin k ök l e ri geçm i ş t e d i r. Uzun y ıll ar Türkive sol unu tem s i l eden TK P 'n i n , u l u sa l sorund a tu tarlı bi r konuın d a o l m ak b i r y a n a , b u ıj uv a z i n i n eklcmisi d u ru m u nda kaldığı tari hsel bi r gerçektir. S o l a egem en sosyal -şoven tutum ancak ' 7 0' l e ri n ba)ı nda ve de v ıi nı c i demokrat hare k e ti n şahsınci a k ı n l ab i l m i � t i r. Dev ri m c i demokrat hareket de genel ideoloj i k zay ı ll ı k l a ıı ve k ü çük -burj u v a sı n ı f konum unun sonucu ol arak bu soru nltı tutarl ı o l a m a m ı ş , K ü ıt u l u s a l h a k l a rı nı savunmak l a ve r rog ram ı n a a l m a k l a b i r l i k te , prat i k te üzerine d ü şe n i gerc ğ i nc e yapnı :ım ı ş , bunun ye rine, ken d i n i b i rl i k üzeri ne so yut v u rg u l ara ve rm i ş . ezi l en u l u s m i l l i yc t ç i l i ği k ar ş ı sında gere k l i lıo)görü y ü göste n: menı i � t i r. B az ı g ru p l arın şahsın d a , p ro l etary an ı n s ın ı f !: i rl i ğ i ve o n a k sı n ı f ö rgüt l en m e s i i l k es i i nce b i r �ovcn i zrn i n ö rt ü s ü h i l e o l a b i l m i � t i r. B u gün d ah i . dcmokr a t i z m c b u n c a gö m ü l ü o l a n l a r, öteki Li c m o k ra ti k i stem leri k end i ba]Lı n n a m u tL: k l aş l l ran l a r. bu ü l k e d e e n t e m e l d e m o k ra t i k i � ! c m l c nk:1 b i ri o l an K ü rt u l u sunun k e n d i k a d e ri n i t ay i n h�: i\ k ın a s ı ra g c ! d i i!:i nd e v a m a n b i r "sosval i st " k c :-: i l ch i l i vc n h r. B i rl i k v u r ' gu S una k ı s k an ç l ı kl a k a p an ı p , s o ru n u n ; , p ro l e t a ry a d e v ri m i n i n b i r parçası" olduğu gerçeğ i ne sarı l :ıh i l i yorlar. Y i nc l i yonı z . �1 arks i s t l cr, kend i n i i ç t cn Lk l e öyle gö renle r , d i kkatl erini ezi l en u l u s m i l l iyetç i l i ğ i n in k u s u r l an n d an çok kendi entcmas yonal i sı gö r e v l e ri n e v e rseler dah a i yi ederle r. Ezi len ulus m i l l i ye t ç i l i ğ i n i geri lc tm e k 1 34 de zaten ancak bu sayede olanaklıdır. Enternasyonalist görevlerin gereklerinden her geri duruş, ezilen ulus milli yetçUiğinin güç kazanması için uygun bir zemindir. Ote yandan temel ilkesel ve ideolojik aynlıklanmızın yanı s ı ra , K ü rt devrimci hareketinin çeşitli politik zaaflar t aşı d ı ğı , dahası politik yaşamda m arksistler ve devrimci ler ol arak kabul edemeyeceğimiz, temel değer yargı l anmıza aykın bulduğum u z tutum ve davranışlar sergile digi bir gerçektir. Am a bu bizi o rtak düşmana karşı yürüt tüğümüz mücadelede K ü rt devrimci hareketini ka rarl ıl ıkla desteklemekten alıkoymam alıdır. B ugün K ü rdi stan d ağlannda süren geri l l a savaşı Tü rk i ye devri minin hayat damarlanndan biridir. B u rjuvazinin s i lahlı · K ü rt d i renişini ezme çabası , Türkiye devrimi ilin temel bi r unsurunu , bi leşenini y o ketme ç abas ı d ı r. B u n u u nut m ak gaf1ctti r. Geri l l a h areketinin başanl ı gel i şın esi devri ın iın i z e güç katacak, burj uv aziye kuvvetli b i r darbe o l acaktır. Geri l l a hare ketinin güç k a ybctmcsi ya da czilmesi i s e y alnız c a b u rj uvaz i için bir k az a n ç devri m i m i z i çinse önemli bir y enilgi ol aca k tı r. B u g ün Kürt so run u bu nca ç ı p laklı ğ ı i l c Tü r kiye nin ve d ü ny anın gündemine g i m1 i Ş sc bu, ş ü phe s iz tari hsel bi rikimle birl i kte, s i l ahlı d i reniş , ' sayesi nde o l m u ştur B u gün Kürt devri ınci hareketi geri l l a savaşı boyu U an da kazanarak ayrı b i r ın ceraya giııniştir. B u nun taıihscl ve toplumsal neden leri v ar. Ama biz şunu gö zönünde tu tu yoruz. Gel işecek ve kendi sosyali s t sın ı r konumuna uy gun ha reket edecek, dolayısıyla da, Kürt ulusal sorunu karşısında görevl eri n i l a yıkı yla yerine getirebi lecek bi r devri ınci işçi hareketi , devrimci Kün hareketini de kend i n e bağlayac a k o rtak b i r m ücadele ekseni o l acaktı r. Kürt devrimci hare ket i n i n m ücadele kararl d ı ğı ne olursa olsun, topl umum u zda bu rj uvaz i y i devirebil ecek ve böylece Kürt sorununun da gerçek çözüm ünü sağlayabilecek bi ricik sosyal kuvvet Türk, Kürt ve çeşitli azınlık m i l l iyetlerden oluşan Türk i ye işçi sınıfıdır. Tarihsel ve toplu m sa l nedenler K ü rt devrimci ögele rinin bir kesi m i n i bugün ayn örgütlenmeye yöne l tm i ş ol sa bile, Türkiye 'de b i rleşik bir mücadelenin çok ku vvetl i . 1 35 nesnel ve öznel etkenleri vardır. Her şeyden önce, tüm önemli sanayi kentlerinde Türk ve Kürt ulusundan işçiler tek, birleşik b i r orduyu meydana getirmektedirler. Bu günkü örgütlenme ve mücadele düzeyinde zaten bi rleşik olan işçi h areket i , yann politik yönden gcliştikçe bu birli ğini hepten pekişti recektir. Ikinci olarak, bugün bir Kürt dev rimci hareketinden sözedebilmekle birlikte, bir "Türk" devrimci hareketinden sözedilemez. Zira Kürt ör gütleri dışındaki tüm diğer örgütler Türk, Kürt ve diğer m i l l iyetlerden gelen devrimcilerden oluşan enternasyonal bir yapıya sahiptirler. Ve bu ö rgütlerde K ü rt kökenli ko müni stler ve dev rimciler son derece önemli bi r yer tut makta, rol oynamaktadı r.Iar. Bu hareketi yakınlaştıracak olan diğer bi r etkend ir. Uçüncü bir etken ol arak da, Kürt örgütlerinin dev ri mci -halkçı kimliğini ve Marksizmin cl ki alanında olmal arını saymak gerekir. Sınıf bilinçl i proletarya, Kürtlere karşı enternasyo nal görevlerini şimd iden layıkıyla yerine getirirse ve yannın m uzaffer sosyalist devri m i Kürtlerin özgürlügünü gcrçekleşti rirse, bir ucu Avrupa 'ya bi r ucu Orta-Dogu 'ya uzanan, özgür cumhuriyellerin eşi t ve gönüllü birl i ği ni tem sil eden büyük bi r birleşik sosyal i st cumhuriyetler bi r liği hiç de bir ütopya olm ayacaktı r . . . Mart 1 989 1 36 DÜZEN VE DEVRİM Tü rk i ye , sıcak, hareketli, k a mı aş ı k , geri l i m ve çal ış m alarl a dolu yeni bir döneme doğru hızla yol alı yor. O l ayiann çok yön l ü akışı devrimci b i r durum u oluştura cak yönde gel i şi yor. B öyle dönem ler toplum l an n tarihin de her zam an ya da s ı k sık görül mez. Devrim yapmak is teyenler için lıayati önemde özel tari hsel fı rsatlard ı r bunlar. Topl u m u kök l ü b i r dönüsümc u i! ra tnı ak , k urul u düzeni yıkmak hedef ve gayretin e olanların, kom üni st leri n ve devrimcile rin, Türk i ye 'nin geçmektc olduğu ev renin tarihsel anl amı v e önemi üzerine daha deri n ve tek rar tekrar düşünm eleri, görev ve soru m l u lukianna bunun bilinciyle yaktaşma l a n gereki yor. Keyfi ve sınır tanım az bir askeri rej i m altında gösteri len tüm çabalara, alı nan tüm tedbirlere rağm en, kurulu düzeni "koru m ak ve kollamak" girişim i n i n 9.yılında ser- d 1 37 maye cephesi tüm cephelerde dökülüyor. Ekonomide de rin bir bunalım, siyasal yönetirnde belirsizlik ve istik rarsızlık, hoşnutsuzluğu biriken işçi sınıfı karşısında sak lanamayan bi r tedi rginli k , özgürlüğü uğruna dövüşen Kürt ulusal hareketi karşısında acz ve çare s i zli k , sıradan d ı ş po l i ti k a olaylannda ac z i tamam la y an tam bir k i şil i k s i z l i k vb. B unlara,burj uv a si yasal yaşam ın bayağı ve kısır i ç çe k i ş me ve di d i ş meleri nd en, dü ş ü nce ve kültü r ya şam ı ndaki genel çü rüme ve kokuşmaya kad ar, bir d i zi başka öğe eklene b i l i r. Düzeni i sti k rara k avu ş ıu m1 a , tah kim e d i p g üç l c n d i m1 e girişiminin 9. yılında v arıl an yer, i şte b u . B unlar sakl anamaz ve reddcd i l cmez ge rç e k l er o l d u ğ u i ç i n , 1 2 E yl ü l i c raaıç ı s ı b i r az ı nl ı k d ı şında, düzen savunucusu ve sözcü sü duru m undaki çok k i m se , darbc nin y ı l d ö n ü m ünde, darbenin- çözüm a l ama d ı ğ ı n ı. i ti ra f ed i yo r . B u aslınd a çö zü m süz l üğü n i t i rafı d ı r. Dev ri m güç k ıi n in k anlı ope ra sy on la rl a c zildiği , y ı ğ ı nl a n n s i l ah zo r uyl a kontrol a l l i n a a l ınd ı ğ ı , sc m1 a yc c ep h e s i n in iç çe l i ş k i l eri n i n geıi pl a n a i ıi l d i ği ve b i r iç m u h a l e fe t e bile o l a n a k ta nı nm a d ı ğı e nge l s i z b i r dö n e m i n d i l edi ğ i nc e uy g u l anan pol i ti k al arı çözüm o l amadı ysa eğer, bundan , d ü z e n i n y a pı s a l çözünı s üzlüklcrl c m al ül ol d u ğu . ve b u d u rumd a , m e v c u t d üzeni t e m e l l eri nden yı k m a k , y an i b i r t orl u msal devri m i ç i n nesnel ko�ull arın clvcrişl i l i ğ i ger çeği k e nd i l iği nd e n ç ı k ar. D üzen s a v u nl! cu l a rı bu k adarını i ı i ra r ed ecek d e ğil e l bet, ama d üzeni y ı k m ak i steyen l e r, t ü m k o m ü n i s tler ve devri m c i l e r. bil inçl i i şçi ler ve sade m i l i t a n l a r b u gerçeğin a � ı k lı k l a bi l i nc inde o l m a l ı d ı rl ar. D ö ne k l i ği n , kork a k l ı ğı n , u m u t su i'J J ğ u n , s a n a rd an kaçışı n . ı a ıi h sel kar:ımsarl ı ğ ı n bi r e.�i l i ırı i ve tLıv ranı� ola ral-; lkv ri m c i -;J !Lınl:ı hal a v �ır olabi l d i i�i gün ü m Lizd c , bu gerçeğin b i l i n c i nd e o l m a k v e onu siııd i m1ek, m u azzam bir güç v e enerj i k ayn a ğ ı ol acak t ı r. Türk i ye gibi bir ülke d e u m u tsu z v e k a ra nı s a r olmak , cctı a l et v e d arka falılıktan deği l se eğer. çok za y ı f 1-;. i �i l i k le ri n b i r yan s ı m ası v e k anılı o l a bi l i r ancak. · * * * 1 38 Türkiye'yi yeni bir fırtınalı dönemin eşiğine bir kez daha Türkiye kapitalizminin yapısal zayıflığı ve bunalımı getirmelçtedir. Dokuz yıl boyunca en uygun siyasal koşul larda uygulanan ekonomik " istikrar" reçetelerinin ardından, Türkiye kapitalizmi bugün yeniden derin bir bunalım içinde kıvranır duruma gelmiştir. Ekonom i bü tün reçeteleri tüketm iştir. Düzen cephesine ekonominin d u rumu ve gidişatı konusunda genel bir çözümsüzlük ve bundan doğan genel bir karamsarlık egemendi r. İç ve dış borçl arın sürekli büyümesi , ü retim düşüşleri, büyüme hızının sı fı rl anm a s ı , d u rg u nl uk i çi nde e nfl as yon, sürekli artan i ş s i z l i k vb. , ekonominin resmi rakaml arl a teyid e d i l e n k aba tablosunun bazı ç i z g i l e ri d i r bunlar. B u tabloya, senn aye yazarl arın ı n "gelir uçurumu" ol arak i fade etme yi tercih etli kl eri servet-sefakt k u tuplaşmasını da e klersek, si yasal i sti k rarsız l ı ğ ı n ve başla mı ş bul unan yeni devri ın c i y ü k sel işin m a d d i - ikti sadi zem in i ni k a b a c a tan ıml a mı ş olu ru z B ugün, si yasal i s t i k rarsı zl ı k , yönetememe k rizi , ser . m aye düzeni için i ktisadi bunal ı mdan beslenen ve onu ta m a m l ayan bir başka tem el soıundur. Doku z yıl önce yapı lan dar be yl e yalnızc a i k t i s ad i " i stikrar" değil, bundan d a öneml i ve öncel i kl i ol arak s i yasal "i stik rar" hedc[l c n i yord u . B u darbeni n i craatç ı l a n d aha i şba�ı ndaykcn yeni hir c1 arbenin hazırl ı ki an n a i li şk in tanı şma ve spek ülas yonl ar, gerçek l i k payı ne o l u rs a o l su n , rej i m i n yaşam akta old uğu çık m aza ve k ı s ı r döngü ye bir k anıt o l u ş t u ru r. I k i y ı l önce s i yasal i s ti k rar arayı ş ı i ç inde e rken seçi m e g i d i l m i ş t i . B ugün d e a y n ı arayı şa b i r çözüm ol arak b i r k e z d a ha y o ğ u n bir erken seç i m tartışm ası ve bask ısı varsa eğer, bunu d a aynı ç ık ın az a v e kısır döngüyc bir öteki k a n ı t :.; ayın ak ge rekiyo r. İ l ginç o l an , ça re o larak s u n u Lm erken seçi m i n çare o l u p olamayacağı k u ş k u sunun, bi zzat bu "çare " ni n savunu c u laıı nda b i l e varo l a b i l m es i d i r. Nonn a l koşul lard a çözüm ü s ı radan i şlerden o l an bazı sorunl a rın, ö rneğin son ayların gözde konusu C u m hu rbaşkanlığı se çiminin, düzen kam pınd a bunca yoğun ta rt ı ş m a ve çek i ş melere neden o l m ası giderek b i r k ri z öğesine dönüşmesi de, rej i m i n i şlerliğ indeki zayıflığa bir gösterged i r. 1 39 Rejim bir kez daha tıkanmıştır. Ciddi , az çok k"-lıcı sayılabilecek b i r alternat i f , bir çözüm üretememektedir. Oy desteği beşteb i re düşmüş b i r paninin hükümet olarak kalmayı ve parlamentonun üçteiki sini elinde tutmayı hala sürd ü rebilmesi kendi beceris inden değil, alternati f kısı rlı ğındandır. Bunu m uhale fet partilerinin beceri ksizliğine yoran ve yığ ı nlan aldatmayı amaçl ayan kası tlı buıj u v a propagandasına devrimCi saflarda bile itibar edilmesine şaşmak gereki r . Çözüm ve alternati f kısırl ı ğı burjuva m u hale fet partilc rinin beceri ksizli ğinden deği l , köklü v e yapısal sorunl arl a yüzyüze se nn aye düzeninin manevra al anının d arlığı ndand ı r Düzenin manevra alanı hayl i d a rald ığı içindir k i , vahim bir hal al m ı ş bulunan ve burj uv a zi tarafından " m i l l i dava" ilan edi l en temel i ktisadi ve s i yasal sorunlann çozumu ıçın, " i kt i danyl a ve m u halefeti yle" t ü m burjuva si yasal parti ve çevreleri ben zer pol itikalann dışına çıkamıyorlar ve ç ı k am a z lar. S H P'nin, - " S H P Solcu l a n " na belki şaşı nıcı görünen-, resmi devlet politikalannı hükümet pani sinden daha ka rarlı savunm ası v e daha şimdiden gele c ekteki i ktidannın ilk iki y ı l ı nda " sosyal-demokrat programı n ı " u ygulama yacağını , yığın-l ardan fedakarlık isteyeceğini a ç ı klaması bundandı r. B u rjuva muhal e fetin hayl i yıpranmı ş olan hü kümet panisi k arşı sında b i ricik m al zemesi bu yı pranm ı � l ı ğı kullanm ak t ı r. Sorunlar " mem leketin kötü idaresinden doğu yor" yol l u propaganda, y ı ğı nlan ald at m ayı ve oyalamayı , dikkatleri düzenin kend i si nden yıprannı ı ş yönetiml ere çekmeyi amaçl ayan bu propagan da, yığınlann desteğini al abilmek için m u halefetin k u l l a nabi ldiği esas temad ı r. Ve burjuvazinin, mevcut hükümet karşısında m u halefe t pani l e ri nden birine desteğini yö ncllmesi ve " al tenıati r' ol arak sivri l tmesi , sözkonusu par tinin onaya kayacağı farkl ı programa deği l , yığınlan al dalm ayı ve oyal am ayı başarabilme yeteneğine bağl ı d ı r. " ' . * * * Düzenin zayı flıkları bilinciyle hareket eden egemen burj uvazi , bi r yandan baskı v e şiddet aygıtlarını tah k i m 1 40 edip muhtemel bir devrimci bunalı m a karşı kendini hazırl arken, öte yandan böyle bir bunalımı engellemek, hiç değilse olanaklar ölçüsünde geciktirmek i çin sahte al ternatifler hazırl ıyor. B ugün daha çok S H P 'dc temsil edi len ve kendine sosyal-demokrasi d i yen akım a bu açıdan bakmak gerekiyor. Türk i ye 'nin y akın dönem tarihi, sos yal-demokrasinin her dev ri m ci yüksel iş döneminde devri m c karşı d algakıran rolü oynadığını açı klıkla göstermiş t i r. Sosyal-demokras i , bugünkü SHP ve DSP, İ nönüler ve Eccv i tlcr, baskı ve sömürüden bunal an ve düze n dışına akma potansi yel inde olan yığınl an "sol" bir görünüm ve dem agoj i ylc düzen i ç inde tutmak, aldatmak, oyalamak ve pas i fize e tmek , düzenin yaşamakta old uğu krizin devri m c i b i r duruma dönüşmesini engellemek şekl indeki hain, gerici ve karşı -devrimci m i syonu bil inçli ve gönü llü ola rak ü stlenm i ş bulunuyorlar. Semı ayenin, i şçi sını fını , k ı r v e şehi r yoksu ll arı nı ve K ü rt köylül üğünü dizgi nlcmcdc bugün en gözde umudu sosyal -demokrasi d i r. B unda ne ö l çüde ve ne kadar süre başarı l ı ol abil eceği ayrı bir sorun o l m ak l a birli kte muhtemel bir sosyal-demokrat hüküme tin temel işlevi bu olacaktı r. B i l inçsiz yığınlar ilc, devrim ve iktidar perspekti fleri zay ı f, dev ri m ci çözümün tasfiye si pahasına verilcbilecek bazı sınırlı tavizlere ve sözde b i r " yum uşama"ya umudunu bağlam ış b i r kısım darkafalı k ü çük-burjuva "dcv ri mci "si dışında, b u gerçeği herkes bil m e ktedi r. Düzenin krizini dcrinleştirmek ve muzaffer bir devri m e dönüştümıek i s teyen her gerçek devri m ci parti , grup ya da k i ş i , genel ol arak sosyal demokrasi ve özel ol arak S H P kon u sunda açık ve net olmalı , en u fak bir hayale ol anak tanım am al ı d ı r. B u temel, ilkesel ve stratej i k önemde b i r sorund u r. Bu konudaki t i tizlik ve açık tutum ge rçek devri m ciliğin ayrım çizgisidir. Bu alanda ikili bir görevl e karşı karşı yayız. Bir yandan yığınlar içindeki yanılsa-malan sosyal demokrasinin içyüzünü sergileye rek k ı r- m ak, öte yandan bu temel sorunla ilgili devrimci s a n ardald rcform i st eğilime ve hayallere karşı ideoloj i k m ücadele vermek zorundayız. 141 Bağım sız bir devrimci sınıf hareketi geliştirmek acil göreviyle yüzyüze olan biz komünistler, bunun önündeki en temel ve güçlü engellerden . birinin, işçi sınıfı saf lannda sosyal-demokrasi konusundaki yaygın hayaller ol duğunu bi r an için unutmamalıyız. B ağımsız bir işçi sınıfı hareketi y a ratm ak bakımından sosyal-demokrasinin ct �inli ğini kırmak sorunu s trateji k bir önem ta şı m aktad ı r. Otc y and an yığınlann birikmiş hoş n utsuzluğunu m ilitan devrimci bir kitle "mücadelesi doğrultusunda g e li ş ti rm e k şeklindeki devrimci taktik çizginin başansı için d e aşılması gereken temel engellerden biri , yine sosyal demokrasiye il i şk i n hayallcrdir. Ve son olarak, devri m mücadelesini zafc rle taçland ı rabilmck, sermaye düzeni nin çözü m süzlüklerini onu temell erinden yıkm ak doğıul tusunda değerlend i rebilmek ve iktidan ele geçirmek te mel hede fi ne ulaşabilmek de, öteki koşulların yanısıra, sosyal-demokrasinin karşı-devrimci misyonunu boşa çıkarabilmek ölçüsünde m ümkündür. Yaşadığı m ı z dönemde yığınlar arasında, hatta devri mc yakın unsurlarda, S H P konusunda ehven-i şer m antığ ı kuvvctli d i r. B u m antık h e r dönemde ve bugün, devrime akabilccck öğeleri sosyal-demokrasiye yöncltmcktcdi r. Baskı ve söm ürüden bunalan işçilere ve cmekçi lerc , eh ven-i şcıin şerlcıin en kötüsü olduğunu , dahas ı , Türk i ye 'nin bugünkü koşullannda, sosyal-demokrasinin eh ven-i şer bile olamayacağını , serm ayenin sını rları bel l i politikal annın dışına çıkamayacağını , zaten buna n i yetl i de olmadığını anlatmak gerekm ektedir. Gündel ik politik yaşam bunu anlatabilmenin sayı sız ol anaklarını sunuyor. Son cezaevi d i renişleri döneminde S H P 'nin aldığı resm i tavır ve rejimin Adalet B akanının S H P yönetim ine öded i ği şükran borcu, yalnızca sı radan b i r güncel örnektir. Devri m ci saflarda i se sosyal-demokrasiye karşı zayı f lığı , ideoloj i k ve s ı n ı fsal konuml ardan kaynaklanan d aha derin nedenlerin yanı sıra, reformlar sorununa yakl aşım daki çarpıklı k beslemektedir. B i r devrimci için reformlar devrimci mücadelenin yan ü rünleri olduklan ölçüde b i r değer ve anlam taş ı rl a r B u tür tavizleri devrim m ücade lesini güçlendi rerek elde edebiliriz. Devrim m ücadelesini . 1 42 güçlendirmek ise refonnizmi zayıflatmak, etkinliğini kırm aktan geçer. Devrimi güçlendiren ve mücadeleyi ko laylaşuran türden reformlar, burjuvazinin güçlenen devri me vermek zorunda kaldığı tavizler o l abil ir ancak. Dev rim bu tavizleri kullanarak kendini daha da g üçl en dinneye çalışır. Oysa muhtemel bir S HP hükümetinden u mul an i ğreti bazı d ü zel m cl er, devrim alternatifini zayıflatmanın, yığınlan devrim mücadelesinden alıkoy m anın ömürsüz ve değersiz bedelleri olabi l i r ancak. B u r j uvazinin, gelişecek bir devrimci i şçi hareketinin tedi r ginliğini ve sünnekte olan Kün özgürl ük mücadel esinin sıkıntılarını yaşadığı bir dönemde, devrimci bir yüksel i şin uç verdiği günümüzde, reform-devri m di yalektiğine leninist yakl aşımı açı klıkla kavramak her zamankinden ayrı bir önem taşİm aktadı r. Tekrar vurgulamayı önem li görüyoruz: sını f hareketi nin bağı m sızlığı, devri ınci m ücadelenin başarılı gel işimi ve devri min geleceği bakımından sosyal-dem okrasi soru nu temel ve hayati bir önem taşım aktadır. * * * Düzenin karşı karşıya olduğu köklü ve çözümsüz so runlar ilc Türki ye 'nin gimıckte olduğu fırtınalı dönem, düzeni yıkmak ve devrimi gerçeklcştinnck isteyenlere yalnızca sevinç ve heyecan verebil i r. Oysa bu aynı olgu lar revizyoni stleri ve solcu gcçi nmcyi seven liberal ayd ınları , rej im yumuşam adan senleşecek kaygısıyla te dirgin ediyor. Gel inen aşamada tutumunu bel i rgin bir şe kilde düzenden yana belirlem iş bu kesim için biricik umut, düzenin bu bunalı mlı dönemi kazasız-bclasız atia Labilmesinde burjuvaziye verecekleri destck karşılığında burjuva legalitcsini kazanabil mcklir. Geçm işte, bunal ı m lı anlarda düzeni düze çıkaracak "ıniJJ i koali syon" istekleri scmıayc çevrelerinden ve ordudan gcli rd i . Bugün bu yol lu istekler yine aynı çevrelerin bi r kısım sözcülerinden gel i yo r. Fakat düzenin bu istemine ve i htiyacı na bugün gönüllü sözcülük eden yeni güçler, revi zyoni stlerden baş kası degil. Bu hain ve devrim karşıtı bir konumdur. Mo1 43 dem revizyonistterin yalnızca taktiği değil, bir bütün ola rak programı , devrimin tasfiyesini ve düzenin istikrara kavuşturulmasını öngörüyor. Istikrarlı bir düzen,yani i s tikrara kavuşmuş sermaye düzeni, dünyada "barı ş" ı , Tür kiye'de "demokrasi"yi ve Kürdistan 'da "kültü rel özerkli ği" olanaklı kılacaktır! Revizyonistler böyle düşünüyorlar, bunun için çalışı yorlar. B unların ham ha yaller olması, revizyonizmin burjuvazi ye sunacağı hizme tin değerini azaltm ıyor. Devrimci bir bunalıma karşı çok yönlü ol arak kendini hazı rlayan burjuvazi , kendisine su nulan bu hizmetin değerini biliyor ve uşaklığın bedelini uşakl arı kendi Icgal itcsi içine al maya hazı rlanarak ödü yor. Devrimci tutsakl ara sıradan Lav izler vem1ekten bile kaçınan düzen, düzen uşaklarına lcgali telerini vermeyi yalnızca bir zamanlama sorunu olarak görüyor. * * * Türkiye 'de sol ve sağ kavraml arı sanarı bclirginleştir miyor, tersine karartı yor. Düzen uşaklan kendilerini sol olarak sunabi li yorlar. Bu nedenle gerçek ayrım çizgisi dev ri m ve düzen arasında çizilmelidir. Türkiye 'nin gir mekte olduğu yeni dönemde bu ayrım özellikle önemli dir. K urulu toplumsal ve si yasal düzeni temellerinden yıkınayı hedeOeyenler, düzenin yaşamakta olduğu bu nal ımı devriınci bi r bunalıma, �!!iderek muzaffer bir devri m c dönüştürmek isteyenler devriıncidir ve devrim kampını oLuştunnaktadırlar. Kuru lu lOplunı sal ve si yasal düzeni savunan, güçlüklerini ve bazı kusurlarını gidere rek onu düze çı karmaya, kapitalizmi i stikrara kavuştur maya çalışanlar, ya da bu doğrultudaki çabalara bilinçli ve gönüllü olarak destek verenler i se düzen kampını oluş turmaktadırlar. Burada, bugün i çin devrime karşı şiddet kullanmaktan yana olup olmamak, soruna stratejik açıdan bakıldığında öze ilişkin bir farklılığa tekabül etmez. Or tak payda, devrimin engellenmesi yoluyla düzeni esenli ğe çıkarmaktır. Düzenle devrimi ayıran hat, ateş hattıdır. Eylül l989 1 44 EKİM ÜÇÜNCÜ YILINDA İ şçi hareketindeki canlanmanın ilk belirtilcriyle görü lebildiği ve karşı-devrim yıllannda hemen Lamaıniylç dağılmış dev rimci gruplarda yeniden toparlanm aya dö nük bazı ilk girişimlerin yaşandığı bir dönem ve ortamda doğdu EK İ M Hareketi . Yeniden toparlanma gi rişimleri ne, devri mci hareketin henüz tüm kesimlerinde değilse bile saflannda ağırlaşan bunalımın da etkisiyle belli bazı kesimlerinde, geçmişin değerlendirilmesi ve aşılması is tck ve çabalan eşlik ediyordu. Doğal olarak bu kesimle r de bile bu o rtak bir i stek ve çaba değildi. Kolay bir yenil gi ve onu izleyen çok yönlü bir küçük-burjuva bunalım , parçalanma ve dağılınayla sonuçlanan geçmiş süreçleri, yüzeysel ve tali bazı etkenlerle açıklayıp geçiştinnekte ifadesini bulan ve o dönem devrimci hareketin önemli bi r kesimine egemen küçük-burjuva tutuculuğu, bu gruplar 145 içinde de hayli güçlü bir e�ilim ve davranıştı. Böyle olunca, yeni saflaşmalara kaçınılmaz olarak gebe bu aynı dönemde, daha sonra köklü görüş aynhklannda ifadesini bulacak bir yol aynınının ilk bi ç im lenm es i, kendini geç mişin değerlendi rilmesi sorununa oponünist ve devrimci yaklaşımlarda ortaya koydu. Sonradan EKİM H areketini biçimlendi ren öğeler, soruna devrimci bir anlayış ve tu tumla yaklaşan, bu konudaki istek ve kararlılığı temsil edenler oldu. Bu doğrultuda gösterilen çabalar, bir bütün ol arak devrimci hareketin yaşamakta olduğu ço k boyutlu bunalımı tarihsel kökleri, toplumsal ve ideoloj i k özellik l e ri yle kavramak ve bu k av rayı ş temel i nde geçmişten k op makla sonuçlandı . EKIM Hareketi, geçmişi değerlen dirmenin temel bir i htiyaç olduğu bir dönemde , bu i hti yacı eksen alan bir çaba içinde, bu çabanın kararlı bir tem silci si ve sonuçlannın somut bir i fadesi ol arak doğdu, geli şti . Çıkışını buna borçlu bir hareket olarak EKİM, dev ri mci hareketle geçm işin muhasebesi ihti yacını elbelle önemle ve hep vurgulayacaktı . Bu öznel bir istem deği l , önemi v e gerekl iliği üzerinde asl ında ç o k k i m senin bir leştiği nesnel ve zorunlu bir ihtiyaçtı . Sağlı klı , kalıcı ve güçl ü bi r toparlanm anın koşuluydu. Geçm işin dersleri üzerine otum1:ıyan her yeniden toparl anm a çabası, yaşan m akta olan bunalımı aşmak olanaklan yaratmak şöyle du rsun, bugün anık cesaretle savunma gücü gösterilcmc yen o zaan arla dol u geçm işin tck ran bile al am ayacak, onun karikatürü bi r örgüt ve pol i tika prati ğinden öteye gidemeyccckti . Nitekim bazı gruplann sergi lediği pratik daha şimdi den bunun böyle ol acağını gösteriyor. Biz kendi payımıza, marksi st-leninist esaslara dayal ı , cidd i , tutarl ı , kapsaml ı b i r geçm iş değerl endirilmesi yapıl abilse bile, bunun devrimci hareketle toplu bir yeni lenmenin olanakJ annı yaratabileceği hayali içinde ol m adık hiç. Yaşam alanı olarak küçük-burjuva katman Iann siyasal hareketl i l iği içinde yeşcrip boyvcrmiş, dünya görüşü, ideolojik şekillc nişi , programatik oluşu m u, siyasal değerleri v e örgütsel anlayış v e pratikleri ilc esas o larak bu toplumsal ortamın damgasını taşımış bir _ 1 46 hareketten böyle bir toplu yenilenme ve Herterneyi bekle mek. bilimsel kavrayışı yitinnek. nesnel gerçeklikten kopmak demek olurdu. Ama biz, geçmişi değerlendinne ye dönük her ciddi çabanın bayraklann netleşmesini ko laylaştıracağı, devrimci gruplann çelişik-eklektik konum lannda yaşanılması kaçınılmaz olan ve karşı-devrim döneminde zaten bir ölçüde kendiliğinden yaşanmış d� olan çözülme ve saflaşmanın bilince çıkanlacağı, ideolo· jik-siyasi ifadeler kazanacağı , hareketin bünyesinde içiçe bulunan komünist, devrimci-demokrat ve li beral eğilimli öğelerin bilinçl i bir aynşma ve saflaşma sürecine gi receği düşüncesinde ve inancında olduk. Bu perspektifle hareket ettik, devrimci hareketin soruruanna bunun ı şığında bakuk; devrimci harekene m uhasebe i htiyacını, yarata �ağı bu sonuçlan gözeterek, bu sonuçlara yönelik olarak vurguladık. B izim için m uhasebe demek iç ayrışma ve saflaşma demekli. Geçmi şe dönük her ciddi muhasebe gi rişi m i, buna &Yi rişmiş şu veya bu devrimci grupta muhak kak ki bu tür bir ayrı şm a ve saflaşmayı beslerd i . Nedir ki geçm iş konumlan utangaçca savunmada i fadesini bulan ve genellikle yönelim kademelerine hakim küçük-bur juva tutucu öğeler devrimci bi r muhasebenin önünü tı kamakta bugüne kadar başarılı oldul ar ve bundan hareke tin bünyesindeki liberal öğeler yararlandıl ar. Kolay ye nilgi ve onun çok yönlü sonuçları, libe ral tasfiyeci eği l i m ler için zaten elverişli bir zemin yaratmıştı . Bu ortam , dı ştan Gorbaçovculuğun dünya gerici liğinin tam deste ginde Mark sizm-Leninizme, sosyalizmin tarihine, sosya lizme ve günümüz dünya devrimci akım ına yönelttiği çok yönlü, sinsi , si�teml i ve kesinti siz sald ınların yarattığı uy gun ideoloj i k , siyasal ve psikolojik ortamla da birleşince, "Marksizm in ekonomist-dogmatik yorumu"nu elcşli nne "sosyalizmin sorunlan"nı tartışma perdesi altında dev rimci harekette öneml i kan kaybına yolaçan yaygın bir l i beral eğilim moda oldu. Geçmişin köklü zaaflarını ve yanlışlarını leninist bir değerlendinneye ve eleştiriye tabi tutmadaki isteksizlik, cesaretsizlik ve yeteneksizlik , tek m ari fetleri aydın gevezeliği olan l iberal öğelerin, bu za afların ve yanlışl arın i slisman yoluyla hareketi karam1 47 sarlığa irmek ve olduğundan da gerilere çekmek için ya rarlanmalannı kolaylaştırdı. Sennaye' düzeninin çözümsüzlükleri , toplumsal geri lim ögelerinin çoğalması, işçi hareketindeki ciddi geliş me, Kürt özgürlük mücadelesindeki muazzant büyüme, toplumun çalışan ve sömürülen yığınlanın saran ve sü rekli çoğalan hoşnutsuzluk vb. -devrimci çcvrelcrce pek sık vurgulanan ve toplumumuzda devrimi mayalayan tüm bu gerçekle ri n, sorumluluk duygusunu ve bilincini beslc mcsi, kendini köklü bi r şekilde yenilernede itici bir rol oynaması beklcnirdi. Oysa son bir kaç yılın olaylan ve davranışlan gösteriyor ki , devrimci gruplarda etkin tutu cu küçük-burjuva öğeler bu gerçekiere sığ, yüzeysel ve kısa dönemli oportünist bazı hesapların ötesinde ba kamıyorlar. B unu daha çok, kolay toparlanmak, ka zanılacak bazı ilk güçlerle yaşanmakta olan bunalımı ko layından atiatmak ve geçm işin muhasebesi zorunlu luğundan da böylece kurtulmak için uygun bi r konjonktür sanıyor ve sayı yorlar. Fakat bunun çürük bir hesap oldu ğu, bu hesaba yatanlann dargörüşlülüğünü bi r kcı daha kanıtlamaktan öte bir işe yaram adığı, gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor, gitgide daha açık anlaşılacak. Geçmişin yükünden kurtulmak olanaksızdır. Devrim ci harekette temel sorun hala muhascbedir. Geçmiş dönc mi bir bütün olarak ele alıp irdclemek, anlamak, tanımlamak ve bu temelde kendini yenilcyip aşmaktır. Bu yapılmadıkça ciddi bir mesafe katedilcmcycceğini hep söylemiştik; zamanın ve olayiann doğruladığı bu görüşü müzü koruyoruz. Yayın faaliyetimizin birinci yılını geride bırakırken yaptığımız değerlendirmede yer alan aşağıdaki görüş, bugün de tüm canlılığını ve güncelliğini koruyor: "Bunalımı aşmak ve kalıcı bir toparlanmayı sağa mak, bunalıma yolaçan temel etkenleri doğru bir şekilde tespit etmek, çözümiemek ve anlamak ölçüsünde ola naklıdır. Devrimci hareketin büyük bir bölümü bu bakıştan yoksundur. Ayakta kalmış az sayıda kadroyu çok sınırlı bazı yeni güçlerle takviye ederek siyasal faaliyetin bazı kısa dönemli gereklerine yöneltmek çabasını bu1 48 nalımdan çıkış ve toparlanma sananlar var. Kaba bir yanılgıdır bu ve köklü sorunları perde/eyerek bunalımı geçici süreler için küllerneye hizmet eder yalnızca. Kaldı ki somut olarak bakıldığında, birikmiş sorunların ağırlığı karşısında buna bile yaramıyor. Devrimci hareketin bu nalımı görmek işteyeri herkes için açık-seçik belirtileriyle sürüyor." ("EKIM Ikinci Yılında . . . ", sayı : l3) "Sosyalizmin sorunları" Devrim ci hareketin '80 sonrası dönemde I ibcralleşcr kesimi ilc geçmişten beri li beral- revizyonist bir konumda olan am a kendine marksist demekten de nedense bir türlü geri durm ayan solcu bazı aydınl arın birl ikte ve da yanışma içinde yürütlükleri bir tartışma var. Sonu gelme yen ve pek geleceğe de ben/.emeyen bu tartı şmayı yürü tücüleri "sosyalizmin sorunları" ya da "sosyalizm an l ayışı " başlıklan al tında özetl iyorlar. Tartı şmacıl arın id di alarına bakılırsa sosyalizm in tarihsel tecrübelerinden sonuçlar çıkararak "yeni"Icniyorlar. Fakat yıllardır sür dü-rü len bu tanışm alar devri m , diktatörlük, demokrasi , parti vb. sorunlarda leni nizm i burjuva-demokratik ölçü lerle yargıl amanın, K autsky 'nin 70 yıl önce ve daha işin başında Ekim Devriminin ilkelerine yöneiLtiği saldırı ların Litrek ve korkak bi r kopyası olmanın ötesine geçebiimiş değil . Türkiye 'de hayl i yeni ol an b u tanı�malar, Batıda çok tan eskitilmi �Li r. '80 öncesinde, m arks ist geçinen bazı l i beral aydınlar Avrupa 'nın b u al andaki "bi rikim" ini Tür kiye 'ye taşımak için hayl i uğraşm ış, ama o günün dev rimci kaynaşma ortam ında pek i ti bar gömıemişlerd i . B u tartışmalann bizde, kolay ve ağı r bir yenilginin ardından yaşanan küçük-burjuva çözülme ve dağı lma ile, Sovyet rcvizyonizminin Marksizm -Leninizme ve sosya lizın i n tarihine yöneiLLiği büyük saldırı dalgasının kesişti ği bi r tarihsel onamda gündeme girmesi ve hayli itibar görmesi bi r rastlantı değil el bet. Yeni lgi ortamının e tkile ri üzerinde durmuyoruz. Gorbaçov yönetim indeki kam panya i se, yalnızca böyle tartışmal ar için yenilginin ya1 49 rattığı elverişli atmosferi dıştan tamamlamak, pekiştinnek ve uzun süreli kılmakla kalmadı, yürütülen tartışmalarda kullanılan maddi ve ideolojik malzemenin de esas kay nağı oldu. Karşı-devrimin yarattığı umutsuzluk atmosferi son bir kaç yılın devrimci gelişmeleriyle dağıldığı ölçüde tanışmacılar moral güçlerini, dozu şiddetlenerek süren gorbaçovcu kampanyadan ve revizyonist blokun yaşadığı kaynaşmadan ve çözülmeden alabildiler. Sosyalizmin geçmişini karalamada sağlanan başannın sonuçlan ile "sosyali st" ülkelerdeki bunalım ve çözülme, "sosyalizmin sorunlan"nı tartışmaya naklı bir gerekçe sayıld ı . '80 son rasınd a m ücadelenin ve devrimci örgüt pratiğinin dışına düşmüş ve içine dönmeye anık ne ni yetleri ne de takarıe ri o l an , bu arada biraz "aydm"lanrnış bi r sürü eski dev rimci, gösterdikleri ilgi ve verdikleri destek i le bu rartı şmal ara maddi ve moral güç kauılar. Ortalığı bir "sosyalizmin sorunlan"nı tartışma hevesidir sard ı . Sosya l izm in tartışılacak onca "sorunu" varken, devri m ve sos yal izm için mücadelenin sorunlarını tartışmak böyleleri için anl amsızlaştı. Devrimden, devri m i n sorunlanndan ve pratiğinden geri dum1 anın vicdanİ rahatsızlığı bir ölçüde vard ı ysa eğer, onu da bu gerekçeyle rahatlatma oranağı bulunmuş oldu . G aıip görünse de gerçek olan, mücadele, devrim ve sosyal izm diye ciddi ve inandıncı bir sorunlan y a hiç ol m am ı ş ya da artık pek kalmamış kimseler tarafı ndan sür dürüldüğü halde, "sosyalizmin sorunlan" üzerine libe-ral tartı şm alann devri mci sallarda belli bi r ideolojik etki ve yankı bulabilmesidir. Bugünün koşullannda bu çok şaşı rtıcı bir olgu değil asl ında. Zira sosyalizm üzerine ve elbet aleyhine dünya ölçüsünde muazzam bi r kampanya var. B u kampanya burjuva-revizyonist kamptan örgütle niyor, bir bütün olarak dünya gerici liği tarafından her yol l a destekleniyor. Devrimci hareketimizin kendi geçmi şi konusunda zaten açıklığa kavuşamamış olmasının ağırlığını omuzlarında taşıyan birçok sami mi ve dürüst devrimci, bu yükün ü zerine bi r de dünya ölçüsündeki devri m ve sosyalizm aleyhtan kampanya binince, ve bu, "so syalist" sanılan, bazılan tarafından hala yeni mevzilı>r ı so denenerek son bir gayretle "reel sosyalist" olduğu savu nulmaya çalışılan ülkelerdeki gelişmelerle birleşince, sos yalizme ne oluyor sorusu eşliğinde "sosyalizmin sorun lan" tanı şmala n ilgi toplu yor. Dolayısıyla sözü edilen ideolojik etkiyi liberal tanışmacılann değil, devrimci ha reketin kendi zayıflıklannın olanaklı kıldığı ve uluslara ras ı revizyonizmin ve gericiliğin elele yürüttüğü sosyaliz me karşı haçlı seferinin sağladığı bir başan saymak gere kiyor Liberal ve onlann yedeğindeki troçkist tanış macılann yaptı ğı i se, bu onarnın meyvel e rini devşirmek ten i baretti r. . * Ekim yayın yaşamının ilk günlerinde, Sosyal ist Ekim Devriminin 70.yılı vesilesiyle kaleme alınan başyazısında şu perspekti fin altını çizmişti: "Ekim Devriminden 70 yıl sonra bugün, komünistler hem büyük tarihsel zaferden, Ekim D evriminden ve sos yalizmin inşası deneyiminden, hem de, büyük tarihsel ye nilgiden, modern revizyonizmin ortaya çıkışı ve sosya lizmden kapitalizme restorasyonun gerçekleşmesi deneyiminden öğrenmek göreviyle karşı karşıya bulun maktadır. Tarihsel zaferin deney ve derslerini tarihsel ye nilginin deney ve dersleriyle birleştirerek eğitimini ger çekleştirdiği ölçüde, dünya proletaryası, yeni toplumsal devrim dalgalarını zafere ulaştırabilir ve bu zaferin ka zanımlarını kalıcı kılabilir." " Sosyalist Ekim D e vrimiyle başlayan dönemin tarih sel tecrübeleri_. proletarya devrimi ve sosyalizm da vasının geleceği açısından hayati önemdedir." ( 'B uz Kınlmış Yol Açılm ı şı r! ', sayı :2) Biz başından beri geçmişi değe rlendi rmenin evrensel bir boyutu da olduğu bilinci yle hareket ettik. Yüzyılı ınızın ikinci yansı uluslararası komüni st ve işçi hareketi için büyük bir taıihsel yenil giyi i fade eden çok boyutlu ve karmaşık geli şmelere sahne oldu. Sosyalizmin maddi kazanımlan ve mevzileri kaybedild.i , sosyalist ülkeler ka pitali st restorasyonlara sahne oldu. Işçi hareketi büyük bir 151 gerileme ve dağılma yaşadı, yeniden burjuvazinin deneti mine girdi. Dünya komünist hareketi genel bir gerileme ve yıkım yaşadı, ideolojik-siyasal kargaşaya gömüldü, bölünüp parçalandı , modem revizyonist akım hareketin büyük bi r bölümüne egemen oldu ve onu kapitalist düzc nin uysal bir eklentisi haline getirdi . Bunlar acı ta rihsel gerçeklerd i r ve biz bu nl ara hiçbir zaman gözümüzü kapa m ayı düşünmcdik. Bu çapta bir t a rihsel geri l em eni n de ney ve dcrsl�ri i ncelenmez ve teorik düzeyde i fade edil mezse, dünya komünist hare keti başarı l ı b i r to parl a nm a yı sağlayam ayacağı gibi, gelecekteki k azanım iarı m da gü venceye alamaz, kalıcı k ı l anı az. Revizyoni st k am ptaki son gelişmeler gösteri yor k i , d ünya kom ünizmi b u k anıburun y a rallı ğ ı haksız ama çok ağı r yüklerden çok geçmeden kunu l acakl l r. Bu ül kel e ri hala sosyali st sanan kesiml erde bir dönem için bi r karga şa, u m u tsuzluk ve bunalıma yol açsa bile, orta ve uzun vadede bu geli şmeler t ari hsel sahnenin ne tl qm es i ni , çok şeyin yerli yerine otu rm asını , ve bu ortam da yeni ve güç lü bir komüni st d i ıi l i � i n yaşanm asını kol aylaşuracakll r. Sosyal izm iddi as ındaki revizyon i st kam pın, dünya dev ri m sürecinin sürekli ol arak ürettiği sosyal i zm güç ve po tansiyelini sürek l i ol arak bozan, dağı tan , gü çlen düşüren, kapital i st düzen i n çerçevesine ve burjuva ideoloj i sinin cı ki alanına sokan güçlü bi r m ilırak olarak rol oynadığı unutu l m am al ı . Dol a yısıyla, son gcli_�mcler temelinde dünya burjuvazi sinin güç k azanmas ı , sev inci ve iyinıse r l i ği kısa dönenı l i bi r sonuçt u r. Rev i zyonist kanı ptaki çö zül m e ve dağı l m a n ın asıl Laıihsel etkisi , dünya komünist ve ı şçı hareketinin büyük bir engel den kurtulm ası o l a cakt ı r. Bu gel i şm eler, sosyalizm i n Laıi lı sel tecrübeleri n i , dün-ya kom ünist ve i şçi hareketini n tari hsel geçm işini değerlend i rnıeyi d e kol ayl aşuracaktı r. Modem rev i zyo nizm , sosyal izm i n tari hsel k azanı m l a n nı çok büyük ölçü de tahrip eden, dünya komünist ve i şç i hareketini parça layıp dağı tan b i r teori ve akı nı oldu. B u akım ı n d ünya işçi hareketinin bünyesinde, ama özell ikle sosyalist Sov yet toplumunda ortaya çıkışının ve egemen olu şunun ta1 52 rihsel gerçekiere dayalı bilimsel-materyalist bir açıklamasını yapmak mutlaka gereklidir. Bu, dünya ko münist ve işçi hareketinin önünü açmanın ve onu kendi tarihsel rolünü başanyla oynayabilmesini sağlamanın en önemli teorik halkal anndan biridir. Dünya komünistleri, gerçek m arksist-leninistler, kruşçevci akıma başından iti baren direndiler ve onu kapitalist restorasyon sürecinin başlangıcı saydı lar. Tarihsel süreç bu öngörüyü doğru ladı. Revizyonist kam ptaki son gelişm el e r "reel sosya l i z m " k o n u s und a en bağnaz olani a n n bile i n ançl arın ı sarstı . A m a k ruşçc v ci akım b u tari hsel s ü re c i n b a şl ang ı cı olsa da, kendisi yal -nızca önceki sü re çleri n bir ü rü nü ve sonucuydu. B ugün anık önemli ve gerekli o l an, B olşev i k p a rt i sinde ve sosya list Sovyetler B i rl i ği 'nde böyle bir akımı besl eyen, ycşcrıcn, parti ve to pl u m yaşam ına ege men k ı l an sü re çl e ri çözümlernek ve anlayabilmektir. B ü rok ratik oluşum v e dcj cncrasyona yol açan tarilıscl , top l u m sal , si yasal , kül -türel ve düşünsel ortam ve etkenl eri m arks i st-bi l i m sel bir açı dan çözümlemek, nesnel koşul lan ve etkenleri olduğu kadar, sosyal i zm i n bu al and aki kendi teori k ve pratik kusurla n n ı , zaafl arı nı ve hatal arını da tes p i t e tm ek ve anl am ak, bedeli ağı r ödenm i ş bir tari lı sel tecrübcyi bilince çı kamı ak , teori k d üzeyde i fade eL m ek, bizim için tenıci bir sorundur ve lı ayati önemdedir. Dol ayısıyla ve sonuç olarak, biz, sosyal izmi sorunsuz ol arak gönn ek bi r yana, tersine, bu al anda çok ciddi so run l a n m ı z ve görevleri m i z olduğu görü�ündeyiz. Ama konı ü n i stl erin bu sorunlar karşısındaki i l kesel konu m u , ele alış şekli ve am acı solcu l i be rallerden temelden fark l ı dır. Sosyal izm i n tari hsel tec rü beleri n i e l e almak, d ünya kom ünist hareketinin geçm i şini değerle n d i rmek, kom ünistler için, li beral aydınlar korosunun bu rj uva demokratik gevezel i klcri nden, Sıal i n 'e yönell i i m i ş sev i yesiz sal dırı l a n ndan, idealist spekül asyonl a n ndan çok başka bi r i ştir. Her şey b i r yana, devri m ve sosyal izm d i ye bir meselesi o l m ay a n y a da anı k kalm ayaniann sözü mona "sosyal izm i n sorunlan"nı tartışm ası , bir i k i yüz l ül ü k , bir ahl aksızl ı k ömcği d i r. B öyleleri bu tür tartışmal a rl a , sam i m i dev ri m cileri n 153 dikkatini Türltiye devriminin temel sorunlanndan ve dö nemin temel devrimci görevlerinden uzaklaştınnanın da zeminini hazırlamış oldular. Henüz kendi yakın ve sığ geçmişini bile iyi kötü değerlendirme güç ve yeteneği gösterememiş, konumunu ve bakışını netleştirerek kendi ni bi r yere oturtamamış olanlar, b u tartışmalara e ğil i m gö sterdikle ri ölçüde liberal tuzağa düşmek ve içinde bo ğul u p gitmek akıbetine uğrayacaklardı. B unun örnekleri daha şimdiden var. Dünün az çok ciddi bazı d ev ri m c i çevreleri , sps y al i zmin sorunlan"nı tartışma adına bugün her kafadan bir sesin çı ktı ğı toz duman bi r tanışma kulü " büıie dönüşm üş durumdalar. Girdikleri bu çıkmazdan nasıl ç ıka bilecekleri ya da bu gidişle_ nerede karar kıla cakl an konu s und a kendilerinin dahi bir fikri yok. ' "So syalizmin so runla rı ta n ı şm al an devrimci hareke timizin ve Türkiye d ev ri min i n sorunlanndan b i r kaç ı ştı aslında. Ekim bu eğilimi daha başından tespit etti , dev rimci hareket için en acil sorunun kendi geçmi şini değer lendirmek, kendi konumunu netleştirmek olduğu bilinciy le çabala rı n ı bu alana yöneltti, dikkatleri bu alana çekmeye çalıştı . Bu sanıldığından da geniş bi r alandı , hiç de salt "ulu sal" ya da Türk i ye 'nin kend i özgünlükleri yle sınırlı değil di. H a reketimizin yakın geçm işini değerlend i rmeye ve anlamaya çal ı şmak, her şeyden önce geçmişi n dünya gö rü şü ve teorik kavrayışlarını sorgulamak , temel teorik tez leri ve programati k temeli !artı şmak demckti . B L:�. ise ev rensel boyutl an olan bir tartışma anl am ına geli r. Omcğin, geçmi ş harekete damgasını vuran popütizm, Türkiye 'nin kendi topl um sal hareketliliği ortam ında güç bulsa bile, hiç de yerel değil , bütünüyle çağdaş ve evrensel bir akı m v e olguydu. Dahası dünya ölçüsünde v e bi r dönem hayli etkili olması , yüzyı l ı mızın ikinci yarısında dünya kom ü nist ve işçi hareketinde yaşanmış gelişmelerden hiç de ayn düşünülemezdi . Am a evrensel bir çerçeveye oLursa bile, öncelikle kendi hareketi mizin yakın geçm işini değerl endirmek, an lamak ve aşm akla başl anmalı ydı. Bu bize , sosyalizmi n ta rihsel deneyim ini , dünya komünist hareketinin geçm işini " 1 54 sa�lıklı bir de�erlendinneye tabi tutacak teorik, poli tik ve moral güç ve olanaklan �a sa�ardı. Böylece, "sosyaliz m in sorunlan"nı tartışmak bizim için, boş ve sorumsuz aydınlann amaçsız akademik gevezelikleri olmaktan çıkar, asli devrimci görevlerimizden kopmadan, gerçek leşLinneye çalıştığımız devrim ve kurm ak hedefinde ol duğumuz sosyalizm için, mirasçısı ve çağdaş sürdürü cüleri olduğumuz bir geçmişten, sosyalizmin ve dünya komünist hareketinin ge çmiş inden, gerekli deney ve dersleri çıkarmak çabası olurd u . Bu n u so s y al i zmin deneylerini özetl emek ve gelecek için d e rsl e r çıkamı ak temel gö re vi n i y aln ı zc a ihtilalci komüni stler, so syaliz m davasına ey lem l e kanl llanan bi r sadakati sürdürenler, M arksizm -Lcninizmin canlı , dev ri m ci ö z ü ne bağlı kal arak, onu to plu mu dönüştürmede et kili bir silaha çevirenler, kendi ü lkelerinde devri m ci sın ı f hareketini v e devri mi ö rg ü t le rne k te n bir an bile g e ri d u r m ay an lar, bü tün enerj i leri yle sosyalizmi gerçek k ı l m ak için çalışanlar yerine getirebil i rlcr, geti receklerd i r de. , , Üçüncü yı lında EKİM ... Devri m ci hare ketin yeni y a y ı n y ı l ı m ı zı vesi l c ederek ü ze ri nde d u mı ak i sıediği m i z başk a bazı sorunlan daha var. B unlan önümüzdeki sayı lanm ıza bı rakara k kend i m i z ve yeni dönemde görev leri m i z üzerinde de kı saca dunn ak isıi yoruz. Ekim bu sayısı i l c bi rl i k ıe üçüncü yayın y ı l ı n a baş l am ı ş bulunu yor. Legalizme ve kolay yoldan güç topl a nı anın çekici bir alanı olarak l egal yayıncılığa özel ve güçlü bi r eği l i m i n old uğu bir dönemde il legal olarak çı kan Ekim, yeni şek i l l enen bir hareketin organı olmasına kar�ın, yayın yaşam ı n ı ge ride kalan iki yıl boyunca dü zenli biçimde sürdürd ü . B u süre içinde başard ı l d a n üze ri nde d u nn u yoruz. E K İ M Hareketi olarak k atetti ğ i m i z mesafe b u konuda yeterl i bir fi k ri k end i l i ğinde n verecek tir. Zi ra gazetem iz teori k , pol i tik ve pratik çaba l a n m ızın temel aracı , taşıyıcısı ve temsi lcisi olmuştur. Yeni bir hareketin tck yayın organı olduğu i çi n üzeri155 ne çok yönlü yükler bindi. Özellikle teorik içerik ço�u za m an öne çıktı. Bu durum, politik faaliyetin ve örgütsel şe killenmenin de temel aracı olmak durumundaki bir or g an ın bu işlevlerinq� zaafa uğramasına, hiç değilse zayıf kalmasına yol a çtı Ote yandan bu, zorunlu kıldığı fazla sayfa sayısı ile i llegal bir yayın organı için bir hantallık etkeni de oldu. Hareketimizin u laş tı ğ ı bugünkü gel i şm e aşamasında Ekim 'i n çok yönlü yü kleri n de belli sınırlarn al ara gitmek, teorik yükünü önemli ölçüde azalt mak, sayfa sayısını düşürmek, bütün bunlara bağlı olarak politik ve örg ü t s el işlevini kuvvetlendi rrnek ol anaklanna yaklaşm ı ş bulunuyoruz. Hemen d eğ i l , am a çok fazla da gecikmeden buna uygun bir de ğişim e ve d üze nle meye gi deceğ i m izi um uyoruz. Teorik çal ı şm a ve i d eol ojik m ü cadele hareketim izin gündemindeki özel yerini ve önemini hep koruyacaktır. G erid e bı rakLı ğımız iki yı l içinde bu alanda katettiği m i z il erlemeyi, bu alandaki görev v e soru m l ul uklanmızın he nüz çok sını rl ı bir bölümünü yeri ne g etirebi i m i ş olmak sayıyor, içinde bulunduğumuz tarihsel onamd a bitmez tü kcnmcz gördüğümüz bu alanda henüz i şi n başında oldu ğum uzu düşüııüyoru7.. Geride kalan dönemde, tahmin edilebi l i r nedenlerden dolayı daha çok bünyesi nden kop tuğum uz be l l i bi r kesi m i n teoıi k-siyasal pl atfo rm u n u he dcr alan bi r ideoloj i k m ücadele yürüttük. Bu saf1ıa bizim için artı k geride kal m ı şt ı r, çok özel ve zorunlu durumlaı ol m ad ı k ça bu kesime dönüp bak m ayı düşünm üyorui a n ı k . Yeni dönemde ideoloj i k mücadeleyi daha genel bi ı çerçevede ve dev rimci hareketi gün geçt ikçe daha çok ct k i l ed i k l c ri görülen liberal -rev izyon i st akı m l arı öze l l i kl e hedel1eyerek yü rütmek amacındayız. Komünistler için bir bütün ol arak dönem in en temel ve en acil soıunu; pol i ti k ve örgütsel gel i şim inde işçi ha reketine her yolla yard ı m etmek, bağım sı z sınıf hareketi nin ve örgütü nün yara t ı l m ası için her türlü çabayı harca m ak, sını fı n ileri kes imlerini sosyalizme kazanmak, leninist bir sınıf örgütünde bi rl e şti rme k kısaca pa nile ş m e ktir. H areketim i z tcçıri k ve pratik gö revle ri ni bu acil ve temel sorun çerçevesinde tanım l ı yor. , . , 1 56 Dolayısıyla, yeni dönemde, işçi sınıfını temel alan bir politik faaliyet ile leninist esaslara ve proleter sınıf ta banına dayalı, kadrolannı esas olarak bu alandan devşiren bir örgütsel şekillenmenin sorunlan gündemimizin oda ğında olacak ve teorik çalışmayla bir bütün oluşturacak tır. Biz kısa bir geçmişi olan bir hareketiz. Buna _ _rağmen belli güçler biriktirmeyi başarmış bulunuyoruz. Orgütsel alandaki temel görevimiz bu güçleri en iyi şekilde düzen lemek, örgüllemek, e!,leıjik ve militan bir politik faaliye tin içine sokmakur. Orgütscl oluşumda ve pratik-siyasal faaliyette henüz çok geri bir noktada olduğumuzun ve bu alanda hızlı ve güçlü adımlar atmak acil göreviyle karşı karşıya bulundu&,r umuzun bilincinde olmalıyız. Mevcut geri liğimizin işe sıfı rdan başlayan bir hareket için belli bir noktaya kadar hoş gö�lcbilir nedenleri var. Ama anık daha fazla gecikemeyiz. üzeilikle sınıfın en gelişmiş kc sim lerinc yönelik olmak üzere planlı ve si stemli bi r siya sal faaliyeti bir an önce gündeme almak zorundayız. Bu nu yapamadığı mız, başaram adığımız sürece kelimenin gerçek anlamıyla bir si yasal hareket olamaz, bir çevre olarak kalı nz. 3. yayın yılımıza girerken, tüm yoldaşlanmızı , dev rimci sını fa layık gerçek bi r siyasal hareket ve örgüt ola bilmemiz için mümkün olan en azami çabayı , insi yati fi , militan v e enerjik tutumu, yeteneği v e yaratıcı lığı göster meye çağınyoruz. E KİM Ekim 1 989 1 57 BİRLİK SORUNU Sosyalist olduklan iddiasındaki bir kısım sol çevre lerde, �on ayiann üzerinde en çok konuşulup yazılan ko nulanndan biri hal i ne geldi birlik sorunu. Yaklaşık 20 yıldır büyük bir parçalanm ışlığı sürekli bir durum olarak yaşayan sol harekette bu tür tanışmalar ve gi rişimler yeni değil. B i rlik sorunu her zaman gündemde belli bir yer tutmuş, i lgi ve tanışma konusu olmuş, "tüm sosyali stlerin birliği " gibi iddial ı hedeflerle olmasa bile, hiç değilse bir biri ne yakın duran bazı grupların birliğini gerçekleştir mek doğrultusunda genellikle başarısız kalan bir dizi gi rişime neden olmuştur. Bu sorun üzerine tanı şmalann son aylarda böyle ani den yoğunlaşmasında, konunun bir kısmı popüler bazı 1 58 solcu aydınlar tarafından kamuoyu önünde, "sosyalistle rin birli�i ''ne bir açık ça�n olarak gündeme getirilmesinin önemli bir payı oldu. İçlerinde değil sosyalist,_ devrimci bile olmayaniann yer alabildi�. reformizmden Troçkiz me uzanan geniş ve renkli bir yelpazeyi temsil eden, çoğu örgütsüz bu legal aydınlar çevresinin çağnsını, haklı ola rak sonuçsuz bir girişim sayıp itibar etmeyenler dahi tar tışmalara katılm aktan geri duramadılar. Birlik doğrultu sunda bi r rastlantı olarak aynı döneme denk gelen başka girişimler de oldu. Devrimci hareketin bu konuda en sek ter ve mezhepçi gruplanndan biri, bu kez liberal bir cö menl ikle, kendine yakın gördüğü bazı gruplan , geçmişle rini de kapsamak üzere, "komünist" ilan elli ve "tarihsel önemde" gördüğü bu kararla bu gruplarla birliği acil bi r görev olarak saptadı . Birlik üzerine tanışmalar hızını kaybetmeksizin ay l ardı r sürüyor. Birl i k rüzgannın güç kazandığı her dönem olduğu gibi bölünmüşlüğün kötülükleri , buna karşın birli ğin önemi ve erdemleri sıralanıyor. Kuşkusuz biçimsel olarak kimse sorunu ideolojik ve ilkesel esaslar dışında sunm ak saflığını gösterm i yor; " teorik ve tarihsel arka pl an"dan, buna dayalı " im kan ve şanlar"dan sözediliyor. Ama bu sözler bi r içerik ya da hiç değilse açık ve net bir içeri k taşımıyor. Böyle olunca, böl ünmüşlüğün teorik ve tarihsel bir tahli�inin yapılamadığı, birlik isteminin bu çer çevede nesnel olanaklara ve esaslara, bunlardan doğacak net ve sağlam bir perspekti fe dayandınlmadığı her du rumda olduğu gibi, bölünmüşlük bir kötü niyet, bundan kurtulup birleşrnek ise kişilerin ya da grupların gösterebi leceği ..bi r iyi niyet, bi r 'özveri ' sorunu olarak çıkıyor or taya. Oyle ki, 'solda birlik güdüsünün zayıflığı 'nı böl ün m üşlüğü� 'tarihsel 'etkenleri arasında görenler dahi çıka biliyor. Oznel ya da psikoloj i k etkeniere dayalı bu gibi tahliller birlik sorununda duygusal bir zorlamayı olduğu kadar, ideolojik ve ilkesel sorunlarda bir zayıflığı, bu so runlan önemsememek ya da yeterince önemsememek an l amında liberal bir aydı n eğilimini de i fade ediyor. B i rl ik ihtiyacına gösterilen temel gerekçelerden biri , " sol hareketin" aşın bölünmüşlüğü , güçlerin çok sayıda 1 59 ' grubun bünyesinde parça parça kalışıdır. Aşın bölünmüşlük bir gerçektir ve birlik doğrultusundaki girişimiere hep bir moral dayanak olmuştur. Ama bu 20 yıldır Q9yle ve süreç hep yeni bölünmeler üretmiştir. Neden? Once bunun temelde nesnel etkeniere dayalı bir açıklamasını yapabilmek gerekir. İlginç olan, birlik girişimini hararetle savunanfann hareketin geçmi şi konusunda böyle bi r de ğerlendirmeden yoksunluklandır. Utangaç revizyonistler sınıflamasına giren ve birlik girişi mlerini oponünist bir manevra alanı olarak kullanmaya çalışan gruplardan biri nin temsilcisi; "Birliğin temelinde yatan nesnel zemin, sosyalist hareketin bugünkü yapay çok parçalı durumu dur" , bu bil ince çıktıkça birlik eği limi güç kazanıyor, di yor. Alakası yok ! Parçalanmışlık bilinci hep vardı. B u bi l.�nç bütünleşmeye yetseydi, bu iş çoktan hallolmuştu. Onemli olan bunun nedenleri konusunda açıklığa kavuşa bilmek, bi rliğin koşullannı, olanaklannı ve sınırlannı bu açıklıktan bulup çıkarabilmektir. Bu açıklıktan yoksun olanlar bölünmüşlüğü " yapay", yani öznel kusurlardan doğmuş bi r olgu olarak görmekten öteye gidemezler. Sol hareketin çok parçal ı durumu 20 yıllık geçmişi olan bir toplumsal siyasal olgudur. Bunu öznel etkenlerle ya da salt abartılmış dühünce farklılıklan ilc açıklamaya kalkmak marksist pcrspekti fe yabancı liberal bir ma saldır. Bu tür masallann, refonnist TBKP 'den başıboş troçkist aydınlara uzanan çok renkli bir bulamacı, yeni yeni mücadele bilincine eren ve kendi gerçek sınıf örgütü arayışı içine giren işçilere, "sosyalistlerin birliği " olarak sunan liberal tasfiyeci çevrelerde rağbet görmesi boşuna değil. Bölünmüşlüğün nesnel esaslara dayalı bir değerlen dim1esi demek, bu nesnel siyasal olgunun, iç ve uluslara rası tarihsel ve toplumsal koşullannı, sınıfsal ortamını , iç ve uluslararası düşünsel kaynaklannı , ve bu temeller üze rinde, nedenlerini ve anlam ını, ideolojik içeriğini ve sınıf mantığını kavramak demektir. Bu, hala devrimci hareke tin en acil ihtiyacı olan, geçmişin değerlendiri lmesinden başka bir şey değildir aslında. Bu yapılabildiği ölçüde, sol hareketteki bugünkü bölünmüşlüğün kötü niyctten, 1 60 'birlik güdüsü 'nün zayıflığından, grupçuluktan vb. doğ madığı, bu tür öznel etmenlerin olsa olsa bölünmüşlüğü pekiştiren, aşın noktalara vardıran sonuçlar olarak tali ve kısmi bir rol oynadığı görülecekti r. Daha da önemlisi, bu y apıl ab i ld i ği ölçü de , gündemde olanın ayrışma, sa naş ma ve netleşme olduğu; birliğin, ancak bu temelde ve b u sürecin bir uzantısı olarak ele alınabileceği g<;rü lecek Lir. Geçm işin leninist bir eleştiri si temelinde, ondan kesin ve köklü bir kopuş olarak ortaya çıkan h areketim i zin, çı k ışı n dan iti baren, " H e rkes Kend i B ayrağı Altına ! " şia rın ı aLın ası bundandır. B u bir ayn�ına ve saflaşm a çağrı sı yd ı . Demokrasi ilc sosyal i zm bayrakl arını nctlcş Lirıncyc bu çağrı , dolaysız ol arak bir birlik perspektifi içcriyordu. B u radaki birlik perspek ti fi , sorunu, küçük bu rj uv a dark a fal ıl ığının ya d a ayd ı n scktcrizminin i fadesi al ı �ı l agcl m i ş yönLcm ve yaklaşı m l arla, yani uzlaşma ve karşı l ıkl ı tavizi içeren gruplararası ili şki ve görüşme dip lomasisi şeklinde deği l ; m evcut gru p yapı l arını aşan, bu yapıl arda kaçınılmaz olarak parçatınma ve ayıı şm al arı gerektiren bi r ideoloj i k ve i l kesel içeri k le o rtaya ko yu yord u . " B i rleşm eden önce ve bi rleşcbilmemiz için, her şeyden önce sağlam ve kesin sınır çizgiı cıini çizmemi z gerekir", leninist ilkesinin, günüm üz Türkiye 'sine u yar l anm ış biç i m i ydi bi zi m şianmız. Son 20 yıl ın dev ri m ci hare ketinde, kanşık ve bulanık bayrakl arın toplumsal onaını ve temeli k ü çü k bu rj uvazi , düşünsel kaynakl arı i se sol hareketin rclonn i st m i rasının yanısıra, esas olarak, iki başlıca ev rensel akı m olan m o dem rcv izyonizm ve çağdaş popül i znı idi. B unl arl a araya "sağl am ve kesin sı nı r çizg i leri " çizebi lcnler, grup k ay nakl arından bağımsız ol arak, proleter sosyalizminin güç lerini ol uştu ru r ve bizi m birl i k perspektifimiz içinde yer alırlar. K uşkus u z bu çok genel b i r teori k ve i lkesel çerçe vedir. Ama bu gel i şmeyi başarabi l enlcrin, Türkiye devri minin programatik soru nlannda, proleter sınıf mücadele sinin temel ve taktik ilkelerinde ve örgüt sorununda leninist bir konuma ulaşınakla güçlük çe kmcyece klcrinc ve işin doğası g ereği , ideolojik atılıını net ve kararlı bir - , 161 sınıf yönelimi ile birleştirebileceklerine inanıyoruz. Birlik sorunu sözkonusu olduğunda, bu sonuncu nok ta, net ve kararlı bir sınıf yönelimi, ayn ve özel bir önem taşır. Zira gerçek komünistlerin birliği kadar, hatta bun dan da önemli ve acil olan komünistlerin sını fla birliğidir. Komünisllerin birliği , komünistlerin sını fla birliği soru nuna ve sürecine bağlı ele alınmalıdır. Bu hem birliği ko la yl aşurac ak ve hem de kalıcı ve s a ğlık l ı kıl acaktır. Sınıf hareketi yle kararlı ve mil itan bir bi rlik kumı a çabası için de değil de, aydın ya da sın ı f dışı çevre ve örgüllerin gö rüşme diplomasisine, bu nedenle de kaçınılmaz olarak ideolojik uzlaşma ve tavize d ayalı olacak bir birlik i stem i kolay gerçekleşemeyecek, gerçekleşse bile ne sağl ı klı ne de uzun ömurlü olabilecektir. '70'Ii yıll arda sol hareket başlıca iki ·ana kesimden oluşuyordu. Bir yanda, uluslararası modem . revi zy_oniz min yörüngesinde bul u nan ve başlıca TKP-TIP- TSlP ta rafından temsil edilen refomı i st kesim; öıe yanda i se, de ğişik özgünlüktc çok sayıda devıimci-demokraL gruptan oluşan devrimci kesim. Bazı ara olu�umlar ilc, !?i linden diğerine karşılıklı akı�lar da kuşkusuz vardı. O meğin, '70'Ierin ikinci yarısında, devrimci yüksel işin dolaysız baskısıyla, reformisı kesimin bünyesinden bazı kopmalar ve devrimci yönelişler yaşanabilmişti. Bazıları , bugün, her iki kesimi ayı ran esa..<; farkın, "politakada şiddeti bir yöntem ol arak kullanıp kull:mmamak" olduğunu i dd i a edi yorlar. Fakat bunun hiç d e teknik y a da salt pratik bi r fark olmadığını, siyasal ve sını fsal bir içerik taşıdığını , düzen ve devlet karşısında devrimci ve refomıcu konum lann önemli bir aynm noktası olduğunu karanıyorlar, ya da daha iyimser bir yorumla, geçişti ıi yorlar. Devrimci k ampı oluşturan ve '70 'l i yıllara egemen olan devrimci-demokrasi , küçük-buıj uva sosyalizm i , dün yanın ve Türkiye 'nin özgün tarihsel ortamında demokrasi ve sosyalizm düşünce ve ideallerini bulanık bir içiçelilde temsil etm e olanağı bulmuş, eklektik ve çelişik bir hare ketli . B i r yandan olayiann genel evri m i , öte yandan hare ketin kendi iç gelişimi ve olgunlaşması, bu çelişik ara ko numda bir çözülme ve aynşmanın, ileriye ve geriye, 1 62 liberalizme ve proleter sosyalizmine yönelecek güçler çıkarmanın koşullannı ve potansiyel olanaklannı besli yordu. Karşı-devrim dönemi, yıkıcı sonuçlanna rağmen, kü çük-burjuva demokrasisinin kusurlannı ve sınırlılıklannı gö rme yi de kolaylaştırdı. Harekeli bi r çözü l me ve aynşma sürecine soktu. Liberal öğeler yenilgi dönemi nin u ygun atmosferinden aldıklan m u azzam güçle, hareketin zaaf1annı onu geriye çekmek için kullandılar. Doğal ola rak önemli bir başan sağl adılar. Ama hareketteki iç çö zülme, hareketin en diri ve M arksizme en yakın öğeleri nin halkçı konumdan marksist-leninist bi r kopma yaşamalannı da olanaklı kıldı. Bu yöndeki gelişmenin zayıf ve hareketin belli bi r kesimi i l c sınırlı kaldığı bir gerçektir. Bunda, devrimci hareketin kendini tam da to parl amaya ve sorgulamaya çalıştığı bir dönemde, Sovyet modem revizyonizminin M arksizm-Lcninizmc ve dev rimci kom ünizm davasına karşı tarihin en büyük ve en aşağıl ı k saldın kampanyasını başlatmasının büyük rolü oldu. Bu gerici kampanyanın gücü karşı-devrim dönemi nin henüz kınlmayan yıkıcı etkisiyle de_ bi rleşince, dev ri mci hareketi bi r kez daha geriye i tti . Ideolojik planda yeni bir tahribata ve kan kaybına uğrallı . Güçlü bi r anti leninist akım oluştu . Bu akım devri mci hareket üzerinde dolaysız bi r ideoloj i k baskı kurdu. Bu ideolojik baskının esas içeriğini, burjuva demokra tik ilke ve değerleri sosya list ilke ve değerler karşısında yüceltmek ve sosyalizmin taıi hini birinciler temelinde yargılamak oluşturuyor. Bu nun tck sonucu, yal nızca liberal akı mın yeni güçler ka zanması değildir; belki de daha dikkate değer olanı, dev rimci hareketle zaten yerleşik bulunan burjuva demokratik önyargılann, bu saldınnın etkisiyle taze kan bulmasıdır. Bu halkçılığı n ve demokratizmin aşılmasını zorlaştıran yeni bir etken olarak rol oynuyor. yaşadığımız anın bu gerçeklerine rağmen biz iyimse riz . Iyimscrl iğimizi güncel olumsuz etkenler karşısında, temel ya da tarihsel önemde bi r dizi iç ve d ı ş gel i şmeden alıyoruz: Birincisi; milli kurtuluş devri mleri n i n hızının kcsil1 63 mesine de bağlı olarak, çağdaş popülist akımın evrensel etkisi hızla gcrilcmiş, siyasal ve düşünsel cazibesi kay bolmuştur . Bu, Tü rkiye de güçlü olan sosyalizmin kü çük-burjuva yorum unun evrensel ideolojik kaynaklannın zayıflaması demektir. Küçük-burjuva demokrasisinin ha len yaşamakta olduğu ideolojik bunalımın temel nedenle rinden bi ri durumundad ı r. İkincisi ; Gorbaçovculuk kısa döneml i ol arak büyük bir yıkıcı etkide bulunmuş olmakl a bi rl ikte, revizyonist kaınpın yaşadığı yeni süreçler, bu rej imierin gerçek nitc liklerinin aniaşılmasını kolaylaşu nn aktadı r. Nitekim dün yalnızca "maocu " bir jargon sayılan "kapitalist restoras yon" kavram ı , bugün, " reel sosyalizm"iri dünkü bağnaz savunucul arı tarafından yeni gel işmeleri anl am a ve yo ruın l am ada anahtar kavram a dönüşm üştür. B unl arın bir kısmı Polonya ve Macaristan 'ı daha şimdi den gözden çıkardılar bile. i natçı gerçekler" buna yenilcri ni cklctc ccktir. B u rj uva ideologlar revizyonist kamptaki gel işınc Iere "yaprak dökümü yasası " (M .Duvcrgcr) ı şı ğında bakı yorl ar ve yanıldıkl arırıı düşünmek için bi r neden yok . Birbi rini izleyen gel işmeler bu um utl arı doğruluyor. Bu arada, birl i k tartışmalarıyla bağlantılı, hatta " Bi rl i k ve Ciddi yet" başl ıklı yazılara konu olduğu için, bi r noktayı vu rgu l am a m ı z g e re k i yor. Dünya k o m ü n i st ve i şç i hare k e tini m uazzam bir yıkıma uğratan, sosyal i t.min taıihsel ka zanı m larını zam an içinde pa rça parça yokeden, bunl arın bir topl amı ve sonucu olarak, dünya burjuvazisine ve ka pitalist sisteme nefes aldırtan çok boyutl u tarihsel sürcç lcıi , üzerinde görüş ayrıl ıklan olabilecek özel ya da tali sorunlar sayabilmck, bu görüş "ciddiyet" adına ileri sü rülsc bile, gerçekte ancak hali ll ik olabilir. Modem reviz yonizmc karşı açık ve kesin bir tav ı r alınmadan, onunl a her türl ü bağ koparılıp aulmadan, M arksizm-Lcninizm savunulamaz. Bu temel ve ilkesel bir sorundur. Revizyo nist çürümenin en kaba ve uç biçi m lerine sınırlı bir eleş Liriyle yeti n e rek , bu tem e l ve ilke sel tutumdan kaçınmak, ince ve bu dönem için özellikle tehlikeli bir oportünizmi i fade ediyor. Revizyonist kamptaki ge lişmeler konjonktürel değil , ' n 1 64 teorik bir çerçeveye ve i ktisadi-toplumsal bir m antığa oturan tarihsel bir değerlendirme gerektiriyor. Gelişmele rin bunu kolaylaştıracağını gösteren beliniler daha şimdi den var. Üçüncüsü; Tü rk i ye n i n bi r devrim ülkesi olmasıdır. K eskinleşen sınıf çeliş k i l e ri ve bunun beslediği toplumsal hareketlilik, reformi s t li bera l eği l i m le ri n etki alanını da raltacak tı r. Dev rimci Kürt hareketi kendi alanında daha şim diden bu gerçeğ i yaşı yor; re form ist-li beral eğ i l i m tec rit olmuş b u l u n u y or . Dördüncüsü; Türk i ye 'nin yeni dev rimci h areketl i l i ğinde, küçük b u rj uv a yığınlar işçi hareketini gölgelcyebi ' - - l ecek bi r poli tik aktivite gösteremeyece klcrd i r. H areket i nı i zin başından beri vu rg u ladığı ve son iki yıllık gel işm eleri n doğrulandığı bu tespi t, k üçük-bu rjuva pol itik ortamdan beslenen hal kçı ve l i beral eği l i m le rin topl umsal yaşam o rtam ının zayı fl am ası bak ı m ından önem taş ı yor. Beşincisi ; bir öncekinin tersi bir gel işme olarak , işçi hareketi öne çıkıyo r ve m i l i tan bir eği l i m in bel i rtil crini taşı yor. Bu i hti lalci bir komünist hareketin gel i şmesi bakım ı ndan uygun bir toplum sal -siyasal zemin demek t i r. Tüm bu gelişme ve etkenierin içiçe geçen karınaşık etkisi , devri m ci hareketin mevcut yapısını tekrar tek rar zorl ayarak onu yeni arayı şlara ve değerlend i rmelere, bu te melde, yeni ayrışma ve safl aşm al ara itmek l e kalmaya cak , bu süreçlerden proleter sosyal i zmin güçl enerek çık masını kolaylaştı racaktı r. Bu sonucun olayiann etki siyle kend ili ğinden yaşanacağı nı düşünmek boş bir avun tu olur elbet. Bu kararl ı ve eneıj i k bir teorik ve prat ik mü cadele sürecini gerek tirir. Dev ri mci hareketin sosyal i zm adına bi riktird i ği güçleri n en iyi ve d i ri kesi m leri yle, leni n i s t esasl ara dayal ı bir program ve pol i t i k hat etrafı nda ve leninist i l kelere dayalı olarak proleter sın ı r tabanı üzerin de örgütlenm i ş gerçek bir sını r parti sinde b i rl eşebilme nin, bu zorlu m ücadele sürecinden başka yolu yoktur. B u m ücadel e, bugün l iberal ve tasfiyeci çevreleri n le gal platforml a rd a estirm eye çalı şıtığı l i beral b i rl i k rüzgar l arı nı göğüslerneyi ve içyüzünü sınıf bilincine eren i şçiler önünde sergilerneyi de k apsamalı d ı r. Bu rüzgar, yalnızca 1 65 sol hareketteki köklü konum farklılıklannı, aynşma ve saflaşmada katedilen mesafeyi, "genel sosyalist hareket" gibi liberal bir kavram içinde karanınaya çalışarak değil, fakat aynı zamanda, "yasal sol parti projesi" gibi tasfiyeci girişimlerle, işçi sını fının bugün en acil ve en temel ihti yacı olan ihtilalci bir komünist sını f partisi fikrini geri plana i terek ve gölgeleyerck de bir kısım samimi devrim cileri ve devrimci işçileri aldatıyor, yanlış yola ve çözüm lere sürüklüyor. Büyük bir bölümüyle örgütlenme konusunda i steksiz ve yeteneksiz aydınlar ilc, sınırlı örgütl ülükl erini bile eri nıeye v e tasfıycye terkedere k birer tartı şma kulübünc dö nüşmüş yeni dönem l i berallerinden bu sözde sosyal ist lerin, proletaryanın gerçek pol itik örgüt i htiyacını karşı lamada yapabilecekleri bi r şey yoktur. Kendi ara lanndaki birl ik giri şimleri ise zayıfl ı klarının ve iddi asızlı klarının i fadesi bir yeni mcşgalcdir yalnızca. Kasım 1 989 1 66 DEVRİM ÜLKESi VE ÇOCUKLUK HASTALIKLARI Komüni stl er, dcv ıi m m ücadelesinin gereklerine v e iş çi sın ı fı lıareke tinin acil i lıti yaçl anna bağlı ol arak, dcv ıi m ci sall arda bi r türl ü aşıl amayan bazı tem el y anlışlar üzerinde ı s rarl a dum1alıdırlar. Yaşad ığı m ı z dönem in özell ikleri ve son ;,am anlarda anm a ei!i l i m i �österen "ço cu kluk hastal ığı" i fadesi bazı olay lar bu ;un önem ini artı m1 aktad ı r. Türk i ye burj uvazisinin k arşı karşı ya buluduğu m u az zam sorunl a r bi linmek ted i r. Sayısız devri mc i si yasal çö zümleıneye konu o l m alan bi r yana, bizzat burj u v a düzc nin savunucusu ve sözcüleri , politikacılar, yazarlar, gazeteci ler, çözüm arayı şı ve tartışmalan içinde bunl a n s ı k sık d i le getinnek zorunda kal ı yorlar. K ronik hale gel1 67 miş iktisadi bunalım, sürekli büyüyen toplumsal sorunlar, toplum yaşamını kemiren ahlaki ve kültürel yozlaşma, bunlan tamamlay;m sürekJi bir siyasal istikrarsızlık, yö netememe problemleri . . . Ote yandan, i şç i hareketi, Kürt sorunu ve devrimci hareketi , öğrenci hareketi , kent ve kır yoksullannda ve küçük-burjuva tabakalarında artan hoş nutsuzl u k vb. Kapitalist düzenin d u mı adan yen ide n yeniden üretip ağırla�tı rdığı bu i ktisadi, toplumsal ve siyasal sorunlar yığınını çözmek olanaklanndan yoksundur burjuvazi . Bu nu kendi de iyi bilmektedir. Bu nedenle dikkatini ve ça basını, bu sorunlann alt sını narda yarattığı ve yaratacağı sosyal-si yasal tepkileri dizginlemeye, yum uşatm aya, sah te altemati Oerlc oyalamaya ve saptı mıaya, düzen içi ka nallara akıtm aya, tüm bunlar başarısız kaldığı ölçüde ise, baskıyla sind i mıeye, her türlü zora başvurarak ezmeye yöneltm iş bulunmaktadır. Dinsel bağnazlık, şoven milliyetçilik ve anti komünizm , yığınlan şaşınm ayı ve kontrol altında tuU1ı ayı hedefl eyen gerici buıjuva propagandanın her zaman kul l anageldiği temel ideolojik temel olmuştur. Doğu Avrupa ve Sovyetler B irliği 'ndeki gel işmeler, içte hayli zorlanan Türkiye burjuvazisi için geleneksel gerici propagandasını bir kanı panyaya çevirmenin dış fırsatl arı oldular. Doğu Avıupa 'daki gel i�nıeler anti -konı ü n i znı i , Kafkasya ve B atı Trakya'daki olayl ar ise dinsel bağnazlığı ve şoveniz mi ş:ıha kaldırmak için en ölçüsüz şekilde kul l anıldıl ar. Gerici burjuva propagandanın yığınlan 1-ehirlcyici etki si ni küçümsemek kuşkusuz yanlış, hatta tehl ikeli bir dav ranı ş ol ur. Bu çabanın yığınların geri kesimlerindeki ön yargılan peki şti rici etkisi küçümsenemez. Ama yine de bir bütün olarak ele alındığında burjuva gericiliğin umdu ğu sonucu elde edemediği bir gerçektir. Yoksulluğun, açl ı ğın, temel demokratik haklardan yoksunluğun maddi onaınında bunal an yığınların düzene yönel i k hoşnutsuz l uğunu, dış olaylara dayalı propaganda kıramazdı . Bunun saptırıcı etkisi sınırlı ve geçici olabil i rdi ancak. Burjuva zinin bu dizginsiz kanı panyayı sürdürdüğü dönem , işçi sınıfı içinde eylemliliğin yeniden yayıldığı , genel grev 1 68 istem ve tartışmalannın yeniden canlandığı bir dönem ol muştur aynı zamanda. Aynı dönemde ortaya atılan ve işçi sınıfını dizginlemeyi amaçlayan "toplumsal uzlaşma" çağrılan da olumlu karşılanmak bir yana, saflardaki ho murtuyu antı ncı bir etk iye yolaçmıştır. Aynı şekilde, bu aynı dönem, Kürt devrimci hareketinin sürekli büyüdüğü, toplumsal tabanının, özellikle köylü desteğinin g iderek g enişledi ği, sömürgeci burj u v az inin terör ve zu lmün do zunu artırarak yalnızca çaresizliğini se rgi ledi ği bi r dö n em ol m u ş tu r. B un l ara, m i l itani aşm a v e ya y ı l m a eği l i m i gös teren devri mci öğrenci hareketi ilc, kentin ve k ı n n yoksul tabakalannd a anan hoşnutsuzluklan eklemek gereki r. Komüni stlcre ve devrimcilere düşen, tüm bunl ardan bazı temel sonuçlar çı karmak, siy asa l görev ve sorumlu l uklarını bu temelde e l e alm aktı r. Türkiye'nin bir devrim ülkesi olduğu gerçeği nin devrimci sanard a yaygın ol arak payl aşılan b i r görüş olması kuşkusuz güzel ve sev i n d i rici bir durum. U l u slararası burjuv azi nin sosyal i zm e ve dün ya devri m i ne i l işkin olarak yığınlar arasında gen i ş çapl ı ve etki li bir karam sarl ı k ve umutsuzluk kampanyası sür dünnekte olduğu bir tarihsel kesiue, devrime aday bi r ü l kenin dcvri mcileıi nin sorum l u luğu büyüktür. B u tari hsel ve evrensel değerde bir sorumlul uktur. Yalnı zca Türk i ye devri m ine karşı deği l , çok daha fazlası yla, uluslararası prolctaryaya ve dünya devri m ine karşı bir sorumlul uktur. B i r marksist devri mci için sorunun başka tür tı r ele alınış ya da konul uş biçi m i dü şünülemez. Devri me aday bi r ü l kede devri m c i l e rin görevi dev ri mci i ktidar mücadeles inin toplumsal güçlcıine, onl arsız hiçbir gerçek devri m m ücadelesinin düşünülemeycceği tem el sınıf d i nam iklerine yönelm e k , önderlik ve örgütlen mc alanında m üm k ün olan en azam i çabayı sarfctm ek tir. B i li msel dev rim teori s i n i n bu bas i t gerçeği bi r yana, ge l işmekte ol an devrimci K ü rt ulu sal h areketi ve P K K de neyi m i bile bu konuda yeterince ö ğreti cidir K ü rt ulusal hareketi Tü rk i ye devri m i n i n temel d i nami kleri nden biri dir. B u aslında kendi n i bugün ulusal hareket b i ç i minde i fade eden devriınci köylü di nam i ğidi r. PKK, bu toplum sal d i nam i ğ i canlandınnayı ve dcv. 1 69 rimci ulusal istemler doğrultusunda bir politik savaş için�. sakınayı başarabilmi ştir. PKK 'nın herkesin ilgiyle ve bir bakım a im rcnerck i zl edi ği başansının sım da buradadır. PKK 'nınki askeri olmaktan çok po l i ti k bir b aşa ndı r aslında . Yoksul köylü a ğı rl ı klı olmak üzere Kürt köylülü ğünün desteğini kazanmada ifade bulmaktadır. Gerilla sa vaşının başanyla sürdürülebilmesi bu toplumsal taban, destck ve kaLJlım sayesinde mümkün olabilm ektedir. So runu, PKK 'ın Türk devletine karşı dar bi r as k eri pol iti k savaşından ibaret gömı c k , Türkiye Kürdistanı 'nda bugün yaşanmakta olan devrimci süreci k avrayamam ak olur. P K K gerçeğinin kend i s i de bu topl um s al zemin üzerinde kavranabi l i r. PK K , Kürt devrimci aydı nlan i l c K ü rt yok sul köylül üğünün ci s i m le ş m i ş birl i ğ id i r. B ug ü n Türkiyeli komüni stler için en aci l ve asli gö rev , dev ri m i mizin öncü ve temel topl um sal di n am i ği ol an i �çi sını fı y l a bi rlcşcbilıncktir. Ayağını bu LO pl um sal t a ban üzerine b3s ma dı k ça adına ve id d i � s ın a uygun gerçek bir - , kom ünist harckcnen sözed ilcmcz. Işçi sını f ının hiç deği l sc en i l e ri kesi mleri yle bi rleş mey i baş a ra m ad ı kça kom ü � i st o l an gerçek bir si yasal hareket k i m l i ği kazanamaz. Işçi sını fı yıl lard ı r hoşn u tsuzluğunu pratiğe dökın ü ş , bir kaynaşm a ve hareketl i l i k içine gimı i ş t i r. Fakat önderl i k ten, dev ıi m ci pol i t i k bili nçten yoksunl uk ve örgütsüzl ük, i şç i hareketinin sıç ram a yapmasını, bağ ı m s ı z bir pol itik sını f k i m l i �i kazanm asını engel lemek tcd i L Kom ünist ha reketin t a ri hsel siyasal m i syonu tam d a burada o rtaya çıkmak t ad ı r. Tüm dik katini ve çabasını i şç i sını fı üzerin de yoğunlaşu rmak: sın ı f hareketinin pol i t i k ve ö rgütsel gcl i )i m i n i kolay l aş t ı rmak için azami çabayı sarfetmek; c�n i leri v..; sağlam kes i m i yle bi rleşerek s ı n ı f hareketinin yol gösterici , eği tici ve örgütleyici öğesi olmak. Bu gö revden şaşmamak i ç i n , m odem sını n a rd an olu şan kapi la l i s t bir t oplumda. biıi ci k tutarl ı dev ri m ci sını fı n , prole ta r yan ı n , tarihsel devriın ci m i syonu ve bu sınıf k arşı sınd;.ı komünist lerin ö1.el m i s yonu konusunda b i l i m se l b i ı aç ıklığa ve kesinl iğe s a h i p o l m ak gere k i r. Soru l ar şunlard ı r: B u rjuva düzen i n çözümsüz, dev rimci sını fı n hareketl i l i k i çinde olduğu bir dönemde, dev, 1 70 rime aday bir ülkenin, Türkiye 'nin, hemen hemen ta mamı kendine komünist diyen· devrimcileri, tarihsel ve enternasyonal sorumluluklannın ne ölçüde bil incindedir ler? Bu "komünistler", proletaryanın genel tarihsel rolü ve bu sınıf karşısında kendi özel rolleri konusunda ne öl çüde açık bir kavrayışa sahi p ti rler? Sorulanmız devrimci icraatlan sonu gelmeyen "Marksizm " tanı ş m a l an yürütmekten ibaret liberal aydın çevreleri kaps am ı y o r Za ten b u n l a r ö zne l n i ye tl eri ne olursa olsun, devrimci ö rgüt pra t i ğinden ve devrimci poli . , t i k e tki n l i kten uzak durduklan ö lçüde düzenin basit v e zarars ı z e kiemi leri ol arak kalm aktad ı rl ar. Kendi d e müz min bir l i be ral olmakla birl ikte pol i ti k iddi ası v e etkinliği olan biri olara k , Doğu Perinçek, " sosyal i zm projeleri " üzerine k uıu geveze l i klerle zam an t ü keten yeni dönemin bu yeni l i berallerini "tanışma t üketenlcr" ol arak niteler ken kuşkusuz bütünüyle hak l ıd ı r. Soıul a n m ı zın asıl muhaıabı devri m c i bir ö r!!ütl enme ve eylem l i l i k içinde ol:.ın grup ve parı i l erd i r. B u ı�laıı n her b i ıi 1 5 -20 y ı l l ı k si y as i geçm işi o l an ö rgüt.I crdi r. Kendi le rine i çtenl i k l e " komünist" demekte d i rl e r. Içlerinde kend i l e ri n i 1 0- 1 5 yıld ı r "pani " olarak görenl e r d e v ar. Ama ga ri pt i r, bunlaıı n bir k ı sm ı , geıide bı raklıklan 1 5 -20 y ı l a rağmen pol i tik m ücadeleyi hal a çocukça b i r m anLıkla ele a l abilmekted i rl er. B i reysel terör cylemlcıi yle kend ilerini. !!Österm e v i , sai'!a sola bom ba aım avı , sokakla ra bombalı p ank arı �ismay�. çoğu öğrenci küç Ü k devrimci grupl arl a i k ide b i r "korsan koym a"yı pol i t i k m ücadele sanahi l me k teler. Kuşkusuz b u n l a r k i t l e , dal1ası sın ı f çalı �nıas< d a y ü rütm ektc d i rler. B azı örnekleri say ı l an "eylem " I Lirl erini kitle çalı şınası " yerine d eği l " , k i tle ç:.ı l ı şm a�; ı yL.i ·· r,i rl i k te" uygul am aktad ı rl ar. Dev riınci m ace rac ı l ı ğ ın bu e v rensel "yerine deği l , birl i k te " formül ü , bizde de aslınd:.ı yeni de ğ i l ; 1 2 Eylül öncesinde bazı gruplar b i reysel te rö r ya da si yasal m aceracı l ı k çizgi.sini bu aynı fo m1 ü l l e teorize edi yor ve uygul uyorl ard ı . I lginç olan, geçm i şte bunu haklı o l arak eleşti re n bazı kesi m leri n de ş i mdi lerde bu foıın üle u ygun bi r eği l i m ve prati k içi nde o l m al aııd ı r. i şler öyle acınası noktal ara vaıınışLı r ki, "bom balı pankan" asan- 171 lann bazılan basın bürolanna bu eylemlerini telefonla bildinnekte, burjuva basınında bu tür "eylem"lere i lişkin olarak çıkan küçük haberlerin küpürlerini ise, politik et kinliklerini "tabana" duyunn ak için olmalı, dergilerinde yayınlamaktadırlar. Böyle olaylar nesnel özellikleriyle devrime en yakın bir ülkede oluyor! Böyle d av ranışlar tarihin omuzlanna büyük bir sorumluluk y ljkled iği Türkiye devrimcilerinin bir kesimi tarafı ndan gösteriliyor! B u çocukluk hastalıklannı en genci. en az 1 5 yıllık geçmi şe sahip örgütlerde yaşanıyor. "Çocukluk hastalığı " deni len şey aslında genç ve tecrübesiz hareketlere özgü dür ve bu nedenle bi r ölçüde hoşgörüyle de karşılanır. Tam da bu nedenle, kendi devrimci geçmişimizin bunca acı ve ögrctici deneyiminden sonra, böyle davranışlar gösterebilen 1 5-20 yıllı k gruplanmızı n davranışlannı po litika cüceliği olarak tanımlamak belki de daha doğrudur. Bu anlayış ve d avranışiann nedenleri üzerinde dur mak gerekiyor. Kuşkusuz bunlar herşeyden önce belli bir ideoloj ik-sınıfsal kimliği n yansımal andır. Fakat, şaşınıcı gelebilir, bu tür eylemlerin bazı gruplar için psikoloj i k nedenleri d e var. 1 2 Eylül dönem i , her karşı -devıim dönemi gibi , dev rimci hareket için büyük bir gerileme ve daralma dönemi oldu . Devrimci örgütler büyük kayı plara uğradılar ve za ten kararsız ve kaypak küçük-burjuva tabakalardan ol u şan k i tle tabanlannı yitirdiler. Fakat bir çok l arı için bu tanı bir küçük-burjuva dağı l ı m a ve tasfi yeye dönüşü ve gideril mesi güç ideolojik ve moral kayıplara yolaçtı. Bu duru m a düşen bir çok örgüt ancak son bir kaç yı ldır sınırl ı bi r toparl anm a çabası içine girebildi . B u çaba, geç miş sürecin kapsaml ı ve köklü bir dcğerlendi nnesi ve eleştirisi üzerine otunnadığı gibi , i şçi ve öğrenci hareketi nin yaşadığı canlanma içinde kolay yoldan güç olma ve böylece "varlığını" yeniden kanıtl ama kaygısına dönüşe rek yozlaştı. Bu yolla varl ığını ve etkinl iğini kanıtlama çabası yetersiz ve veri m siz kaldığı ölçüde, "bombalı pan kart " l ar ve " korsan cylcm "ler bu aynı işlevi gören yön tcmler olarak görüldülcr. Bu tür yöntemleri "verimli" 1 72 kılan, burjuva basının ilgisiydi. Sayısız işçi direnişini görmezlikten gelen burjuva basın ı , bu tür eylemleri yansiLmaya özel bi r eğilim duyuyor, böylece de çeşitli ör gütlerin varlığı ve sözde politik etkinliklerinden kamuo yu haberdar olmuş oluyordu. Bu psikolojik nedenlerden birincisidir. İ deoloj ik-siyasal pl atformunda refomıizm i n güçlü etkilerini taşıdığı halde, 1 5 y ı l l ı k b i r "pani " olarak varlığını ve aktivitesini bu tür eylemlerle k anıtlamayı son yıll arda çizgi haline geti ren bir hareketin (TKP-B) bugün dağılma noktasına gelmesi trajik olduğu kadar, öğretici dir de. 1 5 -20 yıll ı k örgütlerin varlıkl arını bu yolla göster me kaygısı taşım aları, devıimci l i k adına bir zavallılık ör neğidir. Psikoloj i k nedenlerin ikincisi ise "ihtilalci" konumu nu gösterme kaygısıdır."Aynı ideoloj i k-sını fsal taban üze ri nde kalındığı halde, ki tle mücadelesinin yarattığı uygun konjonktürde '7 1 Hareketinin m aceracı l ığına yöneltilen eleştiriler, bazı gruplarda güçlü bir sağcılaşm ayaı ve ihti lalci ruhu büyük ölçüde yitiri şe yolaçtı. Karşı-devrim dö neminin pratiği bu sağcı-re fomı i st kimliği devri mciler ve yığınl ar önünde tescil edince, bu sicilden annmak ve ihti lalci kimliklerini yeniden kanıtl am ak kaygı sındaki bazı grupl ar, bunun en kolay ve kest i mıe yol u ve yöntemi ola rak bu aynı eylem türlerini (" bom bal ı pankan". " korsan eylem " vb.) seçtiler. Eskiden " maceracılık" olarak elqti ri lip terkedilen şeyler', yeni dönemde "ihtilalci" ruh ve kimlik kazanmanın ve bunu dosta-düsm ana ıröstemıenin araçları olarak görülüp yeniden benin�send i . B öylece ge risin geri başa dönülm ü ş oldu. Şu farkla ki, anık "yerine değil, bi rl i kte" fomıülü çerçevesinde. Psikoloj i k olarak tanımlanan bu etkenlerin, kuşku yok, belli bir ideoloj i k-sınıfsal m antığı var. Küçük burjuva dargöıüşl ü l üğü, güvensi zl i ği , kolaycılığı ve fay dacılığının ruhsal yansımalandır bunlar. Temel ideoloj i k sını fsal zaaflarla doğrudan bağlantılıdırlar. Yakın geçmişe il işkin değerlendirmclerimizde biz, '7 1 Devrimci Hareketinin maceracı mücadele çi zgisinin, '70'lerin onasında, kitle mücadelelerinin uygun or tamında terkedildiğini, ama m aceracılığa yöncltilıniş 173 el eşti rinin yüzeyde kaldığını, küçük-burjuva s ı nı fs al k o numun ve temel ideolojik ve programatik görüşlerin aşılam adığını hep v urgulad ı k Geçmişi anlamak ve aşmak görevi karşısında bunca ayak d i reyenlcrin, koşullan doğ duğunda geçmişin en ilkel yanlı şlann ın tekrarlamalannda şaşıl acak bir yan yoktur. Burada bilinçli bir siyasal dav ranış bile sözkonusu değildir. Sözkonusu olan ortamın koşullandırdığı bir kendiliğinden sürüklcniştir. Za m anında m aceracılık kendiliğinden, kitle hareketinin uy gun atmosferinde, onun oluml u etkisiyle terkedildi. Şim dilerde maceracı eğilimiere yine kend i liğinden, kitle hareketinin henüz zayıf ve sınırlı olduğu bi r ortamın bes lediği zayı flık ve sabı rsızlıkla sürükleniyor. Kitle des teğinden yoksunluk koşull annda maceracılığa eğilim, �ü çük-burjuva devrimciliğinin tipik bir yansımasıdı r. Ote yandan ideoloj i k zayıflık ve belirsizli k sorunu var. Yitiri len yalnızca kitle desteği deği l , yanısıra eski görüş ve programlara duyulan güvendir de. B u, ideolojik bel irsiz lik, ideolojik belirsizlik ise kendil iğindencilik demektir. Tüm bunlar, "hiç değilse, m üthiş bir gürültü koparal ım ! " ruh halinin uygun ortamıdır. Bazıl arı "gürültü kopar ma"yı zayıflıkl arını örtmenin ve varl ıklarını göstemıenin yöntemi olarak benimsem iş görünüyorlar. Böyleleri , dev rime a d av bir ü l k e n i n dcvri nı ci l cıindcn beklenen sorum luluk ve c iddi yelten yoksundurlar. S iyasal mücadeleyi böyle kavramaları , devrimci sını fın tarihsel mi syonu ve bu sını f karşısında komünist leıi n misyonu konusundaki kavrayışlannın da bir göster gesi ve i fadesidir. '7 1 Dönem inin "ideolojik önderl ik" te zi hiçbir zaman aşılamadı ve bugün de sınıf dışı devriın ci eylem çizgisi ol arak yaşıyor. Parti , sını f ve devrim ilişkisi ya da diyalektiğini I 5-20 yıldır bir türlü doğru kavraya mayan "m arksist" gruplarla dol u Türkiye. Şubat 1 990 . 174 DEVRİMCİ YÜKSELİŞ VE DEVRİMCİ PERSPEKTiF Son bir ayın olaylan Türkiye'de yeni bir devrimci kitle eylemleri dalgasının gelişmekte olduğunu gösteri yor. Yeniçeltck katliamının yolaçtığı yaygın tepk i ler ve eylemler, tütün üreticilerinin direnişi , sıklaşan işçi mi tingleri, binlerce, onbinlerce işçinin her günkü direniş ey lemleri , yaygınlaşan öğrenci hareketleri, tüm bunlar yeni bir devrimci dalganın ilk habercileridir. Kürdistan 'daki olaylan buna katmıyoruz. Zira orada sıradan kille eylem lerinin ötesinde, kendine özgü dinamikleri ve istemleri ilc gelişen, geleneksel tüm ilişkileri temelden sarsan, değişi mc zorlayan gerçek bir devrimci süreç zaten var. Onu Türkiye devri m ine bağlayan binlerce bağla birlikte Kür distan devrimi bugün kendine özgü bir gerçekliktir. Son olaylar, '80 'lerin ikinci yansından itibaren başla175 yan, ilk belirtileri sınırlı ve kesikli işçi eylemleri olarak ortaya çıkan, geçen yılki Mart-Nisan işçi hareketleriyle önemli bir ivme kazanan yeni devrimci yükseli şin bugün artık yeni bir s afhay a girmekte old u ğunu gösteriyor. Bu son 30 yılın üçüncü devrimci y üks cli ş olgusudur. Aynı d ön emd e T ü rki y e, i kincisi tam b i r va hşctc dönüşen i ki ka rşı - devri m s ald ı nsı y aş amı ş u r. So n u ncusu n � n Lahri batı büyük olmuş, ama yi ne de bu, biraz gec ike rek de ol sa, ni speten ağı r b i r te mpo yl a da gcl i şse , ü çü nc ü bir dev rimci yükselişi engel lcycmem iştir. Geci kme dönem inin, patlayıcı madde stoklannın derinlemesine ve genişlemc sine bi rikmesiyle geçtiğini, hızl anan olaylar aç ı k olarak göstennekted i r. Türk i ye 'nin bi r üçüncü devrimci yüksel i ş dönemine gim1esi ne şaşı rtıcıdır, ne de rastl antı . Zira Türkiye bir dev rim ülkcsidir. Yalnızca son dönemin olaylan değil , daha d a önemlisi son 3 0 yılın ol ayl an bunu açı k-saçık hale getiııni ştir. B i z komüni stler, yaşam akta olduğumuz devrimci süreci anlık heyecanlarla değil, bu tarihsel pers pck t i f içinde ele almalı yı z . Dünya devriminin ağı rlık merkezi anık Türkiye'dedi r. Bu aynı zamanda, Türki ye i şçi sınıfının, ulusl ararası işçi sını fın ın öncü kesimi ol mak gibi şerefli bir tarihsel görev ve ol anakl a yüzyüze ol d uğu anlamı na da gel ir. 7 1 yıl önce bugünlerde, Komü nist Entenıasyonal 'in Kuruluş Kongresi 'nde, M .Suphi , " Dünya iht i l al inin gelecekteki seyrinde Türki ye proJetar yası şerefl i bir mevki i şgal edecektir", dem i şti . Eki m Devriminin o coşku dolu fırtınalı günlerinde, M .Suphi bu sözleri coşkuyla dolu bi r iyimserlikle, kuşku yok , daha yakın bir "gelecek " için sarfc tm i şti. Ama daha geç bir ta rihsel evrede de olsa, Su ph i n in bu sözleri bir anlam ve güncell i k , bi r gerçeklcşmc olanağı k azanmıştır. Tarihsel evrimi n sayısız kann aşık etkeniyle oluşan geleceği önce den kestirmeye kalkışmak zo r ve riskli bir iştir. Ama eğer olayıann akışı be klenm ed i k sonu çlar yaratmazsa, son 30 yılın olgulan ve şimdiki geli ş mele r, " Dünya devriminin gelecekteki se y rinde Türkiye işçi sınıfının tarihsel ve evrensel değerde " şe refli bir mevki" işgal edeceği konu sunda iyimser ve inançlı olmamız gerektiğini gösteriyor. ' " 176 B u biraz da Türkiyeli komünistlerin ve devrimcilerin tarihin önlerine koyduğu misyanun hakkını ne ölçüde ve rebileceklerine bağlı. Bir ülke nesnel devrim olanak l arıyla yüzyüzcyse, bir ülkede yığınlar 30 yıllık bir za man kesitine belirli aralıklarla yayılan bir devrimci kaynaşmayı yeniden yeniden yaşayabiliyorlarsa, böyle bir ülkede çok şey devrimcilerin gösterecekleri çabaya, sergilcycceklcri ycteneğe bağlıdır. Olayların akışı, belli bir toplumsal bünyenin derinden dcrine işleyen iç dina mikleri , içten içe bi r devrimi mayalıyorsa, böyle bir top lumda devrimi muzaffer bir sonuca ulaşumı ak, devrimi koparıp kazanmak devrimcilerin görevidir. Bir devri m ül kesinde devrimcinin tarihsel misyonu devri m i muzaffer kılmaktır. Bunun gerektirdiği her çabayı olağanüstü bir fedakarlık ve kararlılıkla ortaya koyabilmcktir. Sosyalizme yüz çcvinn e süreci içinde oluşaE bürokra tik-revizyonist iktidari ann içten içe çürüyerek bugün artık kumdan şatolar gibi peşpeşe çökmeleri, tüm dünya da olduğu gibi Türki ye 'de de, devrimcilcıi ve yığınlan hedef alan bir karamsarlık ve umutsuzluk dalgasına çev riirnek istendi, isteniyor. Buıjuva gericiliğinin yanısıra, tüm hainler, dönekler, devrim kaçkınlan elele verm i ş bu nu bir kam panya halinde sürdü rüyorlar. Modem anti komünizmin �!!ünlük basındaki temsilcisi Cumlıurivet !!ibi gazeteler, bu doğrultuda olağanüstü bir çaba ha n.:ı yo rl ar. Moskov a 'da Çar için gösteri yapanlan m anşctıcn veren gerici burjuva basını, Zonguld�k'ıa " Katil Sermaye " , " Kahrolsun Faşist Diktatörlük", "Işçiler Elele Genel Gre ve" gibi şiarlarla yürüyen onbinlerce işçiyi sıradan bir ha ber olarak vcrcbiliyor. Türkiye'nin gerçek devrimcileri bu gerici rüzgarı gö ğüsleycbilccck kimlikte olduklarını göstenn iş bulunuyor lar. Ama bu kadarı yetmez. Tarihin omuzlanmıza yüklc diği büyük sorumluluk yanında bu kadarı çok anlamlı değil. Asıl yapmamız gereken, dünyadan Türkiye'ye esti rilen gerici rüzgar karşısında, Türk i ye'den tüm dünyaya devrimci bir rüzgar estirebilmektir. Libcr.ıllcrin, döneklc rin, kaçaklann dünya gericiliğinin hizmetinde yaralUklan umutsuzluk ve karamsarlık cerayanına karşı, göstercceği1 77 miz olağanüstü devrimci çabayla devrimi ilerletmek, böy lece dünyanın tüm emekçi ve devrimci güçlerine umut ve güç taşıyabilmektir. Tarihin bugünkü evresinde ve bugü nün Türk.iye'sinde, görev ve sorumluluklanna bu pers pektifle yaklaşabilen kişi, gerçek bir devrimci olarak ad landınlm aya hak kazanabilir ancak . Türkiye'nin gerçek devrimcisi, yüz ü n ü geçmişe d önerek sosyalist Ekim Dev rimi yle elde edilen maddi kazanımlarının yokedilmesine gözyaşı döken . değil , yüzünü i leriye geleceğe dönerek " Yeni Ekimler Için ! " i le riye atılabilcndir. Siyasal yaşamımızın daha en başında, Ekim 'in ilk sayısında, biz, m uzaffer bi r Türkiye Devriminin dünyayı sarsacak etkiler yaratacağını dile getim1 i ştik . Bu etkiyi şimdi daha da geniş bir çerç eved e düşünmemi z gereki yor. Onu , dünya ölçüsünde yaratılmak i stenen tarihsel ka ramsarlığı darbelcınek, dünya devrim sürecine yeni bir atılım kazandınnak, dünya komünist ve devrimci hareke tini hızland ı nnak, kapitalizmin ebediliği hakkında yeşer tilen hayalleri yıkmak çerçevesinde, bu en geniş çerçeve de ele almam ı z gerekiyor. Bu, devrimi kendimiz için değil dünya devrimi için yapmam ız gerekiyor ol arak da düşünülebilir. Şu içinde bulunduğumuz tarihsel ortamda enternasyonalizm kavramı, biz Türkiyeli komünistler için her zam anki nden çok daha derin ve güçlü bir anlam , çok daha zengin bir içeri k kazanmı ş bulunuyor. Dünya devrimi için, Türkiye devrimini başann alıyız! , * * * Bir devrim ülkesi , siyasal gericiliğin katmerleştiği , toplumu sindimıe operasyonlannın sık sık gündeme geti rildiği bi r ülkedir aynı zamanda. Böyle bir ülkede, ulusla rarası burjuvazinin tam dcsteğindeki egemen burjuvazi nin, devrim olanaklannı tasfiye etmek, devrimci gelişmeleri boğmak, devrimin sürükleyici güçleri olacak siyasal güçleri-örgütleri yoketmek, devrimin m addi güç leri olan emekçi sınıfl a n mücadeleden alıkoymak, aldat mak, oyalam ak, şaşırtmak için her yola başvuracağı, bin bir aracı ve yöntemi içiçe kullanacağı kendiliğinden 178 anlaşılır. Türkiye burjuvazisi hem kendisini bekleyen potansi yel akibetin, hem de bunun karşısında kendi misyonunun bilincinde olduğunu göstermi ş, çaba ve uygulamalanyla anık belli bir deneyim de kazanmıştır. Devrimci kitle ha reketindeki her geli şme hamlesi karşısında, u ş ağı ve söz cüsü durumundaki tüm kişi , kurum ve kuru l u şları n, tüm pa rti lerin, örgütlerin, basının, hep bir ağızdan "terör yeni d en u rm anıyor , an a rş i honluyor" kampanyasına giriş meleri ve bu kanıpanyayı besieyecek ç eşitl i provokas yonların tezgahlanması bu deneyimin bi r parçasıdı r. Tam da kitle hareketinde belli bir gelişm enin ya şandığı , işçi hareketinin yeni bi r bahar dalgasına dönüşe ceği bi r dönemde, s_ç�mıaye devletinin kirli işler böl ümü harekete geçmiştir. Once Muammer Aksoy, ardından Çe tin Emeç. .. Ve iki sinin ardından dizginsiz bi r "terör tırmanıyor" kampanyası ve "yeni bir askeri darbe mi?" tehdidi. Amaç hareketlenm iş kitleleri dizginlemek, şaşınmak, korku ve kararsızlığa itmekti r. Amaç baskı, te rör ve denetim uygulamal anna haklı l ı k kazandı mı aktır. Amaç, 1 990 ı M ayıs 'ının görkem li bir m ücadele gününe dönüşmesini engellemekti r. Amaç, ı M ayıs 'la duml ma yacak olan, toplusözleşme dönemi olan yaz ayl arında iyi cc hareketlenecek olan işçi kitlelerini açmaza almak, ey lem gücünü ve isteğini kımıak, işçi hareketini tecrit etmekti r. Bunlar Türkiye bu rjuvazisinin çok bayatlamış taktik leridir ve anık çok kimse tarafından bilinmektedir. O vic dansız resmi " kamuoyu"nun bir kesimi bile. işlenen cina yetierin "devletteki güç odaklan "nın yeni bir mari feti olduğunu hiç değil se ima yollu dile getiriyor. Bu tür de nenm iş provokasyonlarla kitle hareketinin karşısında çı kmak, bunun için Çetin Emeç gibi kendi en sadık hiz metkarlarını bile kurban seçmekten geri durmamak , ser maye düzeni payına, bir aczin, bir korkunun, akibetini hissetmekten kaynaklanan gerçek bir tarihsel tedirginlik duygusunun bir yansıması olabilir ancak. Düzen, kirli girişim ve provokasyonlarla ve onu izle yecek " terör" demagojisiylc, belli bir kargaşa ve bu" " · 1 79 lanıklığa yolaçıp, işçi sınıfının geri kesimlerinde belli bir çekingenlik ve tereddüt yaratmayı başarsa bile, işçi hare ketini dizginlemeyi, devrimci canlanınayı engellerneyi başarması kolay olmayacaktır. Askeri darbe ise şu aşama da ne olanaklıdır, ne de "çözüm". Şimdilik o yalnızca bir korku ve tehdit aracıdır. Daha Muammer Aksoy cinayeti nin ardından devrimciler, bu provokasyonlara ve taktikle re pabuç bırakmayacaklannı gösterdiler. İşçilerin tutumu ise, Şubat ayında yayılan eylemiilikLe görülebilir. Bu vesileyle devrimci hareketin bi reysel Leröre eği limli kesimlcrini , aL izinin il izine kanşmasına elverişli şu döıı"mde yeniden uyarın ayı görev sayıyoruz. '80 önce sinde, ı 6 Mart katliamının ardından Türkiye büy.�k kitle gösterilerinin devri mci aunosfcrini yaşıyorkcn, Umrani ye 'dc beş "faşist işçi "yi öldürerek havayı bir anda degişti ren, nesn el olarak dikLatörlüğe bir anda en büyük yardımı sunan körlcmesine davranışiann sonuçlanndan artık bir şeyler öğrenmek gerekiyor. Bugünün Türki ye 'sinde yüzlerce fabrika kaynıyor. Devrimci olduklanna inananlar buralara gitsinler, devrimci sınıfı örgütlesinler, fabrik alan "devrimin kalesi" haline ızeıirsinler. Devrimi gerçek kılmanın en güçlü, etkili ve kC:<;timıe yoludur bu. Devrim ülkesinde devrime zarar verebilecek dav ranışl arı kesin ve sen bir şeki lde mahkum etmek bir hak olduğu kadar bir görevdir de. * * * Gelmektc olan devrimci yükselişin son otuz yıl içeri sinde kendisini öneeleyen ilk ikisinden temel bi r farkı, bu sonuncusunun işçi hareketinin damgasını taşımasıdır. '80'Ierin ortasından itibaren sahneye ilk çıkan işçiler ol du; bugün, '90'1ann başında, sahneyi belirgin bir şekilde işçiler tutuyor. Ve bu sahne birkaç büyük sanayi kentin den de ibaret değildir. Bunu, devrimimizin proleter ka rakterinin belirgin göstergelerinden biri saymak gereki yor. işçi hareketi ağır, sancılı bir tempoda ve kesikli dal galar halinde gelişti. Komünistler onun bu özelliğini daha 1 80 başından tespit ettiler. Muhtemelen gündemdeki yeni dal ga da toplu sözleşme döneminin ardından hızını kaybede cek, yavaşlayacaktır. Ama durmayacak, çeşitli biçimler kazanarak sürecek, ve i çten içe bir yenisini h azırl a yacaktır Onun bu özelliğinden, kesikli dalgalar halinde gel i şm esi nden hareketle, ek olarak, iktisadi etken Iere ve istemiere bağlı olarak canlanmasını ve sonrasında nispi bir durgunluğa girm es i ni k an ı t gös te re rek , bazıları onu küçümseme yoluna gittiler, gidebildiler. En hafif i fa deyle bu, kitle hareketlerinin devrimci m antığını ve dina mizmini değerlendirmedeki bir yeteneksizliğin i fadesidir. Bugünkü işçi hareketinin son 30 yılın mücadele biri kimleri üzerinde yükseldiğini, onu harekete geçirenin yalnızca bazı ekonomik haklar değil ama çok daha önem li ve temel olarak, kapitalist düzenin dayanılmaz hal e ge len genel toplumsal, si yasal ve i ktisadi koşullar bütünü olduğunu k avrayamayan bir kimse, kitle hareketlerinin, dolayısıyla bugünkü hareketin devrimci gelişme ınanlığından hiçbir şey anlam aınış demektir. Dikkat e9in sermayenin bir kısım sözcülerine. Onlar, Dem i reller, Inönüler, Ecevi tler, mevcut i şçi hareketini yalnızca ileri sürdüğü bazı ekonomik ve demokratik hak larla değerlendiri yorlar, bu çerçevede i şçilere hak ver- mekıen, hatta bir kısım " hakl ı " taleplerini savunm aktan da geri dunnuyorlar. Ama onlar gerçekte bu reform talep leri görünLüsünün gerisindeki asıl devrimci niteliği, dev rimci dinarnizınİ göıüyorlar, biliyorlar ve bundan ü rkü yorlar. Tarihte "kuru fasulye" isyanlannın devrimci ay:ıklanmalara dönüştüğünü, burjuvazi bir kısım sözde devrimciden daha iyi bili yor. Bu nedenledir ki sem1aye nin temsilci leri hareketi gö r ün t üs ünd en ibaret göster mek, onun derindeki devri mci niteliğini karartm ak, bu gerçeği özellikle hareketliliği yaşayan i şçinin kendi sin den saklamak için olm ad ı k çabalar harcıyorlar. Ecevit'in, Türk burjuvazisinin bu aşağılık hizmetkarının, geçen M an-Nisan i şçi hareketleri sırasında bu amaçlı çabaları gerçekten d i kk ate değerd i . Bir marksislin görevi i s e bugünkü işçi hareketine ba karken görümünün ötesine geçebilmek, onun asıl devrim . 181 ci niteliğine, gücüne ve kaynaklanna ulaşabilmektir. Ha· lihazırdaki istemleri ile onu yaratan derindeki nedenleri birbirinden ayırmak, bu i k in c i si n i gözönünde tuı.mak, do layısıyla, hareket karşısındaki görev ve sorumluluklannı da bu açıdan saptayabilmektir. Bu sonuncu nokta önemli dir. Hareketi abartıyorsunuz d iyenlerin, aynı zamanda ha rekete karşı görevle rde n uzak duran çevreler olması rast lamı değ i l . Ote yandan, bir marksist i ç i n asıl önemli olan, o lması gereken, işçi hareketinin mevcut istemlerini elde etmede ne ölçüde başanlı olduğu değil, bu elde etme mücadel e s i içinde, bu harekell i l ik i çi nde, k az and ı ğı eğiti m ve dene yim, edindiği m ücadele bilinci ve gc l c neğ i d i r. Bu ve da ha önce i fade edi len , ikisi bi rarada, kitle hareketine yak laşımda bi r m a rk sis t d ev ri m ei y i bir liberal reformcudan ayırmanın temel k ıs tasl an nd andı r. İ şçi hareketi gelişme çizgisini sürdürecektir. Butün güç ve olanaklanm ızı seferber ederek bu harekete katılmal ı , onu dcstcklcmcli, geli ştirmcl i , yaym al ı , örgüt lerneye ve pol itik bakımdan gelişti rmeye, temel devrimci hedeflere yöneltıneye çalışmal ıyız. Tck kel imeyle, ona önderl i k etmeliyiz. H areketin mevcut çerçevesi , bilinç ve örgütlenme düzeyi onun te m e l zaafıdır. Bu zaaf kısa dö nemde ve kolay giderilcbilecek gibi görünmüyor. B unun kendisi bir önderlik boşluğuna işaret edi yor. Komünist hareketin güçsüzlüiW, dai!ın ıkl ı i!:ı ve öm:ütsüzlüi!:ü an l amına geli yor. Am i öte y ;ndan, 'ffi cvcut h'a rckctl iiTk hem komünist hareketin ve hem de buna bağlı olarak i şçi ha reketinin i':�aOarını hızl a gidenn ede uygun ve elverişli bir onamdır. Orgütlcnme ve birl i k sorununun komünist hare ketin temel bir ihtiyac ı ve zaafı oldu�ru hak l ı olarak sık sık belirtiliyor, yakınma konusu ediliyor. Bunda sam i m i v e tutarl ı olanl ar, dikkatlerini v e pratik çabal annı işçi ha reketine yöncltsi n l c r . İ şçi hareketinin bugünkü devri mci zemini d ı şında denenecek her örgütlenme ve b i rl ik ça bası, boş ve sonuçsuz k al m aya m ahk u m d u r Yeni bir dev ri mci yükselişin baş gösterdiği bir dö nemde, örgüt sorunu hayati öncmdedir. Bu sorunu atlaya rak, ya da ona yete rl i ilgiyi gösterıneyerek devrim ve i kti.. . 1 82 dardan sözedenleri ciddiye alamayız. Örgüt sorunu dev rim yapmak istek ve kararlılığının denek taşıdır. Liberal gevezelikle ihtilalci konumu ve kimliği ayırdetmenin tur nusoludur. Sözü edilenin, çok sayıda "sosyalist"in üstüne yıllardır tanışlıklan halde bir türlü başaramadıklan gev şek bir yasal pani değil, leninist tipte, illegal gerçek bir proleter ihtilal örgütü 1 panisi olduğunu eklememiz ge reksizdir. Devrimi başannanın, i ktidan kazanmanın ve sosyaliz mi kunnanın gerçek gü v ences i böyle bir örgüt olabilir an cak. M an 1 990 · REFORMiZM VE DEVRİM RO'li yılların i l k yarı s ı d i zginsiz bir karşı-devri m dö nem i oldu Türki ye'de . A ynı on y ı l ı n ikinci yarı sı i se , Gor baçov'la başl ayan " yeni düşünce" rüzgarı nın seıtçe est iği, Doğu Avrupa'nın çürü m ü ş bürokratik rej i m lerinin çözü lüp çöktüğü, bundan aldığı güçle dünya burj uvazisinin dev ri m ve sosyal izm d üşüncesine karşı y ı ğı n l an ve dev ri mci güçleri hedef alan m u azzam boyutta bir i deoloj i k v e moral - s aldırıya gi ri ştiği y ı llar ol arak yaşandı u l u sl ara rası planda. Son on yı l ı n birbirini izleyen bu iç ve ulusla rarası olaylannın birbirini tamam layan karmaşı k etk i le ri , Türk i ye s o l hareketi bünyesinde önemli boyutl arda bir ideoloj i k çöküntü ve çürüme yarattı. Kendini i deoloj i k , pol i ti k ve örgütsel tüm alanlarda bütünüyle düzenin 1 84 " meşru" sırurlanna uyarıayan ve bağlayan liberal refor mist bir tonu çıkardı onaya. Solcu aydınlann büyük bir kesimi ile dünün devrimci bugünün yorgun, yılgın, umut suz ve inançsız küçük-burjuva öğelerinden oluşan bu tor tu, şu günlerde yasal pani olarak ifade bulma çabası için dedir. Şu an için kendini hukuksal bakımdan bir kaç farklı partide i fade etme eğilimindeki bir kaç ş eki l s iz k ümeden o l uşm akl a bi rli kte, gerçekte te m el özelliklerinde a y ni ye L gösteren bir tck s i y as al akımdır sözkonusu olan. İ deo l o jik özü, Mark sizm -Leni nizmin devıi m ci teori sine ve dev ri m ci taktik ilkeleri ne burjuva l i beral kçmumdan tam bi r karşı tlı ktır. Topl umsal devrim ve devrimci sınıf m ücade lesi düşüncesinin açık bir rcddidir. Sosyalizm düşüncesi nin bi limsel m ateryal ist tem el inden ve ihti l alci sınıf özünden annd ı n l a rak, bu şekli yle buıj u v azi için kuşku suz bütünüvle kabul edil ebi lir, bir ahlaki tercih sorununa � indirgcnmc 'iid i r. Dev ri m ci s ın ı rı topl u m s al dcvıi m c ba şarı y l a götürebilecek biricik �_raç olarak ihtil alci sını f par tisi fikrine düşmanlıktır v b. Ustel i k tüm bunlar " yeni d ü sünce", " m arksizmin vcnilenmcs i " ol arak sunu l u yor. . G erçekte i se esasa i l işk i n bir " ycni " l i k yok burda. Tüm bunlar, ömrü yüzy ı l ı bu l an o eski bemştayncı dü�üncelc r den, sosyal-demokrasinin o klasik düşünsel temel inden başk a bir şey değild i r. Belki şu fa rk l a k i , günümüz dün yasında bunl ar, çevre sorunu, nükleer savaş tehl ikesi v b. " global insanl ık sorunl arı " ndan hareke tle bugüne özgü sayılabilecç_k bazı ek gerekçel cı-c d ayandın l m ak i sten mektedir. Ote yand an, sosyal-rc fomı i zmin bu i deoloj i k platfo mı u yine d e yaşad ı ğımız taıi hsel koşull arın ürünü dür. O, d ünya kapitalizminin sağladığı geçici üstünl üğün bir ü rünü, bu üstünlük teme l i üzeıinde dünya geıi c i l i ği n i n y ü rütLüğü sosyal izm öl dü, Ma rks i zm -Leni nizm i fl a s elli propagand asının bir yankı sıdır. B u akı m ı n pol itik program ı ise, ul usl ararası gerici l i ğin, artık devri m ler dönemi kapand ı , evrensel demokrasi ve barış dönem i başl ad ı , kapital i z m i n en son ve cbedi ycn varolacak bir toplum sal si stem olduğu kanıtl andı propa gandasının bir yansım ası du rum undadı r. Doğal olarak ku1 85 rulu düzen ve mevcut egemen sınıf iktidan onlar için yıkılıp tasfiye edilmesi gereken hedefler değil, esas alınması gereken temellerdir. Amaçlar bu çerçevede sap tanmakta, onlara bu çerçeve içinde ulaşılmak istenmekte dir. Devrimi ve iktidar mücadelesini reddeden bir teo rik perspektifi n mantıklı sonucudur bu. Amaçlanan ise kapi tali zm i n yen ilenm e s i ve burjuva siya s al düzenin demok ratikleşmesidir. Dahası bu amaca burj uvaziye rağm e n de ğil , onunla i şbirliği içinde ulaşılacağı öngörül m e ktedir Kısaca modem sınıflı toplumda gündeme getirilen her re fomıist program gibi bu da bir kapitalizme kölelik, burju v aziye uşaklık programıdır. Uygulama şansı ol madığı için de gerici bi r li beral ütopyadır. Yalnızca sıcak bi r ör nekle yetinclim . Kürt sorunuyla ilg i l i olarak bu program " her türlü şiddeti " dışlayan " banşçı" bi r çözüm önemıek tedir. Böylece yaşam ın katı ıopl umsal -siyasal gerçekleri nin yerine gerici l iberal d üşler konmaktadır. Tüm Cum huriyet dönemine damgasını vuran bi r tarihsel inkar pol i tikasını Kün halkı ancak devrimci şiddet kull anarak boşa çıkarabilmiştir. Sorun çözü m gündemine ulusal eşitlik ve özgürlük uğruna veri len şiddete dayanan müca deleyle girebi lmişti r. Her şey bi r yana, burjuvazinin bu l i beral v e şoven u şakl an , geç t i k çözümünden, sorunun kendisini bile ancak q� sayede açıkça tartışabilmc ola nağı bulabi l m i şlerdir. Ote yandan, burj uvazi de bağımsız devlet k u mı a hakkına razı o l am ayac ağ ı na göre, o da an c ak şiddete başvurarak çözüm a ramak zorundadı r. Zaten yaptığı ve hep yapacağı da bud ur. Karşı lıklı şiddetin nes nel toplu m sal-si yasal bir mantığı v ar. Burjuvazinin geri ci ve söm ürgeci şi d d e t i k arş ı sın da Kürt h alkının meşru hak lan u ğruna haklı dev rimci şiddetini savunmak ve destck Iemek yeıine, "her tü rlü şiddeti d ışlayan" b a n şç ı bir çö züm hayal etmek, söm ürgeci po l i t i k a y a u şakl ı ktan başka bir anlam taşımaz. Sosy al -re form i zmin tüm öteki sorun lardaki yaklaşım ı , onl ara i liş k i n "çözüm " önerileri de benzer biçimde aynı kapıya çıkar. B üyük ge ri l i m l e re, da ha şimdiden ciddi toplumsal çatışmalara gebe bi r toplum d a , tüm temel so ru nl a r ya devrimci sınırıarın zora dayalı mücadelesiyle çö zü l ü r ya da bu aynı sorunların çözümü , , , 1 86 egemen buıjuvazinin gerici zoruyla engellenir. Ortası yoktur bunun. Kendini bütünüyle yasal çerçeveye uyarlamış, oyunu buıjuva politik yaşamın özenle çizilmiş sınırlan içinde oynayan, içinde her türlü çelişik, kanşık ve şekilsiz eğili min cirit attığı gevşek bir yasal pani ise, bu akımın örgüt çizgisini oluştunnaktadı r. Tüm bu i deoloji k , pol itik ve örgütsel öğelerle "yeni l c n mi ş " olarak Dem i rel'in karşısına çıkan TBKP yöneti c i lerine Türk tekelci buıjuvazisinin bu has sözcüsünün söy ledikleri, sorunun özünü belki de sayfalar dolusu ideolojik e le ştiri ve teşhi rden daha güçlü sergilemektedir: "Değişik, farklı görüşler olacak. Meşru zeminlerde kalıp meşru mücadeleyi benimsediği sürece bence korku lacak bir şey yoktur. Devleti ürküren bunun dışına çıkılmasıdır. O zemin yetmiyorsa, onun genişletilmesi için çalışılmalıdır. Biz de bunun sıkıntısını çekiyoruz. Bi zim korkumuz, devletin korkusu yeraltıdır. Yerüstünde kalındıkça mesel e yoktur. " (5 Hazi ran 1 990) Evet, gerçekten de düzen ve devlet için mesele yok tur. Refonnisl akım düzenin yeni bi r öğesi , uysal bir kö lesidir anık. Kenidini devielle özdeş tutan tecrübeli De m i rcl'in tescil eLtiği gerçek budur. * Demirel'in aynı zamanda sol'un hala devrimci kesim lerine bir ehlilc�me çağıısı ol an vurgusu, öte yandan so runun asıl önemli yönünü bir gizleme çabasıd ı r da. Yeni refomı ist akım düzen ve devlet için bir "meselc" olmak bir yana, Türkiye'nin bugünkü koşullaıında, Türkiye bur juvazisinin bugünkü çözümsüzlükleri ortamında, öneml i bir olanaktır. Toplumsal bir yangının tutuştuğu bi r ülke de, bu yangını büyümeden söndümıek, hiç değilse sınıri ayıp koDLrol altına alabilmek için bir dizi farklı mis yonu yerine getirebilecek topl um sal itfaiyecilcre ihtiyaç vardır. B u rjuvazinin refonnistleri bağıına basması, basında sola karşı kull andığı m isyonerleri aracılığıyla büyük propagandalara konu etmesi asıl anlamını bu nok1 87 tada buluyor. Buna biraz daha yakından b_akalım. SHP Genel Başkanı Erdal Inönü, bu yılın başlannda ( 1 7 Şubat 1 990), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanlar toplantısındaki konuşmasında, şu tes piti yaptı : "Türkiye hızla, kökeni ekonomik çözümsüzlük olan sosyal patlamaların sınırına yaklaşıyor. " Bu tespitte şü phes i z bir yenilik yok. Marksistlerin ve devrimci dem o kra tl arın bu o nak görüşü, burjuvazinin basın , sendi kal ar, üniversiteler ve bir d i zi başka al andaki uşaklan tarafından burj uv a sosyoloj isinin kendine özgü LCrif!1 lcri ylc son bir k aç yılda sık s ı k d ile geti ri l miştir. Fa kaL Inönü'nün, Türk burj uvazisinin bu hep soğukkanl ılığı ve yumuşak başlıl ığı i l c övgü alan sözcüsünün, bili nen bi r gerçeği sen bir uyan olarak d i l e getirdiği platfom1a özel likle d ikkat ed ilmelidir. B u rjuva pol i ti k a sahnesinin önde gelen tem silcil eri , bu tür topl antıl ara, o günün koşul l annda öne çıktı ğına inandıkl an kendine özgü m i syonl arı konusunda serm aye tem silcilerini ikna etmek üzere çıkarl a r. Şüphe yok , toplumsal pall amalar sınınna yak l aŞıl m ı şs a eğer, S H P'nin kend ine özgü m isyonu da özel ve güncel bir önem kazanm ı ş demektir. Y angın Lutuş m aktaysa, iıfai yccinin önemi ve değeri anm ıştır. İ nö nü'nün mesaj ı budur. Toplum sal k aynaşm alar dönem inde yığı nl an ve dev ıi m güçlerini yalmzca baskı y l a , yalm zca şiddet yöntcm leri y l e dizginl cmck ve yenilgiye uğratmak güçtür. Asıl pol itika bu ol makla birlikte, burjuv azi bunun hizm etinde, bunu tamaml aycak ve kolayl aştı racak biçimde ötek i yön temlcıi ve a raçlan da kull anı r: Yığınları ve dcvıi m ci güç lcıi şa�ı nmak, aldatmak, oyalamak, safl arı nı içten içe bozm ak, kargaşaya sürüklemek, m o ral açıdan yıkm ak vb. Topl u m sal i t fai ycci lcrin rol ü bu alanda ortaya çı kar. On l ar tck bir k ategori deği l , birbi ri ni farklı niteli kteki mis yonla rl a tam a m l ay an bir dizi halka oluştururlar. K aba burj u v a rcfo nnizminin rol ü başk ad ı r, sosyal i st m askeli rcfonn i stlerin rol ü daha başka. SHP'nin rolü başkadı r, TB KP ve SosyalisLierin B i rli k Part i s i gibi partileri n rol ü d ah a başka . 188 Toplumsal hareketlilikleri ve devrimci gelişmeleri yalnızca baskı ve zorla ezme değil, yanısıra reformisı akımlardan yararlanarak dizginleme ve şaşırtma konusun da, Türk burjuvazisi ev re nse l d av ranış çizgisine uygun hareket etmişti r tüm tarihi bo yunca . Denebilir ki buna da ha İttihat ve Terakki döneminde başlamış, Kemalistlerin ilk an i an nd an itibaren sahte komünist partisi ve Zubatov türünden polis sendikalan ile sürdürmüştür. Nedir ki o dönemler karşılaştı ğ ı sorunlar henüz çok önemsiz, baş vurduğu bu tür yöntemler ise son dcreec ilkel ve kabadır. Türk burjuvazisi asıl sorunlarla, toplumu saran ve sarsan devrimci kitle kaynaşmalanyla ancak şu otuz yılda yüz yüze kalmış, reformisı akımlardan yararlanma maharetini de asıl bu dönemde scrgilemiştir. Bugün yaşanmakta olan üçüncüsüyle bi rlikte son otuz yılda üç devrimci yükseliş Ic yüzyüze kalan burjuvazinin, bunların önünü almak ve ezmeyi kolaylaştırmak için geliştirdiği ve uyguladığı po l i tikalarda refomıist akım iann dolaylı ya da dolaysız hep belirgin bir yeri olmuştur. '60'lardaki devrimci kille hareketiiliRlerini "onanın solu " akımıyla kontrol altına almaya çalışan sermaye dü zeni, bu arada dönemin sol hareketine egemen burjuva sosyal ist akımların aynadıklan dizginleyici ve saptıncı rolden azami şekilde yararlanmıştır. "Onanın solu" akımı yığınlann sola açılan kesimlerini, burjuva sosyal ist akımlar ise sosyalizme yönelen kesimlerini komrol altına alınış, yığın hareketli liğini burjuva düzenin sını rlan içine hapseden zinci rin halkalan böylece bi rbirini kendil iğin den tamamlamıştır. '70'lerin ikinci yansına yayılan devrimci yükscliş dö neminde durum biraz daha karmaşıktır. Artık sahnede kentlerde ve kırlarda geniş kitleleri ctkilcyebilcn çok s a yıd a gruptan oluşan bir devrimci hareket de vardır. Ser m aye düzeni yığınların hoşnutsuz ve sola açılan kesimle rini Ecev i t ve CHP'si ilc kontrol etmeye çalışırken, DİSK'in sendika bürokrasisi aracılığıyla işçi sını fının en geli şmiş kesimlerini denetim altında tutan ve CHP'nin ye değine veren revizyonist akım da ..bu yolla düzene paha biçilmez bir hizmet sunmuş oldu. Ote yandan bu aynı dö1 89 · nemde gerek CHP refonnizmi gerekse revizyonist hare ket ideolojik ve politik bakımdan devrimci hareketi zaafa uğratmış, mücadeleye güç kaybettirmiştir. Devrimci hare ket üzerinde reformİst elkinin bir kaynağı ve aracısı solurt rev izyonist kesimi i d iyse , öteki kaynağı da bizzat kendi politik pe rspektiflerinin buna açıklığı idi . Kapitalist dü zeni n toplu m sal iktisadi temeline yönelen bir kavrayıştan u zak sı ğ bir anti -faşist demokrasi pe rspekti fi , genel ola rak i se burjuva dev rim pers pe kti fi , burjuv a reformizmi için kuvvetli bir etki sahası oluşturmuştur. Devrimci de mokrasiyle benzer temal a n ve şiarlan yoğun bir poli tik dem agoji eşliğinde kullanan b i.ı ıj uva rcforrnizm i , bu yolla devrimci bi r hareketliliği yaşayan yığınlan kendine çek mcktc belli bir başan sağlam akl a k al m am ış, devrimci saf l ard a bile zayıflığa ve tcreddütlere yol açabi l m i ştir. Sonuç ol arak, '70 'li yıllarda, burjuva reformİst akrm ile solun rcformist kesi m inin ( revizyonist h areketler top lamı) birbirine eklenen halkal an bir kez daha devrimi di z ginleme ve zaa fa uğratm ada sermaye düzeni ne büyük bir hizmet gömıüş oldu. İ nönü 'nün sözl eri yle, " kökeni ekonomik çözüm süz l ük olan sosyal patl am al arın sınırına" hızl a yaktaşı lan bu günün Tü rki ye'si nde ise koşu l l ar bir hayl i farklıdır. Re forın i:rmin oynayabi leceği gerici rol de bu rark1 ı koşull ara göre biçimlcnmcktcdir. Yığın hareketindeki devri m ci gelişme i htim al i ne karşı reformizmin burj uvazi ye suna�ağı hizmet kabaca üç boyutluqur. Yığınlan tma bilmek ve oyalayabilmck ilk boyuttur. Işçi sınıfı n ı n yaşa m ak ta olduğu eylemiili ktc özel bir rol oynayan ve sosyalizme açık bir eğilim d uyan ileri işçi kuşağını tma bilmek i k i nci boyu ttur. Ki tle hareketlerini sürüklemeye aday devrimci hareketi i çten içe bir ideoloj i k politi k kar gaşaya itmck, zayıflığa ve güvensizliğe sürüklemek i se bir üçüncü boyut. B i rinci alanda fazla bir şey yapma gücü ve yeteneği olmayan sosyal reformi st akımın burjuvaziye asıl hizmeti son i ki alanda olacaktır. Genel olarak söylemek gerekirse, içinde bulunduğu muz zaman kesitinde uluslararası gelişm eler refonnist akım için bir güç kazanm a ve etki alanını genişletme kay1 90 nağı iken, Türkiye 'nin kendi iç dinamikleri tersine onun etki alanını daraltacak yönde gelişmektedir. Yakın zama na kadar daha çok 1 2 Eylül karşı-devrim döneminin sol hareket üzerinde tahribatının ürünleriyle güçlenen refor mizm, bugün artık esas olarak dıştan esen rüzgariann et kisini devşiri yor. iç gelişmeler artık onun aleyhine işli yor. Türk burjuvazisinin karşı karşıya bul unduğu sorunlar her zamank inden ağır, m anevra alanı ise son de rece d ardı r. Bu nesnel l i k , bugün kendini artık sosyal demokrasi ol arak adland ı ran akımın oynayabileceği rolü de geçmişe göre hayli sınırl am aktad ı r. B u gün a rtık yığınl ara geçmi şteki gibi heyecan veren bir "umut" olu nam am aktad ı r. Tüm bunlar rc form izmi ve ona karşı bir m : d ahi ih m al ed i l memesi gereken m ücadeleyi küçümsemek için m i ? Şüphesiz deği l . Fakat refomı izmi küçümsemek ka dar, onun etki imkanl a rını abanmak da tehlikeli ve za rarl ı d ı r. Zi ra bunun öte yüzü devrim olanak l an n ı küçü m sem ek anl am ına gel i r. Doğru tutum onu zayı f ve güçlü yönleriyle tanımak ve kavraınakıı r. Kritik nokıa, hiç cic ğilse bugün için, burj uvazi nin rcfomı ist ak ımı yığınl ardan çok devrimci harekete karşı kullanm ak i sıe mesidir. Dünyadaki ters gelişmelere rağmen Tü rki yeli m arksistl erin ve devrimcilerin devrim ve sosyal i zm yo .l unda kararlı bir tutum , güçlü bir enerj i sergilemeleri Tü rk burjuvazisini şa şırtı yor ve ıeci i rgin edi yor. B u ıed i r ginliklc sosyal refo rm i zme pl anlı bir çabayla sahip çıkıyor ve dev rimci hare keti zaafa uğraım ada ondan ya rarlanm ak istiyor. Ned i r ki devrimci h areket k ri ti k sa !hayı aıl atm ı şı ı r. Doğu Ay rupa'daki gel i şm elerin yı kıcı etkisi göğüslen m i ştir. Oıe yandan, l i be ral eğil i m ve öğelerle çelişip çalıştığı ölçüde ileri ye dönük bir i deoloj ik atı l ı m a yaklaş m aktad ı r. Burjuva devrim u fkuyla oluşmuş politik pers pektifler aşıldığı ölçüde, refomı izmin devri m ci hareket üzeri ndeki i deolojik etki al anı d a daralacaktır. Türki ye'nin devrimci atı l ı m i ara ve bir toplumsal devrime uy gun nesnel ortam ında, geçm işten ve uluslararası kaynak l ardan gelen i deoloj i k- poiiLik zayı fl ıklardan annı labildiği 191 takdirde devrimci gelişmeleri başanyla sürükleme imkanı bulunacak, reformizmin bozucu etkisi kolayca boşa çıka nlabilecektir. Devrimci hareketin genelinde bu bakım dan hala ciddi zayıflıklar var. Ama leninist kesimde olu şan net perspektifler hareketi ileriye çekmede önemli bir şans . .ve güvencedi r. Ote yandan, gelişen işçi hareketinin ortaya çıkardığı öncü işçiler kuşağının sosyalizme, devrimci mücadele çizgisine ve ihtilalci örgüt yapısına duyduğu kuvvetli eği lim, birinciyi tamamlayan bir başka güvencedir. Aydınlar ve küçük-burjuva öğeler saflan tcrkederlerkcn, sını f bi lincine ulaşan işçi ler sanan dolduruyorlar. Burjuva de mokratik içerikli Lernalann terkedilmesi aydınlan hare kclten koparıyorkcn, sınıfsal v urgular, ami-kapitalist perspekti f, sosyalist devrim ve sosyal ist demokrasi şiar l an öncü işçiler içinde heyecanlı bi r destck buluyor. Tu tarlı devıimci pcrspckti !1cr biricik tutarlı devrimci sını fın şahsında toplumsal dayanaklanna kavuşuyorlar. Tüm bunlar burjuvazinin özcnli ve planlı gayretleriy le devrimci sanara akiLıl an rcfomıizm mikrobunun ger çek birer panzehi ridir. Tem muz 1 990 1 92 EKLER YENİ EKiMLER iÇiN !Dünya ihtilalinin gelecekteki seyrinde Türkiye proletaryası şerefli bir mevki işgal edecektir .. M. S uphi Önüm üzdeki ay Ekim Sosyalist Devriminin 70. yıldönümü kutlanacak. İnsanlık proletaryanın kapitalist sermaye cephesine bu ilk büyük ve muzaffer saidmsından bu yana tam 70 yılı ge ride bıraktı. Yazık ki bu 70 yıl, Ekim çıgınnın Sovyetler Birligi ve bir dizi diger ülkede gerçekleştirdiği maddi kazanımların kaybedilişine de tanık oldu. Proletaryanın yüzyılın ilk yarısını kapsayan bu büyük saldırı dalgasının kazanım ları büyük ölçüde yokedildi. Fakat, Ekim yaşadı; Ekim davası yaşıyor. Ekim'in açtıgı çıgır, canverdiği idealler yaşıyor. Ekim Sosyalist Devrim i in sanlık tarihi nde yeni bir çagı, proleter devrimleri çağını açmıştı; bu çagın temel davası, proletarya devrimi ve sosyalizm davası yaşıyor. Ekim'in ülkesi Sovyetler Birligi ve bir dizi diger ülkede sosyalizmin kesintiye ugrarnası ve kapitalizmin restorasyonu ile dünya komünist ve işçi hareketinin agır bir tahribata ugraması, gerileyip zayıflaması, kapitalizme geçici ve nispi olarak nefes aldırmış, ama onu ne derin çelişkilerinden ne de ancak sosyalizm ile çözülebilecek müzmin sorunlarından kurta rabilrniştir. 1 95 Bugün de burjuvazi, onun sınıf iktidan ve toplumsal düzeni kapitalizm sorunların kaynagını işçi sınıfı, onun sınıf iktidan ve toplumsal düzeni sosyal izm ise sorunların tek olanaklı çözüm alternatifini oluşturuyor. Bu nesnel tarihsel gerçek, pro letaryanın sermaye düzenine karşı yeni toplumsal devrim dal galarını kaçınılmaz kılmaktadır. Dünya kapitalizminin bugünkü sorunlan, bir dizi ülkedeki sert sıqıf çatışmalan, yeni bir yüzyıla geçişe hazırlanan dünyamızı yeni Ekim'lere hazırlamaktadır. , * Ekim devriminden 70 yıl sonraı bugün, kapitalist revizyonist dünyanın yaşadığı çok yönlü sorunlar ve çalkantılar içinde, Türkiye ayrı ve özel bir yere sahip ülkelerden biridir. Türkiye, burjuvazinin çözüm olanağı ve gücünden yoksun ol duğu köklü iktisadi, sosyal, siyasal ve kültürel sorul'llarla yüzyüzedir. Bu özellikleriyle o, yeni Ekimlere gebe ülkelerin ön sıralarında yeralıyor; emperyalist sermaye cephesinin en zayıf halkalarından birini oluşturuyor. Siyasal özgürlük, ulusal sorun, yarı-feodal kalıntılar vb., ta rihsel olarak çözümlenmcmiş bir dizi demokratik sorunla yüzyüze olan bağımlı bir ülkedir Türkiye. Fakat o aynı zaman pa; modem sınıf il işkilerinin bir hayli geliştiği, köylülük içindeki farklılaşmanın bir hayli ilerlcdiği, işçi sınıfının niccl ve nitel açıdan önemli bir toplumsal güç konumuna ulaştığı, sermayenin tartışmasız üstünlüğünün ve egemenliğinin gerçekleştiği, burjuvazinin iktidarda olduğu bir ülkedir. Bugünün Türkiyesinde iki temel sınıf, burjuvazi ve prole tarya, karşı karşıya bulunmakta ve bu iki sınıf arasındaki çelişki ve çatışma tüm öteki çelişki ve çatışmaların adağını ve çözüm eksenini oluşturmaktadır. Zira bugünün Türkiyesi, bur j uvaziyi devirmeden, sermaye iktidarını y ıkmadan, uluslararası sermaye cephesini yarıp kapitalist dünyanın dışına çıkmadan, geride kalmış demokratik sorunların devrimci çözüme ka vuşturulamayacağı bir gelişme düzeyine ulaşmıştır. Tarihsel olarak çözümlenınemiş demokratik devrim sorunları, doğrudan sermaye egemenliğinin, büyük burjuvazinin iktidarının yıkılınası sorununa, yani bir proleter devrimi sorununa bağlanmıştır. Bu ise, yeni bir Ekim demektir. 1 96 Türkiye'nin ihtiyaç duydugu tarihsel adım yeni bir Ekim' de, geride kalmış sorunları da geçerken çözecek bir proletarya devriminde ifadesini bulmaktadır. * Yeni Ekim'lere aday ülkelerden biri olan Türkiye'de emper yalizmi ve burjuvaziyi altetmek, dünya ölçüsü nde son uçlara yolaçacak, dünya devrim sürecine büyük bir ivme kazandıracaktır. Her şey Türkiye işçi sınıfının kendi tarihsel rolünü, bagımsız sınıf rolünü oynama<;ına baglı. Her şey Türkiye işçi sınıfının her türlü burjuva ideolojik siyasal elki ve baskıdan kurtulup, kendi sınıf kimligi ve örgütü ilc siyasal mücadele sah nesinde yeralmasına baglı. Yeni bir Ekim'in güvencesi Türkiye işçi sınıfıdır; toplumumuzun bu en devrimci ve ileri sınıfının sosyalist sınıf hareketidir. Bu koşul, Türkiyeli komünistterin bugünkü görevlerini de koşullandırıyor. Her şey gelişmekte olan işçi hareketinin sosya list siyasal gelişimi için! Bu; teori demektir, program dernek tir, ve elbet te, ihtilalci bir sınıf örgütü demektir. Komünistterin bugünkü en acil görevi, proletarya hareketi nin teorik, taktik ve örgüLı;el temellerini yaratma çabasını, ge lişmekte olan işçi hareketinin sosyalist siyasal gelişimi çabasıyla birleştirınek tir. Bu görev, işçi sınıfı hareke tinin yolu nu ve yönünü çizmek, önünü açmak, onu örgütlü bir siyasal sınıf hareketine dönüştürrnek olarak da ifade edilebilir. B u , bi limsel sosyalizm ilc işçi hareketinin birliğini ifade eden militan bir işçi partisini yaratınakla aynı anlama gelir. . * Bugün işçi hareketi çok yönlü bir burjuva etkiye ve tasfiye ci baskıya ınaruzdur. Burjuva reformist, modern revizyonist, li beral sol ve küçük-burjuva devrimci popülist akımlar gelişen işçi hareketi içinde güç olmak çabasındalar. Proletarya hareketinin teorik, taktik ve örgüLı;el temellerini yaratmak ve örgütlü bir siyasal işçi hareketi geliştirmek demek, bütün bu burjuva ve küçük-burjuva siyasal akımlarla köklü, çok yönlü ve sürekli bir ideolojik-siyasal mücadeleye girmek, onların işçi hareketi üzerindeki ideolojik siyasal ve örgütsel her türlü elkisini kırmak demek tir. Bu çabanın başarısı, devrimimizin önemli dinamikleri arasında yeralan demokratik hareketin ve Kürt ulusal hareket.i- 197 nin gelecegini de dogrudan etkileyecektir. Kapitalizmin sürekli yıkım ve sefalet yaratan baskı ve sömürüsüne karşı tepki ve çeşitli demokratik istem ve özlemler, kentin ve k}Iln küçük burjuva yığınlarının belli kesim ve katmanlarında güçlü bir de mokratik hareketi beslemektedir. Sömürgeci baskı ve zulüm ise Türkiye Kürdistan'ında Kürt ulusal hareketinin gelişip yayılmasına yolaçmaktadır. Fakat burjuva egemenligi koşullarında, bu iki hareketin de kendi bag ım s ı z gelişmeleri yle kendi talep ve özlemlerini gerçekleştirmeleri olanaklı görünmüyor. Son 30 yılda yaşan mış iki devrimci yükseliş de mokratik hareketin sermaye iktidarı karşısında güçsüzlügünü ve yetersizligini yeterince gösterm iştir. Egemen b urj uvaziye karşı güçlü , kararlı , tutarl ı ve sonuç alıcı bir m ücadele yürütecek, sermaye düzenini ve burj uva iktidarını altedebilecek biricik sınıf işçi sın ı fıdır. S ı n ıfın sosyalist siyasal hareketi ge l iştiği ölçüde, demokratik hareketi ve Kürt ulusal hareketini kendine çekmesi, yedekleri haline getirmesi, onları kendi sınıf i ktidar ı n ı gerçekleştirmenin man ivelalarına dönüştürmesi de o ölçüde kolaylaşacaktır. * B urj uva reform izmi, modern revizyonizm ve küçük burjuva popülizıui; bu üç akıma karşı mücadele ayrı ve özel bir önem taşıyor. B irincisi , burj uva reform izmi, uzun y ı l lar toplumsal muha lefeti yozlaştınp düzen sın ırları ve parlamenter çerçevede tut maya çalışmış ve bunda bir hayli de başarılı olmuş gerici karşı devrimci bir akımdır. Orta sın ı f özlem ve taleplerinin, sermaye düzeninin genel çıkarlan temel inde dile getirilmesinde i fadesi ni bul maktadır. '60'Iı yıl ların arıalarından i tibaren etkin bir si yasal güç olarak ortaya çıkan bu akım, işçi sınıfı hareketi ve ge nel devrimci hareket üzerinde, değişik zamanl arda değişik ölçü lerde etk i l i olmuş, gel işimini zayı flatmış, sınırlamıştır. Mo dern revizyon izmin genel ideolojik siyasal çabası bu rcforınist burj uva akı m ı n etk isini yayıp güçlendirmiştiL B ugün yeniden işçi ve emekçi sın ı flar nezdinde düzene karşı sahte bir alternatif o lmak için çabalayarı bu akıma karşı sürekli ve çok yönl ü bir m ücadele, bağımsız bir işçi hareketi yaratmanı n ol mazsa olmaz koşuludur. !kincisi, modern revizyonizm, dünya komünist ve işçi hare keti tarihinin gördüğü en büyük ve en yıkıcı ihanet akımıdır. B u niteliğini ve rolünü bugün de s ürdürüyor. Kruşçev'in açtığı 198 ve Brejnev'in yürüdügü yolu, bugün yeni koşullarda ve yeni biçimlerde Gorbaçov sürdürüyor. Gorbaçov'un /ideolojik atı lımlani, Türkiye'deki modem revizyonist partilerin en pespaye, en bayagı bir reformizmi i şçi sınıfına politika diye sunma larında yankısını buluyor. I şçi sınıfını sefil bazı reformlar ugruna mevcut düzenin yedegi haline getirmek, bu partilerin bugünkü faaliyetinin eksenini oluşturuyor. Devrimci proletarya hareketinin, devrim ve sosyalizm davasının en büyük, en tehli keli düşmanı olan bu akıma karşı mücadele, ihtilalc i bir si yasal sı n ı f hareketi geliştirme görevi ve hedefi açısından özel bir öne'"!'! taşıyor. Uçüncüsü, küçük-burjuva popülizm i, Türkiye devrimci ha reketinin son 20 y ı l ına damgasını vurmuş, demokratik ve sos yalist istem ve özlemleri birlikte tem sil etmi ş devrimci demokrat bir akımdır. Son 20 yılın m ücadclcci ve ihtilalci değerlerin i ve geleneklerin i ol uşturup geliştirmiş bu akım, diğer yandan, Marksizme eği l i m l i , proletarya ve sosyalizm da vasına birer komünist olarak hizmet etmek isteyen sayısız dev rimcinin ufkunu ve bilincini devrimci demokrasi ilc sınırlamış, nesnel olarak, sosyalist bir proletarya hareketinin teorik , taktik ve örgütsel temellerinin hazırlanmasını cngellemiştir. 20 yıllık evrim bugün bu ak ımın yetcrsizliğini, ufuksuzluğunu, devrime önderlikteki yeteneksizliğini gösterm iş, teorik ve pratik illasını scrgi leın iş, onu bunalıma ve yeni arayışlara sokın uşıur. Bu arayış, pratik te işçi sın ıfı hareketine yönelme, onun içinde güç olma eğilimini de kapsıyor. Gerek işçi sınıfına demokratik etki y i taşımak anlamına gelecek olan bu eği l i m , gerekse de bugünkü kom ünist sınıf yönel iminin kaynağını oluşturmuş ol ması gerçeği , devriınci popülizme karşı m ücadeleyi ve onunla kök l ü bir ideoloj i k hesapiaşmayı da önem li ve aci l kıl ıyor. Bu arada belirtmek gerekir k i , bu hareketin 20 y ı l ı bulan devri mci m ücadele mirasına sahip çıkmak, oluşturduğu i h ti lalci m ücadele değerlerini ve geleneklerin i , i şç i hareketi temeli üzerinde daha zengin ve tutarlı bir içerik ve biçimde varetmek vazgeç i l mez ayrı bir görevdir. * Eki m , bütün bu görevleri üstlenen, Ekim davasını, proletar ya devrimi ve sosyalizm davasını Türkiye topl umunda m uzaf fer kılınayı temel hedef ve görev sayan bir örgütlü sınıf yöneliminin merkez yayın organı olarak çıkıyor. S iyasal koşullardaki n ispi gevşeme ve yığın hareketinin i l k 1 99 belirtileri, bir legal yayın furyasına yolaçmış bulunuyor. Libe ral sol ve modern revizyonist akım ve partilerin bilinçli ve sis temli olarak körükledikleri, teorisini yaptıkları tasfiyeci-legalist rüzgara, bir çok devrimci demokrat gı:up da kapılmış görünüyor. Komünistler, legal olanakları, ihtilalci proletarya hareketinin çok yönlü gelişimi için .kullanma geregini ve ve görevini reddetmeyi bir an bile akıllarından geçirmezler. . Fakat bugün görülen yeniden toparlanma ve örgütlenme çabalarını le gal yayınlar eksenine oturtma e!tilimi, tasfiyeci ve tehlikeli so nuçlar yaratacak bir siyasal ufuksuzluk ve bönlük göstergesidir yalnızca. Bu, son 20 yılda iki büyük karşı-devrim saldırısının acı ve yıkıcı sonuçlarını yaşamış devrimci hareketin derslerin den henüz fazlaca bir şey ögrenilmediginin göstergesi oldugu kadar, düzenin köklü ve çözümsüz sorunları üzerinde gelişen bugünkü çatışmanın gelece!tini kestirememe kısa görüşlülügünün de kanıtıdır. Ekim, bu gerçeklerin bilinciyle ve ihtilalci bir proletarya hareketinin sınıf örgütünün gelişim ekseni olmak hedefiyle, il lcgal olarak çıkıyor. EKİM Ekim 1987 200 'f,ı� ı m hareketi�deki dev�iıınci gelişme ihtimaline karşı re formizmin bu�u�aıriY.e saRacağı hizmet kabaca üç boyut· ludu�. 'ıfığıı;ıla>ı tutabilmek ve oya/ayabilmek ilk boyutlu�. Işçi smıfının ya�amakta ı;ıldugu eylemiilikle özel bir rol oy nayan ve sosyalizme açık bir egilim duyan ileri işçi kuşa Q ı n ı tutabilme� i�inci boyuttur. Kitle hareketlerini sürekle rneye aday i!levrımai hareketi içten içe bir ideoloj i k pelilik kar>gaşaya itmek. zayıflıga ve güvensizlige sürüklemek ise bir OgQncO tloyut. Birinci alanda fazla bir şey yapma gücii ve yetenegi olmayan sosyal reformisı akı m ı n bUFjlla ziye asıl tıizmeti son Iki alanda olacaktır.