Martı Mayıs 2016
Transkript
Martı Mayıs 2016
MARTI ak s ba bosphoruschronicle The quarterly Robert College Newspaper A supplement of the Bosphorus Chronicle May 2016 issue. Bosphorus Chronicle’ın Mayıs 2016 ekidir. Yayın Adı Bosphorus Chronicle’ın Martı Eki İmtiyaz Sahibi ve Uyruğu Özel Amerikan Robert Lisesi Nilhan Çetinyamaç - T.C. Sorumlu Öğretmenler Özgül Akgül Cinkara Eda Önen Editörler Erce Erez Nil Özervarlı Tasarım ve Sayfa Düzeni Tulya Elif Bekişoğlu Nil Özervarlı Erce Erez Zeynep Karababa Emre Manavoğlu İsmet Enhoş Tulya Elif Bekişoğlu Ali Ekin Gürgen Yazarlar Ecem Öztürk Emre Kabasakal Sevnur Kulak H. Sezin Esen Zeynep Özkan Bilge Tayyar Ayşe Nazlı Teker Aslı Erkan Beril Babatürk İzem Doğan Can Akdere İ. Furkan Özcan Kaan Doğusoy Çizerler: Başak Özsaraç -b Ecem Öztürk -e Tulya Elif Bekişoğlu -t Yönetim Yeri Özel Amerikan Robert Lisesi Kuruçeşme Caddesi No:87 Arnavutköy/İSTANBUL Tel: (0212) 359 22 22 Yayının Türü Yerel, Süreli Yayının Dili Türkçe Ofset Hazırlık ve Basım Yeri Birmat Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. 100. Yıl Mah. Matbaacılar Sitesi 1. Cad. No:131 Bağcılar/İSTANBUL Tel: (0212) 629 05 59-60 Basım Yılı Mayıs 2016 İçindekiler 3 3 4 5 6 7 8 8 9 10 11 11 12 12 13 14 15 16 16 17 18 19 19 20 20 21 22 23 26 26 27 27 28 29 29 30 34 35 35 36 37 39 40 Kara, Beyaz ve Sarı Bulut Kaldırım Taşları Klakson Sesi deve sırtında âşıklar birkaç ufak lodos mecal hafif hafif tanrıyla anlaşamıyorum … … … … … Sahnesizler … … merakımdan Havalar Labirent … … … … Varlığını Anlamak ve Yitirmek … Onur Ünlü ile Söyleşi Taksimetre … … … … Işıklı Toplar Sen Yangın Tatbikatlarının Önemi Temalı Yazı Çalışması … Akselereyşın … … … Oyunlar ... 1 H. Sezin Esen H. Sezin Esen H. Sezin Esen Aslı Erkan Emre Manavoğlu Emre Manavoğlu Emre Manavoğlu Emre Manavoğlu Emre Manavoğlu Emre Manavoğlu Tulya Elif Bekişoğlu Tulya Elif Bekişoğlu Erce Erez Erce Erez Erce Erez Emre Kabasakal Erce Erez İ. Furkan Özcan Emre Manavoğlu Ecem Öztürk Sevnur Kulak Nil Özervarlı Nil Özervarlı Zeynep Karababa Nil Özervarlı Emre Kabasakal Zeynep Karababa Nil Özervarlı Can Akdere Zeynep Karababa Zeynep Karababa Zeynep Karababa Zeynep Karababa Ali Ekin Gürgen Ali Ekin Gürgen İsmet Enhoş Tulya Elif Bekişoğlu Zeynep Özkan Tulya Elif Bekişoğlu Tulya Elif Bekişoğlu Tulya Elif Bekişoğlu Kaan Doğusoy Zeynep Karababa Editörden... Kazananın olmadığı bir tiyatro oyunundan bahsederler. Yapmacık, maske giyen insanlarla dolu bir tiyatro… Zaman geçirmek için oynanan bir oyun… İyi figürler, kötü karakterler... Eğlendirmek için rol yapan insanlarla, eğlenmeyi unutanların bulunduğu bir indirim kuyruğu misali bekler insan sırasını bu oyunda. Hayat bir oyundur ya, o yüzden bombalar atılır, silahlar ateşlenir barış için. Oyunu yanlış anlayan insan oyuncak olur hayatın elinde, toplumun koyduğu kurallar çerçevesince yaşamaya başlar. Her oyun eğlendirmez, mutlu etmez insanı. İşte, biz bu yüzden size küçük bir oyun oynamak üzere yola çıktık bu sayımızda. Kazanmak veya kaybetmek yok, tek yapmanız gereken bizi anlamak bu süreçte. Bir parçası olduğunuz oyunumuzda keyifli okumalar! Erce Erez b 2 Kara, Beyaz ve Sarı H. Sezin Esen karahindiba ile kadim dostu papatya bir çayırda seviyor, sevmiyor diye kara kara düşünürken ve karahindiba polenleri çenesini gıdıklarken minik insanın ufaklık kıkırdıyor içten ve masum. Bulut H. Sezin Esen Bulutlar vardı o öğlen Bulut değil ki bu, pamuk şeker Yumuş yumuş bulutlar Pamuk şeker değil ki bu çok beyaz pamuklar pembe olmaz Bulutları saydı o öğlen Koyuna benziyor şuradaki yumuşacık da yünü var gibi Hayvan şeklinde bulutlar Ama koyun olamaz ki bu ne kafası var ne de bacakları kim kopardı onları? 3 H. Sezin Esen Kaldırım Taşları Uzun bir cadde ve üzerinde kaldırım taşları art arda dizilmiş, aralarına düzensiz yeşillikler serpilmiş Kaldırım taşları Renkli ama grilik çökmüş üzerlerine yeşil, yosunlu ve otlarla bezeli kırmızı, mavi ve gri taşlar ama hepsi de kirli kirli ve tozlu bir gri Gerçi onun tazecik beynine engel değil renkler ve taşlar Basmamaya çalışırken ve sıçrarken kafasında oluşturduğu çizgilerin üzerinden renkler de engel değil taşlar da t 4 Klakson Sesi Aslı Erkan Yeşil en sevdiği renkti inandığı, keşke kelimesinin ulaşamadığı, o tek büyük lunaparka Kavuşmadan, sadece klakson sesinden evvel Sarı hüznündü, özlemdi At kılı fırçadaki boya kurumaya başladığı, Duvara yapıştırdığı sarı eller Banta galip gelip, Özgürleştiği o an, sadece klakson sesinden evvel Kafası karışmış bir çocuktu kırmızı Sevgi, sadakat ve acı Ayrılamamışlardı birbirlerinden Hızlı davranmıştı Karar vermek güçtü, sadece Klakson sesinden evvel Maviler, morlar kurumuştu çoktan Çok mühim değildi artık ona. Yere düşen kâğıtta Kurumayan kırmızıydı Klakson sesinden öte 5 Emre Manavoğlu deve sırtında âşıklar eskiden pek eskiden de âşık olurmuş ya âdemoğlu bilirsin hani bir güvercin pençesinde bakışmışlar ah ederlermiş bizim öyle olagelmiş sevişmelerimize aylarca öpüşler yazılmış mum olsun ışık olsun diye yakılmış mum olmuş ışık olmuş da kül olmamış ya o sevişler seninle ben olsak olsak kendimizce arabesk 6 birkaç ufak Emre Manavoğlu yatsı ve ben sönüyorum. affınıza sığınmıyorum zira hava bozduğunda şemsiye taşıyanlardan değilim. derdimi anlatmaya çalışmaktan yılalıysa epey oluyor. biz birkaç ufak... birkaç küçük... dilim varmıyor. biz güzel sözlerdik, yalan demeye dilim varmıyor. çünkü öğretildim kaybettiklerimiz kadar biziz, elimizde tutmak istediklerimiz kadar uzak. t 7 lodos Emre Manavoğlu bir iki kuş çizmek isterdim kâğıda ve yazabilsem yazardım, herkes resimden anlamaz. nereye uçacaklarını bilemediler, ben çizemedim. beni çizin mecal Emre Manavoğlu niceleri yazıp çiziyorum size dair sana dair büyük adam oldum elimi kaldırdım hesap istedim meğer garsonla konuşmaya bile mecalim yokmuş 8 hafif hafif Emre Manavoğlu sevmekten ve sevilmekten aklıma bir şeyler gelince kötü bir şiirim kendime dair mütevazı davranıyorum nice şeyler söyledim nice sizler dinledi şimdilerde gayriihtiyari duymak istedikleriniz, onu dahi istemezsiniz ben bu gece dahi anlamındaki de’yim beni hırslarınızdan ayrı yazınız haşa ben sizin kadar âşık olamam bahsini ettiğiniz aşktan haberdar değilim e bilmiyorum bilmek de istemiyor allah’a havale ederdim bilmek de istemiyor 9 tanrıyla anlaşamıyorum Emre Manavoğlu yaratandan ötürü yaratılanı seviyorum yine bir gece, kimisi bu saatlere akşam da der. ceketimi üzerime almadım üzerime alındım havadan sudan konuşulurken laf kalabalığı yapıyorum, sanırım yaratandan ötürü sevmekten sıkıldım. yaratan bir şey yap. b 10 ... Tulya Elif Bekişoğlı bir arının sokmasıyla başlayan aşk son buldu geriye çatılı kaşlar kaldı bir de değişmeyen alışkanlıklar güvensiz ilişkiler hesap sorulası çünkü kıskanılası sahte sahte ilişkiler hepsi sahte filmler yalnızlık bile korsan ... Tulya Elif Bekişoğlu Yürüyorum yürüyorum. Yürüdükçe seneleri eskitiyorum ve her adımımda yükseliyorum yaş grafiklerinde. Yaşlar akmaya devam ettikçe zayıflıyorum ve çelimsizleşiyorum. Ama her güçsüzleştiğimde kendime daha da sert vuruyorum. Ben canımı acıtmalıyım. Canımı en son raddesine kadar acıtmalıyım. Boks kutusundaki torbaya en iyi yumruğu atan adam deli gibi yükseltir ya kırmızı sayıları. Yürüdükçe yaşlanıyorum. Çok da hâlsiz. Kırmızı sayıları görmeliyim gözlerimde. Çünkü en büyük acıyı tatmak diğerlerinin bana azı hissettirmesi demek. Ve her zaman erken bir çok geç kalmış azları selamlar. 11 ... Erce Erez Geçmiş olsun 20 yıl Her gün farklı bir macera Vur patlasın çal oynasın Bilinmezliklerle dolu hayatını Doğaçlama yaşamışsın Kafana eseni yapmışsın Dolu dolu geçmiş hayat ya Geçmiş olsun 20 yıl ... Erce Erez Yola çıkmadan az önce Demiş millete: Sorması ayıp Sizinkileri nasıl asıyorsunuz? Paçadan mı yoksa belden mi? Pisten, kirden arındırmak Suyunu kurutmak istiyorum Millet korkmuş, Başlamış koşmaya Denize doğru Islanmaya 12 ... Erce Erez Zamanın kokusu sinmiş hayatıma, Yanında küçük ve ürkek bir çocukla Yaşlı ve huzursuz bir adam girdi Gece vakit çok geçti, hava ise çok soğuk Adamcağız üşenmedi evi topladı Pencereleri sıkıca kapadı Üstümü sıkıca örttü Aşk şiirlerini de çöpe attı Ve yanıma bıraktı küçük çocuğu Kâbus görmeyeyim, Korkmayayım diye Gözlerimi açtığımda pişmanlıklarım Karanlığa, soğuğa ve çöp kutusuna gizlenmişti İlk günler sessizce oturan çocuk Sonra başladı koşuşturmaya, Kırdı, ağladı, yaramazlık yaptı Bense yaşlı adamı bekledim çaresizce Gelmedi, yaşlandım Çocuğu yatağında bıraktım, Çıktım sokağa Yaşlı adam geri geldiğinde Geçmişim evde uyukluyor, Geleceğim ise soğuktan donuyordu Şimdinin ise bir önemi yoktu Çünkü hiç var olmamıştı e 13 Sahnesizler... Emre Kabasakal Kaldırımlarda, Spot ışıklarıyla eriyen. Üzgün kediler gibi, Üşüyen Birkaç kızıl meşalenin ışığında. Kaybolan hatta Geçmişlerde, bugünlerde ve yarınlarda. Başına üşüşmüş kapkara sinekleri kovmaya çalışan, Buna cüret eden sahnesizler. Harflerden ruhlar yaratıp, Kocaman bir karmaşaya serpiştiren, Gerekirse o ruhlar olup Karşı koyan bu istenmeyen, istemli kaosa. Başkaldırmaları resmeden, Kırılıp çöplüklere atılmış tüm noktaları birleştirip Üstünkörülükleri karalayanlar. Direnen, Bu yüzden yok sayılan, Okuyan, Bu yüzden eskitilen kara demirlerle, Paslı zincirlere bağlanıp, Kendi içlerinde hapsedilen. 14 Fakat bir gün, Üstüne geleceğin yazıldığı, Sahnesizlerin yarattığı tüm kâğıtlar, Gelecekler. Ve Sahnelere çıkacak bu sahnesizler, Yanmayacaklar, erimeyecekler bu kez. Parlayacaklar sadece. En yüksek sesleriyle okuyacaklar En doğru, en içten duygularıyla. Sahnesiz olmaya devam ederek ama. t ... Erce Erez Düzenli yaşamın Programlı karmaşasında İnsan kul köle olmuş Durgun saatin tik taklarına Körebe misali Şaklaban olmaya 15 ... İ. Furkan Özcan Oyunlarla yaşayanlar, tehlikeli oyunlarla hem de, yeryüzünün, gökyüzünün güçlerine avuç açanlar, yaltaklanmasını bilenler; onlar için kurulmuştu bu dünya. Hâlbuki karşıdan karşıya geçenler hep karşıda kaldılar. İçi ısınsın diye sevenlerin hep (ayıptır söylemesi) kıçları dondu. Kendi başlarına yalnız olamadılar, yalnız başlarına kendileri oldular. Herkes doğrularını bulurken onlar neyi arayacaklarını bilemediler. Nerede arayacaklarını hiç sormayın! Bazısı yine iyi paraya sattı melankolisini, onlarınki para da etmedi. Kısmetse öldükten sonra inşallah, dediler sanki şu an yaşıyormuş gibi. Yaşayamadılar, tutunamadılar ama herkesten “iyi” ölecekler. merakımdan Emre Manavoğlu hiç en güneşte battın mı sen? karşılıklı bir şeyler içmek isterim karşılık alamıyorum ben kendi kendime gelin güvey güvey demek damat demek demek sen benim bir başıma bu masada oturduğumdan bihaber 16 Havalar Ecem Öztürk Havalar hep karanlık Sabahları bulutları görüyorum üstümde Geceleri gök gürültüleri Sarılıyorum yastığa bazen Sığınacak başka yer yokken Söz vermiştin oysa dede Bir gün çıkıp gelecekti yanıma Bana yine sarılmaya. Gece aydınlanamıyor Yarını düşünüyorum Saatleri sayıyorum Öğlen gelse diyorum Okuldan o alsa beni Hava güneşli olsa Sıcaktan montumu almasam mesela. Arabası vardır belki diyorum, Belki parası vardır babamın. Ama yok, Gece aydınlanmıyor. Güneş hiç açmıyor. Okuldan beni her gün dedem alıyor. Ben de hep yatağımda bekliyorum. e 17 Labirent Sevnur Kulak 3 2 1 En az ya da 1 2 3 olarak mı başlamalı? Hikâyeyi yazmaya tersten başlayabilirsiniz ama yaşamak, baştan başlamayı gerektirir. Er ya da geç bizi mutlak sona ulaştıran labirentte 3’ü de seçseniz aynı sonucu verecektir 1’i de, 2 de bunlardan çok farklı değil aslında. Olay aslında labirente sahip olmaktır. Küçükbaş hayvandan büyükbaşa terfi edenler, çobansız bi’ yere gidemez. Çobana ne yapması gerektiğini de işvereni söyler. 1, 2, 3’le başlayan sürecin biraz fazla uzaması 10’u getirir. 10 yıldır küçükbaşlar büyükbaşlığa terfi eder, yolda; sürüngenler ezilmek zorunda kalır. Çoban labirenti tamamlama hırsıyla gözü kör olmuş biçimde arkasındaki hayvanlardan habersiz yoluna devam eder. Mutlak sonda taç vardır, mücevher vardır, taht vardır. Teklik vardır. Tepedeki göz bilir ki kapı kapanacak 1 gram altın alamadan mutlak sondan. Kapı harekete geçti. Kapı hepsinin sonu olacak. Ezilen sürüngenler orada ne yapıyor olabilir? 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10. 11’i saymaya devam mı etmeli? Kapının arasına bir şey mi sıkıştırmalı? Ah, ayakkabıları mı kullansak? Ya da kutuları ...? Pardon, buna hakkımız var değil mi? Ne de olsa hür irade! 12, 13, 14 … 23... 18 ... Nil Özervarlı dün gece de daldım seninle sözleştiğimiz gibi nefesim yetene kadar sen gelene kadar -vallahi dünya yüzme rekorunu kırdım ben her gece derinlerdeyim sen yoksun yüzeysel değildik güya ama bir çift balık olamadık -söylemesi ayıp akşam mezgit yedim t ... Nil Özervarlı garson donattı masayı yalanlarla ortaya karışık bir tabak imkânsızlık oturuyorum ve oturuyor uğultulara karışıyoruz ben hep geceleri keçileri kaçırıyorum o tabağı afiyetle sıyırıyorum kalabalığa karışıyorum 19 ... Zeynep Karababa Sana yazmak istemiyorum Artık şiirleri Belki sebebi gidişin Belki de artık kelimelerim bitti Ama yazıyorum Uçak yapıp attım Odanın camından Belki başkalarının Gözündeki yaşları siler diye ... Nil Özervarlı küresel ısınmadan sular çekiliyor göl kurumuş dün akşam çirkin ördek yavrularını atmışlar ilk okyanuslarda direnmek yasakmış bizimki boğulma tehlikesi 20 Varlığını Anlamak ve Yitirmek Emre Kabasakal Uyumanın zorlaştığı anlarda Dışarı çıkıp o eski sokaklara gitmek. Sonra dönüş yolunda yağan hafif kar tanelerinin Düşüncelerine düşmesi. Ve acı çekmen köpek havlamalarıyla Sabahın beşinde, güneşi kovalarken Ay ışığının yaptığı hayali yolları takip etmek Kaldırımlardaki kelimeleri eğilip birer birer Toplamak avuçlarına Ağaçlara dokunmak yoldaki Yanlarından geçerken Bütün yolların bomboş olduğunu görüp Kendini de yok saymak her yerden Ne evde olmak ne sokakta Sonra geri dönmek aynı yollardan tekrar Bazı ara sokakları değiştirmek sadece Demir, siyah kapının önünde durup anahtarlarını çıkarmak Parmaklarının kıpkırmızı olduğunu görmek Birkaç gerçeklik belirtisi… Eve girip yeniden yorganın altına sıvışmak Son bir kez camdan bakıp Sonra rüyalarına dalmak Tüm saniyeleri kaybedip Saatleri yeniden yaparken Uyanıp rutinine dönmek Birkaç gerçeklik belirtisi e 21 ... Zeynep Karababa Beynimin yerine Birkaç kilo amasya elması koydum Gözlerim yandı Kayboldum Balık avlama yasağında Denize atladım kadıköy’e doğru Böbrek taşlarım düştü Boğuldum Çiçek olmuş uslu çocukların Kötü kokan gübresi oldum Burnumun direği sızladı Gömüldüm Sonra olan oldu Olanları kaçırdım e 22 Onur Ünlü ile Söyleşi Nil Özervarlı Görsel: http://listelist.com/onur-unlu-kimdir/ Onur Ünlü’nün imza attığı her işte, son zamanların deyimiyle, bir ‘absürt’ olma hâli var, sizce sanat ‘absürt’lük mü içermelidir? Sanatın içermemesi gereken tek şey, ne içerip içermemesi gerektiğiyle ilgili yargılardır. Ben bir yazar ya da yönetmen olarak hayatı nasıl görüyorsam o şekilde yorumluyorum. Yaptığım şeylere absürt deniyor; ama bu ülkede absürt’ün ne olduğunu anlamış on kişi var mı acaba? Ben bir şeyi saçma olsun diye yapmıyorum; bilakis, bana öylesi mantıklı geldiği için öyle yapıyorum. Belki de saçma olan bizzat benim. Sizin de birçok kez belirttiğiniz gibi çektiğiniz filmler gişede sıkıntı yaşıyor, ancak festivallerde de ödül alıyor. Bu bağlamda, ‘sanat’ ve ‘popülerlik’ ilişkisine dair görüşleriniz nelerdir? Bir sanat eseri, hemen her zaman, ticari bir üründür de. Her ürünün de bir tüketicisi vardır. Dolayısıyla herkes benim ürünümü satın alıp tüketmek zorunda değil. Bu işin bir yönü. Ama bir de ürünün sergilendiği pazarda oluşturulan tekel meselesi var. Ben ve benim gibi filmler yapan arkadaşlarımın temel sorunu, bu tekel sorunudur. Eğer pazarda daha çok yer bulursak daha 23 Ah Muhsin Ünlü kendi dilini yaratmış bir şair değildi. Kendi dilini yaratma potansiyeli olan bir şairdi. Eğer şiir çalışmaya devam etseydim belki de gerçekten kendine has büyük bir şiir çıkartabilirdim. Ama devam etmedim. Dolayısıyla ne olacaktı, bilmemiz mümkün Yani benim ya da benim gibi film yapan değil. arkadaşlarımın filmlerinin çok satmaması sorunu, popülerlik sorunu değil ahlaki bir Diğer yandan yazdığım şiir, aslında şiire bütün yeni başlayanların şiirinde olduğu gibi, sorundur. ‘oyuncaklı’ bir şiirdi. Bu oyuncaklı hâl, benden Her filminiz sizin için yeni bir oyun dersek, bu sonra gelmiş olan genç şairlerin ilgisini çekmiş oyunu kurallarına göre mi oynuyorsunuz yoksa olabilir. Dolayısıyla onlar da bir süre o oyuna kurallar yasak mı? (Unutmayın, yasaklar da katılmış olabilirler, doğrudur. kuraldır.) Ama bir akım başlatmak, ekol olmak filan… Drama ciddi bir iştir. Yazdığınız her satırda Bunlar benim şfnföslysesk şiir için çok büyük Euripides’in ya da Shakespeare’in ya da Orhan ifadeler… Kemal’in soluğunu ensenizde hissedersiniz. Derli toplu bir metin yazmak için uymak Son zamanlarda dergi ve fanzin yayınları zorunda olduğunuz kurallar vardır; mesela artmaya başladı. Bunları takip ediyor harfleri kullanırsınız. Fakat bu işin en eğlenceli musunuz, nasıl buluyorsunuz? Bir şair olarak yanı ‘icat çıkartmak’tır. Bütün yazarlar aynı genç ve yeni yazarlara/şairlere tavsiyeleriniz kurallara tabi olsalar da büyük yazarlar icat var mı? çıkartan oyunbaz yazarlardır. b Bizim zamanımızda, diyecek yaşa geldiğimi Şiir, hem şair hem de okuyucu olarak sizin için hayretle fark ederek diyebilirim ki, bizim nasıl bir yere sahip ve nasıl bir anlam taşıyor? zamanımızda ana mecra kâğıttı. Dolayısıyla dergi önemli bir şeydi. Kendisi de bir dergi olan Ben gözümü şiirle açtım. İnşallah şiirle kaparım. ‘fanzin’ ise galiba daha da önemliydi. Yetişme çağında dergilerde ve fanzinlerde şiirleri Ah Muhsin Ünlü, kendi dilini yaratmış bir yayımlanmış, hatta onları bizzat yayımlayanlar şairdi ve sonrasında onun ekolünden devam arasında bulunmuş birisi olmaktan dolayı etmeye çalışan birçok genç şair ortaya çıktı. Bu gurura yakın şeyler hissediyorum. süreci/etkiyi nasıl değerlendirirsiniz? Bunu, bir akımın başlangıcı olarak görüyor musunuz? fazla satabiliriz. Fakat pazarın sahipleri, bizim daha çok satmamızdan kazanacakları parayla değil, daha çok satan ürünlerden kazanacakları daha çok parayla ilgileniyorlar. Bizim filmlerimiz de pazarda yer bulamıyor. 24 Gençler de benim yaşıma geldiklerinde Polis’in türü hakkında bir sinema dergisinde gururlanmak istiyorlarsa en azından bir kere bir şöyle yazılmıştı: Romantik, Psikolojik, fanzinin içinden geçmeliler. Ama blog’lar filan Kara-Komedi, Drama. dururken kim uğraşacak kâğıtla mürekkeple… O zaman demiştim ki ‘Eyvah’… Fakat zaman Gençler ne istiyorlarsa onu yapsınlar. Ben ne içinde buna alıştım. Hatta sonra eğlenmeye bile bileyim… başladım. Şu anda ise filmlerimin türü hakkında söylenenlerle çok fazla ilgilenmiyorum çünkü Şiirlerinizde C. Zarifoğlu’ndan alıntı yapıyor; ne olduklarından ben de emin değilim. filmlerinizde Ferdi Tayfur & Orhan Gencebay atışmasına yer veriyorsunuz. Bir sanatçının Taraf olmak meselesine gelince: kişisel zevklerini eserlerine yansıtması hakkında ne düşünüyorsunuz, okuyucu/izleyici Estetik olarak, iç tutarlılığı sağlayabildiğim üzerindeki etkisini önemsiyor musunuz? sürece canım ne isterse onu yapıyorum. Herhangi bir tarza ya da akıma ya da bunun gibi Bir sanatçı kişisel zevklerini eserlerine şeylere bir bağlılık hissetmiyorum. Dolayısıyla yansıtmayacak da neyi yansıtacak acaba? hiçbirisinin tarafında da değilim. Kişisel zevklerimin okuyucu üzerindeki etkisini önemsemeye gelince: Onlar benim kişisel zevklerim. Seyirci beğenmedi diye onlardan vazgeçecek değilim… Politik olarak tarafım ise zulmün ve devletin karşısıdır. İdeolojik bir organizasyon olarak devlete inanmıyorum. Zulmün kökeni iktidar fikrinin kendisidir. Biz filmlerinizi, dizilerinizi ve şiirlerinizi tek bir görüşü savunmayan, belli kalıplara sığmayan ve kolay kolay etiketlenemeyen eserler olarak tanımlıyoruz, buna katılıyor musunuz? Bir sanatçı olarak ‘taraf olma’ hâlinden kaçınıyor musunuz? Değilse, siz bu duruşunuzu/durumu nasıl tanımlarsınız? Yakın zamanlarda birçok acı olay yaşanırken sanatçılar olarak bu durumdan nasıl etkileniyorsunuz? Tepkinizi nasıl ortaya koyuyorsunuz? Sokağa çıkıp gaz ve su yiyerek ya da yaptığımız işlerin içinde fikrimizi söyleyerek… Bir tek soru sorar gibi yapıp bir kamyon soruyu Bu sayımızın teması ‘oyun’. Ah Muhsin önüme bırakıveriyorsunuz. Ünlü’den, bu temaya uygun bir dize paylaşabilir misiniz? Eserlerimin tam olarak tanımlanamaması mevzusunda haklı olabilirsiniz. İlk filmim “Konanmış çesinler çevrelende hotuyordu!” 25 Taksimetre Can Akdere Hepimiz Allah’ın sevgili kuluyuz sonuç olarak. Hep içimizde olan, bir şeylere inanma idini secdeye yatarak karşılayanlardanım ben. Alnımı yere koydum mu kalbim göğe yükseliyor evvelallah. Nazarlardan saklasın Rab! İşkoliğim ben. Sabahları en sevdiğim spor, sertleşmiş eski kaşarı bıçakla ince dilimlere ayırmaktır. İş bitiminde herkes terk eder küçük dilimlere ayrılmış kabinleri fakat ben çıkmam küçük kutumdan. Bana çocukluğumu hatırlatır bu küçük konteynerlar. Eskiden de koltuk yastıklarından ev yapar, içine girmez miydik? En sevdiğim şey küstüm çiçeğidir. Bana kur yapar âdeta, dokundukça nazlanan ama uzaklaşınca da kollarını açan bir yârdır o. Kur yapmak da bir oyun değil midir zaten? Hele aşk? Her yaptığım iş, taksimetreye yazılan yirmi kuruştan ibarettir benim için ve yollar param bitene kadardır. Taksici beni uzun yollara sokmaya çalışsa da yolları ona tarif etmek benim küçük oyumumdur şu dünyada. ... Zeynep Karababa kalbi uysal bir çocuk -yaşından büyük gösteren küçük evin hapishane penceresi -göğe bakmak artık tehlikeli küçük, kirli bir el sallanıyor parmaklıkların arasından -sokağa çıkma yasağı ihlali mavi bir balonu tutma peşinde -renkler teröristtir, özellikle de mavi tuttu tutacak, parmaklar ipin ucunda -ATEŞ! 26 ... Zeynep Karababa yağmurlu günlerde sokak aralarında sessizce yatan şemsiye cesetleri mavi/kırmızı/siyah bazen de şeffaf (ki en çok da bunlara üzülürüm) daha yağmurla yeni tanışmış daha sevdiğinin elini yeni bırakmış t ... Zeynep Karababa Sokaklara bağırıyorum Gece yarıları Kaldırımlara düşüyor Kelimeler Islak Hepsinden kurtuluyorum Sabah yeniden Uyanabilmek için 27 ... Zeynep Karababa öyleyiz işte zamanın kaybolduğu bir gece gözlerimiz birbirine dokunuyor parantez içlerine sıkıştırılmış kalpler dokunmak istiyorum parmak uçlarımla dokunmak istiyorum gözlerine, dudaklarına kaybolmandan korkarım güneş doğana kadar zaman var seni sevmek için lütfen bana kızma sana bütün geceler âşık olabilirim ama sabahlara sözüm yok öyleyim işte t 28 Işıklı Toplar A. Ekin Gürgen Önce bir saba rüzgârı geldi kente, Zayıf, takatsiz bir rüzgâr, Itır kokulu. Sonra bir siyah Mercedes gözüktü ufukta, Kırmızı bir plaka, üstünde alem-i feza. Bir adam indi arabadan, Müjdelendiği gibi uzun boylu, nur yüzlü. Daldırdı elini torbasına, çıkardı ışıklı toplarını, Başladı kalabalığa fırlatmaya. “Oynayın, oynayın!” dedi adam, “Tıpkı benim sizinle oynadığım gibi.” Sen A. Ekin Gürgen Sen, Zilime basıp kaçan çocuktun sen. Yatağımın altında beni bekleyen canavardın sen. Avucumdaki kaleye mum dikmeyen kızdın sen. Gecemi aydınlatan ayın hiç görmediğim yüzüydün sen. Sen, Annen çağırdığında beni bırakıp giden, Korkunç karanlığa gömen, Canıma kastedendin sen. 29 İsmet Enhoş Yangın Tatbikatlarının Önemi Temalı Yazı Çalışması Geriye yaslandı ve düşünmeye koyuldu. Odanın sağ alt tarafındaki yangın tüpünden sesler gelmeye başladı. Başını yavaşça kaldırdı ve sesin geldiği tarafa baktı. Gövdesinin içinde inanılmaz bir basınç hissetti. İzin verse bütün odayı tek nefesiyle ele geçirebilir ve beyaz bir dumanla boğabilirdi. Bunun yapmanın doğru olup olmadığını düşünmeye koyuldu. İçindeki beyaz buharı inanılmaz bir şiddetle dudaklarının arasından havaya bıraktı. Odanın sol üst tarafındaki kadın tıslamaya başladı. İnsaf. Bir insanın sesi nasıl bu kadar gürültülü olabilir, yangın tüpü buna şaşırdı. Olmaz sayın yazar. Bir ses hiçbir zaman yeteri kadar gürültülü olamaz. Çıkardığım yangıların doğurduğu bu tüpün dışarıya doğrultulmuş olan içinde, bende olandan daha güçlü bir beyaz, daha kudretli bir nefes olamaz. Bu küçük kırmızı tüp ki cesetten, denizden, kandan ve lehimden oluşan parlak gövdesiyle gözümüzü alan soysuz bir ruhun vücut bulmuş hâlidir. Ben ondan korkacak kadar güçlü değilim. Onun için lütfen bir önceki paragrafta yer verdiğiniz karşılıklı tıslamaları bir daha kullanmayın. Ben resimler hakkında düşünüyordum. Birkaç saniye ölür gibi tısladıktan sonra sizi duymamdan ve içimde, bir hava dolusu sessizlikle köşeme çekilmemi boş verin. Sadece ondan, yaptıklarından, yapabileceklerinden bahsedin. Siz, o küçük tüpten bahsedince ben mutlu oluyorum. Sizden rica ediyorum, sırf birinden bir şeyler rica etmek için. Ben de sırf siz istiyorsunuz diye yangın tüpünü hikâyenin ana karakteri yapıyorum. Affınıza sığınarak tekrar başlıyorum. Silindir şeklindeki, durduğu yerde durmayan yangın tüpünün dudağında tetik, gözlerinde alev vardır. Ne zaman sıkılacağını çok iyi bilir ama kimseye söylemez. Sesi korka korka çıkar. Korkacak bir şey olmadığını anlayıncaya kadar… Işığı o yansıtmaz. Çünkü o tek başına evrendeki bütün ışığın ve karanlığın efendisidir. Bir yangın tüpünün işlevi saymakla bitmez. Bunlar sadece kullanım kılavuzunda yazanlar. Başka bahsetmemi istediğiniz bir şey var mı? Veya olmasını istediğiniz? Teşekkür ederim. Çok eğlendim. Sizi dinlemek çok keyifli sayın yazar. Ama aslında istediğim tam olarak bu değildi. Bütün kişiliğimi bir kenara bırakıp sustuktan sonra bir daha konuşmak zorunda kalacağımı aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Sordunuz diye söylüyorum sayın yazar. Lütfen bana kötü gözle bakmayın. Affınıza sığınarak söylüyorum. Önemli değil hanımefendi. Biz her türlü insanın kendini dinlemek için geldiği bu odada bazı testler yapıyorduk. Görünüşe bakılırsa ilk aşamadan geçer not aldınız. Ama bu sizin ne kadar haysiyetsiz, karaktersiz ve güzel olduğunuz gerçeğini de değiştirmez. Bu odaya gelirken tatile gelmiş gibi bir hâliniz vardı. Kıyafetleriniz ve hatta ayakkabılarınız bile vardı, yanlış 30 mıyım? Geldiniz. Koltuğa oturdunuz, tabii buna oturmak denirse. Her zaman yaptığınız gibi arkanıza yaslanıp bacak bacak üstüne attınız. Klasik ama etkili bir yöntem, sizi tebrik ederim. Geçmişte tebrik ettiğim insanları tebrik ettiğim gibi sizi de tebrik ederim. Rezalet! Ben ve ekip arkadaşlarım geldik. Sesimiz megafondan değil odanın içinden geliyordu. Ama siz uyurken o kadar tatlı gözüküyordunuz ki biz, sizi uyandırmaya kıyamadık. Uyuyan insanları severiz ve onlara acı yaşatmayız. Bu en önemli çalışma prensiplerimizdendir. Bu arada, bu odanın duvarları var, bilmem fark ettiniz mi. Duvara resimler astık. Hoşumuzdan giden her şeyi incecik bir iple astık. Hem de gözünüzün önünde. Çıtınız çıkmadı. Bizi dinlediniz. Bunun için size minnettarım. İstediğiniz şey buydu, değil mi? Koltuğunuzda kıçınızı havaya dikip uyurken ne kadar da masumdunuz. Aferin size. Doğrusu, ben bile sizin yanınıza kıvrılıp kokunuzda uyuma ihtiyacı duydum. Ancak ekip arkadaşlarımdan bana vakit kalmadı. Biz vaktin sınırlarını fazla zorlamayız. Bu da en önemsiz prensiplerimizdendir. İstediğimiz gibi esnetebiliriz ve kimse ne olduğunu anlamaz. İyi ama… Ben böyle bir şey istediğimi hatırlamıyorum. Bir saniye. Buraya nasıl geldiğimi, buraya gelirken ne olduğunu ve doğruyu söylemek gerekirse ne olduğumu da hatırlamıyorum. Birazcık bahseder misiniz? Tabii ki! Bu bizim görevimiz. Size yardımcı olmak! Arındırmak! Siz, bize geldiniz ve tedavi olmak istediğinizi söylediniz. Biz de sizi tedavi etmek için sizi gerçek hayata hazırlayacak mucize bir program hazırladık. Siz ilk aşamayı başarıyla geçtiniz. Bu önemli bir adım. İsterseniz hemen ikinci aşamaya geçelim. Tedavi sürecinizi daha fazla kesintiye uğratmayalım. Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Şimdi ne yapmam gerekiyor, sayın yazar? Bana nasıl teşekkür edebileceğinize dair bazı parlak fikirlerim var hanımefendi. Ama henüz daha o aşamada değilsiniz. Bir de prensipler var tabii ki… Her neyse. İkinci aşamadaki göreviniz, şu köşedeki yangın tüpünün odanın içine boşaltılmasını sağlamak. Umarım bunun ne kadar ciddi ve önemli bir ödev olduğunun bilincindesinizdir. Bu kutsal göreve layık olduğunuz için şükretmelisiniz. Ben ve ekip arkadaşlarım şimdiden sizinle gurur duyuyoruz ve başarılarınızın devamını diliyoruz. Başını kaldırdı. Heyecanıyla birlikte kaynayan bütün kanı gözlerinde toplandı. Yangın tüpüne bakmaya birazcık devam etse kan, düz bir çizgi hâlinde göz bebeklerinden fışkırarak resimler çizecekti. Keşke başka bir şey isteseydi. İsteseydi, ben onun yerine isteyemem ya. O yangın tüpünü eline aldı. Bir insan bunu yapmadan insan olamaz. Beyazlık, kızıl yangınların acısını dindirmeye başladı. Boşalan damarlarını beyaz bir alev ile yeniden doldurdu. Ağlamak istedi, ama ağlayamadı. Hâlbuki biz ona ağlaması için izin bile vermiştik. Kişisel hak ve özgürlükler başlıca prensiplerimizdendir. Her neyse, sonuçta ikinci aşamayı da geçti. Size yalvarıyorum, bitirin bu hikâyeyi. Artık dayanamıyorum. Canım çok yanıyor. Size çok tefekkür ederim sayın yazar. 31 Bu, bütün odayı yaktığınızdan kaynaklanıyor olabilir. Ama sakin olun birkaç aşama sonra zaten serbest olacaksınız. Herkes gibi… Biz bile serbest olacağız, onca yıldan sonra. İnanabiliyor musunuz? “Özür dilerim ama gitmek istiyorum sayın yazar! Bana ne yaptırdığınızı yeni anlıyorum.” diye bağırdı. Elimin tersiyle yazmaya başladım, yere düştü. Uyanıkken en gerçek acıları yaşatma özgürlüğümüz var. Dediğim gibi, kişisel hak ve özgürlüklerden yanayız. Özür dilerim hanımefendi ama neden bu kadar sinirlendiğinizi anlamıyorum. Siz istediniz bunu. Biz kimseyi zorlamayız. Bakın, bu sizin imzanız. Her şey tamamen yasalara ve ahlak kurallarına uyar vaziyette. Onun için üçüncü aşamaya da geçirmek zorundayız. Sizi… En azından rahat bir koltuk ve yenilebilecek bir şeyler verin. Kendimi çok ama çok yorgun hissediyorum, dedi. Hay hay efendim. İstedikleriniz zaten üçüncü aşamada elinizin altında olacak olan şeylerdi. Rahat edebilmeniz için elimizden geleni yapacağız. Şimdi de kendi yangın tüpünüzü yaratacaksınız. Uygulaması son derece basit ve bir o kadar da anlamlı. Düşünün, siz bu testten geçtikten sonra burada, tam bu odada, sizin yarattığınız bir yangın tüpü olacak. Sizden bir parça... Ona her baktığınızda onu ne kadar çok sevdiğiniz aklınıza gelecek. İşte, en içten ve en gerçek yangınınız da o zaman başlayacak. Ruhunuzun dibinde debelenen isyan serinliklerinizden, doğru olandan kaçmaya çalışan küçük, yoksul esintilerinizden tamamen kurtulabileceksiniz. Artık özgürsünüz. Bu arada saçınıza bir değişiklik mi görüyorum hanımefendi? Teşekkür ederim. Gerçekten çok ama çok teşekkür ederim. Eskiden bazen niye bütün bunların olması gerektiğini düşünürdüm. Canım çok yanardı. Siz bunu tersine çevirdiniz. Kendi kişiliğimi, bana olabilecek en iyi şekilde anlattınız. Nasıl olur da beni kendimden daha iyi tanıyabilirsiniz? Rica ederim hanımefendi, bu uygar toplumun bize verdiği bir ödev. Bir insan işini severek yapmalı bence. Bunun için sizden bir şey isteyecek değiliz. Tabii eğer siz, bir lütufta bulunup bize bir hediye vermek isterseniz ben ve ekip arkadaşlarım buna asla hayır demeyiz. Bu arada sizce siz artık hayır diyebilir misiniz hanımefendi? Hanımefendi? Hanımefendi? Kaldı mı başka? Hayır, sayın yazar. Hepsi bitti. Bu sonuncusuydu. Çok yorulduk ama değdi. Onun nasıl mutlu bitebildiğine bir türlü inanamıyorum sayın yazar. Peki şimdi ne yapacağız? Şimdi… Bir yerlerde hâlâ bitirebileceğimiz bir şeyler kalmıştır diye ümit ediyorum. Bitirebilecek bir şeyler bulsana. Kullanım kılavuzu her zaman işe yarar. Hep yaradı. Ama bana bir şeyler bulman lazım sevgili ekip arkadaşım. Affınıza sığınarak, ben de gidebilir miyim sayın yazar? -Bitirecek bir şeyler bul. Bulursam gidebilir miyim sayın yazar? -Gidecek yerin yok ki aptal. Haklısınız. Yok, sayın yazar. Bu arada yok deyince… Aklıma hikâyeniz geldi sayın yazar. Sizin bitirebileceğiniz bir hikâyeniz var. Onu bitirebilirsiniz. Bunu denemek gerçekten ilginç 32 olurdu. Benim vücudum bu beyazın üstünde olsa olsa leke olur zaten. Kimse çıt çıkarmasın. Temizce bitirin artık sayın yazar. Her şey, hiçbir şey anlatmayan bu hikâyenin bitişi için olsun sayın yazar. Sonra ne yapacağız? Bir şey değil. t 33 ... Tulya Elif Bekişoğlu bazı günler’de gözlere dair bazı günler bunalımda olabilmek için izin veriyorum, gözlerime bazı günler gözlerinin çevresine o su tabakası yerleşiyor mesafe giriyor (gözlerinle) aramıza dokunamıyorum onlara bazı günler içim içime değil gözlerine sığıyor sonra pazarları dünden kalıyor göz altları akmışlar çok da alışkanlıklar b 34 Akselereyşın Zeynep Özkan Yann Tiersan dinlemek MSG’nin ödevini yapmaktan alıkoyuyormuş Yelkovan akrebi geçmiş Ben hayatta Alı Koymuş Karayı Bırakmışken. ... Tulya Elif Bekişoğlu Adamlar var katlarımda -adamlarım var benim birbirlerine -veya yalnızca merdivenlere ulaşmak için Benden çalan Beni aşan Bir bar masası üst katta Dinlediğin sesi Benden çaldığın Bir bar masası alt katta Onu gördüğün gözlerimde Ve almak için seviştiğin 35 ... Tulya Elif Bekişoğlu yıllar sürmüş, cümleler saklı raf tozlanmış 1 hayat 1 hayat -daha 1 hayat etmez 2 eder 111 yardımcı olmaz acil durumlara 112’yi dene. çok da zorlama açmıyorsa arama dikkat et raflar düşer vedalar işler bunlar zor işler 36 ... Tulya Elif Bekişoğlu ağla kus tükür hadi sen de dene ölüleri ağladım tıpkı ayrılıkları ve yalan kadınları ağladığım gibi aldatışları kustum bir de çaresizlikleri en sonda ne yaptım ? yutamadım boğazımda takılı kalan, seni ondantükürdüm aktın çenemden aşağıya tek kaldın damlalar arasında korkma, zor iş değil vazgeçmek hadi sen de dene ağla kus tükür hepsi bu t 37 a ly tu Oyunlar Kaan Doğusoy En büyük oyunlarımı Büyüyünce oynadım. Evler, arabalar, Ayşeler, Menekşeler Kimse öğretmedi kuralları Ben ne yapayım? Kartlar doğru dağıtılsa da Ben eli yanlış oynadım. 4’ler, 5’ler, Aslar, asarlar Kimse öğretmedi acımasızlığı Ben ne yapayım? En yanlış kızların Kalbine dokundum. Ayşeler, Menekşeler, fahişeler Kimse öğretmedi sevmeyi Ben ne yapayım? Hayatta herkes öğretmen Ama kendine tek öğreten yine sen... 39 ... Zeynep Karababa karanlık bir gün uçurtması süzülüyor havada akbaba gibi bekleyen elektrik telleri belki çocuğun gözlerinden birkaç damla yaş düşürür hak etmeyen bir çocuğun üzüntüyü toprağa düşen tuzlu damlalar karanlık bir günde kardelenleri açar damlaya kanıp açan dayanamaz soğuğa dayansa da ayakaltında kalır güzel beyaz çiçekler hak etmezler karanlığı karanlık havalarda hep kötü şeyler olur e 40 k sa ba