TÜRKİYE-AB 32. DÖNEM GÜMRÜK BİRLİĞİ ORTAK
Transkript
TÜRKİYE-AB 32. DÖNEM GÜMRÜK BİRLİĞİ ORTAK
TÜRKİYE-AB 32. DÖNEM GÜMRÜK BİRLİĞİ ORTAK KOMİTESİ TOPLANTISINA İLİŞKİN NOT Gümrük Birliği Ortak Komitesi’nin (GBOK) 32. Dönem Toplantısı 27-28 Nisan 2015 tarihlerinde Brüksel’de gerçekleştirilmiştir. Söz konusu toplantıda Türk heyetine Avrupa Birliği Genel Müdürü Murat YAPICI, AB heyetine ise Avrupa Komisyonu Komşuluk Politikası ve Genişleme Genel Müdürlüğü Direktörü Simon MORDUE başkanlık etmiştir. Toplantıda ele alınan hususlar gündem maddeleri itibariyle aşağıda yer almaktadır. Giriş Komisyon tarafından, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinde önemli bir aşama kaydedilmiş olduğu, ancak Gümrük Birliği kapsamında sorunların gündeme geldiği GBOK’un önemini korumaya devam ettiği, zira GBOK kapsamında gündeme gelen sorunların çözümünün karşılıklı güven tesisine katkı sağlayarak Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecine daha uygun bir zemin hazırlayacağı vurgulanmış, sorunlu hususların çözüme kavuşturulması bakımından senede iki defa düzenlenen GBOK toplantıları haricinde de takibinin önem arz ettiği vurgulanmıştır. Bakanlığımız tarafından, Gümrük Birliği’nin kapasitesinin yeni dünya ekonomik düzeninin gerisinde kaldığı, üyelik müzakerelerinde yaşanan tıkanıklığın Gümrük Birliği’nin işleyişi açısından bir zorluk teşkil ettiği, tesis edildiği günden bu yana Gümrük Birliği kapsamında benzer problemlerin görüşülmekte olduğu, bu çerçevedetarafların Gümrük Birliği’nden tatmin olmadığı bir durumda sorunların çözülmesi yönünde de isteksizlik oluştuğu ifade edilmiş, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinin sorunların giderilmesine katkı sağlayacağı vurgulanmıştır. Yüksek Düzeyli Memurlar Çalışma Grubu (YDMÇG) Raporu AB tarafınca, küreselleşen dünya ekonomisinde çağın gerisinde kalan Gümrük Birliği’nin gözden geçirilmesi ve güncellenmesi imkanlarının değerlendirilmesi için Komisyon tarafından Dünya Bankası’na bir çalışma yaptırılmış olduğu, söz konusu çalışma sonrasında GB’nin güncellenmesi müzakerelerinin kapsamını belirlemek üzere tesis edilmiş olan Yüksek Düzeyli Memurlar Çalışma Grubu’nun (YDMÇG) pek çok defa bir araya geldiği, yakın bir gelecekte görüşmelerin sonuçlandırılmasının öngörüldüğü ifade edilmiştir. Komisyon tarafından, güncellenme sürecinin amacının ülkemizin AB’nin STA’larından eşzamanlı olarak faydalanmasına imkan vererek STA sorununa çözüm bulunması; işleyen bir anlaşmazlıkların halli mekanizması tesis edilmesi; ülkemizin AB’nin karar alma süreçlerine katılım sağlaması; karayolu kotaları sorununa çözüm bulunması olduğu, öte yandan GB’nin hizmetler ve kamu alımlarına genişletilerek, tarım tavizlerinin geliştirilmesinin öngörüldüğü, mevcut yapının korunacağı ancak modernize edileceği ifade edilmiştir. Önümüzdeki dönemde sürece ilişkin yapılacak etki analizi çalışması sonrasında Konsey’den yetki alınacağı, GB’nin güncellenmesi sürecinin ülkemizin TTIP’e katılımı açısından da önem arz ettiği belirtilmiştir. Tarafımızca, sürece verdiğimiz önem vurgulanmış, sürecin bir an evvel başarıyla sonuçlandırılmasında her iki tarafın çıkarı bulunduğu, GB’nin tesis edilmesi sırasında yapılan bulunan hatalar nedeniyle 20 yıla yakın bir süredir duyulan memnuniyetsizliğin bu süreçte de yaşanmamasının umulduğu vurgulanmıştır. Kullanılmış ve Yenileştirilmiş Eşya İthalatı Komisyon tarafından ikinci el eşya ithalatında ülkemiz tarafından uygulanan ithal lisansının Gümrük Birliği’nin ithalatta uygulanan miktar kısıtlamaları ve eş etkili önlemleri yasaklayan 5. Maddesini ihlal ettiği, 75 ürünün ithalatındaki lisans gerekliliğinin kaldırılmasının memnuniyetle karşılandığı, ancak teknik mevzuatla düzenlenemeyen söz konusu ürünlerin TAREKS sistemine alınmasının anlaşılamadığı, kullanılmış eşya ithalatının uygulama usullerini belirleyen 2012/35 sayılı Gümrük Genelgesi’nin belirsizlikler içerdiği, konuyu açıklığa kavuşturmak üzere tarafımıza daha önce soru iletilmiş olduğu ifade edilmiştir. Devamla, ülkemiz mevzuatında yenileştirilmiş eşyaya ilişkin bir tanım bulunmadığı, 2011 yılında yenileştirilmiş lastik ithalatının serbest bırakılmasına ilişkin bir mektup iletilmiş olduğu, Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE) yönetmelikleri ile düzenlenmekte olan yenileştirilmiş lastik ithalatına ülkemizce izin verilmemesinin nedeninin anlaşılamadığı, AB’li üreticilerin çevreye zarar vermeyecek şekilde ülkemize ithalat yapabilmesi için daha önce öneri sunulmuş olduğu, 2014 yılında Komisyon tarafından ülkemize iletilen yazılı sorulara tam cevap verilmemiş olduğu ifade edilmiştir. Tarafımızca, kullanılmış eşyaya otomatik olmayan lisans uygulandığı, söz konusu ürünlerin GATT’ın 20. Maddesi uyarınca insan sağlığına uygunluğunu temin edebilmek adına teknik standartlara uygunluğundan emin olunmak istendiği, sağlık ve güvenlik gerekçelerini tam karşılayabilmek amacıyla söz konusu ürünlerde yaş yerine CIF fiyatının esas alınmaya başlandığı, bu uygulamanın risk analizi amacıyla konulduğu, TAREKS sistemine kaydın ürün güvenliğinin sağlanması için gerekli olduğu, ancak söz konusu uygulamanın herhangi bir engel yaratmaktan ziyade ithalatçının işinin kolaylaştırılması amacını taşıdığı ifade edilmiştir. İkinci el arabalar ile yenileştirilmiş lastik ithalatına ilişkin ülkemiz politikasında herhangi bir değişiklik olmadığı vurgulanmıştır. Üçüncü Ülkelerden Yapılan İthalattan Alınan İlave Gümrük Vergisi (İGV) Komisyon tarafından, ülkemizce 2011 yılından beri tekstil ithalatından İGV alınmakta olduğu, söz konusu uygulamadan AB ile STA imzalanan ülkelerin hariç tutulduğu, 20 Mart 2015 tarihinde düzenlenen Gümrük İşbirliği Komitesi’nde AB, İsviçre, Norveç ve Türkiye arasında tesis edilecek Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi (GTS) kümülasyonu tesis edilmesi imkanının görüşüldüğü, GTS altında ikili düzeyde uygulamalara başlanıldığı bir ortamda GTS ve GTS+ ülkelerinin de İGV uygulamasından muaf tutulmasının beklendiği ifade edilmiştir. Devamla, ayakkabı ithalatında ülkemizce uygulamakta olan İGV’nin Gümrük Birliği’ne aykırı olduğu ve kaldırılması gerektiği, korunma önlemlerine göre İGV uygulamasının ticareti bozucu etkisinin daha fazla olduğu, kısa vadede Türkiye tarafından sorunun çözümüne yönelik bir teklif beklendiği belirtilmiştir. Komisyon tarafından ayrıca, el aletlerinde başlatılan İGV ile halı ve kilim gibi diğer ürünlere uygulanması öngörülenyeni İGV uygulamalarından kaygı duyulduğu, ülkemizin 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın Gümrük Birliği içinde serbest dolaşıma ilişkin 3. Maddesine; AB ile Ortak Gümrük Tarifesi uygulama yükümlülüğümüze ilişkin 13. Maddesine ve AB’nin Ortak Ticaret Politikası’na uyum yükümlülüğümüze ilişkin 16. Maddesine aykırı olduğu, söz konusu politikanın AB’li ihracatçılarda ve Türkiye’deki AB’li yatırımcılarda güvensizlik doğurduğu ifade edilmiş, serbest dolaşımda bulunan eşyanın menşeinin bilinememesine rağmen, ülkemizin hangi kriteri esas alarak böyle bir uygulamaya gittiğinin anlaşılamadığı vurgulanmıştır. Tarafımızca, şimdiye kadar pek çok korunma önlemleri soruşturmasının açılmış olduğu, ancak söz konusu soruşturmaların yetersiz delil nedeniyle sonuçlandırılamadığı, halihazırda ticaret politikası önlemlerinin yaygın bir şekilde kullanılmakta olduğu, ancak söz konusu önlemlerin yetersiz olduğu durumlarda İGV’ye başvurulması ihtiyacı doğduğu, Türk sanayiinin özellikle Uzak Doğu’dan yapılan ithalattan DTÖ kurallarına uygun olarak tarife artışı ile korunmasına ihtiyaç duyulduğu, ancak 1/95 sayılı OKK’nınTürk sanayiinin Uzak Doğu kökenli ucuz ithalattan korunması için bir mekanizmadan yoksun olduğu, Gümrük Birliği kapsamında istisnai ve geçici olarak uygulanabilecek, kurallara ve delillere dayalı bir mekanizma oluşturulması için Komisyon’dan gelecek önerilerin memnuniyetle karşılanacağı ifade edilmiştir. Komisyon tarafından, ülkemizce Gümrük Birliği’ne uygun olan ticaret politikası önlemlerine başvurulması gerektiği, İGV uygulamalarının sona erdirilme tarihinin bile bulunmadığı, İGV’ye başvurmadan önce uygulamadan etkilenecek ilgili paydaşlarla konunun istişare edilmemiş olduğu vurgulanmış, 1/95 sayılı OKK’nın 57. Maddesi uyarınca ülkemizin söz konusu önlemi almadan önce Komisyon’a bildirimde bulunması gerektiği, bildirimde bulunulması halinde ülkemize daha çok anlayış gösterilebileceği, ancak mevcut Gümrük Birliği koşullarına göre Türkiye’de bulunan AB’li yatırımcıların mağdur olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca, GTS ülkeleri ile İsviçre, Norveç ve AB arasında tesis edilmiş olan kümülasyon sistemine Türkiye’nin dahil edilmesine yönelik olarak yakın zamanda Türkiye’ye bir öneri sunulacağı belirtilmiştir. Tarafımızca, söz konusu belirsizlikler nedeniyle ülkemizce kurallara dayalı yeni bir mekanizma tesis edilmesinin önerildiği ve İGV uygulamasının geçici olarak tasarlandığı belirtilmiş. Ayrıca, ülkemizce de GTS kümülasyonuna dahil olunmasının arzu edildiği, şu ana kadar AB’nin GTS kurallarını uygulamama sebebimizin sözkonusu kümülasyonun bir parçası haline gelmemizden kaynaklandığı belirtilmiş; kümülasyona dahil olunmasının İGV’leri tamamen ortadan kaldırmayacağı, sadece GTS ülkelerinin daha düşük vergilerden faydalanmasını sağlayacağı hatırlatılmıştır. Komisyon tarafından, ayakkabı ithalatındaki ftalat testlerinin ithalatta maliyet artışına ve zaman kaybına yol açtığı, AB’de akredite laboratuvarlarda yapılmış testlerin kabul edilmemesinin anlaşılamadığı, ayrıca AB REACH Yönetmeliği kapsamında ftalatın kısıtlamaya tabi maddeler arasında yer almadığı ifade edilmiştir. Komisyon devamla, Türk gümrüklerinde ithalat sırasındaki test ve kontrollerin genel olarak artmış olduğunu ve bu durumun gecikme ve maliyet artışlarına yol açtığını belirterek, söz konusu kontrollerin sebebine ilişkin bilgi talep etmiştir. Tarafımızca, ayakkabı da dahil olmak üzere ürünlere yönelik ithalat denetimlerinin ilgili ÜGD Tebliğleri kapsamında TAREKS üzerinden ve risk analizine dayalı olarak Ekonomi Bakanlığınca gerçekleştirildiği, ithalat denetimine konu olan eşya kapsamı ile uygulama esaslarının bahse konu Tebliğler ile belirlendiği, Tebliğler 2015 yılı başında yenilenmiş olmakla birlikte Tebliğ kapsamı ürünler ile uygulamaya ilişkin usul ve kurallarda esaslı bir değişiklik yapılmadığı ve risk unsuru taşımadığı müddetçe A.TR dolaşım belgesi eşliğinde ithal edilen eşyanı n ithalat denetimine konu olmadığı, bir diğer ifadeyle AB’den gelen ayakkabıların prensip olarak anılan denetimlerden muaf olduğu belirtilmiştir. Devamla, ayakkabı ithalatı sırasında gerek mükellef beyanlarının doğruluğunu araştırmak amacıyla gerekse piyasa gözetimi denetimi faaliyetleri kapsamında Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından bazı test ve kontrollerin yapılmasının söz konusu olabildiği, uygulamanın risk kriterleriyle yürütüldüğü ve AB’den yapılan tüm ithalatı kapsayan bir kontrol uygulamasının bulunmadığı tarafımızca ifade edilmiştir. Gözetim Önlemleri Komisyon tarafından, gözetim önlemlerinin miktar kısıtlamaları ve eş etkili önlemlerin yasaklandığı 1/95 sayılı OKK’nın 5. Maddesine aykırılık teşkil ettiği, yerli üreticinin zarar gördüğü durumlarda ülkemizce ticaret politikası önlemlerine başvurulabileceği, gözetim önlemlerinin ise ithalatı kısıtlamakta olduğu, gözetim belgesinin temin edilebilmesi için ülkemizce ek belge talebinde bulunulabilmesinin uygulamada keyfiyet yaratığı, söz konusu belgelerin ticari sır niteliğinde olabildiği belirtilmiş, otomatik olmayan bir ithal lisansı olması nedeniyle DTÖ’nün lisanslama kurallarına aykırılık teşkil ettiği vurgulanmış, AB’li üreticilerin gözetim uygulamasından muaf tutulması talep edilmiştir. Devamla, gözetime konu eşyanın KDV’sinin gümrük beyanında yer alan fiyat üzerinden değil referans fiyat üzerinden hesaplanmasının ve KDV’nin ithalat aşamasında ödenmesinin yerli üretici lehine ayrımcılığa yol açtığı belirtilmiş, daha önce ülkemize iletilmiş olan sorulara eksik cevap verildiği vurgulanarak, konuya ilişkin bir teknik toplantı yapılması talep edilmiştir. Tarafımızca, gözetim uygulamasının otomatik bir lisans niteliği taşıdığı, DTÖ Lisans Komitesi’nde Komisyon’un sorularına detaylı olarak yazılı cevap verilmiş olduğu, uygulamanın doğası gereği referans fiyatın piyasadaki en düşük fiyatın altında belirlendiği, bu kapsamda referans fiyatın halihazırda AB’den yapılan ithalatın CIF değerinden düşük olduğu belirtilmiş, gözetim uygulamasının ticari savunma aracı olmaktan ziyade, gözetime konu ürünün ticaretinin izlenmesi amacını taşıdığı, KDV’nin hesaplanmasına ilişkin hususun ise teknik toplantıda görüşülmesinde fayda bulunduğu ifade edilmiştir. Tütün Ürünlerinde Kaçakçılık Sorunu Tarafımızca ülkemiz pazarında Bulgar Tabac firmasına ait tütününün payının %10,2 olduğu, kaçak sigaralardan payının ise % 50’sinin söz konusu firmaya ait olduğu belirtilmiş, Tütün Çerçeve Sözleşmesi’nin 15. Maddesine atıf yapılarak sigara kaçakçılığının önlenmesi amacıyla tarafların etkin önlem almaları gerektiği hatırlatılmış, kaçakçılık nedeniyle ülkemizin vergi kaybı olduğu, kaçakçılık sonucu terörist aktivitelerin dahi finanse edilebildiği belirtilmiştir. Komisyon tarafından sorunun ilk defa bu kadar açık olarak ifade edildiği, konuya ilişkin şikayetimizin yazılı olarak da iletilmesinde fayda bulunduğu, Avrupa Kaçakçılığı Önleme Ofisi (OLAF) tarafından sorunun transit ticaretten kaynaklanabileceğinin bildirildiği, Bulgaristan ile irtibata geçildiği, Türk yetkililerinin şimdiye kadar gösterdiği işbirliğinden memnuniyet duyulduğu, sorunun Türkiye ile Bulgaristan’ın işbirliği ile çözülebileceğine inanıldığı, ülkemizin 1/95 sayılı OKK’nın 7. eki kapsamında gümrük konularında idari merciler arasında yardımlaşma talep edebileceği, OLAF’ın ülkeler arasındaki işbirliğine öncülük ettiği ifade edilmiştir. Tarafımızca, konunun GİKtoplantısı gündemine getirilmesinin planlandığı ifade edilmiş olup, Bulgar tarafının daha sorumlu davranması için Komisyon’un gerekli girişimlerde bulunması talep edilmiştir. Ticari Savunma Araçları Türkiye tarafından yürütülen soruşturmalarda gizli olmayan unsurlar: şeffaflık ve savunma hakkı Komisyon tarafından, açılan soruşturmalarda diğer tarafın da savunma hakkı bulunduğu, DTÖ kapsamında bir firma tarafından verilmiş olan gizli bilgilerin diğer tarafla paylaşmak üzere gizli olamayan bir özetinin çıkarılması gerektiği, ancak bazı durumlarda Türk yetkililer tarafından gizli bilginin özetlenemeyeceğinin ifade edildiği, bu nedenle AB’li firmaların Türk firmaları tarafından iletilen belgelere erişemediği, bunun savunma hakkını ve şeffaflığı olumsuz etkilediği ifade edilmiştir. Tarafımızca, şeffaflık ve savunma hakkı konusundaki Komisyon yorumlarının doğru olduğu, bu konuda sorun yaşayan AB’li firmaların doğrudan Bakanlığımızla iletişime geçebileceği belirtilmiştir. Komisyon tarafından münferit çözüm önerileri yerine, gizli bilgilerin karşı tarafla paylaşılacak şekilde özetinin çıkarılarak kamu dinlemesinin (public hearing) önce karşı tarafa sistematik olarak iletilmesinin beklendiği, ülkemizin uluslararası yükümlülüklerinin bunu gerektirdiği ifade edilmiştir. Tarafımızca, Komisyon’un şikayetlerinin ülkemize spesifik olarak iletilebileceği dile getirilmiştir. Haddelenmiş Yassı Çeliğe Açılan Anti-Damping Soruşturması Komisyon tarafından haddelenmiş yassı çeliğe açılan anti-damping soruşturmasına ilişkin olarak Slovenya, Romanya ve Fransa’nın soruşturmadan endişe duyduğu ifade edilmiştir. Tarafımızca, haddelenmiş yassı çeliğin en büyük üreticisi olan Erdemir’in talebi üzerine, anılan ürüne anti damping soruşturması açılmış olduğu, şimdiden soruşturmanın sonucunun bilinemeyeceği belirtilmiş, AB’li üreticilerin soruşturmanın yürütüldüğü Türk makamları ile işbirliği ve irtibat halinde olmasında fayda bulunduğu, soruşturmanın AB’li üreticileri hedeflemediği, soruşturma kapsamında Çin, Japonya, Rusya gibi diğer ülkelerin de bulunduğu ifade edilmiştir. Komisyon tarafınca, soruşturmanın içeriğinden soruşturma açmayı gerektirecek bir durum olmadığının anlaşıldığı, halihazırda ülkemiz tarafından sunulmuş olan kanıtların zayıf olduğu vurgulanmıştır. Yenilenebilir Enerjide Yerli Aksam Desteği Komisyon tarafından, konunun DTÖ’nün Ticaretle Bağlantılı Yatırım Önlemleri Komitesi (TRIMs) toplantısında görüşülmüş olduğu, AB’li üreticilerin özellikle rüzgar enerjisinde oldukça rekabetçi olduğu, ancak ülkemiz uygulamalarının Türk üreticiler lehine ayrımcılık teşkil ettiği vurgulanmış, bu nedenle yerli aksam desteğinin kaldırılması talep edilmiş ve konuya ilişkin detaylı bilgi istenmiştir. Tarafımızca, mevcut uygulamamızda herhangi bir değişiklik bulunmadığı,yerli aksama sunulan desteğin geçici olarak tasarlanmış olduğu, Aralık 2020'ye kadar işletmeye girecek olanişletmelerin yerli aksam desteğinden 5 yıl süreyle yaralanabileceği, öte yandan üreticilerin 10 yıl süreyle yararlanabilecekleri ilave tarifeyi ya da 5 yıl süreyle yararlanabilecekleri yerli aksam desteğini seçmekte özgür olduğu, anılan teşviklerden yararlanılmaksam enerjinin piyasa fiyatından da satılmasının mümkün olduğu belirtilmiştir. Ülkemiz uygulamalarına ilişkin detaylı bilginin ayrıca yazılı olarak iletilebileceği ifade edilmiştir. Serbest Ticaret Anlaşmaları Tarafımızca, Serbest Ticaret Anlaşmalarına ilişkin olarak ülkemiz tarafından 31. GBOK toplantısından bu yana kaydedilen gelişmeler hakkında bilgi verilmiştir. Bu çerçevede, halihazırda 17 STA’nın yürürlükte olduğu, Lübnan, Kosova, Malezya, Moldova ve Faroe Adaları ile imzalanan STA’ların iç onay süreçlerinin tamamlanmasının beklendiği, Gana ile müzakerelerin tamamlandığı, anlaşmanın 2015 yılı içinde imzalanmasının beklendiği ifade edilmiştir. Öte yandan, ülkemizin üçüncü ülkelerle STA imzalamak konusunda sıkıntı yaşamakta olduğu, 10 ülke/ülke grubu ile STA müzakerelerine başlamak için girişimde bulunulduğu, Güney Afrika, Cezayir, Vietnam ve Hindistan ile müzakerelere başlamak için sorun yaşanmakta olduğu, AB’nin daha fazla ülke ile STA müzakere etmesinin ülkemizin daha fazla ülke ile sorun yaşanmasına neden olduğu, sorunun karşılıklı kabul edilebilir olarak çözümü için tek yolun ülkemizin AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı STA’ları eşzamanlı tamamlaması olduğu, bunun Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinde birincil önceliğimiz olmaya devam edeceği, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinin STA sorununun çözümü açısından bir fırsat olarak görüldüğü vurgulanmıştır. Mevcut Gümrük Birliği Kararı’nın 16. ve 54. Maddesinin STA’lara uyum konusunda Türkiye’ye tek taraflı yükümlülük doğurmadığı, özellikle DTÖ kapsamında, Gümrük Birliği ortağı olarak ortak ticaret politikasına sahip olmanın her iki tarafın yükümlülüğü olduğu vurgulanarak, STA sorununun aciliyeti açısından Gümrük Birliği’nin güncellenmesi müzakerelerinden önce çözülmesinin önem arz ettiği ifade edilmiştir. Komisyon tarafından, STA sorununun GBOK kapsamında uzun zamandır görüşülmekte olduğu, sorunun Gümrük Birliği’nin güncellenmesi kapsamında da bir senedir görüşüldüğü ve çözüme yönelik önemli ölçüde ilerleme sağlandığı, bu nedenle ülkemizin STA sorununa Gümrük Birliği’nin güncellenmesi müzakerelerinde çözüm bulunabileceği ifade edilmiştir. Tarafımızca, AB’nin Hindistan ve Vietnam ile yürüttüğü müzakerelere ilişkin bilgi talep edilmiş, Tayland ile ülkemiz arasında bir Çalışma Grubu tesis edilmiş olduğu, Tayland tarafının ülkemizle STA müzakerelerine başlamayı istediği, bu nedenle müzakerelerin her an başlayabileceği ifade edilmiş, Yeni Zelanda yetkilileri ile son dönemde bir araya gelerek, her iki tarafın muhtemel bir STA’dan beklentilerini ve değerlendirmelerini paylaştığı belirtilerek, AB’nin Yeni Zelanda ile ikili ilişkileri kapsamındaki son durum sorulmuştur. Tarafımızca son olarak, Japonya ile STA müzakerelerini tamamlamaya verdiğimiz önem vurgulanmış, sonuncusu 13-17 Nisan’da olmak üzere şimdiye kadar iki müzakere turu yapıldığı belirtilerek, AB-Japonya müzakerelerinde son duruma ilişkin bilgi talep edilmiştir. Muhatabımızca, Hindistan ile donmuş olan müzakerelerin yeniden canlandırılması için Komisyon tarafından 2015 yılı Mart ayında teklif edilen görüşmenin gerçekleşemediği, her iki tarafta da müzakerelere devam etmeye yönelik bir istek bulunmasına rağmen bir ilerleme kaydedilemediği, Türkiye hükmünün müzakereler kapsamında pek çok defa gündeme getirildiği ifade edilmiştir. Vietnam’a ilişkin olarak Mart ayında 3. Tur müzakerelerin yapıldığı, Mayıs ayında bir ara görüşmenin yapılacağı, son turun ise Haziran ayında düzenlenerek müzakerelerin tamamlanmasının hedeflendiği belirtilmiştir. Komisyon tarafından, Yeni Zelanda ve Japonya’ya ilişkin bilahare bilgi verilebileceği ifade edilmiştir. Tarafımızdan, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’na (TTIP) ilişkin olarak müzakerelerin gidişatına dair Komisyon tarafından ülkemize devamlı bilgi verilmesinden memnuniyet duyulduğu, söz konusu işbirliğinin devam edilmesinin ümit edildiği, ABD ile 6 / 23 Yüksek Düzeyli Komite’nin (YDK) Çalışma Planı’nda varılan mutabakat sonrasında önemli bir gelişme kaydedilemediği, söz konusu Komite’nin AB ile ABD arasında tesis edilmiş YDK’ya benzer şekilde taraflar arasında TTIP’e giden yolu açmasının beklendiği; ancak ABD tarafının konuya çekimser yaklaştığı, YDK’nın çalışma kapsamının ABD tarafınca Gümrük Birliği göz önüne alınarak TTIP’in Türkiye üzerine muhtemel etkilerinin araştırılması olarak algılandığı; ABD ile farklı algılamalara rağmen ülkemizin YDK’nın ABD ile ülkemiz arasında STA imzalanmasına gidecek yolu açacağı ümidini taşımaya devam ettiği ifade edilmiştir. Devamla, TTIP’in Türkiye’ye etkilerine ilişkin AB tarafından finanse edilen etki analizi çalışmasının 2015 yılının ilk yarısında tamamlanmasının beklendiği dile getirilmiştir. İslenmemiş Alüminyum ithalatına Uygulanan Gümrük Vergisi Komisyon tarafınca, işlenmemiş alüminyum ithalatına uygulanan sıfır gümrük vergisinin Gümrük Birliği’ne aykırılık teşkil ettiği, mezkûr uygulamanın AB’nin ortak gümrük tarifeleri ile uyumlu hale getirilmesi gerektiği, konunun 2012 yılında da gündeme getirildiği ve Türkiye’nin uyum taahhüdünde bulunduğu, uygulamaya devam edilmesi halinde 1/95 sayılı OKK’nın 3. maddesinin 4. ve 5. Paragraflarında yer alan serbest dolaşıma ilişkin hükümlerinin ihlal edilmiş olacağı, Türkiye’ye sıfır gümrükle ithal edilen işlenmiş alüminyum kullanılarak üretilen ürünlerin AB’ye ihracında serbest dolaşım şartlarını taşımadığı için üye ülkeler tarafından ATR dolaşım belgelerinin reddedilmesine sebep olacağı ifade edilmiştir. Söz konusu uygulamanın Gümrük Birliği’ne uyumlu hale getirilmesi talep edilmiştir. Tarafımızca, anılan ürün grubuna uygulanan sıfır ithalat vergisinin arkasında yatan ekonomik gerekçeler bulunduğu, 1.500’ü aşkın firmasıyla Türkiye alüminyum sanayinin 30.000 kişiye istihdam sağladığı, yıllık olarak 1 milyon tondan fazla alüminyum ithalatı gerçekleştirildiği ve bu ithalatın büyük oranda AB dışından tedarik edildiği hatırlatılarak, ülkemizin üçüncü ülkelerden gelen bu kaynaklara ve düşük maliyetli tarife oranlarına ihtiyaç duyduğu ifade edilmiştir. Ayrıca, Ekonomik Tarife Sorunları Grubu (ETSG) toplantısında 2012 yılı ikinci yarısı için gümrük vergisinin askıya alınması veya ulusal tarife kontenjanı açma talebinde bulunulduğu fakat bu talebin AB tarafından reddedildiği belirtilmiştir. Komisyon tarafınca, iletilen şikâyetlerin üye ülkelerden geldiği hatırlatılarak, uygulamanın Türkiye tarafından devam ettirilmesi halinde gerekli önlemlerin alınacağı ve ATR dolaşım belgelerinin reddedileceği vurgulanmıştır. Tarafımızca, ATR belgelerinin söz konusu ithal ürünlerin mamul mallarda kullanılması sebebi ile reddedilemeyeceği, üye ülkelerin Güney Afrika, Kamerun ve Mozambik ile yapılan STA’lar aracılığıyla vergi ödemeksizin alüminyum ithalatı yaparken bu ülkelerle STA’sı bulunma yan Türkiye’nin bu imkândan yoksun olduğu belirtilmiş, Gümrük Birliği’nden kaynaklanan asimetrik durumun maliyetine Türk alüminyum sektörünün katlanmasının adil olmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca, işlenmemiş alüminyum bakımından, AB’nin yaklaşık %70 oranında iç yeterliliğe sahip olduğu, kalan kısmın ise STA ülkelerinden vergisiz temin edildiği; Türkiye’nin ise %95 oranında ithalata bağımlı olduğu dile getirilmiştir. Hurda Bakır, Alüminyum ve Kromlu Deride Ülkemiz Tarafından Uygulanan Tedbirler Komisyon yetkililerince çelik başta olmak üzere hurda madenler konusunda Türkiye’nin AB’nin en önemliihracatçılarından biri olduğu; konunun 2010 yılından bu yana gündemde yer aldığı hatırlatılarak başta hurda bakıra getirilen kısıtlamaların daha sonra alüminyum hurdasına da getirildiği; AB Türkiye Delegasyonu’nun yaptığı görüşmelerde sistemin düzeltilmesine yönelik çalışmalar bulunduğu bilgisinin edinildiği, ancak gelinen nokta itibari ile kısıtlamaların daha katı bir hal aldığı belirtilmiştir. Söz konusu kısıtlamaların 1/95 sayılı OKK’nın 6. maddesi başta olmak üzere Gümrük Birliği’ne açık bir aykırılık teşkil ettiğidile getirilmiştir. Ayrıca, AB’li sektör temsilcilerinden gelen raporlar aracılığıyla Türkiye’de yerli imalatçıların ihracat lisansına tabi tutulmadığının anlaşıldığı, bu durumun yerli üretici lehine ayrımcılığa yola açtığı bildirilmiş, söz konusu kısıtlamaların kaldırılması talep edilmiştir. Tarafımızca ülkemiz pozisyonunda herhangi bir değişiklik olmadığı belirtilerek, söz konusu uygulamaların ihracatı yasaklamadığı, ihracat istatistiklerine bakıldığında AB’nin hala ülkemizin hurda ihracatı konusunda en büyük ticaret ortağı olduğu belirtilmiştir. Uygulamanın çevre ve insan sağlığının korunması ve istatistiki verilerin temin edilmesine yönelik bir kayıt uygulaması olduğu hatırlatılmıştır. Komisyon tarafınca ticaret rakamlarının kayıt uygulaması olmaması halinde çok daha yüksek olacağı belirtilmiştir. Devamla, ihracat lisansı talep edilmesine gerek olmadan kısıtlama barındırmayan mekanizmalarla istatistiki veri toplamanın mümkün olduğu, dile getirilmiş; konunun bir sonraki GBOK toplantısına bırakılmayarak yakın zamanda tekrar görüşülmesi talep edilmiş; konuya ilişkin yazılı görüş beklendiği ifade edilmiştir. işlenmiş Tarım Ürünleri Dondurma için AB ve Türkiye’nin Tarife Kotaları Komisyon tarafından 1/2007 sayılı OKK uyarınca açılan tarife kotalarının süt ürünleri ihracatındaki sorunlar çözüldükten sonra işletilmesi konusunda mutabakat sağlandığı; yakın zamanda ülkemizdeki bazı tesislerin süt ve süt ürünleri ihracatına izin verildi ği ve bu çerçevede soruna kısmen çözüm bulunduğu; dondurma kotalarının açılması için uygulama yönetmeliği hazırlanmasına başlandığı belirtilerek dondurma için tarife kotalarının açılması için somut adımların ne zaman atılacağı sorulmuştur. Ayrıca, AB’ye süt ürünleri ihracatı yapmak için izin almış kuruluşların dondurma üretimi de yaptıkları göz önüne alındığında kotaların açılmasının Türkiye’ye de fayda sağlayacağı belirtilmiştir. Tarafımızca, 2013 yılından itibaren AB’ye süt ürünleri ihracatının başladığı, ancak dondurma üretimi için kullanılacak süt tozu için onaylı üretim tesisinin bulunmaması nedeniyle dondurma ihracatının başlayamadığı belirtilmiş, konuya ilişkin ilgili paydaşlarla görüşmelerin sürdürüldüğü, Komisyona daha sonra bilgi verileceği dile getirilmiştir. Diğer taraftan, kademeli olarak kotaların açılmasının da bir yöntem olarak izlenebileceği belirtilmiştir. Komisyon tarafından, paydaşlardan edinilecek bilginin bir sonraki GBOK toplantısından önce kendilerine aktarılması talep edilmiş, dondurma kotalarına ilişkin yasal dayanak olan 1/2007 sayılı OKK’da kotaların kademeli kullanımı konusunda bir hükümbulunmaması nedeniyle, konunun yeniden müzakere edilmesinin gerektiğibelirtilmiştir, konuya ilişkin talebimizi somutlaştırmamız talep edilmiştir. Tarafımızca, kotaların kademeli olarak açılması için bir deneme yapılabileceği ifade edilmiştir. ITÜ’lerde Tarife Kontenjanı Sistemi Komisyon tarafından işlenmiş tarım ürünlerinde tarife kontenjanlarının ülkemiz tarafından AB’deki “ilk gelen ilk alır” sistemine aykırı bir şekilde dağıtıldığı, ithalatçı ve üretici olma şartının AB’li ihracatçıların kotalardan sınırlı miktarda faydalanmasına neden olduğu belirtilmiş, son GBOK toplantısından bu yana söz konusu uygulamada bir değişikliğe gidilip gidilmediği sorulmuştur. Tarafımızca işlenmiş tarım ürünlerinde kota tahsisatı yapılırken hem üretici şirketlere hem de ithalatçılara tahsisat yapıldığı, dağıtımın başvuru sırasına göre yapıldığı ve mevzuatta belirtilen üst eşikleri geçmemesi şartı bulunduğu, bu çerçevede „ilk gelen ilk alır prensibine’ riayet edildiği, ürünün girdi olarak üretimde kullanılması şartı bulunduğu, anılan sistem uyarınca daha önce kota tahsis edilmiş ithalatçının aynı kota için tekrar başvuru yapabilmesine imkân verdiği belirtilmiştir. Başvuru sayısını ve kotaların hangi firmalara tahsis edileceğini önceden belirlemeyen bütün firmalara açık bir tahsisat yöntemi kullanıldığı belirtilmiştir. Öte yandan, kota tahsisat sisteminin iyileştirilmesinin amaçlandığı, ancak halihazırda somut bir ilerleme kaydedilmediği dile getirilmiştir. Komisyon tarafından, ilk gelen ilk alır sisteminin şeffaf bir sistem olduğu konusunda hem fikir olunduğu ancak Türkiye’nin uygulamalarında sorunlar olduğu belirtilmiş olup, bahsekonu iyileştirmelerin hangi alanlarda yapılmaya çalışıldığı hakkında bilgi talep edilmiştir. Ayrıca yapılan iyileştirme çalışmaları kapsamında ürünün girdi olarak kullanılması şartının kaldırılması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Türkiye’de Kayıtlı Karayolu Taşıtlarına Uygulanan İkili ve Transit Kotalar Tarafımızca, uzun zamandır gündeme getirilmekte olan Türkiye’de kayıtlı karayolu taşıtlarına uygulanan ikili ve transit kotaların Gümrük Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü kurallarına aykırı olduğu hususu yinelenmiş, Komisyon tarafından yapılan karayolu kotalarının serbestleşmesine dair etki analizi çalışmasının tarafımızla paylaşılması talep edilmiştir. Komisyon tarafından, karayolu taşımacılığı konusunda bazı kısıtlamaların olduğunun ve bu durumun Türk karayolu taşımacılarını olumsuz etkilediğinin farkında olunduğu, ancak taşımacılık konusunda AB firmalarının da sorunlar ile karşılaştıkları, kota sorununun çözümüne yönelik AB’nin bir bütün olarak çözüm sunmasına ilişkin yasal alt yapının olmadığı, dolayısıyla sorunun Türkiye ile üye ülkeler arasında ikili düzeyde çözümlenmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Karayolu kotaları etki analizi çalışmasına yönelik olarak ise halihazırda üye ülkeler ile iç istişarelerin devam ettiği belirtilmiş, etki analizi çalışmasının kotaların karşılıklı olarak kaldırılmasının her iki tarafa da fayda sağlayacağı sonucuna ulaştığına ilişkin şifahi bilgi verilmiştir. Konuya ilişkin son olarak Avusturya tarafından uygulanan kota sayısının artırıldığı bilgisinin edinildiği ifade edilmiştir. Tarafımızca, Avusturya tarafından kotaların artırılmasına ilişkin bir bilgi ulaşmadığı, ancak ülkemizin nihai hedefinin kotaların artırılması değil, Gümrük Birliği ve DTÖ’ye aykırı olan bu uygulamanın tamamen kaldırılması olduğu ifade edilmiştir. Almanya’da Profesyonel Sürücülere Asgari Ücret Uygulaması Tarafımızca, AB tarafından, Almanya’da 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren yürürlüğe giren yeni Asgari Ücret Yasası’nın 16. ve 20. Maddeleri ile yeni bir sistem oluşturulduğu; bu yeni yasanın ilgili hükümleri uyarınca, işverenin, milliyet ayrımı gözetilmeksizin, çalışanlarına Almanya topraklarında çalışarak geçirdikleri süreler için saat başına brüt 8,50 Euro ödemesinin öngörülmekte olduğu; yasanın ihlal edilmesi durumunda, 500.000 Euro’ya kadar, belge ve bilgilerde eksiklik görülmesi durumunda ise 30.000 Euro’ya kadar ceza verilmesinin söz konusu olduğu belirtilmiş olup, yasanın bu hükümlerinin, Almanya topraklarında taşıma yapan yabancı taşımacılık şirketlerinin rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyeceği belirtilmiştir. Komisyon tarafınca, söz konusu uygulamadan haberdar olunduğu ve uygulamanın Türk nakliyecilerin yanı sıra bazı üye ülke nakliyecilerini de olumsuz yönde etkilediği belirtilmiştir. Uygulamanın idari ve mali bir yük getirmesi sebebi ile Komisyon tarafının da uygulamadan endişe duyduğu, Alman makamları ile irtibata geçildiği ve Komisyon’un ilgili birimleri tarafından konunun hukuki boyutlarının değerlendirildiği, henüz kanıt toplama aşamasında olunduğu, değerlendirmenin ardından eğer AB müktesebatına veya Gümrük Birliği’ne aykırı bir durum tespit edilir ise Almanya’ya karşı bir ihlal prosedürü başlatılabileceği ifade edilmiştir. Gümrüklerde Kargolara Uygulanan Yüksek Para Cezaları Komisyon tarafınca 2013 yılında Gümrük Kanunu'nda yapılan değişiklikler doğrultusunda özellikle benzin, motorin, motor yağı, tolüen, gaz yağı ve benzeri ürünlerin ithalatında beyan edilen kargo miktarı ile Türk makamlarınca gümrükte ölçümü yapılan miktar arasında oluşan fark için tolere edilebilir oran olarak kabul edilen %3 yerine bazı ürünlerde %0,3'ün esas alınması sebebi ile ithalatçı firmalar tarafından ciddi cezalar ödendiği belirtilmiş olup, söz konusu uygulamanın AB ürünlerinin Türk pazarına girişinde bir engel oluşturduğu ifade edilmiştir. Komisyon tarafı uygulamanın arkasında yatan nedeni öğrenmek istedikl erini dile getirmişlerdir. Tarafımızca uygulamanın Gümrük Kanunun 237. Maddesi çerçevesinde dökme gelen eşyada ortaya çıkan eksiklik ve fazlalıklar ile ilgili olarak Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen oranlar dâhilindeki farklılıklar % 3’ü geçmediği takdirde özet beyan eksikliği veya fazlalığı takibatı yapılmayacağının hükme bağlandığı, söz konusu oranın boru hattı ile taşınanlar hariç olmak üzere doğalgaz için % 4 olarak belirlendiği, Bakanlar Kurulu Kararında belirlenmiş olan oranlar dahilindeki farklılıklar için herhangi bir işlem yapılmadığı, anılan BKK’nın 13. Ekinde belirtilen ürünler için aynı ekte yer alan oranların geçerli olduğu, bu oranların aşılması halinde, sadece aşılan miktarın vergisinin para cezası olarak uygulandığı ifade edilmiştir. Serbest Dolaşıma Girecek Ürünlerde Girdi Olarak Kullanılan Tarım Ürünlerine Kısmi Gümrük Vergisi İadesi Uygulanması Tarafımızca, AB’ye İTÜ’ler ve sanayi ürünleri ihracatımıza ilişkin olarak, 1/95 sayılı OKK’nın 3. maddesinin üçüncü ülkelerden ithal edilen ürünlerin gümrük vergilerinin tahsil edilmesi halinde serbest dolaşıma gireceği ve gümrük vergilerinden tamamen veya kısmen feragat edilerek ithal edilmesi halinde serbest dolaşıma giremeyeceği gibi, üretiminde kullanılan nihai ürünlerin de serbest dolaşıma girmesine engel olacağının hükmedildiği hatırlatılmış; ancak 1/95 sayılı OKK’nın 3. Maddesinin Gümrük Birliği’nin tüm ürünleri kapsadığı varsayımıyla dizayn edilmiş olduğu, tarımsal girdi kullanılarak AB’ye ihraç edilen işlenmiş tarım ürünleri ile sanayi ürünlerinde kullanılan tarım ürünleri için AB’nin OGT’sinden daha yüksek telafi edici vergi ödenmek zorunda kalındığı belirtilmiştir. Bu kapsamda, söz konusu durumlarda, AB’nin gümrük vergilerinden daha düşük olmayacak şekilde geri ödeme veya muafiyet sağlanmasına imkan tanınması talep edilmiştir. Komisyon tarafınca konunun not edildiği belirtilmiş olup, konuya ilişkin talebimizin yazılı olarak Komisyon tarafına iletilmesi istenmiştir. Alkollü İçkilerde Pazara Giriş Sorunları Komisyon tarafından Türkiye’nin 2015 yılında alkollü içkilerde uygulanan mutlak vergi farklarınıazaltan kararından memnuniyet duyulduğu belirtilmiş olup, 2009 yılında kabul edilen eylem planına oransal olarak uyulduğu ancak mutlak değer olarak uyulmadığı dile getirilmiştir. Öte yandan, Türk üreticilerinden alkollü içkilerde özel tüketim vergilerinin 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi kanununun 14. Maddesine göre ürünün piyasaya sürülmesinden sonra 45 gün içerisinde alındığı ancak ithal edilen alkollü içkilerde sözkonusu vergilerin ürünün ithalat aşamasında alınmakta olduğu ve ödeme dönemlerindeki farklılıkların yerli üreticiler lehine bir ayrımcılığa yol açtığı ifade edilmiştir. Tarafımızca ülkemizin Eylem Planı’na sadık kalmaya devam ettiği, vergilendirme artışlarının paritelerde değişikliğe gidilmeden yapıldığı, amacın ithal ile yerli içkiler arasındaki mutlak vergi farkının açılması olmadığı, Eylem Planı uyarınca 2015 yılında paritenin azaltılması amacıyla vergi indirimi gerçekleştirildiği ve 2018 yılına kadar ithal alkollü içkiler ile yerl i alkollü içkiler arasındaki farkların tamamen giderileceği ifade edilmiştir. ÖTV’lerdeki ödeme dönemlerindeki farklılıklar konusunda ise uygulamanın idari ihtiyaçlardan kaynaklandığı dile getirilmiştir. Öte yandan tarafımızca, Eylem Planı’nın Gümrük Birliği’nden ziyade katılım müzakerelerinin kapsamına giren bir konu olduğu belirtilerek, bundan sonraki GBOK toplantılarında konunun gündeme alınmaması önerilmiştir. Komisyon tarafından, 2018 yılında alkollü içkilerde uygulanan vergilerin eşitleneceğinin anlaşıldığı, ancak rakı ve ithal alkollü içkiler arasındaki Türk lirası cinsinden mutlak vergi farkının korunduğu dile getirilmiş; bu durumun 1/95 sayılı OKK’nın 50. Maddesine aykırı olduğu, bu nedenle GBOK gündemine getirilebileceğiifade edilmiştir. Komisyon tarafından, alkollü içkilerdeki numune analizlerinin aşırı olduğu, AB’den ithal edilen ürünlerin tüm güvenlik standartlarına uygun olduğu, buna rağmen Gümrük Birliği’ne aykırı olarak tüm AB üretim tesislerinin kontrol edildiği, uygulamanın Gümrük Birliği’ni n malların serbest dolaşımı ilkesine aykırılık teşkil ettiği belirtilmiş olup, son GBOK toplantısından bu yana konuya ilişkin herhangi bir gelişme olup olmadığı sorulmuştur. Komisyon tarafınca, bandrollü ürün izleme sisteminde son duruma ilişkin bilgi talep edilmiştir.Tarafımızca Bandrollü Ürün İzleme İhalesi’nin 9 Eylül 2014 tarihinde yapıldığı, yeni yetkili firma ile sözleşmenin 9 Aralık 2014 tarihinde imzalandığı, yapılan ihale ile alkollü içki bandrollerinin güvenlik unsurlarının artırılarak, bandrollerin tüketiciler tarafından kontrol edilebilmesinin sağlandığı, yeni dönemin bütün olarak 10 Haziran 2015 tarihinde devreye gireceği ve yeni dönemde bira ürünlerinde uygulanmakta olan kodlanmış etiket ve kodlardaki fiyat farklılığının kaldırılacağı ifade edilmiştir. Komisyon tarafınca, fiyat farklılığının kaldırılacak olmasından memnuniyet duyulduğu dile getirilmiştir. Komisyon tarafınca, alkollü biralarla alkolsüz biraların aynı marka altında piyasaya sürülmesini yasaklayan uygulama sebebi ile Türkiye pazarına girebilmek için AB’li üreticinin etiket değiştirmek zorunda bırakıldığı, bu durumun bir pazara giriş engeli olduğu belirtilmiş olup, söz konusu uygulamada bir değişikliğin olup olmadığı sorulmuştur. Tarafımızca söz konusu uygulamanın temel amacının gençlerin alkolün zararlarından korunması olduğu ve kanuna dayandığı, dolayısıyla yürürlükten kaldırılabilmesi için kanun değişikliği gerektirdiği, ancak bu aşamada bir değişikliğin gündemde olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca, herhangi bir alkollü içki ile aynı marka altında piyasaya sürülen ürünlerin alkollü içki kullanımına yönelik gizli reklam niteliği taşıdığı ifade edilmiştir. Komisyon tarafınca, alkollü içkilerin vergilendirilmesinde spesifik vergi uygulanırken biraların vergilendirilmesinde ülkemiz tarafından nispi vergi uygulanmaya devam edildiği belirtilmiş, anılan politikada bir değişiklik olup olmadığı sorulmuştur. Tarafımızca biraların vergilendirilmesinde nispi ve asgari maktu verginin karşılaştırılarak bunlardan yüksek olanın uygulanmasına devam edildiği belirtilmiştir. Romanya’nın Ülkemizden Yaptığı İthalata Yönelik KDV Uygulaması Tarafımızca, Romanya tarafından, AB üyesi olduğu tarih olan 1 Ocak 2007 ile 1 Nisan 2014 tarihleri arasında AB üyesi ülkeler de dâhil tüm ülkelerden yapılan ithalatta KDV’nin mal iç pazarda satıldıktan sonraki müteakip dönem tahsil edildiği, ancak özellikle AB üyesi ülkeler dışındaki ülkelerden ithal edilen ürünlerin KDV tahsilatlarında yaşanan düşüş nedeniyle 1 Nisan 2014 tarihi itibariyle AB üyesi ülkeler dışındaki ülkelerden yapılan ithalatlarda KDV’nin peşin olarak tahsil edilmesi kuralının getirildiği belirtilmiştir. Bu kapsamda, tarafımızca Türk firmalarına AB’li firmalar ile eşit muamele yapılarak KDV’ni n ithalat aşamasında alınmayarak, ürünün satışına müteakip vergi tahsilatının yapılması talep edilmiştir. Komisyon tarafınca, AB üye ülkeleri arasında sınırlar ve dolayısıyla gümrük idareleri olmadığı için Türkiye ile üye ülkeleri KDV uygulamaları konusunda karşılaştırmanın doğru olmadığı belirtilmiştir. AB’nin KDV tahsilatını düzenleyen direktifine göre üye ülkelerin bir kısmının ülkemizde de olduğu gibi ithalat sırasında alındığı, diğer üye ülkelerin ise tecil sertifikası olan firmalardan tahsilatı satış sonrasında aldıkları ifade edilmiş olup, tecil sertifikasını alan firmaların büyük ihracatçı firmalar olması ve belli kriterleri haiz olmalarının beklenmesi sebebi ile tüm ihracatçılara verilmesinin mümkün olmadığı dile getirilmiştir. Ayrıca, Türkiye tarafından da Romanya ve diğer AB üyelerine tecil sertifikası verilemeyerek KDV’yi ithalat aşamasında tahsil ettiği, dolayısıyla ortada ayrımcı bir uygulamanın olmadığı belirtilmiştir. Tarafımızca, uygulamanın ülkemiz ihracatçılarına ekonomik etkilerinin olduğu, üye ülkeler ile Pazar giriş koşulları itibari ile eşit rekabet şartlarına sahip olunmadığı, soruna bu çerçevede bakılmasında fayda olacağı dile getirilmiştir. Teknik Mevzuat Gümrük Birliği Kapsamında AB’nin REACH, CLP ve Biyosidal Mevzuatının Uygulanması Tarafımızca, Avrupa Birliği’nin kimyasalların kaydı, değerlendirilmesi, izni ve kısıtlanmasına ilişkin REACH Tüzüğü, tehlikeli maddelerin ve karışımların sınıflandırılması, etiketlenmesi ve paketlenmesine ilişkin CLP Tüzüğü ve biyosidal ürünlerin pazara arzına ilişkin Biyosidal Ürünler Tüzüğü kapsamında ülkemiz ihracatçılarının Avrupa Kimyasallar Ajansı’na (AKA) doğrudan kayıt/izin başvurusu yapamaması ve/veya bildirimde bulunamamasının 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın (OKK) 5. ve 7. Maddelerine aykırılık teşkil ettiğine dair hukuki değerlendirmelerimiz bir kez daha aktarılmış ve bu hususların Komisyona daha önce yazılı olarak da iletildiği ancak Komisyon’dan bir değerlendirme alınamadığı hatırlatılmıştır. Tarafımızdan devamla, CLP mevzuatının ülkemiz tarafından uyumlaştırıldığı ve taslak aşamasındayken Komisyona iletildiği, Komisyonun ülkemizin CLP Yönetmeliğine DTÖ bildirim mekanizması üzerinden görüş vermekle birlikte Gümrük Birliği uyum perspektifi bağlamında görüş bildirmediği, REACH mevzuatının uyumlaştırılmasında ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kaydadeğer ilerleme kaydedildiği, hazırlanmış olan taslak mevzuatın iç danışma sürecinin tamamlanmasını takiben 2015 yılı sonuna doğru yayımlanmasının öngörüldüğü ve taslağın yakında hem DTÖ TBT Komitesine hem de Avrupa Komisyonu’na bildirileceği ifade edilmiştir. Tarafımızca REACH mevzuatını uyumlaştırmak amacıyla hazırlanan taslak Yönetmelik hakkında da kısaca bilgi verilerek, Yönetmelik taslağının REACH Tüzüğü’nün teknik hükümlerini çok büyük ölçüde uyumlaştırdığı, Yönetmelik kapsamında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kayıt, izin ve bildirime ilişkin idari hükümler itibariyle AKA gibi faaliyet göstereceği, bir diğer ifadeyle Türkiye piyasasına arz edilecek kimyasalların kayıt, izin ve bildirim işlemlerinin anılan Bakanlığa yapılacağı belirtilmiştir. Son olarak, ülkemizin AKA’ya doğrudan erişiminin, ülkemiz uzmanlarının AKA komitelerinde temsil edilmesinin ve REACH mevzuatının Gümrük Birliği kapsamında uygulanmasından kaynaklanan dengesizliklerin giderilmesinin taşıdığı önem bir kez daha vurgulanmıştır. Komisyon tarafından, konunun Eylül 2014 tarihli Teknik Mevzuat Çalışma Grubu’nda (TMÇG) görüşülmüş olduğu, CLP mevzuatına uyum konusunda önemli ilerleme kaydedildiği, REACH mevzuatına uyum konusunda ülkemizce ilerleme kaydedildiğinin raporlanması durumunda REACH mevzuatının 106. Maddesi uyarınca AKA ile ülkemiz arasında bir diyalog tesis edilebileceği, bunun yapılabilmesi için mevzuat taslağının Komisyona iletilmesi gerektiği, Türkiye’nin hâlihazırda REACH’in uzman gruplarına katılım sağlayabildiği, Komisyonun Gümrük Birliği’nin güncellenmesi kapsamında Türkiye’nin AKA’ya gözlemci statüsünde katılım sağlamasının ümit edildiği ifade edilmiştir. Tarafımızca, AKA bünyesindeki komitelere katılım sağlanması önemli olmakla birlikte konunun daha kapsamlı boyutlarının bulunduğu, zira taslak Yönetmeliğin yürürlüğe girmesiyle birlikte ülkemiz piyasasına arz edilecek kimyasallar için de kayıt gerekliliğinin başlayacağı, bu durumda Gümrük Birliği’nin her iki tarafının ayrı platformlar ve mekanizmalar aracılığıyla izin ve kayıt prosedürleri yürüteceği, dolayısıyla bu iki mevzuat ve sistem arasında köprü oluşturacak bir mekanizma tesis edilmesinin elzem olduğu belirtilmiştir. Komisyon tarafından, öncelikle ülkemiz tarafından hazırlanan taslak mevzuatın değerlendirilmesi gerektiği ve bu değerlendirmenin, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi kapsamında ele alınması öngörülen konulardan birisi olan “AKA da dahil olmak üzere AB ajanslarına katılım” hususu ışığında yapılmasında yarar bulunduğu ifa edilmiştir. Oyuncak Güvenliği Direktifi (2009/48/EC) ve Taşınabilir Basınçlı Ekipmanlar Direktifi (2010/35/EC) Komisyon tarafından Oyuncak Güvenliği Direktifi ile Taşınabilir Basınçlı Ekipmanlar Direktifi’nin ülkemiz tarafından uyumlaştırılmış olduğu, ancak söz konusu direktiflerin 2/97 sayılı OKK kapsamında yer almaması nedeniyle, ithalatçının Gümrük Birliği kapsamında ithalatçı sayılıp sayılmayacağına ilişkin “ülkesellik” ilkesinde ekonomik operatörler açısından bir belirsizlik bulunduğu, bu nedenle 2/97 kapsamında yer almayan yeni yaklaşım direktiflerinin uyumlaştırılması durumunda esas alınmak üzere “ülkesellik” ilkesi ile diğer yatay unsurların düzenlendiği ayrı bir GBOK Kararına ihtiyaç duyulduğu ifade edilmiş ve bu yönde hazırlanmış bir taslak GBOK Kararı tevdi edilmiştir. Tarafımızca, söz konusu Direktiflerin hâlihazırda uyumlaştırıldığı halde iki senedir beyan metinlerinin imzalanmasının beklendiği, anılan beyan metinlerinin ülkesellik ilkesi ve yatay unsurlara ilişkin ayrı bir GBOK Kararına ihtiyaç olmadan imzalanabileceği, zira Komisyonca önerilen taslak GBOK Kararının esasen 2/97 sayılı OKK’nın yatay hükümlerini tekrarladığı, gerekirseülkesellik ilkesi ve diğer yatay unsurlara beyan metinlerinde atıf yapılabileceği, Komisyon tarafından önerilen GBOK Kararınınkabulü için ilgili tüm kurumlarımız ile yeni bir istişare süreci başlatmamız gerektiği, bu sürecin oyuncak ve taşınabilir basınçlı ekipmanlar mevzuatı itibariyle faaliyetleri iki senedir sürüncemede kalan ekonomik operatörlerin daha da fazla zaman kaybetmesine neden olacağı ifade edilmiştir. Komisyon tarafından, 1/95 sayılı OKK’nın 8.3. maddesi uyarınca ülkemizin ilgili tüm AB teknik mevzuatına uyum sağlayabileceği, ancak benzer bir hükme 2/97 sayılı OKK’da yer verilmediği, bu nedenle 2/97 sayılı OKK’da düzenlenmiş olan ülkesellik ilkesi ve yatay unsurların 2/97 sayılı OKK’da yer almayan mevzuata doğrudan uygulanmasının mümkün görülmediği, bu durumun Hukuk Servisi tarafından da teyit edildiği, bu itibarla mevcut belirsizliği gidermek adına bundan sonra ülkemiz tarafından uyumlaştırılacak tüm mevzuata uygulanmak üzere genel bir GBOK Kararına ihtiyaç duyulduğu ifade edilmiş ve taslak GBOK Kararının, 2/97 sayılı OKK’nın ülkesellik ilkesi ile diğer yatay unsurlarına atıf yapacak müstakilGBOK beyanlarından farklı olduğu vurgulanmıştır. Bu çerçevede, Komisyon tarafından önerilen taslak GBOK Kararı’na ilişkin ülkemizde yürütülecek istişare sürecinin daha hızlı bir şekilde tamamlanabilmesi amacıyla; ülkemiz tarafından bahse konu GBOK Kararı’nın daha yalın bir şekilde düzenlenmesi, Komisyon tarafından ise önerilen GBOK Kararı’nın tamamen yeni ve farklı hususları düzenleyen bir metin olmadığı yönünde açıklama yapılması/mektup gönderilmesi imkânlarının araştırılması konusunda mutabık kalınmıştır. Komisyon tarafından devamla, 2015 yılı başından itibaren ülkemize yönelik oyuncak ihracatında artan denetimlerle karşılaşıldığı ifade edilmiş ve ithalat sırasında AB operatörlerinin karşı karşıya kaldığı test ve kontrollerin dayanağı ve içeriği hakkında bilgi istenmiştir. Tarafımızca cevaben, daha önce ayakkabılara yönelik denetimler bağlamında yapılan açıklamalar bu kez oyuncaklara yönelik denetimler itibariyle tekrarlanmıştır. Komisyon tarafından, bahse konu denetimlerin uygulanmasına ve denetime konu olan ürünlerin kapsamının belirlenmesine ilişkin hususların hangi mevzuat ile belirlendiği, riskli ürünlerin ne şekilde tespit edildiği, risk analizlerinin nasıl yapıldığı ve denetimlerin ne kadar süreyle devam edeceği hususlarında bilgi istenmiştir. Tarafımızca konunun Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile istişare edilerek sonuçlarından Komisyona bilgi verileceği belirtilmiştir. AB’nin Ürün Güvenliği Taslak Mevzuatı Komisyon tarafından 2013 yılında Tüketici Ürün Güvenliği ve Piyasa Gözetimine ilişkin bir mevzuat paketi önerisi hazırlandığı, 2014 yılı Nisan ayında Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanan söz konusu paketin, ürün güvenliği mevzuatının 7. Maddesine ilişkin görüş ayrılıkları nedeniyle Konsey’de tıkanmış olduğu, Konsey’in Komisyon’dan 7. Madde kapsamında getirilen “Made in EU” menşe etiketlemesinin fayda ve maliyetine ilişkin bir çalışma yapmasını talep ettiği, Komisyon tarafından bu amaçla yürütülen etki analizi çalışmasının tamamlanmış olduğu, çalışmanın sonuçlarının Mayıs ayı sonunda paylaşılabileceği ifade edilmiştir. Tarafımızca, söz konusu paketin ülkemizin mevzuat uyum çalışmalarını ilgilendirdiği için yakından takip edildiği ifade edilmiş ve AB mevzuatında “Made in EU’ olarak belirlenecek menşe etiketlemesinin ülkemiz ürünleri açısından “Made in Customs Union” olarak uygulanıp uygulanamayacağı sorulmuştur. Komisyon, menşe etiketlemesine ilişkin 7. Maddenin mevcut haliyle,tarafımızca belirtilen şekilde bir etiketlemenin kabul edilmesinin mümkün olmadığını, bununla birlikte paketin bir bütün olarak nasıl şekilleneceğinin de henüz belirsizliğini koruduğunu ifade etmiştir. Yabancı Onaylanmış Kuruluşların Ülkemizdeki Faaliyetleri Kapsamında Karşılaşılan Sorunlar Tarafımızca yabancı onaylanmış kuruluşların ülkemizdeki faaliyetleri kapsamında sorunlarla karşılaşıldığı, bu kapsamda Çek Cumhuriyeti ve Romanya menşeli iki onaylanmış kuruluş tarafından hatalı belge düzenlendiğinin tespit edildiği, Romanya menşeli kuruluşa ilişkin sorunun çözüldüğü, ancak Çek Cumhuriyeti onaylanmış kuruluşu için halen cevap beklenmekte olduğu ifade edilmiş, sürecin hızlandırılması talep edilmiştir. Komisyon tarafından, Çek Cumhuriyeti onaylanmış kuruluşu ile iki defa irtibata geçildiği, Çek Cumhuriyeti tarafından söz konusu sertifikaların düzenlenmemesi için tüm onaylanmış kuruluşların uyarıldığı, 2013 yılı Nisan ayında onaylanmış kuruluşlara sertifikanın kapsamının açıklığa kavuşturulması amacıyla bir açıklama eklemeleri konusunda talimat verilmiş olduğu ifade edilmiş, söz konusu çözüm önerisinin ülkemiz için yeterli olup olmadığı sorulmuştur. Tarafımızca, konunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığına aktarılacağı ifade edilmiştir. Bor ve Borik Asitlerin Sınıflandırılması Tarafımızca, Avrupa Birliği’nin CLP Tüzüğü kapsamında borik asitlerin sınıflandırılmasının değiştirilmesini teminen ülkemizce yapılan bilimsel çalışmayı içeren dosyanın, üye ülke olmamamız nedeniyle doğrudan AKA’ya sunulamadığı, bu çerçevede anılan dosyanın Polonya tarafından iki yıl gecikmeli olarak Aralık 2012 tarihinde sunulabildiği, dosyaların bir üye ülke aracılığı ile AKA’ya sunulmasının tarafımızca ara bir çözüm olarak görüldüğü ve “Gümrük Birliği Kapsamında AB’nin REACH, CLP ve Biyosidal Mevzuatının Uygulanması” başlıkl ı gündem kapsamında da ifade edildiği üzere, sorunun kalıcı çözümü için ülkemizin AKA’ya doğrudan erişiminin sağlanması ve REACH mevzuatının Gümrük Birliği kapsamında uygulanmasına yönelik bir mekanizma tesis edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Komisyon tarafından, AKA’nın söz konusu dosya kapsamında talep edilen sınıflandırma değişikliğini kabul etmediği ve borik asitin sınıflandırmasının değişmemesi yönünde karar verdiği ancak çözüm olarak bor ve borik asitlerin eşik değerlerinin yükseltilebileceği dile getirilmiş olup, ülkemizin AKA’ya doğrudan dosya sunabilme hakkına ilişkin talebini anlayışla karşılandığı ve konunun Gümrük Birliği’nin güncellenmesi süreci ile çözüme kavuşturulabileceği ifade edilmiştir. Eczacılık Ürünleri İyi İmalat Uygulamaları (GMP) Komisyon tarafından, ülkemizin 2010 yılından bu yana AB tarafından düzenlenen GMP sertifikalarını tanınmadığı, bu nedenle ülkemizce AB üretim tesislerinin denetlenmesine başlandığı, ülkemizin idari yetersizliği nedeniyle iyi imalat uygulamaları denetimlerini n geç sonuçlandırıldığı ve ilaç başvurularındaki birikmenin giderek arttığı; uygulamanın sonuçları itibari ile Gümrük Birliği’nin malların serbest dolaşımı ilkesine ve özellikle 1/95 sayılı OKK’nın 10 maddesinde yer alan “AB’den gelen mallarda aranacak koşulları belirleyen AB direktiflerine uygunluğu belgelenmiş olan malların Türkiye ’de piyasaya sürülmelerine veya hizmete sunulmalarına engel olmaktan kaçınılması gerektiğfne ilişkin hükme aykırılık teşkil ettiği; GMP uygulamasının halk sağlığının korunmasından ziyade iç pazarın korunması amacıyla geliştirildiğinin anlaşıldığı, sorunun çözümüne ilişkin ülkemizde siyasi irade bulunmadığı ifade edilmiş; Türkiye’nin eczacılık sektöründeki pazarını uluslararası yükümlüklerine bağlı kalarakgeliştirmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu çerçevede, Komisyon tarafından, ülkemizce yapılacak GMP denetimleri mevzuatta öngörülen zaman sınırlamaları dahilinde yapılana kadar AB tarafından düzenlenen GMP sertifikalarının kabul edilmesi veya ilaç başvurularındaki birikmeye bir çözüm bulunması önerilmiştir. Tarafımızca, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi vesilesi ile ülkemize tek taraflı bir yükümlülük doğuran 10. Maddenin de güncellenmesinde fayda görüldüğü belirtilmiş, GMP 15 / 23 denetimlerinin iyileştirilmesine ilişkin ülkemiz uygulamalarına dair bilgi verilmiştir. Bu çerçevede, ilgili kuruluşlarımızca gerçekleştirilen yurtdışı üretim tesislerinin GMP denetimlerinin ve/veya denetim sonucunda düzenlenen GMP sertifikalarının üç yıllık geçerlilik süresinin 30.06.2016 tarihine kadar uzatıldığı; ayrıca, 06.03.2013 tarihinde yayımlanan “Yurt Dışı Üretim Tesislerinin GMP Denetimleri İçin Yapılacak Müracaatlara Dair Kılavuzdun güncellenerek risk bazlı ve dosya bazlı denetim kriterleri gibi bazı teknik hususlara açıklık kazandırıldığı mevzuat uyum çalışmaları kapsamında ise 2 ayrı yönetmelik taslağı ve karşılaştırma tabloları üzerinde ilgili kurumun çalışmalarının devam ettiği ifade edilmiştir. Komisyon tarafınca, halihazırda kaydedilen gelişmeden memnuniyet duyulduğu, ancak karşılaştırma tablolarına ilişkin 2014 yılı Ocak tarihli Komisyon görüşünden bu yana bir geri dönüş olmadığı, söz konusu uyumun karşılıklı tanımaya giden yolu açacağı, ancak bunun gerçekleşmesinin zaman alacağı, halihazırda idari kapasitede yapılan iyileştirmenin başvurulardaki birikmeyi gidermediği belirtilmiş, ülkemizin 2001 yılında AB’nin mevzuatına uyum sağlamış olması gerektiği hatırlatılarak, söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmiş olması durumunda bugün bu problemin yaşanmayacağına dikkat çekilmiştir. Bu itibarla, soruna şu an için bir çözüm bulunmasının aciliyet arz ettiği ifade edilmiştir. Tarafımızca, her ne kadar mevzuat uyumlaştırması tamamen gerçekleştirilmese de ülkemiz tarafından sorunun çözümüne yönelik iyi niyet içerir adımlar atıldığı, GB’nin mevcut yapısında referans verilen 10. maddenin ülkemize tek taraflı bir yükümlülük getirdiği ancak GB’nin bu tek taraflı asimetrik yapısından duyduğumuz rahatsızlığın GB’nin güncellenmesi çalışmaları kapsamında dile getirildiği ve bu maddenin de o bağlamda değerlendirilmesi gerektiği dile getiriliştir. AB’de Serbest Bırakma Analizleri Tarafımızca, Türkiye dâhil olmak üzere AB’ye ilaç ihraç etmek isteyen tüm üçüncü ülkelerin üreticilerinin, serbest bırakma analizlerini AB üyesi ülkelerde yaptırmak zorunda olmasının, ürünlerin yeniden kontrol edilmesine sebep olduğu, bunun ise yaklaşık bir ay gecikmeye ve ek maliyete sebebiyet verdiği, bu hususun sadece Türk firmaları değil ülkemizde üretim yapan AB’li firmaları da olumsuz etkilediği ifade edilmiştir. AB tarafınca, sorunun çözümü için Türkiye’nin ilgili mevzuat uyumunu gerçekleştirmesi gerektiği, Türkiye’de yerleşik laboratuvarların AB tarafınca da tanınması için ayrıca bir karşılıklı tanıma anlaşmasının imzalanmasına ihtiyaç duyulduğu, AB’nin Japonya ile benzer bir anlaşması bulunduğu belirtilmiştir. Tarafımızca, ülkemizce GMP’ye ilişkin mevzuat uyumunun gerçekleştirilmesinden sonra Türkiye’de yerleşik serbest bırakma analizi yapan laboratuvarların AB tarafından tanınması için ayrıca bir karşılıklı tanıma anlaşmasına ihtiyaç olmadığı, 1/95 sayılı Gümrük Birliği Kararı’nın gerekli hukuki zemini sağladığı, bu konudaki tartışmaların ülkemizce mevzuat uyumu tamamlandıktan sonra yapılabileceği ifade edilmiştir. İthal Eczacılık Ürünlerinin Fiyatlandırılmasında Kullanılan Döviz Kuru Komisyon tarafından, beşeri ilaçların fiyatlandırılmasında, 2009 yılında1,9595 TL olarak belirlenen döviz kurunun geride bırakılan altı yıl içerisinde güncellenmediği ancak şu anda Avro’nun değerinin 3 TL’ye çıktığı, bu durumun AB’den ülkemize ithal edilen ilaçların fiyatını yapay olarak düşürdüğü; fiyatların pazar tarafından belirlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca, Türk hükümetinin 2009 yılında almış olduğu döviz kuru kararına karşı yerel üretim sendikası tarafından açılan davanın neticelendiği ve ilgili kararın iptali yönünde karar verildiği belirtilerek, ithal beşeri ilaçlar için yeni avro değerinin nasıl ve ne zaman belirleneceği sorulmuştur. Tarafımızca, mezkûr mahkeme kararına ilişkin şu aşamada bir bilgi sahibi olunmadığı, ilgili kurum ile temasa geçildikten sonra Komisyon tarafına bilahare bilgi verilebileceği; diğer taraftan söz konusu fiyat uygulamasına ilişkin olarak 1/95 sayılı OKK’nınveya GATT’ın hangi maddesinin ihlal edildiğinin anlaşılamadığı; GATT’ın ulusal muamele ilkesi gereğince yerli üreticilere lehte bir uygulamada bulunulmadığı belirtilmiştir. Komisyon tarafından, döviz kurunun negatif etkilerine maruz kalan ithal ilaçların fiyatlarının yapay olarak düşürülmesi neticesinde haksız rekabetin sözkonusu olduğu ve bu durumun hem GATT hem de GB’nin ruhuna aykırılık teşkil ettiği belirtilmiştir. Tarafımızca, 2009 yılında belirlenen döviz kurunu değerlendirirken enflasyon ile kur arasında ilişkinin de dikkate alınması gerektiği; geçen altı yıl içinde ülkemiz üreticilerinin %50’den fazla enflasyona maruz kalırken bu oranın AB’li üreticiler için %7 ile %9 arasında olduğu hatırlatılmıştır. Yerli Farmasötik Ürünlerin Pazara Giriş Sorunları Tarafımızca, AB ülkelerine yapılan ruhsat başvurularında pek çok AB üye ülkesi tarafından “slot” adı verilen randevu prosedürü işletilmekte olduğu, bu sistem çerçevesinde AB üye ülkeleri tarafından başvuru sahiplerine bir yılı bulan randevular verildiği; her AB üye ülkesinin kendi kurallarına göre bu prosedürü uygulamakta olduğu belirtilmiştir. Diğer tarafta n, iyi imalat uygulamaları konusunda ise AB üyesi ülkelerden biri tarafından verilmiş bir GMP sertifikasının, diğer bir AB ülkesi tarafından tanınmayarak, ilaç firmalarımıza yeni GMP denetimleri yapıldığı dile getirilmiş ve söz konusu uygulamadan vazgeçilmesi halinde AB'ye ilaç ihracatımızın kolaylaşıp artacağı ifade edilmiştir. Ayrıca, PİC’s üyelik başvurumuza ilişkin sürecin devam ettiği hatırlatılmıştır. Komisyon tarafından, üye ülkelerin riske dayalı denetim yapmakta olduğu, hangi üye ülkede nasıl bir sorunla karşılaşıldığının spesifik olarak ifade edilmesi halinde konunun araştırılabileceği ifade edilmiştir. Fikri Mülkiyet Hakları Fikri Mülkiyet Hakları Çalışma Grubu Komisyon tarafından Fikri Mülkiyet Hakları (FMH) Çalışma Grubu’nun 5’inci ve son toplantısının 25 Mart 2014 tarihinde Ankara’da gerçekleştirildiği, söz konusu toplantı kapsamında ülkemizin FMH mevzuat uyumu alanında telif hakları, marka tescili ve kötü niyetli markalar, FMH uygulamaları kapsamında bilirkişilerin uzmanlık ve bilgi seviyeleri ile patent konularının ele alındığı belirtilmiştir. FMH Çalışma Grubu toplantıları için özel sektör temsilcilerinin talep ettiği konuların başında eczacılık ürünleriyle ilgili koruma mevzuatı olduğu, FMH ile ilgili tüm kaygıların dile getirilebilmesi için, FMH Çalışma Grubu’nun gündeminde esneklik sağlanmasının önem arz ettiği, FMH Çalışma Grubu toplantılarında fikri mülkiyet ile ilgili her konunun önümüzdeki çalışma grubu toplantılarında derinlemesine konuşulabilmesi gerektiği, bunun özel sektörü teşvik edeceği dile getirilmiştir. Tarafımızca, çalışma grubunun iyileştirilmesine yönelik önerilerin not edildiği bildirilmiş, FMH konularının GBOK yerine üyelik müzakereleri bağlamında ele alınmasının faydalı olacağı belirtilmiş ve eczacılık ile ilgili konuların FMH Çalışma Grubunda ele alınmasından neyin kastedildiği sorulmuştur. Komisyon tarafınca, bu bağlamda özel sektör temsilcileri ile yatay bir yaklaşıma sahip olunduğu, özel sektörün eczacılık ürünlerinin korunma düzenlemelerinin oluşum aşamasına dair bilgi taleplerinin olduğu, Türkiye ve AB’nin mezkûr alana ilişkin farklı rejimlere sahip olunması sebebiyle ülkemiz uygulamalarına dair açıklamaya ihtiyaç duyulduğu bu nedenle de bir sonraki FMH Çalışma Grubu toplantısının öncelikli gündem maddelerinden birini bu konunun oluşturacağı iletilmiştir. Tarafımızca, ülkemiz uygulamaları hakkında talep edilen bilginin tam olarak ne olduğu sorulmuş ve eczacılık ürünlerinde veri imtiyazı konusunun ticari bir boyutunun da bulunduğu hatırlatılarak beşeri ilaçlara ilişkin konuların halihazırda GBOK bünyesinde de ele alındığı ifade edilmiştir. Komisyon tarafından cevaben, eczacılık ürünleriyle ilgili AB mevzuatının uyumlaştırılarak farklılığın giderilmesinin beklendiği belirtilmiş, FMH ile ilgili tüm hususların FMH Çalışma Grubu’nda görüşülmesi gerektiği vurgulanmıştır. Fikri Mülkiyet Hakları Uygulamaları Komisyon tarafından, üçüncü ülkelerin Fikri Mülkiyet Hakları uygulamalarına yönelik beli rli aralıklar ile araştırma raporları hazırladığı ve 2013 yılında hazırlanan rapordan sonra hazırlıkları devam eden raporun da bu yılın ortasında tamamlanacağı; söz konusu raporda Türkiye’nin üç farklı uygulama kategorisinin ikincisindeki yerini muhafaza ettiği belirtilmiştir. Bu kapsamda FMH’lere yönelik mahkemelerin kurulması, FMH suçlarına yönelik polis biriminin oluşturulması, telif hakları alanında idari kapasitenin artırılması, paydaşlara yönelik eğitim faaliyetleri, sahte eczacılık ürünlerine yönelik ceza uygulamaları, gümrük idarelerinin online başvuru sisteminin oluşturulması, sahte ürünlere yönelik alınan önlemler başlıca olumlu gelişmeler olarak zikredilmiş; yasal takibatların yavaşlığı, mahkemelerin birbiri ile uyuşmayan yargılamaları, FMH alanında uzmanların ve eğitilmiş yargı personelinin eksikliği, telif hakkı ihlalleri, markalara yönelik ihlaller ve haksız rekabet, ihtiyati tedbir kararlarının uygulanmasında karşılaşılan zorluklar, resen başlatılan takibatların sayısının azlığı ve ex-oficio biriminin bulunmamasının olumsuz hususlar olarak raporda yer alığı belirtilmiştir. Ayrıca, raporda FMH ihlallerine yönelik farkındalığın artırılmasından memnuniyet duyulacağı belirtilmiştir. Devamla, İskoç viski derneği gibi AB’li bazı paydaşlarla Türk yetki lilerinin ikili görüşme gerçekleştirmesinden memnuniyet duyulduğu, bunun gibi ikili görüşmelerin çoğaltılması gerektiği ifade edilmiş, ilk 10 ekonomi arasında yer almak isteyen ülkemizin söz konusu hedefe ulaşmak için FMH alanındaki uygulamaları iyileştirmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Tarafımızca, söz konusu rapora ilişkin sunulan bilgiden memnuniyet duyulduğu bildirilmiş olup, FMH Çalışma Grubu toplantılarında konuların gündeme gelmesine ve Türk tarafı olarak detaylı sunumlar yapılmasına rağmen raporda yer alan olumsuz hususların muhafaza edilmesinin anlaşılamadığı, ex-oficio’ya ilişkin çalışma grubunda teknik destek talep edilmiş olduğu, ancak halen alınamadığı ifade edilmiştir. Ayrıca, resen başlatılan takibatlara ilişkin raporda yer alan olumsuzluğun açıklamaya muhtaç olduğu belirtilmiş ve AB tarafından konu ile ilgili daha önce bir eleştirinin gündeme gelmediği ifade edilmiştir. Komisyon tarafından söz konusu Raporda yer alan hususların paydaşlar tarafından verilen reaksiyonlardan oluştuğu ifade edilmiştir. Türkiye’nin AB’nin Danışma ve Karar Alma Mekanizmalarına Katılımı Tarafımızca, Gümrük Birliği kararının Türkiye’nin AB’nin danışma ve karar alma mekanizmalarına katılımına yasal dayanak oluşturduğu ve ülkemizin diğer üyeler ile eşit şartlarda Gümrük Birliği ile doğrudan ilgili alanlarda danışma ve karar alma mekanizmalarına katılımının üyelik statüsü gereği değil Gümrük Birliği kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Diğer taraftan, ülkemizce katılım talep edilen komiteleri içerir l istenin cevapsız kalan kısmına yönelik Komisyon’un değerlendirmelerinin beklendiği dile getirilmiştir. Öte yandan, Komisyon’un Ticaret Politikası Komitesi (TPC) ile Avrupa Kimyasallar Ajansı gibi bazı ajanslara katılımımıza yönelik ortaya koyduğu yapıcı yaklaşımından duyulan memnuniyet ifade edilmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi (GTS) menşe kurallarında yapılan son değişiklikler ile AB’nin GTS Komitesi’ne katılım için gerekli gördüğü uyum düzeyini yakaladığı belirtilmiş; mezkûr komiteye katılımımıza yönelik sürecin en kısa sürede tamamlanması talep edilmiştir. Komisyon tarafından, ülkemizin komitelere katılıma ilişkin talep listesinin DG NEAR tarafından değerlendirildiği; Türkiye’nin GTS Komitesi’ne katılımının AB’nin mevzuatına tam uyum sağlaması halinde mümkün olabileceği, bu bağlamda uyum düzeyinin görülmesi amacıyla konunun değerlendirileceği; TPC’ye katılım konusunun ise hâlihazırda GB’nin güncellenmesi çalışmaları kapsamında önümüzdeki dönemde değerlendirileceği belirtilmiştir. Tarım Ticareti Türkiye’nin Sığır Eti, Canlı Hayvan ve Türevlerinin İthalatında Uyguladığı Kısıtlamalar Komisyon tarafı anılan sorunun toplantı gündeminde uzun süredir yer almakta olduğunu, Türkiye’nin AB’den canlı hayvan ithal etmesinden memnuniyet duyduklarını, 2014 yılı Kasım ayında Avrupa Komisyonu Tarım ve Kırsal Kalkınma Genel Müdürlüğü Direktörü John CLARKE’ın Ankara’da Ekonomi Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) ve Et ve Süt Kurumu ile sığır eti kotaları hakkında görüşmeler gerçekleştirdiklerini, 2015 yılı Nisan ayında gerçekleştirdikleri görüşmede ise Ekonomi Bakanlığı yetkililerinin kotaların açılması hususunda bir anlaşma olması halinde kotaların kullanımına izin verilmemesi için bir neden kalmayacağını ifade ettiğini belirtmiş, kotaların açılımına ilişkin bir gelişme olup olmadığını sormuştur. Tarafımızca, canlı hayvan ve et ithalatı konusunda 2012 yılından itibaren sağlık ve bitki sağlığı (SBS) kaynaklı sorunların ele alındığı çalışma grubu toplantılarında geniş bir işbirliğ i sağlandığı, ülkemizin hiçbir kısıt olmaksızın 13 üye ülkeden canlı hayvan ve 25 üye ülkeden sığır eti ihracatına izin verdiğiifade edilmiştir. Ayrıca, ulusal mevzuat gereği sadece ithalata izin verilen ülkelerden canlı sığır ithalatı yapılmakta olduğu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca belirlenen hayvan sağlığı ve veteriner sağlık sertifikası şartlarını karşılayan ülkelere ithalat izni verildiği belirtilmiştir. Diğer taraftan, hayvansal kökenli ürünlerle ilgili olarak AB mevzuatına uyum kapsamında oluşturulan yeni ulusal mevzuatımız gereğince hayvansal kökenli ürünlerle ilgili onaylanmış ülke/işletme listesinin yayınlanacağı, söz konusu prosedür üzerinde çalışmaların devam etmekte olduğu ve listelerin yürürlüğe girmesini takiben hayvansal kökenli ürünlerin ithalatına düzenleme getirileceği ifade edilmiştir. Komisyon tarafından, konuya ilişkin olarak fazla bir değişiklik olmadığının anlaşıldığı, 2010¬2013 döneminin canlı hayvan ithalatının gümrük vergilerinin düşürülmesi sebebiyle iyi gittiği, ama bu ithalatın da gümrük vergilerinin yükseltilmesi ile durabileceği, 1/98 sayılı OKK kapsamındaki hakların talep edildiği, bahse konu sorunun Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Faslı için açılış kriteri olduğu, söz konusu faslın açılması için ülkemiz tarafından çok açık bazı taahhütlerin verildiği ve GTHB’nin IPA kapsamında aldığı mali yardımların et ithalatının başlaması şartına bağlı olduğu ifade edilmiştir. Türkiye Tarafından Uygulamaya Konan Ürün İzleme ve Takip Sistemi Kapsamındaki Yeni Etiketleme Gerekleri Komisyon tarafından bazı gıda maddesi grupları için ülkemizce getirilen yeni etiketleme mevzuatının endişe yarattığı, söz konusu mevzuatın alkollü içkileri de kapsadığı ve ülkemiz tarafından AB ve DTÖ’ye anılan mevzuat hakkında bildirim yapılmadığı, söz konusu mevzuatın kaldırılmasının talep edildiği, ancak ülkemiz tarafından uygulama tarihinin ileriye ertelendiği ifade edilmiş olup, anılan konuda daha fazla bilgi talep edilmiştir. Türk tarafınca, yeni etiketleme mevzuatı kapsamında yer alacak 7 ürün grubunun belirlendiği, ilgili yönetmeliğin 9 Nisan 2013 tarihinde GTHB internet sayfasında yayımlandığı, ardından alkollü içkilerin mevzuat kapsamından çıkartıldığı, halihazırda takviye edici gıdalar, bal, enerji içecekleri, siyah çay, bitkisel sıvı yağlar, bebek mamaları, formülleri ile ek gıdalarının mevzuat kapsamında yer aldığı ve söz konusu mevzuatın uygulanmaya başlama tarihinin 31 Aralık 2015’e kadar ertelendiği ifade edilmiştir. Türk Taze Meyve ve Sebze İhracatçılarının Kapitan Andrevo Gümrük Kapısında Karşılaştıkları Sorunlar Tarafımızca, Kapitan Andrevo gümrük kapısında uzun süredir gündemde olan sorunların artarak devam ettiği, son olarak ülkemizden yapılan tüm meyve, sebze ve kuru meyve sevkiyatlarının analize tabi tutulduğu ve her sevkiyattan yüksek miktarda yükleme-boşaltma ücreti tahsil edildiği yönünde şikâyetler alındığı ifade edilerek, 2015 yılı Mart ayında yapılan SPS kaynaklı sorunların ele alındığı çalışma grubu toplantısında DG SANTE’nin de kabul ettiği ülkemiz menşeli tüm meyve ve sebzelerin %100 sıklıkla analize tabi tutulmasının gerekçesi hakkında Bulgar yetkililerden bir bilgi alınıp alınmadığı sorulmuştur. Tarafımızca devamla, DG TAXUD’a hem 2015 yılı Mart ayında yapılan Gümrük İşbirliği Komitesi toplantısı hem de bir mektup vesilesiyle iletilen yükleme-boşaltma ücretine dair sorun hakkında ilgili Genel Müdürlüğün yorumlarının beklendiği ifade edilmiş olup, AB ve DTÖ kurallarına aykırı olduğu dile getirilen doküman kontrolü için tahsil edilen artan oranlı ücret sistemi hakkında Komisyona Bulgar yetkililerden bir malumat ulaşıp ulaşmadığı sorulmuş ve kontroller esnasında numune alınırken ambalajlara verilen zararın da ihracatçılarımızca gündeme getirilen diğer bir şikâyet konusu olduğu ifade edilmiştir. Komisyon tarafı anılan konunun son Gümrük İşbirliği Komitesi toplantısında gündeme geldiğini, anılan toplantıda konuyu daha ayrıntılı bir şekilde inceleyeceklerinin DG TAXUD Direktörü Sayın Kastrissianakis tarafından belirtildiğini, ikili seviyede Türkiye tarafından bu sorun için çok çaba gösterildiğini ve sonuç alınamadığını, söz konusu toplantı sonrası tarafımızca iletilen mektubun kendilerine ulaştığını, anılan mektubu avukatları ile inceleyeceklerini ve tarafımızı en kısa sürede bilgilendireceklerini, Bulgar yetkililerle de iletişime geçeceklerini ifade etmiştir. Komisyon yetkilisince, SPS kaynaklı sorunların ele alındığı çalışma grubu toplantısı hakkında yorum yapamayacağı, anılan konunun DG SANTE uhdesinde olduğu, paketlerin kontroller sırasında zarar görmesi sorununa ilişkin olarak ise sözkonusu problemin kendileri için yeni bir bilgi olduğu, bu konunun ikili düzeyde görüşülebileceği ancak şu aşamada bir yorum yapamayacağı ifade edilmiştir. Tarafımızca, 669/2009/EC sayılı Komisyon Yönetmeliğinin uygulanmasına başlanmasından itibaren Bulgaristan’ın bu durumu suistimal ettiği, bu nedenle Komisyondan rahatlatıcı ve yaratıcı bir çözüm talep edildiği ifade edilmiştir. Komisyon tarafı, bu tür sorunlar sebebiyle Gümrük Birliğinin güncellenmesi kapsamında anlaşmazlıkların halli mekanizmasının konuşulduğunu, bu sorunu çözememeleri halinde ihlal işlemlerinin öngörüldüğünü ifade etmiştir. Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Kuru Kayısının 669/2009/EC Sayılı Yönetmelik Kapsamından Çıkartılması Tarafımızca, ülkemiz yetkili kuruluşları tarafından yürütülen denetimlerde AB ülkelerine ihraç edilen kuru kayısı için 2000 ppm kükürt dioksit miktarının esas alındığı, kuru kayısı ürününün ticaretinde AB’nin en önemli ticaret ortaklarımızdan biri olduğu, 1 Temmuz 2014 tarihinden itibaren AB sınır kontrolü sırasında 16 adet firmaya ait 22 parti kayısı ürününde kükürt miktarının 2000 ppm’in üzerinde bulunularak geri gönderildiği, söz konusu firmaların Ekonomi Bakanlığı ve GTHB’nin denetim birimlerince yakından takip edildiği, geri gönderilen ürünlerin 2000 ppm’in üzerinde kükürt içermeleri halinde GTHB tarafından ülkemize girmesine izin verilmediği ifade edilmiştir. Tarafımızca devamla, 2015 yılı Mart ayında yapılan ve kayısı konusunun da görüşüldüğü SPS kaynaklı sorunların ele alındığı çalışma grubu toplantısının ardından Dış Ticarette Risk Esaslı Kontrol Sistemi (TAREKS) aracılığı ile yapılan ticari kalite denetimleri kapsamında AB’ye kayısı ihracatı yapan firmalar için ürünlerinin kükürt analiz belgelerinin anılan sisteme yüklemelerinin zorunluluk haline getirildiği, ihracat başvurularının tümüne yakınının kontrol edildiği, hızlı alarm (RASFF) bildirimi alan firmaların uyarıldığı ve ülkemizce artırılan kontroller göz önüne alınarak kuru kayısının 669/2009/EC sayılı Yönetmelik kapsamından çıkartılması talebimiz dile getirilmiştir. Komisyon tarafınca, AB tarafından kuru kayısıda uygulanan kontrollerin çok sıkı olmadığı, yalnızca %10 sıklıkla kontrol yapıldığı, RASFF bildirimleri incelendiğinde Türkiye’nin durumunun geçen sene ile aynı olduğu, 2014 yılında 32 bildirim alındığı, bu senenin ilk çeyreğinde de 8 bildirim olduğu ifade edilmiştir. Tarafımızca ülkemizin kuru kayısıdaki kükürt sorunu konusunda çalışmalar yaptığı vurgulanmış ve bildirim sayılarının Komisyon tarafınca yakından takip edilmesi talep edilmiştir. Türk Menşeli Çift Kabuklu Yumuşakçaların AB’ye İthalatında Uygulanan Yasak Tarafımızca, AB’nin ülkemiz menşeli çift kabuklu yumuşakçalarda uyguladığı ithalat yasağının kaldırılması için Gıda ve Veterinerlik Ofisi (FVO) tarafından gerçekleştirilecek ziyaretin 18 Eylül 2015 tarihinde yapılacağının öğrenildiği ve söz konusu yasağın bir an evvel kaldırılmasının beklendiği ifade edilmiştir. Komisyon tarafınca, Gıda ve Veterinerlik Ofisi (FVO) tarafından gerçekleştirilecek ziyaretin beklendiği ardından ithalat yasağının kaldırılmasının görüşüleceği belirtilmiştir. Türkiye’den AB’ye İhraç Edilen Hayvansal Ürünler için TRACES Sisteminin Kullanılmasına Yönelik Teknik Yardım Tarafımızca, TRACES sistemine ilişkin 6 Mayıs 2014 tarihinde video konferans şeklinde bir eğitimin gerçekleştirildiği, buna ilaveten DG SANTE yetkililerinin ülkemiz uzmanlarına 15¬19 Ekim 2014 tarihleri arasında sağlık sertifikaları konusunda eğitim verdiği ifade edilmiş olup, yeni TAIEX eğitimine ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır. Komisyon tarafı, sertifikalandırma sürecini hızlandıran TRACES sisteminin kullanılması konusunda ülkemizin teşvik edilmeye devam edileceğini belirtmiştir. Ülkemiz Tarafından GDO’lu Ürünlerin İthalatının Kısıtlanması Komisyon tarafınca, Türkiye’nin ithal ettiği enzimlerin genetiği değiştirilmiş organizmalardan (GDO) elde edilmediğine dair beyanname talep etmesi ve üretilen enzimlerde GDO’nun tespitine ilişkin bu türden bir takibin yapılmasının teknik olarak mümkün olmaması nedeniyle ilgili beyannamenin Türkiye yetkili otoritesine sağlanamamasından dolayı, uygulamanın AB’den Türkiye’ye enzim ihracatında sorunlara yol açtığı ve ticarette fiili bir kısıtlamaya yol açtığı belirtilmiş, Türk tarafınca soruna acil bir şekilde çözüm bulunmasının gerektirdiği ifade edilmiştir. Tarafımızca, mikroorganizmaların Biyogüvenlik Kurulunca onaylanması gerektiği ve içeriklerinin genetik yapısı değiştirilmiş organizmalardan elde edilmemiş olması gerektiği vurgulanmış ve söz konusu kurul tarafından henüz genetik yapısı değiştirilmiş bir gen olmadığından ithalat kontrollerinde GDO tespit edilen gıdaların yurda girişine izin vermediği belirtilmiştir. Devama uygulama yönetmeliğinin değiştirilebilmesi için ilgili Kanunun değişmesinin gerektiği ifade edilmiştir. Türkiye’den AB’ye Isıl İşlem Görmüş Kanatlı Eti İhracatında Karşılaşılan Sorunlar Tarafımızca, AB mevzuatı sebebiyle ülkemizden AB’ye ısıl işlem görmüş kanatlı eti ürünleri ihracatı yapılamadığı, Newcastle hastalığı ve kuş gribine yönelik aktif gözetim programı başlatıldığı, söz konusu gözetim programına göre bölgeselleştirme çalışmalarına başlanacağı belirtilmiş olup, OIE kuralları ve 2007/777/EC sayılı Komisyon Kararı ile uyumlu olan ülkemizde üretilen taze kanatlı etin ihracatına izin verilmesine yönelik talebimiz yinelenmiştir. Komisyon tarafı, söz konusu durumun ülkemizdeki hayvan sağlığı durumu ile ilgili olduğunu, talebimizi not ettiklerini dile getirmiştir. Devlet Yardımları Komisyon tarafından, ülkemizin Devlet Yardımları Kanunu’nu kabul ettiği, ancak Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Kurulu’na işlerlik kazandırılmasını sağlayacak olan ikincil mevzuatın yürürlüğe girmesini düzenli olarak ertelemekte olduğu ifade edilmiş, anılan mevzuatın yürürlüğe girmesine ilişkin olarak son durum hakkında bilgi talep edilmiştir Tarafımızca, devlet yardımları konusunun GBOK platformuna taşınmasının doğru olmadığı, 1/95 sayılı OKK’nın 39. maddesinin rekabet konusunda çok geniş bir tanıma sahip olduğu, katılım müzakereleri bağlamında rekabet faslı altında ele alınmasının doğru olacağı ifade edilmiştir. Diğer taraftan, Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Kurulu’na işlerlik kazandırılmasını sağlayacak olan ikincil mevzuatın yürürlüğe girmesinin 2015 yılı sonuna kadar ertelendiği, ancak Bakanlar Kurulu’nun söz konusu mevzuatı 2016 yılına kadar ertelemeye yetkisinin bulunduğu, devlet yardımlarına ilişkin bildirimlerin Kurul işlerlik kazandıktan sonra alınmaya başlanacağı, devlet yardımlarına ilişkin AB mevzuatının uyumlaştırılması yönünde çalışmalara devam edildiği ifade edilmiştir. Kıbrıs ile Ticaret Komisyon tarafınca, 11 Aralık 2006 tarihli Avrupa Konseyi Sonuç Bildirgesi’ne atıf yapılarak, Türkiye’nin Ek Protokolün öngördüğü yükümlülükleri geciktirmeksizin üye ülkeler arasında ayrım gözetmeden yerine getirmesi talep edilmiştir. Tarafımızca, Türkiye’nin pozisyonun değişmediği belirtilmiş olup, konuya ilişkin ülke pozisyonunu ortaya koyan bir bilgi notu Komisyon yetkililerine toplantı sırasında verilmiştir.