Ukrayna - EMEK-TAR
Transkript
Ukrayna - EMEK-TAR
EMEK-TAR E m e k ve To p l u m A ra ş t ı r m a l a r ı M e r k e z i Research Center for Labour and Society Studies Uluslararası Sorunlar Raporları – I UKRAYNA KRİZİ Euromeydan, Kırım Referandumu ve Doğu Ukrayna www.emek-tar.org E m e k v e To p l u m A r a ş t ı r m a l a r ı M e r k e z i (EMEK-TAR) Research Center for Labour and Society Studies (ReCLASS) UKRAYNA KRİZİ Hazırlayan ve Yazan Hakan Güneş (İstanbul Üniversitesi) Emek ve Toplum Araştırmaları Merkezi Kemankeş Mah. Mumhane Cad. No: 39/39 Karaköy/ İSTANBUL emek-tar@emek-tar.org www.emek-tar.org EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ İÇİNDEKİLER ÖZET 4 Raporun Kapsamı: 5 1. EUROMEYDAN VE YÖNETİM DEĞİŞİKLİĞİ 6 1A. EUROMEYDAN AREFESİNDE UKRAYNA’NIN SİYASAL BÖLÜNMÜŞLÜĞÜ 6 1B. EUROMEYDAN GÖSTERİLERİNİN GELİŞİMİ 8 1C. ÇATIŞMANIN AKTÖRLERİ KİMLER VE NE İSTİYORLAR? 10 Genel Görünüm 10 1C1: Merkez Sağ 10 1C2: Ana Faşist Parti: Svaboda 11 1C3: Diğer Faşist Gruplar 12 1D. UKRAYNA ANTİ-FAŞİSTLERİ, SOLU VE PROTESTOLAR 14 1E. ÇATIŞMANIN SOSYAL, MEZHEPSEL VE ETNİK TABLOSU 14 1E1: Kırım ve Kırım Tatarları 16 1F. ÇATIŞMANIN ULUSLARARASILAŞMASI VE TIRMANMASI 16 1G. KIRIM REFERANDUMU ÖNCESİ SİYASAL ARA SONUÇLAR 18 2. KIRIM REFERANDUMU VE KIRIM TATARLARI 19 2A. KIRIM’IN ÖZERKLİKLER TARİHİ: 19 2A1: Özerk Bölgelerin Temel Dayanağı ve Referandum 21 2B. KIRIM TATARLARI: FARKLI GRUP VE TUTUMLAR 22 2B1: Kurultay/Kırım Tatar Milli Meclisi 23 2B2: Kırım Tatar Halk Cephesi (KTHC) ve Milli Fırka 26 2C. 16 MART KIRIM’IN STATÜSÜ REFERANDUMU SONUÇLARI 29 3. DOĞU UKRAYNA KRİZİ: SAVAŞ SINIRINDA FEDERALİZM VE AYRILIKÇILIK 30 4. 25 MAYIS BAŞKANLIK SEÇİMİ: POROŞENKO DÖNEMİ BARIŞ SAĞLAYACAK MI? 32 SONUÇ 34 NOTLAR 36 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ UKRAYNA KRİZİ: Euromeydan, Kırım Referandumu ve Doğu Ukrayna ÖZET 2013 sonlarında Turuncu Devrimi andırır biçimde başlayan ve geniş kitlelerin otoriterizm ve yolsuzluk ile özdeşleştirdikleri Avrasya Birliği taraftarı Devlet Başkanı Yanukoviç’i AB ile işbirliğini sürdürmeye zorlamak istedikleri gösteriler sadece Yanukoviç’in devrilmesini değil, domino etkisi ile bir dizi kritik gelişmeyi de beraberinde getirdi. Barışçıl ve geniş tabanlı söylemlere sahip gösteriler şiddetlendi. Euromeydan merkez sağ ve faşist bir siyasi koalisyonun kontrolüne geçti. Göstericiler arasında meydanda inisiyatifi elinde bulunduran faşist grupların silah kullanmaya başlaması ile onlarca insan öldü. Krizin ilk sonucu olarak Yanukoviç ülkeyi terk etmek durumunda bırakılırken Meclis Başkanlığı, Başkanlık ve Başbakanlık mevkilerine geçici sıfatlarla muhafazakâr merkez sağ ve faşist partilerin desteklediği bir koalisyon el koydu. Yolsuzluğa bulaşmış valilerin yerine daha da yolsuzluk içindeki oligark valiler atandı. Batı, borç verme karşılığında yeni yönetime tam bir neo-liberal programı kabul ettirdi. Buna karşılık Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti Ukrayna’dan ayrılmak ve Rusya Federasyonu’na katılmanın oylanacağı bir referanduma gitti. Referandum sonucunda, beklendiği üzere Rusya’ya katılma kararı çıktı. Rusya Duması ve 4 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ başkan Putin birleşme antlaşmasını imzaladı. Kırım dışında Ukrayna’nın doğu eyaletlerinde de Rusya’ya katılma yönünde gösteriler başladı ve halen devam ediyor. Doğu ve Güney Ukrayna vilayetleri önce geniş federal hakların tanınacağı anayasal bir statü için vilayetler düzeyinde otonomi ilan ettiler. Bunu, tıpkı Kırım’da olduğu gibi doğu vilayetlerinin Rusya’ya bağlanma hamlesi olarak değerlendiren yeni Kiev yönetimi Donetsk, Lugansk ve diğer “federalist” isyancıları “ayrılıkçı teröristler” olarak değerlendirip askeri operasyonlarla sorunu çözme anlayışını benimsedi. Rusya’nın federalist vilayetleri için, NATO’nun yeni Kiev yönetimini desteklemesi ve karşılıklı askeri yığınaklara ve manevralara başlanmasıyla Nisan 2014 sonuna gelindiğinde, soğuk savaş sonrasında sıcak savaş çanları yeniden çalmaya başladı. Mayıs ayında ABD, AB ve yeni Kiev Yönetimi ile Rusya Federasyonu arasında yapılan Cenevre Görüşmeleri’nde alınan tansiyonu düşürücü önlemler hayata geçirilemedi. Batı, süreci siyasal organlarından ziyade NATO genel sekreteri ile yönetmeye başlayınca Ukrayna’nın Batı ile Rusya arasında açık bir sıcak savaşa konu olabileceği yaygın bir biçimde konuşulmaya başlandı. Raporun Kapsamı: Bu raporda 2013 sonunda başlayan Euromeydan eylemlerinden 2014 Haziran ayında yeni Başkan’ın göreve başladığı döneme kadarki sürecin kritik evrelerini ele aldık. Konuyu anlamaya ve açıklamaya çalışırken her aşamada Ukrayna içindeki aktörlerin tutumlarına yaslanan değerlendirmelere öncelik verdik. Böylelikle yaygın bir biçimde tekrarlanan, Batı yani AB/ABD/NATO’ya karşı Rusya’nın askeri ve siyasal güç mücadelesi formülünün ötesine geçerek, yerel, ulusal ve uluslararası aktörlerin siyasal yaklaşımlarını göstermeye çalıştık. Konu ne kadar bölgesel ya da küresel bir hal alırsa alsın aslında söz konusu olan Ukrayna ve Kırım halklarının geleceği olduğundan buradaki aktörlerin kimler olduğu, ne savundukları ve hangi tutumu benimsedikleri, NATO Genel Sekreteri’nin ya da Putin’in demeçlerinden daha önemli olmalıdır. Çalışma, Ukrayna ve Kırım’daki siyasal aktörleri ve tutumlarını sergilemek bakımından sadece Türkiye açısından değil uluslararası analizler düzleminde de önemli bir boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. Çalışmada Rusça, Ukraynaca, İngilizce, Kırım Tatarcası ve Türkçe olarak kayda geçmiş birincil kaynaklara dayanılmıştır. Yani başka rapor ve analizlerin çevirilerinden değil, sürecin aktörlerinin kendi bildiri, konuşma, eylem konuşmaları, web siteleri vb. kaynaklarından öncelikle yararlanılmıştır. Çalışma, mümkün olan her yerde ilgili konuları Ukrayna ve Kırım’daki yerel kaynaklara doğrulatmaya çalışarak kaleme alınmıştır. Çalışmamıza yön veren siyasal perspektif, Ukrayna ve Kırım’da mücadele eden aktörlerin siyasal söylem ve programlarının demokrasi, özgürlükler ve sosyal adalet açısından ne ifade ettikleri sorusudur. Bu bakımdan bu çalışma söz konusu çatışmanın uluslararası aktörleri olan AB/ABD/NATO ve Rusya/Avrasya Birliği’nin genel olarak ne ifade ettiği değil, bunların somut siyasal bir bölge ve tarihsellikte ne ifade ettiği konusunu aydınlatma amacındadır. 5 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ 1. EUROMEYDAN VE YÖNETİM DEĞİŞİKLİĞİ 1A. EUROMEYDAN ARİFESİNDE UKRAYNA’NIN SİYASAL BÖLÜNMÜŞLÜĞÜ SSCB’nin dağılması ile bağımsızlaşan Ukrayna bir yandan kapitalizme geçiş sürecinin derin ekonomik krizlerini bir yandan da demokratik ve çoğulcu bir siyasal yapı ortaya çıkmamasının sancılarını yaşadı. Ülke 2004 yılına gelindiğinde Kuçma’nın yerine Yanukoviç’in devlet başkanı seçildiği 21 Kasım Seçimleri’nin hemen ardından Renkli (Turuncu) Devrim’e sahne oldu. O zaman sadece Maydan (Meydan) olarak anılan Euromeydan’da yapılan gösteriler uluslararası toplumun da baskısıyla yenilendi ve ilk turuncu devlet başkanı olan Yuşçenko, seçimleri hileyle aldığı söylenen Kuçma’nın varisi Yanukoviç’in yerine geçti. 6 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Burada hileli seçim ve sonrasındaki hilesiz seçim sonuçlarını karşılaştırmak önem taşıyor. Çünkü aslında bıçak sırtında bölünmüş bir toplumsal yapı hemen her seçimde kendisini tekrar ediyor. 21 Kasım 2004 seçimlerinde Yanukoviç oyların % 49,46’sını alırken Batı yanlısı Yuşçenko % 46,61’de kalmıştı. Turuncu gösteriler neticesinde yinelenen 26 Aralık 2004 seçimlerinde ise Yanukoviç % 44,61’e gerilerken, Yuşçenko % 51,99’luk oy çokluğuyla ilk Batı yanlısı devlet başkanı olarak göreve başladı. Yani iktidar kabaca % 3’lük bir kesimin bir taraftan diğer tarafa geçmesi ile ya da % 3’lük bir seçim hilesinin yaşanması ya da açığa çıkarılması ile değişti. Bu anlamda detaylar bir yana bırakıldığında ortaya tam ortasından bölünmüş bir toplum tablosu çıkıyordu. Avrupa yanlısı Yuşçenko’nun bu tabloda istikrarlı ve tüm ülkeyi kapsayacak bir program sunması en az selefinin durumundaki kadar zor bir görev idi. 2005’te görevi devralan Yuşçenko, başbakanlığa Yuliya Timaşenko’yu getirmişti. İkili, vaat ettikleri hiçbir konuda ilerleme sağlayamayınca Ukrayna halkı yeniden küçük bir farkla Bölgeler Partisi’ne yani Yanukoviç’e yöneldi. 7 Şubat 2010’da gerçekleştirilen Devlet Başkanlığı seçimlerinin ikinci turunda Yanukoviç % 48,95 oranında oy alarak, % 45,47’de kalan Yuliya Timaşenko karşısında zafer kazandı. Yani Turuncu Devrim iktidarı sonrasında ve Euromeydan öncesindeki iktidar değişimi uluslararası gözlemcilerin tam not verdiği şartlarda tam ortadan ikiye bölünmüş bir toplumda küçük oy farklarıyla, ancak seçimlerle gerçekleşti. Rusya yanlısı Yanukoviç’in yeni dönemde elde ettiği konum Rusya, Beyaz Rusya ve Kazakistan ile Avrasya Ekonomik Topluluğu’na gözlemci statüsü ile eklemlenmeye olanak sağladı ise de parlamentoda yeterince güçlü konumdaki muhalefet 2012 seçimleri sonrasında Yanukoviç ve Rusya’ya yönelik eleştirilerine hız verdi. 2013 Kasım ayı ortalarında Ukrayna, Avrupa Birliği ortaklık (üyelik değil) sözleşmesi görüşmelerinden çekildiğinde ise kıyamet koptu. Bir kez daha Rusya ve AB yanlıları olarak bölünen Ukrayna kozlarını Euromeydan’da paylaşmaya başladı. 7 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ 2004’te baskıcı değişmez bir rejimin yolsuzluk ve otoriterizmine karşı bir tür “dayanışma” hareketi izlenimi veren gösteriler, 10 yıl sonra siyasi temsiliyeti merkez sağ-aşırı sağ koalisyonunda bulunan, sokakta ise Neonazi çetelerin saldırıları altında gerçekleşen bir gösteriye dönüştü. Ukrayna, tarihinin en sert bölünmesine sahne oldu. Rus yanlısı partiler yasaklandı. Rus dilinin resmi kullanımına son verildi. Karşılığında Rusya Kırım’daki askeri varlığını öne çıkardı. Ukrayna ordusunda üst ve orta kademelerde sadakat tartışmaları yaşanırken, yeni Ukrayna yönetimi seferberlik ilan edip askerlik şubelerinin önünde kuyruklar oluşturdu. Silahlanmış faşist gruplar gamalı haçlı kolluklarıyla ülkenin önemli şehirlerinde terör estirirken Rus-dilli topluluklar Rusya dışında güvenliklerini sağlayacak bir seçenek olmadığını dile getirmeye başladı. Özetle, Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne mi yoksa Avrasya Birliği’ne mi entegre olacağı tartışmaları ülkenin iç-entegrasyonunu darmadağın etti ve ülkenin birçok bölgesi Yugoslavyalaşma sinyalleri vermeye başladı. Ülkenin toplumsal ve siyasal anlamda yarılması ile sonuçlanan Euromeydan gösterilerinin gelişimine kısaca bakarak Kırım Referandumu’na kadarki sürecin siyasal gelişmelerini gözden geçirelim. Kırım Referandumu konusu ise ayrıca ve başlı başına bir bölüm olarak ikinci bölümde, ardından Doğu Ukrayna çatışmaları üçüncü ve cumhurbaşkanlığı seçimi ise dördüncü ve son bölümde açıklanacaktır. 1B. EUROMEYDAN GÖSTERİLERİNİN GELİŞİMİ Euromeydan gösterileri 21 Kasım 2013 günü Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in Avrupa Birliği (AB) ile ilişkileri güçlendirmesi beklenen işbirliği antlaşmasını imzalamayacağını açıklaması ile başladı. 2004 “Turuncu Devrimi”nden bu yana açık ve keskin bir biçimde AB/Batı yanlıları ile Rusya yanlıları arasında seçimler ve siyasal komplolar düzeyinde süren gerginlik, 10 yıl aradan sonra yeniden sokaklara taştı. Başkan Yanukoviç AB’den 20 milyar Euro kredi ve hibe talebinde bulunmuş ancak AB’nin 610 milyon Euro’yla sınırlı bir teklifte bulunması üzerine serbest ticaret ve AB’ye entegrasyon antlaşmalarından vazgeçtiğini açıklamıştı. Ancak şüphesiz bu, Ukrayna’da yaşanan derin ayrışmanın sadece görünen yüzüydü. Muhalefetin bir bölümü açısından asıl sorun AB ile entegrasyonun olmamasından ziyade, Rusya’ya entegrasyonun bir üst aşamaya taşınması ihtimali olarak dile getiriliyordu. Süreç içinde gösterilerin ana teması “Rusya’ya Hayır? AB’ye Evet!” şeklini aldı. Gösterilerde 29 Kasım’a gelindiğinde muhalefet 3 talep dile getiriyordu: 1. AB ile bir eşgüdüm komitesinin kurulması. 2. Yanukoviç’in istifası. 3. Euromeydan aktivistleri ve muhaliflere baskı yapılmasına son verilmesi. Euromeydan’da yoğunlaşan protestolar polisin sert önlemlerine ve gözaltlarına karşın giderek büyüdü ve 1 Aralık’ta yapılan gösterilere yaklaşık 300 bin kişi katıldı ki bu, 2004 Turuncu Devrimi’nden bu yana Ukrayna’nın en kitlesel gösterisi anlamını taşıyordu. Göstericiler Kiev Belediye Binası’nı ele geçirerek buraya yerleştiler. 8 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ 17 Aralık’ta Rusya devlet Başkanı Vladimir Putin Ukrayna’ya 15 milyar Euro’luk bir kredi ve doğalgaz satış fiyatında büyük bir indirim sağlayacağı sözünü verse de protestoların dinmesini sağlayamadı. Gösteriler “Avrupa’ya entegrasyon/Rusya’ya Hayır” genel teması altında giderek hükümetin istifası ve hapiste bulunan eski başbakan Yuliya Timaşenko’nun serbest bırakılması taleplerini açıkça ifade etmeye başladılar. Hükümet muhalefet temsilcileri ile çeşitli görüşmeler yaptı ise de sonuç alınamadı ve 22 Ocak tarihine gelindiğinde göstericilerin ölümü/öldürülmesi ile protestolar daha da kitlesel ve sert bir biçim aldı. 22 Ocak’taki ölümlü gösteri/çatışmalardan sonra 28 Ocak’ta Başbakan Azarov istifa etti ve parlamento sıkı önlemler içeren bir karar teklifini reddetti. Öte yandan Yanukoviç’in yeni başbakanlık koltuğunu muhalefete önermesi de bir uzlaşma ortamı yaratmadı. Euromeydan’ı temsilen hükümetle görüşmeleri yürüten muhalefet liderleri hiçbir uzlaşma teklifini kabul etmediler. Böylelikle iktidar bloğunda ilk büyük çatlama ortaya çıkmış oldu. Keza 22 Ocak’tan beri kendisinden haber alınamayan muhalefet liderlerinden Dimitro Bulatov’un 31 Ocak’ta sağ kulağının kısmen kesik ve ağır şiddet görmüş olarak ortaya çıkması tepkileri Rusya’ya ve Rusya yanlılarına yöneltti. Gösteriler aşırı soğuk hava şartlarına rağmen kitleselliğini kaybetse bile direnç ve şiddetini kaybetmedi. Gösterilerin ikinci ayına yaklaşırken 16 Şubat’ta göstericiler ile Yanukoviç yönetiminin sayıları artık 234’e ulaşmış bulunan gözaltındaki protestocuların bırakılması karşısında Kiev belediye binasını boşaltılacağının açıklanması tansiyonun düşeceği umudunu doğurmuştu. Ancak gösterilerden yorulmuş ve ülkenin içinde girdiği derin kaostan yorgun Ukrayna halkının umutları kısa sürede boşa çıktı. Gösteriler 18 Şubat’ta son derece şiddetli bir çatışma içinde girdi. 10’u polis olmak üzere toplam 26 kişinin öldüğü açıklandı. 9 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Parlamentoda inisiyatifi ele geçiren muhalefet uzlaşma anlaşmasına uymak yerine gösterilerine hız verdi. Sokak gücünün kritik unsuru olan faşist çeteler bu son aşamada doğrudan silah da kullanmaya başladı. Yanukoviç Kiev’deki gelişmelerin ardından ülkeyi terk ederken meclis başkanlığı, başkanlık ve başbakanlık geçici sıfatlarla da olsa muhalefete geçti. Yeni yönetimin işbaşına geçtiği ilk günün ardından Rusya Kırım’daki askeri varlığını üslerin dışına taşıdı ve 1 Mart’ta Duma Ukrayna’ya asker yollama yetkisini Devlet Başkanı’na tanıdı. Rus ordusunun hareketlenmesi, bazı Ukraynalı subayların saf değiştirmesi karşısında Almanya, İngiltere, Fransa, Polonya ve ABD’nin karşı-uyarıları ve yeni sağ-faşist koalisyonlu Ukrayna yönetimin seferberlik çağrıları altında ülke bir savaşın eşiğinde getirildi. 1C. ÇATIŞMANIN AKTÖRLERİ KİMLER VE NE İSTİYORLAR? Genel Görünüm: Euromeydan’da irili ufaklı birçok grup ya da oluşum boy gösterdi. Başlangıçta daha geniş tabanlı ve demokratik-liberal bir havanın hâkim olduğu 3 aylık gösterilerde özellikle aşırı milliyetçi ve faşist gruplar sokak gücünün en ön saflarında yer aldılar. 2000’lerin başında belirginleşen Avrupacı/Rusyacı tartışmalarında oluşmuş olan bir dizi merkez-sağ parti ve blok sürecin ana aktörü olarak öne çıkıyor. Bunlardan üçü de Avrupa’daki merkez sağ/Hıristiyan demokrat partiler geleneğini temsil eden Avrupa Halk Partisi’yle ilişkili olan Timaşenko ve Turçınov’un Anavatan (Batkivshchyna) Partisi, eski boksör ve milyarder Vitali Kliçko’nun Ukrayna Reform İçin Demokratik Koalisyonu (UDAR) ve Ukrayna Halk Hareketi (Rukh) ilk elden sayılması ve bakılması gereken partiler. İlk ikisi Ukrayna parlamentosu Rada’da temsiliyet elde etmiş olan bu üç oluşumun hemen yanında sayılması gereken anti-Rusya oluşumlar içinde aşırı sağcı/faşist Svaboda (Özgürlük) partisi dikkat çekici. Liberal ve sol çevreler ise gösterilerin sadece ilk haftalarında çok sınırlı bir varlık gösterebilmiş, ileride açıklayacağımız üzere aşırı sağcıların şiddetle onları meydandan sürmeleri üzerine ise süreç tümüyle merkez sağ - aşırı sağ koalisyonunda bir siyasi inisiyatifin hegemonyasında devam etmişti. Keza oligark olarak adlandırılan Sovyet sonrası dönemin ultra zenginleri de eylemlerden önce, süresince ve yönetim değişikliği sonrasında son derece etkin bir rol aldılar. Sadece 25 Mayıs’ta başkanlık seçimlerinden zaferle çıkan Euromeydan finansörlerinden Poroşenko’yu değil, 22 Şubat sonrası yönetim değişikliği ile atanan yeni valilerin % 90’ının oligarklardan oluştuğunu anımsadığımızda Ukrayna’nın yeni zenginlerinin siyasetteki etkilerinin çapı anlaşılabilir. 1C1: Merkez Sağ: Merkez sağ partilerden faşistlere uzanan geniş bir sağ koalisyonun etkili olduğu olaylar, Yanukoviç’in kaçışıyla Euromeydan evresini tamamladığında Ukrayna Meclisi, muhalefetin en önde gelen aktörlerinden Oleksandr Valentınoviç Turçınov’ı 10 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ yeni devlet başkanı ve doğal olarak başkomutan olarak atadı. Aziz Nesin’in her devrin adamı olanlar için kullandığı “Zübük” karakterinin yeni nesil Ukraynalılardaki timsali olan Turçınov 1964 Dniepropetrovsk doğumlu. Erken gençliğinde Komsomol üyesi ve hatta ajitasyon propaganda şefi olarak başladığı kariyeri Yanukoviç’in selefi Kuçma ile olan irtibatları sayesinde Kiev’e taşınır ve 1993’de onun siyasi danışmanlarından birisi olarak atanır. Bu sırada Yuliya Timaşenko da Kuçma yönetiminde önemli görevlerdedir ve hemşerisi Turçınov ile yakın mesai içindedir. Turçınov ülkede % 1’lik bir dilimi oluşturan Protestan cemaatine mensup tutucu ahlâki görüşleriyle de biliniyor. Meydan Halkının Birliği: Bu yapı aslında partiler dışı kitlesel bir organizasyon olma iddiasına karşın, merkez sağ Anavatan ve UDAR partisi ile faşist Svaboda partilerinin geniş cephesel örgütüdür. Bu partilere birkaç küçük organizasyon, bazı üniversite grupları ve şarkıcı Ruslana da katılmıştır. Ancak sürecin belirleyici unsurları olan esas olarak üçlü sağ-faşist koalisyonun Meydan’daki platformu olarak işlev görmüştür. Diğer Merkez-Sağ Gruplar: Meydan’da aktif olarak yer alan gruplardan bir tanesi de iki üyesi gösteriler sırasında öldürülen ve yolsuzluk karşıtı programı ile öne çıkan Demokratik İttifak’tır. Vasil Gatsko liderliğindeki grup liberal bir Hıristiyan-demokratik merkez sağ çizgi izliyor. Meydanda varlık gösteren ya da kurumsal desteğini ifade eden gruplar arasında eski Afgan Savaşı Gazileri, Ukrayna Ortodoks Kiev Patrikliği, Ukrayna Rum Katolik Kilisesi de anılmalıdır. 1C2: Ana Faşist Parti: Svaboda Svaboda, son seçimlerde parlamentoya girmeyi başarmış olan Oleh Tyahnybok liderliğindeki Ukrayna Sosyal-Nasyonal Partisi’nin devamıdır. Svaboda 2012 seçimlerinde % 10’luk oy başarısıyla Avrupa’daki genel aşırı sağ yükselişin bir parçası olarak dikkatleri çekmişti. 11 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Anavatan ve UDAR ile ittifak içinde davranan Svaboda, Ukrayna siyasetinde anti-semitizm, faşist semboller ve AB yanlılığını bir araya getirerek kitlesel bir aşırı sağ sokak gücü ile merkez sağ siyaset arasında köprü rolü oynuyor. Kırım’daki Rus askeri hareketliliği ile birlikte tüm Ukraynalıları seferberliğe çağıran parti liderliği, Euromeydan’ın en önemli militan gücünü oluşturuyordu. Svaboda’nın özellikle Batı Ukrayna bölgelerinde % 40’lara varan oy desteği düşünüldüğünde popüler faşist bir hareketin Ukrayna’da ulaşmış olduğu seviye kolayca ikinci plana atılarak düşünülemez. Keza Oleg Tyhanybok’un 25 Mayıs 2014 başkanlık seçimlerinde son derece düşük oy alması da başkanlık seçiminin yapısı ile ilgili bir durum olup partinin Euromeydan sonrası güç kaybedişi olarak değerlendirilemez. Aksine Svaboda ve benzeri aşırı sağcılar, “devrimin” şehitleri ve kahramanları olarak meşrulaşmış, yaygın kabul görmüş durumdalar. 1C3: Diğer Faşist Gruplar: UNA-UNSO yani Ukrayna Ulusal Asamblesi ve onun aksiyoner kanadı olan Ukrayna Ulusal Öz-Savunma Birliği SSCB’nin son yıllarında, 1990 başlarında kurulmuş ve Meydan’da aktif olarak yer almış bir faşist gruptur. İlk olarak Gürcü-Abhaz savaşında Abhazların yanında savaşan grup, daha sonra Ukrayna dışı çeşitli bölgesel çatışmalarda, Rusya karşısındaki savaşlara pratik olarak üyelerini göndermiş, savaş deneyimi yüksek olan bir gruptur. Sağ Sektör (Pravı Sektor) ise yeni dönemin en çok konuşulan grubu. Yeni faşistlerden Dimitri Yaroş liderliğindeki birkaç bin kişilik etkin bir sokak gücünü temsil eden Sağ Sektör grubu, faşistlerin ana grubu olan Svaboda ile uyumlu tutumlar aldı. Diğer taraftan Euromeydan’da hükümetle her türlü görüşmeyi reddeden avukat Oleksandr Danılyuk liderliğindeki Ortak Dava (Spilna Sprava) grubu ise ayrı baş çeken küçük bir faşist grup olarak süreçte önemli roller oynadı. Sağ Sektör yönetimin Avrupa yanlılarına geçmesinden sonra önce Kırım, sonra Doğu Ukrayna konularında geniş bir seferberliğe önayak olmuş ve üye sayısını en fazla artıran silahlı grup olarak öne çıkmıştır. 12 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Gamalı Haç sembollü kolluklar taşıyan bu “küçük” gruplar gösterilerin ikinci ayından itibaren silahlandılar ve Şubat ortalarından itibaren saklama gereği duymadan silah kullandılar. Yanukoviç’in Kiev’i terk etmesinin ardından ise sokaklarda Rusya yanlılarına yönelik “sokak avları”nı sürdürüyorlardı. Bu sokak saldırılarında öldürülenlerin tam sayısı hakkında bilgi sahibi değiliz ancak sadece youtube internet sitesine yansıyan görüntülere bile bakıldığında yüzlerce kişinin sokak ortasında taş, sopa, zincir ve kesici aletlerle öldürüldüğü görülüyor. Odessa’daki sendika binasına sığınan anti-Kiev yanlısı göstericilerin yakılarak öldürülmesi bu türden saldırıların en büyüğünü oluşturacaktı. Batı yanlıları ve genel olarak Batı medyası, yeni yönetimin koalisyonun ortağı Svaboda partisini faşist ya da Neonazi olarak değil, aşırı sağ olarak adlandırmayı tercih ederken küçük ve saklamadan silah kullanan gruplardan ise hiç bahsetmeyerek Euromeydan’ın NATO’cu yanından ziyade özgürlükçü Avrupa Birlikçi yanını öne çıkardı. Ancak protestoların bileşimi bu resmi doğrulamıyor. Protesto edilen Yanukoviç ile onun müttefiki olan Putin’in otoriterliğini aratacak derecede daha otoriter, daha sağ, daha neo-liberal, NATO’cu ve ırkçı bir bileşimin, anti-Yanukoviç ve anti-Rusyacı ancak özgürlükçü diğer siyasal güçlere hiç ama hiç şans tanımamış oldukları dikkatlerden kaçırılan bir diğer olgu idi. Eski Sovyet coğrafyasına dönük yayan yapan Jewish News kanalı olaylardan 2 yıl önce Svaboda’yı tartışmasız bir anti-semitik ve Nazi örgütü olarak tanımlarken”1 olaylar sırasında ve sonrasında bu tutumunu tümüyle terk etti. İsrail ve yurtdışındaki İsrail lobilerinin Batı yanlısı tutumu neticesinde anti-semitizmin kurbanı olan Yahudi çevreleri, bir yıl önce Nazi dediklerine bir yıl sonra, üstelik de tam da Nazizmlerini saklamadan sokakta icra ettikleri bir dönemde anti-Rusyacı ya da aşırı sağ demekle yetindi. 13 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ 1D: UKRAYNA ANTİ-FAŞİSTLERİ, SOLU VE PROTESTOLAR: Ukrayna’daki protestoların ilk haftalarında merkez-sağ ve faşist gruplar dışında tek tek sol ve liberal görüşlü bireyler de gösterilerde yer aldı. İktidardaki Bölgeler Partisi’nin destekçisi görünümündeki Ukrayna Komünist Partisi dışında kalan bağımsız sol çevre ve gruplar AB yanlısı olmamakla birlikte iktidarın yolsuzluk ve baskılarına karşı kitlesel eylemlere katılma eğiliminde idiler. Zaten Kuçma-Yanukoviç çizgisi 20 yıldır her türlü anarşist, sosyalist ve bağımsız sendikal işçi oluşumunu sert biçimde bastırarak kriminal komplolar kurarak cezaevine atıyordu. Bu bakımdan sayıca çok büyük olmasa da ilk günlerde Ukrayna sol geleneğinden gelenlerin bir kısmı eylemlerdeki sağcı-faşist unsurların varlığı ve Avrupacılığı nedeniyle katılmakta tereddüt ederken bir kısmı da irili ufaklı öbekler halinde Euromeydan’da yerlerini almıştı. Meydan’da Yanukoviç rejimini protesto edenler arasında yer alan “Özerk İşçi Sendikası” ve “Doğrudan-Eylem Bağımsız Öğrenci Birliği” 2014 Ocak ortasında yayınladıkları bildiri ile Meydan’ın tüm fikirlerine katılmamakla birlikte rejimin değişmesi için gösterilere iştirak ettiklerini belirtiyorlardı. Bu gruplar yayınladıkları bildiri ile “Borotba” adlı bir başka anti-faşist organizasyonun Putinci ve Slav milliyetçisi saiklerle hareket ederek tüm Meydan’ı faşist ilan etmesinin yanlışlığının altını çiziyorlardı.”2 İrili ufaklı birçok Marksist ve sol grubun birleşmesinden oluşan Borotba ise suçlamaları reddediyor ve Meydanın başından itibaren faşist grupların elinde olduğunu ileri sürüyordu”3. Borotba grubu gösterilerin ilk iki ayı için değilse de Ocak ortasından itibaren tamamen haklı çıktı: Özellikle Svaboda, Sağ Sektör ve Spilna Sprava grubu fark ettikleri solcu ve anti-faşist Yanukoviç karşıtlarına saldırarak Euromeydan’dan kovdu. Örneğin Ukrayna Antifaşist Birliği adlı anarşist bir örgütlenme Euromeydan’a katılmasından kısa bir süre sonra aldıkları tehditlere dayanamayarak meydandan kaçmak durumunda kalmıştır.”4 Borotba’yı eleştiren gruplar da 22 Şubat sonrası olayların gelişimine tanık olduktan sonra “Uluslar arasında savaşa, sınıflar arasında barışa hayır!” başlıklı bir bildiri ile ülkedeki milliyetçi tırmanışı öncelikli sorun olarak tanımlamaya başladılar.”5 Eylemin hızla AB yanlılığından, anti-Rusyacılığa, oradan Lenin heykelinin yıkılması örneğinde olduğu gibi, anti-Rusyacılığın anti-sosyalizmle eşitlenerek faşistleşen bir karakter kazanması, solun geniş eylemci kitleye nüfuz etmesi ve sürece müdahil olmasını adeta imkânsızlaştırdı. Feminist FEMEN grubu da Euromeydanı destekledi ancak sürecin evrildiği faşist noktada açık desteklerini sürdürmeyi bıraktı. 1E: ÇATIŞMANIN SOSYAL, MEZHEPSEL VE ETNİK TABLOSU Euromeydan ile Ukrayna sadece Avrupa ve Rusya yanlıları olarak bölünmedi; aynı zamanda bölgeler olarak da bölündü. Ülkenin doğusu Rus ve/veya Rus-dilli Ukraynalı ve Ortodoks ağırlıklı iken batısı ise Lviv (tarihsel olarak Doğu Polonya) yakınlarındaki kentlerde Katolik ve Ukrayna-dilli bir karakter sergiliyor. Güneydeki 14 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Odessa gibi şehirler kozmopolit ancak daha Rus-dilli karakter taşırken, Kırım-Tatar özerk bölgesi ise nüfus bakımından etnik Rusların en yoğun yaşadığı bölgelerin başında geliyor. Ukrayna’da dinsel-mezhepsel geri planı anlamak için ülkede üç ana Ortodoks ve 2 ana Katolik kilisenin olduğunu belirterek başlamalıyız: Ülkenin en büyük ve köklü kilisesi Moskova Patrikliği’ne bağlı Ukrayna Ortodoks Kilisesi’dir. Ülkenin doğu ve güney bölgelerindeki tüm kiliselerin yaklaşık % 80’i ve Kiev kiliselerinin yaklaşık yarısı geleneksel (Moskova Patrikliği’ne bağlı olan) Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ne bağlıdır. İkinci grup 1992’de oluşmuş olan Ukrayna Ortodoks Kilisesi-Kiev Patrikliği Kilisesi’dir. Kiev Patrikliği özellikle Kiev’de etkindir. Üçüncü önemli Ortodoks Kilisesi ise esas olarak Batı Ukrayna Ortodoks cemaatleri içinde etkili olan İstanbul Fener Patrikliği geleneği içindeki (Özerk)/Otosefal Ukrayna Ortodoks Kilisesi’dir. Bu kiliselerden en güçlüsü olan birincisi Euromeydan yanında yer almazken diğer ikisi hem meydanı ziyaret etmiş/kutsamış hem de Avrupa yanlılıklarını açıkça kilise tutumu olarak beyan etmişlerdir. İstanbul Fener Patrikliği de bir ayin düzenleyerek desteğini esirgememiştir. Katolik Ukraynalılara gelecek olursak, aslında tarihsel olarak Doğu Polonya olarak bilinen ancak 1940’da ilhak edilerek Ukrayna’nın batısı haline getirilen bölgelerinden söz ediyoruz. 3300 kilise ile en geniş üçüncü dini cemaat olarak kabul edilen ve en büyük Katolik grubu oluşturan kilise Ukrayna Rum Katolik Kilisesi’dir. Buradaki “Rum”luk etnik değil, itikadı aidiyeti gösterir. Ukraynaca konuşan Batı Ukraynalıların büyük bir kısmının bağlı olduğu Rum Katolik Kilisesi’ni Ukrayna’daki etnik olarak Ukraynalı olmayan Katoliklerin daha fazla mensup oldukları Roma Katolik Kilisesi izliyor ki bu topluluğun da ağırlıkla batı bölgelerinde olmak üzere yaklaşık 800 kilisesi mevcuttur. Katolik kiliseler, özellikle Rum Katolik Kilisesi, Euromeydan’a açık ve ateşli destek veren bir tutum sergilemiştir. Kiliselerin sürece dâhil olmalarına karşın Ukraynalılar için bu konu çok önemli bir parametre olarak da görünmüyor. Aslında Euromeydan ve karşıtlarının gösterilerine baktığımızda, Ukrayna halkının dini aidiyetleriyle davrandığına dair en ufak bir işaret vermediğini görürüz. Ama kiliseler ile bölgesel dağılımları ve karşıtlıkları düşünüldüğünde kiliselerin de, cemaatlerinin siyasi tercihlerini yansıttıkları, pekiştirdikleri ve bu anlamda ülke düzeyindeki bölünmüşlüğü inanç alanında yeniden-ürettiklerini hiç tereddütsüz söyleyebiliriz. 15 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ 1E1: Kırım VE Kırım Tatarları Kırım Tatarlarının tutumu bu çalışmanın ilerleyen bölümünde ayrı bir başlık olarak detaylıca işlenmektedir. Bu ara başlıkta çok kısa notlar vererek sürecin Euromeydan’dan Kırım’ın Rusya’ya bağlanma kararına uzanan ikinci evresini ele alacağız. Kırım Özerk Bölgesi 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti (RSFSC) içinde bir otonomi olarak kurulmuştu. II. Dünya Savaşı sırasındaki en büyük kitlesel tehcirin uygulandığı bölgenin çoğunluğunu oluşturan Kırım Tatarları Orta Asya’ya sürgüne gönderildiğinde bölgeye etnik Ruslar yerleştirildi. 1954’te Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nden Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne transfer edilen Kırım Otonomisi de Cumhuriyetten vilayete düşürülmüştü. SSCB’nin son yıllarında bölgeye geri dönmeleri kararlaştırıldığında Kırım Tatarları kendi bölgelerinde küçük bir azınlık olabildiler. 1992’de Ukrayna içinde özerk bir cumhuriyet olan Kırım’da bugünkü nüfusun % 60’ını etnik Ruslar, % 25’ini Ukraynalılar ve yaklaşık % 15’lik bir kısmını ise Kırım Tatarları oluşturuyor. Rusya’nın en önemli askeri üsleri bölge sınırları içinde yer alıyor. Ukrayna’nın AB ya da NATO’ya üyeliği her gündeme geldiğinde bölgedeki çoğunluğu oluşturan Ruslar Ukrayna’dan ayrılabilecekleri sinyalleri veriyordu ve Euromeydan olayları sırasında bu eğilim doruk noktasına ulaşmış durumdaydı. Bu süreçte Kırım Tatarları sağ kanat Kırım Tatar milliyetçilerini temsil eden Cemilev ve Çubarov liderliğindeki Kırım Tatar Milli Meclisi ile Milli Fırka’nın başını çektiği Kırım Tatar Halk Cephesi olarak ikiye bölünmüş bir durumdaydılar. Batı’da ve Türkiye’de yansıtıldığı gibi Kırım Tatarları ne Euromeydan sırasında ne öncesinde ne de Kırım referandumu sonrasında yekpare oldular. AB/ABD/NATO yanlısı Cemilev’in Milli Meclis oluşumuna karşılık Lenin’in kurduğu RSFSC içindeki Kırım Tatar Özerk Sosyalist Cumhuriyeti’nin anayasal temellerine göndermede bulunan Kırım Tatar Halk Meclisi özellikle referandum sürecinden sonra bölgesi ve halkı üzerinde daha etkili olmaya başlamış görünmektedir. 1F: ÇATIŞMANIN ULUSLARARASILAŞMASI VE TIRMANMASI Uluslararası güçlerin Euromeydan ve sonrasında ortaya çıkan tabloya yaklaşımında ana unsur ülkedeki Rusya karşıtı güçlerin desteklenmesi olmuştur. Bu noktada özellikle hareket içinde giderek öne çıkan anti-semitik, yabancı düşmanı, ırkçı ve silahlı grupların varlığı adeta tümüyle görmezden geliniyor ve Batı medyasında neredeyse yer bulamıyordu. Avrupa ülkelerinde yasaklanan ve nefret suçlarına delil teşkil eden tüm sembol ve söylemler Rusya karşıtlarının ana sloganı haline gelmişken uluslararası politik rekabette Rusya’ya güç kaybettirme politikası nedeniyle bu unsurlara ilişkin tek söz söylenmiyor. Soğuk Savaş sonrası ABD/Batı politikası düşünüldüğünde hep içinde Ukrayna ve Kafkas ülkelerinin, hatta mümkün olduğunca Orta Asya ülkelerinin de bulunduğu Rusya’yı “yakın hariciyesi” ile kuşatma politikası izlendiği görülür. GUUAM türü bölgesel pakt denemeleri, Gürcistan’ın NATO ve son olarak AB adaylığı bu çerçevede karşımıza çıkan yaklaşımlardır. 16 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Son gelişmelerde en etkin rolü ABD’nin oynadığı görülmektedir. Başlangıçta Fransa-Almanya-Polonya üçlüsünün ABD ile birlikte etkin davrandığı ve Ukrayna gelişmelerini Batı açısından stratejik bir kazanca dönüştürmeye çalıştıkları gözlemleniyordu. Ancak özellikle Almanya’nın Rusya ile olan ekonomik ilişkileri bu ülkeyi daha temkinli bir noktada tutarken İngiltere’nin ABD’ye ciddi biçimde destek olduğu görülmektedir. Bu, elbette çok zor bir süreçtir. Muhtemelen gelinen aşamada gerginlik, çözülmekten ziyade, bir sonraki büyük kapışmaya kadar dondurulmaya çalışılacak, ekonomik ve siyasi yaptırımlar ile NATO çerçevesinde caydırıcı manevralar gündeme getirilecektir. Bu arada Türkiye, Suriye konusundan sonra ilk kez bir dış politika konusunda atağa kalkmış görünüyor. Türkiye’nin, daha doğrusu AKP hükümetinin Ukrayna’da muhalefeti destekleme ve Kırım Tatarlarının çıkarları konusunda tutum alma siyasetine birbirini tamamlayan üç saik yön veriyor görünmektedir: Öncelikle tarihinin en ağır iç siyasi krizini yaşayan ve Batı ülkelerince de yalnız bırakılmış görünen AKP, Batı’ya destek olarak önemli olabileceğinin altını çiziyor ve destek verirken destek istiyor! İkinci olarak AKP, Rusya’nın Suriye konusunda kendisine çıkardığı sorunların küçük ve dengeli bir rövanşını alıyor. Ve son olarak bir yandan Kırım Tatar toplumuna sahip çıkarak hem bu vesile ile yeni Ukrayna yönetimi nezdinde kredisini artırıyor hem de bölgesel bir aktör olarak varlığını anımsatıyor. Çalışmamız, Ukrayna krizinin iç dinamiklerine ve aktörlerine odaklanmış olsa da çatışmanın temelde Rusya’nın “yakın hariciyesi”nde konsolidasyon çabaları ile NATO’nun aynı bölgeye dönük genişleme isteği arasındaki bir çatışma olarak uluslararasılaşmış niteliğini elbette yadsımıyor. NATO’nun 1991 sonrasında sürekli genişlediği Rusya’nın ise 2008’e kadar bu genişleme hamlelerine yanıt veremediği genel gidişat, 2008’de farklı bir düzeye evrilmiştir. Jeopolitik düzeydeki Rusya-Batı rekabeti Güney Osetya Savaşı ile çatışmacı bir nitelik kazanmış, Ukrayna Krizi ile çatışma daha da derinleşen ve süreklilik arz eden bir niteliğe bürünmüştür. 17 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Rusya NATO ile işbirliği programına son vermiş, Çin ile ilişkilerine ağırlık kazandırmış, buna karşılık Batı ise Rusya’ya çeşitli ambargoları gündeme getirmiş, G-8 toplantısına davet etmemiş ve Rusya’yı uluslararası planda zora sokacak yeni planlara hız kazandırmıştır. Bu haliyle tarafların diplomasiden ziyade güç gösterilerine dayalı bir “müzakere” sürdürdükleri tehlikeli bir dönem açılmıştır. İster “Yeni Soğuk Savaş” diye adlandırılsın isterse başka bir kavramla nitelensin, Batı-Rusya ilişkileri Soğuk Savaş sonrasının en gergin dönemine girmiş bulunmaktadır. Ortada çözülmesi hiç de kolay olmayan ve süregiden bir Ukrayna Krizi durmaktadır. 1G : KIRIM REFERANDUMU ÖNCESİ SİYASAL ARA SONUÇLAR Turniçov’un geçici başkan sıfatıyla yaptığı ilk önemli atamalar, merkez sağ-faşist koalisyonun gelecek kurgusuna ilişkin önemli bir gösterge sunuyor. Bölge yönetimlerine atadığı yöneticilerin nerdeyse tamamının “oligark” olarak bilinen nüfuz sahibi milyarder işadamları olması Ukrayna’nın geleceğinde hangi sosyal güçlerin öne çıkacağının da işareti. İkinci olarak Avrupa kıtasının en kitlesel faşist oluşumlarından birisi olarak Svaboda ve benzeri oluşumlarla, Ukrayna merkez sağının ve dolayısıyla onları destekleyen Merkel-Hollande ve Tusk’un kurduğu yeni meşrulaştırıcı ilişki kalıcı ve temel bir sorundur. Bugüne kadar aşırı sağ yükselişlerde belirli bir tepki gösterebilen Avrupa merkez siyasetleri 1991 sonrasında ilk kez bu kadar açık bir biçimde aşırı sağ ile işbirliğine yönelmişlerdir. Ukrayna tam ortadan bölünmüşken toplumsal olarak bir boğazlaşmaya gidilmesini engelleyecek tek şey ülkenin tüm toplumsal kesimlerinin, tüm bölgelerinin demokratik bir toplumsal programda buluşmasıdır. Hem otoriter ve yolsuz Yanukoviç hem de faşistlerle çalışan Timaşenko-Turçınov-Kliçko üçlüsü ülkeye bir gelecek vaat etmiyorlar. Ülkeyi dış politikada dengeli ve bağımsız, iç politikada adaletli ve özgürlüklere dayalı bir yönetime kavuşturmak için yeni siyasal figürler ve yeni güçlere ihtiyaç var. Artık Ukrayna’da faşistlere, yani nefret suçu ve ırkçılığa karşı savaş ile toplumsal ve demokratik haklar için savaş birlikte verilmek zorundadır. Ukrayna’da tarafları ve sorunları AB ve Rusya yanlılığı ve karşıtlığına indirgeyen her yaklaşım, ülkenin artık göz ardı edilemez en acil ve yakıcı sorununu bilerek görmezden geliyor demektir. Faşizme karşı açılan bayrağın karşısında ve yanında hangi uluslararası güçlerin olduğunu görmek hiç zor olmayacaktır. 18 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ 2. KIRIM REFERANDUMU VE KIRIM TATARLARI Bu bölümde, Euromeydan sürecinin Kiev’de yarattığı iktidar değişimi sonrasında oraya çıkan Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılması, Rusya’ya katılması ve Rusya’nın ilhakı sürecinin kilit bağlamı olan Kırım Bağımsızlık Referandumu’na odaklanacağız. Bu çerçevede Kırım’ın tarihsel geri planına, referanduma ilişkin tutumlara ve aktörlere ve özellikle Kırım Tatarları’nın yaklaşımlarına yakından bakmaya çalışacağız. 2A: KIRIM’IN ÖZERKLİKLER TARİHİ: 1441’de kurulan Kırım Hanlığı 1478’de Osmanlı Devleti’ne bağlanmış ve yaklaşık 300 yıl Osmanlı egemenliğinde özerk bir yapıda varlığını 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’na kadar sürdürmüştür. Kırım referandumu ile yeniden hem Rusya hem de Türkiye’de gündeme gelen Küçük Kaynarca Antlaşması hükümlerince Kırım Hanlığı siyaseten bağımsız hale gelecek (Osmanlı egemenliğinden çıkacak) ve Osmanlı devletindeki Ortodoksların hamiliğinin Ruslara tanınması mukabilinde bu bölgedeki halkın dini konularda Halifeye bağlılığı tanınacaktı. Kırım’a ilişkin Türkiye’nin siyasi hakları olduğu iddiası Küçük Kaynarca’nın bu hükmüne ilişkindir. Nitekim bu hüküm siyasi değil, dini konularda himayeye işaret eder. Olay bundan ibarettir. 19 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Ayrıca 1774 antlaşmasından 9 yıl sonra, 1783’de, Kırım Hanlığı toprakları tümüyle Rusya tarafından ilhak edilecek ve bölgenin siyasi-idari statüsü bundan sonra da en az 9 defa değişecektir. 1783’de Rus Çarlığı’na bağlı Taurida Vilayeti’ne dönüştürülen Kırım toprakları Rus Çarlığı’nın yıkılacağı 1917 Devrimi’ne kadar yaklaşık 140 yıl merkeze bağlı (özerkliği olmayan) bir idari bölge olarak kalacaktır. 1917 Ekim Devrimi’nin “tüm milletlerin kendi kaderini tayin hakkı” ve devamında “sosyalist federalizm” olarak formüle edeceği prensipler çerçevesinde bölge yeniden özerk bir yapıya kavuşacaktır. 1917-1918 arasında bölge Beyaz Ordular komutanı Wrangel, Anarşist lider Mahno, Ukraynalı Menşevikler, Kırım Tatar Milli Hareketi ve Bolşeviklerin etkili olduğu iç mücadelelere sahne olur. Ekim Devrimi’ni takip eden ilk ay içinde Numan Çelebicihan (Numan Çelebi Cihan diye de anılıyor) liderliğinde Rusya’dan bağımsızlığını ilan eden Qırım Halq Cumhuriyeti çok kısa ömürlü olur ve Kiev’deki Menşevik Ukrayna Sovyeti’yle irtibatlı olan cumhuriyet 1918’in ilk aylarında Bolşeviklerce lağvedilip liderleri çeşitli cezalara çarptırılır. Bolşeviklerin inisiyatifi ile kurulan Tavrida Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti de Halk Cumhuriyeti kadar yaşayabilir ve Alman destekli Beyaz Orduların kontrolüne geçtikten sonra, 1918 Nisanı’nda, liderlerinin öldürülmesi ile son bulur. Bölgeyi ele geçiren Beyaz Ordular’ın yerel lideri, Beyaz Rusya doğumlu, Lipka Tatarı bir Çarlık subayı olan Maciej (Suleyman Bey) Sulkiewicz’in hâkimiyeti de çok uzun sürmez ve 1919 Nisan ayında Bolşeviklerin yeniden kontrolü ele almalarıyla bölgede yeni bir dönem başlar. Bolşeviklerin bu ikinci hâkimiyetinde Lenin’in kardeşi Dimitri Ulyanov başkanlığında Kırım Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edilir ve bu kez sol kanat Kırım Tatarları da yönetimde yer alırlar. İki aylık bu oluşum da Beyazların bölgeye yeniden gelişiyle 1919 Haziranı’nda akamete uğrar. 20 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Ekim 1921’de Bolşeviklerin bu kez kalıcı bir biçimde bölgede egemenlik kurmaları ile Tavrida Vilayeti’nin kuzeyi Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne, bugünkü özerklik sınırlarını oluşturan güneyi ise Rus Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti (RSFSC) içinde olacak şekilde bölge yeniden taksim edilir. 1921 Ekimi’nde kurulan Qırım Muhtar Sotsialist Sovyet Cumhuriyeti özerkliğinin kaldırılacağı 1945 Nisan ayına kadar bu statüsünü sürdürür. Bugün Kırım’da NATO ve Kiev karşıtı Kırım Tatar Halk Cephesi bileşenleri, 1921’de kurulan ve Stalin’in sürgünü ile sonlandırılan bu özerk cumhuriyeti ve burada anayasal güvence altına alınmış olan hakları temel mücadele talebi olarak görüyorlar. Buna karşılık Kırım Tatar Milli Meclisi ise Numan Çelebicihan’ın Kırım Halk Cumhuriyeti’ni ana referans olarak alıyorlar. Stalin tarafından Kırım’ın özerkliğinin kaldırılmasının nedeni olarak, bölgenin Nazi işgali altında olduğu dönemde Kırım Tatarları arasından ciddi sayıda kişinin Kızıl Ordu ve Partizanlar karşısında savaşması, hatta bazı Çingene ve Yahudi köylerindeki katliamlarda rol almaları gösterilir. Bu, belirli ölçülerde doğrudur. Ancak bu kişiler ya savaşta ölmüş ya da Sovyet makamlarınca cezalandırılmıştır. Aralarında Sovyet rejimine tümüyle bağlı olanlar da dâhil olmak üzere Kırım Tatar halkı 1944 yılında topyekûn Orta Asya’ya toplu olarak tehcir ettirilmiştir. Kırım’ın özerkliği de bu tehciri takiben ve aynı gerekçe ile kaldırılmıştır. Burada yine belirtmek gerekirse, halkı arasında Nazilerle en yüksek düzeyde işbirliği yapılan Baltık Cumhuriyetleri’nde benzer bir uygulamaya gidilmemiştir. Aslında bu acı olay dahi hukuken Kırım’ın özerkliğinin esasen Kırım Tatarları için geliştirildiğinin bir kanıtıdır. Yani Kırım’ın özerkliğinin Kırım Tatarları “nedeniyle” kaldırılması, özerkliğin ana unsurunun Kırım Tatarları olduğunun tersinden ve acı bir olayla kabulüdür. 1945’de özerkliği kaldırılarak -normal- vilayete dönüştürülen bölge 1954 yılında RSFSC’den alınarak Ukrayna SSC’ne bağlanmıştır. Kırım Tatarları’nın uğramış olduğu haksızlık 1967’de “iade-i itibar” ile kısmen hafiflemiş olsa da II. Dünya Savaşı kolektif cezalandırmaları içinde Ahıska Türkleri ile birlikte yurtlarına dönme izni verilmeyen son iki topluluk olarak kalmışlardı. 2A1: Özerk Bölgelerin Temel Dayanağı ve Referandum Kanada’nın Quebec eyaleti 1980 ve 1995’te self-determinasyon hakkı çerçevesinde bağımsızlık referandumuna gitti. İskoçya 2014 Eylülü’nde Büyük Britanya’dan bağımsızlığını oylayacak. Kendi kaderini tayin hakkı İspanya’da Katalonya ve Belçika’da Flaman bölgesi için de son yıllarda ciddi bir gündem haline geldi. Kosova uluslararası toplumun gözetiminde 2008’de bağımsızlığını oyladı ve şu anda 100’ün üzerinde ülke sonuçlara uygun olarak Kosova’nın bağımsızlığını tanıdı. Bu örneklerde Batı ülkeleri ve uluslararası hukukçuların önemli bir kısmı “ayrılık hakkı”, “self-determinasyon” ya da “kendi kaderini tayin hakkı” olarak adlandırılan prensibin meşruiyetini sorgulamadı. Peki, Kırım’ın “Ukrayna’dan bağımsızlık ve Rusya’ya katılma” konusunu oylayacağı referandum meşru mudur? Eğer öyle ise, Güney Osetya, Abhazya, Karabağ ve benzeri bölgelerin referandumları nasıl değerlendirilecek? 21 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Kırım özerkliğinin hukuksal dayanakları ve anayasal mantığı Quebec, İskoçya ve andığımız diğer örneklerden bir konuda ayrılıyor. Bölge 1917 Devrimi sonrasında “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” ve “sosyalist federalizm” prensiplerince kurulmuştur. Bu iki prensip hem SSCB milletler politikasının ana prensibi hem de tüm eski SSCB ülke ve özerk bölgelerinin teritoryal sınırlarının meşruiyet dayanağıdır. Yani doğru yanlış, eksik fazla ama Kazakistan-Rusya sınırı, Rusya-Ukrayna sınırı, Özbekistan-Türkmenistan sınırı ya da Tacikistan-Dağlık Badahşan bölgesi sınırı tıpkı Ukrayna Kırım özerk bölgesi sınırı gibi SSCB döneminin ürünüdür ve 15 eski Sovyet ülkesi hem yeni dönemdeki teritoryal sınırlarını hem de ülke içlerinde özerk bölge ve cumhuriyet sınırlarını bu çerçevede verili olarak kabul ettiler. Günümüzde referanduma gitmiş olan özerk ÜLKE (teritorya) Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin (KÖSSC) ilan edildiği 1921 sınırlarındaki topraklardır. Burada dikkat edilmesi gereken önemli nokta Sovyet milletler politikası gereğince çeşitli halkların cumhuriyet ve daha çok sayıda halkında özerk cumhuriyet sınırları içinde milli haklarla donatılmış olmasıdır. KÖSSC de etnik haklar tanımı başta Kırım Tatarları olmak üzere etnik Ukraynalılar, Grekler (bölgenin yerli Yunan/Rum halkı) ve Karaimler için geçerlidir. Bu nokta önemli. Çünkü RSFSC/SSCB içinde bir özerk bölge, hele bir özerk cumhuriyet oluşturulmuş ise bu bir ya da birkaç etnik gurubun özerk vatanı olarak oluşturulmuştur. Çoğunlukla tek bir milli grubun yurdu olarak kurulan özerk cumhuriyetler, Dağıstan örneğindeki gibi az sayıda çok-etnikli bölgelerde ise 10 kadar etnik topluluğun adı anılarak oluşturulmuştur. Tersinden söyleyecek olursak bir Sovyet Cumhuriyetinde çoğunluğu oluşturan etnik grubun özerk bölgesi olmaz. Yani Rusya’da Ruslara, Özbekistan’da Özbeklere ayrıca özerk bölge kurulmamıştır. Bu anlamda anayasal mantığa uygun olarak bu hak RSFSC’ye bağlı iken Kırım Tatarları ve diğerlerinin yanında Ukraynalılara haklar ve garantiler sağlarken, bölge Ukrayna’ya bağlandığında bu kez Kırım Tatarları ve diğerleriyle birlikte Ruslara haklar ve garantiler sağlamak mantığını içerir. 2B: KIRIM TATARLARI: FARKLI GRUP VE TUTUMLAR Kırım Tatarları’nın durumu önce Ukrayna’nın geleceği (Rusya ya da Avrupa’ya entegrasyon sorunu) sonra da Kırım’ın geleceği (referandum) konularında yekpare bir tablo sunmuyor. Ukrayna toplumu Batı ve Doğucu olarak nasıl bölünmüş ise Kırım Tatar toplumu da aynı şekilde geleceklerini Batı ya da Rusya’da görenler olarak bölünmüş görünüyor. Elbette ne Batı’cı görünenler tam anlamıyla NATO’cu ne de Rusyacı görünenler Rusya yanlısı. Aslında Kırım Tatar hareketinin iki kanadı milli çıkarlarının somut olarak karşılarına çıkan iki seçenekten hangisinde daha fazla realize edebilecekleri sorusuna verdikleri yanıtta ayrışıyorlar. Temel sorunları ve öncelikli talepleri bakımından Kırım Tatarları’nın aralarındaki ayrım hem siyaseten hem de sosyal ve kültürel olarak Ukrayna genelindeki düzeyde değildir. Önemli bir çoğunluğu temsil eden Kırım Tatar Meclisi (Mustafa Cemil Kırımlıoğlu ve Refat Çubarov) Ukrayna merkez sağı ile paralel bir tutum sergileyerek Kı- 22 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ rım’ın Ukrayna’nın bir parçası olarak kalması, Ukrayna’nın da Avrupa’ya entegrasyon sürecinde olmasını olumlayan bir siyaset izlerken, Kırım Tatar Halk Cephesi ve başka grup ve bireyler ise aksi yönde tutum geliştirdiler. Avrupa yanlısı sağ koalisyonun bugüne kadar izlediği politika düşünüldüğünde Kırım Tatarları’nın Ukrayna’daki yeni hükümet ve partilerle hareket etmesi kolay anlaşılır bir konu değildir. Yanukoviç’in devrilmesi sonrası Batı ile ilişkilerde kilit rol oynayan yeni Başbakan Arseni Yatsenyuk sadece iki yıl önce Kırım Tatarları’nın ana yurtlarına dönüşüne itiraz eden beyanlar veriyordu.”6 Yatsenyuk Kırım Tatarları’nı, “Müslüman göçerler” olarak adlandırıyor, “Kırım toprağını işgal ettiklerini, terörizme yataklık ettiklerini ve Türkiye yanlısı olduklarını” ifade ederek nefret söylemleri geliştiriyordu. Şimdi özetle Kırım referandumunda ayrımları daha da belirgin hale gelen Kırım Tatar siyasi ve toplumsal aktörlerine bakarak sürecin gelecekte alabileceği muhtemel biçim konusundaki çözümlememize geçebiliriz. 2B1: Kurultay/Kırım Tatar Milli Meclisi Kırım Tatarları’nın Sovyetler Birliği’nin son yılında sürgünden dönüşleri fiilen mümkün hale geldiğinde bölgeye dönen Kırım Tatarları, henüz bölge dışında bulunanları siyasi ve sosyal olarak temsil edecek, aralarında eşgüdüm sağlayacak bir organ olarak “Kurultay”ı inşa ettiler. Kurultay, Kırım Tatarları’nın sürgündeki mücadelesiyle artık yaşayan bir efsane haline gelmiş olan Mustafa Cemilev (Kırımoglu) liderliğinde teşkilatlanmış, ancak o günden günümüze Kırım Tatar toplumunun farklı siyasi eğilim, meslek bölge vb. farklılıklarının iyi kötü yansıyabildiği bir platform olmuştur. İlk Kurultay’a yaklaşık her 1000 kişiye bir delege olmak üzere 255 delege seçilmişti; bunlardan 129’u Kırım yarımadasından, diğerleri ise sürgün bölgelerindendi. 26 Haziran 1991’de toplanan ilk Kurultay kendisini 1917’de Kırım Ceditleri yönetiminde toplanan birinci Kurultay’ın devamı olarak ilan ederek bileşime İkinci Kurultay adını vermişti.”7 Kırım Tatarları Üçüncü Kurultay’larını 1996’da, Dördüncü Kurultay’larını 2001’de, Beşinci Kurultayı 2007’de ve Altıncı Kurultay’larını ise 2013 yılında topladılar. Kurultay genellikle yılda bir kez oturum gerçekleştirmekte ve bu süre zarfında yürütme görevini Kurultay’ın seçmiş ve yetkilendirmiş olduğu Kırım Tatar Meclisi yerine getirmektedir. Kırım Tatar Meclisi (Meclis): Kırım Tatar Meclisi’ne kısaca Meclis denmektedir. Altını çizmek gerekirse bu meclis Kırım Özerk Bölgesi Meclisi değil, Kırım Tatar halkının temsilciler meclisidir. Kurultay ve onun yürütmesi olan Meclis içerisinde Cemilev-Çubarov grubunun önemli bir çoğunluğu oluşturması nedeniyle zaman zaman bir siyasi parti görünümü ya da algısına sahip olsa da, Meclis bir etnik topluluğun ulusal temsil platformudur. Ukrayna ve Ukrayna bünyesindeki Kırım Özerk Cumhuriyeti yasa ve anayasaları nezdinde ise Meclis sadece bir toplumsal cemiyet, bir sivil toplum örgütüdür. 23 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Öte yandan meclis, bileşiminde müftüye ve özerk bölge bürokrasisinde önemli yerlere sahip kişilere yer vermesi ve Kırım Tatarlarının en geniş örgütü olması bakımından etkili bir temsiliyete sahiptir. Özellikle Cemilev’in uluslararası tanınırlığı, Meclis’i pratikte Kırım Tatarları’nın temsilcisi olarak öne çıkarmaktadır. Kurultay’ın yürütme organı olan Kırım Tatar Meclisi Başkanlığı’nı 2013 yılına kadar yürüten Cemilev (Kırımoğlu) yerini Refat Çubarov’a bırakmıştır. Cemilev Ukrayna Meclisi (Rada) milletvekili görevini sürdürürken, Refat Çubarov da Kırım Özerk Cumhuriyeti Meclisi nezdindeki temsiliyette öne çıkmakta idi. Çubarov, Cemilev’in onayı ile halefi olarak meclis başkanlığına getirildiğinden ve aynı politik tutumu sergilediğinden ikisinin temsil ettiği sağ kanat Ceditci-milliyetçi bu çizgiye Cemilevcilik de denmekte ve grup Cemilev-Çubarov grubu olarak da anılmaktadır. Kurultay ve Milli Meclis’te egemen olan Cemilev-Çubarov grubunun Kırım Tatar toplumunun ne kadarını temsil ettiğini tam olarak söylememiz mümkün değil. Ancak Kırım Özerk Cumhuriyeti Meclisi seçimlerinde 2006’da yaklaşık % 6 ve 2010 seçimlerinde % 7’lik bir oy topladıklarından hareket edersek ve yarımadada en az % 14’lük bir nüfus dilimine sahip olan Kırım Tatarları’nın en az yarısının yani % 50’sinin Kurultay-Rukh grubunu siyasi çizgi olarak da desteklediklerini tespit edebiliriz. Bu da söz konusu grubun önemli bir temsiliyete sahip olduğunu, ancak iddia ettikleri gibi Kırım Tatarları’nın % 90’ını temsil etmekten de hayli uzak olduklarını gösteriyor. Bu seçimlerin uluslararası gözlemcilere açık ve en az itiraza konu olan seçimler olduğunu da kaydedelim. “8 Cemilev (Kırımoğlu)-Çubarov Grubunun Referandum Tutumu 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde İsmail Gaspıralı’nın Bahçesaray’da başlattığı ve tüm Çarlık Rusyası topraklarında yaygınlaşan modernleşmeci, seküler milliyetçi hareket Cedit hareketi olarak bilinir. 1905 itibarıyla Rusya’daki Kadet ve Osmanlı’daki Jöntürk akımlarının merkezi eğilimine yakın olanları sağ Ceditçi; RSDİP ve sonra Bolşeviklere yakın olan kanadı ise Sol Ceditçi olarak adlandırılır. Ortak kökenlerinde İsmail Gaspıralı Bey ve Numan Çelebicihan’ın yer aldığı bu akım, 1917-1920’lerde Bolşeviklere katılan sol bir kanat ile onun karşısında yer alan bir sağ kanat olarak varlığını sürdürmüştür. Bugün de Kırım Tatarları arasındaki farklı gruplaşmaları ve partileri anlamak için bu tarihsel sağ-sol Ceditler farklılaşmasını anımsamakta büyük yarar vardır. Cemilev’in bugün sağ-Ceditçi bir tutum aldığı son derece net biçimde görünüyor. Milli çıkarlarını ve geleceğini Batı ile işbirliğinde gören bir siyasi figür olmadan evvel (SSCB döneminde) ise insan hakları ve barışçıl mücadele yöntemlerini öne çıkaran bir aktivist olarak onu kolayca sağ-Ceditçi olarak adlandırmak doğru olmazdı. II. Dünya Savaşı sonunda Kırım Tatarları’na uygulanan toplu sürgün sonucunda ülkelerini kaybeden, üstelik benzer durumdaki başka halklar yurtlarına dönebilirken iade-i itibarlarına rağmen topraklarına dönemeyen Kırım Tatarları 1960’lardan itibaren çeşitli biçimlerde itirazlarını dile getirmeye başlarlar. Çok büyük bölümü Özbekistan topraklarına yerleştirilen bu topluluklar içinden çıkan Mustafa Cemilev sürgün ve sürgün sonrası Kırım Tatarları’na uygulanan fiili ayrımcılığa, geri-dönme 24 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ hakkının engellenmesi uygulamalarına itirazın adeta sembolü olur. 1980’lerde defalarca tutuklanan Cemilev hiçbir zaman barışçıl ve dirençli bir eylem adamı olmanın ötesine geçmez. Bu yıllarda Cemilev, adeta Gandi gibi bir mücadele yöntemi benimsemişti: 1980’ler boyunca barışçıl araçlar ve söylemlerle davasından vazgeçmez Mustafa Cemilev Kırımoğlu. SSCB’nin son günlerinde Kırım Özerk Cumhuriyeti yeniden tesis edilirken Gorbaçov’un onayı ile Kırım Tatarları da fiilen anayurtlarına dönmeye başlayabildiler. Gelenlerin eski topraklarında artık başkaları vardır ama yine de Kırım Tatarları yeni bir başlangıç yapmaktan vazgeçmezler. Derme çatma kulübeleri tuğlalarla örülürken “ya anayurt ya ölüm” yazarak kurdukları evler yalnızca barınacakları yeni yuvaları, değil kavuşulan anayurtlarıdır da. İşte Kırım Tatar halkının varlık ve yokluk mücadelesinden geçtiği bu dönemin sembol ismi Cemilev, mücadelenin, başarının, geçmişin ve geleceğin adeta sembolleştiği isimdir. Ancak apartheit sonrası Mandela’nın geçirdiği değişim ya da izlediği siyaset ile halkın beklentileri konusunda yarattığı hayal kırıklıkları, belki Cemilev için daha da geçerlidir. Anayurda dönenlerin Ukrayna merkez yönetimleri ve Kırım Özerk Cumhuriyeti yönetimleri nezdinde çözülmesi gereken ağır sorunları karşısında Cemilev ve temsil ettiği çizgi hayli sembolik kalmaktaydı. Kitlelerin sevgi ve saygısını sürdürmesine karşın Cemilev, başta geri dönenlerin mülkiyet hakkı olmak üzere pek çok sosyal sorunun çözümünde oldukça atıl kalmıştır. Etrafında oluşan küçük bir bürokrasi, Ukrayna sağ siyasetçileri ve devlet kadroları ile işbirliği içinde yolsuzluklardan paylarını fazlasıyla almışlardır. Artık muhaliflerinin Cemilevciler olarak adlandırdığı bu kesim tıpkı zamanında sağ kanat ceditlerin yaptığı gibi kendilerine daha fazla milli serbesti ve hak vaat edenlerle değil, açıkça Tatar karşıtı nefret söylemleri yayabilen Timaşenko-Arsenyuk-Tırçınov gibi NATO’cu muhafazakâr merkez sağ eğilimlerle işbirliği yapmayı tercih etmiş, üstelik bu tercihlerinde de katı bir stratejik süreklilik sağlamışlardır. Cemilevci Milli Meclis, yeni Ukrayna yönetimine bağlılığını ısrarla bildirmiş, 16 Mart Referandumu’nu gayrimeşru ilan etmiş, Kırım Tatarları’nın yüzde 99’unun referandumu boykot ettiğini duyurmuş, ancak gelinen noktada bu siyasetinin Kırım Tatarları nezdinde etkinlik kaybına neden olacağını fark ederek utangaç bir taktik değişikliğe gitmiştir. Meclis, 1 Nisan 2014’te yaptığı toplantının ardından Kırım Tatarları için yeni Kırım Özerk Yönetimi’nde daha etkili konumlar ve anayasal haklar vaat eden Rusya’nın bölgede yaşayan Tatarlar için ilerleme anlamına geldiğini görmezden gelemeyeceğini ortaya koyan bir karara imza atmıştır. 1 Nisan tarihli Milli Meclis Kararı ile “Kırım Tatar Milli Meclisi, Kırım Tatarları’nın çıkarlarını temsil etmek üzere Kırım Tatarları’nın Kırım Bakanlar Kurulu’na (artık Rusya içinde bulunan yeni Kırım Özerk Cumhuriyeti kastediliyor) katılımını kabul ederek, Lenur İslamov’u Kırım Başbakan Yardımcılığı’na, Zaur Smirnov’u ise Kırım Cumhuriyet Milletler ve Sürgün Edilen Vatandaşlar İşleri Komitesi Başkanlığı’na önerdi”.”9 Ancak Rusya ve referandum karşısında sert açıklamalar yapan ve gayrimeşru ilan eden Cemilev ve Çubarov bu kararı tuhaf bir taktikle yerine getiriyor: Refat Çubarov, “söz konusu kararın, Kırım’ın köklü halkı olan Kırım Tatarları’nın kabulü ve isteği olmadan Kırım’da mey- 25 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ dana gelen siyasi, hukuki, ekonomik ve diğer değişiklikleri tanımak anlamına gelmediğini belirtti.” Ve söz konusu temsilcilerin Milli Meclis’ten çıkarılarak ilgili makamlara gelmeleri sağlanarak siyasi boykota devam kararı alınmış oldu. Aslında bu, NATO koridorlarından çıkmayan ve vaktini kendi bölgesinden ziyade Türk televizyonlarında geçiren Cemilev’in, Rusya’nın en azından Kırım Tatarları’na daha fazla hak ve güvence verdiğini fiilen kabul etmesi olarak okunmalıdır. Elbette Milli Meclis’in bu kararı hiçbir Türkiye gazetesinde ve Batı medyasında yer bulmadı ve geçiştirildi. Cemilev-Çubarov karşısında yer alan diğer Tatar grupları son derece pragmatik ama talepleriyle daha uyumlu bir yol izlediklerinden ortaya çıkan sonuçları kendi inisiyatiflerini güçlendirecek şekilde değerlendirebildiklerini söyleyebiliriz. Nitekim Putin’in 16 Mart sonrası Kırım Tatarları ile yaptığı görüşmelerde temsiliyet bu gruplara geçecektir. Başta Milli Fırka olmak üzere Kırım Tatar Halk Cephesi’nin çeşitli unsurları ve müttefiklerine baktığımızda bu durum daha da anlaşılır olacaktır. 2B2: Kırım Tatar Halk Cephesi (KTHC) ve Milli Fırka: Kırım Tatarları’nın daha seküler “sol-Cedit” geleneğini temsil ettiğini söyleyebileceğimiz Milli Fırka, Kırım Tarları içinde Cemilev-Çubarov grubunun ana muhalefeti olarak da adlandırılabilir. 2007 yılında Turuncu Devrim sonrası Yuşçenko-Timoşenko iktidarında Kırım’ın özerk statüsünün kaldırılması gündeme getirildiğinde buna itiraz eden başlıca grup olarak tutum almışlardı. Milli Fırka lideri Vasfi Abdrahimov, hareketini Kırım milliyetçisi ve Avrasyacı olarak tanımlıyor. Abdrahimov’a göre Ukrayna yönetimleri açık ve dolaylı biçimlerde asimilasyoncu politikalar izliyorlar. Milli Meclis’i sert biçimde eleştiren Milli Fırka liderine göre Cemilev-Çubarov grubu Avrupa ve NATO yanlısı politikalar izleyerek milli çıkarları da zedeliyorlar. Milli Fırka 16 Mart Referandumu’nda Rusya ile birleşme lehinde oy kullanacaklarını açıklamıştı. Fırka bu kararını Kırım Meclisi’nin ve (dolaylı olarak Rusya’nın) Kırım Tatarları’na Ukrayna’nın bugüne kadar vermediği haklar ve garantileri vermesine bağlıyordu. Kırım Tatar halkının milli haklarının ve dilinin 1944 sonrasında anayasal güvence altına alınması ve yerel ve genel düzeyde temsiliyet kotalarının vaat edilmesi Milli Fırka liderliğinin anti-Kiev/AB/NATO tutumunun temelini oluşturuyor. Bunun yanında Rusya’da 20 milyon Müslümanın bulunması ve onların yanında olmanın Avrasyacı bir bağlamda sağlayacağı konfor ve gelecek gibi unsurlar da kitleleri ikna etmek için kullanılan argümanlar arasındaydı. Vasfi Abdrahimov referandumdan bir gün önce Kırımlılara yaptığı çağrıda tam bir Avrasyacı sentez kullanarak şunları söylemişti: “Biz Türklerin büyük Türk eli dediği, Rusların büyük Rus dünyası dediği coğrafya bir aynıdır; bunu birlikte kurup, geliştirip güçlendirip savunacağız.””10 Milli Fırka, İsmail Gaspıralı’nın 1881 tarihli “Rus-Doğu Uzlaşması: Rusya Müslümanlığı” çalışmasından da, “Avrupa ile değil Rusya ile gelecek kurulmalı” yönünde kimi sözleri alıntılayarak referandum tutumuna Gaspıracı/Ceditçi bir dayanak ileri sürüyordu.”11 26 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Milli Fırka’nın 16 Mart öncesinde en güçlü olduğu argüman ise genel olarak Kırım Tatar milli hareketinin 1944 sürgününden bu yana en önemli, en temel talebinin 1944 öncesi statüye dönmek olduğunu anımsatarak ortaya çıkanın büyük ölçüde 1944 öncesine dönmek anlamına geldiğini ileri sürmesi idi. Gerçekten de Kırım Parlamentosu ve Putin’in önerdiği, vaat ettiği ve söz verdiği çerçeve neredeyse tam olarak 1944 öncesine dönme anlamını taşıyor. 16 Mart Referandumu ile 1921 Kırım Tatar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde tanımlanan haklara hiç olmadığı kadar yakın olunması, Milli Fırka’nın olduğu kadar, onunla çoğu durumda Kırım Tatar Halk Cephesi (KTHC) bünyesinde mücadele yürüten diğer milli grup ve oluşumların da etkinliklerini artırmıştır. Kırım Otokton Halklarını Araştırma ve Destekleme Vakfı: Nadir Bekirov’un başkanlığındaki vakıf 1997’de kurulmuştur. Ukrayna merkezi yönetimlerinin, başta Kırım Tatarları olmak üzere yerli, otokton halklarının kültürel, ekonomik ve sosyal haklarına yönelik kısıtlamalarını ve ayrımcılıklarını eleştiren faaliyetler yürütmektedir.”12 Kırım Tatar entelektüel camiasından bilinen simaların yer aldığı bu oluşum, BM Anadil Günü ve benzeri vesilelerle Kırım Tatar halkının milli kültürel hakları için merkezi hükümete eleştirel bir baskı grubu olarak çalışmalar yürütmektedir. Milliyetçiliği çoğulcu, çok kültürlü bir yaklaşımla ele alan Vakıf, son Kırım referandumunda halklar arası barış için Rusya’ya katılma yönünde siyasi tutum geliştirdi. Aslında Bekirov’un tutumu da diğerleri gibi mevcut durumda hangi seçeneğin Kırım Tatarları için daha fazla olanak yaratacağı ile ilgili. Çünkü Bekirov bugüne kadar “ne komünistler (SSCB kastediliyor), ne Turuncu Devrimciler ne de Bölgeler Partisi’nin (devrik başkan Yanukoviç) Kırım için hiçbir şey yapmadıkları”nı ifade ediyor.”13 27 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Solcular ve Köylüler Birliği: Yine Kırım Tatar topluluğu entelektüellerince oluşturulmuş siyasi-toplumsal gruplardan birisidir. Başkanlığını Enver Umerov yapıyor. Aslında Solcular ve Köylüler Birliği (Ob’edinenie Levie i Selyane) Partisi, Ukrayna çapında örgütlü bir partidir ve Umerov’un yerel grubu onun özerk cumhuriyetteki seksiyonu olarak hareket etmektedir.”14 Belirtmek gerekirse Solcular ve Köylüler Birliği Partisi 2011 yılında 11 sol ve sosyalist partinin birleşmesiyle oluşmuş bir şemsiye partidir.”15 Daha doğrusu henüz ilan edilmemiş olsa da öyle idi demek daha doğru olabilir. Çünkü hem Kırım artık Ukrayna’dan ayrıldı hem de söz konusu partinin merkezi Ukrayna Birliği vurgusu yaparken, Umerov KTHC ile birlikte Ukraynacı tarafta yer almayacağı açıklamalarında bulunmuştu. Solcular ve Köylüler Birliği grubu son yıllarda Kırım yarımadasında özellikle Kırım Tatar topluluğu arasında etkinliğini arttıran Hizb ut-Tahrir gibi köktenci İslamcı grupların faaliyetleri karşısında toplumu uyarma görevini yerini getirdiğini ifade ediyor. Birlik, büyük bir bölümü kırsal-tarımsal geçim kaynaklarına dayanan Kırım Tatar topluluğunun ekonomik ve sosyal hakları için de mücadele yürütüyor. Vatandaş Vakfı Rustem Halilov’un başkanlığını yaptığı Vatandaş Vakfı çevresi, son yıllarda henüz sürgünden anayurt Kırım yarımadasına dönememiş olan 80 ile 120 bin Kırım Tatarı’nın geri dönebilmeleri için başka sivil toplum kuruluşları ile çeşitli projeler geliştirmeye çalışırken adından söz ettirmişti. Ukrayna ve Kırım genelindeki insan hakları örgütleri ile de işbirliği yapan vakıf, 2012 yılında yaptığı açıklamada yürüttükleri çalışmada yaklaşık 17 bin 500 ailenin hala anayurtları dışında yaşadıklarını belirterek 28 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Ukrayna merkezi hükümeti ile işbirliği yaparak geri dönüşü sağlayacak projeler için temaslarda bulunduklarını ifade ediyordu.16 Referandum öncesinde tüm Kırımlıların tek ve ortak anavatanlarına sahip çıkmaları ve “Ukrayna’nın tamamına hâkim olan toplumsal histeriye Kırım’da teslim olmamak gerektiğini, bu en zor zamanda bile faşistlerin provokasyonlarına dikkat edip onlara benzemeden barışçıl tutumları geliştirmek gerektiğini” ifade ederek, Kiev’de iktidara gelen yeni yönetimle aralarına açık bir fark koymuştur.17 Sebat Cemaati/Teşkilatı: Geleneksel Kırım Tatar dindarlarınca oluşturulmuş bir dini cemaattir. Yaşantı ve söylemleriyle tutucu ve siyasal İslamcı bir görüntü arz etmekle birlikte, farklılıklarla bir arada yaşama ve köktencilik karşıtı siyasi tutumlarıyla kendine has bir dini topluluktur. Kırım referandumunda Milli Fırka, sol entelektüeller ve aktivistler ile birlikte barış ve uzlaşı konusunda yapılan ısrarlı çağrılara katıldılar. Sebat, Cemilev ve Çubarov’un Kırım Tatar Milli Meclisi grubu dışında kalan parti, inisiyatif ve güçlerle birlikte, özellikle Yuşçenko-Timaşenko döneminde Kırım Tatarları’nın yaşadıkları toprak sorunu üzerinde duran gruplardan biridir. 2007’de KTHC unsurlarının iştirak ettiği ve Ukrayna Bakanlar Kurulu önünde 100 günü aşan dönüşümlü açlık grevi yapan grupta yer aldılar. Grubun 2012 Şubatında Euromeydan da meydana gelen süreci öngörmüşçesine sordukları soru şu idi: “Ukrayna + Soykırım = Avrupa’ya Entegrasyon mudur?”. 2C: 16 MART KIRIM’IN STATÜSÜ REFERANDUMU SONUÇLARI: Resmi verilere göre 16 Mart 2014 Kırım Referandumu’nda 1 milyon 274 bin 96 kişi oy kullandı. Bu seçime katılım oranının % 83,1 olarak gerçekleştiğini gösteriyor. Kırım içinde özel bir statüye sahip olan Sivastopol’de ise 274 bin 101 kişinin oy kullandığı bildiriliyor ki bu da söz konusu bölge seçmen sayısının % 95,6’sına tekabül ediyor.18 Tüm kesimlerin mobilize olduğu düşünüldüğünde toplamda % 7-15’lik bir boykot ve % 5-10’luk bir her tür seçime kayıtsızlık tutumunun ortaya çıktığı ileri sürülebilir. Bu seçimin uluslararası hukuk, Ukrayna hukuku ve genel olarak seçim hukuku açısından meşruiyetinin yanında en çok tartışılan boyutlarından birisi Kırım Tatarları’nın tutumu ve oy davranışıydı. Rusya yanlısı çevreler resmi olarak Kırım Tatarları’nın yaklaşık yarısının seçimlere iştirak ettiğini ileri sürerken Kurultay/Meclis grubu ise Kırım Tatarları’nın % 90 (bazı beyanlarda % 99) oranında seçimleri boykot ettiklerini iddia ettiler. Meclis dışı çevre, STK ve aktivistlerin sayı ve beyanları dikkate alındığında ve Meclis’in normal şartlarda % 50 üzeri bir siyasi destek sağlayamadığı düşünüldüğünde Kırım Tatarları’nın yarı yarıya farklılaştıklarını düşünmemek için fazlaca bir neden görünmüyor. Bu bakımdan Kırım Özerk Cumhuriyeti resmi sözcülerinin “referanduma Tatarların % 40’ı katıldı” beyanları muhtemel katılma oranını yansıtıyor görünmektedir. 29 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ 3. DOĞU UKRAYNA KRİZİ: SAVAŞ SINIRINDA FEDERALİZM VE AYRILIKÇILIK Anayasasına göre üniter bir devlet olan Ukrayna, idari olarak 24 vilayetten oluşuyor. Bu yapı 16 Mart’a kadar bir de özerk cumhuriyet olan Kırım’ı içeriyordu. Başkent Kiev ile Kırım sınırları içinde yer alan Sivastopol şehirleri ise özel statülü şehirler olarak idari yapıda kendi başlarına yer alıyorlar. Ukrayna’nın kısmen etnik (Ukraynalılar ve Ruslar), kısmen etnik-mezhepsel (Ukrayna-Katolik, Ukrayna Ortodoks ve Rus Ortodoks) ama daha ziyade dil temelindeki (Rus-dilliler ve Ukrayna dilliler) bölünmesi bölgeler düzeyinde kendisini belirgin bir biçimde gösteriyor. Doğu’daki Donetsk, Harkov ve Luhansk vilayetleri etnik Rusların ağırlıkta, Rus-dillilerin ise ezici ağırlıkta olduğu iller. Bu üç vilayette Rus dili kullanımı % 86 civarında. Bu illerin sınırındaki Dniepropetrovsk, Zaparojie, Herson (Kherson) ve Odessa vilayetleri ise ciddi bir etnik Rus barındırmakla beraber ana karakterini Rus-dilli nüfusun oluşturduğu bölgeler. Donetsk’ten Odessa’ya çizilecek Doğu-Güney hattının Kiev’e kadar uzanan “orda-doğu” bölgeleri ise Rus-dilli ve Ukrayna-dilli toplulukların dengede olduğu bölgeler. Söz konusu dil temelli ayrışma büyük ölçüde politik bir ayrışma ile de örtüşüyor: Donetsk, Harkov ve Luhansk Batı-Rusya ayrışmasının belirginleştiği 2004 yılından bu yana Rusya yanlısı partilerin ezici ağırlıkta oy aldığı vilayetlerken, Orta Ukray- 30 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ na’ya kadar bu destek kademe kademe düşse de Kiev’in doğusunda % 50 üzerinde bir ağırlığı ifade ediyor. Odessa-Donetsk hattının doğusu Euromeydan gösterileri tüm ülkeye yayıldığında en az meydan yanlısı gösterilere sahne olmuştu. Euromeydan karşıtı gösterilere ise sınırlı sayıda katılım gerçekleşmişti. Ancak 22 Şubat 2014’te Kiev’de olup bitenleri etkisiz aktör olarak izleyen Odessa-Donetsk hattı, Yanukoviç’in yerine gelen yönetimin Rus dilinin resmi statüsünü kaldırması ve sokaklarda faşist grupların Rus-dillilere yönelik saldırıları ile birlikte hareketlenmeye başladı. 16 Mart Kırım Referandumu’nun ardından Kiev’deki yeni yönetime yönelik tepki şiddetlenerek Donetsk’de bağımsız “Donetsk Halk Cumhuriyeti”nin ilan edilmesi ile yeni bir aşamaya taşındı. 7 Nisan’da Donetsk Halk Cumhuriyeti’ni ilan eden göstericileri diğer şehirlerdeki isyancılar da izledi. Bir hafta içinde şehir idari binalarını işgal eden ve Kiev’i tanımadıklarını belirten isyancı şehirlere Slavyansk, Maripol, Horlivka, Karamatorsk ve başka iller de katıldı.”19 Donetsk-Odessa hattı vilayetlerinde gerçekleşen kitlesel gösterilerde farklı talepler gündeme geldi. Odessa gibi kozmopolit bölgeler, ABD savaş gemilerine karşı gösterilerle Batı-karşıtlığı ve yeni yönetim aleyhtarlığının öne çıktığı bir söyleme sahip iken Donetsk, Harkov ve Lugansk daha da ileri giden talepler dile getirdiler. Bu üç vilayet ve bunlara bağlı bölgeler Kiev’i tanımadıklarını ve kendi kaderlerini kendilerinin tayin edeceğini beyan ettiler. Donetsk ve Lugansk bir adım daha ileri giderek silahlı öz-savunma milisleri de teşkil etti. Donetsk’in liderliğini yaptığı “Doğu-Ukrayna Ayaklanması” önce bağımsızlık, hatta “Rusya’ya bağlanma” talebini dile getirirken, Rusya’nın da gerçekçi müdahaleleri ile talepleri “federalleşme” olarak revize edildi. Mayıs 2014 itibarıyla yeni Kiev yönetiminin meşruiyetini tanımayan ve yerel öz-savunma birlikleri kurup yeni yerel siyasal temsilciler seçen Donetsk ve Lugansk ve bu illere bağlı ilçelerdeki isyancılar ile merkezi Ukrayna hükümetine bağlı silahlı kuvvetler barikatların iki yakasında konuşlanmış durumdalar. Durumu daha da sertleştiren olgu ise Baltık ülkeleri ve Polonya’daki NATO üslerindeki askeri güç yığınağı ve Rusya’nın Ukrayna sınırındaki manevraları. 1991 sonrasında Rusya ve NATO ilk kez bu çapta askeri olarak karşılıklı güç gösterisinde bulunuyor. Batı’nın ayrılıkçı, Rusya’nın ise federalistler olarak adlandırdığı Doğu-Ukraynalı isyancılar ile Kiev yönetimi arasındaki gerilimin Ukrayna içinde kanlı bir savaşa yol açabilme ihtimali, hatta daha da ötesinde NATO ve Rusya’yı askeri olarak karşı karşıya getirebilme riski nedeniyle 17 Nisan 2014’te İsviçre’nin Cenevre kentinde bir araya gelen tarafların (AB, ABD, Rusya ve Kiev Yönetimi) Ukrayna’daki sürecin tırmanmaması için hem silahlı faşist grupların hem de Doğu’da hükümet binalarını işgal eden öz-savunma milislerinin silahsızlandırılması ve işgalleri kaldırmaları konusunda vardıkları mutabakata uyan bir taraftan söz etmek mümkün görünmüyor.”20 Taraflar birbirlerini ilk adımı diğer tarafın atmaması üzerinden suçlamaya devam ederken sorun diplomasiden ziyade sert güç gösterilerine bırakılmış durumda. 31 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ 4. 25 MAYIS BAŞKANLIK SEÇİMİ: POROŞENKO DÖNEMİ BARIŞ SAĞLAYACAK MI? Yanukoviç’in ülkeyi terk etmesi ile başkanlık ve başbakanlık koltuklarına yapılan “vekil” atamalar, ülkenin içine düştüğü krizi bir de meşruiyet krizi ile derinleştiriyordu. Bu nedenle 25 Mayıs 2014 tarihinde başkanlık koltuğu için seçim kararı daha yönetimin el değiştirdiği ilk hafta içinde takvimlenmişti. Ancak önce Kırım’ın Rusya’ya katılma referandumu ve ardından Ukrayna’dan ayrılması, ardından Doğu Ukrayna’da Donetsk merkezli federalist/ayrılıkçı güçlerin Donetsk-Lugansk hattını merkezi hükümetin kontrolünden çıkarması, seçimin ülkenin anayasal sınırlarının önemli bir bölümünde yapılmasını imkânsız kılıyordu. Yarı başkanlık sistemine sahip Ukrayna’da başkanlık seçimleri ülkenin siyasal hayatındaki en kritik seçimi oluşturuyor. Normal şartlarda 29 Mart 2015’de yapılması gereken olağan seçimler ülkenin içine girdiği siyasal kriz nedeniyle 25 Mayıs’ta gerçekleştirildi; ancak kriz, erken seçimin şartlarını ciddi biçimde etkiledi. Merkezi Seçim Komitesi, önce rekor seviyede düşük olduğunu ilan ettiği seçime katılım oranının daha sonra düzeltilerek seçimin fiilen mümkün olmadığı bölgeler dışarıda bırakıldığında % 60 oranında gerçekleştiğini bildirdi.”21 Seçimler 16 Mart sonrasında Rusya’ya katılan Kırım’da yapılamadığı gibi, Kiev yönetimini darbeci olarak değerlendiren federalist/ayrılıkçı güçlerin kontrol ettiği Donetsk ve Lugansk’da pek az seçim sandığı kurulabildiği için % 10’un altında kaldı. Bu iki eyalet gibi Kiev’i tanımayanların çoğunlukta olduğu, ancak Kiev’e doğrudan bayrak açmayan Harkov’da ise seçime katılım hem düşük olmuş”22 hem de katılanlar büyük bir ağırlıkla Bölgeler Partisi’nin desteklediği Mykhalo Dobkin’e oy vermişlerdir. Kiev’de yönetime Batı yanlıları el koyduğundan Harkov’un görevden alınan valisi olan Dobkin ülke genelinde % 3’lük bir oy almış, o da esas olarak kendi vilayetinden alınan oylardan oluşmuştur. Seçimlerin katılım koşulları ve seçimlere katılım oranındaki problemler tartışılmaya devam edecek. Merkezi Seçim Komitesi’nin açıkladığı sonuçlara göre seçimi ikinci tura kalmadan % 54 oy oranı ile kazanan Poroşenko’nun ardından ikinci en yüksek oyu ABD’nin daha fazla tercih ettiği eski başbakan Timaşenko % 13 oranı ile aldı. Üçüncü sırada Radikal Parti lideri ve Başkan Adayı Oleg Lyaşko % 8, dördüncü sırada Anatoliy Hrıtsenko % 5,5, beşinci sırada Serhi Thipko % 5,2 ve altıncı sıradaki Mihailo Dobkin % 3 oranında oy aldı.”23 Göze çarpan diğer bir sonuç da aşırı sağ liderler Oleh Tyahnbok (Svaboda) ve Dmytro Yaroş’un (Sağ Sektör) çok az oy alması oldu. Her biri % 1 civarında oy alabildi. Kimi yorumcular bu durumu söz konusu 32 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ grupların Ukrayna’daki etkinliklerinin sınırlarının delili, keza Rusya’nın bu gruplarının etkinliğinin abartılı vermesinin yanlışlanması olarak yorumlandı. Ancak aşırı sağ grupların seçim başarısı sağlayamasa da toplumsal inisiyatiflerini silahlanmaya devam ederek arttırdıklarına dair her geçen gün yeni haberler de akmakta. Poroşenko, seçimlerin favorisi olarak görülüyordu ancak ilk turda bu kadar oy alması da beklenmiyordu. Poroşenko’nun en yüksek seçmen desteğini alarak Meydan ayaklanmasının en büyük kazananı olarak ortaya çıkmasında güçlü rakibi Vitali Kliçko’nun kendi lehine çekilmesi etkili olmuş görünüyor. Poroşenko’ya destek karşılığında merkez sağ UDAR partisi lideri Kliçko da Kiev belediye başkanlığını kazandı.”24 Ukrayna’nın en büyük oligarklarından olan Poroşenko’nun”25 her dönemin yönetimi ile çalışmış birisi olması Euromeydan sürecinden çıkan ılımlı bir seçeneğin iktidara gelmesi olarak değerlendirilebilir. Yeni başkanın ilk mesajları ülkedeki tansiyon düşünüldüğünde görece ılımlı kabul edilebilir: Poroşenko’nun ilk mesajları: “- Parlamento seçimleri en geç bu yılın sonunda yapılacaktır. - Yatsenyuk başbakan olarak kalmaya devam edecektir. - Donbass’ta ara yerel seçime gidilebilir. - Rusya ile diyalog ABD-AB-Rusya-Ukrayna dörtlü görüşmeleri biçiminde yürütülmelidir. - Kırım Ukrayna’nın bir parçasıydı ve bugün de öyledir. Uluslararası hukukun yardımı ile Kırım eski yerine dönecektir.”26 Ancak bu görece ılımlı mesajlar Ukrayna’nın içinde bulunduğu derin bölünme ve kriz düşünüldüğünde ülkede barışın tesis edilmesine yetecek gibi görünmüyor. Güney-Doğu bölgesi ya da Donbass olarak adlandırılan ve Kiev’in kontrolü dışında davranan bölgelere yönelik “terör operasyonları”nın sürüyor olması barışın yakın zamanda gelebilme umutlarını zayıflatıyor. Poroşenko’nun bir diğer handikapı da Batı’nın verdiği krediler karşısında ülkede tam bir neo-liberal iktisadın uygulanmasını kabul etmiş olmasıdır. Bunun pratik anlamı maaşlar ve istihdam artmadan elektik, doğalgaz, telefon ve tüm kamusal hizmet faturalarının birkaç kat artarak yurttaşların rahatsızlığını tırmandırmasıdır. 33 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ SONUÇ 21 Şubat’ta Yanukoviç ve şimdiki Kiev yetkilileri (o zaman isyan eden muhalefetti), Fransa, Polonya ve Almanya Dışişleri Bakanları’nın hazır bulunduğu törende Ukrayna krizinin barışçıl çözümüne dair anlaşma imzalamışlardı. Ertesi gün ülkede devlet darbesi yapılmıştı. Yanukoviç’i ülkeyi terk etmeye zorlayan yeni yetkililer, anayasanın değiştirilmesi ve seçimlerin 25 Mayıs’ta yapılması konusunda karar almıştı. Yeni yönetimin işbaşına gelmesi Ukrayna için adeta “pandoranın kutusu”nu açmıştı: Sokakta güvenliğin sağlanması imkânsızlaştı; Kırım, referanduma giderek ve Ukrayna’dan ayrılarak Tusya’ya katıldı. Doğu Ukrayna eyaletleri Kiev’in yeni yöneticilerini tanımayı reddederek önce bağımsızlık, ardından federalizm talepleri ile silahlandı. Batı yanlıları ve karşıtlarının karışık yaşadığı bölgeler başta olmak üzere pek çok şehirde ölümle sonuçlanan çatışmalar, saldırılar yaşanmaya devam ediyor. 25 Mayıs 2014 Başkanlık seçimleri öncesinde Odessa şehrinde bir sendika binasına sığınan Rusya yanlısı göstericilerin diri diri yakılarak katledilmesi örneğinde olduğu gibi ülke Yugoslavyalaşma sınırında duruyor. Poroşenko’nun ilk turda başkan olarak seçilmesi ve görece ılımlı mesajlar vermesi henüz barış umutlarını arttıracak değerde bir sonuç üretmiş görünmüyor. 34 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ Ukrayna’nın geleceğini ister Batı (ABD/AB/NATO) isterse Rusya ile entegrasyonda görmesi elbette tabii bir haktır. Ancak ülkenin sosyal, kültürel mezhepsel ve siyasal olarak tam ortadan ikiye bölündüğü koşullarda hem Batı hem de Rusya’nın -aksi yöndeki tüm söylemlerine rağmen- bölünmeden paylarına düşeceklerle ilgilenmek dışında bir yaklaşım sergilediklerini söylemek çok zor. Ukrayna halkının içine düştüğü şiddetli kavgadan çıkabilmesi için atılması gereken acil adımları şöyle sıralayabiliriz: - Sağ Sektör ve diğer tüm silahlı grupların silahsızlandırılması. - Svaboda dâhil saklama gereği bile duymadan ırkçılık yapan tüm partilerin yasaklanması. - Doğu Ukrayna’daki federalist/ayrılıkçı grupların da silahsızlandırılması. Bölgede acil yerel seçimlerin gerçekleştirilmesi. - Rus dilinin kamusal kullanımı konusunda anayasal güvenceler verilmesi. - Ülkenin tamamında, 2013 sonundan bugüne kadar ölümle sonuçlanmış tüm saldırıların soruşturulması; soruşturmaların güven verici karma bir heyetin denetiminde gerçekleşmesi. - Ukrayna’nın bir normalleşme dönemi için yeni hiçbir askeri ve siyasi dış angajmana girmemesi; en azından dönemsel bir bağlantısızlık siyaseti konusunda toplumsal-siyasal mutabakat zeminin oluşturulması. Buraya kadar sayılan önlemler sadece ve sadece acil bir barış ortamı için yerine getirilmesi gerekli adımları içeriyor. Ülkenin ekonomik ve sosyal refahı, barışçıl bir siyasal atmosferin kalıcılaşması ve demokratik normların yerleşmesi için atılması gereken adımlar bu asgari barış ortamı olmaksızın gündeme dahi gelemez. Bu adımlar dışında atılacak her adım ülkeyi kısa vadede Yugoslavyalaşma ve parçalanmaya yaklaştıracaktır. Ülke Rusya ve Batı arasında pay edilirken Ukraynalıların ölüm çetelesini insan hakları örgütlerinden başka tutan olmayacaktır. Batı ABD/NATO/AB ve Rusya Federasyonu barışa yönelik adımları desteklemekten uzaklaştıkları ölçüde kendi kamuoyları tarafından baskı altına alınmalıdır. (10.06.2014) 35 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ NOTLAR 1 Jewish News Kanalı: 2012 yayını. Yayının kaydı için bkz.: https://www.youtube.com/watch?v=eTjezCzo-BQ ; Yine Svaboda’nın parlamentoya katılması sonrasında Rada Milletvekili, Yahudi kökenli Ukraynalı ve İsrail-Ukrayna Dostluk Grubu üyesi Alex Miller Svaboda türü partilerin “ yasaklanması gerektiği demecini veriyordu: https://www.youtube.com/watch?v=Mfx8cMnBswg 2 Statement of left and anarchist organizations about “Borotba” organization (English, German, Polish, French, Serbo-Croatian): http://revolution-news.com/statement-left-anarchist-organizations-borotba-organization-english-german-polish-french-serbo-croatian/ 19 mayıs 2014. 3 Borotba’nın kurduğu antiemperialism.org olarak 3 Mayıs 2014 açıklaması: With the Donbass Revolt, But Not With Putin; http://www.salem-news.com/articles/may032014/kiev-putin.php 4 ne http://www.alternet.org/tea-party-and-right/us-backing-neo-nazis-ukrai- 6 https://www.youtube.com/watch?v=CwRGUn9qzXg 5 Çoğunluğu uluslararası küçük troçkist grupların Ukrayna seksiyonu olan bu grupların açıklamaları için bkz. Declaration of Internationalists against the war in Ukraine; http://revolution-news.com/leftist-groups-denounce-russian-military-intervention-in-ukraine/ 7 Эльведин Чубаров, http://qtmm.org/общая-информация-о-курултае-крымскотатарского-народа 8 Seçim sonuçları için bakınız: http://en.wikipedia.org/wiki/Politics_of_the_ Autonomous_Republic_of_Crimea#Crimean_parliamentary_election.2C_2010 9 http://qha.com.ua/iste-kirim-tatar-milli-meclisi-nin-aldigi-kritik-kararin-tam-metni-131613tr.html 10 http://www.milli-firka.org/language/russian 11 Русско-восточное соглашение. Русское мусульманство» (1881 г - See more at: http://www.milli-firka.org/language/russian/#sthash.t42uOrSL.dpuf 12 http://news.liga.net/news/politics/267024-fond-issledovaniy-i-podderzhki-korennykh-narodov-kryma-zhaluetsya-na-repressii-krymskikh-tatar.htm 13 http://news.liga.net/news/politics/267024-fond-issledovaniy-i-podderzh- 36 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ ki-korennykh-narodov-kryma-zhaluetsya-na-repressii-krymskikh-tatar.htm 14 Partinin web sitesi: http://www.livi.org.ua/Krym/ 15 http://gazeta.ua/articles/politics-newspaper/_socpartiyi-ne-spodobalasya-nazva-obyednani-livi-i-selyani/415031 16 http://novoross.info/politiks/12160-proekt-fonda-vatandash-sootechestvennik-po-rasseleniyu-v-krymu-175-tysyach-semey-repatriantov-prohodit-ekspertizu-v-snbo-ukrainy.html 17 http://novoross.info/general/23634-rustem-halilov-my-vse-krymchane-tak-sohranim-zhe-mir-v-nashey-rodine-foto.html 18 Как проголосовал Крым на референдуме: статистика по городам http://crimea.vgorode.ua/news/215412-kak-proholosoval-krym-na-referendume-statystyka-po-horodam 19 Live Ukraine Crisis: http://www.bbc.com/news/world-europe-27008054 20 “Ukrayna Cenevre Anlaşmalarını İhlal Ediyor”, http://turkish.ruvr.ru/2014_04_25/Ukrayna-Cenevre-Anlasmalari-ihlali/ 21 “CEC chair: Ukrainian presidential election turnout tops 60 percent”, Kyiz Post, May 26, 2014, 12:15 p.m, https://www.kyivpost.com/content/ukraine/cec-chair-ukrainian-presidential-election-turnout-tops-60-percent-349393.html 22 Gwendolyn Sasse, “Quo Vadis, Postelection Ukraine?” 30 Mayıs 2014. http://carnegieeurope.eu/strategiceurope/?fa=55750 23 29 Mayıs 2014 itibarıyla Merkezi Seçim Komitesi rakamları: http://metapolls.net/tag/ukraine-presidential-election-2014/ 24 Ukrayna Seçim Sonuçları”, Volodymyr Ischenko, http://kontrasalvo.blogspot.com.tr/2014/06/ukrayna-secim-sonuclar.html#more 25 http://forbes.ua/ua/persons/562-poroshenko-petr-alekseevich 26 “Ukrainian elections: hope for change?”, http://martenscentre.eu/blog/ukrainian-elections-hope-change, 30 Mayıs 2014 37 EMEK-TAR UKRAYNA KRİZİ EMEK-TAR E m e k ve To p l u m A ra ş t ı r m a l a r ı M e r k e z i Research Center for Labour and Society Studies www.emek-tar.org Emek ve Toplum Araştırmaları Merkezi Kemankeş Mah. Mumhane Cad. No: 39/39 Karaköy/ İSTANBUL emek-tar@emek-tar.org