İstiklâl - İstiklal Gazetesi
Transkript
İstiklâl - İstiklal Gazetesi
Çin Hükümeti Zenginleşirken Türkler Yoksullaştı Ilgar Alptekin öğrencilerle buluştu! Türkistan'ın efsanevi lideri İsa Yusuf Alptekin'in oğlu Ilgar Alptekin, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde (OMÜ) düzenlenen söyleşide öğrencilerle bir araya geldi. Alptekin: “Kur'an-ı Kerim'de bahsedilen 'sarı ırk' tehlikesi de bu. Çin'den gelecek 'sarı ırk' tehlikesinin durdurulması için Doğu Türkistan topraklarının mutlaka Çin'den ayrılması gerekiyor." Dedi. 15.01.2009 tarihinde “Tiyanşan (Tanrıdağı) Sitesi”nde yer alan iktisat haberinde belirtildiğine göre, sözde Sinkiang (Doğu Türkistan)Bölgesi”ndeki sadece 11 şehir ve bölgenin hükümet bütçesine giren mali gelir daha önceleri yüzlerce milyon olarak anılan rakamlardan milyar yuenlere ulaşmıştır. Bu, Doğu Türkistan'daki 51 şehir ve bölgenin hepsinin de mali gelini hesaplamak gerekirse milyarlarca yueni geçiyor. Mesela yalnızca Yopurga nahiyesinin 2008 yılındaki mali geliri milyar yuene, Çitey nahiyesinin mai geliri ise 644 milyon yuene ulaşmış bulunmaktadır. Fakat Doğu Türkistanlı çiftçiler ise her eçen gün biraz daha yoksullaşarak yerel hükümetin kesesini doldurmakta çalıştırılan kölelere dönüşmüştür. 10’da 10’da TBMM’de Doğu Türkistan Meselesi Gündeme Geldi www.istiklalgazetesi.com.tr Şubat 2009 ISSN 1305-2993 İstiklâl Aylık Siyasî Bağımsız Gazete Yıl: 5 Sayı: 55 Fiyatı: 1 TL MHP Genel Başkan Yarımcısı, Reşat Doğru 4’de Çin, Tutuklama, Hapse atma, İşkence yapma ve Ölüm cezalarına hız verdi Hollanda'daki İki Uygur Teşkilatı “Hollanda Doğu Türkistan Uygur Birliği” Adı Altında Birleşti Nurbekri'nin “Üç Türlü Güçlere Darbe Vurmayı Tekrar Ortaya Getirmek Gerek” Demesini Nasıl Anlamak Gerekiyor? Çin hükümeti Nurbekri'nin ağzı vasıtasıyla baskı altındaki Doğu Türkistan halkının yüreğini daha fazla sıkıştırmayı hedeflemiş olarak sözde üç türlü güçler olarak nitelendirdiği Doğu Türkistan Özgürlük mücadelecilerinden çok fazla endişe duymakta ve adeta rüyasında bile onlardan korkarak huzur bulamamakta olduğunu açığa vurmaktadır.13’de Beyin Yıkamak İçin Çin’e 9 Yıl Yetmedi ÇİN'İN DOĞUM KONTROL OYUNU Bu güzel Uygur balası gözleri ile herşeyi anlatıyor... Fazla söze ne gerek... Doğu Türkistan'ın Hotan şehrinde bir sınıf ve öğrenciler derste!... Ne defter, ne kitap, ne kalem... Yoksulluk had safhada 2’de 13’de Mehmet Emin BATUR Türk Milletinde Devlet Anlayışı Ve Türkiye ŞEN OZAN Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği’nin Gene kurul Toplantısı Yapıldı Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneğinin Genel Kurul toplantısı yapıldı. 14.01.2009 günü Türkiye'de faaliyet göstermekte olan Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği yeni yönetim kurulunu seçti. 4’de Hidayetullah Oğuzhan 2’de TEMEL den 3’de “ETRAK- I BÎ İDRAK” 04.01. 2009 günü Hollanda'nın Amsterdam şehrinde, Hollanda da faaliyet göstermekte olan iki Uygur teşkilatı yani, “Hollanda Uygur Vakfı” ve “Hollanda Doğu Türkistan Uygur Birliği” mensupları Hollanda'daki Uygur toplumunun birliğe olan güçlü talebi karşısında birleştiklerini açıkladılar. İki teşkilatın birleştikleri hakkındaki haber Hollanda'nın her tarafında yaşamakta olan Uygur toplumunu çok sevindirdi. İki teşkilat mensupları birlik içerisinde bundan sonraki teşkilat faaliyetleri hakkında fikir alış verişinde bulundular. ETIC 15’te Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY KIRŞEHİR’İN ETNİK YAPISI ÜZERİNE NOTLAR 11’de NEVÂYÎ VE FUZÛLÎ'DE Prof.Dr. “SÖZ”ÜN DEĞERİ Abdulmecit M. Metin AVŞAR KARAÖRS 10’da 4’de YAHYA KEMAL'İ ANARKEN Kar ve göç Hızırbek GAYRETULLAH İstiklâl Şubat 2009 - 55. Sayı - 5. Yıl İsrail’de okulu vuran füze Çin malı çıktı İsrail ordu yetkilileri, Gazze`deki direnişçiler tarafından atılan ve Ber Şeva`da bir okulu vuran füzenin Çin`de üretildiğini bildirdi. İsrail`in Yedioth Ahranot gazetesinin internet sitesinde verilen habere göre, Seferberlik Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Avraham Ben-David, Ber Şeva`da yaptığı açıklamada, bu füzenin Gazze Şeridi`nde üretilen ev yapımı Kassam roketlerinden daha ağır ve daha fazla hasara neden olabilecek güçte olduğunu belirtti. Tuğgeneral Ben-David, bu füzelerin, çarptığı yerden 100 metre yarıçapında alana saçılabilen metal bilyeler içerdiğini kaydetti. Ben David, Gazze`den atılan roketlerin menzilinin, 30-40 kilometreye kadar çıktığını da söyledi. Ben-David`in verdiği bilgiye göre, Ber Şeva`ya yönelik füze saldırıları nedeniyle, kentte yılbaşı partileri dahil, planlanan tüm programlar iptal edildi. Sabah saatlerinde Ber-Şeva`ya atılan füze bir okulu vurmuş, okulda büyük hasar meydana gelmişti. Ben-David, İsrail ordusunun, Gazze çevresindeki tüm okulların eğitime ara vermesi kararının isabetli olduğunu ve hayatları kurtardığını da kaydetti. Gazze Şeridi`nden yoğunlaşan roket saldırıları nedeniyle, okulların yanı sıra Sderot ve çevresindeki birçok fabrikada da çalışmalara ara verildi. AA BEYİN YIKAMAK İÇİN ÇİN'E 9 YIL YETMEDİ Çin yönetimi işgali altında bulundurduğu Doğu Türkistan'da sözde radikal İslami hareketleri engellemek için okullarda ücretsiz eğitim seferberliğini teşvik edeceğini açıkladı. China Daily gazetesinin işgalci yönetime dayanarak verdiği habere göre, Çin Doğu Türkistan'da orta öğrenimi bitiren Müslüman Türk öğrencileri radikal İslami grup olarak adlandırdığı kesimin başlıca hedefi olarak görüyor. Bölgesel yönetimin eğitimden sorumlu başkanı Zhao Dezhong Doğu Türkistan'da çocukların eğitiminin 9 yıldan 12 yıla çıkarılmasının, çocukların iş hayatına hazırlanması ve “ideolojik ve düşünce sistemi” açısından çok yararlı olacağını söyledi. İşgalci Çin yönetiminin beyin yıkamayı amaçlayan yeni eğitim sisteminde hedef özellikle Doğu Türkistan'ın az gelişmiş bölgeleri. Dezhong söz konusu bölgelerde orta öğrenimini bitiren öğrencilerin sadece % 15'inin öğrenimine devam ettiğini, yeni sistem ile birlikte orta öğrenime eklenmesi gereken artı 3 yılın mesleki eğitime ayrılacağını belirtti. Sosyal güvenlik ve istikrarın (!) devamı açısından bu sistemin staratejik bir öneme sahip olduğunu vurgulayan Dezhong, işgalci yönetimin bu iş için 500 milyon dolar bütçe ayırdığını da sözlerine ekledi. Doğu Türkistan'ı işgali altında tutan Çin yaklaşık bir ay önce de ilkokullardan başlamak üzere ders programlarına “ulusal birlik” dersleri koymuştu. 09 Ocak 2009. Mekanim.de ÇİN'İN DOĞUM KONTROL OYUNU Doğu Türkistan'ın Hotan şehrinde bir sınıf ve öğrenciler derste!... Ne defter, ne kitap, ne kalem... Yoksulluk had safhada İşgalci Pekin yönetimi resmi olarak şehirlerde yaşayan Uygur Türklerine 2, taşrada yaşayanlara ise 3 çocuk sahibi olma hakkı verse de, ekonomik baskı gün ve gün Uygur kadınlarını kendi bebeklerini öldürmeye yani kürtaja ya da doğurganlıklarını sonlandırmaya yöneltiyor. İşgalci yönetimin Uygur Otonom bölgesi yönetimi basını, Çin hükümetinin 2008 yılında Doğu Türkistan'da doğum kontrolü ile ilgili Almanya Temsilcileri Avrupa Temsilcisi meselelere yaptığı yatırımı 3 milyar 810 milyon Yuan'a çıkardığını duyurdu. Doğu Şen Ozan Yıl: 5 Sayı: 55 Şubat 2009 Tel: + 49 175 404 36 23 Türkistan Enformasyon Merkezi'nin (ETIC) Aylık Siyasî Bağımsız Gazete (www.uygur.org) verdiği Avusturya Temsilcisi Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü bilgiye göre söz konusu bütçenin 1 milyar 400 Necdet Akarsu Mehmet Emin BATUR 0043 699 11884577 milyon Yuan'ı Pekin hükümeti geri kalanı ise Bu güzel Uygur balası gözleri ile herşeyi anlatıyor... Fazla söze ne gerek... bölgesel hükümet tarafından karşılanacak. Genel Yayın Yönetmeni İsviçre Temsilcisi Abdulmecit AVŞAR Karahan Endili Rapora göre bölgeye aktarılacak paranın hepsi 0041 787 954 707 Haber Müdürü sadece tek çocuk sahibi olmayı kabul eden fakir ailelere ödül olarak verilecek. Bulgaristan Temsilcisi Erkinbeğ UYGURTÜRK Beletin Halil Ali Sözde Uygur Otonom bölgesinin sözde parti sekreteri Wanglechuan geçtiğimiz 00359 3631 3573 Ege Bölge Temsilcisi yıl yaptığı konuşmada özellikle Uygur Türklerinin yoğun olarak yaşadığı Doğu İsmail OSKAY Azerbaycan Temsilcisi 0546 859 32 10 Mustafa Vugar ÖMEROĞLU Türkistan'ın güney bölgelerindeki nüfus artışını kontrol altına almak gerektiğine + 994 12 402 77 60 Uşak Temsilcisi işaret etmişti. Çok açık ki işgalci yönetimin söz konusu yatırımı esas olarak Murat OSKAY 0546 267 90 84 Uygur Türklerini hedef alıyor. İşgalci yönetimin ekonomik baskıları altında Belçika Temsilcisi İhsan Şimşek enkaz haline getirilen Uygur Türkleri hükümetten mali ödül alabilmek için +0032 479239236 İstanbul Temsilcileri kendi bebeklerini öldürmeye zorlanacaklar. Esenler Finlandiya Temsilcisi İbrahim DOĞUŞ Doğu Türkistan'da işgalci konumunda bulunan sözde otonom bölgenin nüfus +00358449371733 0535 689 57 69 Üsküdar kontrol komitesi başkanı Abdurehim Abdulla ise konuyla ilgili yaptığı Yurt İçi Posta Çeki Hesabı Habib Suiçmez Celalettin BATUR: 5024316 açıklamada “Bu yatırımların hemen hepsi ailelere tam anlamıyla doğum 0536 774 04 37 Cep Tel: 0555 443 20 29 kontrolünü uygulamaları ve tek çocuk sahibi olamalarını çekici kılmak için Merkez Adres: Konya Temsilcisi Resmî ve Kurum Abonelik Grafik-Dizgi-Tasarım Gevher Nesibe Mah. Donanma Cad. kullanıldı. Sonuç olarak 1 milyon 247 bin aile tek çocuk ödülü aldı.” dedi. Baybars Gülensoy Yıllık 50 YTL Hürgökbayrak 0536 664 46 46 No:13 Kocasinan-Kayseri/Türkiye İşgalci Pekin yönetimi resmi olarak şehirlerde yaşayan Uygur Türklerine 2, http://www.istiklalgazetesi.com.tr Tel: (0090) 352 338 58 97 Baskı http://www.hurgokbayrak.com taşrada yaşayanlara ise 3 çocuk sahibi olma hakkı verse de, ekonomik baskı gün Hakimiyet Matbaası Bursa Temsilcisi Elektronik Posta: Belge Geçer: (0090) 0352 338 58 97 Salim Gökgöz istiklal@istiklalgazetesi.com.tr ve gün Uygur kadınlarını kendi bebeklerini öldürmeye yani kürtaja ya da Cep Tel: 0532 255 99 30 hurgokbayrak@kaynet.net 0555 707 08 98 ISSN 1305-2993 Bu gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir doğurganlıklarını sonlandırmaya yöneltiyor. 09 Ocak 2009 Turkgundem İstiklâl Şubat 2009 - 55. Sayı - 5. Yıl “ETRAK- I BÎ İDRAK” TEMEL den - ŞEN OZAN 3Arap kardeşlerimiz bize “İdraksiz Türkler” diyorlar. 'Tamamen haksızdırlar' diyebilir miyiz? Bir toplantıda Kenan Evren, Mehmet Şandır ( MHP Millet vekili ) Beyi eliyle işaret ederek “Bu gençler (ülkücüler) olmasaydı Türkiye 12 Eylül öncesi dâvâyı kaybedip, Sovyetler Birliğine dâhil olacak ve Komünistleştirilecekti. Bizim giremediğimiz yerlere onlar rahatlıkla girerlerdi... Türk Milleti bu arkadaşlarımıza çok şeyler borçludur...” diyor. Evet, 12 Eylül'ün Kenan Paşasının geldiği nokta burasıdır !.. Şunu söylemek istiyorum: Ergenekon'dan çıktığımız ( Bugünlerdeki siyasileştirilmiş Ergenekon'dan bahsetmiyorum) o kutlu günden bugüne kadar; bugünden de kıyamete kadar maruz kaldığımız veya kalacağımız örtülü veya açık bütün saldırıların hepsi birer küçük veya büyük Çanakkaleler dir !.. Onun için bir önceki makalemizin adı “ÇANAKKALELER”dir. Dün Çanakkale de Türkün bel kemiğini kıramayan düşmanlar; bugün Mehmetçiklerimizin, Polislerimizin, günahsız insanlarımızın ve hatta turistlerimizin yani misafirlerimizin kanını döken terör örgütlerine destek veren düşmanlar hep aynı düşmanlardır !.. Çanakkale de, güneydoğuda, 12 Eylül 1980 ve öncesi dönemde yani 11 Eylüllerde can veren vatan evlâtlarının hepsi aynı hain eller tarafından şehit edilmişlerdir. Tarihi oku bak, dünden bugüne Devir değişsede düşman hep aynı Bazan kaptanlar, bazan rotalar Seyir değişsede düşman hep aynı Çanakkale, güneydoğu, 11 ve 12 Eylül 1980'ler arasında bağ kuramazsanız; o tarihlerle bu tarihleri irtibatlandıramazsanız tarihin seyrini yanlış okumuş olursunuz. Bu yanlış ezber sizin, ailenizin, teşkilatınızın ve yön vermeğe çalıştığınız bütün toplumunuzunda geleceğini yeni yeni yanlışlara sevk eylerki siz o zaman : -- Aselsan'daki sıra sıra intiharlara (!) Ve ne de benzeri hadiselerin hiç birine hiç bir mânâ veremiyorsunuz demektir. -- 12 Eylül öncesinde ülkücülere yapılan soykırımı; bu meş'um, lanet olası şerefsizliği kimlerin niçin, neden yaptığını, ana hedeflerinin ne olduğunu, arka planında nelerin bulunduğunu, vatanın aziz evlatlarını kıran... çocuklarının; Türkiye ve Türk Dünyası için neler düşündüklerini, en son hedeflerinin neler olduğunu çözebilmeniz mümkün değildir. Ancak; düz mantık leş kafalılar gibi sizde : “Sağ ve sol kavgası”der geçersiniz. İstiklâl Muavenet' in yine aynı “silah arkadaşı (!)” tarafından vurulup sulara gömüldüğünü, onca Mehmetçiğimizin göz göre göre niçin katledildiğini ne anlayabilirsiniz ne de anlatabilirsiniz... -- Çanakkale, Güneydoğu, 11 ve 12 Eylül 1980'ler arasında bağlar kuramazsanız; o tarihlerle bu tarihleri irtibatlandıramazsanız siz hayatı yanlış yaşıyorsunuz ve yanlış okuyorsunuz demektir... Başımıza gelen felâketlerin neden, nereden, niçin ve kimler tarafından getirildiğini bilmeden ' yaşıyorsunuz... ' -- Karadeniz bölgemizden ve özellikle hedef seçilen Trabzon' dan bugüne kadar üçbine yakın öğrencimize Yunanistan' ın burs vermiş olmasına akıl erdiremezsiniz... -- Karadenizde bulunan her taşın “İşte bu bize aittir” denilip ve en yeni tekniklerle fotoğraflanıp, kitap hâline getirildikten sonra Avrupa' daki Rum ve Yunan cemiyetleri tarafından bedava dağıtılmasını ve bunların bizim posta kutularımıza kadar ulaşmış olmasını kendinize de, başkasına da anlatamazsınız. -- Yine aynı mantıkla aynı bölgede kemik arayıp, bilmem hangi ilim ve filim adamlarınada tasdiklettirdikten ( ! ) sonra “bakın bu kemikte bize aittir” deyip, Türkiye' deki kemik düşkünü sözde basınıda kemiğin peşine takıp sürükleyenlerin nihâî hedeflerinin ne olabileceğini çözemezsiniz... -- “Rivayetlere göre buralarda çok eskiden bir kilise varmış” diyerek bahsi geçen yerde bir tek hıristiyan vatandaşımızın olmamasına rağmen kilise yapan AKP'li Belediye başkanının nerelerden beslendiğini anlatsalarda anlayamazsınız... -- Tarihi Türk İslâm eserlerinin sefalete ve yok olmağa terk edilmiş olmasının ne mânâya geldiğinide kavrayabilmeniz mümkün değildir. -- Yunanistan 2000 yılında Nato'ya yazılı ikazda bulunarak “İstanbul boğazının 'Bosporus' olarak yazılmadığı hiç bir belgeyi imzalamayacağını” bildirmiştir. Siz; Çanakkale, Güneydoğu, 11 ve 12 Eylül 1980' ler arasındaki sıkı münasebetleri göremezseniz Yunanistan'ında ne demek istediğini anlayamazsınız... -- Türkiye'de; kalın, parlak ve hafif meşrep, murdar et düşkünü, ayakta kalabilmek için gençliğimizde ahlâk bırakmamağa kararlı olan karanlık basın organlarının başta Doğu Türkistan olmak üzere Türk İslâm Dünyasından hiç bahsetmemesi gücünü nereden aldığını havsalanız çekmiyor demektir... -- Kıbrıs ' ta “kendi devletinin yok olması için oy veren halk”ın bu hâle nasıl sokulduğunu ne anlayabilirsiniz ve ne de anlatabilirsiniz. -- Bugün sokaklarımızda : “Yunan Gençliği yalnız değildir” diye anıran ve “Ermeni' den özür dilerim” diye havlayan yelleme gürûhunun bile bu kadar açık ötmesine rağmen ne zıkkım yemekte olduklarını onları öttüren iç ve dış güçlerin kimler olabileceğini kafanıza sığdıramazsınız vesselâm... -- Eşref Bitlis Paşanın helikopterinin nasıl düştüğünü veya düşürüldüğünü, PKK denilen terör sürüsünün niye bitmediğini veya bitirilmediğini, anlatsalar da anlayamazsınız... -- Yakın tarihimizde günahsız insanlarımıza reva görülen Maraş, Çorum ve diğer bazı illerimizdeki benzeri katliamların niçin yapıldığını, kimlerin yap tığını veya yaptırdığını nihâî hedeflerinin ne olduğunu da çözemezsiniz... -- Nato'lu eski ( Kore'den ) silah arkadaşımız (!) Amerikalılar tarafından Mehmetçiğimizin başına geçirilen çuvalların ne demek olduğunu da çözemezsiniz... -- Bir zamanlar içinde askerlik yaptığım donanmamızın en yeni savaş gemisi olan -- Koyun olmanın şeref sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Fakat koyunların sahiplerini kendileriyle beraber mayın tarlasına sürüklediğini bilmek gerekir de nasıl ve kim bilecek ? Bilemezsiniz... -- Annan Planı, Ege meselesi, Ekümenik konusu, Güncel 3 İstanbul'da özel Papaz Devleti, Ermeni meselesi, Kukla Kürdistan Projesi, Lozan'ın rafa kaldırılması, Sevr' in hortlatılması, Kopenhag Kriterleri, Dicle ve Fırat'ın yönetimi, Türkiye Eyaletlere ayrılsın konusu... Hızlandırıl mış toprak satışları... Arz-ı mev'ud. Millî olan değerlere düşmanlık... Her şeyin para ile ölçülmesi... Kör bir Avrupa hayranlığı. 'İhanet Dosyasından bir kaç başlık olan bütün bunların ne demek olduğunu idrak edememezsiniz. Edemezsiniz. Edemezsiniz... -- “Ilımlı İslâm” filimli islâm, alımlı islâm, tulumlu islâm, halîmli islâm, bölümlü islâm ve nihayet dilimli slâm... Uydurukçalarındanda ve niye uydurulduğundan da anlama noktasında çooook âciz kalırsınız... -- Evet; Çanakkale, Güneydoğu, 11 ve 12 Eylül 1980' ler arasında bağlar kuramazsanız, zaten var olan bağları okuyamazsanız, O tarihlerle bu tarihleri irtibatlandıramazsanız; yukarıda saydıklarımız arasında da hiç bir münasebet kuramazsınız ve hatta birileri bütün bunları bir bir çözüp anlatsa bile siz yine de anlamakta zorluk çekersiniz. 12 - 13. 1980 Eylül'ü ve 70' li yıllarda ülkücü şehitleri katledenlerle; Çanakkale' de yüzbinlerçe dedelerimizi şehit edenler ve bugün Güneydoğu da Mehmetçiklerimizi şehit edenler ve vatanımızın her yanında polislerimizi şehit edenler hep aynı şerefsizler sürüsüdür unutma !!! -- Koyunların ve sayınların birbirine karıştırıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Her ikisini de fark eyleyip ayırabilenlere selâm olsun. -- Vatana can verenlerle; vatanın canını almağa uğraşanları aynı ipte asan bir zamanların ve bu zamanların zihniyetine lânet olsun... -- “EY TÜRK TİTRE VE KENDİNE DÖN” KURTULUŞUN TÜRK İSLÂM BİRLİĞİNDE VE TÜRK DÜNYASI VATANDAŞLIĞINDADIR. Kendine dön ey ETRAK ! Oyun, oynaşı bırak Bak ne hâllerde Irak İdrak ey Etrak, idrak ! Yoksa yaman olursun Ot ve saman olursun Toz ve duman olursun İdrak ey Etrak, idrak ! Dön Doğu Türkistan'a Bak devire, zamana Meydana çık meydana İdrak ey Etrak, idrak ! Yarın Hak divanında Son durak meydanında Ne gelecek yanında ? İdrak ey Etrak, idrak ! Yarın çoook geç olacak Ömür, vade dolacak Kim şefaat kılacak !? İdrak ey Etrak, idrak ! Kan ağlayanların var... Vicdanın ise duvar ! Davar da eksik ne var !? İdrak ey Etrak, idrak ! Farklı yaşamak için Sürüden kopmak için Davarı aşmak için İdrak ey Etrak, idrak ! 4 Türk Dünyası YAHYA KEMAL'İ ANARKEN* Hızırbek GAYRETULLAH Yahya Kemal bey'in Türk'e bakışı hakkında birkaç cümle ile söz etmek istiyorum. Yahya Kemal, Üsküplüdür. Türklüğün bu batı burcu bildiğiniz gibi Türk siyaset, asker ve kültür dünyasına çok değerli evlatlar vermiştir. Bu cümleden Yahya Kemal, Kazım Özalp, Hasan Rıza Soyak, Şevket Rado, Yaşar Nabi, Yusuf Nalkesen, Şerafettin Yücelden ve geçenlerde vefat eden büyük elçi milletvekili Gündüz Aktan hatırlayabildiklerimden bazılarıdır. Böyle bir iklimden gelen ve asıl adı Mehmet Agâh olan Yahya Kemal'i, onun hatıralarını kaleme alan ünlü edebiyat araştırmacısı, tarihçi, edip ve yazar Nihat Sami Banarlı 1960 yılında İstanbul Fetih Cemiyeti tarafından yayınlanan Yahya Kemal'in Hatıraları adlı eserin ön sözünde Yahya Kemal'i şöyle tarif etmektedir. “…Türk milletine, Türk vatanına, onun diline, onun yarattığı medeniyete, mimariye, musikiye, hâsılı onun eseri olan her güzel şeye bilerek ve hayran olan insan” diye vasıflandırmaktadır. Hakeza Yahya Kemal'in hatıralarının yayınlandığı günlerde, hatırata eleştiri yazan tanınmış Türkçülerden Necdet Sançar makalesinde şöyle demektedir “…Yahya Kemal'in Türk edebiyatı tarihindeki yeri, şiirle ilgilenen herkesin malumudur. Gerçek şiirin yaşadığımız yüzyıldaki en büyük temsilcilerinden biri olan şair, bu alandaki kudretini Türk edebiyat ve fikir tarihinin bütün değerlerinin inkâr yolunda olanlara bile kabul ettirmiştir. Tanzimat'tan İstiklâl sonraki edebiyat ve fikir tarihimizin ısrarla ve malum teranelerle yıllardan beri yerip duranların Yahya Kemal'in şairliğine dil uzatmaktan çekinmelerinin sebebi, elbette ki onun bu cephesi ile yıkılmaz bir kale oluşundandır.” demektedir.(Toprak dergisi sayı 70, 1960 İstanbul). Yahya Kemal, Türk tarihinin daha çok Türkiye çağına derin bir sevgi ile bağlıdır. Bu bağlılık Fransız düşünürlerinden tarihçi Camille Julian'ın “ Fransız milleti bin yılda Fransa'nın toprağını yarattı görüşünün tesirinde olduğudur. Fikir hayatımıza Anadoluculuk olarak geçen bu görüşü eleştirenlere Yahya Kemal “kökü mazide olan bir atiyiz” diyerek cevap verecek ve 1071 tarihinden evvelki Türk tarihine de sahip çıkacaktır. Yahya Kemal 9 yıl kaldığı Fransa'da başkaları gibi Türklüğü unutarak, Türk düşmanı olarak dönmemiş, Türk gibi duyan, Türk gibi düşünen, Türk tarih kültürünün değerlerinin bilen gerçek bir aydın olarak dönmüştür. Türk olmanın manasını, gururunu ve şuurunu yaşamıştır. Yahya Kemal'in şahsiyetinde, sanatının da temeli şuurlu ve çok sağlam bilgili olmasındandır. Bu yönüyle örnek aydın bir Türk milliyetçisidir. Evet, kökü mazide olan bir atiyiz. Şimdi sizlere o mazideki kökten gelerek Türkiye'de de hayatlarını huzur ve refah içerisinde özgürce yaşamakta olan Doğu Türkistanlıların kökten koparak bir ati olmak için buralara nasıl geldiklerini bana ayrılan zaman diliminde anlatmağa ve Yahya Kemal'le olan ilişkileri dile getirmeye çalışacağım. Merhum Yahya Kemal bir kültür ve edebiyat adamı olduğu kadar da bir diplomattır. Bu nedenledir ki bir İngiliz sömürgesi olan Hindistan 1947 yılında Pakistan ve Hindistan olmak üzere İngilizlerden bağımsızlıklarını kazanmışlardı. Müslümanlar Türkiye Büyük Millet Meclisinde Doğu Türkistan Meselesi Gündeme Geldi 2009 yılının girişi ile beraber Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 2009 yılı faaliyetleri görüşülüyor. Geçen ayın sonlarında Türkiye Cumhuriyeti devletinin, 2009 yılında Birleşmiş Milletler Teşkilatının Türkiye'deki Sivil Toplum Örgütlerine vereceği iktisadî yardımı müzakere etme toplantısında Doğu Türkistan meselesi gündeme geldi. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yarımcısı, milletvekili ve sabık devlet bakanlarından Reşat Doğru Millet Meclisinde yaptığı konuşmada Doğu Tükistan meselesini, Doğu Türkistan halkının feryadını ve beklentilerini dünyanın bir an önce gündeme alması gerektiğini, B.M. ve dünyadaki bütün sivil toplum örgütlerinin Doğu Türkistanlıların duygularını paylaşmaları gerektiğini vurguladı. Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneğinin Gene kurul Toplantısı Yapıldı Türkiye Cumhuriyeti devletinin dernekler kanununa göre içtimai derneklerin her iki yılda bir genel kurul toplantısı yapmaları gerekiyor. Bu münasebetle Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneğinin Genel Kurul toplantısı yapıldı. 14.01.2009 günü Türkiye'de faaliyet göstermekte olan Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği yeni yönetim kurulunu seçti. Oylamaya geçmeden önce Derneğin genel sekreter yardımcısı, Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneğinin yıllık faaliyet raporunu okudu. Toplantıya derneğin sabık yönetim kurulu üyelerinin önerisi ile Abdurehim Kaşgari divan başkanlığı yaptı. Söz konusu Genel Kurul toplantısına İstanbul'da yaşamakta olan çok sayıda Doğu Türkistanlılar ve dernek üyesi olan 70'in üzerinde kişi katılarak oy kullandı. Yapılan seçim sonucunda denetleme kurulu, Yeni dernek başkanı, dernek sekreterleri seçildi.Seçim süreci oldukça düzenli, ciddiyet içinde ve demokratik bir şekilde yürütüldü. Dernek yönetim kuruluna Hidayetullah Oğuzhan, Doktor Alimcan, Abdulkerim Kuçar, Abdulahat Abdurahman başta olmak üzere 10 kişi seçildi. Denetleme kurulu başkanlığına Ablikimhan Mehsum, Dernek başkanlığına Hidayetullah Oğuzhan oy çokluğu ile seçildiler. Hidayetullah Oğuzhan daha önce derneğin başkan yardımcılığı görevini yürütmekteydi. Seçimlerde yine dernek sekreteri ve sekreter yardımcısı da seçildi. Genel sekreterliğe Doktor Alimcan oy çokluğu ile seçildi. Genel kurul toplantısı sonunda dernek başkanlığına seçilen Hidayetullah Oğuzhan gelecekte yapılması düşünülen faaliyetler hakkında bir konuşma yaptı. RFA-Arslan.15.01.2009 Şubat 2009 - 55. Sayı - 5. Yıl Pakistan adı verilen bölgede, Hindularda Hindistan'da kalmıştı. Biraz sonra anlatacağım sebeplerle 1940 yılında o zaman ki İngiliz sömürgesi olan Hindistan'a iltica eden Doğu Türkistanlılar Müslüman olmaları dolayısıyla Pakistan'da kalmış ve iltica etmişlerdi. Pakistan ve Hindistan'ın iki ayrı devlet olarak sahneye çıkması ve bu iki devleti tanıyan devletlerin başında Türkiye Cumhuriyeti geliyordu. Pakistan'ın istiklali için mücadele veren Muhammed Ali Cinnah (Kayd_ı Azam) ve büyük İslam şairi Muhammed İkbal Türklere karşı büyük bir sevgi besliyor, özellikle Atatürk'ün İstiklal yolundaki mücadelelerini kendilerine örnek alıyorlardı. Büyük bir şair ve düşünce adamı olan Muhammed İkbal'de Yahya Kemal'i biliyordu. Herhalde Türkiye Cumhuriyeti'nin Pakistan'a büyükelçi olarak Yahya Kemal'i o günlerde Karaçi'ye atamasının bir nedeni de bu olsa gerek diye düşünüyorum. Yahya Kemal, Türk Dünyasını, Türkistan'ı ve Doğu Türkistan'ı da biliyordu. 1940 yılından beri Pakistan'da mülteci olarak yaşayan Kazak Türkleri Karaçi'de Türk bayrağı dalgalanınca hemen elçiliğe koştular ve Yahya Kemal'i buldular. Yahya Kemal bu Türkleri Türkiye'ye göç etmeleri konusunda çaba sarf ederek resmi başvurularını Ankara'ya iletir. Bu işleri takip etmek üzere de o sıralarda Karaçi'de ikamet eden Angalbayoğlu Abdülveli Can'la, Doğu Türkistanlı yazar Halife Altay'ı görevlendirir. Böylece Doğu Türkistan Kazakları'nın Türkiye'ye göçmen olarak gelmeleri konusunda payı da büyüktür. *NOT: 13.01.09 tarihinde Bağcılar belediyesi tarafından Prof. Dr. Kazım Yetiş' in başkanlığında, Dr. Sermet Sami Ünsal, araştırmacı Yazar H.B. Gayretullah ve Prof. Dr. Sadettin Ökten'in iştiraki ile verilen panelde H.B. Gayretullah'ın konuşması. Reşat Doğru konuşmasında yine, Türkiye Cumhuriyeti devleti hükümetini Doğu Türkistan meselesi ile ilgilenmeye çağırdı. Parlamento üyesi Reşat Doğru bu konuşmasını parlâmento üyeleri ve yüksek dereceli liderlerinde katıldıkları Türkiye Büyük Millet Meclisi salonundaki umumi toplantı sırasında yaptı. Reşat Doğru'nun bu konuşması Türkiye'nin devlet televizyonu olan “TRT-3” ten naklen verildi. RFA-Erkin Tarim 23.01.2009 Reşat Doğru Türk destanları vadiye iniyor 'Altaylar'dan Tuna'ya Türk Destanları'nın film olacağını belirten Prof. Dr. Fikret Türkmen, "Kurtlar Vadisi dizisinin yapımcılarıyla görüşüyoruz" dedi. İZMİR Alsancak'ta "Altaylar'dan Tuna'ya Türk Destanları" paneli yapıldı. Alsancak Konak Belediyesi Kültür Sanat Merkezi'nde yapılan panele yoğun bir katılım oldu. Türk Dünyası Araştırmaları profesörleri Prof. Dr. Fikret Türkmen'in yönettiği, Prof. Dr. Metin Ekici ve Doğu Türkistan'dan katılan Prof. Dr. Alimcan İnayet'in konuşmacı olduğu panelde, destanların milletler için önemi ve korunmasının gerekliliği vurgulandı. Gelecek nesillere ulaşmalı Türk Dünyası'na yönelik çalışmalar hakkında bilgi veren Prof. Dr. Fikret Türkmen, "halkımızı ve yeni nesilleri Türk Destanları'yla tanıştırmak adına 98 yılında başladığımız projeyle, bilinen tüm Türk Destanları'nı en doğru şekliyle, orijinal dilleriyle birlikte kitaplaştırdık. Elbette ortaya çıkan eserler bilimsel yönü ağır basan üstelik de maliyeti yüksek kitaplardı. Bu nedenle bu kitapları halkın, özellikle de çocukların okuyabilmesi için romanlaştırdık, hikayeleştirdik ve en çok okunan çok kitapları arasına sokmayı başardık" dedi. Türkmen, şimdiki en büyük hedeflerinin ise destanları film ve dizi haline getirmek olduğunu belirtti. Anlamlı hediye Konak Kaymakamı Ali Muhsin Nakiboğlu, eşi, Türk Kültür ve Sanat Derneği (TKSD) Genel Başkanı Sevgi Özküzne, Bulgaristan'dan gelen Türk Dünyası ressamlarından Enbiya Çavuş TKSD Genel Başkanı Sevgi Özküzne'ye eski Türk bilgeleriyle Atatürk'ü resmettiği bir eserini hediye etti. Müjde verdi Prof. Dr. Fikret Türkmen, "Tarihi anlatan kitapları çoğaltıp okullarda çocuklarımıza ulaştıracağız. Bir de müjde vermek istiyorum. Film konusunda Kurtlar Vadisi dizisinin yapımcılarıyla görüşüyoruz" dedi. Hürriyet.23.01.2009 Türk Dünyası İstiklâl Şubat 2009 - 55. Sayı - 5. Yıl FEVZİYE BAYRAMOVA: “HAPSEDERLERSE, AÇLIK GREVİ YAPACAĞIM” 5 Fevziye Bayramova Bu günlerde Fevziye Bayramova Mordvin Özerk Cumhuriyeti'ndeyken, Azatlık radyosu muhabiri İrek Bikkinin'e şu demeci vermiştir: Tatar ulusu bağımsız olmalıdır, denilen beyanatlar, bildiriler, müracaatlar Yeniden Kurulma'nın başından beri söylene gelmiştir. Yüksek Şura toplantılarında da söylenmiş, beyanat kabul edilmiştir. Tatar İctimaî Merkezi, Milli Meclis, "İttifak" partisi bu tarz muhtıra, bildirileri her zaman kabul edegelmiştir. Bizim bu bildirilerimize yurt dışında dikkat etmediler. "Bizim bağımsızlığımızı tanıyın, Tatar ulusu kendi devleti olmazsa, yok olacaktır" diye, biz onlara defalarca müracaat etsek de, nedense bizim bu sözlerimize dikkat etmemişlerdir. Yanı sıra, 90'lı yıllarda bize Avrupa'da da, Amerika'da da, "Rusya'nın demokratikleşmesine engel olmayın, Rusya'da demokrasi olacak, siz de onların sırasında demokratik ülke olacaksınız", diye bizi kandırdılar. Fakat aradan 20 yıl geçti, yurt dışındakiler de, Rusya terkibindeki diğer milletler de çok iyi anladılar ki Rusya şimdiki durumunda kalmayıp, faşizme doğru gitmektedir. Burada diğer ulusları öldürme, onların dillerini, dinlerini, geleneklerini, tarihlerini yok etme artık devlet derecesine varmıştır. Azınlıklar artık buna razı oldu, bazıları susuyor, bize bakıyorlar. Fakat biz, tarihinde onlarca bağımsız devleti, onlarca kahramanları olan, tüm dünyayı imrendirecek destanlar, edebi eserler icat eden, büyük medeniyeti olan Tatarlar yok olmayı kabul edemeyiz. Bunun için biz beyanatı hatırlatıp müracaat ettik, yurt dışında bunu dikkate aldılar. Bizim bu Tataristan'ın bağımsızlığı hakkındaki müracaatımız, Türkiye, Amerika, Ukrayna, Gürcistan'da birçok web sayfalarında, gazetelerde yayınlanmıştır, televizyonlarda bu konu ile ilgili programlar yapılmıştır. Yanı sıra BM bu müracaatla ilgilenmiş ve onaylatmak için bizimle irtibata geçmiştir. İşte bu cinaî işin açılması, benim şahsıma ve taraftarlarıma açılan bir dava değil, genel olarak bağımsızlık ilan eden Tataristan Cumhuriyeti'ne, bağımsız olmak isteyen Tatar ulusuna karşı açılan bir davadır, diye düşünüyorum. Çünkü biz bu sözü, Tatar ulusu, Milli Meclis, bilginler, yazarlar, milliyetçiler adına söylüyoruz. Bizi Rusya Anayasasını-düzeni bozanlar olarak suçlamak istiyorlar. Bizim hiçbir şekilde Rusya'nın Anayasa düzenini bozmak gibi bir niyetimiz yoktur, biz kendi Tatar devletçiliğimizi diriltmek istiyoruz. Bakınız, Rusya Gürcistan'ın toprak bütünlüğünü bozmadan Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlığını tanıdığını söylüyor. Biz de Rusya'nın toprak bütünlüğünü bozmadan bağımsızlığımızı elde etmek istiyoruz. Bu konu ile ilgili Kazan'da basın TÜRKİYE'YE GÖÇ ETTİN, VATANDAŞ OLAMAZSIN! Makedonya'dan Türkiye'ye göç eden Türkler "anavatanlarına" göç ettikleri gerekçesi ile Makedonya vatandaşlığına geri alınmıyor. Meclis komisyonlarında göç politikasıyla ilgili karar görüşmelerinde... Siyasi Sistem ve Topluluklar Arası İlişkiler Komisyonu'nda Türk Demokratik Partisi Başkanı ve Milletvekili Kenan Hasip, vatandaşlık yasasında Türklere yapılan haksızlığa bir kez daha dikkat çekti. Söz konusu yasaya göre anavatanına göç edenler hariç Makedonya'dan tüm göç edenler göçmen sayılıyor. Bu bağlamda 1950'li yıllarından bu yana Türkiye'ye göç eden binlerce Makedonya Türkü göçmen statüsünde sayılmıyor ve vatandaşlık yasasından sadece Türkiye'ye göç ettikleri için yararlanamıyorlar. Kenan Hasip önümüzdeki Mart ayında düzenlenecek cumhurbaşkanlığı ve yerel TDP Başkanı seçimlerden sonra bu haksızlığın düzeltilmesi Kenan Hasip için bu yasa ile ilgili yeni bir düzenleme sunacağını açıkladı. Hasip açıklamasında Makedonya'dan son dönemde göç edenlerden yüzde 7'sinin Türk olduğunu ve Makedonya nüfusunun resmi rakamlara göre yüzde 3.85'ini temsil eden Türkler'in yüksek orandaki göçü yüzünden Türk nüfusunun olumsuz etkilendiğini belirtti. 23 Ocak 2009 BAŞKURDİSTAN'DA GERGİNLİK ARTIYOR Başkurdistan milletvekilleri, bölge partisinin başkan adayını seçme konusunda Rusya devlet başkanı Medvedev ile karşı karşıya geldi. Medvedev'in sunduğu yeni yasaya göre, Başkurdistan partisinin... bölge başkanı, Moskova`da bulunan genel merkez tarafından belirlenecek. Bölgedeki milletvekilleri ise, partinin yerel teşkilatlarının da aynı yetkiye sahip olmasını talep ediyor. Adaylar konusunda yerel teşkilatların bilgisine başvurulduktan sonra devlet başkanının karar vermesini isteyen milletvekilleri, daha fazla yetki talebinde bulunuyor. Başkurdistan'da ortaya çıkan sıkıntının ana kaynağının ise, görevdeki devlet başkanı Murtaza Rahimov'un yerine gelecek isim konusunda Kremlin ile Başkurdistan yetkilileri arasındaki görüş ayrılıkları olduğu iddia ediliyor. 23 Ocak 2009 toplantısı düzenledim, durumdan bilgi verdim. "Vatanım Tataristan" gazetesi muhabirleri, "Fevziye hanım, bunları biliyorsunuz, 37'li yıllardaki gibi hapsedebilirler, yurt dışına gitme gibi bir niyetiniz yok mu?"diye sorduklarında, ben, Türkiye'ye gidersem bana hemen vatandaşlık verirler, fakat ben buradan gitmeyeceğim, çünkü benim arkadaşlarım burada, dedim. Gazetecilerin birçok konulardan bilgileri yoktu, bazı olayları duyup şaşırdılar. Eğer beni hapsederlerse, ilk günden açlık grevi yapacağım, eğer ben ölürsem, bir Müslüman olarak ben intihar etmeyeceğim, beni öldürenler, onlar olacaktır, dedim. Geçen Yıl Doğu Türkistan'daki Kömür Madeni Olaylarında 93 İşçi Öldü “Tiyanşan (Tanrıdağı)Sitesi”ni verdiği habere göre, 2008 yılında Doğu Türkistan'daki kömür madenlerinde meydana gelen 75 olayda 93 işçi ölmüştür.Günümüzde Doğu Türkistan kömür üretimi yönünden çok ileride olup, kömür rezervleri Çin genelindeki kömür rezervlerinin %40'ından fazlasına sahip bulunmaktadır. Kömür madenleri Doğu Türkistan'ın bütün vilayetlerine dağılmış haldedir ve Doğu Türkistan kömür madenlerinde meydana gelen olaylar yönünden en çok olayın meydana geldiği ülkelerden biridir. 2007 yılında da Doğu Türkistan'da 98 Kömür madeni hadiseleri meydana gelmiş olup, 112 işçi ölmüştü. ETIC GÜMÜLCİNE'DE İLKOKULDA YUNAN IRKÇILIĞI Batı Trakya'da Yunan ırkçılığı had safhaya vardı. Çocuklarının Türk çocukları ile aynı sınıfta eğitim görmesini istemeyen Yunanlılar okulu boykot ediyorlar. Gümülcine 7. İlkokulu'nda Yunan öğrenci velilerinin baskıları neticesinde Okul Aile Birliği'nin aldığı kararla Yunanlı öğrencilerin okulu boykot ettiği bildirildi. Boykotun, “Yunan öğrenci velileri tarafından ırkçı sebeplerden dolayı kaynaklandığı” konusundaki iddialar ise toplumda hızla yayılıyor. 150 Türk çocuğun yanı sıra 80 kadar da Hıristiyan çocuğun devam ettiği okulun yöneticileri ise Yunanlı velilerin şikâyetleri nedeniyle endişe içinde olduğu belirtildi. Hronos gazetesi Gümülcine 7. İlkokulu'nda yapılan ırkçı hareketi manipülâtif haberlerle örtbas etmeye çalışıyor. Gazetenin söz konusu haberinde, “Okullarında yaşanan izdiham, hepatit vakaları ve diğer bazı konular, 7. Devlet İlkokulu'ndaki Hristiyan öğrencilerin okul aile birliğinin de desteğiyle dersleri boykot etmesine neden olduğu” kaydediliyor. Gazetenin ilgili haberinde boykotun, 7. İlkokulun öğrenci yükünün büyük bir bölümünü üstlenmesi beklenen ve resmi açılışı 25 Ekim 2008 tarihinde yapılan 13. Devlet İlkokulunun durumuyla da ilgili olduğu iddia edildi. Haberde, “beklenen gerçekleşmedi ve 7. İlkokuldaki çocuk sayısında azalma olmadı. Öğrenci sayısının çokluğunun yarattığı sorunlar ve diğer hususlar çözüm için okulla temasta bulunan İlköğretim Müdürlüğü'nün dikkatine sunuldu” ifadesi dikkat çekti. Burada “diğer hususların” ne olduğu konusunda açıklık getirilmekten kaçınılması akıllarda soru işaretlerine neden oldu. Bu soru işaretlerine de değinen gazete, Azınlık Toplumunun ve insan hakları kuruluşların bu ırkçı hareket karşısındaki tepkilerini önlemek için şu yorumlara yer verdi: “Okulda Yunan Öğrencilerin alelacele alınan kararla gerçekleştirdiği boykot akıllarda bazı soru işaretlerinin oluşmasına neden oluyor. Buna ilaveten eyleme katılan öğrenciler ile velileri farklı dine mensup çocuklarla bir arada olmayı istememek ve ırkçı hislere sahip olmakla suçlanabilirler. Ancak böyle bir durum mevcut değildir. Boykotun nedeni, sağlık koşulları ve okulda yaşanan izdihamdır. Sağduyunun galip gelmesini ve öğrencilerin derslerden daha fazla mahrum kalmayarak sınıflarına dönmesini umuyoruz.” Benzer ırkçı hareketlerin İskeçe'deki okullarda da cereyan ettiği, Okul Aile Birlikleri tarafından okul yönetimlerine verilen dilekçelerde, Yunanlı velilerin, çocuklarının Türk çocuklarla birlikte öğrenim görmelerine karşı olduklarını ve ayrı sınıfların oluşturulma talebinde bulundukları iddia ediliyor. 23 Ocak 2009 www.millet.gr Aktüel 6 Günlük İstiklâl Şubat 2009 - 55. Sayı - 5. Yıl Kasvet, Dehşet Ülke ve İnsan Filistin’deki Katliamın Düşündürdükleri Gazete Mehmet Emin Batur Türk Dünyası Türkiye ve Tam Bağımsızlık 26.01.2009 Türkiye son yıllarda ve özellikle de son günlerde kendisinin üreterek ortaya attığı iç meseleleri ile o kadar meşgul ki, onlarca yıl boyunca Türkiye'yi kendileri için adeta bir kurtarıcı ve bir yol gösterici olarak kabul ede gelen 250 milyon nüfusa sahip Türk dünyasını hayal kırklığına uğratmayı sürdürüyor. 1990 yılının başlarından itibaren bağımsız birer devlet olarak dünya devletleri arasındaki yerlerini almaya başlayan Batı Türkistan Türk Cumhuriyetleri artık emekleme dönemlerini tamamlayarak kendi ayakları üzerinde durmaya başladıklarından beri kendilerinin Türkiye'ye olan manevi bağlılıklarını pek de anlamlı bulmamaya başladılar. Çünkü Türkiye'deki hükümetlerin AB'ye üye olabilme çabası göstermekten ve Amerika'ya sadık bir “stratejik müttefik” olabilmekten başka bir hedefleri ve kaygıları yoktu. Türkiye siyasetçilerinin kendileri ile kardeş ve dindaş olan Türk boylarını görmediklerini, göremediklerini ve görmemekte ısrar ettiklerini, Türkiye'nin AB dayatmalarını kayıtsız şartsız kabul etmekte olduğunu hayret ve dehşet içinde gözlemledikçe “Bağımsızlık böyle olmamalı” diye mırıldandılar içlerinden… Oysaki Batı Türkistan Türk Cumhuriyetleri, Türkiye Cumhuriyetinin devlet sistemini örnek alarak ve kendi devlet sistemlerinin işleyişinde uygulamaya çalışarak yollarına devam edeceklerdi. Devlet adamları da Türkiye Cumhuriyetinin devlet adamlarının dış politikadaki stratejilerini örnek alacak ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bağımsız devlet olma tecrübelerinden istifade ile Bağımsızlıklarını taçlandıracaklardı. Batı Türkistan Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını ilan etmelerinden sonraki yaklaşık 20 yılın sonunda kendi devletlerinin birçok devletlere göre daha güçlü daha istikrarlı ve de daha bağımsız birer devlet olduğunun farkına vararak haklı bir bahtiyarlık yaşamaktadırlar. Zira Batı Türkistan Türk Cumhuriyetleri Rusya'da ya da Amerika'da yapılan seçimlerin sonuçlarına adeta kendi ülkelerinde bir seçim yaşanmış veya kendi başkanlarını seçmişler gibi bir hissiyata kapılarak haber vasıtalarının neredeyse tamamını bu seçim ve sonuçlarına tahsis etmiyorlar… ABD'nin yeni başkanının görevi selefinden devralma törenleri elbette dünya haber ajansları için bir haberdir. Fakat Türkiye'de ABD'nin yeni başkanının eşinin giysilerinden tutun yeni başkanın eşi ile ettiği dansın figürlerine varıncaya kadar en ince ayrıntılarıyla günlerdir Türkiye'nin resmi televizyon kanalları başta olmak üzere bütün haber organlarında adeta Türkiye'nin devlet başkanı seçilmiş ve görevini devralmışçasına haber olarak verilmesi oldukça düşündürücüydü… Türkiye'de “köprülerin altından çok sular geçti” Türk halkı artık “cambaza bak cambaza” aldatmacalarına kapılmaması gerektiğinin ve Türkiye'nin de peyk bir ülke değil, tam bağımsız bir ülke olduğunun idrakinde olmalıdır. Türkiye onlarca yıldır Uluslararası ilişkilerde sergilenen zafiyet ve basiretsizlikler sebebiyle bölgesinde ve Türk dünyasında lider ülke olma fırsatını defalarca elinden kaçırmışsa da asla geç kalmış sayılmaz. Çükü Türkiye'nin arkasında Türkiye'yi her alanda kayıtsız şartsız destekleyecek ve 1990 yılının başlarına kadar Türkiye Cumhuriyeti devletini Türk dünyasının lider ülkesi olarak gören ve bu günde bu düşünceye sahip olan 250 milyon nüfusa sahip bir Türk dünyası vardır. Batı Türkistan Türk Cumhuriyetleri, gerek ticari potansiyeli, gerek sahip olduğu yer altı ve yer üstü zenginlik kaynakları ve gerekse de eşsiz tarihi ve kültürel zenginlikleri ile Türkiye'nin bir gün AB ve ABD yörüngesinden kurtularak kendilerine yaklaşmak için ilk adımı atmasını sabırsızlıkla beklemektedirler. 19.01.2009 “Kasvet” kelimesi Güzel Türkçemizde 20'yi aşkın anlamı ile ifade edilmektedir. Kasvet, insanlara ve ülkelere musallat olduğunda insanların ve ülkelerin düzenlerini ve sağlıklarını tarumar eder. Kasvet elle tutulmaz, gözle görülmez ama insanlar onunla karşılaştıklarında kasvetin olumsuz etkilerini iliklerinde, kılcal damarlarında ve beyinlerinin en ücra köşelerinde bile hissederler. Her tarafını kasvetin kapladığı bir ülkede güneş ışığı bile insanların iç dünyalarını kaplayan karamsarlıkları yok etmeye, kararan ufuklarını aydınlatmaya kâfi gelmez. Kasvet, kendiliğinden oluşmaz. O'nu, “Güç bende artık!” diyerek naralar atan bir takım insan müsveddeleri silah olarak kullanmak istediklerinde ortaya çıkartırlar. Bu güruh, kokuşmuş fikriyatlarını ihtiyaç duyduklarında takviye edebilmek, besleyebilmek ve gerekli gördüklerinde kendilerinin istedikleri ortamı oluşturabilmek için cetlerinden kendilerine miras kalan ortaçağ dönemi kalıntısı kirli ve karanlık mahzenlerinden çıkartarak insanlara ve ülkelere musallat ederler. “Padişahım Çok Yaşa” cı dalkavukların hüküm sürdükleri diyarlarda bütün benliklerini aldatmacılık kaplamış olan güruhlar, kasvet ve dehşetin oluşturduğu sisli havadan istifade ile de tedrici olarak seciyelerinin gerektirdiği menfur icraatlarını uygulamaya başlarlar… Oluşturulan kasvet ortamından dolayı insanlar bedbinliğe düşerlermiş, insanlar arasında karşılıklı güvensizlikler alıp başını gidermiş, geleceğe dair umutlar kaybolmaya başlarmış, kırgınlıklar, küskünlükler öfkeye dönüşürmüş, insan ilişkilerinde tesanüt tamamıyla ortadan kalkarmış duygu istismarcılarının umurlarında bile değildir. Çünkü bu kasvet ve dehşet üreticileri, insanların tedirginliklerinden, endişelerinden ve fikir dünyalarında oluşan karmaşalardan istifade ile varlıklarını sürdürürler, ideolojilerini yayarlar ve ayakta tutmaya çalışırlar… İnsanların tedirginlik, korku, muhtaçlık içinde ve dayatmalara, zorbalıklara mahkûm olarak yaşamaları, tam da dehşetin mimarlarının istedikleri türden bir yaşam biçimidir. Çünkü panik içinde yaşamak zorunda kalan insanların tek istekleri sadece içine düşürüldükleri kasvetli ve dehşetli havadan bir an önce sıyrılabilmek, rahat ve derin bir nefes alabilmektir. Zira her anlarını vehim içinde geçirmek zorunda kalan insanlar ne iş, ne aş ve ne de refah seviyelerinin yükselmesi ile ilgilenirler. Böyle bir haleti ruhiye içinde olan toplumlar ise “ölümü gösterip hastalığa razı etmek” de oldukça mahir olan duygu bezirgânları tarafından kolaylıkla idare edilebilirler… Tedirginlik içinde ve yarınlarından emin olamadan yaşamak mecburiyetinde bırakılan insanlar arasında gerek siyasi, gerek içtimai, gerek kültürel ve gerekse de ekonomik alanlarda sağlıklı ve barış içinde bir ilişkinin sürdürülebilmesi katiyen mümkün değildir. Bir zümrenin sadece kendi çıkarları için meydana getirdikleri kasvetli ve gergin ortam bütün toplumu ve ülkeyi olumsuz etkilediği gibi eninde sonunda tıpkı bir bumerang gibi kasvetin ve dehşetin mimarlarını da vurur ve onları da günün birinde her anlamda yok eder. Yaratılmışların en şereflisi olan insan, dünyanın neresinde olursa olsun daima her olgunun ve her yönetim biçiminin en iyisine layıktır. Yüce yaratıcının insanlara doğuştan itibaren armağan ettiği özgürlük içinde ve zilletten uzak bir hayat sürme hakkının, kendilerinin meşum varlıklarını ve hâkimiyetlerini devam ettirebilmek için gecenin barudî karanlığından medet uman bir takım insan görünümlü “yarasalar” ve “baykuşlar” tarafından oluşturulan kasvet havası ile gölgelenmesine asla izin verilmemelidir. Bu izni vermeme hakkına sahip olanlar ise, yüce rabbimizin en yüksek seviyede irade, hak, meziyet ve özelliklerle donatarak yarattığı ve sahip oldukları bu hak ve hususiyetleri demokratik düzen içerisinde hakkıyla ve cesurca kullanabilen insanlardır. 31.12.2008 Türkiye’yi, kısa adı B.O.P. ve açılımı “Büyük Ortadoğu Projesi” olan Büyük İsrail Projesinin eş başkanlığı aldatmacası ile oyalayan ABD, kendisinin “şımarık çocuğu” İsrail’in birkaç gün zarfında Filistin halkının üzerine füze yağdırarak çocuk, kadın yaşlı ayırımı yapmaksızın 300’ü aşkın Filistinliyi katletmesi karşısında “İsrail Savunma hakkını kullanmıştır” demektedir. “11 Eylül” olayının ardından başlattığı İslam karşıtlığını “Bu bir Haçlı hareketidir” diye adlandıran George W. Bush’ un İsrail’in yaptığı katliam karşısında farklı bir ifade kullanmasını beklemek elbette ki safdillilik olur. Hal böyle iken nüfus kayıtlarının “din” hanesinde “İslam” ibaresi yer alan bazı dünya insanlarının ABD’ye olan hayranlıklarını ve bağlılıklarını anlayabilmek mümkün değil. Birçok Müslüman ülkelerin insanları kendi kültürleri ve inançları ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi bulunmayan kokuşmuş batı emperyalizminin sistematik dayatmalarından biri olan yılbaşı ve Noel çılgınlıklarına kilitlenmiş ve büyük bir sabırsızlıkla çam ağacı ve hindi katliamına hazırlanırken İsrail de yılbaşını Filistinlileri katlederek karşılıyor… Türkiye’de bazı sivil toplum örgütleri ve dünyanın bazı devletlerinde sadece halk tarafından protesto edilmekle yetinilen İsrail’in yaptığı son katliamlar ne yazık ki dünya devletleri seviyesinde ciddi ve resmi bir biçimde kınama ya da yaptırım uygulamasına muhatap olmadı. Onlarca yıldır her türlü cefa ile karşılaşanlar, soykırım ve katliamlara uğrayanlar, kendi yurtlarında sefalet ve yoksulluğa, ırki aşağılanmalara mahkûm edilenler hep Türkler ve Müslümanlar olmaktadır. Dünden bu güne Doğu Türkistan Türklerinin tıpkı Filistinliler gibi işgalci Çinlilerin katliamlarına uğraması karşısında duyarsız davranan devleler bu günlerde de Filistinli masum insanların hava saldırıları ile katledilmesi karşısında aynı duyarsızlığı sergilemektedirler. Sözde Ortadoğu’ya barış, demokrasi ve istikrar getirmek için Irak’ı işgal eden ABD şu anda Orta doğuda bütün dengeleri alt-üst etmiştir. Çok yıllar önce planları yapılan B.O.P. ABD ve İsrail’in istediği doğrultuda adeta bir saat gibi işlemeye devam ediyor. Orta doğunun en etkili ve kilit ülkesi olması gereken Türkiye ise, Büyük İsrail’in ve ABD’nin hedefe ulaşabilmesinin projesi olan B.O.P. sinin eş başkanlığı(Bu güne kadar bu eş başkanlık Orta doğunun hangi meselesinin halledilmesinde rol oynadı bilen ve gören varsa açıklasın) ile avutuluyor. Diğer yandan da, dünyanın en stratejik bir bölgesinde yer alan ve köklü bir devlet geleneğine sahip ülkesi olan Türkiye onlarca yıldır İsrail, ABD, Rus ve daha başka Türk ve Türkiye düşmanı devletlerin sağladıkları silahlar kullanan hain terör örgütü ile mücadele etmek zorunda bırakıldı. Gerek bölge ülkeleri ve gerekse de daha birçok Müslüman dünya ülkeleri AB ve İsrail’in menfur politikalarına ram olmaya devam ettikleri sürece, Ortadoğu’da ve dünyada ABD ve onun uydusu İsrail tek kutuplu bir dünya oluşturma yolunda ilerlemeyi sürdürecektir... “Keşke” kelimesinden hiç hazzetmem ama bu gün Filistinlilerin yaşadıkları insanlık dramını gördükçe çok üzülüyor ve keşke Filistinlilerin dedeleri İsraillilere para karşılığında toprak satmamış olsa idi ve keşke Orta Doğu bölgesinin göğsünün ortasına İsrail devleti adeta “zehirli bir hançer” gibi saplanmamış olsaydı diyorum… Bu sebeple de Türkiye’de Yabancılara toprak satışına onay veren yasa bir an evvel yürürlükten kaldırılmalıdır… Şubat 2009 - 55. Sayı - 5. Yıl İstiklâl GÜNDEM 7 “Guantanamo kapanmadıkça huzurum olmayacak” 16. Sayfadan Devam- Guantanamo'nun kapatılması bizim için iyi bir haber olacak. Fakat aynı zamanda Amerikalılar için de iyi haber olacak. Çünkü Guantanamo'nun Amerikan demokrasi hakkında meydana getirdiği kuşkular ortadan kalkacak." Dedi. Ebubekir Çin işgali altında bulunan Doğu Türkistan'daki evinden 2001'de ayrıldı. Amacı Batı Avrupa'ya ve özellikle ABD'ye gitmek idi. 17 kişiden meydana gelen daha büyük bir göçmen grubu ile birleşti. Komşu Orta Asya cumhuriyetleri Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'a gittiler. 2001 kışında ABD'nin Taliban rejimini yıkmak için Afganistan işgalinin başlamasından sadece birkaç gün önce Celalabad şehrine girdiler. Gittikleri günlerde Celalabad, Amerikan savaş uçakları tarafından bombalandı. Bu sebeple komşu Pakistan'a sığındılar. Pakistanlı köylüler kendilerini güleryüzle karşıladılar. Birkaç gün sonra bölgede Amerikan uçaklarından çok sayıda kağıt pusulalar atılmaya başlandığından haberleri yoktu. Kağıtlarda "Bir Arap yakalayanın zengin edileceği" söyleniyordu. Beş bin dolar karşılığında Pakistanlı yetkililere teslim edildiler. Pakistan'da dört ay hapis yattılar sonra Guantanamo hapishanesine gönderildiler. Ebubekir, "Uçakta 20 kişi idik. Hepimiz bağlanmış ve zinzirlenmiştik ve şimdi adı kötüye çıkmış portakal tulumlar içinde idik. Burada, cehenneme doğru uçmakta olduğumuzu anladık" şeklinde konuştu. Uygur Türkleri serbest bırakılana kadar Camp Delta'da demir bir kafes içinde beş yıl geçirdiler. “Bizim suçsuz olduğumuzu anladıklarında bile serbest bırakmadılar" diyen Ebubekir, "Guantanamo'da kanunlar ne komünist ve ne de demokrattı. Kanun yoktu" şeklinde konuştu. Beş Uygur Türkü 5 Mayıs 2006'ya kadar serbest bırakılmadı. Bir ABD federal mahkeme tutukluluk halinin illegal olduğunu karar verdi. Temyiz mahkemesinin onları serbest bırakılma kararı vermesinden birkaç saat önce Bush yönetimi tutukluların ABD içinde serbest bırakılmalarını önlemek amacıyla onları kabul edecek bir ülke aramaya başladı. 100'den fazla ülke kabul etmedi. Balkan ülkesi olan Arnavutluk kabul etti. Ve temyiz mahkemesi kararını vermeden Arnavutluk'a sınırdışı edildiler. Kötü şöhrete sahip Guantanamo hapishanesindeki 250 tutukludan 55 ila 60'ının ülkelerine dönmeleri halinde işkence görecekleri düşünülüyor. Bunların arasında 17 de Uygur Türkü bulunuyor. Diğerleri ise Libya, Özbekistan ve Cezayir gibi ülkelerden. Beş Uygur Türkü Arnavutluk'a gelip Tiran yakınlarındaki bir göçmen merkezine gönderildiklerinde ilk sordukları bir harita oldu. Çünkü Arnavutluk'un yerini tam bilmiyorlardı. Yetmişli yıllarda izledikleri Arnavutluk filmlerinden Tiran'ın Avrupa'da olduğunu biliyorlardı fakat yerini bilmiyorlardı. Yetmişli yıllarda Tiran komünist rejiminin Maocu Çinle kuvvetleri bağları vardı. Şu anda Batı tipi elbiseler giyen Ebubekir, "Göçmen merkezinde şartlar fazla iyi değildi. Fakat şimdi şehirde kendimize ait bir dairemiz var. Camiye gidebiliyoruz ve para kazanmaya başladık. Başlangıçta insanlar bize teröristmişiz gibi bakıyorlardı. Ancak bir süre sonra Arnavutlar bizim öyle olmadığımızı anladılar" dedi. Beş Uygur Türkü'nden biri İsveç'e gitti ancak Ebubekir ile birlikte diğer dördü Arnavutluk'ta kendilerine yeni bir hayat kurmaya çalışıyorlar. Bir sivil toplum örgütünde gönüllü olarak çalışıyorlar, şehirde ağaçları boyuyorlar, bir okulda pratik dersler alıyorlar, biri de Tiran'daki Amerikan üniversitesine kayıt oldu. Ebubekir, kendileri ile ilgili olarak Guantanamo kapatılana kadar hiç bir durumda mutlu olamayacaklarını söylerek "Amerikan halkını Guantanamo'da uygulanan politikalardan ayırmak istiyorum. Ancak Guantanamo henüz kapanan bir konu değil. 17 Uygur Türkü, kanunlar hepsinin masum olduğunu söylemesine rağmen hala orada hapis yatıyor" şeklinde konuştu. Dünya Bülteni -20 Ocak 2009 Alman Hükümeti Guantanamo Kararından Dolayı Bölündü Amerika'da Başkan Barack Obama'nın Guantanamo'nun kapatılması için düğmeye basması, Almanya'da koalisyon hükümetinde krize neden oldu. Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier, Obama'nın Guantanamo'nun kapatılacağını daha Başkanlık koltuğuna oturmadan, geçen Aralık ayında açıklamasından hemen sonra harekete geçerek üsteki tutsakların bazılarının insancıl nedenlerden dolayı Almanya tarafından kabul edilebileceğini söyledi ve bugüne dek süren tartışmayı başlattı. Sosyal Demokrat Obama: Guantanamo'yu kapatmak istiyorum ABD'de görevi Bush'dan devralmaya hazırlanan yeni başkan Barack Obama, Guantanamo'daki tartışmalı hapishaneyi kapatma isteğini yineledi. WASHINGTON - Barack Obama, seçimden beri ilk kez Amerikan CBS televizyon kanalına verdiği mülakatta, “Birçok kez Guantanamo'yu kapatmak istediğimi söyledim ve bunu yerine getirmek istiyorum” ifadesini kullandı. Amerikan ordusunun sorgulama yöntemi olarak işkenceyi kullanmasına son vermek istediğini belirten Obama, “Birçok kez 'Amerika işkence yapmaz' dedim ve şimdi de işkence yapmadığımızdan emin olacağım” Hoten'de Çin İşgalinden Bu Yana Ekilebilir Alanların Miktarı Üçte Bir Oranında Azalmış Bulunuyor Tiyanşan (Tanrıdağı) Sitesinin verdiği habere göre, Hoten vilayetinde Komünist Çin ve Çinli göçmenler akın ettiklerinden beri ekili alanların yüzölçümünün geniş ölçüde azalmış olmasına rağmen Çin hükümetine teslim etmek için ürettikleri hububat her yıl artmaktadır. 1978 yılında Hoten'deki ekili alanların yüzölçümü 3 milyon 300 bin dekardan fazla olup, umumi hububat üretim miktarı 290 bin 500 ton idi. 1988 yılına gelindiğinde hububat ekim alanlarının yüzölçümü 2 milyon 130 bin dekara düşmüş, fakat Çin hükümetine teslim edilen hububat 500 tona ulaşmıştır. 2008 yılı ile 1978 yılı mukayese edildiğinde hububat ekim alanlarının üçte biri tarumar edilmiş SPD partisinden olan bakan, özellikle Uygur tutukluların kabul edilmesi ihtimalini gündeme getirdi. SPD'nin koalisyon ortağı Birlik Partileri ise tutukluların Almanya'ya getirilmesi girişimini reddederek, Guantanamo'daki mahkumların ABD'nin sorumluluğu altında bulunduğunu öne sürüyorlar. Nitekim Federal İçişleri Bakanı Wolfgang Schauble Guantanamo üssünün hukuka aykırı bir yer olduğunu, ancak bunun anlamının tahliye edilenleri kabul etmek olmadığını, bunun ayrıca Almanya'nın güvenliği için tehlike anlamına gelebileceğini ifade etti. Birlik Partileri'nin bu tutumuna muhalefetteki Hür Demokrat Parti FDP'den de destek geldi. FDP yöentim kurulu üyesi Yankı Pürsün partisinin yaklaşımını şu şekilde dile getirdi. Guantanamo tutuklularının Almanya'ya kabul edilmesi konusununun koalisyon ortaklarının arasını açması, buna karşılık Birlik Partileri ile FDP'nin fikir birliği Eylül ayında yapılacak genel seçimlere yönelik bir mesaj olarak değerlendiriliyor. En son geçen hafta Hessen eyalet seçimlerinde FDP büyük oranda oy kazanarak, Hristiyan Demokrat Parti ile ortaklığa gitmişti. Öte yandan Başbakan Merkel ile SPD'nin başbakan adayı Dışişleri bakanı Steinmeier'in arasının bu bağlamda açılmasının bir diğer nedeni ise Çin ile olan ilişkiler. Çin, herhangi bir üçüncü ülkenin Guantanamo'daki Uygur tutuklulara oturum izni vermesine karşı çıkıyor ve ülkenin Almanya'daki diplomatlarının bu yönde girişimleri olduğu biliniyor. Siyasi gözlemciler, Başbakan Merkel'in, Çin ile olan ticari ve diplomatik ilişkileri riske sokmak istemediğini vurguluyorlar. 22/01/2009 -VOA Ebubekir Kasım dedi. Obama, Guantanamo'nun kapatılması ve işkencenin son bulmasının ABD'nin ahlaki bakımdan eski yerini kazanmasına olanak sağlayacak çabanın bir parçası olduğunu kaydetti. Yönetim ekibinin ekonomik krizin daha da derinleşmesine engel olmak için çalışacağını söyleyen Obama, Irak'tan Amerikan birliklerinin geri çekilmesi sözünün de arkasında durduğunu belirtti. Yönetim ekibinin ilk üyelerini ne zaman açıklamaya başlayacağı sorusunu “Yakında” diye cevaplandıran Obama, hayatında “sokaklarda yürüyememek” gibi hala alışamadığı birtakım yenilikler olduğunu sözlerine ekledi. 2002 yılının başlarında Küba'nın güneydoğusunda bulunan Guantanamo deniz üssünde kurulan hapishaneden bugüne kadar 800 kadar kişi geçti ve şu anda 255'e yakın kişi Guantanamo'da tutuluyor. Bu kişiler, haklarında herhangi bir suçlama bulunulmaksızın, belirsiz bir süreliğine hapiste tutuluyor. Bir askeri mahkeme tarafından “düşman savaşçı” ilan edilen tutuklular, geçtiğimiz Haziran ayından beri sadece federal mahkemeye başvurma imkanına sahip bulunuyor.ntv olup, hububat üretim miktarı 700 bin tonun üzerine çıkartıldığı belirtilmiştir. Doğu Türkistan Çin hâkimiyeti tarafından işgal edildiğinden beri Çinli göçmenlerin geniş ölçüde çoğalmaları ve tabii zenginlikleri dilediklerince talan ederek ormanları tarumar etmeleri neticesinde ekili alanların çölleşmesi ve kumsallaşması hızlanırken, diğer yandan çok miktarda ekilebilir alanlar Çinli göçmenler tarafından yerleşim alanı ve farklı ürünler yetiştirme bölgeleri haline dönüştürülmüşlerdir. Fakat 2009 yılında Hoten'de yapılan arazi yönetimi toplantısında ekili alanların miktarının iki yıl öncesindeki 2 milyon 240 bin dekardan 2 milyon 220 bin dekara düşürülmesi ama hububat üretim miktarını ise, bir milyon tonun üzerinde olarak belirlenmesi planlanmıştır. Çin hükümeti hububat üretim alanlarının yüzölçümünün azalmasına ters orantılı olarak hububat üretiminin artmasını yeni teknoloji ve kimyevi gübreleme yöntemlerine bağlayarak anlatmışlardır. Fakat yerli halk işte bu kimyevi gübre sebebiyle toprağın gücünün azaldığını, üstelik organik hububat tüketmeye alışmış olan Doğu Türkistan halkının Çin'in kimyasal tohum ve gübreleri sebebiyle suni hububat yemeye mecbur oldukları için sağlıklarının ağır derecede tehdit altında olduğunu ve her türlü hastalıkların çoğaldığını söylemektedirler. Ayrıca Doğu Türkistanlı çiftçiler önceleri olduğu gibi hububatları ile kendi kendilerini geçindirmeye ya da tasarruf yapma imkânına erişemediği gibi ürettiği hububatın büyük bölümünü Çin hükümetine vergi olarak teslim ettiğinden resmi malumatlar Çin'in ambarlarındaki hububat miktarının artmakta olduğunu göstermektedir. ETIC GÜNDEM 8 İstiklââll İstikl Şubat 2009 - 55. Sayı - 5. Yıl 2008 Yılında Doğu Türkistan'da Meydana Gelen 10 Büyük Olay Pekin Olimpiyatları münasebetiyle 2008 yılında bütün dünyanın dikkati Çin'e odaklanırken, Doğu Türkistan'da Çin'in müstemlekeciliğine ve zulmüne karşı milli çatışmaların, isyanların ve karşılık verme hareketlerinin en güçlü şekilde meydana geldiği bir yıl oldu. Komünist Çin hâkimiyeti 2008 yılında Pekin Olimpiyatlarının güvenliğini bahane ederek Doğu Türkistanlılara yönelttiği siyasi baskı ve sindirme hareketlerini özellikle arttırdı. Çin, Doğu Türkistan halkını ekonomik yönden talan etti. Dinsizleştirme ve Çinlileştirme politikalarını zirveye çıkarttı. Doğu Türkistanlılara yönelttiği yasa dışı tutuklama, zulüm, işkence ve öldürme eylemlerini arttırması ise, 2008 yılı içerisinde Doğu Türkistan'da milli isyan ve çatışmaların artmasının en önemli sebeplerinden biri oldu. Kısacası Doğu Türkistan, 2008 yılında dünya kamuoyunun büyük ölçüde dikkatini celp eden milli hadiselerin vuku bulduğu, Çin hâkimiyetinin Doğu Türkistan halkına yönelik olarak sürdürdüğü şiddetli zulümlerin devam ettiği bir ülke oldu. 2008 Yılında Doğu Türkistan'da meydana gelen başlıca 10 büyük Olay Aşağıdakilerdir. 1 Çin basınının beyanlarına göre 2008 yılının Ocak ayının 27. günü akşamı Ürümçi şehrinin baht yolu civarındaki “Baht Bahçesi Küçük Halk Yerleşim Bölgesi”nde Doğu Türkistan bağımsızlık güçleri ile Çin askerleri arasında geniş çaplı bir silahlı çatışma meydana geldi. Çince “Yeryüzü Vakit Gazetesi” ile “Şing Dao Gazetesi”… Başta olmak üzere bazı Çin gazetelerinde bu defaki çatışmalarda iki milli direniş savaşçısının şehit edildiği, 15'inin de tutuklandığı, birkaç Çin polisinin yaralandığı haberi verilmişse de Doğu Türkistan'dan gelen malumatlara göre bu defaki çatışmada 18 Doğu Türkistanlı şehit edilmiş, iki Çin polisi milli mücadeleciler tarafından vurularak öldürülmüştü.Çin basınında belirtildiğine göre bir grup silahlı direnişçi 1997 yılında meydana gelen “5 Şubat” Gulca katliamının 11. yılını anma ve öç alma maksadıyla 5 Şubat günü Ürümçi'de silahlı eylem yapmayı planlamıştı. Onlar Ocak ayının 27. günü Baht yolunda yer alan “Baht Bahçesi Küçük Yerleşim Bölgesi”ndeki bir binaya toplanarak plan yaparlarken onların hareketlerinin farkına varılarak yüzlerce Çin asker ve polisleri tarafından kuşatma altına alınmışlar ve direnişçilerle Çin güçleri ararsında şiddetli bir çatışma meydana gelmiştir. Çatışmadan sonra Çin polisleri çok sayıda silah, mühimmat ve patlayıcı madde ele geçirmişlerdir. 4. Ayın 10. günü Çin toplum güvenliği bakanlığının sözcüsü Wu Hi Peng yukarıdaki olay münasebetiyle Pekin'de düzenlediği bir basın toplantısı sırasında yaptığı açıklamada 2008 yılı Ocak ayının 4. gününden 11. gününe kadar Ürümçi'de Hacı Mehmet başta olmak üzere 10 “terörist in ele geçirildiğini söylemiştir. Yine, 3. ayın 26. günü ile 4. ayın 6. gününe kadar geçen süre içerisinde de Abdurahman Tursun, Kuran Mutallip başta olmak üzere 35 “terörist”in tutuklandığını beyan etmiştir. Wu Hi Peng'in bildirdiğine göre yukarıdakilerle beraber yine çok miktarda mermi, barut ve patlayıcı maddeler ele geçirilmiş. Çin hükümeti yukarıda tutuklanan Doğu Türkistanlıları “Doğu Türkistan İslami Hareketi'nin üyeleri olup, Pekin Olimpiyatlarını Sabote etmeyi planlamışlardır” diyerek adlandırmışlarsa da, gerçekte ise, Ürümçi'ye toplanan milli direniş savaşçılarının “5 Şubat Gulca Katliamının öcünü almak için toplandıkları dış ülkelerdeki Çin basınında da yer almıştır. Fakat bazı kaynaklarda Ürümçi olayının “27 Ocak” günü değil, “4 Şubat” günü meydana geldiği beyan edilmektedir. 2 Çin Toplum Güvenliği Bakanlığı, 07.03. 2008 günü iki bayan ve bir erkekten oluşan 3 sözde “ Doğu Türkistan teröristi” nin Ürümçi'den Pekin'e gitmekte olan yolcu uçağını havada iken bombalama planı yaptıkları, ama bu “terörist” lerin hareketlerinin Uçak güvenlik görevlileri tarafından tam zamanında sezilerek “büyük facia”nın önlendiğini ve 3 “terörist”in de olay yerinde ele geçirildikleri açıklanmıştı. Çin makamlarının açıkladığına göre, 18- 19 yaşlarındaki iki Doğu Türkistanlı kız benzi dolu şişelerle gizlice uçağa binmişler. Uçak Ürümçi'den kalktıktan kısa bir zaman sonra uçağın içerisini benzin kokusu kaplamış. Sözde “terörist” ler uçağın tuvaletinde kâğıda benzin dökerek ateşe vermeye hazırlandıkları sırada uçağın uyanık görevlilerince fark edildiği için suçlular ele geçmişler. Olay açığa çıktıktan sonra uçak Lan zou hava alanına mecburi iniş yaparak, suçluları ilgili birimlere teslim ettikten sonra Pekin'e doğru uçuşuna devam etmiş. Reuters ajansının bu olay hakkında 20 Mart günü Pekin'den verdiği haberde, sözde ( 7 Mart Uçak olayı” ile ilgili yeni malumatlar yer almış olup, söz konusu haberde belirtildiğine göre, olayın şüphelileri uçağa Pakistan ve Orta Asya devletlerine ait pasaportlarla binmişlerdir. Fakat Orta Asya'daki hangi devletin pasaportunun kullanıldığı açıklanmamıştır. Reuters'in Çin'in malum bir güvenlik uzmanından edindiği bilgiye göre, olayın şüphelileri 3 kişi olup bir kadın ve erkek Pakistan pasaportu ile 19 yaşındaki kadın şüpheli ise, güvenlik kontrolünden geçerken özel yolcular kapısından benzin dolu şişeleri başarıyla geçirmiştir. Reuters, havacılık birimlerinden bilgi aldığında olayın şüphelilerinden 19 yaşındaki kızın Pakistan'da eğitim aldığını, Orta Asya kimliğine sahip şüphelinin 30 yaşlarında olduğunu, olayın planlayıcısı ve liderliği üstlenenin ise, Pakistan pasaportuna sahip olduğunu bildirmişler ve onların ellerindeki yabancı ülke pasaportlarının sahte ya da yasa dışı yollardan elde edilen pasaportlar olabileceği bildirilmiştir.Muhabir onların soy kütüklerini araştırdığında, yukarıdaki bilgileri veren kişi “bunlar varsayılan bilgiler” diyerek cevap vermeyi reddetmiştir. Aynı zamanda bu olay bütün dünyada güçlü şekilde tesir meydana getirmiştir. Çin hâkimiyeti ise bu olayı “Doğu Türkistan teröristlerinin Pekin Olimpiyatlarına karşı yürüttükleri terörist hareket” diyerek göstermek suretiyle Doğu Türkistan Türklerinin milli hareketlerini uluslar ararsı siyasi alanlarda karalamaya çalıştılar. Fakat Çin hâkimiyeti sözde “7 Mart Uçak Olayı” nı meydana getirenlere dair şimdiye kadar dünya kamuoyunu ikna edecek seviyede bir delil- belge ortaya koyabilmiş değildir. Yabancı ülke siyasi gözlemcileri ise, “Bu olayı Çin hâkimiyetinin Doğu Türkistanlıları karalamak maksadıyla uydurup ortaya çıkartmış olması ihtimali vardır” diye değerlendirmektedirler. 3 kat, kat arttırması ve Çin hükümetinin Hoten gençlerini geniş çaplı olarak tutuklaması sebep olmuştur. Fakat Çin hâkimiyeti bu olay hakkında izahat verirken, “Tibet'teki isyanların tahriki ile ortaya çıktı” diyerek anlatmaya çalışmıştır. Oysaki bu olayın Tibet'teki olaylarla hiçbir ilgisinin olmadığı ve bu olayın meydana gelmesine tamamen Çin hâkimiyetinin “ Olimpiyatların Güvenliğini Garanti altına alma” adı altında Hoten bölgesinde Doğu Türkistanlılara yönelttiği bastırma ve göz altıları şiddetle arttırmasının sebep olduğu açığa çıktı. Bu defaki protesto gösterisinde Doğu Türkistanlılar “İşkenceye son verilsin”, “Mahkûmlar serbest bırakılsın”, “Dini özgürlüğe izin verilsin”, “Yaşasın Örf-adetlerimiz” diyerek slogan atmışlardır. Çin basınının bildirdiğine göre, 2008 yılı 23-24 Mart günleri Hoten, Doğu Türkistanlı kadınların hükümete karşı geniş çaplı bir protesto gösterisine sahne oldu. Bu gösterinin kapsamı oldukça büyük olup, gösteriye 1000'den fazla kişi katılmıştır. Göstericilerin büyük çoğunluğunu da kadınlar oluşturmaktadır. Gösterinin ilk günü 400'den fazla kişi, ikinci günü de 200 civarında insan tutuklanmış olup tutuklananların çoğu da kadınlardır. Doğu Türkistan'daki Türklerin aksettirdiklerine göre, bu defaki olaya Hoten vilayetindeki Mutellip Hacı isimli halk arasında saygınlığı bulunan bir tüccarın polisler tarafından hapishanede öldürülmesi, “Peçeli kadınların yüzlerini açma” adı altında Doğu Türkistanlı Çiftçi kadınlara yönelttiği baskıyı 4 2008 yılı Mart aynın 28. günü Çin polis ve jandarmaları Gulca'nın yeni mahalle köyünü kuşatarak geniş çaplı bir tutuklama hareketi başlatmıştır. ETIC' in verdiği habere göre, bu defaki harekâtın maksadı, köyde “yasa dışı şölen” yamakta olan bir grup genci ve “silah gizledi” diye suçlanan şüpheli 5 kardeşi tutuklamak olup, harekât esnasında normal olarak şölen yapmakta olan 25 Doğu Türkistanlı genç ile “yasa dışı olarak silah gizlediklerinden” şüphelenilen 5 kardeş tutuklanmıştır. 5 Birleşik ajansın 09.07.2008 tarihinde Pekin'den verdiği habere göre, Temmuz'un 8'inde Çin polisleri Ürümçi vilayetindeki bir binayı ani bir şekilde kuşatma altına aldılar. Söz konusu binadaki bir evde normal bir şekilde dini faaliyet göstermekte olan 15 Doğu Türkistanlıya karşı silahlı baskın düzenleyen Çin polisleri kadınları da kapsayan 5 Doğu Türkistanlıyı olay yerinde vahşice katlettiler. Ayrıca bu baskın sırasında 2 kişi de ağır derecede yaraladılar ve 8 kişiyi de tutuklayıp hapse attılar. Her ne kadar Çin hâkimiyeti bu defaki vahşice hareketini “Bir grup radikal İslamcı teröriste karşı yürütülen bir hareket” şeklinde anlatmışsa da, gerçekte ise, bu 15 Doğu Çin polisleri bu defaki arama ve tutuklama hareketi sırasında yine 4 çiftçinin çiftliğini ve ev- barkını greyderlerle yıkarak yerle bir etmiştir. Tutuklamalar, Yeniyer köyünün almutiyar bölgesinde sürdürülmüştür.Gerçi Çin hükümeti tutuklanan Doğu Türkistanlı gençlere “terörist” ve “yasa dışı dini unsur” şeklinde suçlamalarda bulunduysa da, onlar hakkında hiçbir delil ortaya koyamamışlardır. Çin basınında bu defaki aramalar esnasında çok sayıda silah, mühimmat ve patlayıcı maddeler ele geçirildiği kaydedilmektedir. Türkistanlının hepsi de silahsız olup, sadece kuranı kerim okuyarak ibadet etmek için toplanmışlardı. Çin hâkimiyeti ise bunlara “teslim olmayı reddederek karşılık verdiler” bahanesiyle modern silahlarla bir baskın düzenlemişlerdir. Yukarıdaki 15 kişi arasından 5 kişisi kadın olup, şimdiye kadar Çin hâkimiyeti bu Doğu Türkistanlıların “radikal terörist” olduklarına dair hiçbir delil ortaya koyabilmiş değiller. Uluslar arası İnan hakları örgütleri ise, Çin'in bu kanlı katliamını sert biçimde kınaya gelmektedir. Kültür-Tarih 9 İstiklâl 2008 Yılında Doğu Türkistan'da Meydana Gelen 10 Büyük Olay 6 Şubat 2009 - 55. Sayı - 5. Yıl Çin basınının verdiği haberlere göre, 0.07.2008 günü Kaşgar Yargı mahkemesi, Kaşgar şehrinde 10 bin kişinin katılımı ile mahkeme kurarak 20 Doğu Türkistanlıya ölüm cezası ve başka çeşitli cezalar vermiştir. Haberlere bakıldığında, Kaşgar'da gerçekleştirilen bu açık yargılamada 20 Doğu Türkistanlıyı “ Terör eğitim kampı kurdu”, “Askeri tatbikat yaptı”, “patlayıcı maddeler bulundurdu”, “İslam Partisine üye oldu”, “Dini tebliğ faaliyeti yaptı”, “Yasa dışı kasetler izledi ve dinledi” gibi siyasi suçlamalarla suçlamışlardır. Bunların arasından Abduveli İmin, Muhtar Setivaldi başta olmak üzere 5 Doğu Türkistanlıya ölüm cezası vererek bunlardan ikisini derhal icra etme emri verilmiştir. Çin hâkimiyetinin “Olimpiyatların güvenliğini garanti altına alma” söylemi altında yürüttüğü bu defaki temizlik hareketi dış ülkelerde faaliyet göstermekte olan Doğu Türkistan örgütlerinin ve uluslar arası hukuk teşkilatlarının sert tepkilerine sebep oldu. Bu münasebetle dünyanın birçok yerlerindeki Doğu Türkistan teşkilatları, Çin hâkimiyetinin aynı gün Ürümçi ve Kaşgar'da yürüttüğü menfur icraatlarına karşı geniş çaplı protesto eylemleri gerçekleştirildi. Uluslar arası insan hakları bu münasebetle özel beyanat ve haberler yayınlayarak Çin hâkimiyetinin Olimpiyatların güvenliğini bahane ederek Doğu Türkistanlılara yönelik olarak soykırım uygulanmasını kınadılar. 7 04.08.2008 günü Kaşgar şehrinde bütün dünyayı sarsan Semen Yolu Olayı” meydana geldi. O sabah, Kaşgarlı Abdurahman Azat ve kurban Himit isimli iki Doğu Türkistanlı genç Çin silahlı polis birliklerinin Kaşgar-Semen Yolunda yer alan Askeri eğitim üssüne ani bir hücum gerçekleştirerek 16 Çin polisin öldürdü ve 16'sını da yaraladı. Daha sonra da yaralı polislerden biri de hastanede öldü ve böylece ölen Çin polislerinin sayısı 17'ye yükseldi. Bu iki Doğu Türkistanlı gençte olay sırasında yaralanarak Çin polislerinin ellerine geçmişlerdir. Kaşgar ili Çin komünist Partisinin sekreteri Şi Da Gang, 8. ayın 5'inde “4 Ağustos Semen Yolu Olayı” münasebetiyle Kaşgar'da bir basın toplantısı düzenleyerek bu defaki olayın mahiyetini dünya kamuoyuna aşağıdaki şekilde açıkladı: “8. ayın 4. günü sabahleyin Kaşgar bölgesi Toplum güvenliği sınır muhafaza birliğindeki 70' ten fazla polis sabah sporu yapmak için birlik yerleşim alanından çıkarak “Yi Jin” yani “Şad -Horam(Neşe) Oteli”nin önüne geldiklerinde arka taraftan gelen bir kamyonun ani saldırısına uğradı. Aynı anda diğer bir suç şüphelisi polis birliğinin kapısı önünde izlenip beklemekteymiş. O da araçtaki suçluyla birlikte silahlı polis birliğinin kapısının önüne bomba attı. Hemen ardından da yaralı polislerimize bıçakla gelişigüzel saldırmaya başladı. Bu zorba bombalama olayında 16 kişi hayatını kaybetti. 16 kişi de yaralandı. Yaralananlar arasından 4 kişinin de hayati tehlikesi bulunuyor, ikisinin durumu da oldukça ağır.” Bunun dışında yine 8. ayın 5. günü Otonom Bölge(Doğu Türkistan) Toplum Güvenliği Bakanlığının bakanı Liu YaoHua Ürümçi' de bu olayla ilgili olarak bir basın toplantısı düzenleyerek şöyle açıklama yaptı: “Bu defaki saldırıyı gerçekleştiren 2 suçlu olay yerinde ele geçirilmiş olup, onların her ikisi de suçlarını itiraf etmeye mecbur oldular. Bu iki suçlunun biri: Abdurahman Azat, 33 8 Basın organlarında yer aldığına göre, 2008 yılı Ağustos ayının 9. günü şafak vakti saat 02: 30 sıralarında Doğu Türkistan'ın Kuçar şehrinde Doğu Türkistan Özgürlük ve Bağımsızlık güçleri, bir dizi eş zamanlı eylemler düzenlemişlerdir. Çin'in Kuçar Çin Komünist partisi binasına, Vergi Dairesi binasına, Zabıta binasına ve Çin'in bir fahişe hanesine ani bir saldırı gerçekleştirmişler ve iki polis aracını da tahrip etmişledir. ETIC'in ilk olarak elde ettiği haberlere göre, Çin tarafından iki polis ölmüş ve bir bina güvenlik görevlisi de ağır yaralanmıştır. Doğu Türkistan özgürlük ve bağımsızlık savaşçılarından 7 kadın ve 4 erkek olmak üzere 11 kişi de şehit olmuştur. Yerli halkın ifadesine göre patlama sesi nahiye hastanesi ile şehir merkezinin her tarafından net olarak duyulmuştur. Çin hükümeti yanlısı Şinhua ajansının haberine göre, Kuçar'da bir dizi patlamalar meydana gelmiş olup, 7 “silahlı zümre” ve bir güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, çok sayıda kişi de yaralanmıştır. Şinhua ajansının bildirdiğine göre, Ağustos ayının 10. günü 9 2008 yılı Ekim ayının 21.günü Çin Toplum Güvenlik Bakanlığı Pekin'de bir basın toplantısı düzenleyerek, “İkinci grup Doğu Türkistan Teröristleri listesi” yayımladı. Çin'in yayımladığı bu defaki kara listede Memtimin Memet, Emet Yakup, Tursun Tohti, Tursun İmin, Memet Tursun Abduhalik, Şemsidin Ehmet Abdumijit, Ekrem Ömerjan ve Yakup Memet olmak üzere 8 Doğu Türkistanlının isimleri yer almış olup, Çin hâkimiyeti bu 8 kişiyi “Doğu Türkistan İslami Hareketi” örgütünün kolluk üyesi olarak göstermiştir. Çin Toplum Güvenliği Bakanlığı bu konuda yayımladığı beyanatta, bu Doğu Türkistanlılar, Pekin Olimpiyatlarının 20.12. 2008 günü Ürümçi'de, milli Üniversite öğrencilerini Çin'e karşı protesto gösterisi yapmaya çağırmak ve bu konuda bildiri dağıtma olayı meydana gelmiş olup, her ne kadar protesto gösterisi gerçekleşmemiş ve bildiri dağıtan öğrenciler tutuklanmışlarsa da, bu olay yurt içinde ve dışında ciddi biçimde yankılandı. Bu olayın Aralık ayında meydana gelmiş olması siyasi gözlemcilerin kafasında, “Bu defaki olay Sinkiang(Doğu Türkistan) Üniversitesi öğrencileri önderliğinde yürütülen 1985 yılının 12 Aralık günündeki protesto eylemini çağrıştırıyor. Bu tarihte Ürümçi'de çok sayıdaki Üniversite öğrencilerinin, Çin hükümetinin politikalarına karşı icra ettikleri ve aynı zamanda kamuoyunda büyük yankı uyandıran geniş çaplı protesto olayını anmak maksadıyla yürütülen demokratik bir teşebbüs olsa gerek” şeklinde bir düşünce oluşturuyor. RFA' nın ve bazı Çin basın organlarının verdikleri habere göre, bu defaki faaliyeti organize edenlerden biri Miradil Yasin, diğeri ise, Mutellip Tayip olup, onlar 20 Aralık günü Sinkiang(Doğu Türkistan) Üniversitesinde bildiri dağıtırlarken Üniversite güvenlik görevlileri tarafından olay yerinde yakalanarak polise teslim edilmişlerdir. Olayı ifşa eden güvenlik görevlilerinden İlyar Ablimit, Niyaz yaşında sebzeci Diğerinin İsmi: Kurban Himit, Taksi şoförü. Polis birimlerimiz olay yerinden 9 adet el yapımı bomba( ikisi kullanılmış olarak) 2 bıçak, 2 kılıç ve bir tane de el yapımı tabanca ele geçirdiler. Suçluların kullandıkları patlayıcılar, silahları ve eylemleri zorba terör karakterini yansıtan bir hareket olup, Bu olayı terörist bir eylem olarak adlandırmak gerekir.” Çin hâkimiyeti yine her nedense bu olayı da “Pekin Olimpiyatlarının güvenliğini tehdit etmek için planlı ve organizeli olarak icra edilen bir harekettir Onların arkasında dış ülkelerdeki Doğu Türkistan teröristleri var.” Diyerek ifade etmişse de, bu iki Doğu Türkistanlı gencin dış ülkelerdeki Doğu Türkistan teşkilatları ya da başka “terör örgütleri” ile ilişkilerinin olduğuna dair bir delil gösteremediler. Fakat daha sonra bu hadisenin, Çin hâkimiyetinin Doğu Türkistan halkına uyguladığı zulme karşı çıkmak maksadıyla iki Doğu Türkistanlı genç tarafından kendilerinin kişisel kararları ile ica ettikleri bir öç alma hareketi olduğu ortaya çıktı. Dünya kamuoyu ve dış ülkelerdeki basın- yayın organları söz konusu “Semen Yolu Olayı” nı “terör eylemi” olarak değerlendirmedi. Onu, “Doğu Türkistan halkının Çin askerlerine yönelttikleri bir öç alma eylemi” olarak nitelendirdiler. “Otonom Bölge(Doğu Türkistan) Toplum Güvenliği Bakanlığı”nın Bakanı Liu Xua'da daha sonra bu mesele hakkında, “8. ayın 4. günündeki terör hadisesinin ülke dışındaki “Dğu Türkistan” örgütleri ya da, “Türkistan İslam Partisi” gibi terör örgütlerinin perde arkasından planladıklarına ya da onlarla bir bağlantısının olup olmadığına dair elimizde bir belge yok.” Demek suretiyle bu olay hakkındaki ilk iftiralarını reddetmek zorunda kalmıştı. Kaşgar halk yargı mahkemesi 2008 yılının Aralık ayının 17. günü karar vererek 17 Çin polisini öldüren Kurbanca Ablimit ile Abdurahmancan Azat'a idam cezası vermişlerdi. sabahı Kuçar emniyet müdürlüğü ve daha başka hükümet binaları el yapımı bombaların saldırısına uğramışlardır. Şu anda Kuçar'ın durumu oldukça ağır olup, Ürümçi'ye ve güne gidecek olan araçlara ulaşım kapatılmıştır. Aksu vilayetinde de olağan üstü askeri hal ilan edilmiş olup, her tarafı vehim kaplamış bulunuyor. Olay meydana geldikten sonra Çin hükümeti Çin hükümeti Kuçar'daki bütün emniyet birimleri, silahlı polis birimleri, Bingtuen( silahlı Üretim- İnşaat Ordusu) ve orduyu görevlendirmenin dışında yine, Bügür'de yerleşik askeri birlikleri de Kuçar'a nakletmişlerdir. Kuçar'ın dış dünya ile ilişkisini tamamen kesmiş olup, burada sert askeri idare icra etmektedirler. güvenliğini tehdit etme suçu işlemişler. Fakat Çin hâkimiyeti bu Doğu Türkistanlıların Pekin Olimpiyatlarının güvenliğine ne şekilde bozgunculuk yaptıklarına dair hiçbir belge gösterememiş olup, sadece bunların askeri eğitim aldıkları, yardım topladıkları ve örgüt kurduklarına dair temelsiz ve dayanaksız ifadeler sarf etmişlerdir. Tıpkı dünya kamuoyunun da bildiği gibi Şimdiye kadar Doğu Türkistan Milli hareketi Pekin olimpiyatlarının ve yabancı ülke sporcularının güvenliğine zarar verecek hiçbir fiili harekette bulunmamışlardır. Demek oluyor ki, Çin hâkimiyetinin yukarıdaki 8 Doğu Türkistanlıyı, “Pekin Olimpiyatlarının güvenliğine ağır derecede zarar verdi” diye suçlamasının hiçbir gerçek yanının olmadığını açıkça göstermektedir. Muha mmet İmam ve Wangping 5'er bin yuen nakit para ile ödüllendirilmişlerdir. Üniversite öğrencilerini Protesto eylemine çağıran bildiriler o günlerde Ürümçi'deki 1 Ağustos Köy Ekonomisi Üniversitesi ile Tababet Üniversitesinde de dağıtılmıştır. Malumatlardan anlaşıldığına göre, Ürümçi'deki bütün yüksek okul öğrencilerinin Otonom Bölge(Doğu Türkistan) Spor salonu etrafında toplanarak bütün şehri dolaşmak suretiyle protesto eylemi yapmaları planlanmış, fakat bu protesto eylemini planlayanların yakalanmış olmaları ve alınan tedbirler sebebiyle plan gerçekleştirilememiştir. “Uygur Biz” sitesinin verdiği habere göre, Sinkiang(Doğu Türkistan) Üniversitesi ayın 24' ünde ödüllendirme töreni düzenleyerek söz konusu protesto eyleminin engellenmesinde hizmeti geçen 4 kişiyi ödüllendirdi. Ödül merasimine üniversite ileri gelenleri, üst düzey idare memurları, Ürümçi şehri ve Otonom Bölge(Doğu Türkistan) ilgili önderleri katılmışlardır. Üniversite Komünist Parti sekreteri Jang Shynlyang'ın, ödül töreninde bildirdiğine göre, söz konusu protesto eylemi engellendiği için Doğu Türkistan'daki Çin Komünist Partisi Wang Le Guan Sinkiang(Doğu Türkistan)Üniversitesine özel olarak memnuniyetini bildirmiştir. Tutuklanan gençlerin teşkilat ilişkileri ve faaliyetleri üzerinde Ürümçi vilayeti Emniyet müdürlüğü incelemelerini sürdürmektedir. Bildirinin içeriğinde nelerin yer aldığı, protesto eylemi sırasında nelerin ortaya konulacağı, olayla bağlantılı olarak kaç kişinin tutuklandığı gibi mühim bilgiler ilgili makamlar tarafından adeta bir sır gibi saklanmaktadır. “Uygur Biz” sitesinin verdiği habere göre, tutuklananlardan Miradil Yasin 20 yaşında olup Kaşgar doğumlu, Mutellip Tayip ise, 19 yaşında Piçan nahiyesi doğumludur. Fakat bu gençerin hangi okulun öğrencileri oldukları şimdiye kaar belli değildir. “Uygur Biz” sitesinin bildirdiğine göre, Doğu Türkistan'da “Sinkiang(Doğu Türkistan)ın istikrarı Ürümçi'ye bağlı, Ürümçi'nin istikrarı Ürümçi'deki yüksek okul öğrencilerine bağlı, yüksek okul öğrencilerinin istikrarı ise, Sinkiang(Doğu Türkistan) Üniversitesine bağlı” diye bakılmaktadır. Böyle bakılmasına, dış ülkelerdeki Doğu Türkistan faaliyetçileri arasında Sinkiang(Doğu Türkistan)Üniversitesinde eğitim alanların belirti vermeleri sebep olmaktadır. Güncel 10 İstiklâl Çin Hükümeti Zenginleşirken Türkler Yoksullaştı Sözde “Sinkiang(Doğu Türkistan)hükümeti” nin maliyesine giren bu milyarlarca yuen sadece Doğu Türkistanlı çiftçileri bedava çalıştırma, onların alın terini sömürme neticesinde meydana gelmiş olup, yerli Doğu Türkistanlı halkın bildirdiğine göre bu durum kesinlikle Doğu Türkistan halkının kalkındığının göstergesi değil. Yerli halk halen yoksulluk ve sefalet içinde olup, halk kendisine değil, Pekin'deki komünist Partisinin ve sadece kendilerine vekillik eden yerel hükümetin cebini doldurmak için vergi vermekte ve alın teri dökmektedir. Üstelik hükümet zenginleştikçe daha da güç kazanarak halkı daha fazla ezmeye çalışmaktadır. Sonuç olarak Doğu Türkistan'da halk, sözde hükümet olarak anılan bir güruhun isteklerini ve emirlerini yerine getirmeye mecbur olan köleler haline gelmiştir. Bu uygulama sadece Doğu Türkistan Türklerine yöneltilmiş bulunuyor. Doğu Türkistan Türklerinin bu tür haksızlıklara karşı çıkmaları ve tepki göstermeleri Kar ve göç Abdulmecit AVŞAR Allah (C.C.) bizlere öyle bir toprağı vatan olarak bahşetmiş ki, ne kadar şükretsek azdır. Bu topraklar neler görmüş, nelere şahit olmuş tarih hepsini yazıyor ama her yıl dört mevsimi ayrı ayrı yaşamak insana başka bir haz veriyor. durumunda ise, “milli bölücü” olarak yaftalanıp hapse atılmaktadırlar. Güvenilir yansımalara bakıldığında “milli bölücü” şeklindeki adlandırma, Doğu Türkistanlıları dilediklerince korkutmak, cezalandırmak ve böylece onları köleliğe mecbur etmenin vasıtası haline getirilmiştir. ETIC yapabilecek donanma hazırlamaları gerektiğinin belirtildi. Ancak Amerika, Çin'le sıcak çatışmaya girmek de istemiyor. Bunu nedeni; 1 milyar 800 milyon nüfusa sahip büyük bir pazar var. Eğer burada bir kaos olursa, Doğu Türkistan, Tibet, Moğolistan, kuzeyde Mançurya, güneyde ticaret zengini Şangay ve çevresi merkezi Çin'den ayrılmak isteyecek. Bu da Çin ekonomisi ve bununla birlikte dünya ekonomisi de çökecek. Amerika da bir anda bu pazarı kaybedecek. Amerika'nın şu anda düşündüğü Çin'le savaşmak istemiyor. Çin'i hür dünya ile entegre ettirmek istiyor" şeklinde konuştu. Çin'in dünya ve Amerika üzerindeki tehlikeye de değinen Ilgar Alptekin, şunları kaydetti: "Çin'de kendi mevcudiyeti için en büyük engel olarak Amerika'yı görüyor. Çin şunu çok iyi biliyor ki; Amerika ordusu kendi ordusundan çok güçlü. Çin şu anda Afrika, Ortadoğu'da, uzak doğuda az gelişmiş ülkelere ucuz mallar satıp oradaki devlet başkanlarınıkendilerine bağlamaya başladılar. Yani kendilerine müttefik buluyorlar. Amerika ve Japonya'dan bazı büyük firmalar yatırımlarını Çin'de yapmaya başladılar. Bu süreçte Doğu Türkistan'ın bağımsızlık ümidinin yok olduğunu gösteriyor. Çin sinsice bütün dünyaya yayılmaya çalışıyor. Sıfır maliyetle mal üretiyor. Çin'in şu durumu dünya ekonomisini tehdit eder duruma geldi. Bundan sonra hiçbir ülke Çin'le sıcak bir savaşa girmek istemez. Çin bu ekonomik savaşla Amerika'yı bile yenebilecek güce geldi diyebilirim. Ordu ve teknoloji olarak yavaş yavaş Amerika'nın gücüne yaklaştılar. Amerika ve dünya bunun farkında. Kur'an-ı Kerim'de bahsedilen 'sarı ırk' tehlikesi de bu. Çin'den gelecek 'sarı ırk' tehlikesinin durdurulması için Doğu Türkistan topraklarının mutlaka Çin'den ayrılması gerekiyor." Sohbet toplantısını sonunda Ilgar Alptekin'e katılımından dolayı plaket verildi.10.01.2009-iha Ürümçi'de 2008 yılında 133 Doğu Türkistanlı Siyasi Sebeplerle Tutuklandı 22 Ocak 2009 günü Ürümçi Emniyet Müdürlüğü 2008 yılındaki üç türlü güçleri bastırma sonucu toplantısı gerçekleştirmiş olup, 2008 yılında Ürümçi vilayetinde üç türlü güçlerle ilgili olaylardan 51'ini sonuçlandırarak 133 kişiyi tutukladıklarını vurgulamışlardır. Ürümçi şehir başkanı Lu Die Şiang, Üç türlü güçlerin faaliyetlerinin 2008 yılında %64 den %75'e yükseldiğini fakat polis güvenlik birimlerinin onları sert şekilde bastırarak verimli sonuçlar elde ettiklerini, bundan sonra da üç türlü güçleri bastırmayı hedefleyerek durmaksızın bastırmayı devam ettireceklerini vurgulamıştır. Çin hükümeti bu toplantıda üç türlü güçler olarak telaffuz ettiği Doğu Türkistan Özgürlük yanlılarının kanlı şekilde bastırılmalarını kutlamış ve Ürümçi şehrindeki Saybağ polis dairesi başta olmak üzere birkaç resmi daireyi da Doğu Türkistanlıları Yakın Plân Bağımsız Doğu Türkistanlılar Derneği Genel Başkanı Ilgar Alptekin öğrencilerle buluştu! Türkistan'ın efsanevi lideri İsa Yusuf Alptekin'in oğlu Ilgar Alptekin, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde (OMÜ) düzenlenen söyleşide öğrencilerle bir araya geldi. OMÜ Konukevi Balo Salonu'nda gerçekleştirilen toplantıya OMÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sait Bilgiç, Rektör Danışmanı Prof. Dr. Nazmi Polat, öğretim görevlileri ve çok sayıda öğrenci katıldı. OMÜ Türk Dünyası Araştırmalar Kulübü öğrencilerinin organize ettiği sohbet toplantısında Ilgar Alptekin konuşmasını, Doğu Türkistan'ın yöresel kıyafetiyle yaptı. Alptekin, dünya konjonktürü ve Doğu Türkistan'ın durumu hakkında önemli açıklamalar yaptı. Ilgar Alptekin, Doğu Türkistan'ın stratejik konumunun hala devam ettiğini, Avrupa'da soğuk savaşın bitmesiyle Pentagon ve CIA Amerikan hükümetine hazırladığı raporda, Sovyetler tehlikesinin kalktığını, Amerika'nın dünya devleti olması için karşısında tek engelin Çin kaldığını söyledi. Alptekin, "Amerika'nın planı, 11 Eylül olaylarını bahane ederek Afganistan'ı işgal edip Orta Asya'daki petrol yataklarına hakim olabilmekti. Eğer buraları alabilirlerse, Amerika'nın geleceğinin kurtarmış olacaktılar. 11 Eylül teröristlerini bahane ederek Kırgızistan ve Kazakistan'da üsler kurmaya başladı. Amaç, Çin'i batıdan kuşatmaktı. Son zamanlarda Kuzey Kore hükümeti de nükleer çalışmalarını durdurduğunu ve Birleşmiş Milletler denetimine açacağını ilan etti. Bu şunu gösteriyor: Yakın bir zamanda Kuzey ve Güney Kore'yi birleştirecekler. Böylece Çin'i kuzey doğudan kuşatmış olacaklar" dedi. Alptekin, CIA ve Pentagon'un hazırladığı rapordaki bir diğer konuya da değinerek, "CIA ve Pentagon'un hazırladığı diğer raporda Güney ve Kuzey Kore birleşirse Amerika'nın burada bulunan ordularının sorgulanacağı bu nedenle üs sıkıntısı çekeceğiydi. Bu nedenle uzun menzilli uçabilecek bombardıman uçakları ve Pasifik'te uzun zaman görev Şubat 2009 - 55. Sayı - 5. Yıl tutuklama ve batırma faaliyetlerinden dolayı tebrik etmiştir.Her ne kadar Çin hükümeti 2009 yılının girişi le beraber durmaksızın üç türlü güçlere darbe vurmayı ciddi şekilde sürdüreceklerini söylediyse de bu, yıllardan beri Çin hâkimiyetinin zaten devam ettirmekte olduğu katliamların devamı olup, bu durum Doğu Türkistanlıların içlerine hiçbir zaman korku salamamıştır.Bazı yorumcuların ifadelerine göre, Çin Doğu Türkistanlıları uçurumun kenarına kadar sıkıştırmış ve canlarından vazgeçmeye mecbur etmekte olup, sürekli olarak hiçbir delil göstermeksizin tutuklama ve sindirme hareketi yürütmek sadece Doğu Türkistan halkının Çinlilere olan nefretini arttırmıştır. Çin hâkimiyetinin yürütmekte olduğu bu huzursuzluk ve terörizm Doğu Türkistan meselesini Çin'in asla halledemeyeceği bir meseleye dönüştürmektedir. ETIC Adına şiirler, kitaplar yazılan kimilerinin çok sevdiği, özellikle odunu ve kömürü olmayanların geç gelmesi veya hiç gelmemesi için adeta dualar ettiği mübarek beyaz örtü yine tüm ihtişamı ile her yeri kapladı. Her taraf bembeyaz.Her şeyi ve tabiatın rengini beyazın saflığı kapladı. Her kar yağışında aklıma rahmetli annemin Doğu Türkistan'dan Afganistan'a göçte yaşadığı sıkıntılar aklıma gelir. O ne müthiş bir yolculuktur ki Yarabbi, onlarca insanın bir hedef uğruna binlerce kilometreyi, Himalaya dağlarının o korkunç yollarının aşarken çekilen insanın kanını donduran acılar ve sıkıntılar. Vatan için vatanının terk etmek zorunda kalıp, yola çıkan, bir anne, bir kızı ve bir oğlu. Başka yakın akraba adına kimsesi yok. Ama her zaman yanlarında hissettikleri Yaradan'ı ve kader birliği ettikleri hemşerileri her zaman onlarla.Himalaya dağlarının yüksek tepelerindeki duman ve is, 17 yaşındaki genç erkeği zehirliyor, bir ana ve kızı hayatta tek başlarına kalıyor. Hayattaki tek filizlerini, gömecek toprak bile yok. Her taraf taş ve kaya. Mecburen, 3 tarafı yıkık bir harabenin içine cesedi yatırıp, yanlarına taş koyup, üzerine bir büyük kaya koyup genç adama mezar yapıp, kafile yollarına devam etmişler. Daha sonra öğreniyorlar ki, 9 ay sonra aynı yoldan hicret eden diğer hemşeriler cesedi görmüşler, ceset hala çürümemiş. Gözyaşlarının sel olduğu ortamda anne tek oğlunun cesedini terk etmek istemiyor, telkinler fayda etmiyor, büyük sıkıntı yaşanıyor. Kızı da hayattaki tek akrabasının yanından ayrılamıyor. Kafile yoluna devam ediyor. Bu arada kurt ulumaları da duyulmaya başlıyor. Saatler sonra kafilenin başkanı olan hafız hoca gelip, iki bayanı ikna ediyor ve yeniden yolculuk başlıyor. İki gün sonra konakladıkları yerde sabah kalktıklarında bakıyorlar ki, üzerlerinde bir yük var. Üzerlerine kar yağmış. Kar altında uyumuşlar. Rahmetli o anı anlatırken, gözleri yaşarır, “Oğlum adeta mahşer günü gibiydi. İnsanlar mezarlarından çıkar gibi tek tek kalkıyorlardı. Kalkan, etrafa bakıp, hemen yakınlarına sarılıyor ya da hemen orada diz üstü çöküp ellerini semaya açıp Allah'a dua ve şükürlerde bulunuyordu” der yine gözlerini diker, dışarıda yağan kara bakıp kardeşini ve annesini hatırlar, iç geçirir, gözlerinden değerli göz yaşları akardı. Annemin bu durumunu görüp kar yağdığı için sevinmezdim bile. Bir insanın vatanından ayrılması, hayattaki tek kardeşini büyük yolculukta kaybetmesi ve annesinin oğlu için döktüğü gözyaşlarını tekrar tekrar hatırlar, gözlerinin pınarları yine akmaya başlardı. Bir tarafta kar yağar diğer tarafta annemin inci gibi gözyaşları dökülürdü. Bu halini gören benim ise içim paramparça olur, anneme daha fazla sarılır ve onu teselli etmeye çalışırdım. Benim gözlerimden de gözyaşlarımın aktığını çok sonradan fark ederdim. Her kar yağışında bu manzara hafızamda canlanır. Birileri keyiflenirken ben hüzünlenirim. Bu hüznüm vatanım Doğu Türkistan Hüriyetine kavuşana kadar da devam edecektir. Şubat 2009 - 55. Sayı - 5. Yıl NEVÂYÎ VE FUZÛLÎ'DE “SÖZ”ÜN DEĞERİ Prof. Dr. M. Metin KARAÖRS* Türk dilinin ve Türk şiirinin zirve şahsiyetlerinden biri olan ve XV. asırda Doğu Türkçesini (Çağatay Türkçesi) klasik bir nazım ve nesir dili hâline sokan Ali Şîr Nevâyî (1441-1501) aynı zamanda edebiyat tarihimizde “bir kültür milliyetçisi-dil milliyetçisi” hüviyetiyle de büyük bir öneme sahiptir. ¹ Türkçeyi Azerbaycan şivesiyle söyleyip yazmış, fakat bütün Türk illerinde sevilip benimsenerek Türk şiirinin dünya ölçüsünde büyük liriklerinden biri hâline gelmiş olan Fuzûlî de (…-1556) Türkçe sevgisi ve dil milliyetçiliği ile tanınmıştır.² Her iki şairimizin ortak olarak birleştikleri nokta sözün kelimenin önemi üzerinde ayrı ayrı durmaları olmuştur. Nevâyî, Türkçe ile Farsçanın karşılaştırmasını yapıp Türkçenin lügat serveti ve anlatım gücü bakımından Farsçadan üstün olduğunu ispat etmeye çalıştığı Muhakemetü'l-lugateyn³ isimli eserinin baş kısmında , Fuzulî ise“söz”4 redifli gazelinde söze, kelâma, kelimeye dolayısıyla dile verdikleri önemi açıkça ortaya koymuşlardır: I. Her iki şair de Cenâb-ı Hakk'ın “Elmütekeliim” sıfatının insan üzerinde tecelli ettiğinin delili olarak konuşmasını, dilini göstermekte, belirtmektedirler. a.) Nevâyî, “insanın söz ve dil şerefiyle diğer bütün yaratıklardan üstün olduğunu, insanı bu şekilde yaratan Tanrı'ya sonsuz şükürler etmek gerektiğini” eserinin başlangıcında şu sözleri belirtmektedir: Ey söz bile kılgan âferîniş âgaz İnsanı arada eylegen mahrem-i raz Çün kün feyekün safhasığa boldı tırâz Kılgan anı nutk ile barıdın mümtâz. “Ey sözle varlıkları yaratmaya başlayan ve insanı kendisine sırdaş eyleyen, insanı konuşma kabiliyeti ile diğer bütün varlıklardan üstün şekilde yaratan, insanı ol emrinin safhasına süs, nakış yapan Tanrı.” Sübhâne'llah ni kudret-i kâmiledür kim, insanı (hammertü tıynete âdeme bî-yedî erbaîne sabahân) kerîmesi mazmûnı birle (Allemelesmâe külehâ) kâbiliyeti birdi. Ve anı “el-mütekellim” ismi mazharı kıldı. Ta ol bu mazhariyet şerefidin cem'-i mahlûkâtka serefrâz boldı. Ve bu teşrîf bile barısıdın imtiyaz taptı. Subhanallah. Bu ne olgun bir kudrettir ki insan oğluna (Ấdemin balçığını kırk sabah kudret elimle yoğurdum) hadisinin anlattığı gibi, bütün sözleri öğrenme kabiliyeti verdi. Onu “el-mütekellim” isminin tecellisi yaptı. Bu mazhariyetten dolayı insan, bütün varlıkların başında onların en şereflisi oldu. Yani ki çü âlemni yarattı Mabûd Âlem ilige kudret bile birdi vücûd İnsân idi maksûd ki boldı mevcûd İnsândın hem Habîb'l irdi maksûd Allah, varlığa kendi kudreti ile vücûd verdi. Maksadı insandı. İnsanı yaratmaktan maksadı da Hz. Muhammed'i yaratmaktı. “Mütekellimî ki Arap fusahası belâgat gülbângin sipihr gülşenidin aşurganda anıng bülbül-i nutkı (ene efsah) terennümi bile alarnı zebânbest ve davâları âvâzesini yirge pest kıldı.” (Hz. Muhammed) Öyle bir kelam edici ki, Arap fasihleri iyi ve güzel söylemenin yüksek sesini (gülbangini) feleğin bahçelerinden kendi ülkelerine aşırdıklarında, onun bülbülleşen dili (Ben hepinizden daha iyi kelâm ederim) nutkuyla dillerini susturdu ve sözlerini yere indirip dindirdi. b.) Fuzûlî, “söz” redifli gazelinin ilk beyitinde sözün ağzın sırrını açıklayan kelâm olduğunu, söz söylemek ile ağzın varlığının anlaşıldığını ifade etmektedir. Tasavvufî düşünce açısından söz, varlıkların tezâhürü, ağız ise Cenâbı Hakk'tır. Söz ağızdan çıkmakla yoktan var etmenin Allah'ın tezâhürü olduğu, bunun sırrının ise bilinmediği ifade edilmektedir. Dolayısıyla insan, “el-mütekellim” İstiklâl sıfatının tezahürü olmaktadır. Halka ağzun sırrını her dem kılur izhâr söz Bu ne sırdur kim olur her lâhza yohdan vâr söz Ağzının sırrını her nefeste Aleme açıklıyor söz. Bu ne sırdır ki her göz açıp kapayışta söz yoktan var oluyor. Yine Fuzûlî aynı gazelin dördüncü beyitinde sözün gönüller almak için gayb örtüsünün altından her an yüzünü gösterdiğini belirtir: Bir nigâr-ı anberin-hatdur gönüller almağa Gösterür her dem nikâb-ı gaybdan ruhsâr söz. Söz amber kokulu hatları olan bir güzeldir ki gönüller almak için her an gayb örtüsü altından yüzünü gösterir. Hat, hem yazı hem de yüzdeki dudak etrafındaki ayva tüyleri demektir. Ağzın etrafında hat vardır. Dudak etrafındaki ayva tüyleri dudağın var olduğuna işarettir. Ayva tüyleri vahdet üstündeki kesrettir. Hat, yazıyla şiir, sözün yazılı şeklidir. Kağıt beyaz, yazı siyah olduğundan alaca renkli ambere benzetilir. Gaybın örtüsü dudak, dudağın örtüsü de hattır. Söz hat halinde ağızdan yazıya geçtiğinden hakikat gaybın örtüsü altından yüzünü göstermektedir. II. Nevâyî ve Fuzûlî insanın sözünün değeri ve doğruluğu ile kadir ve kıymetinin azalıp artabileceğini şu şekilde ifadelerle belirtmektedir: a. Nevâyî Muhakemet'l-lugateyn isimli eserinin baş kısmında kendisini, “Tekellüm ehli hırmenining hûşe-çîni” iyi konuşanlar harmanının başakçısı “söz dürr-i semîni mahzenining emîni” kıymetli söz incileri mahzeninin sahibi emini, “nazım gülistânınıng andelîb-i nagmeserayi” nazım bahçesinin nağmeli bülbülü olan ve Nevâyî mahlasını alan Ali Şîr diye kendisini takdim ederek, sözün iyisinden ölecek olanlara bile can geldiğini, kötü sözden ise yaşayanların bile canının üzüldüğünü belirtmektedir. “Söz dürrining tefâvüti mundın hem bînihâyetrak durur. Andâk ki şerîfidin ölgen bedenga ruh-ı pak yiter, kesîfidin hayâtlık tenga zehr-i helâk hâsiyeti zuhûr iter.” Söz incilerinin aralarındaki farklar ve dereceler bundan daha çoktur. O kadar çoktur ki sözün iyisinden öleceklere yeni can gelir, sözün kötüsünden ise yaşayanların can iplikleri üzülür. B.Fuzûlî, söz redifli gazelinin ikinci beyitinde: Arturan söz kadrini sıdk ile kadrin arturur Kim ne mikdâr olsa ehlin eyler ol mikdâr söz. “Doğru söylemekle sözün kadir ve kıymetini artıran kimse, aslında kendi kadir ve kıymetini artırıyor demektir. Söz ne kadar değerli ise sahibini de aynı derecede değerli kılar.” Diyerek sözün nasıl olması lâzım geldiğini belirtmektedir. III.. Nevâyî ve Fuzûlî “söz”ü inciye benzetmişlerdir. İncinin kıymetine göre çeşitleri bulunduğunu belirtmişlerdir. İncinin kaynağı deniz, sözün ise gönüldür. a.) Nevâyî, eserinin baş kısmında “söz dürridür kim anıng deryası köngüldür. Ve köngül mazharıdur kim câmi-i maânî-cüz ü küldür. Andak ki deryâdın gevher gavvas vâsıtası bile cilve mümâyiş kılur. Ve anıng kıymeti cevherige köre zahir bolur. Köngüldin dagı söz dürri nutk şerefiga sâhib-i ihtisâs vesîlesi bile güzâyiş ve ârâyiş körgüzür. Anıng kıymeti fehm mertebesi nisbetiga niçük ki Geniş Açı 11 merâtip asru köpdür, hatta ki bir diremdin yüz tümengeçe dise bolur.” Söz bir incidir. Denizi ise gönüldür. Gönül bütn mânâları kendinde toplayan bir bütündür. Denizden cevherler (inciler) dalgıç eliyle çıkarılır, onlara cevherciler katında kıymet biçilir. Gönülden söz incileri söyleme şerefine bu işin mütehassısları kendi dilleriyle erişirler. Onların ağızlarında canlanır, kıymetlerine göre yayılır, ün kazanırlar. İncinin değer dereceleri pek çoktur. Bir dirhemden on binlerce liraya kadar yükselebilir.” Sözleriyle sözün inciye benzediğini, incinin kaynağının derya, sözün kaynağının da derya gibi olan gönül olduğunu belirterek şöyle devam eder: İncüni alsalar müferrih üçün Ming bolur bir dirremga bir miskâl Bir bolur hem ki şeh kulakka salur Kıymeti mülk abresi emvâl. Ferahlamak için inciyi alsalar bir dirheminde bir miskal bin olur. Bir de sultanların kulaklarında inciler vardır ki âdeta mülk kıymetinde ve bütün mallara denk sayılır. b.) Fuzûlî, “söz” redifli gazelinin beş ve altıncı beyitlerinde “sözün esrar hazinesinin hazinedârı olduğunu, irfan denizinde dalgıç olmayanın ârif olamayacağını, vücûdunun bir irfan denizi olduğunu, sözün de bu denizdeki bir inci gibi olduğunu” şu şekildeki mısralarıyla belirtmektedir: Hâzin-i gencîne-i esrârdur her dem çeker Rişte-i izhâra min min gevher-i şehvâr söz. Esrar hazinesinin hazinedarı sözdür. Her an zuhur ipliğine binbir iri ve kıymetli inciler dizer. Gönül, esrar hazinesi olup ancak âşıklar bu esrarı bilebilirler. Hazine gizli olup söz bunları izhar ipine inciler dizilmiş gibi ortaya çıkarır. Söz incidir. Hakikat yolunda söylenen şiirler veya sözler en değerli incilerdir. Olmayan gavvaş-ı bahr-i ma'rifet ârif degül Kim sadef terkib-i tendür lü'lü-i şehvâr söz Vücut bir sedeftir. İçindeki tek ve değerli inci de sözdür. İrfan denizinde dalgıç olmayan insan, ârif insan değildir. İlâhî ilim denizine dalmayan gönül sırlarının sembolleri olan inci gibi sözleri öğrenemez, bunların farkına varamaz.. *Beyken Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı, İSTANBUL ¹Ali Şîr Nevaî, Nevâyî Külliyatı, Topkapı Sarayı, Revan bl. No: 808. Nevâyî, Lisânü't-tayr isimli mesnevisinde “Cihanda Türk edebiyatı bayrağını kaldırmak suretiyle Türkleri tek bir millet haline soktum” Ferhad ü Şîrin mesnevisinde “Hiç ordum olmadığı halde her tarafta yalnız divanımın nüshalarını göndermek ile Çin hududundan Tebriz'e kadar bütün Türk ve Türkmen illerini fethettim.” Yine Sedd-i İskenderi'de kendisine hafiften gelen bir sesin “sen kılıçsız, yalnız kalemin ile Türk ülkelerini, Türk milletinin kalbini fethedeceksin, onları bir tek millet yapacaksın, Türk iklimleri sana aittir, sen bu milletin sahipkıranısın” dediğini anlatarak kendi milletini ve dilini sevdiğini bütün varlığı ile Türk dilinin ve kültürünün hizmetinde olduğunu belirtir. ²Fuzûli de Hadikatü's-Sûedâ adlı eserinin ön sözünde “bk. Hadikatü's-sû'eda. Fuzûlî. Dr. Şeyma Güngör. Doktora tezi. Kültür ve turizm bk. Yayını. Ankara 1987, sayfa 17. “Ey Arap, acem ve Türk milletlerine feyiz veren Tanrım. Sen Arap kavmini dünyanın en fasih konuşan milleti yaptın. Acem fasihlerinin ise sözlerini İsa nefesi gibi cana can katan bir güzelliğe ulaştırdın. Ben türküm ve Türkçe söylemek istiyorum. Tanrım benden iltifatını esirgeme…” şeklindeki duası, Türk diline gönül verdiğinin en büyük delillerindendir. ³Ali Şîr Navaî, Muhakemetü'l-lugateyn, Nevaî Külliyatı. Topkapı sarayı. Revan. No:808. Sf. 774b.781b. … Muhakemetü'l-lugateyn. Refet Işıtman neşri TDK. Ankara.1941. Sf.57-59. … Ali Şîr Nevâyî. Agah Sırrı Levent. TDK Ankara. 1968. IV. Cilt. Sf.57-63. 4 Fuzûlî Divanı Şerhi. Ali Nihad Tarlan. Kültür ve Turizm Bak. Yayını. Ankara. 1985. II.cilt. sf. 35-37. Devam Edecek KÜLTÜR-TARİH 12 İstiklâl Şubat 2009 - 55. Sayı - 5. Yıl Evet! Türkistanlılar Türk'tür-2 Yazan: Mehmet Emin Buğra, Türkistanlı Yurttaşlar Birliği Üyesi (Cung YangRibao, 21 Ekim, 1944) Tarançı'lar, Türkistan'ın yerlilerinden olup Mançu (Mançur) hanedanının Çien Lung döneminde Altışehir* ve Turpan yörelerinden İli'ye göç etmişler. Tarançi sözü, eski Türkçe'de çiftçi demektir. Yaşamları ekimbiçim üzerine kurulu olması nedeniyle yerleşik yaşadıklardı. Yeni taşındıkları yöredeki göçebe Türklerden farklı tanınmak üzere kendilerine Tarançi adını yakıştırmışlardı. Bay Li, Özbekler için “Galiba Da Yu Şi'lerin evladı idiler” diyor. Bu tümüyle temelsiz, boş bir savdır. Bay Li'nin sözü doğru var sayılır ise dahi, unutulmamalı ki; kendisinin “Da Yu Şi” Dediği Yavçı'lar, Türk'tür. Özbek'lerin Türk oldukları, bütün bilim adamlarınca kabul gören bir gerçektir. Han'ın büyük oğlu Cuci Han, doğu Avrupa'da büyük bir devlet kurmuş idi. Bu devlet, Cuci Han'ın dördüncü torunu Özbek Han döneminden başlayarak, Özbek Han hanedanı devleti olarak anılmış. Daha sonraları; Özbek Hanedanından Şeybani Han, Semerkand'i ele geçirdiktan sonra, büyük bir devlet kurdu, egemen olduğu topraklar üzerinde yaşayan Türelere kendi hanedanının (sülalesinin) adı olan Özbek adını verdi. Özbekler, işte bu nedenle Türk milletinin bir parçasıdır. Bay Li diyor ki; “Uygurlar çoğunlukla siyah gözlü, Özbekler ela gözlü olurlar. Birçok Özbek ile tanıştım, güzel ve yakışıklı kişilerdi.” Aslında günümüzde Uygur ve Özbek olarak tanınanlar, kara veya elâ gözlü olmada, güzel ve yakışıklı olmada farksızdırlar. Bay Li'nin söyledikleri, etnolojide millet ayrımında kıstas kabul edilen ölçülere sığmayan uyduruk sözlerdir. Bay Li'nin ne demek istediği, anlaşılmıyor. Tatar'ların Türk oldukları, uzun zamandan beri bilinen bir gerçektir. Birçok tarih bilgini, yürüttükleri araştırmalardan sonra, Tatar adının bu halka yanlış verilmiş olduğu sonucuna varmışlar, onları Kazan Türkleri olarak adlandırma gereği duymuşlardır. Tatar adıyla anılan bu topluluk, aslında Bulgar Türkleri'nin evladıdır. Aslında 4. Yüzyıldan beri İdil (Volga) ve Kama ırmakları havzasında yaşaya gelen Bulgar Türkleri, 8. Yüzyılda kurdukları devlete, başkentleri olan Bulgar şehrinin adını vermişler. Bulgar Devleti hükümdarı Elmas Han, 10.Yüzyılda Müslüman oldu. Bu devlet, 13. Yüzyılda Çingiz Han'ın torunu Batu Han kuvvetlerince işgal edilmesi üzerine son buldu. Ruslar, Bulgar, Türklerini bir yanılgı eseri olarak, Tatar demişler idi. Bu sözde Tatarlar, eskilerden günümüze kadar, İdil, Kama, Yatka, Yayık (Ural) ve Tubol ırmakları boylarında yaşarlar. Bay Li, bu topluluğu, Kafkasya'nın güneyindeki “Georgia (Gürcistan)'da yerleşen bir halk” şeklinde tanımlıyor. Bu tanımlama, Bay Li'nin bölge coğrafyasını bilmemesinden kaynaklanan yanlışlıktır. Tatarlar (Kazan Türkleri)'nın bir kısmının beyaz tenli ve mavi gözlü olmaları, etnoloji bilginlerine göre yaşadıkları yörenin iklim ve ortam etkisinden ileri gelen bir niteliktir. Beyaz tenli ırklar ile kan karışmasından ileri gelen bir olgu değildir. Çünkü; Ruslar ile araları hiç de sıcak olmadığından aralarında kız alıp verme yok denecek kadar az idi. Tacik sözü, Farsça değil, Türkçedir. Türkler, eski çağlarda İran, Afgan ve Arap kökenlileri Tacik derlerdi. Günümüzde Afganistan ve Batı Türkistan'da Farsça konuşanlardan bazısı, Tacik olarak adlandırılır. Ancak bizim Türkistan (Doğu Türkistan)'da Tacik olarak adlandırılanlar onlardan farklı olarak; yaşadıkları yerlerde kendilerini Tacik demezler, Vahi (Vakhi) derler. Bunlar, Çağatay döneminde Yarkend ve Kaşgar yörelerinden göçerek; Pamir'in batı ucunda yer 46 Ülkesini korumak için bütün dünyayı şaşırtan, Çeçenlerin kendi egemenliğini kurmak için nasıl çaba harcadığını dünya görmüştür. Vatanseverlik ruhu ve milli iradesi güçlü bir millet nüfus olarak ne kadar az olsa da toprağını kimse işgal edemeyeceğini Çeçenler kanıtladı. Bu kanıt ezilen Doğu Türkistanlılar için ilham kaynağıdır. Çeçen halkının güçlü Rus ordusuna karsı savaşta çok kayıp vermiş olmasına rağmen, bayrağını, toprağını koruyabilmesinin sırrını öğrenmek için aşağıdaki alan Vahan (Vakhan) denen dağlık bölgeye yerleşen, Çağatay egemenliği dışında bağımsız yaşayan Türklerdir. Afganlar 1850 yılında Vahan'ı işgal ettiklerinde; Vahilerin bir bölümü kuzeye çekilmişler; Taşkorğan'da ve Yarkent ile Guma ilçelerinin dağlık yörelerinde yerleşmişlerdir. Vahiler, son beş yüz yıldan bu yana Afganlar, Tacikler ve Hintliler ile temasta buluna geldikleri için dilleri de Türkçe, Afganca (Peştuca), Tacikçe ve Hintçe'nin karışımından oluşan bir dil haline gelmiştir. Bununla beraber; tamamı Türkçe konuşmayı bilir. Ben, Vahan'da altı ay bulundum. Bu süre içinde yaptığım inceleme sonucunda; onların Türklüğünden hiç kuşkum kalmadı. Bay Li, “Bugünkü dil birliğinin, geçmişteki millet birliğine kanıt olarak gösterilmesi, bilimsel bir yaklaşım olamaz,” diyor. Bay Li anlamıyor; biz dil birliğini ileri sürerek Türkistan'daki millet birliğini kanıtlamağa çalıştığımız yok. Yukarda söylediklerimiz açıktır. Dil birliğinden millet birliği çıkarma marifeti, günümüz Çin bilginlerinin işidir. Yoksa bugün iç Çin'de (Mançurya, Moğolistan ve Doğu Türkistan dışında Çin devletinin egemen olduğu topraklarda) yaşayan halkların pek çok sayıda milletlere bölünmesi söz konusu olabilirdi. Bay Li, “Türkistan'da yaşayan yedi milletin dili bir değildir,” diyor. Böyle bir iddiada bulunabilmek için kişinin söz konusu dili veya dilleri iyi bilmesi gerek. Kulak dolgunluğu ile böyle bir iddia ile ortaya çıkmanın sonucu, ancak kişiyi mahcup eder. Türkistan'daki bu yedi aymağın dili birdir. Yalnız Kazak ve Kırğız aymakların, öteki aymaklara göre, diyalekt farkı vardır. Bu fark, olsa olsa Gansu ve Siçwan eyaletlerinde konuşulan Çin dili lehçelerinde var olan fark kadardır. Bay Li diyor ki: “Örf-âdete gelince; Uyğurlar çoğunlukla tarım işleriyle uğraşırlar, Kazaklar ise çoğunlukla hayvancılıkla geçinirler. Durum bu olduğuna göre; bu toplulukların örf- adetleri birbirlerine benzer demek mümkün mü? Edindiğim izlenime göre onların örf-âdeti birbirlerine hiç benzemiyor.” Bay Li bu savı ileri sürerken gözden kaçırdığı iki noktayı kendisine hatırlatmak isterim: Uyğurlar arasında çiftçilik ile meşgul olanlar dışında, hayvancılık ile uğraşanlar da pek çoktur. Kazaklardan da çiftçi olanı az değildir. Bay Li, zanaat ile örf-adet arasındaki farkı gözden kaçmıştır. Topluluğun yaşadığı yer ve ortamın doğal etkisi ile uyguladığı yaşamsal yöntemler, sanata (zanaat) denir; çiftçilik, demircilik, çobanlık gibi. Oysa toplumun davranışı, giyim kuşamı, yeme içme alışkanlıkları ile doğum, evlilik (düğün) ve ölüm merasimleri gibi işler, örf-adet denir. Buna rağmen Bay Li'nin, “Onların örfadetleri bir değildir” demesi, hem dayanaksız, hem de mantıksız bir sözdür. Bu konu, Avrupalı bilim adamlarının araştırmaları sonucunda kanıtlanmıştır. Bay Li, “Hepimizin birlikte San Min Cuyi'nin yüce öğretisi çizgisinde yürüyeceğimizi umuyorum”, diyor. Bizler, Çin Cumhuriyetinin, San Min Cuyi'nin çizdiği yolu izleyerek, temel amacı olarak ilan edilen en yüksek devlet kurma gayesine ulaşmasını diliyoruz (temenni ediyoruz). Türkistanlılar, bugüne kadar bu amacın gerçekleşmesini isteye gelmişlerdir. Bu yolda, hiçbir zaman başkalarının ardında kaldıkları yoktur. *Doğu Türkistan'ın güney kemsinde Teklemekan Çölünün güney kıyısında altı şehirden oluşan bölge. Kaynak: MEHMET EMİN BUĞRA KÜLLİYATI Bir Arşiv Derlemesi Yayıma Hazırlayan: M. Yunus Buğra basit bir misal kâfidir. 1944 yılı Çeçenistan'dan sürgün edildiğinde henüz olgunlaşmayan bir kız, 1995 yılında 70 yasına gelmiş, 50 yıldan fazla hayati Kazakistan bozkırlarında geçmiş, ana ve babalan orada defnedilmiş. 1990 yılından sonra, Orta Asya'da kalan Çeçenler ara arda evlerini satıp, Çeçenistan'a döndüler. Fakat büyüklerinin mezarlarını bırakıp gitmeye gönlü razı olmamış anlattığımız annenin. Onun bir oğlu ise Kazakistan'da ticaretle uğraşıyormuş. Ana oğlunu çağırıp: "oğlum, baban Çeçenistan için savaşacak günü bekleye bekleye öldü. Bugün senin yasındaki Çeçen yiğitleri savaşıyor. Sen de gidip onlara katil, savaştan sağ dönersen görüşürüz, görüşemezsek Allah'ın huzurunda buluşuruz. Eğer ölürsem komşularım babanın yanına gömerler." der. Yıllardır biriktirdiği altın bileziklerini bozup Devam Edecek oğlunun yol masrafı yapıp yolcu eder. Oğlu da sevinçle yola koyulur. Birkaç ay sonra, oğlu tanıdık biriyle annesine para gönderir. Para getiren kişiden oğlunun Çeçenistan'da değil, Moskova'da ticaret yapmakta olduğunu öğrenir. Bunu duyan anne bir tabanca satın alır, doğru Moskova'nın yolunu tutar ve Moskova'da oğlunu bulur. Annesini gören oğlu koşarakgelip annesine sarılır. Anne tabancasını çıkarıp oğlunu vurur. Oğlu orada ölür. Polis tarafından tutuklanan anneye, "neden öldürdün?" diye sorulduğunda: "Çeçen analar hain evlât doğurmaz, bu oğlanı ben yanlış doğurmuşum, o yanlışı düzeltmek için öldürdüm" der. Gerçekte ise anne hiç yanlış doğurmamıştı. Oğlan Çeçenistan'a gitmek üzereyken Çeçen teşkilatı tarafından yardım toplamak için Moskova'ya gönderilmiş. Devam Edecek Şubat 2009 - 55. Sayı - 5. Yıl Türk Milletinde Devlet Anlayışı Ve Türkiye Mehmet Emin Batur Dünya tarihini insanlar oluşturmuştur. İçinde insanın yer almadığı bir tarihten söz edilemez. İnsanlık tarihi ise, millet olma vasfını kazanamamış veya var olan milli vasıflarını da ellerinde tutmayı başaramayarak kaybetmiş olan insan toplulukları hakkında çok fazla bir kayıt tutmamış, tarih onları tanımamıştır. Dünya milletleri arasında Türk milleti; milli kimliğine, milli mevcudiyetine, istiklâline en çok önem veren ve dünyadaki Türk varlığını gelecek asırlara taşımak, taşıyabilmek için en ağır bedelleri ödeyen bir millettir. Hun Devletinden Türkiye Cumhuriyeti devletine, 12 Kasım 1944 tarihinde kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyetine ve 1990 yılının başlarında Dağılan Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasında bağımsızlıklarını ilan ederek dünya devletleri arasına katılan Batı Türkistan Türk Cumhuriyetlerine kadar Türk milleti tarih boyunca hiçbir zaman devletsiz kalmamıştır. Ebediyen de kalmayacaktır, kalmamalıdır. Çünkü Türk milleti kayıtsız şartsız tam bağımsızlığı ve devleti olmadan yaşayamaz. Türk milleti sahip olduğu büyük ülküsü gereği atalarından aldığı ilhamla Gök kubbeyi çadır, güneşi de bayrak kabul eden bir anlayışla devletsiz kalmamak için tarihin şahitlik ettiği nice büyük savaşlara girmiş, kan ve can vererek devletini yaşatmayı ve devam ettirmeyi başarmıştır. Bilge Kağan; “Ey Türk Oğuz Beyleri! Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, bil ki Türk milleti, Türk yurdu, Türk devleti, Türk töresi bozulmaz.” Demişti… Türk devletlerinin var olması ve ebediyete kadar varlığını devam ettirmesi ise, Türk Milletinin millet olma bilincine, o'nu sekteye uğratmadan, köreltmeden, pörsütmeden, pörsütülmesine ne pahasına olursa olsun asla izin vermeksizin sahip çıkması ile mümkündür. Türk milleti var olursa Türk devleti yaşar ve yaşatılabilir… Gündem 13 İstiklâl Bu gerçeğin farkında olan dünyadaki Türk düşmanları ise onlarca yıldır Türk milletini millet olma şuurundan uzaklaştırmak için menfur faaliyetlerini hep sürdürdüler, sürdürüyorlar. Çünkü biliyorlardı ki, Türk devletlerini inkıraza uğratmak için öncelikle Türkleri köklerinden koparmak ve onlara Türklüklerini unutturmak gerekir… Eski Sovyetler Birliği Rusya'sı da 70 yıl boyunca aynı yöntemi uyguladı. Kendi hâkimiyeti altındaki Türk topraklarında(Batı Türkistan) ve esareti altındaki Türk milleti üzerinde Türk ve Türk devleti düşmanlarının tarih boyunca uygulaya geldikleri ortak metot olan Türk milletini milliyetsizleştirme yolu ile parçalama yöntemini kullandı. Bunun için de, bir bütün olan Türk milletinin boylarından milletler türetmeye çalıştılar. Bu girişimlerinde tam olarak bir başarı elde edebilmiş olsalardı bu yöntemle Türk milletini zayıf düşürecekler ve Çin başta olmak üzere dünyadaki diğer ezeli ve ebedi Türk düşmanı millet ve devletlerle birlikte hareket edeceklerdi. Geriye ise, Türk milletine bir fiske vurmak kalıyordu. Böylece Türk milletini tarih sahnesinden tıpkı Mayalar, Aztekler ve İnkalar gibi tamamen yok edeceklerdi. Ruslar onlarca yıl uğraştılar ama ikrah verici planları akim kaldı ve yıkılıp yok olan eski Sovyetler Birliğinin enkazı üzerinde yepyeni Türk Cumhuriyetleri devlet bayraklarını göndere çekerek Bağımsızlıklarını dünyaya ilan ettiler. Doğu Türkistan'ı işgal eden Çinliler de aynen Rusların Batı Türkistan Türklerine karşı uyguladıkları yöntemleri Doğu Türkistan Türkleri üzerinde onlarca yıldır uyguladılar fakat başarılı olamadılar. Çünkü Doğu Türkistan Türkleri her geçen gün Türklük milli bilinci içerisinde Çinlilere karşı şanlı direnişlerini sürdürüyorlar… Günümüzde Türk dünyasının gözbebeği olan Türkiye'ye ve Türkiye Türklerine yönelik olarak dünyadaki Türk ve Türk devletinin müzmin düşmanları tarafından uygulanmaya çalışılan menfur plânlar ise çok daha büyük bir tehlike arz etmektedir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Çin, Tutuklama, Hapse atma, İşkence yapma ve Ölüm Cezalarına Hız Verdi devletinin ve Türk milletinin düşmanları tarih boyunca Türk milletinin aleyhinde sürdürdükleri düşmanlıklarında ve Türk devletine yönelik baltalamalarında bu güne kadar icra ettikleri yöntemlerden farklı olarak bu defa “Truva atları” kullanma yolunu tercih etmişlerdir. Bu “Truva Atları”nın içerisi ise, ne yazık ki yine kursaklarını Türk'ün ekmeği ile dolduran, susuzluklarını da Türk'ün suyu ile gideren ve Türk milletine karşı yabancı düşmanlardan daha fazla kin besleyen nankör, düşman uşağı yerli “habis ur”larla doludur… Çinliler, Ruslar ve dünyada her geçen gün sayıları artan ezeli ve ebedi Türk düşmanları ve bir takım Türk devlet adamlarımızın “stratejik müttefik” olarak kabul ettikleri küresel güçler bilmektedirler ki; Türk milletinde var olan “devlet ebed-müddet” anlayışı, “Ya istiklâl, ya ölüm!” parolası ile desteklendiği için yüzyıllardır sürdürüle gelmektedir. O halde her türlü imkânlar seferber edilerek ve akla -hayale gelmedik hile ve desiseler kullanılarak Türk milletinde var olan devletçilik anlayışını, vatan millet sevgisini, “ölürsem şehit, kalırsam gazi” duygusunu yok etmek gerekmektedir… İşte bu sebeple Türk milletinin ve Türk devletinin dünyadaki ortak düşmanları birbirleri ile omuz-omuza vererek, geçmişten günümüze kadar Türk dünyası tarafından lider ülke olarak görülen Türkiye'yi bölüp parçalamak ve üzerinde yaşayan Türkleri de tarumar ederek yok etmek için seferber olmuşlardır. Fakat iç ve dış düşmanların unuttukları en önemli bir ayrıntı ise, sayıları her ne olursa olsun kendi üzerine oynanan galiz düşman oyunlarının farkında olan yiğit Türk evlâtları halen vardır ve dış güdümlü düşman entrikalarının başarıya ulaşmasını mutlaka engelleyecektir. Çünkü Türk dünyasının bekasını ve Türk milletinin de dünyadaki varlığını devam ettirebilmesi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin selameti ve varlığını ebediyen kayıtsız şartsız tam bağımsız bir Türk devleti olarak sürdürmesi ile ciddi biçimde ilişkilidir. itraf etti.(Her ne kadar bu sayı gerçek sayılardan çok uzak ise de) Olimpiyatlar geçti gitti. Her ne kadar Çin dünya kamuoyuna Doğu Nurbekri'nin “Üç Türlü Güçlere Darbe Vurmayı Tekrar Türkistanlıları Olimpiyatların Ortaya Getirmek Gerek”Demesini Nasıl Anlamak Gerekiyor? güvenliği için tutukladık diyerek göz boyamacılığı yapmışsa da, Nurbekri Ürümçi Akşam gazetesinin 08.01.2009 sürdürülmekte olan Doğu kendi ağzı ile Doğu Türkistanlıları günkü sayısında yer alan bir habere Türkistanlıları tutuklama, hapse atma, tutuklamasının tek sebebinin göre, sözde Sinkiang Otonom Bölgesi işkence yapma ve ölüm cezası vermeler Olimpiyatların güvenliği için (Doğu Türkistan)nin başkan yardımcısı bu güne kadar hiç duraklamış değildir. olmadığını söylemektedir. Nurbekri Otonom Bölge (Doğu Hal böyle iken Kukla yetkili Tutuklamaların hiçbir bahane Türkistan) nin Nurbekri'nin bulunamamasına rağmen devam 11. döneminin “tekrar ortaya edeceğini de ima eden Nurbekri 2. Halk getirmek gerekir” Doğu Türkistan'ın hakiki sahipleri Kurultayında, demesinin sebebi olan Uygurlarla Çinliler arasındaki “Üç Türlü nedir? zıddiyetin ebediyen devam edeceğini Güçler”e İsminin açıkça ispat etmektedir. darbe açıklanmasını Nurbekri'nin “tekrar ortaya getirme” vurmanın istemeyen bir Doğu sözünü kullanması gerçekte üç türlü tekrar ortaya Türkistan aydını güçlere darbe vurma sloganı altındaki getirilmesi muhabirimizin sindirme ve direnişin ebediyen gerektiğine yukarıdaki hallolmayacak, unutulması mümkün vurgu yapması sorusuna şöyle olmayan bir zıddiyet ve ebediyen son neyin cevap verdi: bulmayacak bir mücadele olduğunu habercisidir? Niçin Üç türlü güçlere “Çin hükümeti Doğu Türkistanlıları bir defa daha hatırlattı. Nurbekri, Çin darbe vurmayı özellikle vurguluyor? çeşitli bahanelerle ezelden beri sindire hükümetine sadakatini bildirmek için Merkezimiz Doğu Türkistan'dan başka geldi. Sürdürdüğü katliamlara mutlaka sindirmecilik hareketini ülkelere giriş- çıkışlarını sürdürerek bir sebep göstermek suretiyle kanlı duraklatmadan yürütmeyi, kendi yaşayan bazı aydınlarımızı konu ile ellerini dünya toplumlarına temiz olarak milletinden olan Uygur kardeşlerini ilgili olarak ziyaret etti. göstermeye çalıştı. Daha geçen sene dur durak bilmeden katletmeyi Gerçekte Doğu Türkistan'da üç türlü Olimpiyatların güvenliği bahanesiyle vurgulamaktadır. Çin hükümeti güçlere darbe vurma sloganı ile 1300 Doğu Türkistanlıyı tutukladığını Nurbekri'nin ağzı vasıtasıyla baskı altındaki Doğu Türkistan halkının yüreğini daha fazla sıkıştırmayı hedeflemiş olarak sözde üç türlü güçler olarak nitelendirdiği Doğu Türkistan Özgürlük mücadelecilerinden çok fazla endişe duymakta ve adeta rüyasında bile onlardan korkarak huzur bulamamakta olduğunu açığa vurmaktadır. Çin hükümetinin duyduğu endişeleri dünya kamuoyuna gerçekmiş gibi göstererek bu yolla Çin'in Doğu Türkistanlıları kökten yok etme politikasına destek sağlamayı maksat edindiğini ortaya koymaktadır.” Tıpkı yukarıdaki Doğu Türkistan aydınının yorumu gibi, Çin hiçbir direnişin meydana gelmediği bir durumda dahi Doğu Türkistanlıları tutuklamayı aralıksız devam ettirecek. Masum Doğu Türkistanlıları şüphe üzerine sert şekilde sindirmelerin devam etmesi mümkündür. Merkezimiz dünya toplumlarından, Doğu Türkistanlılardan meydana gelmesi ihtimali bulunan direniş hareketlerinin sebepsiz olmadığını, bunu Çin hükümetinin işte böylesine haksız sindirmelerinin ortaya çıkartmakta olduğunu gözden kaçırmamalarını talep eder. ETIC 14 Uygurçe bet Xitay İshgaliyetchiliri İlmiy Siyaset Qorali Bilen Meğlup Qilinmaqta Sherqiy Türkistan 60 yil ilgiri, yeni 1949- yili xitay ishgaliyiti astigha chüshüp qalghan chağlarda tughulghan bowaqlar hazirqi künde 60 yashga kirip qaldi. Shu kündin bashlap Xitay ishgaliyetchiliri sherqiy Türkistan xelqining her qandağ heq-hoquqlirini depsende qilishni, erqiy töwenleshlirini, xelqimiz üstidiki diyniy besimni, sürgün qilishni, tughut chekleshni, sewepsiz tutqun qilishni, turmilarda qiyinqistaq bilen öltürürshni bir künmü bolsa toxtatqini yoq… Yana ishqaliyetchi Xitay hakimiyiti bir tereptin, “eshincha emgek küchlirini ichkiri ölkilerge(Xitay ichige) berip ishleshke seperwer qilish”siyasitini yolgha qoyup namratliq azawida perishan boluwatqan dihqan ayililirining oghul-qizlirini zoruwanliq bilen xitaygha yötkise, yana bir tereptin poyiz leniyesi arqiliq türküm-türkümlep Sherqiy Türkistangha her küni neche minglighan Xitay aqqunlirini yötkep kilip orunlashturuwatudu… AFP'ning büldürishiche xitay hâkimiyiti “planlıq tughut” siyasitini yolgha qoyghandin kiyinki mezgil ichide 3 milyondin artuq bowaq az tughulghan… Birla umit menbeyimiz bolghan perzentilirimiz, yash ösmürlirimiz qattiq we echinishliq bir tehdit astida yashashga mejburlanmaqta. Qanxor xitay hakimiyiti teripidin Lop-Nor'da 1964- yilidin tartip dawamlashturiliwatqan atom sinaqliri xelqimizning cismaniy we rohi kiselliklerge muptila bolushigha sewepchi bolghandin tashqiri Sherqiy Türkistanda ekologiye sistimisini qattiq derijide bulghudi… Til-yiziq bilen ipadilep bolush mümkün bolmighidek köp we eghir dericidiki depsendichiliklerghe duch keliwatqan sherqiy Türkistan xelqi yanimu milliy-meniwiy itiqadidin qilchülükmü bolsa ajirap qalghini yoq. Chünki sherqiy türkistanliq ata-anılar bowaqlirini chonğ qilish ceryanida ularni İslam itiqadi boyiche terbiyilep sherqiy türkistanliq bolusning xususiyetlirini yaxshi uxturup adem qatarigha qoshmaqta. Bu seweptin sherqiy Türkistan xelqi, keyghen kiyim-kichekliri, oqughan naxshiliri, yighen taamliri, yazghan shiirliri, herqandag tosalghu we imkaniyesizliklerghe qarimastin yashitip kiliwatqan örp-adetliri bilen istiqlalgha layiq bir millet bolghanliqlirini ochuq- ashkara otturigha qoyup kiliwatudu. İnsan qilipidin chiqgan xitay müstemlikichilirini bekmu qorqutup kiliwatqan amillar mana buningha oxshighan milliy we meniwiy qorallar bolishi kirek dep oylinimiz… Dunya tarixi ichide nesli, cismi, mediniyiti tonulmighan we yezishga tigishlik tarixliri mevjut bolmighan bir nechilighan milletler tarix sehnisidin pütünley yoq bolup ketken. Yana bir nechilighan milletler dushmen ishgaliyitini amalsiz qobul qilip ishgaliyetchi düshmenning astsimilatsiye siyasitighe duch kilip yoq bolup kitish xewpi astida turghan bir mezgilde sherqiy Türkistan xelqi milli hissiyatlirini hergüzmu jütürüp qoymastin yanımu milliy we meniwiy mewjutlighini saqlap qalghan… Mana bu sevep tüpeylidin Xitay ishgaliyetchiliri 60 yil ichide sherqiy Türkistan xelqini nime üchün yoqutup bolalmighanligini, sherqiy Türkistan ziminini pütünley nime üchün xitay ziminighe aylanduruvalalmighanligini we qandag bir xatalik ijra qilghanliqlirini oylap dehshetke chüshüp qalghan. Bir milyard beshyüz milyon nopusqa ige we dunyaning eng chong döletliridin biri dep tonulghan xitay dölitini endishighe siliwatqan “sirliq qoral” sherqiy Türkistan xelqi qollinip kiliwatgan we 21esirde eng tesirlik qoral bolghan “ilmiy siyaset qorali” disek qet'en mubaligha qilghan bolmaymiz… İstiklâl 2-Ay 2009. 55-San 5. Yil Türkiye parlaméntida uyghur mesilisi kün tertipke keldi 2009 - Yilining kirishi bilen türkiye we ümidlirini dunyaning kün tertipige parlaméntida türkiye jumhuriyiti baldurraq élip kélish kéreklikini, dölitining 2009 - Yilliq xizmet birleshken döletler teshkilati we pilani muzakire qilinmaqta. dunyadiki pütün ammiwi teshkilatlarning Ötken ayning axirida türkiye sherqiy türkistanliqlargha köngül bölüshi jumhuriyiti dölitining 2009 - Yili kéreklikini tekitlidi. Réshat doghru birleshken döletler teshkilati we ependi sözide yene, türkiye jumhuriyiti türkiyidiki ammiwi teshkilatlargha döliti hökümitini uyghur mesilisige bérilidighan iqtisadiy yardemni köngül bölüshke chaqirdi. Parlamént ezasi muzakire qilish yighinida uyghur réshat doghru ependi bu sözlerni Réshat Doghru mesilisi kün tertipke keldi. parlamént ezaliri we aliy rehberler Türkiye milletchi heriket partiyisi qatnashqan, türkiyininng parlamént muawin bashliqi, parlamént ezasi, sabiq dölet ministiri zalidiki omumiy yighinda qildi. Uning bu nutqi türkiye réshat doghru ependi türk parlaméntida qilghan sözide, dölet téléwiziyisi " t r t 3 " tin neq meydandin tarqitildi. sherqiy türkistan mesilisini, uyghur xelqning peryadini RFA-Erkin Tarim 2009-01-23 Gollandiyediki Ikki Uyghur Teshkilati, „Gollandiye Sherqiy Türkistan Uyghur Birl igi“ Nami Astida Birleshiti 2009 -yili 4 - yanwar küni Gollandiyining Amsterdam shehride, Gollandiyide paaliyet élip bériwatqan ikki Uyghur teshkilat yeni „Gollandiye Uyghur Wahpi“ , „Gollandiye Sherqiy Türkistan Uyghur Birligi“ mensubliri Gollandiyediki Uyghur jamaetining birlikke bolghan küchlük teqezzasi astida axiri birleshkenlikini élan qildi. Ikki teshkilatning birleshkenliki heqqidiki xewer Gollandiyening herqaysi jaylirida yashawatqan Uyghur jamaetini köp söyündürdi. Ikki teshkilat mensubliri birlik ichide bundin kéyinki teshkilat paaliyetliri heqqide pikir almashturdi. ETIC Tömür Yol Qurulushi Xitayning Sherqiy Türkistanni Eng Téz Sürette Talan Taraj Qilishning Wastisi Xitya tömür yoli tori xewerlirige qarighanda, Xitay höküméti Sherqiy Türkistangha Xitay ölkilliri bilen Sherqiy Türkistanni tutashturidighan tömür yol qurulishining 2009 yilidiki pilanigha alliqachan 600 milyart yuan meblegh ajratqan. Bashqa Xitay metbuatlirining ötken heptidiki xewerliride Xitay hökümétining Sherqiy Türkistangha tutishisdighan tömür yollarni 2012 yilgha qeder 15 tarmaqqa köpeytidighanlighi xewer qilinghan idi. Xitay höküméti 2009 - yili yasap püttürmekchi bolghan mebleghni ajritip bolupla qalmay belki 2010 we 2012 yillirimu her yili shunchilik meblegh bilen tömür yol qurulishini tézleshtürüshni éniq sangha kirguzdi. Xitay höküméti bu tömür yollarni ayrim ayrim halda Xitayning 31 ölke sheherliri bilen biwaste tutashturmaqchi iken. Uyghur xelqi, bu tömür yol qurulushi üch yil ichide pütüp ishqa chüshse, Sherqiy Türkistangha tesewwur qilghusiz derijide yamrap kétidighan Xitay köchmenliridin we Sherqiy Türkistandiki bayliqlarning téz sürette talan taraj bolishidin tolimu endishe qilmaqta ETIC Ghulja Weqesi Xatire Künliri Harpisida Ghuljida Térorisimgha Qarshi Manwer Ötküzüldi Ürümchi torining bügünki neq meydan xewiride körsitilishiche, Xitay amanliq saqlash qisimliri, saqchi qisimliri we ot öchürüsh qisimliri birlikte yanwarning 17- küni térorismgha qarshi manwer ötküzgen. Manwerda köchidiki Uyghur puqraliri térorchi rolini élishqa qoyulghan we manwerda ular qolgha élinip heydep mengilish rolini alghan. Xewerde éytilishiche, manwergha 60 tin artuq herbi mashina 500 din artuq herbi esker we buninghdain bashqa saqchi qisimliri shundaqla amanliq saqlsh hadimliri qatnashqan bolup, yuquri süpetlik herbi qorallar sinaq qilinghan. Bu bir qétimliq manwer Xitay saqchillirini chéniqturush we ularning hushyarlighini kötürüshni meqsed qilidiken. Emma Xitay hökümétining mehsus Uyghurlarni térorchi rolini élishqa mejburlishi, Xitayning teshwiqat xizmitide terrorism uqumini burmilash arqiliq uni Uyghurdin ibaret bir milletning salahiyitige aylandurup qoyuwatqanlighini köriwélish tes emes. Uning üstige bu manwerning del Ghuljida ötküzülishi 2ayning 5 - künidiki Ghulja weqesi hatire küni harpisida, Xitay hökümétining Ghulja weqesi xatire künide, Uyghurlarning qayta kötürülishidin qattiq endishe qiliwatqanlighini we bu manwer arqiliq Uyghurlargha heywe qiliwatqanlgihini körsetmekte. ETIC Ürümchide Bultur Siyasi Sewep Bilen Basturulghan Uyghur 133 neper Yanwarning 22 - küni Ürümchi sheherlik saqchi dairilliri 2008 yildiki üch xil küchlerni basturush xulase yighini achqan bolup, 2008 yili üch xil küchlerning enzisidin Ürümchi shehiri özide 51 ni bir terep qilip 133 ademni qolgha alghanlighini jakalighan. Ürümchi sheher bashlighi Lu De Shiang, üch xil küchlerning pa'aliyetlirining 2008 yili 64% din 75% giche ashqanlighi emma saqchi xewpsizlik orunlirining ularni qattiq basturup ünümlük netijige érishkenligini , bundin keyinmu Nishanni üch xil küchlerni basturushqa qaritip dawamliq toxtimay basturush herkiti élip bérishni jakalighan. Xitay höküméti bu yighinda üch hil küchler dep atiwalghan Uyghur erkinlik izdigüchilerni qanliq basturghanlighini tebrikligen we Ürümchi shehiridiki Saybagh saqchi idarisi qatarliq birnechche orunning Uyghurlarni tutqun qilish we basturush xizmitini mukapatlighan . Gerche Xitay höküméti 2009 yili kirishi bilenla yene toxtimay üch hil küchlernge zerbe bérishni toxtatmay téximu jiddi yurguzushni jar sélishqa bashlighan bolsimu, bu yillardin béri Xitay hakimiyiti yurguzup kéliwatqan qirghinchiliqning peqet dawami bolup Uyghurlargha hichqanche qorqunuch élip kelelmidi . Bezi mulahizichilerning éytishiche, Xitay uyghurlarni yarning liwige qistap barghan, jandin kechishke mejburlawatqan bolup, toxtimay hich bir pakitsiz tutqun qilish we basturmichiliq yurguzush peqet Uyghur xelqining Xitaygha bolghan nepritini ulghaytqan. Xitay hakimiyiti yurguziwatqan bu tenchsizliq we térrorluq Sherqiy Türkistan mesilisini Xitay özi mengü hel qilalmaydighan mesilige aylandürüp qoymaqta. ETIC İstiklâl Şubat 2009 - 55. Sayı - 5. Yıl KIRŞEHİR’İN ETNİK YAPISI ÜZERİNE NOTLAR yörelerinde, Kürmanç ağzı diye adlandırılan farklı şive ile konuşan bazı topluluklarımızın aslının Türk olduğunu vurgulamaktadır. Tarihi gerçekte budur, milli birlik ve beraberlik içinde yol budur. XVI. yüzyılda Kırşehir yöresinde: Orta Anadolu'nun merkezinde, doğuyu batıya bağlayan karayolu üzerinde yer alan Kırşehir, Anadolu Türklüğünün kalbinin attığı tarihi yerleşim bölgelerinden berisidir. Doğu Anadolu'nun fethinden sonra batıya doğru ilerleyen Türk boylarından Halep Türkmenleri adı ile anılan: Beğdili, Harbendelu, Beyat, İnallu, Köpekli-Avşarı, Gündüzlü-Avşarı gibi büyük teşekküller ile Karkın, Kızık, Uç, Acurlu, Kaçılı, Peçenek, Döğer, Kınık, Eymür, Bahadırlu, Karakoyunlu, gibi oymaklar bu yörelerin Türkleşmesinde büyük rol oynamışlardır. Daha XVI. Yüzyılın başlarında Yeni-İl adı verilen Sivas'ın güneyinde ve Kayseri ile Kırşehir yörelerine Halep Türkmenlerinin yerleştiğini tespit etmekteyiz. Kırşehir yöresinde yaşadıkları bilinen Ulu-Yörük'e bağlı büyük karakeçili oymağının Anadolu Türk tarihi içindeki yeri de önemlidir. Tanınmış tarihçimiz Faruk Sümer, Ankara sancağındaki Karakeçililer ile bugün Eskişehir bölgesinde yaşadığını gördüğümüz Karakeçililerin atalarının Ulu-Yörük'e bağlı ve Kırşehir toprağında yaşayan büyük Karakeçili oymağının bir kolu olmasının muhtemel bulunduğuna işaret eder Yeri gelmişken, birleşik adında Kürt kelimesi bulunduğu için Anadolu yer adlarından çıkarılan isimlerin hemen hepsinin Anadolu'nun Türkleşmesinde büyük rol oynayan Türkmen boyları olduğuna işaret etmek isterim. Bunlardan Boz-Ulus'a bağlı Karaca Kürt Türkmen oymağı ile yine Türkmen Kurudlu ve diğer bazı oymaklar Kırşehir'de yurt tuttukları gibi, Boz-Ulus eline mensup birkaç oymak da Nevşehir ve çevresine yerleşmişlerdir. Yukarıda işaret ettiğim gibi Kürt adı 24 oğuz boyundan Avşar, Eymür, Kayı gibi boy adları ile birlikte kullanılmış ve tarihi kayıtlara da böyle geçmiştir: 6 vergi nüfuslu KAYI köy adı, 53 vergi nüfuslu YAZIR köy adı (Dibek'e bağlı), Yukarı-AVŞAR köy adı (Keskin'e bağlı), 35 vergi nüfuslu KARGUN-Kayası köy adı (Süleymanlı'ya bağlı), KARGUN etkinlik adı (Günyüzü'ne bağlı), KARGURCUK köy adı (Hacıbektaş'a bağlı), ALAYUNDLU köy adı (Günyüzü'ne bağlı), 77 vergi nüfuslu BÜĞDÜZ köy adı (Günyüzü'ne bağlı) bulunmaktadır. 24 oğuz boyundan, tespit edilebilen, altısının adı bu yörede açıkça yaşamakta, yalnız KARKIN adı KARGUN şeklinde geçmektedir. Bugün bu aslardan AVŞAR ve ALAYUNDLU yer adları, zaman içinde kaybolmuş; BÜĞDÜZ adı da BÜĞÜZ şeklinde dönüşüp milli ve manalı hüviyetini kaybederek Keman'ın merkezinde bir köyün adında kalmıştır. Büğüz adının BÜĞDÜZ olarak eski ve milli şeklini alması Türk tarihi açısından oldukça önemlidir. YAZIR adı Kayseri merkezindeki bir köyün adı olup, belki, Dinek'e bağlı eski Yazır adının devamıdır. Keman'ın merkezine bağlı KARGINKIZIKÖZÜ, KIRGINMEŞE ve KIRGINSELİMAĞA köyleri ile Mucur'a bağlı KARGIN köy adı XVI. Yüzyıldan sonra ortaya çıkmış olmalıdır. Eğer öyle ise, Kırşehir ve yöresinin XVI. Yüzyıldan sonra da sürekli olarak Oğuz Türkmen boyları tarafından devamlı beslendiğine bir işarettir. Yeri gelmişken Karkın Adına da değinmek isterim: Dulkadırlı ili arasındaki Karkın oymağı Halep Türkmenleri arasındaki Karkın'lardan nüfusça biraz kalabalıktır. Fakat bu Karkın oymağı toplu bir halde değil, dağınık bir durumda bulunmaktadır. Bu oymağın kollarından en büyüğü Dulkadırlı ulusunun büyük kollarından birisi olan Dokuz, diğer adı ile Bişanlu boyunun bir obasını meydana getirmektedir. Dulkadırlı İli içindeki Karkın oğmağının bir kolu da Dede-Kargın adındaki bir şeyhin, Göksun'da bulunan zaviyesinde hizmet etmektedir. Bu DedeKargın'ın XIII. Yüzyılda yaşamış olması muhtemeldir. Kırşehir, Türk tarihine Âşık Paşa gibi büyük bilim adamları kazandırmış bir beldemizdir. Fakat bu ilimizde bir de “Emir Nur el-did Cebra'il Caca” adlı Müslüman İlhanlı emiri yaşamış ve adını Ebedileştirmiştir. Hocamız Prof. Dr. Ahmet Temir tarfından TTK yayınları arasında neşredilen “Kırşehir Emiri Cacaoğlu Nur el-Din'in 1272 tarihli Arapça-Moğolca Vakfiyesi”(Ankara 1959) adlı eserinde geçen kişi ve yer adları Kırşehir'in iskân tarihi için büyük önem taşımaktadır. Yeni adı Değirmenuşağı olan Kürteymir (Hafik-Sivas) Yeni adı Afşar olan Kürtleravşarı (Kahramanmaraş), ile Yeni adı Karaçavuş olan Kürtlerkayı (Amasya) Eser yayınlandıktan sonra hiçbir tarihçi ve dilci bu yer ve kişi adları üzerinde çalışmamıştır. yer adları bunun birer delilidir ki şer'iyye sicillerinde buna Kırşehir Tarihi yazılacaksa, bu eser didik didik edilmeli, Temir tarafından okunamayan ve soru benzer pek çok ad yan yana yer almaktadır. Bu da bize, Orta Anadolu'nun Sivas, Kırşehir, Ankara (Haymana) işareti konula yerler çözülerek tarihe kazandırılmalıdır. Doğu Türkistan Özgürlük Savaşçılarının Hedefi Çin İle İşbirliği Yapanlar mı? Ürümçi Sitesinin Ocak ayının 13'ünde verdiği habere göre, Çin hükümeti geçen yıl Ağustos ayının 12'sinde Yamanyar köyündeki olayda ve bu olayla ilişkili olarak meydana gelen 27- 29 Ağustos günlerindeki olaylarda ölen 7 Uygur Polisinin listesini yayımlamış ve bunları devrim kurbanları olarak nitelendirmiştir.15’de Ürümçi Sitesinin Ocak ayının 13'ünde verdiği habere göre, Çin hükümeti geçen yıl Ağustos ayının 12'sinde Yamanyar köyündeki olayda ve bu olayla ilişkili olarak meydana gelen 27- 29 Ağustos günlerindeki olaylarda ölen 7 Uygur Polisinin listesini yayımlamış ve bunları devrim kurbanları olarak nitelendirmiştir. 2008 yılı Ağustos ayının 12'sinde özgürlük savaşçıları yol kontrolü yapmakta olan polisler tarafından şüpheli bulunarak durdurulduklarında, özgürlük savaşçılarının kendilerine yardımcı olmaları ve geçmelerine izin vermeleri talebini reddederek Çinlilerle işbirliği yaparak onlara engel oldukları için çaresizlik içerisinde kendilerini korumak için öldürmüşlerdi. Özgür Asya Radyosunun o zamanlar verdiği haberlerinden anlaşıldığına göre Ağustos ayının 27 ve 29. günleri bu özgürlük savaşçılarını mısır tarlasında yakalama girişimi sırasında Çin hükümeti yine ön saflara yine Doğu Türkistanlı polisleri gönderdiklerinden dolayı bu mücadele sırasında yine 3 Doğu Türkistanlı polis ölmüştür. Özgürlük savaşçılarınan ise, Abdurehim Ehet, Keyum Bavudin, İmam Hesen, Hesen Hoşur, Abdusalam Sultan, Anargul Mutellip olmak üzere 6 kişi olay yerinde şehit olmuşlar ve geriye kalan 3 özgürlük savaşçısı ise sağ olarak ele geçmişlerdi. Her ne kadar özgürlük hareketlerinin asıl hedefi işgalci Çin ise de, Çin hükümeti ön saflara devamlı olarak Doğu Türkistanlı polisleri gönderdiğinden, çatışmalar sırasında Doğu Türkistanlı polislerin ölmeleri gayet normal bir durum sayılıyordu. Çünkü savaş meydanı sadece Askerin üniformayı tanır. Fakat Çin hükümeti son zamanlarda çatışmalarda ölen Doğu Türkistan kökenli polisleri kahraman yaparak ön plana çıkartmak suretiyle “Uygurlar kendi kendilerini öldürüyorlar” diye propaganda yapmaktadırlar. Dış ülkelerdeki Doğu Türkistanlı aydınlar ortak görüşlerinde Çin hükümetinin bu propagandalar vasıtasıyla Doğu Türkistanlılar arasında özgürlük savaşçılarına karşı bir düşmanlık oluşturmaya çalıştıklarını ifade etmektedirler. Fakat Doğu Türkistan toplumu ise, Doğu Türkistan Özgürlük savaşçılarının gelişigüzel olarak cana kıymadıkları ve hareketlerinin hedefinin belli olduğu, kendi milletinden olan Doğu Türkistanlı polisleri de Çin ile dayanışma içine girdikleri için değil, kendilerini korumak için çatışma ortamında vurmak zorunda kaldıkları yorumunu yapmaktadırlar. ETIC Gulca Olaylarının Yıldönümü Arifesinde Gulca' da Terörizme karşı Tatbikat Yapıldı Ürümçi Sitesinin verdiği habere göre, Çin güvenlik güçleri, polisleri ve İtfaiye ekipleri müşterek halde 17 Ocak 2009 günü terörizme karşı bir tatbikat yapmışlardır. Tatbikat sırasında sokaktaki Doğu Türkistanlılara terörist rolü verilmiş olup, tatbikat gereği onlar yakalanan teröristler olarak polis tarafından alınıp götürülmüşlerdir. Haberde belirtildiğine göre bu tatbikata 60'ın üzerinde askeri araç, 500'ün üzerinde Asker ve bunların dışında polis ve güvenlik birlikleri katılmış olup, bir takım üst sınıf askeri silahlar denenmiştir. Bu tatbikat Çin polislerini eğitmek ve onların ataklıklarını arttırmayı amaçlıyormuş. Fakat Çin hükümetinin özellikle Doğu Türkistanlıların terörist rolünü almaya mecbur etmeleri Çin'in propaganda hizmetinde terörizm anlayışını çarpıtmak suretiyle teröristlerin Doğu Türkistanlılardan oluşacağı imajını yaratmaya çalıştıklarını görebilmek zor değil. Üstelik te bu tatbikatın Gulca'da yapılması 5 Şubat günü Gulca olaylarının yıldönümü arifesinde, Çin hükümetinin Gulca olaylarının yıldönümünde Doğu Türkistanlıların tekrar ayaklanmalarından çok endişelenerek bu tatbikat vasıtasıyla Doğu Türkistanlılara gözdağı vermeye çalıştıklarını göstermektedir. ETIC www.istiklalgazetesi.com.tr Şubat 2009 Aylık Siyasî Bağımsız Gazete Yıl: 5 Sayı: 55 Fiyatı: 1 YTL “Guantanamo ISSN 1305-2993 İstikl â l Guantanamo’dan kimler gitmeyecek Beyaz Saray, Küba`daki Guantanamo tutukevinde bulunan Uygurların Çin`e gönderilmesinin düşünülmediğini belirtti. ABD`nin yeni Başkanı Barack Obama yönetiminden üst düzey bir yetkili yaptığı açıklamada, `Uygurların Çin`e gönderilmesi fikrini desteklememizi düşünemem` dedi. Yetkili, `tutsakları kötü muamele görecekleri ülkelere göndermeyeceklerini` bildirdi. ABD`de bir federal yargıç, Guantanamo kampında tutulan 17 Uygurun Amerikan topraklarında serbest bırakılmasına karar vermişti. Amerikan hükümeti, Guantanamo`da tuttuğu Çin vatandaşı Uygurların `düşman savaşçı` olmadığı görüşüne varmıştı. İhlassondakika 23.10.2009 kapanmadıkça huzurum olmayacak” Guantanamo'dan serbest bırakıldıktan sonra 2006'da Arnavutluk'un başkenti Tiran'a yerleşen Uygur Türkü Ebubekir Kasım, Barack Obama Guantanamo'yu kapatma sözünü yerine getirene kadar huzur bulmayacağını söyledi. Ebubekir ve diğer dört Uygur Türkü suçsuz bulunarak 2005'te serbest bırakılmıştı. ABD'li yetkililer serbest kalan Uygur Türklerinin Çin'de işkence göreceklerini düşünerek, eski tutukluları Arnavutluk'a sınırdışı etti. Balkan internet sitesinde çıkan habere göre, New York ve Washington'daki terör saldırılarından sonra tutuklanarak Guantanamo hapishanesinde kapatılan ve yıllarca işkence gören Ebubekir Kasım, "Obama'nın birinci yapması gereken şey Guantanamo'yu kapatmak olmalı. Çünkü Amerikan halkı ve dünyanın geri kalanı Guantanamo'nun işlevini sürdürmesini istemiyor. 7’de 2009 Yılı Çin Yetkililerine Neler Getirecek? Yabancı ülke basın- yayın organları 2009 yılında Çin'de ağır derecede iktisadi sarsıntılar meydana gelerek bu dalgalanmaların da siyasi sarsıntılara dönüşeceğinin, Tiananmen katliamının 20. yılı ve Dalay Lama'nın Tibet'ten ayrılışının 60. yılı gibi Çin'in başını ağrıtacak türden bir dizi anma günlerinin bu yıla rastlamış olmasının propagandasını yapmaktadırlar. İşte böyle, basın organlarının yukarıdaki olayların Çin'deki sosyal istikrarsızlık için bir katalizör vazifesi yapacağını mülahaza ettikleri bir sırada Çin makamları Mart ayının 23. gününü Tibet halkının kölelikten kurtuluşunun 50. yıl Resmi Bayramı olarak ilan ettiğini açıkladı. Siyasi yorumcular, Çin İçtimai Fenler Akademisinin “Toplum istikrarı” konulu yıllık Çin Hâkimiyetinin Sarsılması Mümkün 2009 Yılında Baskılar Daha da Artacak Bir Doğu Türkistanlı aydın ve aynı zamanda da Kanada Uygur Cemiyetinin başkanı olan Rukiye Turduş'un görüşüne göre, Çin'de demokrasi ve kendi içinde bir otokontrol sistemi bulunmadığından 2009 yılında Çin'in bir sarsıntı tehlikesi ile karşılaşacaktır. Sonunda da çok ağır sonuçlar meydana gelecektir. Çin hükümetinin üst dereceli bir yetkilisi Çin komünist partisi ve Çin hükümetinin 2009 yılında ağır imtihanlarla karşılaşacağını itiraf etmişti. Fakat Çin hükümeti öylesine hassas bir zamanda, bu yıl 23 Mart gününü “Tibet halkının kölelikten kurtuluşunun 50. yıl Resmi Bayramı” olarak ilân etti. Çin hükümeti bu yolla hangi maksada erişmeye çalışıyor? Rukiye Turduş'un değerlendirmesine göre, Çin'in maksadı Tibet ve Doğu Türkistan'ın kendi müstemlekesi olduğu gerçeğini gizlemek ve yalan tarih oluşturarak kendi halkını yanıltmaktır. Rukiye Turdiş Çin'in bu hareketinin gerçek anlamda kendisin tokatlamak olduğunu vurgulamaktadır. raporunda yukarıdaki gibi faktörlerin de Çin'de sosyal dalgalanmaların meydana gelmesine yol açacağı ihtimali hakkında uyarılarda bulunmaktadırlar. Ayrıca, 2009 yılında Çin ekonomisinde görülecek sarsıntıların siyasi sarsıntıya dönüşebileceği ve bu yılın Çin yetkilileri için, hassas bir yıl olacağı, iktisadi meselelerden dolayı meydana gelecek olan protesto eylemlerinin Çin toplumunu siyasi kriz bataklığına sürükleyeceği şeklinde yorumlarda da bulunmaktadırlar. RFA-Kamil Tursun- 15.01.2009 2009 Yılı İçerisindeki Çok Sayıda Olaylar Çin'in Başını Ağrıtacak Çin makamları 2009 yılındaki sosyal dalgalanmalara karşı direnmek ve hükümranlığını sağlamlaştırmak için ilk iş olarak haber organlarına ve internet sitelerine yönelik kontrollerini Yine, 2009 yılı, 1989 yılındaki “Tiananmen Katliamı”nın 20. arttırdı. yılıdır. Çin Halk Cumhuriyetinin Kuruluşunun 60. yılı ve Dalay Komünist Çin hâkimiyetinin Lama'nın Tibetten ayrılarak sürgün yolunu tercih etmesinin kuruluşunun 60. yılını tamamladığı şu 50.yılı gibi bir dizi büyük olayların yıldönümleridir. Bu yıl yine günlerde, Çin'in dünyadaki yerinde 4 Mayıs Öğrenciler hareketinin de 90. Yılıdır. Pekin Üniversitesi gayet büyük değişikliklerin olduğu, öğrencilerinin militaristlere karşı demokrasi ve özgürlük talep Çin'de cennet gibi bir toplum ettikleri bu hareketlerini Çin makamları uzun yıllardan beri oluşturdukları gibi özel propagandalar suiistimal ede gelmekteydiler. Fakat 1989 yılından sonra bu yapacakları ve bu yıl farklı siyasî hareketin karakteri değişti ve tepkiler Çin Komünist görüşteki kişilerin daha da ağır siyasî hâkimiyetine yöneltildi. Çin'de gerçekten siyasi bir sarsıntının baskılara maruz kalacakları tahmin meydana gelmesi mümkün mü? edilmektedir. Çin Demiryolu ağı haberlerine bakıldığında, Çin hükümeti Doğu Türkistan'a Çin eyaletleri ile Doğu Demiryolu Türkistan'ı birbirine bağlayan demiryolu inşaatının 2009 yılındaki planına çoktan 600 milyar yuan bütçe İnşaatları Çin'in ayırmış bulunuyor. Diğer Çin basın organlarının haberlerinde Çin hükümetinin Doğu Türkistan'a ulaşan Doğu Türkistan'ı demiryolları hattı sayısını 2012 yılına kadar 15'e çıkartacaklarından söz edilmekteydi. Çin hükümeti Süratle Talan sadece 2009 yılında bitirmeyi düşündüğü bütçeyi ayırmakla kalmayıp 2010- 2012 yıllarında da her yıl bir o kadar bütçe ile demiryolu inşaatını hızlandırmayı açık ve net olarak sayıya dâhil etti. Çin hükümeti Etmesinin En bu demiryollarını ayrı, ayrı olarak Çin'in 31 eyalet ve şehirleri ile doğrudan buluşturmayı planlıyor. Önemli Doğu Türkistan halkı, bu demiryolu inşaatı 3 yıl içerisinde bitirtilerek faaliyete geçirildiğinde Doğu Vasıtalarından Türkistan'a tasavvur edilmesi bile mümkün olmayan derecede çoğalacak olan Çinli göçmenlerden ve Biridir Doğu Türkistan'daki zenginliklerin hızla talan edileceğinden çok endişe etmektedirler. ETIC