Imre Baski dr
Transkript
Imre Baski dr
Macar Sözdağarcığında Türk Kültür Etkisinin Yansıması Imre Baski, Macaristan Geleneksel olarak Macar sözdağarcığı asıl sözcükler ile alınma sözcükleri olmak üzere iki ana guruba bölünmektedir. Macar dilinin alınma sözcükleri arasında Türk asıllı sözcüklerin öncelikli yeri vardır. Bu kadar derin ve şiddetli dil etkisinin temelinde mutlaka çok sıkı bir kültür teması olmalı idi. Tebliğimizde bu kültür tesirinin Macar sözdağarcığındaki yansımasının türlü türlü devirlerden kalma örneklerini göstereceğiz. Macar kültürü üzerindeki Türk etkisinin iki ana devrini gözden geçirip değerlendirmeğe çalışacağız: I. Yurt tutuşundan evvelki tabaka (M. ö. 10. - M. s. 9. asırlar arası); II. Yurt tutuşundan sonraki tabaka (10-17. asırlar arası); II/A. Orta tabaka (veya KumanPeçenek tabakası, 10-14. asırlar arası); II/B. Osmanlı Türk tabakası (16-17. asır). I. Yurt tutuşundan evvelki tabaka (M. ö. 10. - M. s. 9. asırlar arası) Tedricî göç sırasında cet sayılan Ugor kavmi ormanlık eski yurtlarından daha Güneye, hayvan beslemeye de elverişli ağaçlık bozkır bölgesine sarkmıştı. Orası, Güney ve Güneydoğuda yer yer ormanlarla örtülü bozkırlar, aynı zamanda Türklüğün en Batıdaki bölümünü teşkil eden Ogur Türklerinin, belki de Onogurların yurdu idi [Rásonyi 1983: 5]. Macarlar Ural geçidi bölgesinde kendilerinden daha gelişmiş kültürlü değişik etnik terkipli halkların arasına gelmiştir. Bu halkların içtimaî ve kültür etkisi altında avcı, balıkçı, nimetler toplayan yaya orman halkından tedricî olarak bozkırların hayvan yetiştiren atlı göçebe halkına dönüşmüştür. Bu devrin alıntıları - her nekadar şüpheli olsalar da - bu değişimin açıkça delilleridir. Bu tabakaya ait en eski sözcüklerimizi çok erken, M. ö. 1000 - M. s. 500 arasında almıştık. O zaman Ugor birliği belki bir Türk kavmin istilâ ettiği sonucu parçalanmış. Ugor dillerinin ortak Türk alıntıları, örneğin hattyú1 (<kotan) /kuğu/, hód (<*qund(u)) /kunduz/, szó (<sab) /söz/, ló (<*ulaþ) /at/ bunun mirası olmalıdır. En eski alıntılarımızın örnekleri nyak (<yaka) /boyun; yaka/, nyár (<yaz), harang (<qaran, qazan), homok (<qumaq) /kum/, ér (<ir-/är-) /ermek/, író (<ïraþ) /yayık ayranı/ kelimeleridir. Bir müddet sonra kapu (<qapu, qapuþ) /kapı/, korom (<qurum) /kurum, is/, karó (<qarïþ/qaruþ) /kazık/ vs. dilimize geçmişti. Ural'daki yurttan bugünkü Macarların dedeleri tahmin edildiğine göre Onogurların saf Türk olarak kalan kısmı ile birlikte göçmüşlerdir. Bu göç 460 civarında Avar-Sabir darbesi "Ogur kavimlerini" (=Macarları) Kafkasya'ya doğru, Kuban mansabı çevresine (Onoguria'ya) sürdüğü zaman olmuştur [Rásonyi 1983: 7]. Bu olayla Macar tarihinde göç devri (460-896) başladı. Bu devrin Macarları atçılığı artık o kadar yüksek seviyede bilmiş idi ki béklyó (<bïqaþu) / bukağı, köstek/, gyeplő (<¤iplik) /dizgin/, ól (<aþïl) /ağıl/, karám (<qoram) /ağıl/ haricinde başka öğrenecek şey kalmamıştır. Fakat Türk alıntı sözcüklerimizin büyük bir kısmını - yüzlerce kelimeyi - bu devirde bozkırlardaki Türkler, Onogurlar, Volga Bulgarları ile Kazarlardan almıştık. Bu Türkler daha gelişmiş askerî teşkilâtlı, hayvan besleyen, av derisi toplayan, çiftçilik ana unsurlarını bilen 1 Macar sözcüklerinin okunuşunda Türkçe'ye göre bir değişiklik olan harflerin söylenişi: á = â (uzun a), c (t ve s birlikte söylenir), é (ince, kapalı, düz, uzun), gy (d ve y birlikte söylenir), cs =ç, dzs = c, í = î (uzun i), j = y, ny (n ve y birlikte söylenir), ó =" ô (uzun o), ő (uzun ö), s = ş, sz = s, ty (t ve y birlikte söylenir), ú = û (uzun u), ű (uzun ü), zs = j. Ardarda gelen iki c, gy, ny, ty (imlâda genellikle cc, ggy, nny ve tty) biraz uzatılarak söylenir. 2 göçebe oldukları için Macarlara kıyasla üstün durumda idiler [Rásonyi 1983: 6]. Dolayısıyla Macarların içtimaî hayatı, kavim teşkilâtı, hayat tarzı nüfuzlu olarak gelişmiş, kültürleri Türklerinkine uymuş atlı göçebeliğin üstün seviyesine yükselmiştir. Türk etkisi her şeyden önce hayvancılıkta gözükmektedir: bika (<bïqa/buqa) /boğa/, ökör (<ökür) /öküz/, disznó (<¤ïsnaþ) /domuz/, borjú(<buraþu) /buzağu/, tyúk (<tïvuk) /tavuk/, gyapjú (<¤apaþï) /yün/, túró (<turaþ) /lor/ vs. sözcükleri dilimizi bu zaman zenginleştirdi. Eski Macarların hayatında tarımın da belli yeri varmış. Alıntılarımızın tanıklığında ekinlerin (búza (<buþzay) /buğday/, árpa (<arpa), borsó (<bur©aq) /bezelye/, kender (<kändir) /kendir, kenevir/), yemişlerin (gyümölcs (<¤imiß) /yemiş/, alma (<alma), szőlő (<siläþ/sidläþ) /üzüm/), ziraat âleti ile yöntemlerinin bir kısmını (eke (<äkäþ) /saban/, sarló (<ßarlïþ) /orak/, őr(öl) (<*ävir-/ör-) /öğütmek/, szűr (<sür-) /süzmek/ vs.) Türkler vasıtasıyla tanıp geçici yerleşimlerinde ekin ve kendir ekmiş, meyve ağacı ile üzüm dikmişlerdir. Yabancı kaynaklar da bu gibi yarı göçebe yaşam biçiminden söz etmişlerdir. Alıntı sözlerimiz temas ettiğimiz Türklüğün kısmen çiftçi olduğunu ispat eder. İlk bakışta Çuvaş tipi bir Türk dili konuşan tarımla ve bahçecilikle uğraşan Kazarları düşünmemiz gerek. Bilindiği gibi sesbilgisi özellikleri de ağırlıklı olarak Çuvaş (Bulgar) karakterli bir dili göstermektedir. Eski Türk asıllı gyárt (<¤arat-) /yaratmak, üretmek/, teker (<teker-/tekir-) /çevirmek/, gyúr (<¤uþur-) /yoğurmak/, tűr (<tür-) /sabretmek, dayanmak/, őröl (<ävir-/evir-/ebir-) /öğütmek/ fiillerimiz el sanatları var olmasının, ács (<aþa©©ï) / dülger, doğramacı / ve szűcs (<siþü©i) /kürkçü/ kelimeleri bu faaliyetlerin birbirinden ayrılmasının, szatócs (<satï¤ï) /tüccar, esnaf/ sözcüğü ise bağımsız ticaretin ilk göstergesidir. Ekonomik gelişme ile paralel olarak maddî kültürleri de gelişmişti. Primitif evleri daha konforlu çadırlarla (sátor (<©atïr) /çadır/) değiştirmiş, içlerine szék (<säki/säkü) /sandalye/, koporsó (<qopur©aq) /sandık; bugünkü manası: tabut/, gyertya (<¤arta) /mum/ koymuşlar. Giyim-kuşamın gelişmesini saru (<©aruq) /çarık/, csat (<©atï) /toka, kopça/, bársony (<bar©un; aslen ipek demekti) /kadife/, gyöngy (<¤in¤ü) /inci/, gyűrű (<¤ürüþ) /yüzük/, tükör (<tiker) /ayna/, ölt (<ilit-) /giymek/, il(lik) (<íl-) /yaraşmak, yakışmak/, csat (<©atï) ‘toka, kopça’ manalı alıntılarımız ispat eder. Yeni çevrede tanıdıkları bitkilerle (gyertyán (<Mac. gyertya <Türk ¤arta) /gürgen ağacı/, kőris (<kevriß) ‘dişbudak’, kökény (<kükän/kökän) /çakaleriği ağacı/, gyékény (<¤ekän/¤ikän) /saz, hasırotu/, bojtorján (<baltïrþan) ‘dulavratotu’, som (<©um/ßum) ‘kızılcık’, gyom (<¤um) /yabanıl/, kóró (<qoβraq) /kuru bitki sapı/), hayvanlarla (ürge (<ürgä) /kemirgenlerin bir çeşidi/, görény (<kürän) /kokarca/, bölény (<bülän) /bizon/, oroszlán (<arïslan) /arslan/ vs.), av kuşlarıyla (keselyű (<kü©äläþ) /akbaba/, ölyv/ölyű (<\lüü) /doğan/, karvaly (<qarþuy) /atmaca/) ve doğa olaylarının (dél (<dül) /öğle vakti/, szél (<säl) /yel/) ve doğa objelerinin yeni isimleriyle (tenger (<täηir) /deniz/, sár (<ßar/ßár) /çamur/, árok (<arïq) /arık/ vs.) dünya görüşleri zenginleşmiş oldu. Büyük derecedeki ekonomik ve maddî gelişme Macarların toplumsal gelişmesine de yol açmıştı. Alıntılarımızdan barom (<barïm) /hayvan; asıl anlamı: mal-mülk/ orv (<oþrï/uþrï) /asıl anlamı: hırsız; bugün: alçak, hain/ bér (<beri/berü) /ücret, kira/, kölcsön (<kül©en) /ödünç, borç/ belki özel mülkiyetin peyda olmasını göstermektedir. Kavim sistemi ile bağlı olarak çok sayıda eski rütbeler (gyula (<¤ïla) /öncü, önder / kündü/kende (<kündä) /ikinci kral/, tarján / tárkány (<tarµan) /tarhan, soylu/) ve diğer terimleri (törvény (<törü) /kanun/, tanú (<tanuþ) /tanık/, bélyeg (<bilik/bällik?) /işaret, im/) de almış olduk. Ahlâkî kavramlarının Türkler sayesinde genişleyip incelmiş olduğunu (érdem (<ärdäm/erdäm) /erdem/, bűn (<bün) /günah/, bátor (<bátur?) /bahadır/, gyarló (<¤arlïþ) /zayıf ahlâklı/) gibi sözcükler gösterir. Dînî hayatları ile anlayışları da yeni renklerle zenginleşmiştir. Örnek olarak bűvöl/bűvös (<bű(v)) (<bügü/büyü) /büyülemek; sihirli, 3 büyülü/, báj(ol) (<baþï) /büyü(lemek)/, ige (<üge) /söz/ sözcüklerimizi aktarabilirim. Fikrî dünyaları ile ufuklarının genişlenmesini ír (<ïr-) /yazmak/, betű (<bitig/bitiv) /harf/, szám (<sam/sám) /san/, ok (<uq) /us, akıl, anlak/, idő (<ödäk) /zaman/, kor (<qur) /çağ, devir/ vs. alıntılarımız kanıtlar. Bunların yanısıra elbette çok sayıda Türk asıllı sözcük - isim, sıfat, fiil Macarların Türk kültür etkisi altındaki çok önemli maddî ve manevî gelişmesini açığa vurmaktadır. Türk etkisinin ne kadar derin olduğunu Macar dilindeki birçok vücut kısmı adı da (kar (<qar) /kol/, gyomor (<¤umur) /mide/, boka (<baqa/y/) /ayak bileği/, térd (<tír/tér) /diz/ vs.) ispat etmektedir. Macar yurt tutuşunun kronolojisi eski zamanlardan bu yana tartışma konusudur. Bir eski amma son yıllarda canlandırılmış teoriye göre Macarlar iki defa yurt edinmişlerdir. Avarların ikinci göç dalgası 7. yüzyılda Kuban nehri çevresindeki Onogur ülkesi Macarlarının bir kısmını birlikte sürüklemiş Karpat havzasında yerleşmiştir. Vak'anüvislerce söz konusu Macarların ilk yurt kurması işte bu tarihe (670) rastlar. Ogur kavimleri içinde de en önemlisi olan Onogurlar Macarlara kültür ve siyaset sahalarında tesir etmekle kalmayıp Macarlara Ungar / Hungarus şeklinde Onogur adını da miras bırakmışlardır. Onogur ülkesinde bir müddet kalan ve 830'dan sonra batıya göç edip 896'da Karpat havzasını fetheden (demek ikinci yurt kurmasını yapan) Macarların ilk sülâlesini kuran Árpád'lar Túrul (<Toğrul ‘toğrul; yırtıcı kuş’) soyundan olup, en eski Macar kroniklerinde saklana gelen efsaneye göre Attila veya kral İrnik'in ahfâdı idiler. II. Yurt tutuşundan sonraki tabaka (9-17. asırlar arası) 830 sıralarında Macarların geri kalmış diğer kısmı Kafkasya kuzeyinde bulunan çevreden Don ve Dnyeper arasına (Levedia'ya) göç eder. Batıya göç ederken Göktürk devletinden ayrılmış Kazar devleti içinde idiler. Kazarların bir kısmı olan Kabarlar bu sırada Macarlara katıldı ve tedricen özümlendi [Rásonyi 1983: 7, 17]. Karpat havzasında Avar-Macar birliğine mensup kalıntılar, Macar nüfus kitlesinin içinde, 896'daki nihaî (ikinci) yurt tutuşuna kadar mevcudiyetlerini muhafaza etmiş ve sonunda Macarlar arasına karışarak özümlenmişlerdir [Rásonyi 1983: 17]. Tahmin edildiği gibi Árpád Macarlarının (kabilesinin) dili Türktü. Árpád'ın torunu olan birinci kralımız Aziz İştván'ın (Szent István, 997-1038) anadili Türkçe imiş ve kendi halkı arasında Macarlaşmış [Makkay 1993: 90]. Árpád çağı (895-1301) nüfusunun azınlığını (ikinci!) yurt kuranlarının ahfadı, çoğunluğunu ise ikinci yurt kurma zamanındaki yerel nüfus (Avarlar, Onogurlar, İslavlar ve Macarlar) teşkil etmiştir [Makkay 1993: 105]. Türk tabakasının Ana Macarlarına erime zamanı ilk temasların tarihine bağlı olarak 4 ile 11'nci asırların arası, daha ziyade geç Avar çağıdır [Makkay 1993: 90]. Başka bir araştırıcıya göre bu devir binbeşyüz senelik bile olabilir. Bunu kabul edersek değişik Türk dilleriyle ve dil tabakalarıyla bu kadar müddet temas imkânımız olmuştur. Genel olarak kabul edilmiş ilmî görüşlere uygun eski Türk alıntı sözcüklerimizin çoğunluğunu yalnız yurt tutuşundan evvel, Karpat havzasının dışında alabilmiştik. Türk alıntı sözcüklerimizi hem yurt tutuşundan evvel bozkırlarda Türkler, Onogurlar, Volga Bulgarları ile Kazarlardan, hem Karpat havzasında (ikinci) yurt kurmasından sonra gelip Macarlara karışmış olan başka Türk halklarından almıştık. Yeni yurtta yüzyıllarca çeşitli batı dillerinden akıp gelen alıntılarımız batının yoğun kültür etkisinden bahseder, ama doğu bağlarımız da uzun müddet devam etmekte idi. II/A. Orta tabaka (veya Kuman-Peçenek tabakası, 9-14. asırlar arası) Árpád'lar (sülâlesinin) çağı denilen birinci büyük tarihî devrin (895-1301) sona ermesine 4 kadar yukarıda zikredilen Türk halkları hariç Macarların etnik şekillenmesinde Peçenekler, Uzlar (Oğuzlar), Kalizler2 ile Kumanların da etkisi olmuştur. Peçenek, Uz ve Kuman göçmenlerinin vasıtasıyla Macarcaya Türk asıllı sözcüklerin sızması bir müddet daha devam etmekteydi. Bazı sözcükler hakkında hangi tabakaya, hangi dile ait oldukları hiç tespit edilemez (örneğin csákány (<©aqan) /çakan (külünk)/, balta (<balta) /balta/, buzogány/buzgan (<buzþan) /buzğan (buz- fiilinden; topuz, gürz)/. Çoğu hallerde Peçenek ile Kuman asıllı alıntılar bile ayırt edilemez [Ligeti 1986: 537]. Dolayısıyla bunların yalnız orta tabakaya ait olduklarını söyleyebiliriz. Macarlar ile Peçeneklerin teması 9'ncu asırda düşmanlıkla başlamıştı. Ama 10'cu asırda mülteci olarak Macaristan'a sığınıp yeni yurtlarının batı hudutlarına yerleştirilip onu korumuşlardı. Macarcanın kesinlikle Peçenekçeden gelen kelimeleri az bilinmektedir. İstisna olarak csősz (<©äüß/©auß) /tarla bekçisi; asıl manası: bekçi/, szúnyog (<sïnuq/sïnïq) /sinek/ anlamlı sözcükleri gösteriyoruz. Bu tabakanın Türk asıllı alıntıları arasında Uzlar dilinin mirası mutlaka vardır ama ne yazık ki onu başkalarından ayıramayız [bkz. Ligeti 1986: 537]. Kumanlar 1239'da Moğollar önünden kaçarak Köten kanın önderliğinde Macaristan'a sığınmışlardır. Moğol saldırısından sonra (1246) onları Macaristan'ın düz, ovalık merkezî bölgesine yerleştirdiler. Kumanlar belli bağımsızlığı, imtiyazlı statüyü 19'ncu asıra kadar muhafaza ederek Macarlara uyarak kendilerin dilini unutup Macarlaşmışlardır. Bu arada asıl Kuman dilinin bazı kelimeleri Kumanların Macar ağızlarında saklanmış oradan ise komşu Macar bölgelerinin ağızlarına yayılmıştır. Meselâ bicska (<bï©qï) /çakı/ ve csődör (<©äüdür?) /aygır/ sözcüğümüz bugünkü Macarcanın herkesçe bilinen unsurudur. Akademik Ligeti'nin kanısınca Kuman asıllı alıntılarımızın sayısı yirmi civarında olup kullanımı da kısıtlıdır. Kuman bölgesi ağızlarından yeni çıkmış sözcüklerin itibarı ise sakıncalıdır [Ligeti 1986: 543]. Diğer araştırmacılara göre bugünkü Macar günlük dilinde kullanılan Kuman (Kıpçak tipi) alıntıların sayısı elli civarındadır. Fakat Kumanistanın Macar ağızlarında bunun üç dört mislisi halen kullanılmaktadır. Kuman asıllı sözcüklerin büyük bir kısmı ise henüz belirlenmemiştir [Mándoky 1993: 95, 129]. Orta tabakaya ait olan ve aynen Kumanca'dan de gelebilen alıntılarımızın tanıklığına göre ahır hayvancılığı yanında göçebe tipi hayvan yetiştirmenin de bir müddet daha etkin olduğunu söyleyebiliriz. Konuyla ilgili örneklerimiz şunlardır: csősz (yukarıda bkz.) /tarla bekçisi/, toklyó /toklu/, csődör (yukarıda bkz.) /aygır/, komondor (<qumandur) /Kuman köpeği/, barag (<baraq) /barak, uzun tüylü köpek/, árkány (<arqan) ‘arkan (kement)’, könyök (bkz. Kazakça könek <kön ‘deri’) /deriden yapılmış büyük kova/, tésó (<tïßau) /köstek/, kamcsi/kandzsika (qam©ï) /kançuka/. Orta tabakadaki sözcüklerimizin diğer bir kısmı savaşla, askerlikle ilgili. Örneğin yukarıda gösterdiğimiz balta (<balta) /balta/, bicska (<bï©qï) /hançer, kama; kılıç/, buzogány (yukarıda bkz.) /gürz, topuz/, csákány (<©aqan) /çakan/, ve nyögér (<nöger) /korumacılık üyesi/ bu gruba aittir. Tabiatla ilgili olarak bazı yabani hayvanların (szongor (<son¡ur) /sungur (doğan, şahin)/, torontáj (<turuntay) /turumtay, turuntay (küçük doğan)/, csabak (<©abaq) /balık çeşidi/) ve yabanil nebatların (m. káka (<qaqï) /kakı/, cötkény (<sütken) /sütleğen, süt otu/, karambél (<qarampïl) /karanfil/) Kumanca adları Macarcada kullanılmaktadır. Toplum veya topluluk hayatı kavramları arasında da Kumancanın izlerini bulabiliriz. Örneğin: tolmács (<tïlma©) /tercüman/, kalóz/kalauz (<qïlavuz/qïlaþuz) /kılavuz/. Günlük hayatı aletleri, giyim-kuşam parçaları ve yiyecek içecek adlarından da birkaç 2 12-13. asırda Macaristan'ın ekonomisinde ve malî işlerinden mühim bir rol oynayan Müslüman Türk (Bulğar) halk bölümü. Adının aslı Hvárezm adıyla bağlıdır [Ligeti 1986: 270]. 5 örnek gösterebiliriz: bicsak/bicska (<bï©aq/bï©qï) /çakı/, csanak (<©anaq) /çanak/, ujmakk (<uymaq) /yüksük/, kapkány/kapkán (<qapqan) /kapan, fare kapanı/, daku (<daqu) /manto çeşidi/, bésmet (<beßmet) /uzun harmani çeşidi/, dara (<darï) /darı, darı lapası; bulamaç/, boza (<boza) /boza/, katak (<qatïq) /yoğurtla su karışımı; ayran/, csiger (<©aþïr) /şarap/. II/B. Osmanlı Türk tabakası (16-17. asır) Osmanlı imparatorluğunun Avrupa’daki yayılması sırasında Macarlar Osmanlı Türklerle temas etmeğe başladılar. 15'nci asırda bu temas yalnız tesadüfî ve dağınık idi. 1541'de Macaristan’ın ortası - önemli bir kısmı - Osmanlıların hâkimiyeti altına alındı. Yaklaşık olarak yüz elli sene süren Osmanlı Türk egemenliği zamanında (1541-1686) Türkler ve Macar yerli nüfus arasında devamlı, aralıksız ve yoğun kültür etkileşimi cereyan etmiştir. Bunun neticesi olarak 16’ncı ile 17’nci asırlardan kalma kaynaklardan yaklaşık 1000 (Osmanlı) Türk asıllı sözcüğün yerli halk tarafından bilinip kullanılması ispat edilmiştir. Alıntıların bir kısmı Sırb-Hırvatça'nın (=SH) aracılığıyla dilimize ulaşmıştır (meselâ csizmadia (<SH ©izmedæiya) /çizmeci/, dalia (<SH deliya) /deli; yiğit/, haramia (<SH haramiya <Türk harami ) /şakı, eşkiya/, dohány (<SH dùhan? <Türk duhán) /tütün/, hombár/hambár (<SH ämbar < Türk ambar)). Günlük kullanımdaki sözcüklerin sayısı 250-300 arasında olabilmiş [Kakuk 1996: 24]. Macar dili Türk asıllı sözcüklerinin Arap-Fars kültür çevresine ait olanları Osmanlı Türklerden alınmıştır. Alıntılar leksik bakımından yalnız birkaç - egemenlik devri koşullarıyla ilgili - konuya kısıtlanmaktadır. Başlıca konuların biri savaş ve askerliktir. Macaristan'ın sahası o zamanki Osmanlı İmparatoluğun endişe verici hudut bölgesi, daimî savaşların sahnesi idi. Dolayısıyla insanlar Türk askerleri (janicsár (<yemiçeri), szejmen (<seymen) /yeniçerinin bir bölüğü/, szpáhi (<sipahi) /timar sahibi süvari askeri/, besli/beslia (<beşli) /gönüllü süvari askeri/), rütbeleri (aga (<aåa) /silahlı kuvvetler sınıflarının komutanı/, cseri basa (<©eri baßï) /sipahilerin subayı/, csorbacsi (<çorbacı) /yeniçeri bölüğünün komutanı/, szeraszker (<serasker) /başkomutan/ vs.), savaş aletleri (dzsida /cıda, cida/, handzsár /hancar, hançer/) ve başka ilgili kavramları iyi bilmekte idiler [Kakuk 1996: 31-114]. O dönemin Macar halkı içinde yaşadığı kamu yönetimin kuruluşlarını (m. szandzsák (<sancak) /sancak, liva/) ve onun memurlarını (basa (<baßï, baßa) /önder; paşa/, bég (<beğ) /bir sancağın başı/, csausz (<©auß) /çavuş/, rézefendi (<reys efendi), eming (<emin), szubasa (<subaßï) /subaşı; polis komutanı, sipahi başçavuşu/ vs.) elbette ki bilmekte idiler. Osmanlılar tarafından çağdaş yerli halkın günlük hayatı da etkilenmişti. Bu bakımdan giyim-kuşamı ve yemek içmekleri önemle kaydetmek gerek. Avrupa kıyafetinden daha renkli ve çeşit bakımından daha zengin doğu giysisi şarkî ihtişamı seven Macarlara büyük etki yapmıştı. Kumaş çeşitlerinin (aba (<aba), csuha (<©uha) /kollu abaya benzeyen kısa kepenek; çoha/çuha/ ve pamuk /pamuk/) yanısıra harikulâde nakışlı eşya (tesztemény (<destmal) /el havlusu/, kilim /kilim/) da beğenilip yayılmıştı. Türk giysisinin tesiri en kuvvetli ve en sağlam şekilde üstlüklerde gözükmüştü. Örnek olarak dolmány /dolaman/, kaftán /kaftan/, zubbony /zubun, zıbun/ kelimeleri zikredebiliriz. Kısa zaman içinde başlıklar arasında kalpag /kalpak/ çok sevilmiş oldu. Sonra dolmány ile birlikte Macarlara özgü kıyafetin bir parçası olmuştur. Türklerin giyiminde deri eşya eski zamanlardan beri önemli bir rol oynamıştı. Deri çeşidinin adı olan bagaria (<bul¡ar² /Bulgar derisi/) ve szattyán /sahtiyan/ Macarcada bugüne kadar saklanmıştır. Türklerden bugünkü hayatımızı da hizmet eden iki çeşit karakteristik ayakkabı almıştık. Bunların biri olan csizma (<Sırb-Hırvatça ©±zma < Türk çizme ) doğu tipi ayakkabı olduğu halde Macaristan'da Osmanlı egemenliği çağında yayılmıştı [Kakuk 1996: 279]. Türklere çok özgü olan diğer bir ayakkabı 6 papucs (papuç) ta kısa zamanda çok sevilmiş ev kıyafeti olmuştur. Osmanlı Türk kültür etkisinin diğer önemli alanı yemektir. Bu sahada alıntılarımız nispeten az olsa da yemek adetlerimizde egemenlik çağının önemli izler bıraktığını çekinmeden söyleyebiliriz. Bugün Macar mutfağının özelliği saydığımız pirinç ile et karışımı olan dolma içi (sarmada ve biber dolmasında), et yahniları, kurutmuş makarna çeşitleri (tarhonya /tarhana/) vs. Türklerden alınmıştır. Bununla birlikte tabii yiyecek içecekleri hazırlayanların (kaszab /kasap/), mutfak eşyasının (bogrács /bakraç/, tepsi /tepsi/, tendzsöre /tencere/, ibrik /ibrik/, szofra /sofra/) adını ve başka ilgili kavramları da öğrenmiştik. Osmanlı Türklerden adlarıyla beraber alıp öğrendiğimiz yiyecek içeceklerimizin örnekleri şunlardır: tarhonya ‘tarhana’, pite ‘pide’, peszmet (<peksimet), pasztormány /pastırma, pasturma/, szárma (lahana sarması), kávé /kāve (kahve)/, serbet ‘şerbet’. Tahminlere göre Osmanlı Türk alıntıların aşağı yukarı 30’u çağdaş Macarcada yaşayıp kullanılmaktadır (m. bogrács /bakraç/, tepsi /tepsi/, kávé /kahve/, mámoros /mahmurlı/, papucs /papuç/, pite /pide/, zseb /cep/ vs.). Özet olarak konunun en büyük uzmanı sayılan akademik Ligeti'nin değerlendirmesini de ilâve edelim: Bulgar-Kazar dil etkisi çok önemli idi. Bu etki Macar toplumsal, askerî ve ekonomik düzenin şekillenmesinde rol oynayan Türk tipi göçebe kültürünün organik bir kısmı idi. Bu bakımdan Peçeneklerin etkisi ehemmiyetsiz, Uzlarınki ise yalnız sembolik sayılır. Kumanların zamansız gelen göçebe kültürü ise yalnız yüzeysel izler bırakmıştır. Türk dil ve kültür etkisi yanısıra Macarlar içinde eriyen Türk kavimlerinin Macar halkı etnik şekillenmesinde katkıda bulunduğu aynı derecede önemlidir. [Ligeti 1986: 543-544]. Bol sayılı çeşitli konulu Türk alıntı sözcüklerimizin tanıklığına göre Macar kültür ve dil tarihinde yüzyıllarca süren Türk tesirinin sadece günlük hayatta değil Macar oymak adlarında, en eski has isimlerde, eski Macar (runik) yazısında ve tekmil eski kültürde izleri kalmıştır. Eski Macar savaş taktiği, askerî teşkilâtı da tamamiyle Türk usûlü üzere idi. Macar folklor ve halk müziği günümüzde de eski Türk unsurlarını saklar. Kaynaklar: A magyar nyelv történeti-etimológiai szótára I-III. Budapest 1967-1976 [Macar dilinin tarihî etimolojik sözlüğü] Kakuk, Zsuzsa (1996), A török kor emléke a magyar nyelvben. Budapest [(Osmanlı) Türk devrinin Macar sözdağarcığındaki hatırası] Ligeti, Lajos (1988), A magyar nyelv török kapcsolatai a honfoglalás előtt és az Árpád-korban. Budapest [Macar dilinin yurt kurmasından evvelki ve Árpád çağı Türk münasebetleri] Makkay, János (1993), A magyarság keltezése. Budapest [Macarlığın Tarihlenmesi]. Mándoky, István (1993), A kun nyelv magyarországi emlékei. Karcag [Kuman dilinin Macaristan'daki hatıraları] Rásonyi, László (1983), Türk Devletinin Batıdaki Vârisleri ve İlk Müslüman Türkler. Ankara.