2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı Okul Dergimiz
Transkript
2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı Okul Dergimiz
6-7 YEDİKULE ZİNDANLARI HİSAR Zeytinburnu Anadolu Lisesi 10-11 RÖPORTAJ Adına İmtiyaz Sahibi 20 YARDIM KURULUŞLARI Bekir Kısa Genel Yayın Yönetmeni Fatma Özdemir Editör Hanife BATU Simay SAĞ Yayın Kurulu Volkan TIRPANCI Esra USTA Şevval AKBOLAT M. Berke PEHLİVANOĞLU Gülnihal BUDAK Kübra Işıl SEVİNÇ Yönetim Adresi 10. Yıl Cad. No: 5 Zeytinburnu - İstanbul Telefon: (0212) 582 69 93 Fax: (0212) 582 69 94 Dergide yazılan yazıların sorumluluğu yazarlarına, röportajlardaki görüşler sahiplerine ait olup dergimiz sorumluluk üstlenmez. Kaynak göstermek şartıyla alıntı yapılabilir. 45 DÖNEM SONU TÖRENİMİZ 1. 2. 3. 4. 5. 6-7 8-9 10-11 12-13 14. 15. 16-17 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26-27 28-29 3-31 32-33 34. 35. 36. 37. 38. 39. 40-41 42. 43. 44. 45. İÇİNDEKİLER KÜNYE OKUL MÜDÜRÜ TANITIM MİSYON VİZYON YENİ OKULUMUZ ŞİİR BİR BAŞKA TEPEDEN YEDİKULE ZİNDANLARI İSTANBUL TÜRKÇESİ İBRAHİM AYBAR RÖPORTAJ MİSAFİRLERİMİZ BEKLEMEK ÜZERE KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET BİLİNMEYEN ÜNİVERSİTE BOLÜMLERİ KİMLİĞİMİ KAYBETTİM HÜKÜMSÜZDÜR. GÖNLÜME DÜŞEN HİSAR YARDIM DERNEKLERİ MAKALE MEHMET AKİF KAN VE KALEM - BİLİRİM OBEZİTE BASKETBOL VE DÜNYA İSTANBUL SENDİN GÜNEŞİN GÜNLÜĞÜ KAYIPLARIMIZ DİZİ DÜNYAMIZ VE OYUNLAR ÜNİVERSİTE GEZİLERİ KÜLTÜR GEZİMİZ BİZDEN HABERLER KISA KISA SEMİNERLER TÖRENLER ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ DÜNYA ÜÇÜNCÜSÜYÜZ DİSNEYLAND MEZUNİYET DÖNEM SONU TÖRENİ HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 1 Hİ S A R ’ A B A ŞL A R KE N HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 2 Değerli okurlar; Okul dergimiz HİSAR’ın bu yıl 2. sayısını öğrenci, öğretmen ve okul idaremizin katkılarıyla çıkarıyoruz. Öncelikle görev alan ve emeği geçen herkese teşekkür ederim. Bu yıl, geçen yıldan farklı olarak yeni binamızda eğitim- öğretime başladık ve eğitimde birçok konuda yeni sayfalar açtık. Okul binamızın altı yıldır olmayışı eğitim- öğretim açısından birçok problemleri beraberinde getirmişti. Eksiklikler konusunda fazla bir mazeret kalmadı. Okulumuz başka okullarda olmayan birçok birime kavuştu. Geleceğe umutla bakmak ve öğrencilerimizi hayata, geleceğe ve üniversiteye en iyi şekilde hazırlamak zorundayız. Okul olma, kurum kültürü geliştirme, tüm paydaşlarının mutlu olduğu bir kurum haline gelme yönünde iyi mesafeler almaya başladık. “Ben” değil “biz” anlayışı ile çalışmalarımız sürmektedir. Bu konuda M. Kemal ATATÜRK “Büyük işler, önemli girişimler ancak ortak çalışma ile sağlanabilir.” demiştir. Gelecek neslimizi yetiştirme sorumluluğunda olan öğretmenlerimizle, yeteneklerine uygun üniversitelere giden, milli değerlerini yaşayan ve yaşatan, inisiyatif sahibi, ahlâklı gençler yetiştiren, kendisine, ülkesine ve dünyaya karşı sorumluluğunun bilincinde, başarılı bireyler yetiştirme gayretindeyiz. Bu çalışmalarımız devam ederken öğrencilerimizde gözlemlediğimiz bazı eksikliklere de değinmek gerekir. Milli Eğitim Bakanlığımızın da üzerinde ısrarla durduğu “Değerler Eğitimi” ile saygı, ahlâk, erdem, yardımlaşma, vatan sevgisi gibi özellikleri kazandırmaya dönük bir projede bize düşen “İyi İnsan” yetiştirme görevidir. İyi insan olma özelliği önce aileden başlayan ve toplumun değer yargıları ile eğitimin bütünleşmesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Eğitimin amacı da budur. 21. yüzyılda teknolojinin hızla gelişmesi ve gençlerin çoğunluğunun teknoloji bağımlısı olması, bazı değerlerin yozlaşmasına sebep olmaktadır. Aileler, çocuklarının teknolojiyi çok iyi kullandıkları ile övünmektedir. Bu yanlış bir algı ve durumdur. Sadece tuşlara dokunarak teknolojiyi kullanmak çağımızın getirdiği bir eksikliktir. Çocuklarımızda düşünme, sorgulama ve yorum yapma yeteneğini ortadan kaldıran bir duruma dönüşmüştür. Gençlerimizin teknolojiyi yanlış kullanmaya ayırdıkları zaman arttıkça aile içi iletişim azalmakta, bireysellik artmakta, teknoloji kullanımı moda haline gelmektedir. “Akıllı olan, aklını kullanır; daha akıllı olan, başkalarının da aklını kullanır.” demiştir. (B. SHOW) Her insanın akıllı olduğu malûmdur, ihtiyacımız ise daha akıllı olmaktır. Aileden başlayan iletişim, kültür ve eğitim üzerine çocuklarımıza değer katabiliriz. Buradaki en temel özellik ise okumaktır. Okullar ise okumak ve okuduğunu anlamak yolunda bir mutfaktır. Okullar, farklı eğitim- öğretim yöntemlerini kullanarak gençlerimizi geleceğe hazırlamak yolunda rehberlik görevini sağlıklı ve başarılı olarak sürdürmek zorundadırlar. Okul dergileri, kültür, sanat ve araştırma gibi konularda okulların gülen yüzleri ve aynalarıdır. O kurumun kalitesini ve işleyişini yansıtır. Kurum kültürü, kurumun kişiliğidir. Mevlana C. Rumi: “Fikir ona derler ki bir yol açsın; yol ona derler ki bir gerçeğe ulaşsın.” demiştir. Kurum yöneticisi olan bizler bu vesile ile siz değerli okurlarımızla fikirlerimizi paylaşma fırsatı buluyoruz. Eğitimde ve kalitede uygulama birliği önemlidir. “Birçok insan duvar inşa edebilir, ama pek az insan köprü yapabilir.” diyor (Isıac Newton) Zeytinburnu Anadolu Lisesi olarak bizler köprü yapan insanların sayısını artırmak için çalışmaktayız. Surların Denizle Buluştuğu Yerde, Hayallerinizi Gerçeğe Taşıyoruz’ a devam ediyoruz. Bekir KISA Okul Müdürü ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ M İ SYO N - V İ Z YO N <(1ø2.8/808='$/2*208=80ø6<21808=89ø=<21808=8<(1ø/('ø. 0ø6<21808= 9ø=<21808= %ø= ø67ø<258=.ø $WDWUNøONHYHLQNÕOkSODUÕQÕ|]PVHPLú 0LOOLGH÷HUOHULQL\DúD\DQYH\DúDWDQ (YUHQVHOGH÷HUOHUHKDNLP 2OD\ODUDoRN\|QOYHWDUDIVÕ]EDNDELOHQ )DUNOÕGúQFHOHUHGHKRúJ|UO 6RV\DONLúLOLNOL|]JYHQL\NVHN <HWHQHNOHULQLQIDUNÕQGDLúELUOL÷LQH\DWNÕQ hONHVLQHYHGQ\D\DNDUúÕVRUXPOX %DúDUÕOÕELUH\OHU\HWLúWLUPHNLoLQ =(<7ø1%8518$1$'2/8/ø6(6ø $QDGROXOLVHOHULDUDVÕQGD|QFHOLNOHWHUFLKHGLOHQ g÷UHQFLOHULQLVHoNLQQLYHUVLWHOHUH\HUOHúWLUHQ 'HPRNUDWNDWÕOÕPFÕSD\ODúÕPFÕ øQLVL\DWLIVDKLELDKOkNOÕJHQoOHU\HWLúWLUHQ 6RV\DONOWUHOHWNLQOLNOHUGHDGÕQGDQV|]HWWLUHQ 7PSD\GDúODUÕQÕQSDUoDVÕROPDNWDQPXWOXROGX÷X .XUXPNOWUJHOLúPLúELUH÷LWLPNXUXPX OLSUN. VARIZ. 685/$5,1'(1ø=/(%8/8ù78ö8<(5'( +$<$//(5ø1ø=ø*(5d(ö(7$ù,<258= ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 3 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 4 Y E Nİ O KU LU M U Z 2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı Eylül ayında itibaren yeni binamızda eğitimöğretim faaliyetine devam etmekteyiz. Yeni binamızda 22 derslik, BT sınıfı, kütüphane, yemekhane, Resim ve Müzik sınıfları ve Fizik - Kimya - Biyoloji Laboratuarları konferans salonu , Spor alanı bulunmaktadır. Okulumuzu ziyaret eden İlçe Kaymakamız Sayın Mustafa DÜNDAR ile Belediye Başkanımız Sayın Murat AYDIN’a İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Yakup HAYIRLIOĞLU’na teşekkür ederiz. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ 5 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 Ş İ İ R BA ŞK A B İ R TE P E D E N BİR BAŞKA TEPEDEN Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer. Nice revnaklı şehirler görülür dünyada, Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yada Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan. Yahya Kemal BEYATLI ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 6 YED İ KU L E Z İ NDA NL A R I İstanbul’un ve Türkiye’nin en eski açık hava müzelerindendir. Yedikule Hisarı ve Zindanları Sarayburnu’ndan Bakırköy’e uzanan sahil yolu üzerindedir. 413-439 yılları arasında II. Theodosios zamanında yaptırılan, imparatorların zafer alayları ile şehre giriş yaptığı zamanlarda kullandığı Altın Kapı’nın iki pilonu ile kara surlarına ait iki kuleye ;İstanbul’un fethinin ardından üç kuleli bir surun eklenmesiyle Yedikule Hisarı bugünkü görünümüne kavuşmuştur. Yedikule Hisarı ve Zindanları, fethin ilk yıllarından başlayarak uzunca bir dönem hazinenin ve ganimetlerin saklandığı bir yer olmuştur. Daha sonraları da yerli ve yabancı, dönemin bir çok önemli insanın mahkumiyetine tanıklık etmiştir. Bunlardan en önemlisi Genç Osman’ın yeniçeriler tarafından tahttan indirilip Yedikule Zindanları’na getirilip burada katledilmesidir. Genç Osman’dan başka Trabzon Rum İmparatoru David Kommenos ve oğulları, son Abbasi halifesi IV. Mütevekkil ve Kırım Hanı Mehmet Giray vardır. ZİNDANIN KURULUŞU VE ALTIN KAPI Yedikule, Bizans’a misafir gelen kralları ve yabancı saray mensuplarını karşılamak amacıyla yapıldı. Altın Kapı’yı bir zafer takı olarak Bizans İmparator’u Theodosios inşa ettirdi. Theodosios’tan sonra tahta geçen oğlu da dört tane yüksek gözlem kulesinden oluşan bir kaleyi kapı ile birleştirdi. FATİH SULTAN MEHMET KULELERİ GARNİZONA ÇEVİRDİ İstanbul’un fethi ile Fatih Sultan Mehmet, yapıya üç kule daha ekler ve böylece yedi kule olur. Ayrıca kulelere surlar ekleyip birbirine bağlayan padişah bir garnizon oluşturdu. Böylece Bizans ve Osman’lı uygarlıkları birleşmiş oldu. ZİNDANLARIN ADINI ALDIĞI YEDİ KULE Dört tane Bizans, üç tane de Fatih’in yaptırdığı kulelere tek tek isimler verilmiştir. • GENÇ OSMAN KULESİ Osmanlının en genç padişahı olan Genç Osman’ın katledildiği yerdir. • CEPHANELİK KULESİ Cephane deposu olarak kullanılmış. Devlet suçlularının hapsedildiği zindanlardan biriydi. Kirişle tutturulmuş ahşap katları şimdi de görülmektedir. • III. AHMET KULESİ Depremlerle yıkılmıştır. III. Ahmet’in adını alma sebebi, onarıma bu padişahın büyük katkıda bulunmuş olmasıdır. • HAZİNE KULESİ Devlet hazinesi bu kulede tutturuldu. III. Murat döneminde hazine saraya aktarılırdı. • ZİNDAN KULESİ Kitabeler kulesi olarak da anılır. Zindan olarak kullanılırdı. Yangınlarda büyük hasar görmüştür. • TOP KULESİ Yangında yanan diğer kuledir. Hapishane olarak da kullanılmıştır. • BAYRAK KULESİ Altın Kapı’nın üstündeki kuledir. Sancak burada dalgalandığı için yeniçeriler burada nöbet tutarlardı. YEDİKULE ZİNDANLARI HAKKINDAKİ AYRINTILAR • Altın Kapı’ya uzanan yolun adı Trimphalis yoludur. Bu yola kırmızı halı serilip, misafirler burada karşılanırdı. • Kesinlen başlar Genç Osman Kulesi’nde bulunan kanlı kuyuya atılıyordu. Bu kuyu ziyarete açıktı. • İstanbul’un eski mescidi de Yedikule’nin yanındadır. Fatih Sultan Mehmet yaptırmıştır. • Yapıtın bir başka tarihi eseri ise Korkuluk Zinciri’dir. Bu zincir onarım sırasında işçiler tarafından konulmuş; fakat onarımdan sonra da kaldırılmamıştır. • Özel bir şirkete devredilen Zindan, tarihi dokuya zarar vermiş, zindana buldozerlerle girilmiş, orijinal taşlar sökülüp yerlere mıcır dökülmüş, sökülen taşlar etrafa rastgele atılmıştır. • Yedikule Hisarı’nın surları beş köşeli bir yıldız biçimindedir. Şehir tarafında tek bir kapı bulunmaktadır. Surların bitişiğine hiçbir yapı eklenmemiştir. Hisardaki garnizonda bir dizdar (kale muhafızı), dizdar yardımcısı, 6 subay ve 50 asker buluyordu. • Kale içinde bir dizdar evi ile 12 nefer evi de mevcuttu. • Hisar içindeki barınak ve depoların izi bile kalmamıştır. • Avlu ortasında yer alan ve 1905 yılına kadar ayakta kalabilen mescidin minaresinden bir bölüm ile önündeki çeşme görülebilir. Bu mescidin bir de mahallesi vardır ki XVII. yüzyıla ait bir resimde görülebilen bu mahallenin de ne zaman ortadan kalktığı bilinmemektedir. • Yedi bahçesinde taş, top güllesi, mermer sütun başlığı, sütun parçası ve pişmiş toprak küp gibi toplam 17 parça eser açık teşhirde yer almaktadır. YEDİKULE ZİNDANLARI EFSANESİ Rivayete göre, Zindanlara hapsedilen esirler arasında bir pagan da vardı. Görevliler ya da diğerleri o adamın pagan olduğunu bilmiyorlar, adama korkunç işkenceler yapıyorlarmış. Hatta bütün yeni işkence çeşitlerini önce bu pagan üzerinde deniyorlarmış. Ama pagan, tüm bu işkencelere rağmen hiç sesini çıkartmıyor, acıya dayanıyormuş. İşkencenin boyutunu iyice abartmaya başlamışlar ve bu işkencelere dayanamamış. Ölürken, Antik Latinceye benzer dua şeklinde sözler söylemiş. Pagan cesedi inanılmaz şekilde erimiş. Sonradan, ölen paganın lanet okuduğunu anlamışlar. Pagan lanetinde; zindanda işkence gören insanların ruhlarının, Mesih dünyaya gelinceye kadar zindanda hapsolmasını, Mesih geldiğinde ise ruhların hesap sorması için serbest kalmasını dilemiş. O yüzden Zindanda bazen çığlıklar hatta Latinceye benzer sözler duyulduğu söylenir. İşte, her gün okula gelirken ve giderken önünden geçtiğimiz Yedikule Zindanları’nın tarihçesi bu şekildedir. Okulumuz konumu bakımından önemli bir yer teşkil etmektedir. Yedikule Zindanları’nın Bizans döneminde yaklaşık 430’lu yıllarda yaptırıldığı düşünüldüğünde, bizden yaklaşık 1600 sene öncesinde de şu yürüdüğümüz yollarda yaşamış insanların varlığı bile bulunduğumuz konumun önemini bize göstermektedir. Bununla birlikte eğer İstanbul’un trafik ve nüfus yoğunluğu sorunu o yıllarda düşünülebilinseydi eminim ki sur kapıları bu kadar dar değil, iki kat büyük olurdu. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ Y EDİ K UL E Z İ NDA NL A R I Antik Latinceye benzer dua şeklinde sözler söylemiş. Pagan cesedi inanılmaz şekilde erimiş. Sonradan, ölen paganın lanet okuduğunu anlamışlar. Pagan lanetinde; zindanda işkence gören insanların ruhlarının, Mesih dünyaya gelinceye kadar zindanda hapsolmasını, Mesih geldiğinde ise ruhların hesap sorması için serbest kalmasını dilemiş. O yüzden Zindanda bazen çığlıklar hatta Latinceye benzer sözler duyulduğu söylenir. İşte, her gün okula gelirken ve giderken önünden geçtiğimiz Yedikule Zindanları’nın tarihçesi bu şekildedir. Okulumuz konumu bakımından önemli bir yer teşkil etmektedir. Yedikule Zindanları’nın Bizans döneminde yakYEDİKULE ZİNDANLARI EFSANESİ laşık 430’lu yıllarda yaptırıldığı düşünüldüğünde, bizden yaklaşık 1600 sene öncesinde de şu yürüdüğümüz yol- Rivayete göre, Zindanlara hapsedilen esirler arasında larda yaşamış insanların varlığı bile bulunduğumuz ko- bir pagan da vardı. Görevliler ya da diğerleri o adamın numun önemini bize göstermektedir. Bununla birlikte pagan olduğunu bilmiyorlar, adama korkunç işkenceler eğer İstanbul’un trafik ve nüfus yoğunluğu sorunu o yıl- yapıyorlarmış. Hatta bütün yeni işkence çeşitlerini önce larda düşünülebilinseydi eminim ki sur kapıları bu kadar bu pagan üzerinde deniyorlarmış. Ama pagan, tüm bu iş- dar değil, iki kat büyük olurdu. kencelere rağmen hiç sesini çıkartmıyor, acıya dayanıyormuş. İşkencenin boyutunu iyice abartmaya başlamışlar ve bu işkencelere dayanamamış. Ölürken, ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ Ülkü Dilek MÜEZZİNOĞLU 10-D HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 7 İ STA NB U L TÜ R KÇE Sİ HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 8 İstanbul tarih sahnesinde her zaman başrole sahip İSTANBUL’UN TÜRKÇESİ ÜZERİNE olmuş, benzerinin dünyada rastlanmadığı, paha biçilmez “Bu şehr-i Sitanbûl ki bî-misl ü behâdır bir şehir. Ona bugünkü güzelliğini veren ise birçok Ana- Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır.” dolu ve dünya kültürünü kendi bünyesinde yoğurup, sen- Nedim tez edip yeni bir mahsul ortaya çıkarmasıdır. Bu terkibatı yaparken o kadar ölçülü davranmıştır ki tüm güzellikleri Yüzyılları aşan ve geçen her asırda daha da artan gü- bir edip ziyadesiyle letafet peyda kılmıştır ki İstanbul’un zelliği, İstanbul’u daima konu etmiştir edebiyata. Kimi Türkçesi de bu lâtifliğin eşsiz parçasından biridir. Asır- zaman taşı toprağı altındır denmiş kimi zamansa taşına larca diyardan diyara yayılan ve gittiği her yerin iklimin- Acem Mülkü feda., , Kimi yazarlar, şairler sonu gelmek den bir şeyler yüklenerek yarınlara ulaşan, ana sütü gibi bilmeyen kitaplar, kasideler hediye eylemiş ona. Her yaz- halkın içine doğan Türkçe, adeta medeniyetin merke- maya kalkıştıklarında bir kez daha yârine bakmaya kıya- zinde olgunlaşmış ve kemale ermiştir İstanbul Türkçesi mayan âşıklar gibi göz ucuyla süzmüşler o koca asalet diye. timsali imparatorluğu. İstanbul’a, anlamak için bakan kimse hiç çıkar mı bî-vaye? İnceleyeme kalkışan büyü- İstanbul’un taşının toprağının güzelliği bütün âleme sünden basiretini kaybetse de yine de bulur bir meenne. ma’lum olmuştur. Cümle âlemde gören görmeyen, bilen Âli baht, altın ustası inceliğiyle payına düşeni işlemeye bilmeyen pek çok kimse o güzelliği beyûs edinmiştir bah- başlar nâzikâne. Âsitâne-i Saadet’e yaraşır olsun diye setmeye eserinde. Lâkin bahislerde öyle bir dil kullanıl- yazar birbirinden nadide, birbirinden şahane nice med- malıydı ki İstanbul’un şıklığı kelimelerde yaşamalıydı. Bir hiye. İşte Nedim de durmak bilmeyen kalemine kâğıt ye- kimse te’sir-i âlâyı; şiirlerde, nesirlerde onun tasavvurunu tiştirebildiği müddetçe o güzelliği âlem-i beşeriyyete okurken adeta hissetmeliydi çeşm-i dilinde. İşte Yahya aktarmaya çalışanlardandır. Kemâl de bu emsalsiz tesiri, on dokuzuncu asırdan beri bizlere sunan usta şuaradan biri: İstanbul denince akla ilk olarak gelenler malum Osmanlı ve medeniyettir. Binâenaleyh birçok eserin gene- “Üsküdar, bir ulu rüyâyı görenler şehri! linde İstanbul olgusu bunlar üzerinden işlenmektedir. Seni gıptayle hatırlar vatanın her şehri. Lâkin İstanbul sadece medeniyetin mimarlarının ve padişahların, sultanların mekânı mıdır? Hakk-ı âliniz var, Hepsi der: “Hangi şehir görmüş onun gördüğünü? tabiî ki de değildir. Zira İstanbul’un kimliği bunlarla sınırlı Bizim İstanbulʼu fethettiğimiz mutlu günü.” değil. Bu ince ayrıntıyı, idrakine hepimizden çok daha önce varandan, Yahya Kemal’den dinleyelim: Genellikle İstanbul’un beyefendileriyle özdeşleştirilen İstanbul’un Türkçesini kullanmak tam manasıyla bir “İstanbul, vatanın dört bir bucağından, Konya’dan, Bur- san’attır. Onu kullanmak, kullanılan nazarca etki yarata- sa’dan, Edirne’den, Sivas ve Tokat’tan, Erzurum’dan, Hi- bilmek, emek ve yetenek gerektirir. Neden, diye soracak caz’dan, Bağdat’tan; Tunus, Trablus, Cezayir gibi mağrip olursanız her alanda idaresinin meşakkatli olduğu bir kül- topraklarından buralara gidip gelen yahut buralardan tür imparatorluğun dilinin de idaresi elbette ki güç olacak- gelip İstanbul’da kalan, burada yerleşen nice Müslüman tır. Lâkin bu istis’abın müddetle sınırlı olması hasebiyle Türkler, kadınları, ihtiyarlarıyla, el sanatları, musikîleri, herkes alâkadar olmak ister ve de pek çok kimse eline halk ve divan şiirleriyle; şehir, sokak, ev ve oda mimari- gözüne bulaştırmadıkça berhudar olur o bülbül kokan leriyle hâsılı vatanın ve tarihin her bucağıyla, her asırdan Türkçeyle. getirdikleri hünerler ve hatıralarla bu şehri hep birden bina etmişlerdir. ” ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ İ S TA N B U L TÜ R KÇE Sİ “Bu âlemde her şey var. Geçmiş günlerimiz, hasretle- nümayişinin bir parçası olarak görenler fikriyatının teme- rimiz, ıstıraplarımız, sevinçlerimiz, ümitlerimiz hepsi lini örer, temaşasında ruhları vecde getiren İstanbul Türk- orada kendi hususiyetlerini yapan renklerle mevcut.” çesi’yle. Badehâ oynatır kalemini Kur’an’ın neşrini yapan Ahmet Hamdi Tanpınar hattat inceliğiyle kâğıdın erişilmez hassasiyetinde. Mef- Bu İstanbul denilen âlî-mekân gerçekten de bambaşka kûre sahibi inşasını yaparken, İstanbul’un mehabetli bir âlem Tanpınar’ın da dediği gibi. Ta İstanbul’un Fet- Türkçesine hürmeten pürdikkat kesilir ve yazan fâkir, hi’nden bu yana her semtine her mahallesine sinmiştir unutmaz şunu altın mürekkebi aktığı müddetçe; kullan- buram buram Türkçe ve Türkiye. İstanbul’u da âlem dığı mühelhel kelimelerin her biri altın ayniyle yani İstan- içinde nev âlem yapan özelliği de budur fikrimce. Zira her bul Türkçesiyle müsemmadır. bir köşesinde farklı türden insana bundan mütevellid farklı fikirlere rast gelirsiniz. Bu kadar farklı düşünüşü ve “Gecesi sümbül kokan söyleyişi ortak bir haznede toplayabilecek olansa İstan- Türkçesi bülbül kokan bul Türkçesi olmuştur elbette. Bu hazinenin derinliğini İstanbul ölçmeye kalkan bir kimse ilk önce sırasıyla gezmelidir İstanbul...” Eyüp’te, Üsküdar’da nice çeşme. Gül suyundan daha leziz olan o çeşmelerin suyunu taçlandıran nice alınlıklar vardır bilene. Hepsi de suyun billurluğuna, çeşmenin za- Mustafa Kaan ACAR 12-D / 18. 05. 2012 rafetine yaraşır olsun diye İstanbul Türkçesi’yle alınmıştır Dil Edebiyat Derneği Deneme Yarışması kaleme. Kişinin suratına çarpıp akseden bir damla su ra- İstanbul İl Finalisti hatlatırken tüm uzuvları, o eşsiz kitabelerin dili olan İstanbul Türkçesi de aydınlatır akva-i mana ile ruhları. Lafın özü, çeşme deyip geçmemek gerek, çünkî içlerinde İstanbul’a ve Türkçesine hususiyetler katan milli ve manevi nice renkler mevcuttur idrakine varabilene. “Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten bir şey; hava, renk, edâ, iklim; O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.” Necip Fazıl Kısakürek İstanbul Türkçesi’nin bir başka edâsı, tavrı vardır diğer ağızlara göre. Bu sebeptendir ki kullanıldığı her mekânda belli eder farkını değil mi? Hasb-i hal edilen bir cemiyette kalpteki niyetler deniz misali İstanbul Türkçesi’yle ahseni hâlde vurur dil denen kıyıya. Kıyıdakilerin manası pek çok zaman o kadar saf, kesif ve canperver olur ki o malum cemiyet görünmeyen âlemde ufuklar kazandırır Necip Fazıl gibi nicesine. Hulâsa, İstanbul’u sözde değil, özde yaşayan herkesin esas gayesi olmuştur onun Türkçesi. Kendini o ihtişam ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 9 Re n a u l t M a i s G e n e l M ü d ü r ü HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 10 - Ben öncelikle sizin güler yüzünüze değinmek istiyorum. Çok pozitifsiniz. Bu hayata bakış açınız mı? * Ben hayata pozitif bakmaya çalışan bir insanım. Hiç bir zaman, zor durumlarda karamsarlığı arttıracak şekilde yaklaşmamaya özen gösteririm. Çünkü zor bir gerçekleşmişe zaten olmuştur. Bundan sonra mesele onu düzeltmeye çalışmaktır. Normale döndürmektir. Normale döndürürken de önce sakin, soğukkanlı ve iyimser olacaksınız ki ona göre şartları iyimser tarafa dönüştürmeye çalışın ve netice alın. Eğer sizde kötümser bakarsanız o noktada çözüm pek mümkün olmaz. Tabiî ki bir yönetici olarak hele ki bizim gibi büyük sorumluluğu olanlardansanız tedbiri elden bırakmamak gerekiyor. Olabilecek en kötü şeyi düşünmek gerekiyor. Ama olabilecek en kötü şeyi düşünmek illa da onun olacağı anlamına gelmez. Öyle bir şey olursa nasıl hazırlıklı olacağını göstermiş oluruz. Siz en kötünün oluşuna göre hazırlığınızı yaparsınız ama şartlarınızın olumlu sonuçlanması için elinizden geleni yaparsınız bunun için öncelikle insanlara olumlu mesajlar vermeniz onların moral seviyesini yukarda tutmanız gerekir. Onun için ben olabildikçe insanlara bu şekilde yaklaşmaya çalışıyorum. Benim gayem budur. - Peki dönüm noktam dediğiniz bir olay var mı? * O kadar çok ki... - Sizce en önemlisi? * Dönüm noktam dediğim hayatımdaki en önemli konu 1988 yılında, henüz sizler dünyada yokken(gülüyor) Ankara’da o zaman rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal başbakandı. Başbakanlık ofisinden Ankara’da çalışma teklifi aldığım an benim için birinci dönüm noktasıdır. Çünkü o tekliften sonra benim Ankara’da bürokrasi hayatım başladı. Fakat o taraftaki hayatım bir büyük bürokrat gibi olmadı. Çok yoğun, çok fazla projeyi kısa sürede hayata geçirmek zor oldu ve bana gerçekten çok şey kattı. Benim donanımımı çok arttırdı. O yüzden dönüm noktam 1988 yılının yaz aylarına tekabül eder. Bundan sonra, o dönem bittikten itibaren yine özel sektörde çalışmaya devam ederken, işte burada da 2000 yılından itibaren genel müdür olarak çalışmaya başlamamda diğer önemli dönüm noktalarımdır. Yaklaşık 13 yıla yakındır bu şirkette Türkiye Otomotiv sektörüne katkı yapmaya çalışıyorum. Türkiye’nin en önemli, katma değer düzeyi en yüksek ve ihracat boyutu en yüksek sektörü içerisinde katkılarımızı sürdürmeyi başarmaya çalışıyoruz. - Peki siyasete neden devam etmediniz? Yani o yola girmişsiniz neden otomotive yöneldiniz? * Güzel soru. (gülüyor). Ben otomotivle ilgili uluslar arası bir projeyi yönetiyordum. Ankara’ya davet edilmeden önce. Yani aslen uçak mühendisi daha doğrusu Havacılık ve Uzay yüksek mühendisiyim. Ama hiç bu dalda ne yazık ki çalışamadım. Ama daha çok otomotiv üzerine gelişti benim hayatım. O yüzden dönüşümün otomotive olması benim için sürpriz değildi. Bunu açıkça söyleyebilirim. Siyasete girmeme konusunda ise;kendi yapımla siyaseti çok bağdaştıramadım. Açık söyleyeyim, siyaset ayrı bir mücadele konusu, ayrı bir yetenek istiyor. Ayrı bir uğraşı. Ben daha çok teknik seviyede çalışmayı kendime daha uygun gördüm. O yüzden siyaset alanında hiçbir deneyim arayışında olmadım. - Bu konumda olmasaydınız ne olurdunuz? - Bir ikiziniz varmış. Onunla başınızdan geçen bir anınızı bizimle paylaşır mısınız? * Valla o kadar çok anı var ki. Tabi tek yumurta ikizi olunca. Gerçi kendisi A. B. D’de yaşıyor, epeydir zaman oldu. O da otomotivci, tabi ikizlik orada da geçerliliğini koruyor. (gülüyor). Bir garajı var. O garajında otomobillerin bakımını yapıyor. Eyalet tarafından yetkili bir servis. Yaptığı işin niteliği çok iyi bilinen ve çok güvenilir olarak algılanan bir insan. Müşteri kitlesi çok fazla. Sadece bir modelin, bir markanın yetkili servisi gibi çalışmıyor. Orada böyle bir şey yok, daha genel çalışabiliyor. Çok anımız var tabi. Bir kere üniversite yıllarında birlikteyken o gemi fakültesinden mezun olmuştu orada anılarımız var. Lisede anılarımız var. Ama ben size en ilginci , ilkokul yıllarımızın başları herhalde 2. sınıfta sabaha karşı bizim azı dişim ağrıdı şişti. Babam sabahleyin hemen götürdü dişçiye ve dişim çekildi. Ertesi sabah aynı saatte kardeşimin aynı dişi apse yaptı. Onunda hemen 24 saat sonra aynı dişi aynı doktor tarafından çekildi. Böyle ilginç bir anıydı. Onun dışında hissiyatımızda paralellikler var. Aynı şeyleri aynı anda düşünebiliyoruz. Birimiz üzüldüğünde aramızdaki mesafe ne olursa olsun diğerinde de bir üzüntü olayı oluyor. Tersi de oluyor. Bunlar telepatik olarak devam etmekte. Bunların izahını yapmak kolay değil. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ İ b ra him AYB A R i l e R ö p o r t a j * Benim için hayatımda Şubat ve Ağustos ayları önemli dönüm noktaları oluşturmuştur. Önemli iş değişikliklerinde, bir takım gelişmelerde bu iki aya nedense tesadüf etmiştir. Pek burçları takip etmem ama başak burcuyla alakası var mıdır bilemiyorum. Bu şubattan ne bekliyorum? Öncelikle tabi ülkemiz için barış ve huzur bekliyorum. İş hayatımız için istikrar bekliyorum. Mühim olan istikrar siz önünüzü görebilirseniz gelecek için daha isabetli öngörülerde bulunabilirsiniz ve yaptığınız planlar sizi hayata götürmez. Bu bakımdan istikrar çok önemli. Türkiye’nin şuanda elde ettiği makroekonomik avantajı diğer komşu ülkelerle olan pozitif ayrıştığı bu noktayı kaybetmemesi için son derece önemli. Kaybetmesi için bir sebep yok ama ben bunu özellikle son derece önemsiyorum. Bir başka konuda sürdürebilirlik konusu. Türkiye’de bir çok proje başlamıştır ama sonuna kadar sürdürülemediği için sonucunun ne olduğu bilinmez. Biz bu konuyu kesinlikle farklı farklı yönetmeliyiz ve ele aldığımız inşaatına başladığımız ne varsa sonuna kadar sürdürebilmemiz lazım ki sonuç alalım ve çıkacak olan katma değeri Türkiye’nin refahına katabilelim. bu son derece önemli dolayısıyla sürdürebilirliği çok önemli bu şubattan açıkçası olumsuz bir şey beklemiyorum. Şubat ayına girdik kişisel olanakta olumsuz bir şey beklemiyorum. Neticede bu ülkede yaşamanın avantajını hepimiz kullanabilmeliyiz. Okul Müdürümüz Bekir KISA, Müdür yardımcımız İbrahim KOCASARI ve öğrencilerimizle Renault Mais Genel Müdürü İbrahim AYBARʼa teşekkür ziyareti. - Peki iş hayatına gelecek olursak insanlar neden Renaultʼu seçmeli? * Şimdi biliyorsunuz onlarca marka var dünyada. Bu markaların hepsi bu sektörde yoğun rekabet yapıyorlar. Ve günün ihtiyaçlarına göre müşterilerin beklentilerini yerine getirmeye çalışıyorlar. Bu rekabette üstte ve önde olabilmek en önemli meziyettir. Şimdi baktığımızda biz bunu nasıl başarıyoruz. Önümüzdeki yıllarda artık yavaş yavaş otomotivdeki tercihlerin değiştiğini görüyoruz. Neler var bu tercihlerin içerisinde kişiselleştirme var. Artık ürettiğimiz araçlarda kişiselleştirmeyi zenginleştirmemiz lazım. Çok fazla kişiselleştirmemiz lazım. Onun dışında başka herkesin vazgeçilmezi akıllı telefonla iletişim kurma olduğuna göre otomotivlerimizden bu imkanlarında bulabilmemiz lazım. Yani otomotiv yolda güvenli yol halindeyken bile sizin dünyadan kopmamanızı sağlıyor. Size sesli olarak internet bağlantılarından bilgileri aktarabilmeli ve sizin sesinizi de karşı tarafa iletebilmeli. Artık bunlar aranıyor. Bunun dışında insanlar son derece çevreci çözümler bekleniyor ve arzulanıyor. Çevreciliği maksimum düzeye çıkaracak çözümleri de kolay uygulanılır bir şekilde sizden bekliyor. İşte yeni geliştirilen otomotivlerinde çevreye son derece katkıda bulunması lazım, ekonomik olması lazım çalıştırırken işletirken ve cebinizden fazla para almaması lazım ve tabiki ilk çizimlerinizde sizleri etkileyecek sizleri gerçekten cezbedicek şekilde yeni ve ilgi çekici özellikler taşıması lazım. Ve bizim Rönesans dönemi dediğimiz geçen yıldan bu yana başlayan döneminde bu özellikleri ifade eden ve dünyada en üst seviyede uygulama alanı bulunan modeller gelmeye başladı. Bunun içerisinde tamamen alternatif enerjiyle işletilen malum sıfır endüsyon otomobillerde var. Son derece çarpıcı yeni dizaynlara sahip yeni otomotivlerde var. Renault’ta büyük bir çıkış söz konusu bu konuda. Bütün bunların bir parçası olmak ve özellikle lokal pazarlarda bildiğimiz gibi bu yöntemlere katkı sağlıyor olmak ve bu imkan eğer o kurum veya marka tarafından diyebiliyorsa ki Renault bunu net bir şekilde verebiliyor. Çalışmanın keyfi bir başka oluyor ki bu yüzden ben genç arkadaşlarımızın Renault’un bir parçası olmaya özen göstermelerini tavsiye ederim. Bir de sizin gibi yaptıklarınızı bize çok net bir şekilde gösterdiniz ve gelecekte çok ümit beslediğiniz genç kardeşlerimizin bizlerin bünyesinde çalışmasına ben çok sıcak bakıyorum ve bunu birlikte yapacağız burda. Ondan sonrada sizin yeteneğinize göre yönlendireceğiz. Çalışmalarınızda başarılar, bu keyifli sohbet için teşekkür ederiz. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ Sindy Talita GÜLÇE 11-C Kübra Işıl SEVİNÇ 11-C Gülnihal BUDAK11-C HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 - Bir röportajınızda Şubat ve Ağustos aylarının sizin için çok önemli olduğunu söylemişsiniz. Bu Şubatʼtan neler bekliyorsunuz? 11 MİSAFİRLERİMİZ HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 12 İstanbul MEM, Renault Mais ortaklığı ile düzenlenen “Sizin Fikriniz Sizin Projeniz” Trafik ve Yol Güvenliği konulu yarışmada okulumuz Türkiye 1. Dünya 3. olmuştur. Ocak Ayı içerisinde İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Sayın Dr. Muammer YILDIZ, Renault Mais Genel Müdürü Sayın İbrahim AYBAR Türkiye Trafik Kazalarını Önleme Derneği Başkanı Sayın Hitay GÜNER, İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Yakup HAYIRLIOĞLU okulumuzu ziyaret ettiler. Ziyaret sırasında öğrencilerimizle bir araya geldiler. Trafikten, eğitimden bahsettik. Bu nazik davranışlarından dolayı kendilerine teşekkür ederiz. İbrahim AYBAR ZEYTİNBURNU 12 ANADOLU LİSESİ Hitay GÜNER İstanbul İl Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Dr. Muammer YILDIZ öğretmenlerimizle bir araya geldi. Günün anısına hatıra fotoğrafı çektirdik. Son derece keyifli bir sohbet eşliğinde öğretmenlerimiz Sayın Müdürümüze sorular yönelttiler. Samimi cevaplar aldık. Yoğun temposunda bize vakit ayırdığı için kendilerine şükranlarımızı sunuyoruz. Dr. Muammer YILDIZ ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ 13 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 MİSAFİRLERİMİZ B E KL E M E K Ü Z E R İ NE HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 14 BEKLEMEK ÜZERİNE Yaşamak maceramızı beklemek sözcüğüyle özetlersek, gelmeyen, çok beklenen, gecikilen yahut da beklediğimize değmeyen pek çok şey sıralarız belleğimizde. Beklemek aslında öyle yabana atılacak bir sözcük değildir yaşantımızda. Şöyle bir yolculuk yaparsak geçip giden zalim zamana, kim bilir neler neler gelir aklımıza. İşte o zaman bir kez daha bağlanırız bu duyguya. İnsan neleri bekler? Nasıl atılır bu döngünün içine ve nasıl tutunur beklenene? Verilen cevaplar türlü türlü olsa da tema değişmez sanırım. İnsan kendini bulur her defasında. Anlar ki en sadık bekleyen yine kendidir ve beklediği de zaten kendine dönecektir. Tabii hayata başlarken beklenilen olarak doğmak da bu dünyanın küçük bir oyunudur zamana. Küçücük bir bebek daha anne karnında tanışır bu duyguyla. Doğduğunda hemen kucak ister, doyurulmak, duyulmak ister; ilgi bekler. Hele bir karşılanmasın istekleri, ağızlarını adeta bir makas keskinliğinde açarak, hızla kesmeye gelirler kulaklarınızı. Evet şimdi beklemek öğretilecektir ona. İtinayla, seve okşaya ya da avaz avaza. Ama en sonunda ... Anlayamasa da mantığını beklemenin, parkta salıncak en somut öğreticisi olur bu hayat şaşkınına. Büyür, okula gider. Kurallar çoğalmış, yer yer sertleşmiş ve beklemenin dozu da artmıştır artık. Hayat sökün etmeye başlamıştır. Tam da o noktada yaşamın sırrını çözse insanoğlu, çok daha farklı yaşar bundan sonrasını. Ama işte bir oyun daha! O idrak oluşmamıştır o çocuk dimağında. Yoksa kim, niçin beklesin bu kadar bir şeyi? Büyür işte böyle... Örselene örselene. Amaç edinmek gerekir, çok çalışmak. Saygı duymak, ilgi göstermek gerekir bir de. Çokça.... Daha ömrünün baharında yorulmuştur bu beden. Oradan oraya koşturmak gerekir tutunmak için. Heyhat! Ruh hep ihmal edilir. Beden bir hırsın peşinde kendini kaybederken ruh acılarını ilmik ilmik örerek sessizleşir, yokmuş gibi olur.... Otuzların sonu ama nihayet kırklarda nasıl da çetin bir muhasebenin içine gireceğini kendi bile bilmez. Üzülür bekler, ağlar bekler, hırçınlaşır bekler. Karşı tarafın bu türlü duygu durumlarından etkilenmediğinde ise sadece bekler. Yavaş yavaş çözmüştür sırrı. Bekler artık, hep bekler. Derste zili, teneffüste arkadaşını, kantinde sırayı, sınavda kopyayı bekler. Biter mi? Bitmez. Metrobüste kuyruk, bayramda harçlık, sevgiliden mesaj bekler. Yetişir artık, beklemelerden bıktım bennnn (!) deme lüksü kalmamıştır. Bunu da bu sıralarda , bir ara öğrenir işte. Ortaya çıkan kendinin bitmek bilmeyen hayallerini, kırılanları bir tarafa ayırarak, sağlam duranlara yenilerini ekleyip devam eder yolculuğuna. Hayat taşmıştır artık içinden. Okulda öğrenci, evde evlat, yolda yetişkin, kolda sevgilidir. Gençtir, ne yapsa yeri değildir, ergendir... Aman ne tuhaf bir gidiştir? Pes eder sonunda... Hayallerini azaltır, beklentilerini ufaltır, gözlerini yoldan çeker, kulağını kalbine döndürür, dudaklarından az sözcük dökülür... Ve sessizlik... İşte burda başlar yeni hayat. Hayrını gör, çok yaşa. Yeni hayat tazeliktir aslında. Bunu tek başına başarmışsındır ve bizzat senindir. Artık bilerek yaşa. Bu uğurda dökülen göz yaşları, söylenmeyen sözcükler, çarpıp çıkılmayan kapılar, hasretten kıvranılsa da buluşmayan kollar ve daha niceleri senin hayata verdiklerin. Mutluluktan alacaklısın. Dön bak yaşamına. Asla beklemekten bıkma. Ağaç baharı bekler çiçek açmak için, yağmur bulutu bekler, uygu geceyi, sözcük heceyi bekler konuşmak için... Sen de bekle duygunu yüklediğin her şeyi. Bekleneni düşünüp beklemeyi unut. Sabrını kat umuduna ve azmini sabrına... Ben en çok da şiiri seviyorum böyle durumlarda. Beklemekle ilgili iki üç mısra düşüyorsa aklıma’’ Aman canım ne olacak, bak ben neleri beklemiş, neleri bulmuşum;neymişim de ne olmuşum. ’’ diyorum. Bu konuda iki şiir favorim: Biri Necip Fazıl’ın.... Pek muteber! Ne hasta bekler sabahı Ne taze ölüyü mezar Ne de şeytan bir günahı Seni beklediğim kadar. ... Biri de Beşir Ayvazoğlu’nun... Hem gelmeni istedim. Hem bekletmeni Sen mi daha güzelsin Beklemek mi seni. Beklediklerinize değecek bir yaşam diliyorum hepinize.... Gelmeseler de boş verin. Hep böyledir Yanlış insanlar öğretir Yalnız insan olmayı HANİFE BATU TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ K E N Dİ N İ GE R ÇE KL E ŞTİ R E N KE H A NE T Öğrendiklerimiz hayallarimizi, inanaçlarımızı, tercihlerimizi oluşturuyor. Kuruyoruz kurguluyoruz kendimizi, inanıyoruz inandıklarımızı gerçekleştiriyoruz. Şöyle diyor bir Yunan atasözü “Kafanda kurduğun düşünceye benziyorsun.” Evet insan ister yapacağına inansın ister yapamayacağına, inandığı şey gerçek oluyor. İşte bu duruma psikolojide kendini gerçekleştiren kehanet denilir. Peki nedir kendini gerçekleştiren kehanet? ğerine sahip olan birey bardağın dolu tarafını görecek, olumsuz benlik değeri olan birey ise bardağın boş tarafını görecektir. Öğrenilmiş çaresizlik geliştiren bireyler zayıf yetersiz bir benlik değerine sahiptir ( Öğrenilmiş çaresizlik; bireyin ne yaparsa yapsın sonucu değiştiremeyeceğine ilişkin geliştirdiği düşüncedir. Bir grup psikolog, pireleri kullanarak bir deney yapar. Pirenin ne kadar zıpladığını ölçerler ve 50 cm zıpladığını görürler. Pireyi yüksekliği 30 cm olan cam kavanoza koyarlar. Kavanozun ağzını kapatırlar. Kavanozu altından ısıtırlar. Pire ısındıkça zıplar ve zıpladıkça kapağa çarpar. Bir süre sonra pire kapağa çarpmamak için 29 cm sıçrar, düşer. Ama kapağa çarpmaz. Pire bunu alışkanlık haline getirdikten sonra kavanozun kapağını açarlar. Pire kapak açık olduğu halde 29 cm’den fazla sıçramayı denemez., Hâlbuki eskiden 50 cm sıçrardı. Pire bu deneyle 29 cm' den fazla sıçrayamayacağını öğrenir ve bu sebeple hiçbir zaman kavanozun dışına çıkmayı başaramaz. Gördünüz gibi öncelikle öğrenilmiş çaresizlik ve sonrasında gelen Kendini gerçekleştiren kehanet. ) Kişinin başına gelebileceklerle ilgili öngördüğü şeylerin bir biçimde vuku bulması gerçekleşmesidir, kendini gerçekleştiren kehanet. Bu durum çoğu zaman kendiliğinden gerçekleşir. Mitolojide ‘Pygmalion Etkisi’ olarak ta ifade edilir. Mitolojiye göre Pygmalion bir kadın heykeli yarattı ve ona öylesine bir sevgi gösterdi ki, heykel bir canlıya dönüşerek onun sevgisine yanıt verdi. Kendini gerçekleştiren kehanete göre neyi beklersek o gerçek olur. - Kötü olan her şey üst üste geliyor, Nerde olumsuzluk varsa beni bulur zaten, Bu sınavda kötü alacağımı biliyordum - Örneklerde görüldüğü gibi kişinin bir zaman sonra yaptığı genellemeler kendisinin gerçekleriyle örtüşmeye başlar. Bunların nedeni aslında gerçekten bütün olumsuzlukların bizi bulmak istemesi midir?Bütün şansızlıklar bizim için midir?Yaşadığımız güzel olaylar yok mudur?Daha pozitif bakabilsek hayata yinede yaşadıklarımız değişmez mi? Biz de güzel bir söz vardır ‘Nasıl Bakarsan Öyle Görürsün.’ Bireyin nasıl göreceğini ise, benlik değeri belirler. Olumlu bir benlik de- Birey önce çaresizliği öğrenir sonrada kendini gerçekleştiren kehanet yaşanır. Birey önce hayata ilişkin beklenti oluşturur. Doğal olarak beklentilerin oluşmasında birçok faktör ( problem çözme becerisi, bireysel özellikler, sosyal imkânlar vb. ) etkilidir. Yalnız bireyin girişimlerinin sonuçları ve çevreden aldıkları tepkiler oldukça önceliklidir... Evet arkadaşlar kimimiz için zorlu bir sınav süreci başlıyor bu süreçte kendimizle ilgili algılarımızı ‘Ben yapamıyorum o yuzden sınava hazırlansam ne olur’dan ‘Neden olmasına’a değiştirme zamanı. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ Rehberlik Servisi Davut YILMAZ HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 Yaşamak, öğrenmek , uyum sağlamak. Her yeni günde, bu tekrarlar içerisinde yeni düzenlemelerle, hayatımızda ki bilinmezlik ufkuna doğru yeni yelkenler açıp yeni demirler atıyoruz. Yaşıyoruz... yaşarken öğreniyoruz. Öğrendiklerimizle yaşantımıza uyum sağlıyoruz. 15 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 16 Bİ Lİ N M E Y E N Ü Nİ V E R Sİ TE B Ö L Ü M L E R İ Üniversite öğreniminde bölüm seçerken öğrenciler genellikle kulaktan dolma bilgilerle hareket ederler. Bilinmeyen birçok üniversite bölümü vardır. Öğrenciler sınava hazırlanırken gidecekleri üniversite bölümlerini önceden seçerler. Ama birçok öğrencinin seçmediği üniversite bölümleri bulunmaktadır. Öğrenciler genellikle para kazanılacak bölümleri tercih etmek isterler. Öğrencilerin en büyük istekleri doktor veya avukat olmaktır. Bununla birlikte öğretmen olmak isteyen hemşire olmak isteyen milyonlarca öğrenci bulunmaktadır. Ayrıca mühendis olmak isteyen öğrencilerin sayısı da oldukça fazladır. Okullarda öğrencilerin yetenek ve becerilerine göre bölüm seçmeleri için özel dersler verilmelidir. Öğrencilerin beceri ve yetenekleri keşfedilmeli üniversite ortamındaki bilinmeyen bölümlere yöneltilmelidirler. Bilinmeyen ve tercih edilmeyen birçok üniversite bölümü bulunmaktadır. Arkeoloji astroloji biyokimya biyomedikal dil bilimi ekonomi farmakoloji fotoğrafçılık finans grafik tasarım finans iç mimarlık otomotiv peyzaj reklamcılık moda ve zooloji bilinmeyen üniversite bölümleridir. Bilinmeyen üniversite bölümlerine yerleşmek diğer bölümlere göre daha kolay olacaktır. Üniversite tercihi yapan öğrenciler bilinen ve sürekli tercih edilen bölümleri tercih ederler. Bu olay onların yerleşme oranını oldukça düşürür diyebiliriz. Batı ülkelerinin çoğunluğu çocuklarını erken yaşlarda ilgi ve becerilerine göre üniversite bölümlerine yerleştirirler. Öğrenciler bu bölümleri okurken hem zorlanmazlar hem de ileriye dönük sağlam adımlar atmış olurlar. Öğrenciler küçük yaşlarda kendilerini geliştirerek ileriki dönemlerde bölümlerinin uzmanı olarak iş ve sosyal hayata kazandırılmış olurlar. Bilinmelidir ki erken yaşlarda eğitilen bir öğrenci bir seçtiği bölümü üniversite bitimine kadar okursa o bölümün uzmanı olur diyebiliriz. cek?¨ ¨Maaşım ne olacak?¨ ¨Ya ailemin/arkadaşlarımın/çevremdekilerin beğenmediği bir işim olursa?¨ Ve bitmek bilmez üniversite sonrası kariyerle ilgili bir sürü başka endişe... Ve bu endişelerin hepsi anlaşılır. Kimimiz hayatımız boyunca ne yapmak istediğimizi çok iyi bilebiliyorken ve rahatça o adımda ilerliyorken, kimimiz tutkulu yapacağımız işi bulmayı hayat boyu sürecek bir macera haline getirebiliyoruz. Sizinki nasıl bir yolculuk olacak bilemeyeceğim ama işte sizlere hayalinizdeki işin peşinden koşmanın 5 sebebi: 1. Ne olursa olsun bir işe ihtiyacınız olacak. Evet, ilk koşul bu elbette. Para istediğimiz şeyleri elde etmek için (statü, tatiller, ekonomik özgürlük, bir çift ayakkabı vs. ) 2. dereceden bir ödül (secondary reinforcement). İşe gitmek malesef ki yoklaması alınmayan, sonradan çalışıp sınavdan A alabileceğimiz bir üniversite dersi değil. Dolayısıyla sevmediğiniz ve hayatınızı kahreden bir işte çalışıyorsanız bu hayatınızın tamamını etklieyecek. Ülkemizde de meslek liseleri ve meslek yüksek okulları bulunmaktadır. Ancak batı ülkeleri çocukları küçük yaşlardan itibaren meslek okullarına yazdırırlar. Çocuklar çok küçük yaşlarda istedikleri bölümlere yerleştirilirler. Ülkemizde de bu tip uygulamalara geçilmeli öğrenciler üniversite dönemlerine kadar alanlarında uzmanlaştırılmalıdırlar. Böylelikle üniversite tercihleri daha doğru yapılır ayrıca diğer üniversite bölümleri de seçilmiş olunur. 2. İşiniz hayat stilinizi belirler. Saat kaçta kalktığınızdan tutun da, akşamları kendinize ne kadar vakit ayırabileceğinize kadar işiniz hayatınızı etkileyecek. Evinizden çok uzak bir ofiste çalışıp saatlerinizi yolda kaybediyorsanız, bu ya sizin kabullendiğiniz bir fedakarlık, ya da hayatınızı kabusa çeviren ağır bir sorumluluktur. İşlerimiz bizim kim olduğumuzu tam anlatmasa da, yine de arkadaşlarımızla yaptığımız sohbetlerin çoğunluğunun içeriğini oluşturacak kadar hayatımızda önemli bir yeri var. Sizin yaşamdan beklentilerinizi (işe kısa yolculuk/az stres/çok yüksek maaş/kendini geliştirme imkanı) karşılamayan bir işte hayatınızı sürdürmek sadece yaşam isteğinizi alıp götürecektir. Özellikle üniversitenin son senesinde eğitimine devam etmeyen herkesi gelecekle ilgili korkular kaplar: ¨Acaba hayalimdeki iş nedir?¨ ¨İşim hayatımı ne kadar değişte- 3. Bazı insanlar sizi ne olursa olsun eleştirecekler. Ve belki de bu kişilerin başında aileniz gelecek. Tabii ki bizlerin eğitimine, işe kadar olan yaşamına büyük paralar ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ Bİ Lİ N M E Y EN ÜNİ V E R Sİ TE B Ö L Ü M L E R İ 4. İşle ilgili istekleriniz arayışınız sırasında değişebilir. Belki de üniversitenin hemen sonrasında aklınızda ideal bir iş var: hip bir ofis, yüksek maaş, ofiste iyi bir sosyal ortam, vs. Ancak iş hayatına atıldığınız anda sizin beklentilerinizle gerçeklerin uyuşmadığını, veya zamanla beklentilerinizin değiştiğini farkedebilirsiniz. Elbette bir işten ötekine geçmek zamanla sizin işe alınabilirliğinizi de azaltsa da, belki de bu aklınızda kendinize ait bir iş planı oluşturmak veya asıl kariyer hedefinizi iyi belirlemek için gerekli de olabilir. Neden siz kısa kibriti çekmiş olun ki? 5. Başka birinin başarısını kıskanmak istemezsiniz. Yaşınız ilerledikçe sevdiği işin peşinden koşup başarılı olmuş bir insanı görüp ¨Ben de bunu yapabilirdim.¨ demek belki de sizi orta yaş krizine en hızlı biçimde teslim edecek hislerden biri olacaktır. Başarısız olmak sonunda başarıya kavuşmanın bir parçası. Başarısızlıktan korkmak eğer sizi yapmak istediğiniz işin peşinden koşmanızı engelleyen bir sebepse Larry Smith’ten, TED’de yayınlanmış Harika Bir Kariyeriniz Olmak İçin Neden Başarısız Olacaksınız adlı konuşmayı dinleyin. Ve unutmayın, Calvin Coolidge’in dediği gibi: ¨Bu hayatta hiçbir şey kararlılığın yerini tutamaz. Yetenek çözüm değil, bir sürü yetenekli ama başarısız insan var. Dehalık çözüm değil, ʻHakettiğini bulamamış dehaʼ neredeyse bir deyim olmuş dilimize. Eğitim de anahtar değil, dünya bir sürü eğitimli fiyaskoyla dolu. Ama kararlılık ve istikrarlılık. Bu iki özellik başarıya kadirdir. ¨ ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ Simay SAĞ 10-A HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 dökmüş ailelerimizi mutlu edecek bir işimiz olsun isteriz. Ancak iş hayatının ilk birkaç senesinde bu iş seçimimizin ne olduğuna dair önemli bir faktör olsa da, iş hayatını (ve kendimizi) tanıdıkça inatla sadece ailenin istekleri doğrultusunda bir kariyere yönelmek zamanla aileyle olan ilişkiyi de gerginleştiren bir hal alabilir. Sizi iş seçiminiz için yargılayan insanlar aile dışından bireyler olduğu anda kulaklarınızı tıkayın, çünkü onlar zaten büyük ihtimalle siz ne yapsanız sizi yargılayacak insanlardır. 17 K İ M Lİ Ğİ M İ K AY B E T Tİ M , H Ü KÜ M SÜ Z D Ü R ! HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 18 Her şey bebekken başlıyordu. Önce dünyanın nefesi doluyordu ciğerlere, ardından derinlerden gelen bir feryat duyuluyordu. “Hoş geldin güzel bebek!” sesleri değiyordu saf kulaklara, henüz netleşmemiş şekiller, gölgeler uzanıyordu açılmamış gözlere... İnsanın hayat serüveni işte böyle başlıyordu. Su gibiydi bir bebek... İçinde hiçbir kir, aykırılık ve yabancılık barındırmıyordu. Hem arıydı hem de arıtıcı. Ona bakanların gönüllerinde sevgi oluyordu, dillerinde en tatlı kelimelere dönüyordu. Bir bebek yüzüne bakmak mutlu olmak demekti. Çünkü birilerine aitti değildi varlığı, fıtratının saflığı herkese ait olan ve herkesin bir yerlerde unuttuğu saf özünü ve değerini hatırlatıyordu. Bir bebeğe bakınca değişiyordu hemen çehreler, tatlı bir huzur akıyordu gözlerden yüreklere. Tarafı yoktu bebeğin, davası, kıyası, beklentisi.... Dünyanın en güçlü varlığıydı aslında. Yaratılışında bütün değerlere yüklü gelen, dünyanın yükü altında şekilden şekle girmeyen, her varlığın muhtaç olduğu huzura ve sükuta sahip olan.... Sonra yavaş yavaş şekilleniyordu çocuk. Duygular, düşünceler renklenmeye şekillenmeye başlıyordu. Alışkanlıklar yavaş yavaş ve sinsi sinsi yürüyordu üzerine. Davranışlara, olaylara, yaşantılara alışıyordu çocuk. Bir müddet sonra da alışkanlıkları yaşama veya yaşayamama telaşı baş gösteriyordu. Gittikçe unutuyordu içindeki sükûtu, sonsuzluğu. Bağımlılıklar dizgesine dönüyordu bazen hayat. Korkular, beklentiler.... Artık kendiyle bir saniye bile baş başa kalamayan kendine tahammül edemeyen bir hal beliriyordu. Büyümek için zamanın hemen geçmesini istiyordu çocuk. Yarınlara hayaller, umutlar biriktirmişti. Bir şey olacaktı büyük adam, anne, baba, doktor.... Ve zaman durmadan bugünü düne taşıyordu. Derken büyüdükçe dertler de büyüyordu. Çünkü bir türlü doymuyordu varlık hep bir şey eksikti, hep bir şey yarım... Elini içinden dışına doğru uzatıyordu. Biraz sevgi, biraz ilgi, biraz saygı.... Ya da kendi varlığını oyalayacak faaliyetler arıyordu. Başkalarının yaşantıları, giysiler, evler, arabalar... Gittikçe yalnızlaşıyordu insan. Bunca kalabalığa, bunca varlığa rağmen yalnızdı. Çünkü bir yerlerde unutmuştu kendisini. Bir yerlerde unutmuştu kendisinden değerler üretileceğini... Bir yerlerde unutmuştu hayatı onun işlediğini. Kendisinin sonsuz bir kaynak olduğunu unutmuştu insan. Sonra derde düştü. Nereye varsıysa hep bir şey eksikti. Neye sahip olduysa hep bir şeye hasretti. Sevgiye ilgiye muhtaçtı ama sevilse de içinde yine koca bir hüzün vardı. Anladı ki kimliğini kaybetti insan. Kim olduğunu bulamıyordu. Bir kimlik ki kaybedilen her şey gibi o da hükümsüz kalmıştı, çünkü artık ne sahibine aitti ne de başkasına uyardı. Hayat kayıp kimliklerle doluydu. Dünyanın hengâmesi içinde unutulan ve kaybolan kimlikler... Kimileri bulmuştu kimliğini ama insanın kimliğini bulması uzun bir emek gerektiriyordu. Çünkü insan çok uzaklarda ararken onu o içinde bir yerde unutulmuş oluyordu. “Canında bir can var, o canı ara... Beden dağında bir mücevher var, o mücevherin madenini ara... A yürüyüp giden sûfî gücün yeterse ara; ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara” (Mevlana Celaleddin Rumi) Derya ÇETİN Türk Dili Ve Edebiyatı Öğretmeni ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ Vakit belirsiz. Belirgin olan ise karanlığın ve ayazın hüküm sürdüğü gecelerden herhangi biri olduğudur. Mekan; sırtımı dayadığım hisar, yüzümü çevirdiğim deniz. Gözbebeklerimin dünyanın dört bucağından öfkeli, denizi seven, yalnız, özlem yüklü, gam yüklü, kırgın, mahzun kullarla hemhal olduğu girift şehir. Burcun tam üstündeyim. Yıldızlı semalardaki haşmet beni mest ederken, sen, ey İstanbul; zifiri karanlıkta ve ayaklarımın altındasın. Kim bilir kaç deniz mili öteden dersaadete yolu düşen gemilerin aksi beynime yansıyor. Gemiler… Özlem yüklü, azık yüklü gemiler… Karanlığı yırtan gemilerin sesleriyle irkiliyorum. Meydandayım. Evliya Çelebi'nin Seyahatname’sindeki satırlar aklıma düşüyor: “Yedikule kasabasının dışında büyük meydanda dört köşe, beyaz mermer üzeri üstat-ı mermer bir kaz tasvir etmiştir ki dillerle tabiri imkânsızdır. Gören, canlı zanneder. Buna binaen o çeşme Kazlı Çeşme namı ile şöhretyab olmuştur” dediği şimdilerde şehrin en netameli toplantılarına ev sahipliği yapan mekân… Ezan sesleri birbirine karışıyor semada. Kulak kesiliyorum. Davudi sesle zikir ehli “ namaz uykudan daha hayırlıdır” nidasını haykırırken dalgaların virdi de ona eşlik ediyor. Fatih’in Mescidi …. Kutlu müjdenin varisi asker hala ordaymış gibi dimdik duruyor ve çağlara meydan okuyor. Yanı başında bir dergâh, yeniçeri mekânı… Rabbine yönelen Allah dostu, evliya, kışın ortasında buzun içinden erik çıkaran keramet sahibi “Erikli Baba”… “Âlemi sen yaratsan nasıl yaratırsın?” sorusuna “her şeyi merkezinde bırakırım” diyen bir diğeri, Merkez Efendi… Semavi dinlerin hepsinin mekânları arz-ı endam ediyor. Kalbîm, hepsini ayrı ayrı selamlıyor. Meryem Ana Ayazması, havralar, Süryani, Rum, Ermeni kiliseleri, mescitler, minberler ve mezarlıklar.. Mezarlıklar… Hesaplaşma mekânları… Ve ben… Yalnızlığın, özlemlerin, kırgınlıkların, kızgınlıkların, öfkelerin, hoyratlığın ,devrimlerin, devinimlerin, ihtilallerin, ihlallerin, ihtişamın vücuda geldiği ben…. Ta fecre dek yürüyorum. Gönlüme ıhlamur ağaçlarının kokusu ve denizden yayılan o müthiş rayiha doluyor. Gönlüm yükseliyor; hasret kulelerine, uzlet mekânlarına varıyor. Şairin diliyle sesleniyorum kendime: “Bilmiyorum hangi suyun sakasıyım yarabbelalemin/ Tütmesi gereken ocak nerede?”. Vakit muhasebe vakti… Nefsim ses veriyor. ”İmtihan” diyor, yalnızlık “imtihan”, aşk” imtihan” ,özlem “imtihan”, öfke “imtihan”… Rabbin lisanı gönlüme düşüyor Yakup (a.s)’ın diliyle…. “Ben hüznümü, kederimi yalnızca Allah’a arz ederim”. Zaten “dost istersen Allah yeter” diyenlerin mekanında değil miyim?. Seyit Nizamlar, Itriler, Sümbül Efendiler, erenler, arifler, şehitler uzlet için burada değiller miydi? İçim susuyor, susuyor, “sus” diyor. Derin bir sükût… Sükûn içindeki ruhum da inkişaf beliriyor. Sahi hala yalnız mısın? Fatma ÖZDEMİR ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ 19 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 H İS AR A DÜŞ E N GÖ NL Ü M , G Ö NL Ü M E D Ü ŞE N H İ S A R HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 20 YA R D I M KU R U LU ŞL A R I Ülkemizdeki yardım kuruluşları çeşitli sebeplerden zarar görmüş vatandaşlarımızın, mağdur ve yardıma muhtaç hayvanların ve doğanın yardımına koşmaktadır. Bu kuruluşlar ülkemize büyük yardım sağlamakta ve yardım etmektedir. Bunlardan bazıları kısaca şunlardır: KIZILAY: Sağlık ve sosyal dayanışmayı destekleyen dernek doğal afetlerde zara görenlere alini uzatır. Kan hizmetlerini yürütür ve belirli yerlerde aş evleri açarak açlara yardım eder. İlk yardım görevlileri yetiştiren dernek bağışlar yanında düzenlediği çeşitli organizasyonlardan yardım alır. YEŞİLAY: Amacı kötü alışkanlıkları engellemek ve insanları bundan uzak tutmak olan dernek çeşitli konferanslar düzenleyerek insanları bilinçlendirmeye çalışmaktadır. TÜRK HAVA KURUMU: Baştaki amaçlarından biri Türk gençliğine havacılığı sevdirmek olan dernek havacılığın sivil ve askeri alandaki önemini vurgulamakta, bunun için yarışlar düzenlemekte ve çeşitli kurslar açarak havacılığa özendirmektedir. SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİREME KURUMU: Derneğin bir numaralı amacı korunmaya ve bakıma muhtaç çocukları topluma geri kazandırmaktır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yurdun birçok yerinde bakım evi çocuk yuvası hastane ve dispanser açar. Şehitlerin eş ve çocuklarını malûl ve gazileri korur. Onların toplumda kendilerine yakışır bir hayat sürmelerini sağlar. TÜRKİYE DEPREM VAKFI: Bu derneğin amacı insanları deprem hakkında bilgilendirmek ve bu konuda çalışmalara yardım etmektir. Deprem öncesi ve sonrası hakkında uyarılar yapmak ve vatandaşlarımızı hazırlamak gibi görevleri üstlenen bu dernek depreme dayanıklı bina yapımı konusunda devlete katkıda bulunmak, bilgilendirme amaçlı kurslar açmak, araştırmalar yapmak, konferanslar düzenlemek gibi niyetleri amaçlamıştır. ARAMA KURTARMA DERNEĞİ (AKUT): Temel amacı doğa koşullarında meydana gelen kazalarda vatandaşlarımıza yardımcı olmaktır. Doğal afetlerde ve yıkıntılarda arama yaparak can kaybını indirgemeye çalışan bu dernek gönüllü profesyonellerle çalışmakta ve bilinçli bir ilk yardımın ardından kazazedeleri güvenli bir ortama ulaştırmaktadır. TÜRKİYE EĞİTİM GÖNÜLLÜLERİ VAKFI: Bir numaralı görevi ülkemizde eğitimin daha iyi bir yer bulması ve eğitimi daha kalıcı yapmaktır. Ülkemizde okur yazar oranını arttırmaya çalışan dernek çeşitli eğitim parkları da kurmuştur. İrem Ezgi USTAOĞLU 9-A ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ İnsanlar doğar, yaşar ve ölürler. İnsan dışındaki diğer tüm canlıların da akıbeti bu silsiledir. Ama biz insanlar bazı yüce niteliklerimizden ötürü bu silsilenin ortasındaki kelimeye ayrı anlamlar ve renkler katarız. Bu noktada diğer canlılardan en önemli ayırt edici özelliğimiz aklımız sayesinde düşünebilen ve bu özelliğimizden dolayı üretebilen bir yapıda ve potansiyelde olmamızdır. Aklımız sayesinde icat ettiğimiz alfabe ve o alfabe ile yaşanmamışlıklara edebiyat tılsımıyla ete kemiğe büründürürcesine hayat verme yaratıcılığı en muhteşem buluşumuzdur. Söz konusu yazınsal yaratıcı üretim aracılığıyla en olmazları olur kılmış en yanıbaşımızdaki olabilirlikleri de pekiştirerek, güzelleştirerek tekrardan hayatlara dahil etme mucizesini, kalıcılığı su götürmezcesine gerçekleştirmişiz. Yazınsal üretim, üretmenin en asillerindendir. Bembeyaz sayfalara nakış gibi işlenen harflerin meydana getirdiği anlam bütünlüğü insanı düşten düşe, düşünceden düşünceye gezdirir oturduğu yerde. Bu tam anlamıyla bir mucizedir aslında. Öyle bir mucizedir ki hiç tanışık olmadığımız insanların hayatlarına ortak olur, dertlerini sıkıntılarını onlarla birlikte yaşar, mutluluklarını onlarla eş zamanlı hissederiz. Hatta bazen öyle bir duygusallık yaşarız ki okuduğumuz hikayenin-romanın kahramanlarını gerçek hayatımızdaki bir dostumuz, yakınımız gibi görüp hikayeyi bitirince on(lar)dan ayrılıyor olduğumuz için gerçek anlamda bir ayrılık hissi yaşayıp hüzünleniriz. Çünkü bu düşsel yaşamdan bazen tıpkı gerçek yaşamda birilerinden bir şeyler öğrendiğimiz gibi tecrübe kazanıp o karakterlerin düşmüş olduğu hatalara düşmemeye çalışıp kendimizi bir bakıma o kahramanlara karşı biraz minnet borçlu hissederiz. Aslında bu minnet borcu o karakterleri yaratan yazaradır. Bunun için yazar gözümüzde değer bakımından büyüdükçe büyür. Yazı, insanın ölüm karşısında var olduğunun isyanıdır, kocaman evrende ben de bulundum, dünyadan ben de ‘geldim geçtim’in dışavurumudur ve de zaferidir geçiciliğin varlığı silikleştiren savaşımına karşı. İnsanoğlu ölüm gerçeğinin bilincine varmakla kaygılanmaya başlar ölüp gittiğinde kendinden sonraya onu hatırlatacak bir şeyi bırakmamış olmaktan. Kendisine biçilen ömür vaadinin dolmasından bir zaman sonra sanki hiç yeryüzüne gelmemiş gibi, hayatı boyunca alıp verdiği nefesleri alıp vermemiş gibi olma durumuna düşme kaygısını rahatsız edici bir biçimde yoğun yaşamaya başlar. Bu duygunun vermiş olduğu rahatsızlığın etkisini kimi insanlar ağaç dikerek, kimileri çocuk sahibi olarak kimileri de hayrat imar, inşa ederek-ettirerek düşürmeye, ruhlarının bu rahatsızlıktan dolayı çalkalanışlarını dinginleştirmeye çalışırlar unutulmamak, yâd edilmek yahut da iz bırakmak için dünyada. Bu olumsuz duygunun bertaraf edilmesinin en etkili yolu insanın kendisinden sonraya yazılı eserler bırakmasıdır. Yazı, okuyanın önüne geniş ufuklar açarak algılamasını zenginleştirir. Okuyanın çevresinde olup bitenleri daha iyi fark etmesini, insani ilişkileri daha iyi analiz ve sentez etme becerisini kazandırır. Böylece okuyucunun öngörüsünü arttırıp onu hayatı yaşama anlamında daha tecrübeli bir insan seviyesine yükseltir. Bu tezi güçlendirir nitelikte Çetin ALTAN der ki “Kitap okumak insanın ömrünü uzatır. ” Bu biyolojik bir ömür uzaması olmayıp kitaplarda karşılaştığımız karakterlerin, gerçek hayatın taklidi olan o sanal hayatlarının bize, ufkumuza kazandırmış oldukları tecrübe zenginliğinin yaşamımıza yansımasıyla bizde bıraktıkları izdüşümler neticesinde meydana gelen bir ömür zenginliği, ömür uzamasıdır. Çünkü biz o yazarların uzun zaman alan emeklerini, düşünüşlerini, kurguladıkları olaylar arasındaki bağlantıları, kimi zaman ortaya çıkması yıllarını alan o yazıları kısa bir zaman sürecinde okuyarak belleğimize aldığımız bu sıralananlar sayesinde bir bakıma onların ömründen ömrümüze zaman katmış oluruz ki bu da bize kazandırmış olduğu düşünsel kapsayıcılıktan ötürü bir çeşit ömür uzamasıdır. Yazarların yaratıcı yazılarını okumak okuyana böylesine bir avantaj sağlarken yazıyı yazan yazar da ismini hep anılan, yaşayan bir isim aşamasına erdirerek kendini mükâfatlandırmış olur. Bir Latin atasözünde denilir ki “Bir insan gerçek anlamda adı en son anıldığı gün ölür. ” O zaman yazı yazarak kendisinden sonraki nesillere soylu bir üretim bırakmış olan bir yazar, ismi kuşaklar boyunca, asırlarca hatta belki de sonsuza değin anılacağından hiçbir zaman gerçek manada ölmeyecekmiş gibi bir konuma kendini vardırmış sayılır. Bu noktada bu söylemimizi kanıtlayıcı manada Boccacio’nun, Cervantes’in, Dede Korkut’un, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Sait Faik Abasıyanık’ın ve daha binlercesinin isimlerini sıralayabiliriz. Bu insanların adının hâlâ anılıyor olması onların hâlâ aramızda yaşadığı demek değil midir? Ortaya çıkardıkları eserlerle bir manada bengisuyu içmişlerdir. Bu konumdaki bir insan olmak büyük bir ayrıcalık olsa gerek. Yunus DEMİRBAĞ Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ 21 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 YAZI(N)IN ZAMANA ve GEÇİCİLİĞE DİRENCİ ve ZAFERİ M E H M E T A Kİ F HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 22 TANIMSIZ ANLAMAK Ben kimim ki onu anlama şerefine layık olayım; O ki vatan şairi, büyük dava adamı Mehmet Akif. Ben ki, onun sahip olduklarının zerresine sahip olmayı tek bir şafağın bile çakmadığı bir hayat... Bu şerait içerisinde bile insanı insan yapan değerleri ve güzel ahlakı en mükemmel şekilde kendisine barındıran müthiş insan. Onu anlayabilmek için onun yaşadıklarını yaşamak; geçtiği yollardan geçmek gerekir. Lakin bu imkansızdır. Çünkü onun inandığı değerler uğrunda yani vatanı, milleti, dini uğruna çektiği cefa, bir insanın kaldırabileceğinin çok üstündedir. Yazdıklarıyla , söyledikleriyle ve yaptıklarıyla yegane gayesi bu vatanın evlatlarına hizmet etmek oldu. Hasta yatağında, biçare yatarken bile davasından ve hizmetinden ayrılmadı. Gün geldi, umutlandı, içinde ümidin tohumları yeşerdi. Kimi zaman da ağladı. Yüreğini hüznün karanlığı kapladı. Fakat onun lisanı, vatanı ve dava aşkı; bedeni ise kanla sulanmış şehit toprağıydı. Ve onu diğerlerinden farklı kılan bir husus vardı. O, milletinin sadece bugünü için değil, yarını içinde çırpınıyordu. Kuruşunu dahi milletine vakfedecek kadar tevazu ve tevekkülün vücut bulmuş haliydi. İtiraf ediyorum: Aciz kaldım. Neden mi aciz kaldım? Size onu anlatmaktan. Lisanımdaki en nadide sözcükler bile onun için kifayetsiz kalıyor. Ve kalemim belki de ilk kez yazdıklarına değil, yazamadıklarına ağlıyor. Onu anlamaya çalışmak boğazımı düğüm düğüm ediyor. Anma denen şeyin sözde kaldığı şu günlerde, onu yüreğimde hissediyor;anmanın gerçek anlamını idrak ederek onu anıyorum. Yıllar önce, henüz ben doğmamışken benim için gözyaşı dökeni anlayamadığım için üzülüyorum. Onun bizlere işaret ettiği Asım’ın nesliyle kendimi kıyaslıyor, utanıyorum. Fakat sonra diyorum ki ey genç! Haksızlık etme kendine. Onu böylesine tanımlayabilmek bile su serpsin söz geçiremediğin şu yüreğine! Mehmet Akif’i Anlamak Kompozisyon Yarışması İlçe Birincisi Hayrettin Buğra CİNGÖZ 11-D ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ İ Kİ Şİ İ R KAN VE KALEM BİLİRİM Ey Türk! Bilmez misin ataların neler başardı. Kimselerin yoktur vefası, Olunca tehlikede sefası; Kanlarıyla cihanın her karışını suladı. Candan dile aşina değildir halim Ne alınmamış öç, ne ödenmemiş borç bıraktı. Dost olunca bekanın sevdalısı. Ceddinin gölgesinde kalmak sana yakışmadı. Kimselerin kimsesine sesleneli Avni Sanki bilirmiş o vakitler şu halimi; Fikirleri bileyip düşman önüne çıkmalı Şimdi bildim; kendinden sınatırmış dost kendini: Kanla kazanılan kalem ile korunmalı Bir hiçlikte gördüm ben bu meyüs hali. Yıllardır yattığın yerden cesaretle kalkmalı Vakit muhteliftir, hıyanet tek Uyan ey Türk genci! Şimdi tam doğrulma zamanı Sanırsan fikirler, vücutlar yek, Oysa en yakına hep en büyük ihanet, Üstelik yoku bilerek, kaybı hissederek Berkay ÖZTÜRK 12-D Tanırım ben bu meyli öteden Kâh sorgusu olanlardan bugünden Kâh en kadim sırrı saklayan kaleden Bilirim ihaneti, hariçten ve dâhilden. Fatma Nur TURAN 12-D / 33 ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 23 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 24 O B E Z İ TE Bilindiği üzere beslenme; anne karnından başlayarak yaşamın sonlandığı ana kadar devam eden vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Aynı zamanda büyüme ve gelişme de sağlığımız açısından çok büyük bir öneme sahiptir. Günümüzde beslenmek halk tarafından ‘karın doyurmak’ olarak biliniyor. Sizin de ilk aklınıza geldiği gibi yemek, içmek değildir. Beslenmek; bir insanın bir gün içerisinde gerek fizyolojik gerek gün içerisinde ki yaşantısına göre şekillenen, vücuda alınan enerji ile harcanan enerjinim dengede tutulması gerekiyor. Şimdiye kadar enerji ve beslenmeyi dengede tutmanız gerektiğini söyledim. Peki ya nasıl yapacaktık bunu? Enerjinin ana kaynağı olan karbonhidratlardan yararlanırız. Vücuda alınan karbonhidratlar hemen glikoza çevrilir. Enerji gerekli ise glikoz hemen kullanılır, eğer değilse daha sonra kullanılmak üzere biriktirilir. Glikoz, ayrıca karaciğerde glikojen adı altında depolanır. Glikojen, günlük kan şekerini sabit tutmaya ve vücudun günlük enerji gereksinimini sağlar. Diğer bir etken ise yağlardır. Yağlar günlük besinimizin %30’unu oluşturmaktadır. Günlük aldığımız doymamış yağ oranı günde aldığımız yağ oranının %10’unu geçmemelidir. Yağlar trigliseritler denilen yapıların birleşimidir. Doymuş yağlar başlıca ette, tereyağında bulunan katı yağlardır. Doymamış yağlar ise sıvı yağlar olup en çok zeytinyağında olur. Bunların yanında lifler de önemli bir yere sahiptir. Yeterli miktarda alınmaması kabızlık gibi sorunlara yol açar. Ayrıca lif oranı yüksek bir diyet uygulamanız kolesterol oranınızı dengede tutmanıza yardımcı olur. Az önce bahsettiğim gibi temel besinleri dengede tutarak beslenme ihtiyacımızı karşılamalıyız. Ancak bu denge çoğu zaman sağlanamıyor. Bunun doğurduğu en büyük sorunu ise günümüz problemi OBEZİTE! Çünkü gerektiği gibi değil keyfi besleniyoruz. Öncelikle OBEZİTE ne demek, nedenleri, nasıl tedavi edebiliriz gibi bazı bilgilere beraber göz atalım. OBEZİTE: Dünya Sağlık Örgütü ( DSÖ ) tarafından sağlığı bozacak ölçüde aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanmıştır. Bir başka deyişle; vücutta aşırı yağ artımı ile ortaya çıkan, çevresel etkilerle tetiklenen genetik zeminli kronik bir hastalıktır. Çoğu kişi tarafından önemsenmeyen bu hastalık yaşamımızda birçok hastalığı da beraberinde getirmektedir. Özellikle kalp hastalıkları, sindirim, solunum ve bağışıklık sistemi hastalıklarına yol açıyor. Fakat en büyük sorun psikolojik yönde etkilemesidir. Negatif yönde ilerleyen ve toplumdan soyutlanma yaşanırsa ruhsal çöküntüleri de beraberinde getirir. Bu da hastanın yaşama ve kendisine olan saygı, sevgisini yitirmesi demektir. Bu tür hastalıklara yol açmadan yaşama ve kendimize olan saygımızı arttırarak bu yolda yürümeye devam edersek var mı bizden özeli? Tabi ki yok! Gel gelelim OBEZİTE’ YE karşı nasıl önlemler alabileceğimize... Öncelikle gerektiği kadar ve düzenli beslenmeliyiz. Elimizden olmadan bu hastalığa sahipsek gerekli uzmanlara gidilmeli ve gerekli tedbirler alınmalıdır. OBEZİTE’Yİ tedavi etmek amaçlı kullanılan ya da uygulanan yollarsa: Mide Bandı, Mide Balonu ve Bay-pass ‘tır. OBEZİTE KADERİMİZ OLMASIN. UNUTMAYIN! SAĞLIK BİR YAŞAM, BU İSE SİZİN ELİNİZDE. FEYZA NUR KAYA 10-C / 560 ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ BA S K E TB O L V E D Ü NYA -NBA'de ilk şampiyonluk yaşayan oyuncu Mehmet Okur2003-2004 sezonunda Detroit Pistons'ta şampiyonluk sevincine ulaşan milli basketbolcu Mehmet Okur ise NBA'de şampiyonluk yaşayan ilk Türk oyuncu. Mehmet Okur, ayrıca Batı Konferansı'nda daha önce All-Star'a seçilen ancak sakatlığı nedeniyle oynayamayan Allen Iverson'un yerine kadroya girerek, NBA tarihinde All-Star maçına çıkan ilk Türk sporcu olarak da tarihe geçti. NBA’dan ilginç bilgiler, şaşıracaksınız! • Allen Iverson 1998 yılında Orlando maçında tam 10 top çalmıştır bu bir playoff rekorudur ve hala kırılamamıştır. • Kobe Bryant bir maçta 9 u art arda olmak üzere tam 12 tane üç sayılık basket atmıştır. • LeBron James 19 yaşında baba olmuştur. • Damon Stoudamire bir maçta tek başına 32 tane üç sayılık basket denemiştir. • Paul Pierce bir bar çıkışında tam 26 yerinden bıçaklandığını ve 3 hafta sonra sahalara dönmüştür. • Allen Iverson maçın ilk periyodun da parmağını kırmıştır, maça devam etmiş ve yarı bitene kadar tam 26 sayı atmıştır. • Shaquille O’neal daha 2. Sezonunu doldurmadan potayı kırmıştır. • Karl Malone hep bir tır şöförü olmak istemiştir. • Allen Iverson daha 15 yaşında bir streetball maçında smaç yapıp basketbolcu olmaya karar vermiştir. • Kobe Bryant bir yaz okuluna gittiğinide gerekçe olarak nba’de oynamak istediğini ve yaz okulundakilerin buradakilerin milyonda biri nba’de oynar demeleri üzerine Kobe’nin ben o milyonda birim demiştir. • Ve Yine Kobe Bryant’ın nba de oynadığı ilk maçta kullandığı ilk şut airball’dır. (Yani potaya bile değmemiştir. ) • Kareem Abdul Jabbar’ın müslüman olmadan önceki adı Lew Alcindor’dur. • Tracy McGrady 35 saniyede tam 13 sayı atıp maçı kazandırmıştır. -Anadolu Efes'in ilkleriBu sezon ismini Anadolu Efes olarak değiştiren Efes Pilsen, 1996 yılında Avrupa Radivoj Koraç Kupası'nı müzesine götürerek, ilk kez bu spor dalında Avrupa kupası kazanan Türk takımı olma başarısını gösterdi. Lacivert-beyazlılar, Avrupa kupalarında finale çıkan ilk takım olma özelliğini de taşıyor. 1993 yılında da Avrupa Kulüpler Kupası'nda final oynayan Anadolu Efes, Torino'da Yunan rakibi Aris'e 50-48 yenilmişti. Anadolu Efes, 1999-2000 sezonunda da Avrupa Ligi'nde dörtlü finale kalıp, Avrupa üçüncüsü olarak bir ilke daha imza attı. Anadolu Efes de Türkiye'de bir NBA takımıyla karşılaşan ilk Türk takımı unvanını aldı. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ Berk Kaan Turan 9-B 149 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 -En fazla ücrete imza atan Türk oyuncu HidayetNBA takımlarından Sacramento Kings tarafından 11 sezon önce seçilen Hidayet Türkoğlu, tarihte en fazla ücrete imza atan Türk oyuncu oldu. 25 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 26 İ STA NB U L SE ND İ N Yavaşça aşağı iniyorum. Ah İstanbul! Ne güzel şehir! Ne çok özlemişim. Bir kadının nefes alışı kadar gerçek, öyle somut bir deniz... Boğazın farklı bir ruhu var sanki canlıymış gibi, dizlerinin dibine çöksen sana Galata Kulesi ile Kız Kulesi’nin o eski, bildik hikâyesini anlatacakmış gibi. İstanbul konuşan, nefes alan, sen kokan şehir... Martılar burada hep aynı şarkıyı söyler. Seninle başlayıp sende biten şarkıyı, ikimizin şarkısını... Şuradan bir simit alsam, şuradaki banka çöküp yemek istesem simit ağlamaya başlayacak sanki seninle bölüşmedim diye. İstanbul, senin şehrin, benim şehrim; ikimizin şehri. Sahil boyunca yürüyen bir çift takılıyor gözüme. Birbirlerinin ellerini tutmuşlar. Kızın saçları alev, teni süt, gözleri zümrüt. Yanındaki adamın da güzellikte ondan aşağı kalır yanı yok. Altın sarısı saçları kıvır kıvır dökülüyor kulaklarından aşağı. Bu can sıkıcı havaya rağmen parıldıyorlar. Gözleriyse en az şu karşımda bütün ihtişamıyla duran deniz kadar mavi. O gözler aklıma yine seni getiriyor. Hanginizin gözleri daha mavi? Sonra durup kendi kendime söyleniyorum. Kimsenin gözleri senin gözlerinden daha mavi olamaz. Kız, yanındaki adama hararetle bir şeyler anlatıyor. Ne anlatıyor acaba? Adam, kızın söylediğine gülüyor. Gözleri sen, gülüşü sen... Adamın yanağındaki gamze de seni aklımdan çıkarmama hiç yardımcı olmuyor. Bir anda kendime kızıyorum. Seni aklımdan çıkarmak için geldim ben buraya. Ama insan nasıl kaçamıyorsa kendinden, ben de senden öyle kaçamıyorum işte. Bak, yine geldim buraya. Geldim çünkü belki de sen bu banka oturup şu denize bakmış, dalgaları seyretmiş ve beni düşünmüştün. Belki sen sahil boyunca yürürken Boğaz Köprüsü’nün ihtişamından tekrar tekrar büyülenip sessizce bir sigara yakmıştın. Belki sen, şu yakınlarda balık tutan sevimli amcaya tatlı tatlı gülümseyip ‘’Rastgele!’’ demiştin. Çünkü biz, sen farkında olmasan da birbirimize dolanmışız; bir sarmaşık gibi sıkı sıkıya. Artık neresi sen neresi ben kestiremiyorum. Kimse çözemez bizi, ne sen ne de ben. Kızla çocuk gülüşerek yanımdaki banka oturuyorlar. Gözlerimi denize kaydırıyorum, suyun üzerinde yemek bulmak umuduyla aheste aheste dans eden martılara, denizin üzerinde görkemlice yükselen bacaklarını iki yanına atmış bir deve benzeyen Boğaz Köprüsü’ne, İstanbul’un bütün bu ihtişamından etkilenerek utanıp kızaran güneşe, güneşin kızıllığını içine alan, onunla beraber zayıfça kararmaya başlayan gökyüzüne... Burası İstanbul’un tam merkezi... İnsan gibi bir şehrin özeti... İçinde hem kadını hem erkeği, hem iyiyi hem kötüyü, hem siyahı hem beyazı, hem camiyi hem kiliseyi, hem gökyüzünü yarmak istercesine uzanan binaları, hem gökdelenlere inat küçücük olan, küçücük kalan pembe panjurlu evleri, hem dar ve boş sokakları hem de hınca hınç dolu koca koca meydanları barındıran, hepsini hiç ayırt etmeden sarıp sarmalayan İstanbul’un tam göbeği... Yani tam isabet... Boşuna yüzyıllar boyu padişahlar, sultanlar İstanbul’u almak için kan dökmemişler. Kızın gülüşü beni dalıp gittiğim rüyadan gerçeğe geri getiriyor. Dönüp şöyle bir bakıyorum. Hala keyifleri yerinde... Tabii öyle olacak, birbirlerini seviyorlar ve buraya gelmişler. Onların keyifleri yerinde olmasın da kimin olsun? Onlar bu şehrin insanları. Bu denizi, bu boğazı görmek için kilometreler kat etmeleri gerekmiyor. Senin şehrinde biraz da olsun seni bulabilmek için evlerinden uzaklaşmaları gerekmiyor. Acaba neden böyle oldu? Neden böyle olduk? Artık kendi şehrim bana yabancı. Orası evim değil sanki. Beni evim burası artık. Çünkü bu şehrin içinde sen varsın, anılarımız var. Omzuma dokunan bir el beni ürpertiyor. Bu da kim? Arkama dönüp bakmak için boynumu uzatıyorum. Ah! Ama... Sen! Gözlerin hakkında yanılmadığımı bir kez daha anlıyorum. Gözlerinden başka bir yere neden bakamıyorum? Çok özlediğim için mi? İstanbul’un özetinin burası olduğunu düşünürken nasıl da yanılmışım. İstanbul’un özeti sensin, gözlerin. Neden öyle gülümsüyorsun sanki hiç ayrılmamışız gibi? Neden bir şey söyleyemiyorum ki? Sen neden bir şey söylemiyor suskun şehirler gibi? Sen bankın etrafında dönüp yanıma otururken ne giydiğine bakıyorum; salaş bir bluz, altına kirli ve yırtık bir kot. Neden bu haldesin? Üşüyor olmalısın. Üşüme! Gözlerini denize sabitlemişsin. Ne düşünüyorsun? Bana beni istemediğini söylerken de gözlerini bu denize sabitlemiş, sakin ve soğuk konuşmuştun. Ben ağlayıp sana yalvarırken sen aldırmadan çekip gitmiştin. Aslına bakarsan ne olursa olsun İstanbul’un senin yanında olacağını hep biliyordum. İstanbul’un sadık olduğu tek taraf kendisiydi, sen de İstanbul’dun. Ama o gece en az gözlerin kadar soğuk, en az onlar kadar acımasızca soğuğunu üzerime serdiğinde şaşırmıştım. İstanbul, sadık bir sevgili gibiydi ama sen beni terk edip gittiğinde bana ihanet etmişti. Ben de bir daha ikinize de dönmeyeceğime yeminler ederek ayrılmıştım buradan. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ İ S TA NB U L SE ND İ N Yanımızda oturan çifte bakıyorum yavaşça. Onların da bizi izlediğini görünce başımı çeviriyorum. Hala denize bakıyorsun. Neden konuşmuyorsun? İfadenden, yüzündeki o bildik, sıcak gülümsemeden cesaretlenip konuşmak için yutkunuyorum. Derin bir nefes alıp fısıldarken... Tanrım! Kalbimin böyle atması normal mi? Neden bu kadar zor olmak zorunda? “Neden, ?” Tüm sorularıma cevap alabilmek umuduyla neden diye soruyorum. Devamını getirmeye halim yok. “Canım sıkıldı. Ben de geldim. ” diyorsun yüzsüzce. Sen hep böyle arsız, hep böyle utanmasız olmuştun. Kendime engel olamayıp gülüyorum. Öylesine umursamazsın ki! Gözlerin hala denizde... Alaycı bir sesle sana içimdeki öfkeyi kusacakken bana başınla denizi gösteriyorsun. Öyle tuhafsın ki... Deniz sanki tüm sorularımı cevaplayacak, yaralarımı saracak. Vazgeçiyorum ve susuyorum. Susup öylece sana bakıyorum. Hareket etmiyorsun bile. Sen de sadece susup izliyorsun. Yaşlı bir kadın önümüzden geçiyor. Başınla selam veriyorsun. Tam o sırada sen gelmeden önce izlediğim çift ayağa kalkıyor. Onlar için veda vakti... Kız mutsuzca ada- mın yanağına bir öpücük konduruyor. Birbirlerinden ayrılmak istemeyerek sarılıyorlar. Biz de böyleydik, hatırlıyor musun? Sana bakıyorum. Gözlerin hala denizde... Peki, bizim için ayrılık vakti ne zaman? Adam bizim önümüzden geçip giderken kız durup öylece adamı izliyor. Buruk bir şekilde gülümsüyorum. Evet, bizim için de veda vakti... Ama sadece biraz daha sana bakmak istiyorum. Hayır! Gitmeliyim. Hemen şimdi. “Seni özledim. ” diyen kendi sesimi duyuyorum. Ne? Ben ne dedim şimdi? Susmalıydım, çenemi kapatmalı ve seni daha fazla izlemeden çekip gitmeliydim. Bunu söylemek işleri daha da zorlaştıracak. Ama sen bunu umursamıyorsun. Cevap vermeye tenezzül bile etmiyorsun. Yeter. Bu kadar kaldığım fazla bile. Hızla ayağa kalkıyorum. Gözlerin hala denizde... Daha da sinirlenip yürümeye başlıyorum. Beni böyle yok saymaya hakkın yok! Geldiğim merdivenlere geri gelince İstanbul’a son bir kez daha bakıyorum. Buraya hiç gelmemeliydim. Fakat yine de tüm bu ihtişamı tekrar görmeye değer. Başımı çevirip bulunduğun banka bakıyorum ama sen yoksun. Bir anda içim burkuluyor. Sen yoksun, sana veda bile edemedim ve bu kez bir daha asla görüşemeyeceğiz. İstanbul’a tekrar bakıyorum. “İstanbul hayal misin gerçek misin?” ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ Damla MOLLA 10-D HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 Aklımda binlerce soru var ama bunlarla seni boğmak istemiyorum. Sessizliği bozmaktan korkuyorum. Sanki bir şey söylesem, sesimin etkisiyle büyü bozulacak ve sen yanımdan kaybolacak, ellerimden kayıp gideceksin. Susuyorum. 27 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 28 G Ü NE Şİ N G Ü NL Ü Ğ Ü Merhaba arkadaşlar, sizlerle ilginç bulduğum ve sizin de ilginizi çekeceğini düşündüğüm tasarımları paylaşmak istiyorum. İlk olarak bana göre gerçekten etkileyici bir çalışma olan ‘Bulut Makinesi’yle başlamak istiyorum. Berndaut Smilde adlı tasarımcı, bulut makinesinin yaratıcısıdır. Bu çalışma neden ilgini çekti diye soracak olursanız, bulut makinesiyle ortamın havası değiştirilerek oluşturulan bulutlar ülkemizde de sergilenmiş. İşte o gösterimlerden bir kare. Smildeʼın ortamın nemini ve derecesini ayarlayıp, buhar makinesinin de yardımıyla suyu ve ışığı birleştirerek ürettiği bulutların ömrü birkaç dakika oluyor. Kısa ömürlü olduğu kadar da etkileyci bir çalışma olmuş. Yukarıdaki fotoğraf da Çukurcumaʼda çekilmiş. Sokaklarda yerlere baktığınızda çoğu zaman çiğnenip yere atılmış sakızlar görürsünüz. Çoğumuz için ayağımıza yapışmadığı sürece bir anlam ifade etmeyen bu sakızlar Ben Wilson adlı sanatçı için gerçekten çok önemli, çünkü sanatçımız bu sakız parçalarının üstüne resim yapıyor. İşte yapılan resimlerden birkaçı. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ GÜN EŞİ N G Ü NL Ü Ğ Ü Şimdiyse sırada büyük çoğunluğun ilgileneceği bir tasarımı anlatmak istiyorum. Şuan kullandığımız kalemlerden çok farklı olan aklımızdakileri üç boyutlu olarak çizebilen bir kalem tasarlanmış. Üç boyutlu çizebilen kalemimizin mucitleri Peter Dilworth ve Max Bogue. İspanyol sanatçı Alvaro Arteaga Sabaini, nam-ı diğer Alvarejo, tam bir başkalaştırma ustası. Müziği alıp salama çeviriyor, altıpatlardan 35mm kamera çıkarıyor, film ve çizgi film karakterlerini yeni kılıklara sokuyor, hayvanlar aleminden değişik hikâyeler üretiyor. Son olarak da yine müzikle ilgili kendi müzik zevkime güvenerek birkaç öneride bulunmak istiyorum. Sevgiyle kalın... Peggy Lee - Fever & Frank Sinatra - Strangers In The Night Metallica - Shoot Me Again & Metallica - Master of Puppets & Iron Maiden - Revelations Rammstein - Sonne & Rammstein - Ich du dir weh & Pink Floyd - Hey You Micheal Jackson - Dirty Diana & Duman - Hatun & Duman - Sevdim Desem Plain White T’s - Hey There Delilah & David Guetta - She Wolf Güneş ÖZCAN 9-D ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 29 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 30 K AY I P L A R I M I Z Mehmet Ali BİRAND (9 Aralık 1941 - 17 Ocak 2013 Türk gazeteci, yazar, köşe yazarı, haber sunucusu, televizyon yapımcısı. 1964 yılının Temmuz ayında Abdi İpekçi'nin vasıtasıyla Milliyet gazetesinde mesleğe başladı. Bir dönem Brüksel'e yerleşti. 1985 yılında TRT 1'de 32. Gün adlı bir aylık haber programı yapmaya başladı. 1991'de Türkiye'ye dönerek gazeteciliğe ve program sunuculuğa farklı yayın organlarında devam etti. 17 Ocak 2013'te vefat etti. Müslüm GÜRSES (7 Mayıs 1953-3 Mart 2013) Türk ses sanatçısı. Gerçek adı Müslüm Akbaş'tır. Son yıllarda bazı pop ve rock tarzındaki parçaları da repertuarına katarak Nilüfer’in Olmadı Yar isimli şarkısını, Teoman’ın Paramparça ve Tarkan’ın İkimizin Yerine adlı çalışmalarını da seslendirdi. 1979 yılında ilk defa İsyankar filmiyle kamera karşısına geçen Gürses, toplam 38 sinema filminde rol almıştır. Metin SEREZLİ(12 Ocak 1934 -10 Mart 2013) Türk sinema oyuncusu, tiyatrocu ve seslendirme sanatçısı. 1954’de İstanbul Üniversitesi Gençlik Tiyatrosu’nda amatör olarak oyunculuğa atıldı. Usta oyunculuğunun yanı sıra, yönetmenlik de yapmıştır. 1969'da en iyi yönetmen ödülünü aldı. 1971’de Çevre Tiyatrosu adı ile kendi tiyatrosunu kurdu. 10 Mart 2013 tarihinde uzun süredir tedavisini gördüğü akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ Ferdi ÖZBEĞEN ( 17 Ağustos 1941 - 28 Ocak 2013) Ferdi Özbeğen özellikle, yakın dostu Ülkü Aker'in , dönemin yabancı şarkılarına yazdığı Türkçe sözleri kendine has bir üslupla okumasıyla 80'lere damgasını vurmuş piyanist ve sanatçıdır. O günden bugüne 48 yıla, 26 albüm, 3 film sığdırdı. Unutulmuş şarkıları yeniden düzenleyerek seslendirdi ve milyonları peşinden sürükledi. Sanatçı, 2001 yılında yakalandığı kanser hastalığına 2013 Ocak ayında yenik düşerek tedavi gördüğü Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakımında yaşamını yitirdi. Ahmet Mete IŞIKARA (1941-21 Ocak 2013) 1965 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nin jeofizik bölümünden mezun olmuştur. 1999 Gölcük depremi sonrasında toplumu bilinçlendirme konusunda çalışmalar yapmış ve Deprem Dede ismiyle tanınmıştır. 21 Ocak 2013 tarihinde İstanbul'da çoklu organ yetmezliğinden vefat etmiştir. Neşet ERTAŞ(1938 - 25 Eylül 2012) Neşet Ertaş abdallık geleneğinin son büyük temsilcisidir. "Bozkırın Tezenesi" olarak da bilinir. 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet konservatuarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görülmüş, bağlamadaki tavrı ve türküleri konservatuarlarda ders olarak okutulmuştur. 25 Eylül 2012 tarihinde İzmir'de tedavi gördüğü hastanede ileri evrede kanser nedeniyle vefet etmiştir. Zeynep SEZER & Büşra DEMİRTAŞ & Gamze PEHLİVAN 10-B ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ 31 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 K AY I P L A R I M I Z HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 32 Dİ Z İ D Ü NYA M I Z v e OY U NL A R Aynı gün, aynı hastanede dünyaya gelen iki bebek, yatak sayısının azlığından dolayı yan yana yatırılırlar. Ailelerinin "doğar doğmaz birbirlerini buldular" sözü üzerine beşik kertmesi yapılan bebekler, isimlerini de efsane aşıklar Leylâ ve Mecnun'dan alırlar. Aradan 25 yıl geçer. Bir sabah ailesi Mecnun'a durumu anlatır ve Leyla'yı istemeye giderler. Mecnun başta bu durumdan rahatsızlık duysa da Leyla'yı görür görmez aşık olur. Onu etkilemek için ne yapacağını bilemeyen Mecnun, bir gece rüyasında aksakallı dedeyi görür. Aksakallı dedenin rüyalarından çıkıp Mecnun'la beraber yaşamaya başlamasıyla da işler karışır. Level-5 ve Stüdyo Ghibli’nin ortak çalışması Ni no Kuni, JRPG’lerin ölmediğini, hâlen bu oyunların diğer RPG’lere taş çıkartabileceğini kanıtlamak için yapıldı ve bir JRPG sever olarak Ni no Kuni’yi incelemek benim için büyük bir zevkti. Hiç vakit kaybetmeden bu destan için start tuşuna basıyor ve bu senenin en farklı ve sıradışı yapımıyla sizi tanıştırmaya başlıyorum: Ancak bu yolculuk o kadar da kolay değil, binbir türlü zorlukla kaplı. Efsanelerde adı geçen “Saf kalpli kişi” olduğuna inanılan Oliver’ın, Diğer Dünya’daki kötü kalpli Shaddar’ı yenip herkesi kurtaracağına inanılmakta, Oliver da o güçlü yüreğiyle bunu yapıp biricik annesinin ruh eşi olan Alicia’yı bulmak için ant içiyor ve asasını kaptığı gibi büyücülük kariyerine ilk adımını atmaya başlıyor. Ni no Kuni’yi bitirmek 40 saat sürüyor, fakat tüm yan görevleri ve ekstraları yapıp oyunun keyfine tamamen varmak istediğinizde bu süre 80 saate kadar çıkabiliyor. Ni no Kuni, oyun ömrü ve sunduğu bonuslarıyla, JRPG severleri fazlasıyla doyuracak bir içeriğe sahiptir. Cenk AKAY. 9-D The Walking Dead, Frank Darabont tarafından geliştirilen Amerikan televizyon dizisi. Robert Kirkman, Tony Moore ve Charlie Adlard 'ın aynı adlı çizgi romanınadayanmaktadır. Dizinin başrolünde, komadan uyandığında George A. Romero'nun korku filmlerindeki zombileri andıran et yiyen "aylaklar"ın dünyaya egemen olduğunu fark eden şerif yardımcısı Rick Grimes rolüyle Andrew Lincoln yer almaktadır. Ailesini bulmak için yola koyulur ve yol boyunca diğer birçok sağ kalan kişiyle karşılaşır. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ Carter Bays ve Craig Thomas'ın yarattıkları "How I Met Your Mother" konu olarak, romantik başrol Theodore -Ted- Mosby'nin (Bob Saget) hayatının aşkı -eşiyle- tanışma hikayesini flashbacklerle anlatan bir sit-com. 2030 yılında evli, iki çocuk babası Ted çocuklarını karşısına alıyor (David Henrie, Lyndsy Fonseca) ve hikayesini anlatmaya başlıyor. 2005'te 27 yaşındaki mimar Ted (Josh Radnor), arkadaş grubuyla kendisine küçük bir dünya yaratmış bir genç. Arkadaş grubu; en iyi arkadaşı, hukuk öğrencisi Marshall (Jason Segel), Marshall'ın dokuz yıldır birlikte olduğu anaokulu öğretmeni Lily (Alyson Hannigan) ve absürt bir kişiliğe sahip olan takım elbisesiz nefes almayan, capkin, hiperseksüel Barney Stinson (Neil Patrick Harris). Günler akıp giderken, Marshall, tek aşkı Lily'e evlenme teklifi etmeye hazırlanıyor. Kahramanımız Ted bu noktada hayatını gözden geçirmeye karar veriyor. Romantik Ted bekâr kalmaktan hiç haz etmeyen biri olduğu için, gerçek aşkını aramaya koyuluyor. Ve hikâye böylece başlıyor The Big Bang Theory veya kısaca TBBT, Chuck Lorre ve Bill Prady tarafından yaratılmış Amerikan durum komedisi. Kaliforniya'nın Pasadena şehrinde geçen dizi beş ana karakter etrafında gelişiyor: Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nde çalışan iki üstün zekalı ev arkadaşı olan deneysel fizikçi Leonard Hofstadter ve teorik fizikçi Sheldon Cooper, garson ve oyunculuğa hevesli sarışın karşı komşuları Penny, Leonard ve Sheldon'ın doktorası olmayan uzay mühendisi tuhaf iş arkadaşları Howard Wolowitz ve yine aynı yerde çalışan astrofizikçi Rajesh Koothrappali. Bu dört erkeğin bilime ve bilim kurguya olan ilgileri ve zekaları, Penny'nin sosyal beceri ve normal davranışlarıyla yan yana gelince komik sonuçlar doğuruyor. Ayrıca 3 yardımcı oyuncu bazı bölümlerde ana oyuncu olarak dizide yer almıştır: Üniversiteden iş arkadaşları ve hem Leonard hem de Howard'ın eski sevgilisi Leslie Winkle, Penny'nin çalıştığı şirkette part-time garson olarak çalıştığı sırada Howard'la arkadaş olan mikrobiyolog Bernadette Rostenkowski ve bir çevirimiçi arkadaşlık sitesi aracılığıyla Sheldon ile tanışan nörobiyolog ve bir nevi Sheldon'ın kadın versiyonu Amy Farrah Fowler. Prodüksiyonu Warner Bros. Television ve Chuck Lorre Productions tarafından yapılan dizi, 2009 yılında Televizyon Eleştirmenleri Derneği tarafından en iyi komedi dizisi seçilmiş ve Jim Parsons da canlandırdığı Sheldon Cooper karakteri ile komedi dalında bireysel başarı ödülü almıştır. THE BİG BANG THEORY Rümeysa ALTUNSOY - Alp ÖZTÜRK ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ 33 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 Dİ Z İ DÜN YA M I Z v e OY U NL A R HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 34 ÜN İ V E R Sİ TE G E Z İ L E R İ M İ Z BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ İTÜ BİLGİ ÜNİVERSİTESİ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AYDIN ÜNİVERSİTESİ KADİR HAS ÜNİVERSİTESİ Ziyaret ettiğimiz üniversitelerden bazılarıdır. Rehberlik Servimiz tarafından 12. sınıflara yönelik üniversitelere tanıtım amacıyla geziler düzenlendi. Katıldığımız bu gezilerde üniversite ortamını teneffüs edip, gelecek yolunda kendimizi daha emin adımlar atmamızı sağladı. Bize bu imkanı sağlayan Rehberlik Servisine teşekkür ederiz. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ K ÜLTÜ R G E Z İ M İ Z HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 35 12. Sınıf öğrencilerimiz Ocak ayı içerisinde Zeytinburnu Belediyesi’nin Kültür Gezisi Projesi kapsamında Zeytinburnu’nun tarihi yerlerini dolaştılar. Üniversite Sınavı öncesi birlikte vakit geçiren öğrencilerimiz son derece keyifli bir gün geçirdi. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ BİZDEN HABERLER HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 36 Tüm okula dönemde bir kez , 12. sınıflara her dönem 2 kez olmak üzere deneme sınavı uygulaması yapıyoruz. Bu çalışma ile öğrencilerimizin üniversite sınavlarına hazırlanmasında etkin rol oynadığımıza inanıyoruz. Osmanlıca Kursiyerlerimiz belgelerine kavuştu. Halk Eğitim Müdürlüğü işbirliği i çinde yapılan kurs sonunda öğrencilerimize belgelerini hafta sonu töreninde Okul Müdürümüz Bekir KISA tarafından verildi. Biz üniversitelere giderken bizim de ilköğretim okullarından misafirlerimiz oldu. Öğrencilerimiz tecrübelerini minik misafirlerimizle paylaştılar. Geleceğin Anadolu Lisesi aday öğrencilerine okulumuzu yakından tanıma fırsatı verdik. Öğrencilerimizle sınıflarımızda buluşturduk. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ K IS A KI S A Biyoloji Öğretmenimiz Özlem EBİNÇ koordinasyonunda okulumuzda atık malzemelerden oluşan bir sergi yapıldı. Arkadaşlarımızın yaptıkları değişik tasarımlar izleyenlerin ilgisini çekti. Ayrıca Okulumuzun koridorlarını çiçeklerle donatması gerçekten bir yeşil okul olma gayretimizin bir parçasıdır. Çalışmalarda emeği geçen herkese, başta öğ-retmenimiz , olmak üzere teşekkür ederiz. Maltepe Üniversitesi tarafından düzenlenen Rock in Purple Müzik yarışmasında okulumuz İstanbul 3. oldu. Erkin Koray’a ait Anma Arkadaş isimli şarkıyla okulumuzu temsil eden Deniz KAÇAR, Mert NOYA, Ali Ekrem MİSİLLİ, Canberk VARLI’yı tebrik ediyor başarılarının artarak devamını diliyoruz. GENÇ GİRİŞİMCİLER... Okulumuz öğretmenlerinden Tansu İNCEKALAN rehberliğinde 10. ve 9. sınıflardan bir grup arkadaşımız şirket kurarak, nesli tükenmekte olan hayvanlarla ilgili t-shirt üretmeye başladılar. Bu çalışmalarında gençlik haftasında alışveriş merkezlerinde stant açarak sergileyecekler. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 37 TÖ R E NL E R İ M İ Z HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 38 Okulumuzda Belirli Gün ve Haftalar yıl boyunca öğretmenlerimizin rehberliğinde arkadaşlarımız tarafından hazırlanan programlarla kutlandı. Bu çalışmalarda emeği geçen öğretmenlerimize arkadaşlarımıza teşekkür ederiz. 18 Mart Çanakkale Zaferini dolayısıyla Edirnekapı Şehitliğini okulumuzu temsilen Rıza IŞIK ve Öğrencilerimizden İpek Salbacak ziyaret etmiştir. Şehitlerimizi minnetle ve rahmetle anıyoruz. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ S EM İNE R L E R İ M İ Z Öğrencilerimizi hayata hazırlamak en önemli hedefimiz. Bu sebeple okulumuzda düzenlenen seminer, toplantılar bizim için son derece önemli. Bu seminerlerden bazı örnekler. Nişantaşı Üniversitesi “Meslek Tanıtımı”, Mesleki Eğitim Genel Müdürlüğü “Hijyen”, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vehbi Altuncul’un “Sağlıklı Beslenme” konulu seminerleri. Katılımcılara ve onları dikkatli bir şekilde dinleyen arkadaşlarımıza teşekkür ederiz. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 39 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 40 Ö Y LE B İ R G E ÇE R Z A M A N Kİ . . . ÇÇÇǤǤ ò çòòǤǤçÇ ÇºÇÇ ÇÇÇ Ǥ ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ 41 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 Ö Y LE Bİ R G E ÇE R Z A M A N Kİ . . . &H\GDù$95$1$VHQD.$ù,.d, Ceyda ŞAVRAN & Asena KAŞIKÇI ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 42 DÜN YA Ü ÇÜ NCÜ SÜ Y Ü Z . , , , OKULUMUZ 8 HAZİRAN 2012 TARİHİNDE PARİS’TE DÜZENLENEN “SİZİN FİKRİNİZ SİZİN PROJENİZ ULUSLARARASI BULUŞMA” DA 3. OLDU. GÜLNİHAL BUDAK, KÜBRA IŞIL SEVİNÇ, SİNDY TALİTA GÜLÇE‘DEN OLUŞAN EKİBİMİZİ VE ONLARA REHBERLİK EDEN MÜDÜR YARDIMCIMIZ FATMA ÖZDEMİR’E TEŞEKKÜR EDERİZ Fransa’da yarışmada İl Müdür Yardımcımız Saadettin PİRCİOĞLU, Okul Müdürümüz Bekir KISA ve Renault - Mais Temsilcisi Aslıhan ŞEREMET okul ekibimize eşlik ettiler teşekkür ederiz. Okulumuzda projemize uygun trafik sınıfı oluşturduk ve Anasınıfı öğrencilerine uygulamalı eğitim verdik. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ Fransa gezimizin diğer günlerinde Disneyland ‘da değişik ülkelerden arkadaşlarla vakit geçirdik. Son derece eğlenceli iki gün ve birçok deneyim yaşadık. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ 43 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 Dİ S N E Y LAND İ Z L E Nİ M L E R İ HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 44 DÖ NE M S O NU TÖ R E Nİ M İ Z Okulumuzda 1. dönem sonu törenimiz yapıldı. Törenimiz esnasında tüm sınıf düzeylerinde dereceye giren öğrencilere anı plaketi ve kitap hediyesi verilirken, 1. dönem boyunca etkinliklerde dereceye giren öğrencilerimiz de aynı şekilde ödüllendirildi. Öğrencilerimizi tebrik eder başarılarının artarak devamını dileriz. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ 2011-2012 Eğitim Öğretim Yılı mezunlarımızı verdik. 114 öğrencimizi mezun edip farklı üniversitelere gönderirken gözlerindeki mutluluğa şahitlik etmek son derece keyifliydi. Mezunlarımıza hayatlarının devamında başarılar dileriz. ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ 45 HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2 M E Z UN İ Y E T TÖ R E Nİ M İ Z