Görüntüle - Espace Privé Chenot D-Life
Transkript
Görüntüle - Espace Privé Chenot D-Life
ÖZEL Detoksla şifa bulanların öyküleri SAĞLIKLI YAŞAM DERGİSİ SAYI: 5 EKİM 2012 diyet YETENEKLİ BADEM YENİLMEZ SAVAŞÇI C VİTAMİNİ ISSN 2146-6378 Beslenmede D-Life/Bag ve D-Life/Snacks dönemi Sonbahar detoksu Renklerin gücü Trambolin egzersizleri Güneş tedavisi içindekiler SAYI 5 EKİM 2012 İLKSÖZ K oşturmaca içinde geçen hayatlarımızda her an doğal ürünlerle, doğru miktarda vitamin ve mineralleri alarak beslenmek hiç kolay değil. İki toplantı arası bir şeyler atıştırmak, akşam geç saatte aceleyle hazırlanan öğünlerle karın doyurmak zamanla sağlığı tehdit eden alışkanlıklara dönüşüyor. İnsanları uzun ve sağlıklı yaşama konusunda bilinçlendirmek için kurulan D-Life Sağlıklı Yaşam Merkezi, bu konuda çok önemli bir adım daha attı ve yemeklerinizi sizin yerinize hazırlayacak bir mutfak kurdu. Ve bu mutfaktan şifa dağıtan bir çanta ile atıştırmalıklar çıktı: D-Life/Bag ve D-Life/Snacks. D-Life/Bag, her gün, istediğiniz adrese sipariş verebileceğiniz bir beslenme paketi. Kahvaltı, öğle, akşam yemekleri, ara öğünler ve içeceklerden oluşuyor. Her gün değişen 21 günlük bir yiyecek listesine sahip D-Life/Bag tamamen doğal öğünler sunuyor. İçindeki her şey taze sebze-meyvelerle, sağlıklı yağlar ve doğal şekerlerle hazırlanıyor. Bir şeyler atıştırmak istediğinizde kurtarıcınız olacak D-Life/Snacks’ler de aynı doğallıkta yiyeceklerden oluşuyor. Bu ürünlerle ilgili tüm detayları D-Life sayfalarında bulabilirsiniz. D-Life, beslenmenizi sizin için düşünen projeler yaratmaya devam edecek... D-LIFE DERGİ İMTİYAZ SAHİBİ D-LIFE Yönetim Kurulu Üyesi Damla ÇELİKÇİ GÜLENER YAYIN KOORDİNATÖRÜ Şebnem DENKTAŞ SORUMLU MÜDÜR Gül KAYNAK ART DİREKTÖR Hasan Fehmi BAYRAMOĞLU GÖRSEL YÖNETMEN Nurhan POLAT ÖNİER YAYIN DANIŞMA KURULU Seçkin Aydın, Feyza Bayraktar, Prof. Dr. Gönül Ergenekon, Prof. Dr. Hülya Günöz, Prof. Dr. Hasan İlkova, Gül Kaynak, Prof. Dr. Yaser Süleymanoğlu YAPIM Doğuş Grubu İletişim Yayıncılık ve Ticaret A.Ş. Doğuş Power Center Ahi Evran Caddesi No: 4 Maslak - İstanbul Tel: (212) 304 0000, Faks: (212) 346 3000 YÖNETİM YERİ Doğuş Holding A.Ş. Eski Büyükdere Caddesi Ayazağa Mahallesi Oycan Plaza No: 15 Kat: 4 Maslak - İstanbul Tel: (212) 335 3232, Faks: (212) 335 3090 YAYIN TÜRÜ Üç aylık yaygın süreli yayın BASKI YERİ Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. İstanbul Asfaltı, Ömerli Köyü, Hadımköy - İstanbul Tel: (212) 798 28 40 ISSN 2146-6378 56 80 ş ş 32 İşkadını Dilşat Arpacıoğlu detoksu nasıl yaşam tarzına dönüştürdüğünü anlatıyor. 48 Siyah renkli sebze ve meyveler gençlik vaat ediyor. BÖLÜMLER 5 Hayattarzı Uzakdoğu’da bir sağlık sığınağı, çevreci jean, katkısız duvar kağıdı, pilli otomobil, aktivist takılar, doğal festival... 11 Sağlık Bütün hastalıkların temeli obezite, yenilmez savaşçı C vitamini, alışveriş hastalığı, sigarayı bırakmanın yolları, renklerin gücü... 29 Diyet-Hareket Sonbahar detoksuyla vücudu kışa hazırlamanın püf noktaları, tüm faydalarıyla badem, zayıflamaya yardımcı trambolin egzersizleri... 14 47 Beslenme C vitamini sayısız hastalığa karşı kalkan oluşturuyor. Gençlik vaat eden siyah renkli gıdalar, sağlık dağıtan çanta D-Life/Bag ve faydalı atıştırmalıklar D-Life/Snacks, Uzakdoğu’dan vegan tarifler... 65 Yenilenin A’dan Z’ye aromaterapi, organik yağlar, güzellik dağıtan mineraller, yazın yıpranan bedenleri kışa hazırlamanın yolları... ğ 4 54 FOCUS 72 Şeker hüznü Diyabetten kalp-damar rahatsızlıklarına, hatta kansere kadar pek çok ölümcül hastalığa yol açan rafine şeker, insanları depresyona iterek yaşama sevinçlerini ellerinden alıyor. 74 e-reçete suistimale açık mı? Sağlık sektörünün önde gelen isimleri, geçtiğimiz temmuz ayında başlayan e-reçete uygulamasını masaya yatırdı. 24 78 Domancic metodu D-Life’ta her hafta uygulanan Domancic Metodu, enerjinin iyileştirici gücüne odaklanıyor. EKİM 2012 D-LIFE | 3 hayattarzı HOLİSTİK ARINMA Kamalaya, Tayland Körfezi’nde, karaya yaklaşık 15 km mesafedeki bir ada olan Koh Samui’de yer alıyor. Tropikal bitki örtüsüyle kaplı bir tepede kurulan resort çevreyle uyumlu bir yapıda inşa edilmiş. Üçü özel villa olmak üzere 59 odası bulunan resort aynı zamanda holistik spa’sıyla da dikkat çekiyor. Kurucuları John ve Karina Stewart, merkezde kullanılan programları kendi yaşam deneyimlerine ve eğitimlerine göre oluşturmuş. Zayıflama ve detoks, dinlenme ve stresten arınma, iridoloji, Bach Çiçek Terapisi gibi programlardan yararlanabileceğiniz Kamalaya’da doğayla iç içe kalarak kendinizi yeniden keşfedebilirsiniz. EKİM 2012 D-LIFE | 5 hayattarzı ÜRÜN Tohumlu kalem Steppen, 1992 yılından bu yana Türkiye’de doğa dostu kalemler üretiyor. Doğal koşullarda 1 ila 3 yıl arasında çözülüp gübreleşen geridönüşümlü plastik hammadde ve kağıttan yapılan kalemler, insan sağlığına ve çevreye zararlı hiçbir madde içermiyor. Tasarımcılar, kalemlerin doğal yaşamı desteklediğini vurgulamak için kapağındaki özel bir bölüme manolya, erguvan, göknar, sedir, karaçam ve ladin tohumları yerleştirmiş. Tohumların nasıl ekileceği ise kutularındaki talimat kitapçığında belirtilmiş. www.steppen.com.tr TAKI AKTİVİST TASARIMLAR Moda tasarımcısı Violeta Villacorta tarafından yaratılan ORG by vio (Organic Rainforest Goods) markası, Amazon kültürünü ve yağmur ormanlarını korumak için Amazonlu sanatçılar tarafından yapılan el yapımı mücevher ve aksesuvarlar satıyor. Tasarımlarda yağmur ormanlarındaki doğal malzemeler kullanılıyor. Fotoğraftaki Etsa kolye tuju, kumpia and chichao bitkilerinin tohumları kullanılarak yapılmış. 195 dolarlık bu kolye ve diğer tasarımların satışlarından elde edilen gelirin bir kısmı yağmur ormanlarını korumak için geliştirilen projelere aktarılıyor. www.orgbyvio.com SAĞLIK Organik diş macunu BDIH Doğal Kozmetik ve NaTrue sertifikalı Logodent Organik Diş Macunu nane ferahlığını yaşamanızı sağlıyor. Özellikle hassas dişetleri için ideal bileşime sahip olan diş macunu homeopatik tedaviler sırasında doğal bir arındırıcı olarak kullanılabiliyor. Sentetik florür, koruyucu, parafin yağları ve petrol kaynaklı diğer ürünler, renklendirici ya da koku içermeyen Logodent aynı zamanda çok az köpürüyor. 75 ml’lik organik diş macununun cilde uygunluğu ve etkisi dermatolojik olarak test edilmiştir. Bu ürünü D-Life’ta bulabilirsiniz. Telefon: 0212 381 3000 GİYİM Çevreci jean 1908’de Londra’da doğan Lee Cooper çevreye duyarlılığını çevreci kumaşlarla gösteriyor. Yepyeni koleksiyon ile yeniden Türkiye pazarına giren Lee Cooper’da teknolojik gelişmelerin yanı sıra yenilikçi ve çevreci özellikler ön plana çıkıyor. Lee Cooper bu anlamda Better Cotton olarak adlandırılan ve özel bir pamuktan üretilen kumaşlardan destek alıyor. Ürünlerinde better cotton teknolojisi ile üretilen kumaşları kullanan Lee Cooper çevre bilincinin yaygınlaşmasına ve korunmasına da destek oluyor. Dünya çapında milyonlarca çiftçinin daha sağlıklı koşullarda pamuk üretmesini sağlamak için oluşturulmuş gönüllü bir program olan Better Cotton Initiative (BCI) ile pamuk üretimi sırasında tüketilen su ve kimyasal madde normal pamuk üretimine göre daha az oluyor ve böylece kaliteli verimli alanlar oluşturulurken çevrenin korunmasına katkı sağlanıyor. 6 | D-LIFE EKİM 2012 hayattarzı Pilli otomobil TEKNOLOJİ ğ ş DEKOR ASYON Katkısız duvarlar HannaHome’un temsilcisi olduğu ünlü duvar kağıdı markası Rasch’in, tasarımcı Barbara Becker tarafından hazırlanan 2014 koleksiyonu satışa çıktı. 2012 ile birlikte “Ev Tutkusu” konsepti altında yepyeni koleksiyonlara imza atan Becker’in 2014 çalışmasında modern desenler ve dokular ön plana çıkarken sıra dışı renkler ve tasarımlar mekanlara canlılık katıyor. Morning Breeze, Bali Blue, Chalet Chic, Safari Lodge ve O la la... olmak üzere beş farklı temadan oluşan koleksiyonun en önemli özelliği ise kolay temizlenebilmesi, güneş ışınlarına dayanıklı olması, sertifikalarıyla insan sağlığına zararlı hiçbir madde içermemesi. TASARIM SPA’YI EVİNİZE TAŞIYIN Sadece temizlik ve kişisel bakım için değil, rahatlamak ve yenilenmek için evinizin en önemli yerlerinden biri banyonuz. Banyonuzda farklı renk ve malzemeler kullanarak sağlığı evinize sokabilirsiniz. Örneğin koyu ahşap, soluk taş veya beyaz tonları rahatlama mekanınızın temelini yaratmanızı sağlar. Buna çeşitli ışık kaynaklarından oluşan bir aydınlatma seçeneği eklerseniz rahatlama en üst noktaya ulaşır. GROHE özel spa koleksiyonu ile artık banyonuzu spa’ya gönüştürmeniz mümkün. GROHE SPA üç farklı koleksiyondan oluşuyor. GROHE Ondus, Allure ve Atrio oval, yalın ve kare olmak üzere üç geometrik şeklin sunduğu olanaklardan yararlanarak banyolara denge ve ahenk getiriyor. Ulubaşlar Holding’in distribütörlüğünü yürüttüğü Proton otomobillerin doğa dostu, elektrikli modelleri önümüzdeki yıldan itibaren Türkiye’de de satışa sunulacak. Markanın Exora Reev ve Saga Ev otomobilleri hem pil hem de yakıt kullanımına elverişli. Bugüne kadar üretilen hibrid otomobillerden farklı olarak 400 cc gücünde lityum iyon pilleri besleyen jeneratörleri, full şarj ile 1000 km sürüş menzili sağlıyor. Araçlar hareket halindeyken de şarj edilebiliyor. ETKİNLİK Doğal festival 13 yıldır Türkiye’de doğal ve sağlıklı yaşam konusunda toplumsal bilincin oluşması ve tüketici alışkanlıklarının değişmesine öncülük eden Naturel Beden, Zihin ve Ruh Sağlığı Festivali, 15-18 Kasım 2012 tarihleri arasında Harbiye Askeri Müze Kültür Sitesi’nde düzenlenecek. İnsan sağlığını beden-zihin-ruh bütünlüğüyle ele alan Naturel Festivali’ne bu yıl Türkiye’nin yanı sıra Almanya, Hollanda, İngiltere ve Kanada’dan uzmanlar da katılacak. Standlarda doğal yaşamı destekleyen hizmet ve ürünleri bulabileceğiniz festivalde ayrıca uygulamalı atölye çalışmaları, müzik ve performanslara da katılabileceksiniz. D-Life’ın da yer alacağı, her gün 11.00-20.00 arası ziyaret edebileceğiniz Naturel Festivali’nin giriş ücreti 25 TL. Daha fazla bilgi için www.festivaistanbul.com EKİM 2012 D-LIFE | 7 hayattarzı G GÜZ TINILARI MÜZİK Müziğin vahşi hayvanları yatıştıracak, kayaları yumuşatacak ve yüzyıllık çınarları eğecek bir çekiciliği vardır. / William Congreve üneşin pırıltısının ve sıcağının yerini serin, bulutlu, yağmurlu günlere bırakmaya hazırlandığı şu günlerde doğa da yepyeni kreasyonu için büyük bir hazırlık içinde. Yaz boyu sergilediği binbir çeşit yeşil, yavaş yavaş kırmızı, sarı, kahverengi tonlarına bürünürken, gökyüzünün uçsuz bucaksız maviliği, gri bulutlara davetiye çıkarıyor. Ve yazın bitimi ile şairlere dize, yazarlara roman, müzisyenlere beste ve ressamlara renk olan sonbahar usulca hayatımıza girmeye başlıyor. Sonbahar, sadece mest eden renk cümbüşüne değil, ilk çağlardan bu yana toprağın bereketini müjdeleyen bağbozumuna da ev sahipliği yapıyor. Tarihi MÖ 2000’lere kadar uzanan şarap, Yunan mitolojisindeki sefa düşkünü Tanrı Dionysos’un insanlara armağanı. Bu özel armağanla insanlar her sene bağbozumunda tekrar toprakla, doğayla buluşuyor. Acaba biz hayatın hızlı koşturmasından başımızı kaldırıp ne kadar fark edebiliyoruz doğanın bu muhteşem ikramını? Belki de sadece sarı yaprakların üzerine basıp, yürüyoruz. Ne sesini duyuyor, ne de varlığını hissediyoruz. Halbuki hayat, tadına varılan güzelliklerin toplamı değil midir? Kim bilir, belki de bize bu güzellikleri fark ettirecek bir şeye ihtiyaç duyuyoruz. İşte bu noktada bilim, ‘evrensel bir dil’ olan müziğin algıları genişleten etkisini hatırlatıyor bize. Müziğin, beyin ve psikolojiye etkileri bilim dünyasının en çok araştırdığı konuların başında geliyor. Fransa’da yapılan bir araştırmada farklı yaş ve eğitim seviyesinden deneklere değişik doğa fotoğrafları, klasik ve yumuşak müzikler eşliğinde ve sessiz bir ortamda gösterilerek, mutluluk seviyelerini belirtmeleri ve fotoğraf hakkında bir kelime yazmaları istenmiş. Müzik dinleyen odadaki denekler, sessiz odadaki deneklere göre daha mutlu olduklarını belirtip, daha pozitif kelimeler kullanmış. Araştırmanın devamında aynı deneklere yine farklı müzik türlerinde fotoğraflar kısa süreli gösterilip, ardından fotoğraflarda gördüklerini sıralamaları istenmiş. Yumuşak müzik dinleyen deneklerin, sessiz odada ve yüksek ritimli müzik dinleyenlere oranla fotoğrafta çok daha fazla şeyi hatırladığı tespit edilmiş. “Müziğin vahşi hayvanları yatıştıracak, kayaları yumuşatacak ve yüzyıllık çınarları eğecek bir çekiciliği vardır” diyor İngiliz şair ve oyun yazarı William Congreve. Tıpkı bilimin de tespit ettiği gibi. Öyleyse, sonbahar tüm güzelliği ve keyfiyle kapıda iken müziğin algıları genişleten etkisi ile onun tadına ve keyifine varmaya ne dersiniz? Ve sizi sonbaharın renklerine taşıyacak, günün her saatinde dinleyebileceğiniz Radyo Voyage’ın müzik listesinden seçtiklerimiz: 1. Nicos - Carol’s Theme (The Classic Collection) 2. Bernward Koch - Wonderful Glider (Still Magic) 3. Dave Grusin & London Symphony Orchestra - Mountain Dance (Cinemagic) 4. Hasan Cihat Örter - Jamais (Re-formation) 5. Secret Garden - Passacaglia (Dreamcatcher) 6. Oscar Lopez - Guitarras from Heaven (Flashback - The Best of Oscar Lopez) 7. Secret of Dubai - Shamsi (Secret of Dubai) 8. William Ellwood - Dreamwalk (Touchstone) 9. Pochill - Porque (Nothing but the Hill) 10. Sarah Brightman - Dust in the Wind (Eden) radyovoyage.com facebook.com/RadyoVoyage107.4 twitter.com/voyage1074 Katkılarıyla 8 | D-LIFE EKİM 2012 The Marquis Ensemble - Reflections from the Wine Country Neo Pacifica Recordings tarafından 2001 yılında çıkan albümdeki müzikler, tınılarındaki keyif ve güzellikle sizi bağbozumunun o tatlı keyfine davet ediyor. Tim Janis - Flowers in October Gözlerinizi kapatın, derin bir nefes alın ve kendinizi Tim Janis’in yüreğinden dökülen sonbahar rüzgarına bırakın. Bırakın ki o muhteşem melodiler sizi sonbaharın en güzel renklerine, keyfine ve tadına taşısın. 1999’da Tim Janis Ensemble tarafından çıkarılan bu albümün müziksever herkesin arşivinde yer alması gerekiyor. İ ğ hayattarzı KİTAP ğ Alkali diyet ğ Sağlıklı ve uzun bir yaşamın sırrı vücudun asit-alkali dengesini sağlamakta olabilir. A ş ğ ğ ş ğ ş ş ş ğ ş yşegül Çoruhlu, “Bugüne kadar belki de denemediğiniz diyet kalmadı. Çoğu tek yönlü olan bu diyetlerin her biri farklı noktalara vurgu yaptı. Ancak hepsi çok önemli bir şeyi göz ardı etti: Vücudun asit-alkali dengesi” diyor. 1994 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olan, Şişli Etfal Hastanesi’nde biyokimya uzmanlığı ihtisasını tamamlarken Boğaziçi Üniversitesi’nde Biyomedikal Mühendisliği Master’ı yapan Dr. Ayşegül Çoruhlu, antioksidan, gıda duyarlılığı, kişiye özel hormon ve genetik testleri gibi kavramlara dayanan ileri anti-aging yaklaşımlarının ülkemizdeki ilk temsilcilerinden biri. Çoruhlu’nun Okuyan Us Yayınları’ndan çıkan kitabı Alkali Diyet, vücudumuzun alkali ve asit dengesinin neden önemli olduğunu, dengeyi sağlayarak hastalıklarla nasıl baş edeceğimizi, nasıl kilo verebileceğimizi ve sağlıklı kalabileceğimizi gösteriyor. Kitap, Asitlenme, Asitlenmenin Sonuçları, Asitlerden Kurtulmanın Yolları, Vücut Yağları, Asitlenmeye Yol Açan Yiyecekler, Alkali Beslenme, Vücut Asitliğini Ölçme ve Alkali Beslenme Rehberi olmak üzere sekiz bölümden oluşuyor. Dr. Çoruhlu, “Her yiyecek sindirim sonrasında vücudumuzda asit ya da alkali artıklar bırakır. Alkali, asidin zıddıdır ve asidi yok edebilir. Yiyeceğin kendisinin asit olmasının önemi yoktur. Önemli olan yiyeceklerin sindirim sonrası vücutta bıraktığı atıklardır” diyor. Örneğin limon asitli vücudu her bir hücresinde bulunan asit bir besindir ama sindirim sonrası vücudu alkali yapar. İnsan vücu dışkıyla atmaya çalışır. Ancak vücut artıklarını ter, idrar ya da d günlük atılabilenden fazla asit yüklenirse bunlar vücudun bir yerinde birikir. Guttan böbrek taşına, hatta kansere kadar temelinde bu asit yükü yatar. pek çok hastalığın tem bozulması ve vücudun fazla asit yükAsit dengesinin bo lenmesi zayıflamayı engeller. Dr. Ayşegül Çoruhlu’ya yağları eritmek için diyet yaparken algöre bu nedenle yağ kali beslenmeye dikkat edilmelidir. Alkali diyet ise asitlenme yapan besinlerin yanına yan alkali besinleri ekleme üzerine dengeleme diyetidir. Unlu, işlenmiş, hazır kurulu bir dengele gıdalar, basit şşekerler, alkol, kahve, kola gibi içekömürde pişmiş yiyecekler vücutta daha cekler, kömü fazla asit bir birikmesine neden olur. Çoruhlu’nun bu birikimi atmak için önerdiği en basit reçetelerden biri bir günde en az iki litre su içmek ve her tür çiğ sebze ve meyveden tüketmek. Alkali Diyet kitabında, “Çocuklar dahil herkes bu diyeti uygulayabilir” diyen Dr. Ayşegül Çoruhlu, alkali beslenmenin modern Ço çağın sık yaptığımız beslenme ç hatalarını gidermenin en iyi yolu h olduğunu söylüyor. “Tıpkı Yingo Yang gibi evrende her şey karşıtY ları ile dengededir. Dengeyi bozarsak hastalanırız.” Bu diyetin en önemli noktası da kendinizi kısıtlamak yerine beslenme şeklinizde yapacağınız basit eklemeler ve dengelemeler olarak karşımıza çıkıyor. Bitkilerin En Güzel Tarihi Bitki biyoloğu JeanMarie Pelt; orman mühendisi Marcel Mazoyer; botanikçi zoolog, Thedore Monod ve gazeteci Jacques Girardon’un kaleme aldığı Bitkilerinn En Güzel Tarihi, Türkiye İş Bankası çıktı Doğanın Kültür Yayınları’ndan çıktı. oluşumundan bitkilerin tarihine merak edilen pek çok soruya cevap veren kitapta insanoğlunun tarımı nasıl keşfettiği, ilk yetiştirilen bitkilerin neler olduğu, insanın en eski atasına dair bilgileri bulabilirsiniz. Mutluluk Ciddi Bir Sorundur Yazar Dennis Prager’in kaleme aldığı Mutluluk Ciddi Bir Sorundur ile okurlarının mutluluğun önündeki en büyük engelin kendileri olduğunu görmesini sağlıyor. Kendi kendini onarma rehberi görevi gören kitapta mutsuzluğun bir istisna değil, hayatın kuralı gibi görülmesine değinen yazar, bunu doyumsuzluğa bağlıyor ve önce kendimizle savaşmamız gerektiğini söylüyor. Tıp Bu Değil Prof. Dr. İlnur Arslanoğlu’nun editörlüğünde İthaki Yayınları’ndan çıkan Tıp Bu Değil, içeriği ve kalabalık yazar kadrosuyla dikkat çekiyor. Hepsi alanlarında uzman doktorların kaleme aldığı kitapta, modern tıbbın verdiği zararın yararlarıyla yarışır hale geldiği anlatılıyor ve tıbbın yeniden ele alınması gerektiği savunuluyor. EKİM 2012 D-LIFE | 9 hayattarzı ALIŞVERİŞ Mutfakta doğallık var Mutfak ekipmanı alırken doğal tercihler yaparak ailenizin sağlığını koruyun. 1 S eramik tavalar, çevreci dökme demir tencereler, bambu pişiriciler, buharlı fırınlar... Pişirme ya da yiyecek-içecek hazırlama ürünleri tasarlayan firmalar artık çevreye zarar vermeyen, daha sağlıklı gıdalar hazırlayabilen ekipmanlar yaratıyor. Sebzeleri ister soteleyin ister buharda hafifçe pişirin. Vegan beslenme için birçok farklı ekipman bulabilirsiniz. Çiğ beslenmeyi tercih ediyorsanız yemek mek yaparken en büyük yardımcılarınızın blender der ve mutfak robotu olacağını unutmayın. Seçieçiminizi yaparken kap hacmi ve motor gücünü ünü de dikkate alın. Uzakdoğu mutfağında sıkça kullanılan, buhar yöntemiyle pişirme için tercih edebilececeğiniz bambu sepet dört farklı ölçüde satılıyor. yor. Koza Gıda’nın getirdiği sepetlerin fiyatları tları 10 cm 8,69 TL, 15 cm 22 TL, 20 cm 27,5 TL, 25 cm 49,5 TL (1). Esse mağazalarında satılan lan Kitchenaid blender’ın güçlü motoru sayesinde nde badem sütü hazırlamak çok kolay. Fiyatı 895 TL (2). Electrolux’ün 74 litre iç hacme sahip hip kombi buharlı fırını CombiSteam Deluxe tam am buhar fonksiyonuyla dikkat çekiyor. Fırının geniş hacmi sayesinde tek seferde birçok yemek mek pişirebilirsiniz. Fiyatı 5586 TL (3). Meyvelerin erin doğal tadını, rengini ve besin değerlerini koruruyan sağlıklı meyve ve sebze suyu sıkıcı Hurom om Slowjuicer’ı D-Life’ta bulabilirsiniz. Telefon: 0212 381 3000. Fiyatı 1250 TL (4). Esse’nin Greenpan ürünlerine yapışmazlık özelliğini veren ThermolonTM, cam ve seramik yapımında kullanılan doğal hammaddelerle üretilmiş. Ürünler PTFE ve PFOA içermiyor. Fiyatı 79,50 TL (5). 12 farklı hız ayarına sahip Tefal Smart Mutfak Robotu’nun paslanmaz çelikten 6 farklı bıçağı bulunuyor. 1,5 litrelik karıştırma haznesine sahip robot, ince ya da kalın dilimliyor, rendeliyor, parçalıyor. Fiyatı 219,90 TL (6). Hecha’nın yüzde 100 dökme demirden imal edilen, doğa dostu ve geridönüşümlü ürünlerinden Ottoman 24 ve 28 cm ölçülerinde satışa sunuluyor. Fiyatı 239 TL (7). Tefal’in buharlı pişiricisi VitaCuisine Compact ile tek seferde üç çeşit yemek yapabilirsiniz. İç içe geçen cam hazneleriyle az yer kaplayan pişiricinin fiyatı 349,90 TL (8). 10 | D-LIFE EKİM 2012 2 4 3 6 5 7 8 sağlık KUŞBURNU C vitamini açısından dünyanın en zengin meyvesi olan kuşburnu, enfeksiyonlara ve soğuk algınlığına karşı vücut direncini artırır. Özellikle de kurutulmuş meyvelerinden yapılan çayı grip ve nezleye çok iyi gelir. C vitamininin yanı sıra içeriğinde A, B1, B2, K, P vitaminleri, protein, mineraller, potasyum, sodyum, kalsiyum, magnezyum ve fosfor bulunur. Çekirdeğinden elde edilen yağı cilt hücrelerini yeniler, cildi korur, yaşlanmayı geciktirir. Ayrıca sindirimi kolaylaştırır, idrar söktürür. Kandaki insülin miktarını ayarlamaya yardımcı olduğundan şeker hastalığına da çok iyi gelir. Günde bir büyük fincan kuşburnu çayı tüketerek gribe karşı korunma sağlayabilirsiniz. EKİM 2012 D-LIFE | 11 sağlık M Obezite bütün hastalıkların anası Aşırı şişmanlık çağın salgını. Sıklığı son 30 yılda tam iki kat arttı. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl toplam 2,8 milyon kişi fazla kiloları nedeniyle ölüyor. MESUDE ERŞAN 12 | D-LIFE EKİM 2012 odernleşen dünyanın başındaki en büyük belalardan biri olan obezite salgını virüs, bakteri vs.’den değil, aşırı yemek ve hareketsiz yaşamdan kaynaklanıyor. “Can boğazdan gelir”li günler geçti, artık can boğazdan kaybediliyor. Obezitenin üzerinde bu kadar durulmasının nedeni başta kalp ve damar, hipertansiyon, diyabet, kanser gibi birçok ciddi hastalığa davetiye çıkarması, erken ölüm ve sakatlıklara yol açması, sağlık harcamalarını kat kat artırması. Dünya Sağlık Örgütü 1997 yılında şişmanlığın küresel bir epidemi (salgın) halini aldığını ve mutlaka tedavi edilmesi gereken kronik bir hastalık olduğunu ilan etmişti. Çünkü 15 yaş üzerindeki nüfusun yaklaşık 1,6 milyarı fazla kilolu, 400 milyonu ise obez. 2015 yılında fazla kilolu erişkinlerin sayısının yaklaşık 2,3 milyara, obez sayısının ise 700 milyonun üzerine çıkacağı tahmin ediliyor. Türkiye’de de durum parlak değil. 3,2 milyon erkek ve 5,5 milyon kadın obez. Obezite yaygınlığı 1970’lerdeki düzeyinden bugün 10 kat daha fazla. Dünya Sağlık Örgütü’nün Asya, Afrika ve Avrupa’nın 6 ayrı bölgesinde yaptığı MONICA araştırması, obezite sıklığında 10 yılda yüzde 1030’luk artış olduğunu ortaya koydu. Türkiye’deki artışı ortaya koyan araştırmalardan biri, Türk Kardiyoloji Derneği’nin yaptığı TEKHARF. 1990 verilerine göre, 30 yaş üstü erkeklerin yüzde 12,5’i, kadınların yüzde 32’si obezdi. 2002 verilerine göre bu oran aynı yaş grubundaki erkeklerde yüzde 25,3, kadınlarda yüzde 44,2’ye çıktı. Rakamlar 12 yılda obez sayısının yüzde 90 oranında arttığını söylüyor. Karın bölgesi obezitesinde de durumumuz parlak değil. 2,8 milyon erkeğimiz göbekli. Kadınlarda durum çok daha vahim: 7,6 milyon kadınımız (toplam yaklaşık 10,5 milyon) göbek zengini. Bu bölgesel birikimin kalp-damar hastalıkları ile erken ölüm riskini artırdığını hatırlatmakta yarar var. Uzmanlar, göbeğin Türk erişkinler için sigara içme, düşük HDL-kolesterol (iyi kolesterol ve hipertansiyondan sonra 4’üncü risk faktörü olduğunu söylüyor. Kilonun vücut kitle indeksine göre normal olması yetmiyor. Eğer göbek çevresi normalin üzerindeyse alarm kabul ediliyor. Göbek çevresinin erkeklerde 102 santim, kadınlarda 88 santimden kalın olması da obezite. Çünkü bu iç organlardaki yağlanmaya işaret ediyor. İç organlarda toplanan yağlar, vücutta çeşitli hormonların salınmasına yol açıyor. Kanın sulanmasını engelleyen maddeler açığa çıkıyor. Kan basıncı yükseliyor, insülin direncine zemin hazırlanıyor. ğ ş ş ş ş İ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ş ğ ş kentlerde yeterli oyun alanı bulunmaması, sınavlar Obeziteden sonra hayatımıza metabolik sendrom nedeniyle çocukların spora zaman ayıramamaları, diye bir kavram girdi. Bel çevresi genişliğinin normal stresle daha çok gıda tüketmeleri, ergenlik dönemi sodeğerlerin üzerinde, kan şekerinin 100’ün üzerinde, runları, çalışan anne, besin hazırlığına yetersiz zaman kan basıncının 13/8,5’in üzerinde seyretmesi, iyi koda etkili. Obezitenin derecesine bağlı hızlı büyüme, lesterolün (HDL) erkeklerde 40’ın altında, kadınlarda erken adet görme, kan yağlarında artış, damar sertliği, 50’nin altında olması, trigliserid değerinin 150’nin üzerine çıkması durumlarından üçünün bir kişide mevcut hipertansiyon ve şeker hastalığına eğilim, karaciğerde olmasına metabolik sendrom deniyor. Normal kiloyla yağlanma ve safra taşı, yumurtalıklarda kist oluşumu obezite arasında olmak bile yetebiliyor. Türkiye’de (adet düzensizliği), tüylenme, erkek çocuklarda meme bu sıklık yüzde 36. Bu rakam obezlerle toplandığında bölgesinde yağlanma, deri enfeksiyonları, ortopedik ciddi bir oran oluşturuyor. METSAR araştırmasının problemler, uyku apnesi gibi sorunlar gelişebilir. sonuçlarına göre, Türkiye’de 20 yaş üstü nüfusun 3’te Anadolu Uluslararası İktisat Kongresi’nde Obezi1’inde metabolik sendrom sorunu var. Metabolik sendtenin Ekonomisi konulu tebliğde yer alan bilgilere rom sıklığı kadınlarda yüzde 41, erkeklerde yüzde 29. göre, obezitenin ekonomilere yükü ağır. ABD’de sağKadınların yarısından fazlası bel bölgesi şişmanlığı solık harcamalarından obeziteye ayrılan oran yüzde 9,1 (yaklaşık 92,6 milyar dolar). Dolaylı maliyet (çalışmarunuyla karşı karşıya. verimlilik-gelir kaybı) hesaba katıldığında maliyet Harcanandan fazla kalori alınması halinde fazla enerji vücutta yağ olarak depolanıp, şişmanlığa neden oluyor. Şişmanlatan faktörler arasında alınan bazı ilaçlar ve hormonOBEZİTEDE EN SIK KULLANILAN ÖLÇÜT, VÜCUT lar (kortizon, psikiyatrik bazı ilaçlar), sık KİTLE İNDEKSİDİR. KG CİNSİNDEN VÜCUT ve aşırı yeme, yağlı yeme, bazı hormonal hastalıklar (cushing, hipotiroidi, polikistik AĞIRLIĞININ METRE CİNSİNDEN BOYUN KARESİNE over), sosyoekonomik ve psikolojik faktörBÖLÜNMESİ İLE HESAPLANIR (ÖRNEĞİN 60/1,742 GİBİ) ler, genetik yatkınlık ve hareketsiz yaşam VE 30 KG/M2 ÜZERİ OBEZ OLARAK ADLANDIRILIR başta geliyor. Obezite endüstrileşmiş, gelişmiş ülkelerde köylere göre şehirlerde, erkeklere göre kadınlarda, kısa ve orta boylularda daha yükseliyor. Bazı Avrupa ülkelerinde doğrudan malisık görülüyor. Ayrıca yaşla artıyor. Yine doğum sayısı yetin sağlık harcamalarındaki payı yüzde 7. Fransa’da yüzde 2, Hollanda’da yüzde 4, Avustralya’da yüzde 2. arttıkça, evlilik sonrası, sigara bırakanlarda ve alkol Avrupa’da 2002 yılında obezite maliyetinin yaklaşık 33 alanlarda daha fazla görülüyor. milyar euro olduğu hesaplanıyor. ABD’de obezler diğer meslektaşlarına göre saatte 3,14 dolar daha az kazanıGENETİK MİRAS yor. Birçok ülkede okullarda meyve-sebze ve yağsız süt Obezite, hipertansiyon, felç, diyabet, kalp ve damar, gibi sağlıklı gıdaların satılması, spor-sağlık eğitimi ve safra kesesi taşı, karaciğer yağlanması, artroz, reflü, gut, fiziksel aktivite programları yürütülüyor. Okullarda uyku apnesi, kanser sıklığında (kadınlarda meme, rasağlıklı ürünler dışındaki gıdaların satışı sınırlandırıhim ve safra kesesi, erkeklerde kolon-kalın bağırsak ve lıyor. ABD’de bazı eyaletlerde şekerli içecek ve gıdalarprostat kanseri) artışa yol açar. Adet görme bozuklukladan maktu vergi alınıyor. rı ve polikistik over sendromu riskini artırır. Psikolojik sorunları da beraberinde getirir: Aşağılık duygusu, özgüven azalması, sosyal yaşamdan uzaklaşma gibi. Çocukluktaki obezite yağ hücre sayısının artmasıyYemek küçük, salata büyük tabakta la seyrediyor. Yetişkinlerde ise yağ hücre sayısı artmıPorsiyon miktarları giderek büyüyor. 20 yıl önce bir porsiyon kızarmış yor ancak hacmi artıyor. Anne-babanın çocuklarına bıpatates 210 kaloriyken bugünün porsiyonlarıyla 610 kalori. Aynı şekilde rakabileceği en kötü miraslardan biri şişmanlık. Sadece bir hamburger 333 kaloriyken şimdi 590 kalori. Kalori ve şekerin büyük bir ebeveynde şişmanlık varsa bile çocukta risk yüzde bölümü, marketlerden aldığımız hazır yiyeceklerden geliyor. Çalışmalar, 40. İki ebeveynin şişman olması, riski ikiye katlıyor. Bu günlük aldığımız kalorinin neredeyse yüzde 67’sinin markette yaptığımız sadece genetik geçişten kaynaklanmıyor. Fazla yeme isseçimlerden geldiğini gösteriyor. Seçtiğimiz yiyecekler, ideal porsiyonlardan teğinin ve beslenme alışkanlıklarının ailede edinilmesi yüzde 20 daha fazla kalorili. Ve yapılan araştırmalara göre insanlar bir diğer önemli faktör. Evde giderek daha fazla zaman kendilerine sunulan herhangi bir yiyeceğin ortalama yüzde 92’sini bitiriyor. geçiren zamane çocuklarında fiziki aktivite eksikliği, Yani yiyeceklere “Hayır” deme alışkanlığımız yok denecek kadar az. Bu nedenle kilo alma olasılığımız da giderek artıyor. Kilo verme programlarında saatlerce televizyon izleme, bilgisayar kullanma, fast başarılı olmak istiyorsanız, işe porsiyon kontrolü sağlamakla başlamalısınız. food, cips, çikolata, şekerli gıdalar ve kolalı içeceklerin Yemekler için küçük tabak, salata için büyük tabak kullanın. çok tüketilmesi gibi nedenler çocukları genişletiyor. Ayrıca okula servisle gidip gelme, asansör kullanımı, EKİM 2012 D-LIFE | 13 sağlık Kansere karşı etkili olduğu bilinen brokoli, aynı zamanda C vitamini açısından zengin bir sebze. 14 | D-LIFE EKİM 2012 Yenilmez Savaşçı: C VİTAMİNİ C vitamininin faydaları yeni bir haber değil ama radyasyonla bile mücadele edebilen bir savaşçı olduğunu bilmek modern yaşamın telaşında işimize çok yarayabilir. AHU YILDIZ Ş ubat ayında yayımlanan bir araştırma, yıllardır bilinen ama tazelenen hayati bir bilgiyi yeniden gündeme taşıdı. Yüzyılın felaketi olarak nitelendirilen Fukushima Nükleer Santrali’nde tahrip olan bölgeye giren işçilerle bir çalışma gerçekleştiren Japanese College of Intravenous Therapy (JCIT) Başkanı Dr. Atsuo Yanagisawa ve ekibinin ulaştığı sonuçlar çok çarpıcıydı. Zira radyoaktif atıkları temizlemeye başlamadan önce yüksek dozda C vitamini desteği alanlar DNA hasarı ve kansere karşı korunurken, C vitamini desteği almayanlarda kanser riski tehlikeli oranda yükselmişti. Aynı kişiler iki ay boyunca yüksek C vitaminiyle tedavi edildi- ğinde yükselen serbest radikal seviyeleriyle birlikte kanser riski de normale döndü. Böylece tüm dünya C vitamininin radyasyon karşısında bile yenilmeyen bir savaşçı olduğunu bir kez daha anladı. Vitamin denince pek çok kişinin aklına önce C vitamininin gelmesi nedensiz değil. Vücuttaki dokular gelişmek ve kendi kendini tamir edebilmek için mutlaka C vitaminine ihtiyaç duyar. Cildiniz, kıkırdaklarınız, tendonlarınız, bağlarınız ve kan damarlarınızı oluşturan kolajen proteininin yapımında önemli pay sahibi. Yaralar iyileşirken, kemikler ve dişler güçlenirken başvurdukları adres yine o. C vitamini aynı zamanda bir antioksidan. Antioksidanlar bazı serbest radikallerin, yani DNA’ya zarar veren maddelerin oluşumunu engeller. Yaşlanma süreci serbest radikallerin oluşumunu hızlandıran bir etkendir, kanser, kalp rahatsızlıkları ve eklem iltihaplarını da beraberinde getirir. Öte yandan C vitamini suda çözünen bir vitamin; yani vücutta depolanamıyor. Başka bir deyişle insanlar, goril, şempanze, yarasa, hint domuzu ve kuşlarla birlikte vücudunda C vitamini üretemeyen birkaç canEKİM 2012 D-LIFE | 15 sağlık ilişkin ciddi kuşkular var. lıdan biri. O yüzden turunçgiller, brokoli ve domates başta olmak üzere gereksinim duyduğumuz miktarı yiyecekler yoluyla almak zorundayız. C vitamininin vücutta önemli ölçüde koruyucu rol oynadığından bahsetmiştik. Öyle ki, bu vitaminin rolü 1700’lü yıllarda keşfedilmiş ve C vitamini eksikliğinden kaynaklanan iskorbüt hastalığı yüzünden “iskorbüt önleyici unsur” diye anılır olmuştu. İskorbüt hastalığı ilk kez uzun dönemler boyunca denizde kalan Britanyalı denizciler sayesinde tanımlandı. Doğal beslenemediklerinden, vücutlarındaki C vitamini oranı 300 miligramın altına düşen denizcilerde dişeti ve deri kaybı baş göstermiş, enfeksiyonlara karşı direnç düşüklüğü tespit edilmişti. Misket limonunun C vitamini deposu olduğunu keşfedince gemilere tonlarca misket limonu yüklemeye başladılar. İngiliz İngilizcesinde denizcilere “lime” (misket limonu) kelimesinden dolayı “limey” denmesinin nedeni de bu. Günümüzde C vitamini eksikliğine sık sık rastlanıyor. Örneğin sigara içmek C vitamininin düşmanlarından biri. Saçlarda dökülme ve kuruma, dişetlerinde iltihap ve kanama, cildin kuruması, sertleşmesi, pul pul dökülmesi, yaraların geç iyileşmesi, burun kanamaları ve bağışıklık sisteminin zayıflaması vücudun uyarı sinyalleri. Peki, bu sinyallere kulak asmazsak ne olur? C vitamini eksikliğinin ilişkilendirilmediği hastalık yok neredeyse: Yüksek tansiyon, kalp-damar hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, felç, bazı kanser türleri, ateroskleroz ve katarakt bunların bazıları. Kalp-damar hastalıkları C vitamininin kalp krizi ya da felçle ilişkisine dair yapılan çok sayıda bilimsel araştırma vitaminin bu rahatsızlıkları doğrudan engellemediğini, kolesterol seviyesinin düşmesinde ya da kalp krizi üzerinde doğrudan bir etkisinin bulunmadığını gösteriyor. Ama atardamarları koruduğu kanıtlanmış durumda. Dolayısıyla C vitamini seviyesi düşük kişilerde aterosklerozun (damar sertleşmesi) potansiyel sonuçları olan kalp krizi, felç ve damar rahatsızlıkları riski yükseliyor. Örneğin Amerikan Kalp Derneği’nin geçen yılki oturumunda açıklanan ve Kore’deki Ulsan Üniversitesi’nden Profesör Eun Kyeung Song ve ekibinin yaptığı araştırmanın sonuçları, yeterli ölçüde C vitamin alımının 16 | D-LIFE EKİM 2012 Osteoartrit kalp rahatsızlıklarından muzdarip hastaların yaşam süresini uzattığını ortaya koydu. Bunun anlamı şu: Kalp rahatsızlıklarında C vitamini eksikliği dolaylı olarak ölüme yol açabilir. Hipertansiyon Belli bir zaman diliminde büyük insan toplulukları üzerinde yapılan araştırmalar, yani nüfusa dayalı çalışmalar C vitamini dahil antioksidan zengini gıda tüketenlerde hipertansiyon riskinin daha düşük olduğunu kanıtlıyor. Özellikle hipertansiyon riski taşıyan ya da hipertansiyondan muzdarip olanlara diyetlerinde yoğunlukla antioksidan ve C vitaminiyle yüklü meyve ve sebzeye yer vermeleri tavsiye ediliyor. John Hopkins Üniversitesi’nde yapılan ve nisan ayında açıklanan bir araştırmanın sonuçları da bunu doğrular nitelikte. 1400’den fazla insanı içeren eski tarihli 29 klinik çalışmayı inceleyen araştırmacılar, yüksek dozlarda C vitamini takviyesinin yetişkinlerde hipertansiyonu düşürdüğünü belirledi. Soğuk algınlığı C vitamininin soğuk algınlığını tedavi ettiğine dair yaygın kanaatin aksine, bilimsel bulgular bu efsaneyi desteklemiyor. Soğuk algınlığının başlangıcında değil, düzenli olarak C vitamini alıyor olmak bile hastalığı en fazla bir gün erteliyor. Ancak C vitamininin bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vücut direncini artırdığından, soğuk algınlığı gibi hastalıklara karşı kalkan görevi gördüğü kabul edilen bir gerçek. Kanser Özellikle 1970’lerde yüksek dozda C vitamini tüketiminin kanserli hücre oluşumunu bloke ettiğine dair üretilen tezler sonraki yıllarda anlamını yitirdi. Çünkü bunu destekleyecek kesin verilere ulaşılamadı. Öte yandan antioksidan ve C vitamini zengini gıdaların deri, rahim ağzı, göğüs gibi kanser türlerine yakalanma riskini azalttığı biliniyor. Ama C vitamininin doğrudan ilgisi kanıtlanmış durumda değil. Bir önemli nokta daha: Kemoterapi esnasında normalden yüksek dozlarda antioksidan alımının tedaviyi aksattığına C vitamini, kıkırdak dokunun parçası olan kolajenin yapıtaşlarından. Osteoartritte (kireçlenme) kıkırdak dokunun tahribi kemik ve eklemlere basınç uygulanmasına neden olur. Ayrıca bazı araştırmacılar hücrelere ve DNA’ya zarar veren vücudun ürettiği serbest radikallerin kıkırdak tahribatında rol oynadığını düşünüyor. C vitamini gibi antioksidanlar serbest radikallerin yol açtığı hasarı sınırlandırabilir. C vitamini takviyesinin kireçlenmeyi önlediği ya da tedavisinde etkili olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlanmasa da, C vitamini yönünden zengin gıdalar tüketenlerde kireçlenme şikayetlerine çok daha az rastlandığı kesin. Depresyon Ruh halinde ani değişiklikler, yorgunluk ve uyuşukluk C vitamini eksikliğinin en önemli göstergeleri arasında. Bu semptomlar aynı zamanda depresyona da işaret ediyor. American Journal of Geriatric Psychiatry dergisinin Ocak 2011 tarihli sayısında yayımlanan bir araştırma, düşük C vitamini seviyesinin hem depresyon hem de psikolojik rahatsızlıklarla ilişkili olduğunu ortaya koydu. Diyetlerinde sebze ve meyveye az yer verenler, yani C vitamini zengini besinler yerine fast food türü ürünleri tercih edenlerin depresyon riski yükseliyor. C vitamini takviyesinin alkol ve madde bağımlılığı tedavisinde etkili olduğu da kanıtlandı. Az bilinen 7 faydası Astım, egzama, saman nezlesi gibi alerjik rahatsızlıklarda fayda sağlar. Güneş yanığı ya da kızarma gibi güneşten kaynaklanan rahatsızlıkları iyileştirir. Antidepresan tedavilerinin yan etkilerinden biri olan ağız kuruluğunu hafifletir. Yanıkların ve yaraların tedavisinde etkili olur. Diyabetli hastalarda kan şekerinin düşmesine yardımcı olur. Alzheimer ve Parkinson hastalıklarının tedavisini destekler. Kolajen üretimine katkı sağlar. Günlük ihtiyaç ne kadar? ğ ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin önerdiği dozaj şöyle: 1-3 yaş: 15 mg 4-8 yaş: 25 mg 9-13 yaş: 45 mg 14-18 yaş arası ergen kızlar: 65 mg 14-18 yaş arası ergen erkekler: 75 mg 18 yaş üzeri erkekler: 90 mg 18 yaş üzeri kadınlar: 75 mg Sigara içenler: Fazladan 35 mg Vücudun tolere edebildiği maksimum doz: 2000 mg ğ ş ş HENRIK SORENSEN / STONE / GETTY IMAGES TURKEY (BÜTÜN FOTOĞRAFLAR) ğ Bağışıklık sistemini güçlendiren yeşil biber en iyi C vitamini kaynaklarından. EKİM 2012 D-LIFE | 17 sağlık sigarayı 6bırakın saatte 60 ülkede milyonlarca kişinin sadece bir seminerle sigarayı bırakmasını sağlayan Allen Carr Easyway yöntemi artık D-Life’ta da uygulanıyor. BURCU SEVER 18 | D-LIFE EKİM 2012 ğ ğ S igarayı bırakmanın kolay bir yolu olmadığını düşünenlerdenseniz henüz Allen Carr Easyway yöntemiyle tanışmamışsınız demektir. 33 yıl boyunca günde 5 paket sigara içtikten sonra 1983 yılında sigarayı bırakan Allen Carr, kendi geliştirdiği yöntemle tüm dünyada 11 milyon tiryakinin sağlıklı günlerine kavuşmasına yardımcı oldu, olmaya da devam ediyor. Ve bunu sadece 6 saatlik bir seminerle yapıyor. Yaklaşık 6 yıl önce Allen Carr yöntemini Türkiye’ye getiren Emre Üstünuçar, kısa süre önce D-Life Sağlıklı Yaşam Merkezi’nde de sigarayı bırakmak isteyenlere yardımcı olmaya başladı. Merkezde iki haftada bir düzenlenen seminerlerde tiryakilerin psikolojik bağımlığına son veriliyor. Bunu yaparken ne ilaç, ne kimyasal madde, ne de bir makine kullanılıyor. Tiryakilere neden sigara içmemeleri gerektiği değil, sigara içmelerinin nedenleri anlatılıyor. “Hem bilinç hem de bilinçaltı düzeyinde psikoterapi uyguluyoruz. Bilinç düzeyinde sigaraya bakış açısını, bilinçaltında ise yanlış inançları değiştiriyoruz. Bir nevi bilinçaltına format atıyoruz.” Yöntem daha çok psikolojik bağımlılığa odaklanıyor çünkü sigara bağımlılığının yüzde 5’i fizyolojik, yüzde 95’i psikolojik. “Nikotin bağımlılığı diye bir şey var ama bu sadece üç günde bitiyor ve hiçbir fiziksel ağrı ya da sancı yaşatmıyor. ‘Çayın yanına iyi gider, strese girdim ver bir tane, ğ ş ğ yı n ş ğ ğ ğ keyiflendim bir tane içeyim, bu manzaraya karşı rakı-balık da var yakılmaz mı bir tane...’ gibi kalıpların hepsi psikolojik bağımlılık ve biz bunu yok ediyoruz.” Üstünuçar, amacın sigara içme isteğini bitirmek olduğunu, bunu halletmeden bağımlılıktan kurtulmanın mümkün olmadığını söylüyor. “Canın istiyorsa ve ona karşı direniyorsan psikolojik bağımlılık daha da güçleniyor, sigaranın kuvveti artıyor. Hani masanın üzerinde duran, yememeye çalıştığı profiterole sonradan saldırır ya insan, tıpkı onun gibi.” DETOKS DESTEĞİ Sigarayı bırakmak isteyenlerin en büyük korkularından biri kilo almaktır. Allen Carr Easyway yöntemini dener ve yapılması gerekenlere uyarsanız korkmanıza gerek yok. Sigarayı bırakanların daha fazla yemeleri, vazgeçtikleri bir keyfin yerine bir başkasını bulma arayışının sonucu. Üstünuçar bu eğilimde olanların gerçek anlamda bağımlılıktan kurtulmadığına, sadece sorunun bir başkasıyla yer değiştirdiğine dikkat çekiyor. Kendisi dokuz yıl önce sigarayı bu yöntemle bıraktığında 2,5 kilo vermiş. “Sigarayı bırakınca diyet ya da hayatınızda çok büyük değişiklikler yapmaya gerek yok. Beslenme alışkanlığı sigaradan bağımsız bir konu. Beslenme bir hafta ya da 10 günde değiştirilebilecek bir şey değil. Hayat tarzı değişikliği gerektirir. Bu, D-Life ve Gül Kaynak’ın uzman olduğu bir konu.” Söz konusu detoks olduğunda sigarayı bırakmanın önemi daha da artıyor. Üstünuçar sigara içenler ve içmeyenlerin detoks deneyimlerinin çok farklı olduğunu belirtiyor. “Detoksa giren birinin ilk üç günde sigara içip içmediği belli olur. Detoksa başlayan ve sigara içen biri gergin, sinirli olurken, hiç içmeyen biri sadece biraz yorgunluk hisseder.” 6 saatte sağlıklı bir hayata merhaba demenin bedeli ise sadece üç aylık sigara masrafınız kadar. “Seminerin ücreti 500 ila 600 lira arasında. Günde bir paket sigara içen birinin ortalama üç aylık harcamasına denk geliyor. Aslında hiç para vermiyorsunuz. Sigaraya verdiğiniz parayı buraya verince, ücreti sigara firması ödemiş oluyor.” Para iadesinin olduğu 612 liralık paketlerde üç ay içinde üç seminere katılıp hâlâ sigarayı bırakamazsanız, sözünüze güvenip paranız iade ediliyor. Para iadesi olmayan süre paketinde (470 TL) ise bir yıl boyunca ücretsiz destek seminerlerine katılabiliyorsunuz. Seminerin merkezde değil, kendi belirlediğiniz bir mekanda ve size özel yapılmasını isterseniz 1836 liralık VIP Seansı’nı talep edebilirsiniz. Anthony Hopkins, Allen Carr VIP Seansı ile sigarayı bırakan isimlerden. “Kimi 6 saatte, kimi ise üç saatlik destek seminerlerine de katıldıktan sonra bırakıyor. Bazılarına ise maalesef hiç yardım edemiyoruz. Onlar biz ne yaparsak yapalım dediklerimizi uygulamadıkları için içmeye devam ediyor.” Üstünuçar 6 yılda Türkiye’de yaklaşık 10 bin kişiye sigarayı bıraktırmış. “Araştırmalara göre sigarayı bırakmada en başarılı yöntem bu ama bizim bile en başarılı olduğumuz yer yüzde 65-70 arası. Bağımlılıkta çok iyi bir orandır.” Türkiye’de şimdilik sadece İstanbul’da hizmet veren Allen Carr Easyway, yakın zamanda İzmir ve Kayseri’de şubeler açacak. Merkeze gelemeyenler için Carr’ın seminerin bir özeti niteliğindeki kitapları okunabilir ya da DVD’si izlenebilir. Ama yine de yöntemden tam anlamıyla faydalanmak için seminerlere katılmak gerek. “Bırakmak çok kolay ama karar verip buraya gelmek bırakmaktan daha zor. Bunu başarırsanız gerisini biz hallediyoruz.” Yöntemin Türkiye’deki uygulayıcısı Emre Üstünuçar. ğ ğ D-Life’ta uygulanan alternatif yöntemler Sigarayı bırakmanın öncelikli kuralı kararlı olmak. Ama uzun yıllar sigara içenlerin herhangi bir yardım almadan kendi iradeleriyle sigarayı bırakması oldukça zor bir süreç. Bu süreçte size yardımcı olacak etkinliği kanıtlanmış yöntemlerden bazıları şöyle: Akupunktur ile nikotin yüzünden endorfin salgılayamayan sinir uçları uyarılarak, sigara bırakıldıktan sonra endorfin salgılanması ve bireyin kendini sakin, huzurlu hissetmesi sağlanıyor. Yöntem, nikotin yoksunluğundan kaynaklanan olumsuz belirtileri azaltıyor. Sağlık Bakanlığı tarafından hayata geçirilen proje kapsamında 171 numaralı hattı arayanlar kendilerine en yakın sigarayı bırakma polikliniğine yönlendiriliyor. Polikliniğe gelenlere bağımlılık derecelerine uygun olarak ücretsiz ilaçlar veriliyor. Hormon ve hücreleri etkilemek için ışığın iyileştirici gücünü kullanan biofoton tedavisi etkili bir sigara bırakma yöntemi. Bu yöntemle depresyon ve kilo alımına neden olan serotonin eksikliği gideriliyor. Vücutta serotonin salgılanmasını sağlamak için kulak ve bilek içlerine biofoton ışını yollanıyor. Yurtdışında sigara bağımlıları üzerinde yapılan uygulamada yüzde 90 başarı oranı yakalanmış. EKİM 2012 D-LIFE | 19 ş ş sağlık ğ ş ğ şğ ş ş ş ş Güneşten maksimum yararlanmak için günde birkaç kez güneşe bakın. ş 20 | D-LIFE EKİM 2012 Güneş tedavisi Helyoterapi, yani güneş ışınlarıyla tedavinin sağlığa katkısı büyük. Uzmanlar her gün güneşe bakıp defalarca göz kırpmamızı öneriyor. PINAR DENİZER Y unan mitolojisinde Güneş Tanrısı Helios’un, her gün Güneş’in gökyüzünde süzülmesini sağladığına inanılırdı. Hipokrat, bu devasa yıldızın iyileştirici etkilerinin en güçlü savunucularından biriydi. Eski Çin tıbbında da güneş, ‘beyin besini’ olarak tanımlanırdı. Bu hayati besinin yokluğundan kaynaklanan durumların düzeltilmesi için hastalara adını Helios’tan alan helyoterapi, yani güneş ışınlarıyla tedavi uygulanır ve hastaların hem göz hem de cilt yoluyla güneş ışını almaları sağlanırdı. Bugün güneş ışığı yetersizliğinin D vitamini eksikliğinden depresyona, hatta bağışıklık sisteminin çökmesine kadar birçok rahatsızlığa davetiye çıkardığı bilinen bir gerçek. “Üstelik eksiklik bedenin kendini temizleme ve onarma yeteneğini de azaltıyor” diyor ünlü detoks uzmanı Daniel Reid, helyoterapiye bir bölüm ayırdığı “Detoks” adlı kitabında. Modern tıp güneş ışığındaki beyni besleyen faktörün, göze ışığın görülebilen frekanslarla birlikte giren uzun-dalga ultraviyole (UV) ışınları olduğunu keşfetti ve buna okülo-endokrin sistemi adı verildi. Okülo-endokrin sisteminin işleyişinde güneş ışığındaki uzun-dalga UV ışınları gözün retinasındaki epitelyal hücrelerde, yani organ ve vücut yüzeyini örten hücre tabakasında güçlü bir sinir uyarısı yaratır. Bu uyarı, optik sinir aracılığıyla epifiz ve hipofiz bezlerine iletilir. Sinyaller tüm endokrin sistemini düzenleyerek vücudu tekrar dengelemek ve onarmak için gereken hayati hormonların üretimini sağlar. FAZLASI ZARAR Gözün yanı sıra cilt de güneş ışınlarından beslenir. Güneş, insan için temel D vitamini kaynağıdır ve vücut bu vitamini cilt yoluyla alır. D vitamini olmadan vücut en güçlü kalsiyum kaynağını bile kullanamaz. Tabii daha ‘güzel’ görünmek için öğle güneşinde bronzlaşmaya çalışmak da Reid’e göre tıpkı beslenmedeki gibi bir tür oburluktur. Sabah 11.00 ila öğleden sonra 15.00 arasında, ışınların dik geldiği saatlerde güneşlenmek vücutta asidik bir etki yapar. Bu da endokrin sisteminde dengesizliklere, kan ve diğer vücut sıvılarında asitleşmeye yol açar. Modern yaşam koşulları nedeniyle günümüzde birçok insan iç mekanlarda, UV ışınlarını geçirmeyen camların arkasında hareketsiz bir yaşam sürüyor ve güneş ışığından mahrum kalıyor. Üstelik dışarı çıkılan kısa sürelerde bile devamlı güneş gözlüğü kullanarak ışıktan yeterince yararlanamıyor. Oysa hipofiz bezine yeterince uzun-dalga UV ışığı uyarısı iletilmezse, bütün okülo-endokrin sistemi sekteye uğrar ve bağışıklık sistemi çöker. Böylece Daniel Reid’in de kitabında belirttiği gibi, ‘solar kötü beslenme’ ortaya çıkar. Işık terapisi olarak da bilinen helyoterapi için günün en iyi zamanı, güneşin gözlere ve cilde zarar vermediği saatlerdir. Sabah 10.30’dan önce, öğleden sonra 15.30’dan itibaren günde birkaç kez, 20-30 dakikalık seanslar güneşten maksimum yararın alınmasını sağlar. Tabii gün içindeki toplam güneş banyosu süresinin bir saati geçmemesine ve terapi sırasında cildin olabildiğince geniş bölümünün güneş görmesine dikkat edilmeli. Aynı şey gözler için de geçerli. Güneş gözlüğü uzun-dalga UV frekanslarını filtrelediği için helyoterapi sırasında güneş gözlüğü takılması önerilmez. GÜNEŞ ETKİLİ AMPUL Özellikle kış aylarında ve yüksek kuzey enlemlerinde yaşayanlar helyoterapi için yeterli güneşi bulamayabilir. Ancak modern teknoloji bu soruna da çözüm üretti ve tam spektrumlu ampuller ile ışıklandırmaları yarattı. Kolayca temin edilebilen bu aydınlatmalar parlak güneş ışığındaki tüm doğal ışık frekanslarını iç mekanlara taşır. Evde, ofis ortamında, okullarda kullanılabilen bu aydınlatmalarla okülo-endokrin sisteminizi D vitamini üretmek üzere hakerete geçirebilir, vücudun bağışıklık tepkisini güçlendirebilir ve doğal güneş ışığı eksikliğini tamamlayabilirsiniz. Ayrıca mekanları bu ışıklarla aydınlatarak yapay ışık kaynaklarının bağışıklık üzerindeki olumsuz etkilerine karşı koyabilirsiniz. Helyoterapi için bir başka alternatif ise enfraruj saunalar. Bu yöntem, doğal ışığın enfraruj bandının ışınır enerjisinin içe işlemesiyle çalışır. Işınır enerji, cildin ve solunum sisteminin saunadaki gibi aşırı ısıya maruz kalmasına neden olmaz. Aksine cildin ve altındaki derin ve yoğun dokuların içine işler, vücuttaki kristalize toksin birikintilerini ve asidik atıkları yumuşatır. Güneşin yararlı ışınları doku kirliliği ile savaşmak, bağışıklık sistemini güçlendirmek ve sağlığınızı korumak için en önemli doğal kaynaklardan biri. Sohbaharla birlikte azalmaya başlayan güneş ışığından yeterince faydalanamıyorsanız, alternatif aydınlatma ve yöntemleri kullanarak ışığı hayatınızın içine alabilirsiniz. Püf noktası Daniel Reid kolay bir helyoterapi yöntemi öneriyor. Yapmanız gereken, gündoğumu ile 08.30 arasında veya akşamüstü 16.30 ile günbatımı arasında yüzünüzü güneşe dönmek. Güneşe doğrudan bakmadan, tüm retina güneş görecek şekilde gözlerinizle büyük daireler çizin. Daha sonra gözlerinizi kapatın ve güneşe doğru 10 kez hızlı bir şekilde göz kırpın. Bir dakika gözlerinizi kapatarak dinlendirin. Sonra 10 kez daha gözlerinizi kırpın. EKİM 2012 D-LIFE | 21 sağlık Damarlarımızdaki kanın düş ma Hipertansiyon ne yazık ki çoğu zaman belirgin bir belirti vermez. Hasta devamlı yüksek tansiyona alıştığı için, tansiyonu 180 mmHg sistolik gibi yüksek bir değer ve hatta üzeri olduğu halde hiçbir sıkıntısı yoktur. Bu nedenle doktora gitmez. Düzenli kontrollerini yaptırmıyorsa da ancak yüksek tansiyon nedeniyle başına kötü bir hadise gelince farkına varır. DR. DEMET ERCİYES T ansiyon, kanın damar cidarına uyguladığı basınçtır ve bu basınç normalden yüksek ise önce damarın kendisine, dolayısıyla da tüm vücuda zararı dokunur. Hipertansiyonun (kan basıncı yüksekliği) tanımını yapmak için önce ideal tansiyonu bilmek gerekir. 120/80 mmHg ideal tansiyon ölçümüdür. 120 halk arasında büyük tansiyon olarak bilinen sistolik tansiyon, 80 ise küçük tansiyon olarak bilinen diastolik tansiyondur. Bu değer 140/90 mmHg'nın üzerindeyse yüksek tansiyondan bahsedilir. ğ ş Ş ş NEDENLERİ ş Tansiyon, emosyonel olaylardan, efordan, yiyecek ve içeceklerden (tuzlu yiyecek, çay, kahve vs) etkilenerek gün içinde değişiklikler gösterebilir. Bir de beyaz gömlek etkisi vardır ki, bu doktor muayenesi sırasında heyecan ve merakla olan yükselmedir. Hipertansiyon yüzde 90-95 oranda bir sebebe bağlanamaz. Buna esansiyel ya da primer hipertansiyon deriz. Yapısaldır. Yüzde 5-10 oranında ise hipertansiyonun belirli bir sebebi saptanır (sekonder hipertansiyon). Genellikle tedavi de bu sebebi ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu sebepler arasında bazı böbrek hastalıkları (nefrit vs), böbrek arteri darlığı, hormon salgılayan çeşitli tümörler ve bazı hormonal değişiklikler sayılabilir. Bu nedenle hastada hipertansiyon saptandığında bu sebeplerin de araştırılması gerekir. Kimi zaman bu hastalıklar sadece ilaçlarla kolay düşmeyen yüksek tansiyon şeklinde kendini gösterir ve gözden kaçarsa böbrek yetmezliği veya diğer bazı komplikasyonlara kadar giden neticeler verebilir. Birinci derece akrabalarında hipertansiyon saptanmış kişilerde görülme olasılığı yüksektir. Bu bize hipertansiyonun genetik faktörlerden etkilendiğini gösterir. Ancak çevresel faktörleri de göz ardı etmemeli, ailede yüksek tansiyon gözlenen kişilerin de mutlaka hipertansiyon hastası olacağını düşünmemeliyiz. ş BELİRTİLERİ Hipertansiyon ne yazık ki çoğu zaman belirgin bir belirti vermez. Hasta devamlı yüksek tansiyona alıştığı için, tansiyonu 180 mmHg sistolik gibi yüksek bir değer ve hatta üzeri olduğu halde hiçbir sıkıntısı yoktur. Bu nedenle doktora gitmez. Düzenli kontrollerini yaptırmıyorsa da ancak yüksek tansiyon nedeniyle başına kötü bir hadise gelince farkına varır. Bu aşamada çoğu zaman da iş işten geçmiştir, bu sinsi hastalık kötü amacına ulaşmış ve kalıcı bir hasar bırakmıştır. Bazen yüksek tansiyon düşük tansiyonda da görülebi22 | D-LIFE EKİM 2012 ş ğ düş man hali =Hipertansiyon ğ lecek belirtiler verebilir. Bunlar enseden başlayan baş ağrısı, çarpıntı, fenalık hissi, göğüste baskı, sırt ağrısı ve baş dönmesi olabilir. TEŞHİSİ ğ ğş ş ş ş ş Tansiyonu ölçerek teşhisi koymak çok basittir. Tercihen doktor ve hemşirelerin kullandığı gibi steteskop ve pompalı tansiyon aleti ile ölçüm yapılmalıdır ve ölçme işlemi aslında çok basittir. Tansiyon aletinin manşonu kola yerleştirildikten sonra steteskop da atımların duyulacağı şekilde dirsek içine yerleştirilir. Pompa ile musluğun kapalı olduğu kontrol edilerek manşon kalp sesleri duyulmayana kadar şişirilir. Musluk yavaşça gevşetilir, kalp seslerinin ilk duyulduğu rakam sistolik, yani büyük tansiyon seslerin kaybolduğu rakam diastolik, yani küçük tansiyondur. Tabii ki ilk denemenizde bilen birinden yardım almanız uygun olacaktır. Birkaç ölçümle kolayca tecrübe kazanılabilir. Ancak yine de bu şekil ölçümde zorluk çeken kişiler için elektronik cihazları önerebiliriz. Pil zayıflamasını, kalibrasyon ayarını takip ederek yanlış ölçme olasılığını, ölçümleri zaman zaman pompalı klasik aletlerle karşılaştırarak kontrol etmek gerekir. Tansiyon yüksekliğinin bazı faktörlerden etkilendiğini düşünürsek uygun şartlarda yapılmış 3 veya daha fazla ölçümde tansiyonun 140/90 mmHg üzerinde olduğu durumları hipertansiyon teşhisini koymak üzere göz önüne almalıyız. Sigara, çay, kahve, kafeinli içecekleri tükettikten sonra alınan ölçümler yüksek çıkabilir. Burun tıkanıklığını gidermede kullanılan bazı ilaçlı damlalar da tansiyonu yüksek çıkarabilir. Tansiyon ölçümünün hekim tarafından bizzat yapılmasının faydası, ölçümün doğruluğu ve gerekirse hemen müdahalenin yapılabilirliği olduğu gibi tıp literatürüne geçmiş “Beyaz gömlek etkisi”ni de unutmamak gerekir. Çoğu kimsenin günlük hayatta tansiyonu normal değerlerde seyrettiği halde hastaneye, doktor muayenehanesine geldiğinde ve muayene esnasında tansiyonu yükselebilir. Bu, “Aman bir şey çıkacak” heyecanı ve merakı yüzündendir. Biz bunu hastanın kalbini steteskopla dinlerken, hele dinleme süresini biraz uzun tuttuysak kalbin giderek hızlanmasından anlamaktayız. Çünkü kardiyolog kalbi dinleme süresini uzun tutunca insanlar “Eyvah, kalbimde bir şey buldu” diye korkabiliyor. Tansiyon ölçümü hasta oturur haldeyken tercihen sağ koldan yapılmalıdır. Bir diğer önemli konu tıp dilinde ortostatik hipotansiyon denilen durumdur. Normal durumlarda uzun süren yatak istirahatinde veya gece uykudan uyandıktan sonra aniden yataktan kalkınca bir baş dönmesi olur. Bunun sebebi kanın yerçekiminin etkisiyle önce bacaklara doğru gitmesidir. Aynı esnada beyne giden kan azaldığından baş dönmesi, hatta daha ileri derecede kimi zaman bayılmalar olur. Daha sonra da vücudun adaptasyonu sağlamasıyla beyne giden kan normale döner ve şikayet ortadan kalkar. Bu durum tansiyonu düşük kişilerde, tansiyon ilacı kullananlarda, diabetiklerde, ileri yaştaki kimselerde mekanizma yaşlandığından ve yeterince sıvı alınmadığı durumlarda daha sık gözlenir. Biz her zaman için herkese yattığı ya da oturduğu zaman hızla kalkmamasını öneririz. KORUNMA VE TEDAVİSİ Kan basıncı yüksekliği kişinin yaşam tarzı ve beslenme özellikleri ile bağlantılıdır. Stresli bir hayat, korku ve heyecan vücutta bazı hormonal değişikliklere yol açarak tansiyonu yükseltir. Stresin vücuda verdiği zararlar saymakla bitmez. Bağışıklık sistemini zayıflatır, cilt, mide, kalp gibi birçok organı etkiler ve hipertansiyona da yol açar. Hatta emosyonel faktörlerden yoğun etkilendiğini gördüğümüz hastalarda, bilinen hipertansiyon ilaçları yerine psikoterapi ile ya da anksiyolitik dediğimiz sakinleştirici ilaçlarla yüksek tansiyonu kontrol altına alırız. Hipertansiyondan korunmak için stresin yanı sıra yaşantımıza ve beslenmemize de dikkat etmeliyiz. Düzenli uyumaz, sigara ve alkolü fazla tüketirsek, sedanter bir hayat sürerek spordan, fiziksel aktiviteden yoksun davranırsak hipertansiyon oluşumuna gerekli zemini hazırlarız. Doktorların spordan kastı tenis, futbol gibi yarışmalı sporlardan ziyade yürüme, yüzme, jimnastik gibi münferit yapılan sporlardır. Amaç fiziksel aktiviteyi artırarak kondisyonu düzeltmektir. Zira gün içinde fazla hareketten kaçınan kimseler çok az mesafe yürüseler dahi hemen nabız ve tansiyonları çıkar. Biz kardiyologlar bu ipucunu efor testinin daha ilk dakikalarında yakalarız. Yoga ve meditasyon da beden ve ruh sağlığında zindelikle beraber rahatlamak için yapılan aktiviteler olarak önerilir. Hipertansiyon tedavisi eşlik eden diğer hastalıklar, hastanın yaşı ve kilosu göz önüne alınarak düzenlenmelidir. Tüm ilaçlarda olduğu gibi ilacın dozajı kişinin kilosu ile bağlantılı olarak artabilir. Başlanılan ilaç ile istenilen netice alınamazsa önce dozaj artırılır. Beslenme ve yaşam tarzında gerekli değişiklikler yapıldığı halde hala istenilen sonuç alınamazsa, başka grup antihipertansif ilaç eklenmesi gerekir. Beslenmede tuz kullanımı özellikle sofra tuzundaki Na miktarı tansiyon yükselmesine yol açtığı için önemlidir. Vegan diyet ile tansiyon düşüklüğü gözlenir. Liften zengin gıda alımı da, omega 3’ten zengin beslenme de tansiyon düşüklüğüne yardım eder. Püf noktası Hipertansiyondan korunmada ve tedavisinde beslenme tarzının ve kilo kontrolünün etkisi tartışılmaz bir gerçektir. Biz sadece kilo verme neticesinde yüksek tansiyonun düzeldiğini ve ilaca ihtiyacın ortadan kalktığını çok kez gözlemlemişizdir. Tabii tüm bu süreç muhakkak bir kardiyolog takibinde olmalıdır. EKİM 2012 D-LIFE | 23 sağlık Şifalı ş renkler Ted Andrews, “Renklerin İyileştirici Gücü” adlı kitabında renklerin insan psikolojisini nasıl etkilediği ve bazı fiziksel rahatsızlıklara nasıl iyi geldiğine dair ipuçları sunuyor. GÜLAY KOÇ H erkes renklerden etkilenir. Hem de tahmin edilenden çok daha fazla. Renkler hayatımızın her alanına derinlemesine işlemiştir. Hatta hislerimizi belirtmek için dilimizin önemli bir kısmını bile oluştururlar. Fiziksel açıdan zindeliğimizi, duygularımızı, davranışlarımızı ve ruhani deneyimlerimizi ifade etmek için renklere başvururuz, diyor “Renklerin İyileştirici Gücü” kitabında. Türkiye’de ilk baskısı geçtiğimiz mart yayımlanan kitabın yazarı Ted Andrews, aynı zamanda metafizik ve ruhsal öğreti hocası olarak tanınıyor. Mistik öğretilerin belirli yönleri üzerine Amerika, Avrupa ve Asya’da seminerler ile çalışmalar düzenlemiş. Eski yaşam analizleri, aura yorumları, numeroloji, tarot, içimizdeki potansiyeli genişletme ve geliştirme açısından Kabala üzerinde de çalışıyor. Andrews’a göre renkleri hem şifa ve dengeleme hem de daha derin bir bilinç seviyesine ulaşma için kullanmak mümkün. Her rengin canlandırmaktan moral bozmaya ve yıkmaya dek kendine özgü etkileri 24 | D-LIFE EKİM 2012 var. Kitap boyunca açıklanan teknikler de bu anlamda okura kılavuzluk ediyor. Andrews, renkleri üç ayrı kategoride ele alıyor. Bilindiği üzere ana renkler kırmızı, sarı ve mavi. Bu üç rengin karışımıyla diğer renkler elde ediliyor. Andrews’un tasarladığı üçüncül renkler ise ana renklerle ara renklerin bileşimlerinden meydana geliyor. Yazar, renklerin çağrışımlarından kullanım alanlarını kapsayan bir listeye yer veriyor kitabında. Buna göre; Sarı, zihinsel yetkileri teşvik ediyor. Kendine güveni ve iyimserliği büyük ölçüde artırıyor. Bu sebeple depresyon tedavisinde kullanılıyor. Üstelik hazım sorunlarında da yararlı olabiliyor. Vücudun mesane dahil olmak üzere tüm mide-bağırsak sistemiyle boşaltım sistemini dengelemeye yardımcı oluyor. Ancak çok fazla sarı gerginliğe sebep oluyor. Mavi, sistemimiz için soğutucu görevini üstleniyor. Yani, boğaz çakrasını harekete geçiriyor. Çocukluk hastalıklarını, özellikle astım, suçiçeği, sarılık ve romatizmayı yatıştırmada etkili bir rol üstleniyor. Yüksek tansiyonu tedavi edebiliyor. Sanatsal ifade gücü ve ilham uyandırmak için de faydalanılıyor bu renkten. Kırmızı, teşvik edici bir renk. Vücut sıcaklığını artırmak ve kanı harekete geçirmek için kullanılıyor. Ancak kırmızının çok fazla bulunduğu ortamlarda yer almak hastalıkların tetiklenmesine sebep olabiliyor. Özellikle yüksek tansiyona yol açıyor. Beyaz, güçlendirici renk olarak tanımlanıyor. Aynı zamanda kişinin tüm enerji sistemi için oldukça temizleyici ve arındırıcı. İçimizde inanılmaz derecede bir yaratıcılık uyandırabiliyor. Hangi sebeple kullanılırsa kullanılsın beyaz tüm renklerin etkisini artırıyor. Siyah, tüm renk spektrumunu içeriyor. Bu yüzden yazar, bu rengi kaosla gizlenmiş bir renk olarak tanımlıyor. Her ne kadar birçok şifa yönteminde siyah renk kullanılmasa da, Andrews siyahı zaman zaman yararlı bulduğunu anlatıyor. Ona göre siyah koruyucu bir renk. Bedenin dişi ya da manyetik enerjisini harekete geçiriyor. Özellikle bireyin kontrolünü yitirdiğini ş lı r ğ düşündüğü durumlarda kutuplarını dengelemek için beyazla birlikte kullanıldığında etkili oluyor. Turuncu, neşenin ve bilgeliğin rengi olarak tanımlanıyor. Sosyalleşmeyi teşvik ediyor. Duygusal sağlığımızla ve vücudun kas sistemiyle bağlantılı. Böbreküstü bezleri, dalak, pankreas, mide ve bağırsak rahatsızlıklarını tedavi etmeye yardımcı oluyor. Felç ya da depresyon geçiren bireylere bu parlak ve enerji verici renkle yardım edilebiliyor. Ancak çok fazla turuncu sinirleri etkiliyor. Yeşil, dünyadaki en etkili renk. Çünkü enerjimizi dengeliyor. Özellikle vücudun iltihabi süreçlerinde rahatlatıcı bir etkisi var. Sinir sistemi için sakinleştirici özelliğe sahip. Güçlü bir şekilde kalp çakrasına etki ediyor ve otonom sinir sistemini dengeliyor. Kalp hastalıklarında, yüksek tansiyonda, bitkinlikte ve baş ağrılarında yeşilden yarar sağlanabiliyor. Menekşe, vücudun iskelet sistemini etkiliyor. Fiziksel ve ruhsal enerjileri dengelemede destek sağlıyor. Vücudun mineralleri sindirme ve kullanma gücünü artırıcı bir rol üstleniyor. Ancak yoğun kullanıldığında kişiyi depresyona sürükleyebiliyor. Pembe, tutku, aşk ve masumiyet uyandırmak için kullanılıyor. Ayrıca timüs bezini ve vücudun bağışıklık sistemini harekete geçiriyor. Öte yandan çok fazla pembe aşırı duygusal olmanıza neden oluyor. Mor, sistem için arındırıcı bir renk. Baş ağrılarına iyi geliyor. Vücutta toplardamar hareketliliğini artırmak için kullanılıyor. Gümüş rengi, beyazın etkilerini kuvvetlendirmek için tercih ediliyor. Kitapta hastalıkların ya da rahatsızlıkların metafiziksel kaynağını keşfetmek için yapılan meditasyonlarda etkili olduğu belirtiliyor. Bireylerin kendi hayal güçlerini keşfetmelerine ve bunu kullanmalarına yardımcı oluyor. Kahverengi, duygusal ve zihinsel sorunlarda etkili bir renk. Uzmanlar kafa karışıklığını gidermede de faydalı olduğunu düşünüyor. Ancak fazlası yoğun bir şekilde materyalist düşünmeye neden oluyor. Peki, renklerle tedavi mümkün mü? Andrews’a göre renklerle terapi kolaylıkla öğrenilebilir. Diğer ilaç ve terapi türlerinin yerine geçemese de renk terapisi iyileşme sürecimizle ilgili sorumluluğumuzu ve etkinliğimizi artırmamızı sağlar. İyileştirme amacıyla renkli ışık kullanabileceğimiz bir dizi yöntem bulunuyor. En kolayı, kulağa garip gelse de, renkli lambalardan yayılan ışığın altında oturmak. Işığın altında oturduğumuzda, vücudun enerjiyi emdiğini bilerek derin ve düzenli nefes almak yeterli oluyor. Andrews, bu tarz lambaları bulmak zor olur düşüncesiyle okura kendi ışık kaynaklarını üretmesini öneriyor: “Kendi slaytlarınızı yapabilirsiniz. Normal bir slayt projeksiyon makinesi kullanarak basit ve hızlı bir şekilde çeşitli kombinasyonlarla ışık yansıtabilirsiniz. Bunun için renkli filtrelerden satın almanız gerekiyor. Bu filtreleri de tiyatro malzemeleri satan yerlerde bulabilirsiniz.” Hastalık Şifa rengi Mide krampı Apseler Kulak ağrısı Baş ağrısı Kas ağrısı Diş ağrısı AIDS ş Sarı, limon rengi Mavi, mavi-menekşe Turkuvaz Mavi, yeşil Pastel turuncu Mavi, mavi-menekşe Kırmızı, çivit mavisi ya da menekşeyi takiben pembe ile altın rengi Alerjiler Çivit mavisi ve sarı Kaygı bozuklukları Açık mavi ve yeşil Alzheimer Koyu mavi ya da mavimoru takiben sarı Kanser Mavi ya da mavimenekşeyi takiben pembe Egzama Limon rengi Ateşli hastalıklar Mavi Mide bulantısı Buz mavisi Grip Lacivert, turkuvaz, mor Parkinson Çivit mavisi Zatürre Kırmızı ya da kırmızıturuncunun çivit mavisi ile kombinasyonu Şişmeler Soluk maviler ve buz mavisi ğ EKİM 2012 D-LIFE | 25 sağlık Alışveriş çılgınlığı Çoğu zaman, özellikle de kadınlar için en iyi terapi yöntemlerinden biri olan alışveriş, modern toplumlarda gittikçe yaygınlaşan bir hastalık olmaya başladı. BURCU SEVER 26 | D-LIFE EKİM 2012 P aranın tarih boyunca kültürler ve toplumsal ahlaki değerler üzerindeki etkisi herkesin malumu. Yaşamın bu yapay kaynağı insanların kazandıklarından daha fazlasını harcamasıyla tüketim toplumlarında zihinleri de etkilemeye başladı. Alışveriş yapma, satın alma eylemine karşı duyulan kompulsif, kontrol edilemeyen arzuyu tanımlayan Oniomania (onio Yunancada satış anlamına geliyor) 20’nci yüzyılın başlarında Alman psikiyatrist Emil Kraepelin’in akademik çalışmalarında yer verdiği bir sendrom. Fakat 90’lı yılların başlarında Amerika, Kanada, İngiltere, Almanya, Fransa ve Brezilya’da yürütülen bilimsel çalışmaların sonuçları açıklanana kadar çok fazla dikkate alınmayan bir rahatsızlık. İçinde bulunduğumuz yüzyılda dahi bu sendromun zihinsel bir rahatsızlık olup olmadığı tartışılıyor. Ama bu, sorunun giderek yaygınlaştığı gerçeğini değiştirmiyor. 2006 yılında yapılan bir araştırmaya göre, Amerika’da yetişkin nüfusta Oniomania ya da daha yaygın kullanılan ismiyle Kompulsif Satın Alma Bozukluğu’nun görülme oranı yaklaşık yüzde 5,8. Ve yine araştırmaların sonuçlarına göre, yüzde 80 ila 94 oranında kadınlarda görülüyor. Doktor Lorrin M. Koran ve ekibinin 2500 yetişkin üzerinde telefonla yaptığı ve The American Journal of Psychiatry’de yayımlanan araştırmanın sonuçlarına göre Amerika’da altı kadından birinde, erkeklerin ise yüzde 5,5’inde bu rahatsızlığın olduğu düşünülüyor. ş ğ ğ ğ Ğ ğı Sosyal, mesleki ve bireyler arası ilişkilerde önemli sorunlara yol açan kronik bir problem olan Kompulsif Satın Alma Bozukluğu, maddi sıkıntılar, iflas, boşanma, işten atılma, hatta intihara varan ciddi sonuçlar doğuruyor. Hastalık daha çok bireylerin kredi kartı kullanıcısı olduğu ilk yıllar olan 20’li yaşlarda başlıyor. 2003 yılında yapılan bir araştırma depresyon, anksiyete, can sıkıntısı ve kendini aşırı eleştirme gibi olumsuz duygu durumlarının bu bozukluğun öncülleri, mutluluk ve rahatlamayı da sonuçları olarak açıkladı. Kompulsif Satın Alma Bozukluğu olan birey alışverişi duygusal boşlukları doldurmak, özellikle de yalnızlıkla baş edebilmek ve kendini özel hissetmek için bir kaçış yöntemi olarak kullanıyor. BAĞIMLILIK YAPIYOR ğ Diğer tüm kompulsif bozukluklarda olduğu gibi Oniomania hastaları satın alma eylemini depresyon, anksiyete, düşük özgüven, hatta can sıkıntısı gibi olumsuz duygularla baş edebilmek için kullanıyor. Yeni ve lüks bir şeyler satın almak kısa süreli duygusal rahatlama sağlasa da, bu bir yanılsama. Alışveriş bir uyuşturucu gibi getirdiği kısa süreli mutluluğun ardından yerini utanç, suçluluk duygusu, pişmanlık ve maddi problemlerden kaynaklanan korku gibi olumsuz duygulara bırakıyor. Bazı araştırmacılar Kompulsif Satın Alma Bozukluğu’nu alkol ve uyuşturucu gibi bağımlılık sınıfında değerlendirirken diğerleri Obsesif Kompulsif Bozukluk’un bir parçası olarak görüyor. İkinci kategoride rahatsızlık kumar oynama, kleptomani, internet bağımlığı, piromani gibi hastalıklara eşlik ediyor. Kontrol edilemeyen satın alma davranışı genellikle sigara, alkol ve uyuşturucu bağımlılığıyla birlikte görülüyor. Son yıllarda online alışverişin yaygınlaşmasıyla bu hastalarda yüzde 19 oranında kompulsif bilgisayar kullanımına ve internet bağımlılığına rastlandı. Hastalığın teşhisinde temel alınan kriterler: Anlamsız ve önlenemeyen satın alma dürtüleri, alışverişle gereğinden fazla meşguliyet, ihtiyacı olduğundan ya da gücü yettiğinden daha fazlasını satın alma, satın alma davranışından sonra rahatsız olma, iş ve sosyal yaşamda olumsuz değişiklikler... Tedavi için genellikle psikoterapi, grup terapileri ya da ilaç kullanılıyor. Kısa süre önce Daily Mail’in verdiği bir habere göre psikiyatristler rahatsızlığın tedavisinde, Alzheimer hastalarında kullanılan Memantine (Ebixa) adlı ilacı kullanmaya başladı. Minnesota Üniversitesi psikiyatrları ilacın alışveriş yapma süresi ve harcanan para miktarında gözle görülür bir düşüş sağladığını açıkladı. Uzmanlar risk altındaki kişilere bazı önerilerde bulunuyor: Kredi kartlarınızı ihtiyacınız olmadığında yanınızda taşımayın. Sadece sınırlı miktarda, yeteri kadar nakit taşıyın. Sizi “günaha” teşvik eden vitrinlerden mümkün olduğunca uzak durun. Alışveriş yapmak yerine alternatif aktiviteler planlayın. EKİM 2012 D-LIFE | 27 diyet-hareket HENRIK SORENSEN / STONE / GETTY IMAGES TURKEY LİMON Çok güçlü bir antioksidan olan limon zararlı serbest radikalleri vücuttan uzak tutar. Bütün antioksidan besinler gibi kansere karşı etkilidir. Bazı araştırmalar limonun akciğer, kolon, prostat ve pankreas gibi tehlikeli kanser türlerine karşı koruyucu olduğunu gösteriyor. Yüksek tansiyonu düşürmek için en etkili doğal ilaçlardan olan limon, anti mikrobik özelliği sayesinde enfeksiyonlara karşı koruyucudur. Suyu boğaz ağrılarına iyi gelirken kabuğu cilt için çok faydalıdır. Akneleri iz bırakmadan kurutur. Yağı beyin aktivitesini artırdığı için yorgunluğa iyi gelir. EKİM 2012 D-LIFE | 29 diyet ş ğ ş ş ş ğ 30 | D-LIFE EKİM 2012 ğ Sonbahar detoksu Yazın yoldan çıkan bedenlerimizi bakıma almak ve kış aylarını güçlü bir bağışıklık sistemiyle karşılamak için en ideal hazırlık dönemindeyiz. GÜL KAYNAK S izin yazınız nasıl geçti? Bazısı kısa bazısı uzun seyahatler, gece geç saatlere kadar süren eğlenceler, konserler, kutlamalar, davetler, dostlar ve aile ile birarada bolca yenip içilen çeşidi zengin, kalabalık sofralar... Nemin artması ile bedenin sıvı ihtiyacını bol su ile karşılayıp, mevsim meyve ve sebzelerini taze ve çiğ tükettiyseniz, öğle sıcaklarında dinlenmek için ufak şekerlemeler yapıp, vücudunuzu sıkca deniz, havuz, duş vb ile dıştan da su ile buluşturduysanız, sabah serinliğinde veya akşam saatlerinde hafif yürüyüşler bile olsa egzersize devam ettiyseniz sorun yok. VÜCUDUMUZ BİTKİN Öte yandan vücudu dinlemeyip ağır yemeklere devam edildiyse, su tüketiminin yerine ağız kuruluğu bolca asitli, kafeinli içeceklerle giderilip saf su unutulduysa, dondurmanın ölçüsü kaçtıysa, sıcağı bahane edip hareket azaldıysa, klimalı ortamlarda günü çalışarak geçirip, bir de gece gezmelerinde uykusuz kalındıysa, vücudumuz da yaz aylarından biraz bitkin, biraz ödem toplamış, yağ bağlamış ve enerji düşüklüğü ile çıkmış olabilir. Bu tarz bağışıklığı zayıflamış bir bedenin, kışın hastalıklara yakalanma ihtimali maalesef çok yüksektir. Yazın bu sebeplerle zayıflayan bağışıklığımızı güçlendirmek, fazlasıyla tükettiğimiz toksik maddelerden vücudumuzu arındımak, güneş ve susuzlukla yıpranan cildimizi yenilemek, aldığımız 3-5 kiloyu vermek ve kışa hazırlanmak için en ideal mevsimdir sonbahar. Bize verilmiş bir tamirat, toparlanma, yenilenme şansıdır bu güzel dönem. Nasıl ilkbaharda yaza hazırlanmak için detoks kürleri yaptıysak, sonbahar- da da kışa hazırlanmak adına detoks için birkaç haftamızı ayırmalıyız. Bol su, bol mineral, vitamin ve enzim içeren sebze suyu ağırlıklı içecekler, masajlar, cilt bakımları, ozon, oksijen kürleri, bağırsak temizliği, yoga, hafif egzersiz ve akşamları erken uykuya yatmak bedenimizi tekrardan yenileyecektir. 1-3 haftalık bir arınma/detoks kürünün ardından sonbahara uygun beslenmeye geçiş vakti gelir. Doğanın hasat zamanı olan sonbahar, aynı zamanda mevsimlerden en Yang olanından en Ying olanına bir geçiştir. Yazın ihtiyacını duyduğumuz bizi serinleten yiyecek ve içecekler, yerini kışın ısınma ihtiyacımızı karşılayacak besinlerine bırakmadan önce, vücudun geçiş yapması için sonbaharda bu ara döneme uygun beslenmek önemlidir. Yavaş yavaş yaz aylarında ihtiyaç duyulan daha serinletici gıdalar, yerini iç ısıtıcı çorbalara, karabuğday, kepekli pirinç katılmış ve böylece ılıtılmış salatalara bırakır. İçine limon sıkılmış bol su, çeşit çeşit zeytin, salata, zeytinyağlı yemekler, soğuk/sıcak sebze çorbaları ve kışa girmeden son demini yapan meyvelerden tüketip, hayvansal gıdaları azaltma zamanıdır bu aylar. Her gün 1-2 çay kaşığı Himalaya tuzu, zengin mineralleri ile enerji seviyemizi artıracaktır. 30 gün yapılacak probiyotik desteği kürü, kış öncesi floramızı güçlendirecek, bağışıklığımıza destek olacaktır. Yaz mahsulü Datça bademleri bolca ve çiğ olarak tüketildiğinde hem bizi tok tutup kilo kontrolümüze yardımcı olacak, hem de içindeki yoğun doğal folik asit, damarlarımızdaki yağ oluşumlarını temizleyecektir. İçindeki yoğun ve doğal mineral ve vitaminler bizi hastalıklardan koruyacaktır. Kil maskeleri, hamamda güzelce keselenmek ve cildimizin yazın kaybettiği nemi geri kazanması için doğal, parabensiz ürünlerle düzenli bakımlar da sonbahar mevsiminde yapılması gerekenlerden. Düzenli yoga ve doğa yürüyüşleri yine kış öncesi vücudumuzun enerjisinin artmasında ve dengelenmesinde çok faydalı. Düzenli hareket ve esneme, soğuk havalarda ani hareketlere daha hassas olan vücudumuzda sakatlanma ve incinme ihtimallerini ortadan kaldıracaktır. İDEAL UYKU SAATİ Yaz aylarında düzeni bozulan uykumuzu toparlamak için en güzel zaman sonbahar. En ideal uyku saati olan 23.00-05.00, haftanın en az 5 gecesinde en minimumda uymamız gereken aralık olmalı. Bu saatlerde özellikle karaciğer çok önemli enzimler üretiyor. Bu saatlerde uyumayıp, tüm günü uykuda geçirsek bile aynı gerekli salgılanma olmuyor. Doğanın kabuk değiştirdiği, ağaçların yapraklarını döküp kış için enerjilerine içine çekmeye başladığı bu muhteşem mevsimde, en değerli varlığımızı, "bedenimizi" güzel bir bakıma alalım. Yapılması gerekenler Uzman eşliğinde 1-3 haftalık detoks Bol alkali su tüketimi Yeşil sebze-meyve ağırlıklı beslenme Haftada en az 3-4 gün vegan tarzda gıda tüketimi Bağışıklığı güçlendirmek için probiyotik takviyesi Ölü derilerden arınmak için hamamda kese Kaybedilen nemi kazanmak için parabensiz doğal cilt bakımları Düzenli Himalaya tuzu kullanımı Haftada 2-3 gün yoga En az 5 gece 23.00-05.00 arası uyku Sabahları 30-40 dakika doğa yürüyüşleri EKİM 2012 D-LIFE | 31 NAS diyet PORTRE Hayatım Detoks DİLŞAT ARPACIOĞLU DETOKS YAPTIKTAN SONRA BESİN TERCİHLERİM KONUSUNDA ÇOK DAHA TİTİZ VE SEÇİCİ OLMAYA ÇALIŞIYORUM. 32 | D-LIFE EKİM 2012 ş ASIL başardım? FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ m s Eşinden etkilenerek uyguladığı programla gençleşen işkadını Dilşat Arpacıoğlu ve sosyal yaşamın getirdiği kirlenmeden vücudunu arındırmak isteyen üniversite öğrencisi Emir Temizkan, detoksla elde ettikleri sağlık bilincini hayat tarzı haline getirmişler. GÜLAY KOÇ EMİR TEMİZKAN DETOKSA BAŞLAMADAN ÖNCE PEK SEBZE YEMEZDİM. ŞİMDİ BİR VEGAN KADAR ÇOK YEŞİL SEBZE TÜKETİYORUM. EKİM 2012 D-LIFE | 33 diyet PORTRE Günlük temponuz ne derece yoğun, biraz bahsedebilir misiniz? Şu anki iş hayatımın rutini bankacılık günlerime kıyasla çok daha konforlu. Düzenlediğimiz aktiviteler nedeniyle dönemsel yoğunluk oluyor. Bir de çok sık seyahat ettiğim için birikmiş işlerin yoğunlaştırdığı bir tempo söz konusu. Dilşat Arpacıoğlu, sabah kahvaltısında avokado, zeytin ezmesi ve yufka ekmek tüketiyor. Gün içerisinde de bol bol limonlu su içiyor. ş Bu tempoda detoksla nasıl tanıştınız? Eşimin yakın bir arkadaşı Doğuş Grubu’nda çalışıyor. Onun sağlıklı yaşam ve detoks deneyimlerini, özellikle de yurtdışında gittiği detoks merkezlerini hep merakla ve biraz da kıskanarak dinlemişimdir. Ama bir türlü çocuklarımı, işimi ve eşimi bırakıp belli bir süre yurtdışında bir yere kapanma fikrini kabullenemedim. Bir gün eşim, D-Life’ın İstanbul’da, hem de Ulus’ta –evimize 10 dakika uzaklıkta– açıldığını ve mutlaka gitmek istediğini söyledi. Dürüst olmak gerekirse, detoks ile ilgili duyduğum tüm hurafeleri ona anlatıp caydırmaya çalıştım. Ancak başaramadım. İyi ki de başaramamışım! Bir haftalık detoks sonunda eşimi hem 10 yaş gençleşmiş hem de çok pozitif gördüm. Hamileliklerim süresince aldığım fazla kilolardan bir türlü kurtulamamıştım. Denediğim kilo verme yöntemleri uzun dönemde çok sıkıcı ve bir şeklide zorlayıcı hale gelmişti. Böylece ben de detoksa başladım ve 8 kg verdim. Ancak benim için detoks süreci bitmiş değil. Bu deneyim sonucunda, öğrendiklerimi sadece kilo vermek için değil, daha sağlıklı olmak için sürekli kullanmayı planlıyorum. ğ ğ ş Hangi sıklıkla detoks yapıyorsunuz? Son 6 ayda iki kez yaptım. Birbirinden çok farklı iki deneyim oldu benim için. İlki Master Detoks’tu. Başlangıçta yaşadığım en büyük sıkıntı korkuydu. Çok zorlanacak mıyım endişesi, ya yarım bırakırsam, beceremezsem gibi performans korkusu vardı. Detoks öncesi pre-detoksu da üç gün yapmıştım. İlk gün biraz zor geçti. Fakat sonra kendimi inanılmaz enerjik hissettim. Eşimin aksine uyku ve baş ağrısı şikayetim olmadı. Detoks yaparken yaşanılan en büyük zorluk sanırım yemek kokusu aldığımızda vücudumuzun verdiği tepki. Aç olmasanız bile nefsiniz bir testten geçiyor. Mümkün olduğu kadar D-Life’ta vakit geçirerek sorunun üstesinden geldim. Sabah 07.45’te D-Life’ta oluyor ve bütün günümü 34 | D-LIFE EKİM 2012 ğ ğ ğ ğ ş ş ş ş merkezde geçiriyordum. Yoga, masaj ve hamam gibi her gün bir aktivite ile kendimi ödüllendiriyordum. Çok keyifli bir ortamdı açıkçası. Bol bol DVD seyredip, kitap okuyordum. Arkadaşlarımla bile D-Life’ta buluşuyordum. Hatta onlara çim suyu ve benim de favorim olan kabak çekirdekli Selami’nin Salatası’ndan ısmarlıyordum. Böylece sosyal hayatımdan da kopmamış oluyordum. İkinci detoks deneyimim ise 14 gün sürdü. Bu kez maalesef sadece içeceklerimi almak için D-Life’a uğrayabildim. Çok yoğun bir dönemdi ama buna rağmen vazgeçmedim. Rahatlıkla söyleyebilirim ki bundan sonra yılda iki-üç kez detoks yapacağım. Detoks hayatınızda neleri değiştirdi? İ ş İ ğ ş Bende de artık sağlıklı yemek seçimleri yapan insanların yüzünde gördüğünüz bilmiş ve bilge ifade var. Latife bir yana, yemek pişirme ve mutfak alışverişi alışkanlıklarım tamamen değişti. Daha da önemlisi, çouklarımın beslenmesi ve doğru tercihler yapması ile ilgili çok daha biliçliyim. Bu da vicdani olarak bana huzur veriyor. Önce ailemden erkek kardeşimi, sonra üç-dört arkadaşımı daha peşimden sürükledim. Hepsi de yaşadıkları deneyimden benim gibi çok memnun. martıyorum. Eskiden yaptığım en büyük yanlışı artık hiç yapmıyorum: Tok karnına kesinlikle meyve yemiyorum. Bir de unutmadan, ne içersiniz sorusunun cevabını otomatikleştirdim ve her şartta limonlu su diyorum. Detoksun ruhsal anlamda arınmaya da katkısı oluyor mu? Benim için doğru kelime arınma mı tam olarak bilemiyorum. Belki aydınlanma daha doğru olabilir. Açıkçası detoks sonrası, aldığım bir kıyafet ya da mobilyaya gösterdiğim özeni içime aldığım gıdalara göstermediğim gerçeği ile yüzleştim. Kısacası yediklerim konusunda artık daha seçiciyim. Sanıyorum bu seçici olma durumunu çok sevdim ve hayatımdaki diğer tercihlerime de uyguluyorum. Detoks süresince ne tür egzersizler yaptınız? Yoga ile tanıştım. Tıpkı briç gibi keşke daha önce tanışsaydım diyorum. Sonra keşkenin “asidik” bir duygu olduğunu hatırlayıp, iyi ki D-Life’ta yoga ile tanıştım diyorum. Detoks size nasıl bir beslenme alışkanlığı kazandırdı? İLK KEZ DETOKS YAPACAKLARA ÖNERİLER Artık mutfak alışverişini kendim yapmaya başladım. Mideme giden şeyler konusunda çok daha titiz ve seçici olmak istiyorum. Tabir-i caizse temizlenmiş vücudumu tekrar kirletmek istemiyorum. Mutfağımızdaki en büyük değişim, mayasız ekmek yapıyor olmamız. Bir de eve taze meyve-sebze sıkacağı aldık. Eskiden mutfakta harikalar yaratan biri hiç değildim. Fakat D-Life’ta öğrendiklerimle güneyli bir ailenin damak zevkini biraraya getirip lezzetli ve hiç de sıkıcı olmayan şeyler yaratıyorum. Bulguru, tahini, çörekotunu, kabak çekirdeğini hemen her yemeğe ve salataya katıyorum. Hayvansal gıdalara kuşkuyla bakıyorum ve eskisi kadar tutkuyla tüketmiyorum. Özellikle peynirle arama ciddi bir mesafe koydum. Detoks sonrası sabah kahvaltılarında çok zorlanırım sanıyordum. Ama avokado, zeytin ezmesi ve yufka ekmek ile süper bir geçiş yaptım. Ara sıra da agaveli, tarçınlı, çörekotlu greyfurt ile kendimi şı- DİLŞAT ARPACIOĞLU İlk kez 41 yaşında sıvı detoksu yapan biri olarak, doğduğumuz günden beri mesai yapan midemize ve bağırsaklarımıza hiç olmazsa sadece yılda bir hafta izin verelim diyorum. Düşünsenize, ne büyük hediye, ne eşsiz bir tatil vücudumuz için... 41 yaşındaki Dilşat Arpacıoğlu, 10 yıl finans sektöründe çalıştıktan sonra bankacılık kadar stresli olmayan bir iş arayışı içine girmiş. Biraz da 8 ve 10 yaşlarındaki kızlarının varlığı etkili olmuş bu arayışta. Hem bu hayalini gerçekleştirmek hem de bir anne olarak İstanbul’da gözlemlediği çocuk kitabevi eksikliğini gidermek için İstinye Park’ta Tırtıl Kids’i açmış. Ailece yelken ve kayak temalı gezilerden hoşlandıklarını söyleyen Arpacıoğlu, son zamanlarda kendisine yeni bir hobi daha edinmiş: Briç. 35 diyet PORTRE Emir Temizkan, güne her sabah karpuz suyu ile başlıyor. Günde 3 ila 4 litre su içiyor. Günlük temponuz ne derece yoğun, biraz bahsedebilir misiniz? Öğrenci olduğum için çok yoğun bir tempom yok. Hayatım genelde okuldan eve, evden okula şeklinde ilerliyor. Tabii sosyal faaliyetlere de zaman ayırmaya gayret ediyorum. Genellikle arkadaşlarımla vakit geçiriyorum. Bu tempoda detoksla nasıl tanıştınız? Beni detoksa ailem yönlendirdi. Annem ve babam yılda bir kez detoks yapardı. Onları gördükçe merak ediyordum. Ancak detoksu her ikisinden daha çok hayat tarzına dönüştürdüğümü söyleyebilirim. Dayım, yengem ve kuzenim de yılda bir kez detoks yapar. Detoksun sosyal hayatın fazlasıyla yıprattığı insan vücudu için bir temizlik olduğunu düşünüyorum. İki sene önce tartıya çıktığımda üç haneli sayıları gördüm. Yaklaşık 102 kiloydum. Aslına bakarsanız ilk başlarda kilo vermek amacıyla yapmadım detoksu. Eh bir de soyadım Temizkan olunca, “Bakalım kanımız ne kadar temizmiş?” diye merak etmiştim. Canlı Kan Testi’nin sonuçları pek iç açıcı değildi. Vücudumun yorgun ve susuz kaldığını söylüyordu. Peki, ama nasıl temizlenecektim? “Detoksla” yanıtını alınca hemen başlamak istedim. Ancak öncesinde, vücudumu hemen şoka sokmamak adına, hafif bir diyet uyguladım. Kendimi “O kan mutlaka temizlenecek” diye şartlandırmıştım. Sonra bir haftalık Master Detoks’a başladım. ğ ğ ğ Hangi sıklıkla detoks yapıyorsunuz? Bugüne kadar bir kez detoks yaptım. Ama bundan sonra yılda bir kez yapmayı planlıyorum. Hatta önümüzdeki günlerde tekrar başlayacağım. Aslında hiç diyet geçmişim olmamıştı. Yediğime, içtiğime hep dikkat ederdim. Özellikle de ipin ucu kaçtığı zamanlarda. 102 kiloyken detoks yapmaya karar verdim. Öncesinde yaptığım hafif bir diyetle 8 kilo kaybetmiştim. Detoksun ardından bir hayli zayıfladım. Şu anda 81 kiloyum. Detoks hayatınızda neleri değiştirdi? Daha fazla su içmeye başladım. Günde 3-4 litre içiyorum. Suyun pH oranına dikkat eder hale geldim. Zaten ciddi anlamda spor yapardım, devam ediyorum. Kayak ve snowboarddan büyük keyif alıyorum. Okuduğum üniversitenin ko- 36 | D-LIFE EKİM 2012 ğ numu bu sporları yapmam için elverişli. Ailem bana, “Senin hayatın detoks oldu” diyor. Nasıl olmasın? Her sabah güne taze sebze suyu ile başlıyorum. Hatta evdeki kahve makinesini kaldırıp, sebze-meyve sıkacağı bile aldım. Eskiden çok fazla espresso içerdim. Detoks sonrasında hayatımdan tamamen çıkardım. Sonuçta sebze suları da aynı enerjiyi veriyor. Vücudumu bu yeni düzene alıştırdıktan sonra kahveden aldığım keyfi sebze suyundan alıyor olmak beni çok etkilemişti. Mesela Amerika’daki öğrenci evimde kahve makinem bozuldu, yenisini almadım. Mutluluk göreceli bir kavram belki ama çok daha sağlıklı düşüncelere sahip olanlar mutlu da oluyor. Detoks süresince ne tür egzersizler yaptınız? Zaten sporla uğraştığım için ekstra herhangi bir egzersiz yapmadım. Detoks size nasıl bir beslenme alışkanlığı kazandırdı? ğ ğ ş Detokstan önce her şeyi yerdim. Tükettiğim gıdaların bu kadar zararlı olduğunu bilmezdim. Ev yemeğini de fast food’u da aynı ölçüde tercih ederdim. Bir de yemek yerken porsiyonlarım çok büyüktü. Kilo vermeye başlayınca önce porsiyonlarım küçüldü. Hepsinden önemlisi doyma derecem düştü. Eskisinden çok daha az miktarda yemek yemeye başladım. Şimdi çok daha seçiciyim. Çok geç yemek yememeye gayret ediyorum. Yaptığım sporlar gereği karbonhidrat hiç almıyorum. Ama vegan da değilim. Çünkü ciddi anlamda spor yapıyorum. Yine de bir vegan kadar yeşil sebze tükettiğimi söyleyebilirim. Detoks sonrasında sebzelere çok daha fazla saygı duymaya başladım. Çocukken burun kıvırdığım brokoli, ıspanak ve kabağı şimdi büyük bir zevkle ve iştahla yiyorum. Juice konusunda seçici olduğumu da belirtmek isterim. Her sebzeyi karıştırmam. Mesela günlük sebze ihtiyacını gideren bir toz vitamin var. Herhangi bir meyve ya da sebzenin suyunu sıkıp bir doz bu tozdan ilave ediyorum. İçinde antioksidanlar ve probiyotikler var. Karpuz suyuna hayır diyemiyorum. Çok fazla yağlı tüketmediğim için ketentohumu kullanıyorum. Hem yağ yakımını hızlandırıyor hem de enerji veriyor. Detoksun ruhsal anlamda arınmaya da katkısı oluyor mu? Tabii ki. Atatürk’ün dediği gibi sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Gerek detoks gerek sporla olsun, insan yaşamını geçirdiği bu makineye sağlık anlamında yatırım yapıyorsa, her alanda başarıyı yakalıyor. İLK KEZ DETOKS YAPACAKLARA ÖNERİLER Detoks öncesinde bir hafta hafif bir diyet yapıp yediklerine, içtiklerine dikkat etsinler. Böylelikle detoksa kendilerini alıştırabilirler. Bu iş aslında biraz da düşüncede bitiyor. Yapmak istiyorsan zaten bir şekilde oluyor. Sonuçta hayatlarından ayıracakları bir hafta onlara çok iyi gelecek. Bunu düşünüp detoks yapmaktan korkmasınlar. EMİR TEMİZKAN 1990’da İstanbul’da doğan Emir Temizkan, Avusturya Lisesi mezunu. Öğrenimine ABD’nin Pensilvanya eyaletindeki Lehigh Üniversitesi’nin Lojistik bölümünde devam ediyor. Okuldan arta kalan zamanlarda, özellikle de hafta sonları kayak ve snowboard yapan Temizkan, otomobilleri çok sevdiğini söylüyor. Bir de fanatik Fenerbahçeli olduğunu... EKİM 2012 D-LIFE | 37 diyet “Dünyanın Uzun Yaşayan İnsanlarının Sırları” adlı kitapta kendi hikayelerini anlatan kişilerin ortak “Yap ve Yapma (Do and Don’t)” listesi şöyle: Yap Besin değeri yüksek, kalori değeri düşük gıdalar tüketmek ∂ Her gün bolca taze ve çiğ sebze-meyve yemek ∂ Bol bol su içmek, susamayı beklememek ∂ Düzenli (her gün) hareket etmek ∂ Proteini sebzelerden almak ∂ Tam tahılları tüketmek ∂ Yararlı yağlar tüketmek ∂ Stresi yönetmeyi öğrenmek ∂ Aktif bir sosyal hayat ve arkadaşlara sahip olmak için çaba göstermek ∂ Her gün mutluluk verici en az bir şey yapmak ve hayattan keyif almak ∂ ş ş ş ğ Yapma Doyuncaya kadar yemek ∂ Sigara içmek ∂ Siyah çay ve kahve tüketmek ∂ Alkol almak ∂ İşlenmiş şeker tüketmek ∂ Gıdaları içindeki vitamin ve mineralleri öldürene kadar pişirmek ∂ Paketlenmiş ve işlenmiş gıdalar tüketmek ∂ Her gün hayvansal gıda tüketmek ∂ İşlenmiş karbonhidratlar tüketmek ∂ Negatif düşüncelerle yaşamak ∂ 38 | D-LIFE EKİM 2012 ş ş ş ğ ş I want to be forever young Alphaville’in şarkısında söylediği gibi siz de genç kalmak istiyorsanız bunu başaranların uyguladığı reçetelere sıkı sıkıya bağlı kalarak amacınıza ulaşabilirsiniz. A lphaville’in o güzel şarkısını her duyduğumda ürperirim. “I want to be forever young.” İnsanoğlu sonsuz gençliğin sırrını araştırmaktan hiç vazgeçmemiş. Gençlik Pınarı gerçekten var mı, sonsuza dek genç kalmak mümkün mü? Amaç sadece uzun yaşamak değil, uzun, sağlıklı ve genç yaşamak. 120 yaşında su kayağı yapmak istiyorum diyorsanız, 120 yıl genç kalabileceksem yaşayayım diyorsunuz. Yaşımız kaç olursa olsun, hedefimiz her güne aynı gençlik, aynı sağlık kalitesi, aynı mutlu enerji ile başlayıp, günü güzel bir huzur hissi ile bitirmek olmalı. Dünyada en uzun yaşayan insanların bulunduğu yerlerde (Japonya-Okinawa, Campodimele-İtalya, Bama-Çin, Hunza-Pakistan) kişilere sağlıklı ve uzun yaşama sırları sorulmuş. Hepsi kendi sırrını söylemiş. Sabah ve akşam içilen özel yeşil çaylar (Oolong), yağ olarak sadece çiğ sızma zeytinyağı tüketimi (en ideal yağ), her gün bolca kefir tüketmek (flora için faydalı probiyotik kaynağı), köyde doğal olarak yetişen mavi yaban mersinini çocukluktan itibaren bolca yemek (çok yüksek antioksidan kaynağı) gibi... Öte yandan araştımayı yapanlar, bir köyde zeytinyağı olmadığı için başka bir sağlıklı yağ olan hindistancevizi yağı kullanıldığını, diğerinde hiç yeşil çay içilmediğini, başkasında kefirin bilinmediğini, bir başkasında yaban mersini olmadığını görünce, bu ayrı kıtalarda yaşayan insanların başka ortak yaptıkları alışkanlıkları incelemeye koyulmuşlar. Ve hepsinin yaptığı 4 şey bulmuşlar. 1. Güneş battıktan sonra yemek yememek: Güneş battıktan sonra derimizdeki sensörler iç organlara, “Gece oldu, sindirimi durdurup dinlenme, arınma (detoks), tamirat ve benzeri işlemlere geç” komutu verir. Bu sebeple güneşin daha erken battığı kış aylarında, yaz ayları ile aynı saatte yemek yenirse daha hızlı kilo alınır. Hazmın ciddi olarak azaldığı geç saatlerde yemek yemek hem kilo yapar hem de sindirim sistemini zorlayarak gece yapılacak olan tamir etme, toksin atma, yenilenme gibi işlemlerin enerjisini çalar. Doğal yaşamda güneşin battığı zaman karanlıkta yemek hazırlanıp yenemeyeceği için her gün geç saatlerde yemek yemek bize modern hayatın getirdiği sağlıksız bir alışkanlık. Uzun yaşayan insanların yaşadığı yerlerde güneş batınca bütün sofralar kalkıyor. 2. Paketlenmiş gıdaları hiç tüketmemek: Bu yerlerde insanlar her şeyi yiyip içiyorlar çünkü her şey doğal. Hayatlarında paketten altı ay raf ömrü olan bir patates cipsini çıkarıp yememişler. Yoğurt kendi hayvanlarının sütünden, yumurta komşunun tavuğundan ve günlük. Her şey mevsiminde ve olması gerektiği miktarda, abartıya kaçmadan tüketiliyor. 3. Her gün hareket etmek: Uzun yaşayan insanların bulunduğu yerlerde herkes her gün hareket ediyor ama hayatlarında hiç spor merkezi görmemişler. Tarlada çapa yapıyorlar, balıkçılıkla uğraşıyorlar, su kaynağı olmayan bir köyde su için her gün iki kilometre yol yürüyorlar, ev temizliklerini kendileri yapıyorlar. Köylerden birinde ergenlik çağını geçen herkes, her sabah dua için dört yüz basamaklı bir tapınağın tepesindeki ibadet yerine çıkıp iniyor. Kısacası kimse evinden ofisine arabayla gidip, bütün günü bir bilgisayarın başında hareketsiz geçirmiyor. 4. Bir topluluk içinde, kalabalık ailelerle yaşamak ve kendinden daha büyük bir güce inanmak: Kalabalık aileler, herkesin birbirine imece usulü yardım etmesi, sevinçlerin ve acıların devamlı paylaşımı demek. Yani bu köylerde kimse akşam olunca bir apartman dairesinde tek başına internette vakit geçirmiyor. Ayrıca hepsinin birbirinden farklı olsa da bir inancı var. Ellerinden geleni yapıp, gerisini bu gücün takdirine bırakmak (tevekkül) onları daha sağlıklı yapıyor. Gelişmiş toplumların övdüğü her şeyi kontrol etme isteğinin getirdiği stresi ve bunun hem bedene hem de zihne yaptığı hasarı önlüyorlar. Ayrıca birçok kültürde senede bir ay tutulan değişik oruçların sağlıklı ve uzun yaşamak konusunda en büyük sır olduğuna inanılıyor. Günümüzdeki çılgın tüketim, teknolojinin bizleri doğamızdan uzaklaştırması ve hızın makbul olduğu bu çağda, bir ay süresince yoka yakın tüketmek, yavaşlamak ve doğayla bir bütün olmak, güneşle uyanıp güneşle uyumak belki en çok da bir hafta her şeyden kaçıp sığınacağınız ve Gençlik Pınarı’nı tadacağınız detoks merkezlerinde mümkün. Bunun için bugün bir adım atın. Günümüzde birçok hastalığa yakalanma yaşı, suni ve doğadan uzak yaşamlarımız ve hayat tarzı tercihlerimiz yüzünden inanılmaz düştüyse, her şey bugün vereceğimiz bir karara bağlı. Yine Alphaville’in dediği gibi “Let us die young or let us live forever...” (Ya genç ölelim ya daa sonsuza kadar yaşayalım) EKİM 2012 D-LIFE | 39 hareket ğş ş Trambolinle zayıflayın ş 20 dakikada yaklaşık 400 kalori yaktıran trambolin egzersizleri etkili kilo verme yöntemlerinden. Vücudu sıkılaştıran ve bağışıklığı güçlendiren bu hareketler yağ yakmanın en keyifli yolu. BURCU SEVER ş ş ş 40 | D-LIFE EKİM 2012 V e ş ğ 1- YUMUŞAK SIÇRAMA Bacaklar kalça genişliğinde açılarak trambolinin tam ortasında durulur. Sırt dik dururken dizler hafifçe bükülür. Kollar iki yana açık şekilde hafifçe zıplanır. 2- ZIPLAYAN KUKLA FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ n ücudu güçlendirir, dolaşımı hızlandırır, sindirimi ve boşaltımı kolaylaştırır, kalbi korur, endokrin sistemi ve böbreküstübezlerini destekler, tiroit fonksiyonlarını geliştirir, adet öncesi problemleri hafifletir, kasları güçlendirir, kemik yoğunluğunu artırır, stresi azaltır, lenf sistemini pompalar, hücre büyümesini ve onarımını destekler, bağışıklık sistemini güçlendirir ve yaşlanma belirtilerini yok eder... D-Life Sağlıklı Yaşam Merkezi Spor Eğitmeni Özgür Övün’ün sıraladığı bu etkiler trambolin egzersizlerinin saymakla bitmeyen faydaları. Pazartesi, perşembe ve cumartesi sabahları merkezin bahçesinde trambolin dersleri veren Övün, “Dersin en önemli özelliği 15-20 dakika içinde yaklaşık 300-400 kalori yakılmasına ve yüksek düzeyde toksinin terle vücuttan atılmasına yardımcı olması” diyor. 8 ila 10 katılımcıyla gerçekleştirilen trambolin dersleri ısınma-esneme-kassal egzersiz-kardiyovasküler çalışma-esneme olmak üzere beş etaptan oluşuyor. “Vücudumuzdaki 75 trilyon hücrenin ideal bir çalışmaya dahil olduğunu garanti eden tek egzersiz yöntemidir.” Trambolin egzersizi sırasında hücrelerimiz genişler ve zıplarken iletişime geçer. Bütün hareketler bir çeşit hücresel masaj sağlar. Bu etki dolaşımı hızlandırır, kan damarlarını açar ve tıkanıklıkları giderir, lenflerin boşaltımını geliştirir, hücre zarını güçlendirir.” Övün’ün verdiği bilgiye göre yerçekimine karşı koyarak yapılan trambolin egzersizlerinde sert zemine basılmadığı için eklemlerde bir travma oluşma riski ortadan kalkıyor. Yerçekimine karşı çalışmak, zıplama noktasında ağırlığı değiştirmek ve yerde yerçekimini iki kat hissetmek asidik atık maddeleri hücre dışına pompalayan, oksijen ve diğer besinleri kan dolaşımına yollayan bir itme hareketi oluşturuyor. Her ne kadar çok etkili ve sağlıklı bir egzersiz yöntemi olsa da yüksek tansiyon, kalp-damar hastalıkları, dolaşım bozukluğu, diz ya da ayak eklemleri hasar görenler ve hamilelere trambolin egzersizleri önerilmiyor. Övün, metabolizmayı uyararak etkili bir şekilde kalori yakmaya yardımcı olan trambolin egzersizlerinden özellikle bacak, kalça ve karın bölgelerini çalıştıran en etkili hareketlerden bazılarını D-Life dergi okurları için hazırladı. Trambolinin ortasında ayaklar bitişik, kollar yanlarda durulur. Zıplayarak ayaklar trambolinin karşı kenarlarına doğru açılır. Bu sırada kollar başın üzerine gelecek şekilde kaldırılır. Tekrar zıplayarak başlama pozisyonuna dönülür. Bu hareket baldırlar, quadriceps kasları, diz kirişleri, kalça, karın, kol ve omuzlar için çok faydalıdır. 3- DİZ KİRİŞLERİ VE KALÇA KIVIRMASI Hafif bir sıçramayla vücut ağırlığı bir bacağa verilir ve diğer bacak geriye doğru kaldırılır. Bacak, ayaklar kalçaya gelecek şekilde dizden kırılır. Aynı anda iki kol, avuç içleri vücuda bakacak şekilde geriye uzatılır. Kollar ve bacak indirildikten sonra hareket diğer tarafta tekrarlanır. Bacaklar arkaya kaldırılırken hafifçe öne doğru eğilin. Kalça ve triceps kaslarının kasıldığından emin olun. EKİM 2012 D-LIFE | 41 hareket 4- ELLER DİZE Yavaşça hafif tempolu koşu yaparken sol elle sağ dize, sağ elle sol dize dokunulur. Bu egzersiz bütün vücudu çalıştırırken koordinasyon ve dengenin sağlanmasına yardımcı olur. 5- DİRSEK DİZE Zıplarken sağ diz sol dirseğe değecek şekilde kaldırılır. Hareket diğer tarafa yapılmadan önce iki ayak üzerinde zıplanır. Her iki taraf arasında iki ayak üzerinde zıplayıp yön değiştirerek harekete devam edilir. Denge ve koordinasyon için mükemmel bir harekettir. 6- ELLER TOPUĞA Zıplarken sağ bacak arkaya doğru kaldırılır ve sol elle ayak topuğuna dokunulur. İki ayak üzerinde zıpladıktan sonra aynı hareket diğer tarafa uygulanır. 7- YÜKSEK SIÇRAMA Trambolinin ortasında durulur. Dizler bükülür ve brandadan yükselmek için baldırlar ve ayak parmaklarından güç alınır. 10 ila 25 cm arasında yükselip yine aynı noktaya inilir. Bu hareket kollar yanda ya da başın üstüne kaldırılarak iki farklı şekilde uygulanabilir. Bütün vücudu çalıştırır. 42 | D-LIFE EKİM 2012 9- SLALOM Bacaklar bitişik, ayaklar paralel ve ayak parmakları sola bakacak şekilde brandanın üzerinde sağ tarafa yakın durulur. Ayaklar brandadan kalkacak şekilde zıplanır ve pozisyon değiştirilip sola geçilir. Yön değiştirilerek hareket tekrar edilir. Dizler ve kalça kayakçı duruşu gibi hafif eğik olmalıdır. Bütün hareket kalçanın alt kısmında gerçekleşir. Vücudun üst bölümü hareketsiz kalır ve yüz karşıya bakar. Sırt dik olarak, ayakuçlarında durulur. Baldır, ayak kasları ve özellikle kalçanın koordinasyonu ve güçlenmesi için çok faydalı bir harekettir. 8- DİKEY KÜREK Hafif bir zıplamayla uyluklar zemine tamamen paralel olana kadar dizler kaldırılır ve ağırlık diğer tarafa verilir. Daha sonra ayaklar değiştirilir. Genel bir yürüme hareketidir. Harekete kollar yanda başlanır. Sonra kürek çekme hareketi gibi eller göğüs hizasına gelene kadar dirsekler dışarı uzatılır ve kollar başa doğru içeri kırılır. Bu hareket göğüs, karın kasları, kolların üst bölümü, omuz, baldır, quadriceps kaslarını, diz kirişlerini ve kalçayı çalıştırır. 10- ÇAMAŞIR MAKİNESİ Trambolinin ortasında bacaklar ve kalça sola döndürülürken göğüs sağa çevrilir. Sağ kol omuz hizasında uzatılır ve sol kol, yumruk yapılan el göğse gelecek şekilde dirsekten dışa dönük olarak kırılır. Hareket diğer tarafa da uygulanır. Baldırları, bacak kasları, diz kirişleri, kalça, karın kasları, omuz ve ikibaşlı kasları çalıştırır. 11- KARIN ZIPLAMASI Bacaklar zeminde ya da havadayken kalçaların üzerinde yapılan bu hareket zorluk derecesini artırmak için bacaklar ve kollar kaldırılarak da yapılır. V pozisyonunda tramboline oturarak yapılan harekette sırasıyla sağ ve sol kalçaların üzerinde zıplanır. Başlangıçta bir bacak düz ve zemine paralel veya hafifçe kalkık şekilde ileri doğru uzanmış durumda zıplanır. Diğer bacak göğse doğru çekilir. Sonra kıvrılan bacak uzatılırken diğer bacak bükülür. Bu hareket bel ve karın kaslarını çalıştırır. EKİM 2012 D-LIFE | 43 diyet Yağlı Tatlı ş Sağlıklı Yemek kültüründe yıllar yılı çerez muamelesi gören badem, çiğ tüketildiğinde insan sağlığına çoğu besinden çok daha ciddi katkılar sağlıyor. MELİS ERDEN H em yağlı, hem tatlı, hem de sağlığa faydalı bir besin olabilir mi? Evet, bademden bahsediyoruz. Kalp dostu olduğu çoktan kanıtlanan zeytinyağı ile aynı tekli doymamış yağları içeren badem, aslında yemiş değil, pembebeyaz çiçekler açan badem ağacının meyvesinin çekirdeği. Kuzeni şeftali, kiraz ve kayısı ağacı gibi badem ağacı da içinde sert çekirdekler bulunan meyveler veriyor. Bu çekirdek, yani badem keşfedildiği günden beri insanlığa şifa dağıtıyor. Hindistan’da yüzyıllardır bademin beyin gelişimi için önemli olduğunu düşünen kadınların çocuklarına her gün bir bardak sütle birlikte 4-5 badem yedirdikleri bilinir. Ayurveda felsefesine göre badem sinir sisteminin yıldızıdır. Ünlü beslenme uzmanı Ann Kulze, “Beyin, yiyeceklere karşı diğer organlardan daha duyarlıdır” diyor. Ve beyni besleyen besinler tüketmenin hem kalbi koruyacağını hem de vücudun fazla yağ depolamasını önleyeceğini belirtiyor. Badem işte bu besinlerden biri. Her şeyden önce mineral açısından çok zengin. Bu sayede beyni destekliyor ve hafızayı koruyor. Günde sadece 30 gram tüketildiğinde –yaklaşık 20-25 adet– vücudun magnezyum ihtiyacının yüzde 25’ini sağlıyor. Ayrıca protein kaynağı olarak et yerine geçebilecek en değerli yemişlerden. Günde 44 | D-LIFE EKİM 2012 Kolesterol içermeyen bademden günde 30 gr tüketmek günlük protein ihtiyacının yüzde 12’sini karşılıyor 30 gram badem günlük protein ihtiyacının yüzde 12’sini karşılıyor. Üstelik et gibi kolesterol de içermiyor. Onun yerine kalp dostu fitosteroller barındırıyor. Günde dörtte bir fincan badem, dörtte bir fincan sütün sunduğu kalsiyumu sunuyor. Ve bu eşsiz yemiş E vitamini içeriğiyle harika bir antioksidan olarak karşımıza çıkıyor. Sağlığı koruyor, cildi güzelleştiriyor, yaşlanmayı geciktiriyor. Kısacası, günde yaklaşık 100 gram çiğ badem tüketerek vücut için gerekli tüm vitamin ve mineralleri almak ve sağlığı her yönüyle koruyup hastalıklarla baş etmek mümkün. Dünyanın en saygın detoks merkezlerinden biri olan Koh Samui, Tayland’daki Kamalaya Wellness Sanctuary and Holistic Spa, bademin önemini en iyi kavrayan sağlık kurumlarından. Ziyaretçilerine dağıttığı broşürlerde besinin faydalarıyla ilgili çok önemli bilgiler sunuyor. Bu bilgilerden bazıları şöyle: Haftada 5 kez badem tüketenlerin kalp hastalığı ve kalp krizine yakalanma riski yüzde 50 azalıyor. Badem tekli doymamış yağlardan oluşan içeriğiyle kötü kolesterolü düşürüyor. Fosfor, kalsiyum ve magnezyum içeriğiyle kemik ve dişleri güçlendiriyor. Folik asid içeriğiyle damarlarda yağ plakası oluşumuna neden olan homosistein –protein yapan bir amino asid– seviyesini düşürüyor. Bademle ilgili yapılan son araştırmalarda en heyecan verici sonuçlardan biri de, bu doğal gıdanın çağımızın en tehlikeli hastalıklarından biri olan kanserle mücadele ettiği yönünde. Bademde bulunan bazı maddeler kanser tedavisinde olumlu sonuçlar yaratıyor. Bunlardan bazıları şöyle: Amerika’daki Kaliforniya Üniversitesi uzmanlarından Dr. Paul Davis, bademdeki tekli doymamış yağların kolon kanseri riskinin azaltılmasında önemli rol oynadığını ortaya koydu. Az bilinen 6 faydası lı ğ ğ Kan akışını düzenler. Safra taşı oluşumunu engeller. Kilo verdirir. Ruh halini ve bilişsel fonksiyonları iyileştirir. Kabızlığı giderir. Hızlı enerji artışı sağlar. ğ ğ EKİM 2012 D-LIFE | 45 diyet Penn State’ta yapılan bir araştırmada bademdeki fitokimyasalların tümörlü hücre gelişimini engellediği ve güçlü bir antioksidan olan E vitamini içeriğiyle prostat ve rahim kanserine karşı koruduğu tespit edildi. İçeriğindeki folik asidin kanser riskini düşürdüğü açıklandı. Finlandiya’da bir grup bilim insanı bademin akciğer kanseri riskini azalttığını kanıtladı. Dünyada badem üretimi yılda yaklaşık 1,5 milyon ton civarında. En çok Kaliforniya’da üretilse de Yunanistan, Çin, İtalya, İran, Fas, Portekiz, İspanya, Suriye ve Türkiye bademin anavatanı kabul ediliyor. Ülkemizde bolca yetişen bu gıdadan bizler de bolca faydalanmalıyız. Günde sadece 60 gram tüketmemiz yeterli. Bademi ara öğün olarak tüketmenin yanı sıra Çinlilerin asırlardır yaptığı gibi evde badem sütü hazırlayarak ya da bademi sağlıklı yemek tarifleri ve salatalara katarak sağlığımız için maksimum fayda sağlayabiliriz. BİTKİSEL SÜT Badem sütü hayvansal süte karşı en sağlıklı alternatiflerden biri. Yiyecek ve içeceklerde kolaylıkla kullanılan bu süt güçlü bir kalsiyum kaynağı. Hatta bir bardağı ile günlük kalsiyum ihtiyacınızın yüzde 30’unu karşılayabilirsiniz. Kolesterol düşürücü, kilo vermeyi destekleyici düşük karbonhidratlı badem sütünü aşağıdaki adımları takip ederek evde kolayca yapabilirsiniz. 1. Adım Bir bardak çiğ bademi akşamdan suya koyun ve 8 saat bekletin. FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ Besin değeri tablosu 100 gram bademde Enerji Protein A vitamini Tiamin (vit. B1) Riboflavin (vit. B2) Niasin (vit. B3) Pantotenik asid (B5) Vitamin B6 Folik asid (vit. B9) E vitamini Kalsiyum Demir Magnezyum Manganez Potasyum Sodyum Çinko 2503 kJ (598 kcal) 19,5 g 2,0 μg (% 0) 0,19 mg (% 17) 1,4 mg (% 117) 3,9 mg (% 26) 0,47 mg (% 9) 0,14 mg (% 11) 29 μg (% 7) 26,2 mg (% 175) 250 mg (% 25) 3,9 mg (% 30) 3. Adım Süzdüğünüz bademleri iki bardak su ile karıştırıcıya aktarın ve bademler iyice püre haline gelene kadar karıştırın. Badem püresini ince bir tel süzgeçten ya da temiz bir tülbentten geçirin. 260 mg (% 73) 2,29 mg (% 109) 740 mg (% 16) 5,0 mg (% 0) 3,7 mg (% 39) * %’ler günlük ihtiyacın ne kadarını karşıladığını gösterir. 46 | D-LIFE EKİM 2012 2. Adım 5. Adım Kalan badem püresini fırınlayarak ya da yağlı kağıt üzerine serip oda sıcaklığında kurutarak daha sonra kullanabilirsiniz. 4. Adım Sütü ağzı kapalı bir kaba aktararak yaklaşık dört gün boyunca buzdolabında saklayabilirsiniz. beslenme BULGUR Çözünebilen ve çözünemeyen lifler açısından zengin olan bulgur, eşsiz bir besindir. Bağırsakları korur, düzenli olarak tüketildiğinde bağırsak kanseri riskini azaltır. Karbonhidrat değeri düşük, protein değeri yüksektir. B1, B6 vitaminlerinin yanı sıra kan dolaşımını düzenleyen ve santral sinir sisteminin çalışmasına yardımcı olan niyasin (B3) içerir. Liflerdeki selüloz, pektin gibi yapıtaşları vücudu dengeler; ayrıca yine lifler sayesinde kan şekerini denetleyerek kolesterolün düşmesine yardımcı olur. Bir kase bulgurda 1,11 mg manganez mevcut; başka bir deyişle günlük önerilen manganez miktarının yüzde 55.5’i kadar. Ayrıca yine bir kase pişmiş bulgurda vücuttaki kalsiyum seviyesinin düzenlenmesini sağlayan magnezyum oranı 58.24 mg. Bu da günlük önerilen miktarın yüzde 14.6’sına denk gelir. EKİM 2012 D-LIFE | 47 beslenme B ÖĞÜRTLEN öğürtlende bulunan polifenoller, yaşlılıkta hasar gören beyin hücrelerini yenileyerek hafızayı ve bilişsel fonksiyonları koruyup geliştirir. Doğal bir fotokimyasal olan elajik asid kaynağı bu meyve Amerikan Kanser Derneği’nin yaptığı çalışmalarda kanser tedavisinde umut vaat eden bir besin olarak değerlendirildi. Böğürtlen ayrıca içerdiği lifle kolesterolü düşürüyor, yüksek C vitamini içeriğiyle soğuk algınlığından koruyor. 48 | D-LIFE EKİM 2012 SİYAHIN GÜCÜ Siyah renkli sebze ve meyveler gençlik vaat ediyor. MELİS ERDEN Y eşil renkli sebzelerin uzun ve sağlıklı bir ömrün anahtarı olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Ancak doğa her zaman çok cömert ve sağlıklı yaşamamız için bize alternatif besinler sunmaya devam ediyor. Beslenmede yeni trend, siyah renkli gıdalar. Renklerini antosiyanin adlı pigmentten alan bu sebze ve meyveler diyabet, kalp-damar rahatsızlığı ve kansere yakalanma riskini azaltıyor, kötü kolesterolü düşürüyor ve serbest radikallerle mücadele ederek hücre tahribatını engelliyor. Cornell Üniversitesi’nde görevli Gıda Kimyageri Prof. Cy Lee, “Siyah renkli besinler, yüksek pigment içeriklerinden ötürü, açık renkli olanlardan çok daha fazla antioksidan içerir” açıklamasını yaptı. Pirinçten fasulyeye, sarmısaktan susama siyah renkli gıdalara mutfağımızda yer açarak onların bu süper özelliklerinden biz de yararlanabiliriz. EKİM 2012 D-LIFE | 49 beslenme S İYAH SARMISAK Kore ve Japon mutfaklarından dünyaya yayılan siyah sarmısak, dişlerinin yüksek ısı ve nemli ortamda fermante edilmesi sonucu elde ediliyor. Ağızda kötü koku bırakmıyor ve geçirdiği işlem sonucu, normal sarmısaktan iki kat daha fazla antioksidan özellikler içeriyor. Enfeksiyon ve soğuk algınlığıyla mücadelede etkili olan bu besin, hücreleri serbest radikalleri etkisiz hale getiriyor, kansere karşı koruyucu bir kalkan oluşturuyor. ğ 50 | D-LIFE EKİM 2012 S İYAH PİRİNÇ Düşük glisemik indeksiyle kan şekerini dengede tutarak diyabet ve kalpdamar hastalıklarına kalkan oluşturan siyah prinç, sağlık için birebir. Ama bir adım daha öteye giderek zengin E vitamini içeriğiyle bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve hücreleri serbest radikallerin zararlı etkilerinden koruyor. Siyah pirinç sadece E vitamini deposu değil. B vitamini, kalsiyum, magnezyum, demir ve çinko da içeriyor. EKİM 2012 D-LIFE | 51 beslenme S İYAH SUSAM Asya mutfağının bir diğer yıldızı siyah susamın besin değeri oldukça yüksektir. Kalsiyum, demir, bakır, fosfor ve magnezyum deposu olan siyah susam, kemikleri güçlendirir, kan akışını düzenler, sinir sistemini destekler. İçeriğindeki bakır eklemleri koruyarak artritle mücadele eder. Ayurvedik tedavilerde önemli yeri olan siyah susam antioksidan açısından da zengin bir besindir ve magnezyum içeriğiyle solunum yollarında iyileştirici etkiye sahiptir. S İYAH FASULYE Bu fasulyenin siyah renkli zarı bioflavonoid deposudur. P vitamini olarak da bilinen bioflavonoid, vücutta C vitamininin emilimini artırır ve onu okside olmaktan korur. Kılcal damarların yapısının korunmasında söz sahibi olan ve C vitamininin tüm işlevlerini gören P vitamini açısından zengindir. İçerdiği yüksek lifle sindirim sistemini destekler ve kolon kanseri riskinin düşürülmesinde önemli rol oynar. 52 | D-LIFE EKİM 2012 ğ S İYAH MERCİMEK Siyah mercimek süper bir demir kaynağı olarak son dönemde sağlıklı beslenme reçetelerinin baş köşesinde yer alır oldu. Bir fincan siyah mercimekte 8 miligram demir bulunuyor. Yetişkin bir kadının günde 18 miligram demire ihtiyacı olduğu düşünülürse, bu besinin ne kadar faydalı olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Ayrıca yüksek lif yapısıyla kötü kolesterolü düşüren siyah mercimek, bağışıklık sistemini güçlendirerek sayısız hastalığa karşı koruma sağlıyor. EKİM 2012 D-LIFE | 53 beslenme Sağlık bu çantada D-Life, yüzde 100 vegan D-Life/Bag’i yarattı. Ağırlıklı olarak canlı ve doğal gıdaların biraraya geldiği kahvaltı, öğle, akşam yemeği ve atıştırmalıklardan oluşan beslenme paketi ile gün boyu sağlıklı beslenmeniz mümkün. PINAR DENİZER S on yıllarda obezite, diyabet, kalp-damar rahatsızlıkları, eklem romatizması ve kanser gibi hastalıklarla mücadele için birçok uzman özellikle canlı gıdalar ve vegan beslenme tarzını öneriyor. Reversing Diabeties in 30 Days, Simply Raw, Forks Over Knives ve The China Study gibi birçok yayın bu beslenme tarzlarıyla ilgili başarı öyküleri ve belgelerle dolu. Dünyaca ünlü sağlıklı yaşam merkezlerini ziyaret eden hastalar bu beslenme alışkanlıkları sayesinde sağlıklarına kavuşuyor. Hatta ünlü Hippocrates Health Institute (Palm Beach, Florida) tüm iyileştirme programını canlı gıdalar ve vegan beslenme üzerine kurmuş bir enstitü ve bu alanda büyük başarılara sahip. ABD Eski Başkanı Bill Clinton’dan tenisin önemli isimleri Williams kardeşlere, atlet Carl Lewis’ten ünlü şarkıcı Brian Adams’a kadar birçok ünlü ömür boyu vegan beslenme tarzını benimseyen isimler arasında yer alıyor. Canlı gıda, pişirilme sıcaklığı 41°C’nin üzerine çıkmamış, bitkisel kaynaklı doğal gıdadır. Hayvansal ve işlenmiş gıdalar içeren bir öğünden sonra üstünüzde hissettiğiniz ağırlığı canlı ve vegan bir öğün tükettikten sonra hissetmezsiniz. Özellikle enzimler gıdaların fazla enerji harcanmadan sindirilmesini ve besinlerin vücuda tam olarak geçmesini sağlar. Yüksek ısıyla pişirme ve diğer klasik işleme yöntemleri, gıdanın besin değerini ve enzimleri yok eder. Pişirilme işlemi uygulanmayan yiyeceklerde enzim kayıpları olmaz, güçlü antioksidanlardan, mineral ve vitaminlerden maksimum 54 | D-LIFE EKİM 2012 ğ ğ ğ ğ ş ş ş fayda sağlanır. Ayrıca hayvansal ve işlenmiş gıdalar içermeyen bir öğün sindirim için harcadığınız enerjiyi en aza indirir. Ve böylece daha enerjik olmanızı sağlar. Bu sebeple tüm dünyada yoğun ilgi gören canlı gıdalar en ideal beslenme şekillerinden biridir. Bu iki beslenme tarzını kısa veya uzun sürelerle deneyip vücudunuzdaki değişikliği fark etmek D-Life Sağlıklı Yaşam Merkezi’nin hazırladığı D-Life/Bag’lerle çok kolay. Çiğ (raw) ve vegan beslenme konusunda uzman bir ekip tarafından hazırlanan D-Life/Bag’leri sağlığına önem veren, kilo vermek ve tüm gün kendini enerjik hissetmek isteyen herkes satın alabiliyor. Bir çantada üç ana, iki ara öğün olarak hazırlanan D-Life/Bag’in yemekleriyle enzim, antioksidan, vitamin ve mineral bakımından zengin beslenebiliyor, daha enerjik ve fit olarak gerçek anlamda kilo kontrolü sağlayabiliyorsunuz. Üstelik sağlıklı beslenmenin damak tadından vazgeçmek olmadığını görebiliyorsunuz. 21 GÜNLÜK MÖNÜLER D-Life/Bag’in ana öğünleri mevsiminde yetişen taze, organik meyve, sebze, baklagil ve kuruyemişlerle çiğ mutfağın yaratıcı tarifleri birleştirilerek hazırlanmış sağlıklı ve lezzetli yemeklerden oluşuyor. Ara öğünler ise 41 ˚C’nin altındaki sıcaklıkta kurutulmuş ya da pişirilmemiş meyve, kuruyemiş, lif veya sebzelerden yapılmış tuzlu-tatlı atıştırmalıklar şeklinde sunuluyor. Her gün için farklı taze meyve ve sebzelerden hazırlanan içecekler de D-Life/Bag’in günlük mönülerinde yer alıyor. D-Life’ın mutfak ekibi D-Life/Bag’ler için 21 günlük özel mönüler oluşturuyor. Her gün farklı lezzetlerin sunulduğu mönüler 21 günde bir yenileniyor. Mönülerin hazırlanmasında en önemli kural, yiyeceklerin çiğ ve vegan olması. Bir diğer önemli nokta ise Türk damak tadına uyması. Bununla birlikte günlük ihtiyaç duyulan tüm protein, vitamin, mineral, antioksidan ve enzimleri karşılayacak porsiyonlarla kilo kontrolünün sağlanması. Şimdilik sadece İstanbul içindeki ilçelere kurye ile dağıtılan D-Life/Bag’leri D-Life’ın Ulus’taki merkezini arayarak dilediğiniz gün, saat ve adrese sipariş verebiliyorsunuz. Günlük olarak sipariş verme imkanınız olsa da vücudunuzdaki değişimi tam olarak anlayabilmek için en az 21 günlük mönüyü tamamlamanız öneriliyor. CANLI ATIŞTIRMALIK: D-LIFE/SNACKS D-Life, sağlıklı beslenme çantası D-Life/Bag’in yanı sıra D-Life/ Snacks ile atıştırmalık kavramına da yeni bir boyut getiriyor. Çiğ ve vegan atıştırmalıklar tamamen doğal ürünlerle hazırlanıyor. Herhangi bir katkı maddesi, gıda boyası, glüten, maya, beyaz un, rafine şeker, süt ve süt ürünleri ile rafine beyaz tuz içermeyen D-Life/ Snacks ürünleri, yüksek ısı gerektiren bir pişirme tekniği uygulanmadan, özel makinelerde kurutularak hazırlanıyor. Beşi tuzlu altısı tatlı, 11 çeşidi bulunan D-Life/Snacks’in yapımında mevsiminde yetişen organik ya da ekolojik taze sebze-meyveler kullanılıyor. Mevsiminde olmayan ürünlerin kullanılması gerektiğinde ise mevsiminde tedarik edilip dondurulmuş ya da kurutulmuş ürünler tercih ediliyor. İstanbul civarındaki köylerden ve çevre illerde organik tarım yapan çiftçilerden toplanan ürünler, haftanın belirli günlerinde merkeze getiriliyor. Ve D-Life mutfak ekibi tarafından büyük titizlikle hazırlanıyor. Örneğin özel fırınlarda kurutularak pişirilen krakerler hazırlıklara başladıktan ancak 24 saat sonra yenebilir hale geliyor. Yakında internet üzerinden de satışı yapılacak olan D-Life/Snacks’in uzun vadede sinema, kafe, okul kantini ve kitabevi gibi ulaşılması kolay yerlerde sağlıklı atıştırmalık isteyenlerle buluşması planlanıyor. (soldan sağa): Limonlu, frambuazlı ve mangolu rawcaron; Mısırlı, ketentohumlu kraker; Himalaya tuzlu badem; Agave şuruplu, tarçınlı ceviz D-Life/Bag ve D-Life/Snacks ürünlerini D-Life'tan temin edebilirsiniz. DTelefon: 0212 381 3000 EKİM 2012 D-LIFE | 55 beslenme Sağlık bu çantada D-Life, yüzde 100 vegan D-Life/Bag’i yarattı. Ağırlıklı olarak canlı ve doğal gıdaların biraraya geldiği kahvaltı, öğle, akşam yemeği ve atıştırmalıklardan oluşan beslenme paketi ile gün boyu sağlıklı beslenmeniz mümkün. PINAR DENİZER S on yıllarda obezite, diyabet, kalp-damar rahatsızlıkları, eklem romatizması ve kanser gibi hastalıklarla mücadele için birçok uzman özellikle canlı gıdalar ve vegan beslenme tarzını öneriyor. Reversing Diabeties in 30 Days, Simply Raw, Forks Over Knives ve The China Study gibi birçok yayın bu beslenme tarzlarıyla ilgili başarı öyküleri ve belgelerle dolu. Dünyaca ünlü sağlıklı yaşam merkezlerini ziyaret eden hastalar bu beslenme alışkanlıkları sayesinde sağlıklarına kavuşuyor. Hatta ünlü Hippocrates Health Institute (Palm Beach, Florida) tüm iyileştirme programını canlı gıdalar ve vegan beslenme üzerine kurmuş bir enstitü ve bu alanda büyük başarılara sahip. ABD Eski Başkanı Bill Clinton’dan tenisin önemli isimleri Williams kardeşlere, atlet Carl Lewis’ten ünlü şarkıcı Brian Adams’a kadar birçok ünlü ömür boyu vegan beslenme tarzını benimseyen isimler arasında yer alıyor. Canlı gıda, pişirilme sıcaklığı 41°C’nin üzerine çıkmamış, bitkisel kaynaklı doğal gıdadır. Hayvansal ve işlenmiş gıdalar içeren bir öğünden sonra üstünüzde hissettiğiniz ağırlığı canlı ve vegan bir öğün tükettikten sonra hissetmezsiniz. Özellikle enzimler gıdaların fazla enerji harcanmadan sindirilmesini ve besinlerin vücuda tam olarak geçmesini sağlar. Yüksek ısıyla pişirme ve diğer klasik işleme yöntemleri, gıdanın besin değerini ve enzimleri yok eder. Pişirilme işlemi uygulanmayan yiyeceklerde enzim kayıpları olmaz, güçlü antioksidanlardan, mineral ve vitaminlerden maksimum 54 | D-LIFE EKİM 2012 ğ ğ ğ ğ ş ş ş fayda sağlanır. Ayrıca hayvansal ve işlenmiş gıdalar içermeyen bir öğün sindirim için harcadığınız enerjiyi en aza indirir. Ve böylece daha enerjik olmanızı sağlar. Bu sebeple tüm dünyada yoğun ilgi gören canlı gıdalar en ideal beslenme şekillerinden biridir. Bu iki beslenme tarzını kısa veya uzun sürelerle deneyip vücudunuzdaki değişikliği fark etmek D-Life Sağlıklı Yaşam Merkezi’nin hazırladığı D-Life/Bag’lerle çok kolay. Çiğ (raw) ve vegan beslenme konusunda uzman bir ekip tarafından hazırlanan D-Life/Bag’leri sağlığına önem veren, kilo vermek ve tüm gün kendini enerjik hissetmek isteyen herkes satın alabiliyor. Bir çantada üç ana, iki ara öğün olarak hazırlanan D-Life/Bag’in yemekleriyle enzim, antioksidan, vitamin ve mineral bakımından zengin beslenebiliyor, daha enerjik ve fit olarak gerçek anlamda kilo kontrolü sağlayabiliyorsunuz. Üstelik sağlıklı beslenmenin damak tadından vazgeçmek olmadığını görebiliyorsunuz. 21 GÜNLÜK MÖNÜLER D-Life/Bag’in ana öğünleri mevsiminde yetişen taze, organik meyve, sebze, baklagil ve kuruyemişlerle çiğ mutfağın yaratıcı tarifleri birleştirilerek hazırlanmış sağlıklı ve lezzetli yemeklerden oluşuyor. Ara öğünler ise 41 ˚C’nin altındaki sıcaklıkta kurutulmuş ya da pişirilmemiş meyve, kuruyemiş, lif veya sebzelerden yapılmış tuzlu-tatlı atıştırmalıklar şeklinde sunuluyor. Her gün için farklı taze meyve ve sebzelerden hazırlanan içecekler de D-Life/Bag’in günlük mönülerinde yer alıyor. D-Life’ın mutfak ekibi D-Life/Bag’ler için 21 günlük özel mönüler oluşturuyor. Her gün farklı lezzetlerin sunulduğu mönüler 21 günde bir yenileniyor. Mönülerin hazırlanmasında en önemli kural, yiyeceklerin çiğ ve vegan olması. Bir diğer önemli nokta ise Türk damak tadına uyması. Bununla birlikte günlük ihtiyaç duyulan tüm protein, vitamin, mineral, antioksidan ve enzimleri karşılayacak porsiyonlarla kilo kontrolünün sağlanması. Şimdilik sadece İstanbul içindeki ilçelere kurye ile dağıtılan D-Life/Bag’leri D-Life’ın Ulus’taki merkezini arayarak dilediğiniz gün, saat ve adrese sipariş verebiliyorsunuz. Günlük olarak sipariş verme imkanınız olsa da vücudunuzdaki değişimi tam olarak anlayabilmek için en az 21 günlük mönüyü tamamlamanız öneriliyor. CANLI ATIŞTIRMALIK: D-LIFE/SNACKS D-Life, sağlıklı beslenme çantası D-Life/Bag’in yanı sıra D-Life/ Snacks ile atıştırmalık kavramına da yeni bir boyut getiriyor. Çiğ ve vegan atıştırmalıklar tamamen doğal ürünlerle hazırlanıyor. Herhangi bir katkı maddesi, gıda boyası, glüten, maya, beyaz un, rafine şeker, süt ve süt ürünleri ile rafine beyaz tuz içermeyen D-Life/ Snacks ürünleri, yüksek ısı gerektiren bir pişirme tekniği uygulanmadan, özel makinelerde kurutularak hazırlanıyor. Beşi tuzlu altısı tatlı, 11 çeşidi bulunan D-Life/Snacks’in yapımında mevsiminde yetişen organik ya da ekolojik taze sebze-meyveler kullanılıyor. Mevsiminde olmayan ürünlerin kullanılması gerektiğinde ise mevsiminde tedarik edilip dondurulmuş ya da kurutulmuş ürünler tercih ediliyor. İstanbul civarındaki köylerden ve çevre illerde organik tarım yapan çiftçilerden toplanan ürünler, haftanın belirli günlerinde merkeze getiriliyor. Ve D-Life mutfak ekibi tarafından büyük titizlikle hazırlanıyor. Örneğin özel fırınlarda kurutularak pişirilen krakerler hazırlıklara başladıktan ancak 24 saat sonra yenebilir hale geliyor. Yakında internet üzerinden de satışı yapılacak olan D-Life/Snacks’in uzun vadede sinema, kafe, okul kantini ve kitabevi gibi ulaşılması kolay yerlerde sağlıklı atıştırmalık isteyenlerle buluşması planlanıyor. (soldan sağa): Limonlu, frambuazlı ve mangolu rawcaron; Mısırlı, ketentohumlu kraker; Himalaya tuzlu badem; Agave şuruplu, tarçınlı ceviz D-Life/Bag ve D-Life/Snacks ürünlerini D-Life'tan temin edebilirsiniz. DTelefon: 0212 381 3000 EKİM 2012 D-LIFE | 55 FOTOĞRAFLAR: BURCU ATALAY TANKUT beslenme 56 | D-LIFE EKİM 2012 TARİF UZAKDOĞULU VEGAN D-Life Mutfak Şefi Mehmet Çamcı’nın D-Life/Bag için hazırladığı bu tarifleri siz de evde deneyebilirsiniz. PINAR DENİZER Y üz yaşını devirmenin neredeyse sıradan kabul edildiği Uzakdoğu için uzun yaşamın merkezi demek yanlış olmaz. Tabii bunun en önemli nedenlerinden biri, beslenme alışkanlıkları. Dengeli, az ve öz felsefesine dayanan Uzakdoğu mutfağında 20’den fazla türüyle yosun, yemeklerin vazgeçilmez parçası. Vegan beslenenler için önemli bir protein kaynağı olan yosun, D-Life/Bag mönülerinde sıkça kullanılıyor. EKİM 2012 D-LIFE | 57 beslenme TARİF ş AVOKADO VE SALATALIK ÇORBASI (4 kişilik) Malzemeler: Sekiz saat soğuk suda bekletilmiş 300 gr çiğ badem, 1 lt su, 1 olgun avokado, 5 Çengelköy salatalığı, Himalaya tuzu, karabiber. Hazırlanışı: Su ve suda bekletilmiş bademi karıştırıcıda iki dakika kadar yüksek hızda karıştırın. Süzgeçten geçirerek badem sütü elde edin. Karıştırıcının içine badem sütü, avokado ve salatalıkları ekleyin. Pürüzsüz kıvama gelene kadar karıştırın. Damak tadınıza göre tuz ve karabiber ekleyip dolapta yarım saat kadar bekletin. Kaselere aktararak soğuk olarak servis yapın. 58 | D-LIFE EKİM 2012 WAKAME SALATASI (4 kişilik) Sos malzemeleri: 60 gr tahin, 10 ml susam yağı, 10 gr zencefil, 1 limonun suyu, Himalaya tuzu, karabiber. Hazırlanışı: Zencefili soyup rendeleyin ve bütün malzemeyi karıştırın. Salata malzemeleri: 20 gr wakame yosunu, 1 havuç, 1 kırmızı biber, 1 sarı dolmalık biber, 1 dal taze soğan, 1 salatalık, 1/6 kırmızı lahana, 2 adet kuşkonmaz, 10 gr siyah susam. Hazırlanışı: Kuru wakame yosunlarını 10 dakika kadar sıcak suda bekletin. Bir süzgeç yardımıyla süzdüğünüz yosunları soğumaya bırakın. Sebzeleri kibrit çöpü büyüklüğünde jülyen doğrayın. Sebzeler ve wakameyi karıştırın. Üzerine sos dökün ve susam serpip servis yapın. ş EKİM 2012 D-LIFE | 59 beslenme TARİF KARABUĞDAYLI VEGAN SUŞİ (4 kişilik) Malzemeler: 200 gr karabuğday, 15 ml elma sirkesi, 5 ml agave şurubu, 1 salatalık, 1 havuç, 1 turp, 4 adet nori yaprağı, 40 gr wasabi, 40 ml soya sos, 40 gr zencefil turşusu. Hazırlanışı: Karabuğdayı bol suda 20 dakika kadar haşlayıp süzün. Elma sirkesi ve agave şurubunu karıştırıp buğday sıcakken üzerine dökün. Ağzını kapatarak 30 dakika kadar demlendirin. Salatalık, havuç ve turbu ince, uzun şeritler halinde doğrayın. Nori yaprağının üstüne karabuğdayı elinizle eşit kalınlıkta yayın. Doğradığınız sebzelerle sarın. 5 dakika kadar bekletip 6 eşit parçaya bölün. Suşinizi wasabi, soya sos ve zencefil turşusu ile servis yapın. ş ş 60 | D-LIFE EKİM 2012 DOĞAL KAKAOLU TART (8 kişilik) Taban malzemeleri: 200 gr ceviz içi, 50 ml agave şurubu, 60 ml hindistancevizi yağı. Hazırlanışı: Ceviz, agave ve hindistancevizi yağını rondo ile cevizler pirinç büyüklüğünde olana dek karıştırın. İki numara büyüklüğünde tart kalıbının tabanına eşit şekilde yayın ve 5 dakika dondurucuda bekletin. Dolgu malzemeleri: 300 gr doğal kakao, 300 gr hurma, 100 gr agave şurubu, 100 gr kakao yağı, 10 ml soya sos, 1 adet çubuk vanilya Hazırlanışı: Bütün malzemeyi rondoda karıştırın. Tart kalıbındaki cevizli tabanın üzerine yayın. Yaklaşık 3 saat kadar dondurucuda bekletin. Tartınızı dilediğiniz taze mevsim meyveleri ile süsleyip servis yapın. EKİM 2012 D-LIFE | 61 beslenme Beslenme çantasına bugün ne koysam? Ebeveynler için çocuklarını okula yazdırmak kadar zorlu geçen süreçlerden biri de okulda sağlıklı beslenmelerini sağlamak. PINAR DENİZER B irçok çocuk gibi siz de cebinizdeki harçlıkla soluğu okul kantininde alıp sağlıksız, katkı maddeli, kalorisi ve glisemik indeksi yüksek gıdalarla karnınızı doyurmadınız mı? Günümüzde pek çok çocuk hâlâ aynı durumda. Oysa artık aileler daha bilinçli ve çocuklarını sağlıklı beslenmeye yönlendiriyor. Günlük gıdasının üçte birini okulda aldığı düşünülürse, en önemli adımlardan biri de çocuğun okulda doğru beslenmesini sağlamak. 62 | D-LIFE EKİM 2012 Ancak paketli ve hazır gıdalardan gazlı içeceklere günümüz çocukları sağlıksız seçeneklerle karşı karşıya bırakılıyor. Ayrıca beslenme çantaları da çoğu zaman kek, poğaça, hazır sandviç gibi yağ, karbonhidrat ve şeker yüklü gıdalardan oluşuyor. Çocuğunuz için meyve, sebze, yağlı tohumlarla donatılmış, vitamin ve mineral yüklü sağlıklı bir beslenme çantası hazırlamak sizin elinizde. Üstelik hazırlayacağınız sağlıklı ve dengeli beslenme çantaları çocuğunuzun gelecekte doğru bir beslenme alışkanlığı kazanmasına destek oluyor ve erken yaşlarda edinilen alışkanlık ileri dönemde ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarının önüne geçilmesine destek oluyor. ş ğ ş ğ PAKETLİ GIDAYI YASAKLAYIN Sağlıklı bir beslenme çantasının en önemli kuralı, denge. Dengeli ve doğru beslenme çantası için ilk adımı beyaz unla hazırlanmış, şeker ve yağ yüklü, işlenmiş, katkı maddeli yiyecekler, cips gibi atıştırmalıklar ve kutu meyve suyu gibi sağlıksız içecekleri beslenme çantasından çıkararak atın. Çantaya girecek her ürün konusunda seçici olun. Meyve, sebze, baklagil, yağlı tohum, yemiş gibi yiyeceklerin bile organik ya da ekolojik, mevsiminde toplanmış ürünler olmasına dikkat edin. Yüksek ısıda pişirilmiş, bu nedenle içeriğindeki vitamin ve mineralleri kaybetmiş yiyecekleri, hayvansal ürünleri beslenme çantasından uzak tutmaya çalışın. Çocuğunuz için sindirimi daha kolay, enzim, mineral ve vitamin açısından daha zengin olan sebze ağırlıklı beslenme tarzını seçtiyseniz dikkat etmeniz gereken noktalar olduğunu da unutmayın. Öncelikle vegan beslenme tarzında çocuğunuz daha az kalori alır. Doğal olarak her gün ne kadar yemek yediğini hesaplamanız gerekmez ama gelişimi için gerekli olan ideal kalori miktarını almasını sağlayın. Genel olarak dengeli ve çok çeşit barındıran bir beslenme şekline sahipse, gelişimi normalse, hareketli ve enerji doluysa yeterli besleniyor denebilir. Vücutta B12 vitamini eksikliği kansızlık, zihinsel bozukluk, kabızlık, halsizlik gibi sorunlara yol açabilir. Çocuğunuzun B12 vitamini almasını sağlayacak badem, fındık, mercimek, brokoli, ıspanak gibi sebze ve yemişlere çantasında yer açın. Kalsiyum emilimine destek olan ve bu sayede kemik ve diş gelişimini sağla- ğ a ş ş ş ğ yan D vitamini büyük ölçüde güneşten alınabilir. Ancak sonbahar ve kış aylarında vücut yeterli miktarda güneş ışığı alamaz. Bu durumda D vitamini takviyesine başvurabilirsiniz. Ayrıca çantaya mantarı eklemek de çocuğun ekstra D vitamini almasını sağlayabilir. SEBZELERE YER AÇIN Kalsiyum kemik gelişimi için olmazsa olmaz bir mineral. Ayrıca kas ve damarların kasılıp genişlemesi, hormon ve enzimlerin salgılanması için de gerekli. Kalsiyum açısından zengin bir beslenme şekli çocuğun güçlü kemiklere sahip olmasını sağlar ve ileri yaşlarda kemik erimesi riskini düşürür. Yaygın kanının aksine kalsiyum sadece süt ve süt ürünlerinde bulunmaz. Portakal, nar, hurma, kereviz, kara lahana, brokoli, susam, badem gibi gıdalarla da vücudun kalsiyum ihtiyacı karşılanabilir. Ayrıca kuru kayısı, erik, avokado, kivi, ıspanak, kuşkonmaz, brokoli, karnabahar, soya, mercimek, fasulye, nohut, badem, kabuklu fıstık protein zengini gıdalardır ve beslenme çantasında bunlardan bulundurmak vücudun gerekli proteini alması için önemlidir. Gelişim için önemli bir mineral olan çinkonun eksikliği bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve öğrenme güçlüğüne yol açabilir. Özellikle kış aylarında ve okul döneminde çocuk bu minerale daha fazla ihtiyaç duyabilir. Böğürtlen, avokado, hurma, balkabağı, bakla, çam fıstığı, barbunya, kahverengi pirinç ve ıspanak gibi pek çok sebze, meyve, baklagil ve yemişte çinko bulunur. Bu nedenle beslenme çantasında çinko zengini ürünlerden birinin bulunmasına dikkat edin. Omega-3’ün beyin ve zeka gelişimi üzerindeki etkileri birçok araştırmayla kanıtlandı. Kalp, damar ve gözlerin sağlıklı gelişimi için çocuğunuzun ketento- humu ve ceviz gibi omega-3 deposu gıdalar tüketmeye yönlendirin. Bitkisel kaynaklı demir vücut tarafından kolay emilemediği için C vitaminiyle birlikte tüketilmesi tavsiye edilir. Bu nedenle çocuğunuzun sebze ve meyvelerin içeriğindeki demirden en fazla şekilde yararlanabilmesi için her öğün C vitamini almasına dikkat edin. Üzüm, incir, karpuz, çilek, pırasa, bezelye, börülce, badem, çam fıstığı, kabuklu fıstık, bazı kurutulmuş meyveler, koyu yeşil yapraklı sebzeler ve fasulye gibi baklagillerle çocuğun demir alımına destek olabilirsiniz. Hücre üretimi ve vücut gelişimi açısından önemli bir vitamin olan B2, karbonhidratlardaki enerjiyi açığa çıkarır. Çocuğunuzun beslenme çantasına ekleyeceğiniz avokado, muz, nar, armut, Brüksel lahanası, fasulye, enginar gibi sebze ve meyvelerle daha fazla B2 vitamini tüketerek daha enerjik olmasını sağlayabilirsiniz. PLAN YAPIN Sağlıklı, dengeli ve doğru bir beslenme çantası hazırlamak için her şeyi önceden planlayarak hareket edin. Haftalık yemek mönüleri hazırlayabilir ve alışverişlerinizi bu şekilde yapabilirsiniz. Böylece beslenme çantasına koyacağınız yiyecekleri hazırlamak ya da malzemeleri almak için zaman kaybetmezsiniz. Beslenme çantası ve su matarası olarak kullandığınız ürünleri hafife almayın. Plastik çanta ve kaplar pratik olabilir ama sağlıklı oldukları söylenemez. Mümkün olduğunca BPA içermeyen plastikleri, hatta doğal kumaşlardan yapılmış çantaları, paslanmaz çelik kutuları ya da su şişelerini tercih edin. Çocuğunuzun gazlı içecek ve şekerli hazır meyve suları yerine bol bol su içmesini destekleyin. İmkanınız varsa hazırlayacağınız mevsim meyve ve sebzelerinden oluşan içecekleri beslenme çantasıyla birlikte yanında götürmesini sağlayın. D-Life/ Snacks Çocuğunuzun beslenme çantasında sağlıklı atıştırmalıklardan bulunmasına istiyorsanız D-Life/ Snacks bunun için ideal. Koruyucu katkı maddesi, gıda boyası, glüten, maya, beyaz un, şeker, tuz, süt ve süt ürünleri içermeyen; doğal, lezzetli ürünlerden oluşan bu atıştırmalıkları D-Life’ta bulabilirsiniz. Tel: 0212 381 3000 ÇANTADA BULUNMASI GEREKENLER (günlük miktarlarla) ş ğ ğ Yağ asitleri 1,1-1,3 mg Kalsiyum 800-1300 mg Böğürtlen, hurma, nar, brokoli, bakla, karalahana, badem, susam, fındık A vitamini 4000-7000 IU Havuç, ıspanak, yeşil ve sarı biber, domates, yeşil yapraklı sebzeler Bakır 1,5-3 mg Kivi, avokado, hurma, nar, bakla, balkabağı, kaju, kestane, ceviz, fındık B2 vitamini 0,6-0,9 mg Avokado, muz, üzüm, nar, brokoli, kuşkonmaz, enginar, mantar Demir 10-12 mg Kuru üzüm, kiraz, incir, limon, Trabzon hurması, bakla, kara lahana B12 vitamini 0,9-2,4 mg Yosun, muz, ayçekirdeği, pırasa, hurma, pancar, yeşil fasulyeler Magnezyum 130-240 mg Avokado, muz, böğürtlen, hurma, kivi, enginar, bakla, bamya, badem C vitamini 45-50 mg Greyfurt, kivi, portakal, çilek, brokoli, Brüksel lahanası, balkabağı, kestane Manganez 0,3-3 mg Avokado, muz, böğürtlen, nar, hurma, bamya, bezelye, siyah pirinç E vitamini 6-11 mg Badem, fındık, çamfıstığı, patates, balkabağı Fosfor 500-1250 mg Hurma, kivi, nar, enginar, bakla, bezelye, patates, kabak çekirdeği K vitamini 30 mcg Enginar, brokoli, havuç, salatalık, bamya, bezelye, karnabahar Potasyum 2000 mg Kiraz, greyfurt, nar, karpuz, patates, balkabağı, tatlı patates, badem Protein 25-150 mg Avokado, muz, böğürtlen, hurma, enginar, bakla, bezelye, badem, fındık Çinko 10-15 mg Böğürtlen, hurma, nar, ahududu, kuşkonmaz, bakla, bezelye Ketentohumu yağı, zeytinyağı, avokado, fındık, badem EKİM 2012 D-LIFE | 63 yenilenin KİRPİK CAZİBESİ Uzun kirpikler gözleri daha çekici ve etkileyici gösterir. Doğa bize kendiliğinden uzun kirpikler vermediyse, onlara sahip olmanın pek çok yöntemi var. Kozmetik ürünleri bu yöntemlere dahil. Doğal yağlar her zaman kirpikleri uzatmaya destektir. En iyi sonuç için, yatmadan önce kirpiklerinize biraz hint veya badem yağı sürün. Kısa sürede sonuçlarını görürsünüz. Ayrıca, E vitamini yağı da uygulayabilirsiniz. Bu yağları her gece yatmadan önce bir pamuk yardımı ile hafifçe kirpik diplerinize sürün. Sürerken gözünüze kaçırmamaya dikkat edin. EKİM 2012 D-LIFE | 65 yenilenin ğ ş ş İ Her şey lavantayla başladı Aromaterapi, binlerce yıldır ruh ve beden sağlığına fayda sağladığı bilinen bir şifa yöntemi. İşte lavantanın yaraları iyileştirmesinin keşfiyle popüler olan terapinin A’dan Z’ye tüm yönleri... SEREN PAK GENÇEL 66 | D-LIFE EKİM 2012 A romatik bitkilerden elde edilen yağların -ki bunlara esansiyel yağlar diyoruz- fiziksel ve duygusal sağlığı güçlendirmek amacıyla kullanılmasına aromaterapi adı verilir. Aromaterapinin en az 6 bin yıllık bir geçmişi var. Esansiyel yağlar, stres, endişe, depresyon, mutsuzluk, baş ağrısı, regl huzursuzluğu, cilt sorunları gibi sıkıntılı durumlarla baş etmek için uygulanıyor. Burada söz konusu olan uçucu yağlar oda sıcaklığında buharlaştıkları için “esans” olarak isimlendiriliyor. Bu yağların uygulanış biçimleri de çok çeşitli: Masaj yağları ve vücut losyonlarına ekleniyor, banyo suyuna katılıyor, hatta rahat bir uyku için yastıklara sıkılması tavsiye ediliyor ya da havaya sıkılarak dinlendirici etkisinden faydalanılıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar, güzel kokan her şeyin sağlığa ve ruh haline iyi geldiği yönünde. Bu açıdan da aromaterapinin yararları yadsınamaz. Aromatik bitki yağları çok çok eski zamanlardan beri kullanılmasına rağmen, modern aromaterapinin ortaya çıkışı lavanta ile ilgilidir. Lavanta, adını Latince lavera, yani yıkanmak kelimesinden alır. İnsan sağlığına iyi geldiği bir tesadüf eseri keşfedilmiştir. 1928’de bir Fransız kimyacı çalışırken elini yakar ve aceleyle en yakındaki soğuk sıvı dolu kaba sokar. Bu kapta saf lavanta esansiyel yağı vardır. Yara, hızla ve iz bırakmadan iyileşir. Bu keşif, kimyacının hayatını lavantanın ve diğer esansiyel yağların terapi amaçlı kullanılmasını araştırmaya yöneltir. Yağının özellikle migren ve soğuk algınlığına iyi geldiği bilinir. ENDİŞE İÇİN YLANG YLANG Günlük sıkıntılardan kurtulmak için lavanta banyosundan daha iyi bir seçenek yoktur. Küveti sıcak suyla doldurun. Bu suya 7 damla lavanta, 5 damla papatya, 3 damla adaçayı yağını bir kapta karıştırarak dökün. Birkaç kokulu mumu da yakıp küvetin etrafına koyun. Işıkları kapatın ve küvete uzanın. Kaslarınızı kasın, 10’a kadar sayın ve gevşeyin. Bunu tamamen gevşeyinceye kadar yapın. En az yarım saat küvette kalın ve bu güzel terapi banyosunun tadını çıkarın. Banyodan sonra hem bedenen hem de zihnen rahatladığınızı, sıkıntılarınızdan arındığınızı fark edeceksiniz. Aromatik bitkilerden elde edilen yağlar cilt tarafından kolay emilen, güçlü etkileri olan yağlardır. Çünkü hepsi bitkilerin kendi- lerini korumaları, çoğalmaları ve yaşamlarını sürdürebilmeleri için ürettikleri özlerdir. En önemli faydaları, koku hafızamızı harekete geçirerek psikolojik olarak huzur vermeleri ve kimyasal aktif içerikleriyle fizyolojik sıkıntılara iyi gelmeleridir. Örneğin gül yağında 300’e yakın aktif içerik vardır. Aromaterapide en sık kullanılan yağlar papatya, bergamot, greyfurt, gül, melisa, biberiye, okaliptüs, portakal, sedir, selvi, çay ağacı, paçuli, yasemin ve ylang ylang’dır. Stresli veya üzüntülü iseniz, etrafınıza canlandırıcı esansiyel yağların teskin edici aromasını yayarak kendinizi iyi hissedebilirsiniz. Gerilimi, endişeyi ya da üzüntüyü gidermek için ylang ylang, lavanta ve gül yağlarını deneyin. Portakal çiçeği, bergamot, sardunya ve adaçayının teskin edici, rahatlatıcı olduğu ve bir denge, iyimserlik duygusu kazandırmaya yardımcı olduğu kabul edilir. Aromalarını yaymaları için esansiyel yağları bir yayıcıya dökmek ruh halinizi iyileştirmenin ve bu yağların çeşitli terapi özelliklerini ortaya çıkarmanın hoş ve etkili bir yoludur. Aromaterapi yayıcıların kil, metal ve seramikten yapılan türlerini piyasada bulabilirsiniz. Esansiyel yağın bir dizi ince bambu kamış içinde hareket ettiği kamış yayıcılar da çok işe yarar. Editörün seçtikleri DR.HAUSCHKA BIRCH ARNICA VÜCUT YAĞI Egzersizden önce ve sonra cilt metabolizmasını aktive edecek bitkilerden oluşan bir vücut yağıdır. Dolaşımı uyarmaya, gergin kasları ve çok çalışan eklemleri rahatlatmaya yardımcı olur. Cildi besleyip canlandıran Birch Arnica Body Oil içeriğindeki arnika bitkisi, ısırgan otu ve huş yaprakları sayesinde yatıştırıcı ve gerginliği azaltıcı bir masaj yağı olarak tercih edilebilir. ı RAREBLOSSOM CANLANDIRICI MASAJ YAĞI rareblossom Canlandırıcı Masaj Yağı biberiye, okaliptüs, karabiber, ardıç, servi ve lavanta saf uçucu yağlarını içerir. Bu yağların karışımı ile yapılan masaj ciltte canlandırıcı etki gösterir. İçeriğindeki susam yağı ve kayısı çekirdeği ile cildi nemlendirir. ERBAVIVA ORGANİK ANNE SIRT MASAJ YAĞI Sardunya, lavanta ve Roma papatyası içerikli yatıştırıcı organik esansiyel yağlar, yorgun kasları ve zihinleri rahatlatır. Moral yükseltmek, acı ve ağrıları dindirmek için çalışır. Özellikle hamilelikte kullanılacak şekilde tasarlanmıştır. Esans yağlarının iyileştirici özellikleri ortaya çıkarılarak, sıklıkla hamileliğin üçüncü dönemine girişte beliren sırt ağrılarının geçici rahatlatılmasına yardımcı olur. INLIGHT ARNIKALI ORGANİK VÜCUT YAĞI Yatıştırıcı ve besleyici kayısı çekirdeği ve susam yağları, E vitaminince zengin, canlandırıcı ve antioksidan çuha çiçeği yağı, ödem giderici arnika, ylang ylang ve paçuli içerir. Cildin esnekliğini artırır. Maksimum fayda için sıcak bir duş veya banyodan sonra uygulayın. EKİM 2012 D-LIFE | 67 yenilenin SABAHLARI LİMON YAĞI Aromaterapi uzmanlarına göre taze ve canlandırıcı kokusuyla limon, zihni uyandıran faydalı esansiyel yağlardan biridir. Güne limon yağının canlandırıcı etkisiyle başlamak tüm gün kendinizi zinde hissetmenize yardımcı olacaktır. Limon esansiyel yağı döktüğünüz bir havluyu suyla seyreltip, duştan sonra vücudunuzu ovun. Ya da limon kokulu bir sabun ve vücut şampuanı ile duş almak ve sonrasında limon kokulu bir vücut nemlendiricisi uygulamak da alternatif olabilir. Böylece tazelik duygusunu gün boyu sürdürürsünüz. YORGUN AYAKLARA NANE Canlandırıcı aromatik yağlardan biri olan nanenin başlıca aktif bileşeni mentoldür. Mentol, cilde uygulanır uygulanmaz soğutma hissi verir. Vücut, buna o bölgeye kan akışını artırarak tepki gösterir ve bu da rahatlatıcı bir his yaratır. Geniş bir kaba bilek hizasına gelecek kadar sıcak su koyun ve bir yemek kaşığı nane yağı ekleyin. Ayaklarınızı bu suda en az 15 dakika bekletin. Böylece ayaklarınız rahatlayacak, yumuşayacak ve cildiniz tazelenecektir. Ayak banyosundan sonra yine nane aromalı bir nemlendiriciyi ayak tabanlarınıza masaj yaparak uygulayın. SPORDAN ÖNCE BİBERİYE Bazı aromatik yağların fiziksel ve zihinsel performansı artırıcı etkilerinden sporda faydalanmak iyi olur. Bunların içinde en mükemmel seçenek biberiyedir. Biberiyenin uyarıcı etkisi çok yüksektir. Ama kokusunu sevmiyorsanız okaliptüs, nane ve İspanyol güvey otu gibi başka esansiyel yağları da tercih edebilirsiniz. Üzerine biberiye yağı serpilmiş bir mendili, ağzı kapalı plastik bir torbanın içine koyun. Spordan önce torbayı açın ve gözlerinizi kapalı tutarak yaklaşık 20 saniye kadar içinize çekin. Canlandırıcı etkiyi anında hissedeceksiniz. Biberiyenin canlandırıcı kokusunu spordan önce içinize çekmek, konsantrasyonu artırmaya ve yorgunluğa karşı direnmeye yardımcı olur. Ayrıca masaj yağına biberiye yağı katılması, dolaşımı uyarır. Biberiye yağı ile yapılan ovma ya da bu yağın banyoda kullanılması gerilmiş, sertleşmiş adaleleri yumuşatır. 68 | D-LIFE EKİM 2012 Püf noktası Masaj: İnsanların dokunuşa ihtiyacı vardır. Çünkü dokunuş çok güçlü bir iyileştiricidir. Araştırmalar dokunuşun stres hormonlarını azaltmaya, depresyonu yatıştırmaya, bağışıklık sistemini güçlendirmeye ve ağrıları azaltmaya yardımcı olduğunu göstermiştir. Masajı kendiniz ya da yakınlarınız da yapabilir. Ama sağlık sorunları için masaj yaptırmak istiyorsanız uzman bir terapistten yardım almalısınız. Kompres: Soğuk veya sıcak yapılır. Soğuk kompres baş ağrısı, burkulma ve şişmelerde faydalıdır. Sıcak kompres kas ağrıları, romatizma, diş ağrıları ve apseler için etkili sonuçlar verir. Teneffüs: Solunum yolu rahatsızlıkları, soğuk algınlığı, nezle, sinüs rahatsızlıkları, öksürük ve boğaz problemleri ile cilt bakımında etkili bir yöntemdir. Bir nevi buhar banyosu denebilir. Sıcak su dolu bir kaba birkaç damla uçucu yağ damlattıktan sonra, başın üzerini bir havlu ile kapatıp, birkaç dakika derin nefes alınması şeklinde uygulanır. Ayrıca evlerde kullanılan koku yayıcılar da iyi bir çözümdür. Bunların üzerine esansiyel yağ ilave edilerek sakinleştirici, dinlendirici ve rahatlatıcı ortamlar oluşturabilir. Banyo: Banyo suyuna katılan yağlar içinde dinlenmek; uyku sorunları, sinirlilik ve soğuk algınlıklarına iyi gelir. ş ğ Güzellik dağıtan mineraller Mineraller de vitaminler gibi cildin korunmasında önemli rol oynuyor. Uzmanlar bu konuda özellikle beş mineralin öne çıktığında hemfikir. Ç amur banyosu, termal su, deniz suyu ve deniz tuzu yüzyıllardır güzellik peşindeki kadınlar tarafından sıkça kullanılıyor. Çünkü hepsinin ortak özelliği, sayısız mineral içermeleri. Minerallerin cilde faydası ise sır değil. Cildi besliyor, yatıştırıyor, hücre yenilenmesine yardımcı olarak cildi gençleştiriyorlar. Bu yüzden kozmetik sektöründe çok tercih ediliyorlar. Hele bazıları var ki, hepsinden çok öne çıkıyor: Çinko, silis, selenyum, kükürt ve bakır. Çinko: Hücre yeniliyor Akneye karşı çok etkili. A vitaminiyle birlikte kullanıldığında aknelerin kaybolmasını sağlar. Egzama ve sedef hastalığının tedavisinde de önemli rol oynar. Hücre yenilenmesini desteklediğinden cildi güzelleştirir ve gençleştirir. Sıkı bir cilt, güçlü tırnaklar ve ışıldayan saçlar yaratır. Kükürt: Pürüzsüzleştiriyor Cilt, saç ve tırnak sağlığı için gerekli bir mineral. Cilt kusurlarını düzeltici ve cildi pürüzsüzleştirici bir etkisi var. Her hücremizde bulunur. Sodyum-potasyum dengesini düzenler, hücrelere besin ve oksijen taşır. Saçlara parlaklık ve ışıltı verir, tırnakları güçlendirir. Ciltte, tırnaklarda ve saçlarda bulunan keratin kükürt bakımından zengindir. ş Selenyum: Gençleştiriyor Süper antioksidan mineral olarak kabul edilen selenyum, dokuların yaşlanma sürecini yavaşlatır. Ayrıca cildin pürüzsüzlüğünü sağlayan prostaglandin hormonlarının sentezine yardımcı olur. Dokulara elastikiyet kazandırır ki, bu da erken yaşlanmayı önlemek için çok önemlidir. Silis: Sıkılaştırıyor Silis, kolajen üretimine yardım eder, kemikleri güçlendirir, cildi sıkılaştınr ve kırışıkları önler. Saçları güçlendirir ve saç kaybını engelleyerek parlak saçlar yaratır. En yüksek silis konsantrasyonu bağdokularda, kıkırdakta ve ciltte bulunur. Bakır: Nemlendiriyor ğ Bakır, pek çok nemlendiricide bulunur. Çünkü kolajen ile elastin üretimine ve aynı zamanda nem tutucu moleküller olan glikosaminoglikanların (GAG’lar) üretimine yardımcıdır. Ayrıca saç kaybını, saç rengi ve yapısındaki bozulmaları da önler. MİNERAL FUSION ŞAMPUAN Dalgalı ve boyalı saçlar için, kepek önleyici, hacimlendirici ve güçlendirici olmak üzere beş farklı çeşidi bulunan Mineral Fusion şampuanlar kimyasal madde, yapay renklendirici ve koku barındırmayan yoğun mineral içerikli ürünlerden. Hayvansal içerik ve paraben kullanılmayan bu ürünleri D-Life'ta bulabilirsiniz. Telefon: 0212 381 3000 EKİM 2012 D-LIFE | 69 yenilenin Cilt sonbaharda yenilenir Ğ ğ Kışa girmeye hazırlandığımız bu günler cildin baharı sayılır. Çünkü yaz boyu güneş, deniz ve sıcaktan hırpalanan vücudun yenilenmesi için bu mevsim iyi bir fırsattır. SEREN PAK GENÇEL G üneş ışınlarının zararlı etkilerini göz önünde bulundurup cildimize yaz aylarında büyük önem gösteririz. Kış aylarında ise ne yazık ki onu çoğunlukla ihmal ederiz. Oysa ki vücudumuzun koruyucusu cildimizi kışa girerken bakıma almak, deniz, güneş ve kumlarla yıpranan deriyi yeniden canlandırmak mümkün. Nasıl mı? Yaz sonunda ilk yapmamız gereken, cildi ölü deriden kurtarmak olmalı. Güneş altında saatlerce yatarak cilt yüzeyinde kirli bir tabaka oluşmasına sebep oluyoruz. Kışa hazırlanırken öncelikle bu kirli ve sertleşen yüzeyleri temizlemeliyiz. Yoksa küçük sivilcelere ve bronzluğumuzu kaybederken ortaya çıkan renk düzensizliklerine katlanmak zorunda kalırız. Vücut için üretilen iri taneli peeling ürünlerini sırtımız dahil tüm vücudumuza ovalayarak uygulamalıyız. İlk etapta peeling bakımı haftada birkaç kere uygulanmalı ki, kısa sürede tertemiz ve pırıl pırıl bir cilde kavuşalım. Peeling sayesinde potansiyel siyah nokta ve sivilcelerden de arınmış oluruz. ğ ş ş 70 | D-LIFE EKİM 2012 t a r ş DOĞRU NEMLENDİRİCİ Yazın kullandığımız nemlendiriciler daha çok su bazlıdır. Cilt terlese bile kremi çok fazla kusmaz. Kışın ise cildin ihtiyacına uygun daha yoğun bir nemlendirici kullanmakta fayda var. Çok kuru bir cildiniz varsa, yağ bazlı vücut nemlendiricileri ihtiyaç duyulan nemi sağlayacaktır. Yeterince bronzlaştık, cildimizde ölü deriler kadar güneşlenmenin vermiş olduğu bir ödem de var. En iyisi bundan bir an önce kurtulmak. Vücuda fırça ile yapılan masaj, sadece kan dolaşımını hızlandırmakla kalmaz, aynı zamanda lenf akışını da uyarır. Böylece ödem sorunlarını gidermiş oluruz. Masaj için en uygun zaman duştan sonradır. Yumuşak fırçayı cildiniz pembeleşinceye kadar uzun kavisler çizerek vücudunuzda gezdirin. Bunu ayak parmaklarınızdan kalçalarınıza doğru ve ellerinizin tersinden omuzlarınıza kadar yapın. En son karın ve sırtınıza daireler çizerek uygulayın. DEKOLTE BAKIMI Dekolte, en hassas bölgelerimizden biridir. Tıpkı göz çevremiz gibi. Ona da göz çevremize davrandığımız gibi nazik davranmalıyız. Bu hassas bölgeye masaj yerine sadece çok yumuşak taneli peeling jeli uygulamalıyız. Ardından nemlendirici krem sürüp özel bir maske kullanabiliriz. Badem yağı ve portakal yağını E vitamini ile karıştırıp, dekolte ve boynunuza sürün, kurumasını bekleyin ve 15-20 dakika sonra ılık suyla durulayın. Bu maske uzun vadede leke ve kırışıklara iyi gelir; ayrıca çok iyi bir nemlendirici bakım sağlar. Vücut yağı, boyundan ayaklara cildimizin her yerine bakım uygular. Üstelik kuru bölgelerin kaşıntısını ve döküntüsünü giderir. Banyodan hemen sonra, henüz sıcak ve nemli olan cildinize vücut yağı sürün. Üşenmezseniz, vücut yağını sürdükten sonra jelatin ile sararsanız yağın etkisini ikiye katlamış olursunuz. Gül yağı ile vücudunuzu tazelenmiş, kendinizi dinlenmiş hissedebilirsiniz. Güneş ve kumun etkisiyle iyice kuruyan dirsekleri yumuşak bir vücut fırçası ile hafifçe fırçalayıp yoğun bir nemlendirici kullanabilirsiniz. Duşun ardından bacaklarınıza 2-3 dakika boyunca uygulayacağınız soğuk su kompresiyle kan dolaşımını hızlandırabilir, varise karşı önlem alabilirsiniz. DOĞAL BAKIM SUKI EXFOLIATE FOAMING CLEANSER 2009 yılında Natural Health Magazine tarafından ödüle layık görülen bu yüz temizleyici sentetik kimyasallar, yapay renklendirici ve koku içermiyor. Haftada bir kez kullanıldığında siyah noktalar dahil yüzde istenmeyen leke ve oluşumları önleyen bu ürünü D-Life'ta bulabilirsiniz. Telefon: 0212 381 3000 RAREBLOSSOM VÜCUT İÇİN SCRUB -ÜZÜM ÇEKİRDEĞİ VE BERGAMOT rareblossom Vücut İçin Scrub, doğal yöntemlerle ölü hücrelerin atılmasını sağlar, cildi derinlemesine temizler, canlandırır ve kan dolaşımını tetikler. Formülündeki deniz tuzu ve üzüm çekirdeği tozu arındırıcı etkisi ile cilde parlaklık verir. FLORAME İPEKSİ VÜCUT YAĞI Derma-Stress Protection® içeriğindeki serbest radikallere karşı etkinliği kanıtlanmış esansiyel yağlar bileşimi ile ciltteki ilk yaşlanma belirtilerine karşı savaşır. Organik sabit ve esansiyel yağların turunç ve zencefil kokulu besleyici bir karışımıdır. Kullanım sonrasında cildinizde yağlı bir his bırakmaz. D-LIFE DOĞAL DEODORANT TAŞI Doğal mineral tuzlardan üretilen deodoran taşı sentetik, kimyasal madde ve yağ içermiyor. Antialerjik ürünü hem erkekler hem de kadınlar kullanabilir. 24 saat etkili bu ürünü D-Life'ta bulabilirsiniz. Telefon: 0212 381 3000 LAUNDRESS SIVI EL SABUNU Yapısında yüzey aktif, klorat, fosfat, benzen, parfüm ve diğer zararlı kimyasallar bulunmayan Laundress el sabunu ciltte kaşıntı, kızarıklık ve benzeri olumsuz etkilere neden olmuyor. Ekolojik olan ürünü D-Life'ta bulabilirsiniz. Telefon: 0212 381 3000 BESAVE ORGANİK BESLEYİCİ VÜCUT SÜTÜ Nane floral suyu, shea yağı, balmumu, yalancı iğde yaprak ekstresi, zeytin mumu, pirinç unu ve E vitamini içerir. Bitkisel içerik olarak zengin olan ekolojik ve organik vücut sütü sayesinde gün boyu konfor sağlar. Pürüzsüz ve eriyen tekstürü cildinizi gün boyu kalıcı olarak nemli tutar. EKİM 2012 D-LIFE | 71 focus Şeker hüznü Tıp dünyası uyarıyor: Şeker, kanser dahil sayısız hastalığın ve erken yaşlanmanın temel sebepleri arasında. Ayrıca insanı depresyona iterek yaşama sevincini de çalıyor. MELİS ERDEN Ş ekeri çoğumuz severiz. Mutlu anlarımızı pastayla taçlandırır, biraz mutsuz hissetsek, moral bulmak için tatlıya sarılırız. Bazı psikologlar bu durumu, “Bilinçaltında tatsız olduğunu düşündüğümüz hayatlarımıza tat katmak için şekere sığınırız” diye açıklasa da, hayatımızı tatlandırırken bedelini çok ağır ödediğimiz ortaya çıktı. Yıllardır bilinen şişmanlatıcı özelliği bir yana, tıp dünyası kanser dahil pek çok hastalığın oluşumundan rafine şekeri sorumlu tutuyor. Kısacası, şeker tatlı ama sonuçları çok acı olabiliyor. Konuyla ilgili kaleme alınmış en aydınlatıcı çalışmalardan biri olan “Sugar Blues (Şeker Hüznü)” isimli kitabın yazarı William Dufty, “Şeker bağımlılığı ile narkotik bağımlılıklar arasındaki fark çok azdır” diyor. Bugün dünyada kişi başı şeker tüketimi yılda 70 kg civarında. Dufty, “Bu kesinlikle bir madde kullanımıdır ve böylesi yüksek miktarda şeker tüketimi alışkanlık yapıcıdır. Uyuşturucu bağımlılığına benzer semptomlara neden olur.” “Detoks” kitabıyla tüm dünyada rekor satış elde eden Daniel Reid ise bu kadar yüksek miktarda rafine şeker vücuda girdiğinde bağışıklık sisteminin bunu toksik madde olarak kabul ettiğini söylüyor. Ve bu durumun, tüm sistemin dengesini bozacak şekilde bağışıklık tepkisini sürekli tetiklenmiş konuma geçirdiğini belirtiyor. “Bu acil durum tepkilerinden biri de pankreasın kandaki aşırı şekeri parçalamak için sürekli insülin salgılamasıdır. Zamanla pankreas fazla uyarıldığı için şişer ve tüken72 | D-LIFE EKİM 2012 diği noktada diyabet başlar. Bu arada kandaki aşırı insülin aktivitesi hipofiz bezindeki büyüme hormonu salgısını durdurarak bağışıklık tepkisini ve direnci düşürür.” KALSİYUM HIRSIZI Rafine şeker, şu an dünyanın en büyük sağlık sorunları arasında yer alan obezite ve damar sertliğinin temel sebebi. Aşırı miktarda tüketildiğinde büyük çoğunluğu karaciğer tarafından trigliseride dönüştürülüyor ve yağ olarak depolanıyor. Geri kalanı ise atardamar duvarlarına yapışan yağlı bir çamur olarak biriken kötü kolesterole çevriliyor. Şeker, osteoporozun da ana sebebi. Çünkü vücut onun yarattığı aşırı asidozu dengeleyip kendini tekrar alkalik yapabilmek için kemik ve dişlerden kalsiyum almak zorunda kalıyor. Kanserle ilişkisi ise son yıllarda bilim dünyasını harekete geçiren en önemli tespitlerden biri. Aşırı şeker tüketimi ile kanser arasındaki ilişki ilk olarak Nobel Tıp Ödüllü Alman bilim insanı Otto Warburg tarafından ortaya kondu. Warburg, kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı bir metabolizması olduğunu saptadı. Ve kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelere göre 3-5 kat daha fazla şeker kullandığını açıkladı. İsveç’te 64 bin 500 kişi üzerinde 13 yılda tamamlanan bir araştırmanın sonuçlarına göre ise kandaki şeker seviyesinin yükselmesi kansere davetiye çıkarıyor. Yüksek kan şekeri olan ve yağlı yiyeceklerle beslenen 49 yaş altındaki kadınlarda pankreas, cilt ve rahim kanserine yakalanma riskinin yüzde 26 arttığı ortaya çıktı. Aşırı rafine şeker tüketimi insan davranışını da etkiliyor. Bol miktarda şeker ve karbonhidrat tüketen kişilerin ani ruhsal inişçıkışlar yaşamasının ve depresyona yatkın tavırlar sergilemesinin önemli sebeplerinden biri, şekerin vücuttaki B vitaminlerini yiyip bitirmesi. 3456 orta yaşlı denek üzerinde yapılan ve sonuçları British Journal of Psychiatry’de yayımlanan bir çalışmada, bol miktarda şeker ve işlenmiş gıda tüketen kişilerin depresyona yakalanma riskinin yüzde 58 arttığı, düşük glisemik indeksli gıdalarca zengin bir beslenme uygulayanlarda ise bu riskin yüzde 26 azaldığı açıklandı. Daniel Reid, günümüzde pek çok çocukta görülen hiperaktivite, öğrenme zorluğu ve diğer davranış bozukluklarının temelinde de aşırı şeker tüketiminin yattığını söylüyor. Reid’in konuyla ilgili verdiği örnekte, Washington, D.C. Hastanesi’nde görevli Dr. C. Keith Connor tarafından yürütülen çalışmada, günlük aşırı şeker tüketiminin nişasta ile birleştiğinde çocuklarda yüksek tansiyon ve şiddet içeren davranışlara yol açtığı ortaya konuyor. GENÇLİK DÜŞMANI Ve işte tatlı şekerden özellikle kadınları ilgilendiren bir acı sonuç daha: Şeker yaşlandırıyor. Cildin hızla elastikiyetini kaybetmesine ve kırışmasına yol açıyor. Nasıl mı? Kan şekeri yükseldiğinde doku ve organlarda glikasyona, yani şekerlenmeye neden oluyor. Söz konusu şekerlenme destek dokularının sertleşmesine ve bozulmasına yol açarak dermal liflere zarar veriyor. Bunun sonucunda dermis giderek esnekliğini, canlılığını kaybediyor ve yüzeyde kırışıklar ortaya çıkıyor, sarkmalar başlıyor. Uzmanlar, erken yaşlanmak istemeyenlerin kesinlikle şekerden uzak durması gerektiğinin altını çiziyor. Kısacası, uzun yaşamak ve genç kalmak isteyenlerin yapması şart olan en önemli şey, şekeri terk etmek. ü ş RUBBERBALL / MARK ANDERSEN / GETTY IMAGES TURKEY ğ ş ş ğ ğ Sağlıklı alternatif: Stevia Aspartam ve sakarin gibi yapay tatlandırıcılar rafine şeker kadar zararlı. Hele de bu sentetik tatlandırıcılar ve kanser dahil çeştili hastalıklar arasındaki ilişki düşünüldüğünde asla tüketilmemeleri gerekiyor. Doğa bizlere stevia adlı bitki formunda mükemmel bir tatlandırıcı sunuyor. Stevia, Güney Amerika kökenli bir çalının yapraklarından çıkarılıyor. Kibrit başı büyüklüğünde stevia herhangi bir içeceği tatlandırmaya yetiyor ve yemeklerde kullanılabiliyor. Detoks adlı kitabında Daniel Reid, “Stevia diyabetlilerde kandaki insülin aktivitesinin verimliliğini artırmaya yardımcı da olur” diyor. “Şeker düşkünlüğü olan fakat kilo almak istemeyen ya da aşırı rafine şeker tüketimi yüzünden diyabet hastası olmaktan korkanlar için en rasyonel ve sağlıklı alternatiftir.” Stevia satın almak isteyenler D-Life’a başvurabilir: 0212 381 3000 EKİM 2012 D-LIFE | 73 focus ş İş 74 | D-LIFE EKİM 2012 e-reçete suistimale açık mı? Geçtiğimiz temmuz ayında uygulamaya sokulan e-reçete sistemi gereksiz tetkik ve fazla ilaç yazımı konularıyla birlikte etken madde tartışmasını da gündeme taşıdı. GÜLAY KOÇ S osyal Güvenlik Kurumu (SGK), 1 Temmuz 2012’den itibaren e-reçete uygulamasına geçti. Amaç, ilaç israfını önleyip reçetelerin izinsiz ya da yanlışlıkla değiştirilmesini engellemek. e-reçete doktora özel olacağından, kötü amaçlı yeni reçete üretilmesi önleniyor. Bunun için doktorların daha önce reçetelerde bulunan ıslak imzalarının kaldırılarak e-imza kullanmaları uygun görüldü. Kamuda görevli doktorların e-imzalarını TÜBİTAK, özel sektörde çalışanlarınkini ise ismi açıklanmayan üç firma hazırladı. Bilgisayar ortamında normallerine göre 30 kat daha fazla yer kaplasalar da 5 yıl saklanabilen yeni reçetelerin kaybolmaları da önlenmiş olacak. e-reçete uygulamasına neden gerek duyulduğunu, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası’nın (İEİS) geçtiğimiz yıl yayımladığı İlaç Sektörü raporundaki veriler netlikle ortaya koyuyor. Buna göre 2011’de Türkiye reçeteli ilaç pazarı tutar ölçeğinde yüzde 1,4 büyüyerek 14 milyar TL’ye, kutu ölçeğinde yüzde 9,1 büyüyerek 1,56 milyar kutuya ulaşmış durumda. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) verilerine göre de Türkiye’de kişi başı ilaç harcaması 2004’te 87 milyon dolardan 2009’da 144 milyon dolara ulaştı. İşte bu israfı önlemek için reçetelere ilacın adı yerine sadece etken maddesinin yazılması gündeme taşınıyor. MEDULA sistemi aracılığıyla eczanelere iletilecek olan reçetelere ilacın adı yazılsa bile eczacı, hastaya muadil ilaçlardan düşük maliyetli olanı verecek (medikal ve ulak sözcüklerinin birleşmesinden oluşan sistem genel sağlık sigortası ile hastaneler arasındaki fatura bilgisini elektronik ortamda toplamak ve geri ödemesini gerçekleştirmek için kullanılıyor). Sırf bu yüzden yeni uygulamanın hastanın lehine olduğu söylenebilir. Çünkü uygulamadan önce SGK, alınan ilacın muadili olan daha düşük fiyatlı ilaca geri ödeme yapıyordu. Bu durum hastaların cebinden daha fazla para çıkmasına neden oluyordu. Tüm Eczacı İşverenler Sendikası’nın (TEİS) hazırladığı son rapora göre ilacın etkisi isminden değil, etken maddesinden geliyor. e-reçete uygulamasıyla ilaç harcamalarının yüzde 20 azalacağı ifade ediliyor. SGK verileri, Türkiye’deki doktorların beşte birini oluşturan aile hekimleri ilaçların yüzde 76,9’unu yazarken bu ilaçların devlete maliyetinin 7 milyar TL’yi bulduğunu ortaya koyuyor. Her açıdan kazançlı bir sistem olarak görülse de e-reçete uygulamasına geçildikten bir gün sonra tartışmalar da beraberinde geldi. İlk sorun, Sağlık Bakanlığı’nın pek çok ilacı, biyoeşdeğerliliği (aynı EKİM 2012 D-LIFE | 75 focus etken maddeyi, aynı miktarda, aynı ya da benzer farmasötik formda içeren, uygulandığı vücut bölgesinden kana geçiş hızı ve miktarı belli sınırlar içinde aynı olan iki ilaç, birbiriyle biyoeşdeğer olarak kabul görüyor) kanıtlanamadığı için piyasadan kaldırması. Bir diğeri MEDULA sisteminin çökmesi ve pek çok hastanın ilaçlarını alamayarak mağdur oluşu. TEDAVİLER BAŞARISIZ OLABİLİR Peki, sektör profesyonelleri uygulama hakkında ne düşünüyor? İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (İEİS) Genel Sekreteri Turgut Tokgöz, mevcut haliyle e-reçete uygulamasının ilaç endüstrisinin çalışma sistemine ciddi bir değişiklik getirmeyeceği düşüncesinde. Ancak bununla birlikte ilaçların markaları ile değil, etken madde ismi ile yazılacağı bir sisteme dönüştürülürse sorunlar ortaya çıkacak. Bu şekilde bir reçeteleme sistemi, pazarın yapısını tümüyle değiştirecek. “Son derece dinamik ve yoğun rekabet altındaki ilaç pazarında marka, ürünün insan sağlığı ile doğrudan ilişkisi nedeniyle özel bir önem ve anlam taşır. Marka, hastaların tedavileri süresince aynı ürünü kullanabilmeleri, kullandıkları ürüne güven duymaları, sağlık profesyonelleri açısından ise markayı ürünün kalitesi ve güvencesi olarak görmeleri nedeniyle çok önemlidir. Hastaların düzenli kullandıkları ürünlere duydukları güven, tedavinin başarısında önemli bir etkendir. Hastaya her reçetede farklı bir ürünün verilebilme olasılığı, hastanın ilaca duyduğu güveni olumsuz etkileyecek ve tedavinin başarısını düşürebilecektir.” Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) Başkanı Güldem Berkman’a göre pek çok alanda olduğu gibi sağlık alanında da hizmetlerin daha etkin bir şekilde yürütülmesi için teknolojiden faydalanılıyor. “e-reçete uygulaması eczacıların işini kolaylaştıracak. Vatandaş ve hekim bazındaki reçete verilerinin daha sistematik bir şekilde kayıt edilmesi ve izlenmesini sağlayacak. Reçeteler sistem tarafından izin verilen prosedür dışında değiştirilemeyeceği için reçete tahrifatının önleneceğini umut ediyoruz. Ancak e-reçete uygulamasının sanılanın aksine sahte muayene ve gereksiz tetkiklere yönelik doğrudan bir etkisinin olacağını düşünmüyorum.” Berkman, uygulamayla birlikte reçetelerden ıslak imzaların kaldırılmasının herhangi bir soruna yol açmayacağını düşünüyor. “Bilişim sektörünün sağladığı güvenlik önlemleri kullanıldığı takdirde reçetede ıslak imzanın olmaması sorun olmayacaktır.” Ve etken madde bazlı reçete uygulamasının orta ve uzun vadede bir markayı yaşatırken diğerlerini ortadan kaldırabileceğini ve rekabeti yok edebileceğini ekliyor. “Bu da kamu için daha pahalı ilaç anlamına geliyor. Halbuki Türkiye’de hâlâ yüzde 10’luk bir bant içinde kamu zaten ilaçların en ucuz eşdeğerini alabiliyor.” 1,56 76 | D-LIFE EKİM 2012 ş Reçetede ilaç adı yazmamasının markalara zarar verip rekabet koşullarını kötüleştireceğini de düşünen Berkman, bu uygulamaya geçilmeden önce geçerli olduğu ülkelerde alınan sonuçların dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor. MEDULA sistemindeki aksaklıklar için de şöyle bir öneri sunuyor: “Muayene sonrasında hekim tarafından reçetelerin elektronik ortama kaydı yapılırken, hastalara da kullanacakları ilaçlarla ilgili bilgilendirici dökümanların verilmesi yararlı olur. Hastanın kullanacağı ilaçların markalarının yazılı olduğu dökümanlara sahip olması, sistemdeki olası aksamalar karşısında onu korur.” SİMSARLIK ENGELLENECEK Türk Eczacılar Birliği Başkanı Eczacı Erdoğan Çolak, bir sağlık görevlisi tarafından hazırlanmayan ya da hastanın bilgisi dahilinde olmadan yazılan reçetenin eczacı tarafından verilmeyeceğini, böylece sahtecilik, usulsüz tetkik ve ilaç yazımının önüne geçileceğini düşünüyor. “Reçete giriş, reçete kontrol ve ilaç takibinin çok daha etkin hale gelerek reçete simsarlığı olgusu ortadan kalkacak, eczacı kendi ekranında takip numarası yazılı reçeteyi doğrudan görebilecek.” Uygulama sayesinde eczacıların reçete bilgilerinin kaydı konusunda sisteme artık daha az bilgi gireceğini, reçetelerin okunamamasından kaynaklanan yanlış ilaç verilmesinin önleneceğini, kağıt ve kartuş tasarrufu sağlanacağını belirtiyor. Ayrıca doktorlar reçete yazarken daha önce tek tek yazdıkları bazı hasta bilgilerini sisteme tekrar girmekten kurtulacaklar. Yeni uygulamada ıslak imzanın reçeteden kaldırılmasıyla birlikte herhangi bir sorunun yaşanmayacağına da dikkat çeken Çolak, “Tüm doktorların sistemden şifre alma zorunluluğu var. Kendi özel şifreleriyle sisteme girecekler. Böylelikle herhangi bir karışıklık olmayacak” diyor. Sinir Sistemi Cerrahisi Derneği Eski Başkanı Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın’a göre, e-reçete gerçek anlamda ugulanabilirse çok doğru, formaliteleri azaltan, eczanelerin yanlışlık yapmasının önüne geçen, kağıt israfını önleyen bir yöntem. Ancak kötü kullanıma da açık. “Art niyetli kişiler, kurum ve kuruluşlarca bu husus kötü kullanılarak haksız kazançların yanında, sağlık sektöründe akıl almaz spekülasyon ve manipülasyonlara neden olabilir.” Hiçbir ilacın diğer bir ilacın aynısı olmadığını söyleyen Aydın, e-reçete uyguMİLYAR KUTU lamasıyla gündeme gelen etken madde tartışmasına da TÜRKİYE’DE SATILAN değiniyor. “Aynı grup ilaçlaYILLIK İLAÇ MİKTARI rın farklı gruplarla kombine edildiğinde hastalardaki etki ş ş ğ ş UZMANLAR KONUYU TARTIŞIYOR ve komplikasyonları akıl almaz derecede farklılıklar gösteriyor. Bu tecrübemizin verdiği kanaattir. Etken madde konusuna kesinlikle taraftar değilim. Ülke şartlarımıza, felsefemize, etik anlayışımıza, kültür seviyemize, inançlarımıza ve hele hele eczanelerimizin işleyişine çok ters. Kötü kullanımlara yol açabilir. Bir süre sonra olay bırakın etken madde uygulamasını, etken MİLYAR TL grup uygulamasına da dönebilir. TÜRKİYE REÇETELİ ‘Antibiyotik mi, antibiyotik. Al İLAÇ PAZARININ kullan ne fark eder’ düşüncesine kadar gidebilir.” TOPLAMI 14 REÇETE DOĞRU YAZILMALI Medicana International Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Tanfer Kunt, e-reçetenin, muayenesi MEDULA sistemince kabul edilen hastaya yazılabileceğine dikkat çekiyor. “Bu nedenle sahte muayene olup olmadığı sadece bildirimi yapan tedavi merkezini ilgilendirir. Sistem gereksiz ilaç yazılmasını sadece bildirilen tanıya göre denetleyebilecek. Tam bir kontrol yok. Gereksiz tetkik de olabilir.” Kunt’a göre uygulama bilgisayardan girilmek zorunda olduğundan doktorlar için vakit kaybı, eczacılar için vakit kazancı oluşturuyor. “Çünkü reçete yazıldıktan sonra MEDULA tarafından onaylanıyor. Ancak tabii ki reçetenin doğru yazılması gerekiyor. e-reçete sistemi, tanınan tedavi kurumunu, tanınan hekimi baz aldığı ve hekimin belirli bilgisayardan şifre ile giriş yaparak işlemi tamamladığını ve MEDULA sistemine online olarak gönderdiğini kabul ettiğimizde, sistemi oluşturan tüm birimlerin hukuki sorumluluğu vardır. Ancak yasal olarak ne sakıncalar getireceği belirsiz. Otomasyon sisteminde hekimin şifresinin ele geçirilmesi durumunda ne olacağı belli değil.” Memorial Hastanesi Genel Cerrahi ve Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, e-reçete uygulamasının ilaç israfını önlemeye yönelik kontrol mekanizmasının güçlenmesi ve gereksiz ilaç yazımının engellenmesi için olumlu bir gelişme olduğu inancında. Sektörde tartışıldığı üzere uygulamayla birlikte sahte muayene ve gereksiz tetkiklerin yapılamayacağını öngörüyor. Ve hepsinden önemlisi, uygulamayla birlikte doktor ve eczacılar arasındaki uyumlu çalışmayı artıracağını sözlerine ekliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi aile hekimlerinden Prof. Erhan Çatalbaş ise uygulama sonrasında çöken MEDULA sisteminin geliştirilmesi konusunda acilen bir B planı yapılması gerektiğini söylüyor. Hastaların mağdur olmaması ve hizmetin aksamaması için bu gerekli. Kendisi de aile hekimi olduğundan en fazla reçeteyi meslektaşlarının yazmasını da doğal buluyor. “Aile hekimlerinin çok sayıda hasta bakması ve raporlu ilaçları reçete etmesinden kaynaklanan bir durum bu.” İlaçların etken madde denetimlerinin doğru bir şekilde yapıldığında herhangi bir sorun yaşanmayacağını söyleyen Çatalbaş, ancak etken madde uygulamasının hem ilaç firmaları hem de eczacılar için dezavantaj olacağını belirterek tartışmayı farklı bir boyuta taşıyor. Sektörün uzman isimleri ve sağlık profesyonelleri e-reçete uygulamasının sonuçlarını D-Life dergi için tartıştı. ERDOĞAN ÇOLAK TEB (Türk Eczacılar Birliği) Başkanı, Eczacı TURGUT TOKGÖZ İEİS (İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası) Genel Sekreteri GÜLDEM BERKMAN AİFD (Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği) Başkanı PROF. DR. İSMAİL HAKKI AYDIN Sinir Sistemi Cerrahi Derneği Eski Başkanı PROF. DR. TANFER KUNT Medicana International Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz Uzmanı PROF. DR. MÜNCİ KALAYOĞLU Memorial Hastanesi Genel Cerrahi ve Organ Nakli Merkezi Başkanı PROF. DR. ERHAN ÇATALBAŞ Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Aile Hekimi EKİM 2012 D-LIFE | 77 focus Yaşam enerjisini hissedin D-Life’ın sağlık dağıtan terapilerinden Domancic Metodu, hayat enerjisini kullanarak sayısız hastalığın tedavisine destek oluyor. BURCU SEVER 5 bin yıl önce Hindistan’da Prana, Çin’de Chi olarak adlandırılan biyoenerji (kökeni Yunancada yaşam anlamına gelen bios kelimesinden geliyor), en basit anlamıyla fiziksel vücudun enerji resmi olarak tanımlanıyor. İnsan vücudunun enerji alanını ifade eden biyoenerji, fiziksel vücudun ihtiyaçlarını anlamak ve sağlık problemlerinin giderilmesine yardımcı olmak amacıyla kullanılıyor. 35 yıl önce kendi ismiyle anılan bir biyoenerji terapi yöntemi geliştiren Zdenko Domancic, bu yöntemle dünya genelinde 1 milyonun üzerinde hastanın iyileşmesine yardımcı oldu. Zdenko Domancic, biyoenerji terapisi Domancic Metodu ile Slovenya’daki kliniğinde her hafta ortalama 180 kişiye şifa dağıtıyor. Yöntem o kadar popüler ki, bugün kliniğine gitmek isteyenler en az üç ay olan bekleme listelerine alınıyor. Terapi Parkinson’dan epilepsiye, felçten kansere kadar pek çok hastalığın tedavisine yardımcı oluyor. 80’li yıllarda Stanford Üniversitesi’nde AIDS araştırmalarına katılan Zdenko Domancic’in yöntemi 2007’de Slovenya’daki bir onkoloji kliniğinde kanser araştırmalarında kullanılmış. Elde edilen sonuçların çok çarpıcı olduğu iddia ediliyor. 78 | D-LIFE EKİM 2012 “Fiziksel vücut, enerji alanının gözlem ve emirlerine cevap verir” diyen Zdenko Domancic, enerji bilgisi ve frekanslarını kullandığı yöntemiyle Biofield’ı, yani bedene nüfuz eden ve auradan genişleyen enerji alanını dengeleyip duygusal ve fiziksel sağlığın yeniden yapılandırılmasına yardımcı olduğunu söylüyor. Domancic Metodu ile fiziksel ya da psikolojik stres altında zayıflayan bağışıklık sisteminin yeniden güçlenmesi için yaşam enerjisiyle vücuda doğru bilgiler gönderiliyor. AKILLI ENERJİ Zdenko Domancic’in dünyaya tanıttığı yöntem üç Türk terapist, Yaprak Yuran Üner, Eralp Caner ve Semra İnce tarafından artık D-Life’ta da uygulanıyor. Terapistler metodun özel bir sistematiği olduğunu ve bağışıklık sistemini uyaran yedi temel teknikten oluştuğunu belirtiyor. Amaç, vücudun etrafını saran elektromanyetik alanın dengelenmesi, zihinsel ifadenin tedavi amacıyla yöneltilmesi ve evrensel yaşam gücünün dengelenmesi (almak ve vermek). “Terapist tarafından enerji bedeninin dengelenmesi basit bir fizik kuralı temelinde gerçekleşir: Yüksek potansiyel düşük olanı etkiler. Terapist kendi enerjisini kullanmaz, dışarıdan akan enerjiye kanal olur. Enerji, bedenin kendini iyileştirmesi için gerekli bilgiyi içerir, yani ihtiyacı olan bölgeye transfer edilir ya da fazla olduğu yerden uzaklaştırılır. Bu şekilde terapist, biyoenerjide varolan araçları vücuda sağlayarak, bağışıklık sisteminin gerektiği şekilde çalışmasını sağlar ve vücut kendi kendini dengeleyerek iyileştirmeye başlar.” D-Life terapistleri tüm Domancic Metodu terapistlerinin aynı tekniği kullandığını ve bu sebeple aldıkları sonuçların da aynı olduğunu söylüyor. Metod, tekniklerin belli sayıda tekrarını ve kombinasyonlarını içeren protokoller şeklinde uygulanıyor. “Belli bir şekilde nefes almak, semboller kullanmak, meditasyon yapmak, kristal, pendulum, taş gibi başka tekniklerde kullanılan yardımlar bu yöntemde gerekli değil. Domancic Metodu 160’ın üzerinde rahatsızlık için oluşturulmuş protokollerin, terapistin ellerini ve gözlerini kullanarak uygulamasıyla gerçekleşiyor. Başka bir deyişle ellerimiz ve gözlerimiz dışında hiçbir cihaz kullanmıyoruz. Yardım alanların bu metoda inanmaları ya da inanmamaları da terapinin başarısını ve sonucunu etkilemiyor.” Metod sadece belli hastalıkların değil, aklınıza gelebilecek her türlü sağlık sorununda hastalara yardım ve destek amaçlı kullanılıyor. D-Life’ta grup terapileri uygulanıyor ve terapilere 15 ila 20 kişi katılıyor. Her seans bir kişi için yaklaşık 10 ila 20 dakika sürüyor. Terapinin etkili olabilmesi için birbirini takip eden dört gün devam edilmeli. Katılımcıların kendilerini rahat, huzurlu ve günlük sıkıntılarından uzak hissedebileceği bir ortamda müzik eşliğinde yapılan seanslar sırasında hissedilenler kişiden kişiye farklılık gösteriyor. “Hiçbir şey hissetmeyen olduğu gibi, çok güçlü etkiler hissedenler de olabilir. Çoğu insanda gıdıklanma, ısınma, baskı, hatta istem dışı ağlama ya da gülme gibi rahatlatıcı durumlar görülebilir.” Mücadele ettikleri Astım, bronşit, alerji, böbrek ve karaciğer rahatsızlıkları, diyabet, gastrit, reflü, ülser, gut, hemoroid, kolesterol, migren, sinüzit, siyatik, tiroid, varis, omurga sorunları, psikolojik rahatsızlıklar Domancic Metodu’nun destek amaçlı kullanıldığı sayısız hastalıktan sadece birkaçı. ğ ş Terapiler birbirini takip eden dört gün boyunca uygulanıyor ama kişiye ve katılım sebebine göre seans sayısı artabiliyor. Her hafta terapinin yapılacağı gün ve saatler www.facebook.com/bioterapi ve www.bioterapi.com adreslerinden duyuruluyor. Online randevu sistemiyle kayıt mümkün. “Uygun gördüğümüz durumlarda uzaktan uygulamalar da yapıyoruz. Birebir yapılan uygulamalarla çok benzer bir ğ ğ yönteme ve aynı etkiye sahip. Bu yöntem herkese uygun. Herhangi bir kısıtlama söz konusu değil. Kullanılan akıllı bir enerji olduğu için ilaç kullanan, hatta kemoterapi tedavisi gören birine dahi başarıyla uygulanabiliyor.” Terapi insanlarda olduğu kadar hayvanlarda da etkili oluyor. Köpekler ve atlar üzerinde yapılan çalışmalardan oldukça olumlu sonuçlar alınmış. Randevu için, D-Life: 0212 381 3000 Terapistler seans sırasında elleri ve gözlerinden başka hiçbir şey kullanmıyor. ş ğ ş ğ ş FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ ğ D-Life’ın Domancic Metodu terapistleri (soldan sağa): Eralp Caner, Yaprak Yuran Üner ve Semra İnce. EKİM 2012 D-LIFE | 79 focus Karbon pati izini azaltmanın yolları Doğal hayvan bakım ürünleri kullanarak sevimli dostunuzun çevreyi korumasına yardım edin. PINAR DENİZER ş ş ğ ş ş ğ ğş 80 | D-LIFE EKİM 2012 ı E vcil dostlarımız da bizler gibi birer tüketicidir. Üstelik onlar ne yedikleri mamanın markasına dikkat edebilir, ne de içindekiler kısmını okuyabilir. Bu nedenle hem onlar hem de gezegenimiz için en iyi yiyeceği, yatağı ve temizlik ürününü seçmek bizim görevimiz. Yeni Zelandalı iki bilim insanının yaptığı araştırmaya göre, orta büyüklükte bir köpek bir SUV araç kadar karbon pati izi bırakıyor. Aynı araştırmaya göre kediler normal bir binek otomobil, iki hamster bir plazma televizyon, Japon balığı iki cep telefonu kadar karbon izi yaratıyor. Bu da evcil hayvanların tüketim alışkanlıklarının çevre için bir tehdit oluşturduğunun göstergesi. Ancak giderek yaygınlaşan çevre dostu, organik, doğal, hatta vegan evcil hayvan ürünleriyle Dünya’nın sağlığını korumak mümkün. Doğal mama Evcil hayvanlarınıza verdiğiniz yiyeceklerde süt ve süt ürünleri, soya, aşırı işlenmiş gıda ile suni lezzet artırıcı olmamasına dikkat edin. Proseries, Proformance gibi organik ya da yüzde 100 doğal evcil hayvan mamalarını seçin. Taze et, tavuk yağı ve tam tahıllar ile sebze, meyve ve bitki içeren bu tür ürünlerde katkı maddesi, kimyasal ya da GDO’lu ürün, mısır, buğday, glüten ve soya yok. Seramik mama kabı Plastiğin çevreci bir ürün olmadığı bir gerçek. Bu madde doğada daha uzun sürede yok olur, daha fazla bakteri ve mantar oluşumuna yol açar. Bunun yanı sıra plastik ve melamin kaplar evcil dostunuzda alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Ayrıca özellikle çiğnemeyi seven hayvanların mama kaplarını sık sık değiştirmek gerekir. Kedi, köpek ya da kemirgenleriniz için daha dayanıklı olan, temizlemesi kolay ve hijyenik paslanmaz çelik ya da seramik kapları tercih edin. Hamster, tavşan gibi kemirgenler için aldığınız sulukların BPA içermeyen plastikten üretilmiş olmasına özen gösterin. Parabensiz bakım Kendi kişisel temizlik malzemelerinde zehirli, kanser gibi hastalıklara yol açan ve doğayı kirleten kimyasallar olmamasına dikkat ediyorsanız, aynı şeyi evcil hayvanınız için de yapabilirsiniz. Four Paws Magic Coat, B&B, Earthbath, Vet’s Best, Petag Mirra Coat ve Green Spot gibi organik evcil hayvan temizlik ürünleri çoğunlukla doğal bitki özleriyle hazırlanıyor. Yapay boya ve paraben içermeyen bu ürünler hayvanların tüylerini ve derilerini doğal yollarla korurken doğayı kirletmiyor. Doğa dostu tuvalet torbası Çevrenizi temiz tutmaya özen gösteriyorsanız köpeğinizi gezdirmeye çıktığınızda yanında mutlaka bir tuvalet poşeti bulundurun. Ancak plastik poşetlerin doğada yok olmasının en az bin yıl sürdüğünü aklınızdan çıkarmayın. Bu nedenle doğada çözünebilir ürünleri tercih edin. Birçok pet shop ile online alışveriş sitesinde bulabileceğiniz bu tuvalet toplama poşetleri doğal hammaddelerden üretiliyor. Örneğin Trixie Organik Köpek Tuvalet Torbası’nın üretimi mısır koçanı kırığından elde edilen bir hammaddeden yapılıyor ve poşet kısa sürede doğada yok oluyor. Geridönüşümlü kum Kedi ve bazı kemirgenler için kullanılan kumların çoğu çevre ve hayvanınız için zararlıdır. Bentonitten üretilen kumlar doğada çözünemez ve üretimi için yapılan maden çalışmaları erozyona yol açar. Ayrıca kedilerin kendilerini temizlerken bu taneleri yutması sağlık sorunlarına yol açar. Silikat kumlar ise kanserojendir. Yine de geridönüştürülmüş gazete kağıtları, buğday, talaş ya da parçalanmış mısır koçanından elde edilmiş çevreci ürünler bulmak zor değil. Cat Pellet, Breeder Celect, Feline Fresh, Cat’s Best ve Cat&Rina gibi kedi ve kemirgenler için kullanılabilen bu çevreci kumlar kolayca temizleniyor, koku yapmıyor, doğaya zarar vermiyor ve geri dönüştürülebiliyor. Organik yatak Kedi ve köpek yatağı, uyku battaniyesi ya da minderleri için artık pek çok seçenek bulabiliyorsunuz. Ancak çevreci ve sağlıklı seçim yaparken yatağın dış yüzeyinin yüzde 100 organik pamuk ya da kenevirden yapılmış, içinin pet şişelerin geridönüştürülmesiyle elde edilen sentetik ya da doğal yünle doldurulmuş olmasına dikkat edin. Ayrıca evde kullanmadığınız ürünleri de dostunuzun yatağı olarak dönüştürebilirsiniz. Sağlıklı oyuncak Eğlenmek hayvanların da hakkı ve onlar için çevreci oyuncaklar bulmak artık zor değil. Örneğin, Hayvan Hakları Federasyonu HAYTAP’ın geliri kendi çalışmalarında kullanılmak üzere yüzde 100 doğal ve sertifikalı organik malzemelerden ürettiği pelüş oyuncaklar köpeğiniz için eğlenceli olabilir. Ya da karton oyuncaklarla kedinizin sıkılmasını önleyebilirsiniz. Kenevir tasma Evcil hayvanınız için geridönüştürülmüş lastikten elde edilen, gerçek deri gibi görünen, suya ve kemirmeye dayanıklı tasmaları ya da kenevirden yapılanları tercih edebilirsiniz. Pire tasması olarak da parazitleri uzaklaştırırken doğal kokuları kullanan, geridönüştürülmüş lastikten ürünleri kullanarak dostunuzu ve çevreyi koruyabilirsiniz. Örneğin Royale Dog ve Royale Cat ekolojik tasmalar hem istenmeyen parazitleri hem de kötü kokuları önler. Doğal bitki yağlarıyla hazırlandığı için hayvanlara ve doğaya zarar vermez. Püf noktası Pet Burada, Adrese Mama, Dog and the City, Pati Market, Kolay Mama, Haytap Shop, Mama Sepeti, Pet Sipariş, Pati Market gibi Türkiye merkezli sitelerin yanı sıra Newman’s Own, Simply Fido, Only Natural Pet Store, Natural Woof, My Eco Pets ve The Green Hound gibi internet sitelerinden çevreci ürünler bulabilirsiniz. EKİM 2012 D-LIFE | 81 focus Havayı temizleyen Evinizi renklendiren bazı bitki ve çiçekler aynı zamanda havayı temizleyerek sağlığınızı korumanıza yardımcı oluyor. AHU YILDIZ ş bitkiler ş VERITY WELSTEAD / DORLING KINDERSLEY / GETTY IMAGES TURKEY N Kurdele çiçeği 82 | D-LIFE EKİM 2012 ASA’nın 1989’da uzay çalışmaları kapsamında gerçekleştirdiği bir araştırma son derece “dünyevi” sonuçlar doğurdu: Dr. B. C. Wolverton, Anne Johnson ve Keith Bounds’un yaptığı araştırma uzay istasyonlarında uzun süreli konaklama durumlarında havanın nasıl temiz tutulabileceğine odaklanmıştı ve sonuçta birçok ev bitkisinin kapalı alanlarda havanın temizlenmesine yardımcı olduğu görüldü. Enerji tasarrufunu hedefleyerek inşa edilen modern yapılarda genellikle ısınma ve havalandırma sistemleri için enerji kaybını önleyecek malzemeler kullanılır. Ancak sentetik inşaat malzemeleri bu havasız ortamlarda kirliliğe yol açan maddeler de üretir. Dolayısıyla ısı kaybından kurtulalım derken dış dünyayla tüm bağlarını kopararak korunaklı bir ortam haline getirdiğimiz modern ev ve ofislerimizde Bina Hastalığı Sendromu dahil birçok tehlike bizi bekler. Bitkilerin fotosentez yoluyla karbon dioksidi oksijene dönüştürdüğünü biliyoruz.NASA’nın araştırması ise bazı ev bitkilerinin trikloretilen, benzen ve formaldehid gibi zararlı kimyasalları da temizlediğini ortaya koydu. İki yıl boyunca 19 farklı ev bitkisine yoğunlaşan NASA, diğer bitkilere oranla bunların en önemli avantajlarının, orijinal olarak yoğun tropikal ağaç örtüleri altında yetiştiklerinden, az ışıkla yaşayabilmeleri olduğunu keşfetti. Anlamı şu: Fotosentez için gerekli gazları emmekte çok daha etkililer. Bu yüzden de potansiyel zararları olan diğer gazları da çok daha hızlı emebiliyorlar. NASA’nın temel eksen olarak belirlediği sağlığa zararlı üç kimyasaldan formaldehid, elyaf levha ve köpük izolasyon gibi birçok inşaat malzemesi ve deterjanda kullanılıyor. Benzen yağlarda ve boyalarda; trikloretilen ise boya, tutkal ve cilalarda bulunuyor. ş ş ş ş İ n r ğ HANGİSİ, NE YAPAR? Peki, ama bu bitkiler hangileri? Aslında listeye göz attığınızda göreceksiniz ki çiçek yetiştirmeye biraz meraklıysanız onları zaten evinizden eksik etmiyorsunuz. Püf noktasını da biz ekleyelim: Evinize her 10 metrekarede bir bu bitkileri yerleştirirseniz faydalarından etkin biçimde yararlanabilirsiniz. Barış çiçeği: Mürekkep ve boyalarda bulunan trikloretilen ve tütün dumanındaki benzeni havada filtreler. Parlak yaprakları, beyaz zarif çiçekleri vardır. Hassas bir bitkidir. Öğle vakti direkt güneş ışığına maruz kalması önerilmez. Aydınlık ve biraz güneşli mekanlarda daha güzel yetişir. Aşırı ya da az sulanması bitkiyi güçsüzleştirir. Toprağı hafif nemli olmalıdır. Benjamin: Benjamin kauçuğu formaldeş ş hidi filtreler. Aydınlık ve az güneşli, ama mutlaka havadar bir ortam ister. Suyu iyi süzdüren ve kaliteli bahçe toprağında yetişir. Toprak biraz kuruduğunda sulanmalıdır. Mekan değiştirdiğinde yaprak dökebilir. Paşa kılıcı: Kağıt ürünlerindeki formal- ş İ ş Kurdele çiçeği: Kontrplak ve suntalardaki formaldehidi süzer. Bakımı ve yetiştirilmesi en kolay iç mekan bitkilerinden biridir. Susuzluğa dayanır, aşırı güneşe de güneşsizliğe de uyum sağlar. Toprağı biraz kuruduğunda sulanmalıdır. Pothos sarmaşığı: Köpük izolasyonlar- ğ ş ğ daki formaldehidin süzülmesini sağlar. Bakımı çok kolaydır. Uzun süre susuz kalabilir, aydınlık olmayan ortamlara tahammül edebilir. Ama ne kadar iyi ışık alırsa yaprakları o kadar canlı ve güzel olur. Fazla gölge de, aşırı güneş de sevmez. Toprak biraz kurudukça sulanabilir. Nemli havayı sever. Havadaki formaldehid maddesini emer. İngiliz sarmaşığı: Havadaki zehirli gazları emmekte mucizeler yaratır. Plastiklerdeki benzen ile ksilen, formaldehid ve tolueni filtreler. Sıcağa, soğuğa, susuzluğa Paşa kılıcı Bambu palmiyesi: Özellikle halı ve kilimlerde bulunan formaldehid toksinini yok eder. Güneş almayan mekanlara uygundur. Kuru havadan, yakıcı güneşten ve susuzluktan hoşlanmaz. Bakımı hassasiyet ister. Öğle güneşine maruz kalmaması tavsiye edilir. Benzen, formaldehid ve trikloretilen maddelerinin üçünü de havada filtreler. Çin herdemyeşili Jerbera: Kauçuk ürünlerindeki bezeni filtreler. Aydınlık ve güneş alan yerleri sever. Bu yüzden gölge alanlardan uzak tutulmalıdır. Benjamin Organik madde açısından zengin, gevşek yapılı ve geçirgen toprakları sever. Yazın sıcak havalarda bol bol sulanması gerekir. Ancak çiçeklerinin üzerine su gelmemesine dikkat edilmelidir. Devetabanı çeşitleri: Bu nostaljik ev bitkisi sadece ortamı güzelleştirmekle kalmaz, havayı filtreler ve zehirli pek çok gazdan, özellikle mobilyalardaki formaldehidden arındırır. Az güneşli, aydınlık, sıcak ve çok nemli mekanlarda yaşamaya bayılır. Ancak olumsuz şartlara da uzun süre dayanır. Özellikle direkt musluk suyuyla sulamamaya dikkat edin. Dinlendirilmiş ve tortusu çökmüş suyu tercih edin. Yazın toprak ıslaklığını yitirince, kışın nemi azalınca sulayın. Tahammül edemediği tek şey nemsizliktir. Çin herdemyeşili: Deterjanlarda bulunan benzeni filtreler. Sıcak ya da ılıman, nemli ortamları sever. Kışın sulama miktarı azaltılsa da yazın susuz bırakılmamalıdır. Direkt güneş ışığından ziyade biraz gölgeyi tercih eder. Yaprakları ara sıra nemlendirilmelidir. Jerbera Dracaena Janet Craig Dracaena, Warneck Dracaena ve Kırmızı Dracaena: Bu Dracaena çeşitlerinin üçü de ofis ve iç mekanlarda sıkça kullanılır. Üçü de havayı temizleme özelliğine sahiptir. Tutkal gibi yapıştırıcılarda ve cilalarda bulunan trikloretilen ile petrol ürünlerindeki ve sentetik fiberlerdeki benzeni filtrelerler. Direkt güneş ışığından hoşlanmazlar ama aydınlık bir ortam isterler. Nemli havayı severler ama arada sırada yapraklarını ıslatmanız da yeterli olabilir. Toprağı kurudukça sulanmalıdır. Yapraklarının temizlenmesi önemli bir ayrıntıdır. Yoksa fotosentez oranı düşer. Haftada birkaç kez yaprakların temizlenmesi ya da yıkanması ihmal edilmemelidir. EKİM 2012 D-LIFE | 83 MATTHEW WARD / DORLING KINDERSLEY / GETTY IMAGES TURKEY (ÇİN HERDEMYEŞİLİ) dehidi filtreler. Güneş ışığını direkt almaktan hoşlanır ama fazla aydınlık olmayan mekanlarda bile büyüyebilir. Işıksız ortamlara ve susuzluğa dayanıklı olsa da bu durumda gerektiği gibi fotosentez yapamaz. Toprağı biraz kuruyunca ve kışın çok daha az sulanması önerilir. Geceleri oksijen açığa çıkardığından özellikle havalandırma sorunu olan mekanlarda rahatça kullanılabilir. dayanıklıdır. Toprağı kurudukça sulanır. Bu bitkinin oldukça istilacı bir doğası vardır. Zaman zaman budanması gerekir. Esneklik çalışmalarının önemi Her ekleme özgü ayrı stil ve açılarda yapılması gereken esneme egzersizlerine bir uzmanın eşlik etmesi beden sağlığı açısından olmazsa olmaz bir kuraldır. GÖKHAN BİLGİÇ / D-GYM E sneklik tanım olarak eklemin, kas ve tendonların hareket alanının tamamını kullanabilme kapasitesidir. Latincede “eğilmek” anlamına gelen sözcükten ileri gelir. Esneklik planlı, tasarlanmış ve belirli bir süre içinde hem eklemin hem de destekleyen unsurların (kas, tendon) hareket kabiliyetini artırmaya yönelik reçetelendirilmiş hareketleridir. Esnekliğin birçok faydasının bilimsel araştırmalarla ortaya konması sonucu ACSM (American College of Sports Medicine) esneklik kavramını ilk defa 1998 yılında tavsiyeleri arasına yerleştirdi. Esneklik her ekleme özgü ayrı bir stile ve değişik açılara sahiptir. Örneğin omuz eklemi esnek olan bir kişinin kalça eklemi kısıtlı olabilir. Dolayısıyla ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus hamilelikte relaksin ve progesteron hormonlarına bağlı olarak eklemlerde oluşan aşırı esneklik sonucu aşırı zorlamalardır. Bu durum eklemlere zarar verebilir. Esneklikte dört temel kural vardır: Frekans (gün/hafta 2-3), süre (10-30 saniye), şiddet (overstretch-ağrı hissetmeden) ve çeşit (statik stretching-dinamik stretching-PNF). ESNEKLİK ÇEŞİTLERİ Statik Esneklik: Kasın sabit bir noktada kalması ve o şekilde hafif gergin ama ağrı- sız olarak belli bir süre bekletilmesidir. Uzman yardımı olmadan yapılması en kolay tekniktir. Dinamik Esneklik: Vücudun hareketli bir akış halinde yaptığı esneklik türüdür. PNF: En fazla esneklik verimliliği sağlayan çalışmadır. Partner ile yapılır. Daha fazla zamana ihtiyaç duyulur. Ayrıca daha fazla kas ağrısı yaratır. Bir uzman yardımına ihtiyaç vardır. Aşırı Gerim (Overstretch) nedir? Bu konudaki en önemli kural, hiçbir zaman kası aşırı esnetmemektir. Stretching yapan kişi her zaman rahat olmalıdır ve yüz ifadesinde ağrı eşiği takip edilmelidir. Aşırı esnetilen kas, esnekliği artması yerine kopmamak için kasılmaya geçer ve esnetmeye izin vermez. Overstretch denilen bu olgu kas grubunda mikro travma yaratır. Sonuç olarak esnekliğin artması hedeflenirken aşırı esneme sonucu tam tersi bir sonuç elde edilir. Esneklik sırasında duyulan ağrı bu olumsuz gelişmenin işaretidir. Laktik asitin antrenman sonrası yaşanan “gecikmiş kas ağrısı” (DOMS-delayed onset muscles soreness) ile hiçbir ilişkisi yoktur. Egzersiz sonrası kastaki laktik asit streching yapılsın veya yapılmasın zaten uzaklaşır. Sağlık için egzersizde yapılan esneklik çalışması bel sağlığına ve diğer omurga ağrılarına karşı koruma, hareketlerin daha estetik sergilenmesi, kassal ve kas kramplarına yönelik rahatlama, zihinsel gerginliği rahatlatma, daha iyi postür, kendine güven, simetride gelişme, sakatlanmaktan korunma, rehabilitasyon ve ağrı tedavisi sağlar. D-GYM: 0212 346 35 45 / 346 30 46 www.dgym.com.tr 84 | D-LIFE EKİM 2012