birbirimizi anlamak için empati - Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı
Transkript
birbirimizi anlamak için empati - Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı
Görme engelliler için Sesli Dergi CD’niz kapak içindedir biz bir ’yiz BİRBİRİMİZİ ANLAMAK İÇİN EMPATİ Biz Bir Aileyiz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yayınıdır. Üç ayda bir yayımlanır. Yıl: 2 Sayı: 6 Ekim-Kasım-Aralık 2013 ZORDU; AMA ONLAR BAŞARDI… SADAKA TAŞLARI “Biz Bir Aileyiz” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yayınıdır. Üç ayda bir yayımlanır. Derginin Sahibi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı adına Amber TÜRKMEN Sorumlu Yazıişleri Müdürü Hülya ÖZÜDOĞRU Yayın Kurulu Ayşe KEŞİR Prof. Dr. Zeynep Bengi SEMERCİ Doç. Dr. Mustafa CAN Faruk Nafiz FAZLIOĞLU Emre TÖRE Ali Şefik DENİZ N. Özgün BALTACI Müge TOKER ERDOĞAN Kenan ÖNALAN Bahar UĞURLU Sadık GÜNEŞ Merhaba değerli okuyucular, B ireyselleşen dünyada insanın yalnızlaşması… Çağımızın en büyük problemi belki. Yalnızlaşarak bencilleşen birey düşünmüyor ötekinin halini, ahvalini ve ötekileştiriyor diğerlerini. Bakmıyor, bakamıyor onun gözleri ile evrene. Dolayısıyla anlayamıyor karşısındakinin acısını, sıkıntısını, derdini. Varsa yoksa kendisi, kendi dünyası… Acaba hiç baktık mı korunmaya muhtaç bir çocuğun gözleriyle dünyaya. Karşımızda bizden fiziksel olarak çok daha güçsüz bir kadına el kaldırırken duyduk mu yanağından çok yüreğinde oluşan acıyı. Tekerlekli sandalyeye bağlı olduğu için yolun ortasında kalan insanın durumunu hiç içimizde hissettik mi? Ya da bir yakınımızın büyük bir mutluluğuna kendi mutluluğumuzmuş gibi ortak olduk mu kalbimizin ta derininden? İşte bu halden hareketle biraz zülf-i yâre dokunalım, kanayan yaralara tuz basalım istedik ve en büyük eksiğimize, kazanmamız gereken en büyük erdeme parmak basalım dedik bu sayıda… Ve tüm bunlara nokta miktarınca da olsa dikkatleri çekebilmek için dosya konumuzu “empati” olarak belirledik; kendimizi bir an olsun di- İrfan ÇAYBOYLU ğerlerinin, ötekilerin yerine koyabilmek, diğeri ile ben’i özdeşleştirebilmek için… Mehtap ANTAKYALI Farklı disiplinlerden değişik tarzlarda yazılarla empati konusunu farklı açılardan Aysun TÜRÜT değerlendirdik. Bu konuyu merkeze alarak yazı çeşitliliğimizi arttırmayı da ihmal İdare Adresi etmedik. Söğütözü Mah. 2177. Sok. A Blok No: 10 Bu sayımızda dosya konusunun haricinde sosyal kapital kavramı üzerinde durarak Çankaya/Ankara gençlere bu kavram sayesinde ışık tutmaya gayret gösterdik. Yurt dışına açıldık, Yapım Hollanda’ya uzandık ve orada Meryem Yalçın’la gerçekleştirdiğimiz röportajı pay- RIHTIM AJANS laştık sizlerle. Anne olmanın keyfini Sekizinci Renk’te sunduk beğenilerinize ve www.rihtimajans.com.tr dünyanın en zor mesleğinin anne baba olmak olduğunu anlattık başka bir yazımız- Tel: 0(312) 441 61 31 da. Her zamanki gibi tarihin derinliklerinde de dolaştık ve “Sadaka Taşları”nı pay- Görsel Yönetmen laştık bu kez sizlerle. Bunlarla beraber zoru başaranların hikayelerine yer verdik. Selma KOÇAK Kurumlarda bulunan çocuklarımızın üniversite sınavında gösterdikleri başarıla- Basım Yeri Özel Ofset • Tel: 0(312) 395 06 08 rından bir parçasını sunduk dikkatlerinize. Ve daha pek çok özenle hazırlanış yazı bulunuyor dergimizin içeriğinde. Basım Tarihi Siz değerli okuyucularımızın ilgisi ve desteğiyle her sayıda bir adım ileri gitmeyi 15.11.2013 amaçlıyor ve beğenilerinize mazhar olabilmek için büyük bir emek sarf etmeye devam ediyoruz. Sonraki sayılarda buluşmak dileğiyle iyi okumalar diliyoruz… Web Adresi http://eydb.aile.gov.tr/tr/html/197/Biz+Bir+Aileyiz yayınlanmasını isteğiniz yazı, inceleme ve eleştirileriniz için e-posta hulya.ozudogru@aile.gov.tr faruk.fazlioglu@aile.gov.tr Amber TÜRKMEN Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanı Birbirimizi anlamak için EMPATİ Empati, diğer anlamı ile duygudaşlık, Allah tarafından insana doğuştan bahşedilen önemli bir yetenek. 04 Gençler İçin Sosyal Kapitalin Anlamı: LİMANA SIĞINMAK MI, YELKEN AÇMAK MI? 18 ZORDU; AMA ONLAR BAŞARDI… Bakanlığımıza bağlı kurum ve kuruluşlarda kalan çocuklarımızdan 386’sı 2013 YGS-LYS’ye girdi ve 242’si bir yükseköğretim kurumuna yerleşme başarısı gösterdi. 71 BİREY Mİ, AİLE Mİ, TOPLUM MU? SADAKA TAŞLARI 92 Toplum olmak. Dayanışma ve insanların birbirine zarar verme riski ile beraber bir muamma… Gözünü dünyaya açan bir insan kendisini bekleyen sıkıntıları görür hemen karşısında ve atlar hayatın içinde bir mücadeleye… 80 MUTLU ÇOCUKLAR DERNEĞİ 84 İÇİNDEKİLER 04 Birbirimizi anlamak için DOSYA: EMPATİ 68 SEKİZİNCİ RENK Ayşe DEMİRDAŞ EMPATİ 71 Hazırlayanlar: Aydın SARIKAYADidem ERAT ZORDU; AMA ONLAR BAŞARDI… Fotoğraflar: Mesut YEŞİLRöportaj: Emre TÖRE / Arife KAPLAN Şafak YALÇIN 16 MODERN ŞEHRİN DAYATTIĞI YAŞAM ALANLARI YENİ SİTE ŞEHİRLERİ VE ALIŞVERİŞ MERKEZLERİ Ayşe KEŞİR DİĞER’İNİN YERİNE GAMLI… 80 Haydar ERGÜLEN Aliye ÖZKUL İTHAL Mİ YERLİ Mİ: EMPATİ ÜZERİNE 37 84 NEYİN NESİ BU EMPATİ? Gençler için Sosyal Kapitalin Anlamı: LİMANA SIĞINMAK MI, YELKEN AÇMAK MI? Prof.Dr. Emine ÖZMETE 40 Röportaj: Hakan ARSLANBENZER 42 Yrd. Doç. Dr. Ebru KILIÇARSLAN TÖRÜNER 88 24 VE ENGELLİLER 46 BENÜ SEN Aygül FAZLIOĞLU HEDEFLERİ 48 Yrd. Doç. Dr. Ebubekir AKSAY GELİN TANIŞ OLALIM DUYGUDAŞ OLALIM Hulusi GÖLPINAR 29 65 MERYEM YALÇIN’LA Röportaj: Pınar ÇAĞLAYAN CAN ÇOPUROĞLU İşitme Engelliler Dünya Taekwando İkincisi Röportaj: Dursun AYAN, Emine EKİZ ANNE VE BABA OLMAK… Hülya ÖRS SPORUNUN 51 EMPATİ NE DEĞİLDİR? Yrd. Doç. Dr. Yusuf GENÇ 55 KENDİNİ BİLMEYEN BAŞKASINI NE BİLSİN Sadık GÜNEŞ 60 DÜNYANIN EN ZOR MESLEĞİ EMPATİ MEDENİYETİ REHABİLİTASYON DERNEĞİ Yaşam Programı Projesi EMPATİ: “Sıradan iletişim onun sayesinde ‘MUHABBET’e dönüşür” MUTLU ÇOCUKLAR Okula Dayalı Sağlıklı Mehmet AYCI 18 AİLE Mİ, TOPLUM MU? 34 Hakan ARSLANBENZER BİREY Mİ, Nevzat ÖZER 92 SADAKA TAŞLARI 96 bir birim Turgay ÇAVUŞOĞLU DESTEK HİZMETLERİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI Koruma ve Güvenlik Hizmetleri Şube Müdürlüğü 4 Birbirimizi anlamak için EMPATİ Empati, diğer anlamı ile duygudaşlık, Allah tarafından insana doğuştan bahşedilen önemli bir yetenek. Empati becerisi gelişmiş insanlar, yaşama karşındakinin gözüyle bakabilen ve onların dünyasını anlamaya çalışan kişilerdir. Akıl vermek değil anlayışlı olmak, kendini karşı tarafın yerine koyabilmek, onun sorunlarına o anlık bile olsa bürünebilmektir empati… Bir anne ya da babanın evlâdını, öğretmenin öğrencisini, doktorun hastasını, bir avukatın müvekkilini, esnafın müşterisinin gözüyle bakması, hissetmesidir. Yani empati aslında bizi biz yapan insani değerlerin en önemlisidir. Şehirleşme ile gelen insanın bireyselleşmesi hepimizin bu önemli yeteneğini kaybetme tehlikesini beraberinde getiriyor. Empati becerisi hayatın her döneminde, insanın sorun çözme, iletişim kurabilme becerilerini de güçlendirmektedir. Her alanda; engellilerimizle, çocuklarımızla ilişkilerde, aile içi iletişimde, karşımızdakinin yerine kendimizi koyabilmeli, anlamalı ve o kişiye onu anladığımızı ifade edebilmeliyiz. Yaradılış gereği; dilimiz, rengimiz, mezhebimiz, etnik kökenimiz, düşüncelerimiz birbirimizden farklı. Bu farklılık empati yeteneğini o kadar önemli bir değer kılıyor ki! Empatiyi barış, sevgi ve kardeşlik doğrultusunda; işbirliğini, refahı, üretkenliği ve mutluluğu artırmak için kullanmalı, sevgi diliyle konuşmaktan korkmamalıyız. Hazırlayanlar: Aydın SARIKAYA- Didem ERAT Fotoğraflar: Mesut YEŞİL- Şafak YALÇIN 5 01 02 03 3 Temmuz 2013 3 Temmuz 2013 4 Temmuz 2013 Engelliler Yararına Düzenlenen, Milletvekillerimizin Yarıştığı “Sizin İçin Yarışıyoruz” Sloganı ile Düzenlenen Otomobil Slalom Yarışlarına Katıldık Milli Savunma Bakanlığı ile “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Protokolü” İmzalandık. Şırnaklı Kadınları Misafir Ettik Toplumsal dönüşümün Milletvekili milletin Kadına dokunduğun sağlanması, uzun aynası, buradaki algı, zaman toplumun soluklu bir mücadele ile olur. toplumun dalga dalga bütün hemen her kesimine kesimlerine yerleşmesinde ve dokunuyorsun. Onun yaşamını engelli kardeşlerimizin önündeki iyileştirdiğin zaman ciddi bir engelin kaldırılmasında büyük şekilde toplumdaki iyileşmeyi bir açılım olacak. görüyorsun. 04 5 Temmuz 2013 Konya Akşehir’deydik. Nasrettin Hoca Meydanı’nda düzenlenen 54. Uluslararası Akşehir Nasreddin Hoca Anma ve Mizah Günleri, Bakan Şahin’in de katıldığı programla gerçekleştirildi. Nasreddin Hoca’yı iyi anlamak ve geleceğe kendimize yol haritası olarak görmemiz ve istikametimizi, rotamızı hocamızın çizdiği yoldan götürmemiz gerekiyor ki, bizim çocuklarımız bizden daha iyi bir dünyada yaşasın. 6 05 06 07 6 Temmuz 2013 9 Temmuz 2013 12 Temmuz 2013 Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Samsun’daydık. ile birlikte Gaziantep’teydik. Bakan Şahin, Mavi Işıklar Eğitim ve Bakan Şahin ile Dışişleri Bakanı Dinlenme Rehabilitasyon Tesis ve Ahmet Davutoğlu, Gaziantep’teki Kampının açılış törenine katıldı. temasları kapsamında Suriyeli çocukların eğitim gördüğü Ülger Engellilerimizi Kepkep İlköğretim Okulunu ziyaret kalkınmanın etti. İlk iftarı da Nizip’teki konteyner bir parçası yapamazsak, kentte yaşayan Suriyelilerle yaptı. Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun T.B.M.M Genel Kurulu’nda kabul edildi. Çok insani ve vicdani bir bakanlık bünyesinde çalışıyoruz. Meclis’in bu konudaki hassasiyeti, Sayın Başbakanımızın, Meclis Başkanımızın, Meclis engellilerimizin potansiyelini, Ramazan sevgidir, aklını, zekasını kullanamazsak, başkanvekilimizin, Plan ve şefkattir, paylaşmadır, Bütçe Komisyon Başkanımızın, hedeflere ulaşmamız mümkün kardeşliktir. Biz kardeşiz, değil. bütün genel başkanların ve kardeşlik sorumluluk geceyi gündüz yapan değerli ister. milletvekillerimizin çok büyük gayretiyle bugün bunu başardık. 7 08 09 12 Temmuz 2013 16 Temmuz 2013 TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile birlikte çocuklar, huzur evlerinde kalan yaşlı, engelli, şehit yakınları ve gazilerimizle Saray Sevgi Evi’nde iftar yaptık. Türkiye’nin en büyük ailesiyiz. Bu ailenin bir mensubu olmaktan büyük bir onur ve şeref duyuyorum. Şehit Yakınları ve Gazilerle İftar Yemeğinde Buluştuk. İftara Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan’ın Eşi Emine Erdoğan, Bakan Şahin, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ile şehit yakınları ve gaziler katıldı. Onlar bizim başımızın tacı, şehadet 10 şerbeti içen kardeşlerimiz, aziz milletin 18 Temmuz 2013 İnternet Kafe Oda Başkanlarını Misafir Ettik. evlatlarıdır. Talep neyse, ihtiyaç neyse, mağduriyet neyse derhal yerine getirilsin. Talimatı üzerine bir yıl içinde 2 güçlü paketi parlamentodan geçirmeyi başardık. Sayın Başbakanımız ve hükümetimiz bir taraftan çözüm süreciyle başka canlar yanmasın, başka evlere ateş düşmesin, başka acılar yaşanmasın, başka gözyaşı olmasın diye büyük bir samimiyetle büyük bir kararlılıkla büyük bir azim ve gayretle çözüm sürecini başlatmıştır. Ama can yerine gelmiyor. Geriye kalanın mağduriyetini İnternet kafelerin daha iyi internet kafelere dönüştürüleceği, markalaşacağı bir sistemi ve özellikle yaş gruplarına göre oyunların eşleştirildiği, sertifikasyon ve barkod sistemine geçilen bir sistemi hayata geçireceğiz. 8 gidermek, sosyal adaleti, sosyal barışı sağlamak bizim boynumuzun borcudur. Şehadet şerbeti içmiş kardeşlerimizin emaneti bizim emanetimizdir. 11 12 13 24 Temmuz 2013 26 Temmuz 2013 29 Temmuz 2013 Adalet Bakanı LYS İngilizce Dil Alanında Türkiye 459’uncusu Olan Akgül Akar’ı Koruyucu Ailesi İle Misafir Ettik Gaziantep’teyiz. Sadullah Ergin İle Birlikte Hatay’daydık. Bakan Şahin, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından, Gaziantep’te, kamu kurum ve Çocuklarımızın mutlu, huzurlu, öz güveni kuruluşları ile sivil toplum kuruluşları Bakan Şahin ile Adalet Bakanı temsilcilerine verilen iftar yemeğine Sadullah Ergin, Hatay’daki temasları katıldı. kapsamında Engelliler Koordinasyon Merkezi’nin açılışını gerçekleştirdi ve yüksek evlatlar olarak yetişmesi İskenderun ilçesindeki Hacı Pervin için mutlaka bir yuva sıcaklığı Sosyal devlet Tosyalı Sevgi Evleri Çocuk Yuvasının gerekiyor. Bu ailelerin sayısını anlayışının açılışını gerçekleştirdi. çoğaltmamız lazım. temsilcisiyiz. Güçlenen bir 14 Türkiye’nin, aslında dönüp baktığımızda bölgenin ve 4 Ağustos 2013 dünyanın huzur ve barışa çok Bakan Fatma Şahin, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Gaziantep Şubesi tarafından verilen iftara katıldı. ciddi ihtiyacı var. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde 10 yıldan beri ülke ve insanlık için gece gündüz çalışan bir takımın elemanlarıyız. 9 15 16 17 7 Ağustos 2013 16 Ağustos 2013 20 Ağustos 2013 Ramazan Bayramı’nda Çocuklar ve Yaşlılarla Buluştuk Özel Bakım Merkezlerinde Yeni Dönem Başlatıyoruz. Uşak’tayız. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Türkiye’nin ilk ihtisaslaşmış huzurevi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Fatma Şahin, Gaziantep’te 0-6 yaş Uşak’ta yapılacak. tarafından hazırlanan ve 16 Ağustos çocuk yuvasını ziyaret etti. 2013 tarih ve 28737 sayılı Resmi Bu huzurevi herhangi bir Onların yaşam mücadelelerinde huzurevi değil, Uşak’a Gazete’de yayımlanan “Bakıma Muhtaç Engelli Bireylere Yönelik Özel Bakım Merkezleri Yönetmeliği” yakışır bir huzurevi olacak. Örnek ile bakıma muhtaç engelli bireylere yanındayız ve hedeflerini bir huzurevi olacak. Türkiye’de en yönelik özel bakım merkezlerinin gerçekleştirmek için büyük bir iyi modellerden oluşan bir huzurevi açılışları, çalışma şartları, personel gayret içerisindeyiz. yapıyoruz. Huzurevlerinde şu anda bir ihtisaslaşmaya gidiyoruz. müeyyideleri, bakım hizmetlerinin kapsamı ve verilecek bakım Hem Alzheimer hastalarının hem hizmetinin usul ve esasları yeniden huzurevlerinde yaşayan diğer belirlendi. yaşlılarımızın bir arada kalması ve kalmaması gerekenlerin ayrıldığı ve fiziki mekanın da buna göre yapıldığı ihtisaslaşmış huzurevleri. Bu, şu anda bizim 2014 planımızda var. Bu modelin ilk uygulandığı yer de Uşak olacak. Her bakımdan çok örnek bir proje olacak. 10 standardı, denetlenmeleri, 18 19 20 22 Ağustos 2013 24 Ağustos 2013 27 Ağustos 2013 Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesinde Diyanet İşleri Başkanlığı İle, Din Görevlilerinin Katkısının Sağlanması İşbirliği Protokolü İmzaladık. Protokol çerçevesinde, Diyanet İşleri Keçiören Belediyesi İki Bakanla Gaziantep’teyiz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç ve Kalkınma Bakanı Cevdet Tarafından Yaptırılan Engelsiz Park’ın Açılış Törenine Katıldık. Sosyal belediyecilik, insan odaklı yerel Başkanlığı personeline, ailenin Yılmaz ile Gaziantep Stadyumu’nun kalkınma Başbakanımızın güçlendirilmesi, aile içi iletişimin temeli atmak için Gaziantep’te. İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle artırılması ve aile bireylerinin Türkiye’ye, dünyaya gösterdiği sorun çözme kapasitesinin çok önemli bir model. Geldiğimiz geliştirilmesi, kadının insan hakları Gençleri; fikri hür, irfanı noktada ileri demokrasiye ve toplumsal cinsiyet eşitliği, hür, vicdanı hür, aklen, gideceksek yerel yönetimlerin çok kadına yönelik şiddetle mücadele, çocuğa yönelik şiddet ve istismar, gibi konularda eğitimler verilecek. bedenen ve ruhen sağlıklı bir şekilde yetiştirmek zorundayız. O yüzden bütün gücümüzle Sayın Başbakanımızın talimatıyla, değerli bakanlarımın takibiyle bu güzel eseri gazi şehrimize daha güçlü olması gerekiyor. O yüzden hukuki olarak yetkilerini artırdık, kaynaklarını güçlendirdik, sosyal belediyecilik adına ciddi bir işbirliği içindeyiz. kazandırmanın büyük bir onurunu ve şerefini yaşıyoruz. 11 21 22 23 28 Ağustos 2013 29 Ağustos 2013 31 Ağustos 2013 Engellilerin Toplumsal Entegrasyonunun Geliştirilmesi Projesi’nin Açılış Toplantısına Katıldık. İstanbul’daydık. Bakan Şahin, Siirt Valiliği tarafından, Biz, Bakanlık olarak Emine Erdoğan’ın himayesinde, “3 dilli engellinin insan hakkını, kardeş şehir Siirt” sloganıyla Feshane akıllı ekonominin, bilgi ve teknoloji çağının bir gereği, bir ihtiyacı Uluslararası Fuar Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Siirt Günleri” Aksaray’daydık. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin çeşitli incelemelerde bulunmak ve açılışlara katılmak için Aksaray’da. ne katıldı. O yüzden garibin olarak görüyoruz. Siirt, kardeşlik tohumlarının atıldığı, fitne tohumlarına karşı duran bir memleket. Siirt, İbrahim Hakkı Hazretleri, Veysel Karani Hazretleri gibi mübarek isimlere ev sahipliği yapmış bir yer. Bugünlerde küreselleşmeden, tek tip olmaktan yakınıyoruz. Bugün buna, ’Bir dakika. Siirt var, insanlık, kardeşlik var’ diyoruz. 12 gurebanın, fakirin fukaranın, kimsesizlerin kimi olarak yola çıktık. Bu bakımdan son 10 yılda Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde çok büyük bir değişim, dönüşüm yaşandı. Sosyal hizmet ve sosyal yardım güçlü bir şekilde insanların yaşamına dokunmaya başladı. 24 25 26 4 Eylül 2013 4 Eylül 2013 9 Eylül 2013 Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Sosyal Hizmetler Eğitim ve Yardım Vakfı arasında, Ankara’da, ‘Sevgi Evi’ ve ‘Rehabilitasyon Merkezi’ Yapılması İçin İşbirliği Protokolü İmzaladık. Kadını ve erkeği birbirinin tamamlayıcısı, birbirinin yükünü alan, nimetin ve külfetin eşit paylaşıldığı bir Türkiye için mücadele ediyoruz. Dolayısıyla herkesin birbirinin insan hakkını koruduğu, saygı, sevgi çerçevesinde bir süreci yönetmeye çalışıyoruz. Ankara Engelsiz Filmler Festivali’nin Açılışını Gerçekleştirdik. Sakarya’da Gerçekleşen, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin Ortaklaşa Düzenlediği Kadın Çiftçi Eğitimi Sertifika Törenine Katıldık. Beyaz perdedeki bir Toprağı bu kadar güçlü kare bütün zihinlerin kılan şey, kadınlarımız, değişimini güçlendirebiliyor, çiftçilerimiz. Kadınlarımızın önyargıları kırabiliyor, bilinci bu alanda bilgili olması bizim yükseltebiliyor, farkındalığı geleceğe dair aslında duygusal artırabiliyor ama sanata bir talebimiz değil, akıllı bir ulaşabilmek bu salonlara ekonominin temel felsefesidir. gelebilmek çok kolay değil. O Dolayısıyla bugün Sakarya’da yüzden engellinin eğitim, sağlık yaptığımız, Türkiye’nin genelinde sorununu çözmüş olmanız imzaladığımız protokolün gereğini gerekiyor. Bu anlamda Bugün yapmak en büyük görevimiz. çok önemli bir şeyi başarıyoruz, Biz 10 yıl önce bu eksikliği beyaz perdenin önünde engelli gördüğümüz için medeniyet kardeşlerimizin önündeki engeli yolculuğumuzda kadının ve kaldırıyoruz. erkeği kalkınmanın bir parçası yapmamız gerektiğine inandık. 13 27 28 30 12 Eylül 2013 18 Eylül 2013 24 Eylül 2013 Paris’te Düzenlenen 33 Ülke Temsilcisinin Katıldığı Akdeniz İçin Birlik (AİB) Yüksek Düzeyli Memurlar Toplantısı’na Katıldık. Kıbrıs Gazileriyle Bir Araya Geldik. Bakan Şahin, cinsiyet eşitliği, kadın hakları ve sosyal politikalar konusunda UNESCO ve Türkiye arasında gündeme gelebilecek işbirliği konuları üzerine bilgi alışverişinde bulundu. Türkiye’de tüm mevzuat, kadın erkek eşitliği ilkesini gözeten ve kadına yönelik şiddete sıfır tolerans tanıyan bir yapıya kavuşturulmuştur. Birleşmiş Milletler (BM) Engelliler ve Gelişme Yüksek Düzeyli Toplantısına Katıldık. BM 68. dönem açılış haftası etkinlikleri için New York’ta Her zaman için şehitlerimizin varlığını, onların yakınlarını, gazilerimizi başımızın tacı olarak gördük. Yaşam kalitelerini yükseltmeyi bizim bulunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, engelliler için bin yıl kalkınma hedeflerinin ve uluslararası kabul edilen diğer kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesi konusunda, yapılan toplantıya katıldı. 29 kendi görev alanımızda büyük bir emanet olarak Engellilere yönelik 19 Eylül 2013 gördük. Gazi evleri açmak yapılacak hizmetlere Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ile Birlikte Bingöl’deydik. istiyoruz. Gazilerimizi bir araya getirip onları sosyal hayatın içerisinde bir ve beraber olacağı çalışmaları başlattık. Özellikle Bingöl’deki bu gelişim bize büyük mutluluk veriyor. 14 kültürümüzün de verdiği bir sorumluluktur. Bu bizim için, genetik kültür ve tarih onların yaşamıyla alakalı kodlarımızda olan bir gerçektir. için 2014 planlamasını değişim ve gelişim içerisinde. Bu konu, bizim inanç ve bedelliden ayrılan kaynakla projeleri hayata geçirmek Bingöl her yönüyle büyük batı ‘sosyal gereklilik’ diyor. yaptık. Şehit yakınlarımız ve gazilerimiz ne kadar huzurlu ve mutlu olursa biz de o kadar huzurlu ve mutlu oluruz. 31 32 33 27 Eylül 2013 27 Eylül 2013 30 Eylül 2013 21. Yüzyılda Dünya Çocuk Eğitimi Zirvesi’ne Katıldık. Fenilketonüri ve Fenilketonürili Çocukları Tarama ve Koruma Derneğinin Katkılarıyla Hazırlanan “Zekam Senin Elinde” adlı Tiyatro Oyununu İzledik. Uluslararası Küresel Yaşlı Bakımı ve Yaşlı Turizmi Buluşması Toplantının Açılışına Katıldık Ankara Üniversitesi Yaşlılık Çalışmaları Tek başına matematik, Fenilketonüri Uygulama ve Araştırma Merkezi fizik, coğrafya, hastalığında bir damla tarafından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, bunları çocuklara aşırı bir kan erken teşhiste hayat şekilde yüklemek, çantalarını kurtarıyor. Önemli olan bilincin doldurmak, o küçük bedenlere yükseltilmesi, farkındalığın katkıları ile ‘Küresel Yaşlı Bakımı yükler getirmek, aşırı sorumluluk, artırılması ve baştan tedbir ve Yaşlı Turizmi Buluşması’ başlıklı aşırı rekabet mutsuz bir neslin almak. Bunun maliyeti çok daha uluslararası toplantının açılışı yapıldı. oluşmasına neden olur. Her şeyi düşük. O yüzden biz Sağlık yerinde, zamanında, doğru bir Bakanlığıyla sizin hizmetkarınızız. O beyaz saçın getirdiği şekilde, bilimsel şekilde yapmak Bu alan büyük bir sabır tecrübeyi yaşamla durumundayız. istiyor. Her zaman paylaşmayı istiyoruz. O yüzden yanınızdayız. mümkünse ailesinin yanında, Sağlık Bakanlığı, Başbakanlık Tanıtma Fonu, Medikal Turizm Derneğinin ailesinin yanında mümkün olmuyorsa yaşamın içinde yaşayacağı yalıtılmış, kendi içinde sürekli birbirine hastalığını anlatan mutsuz yaşlılardan çıkıp, huzurlu mutlu yaşamın son nefesine kadar huzurlu olacağı bir yer hazırlıyoruz. 15 MODERN ŞEHRİN DAYATTIĞI YAŞAM ALANLARI YENİ SİTE ŞEHİRLERİ VE ALIŞVERİŞ MERKEZLERİ Her geçen gün sayısı artarak, bir nevi Ortaçağ şehir devletleri gibi site, tower (hiç istememe rağmen İngilizcesini yazmak zorunda kaldım) kule… şehirleri oluşuyor. Reklamlara bakınca, bu mekanlar “yaşam merkezleri” iddiasıyla öyle büyük bir vaatle çıkıyorlar ki karşımıza, alışveriş, sosyalleşme, spor, okul… tüm ihtiyaçlar çevrili duvarların içinde karşılanıyor. Bu sitelerin her biri kendi içinde, yeni birer şehir olma iddiasında aslında… Tek bir sosyal sınıfın içine kapandığı, gettolaştığı yeni mekanlar… Önce AVM’ler Girdi Hayatımıza; Sonra Kuleler, Siteler, Towerlar… Yıllar evvel İstanbul’un ilk büyük alışveriş merkezi Galeria açıldığında, insanlar sadece gezmek için akın akın gidiyorlardı. Ben, gezmek için alışveriş merkezine gitme fikrine uzun, çok uzun bir süre direndim. Çünkü büyük de olsa, merkez de olsa bir yere sadece Şehirleşme, şehir ile hemhal olmaktır. Şehre dokunmak, şehri hissetmek ve yaşamak… alışveriş ihtiyacı için gidilmeliydi. Köprünün altından çok sular aktı. İstanbul Ataköy’de tanıştığımız bu merkezler bir bir çoğalmaya başladı. Hatta öyle oldu ki; şimdi yaşadığım şehir Ankara’da, açılan merkezlerin adlarını öğrenmeye yetişemiyorum. İlk önce süpermarketlere yenik düştü alışveriş kültürümüz, sonra da alışveriş merkezlerine… Kasaba, manava, bakkala, fırına gitmeyi unuttuk önce, sonra da giyim kuşam için alışverişe çıkmayı, pazara gitmeyi, çocukları parka götürmeyi, yemeğe çıkmayı, sahilde yürüyüş yapmayı, sahilde çay içmeyi… Aslında sadece alışveriş kültürümüz değil, sosyal hayat anlayışımız değişti. Pizzayla, hamburgerle tanışınca, hasır taburelerde çay içmeyi, Emirgan’da kağıt helva yemeği unuttuk. Modernleşmenin ölçüsü oldu “mall”ler. Pastanede 1 liraya içtiğimiz limonatayı 10 lira ödeyince, ……..lokantasında yemek yemek yerine hamburgerci de karın doyurunca. Ayşe KEŞİR Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Siyasi Danışmanı akesir@gmail.com 16 Fırından mis gibi kokan taze ekmeği almak yerine, süpermar- Ama bütün bunlara rağmen; “Neden hala insan böyle bir mer- ketlerin unlu mamullerine gidince, çocuklarımızı parka götürmek keze hafta sonunu geçirmek için gider?” sorusunun beni tatmin yerine, alışveriş merkezinin top havuzuna bırakınca kendimizi eden bir cevabını bulamadım. daha modern hissetmeye başladık. Geçtiğimiz günlerde Ankara’da yeni açılan bir alışveriş merkeSinema salonları, kafeterya katı, çocuk oyun alanları, modern zine daha evvel alınan bir ürünü değiştirmek için gittiğimde ka- kahvehaneleri ile eski şehir anlayışımızın modern çarşıları. Lakin labalık beni çok şaşırtmıştı. “Dün bir bugün iki, bu insanlarda önemli bir eksiği hala gideremediler. nereden çıktı böyle? Ya da insanlar sürekli alım gücünün dü- Temiz hava ve damıtılmış şehir kültürü nostaljik oldu? şüklüğünden bahsediyor ama bu kalabalık aksini söylüyor.” diye düşünmekten alamıyordum kendimi. Bir başka açıdan baktığınızda, alışveriş merkezleri insanın mo- Ben bunları düşünürken, bebeğiyle gelen bir çift beni başka dü- dern hayatta en çok ihtiyaç duyduğu şeyi, zamanı sunuyorlar şüncelere sürükledi. Kadın kocasına “Bak gördün mü gelenlerin denilebilir. Bütün ihtiyaçları bir mekanın içinde yarım yamalak çoğu öğrenci. Bunlar para harcamıyor, gezmeye geliyorlar bu- giderek kazandığımız zaman… raya.” dedi. Evet, gelenlerin çoğu gençti… Gerçi modern hayat sadece bakkalı, süper market, yapmadı. İnsanlar yaşamaya ve sosyalleşmeye geliyorlar bu mekanlara. Alışveriş anlayışımız, kültürümüz o kadar çok değişti ki… Sa- Belki de bazıları hiç görmedikleri bovlingi görmeye, hamburge- dece ihtiyaç için çıkılmıyor artık çarşıya… “Yeni sezonda neler rin tadına bakmaya; gençler ise arkadaşlarıyla buluşup sinema- var? İndirimler nasıl?” sorularının cevapları da en önemli alışveriş ya gitmeye, anneler çocuklarını sinemaya götürmeye, çıkışta da nedenlerimiz oldu. indirimlere bakmaya… İnsanlar önce Mahmutpaşa’yı terk etti, ardından İstanbul Caddesi, Fatih, Nişantaşı, Bağdat ve İstiklal Caddesini; Ankara’da Modern olma kaygısı, temiz hava almamıza engel olduğu gibi yaşadığımız şehirde iz ise; Kızılay ve Tunalı’yı. Sultanahmet turistlere bırakıldı, Boğaz tekne turlarına... İlk alışveriş merkezimiz sayılabilecek Kapalıçarşı’nın boynu bükük, sahil kenarındaki banklar ve oltalar da mahzun. Belki de elimden kayan çocukluğum belki de çocuklarımın çocuk gibi yaşayamacağından koktuğum için yazıyorum. Bilinmez bırakmamıza, şehir ile ama aşikar olan bir şey var ki; modern hayat, tüm sosyalleşme hemhal olmamıza da engel sitelere, kulelere hapsolmayı dayatıyor. Böylelikle; modern olma oluyor… şehirde iz bırakmamıza, şehir ile hemhal olmamıza da engel ihtiyacımızı bir çatı altında toplayıp bizi alışveriş merkezlerine, kaygısı, temiz hava almamıza engel olduğu gibi yaşadığımız oluyor… 17 GENÇLER İÇİN SOSYAL KAPİTALİN ANLAMI: Gençlik dönemine ilişkin gelişimsel özelliklerin anlaşılması; her yaştan bireyin yalnızca kendi ilke ve değerleri ile gençlere yaklaşmasının önüne geçerek, gençliğe ve gençlere özgü duruşun algılanmasını kolaylaştırır. Gençler farklı yapılarda sosyal iletişim ağları oluşturarak arkadaşlıklar ve çevrelerindeki diğer insanlarla iletişim kurarlar. Gençlerin bu bireyler ya da gruplar tarafından nasıl anlaşıldıkları önemlidir. Çünkü çoğu zaman farklı normları, inançları ve değerleri olan iletişim ağlarına dahil olmak gençler için bir mücadele alanı olabilir. 18 LİMANA SIĞINMAK MI, YELKEN AÇMAK MI? Prof.Dr. Emine ÖZMETE Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi Ankara Üniversitesi Yaşlılık Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü 19 gençler için sosyal kapitalin anlamı Günümüzde sosyal iletişim ağları gençlere yalnızca duygusal destek değil, aynı zamanda yaşamlarına ilişkin birçok olanak, seçenek ve güç sağlamaktadır. Bireylerin sahip oldukları sosyal iletişim ağlarının genişliğini ve iletişimin kalitesini açıklamak için kapsamlı bir yaklaşım olarak sosyal kapital kavramı kullanılmaktadır (Boeck 2010). Sosyal kapital kavramı ilk kez Lyda Judson Hanifan tarafından 1916 yılında Amerika’nın Batı Virginia bölgesindeki kırsal alanlarda çocuklar ve gençlere yönelik eğitim hizmetlerinin iyileştirilmesi amacı ile yeni okullar açılması önerisinden hareketle ortaya çıkmış ve tartışılmaya başlanmıştır. Hanifan sosyal kapital kavramını günlük yaşamdaki önemli yaşam gerçekleri ile ortaya konulabilecek, elle tutulur bir kavram olarak tanımlamış ve toplumdaki sosyal birimlerle ilişkileri ve duyguların paylaşılmasını içeren sosyal ağlar bağlamında irdelemiştir (Smith 2007). Tüm yaşam alanlarını içine alan ve çok boyutlu bir kavram olan sosyal kapital en genel şekli ile toplumdaki ilişkilerin nitelik ve biçimlerini ifade etmektedir (Whitlock 2003). Pierre Bourdieu (1983) sosyal kapitali sosyal teorilere dayanarak açıklamaktadır. Diğer yandan Putnam (1995) sosyal kapitali; karşılıklı fayda elde etmek üzere bireyler arasında kurulan işbirliğini ve koordinasyonu kolaylaştıran güven, ilişkiler ağı ve normlar gibi sosyal örgütleyiciler bağlamında incelemektedir. Bu dinamiklerden hareketle kurulan bağlar, bireyleri birbirilerine yakınlaştırmaktadır. John Field (2003, 2006)’e göre sosyal kapital ilişkilere ve bu ilişkiler ağından ortaya çıkan yararlılık / verimlilik felsefesine dayanmaktadır. Gençler İçin Sosyal Kapitalin Anlamı Sosyal kapital karşılıklı güvene, ortaklığa ve etkileşime dayalı belirli normlar ve değerler ile kuşatılmış bir sosyal sistemdir. Michael Woolcock (2001) sosyal kapitalin güçlendirilmesi için ilişkiler esasına dayanarak sosyal kapitalin üç farklı 20 boyutu arasındaki bağlantıyı şu şekilde açıklamıştır: (i) Bağ kuran sosyal kapital (bonding): Aile üyeleri, yakın arkadaş, komşular ve aynı etnik gruplar gibi bireyler arasındaki daha yakın etkileşimleri sağlayan bağları gösterir. (ii) Köprü kuran sosyal kapital (bridging): Farklı sosyo-ekonomik statü, farklı kuşak ve farklı etnik gruplardan gelen, aralarında mesafe bulunan bireyler, arkadaşlar ve dostlar arasındaki ilişkilere dayalı bağları geliştirmeyi hedefler. (iii) Bağlayan sosyal kapital (linking): Özel alan dışında, yakın çevrenin ötesinde daha geniş formal kurumlardan kaynak, fikir ve bilgi alışverişinde bulunan birey ve toplulukların birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlamaktadır. Gençler için bağ kuran sosyal kapital, aile ve arkadaşlık ilişkilerine, bağlanma hissi sağlayan akran gruplarına odaklanır. Köprü kuran ve bağlayan sosyal kapital ise gençlerin yakın çevreleri dışındaki kişilerle iletişim kurması ile ilgilidir. Bu ağlar gençlerin olanaklarını ve ufuklarını genişletmek için çok önemlidir. Putnam bağ ve köprü kuran sosyal kapital arasında açık bir ayrım olduğunu düşünmektedir. “Bağ kuran sosyal kapital ‘geçinmek’ için iyidir. Ancak köprü kuran ve bağlayan sosyal kapital ‘ilerlemek’ için önemlidir” (Putnam 1995; Field 2003). Böylece bağ kuran sosyal kapitalin dar olan benliği desteklediği, köprü kuran ve bağlayan sosyal kapitalin ise daha geniş kimliklerle tanışmaya olanak sağladığı ve karşılıklı etkileşimlerin sayısını artırdığı görülmektedir. Bağlayan sosyal kapital ise nüfuzlu kişilere ve güç yapılarına erişim ile ilgilidir (Woolcock 2001). Bu noktada gençler için sosyal kapital ağının yaşamlarındaki ilerlemelerinde, Sosyal kapital sosyal dayanışmanın varlığı ile oluşur. Böylece yakın çevrede komşuluk ilişkileri çocuklar ve gençler için sosyal kapital sisteminin merkezini oluşturmaktadır. geleceğe ilişkin kararlarında, eğitim hizmetlerine erişimlerinde, meslek seçimlerinde ve işe başlamalarında yardımcı olup olmadığı önemli olmaktadır. Diğer yandan aile bireyleri, arkadaşlar, okul çevresi, boş zaman faaliyetleri gibi bireylerin sosyalizasyon sürecini belirleyen etkenlerin, gençleri geride tutup yeni şeyler denemelerini engelleyen bir sosyal kapital yapısı oluşturması da olası görünmektedir. Gerçekte esas konu, gençlerin ne düzeye kadar sosyal kapitale erişebildikleri ya da sosyal kapitallerini yapılandırabildikleridir. Böylece gençlerin toplumdaki geniş iletişim grupları ile ilişkiler kurmaları gerektiği öngörülmektedir. (Boeck 2010). Çocuklar ve ebeveynler arasındaki etkileşim, anne babanın çocuklar için harcadığı zaman ve enerji, doğrular ve yanlışlar üzerine belirlenen normlar, ailelerde sosyal kapitali yapılandıran faktörlerdir. Ayrıca okul, çocuklar ve gençler için sosyal kapitalin formüle edildiği ve oluşturulduğu çevredir. Okulda öğrenci olmak sosyal kapital oluşturmanın doğal bir nedenidir. Bu anlamda okul, öğrenciler ile öğretmenler arasında; öğretmenler ile ebeveynler arasında ve ebeveynlerin kendi aralarında iletişimin sağlandığı bir alandır. Böylece okul aynı zamanda aile zeyi sosyal kontrolün geleneksel ya da çağdaş bir yaklaşımla gerçekleştirilme biçimini de belirler (Leventhal ve Brooks-Gunn 2000). gibi sosyal kapitalin doğa olarak üretildiği bir yerdir. Sosyal kapital sosyal dayanışmanın varlığı ile oluşur. Böylece yakın çevrede komşuluk ilişkileri çocuklar ve gençler için sosyal kapital sisteminin merkezini oluşturmaktadır. Birlikte gerçekleştirilen spor aktiviteleri ve diğer paylaşımlar komşulukta değerleri ve normları yeniden biçimlendirir. Sosyal destek, sosyal kontrol ve katılım sosyal kapitalin fonksiyonel ve aktif yapısını ortaya koyar. Sosyal kontrol daha çok ebeveynlerin ve öğretmenlerin çocuklar ve gençler ile ilişkilerinde görülür. Genel olarak sosyal kontrol, ebeveynlerin çocuklarının arkadaşlarını tanıma düzeyi ya da çocuklarının ne yaptıklarını gerçekten biliyor olmaları ile ölçülebilir. Sosyal kontrolün olumlu işlemesi için ebeveynlerin, çocuklarının arkadaşlarının ebeveynleri ile iletişimlerinin iyi olması gerekir. Bu noktada ebeveynlerin eğitim dü- Bazı çalışmalar, yakın çevrede sosyal iletişim ağlarının yetersiz olduğu durumlarda çocuklar ve gençlerin, akademik başarısında azalmalar olduğunu ve okuldan ayrılmaların arttığını göstermektedir. Aile içindeki etkileşimin kaliteli olması ve samimi komşuluk ilişkileri ile çocuklar ve gençlerin akademik başarılarının yükselebileceği, suça karışma oranlarının azalacağı; akıl ve ruh sağlıkları iyi, özgüvenleri yüksek birer birey olmaları için yaşamlarının desteklenebileceği belirtilmektedir. Bu noktada sosyal kapital insanları daha sağlıklı bir yaşam için motive eder ve yaşam kalitesinin yükselmesini sağlar. Yapılan araştırmalar, daha çok komşusu olan ve onlara iyi ilişkiler sürdüren ebeveynlerin çocuklarının daha az sorun yaşadıklarını ortaya koymaktadır (Ellonen ve Korkiamki 2008). Böylece gençlerin aidiyet duygusu ile yakın çevreden başlayarak daha geniş çevrelerde sosyal içerme kavramına ve sosyal kapital ağlarına odaklanmaları mümkün olacaktır. Sosyal hizmet bakış açısı ile gençlerin sosyal kapital ağlarının insan haklarının, güçlendirmeye ilişkin destek sistemlerinin ve sosyal adaletin gerçekleşmesi üzerine yapılanması ge- rekmektedir (Field 2003). Bu şekilde sosyal kapital gençler için eğitim ve sağlık hizmetlerine erişmeye, iş piyasasında yer edinmeye olanak sağlayan ve işbirliğine dayalı yarara götüren bir sosyal kaynak olarak görülmektedir. “Toplum yapıştırıcısı” (glue of society) olarak tanımlanan sosyal kapital, toplum üyeleri arasındaki karşılıklı etkileşime, güven normlarına, sosyal sistemin devamlılığına dayanmakta; bu şekli ile her bireyin ana akım toplumla bütünleşmesini amaçlamaktadır (Baum vd 2000). Limana Sığınmak mı Yelken Açmak mı? Yakın çevrede güçlü bir sosyal kapitale sahip olmanın sözü edilen olumlu etkilerinin yanı sıra olumsuz etkilerinin de olabileceği tartışılmaktadır. Bu noktada gençler için sosyal kapitalin anlamı Boeck’in (2010) anlatımındaki ” limana sığınmak mı, yelken açmak mı” analojisi ile açıklanabilir. “Liman” güvenli bir yer olmakla birlikte, pek çok genç birey sığınmış oldukları limanda kendilerini sıkılmış hissedebilirler. Bu limanda gençlerin sosyal kapitalleri sabittir, iletişim ağları hemen yakınlarındaki sokak, park ve ev ile sınırlıdır. Sosyal kapitalin bu şekli güçlü bir aidiyet duygusunu nitelemektedir. Böylece aynı çevredeki gençler birbirlerini iyi tanırlar, birlikte zaman geçirirler, aynı giysileri beğenirler, birbirlerine benzerler, birbirlerine daha çok güvenirler. Bu daha içe dönük, korumacı bir güvene neden olabilir. Bu koşullarda gençler yapacakları farklı faaliyetlerin yaşamlarını çok fazla etkilemeyeceği ve yaşamlarına fazla bir şey katmayacağı düşüncesi ile hareket ederler. Bir yıl sonraya ilişkin uzun vadeli planlar yapamadıkları gibi bir hafta ya da bir ay sonra nerede olacakları konusunda da fikirleri olmayabilir. Bu da gençlerin yaşamlarına ve geleceklerine ilişkin önemli kararlar alamamalarına, daha kötümser olmalarına, yaşama sınırlı açılardan bakmalarına neden olur. Limandaki gençler için mahalle bir sosyalleşme alanıdır. Gençler bazen güven hissi ile bağlı oldukları ve herkesi tanıdıkları bu 21 gençler için sosyal kapitalin anlamı çevreye kendilerini ait hissetmeyebilirler. Ancak bulundukları çevreyi genişletebilme gücünü de kendilerinde bulamazlar. Çünkü küçük ve durağan olan bu iletişim ağları; gençlerin günlük yaşam problemlerinin kısa sürede çözülmesine yardımcı olur, dışarıdan gelecek tehlikelere karşı onları korur. Bu sabit ve durağan olan sosyal kapital yapısı gençlerin benlik ve düşünce sistemlerini sınırlayarak, yakın çevreleri dışına çıkmayı risk olarak algılamalarına neden olur. Gençlerin çoğu da bu riski almaktan kaçınırlar. “Liman” olarak nitelendirilen sabit/durağan sosyal kapitali oluşturan yapısal faktörler Şekil 1’de gösterilmiştir. Gençler sığındıkları limandan “yelken açma” cesaretini bulduklarında farklı genç ya da yetişkin gruplarla etkileşimde bulunabilecekleri kaynaklara sahip olurlar. Böylece gençler dinamik bir sosyal kapital yapısına sahip olurlar. Farklı iletişim ağlarının bulunduğu bu yapı içinde gençler; farklı kültür ve değer yapılarına sahip olan çeşitli ve daha karmaşık gruplar ile bir araya gelirler. Üniversite arkadaşları, iş arkadaşları ve eski okul arkadaşları gibi birbirini tanımayan çeşitli gruplar ile sosyal kapitalini yapılandırmış olan gençler, boş zaman faaliyetlerine ilişkin daha fazla seçeneğe sahip olurlar. Farklı gruplar ve farklı arkadaşlar gençler için farklı roller anlamına gelmektedir. Böylece her grupla farklı konular konuşulmakta ve paylaşılmaktadır. Güçlü ve sabit olan mahalle çevresindeki sosyal iletişim ağları, farklı gruplarla çeşitlendirildiğinde ve desteklendiğinde köprü kuran sosyal kapital gerçekleştirilmiş olur. Dinamik sosyal kapital yapısına sahip olduğu belirlenen gençlerin ebeveynlerinin kendilerine daha çok güvendiklerini belirttikleri; kendilerinin de farklı gruplara dahil olan arkadaşlarına güvendikleri araştırmalarla ortaya konulmuştur. Gençler dinamik bir sosyal kapital yapısına sahip olsalar bile; çeşitli kaynaklara erişim noktasında ait oldukları sosyal sınıfın niteliği etkili olmaktadır. Bazı çalışmalarda ailesi yoksul olan gençlerin; 22 farklı boş zaman etkinliklerinden, seyahat olanaklarından ve farklı gruplar ile iletişim kurmaktan yoksun kaldıkları belirlenmiştir. Daha varlıklı ve eğitim düzeyi yüksek olan ailelerin çocuklarının ise ebeveynlerinin sosyal, kültürel ve entelektüel kapasitelerini kullanarak geniş iletişim ağlarına ve diğer olanaklara daha kolay erişebildikleri açıklanmaktadır. Diğer yandan aile kapitali zayıf olan gençlerin dinamik sosyal kapital yapısından yararlanarak yeni bir işe girme, yeni bir çevrede yaşama gibi olanakları yakalama şansı artmaktadır. Böylece gençler ait oldukları sosyal sınıfın etkisini de azaltabilmektedirler. “Yelken açma” olarak nitelendirilen dinamik sosyal kapitali oluşturan yapısal faktörler Şekil 2’de gösterilmiştir. “Limana sığınmak” ve “yelken açmak” arasında denge kurabilmek gençlerin yaşamlarında yalnızca refahları için değil, aynı zamanda yeni olanakların ve yeni aidiyetlerin oluşturulması açısından da önemlidir. Bu şekli ile sosyal kapital, gençlerin yaşamlarına ilişkin eylemlerinin “çevredeki olanaklarla” nasıl sınırlı olduğu anlamamıza yardımcı olur. Bu nedenle son yıllarda gençlik refahı alanında yapılan birçok çalışma; gençlerin yoksulluğunun ve suça karışmalarının önlenmesi, okula devamlarının ve akademik başarılarının desteklenmesi, toplumun gönüllü katılımı ile sosyal kapitallerinin zenginleştirilmesine odaklanmaktadır. Böylece gençlerin sosyal çevre ile kaynaştırılmasına, yaşama ilişkin olanaklarının genişletilmesine ilişkin politikaların üretilmesi hem Sınırları belirlenmiş olan aidiyet hissi Yaşama sınırlı açıdan bakmak Güçlü / sabit ağlar Sabit/ durağan sosyal kapital İlişkilerde anında karşılık bulma Koruyucu güven ilişkilerinin etki alanı Şekil 1. Sabit/Durağan Sosyal Kapitalin Yapısal Faktörleri (Boeck 2010’dan uyarlanmıştır) yerel hem de ulusal yönetimlerin hedefleri arasında yer almaktadır (Boeck 2010). Sonuç: Sosyal Kapital Nasıl Geliştirilebilir? Sosyal kapitalin geliştirilmesi gençlerin yaşamlarının içine gömülü bir süreç olmalıdır. Sosyal kapital ağının geniş olması gençler için güçlü bir yöndür. Böylece sosyal hizmet uygulamalarında gençlerin bu güçlü yönü öne çıkarılarak, kendi kendilerine yetebilecek duruma gelmeleri sağlanmış olur. Çünkü bu süreçte gençlerin kendi durumlarını değiştirebilecek etkinliklere katılma olanakları artar ve bilgiye dayalı olarak güçlenirler. Ekonomik, politik ve kültürel faktörlerin yanı sıra, dinamik sosyal kapitalin gelişti- rilmesi, gençlerin günlük yaşamın getirdiği sorunlar ile baş etme yetilerini destekleyerek, sorunlara karşı daha dirençli bir şekilde yaşamlarını sürdürmelerini sağlar. Böylece gençler yaşamları ile ilgili daha bilinçli tercihler yapabilecekleri seçeneklere sahip olurlar. Dinamik sosyal kapitali destekleyen sosyal hizmet uygulamalarında gençlere cesaretsizliğin, sınırlı bakış açılarının, içe dönüklüğün, yoksulluğun, imkânsızlığın ve dışlanmanın neden olduğu kendilerini “kurban olarak görme” ve “kurbanı suçlama” durumunu kırmak için gerekli müdahaleler yapılır. Bu noktada toplumsal kaynakların farkında olmak ve bu kaynakları gençler için görünür kılmak da önemlidir. Bu nedenle ışığı sorunları olan “insanlardan”, bu insanların karşılaştıkları “sorunlara” çevirmek; değişim için daha fazla seçenek olduğunun görünmesine yardımcı olur. Güçlendirme, katılım ve kapasite kullanımı sosyal kapitalin geliştirilmesinde esaslardır. Sosyal kapitalin geliştirilmesi gençleri “kurbanı suçlama” ve “eksiklik” yaklaşımlarından uzaklaştırır. Böylece gençlerin seslerini duyurma, karşılaştıkları durumları tanımlama, eylem için gündem belirleme ve kendi adlarına bir harekette bulunma farkındalığı artar. Kaynaklar Baum, F., Palmer, C., Modra, C., Murray, C. and Bush, R. 2000. Families, social capital and health, in Winter, I. (ed.), Social Capital and Public Policy in Australia, Australian Institute of Family Studies, Melbourne. Bourdieu, P. 1983. Forms of Capital in J.C. Richards (ed.) Handbook of Theory and Research for The Sociology of Education, Routledge, New York. Boeck, T. 2010. Social Capital and Young People, In:Work With Young People (Ed.by: J. Wood, J. Hine).Sage Pub.,London. Karşılıklı ilişkilerde geniş etki alanı Yaşama farklı açılardan bakmak Aidiyet duygusunun farklılaşması Dinamik sosyal kapital Ellonen, N., Korkiamki, R. 2008. Social Capital, Social Work and Young Lives. Nordisk Sosialt Arbeid, Vol:2, 2008. Field, J. 2003. Social Capital and Lifelong Learning: An Analysis of Survey Data. European Conference on Educational Research, University of Hamburg, 17-20 September, pp.1-21. Field, J. 2006. Sosyal Sermaye. Çev. Bahar Bilgen, Bayram Şen. Bilgi İletişim Grubu Yayıncılık Müzik Yapım ve Haber Ajansı Ltd.Şti., İstanbul. Sosyal ağlarda çeşitlilik Leventhal, T., and Brooks-Gunn, J. 2000. The Neighborhoods They Live In: The Effects of Neighborhood Residence on Child and Adolescent Outcomes. Psychological Bulletin, 126(2); 309-337. Putnam, R.D. 1995. Bowling Alone: America’s Declining Social Capital. Journal of Democracy, 6(1); 65-78. Sosyal ilişkilerde güvenin etki alanının genişlemesi Smith, M.K. 2007. Social Capital. The Encylopedia of Informal Education. Online: www. infed.org/biblio/social_capital.htm, Erişim Tarihi: 04.05.2008. Whitlock, J. 2003. Social Capital and Wellbeing of Youth. Cornell University, University of Rochester, New York State Center for School Safety. Woolcock, M. 2001. The Place of Social Capital in Understanding Social and Economic Outcomes. Canadian Journal of Policy Research, 2(1); 1-17. Şekil 2. Dinamik Sosyal Kapitalin Yapısal Faktörleri (Boeck 2010’dan uyarlanmıştır) 23 R E H A B İ L İ TA S Y O N V E ENGELLİLER SPORUNUN HEDEFLERİ Yrd. Doç. Dr. Ebubekir AKSAY Engellilerde Egzersiz ve Spor Eğitimi Bölüm Başkanı İnönü Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Engelli kişilerin diğer kişilerle iletişime geçme Engelli kişilerin diğer kişilerle iletişime geçme imkânları az imkânları az ya da çok kısıtlanmıştır ve engelli ya da çok kısıtlanmıştır ve engelli çocukların gelişimleri sık- çocukların gelişimleri sıklıkla uygun olmayan lıkla uygun olmayan çevre koşullarında gerçekleşmektedir. çevre koşullarında gerçekleşmektedir. Bunun sonucunda onların sosyal davranışları hiç de nadir olmayan bir şekilde olumsuz özellikler olarak kendilerini Bunun sonucunda onların sosyal davranışları hiç göstermektedir. Engelli kişiler istemeyerek tekrarlı bir şe- de nadir olmayan bir şekilde olumsuz özellikler kilde kendileri ve toplum arasında ön yargı, cehalet, yan- olarak kendilerini göstermektedir. Engelli kişiler lış anlama üzerine kurulan gerilim alanı içinde kalırlar. Re- istemeyerek tekrarlı bir şekilde kendileri ve toplum habilitasyon ve engelliler sporunda sosyallik temel eğitim kategorisi olarak grup içindeki tanıma deneyimini, toplum arasında ön yargı, cehalet, yanlış anlama üzerine içindeki kendi davranışını ve diğer üyelerin herbirine karşı kurulan gerilim alanı içinde kalırlar. olumlu özelliklerini etkilemektedir. Spor grupları içinde te- 24 mel olarak kazanılan sosyal davranışlar, nuları göz önüne alınması gerekir. Spor, iş hayatında yer almasını sağlamaktır. Bu engelli olmayanlar ile ilişkilerin başlatılma- hedef ve tutum alanlarına yöneldiği gibi durum engelliler sporunun vazgeçilmez sı için şans tanımaktadır. Sportif katılım- genel toplumsal politika, kültür, sosyal ve bir parçası olup, kendisini sağlık aksanı, lar ile tanışmalar, doğabilecek gerilimleri hastalık ya da engele dayanan etki alan- morfolojik uyum ve sosyal hayata katılım ortadan kaldırmaya yardımcı olmakta ve larını da kapsamaktadır. olarak göstermektedir. Engelli Sporu Nedir? Rehabilitasyon Sporu Engelli sporu ile ne anlaşıldığı sorusu, de- Rehabilitasyon sporu bir hastalık ya da ğişik ilgi gruplar tarafından farklı şekilde hasarın oluşmasından sonra yapılır. Dok- cevaplandırılır. Bunun sebebi günümüz- tor gözetimi altında doktor ve diğer mes- de farklı kavramların (ör. rehabilitasyon lek grubu çalışanlarıyla birlikte hareket sporu, engelli sporu, sağlık sporu, sporla terapisinin ve engelliler sporunun genel terapi, özel gruplarla spor, terapi amaçlı elementleri, grup içinde düzenli olarak spor, spor geliştirme dersi vb.) farklı ilgi yapılır. engelli kişiler ile engelsiz kişiler arasındaki ilgiyi normalleştirmektedir. Sportif bir aktivite sayesinde engelli kişinin çevresi ile iletişimi tekrar sağlanır ya da diğer bir deyişle topluma entegrasyon hızlanır ve entegrasyon süreci hafifler. REHABİLİTASYON VE ENGELLİLER SPORU Engelli Sporu alanlarından dolayı aynı anlamda kulla- Tarihsel açıdan rekabet sporu yapmak nılmasındandır(1).Engelli sporu harekete, her zaman manevi bir motivasyon ol- fiziksel aktiviteye ve egzersize yöneliktir; muştur. Yarışma organizasyonları diğer fakat burada kısıtlı yetenekleri olan engel- insanları karşılaştırılmayı amaçlamakta lilerin, sağlık açısından bozukluğu olanla- olup, bu sporlar medyadan takip edile- rın ya da yaşlıların bireysel ilgi ve imkân- bilmekte ve neredeyse verilen haberlerin larına ağırlık verilir. Özellikle sağlık sporu tamamında yarışma sporlarından söz ve spor terapisi kavramları tartışmaya ve edilmektedir. Yine de insanların spor şüpheye sebebiyet vermiştir. Spor tera- yapmak için nedenleri değişmiştir. Son pisi kavramı rehabilitasyon kliniklerinde 10 yıl içerisinde, “boş zaman faaliyetleri” geliştirilen hareket hizmeti sonucu ortaya (bugün çoğunluğun yaptığı spor), insan- çıkmıştır. Spor terapisi, hareket terapisi ların çoğalan boş zamanlarını mantıklı olarak gereklidir ve sporun kendi yardım- şekilde spor ve hareketle değerlendire- cı araçlarıyla fiziksel, psikolojik ve sosyal bilecekleri sorusuyla meşgul olmakta ve fonksiyon bozukluklarını telafi eder, yeni- bundan dolayı spor sisteminin tamamın- ler, ikinci hasarları önler ve sağlıklı yaşamı da bir değişiklik gözlenmektedir. Gittik- destekler. çe sayısı artan farklı engel gruplarındaki bireyler dengeleyici ve modern tarzda, farklı sebeplerde, farklı zamanlarda, çeşitli yerlerde ve çok farklı performans ve temel koşullarda, farklı insanlarla ve farklı hedeflerle aktivite yapma imkanı aramaktadırlar (4). Bu tarif edilen değişiklik tabiî ki federasyon, dernek, doktor ve yönetici tarafından düzenlenen engelli sporuna da yansımaktadır. Burada toplum açısından, sporun değerleri ve tartışma ko- Rehabilitasyon Rehabilitasyon Sporunun Hedefleri Rehabilitasyon sporunun önemli hedefleri arasında belirli engellere ya da hastalıklara katlanmak durumunda olan kişilerin mümkün olduğu kadar fiziksel, ruhsal ve sosyal hasar/bozukluklarının tekrar eski haline getirilmesinin sağlanması ya da sınırlamaların ve kısıtlamaların en aza indirgenmesi yer almaktadır. Kosel ve Froböse’ye göre rehabilitasyon sporu ve engelliler sporunun hedeflerini ayrıntılı olarak sıralamaktadır: • “Rehabilitasyon- ve engelliler sporu, tedavi, entegrasyon yardımı ve önlemlerden sayılmaktadır, İtalyanca “rehabilito” kelimesinden türe- • Rehabilitasyon- ve engelliler sporu- tilen bu kelimenin kullanımı 1439’a da- nun imkânları ve sportif oyunlar ile yanmaktadır ve hukuksal anlamda kul- bedensel verimliliğin tekrar kazanıl- lanılması toplum içinde önemli bir yere masını ve korunmasına hizmet et- sahiptir. mektedir, Joachim ve Schutz’a göre rehabilitasyon, kişinin bedensel, ruhsal, psikolojik ve sosyal ya da uzun süreli engelliliği toplumun yardımı ile azaltmak ve mümkünse • Rehabilitasyon- ve engelliler sporu temel olarak doktor eşliğinde gruplar içinde uygulanmalıdır” (Kosel Froböse, 1999 s.33). (1) Sayılan kavramların içeriği hakkında geniş kapsamlı bilgiyi ve açıklamayı Bergmann Späti & Whybra-Döttelbeck (2002), Dordel (1987), Haag & Hummel (2001), Huber & Werle (1996), Innenmoser (1999), Kosel & Froböse (1999), Scheid & Rieder (2000), Wegner (2001), Wyrda (1996)’da bulabilirsiniz. 25 engelliler sporu Rehabilitasyon sporu ve engelliler sporu ri yetiştirilmesi konusunda çok fazla bir ile ulaşılmak istenen hedefler arasında; yol alınamamışken, Almanya başta ol- • oyun ve spor içindeki sosyalleşme mak üzere Avrupa’nın birçok yerinde bu sürecini başlatmak ve desteklemek, • engeli prevensiyonu için sağlık problemi olanlara engelliler sporuna katılmaları için olanaklar sağlamak, • bütün engelli kişilere spora katılım imkânı sunmak, konuda küçümsenemeyecek çalışmalar yapılmış ve “spor terapisti” kelimesi, özel olarak yetiştirilmiş ve eğitim almış beden eğitimi öğretmenleri için oluşturulmuştur. Bu durum özellikle tıbbi alanda aktif olmakta ve böylece rehabilitasyon sürecindeki çok önemli bir boşluğu ka- • engelli kişilere yeteneklerinin gelişi- patmaktadır. Bunun dışında fonksiyon minde ve sporda kişisel ilgilerin elde antrenmanlarından bahsedildiği görül- edilmesi için yardımcı olmak yer al- mektedir. Fonksiyon antrenmanı saye- maktadır. sinde özellikle kronik hastalıklarda mev- Aynı şekilde “yeni sakatlanmalardan kaçınmak, hareket becerilerini birleştirmek, pekiştirmek ve engellilere özgü spor branşlarının ve oyunların, engelliler sporunun önemli öğrenme hedefleri olduğunun kabul edilmesi gerekir”(Aksay 2012 s. 892). Engellilerin sportif faaliyetlerini, rehabilitasyon ve sosyalizasyonun bütünsel olanağı ve çaresi olduğu, engelli kişinin engel durumundan kaynaklanan psikofiziksel durumunun kötüye gitmesinden kaçınılarak performansın korunması ve yükseltilmesi durumu burada özellikle vurgulanmaktadır. Rehabilitasyon- ve engelliler sporunun hedefi esasen sportif faaliyet çerçevesi üzerinden gitmektir. Rehabilitasyon- ve engelliler sporu daha çok kendi imkânları ile engelli bireyin kişilik yapısının sağlamlaştırılması ve kendine güvenin güçlendirilmesini desteklemektedir. Bu sebeple rehabilitasyon sporu ve engelliler sporu çok önemli bir toplumsal görevi yerine getirmektedir. Prevensiyon toplum içinde sağlık eğitimine çok özel bir katkı sağladığı için, prevensiyonun ve terapinin spor olanakları ile ayrıca vurgulanması gerekmektedir. Türkiye’de henüz özel spor terapistle- 26 cut olan tedbirler ile başarıyı yükseltmek amaçlanmaktadır. Böylelikle hastalık süreçlerini kısıtlamak, engelli kişinin verimlilik ve performansını düzeltmek ya da en azından rehabilitasyon hedefine ulaşması ve koruması için hastalığın ilerlemesini önlemek ön plandadır. Rehabilitasyon Sporunun ve Engelliler Sporunun Düzeyi olan ya da risk taşıyan diğer spor branş- Rehabilitasyon sporu ve engelliler spo- sporunun uygulanması prevensiyon ve runa bağlı hedeflerin üç düzeyde yerine rehabilitasyon spor eğitimini belgeleyen getirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. ve diğer meslektaşlarından üst düzeyde İlk sırada “Rehabilitasyon sporu ve fonksiyon antrenmanı” yer almaktadır. Burada terapik önlemlerden bahsedilmektedir. larını yasaklamaktadır. Rehabilitasyon bilgi ve tecrübe sahibi olan beden eğitimi öğretmenleri ve kurs çalıştırıcıları tarafından yapılmalıdır. Bu önlemler yardımı ile bir taraftan sağlığı “Rehabilitasyon sporunun sınırlanması tehdit edici gelişmeler önlenmeli, diğer özellikle hareket terapisine yönelik eg- taraftan ikincil bozukluklar ve hasarlar, zersizleri kapsamaktadır. Bu egzersiz- hastalık ya da engelin vereceği birtakım ler, grup tedavisi olarak uzman kişilerin sıkıntıları ortadan kaldırmaktır. Rehabili- bilgileri ve her şeyden önemlisi fizyote- tasyon sporu öncelikli olarak grup içinde rapistlerin gözetimi altında yapılmalıdır. hareket terapisi ile ilgili egzersizlere yö- Buna uygun antrenman çeşitleri olarak nelmelidir ve bu egzersizlerin seçimleri “jimnastik ve su jimnastiği” eklenebilir. engelin ya da hastalığın çeşidine göre Rehabilitasyon sporu ve fonksiyonel an- olmalıdır. Rehabilitasyon sporunun içe- trenmanın tıbbi anlamda düzenlemeye, rikleri ve genel kuralları, anlaşılır ve açık danışmanlığa ve gözetim altında yapıl- şekilde taslağa çizilmelidir. Bu kurallar maya ihtiyacı vardır. Uygulama alanları uygulama sırasında tıbbi bir danışmanlık altı ay ile sınırlı olup istisnai durumlarda ve gözetim imkânı tanıyan spor branşla- 12 aya kadar uzatılabilir”(Kosel&Froböse rı, mücadele sporları ve sakatlanma riski 1999 s.36).Ancak bu açıklamaya rağ- men pratik, belirli engellilik durumlarında derasyonları tarafından çeşitli şekillerde sürenin daha fazla uzatılmasının mümkün egzersiz teklif ve imkânları sunulmaktadır. olduğunu ortaya koymuştur. Buna paralel olarak engelli kişi kendi en- İkinci olarak çoğunluk sporundan bahsedilmektedir. Engelli sporu için düzenli Rehabilitasyon sporunun sınırlanması özellikle hareket terapisine yönelik egzersizleri kapsamaktadır. Rehabilitasyon sporu öncelikli olarak grup içinde hareket terapisi ile ilgili egzersizlere yönelmelidir ve bu egzersizlerin seçimleri engelin ya da hastalığın çeşidine göre olmalıdır. gel grubuna ve derecesine göre istediği sportif aktiviteye katılabilir. bir doktor gözetimi, yeterliliğin güçlen- Son olarak performans sporu önem ka- dirilmesi ve tutulması ve aile bireylerinin zanmaktadır. Genel olarak performans yükünün hafifletilmesi gerekir. Çoğunluk sporu ile bireysel hedeflerin gerçekleşti- sporunda hareket etmenin eğlenceli ol- rilmesi için yapılan spor anlaşılır. Perfor- ması ön plandadır, dernek yaşantısının mans sporu, mutlak ya da göreceli değer sunduğu oyun ve spor sosyal bileşenler- verilerek, dar ya da geniş bir anlam kaza- le bağlantılıdır. Spor türleri engelli çoğun- nabilir. Sporda elde edilen başarı, engelli luk sporunda fonksiyonel bozukluklara olan ve olmayan sporcuları daha fazla ve/ uyarlanmalıdır, yani var olan yeterliliklerin ya da yeni spor aktivitelerine katılmak için korunması ve geliştirilmesi gibi ikincil ha- teşvik eder. Engelli performans sporcusu sarların önlenmesi de spor dersinde yer günümüzde büyük başarı sağlamakta- almalıdır. Derneklerde ya da spor kulüp- dır. Uluslararası etkinlik olarak Avrupa ve lerinde haftalık olmayan belki sadece yıl- Dünya Şampiyonalarında yapılan spor da bir kere sunulabilen çoğunluk sporları, türleri gitgide çoğalmaktadır. Bu ulusal engelli kişinin yeni tecrübeler edinmesine ve uluslararası spor organizasyonlarının kısıtlı da olsa olanak sağlar. Fakat burada geliştirilmesini gerektirir. Bugüne kadar en yüksek başarı değil, birlik, beraberlik yapılan Paralimpik Oyunları, engelli ve ve topluca spor yapmak ön plandadır. engelli olmayan performans sporcularının Bunlar kış sporları, su sporları, yürüyüş birbirine yakınlaştığını göstermiştir. En- gibi eğlence ve macera sporları olabilir. gelli sporcular, yıllar önce engelli olmayan Engelli Spor Federasyonları, dernekler sporcular için dahi düşünülemez olan ba- ya da spor kulüpleri eğitimli spor öğ- şarılar elde etmeye başlamışlardır. Engelli retmenlerini ve eğitmenleri sosyal çevre sporcuların sergiledikleri mükemmel spor içerisinde, engelli çoğunluk sporcusuna performansları artık tam anlamıyla yük- rehabilitasyon ve topluma dahil olabil- sek performans özellikleriyle karakterize mek için önemli gelişmeler sağlayabilirler. edilen düzeye ulaşmıştır. Çoğunluk sporu böylelikle, engelli insanların sağlık gelişimleri için önemli bir katkı daha sağlamış olur. Performansın derecelendirilmesi ve aynı şekilde rekorların tanınması da mevcut olan hasar ve engel sınıflamasına göre Bu yüzden sınırlı bir süre rehabilitasyon yapılmaktadır. Hasar ve engel sınıflama sporuna katılmış, bu süre içerisinde eg- sisteminin ana düşüncesi; aynı ya da zersiz grubuna bağlı kalmış ve sonraki benzeri hasar, bozukluk, engel ve mü- dönemlerde aktif olarak serbest zaman sabaka içinde kalıcı fonksiyon imkânları sporlarına katılan engelli kişiye, sporun ile birbiriyle yarışmak ve rekabet etmektir. engelinden kaynaklı hareket sınırlılığını Böylece her sporcu için eşit şartlar olu- eşitlemek ve gelecek olan hata ve bozuk- şur, kendisinin yapabileceğinin dışında luklardan kaçınmak adına sunulabilecek bir şey beklenmemiş olur. sayılı imkânlardan biri olduğu vurgulanmaktadır. Bu sebeple Engelliler Spor Fe- 27 engelliler sporu Teknik bir olgunluk ile yapılan spor te- “İnsanlar ile sosyal kullanımın öğrenilmesi kerlekli sandalye, endolit protezler ve çok önemli bir değerdir. Her şeyden önce koltuk değnekleri engelli- ve performans iletişim ve kooperasyon becerileri gelişti- sporunda süreklilik arz eden gelişim sü- rilir, diğer insanlara karşı yardımseverlik, recini gösteren önemli sonuçlardandır. uygulanan kuralların katlanılabilirliği ve Bu gelişmeler ve buluşlar serbest zaman şiddetli uyuşmazlığının çözümü geliştirilir. sporunda da örnek fonksiyon teşkil et- Sosyal beraberlik, takım içindeki üyelerin mektedir. sempatikliği, birbirlerinden hoşlanmaları ve memnun olmaları ve beraberce akti- Sonuç vitelerin tadına varmaları olarak değerlen- Engelli bireylerde spor, engelsiz bireyler- dirilir” (Aksay 2012 s.940). de olduğu gibi eğitim alanının yapısına bağlıdır. Beden eğitiminin temel eğitim alanı olarak kabulü, insanın niyetini tüm bir yapı olarak eşit derecede önceden Kaynakça kabul edilmesini gerektirir. 1. Aksay, E. (2012):"The place and importance Kosel ve Froböse`ye göre rehabilitasyon ya da egzersiz uzmanı olarak görev ala- sporu ve engelliler sporunun hedef ve cak kişilerin aldığı eğitimlerinde (özellikle görevleri, pratik önlem ve kavramları içer- spor deneyimi yoksa) farklı spor branş- mektedir. larını, hareket oyunlarını ve aynı zamanda alıştırma imkânlarını tecrübe etme ve Bu kavramlar; • “hastalıkları ve engelliliği önleme, deneme fırsatı verilmelidir. Pratik ve teori arasındaki bağı kurabilmek ve uygula- • sağlık, sosyal ve mesleki olarak en- yabilmek için sporun teorik temellerinin gelli kişilerin yeniden bütünleşmesini iletilmesi zorunludur. Rehabilitasyon spo- sağlamak, ru “engelli kişinin kişilik gelişimine katkı • sportif aktivitelerin uygulanması” (Kosel&Froböse 1999 S. 25) şeklinde sıralanmıştır. Başarma açısından engellilerde beden sağlamakta ve sportif aktiviteler aracılığı ile yerel, bölgesel, ülke çapında ve enternasyonal düzeyde desteklenmelidir” (Aksay 2012 s.937). eğitimi ve spor, gerçek performans için Sadece uzman kişilerin yetiştirilmesi anlamlı bir egzersiz alanı olup başarma engelli ve rehabilitasyon sporunun etki bilinci ve kendi onay kabiliyetini arttıra- alanının caktır. için yetersiz kalmaktadır. Engelli bireyler- Engelli sporu alanında eğitim bilimi açısından iyi bir oyun, spor ve hareket imkânı sağlanabilmesi için profesyonel ve kalifiye uzman yöneticilerin, eğitim bilimi kapsamında yönlendirilmeleri ve eğitim almış olmaları belirleyici bir noktadır. Uz- desteklenip genişletilebilmesi de spor, engelsiz bireylerde olduğu gibi eğitim alanının yapısına bağlıdır. Beden eğitiminin temel eğitim alanı olarak kabulü, insanın niyetini tüm bir yapı olarak eşit derecede önceden kabul edilmesini gerektirir. man kişinin sadece hâkim olduğu spor Rehabilitasyon sporunun entegrasyonel dalını ve disiplinlerini öğretebildiği kabul düzeydeki etkileri küçümsenmeyecek edilmektedir. Bu yüzden spor öğretmeni kadar büyüktür. 28 of team sports in the integration of handicapped people” - Proceedings Book. “12th International Sport Sciences Congress” Denizli 12-14 December 2012 S.940-942 2. Aksay, E.Böttger, A.-V. (2012): “Cooperation between motor and behavior in mentally disabled people and the importance of sports for the mentally disabled” - Proceedings Book. “12th International Sport Sciences Congress” Denizli 12-14 December 2012 S. 937-939 3. Aksay, E. Böttger, A.-V. (2012): “The importance of sports for physically handicapped people and handicap specific learning targets” Proceedings Book. “12th International Sport Sciences Congress” Denizli 12-14 December 2012, S. 892-895 4. Bös, K.& Brehm, W. (1998): Gesundheitssport. Beiträge zur Lehre und Forschung im Sport (Band 120). Verlag K. Hoffmann, Schorndorf 5. Guttmann, L (1979): Sport für Körperbehinderte. München/Wien/Baltimore 6. Joachim, K.-A., Scholz, J.F. (1975): Rehabilitation. Bd. I,II und III. Georg Thieme Verlag, Stuttgart. 7. Kosel, H. (1981): Behindertensport. Körperund Sinnesbehinderte. Pflaum Verlag. München. 8. Kosel, H; Froböse I. (1999): Rehabilitationsund Behindertensport. 2., völlig neu überarbeitete Auflage, neue Ausgabe. Pflaum. München 9. Papagerio, W. (2005): Die Geschichte des Behindertensports seit dem Ende des 19. Jahrhunderts. Doktorarbeit Köln 10. Schmitz, J.N. (1967): Studie zur Didaktik der Leibeserziehung II. Grundstruktur des didaktischen Feldes. Hoffmann, Stuttgart 11. Will, H.(Hrsg.) (2009): Handbuch Rehabilitationssport. Neuer Start Verlag, Hannover M E RY E M YA L Ç I N ’ L A Röportaj: Pınar ÇAĞLAYAN ASP Uzmanı/Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü “Bir gün yolumuz Hollanda’ya düşüyor ve bir Türk derneğiyle karşılaşıyoruz. Derneğin adı da Turkish Professional Network Eindhoven. Derneğin başkanı bir bayan - Meral YALÇIN. Oldukça etkili işler gerçekleştirdiklerini öğreniyoruz Meral Hanımdan ve kendileriyle röportaj yapıyoruz. Tabii uzun yıllar Hollanda’da kalmanın etkisiyle Meral Hanım Türkçeyi kullanırken zaman zaman sıkıntılar yaşıyor; ancak biz de özellikle olduğu gibi aktarmayı tercih ediyoruz gurbet ellerde Türkiye’yi ve Türkleri başarıyla tanıtan bu hanım efendinin sözlerini Öncelikle sizi biraz tanıyalım. Adınız, soyadınız, ne iş yapıyorsunuz? Hollanda’da ne zamandan beri yaşıyorsunuz? Adım Meryem Yalçın. Ben Hollanda’da doğdum, büyüdüm. Üniversite eğitimini de burada bitirdim. Yani tüm eğitimimi Hollanda’da aldım. Şu anda İŞKUR’da şirketler arası danışman olarak görev yapmaktayım. Bunun en büyük avantajı büyük şirketlerle anlaşma yapıyorum ve orada açık kadrolar olduğu taktirde işçi yerleştiriyorum. Bunlar üniversite, lise, ortaokul, ilkokul mezunu olabilirler. Yani şirketin o andaki işçi ihtiyacına bağlı. Şu anda ekonomik kriz çok büyük olduğundan dolayı bayağı bir zorlanıyoruz. Çünkü yüksek eğitimli teknisyenlere çok iş var ama işçimiz yok; diğer türlü işsizlik altyapıda dediğimiz çok eğitim almamış kişilerde -paket işi olsun, montaj işi olsun- bunlarda da çok işçimiz var ama iş yok. Yani bayağı bir zor durumdayız. İlk işim bu. İlk başvuruda hemen alındım. Orda bölüm bölüm, kademe kademe yükseldim. Hangi bölümde okumuştunuz? Ekonomi ve hukuk. İşe girdiğinizde de doğrudan uluslararası departmanda mı işe başladınız? nek alan kişilere bakıyordum. Yani burada üç yıl çalışmış oluyor ve işten çıkarılmış oluyorlar. Fabrika iflas etmiş olabiliyor, kontrat süresi bitmiş olabiliyor. Onlar işsizlik maaşına başvuruyor. Çünkü üç yıl çalışmış olan birisinin bir yıl işsizlik maaşı alma hakkı var. Onlara bakıyorum. Evraklar falan eksik olduğunda onları yönlendiriyordum. Sonra bana bir teklif geldi. Dediler ki “Sen dedi böyle bakınca daha çok dışarı firmalara giden bir tipsin. Yapmak ister misin?” İlk önce sıcak bakmadım. Çünkü o zaman bayağı bir Hollanda genelinde gezmem gerekecekti. Okuyordum da. Çünkü hukuk bölümünü bitirdikten sonra başka bölümlere geçmek istedim, ekonomiye. Ekonomide hem çalışıp hem okuyacağım için zorlanacağımı düşündüm.Böyle bir oyalandım. En sonunda artık “kesin kararını ver” dediler. “Şu anda kadro var, gelmek istiyor musun?” dediler. On dakika bir konuşmada kabul edildi işte, şans. Bir yıl önce normal bir sürü sınavdan geçmem gerekecekti. Ama ihtiyaç olduğu için on dakikalık bir konuşmanın neticesinde kabul edildi. Zorluğu var mı, vardı. Çünkü bir tornacı gerekiyordu ama ben tornacının ne yaptığını bilmiyordum. Çünkü ben daha çok bankalarla ilgiliydim. Tekrar bir kursa gitmem gerekti. Şu anda çok iyi gidiyor. Ama dediğim gibi işsizlik bayağı bir zorluyor bizi. O daha sonra, ilk etapta yalnızca öde- 29 röportaj / meryem yalçın kurul olsun bunlardan herhangi biri ihtiyaç duyduğunda bize başvuruyorlar ve biz onlara yardımcı oluyoruz. Türkiye’den yüksek eğitimli teknisyenleri Hollanda’daki firmalarla tanıştırıyorsunuz. Bugüne kadar kaç kişiyi getirdiniz Türkiye’den? Şu anda Türkiye’den gelen uluslararası EURES diye bir kurum aracılığıyla çok kişi geldi. Bunun dışında Break Forth ile anlaşmaları var. ASML diye bir şirket var. Onlar mesela Türkiye’den çok mühendis istiyorlar. Ama bunlar Break Forth aracılığıyla geliyor. ASML Break Forth’a başvuruyor, onlar da üniversitelere gidiyorlar. İşçi Bulma Kurumu onlara o imkânı tanıdı. Geçen yıl buradan büyük bir delege grubu Ankara’ya geldiler. Orada görüşme yaptılar. İmzalar atıldı. Büyük bir tören oldu. Türkiye’ye yönelmeleri de bizim tavsiyelerimizle oldu. Baktım ki İspanya’dan, Afrika ülkelerinden getiriyorlardı. Dedim neden Türkiye olmasın. İlk etapta hiç sıcak bakmadılar. “Türkiye’de öyle bir üniversite olmaz, yapamazlar.” dediler. Türkleri kendilerinden çok daha aşağılarda görüyorlardı. Olacak ya, anlaşmalarla falan bir kişinin gelmesi yol açtı onlara. Şu anda bayağı bir ilerleme var. Eskiden alay ediyorlardı, ama şimdi “Türkiye çok güzel, çok ilerlemiş.” diyorlar. Şu mesela beni çok mutlu etmişti; İspanya’dan gelenlerin İngilizcesi çok iyi olmasına rağmen, Türkiye’dekiler onları geçti. İşinizin dışında bir de derneğin yönetim kurulu başkanısınız. Öncelikle derneğin tam adını alayım sizden. Derneğin tam adı Turkish Professional Network Eindhoven Niye böyle bir isim tercih ettiniz? Bunun en büyük nedenlerinden biri Türk derneğiyiz. Yönetim kurulumuzdaki herkes profesyonellerdir. Network, ağ kurmak istediğimiz için. Son kelime de zaten şehrin adı. Profesyonelliğiniz hangi alanda? Zaten derneğimizin şartlarından biri üniversite bitirmiş olacaksın veya işinde profesyonel olacaksın. Bir ilkokul mezunu bizim etkinliklerimize katılabilir ama bize üye olamaz. Bizim ayda bir genel toplantılarımız oluyor, ona meclis toplantısı adını verdik. Meclis toplantılarımıza gele30 Ne için, mesela sadece iş için mi geliyorlar? Derneğe üye olmak isteyenlerin bazı kriterlere uyması gerekiyor. Bunlardan birisi, yüksek eğitimli ya da işinde profesyonel olması gerekiyor. bilir, rahatlıkla fikirlerini söyleyebilirler ama üye olamazlar. Çünkü biz ona çok dikkat ettik. Çünkü burada bir sürü dernek vardı. Biz dernekler üstü olalım dedik. Bunu nasıl başarabiliriz diye düşündük. Belli kişilerle çalışarak halledebileceğimize karar verdik. Expuplarımız var. Türkiye’den gelen öğrencilerimiz de burada, master yapmak için gelmişler. Onlar da bizimle birlikte, derneğimizdeler. Çok yeni olmamıza rağmen adımız bayağı duyuldu. Bu çok güzel bir durum. Derneğinizin kuruluş amacı ne? Hollanda’da dernekler çok olduğu için, bizim amacımız bir ağ oluşturmak. Bu çok dernek var dediğiniz dernekler Türk kökenli mi? Evet Türk. Peki, hepsi profesyonel derneklerimi? Mesela Hollanda İşadamları Derneği, Aleviler Kültür Derneği var; dernek çok. Ama bizim yaptığımız şekilde yok. Bir de dikkatlerini çeken şu: Eindhoven’da erkekler genellikle çoğunlukta oluyordu. Şimdi kadın başkan olduğu için, Hollanda Einhoven’da da baya bir dikkat çektik. “Türklerde de böyle şeyler varmış dediler’’ ve bir yerlere geldik. Yönetimde 9 kişiden 4’ü kadın. 4 Türk kadın 5 Türk erkekten oluşuyor yönetim kurulu. Sadece Türkler var. Derneğimizin kuruluş amacı dernekler üstü dediniz, neden? Belediye olsun, diğer dernekler olsun, Hayır, sadece iş için gelmiyorlar. Mesela burada Medya Liderlik var. Bunlar otizmle, engelli çocuklar için. Onlar bir bilgilendirme yapmak istiyorlar. Ve en çok tanınmış dernek biz olduğumuz için bize geldiler. 3 hafta sonra onların bir sunumu var. Biz duyurularımızı yapacağız, insanlara ulaşacağız ve o bayan gelip burada özürlü çocuklar ve otizm hakkında bilgilendirme yapacak. Ya da mesela, Tilburg Üniversitesinden bir hoca geldi, uzay hakkında bilgilendirme yaptı. İşverenler toplantısı yaptık mesela. Eindhoven’da ne kadar işveren varsa onları bir araya getirdik. Amaç işverenlerle öğrencileri birleştirmekti. Hollanda’daki eğitimli ikinci kuşakla Türkleri birleştiren bir platform oluşturmaya çalıştık. Aynı zamanda bilgilendirme yönü de var. Bunun yanı sıra belediye ile çok sıcak irtibattayız. 400 yıl Hollanda-Türkiye ilişkileri hakkında bir resim sergisi düzenlememizi istediler onu da biz yaptık. Yaptığımız şeylere bakınca bizim onlara gitmemize gerek kalmıyor, onlar bize geliyor. Mesela geçenlerde Sezen Aksu konseri vardı. Konser salonu belediye tarafından sponsorluydu. Bize başvurdular ‘’biz biletleri satacağız ama tanıtım yapamıyoruz, yeterli kişilere ulaşamadık, nasıl yapabiliriz’’ diye. Biz siteye yerleştirdik tanıtımı, anında salon doldu. Peki, hiçbir şey bilmeyen, işi gücü olmayan, eğitimi olmayan kişilere de yönlendirme yapıyor musunuz? Yönlendirme yapıyoruz. Mesela bizim bir okul proje grubumuz var. Eğitim hakkında bilgi isteniyor o gruba veriyoruz. Burada CİTO sınavları var. İlkokulu bitiren çocuklar anne-baba birinci kuşak olduğu için bilmiyorlar hangi seçim nasıl olacak. Onlar hakkında bilgilendirme yapıyoruz. Mesela hastalıklar hakkında, cinsellik hakkında da bilgilendirme yaptık. Derneğiniz bütün Hollanda’yı mı kapsıyor? Yoksa sadece Eindhoven mı? Şu an Eindhoven’la başladık ama Rotterdam’daki başkonsoloslukla iyi bir kontağımız var. Onlar da bizi yönlendiriyorlar, bilgilendiriyorlar. Biz de adımızı duyuruyoruz. Amaç zaten Hollanda geneline yayılmak ve daha da büyük olmak. Ama emin adımlarla. İlerleyip de birden geri düşmek olmasın diye yaptığımız işlere de çok dikkat ediyoruz. Diğer hemşeri derneklerinin size bakış açısı nasıl oldu? Nasıl ilişki kurdunuz onlarla? Eindhoven’da herkes birbirini tanıyor. Ne kadar büyük olsa da küçük aslında. İlk etapta tebrik ettiler bizi. Ama herkesin kendine yönelik bir yolu var. Biz onların yolunu kesmiyoruz hatta bazen birlikte çalıştığımız şeyler de oluyor. Mesela Fener Alayı diye bir yürüyüş var burada. 24 Aralık’ta oluyor. O zaman ne kadar Türk derneği varsa birleşiyor. Birbirimizin faaliyetlerine de katılıyoruz. Dernek kaç yıllık? Dernek yaklaşık 2 yıllık. Ama bu 2 yılın öncesinde bir 2 yıl daha var. O zaman resmi değildik. Mayıs’ta 2. yılımıza gireceğiz. Derneği siz mi kurdunuz? Hayır derneğin kurucularından biri ben değilim. İlk kurucularından olan Tekin Yılmaz, kendisi burada üniversitede hoca. O bana ısrar etti “Gel, katıl.” dedi. Ben bundan önce PODER yönetim kurulundaydım. Çok sıcak bakmamıştım. 6 ay uzaktan izledim. Toplantılarına katıldım. Sonra ilgimi çekti. Sürpriz bir şekilde “Başkanlığına adaylığını koymak ister misin?’’ dedi. Çoğunluk evet deyince yapabileceğime de inandılar. Şimdiye kadar aldığımız her işi başarıyla tamamladık. Bu çok yeni bir dernek, fakat yeni olmasına rağmen çok faaliyetlerde bulunmuş, bu faaliyetlerden kısaca bahseder misiniz? Bizim en büyük faaliyetimiz açılışımız oldu. Çok ses getiren bir açılış oldu. 2011 Mayıs’ta çok büyük bir açılış yaptık. İlk olarak Eindhoven Belediye Salonunda yaptık. Daha önce de Belediye’de İşçi Bulma Kurumunda çalıştığım için sağ olsunlar sıcak baktılar. İkinci büyük faaliyetimiz 400 yıllık Hollanda-Türkiye ilişkileri için fotoğraf sergisi. Birinci kuşak buraya nasıl geldi, nelerle karşılaştı, hangi zorluklarla karşılaştı, bunları gösterdik. Sonra ikinci kuşağa geçtik. Bu da çok büyük bir ses getirdi. Bunlar 2 tane büyük faaliyetlerimiz. Leman Sam ve Sezen Aksu konseri hakkındaki faaliyetimiz de bayağı bir ses getirdi. Bu fotoğraf sergisi olan faaliyetimiz birinci kuşakla ilgiliydi fakat Sezen Aksu konseri mesela Hollanda genelindeydi. Diğer faaliyetlerimiz de eğitim, sağlık, robot, teknik bilgiler ve daha birçok konu hakkında bilgilendirme faaliyetleri. Şu an Kırmızı Lale Film Festivali ile uğraşıyoruz. Çalışmalara başladık. Bugün olmasa bile gelecek yıl olacak. Bir de uluslararası projeler varmış. Onlara katıldık. Bize verirlerse bu projeyi 7 ülke arasında, Hollanda ve Türkiye adına biz de katılacağız. Derneğin yapısından biraz bahsedebilir misiz? Derneğe üye olmak isteyenlerin bazı kriterlere uyması gerekiyor. Bunlardan birisi, yüksek eğitimli ya da işinde profesyonel olması gerekiyor. Bilgilendirme gruplarına gelince, derneğimiz yüksek eğitimli olduğumuz için, iş konusu hakkında, ödenekler hakkında, nasıl işe başvurulur hakkında bilgilendirilmeye ihtiyaç duyulduğunda bunu ben verebiliyorum. Diğer arkadaş makine mühendisi. Robotlarla uğraşıyor. Çocuklara robot gösterisi yapıyor. O işi o üstleniyor. Bir tane pedagogumuz var. Kendisi bir şirket açtı; çocuk geliştirme, çocukla iletişim ile ilgili. O da bu konuda bilgilendirme yapıyor. Ara gruplarımızda var. Bunların içinde gönüllüler de olabilir. Mesela siz derneğimize üye olmak istiyorsunuz. Belli kriterlere uyuyorsunuz. Güzel bir fikriniz var. Bunu yazılı olarak bize gönderiyorsunuz. Biz bunu yönetim kurulunda değerlendiriyoruz. Sonra sizin yanınıza yönetimden bir ya da 2 kişi veriyoruz. Onlarla birlikte çalışmalara başlıyorsunuz. Sunum günü geldiğinde önce yönetim kuruluna gelip bize sunuyorsunuz sonra biz kabul ettiğimiz taktirde tarih belirleniyor ve herkes davet ediliyor. Projelere mali katkı sağlıyor musunuz? Belediyeden aldığımız projelerde zaten karşılık bekliyoruz çünkü bütçemiz yok. Finansal desteğimizi sponsorlarla sağlıyoruz. Hollanda’daki birinci ve ikinci kuşak arasındaki ilişkiden ve Hollanda’daki Türklerin sosyoekonomik yapısından bahsedebilir misiniz? Hollanda’daki Türklerle, Avrupa’daki diğer Türkler arasında farklar veya benzerlikler var mı? Birinci kuşak daha içine kapalı. Örf ve adetlerine daha çok bağlı. Pek dışa dönük bir şey yapmamışlar. Zaten onların amacı burada 1-2 yıl çalışmak memleketlerinde geri dönmekti. Ama bir baktılar, eşlerini getirdiler. Bir çocuk, iki çocuk derken büyüdü. Aileye bağlı olarak, birinci kuşak ve ikinci kuşak arasında bazı çatışmalar oluyor, bazılarında da hiç olmuyor. Aile eğitimli olabilir, olmayabilir; ama görüş farklılığı çok önemli. Aile ne kadar ileri görüşlüyse sana o kadar faydası dokunuyor. Diğer Avrupa ülkelerine bakınca, şu anda kıyaslarsak, Türkler gerçekten ileri bir yere geliyorlar. Bunun da farkındalar. Çünkü Türk gençleri daha çok okuyor. Eskisi gibi bir yıl okuyup bırakıp fabrikaya yönelmiyor. Çok yüksek yerlere geliyorlar. Birinci kuşak ve ikinci kuşak arasındaki farklara bakarsak ikinci kuşak burada çok büyük işler yaptı. Mesela biz öğrencileri derneğimize toplamak istiyoruz. Ama bir türlü öğrencilere ulaşamıyoruz. İlgilerini çekmiyor olabilir. Gelince hoşlarına gidiyor ‘’çok güzel, siz farklısınız’’ diyorlar ama devam yok. Biz de bunu araştırıyoruz ama sosyalleşme bakımına gelince her faaliyette bir Türk görürsün. Bu da çok gurur verici. Açtığınız her kapının ardında bir Türk var. Bir Faslı yok, bir Hintli yok. Bunun nedeni ne sizce? Türkler daha çok adapte oluyor gittikleri ülkeye. Mesela Faslılarda, ikinci kuşak bile çok sıkı. “Ben buraya kadar yaparım, bundan sonra yok.’’ diyorlar. Yeni yeni başlıyor diyorlar. Önce bir görmek lazım. Ama Türklerde gerçekten bir azim var. Devam etme gücü var. Aşırı derecede okumaya hevesli ve her yerde başarılarını göstermek istiyorlar. Herkes de fark etti bunu. Hollanda hükümeti bunu destekliyor mu? Bakış açıları nasıl?Örneğin Almanya ve Hollanda’nın bu derneklere bakış açısında farklılıklar var mı? Almanya’yı çok iyi bilemeyeceğim çünkü Almanya’nın kendi kuralları nasıl bilmiyorum. Ama eğitim bakımına gelince, hiçbir ülke sizi kısıtlamıyor, önünü kapatmıyor. Onlar da istiyor çünkü burada yaşıyor- 31 röportaj / meryem yalçın sunuz. Burada doğmuşsun, burada büyümüşsün, buranın ekonomisine katkı sağlayacaksın. Onlar da senin bir yerlere gelmeni istiyorlar. Ama yapmadıktan sonra gruplaşmalar oluyor. Onları zaten birbirlerinden ayırmaya çalışıyorlar. Burada sen yapabildiğin kadar yap, burs alıyorsan falan ama destek de var. Hem çalışıp hem okuma imkanın var. Part-time işe girme imkanın var. Bu imkanları sana sunuyorlar. Sana bu açık kapıyı verdikten sonra biraz da kendi isteğine bağlı. Bu dernekle beraber, Hollandalıların size bakış açısında bir değişiklik oldu mu? Çok güzel feedbackler aldım bu konuda bugüne kadar, daha doğrusu beni tanıdıkları için, belediyenin içinde de olduğum için “biliyorduk buraya kadar geleceğini, böyle yapacağını, bak Türklerde de böyle kadınlar varmış’’ dediler. O kadar güzel feedbackler verdiler ki, belki de beklemiyorlardı böyle bir şey. Başında kadın başkanlar olan dernekler tabii ki var ama Eindhoven’da yoktu. Burada ilklerden biriyim diyebilirim. Benden önce tabii ki bir hanımefendi vardı ama ilk benim diyebilirim. Bakış açısı şöyle farklı oldu; bizi Türk olarak görmüyorlar,“Siz Hollandalısınız.” diyorlar. Siz burada doğmuş, burada büyümüşsünüz tabii ki yaparsınız diyorlar. Bir de her yerde tanıyorsun o var, ben Meryem’im ama bir de TPNE başkanıyım, bir de öyle bakıyorlar. Bir gün bir toplantıdayım. Biri bana bir dernekle tanışmak istiyorum, başkanıyla görüşmek istediğini söyledi. Ben “Hangi dernek?” diye sorduğumda “TPNE diye bir dernek, onun başkanıyla görüşmek istiyorum.” dedi. “Niçin?” dedim. Adam kendi hikayesini anlattıktan sonra “Tamam yardımcı olabilirim.” dedim “Çünkü başkan karşınızda oturuyor.”“Nasıl yaptınız, nasıl başardınız?” dedi. Türkler bu kadar şey yapamaz, kadınlar evde oturur imajı var hala. Biz bunu kırdık. Türkiye’de de bir gurbetçi imajı var o da çok kırılabilen bir şey değil. Bu imajı hissediyor musunuz? Mesela yeterli ilgiyi görebildiğinizi düşünüyor musunuz? Aslında biz o bakımdan çok zavallıyız diyebilirim. Burada ne kadar ne yaparsan yap hep bir yabancısın. Entegre olmuş olsan bile yabancısın. Ben zaten her za32 Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bazı yerlerde temsilciliklerinin olmasını, onlarla iletişim kurmayı ister miydiniz? Buna yönelik bir öneriniz olabilir mi? Çok güzel feedbackler aldım bu konuda bugüne kadar, daha doğrusu beni tanıdıkları için, belediyenin içinde de olduğum için ‘’biliyorduk buraya kadar geleceğini, böyle yapacağını, bak Türklerde de böyle kadınlar varmış’’ dediler. man söylüyorum “Ben Türk’üm.” diyorum, ne kadar burada doğup büyümüş olsam da. Ama Türkiye’ye gittiğimde de, Almancıyım. O imaj her zaman kalacak değişeceğini de sanmıyorum. Bu size bir olumsuzluk mu katıyor, yoksa bir zenginlik de yaratıyor mu? Ben Türk’üm. Onların da bazen işlerine gelebiliyor. Yabancılarla ilgili projeler olduğunda çok güzel benden bilgi alabiliyorlar. Projenin başarıyla sonuçlanmasına da yardımcı olabiliyorum. Bayanlara ulaşmak istiyorlar, Türk bayanlar olsun, Faslı bayanlar olsun, bazıları eşlerine dışarı çıkmasını yasaklayabiliyor. Ama bayan olarak onların içlerine rahatlıkla girebildiğim için, o avantajları da kullanabiliyorlar. O benlerden istediklerini alıyor, ben onlardan alıyorum. Bir anlaşma da yapabiliyorsun. Ben renkli olarak görüyorum. İki kültüründe farklı yönleri var. Ben ikisinden de en güzel evreyi seçtim. Bu seçme imkanımız var işte. Ben bir avantaj olarak görüyorum. Çok zenginlik katıyor bu. Çünkü her iki kültürden de istediğimi alıyorum. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı aynı zamanda yurtdışındaki Türklerle de ilgileniyor. Bunlarla ilgili projeler yapmayı planlıyorlar. Tabii ki de çok isteriz ama biz de çok yeni olduğumuz için nerde, nasıl, kimin tarafından başvurmamız gerekiyor bunları bilsek herhalde böyle bir şeyler olmak isteriz. Çünkü burada çok o şeylerde başarı gösterirsen, aktif olursan o kadar değer veriliyor. Mesela buraya öğrenciler getirdik üniversiteyi bitirmiş. Abdullah Gül geldi lale bahçesine bakmaya. Ama o sizin dediğiniz süper olurdu ama nerde, nasıl? O temsilcilere nasıl ulaşacağız? Büyükelçilikte kültür ataşesi var, basın ataşesi var bir de aile ataşesi gibi bir şey olabilir mi? Ben bir ataşeyle tanışmıştım. Yavaş yavaş onlar bana ulaşıyor, ben onlara ulaşmak istiyorum; ama işte birisi yönlendirecek. Burada yapabildiğimi yapıyorum zaten araştırarak ama Türkiye’ye gelince mecbur bir rehberim olması gerekiyor. Birisi seni yönlendirecek birisi sana o kapıyı açacak. Çok teşekkür ederim bana zaman ayırdığınız için. Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı? Ben teşekkür ederim. Şunu söylemek isterim. İnsanın içinde azim olduktan sonra, kadın olsun erkek olsun, yapamayacağı şey yok. Bana diyorlar ‘’nasıl yetiştiriyorsun?’’. Ben 36 saat çalışıyorum, dernekte başkanım. Evliyim bir çocuğum var. Bunun dışında başka aktivitelerle de uğraşıyorum ama bu insana daha çok güç veriyor daha çok azim veriyor. Aktif hissediyorum kendimi. Benim tavsiyem yapabildikleri kadar yapsınlar. Hiçbir zaman ben bunu başaramam demesinler. Tabii ki yanlışlar oluyor, tabii ki her şeyde başarılı olmanı gerektiren bir durum yok. Bir kere de başarısız ol. Bundan bile ders çıkarabiliriz. Tüm kadınlara sesleniyorum ben buradan; hiçbir zaman bıkmasınlar, devam etsinler. dosya E M P AT İ dosya / empati ‘DİĞER’İNİN YERİNE GAMLI… Haydar ERGÜLEN Şair İki ‘yabancı’ sözcük. Yabancılık çekmemeleri bize bağlı olan iki sözcük.Yabancı kalmamaları için onları ‘yerli’leştirmek mi gerekir, bilemiyorum. Biz çok sakız çiğniyoruz, yerli, yabancı her sakızı çiğniyoruz. Sonra kimsenin olmadığı bir anda sakızı patlatıyoruz, eh sakızlar da eskir, dile düşer, yavanlaşır, tadı kaçar, öyle olunca da çıkarıp bazen kimselerin görmediği bir köşeye atıveririz onu. Sakız bu deriz. Biri gelir, biri gider… Sözcükler mi, aslında kavramlar demek gerek, sakız gibi, bazen uzadıkça uzuyor, çok uzuyor, sünüyor, ısrar hastalığına yakalandıkları da oluyor. Bu hastalığa eski deyimle ‘düçar’ olanları bekleyen akıbetse genellikle değişmiyor: Sönmek, değer yitimine uğramak, kıymet-i harbiyesi olmamak… ‘Keşke bu kadarla kalsa’ diye de bir temennimiz var, bazen kıyamet kopuyor, sanki küçük bir rüzgar esmiş, orta şiddette bir yağmurda ıslanmışız gibi olay sıradanlaştırılıyor ve öyle diyoruz. Bunlar da küçümsenecek sonuçlar değil elbette, daha ne olsun, sözcüklerin de insan içine çıkması, birbirlerinin yüzüne bakması diye bir durum sözkonusu. Sönmüş, değersizleşmiş, kimsenin yüzüne bakmadığı şeyse ister bir sözcük olsun, is- 34 ter bir insan, yaşamasına yaşar, ama ağızlara sakız olmuş bir sözcük yaşamaktan ne anlarsa öyle yaşar. Belki çok hoş bir sözcüktür, endamı güzel, duruşu zarif, söylenişi lezzetli, tekrarı bile tat veren, insanın ‘Tanrım ne güzel sözcükleri var şu dünyanın, tıpkı bize sunduğun elmalar, üzümler, incirler, kirazlar, narlar gibi…’ diyeceği, öyle demek için can attığı bir sözcük de olabilir, ama bir kez ağızlara sakız olmuş bir sözcükse her şey boştur. Nafiledir. Empati ile sempati: İki yabancı. Devamı bir Ajda Pekkan şarkısı gibi, eski ama yıllanmış,yani eskimeyen, 7’den 70’e, kuşaktan kuşağa ve elbette dudaktan kalbe, ağızdan ağıza, kulaktan kulağa giden, süren, büyüyen, yayılan bir şarkının ilk dizeleri gibi. Üstelik durum da çok uygun, neredeyse tıpatıp aynı.İkisi de tercüme ve ikisi de dile düşmüş şeylerden: “İk-ki yab-ban-cı kalpler bir-leşşmiş”. Tercüme Diğerkam olmak… Ötesi olmak, ötekisi olmamak… Yani, kimseyi ‘öteki’ görmemek, aksine kendi dışındaki birine kendinden daha çok değer vermek, onun iyiliği, dirliği, saadeti, sağlığı için kendi arzu, istek ve taleplerinden vazgeçmek, adeta onun için yaşamak, çalışmak, çabalamak, üretmek… Dahasını siz ekleyin. güzeldir ama bazen Can Yücel gibi “Türkçe Söyleyen” birinin varlığı da elzemdir. valık’ta Güler Tatlıhanesinde yenilmesi icap Bizim Türkçe Pop ya da eski adıyla ‘aranjman’ döneminde böyle şarkılar boldur, eden dondurmalı lor tatlısı gibi. Daha da uza- hatta içinde ‘sempati’ geçen uyarlama şarkılar da vardır. Yani aslında ne yaban- tıp ağzınızı sulandırmayayım diyeceğim ama, cılık ne yerlilik sözkonusu ya da her ikisi de yarı yarıya, kardeş kardeş etkilemişler sempati deyince sözcükle ilgili ilgisiz öyle çok duygularımızı. Zannımca etkilemeye de devam etmekteler… Ve biz de her ikisine şey geliyor ki aklıma, dedim ya, hepsi de çok de sempati beslemeye devam ediyoruz haliyle. sempatik şeyler olduğu için kovamıyorum “Bak empati geliyor/Selam veriyor…” hiçbirini. Zannımca 90 yıllık Cumhuriyetimizdeki şık kazanımlarımızdan biri de, işte bu ‘sem- Gülümsemek güzeldir, dünyanın en hoş şe- pati’ oldu. Nasıl olmasın ki, bir defa adı üstünde, pek şeker bir kelime, çok cici ve yidir, elbette “surat asmak da hakkımız”dır çok da ‘sempatik’. Haliyle Hacı Bekir’den alınmış bir bayram şekeri yahut akide ama, vakit varken, fırsat eldeyken bol bol şekeri gibi duruyor yazıda. Hele ağızda sanki kaymaklı ekmek tatlısı ya da Ay- gülümsemenin de zararı değil, faydası vardır. 35 dosya / empati Gülümsemek neye benzer derlerse, soran olduğundan değil Öyleyse Neşet Emmi’ye de bin teşekkür ederek, elbette bor- de ben söylemek istediğimden, derim ki: Şiire benzer. Hatta cumuzu ödeyemeyiz ama, onun türkülerinin de, güttüğü yolun şöyle bile diyebiliriz: Şiir gibi gülümsüyor. Ne güzel değil mi? da, abdal felsefesinin de hem sempatiyi hem empatiyi, hem Hem şiir var içinde hem gülümseme. Bunu da benzetecek de hoşgörüyü ve anlayışı içeren bir halk felsefesi olduğunu, daha güzel bir şey yok, varsa da ben bilmiyorum. Anadolu’nun ruhu olduğunu da söyleyelim. Gülümseme niye şiire benzer? Biraz bunu da açıklamaya ça- Abdal geleneğinden gelen Neşet Ertaş’a, babası Muharrem lışalım, bakalım öyle mi? Bir defa, bunu çok söylediğim için Ertaş’a, yakın akrabası Hacı Taşan’ın çalıp söylediklerine bir artık bir klişe gibi olacak ama, şiirde esas olan anlamak değil, kulak verin, ‘abdallığın binası’nın nelerden inşa edilmiş olduğu- sezmektir. Gülümseme için de doğrudur bu. Asl’lolan anlamak nu anlarsınız: Hiç olmak, hiçliğe varmak, başkasında erimek, değil, anlamaya duyduğumuz hevestir, dahası niyettir. Niyet başkasının yerine olmak, yaşamak, özgecilik, kendi canından varsa sezmek, anlamanın yerine de geçer, geçebilir. Gülüm- geçmek, eski deyimle, ‘diğerkam’ olmak… semek de anlamaya bir hazırlıktır, başlangıçtır. Gülümsemenin yarısı sezgi, yarısı da anlayıştır: Gülümsüyorum, o halde anla- Diğerkamlık empatiden de öte… mak istiyorum… Diğerkam olmak… Ötesi olmak, ötekisi olmamak… Yani, “Kalpten kalbe bir yol vardır görünmez” kimseyi ‘öteki’ görmemek, aksine kendi dışındaki birine kendinden daha çok değer vermek, onun iyiliği, dirliği, saadeti, Böyle deyince nereden sökün ediyorsa ediyor ve yıllardır pek sağlığı için kendi arzu, istek ve taleplerinden vazgeçmek, ade- çok yazıma olduğu gibi bu yazıya da Neşet Ertaş’ın sesi, sözü, ta onun için yaşamak, çalışmak, çabalamak, üretmek… Da- sazı ve ruhu, olanca kibarlığı, görgüsü ve tevazusuyla konuk hasını siz ekleyin. oluyor: Hoş geldin Neşet Emmi. Zaten hiçbir yere de gitmiş sayılmaz, belki de şimdi her zaman- Diyeceğim, diğerkamlık yanında empati dünkü sözcük sayılır. kinden daha çok burada, aramızda. Hem onun O da iyidir, severiz, överiz, benimseriz, hakkında böyle gü- da dediği gibi, “vücut ölür ama ruhlar ölmez”. zellemeler de yazarız elbette. Demek ki tarihsel ve talihsel Ayrıca da “Kalpten kalbe bir yol vardır görünmez/gönülden gönüle giden yol gizli gizli”dir. gelişime bakarsak, şöyle sıralamamız gerekir: Sempati güzeldir, şiir huyludur, iyi tabiatlıdır, geniştir, insanı gülümsetir. Empatinin de içinde şiir gizlidir, bir gözü gülerken bir Öyleyse gülümseme ruhun şiiridir. Ve insanın ruhunun gülüşü gözü ağlamak durumu empati için geçerlidir. İyi günde, kötü yüzüne vurur. İçi gülmek, ruhu gülmektir. İçi gülen biri kadar günde, yani gülerken de ağlarken de kendini ötekinin yerine güzel ne olabilir ki hayatta? Başkasının da yüzünü güldürmek koymaktır. Diğerkamlığa gelince… Doğrusunu isterseniz, o ar- istiyorsak, içimizin gülmesi gerekir önce. Ve bir başkası için tık insanın kendini aşması, insanüstü bir hale gelmesi demek- içimiz gülüyorsa, sırası geldiğinde de içimiz ağlayacaktır. İçimi- tir ki, tam da tasavvufun buyurduğu hal diye bakalım buna. zin gülmesiyle içimizin ağlamasının bir ve aynı olduğu hal işte Kendinden çıkmak, kendinden kurtulmak, kendinden geç- ‘empati’ halidir. mek, nasıl yorumlanırsa yorumlansın, kendinden önce başkasını düşünmek, onun için yaşamaktır. Ki ‘olmak’ dediğimiz, Empati halini bazen dolaylı da olsa en çok bulduğumuz, gör- insan-ı kamil olarak görmek istediğimiz yapı da herhalde böyle düğümüz, yaşadığımız, yaşattığımız yer de, bana kalırsa di- bir varlıktır. Anamalcı sistemlerin insanlara aşılamaya çalıştığı, yeceğim ana sadece bana kalmasın, şiir gibi sempatik işlerle “Kendini düşünmeyen başkasını düşünemez!”, “Kendine fay- uğraşan pek çok arkadaşa göre de, şiir oluyor. Şurdaki empa- dası yok ki, başkasına nasıl olsun?” bencilliği ve bireyciliğine tiye bakar mısınız, sözü döndürüp dolaştırıp şiire getiriyorum. karşı, insan olmanın erdeminin diğerkamlıkta olduğuna inanı- Empati diyorum şiir, sempati diyorum yine şiir, kalp diyorum yorum. işte şiir, ruh diyorum tam şiir, gönül diyorum şiir şiir, gülümseme diyorum şipşiir… 36 İnsan olmak: Diğer’inin yerine gamlı olmaktır her zaman. genç şişman yaşlı engelli Yazının başına oturmadan şöyle bir sosyal medyaya baktım da biri empatiyi “insanların derdiyle dertlenmek, insanları sevmek” olarak tarif etmiş. Buna ayniyet, aidiyet ya da taraftarlık diyebiliriz ama empati başka şey. Empati kendimizi olmadığımızın yerine koymak. Zaten aynı duygulara, düşüncelere, tavırlara sahipsek aramızdaki bağın birçok adı olabilir ama empati için gereken mesafe aramızda yok demektir. Empatiden söz edebilmek için önce arada geçilmesi zor bir mesafenin olması gerekir. Bu da, esasen bir sanat terimi olarak ortaya çıkan empatinin ister istemez siyasi bir kavrama dönüşmesinin yolunu açıyor. zayıf zengin fakir İTHAL Mİ YERLİ Mİ: EMPATİ ÜZERİNE Hakan ARSLANBENZER, Şair-Yazar 37 erkek kadın çocuk dosya / empati Kendimle, benden olanla, benzerimle empati kurmama gerek yok. Aramızdaki bağ, rasyonel veya irrasyonel, hayatımın bir parçasıdır. Benim gibiler olmadan ben Halkımız, hakkında yerli yabancı de ben olmuş olmam. İnsanın aile, dost- pek çok profesyonelin sayısız luk, birlik beraberlik isteği veya ihtiyacı ithamı olsa da, kendi bütünü o kadar belirgin ki bunun üzerine uzun uzadıya durmaya bile gerek yok. Din ve içindeki farklı unsurların çok uzun siyaset gibi günlük hayatı kuşatabilen her süre ortak veya yakın deneyimler düşünce ve eylem bütünü, önünde so- ve sorunlar yaşamış olmasının nunda homojen bir insan topluluğu mey- getirdiği bir tür adı konmamış dana getirmeyi hedefler. bilgeliğe sahip. Farklı olana karşı İnsan gruplarının kendi içinde homojen önyargılı olduğumuz söylenebilir olup olmadığı ayrı mesele, öyle kabul etti- ama bunu söyleyenler kendi haline ğimiz halde dahi diğer homojen gruplarla bırakıldığı zaman bu sözümona arada ciddi farklar kalıyor. Müslümanlar namaza çağrı olarak insan sesi kullanı- önyargılı halkın bu kadar uzun yor, Hıristiyanlar çan. İçi doldurulmadığı süren bir sosyal barışı nasıl zaman itibari diyebileceğimiz bu şekiller yaşatabildiğini de açıklamakla bile kim olduğumuza bağlı olarak bizde mükellefler. ne kadar olumlu veya olumsuz tesirler yapar, ne büyük heyecanlar uyandırır. Farklı ırk, din ve siyasetten insanlar arasında anlayış ve dostluk olması tarihin her döneminde mümkün, hatta vaki olan bir durum. Fakat bunun felsefe haline getirilmesi, farklı olanı topyekun anlama gereğinin ifade edilmesi tarih olarak fazla eskiye gitmiyor. Başarılmış bir vazife olduğu da su götürür. Gelişmiş demokrasilerde ayrımcılık, farklı olanı küçümseme gibi tutumların ortadan kalktığı var sayılıyor veya kalkması umuluyordu. Gerçekte ayrımcılık sinsi bir şekilde devam ediyor. Kişilerin seviyesi yükseldikçe ayrımcılık ve ötekileştirme tutumu da daha incelikli hale geliyor. Demokrasi, özgürlük kavramları bile tabulaştırılabiliyor. Demokrasi bir kesin inanç veya çizgileri standartlaştırılmış bir davranışlar manzumesi değil. Daha çok bir ilişki biçimi, bir ilke. Bir meseleyle ilgili herkesin kendini var ve ifade edebildiği, alınacak kararın Kaldı ki demokrasi somut ölçüleri nede- ve yürütülecek önlemin belirlenmesinde niyle bir çoğunluk rejimidir ve yerleştiği rey hakkını elinde tutabildiği bir düzenek. ülkede en azından kendi içinde homojen Çoğunlukla da mekanik bir düzenek. bir çoğunluk yaratma endişesini yansıtır. Demokrasinin ruhundan veya özünden Ulus veya millet kavramını dışarıda bıra- çokça söz edilir; ama bir şeyin, bir ülke- karak çoğunluk demokrasisinden söz deki rejimin mesela demokratik mi anti- etmek makul değil. Yalnız, artık bu çer- demokratik mi olduğu yine somut ey- çeve de epey aşındı ve çoğunluğu her lemler yoluyla ölçülür. Yöneticiler serbest fırsatta onurlandıran ulus-devlet yönelimli seçimlerle mi iktidar kazanıyor? Azınlıklar demokrasiler bu çoğunlukları bile tatmin güvence altında mı? Gücün karar ve uy- etmemeye başladı. gulamaları şeffaf mı? Postmodern dünyamızda hayat algısında Şekle ait bütün bu meselelerin içinde in- bir dengesizlik ve tatminsizlik havası ha- sanın insana gösterdiği anlayıştan nere- kim. Büyük ülkeler ekonomik ve sosyal deyse hiç söz edilmez. Oysa bir ülkenin istikrarlarını korumak adına çok sık bi- siyasi rejimi ne şekilde olursa olsun, ora- çimde küçük ülkelerin istikrarını berhava da önemli olan hayat algısıdır. Geçmişte edebiliyorlar. Bu sadece egemenlik yarışı saltanat rejimi altında ana unsur dışında veya ekonomik savaş kaideleri üzerinden kalan bazı azınlıkların mutlu hissettiği olmuyor. Devletler ve şirketler yarışmaya veya tek partili “demokratik” rejimler altın- eğilimlidir. Ne var ki, güçlü ülkelerde dev- da büyük çoğunluğun mutsuz hissettiği let kendi vatandaşıyla bir mücadele için- durumlar olduğunu biliyoruz. de görünmezken zayıf ülkelerde durum neredeyse akla kara gibi tam aksi. 38 Vatandaşın siyaset algısı kendi ulaşabil- Türkiye halkı bu anlamda muhtemel bir diği sınırlarda çiziliyor. Bugün farklı etnik, başka modelin nüvesini içinde taşıyor. dinî kimliklere yönelik bir açılım eğilimi Sosyal sorumluluk projeleri, ötekini din- gösteriyor devlet. Aslında devletin bu- lemek/anlamak konulu forumlar vb. Batılı günkü resmi söylemi, halkın yüzyıllardır demokrasilerin başarılı oldukları iletişim zaten ulaşmış olduğu seviyede. Hatta ve uzlaşma yöntemlerinde yetersiz ka- henüz tam manasıyla pratize edilmediği lıyor olabiliriz. Fakat halkımız, hakkında için devlet halkın gerisinde diyebiliriz ra- yerli yabancı pek çok profesyonelin sayı- hatlıkla. sız ithamı olsa da, kendi bütünü içindeki farklı unsurların çok uzun süre ortak veya Halkın içindeki sosyal sulh bir anda bir yakın deneyimler ve sorunlar yaşamış günde oluşmuş değil. Türkiye’deki top- olmasının getirdiği bir tür adı konmamış lumsal uzlaşma tarihseldir ve izleri en bilgeliğe sahip. Farklı olana karşı önyargılı azından Selçukluların Anadolu’da san- olduğumuz söylenebilir ama bunu söyle- caklarını diktiği günlere kadar geri gider. yenler kendi haline bırakıldığı zaman bu Yüzyıllar her zaman güllük gülistanlık sözümona önyargılı halkın bu kadar uzun geçmemiş. Sıklıkla fetret devirleri yaşan- süren bir sosyal barışı nasıl yaşatabildiği- mış. 12 ve 13. yüzyıllarda Haçlı ve Moğol ni de açıklamakla mükellefler. istilaları, 15. yüzyıl başında Timur olayı, Bu durumda kim kimi anlayacak? Kim kiminle empati kuracak? Doğrusu, zorla güzellik olmaz. Empati, anlayış, farklı olana kalbinin olmasa bile zihninin kapılarını açmak biraz lüks bir şey. Bir başka insanı anlamaya başlamadan önce belli bir anlayış seviyesine ulaşmış olmak gerekiyor. Ve bunu sağlayan kesin bir eğitim formasyonu, yaşam kalitesi standardı yok. Bir anlamda balık baştan kokar. Nerede ne zaman güç sahiplerinin üzerinde güç uyguladıkları sıradan insanları anlamaya başladıklarını görsek orada mutlaka maddi medeniyet de insanlık da birlikte gelişiyor. Yöneticilerin sahiplenici, onurlandırıcı söylevlerine alışığız. Uzun süre bundan medet ummuştuk. Ne var ki, kişi hayatında neyin gerçekleşip neyin gerçekleşmediğine bakacaktır bir yerden sonra. 16. yüzyıl sonlarında Celali Fetreti, 17. Batılı ülkelerle bu konudaki en ciddi far- yüzyıl boyunca Yeniçeri fetretleri ve ni- kımız şu bence: Batı, sivil toplumun tartı- hayet Cumhuriyet’in ilanına mukaddem şıp üzerinde uzlaşamadığı konuları siyasi Mütareke Dönemine kadar gelen bir seri mekanizmalarda karara bağlayarak top- fetretler… Toplum bu süreçte pişmiştir lum için bir model oluşturur ve bu mo- diyebiliriz. Türkiye eğer bu uzun tarih bo- delin normları toplum yaşantısını belirler. yunca tamamen çözülmediyse bunda bu Bizde ise çatışma mevzuları genellikle toprakların insanlarının artık birbirlerine devlet üzerinden yürür; halk kendi için- çok iyi tanımasının önemli rolü var. Yoksa deki sorunları pratik bir anlayış yoluyla belli bir süreden fazla süren veya belli bir idareten çözümleyip yoluna devam eder. şiddet seviyesini aşan herhangi bir işgal Devletin halkı soyut değil somut bir şekil- veya isyan neticesinde çözülmek işten de anlaması empati davamızın en önemli değildir. Bunu yaşayan pek çok ülke tari- başlığı gibi görünüyor bu nedenle. hin sayfalarına gömülmüştür. Halkın nasıl bunca farklılığa rağmen iç içe Empatiyi Batılılar adeta bir burjuva lük- yaşayabildiği iyi süzülürse, aynı barışçı sü gibi yansıtıyor. Atalar sözü tok açın yaşayışın istikrarının sağlanması, sağlık- halinden anlamaz diyor oysa. Dışarıdan lı normlarının oluşturulması ve bundan ve yukarıdan, neredeyse profesyonelce sonrası için toplumun zaten sahip olduğu yöneltilecek empati ortak yaşayışı, birlik- barış, anlayış ve farklılıklara rağmen bir- te kazanılacak tecrübeleri ve fedakarlığı likte yaşama becerisinin mobilize edilme- içermediği sürece güçlünün zayıf üzerin- si ve daha yaratıcı kılınması yolunda şu deki kontrolünü artırmaktan başka neye veya bu Batılı vesikada yazan ezberlerle yarar? değil de Türkçe diyebileceğimiz adımlar atılabilir mutlaka. 39 dosya / empati NEYİN NESİ BU EMPATİ? 40 Mehmet AYCI, Şair-Yazar Türk Dil Kurumunun lügati “empati” sözcüğüne “duy- Bir defa, biz, kişioğlu bir bedenin uzuvları gibidir di- gudaşlık” karşılığını veriyor. Şöyle diyebiliriz o zaman; yen bir uygarlığın duygu dünyasını şekillendirdiği bir ben senin duyduğunu duyabiliyorsam seninle empati milletizdir. Bir bedenin uzuvları ölçüsünde değerli kuruyorum, empati yapıyorum demektir. Birleşik fiil olan diğer insanlarının durumları da bizim mesele- olarak kullanabiliyoruz ancak bu sözcüğü… Örneğin mizdir ve uygarlığımızda insanın ve insanın oluştur- ben seninle aynı empatideyim diyemiyoruz. Kurmak duğu yapının her meselesine bakışımız bu zaviyeden da yapmak da yapay bir şey oysa… Bir şey duygu- olmalıdır. Olmalıdır diyoruz, zira insiyaki bir şekilde daşlık bağlamında kuruluyor yahut yapılıyorsa orada devam eden bu durumun, o uygarlık dairesinden çı- bir kurmaca ve yapaylık da var değil midir? E, vardır, kışımızla tezada dönüşen, zor ve hayati anlarda ço- bunda ne var diyenlere deriz ki, bizim duygudaşlık cukluk dilini hatırlayan bir insanın durumu gibi açığa anlayışımızın empatiyle izahı denizi göle sığdırmaya çıkan tarafları vardır. Şayet biz bir elin parmakları, bir çalışmak kadar zorlamadır; sığmaz. ağacın dalları, bir bedenin uzuvları olma bilinciyle bir duygudaşlık geliştirmeseydik bu coğrafyada ayakta Kelime Fransızcadan dilimize geçmiş; ilk ne zaman kalmamız ve bu cümleleri kurabilecek bir bilinç taşı- geçmiş ehli bilir lakin, ruhbilimin bu “Fransız” çocu- mamız da mümkün olamayacaktı. ğunun hâlâ duygudaşlığı izahta Fransız kaldığını ilk kalemde söyleyebiliriz. Bu kesinliğin derinlemesine işlenmesi ayrı bir mevzudur. Sade bir dille söylersek, “komşusu açken tok Şimdi bir fıkra anlatmanın zamanı geldi: İki kör, hadi yatan bizden değildir” Peygamber sözü bile, sağal- bugünün tanımıyla söyleyelim iki görme engelli, bil- tan, hayata dokunan, yakından başlayan, bilinenden diğiniz iki “âmâ” dolma yiyorlarmış. Bu da tuhaf, ve bilinmesi gerekenden başlayan bir empati alanı bazı yerlerde yaprak sarmasına yaygın yanlış olarak açacaktır. dolma diyorlar, fıkraya yeniden başlayalım, sarma yiyorlarmış, biri diğerine, niye demiş, ikişer ikişer yi- Kaldı ki, bizim toplum olarak yaşanmışlığımızı en ba- yorsun? Nerden biliyorsun demiş, diğeri… O zaman riz veren ve kaynağını acıdan alan türkülerimizin ev- bizimkisi, tabi aynı kararlıkla, nerden bileceğim de- reni, bu coğrafyanın duygudaşlık haritasını çıkarmak miş, kendimden biliyorum… için ayrıca değerlendirilmesi gereken büyük bir kaynaktır ve sessiz sedasız oracıkta durmaktadır. Fıkradan biliyoruz ki, bizdeki empati meselesi “kendimizden” bileceğimiz bir şeydir ve empati sözcüğü- Sözü uzatmayalım ve söylediklerimiz işaret olarak nün çağrışım dünyası, dolaştığı ve dokunduğu evren kalsın varsın. Fransız duygudaşlığının evreni ve dünyasıdır. Bizim millet olarak duygudaşlığımıza tekabül eden yanları Akif’in “ya hamiyetsiz olaydım ya param olsa idi” çığ- değmeyen yanlarına göre devede kulak mesabesin- lığını ve Kapkıner’in “Afrika’da öldürülse bir yerli/canı dedir. benden çıkıyor/seni bildim bileli” dizelerini mırıldanalım… İçimizde yoksul ve ağlayan çocuklar korosunun arasında bulalım kendimizi… 41 dosya / empati Röportaj: Hakan ARSLANBENZER Erol GÖKA EMPATİ: “Sıradan iletişim onun sayesinde ‘MUHABBET’e dönüşür” insanlarla bir şeyler paylaşmaktan “Geçimsizler” kitabınıza ilginç bir meseleyle başlıyorsunuz: Sürücü ehliyeti bile için kılı kırk yaran ve bizden birçok şartı yerine getirmemizi isteyen devlet anne baba olma konusunda hiçbir bir kural koymamış, diyorsunuz özetle. Teknik bir konuda gösterdiğimiz özeni hayatımızın en önemli konusu sayılabilecek aile ve sosyal ilişkilerimizde göstermediğimizden yakınıyorsunuz. Şakayla karışık ciddi bir soru soralım bu durumda: Türkiye toplumu geçimsiz insanlardan oluşan bir toplum mu sizce? zevk alırız. Çünkü onun kendisini Hayır hayır, öyle söylersek doğru ifadelerden yanlış bir sonuç çıkartmış oluruz. bizim yerimize koyduğunu, Geçimsizliği ölçecek sağlam bir miyar yok elimizde ama diğer toplumlarla kıyasla- dünyaya ve anlatılan olayı bizim yacak olursak, daha kötü değil daha iyi görüneceğimizi sanıyorum. Çünkü bizde İnsan ilişkisine tadı empati katar, sıradan iletişim onun sayesinde “muhabbet”e dönüşür, kalitesi artar. Empati yeteneği yüksek olan perspektifimizden bakabildiğini biliriz. O sadece iyi bir dinleyici değil, iyi bir anlayıcıdır da. 42 her şeye rağmen aile bağları çok güçlü. Güçlü aile bağları, kimi zaman bireysel gelişimde sorunlar ortaya çıkarabilse de sağlıklı bir kişilik için bilebildiğimiz en mümbit arazi. Biz, ülkemizdeki bu olumlu görünüme rağmen, iyi olan bünyemiz daha iyi olsun diye çabalıyoruz. Ana baba olmak bence insanın en kolay Galip gibi “hoşça bak zâtına kim zübde-i kaldırsanız Türkçe konuşmanız imkansız yaptığı iş. Hiç özel bir şey gerekmiyor. Al- âlemsin sen/ merdüm-i dîde-i ekvân olan hale gelir. Fazla söze hacet yok; göçe- lah’ın verdiği yetenekle, potansiyelle, üre- âdemsin sen ” demeyi bırakın, bu söz- be-hayvancı bir topluluk yaşantısının me işlevlerinde bir eksikliğin yoksa anne lerin ne anlama geldiğini bile bilmiyoruz. göstergesi olan “mal” sözcüğü, dilimizde baba olma görevine haiz oluyorsun. Ama İnsan kainatın özüdür, tüm canlıları kendi hem hayvan, hem eşya, hem de insanın ana babalığa muktedir olman, çocuk ya- yapısında içerir. Ben sadece böylesine sahip olduğu varlıklar manasına geliyor. pabilmen senin iyi ebeveyn olacağın an- kapsayıcı nitelikleri olan, Allah’ın yeryü- İlk Türkçe söz dağarcığını ortaya koyan lamına gelmez. zündeki halifesi olan insanı anlamaya ça- “Divan ü Lugat-it Türk”ün yazıldığı 1000 lışıyorum. yıl önce, Türkler göçebeydi. Bugün hala Yasalarımızda yeri olduğu halde ana bu söz dağarcığını büyük ölçüde kullanı- dünyada bile evlilik için şart koşulan akıl “Türk grup davranışı”na gelirsek, göçebelik üzerinde yoğun olarak duruyorsunuz. Türklerin Anadolu’ya yerleşmeleriyle göçebelik sona ermedi mi? Göçebelikle bugünkü toplumun ilişkisini nasıl kuruyorsunuz? baliğ olmak demek hem biyolojik hem de Biz Türkler de göçebe bir geçmişe sahi- demokrasimiz, ezcümle modernliğimiz zihnen ve ruhen yetişkin gibi düşünmeye biz; 18. yüzyıla kadar büyük ölçüde yarı- orada göçebeliğin payını araştırmak ge- ve ana babalığa hazır olmak demektir. göçebe bir yaşama tarzımız vardı. Daha rekir. Doğrusunu söylemek gerekirse, Evlilikle, ana baba olmakla ilgili bu tutum- düne kadar sürmüş olan göçebe geçmi- ben memleketin ahvaline nereden bakar- larımızdaki lakaydiliği gösterebilmek için, şimizin bugünkü yaşantılarımıza sirayet sam bakayım göçebeliğin tarihin derinlik- onu ehliyet almak sırasında gösterdiğimiz etmemesi imkansız. Bir psikiyatri uzmanı lerinden bana gülümsediğini görüyorum. çabayla kıyasladık. Devlet kendince ön- olarak, yıllardır insanımızı can kulağıyla Bana evlerimiz çadır, hayatlarımız çadır lemler alıyor aslında ama maalesef insan- dinliyorum, davranışlarımızın büyük öl- hayatı gibi geliyor. Hala oradan oraya lar arabalarına gösterdikleri özeni, psiko- çüde göçebelikten kaynaklandığını hep göç edip durduğumuza şahit oluyorum. lojileri ve ilişkileri hakkında göstermiyorlar. görüyordum. Yıllar süren araştırmalardan Vatanı ve devleti kutsallaştırmamızda, sonra gördüklerimi tarihsel bilgiyle dona- her türlü yeniliğe mutlaka ayak uydurmak tarak ve bilimsel bir kavram şemasının zorunda hisseden muhafazakarlığımızda, içinde ifade etmeye başladım. “Türklerin sabrın ve tahammülün halkı oluşumuzda Psikolojisi”, “Türk’ün Göçebe Ruhu” gibi hep göçebeliğin etkileri gözüme çarpıyor. baba olurken kişilerin zihinsel yetilerinin yerinde olması, ruhsal donanımının elverişli olması gibi hiçbir şart aranmıyor. Günümüzde yasaları da hiçe sayarak, evlendirme sırasında daha ziyade biyolojik yeterliliğe bakılıyor. Hâlbuki geleneksel Psikolojiyle ilgili klişe, kültür ve tarihi biraz dışlıyor sanki. Psikoloji, hele psikiyatri deyince bir kişinin şahsından ibaret bir dünyada olup biten şeyler akla geliyor. Siz oysa hem psikiyatrsınız hem de felsefeden tarihe, siyasetten dine “sosyal” olan her şeyle ilgilisiniz. Psikolojiye kültür tarafından mı bakıyorsunuz yoksa tersi mi? kitaplarım bu çalışmanın ürünü ve davra- yoruz, yani göçebelik zamanlarımızdaki gibi düşünüyoruz. Göçebelik zamanlarının mirası, sadece dilimizde değil; göçebelik bir yerde “iğreti” durmak demektir, bugün neyimiz iğretiyse, mesela şehirciliğimiz, mesela Türkçede bariz göçebelik mirası var. Anlamak mı sevmek mi hangisi daha önemli sizce? İnsanların birbirlerini tam anlaması mümkün mü? “Sevgi anlaşmak değildir” diye bir şey de var malum… Örneğin “ev”, “yurt”, “gerdek”, “ocak” Bu sorunuza cevabım, daha önceki in- Bu karmaşıklığın sebebi, bizatihi insanın gibi dilimizin temel kelimeleri, göçebelik san-kültür sorunuzla aynı. Anlamak ve kendisi. İnsana bakışımızdaki sakatlığı yaşantısının timsali olan “çadır”dan kö- sevmek birbirinden ayrılamaz. Özdemir halledersek, sorunuzun cevabı kolaylaşır. ken alıyor. Bu arada hemen söyleyeyim, Erdoğan’ın şarkı sözlerindeki “sevgi”, he- Bugün biz modernler ve modern bilim in- yerleşik mekanların esasını oluşturan nüz ilişki başlamadan önceki hale daha sanları, insanı varlıklardan bir varlık canlı- “temel” sözcüğü Türkçe değildir. Örne- uygun. Bir ilişki başlamadan önce, elbet- lardan bir canlı sanıyoruz, eskilerin gele- ğin dilimizde göçle, konmak, göçmekle te o insanla anlaşıp anlaşmayacağımızı neksel kapsayıcı bakışını terk ettik. Şeyh ilgili o kadar çok terim vardır ki, bunları bilmeden önce içimizdeki kıpırtıyı sevgiyi nışlarımızdaki göçebelik izlerini birer birer gösteriyorlar. Her şeyden önce bugün konuştuğumuz 43 dosya / empati hissediyoruz. Neye başkalarını değil de o miz, kendi grubumuz etnik veya dini kim- insan içimizi kaynatıyor, bilim henüz bu liğimizin dışında kalanlar ise, “öteki” de soruyu cevaplayabilmiş değil… Ama bir diğer etnik ve dini kimliklere sahip olanlar kez ilişki başladıktan sonra artık, ilişkinin haline geliyor. Hayatımızda şu veya bu kuralları geçerli oluyor. Karşınızdaki insa- şekilde, bir “öteki” var; ahlak da “öteki” nı anlamaya çalışmıyorsanız, anlayamı- ile olan ilişkimize yön veren değer sis- yorsanız ilişkiniz de çatırdıyor. Anlamaya temimiz demek… Bu değer sistemimiz çalışıyor ve anlaşabiliyorsanız, ilişkiyle bir- başkalarına saygı duymayıp onları hep likte sevginiz de büyüyor. Bu yüzden iliş- dışlarsa bu kez “ötekileştirmek”ten bah- kide sevgiyi emek diye tarif etmek daha sediyoruz. doğru… Haklısınız önceleri kişilik, karakter, huy, bu şekilde, bir “öteki” Psikiyatri profesörüsünüz, aynı zamanda psikodrama uzmanlığınız var. Psikodrama yaygın olarak bilinen bir terapi yöntemi değil Türkiye’de. Psikodramayı biraz anlatabilir misiniz? mizaç gibi kavramlar daha önemliydi; var; ahlak da “öteki” ile Psikodrama, bir grup psikoterapisi yön- Eskiden “kişilik” sanki daha sık karşılaştığımız bir kavramdı. Şimdi “kimlik” ön plana çıkıyor gibi. Buna nasıl bakıyorsunuz? bunlarla insanın genetik olarak getirdiği ve çocukluğunda kazandığı temel nitelik- Hayatımızda şu veya olan ilişkimize yön veren temi ama bireysel olarak da kullanılabilir. Bu terapi türünde insanın iç-dünyasının lerini kast ediyoruz. Ama son 20-30 yıldır değer sistemimiz demek… anlaşılmasında ve sorunların çözümünde kimlik siyasetlerinin belirleyici olmasıyla Bu değer sistemimiz canlandırma yöntemi esas alınır. Tıpkı bir birlikte, insanın kendisini kim olarak tanımlamasıyla ilgili olan kimlik kavramı öne başkalarına saygı duymayıp çıktı. Kişilik ve kimlik, birbirleriyle çok ya- onları hep dışlarsa bu kından alakalı. Kimlik gelişimi çocuklukta başlıyor ama esasen gençlik döneminde kez “ötekileştirmek”ten belirginleşiyor. Gençlik döneminin temel bahsediyoruz. görevi kimlik kazanmak, bunu mesleki, toplumsal ve cinsel alandaki tecrübe, kavrayış, benimseyiş ve özdeşimlerle yapıyoruz. Sonunda bizim de diğer insanlar gibi ama onlardan tamamen farklı bir kimliğimiz oluyor. Bunu yapamazsınız kimlik arayışınız yıllar boyu sürebilir, sizi pek sıkıntılı bir gelecek bekler. “Toplumsallaşmamız, (dünyevi ve ilahi) güçle, iktidarla ve genel olarak öteki ile ilişkilerimiz değerler sayesinde mümkün olabiliyor,” diyorsunuz. Burada vurgulu kavram “öteki”, yanılmıyorsam. Ötekiyi nasıl tarif edersiniz; 44 ötekinin öteki oluşu kişiye göre mi gruba göre mi? “Benden” olmayan mı öteki oluyor, “bizden” olmayan mı? “Öteki” de “kimlik” gibi moda kavramlardan. Çok değişik anlamlarda kullanıyoruz. “Öteki”, dediğimizde en genel olarak bizden olmayanları kast ediyoruz. Kendimizi anlatmak istiyorsak, yani bir insan teki, bir birey olarak konuşuyorsak, “öteki” pek olumsuz bir anlam taşımıyor; bizim yaşam alanımızda karşımıza çıkan kimseleri kastediyoruz, ama “biz” dediği- tiyatroda olduğu gibi, gruptaki insanlara roller vererek hayatlarımız oyuna dökülür ve hep birlikte neler olduğuna bakılır, geri-bildirimlerle neler olması gerektiği ortaya konmaya çalışılır. Empati kavramı hakkında ne düşünüyorsunuz? Psikodramanın yaratıcısı Jacob Levy morenoempati yerine rol değiştirmeyi öneriyor. Farkı nedir bu ikisinin? Empati ve rolü birbirinden böyle keskin hatlarla ayırmamak lazım. Psikodrama, tamamen karşısındakini anlamaya yani empatiye dayalı bir terapidir. Psikodramanın kavramları ve uyguladığı tüm teknikleri empatiyi sağlamaya yöneliktir. Hatta diğer terapilerde empati, sadece bilişsel ve duygusal düzeyde olduğu halde psikodramada sürekli olarak karşımızdakinin rolüne girmek esas olduğundan varoluşsal bir empati söz konusudur. Türkçede empatiyi “kendini onun yerine bakabildiğini biliriz. O sadece iyi bir din- göstermezler, onu kendine ait değer koymak” diye tanımlıyorlar ya, işte psi- leyici değil, iyi bir anlayıcıdır da. Bize ger- yargılarıyla yargılamayı tercih ederler. kodramada yapılan tam da odur. çek anlamda “anlama”yı ve “anlaşılma”yı Sorunlarımızı terapiyle mi çözeceğiz dersiniz? Sorunlarımızı çözmenin birçok biçimi var. Kendi baş etme becerilerimiz, çevremizdeki eş dosttan aldığımız, medyadan, kitaplardan öğrendiğimiz rehberlikler… Tüm bunlar yetmezse tabi ki terapi. Zaten insanlar, ellerinden gelen her şeyi yaptıktan sonra terapiye geliyorlar ki bence doğrusu da bu. Yoksa hayatımız bir terapi deneyine dönerdi. “Empati yapmak” deniyor… Demokratikleşme ve diyalog gibi kavramların yanında duruyor. Empati yapmanın belli bir yöntemi, tekniği var mıdır? Nasıl empati yapılır? Bakın bu yüz puanlık uzman sorusu. Cevabı hem çok basit hem çok zor. Empati; aşk gibi herkesin bildiği ama kimsenin ne olduğunu tam olarak anlatamadığı bir iletişim özelliği. Empati, “Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumun ona iletilmesi süreci” diye tarif edilir. Tarifi bu kadar zor görünmesine rağmen bir insanla iletişimimiz sırasında en kolayca hissettiğimiz şeydir o. Herkes, karşısındaki insan tarafından dinlenilip dinlenmediğini, anlaşılıp anlaşılmadığını bilir. İnsan ilişkisine tadı empati katar, sıradan iletişim onun sayesinde “muhabbet”e dönüşür, kalitesi artar. Empati yeteneği yüksek olan insanlarla bir şeyler paylaşmaktan zevk alırız. Çünkü onun kendisini bizim yerimize koyduğunu, dünyaya ve anlatılan olayı bizim perspektifimizden sağlayan empati iletişimde ulaşılan en üst noktadır. İnsan ilişkilerinde, birbirimizle iletişimimizde böylesine önemli olan empati yeteneği, maalesef hepimize doğuştan eşit ölçüde dağıtılmamıştır. Aramızdan bazılarında bu potansiyel doğuştan daha yüksektir ve söylediğimiz gibi onlar çevrelerinde ilişki ustalıklarıyla hemen öne çıkar, tanınırlar. Lakin empati becerisi çalışmakla, eğitimle geliştirilebilir. Zaten kişilik gelişiminde mesafe kat ettiğimizin önemli göstergelerinden birisi empati becerimizdeki bu gelişimdir. Empati becerimizi geliştirmek için önce ilişkilerimizde gösterdiğimiz empati düzeyinin ne durumda olduğunu saptamaya gerek var. Empati becerisi en kalitesiz tepkiden en kaliteli tepkiye göre 1’den 10’a kadar sıralanıyor. İletişim sırasında ne yaptığınıza, size bu sıralamaya göre hangisinin uyduğuna bakıp ve empati becerinizi geliştirmek için daha kaç arpa boyu yol almanız gerektiğine karar veriyorsunuz. Bakın en kötü üç düzeyi söyleyeyim size, bu düzeylerden birindeyseniz, empati becerinizi artırmak için çok çabalamanız gerekecektir. 1. “Senin problemin karşısında başkaları ne düşünür?” diyerek karşısındakini anlamaktan vazgeçip birtakım toplum kurallarından, atasözlerinden örneklerle onu hırpalama yoluna gitmek. Bu, empatinin en alt düzeyidir, daha doğrusu empati yokluğudur. 3. “Akıl verme” düzeyine gelenler, ilk iki düzeydeki gibi hırpalayıcı değillerdir ama hala karşısındakini anlamaya teşebbüs etmemişler, sadece ne yapması gerektiğini söylemekle yetinmektedirler. Bu üç düzeyden birisindeyseniz, hemen işe koyulmanız gerekir. Size bu konuda bir başucu rehberi olarak “Geçimsizler” kitabımızı önerebilirim. Empati yapmak tam olarak ne işe yarar? İnsan olmaya diyeceğim, çok kısa oldu diyeceksiniz. Empati insan ilişkisinin A-BC’sidir aslında. Şöyle diyebiliriz sen taşlı bir yolda da araba kullanabilirsin, toprak bir yolda da, jilet gibi asfalt bir yolda da kullanabilirsin. Empatiyi becerebilmiş bir ilişki, asfalt yolda araba kullanmak gibidir. Empati tanımlaması çok zor hepimizin bildiği ama anlatamadığız bir şey, aşk gibi… Türkçeye duygudaşlık olarak çevirebiliyoruz, kendini onun yerine koyabilmek yani. Kendini bir insanın yerine koyarak, bütün önyargılardan uzak, sadece dinlemeye odaklanmak, onu anlayabilmek… Empati yapabildiğinizde eleştirilecek, karşı çıkılacak, öğüt verilecek bir yığın durumda daha sakin olabiliyor, kendinizi bunlardan uzak tutabiliyorsunuz. Öyle olunca da karşısındakinin onu gerçekten dinlediğini anlayan kişi daha da kendisini açabiliyor. Bu olduktan sonra eleştiri, tavsiye olabilir ilişkinin içinde ama daha en baştan eleştiri ve tavsiye ile başlamamak lazım. 2. “Eleştiri” düzeyinde olanlar, karşısındakini anlamak için yine hiçbir gayret 45 dosya / empati EMPATİ Hülya ÖRS Çorum İl Müdür Yardımcısı MEDENİYETİ Yeryüzünde aldığı nefes kadar yaşadığı geliştirmektir. Kültürel kodlarımıza baktı- yere değer kazandırma şansı olan insan, ğımızda hayata indirgediğimiz bu anlayışı ruhunun derin izlerini bünyesinde barın- görmek mümkündür. dırır. İnsanın bu serüven içerisinde; insan tabiatına, bulunduğu konuma yakışan bir Millet olarak sahip olduğumuz hasletler tutum sergilemesi, insanlığın medeniyet bizi çepe çevre kuşatıyor. Her ne kadar algısını da gösterir. kötü örnekler çevremizde olsa da, biz iyiyi, doğruyu ve güzeli anlatırsak, yüzyıllar İnsanın birey olarak değerinin anlaşılması boyu oluşturduğumuz medeniyetimizin da, bu medeniyet algısının toplumlarda insana değer veren yönünü gündeme ne kadar yerleşip yerleşmediğinin gös- getirirsek, bu özelliklerimiz sonsuza dek tergesidir bir bakıma. Sadece kendisi için yaşayacaktır. Düşene bir tekme de vuran yaşayan, dünyada rahatı ve mutluluğu değil, düşenin elinden tutan bir neslin de- yakaladığında her şeyi unutan insanların vamıyız. Günlük hayatımızda insana de- oluşturduğu medeniyetler, sömürü me- ğer veren, onu anlamaya çalışan, onun deniyetleri olmanın ötesine gidemez. Kan gibi olmaya çalışan değil; onu dinleyip ve gözyaşı onlar için kendi yaşamalarının kendini onun yerine koyan bir tutum için- teminatıdır. Kendini yaşadıklarının sahibi; de olduğumuzda, medeniyetimizi yaşatır diğerlerini ise değersiz gören bir anlayış, ve güzelliklerinden istifade ederiz. iç muhasebesini yapamayan, onlarla kendisi arasında empati kuramayan bir Sadaka taşını cami avlusuna koyarken anlayışı doğurur. ihtiyaç sahiplerinin eline parayı tutuşturmak yerine onun mahcup olacağını dü- Bunun için bizim medeniyetimiz ‘insanı şünmek, insanı yaşatma düşüncesinin zünün önünde olup da görmediği insan- yaşat ki devlet yaşasın’ felsefesi teme- ürünüdür. En önemlisi de kendimizi onun ların yerine kendisi geçebilir. Yaşadığımız linde kurulmuştur. İnsana değer veren yerine koymaktır. Yardım alırken düşebi- hayatta örnekleri çoktur bunun. Çeşitli medeniyet algısı, çevresinde kurtaracak leceği mahcubiyet duygusunun önüne sebeplerden zenginken bir lokma ekme- yeni ruhlar arar. Bu da insanı anlamak- geçmek bu taşların ortaya çıkmasına ğe muhtaç duruma gelenler, sağlıklıyken tan geçer ve empati kurmak da insanı vesile olmuştur. Muhtaç insanların utan- engelli olarak hayatına devam etmek anlamaktır aslında. Empati, karşımızdaki ma duygusunu düşünerek onların yerine zorunda kalanlar, güzelliğine ya da yakı- insan gibi olmak ve ona acımak değil, düşünen bir tasavvur geliştiğinde saygı şıklılığına aynada saatlerce vakit harcar- onun yerine kendimizi koymaktır. Hayat- kültürü de gelişir. İnsanlardaki onuru ze- ken aynaya bakamaz duruma gelenler, taki rollerimizin değiştiğini düşünmektir. delemeden onlara yardım edebilmenin aile bireylerinin çokluğu ile övünürken bir Evde, aile bireyleri arasında, iş hayatında, adıdır sadaka taşları. İnsanlık zarafetinin, anda dünyada yalnız kalanlar insanlığın sokakta, okulda, yurtta, çarşıda, pazarda diğerinin yerine kendini koymanın bizim gerçekleridir. Atalarımız bu durumlarda yani insanın olduğu her yerde insanı mer- medeniyetimizdeki algılanış biçimidir sa- empati kurabilmemiz için ‘Ne oldum de- keze alıp, onu anlamak, bir medeniyet al- daka taşları. ‘Düşmez kalkmaz bir Allah’ memeli, ne olacağım’ demeli’ demiştir. gısının var olmasını gerektirir. Bize düşen, derken biz aslında tam da bu durumu Bizim medeniyet tasavvurumuzun temel- sahip olduğumuz değerlerimizi koruyup anlatmak isteriz. Çünkü insan her an gö- lerinde de bu anlayışın etkisi büyüktür. 46 miştir. İnsan eğer çevresindeki insanlarla lı; bir iç muhasebeyle yetimlere de aynı beraber iyilikleri ve güzellikleri yaşaya- gözle bakmalıdır. biliyorsa ve buna hizmet edecek bir olgunluğa erişmişse o zaman insan olarak “Arkalarında güçsüz çocuklar bırakıp değerlidir. ölecek olsalar, çocuklarının hâli nice olur diye kaygı duyanlar, yetimlere haksızlık et- Bizim davranışlarımızı şekillendiren me- mekten korksunlar’’ mesajı yetimlerin du- deniyetimizde, anne ve babaya öf bile rumunda kendileri veya kendi çocukları demeyecek bir tavır ve davranış içinde kaldığında nasıl bir durumda olacaklarını bulunabilmek vardır. Bu da bir gün ken- düşünmeyi bizlere telkin eder. Bu anlayış disinin de aynı durumla karşılaşacağını bizim medeniyet algımızdaki temel taşları hatırlatır insana bir bakıma. Anne baba- oluşturur. Bazen bir baş okşama, bazen ya sözlü ifade ve fiili davranışların en alt bir tebessüm onların dünyalarında yeryü- düzeyine bile müsaade etmeyen bir me- zünün en güzel sıcaklıklarından birini on- deniyet, ahlaki değerlerin insan kalbinde lara tattırmaktır. Onların arkasındaki dağın oluşturacağı tezahürlerin bir sonucudur. yokluğunu hissetmeden hayatına devam Kaldı ki anne ve babaya öf bile demekten edebilmesi bizim sorumluluğumuzdadır. imtina edebilecek bir tutum içinde olan Çünkü onlar, topluma emanettir. insanın, onun diğer hizmetlerini görmede herhangi bir zafiyet içinde olması düşü- Bütün bunlar yaratılışımızdaki anlamı nülemez. Çünkü onlar artık Allah’ın bi- kavradığımızda ve hayatımıza indirge- rer emaneti niteliğindedir. Aynı zamanda diğimizde bir davranış modeli olur. Me- anne babanın yaşadıklarını bir gün ken- deniyetimizin hücrelerini oluşturan bu disinin de yaşama olasılığının her zaman anlayışlar bizim kimliğimizdir. Empati me- var olduğunu bilen bir insan için, empati deniyeti bu kimliğimizin dayandığı temel- yapmak kaçınılmaz olmalıdır. Anne baba- lerden beslenir. Böyle bir ağ ile örülmüş, nın, hayatını adayarak yetiştirdiği, sağlı- detaylara önem vermiş bir anlayışta nasıl ğını onun için feda ettiği evlatlarından bir olur da insanlar, mahallesindeki insanla- vefasızlık örneği olarak böyle bir söz söy- rın durumundan habersiz olur? Sokakta ‘Komşusu açken tok yatamayan bir ec- lemek yarın aynı davranışla karşılaşabile- yürürken gördüğü bir olumsuzluğa ka- dadın evladıyız. Açlığı bilmek ve kendisi ceğinin işaretidir. ‘Herkes ektiğini biçer’ yıtsız kalır? Evinde eşine ve çocuklarına tokken başkasının aç olduğunu anlayıp atasözü anneye babaya ‘öf’ demenin sevgisini göstermez? Anne babasını bir kendini onun yerine koyabilmek insani karşılığı olarak önümüzde durur. Bu ka- yük olarak görür? Arkadaşına lakap ta- değerleri güçlendirir. Bencilliği ortadan dar ince bir çizgiyi işaret eden bir anlayış kar? Haklı olmadığı bir durumda kendini kaldırır. Paylaşımın en güzel örneklerinin empatinin ne kadar gerekli olduğunu da temize çıkarmak için yalan söyler? Baş- ortaya çıkmasına vesile olur. Bu da, ben bize gösteriyor kasının düştüğü zor durumdan istifade etmek ister? Yetimin gözyaşını silmek için merkezli bir hayat yerine biz merkezli bir hayatın yaşanmasını sağlar. İnsanı etten Yetimi kendine yakın tutmak, bir yetimin ve kemikten bir varlık olmaktan kurtarır. başını okşamak duygusu ile yoğrulmuş Ruhunu harekete geçirerek ruhunun asıl bir medeniyet dünyası empatinin en gü- Biz iyiyi güzeli doğruyu ruhumuzda canlı mecrasında var olmasını sağlar. Çünkü zel örneklerinden birini verir bizlere. Böyle tuttukça ve bunu hayatımızın içine dahil biz kendimiz için istediğimizi başkası için bir anlayış ile örülü dünyada insan nasıl ettikçe bizi biz yapan empati medeniyeti- de istemezsek bundan sorumlu olacağı- olur da sadece kendisi için yaşayabilir? mizi gelecek nesillere aktarabiliriz. mızı biliriz. Medeniyetimiz ve dolayısıyla İnsanlar rahat ve mutlu hayatlarını geç- da zihin dünyamız bu telkinlerle şekillen- mişteki yokluklarını düşünerek hatırlama- girişimde bulunmaz? 47 dosya / empati BEN-Ü SEN Aygül FAZLIOĞLU Bakanlık Müşaviri/Sosyolog / Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 48 Günümüzde bir çok bilimsel araştırma, sağlıklı iletişimin en temel ilkesinin empati olduğunu ortaya konmuştur. Empati, karşımızdaki insanı onun gözleri Yazıma Mevlana’nın “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır” cümlesinin bana ifade ettiklerini sizlerle paylaşarak başlamak istiyorum. Dillerimiz, dinlerimiz farklı olsa da duygularımız, düşüncelerimiz, umutlarımız bizi biz yapmakta, bizi bir araya getirmekte ve EMPATİ kurdurmaktadır. Başka bir deyişle kendimizi, karşımızdakinin yerine koymamızı, olaylara onun bakış açısıyla bakmamızı ve o kişiyi anlamamızı sağlamaktadır. İnsan ilişkilerimizi geliştirmeyi ve insanlar arasındaki kavga ve çatışmalarımızı azaltıp zamanla yok olmasını empati duygumuz ile sağlarız. ile dünyayı görebilecek kadar iyi algılayabilmektir. Empati kurmak için öncelikle karşımızdaki kişinin bizden farklı değerleri, inançları olduğunu bilmek ve bunu kabul etmek gerekir. Bu kabulden hareketle, etkileşimde bulunduğumuz kişinin haklı ya da haksız, iyi ya da kötü biçiminde yargılanmaması, sadece onun durumunun anlaşılabilmesi için çaba gösterilmesi gerekir. Kendimizi çok uzun ömürlü bilinen, ülkemizde de çok sevilen çınar ağacı gibi hayal edelim ve köklerimizin toprağın çok derinliklerine gittiğini düşünelim. Toprağın derinliklerine baktığımızda, kökleri çok derinde ve yaygın olan çınar bu sayede topraktan ihtiyaç duyduğu her şeye kolaylıkla ulaşabilmektedir. Köklerin her bir ucundaki din, dil, ırk, mezhep ve kültür ayrımının olamayacağını çınar ağacının kökünün derin olması bunu bize göstermektedir. Ülkemizin çeşitliliği de tıpkı çınar ağacının kökleri gibi işlev görebilir. Yaşadığımız şehirlere baktığımızda da durum böyledir. Tuncelili, İzmirli, Batmanlı, Samsunlu, Edirneli, Yozgatlı… Görünüşte şehirlerimiz farklı; âdetlerimizde, geleneklerimizde ve yaşantımızda değişiklikler olabilir. Ancak hepimizin beklentilerini, umutlarını, hayallerini ortak noktalar haline getirebilirsek Türkiye olarak çınar ağacı olabiliriz. Osmanlı döneminde hemen her şehirde gördüğümüz farklı etnik ve kültürel yapıdaki insanların birlikte yaşama düşüncesinin çok somut örnekleri olarak, cumbalı Müslüman Türk evleriyle, Rum evlerinin ya da Süryani evleri ile Türk evlerinin ya da Ermeni evlerinin aynı mahallede sırt sırta, yan yana durmasında görürüz. Manisa’nın eski Kula sokaklarını, İstanbul’un Heybeli ve Büyükada’sını, Mardin’in abbaralarını Antakya’nın sokaklarını dolaştığınızda iç içe yaşayan insanlara bizzat şahitlik ederiz. Aynı toprağın üzerinde, aynı havayı soluyup, duvarı olmayan bitişik bahçelerde oynayan, aynı meyveleri yiyen, mevsiminde aşureyi paylaşan, aynı pazardan alışveriş yapıp, aynı sokakları, aynı çeşmeleri kullanıp benzer kültürel ürünler ortaya çıkaran ve ortak ritüellere birlikte katılan insanlara rastlarız. Kimimiz Ramazan ayında, bazılarımız Muharrem ayında, bazıları da Şubat’ta oruç tutar. Cenazemiz olduğunda onlar evlerimize gelip başsağlığı dilerken ve/veya camiye gelip yanımızda olduğunu hissettirirken, biz de onların cenazesi için kiliselerine gideriz. Bu bağlamda baktığımızda BEN ve ÖTEKİ diye farklılıkları pekiştirmek yerine, farklılıkları tanımalı, kabul etmeli ve bunlar arasında yüzeysel anlaşma ya da uzlaşmanın ötesinde birliktelikler aranmalı, EMPATİ kurmalı, farklı toplumlar arasında köprü kurarak, ön yargıların, yanlış yorumlamaların ve anlamaların, kutuplaşmaların üstesinden gelmeliyiz. “Ben-ü Sen1”i görmeliyiz. 1 Farsçada "ben ve sen" anlamına gelir. Aynı zamanda Diyarbakır'daki ünlü surların yedi burcundan birinin adı ve aynı isimde de bir mahalle mevcuttur. 49 dosya / empati Gerçekten dünyanın en şanslı milletiyiz olacaktır. Etkileşimin varlığı bütün top- kültürüne ve eylemlerine yansımaktadır. ki öyle kentlerimiz var ki mesela Mardin lumların, bütün değişme aşamalarında Ancak bu farklılıklar nedeniyle her insa- mesela İstanbul, mesela Hatay kentleri… toplumsal bütünlüklerin korunmalarına nın, her toplumun tamamen ayrışmaları Camileri, kiliseleri, sinagogları, mabetleri yol açmaktadır. Toplumsal bütünlük top- içerdiği anlamına gelmemelidir. Çünkü ve manastırları, farklı lezzetleri ve kültür- lumun çeşitli kurum ve öğeleri arasındaki İnsanların ve toplumların “ortak akıl” di- leri ile etnik temelli, mezhep temelli top- ilişkinin devamıdır. Bu ilişki ahenkli ya da yebileceğimiz ortak kabulleri bulunmak- lumu ayıranlara karşı insanlığı birleştiren çatışmalı bir şekilde devam ettiği sürece tadır. İşte bizi biz yapan bu ortak akıldır. kentlerimizdir. Nerden bakılırsa bakılsın toplumsal bütünlük var demektir. Aynı topluluğa ait bireyler arasında, aynı ışığın güzelliklerini görmek mümkündür. sınıfa mensup olma durumu çatışmanın Şehir kültürünü benimseyenler, hiçbir Bilindiği üzere toplum birbirinden çok yoğunluğunu azaltmaktadır. Çünkü farklı şehri tek kültürlü, tek etnisiteli, tek mez- farklı sosyal gruplardan oluşmaktadır. Bu kültürler çatışmasıyla karşılaştırıldığında, hepli yapma çabası içine girmezler. Za- farklı sosyal yapıların her birinde farklı de- daha fazla karşılıklı bağımlılık yaşanmakta ten toplum dediğiniz şey, birçok öğeden ğerler ön plana çıkmaktadır. Örneğin bir ve sık iletişim halinde olmaktadırlar. He- meydana gelmiştir. Toplumsal yapının sosyal grupta baskın olan değer ekono- pimizin ortak amacı; farklı renkleri göre- temelinde insan ilişkileri vardır. İşte bir mik amaç ve çıkarlar olurken, bir başka rek, birbirimizin farklı lezzetlerini tadarak, toplumu meydana getiren bütün birim ve sosyal grupta ise kültürel haklar ön pla- farklı çiçeklerini koklayarak, farklı şarkıla- öğeler birbiriyle devamlı bir etkileşim ha- na çıkabilmektedir. Bu gruplar üyelerinin rını söyleyerek, dostluğumuzu büyüterek, lindedir. Her bir öğe, ötekilerini etkiler ve sosyal, kültürel, ekonomik ve psiko-sos- toplum olarak, insan olarak birlikte geliş- onlar tarafından etkilenir. Bu etkileşme ve yal ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar. mek, katılımcı, harmanlayıcı ve eşitlikçi etkilenme zorunlu bir ahengi ve çatışmayı Örneğin İstanbul’da ya da herhangi bir bir dünya içinde yaşamaktır. belirlemez. Bazı durumlarda bazı öğeler büyük şehrimizde bir apartmana girdiği- arasında çatışma olabilir, işçi ve işveren mizde bir katta Tokatlı, bir katta Sivaslı, M.LutherKING’in söylediği gibi “Kuş- arasında olduğu gibi. Bazı durumlarda bir başka katta Diyarbakırlı, Adanalı otu- lar gibi uçmasını öğrendik, balıklar gibi da ahenk olabilir, kent yönetimi ile kente rabilir. Onların hepsi ortak kültürümüzün yüzmesini öğrendik ama kardeşçe yaşa- yaşayanlar arasında olduğu gibi. Anadolu’nun ürünü oldukları için bizim masını unuttuk.” Barış içinde birlikte va- açımızdan önemli olan bu farklılıkları rolmak ancak başkalarını sayarak birlik- Toplumsal değişimin ve farklılığın dina- ahenkli bir zenginliğe dönüştürebilmektir. teliği aramakla mümkündür. Bunun yolu miği ya da mekanizması bu etkileşim Burada önemli olan farklı inanç ve kültüre da tek bir bakış açısını ve hayat tarzını sürecinde yaşanır. Öte yandan, hangi mensup olan bireylerin birlikte, hukukun herkes için iyi diyerek evrenselleştirmek öğelerin ne zaman ne şekilde hangi öğe- koruması altında ve barış içerisinde ya- yerine, farklılıkları koruyarak, bireyleri ve leri hangi ölçüde etkilediği, öteki öğeler şamasıdır. hayat tarzlarını bir arada, çatışmaya dö- üzerinde nasıl bir etki bıraktığının anlaşıl- nüştürmeden yaşamasını sağlamak, em- ması toplumsal değişimin, toplum düze- Belki burada bu farklılıklar içinde bizim yindeki oluşumun haritasını ortaya koyar. duruşumuz nedir, ne olmalıdır, EMPA- Doğal olarak da bu harita farklı niteliklere Tİ nasıl kurmalıyız? Bu sorulara cevap Gerçekten gittikçe küçülen bir dünya- sahip toplumlardaki farklı yapıları, özellik- vermeliyiz. Sürekli değişen ve gelişen da yaşıyoruz. Yalnızca kendi toplumu- leri ortaya çıkarmaktadır. Nasıl ki renkleri toplumsal hayat nedeniyle insanların ve muzun, ülkemizin kültürü, coğrafyasıyla harmanlayıp bir araya getirdiğimizde bize toplumların sorunları ve ihtiyaçlarında da sınırlı değiliz. Ülkeler ve kültürler arasın- bir anlam ifade ediyor ise; aynı bir ebru farklılaşmalar görülmektedir. Her insan daki uzaklıkların azaldığı, belki de bir gün sanatı gibi, tek bir renkten oluşamıyor. Ya farklı fiziki, maddî yaratılışa sahiptir, Aynı tümden ortadan kalkacağı bir çağın eşi- da öyle bir mimari, öyle bir halı düşünün şekilde her toplum dili, tarihi, örf ve adet- ğindeyiz. İşte tam da bu noktada birbi- ki tek bir motifle ortaya çıkartılmış olsun, leri gibi unsurların etkisiyle birbirinden rimizi anlamanın, EMPATİ kurmanın tam ikinci bir unsur barındırmasın. Toplumsal farklı kültüre sahiptir. Bu farklılıklar insanın zamanıdır… yapı dediğinizde de mutlaka farklılıklar ve toplumun her türlü maddî ve manevî 50 pati kurmaktır. gelin tanış olalım duygudaş Hulusi GÖLPINAR ASP Uzman Yardımcısı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü ol al ı m 51 dosya / empati Empati Üzerine Empati, kelime yapısı itibariyle Latince’deki “iç, içine, içinde” anlamına gelen “em” ön eki ile Grekçe’deki “duygu, acı, ıstırap, algılama” anlamına gelen “pathe- Küçük Bir Hikaye: ia” sözcüğünden türetilmiştir. Evliliğinden beri evinde kalan babası yüzünden Istılahta ise empati, kişinin, kendisini kar- eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor şısındakinin yerine koyarak onun duy- ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyor- gularını ve düşüncelerini doğru olarak du. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ula- anlama çabasıdır. “Aynı dili konuşanlar şıyordu Yine böyle bir tartışma anında eşi bütün değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşa- bağları kopardı ve “Ya ben giderim, ya da baban bilir” der Hz. Mevlânâ. Yaşadığımız şu bu evde kalmayacak” diyerek rest çekti. Eşini iletişim çağında küreselleşmeyle beraber kaybetmeyi göze alamazdı . iyice küçülen dünyamızda insanların ferdi olarak; birbirlerine olan saygıyı yitirme- Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mut- mesi ve bencilleşmemesi ancak empati lu bir yuvası, sevdiği ve kendini seven bir eşi ve ile mümkün olabilir. Toplumsal olarak ve bir de çocukları vardı. Eşi için çok mücadele devletler arası ilişkilerde savaşların, em- etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için peryalizmin, ırkçılığın, soykırımların ve her çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. türlü ayrımcılığın önüne yine empati ile Hala ona ölürcesine seviyordu. Çaresizlik içinde geçilebilir. Hatta çevreye ve yaşayan di- ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm ğer canlılara zarar vermemek de empati yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden sayesinde olabilecektir. kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihti- Duygudaşlıkta diyebileceğimiz empatiyi; yacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle de bu kendilerine hiç empati yapılmayıp binler- tür sorunlar yaşamayacaktı . cesi katledilmiş olan bir Kızılderili şöyle tarif etmiş: “Beni yargılamadan önce, be- Babasına lazım olacak bütün malzemeleri hazır- nim makosenlerimle dolaşmalısın!” ladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can Acaba birileri empati yapsaydı binlerce “Baba ben de seninle gelmek istiyorum.” diye aborjin öldürülür müydü? Ya da birilerinin ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola zenginleşmesi uğruna Afrikalılar açlıktan koyuldular. Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç ölür müydü? bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik can sürekli babasına “Baba Yine birileri kürk giyecek diye canlı canlı nereye gidiyoruz ?” diye soruyor ama cevap fok balıkları öldürülür müydü? Zevk için alamıyordu. Öte yandan nereye götürüldüğünü Afrika safarilerinde zavallı hayvanlar telef anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor, edilir miydi? oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu. Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine 52 ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi, hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi. Sonra diğer malzemeleri taşıdı. En son da babasını sırtladı, yatağa yerleştirdi. Tipi adeta barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye başlamıştı. Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü. Öyle üzgündü. Dünya başına göçüyor gibiydi. O bu duygular içindeyken babası yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti, içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu. Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi yanaklarını ve ellerini defalarca öptü. Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. “Buna mecburum” der gibi baktı babasının yüzüne ve Can’ın elini tutup hızla barakayı terk etti. Arabaya bindiler. Can yola çıktıklarında ağlamaya başladı, neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor, diyemiyordu. Can “Baba sen yaşlandığında ben de seni buraya mı getireceğim” diye sorunca dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında “Beni affet baba” diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış ve çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Oğlu “Baba beni affet, sana bu muameleyi yaptığım için beni affet” diye hatasını belli ediyordu. Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu “Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın. Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum”. 53 dosya / empati İnsan olmanın sorumluluğu yanı sıra bir de lık olmamız gerekir ki öyle olduğumuzu Müslüman olmanın sorumluluğunu taşı- düşünüyorum. Çünkü bu kadar yan bizlerin son yüzyılın Avrupa’dan yoğun faaliyeti ve sosyal yar- devşirilen kelimesi “empati”yi yüz- dım çalışmalarını ancak ken- yıllardır zaten yaşıyor olması gere- dinizi “engellilerin, yaşlıların, kirdi. Birbirimizin mutluluğuyla se- muhtaçların, sokak çocuklarının, vinen, sıkıntısıyla üzülen bireyler ve öksüz ve yetimlerin” yerine koyarak toplumlar olmamız gerekirdi. Haset, yapabilirsiniz. Örneğin; yıllık olarak 1,2 bencillik, vurdumduymazlık ve kıs- milyon engelli ve yaşlı vatandaşımıza düzenli kançlık gibi kelimelerin lügatimizde ol- aylıklar yatırılmaktadır. Yine yıllık 240 bin eşi ve- maması gerekirdi. “Bana değmeyen yılan fat etmiş muhtaç durumdaki kadınlara aylık 250 bin yıl yaşasın” ve “Her koyun kendi bacağın- TL düzenli nakdi yardım verilmektedir. 2 milyo- dan asılır” gibi sözler bizim atalarımızın olma- nu aşkın haneye her yıl düzenli olarak yakacak ması gerekirdi. Temennimiz farkındalığı artıran verilmektedir. Ortalama 3 milyon çocuk için an- sosyal politikalarımızla ve “İnsanların sana nasıl davranmasını istiyorsan sen de onlara öyle davran, insanların sana yapmasını istemediğin şeyi sen de onlara yapma” düsturuna riayet ederek bu kavramı içselleştirerek yaygınlaşacağına olan inancımızdır. Bir halk masalında şöyle geçer: Göğsü kınalı serçe kuşu vardır, ufacık... Gök gürleyince yere yatar da ayaklarını havaya kaldırırmış. “Neden böyle yapıyorsun?” diye sormuşlar. “Bu kadar mahlûkat var yerde. Olur da gök yıkılıverirse, dayak olmak için ayaklarımı kaldırıyorum” demiş. Böyle dermiş bir yandan da titrermiş gök gürlerken. “Korkumdan” dermiş “Kırk kantar yağım eriyor.” "Be” demişler” sen kendin beş dirhem yoksun, nereden oluyor da kırk kantar yağın eriyor?” “Aa! Herkesin kendine göre dirhemi, kantarı var” demiş serçecik “Siz ne anlarsınız?” Çok güzel misallendirilmiş aslında bu masalda empati. İnsanlar şu minik serçeden aldıkları dersle herkesi onların kendi pencerelerinden değerlendirse ne güzel olurdu değil mi! Bir Belediye Başkanı en iyi kaldırımları önce kendisi engelli koltuğunda dolaşarak yapar. Ancak böylelikle anlayabilir engellilerin sıkıntılarını. Bizim de empatinin en çok kurulduğu Bakan- 54 Temennimiz nelerine şartlı eğitim ve şartlı sağlık yardımları farkındalığı artıran bin öğrencinin öğle yemeği verilmektedir. 10 sosyal politikalarımızla ve “İnsanların sana nasıl davranmasını istiyorsan sen de onlara öyle davran, insanların sana yapmasını istemediğin şeyi sen de onlara yapma” düsturuna riayet ederek bu kavramı içselleştirerek yaygınlaşacağına olan inancımızdır. kapsamında nakit destek sağlanmaktadır. 600 bine yakın çocuk ailelerine tekrar kazandırılmış olup 36.592 çocuk ailesinin yanında desteklenmektedir. Yetiştirme yurtlarındaki düzenlemeler ve sevgi evi uygulamalarıyla %31 olan eğitim başarıları %66’ya ulaşmıştır. Toplam 36.485 gencimiz işe başlatılırken engellilerde 27.443 kişilik istihdam sağlanarak kamudaki engelli sayısında %475’lik bir artış olmuştur. Bu verilerin hepsini yazmaya kalkışsak sayfalar süreceğinden sadece birkaçına değinebildim. Dışarda açlıktan ve soğuktan perişan halde bir çocuk olduğunda aynı soğuğu ve açlığı hissettiği için, şiddet gören bir kadınının ıstırabını yüreğinde yaşadığı için, engelli bir vatandaşın yaşadığı hayatı onun engeline bürünerek gözlemlediği için; evinde rahat uyuyamayan, mesai mefhumu tanımayan personelimiz oldukça biz daha çok empati yapacak ve “Kimsenin kaybolmasına izin vermeyiz, çünkü biz büyük bir aileyiz” diyeceğiz. Önce eşimizle ve çocuklarımızla, sonra etrafımızdaki tüm insanlarla ve canlılarla duygu diliyle iletişim kurup, bütün anlaşmazlıkların, husumetlerin, kavgaların ve savaşların son bulduğu bir dünyada yaşamak dileğiyle… EMPATİ NE DEĞİLDİR? Yrd. Doç. Dr. Yusuf GENÇ Bakanlık Müşaviri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Günümüzde empati üzerinde çok söz söylenmekte, yazılmakta ve çizilmekte. Hatta empati merkezleri her geçen gün artmakta ve bu kelimenin geçtiği yerlerde kavram üzerinden prestij kazanılmaya çalışılmaktadır. Kavram ne zaman ortaya çıktı, nasıl çıktı, hangi boşluğu doldurdu, yönü nasıl değişti ve halen nasıl anlaşılmaktadır. Böyle bir şeyden bahsedilebilinir mi? Sadece psikoloji veya psikiyatri alanında mı kullanılıyor? Ya da günlük konuşma diline nasıl indirgendi, toplum bundan ne anlıyor? Dahası ben bu kavramdan ne anlamalıyım? Ne söylemek istediğim zaman bu kavramı kullanma ihtiyacı duymalıyım gibi sorulara cevap bulmaya çalışalım. 55 dosya / empati Kavram 1890’larda ilk kez Almanya’da bir yeteneğiniz yoksa yaptığınız başka bir “Einfühlung”=ona uyabilme” kelimesi ile şey olur ve genelde de böyle oluyor. kullanılmaya başlandı. 1900’lü yılların başında Yunanca “em” = “..in içinde, içer- İkincisinde karşımızdaki kişinin bilişsel ve de"; “pathia"= “hissetme” kelimelerinin duygusal olarak duygu ve düşüncelerinin birleşiminden oluşan“empathia”kelimesi doğru olarak anlaşılması istenir. Duygusal ile karşılık buldu. 1909 yılında bu iki ke- rol almanız için bilişsel rolünüzün başa- limeden etkilenilerek İngilizceye “em- rılı olması gerekir. Bazı psikologlar bu iki paathy” = “bir başkasının ayakkabısını temel öğenin yanında güdüsel bileşenin giyebilme” olarak tercüme edildi. Alman de olması gerektiğini savunurlar. Bu üç Psikolog Thedor Lipps empatiyi “Bir in- bileşenin beraberce oluşması ileri seviye sanın kendisini karşısındaki bir nesneye, eğitim ve oyunculuk gerektirir. Çocuğu örneğin bir sanat eserine yansıtması, ölen bir annenin ağlaması olayını örnek kendini onun içinde hissetmesi ve bu alalım. Her anne ölen çocuğu için ağlar. yolla o nesneyi özümseyerek anlaması Ağlamak ortak yön. Nasıl ağlar. ne kadar süreci” olarak tanımlamıştır. Empati kav- ağlar, acısını nasıl dindirir, nasıl deşarj ramı üzerinde en fazla uzlaşılan Carl Ro- olur, kaybettiği değerin yerini ne ile dol- gers’un “bir kişinin kendisini karşısındaki durur, nasıl teselli olur. Cevap bekleyen kişinin yerine koyarak, o kişinin duyguları- daha pek çok soru var. “Ateş düştüğü nı ve düşüncelerini doğru olarak anlama- yeri yakar” derler, ateşin düşmediği yer- sı, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi de nasıl ve ne kadar kor çıkar; Bunların süreci” şeklindeki tanımıdır. olması, oluşması, olgunlaşması ne kadar mümkün, sizin yorumunuza bırakıyorum. Empati üç temel öğeden yola çıkarak açıklanmaya çalışılır. Birincisi; empati Üçüncüsü ise; empati kuran kişinin zih- kuracak kişiden kendisini karşısındaki- ninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki nin yerine koyarak olaylara onun bakış kişiye iletilmesi istenir. Varsayalım ki kar- açısıyla bakması istenir. Her insanın özeli şımızdaki kişinin bilişsel, duygusal ve gü- diğerlerinden farklıdır. Alt besleyicileri, düsel durumunu anladık. Ne anladığımızı kurguları, eğilimleri, algılama biçimi, yak- ona ifade etmezsek ya da edemezsek laşım tarzı, alınganlıkları, incelikleri, tarzla- doğru anlayıp anlamadığımızı test etmiş rı vs çok fazla değişkenlik gösterir. İnsan- olamayız. Zihnimizde oluşturduğumuz lar subjektif bir kimliğe sahiptirler. Her ne empatiyi karşımızdaki kişiye anlatma kadar objektif olunmak istendiği üzerinde becerimiz, kelime hazinemiz, kendimizi söylemler olsa da bilim bunun mümkün ifade yeterliliğimiz ne kadar başarılıdır. olmadığını sürekli söylemektedir. Bir in- Kendini daha fazla beden dili ile anlat- sanı anlamak istiyorsak onun rolüne gi- maya çalışan, ifade edemediği kelime- rerek, onun özeli üzerinden olaya bak- lerin yerini “şey” kelimesi ile doldurmaya mamız gerekir. Hatta kısa bir süre onun çalışan bir toplumun başarısı ne kadar rolünde kalarak daha sonra kendi rolü- olur, bilemem. Hatta karşımızdaki kişinin müze geçmeliyiz. Açıkçası rol yapmayı iyi bizi anlama kabiliyeti nedir, doğru anlat- beceren bir senarist olmalıyız. Bunu ba- mak mı önemli, doğru anlaşılmak mı? Ne şardığımız kadar empati yapabiliriz. Bunu dersiniz, bilemem ama her halde anlaşı- kaç kişi yapar, hiç kimse yapamaz mı, lan dikkate alınmalı, anlatılanla anlaşılan bunlar cevap isteyen sorular. Eğer böyle arasında nasıl bir ilişki kurulabilinir. Anla- 56 Empatinin aile içinde kullanımı günlük hayatta ayrı bir sorun olarak durmaktadır. Aile içinde; eşler arası ve ebeveyn çocuk ilişkilerinde sorunlar ve uygulamalar empati ile çözülmeye çalışıldığında bakış açılarının geniş tutulması ve yaklaşım tarzları çok önem arz etmektedir. Yapılabilecek bir çok şey, çözülebilecek birçok sorun empatik yaklaşımla düğümlenebilir veya büyüyebilir. 57 dosya / empati tanın kabiliyetiyle, anlaması istenen kişi- odağı, anlayış ve yaşayış tarzı olarak ara- nin kabiliyetleri arasında ne kadar yakın- da otuz yıllık bir zaman farkı varsa, işin lık var. Şunu da biliyoruz ki, siz ne kadar içinden nasıl çıkabilirsiniz? Çocuğunuzla mükemmel anlatırsanız anlatın, karşınız- onun penceresinden bakarak konuşabilir daki anlayabileceği ve kapasitesi kadar, misiniz ya da bu annem babam beni bir ya da anlamak istediği kadar anlar. İlgili türlü anlamıyorlar diye içinden mırılda- kişiyi belki teselli edebiliriz, ama onunla; nan bir çocuk mu var karşımızda? Bir de onun kadar, onun iştahı ve hazzı kadar, bunu sessiz düşünüyor ve ruh halini size onun deşarj olabileceği kadar her halde yansıtmıyorsa ne dersiniz? Bir kişiyle iletişim kurarken iletişimi başlatan, verilmek istenen mesaj, kullanılan kanal, iletişime girilen kişi ve o kişinin tepkisi, etkileşimin kurulduğu ortam, kullanılan filtreler, beyinlerdeki gürültüler (önyargılar) hepsi çok önemli. ağlayamayız. Aynı yemekten iki kişinin aynı tadı alması, aynı seviyede doyması, Çocuklarımızla onların dilinden konuş- ne kadar mümkünse, ağlama ve empati mak nasıl olur acaba, hiç düşündük mü? kurma arasındaki sağlıklı ilişki de, o kadar Ne isterlerse almak mı, ne derlerse onay- mümkündür. lamak mı ya da çoğu kere hayır demek mi? Çocuklar sessiz konuşan, kendilerini Empatinin aile içinde kullanımı günlük ha- ailelerine ifade etmek yönünde sorunları yatta ayrı bir sorun olarak durmaktadır. olan, çoğu kez onlara yüklenen misyo- Aile içinde; eşler arası ve ebeveyn çocuk nun altında ezilen, istediklerini yapama- ilişkilerinde sorunlar ve uygulamalar em- yan, dahası eğitim süreci içinde çocuk- pati ile çözülmeye çalışıldığında bakış açı- luğunu yaşayamayan birer hammadde larının geniş tutulması ve yaklaşım tarzları gibidirler. Onlara imkanlar sunulmalı, nasıl çok önem arz etmektedir. Yapılabilecek kullanacakları öğretilmeli, altından kalka- bir çok şey, çözülebilecek birçok sorun bilecekleri hedefler gösterilmeli, ondan empatik yaklaşımla düğümlenebilir veya sonra süreç yönetimi onlara bırakılma- büyüyebilir. Eğitim çağında çocuğu olan lıdır. Onlar, hayır denmekten, müdahale bir aile, çocuğuna ders çalıştırmak isti- edilmekten, nasihatlerle doyurulmaktan yor. Çocuğun bilgisayarda çok sevdiği bir hoşlanmazlar. Belki empati onlarla onların oyunu oynadığı veya televizyonda sevdi- döneminde onlar gibi olmaktır, diyebiliriz. ği filmi izlediği bir ortamda oğlum ya da Diyebiliriz de bunun uygulaması var mı? kızım “haydi ders çalışmaya” dendiğinde Onu bilmem. Siz belli bir yaşa gelmiş, ve arkasından “ben senin yerinde olsam tecrübi ve ilmi yönlerle bir çok şeyi kavra- yarın sınav varken mutlaka dersimle ilgile- mış, kişiliği ve davranışları oturmuş, bel- Belki de ilk akla gelen şey ona acımak nirdim” dense (ki bu çok kere söyleniyor) ki de fikirleri sabitlenmiş(!) bir kimliğe de olacaktır. Halbuki o acınmak değil, oldu- bu bir empati olur mu? Ya da esas em- sahipsiniz. Kendi çocukluk döneminize ğu gibi toplumda yer bulmak istemekte- pati ben bu çocuğumun yaşında olsam inebilirsiniz, ancak çocuğunuzun döne- dir. Ne o sağlıklı hale gelebilir, ne de siz böyle yapmaz, ders çalışırdım, hatta be- mine inmeniz bir hayli zor. Böyle yaklaşı- onun gibi fonksiyon kaybı yaşayabilirsiniz. nim zamanımda ben hep çalışıyordum, lırsa çocukların anlaşılması kolaylaşabilir. Onu anlayabilmek için, konuştuğunu an- dense. Bunun adı ne olurdu? Bu sorular Biz bize göreyiz, çocuklarımız kendilerine lamak değil, onun gibi olmak gerekir. Bu cevapsız sorulardır. Çünkü benim zama- göredir. Onun yerine giremezsiniz, ancak bile yetmez. Onun gibi olsanız dahi aynı nımda internet ve bilgisayar yoktu. Ben onun nasıl davrandığını görebilirsiniz. Na- imkanlara/imkansızlıklara sahip olmaya- de kullanmasını bilmem. Tatmadığınız, sıl olması gerektiği yönündeki telkinleriniz bilir veya aynı bilinçte olamayabilirsiniz. hazzını almadığınız, ona karşı bir bağım- ise muamma. Bu durum, onu anlamanızı zorlaştırır. Empatinin olmazsa olmazı karşınızdaki lılık oluşturmadığınız bir konuda karşıdaki çocuğun ruh halini anlamak mümkün Günlük hayatta karşılaştığınız bir engelli- kişiyi onun gibi anlamak ve anladığınızı mü? Bir de kuşak farkından dolayı ilgi yi düşünelim. Empati yapmaya çalışalım. ona onaylatmaktır. 58 ötekinin neler düşündüğünü, o kişinin acı içindeki birini gözlemlediklerinde düşüncesi doğrultusunda değerlen- benzer duygular içeren tepkiler vere- direrek duygusal olarak anlama ve rek diğerlerinin duygularıyla ilgilendik- muhatabının özümse- lerini gösteren davranışlar sergilerler. yebilme veya ötekinin ayakkabısını Örneğin, bir bebek ağladığında diğer giymek benzetmesi ile tanımlanır. Bir bebekler de ağlarlar. Sonra ilk ağla- kişiyle iletişim kurarken iletişimi baş- yanın ağlama hızı artar. Kendisiyle latan, verilmek istenen mesaj, kulla- dış dünyası arasında ayrım yapma nılan kanal, iletişime girilen kişi ve o yeteneği olmayan bebek, diğer be- kişinin tepkisi, etkileşimin kurulduğu beğin sıkıntısını kendi sıkıntısıymış ortam, kullanılan filtreler, beyinlerde- gibi yorumlar. Üçüncü basamakta ki gürültüler (önyargılar) hepsi çok sen merkezli gidilir. Kendi düşünce- önemli. lerden ziyade doğrudan karşıdaki duygularını kişinin duygu ve düşünceleri üzeriİletişimde neden empati kurmaya ça- ne yoğunlaşılır, onun ne düşündüğü lışılır? Karşıdaki kişinin daha iyi anla- ve hissettiği anlaşılmaya çalışılır. Her şılması için veya sorun varsa çözüm bir aşamanın handikapları vardır. İlk üretmek için. Bu süreçte karşıdaki bakışta son aşamanın doğru olduğu kişinin olumsuz davranışları değiştiril- zannedilir. Yukarıdaki açıklamalara mek istenir. Burada genelde yapılan bakıldığında başkasının yerine girile- yanlışlar gösterilir, eleştiride bulunulur meyeceği, başkasının yerinde ben ol- ya da yol gösterilir. Halbuki başka- sam “bana göre” şöyle yapardım, de- larının olumsuz davranışlarını değiş- nilebileceği açıklanmaya çalışılmıştır. tirmede kullanılabilecek en uygun yol, onları olduğu gibi kabul etme Ancak tokken aç birisinin, sağlıklı iken tutumudur. Her insanın kabul görme, hastanın, yaşarken ölünün, zengin- saygı ve anlaşılma ihtiyacı vardır. Bir ken fakirin, gençken yaşlının halinden sorun yaşandığı zaman buna daha anlamak ne kadar zor ise ve bunu çok ihtiyaç duyulur. Sorunu onun anlamak için empati kurmak gerekir adına çözmek yerine, çözüm önerileri derken, bunun ne kadar imkan dahi- sunmak gerekir. linde olduğunu düşünmek gerekmez mi?Aç birisinin halinden anlamak için Bu durumda aşamalı bir empatik aç kalmak, paranın kıymetini anla- yaklaşım sergilenebilinir. Öncelikle mak için ise parasız olmak gerekir. Bu ne kadar mümkündür? Doğrusu, ben bil- tepki veren de tepki alan da kendi Bunlara empati denebilir mi? Tanım- miyorum. Yani empati kurmak, karşınızdaki duygularından bahsetmez. Tepki ve- dan yola çıkarak cevap aranabilir. kişinin söylediği duygu ve düşüncelerin aynısı- ren kişi birtakım genellemelerle yola Kendimizi başkasının yerine koyma- nı ona tekrar etmek değildir. Hommand buna çıkar. Toplumun genel kanaatlerine ya çalışırken kendimizi unutuyoruz. “papağan gibi tepki vermek” der ki bunun adı yer verilir. Onlar basamağı kullanılır. Öyle ki aynı sorun bizde olduğunda, olumsuz empati kurmaktır. Olumlu bir sonuç İkinci basamakta ben merkezli ha- onu görmeyiz, başkasında olduğun- olmayacaksa zaten bir şeyler yapmaya çalış- reket etme vardır. Sorununu anlatan da empati yaparak sorunu çözmeye manın anlamı da yoktur. kişiye aynı içerikteki kendi sorunun- çalışırız. Benden yola çıkarak sorunu dan bahsedilir. Çözüm arayan kişi çözmeye çalışmak, seni benim ye- Empati kavramı etkili iletişim dilinde de çok kul- daha da ümitsiz hale düşer. Bebekler, rime koyduğunda senin yerinin boş lanılmaktadır. İletişim etkileşimle başlar. Empati kendileri o durumu yaşamasalar bile kalacağını unutmamalıdır. 59 dosya / empati KENDİNİ BİLMEYEN BAŞKASINI NE BİLSİN Sadık GÜNEŞ ASP Uzmanı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü Bilmek istersen seni Can içre ara canı Geç canından bul anı Sen seni bil sen seni Hacı Bayram-ı Veli 60 Ötekini Anlamak… Empati, gündelik konuşmalarda gerektiğinde başvurduğumuz bir kelime. Empati’yi karşımızdakini anlamak şeklinde kullanırız. Bu haliyle yeterince anlaşılır olduğu da söylenebilir. Psikoloji ve psikiyatri gibi disiplinlerde empati özel bir kavram olarak önem kazanır. Hem profesyoneller açısından ve hem de ikili ilişkilerde empati ötekini anlamak ve onunla sağlıklı bir iletişim kurmak için önemlidir. Sorun şu ki, insanı anlama konusundaki çabalar gün geçtikçe tekil, standart tanımlamalardan uzaklaşarak farklılıklara dikkat çekmektedir. Söz gelimi kültür bilimlerinin bu tür çalışmalarda giderek önem kazanması da açıkça insana dair son sözü söyleme yetkisini elimizden almaktadır. Diğer bilim alanlarında olduğu gibi hatta onlardan da çok insana dönük çalışmalarda “kime göre, neye göre” soruları daha çok sorulur olmuştur. Biz burada daha çok medeniyet tarihimiz içinde ‘empati’ ile örtüşen değerler üzerinde durmaya çalışacağız. Daha açık bir ifade ile ‘empati’ kavramından hareketle değerler dünyamıza göz atıp, empatinin değer dünyasında neye karşılık geldiğini görmeye çalışacağız. Ben’i aşarak, kendisi ile başkaları arasındaki tercih hiyerarşisini yok etmek esas ilkedir. Bu temel ilke İslâm’ın temel kaynağı olan Kuran’da ve Hadislerde açıkça ifade edilmiştir. Bu temel ilkenin aynı zamanda bencilliği tamamen ortadan kaldırdığını da ilave edelim. Böylece kendini bilmek ile Rabbini bilmek arasındaki güçlü ilişkiden söz edilebilir. Doğaldır ki böyle bir bakışta insanın insanla olan yakınlığını, bağını, bağlılığını, ilgisini, ilişkisini, sorumluluğunu, yükümlülüğünü vb. tarif eden pek çok kavramdan söz edebiliriz. Özellikle tasavvuf kültürü içinde buna ilişkin yığınla kavram olduğunu belirtmiş olalım. Kendini Bilmenin Çilesi ve Coşkusu Geçmiş zaman içinde bize sonsuzluğun ahenginden unutulmaz renkler armağan eden fikir ve sanat dünyasının dilinden hatırlamaya çalışalım. Nasıl bir hâl içinde olduğumuzu ve bu hâli nasıl yorumlayacağımıza dair bir hatırlatma. Sezai Karakoç’un dilindeki şu haykırışta her birimiz kendimizi yeniden hakikat aynasına tutma ihtiyacı duymaz mıyız?… Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı Ontolojik bir yaklaşımla insanı bütün varlığın merkezi kabul eden medeniyet tarihimizin, özde insanı anlamaya Günlere geldim bunu bana öğretmediniz ve yaşatmaya dönük bir çaba olduğunu söylemek yanlış Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı olmayacaktır. Buna göre ‘ötekini anlamak’ ve ‘ötekine el Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim uzatmak’ empati ile ilgili birkaç makale okuduktan sonra Bunu bana söylemediniz kazanılan entelektüel bir meziyet değil; insan olmanın, var olmanın, terk edilmez, vazgeçilmez şartıdır. Esasen bu yaklaşımda öteki yoktur; hizmete, hürmete müstehak bir varlık olarak ‘insan’ vardır. En yakından başlayarak herkes… 61 dosya / empati Nereye gitsek, ne yapsak hep aynı can sormak gibi… Soru komik, ama cevabını yakıcı soru çıkıyor karşımıza: ‘Ben kimim?’ aradığı gerçeğin hiçbir komikliği yoktur as- Herkes böyle mi sorar, bilinmez. Kimi ay- lında… nalardaki çehresini görünce hatırlar bu so- Kimlik, kişilik veya eski tabirle hüviyet ve şahsiyet… ruyu, kimi yüreğinin derinliklerinden gelen sesle irkilir belki… Hangi vaktin sorusudur, hangi duygunun, hangi sebebin?... Bir şeye dahil olmak veya bir şeylerden hariç olmak… Niye soracakmışım bu soruyu kendime? Bilinir olmak, kendini bilinir kılmak… Kim olduğum aşikâr değil mi yeterince? Adım sanım belli, kimin kızı, kimin oğluyum Ve varlığına bir tür karar kılmak… belli, yaptığım iş belli, aldığım tahsil belli, Varlık âleminin bir parçası olarak hangi sebeplere bağlı olduğunu bilmek… kime sorsanız tanır beni… Daha ne diye soracakmışım ‘ben kimim’ diye?... Sözüm ona bilgi çağının kalfaları hayali Gülün gül olup olmadığı sadece semiyo- meclislerde arzı endam ederken çok lazımmış gibi büsbütün gizlerler kendilerini. Rumuzlarla tanıtırlar kendilerini ki bu rumuzlarda öyle bildiğimiz anladığımız dilden değildir. Sayılar, işaretler, yabancı kelimeler ve hatta bazen hiçbir anlam taşımayan harf öbekleriyle kendilerini tanıtırlar. Kimliğin hiçbir önem taşımadığı gerçeği, ‘sosyal medya’ tabir edilen bu mecralarda en yalın hâliyle çarpar yüzümüze… ● Ben kimim? ● Ne önemi var? ● Sen kimsin? ● Ne önemi var? ● Niçin bir aradayız? ● İlla bir sebep mi gerekir? ● Peki ne paylaşacağız? ● Hiç önemi yok? Ontolojik bir yaklaşımla insanı bütün varlığın logların sorusudur. Gülün gül olduğunu bilmeyen mi var? Her dilde belki farklı bir kelimeyle anılır. Ama ne fark eder. Gül yine de güldür. Kokusundan, renginden, duruşundan, ışıltısından, zarafetinden, dikenin- merkezi kabul den, yaprağından biliriz ki bu güldür? Sor- eden medeniyet gül olduğunu biliriz. Ve ona öyle davranırız. tarihimizin, özde mayız, düşünmeyiz, sorgulamayız. Gülün O da gül olduğunu hiç şüphe götürmez bir şekilde gözler önüne serer… insanı anlamaya ve yaşatmaya dönük bir çaba olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ah bir de insanın haline bakın. Gül gibi varlığının icaplarına tâbi yaşayarak “emin” olmayı başarabilenleri var elbet. Onlar var ki hâlâ insan’ı konuşabiliyoruz. Anlam ve Değer İlişkisi Ekseninde Ben ve Öteki Bir kavram olarak ‘anlam’ pek çok bilimsel çalışmaya konu olabilir. ‘Değer’ de öyle. Bu iki kavramı bir arada ve birbiriyle ilişki Hatta bunun bir adım ötesine geçerek içinde zikrettiğimizde özel bir alana işaret şunları söyleyebiliriz. Açıkça yazılmış olsa ettiğimiz hemen fark edilecektir. Yazılı ve bile bu ismin yine de bir önemi olmayacak. sözlü anlatımda buna ilişkin pek çok özlü Çünkü gerçekliği hep tartışmalı kalacak? ifade bize anlam ve değer ilişkisinin semiyoloji, felsefe, psikoloji ve sosyoloji gibi Bu tıpkı şuna benziyor; hani göz rengi ilginç bilimsel disiplinlerin yanında olabildiğince görünen birine, renkli lens takmış olma ih- gündelik hayata ait olduğunu gösteriyor. timaline karşı, “kendi gözleriniz mi” diye Anlamak, anlatabilmek, anlam vermek, an- 62 lamını bilmek, anlamlandırmak, anlaşılır ol- ve değer ilişkisinde insanın yapıp ettikle- mak gibi söz ve deyimler anlamın herhangi ri konusunda temel bir çerçevedir. Değer bir disipline sıkıştırılamayacak kadar geniş tek başına kıymet ve önem gibi çağrışımlar bir çerçeve sunduğunu gösterir. Anlam ile yapsa da kavramsal olarak insan davranışı- eşanlamlı olan ve neredeyse unutulmakta nın bütün kodlarını içerir. Bireyin özümsedi- olan ‘mâna’ kelimesinin geçmişte ve günü- ği ve esas aldığı değerler onun kimliği, kişi- müzdeki kullanımına bakıldığında kelimenin liği ve davranışlarını belirler. Tıpkı Yunus’un bir kavram olarak ne kadar geniş bir alanı anlamı özetleyen dizeleri gibi Âşık Veysel kapladığı daha iyi görülecektir. Sözgelimi de değeri hikmetli bir bakışla özetler; “Bunun anlamını (mânasını) biliyor musun?” sorusunun kapsam ve derinlik olarak Güzelliğin on par’etmez ne denli geniş bir yer tuttuğunu görmek için Bu bendeki aşk olmasa soruya sıradan bir nesneyi almak yeterli Eğlenecek yer bulaman olacaktır. Bir şeyin anlamı, onun kökeni ve Gönlümdeki köşk olmasa. tarihi kadar niteliği, niceliği, işlevi ve değerini de kuşatır. Öyleyse anlam’ın kendisine Anlam ve değer ilişkisi bundan daha kısa konu olan şeyin ne ifade ettiğine dair bütün ihtimalleri kapsadığını söyleyebiliriz. Bir şeyin anlamını bildiğimizi iddia ediyorsak onun niçin var olduğunu da biliyoruz demektir. Bu nedenle bir şeyi anlamak onun hakkında yeterli miktarda bilgiye sahip olmayı zorunlu kılıyor. Anlamadan bilebiliriz belki ama bilmeden anlayamayız. Çünkü anlamak bilgi sahibi olmaktan öte anlam vermektir. Gönüller sultanı Yunus Emre insan ve hayat ilişkisini sorgulayan şu dizelerde anlamı çarpıcı bir şekilde önümüze koymaktadır. Dört kitabın manisi, bellidir bir elifte Sen elif dersin hoca, manisi ne demektir. Değer kavramı da tıpkı anlam gibi insana, hayata ve insanın anlama çabasına ve hatta davranışlarına ilişkin geniş bir çerçeve sunar. Anlam vermek ve anlamlandırmak neyse değer vermek ve değerlendirmek de odur. Anlamlı olan değerlidir, değerli olan da anlamlıdır. Anlamı olmayanın değeri de yoktur. Düşünce ile davranış arasındaki bağı açıklayan iki anahtar kavram olarak da bakabiliriz, anlam ve değere. Düşünce ile davranış arasındaki güçlü bağ, anlam Nereye gitsek, ne ve daha etkileyici nasıl ifade edilebilir ki?... yapsak hep aynı insanın düşüncesi ile davranışı arasında can yakıcı soru çıkıyor karşımıza: ‘Ben kimim?’ Herkes böyle mi sorar, bilinmez. Kimi aynalardaki Buraya kadar yaptığımız açıklamalarla çok güçlü bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Hatta bununla da yetinmeyip insanı insan yapan davranışı ile düşüncesi arasındaki güçlü ilişkidir de diyebiliriz. Bu güçlü ilişkiyi de en iyi anlam ve değer ilişkisi açıklar. Değerler, toplumsal yapı ve ilişkilerde belirleyici birer referans olarak yer alırlar. Doğru ve yanlışın, iyi ve kötünün, güzel ve çirkinin toplum hayatı içindeki ölçüsü değerlerdir. çehresini görünce Böyle olunca da değerin beslendiği kay- hatırlar bu soruyu, sanat da olabilir. Toplumsal yararı az çok kimi yüreğinin nak din ve hukuk olabileceği gibi bilim ve belirginlik kazanmış ve genel olarak üzerinde uzlaşmaya varılmış olması değerle- derinliklerinden rin kabul görmesi için önemli bir ölçüdür. gelen sesle irkilir değerler, sosyal ve kültürel yapıya göre şe- belki… Hangi vaktin sorusudur, Sanılanın aksine dinamik bir yapıya sahip killenir. Birbiriyle olan yakın ilişkisi nedeniyle de değerler dinamiktir. Değerler arasındaki bütünlük ilişkisi değer dinamizminin en önemli tetikleyicisidir. hangi duygunun, hangi sebebin?... Sahip olduğumuz güçlü medeniyet mirası içinde bugün hâlâ varlığını sürdüren pek 63 dosya / empati çok değer zamanla önemini kaybederek Hakikat arayışı içindeki insana gösterilen unutulmakta. Öyle ki yüzyıllardır bütün en yüksek seviye olarak kendini bilmek unsurları ile içimizde yaşayan bazı değer- aynı zamanda insan olmanın, insan ol- ler farklı bir görünümle karşımıza çıktığın- manın faziletlerine kavuşmanın da bir da onları anlamak da kolay olmuyor. Biri ölçüsüdür. Değerler bütünü içinde insa- ezberinizdeki bilgi veya alışkanlık, diğeri nın yaradanla kendisi arasında kurduğu sıfırdan anlamayı, kavramayı gerektiriyor. güçlü ilişki, doğaldır ki insanın ne için var Empatiyi, günümüzde neredeyse bir ‘ki- olduğu, var olmakla sahip olduğu haklar şisel gelişim basamağı gibi yorumlayan- ve üstlendiği mükellefiyetler bağlamında lar var. Kadim kültürün unutulmaya yüz kâinatı görebildiği, anlamlandırdığı ve de- tutan kavramları ile bakıldığında ötekini/ ğerlendirdiği geniş bir kapıdır. İnsan ömrü diğerlerini yok saymanın nasıl bir felaket boyunca sürdüreceği yolculuğa bu kapı- olduğunu çok açık bir şekilde görürüz. dan başlar. İnsanın kendisi ile, diğerleri ile, varlık ile kuracağı ilişkiler de böylece İnsani değerler bir bütündür. Özneleri ve nesneleri farklılaştırılarak anlaşılmaya ça- yol işaretleri açık ve anlaşılır bir yolculuğa lışılan gerçek öz birdir. Modern dünyanın Hakikat arayışı içindeki sürekli çeşitlenmeye ve çoğalmaya mec- insana gösterilen en yüksek bur anlam dünyası içinde zamane insanı dönüşür. Merhametli olmak, dürüst olmak, anlayışlı olmak, feraset sahibi olmak, müte- da buna bağlı sürekli parçalanmaktadır. seviye olarak kendini bilmek Bu parçalanmanın ve aşırı çoğalmanın aynı zamanda insan olmanın, cek bütün üstün insani özellikler böylece herkes tarafından pek tabi bilinebilir şey- insan olmanın faziletlerine asıl kaynağına ulaşmış olur. Diğerlerini leri gündelik hayatın içinden çekerek kalabalık bir görünümle karşımıza koyması kavuşmanın da bir ölçüsüdür. işimizi kolaylaştıracak yerde zorlaştırıyor. Yüksek irfanın kurucu mimarları kendini bilmeyi, kendi aczini bilmek olarak tarif ederler. Öyle ki, aklımıza kestirdiğimiz en düşük mertebeye kendimizi koymayı teklif ederler. İnsanı ‘sınırsız gücünün’ zirvelerine çağıran zamanın bilmişlerine mukabil kadim kültürde kendini bilmenin kendi sırlarına ulaşmanın yolu engin tevazudur. Kendini aramanın derin çilesi Büyük Şair’in satırlarında can yakıcı sorulara dönüşür: Lûgat, bir isim ver bana halimden; Herkesin bildiği dilden bir isim! Eski esvablarım, tutun elimden; Aynalar, söyleyin bana, ben kimim? 64 vazı olmak, cesur olmak ve akla gelebile- niçin anlayacağım, nasıl anlayacağım ve anlayınca ne olacak soruları da böylece cevabını bulmuş olur. Ben’in ötekinde Bu dizelerde kendini arayışın nasıl can yakıcı bir feryada dönüştüğünü görürüz. Çünkü kendini bilmek hakkı bilmektir, ancak kendini bilenler hakkı bilebilirler. Kendini bilmek, varlığının gayesine uygun bir konum almaktır. Kendini bilmek, kendi dışındaki dünya ile doğru bir anlam ilişkisi kurmak ve buna uygun davranmaktır. Hayatı boyunca bu irfanı günümüze taşımanın kavgasını veren Üstad Necip Fazıl Kısakürek hakikat yolcularının arkasından aczini şu dizelerle ifade eder: Sonsuzluk Kervanı, “peşinizde ben, Üç ayakla seken topal köpeğim!" Bastığınız yeri taş taş öpeyim. Bir kırıntı yeter, kereminizden! Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben… eriyerek büyüdüğü, ummanda damla misali ben’in ben olmaktan çıkıp bütün mevcudatla kucaklaştığı bir irfan geleneğinde, nefis atına gem vurmanın sırrına erenlerin sonsuzluğa yol aldığı uçsuz bucaksız koşu başlar böylece. Aramanın nasıl bir çile olduğunu ve bulmanın nasıl bir coşku olduğunu Derviş Yunus başka söze hacet bırakmadan ne güzel söylemiş: Geçtim bitmez sağınçtan usandım yaz u kıştan Bostanlar başın buldum bostanım yağma olsun Yunus ne hoş demişsin bal u şeker yemişsin Ballar balını buldum kovanım yağma olsun. CAN ÇOPUROĞLU İŞİTME ENGELLİLER DÜNYA TAEKWANDO İKİNCİSİ Dursun AYAN, Emine EKİZ Dünya genelinde, insancıl gelişmeler açısından bakılırsa, mesafe kat edilen önemli olgulardan birisi engellilerin gündelik hayata daha fazla Engelliler topluma katılmanın ötesinde si ileriye yönelik düşünülmekte ve gerekli kendi seçkinlerini de yetiştirmekte yeni hazırlıklar yapılmaktadır. yeni övünç kaynakları yaratmaktadır. Hem sosyal politikalar hem de aile hiz- Aileler de engelli çocuklarına daha özen metleri açısından Aile ve Sosyal Politi- göstermekte, onların toplum hayatına en kalar Bakanlığı bu çerçevede ülkemizin üst düzeyde katılması için gayret sarf et- yetkili kurumu olarak gelişmeleri yakın- mektedir. Aile, eğitim kurumları ve devlet dan takip etmekte, dünya ölçütlerini siyasası bir araya gelince toplumun ken- yakalama ülküsündedir. dini iyileştirmesi için harcanan emekler bir araya gelmekte, buradan bir ivme kaza- Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulla- nılmaktadır. katılmasıdır. Sevindirici rı ve sanat okulları başta olmak üzere tüm okulların engelli seçkinleri yetiştir- Engelli eğitimine sabır gösterenler hem bir durum; övünülecek mede katkıları olmuştur. Halen okul- engellilerin kendileri hem de onları eği- bir durum. larda var olan eksiklerin giderilmesi ve tenler. Onları yetiştiren yüksek sabır dü- engelli eğitiminde ilerleme kaydedilme- zeyine erişmiş ve özel eğitim görmüş 65 can çopuroğlu öğretmenler belki de işin temelinde yer le konuşmuşlar, görüşmüşler. alıyor. Sonraki eğitimler bunların üzerine inşa ediliyor. lışan bir devlet memuru, ancak Atıcılık ve Bilek Güreşi hakemliği yapıyor. Annesi Fi- Özel okulun adı İÇEM. Anadolu Üniversi- liz Çopuroğlu da voleybol, basketbol ve tesi bünyesinde (İşitme Engelli Çocuklar atletizm dallarında hakemlik yapıyor. Bu yazımızda Gazi Üniversitesi Beden Eğitim ve Araştırma Merkezi). Bu merkez Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu öğrencisi şimdiki Eskişehir Büyükşehir Belediye 2003 yılında Can ilk defa resmi müsaba- Nimet Can Çopuroğlu ile sizleri tanıştıra- Başkanı ve önceki Anadolu Üniversitesi kaya katılır. 2004 yılında Türkiye Minikler cağız. Onun yaşam öyküsü engellilerin Rektörü Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen za- Taekwondo spor başarısı açısından da son derece manında kurulmuştur. üçüncüsü olur. 2008 yılında İşitme En- önemli. Ailesinin katkısı, onu spora he- Şampiyonası’nda Türkiye gelliler A Milli Takım taekwondo kampına veslendiren insanların yerinde tespitleri Aile Adana’dan Eskişehir’e taşınır ve Can katılır. Mayıs 2008 tarihleri arasında Fran- ve eğitim hayatı bir bütün olarak karşı- Çopuroğlu 1996 yılı Şubat’ında İÇEM’de sa’nın Toulouse şehrinde düzenlenen mıza bir dünya şampiyonunu çıkartmıştır. okumaya başlar. Yuva sınıfındaki başarı- İşitme Engelliler Dünya Şampiyonası’nda sını ilkokulda, orta ve lisede teşekkür ve Türkiye’yi temsil eder. Onun ilk uluslara- Nimet Can Çopuroğlu 15 Ocak 1992 takdir alarak devam ettirir. Liseyi okul bi- rası tecrübesidir. 68 kiloda dünya üçün- tarihinde Adana’da dünyaya geldiğinde rincisi olarak bitirmeyi hak etmiştir. cüsü olur. 2003 yılından 2010 yılına kadar annesi Filiz Hanım normal bir doğum il düzeyinde ve iller arası yapılan normal yapmış. Ancak Can bir yaşından sonra Can Çopuroğlu 2000 yılında, yani sekiz müsabakalara katılır, birincilik, ikincilik ve ateşli bir hastalığa yakalanmış ve ailesi yaşında ailesiyle birlikte babasının arka- üçüncülük dereceleri alır. onu doktora götürmüş. Doktor kulağı daşı taekwondo antrenörü Hakkı ÜNAL kontrol etmeden boğaza bakmış. İlaç hocanın yanına gider. Babası Hakkı Üniversite sınavlarına katılmak için an- yazıp eve yollamış. Ancak ateşli hasta- Ünal’la durumu değerlendirirken Can da trenmana bir yıl ara verir ama Gazi Üni- lık bir türlü iyileşmemiş. Yeniden doktora tek başına spor salona gider ve orada versitesi Beden Eğitimi ve Spor Yük- götürüldüğünde o doktor da aynı şekilde büyük sporcuların antrenman yaptıklarını sekokulu Spor Yöneticiliği Bölümünde ilaç yazıp eve göndermiş. Bir ay geçtik- görür; onlarla tanışır ve dövüş sporunu öğrenci olmaya hak kazanır. Oturup ders ten sonra annesi Filiz Hanım duymadığı- tanır. Sonra Hakkı Hoca, Can’ı salondan çalışmak onu 88 kg’a kadar kilosunu art- nı fark etmiş ve eşi Musa Bey’e durumu alıp ailesine götürür. O arada hangi spo- tırır. Can Çopuroğlu’nun ve ailesinin ha- bildirmiş. Babası inanmak istememiş, ra karar verdiğini sorunca Hakkı Hoca yatında değişiklikler olur; aile 2010 yılında ancak daha sonra İstanbul’da doktora taekwondo diye kararını bildirir, ailesi Eskişehir’den Ankara’ya taşınır. götürmüşler. Kulak Burun Boğaz dokto- de Can’a sorar. Can Çopuroğlu Jackie ru kafa tomografisi istemiş, tomografi so- Chan’ın oynadığı dövüş filmlerini izleme- Zamanla kilo vererek 74 kiloya düşer ve nunda işitme engelli olduğunu söylemiş yi sevdiği için taekwondoyu tercih eder. Taekwondo A Milli Takım Kampı’na da- ve ailesi buna doğal olarak çok üzülmüş. Kısaca 2000 yılı Ekim ayında Can Çopu- vet edilir. Beş kamp döneminden sonra roğlu taekwondoya başlamış olur. Türkiye’yi temsil etmek üzere 17-24 Eylül Bu durumu gören doktor “Üzülmeyin. 2012 tarihleri arasında Venezüella’da ya- Oğlunuz için Eskişehir’de özel okul var. Can’ın ailesi bir memur ailesi olarak mü- pılan İşitme Engelliler Dünya Şampiyona- Özel öğretmenler, işitme engellilere çok tevazı insanların karşılaştığı ekonomik sı’nda 80 kiloda katılır ve dünya ikincisi güzel anlama, konuşma, dinleme eğitimi sorunlarla baş etmeye gayret ederken olur. veriyor. Bence oğlunuzu o okula götü- çocuk yetiştirmekte de öz verili olmayı rebilirsiniz.” demiş. Filiz Hanım ve Musa kabullenmiş. Onlar spordan uzak insanlar Halen Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Bey bunu öğrenince Nimet Can’ı alıp değil; Can’ın spora yönelmesinde bunun Spor Yüksekokulu 4. sınıf öğrencisi olan Eskişehir’e gitmişler. Can orayı çok farklı bir etkisi olmalı. Baba Musa Çopuroğlu Nimet Can Çopuroğlu’na başarılar diliyo- bulur; aile de. Sonra okulda öğretmenler- halen Yenimahalle Kaymakamlığında ça- ruz. 66 Beden eğitimi bölümüne başlamadan önce engelli arka- tiyor ve hiç zorlanmadan her şeyi anlatabiliyorsunuz. Can, daşlarımızın bu kadar büyük başarılar elde ettiğini bilmiyor- aynı zamanda, çok da esprili biri. Onunla konuşurken kar- dum. Engeli ne olursa olsun her biri farklı branşlarda ken- şılıklı öğrendiğimiz şeyler oluyor. Özel bir sporcu olarak bü- dini ispatlamış arkadaşlarımız. Tabii bu başarıların altında yük başarılar elde etmiş ve sadece tek branşta değil farklı sporun birleştirici, bütünleştirici ve özgüven veren tarafını branşlarda da yetenekleri olan bir sporcu. da görmek lazım. Can’ı üç yıldır tanıyorum. İlk karşılaştığımızda işaret diliyle anlaşacağımızı düşünmüştüm ve bu O örnek bir insan olduğunu herkese kanıtladı. Umarım ha- yüzden ilk selam verdiğinde nasıl davranacağımı bileme- yatının geri kalan zamanında da bu özel duruşu hep devam dim. Ama Can Türkiye’nin işaret dili kullanmadan işitme en- eder.” gelliler için özel eğitim veren tek okulunda eğitim görmüş. Emine EKİZ İşitme cihazı kullanıyor fakat daha çok dudak okuyabiliyor. Gazi Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu Sizin onu anladığınızı fark ettiğinde daha çok konuşmak is- Öğrenci “Meslekten akademisyen değilim, Aile ve Sosyal Politikalar leri var. Ne demeli “deli kanlı” olarak güzel Türkçemiz onları Bakanlığı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğünde tanımlamış. Felsefe gibi bir dersi bile zaman zaman sıkılsa- uzmanım. Ancak son dört yıldır üniversitelere misafir öğre- lar da dinliyorlar, gittikçe daha fazla ilgileniyorlar, ödevlerini tim üyesi olarak derse gidiyorum. Geçen yıl ve bu yıl engelli yapıyorlar. Bunlar bir kenara onlar düşünsel ve ruhsal ola- iki öğrencim oldu. Ayrıca daha önce de Özürlüler İdare- rak güzel bir erginlik düzeyini yakalamışlar. Can gibi engelli si Başkanlığının düzenlediği Özürlüler Şuralarına katılarak bir arkadaşlarıyla dostluk kurmuşlar; yıllardır çalışmışlar ve ortak çalışmalarda bulundum. Bu vesilelerle özürlüleri, bir yarışmışlar. Sporcu oldukları için birbirlerini anlamaları daha ölçüde de olsa, tanıyıp bilebildim. Ama Bakanlığımızın ve da kolay. onu önceleyen ilgili kurumların yıllardır yaptığı çalışmaların Türkiye’de ne kadar önemli bir bilinçlenmeye katkı sağla- İşte böyle bir ortamda Can Çopuroğlu ile tanıştım. Ta- dığını görüyorum. Ülkemizin diğer kurumları da bir şekilde ekwondo kadar bilek güreşinde de iyi bir sporcu olduğu- büyük katkılar sağlıyor. Özellikle özel eğitim kurumları, üni- nu duydum. Dersin birinde bedensel bir konuyu anlatırken versiteler. onun bu yönünü bilmeden bilek güreşi yapacak gibi kolundan tuttum. Diğer öğrencilerin neden gülümsediklerini Nimet Can Çopuroğlu Spor Felsefesi dersimi seçen öğren- şimdi anlıyorum. Kendisini Bakanlığımızın bu dergisinde cilerimden. Onun böyle bir dersi seçmesi gerçekten sevin- misafir edeceğimi söyleyince memnuniyetle kabul etti ve dirici. Ben dersi işaret dili kullanarak anlatmıyorum, ancak bazı fotoğraflarını verme nezaketinde bulundu. Onun bu Can aldığı özel eğitimle dudaktan okuma yapabildiği gibi davranışı dilerim ki engeli olsun olmasın okuyucularımıza işitme cihazını da kullanarak derse katılıyor. Ders aralarında spor yapmaları için bir esin verir. Daha da önemlisi ailelerin konuştuğumuz da oluyor. Harfleri ellerimle şekillendirerek çocuklarını spor için yönlendirmelerini sağlar.” bazı kavramları yazıp konuşmamızı tıkandığımız yerde hızlandırabiliyoruz. Yazım hatalarımı da düzelttiği oluyor. Beden eğitimi ve spor öğrencileri genç insanlar, ayrıca beden yetilerinden gelen kendilerine has davranışları ve tepki- Dursun AYAN Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü ASP Uzmanı 67 SEKİZİNCİ RENK Ayşe DEMİRDAŞ Tarih Öğretmeni Bir vav gibi onları kucaklamak, bir Yüreğin bakir topraklarında henüz yeni açılmış bir bahar çiçeğinin, başını güneşe kaldırmaya çırpındığı demler- elif gibi dimdik ayakta durabilmek... deaniden kar kurşunlarına hedef olması, düşüncelerin umutların ve yıllarca gerçekleşmesi beklenen hayallerin, hayatın en beklenmedik en umulmadık herhangi bir ye- İyi günde kötü günde onlar için yaşamak, onlar için çalışmak, onlar rinde, duvara toslaması yine malum sebepten değil mi? Gündüze gebe olan gecenin, bahara meftun olan kışın o gündüze de nevbahara da uzun müddet kavuşamaması, gözkapaklarının yorgunluğunun hiç bitmemesi, içi için fedakârlık yapmak, velhasıl onlar için nefes almak… 68 yanması gözbebeklerinin, ne gecenin gizemli sessizliğinin ne gündüzün cilveli ışıklarının henüz manalaşamaması, kelimelere giyinememesi sözcüklerin kollarına takılamamasının baş aktörleri yine onlar değil mi? Gerçekten zor mudur evlat sahibi olmak? Oysaki değer mi? Şeksiz şüphesiz DEĞER! Er geç gideceğini, giderken de sesinin çıkmayacağını, daha doğrusu çıkamaya- Güneşin saçlarımın arasından geçerek cağını bile bile o sessiz çığlıkları sinede yanaklarımı ısıtan ışıltılarının hepsi avuç- hissedip bir yutkunmayla içine atarak larıma bir bir dökülse, gecenin karanlığı- zoraki gülümsemeye çalışmak, yıldızlar nı bir çığlık gibi bozan, yıldızların yoldaşı kadar çok olduğunu zannedip de aslında dolunayın denize düşen mehtabı dostum tek başına yalnızlık şarkısını söylediğini olup gelse de ben bunların hepsini yav- bilmek ve bu gerçekle gün gelip karşılaş- rularımın kirpiklerinin bir tanecik teline tığında afallamak zor değil midir? değişmem. Bir vav gibi onları kucaklamak, bir elif Evlat kokusunu içine çekmeden, o yu- gibi dimdik ayakta durabilmek...İyi günde muk yumuk elleri avuçların kuytu yerin- kötü günde onlar için yaşamak, onlar için de muzipçe sıkıştırmadan, o henüz yeni çalışmak, onlar için fedakârlık yapmak, filizlenmiş iki nazenin dallar misali kolla- velhasıl onlar için nefes almak… Zordur tabi… Solmuş bir gülün yeniden canlanması kadar, eteklere dökülen hüzünleri tek tek toplamak kadar, geçen dakika-ı ömrü bir bir saymak kadar ve belki de rüzgârın kuyruğundan yakalayıp o bulut senin bu yaprak benim diyar diyar gezmek kadar zordur. Daha da zoru nedir bilir misiniz? Bu ateşten çember etrafında İbrahim’in bülbülü gibi alevlerin kor sıcaklığına yapayalnız kanat çırpmak, çırpınan kanatların arasında büzüşen mecalsiz yavrucuğa sular kadar serin olmak, sarıp sarmalamak yavrucuğunu ve nihayetinde zümrütleşmiş gagacığının en naif ısırığıyla selametle yeryüzüne indirmek. Ağlamak onlar için ama onlardan habersiz, onlara duasız geçen bir günü günden saymamak, duaların en riyasızını, en can- rını adımlarının çaprazına sallayarak koşdanını ve en içtenini bir taç yapıp onların başına takmadan, alınlarının ortasına öpücük kondurmadan gözlerini yummak, sırılsıklam olmuş bakışlara bakışlarını katmadan güller arasında dolaşmak… Takvimden düşen her ömürde kendisi için emekleyerek, Can’ı içinse koşarak rızık toplamak, dört kişilik bir ailede üç dilim ekmek varsa “ben tokum canlarım siz buyurun” diyebilmek öyle ya da böyle yaşama tutunmaya çalışmak, yavrucuğunun kapı kapatılırken henüz ne anlama geldiğini bilmeden el sallayıp bir yandan da dudaklarını büzüştürüp ağlamaya başladığına ve boynunun bir başak gibi büküldüğüne istemeden şahit olmak. İçin acıyarak az sonra güvercinleri görür, balkondaki reyhanları koklar, “çocuğun hatırı kalmaz” fısıltılarıyla sızlayan vicdanını trajikomik bir vaziyette teselli etmek. Günün belli saatlerinden ekmek davası için dahi evladından vazgeçmek, zordur tabi. turduğuna, koştururken omuzlarını nasıl dikleştirdiğine aynı anda bu becerikli yavrunun nasıl kuşlara taş çıkartırcasına cıvıldadığına şahit olmadan bu uzun yolculuk, gidilmeye değer mi? Yaşlanmış yorgun gözlere hayat veren tek şifa vesilesi çocuktur. Uzmanların çoğu bebek kokusunun özellikle depresif rahatsızlıklara birebir iyi geldiğini söylerler. Canınız mı sıkkın, moraliniz mi bozuk, komşunuz eskisi kadar ilgilenmiyor mu, eşinizin sizi anlamadığını mı düşünüyorsunuz, kendinizi mutsuz, yalnız, hiçbir şeysiz mi hissediyorsunuz? Alın size reçete; cennetten henüz gelmiş, cennet kokusu üzerinden daha silinmemiş, daha kalbi yalandan dolandan kirlenmemiş, kıskançlığın, nifakın, kötü niyetin ne olduğunu henüz öğrenmemiş bir yavruyu kucağınıza alın. Koklaya koklaya sarılın, çok değil birkaç dakika sonra rahatlayacak ve aslında ne kadar özel bir insan olduğunuzu anlayacaksınız. O minicik ayaklarının 69 sekizinci renk dünya tatlısı topukcuklarını ısırmadan şu niz mümkün değildir. Okyanusun uçsuz üç günlük hayatın tadını eksik almış ol- bucaksız derinliklerinden ele geçirilen bir duğunuza kanaat edecek ve bu nimetin inci tanesi dahi onlar kadar güzel görün- şifresini çözmeye çalışacaksınız. mez gözlerinize. Çünkü gönlün güzel gördüğüne dil çirkin diyemez. Dünyada Bekiroğlu Sonsuzluk Hecesi’nde ‘Hz. yavrunuzun karşısına ölçüt çıkabilecek Âdem yeryüzüne indirildiğinde Cennet- hiçbir güzellik yoktur. ten hiçbir şey getirememişti. Hz Havva ise Cennetten Analığı getirdi.’ der. Evet, Hâsılı kelam ne kadar zor olsa da evlat analığı, analıkla birlikte şefkati, onun can- sahibi olmak o kadar da vazgeçilmez yoldaşı merhameti ve bunların olmazsa bir tattır. Başkaları ne der bilmem ama olmaz kardeşleri fedakârlığı getirdi. İlahi ben yıllardır bir kelebeğin kanadında, bir kudret bu meyveleri analık ağacının dal- çiçeğin renginde, bir okyanusun yaka- larına bir bohça gibi astırdı. moz halinde aradığım, dağlara taşlara sorduğum, bulutlarla hasbihal ettiğim Bu çeyiz bohçasını açtığınızda ne yarım kalmış kariyeriniz, ne eksik kalmış lisan- gökkuşağının sekizinci rengini karnımda sınız ne de yaşamdan çalınmış ömür Canınız mı sıkkın, moraliniz dakikalarınız gelir aklınıza. Hayat bir tah- mi bozuk, komşunuz eskisi terevalli gibi bir ucunda geçmiş ömür, kadar ilgilenmiyor mu, bir ucunda yeni ömür, sallana sallana deveran ediyor. Geçmiş, havaya kalktı- eşinizin sizi anlamadığını mı tekmelerini hissettiğim yavrunun varlığıyla buldum. Henüz yirmi dördümde iken bir ekimin yağmurlu akşamında Osmaniye’de kendi kendime ‘ben şimdi anne mi oldum?’ so- ğına yeniye sürekli bilgi akıtarak toprağa düşünüyorsunuz, kendinizi yaklaşıyor, yeni de geçmişin tecrübelerini mutsuz, yalnız, hiçbir de, sıcacık bir çığlıkla ekimin yirmisinde ceplerine koyarak hayata hazırlanıyor. O şeysiz mi hissediyorsunuz? kucağıma gelen ve öncekinden farksız, halde silkinelim, ömür garantisi olmayan rusunu sorduran; Kars’ın soğuk iklimin- eksiksiz noksansız sevgimi çalıveren; şu kısacık hayatta yavrularımızın gözleri- Alın size reçete; cennetten nin içine bakmayı ihmal etmeyelim. Bu- henüz gelmiş, cennet kokusu kır’da bahçemizde çiçeklenen ağaçlar- gün işe giderken kaç baba yavrucuğu- üzerinden daha silinmemiş, dan daha güzel, dalından kopardığım nun alnından öptü, kaç anne onları sarıp sarmalayarak ardını dönmeden onların daha kalbi yalandan gül yüzüne baka baka merdivenlerden dolandan kirlenmemiş, indi acaba. Hangi babayiğit haftada sa- kıskançlığın, nifakın, kötü dece bir gün yavrusu için bir saat işin- niyetin ne olduğunu henüz den erken çıktı. Hangi bahadır, delikanlı çağındaki oğlunun sırtını sıvazlayarak öğrenmemiş bir yavruyu ona güven telkin etti, annelerden hangisi kucağınıza alın. kızının bin bir zorlukla yaptığı ama tuzunu unuttuğu pilavı iştahla yedi. mayısın en güzel on yedisinde Diyarba- bir gülün yaprağındaki şebnemden çok daha sevimli deniz bakışlı kuzucuğum; iyi ki varsınız iyi ki gönül tahtımın sultanlarısınız. Sizin için yaşamak da, ağlamak da, gülmek de çok güzel. Canlarım; sevgilerin en riyasızı ile sizi be- lara, başka hiç kimse onlar kadar güzel denimle değil, kalbimle teker teker ku- onlar kadar naif bir şekilde ‘anne-baba’ caklıyorum. Oysaki yeryüzünün en güzel türkülerini diyemez size, toprağın yanık bağrından söyler evlatlar. Yaşları ne olursa olsun is- çıkan, rengârenk allı pullu morlu çiçekle- Bütün çocuklar buna değer… Öyle değil ter babıldayan bir bebek, ister dili henüz rin hiç biri onlar kadar güzel kokmazlar mi? dönmeyen bir çocuk ya da değişik lisan- size, yanağını yanağınıza kavuşturduğu- lar kullanan gençler. İyi kulak verin on- nuzda o cennet kokusunu hissetmeme- 70 ZORDU; AMA ONLAR BAŞARDI… Röportaj: Emre TÖRE / Arife KAPLAN Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı kurum ve kuruluşlarda kalan çocuklarımızdan 386’sı 2013 YGS-LYS’ye girdi ve 242’si bir yükseköğretim kurumuna yerleşme başarısı gösterdi. O öğrencilerimizden bazılarıyla bir araya gelerek biraz sohbet ettik ve üniversiteye giriş hikâyelerini bizlere anlatmalarını istedik. İşte çocuklarımızın başarı hikâyeleri… 71 röportaj / zordu; ama onlar başardı… ONUR ÇELİK / Elazığ AYŞEGÜL AŞKIN / Isparta İstanbul Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Süleyman Demirel Üniversitesi, Kamu Yönetimi (İ.Ö.) Üniversiteyi kazanırken başarılı olmamdaki en önemli etken koru- Üniversiteyi kazanmamdaki en önemli etkenlerden biri ma kararım çıkmadan önce yaşadığım zor hayat oldu. Bu zor ha- güvenli ev ortamıydı. Bunun haricinde kaliteli dershane- yat beni ailemin umudu haline getirdi ve bu umut ağır bir sorumlu- ye gitmem ve okuldaki öğretmenlerimin, arkadaşlarımın luktur. Ben yaşadığım zor hayata inat başarılı olmak zorundaydım. beni teşvik etmesi de bu başarıda etkili oldu. Bunun yanında devletin bize sahip çıkması, yurttaki personellerin bize ilgi alakası, her türlü ihtiyacımızı karşılamaları, istediğim okullara yazdırmaları, dershaneye göndermeleri, aldığım başarılardan dolayı beni ödüllendirmeleri başarılı olmamda çok etkili oldu. Üniversite sınavına hazırlanırken zorlu bir maratona girdiğimi anlamıştım ve 1-0 gerideydim; çünkü ailem yoktu. Fakat bu skor kaldığım yetiştirme yurdu ailesi sayesinde eşitlendi ve hatta beni öne geçirdi... Gerçi hedeflediğim puana ulaşamadım. Alacağım puan daha yüksek olmalıydı. Yani en azından teknik bir üniversitede mühendislik ve mimarlık okuyabilmem için yeterli olmalıydı. Ama yine de İstanbul Üniversitesi/İnşaat Mühendisliği bölümünü kazandım. Bu benim için gurur ve umut verici. Ayrıca eksik olan özgüvenimi bir nebze dahi olsa artırdı. Benim bu başarım karşısında bazı arkadaşlarım sadece tebrik etmekle yetindi buna rağmen bazı arkadaşlarım da beni örnek alıp başarılı olacaklarına söz verdiler. Sınava hazırlanan tüm öğrenciler gibi ben de sınavdan önce çok stresliydim. Kazanmaya yönelik kaygılarım vardı. Nihayetinde sınav geldi çattı. Kaygılar sona erdi. Aslında tercih sonuçları açıklanıp kamu yönetimi bölümünü kazandığımı görene kadar hedeflediğim puana ulaşamadığımı ve daha iyisini yapmam gerektiğini düşünüp pişmanlıklar yaşadım. Fakat sonuçlar açıklanıp kazandığımı görünce tüm pişmanlıklarım ortadan kalktı. Çok sevindim. Çünkü okumak istediğim bölümü kazanmıştım. Tabii üniversiteyi kazanmış olmak, bir üniversiteli olmak duygusu çok hoş. Bir şeyler için emek harcayıp, gayret edip başarmak çok güzel bir duygu. Üniversiteyi kazandığım için çok mutluyum, arkadaşlarım çok destek oldular. Onların benim yanımda olması beni çok mutlu etti. Sevincimi onlarla paylaştım. Neticede Süleyman Demirel Üniversitesi Kamu Yönetimi Başarıyla üniversite öğrenimini tamamladıktan sonra, akademik bölümünü kazandım. Okuduğum bölüm hem devlette kariyerime devam ederek benim gibi yetiştirme yurdunda büyüyen hem özelde iş alanları geniş bir bölüm. İş imkânı çok faz- ve şu anda üniversite okuyan ağabeyimle birlikte ailemi refah bir la. yaşama kavuşturmayı istiyorum. Sadece üniversite mezunu olmakla yetinmeyip, ileride akademik kariyer yapmak istiyorum. Bu sayede daha yüksek mevkilere gelerek ülkeme faydalı işler yapıp devletime ve milletime olan borcumu ödeyeceğim. 72 Şimdi de artık kazandığım bölümü en iyi şekilde bitirip mezun olmak ve mezun olduktan sonra bana fayda sağlayacak alanlara yönelip kendimi geliştirip müfettiş olmak istiyorum. AKGÜL AKAR / Giresun AYSUN YONÇ / Tunceli Marmara Üniversitesi, İngilizce Öğretmenliği Mustafa Kemal Üniversitesi, Sınıf Öğretmenliği Üniversiteyi kazanmamdaki en önemli etken annemdi. Ders çalış- Üniversiteyi kazanırken başarılı olmamdaki en önemli et- mam için beni teşvik etti. Kazanamazsam geleceğimin olmayaca- ken çalışma azmim ve arkadaşlarımdı. Sınava hazırlanır- ğını söylüyordu ki çok da haklı. ken çok stresliydim. Ya kazanamazsam duygusu vardı. Sınavdan önce ilk sınavdan korkmuyordum, beklediğim gibi geçmedi; ikinci sınavdan çok korkuyordum ama o beklediğimden daha iyi geçti. Kendime güvendim, çalıştım ve kazandım. Ya Ankara ya da İstanbul’u kazanırım diye düşünüyordum, kazandım. Sınava hazırlanırken ders çalışmanın haricinde hayatımda sevdiğim bir başka uğraş olan şiir yazmakla ilgileniyordum. Üniversiteyi kazanmak ayrı bir duygu. Bir de istediğim bölüm İngilizce Öğretmenliğini kazanınca daha da güzel. Sınav sonuçları açıklandıktan sonra kendime güvenim daha da arttı. “Nereyi kazandın?” diye sorduklarında güzel bir üniversiteyi kazandığımı Ancak sıkıntıların üstesinden geldim ve Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Sınıf Öğretmenliğini kazandım. Çocuklara faydalı olabileceğimi düşünüyorum. Aslına bakılırsa daha iyi bir puan alabilirdim. Sınava tekrar girmeyi düşünüyorum. Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünü kazanmayı istiyordum. Seneye istediğim bölümü kazanamazsam bu sene kazandığım bölüm olan öğretmenlikte başarılı öğrenciler yetiştirebilmek için tüm gücümle çalışmayı düşünüyorum. söyleyince mutlu oluyorum. Tabi kazandığımı duyan herkes çok Ne olursa olsun, istediğim bölüm olmasa da sınavı ka- sevindi. zanmak kendime olan güvenimi artırdı. Ayaklarımın üze- Üniversitede Erasmus’tan yararlanmak istiyorum. Yurt dışında İngilizce öğrenmek istiyorum. Mezun olduktan sonra sadece öğretmen olmak istemiyorum. Kaliteli öğretmen olmak istiyorum. Yani rine sağlam basabileceğimi hissettirdi. İsteyince neleri yapabileceğimi gördüm. Arkadaşlarım tarafından takdir edildim. Çok mutlu oldum. sadece ders anlamında değil de kişilik anlamında da öğrencilerin Yani başarının tadına vardım ve artık gelecekte hangi gelişimine katkı sağlamalı öğretmen; dersini anlatıp geçmemeli, meslekte olursam olayım yapacağım işte başarılı olmak yardım etmeli, öğrencileri hayata hazırlamalı. isterim. Bu bölüm ve bu iş benim için o kadar önemli ki tekrar sınava girecek olsam tereddüt etmeden yine aynı bölümü seçerdim. Çünkü ilkokuldan beri İngilizce öğretmeni olmak istiyordum. Mezun olduktan sonra öğretmenliğin yanında tercümanlık da yapmak istiyorum. Yani İngilizce adına kariyer yapmak istiyorum. 73 röportaj / zordu; ama onlar başardı… DENİZ VAYİSOĞLU / Amasya NURŞAH ÇALAR / Çorum Karateniz Teknik Üniversitesi, Müzik Öğretmenliği Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Felsefe Üniversiteyi kazanırken başarılı olmanda bölümüm konusunda kendime Üniversiteyi kazanırken başarılı olmamda düzenli olan güvenimi yitirmemek, arkadaşlarımın ve öğretmenlerimin desteği ve programlı çalışmam, etrafımdaki kişilerden çe- etkili oldu. Bir de Amasya Do Re Mi Müzik Akademisinde İlker Öğret- kinmeden destek alabilmem çok etkili oldu. Ama menime de çok teşekkür ediyorum. Önceden yurtta kalıyordum daha tabii ki sınava hazırlanırken bol stres ve heyecan sonra çocuk evlerine geçtim. Ev rahatlığının, evdeki görevli ablalarımın hissettim. Sınav stresi ile beraber yeni bir hayata ve öğretmenlerimin de başarıma etkisi büyük oldu. Zaten lise eğitimimi başlamanın heyecanı. de Amasya Güzel Sanatlar ve Spor Lisesinde tamamladım. Müziğe küçüklüğümden beri ilgim var. Bu ilgimden dolayı üniversitede hep müzik eğitimi almak isterdim. Sınava hazırlanırken her öğrenci gibi ben de stresliydim, olumsuz düşünceler yanımdan eksik olmadı ama bunu yenmeyi başardım ve kimseden bir eksiğimin olmadığını düşünerek kendimi hep motive ettim. Tabii sınavı kazanmak önemli. Çünkü her şeyden önce aileme karşı sorumluluğumu gerçekleştirdiğimi düşünüyorum. Bu başarımda arkadaşlarım da mutluluğuma ortak oldu. Başarılı olabilmek için dinlenmeye de ihtiyacım vardı. Ben de spor yaparak stresten uzaklaşma- KTÜ(Karadeniz Teknik Üniversitesi) Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalını ya çalıştım. Badminton oynadım. Üstelik başarılı kazandım. Benim bölümüm için belli bir barajı aşmak yeterli gibi görünse da oldum diyebilirim. Türkiye 3’üncülüğüm var. de öyle değil. Hedefim daha yüksek puan almaktı ama olmadı. Yüksek puan alamadığımdan dolayı hedefim olan Marmara Üniversitesine giremedim. Hedeflediğim puanı alsaydım daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Ama yine de üniversiteli olduğum için mutluyum. Her öğrenci gibi sınavı kazanınca sevindim. Öğretmenlerimin emekleri boşa çıkmadığı için daha da mutluyum. Arkadaşlarım tebrik ettiler ve “Senin yapabileceğini başarabileceğini biz biliyorduk.” dediler. Arkadaşlarımın ve öğretmenlerimin beklentilerini boşa çıkarmadığım için ve kendi ayaklarım üzerinde durabilmem için yürüdüğüm yolda önemli bir adım attığım için çok mutluyum. Herkes tarafından sevilen sayılan, alanında iyi bir müzik öğretmeni ve iyi bir müzisyen olmak da en büyük idealim. Müzik benim hayatım, yaşam biçimim, o nedenle başka şeylerle uğraşmaya doğru dürüst vakit bulamıyorum. 74 Aslında sınav istediğim gibi geçmedi. Ben sosyoloji okumak istiyordum ancak felsefe bölümünü kazandım. Mesleğimle ilgili bir şeylere karar vermek için henüz erken diye düşünüyorum. Ama üniversiteyi bitirdikten sonra yüksek lisans yapmak istiyorum. Kendi üniversitemde çalışmaya devam etmek istiyorum. MEHMET CAN KURTAY / Samsun Samsun, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Üniversiteyi kazanmamda öncelikle çok çalışmamın yaptı, biz neden yapamayalım?” gibi bir şeyler fısıldıyor- etkili olduğunu söyleyebilirim. Planlı ve programlı bir lardı aralarında. biçimde düzenli olarak her gün 2-3 saat spor yaparak kendimi sınava hazırladım. Her gün sabah koşuları ya- Şimdi düşünüyorum “Acaba bir şans daha verseler ter- parak güne daha zinde başladım. Tabiî bunun faydasını cihim nasıl olurdu?” diye. Tercihim yine da gördüm. Düzenli beslendim ve saatinde yatıp kalk- bu yönde olacağını düşünüyo- tım. rum. Çünkü kendimi hep bu yönde geliştirdim. Lise ter- Üniversite sınavına hazırlanırken herkes gibi heyecan- cihi yaparken spor lisesi- lıydım sanırım. Çünkü beklenen güne yaklaşıyorduk. ni tercih etmem, sporu Sonunda hırsımın, planlı ve programlı çalışmamın mey- bir an olsun bile bırak- velerini toplayacaktım. Ama bir an duraksadım ve “Ya mak yapamazsam!” dediğim anlar bile oldu. Açıkçası korku günden güne bir hayat ve heyecan hep bir arada oldu. Sınav gününe yaklaştık- felsefesi haline getirmem ça daha da heyecanlanıyor, daha çok çalışmaya baş- beni bu yola sürüklüyor. istememem ve “Yolun başında kendinize bir hedef koyuyorsunuz ve sonunda hedeflediğiniz yerdesiniz. Bu muhteşem bir şey. Yani gerçekten gurur verici.” lıyordum; çünkü dediğim gibi, korkuyordum. Neticede sınav geldi çattı. Başarılı bir sınav geçirdim. Beden Eği- Artık Beden Eğitimi Öğretmenliği timi Öğretmenliğini kazandım. bölümünü bitirip bir an önce ülkemize faydalı olabilecek düzeyde gençler yetiştirmek, vatana ve millete hayırlı Çok ama çok çalışmıştım. Sonunda hedefime ulaştı- bir birey olmak ve iyi bir aile kurmak istiyorum. Kendimi ğım için çok mutluydum. Açık konuşmak gerekirse bu buna adamaktan asla pişman olmayacağıma eminim. mutluluğu size kelimelerle anlatamam. Bir düşünseni- Planlarım bu yöndeJ ze? Yolun başında kendinize bir hedef koyuyorsunuz ve sonunda hedeflediğiniz yerdesiniz. Bu muhteşem bir Son olarak da her sporcunun arkasında deneyimli ve şey. Yani gerçekten gurur verici. Arkadaşlarımla hep bu fedakâr hocalar olduğunu söylemek istiyorum. Beni anı hayal ediyordum. Bana tepkileri ne olacaktı? Sınavı yalnız bırakmayıp her zaman yanımda olan hocalarıma kazandım ve tebrikler gelmeye başladı. Hatta bazıları “O teşekkür ediyorum. 75 röportaj / zordu; ama onlar başardı… Kazanmak ve kaybetmek kulağa çok kolay gelebilir ama hayatımız üzerindeki etkisi çok büyüktür. Bize ya bir şeyler katar ya da hayatımızdan bir şeyler alır götürür. Bunun farkındaydım ve korkuyordum. Bunu yenmek için hırsla azimle daha da fazla çalışarak bunun üstesinden geldiğimi düşünüyorum. MURAT ŞAHİN / Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Antrenörlük Eğitimi Üniversiteyi kazanmamda düzenli çalışmak, düzenli Bu yüzdende kendimi bu alanda geliştirmek istiyorum. beslenmek, vaktinde yatıp kalkmak etkili oldu. Her gün Çeşitli spor dallarında kendimi geliştirerek milli takım dü- sabah erken kalkıp formumu korumak için koşu yap- zeyinde eğitim vermek istiyorum. tım. Sonra enerji toplamak için kahvaltımı yapıp 1-2 saat dinlendim, daha sonra 2-3 saat yurdumuzun spor salo- Aslında daha farklı alanda da başarılı olabilirdim, daha nundaki genel parkura(sınava gireceğimiz parkur) gire- iyisini yapabilirdim. Bunu inkâr edecek değilim. Biraz rek hız ve çabukluk kazandım. Son olarak da branşım daha derslerime ağırlık verecek olsaydım eğer, ilerde bir olan judoya çalıştım günde 1-2 saat. Tabi bunları hoca- Coğrafya öğretmeni olabilirdim belki de. larım eşliğinde yaptım. Kısacası yoğun bir tempoda, sıkılmadan, çok çalışmam gerekiyordu. Ben de öyle yap- Sonuçta antrenörlüğü kazandım. Çevremdekiler teb- tım. Emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. rik ettiler ve başarılarımın devamını dilediler. Benim için çok mutlu olduklarını ve hep böyle bir şeyler başarmam Kazanamasaydım yurtla ilişkimin kesileceğini biliyor- gerektiğini ve bunun içinde çok çalışmam gerektiğini dum. Bu yüzden çok çalıştım ve yurttaki hocalarımın söylediler. Bana gelince tabi ki de çok mutlu olmuştum. desteği ile çalışma ve azmim ikiye katlandı. Bu hırs ve Çünkü hedeflerim doğrultusunda koca bir adım atmış- azimle kazanmayı ümit ederek çalıştım. Kazanmak ve tım. Hırsımın ve azmimin verdiği o güçle bunları başar- kaybetmek kulağa çok kolay gelebilir ama hayatımız mış olmak beni gururlandırıyordu ve tabiî ki hocalarımı üzerindeki etkisi çok büyüktür. Bize ya bir şeyler katar da. ya da hayatımızdan bir şeyler alır götürür. Bunun farkındaydım ve korkuyordum. Ya kazanamazsam diye Bundan sonrasında da alanımda bir idol haline gelmek endişeleniyordum. Bunu yenmek için hırsla azimle daha isterim. Milli takıma kadar yükselmek ve ülkeme en iyi da fazla çalışarak bunun üstesinden geldiğimi düşünü- biçimde hizmet etmek isterim. Atatürk’ün bir sözü var yorum. Hissettiklerim mi? HIRS, KORKU ve HEYECAN. ya: “Ben sporcunun çevik, ahlaklı ve aynı zamanda zeki olmasını isterim” diye, bu yönde eğitim vermek ve ge- Tüm bu duygular olumlu sonuçlandı ve Yaşar Doğu leceğe pırıl pırıl gençler yetiştirmek en büyük gayelerim Spor Bilimleri Fakültesi Antrenörlük bölümünü kazan- arasındadır. dım. Hedefim öğretmenlikti ama antrenörlük kazandım. 76 Arkadaşlarım, hocalarım-sağ olsunlardesteklerini hiç eksik etmediler üzerimden. Moralim bozulduğunda moral verdiler ve beni sınava hazırladılar. Onlar sayesinde kendimi daha da güçlü hissettiğim anlar bile oldu. Sınavı kazandığımda ise herkesin yüzü gülüyordu. İşte o zaman TAMAM dedim, OLDU! ÖZGÜR GENERAL DEMİRTAŞ / Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Üniversiteyi kazanmamda öncelikle ne istediğimi belirlemek Aslında hedeflediğim puana ulaşabildiğimi düşünmüyorum. yani hedef koymak; bu hedef doğrultusunda planlı ve prog- Neden daha iyisi olmasın ki? Biraz daha çalışıp daha iyi yerle- ramlı çalışmak ve unutmadan düzenli beslenmek etkili oldu re gelme şansım olabilirdi. Bu hakkı kendime vermediğim için diyebilirim. Bu saydıklarıma uyarak her gün düzenli ve disiplinli üzgünüm açıkçası. bir şekilde çalıştım. Her sabah düzenli olarak koşulara çıktım, sonrasında kahvaltımı yapıp 1-2 saat dinlendikten sonra sınavda gireceğim parkura çıkıp kendimi geliştirmeye çaba harcadım hocalarımın bana gösterdiği ilgi karşısında kendimde bulduğum güç ve azimle daha da çok çalıştım ve akşam üzeri kendi branşım olan badminton antrenmanlarına katıldım. Bunu her gün hocalarım eşliğinde düzenli ve programlı bir biçimde çok çalışarak ama kendimi tüketmeden başardım. Üzerimde emeği olan herkese teşekkürlerimi sunarım. Hayatımda ilk defa elle tutulur gözle görülür bir şey başarmıştım. Bu da beni çok mutlu etti. Ve bu mutluluğu benimle paylaşan arkadaşlarım olduğunu görünce bu mutluluk iki hatta üç katına çıktı. Sanki sınav sürecini onlar da benimle birlikte yaşamışlardı. Çünkü bir sorunum olduğunda onlarla koşuyordum. Arkadaşlarım, hocalarım-sağ olsunlar- desteklerini hiç eksik etmediler üzerimden. Moralim bozulduğunda moral verdiler ve beni sınava hazırladılar. Onlar sayesinde kendimi daha da güçlü hissettiğim anlar bile oldu. Sınavı kazandığım- Üniversite sınavına hazırlanırken hayatımın bir evresinin so- da ise herkesin yüzü gülüyordu. İşte o zaman TAMAM dedim, nuna geldiğimi, daha iyi bir hayat standardı yakalamak için OLDU! bu şansı sonuna kadar değerlendirmem gerektiğini hiç aklımdan çıkarmadım. Yani hep diken üstünde hissettim kendimi! Gerçekten kısa bir zamanda(toplasan 1-2 saat) hayatımı şekillendirecek olan sınava gireceğimi ve bu sınavı kesinlikle kazanmam gerektiğini hiç aklımdan çıkarmadım, çıkaramadım. Bu da beni hırslı ve azimli kıldı. Günler geçtikçe daha da heyecanlanıyordum ve daha çok çalışmam gerektiğinin farkındaydım ve ben de öyle yaptım. Çok çalıştım. Heyecanlıydım, korkuyordum ve umut ediyordum. Şimdi tüm bu heyecanları, korkuları geride bıraktım ve umutlarım gerçek oldu. Beden Eğitimi ve Öğretmenliğini kazandım. Dışarıdan bakınca pek de sporla ilgilendiğimi söylenemez. Zamanı geriye alabilsek ve tekrar hazırlanabilme imkânım olsa İngilizce öğretmenliğini kazanmak isterdim. Küçüklüğümden beri hep hayalini kurduğum meslekler arasında hep ilk üçte olmuştur. Ama biraz az çalıştım. Sanırım gerekli puanı alamadım ama olsun, İngilizceyi böyle de öğrenebilirim, değil mi? Pişmanlık duymak değil, bundan sonrasına bakmak gerekir. Şimdi okulumda başarılı olmam önemli. Öğretmenliğe başladığımda ülkemizi düşünen azimli, zeki ve hayırlı insanlar topluma katmak en büyük amaçlarım arasında yer alıyor. Sonrasında ise topluma hayırlı bir birey olmak, iyi bir aile kurmak isterim. Bundan daha iyi ne olabilir ki? Ancak düzenli antrenmanlarla ve hocalarımızın desteğiyle başardım. 77 röportaj / zordu; ama onlar başardı… “Bundan sonra da kendi ayaklarım üzerinde durarak “Benim kurduğum bir dünyada yaşamak…” en büyük isteğim.” SİNAN KAÇAR / Amasya AYŞE ATAM / Adana Amasya Üniversitesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Atatürk Üniversitesi, Müzik Öğretmenliği Üniversiteyi kazanırken kurumumuzda görev yapmakta olan öğretmenleri- Üniversiteyi kazanırken başarılı olmamdaki en min büyük katkısı oldu. Öğretmenlerimin verdiği her türlü destek… İçinde önemli etkenler kalmış olduğum vakıf ve vakıf ça- bulunduğum durum ve çevremdeki insanlar, kendi ailevi durumumun ayrı lışanlarıdır. Sınava hazırlanırken etrafında bilinçli ayrı etkisi oldu. Kurumumuzdaki, okulumuzdaki ve gittiğim dershanedeki insanların bulunması ve sana yol gösterilmesi çok öğretmenlerimin yönlendirmeleri ve benim için sarf ettiği cabalar benim için önemlidir. Başarı yolumu çok iyi hazırlayan, evdeki çok önemli. Çevremdeki okumamış büyük veya küçük yaşta insanların içine ablalarım oldu. düştüğü durumlar, onların “Keşke okusaydık da şimdi güzel bir yerlerde olsaydık.” demeleri de benim için büyük etken oldu. Ayrıca devletimizin maddi ve manevi desteklerini de unutmamak gerekir. Hayatta başarılı olmam için tek şansım üniversiteyi kazanmaktı. Bunun etkisi ile çok büyük stres altındaydım. Sonuçta üniversiteye yerleşebilmem Üniversite sınavına hazırlanırken ilk önce korktum yapamam diye, bir sürü için gerekli puanı aldım. Güzel sanatlar lisesinde eksiğim olduğunu biliyordum. Öğretmenlerimin teşviki ile bu korkumu yen- okudum. Benim hedefim her zaman müzikle ilgi- dim. Korkum artık azme dönüşmüştü. Çalıştıkça kendime güvenim geldi. lenmekti. İstediğim bölüm daha çok yetenek iste- Tabiî ki çalışırken bazen bıkkınlık, bazen stres oldu. diğinden yeteneğe daha fazla önem verdim. Okul Gerçi hedeflediğim puana ulaştığımı düşünmüyorum çünkü daha iyisini yapabileceğimi inanıyorum; ama yine de mutluyum. Sınavı kazanmış olmak kendimi mutlu hissettirdi. Kendime güvenmemi sağladı. Bir şeylerin olması için emek vermek gerektiğini öğretti. Başarılı olmak için eğlencemizden fedakârlığı yapmamız gerektiğini öğretti. Neticede Sosyal Bilgiler Öğretmenliğini kazandım. Bir de yetenek sınavları ile Beden Eğitimi Öğretmenliğini. Hangisi olursa olsun elimden gelenin en iyisini yapmak istiyorum. Kendi okuduğum kurumlara geri gelip benden daha başarılı insanlar yetişmesine yardımcı olmak istiyorum. Bugün bir daha sınava girecek olsam yine Beden Eğitimi Öğretmenliğini kazanmak isterdim. Çünkü en sevdiğim işi yapmak isterim her zaman. (Masa tenisi ve atletizm de özellikle ilgimi çeken spor dalları.) Bundan sonra da kendimi geliştirmek için örnek aldığım insanlar gibi olmayı, işimi en iyi şekilde yapmayı ve mutlu bir ailemin olmasını istiyorum. 78 hayatım boyunca tiyatro çalışmalarının içinde de sürekli yer aldım. Erzurum Atatürk Üniversitesi Müzik Öğretmenliği bölümünü kazandım. İleriye dönük devlet okullarında müzik öğretmeni olarak kendi öğrenmiş olduğum bilgileri öğrencilere aktarmak istiyorum. Üniversiteyi kazandığım için tabiî çok mutlu oldum. Arkadaşlarım da ben sınavı kazandığım için çok sevindi. Çünkü stresimi benimle birlikte yaşamışlardı. Bundan sonra da kendi ayaklarım üzerinde durarak “Benim kurduğum bir dünyada yaşamak…” en büyük isteğim. Ayrıca bir kadın olarak ihtiyacı olan diğer kadınlara aynı hedefi aşılayabilmeyi de çok istiyorum. “Üniversite sınavında başarılı oldum. Bundan sonra da okulumu bitirip iyi bir işe, sıcak bir yuvaya sahip olmak istiyorum.” İBRAHİM KÜÇÜKSÜSLÜ YASEMİN GÜLAÇ Diyarbakır Erzurum Mersin Üniversitesi, Radyo, Televizyon ve Sinema Gazi Üniversitesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bizim durumumuz belli. 15 yıldır yetiştirme yurdunda kalıyorum. An- Üniversiteyi kazanırken her gün 4 saat dü- nesiz, babasız olmak çok zor. Küçük yaşta öğrendim kendi ayakla- zenli bir şekilde çalıştım. Ailem, arkadaşla- rımın üstünde durmayı. Bu biraz da insanın kendinde biten bir şey. rım, etrafımdaki herkes çok yardımcı oldu. Kendi azmimle kazandım. Ama kazanırken de zorlandım açıkçası. Çok heyecan yaptım, stresliydim. Stresimi İyi bir meslek sahibi olmak için hedef koydum. Hedefime ulaşmak azaltabilmek için kitap okudum. Heyecanlı için zorlandım fakat çalıştım, kazandım: Radyo Televizyon ve Sine- olmasam sınav aslında çok kolaydı an- ma bölümü. cak çok da istediğim gibi geçmedi. Neti- Özgüveni olan biriyim. Kazandığım bölüm bireysel yetenek isteyen bir bölüm. Kendime güvendim ve kazandım. Aslında istediğim bölüm bu değildi. Sınavdan önce Ege Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliğini kazanmak istedim ama olmadı. Liseyi bitirdikten sonra devlet bize iş olanağı sağlıyor. Ben bu hakkımı kullanmadım. Kendimi geliştirmek adına üniversite okumak istedim. Daha iyi yerlere gelmek için çalıştım. Çalışmamın sonucunu da aldım. Ders çalışmanın haricinde de kick boks, yüzme sporlarıyla ilgileniyorum. Bunlar da stresimi atmamda yardımcı oldu. Üniversiteyi kazanmak beni çok mutlu etti. Çevremde herkes beni cede Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünü kazandım. İstediğim bir bölüm değildi. Tam olarak araştırmadım. Aslında benim kazanmayı arzu ettiğim bölüm Hukuk’tu. Ama yine de üniversiteli olduğum için mutluyum. Öğretmenlerim ve arkadaşlarım da ben sınavı kazanınca çok mutlu oldular. Hatta benden çok onlar sevindi diyebilirim. Üniversiteyi bitirdikten sonra yurt içinde ya da yurt dışında iyi bir işe sahip olmak istiyorum. başarılı, çalışkan bir öğrenci olarak bilir. Arkadaşlarım, öğretmenlerim ve idarecilerimiz yani herkes benden ümitliydi, kazanacağımdan emindiler. Dolayısıyla şaşırmadılar, sonuç onlar için sürpriz olmadı. Ancak şimdi tekrar sınava girsem hukuk okumak isterdim. Neticede üniversite sınavında başarılı oldum. Bundan sonra da okulumu bitirip iyi bir işe, sıcak bir yuvaya sahip olmak istiyorum. Çünkü ben annesiz, babasız, sahipsiz büyüdüm. Sıcak bir yuvam olsun çok isterim. 79 BİREY Mİ, AİLE Mİ, TOPLUM MU? Aliye ÖZKUL Sosyolog, Gülşen Güzen Toplum Merkezi / Kütahya Toplum olmak. Dayanışma ve insanların birbirine zarar verme riski ile beraber bir muamma… Gözünü dünyaya açan bir insan kendisini bekleyen sıkıntıları görür hemen karşısında ve atlar hayatın içinde bir mücadeleye… Modern zamanlar bireyin küçük evreni içindeki maddi ve manevi sıkıntılarını çözebilmesi için mekanizmalar üretti. 80 Kişisel gelişim, psikoloji, pedogoji vs. insanın asli maddi ihtiyaçlarının dışında, psikolojik olarak donanması yönünde gelişen hizmet mekanizmalarıdır. Bu disiplinler kişiyi içten dışa doğru olarak “Aile” insanların kurduğu en önemli dayanışma grubudur. Öyle ki dünyadaki ilk devletler ailenin etrafında büyüyerek oluşmuştur. ye bir şey olmadığı halde, insanlar başka insanların veya canlıların zayıf yönlerine hücum ettiğinde ekolojik, psikolojik ve sosyal dengeler yerlerini kaosa kargaşaya bırakmaktadır. takviye etmek için varlar. Boşanan çiftler, kadına yönelik şiddet, annesi babası varken kimsesiz kalmış çocuklar, yalnız geçirilen ihtiyarlık, insanları tam da zayıfken ve desteğe ihtiyacı varken yalnız bırakan burada sayamayacağımız kadar çok trajik insan manzaraları karşısında, kişileri kendi ayakları üzerinde durabilecekleri şekilde destekleme gereği dünya üzerinde “Sosyal Hizmet” sektörlerinin gelişmesine yol açmıştır. Kişisel gelişim olarak insanların hizmetine sunulan ürünler çok önemli noktalara değinmekte, insanlara içsel mekanizmalar ile insanlar arası uyumu sağlayabilme püf noktalarını göstermektedir. Ancak tüm sosyal sorunları içerden dışarı doğru açıklama insanlığın çelişkilerle dolu sosyal-siyasal-kültürel problemlerini görmezden gelmeyi beraberinde getirmektedir. İnsanlığın toplum olma yönündeki çelişkileri ile sosyoloji ilgilenmektedir ve bu birbiri ile tutarlı olmayan çok geniş kuramlar, toplumu okuma denemeleri olarak bireye tek başına “doğru seçenek şudur” diyemez. Bu yazıda amacımız özetlenmesi ve genellemesi mümkün olmayan bir literatür içinden seçmece yaparak, bireyi ve aileyi toplumun içinde seçemediği seçenekler ve içinde bulunduğu çelişik durumlarla birlikte, dışarıdan içeriye doğru (özet olarak) açıklama denemesidir. Aile kurumu dünya tarihi boyunca bütün İnsanla diğer canlılar arasındaki farklar nelerdir? Konuşur, düşünür, değiştirir, eşya yapar, çöp bırakır…İnsan doğa karşısında hep zayıf kalmıştır ve bu zayıflığını tarih boyunca AKLI ile aşmıştır. İnsan başkaları ile etkileşimde bulunarak sorunlarını çözmüştür. Yani grup ve organizasyonlar kurmuştur. “Aile” insanların kurduğu en önemli dayanışma grubudur. Öyle ki dünyadaki ilk devletler ailenin etrafında büyüyerek oluşmuştur. sosyal kurumların çekirdeğidir. Dünya üzerinde türlü şekillendirmeler yapan insanlık ailenin yerine geçebilecek herhangi bir mekanizma kuramamıştır. İlk sosyalleşme, kişinin kendini içinde bulduğu ilk grup üyeliği ailesi içinde başlar. Bu itibarla kişi için “Aidiyet” kavramı çok önemlidir. Diğer sosyal kurumlar aile kurumunun etrafında şekillenir diyebiliriz. Toplumsal iş bölümünün gelişmediği durumlarda diğer tüm kurumların işlevini “Aile Kurumu” tek başına ikame etmiştir. Birey Bu durumu açacak olursak; kendi zamanının sorunları karşısında çözüm peşinde olan insanoğlu hem aklını kullanarak hem de insanlarla etkileşim kurarak EŞYA üretmiştir. Piramitler döneminden son teknolojilerin konuştuğu günümüze kadar insanın ürettiği, her türlü yasa, devlet veya topluluk modeli, üretim araçları ve mülkiyet biçimleri, hem insanların birlikte yaşayabilmesi için kolaylıklar sağlamakta hem de insanın ve doğanın mahvolmasına sebep olmaktadır. Çünkü doğada insandan başka tükettiği şeyin arkasından artık bırakabilen bir canlı yoktur. İnsanın nesneleri ve kaynakları tüketebilme özelliği elbette birtakım insanların diğerlerine karşı ezici olmasını da beraberinde getirmektedir. Doğada zayıf olan bir canlıyı diğer bir canlı tükettiğinde ekolojik denge- Aile veya toplum göz önüne alınmadan, tek başına insanı ifade etmek istediğimizde “birey” kelimesini kullanırız. Özellikle modernleşme dönemlerini kapsayan son 300 yıllık süreç içinde dünya tarihi, toplumu, aileyi ve kültürü bireyden önce alan ve bireyi toplumsal doku dediğimiz şeyin bir parçası kabul eden yapılardan, bireyi özgürlüğünü önceleyen ve bireyi kısıtlayan(!) unsurları bertaraf ettiğimizde insanın insana yaptığı kötülükleri en aza indirilebileceği düşüncesi çerçevesinde değişimler geçirmiştir. Ancak ne var ki, insanlığın ayağını bağlayan tabulardan kurtulma çabası olarak niteleyebileceğimiz bu süreçler, insanlığa başka yeni tabular ve insanlık dramları hediye etmiştir. İnsanın doğa karşısındaki zayıflığını bertaraf etmek için yapılan tüm teknolojik yenilikler, her seferinde daha gelişmiş ve daha ölümcül savaş silahlarının üretilme- 81 birey mi, aile mi, toplum mu? sini beraberinde getirmiştir (Adorno ve Horkhomeir,2010). Öyle yada böyle insanların birbirlerini “öteki” olarak görmeleri tarihin başından bugüne araçları farklı olmak üzere devam etmiştir. Person / Maske Doğan bir insan kendini bir ya da birkaç gurubun üyesi olarak bulur. İçinde kendimizi bulduğumuz kültürel çevre, sosyal öğrenmeler açısından kültürel bir rahimdir. Nasıl öğrendiğimizi anlamadan, kültürü üstümüze bir elbise gibi giymeye başlarız. Ham isteklere sahip olarak doğan bir çocuk sosyal öğrenme ile birlikte topluma uymayı öğrenir. Sosyal becerilere sahip olmak demek insanın “Maske” sahibi olması demektir. Burada Maske kelimesini olumsuz manada kullanmıyoruz. İngilizcede “şahıs” ya da “kişi” kelimesinin karşılığı “person” kelimesidir. Person kelimesinin kökenine baktığımızda ise anlamının “Maske” olduğunu görürüz (Dindar, 1988). Bunun anlamı ham isteklere sahip olan insanın, zayıflık olarak görebileceği yönlerini yetişkinlik sürecinde maskeleyebilme veya dengeleyebilme yeteneğidir. Kişilik ve kimlik Her birey tek tek özel olmayı ister. Bu hissi yaşayabilme en kolay aile gurubu içinde gerçekleşir. Bir diğerine “özel” olduğunu hissettirebilmenin yolu ise kişinin önce kendi isteklerini düşünmesini engellemeye başlamasıyla gerçekleşir. Kişi, ait olduğu gurupların (aile, meslek, milli/etnik kimlik, dini/ mezhep kimliği) yaşama biçimlerine uymasıyla birlikte, hatta uymasa bile o kültürel çadırları üzerine bir elbise gibi giymiş olur (Volkan, 2009). Halbuki kişi yalnızca kimliğinden ibaret değildir. İşte bu da insanın yaşadığı ve dengesini kurmak zorunda olduğu karmaşalardan biridir. Özel olmak için bir gruba uyarken, sahip olunan kimlik özellikleri kişiliğin önüne geçiverir. Sınıfsal, kültürel ve etnik çatışmaların kaynağı olan “etiketleme” ya da ötekileştirme süreci bu şekilde ilerler. Sahne Sosyolog E.Goffman kişiyi (person) sahneye rolünü oynamaya çıkan bir aktör olarak görür. Gerçekten de insan kendisini ait olarak bulduğu pek çok özelliği seçmemiştir. Hangi anne babaya sahip olacağını, hangi çağda yaşayacağını, hangi etnik grubun içinde doğacağını, hatta cinsiyetini bile seçemez insan… Bunları doğduğunda kendisine verilmiş roller olarak hazır bulur (Goffman,2012). Çağlar öncesinden çatışmış ve sonraki zamanlara kinlerini miras bırakmış herhangi iki gruptan birinden 82 Hayat oyununda kişinin kendisini içinde bulduğu sahneyi gözlemlemesi ve bu oyundan çıkmanın veya rolünü oynamak istememesinin mümkün olmadığının bilincinde olarak çelişkiler arasında denge kurmaya çalışarak performans sergilemesi oyunun kurallarını değiştirecektir. Hayat oyununda kişinin kendisini içinde bulduğu sahneyi gözlemlemesi ve bu oyundan çıkmanın veya rolünü oynamak istememesinin mümkün olmadığının bilincinde olarak çelişkiler arasında denge kurmaya çalışarak performans sergilemesi oyunun kurallarını değiştirecektir. Tarih boyunca insanlığın yararına bir şeyler gerçekleştirmiş olan bütün şahsiyetler bunu yapmıştır. İpek halısı Dünya sahnesindeki rolüne kendini kaptırmış bireylerin mücadele içindeki hayatlarına yukarıdan bakma ihtimalleri çok azdır. İki ileri bir geri şeklinde bir ilerleme ile pek çok insan, yerinde saydığını hissetmektedir. Ancak bu mücadelede, tüm çatışmalar, tüm çelişkiler ve birbirinden farklı desenleri ile birlikte İPEK HALISI gibi muhteşem bir toplumsal dokuyu meydana getirir. Bu ana doku olmaksızın toplum olabilmek mümkün değildir. Ki kişi için çok zor olabilecek toplumsal rolleri üstlenmek kolay değildir. Serbest piyasa ekonomisinin geçerli olduğu günümüzde, toplumsal rolünü üstlenmek istemediğinde (anneliği veya babalığı üstlenilmeyen çocuk, kürtaj, toplumsal cinsiyet vs. - ki bunları tartışabiliyor olmak demokrasinin bir gereğidir-) birbirine devrederek işleyen toplumsal mekanizmalar sekteye uğrar. Gerçekten de sorumluluk üstlenilmeden yaşanan bir yetişkinlik süreci, insanların hesap soracağı, almadan vermenin yoğun olduğu, bireyi toplumun içinde eritiyormuş gibi gözüken yaşam seçimine nazaran daha kolaydır. Ancak bu seçimin neticesinde (birey kendini öncelediğinde) bireylerin tek tek kendilerini özel hissetmesi mümkün değildir ve bu sökükleri bol, refleksleri güçlü olmayan toplumsal doku demektir. Bu nedenle sorumluluk üstlenmenin tüm zorluklarına rağmen, kısa vadede kişiye somut bir geri dönüşümü olmamasına rağdoğmuş olarak birey, olayın bireysel olarak dahli bulunmasa da, tarafı olarak bulur kendini ve bundan kendini soyutlaması zordur. men rolünü (anne olma, baba olma vs.) severek oynayan herkes KAHRAMANDIR. Hem kendi ailelerini hem de tüm toplumun kahramanıdır. Kaynakça Aynı şekilde ailesinin karışmış olduğu bir miras kavgasının veya kan davasının tarafı olma durumunu ortadan kaldırması çok güçtür. Eğer kişi bir grubun içinde kişiliğini, aklını kullanarak birbirini tetikleyen sorunları çözmek için gayret etmezse aynı süreçlerin bir sonraki nesle, daha sonraki nesle deveran ederek ve büyüyerek miras kalması muhtemeldir. Erwing Goffman, Gündelik Yaşamda Benliğin Sunumu, Metis Yayınları, 2012, İstanbul Bilal Dindar, Emmanuel Mounıer’de Personalizm, Kültür Ve Turizm Bakanlığı Kaynak Eserler Dizisi, 1988, Ankara Adorno ve Horkheimer, Aydınlanmanın Diyalektiği, Kabalcı Yayınevi, 2010, İstanbul Vamık Volkan, Kimlik Adına Öldürmek, Everest Yayınevi, 2009, İstanbul 83 MUTLU ÇOCUKLAR DERNEĞİ OKULA DAYALI SAĞLIKLI YAŞAM PROGRAMI PROJESİ Yrd. Doç. Dr. Ebru KILIÇARSLAN TÖRÜNER Sağlık davranışlarındaki olumlu değişiklikler, önlenebilir hastalıklar ve ölümlerin azaltılmasında önemli bir yere sahiptir. Dünya genelinde, hareketsiz yaşam biçimi, sağlıksız beslenme ve alkol-sigara kullanımı milyonlarca kişinin ölümüne yol açmaktadır. Günümüzde çocuklar arasında da hareketsiz yaşam biçimi giderek artmaktadır. Ekran karşısında geçirilen uzun süreler, yetersiz ve dengesiz beslenme, düzenli spor yapmamak çocuklarda şişmanlık, fiziksel ve psikolojik pek çok soruna neden olabilmektedir. 84 Çocuğun sağlıklı birer birey olarak yetiş- selme olduğu belirlenmiştir. Bu bulgu, mesinde ve davranışlarının şekillenme- girişim grubuna verilen sağlık eğitiminin sinde ailenin rolü çok büyüktür. Çocuk etkili olduğunu; çocukların diş fırçalama yaşama ilişkin bilgi ve becerileri öncelik- ve banyo yapma sıklığında artış olduğu- le anne ve babasından öğrenmektedir. nu göstermesi açıdan önemlidir. Bu çalış- Bu nedenle ebeveynlerin sağlıklı yaşam mada öğrencilere doğru davranışların ka- davranışlarına ilişkin bilgi, tutum ve dav- zandırılması amacıyla uygulanan eğitim ranışlara sahip olmaları gerekmektedir. programı sonunda girişim grubundaki Ailelerin çocuklarının yapacağı fiziksel çocukların sontest puanlarının öntest pu- aktivitelerini artırarak, beslenmelerini dü- anlarına göre anlamlı derecede yükseldiği zenleyerek ve sağlıklı yaşam konusunda rol modeli olarak eğitimlerinde önemli rol oynayabilecekleri düşünülmektedir. Çocukluk çağı şişmanlığının önlenmesi ve azaltılmasında dengeli beslenme, fi- Mutlu Çocuklar belirlenmiştir. Derneği tarafından Bu çalışmada girişim grubunda ebeveyn- 2012 yılında “Okula lere de eğitim uygulanmıştır. Ebeveynlere Dayalı Sağlıklı Yaşam uygulanan eğitim programı sonucunda, ziksel aktivite ve hareketsiz yaşam biçimi Programı” projesi gibi konularda çocukların bilinçlendiril- yürütülmüştür. sağlıklı yaşam davranışlarına ilişkin öntest ile sontest puan ortalamaları arasında farklılık olduğu belirlenmiştir. Bu bulgu mesi gerekmektedir. Okullar, sağlık için ebeveynlere verilen eğitimin etkili olduğu- devlet veya sivil toplum kuruluşları tara- nu göstermektedir. fından oluşturulan girişimlerin sunulması, renci girişim grubunu oluştururken, 358 sağlığın geliştirilmesi ve sürdürülmesi için öğrencide kontrol grubunu oluşturmuş- Proje ile, çocukların beslenme, fiziksel uygun yerler olarak görülmektedir.Okul- tur. Iki aylık süre içinde girişim grubun- aktivite ve hareketsiz yaşam biçimine larda yürütülecek girişimler erişkinlik dö- daki öğrencilere 4 eğitim, ebeveynlerine yönelik sağlıklı yaşam programı uygulan- neminde de devam edecek sağlıklı bes- de bir eğitim verilmiştir. Eğitim öncesi mıştır. Bu program sonucunda, girişim lenme ve egzersiz alışkanlıkları oluşturma ve sonrası hem kontrol hem girişim gru- grubunda yer alan çocukların günlük ve kronik hastalıkların riskini azaltma açı- bundaki öğrencilerin bilgi düzeyleri test spor süresinin anlamlı şekilde arttığı an- sından önemli olduğundan, öğrencilerin edilmiş ve sağlık taramaları yapılmıştır. cak günlük öğün sayısı, kahvaltı yapma sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazanmaları- Eğitim sonrasında girişim grubundaki ve ekran karşısında geçirilen süre yönün- na destek olmak gerekmektedir. çocukların kendi ifadelerine göre günlük den girişim ve kontrol grubularında fark- spor yapma süresi, diş fırçalama ve ban- lılık yaratmadığı belirlenmiştir. Bu bulgu, Okul çağı döneminde, çocukların sağlık yo yapma sıklığı ile bilgi puan ortalamaları verilen eğitimlerin sağlıklı yaşam dav- durumunu değerlendirmede kapsam- kontrol grubuna göre artış göstermiştir. ranışlarının kazandırılmasında ilk adım lı sağlık taramalarının, çocukların sağlık Görme bozukluğu yönünde risk altında olduğunu göstermesi açısından önem sorunlarının tanımlanmasında önemli yer olan çocuk sayısı ve çocuklardaki çürük taşımaktadır. tuttuğunu göstermektedir. diş sayıları son taramada ilk taramaya göre azalma göstermiştir. Bu proje, okula Bu çalışmada da skolyoz, kan basıncı ve Mutlu Çocuklar Derneği tarafından 2012 dayalı sağlıklı yaşam programının etkinli- duymaya yönelik yapılan son taramada yılında “Okula Dayalı Sağlıklı Yaşam ği yönünden kanıta dayalı bir uygulama girişim grubunda riskli çocuk sayısının Programı” projesi yürütülmüştür. Proje, oluşturmuştur. kontrol grubuna göre daha fazla azalma Türkiye’de okul çağı çocuklarında, okula gösterdiği belirlenmiştir. Görme bozuklu- dayalı sağlıklı yaşam programının etkin- Proje ile sağlıklı yaşam programı kap- ğu ve çürük diş sayısı yönünden ise her liğinin değerlendirilmesi amacıyla kontrol samında çocukların hijyen alışkanlıkları iki grupta da risk altında olan çocuk sayısı gruplu deneysel bir çalışma olarak yapıl- değerlendirilmiş, eğitim sonrası diş fırça- son taramada ilk taramaya göre azalmış- mıştır. Dört ilköğretim okulunda, 354 öğ- lama ve banyo yapma oranlarında yük- tır. Bu bulgular risk altındaki çocukların 85 mutlu çocuklar derneği Proje ile sağlıklı yaşam programı kapsamında çocukların hijyen alışkanlıkları değerlendirilmiş, eğitim sonrası diş fırçalama ve banyo yapma oranlarında yükselme olduğu belirlenmiştir. erken tanı ve tedaviye yönlendirilmeleri araştırmacılar tarafından hazırlanan bilgi- timi çocukların eğitimi ile paralel olacak sonucunda risklerinin azalması ile açık- lendirme broşürleri ve kitapçıkları dağıtıl- şekilde 2-4. haftalar arasında yapılmıştır. lanabilir. Bu nedenle okul çağı dönemine mıştır. Eğitimlerden sonra talep eden ebeveyn- kadar fark edilmeyen sağlık sorunlarının lere danışmanlık verilmiştir. Öğretmenler belirlenmesinde taramalar önem kazan- Proje kapsamında 3 broşür (sağlıklı ya- öğrenciler ile beraber ders anlatımlarına maktadır. şam, hijyen ve internet bağımlılığı) ve 3 katılmışlardır. Ayrıca ebeveynlere de bro- bilgilendirme kitapçığı (6-12 yaş çocuğun şürler ve kitapçıklar gönderilmiştir. Projede, girişim grubunda bulunan ço- gelişim özellikleri, çevre güvenliğini sağ- cuklara; anket formları ve öntest, sı- lama, sigaranın zararları) araştırmacılar Girişim grubundaki çocukların eğitimi bit- nıflarında, ilk verilen eğitim öncesinde tarafından oluşturulmuştur. Girişim gru- tikten sonra girişim ve kontrol grubunda uygulanmıştır. Kontrol grubu için anket buna hijyen eğitiminden sonra, kontrol bulunan çocukların bilgi düzeyleri (son- formları ve öntest öğretmenlere verilerek grubuna ise 2. taramadan sonra diş fır- test), özbildirime dayalı sağlık davranışları (öğretmenlere formun nasıl doldurulaca- çası ve diş macunu ücretsiz olarak veril- ve sağlık taramaları tekrar değerlendiril- ğına ilişkin bilgi verilmiştir) sınıflarda uy- miştir. Verilen eğitimler, çocukların okul miştir (2. ölçüm). gulanması sağlanmıştır. Kontrol grubuna faaliyetlerinde herhangi bir aksamaya öntest uygulamalarından sonra herhangi neden olmayacak şekilde, okul yönetimi Vücut kitle indeksi durumları yönünden bir girişimde bulunulmamıştır. Girişim ile birlikte belirlenen saatlerde yapılmıştır. girişim ve kontrol grupları incelendiğinde; grubunda her öğrenci 2 aylık dönemde 1 ve 2. ölçüm karşılaştırmaları sonucun- (2 hafta ara ile) 4 eğitim seansına katıl- Girişim grubundaki çocukların ebeveyn- da gruplar arası ve gruplar içi istatistiksel mıştır. Girişim grubundaki her öğrenci lerine 2 eğitim seansı (40 dakikalık) plan- olarak önemli bir farkın olmadığı belirlen- için her bir eğitim 4 kez (toplam 41 eği- lanmış ancak katılımın az olması nede- miştir. Elde edilen bulgular çocuklarda tim seansı/2 okul) verilmiştir. Her eğitim niyle her ebeveyn için 1 eğitim seansına sağlıklı yaşam konusunda davranış deği- seansı 1 ders saati (ortalama 40 dakika) indirilmiştir. Her okulda eğitimler 3’er kez şikliğinin kısa sürede değil uzun sürede sürmüştür. tekrarlanmıştır. Eğitim içeriğinde sağlıklı geliştiğini desteklemektedir. yaşam, beslenme, fiziksel egzersiz, seSağlıklı yaşam, beslenme, fiziksel egzer- danter yaşam, hijyene ilişkin konular yer Araştırma kapsamına alınan çocuk ve siz, hijyene yönelik eğitimler, konunun almıştır. Ebeveynlere eğitim verilmeden ailelerinin tanıtıcı özelliklerinin karşılaştı- anlatımı, tartışma ve eğitimlerde konu ile önce, eğitim tarihi ve içeriğine yönelik rılmasında, girişim grubunda 13 yaş ve ilgili kısa mesajlar verme şeklinde yürü- mektup gönderilmiştir. Eğitime katılan üstü çocukların, 35 yaş ve üstü olan an- tülmüştür. Girişim grubundaki çocuklara ebeveynlere eğitim öncesi konu ile ilgili nelerin, ilkokul ve ortaokul mezunu olan eğitimler sonrasında, kontrol grubunda öntest uygulanmıştır. Eğitim sonrası ise annelerin oranı kontrol grubuna göre faz- ise son taramadan sonra konularla ilgili sontest uygulanmıştır. Ebeveynlerin eği- la belirlenmiştir. 86 Eğitim öncesi ve sonrası girişim ve kon- lamalarının karşılaştırılmasında, girişim fazla azalma göstermiştir. Ancak yapılan trol grubundaki çocukların kendi ifade- grubundaki çocukların sontest puanları istatistiksel analizlerde gruplar arasında lerine göre beslenme, fiziksel aktivite ve öntest puanlarına göre anlamlı dere- ve gruplar içinde önemli bir fark tespit hareketsiz yaşam biçimi özellikleri karşı- cede yüksek bulunmuş, ayrıca, girişim edilmemiştir. laştırılmıştır. grubunda kontrol grubuna göre çocukların sontest puan ortalamaları anlamlı Görme bozukluğu yönünde risk altında Eğitim öncesi ve sonrası dönemde ço- derecede yüksek görülmüştür. Girişim olan çocuk sayısı son taramada ilk tara- cukların günlük öğün sayıları, kahvaltı grubunda ebeveynlerin öntest ile sontest maya göre hem girişim hem de kontrol yapma durumları ve ekran karşısında ge- puan ortalamaları arasında anlamlı farklı- grubunda azalmıştır. Her iki gözde oldu- çirdikleri süre yönünden girişim ve kon- lık görülmektedir. ğu gibi sağ ve sol gözde de görmede trol grubu içinde ve arasında istatistiksel bozulma riski yönünden azalma girişim olarak önemli bir fark belirlenmemiştir. Çocukların girişim ve kontrol gruplarının grubu içindeki istatistiksel olarak önem- Kontrol grubunda eğitim öncesi ve son- arasında ve kendi içinde 1. ve 2. ölçüm li bulunmuştur. Buna göre girişim gru- rasında ekran karşısında yemek yeme karşılaştırılmasında çocukların durumla- bunda sağ gözde görme problemi olan durumu girişim grubuna göre daha fazla rında 1. ve 2. ölçüm arasında belirgin bir çocukların sayısı ilk taramada 82’den saptanmıştır. Eğitim öncesi ve sonrasına farklılık gözlenmemiş ancak kontrol gru- (%20,4) son taramada 60’a (%14,9), sol göre ekran karşısına yemek yeme, girişim bunda şişman çocukların oranı ilk ölçüm- gözde 81’den (%20,1) 58’e (%14,4) ve ve kontrol grubu içinde önemli bir fark de %10.9’dan ikinci ölçümde %13.2’ye iki göz için 92’den (%22,9) 63’e (15,7) yaratmamıştır. Günlük spor yapma süresi çıkmıştır. düşmüştür. tim sonrası artış göstermiştir. Girişim gru- Son taramada ilk taramaya göre hem gi- Sonuç olarak, çocukların yaşam biçimi, bunda eğitim öncesi günlük spor süresini rişim hem de kontrol grubu içinde çürük beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite 1 saat ve üstü olarak belirten çocukların diş sayısında azalma belirlenmiştir. Buna düzeyleri, hijyen durumları sağlıklı yaşam oranı %58,8’den %67,8’e yükselmiştir. göre girişim grubunda çürüğü olma- aktivitelerini etkileyen önemli faktörlerdir. girişim grubu içerisinde ve arasında eği- yan çocuk sayısı ilk taramada 159’dan İlköğretim döneminde konuya ilişkin ve- Eğitim öncesi ve sonrası girişim ve kon- (%39,6) son taramada 178’e (%44,3) rilen eğitimler, yetişkinlik döneminde sağ- trol grubundaki çocukların kendi ifadele- yükselmiştir. Kontrol grubunda da çü- lıklı yaşam davranışlarının sürdürülme- rine göre hijyen özelliklerinin karşılaştırıl- rüğü olmayan çocuk sayısı ilk taramada sinde son derece önemlidir. Bu nedenle, masında, diş fırçalama ve banyo yapma 121’den (%32,7) son taramada 152’ye okul çağı çocuklarında olumsuz sağlık sıklığı girişim grubu içerisinde ve gruplar (%41,1) çıkmıştır. Çürükteki azalmaya yaşam davranışlarının önlenmesi ya da arasında eğitim sonrası artış göstermiş- paralel olarak dolgu sayıları da artmıştır. azaltılmasına ilişkin okula dayalı araştır- tir. Girişim grubu içerisinde eğitim öncesi Hem girişim hem de kontrol grubu içinde malarda, çocukların beslenme, fiziksel çocukların %65,5’i günde 2 kez ve üstü dolgu sayısında artma belirlenmiştir. Buna aktivite, ekran karşıında geçirilen süre, diş fırçalarken eğitim sonrası bu oran göre girişim grubunda dolgusu olmayan hijyen gibi alışkanlıklarının hedeflenen %72,9’a yükselmiştir. Benzer şekilde eği- çocuk sayısı %66,4’ten %56,0’a, kontrol sağlıklı davranışlara çevrilmesi amaçlan- tim öncesi girişim grubunda çocukların grubunda ise %63,8’den %56,2’ye düş- malıdır. %49,7’si haftada 2 ve üstü banyo yapar- müştür. ken bu oran eğitim sonrası %68,4’e yük- Mutlu Çocuklar Derneği tarafından yürü- selmiştir. Girişim grubuna verilen sağlık Girişim ve kontrol grubundaki çocukların tülen Okula Dayalı Sağlıklı Yaşam Prog- eğitiminin kontrol grubuna göre çocukla- skolyoza, kan basıncına, duymaya ve ramı Projesinin çocuk, aile ve toplum açı- rın diş fırçalama ve banyo yapma sıklığını görmeye yönelik ilk ve son tarama so- sından hedeflenen sağlığının korunması, arttırdığı saptanmıştır. nuçlarının karşılaştırılmasında, skolyoza, iyileştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik, kan basıncına ve duymaya yönelik yapı- sağlık hizmetlerine katkıda bulunacağı Girişim ve kontrol grubundaki çocukla- lan son taramada girişim grubunda riskli düşünülmektedir. rın ve ebeveynlerin bilgi testi puan orta- çocuk sayısı kontrol grubuna göre daha 87 Her şey, büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla hastane koridorunda beklerken, bir hemşirenin yanınıza gelip “Gözünüz aydın, baba oldunuz!” demesiyle başladı. Sonra, anne kendine gelince, yine aynı cümleler döküldü hemşirenin ağzından... Ve yavrusunu bağrına basan anne, ilk “Inga” sesinin vermiş olduğu tarifsiz mutluluğu derinden yaşamaya başladı... 88 DÜNYANIN EN ZOR MESLEĞİ ANNE VE BABA OLMAK… Nevzat ÖZER Psikolojik Danışman / İl Müdür Yardımcısı Antalya Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü Evet, artık anne ve baba olunmuştu. Bu okulda eğitim veren öğretmeni yetiştiriyo- şünceleri ara sıra alevlenen, gerilen, his- mesleğin istifası ve emekliliği yoktu... ruz. Aldıkları eğitimin yanı sıra, yeterliliğini lenen bir organizmayım. Aynı şeyler ço- Uzun, zahmetli ve bir o kadar da kutsal kanıtlaması için sınavlar yapıyoruz. Yeterli cuklarımız ve gençlerimiz içinde geçerli bir yolculuğa ilk adım atılmıştı. Sonra bulmazsak işe almıyoruz. Araba kullan- değil midir? Zor ve önemli olan ise bu hemşire kayıtlara geçti ve babaya sordu mak isteyenlere ilkokul diplomasıyla bir- duyguları kontrol altına almak, muhtemel “Mesleğiniz nedir?” Babanın cevabı, kısa likte sürücülük ehliyetini şart koşuyoruz. çatışmaları çözmek için taktikler geliştire- ve anlamlı olmalıydı: Peki, anne babalık gibi önemli bir mes- bilmek gerekir ki işte bunları yapabiliriz. Mesleğim: Baba... leği-sanatı icra edenlerden ve toplumun Amacımız insan denen organizmada Mesleğim: Anne... geleceğini oluşturacak olan çocukları- bir sorun varsa onu yanı başındaki, ya- mızı yetiştirenlerden ne istiyoruz? Hiçbir kınındaki, sosyal çevresiyle ele almak, koşulumuz yok. Ne ilkokul diploması, ne bireyi bir bütün olarak değerlendirip ve çocuk yetiştirme ehliyeti, ne de anne ba- bu bütün içinde varsa problemleri ele balık sertifikası! almak suretiyle sorunları doğru teşhis Ben, anne ve babalığı birer meslek olarak görüyor ve böyle olduklarını savunuyorum. Tıpkı hâkimlik, öğretmenlik, mühendislik meslekleri gibi. Açın, bakın; dinî, ahlâkî eğitim kitaplarının bir çoğun- Doğrusunu söylemek gerekirse, önce- da anne ve babalığın önemi üzerine sayı- den hazırlanmadan anne baba oluyoruz sız yazı ve makale görürsünüz. Anne ve ve genellikle bu işi yaparken öğreniyoruz. babalık özel bir meslektir. Her mesleğin Ne yazık ki, bu sınamaların sonucundaki kendine has birtakım gereklilikleri, alt ya- yanılmaların bedelini, sadece yeni yetişen pıları, uğraş alanları ve nitelikleri vardır. nesiller değil, toplumca ödüyoruz. İşte anne ve babalık da böyle bir şeydir. Anne ve babalık, biyolojik bir zorunluluk olmamalı... Bir meslek olarak nitelendirdiğimiz anne ve babalığın incelikleri, püf noktaları, nasılları, nedenleri, gibi birçok şeyin anneler ve babalar tarafından bilinmesi, öğrenilmesi gerekiyor. Binnur Yeşil Yaprak hocamın güzel bir yazısı, bizim ne anlatmak istediğimizi özetliyor sanki. Anne baba olma sertifikanız var mı? O halde “iyi anne baba olmanın çaba, enerji ve zaman harcanarak öğrenilebilecek bir sanat, bir beceri olduğu yaklaşımı benimsenerek ‘anne baba eğitimi’ hizmetleri gerçekleştirilmelidir" YEMEK TARİFİ VERİR GİBİ ANNE VE BABALIĞI TANIMLAMAK Son zamanlarda aileye yönelik kitapların sayısı artmakta. Bu sevindirici bir durum. Ancak karşımıza o kadar ilgi çekici ve şa- "Anne baba olma” insanda var olan bi- şırtıcı kitaplar çıkıyor ki anne ve babalığı yolojik bir yeterliliktir. Ama ‘iyi anne baba melek gibi, uhrevi bir kılıfa sokan, hata ve olma’ öğrenilmesi gereken bir durumdur. olumsuz bir şey yapmaması gereken bir Bu bir sanat, bir meslek ya da bir beceri varlık gibi ele alıyorlar. Bazı başlıkları ak- olarak düşünülebilir. Nasıl nitelersek ni- tarıyorum sizlere: süper anne olmak, yedi teleyelim, artık günümüzde bütün mes- günde kusursuz çocuk olmak, kusursuz lekler ve sanat dalları ya da herhangi bir anne ve babalığa adım, harika çocuk na- alanda beceri kazanmak uzun bir eğiti- sıl yetişir gibi. mi, bilimsel ilkelerle çalışmayı, zaman ve enerji harcamayı gerektirmektedir. Bina yapan mühendisi, makineyi tamir etmektir. Bu nedenle ruh sağlığının temelinde birçok farklı kişilik özelliklerine rağmen bir bütün olan insan organizmasının dengede bulunuyor olması yatar. Bu bütünlük bozulduğu an ise psikolojik sorunlar ortaya çıkar ki bu tüm aileyi ve onu yaşayan bireyi sıkıntıya sokar. Hastaneye gittiğimizde doktorun ilk yaptığı şey teşhisini kolaylaştırmak için tahlilleri istemesidir. Tahlil olmadan, sorunların kaynağı iyi tespit edilmeden söylenecek her cümle afakî kalır. Bizim de amacımız anne ve babalığa yönelik, çocuklarımıza, gençlerimize nasıl davranmalıyız nelere dikkat etmeliyiz hususunda bir farkındalık yaratmaktır. ÇOCUKLAR VE GENÇLER NASIL BİR ANNE VE BABA İSTİYOR? Son zamanlarda yapılan birçok araştırmada şu nokta hep öne çıkıyor. Gençler ve çocuklarımız nasıl bir anne ve baba istiyor? İşte yapılan araştırmalarda öne çıkan başlıklar: “Gençlerimiz matrak, anlayışlı, esprili, hoşgörülü, komik, asık suratlı olmayan, özelini ailesine açabileceği, arkadaşı değil ama arkadaşça davranan, Ben, önce bir insan ve âcizane bu işlerle tatlı-sert anne ve babaları” daha çok se- uğraşan biri olarak kendimi de kusurlu, viyor ve bunların özlemini çekiyor. bazen hata yapabilen, duyguları ve dü- eden teknisyeni, doktoru, kimyageri, 89 dünyanın en zor mesleği Başarılı anne-babalar, çocuğun ihtiyaçlarını sezen, onlara uygun yanıtlar veren, aşırı hoşgörülü veya katı olmayıp, çocuğa karşı esnek bir yaklaşım içinde olan, davranışlarında belirli bir kararlılık ve devamlılık sağlayan, karşı çıkmadan önce her zaman çocuğunun isteklerini dinleyen anne-babalardır. Her dönemin belli bir paradigması yani o dönemde, o yüzyılda hâkim olan dünya görüşü vardır. 21. yy’da hâkim olan ya da olmasını dilediğimiz genel bakış budur. Önce gençlerimizi biz anlayacağız. Buradan şu noktayı da vurgulamak gerekir ki o da “Önce kim kimi anlamalı? Çocuk mu aileyi, aile mi çocuğu?” Buradan çıkacak yargı, önce biz onları anlamalı sonra onların bizleri anlaması için fırsatlar ve imkânlar sunmalıyız. Onlar hayatlarında bir kere çocuk olacaklar, bir kere ergenlik çağlarına girecekler, bir kere bir kere olacaklar. Tıpkı bizim gibi… Eğer hep haklı ve akıllı olmak gibi bir gayretiniz ve Bu çocuklara, doğduklarında kimse “Şu adamın ya da şu çabanız varsa ve bunu aile üyelerinin içinde her kadının çocuğu olmak ister misiniz?” diye sormadı. Yani fırsatta dile getiriyorsanız lütfen bu özelliğinizden onların bir tercih hakkı yoktu. Bizlere yaratıcı tarafından vazgeçin. Siz anne ve baba olarak unutmayın ki birer armağan olarak sunuldular. Dolayısıyla, nasıl bir ço- melek değilsiniz. İnsan olarak, eksiğiz, noksanız… cuk sahibi olacağımız bizim elimizde değil. Ara sıra siz de hata yapın çocuklarınızın karşısında. Onlar yakalasın sizin hatalarınızı, onlar gündeme getirsin eksik yanlarınızı. Burada siz onlara aynı zamanda şunu da öğretiyorsunuz. Çatışma çözme becerilerini, yanlışlardan doğruyu bulma farkındalığı ve annenin de babanın da ara sıra hata yapabileceklerini… Unutmamak gerekir ki “Nasıl bir anne ve baba olacağımız” bizlerin elinde. 90 NASIL BİR ANNE VE BABA OLACAĞIMIZ ASLINDA BİZİM ELİMİZDE Ama nasıl bir anne-baba olacağımız bizim elimizde. Tercih edilen anne-babalar olursak, zamanla tercih ettiğimiz gibi çocuklar yetiştirir ve tercih edilen bireylerin oluşmasına vesile oluruz. Yani ne verirsen onu alırsın kuralı... İdeal anne-babayı betimlemek zor olmakla beraber birtakım temel niteliklerin önemli rol oynadığını söyleyebiliriz. Başarılı anne-babalar, çocuğun ihtiyaçlarını sezen, onlara Bir hayat dersi: Bir gün bir babayla oğlu dağlık bir orman alanına giderler. Tepeye çıkarken çocuk “Ahhh!” diye haykırır. İki saniye içerisinde, aynı haykırma sesi işitilir. Şaşıran çocuk, “Babacığım bu da ne, orada biri mi var acaba?” diye sorar. Ve babası ona hayatı boyunca unutamayacağı bir hayat dersi verir. "Bak oğlum bunun adına ‘yankı’ deriz. Sen hayata ne verirsen, hayat da sana aynısını verir. Sevgi, saygı, hoşgörü istiyorsan ilk sen vermelisin; bunun geri dönüşü muhakkak olacaktır. Mutlu olmak istiyorsan bunu ilk sen yap. ‘Seni seviyorum’ diyeceksen bunu ilk sen söyle. Geri dönüşü sana olacaktır. Nazik, zarif olmak istiyorsan bunu ilk sen uygula..." Sonrası malum işte... Bazen söylemlerimizle eylemlerimiz çok farklı olabiliyor. O yüzden çocuklarımızdan, eşimizden bir şey beklediğimizde, bunu onlara ilk olarak biz vermeliyiz. Yankısı elbet bize dönecektir. EN SAĞLIKLI TUTUM Bizim buradaki esas gayemiz, anneliğin ve babalığın önemine dikkat çekmek, ne kadar zor ve kutsal bir meslek olduğunu, bu konuda birçok şeyin öğrenilebileceğine dair, insanlara bir bakış açısı kazandırmaktır. Önemli olan mükemmel bir anne baba olmak değildir... Kendini geliştirme isteği duyan ve çaba harcayan, yaptığı hataları uygun yanıtlar veren, aşırı hoşgörülü veya katı olmayıp, çocuğa karşı esnek bir yaklaşım içinde olan, davranışlarında belirli bir kararlılık ve devamlılık sağlayan, karşı çıkmadan önce her zaman çocuğunun isteklerini dinleyen anne-babalardır. Yine başarılı anne-babalar, çocuğunun kendi kendisini denetlemesini ya da iç denetim anlamına gelen ahlâk gelişimine ortam hazırlayan, çocuktaki sorumluluk duygusunu geliştiren, onu olayların sonuçlarıyla gördüğünde bunda ısrar etmeyerek, hatadan dönme olgunluğunu gösterebilen, değişime, gelişime açık, yapmış olduğumuz mesleğin ne denli ağır olduğunun farkına varabilen ana-baba olabilmektir. Anne ve babalık mesleği 7 gün 24 saat açık olan, emekliliği ve istifası olmayan tek meslektir… İnsanın kendini iyi ve yeterli görmesi kadar öldürücü bir virüs olamaz. “Eminim” diyen, kendi emniyet dünyasını yıkmış sayılır. öğreten, korku silahını çevirmeksizin, kendi kendini En sağlıklı tutum: Yeterli Sevgi... Yeterli Disiplin... Yeterli Hoşgörü... disipline etme ve düşüncelerini özgürce anlatabilme Sonuç: İyi İnsan... İyi Vatandaş... Mutlu Toplum... baş başa bırakan, ona hak ve özgürlüklerinin sınırını yetisi kazandırmaya çalışan, yani bir birey olarak yetişmesine imkân hazırlayan kimselerdir. Çocuklarımızın büyüğüne hürmet, küçüğüne sevgi gösteren; vatanını, milletini seven, vicdani ve ahlaki ilkeleri içselleştiren; vefalı, uyumlu, kendisiyle ve içinde yaşadığı toplumla barışık bireyler olması en büyük arzumuzdur. 91 S A D A K A TA Ş L A R I Turgay ÇAVUŞOĞLU Sosyal Hizmet Uzmanı Osmanlı’da sosyal yaşamı incelediğimizde karşımıza yardımlaşma ve dayanışmanın güzel örnekleri çıkmaktadır. Varlıklı kişiler özellikle fakir ailelerin yaşadıkları Sosyal yardımların dağıtımlarında, “emin”, “kahya” veya mahallelerde, mahalle bakkalından veresiye “şimbil” adıyla anılan kişiler görev almıştır. Bu kişiler köyün defterine isimlerini yazdıran kişilerin borçların- veya mahallenin yoksullarına yardımların sağlıklı bir şekilde ulaşmasını sağlamıştır. Varlıklı kişiler “emin”lere yapacakları dan ödeyebildikleri kadarını ödeyerek, borçlarını sildirmişlerdir. Özellikle Ramazan ayında yapılan bu uygulama ile, yardım yapanın ismi yardımı bırakmış, “emin”ler de yardımları sessiz sedasız, gündeme gelmez, yardım alan da onuru kı- ihtiyaç sahiplerine ulaştırmışlardır. Diğer bir uygulama da; rılmadan borçlarından kurtulurdu. Osmanlı özellikle ramazan ayında varlıklı kişiler çevrelerinde bulunan yoksul kişileri iftara davet ederek karınlarını doyurulmuşlardır. coğrafyasında; sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın güzel örneklerinden birisi “Sadaka Taşları”dır. İnsan onurunu kırmadan, veren ile Misafirler yemeklerini yedikten sonra, “diş kirası” denilen bir alanın birbirinden haberdar olmadan yapılan bir miktar para veya hediye ile uğurlanmıştır. Böylece ev sahipleri, yardımlaşma aracı olan sadaka taşları, sosyal nezaket kuralları içerisinde misafirlerini ağırlamış ve zekâtlarını vermişlerdir. * Diğer bir örnek, “zimen defteri” uygulamasıdır. Resim, Ressam Melikşah Soytürk'e aittir 92 hizmet alanında örnek uygulamalardan birisini oluşturmuştur. Özellikle Türklerin İslamiyet’in kabulü ile Taşları”; dilenci mihrabı, fukara taşı, zekât rak üretilmiştir. Ankara Hacı Bayram-ı Veli birlikte, dinin gereği olan birtakım kural- kuyusu, zekât taşı, ihtiyaçgâh, sadaka Türbesi sadaka taşı, Kastamonu Hz. Pir lar günlük yaşama girmiş ve uygulamaya oyuğu, hayrat deliği gibi bölgelere göre Şeyh Şa’ban-ı Veli Kültür Vakfı Müzesi geçirilmiştir. İslam medeniyetinin insa- değişen isimlerle anılmışlardır. İmpara- ve Erzurum Yeğen Ağa Mahallesi sada- na verdiği değer doğrultusunda; ahlak, torluğun değişik bölgelerinde yer alan ka taşı işlenmiş, motiflendirilmiş örnekler güzellik, temizlik, çalışma, adalet, sevgi, sadaka taşları özellikle İstanbul’da yaygın arasında yer almaktadır. Sadaka taşları- saygı, zekat, sadaka, yetimin korunması bir şekilde kullanılmıştır. Sadaka taşları, nın diğer örnekleri daha çok mermer taş- gibi konular gelenekler arasına girmeye yüzyıllar boyu yapılan toprak dolgular, lardan, dikdörtgen veya yuvarlak olarak başlamıştır. İslam’da sosyal dayanışma taşların yeterince bilinmemesi ve inşaat- şekillendirilmişlerdir. Yapılan incelemeler- ve yardımlaşmayı gerçekleştiren temel larda kullanılması, gibi nedenlerle, kay- de sadaka taşlarının büyük bir çoğunlu- unsurların arasında yer alan “sadaka” ile bolmaya yüz tutmaya başlamıştır. Konu ğunun toprak altında kaldığı, bu nedenle ilgili olarak Kuran’da birçok surede sada- ile ilgili inceleme yaptığımız bazı bölge- boylarının kısaldığı görülmüştür. İki met- ka konusu işlenmiştir. lerde taşların üzerine yazılar yazıldığını ve reye yaklaşan uzunluktaki sadaka taşla- değişik renklerle boyandığını gördük. Gü- rına uzanmak için ise, bir taş konularak Konumuzun ikinci boyutunu taşlar oluş- nümüzde konunun öneminin ortaya çık- basamak yapıldığı görülmüştür. Sadaka turmaktadır. Tarihsel süreçte yer alan ması, yapılan bilimsel çalışmalar sonucu taşların üst kısımları kavislendirilerek bo- Türk Devletlerinin incelenmesinde, Türk sadaka taşlarının farkına varılmış, koruma zuk para koymaya uygun bir şekle geti- kültüründe sosyal, kültürel ve ekono- altına alınmaya başlamıştır. Daha önce zi- rilmiştir. Genellikle cami yanlarında olan mik amaçlı kullanılan birçok taş karşı- yaret ettiğimiz İstanbul Galata Mevleviha- sadaka taşlarına, yatsı namazı öncesinde mıza çıkmaktadır. Prof. Dr. Hakkı Acun; nesi’nde “sadaka taşı olduğunu düşün- ve sonrasında namaz kılmaya gelen ce- “Türk Kültüründe Taşlar” isimli kitabında, düğümüz yerden 60-70 cm yükseklikteki maat tarafından bozuk paralar bırakılmış, coğrafyamızda bulunan taşları üç grup taşın durumunu sorduğumuzda, sadaka ihtiyacı olanlar ise gecenin ilerleyen bu halinde sınıflamıştır. Bunlardan birincisi taşı olduğu fakat envanterde kaydının saatlerinde elini buralara sokarak, ihtiyacı “Fonksiyonel Taşlar’da; Süzek Taşı, Ni- bulunmadığı belirtilmiştir. Bayram ziya- olduğu kadar para almışlardır. Böylelikle şan (Menzil) Taşı, Değirmen Taşı, Bulgur reti sırasında gittiğimiz Balıkesir Zağnoz veren ve alan kişinin birbirinden haber- (el değirmeni) Taşı, Kapı (dayak) Taşı gibi, Paşa Camii (Paşa Camii) haziresinde dar olması mümkün olmamış ve bu ince günlük yaşamımızda kullandığımız taşlar mezar taşı başlığı olarak kullanıldığını dü- düşünceli uygulama ile kişinin incinmesi yer almıştır. Aynı eserin II. Bölümünde şündüğümüz yarısı kırık bir sadaka taşıy- önlenmiştir. Sadaka taşları uzun yıllar ko- “Kutsal Taşlar” başlığı altında; Mezar Taşı, la karşılaştık. Buradan yola çıktığımızda runmaya muhtaç insanların ve yoksulların Musalla Taşı, Şifa Taşı, Bereket Taşı gibi halen ülkemizde haberdar olmadığımız onurlarının kırılmadan ihtiyacı kadar para- taşlar ele alınmış ve işlevleri aktarılmış- sadaka taşlarının bulunduğunu varsaya- yı aldıkları bir sistemi getirmiştir. İstanbul tır. Kitabın III. Başlığında “Yardım Amaçlı biliriz. İstanbul’da ve Sivas’ta ise, güzel anılarını yazan yabancı bir seyyahın bir Taşlar” ele alınmış olup, Sadaka Taşı, Bi- bir uygulamaya gidilmiş, sadaka taşının hafta gözlemesine karşın sadaka taşın- nek Taşı, Dinlenme Taşı, Yitik Taşı, Ezan bulunduğu yere bilgilendirme levhaları daki paraya el sürülmediği kaynaklarda Taşı incelenmiş ve bu taşların bulunduk- asılarak, toplumsal duyarlılık yaratılmıştır. yer almaktadır. ları yerler ve fotoğrafları yer almıştır. Gö- Bunların yanı sıra yazılı ve görsel basında, rüldüğü gibi birçok taş çeşidi, toplumsal “sadaka taşları” haberlerinin yer alması, yaşamda değişik işlevler üstlenmiş ve toplumda farkındalık yaratmış ve sadaka yaygın bir şekilde kullanılmıştır. taşlarının tanınmasını arttırmıştır. TUBİ- Sadaka Taşların Özellikleri Türk Dünyası taşlar yönünden zengin bir TAK kanalıyla lise düzeyinde projeler hazırlanarak “sadaka taşı” ile ilgili çalışmalar Sadaka Taşları Nerelere Yerleştirilmiştir. Osmanlı coğrafyasındaki sadaka taşları, birkaç mahallenin birleştiği, herkesin ulaşabileceği mekânlara yerleştirilmiştir. yapılmıştır. Sadaka taşları cami, medrese, tekke, mıştır. Bu yazımızın konusu olan “Sadaka Sadaka taşları dönemlerine göre genel- hastalarını yaşadıkları yerler, hatta cel- Taşları”, Osmanlı İmparatorluğu’nun de- likle bir veya iki metreye yakın boylarda, lât mezarlıkları yanlarına konulmuştur. ğişik bölgelerinde yer almıştır. “Sadaka yuvarlak, dikdörtgen, sade ve motifli ola- Yaptığımız incelemelerde İstanbul başta geleneği sürdürmüş ve günümüze taşı- çeşme başları, köprübaşları, cüzzam 93 sadaka taşları olmak üzere, İzmir, Ankara, Konya, Kayseri, Çorum, Yozgat, Sivas, Kastamonu, Diyarbakır gibi şehirlerin yanı sıra Ayaş, Salihli, Lüleburgaz, Bafra gibi ilçelerimizde sadaka taşlarının bulunduğunu gördük. Sadaka Taşlarının sadece il ve ilçelerle sınırlı kalmadığını, köylerde de kullanıldığıKonya Gevraki Hanı Önü Muğla Yatağan Eskihisar Köyü Camii nı tespit ettik. Arkeolog arkadaşlarımızın desteği ile Muğla İli Yatağan İlçesi Eskihisar Köy Camiinde sadaka taşı bulunduğunu öğrendik. Sadaka taşlarının bugünkü ülke sınırları dışında Filibe Hisar Kapı Camii'nde bulunduğunu Prof. Dr Hakkı Acun fotoğrafıyla birlikte yayınlamıştır. Demek ki yaşadığımız coğrafya sadaka taşı konusunda köklü ve zengin bir geçmişe sahip bulunmaktadır. İzmir Kurşunlu Camii Üsküdar Diyarbakır Özetlemek gerekirse Osmanlı İmparatorluğunun hüküm sürdüğü topraklar,”sadaka taşları” yönünden S A D A K A TA Ş L A R I N I N B U L U N D U Ğ U YERLERDEN ÖRNEKLER; zenginlik göstermektedir. Başka bir değişle “sadaka taşları” insanların aracısız bir şekilde yardımlaşmanın en güzel yolunu bizlere göstermiştir. • Karacaahmet Miskinler Tekkesi • İstanbul Davut Paşa Camii • Konya Gevraki Hanı Önü • Kastamonu Şeyh Şaban-ı Veli Camii • Çorum Ulu Cami Avlusu • Göynük Akşemsettin Camii • Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Camii Müzesi • Kayseri Yahyalı Ulu Camii • Bilecik Kurtköy Yukarı Camii • Muğla Yatağan Eskihisar Köyü Camii • Sivas Kale Camii • İzmir Kurşunlu Camii • Bafra Ulu Camii • İstanbul Üsküdar İmrahor Camii • Salihli Camii • Erzurum Yeğen Ağa Mahallesi • Bulgaristan Filibe Hisar Camii • İstanbul Eyüp Karyağdı Baba Tekkesi • Yozgat Çapanoğlu Camii • Ankara Hacı Bayramı-ı Veli Türbesi • Ayaş Ulu Camii Yanı Cellat Mezarlığı • Eyüp Hatuniye (Karılar) Tekkesi Sosyal hizmetler açısından konuya yaklaştığımızda, “sadaka taşları” kanalıyla cellat ailelerine yapılan yardımların güzelliği karşımıza çıkmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünce yayınlanan fotoğraf albümde; Eyüp Sultan Mezarlığı içerisindeki cellât mezarlığındaki sadaka taşı yer almaktadır. Bilindiği gibi cellâtlar can almaları nedeniyle Osmanlı’da dışlanmış bir grubu oluşturmuşlardır. Cellâtlar genellikle yerleşim yerinden uzak mezarlıklarda, isimlerinin olmadığı sadece mezar başlarında bir taşın olduğu şekilde defnedilmişlerdir. Cellâtların mezar taşlarında isim bulunmamaktadır. Bunun nedeni mezarlık ziyaretine gelen kişilerin, 94 cellâtlara beddua etmelerini önlemek- lan bu yardımlarla hayatını sürdürdükleri mıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü konuyla tir. Daha öncede belirdiğimiz gibi cellât ortaya çıkmaktadır. ilgili çalışmalara başlamasına karşın, ke- mezarları genellikle mezarlıklardan uzak sin envanter çalışması henüz sonuçlan- köşelerde oluşturulmuştur. Acıma hissi Araştırmacı-yazar Nidai Sevim “Mede- mamıştır. En son incelediğimiz, Zağnos olmaması nedeniyle dışlanan cellât me- niyetimizde Toplumsal Dayanışma ve Paşa Türbesi yanında hazirede, kırık bir zarlıklarının yanında bile “sadaka taşları- Sadaka Taşları” isimli eserinde 17.YY ait sadaka taşının mezar taşı ile karıştırıldığı- nın” konulduğu, günümüzde fotoğraflarla Eyüp Sultan, Gümüşsuyu Caddesi üze- nı, İzmir Konak’ta bulunan Hacı Mahmut belgelenmiştir. Buradan çıkaracağımız rinde bulunan “Hatuniye Tekkesi’nde” Camii’nin hemen giriş kapısındaki taşın, bir ders bulunmaktadır. Toplum cellâtlara yaptığı araştırmada; 105 cm boyunda 35 sadaka taşı olduğunu düşünüyor ve son karşı nefretle yaklaşmasına karşın, onun cm eninde mermer silindirik bir sadaka sözü konunun uzmanlarına bırakıyoruz. bir ailesinin ve çocuklarının olduğunu, taşı bulunduğunu belirtmiştir. Hatuniye yardıma ihtiyacı olabileceğini düşünerek Dergâhı veya Karılar Tekkesi’nin en bü- İstanbul ve Sivas’ta bulunan “sadaka yakınlarına yardımdan kaçınmamıştır. yük özelliği Osmanlı Döneminin ilk kadın taşlarının” bazılarına tabela asılarak, bil- sığınmaevi olarak kabul edilmesidir. De- gilendirilme yapılmıştır. Dileğimiz diğer Tüm dünya’da olduğu gibi, Osmanlı İm- ğişik kaynaklarda Tekke’ye; 16-80 yaş “sadaka taşları”nın yerlerinin saptanarak, paratorluğunda da cüzzam (lepra) has- arasında eşinden şiddet gören veya yaş- konuyla ilgili bilgilendirme tabelalarının taları toplum tarafından dışlanmıştır. Fiziki lanan bayanların kabul edildiği, psikolojik asılmasıdır. görüntülerinin iticiliği ve toplum tarafın- sorunları bulunanlara destek verildiği ve dan kabullenmemeleri nedeniyle cüzzam zanaat öğretildiği belirtilmiştir. Her iki ve- Sosyal hizmetin kilometre taşlarından hastaları genellikle bir araya getirilerek, riyi birleştirdiğimizde, Osmanlı toplumu- birisine oluşturan, “sadaka taşlarının” gözlerden uzak yerlerde toplu yaşama- nun burada kalan bayanları desteklemek toplumsal, sosyal, kültürel boyutlarının ya zorlanmışlardır. İstanbul’da bulunan amacıyla, sadaka taşına para bıraktığı ayrıntılarıyla ortaya konularak, topluma cüzzamlıların bakıldığı “miskinler tekkesi” görülmektedir. Yukarıda özetlemeye ça- ve özellikle bu alanda eğitim alan sosyal olarak isimlendirilen kurumun tasavvufi lıştığımız gibi, Osmanlı toplumu; cellâtın hizmet bölümü öğrencilerine aktarılma- anlamda bir işleyişi bulunmamaktadır. kendisini affetmemiş, onları mezarlıkları- sında yarar bulunmaktadır. Sadaka taş- Cüzzam hastalığı, miskin hastalığı olarak nın dışına, isimsiz bir şekilde gömmüştür. ları yoluyla “bir elin verdiğini diğer elin bil- adlandırılmıştır. Bu kurum cüzamlıların bir Tüm bunlara karşın ailesi ve çocuklarına memesi” ilkesi uygulanmış, veren kişiler arada yaşamalarını sürdürmeleri ama- hoşgörüyle yaklaşmış, onlara sadaka sadakalarını vererek dini vecibelerini yeri- cıyla kurulmuştur. Toplum içerisine karı- taşı yoluyla yardım yapmayı sürdürmüş- ne getirmiş, alan kişi ise onuru kırılmadan şamayan bu kişilerin bakımlarına destek tür. Yine cüzzamlıların toplumun içine acil olan ihtiyacını karşılayarak, ailesine için, buraya “sadaka taşlarının” konul- çıkmaması nedeniyle, yardıma ihtiyaçla- ve çocuklarına yiyecek götürme fırsatını duğu belirtilmektedir. “Tekkenin cümle rının olduğunu görmüş ve onlara yardım yakalamıştır. kapısı önünde üstü oyuk, yarım adam elini uzatmıştır. Osmanlı’nın ilk kadın sı- boyu kadar uzunlukta 10- 15 kadar taş ğınma evi olarak kabul edilen “Karılar sütun vardı. Gelen geçen bu oyuklara Dergahı”nda sadaka taşının bulunması, sadaka bırakırlardı. Para taşın çukuruna sosyal hizmet kurumlarına yardımların düşer düşmez, içeriden bunu gören bir sistematik bir şekilde yapılmasının en bü- miskinin işareti üzerine yine pencerelerin- yük göstergesidir. den uzanan miskinler hep birden ‘Amin’e Özetlemek gerekirse; sosyal refah ve sosyal hizmet sisteminde “Sadaka Taşı” günümüze kadar yeterince araştırılmayan konular arasında yer almaktadır. Doğrudan nakdi yardımın sağlanması ve insan onuruna verilen saygı açısından “Sadaka başlarlardı. Toplanan paralar bir sandık- Sonuç Taşları” sosyal hizmet felsefesine çok uy- ta biriktirilir ve haftadan haftaya açılarak Yaşadığımız coğrafyanın, güzel örnekle- gun bir yöntemdir. Dileğimiz zaman ge- miskinler arasında pay edilirdi.” Bu ger- rinden birisi olan “sadaka taşları”, gele- çirilmeden gerekli envanter çalışmasının çek yaşam öyküsünden de anlaşılacağı nek ve göreneklerimizi günümüze kadar yapılarak Osmanlı coğrafyasının her ya- gibi, Osmanlı toplumunda, hastalık nede- ulaştıran güzel bir sosyal yardımlaşma ve nına yayılan “Sadaka taşlarının” yerlerinin niyle topluma karışamayan cüzzamlılara dayanışma biçimidir. Sadaka taşları şe- belirlenerek koruma altına alınmasıdır. halkın yardım ettiği, cüzamlıların da yapı- hirlerden başlayarak, köylere kadar ulaş- 95 birim 1 DESTEK HİZMETLERİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI KORUMA VE GÜVENLİK HİZMETLERİ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ Destek Hizmetleri Dairesi Başkanı Süleyman DİNÇER’in başkanlığında Koruma Güvenlik Şubesi Müdürü Hacı Mehmet AYDEMİR’e bağlı olarak Koruma ve Güvenlik Hizmetleri Biriminde 4 nöbetçi memur, 7 gece bekçisi, 1 özel güvenlik amiri, 1 özel güvenlik şefi ve 6 bayan özel güvenlik personeli olmak üzere toplam 45 özel güvenlik personeli görev yapmaktadır. Bakanlık binasında Makam katları dahil 9 ayrı güvenlik noktası bulunmakta ve vardiyalı olarak değişimleri yapılmaktadır. Toplamda 131 güvenlik kamerası ile 7/24 saat izlenmekte olup, olaylara anında müdahale edilmektedir. Nöbetçi memurların öncelikli görevi alarm ve acil haberleri ulaştırılması olmak üzere aşağıdaki görevleri yaparlar. a) Dairenin güvenlik tedbirlerini (yangın, sabotaj, iç emniyet) ve bunla ilgili personelin görevlerini yapıp yapmadıklarını kontrol eder. b) Kamera sistemleri teli ve telsiz telefonlar, katlardaki elektrik ve elektronik cihazlar ile bakanlık binasındaki tüm cihazların vuku bulacak arızalarını derhal ilgilere bildirir ve giderilmesini takip eder. c) Mesai saatleri dışında gelecek önemli ve ivedilik derecesine haiz haber ve 96 yazıları ilgilere ulaştırır, iç ve dış güvenliği kontrol altında tutar. Bölgeler ve Görevlerimiz 1-Protokol Giriş: Makam giriş çıkışları ve makam misafir giriş çıkışları protokol bölgesinden yapılmaktadır. Görevimiz: Bölgede 1 bayan 2 erkek olmak üzere 3 güvenlik görevlisi görev yapmaktadır. 1 bayan 1 erkek karşılama görevlisi olarak bulunmaktadır. Makam giriş ve çıkışlarına duyarlı olup gereken önlem ve tedbirleri alarak işleyişi kolaylaştırmak ve makam misafirlerini karşılayarak ziyaret edeceği makam katına kadar makam asansörü ile eşlik etmek başlıca görevimizdir. 2-Lobi Giriş (Personel-Ziyaretçi): Personel giriş çıkışları ayrıca kuruma gelen ziyaretçilerin giriş çıkışları Lobi bölgesinden yapılmaktadır. Görevimiz: 3 bayan 4 erkek olmak üzere 7 güvenlik görevlisi görev yapmaktadır. Bölgede giriş çıkışları kontrol etmek, kuruma gelen ziyaretçilere girişinden çıkış yaptığı ana kadar yardımcı olup giriş çıkış kayıtları tutulmaktadır. Engelli ziyaretçilere eşlik etmek. Kurum personelini ziyaretçi hakkında bilgilendirmek. Kuruma gelen kargo, posta vb. paketleri cihazlarda kontrol ederek sahibine ulaştırmak. 3-Garaj Bölgesi: Kuruma ait resmi ve kurumda görev yapan personel araçlarının bulunduğu bölge. Görevimiz: Bölgede 2 erkek güvenlik görevlisi görev yapmaktadır. Resmi araçların ve personel araçlarının giriş çıkışlarının kontrolünü yapmak ve garaj bölgesinin güvenliğini sağlamak. 4-Dış Bölge: Kurumun ön cephe bölgesidir. Gelen ziyaretçiyle ilk temas sağlanan bölgedir. Görevimiz: Bölgede 2 erkek güvenlik görevlisi görev yapmaktadır. Kuruma gelen ziyaretçi ya da kurumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere gelen araç ya da şahıslara yardımcı olmak, gelen malzeme ya da araçların kontrolünü yaparak lobi bölgesine yönlendirmek. 5-Kamera Odası: Kurumun kamera izleme sisteminin bulunduğu bölge. Özel Bölgeler itina ile gözlenmektedir. Görevimiz: Bölgede 1 erkek güvenlik görevlisi görev yapmaktadır. Bölgede 3’ü hareketli olmak üzere toplam 131 adet kamera bulunmaktadır. Bölge güvenliği açısından 7/24 kameralar izlenerek kayıt altına alınmaktadır. Gerekli görülen zamanlarda gerekli bölgeye konu hakkında bilgi aktarımı yapılır. Makam giriş çıkışlarında gerekli bölgelere bilgi verilir. E ğ i ti m v e Ya y ı n D a i r e s i B a ş k a nl ı ğı e y d b . a i l e . gov. t r So sya l Yard ım la r Genel Müd ü r lü ğü Aile ve Top l u m Hi z m e t l e r i G e n e l Mü d ü r l ü ğ ü Ço c uk Hi z me t le r i Ge n e l M üdür lüğü Ö z ür lü v e Ya şlı Hiz me t le r i G e ne l Müdür lüğü www .a ile .gov.tr K a dının St a t üsü G e ne l Müdür lüğü Şehi Ş ehi t Yakı nl arı ve Gazi l er D ai res i Baş kanl ı ğı