YENİ EĞİTİM SİSTEMİ ve DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ
Transkript
YENİ EĞİTİM SİSTEMİ ve DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ
TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ YENİ EĞİTİM SİSTEMİ ve DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ ve ÖNEMİ Cem GÜLAN Turan EREN Prof. Dr. Renee HOBBS Steve BARKLEY Prof. Dr. Emin KARİP Prof. Dr. Davut AYDIN Prof. Dr. Öktem VARDAR Doç Dr. Tolga ARICAK Yrd. Doç. Dr. Bekir S. GÜR Yrd. Doç. Dr. Hamdi ERKUNT Kayhan KARLI Doç. Dr. Nurdan KALAYCI Batuhan AYDAGÜL Yrd. Doç. Dr. Ahmet AĞIR Gökhan YÜCEL Mevlüt DİNÇ Prof. Dr. Petek AŞKAR Doç. Dr. Erdat ÇATALOĞLU Prof. Dr. Soner YILDIRIM Prof. Dr. Gonca Telli YAMAMATO ISBN 978-975-00250-9-9 Satenik NİŞAN Metin FERHATOĞLU Emre FIRAT Rukiye ORMAN Necdet SARI Mehmet KÜÇÜK TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ YENİ EĞİTİM SİSTEMİ ve DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ ve ÖNEMİ Cem GÜLAN Prof. Dr. Renee HOBBS Turan EREN Steve BARKLEY Prof. Dr. Emin KARİP Prof. Dr. Davut AYDIN Prof. Dr. Öktem VARDAR Doç Dr. Tolga ARICAK Yrd. Doç. Dr. Bekir S. GÜR Yrd. Doç. Dr. Hamdi ERKUNT Kayhan KARLI Doç. Dr. Nurdan KALAYCI Batuhan AYDAGÜL Yrd. Doç. Dr. Ahmet AĞIR Gökhan YÜCEL Necdet SARI Mevlüt DİNÇ Satenik NİŞAN Prof. Dr. Petek AŞKAR Metin FERHATOĞLU Doç. Dr. Erdat ÇATALOĞLU Emre FIRAT Prof. Dr. Soner YILDIRIM Rukiye ORMAN Prof. Dr. Gonca Telli YAMAMATO Mehmet KÜÇÜK Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 1 XII. GELENEKSEL EĞİTİM SEMPOZYUMU YENİ EĞİTİM SİSTEMİ, DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ (7-8-9 Şubat 2013, Antalya) SEMPOZYUM DÜZENLEME KURULU Cem GÜLAN Yusuf TAVUKÇUOĞLU Nurullah DAL Hayik NİŞAN Dr. Jale ONUR Ayşim İNCESULU Pınar Gözükara KARADENİZ Kemal NAKİPOĞLU Whitman SHEPARD Fatma GÜNAL Özlem KARSAN YAYINA HAZIRLAYAN Nalan TUĞ BANT DEŞİFRE ve REDAKSİYON Nalan TUĞ Erdoğan Can DİLEK TASARIM ve UYGULAMA ALF REKLAM BASKI FİDES MATBAA TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ İstiklal Cad. Odakule İş Merkezi No. 142 K. 5Beyoğlu / İstanbul TEL: 0212 249 00 00 (pbx) FAKS: 0212 249 00 10 www.turkozokbir.org.tr info@turkozokbir.org.tr 2 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi İÇİNDEKİLER SUNUŞ 7 I. BÖLÜM AÇILIŞ KONUŞMALARI Cem GÜLAN 11 Turan EREN 15 II. BÖLÜM KONFERANSLAR DİJİTAL EĞİTİMİ BÜTÜNDE ANLAMAK: YÖNETİM UYGULAMALARINDAN SINIF ORTAMINA DİJİTAL EĞİTİMDE GELİŞMELER Prof. Dr. Emin KARİP 19 BİZİM YETERSİZ ÜNİVERSİTELERİMİZ Prof. Dr. Öktem VARDAR 32 OYUN TABANLI EĞİTİMİN ÖNEMİ Mevlüt DİNÇ 44 DİJİTAL OKURYAZARLIK VE MEDYA OKURYAZARLIĞINDA SINIF-KÜLTÜR İLİŞKİSİNİN KURULMASI Prof. Dr. Renee HOBBS 53 ÖĞRETME, ÖĞRENME VE TEKNOLOJİ Steve BARKLEY 62 BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN EĞİTİMDE KULLANILMASI VE ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ Prof. Dr. Davut AYDIN Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 69 3 III. BÖLÜM PANELLER 1. PANEL DİJİTAL ÇAĞDA ETKİLİ ÖĞRETMENİN/ÖĞRETMENLİĞİN YOL HARİTASI Kayhan KARLI 81 ÖĞRETMENLER İÇİN YENİ BİR ÖNGÖRÜ: HEMEN ŞİMDİ ! Batuhan AYDAGÜL 85 ÖĞRETMENLERİN VASIFSIZLAŞTIRILMASI VE YENİDEN VASIFLANDIRILMASI Yard. Doç. Dr. Bekir S. GÜR 88 21. YÜZYILDA ÖĞRETMENLİK VE OKUL LİDERLİĞİ: TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR MODEL ARAYIŞI Gökhan YÜCEL 99 2. PANEL DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMEN Prof. Dr. Petek AŞKAR 105 DİJİTAL EĞİTİM: DİJİTAL GÖÇMENLER DİJİTAL YERLİLERİN DÜNYASINDA Doç. Dr. Erdat ÇATALOĞLU 112 DİJİTAL DÜNYA VE ÖĞRENME: YAKIN GELECEKTE ÖĞRENCİ, ÖĞRETMEN VE İÇERİK Prof. Dr. Soner YILDIRIM 119 DİJİTAL TEKNOLOJİYLE MODÜLER ÖĞRENME Prof. Dr. Gonca Telli YAMAMATO 128 3. PANEL GÜCÜMÜZÜN YETTİĞİ Mİ? GÖNLÜMÜZÜN ÇEKTİĞİ Mİ? BİR İKİLEM VE BİR AÇMAZ OLARAK TÜRKİYE’DE EĞİTİM Doç. Dr. Nurdan KALAYCI 4 133 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi BİLGİ ÇAĞI İNSANINI YETİŞTİRECEK BİLGİ İNŞASI PEDAGOJİSİ VE TEKNOLOJİSİ Yrd. Doç. Dr. Hamdi ERKUNT 152 HİZMET ÖNCESİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİNDE YENİ TEKNOLOJİLER VE UZAKTAN EĞİTİM Yrd. Doç. Dr. Ahmet AĞIR 163 ÇOCUK VE GENÇLERDE SİBER ZORBALIK Doç. Dr. Tolga ARICAK 173 4. PANEL EĞİTİMDE FATİH PROJESİ Satenik NİŞAN 181 ROBERT LİSESİ 1:1 ÖĞRENCİ LAPTOP PROGRAMI UYGULAMASI Metin FERHATOĞLU – Emre FIRAT 185 FATİH PROJESİ VE EĞİTİMDE TEKNOLOJİ KULLANIMI Rukiye ORMAN 191 FATİH PROJESİ KAPSAMINDA EĞİTİMDEKİ GELİŞMELER Necdet SARI 195 IV. BÖLÜM KAPANIŞ KONUŞMALARI Mehmet KÜÇÜK 201 Cem GÜLAN 209 V. BÖLÜM SONUÇ BİLDİRGESİ Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 213 5 SUNUŞ Türkiye Özel Okullar Birliği’nin geleneksel eğitim sempozyumlarının on ikincisi ülkemizin ve dünyanın önde gelen eğitimcileri ve uzmanlarının katılımı ile 7-9 Şubat 2013 tarihlerinde “Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi” başlığı altında bu yıl Antalya’da gerçekleştirilmiştir. Sempozyumumuza değerli katkılarından dolayı M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Emin KARİP’e, M.E.B. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Sayın Mehmet KÜÇÜK’e, Bakanlığımızın değerli bürokratlarına, İstanbul ve Manisa İl Milli Eğitim Müdürlerine, desteklerinden dolayı Antalya Vali Yardımcısı Turan EREN’e teşekkür ediyorum. Ayrıca değerli görüşleriyle sempozyuma katkı sağlayan akademisyenlerimize, çalışmalarımıza katılımları ile daima destek veren Özel Öğretim Kurumlarını temsil eden Dernek Başkanlarına, tüm özel okul kurucusu dostlarıma, yöneticilerine ve öğretmenlerine de en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçen Derneğimizin Yönetim Kurulu Üyeleri Yusuf TAVUKÇUOĞLU, Nurullah DAL, Hayik NİŞAN, Dr. Jale ONUR, Ayşim İNCESULU, Kemal NAKİPOĞLU, Whitman SHEPARD, Pınar GÖZÜKARA KARADENİZ, Fatma GÜNAL, Özlem KARSAN’a ve Derneğimizin Müdürü Nalan TUĞ’a teşekkür ediyorum. Sempozyumda; Bilgi çağı insanının teknolojiden yararlanırken, tehlikelerinin de farkında olmamız gerektiği, eğitim programlarımız bilgi çağı insanını yetiştirmek üzere yeniden düzenlenmesi gerektiği, dijital eğitimde en iyi teknolojik alt yapıya sahip olunmasının yeterli olunmadığı, öğretmenin bunları kullanamaması durumunda amaca ulaşılamayacağı, öğretmen yetiştiren fakültelerin teknolojiyi içselleştirmelerinin çok önemli olduğu, öğretmenlere, 21. yüzyılın hızına uyum sağlamalarına yardımcı olacak mesleki gelişim materyalleri sağlanması gerektiği, yeni beceriler kazanmalarına destek olunması ve daha vasıflı hale gelmeleri ve birbirlerinden öğrenmelerinin teşvik edilmesinin gerektiği, bu süreçte farklı strateji ve yöntemlerin planlanması ve gerçekleştirilmesi için zaman ve emek gerektiği üzerinde hem fikir olunmuş ve bu fikir ve görüşleri içeren konuşmalar, titiz bir çalışma ile hazırlanan bu kitapta bilgilerinize sunulmuştur Dijital çağda çocuklarımıza rehberlik etmenin, okullarımıza ve öğretmenlerimize düşen önemli bir görev olduğu bilinciyle Cumhuriyetimizin 100. yıldönümüne doğru eğitim anlayışımızda bazı değişikliklerin yapılması bakımından değerli öneriler içeren bu kitabın, eğitim sistemimize katkılar sağlayacağına inanıyor, saygılar sunuyorum. Cem Gülan Yönetim Kurulu adına Başkan Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 7 YENİ EĞİTİM SİSTEMİ, DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ I. BÖLÜM AÇILIŞ KONUŞMALARI Cem GÜLAN Türkiye Özel Okullar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Turan EREN Antalya Vali Yardımcısı Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 9 Cem GÜLAN Türkiye Özel Okullar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği’nin düzenlemiş olduğu “Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi” konulu, 12. Geleneksel Eğitim Sempozyumu’na hoşgeldiniz. Her şeyden önce, bir kez daha yıllarca Türk Milli Eğitimi’ne hizmet vermiş ve bugün aramızdan ayrılmış olan dostlarımızı saygıyla ve minnetle anmak istiyorum. Değerli büyüklerimiz, çalışma arkadaşlarımız, dostlarımız Sayın Ahmet Küstü, Sayın Yücel Kalınyazgan, Sayın Burçak Eyüboğlu, Sayın Yaşar Bayboğan ne yazık ki artık aramızda değiller. Ve yine ne yazık ki geçen yılın sonlarında çok değerli eğitimci, Ege Bölgesi Özel Okullar Birliği Derneği Başkanı, Doğanata Eğitim Kurumları ve İzmir Üniversitesi Kurucusu, TOBB Eğitim Meclisi Başkanı Sayın Necdet Doğanata’yı da kaybettik. Hepsini özlemle anıyor ve Allah’tan rahmet diliyorum. Evet, on ikinci kez tekrar bir araya geldik. Bu sempozyumların başlatılmasında ve geleneksel hale gelerek bu günlere taşınmasında emeği geçen tüm yönetim kurulu üyesi arkadaşlarıma ve eğitim sempozyumlarımızın fikir babası, Onursal Başkanımız Dr.Rüstem Eyüboğlu’na teşekkür ediyorum. Bu yılki sempozyum temel olarak iki konu başlığını içeriyor. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi. Takdir edersiniz ki birbiri içine geçmiş, son derece ilişkili iki başlığı ele almak üzere toplanmış bulunuyoruz. İlk olarak eğitim sempozyumu platformumuzda Yeni Eğitim Sistemi başlığı altında neyi tartışmayı amaçladığımızı belirtmek isterim. Kamuoyunda 4+4+4 diye bilinen kanun ile eğitim sistemimizde ciddi değişiklikler yapılmıştır. Bugün kanunun çıktığı dönemde görevde olan Sayın Prof.Dr. Ömer Dinçer’in Milli Eğitim Bakanlığı sona ermiş olup kanunun meclisten geçtiği dönemde Meclis Eğitim Komisyonu Başkanı olarak konunun mimarları arasında sayılabilecek Sayın Nabi Avcı Milli Eğitim Bakanlığı görevine gelmiştir. Her iki bakanımıza da hayırlı olsun dileklerimizi sunuyorum. Sayın Dinçer’in dönemini sadece bu kanun ile sınırlı tutmağa kalkarsak haksızlık etmiş oluruz. Sayın Bakan doğruluğuna inandığı konulara doğru, yanlış olduğuna inandığı konulara yanlış diyebilecek kadar şahsiyetli bir politikacıydı, çalışkan ve bilimsel verilere önem veren özetle strateji, yönetim ve organizasyon konularında bilim insanı yönü daha ağır basan bir kişilikti. Bu anlamda, Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat Kanunu, Ulusal Öğretmen Stratejisi, Mesleki Eğitim Stratejisi, Dijital Eğitim ve Fatih Projesi, Okullarda Kılık Kıyafet Yönetmeliği gibi pek çok önemli konuda çalışmaları oldu. Hiç şüphesiz yapılan çalışmaların toplumun tüm kesimlerince beğenilmesi veya kabul görmesi beklenilemez. Bu anlamda kendi açımızdan dikkatlice inceleyince tüm yapılanları onaylamamız mümkün olmayabilir. Ancak sivil toplum kuruluşlarının görevi de doğru olanlara destek vermek, daha iyiye gitmesi Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 11 için çalışmak, eksik veya yanlış olduğuna inanılanların da değişmesi için süreçlere katkıda bulunmak, yapıcı ve uyarıcı nitelikteki destek çalışmalarını yürütmektir. Tekrar konumuza dönersek 4+4+4 Eğitim Sistemi çok önemli bir değişikliktir. Yeni bir eğitim anlayışıdır. Eğer bu sisteminin değişim odaklı bir eğitim reformu haline gelmesini istiyorsak çok çalışmalı ve gerekli değişiklikleri hayata geçirmeliyiz. İletişim kanallarını açık tutmaya önem vermeli ve genç sistemin varsa hatalı veya verimsiz yönlerini düzeltmeliyiz. İşte 12.Eğitim Sempozyumumuz bu anlamda ciddi bir fırsattır. Geçen hafta yapılan kabine değişikliği nedeni ile konunun Hükümet kanadındaki en önemli sorumlusu aramızda olamasa da konunun bürokrasi kanadındaki en önemli mimarları aramızdadır. Bilim dünyasından önemli akademisyenler ve sivil toplum önderleri konu hakkındaki düşüncelerini ve altı aylık uygulamanın ardından ilk izlenimlerini paylaşmak için burada bulunmaktadır. Yine saha olarak tabir ettiğimiz ve işin mutfağında yer alan özel okullarımızdan 730 temsilci de burada katkı vermek için aramızdalar. Az önce belirttiğim gibi Sayın Dinçer çok çalışkan ve STK’ların görüşlerine önem veren bir bakandı. Görevde bulunduğu süreç içerisinde gerçekleştirilen tüm çalışmalarda ve öngörülen değişikliklere hazırlık aşamasında bizlerin de görüşlerini almışlardır. 4+4+4’e geçiş sürecinde ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim seviyelerinde yapılmış ve yapılacak değişikliklerle ilgili görüşlerimizi ve hassasiyetlerimizi Bakanlık’la paylaşarak gerekli katkıda bulunduğumuzu gönül rahatlığı içerisinde söyleyebilirim. Dernek olarak tüm bu aşamalarda üzerinde durduğumuz noktalar arasında değişmeyen veya henüz sonuçlandırılmamış noktalara maddeler halinde kısaca değinmek isterim: • İlk günden bu yana sürekli en az 69 ayını tamamlayan öğrencilerin ilkokul 1’inci sınıfa başlatılmasını, okul öncesi eğitimin en az 1 yıl zorunlu olmasını, bunun yanı sıra 36 ayını dolduran tüm çocuklarımızın kademeli olarak okul öncesi eğitim imkânına kavuşturulmasını savunduk. Biz bugün de hala 60 veya 66 ayın birinci sınıfa başlamak için erken olduğunu düşünenlerdeniz. • Bu konuda çalışmalar devam etmekle birlikte, tüm kademelerde müfredatın hafifletilmesini, hedeflerin azaltılmasını, haftalık ders saatlerinin üst düzey eğitim performansı sergileyen ülkeler seviyesine çekilmesini, temel kazanımlara daha fazla zaman ve imkân ayrılmasını savunmaktayız. • Okul çeşitliliği azaltma çalışmaları sürecinde Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri ve özelliği olan Anadolu Liselerinin muhafaza edilmesinden yanayız. Ancak doğaları, öğrenci profilleri, amaçları ve vizyonları gereği bu okulların sayıları çok sınırlı kalmalıdır. Çeşitli nedenler altında, ki buna politik sebepleri de eklemek isterim, sayı artırımına gidilmemelidir. Yine tekrarlamak isteriz, ülkemizin bu güzide okullarına ve özel okullara giriş sınavla gerçekleşmelidir. Ancak bu sınavlar bugüne kadarki uygulamaların aksine sağlıklı ölçme değerlendirme araçları ile yapılmalıdır. 12 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi • Öğrencilerin kademeler arası geçişlerinde örneğin 5 yıllık geçiş dönemi belirlenip bu dönemin sonunda okul notları kullanılmalıdır. Türk eğitim sisteminin ve Türkiye’nin coğrafi büyüklüğü hepimizce malum. O yüzden, notların kalite olarak belirli standartlara bağlanma zorluğu göz önünde bulundurulduğunda bu 5 yıllık süreçte okullarda uygulanan notlama sisteminin ulusal ölçekte denklik kapasitesi güçlendirilmeli, mümkün olduğu kadar daha adil ve dürüst olması için çalışmalar yapılmalıdır. • Tüm dersler için ulaşılması gereken asgari hedefler ve haftalık ders saatleri belirlenip bunun dışında okul yönetimlerine özgürlük tanınmalıdır. 4+4+4 sisteminin amaçları arasında sayılabilecek eğitimin bireyselleşmesi ayağının bu şekildedaha da güçlendirilebileceğini düşünüyoruz. • Tüm özel okulların kâbusu haline gelen e-okul sisteminde ciddi esneklikler sağlanmalı ya da özel okullara bu sistem dışına çıkma hakkı verilmelidir. Eğer amacımız, Türk eğitim sistemini hep birlikte el ele vererek daha verimli işleyen bir yapı haline getirmekse bu esnekliğin gerekliliğine vurgu yapmak isteriz. • Biraz önce de değindiğim gibi çağımızın en önemli kalite ve verimlilik araçlarından birisi şüphesiz iletişimdir. İletişim kanallarını kapamanın en başta ülkemize hiç bir faydası yoktur. Ülkemizin yararına hizmet edecek süreçleri ve geleceğimizi ilgilendiren eğitim konusundaki her türlü fikir-alış verişini gözetmek ve önemsemek hepimizin olmazsa olmaz görevidir. Belki sadece özel okullarla ilgili yapılacak değişiklik ve düzenlemelerde değil ama bilhassa özel okullarla ilgili düzenlemelerde, özel okulları temsil eden STK’ların kesinlikle görüşü alınmalıdır. Sivil toplumun katılımı bu ülkeyi son dönemlerde ileriye taşıdığı gibi bundan sonra daha da ilerilere taşıyacaktır. Açık ve net konuşmak isterim, biz Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği olarak, özel okullarla ilgili kritik kararların alınması aşamasında iletişimin daha kuvvetli gerçekleşmesini diliyoruz. Aksi durumlarda tüm samimiyetimle ifade ediyorum bazen tahammül sınırlarımızı zorlayarak üzülüyoruz ve gocunuyoruz. Sevgili misafirler, sempozyumumuzun ikinci konusu ise Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi. Bu alanda Türkiye pek çok gelişmiş ülkeye göre önde gitmektedir. Ancak kabul etmeliyiz ki eğitim verileri, bölgelerimiz, illerimiz hatta aynı ildeki ilçelerimiz arasında ciddi anlamda fırsat eşitliği sorunları yaşadığımızı gösteriyor. Ülke haritamızı gözümüzün önüne getirdiğimizde eğitimde kalite farklarımız mevzu bahis. Dijital alt yapıyı sadece kuru bir donanım, yazılım veya mecburiyet olarak görmeyelim. Onları okullarımıza, sınıflarımıza, öğretmenlerimize ve öğrencilerimize bütüncül bir yaklaşım dahilinde yirmi birinci yüzyıl becerilerinin temel aygıtları şeklinde götürerek, farklılıklar azaltılabilir ve gençlerimize çağ atlatılabilir. Öğretmenin de öğrenen bir birey olduğunu unutmayalım. Yenilikçi, güçlü çalışma motivasyonuna sahip, iletişim becerileri gelişmiş, liderlik vasıflarıyla donatılmış öğretmenlerimiz olsun istiyorsak ihtiyaçlarına kulak verelim. Sahadaki arkadaşlarımızın seslerini dinlemeye gayret gösterelim. Küresel gelişmeleri özellikle de dijital çağın gereklerini takip etmelerinin önünü açalım ve bu yolda tüm engelleri hep birlikte kaldırmak için uğraşalım. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 13 Hatırlayacağınız gibi geçen yıl da dijital eğitim üzerinde durmuştuk. Dijital eğitim, teknolojik ihtiyaçlar, içerik ve benzeri konuları tartışmıştık. Bu yıl ise konumuz öğretmen ve öğretmenin ihtiyaçları. Dünyanın en iyi etkileşimli tahtalarını ve tabletlerini alabiliriz. En iyi alt yapıyı ve bağlantıları kullanabilir, en iyi içeriği satın alabiliriz. Eğer öğretmen bunları kullanmıyor, kullanamıyor, öğrencilerimiz bunlardan yararlanmıyorsa veya yararlanamıyorsa, amaç yerini bulmayacak, milli kaynaklarımız yanlış yönde kullanılmış olacaktır. Eğer dijital araçları etkili değerlendiremezsek, eğitim süreçleriyle doğru entegre edemezsek bu her birimize, en nihayetinde ülkemizin geleceğinin eksi hanesine not edilecektir. Oysa Türkiye’mizin önündeki hedefleri gerçekleştirmek ve genç nüfusunun ihtiyaçlarına cevap verebilmek adına zaman ve kaynak kaybına tahammülü yok. Sonuç olarak bütüncül bir yaklaşım ve kalkınma felsefesiyle eğitim kalitemizin standartlarını yükseltmemiz şart. Çokça zikredilen 2023 hedeflerini de aynı çerçevede düşünmek gereklidir. İşte önümüzdeki üç gün boyunca Türkiye’nin alanında uzman isimleri ve yabancı konuklarımızın da katılımıyla bu konular üzerinde arayışlarda bulunacağız. Sizlere ve emeği geçen herkese teşekkür ediyor, bu çalışmanın verimli ve hayırlı olmasını diliyorum. 14 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Turan EREN Antalya Vali Yardımcısı Milli Eğitim Bakanlığı’mızın çok değerli Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı, Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve üyeleri, değerli katılımcılar, değerli hocalarım, değerli basın mensupları, sizlerle burada eğitim gibi son derece anlamlı ve önemli bir konuda bir arada olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Ben, meslek hayatı 38 yıla dayanan ve Anadolu’nun her köşesinde hizmet yaparken eğitimi birinci noktaya yazan ve başta okullaşma, eğitim ve öğretimin kalitesini arttırma çabalarını oradaki insanlarla; o ilçenin köylüsüyle, şehirlisiyle birlikte çözme gayretlerini meslek hayatı boyunca yaşayan bir insanım. Burada kendimi methetmek anlamıyla söylemiyorum ama Cumhuriyet tarihinde bir ilçede en çok okul yapan benim. Vezirköprü ilçesinde 85 yerleşim yerine okulu, valiliğin verdiği iki okul parası ile yılda 33-34 okulu devlet-vatandaş işbirliği ile yapan bir sürecin başında bulunan bir insan olarak geriye dönüp baktığımda gerçekten eğitim ve öğretim konusunda yapılması gerekeni tüm imkân ve kabiliyeti ile yapmaya gayret eden bir insan olarak eğitim ve öğretim konusu gündeme gelince farklı bir heyecan duyuyorum. Zaten kendi özel hayatımda da 1962 yılında, nere-deyse 40 yıl önce, Malatya’nın Yazıbaşı köyünde, Manisa Akhisar’da bulunan amcamın yanında okumak üzere o çocukluk çağında aileden, çevreden koparak gelen ve orada 6 sene hiç Malatya’ya dönmeden (eğitim sürecinden kopmamak için) bir bakıma fedakârlık yapan bir insanım. O dönemde benim köylülerim “Turan, Akhisar’a amcasının yanına okumaya, adam olmaya gitti.” derlerdi. O nedenle biz gerçekten baştan bugüne kadar hep eğitim ve öğretimi daha iyi insan olma, daha verimli insan olma ve çevresiyle kendisiyle daha olumlu ve uyumlu ilişkiler kurabilen, gelişen ve değişen Türkiye’nin her alanda katkı yapabilen ve büyük önder Atatürk’ün dediği çağdaş uygarlık seviyesine çıkmanın dinamiği olan bir insan olma çabası olarak gördük. 90 yıla dayanan Cumhuriyet tarihimize de baktığımızda; tabii ki sanayi alanında, sağlık alanında, alt yapı alanında büyük değişimler ve gelişimler yaşayan bir ülkeyiz. Ama bana sorarsanız 1923 yılında, %90’ı cahil olan bir toplumda bugünkü gibi bir gelişmiş, kalkınmış, hedefi ilk on ülke arasına girmek olan; ihracatıyla, ekonomisiyle, performansıyla gerçekten dünyada bir çok ülke tarafından örnek gösterilen bir duruma gelmesinin temel nedeni eğitimdir. Yani, gerçek mucizeyi %90’dan, cahil bir kesimden, bugün %98’e gelen bir ülke olma özelliğine kavuşmasındadır. Eğitim, öğretim en önemli konumuzdur. Çocuklarımızı yarına en iyi şekilde yetiştirmek durumundayız. Onları çağın bilgi ve becerisiyle donatmak, milli ve manevi değerlerimizi öğretmek, iyi bir insan olarak yetiştirmek zorundayız. Sistemler zaman içinde Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 15 değişebilir ama bu hedef asla değişemez. Tabii ki çağın değişen ve gelişen şartları içinde eğitimde de sistem değişiklikleri yapılmaktadır. Son yıllarda ülkemizde bunları fazlasıyla yaşıyoruz, daha da yaşayacağız. Ama amaç, çok iyi insanları yetiştirmek, bilim insanı yetiştirmek, soran, sorgulayan, araştıran insanlar yetiştirmektir. Biraz önce sayın başkanın da dediği gibi, ezberleyen ve basmakalıp şeyleri öğrenen insanlar değil. Ben, eğitim öğretim konusunda biraz önce de belirttiğim gibi Cumhuriyetin büyük atılımlar yaptığına, neredeyse bir mucizeyi gerçekleştirdiğine inanan insanlardan biriyim. Tabii bu nasıl oldu? İşte, bu salonu dolduran siz çok değerli insanların, yaptığı katkı gibi Cumhuriyetin ilk yılından bu güne kadar bu katkılarla, bu çabalarla, bu eğitimle ilgili tüm ülkenin, insanların gayretleriyle gelindi. Onun için gerçekten bir düşündüğümüzde büyük bir mutluluk duyuyoruz. Yeterli mi, tabii değil. Okullaşmada olsun, kalitenin arttırılmasında olsun, daha iyi bir eğitim sistemiyle çocuklarımızı daha iyi bilgi ve beceriyle donatmada olsun ve daha iyi bir insan olarak yetiştirmede olsun yapacağımız birçok konular vardır. Daha atacağımız birçok adımlar vardır. İşte bu tip sempozyumlarda daha iyiyi, daha güzeli, daha doğruyu bulmak konusunda da bize rehberlik edecek ve ışık tutacaktır. Eğitim öğretim konusunda gerçekten bugün vali yardımcısı olarak görev yaptığım Antalya’nın, gayret ve çabalarını da büyük bir takdirle izliyoruz. Başta sayın valimiz, İl Milli Eğitim Müdürümüz Osman Bey ve onun değerli kadroları, öğretmenleri, öğrencileri ve velileriyle bundan 5-6 yıl önce Türkiye sıralamasına baktığımızda, 30-35’lerde olan sırasının ilk başlara; 1., 3., 5. gibi noktalara geldiğini memnuniyetle görüyoruz. Ben eğitim ve öğretime katkı yapan başta sizler olmak üzere, herkese ve Antalya milli eğitim teşkilatına huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bu sempozyumun başarılı olacağına, yolumuza ışık tutacağına, Türkiye’nin eğitim sistemine katkı yapacağına yürekten inanıyor, hepinizi sevgiyle, saygılarımla selamlıyorum. 16 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi YENİ EĞİTİM SİSTEMİ, DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ II. BÖLÜM KONFERANSLAR DİJİTAL EĞİTİMİ BÜTÜNDE ANLAMAK: YÖNETİM UYGULAMALARINDAN SINIF ORTAMINA DİJİTAL EĞİTİMDE GELİŞMELER Prof. Dr. Emin KARİP M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı BİZİM YETERSİZ ÜNİVERSİTELERİMİZ Prof. Dr. Öktem VARDAR TED Üniversitesi Rektörü OYUN TABANLI EĞİTİMİN ÖNEMİ Mevlüt DİNÇ Türkiye Dijital Oyunlar Federasyonu Başkanı DİJİTAL OKURYAZARLIK VE MEDYA OKURYAZARLIĞINDA SINIF-KÜLTÜR İLİŞKİSİNİN KURULMASI Prof. Dr. Renee HOBBS Harrington School of Communication and Media University ÖĞRETME, ÖĞRENME VE TEKNOLOJİ Steve BARKLEY Executive Vice-President of Performance Learning Systems BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN EĞİTİMDE KULLANILMASI VE ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ Prof. Dr. Davut AYDIN Anadolu Üniversitesi Rektörü Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 17 Prof. Dr. Emin KARİP M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı DİJİTAL EĞİTİMİ BÜTÜNDE ANLAMAK: YÖNETİM UYGULAMALARINDAN SINIF ORTAMINA DİJİTAL EĞİTİMDE GELİŞMELER Sayın Valim, çok değerli katılımcılar, çok değerli eğitim yöneticileri, saygıdeğer basın mensupları hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakanımız dün Ankara’dan ayrılmadan önce kendileriyle görüştüm. Katılamadığı için üzüntülerini bildirdi. Sizlere selam ve sevgilerini iletmemi söyledi. Sayın Bakanımızın selam ve sevgilerini sizlere getirdim. Aramızda olmayı çok arzu ediyordu. Ancak yoğunluk sebebiyle maalesef bugün burada bulunamayacaklarını size iletmemi istedi. Sayın Başkan, benim bir akademisyen olduğumu unutarak, bir bürokrat olduğumu düşünerek ucu açık bir zaman verdi bana. Bence şöyle bir arkanıza yaslanın, rahat bir nefes alın. Çünkü içinizde çok sayıda akademisyen meslektaşım var. Onlar biz akademisyenlerin bu kadar büyük bir dinleyici ile karşı karşıya olduğunda ne yapacağını çok iyi bilirler. Türkiye’de son yıllarda dijital eğitim alanında çok ciddi gelişmeler var. Bunu sadece Fatih Projesi’yle sınırlı tutmamak gerekir. Çünkü Fatih Projesi daha henüz aslında uygulamaları çok sınırlı bir alanda olan ve oldukça sınırlı bir alanda pilot uygulamalarını görebildiğimiz bir çalışma. Ancak arka planda devam eden pek çok çalışma var. Fakat dijital eğitim dediğimizde sadece bunun eğitim öğretim boyutunu ele almamalıyız. Aynı zamanda bunun bir yönetim boyutu var. Bunu bir bütün olarak ele almamız gerekiyor. Öğrencilerin öğrenmesini destekleyen etkili bir yönetsel yapı ve işleyişin oluşturulması gerekiyor. Nihai olarak biz Milli Eğitim Bakanlığı olarak konuya şöyle yaklaşıyoruz: Aslında 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile birlikte yapılan düzenlemeler çerçevesinde yapıya baktığımız zaman o yapı içinde oluşan birimlerin işlevsel olarak okulda öğrenme için karşılıklarını buluyoruz. Örneğin; bütün hizmet birimlerine baktığımızda bu hizmet birimlerinin hepsinde öğretim programları ve öğretim materyalleri grup başkanlıklarını görüyoruz. Yine aynı şekilde izleme değerlendirme grup başkanlıklarını da görüyoruz. Bu yapının okulda karşılığının olması gerekiyor. Çünkü merkez ya da taşra teşkilatındaki yönetim birimlerinin tamamının nihai amacı; okuldaki öğrenmeyi desteklemek ve çocukların daha iyi öğrenmesini sağlamaktır. Hepimiz bunun için varız ve bugün de bunun için buradayız. Nihai olarak amacımız bu. O zaman bu yapının daha etkili hale gelmesi için, bilişim teknolojilerini çok iyi kullanabilmesi gerekiyor. Aslında Milli Eğitim Bakanlığının kendi içine baktığınızda Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 19 birçok bilgi sisteminin olduğunu görüyoruz. Peki, bu bilgi sistemlerinin verimliliğini, etkinliğini engelleyen şey neydi? Dönüp buna baktığımızda bunların birbiriyle entegre olması probleminin var olduğunu görüyoruz. Bu bilgi sistemlerinin birbiriyle iletişimlerinin, etkileşimlerinin olması gerekiyor ve bunları etkili bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Biraz sonra öncelikle bunlara değineceğim. Buna karşın sunumun daha çok önemli bir kısmında, müfredat yönetimi, ders kitapları ve eğitim araçlarının geliştirilmesi ile eğitim içeriklerine erişimde bilişim teknolojilerinin etkili kullanımına odaklanacağım. Bilişim teknolojilerinin kullanımını yaygınlaştırarak, etkinliğini geliştirerek fırsat eşitliğini arttırabiliriz. Eğitim ya da kaliteli eğitim, kaliteli eğitime erişim, kaliteli eğitim içeriklerine erişim sadece belirli imkânlara sahip vatandaşlarımızın satın alabildiği bir meta olmaktan çıkmak zorunda. Aslında dijital çağ bize bu fırsatı sunuyor. Dijital çağ, bütün öğrencilerin kaliteli eğitime, kaliteli içeriklere erişebilme fırsatını sunuyor. Yine eğitimin kalitesinin geliştirilebilmesi için bir fırsat olarak bilişim teknolojilerini kullanabiliriz. Fakat bilişim teknolojilerini kullanırken bazı geleneksel varsayımlarımızdan da vazgeçmemiz gerekiyor. Örneğin; yetişkinler olarak çoğu zaman bilişim teknolojilerini çocuklara, öğrencilere öğretmek gibi bir iddia içindeyiz. Sanırım içinizde birçoğunuzun çocukları, torunları var. Akıllı telefonları kullanırken bize nasıl davrandıklarını görebilirsiniz o çocukların. “Bırak, bırak. Ben hallederim” diyor. Oysa biz o çocuklara teknolojiyi kullanmayı öğretmek gibi bir iddiada bulunuyoruz çoğu zaman. Bu çok abartılı bir iddia diye düşüyorum. Öğrencilerin öğrenmesini destekleyen bir yönetsel yapı ve işleyiş için kullandığımız bir takım yazılımlar ve bilgi sistemleri var. E-imza belki dışarıdan çok fazla gözükmeyen, çok fazla fark edilmeyen bir uygulamadır. Ama inanın sizlerin işlerinin hızında, verimliliğinde, etkililiğinde, Bakanlığın işleyişinde, Bakanlığın bütün birimleri arasında iletişimin etkililiğinde o kadar bariz, o kadar somut sonuçlarını görüyoruz ki biz. Yine Tefbis, Mebbis, e-okul. Mebbis’le ilgili Sayın Başkan biraz önce şikâyetlerini dile getirdi. Mebbis’le ilgili hususlara geçmeden önce şunu söylemekte yarar var: Bence hiçbir okul Mebbis’in dışında kalmamalı, hiçbir çocuk da bu sistemin dışında kalmamalı. Ancak bu sistemin işleyişinde özellikle sadece özel okullar açısından değil bugün ilkokullardaki ve ortaokullardaki yeni düzenlemeler çerçevesinde oluşan yeni düzenlemelerin hayata geçirilmesinde bir takım problemlerimiz varsa bunlar teknik problemlerdir. Bunların üstesinden gelebiliriz, bunlar çözüme kavuşturulabilir diye düşüyorum. Bu veri tabanları arasında şu anda tam bir iletişim var. Yani bu veri tabanları birbirinden bilgi alıp verebiliyor. Sadece bu veri tabanları değil aynı zamanda örneğin Mebbis’le bizim e-müfredat yazılımı arasında da, veri tabanı arasında da bir iletişim var. Bu iletişim bizim işimizi çok kolaylaştırıyor. Bu iletişim, bizim sunduğumuz hizmetlerin kalitesinin geliştirilmesine çok önemli katkılar sağlıyor. Bütün bunlar aslında bir amaca hizmet ediyor. Milli eğitim bakanlığı olarak bizim veriye dayalı tanılama, problemleri belirleme, politikaları oluşturma, karar verme ve eylem planları oluşturmamıza katkı sağlıyor. 20 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Daha hızlı ve esnek hareket etmemizi, daha etkili, daha verimli çalışmamızı sağlıyor. Örneğin e-imza uygulaması: Burada Milli Eğitim Bakanlığından arkadaşlarımız da var. Şunu hepimiz yaşıyoruz: E-imza dediğimiz basit bir uygulama aslında alışkanlıkları değiştirdi. Örneğin hiç kimse dünkü tarih ve sayıyla bir işlem yapamaz, dünün işi dün yapılmak zorunda idi. Dolayısıyla herkes işini ne zaman yapacağını bilmek zorunda. Hesap verebilirlik. Hangi işlemin, hangi evrakın kimde, kaç dakika, kaç saniye, kaç saat ya da kaç gün beklediğinin kayıtları var. Dolayısıyla bu doğrudan doğruya davranışları değiştirdi ve şöyle bir durumla karşılaşıyoruz: Her gün aslında o masa üstünde bilgisayarda bekleyen, artık klasörlerde yığılan diyelim evraklar varsa bunlar mutlaka imzalanıyor ve o günün işi kapatılıyor. Daha fazla beklerseniz zaten mesaj gönderir; “Şu kadar saat, şu kadar dakikadır bekleyen bir evrakınız var, henüz imzalamadınız” diye bir uyarı gönderir. Şimdi hizmet sunduğunuz kesim açısından düşündüğünüz zaman aslında bu burada hızı ve verimliliği arttırmada çok önemli bir araç. Tasarruf açısından baktığınızda aslında bu sistem yatırım maliyetin birkaç aylık kısa bir sürede karşılar. Yani bırakın birkaç yılı, birkaç ay içinde maliyetini karşıladı. Artık birimler arasında evraklar dolaşmak zorunda değil. Bir yerden imzaladığınız zaman elektronik olarak bir sonraki imza neredeyse orada ekrana düşüyor ve en önemlisi de az önce de ifade ettiğim gibi klasik bürokratik davranışlarda bir değişmeyi meydana getirdi. Yani o klasik evrakların birikip bir süre sonra imzalanması, evrakların gecikmesi artık bunlar mümkün değil. Çünkü sistemde yapılan çok ufak bir değişiklik ki maliyeti olmayan bir değişiklik, çok ciddi bir davranış değişikliğini beraberinde getirdi. Şimdi önümüzdeki dönemde bu sistemin taşra teşkilatı içinde yaygınlaştırma çalışmaları devam ediyor. Yani bir Milli Eğitim Müdürlüğü, Türkiye’nin neresinde olduğu önemli değil, bir belgeyi elektronik olarak imzaladığında nihayetinde ki bir okul yöneticisi, okul müdürü imzaladığında bu evrak dakikalar içinde Bakanlıkta olabilir. Bu evrak günlerce postada ya da elektronik ortamda gelecek, çıktısını alçaksınız falan bütün bu süreçler kendiliğinden ortadan kalkıyor. Eğitim maliyeti ile ilgili belki de elimizde son derece sınırlı veri vardı ve maliyeti tam olarak bilmiyorduk yani finansal ölçüde çok büyük bir sorunumuz vardı. Biz genel bütçeden ayrılan miktarı takip edebiliyoruz. Ama sadece bunlarla sınırlı değil eğitime yapılan harcamalar. Bütün bu gelir ve giderleri kontrol altına alabilmemiz için TEFBİS diye bir sistem kuruldu. Bu sistem ne sağlıyor? Okul aile birliklerinin gelirleri, tüm harcamaları; okul öğrencilerine yapılan ayni ve nakdi yardımlar, okulların döner sermaye gelirleri, merkezi yönetimden okullara gönderilmiş ödemeler, dikkat ederseniz burada Maliye Bakanlığı ile veri alışverişi var, özel idare ve belediyelerin eğitime yaptığı harcamalar ve nihayetinde hane halkının eğitime yaptığı harcamaları izleyebiliyoruz. Bütün bu verilere sahip olmak daha doğru ve daha hızlı karar verebilmeyi ve nerede neye ihtiyacımız olduğunu çok daha kısa sürede görmeyi ve önleyebilmeyi sağlıyor. MEBBİS hepimizin kullandığı bir sistem. Aslında bu kapsamda pek çok farklı konuda veri elde ediyoruz ve bunlar anlık olarak takip edilebilir veriler. Burada gerçekten Milli Eğitim Bakanlığı’nın sahip olduğu bilgilere baktığınızda müthiş bir veri kaynağı var. Ama şu anda yaptığımız şey bu verileri etkin olarak kullanabilmek ve veri kaynaklarının etkileşiminin ve iletişimin sağlanması. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 21 E-okul sistemi yine anlık olarak öğrencilerin, öğretmenlerin, velilerin ve kurumların işlem yapabildiği, kayıtların yürütüldüğü, Mernis’le iletişim halinde bir sistem. Mernis’den veri çekebiliyoruz ve önümüzdeki yıl kaç tane öğrencinin öğrenime başlayacağını görebiliyoruz. Bütün öğrencilerle ilgili okul, ilçe, ülke düzeyinde raporlama yeteneğine sahip bir sistemden söz ediyoruz. Bütün bu sistemler Bakanlığın karar verme ve politika oluşturma kabiliyetini geliştiren sistemler. Bunları yaptığımızda nihai olarak işler daha hızlı, daha verimli yürüyor. Yönetim kısmından sonra daha çok üzerinde duracağım konu; müfredat yönetimi, ders kitapları ve eğitimim araçlarının geliştirilmesi. Burada bir e-müfredat sistemi oluşturduk. Biraz önce Cem Bey müfredatın esnekleştirilmesinden bahsetti. Biz Milli Eğitim Bakanlığı olarak bu çalışmaları devam ettiriyoruz ve bunların bir kısmını 2013-2014 yılında hayata geçirmiş olacağız. Bir e-müfredat sistemi, buna bağlı e-içerikler, ders kitapları, elektronik eğitim gereçleri bütün bunlar birbiriyle ilişkili. E-müfredatın alt kolları olarak değerlendirebiliriz. Günlük yaşam ile okul ilişkisini güçlendirmeyi amaçlıyoruz. Bugünkü günlük yaşam neyi gerektiriyor? Bugün sizler işinizi yaparken bu teknolojiyi ne kadar kullanıyorsunuz? Bir sonraki kuşak ne kadar kullanıyor? Ankara’da eğitim bilimlerinde son sınıftayken fakülteye iki bilgisayar alındığını söylediler. Biz o bilgisayarları kapıdan, içeriye girmedik, bir hocamız bizi o odanın, orası kilitli tutulan bir odaydı, bilgisayara dokununca ne olacağını bilmiyorduk, şöyle kapının önünden içerideki bilgisayarları gördük ve geçtik. Bizim nesil böyleydi. Bilgisayarı ilk defa yüksek lisansa başladığımızda öğrenmeye başladık. Ama bugün çocuklar biberonlarıyla öğrenmeye başlıyor. İş hayatında ve günlük hayatta bu kadar içi içe girmiş bir teknolojiyle bu değişime nasıl uyum sağlayabiliriz. Dikkat ederseniz birçok okulda biz cep telefonlarını önce yasakladık. Bırakın o teknolojiye liderlik yapmayı, önünü açmaya bile bir dakika dedik. Tehlikeli bir şey olabilir. Zaman içinde davranışlar değişti. Bu salonda kafasını eğip telefonuyla konuşan göremiyorum. Ama bunu 8-10 yıl önce bu tür toplantılarda sık sık görürdük. Teknolojinin gerektirdiği davranışlar var. Bu teknoloji, eğitimin bir parçası. Eğitimin kendisi olmadıkça bu davranışları kazandıramayız ve içinde yaşadığımız dünya ile rekabet edecek bir kuşak yetiştiremeyiz. 2009 HMI raporu “How much information?’ diyor. Burada bazı grafikleri paylaşacağım. INFO H Hourly Information Consumption Movies 22 Hours Per Day 4.91 ALL TV 2.22 Radio 0.73 Phone 0.60 Print 1.93 Computer 0.93 Computer Games 0.03 Movies 0.45 Recorded Music Amerika’da Yapılmış Bir Araştırma Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi (Bir günde kaç saatimizi, hangi kaynaktan enformasyon elde etmek için kullanıyoruz? Televizyon 4.91 saat, radyo 2.22, telefon 0.73, yazılı kaynaklar 0.63.) Biz okulda ne yapıyoruz hala? Temel kaynağımız basılı kaynaklar. Gerçek hayatımız böyle değil. Enformasyon başka kaynaklardan elde ediliyor. Figure 4: INFOW Consumption in Words Movies Rocorded Music Percentage of Words 44.85% ALL TV 10.06% Radio 5.24% Phone 8.61% Print 26.97% 2.44% .20% 1.11% Computer Computer Games Movies Recorded Music Bilgisayarlar 1.93, oyunlar 0.93, filmler 0.03 ve kayıtlı müzik 0.45. Yüzde olarak baktığımızda sadece %8.61 yazılı kaynaklardan, %44.85 televizyon, %26.97 bilgisayar ve %2.44 bilgisayar oyunları. Zaman içinde nasıl bir gelişme gösterdiğine bakılırsa daha fazla gecikirsek fırsatları kaçırmış olacağız. Bakınız 1960’lı yıllarda %26’sı yazılı kaynaklardan elde ediliyor enformasyonun. 1980’lerde %12, 2008’e geldiğimiz de % 9, giderek azalıyor. Ama başka bir şey daha var, bu rapor şunu söylüyor: Bir bireyin günlük maruz kaldığı enformasyon her yıl %2,5 oranında artıyor ve bu oranın içinde yazılı kaynaklardan elde ettiğimiz enformasyon yüzdesi düşüyor. Bu işimizle ilgili olabilir, kişisel amaçlarla olabilir.Yine bir yıllık artışa bakarsak: Bir yılda akıllı telefonları kullananların sayısının %40’tan %50’ye çıktığını görüyoruz, toplam telefon kullananlar için. Bu yılsonu itibarı ile AppStore’dan 30 milyarın üzerinde download yapılması bekleniyor. 600.000 üzerinde uygulama var. Sadece AppStore değil, 450.000 üzerinde GooglePlay. Burada kitaplar var, Figure 6: Evolution of Reading Percentage of Words ALL TV Radio Phone Print Computer Computer Games Movies Recorded Music Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 23 oyunlar var. Bunların önemli bir kısmı eğitim amaçlı kullanılabilecek oyunlar. Windows fundamentals 100.000 üzerinde ve her gün 313 yeni uygulama ekleniyor siteye. Bir uygulamanın onay süresi ortalama 4,7 gün. Bir uygulamanın bu sistemlerden herhangi birinde kullanılabilir hale gelme süresi 4,7 gün. Peki, biz bir kitabı ne kadar zamanda inceliyorduk? İçinizde bu süreci yaşamış olanlar var. 2 yıl da sürebilir. 2 yılda bilgi eskiyor. Peki, biz elektronik sistemlerde kullanacağımız enformasyonu yine böyle bir incelemeye tabii tutar 1-2 yıl sonra yüklersek ekonomik ömrünü tamamladıktan sonra kullanmış oluruz. Bunu değiştirmek zorundayız. Bunu değiştirmek bilgi beceri gerektirmiyor, zihinsel dönüşüm gerektiriyor. Bu dönüşümün hem Milli Eğitim Bakanlığı’nda hem de piyasada olması gerekiyor. Çünkü aynı şekilde algılamamız gerekiyor. Aksi takdirde çağa ayak uyduramayız. Yine OviStore’da 110.000 uygulama, Blackberry AppWorld’da da 99.000 civarında uygulama var. Bunlar 2012 Temmuz ayı verileri, şu anda çok daha ileride olması gerekir. Çünkü her gün yeni şeyler ekleniyor. Biz ne yapmaya çalışıyoruz? Dünyadaki çağdaşlarıyla rekabet edebilecek becerilerle donatılmış bir kuşak yetiştirmek. Sadece önüne ders kitabı koyduğumuz bir çocuk bu şekilde rekabet edemez. 21.yy becerilerini geliştirmek, zaman, mekân ve ekonomik dezavantajlardan bağımsız olarak kaliteli bir eğitime ders kitapları ve eğitim içeriklerine erişimi sağlamak. Bütün bunlar için dijital teknolojileri kullanmak zorundayız. Çünkü zaman ve mekânla ilgili hatta fiziki kapasiteyle ilgili sınırlılıkları ortadan kaldırıyor. Bakınız yüz binlerce farklı uygulamalardan bahsediyoruz. Bu uygulamaların içinde bahçenizi uzaktan sulayabileceğiniz, otomobilinizi kontrol edebileceğiniz, araç kiralayabileceğiniz, tıbbi teknolojilerle birlikte kullanabileceğiniz, yabancı dil öğrenebileceğiniz uygulamalar da var. O kadar geniş bir kullanım alanı var ki buna duyarsız kalmamız mümkün değil. Dijital eğitim dediğimizde meraka dayalı bir eğitimden bahsediyoruz. Bir öğretmenin tek başına öğrenciye dikte ettiği bir eğitim değil. Hiper, bireyselleştirilmiş bir eğitimden bahsediyoruz. Bireyin kendi hızına göre uyarlanabilen bir eğitimden bahsediyoruz. Ama sınıfta bir öğretmen var. O öğretmen her bir öğrencinin hızına göre hareket edemiyor. Ama dijital ortamdaki materyaller bireyin öğrenme kapasitesine göre öğrenme yapısı oluşturabiliyor. Çeşitlilikte sınırlılık yok, zaman sınırı yok. Haftanın 7 günü 24 saat erişilebilir. Her konu, her yerde, her zaman öğrenilebilir. Bütün sınırlılıkları ortadan kaldırıyor. E-müfredatla biz ne yapmaya çalışıyoruz? Aslında sanki kazanımları bir bilgisayar ortamına kazandırmışız. Zaten hep bilgisayardaydı da belirli bir yapıya sokmuşuz gibi gözüküyor ama bundan sonra oluşturulacak bütün içerikler her bir dersin kazanımlarıyla ilişkilendirilmek zorunda. Aksi takdirde buradaki sistem bir süre sonra içinden çıkılamaz bir hale dönüşür. Buranın çok iyi yönetilmesi gerekiyor. Çünkü bu gün sayısı sınırlı olsa da önümüzdeki dönemde hızla artacak. Hem Milli Eğitim Bakanlığı olarak bizim ürettiğimiz, öğretmenlerin hatta öğrencilerin, sektörün ürettiği materyaller hızla artıyor. Bu sistemden haberdar olan sivil toplum kuruluşları geliyor bize. Şu tür taleplerde bulunuyorlar: “Çevreyle ilgili içerik geliştirmek istiyoruz”. “Evet, geliştirebilirsiniz” diyoruz. Ama öğretim programlarındaki çevreyle 24 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi ilgili kazanımlarla ilişkilendirirseniz kullanılabilirliğini sağlarsınız. Gönüllüler var. Örneğin; farklı engelli gruplarındaki öğrenciler için hâlihazırda üretilmiş ve tamamen hibe yoluyla sağlanacak materyaller var. Aslında belli bir miktarda birikim var. Ama bunun e-müfredat içinde yönetilmesi ve hizmete sunulması gerekiyor. Burada elektronik içerikler oluşturuyoruz. Fakat iyi yönetemezsek internet dünyasında kaybolmak mümkün. Doğru ve güncel bilgiye ulaşmak aslında gerçekten zor. Herhangi biriniz elinizdeki akıllı telefonla bir arama yapın, karşınıza milyonlarca sonuç çıkar. Peki, nasıl ayıklayacağız? Hangisi bilimsel veriye dayalı? İşte bu sistematiğin sağlanmasını temin ediyoruz. Bilgi kirliliğinin önüne geçebiliriz. Bilgiyi kontrol etmek her zaman riskli bir konudur. Çünkü öğrencinin, öğretmenin neye erişeceğini kontrol ediyor. Burada çok katı davranırsanız faydalanamazsınız. Esnek bir yapının olması gerekiyor. Öğrenci dersi kaçırabilir ama telafi edebilir. Bu sistemde dersler, videolar farklı elektronik içerikler olabilir. Bunun için faklı ülkelerde yazılım mimarileri incelendi. Aslında bu sisteme paralel olarak öğrenci, öğretmen ve velinin ihtiyacını karşılayabilecek bir sosyal eğitim platformu oluşturuldu. Şu anda bir takım sınırlılıklar olsa da önümüzdeki 8 ay içinde materyallerin hızla arttığını görebiliriz. Şu an itibariyle 44.000 görsel materyal var, 2.000 işitsel materyal, 400 bilim ve teknik dergisi var. Süreli yayınlarla anlaşmalar yapılma aşamasında, çocuklarımızın bunlara erişimi sağlanacak. Bilim ve teknik dergisi artık çocuklarımızın parası varsa alacağı bir şey değil. Türkiye’nin herhangi bir yerinde internete erişimi olan bir çocuk tüm sayılarına erişebilir. 2.000 eğitsel video, 400 e-kitap, 50 e-içerik portalı var. E-içerik portalıyla ilgili çalışmalar var. Özel öğretim kurumlarının da erişimi için altyapı oluşturuluyor. Sanırım önümüzdeki 2-3 aylık zaman içinde bu da gerçekleştirilebilir. Zenginleştirilmiş etkileşimli kitaplar. Çoğu zaman FATİH projesiyle eş görülüyor ama FATİH projesi sadece akıllı tahta, tabletler, elektronik içerik demek değil. Burada bütün eğitim içeriklerinin teknolojiyle entegre edilmesinden ve gelecek kuşakların bundan faydalanmasından söz ediyoruz. Z-kitaplar şöyle hazırlanıyor: Talim ve Terbiye Kurulundan onaylı bir ders kitabına bir takım animasyonlar yapılıyor. Geçtiğimiz yıllarda bunlar hep pdf üzerinden yapıldı. Fakat bu sene tabletler için optimize edilmiş ayrı bir yazılımla hazırlandı. Yani bir pdf görmeyecek, çünkü pdf’e bir eklenti yaptığınız zaman basit kalıyor ve çocuklar tarafından çok verimli kullanılamıyor. 2013-2014 öğretim yılı itibariyle İngilizce dersi için 2.ve 5. sınıflar, fen bilimleri, ortaokul matematik için 5.sınıflar, ortaöğretim matematik, fizik, kimya, biyoloji için 9.sınıflar var olan kitabın z-kitaba dönüştürülmesi yerine kitabın zenginleştirilmiş olarak oluşturulup öğrencilere ve öğretmenlere sunulması çalışması devam ediyor. 2014-2015 ve devamında bu çalışmalar devam edecek. Derslerle ilgili kazanımların sadeleştirilmesi, öğretmenlere ve yazarlara esneklik veren çalışmalar da tamamlanmış durumda. Önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşmış olacağız. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 25 Z-Kitaplar Öğretim Programının Adı Z-Kitapların uygulamaya konulacağı öğretim yılı 2012-2014 İlköğretim Kurumları İngilizce (2-8) 2 ve 5. Sınıflar İlköğretim Kurumları Fen Bilimleri (3-8) 5. Sınıflar Ortaokul Matematik (5-8) 5. Sınıflar Ortaöğretim Matematik (9-12) 9. Sınıflar Ortaöğretim Fizik (9-12) 9. Sınıflar Ortaöğretim Kimya (9-12) 9. Sınıflar Ortaöğretim Biyoloji (9-12) 9. Sınıflar 2014-2015 2015-2016 2016-2017 2, 3, 4, 5, 6 2, 3, 4, 5, 6 - 7. Sınıflar 7, 8. Sınıflar 3 ve 5, 6 2, 3, 4, 5, 6 2, 3, 4, 5, 6 Sınıflar 7. Sınıflar 7, 8. Sınıflar 5, 6 Sınıflar 5, 6, 7. 5, 6, 7, 8. Sınıflar Sınıflar 9, 10, 11 9, 10, 11, 12. Sınıflar Sınıflar 9, 10, 11 9, 10, 11, 12. Sınıflar Sınıflar 9, 10, 11 9, 10, 11, 12. Sınıflar Sınıflar 9, 10, 11 9, 10, 11, 12. Sınıflar Sınıflar 5, 6 Sınıflar 9, 10 Sınıflar 9, 10 Sınıflar 9, 10 Sınıflar Geçen yıl 38 z-kitap tabletlere yüklendi. Şu anda Eğitim Yayıncıları Derneğince hazırlanan 18, Bakanlığımızın Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan 22 kitabın incelenmesine devam ediliyor. Z-kitaplarda az önce bahsettiğim akıllı telefonlar için uygulamaların incelenme zamanıyla aynı zamanda inceleme yapılıyor. Elektronik ortamda z-kitap sisteme yükleniyor. Diğer tarafta kitap incelenirken kitabı sunan taraf burada girilen notları anında görebiliyor. Aylar sürecek bir inceleme işlemi birkaç günde halledilebiliyor. Düzeltmeler de anlık olarak yapılabiliyor. Hem ürünün niteliği gelişiyor hem hız ve zamandan avantaj oluşuyor. Eğitim bilişim ağı üzerinde birçok şey paylaşılabilir. Öğrencilerden, öğretmenlerden, okullardan, ilçelerden, illerden eğitim haberleri, eğitimde iyi örnekler. Bizim temel sorunlarımızdan birisi bir yerdeki iyi bir uygulamamızı yaygınlaştırmamak. Burada çeşitli videolar, öğretmen ve öğrenci için tartışma, soru cevap şeklinde uygulamalar var. Hem öğretmenler için örnek hem de öğrenciler için eğitim materyalleri olacak e-dersler var. Kazanım bazlı videolar, ders videoları, çeşitli deneylerin videoları var. 5 Şubat’ta periyodik olarak yayınlanan SmartBrief bir anket sonucu verdi. Eğitimcilerin % 40 online uygulamaların ve oyunların öğrencilerin katılımında en etkili araç olduğunu 26 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi düşünüyor. Bu Türkiye’de yapılan bir araştırma değil. Ama öğrencilerin eğer daha çok merakını bekliyorsak bunların gerekliliği hakkında yaygın bir kanaat var. Nihai olarak bu eğitim bilişim sistemini AppStore benzeri bir market gibi düşünebilirsiniz. Burada yazılımlar, uygulamalar olabilir, öğrenciler ve öğretmenler tarafından eğitim amaçlı kullanılabilir. Öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz burada pek çok uygulamayı, yaptıkları çalışmaları paylaşabilirler. Öğrencilerimize daha nitelikli ders kitapları ve eğitim içerikleri sağlamak için ne yapıyoruz? 12 Eylül 2012 tarihiyle ders kitaplarını inceleme sistemi değişti. Burada yapılan değişiklik doğrudan ders kitaplarının kalitesini geliştirecek bir değişiklik. Bunun temel amacı her bir öğrencinin kaliteli ders kitaplarına ve içeriklerine erişim hakkını güvence altına almak. Çünkü eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacaksak önce eğitim içeriklerinin kalitesini güvence altına almalıyız. Bir tarafta müfredatta esneklikler oluşturup, z-kitapla değişiklikler yaparken diğer tarafta da ders kitaplarının ve eğitim araçlarının hazırlanması ve incelenmesi ve onaylanması sürecinin yeniden tasarlanmasıyla birbirini bütünleyen bir tasarım ortaya koymaya çalıştık. Sorunumuz sistemin aşırı derecede mekanikleşmesiydi. 6 sayfalık bir inceleme kriter listesi var. Sayfalarca bir kriter listesi mekaniktir. Çizim nitelikli olmalı, renkler net verilmeli, öğrenci seviyesine uygun değil gibi aslında inceleme işlemini tamamlayabilirsiniz. Bu kadar mekanikleşme bu özgürlüğü ve çeşitliliği engelliyordu. Kitap İnceleme Süreci Özel Sektör Hizmet Birimleri Kitap hazırlama İnceleme ücretinin yatırılması ve on-line kitap başvurusu Ön inceleme TTKB uzman ve uzman yardımcıları (şekil şartları yönünden inceleme) İnceleme değerlendirmeye alma ya da iade Kurul Kararı 1. Panalistlere Eğitim 2. Panel üyelerini kura yoluyla belirleme 3. Panalistlere incelenecek eserlerin gönderilmesi 4. Panalist inceleme raporlarının tamamlanması 5. Panel toplantısı ve panel raporu TTK Kurul Kararı (kabul / ret) ONAY Sistem bunları çözmek yerine yeni sorunlar üretiyordu. Bu incelemeyi yapanlarla alakalı değil, sistemin mekanikleşmesinden kaynaklanan bir sorundu.Daha kaliteli kitaplar üretemiyorduk çünkü kitapların hepsi bu sürecin sonunda birbirine benziyordu. Aynı konuda kitap yazıyorsunuz. İki fizik eğitimcisini ele alalım. İki tane ders kitabı seçiyorsunuz. Bu kitapların birbirine benzemesi kadar kötü bir şey var mı? O zaman ikinci bir kitabı neden yazıyoruz? Oysa her kitabın özgün bir eser olması ve artı bir değer oluşturması gerekiyor. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 27 Sistem sadece öğrencilerin değil yazarların ve üreticilerin taleplerini de karşılamıyordu. Sektör temsilcileriyle defalarca bir araya geldik. Her defasında bize “Bu sistem bütünüyle değişmeli” diyorlardı. Sistemin nasıl olması gerektiği konusunda oturduk, tartıştık. Dünyadaki örnekleri inceledik. Daha önemlisi bu sistem, sektörle Milli Eğitim Bakanlığını güvensiz bir ilişki temeline oturtmuştu. Çünkü sürecin sonunda ortaya ne çıkacağını hiç kimse kestiremiyordu. Sistemin yeniden tasarlanması gerekiyordu. Bunu yaparken teknik ayrıntılar yerine içerik ve tasarıma odaklandık. Hızlı ve etkili bir değerlendirme sistemi. Biraz önce sözünü ettiğimiz temel düzenlemeler burada da söz konusu. Biz iletişim yayıncılarına “İnceleme işlemlerinin 4 ayda biteceğini hiç hayal ettiniz mi?” diye sorduk. Bir kişi kalktı “Biz 8 ay talep ettik ama olmadı” dedi. 4 ayı hayal bile etmediler. Buradaki düzenleme bunu 4 ayla sınırlandırdı. Milli Eğitim Bakanlığı olarak biz başvurusu yapılan bir incelemeyi 4 ayda tamamlamak zorundayız. Yönetmelikle kendimizi bağladık. Müfredatla ilgili konularda da kendimizi bağlayacak hizmet standartları oluşturduk. Birçoğunuz sanırım halen bunun farkında değilsiniz. Çünkü farkında olsaydınız daha hızlı hareket ederdiniz diye düşünüyorum. Şu anda bize bir öğretim programı başvurusu yaparsanız bizim süremiz, hizmet standardımız bir ay. Biz bunu bir ay içinde sonlandırırız. Bunu açıkça söylüyorum. Bu konunun en çok muhatabı özel okullarımız. Resmi okullardan da birçok talep geliyor ama bize ulaşan bir başvuruyu bir ay içinde sonuçlandırırız. Bu kabul ederiz demek değil. Ama bir emek harcanmış ve bununla ilgili bir şey yapılacak, bir uygulama yapılacak, eğer bu Türkiye için, çocuklarımız için bir artı değer üretecekse biz onu orada bekletmeyiz. Bir ay içinde sonlandırırız. Siz de bu sisteme bir artı değer katmış olursunuz. Sonra da sizin ürettiğiniz şey artık sizin malınız değil, kamuya ait olur ve herkes onu kullanabilir. Ama sizlerdeki hareketsizliğe baktığım zaman bundan pek haberdar olmadığınız kanaatindeyim. Çünkü bunu bilirseniz sanırım biraz daha hareketleneceksiniz. Yeni ders çizelgelerinde ortaokullar için 8 saatlik bir alan var. Biz orada bazen hayrete düşüyoruz. Özel okullardan da, resmi okullarımızdan da bizleri arayıp “Biz bu 8 saatte şunları yapabilir miyiz?” diyorlar. Evet, yapabilirsiniz. “Peki, bunu yapabilir miyiz?”, Evet, onu da yapabilirsiniz. Orada her türlü eğitsel, kültürel, sanatsal, sportif, her türlü etkinliği yapabilirsiniz. Özel okul, resmi okul ayrımı olmadan bunu yapabilirsiniz. Biz bu düzenlemeyi yaptık, üstünden bir yıl geçiyor ama halen sistemde “Acaba yaparsak bir şey derler mi?” korkusu var. Artık bunları hep birlikte aşmamız gerekiyor. Müfettiş bir şey demez, çünkü çizelgede var. Müfettişlere de haksızlık etmeyelim. Müfettişlerin dünyanın her yerinde bir tek görevi vardır: Mevcut yasalara, yönetmeliklere, düzenlemelere uyulup uyulmadığını kontrol etmek. Bunu yapmadığı zaman işini yapmamış olur. Biz o düzenlemelerin işimizi zorlaştırdığını düşünüyorsak oturur tartışırız ve değiştiririz. Ama hiçbirimizin müfettişe oradaki olması gereken düzeni arıyor diye kızma lüksümüz yok. Çünkü müfettişin işi o. Müfettişlik dünyanın her yerinde yüzü soğuk bir iştir. Biz şeffaf, objektif ve adil bir değerlendirme bekliyoruz. İlk defa Milli Eğitim Bakanlığı eğitim kitaplarını, eğitim araçlarını özel sektörün eğitim araçlarını incelediği şekilde 28 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi inceliyor. Kura yoluyla inceleyecek kişiyi seçiyoruz ve özel sektörden incelemeyi izlemesi için temsilci istiyoruz. Bunu devlet kitaplarına da uyguluyoruz. Onlar da aynı sisteme tabii, çünkü amacımız çocuklarımızın daha kaliteli, daha nitelikli kitaplara ulaşmasını istiyorsak bunu yapmak zorundayız. Böyle bir ayrım gözetemeyiz. Eğer çocuklarımız için daha kaliteli bir eğitim düşünüyorsak asla bu ayrımı yapamayız. Çünkü bu ayrım dönüp bize zarar verir. Aynı kurallara, koşullara tabii ve aynı şekilde bir inceleme sürecinden geçer. Dolayısıyla herhangi bir birimizin ürettiği bir kitap kabul görmeyebilir. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı olarak da biz zorunda kalmadıkça üreten ve karar veren olmak istemiyoruz. Çünkü biz karar veren konumundayız. Kendi ürettiğimiz bir kitabın tekrar karar vericisi olmak, dünyanın neresine giderseniz gidin, çıkar çatışması olarak adlandırılır. Uzmanlık ve profesyonellik isteyen bu sisteme 25.639 kişi inceleyici olarak giriş yapmış. Bunların bir kısmı eğitim fakültelerinin, güzel sanatlar fakültelerinin öğretim üyeleri; bir kısmı en az on yıllık öğretmenlik yapmış ya da doktora yapıp yine en az beş yıllık öğretmenlik yapmış öğretmenler. Ama bir kitabın tasarımını Güzel Sanatlar Fakültelerindeki öğretim üyelerinin dışında kimseye inceletmeyi düşünmüyoruz. Çünkü kitaplarımızın tasarımı kaliteli olmak zorunda. Tasarımı içerikten bağımsız olarak ele alamayız. Bu 25.639 kişiden kura ile incelemeciler seçeceğiz ve seçtiğimiz bu altı kişi panel yoluyla bu kitabı inceleyecek. Türkiye genelinde, Ankara’dan değil, Kars’tan da, Edirne’den de, Mersin’den de, Sinop’tan da, her branştan inceleyiciler var. İşte bu sistem aynı şeyleri üretmez artık, birbirine benzer eserler üretmez. Veri tabanlarıyla ilgili ifade ettiğim bir şey vardı. Bu sisteme üye olacaksanız, giriş yapacaksanız; kimlik numaranızı girersiniz bilgilerinizi Bakanlık personeliyseniz yani bir öğretmenseniz, MEBBİS’te kaydınız varsa hizmet yılınızı MEBBİS’den çeker ve sisteme onu gireriz. Yanlış yazma ihtimaliniz yok. Branşınızı, ev adresinizi, okul bilgilerinizi yanlış girme şansınız yok. Eğer akademisyense, dışarıdan bir başvuru yapılıyorsa o zaman da bilgileri MERNİS’den çekiyor. Resmi verileri esas alıyoruz. O veriler üzerinden yine kimlik bilgileri doğrulanıyor. İsmini dahi girmiyor, kimlik numarasını giriyor ve ismi ve adresi sistemden otomatik olarak alınıyor. Bu sistemde hiçbir karar bir kişide değil, bir kişi belirleyici bir karar yetkisine sahip değil. Bir öğretmen, bir akademisyen, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı hiçbiri tek başına karar yetkisine sahip değil. Nihai olarak karar, değerlendirme aşamasında kurulan panel tarafından yapılır, kurul aşamasında kurul tarafından yapılır. Bu sistemde rapor yazanların ‘öğrenci sistemine uygun’ değil şeklinde bir rapor yazma lüksü yok, çizim nitelikli olmalı. Çizimin neyi var? 1927 yılından bir fotoğraf bulunmuş, bizimki “Fotoğraf daha kaliteli renklerle verilmeliydi” diyor. 1927 yılından, daha değerli kullanabileceğiniz bir materyal bulmanız mümkün mü? İşte o hatalı dediğinin somut gerekçelerini açıkça anlatmak zorunda çünkü bunu yönetmelikte açıkça belirttik. Ön inceleme sadece şekil yönünden yapılır, panelistler yazarların kim olduğunu bilmez ve bütün panelistler bir etik sözleşme imzalar. Etik sözleşmenin sonu şöyle biter: “Türk Ceza Kanunu’nun ilgili tüm maddeleri, bu konuda hüküm Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 29 içeren bütün kanunların maddeleri uyarınca suç duyurusunda bulunulacağını bildiğini beyan eder”. Çünkü bu haksız kazançtır. Eğer kurallara uymuyorsa bu hareketinin cezası TCK’da 2 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıdır. Bütün bunları taahhüt eder. Yani etik sözleşme sadece vicdani bir sözleşme değil, aynı zamanda hukuksal sonuçları olan da bir sözleşmedir. Kurayla belirlediğiniz kişiler birbirinden habersiz bu denetleme işlemini yapar, fakat raporlar tamamladığında bir araya gelip tartışırlar ve panel raporu ortaya çıkar. Burada neye bakıyoruz? İçeriğin kanunlara ve Anayasaya uygunluğuna, bunu söylediğimizde bize ilk gelen tepkiler: “Zaten kanuna, Anayasaya aykırı bir şey yapılamaz ki”. Yapılır, eşitlik ilkesi vardır. Bu eşitlik ilkesi cinsiyet eşitliğini de içerir. Milli Eğitim Temel Kanunu’nda temel ilkelere baktığınızda orada da eşitlik ilkesi vardır. Bu cinsiyet eşitliğini, toplumsal eşitliği de içerir. Bunlara uymuyor olabilir ve uymuyor da çoğu zaman. Kitaplarımızla ilgili bugüne kadar karşılaştığımız eleştiriler örneğin, son zamanlarda basında da yer aldı, ders kitaplarında bilimsel nitelikli olmayan içerikler de yer alacak. Görüş ve kanaatler olabilir. Eğer bilimsel nitelikli bir içerikse temelini gösterin, eğer bir kişiye ait bir görüş ve kanaat ise kimin görüşü olduğunu gösterin. Çocuk böylece neyin bilimsel olduğunu, neyin görüş ve kanaat olduğunu görsün. Çünkü bu ayrımı yapmadığınız sürece bir toplumda ne demokrasi olur ne gelişme olur. Bilimsel bilgiyle görüşü kanaati ayırt edemediğiniz sürece herkesin “Bana göre”leri olur. Bir yerde kaç kat bina yapacağınızı bana göre ile belirleyemezsiniz. Burada amaç, çocuklarımızın ileride hangi kararlarını bilimsel bilgilerle vereceklerinin, hangi kararları görüş ve kanaatlere göre vereceklerinin ayrımını sağlamak. Bunu yapabildiğimiz zaman Türkiye’deki bir sonraki kuşak bambaşka bir kuşak olur. İşte o zaman 2023 vizyonu olur. İşte o zaman artı değerler üreten bir toplum oluşturabiliriz. Demokratik olarak birbirine saygı gösteren, birbirini anlayan bir toplum oluşturabiliriz. Biz hep çocuklarımızın nasıl davrandığını, ne öğrendiğini daha çok ne yaptığımızla açıklıyoruz. Ne yapmadığımızı hep göz ardı ediyoruz. Bilimsel veriyle görüşü kanaati ayırt etmemek yapmadıklarımızdan biridir. Bu ayrımı yapmak zorundayız, bilimsel bilgide özellikle bunu bekliyoruz. Görsel tasarım ve içerik. Kitaplarımızın tasarımının dünya çapında olması gerekir. Bakanlığımızın hizmet birimleri bir kitap yazıyorsa bunu profesyonelce yapıyor. Yani rastgele üç beş kişiyi çıkarmıyoruz. Profesyonel bir tasarım ekibi, profesyonel bir yazar ekibi, hatta bu yazar ekibinin çoğu zaman birden çok alternatifi vardır. Yani bir yazım ekibinin yazdığına güvenip bütün yumurtaları bir sepete koymuyoruz. Sonra bu şekilde hazırlanan kitapların 2013-2014 öğretim yılı başında, Eylül ayında, İngilizce, matematik, fizik, kimya, biyoloji derslerinde ilk örneklerini göreceksiniz. Aslında sektör de bizim yaptığımız değişikliklere paralel olarak kendini değiştirmeye başlıyor. Çünkü buradaki inceleme değerlendirme kriteri değişti. Bir yerde inceleme ve değerlendirme bölümünü sıkı tutarsanız ondan önceki aşamaları da değiştirebilirsiniz. Bütün bunları yapmada şunu amaçlıyoruz, önümüzdeki birkaç ayda bunları çok daha net görmeye başlarsınız, hız, esneklik ve etkililik. Önümüzdeki öğretim yılında eğitim bilişim ağında bütün öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin, özel okullar dâhil 30 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi olmak üzere, ulaşabileceği oldukça birikmiş bir materyal olacak. Fakat bu sistem kendi başına işlemeyecek, sadece Milli Eğitim Bakanlığı’nın geliştirmesiyle işlemeyecek. Burada sizlerin, özel okullar, resmi okullar, bütün kurumların ürettikleri olacak. Biraz önce ifade ettim. Bilim ve Teknik Dergisi’nin bütün sayılarını biz öğrencilerimizin hizmetine sunduk. Bunun için bir şey yapmamız gerekmiyor zaten elektronik ortamda var. Sadece bunu sunmamız gerekiyor. Aynı şeyi Türkiye’de yıllarca kurumlarda oluşturulmuş arşivlerde kullanabilir miyiz? Birçok kurumda aslında şu anda kullanıma açık olmayan birikmiş arşivler var. Sanatta ve çeşitli alanlarda var. Bunları kullanabiliriz. Bunlara özel kurumlar da dâhil. Bazı kurumlarla bu anlamda protokol imzalama aşamasına gelmiş bulunmaktayız. Üretmişler zaten, var. Sadece bunu Türkiye’deki bütün öğrencilerin kullanımına sunması gerekiyor. Bunun için de hiçbir bedel ödenmesi gerekmiyor. Sadece bu içeriğin yönetilebileceği bir sistem tasarlamak yeterlidir. Aslında daha iyi bir gelecek hiç de zor değil, hiç de uzakta değil. Bunun için iyi bir yönetime ihtiyacımız var, bunu yapmaya çalışıyoruz. Ama her şeyden önce bunun için çalışan herkesin işbirliği yapmasına ihtiyacımız var. Bilgi paylaşılmadığı zaman artmıyor. Biz eğitim bilişim ağını size kapatırsak daha fazla fayda elde etmiyoruz. Bunun özel okullara açılması teknik bir alt yapı ve çalışmaları yapılıyor. Nihayetinde bunları kullanarak bilgi çağına yetişmiş bireyler kazandırmak istiyoruz. Hepiniz artı değer üretiyorsunuz. Bunda resmi okul, özel okul ayrımı yok. Çocuklarımız için daha iyi bir gelecek istiyorsak bunu hep birlikte yapacağız. Aslında bu toplantıları düzenlemekle, okullarınızla, ürettiğiniz bilgiyi paylaşmakla bu katkıyı sağlıyorsunuz. Bu konuda hep birlikte çalışarak bunların üstesinden geleceğimize inanıyorum. Bu çalışmanın verimli geçmesini diliyorum. Düzenleyen ve emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 31 Prof. Dr. Öktem VARDAR TED Üniversitesi Rektörü BİZİM YETERSİZ ÜNİVERSİTELERİMİZ Bugünkü sunum konum olan başlığım esasında İngilizce. Harvard’da 20 yıl rektörlük yapan meşhur Prof. Derek Bok’un 2006 yılında yayınladığı kitabının başlığı. Kitap benim için hakikaten eğitimin önemini anlamama destek olan, araştırmadan eğitime bir miktar geçmeme neden olan kaynaklardan biri. Ben makine mühendisiyim, benim eğitimle bir ilgim yok, eğitimci değilim. Makine mühendisliğine de hayatım boyunca çok bağlı kaldım, çok gurur duydum. Hatta 10 sene öncesine kadar da dünya makine mühendislerinin etrafında döner diye düşünürdüm. Şimdi dünya bir miktar eğitimin etrafında dönüyor gibi geliyor. Doğru yolu geç buldum ama buldum. Boğaziçi Üniversitesi’nde 6 yıl rektör yardımcılığı yaptım ve Boğaziçi Üniversitesi’nin araştırma misyonunu benimsemesi için çırpındım. Kendisine bir araştırma üniversitesi denilmesi için uğraştım. Boğaziçi, Robert Kolej genelinden geldiği için bir “Teaching College” olmasını her zaman gururla taşımıştır. Bir türlü arkadaşlarıma canı gönülden “Araştırma üniversitesiyiz” dedirtemedim. Boğaziçi Üniversitesi’ne gelen öğrenciler biliyorsunuz çok iyi öğrenciler. Dolayısıyla orada eğitimin hakikaten ciddiye alınması gerektiğini çok hissetmiyorsunuz, onlar zaten öğreniyorlar, yani siz öğretim üyesi olarak çok rol almasanız dahi sonuç çok iyi. Sonra Işık Üniversitesi’ne geçtim bir vakıf üniversitesi. Tabii vakıf üniversitesine geçtiğiniz zaman birini değil hepsini tanıyorsunuz. Çünkü başka bir sektörü gözlemliyorsunuz. O zaman fark ettim ki bu kitap Amerika’daki üniversitelerdeki eğitim sisteminin yetersiz olduğunu, hatta Andre Chewing esasında yetersiz değil “Yapması gereken kadar yapmamak” anlamında bir kelime kullanıyor, yetersiz biraz ağır kalıyor. Ama ben çekinmeden yetersiz diye tercüme ettim. Çünkü biraz daha ağır konuşabilirim Türk yüksek öğrenimiyle ilgili. Vakıf üniversitesinde çalıştığınız vakit eğitimin önemini biraz daha fark ediyorsunuz. Öğrenci ilk 1.000’den değil de ilk 600.000’den geldiği vakit ilk önce bir çarpılıyorsunuz. Hocaların ne yapması lazım, sizin yönetici olarak ne yapmanız lazım, araştırmaya başlıyorsunuz. O gün bu gündür ben eğitimin, araştırmadan daha önemli olduğunu kanısına vardım. Tabii bu bazı arkadaşların hiç hoşuna gitmiyor. Ama bunu bir miktar yüksek öğrenimdeki yapısal çarpıklıklarla beraber sizinle tartışmak istiyorum. Tartışmak diyorum çünkü şunu çok iyi öğrendim: Tek yönlü ders verdiğiniz zaman bir süre sonra ister istemez dinleyiciler uyuyorlar. Bu işi etkileşimli yapmak zorundasınız ve çok uzun tutmamanız lazım. Onun için sizden rica ediyorum, eğer herhangi bir anda bir soru sormak istiyorsanız lütfen sorun. Bana yardımcı olmuş olursunuz sorarsanız. Konuşmamı 10’ar dakikalık 4 bölüm olarak düşündüm: I. Eğitim-öğretim fonksiyonları itibarı ile üniversitelerimizin başarıları pek de övünü lecek seviyede değildir. 32 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi II. Eğitim sistemindeki temel değişim “öğrenci merkezli öğrenme” - bilişim teknolo jilerinin eğitimdeki yeri - vakıf/özel üniversitelerin bu husustaki rolü . III. Kurumsal tavır ve kişisel kararlılık birbirini desteklemediği müddetce sadece teknolojinin getirisinin az olacağı düşünülmektedir. Ülkemizde “öğrenen” kurumlara şiddetle ihtiyaç vardır. IV. Yükseköğretim kurumlarının çeşitliliği ve tercihleri dorultusunda hesap vermeleri ilkesi hala anlaşılmamıştır. Uzmanlıkların oluşumunu destekleyen, kalite kültürünün gelişmesine fırsat veren bir kanun ve yapıya fevkalade ihtiyaç vardır. Yükseköğrenimde muazzam bir değişme var. Bu değişmeyi ben neredeyse gözlerimle görüyorum diyebilirim. 1990’lardan itibaren hakikaten kitaplarda yazan, konferanslarda söylenen şeyleri ben kişisel olarak birebir yaşadığımı düşünüyorum. Üniversitelerden beklentiler muazzam arttı. Elit kitle geçişi, ben doktoramı yaptığım zaman elitti. Bir avuç insan çok istediği için üniversitedeydi. Ekstra yardıma ihtiyaç yoktu. Bugün için bazı ülkeler çağın nüfusunun %80’ini yükseköğrenimden geçirmeye kalkıyor. Tabii bunun çok ciddi etkileri oluyor. Küreselleşmeyi en iyi Thomas Friedman’ın ‘The World is Flat’ (Dünya Düzdür) kitabı anlatıyor. Eğitimin yaşama yayılması, 4 yılla bitmemesi, hükümetlerin yükseköğrenimi desteklemekten adeta vazgeçmesi, çünkü daha önemli ajandaları var. Sosyal güvenlik var, sağlık var; eğitim ise okul öncesi var, ilköğretim var ama yükseköğrenim yok. Çok ciddi rekabet var, artık köyünüze çekilip bir şey yapamıyorsunuz. Dünya çapında oynamak zorundasınız. Hatta bunun yönetişime etkisi çok fazla. Rektör seçimi meselesi Türkiye’de hep gündemde olmuştur. Benim kuvvetle desteklediğim görüş; üniversitelerde seçim asla olmamalıdır. Çünkü bu kadar çok beklentisi olunan bir kurumda sizin bir yöneticiye ihtiyacınız var. Bir seremoni liderine değil. Stratejik planları olan, ilerisi için hedefleri olan bir lidere ihtiyacınız var. Bu da seçimle olacak şey değil. Üniversitelerin kuruluşu 1088 olarak kabul edilir, Bologna Üniversitesi. Üniversiteler çok tutucudur. Hatta e-mail ile dolaşan bir takım espriler arasında 1300’lerde uyutulan bir adam 2000’lerin başında uyandırılır ve hiçbir kuruma uyum sağlayamaz. Fakat üniversitelere geldiğinde rahatlar. Çünkü 1300’lerdeki sistem hala aynı devam ediyordur. Bilgi üretimi ve bilgi dağıtımı endüstriyel devrimden bile etkilenmedi. Endüstriyel devrimde devrim olan seri üretim, yaygın dağıtımdı. Bundan hiç etkilenmedi. Üniversiteler ancak 1990’lardan itibaren çok ciddi olarak internet nedeniyle, üretimde değil ama dağıtım kısmında çok ciddi olarak etkilenmiş durumdalar. Biliyorsunuz üniversitelerin fonksiyonu eğitim, araştırma, topluma hizmettir. Bu demek değil ki her üniversite ara insan gücü olarak mesleki eğitime, aynı şekilde lisans eğitimine, çok sayıda mastır, doktora programına aday olacak; hem yöresel gelişmeye hem dünya çapındaki bir takım yarışmalara gidecek. Böyle bir misyon yok. Artık üniversiteler kendi savaşlarını seçiyorlar, belli bir konuda uzmanlaşmaya çalışıyorlar. Maalesef ülkemizde böyle bir şey mevzu bahis değil. Bütün üniversiteler, 170 tane üniversiteyi alın, her birinin misyonu aynıdır. Hepsi araştırma yapmak, eğitim ve topluma hizmet; bunlar arasında bir önceliklendirme yapmaz, hepsini beraber yapıyormuş gözükür. Tabii ki araştırma en prestijli olanıdır. Öğretim üyesine en fazla puan getirenidir. Ama araştırma yapıyormuş gibi gözükmek uğruna eğitim harcanır. Hâlbuki toplumun Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 33 tartışmasız en fazla ihtiyaç duyduğu, en fazla emek ve zaman harcanan eğitimdir. Şu anki durumda eğitim yük ama kredisi yok. Türkiye’de eğitime çok fazla zaman harcanıyor. Ama maalesef bu tamamen öğrenci sayısının çok, öğretici sayısının az olmasından kaynaklanıyor. Birkaç ay evvel Aksaray’daki bir konferansta duyduklarıma inanamadım. Bazı genç öğretim üyeleri bu dönem haftalık ders saatlerinin 30’a düştüğünü ve artık bir takım araştırmalara ufak ufak başlayacaklarını beyan ettiler. 30’a düşmek inanılır gibi bir şey değil. Ama eğitim dediğiniz vakit maalesef karşılaştığımız tablo bu. Şurada yazılan konu bence tamamıyla eğitimin kaliteli olmasını veya kaliteli eğitim yapmayı kabul etmemizle ilgili. Bu zihinsel yaklaşım, dönüşüm gerektiren bir husus. Eğer bu dönüşümü yapabilirsek dijital olmuş olmamış, bunlar çok rahatlıkla gelecek diye düşünüyorum. Eğitim adına düşündüğümde, 1988’de profesör oldum, epeyce doçentlik, profesörlük jüriliklerine girdim, hiçbir tane doçentlik sözlü sınavında ya da atama dosyasında eğitimle ilgili bir şey bilmiyorum. Tabii eğitim fakültesi için bunlar geçerli olmayabilir, makine mühendisliği adına konuşuyorum. Boğaziçili olduğum için oradaki yükseltme dosyaları sık sık bana gelir. Biraz da dostluklarına güvenip her defasında dosyalarına, eğitime dair hiçbir şey olmadığına dair bir iki paragraf yazıyorum. Boğaziçi’den gelenlerin de verdiği ders listesi bile dosyada yok. Diğer üniversitelerden gelen de hiç değilse YÖK’ün şablonu nedeniyle verdiği derslerin listesi var. Hepsi o kadardır. Böyle bir ortamda üniversiteler dönüyor ve biz bu hocalarımızın eğitime gönül vermesini, iyi eğitim vermesini, öğretmekten öğrenmeye geçmesini bekliyoruz, çok zor bir olay. “Neler olabilir?” diye düşündüm, basit. Atama dosyasında şöyle sorular olsaydı: Dersinizin kazanımları nasıl değerlendirildi? Gelişme nasıl izleniyor? Bir paragraf tartışın, irdeleyin. Hiç olmazsa doçent adayları “Derslerin kazanımları nedir? Benim bunları bir yerlere not etmem lazım, bunları nasıl değerlendirdiğim hususunda düşünmem lazım” diye bir hazırlık yaparlar veya “Son 5 yılda dersin öğrenme etkinliklerinde sunduğunuz değişiklikleri açıklayın, sonuçlarını tartışın” diye. Buna bakarak karar vermek biraz zor ama sadece gündeme getirmek dahi önemli bir şey diye düşünüyorum. Ama eminim ki bundan sonraki birkaç yılda da bu sorular asla atama dosyalarında olmayacak. Tamamen bir çifte standart oynuyoruz. Araştırma çıktılarına bakarak insanları yükseltiyoruz, iyi eğitim vermelerini bekliyoruz. Bu biraz öğrencilerimize bir soruyu sorup başka bir şeyi bilmelerini beklemek gibi bir şey. Hayal ediyorum, biraz da yapmaya çalışıyorum, her üniversitesin internet sitesinde; her yarıyıl verilen derslerin öğrenci sayısı, derslik metrekaresi, öğrenci başarısı, öğretim elemanın üzerine tıklandığında onun cv’sinin çıkması, ders modu yani yüz yüze, online, izlence yeni öğrendiğim bir kelime, çok uzun zamandır “syllabus” diye kullandığım, üzerine tıklandığında izlencenin, dersin kuralları nedir, çıktıları nedir, değerlendirmesi nasıl yapılır, öğrenciler sınavı kaçırırsa nasıl bir telefi imkanı vardır, değerlendirme yöntemi nedir, kaç sınav sayısı vardır, bunlar asla yok. Gurur duyduğumuz şeyleri web ’de paylaşıyoruz, yayın sayılarımızı, atıf sayılarımızı koyuyoruz. Ama eğitimle ilgili şeyleri koymuyoruz. Niye? Bilmiyorum. Öğrenci anketi sonuçlarını öğrencilerle paylaşmak Türkiye’de hiç duymadığım bir şey, gerçi kıta 34 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Avrupa’sında da pek görülmeyen bir husus. Öğrencilerimize derslerimizi değerlendirtiriz ama bunun sonuçlarını öğrencilerimize açık tutmayız. Öğrenciler de sonucunu bilmedikleri değerlendirmeden giderek soğurlar. Mezunların iş bulma, eğitime devam etme istatistikleri neden kolayca bulunacak şekilde üniversitelerin web sayfalarında yoktur, bunlar belki çok küçük hususlardır ama en basitinden somut bir öneri sunmak adına bunları dile getirmek istedim. Kendimizi Avrupalı sayıyoruz, Avrupa’da ciddi bir Bologna süreci ve bunun getirdiği kaliteye yönelme var. Enko denen kalite ajanslarının bir şemsiye kuruluşu var ve onların hazırlamış olduğu çokça bilinen Europen Standards And Guidlines, kısaca ESG diye geçen, ben EUA’nın değerlendirme hakemiyim, Avrupa’daki üniversitelere gittiğimizde bunu hep sorarız. Bu standartlara nasıl uyuyorsunuz? Standartların ana hatları burada yazdığım şeyler, bakarsanız, birinci ve sonuncu hariç hepsi eğitimle ilgili; Avrupa Standartları - European Standards and Guidelines (ESG) 1. Kalite güvence politikası ve süreçleri, 2. Diploma programlarının ve verilen derecelerin kabul, izleme ve peryodik değerlendirilmesi, 3. Öğrencilerin değerlendirilmesi, 4. Öğretim elemanlarının değerlendirilmesi, 5. Öğrenme kaynakları ve öğrenci destekleri, 6. İlgili verilerin toplanması, analiz edilmesi ve kullanılması, 7. Kamunun bilgilendirilmesi Üniversiteden esas beklenen kalite hareketleri bunlar. Bunun içinde araştırma yok, araştırma genellikle ayrı bir kısım olarak ele alınır. Bahsettiğim muazzam değişikliğin eğitim-öğretim ile kısmını ben hep öğrenci merkezli öğrenme olarak formüle etmek istiyorum. Alison King’in 1993 yılında yayınladığı bir makale var. “Sahnedeki akil adamdan kenardaki rehbere geçiş”, makalenin adı. O tarihlerden itibaren bu artık bütün eğitim dünyasında gündeme gelen bir husus. Eğitimciler bu konuyu daha önce incelemiş, bu konuda bir takım gelişmeler yapmış olabilir. Fakat dediğim gibi bir makine mühendisi olarak, eğitimin dışından gelen biri olarak bunun başka bölümlere, başka birimlere, disiplinlere bulaşmasının önemli olduğunu, esas olduğunu düşündüğümden, 1990’ların ortasının tipik bu öğrenci merkezli hareketin başlangıcı olarak görüyorum. Herkes bunu böyle görüyor. Öğrenci merkezli hareketi neden diye düşündüğünüzde genelde kitle eğitimin ortaya çıkardığı bir ihtiyaç. Çünkü artık size sadece elit, en iyi, en hevesli öğrenci gelmiyor, bir miktar çağ nüfusunun tamamını aldığınız için hem hevesli, hevessiz, hızlı öğrenen, yavaş öğrenen, duyarak öğrenen, yaparak öğrenen bir çok öğrenci geliyor, bunun için de değişik şekillerde öğrenciyi merkeze alarak bir eğitim sistemi düzenlemeniz gerekiyor. Bilgi çağına geçmek enteresan bir şekilde daha az bilgiyle idare etme imkanını getiriyor. Çünkü bilgi her yerde var artık. Bilgiyi edinmek değil, onu kullanmak önemli. Onun için yüzeysel öğrenme yerini derin öğrenmeye bırakıyor. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 35 Sorgulayabilen, bilgiyi değerlendirebilen insana ihtiyaç var. Bir de tabii çok önemli bir şey, bilgi arttıkça eğitim süresi kısalıyor. Öğrenmenin hayata yayılması, bilinecek her şeyin 4 yılda öğretilme iddiasından vazgeçilme meselesi. 1998 yılında galiba EUA’nın toplantısında o zaman ki Fransız eğitim bakanı, aynı zamanda değerli bir bilim adamı Claude Allegre bir konuşma yaptı “Bugün elimizde olan bilgiyi üretenlerin % 95’i hayatta” demişti. Bu bilginin o kadar yeni olduğunu söylüyor ki, bilgi her an artıyor, üretiliyor. Bunu daha uzun yıllar öğrenerek üstesinden gelme imkânı yok. Tek yolu var, hayata yaymak. Onun için bilgi arttıkça üniversite eğitiminde süreler kısalıyor, müfredatlar daralıyor. Ama bunları akademisyenlerin kabul etmesi çok zor. Biliyorsunuz akademisyenlerin hepsi kendi konusunu vazgeçilmez diye düşünür. Konu öğretilmeden asla diploma alınamayacağını düşünür. Ben makine mühendisi olarak yetişirken içten yanmalı motorlar olmazsa olmaz bir konuydu. Bugün çoğu müfredatta yok dahi, yani seçimlik bile isteseniz zor buluyorsunuz. Maalesef bunu akademisyen arkadaşlarımız çok zor kabul ediyorlar. Öğrenci merkezli eğitimin ilk şartı öğrencinin istediği bölüme girmesi, beğenmesi, değiştirmesi. Mevcut sistemimizde çok zor. Gururla ifade edeyim, biz fakülteye öğrenci alıyoruz; üniversiteye öğrenci almayı çok isterdim. Bilgisayarımda Stanford Üniversitesinin bir logosunu kopyaladım. Orada ‘Stanford programa öğrenci almaz, üniversiteye alır’ diyor. Hepimiz biliyoruz ki üniversiteye giren öğrencilerin büyük bir kısmı ne okumak istediğini, hangi mesleği takip etmek istediğini bilmiyor, küçük bir kısmı biliyor olabilir. Ben çok kararlıydım, başından beri söylüyorum ama bir çok insan böyle bir kararı daha ileriki yıllara yaymak istiyor. Bizim sistemimiz buna izin vermiyor. Maalesef fakülteye öğrenci almayı YÖK kabul ediyor, eksik olmasınlar mani olmuyorlar, ama aman aman destek olduğunu söyleyemeyeceğim. Bunu sadece Sabancı Üniversitesi yapıyor bizim dışımızda. Boğaziçi Üniversitesi’nde bunu tekrar hayata geçirmeyi, tekrar diyorum çünkü YÖK öncesi biz öyle yapardık, önerdiğim zaman arkadaşlarımdan müthiş zılgıt yedim. Çünkü iyi öğrenci alanlar çok öğrenci gelir diye korkuyorlar, öğrenci bulamıyorlar, korkuyorlar kimse gelmeyecek, rezil olacaklar diye. Kotalar çok iyi, emniyet sağlıyor. Öğretim üyeleri çok seviyorlar kotaları. Işık Üniversitesi’nde mütevelliyi ikna ettim, 3 yıl dayanabildiler. YÖK’ün bir miktar yatay geçiş yönetmeliği hususunda yan çizmesi ve kesin konuşmaması nedeniyle korktular bıraktılar. Aynı şeklide Okan Üniversitesi de bıraktı. Hâlbuki birkaç üniversite yaparsa yavaş yavaş tutar diye ümit ediyordum. Bunun üniversiteye çok büyük maliyeti var, onu açıkça söyleyeyim. Fakat öğrenciler için çok büyük bir avantaj. Kendilerine rahatlıkla program seçme ve değiştirme imkânını bir şekilde vermeliyiz. Yatay geçiş sadece başarılı öğrencilere tanınan bir haktır. Hâlbuki başarılı öğrenci programını seviyor zaten niye değiştirsin ki? Esas başarısız olana yatay geçiş imkanı vereceksiniz. Asla geçemezler. Bir defa tek yapacakları şey sınava tekrar girecekler ya da diploma aldıktan sonra tekrardan başlayacaklar. Bu devirde artık derslerin azalması gerekiyor, disiplinler arası yapıların oluşması gerekiyor, biz derslerimizde majör- minör ayrımı yapıyoruz. Öğrenci bir meslek, tabii ki girdiği program itibariyle seçtiği vakit bununla beraber ek dal dediğimiz başka bir disiplinden dersler alması zorunlu. Çok sayıda seçimli dersleri var. Toplam kredinin 36 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi düşük olması gerekiyor, 130’larda. Bu şablona eğitim fakültesi çok zor uyuyor tabii, uyamıyor. Çünkü eğitim fakültesinin programı fotokopi çekip vermeniz gerekiyor, çünkü tek bir şablonu var. Eksik olmasın YÖK’teki meslektaşlar bizim müfredatımızı değiştirmemize izin verdiler. Ama yetmiyor. Halen girin web sitemize bakın, mühendislik veya idari bilim müfredatları çok daha esnek, eğitimi o kadar esnek yapamıyoruz. Hâlbuki Türkiye’nin ihtiyacı daha esnek programlar. İngilizce maalesef Türkiye’nin bir sorunudur. Biz üniversitede İngilizce öğretiyoruz. Çok geç, çok pahalı, çok zor. Türkiye’nin yeterlilikler çerçevesinde alan yeterliliklerini sağlayan programların çıktılarının üzerinde durulması lazım. Bu program çıktıları bugün yine YÖK’ün ısrarla üzerinde durduğu Bologna eşgüdüm komisyonları vasıtasıyla epey gelişti. Ama hep bir zorunluluğu sağlamak üzere yapılıyor. Hissedilerek, sahiplenerek değil. Burada disiplinin gerektirdiği çıktılar rahatlıkla söyleniyor ancak ortak alandan bağımsız “soft skill generic compatance” dediklerimiz, bunu sahiplenen geniş bir akademik kitle yok. Bunların kazanımları, bunların değerlendirilmesi, ders verme yöntemleri. Biraz önce bir arkadaşımla hasbihal ediyordum: 30 sene Boğaziçi’nde tek yönlü yayın yaptım. Lacture dediğimiz tek yönlü ders anlattım. Düşündükçe yüzüm kızarıyor. Onun için de şimdi TED Üniversitesi’nde mümkün olduğunca etkin, etkileşimli, tek yönlü olmayan ders verilmesi üzerinde gayret sarf ediyorum. Değerlendirme, bilmiyorum mühendisler arasında konuşulan “çıktı bazlı değerlendirme” lafını daha duyan var mı akademisyenler arasında? Biz bunları hayata geçirmeye çalışıyoruz. Çok zor etaplar. Bunlar, rahatlıkla konuşulabilen fakat yapılması çok zor olan hususlar. Üzerinde durup iyi örnek oluşturmaya çalışıyoruz. Oluşturduk diyemeyeceğim. Bu zaman alacak. Son olarak da bir trend olarak size program akreditasyonunun konuyla ilgili olarak çok da gündemde olmadığını söylemek istiyorum. Çünkü geçmiş yıllarda, özellikle de Avrupa’da, her programın kendi başına akredite edilmesi gündemdeydi. Artık devir değişiyor. Çünkü bu başa çıkılmaz bir işlem. Bunun yerine kurumsal değerlendirme dediğimiz, program akreditasyonu, yatay akreditasyon, yatay değerlendirme kabul edilir, diğeri de dikey olarak adlandırılıyor, üniversitenin kendi sistemini geliştirmesi ve dolayısıyla dış akreditasyonu üniversite içinde kendisinin yapabilmesi amaçlanıyor. Bunun için de üniversitenin bir takım önlemler alması gerekiyor. Birazdan onlara değineceğim. Bilişim teknolojilerinin yeri şeklinde bir liste yazdım. • • • • • • internet- web siteleri, videolar, elektronik kitaplar, etkileşimli deneme sınavları, eş zamanlı veya ayrık zamanlı tartışma forumları, OpenCourseWare, Google Books Kütüphane Projesi 20+M Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 37 • • • • kitap, simulasyon imkanları, clickers, sunum yazılımları, MOOC’s = Massive Open Online Course hemen hepsi İngilizce istiyor... Burada iki şeye değinmek istiyorum. Bir tanesi MOOC’s; Massive Open Online Course, bunların hepsi İngilizce, İngilizce bilmiyorsanız bunların hiçbirini yapamazsınız. “MOOC’s” la ilgili birkaç dakika ayırmak istiyorum. Türkçesi “Yaygın, açık, çevrimiçi dersler”. Bu son iki ayın heyecanı, esasında 2008’e dayanıyor. Ama geçen sene Stanford Üniversitesi yapay zekâ dersinin bütün dünyaya açıldığı duyuruldu. Stanford’daki 200 öğrenciyle beraber 160.000 öğrenci bu derse kayıt oldu. 23.000 kişi dersi bitirmiş, 400 kişi tam puan almış, hiçbiri Stanford öğrencisi değil, hepsi online yazılanlar. Bu yaygın, açık, çevrimiçi dersler olarak tabiir edilen( MOOC’s) derslerin esprisi bunlar sadece ders notları değil. Videolar, sorular, ödevler, tartışma ortamı, asistan desteği ve katılım sertifikası içeriyor. Geçen hafta Thomas Friedman’ın New York Times’ta bir yazısı çıktı. Yazı “Nereye baksam karamsarlık görüyorum. Bir tek yüzümü güldüren bu imkânlar.” diye başlıyor. Gerçekten yükseköğrenim çevreleri buna bir devrim olarak bakıyor, çok yeni, tamamen 2012’nin heyecanı, hatta 2013 Ocak ayının heyecanı. Şu anda 3-5 tane firma var. Bunların bir kısmı kâr amaçlı, bir kısmı değil. Mesela Coursera kâr amaçlı, 33 araştırma üniversitesi ile beraber çalışıyor, 8’i uluslararası olmak üzere. Şuanda Ocak ayı itibarı ile 24 milyon öğrenci 214 ders ile ki bu dersler çok geniş bir alanı kapsıyor, tıp, tarih, edebiyat hemen her alanda ders sunuyor. Dersler kredisiz. Sadece başarı belgesi veriliyor. Fakat şu an harıl harıl nasıl kredi verilebilir onun üzerinde tartışılıyor. Kredi verme meselesi doğrudan doğruya yazılan kişinin kimliğini tanıyabilme. Webcam ile kendisini ve kimliğini görmek ve bir el yazısı örneği üzerinde çalışıyorlar ki bir miktar kimliği belirleyip kredili olarak dersleri verebilsinler. Harvard, MIT ve UC Berkeley başka bir kâr amacı olmayan başka bir şirket kurmuş vaziyette. Khan Academy, Salman Khan’ın kurduğu biraz ortaöğretim öğrencilerine dönük. Bunlar dışında başka bir şirket duymadım. Bu muazzam bir imkân, bu sizin iyi ders vermenizi gerektirmiyor, ders hazır. Öğrenci onu alacak durumda; İngilizcesi varsa ve siz o ortamı sağlıyorsanız, kurumsal bir destek veriyorsanız tabii ki. Bu kısmı bitirirken bir miktar vakıf üniversiteleriyle-özel üniversiteleriyle olan ilişkisine değinmek istiyorum. Türkiye yükseköğrenimde özel sektörü kullanmaya Bilkent’i sayarsanız geç başlamamış, Bilkent’i saymazsanız geç kalmıştır. Ama her halükarda çok yavaş devam etti. Şu anda vakıf üniversitelerindeki öğrenci sayısı %10 bile değil. Eğer açık öğretimi de alırsanız % 5, açıköğretimi saymazsanız % 9,5. Sadece örgün öğretimi, lisansı düşünürseniz 11’e doğru çıkıyor. Türkiye’nin çok daha fazla üniversiteye ihtiyacı var. Avrupa Birliği’nin hedefleri 2023’ün 30-34 yaş grubunu % 40’a çekmek. Şu anda % 32 Avrupa, Türkiye ise %15. Dolayısıyla Türkiye’nin daha çok üniversiteye ihtiyacı var. Hükümetler her yerde yükseköğrenim yerine okul öncesine yatırım yapıyorlar. Bu mantık çerçevesinde 38 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi vakıf üniversitelerine ve özel üniversitelere ihtiyaç var. Bunların daha fazla olmasına ihtiyaç var. Ayrıca vakıf üniversiteleri devlete nazaran çok daha talebe duyarlı, çok da dinamik, yeniliklere açık, öğrenci profili daha heterojen, tam burslu öğrencileri ile diğer öğrencileri arasında müthiş farklar var. Öğrencileri kaybetmek istemiyor. Devlet üniversitesinde kimsenin çok derdi değildir öğrencilerin telef olması, vakıf üniversiteleri ciddiye alır. Kısacası vakıf üniversiteleri daha rasyonel ve gerçek bir dünya, orada bir yaşam savaşı veriyorsunuz. Onun için vakıf üniversitelerinin öğrenci merkezli eğitim ve dijital eğitime çok daha hızlı gireceklerini var sayıyorum, şartlar bunu gösteriyor. Devletin üzerine düşen kolaylaştırmak, özel sektörün üzerine düşen güven vermek. Güven kelimesi sihirli bir mesele diye düşünüyorum. Şu anda Türkiye’de tüm yükseköğrenimle ilgili bir güven eksikliği var ama vakıflarla ilgili daha fazla var. Türkiye'de 19 sektör için yapılan itibar araştırmasında Vakıf Üniversiteleri beğeni açısından da, güven açısından da 18. Sıradadır, en dipten ikinci. Vakıf üniversitelerinin de kendine şöyle bir bakıp, ben nasıl güven veririm diye düşünmesi lazım, en basitinden herhalde bütçesini bir miktar kamuyla paylaşması lazım. Bütçesini kaba hatlarıyla paylaşan vakıf üniversitesi yok. Bakın web sayfalarına hiçbir vakıf üniversitesi öğrencilerinden kaç para topladığını, öğrencilerine kaç para harcadığını, cari bütçesini, yatırım bütçesini kaba hatlarla veremez. Ben bunu Işık Üniversitesi’nde iki sene yapmaya kalktım, mütevelliler beni yakaladılar ve onu web sayfasından kaldırdılar. Bir yerde haklıydılar. “Hiç kimse yapmıyorken biz niye yapıyoruz?” dediler. Hep beraber yapıldığı takdirde anlamlı. YÖK’teki meslektaşları her fırsatta taciz ederek bir takım bilgilerin web’e konması için çok kampanyalar yürüttüm. 2 sene evvel nihayet YÖK’ün sitesinde vakıf üniversitelerinin kadrolu personeli diye bir site açıldı. Bu site şuanda her vakıf üniversitesinin kaç hocası var, profesörü, doçenti var, isimleri ne, uzmanlıkları ne yazıyor. Bunlar konduğu zaman ben kıyamet kopacak zannettim ama iki senedir orada ve hiç kimse görmüyor, hiçbir kıyamet kopmadı. O listeye bakarsanız açıkça her programda 3 öğretim üyesi olma şartına uymayanlar var. Bunu YÖK’te görüyor, üniversiteler de görüyor, herkes görüyor, kimse bir şey yapmıyor. Enteresandır. Genelde Türkiye’de bakış, özel sektöre izin veriliyor, vakıf üniversiteleri itibariyle, tahammül ediliyor, el altından güvenilmiyor. Bunun bir onurlu görev haline getirilmesi gerekiyor, başka türlü Türkiye bu yüksek sayıları, okullaşma oranlarını anlamlı bir şekilde yakalayamaz. Devlet-vakıf ayrımını katı çizgilerle yapmamak lazım, bunun altını çizmek isterim. Mevcut taslakta bunun tam tersi yapılıyor. Çok kez ifade etmeye çalıştım, örnek olarak da hep bu UC Berkeley- Stanford- Phoenix’i veririm, ilk ikisi California’nın en gözde üniversitelerindendir. Biri vakıf, biri devlet üniversitesidir. Phoenix özel üniversitedir. Amerikalılara sorun kimse Berkeley ile Stanford arasındaki farkı bilmez. Araştırmada çok iyi olduklarını bilirler, yarıştıklarını bilirler ama aradaki farkı bilmezler. Bunlar birbirine çok yakın konumlandırılmıştır. Zaten bütün dünyada kâr amacı gütmeyen vakıf üniversiteleri ile devlet üniversiteleri arasında çok az fark vardır. Hâlbuki kâr amacı güden özel üniversiteler farklı bir şeydir. Bunlar normalde 18-23 yaş grubuna hitap etmezler. Bunlar çalışan insanlara çok daha popüler konularda Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 39 çok ucuza bir takım beceriler sunmak, dersler vermek üzerine yapılır. Bunların yeri vardır, Türkiye bunları getirmelidir. Ama bunu vakıf üniversitesi yerine koyamaz. Koymaya kalkarsa yazık olur, okullaşma oranını yukarı çekme imkanlarını baltalamış olur diye düşünüyorum. Tüm 4 yıllık diploma veren kurumlar aynı değildir. Bunu kabul etmemiz lazım, aynı seviyeye getirmeyle uğraşmamamız lazım. Önemli olan yanlış bilgi vermemek, adayları kandırmamak, yoksa çeşitliliğe ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu çeşitliliği mümkün kılan çıktı kontrollerinde ihtaz edilmesi lazım. Türkiye bundan sürekli kaçıyor. Herkes makine mühendisliği diploması vereceği için ve diplomanın tek anlamı o olduğu için, o mesleği icra etmeye yetkili diye, o üniversitelerdeki makine mühendisliği programlarının kalitesini kontrol etmeye çalışıyorlar. Hâlbuki bıraksanız herkes makine mühendisliği diploması versin, makine mühendisliği yapacak olan yetkinlik sınavına girsin, mesleki yetkinlik sınavına girsin. Çünkü bunların birçoğu zaten yapmıyor mesleğini. Bütün üniversitelerin kalitesini aynı seviyeye getirmenizin imkân ve ihtimali yok. Eğer yetkinlik sınavı konulursa özellikle önde olan mesleklerde; avukatlık, doktorluk, veterinerlik, mimarlık, mühendislik gibi o zaman ülke çok rahatlar. Unvanları üniversite ile sınırlı tutmak lazım. Şu anda beyhude bir arayış içindeyiz. Doçentlik sınavında ortak bir standartı tutturmaya çalışıyoruz. Bu standart çok seneler evvel kaçtı zaten. Merkezi yapmakla hiçbir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Bırakın her üniversite kendi unvanını versin ama sadece o üniversitede geçerli olsun. Hacettepe’nin profesörü, doktoru, doçenti olsun ama bu başka bir üniversitede geçmesin. Başka türlü çeşitliliği formüle etmemize imkân yok. Kurumsal tavır ve kişisel kararlılığı bir şekilde beraberce yoğurmamız gerektiğinin altını çok çizmek istiyorum. inanıyorum. Çünkü ikisi tek başına belirli gelişmeleri sağlamaya yetmiyor. Müfredatınızı oluştururken meslektaşlarınızdan, paydaşlarınızdan görüş almak kitabii doğrulardan biridir. Standart Avrupa değerlendirmesine gittiğimizde her kuruma söylediğimiz şeyler. Bunu yapmak çok zor Türkiye’de. Ben de beceremedim. Ama akademik dünya öğrencinin daha sonra çalışacağı sektörle işbirliği yapmayı bir türlü öğrenemedi. Bunun zor olduğunu biliyorum ama bir şekilde buradan başlamalıyız. Arkasından değişimi kolaylaştıran bir takım destekleri sunmak zorundayız. Kurumsal kimliğin üzerinde durmak, öğretme - öğrenme sistemiyle öğretim görevlilerine pedagojik teknoloji desteği vermek, ödül vermek, performans kriterlerine eğitimi katmak, teşvik için fırsatlar tanımak ve yapılan anketlerin geri beslemesini sağlamak, öğrenci merkezli eğitime geçmek için minimum adımlardır. Bir öğretim görevlisinin senelerdir verdiği tek yönlü eğitimden vazgeçmesi için hem hevesli olması hem de birinin nasıl yapılacağını göstermesi gerekiyor. Böyle bir fırsatı vermezseniz onca ders yükünün altında bu çok zor olur. Onun için şu an bir takım baş koymuş insanlar yapıyor, geri kalanlar aynı seviyede. Kaliteli bir eğitim için kurumsal kimliğin sürekli olması gerekir. Devlet üniversitelerinde çok büyük bir eksiklik var. Her yeni rektörle üniversitenin yönü değişiyor. Hatta bazı vakıf üniversiteleri de böyle. Yöneticilerdeki güç dengesinin değişimi ile üniversitenin tavrı değişiyor. Hâlbuki üniversitelerin istikrarlı bir gelişim sağlayabilmeleri için 40 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi sürekliliği benimsemeleri gerekiyor. Vakıf üniversitelerinin bir altyapı, yastık oluşturma imkânları bile yok şu anda. Yasayla ilgili konuya gelelim. Belirttiğim şikâyetlerin çoğu sistem yüzünden. Sizinle iki tane veri paylaşacağım. Birisi U21’in yapmış olduğu bir değerlendirme. 15 Mayıs 2012’de çıktı. İlk defa ülkelerin yükseköğrenim seviyeleri sıralandı. Biliyorsunuz 2003’ten beri üniversiteler sıralanıyor. Üniversitenin sıralamasının çok önemli olmadığını herkes biliyor. Birkaç senedir üniversiteleri sıralamak yerine yükseköğretim sistemlerini sıralama çalışmaları olduğunu biliyorum. U21, 30-40 tane üniversitenin hazırlamış olduğu ilk yükseköğretim sıralaması. 48 ülke arasında Türkiye 45’inci. Türkiye: Genelde 45/48 Kaynaklar 28/48 YÖ, araştırma, harç, kamu, özel... çevre 47/48 yasal düzenleme, çeşitlilik, şeffaflık, esneklik, kadın varlığı... ilişkiler 46/48 uluslararası bağlar... çıktı 42/48 yayın, araştırma mükemmelliği, okullaşma oranı, işsizlik oranı Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 41 Türkiye’nin daha yukarıda olmayı hakettiğini düşünüyorum. Yükseköğrenim sistemini ne kadar kritik etsem de daha yukarıda 35’lerde olması gerektiğini düşünüyorum. Ama enteresan kısmı bu çalışmanın dört ana unsuru var: Kaynaklar, çevre, ilişkiler ve çıktı. Kaynaklarda Türkiye 48’de 28. Kaynak sorunumuz yok gözüküyor. Çıktılarda da fena değiliz ama en kötü tarafımız çevre denilen yasal düzenleme, çeşitlilik, şeffaflık, esneklik.Bu para meselesi değil. öncelikle bir araya gelip doğru bir yasayı çıkarmamız gerekiyor. Maalesef Türkiye halen 1981’de çıkan yasa ile idare ediyor. Üstüne üstlük devamlı yama yapılarak devam ediliyor. ABD’de community college denen 2 yıllık okullarda 1970-2000 arası değişim %44’den %53’e çıkmış. Doktora ve araştırma üniversitelerinde %7-%8. Aynı yerde. Sayıların farkına dikkat çekerim. Lisans ve yüksek lisans %49-%39. Bu sayıları vermemin nedeni alttaki üç madde: • • • 42 2 yıllık eğitim üniversiteler dışına çıkarılmalıdır. Meslek yüksekokulları üniver sitelerin içinde kalmaya devam ettikçe hiçbir zaman rüştünü ispat edemeyecek, gerektiği değeri bulamayacak. Bunu her bulduğum platformda dile getiriyorum maalesef kimse dikkate almıyor. Doktora ve araştırma sadece ufak bir grubun önceliğidir. Buradaki araştırma bilimsel çalışma anlamında değil, tamamen uç noktada teknoloji üretmek anlamında. Bu, belli başlı üniversitelerin görevi olması gerekiyor. Türkiye’de her üniversitede doktora programı var. Senelerdir çok yanlış yapılıyor. 2003 yılında ben YÖK üyesiydim. Vakıf üniversitelerinin doktora programlarının engellenmesi konuşuluyordu, neden sadece vakıflar devlettekileri engelleyelim dediğimde arkadaşlarım onun için çok geç o tren kaçtı bari bunu kaçırmayalım dediler. Tren 2003’te kaçmıştı, şimdi çok daha fazla kaçmış durumda. Yeni nesilleri yanlış yetiştiriyoruz. Eğitim ve meslek üniversitelerin ana görevidir. Altına yazım, bize ne ABD’den diyebilirsiniz ama ABD yükseköğretim sistemi tüm dünyanın örnek aldığı bir sistem. Bologna sistemi de aslında ABD sisteminden kopya çekiyor. Yüzüne söylerseniz alınıyorlar ama sıfırdan ABD sistemini yeniden keşfediyorlar. EUA ÖZERLİK KARNESİ - 15 KASIM 2011 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Bir başka bilgi EUA’nın yapmış olduğu özerklik karnesi. Bu 2011 yılının biraz eskimiş ama yine de Türkiye bu 28 değerlendirmeye alınan ülkeler arasında hep sonlarda. Başka bir veri yine ABD’den, tam zamanlı, tam iş güvencesi olan sayısı %40. Devlet araştırma üniversitelerinde de en fazla %60. Yarı zamanlı ve sözleşmeliler kabaca %60. Bize bakıyorum tüm üniversiteleri tam zamanlı personelle götürmeye çalışıyoruz. Neden sözleşmeli kullanmıyoruz? Burada vakıf üniversitelerinin katkılarını yine görüyorum. Kanun taslağında 5 ilkeden biri, yarışmacı, rekabetçi, performansa dayalı sistem iddiası idi, böyle bir şey yok. Müthiş bir rehavet var. Bir tenured demek hayat boyu güvence demek. Neden doktora şart? Türk yükseköğrenimiyle ilgili rapor hazırlayan yabancı uzmanlar bu konuyu hiç anlamazlar. Ben birkaç tanesiyle uzun uzun konuştum. Geçen hafta Romanya’da değerlendirmedeydim, orada da aynı şart var, öğretim üyelerinin doktoralı olması. Takımdaki İngiliz arkadaş anlamadı, 4 gün boyunca sordu: Neden doktora olması gerekiyor? Ne Romanya’da ne Türkiye’de aman aman araştırma yapılmıyor. Her ders verenin doktoralı olması gerekmiyor. Ama bir güven yok. Çünkü kapıyı açarsak doktorasızlara sonunda ne olacağını bilmiyoruz. Bunun temelinde hep güven eksikliği yatıyor. Türkiye’de bir çeşitlilik var o da dikey çeşitlilik. Bu kalite farkı anlamındadır. Yani aynı misyonu olan üniversitelerin yapması gerekenden çok daha farklı, az performe etme meselesi. Yatay geçişte durum farklı yani farklı misyonlar söz konusu değil. Sistem zaten bu dikey çeşitliliği de görmezden geliyor. Herkes için aynı kurallar uygulanıyor. 200 üniversiteli bir sistemimiz var, bunun %50’si 6 yıl ve daha genç. Bir üniversite için 6 yıl hiçbir şey değil. Üniversite olmanız için 30-40 yıl geçmeniz lazım. Bir çözüm yok ortada. Böyle bir sitemin bırakın genç bir üniversite almasını, sadece 200 üniversitelik bir istemde dahi tek tip üniversite çok zor gidecek bir şey. Maalesef Türkiye çeşitliliği formüle edemediği müddetçe yükseköğrenime bir çözüm getiremeyecek. Buna mani olan ciddi hukuki ve mali sistemler var. Bunları bir an önce çözemezsek daha çok toplantılarda “bizim başarısız üniversitelerimiz” başlığı geçecek. YÖK günlük işlere karışıyor ama kurumların planlarına stratejilerine karışmıyor. Yapması gerekenleri yapmıyor, yapmaması gerekenleri yapıyor. Sistem böyle kurgulanmış. Ne kadar çırpınsak da başarılı olma ihtimalimiz çok az. Avrupa’da ulusal kalite ajansı olmayan tek ülke Türkiye. Halen YÖK’ün taslağında bu bir kural olarak formüle ediliyor. Kaliteyi bilen, bu konuda bilgisi olan buna karşı çıkmaz. Geleneği ve karakteriyle uyumlu, kendine özgü misyonu olan, iç kalite mekanizmaları yerleşik, değişen dünyanın tehdit ve fırsatlarını dikkate alan ve öğrenen vakıf üniversiteleri Türkiye için bir şans olacaktır. Teşekkür ederim. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 43 Mevlüt DİNÇ Türkiye Dijital Oyunlar Federasyonu Başkanı OYUN TABANLI EĞİTİMİN ÖNEMİ Öncelikle eğitim gibi önemli bir konuda beni davet ederek fikirlerimi paylaşmamı istediğiniz için çok teşekkür ediyorum. 30 yıllık bir birikimi size anlatmaya çalışacağım. 2000 yılının sonuna kadar, tamamen tesadüfen İngiltere’de öğrendiğim bilgisayar oyun programcılığı ile uğraştım. 1980’li yıllarda bu sektöre giriş yaptım. Zaten oyun sektörü de belki biliyorsunuz, en önemli adımlarını İngiltere’de 1980’li yıllarda atmıştır. İngiltere’deki başarılı birikimimi tamamen ülkemde kullanmak için Türkiye’ye geldim. Son 12 yıldır da Türkiye’de oyun sektörünün gelişmesi için büyük bir çaba sarf ediyorum. Tabii sektör olmayınca sektörde çalışacak yetenekli, deneyimli eleman da olmuyor. Ben hem sektörün tetiklenmesine hem de bu konuda yetenekli, hevesli gençlerin benim de deneyimlerimle sektöre kazandırılmasına ön ayak oldum. Bizim şirketimizden ayrılan birçok arkadaş daha şimdiden kendi şirketlerinde iş yapmaya başladılar. Bu da çok gurur verici bir şey. 2009 yılına kadar tamamen kendi imkânlarımızla, kendi emeklerimizle dünya çapında işler yapmaya çalıştık. 2009 yılında Türk Telekom grubuna katıldık. Ben Türkiye’deki çalışmalarımızdan bahsetmeden önce oyun sektörünün önemini ve dünya oyun sektöründen birkaç rakam paylaşmak istiyorum. 1 milyarın üzerinde oyuncu var dünyada, çok büyük bir rakam bu. Oyuncu yaşı giderek küçülüyor. Ben burada 2-3 yaş yazdım ve bu gerçekten doğru. 30-40 yıllık genç bir sektör, buna rağmen çok daha köklü bir sektör olan sinemayı geçmeyi başardı. Burada 70 milyar $ diyoruz ama önümüzdeki yılda 80 milyar $ olacağı kesin. Bir tane oyunun 24 saatte elde ettiği gelir 200 milyon €. Krizlerden çok az etkileniyor. Oyunun gücü gerçekten artıyor. Tamamen sosyal iletişim için kurulan facebook da bile artık %80 oyun oynanıyor. Çünkü artık orada herkes bulmak istediği arkadaşını buldu ve şu anda herkes oyun oynuyor. Türkiye’ye geldiğimizde bu devasa sektörden çok küçük bir pay alıyoruz. 12 yıllık çabanın sonucunda geldiğimiz nokta 250-300 milyon $. Bazıları 400-500 diyor ama milyarlarca dolar olana kadar birkaç yüz milyon doların çok bir anlamı yok bence. Ama burada önemli olan Türkiye’de 20 milyonun üzerinde oyuncu var. Bu rakam aslında Türkiye’yi ilk 10 ülke içine koyuyor. Kültürel ve manevi anlamda oyun sektörü Türkiye’de çok önemli bir yere geldi diyebiliriz. Ekonomik tarafı bir potansiyel, o ayrıca değerlendirilir. Türkiye’de 30 milyon facebook kullanıcısı var. Çok gururla söylenecek bir şey değil aslında, orada sadece tüketiyoruz maalesef. Ama tabii 30 milyon insanın interneti kullanması güzel bir şey. Burada önemli olan facebook’ta tüketilen şeylerin ne kadarının bizim tarafımızdan üretildiği. Maalesef henüz orada listede bile yokuz. Güney Kore örneğini vermek istiyorum. Güney Kore’de de yaklaşık 20 milyon oyuncu var. Oradaki oyun sektörünün ekonomik değeri birkaç milyar dolar. Onlar da son 11 yılda bu başarıyı elde etti. Orada tüketilen oyunların %95’i yerli. Türkiye’ye gelince tam tersi maalesef, bunu değiştirmeye çalışıyoruz. 44 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Ben sunumumda oyunun gücünden bahsetmek istiyorum. Çünkü oyunun eğitimde ne kadar önemli olduğunu zaten siz de göreceksiniz. Çalışmalarımdan birkaç örnek göstereceğim. Bunlar tamamen kendi ülkemizde kendi imkânlarımızla üretildi ve geliştirildi. Ülkemiz için geleceği sağlam temellere oturtmak üretimden geçiyor. Dolayısıyla oyun da tamamen üretim. Semih Saygıner’le Bilardo Magic: Bu, Semih Saygıner’le yaptığımız bir oyun. İnanın bunu bir matematik öğrencisi ile gerçekleştirdim. Oyun, gerçek yaşamdan birebir simüle edilmiştir. Yine oyunun gücünü anlatmaya devam edelim. Oyunun Gücü: 2008 yılında Citroën Türkiye için yaptığımız bir tanıtım oyunu bu. Oyundaki robotu birebir videolardan sıfırdan oluşturduk. Çünkü Fransızlar bize robotun orijinal çizimini vermediler. Ama inanılmaz çok güzel iş yaptık. 8 hafta gibi kısa bir sürede 1 milyon kullanıcıya ulaştı bu oyun. 2008 yılında C4 robot çok popüler bir karakter ve Youtube’da videoları doluydu. Belki görenleriniz olmuştur. Hep break dans vs. gibi danslar yaptırıyordu herkes. Biz tabii ‘madem Türkiye’de yapıyoruz’ dedik. Boğaz köprüsünde çok güzel bir Ankara havası oynattık. Fransız direktör görünce bayağı etkilendi. Oyunun Gücü’nü anlatmak için şu bilgiyi paylaşmak istiyorum. Biz oyunu tabii Türkçe yaptık. Türkiye’deki sunucular talebi kaldıramayınca yurt dışında sunucular var, tabii ücretsiz, insanlar oyunu rahatça, kolayca indirsin diye oraya da koyalım dedik. Yurt dışındaki sunuculara koyunca on milyonlarca genç yurt dışından oyunumuzu indirmeye, oynamaya çalıştı. Tabii Türkçe olduğu için zorlandılar biraz. “Bize İngilizcesini, Fransızcasını yapın”, diye onlarca mail geldi. Bizim ekipteki genç arkadaşlarımız hevesle “İngilizce desteğini yapalım, bizim için iki gün sürmez.” dediler. Benim tepkim aynen şöyle oldu “Yok öyle yağma. Siz yıllarca onların oyunlarını kendi dillerinde oynamaya çalıştınız. Madem oyunumuzu beğendiler, bir yolunu bulup oynasınlar.” Dünya çapında bir iş yaptığınız zaman gerçekten bunun etkisi çok çabuk ortaya çıkıyor. İnanın iki hafta sonra dünyanın çeşitli ülkelerinde bu oyunumuz için çeşitli web sayfaları yapıldı. Herkes kendi diline oyunumuzu çevirdi ve yüz binlerce genç oyunumuzu oynadı. Bu cici oyun sayesinde hasbelkader birkaç yabancı ülkeye Türkçe kelimeler öğretmiş olduk. Bu da oyunun gücünü gösteriyor. Tabii biz İstanbul’un güzelliklerini oyuna modelleyip koyduk. Hatta Marmaray projesinin bile tamamını oyuna koymuştum ben. İstanbul MMO: Yine tamamen kendi emeğimizle geliştirdiğimiz online bir oyun, adı İstanbul ve tabii ki İstanbul’da geçiyor. Tarihi yarım adayı bu amaçla birebir modelledik. 1950’li yılların İstanbul’unu aynen aldık eski haritalardan. Online oyunların önemini vurgulamak istiyorum. Aynı anda milyonlarca insan hem ortamla hem birbirleriyle iletişime geçebiliyor. Daha önce böyle bir mecra hiç olmadı. Bu inanılmaz bir güç. Bunu özellikle eğitim açısından çok iyi değerlendirebiliriz. Dünyanın en iyi filmini çok severseniz 2 kere, çok çok severseniz 3 kere izlersiniz. Ama arka arkaya değil. Bu oyunumuz 6 yıldır yayında ve halen yüz binlerce oyuncu oynuyor. Hatta ailece oynayanlar var. Oyun Türkçe olduğu, İstanbul’da geçtiği ve bize ait ögeler içerdiği için. Bu da yerli içeriğin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bu örneği hep veriyorum, burada da paylaşayım: Yakın bir tarihte Fetih 1453 diye bir film çıktı. 6,5 milyon insan izlemiş. Müthiş bir rakam. Dünyanın en iyi filmi biliyorsunuz Avatar. 2 milyon kişi izlemiş. Yerli içerik çok çok önemli. Ben de hep bunu yapmaya çalıştım. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 45 Biz sanal bir dünya yaratıyoruz. Ama biraz önce söylediğim gibi dünyanın farklı yerlerinden insanlar bir araya gelerek inanılmaz şeyler yapabiliyor. Bu oyuncuların kendi inisiyatifleriyle yaptıkları bir şey. 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlamışlar. Ay yıldızlı bayrağımızı oyunun içindeki rol yapma özelliklerini kullanarak bir görüntü elde ediyorlar ve bu görüntüyü oyunun sitesine koyuyorlar. Biz bir şekilde haberdar olduk, yani bizim dışımızda gelişen bir takım güzel şeyler. 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü için de yine oyuncular kendileri bir anma töreni organize etmişler. Bu tür şeylerin olabileceğini düşünerek Mısır Çarşısı ile Yeni Cami arasında bir meydan var, tabii 1950’li yıllarda güzel bir meydanmış orası, oraya bayrak direğimizi koydurdum arkadaşlara. Gerçek hayatta nasıl “AKM’nin orada buluşalım” diyorsak oyuncular da oyunda “Bayrak direğinin orada buluşalım” diyorlar ve etkinlikler düzenliyorlar. Burada binlerce oyuncu var. Aynı anda gerçek zamanda bir araya gelip etkinlikler yapıyorlar. Sınırsız Güç, Sınırsız İmkân: Çok sevdiğim, Allah rahmet eylesin, rahmetli oldu, Emirgan’da “tavla ağabeyim” dediğim Yusuf Abi’yi de modelleyip oyuna koydum. Yine oyunun gücünü göstermek için. Büyük laflar ediyor oyunda, oyuncular gidip Yusuf Abi’ye akıl danışıyorlar. Bir ilginç olan da dünyanın ilk sanal mitingi diyebilirim. Bunda oyuncular bizi protesto ediyorlar. Bu tür oyunlarda farklı ırklar oluyor; savaşçı, büyücü, şifacı gibi ve çok hassas bir denge var burada. Biz bu dengede biraz yanlışlık yapmışız, büyücülere gereğinden fazla güç vermişiz. Bunu diğerleri fark edip şikâyet ediyorlar ama oyunu biz yazdığımız için inanmıyoruz şikâyetlere. Ama en sonunda gerçekten fark ettik ki hata yapmışız. Ben de arkadaşlardan rica ettim, bir an önce düzeltelim bu hatayı, diye. Tabii arkadaşlar hatayı düzeltince bu sefer büyücüler isyan etti ve bizi protesto etmişler. İnanın burada binlerce oyuncu var. Oyuncuların isimleri; kumuz, nickname diyoruz. Binlerce oyuncu güzergâh belirlemiş, Eminönü’nü birebir modellediğimiz için, yürüyüş yapıyorlar. Çok özür diliyorum ama bunu paylaşmam lazım; oyunda karakterinizi geliştirdikçe kıyafet alıyorsunuz. Hatta birisi “Donumuzu da alın” yazmış. Gerçekten bu oyunun gücünü gösteriyor. Aynı anda binlerce insanla konuşabiliyorlar ve birbirlerinin konuşmalarını görebiliyorlar. I Can Football 2: Bu dünyanın ilk 11’e 11 futbol oyunu. İnternet üzerinden canlı mahalle maçı yaptırıyoruz bu oyunda. Çok gurur duyuyorum. 2010 yılında Türk Telekom “Dünyanın En İyi İçeriği” ödülünü aldı bu oyun sayesinde. SüperCan: Yine oyunların eğitimde kullanılmasına çok iyi bir örnek. aynı zamanda. SüperCan diye bir karakter yarattık 2010 yılında. 8 Mart 2010 günüydü hatta anneler günüydü, SüperCan’ın da doğum günüydü aslında. Çok kısa sürede milyonlarca kullanıcıya ulaştık. 1 milyonu aşkın kayıtlı kullanıcımız var. SüperCan çok kısa bir sürede ülkemizin ilk çocuk kahramanı oldu. Keşke biraz daha kahramanımızı destekleyip milyonların gönlüne taht kurmayı başarsak. Madem çocuklarımız oyun 46 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi oynuyorlar, bizim geliştirdiğimiz, içerisine yararlı bilgiler koyduğumuz oyunları oynasınlar ve gelişsinler istiyoruz. Ben de SüperCan’ı çocuklarımızın gözü kulağı olur diye ortaya çıkardım. Oyunumuzdaki amaç; çevreyi korumak, geri dönüşümü çocuklara aşılamaktı. Elimizde olsa da hiç şiddet, aksiyon olmasa. Ama biliyorsunuz en masum çizgi filmde bile aksiyon var, bugünkü çocuklar hareketi seviyor. Ama bunu doğru kullanırsanız inanın çocuklarda negatif etkisi yok. Oyundaki kılıç ışın kılıcı. Güneş enerjisi ve temiz pille çalışıyor. Kılıcı arada sırada şarj etmeniz gerekiyor. Bunun için de ormanda arada sırada denk geldiğiniz çöpleri temizliyorsunuz, biriktiriyorsunuz, geri dönüşüm potalarından elde ettiğiniz temiz pillerle şarj ediyorsunuz. Çocuklarımız seve seve yapıyorlar. Bunu bir ödev olarak verseniz yapmazlar. Biraz önce bahsettiğim çocukların eğlenirken öğrenmesi tam olarak böyle bir şey. Bunu çok akıllıca yapmak gerekiyor. Hatırlarsanız daha önce ”edutaiment” diye bir kavram ortaya atıldı. Education ile entertaiment kelimelerinin birleşiminden oluşuyor, benim şu an size anlatmaya çalıştığım konu. Ama tutmadı. Çünkü iki arada bir derede kaldı. Ben SüperCan’la gerçekten dünya çapında bir örnek yaptığıma inanıyorum. Önce çok iyi bir oyun yapmanız lazım ki dünyadaki bütün çocuklar itiraz etmeden bu oyunu seve seve oynasın. Bu oyunu oynarken eğitim ögelerinin güzelce yerleştirilmesi gerekiyor. Çocuklar çok zeki ve akıllılar, onlara kolay kolay bir şey yaptırmak mümkün değil. Dolayısıyla bunu severek ve isteyerek yapmalılar. Kılıcı seve seve kullanıyorlar. Bu arada sadece robotlar karşısında kullanıyorlar. Şarj etmeleri de gerekiyor, bunu da severek yapıyorlar. Geri dönüşümü öğreniyorlar bu arada. Bu çok önemli bir şey. Biz bir yandan da dünyanın en zor işlerinden birini yaptık. Spiderman, Ironman gibi kahramanları SüperCan’ın arkadaşları yaptık. Geçen sene 23 Nisan kutlamalarında bu kahramanları buraya getirmiştik. Havaalanında karşılamıştık. Mehmet Ali Birand, rahmetli, haber yapmıştı. Gerçekten orada olmanızı isterdim. İlgi inanılmazdı. Tabii kahramanlar valizlerini almaya giderken çocuklar görünce koşturdular. Arkalarından anne, babaları koşturdu. Çok müthiş bir görüntüydü. Çok güzel bir bilgi paylaşmak istiyorum. Türk Telekom’un da gücünü kullandık tabii. Caddebostan’da bir gösteri düzenledik bu kahramanlarla. Polis bana “Son 15 yılda gördüğüm en büyük kalabalık” dedi. İnanın çocuklarda böyle basit bir kahramanın etkisi var. Bildiğim kadarıyla Örümcek Adam Türkiye’de en meşhur kahraman. Çocuklar bizden olduğu için en çok SüperCan’a ilgi gösterdiler, Örümcek Adam’a bakmadılar bile. Bu da yerli içeriğin önemini gösteriyor. Ben, Türkiye’de oyun sektörünü geliştirirken hep kendi kültürümüzü, tarihimizi işlemeye çalışıyorum. Şu anda çok önemli çalışmalar yapıyoruz. Ulaştırma Bakanlığı’na trafikle ilgili eğitici, öğretici programlar geliştiriyoruz. Bunlar yakında ulaştırma portalında yayınlanacak. Onlar için de Ulaşcan diye bir karakter geliştirdik. Dijital Oyunlar Federasyonu Başkanı olarak Gençlik ve Spor Bakanlığı için bir çalışma yapıyorum bu aralar. Bu da Sporcan olacak büyük ihtimalle. Süpercan gibi oyunların eğitime nasıl katkı sağladığını bir örnekle açıklamak istiyorum. Bence kitaplar da böyle elektronik olmalı. Çünkü çocuklar zaten bu teknolojiye çok yatkın. Şu anda öğretmenlerin de kullanabileceği, kendi ders kitaplarını oluşturabileceği çok Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 47 ciddi bir alt yapıya kafa yoruyorum. İnşallah ilerde TUBİTAK ve MEB ile dünya çapında bir işe imza atacağız. Hızlıca kurucu başkanı olduğum bir gelişmeyi daha aktarmak istiyorum, bu da online eğitim için çok önemli bir gelişme. Geçen sene İnternet ve Bilişim Komisyonu bir çalışma yaptı ve sonunda bir rapor yayınladı. Gururla söylüyorum, o raporda 9 ana başlıktan bir tanesi oyun. Bu da Dijital Oyunlar Federasyonu sayesinde oldu. Bundan birkaç yıl önce devlet, anne babalar panik içindeydi “Bu oyunlarla ne yapacağız?” diye. Ama şu anda oyunun gücünü önemini herkes fark etmeye başladı. Madem güçlü bir şey bu oyun nasıl daha pozitif hale getirebileceğimize kafa yormamız lazım. TUDOF da bu konuda öncü olacak. Gerçi dün yeni bir başkan atandı. Ben kurucu başkan olarak devam edeceğim tabii. Aileleri, çocukları oyunlarla ilgili bilinçlendirme faaliyetlerimiz oldu ve olacak. Kitap, kitapçıklar, sempozyumlar bunlar çok önemli benim için. Bu şekilde çok cici kitapçıklar hazırlayacağız. Arzu ederseniz sorularınızı almak isterim. Sunum çok büyük ben hızlandırmak istedim sorularınız olabilir diye. SORU: Öncelikle çok teşekkür ediyoruz. Sizi daha yakından takip etmeye çalışıyoruz. Yapmış olduğunuz çalışmaları çok anlamlı buluyoruz. Eski bir Türk atasözü var: Oynamayan tay, iyi bir at olmaz. Oyun çocuğun ruhunda, yaşantısında çok büyük rolü olan bir unsur. Fakat çocuklarımız sanal oyunlar sebebiyle gerçek oyunları unutmaya başladılar. Şöyle bir sorun var: Çocuk sanal oyunlara girdiğinde gerçek hayattan kopabiliyor ve gerçek hayatta da çok ciddi bir şekilde sıkılabiliyor. Çünkü sanal ortamda çok keyifli bir oyun oynuyor. Oradan çıkıp da öğretmeniyle karşılaştığında aynı keyfi alamıyor. Çocukların algısı boyutunda bir sıkıntı oluşturuyor. Bunu nasıl çözebiliriz? CEVAP: Çok önemli, güzel bir soru, teşekkür ederim. Biraz hızlı geçtim sunumu fakat fark ettiğiniz gibi oyun ortamına taşıyamayacağımız hiçbir konu yok. Bir fizik konusunu birebir simüle edebilme imkânımız var oyunlarda. Ayrıca geleneksel oyunlarımızı sanal ortamda çocuklarımıza sevdirmek ve anımsatmak mümkün. Tabii çocuklar sanal ortamda o kadar eğleniyorlar ki bunu dışarıda yapma ihtiyacı kalmıyor belki, buna katılıyorum. Ama dünya değişiyor, ben sokaklarda oynayarak büyüdüm. Bu zamanda çocuklarımıza hadi çıkın dışarıda oynayın demek çok riskli bir şey. Oynayacak sokak kalmadı. Ben çocukken günde bir iki araba geçer diye beklerdik. Şimdi arabanın geçmediği saniye yok. Kaldırımlar araba dolu. Yürüyemiyorsunuz bile. Bunları söylerken bırakın çocukları sadece sanal ortamda oynasınlar demiyorum. Ama böyle bir gerçek var ve bununla yüzleşin. Çocukların oyun üzerinden elde edeceği kazanımlarla ve çocuklarla birlikte başka aktiviteler yapmakla bunu çözebiliriz diye düşünüyorum. Oyun oynama diyeceğimize, eğer derslerini, hayatını, sağlığını etkilemiyorsa anne baba olarak çocuğumuzla daha farklı uygulamalar yapabiliriz. Yürüyüşe çıkmak, sinemaya gitmek gibi. SORU: Obezite olan bir çocuğumuz var. Ona sorduğumuzda çok düzenli spor yaptığını söylüyor. Öğrendiğimizde çocuk sanal spor yapıyor ve onu gerçek spor 48 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi olarak algılayabiliyor. ‘Hocam ben para kazanmalıyım aslında işe gidiyorum’, diyor. Yani sanal dünyada yaptığını gerçek olarak kabul ediyor. Burada algıda bir sıkıntı yaşandı. CEVAP: Şimdi bu konu üzerinde saatlerce sohbet edebiliriz. Ben kısaca belirteyim. Algı bilinçli olarak yansıtılıyor size. Çocuklar çok kurnaz, akıllı. Ama eğer teknolojiyi doğru kullanabilirsek, Nintendo’nun kontrolü gibi, obez çocuğu hareketli de oynatabiiliriz. Burada oyunun gücünü doğru kullanmak önemli, bunu yapabilirsek sorunları minimize edebiliriz. SORU: Sizin bazı kaygıları taşıyarak bu işi yapmanız bizi çok mutlu etti. Gerçekten teşekkür ediyoruz. Bir şeyler verme ve kötülükten uzak tutma kaygısının olması gerekiyor. Oyunlar genellikle dış kültürden etkilenerek hazırlanıyor. Bunun içinde kendi kültürümüz de korunabilirse oyun içinde bunun devamı sağlanabilir. Bu konuda katkılarınız için teşekkür ediyorum. CEVAP: Ben de çok teşekkür ediyorum, güzel sözleriniz için. Sanayi devrimini çok büyük bir farkla ıskalamış bir ülkeyiz. Ama yazılım devriminde hâlâ çok büyük şansımız var. Tamamen yeteneğe ve emeğe bağlı bir sektörden bahsediyoruz. Hem üreticisi hem tüketicisi çok genç. Kendi gelenek ve kültürümüzü oyunlara taşımak tamamen bizim elimizde. Ben bir oyun yapımcısı olarak bu özelliğe sahibim. Çoğu zaman Hollywood filmlerini izleyip eleştiriyoruz, kendi kültürlerini empoze ediyorlar diye. Bizim kültürümüzü empoze edecek değil adam. Bunu bizim yapmamız lazım ve oyun bize bu imkânı veriyor. Genç nüfusumuz var diye övünüyoruz ama ben Türkiye’ye geleli 12 yıl oldu. Genç nüfusumuz var diye diye de yaşlanıp gitmeyelim. Çok yetenekli, hevesli gençlerimiz var, onları harekete geçirmeliyiz. Tarihimiz, kültürümüz kaynakla dolu, o kadar çok yapabileceğimiz oyunlar var ki. Aslında dünya için de çok özgün oyunlar olur bunlar. Benim de amacım hep bunu teşvik etmek. Teşekkür ediyorum. SORU: Üretkenliğin yanında yaratıcılığı da elden bırakmamak gerek. Bunlar sizin hayalleriniz mi, yoksa çocuklar arasında onların fikirlerini kışkırtacak anketler yaptınız mı? Biz eğitimciler olarak öncelikle onların yaratıcılığını kışkırtmayı düşünüyoruz. Şablon bir oyun sistemi vermek yerine her birinin kendi oyunlarını yapabilmesi için ne gibi imkânlar vermektesiniz? CEVAP: Yaratıcılık olmadan üretim mümkün değil. Üretebilmek için önce bir hayal gücünüzün olması lazım. Sizinle paylaştığım oyunların hepsi bizim kendi hayal ürünümüz. Ama iyi ki soru cevap bölümü yapmışız, bunlar bizim tamamlamak istediğimiz konular. Ben aslında ilkokuldan başlayarak etkileşimli görsel tasarım dersi gibi bir şey olsun istiyorum. Oyun desek belki herkes karşı çıkar ama böyle dersek çok daha güzel olur. Çocuklarımızın yaratıcı unsurlarını öne çıkarmamız lazım. Ben kültürümüzü çok seviyorum ama çocuklarımıza karşı davranışlarımızı biraz değiştirmemiz lazım. Giderek kırılıyor belki ama küçükler büyüklerin yanında çok fazla söz sahibi olamıyorlar. Biraz önce bahsettiğim genç nüfusa doğru platform Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 49 hazırlarsak, oyunların eğitimde kullanılması gibi yepyeni fırsatlar açarsak gençler zaten kendileri bu sektöre yöneliyor. Oyunun bu gücünü savunma sanayinde, eğitimde, sağlıkta her yerde kullanabiliriz. En yeni teknolojiler bile oyunlarla tanıtılıyor. Biraz önce söyledim: Facebook’ta bile %80 oyun oynanıyor. Dolayısıyla topyekûn ülke olarak oyunun önemini öne çıkarabiliriz. SORU: Bu konuda çocuklar için bir eğitim çalışması düşünüyor musunuz, yapılıyor mu, nasıl yapılabilir? 60 yaş üstü insanlar için bu çok ilgi çekici çocukları anlamamız bakımından. Teşekkür ederim. CEVAP: Ben teşekkür ederim. Aslında biraz önce topyekûn ülke olarak buna kafa yormamızda bunu kastetmiştim. Ben federasyonu kurarken önemli projelerimden bir tanesi yerli oyun platformuydu. Bu sorduğunuz soruya çok güzel örnek bir cevap bence. Amacım, teknolojiyi, interneti kullanarak çocukları bir araya getirmek. Ülkemizde iş birliği yapma kültürü de çok zayıf maalesef. Hep birbirimizi aşağıya çekmeye çalışıyoruz. Böyle bir platformda Trakya’daki bir öğrenciyle, Erzurum’daki bir öğrencinin iş yapması mümkün. Özellikle sosyal ve mobil oyunlarla çok güzel işler yapılabilir. Ben şu anda üniversiteler bu vizyonu ve bilgi birikimini aşılamaya çalışıyorum. Yerli oyun platformu ile bahsettiğiniz ülke çapındaki eğitime katkı olacak mutlaka. SORU: Okul öncesi yaştaki çocukların psikologlar tarafından konulan bu oyunlara girme sınırları var biliyorsunuz. Az önce şiddeti doğru kullanmak gerektiğinden bahsettiniz. Bunun için bir psikolog desteği alıyor musunuz? Ekipte bir psikoloğun da olması gerekir bence. Çünkü duygu ifade eden karakterler çocukların da aynı duyguları yaşamasına sebep oluyor. “Bolly” çizgi filmini biliyorsunuzdur, çöp kutusu bile benim oğlumu ağlatacak kadar etkilemişti. Bu nedenle ağaçların ya da robotların bir duygu yaşaması çocukları da aynı yönde etkileyecektir diye düşünüyorum. CEVAP: Tabii şimdi oyun sektörü yaratıcı bir sektör, eğlence sektörü. Dolayısıyla şimdiye kadar oradaki ürünler tam bir serbestlik içerisinde geliştirildi. Ama tabii ki oyunların eğitim amaçlı kullanılmasında psikoloğun kullanılması önem arz ediyor. Biliyorsunuz Fatih Projesi ülkemizin en önemli projelerinden ve hâlâ üzerinde çalışılıyor. Örneğin orada her şey önce tabletle başladı, bence öyle olmamalıydı. Şimdi yavaş yavaş içeriğe yönelme var. İçeriği çok önemsiyorum çünkü 3 sene sonra donanımın ne olacağını bilemeyiz ve kontrol edemeyeceğimiz bir şey. Etmemiz de gerekmiyor. Önemli olan içeriğin kendisi, değişmeyen tek şey o. Eğitim amacıyla üretilen içeriklerde öğretmenlerle, eğitmenlerle, konunun uzman kişileriyle o içeriğin hazırlanması gerekiyor. Çünkü ben Fatih projesiyle ilgili bir şey duymuştum. AppStore gibi bir şey yapalım herkes eğitim içerikli uygulamalarını oraya koysun. Olur mu böyle şey? Ben bir yarış oyunu yaparım, siz daha iyisini yaparsınız. Sizinki tutabiilir ama doğru olmayabilir. Arabanın nasıl kullanılması gerektiğini öğretmiyor çünkü oyun. Eğlendirme amaçlı. Ama eğitimde böyle bir şey mümkün değil. Bunların öğrencide nasıl etkisi olur, doğru öğretiyor mu, çok iyi kontrol edilmesi lazım. 50 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi SORU: Uzun süre yurt dışında da görev aldınız ve artık bu yetenekleri Türkiye’de değerlendirmek adına buradasınız. Yazılım yapan Türk gençleriyle çalışıyorsunuz. Bu anlamda yetenek kıyaslaması yaptığınızda diğer kültürden farklı bir özellik görüyor musunuz? İkinci olarak, bir federasyonsunuz, üst kurumsunuz. Dijital oyun yapan firmalarla birlikte çalışmak için bir çalıştay düşünür müsünüz? Bir diğeri, zekâ oyunları ile ilgili çalışmalarınız var mı? Çocuklar da bunları çok seviyorlar. Hem oyunların hem de zihinsel gelişimi sağlayan materyallerin gerekliliğine inanıyorum. Teşekkür ederim. CEVAP: Ben teşekkür ederim. En sondan başlayalım. Oyunun işleyemeyeceği, konu edemeyeceği hiçbir konu yok. Birebir simülasyon yapabiliyoruz. Dolayısıyla zekâ oyunları, fizik, matematik her şey çok kolay. Federasyon olarak zaten kuruluş amacımız bu. Onun için dünyada bir ilkiz diyoruz. Biz sadece elektronik spor yapmıyoruz, bunun yanında eğitimi, sektörde çalışanların etik kurallarına uygun hareket etmesi, duyarlı olması gerekir. Ben negatif etki oluşturur mu diye çok kafa yoruyorum. Biliyorsunuz oyun içi ürün satan oyunlar var. Oyuncular çok para harcayabilir. Ben bizim oyunlarda limit koydurdum. Oyuncu başı haftalık harcayabilecekleri limit var. Bunlar tamamen sorumluluk meselesi ve federasyon bunu çok önemsiyor. İlk soru önemli bence. Bir Türk dünyaya bedeldir, Türklerden bir şey olmaz. Şunun bir arasını bulsak bu işi çözeceğiz. Ben Türkiye’ye geldim geleli Güney Kore’yi örnek veriyorum. Ama benim gördüğüm herkes Hindistan’ı örnek veriyordu. Yanlış. Hindistan elektronik işlerde ekonomik olarak çok iyi, birçok mühendisler yetiştirdi ama yaratıcı sektörde sıfır. Çünkü başkalarının işini yaptılar. Dolayısıyla ben, kendi yeteneklerimizi kullanıyorum ve bunu çok önemsiyorum. Türkiye de bunu yapabiliyor, bu çok önemli. Ülkemizde yeterince heves ve yetenek var. İnanın eğitimde de o kadar çok geride falan değiliz. Bilkent’e, ODTÜ’ye, İTÜ’ye girmek kolay değil, baya bir yetenek ve zekâ gerektiriyor. Hele mezun olmak daha da zor. Dolayısıyla her alanda başarılı olabiliriz ama pozitif yönleri öne çıkarmamız lazım. Ülkemizde en çok üzüldüğüm şey bu. Bu kadar yeteneğimiz var, alt yapımız var, tarihimiz var, 2023’te ilk ona gireceğimiz söyleniyor. Neden gelecek sene girmiyoruz? Hızlandırılmış tren diyoruz, hızlı tren yapmıyoruz. Fatih projesiyle ilgili bir şey duydum: zenginleştirilmiş kitap. Neden zengin kitap değil? Bunu kırmamız lazım ve ülke olarak bunu yapacak güçteyiz. SORU: Biz canlı yayınla Türkiye’nin her yerine izletiyoruz bu sunumu ve buradan birçok soru geliyor. Ama ben iki soru soracağım. Sinan Dişçioğlu adlı bir öğretmenimiz “Görsel etkileşimli tasarım için ilk adım ne olabilir?” şeklinde bir sorusu var. Dün Talim ve Terbiye Kurulu Başkanımız konuşmasında “Siz hazırlayın getirin biz bir ayda işleme sokarız” demişti. Yine aynı hocamızın sorusu, böyle bir programı hazırlamak ne kadar zaman alır? Bu konuda öğretmenimize bir öneriniz var mıdır? CEVAP: Müthiş bir soru bence ve çok güzel bir örnekle başlamak istiyorum. İngiltere’deyken, Bournous Üniversitesi var, görsel iletişim fakültesi bölümü dünyanın en iyilerinden birisidir. 90’lı yılların ortalarında üç boyutlu modelleme, Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 51 animasyon çok önemli bir konu. O üniversitede sadece bir program öğretiyorlar, basit bir program. Bir gün mezuniyet balosunda bölüm başkanına “Hocam siz sadece light wawe programını öğretiyorsunuz. Biz 3D Max kullanıyoruz. Bizim sektöre eleman yetiştirmiyorsunuz.” dedim. O da “Bizim 3D Max öğretecek hocamız yok” dedi. Ben de öğretmene gerek yok. Siz 3D Max programını 3 bilgisayara yükleyin, light wawe kullanan öğrenciler onu çok rahat öğrenirler, dedim. Bunu yaptılar ve şimdi o üniversiteden hem light wawe hem de 3D Max programını çok iyi kullanan öğrenciler çıkıyor. Dolayısıyla bizim müfredata derse fazla kafa taktığımızı düşünüyorum. O yaşta çocukların serbest çalışması lazım. Ben ortaokuldayken hatırlıyorum. Öğretmen bizi dışarı çıkarırdı, ağacın karşısına oturturdu. Şu ağacı çizin, derdi. Bence çocukları bırakalım. Onlar hayal güçlerini istedikleri gibi kullanabilir. Benim önerim çocuklarla bu dersleri tartışması, bizim çalışmalarımızı göstermesi olur. Bir örnek daha vermek istiyorum. Ben geçen sene on tane üstün zekâlı on yaşında çocuğa sunum yaptım. İnanamazsınız yerlerinde duramıyorlar. Hepsi beni araştırmış internetten ve hepsi beni etkilemek, tepkimi almak için bir şeyler yapıp gelmişti. Gerçekten gözlerim yaşardı. On yaşındaki çocukların yaptıkları şeyleri görseydiniz şok olurdunuz. İnanılmaz şeyler çizmişler, siz öğretmeye kalksanız öğretemezsiniz. Hayal gücünüz yetişemez. Onlara kâğıt kalem verelim, serbest çalışın diyelim yeter bence. Onlar zaten birbirlerinden de besleniyorlar. SORU: Bizim bir hayal tasarım atölyemiz var ve atölye sorumlumuz Fatih Çakar Bey soruyor size, o da sizi canlı yayınla izliyor şu anda: Atölyede “Game Maker” kullanıyorum. Çocuklar nasıl kendi oyunlarını üretebilirler? Tavsiye ettiğiniz programlar var mı? Federasyonun bu anlamda çalışmaları var mı? CEVAP: Biz “unity” diye bir program kullanmaya başladık. Bir oyun motoru ve farklı ortamlarda, farklı işletim sistemleriyle çalışıyor. Biraz önce vurgu yaptım, bizim donanımdan bağımsız hareket etme yeteneğine sahip olmamız lazım. Yaptığımız bir içeriğin yeni donanımlarda çalışabilmesi gerekiyor. Bunun için hazır oyun motorları var. Bizim de bu motorları kullanarak içerik üretmemiz gerekiyor. Dolayısıyla benim önerim bu tür programlara yönelmek. Herkese çok teşekkür ediyorum. 52 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Prof. Dr. Renee HOBBS Harrington School of Communication and Media University DİJİTAL OKURYAZARLIK VE MEDYA OKURYAZARLIĞINDA SINIF-KÜLTÜR İLİŞKİSİNİN KURULMASI Öncelikle hepinize teşekkür etmek ve hoşgeldiniz demek istiyorum. Bugün burada, bu konferansa katılmaktan, ilkokul, ortaokul ve yükseköğretim kurumlarında başlayan bu dönüşümü sizinle paylaşmaktan çok mutluyum. Ekim ayında Ankara ve İstanbul’u ziyaret etme fırsatım oldu. Küçük ve ergenlik çağındaki çocuklarla görüştüm. Bir devlet okulu ve üniversitesi ile bir özel okul veüniversitesinin öğrencileri ve birçok eğitimci ile bir araya geldim. Öğrencilerine karşı entelektüel azimleri, açıklıkları, yeniliğe karşı açık olmaları gerçekten benim için çok ilham verici oldu. Dr. Jale Onur beni bu konferansa davet ettiği zamanTürkiye Özel Okullar Birliği’nin konferansının bir parçası olmaktan dolayı gerçekten çok mutlu oldum ve onur duydum. Benim kendi öğrenme maceramda küçük öğrencilerin medya ve teknoloji ile nasıl yoğunlaşmış bu kültür içerisinde nasıl daha geliştiklerini görmek büyük bir heyecan veriyor. Şu an yüksek öğrenim sektöründe ve otuz senedir de ilkokul ve ortaöğretim bölümlerinde çalışıyorum. Birtakım kitaplarım çıktı. Amerika’da ilköğretim ve ortaöğretimde dijital ve medya okuryazarlığı ile ilgili ilerlemeleri için birtakım yayınlar çıkardım. Ve burada medya okuryazarlığı eğitimi için hem eğitimcilere hem de öğrencilere uygulanabilir öneriler veren kitabım var. Aynı zamanda telif hakları ile ilgili de bir kitabım var. Telif hakları dışında eleştirel düşünme ve yaratıcı düşünme ile ilgili bir takım yayınlarım var. Bu yüzden buradayım ve sizinle bu bilgilerimi paylaşmak istiyorum. Yayınlarımla ilgili www.mediaeducationlab.com adresinden daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Gösterdiğim slaytları ve videoları da aynı adresten alıp kullanabilir ve istediğiniz şekle sokabilir, onları daha iyi hale getirebilir, öğrencileriniz ya da meslektaşlarınızla paylaşabilirsiniz. Evet, benim en büyük projem; geçen seneden beri yeni bir fakülte kurmakla meşgulüm. Rhode Island Üniversitesi’nin içerisinde yeni bir fakülte kurdum. Rhode Island gerçekten çok küçük bir eyalettir. Aslında Amerika’ya ilk gelen 13 koloniden bir tanesiydi. New York ile Boston’ın arasında, hemen hemen iki saatlik bir araba yolculuğu ile şehre ulaşabiliyorsunuz. Bizim fakültemizde neler yapıldığını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugün iletişim ve medyaya baktığımız zaman çeşitli araçlara da bakmamız gerekir. Her şey 10 sene Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 53 öncesinden çok farklı, çok hızlı bir şekilde değişiyor. Öğrenciler,üniversiteden çıktıklarında, gerçek hayata karıştıklarında bu teknoloji ve iletişim araçlarını çok iyi bir şekilde kullanabiliyor olmalılar. Çok farklı branşlaşmalar yapabiliyoruz burada, sosyal bağlamda inanılmaz şeyler öğrenebiliyoruz. İletişim ve medya fakültesinde gerçek hayatı uyguluyoruz. Okuldaki herkes çok heyecanlı, bir şeyler yaratma imkânının bize verilmesi gerçekten çok çok güzel, bu ferahlatıcı ve rahatlatıcı, öğrencilerimize yeni yöntemler öğretmek gerçekten çok güzel. Birçok programın ortak noktaları var. Özellikle geleceği planlarken bu farklı teknoloji araçlarını kullanmak çok önemli ancak birlikte çalışırsak çok önemli. Bence en çok heyecan veren şey, iletişimin gücünden güç alan akademik kadro, bu size benim şu an içinde bulunduğum macerayı güzel anlatıyor. Ama benim hayatım şuna benziyor. Karmakarışık bir hayat, yetmişten fazla farklı, çeşitli altyapılardan gelen eğitim görevlilerini bir araya getirip, 700’den fazla öğrenciyi barındıran bir fakülte kurmak, gerçekten çok güç. Ama bu aynı zamanda benim farklı şeyler üzerinde de düşünmemi sağladı. Bu eğitim kadrosunun ihtiyaçları üzerinde düşünmemi sağladı. İlköğretim, ortaokul, lise ya da yükseköğretimde çok büyük bir öğrenme eğrisi var. Benimyaptığım şeylerden bir tanesi de aslında bu süreçle ilgili ne kadar çok ortağın bulunduğunu size anlatmak. Teknoloji ve iş hayatı aslında dijital okuryazarlığa çok önem veriyor. Tabii ki onların satması gereken hem hizmetleri hem malları var. Dolayısıyla aynı zamanda yarının, geleceğin iş gücünün kesinlikle bu teknoloji ekonomisine, bu iletişim ekonomisine uygun olmasını sağlamak önemli. Aynı zamanda hükümet de bu dijital okuryazarlığın ortaklarından bir tanesi. Hükümet bu geniş bandı kullanılır hale getirmek istiyor ve internetin ne kadar güçlü olduğunun farkında. Eğitim hayatı, dijital hayatın okuryazarlığının paydaşlarından bir tanesi. Hem öğrenme hem öğretme bu konuda önem taşıyor. Aktivistleryine paydaşlardan bir tanesi. Kamuyu sosyal bir konuda harekete geçirmek istiyorsanız aslında parmaklarınızın ucunda çok önemli bir silah var. Facebook, Twitter gibi sosyal medyaları kullanarak büyük kitleleri bir araya getirip, kendi görüşlerinizi bu kitlelere iletebilirsiniz. Aslında bu paydaşlardan bir tanesi de yaratıcı profesyoneller, sanatçılar, fotoğrafçılar, yazarlar. Bu yaratıcı yazarlar kendi yeteneklerini büyük bir sinerji oluşturarak dijital medya aracı ile paylaşabiliyorlar veyine bu paydaşlardan bir tanesi de kütüphaneler. Bu dijital okuryazarlık alanında ya da okuryazarlık hareketinde kütüphaneler çok önemli bir rol oynuyor. Bu değişen dünyada kütüphaneler bize yol gösteriyor. Çok fazla paydaş var. Dolayısıyla bunlar aslında bize daha fazla tanıma ihtiyacı gerektiriyor. Çünkü bu paydaşların hepsi aslında dijital okuryazarlığı farklı tanımlıyor. Ama biliyor musunuz bu gerçekten yeni bir şey değil. Facebook ve Twitter, Instagram ya da bütün bu yeni teknolojiler yokken aslında temelde insanın iletişim yetkinlikleri zamana bağlı değil, birbirine bağlı idi. Yeni 54 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi okuryazarlık, dijital olarak adlandırdığımız büyük başlığın altında birleşiyor. Aslında tarihsel bir kapsamda araştırır ve incelersek bunu, burada okuryazarlık olarak baktığımız zaman ilk olarak bu terimi ortaya atanların bahsettiği şey konuşma ve dinleme becerileriydi. Dili kullanarak insanları harekete geçirme, iletişimi kuvvetlendirme becerileri olarak tanımlamıştı ve bu beceriye sahip olan kişiler dili kullanarak dünyayı değiştirebilirdi. Sonra ise görsel okuryazarlık başladı. 1960’lardan sonra fotoğraflar üzerinde, semboller üzerinde iletişim kurmanın düşündükçe ortaya çıktığını gördük. Bunun beyaz sayfa üzerine bazı siyah semboller mi, yoksa fotoğrafların daha farklı bir şey mi olabileceği üzerinde konuşuldu. 1930’lardan sonra yine okuma-yazma şekillerimizin incelenmesinden ayrıldı ve bilgi okuryazarlığı üzerinde veri tabanları içinde bilgilere nasıl ulaşılabileceği ve bu bilgilerin nasıl değerlendi-rilebileceği üzerine tanımlanmaya başladı.1980’lerde kablolu televizyonlar ve uydular devreye girince, yaklaşık 500 adet televizyon kanalında izlenecek hiçbir şey bulamama durumları ile karşı karşıya kaldıktan sonra bu yeni medyayı anlayabilmek için yeni bir beceri setine ihtiyacımız olduğuna karar verdik. Bazıları çok fazla ortadaydı. Diğer bakış açıları ise medya sisteminin dışında kalabiliyordu. Bazı hikâyeler tekrar tekrar anlatılırken bazı hikâyelerde hiç bahsedilmeden kalabiliyordu. 1990’lara gelindiğinde ise masaüstü bilgisayarlar başladığı zaman bilgisayar okuryazarlığına ihtiyacımız olduğunu anladık. Yani “kaydet” düğmesine bastığımız zaman ne olacağını bilmiyorsak, aslında gerçekten okuryazar olmadığımız anlamına geliyordu. Birçok insan yazılımla donanım arasındaki farkı bilmiyordu. Bilgisayarın içinde nasıl bir sistem olduğunu bilmeyen insanlar vardı. Hatta bunların büyülü bir şey olduğunu düşündükleri de olmuştu vebu onları çok zor bir duruma düşürüyordu. O yüzden bu dönemlerde bilgisayar okuryazarlığı, etkili iletişim için bu araçların nasıl kullanılması gerektiği anlamına geldi. Çünkü okuryazarlığın temelinde bu tanım var. Aynı zamanda eleştirel okuryazarlık da devreye girdi. Bazı dönemlerde farklı tanımlanabiliyor ama ben bu şekilde ifade etmek istedim. Bu bilginin nasıl aktığını ve bu bilgi akışının görüş ve sosyal etkileşimle nasıl etkilenebileceğini inceleyen bir dal oldu. Kimin güçlü olduğuvegücün nasıl etkili olabileceği bilgi akışı üzerinde durdu. Örneğin; haber bilgilerinin akışında bu çok önemliydi. Çünkü bu demokrasi için çok elzem bir şey ve buna bağlı olarak da haber okuryazarlığı ortaya çıktı ve her haberin bir odağı oldu. Nasıl mesajlar ilettiği ve bu mesajların altında yatan ideolojilerin ve arka planda kalan mesajların neler olduğunun anlaşılması ile ilgili bir şey. Sizler ideolojik bakış açılarının haberlerde nasıl etkin olduğunu bilmeden haberleri seyrediyor olduğunuz zaman bundan nasibinizi almış oluyorsunuz. Çünkü bilgi burada hem kaliteli haber, hem de gerçekten çöp habere gidebilecek farklılıkları içeriyor. Bütün bunlarda bizi dijital okuryazarlığa getiriyor. Burada söylemek istediğim şu, bütün bunlar gerçekten okuryazarlık adı altında var olan şeyler ve biz bu durumda okuryazarlığı sembolik şekiller aracılığı ile birbirimize iletmek olarak anlayabiliriz. İster görsel olsun, ister yazılı olsun ister dijital olsun burada okuryazarlığın temelinde anlamın aktarılması söz konusudur. O yüzden bende dijital okuryazarlığı geniş bir kavramlaştırma olarak görüyorum ve bunun ayrıca hayat boyu süren bir süreç olduğunu da ifade etmek istiyorum. Küçük yaşlardan başlıyor. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 55 Size küçük bir karikatür göstereceğim. Burada mağara adamlarından iki tanesini görüyorsunuz.Diyor ki: “Yemin ederim eğer Ugar, bir tane daha mamutun resmini koyarsa duvarına onu çok kötü yapacağım”. Bence şunu söylemek çok çok önemli; medya ve dijital okuryazarlık; bir şeyi alıp cebinize koydunuz “Tamam artık ben bunu başardım” dediğiniz bir şey değil. Bu, ömür boyu süren bir süreç. Bu, şu demek oluyor, bizlerde aslında yetişkin öğrenenler olarak bu öğrenim sürecinde en çok işin içindeyiz. Hem öğretmen hem de öğrenciyiz. Bu da şu anlama geliyor: Burada medya denen bu yapışkan kelime nedir? Çünkü; bütün medya artık dijitalleşiyor yani medya ile dijital sınırlar birbirine giriyor. Ben bir dergi, bir basılı gazete okuyabilirim ama bunu aynı zamanda çevrim içi de okuyor olabilirim. Ve yeni araştırmalar gösteriyor ki, bizim çevrimiçi okuma tarzımız basılı şeyleri okuma tarzımızdan çok farklı. Baktığımız zaman çoğumuz sadece bilgisayar ekranında gördüğümüz kelimelerin %23’ünü okuyoruz. İyi okuyucular doğru %23’ü okurlar ve kötü okuyucularsa yanlış %23’ü okurlar. Dijital arenada beceri sahibi bir okuyucu olmak gerçekten yeni bir dizi okuma becerisine sahip olmanın gerekliliğini beraberinde getiriyor. Müzik ve sesin tamamen dijital olduğunu biliyoruz. Bunu günlük hayatımızda da bu şekilde deneyimliyoruz. Ben çok şanslıyım. Çünkü şu ana kadar seyahat ettiğim dört kıtadaki insanlar kendi en sevdikleri müzikleri benimle de paylaştılar. Bunlar, benim de en sevdiğim müzikler haline geldi. Müziği paylaşmak çok kolay, burada müziğin gücünü 56 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi düşünmemiz ve bunların duygularımız üzerindeki etkisini görmemiz, bize ilham vermesini sağlamamız çok kolay ve bunun bizi düşündürmeye itmesi de çok kolay. Tabii diğer taraftan eğlence kültürü de çok çok önemli, bizim kişisel kimliğimizi, ulusal kimliğimizi, bununla ilgili duygularımızı çok etkileyen bir şey ve bizim bir anlamda pek çok eğlence faaliyetine katılmamızı ve tatmin olma duygumuzu sağlayan şeyler. İnternet tabii ki muazzam seçenekler sunuyor bize ve hatta bu beceri sahibi süper kullanıcılar çok bilge seçimler yapıyorlar ama çoğumuz süper kullanıcılar değiliz ve iki üç saat sonra internette gezindikten sonra “Ben ne yaptım ki, bir şey çıkmadı ki, nereye gitti zaman?” derken buluyoruz kendimizi. O yüzden baktığımız zaman interneti stratejik olarak kullanmayı öğrenmek bizim gelişimimizin çok önemli bir parçası. Çok şey öğrendik şimdiye kadar tabii ki, video oyunlarının eğitimde sağladığı fırsatlarla ilgili.Tabii diğer taraftan eğlence kültüründeki yerini zaten biliyorduk. Şu anda video oyunlarının yıllık gelirlerinin Hollywood filmlerini aştığını bile biliyoruz. O yüzden bizim eğlence kültürümüzün çok büyük bir parçası ve aynı zamanda bilgi kültürümüzün de potansiyel bir parçası olabilir bir hale geldi. Sosyal medyanın başkalarının hayatına göz atabilme fırsatı tanıyor olması dikkatinizi çekmiştir belki. Bu aslında insan doğasının bir parçası; hem kendimizi başkalarına sunma ve gösterme isteği hem de başkalarının hayatını gözetleme, o hayata bir pencere açma isteği. Bu insanın her zaman yapısının bir parçasıydı. Biz şimdi bunları farklı bir platformda uygulamaya aldık ve bu farklı medyaların hepsini tanımlayabiliriz. Pek çok eğitimcinin aslında göz ardı ettiği şey popüler kültürdür. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 57 Çünkü her hafta 300 yeni kişi ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Şahsen tanışmamış olmanıza rağmen bunları biliyorsunuz değil mi? Mesela şunu sorayım, bu 6 kişiden kaç tanesini tanıyorsunuz? Lütfen yanınızda olan kişi ile bunu konuşun, yanınızdaki kişiye dönün ve bu 6 kişiden kaç tanesinin ismini biliyorsunuz, kaçını tanıyorsunuz bunu sorun birbirinize. En baştaki Angela Merkel Almanya’dan, Kate Midilton 2.sırada çok meşhur bir İngiliz prensi ile evlendi. Üçüncüsü Rebeca Black 13 yaşındaki bir kız, Youtube’da bir video yayınladıktan sonra ölüm tehditleri ile karşı karşıya kaldı. Korkunç bir şarkı söyledi “Cuma” isminde bir şarkıydı ve insanlar o kadar nefret etti ki şarkıdan kızı öldürme tehdidinde bulundular. 13 yaşında olsa bile!Dördüncüsü Türkiye’de bile çok popüler JosepfKony, Uganda’nın başındaki diktatör. Özellikle Uganda’daki şiddet olaylarının bir video yapılmasına neden oldu ve 15 gün içinde 1 milyondan fazla görüntülenen bir video oldu. En son resmimizde de bir pop starımız var. Bir melek gibi şarkı söylüyor ve ismi de Tarkan. Şimdi burada öğretmenler olarak önünüzde bir seçim var. Yapmanız gereken; siz ya bu karakterleri kendi öğrencilerinizin hayatlarındaki rolü açısından yok saymayı ya da öğrencileriniz için onları bu sürece dahil etmeyi seçeceksiniz. Sizin için öğrencilerinizin hayatına giren o üç yüz kişi dijital medya aracılığıyla anlamlı kişiler, öğrencileriniz onlarla ilgili bir sürü şeyi merak ediyor. Onlar gibi olmak istiyor, onlara benzemek istiyor, onlar gibi bir fikir, bir duygu geliştiriyor ve sizlerde hem veliler hem öğrenciler olarak bu kişileri yok mu sayacaksınız? Eğer böyle yaparsak çok önemli bir öğrenme fırsatını kaçırmış oluyoruz. Bunları yok saymayı seçebiliriz. Ama şu an önemli olan onları bu sürece dahil etmeyi seçmek. Bizim sevmemiz ya da nefret etmemiz önemli değil aslında. Önemli olan onların öğrencilerle ya da gençlerle bu medya öğeleri arasındaki karmaşık ilişkiyi keşfedebilmek. Benim sevme – nefret etme ile ilgili bir ilişkim var mesela. Çok iyi bir okuyucuyum. Diyelim ki, ben çok güzel bir romanı okurken kendimi başka bir zamanda başka bir yerde hissederim fakat gazetelere gelince çok sıkılıyorum. Yapılan gazeteciliğin seviyesi beni çok rahatsız ediyor Amerika’da, son senelerde az bilgi edindiğimi hissediyorum ülkemle ilgili ve gerçekten canım çok sıkılıyor gazeteden beni besleyecek haberler alamıyorum diye. Mesela görsel bir bölüme geçtiğimizde çok seviyorum bir belgesel izlemeyi. Diyelim ki beni 20.yüzyılın ilk zamanlarına götüren belgeseli izlerken büyük annemin ve babamın nasıl bir hayat yaşadıklarını görüyorum ve çok hoşuma gidiyor, çok seviyorum böyle bir belgesel izlemeyi. Ama biliyor musunuz? Benim televizyonumda izlediğim şeylerin çoğu gerçekten saçma sapan programlar, realty şovlar görüyorum ve başka insanların aşağılanmasına gülen insanları ya da beni bu şekilde güldürmeye uğraşan showlar görüyorum. Başkalarının acı çekmesinden, utanmasından, aşağılanmasından zevk alınan programlar görüyorum ve bu ben de nefret duygusu uyandırıyor. Bunların hepsi normalmiş gibi sunuluyor. Ses ile ilgili medya aracına geldiğimizde bir radyo dinlediğimde çok mutlu oluyorum ama öğrencilerimin farklı zevkleri var, benim hiç bilmediğim farklı müzik çeşitleri dinliyorlar, ben kendimi bu müzik türlerine hiç yakın 58 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi bulamıyorum ve bence bu müzik biçimleri bizi bir araya getirmek yerine farklılaştırıyor, kültürleri ayırıyor ve alt kültürler oluşturuyor. Birleştirmek yerine uzaklaştırıyor. Dijital medyaya geldiğimde aslında burada sevme ve nefret etme ilişkime hiç başlamayayım bile. Kendim bir veli olarak oğlumun evde video oyunu oynamasına izin vermiyordum. Şimdi 25 yaşında oğlum ama hala gerçekten çok seviyor video oyunları oynamayı. Benim evimde yaşarken oynayamazdı. Okuldan sonra arkadaşının evinde ya da kütüphanede ve sonra üniversitede, ben ne kadar yasaklamış olsam da, kendi beğenmediğim bir şeylerden çocuklarımı korumaya çalışsam da aslında bu araçlar veteknoloji ile büyüyor öğrenciler. Anne olarak onu korumak için benimde yapabileceğim şeyler çok sınırlı. Sizin de aslında kendi tutumlarınızı düşünmenizi istiyorum. Basılı medya, görsel medya, işitsel medya ve dijital medya konusunda düşünmenizi istiyorum ve sizin davranış biçiminizin gençlere nasıl etki ettiğini düşünmenizi istiyorum. Çünkü aslında öğretmenlerin bilgileri, ilgileri, inanışları ve davranışları gerçekten sınıf içerisindeki pedagojik teknoloji kullanımını etkiliyor. Yani sizin medya ve teknoloji ile olan ilişkiniz sizin seçimlerinizi etkiliyor ve bu aslında sınıf içindeki ders işleme biçiminizi de etkiliyor. Bu gerçekten çok iyi aslında, siz gazeteleri, işitsel medyayı, sosyal medyayı kullanıyor olabilirsiniz ve sizin bu tutumlarınız öğrencilerinizin sınıf içindeki pedagojik gelişimini etkileyecek. Amerika’da farklı öğrencileri farklı kategorilere böldük. Web sitemizde bir quiz yapacağız ve bu quiz ile de hangi kategoriye girdiğinizi öğrenebileceksiniz. Mesela teknolojiyi seven bir öğrenci misiniz ya da motivasyonu arttırmayı hedefleyen bir öğrenci misiniz? Yani teknolojiyi öğrencilerinizin öğrenmesini arttırmak için mi kullanıyorsunuz ya da onların teknolojiyi kullanarak daha ilerlemesi için mi kullanıyorsunuz? Aydınlatıcı mısınız? Onların gözünün üzerindeki perdeyi kaldırıp neden ve nasıl sorularını sormalarını mı sağlıyorsunuz? Ve onları eleştirel düşünmeye mi yönlendiriyorsunuz yoksa aktivist misiniz? Daha adil, daha eşitlikçi bir toplumu oluşturmak için teknolojiyi kullanan biri misiniz? Öğrencilerinizin içinde yaşadıkları topluluğu ve dünyayı daha adil bir yere getirmek için sosyal medyayı kullanmaları için onları destekliyor musunuz? Dolayısıyla bizim tutum ve davranışlarımız, sınıf içi davranışlarımızı nasıl etkiliyor? Bu tür tutumlarımız en derin inanış ve davranışlarımızı etkiliyor. Şimdi dijital medya okuryazarlığının havuzuna atlamak üzereyiz, genç insanlarla ve onların yetiştiği dünya ile çalışıyoruz. Ergenlik dönemindeyken hepimiz yeni deneyim ve heyecan arayışında oluruz, çok normal bir şey aslında. Çünkü ergenlik bu şekilde geçilir ve ergenlik döneminde bu deneyimleri yaşayarak yetişkinlik dönemine geçilir. Farklı alternatif dünyalarda kaybolmak, oralara kaçmak çok cazip bir şeydir. O yüzden Harry Potter kitapları çok ilgi çeker. Kendi kimlikleri ile oynamayı çok sever ergenler. Ben 14 yaşındayken anneme ismimi değiştirmek istediğimi söyledim. Benim İncil’de geçen birismeihtiyacım vardı. Annem tabii dehşete kapıldı. Ama ben yeni bir şey denemek istedim. Ben başka bir isimle olsam bana insanlar Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 59 nasıl davranırdı? İnternet yeni kimlik edinmek için çok fazla fırsat tanıyor. Duygusal bir mantık yürütme gereksinimi bu yaş grubuna özgü bir şey. Ama olgunlaştıkça çok daha fazla bilgiye fikre sahip oluyorlar. Ergenliğin onların içinde oluşturduğu zorlukların üstesinden gelmek için boğuşuyorlar. Ergenlikte ideal şeyler kendi seslerini duyurmak, onlar için çok önemli hale geliyor. Toplumda bir ses olmak onlar için çok önemli. Yani sosyal gücü kullanmak çok önemli. Hem o toplumun içinde olmak hem de kendilerini göstermek istiyorlar. Ama aynı zamanda sosyal bir güce sahip olmak için herkesin kabul edeceği farklı bir şey yapmanız gerekiyor. Internet ve dijital medyada hem iyi hem de tehlikeli şeylerlekarşılaşı-yorsunuz ama insan doğası bunu kullanmak istiyor. Yani okuma yazma paylaşım becerilerini denemek istiyor. Ergenler herkesle her şeyi konuşur ama sadece anne baba ile konuşmaz, onlardan bir şeyler saklarlar. Ancak biriyle her türlü şeyi konuşmak, riski beraberinde getirir. Bu eğitimcilerde çok zor diyalog oluşturmayı kolaylaştırır. Ben mesajlaşırken tehlikeli bir şey yazmıyorum ya da kötü web sitelerine girmiyorum. Ergenler sır saklamada çok ustalardır. Onlara yalan söylemenin uygun olduğu bir yer yaratmalıyız. Bunu her yerde uygulamak çok zor. Dünyanın her tarafında çocuklar sosyal kuralları çiğneme eğilimindedirler. Şimdi sizde eminim ergenlik döneminde bazı kurallara uymadınız. Bazı uyulmayan kurallar diğerlerine göre çok farklı sonuçlar getirir. Genelde ergenler sonucu düşünmez ama siz düşündüğünüz zaman denersiniz yani “Şunu yaparsam ne olur, bunu yaparsam ne olur?” ergenler ancak bu şekilde öğrenir. Ergenliğin gelişim süresinde medya ve teknolojide öğrencilerin hayatını etkileyen çok durum var. Ben size burada dijital medya okuryazarlığı ile ilgili kendi parçamı sunmak istiyorum. Dört parçası var. Öncelikle erişim, kullanım ve paylaşım sonra yaratım ve işbirliği yapma, sonra analiz etme ve değerlendirme, sonra da etik ve ahlaki bir değerlendirmeye tabii tutmak. Maalesef şu andaki eğitim sistemimizin çoğunda biz birinci etkene odaklanıyoruz. Ben size kendi konuşmamın ana temasını şöyle özetlemek istiyorum. Bu 4 alanın hepsinin eşlenmesi gerekiyor. Bunların 4’ünü de uygulamamız gerekiyor ki buradaki çocuklarımızın eğitim ihtiyaçlarına karşılık verebilelim. Şimdi bu uygulamalarda genellikle bu tarz öğretim programları da yer alıyor. Bütün bunlar okullarda yer alabiliyor. Siz bunları aslında farkında olmadan yapıyorsunuz. Biz öğretmenler, bilgi araştırma ve geliştirme konusunda iyiyiz ve onların bir şeyler araştırmasını istiyorsak onların gelişimlerini devreye alıyoruz ve buna medyayı da ekleyince sadece mevcut yetkinliklerimizi arttırmış ve geliştirmiş oluyoruz. Amerika’da ve İngiltere’de bu tarz uygulamalarla ilgili birkaç örnek vermek istiyorum. Anaokulu çocuklarının çok basit bir aktivite ile belli bir yöne yönlendirmek istiyorum. Bir dergideki bir reklamla ilgili çalışma bu. “Bil bakalım.Bu ürün ne? Hangi ürün? Nasıl bir süreç bu? Ne anlatıyor? Burada bir kalem ve bu bir kalem öyle mi? Bu peki temizlik için mi? Evet nereden anladın? Hoşuna gitti mi bu?” Gördüğünüz gibi bir reklamla ilgili basit bir aktivite gibi görünüyor değil mi? Ama burada dili kullanma becerisi ve dünyamızı açıklamak için bu dili kullanma yetisi açıklanıyor. Herhangi bir görsel medya ile ilgili açıklama yapan çocuklar aslında dil becerilerini geliştiriyorlar 60 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi ve biz bunu daha sonraki yıllarda okuma ve anlama becerisinin temel taşı olarak göreceğiz. Her çocuk bunu kullanamıyor. Oradaki hikâyeyi anlatamıyor. Bazen medyadaki dil bile çocuklar arasında çok aktif olabiliyor veonlar bunu aktif kullandıkları zaman bu onlar için iyi bir şekilde okuma ve anlama becerilerini geliştirdikleri konusunda işaret olabiliyor. O da bizi daha sonra okuryazarlığın gelişimine götürecek. 7-8 yaşlarındaki çocukla ilgili başka bir örnek daha var. Öğretmenleri onların kendilerini rahatsız eden sosyal bir vakayı ele almalarını isteyecek. Bu çocuklarda çöpü yere atma konusunun onları rahatsız ettiğini söylemiş. Ekip olarak çalışarak şiir ve uyak ile ilgili bir şeyler yaparak öğretmenlerinin cep telefonları ile çok kısa kamu spotu videosu çektiler. Sadece 30 saniyelik bir video bu. Ama yaklaşık 6 gün sürdü. Çünkü metni yazdılar, sıralama yaptılar, kararlar verdiler ve her zaman prova yaptılar. Hepsini bir araya getirdiler vesonunda oluşturdular. Annelerinin, babalarının bu videoyu izlemeleri vePhiledelpia’nın web sitesinde yayınlandığını görmek onları çok gururlandırdı. Çünkü bir iletişimci olarak kendilerini hissetmelerini sağladı. Bu salondaki lise öğretmenleri için özellikle oynatacağım bir film. Birincil kaynakları öğretmek ve kullanmak ile ilgili. Bunu öğrenen öğrenciler bir tarih konusu ile ilgili yaptıkları şeyi paylaşmak istediler ve eğitimsel bir müzik korosu oluşturdular. Burada, bu videonun bu projenin ne kadar güzel bir şekilde eğlence ve öğrenmeyi birleştirdiğini görebildik. Çocuklar ve gençler için her şey aslında onları korumak ve onlara güç ve yetkinlik kazandırmak önemli. Onların zarar görecekleri insanlarla temas etmelerini engellemeliyiz. Yasal olmayan indirme yapmalarını engellemeliyiz. Onlara, bunlar hakkında bilgi vermeli ve korunmalarını sağlamalıyız. Etik bir değerlendirme yapabilmek için dijital medyaokuryazarlığı, çocuklarımızın pasif bir şekilde bilgiye maruz olmalarından daha aktif birşekilde geçiştir. Önce öğrencilerinizin ihtiyaçlarını öğrenin, onlara sorun. Kendi bilmedikleriniz hakkında suçluluk hissetmeyin. Kendinize kişisel bir öğrenme planı yapın. Kendinizi üstesinden gelemeyecek gibi hissederseniz arabanın kontrolünü yitirirsiniz. Lütfen kimsenin size kendinizi suçlu hissettirmesine izin vermeyin. Keşfedin ve her şeyi dokümante edin. Sınıfınızın içinde olanları yazın ya da resim ve video çekin. En son olarak da, bunun büyümesine, yeşermesine, çiçek açmasına zaman tanıyın. İlk sene başlarsınız, ikinci sene öğrenciler gelişir ve dolayısıyla zaman tanıyın öğrencilerinize, kendinize. Ayrıca size “Öğrenciler için güçlü sesler” adlı kitabımı da tavsiye ediyorum. Beni davet ettiğiniz için ve dinlediğiniz için tekrar teşekkür ederim. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 61 Steve BARKLEY Executive Vice-President of Performance Learning Systems ÖĞRETME, ÖĞRENME VE TEKNOLOJİ Son araştırmalara göre dikkat oranı yaklaşık 7 dakika olarak saptanmıştır. Sunumumun süresi açısından sizi zorluyor olabilirim. Size çok küçük bilgi parçacıkları vererek sizin de kendi aranızda bu konulardan bahsetmeniz için sizlere zaman tanıyarak geri bildirimler alacağım. Şimdi sizin kendi yanınızdaki arkadaşlarınızla tanışmanızı istiyorum. Benim sunumum sizi geriye dönük bir düşünce sürecinin içine sokacak. Öncelikle sürece öğrenci başarısıyla başlayacağız ondan sonra da geriye doğru giderek liderlik rollerine kadar ulaşacağız. Bu sohbetin burada kalmayacağına ve sizin okullarınıza da götürerek kendi gruplarınızı oluşturup devam edeceğinize inanıyorum. Okullarla ilgili yaptığım işlerin çoğunda ben size yapacağım bu sunumdaki süreci kullanıyorum. Burada bir grup insanın ilk olarak yapması gereken şey öğrenci başarısıyla ilgili tanımlar üzerinde düşünmektir. Bir okul olarak öğrenci, kendi deneyimlerini sizinle yaşarken, siz öğrenci başarısını nasıl tanımlıyorsunuz? Öğrenci başarısı, ne kadar testlerle tanımlanabilir bir durumdadır? Bu tanımda ne kadar beceri ve tutumlar yer alıyor? Tabii ki ben burada çok yapısal bir karar verdiremiyorum kimseye ve bir müfredat da oluşturamıyorum. Çünkü burada öncelikle öğrenci başarısının tanımına yer vermek zorundayım. Sonra şu soru oluyor, öğrenci başarısının değişmesinin tanımı nedir? Bu tanım değişiyor mu? Yoksa tarih içinde her yerde aynı mı kalıyor? Sadece bir sunum değil, bir tarih dersi de alacaksınız benden. Ben 62, kızım 36, torunum ise 5 yaşında.Ben, kendi lise deneyimimi kızımın lise deneyimi ile karşılaştırdım. Sizce benim deneyimimle kızımın deneyimi ne kadar farklı olabilirdi? Şok edici ama çok farklı olmadığını gördük ve sadece iki büyük fark bulduk. O, 60’lardaki çok büyük bir konserle ilgili derste bir şey öğrenmişti, eve gelip de “Baba bak tarih dersine çalıştık biliyor musun? Sende bunu gördün mü?” dediği zamanı hatırlıyorum. Bense “Ama biz o resimleri çektirenleriz” dedim. O zamanlar beni fotoğraftan tanıması mümkün değildi tabii. Bir diğer fark da, kızımın aldığı derslerden biri, bilgisayar becerileri ile ilgili bir ders ve ben üniversitede bile bilgisayara dokunamamıştım. Torunum 5 yaşında demiştim. Sizce kızımın lise eğitimi ile torunumun lise eğitimi arasındaki fark nasıl olmalı? Öğrenci başarısında teknolojinin yeri sizce nerede olmalı? Öğrencilerinin sizinle birlikte geçirdikleri zaman sonunda hangi duruma gelmiş olmalarını istiyorsunuz? 21.yy okulun web sitesindeki ortaklık yapılarına girince bunları görebileceksiniz. Öğrencilerin bizim öğrendiğimiz ana konuları öğrenmesi gerekiyor ama buna ek olarak 21.yy temaları denen global farkındalıkla ilgili bir dizi da öğrenmeleri gereken şey var. Küresel rekabet ve işbirliği bunlardan bazıları. Finansal, çevre, medya ve sağlık okur-yazarlığından bahsediyorlar. 62 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Benim kafam karıştı. Çünkü ben artık bunları okul olarak görmüyorum. Şimdi bu durumda nasıl öğretmeyi seçeceğimiz bunların gerçekleşip gerçekleşmemesiyle ilgili ilk adım. Ayrıca buna ek olarak hayat, meslek becerileri ve tutumları öğrenmeleri gerekiyor, öğrenme ve yenilikçilik becerisini kazanmaları gerekiyor. Sizin öğrenci başarınızı tamamlayan ekibiniz için buradan başlayabilirsiniz. Ben bugün için burada enformasyon, medya ve teknoloji becerileri setinden bahsetmek istiyorum. Burada öncelikle bilgi okur-yazarlığı var. Sizin öğrencileriniz bilgiye erişmeyi ve ellerindeki bilgiyi değerlendirip analiz etmeyi ve yönetmeyi biliyorlar mı? Analiz edip, kendi mesajlarını iletip medya araçlarını nasıl kullanacaklarını biliyorlar mı? Buradaki hem etik hem de yasal sonuçların farkında olarak teknolojiyi kullanmaları gerekiyor. Yöneticiler ve müfredat uzmanları olarak herhangi bir şey yapmadan önce öğrenci başarısının ne olduğunu tanımlamamız gerekiyor. Bu bizim yaptığımız işteki itici güç olacaktır. Sizin kendi okullarınızda, öğrenci başarısının ne olmasını istediğinizle ilgili bir ortak tanım var mıdır? Anne babalar ile bir lider olarak üzerinizde çalışmak istediğiniz şeyler nelerdir? Birkaç dakikanızı ayırıp bunun üzerine konuşmanızı bekliyorum.Burada sınıf öğretmeni kimler var aranızda? Yani sınıfta ders veren öğretmenler olarak dersten önce, öğrenci başarısı adına ilk yapacağınız şey nedir? Yani başka bir şekilde ifade edersek öğrencilerinizin 21.yy. becerilerine ait başarıları elde etmeleri için sizin işbirliği becerileri dersi için zaman ayırmanız mümkün değil. Ama benim kimyayı nasıl öğrettiğim, aynı zamanda öğrencilerim hem kimyayı hem de işbirliğini nasıl öğreneceği konusunda odaklanmasını sağlamam mümkündür. Ben twitter’ı çok seven bir insanım ve geçen yıl 1.sınıf öğretmeninden bir tweet aldım. “Lütfen çocuklarımın okumasına yardımcı olun” dedi. Bende 1.sınıf öğretmenliği yaptım ve bunu göz ardı edemezdim. Öğrencilerin elinde Amerika’da sık bilinen bir çocuk kitabı vardı. Bir çocuğun hikâyelerini anlatıyordu. Bir çocuk öğrenci grubunu bir tahta eziyordu ve dünyada her yere gitmelerini sağlıyordu ve herkesten kendilerini nereye gönderecekleri ile ilgili bir mektup yazmalarını istemişti. Pek çok çocuk çok yakın eyaletlere, sadece birkaç çocuk ise Avrupa gibi uzak bir yerlere gitmeyi hayal etmişlerdi. Bunu yazdıktan sonrada okumak için okuma egzersizleri yaptılar ve bunu daha sonrapodcast ilebloglarına koydular ve öğretmen bir tweet attı. Dünya’daki bir çok insan okuyup bunlara geri bildirim verdi. Her sabah bu web sitesine koydukları şeyleri dünyanın her yerinden attıkları mesajları görmesini sağladılar. Duvara açtıkları dünya haritası ile de kimlerin nerden mesaj attığını da gördüler. Aslında bu öğretmen okumadan sorumlu bir öğretmen ama öğrencilerinin farklı bir dizi beceriye sahip olmalarını istediği için bunu da yapıyor. Buradan geriye doğru gittiğimiz zaman “ilk karşımıza çıkan şey nedir?” diye sorduğumda pek çok kişi bana “ders planları ve müfredat” diye cevap verdi. Ben dedim ki “hayır, siz önemli olan adımı atlıyorsunuz, öğrenci davranışı çok önemli.” Çünkü öğrencilerin nasıl davrandıklarını söylüyorum, öğrencilerin ne yaptığından söz ediyorum.Öğrencilerin öğrenmesine neden olan davranış nedir? Ben son dört yıldır uluslararası olarak şöyle bir şarkı söylüyorum. “Öğrenci başarısını öğretmenler Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 63 sağlamaz. Bu başarıyı öğrenci sağlar ve eğer öğretmenler bu başarıyı sağlıyorsa kopya çekiyorlar, hile yapıyorlar demektir.” Tabii ki bazı yerlerde bu da oldu ama ben bunu gerçek anlamıyla kullanmıyorum şimdi. Ben buna steroit kullanmak diyorum. Eğer atletik bir alanda çalışan koçunuz var ama antreman yapmak yerine kısa yol steroitler veriyorsa kısa vadede öğrencinin kasları güçlenebilir ama uzun vadede bu durum hiç işe yaramayacaktır. Biz de öğrencilerin testleri geçmek için ihtiyaç duydukları bilgileri alıp onların kafalarına zorla sokarsak bu onlara steroitler vermek gibi olur. Ama bu uzun vadede onların başarısızlığına yol açacaktır. Şimdi biz bu bilginin kafaya girmesini istiyoruz ama bunların öğrencilerin bir şeyler yaparak o kafalarına girmesini istiyoruz. Benim kendi kişisel gelişimimde, eğitmenlerle ilgili yaptığım işlerdeki en büyük değişim bu oluyor. Ben insanlara mentörlük dersi de verdim. 30 yıl önce ilk olarak insanlara öğretmeni izlemeyi öğrettim, onları seyredip geribildirimlerini ona göre vermelerini sağladım. Bugün de ben sınıfa girdiğim zaman %90 zamanımı çocukları seyretmekle geçiriyorum. Eğer öğrenciler, öğrenci başarısına yol açacak şeyleri yapıyorlarsa o zaman öğretmenin ne yaptığını hiç umursamıyorum bile. Eğer öğrenciler bunu yapmıyorsa o zaman öğretmenin okul değerlendirme formunda yapılması gereken şeyleri yapıyor olması yine umurumda olmuyor. Yıllar önce güldüğüm bir şey vardı. Bazı okulların değerlendirme formunda öğrencilerin sınıfa gelmediği gün üzerinden öğretmeni değerlendiriyorlardı. Öğretmenin yaptığı şey onlara göre bir sınıfın önünde durup o değerlendirme formunda yazan her şeyi yapabilirdi. Ama sınıfta onu dinleyecek öğrenci yoksa bunun hiçbir anlamı yok. Bugün ise bazı günlerde öğretmenlerin derse geldiği ve gelmediği gün sayısına göre öğretmenleri değerlendirebilirsiniz. Ben bunu yaptığım zaman bir müdür geldi bana dedi ki “ben bu hafta okula gitmedim. Ben sınıfa geldiğim zaman değerlendirme yapmak için hiçbir öğretmen olmadığını gördüm ve bir yedek öğretmen gelip “Ben okula gelemedim ve kayboldum” dedi. Ama sınıfına gittiğimde bütün öğrenciler grup olmuşlar ve çalışıyorlardı. Müdür o gün öğretmenin o zamana kadarki en iyi değerlendirme formu başarısını aldığını söyledi. Peki, öğrenci başarısı konusunda, öğrencinin ne yapması gerektiği ile ilgili sizin kafanızdaki davranışlar nedir? Bunun üzerinde duralım. Kendi aranızda bu konuyu konuşmanızı istiyorum. Birazcık daha güçlü bir şekilde sizi bu konuya bağlayabilir miyim? Ona bakmak istiyorum. Kaçınız öğretmenleri gözlemden sorumlu idarecisiniz? En önemli şey, sınıf içini gözlemlemeniz. Öğretmenin öğrencinin ne yapması gerektiğini sağlamak konusunda başarıya ulaşırken medya ve teknolojiyi nasıl kullanmasını gerektiğini bilmek istiyorum. Mesela bazı lise öğretmenleri el yazısı yerine daha kolay mesaj yazabiliyor. Öğretmen eğer öğrenci davranışını kontrol etmede teknolojiyi istediği amaca uygun kullanıyorsa, siz gözlemci olarak öğretmenlerin hedeflerini belirlemelerine yardımcı olabilirsiniz. Amerika’da, benim 5 öğrenci davranışı olarak tablolandırdığım bir liste var. Bu davranışlara bakarsak biraz ilk olarak aktif öğrenci. Öğrenci, öğrenme için daha aktif bir rol oynuyor mu? Öğretmenin yapmaya çalıştığı 64 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi şeyleri teknolojiyi kullanarak gerçekleştirebiliyor mu? Mesela ben bir öğretmenin sınıfındaydım. Tahtada kazanım yazıyordu. Birincisinde “tarif et-açıkla”, diğerinde de “karşılaştır” yazıyordu. Ama sınıfta hiçbir öğrencinin açıkladığını ya da karşılaştırdığını görmedim. Çünkü hiç aktif değillerdi ve hepsini öğretmen onlar için yapıyordu. Çünkü öğretmen onlara sadece öğretmişti. Teknoloji öğretmenin işbirlikçi yapısını ve öğrenmenin işbirlikçi doğasını arttırıyor mu? Bu sabah bana bir tweet geldi. Amerika’daki bir öğretmen St.Paulo’daki başka bir öğretmenle bir projede ortak çalışıyor. Teknoloji, onların işbirliğini arttırıyor, sadece öğretmeyi sağlamıyorlar. Ayrıca öğrencilerinin de işbirliği içerisinde proje yürütmesini sağlıyorlar. Gözlem yaptığımda sınıflarda çoğu zaman işbirliği ile çalışılmadığını görüyorum. Mesela bir ortaokul sınıfında öğrenciler on tane matematik problemi üzerinde çalışıyorlar. “Bir matematik dersinde en önemli şey nedir?”, diye sorduğumda, “on tane problemi çözmek” cevabını aldım. Ben de dedim ki “Ben size öğretmenin problemlerden herhangi birini yapıp yapmadığınızı umursamadığını biliyor musunuz?” dedim. “Gerçekten mi?”, dediler.“Ben öğretmeninize sordum her dördünüzün de bu problemleri nasıl çözeceğinizi öğrenmenizi istiyor. Bu işbirlikçi bir yaklaşım”, dedim. Halbuki öğrencilerin problemleri çözmeleri için bütün araçlar var ama öğretmen için o önemli değil. Öğretmen için önemli olan işbirliği içerisinde onu çözebilmeleri. Teknoloji aracılığıyla işbirliğini nasıl arttırabiliriz? Bu çok önemli. Öğrenciler, öğrenmeyi doğru yaratıyorlar mı? Ben testi nasıl tasarlamalıyım? Görevi nasıl tasarlamalıyım ki öğrenciler en iyi şekilde yaratıcın olsun? Bazen en iyi cevabın şu olduğunu sanıyordum: “Bir öğretmen olarak öğrencilerin kopya çekmesine nasıl engel olabilirim?” Onlara google’da cevabı olmayan bir test hazırlayın. Çünkü hepsinin ellerinde cep telefonları var. Mesela, “romandaki ana karakteri amcanızla karşılaştırın”. Bu google’dan bularak cevaplayamayacakları bir soru. Mesela “Merve Teyze ile Napolyon’u karşılaştırın. Dolayısıyla öğrencinin görevi öğretmenin çok iyi düşünerek hazırladığı soruları cevaplamak olmalı. Teknoloji, öğrencilerimizi daha özgün bir dünyayadoğru götürmemizi sağlayabilir mi? Hangi tür aktiviteler öğrencilere gerçek yaşam deneyimi sağlar? Amerika’da yıllar önce bazı çalışmalar yapıldı. Sınıf dışında yapılan aktivitelerin öğrenciler için daha etkin olduğu ortaya çıktı. Çünkü sınıf dışı deneyimlerde yaptığınız seçimlerde gerçek hayat sonuçları var. Örneğin futbol takımındasınız ve hasta olduğunuz için maça gidemediniz. Siz olmadığınız için maçın sonucu çok farklı oluyor. Halbuki sınıf içerisinde bir sunumunuz olsa öğretmen başka bir güne erteliyor. Dolayısıyla gerçek hayatla ilgili sonuçlar öğrenmeyi daha hızlı gerçekleştiriyor. Öğretmenleri gerçek hayat problemleriyle uğraşırken gözlemlediğimde onların gerçekten bunu çözmek için uğraştıklarını görüyorum. Sonuncu davranış biçimi amaç odaklı. Öğrencilerin amaçları başkaları tarafından mı belirleniyor yoksa öğrencileri bu sürece dahil ediyor muyuz ve teknolojinin buradaki Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 65 payı ne? Öğrenciler teknoloji sayesinde ustaca bir şeyi öğrenip bir sonrakine geçebiliyorlar mı? Mesela bir matematik öğretmeni ile çalışıyorum. Formal olmayan bütün değerlendirmeleri çevrimiçi yapıyor. Öğretmeni dışarıda gördüğünde “beşinci üniteyle ilgili teste hazırım” diyor. Böylece öğrenciler aslında öğretmeni bilgilendirebiliyorlar. Çevrimiçi olduğu için öğretmenler, öğrencinin eline bırakıyorlar. Buradaki öğretmenlerimiz aktif, yapıcı, özgün ve amaç odaklı bir öğrenme için öğrencilerinize neler yapıyorsunuz? Bir dakika düşünün. Öğrenci başarısı tanımlandı. Şimdi öğrencinin ne yapması gerektiğini tanımlamamız lazım. Öğrencileri gözlemlemek için öğretmenlerin birbirlerinin sınıflarına girmelerini tavsiye ediyorum. Bir öğretmen başka bir öğretmenin dersine giriyor ve öğrencileri gözlemliyor. Bunu son zamanlarda bir ortaokulda yaptım. Sabah bir grup öğretmeni aldım, çeşitli sınıfları dolaştık ve bir öğretmen gelip bana: “aslında bazı öğretmen arkadaşlarımın sınıflarıyla ilgili biraz şaşırdım”, dedi. Dersle ilgilenmeyen birçok öğrencisi vardı. Sonra kendi sınıfına girdi ve dersten sonra kendi sınıfında da aynı öğrencilerden gördüğünü söyledi. Başkasının sınıfında öğrencileri gözlemlemek daha kolay. Çünkü ders içerisinde siz konuyu anlatırken öğrenci davranışlarını o kadar iyi göremeyebilirsiniz. Öğrenci davranışlarını tanımladım. Şimdi sorum şu: ‘Hangi öğretmen davranışları, daha çok istediğimiz öğrenci davranışlarını ortaya çıkarmaya yarar?’ Burada ‘daha çok’ lafına önem vermemiz lazım. Çünkü öğretmenlik bir meslektir. Ben ticari bir işte çalışırken bir şeyin doğru yöntemini öğrenir ve o şekilde yapardım. Ama bir meslekte çalışırken bir sürü şeyi öğrenmeniz, çalışmanız ve müşterilerinizde denemek zorundasınız. Mesela doktorlar hastalarıyla, avukatlar müvekkilleriyle, öğretmenler öğrencileriyle bu tür deneyler yaparlar. Öğrenciler bunu yapmayı öğrendiler. Peki ben, öğrenciler bu davranışları yapsın diye ne yapabilirim? Mesela teknolojiyi kullanabilirim. Ama öğretmenin seçimi öğrencinin davranışına etki ediyor mu? Maalesef burada çok büyük eksiklikler görüyorum. Geçen hafta 7.sınıflarda gözlemledim. Öğretmen,powerpoint ile ders anlatıyordu. Öğrenciler, sunumda yazanları not alıyorlardı. Sonra bir özel eğitim öğrencisi gördüm. Onun öğrenme güçlükleri çektiği için farklı öğrenme şekilleri vardı. Önünde bir bilgisayar vardı ve bilgisayarda öğretmenin kullandığı powerpoint yüklüydü. O kendisi notlar alıyordu. Sonra öğretmene gidip neden diye bağırdım. Öğretmen müthiş bir hikaye anlatıcıydı ve öğrenciler bir yandan hikayeyi dinlerken bir yandan da sunumdan not almaya çalışıyorlardı. Öğretmen ‘başka ne yapabilirdim’, dedi. ‘Powerpoint’i onlara ver buna gerek kalmasın’ dedim. Bu gerçekten beni sıkıntıya soktu. Ben 62 yaşında bir adamım. Bu teknolojiyi bilmiyordum. Halbuki 28 yaşındaki bir öğretmenin öğrencileriyle müthiş bir ilişkisi var. Ama bunları öğrencilerin düşünmesi ya da konuşması gerekirken not alıyorlardı. Teknolojiyi kullanmadıkları için bütün bunları kaybediyorlardı. Şimdi bu formda öğretmenin davranışlarıyla ilgili sizlere vereceğim bir şeyler var. Öncelikle öğretmenlerin istedikleri davranışlara model olmaları gerekiyor. Aynı 66 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi zamanda istedikleri davranışları öğretmeleri gerekiyor. Ben birçok yerde öğretmenlerin teknoloji araçlarını bir kenara bıraktıklarını görüyorum. Çünkü öğrenciler bunları nasıl kullanacaklarını bilmiyorlar. Bunun için onlara belirli öğrenme alanları yaratmamız gerekiyor. Bu kağıdı aldığınız zaman burada bazı öğretmenin teknolojiyi nasıl kullanması gerektiği ile ilgili davranışlar olduğunu göreceksiniz. Öncelikle giriş aşamasında öğretmen teknolojiyi kullanarak bir sunum yapıyor. Yani şu anda yaptığım aşama bu. Bir sonraki adım benimseme adımı. Burada öğretmen öğrencinin bu olanakları kullanmasına imkân sağlıyor. Yani bir sunumda bir slayttan ötekine geçmesini istiyor. Uyarlama aşamasında ise öğretmen öğrencilere ellerinde teknoloji ile seçimler yapma şansı tanıyor. Bunları modifiye etme ve kullanma imkânı sunuyor. Aşılama aşamasında ise öğrencilerin artık eleştirel düşünmelerini sağlıyoruz. Bu düzeyde aslında geriye dönük planın öğrencide işlemeye başladığını görüyoruz. Yani burada öğrenci bu planı kendi kendine düşünmeye başlıyor. En sonunda dönüşüm aşamasında ise öğrencinin neyi öğreneceğini seçmesi gündeme geliyor. Yani öğrencinin kendi sorgusu öğrenme düzeyini içine alıyor. Burada öğretmen ve hatta teknoloji bile şeffaf bir araç haline geliyor. Bütün amaç, insanların bir şeyler öğrenebilmek için kendi kendilerine bir şeyler yapmaları gerektiğini anlamaları. Bu noktada öğretmenlerin bir sonraki aşamasının ne olduğunu merak ediyorum. İdareciler açısından da bir sonraki aşamalarda neler yapılması gerekir? Bunları düşünmenizi istiyorum. Teknoloji matrisinden bahsetmiştim. Burada öğrenci davranışlarını almışlar, aktif, işbirlikçi, yapıcı, özgünü bir tarafa koymuşlar; biraz önce size bahsettiğim öğretmen davranışlarını da tepede sıralamışlar ve daha sonra ortak neler yapabilecekleriyle ilgili birçok bilgiyi aktarmışlar. Burada geriye dönük planımıza dönelim. Öğrenci başarısının öğretmen davranışlarıyla motive altına alınması önemliydi. Bir sonraki adımda öğretmenler arasındaki ilişki önemli. Öğretmenlerin profesyonel bir öğrenme ortamında birlikte çalışmaları önemli. Ben bucoaching (koçing-yetiştirici yöneticilik) alanında 30 yıldır çalışıyorum ve kendi öğretmenlik mesleğimi yapabilecek kadar şanslıydım. Bizim sınıflarımızda hep olurdu bu. Bir formata bakıp kendi okullarınızda bununla ilgili nasıl bir yapı olduğunu gözlemlemenizi istiyorum. Öğretmenlerin kendi aralarında yaptıkları bir oyun bu. Aranızda beş yaşına kadar olan çocuklarla ilgilenen varsa onlar bunu bilir. Çocukların aynı sınıfta yan yana farklı oyunlar oynaması süreci. Şimdi öğretmenler de aynı şekilde yan yana fakat kendi oyunlarını oynadıkları bir yapı içinde olabiliyorlar. Daha muhalif düşünceler var. Muhaliflikten çok bilgiyi açıklamamayı tanımlıyor. Yani ben kendi öğrencilerimle paylaşmak istediğim bir şeyi başkalarıyla paylaşmıyorum. Diğer tarafta bilginin herkese akması gerekiyor ve öğretmenlerin hepsinin twitter’dakiler gibi olması önemli. Çünkü orada birisi bir şeyi öğrendiği zaman hiç beklemeden herkese anlatıyor. Ben bunu neden sizinle paylaşıyorum? Çünkü bunu twitter’da gördüm hoşuma gitti, blog’uma koydum ve bir yerlere geldim. Biz bunu öğretmenlere öğretiyor muyuz? Çünkü onlardan öğrencilere bunu öğretmesini istiyorsak önce onların öğrenmesi lazım. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 67 Bir başka ilişki tipi ise uyumlu ilişki. Öğretmenlerin çoğu kendi aralarında dostça bir ilişki içindeler. Ama dostlukla işi birbirine karıştırmıyorlar. O yüzden ben sizinle yıllardır yan yana sınıflarda ders vermiş olabilirim, eşinizle çocuklarınızla ilgili sorunlarınızı bilebilirim ama ders programınızı hiç görmemiş olabilirim. Halbuki bizim eşit paylaşımlı bir ilişki yaşamamız öğrencilerin eşit paylaşımlı öğrenmelerine netice olur. Fakat sizde dikey bir ilişki gündeme geliyor. Yani bir ana okulu öğretmeni bir 5.sınıf öğrencisinin başarısında etkili olduğunun farkında. Aynı şekilde yatay bir ilişki de mevcut. Fen öğretmenleri öğrencilerin okuma seviyelerinin artması gerektiğinin ve kendilerinin de bunda rolü olduklarının farkındalar. Bu beceriler başarılı olacaksa müfredata kondu diye olmayacak. Sizlerin bunun başarılı olacağını kabul ettiğiniz ve nasıl olacağı ile ilgili birlikte çalışmalarınızla olacak. Son bir sorum olacak. Kendi okulunuzdaki öğretmenlerinizin ilişkilerini şu dört kelimeyle anlamlandırmanızı istiyorum. Siz ne yapıyorsunuz? Okulunuzda hangi yapılara sahipsiniz? Ne yapacaksınız ve ne yapmanız gerekiyor? Bunu aranızda bir konuşmanızı istiyorum. Sunumum www.plsweb.com sitesinde bulunuyor oradan indirebilirsiniz. Çok teşekkür ederim. 68 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Prof. Dr. Davut AYDIN Anadolu Üniversitesi Rektörü BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN EĞİTİMDE KULLANILMASI ve ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ Değerli konuklar, Dünya bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelere ve küresel-leşmeye bağlı olarak çok hızlı bir değişim geçirmekte, hepimiz bunu yaşıyoruz. Biz de bundan 3 yıl önce göreve geldiğimiz zaman yeniden yapılandırma süreci başlattık. Envanter yaparak sistemi devraldıktan sonra “Gelecek 10-20-30-40’lı yıllarda değişen dünya trendlerinde ve koşullarında Anadolu Üniversitesi nerede olmalıdır?” diyen bir arama konferansı yaptık. 90 kişilik senato yönetim kurulu, eski rektörler, üniversiteye emek veren daire başkanları ve müdürleri Afyon’da topladık. Bir arama konferansı içerisinde vizyonumuzu, misyonumuzu ve hedeflerimizi gözden geçirdik. Oradan üç kelimeden oluşan vizyonumuz ortaya çıktı. Anadolu Üniversitesi’nin bu 50 yıllık birikimini özetleyen “Yaşam boyu eğitim, öğrenme merkezli eğitim ve dünya üniversitesi” üç sözcükten oluşur. Buna bağlı misyonumuzu ve hedeflerimizi gerçekleştirdik. Onu takiben beş tane daha arama konferansı yaparak diğer fakülte ve bilimleri de sisteme entegre ettik. Bunu yaparken tepeden tırnağa üniversiteyi bir değişim sürecine soktuk. Bu değişim sürecinin içerisinde üniversitemizin mukayesede üstünlüğü ortaya çıktı. YÖK yasasının ilkeleri arasında da vardır. Üniversitelerin en önemli ilkelerden birisi çeşitliliktir. Bu anlamda Anadolu Üniversitesi çeşitliliğin en güzel örneğidir. Mukayeseli olarak baktığımız zaman bu çeşitliliğe, dört tane önemli önceliğimiz ortaya çıktı. İster ulusal ister uluslararası mukayese yapın dört önemli özelliğimizin birisi açık ve uzaktan öğretim, ikincisi havacılık, üçüncüsü raylı sistemler ve demiryolu, dördüncüsü de işitme engelliler, zihinsel engelliler, konuşma bozuklukları alanını oluşturan özel eğitim alanıdır. Bu bizim önceliklerimiz, odağımız oldu. Bunu söylemeniz yetmiyor. Bunları ulusal anlamda yetkili bir merkeze dönüştürmek üzere DPT’ye projelerle gittik ve 4 proje götürdük. Sektörle de bir araya gelerek bütün sektörlerin desteğini aldık. Bugünkü Kalkınma Bakanlığı o günkü DPT dört projeden ikisini kabul etti. Anadolu Üniversitesi olarak şu anda Cumhuriyetimizin 100.yılı ile ilgili havacılıktan, uçak motoru ile ilgili bağlantılı alanlardan, raylı sistemlerde de hızlı tren, metro, tramvay, çeken, çekilen bütün araçların test ve akreditasyonun yapıldığı yatırımlarımız devam ediyor. Özel eğitimde zaten biliyorsunuz Anadolu Üniversitesi bu konuda yine öncü kurumlardan bir tanesidir. Biz uluslararası anlamda bağımsız olarak Avrupa Üniversiteler Birliğini çağırdık. Kendimizi eksik ve fazlalıklarımızı incelemek üzere bir doktor gibi kontrolden geçirdik. Bunun sonunda Avrupa yüksek öğretim standartları çerçevesinden tüm sistemi değiştirmeye karar verdik. Bildiğiniz gibi 2015 yılından itibaren Türkiye’de verilen yükseköğretim diplomalarının Avrupa’da geçerliliği, Avrupa’daki yükseköğretim Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 69 kriterlerinin yerine getirilmesiyle ilgilidir. Bunu da dikkate alarak biz projeyi başlattık. YÖK de bizi pilot proje olarak seçti ve tepeden tırnağa değişim başlattık. Mutlak sistem dediğimiz klasik sistemi çıkarttık. Yerine Avrupa Kredi Sistemi denilen kredi sistemini uygulamaya koyduk. İkincisi yıl sisteminden dönem sistemine geçtik. Bunları yaparken tabiii sayılar büyük olduğu için dikkatli yürümeniz gerekiyor. %1’lik hata biz de büyük on binleri ilgilendiren sıkıntılar ve haksızlıklar yaratabiilir. Bu nedenle bir projeden başladık. Tek projeden ilahiyat ön lisans programını aldık ve onu yeniledik. Müthiş bir deneyim kazandık. Eski öğrenci intibakı yaptık. Buradan aldığımız tecrübeyle 19 programı daha geliştirdik Avrupa standartlarında, bu ders yılının başında da geriye kalanı yaptık. Tüm kitaplarımız yenilendi. Sistem bunu yaparken gördük ki 500 olan kitap sayımız 1037’ye çıktı. Bu, bu sene için 23 milyon kitap demektir. 23 bin ton kâğıda tekabül ediyor. Dedik ki “1 ton kâğıt için 17 tane ağaç tüketiliyor, Anadolu Üniversitesi olarak yıllık 400 bin adet ormanı yok eden bir üniversite oluyoruz”. Bunun üzerine kâğıdı atmaya karar verdik ve dijital kitabı kararlaştırdık ve altyapılarımızı yeniledik. Bu yıl için 150 kitap aktardık dijital olarak, etkileşimli, video, grafik, animasyon bütün zenginleştirilmiş olarak. Tüm Türkiye’ye açma hazırlığı içerisindeyiz şu anda. Kitaplarımızı, yazar ve editörlerini yaydık. Tüm Anadolu Üniversitesi’nin 180 üniversiteden 5000 tane yurtdışındaki üniversiteler de var. Yazarımız, editörümüz, danışmanımız ve televizyon programcısı yapan öğretim üyelerimiz ve kadrolarımız var. Açıköğretim şu an Türkiye açık öğretimidir. Türkiye üniversitesidir. Bu anlamda dolayısıyla kitaplar ve sınav sistemleri değişiyor. Bugün ve yarın sınavımız var. Bu sınavlarda sayıları vereyim, 1 milyon 132 bin öğrenci sınava giriyor. 3 yıl önce 1 milyon 30 bin öğrencimiz vardı. 3 yılda % 30 artırdık. 1 milyon 332 bine geldik. 28 bin de örgün eğitim yapan kampüs öğrencimiz var. Eskişehir’de 1 milyon 350 bin bugün itibariyle öğrencisi olan üniversiteyiz. Bu iki sınava toplam 1 milyon 332 bin öğrenci giriyor. 4 oturumda 3,5 milyon adet sınav yapıyoruz. 13 bin soru hazırladık. Dönem sistemine geçince iş hacmimiz % 50 arttı. Toplam 5500 bina ve 200 bin derslik kullanıyoruz. 43 bini güvenlik görevlisi olmak üzere 483 bin kişi görev yapıyor. Bütün bu organizasyon şu anda başarıyla yürüyor. Bu ölçekte bir üniversitenin bazı özellikleri olması gerekiyor ki bunları yürütebiliyoruz. Anadolu Üniversitesi’nin bazı özelliklerini sizlerle paylaşmak isterim. Çok yüksek bir organizasyon kabiliyetimiz var. Genetik olarak müthiş bir organizasyon geleneğimiz var. Aksi halde bu kadar büyük bir organizasyon gerçekleştirmek zordur, güçtür. Hatta yönetimde matris organizasyon dediğimiz yetki ve sorumluluğu verdiğimiz organizasyon yönetim biçimini kullanıyoruz. Çok nitelikli insan gücümüz var. Bu aidiyeti ve kurumsal bağlılığı çok yüksek çalışan, öğretim üyelerimiz var. Biz sorun çözücü, sorunun değil çözümün parçası olan, hizmet odaklı ve sadece Türkiye’de değil dünyada da teknolojiyi en ileri derecede kullanan bir üniversiteyiz. 70 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Türkiye’de tek eğitim ihracatı yapan üniversiteyiz. Yurt dışında 20 bin öğrencimiz var. Şu anda yurtdışında 30 ülkede eğitim hizmeti veriyoruz. Kendi kaynak yaratan, kaynak tüketen değil kendi yarattığı kaynaklarla yaşamını sürdüren bir üniversiteyiz. Bir kenti dönüştüren bir şehri dönüştüren üniversiteyiz. Dolayısıyla bu olanları arttırabilirim ama bütün bunlar bir şeyi gösteriyor. Anadolu Üniversitesi olarak eğer ki yasal düzenlemelerde, ideal mali düzenlemelerde daha esnek bir yapı ortaya çıkarsa çok ileriki düzeyde bu kapasitemizi kullanarak ülkemize hizmetler gönderebiliriz. Toplum hizmetleri içerisinde Fatih Projesinin içinde de varız. Destek veriyoruz. Dil problemi var. Dünyaca ünlü Cambridge Üniversitesi, üniversitemizle birlikte burada dil eğitimiyle ilgili çözümlerde varız. Türkiye’nin tasarruf açığı var. İMKB ve sermaye piyasasıyla finans okuryazarlığında varız. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile engelli ve yaşlı eğitiminde varız. Öğretmen eğitiminde varız. Kültür ve sanatın geliştirilmesinde varız. Türkiye’nin tanıtımında varız. Şunu sorabilirsiniz; “Nereye doğru gidebilir?” diyebilirsiniz. Evet biz iyi üniversiteye doğru gidiyoruz. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde en ileri düzeyde kullanan bir üniversite olarak bu coğrafyada eğer bir takım yasal düzenlemelerde önümüz açılırsa 100 bin yabancı öğrenciye gidiyoruz. Yılda 100 milyon dolar ihracat yapacak yapıya doğru gidiyoruz. Bunu yaparken yabancı dilde İngilizce, Almanca, Fransızca, Çince çalışmalarımız devam ediyor. Türkçe ile ilgili Türk çocuklarımızın, vatandaşlarımızın veya yabancıların uzaktan Türkçe eğitim projelerle Türkçeyi yaygınlaştırma projelerine devam ediyoruz. Kısaca insanların hayatını değiştiren, topluma mutluluk katan, değer katan bir üniversite olarak yaşamımızı sürdürüyoruz. Daha öncede ifade ettiğim gibi artık çağ değişiyor. Kâğıt ortadan kalkıyor. Üniversite olarak biz açıköğretimle başladık. Şimdi şu anda online olarak 81 ilde eş zamanlı 15 bin kişiye sınav yapabiliyoruz. Online ama gözetimli sınav başlangıçta küçük sayılarla başladık. Daha önce hiç bilgisayar görmemiş öğrenciler de geliyor ben yıllardır ipad kullanıyorum diyenlerde geliyor. Türkiye’nin gerçeği elektrik kesiliyor. Teknolojik sorunlarla karşılaşıyoruz tabii. Bir şey gördük deneyimlerden öğrencileri sınava aldığımız zaman inanılmaz ölçeği öğrenci hemen soruyu yanıtlamıyor. Tıklayarak bütün sayfaları görüyor. Sonra tercih yapıyor o arada server kapasitesi Türkiye’deki “Google” üzerinde çıkıyor. Bizim en önemli sorunlarımızdan bir tanesi görme engellilerde. Birden fazla okuyan görevli veriyoruz. ‘Bazı alanlarda çeşitli derslerde acaba ipad’i kullanabilir miyiz?’ dedik. Arkadaşlar bunun üzerine çalışma yaptılar. %96 başarı aldık. Görme engellileri normal sınıfa aldık. Ipad içerisinde istediği dersi seçebiliyor. Başarılı bir sonuç aldık. 2 binin üzerinde öğrenci sınava giriyor önümüzdeki yıl da ipad’le sınava almaya başlayacağız . Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 71 Fatih Projesi’yle bağlantılı olarak yürüyen projeye destek verdiğimizi söylemiştik. Bunun bir tanesi matematik. Öğretim üyeleriyle kendilerinden 9. sınıf matematik kitabı etkileşiminden almalarını istedik. 150 kişi toplam 30 bin saat çalışarak lise 9. sınıfın etkileşimli kitabını ürettiler ve Milli Eğitim Bakanlığına da sunduk. İçinde konservatuar hocaları, güzel sanatlar hocaları var. Türkiye deki ilk animasyon gösterimi, televizyon, iletişim bölümü ve matematikçiler var. Tabii bu dijital sürece başlarken önce teknolojik alt yapımızı yeniledik. Sonra eğiticilerin eğimi için 20 kişilik bir grup kurduk. Bu 20 kişiyi eğitimden geçirdik. Sonra bunun sayısını 180’e çıkarttık. Her hocaya kendisine bir e-öğretici veriyoruz. Hocayla beraber burada dijital ortamdaki kullanacakları malzemeleri sunduk. Telifi ödenmiş olarak yurt içi yurt dışı onlardan hangisini kullanmak istiyorsa bu dijital ortam içerisinde uzmanlara aktarılıyor. 180 kişi çalışıyor. Dolayısıyla biz artık bunu yaparken gerçekten çok ileri bir yere geldik. Şu anda bu anlamda dünyaca ünlü APPLE’la bir anlaşmamız var Hareket noktamız şurası oldu. İşletme fakültesi 1.si açık öğretim fakültesi öğrencimiz Tokat’ın Zili ilçesinin bir köyde sığır çobanı ve birinci olarak geldi. Bu teknolojiyi bütün boyutlarıyla şu anda kullanıyoruz ve kullanmaya devam ediyoruz. O nedenle öğretmenlerimizin eğitiminde çocuklarımızın eğitiminde biz özel okullar birliğiyle sizlerle birlikte çalışmak istiyoruz. Bu fırsatları size sunmak bunlardan yararlanmanızı istiyoruz sizi iş birliğine davet ediyoruz. SORU: Hocam bir defaya mahsup 150 kişilik bir ekip kurduğunuzu söylediniz. Bunu yapmak kolay, sürdürmek ise gerçekten çok zor. Aranızda bu alanda faaliyet yapan özel sektör temsilcisi arkadaşlarımız var. Bunlardan sadece bir veya iki tanesi o kadar kalabalık. Kadroyu uzun süreli kullanma şansımız yok. Devlet destekli bu tür faaliyetlerin geri dönüşümleri uzun süreç alıyor. CEVAP: Bizim üniversite olarak en önemli özelliklerinden birisi sürdürülebilirliktir. Biz bir bayrak yarışı içinde yönetimler olarak aldığımız projeleri dikkat ederseniz sunumda da sürdürerek geliyoruz. Gerçekten başlanan bir işi bırakmadan sürdürmek gerekiyor. O açıdan fevkalade önemli. İkincisi burada Fatih projesi ve öğretmen eğitimiyle bağlantılı olarak söyleyeyim bir grup bakanlıktaki arkadaşımız sayın BABACAN’IN önerisi üzerine Singapur’a gitti. Singapur’daki tablet uygulamalarını görmek buradaki sorunlar hakkında birinci elden bilgilenmek üzere bir ziyarete gittiler. Döndükten sonra dediler ki ‘eğitim bilgi ve teknolojilerinin eğitimde uygulanmasının 5 tane önemli önceliği var’: 1. İyi eğitilmiş öğretmen 2. İyi eğitilmiş öğretmen vurgu yapıyor 3. İyi bir fiziksel alt yapı 4. İyi bir müfredat 5. Teknoloji 72 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Bu öncelikler içerinde gidilirse proje başarılı olur. Aksi halde proje başarısız olur. Bu işin anahtarı kilidi öğretmendir. Öğretmenin de işini yaparken sürekli eğitilmesi gerekiyor. Bir taraftan eğitimini verecek bir taraftan da güncelleştirilecek. Bugün Türkiye ’de 800 bin öğretmen var. 800 bin öğretmenin eğitim yaş ortalaması 40. Demek ki bilgisi 20 yıl geriden geliyor. Yani eskimiş. Biz biliyoruz ki bir bilginin ekonomik ölçütü 2 senedir. Mezun ettiğimiz gün yarısı eskimiş oluyor. Sürekli güncelleştirilmesi gerekiyor. Şimdi güncelleştirilirken teknoloji bize bu fırsatı veriyor. Dijital ortama atılanı sunduğunuz zaman her hoca yeni teorileri, yeni fikirleri sürekli güncelleştirebiliyor. Dijital ortamda tabiii. Burada bir problem mevzuatla ilgilidir. Mevzuatları da dinamik hale getirmek gerekiyor . Öğretmen eğitimi projesini biz sunarken hazırlıklarımız dilde olduğu gibi diğer alanlarda da var. Bunu getirirken şunu söyledik : ‘Hocam biz karar verdik. Öğretmen eğitimini, hizmet dışı eğitimlerini uzaktan öğretimle yapacağız. Nasıl yapacaksınız? Hakkari nasıl olacak? Şırnak nasıl olacak? Edirne nasıl olacak? Standartlar nasıl olacak? Sınavı nasıl yapacaksınız? Ders malzemelerini nasıl güncelleştireceksiniz? Bunun standartlarını nasıl yapacaksınız? demeye kalmadan sordum. Eskişehir’i nasıl yapacaksınız? ‘Somut hocam siz yapacaksınız’ dedi. ‘Kardeş üniversitemiz var. Osmangazi’ye verin onlar yapsınlar. Öbür üniversitelerle öbürlerini yapın.’ Ama bu standart sağlamaz. Ama bu hocamızın dediği gibi sistemi güncelleştirmez, sistemi yenilemez ve sürdürülemez. Önerimiz şu dedim: ‘Biz Anadolu üniversitesi olarak koordinatör üniversite olarak gösterilelim. Bunun içerisinde televizyonumuzla e-öğrenme materyallerimizle danışmanlık hizmetleri (bazı dersler danışmanlık hizmeti gerektiriyor) yaşam boyu eğitim sadece internet veya televizyon eğitimi değil. İçinde yüz yüze, klasik eğitim, teknoloji, televizyon var. İşte mobil teknolojiler var. Her şeyin sertifikası, ön lisansı, yüksek lisansı var. Bir bütündür bu. Her şeyin kavraması ve kavranmasıdır. Bunun standartizasyonu ve sürdürülebilirliği gelir. İşte sürdürülebilirlik açısından bakarsanız bir yükseköğretim kurumu olarak üstleniriz. Ama diğer bütün kurumlarla çalışırız’ dedik. Bunun içerisinde üniversiteler de var okullarda var. Birinin sorumluluk üstlenmesi, elini taşın altına koyması gerekiyor. Bu olayın sürdürülebilirliği açısından işte bizim talebimizde bu. Zaten değilse ticari olarak gerçekten haklısınız. ciddi bir maliyeti var bu işin. O nedenle özellikle özel sektör yatırımı yapamaz. Yapsa bile daha sonra bunun arkasını, sürdürülebilirliğini getiremez. Bir kurumun bunu üstlenmesi gerekiyor. İşte bizim talebimiz de bu zaten. Onun için sürdürülebilir standart Türkiye genelinde bölge ülkelerinde bir proje. Ama mutlaka işbirliğiyle yapılır. Sadece bizim işimiz değildir. Biz koordinasyonu sağlarız. İşbirliği kabiliyetlerimiz ve yeteneklerimizden. Bunun içerisinde özel okullar da, kolejler de, üniversiteler de vardır. Bu bir büyük projedir. İşte bizim ortaya koyduğumuz proje, sürdürülebilir bir yapıyı öngörmektedir. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 73 Bunun bir de araştırma olması gerekiyor. Yaptığınız işin ölçmesi ve değerlendirilmesi ve sürekli yenilenmesi arka planda araştırmalarla desteklenmesi gerekiyor. İşte o da bizim araştırmayla ilgili fonksiyonlarımızın, birimlerimizin, fakültelerimizin, dünyanın devreye girmesiyle sürdürülebilir. O nedenle projeyi bir bütün olarak görmek, araştırmasıyla eğitimiyle ve uluslararası standartlarıyla burada bir noktanın altını çizmek istiyorum. Bunu Milli Eğitimle de paylaştık. Şimdi BOLOGNA süreci kapsamı içinde Avrupa yükseköğretim hakları Türkiye eğitim çerçevesi içinde geçmişteki birikimlerinizin de değerlendirilmesi gerekiyor. Öğretmenlerimize sertifika verdik. Her sertifikanın bir kredisi olmalı. Bu krediler toplandığı zaman aynı zamanda bir yüksek lisansa da gitmeli. Yüksek lisansta sertifika entegre edilmeli. Diyelim ki yüksek lisans için 90 kredi gerekiyorsa sertifikalarla toplam 90 kredi almışsa bu bir yüksek lisans yerine geçmeli. Eğer 60 puan almışsa 30 puanlık bir boşluk varsa onu da verdiğiniz zaman öğretmenimizi yüksek lisans yapmış gibi değerlendirmeliyiz. Dolayısıyla bunu da kariyer basamaklarıyla da entegre etmeliyiz Bunu yaparken bizim modülün bir özelliği daha var. Biz bu modelde diyoruz ki: ‘Milli eğitim bakanlığı herhangi bir para harcamayacak. Bunu finansmanı çok küçük rakamlarla öğretmenler tarafından ödenecek. 200 lira gibi. Ama eğitim bakanlığı öğretmeni motive edecek. Özlük haklarıyla desteklemesi gerekecek. Dolayısıyla böyle bir entegre projeyle gerçekten çok yüksek katma değer yaratarak çok önemli başarılı sonuçlar alınabileceğine inanıyorum. Bu da ancak işbirliğiyle olur. İşbirliği deyince altını çizmek istiyorum. Küçük küçük güzel işler yapıyoruz. Ama biraraya gelip sinerji yaratamıyoruz. İşbirliği yapma kültürümüzde bir zafiyet var bunun ana nedeni şudur işbirliği olayı aynen bir işletmedeki pazarlama gibi yönetim gibi finans gibi insan kaynakları gibi bir uzmanlık alanıdır. Bunu da yatırım yaparak geliştirmemiz gerekiyor. O zaman çok güzel katma değerler yaratmamız, önemli sonuçlar almamız söz konusu olacaktır diye düşünüyorum. Bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Prof. Dr. Handan YAVUZ Anadolu Üniversitesi Yabancı Diller Meslek Yüksekokulu Müdürü Öğretmen yetiştiren bir fakültenin elemanı olarak hem kendi adıma hem üniversitemiz adına öğretmenin eğitimde ne kadar önemli olduğunun, ne kadar özel bir yeri olduğunun bilincindeyim. Öğretmenler eğitimde önemli olduğu için de onların kendilerini yenilemesinde ve gelişmesinde destekçi olmamız gerektiğine de inanıyoruz. Bu bakış açısıyla öğretmenlerimiz için neler yapabiliriz? Bu konuda da çalışmalarımız var. Benim alanım İngilizce öğretmenliği olduğu için de özellikle İngilizce öğretmenleri için neler yapabiliriz? Onları nasıl destekleyebiliriz? Soruları açısından baktığımızda farklı çözüm önerileri getirebiliyoruz. 74 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Hocamızın da söylediği gibi Anadolu Üniversitesi olarak yaşam boyu eğitim bizim bir vizyonumuz ve bu vizyon içerisinde de farklı meslek alanlarına yönelik 50’nin üzerinde sertifika programlarımız var. Burada öğretmenlere yönelik sertifika programları sunuyoruz. Hatta Milli Eğitim Bakanlığı’yla yapılan protokol çerçevesinde ilköğretim öğretmenlerine yönelik sertifika programlarımız var. Bugünün ve bu sempozyumun teması “Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri”, hakikaten öğretmenin buna ayak uydurması gerekiyor. Bununla bağlantılı olarak ilk önce ilköğretimde sertifika uygulamaları programında böyle yola çıkıldı. Öğretmenlerin dijital eğitimdeki rolü ve buna ayak uydurması için de tabii ki öğretmenlerin destek-lenmesi ve kendi gelişimlerini sağlaması gerekiyor. Biz de bu bağlamda İngilizce öğretmenleri için neler yapabiliriz diye düşündük ve sizlerin de belki bilgisi var. Öğretmenlerin aynı zamanda uluslararası bir sertifikasyonu olması gerektiğini düşünüyoruz. İlköğretim, ortaöğretim, lise öğretmenlerinin veya daha ileri yaşta eğitim veren öğretmenlere yönelik Cambridge English Language Assesment tarafından yapılan Teaching Knowledge Test denilen bir test var. Sizlerin de bildiği gibi Cambridge English Language Assesment, İngilizce diliyle ilgili hem de öğretmen eğitimi ile ilgili sertifikasyonu sağlayan çok önemli bir kuruluşlardan biri. Teaching Knowledge Test (TKT) sertifika veren bu sınav 3 modülden oluşuyor ve bu 3 modülün ayrı ayrı değerlendirilmesi ve sertifikasyonu var. Geçme veya kalma diye bir şey yok. Değerlendirme 4 puan üzerinden yapılıyor ve bu da bir öğretmenin bilgi olarak hangi düzeyde olduğunu gösteriyor. TKT dediğimiz Teaching Knowledge Test’ine, Türkçe olarak öğretme bilgisi sınavı da diyebiliriz. Örneğin 1 alıyorsa bir aday TKT içeriği alanında kısıtlı bilgisi olduğunu, 4 alıyorsa TKT içeriği alanında engin ve kapsamlı bilgi olduğunu belirtiyor. Bu sınav sonunda sertifika veren bir sınav ama tabii ki buna bir hazırlanma süreci gerekiyor. Bunu bir hazırlanma değil de öğretmeni desteklemek ve bilgilerini tazelemek veya bilgi edinmesini sağlayan bir paket olarak düşünerek biz şöyle bir hazırlık yaptık ve bu Cambridge Üniversitesiyle birlikte bir paket olarak hazırlandı. “İngilizce öğretmenleri için e-sertifika programı” Anadolu TKT Tanım Anadolu TKT Anadolu TKT 3 modülden oluşan ve ingilizce öğretmenlerinin Teaching Knowlege Test’ine (TKT; Öğretmenlik Bilgi Sınavı) hazırlanması için basılı kitap. Kitap aynı zamanda İngilizce öğretmenlerinin bilgi edinmesine/bilgilerini tazelemesine yardımcı olmaktadır. Anadolu Online Anadolu Online basılı kitabın içeriğine ek olarak örnek sınavlar, (Anadolu TKT ile erişim kodu 100’ü aşkın ‘Yazara sorun videosu, hedef belirleme ve gelişim verilmektedir.) takip etme gibi araçları içermektedir. CET Website Cambridge English Teacher İngilizce öğretmenlerine kaliteli (Anadolu TKT ile erişim kodu mesleki gelişim olanakları sağlamak üzere Cambridge University verilmektedir.) Press ve Cambridge English Language Assessment işbirliği ile hazırlanmış çevrimiçi ortamdır. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 75 Anadolu TKT dediğimiz bu program basılı bir yayın aslında, demin bahsettiğim 3 modülden oluşan bir kitap, öğretmenleri hazırlıyor ama aynı zamanda dediğim gibi bilgilendirme ve bilgi tazelemesine yardımcı oluyor. Basılı kitabın yanında “TKT online” dediğimiz çevirim içi platformda hem basılı kitabın içeriğini içermenin yanı sıra “Yazarlara sorun” videosu öğretmenin kendisi için bir hedef belirleme, kendi gelişimini takip etmesini sağlayan araçları içeriyor.Bunun yanı sıra yine Cambridge Üniversitesi’nin hazırladığı hem Cambridge University Press ve Cambridge English Language Assesment işbirliğiyle hazırlanan Cambridge English Teacher dünyadaki tüm İngilizce öğretmenlerinin paylaşım yapabileceği bir online platform sağlamakta. Kitabın içeriğinde neler var? Burada dil öğrenme ve öğretim temellerini içeren bir modül, modüllerin içinde farklı modüller var. Hem İngilizcenin kendi yapısında yani dil olarak onu tanımlamaya hem de dil becerilerini tanımlamaya yardımcı oluyor. “Öğretmenin dil öğretmedeki temelleri nedir, öğrenen nasıl öğreniyor, öğrenciyi neler motive ediyor, öğrenci hataları nelerdir, bunlara nasıl yaklaşılmalı, birinci dil öğrenim edinimi, ikinci dil öğrenim edinimi, bunların arasındaki farklar nelerdir ve dil öğrenimin teknikleri nelerdir, nasıl ölçme ve değerlendirme yapılır?”. Ne tür aktiviteler yapmamız gerekiyor dil öğretiminde? Birinci modül bunlarla ilgili daha temel bilgileri içeren bir modül, ikinci modül ders planlama ve dil öğretimi için kaynak kullanımı; sizlerin de bildiği gibi bir dersi gerçekten planlamanız gerekiyor ve bunlar için ne tür kaynaklar kullanılması gerekiyor? 76 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Sadece kâğıt üzerindeki kaynaklar değil bu, dijital öğrencilerin de ilgisini çekebilecek, değişik kaynakları da kullanmamız gerekiyor. Onun için de öğretmenlerin vizyonunun gelişmesi gerekiyor. Kaynak seçimi ve kullanımı nasıl olmalı bunlarla ilgili bir bilgi sunan modül. Üçüncü modül ise Öğrenme-Yönetme Sürecini Yönetmek diye adlandırılan bir modül. Burada da öğretmenin ve öğrencinin sınıf içindeki dil kullanımı ve sınıf yönetimini (öğretmenin rolleri, öğrencileri gruplamak, öğrencilerin hatalarını düzeltmek, dönüt vermek) içeriyor. Bildiğiniz gibi öğrencilerin hatalarını düzeltmekte öğrencinin motivasyonunu olumsuz yönde etkiliyor. Öğrenciye her zaman dönüş vermemiz lazım ki öğrenci gelişimini görebilsin. TKT online bunları içermekle beraber, bunun içine yine bizim Anadolu Üniversitesi web sayfasında erişim koduyla erişilebilen bir web sayfası bu. Yazılı kitapta bulunan öğelerin hepsini içermenin yanı sıra farklı, ekstra şeyler de barındırmakta. Burada öğretmenler iletişime yönelikte dönütler alabiliyorlar, kendi gelişimlerini planlayabiliyorlar, kendileri için hedefler belirliyorlar. Bu da tabii ki öğretmenlerin öğrenciler için dijital bir şeyler hazırlarken aslında kendilerinin de dijital ortamda öğrenmesini sağlayan bir şey. Yani sizin deneyiminizin olmadığı bir şeyi öğretmek çok zordur, onun için birebir deneyiminizin olduğu şeyle çok daha farklı bakış açıları geliştirebiliyorsunuz. Üçüncü bölüm ise Cambridge English Teacher dediğimiz yine bizim vereceğimiz erişim koduyla erişilebilen bir alan. Bu da tüm dünyadaki İngilizce öğretmenlerini aynı platformda buluşturan bir web sitesi, bunun çok farklı özellikleri de var. Öğretmenlerin hem farklı dersler alabilmesini sağlayan ve webinar’lara (ağ üzerin Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 77 den izlenebilen çevirimiçi seminer) katılmasını sağlayan, tartışma platformları olan bir web sitesi. Burada yine dersler var ve öğretmenler dersleri alabilir. Her dersten sonra tamamladığına dair bir sertifikasyonu olabiliyor. Bunların hepsi genelde alanda bilinen kişiler tarafından hazırlanmış dersler. Bunların yanı sıra diğer öğretmenlerle tartışma platformuna katılarak deneyimlerini ve bilgilerini paylaşabildikleri bir ortam olmuş oluyor. Biz bunun neden yararlı olduğunu düşünüyoruz? Bu sertifikasyonu almak için yeni öğretmen olmak gerekmiyor. Hem deneyimli hem yeni öğretmenlere yönelik bir eğitim programı. Öğretmenlerin kendi bilgi ve deneyimlerini değerlendirilmesini sağlayan bir araç. Sonuçta öğretmenin kendisiyle ilgili bir dönüt almaya ihtiyacı olabiliyor. Öğretmenlerin aslında en önemli unsuru sürekli kendinizi değiştiriyor olmanız. Dünya değişiyor, eğitime yaklaşımlar değişiyor. Çünkü öğrencilerin ihtiyaçları değişiyor. Bunun için de bunun sürekli olması ve öğretmeni de bu anlamda desteklememiz gerekiyor. Öğretmeni desteklediğimiz sürece öğretmenler verimli olabilir. Öğretmenlerimiz ne kadar verimliyse öğrencilerimiz o kadar iyi gelişiyorlar. Tabii ki TKT dediğimiz zaman Cambridge Üniversitesi tarafından hazırlandığı için uluslararası tanınırlığı ve geçerliliği olması çok önemli. ‘Bizim de okullarımızda böyle sertifikasyonlu öğretmenler var’ demekle aslında eğitimimizin hangi kalitede olduğu bilgisini mesaj vermeye çalışıyoruz. Öğretmenlerin, İngilizce öğretme konusunda uluslararası konularda bilgi ve beceriye sahip olduğunu okul olarak da göstermiş oluyoruz. Belki en önemli şey öğretmenin kendine olan güvenini arttırıyor ve bu da gerçekten öğretmeni motive eden bir şey. Öğretmen ne kadar motive ise öğrenciyi o kadar motive edebilir. Onun için de gerçekten öğretmenin güveninin olması, kendini iyi hissetmesi çok önemli. Tabiii ki bunlar olduğu zaman öğrencilerin dil öğrenmesindeki katkı sağlamaktır. Son olarak da dediğim gibi öğretmenin gerçekten desteklenmesine inandığımız için bu projenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Teşekkür ederim. 78 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi YENİ EĞİTİM SİSTEMİ, DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ I. PANEL KONUŞMACILAR DİJİTAL ÇAĞDA ETKİLİ ÖĞRETMENİN/ÖĞRETMENLİĞİN YOL HARİTASI Kayhan KARLI Öğretmen Akademisi Vakfı Genel Müdürü ÖĞRETMENLER İÇİN YENİ BİR ÖNGÖRÜ: HEMEN ŞİMDİ ! Batuhan AYDAGÜL Eğitim Reformu Girişimi Koordinatörü ÖĞRETMENLERİN VASIFSIZLAŞTIRILMASI VE YENİDEN VASIFLANDIRILMASI Yard. Doç. Dr. Bekir S. GÜR SETA Eğitim Vakfı 21. YÜZYILDA ÖĞRETMENLİK VE OKUL LİDERLİĞİ: TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR MODEL ARAYIŞI Gökhan YÜCEL İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü İnovasyon Merkezi Direktörü Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 79 Kayhan KARLI Öğretmen Akademisi Vakfı Genel Müdürü DİJİTAL ÇAĞDA ETKİLİ ÖĞRETMENİN/ÖĞRETMENLİĞİN YOL HARİTASI Değerli misafirler, değerli meslektaşlarım, değerli eğitimciler herkese iyi öğleden sonraları diliyorum. Evet gerçekten konu ile ilgili söylenecek çok şey var ve bu tip toplantıların yapılabiliyor olması da aslında Türkiye de öğretmen ve eğitim meselelerinin bu kadar geniş boyutu ile konuşulabilmesi için çok önemli bir fırsat. Başta Sayın Rüstem Eyüboğlu olmak üzere derneğimizin geçmiş ve bugünkü yönetiminde bulunan Cem Bey’e ve bütün emeği geçmiş olan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Gerçekten çok önemli eğitim platformu haline gelmiş durumda bu toplantılar. Aslında eğitimi sadece biz değil bütün dünya bir kaç boyutu ile tartışıyor. Ancak iki tane temel faktör var ve bu eğitimi çok ciddi bir şekilde değiştiriyor. Bir tanesi üstünde çokça durduğumuz “neden dijital teknoloji ve neden inovasyon hepsi bir arada?” “Üstünde çokça durduğumuz bu teknolojiler bizi nereye götürüyor?” Beraberinde bir diğer temel değişme var ki o da göç. 2010 yılı yaz aylarında insanlık tarihinde ilk defa 6.9 milyar insanın % 56’sı kendi nüfusu haline geldi dünyada, Türkiye’nin son 30 yılına baktığımızda köy, kent nüfus dengesinin nasıl da değiştiğini görüyoruz. “Peki teknoloji ile göçün ilişkisi dünyayı nasıl değiştiriyor?” Şöyle değiştiriyor aslında çok temel insanların ihtiyaçları değişiyor. Dijital teknoloji ile birlikte insan emeğine dayalı işler yok olurken, kente gelmek ile birlikte daha çok iş, daha iyi eğitim, daha uzun süre insanların ihtiyaçları ve eğitime olan talepleri artıyor. Var olan konvansiyonel işlerin yok olduğunu ve yeni işlere ihtiyacımız olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla dünyanın yaşadığı ekonomik krizin paralelinde gördüğümüz çok önemli bir kavram var. Dünya ekonomik büyümesine, hatta insanlığın sürdürülebilmesini sağlayabilmek için hem sosyolojik olarak hem ekonomik boyutta inovatif fikirlere ihtiyaç var. Yani bütün süreçlerde inovasyona ihtiyacımız var. “O zaman eğitim kurumlarının neresinde inovasyon yapacağız? Gerçekten ciddi sıkıntılarımız var. Ken Robinson’dan örnek vermek istiyorum. Az önce Sevgili Gökhan Bey söyledi. Ben de küçük bir bölümle söz etmek istiyorum. Batuhan Bey güzel bir şey söyledi. “Adam Pink Floyd’dan daha çok meşhur Türkiye’ de”, dedi. Ken Robinson okullardaki bugünkü sorun hakkında güzel bir şey söyledi konuşmasında. ‘Biz okullarda çocuklara halâ kendi geçmişimizde yaşadıklarımızla örneklendirmeye çalışıyoruz. Yani git oku bir üniversite diploması al. Sonra bu diploma ile yıllarca çalış emekli ol.’ Böyle bir gerçek yok ve çocuklar bunu biliyorlar. Onun için inanmıyorlar okula. Bugün bizim okullarımızda okuyan çocukların hiçbirisi üstelik de alacakları üniversite diplomaları ile bütün bir ömür geçiremeyecekler. Onlar bunun farkında. Oysa biz farkında değiliz. Biz halâ diyoruz ki ‘git mühendis, doktor, öğretmen ol.’ Zannediyoruz ki otuz sene sonra emekli olacak. Onlar için emeklilik yok. Onlar emekli bile olmayacaklar, emeklilik bize ait bir kavram. Onların dünyasında böyle bir şey yok. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 81 O zaman biz ne yapacağız da okulu değiştireceğiz? Söylenen çok güzel bir şey var. Halâ aynı kaygımız var. ‘Çocukların küçük kas becerileri gelişecek mi?’ diye. Oysa ki üç sene sonra kimse kalemi kullanmayacak. Beş sene sonra onların hayatında böyle bir gerçek olmayacak. Çünkü küçük kas becerisi zaten olmayacak. Çok büyük bir çağ değişimi söz konusu. İşte dijital göçmenler, yerliler, analoglar bütün bu oyunun içinde. Aslında bir şey var. Bu çocuklar yeni bir dünya inşa edecekler biz olsak da olmasak da. Onlar kendilerine yeni bir dünya inşa ediyorlar. Yeni bir anlayış, yeni bir plan getirecekler, bizim bekli de yapmamız gereken şey bu aradaki uçurumu kapatmak için geçmişte iyi yaptığımız ne var ise bir köprü kurmak zorundayız. Değerler, etik akıl, toplumsal kimlik. Küçük bir başarı hikâyesi hepsini vermeyeceğim; Amerika’da bir bölgede yeni gelen bir milli eğitim müdürü bir yıllık bir araştırma sonrası bu bölgenin okulları yirmi küsur okul nasıl öğrenmeyi geliştirdiniz diyor; yedi tane öğrencilerin öğrenmesini etkili öğrenme davranışı tespit ediyorlar ve bütün okulları bu öğrenme davranışlarının etrafında şekillendiriyorlar. Şu anda son beş yıldır Amerika’da en büyük sıçrama gösteren eğitim bölgelerinden bir tanesi sadece yedi tane öğrenme davranışlarına odaklanıyorlar. Aslında okulda değişim dediğimiz temelde bir yerden başlıyor bütün bu salon bütün eğitimcilerin bulunduğu hepimizin odak noktası sondan başa doğru tasarımlıyorum sonuna doğru baktığımız zaman hepimizin hedefi aynı hepimiz öğrenci başarısı istiyoruz. Peki öğrenci başarısını oluşturmak için hemen onun öncesinde neyin olması lazım öğrenci davranışların da değişim olması lazım. Yani önce öğrenci kendi davranışlarını değiştirmeli ki başarılı olabilsin. Peki öğrenci davranışlarını değiştirebilmek için onun hemen öncesinde ne olmalı? Öğretim davranışlarını değiştirmek zorundayız. Öğretim davranışları değişirse öğrenci davranışları değişir. Peki öğretim davranışlarının hemen öncesinde öğretmen yoldaş öğrenme yoldaşlığı dediğim öğretmen davranışları genel olarak okulun kültüründe değişiklik. Peki bütün bunların hepsini tetikleyecek, Gökhan bey çok güzel söyledi, bunu lid edecek olan bunu sürdürecek olan kim? Okul liderliği. Okul müdürü kadar okuldur. Her kurumun başı itibarı ile bütün değişimin başlayacağı yer okul müdürüdür ve bu ta öğrenci başarısına kadar gidecek. Bunun için okulu temel üç yaklaşımla; öğrenme odaklı, işbirlikçi bir kültür üzerine inşa eden sonuç odaklı, sonuçları tartışıp bir kültüre dönüştürmek zorundayız. 21. yüzyılın eğitimcisini pek çok şekilde tanımlayabiliriz. Ama 21. yüzyılın eğitimcisinin galiba bu hızlı değişim çağında bence en önemli becerisi uyarlayan olabilmek. Yani hızla değişen dünyaya bütün yeni ortamlarına uyarlanabilmeli. D.Wıllams diyor ki 21.yüzyılın başarılı eğitimcisi öğretmenini tariflerken çok güzel bir tanım yapıyor şöyle söylüyor; 21. yüzyıl başarılı eğitimcisi öğrenme ortamlarını tasarlayan öğrenme mühendisidir. Bir mühendislik işi yapmak zorunda 21. yüzyılda eğitimci, diyor. Peki biz buraya doğru giderken neler yapmak zorundayız? Aslında okullu bir takım yapmak zorundayız. Temel meselemiz aslında bir okul. Okul dediğimiz şeyi oluşturan çalışanlarının bireysel eylemlerinin toplamı aslında okuldur. Birinin diğerini etkilemediğini söylemek şansımız yok, eğer bir marka yönetiminden söz ediyor isek eğitim sisteminin tamamı dahil olmak üzere bir eğitim sisteminin parçası bir başka 82 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi yere gidiyor ise bu markaya sahip olamaz. Bunun içinde belki dijital teknolojiler dahil olmak üzere okulu keşfederken benim hep söylemeye çalıştığım şey şu. Önce bir okulun iskeleti olması lazım, iskeleti olmayan misyonu, vizyonu hedefleri gideceği yolun belli olması lazım. İskeletin üzerine istediğin şeyi giydirebilirsiniz, eğer beğenmez iseniz onu değiştirebilirsiniz. İskelet sizin için hala orada duruyordur. Ama eğer iskelet yok ise ne giydirirseniz dökülür. Türkiye’ de Fatih Projesi ile ilgili pek çok kişi ve kurum dışarıda değerli yatırımcılar pek çok hazırlık var ama neredeyse bütün dijital teknoloji ile ilgili uygulamaların hepsi yönetim odaklı, çocuk şuraya girer ise şunu alır, raporu o alır şu bu onu alır, yoklamayı burası yapar tamamı yönetsel beceriler ile ilgili. Öğrenmeye arkasında bir felsefesi var mı hayır, arkasında bir öğrenme öğretme felsefesi yok maalesef. Dolayısı ile teknoloji gerçekçi olmalı, doğru kullanılmalı, yetenekleri ortaya çıkarmalı. Son olarak ‘sınıfı tersine çevirmek’ yaklaşımından söz etmek istiyorum. Temel hikaye şu: ‘ Biz, bu güne kadar hep geleneksel olarak çocuklara sınıfta öğrettik, sonra ödev verdik. Bu yaklaşımda bunu tersine çeviriyoruz. Dersin video ve içeriklerini öğrenciye veriyoruz. Çocuk evde istediği zaman çalışıyor. Okulda sadece konu ile ilgili etkinlik ve çalışmalar yapılıyor. Ev ödevi yok. Ev öğrenilen okulsa sosyalleşip etkileşim kurulan, iletişim becerilerinin geliştirildiği bir mekan haline geliyor. Yani sınıfı tam tersine çeviriyoruz. Bunu yapabilirsek belki bizim için bir çözüm olabilir. Bunun için de süreç değerlendirmeyi keşfetmek gerekir. Bir iki veriyi de paylaşarak bitirmek istiyorum. İngiltere’de Daniel Wiliams’ın yaptığı bir araştırmaya göre; sınıf mevcudunu %30 azaltmak bir yılda öğrenmeyi 4 ay daha fazla öğrenme kazandırıyor. Bunun İngiltere’ye maliyeti 20 milyon pound. Sınıf mevcudunu 1/3 oranında azaltmak. Öğretmenin zayıf içerik bilgisini güçlendirmek de bir yılda 2 ay daha fazla öğrenme zamanı kazandırıyor. Maliyeti belirsiz. Öğrenme içinde süreç değerlendirme de bir yılda 8 ay zaman kazandırıyor. Maliyet olarak da İngiltere’ye sınıf mevcudunu azaltmanın 1/10’u oranında yani 2 milyon pound kazanç sağlıyor. D.Williams’ın söylediğine göre de süreç değerlendirme bir öğretme metodu olup bir artık sadece bir değerlendirme değildir. Öğretmenin yeni rolünü artık bu çizgide düşünmeliyiz. Farklılaştırılmış öğretme yapabilmesi için zaman zaman danışman zaman zaman ise işbirliği ve koçluk yapan yeni bir role geçmek zorundadır. Bunun için de yeni okul kavramında yüksel etkili öğretmen kalitesini arttırmalıyız. Dışardan onu eğitmeliyiz. Yoksulluk ve çocuğun gündelik dilini de adapte etmemiz lazım. Peki ne yapalım? Etkili olmayan öğretmenleri işten çıkaralım mı? En az etkili olan öğretmenlerin %10’unu işten çıkartıp yerine ortalama etkili öğretmenleri koyarak PİSA da 2 puan ilerleme sağlıyoruz. Eğer bunu hemen yapabilirsek. 3. Sınıf puanla mezun olanları mesleğe almazsak PİSA da sıfır puan çok etkisi yok. Ama eğitim fakültesinden düşük dereceyle mezun olanları mesleğe almazsak PİSA da 5 puan kazanç sağlıyor ama 30 yıl içinde. O zaman elimizdekilerle şimdilik mutlu olup onları geliştirmeliyiz. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 83 En etkin ortalama öğretmenin öğrencileri yılda iki katı fazla öğrenirken en az etkin olan öğretmenin öğrencileri de yıllık öğreneceklerinin yarısı kadar öğreniyorlar. Yani yıllık öğrenme farkı 4 kat. En etkin öğretmenlerin sınıflarında dar gelirli ile yüksek gelirli aileden gelen öğrencilerin öğrenme seviyeleri aynı. Dolayısıyla gelir düzeyi farklılıklarından doğan eğitim düzeyi farklılıklarını kapatmanın yolu da en yüksek dereceli öğretmenleri daha çok sistemde bulundurmaktır. Onun için öğretmenler gelişiyor ama yavaş gelişiyor. Bu nedenle öğretmenlerimizin gelişimlerine yatırım yapmalıyız. Teşekkürler. 84 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Batuhan AYDAGÜL Eğitim Reformu Girişimi Koordinatörü ÖĞRETMENLER İÇİN YENİ BİR ÖNGÖRÜ HEMEN ŞİMDİ ! İçinde bulunduğumuz toplumun durumuna bakmak için bazen yeni bir farkındalığa ihtiyaç oluyor. Bu farkındalık da bazen okuduğunuz bir kitaptan bazen seyrettiğiniz bir filmden bazen de gittiğiniz bir ziyaretten ortaya çıkıyor. Ben de geçtiğimiz kasım ayında Chicago’da bir kurumun bana tanıdığı fırsat sayesinde oradaki farklı eğitim kuruluşlarıyla biraraya geldim. Solaryo Lisesi’nde Memur Solaryo adında bir Latin Amerikalı polis memuru görevi sırasında öldürülüyor. Latin bir mahallede Latin göçmenlerle beraber onları koruyan bir kişi ve Chicago Belediyesi de bu Latin mahallesine yaptırdığı okula bu kişinin adını veriyor. Önünde de Meksika kökenli olduğu için onun anısını yaşatacak bir sürü ritüel var. Bence bu resim bile Türkiye açısından pek çok şey söylerken sizinle aslında paylaşmak istediğim bu değil. Bir gün sınıfa girdim. 10.sınıfta okuma dersi olay eleştirel düşünme ve sorgulama becerilerinin geliştirilmesi. 24 kişilik sınıfta 4 tane yetişkin var. Bunların 2 tanesi aday öğretmendi. Biri rehber öğretmenleriydi. Bir diğeri de özel eğitim öğretmeniydi. Aday öğretmenler 12 kişilik gruplarla metin üzerinden okuma ve sorgulama yaparlarken bunların rehber öğretmeni iki grubu da yakından izliyor ve onlara destek oluyordu. Bu esnada ki bu sınıfın içinde düzey 10. Yıl olmasına göre 2. Sınıf düzeyinde okuma becerisi olan çocuk da var. Özel eğitim öğretmeni de iki grupta da özel eğitim ihtiyaçlı çocuklara bakıyordu. Aranızda herhangi bir kişi Türkiye’de 4 yetişkinin aynı ortamda bulunabileceğini hayal edebiliyor mu? Edemiyor. Biz, eğitimde reform ihtiyacı ve bir ikinci bir şey daha söyleyeceğim Academy of Herbal School Reader Sheep denen bu programın kurucusu buradaki beyaz saçlı beyefendiyle kırmızı bluzlu hanımefendi. İş insanları bunlar ve Chicagolular. Bunlar devletin yetişemediği bir noktada alternatif bir öğretmen yetiştirme programı uyguluyorlar. Birçoğunuzun tüylerinin diken diken olduğuna eminim. Alternatif öğretmen yetiştirme programı da nasıl oluyor diye. Evet bunu tasarlıyorlar ve burada hakikaten adayları eğitiyorlar. Bu adaylarla ben tanıştım. İnanır mısınız içlerindeki enerji ve gözlerinden çıkan ışık inanılmaz ilham vericiydi. Biz Türkiye’de ne yazık ki tartışmalarımızı son derece kurumsal kimlik ve bağlılık, kişisel inançlarla sınırladığımız kutulara hapsediyoruz. Türkiye’de kamudan halâ özellikle öğretmenlerle ilgili çözüm üretmesini bekliyoruz. En son dahiyane projeleri 400.000 tane öğretmeni televizyon karşısına oturtup onlara Ankara’dan konuşmaktı. Biz Türkiye’de halâ 800.000 tane öğretmeni sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler olarak dışardan müdahalelerle eğitebileceğimize inanıyoruz. Ve ne yazık ki biz Türkiye’deki çocukların bugün ve yarın alabilecekleri kaliteli eğitim fırsatını onlara sunamama konusunda sorumluluk sahibiyiz. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 85 Ben bu tablo karşısında dört tane önerme yapıyorum. Öğretmen Yetiştirme ve TIMSS 2011 verileri 8. sınıf öğretmenleri dağılımı 0,27 3,94 17,52 27,73 35,83 23,25 55,29 36,17 Matemetik öğretmenliği Eğitim fakültesi başka alan Matematik bölümü Diğer Fen öğretmenliği Eğitim fakültesi başka alan Fizik, kimya veya biyoloji bölümü Diğer Bunların ilki tartışmalarımızı özgürleştirmek ve yeni fikirlere olanak tanımak. Bir tane konu alalım. Türkiye’de öğretmenler nasıl eğitilir? Biliyorsunuz işte. Bu formasyon ve eğitim fakülteleri yıllardır çok ciddi tarafları ve taraftarı olan tutulan bir şey. Bunu arkadaşlarıma sordum. Veri olarak baktığınız zaman ne çıkıyor karşınıza. Bu sonuçlara baktığınız zaman örneğin matematik sınavında betimleyici analizler diyor ki Matematik bölümünü bitirip öğretmen olmuş ya da formasyon almış ya da master yaparak öğretmen olmuş öğretmenlerin öğrencileri matematik öğretmenliği bölümü öğrencilerinden daha iyi not alıyorlar. Keza fizik, kimya ve biyoloji için de. Sırf aldıkları notlara değil örneğin kendilerine güvende de fark az olmakla beraber daha fazla. Fakat iki taraf açısından da farklı deliller çıkıyor karşımıza. Örneğin eğitim fakültesi mezunları da fen öğretmenliği dışında fizik, kimya, biyoloji mezununa nazaran daha başarılı olabiliyor. Yani verilere baktığınız zaman bu eğitim öğretmenleri nasıl yetiştirilsin anlamında burada çok fazla soru sormamız gerekiyor. Buradan bir önermeyle çıkmak mümkün değil bu bir nedensellik de göstermiyor. Ama bu bizim kurumsal kimlik, bağlılık ve inançlarımızla bu tartışmanın önünü kesme lüksümüz yok. Her türlü kurumsal inanç, aidiyet, kişisel görüşlerimizi de sınamak ve sonra da verilerle paylaşmak zorundayız. Biz bunları verilerle desteklemediğimiz sürece hurafedir. Türkiye’de bazı şeyleri yasaklamalarla önünü kapamak bence hakikaten ayağımıza göz göre göre kurşun sıkmakla aynı şeydir. İkinci önermem yenilikçi uygulamaları yani biraz önceki slaytların söylediği hadi herkes formasyonla öğretmen olsun değil. Ama alternatif fikirleri araştırıp uygulayıp yeteri kadar veriyle destekleyerek deneyelim. Yenilikçi uygulamalara duyulan 86 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi ihtiyacı karşılamak için deneysel girişimlerin önünü açalım ve özendirelim. Bunlar öğretmen yetiştirmeyle, adaylık ve uyum süreciyle, hizmetiçi eğitimle, performans değerlendirmeyle ilgili olabilir. Bunlara fon kaynağı verelim. Öğretim üyelerine bu işlere girmeleri için destek olalım. Onlara öğretmen eğitmek dışında aslında Türkiye’nin eğitim ihtiyacını karşılamak için önemli sorumlulukları olduğunu, bu sorumlulukların başında araştırma yapmak olduğunu, bu araştırmaların algı araştırmalarının ötesine gidip sınıfta, okul ortamında neye çalışıp neye çalışmadığına bakmak olduğunu hatırlatalım. Dekanlar, rektörler ve bölüm başkanları olarak öğretim üyelerimizi sahalarda, illerde farklı konularda işbirliği yapmak için destekleyelim. Bu ihtiyaca cevap vermek için üçüncü önermem; işbirliklerini destekleyelim. Bakın burada gördüğünüz okulun etrafında bu kurumların hepsinin çok farklı iş birliği katkısı olabilir. Eğitim fakülteleri bence burada çok önemli bir rol oynuyor. Bu çok önemli değeri hayata geçirmek için uygulamaların içindeki yaratıcı beyin araştırma metotlarına sahip, bu metotlarda gidip sahada herhangi bir araştırmayı yapabilecek ve alternatif bir öğretmen yetiştirme metodundan adaylık süreci modeline kadar ya da ders içindeki farklı bir modelin sınanıp sonuçlarının paylaşılıp iyileştirilmesi daha yaygınlaştırılabilir modeller olarak karşımıza sunulmasına katkı yapabilecek insanlar. Üniversitelerin bence burada çok önemli bir rolü var. Sivil toplum kuruluşları aynı süreçte devam etmeliler. Fakat bu kuruluşların cüssesi belli artarak devam etmeli. Sendikalar, yerel yönetimlerin hepsi sorunlarımıza yenilikçi çözümlerin getirilmesi için bundan sonra sorumluluk alması ve taşın altına elini koyması gereken kurumlardır. Son olarak önermem şu ki; öğretmenlerin birbirinden öğrenmesini sağlayacak fırsatları oluşturmamız gerekiyor. Açev’in, Örav’ın, Türk Eğitim Vakfı’nın ve diğer kurumların yaptıklarına baktığınız zaman ulaşılabilir toplam sayı devede kulaktır. 800 bin tane öğretmene bir defa dokunmakla kalmayıp onlara sürekli destek verilmelidir. Dolayısıyla biz öğretmenlerin birinden öğrenebileceği, okulların öğrenen kurumlar haline geleceği şartları gerçekleştirmediğimiz sürece çok küçük adımlarla devam edeceğiz. Son olarak size bir moda tasarımcısının kitabından bir pasaj okumak istiyorum. Bu Yoji Yamamato diye Japon bir tasarımcıdır. Özellikle kadınlara erkek kıyafeti tasarlamasıyla ünlüdür. Tesadüfen geçen gün okurken Hayat Tiyatrosu’nda diyor ki; aslında bir proje geliştirmenin ahım şahım bir yanı yoktur. Yaratıcı süreç, konsantre olarak görmek ve odaklı olarak bakmayla gelecektir. Yaratıcılık, entelektüel manipülasyonlardan gelmeyecektir. Yaratıcılık, başka birinin yarattığı projeyi kopyalayıp kendimiz uygulamaya çalışarak da gelmeyecektir, diyor. Bu, en temel konuları sorgulayarak başlayacaktır. Biz en temel öğeleri sorgulamazsak ulaşamayacağız, demektedir. Biz de kendi alanımızda ezberlerle kendimizi sınırladığımız, izin verip farklı girişim ve denemeleri sınamadığımız, onların sonuçlarını görüp daha iyilerini yapmadığımız sürece entelektüel manipülasyonlarla, başka kopyala yapıştır modellerle oyalanacağız. Bizim buna lüksümüz yoktur. Ziyaret ettiğim Charter Okulları’ndan bir tanesi Afrikalı ve Amerikalı öğrencilere hitap ediyordu. Bu öğrenciler çok zor şartlarda okudukları için disiplinli bir hayat yaklaşımıyla karşı karşıyaydılar. Bana bir tişört hediye ettiler. Üzerinde diyor ki; bilgelik ara. Bence hepimizin bilgelik araması lazım ama bunu yaparken de veri temelli ve diyalog süreciyle yapmamız lâzım. Çok teşekkürler. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 87 Yrd. Doç.Dr. Bekir S. GÜR SETA Eğitim Vakfı ÖĞRETMENLERİN VASIFSIZLAŞTIRILMASI ve YENİDEN VASIFLANDIRILMASI Değerli katılımcılar hoş geldiniz. Konu, üzerinde çalıştığım bir konu daha doğrusu ben biraz kuramsal olarak size anlatmaya çalışacağım. Öğretmen eline bir tebeşir ya da sınıf defteri gibi nesneler alarak öğrencilere gösterir ve şöyle söyler: - “1 tebeşir” - “1 sınıf defteri” Öğretmen, öğrencilerden benzer nesneleri gösterip sayılarını söylemelerini ister. Ancak öğrencilerin her biri ayrı nesneler göstermek zorundadır… Öğretmen “Bulduğunuz nesnelerin sayısını gösteren bir işaret var mıdır? Biliyor musunuz?” der. Gönüllü öğrencilere söz verir ve bildikleri işareti göstermelerini ister... Öğretmen, önce kendisi göstermek koşuluyla öğrencilere parmakla havada, sonra fasulye, ip boncuk gibi nesnelerle sıranın üzerinde 1rakamını yazdırır. Ders kitabının 12. sayfasındaki etkinlikler, öğrencilerle incelenir. Çalışma kitabının 11. sayfasındaki kutunun içine 1 rakamı yazdırılır. Öğretmen, çalışma kitabındaki soruları okur ve öğrencilerden yanıtlamalarını ister… Bu, MEB’in resmi kılavuz kitabı. Bu özellikle ilköğretim ve okul öncesi öğretmenlerini yönlendirmeye yönelik bir kılavuzdan olduğu gibi alıntı. Burada MEB’de kitabı hazırlayan uzmanlar tarafından bir ders senaryosu hazırlanmış. Öğretmenden beklenen şey bunu alması, belki biraz değiştirmesi ve uygulaması. Benim sunumum bununla ilgili. Burada öğretmenin rolüne, kim olduğuna ilişkin bir kurgu var. Benim sormak istediğim soru şu: “Öğretmen uzman bir kişi, kendi aldığı kararları özgürce uygulayabilen biri mi, yoksa başkalarının aldığı kararların uygulayıcısı mı?” Buradaki başkaları MEB, merkezi bürokrasi olabilir. Acaba biz mesleğimizi icra ederken kimlerin aldıkları kararları nasıl uyguluyoruz? Ben bunun üzerinde bir araştırma yürütüyorum. Dün akşam hocalarımızla konuşurken Sayın Cem GÜLAN da aramızdaydı. AOBP tartışıldı. 1999 yılından beri ÖSYM, öğretmenlerin verdiği notların ağırlıklı ortalamasını alıp dönüştürüyordu. Ben bunun yanlış bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Çünkü temel varsayımım, biz sınıftaki öğretmenin yerine kendimizi koyamayızdı. Biz kendimizi sınıftaki öğretmenin yerine koyamayız ÖSYM ya da YÖK olarak. Öğretmen 88 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi her gün sınıfa giriyor, öğrenciyi tanıyor. Biz buna güvenmek zorundayız. Eğer bu güvenilir değilse bunu daha güvenilir kılmamız lâzım. Yoksa bir tek sınavla değerlendirmeniz eksiklikler içerir. Fakat sürekli şöyle bir algı var: “Acaba tüm öğretmenlerin verdiği notlar aynı mı?” Doğru. Öğretmen sonuçta bu toplumda yaşayan bir insan. Kendi değerleri var. Fakat aynı soru diğer meslekler için de sorulabilir. Yani siz hastaneye gitseniz bir doktor 3 gün, diğeri 5 gün rapor verebilir. Fakat biz kalkıp o doktoru sorgulamıyoruz ya da o mesleği tartışmaya açmıyoruz. Ona güvenilebilir mi güvenilemez mi tartışmasını yapmıyoruz. Fakat ilginç bir şekilde bu öğretmenlere karşı yapılıyor. Bütün bu tartışmaların öğretmenlikle ilgili olduğunu düşünüyorum. Yani bizim öğretmen dediğimiz kişine iş yapar ve bu işte bir takım dönüşümler oluyor mu? Ben dünyadaki örnek değişimlerden hareketle Türkiye’yi anlatmaya çalışacağım. Bu çalışma neden önemli? Çünkü 1980’den beri dünyada olağanüstü çalışmalar yapılıyor. Yani eğitim sistemleri sadece bizde değil bütün dünyada çok sık reforma uğruyor. Bu reformlardan en önemlisi öğretmen niteliği meselesi. Öğretmenin daha kaliteli olmasına yönelik birçok düzeltmeler yapılıyor. Bunların çoğu özünde iyi niyetli çalışmalar. Öğretmeni daha nitelikli, daha saygın kılmak için bir takım çalışmalar yapılıyor. Fakat bu çalışmalar her zaman beklendiği gibi sonuçlar doğurmuyor. Özellikle Anglosakson ülkelerde 1980’den bu yana birçok reformlar yapıldı ve halen de yapılıyor. Örneğin Amerika’da birçok eyalet sürekli öğretmenliğe giriş şartlarını değiştiriyor. Fakat bunun sonunda öğretmen mesleğinden daha memnun değil ya da öğretmenin daha yetkili olduğunu söylememiz mümkün değil. Aksine birçok gösterge bir takım mekanizmaların öğretmenin yetkilerini sınırlandığını gösteriyor. Dolayısıyla bizim bu bağlamı anlamamız gerekiyor. Çünkü bu nasıl bir öğretmen istediğimizle ve gelecekte nasıl bir öğretim sistemi istediğimizle doğrudan alâkalı. Dünyadaki bağlam ciddi anlamda değişiyor. Örneğin öğretmene duyulan saygı. Saygının özünde öğretmen, çocuğu için en iyisini bilir anlayışı vardır. Bu algı maalesef zayıflıyor. Bununla ilgili bir diğer husus, öğretmen en iyisini bilir ve yapar anlayışıdır. Bu güven de azaldı. Bir diğer konu, öğretmenin özerkliği de ciddi anlamda azaldı. Öğretmenin kendi başına karar alıp uygulama yetkisi gittikçe kısıtlanıyor. Bunun en somut örneği; Batıda da Amerika’da da birçok öğretmen kendi kitaplarını seçemiyorlar. Yani kendi okumak istediği kitabı bile seçemeyen bir öğretmen tipiyle karşı karşıyayız. Öğretmenlerin hayat boyu iş garantisi de tehdit altında. Normalde bu garanti çok kabul edilebilir bir durumken bunun azaldığını görüyoruz. Bütün bunların sonunda ciddi bir demoralizasyon görüyoruz. Öğretmenler kendi meslekleri içerisinde bir kaygı içindeler ve bunun daha da arttığını düşünüyorlar. Neyi nasıl yapacakları anlamında daha çok kontrole tabii olduklarını düşünüyorlar. Bunun sonunda da özellikle Amerika’da mesleği terk oranlarının çok yüksek olduğu görülüyor. Amerika’da mesleğe yeni başlayan öğretmenlerin yarısı ilk 5 yılında mesleği terk ediyorlar. Çok ciddi bir orandan bahsediyoruz. Mesleğe başlayan her iki kişiden birisi mesleği terk ediyor. Dolayısıyla bütün bu koşullar öğretmenlik mesleğinin geleceğiyle ilgili kaygı duymamız gerektiğini söylüyor. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 89 Türkiye’de de bu konu atama ve meslek öncesi eğitime kilitlenmiş durumda. Yani bu eğitimi fen fakülteleri mi versin eğitim fakülteleri mi, formasyon olsun mu olmasın mı? Bu tür tartışmalar öğretmenin ne olduğu, okulda yaşadığı, verdiği eğitimle ilgili sorulara yanıt vermiyor. Oysa öğretmenliği esas tanımlayan kendisiyle ilgili, doğrudan kendi sınıfıyla ilgili kararları alıp almamasıyla ilgili. Bütün profesyonel mesleklere baktığımız zaman, doktor ve hukuk gibi, o meslekte bulunan kişinin kendi kararlarını kendinin verip uyguladığını görüyoruz. Dolayısıyla öğretmenlik işçilik, teknisyenlik değilse biz hangi konularda ne kadar yetkiliyiz sorusunu sorabiliriz. Bununla ilgili bir tartışma yapılması lazım. Biraz dünyadaki bağlamdan bahsedeceğim, biraz teorik olacak. Gelişmiş ülkelerde ki bunlara kapitalist ülkeler de diyebiliriz birbirine zıt iki eğilim var. Genel olarak ülkelerin gelişimiyle, dönüşümüyle ilgili iki farklı senaryo var. Birisi çok iyimser, birisi çok karamsar. İyimser olan, ikinci dünya savaşı sonrası batılı ülkelerde yaygın olan, artık dünya değişiyor, daha fazla teknoloji kullanılıyor. Dolayısıyla bizim daha çok nitelikli insana ihtiyacımız var, daha çok eğitim vermemiz gerekiyor. Bu söylem birçok üst makamın da kullandığı çok yararlı bir söylem. Aynı şekilde biz zorunlu eğitim süresini 8 yıldan 12 yıla çıkardık. Burada temel olarak şunu çıkarıyoruz: Türkiye geliştikçe daha çok eğitimli, becerili insana ihtiyaç duyacaktır. Dolayısıyla bizim eğitim olanaklarını arttırmamız lâzım. Yine Amerika’dan örnek verecek olursak II. Dünya Savaşı sonrası binlerce gaziyi ki bunlar kaç yıl askerlik yaptılar, döndüklerinde herhangi bir işleri yoktu, hükümet bir yasayla üniversite mezunu yapmanın önünü açtı. Üniversite sektörü devlet desteğiyle büyüdü. Bu savaş gazilerine haftalık 20$ ücret verildi ki eğitimlerine devam edebilsinler. O dönem içinde 20$ onların hayatını idame ettirebilmeleri için yeterli bir tutar olarak kabul ediliyor. Aynı şekilde 1960-70’li yıllarda üniversite sektörü büyütüldü. Mesela Amerika’da birçok askeri arazi üniversitelere devredildi. Yeter ki bu eğitim sektörü büyüsün. Aynı yıllarda Almanya, Fransa gibi ülkeler yükseköğretimlerini büyüttüler. Bunun altındaki temel varsayım, biz büyüdükçe daha nitelikli insanlara ihtiyacımız var, dolayısıyla bizim eğitim sektörünü büyütmemiz lazım. İyi senaryoda becerilerin güçlendirilmesi var. Yani biz bu çağda eski becerilerimizle gelişemeyiz, becerilerimizi güncellememiz lazım. Kötü senaryo ise 1960’dan sonraki bu çalışmaların istenildiği gibi olmadığını söylüyor. Buna beceriden yoksun kılıma diyorlar. Yani biz o insanlara bazı becerilerini kullandırmıyoruz ve bir süre sonra o beceriler yok oluyor. Bu tartışmalar özellikle 1970’li yıllarda yapılıyor. Özellikle 1974 yılında bir teorisyen “Emek ve Tekel Sermaye” diye bir çalışma yayınlıyor. Marksist bir kuramcı. Kapitalist sistemlerde teknoloji geliştikçe insanların bazı vasıflarının kullanılamaz hale geldiğini söylüyor. Kontrol daha fazla ön plana çıkıyor. Bu hem patronun kontrolünü kolaylaştırıyor hem de çalışanı iş güvencesinden ediyor. Yani o insanların değiştirilmesi kolay oluyor. Bunun daha gelişmiş bir örneği McDonald’s sektöründe gördüğümüz şeyler. Orada eğitim gerekmemektedir. Üniversite mezunu bile olsa orada o becerisini kullanmaz. Asgari düzeyde eğitimli bir kişiye yönergeler verilir. Müşteri geldiğinde selam ver, ne 90 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi isteğini sor, ekrana gir, siparişi ver. Arka planda, üretim bandında da aynı mekanizma işliyor. Buradaki temel varsayım, biz çok fazla yetenekli insanlara ihtiyaç duymuyoruz. Bu sürecin kendisi becerisi olmayan insanlarla daha kolay yapılabilir. Bunun artısı kontrolün artırılması. Biz, yönetim olarak bütün süreci kontrol edebiliriz. McDonald’sa giren ekmek sayısı bellidir, satışlar belirlidir, kimse bu süreç içinde yolsuzluk yapamaz. Dolayısıyla 1970’lerden bu güne yapılan çalışmalarda emeğin değerinin düştüğüne ilişkin bir tez var. Bunun temelleri Taylor’cu yaklaşımda. Bu yaklaşım mümkün olduğunca işi düşünenlerle yapanları birbirinden ayırın diyor. Geçmişte zanaatkârlar ve öğretmenler böyle çalışmıyordu. Öğretmen hem müfredatını oluşturuyor, hem sınıfa giriyor, hem ölçme ve değerlendirmesini yapıyordu. Fakat bu vasıfların gittikçe birbirinden ayrıldığına şahit oluyoruz. Profesyoneller devreye giriyor. Bazıları işi tasarlıyor, kurguluyor. Mesela Apple firmasının ürünlerinin üstünde şu yazar: Tasarımı California’da, üretimi Çin’de yapılmıştır. Yani tasarıyı birileri, uygulamayı başkaları yapıyor. Dolayısıyla bütün bu özel işletmelere baktığımızda ki özel okullar da buna giriyor, gittikçe kontrolün yönetimin eline alındığını görüyoruz. Bu iki tezi birlikte değerlendirecek olursak şunu söylememiz lazım: Birincisi, iki tez de sorunlu. Çünkü ikisi de determinist, sebep-sonuç ilişkileri arasında kesin olarak çıkarımlarda bulunuyorlar. Biri daha çok beceriye ihtiyaç olacak derken diğeri daha az beceriye ihtiyaç olacağını söylüyor. Bu iki tezin de eksik olduğunu ampirik araştırmalardan biliyoruz. Ülke genelinde yapılan araştırmada bu uygulamalar aynı şekilde işlemiyor. Dolayısıyla çok büyük farklılıklar var ve insanlar bunların pasif algılayıcıları değil. Bu süreçler böyle olsa bile insanlar farklı şekilde tepkiler veriyorlar. Burada bizim bakmamız gereken özellikle eğitim sektörü açısından öğretmenlerin işidir. “Süreçler böyle olabilir ama öğretmen bu süreçten nasıl, ne kadar etkileniyor? Öğretmenin becerisi artıyor mu yoksa azalıyor mu?” diye fiilen bakmamız lazım. Öğretmenin 20.yüzyılda yaptığı işe baktığımız zaman birbirinden farklı dönemler görebiliyoruz. Bunu Andy Hargraves adlı bir İngiliz araştırmacı dörde ayırıyor. “Öğretmenlerin ilk dönemi profesyonel öncesi çağdır”, diyor. Yani 1920 ile 1940 arası dönemlerde öğretmenler bildiklerine yakın bir şekilde deneme yanılma yöntemiyle çalışmalarını devam ettirdiler. Biraz üniversitelerden beslendiler ama henüz tam olarak profesyonel olduklarını söylememiz zor. Ama özellikle ikinci dönemde, 1960’larda biliyorsunuz eğitim çok ilerliyor, öğretmenlerin özerkliği ciddi anlamda kabul görüyor. Özellikle İngiltere’ye baktığınız zaman bunu çok net görüyorsunuz. Bu çağda öğretmenlik üniversitede alınan bir eğitim gerektirir, bu insanlar kendi mesleklerinde istedikleri gibi kararlar alabilir ve uygulayabilirler. Çok fazla merkezi bir müfredatın olduğunu görmüyoruz mesela. Ama bu ikinci çağ 1980’lerden itibaren bir krize giriyor. Bu tarihten sonra meslektaş profesyonel çağ olduğunu söylüyor. Bu çağda öğretmenlerin birbirleriyle daha çok dayanışma içerisine girdikleri, birlikte çalışmalara girdiklerini hatta bazı ülkelerde Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 91 bununla ilgili örgütler olduğunu söylüyor. Hızlı değişim ve gelişim söz konusu, öğretmenlerin bir şeyler yapması lazım, özerklikleri ellerinden gidiyor. Bunlar meslektaş yönetimi algısına biraz daha yaklaşıyorlar. Son olarak dördüncü çağ, post modern çağ. Bu çağ belki birçok ülkede içine girilen, hatta girmekte olduğumuz bir dönem. Bu biraz Türkiye’yi de anlatıyor. Biz belki bu özerklik çağını yaşamadan post modernlik çağına girdik. Bu çağda artık öğretmenlik herkesin müdahil olduğu bir alan. Bunun içerisinde veliler, yönetim, MEB, sınavlar olabilir. Fakat birçok yönden eğitimin sınırlandığını görüyoruz ve öğretmenlik bir belirsizlik içine giriyor. Bu çağın en önemli olgusu öğretmenler açısından artan belirsizlik. Bu çağlar her ülkede aynı devam etmiyor. Farklı ülkelerde farklı çağlara atlanabiliyor. Bazı araştırmacılar bu tarihsel anlatıyı kabul etmiyorlar. “Öğretmen aslında hiçbir zaman özerk değildi” diyorlar. “1960’lı yıllarda da merkezi sınav sistemleri vardı ve öğretmenin özerk olduğu, çok romantik bir anlatı”, diyorlar. “Bunun gerçek olduğuna dair elimizde bir veri yok”, diyorlar. Öğretmenlerin 20.yüzyılın başından beri profesyonel olmak için arayışlarda olduğunu görüyoruz. Bunun sonunda bir takım iyi iş koşulları yakaladıklarını da biliyoruz. Okullarda kendilerine ait bir öğretmenler odası, belirli saat çalışma, MEB’de en az 15 saat çalışmak zorundalar mesela. Aktif meslek örgütleri, sendikalara kayıt olduklarını biliyoruz. Toplumda da ciddi saygı görmeye başladıklarını da görüyoruz. Türkiye’de öğretmen çalışıyor mu çalışmıyor mu tartışmalarına ve düşük ücretlerine rağmen öğretmenler saygı görüyor. Yani saygı her zaman ücretle ilerlemiyor. Nispeten prestijini halen koruduğunu düşünüyorum. Özellikle güven konusunda, bu ülkede en çok güvenilen meslek öğretmenlik. Saygı konusunda daha üstte meslekler var belki ama güven konusunda, bununla ilgili anketler de var, öğretmenlik ilk sırada. İki farklı problem var, retorik var burada. Batı’da öğretmenliğe adım atıldığı zaman bu, öğretmenlere daha çok iş getirecek şeklinde görülmüyor. Bu, öğretmeni daha kaliteli kılacak diye görülüyor. Yani güzel bir anlatımla bunlar getiriliyor. Bu işin retorik kısmı ama realiteye baktığımız zaman durumun daha farklı olduğunu görebiliyoruz. Sahaya baktığımızda öğretmenlerin bu ilk adımda birçok kayıpları olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla söylem her zaman çok ayartıcı olabiliyor. Genelde öğretmenlik bu söyleme teslim olmuş durumda. Beceri kaybetme konusu bize, öğretmenlerin kendi işleri ya da emekleri üzerindeki kontrolü kaybettiklerini gösteriyor. Birçok konuda kontrollerini kaybediyorlar. Örneğin başkaları tarafından hazırlanan eğitim programlarını uyguluyorlar, birileri yeterlilik tanımlıyor, öğretmen onu alıyor uyguluyor. Öğretmenlerin kendi öğrencilerinin ihtiyaçlarını fark edip etmedikleri gerçekten tartışma konusu. Yerel bağlamla bizim sunduğumuz eğitim programı ne kadar örtüşüyor, bunu gerçekten merak ediyorum. Fakat bu yaklaşımın güdüsü, biz öyle bir sistem yapalım ki en beceriksiz öğretmen bile bu işlemi rahatça yapsın. Biz özel okul olarak verdiğimiz eğitimin içeriğinden emin olalım. Buradaki temel güdü, bunu kontrol etme arzusu. Yani devlet, Şırnak’ta matematik dersinde en küçük ayrıntısına kadar ne işlendiğini bilmek istiyor. 92 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi MEB’in kılavuz kitaplarından bir tanesinin yazarı derste öğrencilerine şunu söylemiş: “Biz kılavuz kitapları öyle bir hazırladık ki en vasıfsız öğretmen bile iyi bir ders anlatabiilir. Hatta biz öğretmenin ne zaman tuvalete gideceğini bile hesapladık.”. Bu yazarın kendi iddiası. İsterseniz inanmayabilirsiniz ama bunun ne kadar gerçekçi olduğuna geleceğim. Bu kitapların varlığı öğretmenlerin bunu harfiyen yerine getirdiği anlamına gelmiyor. Çünkü hayat böyle basit değil, öğretmen robot değil. Öğretmen kendi insiyatifinde bazı şeyleri değiştiriyor. Fakat asıl sorun merkezin bunu kabul etmesi. Daha az vasıflı bir öğretmeni geliştireceğimize, onu bu şekilde nasıl kullanırız düşüncesinin peşinden gidiyoruz. Bu öğretmenlerin seçimi, öğretmen, öğrenci dinamik, aksi takdirde eğitimin bu şekilde gelişeceğini düşünmüyoruz. Fakat bir taraftan da bizim bürokrasi bu kanıya yatkın. Bu çok iyi bir kurgu olmayabilir ama alıcısı var maalesef. Beceriden yoksunlaştırma tezi öğretmenlerin giderek yoğunlaştığını da söylüyor. Bunu yine amprik çalışmalardan görüyoruz. Örneğin; öğretmenler yönetimde artık daha fazla görev alıyorlar. Ya da bir takım görevler üstleniyorlar. Bilgisayarlı sitem geliyor ve notları girmek için öğrenmeniz gerekiyor, yeni bir yazılım geliyor ve öğrenmeniz gerekiyor. Ama öğretmen artık işlerini daha kısa sürede yapıyor. Daha fazla yoğunlaşan bir öğretmenle karşı karşıyayız. Çok fazla reformlar yapılıyor ve bunlar öğretmenin çalışmasını zaman zaman zorlaştırıyor. Fakat öğretmen daha çok çalışıyor. Bu test öğretmenlerin yaşayışını, durumunu iyice anlatıyor mu, bunu da tam olarak bilemeyiz. Ama öğretmenler kendileri bir takım savunma mekanizması geliştiriyorlar. Bazıları kullanmıyor bu kitapları ya da değiştiriyorlar. Ders senaryosunun öğrencilerine uygun olup olmadığını belirlemek gerçekten profesyonellik ister. Öğretmenler bu şekilde kendilerine savunma mekanizması oluştururlar. Bu senaryo yeni öğretmenler için daha iyi oluyor. Yeni öğretmen meslekte tecrübesiz ve bu senaryo onu daha çok güçlendiriyor. Yani bu becerilerden uzaklaştırma herkeste aynı etkiyi oluşturuyor değil, fakat bir taraftan ilerleyen bir şey. Burada öğretmen öznedir ve bir takım aktif, pasif direnişlere geçiyorlar. Öğretmenlerin kesinlikle pasif alıcı olarak algılanmaması lazım, ayrıca bu becerileri yok etme süreci bir yandan da başka beceriler kazandırıyor. Örneğin öğretmen artık konuları seçmedeki streslerini bir kenara bırakıyor, teknolojinin eğitimde kullanılması konusunda kendini geliştirmeye çalışıyor. Bu bir taraftan öğretmeni daha becerikli hale getiriyor. Ya da özellikle Amerika’da öğretmenin idari yeteneği artıyor. Çin’de yapılan bir araştırma: Biliyorsunuz Çin’de âdemi merkeziyetçi bir anlayış var, komünist sistemde ne kadar uygulanabilir ama daha az merkeziyetçi bir sisteme geçebilmek için eğitim reformu yapıyorlar. Bunun sonucunda gerçekten beceriden uzaklaştırma yöntemlerinin etkili olduğu görülüyor. Birçok şeyi artık umursamıyorlar ve bundan da gayet memnunlar. Sorumluluk almıyorlar, başkaları onlar adına karar veriyor, onlar uyguluyorlar. Ama bir takım öğretmenlerin de kendilerini geliştirdikleri, daha yetenekli bir hale geldikleri görülüyor. Öğretmenliğin tam olarak mesleğinin ne olduğu halen tartışmalı. Bütün bu örnekler bizim öğretmen olarak da bir şeyler yapabileceğimizi gösteriyor. Biz kendi profesyonel Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 93 yeteneklerimizi geliştirebiliriz ve bunları kullanabiliriz. Dolayısıyla bunun tam bir tanımının yapılmaması kötü bir şey değil. Bunu belki faydamıza dönüştürecek bir takım çalışmalara girmemiz lazım. Burada sendikalara çok rol düşüyor, bilmiyorum her halde özel okullar sendikalı olamıyorlar. Bu da belki tartışılması gereken bir şey ya da Türkiye’deki sendikacılığın kendisi tartışılması gereken bir şey, yani öğretmenin hakkını mı savunuyorlar yoksa siyasi bir görüşün uzantısını mı yapıyorlar. Ama başka ülkelerde bunların mesleği düzeltmede çok aktif olduğunu görüyoruz. Dünyada da bu düzeltmelerde öğretmenlerin daha çok aktif görev aldığını görüyoruz. Bunun en büyük örneği Finlandiya’da hem sendikalar mesleği geliştirmede etkin rol oynuyorlar hem öğretmenin aktif görev almasını sağlıyorlar. Bizdeki gibi sadece ücret politikası üzerine sendikacılık yapmıyorlar. Peki, Türkiye’deki durum ne? Türkiye, İngilizce konuşan ülkelerden farklılık arz ediyor. Çünkü biz aşırı merkeziyetçi bir ülkeyiz. Amerika’da ve İngiltere’de bu tür araştırmalar yapıldı ve beceriden yoksunlaştırma olarak tanımlandı. Oysa bizde bırakın standartları müfredatlar bile oldukça ayrıntılı. Yani talim terbiye kurulu başkanımız burada. Belki sonra ekleyeceği bir şeyler olabilir. Dünya ile kıyaslandığı zaman bizim müfredatlar çok ayrıntılı. Birçok ülkeye gittiğinizde matematik programının çerçeve bir müfredatı olduğunu görüyorsunuz, 3-5 sayfa. Oysa bizde 200-300 sayfalık müfredat programı var. İkinci olarak bizim yönetmeliklerimiz çok ayrıntılı. Yani öğretmene bir sene içinde ne kadar sınav yapacağını, o sınavın yüzde kaçını alacağını söylüyor. Ölçme değerlendirme açısından da bir takım düzenlemeler yapılıyor. Bir diğer mesele ders kitapları talim terbiye kurulu başkanlığınca seçiliyor, öğretmenin bunun dışına çıkması mümkün değil. Bunun dışında merkezi sınavlar var. Bu unsurlar bizim diğer ülkelerden farklı olduğumuzu gösteriyor. Bütün bunlar öğretmeni nasıl kısıtlıyor, buna bakmamız lazım. Çünkü sadece müfredatın ayrıntılı olması çok önemli değil. Yani öğretmen bunu değiştirip dönüştürebilir. Sahaya baktığımızda öğretmenlerin kılavuz kitaplar, müfettişler ve yönetim tarafından kısıtlandığını gösteriyor. Yapılan çalışmalarda öğretmen kendisi sınırlandırıldığını söylüyor. Ben de öğretmenlerle şu ara görüşüyorum fakat şunu söylememiz lazım kılavuz kitaplar gerçekten çok ayrıntılı. Tek başına bunun olması yetmez ama burada tehlikeli olan öğretmenin yavaş yavaş buna uymaya teslim olmaya başlamasıyla öğretmen tembelleşecek, daha az yaratıcı olacak. Çocukların hepsinin birbirinden farklı olduğu, her biri için ayrı kararlar alması gerektiğini düşünmekten uzaklaşabilir. Böyle riskler var fakat bu sistemin daha iyi öğretmenler yetiştirdiğine dair elimizde örnek yok. Yani biz her şeyi ayrıntısıyla yaptık, uzmanları getirdik ve eğitim sistemimiz çok iyi oldu diyemiyoruz. Aksine çalışmalar yaptık, öğretmenleri biraz daha serbest bıraktık ve öğretmenden daha çok verim aldık. Acaba biz kontrol mekanizmalarını artırarak mı yoksa öğretmeni daha fazla serbest bırakarak mı daha iyi bir eğitim elde edeceğiz, tartışılması gereken konu bu. Öğretmen kimdir? Merkezden aldığı talimatları uygulayan mı, neyin nasıl öğretileceği konusunda bir tür usta mı? Bunun üzerine daha çok kamusal tartışmalar yapılmalı. Çünkü daha iyi bir denetimle daha iyi bir eğitimin sunulduğuna dair elimizde bir veri 94 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi yok ama bunun aksine var. Öğretmenin daha profesyonel olduğu ve daha serbest olduğu durumlarda daha iyi bir eğitim görüyoruz. Finlandiya’nın eğitimdeki başarısı birçok unsurla beraber bununla açıklanıyor. Öğretmenler genelde yüksek lisans seviyesinde eğitim alıyorlar. Teftiş sistemi yok Finlandiya’da. Öğretmene sunduğumuz sistem nasıl bir eğitim, nasıl bir gelecek, nasıl bir Türkiye istediğimizle ilişkili. Ben öğretmenin uzman bir entelektüel olarak kurgulanması gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde öğretmeni kiralık el gibi görürüz. İşin asıl sahibi olmadığı için sahiplenmez ve ürünler de ona göre kalitesiz olur. Bu kadar kontrol etme isteğinin altında Türkiye’de birikmiş olan pozitivizm var. İnsana güvenmiyoruz ve bundan hepimiz nasipleniyoruz, öğretim üyesi de, öğretmen de, öğrenci de. Eğitim temelinde öğretmen-öğrenci, öğrenci-öğrenci arası bir diyalog süreci. Bu diyalogun sonucunu öngörmemiz mümkün değil. Sohbet dediğimiz şeyin ucu açıktır. Yani ben bir hocamla tartışırım, eğer tartışma sonunda başladığımız noktaya dönersek burada bir problem vardır. Sohbet beni başka bir yere taşır. Bu diyalog süreci eğitimi, öğrenciyi, öğretmeni dönüştürür. Bu kadar dinamik bir süreçte kontrol mekanizmalarının kullanılması eğitimi, diyaloğu öldürür. Her insan değerli bir varlık, öğretmen de, öğrenci de. Dolayısıyla buna göre davranmak gerekir. Hepinize teşekkür ediyorum. Tepkilerinizi merak ediyorum. SORU: Öğretmenlik için yeni sınırlar getiriliyor. Ama aslında öğretmen sınıfta yaptığı faaliyetlerde gerçekten serbest, dolayısıyla ona müdahale şansımız çok yok. Müdahale olmadığından bu kadar değişimde öğretmenin çok da etkilenmediğini gözlemliyoruz. Zaman zaman örnek verdik, yapılanmacı eğitime geçildi. Ama halen öğretmenlerin okullarda buna göre eğitim yaptıklarını söylemek çok zor. Öğretmen kendine göre bir yol tutturmuş o yoldan gidiyor. Dolayısıyla biz tepeden bir şey yapmaya çalışıyoruz ama öğretmen kendi bildiğini yapmaya devam ediyor. Bir tespit olarak bunu söylemek istedim. Bir diğeri, yetkinliği fazla olanlar bir şeyler belirliyorlar. O konuda alan uzmanları oturuyorlar bir mutfakta bir şey belirliyorlar. Daha sonra belirlediklerini alanda uygulamak istiyorlar. Aslında bu karşılıklı etkileşimli olabilir. Mesela bizim en azından kendi örneğimiz için de uyguladığımız bir yapı var. Bu karşılıklı etkileşime açık bir yapı gibi geliyor bana. Kendi açımızdan şöyle bir yol izlemeye çalışıyoruz: Mesela zümre başkanıyla, gerçekten bizden biraz daha bilgili tecrübeli olduğunu düşündüğümüz bireyle, kendi aramızda bir şey kararlaştırıyoruz ve bunu üye olan kurumlara paylaştırmaya çalışıyoruz. O paylaşımlardan karşımıza hiç beklenmedik şeyler çıkıyor. O beklenmedik şeylerin de yukarı taşınabileceği bir mekanizma kurarsanız, her iki tarafa da açık bir mekanizma olur. Bu belki sistemi, mesleği daha da rahatlatabiilir. Üçüncü bir katkı, öğretmenlik mesleğinin ısrarla bir ihtisas mesleği olduğu vurgulanıyor. Bilhassa özel sektör tarafından çok sınırlandırıcı bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Fen-edebiyat fakültesi ile eğitim fakültesi arasında eğitimi yürütme tartışması karşımıza çıkıyor. Tabii ki biz özel sektör olarak mesleği ne kadar iyi yaptığına bakıyoruz. Hangi okuldan mezun olduğundan daha çok meslekte kapasitesinin fazla olması bizi ilgilendiren. Dolayısıyla o sınırlandırıcı şeylerin özellikle sektördekilerin önüne gelmemesi gerekiyor. Teşekkür ederim. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 95 CEVAP: Hocam, genel olarak söylediğiniz şeyler için teşekkür ediyorum, çoğuna da katılıyorum. Benim yaptığım görüşmelerden bir tanesinde öğretmen şunu söyledi: ‘Matematik programını hazırlayan hocalardan bir tanesi bizim zamanında asistanımızdı. Biz öğrenciyken o bizim üniversitede asistanlık yapıyordu ve hiçbir öğretmenlik tecrübesi yok.’ Bunu öğretmen bir problem olarak görüyor. Eğitim fakültesindeki hocaların onların gündelik problemlerini bilmediklerini düşünüyorlar. Orada bir takım şeyler yapılıyor ve bunlar onların işine yaramıyor. Dediğiniz gibi bir takım iletişim kanallarını artırmamız lazım. Yoksa her öğretmenin kendi müfredatını kendisi yapması çok romantik bir şey, ne öğretmenin zamanı var ne de böyle bir şey istiyor. Dolayısıyla bu takım iş bölümünün olması normal. Ama dediğiniz gibi bunların karşılıklı iletişim içinde olması lazım. Mesela öğretmenler, yeni müfredatlar yapıldı ama bizim gönderdiğimiz raporlar yeteri kadar dikkate alınmadı, diyorlar. Bunlar bizim adım atarken yeterince iletişime açık olmadığımızın göstergesi. SORU: Kılavuz kitapla ilgili yayınladığınız unsurda post modern bir dönemden söz ediliyordu ve bu yapılandırmacı eğitim anlayışının da buna dayandırılarak Türkiye’ye getirildiğini anımsıyorum. Sizce bu çelişki nereden geliyor? Yani bir yandan daha esnek olalım söylemi var bir tarafta kılavuz kitap. Acaba bize piyasa koşullarının dayattığı bir şey midir? Sizin fikrinizi merak ediyorum. İkinci unsur da ben iki yıldır bu dijital eğitim sempozyumlarını takip etmeye gayret ediyorum. Tahtalar akıllı, öğretmenler akılsız hale getirildi. Ama sizin sunumunuzdan anladığım biz klasik eğitime devam etmeliyiz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu iki bağlamda cevabınızı merak ediyorum. CEVAP: Hocam, birincisi piyasa daha önce hiç olmadığı kadar aktif. Eğitimin, politikanın belirlenmesinde artık birçok okul hizmet satın alarak bunları yapıyor. Bu, belki bir zorunluluk. Yani burada romantik olmanın bir karşılığı yok. Ama artık okullar çok daha piyasanın güdümünde hareket ediyorlar. Yani biliyorsunuz bilgisayarlı eğitim ilk çıktığında 1980’li yıllarda benim alanım da eğitim teknolojisi, Amerika’da Apple, Microsoft gibi markalar okullara ücretsiz bilgisayar dağıttılar. Daha sonra diğer okullar şöyle dediler: Beyazların okulunda bilgisayar var, niye biz siyahların okulunda bilgisayar yok? Sonra uydu teknolojisi çıktı. Dediler ki beyazların çatısında uydu var, niye bizim okulumuzda uydu teknolojisi yok? Ama bunların acaba eğitime ne kadar katkısı olduğunu hiç sorgulamadık. Mesela uydular kullanılmaya başlandığı zaman bir firma yine okullara ücretsiz uydu verdi. Bunun karşılığında çocuklara beş dakika reklam izletiyorlar. Bence bu kabul edilemez bir şey. Biz acaba çocuklara daha fazla zarar mı veriyoruz? Belki uydunun bir faydası var ama beş dakika reklam izleterek o yarardan daha çok zarar mı veriyoruz? Adını vermeyeceğim ama yıllar önce MEB de bazı şirketlerle sponsorluk anlaşmaları yaptı. Çocukların üzerinde koca koca şirket adları yazıyor. Ben bunların bir uzman olarak değil, bir vatandaş olarak doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü nihayetinde eğitimle bizim öğrencilere aşılamak istediğimiz birçok değerler var. Şirketlerle bu kadar iç içe geçmemiz sıkıntılı olabilir. Ama bu işte profesyonelleşmenin onlar tarafından daha iyi yapıldığını gördüğümüz için bu giderek artıyor. Bu belki biraz kamu ortak projeleriyle biraz engellenebilir. Çünkü sadece kâr amacıyla satılan ürünlerin sadece janjanlı, renkli, son moda şeyler olduğunu düşünüyorum. Klasik eğitimde ise, bir öğretmen klasik eğitim uygulamak istiyorsa bunu pekâlâ uygulaması 96 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi lazım. Mesela bahsettiğiniz yapılandırmacılık konusu anlatılırken bunu çok eleştirmiştim. Öğretmen öğrencilerinin seviyesine bakıyor. Öğrenci temel şeylerden yoksun. Öğretmen daha didaktik bir ders anlayışını benimseyebilir. Ya da öğretmen fen lisesinde öğretmendir, öğrencilerin temel bilgileri sağlamdır, öğrencilere hiç ders vermeden laboratuvarlara götürür, doğrudan test çözdürür. Bu öğretmene verilmesi gereken bir esneklik. Bir eğitim felsefesini öğretmene dayatmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Standartlarınızın olması lazım. Nihayetinde Türkiye büyük bir ülke. Bizim vatandaşlıkla ilgili bir takım ortak yönlerimiz var. Bizim Türkiye olarak bir takım ortak bilgileri edinmemiz lazım. Bu benim vatandaş olarak doğru bulduğum bir şey. Ama standartların ötesinde sen bu standartlara şu yoldan yaklaşacaksın davranışı doğru değil. Matematikle ilgili çalışmalar var. Öğretmenler konunun merkez tarafından belirlenmesinden çok rahatsız olmuyorlar. “Matematik matematiktir zaten. Merkez Pisagor teoremini öğret demiş, ben de Pisagor teoremini öğretecektim zaten bu sorun değil. Ama bunu nasıl öğreteceğimi belirlemesin. Pedagojik olarak benim bunu nasıl öğreteceğime karışmasın”, diyor. Burada da biraz müdahale görüyoruz. Bazı okullarda mesela bazı derslere zümre başkanları giriyor ve “dersi şöyle öğreteceksin” diyorlar. Öğretmenler bunu problem olarak görüyorlar. Yaptığım görüşmelerde öğretmen diyor ki: “bizim okulda bir eğitim koordinatörü var. O bize böyle olacak”, diyor. “Ben bunu uygulamak istemiyorum ama uygulamak durumundayım”, diyorlar. SORU: Yapmış olduğunuz sunumda öğretmenlerin fakültelerden çok becerili çıkıp da bu şekilde beceriden yoksun bırakılması mıydı? Aydınlatınız. Bir beceri varsa yoksunlaşılır. Finlandiya sisteminde öğretmen sürekli kendini geliştirmekten sorumlu. CEVAP: Evet. Konumuz buydu. Hizmet içi eğitimle ne kadar iyi gelirler ayrı bir şey. Bu iş sürecinin kendisine de bakmamız lazım. Öğretmen hangi koşullarda çalışıyor? Kontrole tabii mi değil mi? Dediğinizle de uyumlu. Zaten başka ülkelerde bu kontrol süreci farklı şekilde işliyor. Acaba Türkiye’deki durum nasıl? Türkiye’de merkeziyetçi yapı daha çok. Acaba bu kontrol daha çok mu ya da az mı? Bu da henüz bitmiş bir çalışma değil. SORU: Öğretmeni neresi, kim yetiştirmeli? Fen edebiyat mı yoksa eğitim fakülteleri mi? Daha önce bir bilim adamının da konuşmasında şunu dinlemiştim: ‘Bu bir dünya sorunu. Sizin de dediğiniz gibi eğitimdeki gelişmeler dünyanın sorunu. Bu konuda dünyanın örnek aldığı ülkelerden bir tanesi Norveç. Norveç’te öğretmeni eğitim fakülteleri yetiştirir ve eğitim fakültesinde yetiştirilen 16 öğretmen adayından bir tanesi öğretmen olur. Diğerleri öğretmen olamazlar. Türkiye’de beceri kazandırılmışsa bu beceriden yoksunlaştırma olabilir. Türkiye’de gerçekten öğretmenler becerili olarak yetiştiriliyor mu yetiştirilmiyor mu? İkincisi, kılavuz kitap örneğini verdiniz. Kılavuz kitapta öğretmenin ne yapacağı açıklanıyor. Acaba bu öğretmeni yetiştirme politikasının bir göstergesi mi? Yani ben öğretmeni tam olarak yetiştiremedim, bu tek başına okulda yapamaz, ben tarif edersem yapar, anlamına mı geliyor? Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 97 Ayrıca bir anketten bahsettiniz. Saygın meslekler anketinde öğretmenler önde. Türkiye’de mi? Verdiğiniz anket sonuçları hep Amerika’dan, İngiltere’den. Lütfen biraz daha Türkiye’den bahsedelim. Geçen seneki sempozyumda da etikle ilgili bütün ülkelerden bahsedildi ama Türkiye’den bahsedilemedi. Türkiye çok etik bir ülke mi acaba? İlköğretim be ortaöğretim kılavuz kitaplarında o kadar yanlış var ki. Bunun yanında bilgi yanlışı da var. Arıyorsunuz Ankara’da merkezleri var. Bu bir matbaa hatası mı yoksa bilgi yanlışı mı? Bilgi yanlışı. Bundan ben sorumlu değilim. Kim sorumlu? Eski kitap yazarları. Açıyorsunuz eski kitap yazarlarını numarasını vermeyiz dediler. Bir tanesininkini aldım Konya’da Anadolu lisesinde öğretmen. Dedim ki, bu burada yanlış. Dedi ki, efendim biz bunu talim terbiye kuruluna söyledik ama kabul ettiremedik. Peki, bunu niye böyle bir şekilde getirdiniz? Ben değişiklik olsun diye düşünmüştüm. Bakınız tamamıyla bireysel görüşlerin egemen olduğu bir şey. Kılavuzda yanlışlık devam ediyor. Nasıl kılavuz? Bunlara kim kılavuzluk edecek? CEVAP: Yabancı bir şirket Türkiye’ye geliyor ve saygınlığını ve güvenilirliğini soruyor. Saygınlıkta biraz doktorluk gibi mesleklerin altında, güvenilirlikte ise birinci. Şimdi bu çalışmayı ben neden yapıyorum? Çünkü Türkiye’de çalışma yok. Keşke Türkiye’den daha çok bilgi edinsek ama bu konuda literatürün çok kısır olduğunu düşünüyorum. İnşallah daha çok çalışma yapılır, biz de onları kullanırız. Ben bu konudaki çalışmamı sürdürüyorum. Becerikli yetişiyor mu? İkinci sorunuzla bu doğrudan ilişkili. Acaba becerikli yetiştirilmediği için mi bu kontrol mekanizmaları oluşturuluyor? Ben kesinlikle böyle olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bu böyleyse, bu çözüm değil. Öğretmenlerimizin bir kısmı yeterince becerikli değilse onlara yardımcı olmamız gerekiyor ki daha becerikli olsunlar, daha nitelikli olsunlar. SORU: Kılavuz kitapların özellikle sizin belirttiğiniz gibi yeni öğretmen arkadaşlara faydalı olacağına inanmıyorum. Ben yaklaşık 30 yıllık öğretmenim. Çok ciddi bilgi yanlışlıkları var. Örneğin, bizim bölüm kitaplarına testler konmuş, o testlerin cevapları kılavuzda yanlış verilmiş. Ben Türkçe öğretmeniyim. 1.sınıf Türkçe kitabına bakabilirsiniz, seçenekler yanlış verilmiş. Bariz bilgi hataları, yazım yanlışları var. Metinler hiç düzeltilmeden yayınlanmış. Ben Türkçe öğretmeniyim ki benim için bunlar çok çok önemli. İkincisi, bizde sistemler çok değişken. Siz bir sistemi kurana kadar yeni bakanlar gelir sistemi değiştirirler. İçimizde çok deneyimli öğretmen arkadaşlarımız var. İşte bu nedenle öğretmen sadece bildiğini yapıyor. Bir sonraki yılın ne olacağını bilmiyoruz. Ben de bir öğretmen olarak aynı kaygıları taşıyorum. Bunun yeni öğretmen arkadaşlar üzerinde çok olumsuz etkileri olacağına inanıyorum. CEVAP: Hocam, çok teşekkür ediyorum. Burada bitirelim, zamanı çok aşmayalım. Ama ben buradayım. Hepinize teşekkür ederim. 98 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Gökhan YÜCEL İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü İnovasyon Merkezi Direktörü 21. YÜZYILDA ÖĞRETMENLİK VE OKUL LİDERLİĞİ TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR MODEL ARAYIŞI Eğer bir eğitim-öğretim liderliğinden bahsedersek, bu eğitim-öğretim liderliğini sabit tanımlara endekslenmeden yani 1987-88’de ya da 1991 de yazılmış herhangi bir eğitim-öğretim liderliği tercümesi edilmiş bir kitaba bağlı kalmadan, hangi göstergeler ve hangi temel yenilikler ve iyi örneklerden yola çıkarak yeniden ve yeniden anlayabiliriz? Eğitim-öğretim liderliği bence, en kritik noktalardan birisidir. Bu noktada bahsedeceğim Sir Ken Robinson, benim için yaşayan en önemli eğitim düşünürlerinden birisidir. Dün Kayhan Bey ile de Türkiye’de ihtiyacımız olanın eğitim filozofları olduğu hakkında konuştuk. Bence bizim eğitim düşünürümüz yok. İyi eğitim bilimcilerimiz, pedagoglarımız, ölçme-değerlendirme uzmanlarımız var ama bizim bu seviyede çıkıp gerçekten liderlik yani önderlik edecek , sizin ihtiyacınız olan sadece yönetim-organizasyon şematiğini değil aynı zamanda yol haritası ve kavramsal çerçeve çizecek ne yazık ki bence yok denecek kadar az insanımız var. Bence İngiliz Sir Ken Robinson, yaşayan en büyük eğitim düşünürüdür. Ted Talk School Kills Creativity bilmiyorum duydunuz mu? Okullar yaratıcılığı öldürüyor ve yei eğitim düşüncesi hakkında iki tane sunumu var ki her bir sunumu on beş milyon kez izlenmiş durumda. Onun son beş tweeter mesajını göstermek istiyorum. Sir Ken Robinson diyor ki: emeklilik bize ait bir kavram. Onların dünyasında böyle bir şey yok. ‘Yaratıcılık hayalin meyvesidir, hayal ise bizi insan yapandır.’ Yaratıcılık, tutku ve liderliği bağlamak, buradaki bağlamak lafındanben şunu anlıyorum. Biz eğitim hakkında düşünürken, yazarken ve özellikle politika yaparken ve araştırmacılar tarafından eğitimi çalışırken çok tekilleştirebiliyoruz. ‘Yaratıcılık, tutku ve liderliği bağlamak…’ Liderlik, oarada liderlik tanımı var ama gidelim onu alalım, uygulayalım, öğrenmeğe gayret edelim olsun diye yırtınıyoruz. Ama mesela liderlik inovasyon ve yaratıcılık, hayal kurmak ve liderlikte hata yapma hakkı tanımak gibi özellikle öğretmenler için son söylediğim çok önemli hata yapmak hakkı tanımakta düşünüyoruz. O bağları eğer bunlar biraz daha fazla sistematikse korelasyonları kurmada biraz daha zayıfız ve çekingen davranıyoruz. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 99 ‘Organizasyonsuz liderlik hayal kırıklığına sebep olur, vizyonsuz yönetim ise (aşırı) bürokrasiye…’ Burada yine bir metafor vasıtasıyla belki de bizim Türk Milli Eğitim sisteminde çok devasa yapı ve o devasa yapıya nazaran hiç de fana bir performans göstermiyor. ‘Liderlik vizyonla ilgilidir. Yönetim organizasyonla.... Eğitimin her ikisine de ihtiyacı var.’ Eğer bizim verimsizlik kara deliklerimiz varsa bütün dinamizmimizi çeken, bütün o genç nüfusun yaratıcılık ve girişimcilik kapasite ve yeteneklerini içine çeken, onların hepsi yönetim ve organizasyon tarafındadır. Liderlik ve vizyon tarafında değil. Onun için liderlik ve vizyon tarafıyla organizasyon ve iletim tarafı biraz bağdaştırmak gerekiyor. Liderlik, vizyonla ilgilidir diyor yönetim ise organizasyonla. Eğitimin ise her ikisine de ihtiyacı var. ‘Gerçek öğretmenlik bir sanat dalıdır, nakil aracı/ sistemi değil.’ ‘Okullarda inovasyon kültürü önderliği yapmak…’ Şimdi bu benim biraz önce söylediğim biz liderliği hangi temel değişkenlerle yeniden tanımlayacağızBir şeyi yeniden recor ettirmek, onu tekrar ve tekrar gündemde tutmak ama 15-20 sene önceki haliyle değil. Bugünün şartları eğitimde iyi performans gösteren ülkelerden alınabilecek iyi örnekler, PİSA sınavı ve iyi temyiz de iyi eğitim işleyişine sahip ülkeler acaba hangi süreçleri kullanıyorlar? Biz o süreçlerden neler alabiliriz? Kendi liderlik tanımlarımızı telif ve otantik lider tanımlarımızı nasıl ortaya çıkartabiiliriz? Biz biraz da liderliğe günlük, otantik ve kutsal anlamlar yüklüyoruz. Halbuki benim de Harward’lı hocam, Özgür’ün de yakından tanıdığı Dan William, Dail Reader diye bir kitabı var. Kendisi Amerika Başkanının ve 45-50’ye yakın ülke başkanının da danışmanlığını yapmıştır. İşte onun bize ilk gün söylediği şey şu ‘Liderlik tanımlarını bir kenara atın.’ Benim size aktarmak istediğim tanım, hocamın da bize öğrettiği gibi ‘insanları gerçekliklerle buluşturmak, onlara yeni kapılar açmak ve onların bakışlarını genişletebilmek üzerine kurulu.’ Öğretmen stratejisi konusunda muhteşem çalışmalar yapılıyor bakanlıkta. Gerçekten içine baktığınız zaman burada o çalışmalarda yer almış arkadaşlarımız var aramızda. Ulusal Öğretim Stratejisi Çalıştayı, Öğretmen İstihdam Projeksiyonu (İKOP) bunlar basit şeyler değil. Bunlar çok önemli çalışmalar ama bizim elimizde F (652+444) = Paradigma UÖS-İKOP 774.602+127.212+236.895 100 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Biz bu formülden eğitim lideri çıkartabiilir miyiz? Böyle bir çokça kullandığımız paradigma değişkeni ve öğretmen stratejisinin altında dedik ya lider buradan çıkartacağız liderlere ihtiyacımız var o tanımı size bırakıyorum. Buradan 50-60 sene önce yapılmış orotote ve disiplin merkezli tanımlara ben rağbet etmiyorum. Ama altta da görüyorsunuz 775 bine yakın öğretmen, 15 bini resmi rakamlı açığımız var, 236 bin de atamayı bekleyen öğretmenimiz var. Bir de önemli bir nokta yine şunu da söylemek isterim kısaca. Süreçler; öğretmen-öğrenci-veli- okul idaresi arasındaki devamlı söylemek istediğim organizasyon ve yönetim odaklı disiplin ve otorite ilişkilerini ortadan kaldırıyor. Gitgide de kalkacak. Öyle iyi işleyen okul ortamları, eğitim performansı yüksek ülkelerde öyle süreçler var ki öğretmen ve öğrenci arasındaki bundan 50-60 yıl önceki organizasyon-yönetim paradigmasının vesayitinden kurtuluyor. Sir Ken Robinson’ın da dediği gibi biz kendimizi bu otorite süreçlerinden biraz kurtarmalıyız. Biz liderlik tanımları yaparken hangi verilerden yola çıkacağız? Bizim eğitim sistemimizin formülü şu anda dominant formül. Fatih Projesi donanım materyal tarafı, 444 işin müfredat tarafı (eğitim sistemi diyeceğim tarafı) 652 de bir personel paradigması, alta da elde öğretmenlerimiz var. Fakat bizim en büyük eksikliğimiz lideri tanımlarken de lider vizyonunu çizerken de Sir Ken Robinson’ın da söylediği gibi en önemli sorunumuz eğitim sistemimizin bir ruhu yok. Bunu yermek için söylemiyorum. Ben kendim de dört yıldır Milli Eğitim Bakanlığı’nda çalışıyorum. Bu arada söylediklerim beni bağlıyor. Resmi kurumları tenkit etmiyor kendi görüşlerimi belirtmek istiyorum. Bizim ruhumuz yok. Bu ruhu yapanlar var mı? Finlandiya’nın ve Malezya’nın 1,5-2 ay önce çok uzun süreçler sonucunda ortaya çıkardığı 2013-2025 eğitim stratejilerinin içine baktığımız zaman görüyoruz ki 2020’de adamların Finlandiya’da Nokia gibi bir markayı çıkartmış, inovasyonda dünya liginde en üst sıralarda PİSA sınavında değil. Adamların dedikleri yaratıcılık, girişimcilik. Malezya’ya baktığımızda şu içindekiler kısmına öğreten ve okul liderleri vizyonlar ve yapmak istedikleri var. Sunumumu burada bitiriyorum ve teşekkür ediyorum. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 101 YENİ EĞİTİM SİSTEMİ, DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ II.PANEL KONUŞMACILAR DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMEN Prof. Dr. Petek AŞKAR TED Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİJİTAL EĞİTİM: DİJİTAL GÖÇMENLER DİJİTAL YERLİLERİN DÜNYASINDA Doç. Dr. Erdat ÇATALOĞLU Bilkent Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİJİTAL DÜNYA VE ÖĞRENME: YAKIN GELECEKTE ÖĞRENCİ, ÖĞRETMEN VE İÇERİK Prof. Dr. Soner YILDIRIM ODTÜ Eğitim Fakültesi DİJİTAL TEKNOLOJİYLE MODÜLER ÖĞRENME Prof. Dr. Gonca Telli YAMAMATO Okan Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi Müdürü Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 103 Prof. Dr. Petek AŞKAR TED Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMEN Ben konuşmamı şu konuda sınırlamak istiyorum. Çünkü çok geniş bir konu. Aslında benim bu konudaki geçmişim 30 yıl öncesine dayanıyor. İlk bilgisayar destekli programın yapılması, TÜBİTAK’ta ilk Türkçe bilgisayarın yapılması, ilk yazılımın yapılması, Adnan Kahveci tarafından, Turgut Özal’ın bir milyon bilgisayar dediği dönemde. İlk kez TÜBİTAK bünyesinde eğitim yazılımı yapacağız. Kesiri öğretmeye çalışıyoruz. Yıl 1987-88. Bilgisayar ve elektrik mühendisleri bizimle birlikte çalışıyor. O zaman bir elmayı ikiye böldürtememiştik. Şimdi aradan 25 yıl geçti. Teknoloji nereden nereye geldi. 93’te ilk eğitim müfredatı programını hazırladık. Ben o zaman daire başkanıydım. Yusuf Hocamız o sırada talim terbiye kurulu başkanıydı. İlk programımızı bir sürü muhalefete rağmen geçirdik. Ondan sonra ilk bilgisayar formatör eğitimini düzenledik. Sonra ilk bilgisayar öğretmenliği bölümlerini açtık. Böyle mastır, doktora bu şekilde devam etti. 1993 yılıydı. TED Ankara Koleji’nin hizmet içi derslerinde “geleceğin sınıfları” diye bir sunum yapmıştım. Geçen gün onu açıp şöyle bir baktım, neler yazmışım diye. Orada sınıfların düzeninin nasıl değiştirilmesi gerektiği, bilginin nasıl farklı düzenlenmesi gerektiği ve disiplinler arası çalışmaların daha fazla olması gerektiği ile ilgili bir sürü şey yazmışım. Bir şey daha yazmışım oraya: e-kitap. Çünkü o sırda e-kitapla ilgili çalışmalar başlamıştı. Şimdi onu okuyunca 20 yıl içinde bir tek e-kitabın gerçekleştiğini gördüm. Yani eğitimimizin temel taşları olan sınıf, yaş, ders bunlarda hiç değişiklik olmamış. Bakalım bir 20 yıl sonra bu konuşmamı hatırlayıp bir değişiklik olmuş mu, göreceğiz. Benim içeriğim şu şekilde: Dijitalleşme ne demek? Dijital nesillerden ne anlıyoruz? Eğitime gelme, geleceğin okulu ve sınıflarıyla ilgili ne tür öngörülerimiz var? Bütün bunların içinde öğretmenin rolü, yeni nesil öğretmenler ve biraz da öğretmen yetiştirmeye bağlamak istiyorum. Dijitalleşme, aslında mühendislik bölümünde gibi ama biz ne anlıyoruz onu görmemiz lazım. Bu tamamen benim görüşüm ama dijitalleşmeye baktığımızda paylaşım hızla artıyor. Dijital olduğu için birçok bilgiyi, medyayı paylaşmamız kolaylaşıyor. Üzerinde çok hızlı değişiklik yapabiliyoruz. Hızlı bir şekilde yayılıyor. Bugün koyduğunuz herhangi bir bilgi bütün dünyada paylaşıma açık hale geliyor. Ayrıca yaptığınız her şeyin izi var ve kayıt altındasınız. Son zamanlarda cihazların birbirine bağlanması, konuşması da önemli bir gelişme olarak gözüküyor. Biz eğitim alırken bunların hiçbiri yoktu. Dolayısıyla çok farklı bir dünya içindeyiz. Her şeyin hızla paylaşıldığı, izlendiği dijitalleşme denen bir dünyanın içindeyiz. “Ağ Toplumunun Yükselişi” diye çok güzel bir kitap var, Manuel Castells’in. Bir ağ toplumuna doğru gidiyoruz. Hatta içinde yaşıyoruz. Confucius’ün kitabında belirttiği Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 105 şöyle bir konuşma var: “Sen beni bilgili, çok okumuş bir adam mı sanıyorsun? Tabii ki, dedi Zi-gong, öyle değil misin? Pek sayılmaz, dedi Confucius, ben sadece bir şeyleri birbirine bağlayan bir ipi tuttum.” Confucius aslında o zaman da demiş ama biz de şimdi bütün bilgileri birbirine bağlayarak yeni bilgiler edinme çağında yaşıyoruz. Yalnız insanlar değil, nesneler arası iletişim de bu şekilde devam ediyor. Yani biz bağlantılık çağında yaşıyoruz. Bir araştırmaya göre dünyada seçilen iki insanın birbirine ulaşma yolu en fazla altı insandan geçiyor. Düşünebiliyor musunuz? Herkese her şekilde ulaşılabiliyor. Ama bu belki 10 yıl önce yapılan bir araştırmaydı, şimdi daha da azalmış olabilir. Bilgisayarı, teknolojiyi kullanmak dedik ama bu artık kullanmanın ötesinde bir noktaya geçti. Artık teknoloji ile birlikte yaşama dönemindeyiz. Kâğıt, kalem, çanta nasıl içselleştirilmiş bir şey ise teknoloji de o şekilde içselleştirilmiş durumda. Hızla da artıyor, bundan kaçış yok. Aslında dijitalleşme belki de en az eğitimi etkiledi. Medyayı muazzam etkiledi. Geçen gün bir toplantıda öğrendim. Usame Bin Laden’in öldürüldüğü haber ajanslarına gelmeden 12 milyon tweet atılmış. Gazeteciliğin sorgulanması gerekiyor. Çünkü herkes gazeteci. Sağlık aynı şekilde. Yönetim tümüyle bilgi yönetim sistemlerine dönüşmüş durumda. Talim Terbiye Kurulu Başkanımız da anlattı. Ticaret zaten e-ticaret şeklinde. Bunlar hep dijitalleşmenin getirileri. Ama eğitim en muhafazakâr bölüm. Bilgisayar destekli yazılım çıktığından beri yaşadığım için biliyorum en azından. Diğer sektörler kadar çok etkilenmedi. Bundan kaçış yok. Değişik tabiirler var; dijital göçmenler, dijital yerliler gibi. Doğruluk payı da var. Bizler kendimizi adapte etmek için bir çaba sarf ediyoruz. Oysa yeni nesiller buna gerek duymuyorlar. Bir kere her gün internet kullanıyorlar. Yeni bir üst dil icat ettiler, bizim bilmediğimiz hatta biz bazen kızıyoruz bu dili. Ama kızmak ya da sevmek bu gerçeği değiştirmiyor. Facebook, özellikle Türkiye’de çok geniş bir yer buldu. Twitter’da izleyiciler inanılmaz boyutlarda. Youtube, dünyadaki ikinci büyük arama motoru. Şimdi ipad’im olsa gösterirdim ama dünya parmaklarımızın ucunda. Hem bizim hem çocuklarımızın. Bunun avantajları ve dezavantajları var tabii. Bu da son araştırmalardan biri: öğrencilerin sadece %2’si araştırma yaparken kitapları kullanıyor. %100’ü wikipedia kullanıyor. Bunu ilk yazdığımda, benim de kütüphanemin yavaş yavaş azalmış olduğunu gördüm. Her şeyi o kadar çok internet üzerinden almaya başladık ki. Gerçi biz çok seviyoruz kitabı, onun sayfalarına dokunmak, kokusunu almak… Ama bunu bilmeyen bir neslin gelmesi dayanılmaz. Bir, bir buçuk yaşında bir çocuğa magazin dergisi veriyorlar. Çocuk onu ipad zannedip dokunmatik ekranmış gibi açmaya çalışıyor. Kızıyor, kaldırıp atıyor. Sonra ipad veriyorlar çığlıklar atıyor. Oradaki etkileşimi görüyorsunuz, büyütüyor, küçültüyor, çeviriyor. Aslında dergide bir şey yapmıyor. Sonra da biz bu çocukların öğretmenlerini yetiştireceğiz diyoruz, kimler yetiştirecek, bizler yetiştireceğiz. İşimiz gerçekten zor. Bu zaman içinde çatışmaya da sebep olabilir Birçok araştırma verilerinin toplandığı çok güzel bir kitap var. Sosyal ağların öğrencilerinin özgüvenlerini ve arkadaşlık bağlarını güçlendirdiği ile ilgili. 106 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Arama, tarama, bulma beyin aktivitelerini geliştiriyor. Yapılan araştırmalarda çocuklar için eğlence amaçlı internet kullanımı en fazla iki saat olmalıdır bilgisi var. Daha fazlası bir takım sorunlara yol açıyor. Hayatınızın gidişatını engellemeye başladığı anda sorun ortaya çıkıyor. Uykuyu etkiliyor. Çocuklarınız varsa, gece belirli bir saatten sonra telefonun ve internetin kullanılması uykunun kalitesini etkiliyor. Bu da tabii büyüme hormonlarıyla ve dinlenmeyle etkili. Bugün Mevlut Bey’in de sunum yaptığı oyunlar var bir de. Oyunlar aldı başını gitti. Eğitsel oyunlar da aldı başını gitti. Oyunlar gerçekten dikkatlerini topladıkları bir ortam olmaya başladı. Çocuğun görsel ve motor becerilerini geliştiriyor. Bilişsel süreçleri ise oyununa bağlı olarak değişiyor. Agresiflik ile ilgili bir takım sonuçlar var. Tabii eğitsel oyunlar da son derece gelişti, üniversiteler de gelişti. Üniversitede birinci sınıfta verilen oryantasyon dersleri oyunlarla verilmeye başlandı. Oyun sadece ilkokul, ortaokul öğrencileri için değil, artık yetişkinler ve üniversite için de geçerli. Gelelim eğitim, okullar ve öğretmene. Şimdi bunlar benim bazı saptamalarım, bildiklerim, gördüklerim: Kişiler, istedikleri yerde ve zamanda istedikleri içeriğe ulaşabilmektedir. Öğrenciler, öğrenmede git gide daha fazla teknolojiyi kullanmaktadırlar. Açık ve ücretsiz dersler üniversitelerden başlayarak artmaktadır. Fatih Projesi’nde z-kitapla birlikte içerik dijitalleştirildi. Öğretmenler neyi nasıl öğretmelerini gerektiklerini düşünmeliler. Geçenlerde kimya profesörü bir arkadaşım anlatıyor: “Araştırdım, Hong Kong’da bir hocanın notlarına baktım, şekillerini aldım, neyse sınavda sordum”. Öğrencilerden biri: “Hocam nerden aldığınızı biliyoruz, biz de çalışmıştık”, demiş. Onun üzerine bana “ben ne yapıyorum”, dedi. Kendini o kadar kötü hissetmiş ki. O halde bizim bir şeyler üretmemiz gerekiyor ama bu da çok zor. Sabah bir haber okudum: Türkiye’nin mobil veri dünyasına katkısı %0,2’ymiş. Ama tüketimde inanılmaz boyuttayız. En büyük sorunlarımızdan biri bu: Tüketimden üretime geçmek. Dijital araçalr, ödemeyi kabul dışına çıkarmakta, dünya ile bütünleşik hale getirmektir Bu öğretmen-binlerce öğrenci nasıl bir pedegoji olabilir? Ezberler bozuluyor mu? Eğitsel oyunlar hızla önem kazanıyor. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 107 Eskiden en iyi öğretmenlerimiz vardı, bilgiyi bir tek onlar bilir ve bulurlardı. Ama şimdi her yerden öğrenmeye ve bilgiye ulaşabiliyoruz. Eğitim okul dışına çıkmış durumda. Peki, okulun işlevi ne olacak, bunu bir sorgulamamız lazım. İlköğretime ve ortaöğretime pek yansımadı daha ama üniversitelerde bir kriz var diye düşünüyorum. Yirmi yıl önce Amerika’da tüm dünyanın oturdukları yerden eğitilebileceğini, ne iddia ama demiştim. Şimdi Stanford Üniversitesi bir ders yayınlıyor internetten ve öğrenci sayısı yüz binlere ulaşıyor. Buna bizim üniversitelerimiz hazır mı bilmiyorum. O bilgiyi üretmek, orada bulunmak ve oradaki baskıyı karşılamak kolay değil. Ama ilköğretime, ortaöğretime bunun yansıması nasıl olur, onu zaman içerisinde göreceğiz. Sosyal medya, insanların hem zamanını hem de etkileşim biçimini etkilemektedir: teki sosyalleşme Öğrenci ve öğretmenlerin işbirliğini sağlayacak platformlar gelişmektedir. Sosyal medya çok gelişti. İnsanlar düşüncelerini özgürce paylaşıyorlar. Sizleri bilmem ama bizim neslin düşüncelerini söylemelerinde biraz çekinceleri var. Yeni nesil, her şeylerini rahatlıkla söylüyor ve paylaşıyor. Levent Erdem’in bir konferansı vardı, tanıyor musunuz bilmiyorum ama Bilgi Üniversitesi’nde iletişim hocası. “Bu bir tekil sosyalleşmedir”, dedi. Geçenlerde kızımla gezmeye gitmiştik. Fotoğrafları Facebook’a koyduk. Akşam evde ben telefonda, eşim telefonda, kızım telefonda öylece oturuyoruz. Sonra kızım “Anne bu ne biçim bir şey? Uzaktayken yakınlaştırıyor, yakındayken uzaklaştırıyor. “dedi. Gerçekten öyle. Çocuklara tablet verdiğimiz zaman bir yandan tekilleşiyor, bir yandan iletişim halinde. Bir yandan sosyalleşiyor, bir yandan yalnız. Sürekli veri toplamaktadır. Herkes izizni bırakmaktadır. Öğrencinin verisi doğru analiz edilerek, şahsa özgü öğrenme sağlamak için araştırmalar sürmektedir. Değerlendirme paradigması değişmektedir. Nasıl hareket ederseniz edin, ne yaparsanız yapın veriler toplanıyor. MEB de açıkladı, dünya kadar veri var. Okullarda da vardır eminim. Her dersin bir içeriği var, bir toplama çılgınlığı var. Bu 108 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Formal ve informal, yüzyüze ve uzaktan kavramları ortadan kalkmaktadır. Bilgi ve aktarımı okul dışına çıkmıştır. Küresel öğrenme ekosistemi oluşmaktadır. Sadece bilgiye değil, değerlere, etkileşim biçimlerine, kültüre, duygulara da ulaşılmaktadır. veriler çöpe mi dönecek yoksa yarar mı sağlayacak? Tabii biz eğitimciler olarak yarar sağlamasından yanayız. Öğrencinin öğrenme yöntemine göre kişisel verilerin hazırlanması büyük önem kazanacak. Değerlendirme de önemli. Öğrencilerimiz proje hazırlamışlardı ve bunu wikipedia’ya yüklemişlerdi. Kim ne kadar değişiklik yapmış, katkı sağlamış bu önemli tabii. Bir öğrencimiz hangi öğrencinin ne kadar katkı sağladığını hesaplayan bir algoritma yapmıştı. Bunu bir makalede yayınlamadık ama post ettik. Avusturalya’dan bir hoca “ben bunu dersimde kullanmak istiyorum”, dedi. Biz de gönderdik. Özellikle çevrimiçi inanılmaz veri kullanılıyor. Bunları öğrenciler nasıl öğreniyor, nasıl daha kolay öğrenebilirler, bununla ilgili inanılmaz çalışmalar var. Bunlar eğitimim sistemini etkileyeceğini düşündüğüm saptamalarım. Şimdi her şey de dijital değil. Temelde baktığınız zaman 4 ana nokta var. Öğrenme bilimleri geniş bir alan olarak gelişmeye başladı. Çok geniş alanlı bir bölüm bu; psikologlar, sosyologlar, bilgisayarcılar var. Öğrenmeyle ilgili sistemi çözmeye çalışıyorlar. Henüz emekleme aşamasında ama birkaç üniversitede bununla ilgili çalışmalar var ve çok ilginç şeyler bulunmaya da başladı. Mesela önce çıkarmayı öğretmenin daha kolay olduğuyla ilgili bulgular var. Bu bambaşka bir konu ama bunlar müfredatları da değiştirecek gibi duruyor. Bireysel farklılıklar aslında tam olarak oturmadı. Çünkü daha çok herkesin kendini ölçmesiyle gelişmeler yakalanıyor. Çoklu zekâ testinde çocuk ilgi alanını, nasıl daha kolay öğrenebildiğini yazıyor; kendini ifade ediyor. Ama bunun dışında bir takım verileri toplayıp yeni şeyler oluşturmak için çalışmalar var. Bireysel farklılıklar kolay değildir. Bir kere onunla ilgili bilgiler toplanmalı. 30-40 kişi var bir sınıfta 40 dakikada ne yapabilirsiniz? Dijitalleşme buna yardımcı olacak. Tabii sosyal medyayla ilgili çalışmalar da devam ediyor. Öğrencinin yaptığı şeylerin bir sonraki yapacakları şeylere etkisi ne olabilir, bunlarla ilgili çalışmalar da yapılmaktadır. Bill Gates bir raporunda bir oyuncak yapacağım ve yeni doğmuş bir çocuğun ona ne kadar dikkat ettiğinin verilerini toplayacak demişti. Böyle bir şey olursa bizim üniversite sınavlarımız da kalkar diye düşünüyorum. Çünkü bu kadar veri toplandıktan sonra insanlar rahatlar ve sınavlar kalkar. Kaç yılda kalkar bilmiyorum ama. 93’te e-kitap demiştim bunu da artık hangimiz görürüz bilmiyorum. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 109 Teknoloji dur durak bilmiyor. Donanım, taşınabilirlik arttı. Mekân zaman bağımsız, bilişsel duyuşsal alışverişler yapılıyor. Tabii uyarlanabilir yapılar oldukça gelişmeye başladı, özellikle eğitimde. Teknolojik boyutta sürekli değişim ve yenilikle karşı karşıyayız. Şimdi e-kitap, z-kitap var. Ama genel anlamda geleceğin sınıfı nasıl olabilir diye düşündüğümüzde şu ana noktalar ortaya çıkıyor. Çok enteresan, bir edebiyat toplantımızda bir hocamız; eski bir Türkmen atasözü var: “Bulutun önüne geçilmez”, dedi. “Bulut burada düşünme anlamında kullanılmıştır”, dedi. “Buradan mı aldılar?” dedim ama gerçekten bulut gibi bütün bilgiler, düşünceler taşınıyor. Öğrenme analitiği geliştirme sistemlerini değiştirecek. Oyun tabanlı öğrenmeye daha ağırlık vereceğiz. Kişiselleştirilmiş öğrenme ile e-kitabın yirmi yıl ötesine gelmişiz, bakalım yirmi yıl sonra ne gibi gelişmeler olacak. Bütün bunlardan sonra eğitime baktığımızda ki bugün radyoyla, videoyla eğitimler var, eğitim yeni olan her teknolojiye hevesle bakıyor. “Bu bizim eğitim sistemimizi kurtarır”, diyor. Sonra onu alıyor içine ve “bu da bizim eğitim sistemimizi kurtaramayacak”, diyor ve çok fazla adapte etmeden atıyor. Fakat artık bunu püskürtmenin imkânı yok. Bu gelişmeler sıkıştırmış durumda ama biz öğretmenler olarak adapte olacağız. Burada şöyle bir sıkıntı var: Biz bu işin kontrolünde değiliz. Teknoloji ilerliyor, biz onu alıyoruz ve kendimize nasıl uyarlayabiliriz diye bir şekilde uğraşıyoruz. Aslında eğitim sistemi bu kadar büyük bir sistem. “Eğitim şart”, diyor herkes ama kimse bunu kontrolüne alıp “ben böyle bir şeyler istiyorum” demiyor. Böyle bir eksikliğimiz var. Neden var, bilmiyorum. Bu işte biraz pasif vaziyetteyiz. Birileri yapıyor, “al” diyor, biz de araştırma yapıp uğraşıyoruz. Ama hiç “biz şöyle bir teknoloji istiyoruz” demedik. Öğretmenin rolü ne olacak? Bir kere teknoloji ortamı daha zor, ben yaşadım. Ipad’i, kablo gitti, her şeyi yedeklemek zorundayım. Şu anda bir şey olsa ne yapacağım? Gerçekten zor. Daha teknik bilgi ve beceri istiyor, teknik destek istiyor. Okulun buna göre kendini adapte etmesi gerekiyor. Öğretmen sınıfta ve sınıf dışında sosyal medyayı kullanmak durumunda. Bundan kaçınılmaz. İçerik bombardımanıyla karşı karşıyayız. Bu içeriği kendi dersimiz için nasıl hazırlayacağız, bu da ayrı bir beceri istiyor. ‘Fen okulu’ diye bir sitemiz var. İnanılmaz güzel şeyler var. Lütfen bakın, gangnam style ile mayoz-mitoz bölünmeyi yapmışlar. Resmi bir köy okulu. Çocukları dizmişler gangnam style ile bölünüyorlar birleşiyorlar. Bedensel ve müziksel zekâ ile biyolojiyi öğretiyor. Böyle içerikleri koymak mümkün ama kimler yapıyor bunu? Öğretmen biraz zor ama her okulun bilgisayar destekli içerikle ilgili bir hocasının olması lazım. Sadece bilgisayar teknisyeniyle yürütülebilecek bir şey de değil bu. Yeni değerlendirme sistemi. Zaten sistemin en büyük kalıcı noktası değerlendirmedir. Siz değerlendirmede değişiklik yapmayın, diğerlerinde yapın; ölçme sistemi her şeyi yürüyor. Siz istediğiniz kadar değiştirin diğer şeyleri. O ne zaman sarsılacak, göreceğiz. Öyle olunca, Richard Sennett’in üç tane çok güzel kitabı var, tavsiye ederim: Bir tanesi ‘Karakter Aşınması’. Bu düzene son derece eleştirel bir yaklaşım 110 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi getiriyor. Sürekli iş değiştirme, bilginin çok bir önemi yok, sürekli kendini başka şeylere adapte etme gibi durumlarda insanların karakterlerinin oluşamayacağını iddia ediyor. Çünkü karakter oluşmasının bir iş düzenine, arkadaş çevresine ve bunların sürekliliğine bağlı olduğunu söylüyor. Çok güzel ve eleştirel bir düşünce. Bazı şeylerine katılmayabilirsiniz, iş dünyası ile ilgili. Ama eğitimle ilgili noktaları da var. Onun bir kitabı daha var, ‘Zanaat’ diye. Aslında baktığınız zaman öğretmenlik de artık okudum, öğrettim, anlatımdan çok bir zanaat işine döndü. Dijital araçları kullanmada bir el becerisi mesela. Bir şeyi yaparak, başararak, o konuda ustalaşarak alınan haz bir noktada zanaatkârlığı da getiriyor. Bunun için de zamana ihtiyaç var. Bir işi o işin iyiliği için yapmak aceleye gelmez. En büyük sıkıntımız bu: Hız. Bir şeyi sindiremeden başka bir şeye geçiyoruz. Biraz sindirmek gerekiyor. Sonra derine inmek zor olur. Dolayısıyla eğitim sistemi düşünmeye zaman ayırmayı gerektirecek. Eğer biz içeriği dışarıdan alıyorsak, düşünmeye zaman ayırmak ve merak oluşturmak biz eğitimcilerin görevi oluyor. Sadece bilgiyi alıp aktarmak değil, o da lazım tabii. Ama bazen sadece gözlerimi kapatıp düşünmek istiyorum. En son ne zaman gözlerinizi kapadınız ve bir konu üzerinde düşündünüz? Sürekli ona bakıyoruz, okuyoruz, gidiyoruz ama durduğumuz zaman ben ne yapıyorum sorusunu sormak lazım. Eğitim sistemlerini en çok zorlayacak konu bu olacak. Sosyalleşmeyi sağlamak. Tekil sosyalleşmeyi kastetmiyorum. Bizim okullar olarak şu iki konu üzerinde durmamız gerekir, çünkü bunlar daha çok okul dışına atılmış konular bunları okul içine almak gerekiyor. Dolayısıyla eğitim aslında bir kişinin hayatına yardımcı olmaktır. Derinsellik ve kendini adamışlık istiyor. İşe yaramak ne güzel bir kavram. İnsanlar hep işe yaramak ve bunun takdir edilmesini istiyorlar. Öğretmen de bunu istiyor aslında. Öğretmenlik, gerçekten çok zor bir meslek. Düşünebiliyor musunuz, sizler psikolog, sosyolog, bilgisayarcı, istatistikçi, iletişimci olacaksınız, konu alanınızı bileceksiniz, aynı anda 30- 40 kişinin öğrenmesini sağlayacak ortamları hazırlayacaksınız. Aslında bunları düşününce “böyle bir meslek yok”, diyorsunuz. Doktorluğa bakın, bir kişiyle uğraşıyor. Doktorluğun arkasında inanılmaz bir teşhis sektörü var. Bizde o da yok. Dolayısıyla çok zor. Bunu bilmemiz lazım, biz biliyoruz da bunu iyi anlatmamız lazım. Bu herkesin yapabileceği bir alan değil. Son derece profesyonellik isteyen zor bir alan ve bunu her yerde söylememiz gerekiyor. Öğretmen yetiştirmeyle ilgili çok ufak birkaç şey söyleyeyim. Biz TED Üniversitesi olarak eğitim fakültesini kurduk. Tamamen yepyeni bir program yaptık, YÖK’ten de izin aldık. Fakülteye öğrenci alıyoruz, uygulamaları %50 arttırdık. Derslerimizi arttırdık. Bir tane teknoloji dersi yok. Çünkü bütün derslerimizi çevrelemiş durumdayız. Bir bilgisayar dersimiz var tabii ama bütün derslerimiz bununla iç içe geçmiş bir şekilde. Hepinize çok teşekkür ederim. Görüşmek üzere. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 111 Doç. Dr. Erdat ÇATALOĞLU Bilkent Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİJİTAL EĞİTİM: DİJİTAL GÖÇMENLER DİJİTAL YERLİLERİN DÜNYASINDA Bizler Bilkent Üniversitesi’nde Fen Edebiyat Fakültesi’nde İngilizce eğitim yapan Fen Edebiyat mezunlarını alıyoruz. Sözlü mülakatla veya başka puanlarla alıyoruz. Dört alanda öğretmen yetiştiriyoruz. Bu alanlar: İngilizce öğretmenliği, Matematik öğretmenliği, Biyoloji öğretmenliği ve Türkçe öğretmenliği. Bunlar lisansüstü seviyesinde eğitim alıyorlar ve ayrıca tez yapıyorlar. Bilmiyorum, belki içinizde Bilkent mezunu da vardır. Oldukça yoğun bir program. Bu çok güzel bir program. Çünkü öğretmen olmak isteyenlerle çalışma fırsatınız var. Lisans düzeyinde de eğitim veriyoruz. Eğitim fakültesinde Böte öğretmenleri yetiştiriyoruz. Orası biraz daha karışık hem beş yıllık hem dört yıllık programlarımız var, dolasıyla toplamda 5 alanda öğretmen yetiştiriyoruz. Ben her iki alanda da çalışıyorum her iki alanda da derslere giriyorum ve daha çok fen bilimleri üzerine ve fen bilimleri teknolojisi kullanımı üzerinde akademik çalışmalar yapıyorum. Bugünkü sizlerle paylaşmak istediğim konu veya kavram, dijital yerlilerle dijital göçmenler konusu. Böyle bir terim var literatürde çok eski bir terim değil. Literatüre girdiğinde, eğitim literatürüne girdiğinde de oldukça dikkat çekti ve insanlar tabii bu konu üzerinde konuşmaya başlıyor, araştırmalar başlıyor ve yeni bir alan, yeni terimler, yeni bir terminoloji. Daha önce mutlaka duymuşsunuzdur bilgisayar okuryazarlığı. Onda da yavaş yavaş araştırmalar iç içe girmeye başladı. Şimdi sabahın körü değil ama yine de etrafta dolaşırken insanlara baktım, profillere baktım, tabii bizler çok çok genç insanlar da değiliz ama bizler de bir zamanlar çocuktuk. Bu da bizim zamanımızdan kalma bir aygıt diyeyim. Tabii radyo üzerinden konuşacak değilim. Ama şöyle biraz geriye gittiğinizde öğrencilik özellikle ortaokul, lise öğrencilik hayatınızı bir hatırlayacak olursanız yavaş yavaş böyle konuların ağırlaştığı, zorlaştığı zamanlarda anne-baba veya kardeşler yetmediği zaman hiç komşunuza gidip onlardan yardım istediniz mi? Bizim zamanımızda çok sık gidilirdi komşulara, ağabeylere gidilip sorulurdu. Bu bizim yaşadığımız bir şey peki çocuklarınız veya torunlarınız hiç: ”oğlum, kızım git şu falanca abla var, falanca doktor var, falanca mühendis var git ona bir sor fizikten kimyadan bir soruyu onu görüyor musunuz son zamanlarda? Bizim zamanımızda çok fazla vardı benim arkadaşlarım da komşulardan, ablalardan yardım isterlerdi. Ama günümüzde ya dershaneye gidiyor öğrenci ya da son zamanlarda öğretmen geliyor ya da farklı bir şekilde bilgi ihtiyacını karşılıyor. Mutlaka haberlerde denk gelmişsinizdir çok eski bir haber değil Kanada’da 15 yaşında genç bir kız sosyal medyada kendisiyle ilgili bir takım bilgiler sosyal medyaya düştüğünde bu bilgilerle baş edemeyip intihar ediyor. Bilmiyorum bu habere hiç denk geldiniz mi? Bu da şimdiki neslin problemi çok uç bir örnek ama bir gerçek. Bundan birkaç yıl önce böyle bir intihar sebebi herhalde kimsenin aklına gelmezdi kolay kolay. 112 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Bir de şu konu üzerinde de bir açıklama yapmayı düşündüm. İyi olur diye düşündüm. Dijital. İşte 2 gündür dijital dijital dijital kelimesi ortalıkta dolanıyor. Bu dijital kelimesinin anlamı ne? Muhtemelen tahmin etmişsinizdir. Latince kökenli bir kelime parmak demektir. Sayıları sembolize için kullanılır. Türkçe’de özellikle elektronik mühendisleri ve bilgisayarcılar bu kelimeyi sayısal olarak çevirdi. Aslında anlamı rakam ama sayısal analog sinyalleri sayısallaştırmak için kullanılan bir yöntem anlamı bu aslında. Ama zaman içerisinde bu dijital kelimesi orijinal anlamından çok daha geniş bir anlam ifade etmeye başladı bizler için. Mühendislik açısından baktığınızda sadece sayı sistemleri ve analog sistemleri sayısala çevirmek için ikili basamak ya da sekizli veya on altılı basamak sistemi kullanılır. Yaptıkları şey 0,1’lerle gerçek dünyadaki verileri mümkün olduğu kadar sayısallaştırıp modellemek. Aslında olay bu. Dijital dediğimiz zaman ki dikkat edin Talim Terbiye Kurulu başkanı da kendi konuşmasında bazen dijital eğitimden bahsediyordu ondan sonra tek tek internetten bahsediyordu. Hep terimler iç içe geçiyordu. Tabii literatürde bunu görmek mümkün. Mesela web ile internet hep aynı anlamda kullanılıyor. Oysaki anlamları, literatürdeki anlamları biraz farklı. Mark Prensky; bu vatandaş 2000’li yılların başında öğrencileriyle çalışırken öğrencilerinin davranışlarının kendisinden farklı olduğunu gözlemliyor. Bu farklılığa bir tanım vermek istiyor. Çocukları dikkatlice inceliyor nasıl açıklayabileceğini düşünüyor ve bir metafor kullanıyor çözüm olarak. Şunu fark ediyor daha doğrusu 1980’nden sonraki nesil bu dijital dünyaya cep telefonları, internet, bilgisayarlar, laptoplar, tablet PC’ler vs. Bunlarla doğmuşlar, bunları kullanıyorlar ki iki gündür hep aynı konu anlatılıyor. Katotrait tüplü radyo görmedi çocuklar veya birinde görürler veya varsa evinizde belki onu görürler. Bu çocukların davranışlarını incelerken bir metafordan yola çıkıyor. Diyor ki: ‘Bunlar onların dili çünkü başka bir teknolojiyi bilmiyorlar. Teknolojinin günümüze kadar gelişiminden haberdar değiller. Bu onların ana dili yani teknolojinin yerlisi’ ve terim bu şekilde ortaya çıkıyor. Dijital yerliler terimi daha da devam ediyor. Bir iddiada bulunuyor gerçi kendisi de bu iddianın bilimsel olmadığını biliyor ama diyor ki incelediği bu nesil öğrenciler farklı şekilde öğreniyor. Bunu destekleyecek bilimsel veri yok ama farklı şekilde öğreniyorlar. Aynı yıl içerisinde Prensky, iki adet yayın yapıyor. İlkinde dijital yerliler kavramını ortaya koyuyor ve onu tanımlıyor. Tabii dijital yerliden bahsederken anadili olan birisinden bahsederken o dili öğrenen başka birileri olabilir. O da dijital göçmenler. Dolayısıyla 2. yayında da dijital göçmenden bahsediyor. Peki dijital göçmen kim? Şimdi dilden yola çıkıldığı için metafor devam ediyor. Hem biz belli bir yaştan sonra yeni bir dili öğrenmeye çalışıyoruz. Dil üzerine bir sürü çalışmalar var. Dil öğrenme üzerinde bir sürü çalışmalar var. Her ne kadar bu yeni dili öğrenmeye başlarsan belli bir yaştan sonra beynin farklı yerlerinde bu öğrenme gerçekleşiyor. Bu tespiti ortaya koyuyor. Başka bir tespit bu öğrenme sırasında göç edenlerin bazıları o kültüre o dile daha hızlı adapte oluyor ve daha hızlı uyum sağlıyor. Bir kısmı da daha uzun bir süreç içinde uyum sağlıyor. Ama her zaman için bir aksan kalıyor. Hiçbir zaman için o yerli gibi davranmıyorsunuz. Bunu ortaya koyuyor böyle bir metafor. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 113 Dijital yerliler ve dijital göçmenler üzerine biraz değinmek istiyorum. Neler var bunları sizler de gözlemliyorsunuzdur kendi öğrencilerinizde. Ben de bir ara özel okulda öğretmenlik yaptım. Lise öğrencisi benim zamanımda diyeyim çok fazla futbolla ilgiliydi, özellikle erkekler. Sürekli koridorlar da konuşurlardı. Bu halen böyle midir değil midir bilmiyorum. ama eminim aynı zamanda bilgisayar oyunları üzerine de çok konuşuyorlardır. Yani bunları da duyuyorsunuzdur veya işte yeni bir takım elektronik aygıtlar çıkıyor. Yani şimdi marka söylemek istemiyorum ama onlar üzerinde çok yoğun bir konuşma vardır. Mutlaka sadece futbol üzerine de değildir. Bu özelliklere baktığınızda çarpıcı şeyler var. Örneğin, aygıtını elinden bırakmıyorlar evde bile bunlar odadan odaya taşınıyor. Burada başka bir takım şeyler de söyleyebilirdim ama onlar yapılıyor. Yine çok enteresan bir şey çocuklarımız bu tabii dünya genelinde Türkiye’ye özel bir çalışma değil. Bunlar, genel şeyler konuşmaktan çok, mesaj atmayı mesajlaşmayı seviyorlar. Benim için bir azap. Bazen öğrenciler yolluyor kısa mesaj ondan sonra ben bekliyorum e-mail atıyorum. Çünkü beceremiyorum çok fazla. Başka bir özellik yine benim dikkatimi çeken; okuduğu bir hikâye varsa elektronik ortamda onu bir yerde bırakabilir ve başka bir aygıttan takip edebilir. Bizler kitapları daha çok kullanıyoruz. İşte kitabı işaretliyoruz, ondan sonra o kitabı bıraktığımız yerden devam ediyoruz. Gidip başka aygıttan veya başka bir kitap, kütüphaneden alıp okumayı tercih etmiyoruz. Yine ilgimi çeken başka bir özellik ruh hallerini sosyal medyayı kullanarak değiştirebiliyorlar. Yani sevinmek istiyorsa daha heyecanlı olmak istiyorsa sosyal medyayı kullanabiliyor, manipüle edebiliyor kendi ruh halini. Bizlerle karşılaştırdığımızda ise kırmızı olanları öğrencilerimizin veya yeni nesillerin daha sık yaptığı davranışlar işte. Facebook’u Twitter’ı bizlerden daha çok kullanıyorlar. Dedim ya dünya çapında Türkiye için geçerli mi değil mi değil. Bizlerse eski teknolojilerde biraz daha yoğunuz. Şöyle ki işte haber ve hava durumunu TV’den izlemeyi tercih edebiliyoruz. Halen sabit telefon hatlarını kullanmayı tercih edebiliyoruz. Ama şunu da bilmiyorum tabii. Sabahleyin onu da düşünüyorum yani en son ne zaman bir ankesörlü telefona gittim onu da hatırlamıyorum doğrusu. Yalnız telefonlarla ilgili ufak bir bilgi vereyim. Kendimle ilgili faturalarımı saklamıştım şöyle bir baktım 1996 yılında kaç kere telefon kullanmışım ve ayrıntılı fatura geliyordu ya 96 yani bundan birkaç yıl önce bir ayda toplam telefon konuşma sayım 8. Yani oda şöyle 8-9-10 bir ayda eşim annesini babasını aramış ya da ben annemi babamı haftada bir kere ve bu aylarca var bende. O veri aylarca böyle gitmiş sanırım günümüzde bir günde bazen 8’den daha fazla konuşma yapıyoruz. SORU: Bu aranacak yerin az olmasında etkinliğinden midir değil midir? CEVAP: 96-98 de telefon şebekesi bayağı bir pahalı ondan sonra belli saatler içerisinde konuşabiliyorsun vs. ama mesele bu soruyu sorsaydın 10-15 yıl önce ayda kaç kere konuşuyordum muhtemelen hatırlayamazdım. Yani ben aradaki farkı anlatmak istiyorum ne kadar çabuk olduğunu bir sürü etken var tabii. Böyle bir özellik bunlar tabii istatistiksel olarak anlamlı farklar yine çocuklara baktığımızda gençlerin birçoğunun büyük bir kısmının aynı aygıttan birden fazlaya sahipler yani dünya genelinden bahsediyorum. MP3 çalarlar, playstation, x-box gibi 114 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi ve hatta bunlar biliyorsunuz 1-2-3 diye gidiyor. Akıllı telefonlar birden fazla muhtemelen sizin çocuklarınız içinde geçerli. Böyle bir nesil, böyle bir yapı yine internet kullanımına bakıldığında tabiiî ki internet kullanımındaki davranışlar kullanım şekilleri de değişiyor. Şu an sosyal medya facebook, twitter gibi sayfalar birinci konuma gelmiş durumda. Daha önceleri başka sayfalar vardı ama şu an bunlar birinci konumda. Örneğin; facebook kullanımı yarım milyar insan günde aktif bir şekilde bağlanıyor, bilgi paylaşıyor, resim paylaşıyor vs. çocukların kendi duyguları ile ilgili gelişmeleri ise eğer online değilse online olmaya ihtiyacı var ve bundan mutlu oluyor değil ise pek mutlu değil. Online olmak istiyor. Hemen hemen yarısı başka enteresan bir şey ki son zamanlar da mutlaka reklamlarda da görüyorsunuzdur bunları yine çocuklar bir elektronik aygıt almaya karar verdiklerinde veya araştırdıklarında tercihleri mutlaka sosyal medyaya bir şekilde bağlansın o aygıt veya o markanın yine örneğin facebook ta bir yeri olmasına dikkat ediyorlar. Hani ben bilmiyorum sizler hiç ‘ben bugün bir cep telefonu alacağım bunun facebook özelliği olsun öyle bir kaygınız var mı?’ ama gençlerin var. Yine çocukların ne kadar internete bağlanmak veya sosyal medyayı kullanmak istediğinin başka bir örneği. Türkiye ile ilgili olaylara baktığımızda şunu görüyoruz. Türkiye’de internet kullanımı gençler ve bizler için daha çok evde gerçekleşiyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerini söylüyorum yine ülkemizde sosyal medya en yoğun kullanılan yapı. E-mail daha sonra geliyor. Online alışveriş nerede ise üçte biri son üç ayda mutlaka online alışveriş yapmış. Online oyunlarda gençler tarafından tercih ediliyor. Cinsiyet farkına baktığımızda erkekler biraz daha fazla kullanıyor interneti kızlara göre ama bu aradaki uçurum git gide azalıyor. Türkiye’nin facebook kullanıcı sayısı nüfusun yarısı kadar yaklaşık 10 kişiden bir kişinin de birden fazla hesabı var. Yine bunlar yaklaşık rakamlar ya da kurumların hesapları oluyor. İnternet kullanım oranına bakarsanız gençler yani 18-34 yaş arası büyük bir topluluk bu teknolojiyi kullanmayı tercih ediyor veya kullanıyor. Yine bir takım istatistikleri ortaya koymak adına Türkiye’deki mobil veya cep telefonu kullanım oranı neredeyse nüfusa eşit. Sabit hatlarda bir düşüş söz konusu. Profil bu. Yine dijital göçmenlerle dijital yerlileri karşılaştıracak olursak yani düşünce yapısı, hayattan beklentileri, öğrenme şekilleri arada farklar gözüküyor. Bizler eğer dijital göçmensek lineer doğrusal öğrenmeyi tercih ediyoruz, somut şeyleri kullanıyoruz. Öğrenirken kalem, kâğıt, kitap, çıktılar bu şekilde bir konu üzerinde odaklanmayı tercih ediyoruz böyle özelliklerimiz var. Ancak öğrencilere bakıldığında veya bu dijital yerliler denilen kesime bakıldığında onların öğrenme şekilleri biraz daha farklı onlar başla-yabiliyorlar, kesebiliyorlar, durabiliyorlar, tekrar deneyebiliyorlar. Multi-tasking deniliyor. Birden fazla iş ile aynı anda uğraşabiliyorlar. Teknolojiyi öğrenme konusunda kılavuzlara ihtiyaçları yok hızlı bir şekilde o teknolojinin nasıl olduğunu öğrenebiliyorlar nasıl kullanılması gerektiğini biliyorlar. Böyle bir iddia var tabiiî ki veya tanım var. Dijital göçmenler ise kılavuz kullanmayı tercih ediyor. Yani bir aygıt öğrenirken deneme yanılma gibi şeyler yapmıyoruz, kılavuzu kullanıyoruz. Sosyal ağlara bağlı olmak sürekli bu kavram çıkıyor. Yine yeni şeyler öğrenirken sosyal ağlara bağlanıyorlar ve farklı kaynaklardan öğrenebiliyorlar bu konuşmanın başında dedim ya bizlerin kaynakları veya benim mi desem acaba ama sanırım herkes için aynı Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 115 ansiklopedilerimiz vardı veya işte bilenlerimiz vardı onlara gidip soruyorduk. Çocuklar birden fazla kaynağa hızlı bir şekilde ulaşabiliyorlar. Kolay öğrenmeyi düşündükleri şeyleri tercih edebiliyorlar öğrenmek için oda ayrı bir özellikleri. Hani kolaycılığa kaçıyorlar mı bilmiyorum ama daha kolay daha çabuk öğrenebile-ceklerine inandıkları şeylerin üzerinde yoğunlaşıyorlar. Böyle bir yapı. Hani dijital göçmen miyiz, dijital yerli miyiz, arada bir şey miyiz? Çünkü dijital turist diye bir kavram da yeni çıktı. Ondan sonra Setle D.S. kullanılan başka bir kavram da o da şöyle birkaç soru koydum yani bu özelliklere mesela facebook hesabınız var mı? -Büyük bir kısım. TV? Mesajlaşmayı tercih ediyor musunuz? Blog tutan var mı günlük tarzı? Çok fazla değil. Şu anda USB’si olan var mı? USB’sini kaybetmiş olan var mı? Akıllı telefon sahibi? Tablet PC? Laptop? Masaüstü? TTK Başkanı bir örnek vermişti konuşmasında. Konuşmasının ilk çeyreğinde şöyle bir örnekten bahsetti dedi ki: ‘Mutlaka görmüşsünüzdür torunlar dedelerine yardımcı oluyor yani çocuklar.’ İşte büyüklerini dijital kullanımında yardımcı oluyorlar. Hani bu kavramlar ortaya çıktı. Güzel dijital yerliler böyle üst seviyeye konuluyor bir miktar. Bizler kendimizi kötü hissediyoruz doğal olarak. Bu soru çıkıyor. Gerçekten bu dijital yerli diye tanımlanan kişiler, öğrencilerimiz ve çocuklarımız gerçekten yetkin mi? Teknoloji kullanımında yetkin mi? Soru bu. Şimdi çalışmalar buna yönelik gidiyor. Yapılan çalışmalar şunu ortaya koyuyor. Aslında evet kullanıyorlar aygıtları ama öyle çok da ileri seviyede, çok uzman, süper değiller. Vasat bir konu öğretilirken yaşlılara, bizlere ve gençlere aralarındaki farklara bakılırken istatistiksel olarak bir fark olmadığı yani öğrenme anlamında bir fark çıkmadığı bir grubun diğerinden çok çok daha ilerde olmadığı tespit edildi, ediliyor. Bir çok çalışmada. Tabii bu yerliler, daha iyi gözüküyor olayına bakılınca da Bandura’nın Kuramı kullanılıyor. Bandura self efficacy(kişinin kendi yeteneğine, gücüne, becerilerine ilişkin duygusu için kullandığı terim) üzerine yazmış bir kişi. Buna göre çocukların motive olduğunu, deneme yanılma yaptıklarını, bir şey deniyor olmuyorsa geri adım atmayı düşünüyor tekrar deniyor teknolojide o şekilde kendince olayı çözüyor. Mesela Çin’de büyük ölçekli yapılan bir araştırma ki Çin’de internet kullanımı belki batı ülkelerindeki kadar gelişmiş olmayabilir ama dünyada en fazla internet kullanıcısı olan ülke. Bilgisayar sahibi olmak evde, internet olup olmaması, öğrencinin bilişimi öğrenmesi üzerine çok büyük bir etken değil. Okulların yapısı ve çocukların yaşları teknolojiyi öğrenmeyi etkiliyor. Demek ki okullar halen burada önemli bir faktör. İyi okul, kötü okul, iyi öğretmen, daha az iyi öğretmen. Bunlar önemli sonuçlar bence ve sizlere paylaşmak istedim. Yani kritik var bu alanda. Dijital yerliler evet bu çocuklar. Biliyor, kendi kendine öğreniyor, bu çok da doğru bir varsayım değil. En azından bu verilere göre ve TTK Başkanı şöyle bir şeyden bahsetti. Dedi ki: ‘hani bu çocuklara bilişim öğretmeye gerek yok’. Çok hızlı geçti orayı. Eğer o şekilde düşünüyorsa Milli Eğitim bir miktar yanılgı içerisindedir. Çocuklara mutlaka güvenlikle ilgili kullanımla ilgili eğitimlerin verilmesi gerekiyor. Şöyle bir varsayım içerisinde sunumu hazırladım. Dedim ki: ‘muhtemelen okul yöneticileri ve öğretmenlerimiz olacaktır. Dolayısıyla kavramlar iyi hoş da ben sınıf içerisinde ne yapabilirim? Bu dijital turist öğrenciler bunu istiyor. Neler yapabilirim? Birçok şey yapabilirsiniz. Tabiiî ki çok pahalı olmayan bir takım teknolojiler kullanabilirsiniz ve burada iki tane örnek sizlerle paylaşmak istiyorum. QR kodlar hiç bunları gördünüz mü kullandınız mı? Bunlar barkodun iki boyutlu hali ve barkotlar biliyorsunuz bilgi içeriyor. Yani bizler anlayamıyoruz ama elektronik aygıtlar anlıyor. Şurada gördüğünüz bir bilgi var bunu kullanabilirsiniz bunları oluşturmak oldukça basit. Öğrencilerin 116 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi dikkatini ilgisini çekebilir. Bu arada K.K.Ö. nerede kullanabilirsiniz? Worksheetler’de, çalışma kâğıtlarında gizli cevaplar, gizli yardımlar olarak kullanmak mümkün. İşte ödevlerinizde kullanabilirsiniz, duyuru panosunda okullar kullanabilir bunları. Cep telefonu veya tablet PC ile çocuk buradaki bilgilere erişebilir. Anket olarak da kullanabilirsiniz. Sınıf içinde yapabilirsiniz. Hem çok pahalı anket aygıtları. Yani işte şirketlerin özellikle satmaya çalıştığı ona benzer bir şekilde bu teknolojiyi kullanabilirsiniz. Çok fazla yatırıma ihtiyacınız yok. Tabiiî ki sınıf dışında kullanmanız mümkün bir etkileşim sağlıyor. İngilizce eğitimde gizli bilgiler olabilir. Çocuk bunları bulmaya çalışabilir. Bunları deneyebilirsiniz. Diğer alanları kendinizde hayal edebilirsiniz. Oylama şeklinde kullanılabilir, panolarda ders içerisinde. Şimdi burada bir bilgi var. Bu işte QR kodun ta kendisi. Cep telefonunuz varsa ve QR kod yüklenebiliyorsa yani QR kod uygulamanız varsa biraz yaklaştırırsanız buradaki bilgileri okuma şansınız var. Yaptığım şey çok basit telefonu QR koda gösteriyorum ondan sonra o bilgiyi okuyabiliyorum. Peki, bunları oluşturmak zor mu? Hayır, zor değil birçok web sayfası var otomatik olarak size bu kodları oluşturacak. Ben bir tanesini seçtim. Kendiniz de bulabilirsiniz. QR kodu oluşturmayı o şekilde yapabilirsiniz. Mesela bir web sayfası buldum. Telefonla arayabilirsiniz, SMS atabiilirsiniz, metin veya web sayfaları bu tip bilgileri kopyalayabiliyorsunuz ve hızlı bir şekilde öğrenciler kullanabiliyor. Seçenekleriniz var. Oluşacak kod, hangi ebatta olacak? Ondan sonra büyük ya da ufak olması çok bir şey değiştirmiyor. Büyük olması sıvı içerisinde kullanmanızı kolaylaştırır, ufak olması kâğıt üzerinde daha kolay olur. Hangi renkte olsun bir takım parametreleri seçiyorsunuz ve resim oluşuyor. Bunlara video ekleyebiliyorsunuz, ses ekleyebiliyorsunuz, İngilizce eğitiminde ve yabancı dil eğitiminde kullanabilirsiniz. Çocuk cep telefonunu kullanır. Ondan sonra oradaki sesi, bilgiyi vs. okuyabilir. Şöyle bir avantajı da var. Bence çocuklar zaten bu aygıtları kullanıyorlar. Ne kadar az SMS ne kadar yoğun bir şekilde eğitimde kullanılırsa o kadar iyi olur. QR KOD OLUŞTURMA http://keremerkan.net/qr-code-and-2d-code-generator/ Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 117 SORU: Peki her öğrenci kendi telefonunu ekleyebiliyor mu bu programa? CEVAP: Windows APS, Android APS, QR code Reader dediğinizde programlar var. Oluşturması da çok basit. Mesela ben sayfaya girip oradaki büyük ebatlı QR kodu oluşturdum. Birkaç saniye sürüyor. Ondan sonra kayıt ediyorsunuz. Basit bir teknoloji dersinin içerisinde deneyebilirsiniz. Mesela Han Akademi’yi, Hintli bir Amerikan göçmeni ortaya koyuyor. Bizim eğitim eğitimimize çok da yabancı bir şey değil. Kendi akrabalarına youtube üzerinden ders veriyor, olay büyüyor. Şimdi Han Akademi’yi incelerseniz, başarısını incelediğiniz an şunları görüyorsunuz. Ücretli ve öğrencilerle farklı branşlarda kullanabileceğiniz ek bir öğrenme natüreli. Dedik ya öğrenciler farklı kaynakları tercih ediyorlar. Bu da başka bir kaynak. Türkçe bölümleri de var, alt yazılar vs. Bunun başarısına baktığınızda şöyle özellikler ortaya çıkıyor. Sosyal medyanın yapısına benzer öğeler var. Han Akademi’nin web sayfasında arkadaş ekleyebiliyor, gruplar oluşturabiliyor, mesajlar atabiiliyor, bilgisini paylaşabiliyor. Farklı şekillerde yollayabiliyor, SMS atabiiliyor, tweet atabiiliyor vs. Ondan sonra çocukların PC oyunlarından edindikleri veya sevdikleri öğeler de var. Puan kazanma, level atlama gibi kavramlar var. Ödüller toplayabiliyorlar, kendi aralarında rekabet içerisinde gidebiliyorlar. Biz öğretmenler için çok güçlü bir raporlama yönü var bu sistemin. Ve ben bu arada Han Akademi’yi pazarlamıyorum ama sadece yapıya baktığınızda başarının bu yerlilerle ne kadar iç içe olduğunu görebiliyorsunuz bu sistemde. Bu şöyle bir şey bir öğrencinin çalıştığı konuları görebiliyorsunuz. Maviler başarılı olduğu konular toplam konuları aynı anda görebiliyorsunuz, kırmızılar çocuğun sıkıntı yaşadığı kısımlar, açık sarılarda üzerinde çalıştığı konular. Her birinin üzerine tıklayabiliyorsunuz ve daha detaylı bilgiler elde edebiliyorsunuz. Sadece matematik öğretmenleri için değil girip İngilizcede dinleyebilirsiniz ve Türkçesini takip edebilirsiniz. İsterse İngilizcesiniz takip edebilir burada da İngilizce konuşmalar var. Çocuklar biraz önce de dediğim gibi bunları paylaşabiliyor, e-mail SMS vs. seçeneklerde istediğinizi kullanabilirsiniz. Çocuklar bunları tek başına hızlı bir şekilde öğrenebiliyor. Başka bir örnek vermek istedim. Örneğin Hint kullanmış, yardım istemiş sistemden. Çarpma işlemi var. Puanlar, level atlayıp puan kazanıyor onları gösteriyor sistem. Bir de çarklar, enteresan grafikler var. Yine öğrenci hangi konularda fazla zaman harcamış onları görebiliyorsunuz. Hangi konuları çalışmış, hangi videoları seyretmiş, ne kadar zaman harcamış bunları bir anda görebiliyorsunuz, takip edebiliyorsunuz. Sistem burada önerilerde bulunuyor o öğrenci için nerede biraz daha çalışması gerekiyor onları gösteriyor. Yine bir öğrencinin kavram haritasında nerede olduğunu raporluyor. Koyu olanlar çocuğun başardığı konular, açık renkliler daha çalışması gereken konular bu şekilde sınıf içerisinde kullanabileceğiniz, çocukların sevdiği en azından literatürün söylediği, sevdiği okul içi okul dışı faaliyetlerden bir iki tane örnek. Son olarak özetlemem gerekiyorsa dijital yerlerin öğrendikleri eğitim literatüründe yeni bir savdır. Bu, doğrulanmış ya da yanlışlanmış durumda değildir. Halen tartışılan üzerinde araştırma yapılan bir konu. Yalnız şu ortada, bu dijital yerli denilen nesil, sosyal medyayı ve teknolojiyi günlük hayatlarında kullanmak istiyor ve eğitim öğretim sürecinde görmek istiyor. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. 118 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Prof. Dr. Soner YILDIRIM ODTÜ Eğitim Fakültesi DİJİTAL DÜNYA VE ÖĞRENME: YAKIN GELECEKTE ÖĞRENCİ, ÖĞRETMEN VE İÇERİK Öncelikle bazı veriler vermek istiyorum. Çünkü hatırlarsanız dün sempozyumlarda özellikle altını çizdik. Türkiye’de maalesef veriye dayalı çok konuşmuyoruz. Ama dileklerimiz, kaygılarımız, inançlarımız etrafında bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Basit verilerden sonra sunuma başlayacağım. Sunumumda da belirli bölümler var sevgili arkadaşlar. Bunlar, işinize yarayacağına çok inandığım şeyler. Öncelikle sosyal medyadan biraz bahsedeceğim. Daha sonra bazı istatistikler vereceğim. Özellikle Türkiye istatistikleri vereceğim ve şaşıracaksınız bazı istatistiklere. Daha sonra biraz oyunlara değinmek istiyorum sevgili arkadaşlar. Bilmiyorum ne kadar farkındasınız ama korkunç bir sektör halini aldı oyunlar. En sonunda da -okul yöneticileri için özellikle- bazı mesajlarım var. Çünkü bazı kullanım politikalarına ihtiyacınız var ve bildiğim kadarıyla şu anda çok az okul yöneticisi kendini bu konuda kaygılı hissediyor. Ama aslında yeni internet kullanma yasasına göre büyük sorumluluk altındasınız. Uzun yıllar hapis yatabiilirsiniz, bilmiyorum ne kadar farkındasınız. Bunları konuşacağız sizlerle. Sevgili eğitimciler, Biz ne zaman eğitim ile ilgili bir sempozyum yapsak bunun en güzel tarafı böyle şeylerin hep Antalya’da olmasıdır. Kış olması bir dezavantaj oldu. Fakat yaz olsaydı bu salonu dolduramazdık. Yaz aylarında salon doldurmak özellikle milli eğitim seminerlerinde çok zordur. Öğrenme ile ilgili söylediğimiz her şey aslında vücutta tek bir organı ilgilendiriyor, o da beyin. Kabul edelim ki, fizyoloji ile uğraşanlar beynin bu işi nasıl becerdiğini çözemediği için bizler bu işten ekmek yiyoruz. Öğrenmenin hücre içinde protein sentezi olduğunu biliyoruz. Fizyolojik olarak bunun zaman aldığını da biliyoruz. Tabii bu sentez bir anda olmuyor. Tekrarlanması gereken süreçler var. Onun için eğitim ortamında çocuklara sürekli olarak tekrar yaptırırız ki protein sentezi tamamlansın. Yalnız protein sentezlendikten sonra proteinin korunması garanti değil, bu proteinler beyinde dağılabiliyor. İşte biz buna geri getirememe, hatırlamama diyoruz. Ama işte bu kısmını manipüle edemiyoruz, manipüle etmesini bilmiyoruz. Bildiğimiz kısmı ise dışardan müdahaleler yaparsak beynin içinde şunlar şunlar olur gibi bazı varsayımlarımız ki eğitim fakültesi okuyanlar ya da eğitim sertifikası yüzünde pedagoji dersi alan arkadaşlar çok iyi hatırlayacaklar onun için çeşitli kavramlar ve öğrenme öğretimleri stratejileri dersleri aldık. Ağitim psikolojisi, gelişim psikolojisi dersleri aldık. Bunların karşılığı şuydu; beyinde neler oluyor? Hiçbirimiz bilmiyoruz ama beyin dediğimiz şey doğduğumuzda 300-350 gram olup yetişkinliğimizde 1500 grama ulaşan bir organ. Toplam vücut ağırlığınızın %2’sine karşılık geliyor ve %78’i de sudan oluşuyor. Bunun içinde %12’lik yağ var. Sadece Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 119 %1 oranında da karbonhidrat, çok az miktarda da protein var. Yani %78 suyun hallettiği bir şey ve öldüğünüzde ilk eriyen ve akan kısım beyin. İnsanlık tarihine baktığınızda elde edilen fosillerden, iskeletlerden bildiğimiz yaklaşık 45 bin yıldır insanımsı canlıların iskeletlerine ulaşabiliyoruz. Şu anda beynimizde tahminen 100 milyar nöron var ki biliyorsunuz nöron çok önemlidir. Çünkü öğrenmenin bu sinir hücrelerinde olduğunu biliyoruz. Yalnız şunu da biliyoruz 20 bin yıl önceki insan beyninde 10 milyon nöron vardı diye bir koşul da yok. Yani şimdi insan iki kat daha zeki değil. İnsan zekâsı kapasite olarak çok çabuk büyüyen bir şey de değil bunu da biliyoruz. Anatomi ve fizyoloji ile uğraşanlar nöronları bilmemiz yeterli diye biliyorlardı ama daha sonra baktılar ki nöronların etrafında gliya hücreleri var ve bunlar her bir nöronun etrafında yaklaşık on tane. Öğrenmenin ne olduğunu fizyolojik olarak açıklamaya çalışırsak, bir nöron hücresi var ve bu nöron hücresi diğer hücrelerle milyarlarca elektrik akımı kurabiliyor. Diğer hücrelerle ve bunu yaparken bir nöron hücresinin etrafında on tane gliya hücresi var. Bu verdiğim rakamların varyasyonlarına bakarsanız işte öğrenme bu. Ama her insanda farklı nöron farklı bir gliya vasıtasıyla farklı bir nöronla elektrik akımı kurabiliyor. Bunların altını çiziyorum. Çünkü tarih boyu ne zaman yeni bir teknoloji eğitim ortamına adapte edilse beklentiler çok yukarıya konuluyor her zaman. Ama insan beyninin kapasitesi hiçbir zaman konuşulmaz. Yani 45 bin yıldır konuşulmayan bir kapasiteden bahsediyoruz ve 45 bin yıldır da yaklaşık aynı yolları takip eden ve öğrenen bir organdan bahsediyoruz. Video tabanlı, bilgisayara dayalı eğitime başladığında bütün cümleler şöyle başlardı. Çağ atladık, değiştik. Ama öğretmenlik mesleği yeryüzünde ki birçok meslek gibi çok değişmeyen bir meslek. MÖ 2000 yılındaki bir filozofu alıp 2000’li yılların üniversitesine koysanız ve burası neresi diye sorsanız muhakkak ki okul diyecektir. Çünkü ne fiziksel olarak ne de davranış olarak öğretmen davranışı ve öğrenci davranışı çok değişmez. ‘Tarih Sümer’de Başlar’ isimli kitabı okuduysanız eğer şöyle enteresan bir tablet var; ‘çocuk okumuyordu daha sonra baba öğretmeni eve getirdi, elbiseler giydirdi, yüzük taktı ve çocuk okumaya başladı.’ Bu 5000 yıllık bir tablette yazıyor. Yani o zamanda böyle öğretmene hediye veriliyormuş ve çocuğun başarısına etki ediyormuş. Sümer’de başka bir hiyeroglifi yazıya bakarsak; elinde tablet olan bir öğretmen oturuyor ve çocuklar öğretmeni takip ediyor bu da enteresan bir resim. Öğrenme ile ve öğretmenlik mesleği ile ilgili davranışlar çok sık değişen ve çok çabuk değişen davranışlar değildir. Kültürden kültüre aktarılır. Bunun genetik kodları da var ve bu sanki daha yüzyıllar boyu devam edecek gibi görünüyor. Ama teknoloji ile birlikte bazı fırsatlar ve tehditler doğuyor. Onun için bugün konuşacağımız konulardan birisi sosyal medya. Diğer bir konu da oyunlara değineceğim. Size Facebook ile ilgili bazı istatistikler vereceğim. İçinizde kaç kişinin Facebook hesabı yok? Görüyorum ki Facebook kullanmayan yarıdan az. Facebook’ta bir özellik var, beğenme özelliği, 2009’dan beri olan bir özellik ve bu özellik 1.13 trilyon kere kullanıldı. Facebook’ta 140 milyar arkadaşlık bağlantısı var ve Aralık 2012 itibariyle 219 milyar fotoğraf yüklü ve kendilerine ait olmayan bir site burası. 17 milyar kere nerede olduklarını işaretlemişler ve Facebook’a yüklenen müzikleri 120 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi dinlemeye kalksak 210 milyon yıl gerekiyor. Şimdiye kadar Facebook’ta 62.2 milyon şarkı, 22 milyar kere şarkı dinlenmiş –bunların hepsi Aralık 2012 rakamları- küçük yaştaki çocuklar hesap açma bariyerini aşmak için üye olurken yaşlarını büyük yazıyorlar ve bu yüzden de medyana göre yaş ortalaması 22 çıkıyor. Şimdiye kadar konuştuğumuz kısım acaba benim yapacağım sunuya sizin ilginizi çeker mi diye yaptığım bir tuzaktı sizin için. Umarım buradan ne çıkacağını merak ediyorsunuzdur şimdi. Sosyal medya lafı o kadar sık kullanılıyor ki içine neyin girdiği konusunda bazı ciddi şüpheler var. Fakat içinden şunu anlıyoruz; bilgi ve eğitim teknolojileri bu “BİT” lafı çok da sık kullanılıyor. Aslında sosyal medya; diyalog kurma, sohbet etme için bizim BİT teknolojilerini kullandığımız yer. Faydaları tabii ki de var. Her şeyden önce irtibat kurmamızda çok fayda sağlıyor. Bir de biliyorsunuz öğretim ortamlarında bunlar etkili olarak kullanılabiliyor artı markalaşma, özellikle firmalar, internetten alışveriş yapıyorsunuzdur mutlaka ki bunlar ciddi anlamda sizi markalaştırıyor. Sosyal medya dediğimizde karşımıza ilk gelen her zaman Facebook oluyor ve Facebook’un neden bu kadar patladığı konusunda bu alanın akademisyeni olarak hiçbir fikrim yok. Benim beklediğim ve tahmin ettiğim bir şey değildi. Baktığımızda dünyadaki en büyük network bu. Dediğim gibi benim hiç beklemediğim bir şey, arkasındaki sosyal dinamiği konuşacağız. Haftada 7 milyardan fazla login yapılıyor arkadaşlar, bu korkunç bir sayı. Burada harcanan zaman açısından veriyorum bu rakamı. Çünkü siz sınıfta bu işin pratiğini yaptığınız için biliyorsunuz. Bu dönemde çocuklardaki en önemli sıkıntı odaklanma ve ilgi. Bu konuda korkunç bir sıkıntımız var. Çünkü sınıfımızdaki çocukların büyük bir kısmının muhtemelen anne babaları çalışıyor. Anne-baba eve o kadar yorgun geliyor ki çocukla ilgilenecek vakti yok. Zaten mesela benim matematik bölümündeki bir arkadaşımı bir gün kolejden çağırmışlar, çocukla ilgili bir problemi görüşmek için. Rehber öğretmen bu işi birlikte çözeceğiz diye anlatmış anlatmış. Arkadaşım da bunu bana ‘sen eğitimcisin doğru mu yaptım?’ diye anlatıyor. O da demiş ki ‘ben ayda bin lira veriyorum size bunları çözün diye. Beni niçin çağırıyorsunuz.’ Böyle de bir veli profili var. Kendi yapmak istemediği bir şeyi okula yaptırıyor. Okul da o kadar yoğun ki çünkü öğretmenler sürekli hizmet içi eğitim aldıklarından bir türlü eğitim veremiyor. Yani bütün ömrü eğitim almakla geçiyor. Ama eğitmeye bir türlü vakti kalmıyor. Çünkü iyi okul görünümü ancak böyle sağlanıyor. Böyle bir döngünün içinde dönüyoruz. Bizim bir türlü sınıfa getiremediğimiz adam, ortalama üç buçuk saatini Facebook’ta harcıyor. Biz eğitimcilerde de şöyle bir alışkanlık var. Ben sınıftayım sen de sınıfa geleceksin. Çocuk oradaysa sen oraya git bir kere de. Şu sınıf takıntısından bir kurtul. Faydalarının üzerinden şöyle geçeceğim. Günümüzde iletişim çok önemli. Biz Türkler, biraz önce söylediğim bilgi ve iletişim teknolojilerinin iletişim teknolojileri kısmını çok benimsedik. Zaten şimdi bazı istatistikler vereceğim bunları doğrulayan istatistikler. Bizim sıkıntımız bilgi kısmında, yoksa iletişim teknolojileri kısmı bizde gayet iyi çalışıyor. Aranızda ‘linkedin’ kullanan var mı? Burası aynı meslek gruplarından insanlarla network kurabilmek amaçlı kullanılıyor ve dünyada 175 milyondan fazla kullanıcısı var. Baktığımızda çok küçük gibi gözüküyor. Ama buraya çoluk çocuk girmiyor. Yani Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 121 hiçbir çocuk buraya cv bırakmıyor. Çünkü eğitim durumu dese ne yazacak? Linkedin Türkiye’de de ilgi duyulan bir hal aldı. Linkedin’in özellikle grupları çok ilginç arkadaşlar. Hangi grupları çok ilginç, diyelim ki öğretmensiniz, özel okullardasınız ve iş arıyorsunuz çünkü özel okullarda turnover ya da değişim oranları gayet yüksek. Bir öğretmenin gelip 30 yıl aynı özel okulda çalışıp emekli olma ihtimali devletteki kadar yüksek değil. İşte insanlar bu networkleri linkedin üzerinden kuruyor. Yani işsiz kaldığınızda bütün arkadaşlarınız biliyorlar ki iş arıyorsunuz ya da okul sahipleri oradan öğretmen avlıyor. Onun için bence üye olun arkadaşlar. Bu da enteresandır. Twitter biz de yaygınlaştı. Fakat Amerika kıtası kadar yaygın değil. Neden? Çünkü 140 karakter sınırı var bunda. Bizim söyleyeceklerimiz her zaman 140 karakterden fazla. Toplum olarak bazı özelliklerimiz burada ortaya çıkıyor. Bu da söylediğim gibi aslında bir blok, eğitimde çok iyi kullanılabilecek bir blok. Özellikle yaratıcılıkta çok iyi kullanılabilecek bir blok. Ama maalesef öğretmenler tarafından çok da tercih edilmiyor. MEB’de şöyle bir tercih yapıyor bütün okulları sosyal ağlara kapatıyor. Çünkü zararı olabilir diyor ve erişimi kapatıyor. Zaten orada kafanızı yoracak hiç bir şey yok, kapalı ama özel okullarda da çok ciddi sıkıntılar var şimdi konuşacağız. Dediğim gibi bu 140 karakterlik mesaj oluşturma çok önemli. Şimdi gelelim Youtube’a. Bizde en çok kullanılan ikinci sosyal medya Youtube. Basitçe ne olduğunu aslında biliyorsunuz, video paylaşım sitesi. Mesela biz üniversitedeki derslerde öğrenciye proje yaptırıyoruz. Projeyi kendi serrver’larımızla korumak istemiyoruz çünkü bize çok külfetli geliyor. Onun yerine youtube’a koyduruyoruz böylece video ödevlerini oradan takip ediyoruz. Bunlar 500-600 megabayt tutan çok büyük ödevler. Mail yoluyla gelecek ödevler değil. Biz o amaçla Youtube kullanıyoruz üniversitede. Eğlence, eğitim ve dediğim gibi bağlantı amaçlı kullanılıyor. Eğer üyesi olursanız siz de video yükleyebiliyorsunuz ama değilseniz sadece seyredebiliyorsunuz. Şimdi size sosyal medya Ekim 2012 istatistiklerini vereceğim arkadaşlar. Lütfen dikkatlice bakın. Sosyal medyada Facebook kullananların %25’i gizlilik ayarlarından rahatsız olmuyor. Ama %75’i rahatsız. Bu tehlikeli bir durum. Yaklaşık 350 milyon kişi Facebook bağımlılığı yüzünden ya tedavi almış ya da başvurmuş. Bu sadece bilinen kayıt. Facebook kullanıcılarının sahip olduğu ortalama arkadaş sayısı 130, gerçek hayattaki arkadaş sayınızla karşılaştırarak ne kadar gerçekçi olduğunu lütfen bir düşünün. Kadınların %85’i arkadaşları tarafından kızdırılıyor, ben İngilizceden çevirirken kibar bir kelime olan “kızdırılıyor”u kullandım. Yani tacize uğruyor ama hesaplara baktığınızda kadın-erkek eşit. Yani atıyorum Facebook’un % 20’si kadınlar, %80’i erkekler değil. Dünyada, paylaşılan bütün mesajların –bu Facebook’un kendi istatistiği- %90’ında cinsellik unsuru bulunmakta. Çocuk, böyle bir şeyin içinde. Eğer Twitter bir ülke olsaydı dünyanın en büyük on ikinci ülkesi olacaktı. Eğer Facebook bir ülke olsaydı dünyanın en büyük üçüncü ülkesi olacaktı. Yani Çin ve Hindistan’dan sonra en büyük ülkesi olacaktı. Linkedin’e baktığınızda 161 milyon kişi kullanıyor ve her saniye iki kişi daha özgeçmişini buraya yüklüyor ve burada bir milyon meslek grubu linki kurulmuş. Türkiye’deki rakam da az değil. Benim hiç anlamadığım bir istatistik de şudur; Gangnam Style, Facebook’ta tam 1,2 milyar kere seyredilmiş. Koreli 122 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi arkadaşlara sordum dediler ki “Sizin Serdar Ortaç’ın aynısıdır bu adam. Kimse Kore’de ciddiye almaz. Biz de inanamıyoruz”. Bunu söyleyen Koreli akademisyen arkadaşlar. Bu nasıl olabilir? Adamın dansı dans değil. Şişman bir adamın teki. Yani estetik bir şey de değil. Dünyada bu rakama ulaşan bir tane bile video yok. Bir kullanıcı ortalama on beş dakikasını Youtube’da harcıyor. Oysa bir çocuğun on beş dakikası ne kadar da değerli. Çocukların dikkatlerini kaç dakika bir arada tutabiildiğinizi düşünün. Bu adam, ortalama on beş dakikasını Youtube’da harcıyor. Bloging ya da web günlükleri kullanan oldu mu aranızda? Web günlükleri de özellikle okuma yazmayı ve yaratıcı düşünceyi geliştirmede çok önemli. Herkes şundan dert yanıyor; eğitim sisteminde yaratıcılık öldü diyor. Doğru. Çünkü maalesef bu copy-paste mantığı çok büyük darbe vurdu. Hatta benim MEB’e şöyle samimi de bir eleştirim var. 2006 yılında devreye giren yeni eğitim programları biliyorsunuz etkinliğe dayalı diye girdi. Aslında baktığınızda ha bire internetten bul, bas getir, kopyala getir, yapıştır getir… bu çok kötü bir alışkanlık yaydı bu ülkede. Belki iyi niyetle yapıldı. Ama bence sonucu gerçekten hiç olumlu olmadı. Çünkü bir oluşturmacı furyası yapılandırıcı öğrenme hiçbir zaman kendi kültürünü sorgulayarak yapılmış işler değildir. Mesela öğrencilik yıllarında hatırlarsınız eğer ertesi gün sınav varsa birinin evine gider yatardık. Bilmiyorum üniversite yıllarını hatırlar mısınız? Zaten Türkiye’de işbirliği konusunda bir sıkıntı yoktur. Çocuklar sınavda bile işbirliği yaparlar. Yani soru-cevap alıp verme konularında hiçbir sıkıntısı yoktur. Sonra biz eğitim fakültelerinde ya da öğretmen seminerlerinde oluşturmacı yaklaşım öğretelim dedik. Hocanın biri gelir powerpoint’de yedi tane madde sıralar ve der ki “işte bu oluşturmacı yaklaşımın ilkeleri bunlardır”. Biliyorsunuz ki insanlar söyleneni değil gördüğünü yapıyorlar. Adama göster yapsın, söyleme adama. Diyeceksin ki bak matematikte şu konu şöyle öğretiliyor. İşte onun için 2006’dan sonra bu copy-paste olayı o kadar yaygınlaştı ki arkadaşlar, öğretmen şunu anladı; burada öğrenci ailesi ile birlikte interneti tarar, çıktıyı getirir, kartona yapıştırır. Ben fakültede, dekanlıkta idari görev yaparken sekreterim Nesrin’in ilkokula giden kızı vardı. Okuldan çıkışta da annesinin yanına gelirdi ve Nesrin sürekli ödev yapardı. Bende Nesrin’e ne zaman mezun olacaksın şu ilkokuldan derdim. Sürekli bir karton sürekli bir yapıştırma… yani ne kadar yapışkan gitti bilmiyorum. Ama bakın bu tür etkinlikler, bu alışkanlıkları yok ediyor. Bu bloginge takılanlar ortalama dört tane blog yönetiyorlar. Bu önemli bir rakam ve ortalamaya baktığınızda altı yıldan fazla yazıyorlar. Bakın bu yazma yaratıcılıkta çok önemli. Çocuğun kafasında oluşturulan bir resmi, teknoloji kullanıyorum diye hazır resim verilmez. Çocuktan öncelikle bunu yazması, bunu hayal etmesi, kendi resmini oluşturması istenir. Zaten yaratıcılık eğitimlerine baktığınızda hepsi okumaya dayalıdır. Şu anda tıp fakültelerinde, mesela atıyorum, Gazi Üniversitesi tıp fakültesinde bütün tıp öğrencilerine yaratıcılık eğitimi veriliyor. Çünkü hastalıkla baş etmenin yöntemi yaratıcılıktan geçer. Bizim doktorlar şunu öğrenmiş, bugün siz bir eczacı kalfasına gidin sorun doktordan daha iyi reçete yazıyor. Çünkü adam biliyor zaten. Bu insanlara şu öğretiliyor; ya Allah aşkına bir iletişim nedir öğren, problem çözme nedir öğren. Bunu yaparken de roman okutulup okuduğu romanı tasvir etmesi isteniyor. Bakın bizim eğitimde unuttuğumuz şeylerdendir. İşte yaratıcılık ancak kafada kendi Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 123 mental resmini oluşturduğunda oluyor. Yoksa ha bire teknoloji var ‘gel sana üç boyutlu göstereyim, dört boyutlu göstereyim vs.’ çocuk bu durumda sadece gördüğünü kopyalayacak. Bu Google plus –kaç kişi kullanıyor bilmiyorum- korkunç bir patlama yaptı. Google akıllı stratejiler takip ediyor. Bütün aplikasyonlarını bir araya getirdi. Çok enteresandır ki öğrenciler tarafından en çok kullanılan ABD’nde Google plus. Günde 625 bin yeni kullanıcı ekleniyor ve bunların üçte ikisi erkek. Şu anda biz öğretmenler şahit durumundayız arkadaşlar. Bazı şeyler çok hızlı gelişiyor. İnsanlar hayatlarının ne kadar ortada olduğunun farkında değiller ve birileri onlara hayatlarını gösterdiklerinde çok şaşırıyorlar. Şimdi size bazı istatistikler vereceğim. Türkiye, Facebook kullanımında 7. sırada. Türkiye’de 38 milyon hesap açılmış. Ama bizim tahminimiz bu 18-20 milyarlarda çünkü bir kişi birden fazla hesap açıyor. Benim öğretmenlere tavsiyem, eğer öğrencilerinizi Facebook’tan ekleyecekseniz o hesabınız ayrı olsun, arkadaşlarınızla olan hesabınız ayrı olsun. Öğrenciyle arayı bozarsanız başınıza çok kötü şeyler gelir. Twitter, Amerika’da %50 kullanılırken, Türkiye’de henüz yüzdeleyecek bir rakama ulaşamadık. Twitter’daki 140 karakter sınırlaması bizim kültürümüze çok uygun değil. Peki, üretici olanlar nedir? İnternet bankacılığı üreticidir mesela. Ama gerçekten %10’ları bile bulmuyor. Çünkü genç nüfus bunları kullanıyor ve genç nüfus tüketiyor. İki veri daha vereceğim. Ankara Üniversitesi’yle birlikte bir çalışma yaptık. Çocukların %98’i lisede akıllı telefon kullanıyor. Geriye kalanda sıradan telefon var. Akıllı telefon demek zaten bilgisayar ve internet erişimi demek. Kesinlikle tüketim amaçlı bir internet kullanımı var. Peki, bu sosyal medyanın günlük hayattaki yansıması ne? Gazetelerde 3. sayfayı açtığınızda ne görüyorsunuz? Mesela bir araştırma, ‘Facebook kıskançlık yaratıyor’ diyor. Mutsuzluk yaratıyor. Çünkü biri resmini paylaşıyor, bakıyor beğeni sayısına düşük olunca depresyona giriyor çocuk. Başka bir haber iyi yönünden yaklaşıyor. ‘Burada medeniyet yeniden yazılıyor’ diyor. Burada ‘renk, dil, din yok’ diyor. Söz uçar, Facebook gönderisi kalır. Amerika’da bir araştırma yapılıyor; sınıftaki öğretmenin söyledikleri mi öğrencilerde daha kalıcı, yoksa Facebook’taki bir ileti mi diye. Facebook öne çıkıyor. Demek ki bazı mesajları facebook aracılığı ile verebiliriz. Dolandırıcılık çok büyük bir sıkıntı. Şöyle bir örnek vereceğim; Ankara Barosu’nda bir Mehtap Hanım var. Bilişim suçlarıyla ilgileniyor ve biz Ankara’da bazen beraber seminer vermeye gidiyoruz, çocukları bilgilendirmeye çalışıyoruz bu konuda. Behzat Ç.’yi biliyorsunuz. O sanatçının bir de eşi var, o da tiyatrocu. Onun adına facebook’ta bir hesap açılıyor. Mehtap hanımın baktığı bir dava olduğu için paylaşıyorum. Tabii herkes Behzat Ç.’nin eşi olduğu için ve daha sonra Veda adlı bir filmde de oynadığı için üye oluyor. Sonra hesabı açan diyor ki; yeni bir filme başlıyoruz, yönetmenimiz 16-18 yaşları arasında genç aktristeler arıyor, resimlerinizi yükleyin. Yüklüyorlar. Sonra diyor ki yönetmenimiz bikinili resimlerinizi istiyor. Buraya yüklenmiş 1.300 124 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi resmin tamamı porno sitelerinde. Olay mahkemelik. IP adresleri sahte, kimin yaptığını bulamıyorsunuz. Daha sonra bir kişiye ulaşılıyor. Kişi hâlâ yargılanıyor ama bu suçtan hüküm giymiş değil. Bu kişi üniversite mezunu, üç kızı var üçü de üniversite mezunu. Dava daha bitmediği için o kişi suçlu da diyemiyorsunuz henüz. Bunu yapan çocukların çoğu, lise kız öğrencileri. Şu anda resimleri porno sitelerinde satılıyor bu çocukların. Başınıza neler geliyor. İstediğiniz kadar Facebook hesabınızı kapatın arkadaşlar ama uzaktaki bir server’a yüklendiği için bunların hiçbir önemi yok. Twitter’da yazdığınız şeyler sizi işinizden ediyor dikkat edin. 140 karaktere sığdıracağım diye Amerika’da birçok insan işini kaybetti. Çünkü firmasına ya da çalıştığı kuruma karşı hakaret içeren şeyler. Maalesef en büyük sıkıntı hala pornografi. Bununla bir türlü baş edilemiyor ve Türkiye de maalesef dünya ikincisi bu konuda. Öğretmen işini kaybetmiş, tabii sen böyle bir saflık yapıp eline marihuana alıp resmini de koyarsan Facebook’a öğrenci de bunu okul yönetimine iletirse tabii okul yönetimi uyuşturucu kullandığın için seni kapıya koyuyor. Şimdi sizden şunu rica edeceğim; özellikle okul yöneticileri, buradaki sıkıntıyla yasaklayarak baş edemezsiniz arkadaşlar. Tabletlerde yok usb kapattılar şunu yaptılar bunu yaptılar vs. hepsinin kırılması bir gün sürdü. Yani bu ortama insanları sokuyorsanız bunu yasakla değil, davranış değişikliği ile baş etmeniz lazım ve bazı politikaların çok açık her yerde yazılı olması lazım. Mesela az önce size Mehtap Hanım örneğini verdim, Ankara barosundan. Biz Mehtap Hanımla şöyle bir şey yapıyoruz; okullara gidip öğrencilere bilişim suçlarını anlatıyoruz, başlarına neler gelebileceğini, ailelerin başlarına ne gelebileceğini, gerçek olaylar üzerinden anlatıyoruz ve bizim okul yöneticilerinden aldığımız tepki hocam çok büyük değişiklik oldu çocuklarda diyorlar. Bir de Socialmedia.com diye bir site var. Burada şu ana kadar 219 tane politika örneği var. Üniversiteler, devlet kurumları var vs. Bunlar sosyal medyayı kullandırırken kendi kurumlarında ne tür kurallar koymuşlar, her birinin burada bakım Apple Company’den tutun AmericanRedCroos’a bütün politikalar burada. Sizden ricam lütfen İngilizce öğretmeniyseniz rica edin okulunuzdan ve oturun bu politikalara çalışın çünkü siz bu işten mesulsünüz. O çocuklar size emanet edilmiş ve siz arkanızı dönüp, bana ne internette ne oluyorsa olsun, diyemezsiniz. Yeni internet kullanma yasasına göre IP işleten siz olduğunuz için zaten bu işin maddi manevi bütün sorumluluğu size geliyor. O IP üzerinden yapılan her türlü işlemden o IP sahibi sorumlu ve okullardaki hesaplarda okul yöneticisinin üzerine. Onun için mutlaka bir politika oluşturmanız gerekiyor. Bunun yazılı bir formatı yok sevgili arkadaşlar. Bunları siz belirliyorsunuz. İnsanlar ölüyor diye biz hiçbir zaman arabaların üretimini yasaklamadık. Her zaman kötü sürücüler oldu trafikte. Halâ da saçımızı başımızı yoluyoruz akşama kadar ama faydalarına baktığımızda da göz ardı etmiyoruz. Diyoruz ki ulaşım ve otomobil önemli kavramlar. Yalnız bunu kuralsız bırakmayın lütfen. Şu anda maalesef devletin kuralı da yasaklama yönünde. Böyle bir kural olamaz. Alkolü yasaklamakla tüketimi azaltabiilir misiniz? Böyle bir şey olabilir mi? En fazla kötülüklerinden bahsedebilirsiniz ki bence kamuda yapılan en iyi kampan Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 125 yalardan biri sigaradır. Çok da takdir ediyorum. Çünkü büyük ilerleme sağlandı bu ülkede. Bence sigara içenlerin sayısı ciddi azaldı. Ama insanların kafasına sigaranın yapabilecekleri işlendi. Yasaklasanız da kaçak sigara içecekti, interneti yasaklasanız da kaçak kullanacak, dershaneyi yasaklasanız kaçak gidecek. Bir şeyi yasakladığınız da bunun alternatifi mutlaka doğuyor. Bununla baş etmenin yöntemi yasaklamak değil arkadaşlar. Okul yöneticileri sadece çocuğu değil aileyi de eğitmek zorunda. Çünkü aile maalesef sorumluluk almıyor. Ancak kendi çocuğunun eğitiminde sorun çıktığı zaman sorumluluk alıyor. Bunda okul yönetimi, bu kültürü yaymak zorunda. Burada da en önemli rol, öğretmene düşüyor. Çünkü öğretmenin bu teknolojileri nasıl kullandığı, çocuğu çok etkiliyor. Çünkü çocuklar gördüğünü yapıyor, söyleneni değil. Öğretmen e burada rol model olmak zorunda, başka çaresi yok. Umarım, benim aklımın erdiği kadarıyla paylaştığım şeylerin size döndüğünüzde faydası olur sevgili arkadaşlar. Çok vaktim kalmadı. O yüzden bu aşamada sizinle soru ve cevaplarla interaksiyona girmeyi tercih ederim. Bir videomuzda bizim dördüncü sınıf öğretmen adaylarımızla okullar için hazırladığımız küçük skeçler var sevgili arkadaşlar, bunlar çok etki yapıyor. Mesela 4-5 yaş sınıf grubunu biz alıp amfiye bir yarım saat geçirdiğimizde ve daha sonra öğretmenlerle, yöneticilerle konuştuğumuzda çocuklarda çok büyük fark oluştuğunu söylüyorlar. Çünkü davranış değiştirecekseniz biliyors unuz duyusal boyuta mutlaka dokunmanız lazım. Çocuğa tembih değil, kötü örnek ve iyi örneği göstermeniz lazım. Çocuk kavramları ancak öyle öğrenebiliyor çünkü beyin öyle kodluyor ve yöneticiler, bunu yaptığımızda birbirlerini uyarmaya başladıklarını söylediler bize. Kötü kullananları uyardıklarını hatta onların üzerinde hayır bunu yapamazsın şeklinde baskı kurduklarını söylediler. Bunlar sanki eğitim programının içinde değilmiş gibi gözüküyor ama çok can alıcı bir yerinde. Çünkü öğretmen, sınıfa bir materyal getirdiğinde karşısında büyük bir kitleye şu duyguyu veriyor; ben bunu internetten buldum bu doğrudur. Karşımızda yöneticinin baş etmesi gereken bazı problemler var. Birincisi bağımlılık, ikincisi internetten alınan bilgi doğru mu yanlış mı? Eskiden Meydan Larousse vardı. Kimse de tartışmıyordu evde. Açıyordunuz ilgili bölümü bakıyordunuz. Şimdi bir sürü Meydan Larousse var. On iki dakikada bir üzerindeki bilginin iki katına çıktığı bir internetten bahsediyoruz böyle bir şey kontrol edilebilir mi? Çocuğa bir şey söylüyorsunuz ama diyor Wikipedia’da böyle söylüyor. Wikipedia ansiklopedi değil ki. Wiki Havai dilinden gelen çabuk anlamında bir kelime yani bu kadar basit. Oraya herkes her şeyi yazabilir. Çocuk bunun farkında değil ama biliyorsunuz insanlar bu yüzden intihar ediyor. Kız arkadaşının resmini koyuyor Facebook’a, gayet de uygunsuz bir resim, kızcağız onu görünce intihar ediyor. İnsanlara bunları öğretmemiz gerekiyor sevgili yöneticiler, sevgili öğretmenler. Yoksa internetle birlikte öğrenmede de çağ atlayacağımız falan yok. Biraz önce size 45 bin yıllık medeniyet tarihi ile örnekler vermeye çalıştım. Öğrenme öyle çok çabuk değişen protein sentezlemesi falan değil. Şunu da unutmayın, beyin 126 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi aynı anda üç işi birden yapmıyor. Beynin aynı anda mutlaka dikkatini tek bir şeye vermesi gerekiyor ama sıralı işler yapıyor, aynı bilgisayar gibi. Bilgisayar sadece çok hızlı yaptığı için biz onun çok işi aynı anda yaptığını zannediyoruz. Sadece sıraya koyuyor ve çok hızlı yapıyor, beyin de böyle yapıyor. Yoksa bir yerde Facebook açık, bir yerde Google açık, o anda öğrenme falan olmuyor. Ölçümlerde de yok böyle bir şey. Bunun yönetilmesi, sıraya konulması lazım ve dikkat, yoğunlaşma çok önemli. Bu yoğunlaşma olmadığı sürece öğrenme olmuyor. İşte biz çocuklara şunu diyemeyiz; artık o kadar zengin ki çocuk giriyor internete NASA’yı seyrediyor. Sadece NASA seyretse keşke. Daha neler seyrediyor ve siz bunu orada yalnız başına bırakamazsınız buradaki sıkıntı o. Buradaki tek sıkıntı, siz onu orada yalnız başına bırakamazsınız. Bakın biz hiçbir zaman oturup kitap bağımlılığı problemini tartışmıyoruz dikkat ederseniz. Niye bu sizi rahatsız etmiyor? Çünkü orada elindeki şeyi görüp güveniyorsunuz. Buradaki sıkıntı, bilmiyoruz ne okuduğunu ne yaptığını bilmiyoruz, kimlerle arkadaşlık kurduğunu bilmiyoruz, kime mesaj attığını bilmiyoruz. Çocuğunuzu gidip Taksim’in, Beyoğlu’nun göbeğine bırakır mısınız? Herhâlde gözünüz arkada kalır değil mi? İnternetten bahsettiğimiz nokta bu. Eğitimde çok iyi kullanılmıyor mu? Tabii ki de çok iyi örnekler var ama oraya gelmeden önce kullanma kurallarını öğrenmemiz lazım. Bırakın eğitimde nasıl kullanıldığını, hiç oraya girmeyin ama ben size Facebook’ta mesela üniversitede benim her dersimde bir Facebook grubum var. Biz bütün materyalleri oradan paylaşıyoruz. Çok da etkili oluyor ama özellikle yetişkin eğitiminde çok da etkili oluyor. Şimdi sorularınız varsa alabilirim. SORU: Özellikle sosyal medya araçlarını kullanma konusunda zümreler nasıl çalışabilir? CEVAP: Okullardaki zümreleri ben çok önemserim arkadaşlar ama bence zümreler çok iyi çalışan birimler de değil. Sizin okulunuzda da eminim bir İngilizce zümresi var, matematik zümresi var. Zümre dediğiniz aslında bizim üniversitedeki bölümlere karşılık geliyor biliyorsunuz. Zümre nedir arkadaşlar? Mesela İngilizcenin öğretimi. Ben de İngilizce’yi sonradan öğrendim, yurtdışına gidince öğrendim. Bize hep lisedeyken falan sesleri yanlış söylediğimizi ifade ettiler ama sonradan fark ettik ki Türkiye’de de bunlara benzer telaffuzlar mevcut. Zümrenin bunları fark edip çocuklara öğretmesi lazım bunu internet yoluyla çok rahat yapıyorsunuz. Zümrenin kendi ihtiyacına yönelik eğitim alması lazım. Bizde ki zihniyet şu; bir tane üniversiteden hoca bulursun, bütün öğretmenleri toplarsın amfiye sonunda da çiçek ve katılım belgesi verirsin, sonunda da hoca o koca çiçeği ne yapacağınız bilemez. Öyle adamı çiçekle havaalanına yollarsın falan filan. Yani şimdi bunun hiçbir faydası yok. Bunun mutlaka zümre düzeyinde yapılması lazım. Çünkü öğretilen konu değiştiğinde öğrenme-öğretme teknikleri değişiyor. Yani matematik öğretimiyle sosyal bilimler öğretimi aynı değil. İkincisi ise; eğitim fakültesi mezunu olduğum için bunu kabul etmek zorundayım, eğitim fakülteleri çok kötü öğretmen yetiştiriyor. Yani bunu çözmemiz lazım. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 127 Prof. Dr. Gonca Telli YAMAMATO Okan Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi Müdürü DİJİTAL TEKNOLOJİYLE MODÜLER ÖĞRENME Modüler öğrenme • • • Belirlenmiş olan öğretim amaçları etrafında kendi içinde anlamlı bir bütün teşkil eden öğrenme birimlerine dayalı öğrenmeyi görüyoruz. Farklı seviyelerde öğrenme özelliği gösteren bireylere farklı çalışma akışlarıyla sunulan bir dizi öğrenme modülü bu tür öğrenmenin temelini oluşturmaktadır. Modüler öğrenme dijital teknoloji sayesinde etkin ve kolay uygulanabilir hale dönüştürülebilmektedir. Daha önceden de elbetteki buna benzer uygulamalalar vardı. Ama bu dijital teknolojiyle çok daha kolay uygulanabilir hale geldi. Biz bu çalışmada gruplara ayrılarak aşağıdaki sorulara çözüm aradık • Modüler öğrenme nasıl geliştirilebilir? • Modüler öğrenme (çevrimiçi, mobil, yoğun, yerel) nasıl yapılmalıdır? • Fatih Projesi’nde bunun yeri nedir? • Standart eğitim vermeye bir çözüm müdür? • Öğretmenlerin buradaki rolü nasıl olacaktır? Grup liderleri ve raportörler • 1. Grup Lideri: Elif Yılmaz • Raportör: Serkan Güney • 2. Grup Lideri: Mehmet Göral Raportör: Başak Başman • 3. Grup Lideri: Vedat Çapan Grup liderleri ve raportörler • Raportör: Kemal Gültekin • 4. Grup Lideri: Adnan Dölekoğlu • Raportör: Aslı Akı • 5. Grup Lider: Özlem Uraz • Raportör: Birgül Türkoğlu • Süreç değerlendirilmelidir. • Oyun tasarlamak gibi etkinliklerle desteklenmelidir. • Grup çalışmaları da modüler öğrenmeye örnek olabilir. • Farklı öğrenmelere farklı değerlendirmeler yapılabilir. Bu gruplar kendi içlerinde tartışarak bizlere sunumlarını gerçekleştirdiler. 128 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Modüler öğrenme nasıl geliştirilebilir?’ dendiği zaman • Neden modüler sistem seçelim? • Özelliklerı ne olmalıdır? • Sistem içinde yeri ne olmalıdır? Sorularını seçmiştim. Buna gelen yanıtlarımız şöyle oldu. • Hedef davranışlar artık kazanım olarak adlandırılıyor, modüler eğitimdeki her modül alt kazanım olarak değerlendirilmelidir. • Bu alt kazanımlar bir seri öğrenciye hitap ediyor, seviye farkları var. • Burada Parçala>analiz et>sentezle yaklaşımını görüyoruz. • Ancak çok önemli bir noktası da dört duvarın ötesine geçiliyor. • Bireyselleştirilmiş eğitim ya da genel eğitimin özelleştirilmesi söz konu oluyor. • Sadece bilişsel beceri değil duygusal özellikler de ölçülebilir hale getirilmelidir. • Sonuç ve süreç odaklı olup birden fazla değişik ölçüm programlarıyla öğrencilerin ilerlemesi gözlemlenmelidir. • Bu aynı zamanda eğitimde fırsat eşitliği denen kavramı da çok net bir şekilde ortaya koyabiliyor. İkinci grubumuzun sorusuysa şöyleydi. ‘Modüler öğrenme nasıl yapılmalıdır? • Çevrimçi, • Mobil, • Yoğun, • Yerel nasıl olabılır? – Standart içerik üzerine neler katılmalı? – Oyunlar mı olsun? – Değerlendirme nasıl olmalı? Aldığımız cevaplar şöyle oldu. • Öğrenmenin kişiselleştirilmesi sağlanmalıdır • Öğretmenin önderliğı olmaldır. • Öğrencilerin kendi uğraş ve ilgilerine yönelik olmaldır. • Süreç değerlendirilmelidir. • Oyun tasarlamak gibi etkinliklerle desteklenmelidir. • Grup çalışmaları da modüler öğrenmeye örnek olabilir. • Farklı öğrenmelere farklı değerlendirmeler yapılabilir. Üçüncü gruba sorduğumuz soru ‘Fatih projesinde modüler öğrenmenin yeri nasıl olmalıdır?’ idi. • Fatih projesi bireysel öğrenmeyi destekliyor mu? • Esnek öğrenme sıstemleri geliştirilebilir mi? • Öğrenme seviyesine göre modüller nasıl organize edilebilir? Aldığımız cevaplarsa • Mevcut sistemden çok farklı • Uygulama ve belirtilen de farklı • Uygulanabilirse bireysel öğrenmeyi destekliyor. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 129 • • • Esnek öğrenme sistemi geliştirilmeli Kitapların hepsi z kitap olmalı ama yeterli değil ek kaynaklar da olmalı Öğrenme seviyesine göre modüller zümreler arası eşgüdüm ile organize edilmiş bir sistemle mümkün Dördüncü gruba yönelttiğimiz soru ‘Modüler öğrenme standart eğitim vermeye bir çözüm müdür?’ • Standart eğitimin özellikleri nelerdir? • Modüler eğitim nasıl olmalıdır? Standart eğitim vermeye bir çözüm mü? • Standart eğitim, öğretmen merkezli ve öğrencilerin klasik olarak değerlendirildiği bir sistemdir. Öğrenci farklılaşması yoktur. Genel olarak başarılı/başarısız değerlendirmesi vardır. • Modülerin de kendi içinde her öğrencinin alması geken öğrenmelerin bir alt limiti olmalıdır. • Fakat bir üst limit kısıtlaması olmamalıdır. • Öğretmen yönlendirici olmalı ve öğretmenle birlikte ikili öğrenme olmalıdır. • Başlangıç çağı ilkokul olarak önerildi. Beşinci gruba işe şunu sorduk: ‘Modüler öğrenmede öğretmenlerin rolü • Mentör? • İzleyici? • Danışman mı • Yoksa betimleyici mi olmalıdır? Aldığımız cevaplarsa şöyle oldu. • Öğretmen yol gösterici olmaldır. • Öğretmenin genel olarak hiç bir konuda öğrencinin gerisinde kalması durumu olmamaldır. • Sistemin gelişebilmesi için öğretmen eğitimi ve gelişimi esas alınmalıdır. • Sistemin benimsenebilmesi için gönüllülük şarttır. • İlk ölçme>gruplama>uygulama>son ölçme şeklinde bir süreç izlenmelidir. • Süreç içinde rubriklerle öğrenme ölçülebilir. • Öğretim portalleri geliştirmek önerilebilir. • Öğrencilerın çalışmaya alışması gereklidir. Ve tüm bunların sonucunda ‘teknolojiye gerçekten ihtiyaç var mı?’ dijital teknoloji olsun olmasın diye konuştuğumuz zaman aslında temel nokta teknolojinin amaç değıl araç olması ama teknoloji sayesinde fırsat eşitliği yarattığı için bu teknolojinin mutlak ve mutlak olması bizim için özel bir değer taşıyor diye belirterek bizim sunumumuz sonlanmıştır. Teşekkür ederim. 130 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi YENİ EĞİTİM SİSTEMİ, DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ III. PANEL KONUŞMACILAR GÜCÜMÜZÜN YETTİĞİ Mİ? GÖNLÜMÜZÜN ÇEKTİĞİ Mİ? BİR İKİLEM VE BİR AÇMAZ OLARAK TÜRKİYE’DE EĞİTİM Doç. Dr. Nurdan KALAYCI TGazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi BİLGİ ÇAĞI İNSANINI YETİŞTİRECEK BİLGİ İNŞASI PEDAGOJİSİ VE TEKNOLOJİSİ Yrd. Doç. Dr. Hamdi ERKUNT Boğaziçi Üniversitesi HİZMET ÖNCESİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİNDE YENİ TEKNOLOJİLER VE UZAKTAN EĞİTİM Yrd. Doç. Dr. Ahmet AĞIR İstanbul Üniversitesi ÇOCUK VE GENÇLERDE SİBER ZORBALIK Doç. Dr. Tolga ARICAK Fatih Üniversitesi Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 131 Doç. Dr. Nurdan KALAYCI Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi GÜCÜMÜZÜN YETTİĞİ Mİ? GÖNLÜMÜZÜN ÇEKTİĞİ Mİ? BİR İKİLEM VE BİR AÇMAZ OLARAK TÜRKİYE’DE EĞİTİM Bugün kendi stilimin dışına çıktım biraz. Çünkü beni biraz yakından tanıyanlar bilir ki biraz daha uygulamaya dönük anlatırım. Bugün yine uygulamalara dayanarak ama sizi sıkmadan sunumumu yapacağım. Bunlar için neler yapılır, ipuçları sunacağım. Zaman zaman öğretmenler, zaman zaman idareciler, zaman zaman hükümet için bazı önerilerim var. Tümünü bilerek ve isteyerek söyleyip üzerinde durdum. Gönlümüzün bireysel olarak istediğini yapabilmemiz için gücümüzün yetmesi gerekir. Onun için bireysel, ulusal ve sınıf anlamında güç toplamaya ihtiyaç vardır. O nedenle gücümüzü nasıl arttırırız onun üzerinde duracağım. Özdemir Asaf’ın bir sözüyle başlamak istiyorum: ‘Dost gerçekleri, düşman işine geleni, deli ağzına geleni, âşık içinden geçeni söylermiş.’ Beni bugün bir dost, bir âşık ya da bir deli olarak görebilirsiniz. Çünkü biraz acıtıcı bir durumdan söz edeceğim. Ancak beni lütfen bir düşman olarak algılamayınız. Sunumda bir video izleteceğim ve sunumumun o video ışığında nasıl yapılandığını anlatacağım. Sunumum üç bölümden oluşacak. Kısa bir girişim var. İkinci bölümüm farenin kapana kısılmasıyla ilgili, yani biz nasıl bir kapanın içindeyiz. Üçüncü bölüm ise farenin kurtuluş anı için. Çok şey söyleyemem ama dilim döndüğünce bazı önerilerde bulunacağım. Bu sempozyumun adına baktığımız zaman yeni eğitim sistemi, öğretmenlerin deyimiyle 4+4+4 ve dijital eğitimde öğretmenin yeri ve önemi. ‘ve’ dediğine göre ikiye ayrılıyor ama benim sunumum ne yeni eğitimde ne de dijital eğitimde. Benimki eğitim sistemi üzerine vurgu yapıyor. Çünkü ben 25 yıldır üniversite hocasıyım, hep yeniler gördüm. Hep yeni denip ne kadar eski olduğunu da bilirim. 1924’den beri hep yeni dendi ama John Deene buralara geldi ve köy mekteplerini hazırladı, aktif eğitimi o zaman da görürsünüz, ama yeni bir şey değildir. Ben yeniyi de bıraktım ama benim işim bugün eğitim sisteminin geneline ilişkin. Ancak yeni eğitim sistemiyle ilgili öneriler sunuyorsak şayet bunun iki önemli gerekçesi var: Biri, o ana kadar yapılan uygulamalar iyi işlemediği için yeni yapılır ya da işletilmemesi için. Diğeri ise dünyadaki koşullar değişir ve mutlaka programlar bir değişime uğrar. Bir zihin haritası hazırlamanız için belirtmek istedim. Ayrıca ben insanla ilgileniyorum. Şüphesiz teknolojiyi insan üretiyor ama insana odaklanmak her halde en önemlisi. Nasıl sorusuna geleceğim, sadece böyle felsefi bir konuşma yapmayacağım. Kalkınma insan eylemlerinin sonucuysa ki şurayla yine çok ilgilenmiyorum ama bunun nasıl fark yaratacağı ile ilgiliyim. Çünkü bu farkı yaratamadığımız zaman diğer ülkeler çok ileride, biz bu toplantıları yan tarafta resim öğretmenleri, arka tarafta fen bilgisi öğretmenleri, öbür tarafta MEB yapıyoruz. Sonuca bakarsak biraz acıtıcı, biraz acıtıcı şeylerden bahsetmek istiyorum. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 133 Florida’yı duymuşsunuzdur, aslında bir ekonomist. Kuramı bana çok ilginç geldi ve aslında eğitimcileri çok ilgilendiren bir yanı var. Üç tane kitabı yayınlandı ve biri Türkçe’ye çevrildi, öneririm. Yetenek nereye giderse, yenilik, yaratıcılık ve ekonomi de oraya gider diyor. 3T formülü var: ‘Teknoloji, yetenek ve toleranstan bahsediyor. Teknoloji zaten buranın ilgi alanıydı, yetenek çok konuşuldu, bugün tolerans için konuşmak istiyorum. Florida diyor ki: ‘Yaratıcı bir sermaye varsa örneğin, İstanbul zenginse, burada üç faktör vardır (burada İstanbul’un adını da zikrediyor zaten). Teknoloji vardır, yetenek de onu destekler ve bunlardan önce tolerans gerekir ki teknoloji ve yetenek burada yer yapsın.’ Ben ekonomist değilim ve ekonomistlere de öyle prim vermem. Ancak Florida diyor ki; ‘Siz teknolojiyi parayı verir, alırsınız. Yeteneği de parayı verir, en kıymetli hocayı da alırsınız. Ama tolerans ayrı bir şeydir, para ile satın alınmaz.’ Şu andaki ortam için bile geçerli. Hava gibidir aslında ve sadece hissedilir. Hava iyi ise siz de iyisinizdir, hava kötü ise bunun tam tersidir. Okullar için de geçerlidir bu. Teknoloji, yetenek bir insanda olabilir, tolerans bir toplumda olabilir. Florida şehirler için kullanıyor, ben sınıflarım için; bu üçünü bir araya getiren toplumlar ekonomik ve gelişmişlik düzeyinde çok ileride olacaklardır, diyor. Nitekim birinci sırada New York, 60 şehir arasında 28.sırada İstanbul var. Yetenekli insan teknoloji ve toleransın olduğu ortama gidiyor. Bize niçin yetenekli hocalar gelmiyor derseniz, tolerans ortamınızı mutlaka zenginleştirmeniz gerekir. Tekrar bakarsak 3T’nin olduğu yerler yeşilleniyor, yeşillenmiyor çiçekleniyor, çiçeklenmiyor meyveleniyor. Biraz sonra somut örneklerini vereceğim. Burada çok çeşitli mesleklerin olması gerekiyor. Sadece mühendisler değil, ressamlar, rock müzik grupları hepsinin bir arada olması gerekiyor. Sınıfımızla çok alakası var. Biraz sonra daha detaylı açıklayacağım. Çünkü bunları biz yetiştiriyoruz. Zaten bu şehirlerden çıkanlar şirketlerde, firmalarda ve bu sınıftalar. Bunun tam tersi bizim sınıflarımızdan çıkanlar bu şehri yaratıcı şehir haline getiriyorlar. Hem ülke kalkınmasını hem dünyaya kültür kazanımını sağlıyorlar. Farklılıklar yaratıcılığı besliyor ve dinamizmi yükseltiyor. Biz her zaman toleranslıyız, sonuçlara baktığımız zaman pek de öyle görünmüyor. Bunu biz hocalar sınıflarda yeşertmek zorundayız. Ancak top hep sınıftaki hocalarda, uygulamacılarda. Yönetimin hiç mi bunda rolü yok? Nedense dekanımın bir problemi olunca benden fazla şikâyet ediyor. Aslında uygulamacı benim, ortamdan benim şikâyet etmem gerek. O, bana iyi ortamlar hazırlamalı, ben sınıfımdan sorumlu olmalıyımdır. Biraz önce söyledim, İstanbul 60 şehir arasında 28.sırada. 3T için iyi bir örnek vermek istiyorum. Berlin. Almanya deyince çok dikkat etmeyiz. Berlin’e hiç dikkat etmeyiz ama en yaratıcı şehirler arasında. Burada 23.000’e yakın işletmesi var ve bunların çoğu tasarımla, sanatla, duyguyla ve insanın ürettiği işle ilgili. Teknolojiyi de zaten insan üretiyor. Facebook, ne zaman bu fikri benim ülkemden bir insan öne sürerse o zaman konuşmaya değer. Kullanıcı olarak konuşmak hiç değmez. Kaç bin kişi ne yükler ne çıkarır, benim için o kadar önemli değil. Bütün hocalarım her halde bunu bilir, Reggio Emilia Pkulları vardır İtalya’da ve bu dünyanın en kaliteli anaokullarıdır. Neden bu kadar kaliteli deyince onlar ‘şehrimize 134 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi bakın, cevabı şehirdedir’ derler. Çünkü şehir, ılıman bir iklim gibi kişilerin kültürlerini, kadınlara yaklaşımını etkiler ve bu okullara yansır. Zaten okulların kurucuları da kadınlardır. Şehirlerin rekabet gücü önemli. Çünkü artık şehirler birbirleriyle karşılaşıp yarışıyorlar. Artık Amerika ile Kore karşılaşmıyor, Seul ile New York karşılaşıyor. Türkiye ile İspanya değil, Barcelona ile İstanbul karşılaşıyor. Bizim yetiştirdiğimiz adamlar şehirleri, şehirler az önce anlattığım gibi çocuklarımızı besliyorlar. Bizim sınıflarımız, okullarımız bu 3T açısından nasıldır, bakmak gerekir. Çocuklar sınıflara geliyorlar bu şekilde ve 3T burada. Ama yönetim için de bunu oluşturmak çok önemli. Ben Vitamin’de derslere katılan bir hocayım. Facebook’uma bir resim düştü. Resimde hocam ben Bingöl’de öğretmenim sizi tanıyorum, ben böyle bir şey yaptım dedi. Çok hoşuma gitti ve paylaşmak istedim. Kendi ekosistemini kuran bir hoca. Şehir, okul ekosistemsiz olabilir ama isterse kendisi yapabiliyor. Sen bunu biraz maddiyata dök, başka okullara da git dedim, gitmez miyim hocam, artık çağırılıyorum dedi. Bir başka öğretmen, yine aynı kanaldan hiç yüzlerini görmediğim öğretmenler bunlar, bana bir mektup ve iki deneme gönderdi. İnanın ki benim üniversitemde o denemeyi yazacak 50 hocadan ikisi çıkar. Dedim ki Hakan, gönder denemelerini üzerinde çalışıp bir şeyler yapalım. Yaptık. Eleştirel pedagoji dergisinde iki ay önce çalışması yayınlandı. Sadece öğrencilerine ders vermiyor, onların ruhlarıyla da ilgileniyor. Bunları ben uydurmuyorum, hepsini Hakan’dan duydum. 3T’nin işe koşulması yaratıcı sınıfı etkiliyor, o da ekonomiyi tetikliyor ve ciddi anlamda kalkınmaya hizmet ediyor. Bu ekosistemde inanın şurada tavşan, kaplumbağa olasım geliyor. Böyle bir ekosistem benim fakültemde kurulmalı yoksa nerde ekosistem ben orada. Bu yeşillik yoksa benim fakültemde üretimim de çok az oluyor. Tüm hocaların ve yöneticilerin görevidir ve bunun için tasarımcı olmak gerekir. Gerçekten o videolarda bu resimlerde ne görüyorsanız bunu uygulamaya ciddi anlamda katmanız gerekir. Sadece film seyrettirmek yetmez, çocuklarınıza senaryo yazdırmalısınız. Teknolojik aletleri kullandırarak kısa film çekmeye yönlendirmelisiniz. Film birçok şeydir. Sphilberg bunu her filminde yapıyor ve kendi soykırımını bütün dünyaya her seferinde anlatıyor. Biz de kızıyoruz neden böyle yapıyor diye. Biz de yapalım efendim, yapma diyen mi var. Bir tane Nuri Bilge Ceylan’ımız var onu bile pek tanımayız. Öğrencilerime sordum kimdir diye iki öğrencim Ceylani tarikatının başkanıdır dedi. Onu bile bilmiyor. O tarikatın adı Geylani’dir, onu bile bilse içim yanmayacak. Atilla kimdir diye soruyorum, Anadolu’ya ilk giren kişidir diyor. Daha bilgi düzeyinde iş yoksa yaratıcılık sonradan gelir. Tasarım, yarar ve anlamın birleşmesidir. Tasarımı süs düzeyinde anlamayın. Tasarım bir anlamdır ve bu anlam insanla ilgilidir. Takı alırken ben tasarladım diyor ama beni düşünerek tasarlaması gerekir. Tasarım ciddi anlamda önemli. Lee Floyd diye bir adam var. Irak’ta askerler için restoran işleten bir adam. Herkes ona gidiyor. Birçok adama soruyorlar: Neden Lee Floyd? Amerikan askerleri çok mutlu oluyoruz diyorlar. Lee Floyd’a soruyorlar, ben askerleri doyurmakla mükellef değilim diyor. Ben moralden sorumluyum. Onlara evlerinde eşlerinin yaptığı gibi salatanın üzerine bir maydanoz sapı koyarım, meyveyi eşlerinin hazırladığı gibi sunarım. Biz ne kadar moralden sorumluyuz acaba? Moralden sorumlu olduğumuzu bilmedikçe biz sadece dijitale bakacağız. Biz bunu o kadar unutuyoruz ki bu yurtta hep Hacı Bektaşi Veli’ler Mevlana’lar hoşgörüyü savundular. Şimdi ne kadar uygulanıyor, o da tartışılır. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 135 Ali Sabancı’nın bir sözü var: ‘Ekosistemi kurmak için, Microsoft, Google hep üniversitelerde kuruldu, devamlı üniversitelere vurgu yapıyor. Zaman zaman da duyuyorum. Top ilkokullara, liselere gidiyor. Üniversite kendini ne kadar değerlendirir, eğitim fakülteleri için söylüyorum. Eğitim fakülteleri çok sıkıntılıdır. Burada anaokulu öğretmenleri varsa benim doktora tezimi hazırlarken bana kapılarını açan en çok onlar olmuştur. Şu anda yükseköğretimde eğitim kalitesi için okullara gittiğimizde izin alamıyoruz. Değerlendirme olmadan gelişme olmaz. Herkes kapılarını açtı, gelişmeyi de sağladı. Türkiye’de çok ilerledi ilköğretim. Ama sadece ilkokullar için değil eğitim sisteminin tümü için bu ekosistem gerekir, bu şehirlere yansır, ulusal ve uluslararası gücü oluşturur. Veldom diyor ki; inovasyon para işi değil ortam işidir. Uygun ortamlarda iyi buluşlar çıkarır. Biraz önceki Ömer öğretmen gibi. Sadece fiziksel ortamları değil saygılı ve disiplinli bir ortam. Gardner ‘saygılı akıl, disiplinli akıl hepsi son derece önemlidir’, der. Tüm sunumlarda hep şu sorular geliyor, Youtube’a ne kadar yükleme yaptınız, Facebook’ta neler yaptınız. Küçümsemiyorum, hocanın bakış açısıdır. Ama ben de bir soru sormak istiyorum; ‘burada daha önce hiç görüşmeden kaç kişiyi tanıdınız? Her yerde birlikteydik, kaç kişinin kim olduğunu sordunuz?’ Bunu aşmamız lazım. Biz, aynı amaç için bir araya gelmiş insanlar birbirimize merhaba demeden neyi halledeceğiz? Şunu sorabilirsiniz bana; devamlı yaratıcı ekosistem diyorsunuz, bu yeni mi? Hayır, değil. Kültür ve örgüt iklimi terimleri çok kullanılıyor yöneticiler arasında. Ben bu ikisinin birleşimi olarak yaratıcı ekosistemi aldım. 3T’nin birinci T’sinin Türkiye’de nasıl olduğuna geleceğim. Analizler yapılıyor, haberler çıkıyor ama hep yurt dışında. Biz hep kulaktan dolma öğreniyoruz. Kişinin fikir yapısına göre bunu isterse yukarı çıkarıyor, isterse aşağıya indiriyor. Tümünü görmeniz ve yönlendirmemeniz açısından sunmak istiyorum. Değerlendirme olmadan başarı olmaz. 4+4+4 yeni geldi. Umarım ülkem için başarılı olur. Ama bu işe değerlendirmeden girişmek yanlış olacaktır. Goethe diyor ki; ‘uşağım dahi olsa hatalarımı düzelten efendim olur.’ Neden üniversite bu denli kaçıyor? Hataları var ve yüzleşmek istemiyor. Lütfen yanlış anlaşılmasın, ben sadece eğitim fakülteleri için konuşuyorum. Rakamları ne kadar çok seviyorsunuz? Her şeyin kayıt altına alınması değerlendirilmesi lazım. Sadece SBS ile çoklu zekâ testiyle olmaz. “Türkiye ile ilgili bazı teknolojik veriler şu şekilde:” 333 ÖDÜL SAYISI 120 ABD 136 102 58 29 20 12 A A A A RE AN NY NY NY NS İST PA PO MA RA R S L A F İ A J A C MA E İLT İNG 10 AİL İSR 2 İYE RK TÜ Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi • • • • • • İsrail'in nüfusu 8 milyon ve 10 Nobel ödülü almıştır. (1.25) Macaristan'ın nüfusu 10 milyon ve 12 Nobel ödülü almıştır. (1.20) İspanya’nın nüfusu 46 milyon ve 29 nobel ödülü almıştır. (0.63) Fransa’nın nüfusu 65 milyon ve 58 nobel ödülü almıştır. (0.90) Türkiye’nin nüfusu 74 milyon ve 2 Nobel ödülü almıştır.( 0.03) Almanya’nın nüfusu 81 milyondur ve 102 Nobel ödülü almıştır. (1.26) Türkiye’ye göre; (Macaristan 1.20/0.03 = 20 kat daha fazla Nobel ödüllü ) ( Fransa bize göre 0.90/0.03 = 30 kat daha fazla Nobel ödüllü) (Almanya bize göre 1.26/0.03 = 42 kat daha fazla Nobel ödüllü) Kimileri Nobel için, kimileri ödülleri için, kimileri ise, bu sayılar için dudak bükse de her sayının, rakamın bir gerçeği vardır. “Toplum Mühendisliği” diye ifade edilen kavramla ilişkili olan istatistiğin, felsefenin, sosyolojinin, antropolojinin temel altyapısını oluşturduğu “sosyal veriler” bu açıdan dikkatle araştırılmalı, irdelenmeli, yorumlanmalıdır. Türkiye’de her üç aileden birinde bilgisayar var, her dört aileden biri internete bağlı, her ailede bir veya daha fazla cep telefonu var, bunların % 15 internete bağlanıyor… Soru şu bilişim teknolojilerine olan bu ilgi neden AR-Ge’ye yansımıyor sahi orda ne oluyor? Nobel ödülleri, bilimsel araştırma sayıları, ve kalitesi, atıf sayıları, patent başvuru sayısı, Ar-Ge ye ayrılan bütçe verilerinin tümü tek bir gerçeğe bizi yönlendirmektedir Bu sonuçlar ağır ancak umut kırıcı da olmamalıdır. Burada minik serçeyi anmak yerinde olur. Şimdi artık sayılar yetersiz anlamı yok Yitirmişiz anılarla beraber faydası yok Gel bunları bırakalım artık bir tarafa Gerçeği görmeliyiz dostum başka çaresi yok Şimdi artık gözyaşları gereksiz akmamalı Alışmalı kendi yaramızı kendimiz sarmaya Güç, hava durumu gibidir, herkes onun hakkında konuşur. Çoğu kişi onu anlar, güç birinin istediği sonuçları elde edebilmesidir. “Yumuşak Güç” Endeksi 2011 sonuçları: 1. İngiltere 2. ABD 3. Almanya 4. Fransa 5. İsveç 6. Japonya 7. Danimarka 8. İsviçre 9. Avustralya 10. Kanada 11. Güney Kore 12. Norveç 13. Firlandiya 14. İtalya 15. Hollanda 16. İspanya 17. Brezilya 18. Avusturya 19. Belçika 20. Türkiye 21. Yeni Zelanda 22. Çin 23. Portekiz 24. İrlanda Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 25. Polonya 26. Singapur 27. Meksika 28. Rusya 29. İsrail 30. Tayland 137 Dünyanın en büyük 18. ekonomisi olarak sıralanan Türkiye’nin geçen yılki “yumuşak güç” sıralamasında 30 ülke sıralamasında 20.sırada yer alıyor. Sanatçılar, hayal dünyalarını, çevresiyle ve yaşam arasında kurduğu köprüleri ürüne çevirmeyi, onları da insanlıkla paylaşmayı, kentler de sanatçıları uyarmayı, kışkırtmayı ve düş kurdurmayı daima sürdürecektir. • • • • • Okuma alışkanlığında Türkiye, 173 ülke arasında 86’ncı sırada yer alıyor. Türk halkı günde ortalama 5 saat TV seyrediyor, kitap okumaya ise yılda 6 saat vakit ayırıyor. Avrupa Birliği ülkelerinde bir kişinin yıllık kitap harcaması 500 dolarken Türkiye’de bu harcama 2 dolar düzeyindedir. Nüfusu 7 milyon olan Azerbaycan’da bir kitap ortalama 100 bin tiraj ile basılırken, 71 milyon nüfusa sahip Türkiye’de bu sayı 2 bin ila 3 bin arasında kalıyor. Türkiye’de yılda sadece 23 milyon adet kitap basılıyor. Japonya’da bu sayı 4 milyar 200 milyon. Kişi başına düşen kitap sayısı, Japonya’da 25, İsviçre’de 10, Fransa’da 7, Türkiye’de ise 5 kişiye 1 aptır. Genel Yorum Verilen olumsuz sonuçları olumluya çevirebilmek için; Disiplinli Zihin Sabırlı Çalışma Sentezleyen Zihin Sabırlı çalışma hep söylenir, lütfen öğrencilerinize sabırlı çalışın demeyeceksiniz. Gerçekten sabırlı çalışan adamların otobiyog-rafisini göstereceksiniz. Birini gösterin ona, okulunuza birini çağırın. Ama işine emek veren birini çağırmalısınız. Okulda yaratıcılık seçmeli durumda. Peki, hayatta böyle midir? Evet, ama ters oranda bir seçmedir bu. İki gündür hocalarımın belirttiği gibi hayat yaratıcı olanlar seçme eğilimindedir. Hayal her şeyin önündedir sözünü duyarız hep. Ama çalışma her şeyin önündedir. Çok önemli bir piyanist şöyle söylüyor; bir gün çalışmazsam ben anlarım, iki gün çalışmazsam orkestra anlar, üçüncü gün çalışmazsam dinleyici anlar. 138 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Şimdi yeteneğe geçiyorum, acaba yetenekte durumumuz nedir? Bizim yaratıcı mezunlar vermemiz gerekir ve bu yaratıcı mezunlar bu şehirlere gitmelidirler, bu şehirler bunun için kurulmuştur. İstanbul, Ankara, İzmir, doğuda Mardin, Gaziantep; bunların çoğalması dileğiyle. Bu süreçte yapılması gereken toplumsal yargılamanın değiştirilmesi, şu anda değiştirilemez ama siz isterseniz yapabilirsiniz öğretmenler, benim de sınıflarım var. Yöneticiler isterlerse yaparlar ama istemezlerse bir bahanesini bulurlar. • • • • Yetenek; Bu kavram bir bölgedeki insana ait yeteneklerinin varlığını ve yoğunluğunu ifade etmektedir. Genel olarak yaratıcı sınıf kavramı, bir şehir, bölge, veya ülkedeki lisans ve lisans üstü eğitimi almış kişileri kapsamaktadır. Kavramın kapsadığı meslek grupları Mimarlık, mühendislik, tıp, eğitim, mesleki eğitim, sanat, tasarım, eğlence, spor ve medya, yönetim, işletme, finans, hukuk, teknik eleman, pazarlama, pazarlama yönetimi sayılabilir. Tablo 3.6 İstihtam edilenlerin meslek gruplarına göre dağılımı (2006) Kadın Yüzde Erkek Yüzde Kanun koyucular, üst düzey yöneticiler ve müdürleri 2,7 11,3 Profesyonel meslek grupları 8,8 5,8 Yardımcı rofesyonel meslek grupları 7,0 5,5 Bürolarda ve müşteri hizmetlerinde çalışanlar 8,6 5,0 Hizmet ve satışta çalışanlar 8,3 12,4 38,9 17,3 Zanaatçılıkla ilgili işlerde çelışanlar 5,7 17,2 Tesis ve makine operatörleri, tesisatçılar 3,9 12,8 Tarım, hayvan yetiştiriciliği, avcılık, ormancılık ve su ürünlerinde çalışan nitelikli kişiler Nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanlar TOPLAM 16,1 12,6 5.811.000 =% 100 16.520.000 =% 100 Kaynak: TÜİK verilerinden derlenmiştir Bu tabloda dikkat çeken noktalardan biri, ister erkek veya kadın olsun her 4 çalışandan 1’ i niteliksiz işlerde istihdam edilmektedir. Her dört çalışandan 3’ü “ nitelik gerektiren işler” de çalışmaktadır. Burada temel sorun bu %75 oranında ki özel nitelik gerektiren işlerde çalışanlar, “ Acaba bu niteliklere ne derece sahipler? ” Türk gençleri kimi örnek alıyor? MediaCat ve Ipsos(2012) işbirliğinde yapılan ankete göre gençlerin örnek aldığı 50 isim belirlendi. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 139 123456789101112131415- Acun Ilıcalı Recep Tayyip Erdoğan Hülya Avşar Orhan Gencebay Kıvanç Tatlıtuğ Kenan İmirzalıoğlu Sibel Can Seda Sayan Murat Boz Necati Şaşmaz Cem Yılmaz Hadise Esra Erol Türkan Şoray Kadir İnanır Hayalleri süsleyen idoller bile tek tip dolayı ile hayallerimiz bile kısır… Öğrencilerimizin idollerini çeşitlendirmek bizlerin elinde! İçinde yaşadığımız dönemin en kıt kaynağı yaratıcılık ve ülkelerin, şehirlerin, kurumların, şirketlerin birinci önceliği ise yaratıcı insanları kendilerine çekebilmek. Tüm gelişmiş ülkeler “yaratıcı değer (sermaye) diye tarif ettikleri bu “zamanın ötesini hayal edebilecek” insanları kendilerine çekmek için uğraşıyor. Veya kendileri bu özelliklere sahip yetenekleri ilkokuldan başlayarak kendileri yetiştirmeye çalışıyor. Bu çabanın temeli “dönüşümsel kalite anlayışına” dayanır. Bu anlayışa dayanan eğitim sadece üniversitede değil, ilkokuldan başlar ve devam eder. Çünkü “dönüşüm” insanın kendini dönüştürebilme becerisi ve bunu yaşam boyu sürdürme becerisi ve alışkanlığı küçük yaştan itibaren öğrenilir ve süreklidir. • • • • • Kalite Anlayışları Çeşitleri (Quality Perspectives) Mükemmellik (Excellence) Amaca Uygunluk (Fitness for purpose) Para Değeri (Value for Money) Dönüşüm (Transformation) Eğitim sistemlerinde ve kademelerinde “dönüşümsel kalite anlayışını” benimsemiş olan ülkelerin çoğunun, küresel rekabet endeksi hesaplamalarında da üst sıralarda yer aldığı görülmektedir. Barnett (1985,91,2002), Harvey ve Green (1993) öğrencilerin zihinsel anlamda gelişmesinin ciddi bir mesele olduğunu savunmaktadır. Öğrencilerin yaratıcı, eleştirel düşünme, problem çözme ve muhakeme yapma becerilerinin geliştirilmesinin kendilerini dönüştürmesi için bir gereklilik olduğunu savunmaktadır. 140 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Bu nitel anlamda bir değişimdir. Rakamlar yalan söylemez. Ancak onlara “yalan söyletmek” isterseniz söylerler. O zaman da kendinizi kandırırsınız. On yıl sonra da istatistikler ve rakamlar halimize gülerler. • • • • • Bazen grafiği farklı okumak gerekir. Eğer bu grafikte Türkiye’nin durumunu her bir kalem için ayrı ayrı değerlendirirsek değerlendirirsek şöyle demek gerekir. “ yayın sayısında 38. , patent sayısında 36. , Ar-Ge ayrılan bütçe sıralamasında 16., doktora mezunu verme oranında ise 15. sıradayız. Ne güzel bir sonuç…. Her şey gayet iyi gidiyor….” Grafiği tersten ve birbiri ile ilişki okursak “ doktora mezunu üretmekte 15. sıra, Ar-Ge ye para sağlamakta 16. sıradayız, Allah Allah, neden patent başvurusu sayısında 36. ya düştük?…… bu kadar harcanan paraya ve yüksek eğitimli hatta doktoralı elemanlara rağmen,hiç mi yeni fikir bulup-üretip katma değer taşıyan bir ürün-fikir bulamıyoruz?….. Sahi neden prestijli akademik dergilerde makale yayınında 38. sıraya düştük?… aslında çok para harcadık AR-YE ve Çokta DR. li eleman ürettik, var yanlışlık nerede… Yoksa bu kadar DR. Araştırmacı, bu kadar parayı çok da atıf almayan bilimsel anlamda etkisi olmayan ve patentlere yaramayan çalışmalar mı yaptı? Doktora mezunu 15. sıra Arge Harcamaları 16. Sıra Patent 36. Sıra Yayın Sayısı 38. Sıra İstatistiği sadece ekonomi, sadece büyüme hızı, enflasyon, otomobil sayısı, olarak değil, rakamların her birini, her yüzdeyi insan ile ilişkili olarak görürsek anlamlı kılarız. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 141 Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu (2011-2012) Küresel Rekabetçilik Endeksi hesaplamalarına göre Türkiye 142 ülke arasında 59. sırada yer aldı. lk 10 Ülke Küresel Rekabetçilik Endeksi 2012’ye Göre Sıralama (144 ülke içinde Küresel Rekabetçilik Endeksi 2011’e Göre Sıralama (144 ülke içinde) sviçre Singapur Finlandiya sveç Hollanda Almanya ABD ngiltere Hong Kong Japonya 1 2 4 3 7 6 5 10 11 9 Dünya Ekonomik Forumu 2012-2013 Küresel Rekabet Raporu Bileşenleri REKABETÇİLİK ENDEKSİ BİLEŞENİ 144 ÜLKE ARASINDA TÜRKİYE’NİN SIRALAMASI (2012) Kurumsal yapılanma Altyapı Sağlık ve ilköğretim Yüksek öğretim ve işbaşında eğitim Emtia-Mal piyasalarının etkinliği Pazar büyüklüğü İnovasyon İşgücü piyasaları Makroekonomik ortam Mali piyasaların gelişmişliği 64 51 63 74 38 15 55 124 55 44 142 ÜLKE ARASINDA TÜRKİYE’NİN SIRALAMASI (2011) 80 51 75 74 47 17 69 133 69 55 Bu sonuç bir tesadüf olabilir mi? Patent sayılarında, Ar-Ge harcamasında, Nobel ödüllerinin nüfusa göre dağılımında, prestijli dergilerde makale sıralamasında, makalelere yapılan atıflar sıralamasında üst sıralarda olanlar ve yumuşak güç sıralamasında ilk sıralarda olan ülkeler yine Küresel Rekabetçilik Endeksinde de üst sıralarda yer almışlardır. Peki İnovasyon nedir? İnovasyonun temeli bilgiye ve yaratıcılığa dayanır. Her inovasyon ürününün temeli bu inovasyonu gerçekleştiren kişi yada grubun bilgi alt yapısı ve bunun derinliği ve genişliği ile ilgilidir. 142 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi İnovatif bir okul hayal ediniz; okul liderleri olarak sizlerin, öğretmenlerinizin, çalışanlarınızın ve öğrencilerinizin bilgi alt yapısına bunun genişliği ve derinliğine bağlıdır. Örnek ; Yetenek sizsiniz… yetenek sizsiniz …. Yeteneksizsiniz… Yaratıcılık = Yenilik İnovasyon = Yenilik + Değer (Yüksek- Yararlı nitelik) İlköğretim Net Okullaşma Oranı(%) Ortaöğretim Net Okullaşma Oranı(%) Dönemi İlköğretim Net Okullaşma Oranı(%) Ortaöğretim Net Okullaşma Oranı(%) Yükseköğretim Net Okullaşma Oranı(%) 2011 2010 98.41 98.17 66.07 64.95 33.06 30.42 Sayısal değerlerin yüksekliği, niteliğinde yüksek olduğu anlamına gelmemektedir. % 33’lük yüksek öğretim okullaşma oranı bu grubun “yeteneklerle donanmış, mesleki uzmanlığı” garantilememektedir. Bu durumu MEB eski Bakanı Dinçer şu cümleyle vurgulamıştır: Bakan Dinçer, son yıllarda dünyada her alanda ciddi oranda alanında uzman (her işi yaparım abi tarzı eleman değil) kişilere ihtiyaç duyulduğunu, Japonya'da bin kişi arasında 30'a yakın uzman bulunduğunu, Türkiye'de bin kişi içerisinde bu oranın 3-4 civarında ifade etti. Türk insanı en çok şu işleri yapıyor: Raporda, en çok ilgi gören 30 meslek kolu tespit edildi. Türkiye'de esnafın en çok tercih ettiği iş kolu bakkallık, bayilik ve büfecilik. En az üyesi bulunan meslek dalı ise torna ve tesviyecilik. Oranlara bakıldığında motorlu taşımacılığın dışında Türkiye'de esnafın yüzde 12,5'i bakkallık, bayilik ve büfecilik, yüzde 5,7'si kahvecilik, yüzde 4,1'i kuaförlük, yüzde 2,8'i oto tamirciliği, yüzde 2,5'i lokantacılık, yüzde 2,5'i pazarcılık, yüzde 1,8'i tuhafiyecilik, yüzde 1,5'i de konfeksiyonculukla uğraşıyor. Ülkelerin daha güçlü olmasında eğitimin kalitesi giderek daha belirleyici hale gelmektedir Florida’nın “yaratıcı sermaye teorisine” göre bölgesel ekonomik büyümeyi belirleyen 3. faktör : Tolerans İnsani ve ekonomik gelişim toleransı yüksek, çeşitlilik içeren ve yeni fikirlere gelişme iklimi sunan yerlerde hayat buluyor. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 143 Florida’ya göre; Teknolojiyi parasını öder alırsın. Yeteneği (ikinci T=Talent) parasını öder alırsın. Ama hoşgörü (üçüncü T=Tolerance), parayla alınıp satılamaz. O, “hava” gibidir. Görünmez. Sadece hissedilir. Hava iyi ise, sen iyisindir. Ya da tersi. √ Toleransı ekonomik büyümenin bilinen parametrelerine eklemek, yaratıcı ekonomi yaklaşımının belki de en yenilikçi kısmıdır. • Tolerans, ülkelerin ve bölgelerin sahip oldukları yaratıcılık potansiyelini harekete geçirme ve yaratıcı yetenekleri çekme konusunda önemli bir avantaj sağlamaktadır. • Tolerans toplumun çeşitliliğe açık olarak gelişmesine ve böylece farklı ekonomik sektörlerde farklı fikirler ile yenilik yaratılmasına katkı sağlamaktadır (Florida ve Tinagli, 2004). Türkiye’nin yaklaşık dörtte üçü, toplumuzda ailenin reisinin erkek olması gerektiğini düşünüyor. Bu konudaki Medeni Kanun maddesi çoktan yürürlükten kalkmasına rağmen zihinlerdeki yasa 1996’dan bu yana hiç değişmedi. Bu tablo ‘ülkemizdeki öteki’ne hoşgörü oranlarıdır. Ve kadına karşı şidde.. “Bazı kadınlar kocalarından dayak yemeği hak ediyor.” Bu görüşe katılanların oranı 1996’da %19, 2011 bulgusu ise %39. KABUL EDENLERİN ORANI Dışarıda çalışan bir annenin çocukları bundan zarar görür. 84;% Genelde erkekler, kadınlardan daha iyi siyasi lider olur. 74% Üniversite eğitimi, kız çocuktan çok erkek çocuk için önemlidir. 68% Genelde erkekler, kadınlardan daha iyi şirket yöneticisi olur. 64% Ev kadını olmak da, çalışmak ve para kazanmak kadar tatmin edicidir. 54% Bizim toplumumuzda evin reisi erkek olmalıdır. 48% Bazı kadınlar kocalarından dayak yemeyi hak ediyor. 39% Bir erkeğin birden fazla karısının olması kabul edilebilir. 39% Kadın her zaman kocasına itaat etmeli, onun sözünden çıkmamalıdır. 26% Araştırmalar bu tutumları kadınların da büyük ölçüde benimse-diklerini ve içselleştirdiklerini gösteriyor. Aynı sorulara, kadın deneklerin verdikleri cevaplar şu şekilde: 144 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi KABUL EDEN KADINLARIN ORANI Dışarıda çalışan bir annenin çocukları bundan zarar görür. 69% Genelde erkekler, kadınlardan daha iyi siyasi lider olur. 68% Üniversite eğitimi, kız çocuktan çok erkek çocuk için önemlidir. 35% Genelde erkekler, kadınlardan daha iyi şirket yöneticisi olur. 64% Ev kadını olmak da, çalışmak ve para kazanmak kadar tatmin edicidir. 66% Bizim toplumumuzda evin reisi erkek olmalıdır. 69% Bazı kadınlar kocalarından dayak yemeyi hak ediyor. 27% Bir erkeğin birden fazla karısının olması kabul edilebilir. 20% Kadın her zaman kocasına itaat etmeli, onun sözünden çıkmamalıdır. 57% Bu sonuçların ortaya çıkmasında sistemin bütün öğelerinin sorumluluğu vardır. Eğitim kurumlarının bu olumsuz sonuçları olumluya evirelebilmesi için, içten bir şekilde eylemlerini ve söylemlerini tutarlı olarak, bu problemi çözecek şekilde planlaması ve harekete geçmeleri gerekir. Yaşam kalitesi yüksek, bilimsel, ekonomik ve kültürel yaratıcılığa önem veren, insanların kendini ifade edebildiği, kültürel çeşitliliğin, farklılıkların olduğu yerler, toleransın yüksek olduğu yerlerdir. Engin Konuklu ile Röportaj; Sanatçıya çağdaş sanatın merkezi olan İstanbul dışındaki pratiğine dair nasıl bir yol izlediğini de sorulduğunda; ….. birçok benzer konumda olan sanatçı İstanbul’u tercih etmek zorunda kaldık. Sanatçı olarak üretimde bu durumun olumlu ve olumsuz etkisi olmaz mı, şehrinizden ayrılıyorsunuz İzmir’den… İnsani Gelişme Endeksinin Ölçütleri: Okullaşma, Yaşam Süresi, Yaşam Kalitesi, Kişi Başı Gelir İnsani Gelişmişlik Endeksinin tamamlayıcısı olarak iki endeks: 1. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi 2. Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi Demokrasi Endeksinin Ölçütleri: 1. Seçim sistemi ve çoğulculuk. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 145 2. Hükümetin fonksiyonları. (Etkinlik, şeffaflık) 3. Siyasal katılım. (Oy verme, siyasal parti üyeliği) 4. Siyasal kültür. 5. Medeni haklar. (Temel hak ve özgürlükler) Demokratik bir devlet, toplumunda daha fazla eşitlik yaratmak ya da va r olan eşitsizlikleri ortadan kaldırmakla yükümlüdür. İnsani Gelişmişlik ve Demokrasi Endekslerinde Türkiye’nin bu düzeylerde olmasının nedenlerinden biri olan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. Bu durumun nedenini gösteren bazı araştırma sonuçları: İ lköğretim Okulu Öğrencilerinin Toplumsal Cinsiyet Rollerine İlişkin Algıları (Kalaycı, Hayırsever ve Özcan (2012): Kadınlar bir meslek sahibi olamaz (tamamı) Ev işi yaparlar (çoğunluğu) 146 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi “Ben Kadınım” 150% 100% 50% 100% 85% 71% 29% 84% 15% 8% 8% 0% Alt SED Orta SED Doğuştan Sonradan Üst SED Özel Hem doğuştan hem sonradan Tüm sosyo ekonomik düzeyde bulunan okullardaki öğrencilerin çoğunluğu, kadın olmanın doğuştan gelen bir özellik olduğunu düşünmelerine karşın, kadınlığın sonradan edinildiğini düşünen öğrenciler de bulunmaktadır (alt SED %29; orta SED %15 ve özel okul %8). Kalaycı ve Hayırsever (2012) Özellikle alt SED okulunda bulunan kız öğrenciler tarafından “kızların evlendikten sonra kadın olacağı”na ilişkin görüşlerinin temelinde “bekâret” kavramı bulunmaktadır. Kız öğrencilerin bu düşünceleri, içinde bulundukları kültürden ve bu kültüre ilişkin özelliklerden daha fazla etkilendiklerini göstermektedir. Yukarıdaki bulgu, Ökten (2009)’in zaman ve mekan bağlamında, toplumdan topluma farklılık gösteren toplumsal cinsiyet rolleri, söz konusu kültürün yeniden üretim ve yaratılış anlayışlarına göre biçimlenir fikrini bir kez daha doğrulamaktadır. Kadının bekâretinin sıkı bir biçimde denetlenmesi, ataerkil toplumların ayırt edici özelliği olarak görünmektedir (Kardam, 2004). Alt SED’de bulunan okuldaki kız öğrencilerin kadınlığı bekaret kavramı ile ilişkilendirmeleri, bu denetimci anlayışın öğrencilerdeki yansımasıdır. “Evde sofrayı ben hazırlarım 150% 100% 90% 100% 50% 45% 55% 17% 10% 10% 0% Alt SED Kadına Özgü Orta SED Erkeğe Özgü Üst SED Özel Hem kadına hem erkeğe özgü Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 147 Alt SED’de bulunan okullardaki öğrencilerin % 45’i evde sofra hazırlama işinin kadın işi olduğunu belirtmişlerdir. Sosyo ekonomik düzey yükseldikçe, öğrenci görüşlerinin toplumsal cinsiyet eşitliğine doğru değiştiği görülmektedir. Evde sofra hazırlamanın kadının görevi olduğunu düşünen erkek öğrencilerin ifadeleri şu şekildedir: “Kadının görevidir” “Kadın yapabilir” “Çünkü kadının işi” “Çünkü evde anneye yardım eden kızdır” Ayrıca, eğitim programlarının ve bunlara bağlı ders kitaplarının, öğrencilere toplum tarafından belirlenen cinsiyet rollerine ait beklentileri ve davranışları kazandırmaya çalıştığını saptayan pek çok araştırma bulunmaktadır. (Sayılan, 2012; Kalaycı ve Güneş,2011; Kılıç ve Eyüp,2011; Prewitt,2008; Tietz, 2007; Tan, 2005; Esen, Bağlı ve Türkan, 2002; Helvacıoğlu, 1996; Dökmen, 1995). NEO-MARKSİST KURAMCILAR’ a göre resmi program örtük programa göre buz dağının görünen kısmıdır. 1) OKUL İKLİMİ a) Okulun idari ve sembolik araç ve düzenlemeleri b) Okulun kuralları c) Okul binasının mimarisi ve dekorasyonu d) Sınıfların oluşturulması e) Zaman ve Ders dışı faaliyetler f) Okulun Beklentileri 2. SINIF İKLİMİ a) Sınıf düzeni ve sınıfta bulunan araçlar b) Sınıf kuralları c) Öğretmenlerin beklenti, önyargıları ve görüşleri d) Öğretmen davranışları e) Öğrenci özellikleri, algıları ve davranışları f) İletişim g) Sınav ve oğrenci basarısı Örtük programlar, açık olmayan yollarla bilginin ve davranışın yapılanmasını sağlar. Yapılandırılan bu bilgi ve davranışlar, okulların bürokratik ve idari baskısının bir parçasıdır ve öğrencilerin toplumun baskın ideolojilere razı olmasına neden olur (Pinar, 2004). 148 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi “GİZLEMEK, BAZI AMAÇLARI BAŞARMAK İÇİN, KURNAZLIK ŞEKLİDİR”- EISNERBu süreçte, en önemli görevlerden biri de okullara düşmektedir. Okullar eğitim sürecinde, geleneksel cinsiyetçi anlayışın ortadan kaldırılmasında etkili olabilecekleri gibi bu durumun tam tersine Asan (2010)’ın da belirttiği gibi, bu anlayışın yeniden üretilmesine neden olabilirler. “Pepee” isimli çizgi filmi, toplumsal cinsiyet rolleri, değerleri, beklentileri ve yargıları açısından analiz edilmiştir. Eğitim Programları 1- Resmi / Açık / Yazılı (Offical curriculum) 2- Uygulamadaki / Uygulanan / Öğretilen / Gerçekleşen Program (Operational curriculum) 3- Örtük / Gizli / Saklanan / İnformal / Üstü Kapalı Program (Hidden curriculum) 4- Ekstra / Fazladan Program (Ekstra curriculum) 5- İhmal edlen / Atlanan / Üstünkörü Geçilen (Null curriculum) Posner 1995 Pepee Çizgi Filminde “Ev ve Ev Dışında Yapılan İşler” Kategorisine İlişkin Sonuçların Dişil ve Eril Karaktere Göre Dağılımları 100% 100% 100% 80% 67% 50% 50% 33% 20% 0% Bebek bakımı (bebek uyut, doyur 0% çiçek sulamak 0% Yemek/ Kucağına sofra çocuk hazırlamak almak Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Bebek çocuk oynatmak Otomobil kullanmak 149 Grafik 2: Pepee Çizgi Filminde “Oyun /Hobi ” Kategorisine İlişkin Sonuçların Dişil ve Eril Karaktere Göre Dağılımları Sunmuş olduğum araştırma sonuçları şimdi sunacağım araştırma sonuçlarının nasıl oluştuğu sorusuna sadece bir konuda ışık tutması açısından önemlidir. Türkiye’mizin İnsani Kalkınma Endeksi (İKE), Legatum Refah Endeksi (LRE), Hayat Memnuniyeti Endeksi (HME) ve Başarısız Ülkeler Endeksi’nde (BÜE) hangi sıralarda olduğunu göstereyim Kişi başına gelir: Satın alma gücü paritesine göre ayarlanmış kişi başına GSYH (2011), İKE: İnsani Kalkınma Endeksi, LRE: Legatum Refah Endeksi, HME: Hayat Memnuiyeti Endeksi, BÜE: Başarısız Ülkeler Endeksi. BÜE’de 1. ülke en başarısız ülke, sonuncu ülke en başarılı ülke. 150 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Rus Çarı I.Petro, İsveç Kralı Demirbaş Şarl ile yaptığı savaşlar sonucunda bir sürü yenilginin ardından nihayet yenmeyi başarınca, onca yenilginin boşa gitmediğini göstermek için şu sözü sarf eder: “Yenile yenile yenmesini öğrendik.” Gökten üç elma düştü ve herkes payına düşeni aldı. Olumsuz toplumsal yargılara ve sosyal algılara koşullanmış zihinleri özgürleştirmeniz ve okullar olarak yaratıcı eko sistemleri meydana getirecek bireyleri yetiştirmek ve bu gibi ortamları oluşturmanız umuduyla… Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 151 Yrd. Doç. Dr. Hamdi ERKUNT Boğaziçi Üniversitesi BİLGİ ÇAĞI İNSANINI YETİŞTİRECEK BİLGİ İNŞASI PEDAGOJİSİ VE TEKNOLOJİSİ Dikkat BİLGİ İNŞASI! Verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı memnunuz. * Ders ve sonrasında başlıca şikâyetler √ Hafif baş ağrısı √ Mide kazınması √ Oksijen ihtiyacı √ Kimi arkadaşlarla uyumsuzluk √ Sürekli öğrenme hissi √ Araştırma ve sorgulama hevesi √ İstem dışı düşünce yoğunluğu Akademik İlgi: * CSCL: Bilgisayar üstünden işbirlikli öğrenme √ (Computer Supported Collaborative Learning) √ Pedagojik yaklaşım: √ Anlama hedefli öğretme √ Ortak bilgi inşası √ Ortak bilgi işi yaparken öğrenme √ Odak: öğrenme değil anlama (Söylediklerinize dikkat edin, düşünceleriniz olur. M. Gandi) √ Bir konferansta anında çeviri yapıyorsunuz. Türkçe konuşan kişi “bilgi çağı” deyip duruyor. Siz de neden bahsettiğine bakarak elinizden geldiğince ya “information age” ya da “knowledge age” diyorsunuz. √ Bilgi mi, enformasyon mu? √ Ne zaman bilgi, ne zaman enformasyon (Bilit veya malumat da deniyor) * * 152 BİLGİ Mİ? ENFORMASYON MU? Enformasyon √ fark yaratan fark (formal) √ seyir halinde bilgi (teknik ve semantik) Bilgi (epistemolojik) √ gerçeklendirilmiş doğru inanış/sanı √ bir bilen, zaman ve mekanla içiçe Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi * √ √ √ Önerme: Dünya yuvarlaktır Gerçeklendirme: git bak Doğruluk: dünya yuvarlak olmalı Sonuç: dünyanın yuvarlak olduğunu biliyor Bilgi Çağı ve Toplumu: Ω Bilginin çağa damgasını vuran özellikte olması (taş devri, sanayi devri, atom çağı vs.) Ω Bilgi üzerinden değer, refah yaratılması Ω Bilginin bir ürün olması: anket şirketleri Ω Bilginin bir siyasi iktisat nesnesi olması Ω Bilenlerle bilmeyenler arasındaki fark √ Emek ağırlıklı üretimi ucuz iş yapan taşeronlara veren şirketler (örnek: Nike). √ Ürünlerin sınırlarının zorlanması: kutu içecekler, su şişeleri. Bilgi İşi: Ω Ürün geliştirme bilgisi √ iyi yemek yapmanın yollarını bulan aşçı Ω Ürün olarak bilgi √ iyi yemek yapmanın yollarını yazan aşçı Ω Dünyadaki bilgi √ örnek: açılamayan kapılar Ω kapının kendisi nasıl açılacağını bildirmiyorsa √ üzerinde itiniz/çekiniz yazan kapılar gibi Ω Bilgi işi yeni veya içkin/gömülü bilgiyi √ Sökmeyi, formüle etmeyi ve ifade etmeyi gerektiriyor Önce Bilgi: Bilgi Çağı Ekonomisinde Parametreler: √ İnsan ihtiyaçlarını gerektiği gibi karşılayacak olan refahın, esasen bilgi ve fikirlere dayanarak sağlandığı rekabetçi paradigma. √ Değer taşıyan bir fikri uygulamayı sağlayacak kaynak/sermaye borç alınır ve o fikrin getirisi ve riskine göre faiziyle geri ödenir. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 153 √ Gerekli tesis ve vasıfsız eleman piyasa rayicinden mecburi gider olarak işlenir. Bilginin Pratik Tarifi: √ Bir defa geçtiğiniz yoldan tekrar geçerken nasıl gideceğinizi aklınızda denkleştirmeye çalışırsınız ya, işte o bilgidir. √ Telefon rehberinden birinin numarasını bir arkadaşa bir kere yollamıştınız. Her deneyişinizde daha rahat ve hızlı ilerleyip aynı anda üç kişiye yollama cesaretini buluyorsunuz ya, işte bu daha iyi bilmedir. √ Arabayla çok dolaştığınız semtinizde, acil bir yere gitmek gerektiğinde trafiğe, engele takılmadan gidecek yolu (oradan daha önce hiç gitmediyseniz bile) bulabiliyorsanız siz oraları avucunuzun içi gibi biliyorsunuz. √ Hassas bir aletin ayarını bir vidayı çevirerek yapan usta, o aleti çok iyi biliyordur. Hakettiği ücret bilgisinin karşılığıdır. Bilgi ve Enformasyon: Ω dünya yuvarlaktır * enformasyon olarak √ bilenden koparılabilir √ kodlanabilir √ depolanabilir √ taşınabilir √ gerçeklendirilmesi gerekmez Ω kopuk bilgi veya enformasyon, enformasyon teknolojileri yardımıyla * bilgi √ temsil edilebilir √ paylaşılabilir √ üzerinde çalışılabilir Pratik Bilgi Ayrımı: Ω Söylenen Know-What Declarative Ω Yapılan Know-How Procedural Ω Diderot Ansiklopediyi yazarken ustaların yaptıklarını anlatamadığını fark ediyor (resimlerle anlatmayı deniyor) Söylenen-Yapılan Ayrımına Aykırı Bilgiler: √ Sayı hissi √ Mekân bilgisi: şehirde, ormanda yolunu bulabilmek √ Erbab: yeme, içme, edebiyat, musiki, aşk √ Nezaket, incelik √ Ahlak hissi √ Edinilmiş sezgiler: haber kokusu almak, adamı gözünden anlamak, iyi anladığı alanda çıkar yolu, uğraşmaya değer problemleri veya fikirleri tanıyabilme √ Tarz: giyim, konuşma, sanat, idare √ Anlamak için gerekli genel bilgi: devletin bekası için kardeş katlini yasalaştıran Fatih Sultan Mehmet’in dünyasını ve konumunu anlamak 154 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi √ İnsan ilişkileri: beden dilini sökmek, halden anlamak, arkadaş edinmek, güven kazanmak, ikna etmek Nasıl Biliyoruz? √ İfade edilebildiklerimiz √ Bilip de anlatamadıklarımız √ Olayların içinde saklı hatırat √ His, izlenim, sezgi √ Beceri √ İnsanın kendini bilmesi İfade, Gizil, Olay: Ω İfade edilebildiklerimiz √ Sözlü, resimli, diyagramlı, formüllü ifadelere sığan, hikaye ve dramatize etmeye gelen bilgidir; alıp verilebilir, benzerleriyle karşılaştırılabilir, değerlendirmesi yapılabilir. Ortada, besbelli bilgidir. Ω Bilip de anlatamadıklarımız √ Davranışımızla dışa vurduğumuz veya ima ettiğimiz, bildiklerimizin çoğunu kapsayan gizil bilgi. Göç eden kuşlara “uçmayı bilirler ama nasıl uçtuklarını bilmezler” dedirten akıl kokan anlamışlık. Tanıdıksa ne yapacak biliriz, sosa da az sirke katarız ama sorsalar niye bilmeyiz. Geçmiş yaşantılardan bize kalan bir hoş seda gibidir bu bilgi. Ω Olayların içinde saklı hatırat √ Hatırat sırasıyla hatırlanmaz. Biri diğerini çağrıştırır ve aralarındaki ilişki bizde bir anlam bıraktığı için vardır. Bu anlam derin veya yüzeysel olabilir. Vakaları benzerliklerinden “hatırlarız”. Onca bildiğimiz arasında çok önemli bir ilişki kaynağı. Genelde hatırat kendi içinde oluş sırasıyla bilinir. İzlenim, Beceri, Kendini Bilmek: Ω His, izlenim, sezgi: Akıl ister de gönül razı olmaz ya, izlenimlerin kararını zora sokuyor demektir. Sonu beli olmayan yaratıcı işlerde gidilecek yola işaret eden his. Tecrübeyle artan ve sivrilen sezgi. Okulda pek gözükmez, kendin göstermesi uzun sürer. İnce zevk ve zekayla ahlakta dışa vurur. Erbabın püf noktası ve ödün vermez duruşunun mihenk taşı izlenimsel bilgisidir. Ω Beceri: Yeri ve zamanı olmaz ve her tekrarda gelişir. Kötü beceriler de öyle. Dile getirilebilen ve sadece yapılabilen kısımları vardır. Pratikle yumuşar, kendiliğinden ve zahmetsiz hale gelir. Piyano virtiyözünün becerisinin çoğu bilinçaltındadır ama yeni bir teknik geliştirirken açık bilgi kısmı da vardır. Bu bilgi bazen beceriyi sekteye uğratabiilir. Soyut işlerde yeni yollar ve kestirmeler bulması bilgi artışı demektir. Ω İnsanın kendini bilmesi: Bir iş yaparken aklımızın köşesindeki düzenleyici bilgi. Zamanın ruhuna göre değişebilir. Zevkine ve insanlık yararına çalışan biri artık kendi çıkarına yönelik çalışabilir. Bilimcigenelde nesnellik ve doğrunun peşinde koşarken esnaf kar ve zarar düşünür. Davranıştan ziyade davranışı yapan kişiye dair bir bilgidir. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 155 Standart Model: √ Bilgi, dünya olguları ve problem çözmeye yarayan prosedürlerden ibarettir. √ Okulun işi bu “bilgileri” öğrencinin kafasına sokmaktır. Dağarcığı geniş olan eğitimli sayılır. √ Öğretmenler bu olgu ve prosedürleri bilir ve işleri bunları öğrencilere aktarmaktır √ Basitten başlanıp daha karmaşık olgu ve süreçlere geçilir. Karmaşıklığa öğretmen, idareci, bilimci karar verir. Öğrencinin öğrenmedeki zorluğuna bakılmaz. √ Okulun başarısı öğrencinin bu olgu ve süreçlerin ne kadarını sınamakla ölçülür. Yaygın Öğretme Dinamiği Ω Öğretmen başlatır Ω Öğrenci cevaplar Ω Öğretmen doğrular Ω Anlayan, öğrenen akılsa √ Kendi başlar √ Kendi gider √ Nerede duracağına kendi karar verir. Bilgi Ekonomisi √ Mal yerine, bilgi ve enformasyon üretimi ve dağıtımı. √ İşçiler, makineye el atacaklarına sembollerle uğraşıyorlar; ele avuca gelir nesne yerine kavramsal eserler inşa ediyorlar. √ Bu “yaratıcı ekonomide” fikirler ve yaratıcılık ön planda. √ Okullarda hakim yüzeysel bilgilerden çok gerçek fiziksel sosyal problemlere dair derin bilgi gerektiriyor. √ Öğrenciler ancak bir alanın gerçek problemleriyle uğraşanların günlük işlerine benzer işlerle uğraştıklarında derinden öğreniyorlar. √ Otantik işlerin temeli eksperlik/ustalık gerekiyor. √ Karmaşık kavramları çok iyi anlama ve yeni fikir, teori, bilgi üretirken onlardan faydalanabilmek gerekiyor. Düşünen eleman: Şirketler, «bize düşünebilen, farklı fikirleri bir araya getirebilen, derdini anlatabiilen, leb demenin leblebiyle alakasını gören ve fikirler arasındaki ilişkiyi anlayabilen eleman lâzım» diyor. Okullar ve Bilgi İşçisi Eğitimi: Bilgiyle iş yapacak insanları okullar nasıl yetiştirecek? Genel insan psikolojisi ve kavram eksikliği ana engeller nelerdir? Bilgi İşinin Kritik Özellikleri: √ İşi kotarmak için çalışanın bilgi ve becerisinden azami faydalanması. √ Yapılan işin genellikle insanın mevcut bilgi ve becerisinden fazlasını gerektirmesi. √ Çalışanın işin idamesine yönelik hedeflere kendisinin karar vermesi. √ İşin nasıl yapılacağına çalışanın kendi karar vermesi. √ Bilgi işinin dar bir alanda derinlemesine bilgi gerektirmesi. 156 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Ne Öğreniliyor? √ İnsan aklında ne ile meşgulse onu öğrenir. √ Öğrenilecek olanlar eldeki işi yapmak için gerekli asgari becerilerdir. √ İnsanda kalan veya başka ortamlara aktarılan bu becerilerdir √ Durumsal veya dünyadaki bilgi kendi ortamına çok benzer durumlara aktarılır √ Sosyal pratik aktarılır (benzer durumlara) Öğrencinin Aklı Neyle Meşgul? Ω Sınava hazırlık Ω Konuları işleme Ω Okul işini yapma Ω Etkinlik ağırlıklı yöntemler (oyunlar, projeler vs.) Ω Aşırı vurgulananlar: √ Olgular, gerçekler √ Görüşler √ Yöntemler √ Beceriler √ Sunum Soyutlamalar: Ω Uygulamada yavaş olsalar bile aktarılma veya kullanılma potansiyelleri yüksektir. Ω Örnek: √ Fasülye sayarak ancak fasülye sayma öğrenilir. √ Aritmetik diye bunu yapanlar aritmetik öğrenir. Ω Soyutlama açıklama, açıklama da kavramsallaştırma ister. Ω Kavramlar soyutlamalardır. Ω İlkeye bağlı muhakemenin ana unsurudur. Biliş (epistemik) yetkisi: Ω bir yön, güç, heves, tatmin ve sorumluluk hissi Ω öğrenme ve anlama ile alakalı Ω ekseriya öğretmenlere düşer Ω öğrencilerin ilgi duydukları, soruları, özellikle fikirleri Ω belki önemsenebilir ama esas teşkil etmez Dönüştürücü eylem: Ω Değil mi ki, iş dönmüş dersi geçmeye, Öğrenme yenik düşmüş iyi not almaya. Ama anlayamamak var ya, İşte o koyuyor insana. Ω Akıllı insan bildiği kadarıyla istediğini yapandır (işüzre rasyonalite) Her şey not için değildir! Ω “Bir öğrencinin bir dersten beklentisi büyük bir oranda nottur. Ama bu ders bize gösterdi ki nottan daha önemli şeyler de varmış: bilgi, arkadaşlık, paylaşma, saygı. Kısaca, not dışında iyi olan her şey...” Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 157 Ω Ders performansını esasen alacağı nota göre ayarlamaktan vazgeçen öğrenciler, derste başka unsurlar keşfediyor. Ω Bilgi alışverişi ve bilgiyi birlikte denkleştirip ilerletme sorumluluğunu üstlenmesi, ortaklaşa bilgi inşasının iki temel öğesidir. Ders (Öğretmenlik öğrencilerine E.T.): Ω Bilgi inşası pedagojisi ve teknolojisi ile yapılan ders Ω Eğitim ve teknoloji ilişkisi (materyal geliştirme) Ω 7 hafta, günde 2 saat , haftada 3,5 kere sınıfta bilgi inşası Ω 6 hafta 7x24 Bilgi Meydanı üzerinden devam Ω 2 şube, 41 öğrenci Ω 6 anlama problemi ilk haftada giriş yapıldı. Anlama problemleri: Ω Niye öğreneyim Ω Vicdan hür nesiller nasıl eğitilir Ω Ne öğretilir (nasıl), ne öğretilemez (neden) Ω Nasıl usta kalınır Ω Zaman ve mekanda BM Ω Teknolojinin gücü ve masumiyeti Mucizeye mahal yok. Ayağımızı yere basarak yükselelim. İcra: Ω Ω Ω Ω 158 anlama problemleri sınıfta tartışılıyor, fikirler oluşturuluyor ve geliştiriliyor Bilgi Meydanında bilgi inşası yazılı ve çizili devam ediyor portföy Finale: 7-8 saatlik toparlama Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Düşünen Delikanlı: Ω “Bu dersin daha önce rahatça ve kolaylıkla faydalandığım terim ve kavramları tekrar düşünmeme sebep olduğunu fark ettim. Şimdi ne desem, “ne diyorum yahu?” diyorum. Artık bir laf etmeden önce “ağzımdan çıkanı kulağım duyacak mı?” diye soruyorum. Tabii ya, “büyük laflar” ve “derdini Marslıya anlat” olayları kendimi sorgulamama yardımcı oldu. Emerson’un Amerikan Okumuşu gibiydim, ve ne yalan söyleyeyim hala da öyleyim Ω Kavram ve terimleri ödünç alıp kullanan öğrenci, onlarla gerçekten bir açıklama yapmaya kalkınca onları işini görecek kadar anlaması gerektiğini fark ediyor. Kavramları ve terimleri kabullenmiş ama anlamamış. Hipotez: Ω Kasıtlı bilgi inşası bilgi ve bilgiye dair inanışları etkiler Ω Bilgi inşası öğrencilerin derse bakışlarını ve ders alışma alışkanlıklarını etkiler. Ω Araçlar √ EBI Epistemic Beliefs Inventory √ ASSIST Approaches and study skills inventory for students Emerson’un Amerikan Okumuşu: Ω “Kütüphanelerde büyüyen o kuzu gibi mütevazı delikanlılar Çiçero’nun, Locke’un ve Bacon’un yazdığı görüşleri kabullenmeyi en büyük tevazu sayarlar. Halbuki, Çiçero da, Locke da, Bacon da o kitapları yazarken birer delikanlıydılar. Bu yüzden, Düşünen Adam yerine bir dolu kitap kurdu yetiştirmişiz.” Ω American Scholar By Ralph Waldo Emerson İşbirliği gerektiren ortak bilgi: Ω İyi, güzel ama zor bu iş! Ω “Şimdi hayat bana "Al işte, hodri meydan, istediğin kadar düşünebilirsin" diyor. Doğrusu bu gerçekle yüzleşmekten ilk önce hoşlanmadım. Her ne kadar yaratıcı ve bireysel düşünmeyi alkışlasam da, öğretmenin sunuş yoluyla öğretmesi kolaydı, rahattı.” Düşünmekten, düşünceyi düşümeye varış. Ω Bu ders bize neyi, nasıl düşündüğümüzü anlamamız için iyi bir yol gösterici oldu. Düşündüğümüzü düşünmeyi öğretti aslında. İlk izlenimimle şu anki düşüncelerimi kıyaslıyorum ve beklentilerimin hepsinin karşılandığını görüyorum. Bu derste, farklı görüşlerin olabileceğini görmenin yanı sıra, kendi savunduğumuz düşünceleri neden savunduğumuzu ve onları neden güçlendirmek ya da nasıl terk etmek zorunda olduğumuzu öğrendim.” Ω Fikirlerle çalışan öğrenciler onlarla daha iyi tanışıyorlar. Bilgi işi zor ama zevkli Ω “Dersle ilgili olarak en çok zorlandığım nokta portföy hazırlamak oldu. Bir konu ile ilgili ortaya konulmuş farklı fikirlerin, bu fikirler ışığında yazılmış notların ana hatlarını anlamak, bunun ötesinde, kast ettiği yan düşünceleri de kavrayarak Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 159 diğer düşüncelerle bağlantılarını kurmak ve bu bağlantıları kendi düşüncemi geliştirirken kullanmak, ifade etmeye çalışmak benim için baya zor oldu.” Ω Fikirler arasındaki ilişkiyi görme ve bu ilişkilerden yeni fikirler oluşturması zor. EBI faktörler Ω Bilginin yapısı √ basit – karmaşık Ω bilginin doğası √ kesin – şimdilik Ω bilginin kaynağı √ bilirkişi otorite – denkleştirilir Ω bilgi edinme hızı √ şip şak – süreç Ω bilgi edinme kabiliyeti √ doğuştan - geliştirilebilir EBI anket: Ω Bir problemi anlamak için ne kadar kafa patlatırsan patlat, ancak kafan karışır. (olumlu) Ω Manevi hakikat mutlak değildir (olumsuz)* √ Sorular EBI anketinin Türkçe uyarlama çalışmasından alınmıştır. Ω Tutarlılık √ ASSIST α = .81 √ EBI α = .77 160 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Sonuçlar: Ω ASSIST ve EBI toplam puan arasında önce/sonra ilişkisi √ istatistiksel anlamlı fark yok Ω ASSIST önce/sonra √ Derinden Bakış anlamlı artış √ Stratejik Bakış anlamlı düşüş √ Yüzeysel Bakış anlamlı düşüş Ω EBI faktörleri önce/sonra √ basit bilgi anlamlı düşüş √ Bilirkişi otorite anlamlı düşüş EBI toplam ASSIST faktörler ilişkisi Ω EBI toplam puanla ASSIST yüzeysel bakış arasında dikkate değer, olumlu anlamlı ilişki √ Yani: EBI toplam puan arttıkça Yüzeysel Bakış puanı artıyor. √ Epistemik inançlar toylaştıkça Yüzeysel Bakış daha belirgin olmaktadır. Ω EBI toplamla ASSIST Derinden Bakış son testte √ Makul, tersine ve anlamlı ilişki √ Yani, Derinden Bakış artıkça epistemik inançlar daha incelmektedir. Biliş yetkisi seviyeleri: Ω 1. Seviye: Kendi bildiklerini fazla paylaşmadan geliştirmeye çalışırlar, başkalarıyla pek temas etmezler ve onlar aracılığıyla bilgi paylaşımı ve etkileşim çok azdır. Ω 2. Seviye : Başkalarını da biraz düşünürler. Daha çok bilgi paylaşırlar, daha çok kişiyle temasları vardır ve daha fazla aracılık ederler. Ω 3. Seviye : İyi ve sağlam bilgi için bariz çaba gösterirler. Bilgi elde etme ve geliştirme sistemli yaklaşırlar. Daha açık ve kapsayıcı açıklama getirmeye uğraşırlar. Daha çok bilgi paylaşırlar ve pek çok kişiyle temas halindedirler. Ω 4. Seviye : En çok bilgiyi paylaşan, bilgi kalitesini artırmaya uğraşan, en çok kişiyle teması olan ve bilgi işinde merkezi nokta teşkil edenler onlardır. 1 2 3 4 Bilgi paylaşımı Zayıf Orta İyi Pekiyi Bilgi akışına ve etkileşime aracılık etme Zayıf Orta İyi Pekiyi Temas halindeki kişi sayısı Zayıf Orta İyi Pekiyi Daha iyi ve çok bilme amacı Şahsi Tanıdığı bir iki kişiye de biraz düşünüyot Yüksek kollektif sorumluluk hissi Sıradışı Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 161 Sorgulamanın içeriği Ω %73 açıklama Ω %15 eldeki problemle ilgili Ω %12 bilgi sağlama Görünen o ki okullar şu anki haliyle yetiştirdiği öğrencilerle, mezun ettikleri kişileri iş sektöründe, bilgi çağına uygun bir şekilde hazırlamıyorlar. Kişi, bilgi, beceri ve tecrübesini çalıştığı iş yerinde ve yaşam içerisinde öğreniyor. Bilgi çağı kendi hedeflerini kendi koyabilen, kendi gelişimini izleyebilen ve başkalarıyla birlikte soyut bilgi nesneleri üzerinde çalışabilen insanlar gerektiriyor. Dünyadaki okullar da bizim okullarımız da şu an için buna pek yakın değiller. Teşekkür ederim. 162 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Yrd. Doç. Dr. Ahmet AĞIR İstanbul Üniversitesi HİZMET ÖNCESİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİNDE YENİ TEKNOLOJİLER VE UZAKTAN EĞİTİM Öncelikle hizmet öncesinde, öğretmen eğitiminde kavramını kullanırken aslında daha net söylemek gerekirse eğitim fakültelerinde öğretmen yetiştirmesini kastettik. Ama biraz kavram olarak hizmet öncesi, hizmet içi ve sonrası gibi terimleri kullanıyoruz. Baktığınız zaman bunların hepsini hem eğitim fakültelerinde, hem eğitim fakültelerinden sonra özel okullarda, aynı zamanda devlet okullarında bir fiil bu anlatacağım araçlar, benzer şekilde kullanılabilir şeyler. Eğitim fakültesinde öğretmen adayları ve öğretim elemanları var. Diğerinde öğretmenler, idareciler ve özel okul sahipleri/yöneticileri ve vakfı var. Dolayısıyla araçlar bir yerden bir yere değişmiyor ve araçlara hizmet ediyor. Sadece burada amaçlar ve hedeflerin belirlenmesi gerekiyor. Amaç ve aracın hedefin değişmesine neden olacak sadece. İçeriğimiz şöyle yeni teknolojiler ana başlığı altında web tabanlı araçlar blog, wiki, podcast ve yeni cihazlar etkileşimli tahta ve tabletler daha sonra uzaktan eğitim ki uzaktan eğitimi anlatmak yerine bizim 3 yıllık İstanbul Üniversitesindeki yaşadığımız deneyimlerle göstereceğim. Üniakademi bizim başlattığımız ve devam etmekte olan bir proje. Öğretmen akademisi aslında. Benim eski bilgisayar ve matematik öğretmeni olarak ve son 10 yılda tecrübelerimle kattığım son 3 yıl deneyimi bazı sonuçları elde etmemi sağladı. Onları da açıkçası burada paylaşmaya çalışacağım. Bu araçları çoğu zaman uzun uzun anlatıyoruz. Zaman zaman fırsat bulduğumuzda okullarda anlattık. Uygulamalar yaptık. Çok basitçe söyleyeyim blog, wiki, podcast veya duymamış olanlar diyelim. Sorunu ben şurada fark ettim blog, wiki, podcast dünde Sunay hocanın arada panelde bahsettiği, tüketmeye geliyoruz da üretmeye gelince bir şey yok. Ben bunları ilk defa bu web02 araçları 2008 yılında karşılaştığımda fark ettim ve 2009 yılında fakültemizde bilgisayar 1 ve 2 derslerinde hemen bunla ilgili bir müfredat geliştirdik. Uygulamalı yaptık. Öğrencilerin olmadığı halde müfredatlarına soktuk. İlk gün sorduğumuzda ilk dönem bir tanesini bile bilen yoktu terim olarak. Bir tanesini duyan yoktu. Sonrasında bilen arttı. Fakat biz bunu müfredata ekledik ve uygulamalar yapmaya başladık. Orada bunları takip ettik. Sonrasında neler oluyor diye? Sonra şunu fark ettik biz gösterdik orada kalıyor. Bu önce sürecimi bozuyor ama sonra bakayım ki bu kalem defter gibi kullanılabilecek araçlar yeter ki kullanalım. Yani durmadan blog yazmaya, durmadan wiki’yle uğraşmaya gerek yok. Ama öğrencilerin de, öğretmenlerin de burada bir şekilde tecrübeleriyle bilgileri doğrultusunda kullanmaya ihtiyaçları var. Bunlar 21. yüzyılın bahsettiğimiz teknolojilerin kalem ve defterleri gibi. Bunlar sürekli var olacak. Arka planda sürekli varlar. Amerika’da misafirlerimiz vardı. Onlar genelde liderlik için konuşurlar. Ama bunlar orada sürekli kullanılıyor ve oldukça yaygın. Biraz incelerseniz akademisyenler Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 163 tarafına değil anaokulundan lisenin sonuna kadar bu araçlar sıklıkla kullanılıyor. Ben bloğu çok önemsiyorum. Çünkü çok kolay gerçekten yani wiki ve podcast o kadar da kolay değiller ama bir blog yazmak, bloğu öğrenciye kullandırmak son derece kolay. Sadece bunun sistematik olarak yapılması ve bunu müfredatınızın içerisine yöntemlerinizin içerisine eklemesi, kısaca zaman var, kronolojik sıra var. Yeniden eskiye çok önemli bir konu üzerine bloglanması gerekiyor. Bu kişisel bir blogsa; anılarınız gezdiğiniz yerler sevdiğiniz mekanlar olabileceği gibi bir öğretmenseniz kendi branşınızla ilgili yeni deneyimleriniz, tecrübeleriniz veya bir ders için öğrenciye yazı yazdırma ve okutma gibi olabilir. İki önemli araç ve ikisi de Türkçe. Kolay kullanılabilen araçlar yani. Bunların okulda bir sisteme kurulması, IP departmanının hizmet vermesi gibi şeylere gerek yok. Tamamen bireysel çalışmalarla yapılabilecek şeyler. Bunun için biz bu süreçte 2009’da yaparken çalışmayı; öğrencilere de metin dağıtmak ayıp olmasın diye, o zaman ben de blog yazmıyordum blog yazmaya başladım. Nasıl yaptım? Dersin bitiminde ne yaptıysam o akşam hemen neler öğrettiğimi kısa kısa bloglara koydum. Derse gelmeyenler veya sonradan merak edenler buradan takip etsinler diye. Sonunda 2009 2010 öğretim yılının sonunda elimde her sene kullandığım hem sunularda bahsettiğim hem okul içerisinde kullandığım, asistanlarımın kullandığı bir blog sitesi çıktı ve sistematik olarak başından sonuna birisi takip ettiğinde rahatlıkla bir blog nasıl açılır, bir blogta neler yapılır hepsini öğrenebiliyor ve buradan devam edebiliyor. İkinci denemem ‘web çelebi’ydi. bu maalesef ağır ilerliyor ilk sene bunu hevesle yazmıştım. Fakat daha sonra zaman darlığı olmasından dolayı yazma olayı çok ilerleyemedi. Blog kullananlar dediğim gibi Amerikalılar hakikaten eğitim teknolojilerini kullanma açısından gerçekten çok ilerdeler. Okullarında bizdeki durumu araştırdım. Kişisel bloglar çok olmakla birlikte, eğitim alanında sistematik bir blog kullanma üzerine yapı yok. Ama ÖRAV’ı gördüm. Sizler de burada öğretmen arkadaşlarımla birlikte muhtemelen öğretmen akademisin sitesinde, e-kampüste orda günceler diye geçiyor günler diye çevirdik. Her ikisi de kullanılabilir. Blog veya günce. Orada öğretmenlerin hazırladığı paylaştığı bloglar var. Bir başlangıç olarak orası da tercih edilebilir. Ve benim yıllarca takip ettiğim edi-blog.org resim bloglarının nasıl yapıldığını ve oradaki yaşamı hissetmek adına u-blogları takip ediyorum. Orada neler oluyor görebiliyorum. Bu Amerika da en önemli blog sitesi eğitim alanındaki. Bunun dışında daha onlarca var. Peki eğitimde blog kullanımını çok kısaca özetlemeye çalışıyorum. Öğretmenlerin kullanımı olabilir, öğrencilerin kullanımı olabilir. Okulun bunu genel kabulleniş amacıyla, her yere yaymakla yani öğretmenin dışında idarecisinin haberleşme, iletişim, duyuru şeklinde kullanabileceği gibi. Ama en önemli düşündüğüm nokta öğrenciler ve tabii kişisel olarak velilerin iletişimi için olabilir. Blog çok önemli. Çünkü bu web’de okuma yazma read-write-web diye kullanıyorlar Amerika’da. Hani hep düşündüğümüz bizim en fazla okuma ve yazma hep sorunlarımız olduğunu düşünüyoruz ki bu yeni teknoloji okuma ve yazma alışkanlıklarımızı eksiye doğru götürüyor. Dolayısıyla bunu arttırabilmek için derslerimize çok rahat kullanabiliriz. Bir 164 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi ya da iki sefer de kullanmak yeterli. Başından sonuna kadar her derse kullanılacak diye bir şey yok. Denemeler yapmak lazım. Alışkanlık haline gelmesi biraz zaman istiyor. Benim aklıma gelen özellikle Türkçe ve yabancı dil yani her ikisinde de okumak ve yazmak olmazsa olmaz. Dolayısıyla bu bloglar önemli bir yapı taşı. Portfolyo değerlendirme yapmak istiyorsunuz ve elinizde bir portfolyo yazılım değerlendirme programı yok. Çünkü aslında gerçekten porfolyo değerlendirmek zor bir iş. Süreç değerlendi-riyorsunuz. Daha fazla vakit harcamanız gerekiyor. İşte burada kronolojik bir dizilim olduğu için de seviyorum ve ödevleri buradan veriyorum. Biz son dakikacıyız. Hepimizin kültürümüze girdiği bir şey. Zamana yayılmış işler yapmakta zorlanıyoruz. burada bir işin zamana yayılmış olarak yapılıp yapılmadığını net bir şekilde görebiliyoruz. Bu bir alışkanlık işi. Günü gününe çalış demekle olmuyor. Ben de hatırlıyorum, bana da öyle söylüyorlardı. Ama ‘günü gününe çalış’ demekle bir yere varamadığımız ortada. Üreticiliği ve yaratıcılığı destekliyor, yazıyoruz. Yazan kişi en basitinden bir şey üretmiş demektir. Bir cümle, beş cümle, bir hikâye, bir İngilizce cümle yazma ve öğrenciler arasında bunlar alışkanlık halinde geliştirilebilecek bir şey. Çünkü öğrenciler, birbirlerinin yaptıklarını merak ediyorlar ve birbirlerini motive edebiliyorlar. Belki halâ başaramadığımız bir şey. Yani ben uzatmayın demiyorum. Yapabilirseniz çok iyi olur diyorum ki bu da çok önemli bir araç. Biz muhtemelen zamam zaman duyduğunuz işbirlikli öğrenme ortamları yaratan yegane web aracı kullanılması için 1) Dil problemi var. Türkçeyi tam destekleyen ve çalışan wiki yok. 2) Gerçekten kullanımında web becerileri gerekiyor. 3) Bir şeyleri daha önceden düzenli sistematik ve kağıt üzerinde yapabilmiş olmanız gerekiyor. Ama bir şekilde ucundan tutmak lazım bunun için de iki araç var. TBword ve WikiStage her ikisi de her geçen gün yani 4 yıl öncesine göre inanılmaz araçlar koydular. 4) Entegrasyonlar çok hızlı gidiyor. Facebook’la entegrasyon, twitter’la entegrasyon. Videoları eskiden göstermezlerdi şimdi gösteriyorlar Youtube’dan bir link koyarsanız anında oradan izlenebilmesini sağlıyor. Ürünleri piyasaya sürenler çok çalışıyorlar ve her gün biraz daha kolaylaştırıyorlar. Wiki’nin de zorluğu biraz buradan geliyor. Ama ortaya koyduğu zaman inanılmaz beceriler geliştiriyor. İşbirlikli davranışlar ve beceriler içerisinde açıklık, becerilik, web becerileri grup sürecinde çalışma, yazma, araştırma, bunların hepsini wiki içerisinde yapmak mümkün Wiki’yide şöyle özetleyeyim; beraber çalışan tüm kullanıcılar kayıtlarının her şekilde tuttuğu bir word ortamının sayısal ortama daha da üstün ortam geçtiği bir yapı. Sizin yazdığınızı ben siliyorum ekliyorum, siz benim yazımı siliyorsunuz. Fakat her biri arka planda kayıtlı. İstediğim zaman kimin ne yaptığı görebiliyorum. Bunları da ödev mantığıyla devam ettim. Tabii bizde de kopyala yapıştır mantığı devam ettiği için iyi ödevler çıkmıyor. Ama örneğin öğrencinin birine ben 90, diğerine 40 verdiğimde; 40 verilen öğrenci geliyor diyor ki ‘hocam bana niye 40 verdin?’, diyorum ki ‘sen son 2 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 165 günelmişsin, buraya bir şeyler yapıştırmışın. Arkadaşın bu siteye 15 kere gelmiş ve belli şeyleri ekleyip çıkartmış. Bunların hepsi kayıt altında ve rahatlıkla görülebiliyor.’ Dolayısıyla liselerde vakti olan öğretmenler için proje ödevleri, dönem ödevleri bunlarla rahatlıkla yapılabilir. Biraz denemeler yapmak gerekiyor podcast’i bireysel olarak ben de denedim. Bir öğretmenin bu işlerle ilgilenebilmesi için bu Amerikalıların kullandığı Türkçesi’ni daha bulamadık. Belki teknolojiyi seven, ileri derecede kullanılabilen bir öğretmen olmak gerekiyor. Araçlar gerçekten kolay kullanılabilir gözükebiliyor. Ama iş uygulamaya geldiğinde bir çok sorunla karşılaşılıyor. Bunu daha çok özel okulların dersleri doğrultusunda, derslerin anlatımının yapıldığında gözlemledim. Dersleri belli bir şekilde podcast’lerle çevirip öğrencilere erişemedikleri, gelemedikleri zamanlarda, ders çalışmak istediklerinde, o dersleri internete koyma gereksinimini hissediyorum. I-tunes bu işin üniversite kısmı. Akademik olarak bir çok üniversitenin burada olduğu ve düzenli olarak onlarca dersin burada incelenebildiği bir ortam podcast dersi, öğrenmede en önemli araçların birisi. Bu yüzden pek de göz ardı edilmemesi gereken bir şey. Çünkü podcast’in çıkış mantığı I-pad ve Apple birlikte başlayan bir süreç. Bu zaten mobil olma üzerine. Önce mobil mp3’ler üzerine düşünülen yapı. Bu cep telefonlarının gelişmesiyle birlikte tamamen insanın istediği zaman, istediği yerde kullanılabilmesine olanak sağlayan en temel yapılardan birisi. Yine bir başka gözlem Apple tarafından Amerika’da ortaya çıktı. Amerika’da üniversiteler buna çok önemli yatırımlar yaptılar ve bunun üniversite öğrencilerinin içerisinde özellikle yayılması için çok çaba sarf ettiler. Sonuçlarını aldılar. Bugün baktığımızda müzik tüm gençlerin ayrılmaz bir parçası ama Amerika’da podcast’leri takip etmekle podcast dersleri izleme çok yüksek oranlarda. Bizde ise bunun tabii en önemli örneği Anadolu Üniversitesi’nde anapod var. Bunlar tüm sistemlerini buna göre yapıp denemeler yaptılar ve internet ortamına koydular ki bu da Türkiye açısından önemli bir şey. Ama kullanım özelliklerini tam olarak bilmiyorum. Peki okulda podcast’i özetleyelim. Derslerin podcast’leri yapılabilir. Tabii bilgisayar kullanma teknikleri okulların teknik altyapısı dikkate alınarak proje çalışmalarında kullanılabilir. Ders videoları hazırlanabilir. Bunun dışında şimdi özel okul diye baktığımızda İstanbul, Ankara, İzmir şehirlerindeki büyük okullarında değil Türkiye nin her yerine yayılmış küçük yerlerde de özel okullar var. Bu özel okullar içinde çok fazla yatırım yapmadan, çok fazla para harcamadan teknolojiyi kullanmanın bir yolu. Çünkü teknolojiyi ne kadar çok kullanıyorsanız o kadar çok verim elde ediyor değilsiniz. Önemli olan bunu belirli bir plan ve program içerisinde geçirmeniz gerekmektedir. Bu anlamda fazla masraf ve yatırım olmadan bir iletişim aracı olarak sosyal sorumluluk projelerini, okul tanıtımını öğrencilere derslerinin eğitimi için podcast’lerle yapılması benim aklıma gelen örnekler içerisinde . Bunlar her zaman mümkün olduğunca öğretmenlerle karşılaş-tığımda bahsettiğim teknoloji araçları aslında. Bu çok daha uzun uzun ama burada ana hatlarını verdiğim tüm bunların hepsini kavramsal olarak biliyor olabilirsiniz. Hayatınızda birkaç kez uygulamış olabilirsiniz. Ama bunu ilk gördüğüm andan bugüne kadar ki yaşadığım 166 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi süreçte gördüğüm şu oluyor: Muhakkak öğren-öğret ilişkisine girmek gerekiyor. Öğrenciyle çevrenizle bir anda öğrenirken öğretmeliyiz. Onların öğrettiklerini siz onlara öğretmelisiniz mutlaka. Böyle bir etkileşim gerekiyor. Kullanıyorsak mutlaka gösterelim, paylaşalım. Bunu birlikte öğretmek, öğrenci bunu mutlaka devam etmesi gereken bir şey. Öğrenciden öğrenmeye çekinmeyelim. Ben halâ birçok şeyi öğrencilerden öğreniyorum. Çünkü ben de 15 yıl önce inanılmaz vakitler harcıyordum bilgisayar başında. Ama şu anda o kadar vakit harcayamıyorum. Dolayısıyla yeni çıkanları ki eskisine göre çok daha hızlı çıkıyorlar. Takip etme şansım yok onları. Öğrenmeye şansım yok. En kolay nasıl yapılır? Hemen onlara danışıyorum, yardım alıyorum, bilgi almaya çalışıyorum. Çünkü onlar benden çok daha fazla bilgi almaya çalışıyorlar. Biri de web tabanlı cihazlar vardır. Bunlar Wikipedia PodCast. Aslında daha başka araçlar da var ama bana çok gerçekçi gelen, uygulaması daha kolay olan araçlar olarak bu üçünü görüyorum. Biraz da şu cihazlardan bahsedelim. Etkileşimli tahta, özel okullarda oldukça bir vardı, kullanıyordu. Akıllı tahta diye kullanıyorduk. Birden adını etkileşimli tahta diye koyduk. Bu da bizim bir önceki akıllı tahta kullanımıydı. Peki nasıl kullanacağız? Bir akıllı tahta 2-3 yıl öncede üniversitemize alınması düşünüldü yani her sınıfa birer akıllı tahta o bir furyaydı. Furya içerisinde etkileşimli tahta çıkmadan önce aynı furyadan bizim üniversitemiz de etkileniyordu. Tesadüf bizim fakültemize gelip sordular. Biz de onlara sunu hazırladık, sonra vazgeçtiler. Hiçbir tahta alınmadı. 5-10 tanesi alınmıştı. Sonra bir tanesi bize geldi. Ben bu işin branşı hem de bu işin önderi ve lideri olamaya çalıştım. Bunu bugüne kadar 2 veya 3 kere kullandım. Ama bu ilk nesil akıllı tahtalar gerçekten bir şey sunmuyordu. Yani üzerinde uzun uzun düşünmek gerekiyordu. Hele üniversite olarak elimizde Powerpoint sunucusundan başka hiçbir şey yoktu. Çoğu zaman onu da kendimiz hazırlıyorduk. Onu da ha projeksiyondan vermişim ha akıllı tahtadan vermişim. Yaratıcı bir şey yapamadım. Kullanmada çok fazla sıkıntıları vardı. Ama bu tahtanın yeni çıkanları daha fonksiyonel ve daha kolay kullanılıyor. Peki ne yapılabilir? Kabaca düşündüğümüzde bir hazır materyal bulacağız bir yerlerden veya bunları kullanacağız veya bir şeyler hazırlayacağız başka ihtimal yok. Bu konuda biz Fatih Projesi başladığı zaman doğal olarak öncelikle karşı çıktık. Dedik ki: ‘böyle bir şey olmaz. Durduk yere atlanılmaz bu kadar büyük çaplı proje yapılamaz.’ Sonra fark ettik ki bu yol açılmış ve gidiyor bir şekilde yani bir şeyler gidecek ve hiçbir şey engellenemeyecek. Peki o zaman nasıl olur da bir şeyler düzeltilebilir? Yani karar alındı ama plan yapılmadı. Peki o zaman plan yapalım üniversite olarak, bölüm olarak, merkez olarak nerede olabiliriz diye çalışmalara başladık ve çok uzun gitgeller yaşadık. İstanbul’da oluşumuz avantaj. Ankara’da üniversite apayrı bir anlam katıyormuş. Bunu öğrendik son 6 ay içerisinde. Ankara da olmak çok ayrı bir şey. Milli Eğitimde çalışmak istiyorsanız. Biz zorla gittik geldik ve bir noktaya varabildik ve Milli Eğitim Bakanlığıyla birlikte özellikle bu eğitimde bilişim ağı EBA ve orada yetkililerle içeriğin geliştirilmesinden sorumlu kişilere yaptıklarımızı anlattık. Onlarla bir paylaşım içerisine girdik ve epey bir çalışmadan sonra ortaya bir video projesi çıktı. Bugün Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 167 özellikle onu paylaşacağım sizinle. Ana hatlarını söyleyeyim bir kere. Şöyle söyleyeyim; bu birlikte ortak çalışma sonucunda çıktı. Yani ilk başta bir video çekimi olsun diye başlayan şey birden bire başka bir hale geldi. Dedik ki kazanım bazlı olsun. Çünkü videoların gerçekten izleme seviyesi düşmüş durumda. 3 dakikayla 10 dakika arasında olsun dedik haklı olarak. Etkileşimli tahtalar okullara gidiyor ama öğretmenin bunu kullanmadığı ya da bunu kullanmada sıkıntılar yaşadığını söylediler ki eğitimlerin nasıl olduğunu gördünüz. Peki etkileşimli tahta kullanımı da biraz desteklesin dedik. Bundan sonrasına biraz da biz katkıda bulunduk. Açıkçası iyi öğretmenler de var yani elinde bir materyal olsa aslında kendi istediği gibi ders anlatmak istiyor. Bir türlü dijital anlamda orijinal materyalleri yok elinde. Onları da biz işin içine katsak dedik ve bir öğrenme nesneleri sağlayalım dedik yine milli eğitimin özellikle Anadolu’da eksik derslerin geçmesi bir özel okulla bir Anadolu’daki küçük okulların verdiği sınıf ortamı birbirinden gerçekten farklı. Öğretmenleri de farklı. Biraz da eşitsizliği kaldırmak adına burada da zengin bir ortam olsun dediler. İyi öğrencilere hazırlık olsun dediler. Çünkü meraklı öğrencileriz var. ‘Orijinal materyaller üzerinden çalışsınlar’ dedik ve bütün bunların sonunda bir çalışma yaptık. Çalışmayı yaparken de bir coğrafya öğretmeniyle çalıştık. Coğrafya öğretmenlerinin yanında eğitim, eğitim teknologları, eğitim uzmanları, video çe,kim ekibi ve bunların başında eğitim teknoloğu olan uzman bir kişi bunların hepsi birlikte kazanımları çalışmaya başladılar. Daha sonra senaryoları geliştirdiler. Senaryodan sonra çekimleri yaptılar. İlk çalışmalar iyi olmadı. Çok hızlı çalışma yaptık. Biz de beğenmedik. Çünkü bir maliyet faktörü vardı. Süreç biraz daha uzadı ve böyle bir şeyin yaklaşık olarak 200 tane videonun 9, 10, 11. sınıf coğrafya videolarının 200’e yakın oluyor. 190 civarında bu kadar seri üretilebilmesi ve kaliteli olabilmesi mümkün değil. En son da oradaki arkadaşlar çok yerinde bir tespit yaptılar. ‘Hocam hiç izlenmeyecek bir video olacağına, biz elimizden gelenin fazlasını verelim, siz yapabileceğinizin en iyisini yapın. Ama izlenebilir bir şey olsun. Yoksa bunların hepsi çöp olacak ve bunun üzerine biz bir demo video hazırladık. Bu 20 dakikalık demo video, 2 ay sürdü ve 2 kazanımı sağlıyor. Bu video, bizim %75’imizin akademik kimlikten oluşması ve ekibin önümüzdeki 200 videoda nasıl birbirinden farklı şeyler yaratabiiliriz kaygılarıyla 2 ay sürdü. Yoksa biz videoyu 2 günde de çekebilirdik. Dolayısıyla bu videoyu sunduk ve çok beğenildi. Bu, EBA’da var. ‘Tekno levha hareketleri’ diye aratırsanız eğer EBA içerinde bu 20 dakikalık videoyu görebilirsiniz. Dokunmatik özelliğini nasıl kullanacağız? Bunun için bazı özellikler geliştirdik. Onun dışında burada gördüğünüz sunum bunların hepsini ayrı bir parçada EBA’ya konmasını önerdik. Bunlar EBA’da bulunacak. Yani bir öğretmen bu videoya bakıp ‘bu öğretmenin yerine ben anlatmak istiyorum’ dediğinde, bütün o materyalleri alıp kendi tahtasında, kendi ek materyallerini de koyarak, farklı senaryolar çizerek kullanabilecek. Bu nesneleri kullanarak kendi dersini anlatabiilecek. Yani izle-dinlenin ötesine çıkarttık çalışmayı. Neler kazandık biz bunları yaparken? Öğretmenler, proje ekibi ve Milli Eğitimle çalışmış olmak, hep eleştirdiğimiz kurumla iş yapabilmek, sonuçları olan bir iş yapabilmek ve çalışma yöntemlerini öğrenmek en önemlisi o. Yani üniversite paydaş 168 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi olsun demek. Özellikle devlet üniversitesi için hiç de kolay değil. Kamu kuruluşlarının bile çalışmasının ne kadar zor olduğunu gördük bu süreçte ve aslında bizim kendi uzaktan eğitim programların da bir kısmını göstereceğim epey bir tecrübemiz vardı. Ama bu K-12 tarafında tecrübemiz yoktu. Bu K-12 tarafındaki tecrübelerimizi arttırdı. İlk defa bu kadar kapsamlı bir video şekli yaptık ve hemen yaptıklarımızda önceki yaptığımız materyallerdeki gibi. Çünkü bizde böyle bir şey var. Yani süreç planlandıktan sonra ürünler üretiliyor ve çıkan ürünlerin çıkartıldığı dönem içerisindeki süreçler tekrar gözden geçiriliyor ve bunlar mutlaka yazılı hale getiriliyor. Daha sonra iş akışı içerisinde birimler içerisinde kesinlikle astıkları bildikleri süreç içerinde yapıyoruz ve bu süreçleri nasıl takip edecekleri nasıl zamana uyacaklarını öğreniyorlar. Çünkü uzun soluklu iş yapmak, e-materyalleri geliştirirken çok önemli bir konu. Nitekim duyduklarımız da, paylaştıklarımız da TÜBİTAK’ta bunun benzerlerini yapıyor. Onlar sayısal dersler için hazırlıyorlar mesela. En büyük sıkıntılarının bu olduğunu görmüşler. Planlara bir türlü uyamıyorlar. Yani 3 ayda yapmış olmayı planlıyorlar. 3 ayda hiçbirşey yapmamış oluyorlar. Aynı şeyleri biz de yaşadık. Süreçleri belirledik, hemen müdahale ettik, 2 ay önce bunları anlatıyorum. Bu süreçlere girmek istedikleri zaman kaçınılmaz bir şey. Bunlar mutlaka yaşanacak ama en azından biz tecrübelerimizi sizinle paylaşmış olalım. Düzenli ve planlı yapmamıza rağmen 2 ay önce bir toplantı yaptık ve iş sürecimizi kontrol ettik. Videoları 2 yıl içerisinde bitireceğimizi fark ettik. Yani o süreçle devam edecek olursak 2 yıl sürmesi gerekiyordu. Bizim önümüzde 8 ay vardı. Dolayısıyla nerede işlerin yanlış gittiğini, nerelere fazla zaman ayırdığımızı tespit ettik. 2-3 gün çalıştıktan sonra bir kriz çıkmadan önce krizden önce önlemlerimizi aldık. Şu anda sistematik bir şekilde istenilen sayıda videoyu üretebilir hale geldik. Bütün bunlar da o çalışmalardan çıkanlar. Bu arada biraz daha kendimizi yorduk bu kadar işin içerisinde. Ben şunu söylüyorum biz çok güzel bir iş yaptığımızı düşünüyoruz. Dün baktığımda sayacı siliyorlar. Mesela ilk ayda 5000 izleyici vardı. Bir anda baktım 4000’e gelmiş. Demo videoyu görenler gerçekten çok beğeniyor. Biz de o standartlara uymaya çalışıyoruz. O bütün kazanımlarda hep şunu sordum. ‘Tamam da bunun kullanıcısı ne diyecek?’ Kesinlikle multimedia geliştirme açısından, dijital içerik geliştirme açısından, ses-video hepsi full HD çekim, her şey çok iyi gözüküyor. Peki kullanıcı ne diyor? Çünkü kullanacak olan kişilerin %70’i öğrenci veya daha da fazla kısmı öğretmen olacak. İlk olarak elimizde imkân olduğu için bu çalışmada yer alan coğrafya öğretmenlerinin bulunduğu okullara gittik. Özel okullardı onlar da. O okullarda hızlıca bir anket geliştirip sorular sorduk öğrencilere ve elde ettiğimiz şunlar. Evet/hayırlı sorular sorduk ve her sorduğumuz soru %85 ve üstü çıkıyor. Dolayısıyla bir şeyler %80’lerin altına iniyorsa ziller çalıyor, %70’in altına iniyorsa o zaman çok dikkat etmek gerekiyor diye yorumladık. Çünkü yüzdeler çok yüksek, ‘öğretmen anlatımı olsun mu?’ diye sorduk. Çünkü bu öğretmen anlatımının olup olmaması bizim çalışmamızdaki 15 günlük tartışma konusuydu. 2’ye ayrıldık bir grup öğretmen anlatımı olmasın, bir grup olsun dedi. Sonra herkes bana muhalif oldu. Ben ‘anlatımı olsun’ diyen tek başıma kaldım. Çünkü amaçlarımızın başında ‘etkileşimli tahta nasıl kullanılır?’ vardı. Şu anda gözlemlerimiz, mesela yüksek lisansta sınıf öğretmeni olan 2 tane öğrencim var. Onlar da etkileşimli tahta üzerine çalışıyorlar. Yani okullarda kimse kullanmıyor. İngilizce öğretmeni, bir tek o kullanıyor. Tez Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 169 yapmasa bilmiyorum o da kullanır mı? Ama böyle bir istek var. Ne olacak bilmiyorlar. Dolayısıyla bunlar bir örnek teşkil etsin istedik ve sonuçta ben onları ikna ettim. Zaten milli eğitim olmasını istiyordu ve kaldı. Ama özel okullardaki öğrenciler bunu söylemiş. Tabiiî ki de bu bir bacağıydı ve ikinci bacağı devam ediyor. Yani devlet okullarındaki öğretmenler ve devlet okullarındaki öğrenciler ne diyecekler? 2. dönemin başında buna İstanbul’da 6 değişik ilçede bakacağız. Sayısal derslerden çok sözel derslerde bir beklenti var. Bana yine çok anlamlı gelen, halen sorusu olan bunların acaba bir yerlerine soru sıkıştırsa mıydık? Bunu da çok tartıştık. Bir yerlere eklese miydik? Yine müdahale ettim. Amaçlarımızın içerisinde yok. Olabilir, yapabiliriz, teknik olarak da mümkün. Çok güzel gibi de gözüküyor ama başlangıç amaçlarımızın ve hedeflerimizin içerisinde yok. Bu başka bir proje. Öğrencilerin cevaplarına göre %65 soru istememişler. ‘Bizde bir ekip, mobil araçlarla ne yapılabilir? K-12 tarafından bizim öğrencilerimiz ne yapabilirler?’ çalışıyorlar. Hızlı bir hareket değil şu anda. Halen ‘platform ne olacak, form ne olacak, hangi araçları kullanmalıyız?’ aşamasında. Çünkü tecrübelerimiz var. Üretim çok zor ve ürettiklerimizin bir maliyeti var. Maliyetlerin bir şekilde efektif kullanılması gerekiyor, karşılığını almamız gerekiyor. Bazı öngörüler var. Ama bugün içerisine sıkıştırabileceğim gibi değil. Daha çok bunun üzerine sohbet etmeyi seviyorum. Anlattıklarımız uçuşuyor çünkü bir şeyler yapmak istiyorsak saatlerce sohbet edebiliriz. Ama bugünkü sunumumun hedefi deneyimlerimi eski bir öğretmen, yeni akademisyen ve özel okulların içerisinde yaşamış biri olarak sizlerle paylaşmak. Yani sonuç istiyoruz, hep bir şeyler yapmak istiyoruz. Dolayısıyla buradan sonuç istendiği için şimdi ben sonuçtan çıkarak tecrübelerimizi ve elde ettiklerimizi göstermek istedim. İstanbul Üniversitesi programında, uzaktan eğitime de biz yeni bir soluk getirmeye çalıştık. Eğitim fakültelerinde uzaktan eğitim olmaz deniyordu. Biz bunu aştık. 2 sene sonra biz iddia ettik. ‘Uzaktan eğitim için öğrenci alamıyoruz artık bitti’ dediler. Uzaktan eğitim kapatıldığı için açıköğretimde halen 1-2 dal mevcut. Biz şu an öğrenci almıyoruz. Ama mükemmel bir deneyim oldu. Biz bir adım attık ve çok güzel oldu. İnanılmaz tecrübeler elde ettik. Bütün öğretim üyelerimiz, asistanlarımız büyük emekler sarf ettiler ama olmadı. Fark etmez. Sonunda bütün tecrübeleri kazanmış oluyoruz. Tüm programlarda iki ana şeye odaklanılmış durumda. Uzaktan eğitim programları sadece biz ne yapıyoruz, ne olmasını umuyoruz? Yani uzaktan eğitim deyince 21.yüzyılda ne anlıyoruz, ne anlamalıyız? Biz böyle düşünüyoruz kişi ve kurum olarak 1. Öğrenme yönetim sistemi olması gerekiyor. 2. Canlı derslerin olması gerekiyor. Bunların olması gerekiyor ama ne kadar yapabildiğinize bağlı. Bir şeye ne kadar ulaşabiliyorsanız. Adım adım ilk önce canlı ders imkânın var. Önce o veya önce öğrenme yönetim sistemin var ve sadece metinleriniz var. Bu bir başlangıç ama bu böyle devam etmemeli. Gelişecek olan yerler olması lâzım. Yani artık bu 3 günde de, son birkaç yılda da fark ettiniz ki metinleri veya videoları olduğu gibi internete koyup 170 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi öğrencilerle hangi seviyede olursa olsun, ister K-12, ister üniversite, olduğu gibi o ortamlara koyduğunuzda başarı beklemeyin. Öğrenme ortamı olmuş diye düşünmeyin. İyi bir şey yaptık diye düşünmeyin. Başlangıç olur tabii ama yıkıcı eleştirilere gerek yok. İşin içine girdiğiniz zaman, yaşayan olarak söyleyebilirim yani bir metni üniversite hocasından alıp, üniversite yönetim sistemine koymak kadar zor bir şey yok. Çünkü bana verecek olan kişi vermediği sürece ben ne yapabilirim ki. Ben kurdum elemanlar hazır, içerik ekibi, her şey hazır ama bana bir şeyin gelmesi lâzım veya daha kötüsü bunu da yaşadık. Verilen içerikler yetersizse ve sizin alanınız olmadığı halde bunu görüyorsanız bu da ayrı bir problem. Ama biz kendimizce böyle hedefler koyduk. Metin içeriğiyle başlayan yolculuğumuz ki ilk yıl öyleydi. 500 öğrenciyle başladığımızda son noktaya kadar vardı. 7. maddeye kadar vardı ve hepsinin örneklerini göstereceğim. Canlı dersler ilginç bir süreç. İmkânlar varsa olmasında fayda var. Çok değişik bir deneyim. Haftada biz zaten 1 ders için 1 saat uyguluyoruz. Yani örgünde normal derse karşılık 1 saat uyguluyoruz. Ne kadar iyi oluyor? İyi olanları da var. Bir dolu hoca geliyor öğrencileriyle beraber feryat figan ediyor. ‘Hocam ne olur şu dersin hocasını değiştirin, sınıf ortamına girdik’ diye. Bir öğretim elemanının mükemmelleşmesi, bu öğretim elemanının kendi becerisi ve işine verdiği önem. Aynı öğretim elemanını ben canlı derslerden izlediğim zaman da aynı özen ve itinayla iş yaptığını görüyorum. Aynı o anlatım tarzını da canlı derslerde yaptığını görüyorum. Mutlaka sunum kullanmaya teşvik ediyoruz. %90’ı Powerpoint sunusu kullanıyor. Biz daha çok öğrencilere yeni şeyler üretebiliriz düşüncesinin peşine düştük ve şöyle bir şeyler geliştirdik. Belge film, belgesel film nedir? Ders anlatımına girmedik. Bu dönem başlayacağız buna. Belge film, eskimeyecek bir şey. Biz bunu her yerde her zaman kullanabiliriz. Okullarda ne üretmeliyiz? Yeni bir şey ne yapmalıyız, düşüncesi var. Her şeyi satın mı alacağız, yoksa her şeyi biz mi üreteceğiz? Nasıl bir model geliştireceğiz? Bu uzun bir süreç. Ama yavaş yavaş öğrenilen ve öğrendikçe de kendi çözümlerinin daha faydalı olabileceğini düşünmesine götürüyor sizi. Biz de ilk başladığımızda fikirler olarak başlayan bir şey. Biraz zaman aldı birdenbire olmuyor. Yine bir video aslında 2011 yılında çekildi ve 1 yıldan fazla sürdü çekilebilmesi için gereken çalışmalar. Ama şu anda geldiğimiz nokta nedir? Çok daha sistematik üretim yapabiliyoruz. Çok daha düzenli üretim yapabiliyoruz ve biz karar veriyoruz nerede ne yapacağımıza. Bu 7. madde için gösterdiğimizi aslında 50’ye yakın ders için yapmıştık. Ama bunların hepsi birbirinden farklı. Yani seri bir üretimden çok her birine ayrı bir model geliştirmiştik. Bu bizim yapabildiğimiz en iyi çalışmalardan birisi. Buna biz kişisel öğrenme şekli diyoruz. Öğrencinin tamamen kendi yapabileceği bir şey bu. Türkiye basın tarihi dersi bir metin olarak gelen ders yaklaşık 3-4 aylık bir çalışma sonunda web haline geldi. Aslında bunların hepsi birer bölüm. Ders kitabındaki bölüm yaklaşık 150 sayfa. Bölüm, öğrencilerin videolarını izleyebileceği zevkli bir hale geldi Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 171 Kabul etmemiz gereken nokta şu; %100 örgün eğitim artık bitti. Sadece direniyoruz biz şu anda. Fakat nerede ne olacak? Burada tamamen yok etmek değil. Mesela üniversitelerde benim çalıştığım dönemlerde %30-%70’le başlayabilecek bir süreç. %30 bir ders, %70 bir ders mesela. Mimarlar için hiç işlemeyebilir. Yani bu iş için herkes kendi çözümünü üretmek zorunda. İlköğretim için %90 sınıfta olmak zorundayız, lisede belki %70, üniversitede belki %50 olacak. Ama bir şekilde gözüken o ki örgün vakitlerimizi biz internet ortamına taşıyabiliriz. Ama önemli olan nasıl taşıyacağımız, yani daha iyi bir şey yapmamız gerekiyor. Ben, birçok kurumun bu süreçte başarı elde edebileceğini düşünüyorum ve herkes farklı bir şeyler yapabilir. Önemli olan bu zaten. Farklı neler yapılabilecek? Farklı deneyimler yaşamak, farklı sonuçlar elde etmek. 500 öğrenciyle başladık, şimdi 4500 öğrenci var. Şu an 100 bin sayfadan fazla içerik var elimizde. Bunların önemli bir kısmını internet ortamına aktardık. Biz çok ağır eleştiri alıyoruz program olarak; öğrencilerden, akademik dünyadan. Haklı oldukları taraflar da var. Ama benim şu dikkatimi çekti. 3 yıl içerisinde üniversitede öğretim elemanlarının teknolojiyle buluşma yapması sizden daha zor ve direnç gösteriyorlar. Çünkü bir profesöre ne diyebilirsiniz ki? Eğer diretiyorsa diyecek bir şey yok. Ama ben diyorum ‘benim merkezin programın şartları var ya o şartlara uyar ya da bende ders vermez. Eğer ders vermek istiyorsa içerik verecek, sunu hazırlayacak, ders anlatacak. Bir hoca 14 kere canlı ders anlattı. Geçen yıl hiçbir şey bilmiyordu. Aradan zaman geçti mi hepsi şunu söylüyor, her yerde bundan bahsediyor ‘biz canlı ders yapıyoruz’ diyor. Ben burada 3 yılın sonunda şunu da fark ettim. İnsanlara eğer öğretmek istiyorsanız, öğrenme istiyorsanız onun içine atıvereceksiniz. Yoksa uzaktan eğitim verdim, hizmet içi eğitim yaptım, bunlar yeterli değil. Son olarak söyleyeceğim şu var: Hayal gibi geliyor ama en azından burada şu var. Yani eğitim teknoloji kullanımı ki, eğitim fakülteleri bu işi iyi kullanamıyor şu anda. Ama bir yandan da mecburiyet hisseden, yani bu işin parçası olduğunu düşünen bir kitle var. O zaman bu kitlenin harekete geçmesi lâzım. Yani üniversitelere de hareket lâzım. Şu anda %30 online oldu ve ne kaybettiler. Daha çok öğrenciyle ilgilenebiliyor, daha fazla akademik çalışma yapabiliyor, daha fazla öğrencinin çalışmalarını, portfolyolarını yapabiliyorlar. Dolayısıyla bunu öğrenci daha iyi kullanabiliyor. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. 172 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Doç.Dr.Tolga ARICAK Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölümü Eğitimde Teknoloji Kullanımı ve Çocuklarda Siber Zorbalık* 1990’lı yıllarda internetin yaygın olarak günlük yaşama nüfuz etmesiyle birlikte iletişimden üretime, ticaretten eğitime kadar büyük bir elektronik devrim yaşanmaktadır. İnsanlar bilgiye ve her türlü hizmete çok daha hızlı ve ucuz yoldan ulaşmaktadır. Aynı şekilde bilgiler ve hizmetler de kolay ve hızlı yoldan dünyanın en ücra köşesinden insanlığa sunulabilir hale gelmiştir. Bilgisayar teknolojisinin internetle birleşmesiyle birlikte bilgisayar ve internet ayrılmaz bir ikili olarak görülmeye ve kullanılmaya başlanmıştır. Bugün artık internetin olmadığı bir bilgisayar ya da telefon eksik bir araç olarak görülmekte ve tercih edilmemektedir. Internetin yaşamın değişik alanlarındaki devrimsel etkisinin en çok hissedildiği alanlardan biri de şüphesiz eğitim olmuştur. Alışılagelmiş eğitim paradigmaları internetin okullara girmesiyle sarsılmaya başlamıştır. Son yirmi yıldır hissedilen bu şok dalgası hala devam etmekte ve gelişmiş ülkelerdeki eğitimciler başta olmak üzere tüm dünyadaki eğitim uzmanları henüz bu şokun etkisinden sıyrılıp yeni bir modelleme yapabilmiş değildir. Mevcut ve devam etmekte olan durum hala bu teknolojinin eğitimin neresinde olması gerektiğiyle ilişkilidir; fakat ilginç olan, sanal dünyanın eğitimin neresinde olacağından çok eğitimin sanal dünyanın neresinde ve nasıl yer alacağına ilişkin bir gidişata maruz kalmasıdır. Yakın bir gelecekte okulların ve eğitimcilerin kendilerini hiçte ummadıkları bir yerde bulmaları kaçınılmaz görünmektedir. Okulsuz Bir Toplum mu Yoksa Sanal Alemdeki Okullar mı? Bazı eğitimciler (Bkz. Eales ve Byrd, 1997; Fırat, 2010) internet teknolojisinin okulları ortadan kaldıracağını düşünmekte ve bu tezlerini de Ivan Illich’in (1973) okulsuz toplum teziyle ilişkilendirmektedirler. Uzaktan eğitimin (distance education) yaygınlaşması, açıköğretim, ev okul (home school), e-öğrenme (e-learning), e-MBA gibi uygulamalar gelecekte dört duvardan oluşan okulların sayıca azalacağını düşündürmekle birlikte kurumsal anlamda okullaşmanın son bulmayacağını ve sayıca daha da artacağını göstermektedir. Bir araziye ve binaya ihtiyaç duymayan sanal okullar, hizmet sunucular (servers) üzerindeki birkaç yüz GBlık alanlarda tüm dünyaya hizmet verir hale geleceklerdir. Benzer bir uygulamanın hizmet sektöründe de ev ofis uygulamaları şeklinde görülmesi hem eğitimin hem de üretimin mekandan bağımsız hale gelmesini sağlayacaktır. Bununla birlikte bu tür uygulamaların fiziksel açıdan özgür insanlar mı yoksa eve mahkum insanlar mı yaratacağına ilişkin kuşkular mevcuttur. Zira internet bağımlılığının tüm dünyada hızla artış gösteriyor olması (Lam, Peng, Mai, & Jing, 2009; Meerkerk, Eijden, Vermulst, & Garretsen, 2009; Mottram & Fleming, 2009) bu kuşkuların haklı bir zemine oturmasına neden olmaktadır. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 173 Değişen Sosyal İlişkiler ve Çevrimiçi Toplumsallaşma (Online Socialization) Sanayileşmeyle birlikte başlayan sosyal yaşamdaki ciddi değişim, kırsal kesimden kentlere göçün etkisi ve üretim biçimlerinin değişmesiyle hız kazanmış, insanlar arası sosyal ilişkilerde köklü değişikliklere neden olmuştur (Ergün, 2012). 20. Yüzyılın ikinci yarısında televizyonun ev yaşamına girmesi, aile içi ilişkilerde anlamlı değişikliklere neden olurken, 20. Yüzyılın son on yılında internetin evlere girmesi sosyal ilişkilerde geriye dönüşü olmayan ciddi bir başka değişimin başlangıcı olmuştur. 21. Yüzyıl, yüz yüze insan ilişkilerinin yerini çevrimiçi ortamda sosyal paylaşım sitelerine bıraktığı bir dönem olarak tanımlanmaktadır. İnsanlar arkadaşlarını çoğunlukla sanal dünyadan seçmekte, sohbetlerini ve paylaşımlarını bu tür ortamlarda gerçekleştirmektedirler. Aynı binada yaşayan arkadaşlar, aynı iş yerinde çalışan meslektaşlar, aynı okulda okuyan çocuklar sosyal paylaşım ağlarını yüz yüze etkileşime tercih etmektedirler. Bu durum ister istemez “sosyal paylaşım siteleri sosyalleşmeyi artırıyor mu yoksa azaltıyor mu?” sorusunu gündeme getirmiştir (Amichai-Hamburger & Ben-Artzi, 2003; Coget, Yamauchi & Suman, 2002). Bir adım ötesi ise “sosyallik nedir?” sorusuyla sosyalleşmenin yeniden tanımlanması ihtiyacıdır. Gerçek dünyada kimseyle görüşmeyen; fakat sanal dünyada yüzlerce arkadaşı olan bir kişi sosyal midir? Yanıt evetse, “gerçek dünya nedir?” gibi felsefi, sosyal psikolojik bir tartışmaya çekilmektedir insan. Sanal dünya ilişkileri üzerine artan bu ilgi, eğitimci, psikolog ve sosyologları harekete geçirmiş, son on yılda sadece bu konu üzerine çalışan uzmanlar yetişmeye başlamıştır. Siber psikoloji (cyberpsychology) hızla psikolojinin bir uzmanlık alanı olma yolunda araştırma yapan ve yayın üreten bir alan durumuna gelmiştir. Eğitim ve psikoloji alanında yapılan araştırma sonuçlarına bakarak, internet için yararlı ya da zararlı gibi bir sınıflandırma yapmak doğru bir yaklaşım değildir. Internetin bilgiye ulaşımı ve bilgi paylaşımını önemli ölçüde artırdığı gerçeğini göz önüne aldığımızda eğitim alanındaki yararları tartışılmazdır. Bunun yanı sıra her teknolojik aracın kullanımında olduğu gibi bilgi iletişim teknolojilerinin sanal dünyada kötüye kullanımının yarattığı zararlı sonuçlar da tartışılmaz bir diğer gerçektir. Özellikle kişiler arası ilişkiler eksenli olmak üzere bu zarar verici davranışlar incelendiğinde yukarıda da tartışıldığı gibi siber zorbalık (cyberbullying) öne çıkan bir eylem olmaktadır. Siber Zorbalık: Yanlış Eğitim Uygulamalarından Kaynaklanan Bir Sonuç mu? Geleneksel zorbalığın (traditional bullying) yanı sıra siber zorbalığın da eğitim hayatında görülmeye başlaması, bu sorunun nedenleri üzerine tartışmaları artırmıştır. Bireysel nedenleri bir tarafa siber zorbalık yanlış eğitim uygulamalarının mı bir sonucudur? Bu, eğitimi dar anlamıyla sadece okulda verilen bir eğitim olarak algılamayıp aileyi de içine alan yaygın eğitim olarak anlamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. 174 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Yukarıda da bahsedildiği gibi değişen iletişim örüntüleri toplumun tüm kesimlerinde olduğu gibi toplumun en önemli unsuru olan ailede de etkisini göstermiştir. Aile üyelerinin televizyon ve internet merkezli bir yaşama geçişi, aile içi paylaşımların giderek azalmasına ve aile üyelerinin aynı evde birbirlerinden uzak bir yaşam sürmelerine neden olmaktadır. Özellikle ebeveynlerin bilgisayar ve internet kullanımı konusunda çocuklarına yeterli süpervizyon sağlayamamaları olası riskleri daha da artırmaktadır (Strom & Strom, 2005; Willard, 2005). Ebeveynler çocuklarını sanal dünyanın olası tehlikelerine karşı yeterince bilinçlendirememekte hatta bazen özendirici bile olabilmektedirler. Bu nedenle yaygın eğitim bağlamında annebabaların bilgisayar ve internet kullanımı konusunda bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Aslında bundan daha da önemlisi, anne-babaların çocuklarıyla birebir zaman geçirme becerilerini geliştirmek olmalıdır. Çocukları küçük yaşta sanal dünya ile tanıştırmak yerine yüz yüze iletişimin ve etkileşimin yaşandığı aile ortamları yaratılmaya çalışılmalıdır. Gerçek dünyadaki iletişim kurma biçiminin sanal dünyadaki iletişim kurma biçimimizi etkilediği unutulmamalıdır. Gerçek dünyada saygı ve hoşgörüye dayalı bir iletişim aynı davranışların sanal dünyada da devamını sağlayacaktır. Gerçek yaşamda saygısız ve güç kullanmaya dayalı bir iletişim, sanal dünyada zorbalığı kolaylıkla gerçekleştirmeye zemin hazırlayacaktır. Öyleyse bir model olarak anne-babanın ve yakın çevredeki yetişkinlerin tutumları geleneksel zorbalıkta olduğu gibi siber zorbalıkta da belirleyici bir etkiye sahiptir. Formal eğitim açısından ise internet kullanımı ile birlikte siber zorbalık tam bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılan araştırmalar internet kullanımının arttıkça siber zorbalık yapma ve siber zorbalığa marzu kalma durumlarının da arttığını göstermektedir (Arıcak et al, 2008; Uçanok, Karasoy & Durmuş, 2011). Bu aslında kendi içinde bir paradokstur. “Internete girmezsem ya da cep telefonum olmazsa siber zorbalık da yapamam, siber mağdur da (cybervictim) olmam” demek, tam da “trafiğe çıkıp araba kullanmazsam, trafik kazası da yapmam” demek gibi bir durumdur. Yapılan araştırmalar, çok erken yaşta yeterli eğitim ve süpervizyon sağlanmaksızın internet kullanımını yaygınlaştırmanın özellikle çocuk ve ergenlerde siber zorbalık yapma ya da siber zorbalığa maruz kalma olasılığını artırdığını göstermektedir. Çocuk ve gençler, sadece kötü bir maksatla bu tür davranışları yapmamaktadırlar. Arkadaşları arasında popüler olmak, grup tarafından kabul görmek, sınıf içinde gösteremedikleri başarıyı online sosyal ilişkilerde göstermek, eğlenmek vb. amaçlarla siber zorbalık yapabilmektedirler (Eroğlu, 2011; Uçanok, Karasoy & Durmuş, 2011). Siber zorbalık, çocuk ve gençler arasında bu tür davranışların karşı taraftaki bireyde yaratacağı duyguyu gözönüne almadan unutulup gidecekmiş düşüncesiyle yapılmaktadır çoğu zaman. Benzer şekilde sanki sadece kendi arkadaşları görecekmiş ve sonrada silinip gidecekmiş düşüncesiyle çocuklar, resimlerini, özel bilgilerini ve kişisel düşüncelerini sanal dünyada paylaşmakta, kötü niyetli kişilere bu bilgileri kullanma fırsatı sunmaktadırlar. Bu da bu çocukların siber mağdur olma risklerini artırmaktadır. İlköğretim ve lise öğrencileri üzerinde yapılan araştırmalar, gençlerin internette kullandıkları kişisel şifrelerini arkadaşlarıyla paylaşma eğiliminde olduklarını göstermektedir (Arıcak et al, 2008). Arıcak et al.(2008) aynı zamanda internet şifrelerini paylaşma davranışının siber mağdur olma durumuyla ilişkili olduğunu göstermiştir. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 175 Tüm bu olası riskler bilinmesine rağmen, her geçen gün okullarda artan internet kullanımı, okul idareleri ve öğretmenler tarafından yeterli süpervizyonla desteklenmemektedir. Ödevler bilgisayar ortamında yaptırılmakta, her öğrenciden bilgisayar ortamında belirli eğitim sitelerini takip etmeleri istenmekte, bazı testler internet ortamında istenmekte ve okul projeleri internet ortamında takip edilmektedir. Olası risklere karşı yeterince bilgilendirilmeden, doğru ve etik kullanıma ilişkin yeterli destek sağlanmadan internetin öğrenciler tarafından sadece öğretimsel amaçlarla kullanılacağını varsaymak, bu güne kadarki sonuçlarını incelediğimizde, eğitim kurumlarında ciddi bir ihmalle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Bugün artık gelişmiş ülkelerin yanı sıra gelişmekte olan pekçok ülkede de bilgisayarsız ve internetsiz köy okulunun dahi kalmadığı görülmektedir. Örneğin Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı Fatih Projesi (http://fatihprojesi.meb.gov.tr) kapsamında tüm öğrencilere bir ipad dağıtma hazırlığı içerisindedir. Bununla birlikte öğrencilerin ulusal bir proje kapsamında siber zorbalık hakkında bilinçlendirilmeleri ve bu tür davranışların önlenmesine ilişkin herhangi bir girişim henüz bulunmamaktadır. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan küçük bir broşürün (www.sabah.com.tr, 18.05.2012) dışında okulları ve öğretmenleri içine alan sistemli bir proje henüz gündeme alınmamıştır. Öğrencileri zararlı sitelerden korumanın ve bilgi güvenliğini sağlamanın siber zorbalıkla mücadele olduğu gibi bir yanılgı da mevcuttur. Siber zorbalık yapmak için ya da siber zorbalığa maruz kalmak için zararlı sitelere gerek yoktur ya da yüksek bilgi güvenliğinin sağlanması önemli değildir. Sahte isimle açılan bir e-mailden yayılan söylentiler, hakaretler ya da tehdit mesajları siber zorbalığın ne kadar kolay bir eylem olduğunu göstermektedir. Bir arkadaşının gizlice fotoğrafını ya da videosunu çekip rızası olmadan internette yayınlamak bir ilköğretim öğrencisi için oldukça kolay bir iştir. Mevcut durum aslında ailelerin ve okulların daha önce bahsettiğimiz bu şok dalgasına ne kadar da hazırlıksız yakalandığını göstermesi bakımından anlamlıdır. Internet ve bilgisayar, okullarda adeta sihirli bir araç gibi algılanmış ve öğrenmeyi daha hızlı bir şekilde kolaylaştıracağı varsayılmıştır. Yapılan araştırmalar, bilgisayar destekli öğretimin öğrenme sürecine olumlu katkı sağlamakla birlikte bu katkının diğer yapılandırmacı yaklaşım tekniklerinden daha etkili olmadığını da göstermektedir. Önemli olanın öğretim sürecinde öğrencinin bilgiyi kendi başına yapılandırabilme becerisini geliştirmektir. Bu açıdan bakıldığında bilgisayar ve internet teknolojisi sadece bir araç olup mucizevi bir şekilde amaç konumuna sokulmamalıdır. Henüz anadilini doğru olarak okuyup yazamayan, dört işlemi eksiksiz olarak gerçekleştiremeyen bir ilkokul çocuğuna bilgisayar kullandırmaya çalışmak gelişimsel açıdan bir katkı sağlamayacaktır. Önemli olan çocukta erken dönemde zihinsel kavramların ve muhakeme (reasoning) becerilerinin gelişmesidir (Bkz. Attewell, Suazo-Garcia & Battle, 2003). Aksi taktirde toplama çıkarma yapmayı birinci sınıftan itibaren hesap makinesi ile öğretmemenin bir gerekçesi kalmazdı. Sonuç olarak, bilgi-iletişim teknolojileri eğitim bilimciler tarafından yeterince planlı ve organize bir şekilde sisteme entegre edilememiştir. Bu nedenle bilgi-iletişim teknolo176 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi jilerinin eğitim dünyasında yeterince hazırlık yapılmadan ve gerekli önleyici tedbirler alınmadan kullanılması siber zorbalığın yaygınlaşmasında önemli bir role sahiptir. Nitekim Avustralya Hükümeti artan siber zorbalık olaylarının tehlikeli boyutlara ulaşmasından dolayı siber zorbalıkla mücedele için önemli yasal düzenlemeler yapma gayreti içindedir (http://www.hurriyetdailynews.com, 16.01.2012). Bu aşamadan sonra her ülkenin milli eğitim bakanlıklarının bu konuyu gündemlerine alıp, öğretmenler başta olmak üzere, tüm öğrencileri ve ulaşılan anne-babaları bu tehlikeye karşı eğitmesi gereklidir. En azından bu şekilde işin örgün ve yaygın eğitim boyutu üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmiş olur. Kaynaklar * Amichai-Hamburger, Y. & Ben-Artzi, E. (2003). Loneliness and Internet use. Computers in Human Behavior, 19, 71–80. * Arıcak, T., Siyahhan, S., Uzunhasanoğlu, A., Sarıbeyoğlu, S., Çıplak, S., Yılmaz, N. ve Memmedov, C. (2008). Cyberbullying Among Turkish Adolescents. CyberPsychology & Behavior, 11(3), 253-261. * Attewell, P., Suazo-Garcia, B. & Battle, J. (2003). Computers and young children: Social benefit or social problem? Social Forces, 82(1), 277-296. * Coget, J.F., Yamauchi, Y.& Suman, M. (2002). The Internet, social networks and loneliness. IT&Society, 1(1), 180-201. * Eales, R.T.J. & Byrd, L.M.(1997). Virtually deschooling society:Authentic collaborative learning via the Internet. Webnet 97 World Conference of the WWW, Internet & Intranet Proceedings. Canada, Toronto. http://eric.ed.gov/PDFS/ED429532.pdf * Ergün, M.(2012). Educational Sociology [Eğitim Sosyolojisi]. Retrieved from http://www.egitim.aku.edu.tr/egsos.pdf in Jan 30, 2012. * Eroğlu, Y. (2011). Koşullu Öz-Değer, Riskli Internet Davranışları ve Siber Zorbalık/ Mağduriyet Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Unpublished Master Thesis, Sakarya University Institute of Educational Sciences. * Fatih Projesi (2012). Retrieved from http://fatihprojesi.meb.gov.tr/tr/icerikincele.php?id=12 in Feb 01, 2012. * Fırat, M.(2010). Bilgi Toplumunda Eğitimin Sürekliliği ve Okulların Geleceği. International Conference on New Trends in Education and Their Implications.11-13 November, 2010 Antalya-Turkey, p.504-509. http://www.hurriyetdailynews.com, Turkish Cypriot kills self after being cyberbullied. Retrieved from http://www.hurriyetdailynews.com/turkish-cypriot-kills-self-a after-being-cyber-bullied -.aspx?pageID=238&nid=11565&NewsCatID =359 in Jan 16, 2012. * Illich, I.(1973). Deschooling Society. Penguin, Harmondsworth, UK. * Lam, L.T., Peng, Z., Mai, J.&Jing, J.(2009). Factors associated with internet addiction among adolescents. Cyberpsychology & Behavior, 12, 1-5. * Meerkerk, G.J., Eijden, R.J.J., Vermulst, A.A., & Garretsen, H.F.L.(2009). The compulsive internet use scale (CIUS): Some psychometric properties. Cyberpsychology & Behavior, 12(1), 1-6. * Mottram, A.J. & Fleming, M.J. (2009). Extraversion, impulsivity, and online group membership as predictors of problematic internet use. Cyberpsychology & Behavior, 12(3), 319-321. * http://www.sabah.com.tr/Egitim/2012/05/18/sanal-alem-zorbalarina-brosurlu-onlem 28.05.2012 tarihinde www.sabah.com.tr sitesinden alınmıştır. * Strom, P.S. & Strom, R.D. (2005). When teens turn cyberbullies. The Education Digest, December, 35-41. * Uçanok, Z., Karasoy, D. & Durmuş, E. (2011). Yeni Bir Akran Zorbalığı Türü Olarak Sanal Zorbalık: Ergenlerde Yaygınlığı ve Önemi. Unpublished TUBITAK Project Report, Project No: 108K424. * Willard, N.(2005). Educator’s guide to cyberbullying and cyberthreats. Retrieved from http://www.cyberbully.org/cyberbully/docs/cbcteducator.pdf in Feb 01, 2012. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 177 YENİ EĞİTİM SİSTEMİ, DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ IV.PANEL KONUŞMACILAR EĞİTİMDE FATİH PROJESİ Satenik NİŞAN Özel Esayan Ermeni Lisesi Müdürü ROBERT LİSESİ 1:1 ÖĞRENCİ LAPTOP PROGRAMI UYGULAMASI Metin FERHATOĞLU – Emre FIRAT Özel Amerikan Robert Lisesi FATİH PROJESİ VE EĞİTİMDE TEKNOLOJİ KULLANIMI Rukiye ORMAN M.E.B. Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü Eğitim Bilişim Sistemleri Grup Başkanlığı FATİH PROJESİ KAPSAMINDA EĞİTİMDEKİ GELİŞMELER Necdet SARI M.E.B. Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü Eğitim Bilişim Sistemleri Grup Başkanlığı Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 179 Satenik NİŞAN Özel Esayan Ermeni Lisesi Müdürü EĞİTİMDE FATİH PROJESİ Geçen yıl Ocak 2012 Fatih projesince okulumuz Milli Eğitim Bakanlığınca 52 pilot okul arasından biri olarak seçilmişti ve bu doğrultuda çalışmalar başladı. Biraz evvel söylendiği gibi Fatih projesinin 5 ana bileşeninden en önemlisi donanım ve yazılım alt yapısının sağlanmasıdır. Bu kapsamda okulumuzun sadece 9. sınıfları 2 sınıfını etkileşimli tahta Access point kablosuz eğitim cihazıyla donattık. Ayrıca okulumuz, çok fonksiyonlu A yazıcısı ve internet kablolarıyla donatıldı. 9. sınıf öğretmenlerimize ise General Mobile tabletler dağıtıldı. Tüm erişim cihazlarının bağlı olduğu sistem odası kuruldu. Tabiiî ki sistem odasına da kesintisiz güç kaynağı da kuruldu. Okulumuzda Fatih Projesi kapsamında fiber internet olup, hızı 100mbit’de, yükleme hızı ise 50mbit’in altındadır. İnternet hattı filtrelenmiş olup etkileşimli tahta ve tabletler kesintisiz olarak kullanabilmektedir. Etkileşimli tahtalara gelince, onlar 3 bölümden oluşturulmaktadır. Yeşil tahta, beyaz MIA kısmı ayrıca dokunmatik ekranlı 6’’166cm LED panelli bilgisayardan oluşmaktadır. Etkileşimli tahtalarda işletim sistemimiz TÜBİTAK tarafından geliştirilmiş PARDUS, WINDOWS 7 İşletim programlarıdır. Ancak öğretmenlerimiz genellikle Windows 7’yi kullanmaktadır. Tabletlerimize gelince 2011-12 öğretim yılında sömestrin ilk dönemi ilk günü öğrencilerime ve öğretmenlerimize PC tabletler dağıtıldı. Tabletler, öğrencilerimiz tarafından çok büyük bir ilgiyle karşılanmasına rağmen tabiii bir memnuniyetsizlikler durumu da oluştu. Etkileşimli tahta üzerinden yazılımdan faydalanarak öğretmen, öğrencilerin tabletlerini kilitleyebiliyor. Öğrenci, ders esnasında öğretmenin anlattıklarını tabletlerine not alabiliyor ve daha sonra bunları açıp okuyabiliyor. Ancak tabletler 15 gün okuldan uzak kalması halinde, Fatih internet hattından uzak kalması halinde kilitleniyor ve tekrar okul ortamına geldiğinde açılabiliyor. Öğretmenlerimiz, istediği zaman öğrencilerin tabletlerini kapatabiiliyor. Etkileşimli tahta ve öğretmenler arasındaki etkileşimli e-içerik ve yönetimsel yazılım çalışmaları henüz tamamlanmış değil. Beklentimiz, öğretmen ve öğrenci tabletleri arasındaki paylaşım ve etkileşimin sağlanmasıdır. Çok fonksiyonlu A yazıcılarına gelince, oldukça kullanışlı bir yazıcı. Öğretmenlerimiz, kendi hazırladıkları materyalleri çok fonksiyonlu A yazıcısı sayesinde etkileşimli tahtalara gönderebiliyorlar ve bunun tersi de olabiliyor. Fotokopi makinesine gönderirseniz çoğaltabiilirsiniz. Burada en önemli konu, e-içeriklerin hazırlanması zenginleştirilmiş kitapların hazırlanması ve aldığımız raporlara göre bu çalışmalar yapılmaktadır. Tabiiî ki en önemli konu, öğretmenlerin bu sistemle tanışması ve bu sisteme adaptasyon öğretmenlerimiz için hizmet içi çalışmalar sürekli yapılmakta. İlk çalışma, okulu muzda şubat tatilinde yapıldı. 30 saatlik bir çalışma ve bu çalışmada öğretmenlerimiz etkileşimli tahtayla tanıştılar. Etkileşimli tahtanın yazılımlarını öğrendiler. Etkileşimli Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 181 tahtadaki stanboard, moviemaker gibi yazılımların eğitimini aldılar. Bunun dışında uzaktan eğitimle e-nokta web sitesinden öğretmenlerimize yönelik iletişim sanatı OFFICE 2010 ve WINDOWS 7 eğitimleri verildi. Bir bileşenimiz de okul yöneticilerinin de bu sistemle tanışmalarıydı. Okul yöneticileri için bilinçli, güvenilebilir öğretici bilişim teknolojilerin kullanılabilmesi sağlanabilmesi için eğitimde Fatih Projesi ve teknoloji kursları ve liderlik kursları açıldı. Bunlar genelde okulumuzda yapıldı. Bu uygulamaya ilk önce pilot okulun yöneticileri alındı. Daha sonra eğitim yöneticileri ve eğitim denetmenleri. Bu kursların hedefi, içeriği yöneticilerin vizyonlarının değiştirilmesi ve yöneticilerin eğitim teknolojileri kullanımına entegrasyonun sağlanması oldu. Tabii bu sunumda güvenli internetle ilgili bölümler de konuşuldu. Bu çalışmalarımızdan bence en önemlisi ölçme ve değerlendirmeydi. Velilerimizin, öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin ve okul yöneticilerimizin görüşleriydi. Dolayısıyla bu projenin değerlendirmesini yapmak üzere Anadolu, Atatürk ve 19 Mayıs üniversitelerinden 20 araştırmacı elektronik ortamda ve karşılıklı konuşarak öğretmenlerimizin ve velilerimizin görüşlerini aldık. Velilerimizden başlayacağım. Derste kullanılan kaynak sayısının ve mesleki donanımlarının arttığını düşünüyorlar öğrenciler için. Velilerin görüşü şöyle; tablet bilgisayarlar okulumuzun başarısını arttırdı ve öğrenme sürecini kolaylaştırdı. Çocuğumun sportif faaliyetlerini olumsuz etkilemedi. %75 gibi bir veli grubunun görüşü sosyal bir birey olmasını engellemedi. Okula gidip gelirken çocuklarımızın yükü azaldı. Ayrıca Fatih Projesi’nde her öğrenciye aynı materyali sağladığı için eğitimde fırsat eşitliğini yarattığını ve bu projenin öğrencinin ve ailesinin bilgisayarla tanışmasına fırsat sağladığını dile getirdi. Öğrencilerimizin durumuna gelirsek; kendilerini Fatih Projesi’nin olmasından dolayı diğer olmayan öğrencilere göre daha ayrıcalıklı hissediyorlar ve derslerinden çok zevk aldıklarını ifade ediyorlar. Tablet bilgisayarlarını soru çözmek ve bazen de eğlence amaçlı kullandıklarını belirtmişlerdir. Öğrencilerimizin %60’ının öğretmenlerinin genel anlamda tavırlarının değişik olduğunu belirtmişlerdir. Daha hoşgörülü davrandıklarını söylüyorlar. Bu bileşenin kullanılmasından dolayı da derslere karşı ilgilerinin arttığını da söylüyorlar. Öğrencilerin %56’sı öğretmenlerin etkileşimli tahta kullanmalarından, sunum yapmalarının çok ilgilerini çektiğini belirtmişlerdir. %59’u teknolojiyle ders işlemenin kendilerini mutlu ettiğini belirtiyorlar. Ancak öğrencilerin %62’si etkileşimli tahtanın tabletle sorunlar yaşadığını, etkileşimli tahta ve tablet bilgisayarların kalemi olmadığı için not almakta zorluk çektiğini, tablet bilgisayarda farklı sınıfların kitaplarının bulunmasının anlamsız olduğunu, ve internetin de sınırlı olmasından son derece mutsuz olduklarını dile getiriyorlar. Öğretmenlerimize gelince; öğretmenlerimizle yapılan grup görüşmelerde önceden kullandıkları yöntem ve stratejilerde değişiklik yapmak gerektiğini ve yeni yöntemler 182 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi kullanmak için kendilerini geliştirmelerinin gerektiğini hissettiklerini ifade etmişlerdir. Teknolojiyi iyi kullanan ve kullanamayan öğretmenler ile öğrenciler arasından karşılaştırma yapıldığından, öğretmenler bilgisayar ve teknoloji kullanımını öğrencilerden daha iyi şekilde kullanmayı dile getirmişlerdir. Yapılan anketlere göre öğretmenlerin %72’si bu projelere karşı ilgi ve gelişimlerine katkıda bulunduğunu, öğrencilerin derse karşı olan ilgisinin artışı ve süreç içinde kitap taşımayacakları için çok mutlu olduklarını belirtmişlerdir. Öğretmenlerin %74’ü Fatih Projesi kapsamında teknolojinin, özellikle etkileşimli tahtanın derslere önemli bir görsel destek sağladığını belirtmişlerdir. Öğretmenler bu proje ile tanınırlığının arttığını belirtmişlerdir. Öğretmenler, etkileşimli tahta olarak derslere olumlu bir katkı sağladığını, öğrencilerin öğrenmesine yardımcı olması, tablet bilgisayarlara göre daha esnek kullanım sağlaması gibi sebeplerden dolayı genel bir memnuniyet dile getirmişlerdir. Ancak, öğretmenlerin %76’sı etkileşimli tahtanın uzaktan kumanda edilememesi, dokunmatiğinin çok hassas olması, etkileşimli tahta ders esnasında bir süre kapatıldığında ekranın kararması ve derslerin yavaşlaması ve zaman kaybının olmasından dolayı sorun yaşadıklarını dile getirmişlerdir. Tablet bilgisayarların etkileşimli tahtayla paylaşımı olamaması da sorun olarak ifade edilmiştir. Öğretmenler, proje bileşeninden tablet bilgisayarla olmasından yüksek bir memnuniyetsizlik dile getirmişlerdir. Okul yöneticilerine gelince, onlar bu altyapı ve sağlanan yenilikler açısından okullarının teknoloji kullanımının artmasından ve pilot okullar arasında olmaktan memnuniyet duyduklarını dile getiriyorlar. Bu memnuniyet duygusunun öğrenci ve öğretmenlere de yansıdığını ifade etmişlerdir. Yapılan anketlere göre; öğrencilere sağlanan teknolojilerle güncel bilgiye ulaşma fırsatlarının arttığını, öğretmen ve öğrenciler arasındaki bilgi paylaşımının arttığını, değişen sınıf ve ortamın öğretmenleri daha çok çalışmaya sevk ettiğini, Milli Eğitim Bakanlığı, TÜBİTAK ve AB projelerine daha fazla girişimlerinin, okulun akademik başarısının, öğrencilerin okula ilgilerinin artacağını öğrenci ve öğretmenlerin okula sahiplenme duygusuyla ilgilendiğini ifade etmişlerdir. Ancak yöneticilerin yaygın olarak dile getirdikleri görüşler; sağlanan teknolojilerin öğrencileri asosyal bir yapıya sevk edeceğini, sınıfta ve teneffüste arkadaşıyla konuşmak yerine kendi tabletleriyle ilgileneceklerini, bu durumda da iletişimin olumsuz yönde gelişeceğini dile getirmişlerdir. Tabletlerin bu projede daha faydalı olabilmesi için bence öğretmenler, kendi hazırladıkları materyalleri tabletler aracılığıyla paylaşabilmelidirler. Ben ve öğretmen arkadaşlarım en azından öğretmenlere verilen tabletlerin kısıtlamaya uğramaması gerektiğini düşünmekteyiz. Projenin faydasını gördüğümüz en önemli elemanı, etkileşimli tahtalardır. Tabii bunun yanında fotokopi makinesi, tepegöz, benzer kameraları unutmamak gerekir. Sınıfta derslerin görsel olarak desteklenmesi hem öğrencinin ilgisini artırmakta hem de eskisine göre daha kalıcı bir öğrenme sağlanmaktadır. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 183 Projenin teknolojik ayağı dışında iki ayağı daha vardır. Bunlar, bu projenin asıl geliştiricileri öğretmenler ve diğeri ise asıl sahibi olan öğrencilerdir. Gerçekten de yaşadığımız yüzyıl, teknolojik gelişmeye sahip olduğumuz bir dönemdir. Bugüne en çok bugünün gençleri hakim olduğundan bu projenin sahibi olan öğrencilerimize daha iyi hizmet verebilmek için, derslerimize daha iyi bir şekilde hazırlanmamız gerektiğine inanıyorum. Öğretmenlerin değişime ayak uydurması, kendini geliştirmesi ve iyi bir araştırmacı olması gerekmektedir. Teşekkür ederim. 184 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Metin FERHATOĞLU Özel Amerikan Robert Lisesi ROBERT LİSESİ 1:1 ÖĞRENCİ LAPTOP PROGRAMI UYGULAMASI Bugün tüm Robert ailesini temsilen matematik öğretmenimiz Emre Fırat’la aranızdayız. Biz de kendi uygulamakta olduğumuz programı, Tablet Bilgisayar Programı olarak tabir ettik. Ama okulumuzda uygulanan programda öğrenciler, kendi cihazlarını getirebiliyorlar. Bunu da bilinçli olarak yaptık. Biz aslında Robert Kolej olarak 2004 yılında öğretmenlerimizle laptoplu eğitim uygulamasına geçtik. Bizim için önemli olan öğretmenlerin teknolojide kendilerini rahat hissetmeleri, ikincil olarak öğretmenlerin içerik hazırlaması ki eğitimde kullanabilmeleri, üçüncü olarak sınıf ortamında rahat olabilmeleri ki öğrenciler ile bu programa başladığımızda sıkıntı yaşanmaması veya en minimumda tutulmasıydı. Bir programın sahibi olarak öğretmenler sınıfta ne yapıyor, öğrenciler sınıfta ne yapıyor, ,nasıl davranıyorlar nasıl eğitim oluyor? Bu 10 dakikalık kısmı Emre arkadaşım sunacak. Öncelikle özel okullar olarak ya da Fatih projesi olsun birinci nokta ihtiyacımıza bakmamız lazım. Okulumuzda gerçekten böyle bir programa ihtiyaç var mı? İkinci olarak okulumuzun vizyonuna göre teknoloji vizyonumuzun oluşması ve bunda da şunu gördük her okulun kendine has bir kültürü ve özellikleri var. Bu bakımdan örneğin benim burada yaptığım sunum belki size fikir verebilir. Aynı şekilde kendi okulunuza uyguladığınız da çalışmayabilir. Yani değişiklikler yapmanız lazım. Aynı bir terziye götürmenize benziyor. Bir kıyafet götürüyorsunuz bunun olması için kendi benliğinizin ve kültürünüzün olması gerekiyor ve teknoloji en çok tartışılan bizi ziyarete gelen okullarda tablet mi olsun, dizüstü bilgisayar mı olsun? Biz diyoruz ki ‘ihtiyacınız neyse o olsun’. Onun için işin en başından komiteler kurarak öğretmenleri, öğrencileri ve velileri işin içine katmanız gerekiyor. Robert Koleji 2011 yılında başladı bu işe. Programın açılışında Cem Gülan’ın da söylediği gibi bir teknoloji ve ye nilik yorgunluğu var. Bu yenilik yorgunluğunun minumuma indirilmesi ve adım adım gidilmesi lazım. Robert Lisesi’nde bizim 1000 öğrencimiz var. 2011 yılında 200 öğrencimizle hazırlık seviyesinde başladık. 2. sene yine hazırlıklarla beraber 400 öğrenci oldu. Şu an programa devam edeceğiz. Adım adım gittiğimizde hem öğrencilerimiz hem öğretmenlerimiz sindirerek gidiyorlar ve önemli bir noktayı belirtmek istiyorum, eğitim diyoruz, öğretmen eğitimi bizce bulgularımızda en önemli nokta. Şunu da unutmayalım öğrenci eğitimi de şart. Tabletleri vermeden önce biz öğrencilerimize de dijital vatandaşlık eğitimi veriyoruz. Öğrenciler, tabletleri kullanmaya başlamadan önce onlar da eğitim alıyorlar. Burada en önemli noktaları belirtmeye çalıştım. Öğrenci-öğretmen teknoloji işbirliği sınıf içinde klasik sınıf ortamı ortadan kalkıyor. Klasik tahtalar ortadan kalkıyor. Bu geçişin en önemli noktası şu, hızlı geçilmemesi. Herkesin sindirmesi, eğitimle desteklenmesi lazım. Fatih Projesi’nde çok önemli bir nokta vardı. Okulda BÖTE mezunu en az bir arkadaşımızın olması, öğretmenlerin bir sıkıntısı olduğunda gidip destek alabilmesi, müfredat konusunda da yardımcı olması gerekiyor. İlk adımlar, biz ne yaptık? Komiteler kurduk. Bu işlerde, karşılıklı konuşarak, anketler düzenleyerek, öğretmenlerden öğrencilerden fikir alarak bunları Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 185 hayata geçirmeniz gerekiyor. Yani kapalı kapılar ardında fikirler alınıp olmuyor. Yani en önemlisi bunun bilgi işlem projesi olmaması gerekiyor. En üst sevide okul müdürlerinin dahil olması gerekiyor. Çünkü bu proje öğretmenler ve öğrencilerle ilgili ve çeşitli grupların dahil edilmesi derken yine öğretmen ve öğrenci bilgi servisi olması gerekiyor. Öğretmen veya öğrenci bir sorun yaşadığında hızlı bir servis olması gerekiyor. Örneğin bizde bir öğrenci cihazını düşürüyor hemen gidip bilgi servisine cihazını değiştirip yeni bir cihazla dersine devam edebiliyor. Aynı şey öğretmenler için de geçerli. Proje bileşenlerimiz var. Profesyonel değişim derken öğretmenlerin değimi gerekiyor. Hizmet içi böyle konferanslar da bulunarak. Bence bu konferansın en önemli noktası konuşmacıların verdiği bilgilerden çok okulların birbirleriyle iletişimi. Kartlar aldık, network ağları oluşturduk, e-maillerimizi aldık. Bu çok çok önemli bir nokta. Yeni öğrenme ortamları, sınıfta değişiklikler oluyor. Tabletler girdiğinde öğrencilerin birbirleriyle daha çok ortak çalışma ortamları sağlamanız gerekiyor. Zaten doğal bir şekilde oluyor. Geçerli bir alt yapınız ve destek olması lazım. Destek derken de hem öğrencilere ve öğretmen akademik açıdan destek hem de hem de cihaz bozulduğunda zamanında destek verebilmek. Öğrenme yönetim sistemleri, dışarıda hazır sistemler var. Öğretmenlere seçenek veriyoruz tabldot bir sistem yok bizde. Modül öğretim uygulamaları var. Google uygulamaları var. Çoğu zaten ücretsiz tek bir kılıfa sokmak istemiyoruz. Öğretmenlere opsiyonlarını sunuyoruz ve nerede çalışma yapmak isterlerse ilerleyen zamanlarda öğrencilerden gelen talepler ve kendi taleplerini daha çok seviyorlar ve onların üzerine gidiyoruz sürekli iyileştirme. Bol bol okul gezin, Türkiye içinde olabilir, Türkiye dışında olabilir, bol bol bu tür konferanslara katılın, meslektaşlarınızla internet üzerinde konuşun, paylaşın. Bunlar çok çok önemli. Fikir alın. Teşekkür ederim. Emre FIRAT Özel Amerikan Robert Lisesi Bize son zamanlarda özellikle iki yıldır sorulan bir soruyu cevaplaması açısından sınıf içerisinde yaptığımız 80 dakikalık bir dersin 4 dakikasını içeren bir video göstermek istiyorum. Bu matematik dersine ait bir video ama ben size bütün derslerde kullanabileceğiniz temel taşları ve arkasında yatan kavramlar hakkında (21.yüzyıl becerileri gibi) bilgi vermek istiyorum. Bu uygulama Google ağırlıklı oldu. Öğrenciler burada paylaşımlı klasörümüz içinde o gün tarihli dosyaya girerek açmaları gerektiğini biliyorlar. Bu dosyanın içinde ders planı var. Ders planları normalde idarecilere verilmek üzere hazırlanır. Ama bu uygulamamızda öğrencinin de dersin nasıl işleneceğinden haberdar olabilmesi için ders planımız konuldu. Bu dosyada linkler, uygulamalar, kimin hangi grubun içinde olduğu gibi tüm bilgiler mevcut. Bir çok ders ödev kontrolüyle başlar. Mehmet’e 186 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi sorarsınız: “Ödevini yaptın mı?” “Yaptım”, der. Ahmet’e sorarsınız: “Ödevini yaptın mı?” “Yaptım”, der. Halbu ki sabah gelmiş Mehmet, Ahmet’ten ödevini kopyalamıştır. Bunu bilemezsiniz. Veya ödev kâğıtlarının hepsini toplar kontrol edersiniz. Ben onu da pek tercih etmiyorum. Onun yerine google’da bir anket sayfası oluşturuyorum. Çoktan seçmeli ya da ucu açık sorular oluşturuyorum. Bu ödevi şu gün şu saate kadar yapacaksınız diyorum. O saatte açıp kimlerin yaptığını görebiliyorum. Hangi soruyu kaç kişi doğru cevaplamış gibi de analizler yapabiliyorum. Sınıfta bu problemli soruları tartışarak eksiklerimizi giderebiliyoruz. Bazen tahtada konu anlatırken öğrenciler bana bakmıyorlar. Çünkü biz akıllı tahtayı öğrencilerin masasına getirdik. Ekranlarında ben ne yazıyorsam onu görebiliyorlar, kendileri de üzerine notlar alıp bunu kaydedebiliyorlar. Böylece ders notunu dersten sonra mail atmak gibi bir işle uğraşmak zorunda da kalmıyorum. Aynı zamanda sınıfta teknik bir sıkıntı olduğunda bunu giderebilecek yetişmiş öğrencilerimiz var. Normalde tahtaya bir soru yazdığımda ve defterlerine cevaplamalarını istediğimizde bunları kontrol edip yanlışlıkları gidermek istediğimizde sınıfta bir dağılma meydana gelebiliyordu. Ama bu sistem sayesinde çözümünde sıkıntısı olan öğrencinin ekranını tahtaya yansıtarak sınıfça o ekran üzerinden yanlışları düzeltip çözümü pekiştirebiliyoruz. Bir grup çalışması örneği de vermek gerekirse Google üzerinde bir dökümandan diğerine link veriyoruz. Öğrencilerin hepsi aynı dosyayı aynı anda açıp üzerinde çalışabiliyor. Teknoloji deyince herkes elektronik aletleri anlıyor. Halbuki sıralar da çok önemli. Bizim tüm sıralarımız modüler. Sınıf içerisinde sınıf düzenini bozmadan çok rahat gruplar oluşturarak her türlü çalışmayı yapabiliyoruz. Google araçlarını kullanarak kendi hazırladığım çalışmalarla ger gruba ayrı bölüm hazırlıyorum. Onlar çalışmalarını yaparken Google’un bu çalışmasının bir özelliği var yan tarafona yorum yazabiliyorum. “art, eksiye dikkat et, bu çalışmada şunu düşündün mü?” gibi yazarak çalışmalarını yönlendirebiliyorum. Bu yorumları diğer gruplar da görüp katılabiliyorlar. Ders sonunda örneğin küçük bir quiz yaptığımızda; bunu da Google form kullanarak yapabiliyoruz. Google form’da hazırlayıp öğrencilere linkini veriyorum. Öğrenciler ekranlarında açıyorlar. Aynı zamanda kâğıt da dağıtıyorum. Çünkü öğrenci o anda “yaptım ama bilgisayarım bozuldu” diyebilir. Bu kâğıtları B plânı olarak dağıtıyorum. Teknoloji de bu B plânları çok önemlidir. Aynı zamanda biliyorsunuz gelecekte kâğıt ve kalemden tamamen kurtulacağımız ile ilgili bir teori var. Fakat ben buna pek fazla inanmıyorum. Çünkü bir bakarsınız bir öğrenci ekrandan çalışmayı tercih ederken bir diğeri kâğıt üzerinde çalışmayı tercih Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 187 edebilir. Bu tercih hakkını öğrencinin elinden alamayız. Bazen öğrenciler kâğıt üzerinde çalışırken dikkatlerinin dağılmaması için ekranlarını bile kapatabiliyorlar. Bu teknolojileri kullanırken öz disiplini çok iyi verebilirsek çok fazla öğrenci kontrolü yapmamıza da gerek kalmayacaktır. Bütün bunları yaparken eğitim yönetim sistemi çok önemli. Yapılan çalışmaların hepsini bir çatı altında toplayabilmek de çok önemli. Örneğin bir öğrenci benim bu çalışmalarımda google’da sayfama girdiğinde bundan önce neler yapılmış, hangi materyaler kullanılmış her şeyi görebiliyor. Öğrenci çalışmalarını kaybettiğinde gidebileceği yer belli oluyor. Ayrıca öğrencilerle evlerimizde sanal ortamda gruplar kurarak da çalışmalar yapabiliyoruz. Son olarak benin sizlere küçük bir tavsiyem olacak; öğrencilerinize tabletler verildiğinde bir anda her şeyi entegre etmeye çalışmayın. Yavaş yavaş ilerleyin. Zaman kaybınız daha az olur. En önemlisi bir uygulama yaptığınızda bunu küçük bir not mutlaka yazın. Neyi nasıl yaptığınızı nasıl bir sonuç elde ettiğinizi iyi ya kötü yazın ve diğer okullarla paylaşın. Böylece diğerlerinin de aynı hataları yapmasını engellemiş olursunuz. Dolayısıyla bu hepimize çok büyük zaman kazandırarak teknoloji entegrasyonumuzu hızlandırır. Teşekkür ederim. SORU: Geçen yılda olduğu gibi yine benzer bir konu için hepimiz buradaydık. Şimdi hep konuşulan şeyler şunun üzerinde kaldı. İletişim kanalını değiştirmek. Bugün öğretmen yeni bir şey olarak, dijital bir kanal, bir e-öğrenme, belki okula gelmeden bile öğrenme, bunlar değişebiliyor. Ama hep şurada bir değişiklik oluyor. Biz kitapları alıp bilgisayara yerleştirebiliriz, duvarlara yazabiliriz ve belki bir çiple zihnimize yerleştirebiliriz ve buradan öğrenme gerçekten kolay olabilir. Eğitimin niteliği konusunda genelde bir boşluk oluşuyor. Çünkü biz kitaplarımız ve orada yazan şeyleri tabletlere bilgisayarlara yüklesek bile analiz, sentez, değerlendirme yapabilen yaratıcı bir kompozisyon ortaya koyabilen maalesef ki ne yetişkin öğretmenlerimiz, ne çocuklarımız var. Eğer eğitimin niteliğiyle ilgili konuşabilirsek, özellikle de Türkiye ve Dünya’da özel okullara bu konuda çok iş düştüğünü düşünüyorum. Eğer bizler eleştirel düşünme gibi ,yaratıcı düşünme gibi düşüncelere fırsat verebilirsek bunları konuşmak yerine bunları okullarımızda nasıl uygulayacağız? Soran çocuk diyoruz ama soran insanlardan devamlı kaçıyoruz. Biz bu insanlara nasıl fırsat vereceğiz? Yaratıcı insanları çok beğeniyoruz. Diğerinden farklı olan insanları alkışlıyoruz saatlerce ama bu insanlara ne kadar katlanabiliyoruz? Bunları sorgulayabilirsek ve önümüzdeki seminerlerde dijital eğitimle birlikte eğitimin niteliğini, içeriğini, analiz ve sentez boyutunu. Çünkü buraya kadar hep eğitimin uygulama basamağına geliyoruz ama taksonomik sırada yaratıcı çocukları nasıl yetiştireceğimiz konusunu hiç sorgulamıyoruz. Birkaç okul kendi bünyesinde IB programlar ve çeşitli programlar uygulayarak bunları gerçekleştirmeye çalışsa da maalesef ki bunu da genele yayamıyoruz. 188 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Bence bizim burada yapmamız gereken en önemli şey bu diye düşünüyorum ve bu konudaki politikaları duymaya bununla ilgili vaka analizleri uygulamalar konusunda bilgi almayı amaçlıyorum. Bu konuyu aydınlatırsanız çok sevinirim? SORU: Bu senede de 2. sınıftan 12. sınıfa kadar sınıflarımızda tablet dağıttık ve tabletli eğitime geçtik. Yani pilot uygulamaları sadece devletin yaptığı sadece hazırlık sınıfında sadece 5. sınıflarda 9. sınıflarda yapılan uygulamayı bütün okullarımızda 1000 civarında tablet dağıtarak başladık. Akıllı tahtalarla tabletler arasında yazılım problemi yaşıyoruz. Biz de bu yazılım problemini yaşadık. Zaten biz akıllı tahtaya 6 sene önce geçmiştik. Akıllı tahtayla devam ettik. Ama o yazılım akıllı tahtada olmadığı takdirde biz o tabletlerin tamamını çöpe atmış oluyoruz. Yani çok küçük bir şeymiş gibi bahsedildi. Biz 1.5 ay bu sıkıntıyı yaşadık sonra kendi yazılımımızı yapmak zorunda kaldık. Bu şekilde aştık. Pilot uygulamalarda bunu nasıl yaptılar merak ediyorum. Yani o olmadan da oluyor mu tabletli eğitim? Yani tabletlerle akıllı tahtalarla tabletler arasında etkileşim olmadan, öğretmenler ödevini göndermeden öğretmen ona cevabını vermeden, akıllı tahtaları tabletlere yansıtmadan, sınavları tabletler üzerinden yapmadan, sınav sonuçlarını görmeden de akıllı tahtada eğitim oluyor mu? CEVAP: Tabletlerle tahtalar arasında farklılıklar var. Yazılımsal olduğu için maalesef iletişim halinde değiller. Paylaşılamıyor ama öğretmenler kendi çalışmalarını etkileşimli tahtalara yükleyebiliyorlar ve öylelikle kendileri hazırladıkları materyalleri öğrencilerin tabletlerine not almak şartıyla verebiliyorlar ama maalesef biz bunu halen yapamıyoruz. Tabletlerde sınav uygulaması yok. Okulumuza yeni tabletler gelmiş bizim etkileşimli tahtamız VESTEL tabletlerimiz GENERAL MOBİLE. Fakat şu an yeni verilen tabletler VESTEL olduğu için inşallah bir iletişim olacak bu durumu bilemiyorum. SORU: Şu ana kadar olan uygulamaların geri dönüşleri, 1.si sinyallerin çocukların sağlığına zararlı olup olmadığı yönündeki dönüşleri yapıldı mı? 2. si çoklu kullanıcılarda sisteme güç yetiyor mu? Yüklenmelerde sorunlar yaşanıyor mu? CEVAP: Şu an sinyal gücü elektromanyetik alanda net bir araştırma söz konusu değil. Cep telefonlarıyla ilgili araştırmalar var ama şu an net olarak kanser yapma, sağlık açısından zararlı olma özelliği açısından net bir araştırma mevcut değil. Şu an pilot uygulamalarda tablet PC etkileşimler konusunda programlarda sıkıntılar var. O sebeple birden fazla kişinin wifi aracılığıyla, wireless aracılığıyla internete bağlanma konusunda da çok büyük denemeler yapılamadı. Ama genişletilmiş proje kapsamında Fatih projesiyle ilgili bu tür çalışmalara yer verilecektir. Biz altyapı bileşenlerini seçerken özellikle Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği bazı değerler var. Özellikle kablosuz iletişimle ilgili öncelikle onları değerlendirdik ve en minimum değerleri olan ürünlerle gitmeyi tercih ettik. Onun dışında önemli olan şudur. Bizim bir binada örneğin 200 öğrencimiz var biz alt yapıyı yaparken yük testleri yaptık. 200 öğrenci aynı anda bir video izlerse ne kadar bir yüklenme oluyor. Tüm alt yapı bu testten geçirilince bir problem olmuyor. Çünkü uygun cihazları seçmeniz ve uygun Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 189 teknolojileri seçmeniz gerekiyor. Biz hatta şu örneği veriyoruz bütün sunumlarda network alt yapısı aynı otoyollara benzer. Düzgün otoyol yaparsanız çok fazla şeridiniz olursa tabiiî ki bu maliyetleri biraz değiştirebilir ama mantıklı bir şerit bir sıkıntı yaşamazsınız ve yaptığınız yatırım boşa gitmez. O yüzden en başta düşünmeniz lazım. En baştan testlerin yapılması lazım. Zaten bunu yapan bir çok firma var zaten. Biz kendilerini davet ettik, çalışmalarını yaptılar ve biz dedik ki 200 öğrenci bağlandığında bir sıkıntı yaşanmasın. 2011’in eylül ayında bizde heyecanlıydık. Firma geldi bağlantıda hiçbir sorun yaşamadık. Aynı zamanda bu sağlık konusunu bizim velilerimizde soruyorlar. O yüzden çalışma yapacağınız zaman firmadan sinyal seviyelerini öğrenin. Belgeleri isteyin ve dünya sağlık örgütünün belirlediği değerlerin altında olmasına lütfen dikkat edin. 190 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Rukiye ORMAN M.E.B. Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü Eğitim Bilişim Sistemleri Grup Başkanlığı Şu an Türkiye’de en çok gündemde olan ve her konunun bir şekilde gelip dayandığı bir proje var. Yine sempozyumun da ana konusunu oluşturan doğru ya da yanlış bir şekilde projeye atıf da yapılan Fatih Projesi. Fatih Projesi’nde bizler ancak 2-3 günlük organizasyonlarda projeyi anlatabiiliyoruz. Ama burada süremiz kısıtlı olduğu için 15 dakikada sizlere bilgi vereceğim. Projeyle ilgili şu an mevcut durumumuz ve hedeflerimiz nelerdir? Bakanlık olarak bizler ekibin 2010 ve 2011 yıllarına kadar okullarımıza BT sınıfları kurduk. Bu BT sınıfları kapsamında da bilgisayarlar, yazıcılar, tarayıcılar aynı zamanda internet tarayıcıları bağlantılarını göndermiş olduk. Daha sonra 2004’lü yıllarda bir araştırma yapıldı. ‘Öğretmenlerimiz, yöneticilerimiz ve öğrencilerimiz BT sınıflarının kullanımı hakkında ne düşünüyorlar? diye bir araştırma yaptırıldı. Bu araştırmada ki en çarpıcı örnek öğretmenlerimizin BT ekipmanlarını, BT sınıflarında değil de, kendi sınıflarında kullanmak istemeleriydi. Dolayısıyla bakanlık da bu yönde bir çalışma başlatarak Fatih Projesinin temellerini attı. 2011 ve sonrasında ise okullarımızda bulunan BT sınıfların yanı sıra her sınıfa BT ekipmanlarının kurulması ve internet bağlantısının yapılması hedeflenmektedir. Bu kapsamda yaklaşık 43 bin okulumuzda 620 bin dersliğimizi BT ekipmanlarıyla donatarak eğitimde öğrenci ve öğretmenlerimiz için fırsatları arttırma ve okullarımızda da teknolojiyi iyileştirme hareketi olarak Fatih Projesi’ni hayata geçirdik. Projenin uygulama konusunda size kısaca bilgi vermek istiyorum. Projemizin 3+2 yılda bitirilmesi ön görülmektedir. İlk 3 yılda okullarımızın kurulumları tamamlanacak, son 2 yılda ise projenin aşamalarının izlenmesi ve değerlendirilmesi gerçekleştirilecektir. Peki bu, kurulumlar, okullar bazında nasıl olacak? Biraz da bu konuya değinelim. 2012 yılında yani 1. yılında ortaöğretim okullarına kurulumlar yapıldı. 2. yılda ise mesleki eğitim kurumları, ortaokullar bu kapsamda donanım ve alt yapıları yapılacak 3. yılda ise ilkokul ve ortaokul donanım kurumları eş zamanlı olarak da öğretmen eğitimi gerçekleştirilecek. Bu proje, çok büyük bir proje. Bakanlığımızın değil Türkiye’nin bir projesi . Bu projede bir yönetim kurulu oluşturuldu. Yönetim kurulu, üst kurulu başkanlığını TÜBİTAK gerçekleştirmekte, ayrıca 8 bakanlık proje çalışmalarına destek sağlamaktadır. Burada en önemlisi projenin yönetimini yürütmesini TÜBİTAK yapmakta, icracı kurum olarak da bakanlığımız görev almaktadır. Projenin protokolü bakanlığımız ve Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından imzalanan bir protokolle hayata geçirildi. Bu protokol çerçevesinde ise projenin finansal desteğini Ulaştırma Bakanlığı sağlamaktadır. Sempozyumda birçok konuşmacının da vurguladığı üzere Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 191 Dünya’nın en iyi teknolojileriyle sınıfları donatsanız bile öğretmenleriniz kullanmadığı, benimsemediği taktirde yaptığınız bütün yatırımlar heba olacaktır. Dolayısıyla her ne kadar Fatih Projesi bir donanım projesi olarak lanse edilse de asıl olan bir eğitim projesidir. Burada en önemlisi bu BT ekipmanlarını eğitim- öğretim içerisinde de bir amaç olarak değil öğretmenlerimizin derslerini daha etkili ve verimli kullanmaya yönelik ders destek araçları olarak kullanmalarıdır. Fatih Projesi’nin omurgasını burası oluşturmaktadır. Fatih Projesinin tasarımı, Bakanlığımız tarafından uygulanan yerli ve yabancı birçok projeden elde edilen geri dönüşlere istinaden gerçekleştirilmiştir. 5 bileşenimiz var. Burada donanım kurumlarından tutun öğretmen eğitimine kadar birçok işlemler yapılmaktadır. Bu bileşenlerin her birinde ekipler çalışmakta ve gerçekten çok titiz ve yoğun çalışmalar yürütülmektedir. Donanım bileşeni kapsamında şu an neler yapıyoruz? Her okula birer çok fonksiyonlu yazıcı, bir adet doküman kamera, her dersliğe etkileşimli tahta, kablolu internet bağlantısı her öğretmen ve öğrenciye tablet bilgisayar verilmektedir. Buna istinaden 2012 yılında ne tür durumlar gerçekleştirdik. Projenin istinadesiyle yapılan 3657 okulu vardı. 3657 okulumuza 94927 tane tahta kurduk. Doküman kamera, A3, A2 yazıcılar, 11863 tane tablet bilgisayar gönderdik. Aynı zamanda projenin bileşeni kapsamında da 110 tane uzaktan eğitim kuruluşu gerçekleştirildi. Peki 2013 yılında biz neler yapacağız? Meslek liseleri ve orta öğretim kurullarına donanım yapılması planlanmakta. İhalesi yapılan 49 bin tabletimizin, 3657 okul kapsamındaki tüm öğretmenlere ve öğrencilere dağıtılması planlanmakta aynı zamanda da donanım kurulum sürecinde de tablet dağıtılmalarına devam edilecektir. Biraz da uzaktan eğitim merkezleri üzerine duralım. Uzaktan eğitim merkezi nedir? Yüz yüze eğitimlerin eş zamanlı, farklı zamanlı eğitimlerin yapıldığı sınıflardır. Her ilde en az 1 tane, toplamda da 110 tane uzaktan eğitim merkezini şu an kurmuş durumdayız. Kurum aşamaları şu an gerçekleştiriliyor. Bu uzaktan eğitim merkezinde peki ne tür dokümanlar var? Etkileşimli tahta, çift projeksiyon, ön arka kamera, ortam mikrofonu, klima, ses sitemi, tablet PC ile sınıf kontrol sistemi, doküman kamera ve 30+1 diz üstü bilgisayardan oluşmaktadır. İkinci bileşenimiz öğretmen eğitimidir. Bu bileşenin temel amacı; öğretmenlerimizin proje kapsamında sınıflarına sağlanan donanımları etkin bir şekilde kullanabilmeleri, aynı zamanda bakanlığımız ve firmalar tarafından kendilerine sunulan e-içerikleri öğrenim içinde kullanarak öğrencilerimiz için zengin eğitim-öğretim programı sunmaları hedeflenmektedir. Üçüncü bileşenimiz e-internet ve güvenli internet kullanımıdır. Buradaki temel hedefimiz, okullarımızın her sınıfından intranetteki e-içeriğe ulaşmasının sağlanması, aynı zamanda da her okulumuzda da güvenli ve filtreli olarak internet erişimlerinin gerçekleştirilmesi çalışmaları yapılmaktadır. Okullar arası okullardaki farklı fiber alanı kablolama aynı zamanda intranet ulaşımı, internet okullarımızın erişimi 192 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi sağlanmakta. Şu anda bizler projenin pilot uygulamaları kapsamında 250 okulun alt yapı kurulum çalışmalarını yapmış bulunmaktayız. 3362 okul için alt yapı kurulum ihaleleri tamamlandı. Kurulum sözleşmeleri imzalandı. 1. ve 2. bölge kurulumu, Türk Telekom 3. ve 4. bölge kurulumu da CENTİN firması tarafından gerçekleştirilecek. Burada okuldaki sınıfın dokusuna zarar vermeden kanallar vasıtasıyla yapılan kablolama sistemi var. Bir diğer bileşenimiz öğretim programlarıdır. Bu bileşende, öğretim programlarında BT destekli örnek eğitim ve kazanımların öğretim programlarına entegre edilerek, sınıflarda etkin olarak kullanılarak BT’nin bağlanması hedeflenmektedir. Buradaki e-müfredat çalışmaları ve öğretim programlarındaki güncelleme çalışmaları hakkında detaylı bilgiler vermiştik. Aynı zamanda burada taliye ve terbiye kurulu başkanlığı ve TÜBİTAK tarafından oluşturulan komisyonlarla öğretmenlerin de katılımıyla öğretim programlarındaki güncelleme çalışmaları gerçekleştirildi ve şu anda 4 temel dersin güncelleme çalışmaları yapılmış bulunmakta ve önümüzdeki günlerde de duyurusu yapılacaktır. Son olarak da 5. bileşenimiz e-içeriktir. Bu kapsamda peki ne tür çalışmalar yapıyoruz? Proje kapsamında öğretmenlerin kullanımına sunulacak olan e-içerikler eğitim bilişim ağı portalı tarafından gerçekleştirilecektir. Öğretmenlerimiz, buradan e-metaryallere, e-içeriklere, animasyonlara, simülasyonlara çok rahat bir şekilde ulaşabilecekler. E-portal çerçevesinde ne tür içeriklere ulaşabiliyoruz? Bu konudan biraz bahsedeyim. E-portalın açılmasıyla beraber portal üzerinden video, görsel, ses, e-kitap, e-içerik, dergi, haberler, soru-cevap uygulamaları gibi birçok uygulamalar öğretmenlerimizin hizmetine açılmıştır. Aynı zamanda e-potalde bulunan e-içerikler okullarımızda bulunan etkileşimli tahtalara çevrimdışı kullanabilmeleri için yüklenmiştir. Bu kapmamda TÜBİTAK tarafından e-içeriklerin hazırlanması ve sağlanması için çalışmalar yürütülmekte, genel müdürlüğümüz ve bakanlıklar tarafından videolar hazırlanmaktadır. Peki e-portal kapsamında elektronik kitap olarak tablet PC’lere ne tür içerikler yükleniyor? Tablet bilgisayarda kullanılmak üzere Z-kitap hazırlatılıyor. Toplamda 22 tane Z-kitap örneği bulunmakta. Bir tanesi üniversite, diğerleri bakanlığımız tarafından hazırlatılmış bulunmakta. Yine Eba (Eğitim Bilişim Ağı) Market uygulamaları da öğretmenlerimizin hizmetine açıldı. (www.eba.gov.tr) Aynı zamanda öğrencilerimiz de buradan içeriklerini indirip internette de eba browser üzerinden de açabiliyorlar. Ω Etkileşimli Tahta Uygulamaları √ http://www.eba.gov.tr portalının açılması, portal üzerinden, video, görsel, ses, e-kitap, e-içerik, dergi, haberler, soru-cevap uygulama hizmetlerinin öğretmenlere sunulması, √ Eba portalında bulunan e-içeriklerin etkileşimli tahtalara yüklenmesi Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 193 √ TÜBİTAK öncülüğünde e-içeriklerin sağlanması √ Eğitsel videoların hazırlanması Ω Elektronik Kitap (Tablet PC) Uygulamaları √ Tablet bilgisayarlarda kullanılmak üzere z-kitap örneklerinin hazırlatılması √ Eba Market Uygulamasının hizmete sunulması √ Eba Browser uygulamasının hizmete sunulması 9. Sınıf Matematik dersi için bir tane z-kitap uygulamasını Anadolu Üniversitesi hazırlamıştır. 9. ve 10. sınıf temel dersleri için 21 tane z-kitabı Yeğitek içerik eşleştirmesi yaparak firmalara hazırlatmıştır. Bu kitapların editörlüğünü bilabedel MORPA yapmıştır. Eğitim temelli oyunla öğrenme konusunda teknokentte bulunan firmalar 13 tane oyun hazırlamışlardır. Senaryoları Yeğitek tarafından hazırlanan ve firmalar tarafından etkileşimli kitaplar hazırlanmaktadır. Sunumum burada bitiyor. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. 194 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Necdet SARI M.E.B. Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü Eğitim Bilişim Sistemleri Grup Başkanlığı FATİH PROJESİ KAPSAMINDA EĞİTİMDEKİ GELİŞMELER Bizler ekibimizle birlikte Fatih Projesi öğretmen bilimi olarak kendimizi tanımlandırıyoruz. Piyasada ara eleman tabir edilen kişileriz aslında. Yani bugün burada paneldeyiz. Haftaya Konya’da sınıftayız. Bir sonraki hafta yine İstanbul’da eğitimin içindeyiz. Dolayısıyla sizlerin fikirleri, sizlerin planlamaları ve öğretmenlerin uygulamaları arasında gidip geliyoruz. Evet 5 bileşenden biri olan öğretmen eğitiminden bahsedeceğiz. Biz bu işe projenin ilk başından beri dahil olduk. Tabii dahil olduğumuzdan beri (dahil olduk derken hepimiz daha önce öğretmen eğitimi konusunda değişik çalışmalar yapmıştık) bu projede öğretmen eğitimi ile ilgili bir ekip kurulduğunda önce hedeflerimizin neler olabileceğini düşündük ve hedeflerimizi belirledik. Şöyle iddialı bir hedef olabilirdi. Öğretmenlerin derslerinde etkin ve verimli bir şekilde bilişim teknolojilerini kullanması gibi güzel bir cümleyi tek başına hedef alabilirdik. Ancak uygulama sahasında bu cümleler yerini bulmayabiliyor. Biz de kendimize parça parça hedefler belirledik. Burada bir noktası önemliydi. Sınıfları kurduğumuz etkileşimli tahtanın ne zaman kullanılması değil ne zaman kullanılmaması gerektiğini de öğretmenin bilmesi gerekiyordu. Videoyu dersinde ne zaman açması gerektiğini değil ne zaman seyredilmemesi gerektiği, ne kadar kısa olması gerektiği de öğretilmesi gerekiyordu. Yani sınıfa kurduğumuz tahtanın yardımcı bir araç olarak nasıl kullanılacağını, eğitimin ana amacı olmayacağını (böyle bir tehlike de var yani) öğretmeliydik. Öğretmenlerimize “donanımı kullanın kullanın kullanın” diyoruz ama böyle bir tehlikede var. Bir fizik öğretmenimizin, bir biyoloji öğretmenimizin, laboratuvarda yapabileceği bir deneyi belki daha kolay olduğu için sanal ortamda yaptırması da bir tehlikedir aslında. Bunları da kendimize hedef olarak aldık. Yani ana olarak sınıflara kurulan etkileşimli tahtanın yardımcı olarak kullanılması, bunun yanında bir panelde bir hocamız şöyle demişti “etkileşimli tahtanın fiziki kullanımını öğretmek bir teknisyenlik işidir aslında.” Yani fabrika elemanı da gelir, firma elemanı da gelir bunu birkaç saatte de anlatır. Bizim için önemli olan öğretmenin elektronik materyalleri yani resimdir, videodur, animasyondur, simülasyondur bunları dersin hangi sürecinde nasıl kullanacağını anlatır öğretmenimiz bunu biliyor muydu? Hedeflerimizin biri buydu. Bir tanesi ise öğretmen kullanım kılavuzumuz, kitaplarımız var. İlkokul, ortaokul tabir ettiğimiz bölümlerde bu kitaplarımızda dersin nasıl işleneceği adım adım belirlenmiş durumda. Burada etkinlikler var. Bu etkinliklerde etkileşimli bilişim nasıl olur? Hepsi değil, her ders bilişim teknolojisiyle işlenmez. Ancak gerçeğinden daha ucuza mal oluyorsa daha hızlı, daha kolay, daha ulaşılırsa alternatif bilişim etkinlikleri neler olabilir? Bu hedeflerimizden bir tanesiydi. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 195 Bir diğer konuysa; öğretmenlerimizin kendi branşıyla ilgili kullanabileceği yazılımlar var mı? Bu yazılımları nasıl kullanır? Bunu hedef olarak aldık ve en sonu bence bizim için en önemlisi çünkü eğitime 1 hafta, 30-40 saat veriyorsunuz. Eğitimden verdiğiniz oranda verim alamayabilirsiniz. En önemlisi öğretmenimiz okula döndüğünde eğitim-öğretim hayatı boyunca rehberlik edecek bir kişi var mı? Bazı akademisyenler buna eğitim koçluğu da diyebiliyor. Bu proje içerisinde belki ana noktalardan biri bu. Öğretmenin sürekli danışabileceği her süreçte bilgi alabileceği bir kişinin okulda bulunması gerekiyordu. Hedeflerimizden birisi buydu. Tabiii hedef kitlemiz değişebilir. Sayı 800 bin, 900 bin. Uzun vadede hedef kitlemiz buydu. Ama bizim kısa vadede şu an donanımların kurulduğu liseler hedef kitlemiz. Bu da yaklaşık 110 bin öğretmen. Şu an öncelikle hedef kitlemiz 110 bin öğretmenin eğitimi. Sonra risklerimize baktık. Bazı riskleri tahmin etmek zorunda kaldık. Bizi bu hedeflere ulaştırmada geciktiren yol kazaları oluşturabilecek riskler vardı. Bu riskler, daha önceki projelerde elde edilmiş yurt dışında uygulanan projelerden elde edilmiştir. Çünkü şöyle bir özelliği var. Ekibimizin biz uygulama sahasını, öğretmenlerimizi çok iyi biliyoruz. Çünkü onların içerinden geliyoruz. Birincisi öğrencimizin değişime karşı direnç tepkisi, öğrencinin yapısında vardır. Her şeyin yani sosyal direnç, siyasi direnç, teknolojik korku direnci, bir diğeri yöneticilerin desteğini sağlamaması, bir diğeri; ülkemiz büyük bir ülke coğrafyasıyla, yaş durumuyla biz bir Avrupa ülkesi değiliz. 800 bin öğretmen sayısı olan bir ülkeyiz. 40-50 bin öğretmen sayımız yok. Bu bizim için bir risktir. Bir diğeri bazı şeyleri tahmin etmemiz gerekiyor. Projenin başında her şey net belli olmayabiliyor. Teknoloji destekli bir eğitim yapıyorsunuz. Bunları tahmin etmeniz gerekiyor. Bir diğeri teknoloji destekli eğitimden bahsederken öğretmenlerimizin bilgi ve beceri eksikliği. Temel BT konusunda bunlar bizim risklerimizdi. Donanımların yönetilmesi ayrı bir riskti. Garanti süresi ne olacak? Okulda bakımlarını kim yapacak? E-içeriklerin zamanında sağlanamaması çok daha büyük bir riskti. Bu riskleri bilmemiz gerekiyordu ki bunların bir kısmını tahmin ettik ve bu riskler karşısında bazı tedbirlerimizi aldık. Bu tedbirler doğrultusunda çeşitli eğitim teknikleri yaptık. Bir kısmı var olan eğitim planlamalarıydı. Öğretmenlerimizin temel BT eksiklerini giderelim diye Fatih projesinin var olan kurslarını tekrar gözden geçirdik. Bunun haricinde temel BT eksikleri belki var. Bir miktar eksiğe ihtiyaç duyan öğretmenlerimizin 25 saatlik Fatih Projesinin hazırlayıcı eğitimini belirledik. Bir de baktık ki tahtaların kurulum süreci gecikti. Sonra birden yoğun bir şekilde okullarımıza kuruldu. 30 saatlik eğitimle yetiştiremeyeceğiz. 8 saatlik seminerle işe başladık. Şu an Fatih Projesi tanıtımıyla elde ettiğimiz sadece projenin uygulama süreçlerinin tanıtılması, tahtanın ne olduğu, yazılımının ne olduğu, nasıl kurulduğu. Seminer 196 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi verdik. Yaklaşık 71 bin öğretmenimizi bu seminerden geçirdik. 110 bin hedef kitlenin Necdet SARI 71 bini bu seminerden geçti. Ondan sonra Fatih projesinin temel eğitimi diye tabir M.E.B. Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü ettiğimiz 30 saatlik eğitime başladık. Bizim Fatih Projesi Eğitiminde Teknoloji Eğitim Bilişim Sistemleri Grup Başkanlığı Kullanımı adı altında 30 saatlik bir eğitimimiz var. Bu bizim temel eğitimimiz. Yüzyüze yapıyoruz bu eğitimi. Tek kişilik sınıflarda, bilgisayar laboratuvarlarında, her öğretmenin etkileşimli tahtayı bilgisayarı ve yazılımını kullandığı ortamda. Bu arada hızlı konuşmayı da bir avantaj olarak görüyorsunuz. Aynı zamanda yöneticileri de unutmadık. Yöneticilerin bu süreçte bir eylem planı yapması gerekiyordu. Onlar için de 3 günlük eğitim planları yeterli değildi ki halâ yeterli değil. Biz burada hem yaptıklarımızı hem yapacaklarımızı hem yapamadıklarımı açıklayacağız. Alan bazlı eğitimler öğretmenin tahtayı açtığı, kapattığı, ders süresince kullandığı, branşıyla ilgili ne kullanabilir, matematik öğretmeni etkileşimli tahtayı nasıl kullanabilir, şu an bunun üzerine çalışıyoruz. Yöntemimiz neydi? Yani bu eğitimleri kim verecekti? Nasıl verecekti? Tabii ki her zaman olduğu gibi elimizde hizmet içi eğitim süreci vardı. Önce kimler eğitici olacaktı? Daha önceki projelerde bizi eğitici BT formatı öğretmenleri diye tabiir ettiğimiz eğitmenlerimiz zaten tecrübeleriyle vardı. Aynı kişilerden faydalandık. Yaklaşık 500 tane eğitici BT formatı öğretmenlerimizi bu kapsamda görevlendirdik ve eğitimlerimizi bu arkadaşların aracılığıyla yürütmeye çalışıyoruz. Kendileri bu projenin en vefakar, en cefakar elemanları, görünmeyen kişileri. Çünkü projenin hem eğitimini yürütüyorlar hem de burada gördüğünüz donanım alt yapı e-kitap uygulaması, uzaktan eğitim hepsinde yükün ağır kısmını sırtlayan arkadaşlar. Bunlar yeterli olmadı. Üniversitemizin BÖTE bölümünden mezun olmuş, BT öğretmenlerimizi bu sürece özellikle dahil ettik. Çünkü konumuz eğitimde bilişim teknolojilerini kullanmaktı. Şu an yaklaşık 1150 tane eğitmenimiz var. Bu şekilde bu eğitmenlerimizin 450 tanesi bizim illerde eğitici BT formatı öğretmenleri, geri kalan 700 tane arkadaşımızsa üniversitemizin BÖTE bölümünden mezun olan ağırlıklı olan bilgisayar öğretmenlerimiz ve bu öğretmenlerimizle birlikte bahsettiğimiz 30 saatlik eğitimi 60 bin öğretmenimize şu an verdik. Bu 60 bin sayısı yapabildiğimiz sayı. 110 bin öğretmenden 60 bin tanesini eğittik. “Tabii başarılı mıyız?” diye sorduğunuzda Nerden baktığınıza bağlı. Eğer ben bir Avrupa ülkesinde olsaydım 60 bin büyük bir sayı. Belki ülkenin tamamının öğretmeni ama ters taraftan baktığınızda daha geride 50 bin öğretmen var. O da büyük bir sayı. Şu an sayımız bu ve haziran ayında bu 110 bin öğretmeni tamamlamayı ve hemen akabinde meslek lisesine geçmeyi düşünüyoruz. 2.kısım izleme-değerlendirme, rehberlik-değerlendirmeyi geçiyorum. Bizim değil, TÜBİTAK öncülüğünde üniversitemizin bağımsız kuruluşlarının yapması daha mantıklıdır. Bizim için önemli olan rehberlikti. Okullarımızda öğretmenlerimize bu proje karşısında kimler rehberlik yapacaktı? Şu an mevcut okullardaki bilgisayar öğretmenlerinden faydalanacaktık. Çeşitli sorunları olan eğitici ve formasyon öğretmenlerinin haricinde okullarda görev yapan formatör öğretmen uygulamasını kaldırdık bu kapsamda. Çünkü artık amacını aşmış verimsizleşmiş bir yapıydı. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 197 Bunun yerine BT rehber öğretmenliği adı altında yeni bir uygulama getirdik ama tabii ki bunu da başarısı için bir zamana ihtiyaç var. Evet sonuç olarak biraz önce bahsettik yapımız şu: Biz eğitmen eğitimini veriyoruz. Merkezden illerdeki eğiticilerimiz mahalinde bu eğiticileri planlıyorlar. Şu an için yüz yüze bu eğitimler mahalinde devam ediyor. Peki asıl eksik kaldığımız bir kısım vardı. Üniversitelerle işbirliği. Ekibimizin bir hayali vardı. Her ilde bir üniversite var. Eğitim fakülteleri birçok yerde var. BÖTE bölümlerimiz birçok yerde var. Her eğitmenimiz eğitim verdiği esnalarda üniversitelerimizden rehberlik eğitimi danışmanı alabilsin. Ama bunu henüz yapamadık. Bu da yapamadıklarımızın içerisinde. Şu an yetişmeyecek belki ama bir anket çalışmamız vardı. Tabii hocalarımıza buradan seslenmek lâzım. Yüksek lisans testlerinde birçok öğrenciniz anket çalışması yapıyor. Bizlere geliyorlar. Anket çalışmaları gerçekten ilginç sonuçlar çıkarabiliyor. Her zaman doğru sonuç da çıkarmayabiliyor. 634 öğretmene yaptığımız bir ankette çok ilginç sonuçlar çıktı. Tüm öğretmenlerimiz, BT kullanımıyla ilgili eğitim aldığını söylüyor. Almayan arkadaşlarımıza biz yine eğitim vermişiz. Bunlar yine 11 farklı branşta. Şu an diyor ki öğretmenlerimizin “%70 ben word’de dosya hazırlayabilirim”, “%60’ı sunum yaparım”, “%90’ı interneti kullanırım” diyor. Ama bunun yanında o kadar eğitim vermemize rağmen tekrar anket yapmışız. Yine diyor ki “%35’i benim doküman hazırlamada sıkıntım var”. Hazırlayan büyük bir oran ama hazırlamayan da çok var sanırım. Eğitimi verme ve öğretmenlere ulaştırma konusunda bir miktar sıkıntıyı da burada yaşıyoruz. Bizim öğretmen eğitimi konusundaki şu an ki çalışmalarımız bu şekilde. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. 198 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi YENİ EĞİTİM SİSTEMİ, DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ KAPANIŞ KONUŞMALARI Mehmet KÜÇÜK M.E.B. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Cem GÜLAN Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 199 Mehmet KÜÇÜK M.E.B. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği tarafından düzenlenen sempozyumların 12.sinde bir aradayız. Bu 12 sempozyumun son beşine katılma şansına sahip oldum. En uzun süre katılan bürokrat ben oluyorum, diye düşünüyorum. İnşallah daha uzun yıllar beraber oluruz. Tabii son 4 sempozyuma sayın bakanlarımızla beraber katılmıştık. Üç değişik bakanımızla beraber gelmiştim. Bu programa da Sayın Ömer Dinçer’le beraber gelecektik. Ama bakan değişikliğinden dolayı çok yoğun olduğundan katılamadı. Biz yalnız katılmış oluyoruz. Kişisel olarak söylüyorum, program harika. Programın değerlendirmesini katılımcılar yapıyor zaten. Her yıl artan katılımcılarla programın kalitesini ortaya koyuyorlar. Bence en önemli gösterge budur. Yoksa birilerinin söyleyeceği sözler çok önemli değil, diye düşünüyorum.Ben konuşmama başlarken bu programların başlatıcısı olan, eskimeyen genç başkanımız Rüstem Eyüboğlu’na da saygılarımı sunuyorum. Kendiside burada aramızda. İnşallah kendisiyle uzun süre daha beraber oluruz.Evet değerli katılımcılar benim sunum biraz öncede bahsettiğim gibi programın çok değerlendirmesi olmayacak, daha çok bir yıl içerisinde özel okullar açısından neler yapıldı, nerelerdeyiz, neler yapıldı? O konuda bazı size bilgiler aktaracağım. Ondan sonrada sorularınız varsa cevaplandırmaya çalışacağım. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğünü maalesef bazıları sadece Özel Okullar Genel Müdürlüğü olarak algılıyor. Birçok yerde bu zikrediliyor. Biz sadece özel okullara bakmıyoruz. Özel okullar belki kurum çeşitliliğimizin en büyüğünü oluşturuyor.Evet, 4578 özel okul var Türkiye’de. Bunlar, en fazla kurumlarımızı oluşturuyor. Ayrıca belki gerçekleşen ciro açısından da en büyük paya sahip özel okullar kurumu olarak, diyebiliriz. Ama onun yanında özel dershaneler, motorlu taşıt sürücü kursları, özel teknik ve eğitim kursları, özel rehabilitasyon merkezleri ve öğrenci etüt eğitim merkezleri, son yıllarda yaygınlaşmaya başlayan özel uzaktan eğitim yapan kurumlar, özel hizmet içi eğitim merkezleri ve geçen yıldan beri genel müdürlüğümüze bağlanan özel öğrenci yurtları müdürlüğümüzün görev alanı içerisinde bulunuyor. Ben burada özel okulların bir miktarda sayılarını vermek istiyorum. Özel okullar içerisinde en fazla 1655 kurumla özel anaokullarımız, 849 ilkokulumuz var. Biliyorsunuz 2012 yılına kadar ilköğretim okulu olarak devam ediyordu. 2012 yılı içerisinde tüm özel ilköğretim okullarımızı biz ya ilkokula dönüştürdük ya ortaokula dönüştürdük veya ilkokul ve ortaokul olarak iki şekilde böldük. 811 tanede ortaokulumuz oldu. Genel ortaöğretim kurumu sayımız 807, meslek lisesi eğitim sayısı son yıllarda çok önemli artış var. Biraz sonra onun sebebinden de bahsedeceğim. 111 tane özel meslek lisemiz var. Akşam lisemiz azalıyor, 74 tane. Engellilere eğitim veren okullarımız azalıyor 181 tane. Azınlık okullarımızın müdirelerinden bir tanesi burada sunum yaptı. Kendisine teşekkür ediyorum sunusu için. 63 tane azınlık okulumuz var. Yabancı okullarımız 12 tane ve uluslar arası okullarımız 15 tane olmak üzere 4578 adet okulumuz var Türkiye genelinde. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 201 Bu yıl öğrenci sayımız 566 bine çıktı. Önemli bir artış .66 bin öğretmenimiz de özel okullarda çalışıyor. 202 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Geçen yıl ile bu yıl arasındaki öğrenci artışını ben kıyaslamak istiyorum sınıf düzeyinde. Cem Bey açılış konuşmasında çok fazla sistem değişikliğinden bıktıklarını söylediler. Aslında sistem değişikleri özel okullara bir miktar öğrenci kazandırıyor, diye ben düşünüyorum. Çünkü her yıl %7-%8 oranında öğrenci artışı olurdu özel okullarda. Bu yıl %15 öğrenci artışı oldu. Bu çok önemli bir rakam. Bu %15 öğrenci artışı olması sebebi de bana göre sistem değişikliği. Sistem değişikliği olduğu dönemlerde vatandaş biraz okullarda sıkıntı olabileceğini, karışıklık olabileceğini düşünüyor. Bu nedenle özel okulları sığınabileceği güvenli bir liman olarak gördüğü için oraya doğru yöneliyor. En fazla artışı ise okul öncesiyle 1. sınıflarda var. Buda gösteriyor ki 1. sınıflarda sistem değişikliği kendisini hissettirdi. Hem yaşın, okula başlama ayının değişmesiyle bir öğrenci fazlalığımız oldu orada. Özel okullarımız daha fazla pay aldı orada ve sonuç olarak 491binden 566bine yükseldi. Ama yine de dünya ülkelerine göre az %3,5’lerde. Son yıllarda açıkçası her yıl öğrenci sayımız artıyor. 2002-2003 öğretim yılında özel okullarımızda 203bin öğrencimiz vardı. O yıldan bu yıla geçişlerimizde %150’lilik bir artış olmuş. Bu artışla 566bine yükselmişiz. Ama şunu söyleyeyim daha önceki toplantılarda da belirtmiştim;“Avrupa birliği ortalaması %14 civarında.” Özel okullarda okullaşma sayısı bakımından OICD ülkeleri bakımından ortalamanın biraz üzerinde. Bizim Avrupa birliği ortalamaları yada OICD ortalamaları düzeyine çıkabilmemiz için en az 4 katlık öğrenci artışımızın olması lazım. Buda 2milyonun üzerinde öğrencimizin olması anlamına gelir ki özel okullarda okullaşma sayıları açısından gelişmiş ülkeleri Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 203 aşabilelim. Burada da çok geride kaldığımızı belirtmek istiyorum. Ama her şeye rağmen son 10 yılda %150 artış olmasının bana göre 2 tane sebebi vardır. 1.si özel okullar paralı okullar olduğu için ekonomik gelişmelerle çok alâkalıdır, diyorum. Çünkü daha önceki yıllarda kriz nedeniyle özel okulların öğrenci sayısındaki azalışı biliyoruz. 2001 krizinden sonra %16 özel okullarda öğrenci sayısı azalmıştır. 2008 yılı beni açıkçası çok korkutmuştu. Paylaşmıştık da ama özel okullar sahibimiz fiyat konusunda anlaşma sağladılar. Kendilerine buradan teşekkür ediyorum. O yıl yine hem dünyada da kriz olması nedeniyle hem de Türkiye’nin o krizi hafif atlatması ve özel okullarımızın tedbir alması nedeniyle azalma değil artış oldu. Birinci sebep bu, ekonomideki artış ikinci sebep, asıl sebep özel okullarımızın çok iyi eğitim vermesi. Özel okulculuk Türkiye’de önceki yıllar çok kolaydı. Çünkü devlet okullarımızın mesleki yapısı iyi değildi. Sınıf mevcutları çok kalabalıktı. Donanımları iyi değildi. Özel okullarda resmi okullara nazaran sınıflarda 60 kişi vardı. Siz 30 kişilik sınıf yaptığınız zaman öğrenci size gelebiliyordu veya resmi okullarda bilgisayar laboratuvarları yoktu. Siz bilgisayar laboratuvarı kurduğunuz zaman öğrenci size çok rahat gelebiliyordu. Fiziki yapıları kötüydü. Bir miktar fiziki yapı ile öğrenciyi çekebiliyordunuz. Ama artık günümüzde öyle değil. Resmi okullarda öğrenci mevcutları önemli ölçekte azaldı. Resmi okulların fiziki yapıları çok çok güzelleşti ve şunuda söyleyeyim bazı resmi okullarımızın fiziki yapısı bazı özel okulların fiziki yapısından çok daha güzel oldu, diyebilirim. Donanımları da mükemmel oldu. Son olarak da Fatih Projesiyle okullarımız teknolojiyi çok daha iyi kullanmaya başladılar. Buna rağmen özel okullardaki öğrenci sayısı artıyorsa. Bu okul yöneticilerinin ve öğrencilerin çok çalışmaları ve üstün performans göstermelerinden dolayıdır. Bütün çalışanlarımızı buradan tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum. Son 10 yılda özel okullara destek anlamında yapılan faaliyetlerden de kısaca bahsedeceğim. Başarıya ulaşamayan 3 girişim oldu. Birincisi 2003 yılında 10 bin öğrenci projesi olarak bilinen proje. Sınavla seçilen bazı öğrencilerin özel okullarda ücretsiz okutulmasıyla ilgili düzenleme vardı. Danıştay tarafından iptal edildi. 2006 yılında mevcut 5580 sayılı özel okullar kanunu hazırlanmış ve orada hizmet satılması ile ilgili bir madde vardı. O maddeden dolayı geri çevrildi. Sayın cumhurbaşkanımız tarafından mecliste düzeltilerek 2007 yılında yeni yasamız çıktı. Özel Eğitim Kurumları Yasası kanunlaştı ve son olarak 2010 yılının sonlarında biz özel okullarda bulunan her bir öğrenci için bir miktar destek sağlanmasıyla ilgili kanun teklif yasası hazırladık, gönderdik. Maalesef meclisin yoğunluğu nedeniyle gündeme alınamadı. Daha sonra 2011 yılında yeni hükümet kurulduktan sonra KADÜK kaldığı için geri çevrildi ama bu anlamda 12 Temmuz 2012’de güzel bir uygulama oldu. Özel Eğitim Kurumlarının 12. maddesine eklenen bir madde ile organize sanayi bölgelerinde açılan mesleki sanayi eğitimine giden her bir öğrenciye destek verilmesiyle ilgili kanun, bizim 5580 içerisine konuldu. Kanun maddesi eklendi. Ben bunu çok önemli bir madde olarak görüyorum. Daha önceki toplantılarda da hep söylemiştim.“Destek vermeden özel okulları geliştiremiyoruz. Gelişen ülkelerin tamamında destek var.” 204 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi ” Bu şuanda çok fazla okulumuzu kapsamıyor. Kanun çıktığı dönemde Türkiye’de bir tane okul vardı. OSB’ler tarafından açılan Kocaeli Dil Okulları diye bir okul vardı. Ama kanundan sonra hemen 3 tane daha okulumuz açıldı. Birisi Çerkezköy OSB içerisinde, bir tanesi Ankara Sanayi Odası tarafından, bir tanesi de Manisa’da açıldı. Bunula ilgili yönetmelik düzenlemememizi de yaptık. İlk ödemeyi şubat ayı içerisinde yapacağız. Bakan değişikliğinden dolayı tebliğin yayınlanması geç oldu. Aslında şu ana kadar yayınlanması gerekiyordu. Hangi alanlara ne kadar ücret vereceğimize dair tebliğ yayınlanacak. Bu anlamda da Maliye Bakanlığıyla anlaştık. Biliyorsunuz parasal konularda son sözü Maliye Bakanlığı söylüyor. Fiyat konusunda anlaştık. Önemli ölçüde destek vereceğiz. Bu okullarımızı mutlu edecek bir destek olacak. Alan düzeyinde farklı destekler olacak. Birazda burada iş gücü piyasasını dikkate alarak rakamları belirledik. Hangi alanda ne kadar vereceğimize dair şu anda rakamlar belli. Ama resmi gazetede yayınlandıktan sonra herkes görecek. Tabii bu kanunumuzda şöyle bir maddede var. OSB dışında açılan mesleki ve teknik okullarında da destek verilmesi ile ilgili yetki, Bakanlar Kurulu’na bırakılmış durumda. Yani Bakanlar Kurulu isterse (OSB dışında 111 tane toplam meslek lisemiz var) OSB dışındaki meslek liselerine de destek verilecek. Ama şu anda bizim öyle bir çalışma içerisinde de olmadığımızı söyleyelim. Bizim kanun çıkartırken temel amacımız, OSB’lerin içerisinde OSB’lerin ihtiyaç duyduğu elemanları yetiştirecek okullar açılmasıydı. Açıkçası sanayi bizi bu yönde eleştiriyor. Yani Bakanlık olarak bizi eleştiriyor “bizim ihtiyacımıza hizmet vermiyor, bizim ihtiyacımıza uymuyor” diyorlar. Ama bundan sonra biz de sanayiciye diyoruz ki “Top sizde. Kendi okulunuzu açın. Biz parasını verelim.” Kanundaki madde de şu şekilde; “Bir öğrencinin devlete maliyetinin 1,5 katına kadar yani 3 bin lira maliyet varsa, bir alanın 4-5 bin liraya kadar verilebiliyor.” O da önemli bir rakam. Bu şekilde çıktı. Dediğim gibi buradan özel okulculara ben seslenmek istiyorum. İmkânı olan OSB içerisinde bu tür okulları açsın. Biz çok önemsiyoruz. Aldıkları parayla da bu okulun masraflarını karşılayabilirler, diye de düşünüyoruz. Yaptığımız masraflar o doğrultuda. Fakat burada bir ayrıntıyı belirtmeden de geçemeyeceğim. OSB bölgesinde bir okul açmak istiyorsanız, OSB yönetiminden bir izin almanız gerekiyor. Yani biz, bize başka bir yerden okul isteği geldiği zaman hiçbir yere bakmadan genel müdürlük olarak açıyoruz. Ama kanunda OSB ile ilgili bir hüküm var. Hüküm olduğu için OSB yöneticilerinin izin vermesi gerekiyor. İzin vermeden okul açılımına izin vermiyoruz. Hatta kanun o kadar katı ki OSB içerisinde bir fabrikası bulunan şahıs, o fabrikayı başka bir fabrikaya çevirirken bile OSB’den izin almak zorunda. Öyle yasal düzenleme var. Dolayısıyla düşünen girişimciler olabilir. Ben açıkçası düşünmenizi, bu alana yönelmenizi istiyorum. Değerli katılımcılar,bu ayrıntıyı gözardı etmezlerse memnun oluruz. Yine geçen yıl biliyorsunuz bu toplantı Çeşme’de yapılmıştı. Orada da bahsetmiştim. Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğini hazırlamıştık ve toplantı yapıldığı zaman Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 205 eleştirilerinizi, düzeltmelerinizi gönderin diye web sayfamızda yayınlamıştık. O yayınlama süresinde sizlerden gelen yorumlardan sonra yönergemizi 20 Mart tarihinde yayınladık. 20 Mart tarihinde yayınlanan yönetmelikte, özel okullar için küçük de olsa bazı iyileştirmeler yapıldı. Onların bazılarından bahsetmek istiyorum Binanın sağlamlığı ve dayanıklılığıyla ilgili problemler yaşanıyordu. Rapor alınan yerleri artırdık. Serbest proje mükellefleri de “sağlam ve dayanıklıdır diye” rapor verebiliyor artık. Ayrıca 1999 yılından sonra yapı denetim firmaları tarafından yapılıp denetlenen ya da özel öğretim kurumları tarafından yapılan binalardan da sağlam ve dayanıklılık belgesi istemiyoruz. Çünkü onlar kurala uygun yapı denetim firması gözetiminde yapıldıkları için ikinci bir iş yapmamalarını sağlamış olduk. Binanın sağlıklı olduğuna dair raporun, ilçe müdürlüklerinden alınması esasını getirdik. Buda büyük şehirler için önemli bir ayrıntı. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde sadece il merkezlerinden alınması zorluk oluşturuyordu. Bu yetkiyle ilçeye de yönetmelikler vermiş olduk. Eğitim personeli dışındakilerin çalışma zorunluluğunu kaldırdık. Bunu isteğe bıraktık. Eski yönetmeliklerimiz de hizmetli çalıştırmak zorundaydınız. Şimdi belki hizmet alımı yaparsınız. Birçok kurumların da öyle yaptığını ben biliyorum. Büro personeli çalıştırmak zorundaydınız. Ona da artık karışmıyoruz. Yine kurum yönetmeliği yapma zorunluluğunu kaldırdık. Artık devletten farklı uygulama yapan okullar, kurum yönetmeliği yapacaklar ki bu 4500 okulumuzda belki 300 tanesi devletten farklı kurum yönetmeliği yapıyor.Çünkü özellikli okullar bunlar ve farklı bir şeyler yapıyorlar. Onun dışında anaokullarımızın tamamının yönetmelik yapmalarına gerek yoktur. Ama eskiden işkenceye dönüşmüştü. Her okulun yönetmelik yapması zorunluydu. Şimdi bunu da kaldırdık. Adaylık uygulamasını kaldırdık. Bana göre saçma bir uygulama idi. Adaylık, biliyorsunuz devlet memurlarında olur. Devlet memurları, göreve başladığı zaman stajyer memur olarak başlar, devlet memuru olarak değil. Bizim kurumlarımızdakiler devlet memuru değiller, iş kanununa göre çalışan kişiler. Devlet memuru gibi düşünülmüş zamanında. Ama devlet memurunun yararlandığı hiçbir haktan yararlanamıyorlar. Birçok konuda iş kanununa tabii olarak çalışan personele adaylık uygulaması yaptırıyorduk. Biliyorsunuz, yönetmelikle yaptığımız bir değişiklikle adayların derse girmesini sağlamıştık. Eskiden derse de giremiyorlardı ve son yapılan düzenleme ile de adaylığı kaldırdık. Şunu da söyleyeyim, özel okullarda çalışıp adaylığı kalkan personel resmi okula atandığı zaman yine adaylık işlemine tabii tutuluyordu. Saçma bir uygulamaydı. Kurumu ondan memnunsa hemen derse alabilir, ders verebilir düşüncesiyle bu uygulamayı da kaldırdık. Okul-aile birlikleriyle ilgili maddeyi de okul öncesi kurumlardan kaldırdık.Okul-aile birliği kurma zorunluluğu yok artık. Diğer kurumlarda (tek genel müdürlüğe bağlı olanlarda) tek okul aile birliği kurabilirler. Aslında onu da belki tamamen kaldırabilirdik ama kanunda bir engel var diye düşündüğümüzden dolayı kaldıramadık. 206 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 17 Ağustos 2002 yılında yayınlanan standartlar yönetmeliğinde de bu konuyu standartlar yönergesine hazırladık. Sadeleşme yaptık. Lüzumsuz yerleri, çıkarttık ve orada da bir miktar kolaylıklar sağladık. Bilhassa okul öncesi eğitim kurumlarında kolaylık sağladık. Orada ayrıca koridor genişlikleriyle ilgili sıkıntılar vardı. Onu bir miktar daha küçülterek biraz daha kolay hale getirdik. Tarihi binalarla ilgili (Kültür ve Tabiat kurullarının gözetimi altında olan binalardır) bina sahibi orada hiçbir değişiklik yapamıyordu, onlarla ilgili bir miktar rahatlıklar sağladık. Ayrıca okul öncesi kurucu odası bulundurma zorunluluğunu kaldırdık. İsterse kurucu odası yapsın isterse yapmasın. Müteşebbise biz karışmıyoruz.Yine genel müdür olma şartlarında iyileştirme yaptık. Bunların dışında, 19 Haziran 2012 yılında, 2012 tarihli resmi gazetede yayımlanan yatırımlarda, devlet hakkında Bakanlar Kuruluna görede özel okullar biraz daha yatırımlarda özel bir yere kondular. 20 Haziran’da yayınlanan bu kararın uygulanmasına dair tebliğle de açıklamalar yapıldı. Bu iki kararı da incelemenizi istiyorum. Teknik olarak bu konular benimde pek anladığım iş değil. Devlet memuru olarak hayatımızı sürdürdüğümüz için bu parasal konulardan çok anlamıyoruz. Ama en önemli değişiklik şudur: 2013 yılında yapılan eğitim yatırımlarında tabii önemli destekler var. Ama en önemli destek de Türkiye’de tamamında yapılan eğitim yatırımları, 5. bölgede yapılan yatırım gibi kabul ediliyor. Biliyorsunuz Türkiye’de yatırımlar için gelişmişlik seviyesine göre iller 6 bölgeye ayrılmış durumda. En düşük bölgeden bir sonraki bölge, yani Kars, Bingöl gibi illerde yatırım yapmış gibi değerlendiriliyor. Burada da 2013 yılında yapılan yatırımlarda da çalışanların SGK işveren kesintilerinin 7 yıl boyunca devlet tarafından ödenmesi gibi çok teşvik edici unsurlar var. Onun dışında KDV istisnası var. Donatımla ilgili yurtdışından da yurtiçinden de getirilebilir. KDV istisnası var. Banka faizi konusunda gelişmeler var. Arsa tahsisi konusunda da var. Önemli ölçüde dediğim gibi teşvikler var. Bundan da ben özellikle yararlanmanızı istiyorum. Ek binada da bu teşviklerden yararlanabilirsiniz. Teşvikle ilgili yine ek düzenlemeler var. Biliyorsunuz orada valinin uygun görüşüyle bakanlığımıza, genel müdürlüğümüze dosya geliyor ve ön izin belgesi düzenlenerek dosyayı ekonomi bakanlığımıza iletmek üzere, gerçek ve tüzel kişilere veriyorduk. Bu 3 aya kadar biz de direkt Ekonomi Bakanlığına yazıyorduk. Biz bakanlığa yazmıyoruz. Artık şahsın dilekçesine cevap veriyoruz. “Şahsa veya tüzel kişiliğe uygundur” diyoruz. O dilekçeyle ekonomi bakanlığına kişi gidiyor ve orada şartları sağlayanlara teşvik belgesi düzenleniyor. Bundan sonrada bahsettiğim gibi teşviklerden de önemli ölçüde yararlanıyorlar. Yatırım yapmayı düşünenler, bu yıl biraz daha teşviklerin fazla olduğu bir yıl. 2014 yılından itibaren azalma süreci başlayacak. 2013 yılında düşünürlerse bizde mutlu oluruz. Ne kadar okul yapılırsa o kadar resmi okullarda belki azalma olacak. Devletin eğitime yaptığı yatırımda, bir öğrenci başına düşen miktarda azalma olacak. O Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 207 nedenle önemsediğimiz bir konu. Bu konudaki yapacağınız yatırımlar için de şimdiden hayırlı olsun temennisinde bulunmak istiyorum. SORU: Biz Samsun’da kurulmuş bir okuluz. Hiçbir markamız yok. Belirli kriterlere göre kayıt alan bir okuluz. Ancak ülke genelinde ölçme ve değerlendirmeyle ilgili bir sıkıntımız var. Ölçme ve değerlendirmesiz eğitim olamayacağını biliyoruz. Ancak hiçbir alanda objektif ölçme değerlendirme halâ olamıyor.Sınavlar kaldırıldı. Biraz rahat edeceğimizi düşünürken daha büyük sıkıntılarımız çıktı. Şöyle ki: Şu anda objektif not değerlendirmesinde çocuk bir sonraki eğitim kurumuna gidecek bu konudaki kriter değişecek mi? Yine göreceli değerlendirmelerle hak edenlerle edemeyenler birbirine karıştırılacak mı? CEVAP: Tabii bakanlıkta birçok konuda çalışma var. Çalışmalar sonuçlanınca kamuoyuyla paylaşılacak. O zaman duyarsınız. Şu anda benim çalıştığım bir konu değil, onu söyleyeyim. Ama ben çalıştığım konularla da ilgili bilgi veremiyorum. Burada soruldu “ben sadece çalışıyoruz”, diyorum. Bu konularda da çalışılıyor. Dediğim gibi en doğru karar verilecek diye ümit ediyorum. Zaten aklın yolu bir. Karar verildiğinde de kamuoyuna sunulacak ve hepiniz duyacaksınız. SORU: Efendim, son zamanlarda Sayın Başbakanın görüşü söz konusu; dershaneler kapatılacak, özel okula dönüştürülecek, diye. Önce ben kendi görüşümü belirteyim. Bence bu, çok uzun bir süreçte olacak bir olay. Üniversiteye giriş konusunda dershaneye devam ederken malumunuz önümüzdeki yıllarda SBS de bir daralma olabilir. Ancak benim sorum şu;“kapatılma sözünden sonra özel okula dönüştürülecek derken, özel okulda bazı esnek eğitimin getirileceği ve dershaneler bazı özel okullar açarken esneklikleri, fiziki ortam açısından ve eğitim açısından olacağı söz konusu denildi. Önce bu esneklik kelimesi şu an mevcut okullar için özel okulcular için bir haksızlık değil mi?” Kısacası şu an mevcut bir pasta var. Eğer özel dershaneler okullara dönüştürülürse bu pasta büyüyecek mi? Yoksa mevcut pasta dilimleri küçülecek mi ki ona göre mevcut özel okulcular tedbir almak zorunda. CEVAP: Bu biraz mayınlı bir saha dershaneyle ilgili çok soru soruldu. Ben çalışıyoruz dedim. Ne yapacaksınız, kapatacak mısınız? Çalışıyoruz. Kapatmayacak mısınız? Çalışıyoruz. Tek verdiğim cevap bu. Şunu söyleyeyim. Ben Sayın Başbakanımızın sözünden sonra başladığı doğru değil. Çünkü yanılmıyorsam 2007 ya da 2008 yılında Milli Eğitim Bakanlığının stratejik planı yayınlandı. O stratejik planda bir cümle ve o dönemlerde de tartışıldı. 2008-2009’da dershanelerden %70’inin özel okullara dönüşmesini sağlamak. Dershaneciler hatırlarlar o tarihte girmişti. Sayın Başbakanımız daha sonra2012 yılında söyledi. Dolayısıyla bakanlar, dershaneler konusunu uzun bir süredir masaya yatırmış çalışıyor.Biz de bu yıl eğitim-öğretim yılında çok geniş anket ve bilgi edinmeyle ilgili bir forum hazırladık. Dershanelerimize gönderdik. Bütün dershanelerimizin doldurmasını sağladık. Onları değerlendirmeye devam ediyoruz. Çok kapsamlı bir çalışma oldu. Türkiye’de yaptığım en kapsamlı konu, dershanelerle ilgili çalışma idi. Esneklik olacak gibi dediniz, henüz ortada bir şey yok.Yani çıktığı zaman ancak onları tartışabiliriz. Şu anda çalışmamız devam ediyor. Bu kadar bilgi verebilirim. Teşekkür ederim. 208 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Cem GÜLAN Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sempozyumun sonuna gelmiş olmamıza rağmen salon hala dolu, hepinize çok teşekkür ediyorum. 28 yıllık okul yöneticisiyim, 20 yıl derneğin yönetim kademelerinde görev yaptım. Sayın Genel Müdürümüze bu anlamda çok teşekkür ediyoruz, çünkü her sıkıntımızda kendisine gece gündüz demeden anında ulaşabiliyoruz. Teşekkürlerime geçmek istiyorum, çünkü Sempozyumumuz bu insanların emekleriyle gerçekleşiyor ve hepsine teşekkür borçluyuz. Uçak rezervasyonu organizasyonumuzu yapan Artı Turizm Acentesi Müdürü Pervin Taşdev’e, havaalanı transferlerimizi bizi mahcup etmeden gerçekleştiren Recep Hıra’ya, sahne tasarımlarımızı yapan Panorama Turizm firmasından Güniz Erçin’e ve kayıt deskinde görevli arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Rixos Oteli Genel Müdürü Cüneyt Kuru’ya ve tüm otel çalışanlarına teşekkür ediyorum. Gerçekten bir ev ortamı hissettirdiler bize. Tedarikçi firmalarımıza ve sponsorlarımıza teşekkür ediyorum. Multinet’e, Sodexho’ya, LeadTurkey’e, Halas Teknoloji’ye ve tabi Vitamin’e. Buraya gelemeyen bir çok öğretmenimize bu sempozyumumuzu ulaştırdığı için Vitamin’e ayrıca teşekkür ediyorum. Biz 11 yıldır Antalya’ya misafir oluyoruz, Antalya Koleji’nin kurucu temsilcisi Sayın Hüseyin Çalık’a ve okul müdürü Mehmet Esen’e teşekkür ediyorum. Basın mensuplarımıza teşekkür ediyorum, sesimizi bütün Türkiye’ye duyuruyorlar. Hep şunu iddia ettik, biz sadece bu sempozyumu düzenliyoruz, bu sempozyumun sahibi buradaki herkes ve tüm dernekler. Federasyon, konfederasyon ve dernek temsilcilerimiz burada, hepsine gönülden teşekkür ediyorum. Sempozyumumuzun ilk günü gerçekleşen ritim gösterisi için Türkiye’nin nadir seslerinden, ünlü kontrtenor Kaan Şolcum’a teşekkür ediyorum. Simultane çevirilerimizi yapan VKV Koç Özel Lisesi’nin öğretmenleri Selda Şenkul ve Didem Güreş’e teşekkür ediyorum. Aslında kendisi de bir öğretmen, insan işini severek yaptığı zaman neler yaratabiliyor, bunu bize gösteren sunucumuz TED Antalya Koleji Edebiyat Öğretmeni Canan Yaltkaya’ya teşekkür ediyorum. Sosyal medya ekibimiz Ediz Kentkuran’a ve Yavuz Selim Şengün’e, teknik sorumlumuz Kemal Aydın’a ve Dernek Müdürümüz Nalan Tuğ’a teşekkür ediyorum. Yönetim Kurulu Üyelerimiz Özlem Karsan’a, Fatma Günal’a, Pınar Gözükara Karadeniz’e, Ayşim İncesulu’ya, Whitman Shepard’a, Kemal Nakipoğlu’na, Dr. Jale Onur’a,Hayik Nişan’a, Nurullah Dal’a ve Yusuf Tavukçuoğlu’na teşekkür ediyorum. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 209 Bu işin mimarı ve fikir babası Derneğimiz Onursal Başkanı Sayın Dr. Rüstem Eyüboğlu’na ve Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Sayın Dr. Yusuf Ekinci’ye teşekkür ediyorum. Buraya şeref veren, değerli görüşlerini paylaşan M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanımız Sayın Prof. Dr. Emin Karip’e, M.E.B. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Sayın Mehmet Küçük’e, tüm Bakanlık bürokratlarımıza, Antalya Valiliğine, Antalya İl Milli Eğitim Müdürlüğüne, diğer il ve ilçe milli eğitim müdürlerimize teşekkür ediyorum. Değerli görüş ve katkılarını hiçbir maddi karşılık beklemeden sizlerle paylaşan akademisyenlerimize teşekkür ediyorum. Kendini geliştirmeye çalışan siz değerli öğretmenlerimize ve çalışmalarımıza desteklerini esirgemeyen tüm özel okul kurucusu dostlarımıza teşekkür ediyorum. 210 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi YENİ EĞİTİM SİSTEMİ, DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ SONUÇ BİLDİRGESİ Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 211 SONUÇ BİLDİRGESİ Sempozyum; Antalya Rixos Lares Otel’de M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı, M.E.B. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü, Bakanlık bürokratları, Antalya Vali Yardımcısı, Antalya İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı, Manisa İl Milli Eğitim Müdürü, İstanbul İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı ve İstanbul İlçe Milli Eğitim Müdürleri, Özel Öğretim Kurumlarını temsil eden 1 konfederasyon, 1 federasyon ve 9 Dernek Başkanı, yurtdışından 2 yabancı akademisyen, ülkemizin önde gelen üniversitelerinden 24 bilim insanı ve eğitim uzmanı, yazılı ve görsel basın mensupları ile 750 civarında özel okul kurucusu, yöneticisi ve öğretmenin katılımıyla gerçekleşmiştir. Sempozyumda alınan kararlar şöyledir: • Dijital eğitimde en iyi teknolojik alt yapıya sahip olunsa, en iyi içerikler satın alınsa da öğretmenin bunları kullanamaması durumunda amaca ulaşılamayacağı ve milli kaynaklarımızın boşa harcanmış olacağı görüşünde hem fikir olunmuştur. Ülkemizin önündeki hedeflerini gerçekleştirmek ve genç nüfusun ihtiyaçlarına cevap verebilmek adına zaman ve kaynak kaybına tahammülü yoktur. Milli Eğitim Bakanlığı, okullardaki öğrenmeyi destekleyecek hızlı ve etkili bir yönetim yapısı oluşturmak için politika ve uygulamalarını bütüncül bir yaklaşımla geliştirmeye devam etmelidir. Bu amaçların gerçekleşmesi için öğretmenlere, 21. yüzyılın hızına uyum sağlamalarına yardımcı olacak mesleki gelişim materyalleri sağlanmalı, deneysel girişimlerin önünü açacak özgürlükler tanınmalı, yeni beceriler kazanmalarına destek olunmalı, daha vasıflı hale gelmeleri ve birbirlerinden öğrenmeleri teşvik edilmelidir; çünkü eğitim ve öğretim süreçlerinin kalitesiyle öğretmenlerin nitelikleri ve becerileri arasındaki ilişki yadsınamaz. • Üniversite, kamu ve sivil toplum kuruluşlarının ortak desteği de sağlanarak öğretmen gelişimi ile beraber eğitim programları öğrenci merkezli öğrenme paradigmasına uygun olarak gözden geçirilmeli ve bilişim teknolojilerinin sağladığı imkânlardan yararlanılarak öğrencilere kaliteli eğitim içeriğine erişmede fırsat eşitliği sağlanmalıdır. • Sosyal ağlar ve dijital oyunlar çağında eğitim ortamlarını yeniden biçimlendiren oyun tabanlı eğitimin motivasyonu artırdığı, yetenek ve zekâyı geliştirdiği ve kullanıcının hem oyun ortamıyla hem de birbirileriyle etkileşim kurabilmelerini sağlayarak çok küçük yaşlardan itibaren çocukları etkilediği ve yerli içerik ile tarih ve kültürümüzü öğretebileceğimiz de dikkate alınarak oyunun pozitif gücünden faydalanılmalıdır. • Öğretmenin ve lider durumda olan yöneticilerin teknoloji ile ilgisi, algısı, görüş ve birikimi çok önemlidir. Bunun da kısa süreli hizmet içi eğitimler ile sağlanmasının mümkün olmadığı araştırmalarla ortaya konmuştur. Bu süreçte farklı strateji ve yöntemlerin planlanması ve gerçekleştirilmesi için zaman ve emek gerekmektedir. Öğretmen yetiştiren fakültelerin aynı tahta ya da kalem gibi dijital eğitimi gerçekleştirmek üzere teknolojiyi içselleştirmeleri çok önemlidir. Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 213 • Pilot okul olarak FATİH projesini uygulayan okullarda akademisyenler tarafından yapılan araştırma sonuçlarına göre öğretmenlerin etkileşimli tahta kullanımından mutlu oldukları, ancak Fatih projesi ağı dışında paylaşımın olmaması nedeniyle tablet uygulamalarından verim alamadıkları belirtilmektedir. Fatih Projesinden verim almak için pc tabletlerle internete ulaşımın serbest olması ve tabletler arası yönetimsel yazılımın geliştirilmesi gerekir. Başka bir özel okulda öğretmen, idareci, öğrenci ve veli katılımıyla birebir dizüstü/tablet programı zamana yayılarak ve ders programlarına entegre edilerek yapıldığında sürekli gelişim sağlanmıştır. Bu tip özel okul deneyimleri model olarak kullanılmalıdır. E-dönüşüm ve Türkiye kapsamındaki FATİH projesi için bu pilot çalışmaların sonuçları dikkate alınmalıdır. • Dijital teknoloji sayesinde modüler öğrenme etkin ve kolay uygulanabilmektedir. Bu tür yöntemlerden farklı seviyelerde öğrenme özelliği gösteren bireylere farklı çalışma akışlarıyla sunulan öğrenme modülleri FATİH projesi kapsamında da oluşturulmalıdır. Bunun için öğrenenlerinin gereksinimlerini anlamaya, zamanı doğru kullanmaya, araştırmaya, keşfetmeye, belgelemeye ve becerilerin olgunlaşmasına zaman verilmelidir. • Öğretmen yetiştiren fakültelerde kitle eğitimi değil daha seçkin ve az sayıda aday ile bilgi ve becerilerin edinilmesi, eğitim programlarının teknolojik gelişmeler nezdinde organize edilmesi ve eğitim sisteminde öğrenci, öğretmen ve yöneticilerin ortak paydası haline getirilebilmesi hedeflenmelidir. Günümüzün eğitim yöntemlerinden biri olan uzaktan eğitim yoluyla da öğretmen adaylarına hizmet içi öncesi eğitimle aldıkları bir kısım dersler ve/veya derslerin bir kısmı verilebilir. • Dijital yerliler denilen yeni kuşağın farklı öğrendikleri savı öne sürülmektedir ve dijital yerliler öğrenme süreçlerinde yeni teknolojileri ve sosyal medyayı kullanmayı tercih etmektedirler. Bu nedenle öğretmenler dijital araçları kullanabilmeli, kaynakları yönetebilmeli ve üretebilmeli, sosyal medya araçlarını kullanarak iletişim kurabilmelidir. Öğretmenlerin teknolojik becerilerinin geliştirilmesi, sistemin bütünsel desteğinin sağlanması, yöneticilerin öneminin kavranması ve geliştirilmeleri gerekir. • Teknoloji kullanımı okulda öğrenci başarısını arttırırken öğrencilerde, öğretmenlerde ve de okul liderliğinde davranış değişikliğine neden olur. Öğretmenler, çatışmadan birbirlerine destek olarak ve birbirlerinden öğrenerek meslektaş dayanışması içinde çalışmalıdırlar. • Teknolojinin nimetlerinden yararlanırken tehlikelerinden de haberdar olmamız önemlidir. Çocuk ve gençlerde siber zorbalık, bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanarak bir birey ya da gruba özel ya da tüzel bir kişiliğe karşı yapılan teknik ya da ilişkisel tarzda zarar verme davranışlarının tümüdür. Siber zorbalık davranışları hakkında eğitimciler, aileler ve öğrenciler olarak bilgi edinilmeli, kötüye kullanım yolları hakkında bilinçlenilmeli, yasal ve teknolojik olarak önlemler alınmalıdır. • Bilgi çağının insanı kendi hedefini koyabilmeli, izleyebilmeli ve bunu gerçekleştirmek için teknolojiden de yararlanarak başkalarıyla takım halinde çalışabilmelidir. Eğitim programlarımız ve eğitimci eğitimlerimiz bu tür insanı yetiştirmek üzere yeniden düzenlenmelidir. 214 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi 215 216 Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ İstiklal Cad. Odakule İş Mrk. 5. Kat No: 142 Beyoğlu - İstanbul / TÜRKİYE Tel: +90 212 249 00 00 Fax: +90 212 249 00 10 ISBN 978-975-00250-9-9 info@toob.org.tr / www.toob.org.tr