Tarekoder.org Wp Content Uploads Cilt Ii
Transkript
Tarekoder.org Wp Content Uploads Cilt Ii
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tarımsal Yeniliklerin Benimsenmesinde Etkili Olan Faktörlerin Analizi: Erzurum Đli Örneği Ayşe SEZGĐN1 Tuğba EREM KAYA2 Murat KÜLEKÇĐ3 Hediye KUMBASAROĞLU4 Özet: Tarımsal yeniliklerin benimsenmesinde etkili olan faktörlerin belirlenmesi amacı ile Erzurum ilini sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan temsil edebilecek 7 ilçede 169 çiftçi ile yapılmıştır. Anket verilerin LĐMDEP programında Lojistik regresyon analizi kullanılarak analiz edilmiş ve sonuçlar tablo halinde sunulmuştur. Yenilik olarak suni tohumlama yaptırma durumu, Kooperatife üye olma durumu, ahırda otomatik suluk bulundurma durumu ve tarımsal desteklerden faydalanma durumu incelenmiştir. Analiz sonuçları tarımsal yeniliklerin benimsenmesinde çiftçilerin yaşı, eğitim seviyesi, gelir seviyesi, işletmenin faaliyet amacı, yayım faaliyetlerine katılma, kitle iletişim araçlarından yararlanma ve tarımsal desteklerden faydalanma durumlarının önemli ölçüde etkili olduğunu göstermiştir. Sonuç olarak yeniliklerin benimsenmesi çalışmalarında etkinliği önemli ölçüde arttırılması için yayım faaliyetlerinin sürekli ve yoğun bir şekilde yapılması, kitle iletişim araçlarının diğer yöntemlerin yanında etkili bir şekilde kullanılması, yeniliğin belirli bir süre destekleme kapsamına alınması ve işletmelerin ticari amaçla üretim yapmalarının teşvik edilmesi gerekmektedir. Anahtar kelimeler: Yeniliklerin benimsenmesi, LĐMDEP, Lojistik regresyon analizi, Erzurum Impact Analysis On The Adoption Of The Innovations Generated For Agricultural Production: The Case Of Erzurum Province Abstract: The aim of the study was to reveal of the factors effecting of the mass media tools on adoption of the innovations generated for agricultural production in Erzurum Province. Study was conducted with 169 farmers in 7 districts representing Erzurum in social, economic and cultural aspects. Collected data with questionnaires were analysed using crosstab and logistic regression methods in LIMDEP econometric software. Innovations examined in this study were adoption of artificial insemination, membership to cooperative, automatic waterer in animal houses and making use of incentives for agricultural production. Data analysis showed that age of farmer, education level of farmer, income level of farmer, participation to extension work of farmer, benefit from mass media tools of farmer, utilize from agricultural support of farmers and commercial production have significant effects on the adoption of innovations in agricultural production. It was concluded that it was necessary to take continuously and intensive use of extension work, intensive use of mass media along with other extension tools, included in agricultural support of innovation in a particular period and policy measures encouraging commercial production to improve activity innovation adoption studies. Key words: Adoption of innovations, LIMDEP, Logistic regression analysis, Erzurum 1. GĐRĐŞ Tarımsal yenilikler deyimi "tarımsal üretim sürecinde kullanılan yeni veya geliştirilmiş girdileri ve yöntemleri kapsar". Bunlar üretimi ya da verimi artırıcı teknik uygulamalardır. (Tatlıdil 1997). Tarımsal yeniliklerin benimsenmesi ve yayılması teknoloji transferinin hızlandırılmasını ve teknoloji üretimin daha yararlı hale getirilmesini sağlamaktadır. Günümüzün en belirgin özelliklerinden birisi de teknolojinin hızla değişmesidir. Üretim teknik ve yöntemleri sürekli olarak gelişmektedir. Tarımsal üretimin her aşamasında sayısız teknolojik yenilik, üreticilerin kullanımına sunulmaktadır (Tatlıdil 1 T.C Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Erzurum Đl Tarım Müdürlüğü, Erzurum T.C Çevre ve Orman Bakanlığı Erzurum Đl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Erzurum. 3 Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Erzurum 4 T.C Çevre ve Orman Bakanlığı DSĐ VIII. Bölge Müdürlüğü, Erzurum 2 557 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 1997). Değişen koşullara uyum yeniliklerin hızlı bir şekilde uygulanması ile olanaklıdır (Özkaya vd. 2005). Teknoloji ile tanışma ve yeni teknolojilerin yayılması kırsal kesimde yaşayanların hayat standartlarının iyileştirilmesini ve tarımsal kalkınmayı sağlayacak unsurlardan birisidir. Tarımsal kalkınma genellikle üretimi artırmak için çiftçilerin kabul ettiği teknolojinin düzeyi olarak anlaşılmaktadır. Tarımsal kalkınma teknik bilgi ve yeniliklerin çiftçiye yönelmesi ve kabulü sürecidir. Kısacası çiftçinin değişmeye olan olumlu davranışıdır (Kızılaslan 2009). Tarımsal yeniliklerin çiftçilere ulaştırılması, tanıtılması ve benimsenmesi tarımsal yayım faaliyetleri sağlanabilmektedir. Tarımsal yayım tarımın ayakta kalması için kullanılabilecek araçların en önemlilerinden biridir (Özkaya vd. 2005). Ayrıca tarımsal yayım faaliyetleri tarımsal verimliliği yükseltmede ve tarım sektörünün gelişmesinde önemli bir rol oynamaktadır (Bernet vd. 2001; Olgun 1994; Oktay 1995; Boyacı 1998; Wadsworth 2003; Yurttaş 1979). Yayım faaliyetleri ile çiftçilere sunulan önerilerin benimsenmesi ve uygulamaya sokulması konusunda çiftçilerin ikna edilmesi çok kolay olmamaktadır (Sezgin 2008). Bilginin üretilmesi, çiftçinin anlayabileceği biçime dönüştürülerek yayılması ve çiftçiler tarafından algılanıp kullanılmasının birbirini tamamlayan bir döngü içerisinde gerçekleştiği ifade edilmektedir (Boyacı 1998; Oktay vd. 1995; Bernet vd. 2001). Bu nedenle gerek tarımsal yayım faaliyetlerinde etkinliğin sağlanması gerekse yapılan araştırmaların amacına ulaşması için tarımsal yeniliklerin çiftçiler tarafından benimsenmesi ve uygulanması oldukça önemli bir konudur. Bu kapsamda çalışmada tarımsal yeniliklerin benimsenmesi üzerinde etkili olan faktörler belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarının ileride bu konu ile ilgili yapılacak çalışmalara katkı sağlayacağı ifade edilebilir. 2. MATERYAL ve METOT 2.1 Materyal Çalışmanın birincil materyalini Erzurum ilinde 7 ilçede çiftçiler ile yapılan 169 adet anket oluşturmaktadır. Ayrıca konuyla ilgili literatür, kamu ve özel kuruluşlardan sağlanan bilgiler ve web sitelerinden elde edilen bilgiler çalışmada ikincil materyal olarak kullanılmıştır. 2.2 Metot Verilerin Derlenmesi Çalışmada, anket yapılan ilçelerin seçiminde “Gayeli Örnekleme Yöntemi” kullanılmıştır. Erzurum ilini sosyo-ekonomik ve coğrafi açıdan temsil edebilecek kuzey, orta ve güney kesiminde yer alan 7 ilçe araştırma kapsamına alınmıştır. Böylece Merkez, Aşkale, Pasinler, Đspir, Oltu, Çat ve Karayazı ilçelerinde anket çalışması yapılmıştır. Örnek büyüklüğü, Tarım Đl ve Đlçe Müdürlüklerinden Doğrudan Gelir Desteği (DGD)’ne kayıt yaptıran 16,383 işletmeye ait arazi varlıkları dikkate alınarak tespit edilmiştir. Çiftçiler ile yapılan anket sayısı Basit Tesadüfi Örnekleme Yöntemi ile tespit edilmiştir. Bu yönteme göre işletme anketi sayısını belirlemede aşağıdaki formül kullanılmıştır (Çiçek ve Erkan 1996). n= Nσ N − 1D 2 + σ 2 2 Formülde; n = örnek hacmi, N= popülasyondaki birim sayısı, σ = standart sapma, d= kabul edilebilir hata terimi ( x × 0.10), x = ortalama 558 d D= t 2 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 t = belirli bir güven aralığı için t-dağılım cetveli t değeri Araştırmada, N= 16383, σ= 64,31, d= x × 0,10, x = 84,52, t= 1,65 olarak hesaplanmıştır. n= 16383(64,31) 2 2 8,5 16382 + (64,31) 2 1,65 = 155 Çiftçiler ile yapılacak anket sayısı tahmini olarak 155 olarak hesaplanmıştır. Yapılacak anketlerde eksikliklerin veya yanlışların olabileceği ve popülasyonu temsil etmeyeceği göz önünde bulundurularak, tespit edilen örnek büyüklüğünün %10’u kadar ilave anket yapılması uygun bulunmuştur. Bu kapsamda yaklaşık olarak 171 anket yapılmıştır. Yapılan anketlerden 2’sinde eksik bilgi bulunması nedeni ile değerlendirmeye tabi tutulmamıştır. Böylece 169 adet anket analize tabi tutulmuştur. Yapılan anketlerin ilçelere göre dağılımı ise Çizelge 1’de verilmiştir. Çizelge.1 Đlçelerde yapılan anket sayısı Đlçeler Merkez Aşkale Pasinler Oltu Đspir Çat Karayazı Toplam Anket Sayısı 25 19 31 23 22 23 26 169 Çalışmada kullanılan anket formunun hazırlanmasında konuyla ilgili yurt içi ve yurt dışı çalışmalardan yararlanılmış ve konuyla ilgili uzmanların görüşleri alınarak anket formları oluşturulmuştur. Verilerin Değerlendirilmesi Çalışmada, Erzurum ilinde yapılan anket çalışması sonucunda elde edilen veriler LĐMDEP paket programına aktarılmıştır. Veriler “crosstab” yöntemi ve Lojistik regresyon analizi kullanılarak analiz edilmiş ve sonuçlar tablo halinde sunulmuştur. Hayvancılığa yönelik yeniliklerin benimsenmesinde etkili olan faktörleri tahmin eden regresyon modelinin fonksiyonel şekli aşağıdaki gibidir. Y= f (X1, X2, X3, X4, X5, X6, X7, X8, X9) Y; Suni tohumlama yaptırma durumu evet;1, hayır; 0 (Kukla) X1; Đşletme sahibi ile ilgili özellikler X2; Đşletme ile ilgili özellikler X3; Tarımsal yayım faaliyetlerinden faydalanma durumu 3. ARAŞTIRMA BULGULARI Regresyon analiz sonuçları Araştırma bölgesinde suni tohumlama yaptırma durumu çok yaygın değildir. Ayrıca bölgede suni tohumlamanın yanlış, günah ve sakıncalı bir yöntem olduğuna dair halk arasında inanışlar mevcuttur. Son yıllarda bu konu ile ilgili birçok kurum ve sivil toplum örgütü tarafından bölgede suni tohumlamanın yaygınlaştırılması amacıyla çiftçilere yönelik yayım çalışmaları yapılmıştır. Böylece suni tohumlama konusundaki ön yargıların bertaraf edilmesi ve doğru bir şekilde yapılması konusunda yoğun bir çaba sarf 559 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 edilmiştir. Bu kapsamda çalışmada çiftçilerin suni tohumlama yaptırma durumu bağımlı değişken alınarak lojistik regresyon analizi yapılmıştır (Çizelge 2). Bu bağımlı değişken sekiz adet bağımsız değişken ile açıklanmaktadır. Tüm parametrelerin katsayıları bakıldığında anlamlı olduğu görülmektedir. Suni tohumlama yaptırma konusunda çiftçi yaşının istatistiki açıdan %1 önem seviyesinde önemli olduğu ve daha genç çiftçilerin suni tohumlama yaptırma eğiliminde oldukları görülmektedir. Eğitim düzeyi yüksek olan çiftçilerinde suni tohumlama yaptırmaya daha eğimli oldukları tespit edilmiştir. Bu değişkeninde istatistiki açıdan %5 önem seviyesinde önemli olduğu görülmektedir. Desteklerden faydalanma, tarımsal yayım eğitimi alma ve kitle iletişim araçlarından faydalanma durumunun suni tohumlama yaptırma durumunu pozitif yönde etkilediği ve istatistiki olarak %1 önem seviyesinde önemli olduğu tespit edilmiştir. Çizelge 2: Suni tohumlama yaptırma durumu için lojistik regresyon analiz sonuçları Değişkenler Katsayı Standart hata P değeri Sabit -3.9890 1.9767 0.0436 Bölgesel farklılık (Merkez ilçeler:1, diğer:0) -0.4509 0.6494 0.4875 Yaş -0.7830 0.2159 0.0003*** Gelir 0.0578 0.3430 0.8662 Eğitim 1.2331 0.5329 0.0207** Desteklerden faydalanma durumu 1.6026 0.4979 0.0013*** Đşletmenin faaliyet amacı 0.6633 0.6540 0.3105 Tarımsal yayım eğitimine katılma durumu 1.7998 0.5841 0.0021*** Kitle iletişim araç. faydalanma durumu 1.1818 0.3662 0.0013*** 2 Log likehood:-63.5392 McFadden R Sequre: 0.3989 X (8): 84.3304*** ** * ** * P<0.01 P<0.05 P<0.1 Kooperatifler tarımsal üretim girdilerinin ucuza alınması ve yetiştirilen ürünleri değer fiyattan satılması konusunda üreticilere çok büyük kolaylıklar ve imkânlar sağlamaktadır. Bu kapsamda çiftçilerin kooperatife üye olma durumu bağımlı değişken alınarak ve sekiz adet bağımsız değişken olarak kullanılarak lojistik regresyon analizi yapılmıştır (Çizelge 3). Tüm parametrelerin katsayılarının anlamlı olduğu görülmektedir. Analiz sonuçlarına bakıldığında, genç çiftçilerin kooperatife üye olmaya eğilimli oldukları ve bu değişkenin istatistiki açıdan %1 önem seviyesinde önemli olduğu görülmektedir. Çiftçi gelir seviyesinin ve desteklerden faydalanma durumunun kooperatife üye olma durumunu olumlu yönde etkilediği ve bu değişkenlerin de istatistiki açıdan %1 önem seviyesinde önemli olduğu tespit edilmiştir. Çiftçilerin tarımsal yayım eğitiminden faydalanma durumunun da kooperatife üye olma durumunu olumlu yönde etkilediği ve istatistiki açıdan %5 önem seviyesinde önemli olduğu belirlenmiştir. Çizelge 3: Kooperatife üye olma durumu için lojistik regresyon analiz sonuçları Değişkenler Katsayı Sabit -4.6105 Bölgesel farklılık (Merkez ilçeler:1, diğer:0) -0.1079 Yaş -0.5151 Gelir 0.0004 Eğitim 0.6140 Kooperatife üyelik durumu 0.0183 Arazi varlığı 0.0251 Desteklerden faydalanma durumu 1.1860 Tarımsal yayım eğitiminden fayda. durumu 1.0440 Log likehood: -80.7673 McFadden R Sequre:0.2923 ** * P<0.01 ** P<0.05 * P<0.1 Standart hata P değeri 1.7014 0.0067 0.3966 0.7855 0.1839 0.0051*** 0.0001 0.0002*** 0.3978 0.1227 0.3236 0.9549 0.0614 0.6834 0.3969 0.0028*** 0.5253 0.0468** 2 X (8): 66.7128*** Araştırma bölgesinde çiftçilerin büyük bir çoğunluğunun ahırında hayvanların günlük ihtiyacı olan suyu rahatça karşılayabilecekleri otomatik suluk bulunmamaktadır (Sezgin 2010). Normal bir ineğin günlük su ihtiyacı en az 75-80 litredir. Süt verimi 560 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yüksek olan ineklerde ise bu oran daha fazla olmaktadır. Çünkü, sütün yaklaşık %87’si sudur. Ancak Erzurum ilinde özellikle kış aylarında genellikle günde bir defa su verilmektedir (Yavuz 2007). Bu durumda hayvancılıkta önemli ölçüde verim kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle son zamanlarda yapılan yayım faaliyetlerinde bu konuya önemli ölçüde yer verilmiştir. Ahırda otomatik suluk bulundurma durumu bağımlı değişkenini açıklamak için dokuz adet bağımsız değişken kullanılmış ve lojistik regresyon sonuçları Çizelge 4’de sunulmuştur. Tüm parametrelerin katsayılarının anlamlı olduğu görülmektedir. Çiftçi yaşının ahırda otomatik suluk bulundurma durumunu olumsuz yönde etkilediği ve istatistiki açıdan %1 önem seviyesinde önemli olduğu belirlenmiştir. Gelir durumunun otomatik suluk bulundurmayı olumlu yönde etkilediği ve istatistiki açıdan %1 önem seviyesinde önemli olduğu görülmektedir. Ticari amaçla üretim yapma durumunun otomatik suluk bulundurmayı arttıran bir faktör olduğu ve istatistiki açıdan %10 önem seviyesinde önemli olduğu tespit edilmiştir. Đşletmede bulunan hayvan ırkının otomatik suluk bulundurma durumunu istatistiki açıdan %10 önem seviyesinde etkilediği ve kültür ırkı hayvana sahip olan çiftçilerin ahırda otomatik suluk bulundurmaya eğilimli oldukları görülmektedir. Çiftçilerin tarımsal yayım eğitimine katılma durumunun da ahırda otomatik suluk bulundurma durumun olumlu yönde etkilediği ve istatistiki açıdan %10 önem seviyesinde önemli olduğu tespit edilmiştir. Çizelge 4: Ahırda otomatik suluk bulundurma durumu için lojistik regresyon analiz sonuçları Değişkenler Katsayı Sabit -0.3132 Bölgesel farklılık (Merkez ilçeler:1, diğer:0) -0.2655 Yaş -0.4690 Gelir 1.0668 Eğitim 0.2672 Kooperatife üyelik durumu 0.1742 Đşletmenin faaliyet amacı (ticari:0 Aile içi tük:1) -0.5202 Desteklerden faydalanma durumu 0.6196 Hayvan ırkı (Kültür:1, Melez:2, Yerli:3) -0.4167 Tarımsal yayım eğitiminden fayda. durumu 1.0421 Log likehood: -90.9039 McFadden R Sequre: 0.2026 ** * P<0.01 ** P<0.05 * P<0.1 Standart hata P değeri 1.5450 0.8394 0.3726 0.4761 0.1792 0.0089*** 0.2904 0.0002*** 0.3303 0.4186 0.5816 0.7646 0.2983 0.0812* 0.3857 0.1081 0.2264 0.0656* 0.5335 0.0508* 2 X (9): 46.1969*** Tarım sektörünün bir takım yapısal özelliklerinden dolayı bu sektöre yönelik destekleme politikalarının uygulanmasını gerekmektedir. Böylece üreticilerin yaşam şartlarının iyileştirilmesi ve dolayısıyla ülkenin gelişmişlik düzeyinin arttırılmasına katkı sağlanabilecektir (Topçu 2008). Destekleme politikaları ile üretimi yönlendirme ve üretimde devamlılık ve kalitede iyileştirme sağlama, üretimde verimliliği artırma ve ürün çeşitliliğini özendirme amaçlanmaktadır (Yavuz ve ark., 2004). Bu kapsamda tarımsal desteklemelerden faydalanma durumu bağımlı değişken alınarak yapılan lojistik regresyon analizinde yedi adet bağımsız değişken kullanılmıştır (Çizelge 5). Genç çiftçilerin tarımsal desteklemelerden faydalanmaya eğilimli oldukları ve bu bağımsız değişkenin istatistiki açıdan önemli belirlenmiştir (P<0.05). Tarımsal yayım eğitiminden faydalanma durumunun desteklerden faydalanmayı olumlu yönde etkilediği ve bu bağımsız değişkenin istatistiki açıdan önemli olduğu tespit edilmiştir (P<0.1). Kitle iletişim araçlarında tarım ile ilgili yapılan yayınları takip etme durumunun da desteklerden faydalanma durumunu olumlu yönde etkilediği ve istatistiki açıdan önemli olduğu görülmektedir (P<0.01). 561 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 5: Desteklemelerden faydalanma durumu için lojistik regresyon analiz sonuçları Değişkenler Katsayı Sabit -1.7579 Bölgesel farklılık (Merkez ilçeler:1, diğer:0) 0.2562 Yaş -0.3403 Gelir 0.0001 Eğitim 0.5912 Đşlet. faaliyet amacı (ticari:0 Aile içi tük:1) -0.2487 Tarımsal yayım eğitiminden fayda. durumu 0.8003 Kitle iletişim ara. faydalanma durumu 0.7892 Log likehood: -96.2849 McFadden R Sequre:.0.1481 ** * P<0.01 ** P<0.05 * P<0.1 Standart hata 1.2074 0.3545 0.1629 0.0001 0.3964 0.4043 0.4581 0.2846 X2 (7): 33.4888*** P değeri 0.1454 0.4698 0.0367** 0.2890 0.1359 0.5385 0.0806* 0.0056*** 4. SONUÇ Tarımsal gelişmenin odağında daima insanın bilgiyi geliştirme, işleme, yayma, paylaşma ve kullanımındaki etkinliği vardır. Bugün tarım, bilgiye dayalı niteliğini giderek artırmaktadır. (Kızılaslan 2009). Bu nedenle yeni bilgi ve teknolojilerin çiftiler tarafından benimsenmesi ve kullanılması tarımsal verimliliğin arttırılması ve kırsal kalkınmanın sağlanması için oldukça önemlidir. Bu kapsamda tarımsal yeniliklerin benimsenmesinde etkili olan belirlenmesi ile bu konuda yapılacak çalışmalara ışık tutacağı düşünülmektedir. Bu çalışma kapsamında Erzurum ilinde 7 ilçede 169 çiftçi ile anket çalışması yapılmış ve anketlerden elde edilen veriler Limdep paket programında lojistik regresyon analizi kullanılarak analiz yapılmıştır. Tarımsal yenilik olarak suni tohumlama yaptırma durumu, kooperatife üye olma durumu, ahırda otomatik suluk bulundurma dururumu ve tarımsal desteklerden faydalanma durumu dikkate alınmış ve bunların benimsenmesinde etkili olan faktörler belirlenmiştir. Araştırma bölgesinde özellikle bu konularda son zamanlarda uygulanan projeler kapsamında ilçe ve köy bazında tarımsal yayım eğitimleri yapılmıştır. Lojistik regresyon analiz sonuçlarına göre, çiftçilerin suni tohumlama yaptırma ve bu yeniliğin benimsenmesini, çiftçi yaşının, desteklerden faydalanma durumunun, tarımsal yayım eğitimine katılma durumunun ve kitle iletişim araçlarından faydalanma durumunun etkilediği ve istatistiki açıdan önemli olduğu belirlenmiştir (P<0.01). Çiftçi eğitim seviyesinin ise yine suni tohumlama yaptırma durumunu etkilediği ve istatistiki açıdan önemli olduğu görülmektedir (P<0.05). Çalışmada tarımsal yenilik olarak incelenen kooperatife üye olma durumunu üzerinde ise, çiftçi yaşı, geliri ve desteklerden faydalanma durumunun etkili ve istatistik açıdan öneli olduğu belirlenmiştir (P<0.01). Tarımsal yayım eğitimine katılma durumunun ise yine bu yeniliğin benimsenmesinde etkili ve istatistiki açıdan önemli olduğu tespit edilmiştir (P<0.05). Araştırmada diğer bir yenilik olarak incelenen ahırda otomatik suluk bulundurma durumu üzerinde ise, çiftçi yaşı ve gelir durumunun etkili ve istatistiki açıdan önemli olduğu görülmektedir (P< 0.01). Đşletmenin faaliyet amacının, işletmede bulunan hayvan ırkının ve işletme sahibinin tarımsal yayım eğitimi almış olma durumunun da bu yenilik üzerinde etkili ve istatistiki açıdan önemli olduğu tespit edilmiştir (P<0.1). Son yenilik olarak incelenen desteklemelerden faydalanma durumu üzerinde ise çiftçi yaşının (P< 0.05), tarımsal yayım eğitiminden faydalanma durumunu (P<0.1) ve kitle iletişim araçlarından faydalanma durumunu (P<0.01) etkili ve istatistiki açıdan öneli olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak tarımsal yeniliklerin benimsenmesinde Türkyılmaz ve ark ve Kutlar ve ark tarafından yapılan çalışmalara paralel olarak yaş, eğitim durumu ve gelir seviyesinin etkili olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Aktaş ve ark. tarafından yapılan çalışmaya paralel olarak tarımsal yayım eğitimi almış olma durumunun da yeniliklerin benimsenmesinde etkili bir faktör olduğu belirlenmiştir. Yine çalışmada Sezgin, Türkyılmaz ve ark. ve Çiçek ve ark. tarafından yapılan çalışmalara paralel olarak tarımsal 562 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yeniliklerin benimsenmesinde kitle iletişim ataçlarından faydalanmanın etkili olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca çalışmada tarımsal yeniliklerin benimsenmesinde desteklemelerden faydalanma durumunun ve işletmenin faaliyet amacının da etkili olduğu belirlenmiştir. Bu ortaya çıkan sonuçlar ışığında, tarımsal yeniliklerin benimsenmesi için üreticilere yönelik eğitim toplantılarının yapılması gerekmektedir. Eğitim toplantıları ile yeniliğin tanıtımının yapılması ve sağlayacağı faydaların açık bir şekilde anlatılması yeniliğin benimsenmesi için etkili olacağı ifade edilebilir. Ayrıca çalışma sonucunda da görüldüğü gibi tarımsal yeniliklerin benimsenmesini olumlu yönde etkileyen kitle iletişim araçlarının da yeniliğin tanıtımı için kullanılması gerekmektedir. Yine tarımsal desteklemeler yenilikleri tanıtıcı ve teşvik edici bir unsur olduğu için yeniliğin kabul edilmesi ve benimsenmesinden önce belli bir süre destekleme kapsamına alınması gerekmektedir. Ayrıca işletmelerin ticari amaçla üretim yapmaları yönünde teşvik edilmesinin de üretimde yeni teknik ve yöntemlerin kullanılmasını olumlu yönde etkileyeceği görülmektedir. Kaynaklar Aktaş, Y. ve Özal, F. 2003. Tarımsal Yeniliklerin Benimsenme Çalışmasının Çözümlenme Denemesi, III. GAP Kongresi, Şanlıurfa. Bernet, T. Ortiz, O. Estrada, RD. Quiroz, R. Swinton, SM. 2001. Tailoring Agriculture Extension to Different Production Contexts: A User-Friendly Farm-Household Model to Improve Decision-Making for Participatory Research, Michigan State University, East Lansing, USA. Boyacı, M. 1998. Tarımsal Bilgi ve Teknoloji Akışı (Enformasyon) Sisteminin Yapısal Özellikleri, Sorunları ve Çözüm Önerileri Üzerine Bir Araştırma: Manisa Đli Örneği, (Doktora Tezi), Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Đzmir. Çiçek, H. Cevger, Y. Tandoğan, M. 2008. Socio-economic factors affecting the level of adoption of innovations in dairy cattle enterprises. Ankara Üniv Vet Fak Derg, 55, 183-187. Çiçek, A. Erkan, O. 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No: 12, Ders Notları Serisi No:6, Tokat. Kızılaslan, N. 2009. Çiftçilerin Tarımsal Yayım Konusundaki Tutum ve Davranışları (Tokat Đli Yeşilyurt Đlçesi Araştırması), TUBAV Bilim Dergisi, Cilt:2 Sayı:4 S:439-445, Ankara. Kutlar, Đ. Ceylan, C. 2008. Antalya Đli Merkez Đlçesinde Entegre Mücadele Yöntemlerinin Yayılması ve Benimsenmesi, http://www.arastirma-yalova.gov.tr/bahce/bd371/25-33.pdf (07.07.2010) Oktay, E. Boyacı, M. Karaturhan, B. Bayaner, A. Sakarya, H. 1995. Bilgi ve Teknoloji Akışında Etkinliğin Sağlanması, Türkiye Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi. Ankara. Olgun, A. 1994. 2000’li Yıllara Girerken Tarımsal Yayımdan Beklentiler, Türkiye I. Tarım Ekonomisi Kongresi, Đzmir. Özkaya, T. Ceylan, ĐÇ. Aktaş, Y. Şelli, F. Pezikoğlu, F. 2005. Tarımsal Yayım Hizmetleri ve Organizasyonu. Türkiye Ziraat Mühendisliği VI: Teknik Kongresi, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, 2. Cilt, Ankara. Sezgin, A. 2008. Erzurum Đlinde Uygulanan Hayvancılığa Yönelik Çiftçi Eğitimi Projelerinin Karşılaştırmalı Analizi, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Fen Bilimleri Enstitünü (Doktora Tezi) Erzurum. Sezgin, A. 2010. Hayvancılığa Yönelik Yeniliklerin Benimsenmesinde Kitle Đletişim Araçlarının Etkisinin Analizi: Erzurum Đli Örneği, Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi, 16(1):13-19. 563 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Tatlıdil, ŞANLIURFA, 2010 H. 1997. Tarımda Yeniliklerin Benimsenmesi ve Yayılması. http://web.adu.edu.tr/akademik/garmagan/dersler/tyi/yenilik.pdf (06.07.2010) Topçu, Y. 2008. Çiftçilerin Tarımsal Destekleme Politikalarından Faydalanma Đstekliliğinde Etkili Faktörlerin Analizi: Erzurum Đli Örneği, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 21(2), 205-212, Antalya. Türkyılmaz, MK. Bardakcloglu, HE. Nazllgul, A.2003. Socioeconomic factors affecting the adoption of innovations in dairy enterprises in Aydnn. Turk J Vet Anim Sci, 27, 12691275. Türkyılmaz, MK. Bardakçıoğlu, HE. Nazlıgül, A. 2002. Aydın Đli Süt Sığırcılığı Đşletmelerinde Yeniliklerin Benimsenmesine Etkili Olan Sosyo-Ekonomik Faktörler, Turk J Vet Anim Sci 27 (2003) 1269-1275, Ankara. Yavuz, F. 2007. Erzurum Đli Büyükbaş Hayvan Islahı Projesi Çiftçi El Kitabı, Erzurum. Yavuz, F. Tan, S. Tunalıoğlu, R. ve Dellal, Đ. 2004. Tarımsal Destekleme Politikalarının FEOGA Çerçevesinde OTP Uyumu Üzerine Bir Çalışma. Türkiye VI. Tarım Ekonomisi Kongresi, 16-18 Eylül, Tokat, 44-52 s. Yurttaş, Z. 1979. Tarımsal Yayım Yönünden Bir Köy Đncelemesi ve Program Değerlendirmesi Üzerine Bir Araştırma, (Yayınlanmamış Doçentlik Tezi), Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Erzurum. Wadsworth, J. 2003. Developing Efficient Extension Strategies: Results of an Experiment Involving Costa Rican Livestock Producers. Department of Agriculture and Horticulture, University of Reading, Reading RG6 2AP, UK. 564 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Tahtalı Baraj Havzasında Organik Tarımı Yaygınlaştırma Faaliyetleri Ve Başarı Durumu H.Ece SALALI1 Ela ATIŞ2 ÖZET Đzmir'in güneyinde yer alan Tahtalı Baraj Havzası, yeraltı ve yüzey suyu bakımından oldukça zengin temiz su havzası konumundadır. Đzmir'in şu anki ve orta vadeli gelecekteki en önemli su kaynağı olan Tahtalı Barajı ve baraja su sağlayacak havza yaklaşık 54.000 hektarlık bir alana sahiptir. Havzanın yaklaşık 1/3’ü tarım alanı olup kalan 2/3’lük bölümü ise yerleşim alanları, yollar ile fundalık ve ormanlık alanlarından oluşmaktadır. Yöre oldukça zengin bir flora ve faunaya sahiptir. Havzada tarım başlıca geçim kaynağı olduğundan, hem tarımsal faaliyetlerin sürmesi hem de su kaynaklarının korunması için organik tarıma geçilmesi öngörülmektedir. Bu kapsamda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü arasında 2003 yılında, organik tarımın ülke genelinde yaygınlaştırılarak tarımsal üretimden kaynaklanan toprak ve su kaynaklarının kirliliğinin önlenmesi amacıyla, içme ve kullanma suyuna tahsis edilen havzalarda organik tarımsal üretim yapılabilmesi çerçevesinde protokol imzalanmıştır. Bu çalışmaların devamı niteliğinde de Đzmir Büyükşehir Belediyesi, tarlalarda üretilen ürünlerde hiçbir kimyasal maddenin kullanılmaması ve kentin önemli içme suyu kaynaklarına sahip olan Tahtalı Havzası’nın kirletilmeden korunması amacıyla, havza genelinde organik tarımı yaygınlaştırmak için çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmada, Tahtalı Baraj Havzasında organik tarım faaliyetlerinin yaygınlaştırılmasına yönelik uygulamaların gerçekleşme durumu ele alınmıştır. Uygulamaların başarısı, hedeflenenle gerçekleşenler dikkate alınarak incelenmiştir. Bu amaçla baraj havzasında seçilmiş bir grup üretici ile yüz yüze görüşmeler sonucu elde edilen verilerden yararlanılmıştır. Tahtalı Baraj Havzasında, Menderes, Torbalı ve Buca ilçelerine bağlı 4 belde ile 15 köy yer alırken, çalışma alanı olarak Buca ilçesine bağlı köyler seçilmiştir. Anahtar Kelimeler: Tahtalı Baraj Havzası, organik tarım, koruma alanı Generalıze Actıvıtıes Of Organıc Agrıculture In Tahtalı Dam Basın And Its Eeffıcıency ABSTRACT Tahtalı dam basin is located in the South of Đzmir and it is very rich in terms of ground and surface water. Tahtalı dam basin which will be the most important water source for Izmir in the current and future and the basin which will provide water to dam has approximately 54.000 ha area. Approximately 1/3 of the basin is agricultural area and remaining 2/3 is residential area, roads and brush and forestry area. Tahtalı basin has a rich flora and fauna. The main source of livelihood is agriculture in the basin. Because of this, organic agriculture is promoted for to continue agricultural activities and protect water resources. In this context the Ministry of Agriculture and the State Water Works General Directorate was signed the protocol, with the purpose of the prevention of soil and water resource pollution caused by agricultural production for generalizing the organic farming throughout the country widespread within the framework for organic agricultural production which can be done in drinking water allocated basin in 2003. Đzmir Metropolitan Municipality in terms of continuation of previous works, with the purpose of not produced the farm products in any chemical substance and protecting the Tahtalı Dam Basin without the pollutants which have the city's major drinking water sources to promote the organic farming activities for protecting the basin-wide. In this study, realization of the activities to generalize of organic agriculture in the Tahtalı dam watershed is considered. Efficiency of the practices is examined by considering the targeted and realized. For this purpose, data which collected from the selected farmers by face to face survey in dam basin was used. 4 districts villages and 15 villages which are located in Tahtalı Dam Basin 1 2 Uzman, E.Ü., Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova-Đzmir Prof.Dr., E.Ü., Ziraat Fak., Tarım Ekonomisi Bölümü, Bornova-Đzmir 565 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 are attached to Menderes, Torbalı and Buca districts, while working field was selected from Buca district villages. Key Words: Tahtalı Dam Basin, organic agriculture, protection area 1.GĐRĐŞ Alternatifi olmayan tek madde olarak tanımlanan suyun tüm dünyada kısıtlı miktarda olduğu ve temiz su miktarının her geçen gün azaldığı artık bilinen bir gerçektir. Türkiye’nin 3. büyük kenti olan ve son yıllarda hızlı bir nüfus artışına sahne olan Đzmir için de durum aynıdır. Đklim değişikliğinin olası etkilerini de gözeterek su kaynaklarının korunması ve verimli kullanılması konusu, önemini giderek arttırmaktadır. Đhtiyaç duyulan içme ve kullanma suyunun temini, arıtılması ve dağıtılması zor ve pahalı olduğundan su kaynaklarının özellikle kaynakta korunması gerekmektedir (Erdem, Ü.ve ark., 2002). Bu kapsamda Tahtalı Barajı, Đzmir’in içme suyu ihtiyacını karşılamak üzere inşa edilmiştir. Küçük Menderes Yan Havzası’nda bulunan bu barajın çevresi hem içme suyu hem de tarım potansiyelinin bulunması nedeniyle farklılık arz etmektedir. Hayvancılık, narenciye, bağcılık ve tütün yörenin barajdan önceki önemli üretim dallarını oluşturmaktadır. En önemli su kaynağı Tahtalı Çayı olan Tahtalı Havzası, Đzmir’in Menderes, Gaziemir ve Torbalı ilçelerine bağlı 54.160 hektarlık bir alanı kapsamaktadır ve çeşitli derelerle beslenmektedir. Tahtalı Baraj havzasındaki su kaynaklarının korunması ve kirliliğinin önlenmesi amacıyla ĐZSU tarafından hazırlanıp 21.10.1992 tarihinde yürürlüğe giren ve 12.03.2002 tarihinde revize edilen “Havza Koruma Yönetmeliği” çerçevesinde koruma alanları oluşturulmuştur. Göl sınırından itibaren ilk 300 metrelik koruma alanı “Mutlak Koruma Alanı”, bunun sınırından itibaren 700 metrelik mesafe “Kısa Mesafe Koruma Alanı”dır. Kısa mesafeli koruma alanı sınırından itibaren 1 Km. mesafe ise “Orta Mesafe Koruma Alanı” olarak tespit edilmiştir. Orta mesafeli koruma alanı sınırından itibaren su toplama havzası içindeki tüm saha “Uzun Mesafe Koruma Alanı” olarak belirlenmiştir (ĐZSU, 2010). Türkiye’de, birçok bölgede içme ve kullanma amaçlı yararlanılan su havzaları çeşitli tehditlerle karşı karşıyadır. Su havzalarındaki faaliyetler havzanın kirlenmesinde son derece etkilidir. Bu kirlenmede endüstriyel faaliyetler ve yerleşim alanlarından kaynaklanan atıklar kadar, tarımsal faaliyetler de etkili olmaktadır. Bununla birlikte, koruma alanlarında yasa dışı kentleşmeyi engellemek üzere tarımsal faaliyetlerin karlılığını azaltmadan devamını sağlamak, buna karşılık kent için önemli olan bir su kaynağının kirlenmesini engellemek başarılması gereken hedefler içinde yer almaktadır. Tahtalı Baraj havzası için de Havza Koruma Yönetmeliği ve buna uygun olarak hazırlanan Tarım Tebliğine göre, tarımsal arazi kullanımına bazı sınırlamalar getirilmiştir. Mutlak ve dere mutlak koruma alanlarında tarıma ve hayvancılığa kesinlikle izin verilmemektedir. Orta mesafeli koruma alanında sulu tarıma, kalıcı ve zehirli zirai mücadele ilaçları ve suni gübre kullanımına izin verilmemektedir. Uzun mesafeli koruma alanında ise sulu tarıma ve seracılığa izin verilirken gübre uygulamalarının analize göre yapılması, azotlu gübrelerin kısıtlanması ve diğerlerinin kontrollü kullanımı benimsenmektedir (Aksoy ve ark., 1996). Bu tarımsal üretimden kaynaklanan kirliliği önlemek amacıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile DSĐ Genel Müdürlüğü arasında organik tarımın ülke genelinde yaygınlaştırılarak tarımsal üretimden kaynaklanan toprak ve su kaynaklarının kirliliğinin önlenmesi amacıyla, içme ve kullanma suyuna tahsis edilen havzalarda organik tarımsal üretim yapılabilmesi çerçevesinde 2003 yılında bir protokol imzalanmıştır. Tahtalı Barajı da, bu protokolün uygulamaya aktarılabilmesi için Türkiye’de seçilen barajlar arasında yer almıştır. Bu çalışmada da Tahtalı Baraj Havzasında organik tarım faaliyetlerinin yaygınlaştırılmasına yönelik uygulamaların gerçekleşme durumu ele alınmıştır. Uygulamaların başarısı, hedeflenenle gerçekleşenler dikkate alınarak incelenmiştir. Bu 566 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 amaçla baraj havzasında seçilmiş bir grup üretici ile yüz yüze görüşmeler sonucu elde edilen verilerden yararlanılmıştır. Tahtalı Baraj Havzasında, Menderes, Torbalı ve Buca ilçelerine bağlı 4 belde ile 15 köy yer almaktadır. Proje uzun mesafeli koruma alanını kapsadığından, buna bağlı olarak çalışma alanı da Buca ilçesine bağlı köylerden oluşmaktadır. Araştırmanın materyalini Đzmir, Buca ilçesine bağlı Belenbaşı, Karacaağaç, Kırıklar ve Doğancılar köylerinde, üreticilerle yüz yüze yapılan anketlerden elde edilen veriler oluşturmaktadır. Tahtalı Barajı Koruma Havzasının, uzak mesafe koruma alanında yer alan bu 4 köydeki işletmelerin organik tarım uygulamaları ve üreticilerin organik tarıma bakış açılarına ilişkin verilerin değerlendirilmesinde yüzde hesabı ve aritmetik ortalama gibi temel istatistik yöntemlerden yararlanılmıştır. Bu konularda etkenlerin ölçülmesinde “1 - etkisiz” , “5 - çok etkili”, olacak şekilde “Beşli Likert Ölçeği” kullanılmıştır (Malhotra, 1996). 2.BARAJ HAVZALARINDA ORGANĐK TARIM FAALĐYETLERĐ Havza ya da hidrolojik su havzası; su ayrım çizgileriyle sınırlanmış, üzerine düşen yağış sularının yeraltı ve yüzeysel olarak tek bir çıkış noktasına ulaştığı, içbükey topoğrafik yapıya sahip bir arazi parçasıdır. Havza; toprak, su, ormanlar ve diğer karasal ekosistemlere ev sahipliği yapmaktadır. Üstünde ekolojik, ekonomik, çevresel, sosyal ve kültürel faaliyetler sürdürülmektedir. Toprak ise orman ve suyun ortak paydasıdır. Havzadaki orman-toprak ve su ilişkileri birlikte değerlendirildiğinde, ortak payda olan toprağın, öncelikli ve mutlak korunması gereken bir unsur olduğu görülmektedir (Selçuk, 2008). Dünyada önemli bir sorun olan çölleşmenin nedenleri arasında; erozyon, tarımda mekanizasyon, orman alanlarının azalması, fazla otlatma ve tarımda kimyasal girdilerin bilinçsiz kullanımı yer almaktadır. Yoğun girdili tarımda kullanılan pestisitlerin ve hormonların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ise halen tartışılmaktadır. Havadaki bir birim pestisit insana ulaşıncaya kadar yaklaşık 1 milyon birime ulaşmakta, yağ dokusunda biriken pestisit kalıntıları ise kanser, kan dolaşımı sorunları, nörolojik bozukluklar da dahil olmak üzere bir çok hastalığa sebep olmaktadır. Bir taraftan, dünya nüfusunun hızla artmasına karşılık verim artışının özendirilmesi, diğer taraftan bu uygulamaların çevre ve insan üzerindeki olumsuz etkileri alternatif tarım yöntemlerinin gündeme gelmesine ve gittikçe de önem kazanmasına yol açmaktadır (Eraktan, 1996). Bu noktada, organik tarım olarak adlandırılan işletme dışı girdilerin kullanımını azaltan, toprak, su, enerji ve biyolojik kaynakların korunmasını sağlayan tarımsal işletmecililik sistemi geliştirilmiştir. FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü) ve WHO (Uluslar arası Sağlık Örgütü) organik tarımı; “biyolojik çeşitlilik, biyolojik döngüler ve toprağın biyolojik etkinliği dahil olmak üzere, agro-ekosistemi teşvik eden ve zenginleştiren bir üretim yöntemi” olarak tanımlamaktadır. Organik tarım, toprak-yaşam, bitki-hayvan ve insan topluluklarının sağlığını ve üretkenliğini optimize etmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, organik tarımın çevre ve insan sağlığına olan etkileri ve ekonomiye sağladığı katkının bilinci ile ülke genelinde yaygınlaştırılması ve tarımsal üretimden kaynaklanan toprak ve su kaynakları kirliliğinin önlenmesi amacıyla içme, kullanma suyu temin eden baraj havzalarında tarımsal faaliyetlerin organik tarım yöntemiyle devam ettirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı TÜGEM ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı DSĐ Genel Müdürlüğü arasında 30.12.2003 tarihinde “Türkiye genelinde içme ve kullanma suyuna tahsis edilen havzalarda organik tarımsal üretim yapılabilmesi” için bir işbirliği protokolü imzalanmıştır. Protokolün ilk aşaması olarak altı ilde baraj havzalarındaki koruma alanlarında organik tarım yapılmasına yönelik çalışmalara başlanmıştır. Böylece bir taraftan su havzalarında toprağı, havayı, suyu korumak mümkün olacak, bu havzalarda tarımsal faaliyetler organik tarım yöntemiyle devam edecek, üretici geliri artacak, ekonomiye katkı sağlanacak, diğer taraftan da tüketiciye 567 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 sağlıklı ürünler sunulmuş olacaktır. Proje ile ilk aşamada Ankara, Çanakkale, Gümüşhane, Kütahya, Đzmir, Konya illerinde seçilen baraj havzalarında organik tarım yapmak isteyen çiftçi sayısı, üretim alanı ve ürün deseninin belirlenmesi çalışmalarına başlanmıştır. Bu çerçevede, Đzmir-Tahtalı, Konya-Altınapa ve Ankara-Kurtboğazı baraj havzalarında yapılan çalışmalarda organik tarım yapılacak alanlar ve organik tarım yapmaya istekli çiftçiler belirlenmiş ve eğitim çalışmaları yapılmıştır. Đzmir ilinin en büyük içme suyu kaynağı olarak gerçekleştirilen Tahtalı Barajı, Gümüldür ilçesinin kuzey doğusunda, Dereboğazı deresi üzerinde, Kaplancık tepesi ile Đnleyen Kaya arasında yer almaktadır. Havzanın yaklaşık 1/3’ü tarım alanı olup küçümsenmeyecek üretim potansiyeline sahiptir. Đzmir ilinde mevcut 82 çeşit bitkisel ve 13 tür hayvandan oluşan geniş tarım yelpazesi büyük oranda yöreye yansımıştır. Kalan 2/3’lük bölüm yerleşim alanları, yollar ile fundalık ve ormanlık alanlardan oluşmaktadır. Yöre genelde oldukça zengin bir flora ve faunaya sahiptir. Özellikle Dere Boğaz mevkiinden baraj gövdesine kadar uzanan vadi zengin doğal güzelliklere sahiptir. Đzmir Đl Tarım Müdürlüğü tarafından, havzada organik tarımla ilgili yapılan çalışmalar kapsamında; - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, E.Ü.Ziraat Fakültesi ve Ekolojik Tarım Organizasyon Derneği ile ortak, teknik elemanlara organik tarım eğitimine yönelik kurs ve seminerler düzenlenmiştir. -Ekolojik Tarımın Yaygınlaşması ve Kontrolü Projesi kapsamında Đzmir Đçme suyunun sağlandığı Tahtalı Baraj havzasında tarımdan kaynaklanan kirliliği önlemek amacıyla Organik Tarımı Yaygınlaştırmak için 150 dekar alanda demonstrasyonlar kurularak eğitim ve yayım çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmalar Buca’ya bağlı Belenbaşı, Kırıklar ve Menderes’e bağlı Yeniköy’de birer çiftçi olmak üzere toplam 150 dekar alanda gerçekleştirilmiştir. -Havzada görevlendirilen yayım timleri, köy toplantıları yapmış, bu toplantılarda havzada mevcut üretim deseninin uygulanmasında baraj havzasında çevre kirliliği yapmayacak üretim teknikleri konusunda yayım çalışmaları yapılmıştır. Ayrıca, 2008 yılında yapmış olduğu organik tarım çalışmaları kapsamında, Đzmir Büyükşehir Belediyesi, Buca Belediyesi, ETO Derneği, Ege Üniversitesi ile birlikte Buca Belenbaşı Köyünde Organik Köy Pazarı çalışmalarına başlanmıştır. 3.ARAŞTIRMA BULGULARI 3.1.Üreticilerin Demografik Özellikleri Bu çalışmanın ana materyalini oluşturan üretici anketlerinin analizleri sonucunda, görüşülen üreticilerin yaş ortalaması 57 olarak bulunmuştur. Bu da araştırma alanında çoğunlukla yaşlı üreticilerin olduğunu göstermektedir. Bunun yanında, minimum yaş 19 iken, maksimum değer 80’dir. Ayrıca görüşülen üreticiler arasında iki kadın üretici de bulunmaktadır. Üreticilerin %83.6’ sı ilkokul mezunudur. Görüşülen üreticiler arasında üniversite mezunu üretici bulunmazken, okuma yazma bilmeyen bir üretici vardır. Görüşme yapılan üreticilerin ortalama 40.82 yıldır tarımla uğraştıkları belirlenmiştir. 3.2.Đncelenen Đşletmelere Đlişkin Özellikler 4 köyde yürütülmüş olan anketlerden elde edilen verilere göre, işletmeler arazi büyüklüklerine göre 3 gruba ayrılmıştır. Buna göre, 1 – 36 da arasında arazi büyüklüğüne sahip olanlar 1.grubu, 37 – 80 da arası 2.grubu, 81 dekardan büyük araziye sahip olanlar ise 3.grubu oluşturmaktadır. Buna göre, sertifikalı organik tarımsal üretim yapan 26 üreticiden 14’ünün 3.gruba, 10 tanesinin 2.gruba, 2 tanesinin ise 1.gruba ait olduğu belirlenmiştir. Bu da, organik tarım faaliyetinde bulunan üreticilerin çok küçük işletme grubunda yer almadıklarını göstermektedir. Üreticilerin %32.7’si 1.grupta yer alırken, %34.5’i 2.grupta yer almıştır. 3.grupta ise %32.7 ile 18 üretici bulunmaktadır. Ayrıca, 568 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 organik tarımsal üretim yapan 26 üreticinin, ortalama 5.27 yıldır organik tarımla uğraşmakta olduğu sonucu çıkmıştır. Görüşme yapılan üreticilerin %70.9’u ürününü pazarlarken sorun yaşarken, %23.6’sı yaşamamaktadır. Geçiş aşamasında olan 3 üretici ürünleri henüz pazarlama aşamasına gelmediğinden dolayı bu soruyu cevaplandırmamışlardır. Pazarlama sorunu yaşayan üreticilerin %38.2’si, kooperatifleşmenin etkin olmamasının bu sorunu yaşamalarında “çok etkili” olduğunu, %27.3’ü ise ürün fiyatlarının maliyetleri karşılayacak kadar yüksek olmamasının “çok etkili” olduğu görüşünü belirtmişlerdir. %45.5’i ise, pazara uygun kalitede ürün yetiştirilmemesinin, pazarlama sorununda “etkisiz” olduğunu söylemişlerdir. Bu da, üreticilerin ürünlerinin kalitesine güvendikleri sonucunu çıkarmaktadır. 3.3.Đşletmelerde Organik Tarım Uygulamaları Görüşme yapılan üreticilerin %90.9’unun organik tarımla ilgili bilgisi varken, %9.1’nin hiç bilgisi olmadığı ve bilgili olanlardan 25 üreticinin bu bilgileri Tarım Đl/Đlçe Müdürlüklerinden, 10 üreticinin ise hem Tarım Đl/Đlçe Müdürlüğü hem de kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarından aldıkları ortaya çıkmıştır. “Köyünüzde organik tarımın yaygınlaştırılması için herhangi bir kuruluşun faaliyeti oldu mu?” sorusuna, %87.3’ü evet derken, %12.7’si hayır cevabı vermiş ve bu faaliyetin hangi kuruluşa ait olduğu sorusunda ise evet cevabı verenlerin 25’inin Tarım Đl/Đlçe Müdürlüğü, 5’inin Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, 5’inin ise Đzmir Ticaret Borsası ve Tarım Đl Müdürlüğü cevabını verdikleri belirlenmiştir. Anket yapılan üreticilerin organik tarım faaliyetine başlamalarında hangi etkenlerin ne kadar etkili olduğu “Beşli Likert Ölçeği” ile ölçülmüştür. Buna göre, 3.73 ortalama ile kararlarında 1. sırada sağlıklı, güvenilir ve çevre dostu ürün olması, 2. sırada ise 3.48 ortalama ile organik ürün fiyatının yüksek olması “etkili” olmuş; devlet desteğinin olması, organik ürüne fiyat primi verilmesi, tüketicilerin organik ürün talep etmesi ve ürünün daha kolay pazarlanıyor olması gibi etkenler “orta düzeyde etkili” olmuştur. 3.4.Üreticilerin Organik Tarıma Bakış Açıları Anket kapsamındaki üreticiler arasında organik tarım yapanlara, organik ürün yetiştirme kararlarında o ürünün fiyatının ne kadar etkili olduğu sorulmuş ve %30.9 üretici “çok etkili” cevabını verirken, %25.5 üretici ise “etkisiz” olduğunu söylemişlerdir. Buna göre organik ürün yetiştirmede o ürünün fiyatının 3.31 ortalama ile “orta düzeyde etkili” olduğu sonucu çıkmıştır. Ayrıca, sertifikalı organik tarımsal üretim yapan 26 üreticiden, 23 (%88,5) üreticinin organik tarıma devam etmeyi düşündüğü, 1 üreticinin organik tarıma devam etmeyi düşünmediği, 2 (%7.7) üreticinin ise kararsız olduğu sonucu çıkmıştır. Organik tarımsal üretime devam etmeyi düşünen 23 üreticinin kararında, 4.43 ortalama ile 1.sırada “sağlıklı ve çevre dostu ürün olması” ve 3.74 ortalama ile 2.sırada “organik ürün pazarlarının kurulması” etkenleri, beşli likert ölçeğine göre “etkili” çıkmıştır. 3.43 ortalama ile 3.sırada “organik ürün fiyatlarının yüksek olması”, 3.17 ortalama ile “masrafların daha düşük olması” ise üreticilerin karar vermelerinde “orta düzeyde etkili” çıkmıştır. Organik tarımsal üretime devam etmeyi düşünen 23 üreticinin %50’si ise “organik tarımla ilgili eğitimlerin yeterli olması” etkeninin kararlarında “etkisiz” olduğunu belirtmişlerdir. Organik tarımsal üretime devam etmeyi düşünmeyen sertifikalı üreticinin ise, bu kararında “verimin düşük olması”nın ve “sertifikasyon firmalarına güvensizliğin” “çok etkili” olduğu saptanmıştır. Ayrıca, 4.00 ortalama ile “fiyatların düşük olması” ve “organik ürün pazarının olmaması”nın, devam etmemelerinde “etkili” olduğu belirlenmiştir. 569 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Organik tarıma devam etmeyi düşünen 26 üreticiden, %73.1’nin, organik tarıma verilen devlet desteklerinin bu kararlarında etkili olduğu, %26.9’nun ise etkili olmadığı belirlenmiştir. Buna göre %84.6’sının, şu anda verilen dekara 25 TL destekten haberdar oldukları ancak 4 üreticinin henüz bilgisi olmadığı, görüşmelerde belirtilmiştir. Aynı zamanda bu destekten yararlanan üretici %73.1 iken, yararlanmayanlar %26.9’dur. Görüşülen üreticilerin %85.5’i organik tarımdaki gelişmelerin yeterli olmadığını düşünürken, %14.5’i ise yeterli olduğu görüşündedirler. Üreticilerin, organik tarımın yeterince gelişmeme nedenleri arasında ağırlıklı olarak pazarlama sorununu gösterdikleri belirlenmiştir. 4.ORGANĐK TARIM FAALĐYETLERĐNĐN BAŞARI DURUMU Tahtalı Havzasında Tarım Tebliğinin yayımlandığı tarihten bugüne kadar, getirilen kısıtlamalar dışında tarımsal faaliyetlerin planlanması, alt yapı ve üretimin desteklenmesine yönelik birtakım çalışmalar yapılsa da istenen hedefe yeterince ulaşılamamıştır. Mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarında istimlak yoluyla kamulaştırma yapılmış, diğer koruma alanlarında tarımsal faaliyetler kısıtlanmış ancak üreticilere destek sağlanamamıştır. Hedeflenenlerin başında, kısa, orta ve uzun mesafe koruma alanlarında mevcut ürün deseninin korunması ve bu ürün deseni içerisinde sürdürülebilir ve organik tarımın yaygınlaştırılması amacı yer alırken, bunu destekleyen yan amaçlar ise; Organik tarım uygulayacak çiftçilerin ekonomik kayıplarının giderilmesi - Çiftçilerin zeytin, meyve fidanları ile bağ çubuğu ihtiyaçlarının karşılanması ve maliyetlerin desteklenmesi - Çiftçi örgütlenmesinin sağlanması ve pazarlama ağının kurulması - Havzada yetiştirilen organik ürünlerde pazar fiyatını düzenlemek ve her mevsim pazara arzını sağlamak için soğuk hava depoları ve paketleme tesislerinin kurulmasının teşvik edilmesi, şeklinde sıralanabilir. Ayrıca, Đzmir içme suyunun korunması amacıyla da; pestisit kalıntısı olmayan girdi kullanılması, organik gübre temin edilmesi, organik hayvancılık işletmeleri için foseptik ve beton platform yapılması, yaprak, toprak ve pestisit kalıntı analizi yapacak seyyar laboratuar kurarak havzada denetimlerin yapılması gibi hedefler de belirlenmiştir. Bu çalışmada görülmektedir ki, alanda mevcut ürün deseninde en önemli yeri olan ürünlerden zeytin üretimi korunurken, bu üründe organik üretimde başarıya ulaşılmıştır. Ancak, daha önce inşası planlanan zeytin sıkma tesisinin henüz uygulamaya geçmemiş olması nedeniyle, organik zeytinyağı üretimi aşamasında üreticiler sorunlar yaşamaktadır. Bununla birlikte, organik tarımsal üretim yapan üreticilerin sertifikasyon maliyetleri yanında, geçiş döneminde desteklenmeye ihtiyaçları olduğu görülmektedir. Geçiş sürecinde verim ve maliyet konusunda yaşanan sıkıntıların yörede organik tarımın gelişmesi açısından bir tehdit oluşturduğu bilinmektedir (Atış ve Ark., 2009). Üreticilerle yapılan görüşmeler sonucunda, organik tarımın maliyetinin yüksek olmasından çok verim düşüklüğü nedeniyle ekonomik kayıp yaşadıklarını belirtmişlerdir. Bu sorunun ise organik ürünlerinin fiyatının konvansiyonel ürünlerin fiyatına göre daha farklı belirlenmesi ile çözümlenebileceğini savunmuşlardır. Ayrıca, üreticilerin organik tarımla ilgili en önemli sorunlarının başında yer alan pazarlama sorununa yönelik olarak, organik pazar yerlerinin kurulması konusunda çeşitli çabalar olmakla birlikte, bu çabaların üreticiyi teşvik edici boyutta olmadığı görülmektedir. Son dönemde Đzmir ilinde bazı semtlerde organik ürün pazarları açılmasına rağmen araştırma kapsamındaki ürticiler ürünlerini bu pazarlara götürme konusunda sıkıntı yaşadıklarını ifade etmektedirler. Bölgeye daha yakın pazar yerleri planlanmasının, maliyetleri düşürücü etkisi olacağı üreticiler tarafından da ifade 570 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 edilmiştir. Bu da organik ürün pazarının kurulmasının tek başına pazarlama sorununun çözümünde yeterli olamayacağını göstermektedir. Tüm bunlara göre, hedeflenen amaçlardan en önemlisi olan bölgede organik tarımın yaygınlaştırılmasının kısmen gerçekleştiği ancak, hala organik tarım yapmak istemeyen üreticilerin bulunmasının bu başarıyı yetersiz kıldığını söylemek mümkündür. Ayrıca, pazarlama sorunlarının da halen çözülmediği görülmektedir. Çiftçi örgütlenmesinin sağlanamadığı ve bunun da pazarlama sorununa etki eden önemli nedenlerden biri olduğu görülmektedir. Üreticiler ürünlerinin çok kaliteli olduğunu, organik tarım için üstlerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirdiklerini belirtirlerken pazarlama aşamasında desteğe ihtiyaçları olduğunu ifade etmişlerdir. 5. SONUÇ Đzmir’in şu anki ve orta vadeli gelecekteki en önemli içme suyu kaynağı Tahtalı Barajı’dır. Tahtalı baraj havzası başta olmak üzere Đzmir’e su sağlayan baraj havzalarındaki koruma ve kontrol çalışmaları yoğunlaştırılarak sürdürülmekte ve bu bölgenin korunmasına özel önem verilmekte ve gelecekte yararlanılması planlanan kaynaklar korunmaya çalışılmaktadır. Ancak tüm bu çalışmalar devam ederken, bölgedeki organik tarım faaliyetlerinin desteklenmesi ve teşvik edilmesinin, havzadaki tarım faaliyetlerini yürüten üreticilerin mağduriyetlerini ortadan kaldırmasına yardımcı olacağı düşünülmektedir. Buna göre, bölgedeki organik tarım üreticilerinin özelliklerinin ve tutumlarının belirlenmesi çok büyük önem taşımaktadır. Çalışmada alanında organik tarımsal üretim yapan üreticiler, organik üretime devam etme isteğinde olduklarını ancak en önemli sorunlarından biri olan pazarlama sorununun acil olarak çözümlenmesi gerektiğini düşünmektedir. Bununla birlikte, tüketicilerin organik ürünlerle ilgili henüz istenilen düzeyde bilinçlenmediğini, bu konuyla ilgili olarak, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve ilköğretim okullarının bilinçlendirme çalışmaları ve eğitim faaliyetlerinde bulunmalarının büyük gelişme sağlayacağı görüşünü savunmuşlardır. Havza içerisindeki tarımın sürdürülebilirliğinin sağlanması ve üreticilerin ekonomik kayıplarının önüne geçilmesi için, sertifika çalışmalarına hız verilip, üreticilerin organik ürünlerinin tanıtımının yapılarak iç pazarda bu ürünlere talebin arttırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. 6. LĐTERATÜR LĐSTESĐ Aksoy, U., A.Altındişli, E.Đlter, D.Anaç, S.Anaç, S.Bülbül, 1996, “Tahtalı Barajı Koruma Havzasında Çevreye Dost Tarım Tekniği(Organik Tarım), Tarım-Çevre Đlişkileri Sempozyumu, 13-15 Mayıs 1996, Mersin. Atış, E., Z. Kenanoğlu Bektaş, E. Salalı, 2009, “Raising Awareness Activities in Organic Agriculture: the case of Izmir Province”, International Conference on Organic Agriculture in Scope of Environmental Problems, 3-7 Şubat 2009, Kıbrıs. Eraktan, G. ve Olhan, E. 1996., “Tarımda Çevre Politikaları Çerçevesinde Organik Tarım Uygulamaları”, Tarım- Çevre Đlişkileri Sempozyumu, Mersin Erdem, P., 2006, “Organik Tarım Đhracat Seminer Raporu”, Đzmir Ticaret Odası, Dış Ekonomik Đlişkiler Müdürlüğü, Şubat 2006, Đzmir Erdem, Ü., Altınbaş, Ü., Nurlu, E., Kurucu, Y., 2002, “Küçük Menderes Yan Havzası ile Tahtalı Baraj Çevresinin Alan Kullanımı ve Çevresel Kaynak Analizi”, Tübitak Proje No: YDABCAG – 475, Ağustos 2002, Đzmir ĐZSU, 2010. “Havza Koruma Yönetmeliği”, (erişim:http//www.izsu.gov.tr) Malhotra, (1996), N.K, Marketing Research, New Jersey Selçuk, P., Ş. Elçi, 2008, “Arazi Kullanımının Su Kalitesine Olan Etkilerinin Tahtalı Havzası’nda Đncelenmesi”, Havza Kirliliği Konferansı, 26-27 haziran 2008, Đzmir 571 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Türkiye’de Bilgi Teknolojileri Ve Üretimine Yeni Bir Yaklaşım: Kalkınma Ajansları Đlkay KUTLAR1 Özet Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de son yıllarda bilgi teknolojileri ve bilgi üretim merkezli yaklaşımlar, kırsal alanda yaşayan ve geçimini tarımsal faaliyetlerden sağlayan üreticilerin refah seviyesinin artırılmasında kullanılmaya başlanmıştır. Bu kapsamda Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin ve küreselleşmenin de etkisiyle bölgeler arası ve içi sosyo ekonomik dengesizlikleri gidermek, bölgesel gelişmeyi hızlandırmak ve sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla kalkınma ajansları kurulmuştur. Böylece yıllardır uygulanmakta olan teşvik sistemine dayalı bölgesel gelişme politikaları yerine yeni bir uygulamaya geçilmiştir. Bu bildiride, kalkınma ajanslarının kuruluş amacı, özellikleri, görevleri ve kuruldukları günden bugüne kadar yaptıkları çalışmalar ortaya konulmuştur. Ayrıca özellikle kırsal bölgelerde faaliyet gösteren kalkınma ajanslarının daha etkili olabilmesi için önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Tarımsal Üretim, Bilgi Kaynakları, Kalkınma Ajansları A New Approach To Information Technologies and Production Development Agencies Abstract As all around the world , in Turkey too, recently aproaches that are based on information technologies and production havee been used to increase the level of welfare for producers who live in rural areas and earn their living from agriculture. In this context,with the impact of europian union accession process and globalization, development aganecies are established to resolve the regional and interregional economic imbalances , accelerate the regional development and to ensure sustainability. This way regional develpoment policies which were based on incentive system for many years have been replaced by new implementations. In this paper, the purpose of development agencies, their feautures , functions and the studies they made since they had been established are introduced. Key words: Agricultural production, Information resources, Development agencies GĐRĐŞ Günümüzün gelişmiş toplumlarında, genel büyüme oranı ve ortalama gelir düzeyi, kalkınmışlığın tek göstergesi olarak görülmemektedir. Artık bu gelirin nasıl bir yapıda, hangi kesimlerin katkısıyla üretildiği ve kesimler arasında ve mekanda nasıl dağıldığı da gelişmişlik göstergeleri arasında sayılmaktadır (Arslan,2010). Ayrıca kalkınma bir ülkenin siyasal, kültürel ve toplumsal kurumlarındaki değişimi kapsayan çok boyutlu bir kavram olarak anlaşılmaktadır. Ancak çoğu zaman bir ülkenin tamamının kalkınmasından söz etmek mümkün değildir. Özellikle kalkınmakta olan ülkelerdeki bireylerin tamamımın eşit şartlara sahip olmadığı ve bölgelerarası kalkınmışlık bakımından önemli farklılıklar ve dengesizlikler olduğu görülmektedir (Özer,Y.E.,2007). Bölgesel dengesizlik denilince aynı ülkenin farklı yerlerinde görülen her türlü eşitsizlik anlaşılmaktadır. Çeşitli ülkeler arasında gelişme farklılıkları olduğu gibi, bir ülkenin bölgeleri arasında da coğrafi, iktisadi, sosyal ve kültürel bakımlardan da farklılıklar olabilir. Ancak bölgelerarası dengesizlikler gelişmiş ülkelerde giderek azalırken, gelişmekte olan ülkelerde artmaktadır (Gündüz, 2006). Bu noktada Türkiye’de “bölge” kavramı, merkezi yönetimin taşra örgütlenmesi çerçevesinde ele alınan, birkaç ilin kümelendirilmesi ile oluşturulan, ilden daha geniş ölçekli bir coğrafi alan olarak tanımlanmaktadır (Parlak ve Özgür, 2002). Türkiye 1941 yılında yapılan I.Türk Coğrafya 1 Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü-Antalya 572 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kongresi’nde, 7 büyük coğrafi bölgeye ayrılmıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde ise AB ülkelerinin yıllar önce uygulamaya başladığı “NUTS bölge sistematiği” kavramı ile tanışmıştır. 1981 yılında Avrupa Birliği Đstatistik Bürosu (EUROSTAT) tarafından, Avrupa Birliği ülkelerini istatistik bölgelere ayırmak amacıyla NUTS (ĐBBS-Đstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması) bölgeleri oluşturulması kararı alınmıştır. 1988 yılında AB mevzuatına dahil edilen bu karar ile birliğe üye ülkeler ile aday ülkelerde NUTS bölge sistematiğinin kullanılması zorunlu hale getirilmiştir (Arıkan, 2004). 1996 yılında imzalanan Maastrich anlaşması, yerindelik ilkesine vurgu yapmış ve bölgesel ölçekte yapılan planların yerinden yönetilmesini öngörmüştür (Goldsmith ve Klausen, 1997). Böylece Avrupa Birliği, aday ülkelerle müzakerelere başlamadan önce, NUTS bölgelerinin oluşturulmasını ve tüm istatistiksel bilgilerin bu bölgelere göre oluşturulmasını zorunlu kılmıştır. Avrupa Birliği, Türkiye’yi Aralık 1999’da yapılan Helsinki zirvesinde aday ülke olarak kabul etmiştir. Bunun üzerine Türkiye, Avrupa Birliği’ne Katılım Ortaklığı Belgesi’ni imzalamış ve adaylık için gerekli şartları hayata geçirmek amacıyla bir Ulusal Program hazırlamıştır. 2001 yılında ise bu ulusal programın gereği olarak ve Avrupa Birliği’nin de isteği üzerine istatistik bölgelerinin oluşumu için ilk adım atılmıştır. Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet Đstatistik Enstitüsü ve Đçişleri Bakanlığı tarafından oluşturulan bir komisyon, istatistik bölgelerinin oluşturulması için görevlendirilmiştir. Bu komisyon çalışmaları sonucunda Avrupa Birliği ülkelerindekine benzer 3 seviyeden oluşan bir bölge sistematiği oluşturmuş ve Đstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması(ĐBBS) adı altında Türkiye, Düzey 1’de 12(Harita: 2), Düzey 2’de 26(Harita: 3) ve Düzey 3’te 81 bölgeye ayrılmıştır. Düzey 3 bölgeleri, aynı zamanda Türkiye’nin en büyük mülki idari alanı olan illerden oluşmaktadır. Türkiye için, LAU denilen ve mahalli idarelerden oluşan bölge sistemine geçiş henüz söz konusu değildir. Hatta NUTS bölge sistematiği bile son halini almış değildir. Gelecek dönemlerde bölge ayrımında birtakım sıkıntılarla karşılaşıldığı taktirde, bölge sınırları yeniden revizyon edilebilecek ve son halini AB’ye tam üye olunduğunda alacaktır (Taş, 2006). Türkiye, NUTS bölge sistematiğine göre 26 bölgeye ayrıldıktan sonra yine Avrupa Birliği’ne geçiş süreciyle birlikte yıllardır uyguladığı teşvik sistemine dayalı bölgesel gelişme politikalarını terk ederek, AB’nin eş finansmanı ile DPT tarafından bölgesel kalkınma politikasına uyum çalışmalarına başlamıştır. Bu kapsamda AB’ne uyum süreci müktesabatının bir gereği olarak dünyada ve AB ülkelerinde uzun yıllardır faaliyet gösteren “Kalkınma Ajanslarının” Türkiye’de de kurulmasına karar verilmiştir. Böylece “Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri” hakkındaki 5449 sayılı kanun, 25.01.2006 tarihinde kabul edilmiş ve 08.02.2006 tarih ve 26074 sayılı resmi gazetede yayınlanmıştır (RG,2006). Türkiye’de kalkınma ajansları büyük ölçüde AB fonları, Dünya Bankası, UNDP fonları ve yerli fonları kullanan, yöneten, yönlendiren ve bunları kullanmayı teşvik eden bir fonksiyona sahiptir. Đlk olarak Adana ili merkez olmak üzere Adana ve Mersin illerini kapsayan Çukurova Kalkınma Ajansı ile Đzmir ilini kapsayan Đzmir Kalkınma Ajansı kurulmuştur. Bu kalkınma ajanslarını diğer illerde kurulan kalkınma ajansları takip etmiş ve bugün itibariyle Türkiye’de 26 kalkınma ajansı faaliyetlerini sürdürmektedir (Çizelge 1). Kurulan bu ajansların bölgesel potansiyel ve dinamiklerin harekete geçirilmesi, büyümenin etkilerinin tabana yayılması, gelir dağılımının düzelmesi ve bölgesel eşitsizliklerin giderilmesi açısından önemli roller üstlenmesi beklenmektedir (Tutar ve Demiral,2007). 573 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 1.Türkiye’deki Kalkınma Ajansları Adı Đzmir Kalkınma Ajansı Çukurova Kalkınma Ajansı Đstanbul Kalkınma Ajansı Mevlana Kalkınma Ajansı Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı TRA1 Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı Đpekyolu Kalkınma Ajansı Diyarbakır Şanlıurfa Kalkınma Ajansı Dicle Kalkınma Ajansı TR21 TR22 TR32 Merkezi Đzmir Adana Đstanbul Konya Samsun Erzurum Van Gaziantep Diyarbakır Mardin Tekirdağ Balıkesir Denizli TR33 Kütahya TR41 Bursa TR42 Kocaeli TR51 TR61 Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı Ankara Isparta Hatay Ahiler Kalkınma Ajansı Nevşehir TR72 TR81 Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı Kayseri Zonguldak Kastamonu TR90 Trabzon TRA2 TRB1 Kars Malatya Kapsadığı Đller Đzmir Adana, Mersin Đstanbul Karaman, Konya Amasya, Çorum, Samsun, Tokat Bayburt, Erzincan, Erzurum Bitlis, Hakkari, Muş, Van Adıyaman, Gaziantep, Kilis Diyarbakır, Şanlıurfa Batman, Mardin, Şırnak, Siirt Edirne, Kırklareli, Tekirdağ Balıkesir, Çanakkale Aydın, Muğla Afyonkarahisar, Kütahya, Manisa, Uşak Bilecik, Eskişehir, Bursa Bolu, Düzce, Kocaeli, Sakarya, Yalova Ankara Antalya, Burdur, Isparta Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye Aksaray, Kırıkkale, Kırşehir, Niğde, Nevşehir Kayseri, Sivas, Yozgat Bartın, Karabük, Zonguldak Çankırı, Kastamonu, Sinop Artvin, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Trabzon Ağrı, Ardahan, Iğdır, Kars Bingöl, Elazığ, Malatya, Tunceli Kalkınma Ajanslarının Dünyadaki Gelişimi Dünyada kalkınma ajanslarının 1930’lu yıllardan itibaren kurulmaya başlandığı bilinmektedir (Apan, 2004). Bu konudaki ilk örnek 1933 yılında ABD'de Tennessee Valley Authority (TVA)’nin 1930’larda kurulmasıdır. Daha sonra Avusturya, Belçika, Brezilya, Almanya, Hollanda, Đtalya, Portekiz, Đspanya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’da da birçok Bölgesel Kalkınma Ajansı kurulmuştur (Ergun, 1993). Đkinci Dünya savaşını izleyen yıllarda bu konuya verilen önem artmıştır. Savaşın yıkıcı etkileri ve hızlı teknolojik gelişmeler, Avrupa’nın Batı ülkelerinde farklılıklar yaratmıştır. Fransa’da, Paris ve çevresinin diğer bölgelerinin toplamından daha büyük bir gelişme göstermesi, Đtalya’da kuzey güney ayrımının iki farklı dünya yaratacak düzeye çıkması, Đngiltere Đskoçya ve Galler’de eski sanayilerin çökmesi sonucu bu bölgelerde yeniden yapılanma probleminin olması diğer Avrupa ülkelerinde bölgesel kalkınmaya yönelik politikaların oluşturulmasına yol açmıştır (Parlak ve Özgür, 2002). Avrupa’da ise ilk kez bölgesel gelişmişlik farklarının yüksek olduğu Đtalya ve Birleşik Krallıkta ortaya çıkan kalkınma ajansları, II. Dünya Savası’nın yıkıcı etkilerini silmek ve ekonomik kalkınmayı sağlamak amacıyla Avusturya, Fransa, Đrlanda ve Belçika’da 1950’li yılarda, Almanya, Đngiltere, Đtalya, Hollanda, Đskoçya ve Galler’de 1960’lı yıllarda, Yunanistan, Đspanya, Danimarka ve Finlandiya’da ise 1980’li yıllarda kurulmaya başlanmıştır. 574 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kalkınma ajansların yasal konumları ülkeden ülkeye farklılıklar göstermektedir. Almanya’da sınırlı sorumlu şirketler (kamu hukuku organizasyonları), Đspanya’da kamu özel hukuk kuruluşları, Fransa’da karma ekonomi şirketleri, Belçika’da belediyeler arası ajanslar, Romanya’da vakıflar, Portekiz ve Polonya’da kamu özel sektör ortaklı şirketleri, Đsveç’te limited şirketler, Çek Cumhuriyeti’nde anonim şirketler, Hollanda, Đtalya ve Đrlanda’da kamu limited şirketleri seklinde yapılandırılmışlardır. ABD’deki yapı ise Avrupa’ya nazaran daha farklıdır (Demirci, 2005). Günümüzde Avrupa ülkelerinde kendi bölgelerinin kalkınması amacıyla ulusal ve uluslar arası düzeyde faaliyet gösteren farklı nitelik, yapı ve statüde iki yüzün üzerinde kalkınma ajansı faaliyet göstermektedir. Bölgesel kalkınma ajanslarının kurulma amaçları olarak bölgesel stratejilerin uygulanması, yerel ve bölgesel girişimciliği desteklemek, alt yapı hizmetlerinin sunulmasına yardımcı olmak, özel sektörün yakın geleceği için yerelbölgesel çözümler araştırmak ayrıca bölgesel talepleri karşılayacak yeni urun ve hizmet üretimi için finansal garantiler ve çözümler aramaktır (Demirci, 2005). Türkiye’deki Kalkınma ajanslarının kuruluş amacı Türkiye’nin ekonomik yapısının hala tarıma dayalı olması, kırsal alanda sermayenin kıt, nüfus artış hızının yüksek ve büyükşehirlere göçün hala devam etmesi gibi nedenlerden dolayı kalkınma ajanslarının kurulması ülke ekonomisinin geleceği açısından önemlidir. Bu kapsamda Türkiye’de kalkınma ajanslarının kuruluş amacı; “kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirmek, kaynakların yerinde ve etkin kullanımını sağlamak ve yerel potansiyeli harekete geçirmek suretiyle, ulusal kalkınma plânı ve programlarda öngörülen ilke ve politikalarla uyumlu olarak bölgesel gelişmeyi hızlandırmak, sürdürülebilirliğini sağlamak, bölgeler arası ve bölge içi gelişmişlik farklarını azaltmak üzere oluşturulacak kalkınma ajanslarının kuruluş, görev ve yetkileri ile koordinasyonuna ilişkin esas ve usûlleri düzenlemek” olarak belirlenmiştir (RG,2006). Kısacası yerel yönetimler, işletmeler, sivil toplum kuruluşları, yerel, istihdam büroları, sosyal taraflar, eğitim ve öğretim kurumları, yerel politikacılar ve finans çevreleri gibi aktörleri bir araya getiren kalkınma ajansları, bölgede mevcut olan doğal, ekonomik, kültürel ve teknolojik kaynakların kullanılması yoluyla, yerel fırsatlardan en üst düzeyde yarar sağlamayı amaçlamaktadır. Türkiye’deki kalkınma ajanslarının hedefler bakımından dünyadaki diğer birçok ajansla uyum gösterdiğini görmekteyiz. Çünkü kamu, sivil ve özel ortaklığını geliştirmek, yerel potansiyeli ortaya çıkarmak ve bu potansiyele ilişkin ulusal hedeflerle uyumlu olarak bölgenin gelişmesini hızlandırmak ve bölgelerarası ve bölge içi gelişmişlik farklarını azaltmak dünyadaki birçok kalkınma ajansının hedefleri arasındadır. Ancak AB’deki kalkınma ajansı uygulamalarında inisiyatif daha çok özel sektör temsilcilerine ve sivil toplum kuruluşlarına bırakılmıştır. Türkiye’deki yapılanmaya bakıldığında görünen tablo şudur: Özel sektör ve sivil toplum örgütleri yapılanmanın içinde olmakla birlikte son söz Devlet Planlama Teşkilatı’na (DPT) bırakılmıştır. Bu haliyle Türkiye’deki kalkınma ajansları AB’dekilerden farklı bir yapılanma içinde olup DPT’nin Taşra Teşkilatları görüntüsünü vermektedir. Türkiye’deki kalkınma ajanslarının yapısı, görev ve yetkileri Türkiye’deki kalkınma ajanslarının yapısı “kalkınma kurulu, yönetim kurulu, genel sekreterlik, yatırım destek ofisleri” olmak üzere dörtlü bir yapıdan oluşmaktadır (RG,2006). Buna göre; Kalkınma kurulu Kalkınma kurulu, bölgesel gelişme hedefine yönelik olarak bölgedeki kamu kurum ve kuruluşları, özel kesim, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve yerel yönetimler 575 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 arasında işbirliğini geliştirir ve ajansı yönlendirir. Kalkınma kurulu, illerin dengeli şekilde temsilini sağlayacak yapıda, en fazla yüz üyeden oluşur. Kalkınma kurulunun görev ve yetkileri şunlardır: a) Tek ilden oluşan bölgelerde yönetim kurulunda yer alacak özel kesim ve/veya sivil toplum kuruluşları temsilcilerini ve iki katı yedeklerini sırasıyla seçmek. b) Ajansın yıllık faaliyet ve iç denetim raporlarını görüşmek, değerlendirmek ve yönetim kuruluna önerilerde bulunmak. c) Bölgenin sorunlarına ve çözüm önerilerine, tanıtımına, potansiyeline ve önceliklerine yönelik olarak yönetim kuruluna tavsiyelerde bulunmak. d) Toplantı sonuçlarını Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığına raporlamak ve toplantıya ilişkin bir sonuç bildirisi yayımlamak. Yönetim kurulu Yönetim kurulu, ajansın karar organıdır. Yönetim kurulu, tek ilden oluşan bölgelerde vali, büyükşehir belediye başkanı, il genel meclisi başkanı, sanayi odası başkanı, ticaret odası başkanı ile kalkınma kurulu tarafından özel kesim ve/veya sivil toplum kuruluşlarından seçilecek üç temsilciden; birden fazla ilden oluşan bölgelerde il valileri, büyükşehir belediye başkanları veya büyükşehir olmayan illerde il merkez belediye başkanları, il genel meclisi başkanları ve her ilden birer kişi olmak kaydıyla ticaret ve sanayi odası başkanlarından oluşur. Ancak, birden fazla ilden oluşan bölgelerdeki illerde; ticaret ve sanayi odalarının ayrı ayrı kurulmuş bulunması halinde, yönetim kurulunda yer alacak temsilci Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu tarafından belirlenir. Ajansı, yönetim kurulu başkanı temsil eder. Yönetim kurulunun görev ve yetkileri şunlardır: a) Yıllık çalışma programını kabul etmek ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının onayına sunmak. b) Yıl içinde ihtiyaçlara göre bütçeyi revize etmek. c) Yıllık malî raporu ve kesinleşen bütçe sonuçlarını onaylamak. d) Taşınır ve taşınmaz mal alımı, satımı ve kiralanması ile hizmet alımına karar vermek. e) Altı aylık ara rapor ile yıllık faaliyet raporunu Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığına göndermek. f) Ajans bütçesini onaylamak ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığına göndermek. g) Genel sekreterlik tarafından sunulan program, proje ve faaliyetlerin desteklenmesine ilişkin teklifler ile kişi ve kuruluşlara yapılacak yardımları onaylamak. h) Ajansa yapılacak bağış ve hibeleri kabul etmek. i) Personelin işe alınması ve işine son verilmesine karar vermek. j) Genel sekreterce belirlenen çalışma birimlerini ve bunlar arasındaki işbölümünü onaylamak. k) Genel sekreteri belirlemek ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının onayına sunmak. l) Taşıt dışındaki taşınır malların alımı, satımı ve kiralanması ile hizmet alımı konularında genel sekreterin yetkili olacağı sınırları tespit etmek. Yönetim kurulu gerekli gördüğü hallerde yukarıda sayılan yetkilerinden bir kısmını, sınırlarını açıkça belirlemek şartıyla genel sekretere devredebilir. Genel Sekreterlik Genel sekreterlik Ajansın icra organıdır. Genel sekreterliğin ve yatırım destek ofislerinin en üst amiri genel sekreterdir. Genel sekreter yönetim kuruluna karşı sorumludur. Genel sekreterin görev ve yetkileri şunlardır: 576 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 a) b) c) Yönetim kurulu kararlarını uygulamak. Yıllık çalışma programı ile bütçeyi hazırlamak ve yönetim kuruluna sunmak. Ajans gelirlerini toplamak, 4 üncü maddeye göre belirlenecek usûl ve esaslar ile bütçe ve yönetim kurulu kararlarına uygun olarak harcamaları yapmak. d) Yönetim kurulu tarafından tespit edilecek sınırlar içerisinde, taşıt dışındaki taşınır malların alımına, satımına, kiralanmasına ve hizmet alımına karar vermek. e) Bölgedeki kişi, kurum ve kuruluşların proje üretme ve uygulama kapasitesini geliştirici faaliyetlerde bulunmak. f) Özel kesim, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimlerin proje ve faaliyet tekliflerini değerlendirerek malî destek sağlamak üzere yönetim kuruluna öneri götürmek. g) Bölgesel kalkınmayla ilgili yurt içindeki ve dışındaki ajans ve kuruluşlarla işbirliği yapmak ve ortak projeler geliştirmek. h) Yerel yönetimlerin plânlama çalışmalarına teknik destek sağlamak. i) Personelin performans ölçütlerini belirlemek ve performansını değerlendirmek. j) Personelin işe alınması ve işine son verilmesini yönetim kuruluna teklif etmek. k) Ajans genel sekreterliğini temsilen, bölgesel gelişme ile ilgili ulusal ve uluslararası toplantılara katılmak ve yurt dışı temaslarda bulunmak. l) Ajansın sekretarya işlerini ve görev alanına giren diğer hizmetleri yürütmek. m) Yönetim kurulunun devrettiği yetkileri kullanmak Yatırım destek ofisleri Bölge illerinde, yönetim kurulu kararı ile biri koordinatör olmak üzere, en çok beş uzmandan oluşan yatırım destek ofisleri teşkil edilir. Yatırım destek ofislerinde çalışan uzman personel sayısı, bölge ve ilin ihtiyaçlarına cevap veremez hale geldiği takdirde bu sayı, yönetim kurulu kararı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının onayı ile artırılabilir. Yatırım destek ofisleri görevleri ile ilgili olarak genel sekreterliğe karşı sorumludur. Yatırım destek ofislerinde yatırımcılara sunulan hizmetler tamamen ücretsizdir. Yatırım destek ofislerinin görev ve yetkileri şunlardır: a) Bölge illerinde, özel kesimdeki yatırımcıların kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve yetki alanına giren izin ve ruhsat işlemleri ile diğer idarî iş ve işlemlerini ilgili mevzuatta belirtilen süre içerisinde, ilgili mevzuatta bir süre belirtilmemişse öncelikle ve ivedilikle sonuçlandırmak üzere yönetim kurulu adına tek elden takip ve koordine etmek, yatırımları izlemek. b) Đlgili mevzuattaki başvuru koşulları ve istenen belgeler doğrultusunda yatırımcıya bilgi vermek ve yol göstermek. c) Başvurular hakkında ön inceleme yapmak. d) 4 üncü madde uyarınca çıkarılacak olan düzenlemelerde belirtilen işlemleri yapmak. e) Đş ve işlemler konusunda valiliğe ve genel sekreterliğe bilgi vermek. Türkiye’deki kalkınma ajanslarının sorunları ve çözüm önerileri 1. Yerel-merkezi veya özel-kamu idaresi bakımından açıklık olmaması nedeniyle, kimliği belirsiz bir yapı oluşturulmuştur, 2.Kalkınma ajanslarının yönetim kurullarına valilerin başkanlık etmesi, genel sekreterinin DPT’nin onayı ile göreve gelmesi, merkeziyetçi anlayışı terk etmekte büyük zorluk çekildiğini bir kez daha ortaya koymaktadır. 3.Bölgesel dengesizliğin giderilmesi temel amaç olduğuna göre, daha az gelişmiş bölgelere daha fazla fon ayrılması gerekirken, yasa tasarısında bu açıkça belirtilmemiştir. 4.Kalkınma ajanslarında toplanacak fonların (esas olarak kamu kaynakları ve AB yardımlarının) hangi temel ilkelere, önceliklere ve sektörel teşvik politikalarına göre kullanılacağının yasada belli değildir. 577 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 5.Kamu gücünün ve kamu kaynağının aktarıldığı kalkınma ajanlarının kamu denetimi dışında bırakılmıştır. 6.Bölge çapında yatırımları harekete geçirecek herhangi bir kaynağın bulunmadığı durumlarda nasıl kaynak aktarılacağına açıklık getirilmemiştir. 7.Ülkemizde aynı ilin ilçeleri arasındaki gelişmişlik farkları giderilmemiş iken farklı illeri kapsayan kalkınma ajanslarının bu farkı nasıl gidereceği belirtilmemiştir. 8.5449 sayılı kanunun 10. maddesine göre, kalkınma ajanslarının yönetim kurulunda sanayi odası başkanı ve ticaret odası başkanı bulunmaktadır. Ancak ziraat odasından herhangi bir temsilcinin bulunmaması büyük bir eksikliktir. Kalkınma ajanslarının halkın sosyal yapısının tarım sektörüne dayandığı bölgelerde kurulduğu düşünülürse, yönetim kurulunda herhangi bir ziraat odası temsilcisinin bulunmamasının alınan kararların uygulanmasını sekteye uğratacağı açıktır. 9.Kalkınma ajansı personel alım ilanlarında aranılan şartlar (KPDS’den en az 70, KPSS’den en az 80 gibi) oldukça ağırdır. Ayrıca personel alımlarında adayların hukuk, iktisat, maliye, işletme, kamu yönetimi, uluslar-arası ilişkiler, istatistik, çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri, matematik, sosyoloji, mimarlık, şehir ve bölge plânlama ile mühendislik dallarından veya bunlara denkliği yükseköğretim kurulunca kabul edilen yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarından lisans düzeyinde mezun olma şartı aranmaktadır. Ancak kalkınma ajanslarının kuruluş amaçları arasında kırsal alanı kalkındırmak olduğuna göre bu konuda eğitim almış ziraat mühendisi, veteriner hekim ve gıda mühendislerine de ihtiyaç duyulması gerekmektedir. 10.Kanunda ayrıca yerel anlamda kıt kaynakların yerel topluluklar arasında nasıl dağıtılacağı ve hangi yerel topluluğun ya da toplulukların kaynaklardan yararlanacağı sorusunun yanıtı verilmemektedir (Şahin, 2005). 11.Kalkınma ajansları 5449 sayılı kanunda açıkça belirtilmese de yasaya dayalı bir hüküm olmadığı için sayıştay denetiminin kapsamı dışındadır (Koçberber, 2006). Yani bir iç denetimle kendi kendini kontrol edecek, hazırlanan raporlar bağımsız denetim kuruluşlarınca incelenecektir. Bu da kötü denetime, beraberinde de başarısızlığa neden olabilecektir. SONUÇ AB ülkelerinde bölgesel kalkınma ajansları ve kalkınma ajansları birbirinden ayrı kurulan yapılanmalardır. Ancak ülkemizde kurulan kalkınma ajanslarının bölgesel kalkınma ajansımı yoksa kırsal kalkınma ajansı mı olduğu konusunda kesin bir ayrım yoktur. Bu nedenle öncelikle ülkemizdeki kalkınma ajanslarının işlevi tam olarak tanımlanmalıdır. 5449 sayılı kanunun 10. maddesine göre, kalkınma ajanslarının yönetim kurulunda sanayi odası başkanı ve ticaret odası başkanı bulunmaktadır. Ancak tarım sektörü temsilcilerinin yer almadığı görülmektedir. Ayrıca yapılan incelemeler sonucunda kalkınma ajanslarının desteklediği projelerin birçoğunun tarım ve kırsal kalkınma gibi alanlarda olduğu, ancak yapı olarak tarım sektörünün dışlandığı bu projelerin denetim ve izlenmesinde ne kadar başarılı olacağı tartışma konusudur. Kurulan kalkınma ajanslarının bölge merkezlerinin neye göre belirlendiği de ayrı bir tartışma konusudur. Ayrıca kalkınma ajanslarında çalışan personelin tarım sektörüyle hiç alakası olmayan kişilerden oluştuğu görülmektedir. Durum böyle olunca tarım ve kırsal kalkınma ile ilgili proje tekliflerinde bu personelin nasıl bir insiyatif aldığı doğrusu düşündürücüdür. Özellikle tarımsal ürün yetiştiriciliği ve hayvancılığın yaygın olduğu bölgelerde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı taşra personelinin desteği alınmadan başarılı bir bölgesel kalkınma yapılacağı düşünülemez. Bu nedenle kalkınma ajanslarında mutlaka Tarım ve Köyişleri Bakanlığının taşra temsilcilerinden birinin yer alması uygundur. Böylece projelerin daha objektif ve daha anlamlı bir biçimde değerlendirilebilir. Aksi halde, tarım konusunda bilgi sahibi olmayan kişiler, tarım ve kırsal kalkınma ile ilgili değerlendirmeyi yapacaklardır ki bu durum, mantıklı ve etik olmaktan uzaktır. 578 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 KAYNAKLAR Apan, A.,2004. Bölge Kavramı ve Bölgesel Kalkınma Ajansları. Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt: 13, Sayı: 4, s. 39-58 Arıkan, E.A.2004.Bütünlesen Avrupa’da Yerel Yönetimler, Görüş, TÜSĐAD Yay., Đstanbul. Arslan,E.,2010. Kalkınma Ajansları ve Kalkınma Ajanslarının Türkiye Ekonomisine Beklenen Katkıları. Kamu-Đş, C:11,S:3, sayfa 85-108. Demirci,A.G.,2005.Farklı Ülkelerde Bölge Kalkınma Ajansları, Bölgesel Kalkınma Ajansları Nedir, Ne Değildir?, (Der.) Menaf TURAN, Paragraf Yayınları, Ankara. Ergun,T.1993.Bölgelerarası Dengesizliklerin Giderilmesinde Bölgesel Örgütlenmelerin Önemi: Tennessee Valley Authority, Amme Đdaresi Dergisi, Cilt: 26, Sayı: 1, s. 71-82 Goldsmith, M.J.F., Klausen, K.K.,1997. European Integration and Local Government, Cheltenham, UK. Gündüz, A.Y.,2006.Bölgesel Kalkınma Politikası, Ekin Kitabevi Yayınları, Birinci Baskı, Bursa. Koçberber,S.,2006. Kalkınma Ajansları ve Sayıştay Denetimi”, Sayıştay Dergisi, Sayı: 61, s.37-55,Ankara. Özer,Y.E.,2007. Küresel Rekabet - Bölgesel Kalkınma Ajansları ve Türkiye. Review of Social, Economic & Business Studies, Vol.9/10, 389-408 Parlak,B.,Özgür,H.,2002.Avrupa Birliği ile Bütünleşme Sürecinde Türkiye’de Yerel Yönetimler, I. Baskı, Đstanbul: Alfa Yayınları RG., 2006. 08.02.2006 tarihli ve 26074 sayılı Resmi Gazete, Ankara. Şahin,Y.E.,2005.Küreselleşme ve Bölgeselleşme Sürecinde Bölgesel Kalkınma Politikalarında Yaşanan Değişim”, l. Yerel Ekonomiler Kongresi Bildiriler Kitabı, s.135-143,Konya Taş,B.,2006.AB Uyum Sürecinde Türkiye için Yeni Bölge Kavramı: Đstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması (ĐBBS).Afyon Kocatepe Üniv.Sosyal Bilimler Dergisi, s:185-197,Afyon. Tutar,F.ve Demiral M.,2007.Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ĐĐBF Dergisi,2(1),6583,Eskişehir. 579 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tarım Danışmanlarının Bilişim Ve Đletişim Teknolojilerini Kullanma Eğilimleri1 Murat BOYACI2 Özlem YILDIZ3 Özet Tarımsal bilginin kullanımasında Bilişim ve Đletişim Teknolojileri (BĐT)’nin önemi artmaktadır. BĐT bilgiye kanllarına hızlı ulaşılmasına ek olarak, kırsal kalkınmada katılımcı ve interaktif yapının kurulmasına da destek olmaktadır. Çalışmada, KÖYMER projesi kapsamında Araştırma verileri, Türkiye genelinde görev yapan 566 danışmandan posta surveyi ve karşılıklı görüşmelerle derlenmiştir. Çalışmada danışmanların bazı kişisel özellikleri, bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanma eğilimleri ve kullanırken karşılaştıkları sorunlar incelenmiştir. Derlenen veriler parametrik ve parametrik olmayan istatistiksel testlerle analiz edilip, yorumlanmıştır. Sonuçlara göre, danışmanlardan %5.5’i çalışmalarında bilgisayardan yararlanmazken, %27.7’si çok sık yararlanmaktadır. Đnternetten yararlanmayanların oranı %14, e-posta adresi olmayanların oranı %23.7’dir. Danışmanlar bilgi edinmede interneti de önemli kaynak olarak göstermişlerdir. Bilgi düzeyleri, internet bağlantı ücretleri ve donanım maliyetleri BĐT kullanımındaki önemli kısıtlar olarak sayılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Tarımsal Yayım, Tarım Danışmanlığı, Bilgi ve Đletişim Teknolojileri, Köy-Mer Projesi Ict Usage Tendencies Of Agricultural Consultants In Turkey Abstract The importance of ICTs is increasing in utilization of agricultural knowledge. In addition to fastly accessing to information channels, ICT’s are also supported to establish the participatory and interactive structure in rural development. The data form 566 advisors who served under the KOYMER project has been analyzed and interpreted by applying some parametric and nonparametric tests. This research had been investigated for some personal characteristics and ICT usage tendencies of extension workers and the bottlenecks were faced on their usages. According to the findings, 5.5 percent of the advisors never, 27.7 percent of them frequently use computers on their works. 14 percent of the advisors never; 20.3 percent of them are frequently utilize internet. In addition, some advisors (%23.7) have no email addresses. One of the most important information sources of the advisors interviewed is internet. Key words: Agricultural Extension, Agricultural consultancy, Communication and Information Technologies, KOYMER Project 1. GĐRĐŞ Son yıllarda bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişim ekonomik alanda gelişmeye, üretim süreçlerinde verimliliğe ve rekabet gücüne önemli katkılar sağlamış, bilgi üretim ve tüketim süreçlerinde en kritik faktör olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Buna paralel olarak ülkelerin ve işletmelerin bilgiyi edinme, işleme, geliştirme ve yönetme yetenekleri ekonomik büyümenin ve rekabet güçlerinin en temel belirleyici faktörü olarak kabul edilmektedir (DPT, 2007). Ekonomik gelişmeye yeni olanaklar sunan, halkın güçlenmesi, ağlar yardımı ile toplumsal katılım, insan kaynakları gelişimi, sürdürülebilir gelişme gibi potansiyel 1 Bu çalışma, Ege Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından desteklenen “Türkiye’de Tarım Danışmanlığı Modelinin Đşleyişi Üzerine Bir Araştırma” başlıklı ve 2005-ZRF-020 numaralı proje verilerinden yararlanılarak, hazırlanmıştır. 2 Doç. Dr. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü C Blok Zemin Kat 35100 Bornova/Đzmir e-mail: murat.boyaci@ege.edu.tr 3 Arş. Gör. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü C Blok Zemin Kat 35100 Bornova/Đzmir e-mail: ozlem.arslan@ege.edu.tr 580 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 taşıyan (FAO, 2003) BĐT’nin tarımsal yayım ve kalkınma çalışmalarında kullanılmasının ve yaygınlaştırılmasının çalışmaların etkinliğinin artması açısından oldukça önemlidir. Tarımsal yayım kırsal kesime bilginin ulaştırılmasında ve modern üretimde girdi olarak kullanılmasında önemli bir mekanizmadır. Geleneksel yayım yaklaşımı geçen yüzyılda üretim ve kırsal kalkınmaya önemli hizmetler verilmiştir. Kırsal kesimin yaşam standardını yükseltme amacındaki tarımsal yayım faaliyetlerinde BĐT’lerinden faydalanarak, interaktif yapının oluşturulması, bilgiyi daha hızlı ve ucuza elde etme, farklı bilgi kaynaklarına ulaşabilme gibi katkılar sağlamaktadır. Bu çok yönlü katkılar nedeniyle ABD’de traktörlerin yaptığı devrimin bugün bilgisayarlar tarafından yapıldığı söylenmektedir (Bowen, 1989). Çalışmanın temel amacı, KÖYMER projesi kapsamındaki tarım danışmanlarının bilgi ve iletişim teknolojilerini ne amaçla ve ne düzeyde kullandıklarını belirlemektir. Materyal ve Yöntem Araştırmanın ana materyalini danışmanlardan anket yardımı ile 2006-2007 yıllarında derlenen veriler oluşturmaktadır. Ülke genelinde görevli tüm danışmanlar kapsama alınmıştır. Anket formaları danışmanların adreslerine, ilgili Đl Tarım Müdürlüklerine posta ile gönderilmiştir. Ayrıca, 100 kadar danışmanla da karşılıklı görüşülmüştür. 72 ildeki 566 danışmandan derlenen veriler, yüzdeler, ortalamalar, likert ölçeği, khi kare, Mann Whitney, testi ile yorumlanmıştır. 2. Araştırma Bulguları 3.1. Kişisel Özellikler Yaşları 23 ile 38 arasında değişen danışmanların yaş ortalaması 29.3’tür. Kadın yayımcıların oranı dünya genelinde %13 iken (FAO, 1989), çalışmada %28.4 bulunmuştur. Danışmanların %70.1’i çiftçilik deneyimine sahiptir. Cinsiyete ve fakültelere göre de çiftçilik deneyimi anlamlıdır. Erkeklerin ve Ziraat Fakültesi mezunu danışmanların çiftçilik deneyimi fazladır. Bayan danışmanların ailelerinin geliri daha çok tarım dışıdır (Çizelge 1). Çizelge 1. Çiftçilik deneyimi, Khi kare testi Çiftçilik Erkek deneyimi Sayı yüzde Yok 85 21.0 Var 320 79.0 Çiftçilik Ziraat Fakültesi deneyimi sayı yüzde Yok 133 28.0 Var 342 72.0 Ailesinin gelir Erkek kaynağı Sayı yüzde Tarım 239 59.0 Tarım dışı 166 41.0 *** α<0.01 anlamlı ** α<0.05 anlamlı Bayan sayı yüzde 84 52.2 77 47.8 Veterinerlik Fakültesi sayı yüzde 35 39.8 53 60.2 Bayan sayı yüzde 60 37.3 101 62.7 Khi kare değeri 53.499** * Khi kare değeri 4.915** Khi kare değeri 21.860** * Serbestlik derecesi 1 Serbestlik derecesi 1 Serbestlik derecesi 1 P değeri .000 P değeri .027 P değeri .000 Danışmanların %83.9’u ziraat, %15.5’i veterinerlik, %0.6’sı da diğer fakültelerden mezundur. Danışmanlar ortalama 5.6 yıl önce fakültelerden mezun olmuşlardır. Yabancı dil bilme düzeyi bilgi ağlarını etkin kullanabilmek için önemlidir. Yeni bin yılda iyi yetişmiş insan profili çizilirken; iki dil bilen, bilişim iletişim teknolojilerini kullanabilen elemanlar tanımlanmaktadır (Trindade, 1999). Ortadoğu ülkelerinde yürütülen bir çalışmada Đngilizce bilmeme nedeni ile bilgi ağlarına giremeyenlerin oranı %67 bulunmuştur (UNDP, 2003). Bunların yanında uluslararası proje olanaklarından yararlanabilmek için de yabancı dil bilgisinin taşıdığı önem açıktır. 581 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Danışmanların %88.2’sinin yabancı dili Đngilizce’dir. %16.7’si bildiği yabancı dili yetersiz bulurken, %4.6’sı yabancı dili okuduğunu anlayacak düzeyde olduğunu belirtmiştir. Yabancı dil düzeylerinin orta (2.6) olduğu belirlenmiştir. 3.2 Yayım Çalışmaları Dünyada 800.000 civarında yayımcının olduğu, bunun %80’inin kamu yayım örgütlerinde çalıştığı belirtilmektedir. Bir yayımcı gelişmekte olan ülkelerde 3000-8000, gelişmiş ülkelerde 400’den daha az sayıdaki çiftçiye hizmet vermektedir. Yayım örgütlerinin potansiyel müşterilerinin ancak %10 kadarına ulaşabildikleri de tahmin edilmektedir (Feder, et al, 1999, Swanson et al, 1989). Türkiye’de kuru tarım alanlarında 200 ha’a ve sulu tarım alanlarında 100 ha’a bir teknik eleman istihdamı ile 157500 ziraat mühendisi ve 1000 büyükbaş hayvan birim başına bir veteriner hekim istihdamı ile 25747 veteriner hekime istihdam yaratabilecek potansiyelin olduğu belirtilmektedir. Türkiye’de 81 il, 929 ilçe, 36233 bucak ve köy mevcuttur (DPT, 2000). Danışmanların %21.8’i birden fazla köye hizmet vermektedir. Birden fazla köye hizmet verilmesindeki en önemli sıkıntı ulaşım olanaklarının yetersizliğidir. Hizmet verilen köy sayıları yaş, fakülte, bölge gruplarına göre anlamlıdır. 30 yaş ve üzeri danışmanların birden fazla köye hizmet verenlerin oranı daha yüksektir (Çizelge 2). Çizelge 2. Hizmet edilen köy sayısı, Khi kare testi 29 ve genç Sayı yüzde 247 81.0 58 19.0 Ziraat Fakültesi Köy sayısı Bir köy Birden fazla Köy sayısı Sayı yüzde Bir köy 375 81.3 Birden fazla 86 18.7 *** α<0.01 anlamlı * α<0.1 anlamlı 30 ve üzeri Sayı Yüzde 181 75.1 60 24.9 Veterinerlik Fakültesi Sayı Yüzde 53 61.6 33 38.4 Khi kare değeri 2.747* Serbestlik derecesi 1 P değeri .097 Khi kare değeri Serbestlik derecesi P değeri 16.553*** 1 .000 Hizmet verdikleri çiftçi sayısı 20 ile 10000 arasında değişirken, bir danışman ortalama 620 çiftçiye hizmet vermektedirler. Danışmanlar ortalama 6.3 ürünle ilgilenmektedirler. Yayımcıların yıl içindeki işletme ziyaretlerinin sayısı kurumların veya projelerin performans ölçümlerinde kullanılan kriterlerdendir. Bir danışman ayda ortalama 21.7 çiftçi ziyareti yapmaktadır. Verilere göre ayda toplam 11106 çiftçi (ahır-ağıl, bağ-bahçe, tarla) ziyareti gerçekleştirilmektedir. Danışmanlardan %98.4’ü hafta sonları da çalıştıklarını belirtmişlerdir. 3.3 Bilişim Teknolojilerini Kullanım Eğilimi Uluslararası ekonomik zirveye ulaşmak için bilişim ve iletişim teknolojilerini üretmek, kullanmak en önemli unsur olarak görülmektedir (Hongtao, et al., 1997). Yakın gelecekte bilişim ve iletişim teknolojileri, yayım yöntemlerinin değişimini sağlayacak, kırsal kesim daha fazla aktörle iletişim kurabilecektir. Süreçte; yayımcıların problem belirleme ve yorumlama gibi konularda çiftçilerle yakın işbirliği yapacağı söylenmektedir (Sharma, 2003). Çizelge 3. Bilgisayar kullanım eğilimlerinin gruplandırılması, Faktör Analizi KMO örnekleme ölçüsü .659 Faktörler Değişkenler uygunluk Salkımlar Salkım değişkenlikleri *** α<0.01 Barttlett’s Khi kare testi Serbestlik derecesi P değeri 897.255*** 6 .000 Faktör1 Bilgisayar kullanımı, internetten yararlanma, e-mail adresinin varlığı, e-mail kullanım eğilimi Bilişim teknolojileri Đnternetten yararlanma 582 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Proje kapsamında danışmanlara bilgisayar dağıtılmıştır. Karşılıklı görüşmelerde bu bilgisayarların istenen kalitede olmadıkları dile getirilmiştir. Çalışmalarında danışmanlardan %5.5’i bilgisayardan hiç yararlanmazken, %27.7’si çok sık yararlanmaktadır. Đnternetten hiç yararlanmayanların oranı ise %14’tür. Đnternetten çok yararlandığını ifade eden danışmanların oranı %20.3’tür. Danışmanların %23.7’sinin eposta adresi bulunmamaktadır. Bilgi teknolojileri kullanımı ile ilgili değişkenler ile yapılan faktör analizinde gruplandırma Çizelge 3’de verilmiştir. 29 yaş ve gençler bilgi teknolojilerinden daha çok yararlanmaktadırlar (Çizelge 4). Bölgelere göre de danışmanların bilgi teknolojileri kullanım eğilimleri farklıdır. Azgelişmiş bölgelerde danışmanların bilgi teknolojileri kullanım eğilimleri yüksektir. Gelişmiş bölgelerde ise bilgi teknolojileri kullanım eğilimleri düşüktür (Çizelge 5). Çizelge 4. Yaş grupları ve bilişim teknolojilerinden yararlanma düzeyi, Mann Whitney Özellik Gruplar yaş Bilişim teknolojilerinden yararlanma düzeyi * α<0.1 farklılık önemli 29 genç 30 üzeri sayı Sıra ortalaması Sıra toplamı ve 312 291.8 91025.5 ve 250 268.7 67177.5 Mann Whitney U değeri 35802.5* Z değeri P değeri 1.714 .087 Çizelge 5. Bölgeler ve bilişim teknolojilerinden yararlanma düzeyi Kruskal Wallis Özellik bölgeler Marmara Ege Bilişim Akdeniz teknolojilerinden Đç Anadolu yararlanma Karadeniz düzeyi Doğu Anadolu Güney Doğu Anadolu Toplam ** α<0.05 farklılık önemli sayı 84 88 56 118 120 52 46 564 Sıra ortalam ası 292.8 244.9 288.4 261.6 287.6 331.1 313.7 Khi değeri kare 14.339** Serbestlik derecesi P değeri 6 .026 3.4 Đşbirliği Yapılan Aktörler Yayım ve kalkınma çalışmaları kırsal topluma bir çok yönden etki etmektedir. Günümüz yayım ve kalkınma çalışmaları teknik olduğu kadar, sosyal, ekonomik ve çevre ile ilgili çeşitli konuları gündemine almaktadır. Bu nedenle farklı aktörle işbirliğine ve ekip çalışmasına gereksinim duyulmaktadır. Yayım çalışmalarında işbirliği yapılan aktörler Đl ve Đlçe Tarım Müdürlükleri başta olmak üzere araştırma enstitüleri, muhtarlık/belediye, kooperatifler, üniversiteler şeklinde sıralanmaktadır. Özel sektör ve ziraat odaları ile işbirliği sınırlıdır. Danışmanların birinci sırada işbirliği yaptıkları aktörler Đl (321 kişi) ve Đlçe Tarım Müdürlükleri (154 kişi), muhtarlık/belediye (27 kişi), kaymakamlık (13 kişi) ve diğerleridir. Danışmanların çalışmalarındaki en etkili aktör Tarım Đl Müdürlükleridir (Çizelge 6). 583 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 6. Yayım çalışmalarında etkili aktörler ve önem düzeyleri Aktörler Tarım Đl Müdürlüğü Tarım Đlçe Müdürlüğü Muhtarlık / Belediye Kaymakamlık / Đl Özel Đdare Araştırma Kuruluşları Üniversite Kooperatifler Bayiler Özel Firmalar Ziraat Odası Ürün Satıcıları Diğer Önem Düzeyleri Hiç 1 2 7.4 2.3 21.3 3.4 39.0 7.8 44.0 9.6 50.9 7.6 57.1 9.9 56.6 9.8 57.1 11.9 59.4 12.9 66.1 11.7 72.1 10.7 98.5 0.4 3 11.5 11.5 17.2 12.9 14.4 11.7 14.5 14.0 11.9 12.2 7.1 0.0 4 20.0 19.5 16.1 14.5 14.2 11.9 11.0 9.6 10.1 6.0 6.2 0.6 Çok 5 58.7 44.3 19.9 19.0 12.9 9.4 8.2 7.4 5.7 3.9 3.9 0.6 Ortalama 4.2 3.6 2.7 2.6 2.3 2.1 2.1 2.1 1.9 1.7 1.6 1.5 Đşbirliği yapılan aktörler üç gruba ayrılmıştır. Kırsal kesim ve özel sektördeki aktörler, yerel kamu kuruluşları ve araştırma kuruluşları olarak tanımlanan grupların çalışmalardaki etkileri bölgelere, yaş grupları, fakülte ve cinsiyete göre farklılık göstermektedir (Çizelge 7 ve Çizelge 8). Ziraat mühendisleri için araştırma kuruluşları daha önemlidir. 30 yaş ve üzeri danışmanlar için de araştırma kuruluşları önemli iken, bayan danışmanlarda yerel kamu kuruluşlarının daha etkili oldukları saptanmıştır (Çizelge 8). Çizelge 7. Çalışmalardaki önemli aktörlerin gruplandırılması, Faktör Analizi KMO örnekleme uygunluk ölçüsü .802 Faktörler Değişkenler Salkımlar Salkım değişkenlikleri *** α<0.01 Barttlett’s Khi kare testi Serbestlik P değeri derecesi 1448.334*** 66 .000 Faktör1 Faktör2 Faktör3 ziraat odaları, Đl tarım müdürlükleri, Araştırma kooperatifler, muhtarlık, ilçe tarım müdürlükleri, enstitüleri; belediyeler; bayiler; özel Kaymakamlık, üniversiteler; firmalar; ürün satıcıları; diğer Kırsal kesim ve özel Yerel kamu kurumları Araştırma sektördeki aktörler kuruluşları Ziraat odası, ilçe tarım müdürlüğü, çiftçilerin etkisi Yayım çalışmalarının başarısında işbirliği yapılan aktörlerin çeşitliliği olduğu kadar aktörlerin ve devletin önceliklerine uyumu da önemlidir. Ancak, Türkiye’de diğer bir çok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi yayım ve diğer aktörler arasındaki ilişkilerin zayıf olduğu bilinmektedir. Danışmanların yürüttüğü yayım çalışmalarının uyum düzeyleri Likert ölçeğine göre Đl Tarım Müdürlüklerine ortalama 3.9; Tarım Đlçe Müdürlüklerine 3.5; çiftçilerin önceliklerine de 3.5 olarak derecelenmiştir (Çizelge 9). Đnsanlar bildiklerinin sadece bir kısmını doğrudan kendi gözlemleri ve deneyimleri ile çoğunu ise iletişim araç ve yöntemleri yardımı ile edinmektedir (Van den Ban and Hawkins, 1985). ABD’de yürütülen bir araştırmada yayımcıların bilgilenmede basılı yayınlar, grup çalışmaları (atölye vb.), internet sayfaları, e-posta ve telefon sırası ile kullanılan araçlar olarak belirlenmiştir (Westa, et al, 2005). 584 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 8. Çalışmalardaki önemli aktörler, Mann Whitney Test Yerel kamu kurumlarının etkisi cinsiyet Yaş Araştırma kuruluşlarını n önemi Sayı Sıra ortalam a Sıra toplamı Mann Whitney U değeri Z değeri P değeri Ziraat 473 286.4 135456.0 18269.0* 1.962 .050 Veterinerlik 88 252.1 22185.0 29 ve genç 311 265.8 82664.0 34148.0** 2.593 .010 30 ve üzeri 249 298.9 74416.0 Erkek 405 275.2 111446.0 29231.0* 1.919 .055 Bayan 159 301.2 47884.0 Gruplar Okul Özellik ** α<0.05 farklılık önemli * α<0.1 farklılık önemli Çizelge 9. Danışmanların çalışmalarının diğer aktörlerle uyum düzeyleri Aktörler Tarım Đl Müdürlüğü Tarım Đlçe Müdürlüğü Çiftçilerin Öncelikleri Çiftçilerin Koşulları Muhtarlık/ Belediye Kaymakamlık / Đl Özel Đdare Devlet Politikaları Đle Kooperatifler Ziraat Odası Uyum Düzeyi Hiç 1 2 9.7 3.5 19.6 5.5 21.2 4.5 23.3 5.9 31.8 8.2 33.5 13.9 3 18.8 17.9 13.2 16.9 19.6 16.9 4 28.3 20.5 23.2 20.6 20.5 20.6 5 39.7 36.6 38.0 33.3 19.9 15.1 Ortalama 3.9 3.5 3.5 3.4 2.9 2.7 47.4 44.8 53.3 18.3 18.6 15.6 9.3 12.8 11.4 14.3 10.4 4.0 2.3 2.3 2.0 10.7 13.4 15.7 Çok Araştırmada danışmanların kullandıkları bilgi kaynaklarından en önemlileri Đl ve Đlçe Müdürlüklerindeki uzmanlar (219 kişi), kitaplar (188 kişi) ve internet (69 kişi) olarak göze çarpmaktadır. Danışmanlara göre bilgi kaynaklarından kitaplar 4.1, il-ilçe uzmanları 4.0, internet ise 3.6 önem derecesine sahiptir. Çiftçilerin, üniversite ve araştırma kuruluşlarının bilgi kaynağı olarak kullanım düzeyleri ise düşüktür (Çizelge 10). Bilgi kaynakları; tarımsal kuruluşlar ve çiftçiler ile yayınlar ve danışmanlar olarak iki başlıkta toplanmıştır (Çizelge 11). Çizelge 10. Bilgi kaynaklarının önem düzeyleri Bilgi Kaynakları Kitaplar Đl-Đlçe Uzmanları Đnternet Dergi-Gazete-Broşür Danışman Arkadaşlar Araştırma Kuruluşları Üniversiteler Çiftçiler Diğer Önem Düzeyleri Hiç 1 2 6.8 2.1 9.1 4.2 16.8 6.5 18.2 5.4 21.4 9.9 40.1 8.8 45.0 9.7 47.1 11.1 33.3 4.8 585 3 14.0 12.1 14.9 20.0 22.0 13.3 12.1 18.6 33.3 4 25.2 23.7 20.6 29.8 23.5 16.6 14.3 12.5 9.5 Çok 5 51.9 50.9 41.3 26.7 23.1 21.1 18.8 10.7 19.0 Ortalama 4.1 4.0 3.6 3.4 3.2 2.7 2.5 2.3 2.8 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 11. Bilgi kaynaklarının gruplandırılması, Faktör Analizi KMO örnekleme uygunluk ölçüsü .712 Faktörler Barttlett’s Khi kare testi Serbestlik derecesi P değeri 534.366*** 28 .000 Faktör1 Faktör2 il-ilçe müdürlükleri; araştırma Kitap, tarım dergisi-gazetesi; kuruluşları; üniversiteler; internet; danışmanlar; çiftçiler Tarımsal kurum ve çiftçiler Yayınlar ve danışmanlar Araştırma kuruluşları; internet Değişkenler Salkımlar Salkım değişkenlikleri *** α<0.01 Başvurulan bilgi kaynakları fakülte ve cinsiyete göre farklıdır (Çizelge 12). Ziraat mühendisleri yayınlar ve danışmanlara (meslektaşlarına) başvururken, bayanlar tarımsal kurum ve çiftçiler grubunu kaynak olarak görmektedirler. Çizelge 12. Okul ve cinsiyete göre başvurulan bilgi kaynakları, Mann Whitney Test Özellik Ziraat 436 266.4 Sıra toplamı 116149.0 Veterinerlik 82 222.8 18272.0 erkek 376 246.2 92569.0 bayan 152 309.8 47087.0 Gruplar Sayı Sıra Tarımsal kurum ve çiftçiler cinsiyet Yayınlar ve danışmanlar Okul ortalama *** α<0.01 farklılık önemli Mann Whitney U değeri 14869.0** Z değeri 2.494 P değeri .013 21693.0*** 4.698 .000 ** α<0.05 farklılık önemli 4. Sonuç ve Öneriler Bilgi toplumunun en önemli unsurları bilişim teknolojilerinin kullanımı ve bilgiye hızlı erişimdir. Bilişim ve iletişim teknolojilerinin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Faks, telefon, bilgisayar, internet ve diğer yayım araçlarının temini ve kullanımında sürdürülebilir finansman kaynakları bulunmalıdır. Bilişim teknolojilerinin yayımda kullanımı konusunda eğitilen ve teşvik edilen danışmanların, kırsal kesimde bilgi toplumunun oluşumuna katkı yapacağı da göz ardı edilmemelidir. Tüm çalışmalarda Đl ve Đlçe Tarım Müdürlüklerindeki yöneticilerin ve teknik elemanların desteği büyüktür. Araştırmada da danışmanların en önemli bilgi kaynaklarının Đl ve Đlçelerdeki uzmanlar olduğu saptanmıştır. Türkiye’deki yayımcıların çalışmalarında diğer aktörlerle ilişkileri sınırlıdır. Bu durum tarımsal bilgi sistemini olumsuz etkilemektedir. Dijital iletişim teknolojilerinin kullanımı ile farklı aktörlerle işbirliğinin kurulmasına elektronik ortamda kolay, ucuz ve hızlı iletişime olanak tanıyacaktır. Danışmanların bilgilenme kaynakları da BĐT yardımı ile çeşitlenecektir. Bu nedenle farklı kesimlerden öğrenme ve işbirliği yapma becerisi de BĐT kullanımı ile artacaktır. BĐT aracılığı ile kadın, küçük çiftçiler gibi dezavantajlı grupların da sisteme katılımı sağlanacağından, çok sesli ve katılımcı bir yapıya ulaşılacaktır. KAYNAKLAR: Trindade, A.R., 1999, ICTs and Human Resources Development, ICDE, Moscow, 10p. UNDP, 2003, ICTs for Development in National Human Development Reports, Draft 2003-01-17 UNDP, 690. Bowen, B.E., et al., 1989, Microcomputers the tractors of the 1990’s, Journal of Extension, Winter, V:27, N:4. 586 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 DPT, 2000, Tarımsal Politikalar ve Yapısal Düzenlemeler Özel Đhtisas Komisyonu Raporu, DPT Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, DPT: 2516, ÖĐK:534, Ankara 2000, 61s DPT, 2007, Bilgi ve Đletişim Teknolojileri Özel Đhtisas Komisyonu, Bilgi Teknolojileri Alt Komisyonu Raporu, Dokuzuncu Kalkınma Planı, Ankara. FAO, 2003, World Summit on the Information Society Genovo-2003, Tunis 2005, Concept Paper 2 April, Rome, Italy. FAO, 1989, organization and overview of the global consultation on agricultural extension, Swanson B.E. (Ed), Report, Rome, Italy, Pp:217. Feder, G., et al, 1999, Agricultural Extension Generic Challenges and Some Ingredients for Solutions, The World Bank Policy Research Working Paper 2129, Washington DC., 32p. Hongtao, J., et al., 1997, WTO and Information agriculture, First European Conferenece for Information Technology in Agriculture, 15-18, June, Copenhagen, Denmark. Sharma, V.P., 2003, Cyber extension; connecting farmers’ in India-some experience, http://www.gisdevelopment.net/prodecedings/mapasia/2003/papers/i4d/i4003.ht m Swanson B.E., et al, 1989, The current status of extension worldwide, Global Consultation on Agricultural Extension, Swanson B.E. (ed), FAO, Rome, Italy, 43-76pp. Van den Ban and Hawkins, H.S., 1985, Agricultural Extension, Longman Scientific & Technical Publications, Newyork, 328p. Westa S.P., et al, 2005, Getting the world out in the last gren valley: Integrating digital video, direct mail, and web based information for spesific target audiences, Journal of Extension, February 2005, Vol:43, No:1. 587 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Türkiye Ve Gap Bölgesinde Tarım Danışmanlığı Sisteminin Sorunları Ve Geleceği Orhan ÖZÇATALBAŞ1 Đsmet BOZ2 Dilek BOSTAN BUDAK3 Buket KARATURHAN4 Kürşat DEMĐRYÜREK5 ÖZET Tüm dünyada yayım faaliyetleri farklı birimler tarafından yürütülmektedir. Çoğunlukla ülkelerde tek tip bir yayım sistemi hakim değildir. Ancak, tarımsal yayım çalışmaları; yüksek oranda Tarım Bakanlıkları tarafından yürütülmektedir. Bunun yanında özel danışmanlık birimleri, üretici örgütleri, üniversiteler veya devlete bağlı olmayan diğer kuruluşlar tarafından da yayım hizmeti sunulmaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde tarımsal yayım çalışmalarında ziraat odaları, üretici birlikleri ve özel tarımsal danışmanlık birimleri çok önemli rol ve işlevlere sahiptir. Türkiye'de ise; yayım faaliyetleri, özellikle 1940'lardan beri Tarım Bakanlığı sorumluluğunda uygulanmaktadır. Bugün de Türkiye'de tarımsal yayım hizmetleri Bakanlığın sorumluluğundadır. Ve tarım sektörüne yönelik yayım çalışmalarındaki önemli rolü devam etmektedir. Özellikle 2006 yılında, “Tarımsal yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelik” çıkarılmıştır. Bundan sonra, özel sektörün rolü artmaya, yani danışmanlık sistemi tartışılmaya başlanmıştır. Ancak özel yayım ve bu kapsamda üretici kuruluşlarına dayalı yayım henüz ülke düzeyinde bakanlığa dayalı olan mevcut yayım sistemine alternatif değildir. Ancak kamu dışı yayım kuruluşlarının yakın gelecekte, özellikle Akdeniz, Ege, Güneydoğu ve Marmara gibi önemli tarım bölgelerinde gelişmesi beklenmektedir. Bu bildiride genel olarak Türkiye’de özel olarak GAP bölgesinde tarım danışmalığının geleceği üzerinde durulmuş ve danışmanlık sisteminin geliştirilmesine dönük önlemler, bölge ve ülke koşulları, destekler ve yönetmelikler çerçevesinde tartışılmıştır. Anahtar kelimeler: Tarımsal Yayım, Tarım Danışmanlığı, GAP Bölgesi, Türkiye The Problems And The Future Of Agrıculture Advısory System In Turkey And Gap Regıon Abstract Extension activities all over the world are conducted by different units. Often, a single type of extension system is not dominant. However, the agricultural extension work, carried out by the high proportion of the Ministry of Agriculture. Besides, a special advisory unit, producer organizations, universities or other institutions by non-state-owned or conducted. European Union member countries, agricultural extension work in agriculture in the room, producer associations and private agricultural advisory units have very important roles and functions. In Turkey, agricultural extension activities, particularly since the 1940s under the responsibility of the Ministry of Agriculture implemented. Today, extension services in Turkey is responsible the Ministry. For the extension and the agricultural sector continues to play an important role in the work. Especially in 2006, "Services of Agricultural Extension and Consulting of the Regulation" has been removed. After that, the role of the private sector to increase, that the advisory system has been discussed. However, based on private extension and extension agencies in this regard, the farmers currently based at the country level to the ministry is not an alternative to the existing extension system. Extension of non-governmental organizations, but in the near future, especially in the Mediterranean, Aegean, Marmara, such as the Southeast and is expected to develop in important agricultural regions. In this paper, in general in the GAP region and Turkey advice and consultancy focused on the future of measures towards the development of systems, regional and national conditions, are discussed in the framework of support and regulations. Key words: Agricultural Extension, Agricultural Consultancy, GAP Region, Turkey 1 Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Antalya. Sütçü Đmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Kahramanmaraş. 3 Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Adana. 4 Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Đzmir. 5 Ondokuzmayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Samsun. 2 588 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 1. GĐRĐŞ Tüm sektörlerde olduğu gibi tarım sektöründe de insan kaynaklarının niteliklerinin geliştirilerek gelişme sürecini hızlandırıcı etkilerde bulunması söz konusudur. Yayım çalışmaları da kırsal toplumların kalkınmalarında vazgeçilmez bir öğe olmaktadır(Özçatalbaş, 1994). Tarımsal kalkınmada yeni tarım tekniklerinin ve kaynakların etkin kullanımının sağlanması ve bu bilincin yaygınlaştırılarak tarımsal üretimin arttırılmasında yayımın önemli rolü vardır. Buna göre yayım, bir üretim faktörü olan insan kaynağının gelişimini sağlayarak, yeni teknolojilerin etkin kullanımında çok önemli bir işlev üstlenmektedir (Özçatalbaş, 2009b). Dolayısıyla yayım, kırsal alan ve tarım sektörüne müdahale etmede kullanılan önemli bir politik araç olarak durumundadır. Dünyada Yayım ve Danışmanlık Bugünkü anlamda ilk yayım faaliyetleri 1800’lü yılların ortalarında Kuzey Amerika ve Avrupa’da başlamış, diğer ülkelerde ise özellikle 1950’lerden sonra yayılmaya başlamıştır. 1910 yılından önce dünyada yalnızca 14 kadar tarımsal yayım faaliyeti gösteren birim varken, 1990’larda bu sayı 198’e ulaşmıştır (Swanson ve ark., 1990). Türkiye’de ise kamu kesimi tarımsal yayım konusunda 1940’ların başında il, ilçe ve köyler düzeyinde örgütlenmeye ve kurumsallaşmaya başlamıştır(Özçatalbaş ve Gürgen, 1998; Özçatalbaş,2006) . Dünya genelinde yayım faaliyetleri genellikle Tarım Bakanlıkları olmak üzere, farklı yasal statüdeki değişik kurumlar tarafından yürütülmektedir. Ayrıca üniversiteler ve devlete bağlı olmayan kuruluşlarda (NGO) yayım da rol almaktadırlar. Dünyada ki mevcut yayım kuruluşlarının hangi sistem içinde yayım hizmetini sunduklarına bakıldığında; bunların yaklaşık %86’sı devlete bağlıdır(Swanson ve ark.,1990). Bunu %7 ile üretici ve %5 ile özel kuruluşları takip etmektedir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde yayım faaliyetlerinde üniversiteler etkin bir rol oynarken (Claar ve Bentz, 1988); Avrupa ülkelerinde ise üretici örgütleri ve özel danışmanlık daha etkilidir. Türkiye gibi bazı ülkelerde ise devletin etkinliği ön plana çıkmaktadır. Ülkelerin sosyo-kültürel yapıları ve gelişmişlik düzeylerindeki değişmelere bağlı olarak yayım sistemlerinde de zamanla değişimler olmaktadır. Bu kapsamda Hollanda, Danimarka gibi örnekler verilebilir. TYD hizmetlerinin düzenlenmesi yönetmeliği ile yayımın özelleştirilmesinin amaçlandığı ülkelere örnek olarak Türkiye gösterilebilir (Özçatalbaş, 2009b). Avrupa Birliği’nde Yayım ve Danışmanlık Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerde zamanla yapılan değişiklikler yayımda kamunun yanında çiftçi örgütleri ve özel danışmanlık şirketlerinin önemli rol almasına yol açmıştır. Bugün Avrupa Birliği 27 ülkenin üye olduğu büyük bir organizasyon özelliğindedir. Bu ülkelerde farklı yayım sistemlerini görmek mümkündür(Özçatalbaş, 2009b). Bu kapsamda AB üyesi ülkelerde “Bakanlık/Kamu yayım birimleri, Bakanlığa bağlı özerk yapıya sahip danışmanlık şirketleri, Ziraat Odaları, Diğer üretici örgütleri, Tarımsal Danışmanlık Şirketleri ve Serbest Tarım Danışmanları” yayımda rol almaktadır. Örneğin Almanya’daki tarımsal yayım organizasyonu her eyalette farklı şekilde yapılandırılmıştır. Eyaletler tarım politikalarını, federal hükümetin genel politikasına uygun olarak ve AB tüzüklerini de esas alarak belirlemektedirler. Buna göre Almanya’da yalnızca tek bir yayım sistemi olmayıp, farklı sistemler bulunmaktadır(Currle ve Schütz, 2000; Özçatalbaş, 2000). Genel olarak ülkede tarım bakanlığı, ziraat odası ve özel yayım kuruluşları(danışmanlık) olmak üzere üç farklı organizasyon bulunmaktdır(Salasan, 2003; Özçatalbaş, 2007). Üretici birlikleri 4 eyalette, tarımsal danışmanlık şirketleri 6 eyalette ve tarım bakanlığı ise yine 6 eyalette yayımda etkin rol almaktadır(Currle ve Hoffman, 2004). Hatta bir eyalette birden fazla yayım sisteminin de yer aldığı görülmektedir. 589 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Türkiye’de Yayım ve Tarım Danışmanlığı a- Yönetmelik Öncesi Durum: Türkiye’de özellikle 1970’lerin sonlarında kamu yayımının etkinliği düşmüştür(Özçatalbaş ve Gürgen, 1998). Zaman içinde müdahale edilerek olumsuzluklar ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Bu müdahalelerin en önemlilerinden biri 1984 yılında uygulamaya giren Tarımsal Yayım ve Uygulamalı Araştırma Projesi (TYUAP) ile yapılmıştır. 2004 yılında başlayan Köy Merkezli Tarımsal Üretime Destek Projesi (KÖYMER) gibi uygulamalar kamu yayımı yanında özel yayımın geliştirilmesine yönelik girişimler olarak değerlendirilebilir. Ancak daha sonra 2007 yılında KÖYMER’in TARGEL’e dönüştürülmesi bu girişim de Bakanlığa bağlı bir yapıya dönüşmüştür(Özçatalbaş ve ark., 2010). TYUAP Süreci : 1940’lardan beri sürdürülen Genel Tarımsal Yayım Yaklaşımı ile yayım hizmeti 1980’lere kadar verilmiş, 1984‘te TYUAP ile Eğitim ve Ziyaret Yaklaşımı Bakanlık tarafından uygulanır hale gelmiştir. Ancak arz yönlendirici ve teknoloji transferini esas alan bu yaklaşımların katılımcılığı dikkate almaması nedenleriyle üreticilerin etkin olarak sürece katılması mümkün olmamıştır. (Özçatalbaş ve Gürgen, 1998; Özçatalbaş, 2009b; Özçatalbaş ve ark., 2010). Halen yayımdan, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın ana hizmet birimlerinden olan Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü sorumludur. (Anonim, 1991). Bunlardan özellikle verimliliğin artırılması yayım ve araştırma ile ilgili olanları f, g ve h fıkralarında yer almıştır. TARGEL Süreci : KÖYMER ilk aşamada 1000 köye 1000 tarım gönüllüsü olarak, 3 yıl süreyle üreticilere çiftçiye hizmetin yerinde verilmesini amaçlayan bir pilot uygulama olarak başlamıştır. Projede görev verilen 1023 kişinin %36’sının finansmanını çeşitli şirket ve kuruluşlar karşılaşmıştır. Proje 31/12/ 2006 tarihinde sona ermiştir. Devamı 1/1/2007 tarihinde “Tarımsal Yayımı Geliştirme Projesi (Tar-Gel)” olarak uygulamaya konulmuştur. Bu süreç başlangıçta özel yayımı geliştirmeye yönelik başlamışken, 2007 yılında KÖYMER’in TARGEL’e dönüştürülmesiyle kapsam yine Bakanlığa bağlı (sözleşmeli personel statüsünde çalışır hale gelen ve ücretleri Genel Bütçeden karşılanan) bir yapıya dönüşmüştür(Anonim, 2009). Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Yönetmeliği Sonrası Türkiye’de tarımsal yayıma diğer bir önemli müdahale ise TYD Yönetmeliği ile 8 Eylül 2006 tarihinde yapılmıştır. Bakanlık söz konusu yönetmelik ile yalnızca kamu kontrolünde olan tarımsal yayım çalışmalarının özelleştirilmesine yönelik önemli bir sürecin önünü açmıştır. Dolayısıyla yönetmelik, yayımın özelleştirilmesi sürecini başlatmış, yeni bir anlayışın (talep yönlendirmeli) uygulamaya geçmesine olanak sağlamıştır. Bunun başarılı olması halinde önceki dönemlerde belirtilen sorunların çözümünde aşama kaydedilmesi beklenmektedir (Özçatalbaş, 2009b). 2006 yılında tarımsal yayım alanında genel kabulleri değiştiren yeni bir oluşumun başladığı söylenebilir. Bu oluşum Bakanlığın yürüttüğü ve ülke genelinde hakim olan kamu yayımı yanında, özel girişimin de resmi olarak yer almasını sağlayacak olan “yayımın özelleştirilmesi” üzerine yapılandırılmış ve tarımsal yayım ve tarım danışmanlığı konusu “Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelik (TYDY)” ile tarım sektörünün gündemine girmiştir(Anonim, 2006a; Anonim, 2006b). Yönetmelik yayımla danışmanlık arasında paralellik kurulmuştur. Getirilen sistemin yerleşmesi ve gelişmesi uygun destek ve teşviklerin her iki kesime de sunulmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Sistemin etkinliğini artırmak için gelişmiş ülkelerdeki deneyimlerden de yararlanarak, destek uygulamasının, öncelikle entansif tarımın yoğun olduğu bölgeler de (Pilot alanlarda) uygulamaya konulması, sistemin somut sonuçlarını görmek bakımından yararlı olacaktır (Özçatalbaş, 2009a). Sistemin etkin çalışması ve beklentileri karşılamasına yönelik olarak yeni düzenlemelerin yapılması yararlı görülmektedir. Burada temel aktör yayım işini gerçekleştirecek olan insan kaynağıdır. Yönetmelikte yayımcı ve tarım danışmanlarına üretici, tüketici, toplum ve çevre sağlığı bakımından da son derece önemli görevler verildiği görülmektedir. Buna göre yönetmelikte Yayımcı/Danışmanın görevleri sıralanmıştır. Burada tanımlanan görevler kamu yayımcısı 590 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ve özel tarım danışmanlarını aynı noktada buluşturmakta, dolayısıyla konum farklılığına rağmen “görevlerde paralellik sağlanmaktadır.” Yönetmelikte tarımsal danışmanlık hizmetlerini sunacak kişi ve kuruluşlar içinde özel girişimi temsil eden ve bünyelerinde danışman istihdam eden üretici örgütleri ve ziraat odaları, Tarımsal danışmanlık dernekleri/vakıfları, Tarımsal danışmanlık şirketleri ve Serbest tarım danışmanları yer almaktadır. Görüldüğü gibi yönetmelikte AB üyesi ülkelerde de olduğu gibi ziraat odaları ve diğer kuruluşların da yayımda etkin rol almalarına yönelik amaçlar da yer almaktadır. Bu birimlerin kendilerinden beklenen işlevi yerine getirebilmeleri için mevcut koşulların iyileştirilmesi ve uygun desteklerin geliştirilmesi önemli olacaktır. c-Türkiye’de Yayım ve Danışmanlıkla Đlgili Sorunlar Türkiye’de dünden bugüne yayımla ilgili olarak yaşanan sorunların nedenleriyle ilgili bazı önemli konular aşağıda sıralanmıştır. a) Yayım Politikasının Belirsizliği, b) Tarım ve Yayım Politikaları Arasındaki Uyumsuzluk c) Tek Tip Yayım Yaklaşımının Uygulanması d) Katılımcı Yaklaşımların Yer Almaması e) Hedef Kitlenin Đhtiyaçlarının Saptanamaması f) Hedef Kitle Seçiminde Öncelik Belirsizliği ve g) Etkin ve Gönüllü Katılımının Sağlanamaması h) Özel Yayım Sistemine Geçişte Geç Kalınması i) Üretici Örgütlerinin Yayımdaki Rolünü Geliştirememesi j) Sistemin Geliştirilmesi Yönünde Uygun Teşvik Önlemlerinin Alınmaması k) Yayım Konularının Sınırlılığı, l) Yayıma Ayrılan Kaynakların Yetersizliği m) Kaynakların Amaca Uygun Kullanılmaması n) Yayımcı Niteliklerinin Geliştirilememesi o) Görsel ve Đşitsel Araçların Kullanımındaki Yetersizlikler p) Yayım Elemanı Sayısındaki ve Dağılımındaki Dengesizlik q) Yayım Dışı Đşlere Ayrılan Zamanın Fazlalığı r) Araştırma ve Yayım Arasındaki Bağın Yetersizliği s) Birimlerarası Đşbirliği ve Eşgüdümün Sağlanamaması (Örneğin; Danışmanlık ve Reçete Yönetmeliklerinin Özel Yayımın Gelişimini Engellemesi) 3- DANIŞMANLARA GÖRE DANIŞMANLIK SĐSTEMĐ GAP Bölgesinde Tarım Danışmanlarının danışmanlık sistemine bakışlarını ortaya koymak üzere tarım danışmanlığı sertifika eğitimlerine katılan 55 kursiyere 2008 yılında anket uygulanmıştır. Anket uygulaması Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa da bulunan 457 sertifikalı danışmanın %12’sine yapılmış, çalışmaya Diyarbakır’dan 17 kişi, Gaziantep’ten 23 kişi ve Şanlıurfa’dan 15 kişi katılmıştır. Ayrıca Özçatalbaş ve Ark. (2010) tarafından Antalya’daki 464 danışmanın %12’sini kapsayan ve aynı amaçla yapılan araştırmada elde edilen veriler, GAP bölgesi verileri birlikte ele alınmış ve çizelgelerde verilmiştir. Çizelge 1. Sertifika Alanların Yaptıkları Đşlere Göre Dağılımı Mevcut Durum Danışmanlık yapanlar Diğer işler yapanlar Toplam GAP Bölgesi Sayı 14 41 55 Oran (%) 25 75 100 Antalya Sayı 18 40 58 Oran (%) 31 69 100 Ele alınan Gap Bölgesi illerinde ve Antalya ilinde kursiyerlerin sırasıyla %25 ve %31’i fiilen danışmanlık hizmeti verdiklerini belirtmişlerdir (Çizelge 1). 591 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 2. Eğitime Katılma Nedenleri Görüşler GAP Bölgesi Sayı Oran(%) 32 58 14 25 1 2 8 15 55 100 Gelecekte çok önemli olacak, lazım olacak Halen danışmanım, belgelendirmek için Daha iyi ve başarılı danışman olmak için Elimde belge olsun, gerekli olabilir diye Toplam Antalya Sayı 29 18 4 7 58 Oran(%) 50 31 7 12 100 Tarımsal yayım ve danışmanlık eğitimlerine katılan GAP bölgesi katılımcılarının %58’i ve Antalya katılımcılarının ise %50’si kursa katılma nedeni olarak “gelecekte belge önemli ve gerekli olacak” düşüncesinde olduklarını belirtmişlerdir. Halen danışmanlık yapanlar ise fiilen danışmanlık yaptıklarını ve "sistemin içine resmi olarak girmek amacıyla” eğitim aldıklarını belirtmişlerdir. Görüldüğü gibi “elimde bir belge olsun, sonra belki kullanırız” düşüncesine sahip olanların oranı oldukça düşüktür. Bunlar dışında kalanların (sırasıyla %85 ve %78) büyük çoğunluğunun TYD belgesine sahip olmayı çok önemsedikleri anlaşılmaktadır (Çizelge 2). Çizelge 3. Danışmanlıkla Đlgili Yaşanan ve Yaşanması Beklenen Sorunlar Sorunlar GAP Bölgesi Antalya Sayı Sayı Oran Oran Üreticilerin teknik bilgi-eğitim düzeyi düşüklüğü 8 14 5 9 Danışmanlığın öneminin kavranmamış olması Çiftçinin danışmana güvenmemesi 6 2 11 4 6 4 10 7 Üreticilerin yeniliklere açık olmaması 1 2 9 15 Çiftçinin bu hizmeti satın almak istememesi, yerel bilgi kaynaklarından yararlanması Sistemin çiftçi bakımından uygulanmasındaki zorluklar 3 5 3 5 2 4 3 5 Danışmanın teknik bilgi düzeyindeki yetersizlik 9 16 3 5 Danışmanlık ücretini/hizmetin karşılığını alamaması 2 4 3 5 Yönetmelikteki belirsizlikler, yetkilerin somut olmaması, reçete yönetmeliği Girdi bayilerinin alan gezilerine devam etmesi 1 2 5 9 2 4 2 3 Farklı uzmanlık alanına sahip kimselerin danışmanlık yapması, uygulamada rol alması - - 3 5 Reçeteli satışa uygun ruhsatlı ilaç yetersizliği - - 1 2 Görüş bildirmeyenler 19 34 11 20 Toplam 55 100 58 100 Tarımsal yayım ve danışmanlık eğitimlerine katılan GAP bölgesi katılımcılarının 1/3’ü ve Antalya katılımcılarının 1/5’i danışmanlıkla ilgili bir sorun belirtmemişlerdir. Kursiyerlerin genelde tarım danışmanı olarak çalışmaları durumunda karşılaşabilecekleri sorunlar hakkındaki görüşlerine ait bulgular Çizelge 3’te verilmiştir. Buna göre özellikle sorunlar gruplandırıldığında üreticilerle ilgili sorunların payı GAP bölgesi ve Antalya için sırasıyla %40 ve %51; Yönetmelikle ilgili olarak %6 ve %10; danışmanlarla ilgili olarak ise %20 ve %10 olarak ifade edilmiştir. Buna göre sorunların kaynağı dikkate alındığında her iki bölge için de üreticiler üzerinde durmanın gerekli olduğu görülmektedir. Bunun sağlanmasında özellikle üreticilere yönelik olarak yapılacak olan yayım çalışmalarının etkin yürütülmesinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca yönetmelikle ve danışmanlarla ilgili sorunların çözülmesi yönünde çalışılmasının yararlı olacağı açıktır. 592 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 4. Danışmanları Kendilerini Geliştirmek Đçin Đhtiyaç Duydukları Konular GAP Bölgesi Antalya Sayı 37 Toplamdaki payı 51 Sayı 28 Toplamdaki payı 44 Danışmanlık meslek bilgisi / yayım metodolojisi 22 31 25 40 Yeni teknolojileri takip edememe 11 15 6 10 Bilgileri zamanında aktaramama 2 3 2 3 Konular Üretim Tekniği / uzmanlık alan bilgileri Diğer - - 2 3 Đhtiyaç duymayanlar - - 4 - Toplam 72 100 63 100 Çizelge 4’te danışmanların kendilerini geliştirmek için ihtiyaç duydukları konular verilmiştir. Buna göre danışmanlar kendilerini geliştirme yönünde isteklidirler. Yalnızca Antalya’daki 4 danışman (%7) kendilerini yeterli görmektedir ve ihtiyaç duydukları konu olmadığını belirtmişlerdir. Konuyla ilgili olarak Gap bölgesindeki kursiyerler 72 ve Antalya’dakiler ise 63 görüş belirtmiştir. Sırasıyla toplam görüşlerin %51 ve 48’i üretim tekniği; %31 ve %40’ı danışmanlık meslek bilgisi; %15 ve %10’nu ise yenilikleri takip edememe gibi konulara ihtiyaç duyduklarını belirtmişlerdir. Özellikle mesleki ve teknik bilgiye olan ihtiyacın yüksek çıkması bu konularda danışmanların sürekli bilgilendirilmesinin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu göstermektedir. Tarım Danışmanlığı meslek bilgisinin TYD Eğitim programlarıyla verilmeye çalışıldığı düşünüldüğünde, yönetmeliğin danışmaların yayım/danışmanlık metodolojisi ve kişisel gelişim konusunda ortaya koyduğu eğitim programlarının önemi ortaya çıkmaktadır. Ayrıca eğitimin mesleğin her aşamasında yaşam boyu bir anlayışla devam ettirilmesinin danışmanlarca benimsenmesi önemlidir. Çizelge 5. Danışmanlığın Geleceği Hakkında Görüşler GAP Bölgesi Sayı Oran (%) 19 34 29 53 5 9 2 4 55 100 Görüşler Çok iyi\başarılı olacağını düşünüyorum Đyi olacağını düşünüyorum Ne iyi ne kötü (orta) Kötü olacağını, başarısız olacağını düşünüyorum Toplam Antalya Sayı 18 22 10 8 58 Oran (%) 31 38 17 14 100 Çizelge 5’te tarım danışmanlarının danışmanlık çalışma alanının geleceğini nasıl gördüklerine yönelik değerlendirmeler üzerinde durulmuştur. Buna göre tarımsal yayım ve danışmanlık eğitimlerine katılan GAP bölgesi katılımcılarının %87’si ve Antalya katılımcılarının %69’u danışmanlıkla ilgili olarak geleceğe yönelik olumlu beklenti içerisindedirler. Ayrıca çok iyi ve başarılı olacağını düşünenlerin oranı sırasıyla %34 ve %31’dir. Başarısız olacağını düşünenlerin oranının ise yalnızca %4 ve %14 olması çoğunluğun danışmanlığın geleceğini olumlu olacağı yönünde değerlendirdiklerini göstermektedir. Sonuç olarak tarım danışmanları danışmanlığın yaygın olarak yapıldığı Antalya ve Gap bölgesi koşullarında kendilerini geliştirmek yönünde çaba içerisindedirler. Üretici ve yönetmelik ile ilgili ağırlıklı sorunlar olduğunu belirtmelerine rağmen, danışmanlığın geleceğini aydınlık gördüklerini belirtmişlerdir. Bu durumda çözüm yönünde tarım danışmanlığının geliştirilmesine yönelik olarak danışmanların değerlendirmelerini dikkate almak uygun olacaktır. Aslında bu sorunların varlığı son iki yıldan beri verilen tarım danışmanlığı desteklerinin beklenen ilgiyi görmemesiyle de açıklanabilir. Ayrıca ülke genelinde sertifika sahibi olan yaklaşık 4650 danışmanın %8’inin yetki belgesi almış olması da fiili durumda danışmanlık için uygun koşulların henüz tam olarak oluşmadığını göstermektedir. Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa da bulunan 457 sertifikalı danışmanın yaklaşık %2’sinin, Antalya’daki 464 danışmanın ise %4’ünün yetki 593 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 belgesi bulunmaktadır(Anonim,2010). Yetki belgesi alma oranın düşüklüğü verilen destek ve önlemlerin gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır. Özellikle halen yalnızca danışman olarak faaliyette bulunanların sayısal olarak çok yetersiz olması da dikkate alınarak, bunlara yönelik uygun destek ve teşvik araçlarının geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Eğitim, yayım, araştırma, ve mali desteklerin bu kapsamda düşünülmesi doğru olacaktır. 3- DANIŞMANLARIN YÖNETMELĐKLE ĐLGĐLĐ GÖRÜŞLERĐ GAP bölgesi ve Antalya ilinde danışmanlık sertifikası almış 6 ayrı kurs grubunda tarım danışmaları ile grup görüşmeleri yapılarak yönetmelikle ilgili görüş ve önerileri alınmıştır. Yöntem olarak; önce gruba yönetmelik ve uygulama esasları anlatılmış, sonra adayların önce bireysel ve sonra 5’er kişilik gruplar halinde konuyu 45 dakikada tartışmaları sağlanmıştır. Görüşler ortak oturumda tartışılmış ve benzerlikler dikkate alınarak gruplandırılmıştır. Buradan hareketle TYD yönetmeliğinin ve sistemin başarılı olabilmesi için yapılması gereken işlemler hakkında görüş birliği sağlanan maddeler aşağıda verilmiştir. 1. Tarım danışmanı ve üretici, ücret ödeme konusunda karşı karşıya gelmemelidir. Destek ödemelerinin doğrudan danışmanlara ödenmesi yönünde bir yöntem geliştirilmelidir. 2. Danışman çalıştıran kuruluşlara ve şirketlere daha özendirici destek sağlanmalıdır. 3. Serbest rekabet koşullarında ulusal ve uluslararası düzeyde hizmet verebilmenin yolu açılmalıdır. 4. Yabancı uyruklu danışmanların ülke içerisindeki faaliyetleri denetlenmelidir. Bunların yetki ve sorumlulukları belirlenerek üreticiler/şirketler bu konuda bilgilendirilmelidir. 5. Danışmalarının asli işlevlerinden biri teşhis ve tedavidir. Bu nedenle danışmanlar reçete yazma yetkisine sahip olmalı, reçete yazma yetkisi en az lisans derecesine sahip danışmanlara verilmelidir. 6. Tarım Danışmanlığı sertifikasına sahip danışmanların tamamının tarımsal üretimle ilgili reçete yazmalarının sağlanmasına yönelik olarak uygun eğitimle desteklemeleri gerekir. 7. Kimyasal kullanımında kendi toplumumuzun sağlığını korumak en önemli amaç olmalıdır. Bu kapsamda AB ve Rusya gibi ülkelerin talep koşullarını karşılayacak düzenlemeler yapılmalıdır. 8. Ürünlerin yetiştiriciliğinde ilaç ruhsatlandırma çalışmaları yapılmalıdır. Bunun yanında yurt dışında yasaklanmış kimyasalların yurt içinde kullanılmasına da kesinlikle izin verilmemelidir. Tüm dünyada kolayca kullanılabilen ve önemi giderek artan biyolojik ve organik preparatlar ile feromon tuzaklar, ülkemizde ruhsata tabii olduğundan kullanımı sınırlıdır. Bunların ruhsatlanması sağlanmalıdır. 9. Tarım danışmanlarının üretim faaliyetlerinde bulunmaları özellikle teşvik edilmelidir. 10. Serbest tarım danışmanlarının bir araya getirilmesine (şirketleşmesine) yönelik olarak Uygun teşvik ve destekler geliştirilmelidir. Ortak çalışma ve şirketleşme özendirilmelidir. 11. Danışmanlık hizmeti alan işletmelerin, ürün sigortası yaptırmalarını teşvik amacıyla sigortadaki devlet desteğini %50 den daha üst değerlere (örneğin %80’e) çıkarılması uygun olacaktır. 12. Danışmanların araştırma enstitüleri gibi birimlerden uygun koşullarda yararlanmaları sağlanmalıdır. 13. Uzman danışmalık, tarım danışmanlığı ve tekniker/teknisyen tarım danışmanlığı terimlerinin yetki ve sorumluluklarının yönetmelikte daha açık olarak belirtilmesi gereklidir. Görüldüğü gibi tarım danışmanları sistemin geliştirilmesi yönünde geniş bir bakış açısına sahiptir ve yönetmelikte yer alan konularla ilgili yapıcı ve önemli görüşler ortaya koymaktadır. Bu durum danışmanların sisteme sahip çıkmakta olduklarını ve sisteme sahip çıkma yönünde kararlı bir tutum içinde olduklarını ve sisteme sahip çıkma yönünde 594 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 kararlı bir tutum içinde olduklarını göstermektedir. Ayrıca tarım danışmanlarının sisteme yönelik olumlu beklentiler içinde oldukları görülmüştür. Bunun karşılanmasına yönelik önlemlerin alınması durumunda sistemin yerleşmesine ve etkin çalışmasına katkıda bulunulması mümkün görünmektedir. 4. SONUÇ VE ÖNERĐLER Türkiye’de yayımın özelleştirilmesine giden yolda dış dünyadaki ve özellikle Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki gelişmeler yanında kamu yayımında karşılaşılan sorunlar da etkili olmuştur. Entansif tarımın ve gelişme hızının daha yüksek olduğu il ve bölgelerde, TYD yönetmeliğinden önceki dönemlerde resmi olmayan bir yapıda özel yayım ve danışmanlık kuruluşlarının (Antalya, Şanlıurfa, Gaziantep, Diyarbakır, Adana, Đzmir, Hatay, Mersin, Bursa, gibi illerde) gelişmeye başladığı görülmüştür. Özellikle bu bölgelerde yayımın özelleştirilmesi ile mevcut yapının resmileştirilmesi bir gereklilik olmuştur. Bu durumda kurulmakta olan yeni sistemin geliştirilmesi için yukarıda yapılan açıklamalardan da hareketle alınması gerekli önlemler (Özçatalbaş, 2009b; Özçatalbaş ve ark., 2010) aşağıdaki gibi sıralanabilir; 1. Mevcut koşullar dikkate alındığında özellikle tarımsal potansiyeli yüksek olan bölgelerde özel danışmanlık sisteminin geliştirilmesi yönünde, pilot uygulama bölgeleri belirlenmeli, Đl Teknik Komiteleri ve Merkez Teknik Komitesinin etkin çalıştırılması için gerekli önlemler alınmalı 2. Başarılı olmak için Bakanlık, düzenleyici ve destekleyici işlevinin gereğini yerine getirmeli 3. Kamu yayımının mutlaka gerekli olduğu bölgelerde Bakanlık yayım elemanlarının etkinliğini artırmaya dönük önlemleri almalı ve bunları kurulan yapı ile yaşama geçirmeli 4. Kamu yayım ve Özel danışmanlığın birbirinin rakibi olarak değil, birbirini destekleyen iki önemli güç olarak görülmeli, etki alanları faaliyet bölgeleri somutlaştırılmalı 5. Danışmanlık birimlerinin ihtiyaç duyacağı araştırmaların yapılması ve elde edilen bulguların üreticilere ulaştırılmasına yönelik düzenleyici önlemlerin alınması yönünde çalışılmalı 6. Sistemde görev alacak insan kaynaklarının sürekli geliştirilmesine yönelik önlemler alınmalı, dolayısıyla yayımcı ve danışmanların etkin eğitim programlarıyla desteklenmeleri sağlanmalı 7. Paydaşlar arasında yayım-danışmanlık-araştırma-üretici-örgütler arasında eşgüdüm sağlanmalı 8. Çiftçi örgütlerinin danışmanlık sisteminde etkin rol almalarını sağlamak yönünde çalışılmalı 9. Yayım sistemlerinin çeşitlendirilmesi yanında uygun ve özellikle katılımcı yayım yaklaşımlarının da uygulama alanı bulmasına yönelik ortam hazırlanmalı 10. Çevre dostu teknolojilerin ve iyi tarım uygulamalarının yayımın ve danışmanlık sisteminin odağına oturtulması sağlanmalı, uygun teşviklerle süreç desteklenmeli 11. Sistemde yer alan yayımcı ve danışmanların yaşam standardını yükseltici önlemler alınarak, kendilerini geliştirmelerine olanak sağlanmalı 12. Bakanlık, sistemin gelişmesi için ulusal tarım politikalarıyla uyumlu bir şekilde orta ve uzun vadede, esnek ve uygun bir destek sistemi geliştirmenin üzerinde durmalıdır. Sonuç olarak Türkiye’de yayımın özelleştirilmesi yönündeki çalışmaların hız kazanması önem taşımaktadır. 2006 yılında çıkarılan Yönetmelik, özel sektöre dayalı talep yönlendirmeli danışmanlık sisteminin geliştirilmesine yönelik önemli olanaklar sunma potansiyeline sahiptir. Bugün için ülke düzeyinde her ne kadar özel sektör yayımı ve bu kapsamda üretici kuruluşlarına dayalı yayım sistemi, Bakanlığa dayalı olan mevcut yayım sistemine alternatif değilse de, Akdeniz, Ege ve GAP Bölgesinin entansif tarım yapılan alanlarında ve özellikle örtü altı tarımın yaygın olduğu bölgelerde özel danışmanlık önemli bir seçenek haline gelmiştir (Özçatalbaş, 2009b). Mevcut koşulların 595 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 iyileştirilmesine yönelik uygun desteklerin geliştirilmesi durumunda özel yayımın etkinliği de artacaktır. Orta ve uzun vadede tartışılan önlemlerin alınması ve sorunların ortadan kaldırılmasıyla, belirtilen kamu dışı yayım/danışmanlık kuruluşlarının başta Akdeniz ve Ege olmak üzere, Güneydoğu ve Marmara gibi önemli tarım bölgelerinde gelişmesi kaçınılmaz olacaktır. KAYNAKÇA Anonim (2006a) Tarım Kanunu, 5488 sayılı 18 Nisan 2006, T.C.Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü (http://www.mevzuat.gov.tr /Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.5488&sourceXmlSearch=&MevzuatIliski=0) Anonim (2006b) Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlemesine Dair Yönetmelik, 8 Eylül 2006. (http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/27149.html) Anonim (2009) Tarımsal Yayımı Geliştirme Projesi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının TEDGEM web Sayfası: http://www.tedgem.gov.tr/targel.htm, 2 Kasım 2009. Anonim,2010. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı TEDGEM kayıtları. 2/8/2010. Claar,J.B., R.P.Bentz.(1988) Kuruluş Yapısı ve Yayım Đdaresi, Tarımsal Yayım El Kitabı, TYUAP Yayınları No: 295/3. Ankara 1988. s.228-260. Currle, J., Hoffman, V.(2004) Germany: Semi-privatized Extension Circles in the State of Baden-Württemberg, World Bank, Agriculture and Rural Development Discussion Paper 10 Extension Reform for Rural Development, Washington, USA. Currle, J., Schütz, P.(2000) Privatizing agricultural extension services in two new German federal states: necessary conditions emerging from experience, Human Resources in Agricultural and Rural Development (FAO) , p. 130-140. Özçatalbaş, O.(1994) GAP Bölgesinde (Şanlıurfa’da) Tarımsal Yayımın Analizi ve Etkin Bir Yayım Çalışması Đçin Gerekli Koşulların Saptanması Üzerine Bir Araştırma, Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi.Kod No 266, Adana (261)s.) Özçatalbaş, O., Y. Gürgen.(1998) Tarımsal Yayım ve Haberleşme. Baki Kitabevi. ISBN: 975-72024-02-3, Adana. Özçatalbaş, O.(2000) The Role of Agriculture Chambers in Agricultural Extension: A Sample of Hanover Region, Germany, Akdeniz Üniv. Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt 13/2, Antalya. Özçatalbaş, O.(2006) Changing public and private roles in extension for agricultural advisory in Turkey. Seminar on the role of agricultural advisory in creation of new image of agriculture and development of rural areas, 4-7 September 2006, Lower Silesia Agricultural Extension Centre, Wrocław, Poland. Özçatalbaş, O.(2007) The Evaluation of Horticultural Extension in Hanover Region of Germany, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 2007, 20(1),137-142. Özçatalbaş, O.(2009a) Bakanlık Özel Tarımsal Danışmanlık Hizmeti Alan Çiftçileri Destekliyor! Sıra Tarım Danışmanlarında mı? http://akdeniz. naturalforum.net/(18.10.2009) Özçatalbaş, O. (2009b) Türkiye ve AB’de Tarımsal Yayım Sitem Ve Yaklaşımlarına Bakış, AB ve Türkiye Arasındaki Sivil Toplum Diyaloğunun Çok Yönlü Geliştirilmesi Uluslararası Sempozyumu, Bildiri Kitabı, 5-8 Kasım 2009, Antalya. Özçatalbaş, O., D. Bostan Budak, Đ.Boz, B.Karaturhan (2010) Türkiye’de Tarım Danışmanlığı Sisteminin Geliştirilmesine Yönelik Önlemler , TMMMOB. Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi 2010, Ankara Salasan, C.(2003) Problem Solving Group-Agricultural Extension Method, PhD. Thesis, Banat’s University of Agricultural Sciences and Veterinary Medicine Timisoara, Faculty of Agricultural Management, Timisoara. Swanson, B.E, B.J. Farner, R. Bahal.(1990) The Current Status of Agricultural Extension Worldwide. Global Consultation on Agricultural Extension 4-8 Aralık 1989. RomeItaly. 596 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Türk Tarımsal Yayımında Yeni Bir Anlayış: Tarımsal Yayım Ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmeliğin Yayım Çalışmalarına Etkileri Tecer ATSAN1 Ziya YURTTAŞ1 Zeynep BAŞUSTA2 Özet Son yıllarda yaşanan gelişmelerin, tüm tarım sektörü ve tarımsal yayım hizmetlerini bir dönüm noktasına getirdiğini, değişen koşullar tarımsal yayım hizmetlerinin yapısının değiştirilmesi zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda dünyadaki gelişmeler doğrultusunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetleri stratejisinin bir sonucu olarak 5488 Sayılı Tarım Kanunu’nun 9. maddesine dayanarak çiftçi eğitimi ve yayım faaliyetlerinde sivil toplum örgütleri, özel sektör kuruluşları ve serbest danışmanların görev almasını sağlamak için gerekli düzenlemeleri yapan 18 Nisan 2006 tarihli 26383 sayılı yönetmelik hazırlanmıştır. Yönetmelikle, daha önce sadece kamu tarafından yapılan Tarımsal Yayım çoğulcu hale getirilerek, çiftçilerin bilgi kaynaklarının çeşitlendirilmesi amaçlanmıştır. AB’nde olduğu gibi tarımsal yayım ve danışmanlık hizmetlerinin özelleştirilmesini öngören yönetmelik uyarınca tarımsal yayım ve danışmanlık hizmetleri, bakanlık yanında, sivil toplum örgütleri, ziraat odaları, tarımsal danışmanlık şirketleri ve serbest tarım danışmanlarınca yerine getirilebiliyor. Tarımsal danışmanlık yapacak bakanlık çalışanları ile kendi nam ve hesabına çalışmak suretiyle tarımsal işletmelere, sivil toplum örgütlerine ve tarımdan girdi alan kuruluşlara tarımsal danışmanlık hizmeti sunacak danışmanların, öncelikle düzenlenen kurslara katılarak sertifika alması gerekiyordu. 31 Mart 2010 tarihinde mevcut yönetmeliğin değiştirilmesi ile danışman sertifikası alabilmek için 100 üzerinden 70 puan alınmasını gerektiren merkezi sınav sistemi getirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Türk Tarımsal Yayımı, Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetleri, Yönetmelik. A New Approach In The Agrıcultural Extensıon In Turkey: The Effects Of The Regulatıon About The Arrangement Of The Agrıcultural Extensıon And Consultancy Servıces Abstract: The developments in recent years brought the agricultural sector and agricultural extension services to a turning point and made it necessary to make some changes. Within this framework and along the new developments in the world, a new regulation titled “Regulation about the Arrangement of the Agricultural Extension and Consultancy Services” was enacted on 18 April 2006 with a regulation number 26383 by the Ministry of Agriculture. This regulation is based on the 9th article of the Agricultural Law number 5488. The objective of this regulation is to make it possible for the private sector, NGOs and independent consultants to play a greater role in Agricultural Extension Services. This way, the plurality of Extension Services and the multiple sources of information for the farmers will be facilitated. As a result of this regulation which stipulates privatization, the agricultural extension service activities have been carried out by the private sector, NGOs, Chambers of Agriculture, Agricultural Extension Consultancy firms and independent consultants along with the Ministry of Agriculture. According to the regulation, agricultural engineers working in public sector but want to be consultants and the independent consultants who would provide services to farms, farmers’ organizations and the firms that purchase products from the farms had to participate in a in-service training and certificate program. This requirement has been abolished by an amendment to regulation enacted on 31 march 2010. According to the amendment, the candidates will take an exam organized by the Ministry of Agriculture without having to participate in the certificate program. The passing grade in this exam is 70 out of 100. Key Words: Turkish Agricultural Extension, Agricultural Extension and Consultancy Services, Regulation. 1 2 Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 25240 Erzurum. Tekman Tarım Đlçe Müdürlüğü, Erzurum. 597 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 1.GĐRĐŞ Tarımsal Yayım, hemen hemen tüm dünyada başta üreticiler olmak üzere kırsal kesimde yaşayan insanlara, bilimsel araştırma sonuçlarını ve yeni teknolojileri aktarmak suretiyle onların sosyal, kültürel ve ekonomik açılardan gelişmelerine yönelik okul-dışı ve gönüllülük esasına dayalı eğitimsel bir süreç olarak algılanmaktadır (Yurttaş ve Atsan 2007). Dünya nüfusunun sürekli olarak artması beslenme konusunun geçmişte ve günümüzde olduğu gibi gelecekte de önemli bir sorun olacağını ortaya koymaktadır. Dünya nüfusunun hızlı artışına karşın beslenme kaynaklarının temini açısından stratejik öneme sahip olan tarım sektöründe tarım alanlarının artırılamaması, sektörde sahip olunan kaynakların daha verimli kullanımını zorunlu kılmaktadır Kaynakların daha verimli bir şekilde kullanılması ise üreticilerin eğitim düzeylerinin artmasına, sorun çözme yeteneklerinin gelişmesine, kullandıkları mevcut tarım teknikleri ve teknolojilerine göre üstünlüğü kanıtlanmış teknikleri ve teknolojileri kullanmalarına bağlıdır (Özçatalbaş, 1999 ). Avrupa Birliği ülkelerinde kamu yayım sisteminin verimsiz ve etkisiz olduğu anlaşıldığından yayım hizmetlerinin özelleştirilmesi düşünülmüş ve bu büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Bugün Avrupa Birliği üyesi ülkelerde ziraat odaları, üretici birlikleri ve özel tarımsal danışmanlık birimleri önemli rol ve işlevlere sahiptir. Üretime yönelik araştırma ve yayım faaliyetleri ve bilginin çiftçilere ulaştırılması işlemleri, esas olarak çiftçi birlikleri ve özel danışmanlık birimleri tarafından gerçekleştirilmektedir (Özçatalbaş ve ark., 2010). Türkiye’de de uzun yıllardır kamu tarafından yürütülen Tarımsal Yayım ve Danışmanlık (TYD) Hizmetleri, 5488 Sayılı Tarım Kanunu ile yeniden düzenlenmiştir. 8 Nisan 2006 tarihli ve 5488 sayılı Tarım Kanununun 9. maddesine dayanılarak hazırlanan ve 8 Eylül 2006 tarihinde yürürlüğe giren “TYD Hizmetlerinin Düzenlemesine Dair Yönetmelik” ile Türkiye’de tarımsal yayım hizmetlerinin sunulması kamu tekelinden çıkarılmış, özel sektör ve girişimin de rol almasının yasal yolu açılmıştır (Anonim, 2006a; Anonim 2006b). Ayrıca bu yönetmelikle, Türkiye’nin Ulusal Yayım Politikasının ana hatları da çizilmiştir. 2. TARIMSAL YAYIM VE DANIŞMANLIK HĐZMETLERĐ YÖNETMELĐĞĐ VE TARIMSAL YAYIMA ETKĐLERĐ Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (TKB) tarafından hazırlanan yönetmelik - diğer birçok yönetmelikte olduğu gibi - başlangıçta pilot il ve bölgeler yerine ülke genelinde uygulamaya konulduğundan dolayı sık sık çeşitli değişikliklere (hatta iptale) uğramak durumunda kalmıştır. Bu durum hem tarım danışmanlarının hem de bu hizmeti sunacak olan birimlerin kafalarının karışmasına yol açmıştır. 2.1. Amaç Yönetmeliğin amacı (Madde 1),” tarımsal işletme sahiplerinin bilgi, teknik ve yöntemler konusundaki ihtiyaçlarının zamanında ve yeterli düzeyde karşılanması ile ilgili usul ve esasları belirlemek olarak” ifade edilmiştir. Geçmişte de kim tarafından, nasıl ve hata durumunda yaptırımının ne olacağı ve kim tarafından sorumluluğun sahiplenileceği belli olmayacak şekilde yürütülen yayım faaliyetleri bu yönetmelikle hukuki bir zemine oturtulmuştur. 2.2. Araştırma Yayım ve Çiftçi Bağının Güçlendirilmesi Yönetmeliğin 6. Maddesi’nde TKB tarımsal araştırma, yayım ve eğitim fonksiyonlarını yerine getiren kuruluşlar arasında işbirliğini sağlamaya yönelik tedbirleri alır şeklinde belirtilmiştir. Araştırma, Yayım ve çiftçi arasında mutlaka bir organik bağın olması gerektiği ancak bunun ülkemizde bir türlü sağlanamadığı sıklıkla tüm yayımcılar 598 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 tarafından her türlü platformda dile getirilen önemli bir konudur. Yönetmelikte bu hususa yer verilmesi yayım çalışmalarının başarısı açısından oldukça olumlu bir karar olmakla birlikte, bu bağın nasıl sağlanacağının net bir şekilde ifade edilmemesi önemli bir eksikliktir. 2.3. TYD Merkez ve Đl Teknik Komitelerinin Kurulması Yönetmeliğin üçüncü bölümünde (Madde7-12) TYD Merkez ve Đl Teknik Komitelerinin oluşturulması çok önemli bir adım olmakla birlikte hem TKB Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü-TEDGEM’in sorumluluğundaki Merkez Teknik Komitesi’nin hem de Tarım Đl Müdürlükleri sorumluluğunda çalışacak olan Đl Teknik Komiteleri’nin çalışmalarını etkin yürütmesi gerekir. Çünkü bu komiteler ulusal düzeyde tarımsal yayım/danışmanlık politika ve stratejilerini belirlemek ve yerel düzeyde ise, faaliyet gösteren kamu dışı yayım ve danışmanlık hizmeti veren kişi ve kuruluşların hizmet kalitesi ve etkinliğinin artırılması ve denetimini sağlamak gibi çok önemli görevler üstlenmişlerdir. 2.4. Tarım Yayımcısı/Danışmanının Görevleri Yönetmelikte Tarım Yayımcısı; TKB ve teşkilatlarında yayım hizmeti görevini yürüten ve yönetmelik kapsamında sertifikalandırılmış kişileri, Tarım Danışmanı ise STK’larda, ziraat odalarında ve tarımsal danışmanlık şirketlerinde istihdam edilen veya tarımsal danışmanlık hizmeti yürütmek üzere kendi nam ve hesabına çalışan ve yönetmelik kapsamında sertifikalandırılmış kişileri ifade etmektedir. Yönetmeliğin beşinci bölümünde tarım yayımcısı/danışmanının görevleri şu şekilde yer almaktadır: a) Üretimin her aşamasında göreviyle ilgili konularda tarımsal işletme sahiplerine veya hizmet verdiği diğer birimlere gerekli bilgi ve becerileri kazandırmak, gerektiğinde ilgili mevzuata uygun tarımsal uygulamalar yapmak, b) Bitkisel ve hayvansal üretime yönelik sürdürülebilir üretim teknikleri konusunda her türlü bilgi ve yeni teknolojinin hedef kitleye ulaştırılmasını sağlamak, c) Çevrenin, doğal kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin korunması için tarımsal işletme sahiplerini ve hedef kitleyi bilgilendirmek, d) ç) Tarımsal işletmelerin daha rekabetçi bir yapıya kavuşturulması ve etkin bir şekilde ürün ve hizmet pazarına yönelmelerine katkıda bulunmak, e) Đşletme ekonomisi yayımı/danışmanlığı yapmak, gerekli tavsiyelerde bulunmak, f) Đşletmelerin ekonomik analizleri, gelişim planlamaları, iş ve sermaye verimliliğinin iyileştirilmesi ve aile işletmelerine özgü sorunlar, ev ekonomisi ve mekanizasyon konularında yayım/danışmanlık yapmak, g) Tarımda çalışanların mesleklerini daha iyi yapmaları için, gerekli kişisel gelişim ve girişimcilik eğitimlerini yapmak, h) Görevli olduğu konularla ilgili olarak düzenlenecek eğitimlere katılmak, i) ğ) Yayım/danışmanlık faaliyetlerinde basılı ve sesli ve görüntülü kitle yayım vasıtalarından yararlanmak ve bunları hazırlamak ve hazırlanmasına katkıda bulunmak, j) Tarımsal yayım ve danışmanlık faaliyetleriyle ilgili veri toplamak, kayıt tutmak, k) ı) Tarımsal üretimi kayıt ve kontrol altına alacak belgelerin düzenlenmesini sağlamak, l) Üretici örgütlenmesi konusunda çalışmalar yapmak. Görüldüğü gibi yönetmeliğin Tarım Danışmanlarına üreticiler, modern tarımsal işletme faaliyetlerinin benimsetilmesi, çevre ve doğal kaynakların korunması ve pazarlama vb. açısından çok önemli yüklediği görülmektedir. Bu görevlerin yerine getirilebilmesi için Tarım Danışmanlığı sisteminin etkili ve iyi çalışır bir sistem haline getirilmesi önemlidir. Yukarıdaki görevleri yerine getirmek için Tarım Danışmanı olarak görev alacak kişilere yönetmelikte, Tarım Danışmanı Sertifikası alabilmek için üç haftalık 599 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 (120 saat) bir eğitim öngörülmüştü. TKB yetkilileri bu süre çok az, önce 3 ay, sonra 6 ay olmalı derlerken, yönetmelik 31 Mart 2010 ve 27538 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanan birbirinin zıttı yeni bir yönetmelikle (☺), yayım metodolojisine uygun olmayan "Merkezi Sınav Sistemine" geçilmiş ve 24 Ekim 2010 tarihinde Uluslararası Tarımsal Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nde (UTEM) ilk sınavın yapılacak olduğu da ilan edilmiştir (Anonim 2010a). Yukarıdaki görevleri yerine getirmesi beklenen tarım danışmanlarının, kapsamlı bir eğitim almadan bu görevleri nasıl başaracağı oldukça düşündürücüdür. TKB’nın yapmış olduğu bu değişiklikleri en güzel ifade eden deyim herhalde, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” deyimidir olsa gerek. 2.5. Tarımsal Danışmanlık Hizmeti Sunacak Kişi ve Kuruluşlar ve Bunların Denetlenmesi ve Desteklenmesi TYD Yönetmeliğinin yedinci bölümünde tarımsal danışmanlık hizmeti sunacak kişi ve kuruluşlar (Anonim 2010b); a-Bünyesinde danışman istihdam eden üretici örgütleri ve ziraat odaları, b-Tarımsal danışmanlık dernekleri/vakıfları, c-Tarımsal danışmanlık şirketleri, ç- Serbest tarım danışmanları. Yönetmelikte, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde de çoğunlukla olduğu gibi ziraat odalarının ve diğer üretici kuruluşlarının da yayım ve danışmanlık hizmetlerinin sunulmasında etkin rol almalarına yönelik amaçlar da yer almaktadır. Yönetmelikte tarımsal danışmanlık hizmetlerini sunacak kişi ve kuruluşlar içinde “Bünyelerinde danışman istihdam eden üretici örgütleri ve ziraat odaları” olarak ifade edilmektedir. Ancak bu birimlerin kendilerinden beklenen işlevi yerine getirebilmeleri için mevcut koşulların iyileştirilmesi ve uygun desteklerin geliştirilmesinin önemli olacağı söylenebilir (Özçatalbaş ve ark., 2010). Yönetmeliğin sekizinci bölümünde yer alan, tarımsal danışmanlık hizmetlerini sunacak kişi ve kuruluşların çalışma ve sorumlulukları kapsamındaki görevlerini yapmaması sonucu örneğin; hatalı tavsiye, uygulama ve görevi ihmal sonucu, üreticilerin uğrayacağı zararlardan, tavsiyeyi yapan tarımsal danışmanlık hizmeti sunan kişi ve kuruluşlarla tarımsal işletme sahipleri sorumlu olacaktır şeklindeki hükümler zararın tazmini ve sorumluların cezasız kalmaması açısından olumlu bir husustur. Geçmişte hatalı tavsiye sonucu üreticilerin tarımsal üretimde karşılaştıkları zararlar hep sineye çekilmiş iken, yönetmelikteki bu düzenleme ile artık sorumlular cezasız kalmayacaktır. Yönetmeliğin dokuzuncu bölümünde ise; Tarımsal danışmanlık sisteminin etkinliğini artırmak için hazırlanan ''Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerine Destekleme Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ”ile üreticilerin, tarımsal danışmanlık hizmeti veren tarımsal danışmanlık şirketlerinin, serbest tarım danışmanlarının, üretici örgütlerinin, ziraat odalarının ve tarımsal danışmanlık dernek ve vakıflarından hizmet satın alması yani destekleme konusu düzenlenmiştir (Anonim, 2010b). Tebliğ kapsamında belirtilen kriterlere (çiftçi kayıt sistemi, hayvan kayıt sistemi, örtü altı kayıt sistemi, su ürünleri kayıt sistemi, arıcılık kayıt sistemi ve koyun-keçi kayıt sistemlerinden en az birine kayıtlı olmak) sahip tarımsal işletmelere 2010 yılında 500 TL destekleme ödemesi3 yapılacaktır. Bu desteklerden ise “örtü altında en az 3 dekar, bağ-bahçede en az 10 dekar, tarla ziraatında kuruda en az 150 dekar, suluda en az 50 dekar alanda üretim yapmak, hayvancılıkta; süt sığırcılığı yapan işletmelerde en az 20 baş sığır, besi sığırcılığı 3 TKB’ndan alınan verilere göre, 2009 yılı desteği 225 TL olup yaklaşık 3 bin üretici bu destekten yararlanmış, toplam 1 milyon TL ödeme yapılmıştır. 600 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yapan işletmelerde en az 50 baş sığır ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde en az 100 küçükbaş hayvana, arıcılık yapanlarda ise en az 50 adet arı kolonisine sahip olmak” gibi kriterlerden en az birisine haiz olan işletmeler yararlanabilecektir. Görüldüğü gibi danışmanlık sisteminin gelişmesi ve etkinliğinin artırılması için gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar da dikkate alınarak bir teşvik sistemi oluşturulması oldukça yerinde bir uygulama olmakla birlikte, verilecek olan bu teşvikin hem hizmeti alan üretici hem de hizmeti veren danışmana uygun miktarlarda verilmesi doğru olacaktır. Ancak ülke genelinde üç haftalık eğitim kursuna katılarak sertifika almış olan tarım danışmanı sayıları4 dikkate alındığında ilk üç sırayı Akdeniz, Ege ve Đç Anadolu Bölgesi almaktadır. Danışmanlık sisteminin - yoğun bir şekilde danışmanlık faaliyetlerinin bilfiil yürüdüğü - Akdeniz ve Ege Bölgesi başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu ve Marmara Bölgesinde de gelişme göstermesi beklenmektedir. 3. SONUÇ VE ÖNERĐLER Dünya genelinde ve özellikle Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yürütülen müzakere görüşmeleri kapsamında yaşanan gelişmeler ve yine TKB’nın hantal yapısı sonucu kamu yayımında karşılaşılan sorunların çözümünde marjinal sınıra gelinmesi sonucu TYD yönetmeliği hazırlanarak yayım sisteminin hukuki altyapısının oluşturulmuştur. Yönetmelikle ilk kez yayım/danışmanlık hizmetlerinin yasal olarak tanımı yapılmış ve yönetmelik, tarımsal danışmanlık hizmetlerinin düzenlenmesi, denetlenmesi ve desteklenmesi konusunda Türk Tarımsal Yayımına bir yenilik getirmiştir. Fakat yukarıda belirtildiği üzere yönetmeliğin getirmiş olduğu olumlu gelişmelerle birlikte aksayan yönleri de mevcuttur. Bu aksayan yönlerin giderilmesi ve sistemin daha da etkin bir şekilde çalışması için gerekli önlemler aşağıdaki gibi sıralanabilir: 1. Tarımsal danışmanlıkla ilgili mevzuatın sürekli ve birbirine zıt bir şekilde değiştirilmemesi, değişiklik yapılırken de konu ile ilgili uzman kişi ve kurumların eleştiri ve önerilerinin dikkate alınması oldukça önemlidir. 2. Yönetmelikte yer alan tarımsal araştırma, yayım ve çiftçi bağının ne şekilde güçlendirileceği yönetmelikte açıkça belirtilmeli ve bu bağın kurulması için gerekli olan yasal düzenlemeler bir an önce gerçekleştirilmelidir. 3. Tarım danışmanlarının desteklenmesi konusunda yeni düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. Desteğin sadece üreticilere değil aynı zamanda tarım danışmanına da direkt olarak verilmesi sistemin gelişmesi açısından oldukça önemli bir konudur. Yine bu kapsamda desteklemenin işletme başına değil de birim alana göre yapılması ve ödenecek miktarında mutlaka artırılması gerekir. 4. Tarımsal Yayım ve Danışmanlık eğitimleriyle tarım danışmanlarının teknik bilgilerini üreticilere aktarmada ve onları ikna etmede karşılaştıkları sorunları çözme amaçlanmıştı. Ancak son yapılan değişiklikle danışmanlık eğitimleri tamamen kaldırılmış ve merkezi sınav sistemi getirilmiştir. Danışmanların bilgilerinin güncellenmesi, kişisel gelişim, iletişim ve yayım teknikleri konularındaki bilgi ve becerilerinin artırıldıktan sonra üreticilere hizmet vermeleri için eğitim programının içeriğinin geliştirilerek mutlaka yeniden düzenlemesi gerekir. 5. Danışmanlık sisteminin etkinliğini artırabilmek için gelişmiş ülkelerdeki benzer sistemler incelenerek, aynısı alıp uygulama yerine ülkemiz koşullarını (tarımsal 4 Ocak 2010 itibariyle TKB’ndan alınan verilere göre %28’i Akdeniz Bölgesi , %26’sı Ege Bölgesi , %20’si Đç Anadolu, %10’u Güneydoğu Anadolu Bölgesi, %7’si Marmara Bölgesi, %6’sı Karadeniz Bölgesi ve %3’ü ise Doğu Anadolu Bölgesi’nde olmak üzere düzenlenen kurslar sonucu toplam 4344 kişi tarım danışmanı sertifikası almaya hak kazanmıştır. 601 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 işletmeler, üreticiler ve teknik elemanların mevcut durumları, sorunlar ve deneyimler vb.) dikkate alarak yeni bir model geliştirmek daha doğru olacaktır. 6. Ülkemizde tarım danışmanlarına önlisans ve lisans dönemlerinde gerekli olan tarım danışmanlığı ve yayımla ilgili bilgi ve becerileri kazandırmak için yeterli altyapı mevcut değildir. Özellikle Veteriner Hekim, Veteriner Sağlık Tekniker ve Teknisyenlerinde bilgi ve beceri noksanlığı çok daha büyüktür. Önlisans ve lisans eğitim müfredatlarına, bir tarım danışmanının sahip olması gereken konularla ilgili hususların ilave edilmesi gerekir. 7. Danışmanlık sisteminin etkinliği ve sürdürülebilirliği açısından yayımcı ve danışmanların en son teknolojik gelişme ve araştırma sonuçlarının yer aldığı eğitim programlarıyla bilgileri sürekli güncellenmelidir. KAYNAKÇA Anonim 2006a. Tarım Kanunu, 5488 sayılı 18 Nisan 2006, T.C.Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü, http://www.mevzuat.gov.tr /Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.5488&sourceXmlSearch=&MevzuatIliski=0 (10.08.2010) Anonim 2006b.Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlemesine Dair Yönetmelik, 8 Eylül 2006, http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/27149.html (11.08.2010). Anonim 2010a, Tarımsal Yayım Ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, 31 Mart 2010, Resmi Gazete, Sayı: 27538, Ankara. Anonim 2010b, Tarımsal Yayım Ve Danışmanlık Hizmetlerine Destekleme Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ, 27 Mayıs 2010, Resmî Gazete Sayı:27593, Ankara. Özçatalbaş, O., 1999. Tarımsal Yayım, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Dergisi: Tarım ve Köy, Sayı: 125, Ankara. Özçatalbaş, O., Budak, D.B., Boz, Đ., ve Karaturhan, B., 2010. Türkiye’de Tarım Danışmanlığı Sisteminin Geliştirilmesine Yönelik Önlemler, Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi, 11-15 Ocak, Ankara. Yurttaş, Z. ve. Atsan T., 2007. Tarımsal Yayım ve Đletişim Teknikleri, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Yayınları No: 67, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ofset Tesisi, Erzurum. 602 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tarımsal Yayım’a Yeni Bir Yaklaşım: Đnsancıl Tarımsal Yayım Yaşar AKTAŞ1, Fatma ÖCAL KARA2, Alper DEMĐRDÖĞEN2 ÖZET Bu çalışmada, tarımsal yayım olgusu için yeni bir anlayış geliştirilmiştir. Bu çözümlemenin amacı, kuramsal bir çerçeve ekseninde geliştirilen ölçütler ışığında, yeni bir tarımsal yayım yaklaşımı oluşturmak; bu tarımsal yayım anlayışı ve uygulamasına yeni bir bakış açısını tartışmaya sunmaktır. Geleneksel Tarımsal Yayım Anlayışı’nda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (TKB) bürokratları, taşradaki kuruluş yetkilileri ve tarımsal yayım alanındaki bilim insanları, tarımsal yayım çalışmasını, üretici insanı eğitilecek bir nesne olarak görmektedir. Önerilen yeni yaklaşıma göre ise, tarımsal üretici insanlar, düşünen, sorgulayan, usunu kullanan, kararlar alan ve kararların sonuçlarına bilinçli katlanan, etkileşim özelliği olan ve birlikte eşit düzeyde çalışabilecek insan olduğundan bir özne olarak görülmektedir. Bu bağlamda Türkiye’deki tarımsal yayım uygulaması ve anlayışı ile “Đnsancıl Tarımsal Yayım Yaklaşımı” tarımsal yayımın tanımı, felsefe, yöntem, üretici-yayman ilişkileri gibi ana ölçütler temel alınıp kuramsal bir çerçevede çözümlenmiştir. Anahtar sözcükler: Đnsancıl tarımsal yayım anlayışı, özne-özne ilişkisi A New Approach To Agrıcultural Extensıon: Humanıtarıan Agrıcultural Extensıon ABSTRACT In this study, a new concept for agricultural extension is developed. The purpose of this analysis, in the light of criteria developed on the basis of a theoretical framework, is to create a new agricultural extension approach and to provide an environment for a discussion of this understanding. Traditional agricultural extension approach (typically performed by the bureaucrats from the Ministry of Agriculture and Rural Affairs, its country side representatives, and the scholars working in the field) describes the producer as an object to be trained. On the contrary, the new approach proposed sees the producer as a subject who can think, question, behave rationally, take decisions and consciously tolerate the consequences of these decisions, act interactively and harmoniously in a team work etc. In this context, both approaches of the “traditional agricultural extension” and “humanitarian agricultural extension” are analyzed and compared theoretically on the basis of main criteria such as the definition of agricultural extension, philosophy, methods and producer-extentionist relations. Key Words: Humanitarian Understanding of Agricultural Extension, subject-subject relation 1. GĐRĐŞ Bu çalışmada, tarımsal yayım anlayışına yeni bir gözle bakmaya çalışılacaktır. Başka gözle bakmayı gerektiren pek çok neden vardır. Birincisi Đngiltere’de başlayıp abd’de kurumlaşıp oradan diğer ülkelere ihraç edilen tarımsal yayımın toplumsal üretim boyutu, dünyada değişen ekonomik, toplumsal yapıyla uyumlu duruma getirilmesi bir gereksinime dönüşmüştür. Örneğin yalnızca birim alandan alınan verimi yükselterek üreticilerin gönencini yükseltmenin olanaklı olmaktan çıktığı görülmektedir. Yerküre, çevre ve yoksul üretici kesimleri varolan toplumsal ekonomik düzenden büyük zararlar görmektedir. Đkincisi ise, dünyada, özellikle ab ülkelerindeki, bütünleşme ve uyumla ilintilidir. Bu özellikle ab ile yapılan müzakereler sonucunda belirlenen “Tarımsal Yayım” hizmetinin özelleştirilmesi bağlamında daha da önemli bir yer edinmektedir. Yeni bir örgütlenme biçimi, çalışma yöntemi ortaya çıkacaktır. Yayım eyleminin metalaştırılması, yani alınıp satılan bir nesne özelliğine sokulması önemli toplumsal-ekinsel sorunları da ortaya çıkaracaktır. Türkiye’de tarımsal yayım anlayışı; örgütlenmesi, yürütülmesi ab ile uyumlaşması zorunluluk haline getirilmiştir. Bu çapraz uyumlaştırma zorunluluğu, 1 2 Kastamonu Üniversitesi, Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi, Kastamonu Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Osmanbey Yerleşkesi, Şanlıurfa 603 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 tarımsal yayım varlığını şimdiye değinki biçimiyle sürdüremeyeceğine ilişkin bir gösterge değil midir? Tarımsal yayım çalışmasının Türkiye tarımının doğal gelişim sürecinden oluşan bir etkinlik değildir. Diğer deyişle kendi kültürümüzün bir ürünü değil, tersine abd’den ithal edilmiştir (Aktaş, 1976, S.5-6). Ayrıca Bu kavramın, gerek Tarım Bakanlığı, gerekse ziraat fakültelerinde de bilimsel anlamda şimdiye değin gereğince, Türkiye gerçekleri temelinde içi doldurulamadığından, Tarım Bakanlığı ve ziraat fakültelerinde önem ve anlamının hala yeterince anlaşıldığını ileri sürmek çok zordur. Örneğin tarımsal yayım çalışma ve felsefesinde, insan öğesinin gereğince yer bulduğu dillendirilebilir mi? Kuşkusuz bu bağlamda Tarımsal Yayım Bilimdalı ile ilgili bilim insanları olarak anlamlı bir sorumluluğumuzun bulunduğuna gönderme yapmak gerekmez mi? Tarımsal Yayım’a yeni bir gözle bakma, varolan tarımsal yayımın tanımı, felsefe, yöntem, üretici-yayman ilişkileri3 gibi ana özellikler ölçüt olarak ele alınıp kuramsal bir çerçevede çözümlenecektir. Kısaca, varolan tarımsal yayım anlayışı4 ve uygulamasındaki özellikleri algılayıp bu modelin üzerine kuramsal bir çerçeve ekseninde geliştirilen ölçütler bağlamında yeni bir tarımsal yayım yaklaşımı oluşturmak amaçlanmıştır. Laborit, (1996) ilerlemenin öteden beri, varolan yapılara dayanarak yeni yapılar yaratılmasıyla gerçekleştiğine değinmektedir. 2. TARIMSAL YAYIM’IN TANIMI VE DEĞERLENDĐRĐLMESĐ Özgün bir “Tarımsal Yayım” yaklaşımının anlaşılabilmesi için Tarımsal Yayım’ın tanımı, anlayışı, yöntemi vb. özellikler için yabancı ve Türkçe varolan yazılı kaynaklar5 incelendiğinde tanımların, Türkiye koşullarında oluşturulmuş bilimsel bir anlayışın ürünü olmaktan çok, yabancı dildeki kaynakların önemli oranda Türkçe söylemi izlemini vermektedir. Ayrıca, bu tanımlarda sözü edildiği anlamda, Türkiye’de yayım eyleminin yürütüldüğünün söylenmesi de zordur. Son çözümlemede tanımlarda, birbirinden görece farklı sözcükler kullanılsa da, tümünün özdeş bir bakış açısının bir ürünü olduğu söylenebilir. Bu da doğal olarak yeni bir bakış açısı oluşturma gereğini gündeme getirmektedir. Bu tanımlarda göze çarpan dört özellik bulunmaktadır: Tarımsal Yayım’ın amaç ve işlev özelliği açısından yapılmıştır. Özetle tüm tanımlarda ortak bir nitelik göze çarpmaktadır. Bu da kamu tarımsal yayım örgütü (TKB) ve onun etkinliği açısından bakılmasıdır. Tarımsal yayıma, hükümetlerin tarım politikaları için siyasal bir araç rolü biçilmiştir.6 Bu tanımlarda vurgulanan önemli diğer bir özellik Tarımsal Yayım’ın bir sistem olarak görülmesidir. Ancak bunun ne anlama geldiği konusu açıklanmamaktadır. Tarımsal Yayım’ın diğer özelliklerine (felsefe, yöntem, üretici katılımı vb.) değinilmemektedir. Ayrıca TKB’nin tarımsal yayım çalışmasında “teknoloji transferi”, “eğitme” gibi özellikler ön plana çıkmaktadır. 3. TARIMSAL YAYIM’IN FELSEFESĐ VE ÇÖZÜMLENMESĐ Felsefe çok genel tanımıyla olgulara bir bakış, bir duruşu dile getirmektedir. Bu bölümde de TKB’nin üreticiye nasıl baktığı ve üreticinin sorununu kimin belirlediği sorularına yanıt aranacaktır. 3 Aksinn, (1988) her yaklaşımda bulunması gereken özelliklere bizden farklı biçimde değinmektedir. Şimdiye değin varolan ve uygulanan tüm modeller, bu çalışmada geleneksel tarımsal yayım anlayışı olarak görülmektedir. 5 Kelsey ve Hearne 1949; Vilson ve Gallup 1955; Maunder, 1973; Albrecht 1969;.van den Ban ve Havkins 1996; Svanson ve Claar 1984Taluğ ve Tatlıdil,1993; Kumuk, 1995;Yurttaş 2000; Cinemre ve Demiryürek, 2002 6 Bu özellik, van den Ban ve Havkins (1996) ve Svanson’da (1990) çok belirgindir. 4 604 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 3.1. Tarımsal Üretici Nesne Midir? TKB bürokratları, taşradaki kuruluş yetkilileri ve daha önemlisi ziraat fakültelerinde tarımsal yayım alanındaki bilim adamları, tarımsal yayım çalışmasını, üretici insanı eğitilecek bir nesne olarak görmektedir. Nesne ne demektir? Nesne, üzerinde hesapların yapıldığı yani kendisinin müdahale şansının bulunmamasıdır. Bu duruşun temelinde, TKB ve konu uzmanlarının üreticiyi algılama biçimi ya da tarihsel gerçeğin olabileceği düşünülebilir: Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devletin tarımsal üreticilere bakışı, varolan eşitsizlik ortamını düzeltme ve tarımsal üreticiyi özne olarak görme çabaları, (örneğin toprak reformu girişimleri, Köy Enstitüleri gibi) yerel güç odaklarınca sürekli köreltilmiştir.7 Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası üreticileri nesne olarak görme iyice koyulaşmış; dahası bilinçli olarak algılanmaya başlamıştır. 3.2. Çözülmesi Öngörülen Sorunu Kim Belirlemektedir? Üretici insanın nesne olarak görülmesinin sonucu olarak, onların sorunlarının ne olduğuna TKB belirleyip karar vermektedir. Taşradaki kuruluşları da bir araç olarak bunu kırsal alan insanlarına aktarmaya çalışmaktadır. Sorun böyle belirlenince, çözümü de yine TKB’ce saptanmaktadır. Özetle devletin bir kurumu, yönetim organı olan TKB ve taşra kuruluşlarının, ataerkil bir baba anlayışıyla hareket ettiği savı ileri sürülebilir8. Tarımsal yayım projelerinde sürdürülebilirlik, başarı ve diğer etkenlerle birlikte, yukarıda iki özellikte dile getirilen (Üreticiyi nesne olarak görme; sorunu ve çözümünü onun adına belirleyip çözme girişimi) anlayışla yakından ilintilidir. Üreticilerin nesne olarak görme ve sorunun çözümünü onun adına belirleme, son çözümlemede üreticilere güvenmemenin bir kanıtı değil midir? Kaldı ki, TKB yaymanı da bir nesne olarak görmektedir. 4. TARIMSAL YAYIM ÇALIŞMA YÖNTEM ANLAYIŞI NEDĐR? Yukarıda ana özellikleri sunulan TKB’nin üreticilere bakış açısı, yayım felsefesini bütünleme bakımından uygulanan yöntemini de açıklığa kavuşmasında yararlı olabilir. Tarımsal yayım, Türkiye’de uygulamada yaygın olarak enformasyon (bilgi), teknoloji aktarma biçiminde anlaşılıp kullanılmaktadır. Oysa bu, herkesin doğru bildiği bir yanlıştır. Tarım il müdürlüklerinde tarımsal yayım hizmeti, araştırma kurumlarında sorunlarla ilgili olarak elde edilen sonuçların tarımsal üreticilere aktarma işlemi olarak görülmektedir. “Okul dışı” ve “eğitsel bir süreç” olarak nitelendirmektedir. Bu iki niteleme de ister istemez, bilgi ve teknoloji transferi sürecini anımsatmaktadır. Çünkü öğretimin temelinde enformasyon, teknoloji transferi bulunmaktadır. Araştırma kuruluşlarından9 sağlanan en ileri bilgi ve teknikleri üreticiye sunma olayı bir teknoloji transferi işlemi olarak tanımlanabilir. Başka deyişle, bu bir yayım etkinliği değil, tam tersi bir öğretme eylemidir. Böylesi bir yayım çalışma yöntemi, üreticiyi nesne olarak görme anlayışının yöntem konusundaki doğal uzantısıdır. Bu tür bilgi ve teknikler üreticiye iletildiğinde, üreticinin ilgi göstermediği de yaygın olarak bilinmektedir. Çünkü üreticinin bu tür bilgilere gereksinmesi yoktur; üreticinin ivedi sorununa çözüm getirmemektedir. TKB’nin sorun olarak gördüğü konuyu, üretici sorun olarak algılamamaktadır10. Bunun sonuçları, üç özellikte dillendirilebilir: 7 Kinyas Kartal yıllar sonra yaptığı açıklamada, Köy Enstitüleri’nin yerel güç odaklarının hükümet üzerinde olan denetimini azaltacağından karşı çıktıkları belirtmiştir. Bakınız: Eşme: 2009 8 Devlet, tarımsal üretici ilişkisi, özellikle tıp yazılı kaynaklarında hekim-hasta ilişkisini açıklayan “Babacan model”e benzetilebilir. Çünkü hekim yerini devlet, hastanın yerini de kırsal alandaki mahrumiyet koşullarına mahkum, eğitimsiz, ülke ekonomisi, toplumundan kopuk tarımsal üreticiler almaktadır. 9 Ayrıca, uygulamada tarımsal yayım örgütünün araştırma kuruluşlarıyla bu anlamdaki ilişkisi düzensiz ve işbirliği işlevsizdir. 10 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Aktaş, 2000 605 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Yayman üretici etkileşim ve etkisi olumsuzdur. Maliyet yüksektir. Đnsan öğesinin geliştirilmediğinden üretim tekniğinin ilerlemesi kör topaldır. Bize göre tarımsal yayım çalışmasının yöntemi, kesinlikle enformasyon/teknoloji aktarma değildir11. Üretici insanın geliştirilip yetişmiş özgür bir güç durumuna gelmesini bir amaç olarak görme, tarımsal yayım anlayışımızın denektaşıdır. Özetle TKB’nin, kendi çalışma felsefesini, eylemini sorgulama ve üreticiyi doğru değerlendirme gereksinmesinin olduğu savlanabilir mi? Đnsanı nesne olarak gören bir yayım anlayışından katılımcı bir yaklaşım beklenebilir mi? Bu soruya iki bağlamda yanıt aranabilir. Đlk olarak erk sahipleri, katılımcı bir tarımsal yayım hizmetine sonuçları bakımından, tarihsel deneyimler ışığında, olumsuz bakmaktadırlar. Đkinci olarak üreticiyi nesne olarak gören anlayış, ayrımcılığa ağırlık verir. Örneğin “örnek çiftçilerle” çalışmayı önemser. Kimdir bu örnek çiftçi? Çoğunlukla orta üstü büyük işletme sahipleridir. Diğerlerine göre daha seçkin, eğitimli, statüsü yüksek vb özellikleri vardır. Daha iyi çiftçidirler! Örnek olarak seçilmeyen üreticiler, çoğunlukla küçük işletme sahibi, eğitimi, toplumsal konumu, iletişim ilişkileri cılız olanlardır. Böylesi bir ayrım ve uygulanan yayım çalışması sonucunda büyük işletmelerin ileri uygulamalarını örnek alınması istenen küçük üreticiler, çoğunlukla ellerindeki tek dayanakları olan küçük işletmelerini yitirirler. Geleneksel yayım anlayışı, insanın gönencini yükseltmeyi öngörürse de insanı özgürleştirmeyi amaçlamaz. Bu biçimiyle geleneksel yayım anlayışı, kırsal toplum ilişkilerinin demokratikleşmesine katkıda bulunabilir mi? Tüm bunlar, kamuca yürütülen yayım hizmetinin niçin başarılı olamadığına da işaret etmemekte midir? Özetle tarımsal yayım hizmeti, siyaset dışı bir etkinlikmiş gibi algılanır ve öyle de sunulur. Oysa tam tersine, tarımsal yayım anamalcı dizgenin bir ürünüdür; varolan siyasal ve geçerli olan egemenlik ilişkilerini güçlendiren bir etkisi vardır. Burada görünmeyen amaç, anamalı arttırmak ve ençoğa çıkarmaktır. Örneğin bilgi, tek yanlı aktarıldığında, bu bir tür hegemonyaya dönüşür. Yayman, üreticiye yararlı olmaz, yalnızca büyük şirketlerin kazancını artıracak bilgiler dayatılır. Ayrıca, üreticiler üzerinde kurulan baskı, onları insan olma niteliğinden uzaklaştırır. 5. TÜRKĐYE ĐÇĐN ÖZGÜN BĐR TARIMSAL YAYIM YAKLAŞIM DENEMESĐ Yaymana ve müşterisi durumunda olan üreticiye bakış felsefesi ve bunların yaşama geçirilmesinde karşılaşılan sorunlara çözüm getirecek özgün bir Tarımsal Yayım taslağının oluşturulmasında Albrecht’in (1969) Tarımsal Yayım anlayışı, Eric Berne’nin (Akkoyun, 2007) “işlemsel çözümleme yaklaşımı”, insanı odağına koyan Alevilik Bektaşilik (Birdoğan, 1990), Köy Enstitüleri’nin “köyü içten canlandırma” (Tonguç,1998) ve Freire’nin (1980) “özgürleştirici eğitim” özelliklerinden yararlanılmıştır. 5.1. Đnsancıl Tarımsal Yayım Yaklaşımı üretici ve yaymana nasıl bakar? Đnsancıl Tarımsal Yayım Anlayışı’nın (ĐTYA) ve sürecinin odağında insan vardır. Ancak insan öğesi, bir yanda insan olarak üreticinin kendisi, toprak mülkiyeti ve diğer sorunları, yaşantısı, gelişme gizilgücü ile diğer yanda belirlenmiş amaçlar doğrultusunda iletişim araçlarını kullanan, sorun çözümüne yönelik eğitilmiş bir özne olarak yaymanı kapsamaktadır. Bu iki insan kümesi, tarımsal yayım sürecinin odağını oluşturmaktadır. Aralarında özne-özne ilişkisi vardır. Bu ilişki, karşılıklı güvene dayanır. 11 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Özkaya, 1996 606 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tarımsal yayım hizmeti, yalnızca hükümetlerin siyasal, bürokratik amaçlarına, öngörülerine göre değil, tersine tarımsal yayım çalışmasını birlikte çalışacağı tarımsal üretimi gerçekleştiren insan kümesinin gereksinmesi, sorunları, talepleri doğrultusundaki düşünce ve eylemleri içermelidir. Ayrıca üreticinin gerek içselleştirdiği toplumsal, gerekse üretim sürecine bağlı davranışını değiştirmek için güdüleyerek bir girişimci gibi etkinleşmesine ortam sağlayarak onun gerekli iş, işlem ve davranışları hayata geçirmesini kolaylaştırmalıdır. Bu anlamda, tarımsal yayım çalışması ile toplumun en alt katında bulunan üreticinin toplumla, ekonomik yaşamla bütünleşmesine katkı sağlayabilecektir. Tarımsal yayım çalışması, yukarıda öngörülen amaçlar için yalnızca bir araçtır. Bizim burada oluşturmaya çalıştığımız tarımsal yayım anlayışının mantığı, felsefesi Türkiye’de sanat ve eğitim alanlarında altmış yıl önce dile getirilmiştir. Türkiye’nin yetiştirdiği çok değerli iki büyük insanın, ayrı alanlarda olsa da, özdeş noktaya yönelik görüşlerini kısaca aşağıda sunmak istiyoruz. Muhsin Ertuğrul’a “ Oyunlarınız, halk düzeyinin üstünde” biçiminde yakınmalar gelir. Büyük sanatçı, duyduğu sızlanmalara şu karşılığı verir: “Tiyatroyu, halkın düzeyine indirmeyi değil, halkı tiyatronun düzeyine yükseltmek gerekir.” (Ertürk, 2006). Orhan Burian, (Anonim, 2004), 1950’lerde hükümetin başlattığı okuma yazma kampanyasının başarısı için şu öneride bulunmuştur. ‘Biz sizlere şunları öğretmeye geldik,’diyerek halka gitmeyiniz; onları türlü yollardan ikna ediniz ki, kendileri, ‘Gelin de bize şunları öğretin’ desinler. Burian’ın bu köklü görüşünde de Ertuğrul’un özdeş felsefe ve yaklaşımı bulunmaktadır. Bu yalın ama köklü tanı, bilim ve sanatta olduğu gibi Tarımsal Yayım için de doğru yol değil midir? Üreticilerin, TKB taşra örgütlerine başvurarak birim alandan en ekonomik ürün elde edilmesi tekniklerini “Gelin de bize şunları öğretin” demesi için gerekli ortam yayman ve üretici arasında gerçekleştirilmesiyle olanaklıdır. Tarımsal üretici, traktörü ne için istiyorsa, yayımı da onun için istediği gün, yaymandan bir yarar görmüş olacaktır12. Bu da ancak üretici insanın bir özne olarak algılanması ve kendi sorunlarının çözümünün ilk adımı olacak olan soru sorma, sorununa çözüm için yaymana başvurabileceği iklimin oluşturulmasıdır. Böylesi bir ortam oluşturulabilir mi, sorusu sorulmalıdır. Bize göre, bu ortam oluşturulabilir. Yukarıda sunulan görüş bağlamında şu çıkarıma varılabilir: Yayman, üreticiyi üretim sürecinde değiştirmeye çalışması yerine, üreticinin kendisinin değişimini isteyeceği iklimi oluşturmalıdır. Bu, dış dinamikler yerine, iç dinamikle gerçekleşmelidir. Bu; insana, yaşama saygı değil midir? Özetle “ĐTYA”, değişimi, dirik biçimde bir anlama işlevi vardır. Bu değişim dinamiği süreklilik gösterir. 5.2. Tarımsal Üretici Đnsanları Özne Olarak Görmek Ne Demektir? Özne, ne yaptığını bilendir. Nesne ise, hakkında karar verilendir. Bize göre, tarımsal üretici insanlar, düşünen, sorgulayan, usunu kullanan, kararlar alan ve kararların sonuçlarına bilinçli katlanan, etkileşim özelliği olan ve birlikte eşit düzeyde çalışabilecek insanlardır. Temelinde onun güvenilir olduğuna işaret ettiğinden de öznedir. Oysa yayım hizmetinin, öncelikle yaratıcı bir özne olarak üreticiyi felsefesinin ve etkinliğinin odağına yerleştirmesi gereğini savunmaktayız13. Đnsancıl Tarımsal Yayım, üreticinin insan olma hakkını destekler, üretim sürecinde karar vermede özgürleşmesi ortamını yaratır. 5.3. Niçin Đnsancıl Kavramı? Burada öncelikle yukarıda sunulan veri ve görüşler bağlamında niçin bir “insancıl modele” gerek duyulduğu noktası açıklanacaktır. 12 13 Benzer görüşler de Brezilyalı eğitimci Paulo Freire (1980) tarafından da dile getirilmiştir. Karşılaştırınız: Aktaş, 2002b 607 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Şimdilerde bulunduğumuz küreselleşme sürecinde insanlık, insan öğesi sıradanlaştırılıyor. Devlet eğitim politikaları yetenekli insan yetiştirmeyi gündeminden çıkarmış görünmektedir. Đnsanlığı, insanı gözden çıkarma bilinçli bir özgörevin eylemidir. Đnsan öğesinin sönükleşip pörsümesine karşın, insanın öneminin bin kez bile vurgulanması azdır. Đnsanlar, bu niteliksiz koşullarda insanlıklarını yitirmektedir. Başka deyişle, küreselleşme özgörevini düzenleyen uygulayanlar da insandır. Ancak bunlar, evrensel anlamda karar vericilerdir. Toplumu bu insanlık dışına götürme özgörevinden her türlü kazanç sağlamaktadırlar. Onlar, yığınlardan ayrıdır, onların üstündedirler. Bu durum şöyle de söylenebilir. Toplumsal, ekonomik, siyasal erki elinde tutan azınlık topluma, insanlığa verdiğinden daha fazlasını istemektedirler. Bu da insancıllığın bitip tükenmesi anlamına gelmektedir. Bu uygulamayla yalnızca güncel duruma darbe vurulmayıp, insanlığa ve gelecek kuşaklara daha doğmadan insanlık dışı bir yaşam biçimi dayatılmaktadır14. Burada özellikle vurgulanması gereken diğer önemli bir özellik de şudur: Đnsanlığın, insancıllığın ortadan kaldırılması süreci yığınlarca henüz algılanmamaktadır. Özünde varolan ve sıradan insan oluşturma sürecinin doğal bir sonucudur. Đnsancıl özelliklerin beslenmesi, uygarlığın bir göstergesi olarak görülebilir. Modern çağ denen bu evrede, insanlığın ilkelleştirilmesi ete kemiğe bürünmektedir. Tarımsal Yayım anlayış ve uygulamalarının bu süreçten olumsuz etkilenmemesi düşünülemez. Ancak bilim insanı olarak bu insanca olmayan koşullara karşı, insanı odağına koyan bir Đnsancıl Tarımsal Yayım Anlayışı oluşturma önceliğimiz vardır. Bu, insanlık borcumuzdur. Tüm bunlar da üretici ve yaymanın yayım çalışmasında nesne yerine, özne olarak görülmesiyle düzeltilebilir. Yayman ile üretici diğer deyişle, özneler arası birbirini karşılıklı anlamaya dayanan bir iletişim oluşturulacaktır. Bu içerik, kendine özgü iletişim biçim ve koşullarını doğurur. Buna “iletişimsel eylem” demekteyiz. Bu iki özne kümesi tarafından, eşit yurttaş olarak, tarımsal üretimi etkileyen kararların birlikte alınabileceği iklim yaratılabilir. Bunu da “özgür karar verme iklimi” olarak tanımlıyoruz. 5.4. Đnsancıl Tarımsal Yayım Anlayışı’nda Đnsanın Yeri Nedir? Bunlar, öncelikle iki özellikte bir araya getirilecektir. a) Öncelikle insan doğuştan iyi bir varlık olarak doğar. Ancak yaşadığı toplumsal koşullar onu iyi ya da kötü olmasına yönlendirir. Bu anlayıştan çıkararak “insan olumludur” anlayışını ortaya koyan insancıl yaklaşım oluşturulmaya çalışılacaktır. b) Her insan, ne yaparsa yapsın, kim olursa olsun, değerlidir, anlamlıdır, önemlidir. Đnsanlar arasında eğitim, ekonomik konumu, bilgi, deneyim vb konularda farklılıklar vardır. Birinin daha az bilgi ve deneyime sahip olması, ekonomik durumunun düşük olması onun daha az değerli olduğunu kanıtlamaz. Birer canlı varlık olarak bütün insanlar birbirine eşittir. Mal, mülk, çok para, unvan da onu, daha iyi insan yapmaz15. Yayman, insan olarak, üreticiden ne daha iyi, ne de kötüdür. Yalnızca yayman, üreticiden yaşam alanı, öğretim düzeyi, örgütsel ilişkiler bakımından daha farklıdır. Önerilen bu yaklaşımda yayman ve üretici iki ayrı insan, ancak eşit iki insan olarak görülmektedir. Doğuştan her ikisi de dokuz aylıktır. Aralarında bu bakımdan bir ayrım söz konusu değildir. Tamamen bilgisiz bir insan olamayacağı gibi, her şeyi bilen bir insan da olamaz. Bir çoban da, bir zootekniste kimi şeyleri kolayca öğretebilir. Buna da “eşit öğrenme iklimi” denebilir. 14 Bu anlayışın temelinde dünyada tek devlet, tek dil, tek bayrak, tek ordu, tek eğitim sistemi vb. bir dizge gerçekleştirmenin bulunduğu kimi kaynaklarca dillendirilmektedir. 15 Bu özelliği, Türk halkı tarımsal üretici baba ile oğul arasındaki ilişkide belirgin bir biçimde dile getirmiştir. “Oğlum vali olamazsın demedim, insan olamazsın dedim.” 608 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 5.5. Đnsancıl Tarımsal Yayım Yaklaşımı’nın Uygulamadaki Etkileri Nedir? Bu değişimler üretici, üretici-yayman ilişkisi ve tarımsal yayım çalışmasının niteliği gibi üç özellikte dillendirilebilir. Üreticiler açısından - Üreticiler, bunun farkına vardıklarında, kendilerini, TKB ve özel danışmanlık kuruluşlarına, yaymana bakış açılarını değiştirecektir. - Özne olma durumunda, üretici insanın toplumsal, teknik becerilerinin gelişimi için gerekli ortam daha kolay oluşturulabilecektir. - Bu koşullarda üretici, üretim tekniğini geliştirme ve özsorunları ekseninde örgütlenme için düşünmeye yönelebilecektir. Üretici yayman ilişkisi açısından - Özne olma, üreticilerin yaymanla arasındaki kişisel ilişkileri güçlendirir ve kendi arasındaki kişisel iletişimi de üretim süreci bakımından olumlu etkiler. Böylece üreticiler, özgüven kazanacak ve üretimle ilgili her tür yeniliğe açık olabilecektir. - Yayman, üreticiyi kendisine eşdeğer görecek, ondan da yeni şeyler öğrenebileceğini benimseyecektir. Bu da özgüven kazanma ve güçlendirme sürecini destekleyecektir. Tarımsal yayım çalışmasının niteliği açısından - Tarımsal yayım hizmeti üreticiler için yapılan bir etkinlik olmaktan çıkacak, üretici ile birlikte, üretim için birlikte yapılır niteliği alacaktır. - Program planlamada üretici, bu sürecin fikir oluşturma aşamasından başlayarak eşit olarak katılacaktır. Yayım hizmetinin değerlendirilmesi yalnızca bürokratik sayısal değerlendirme biçiminden sıyrılarak özne olan üretici kümesinin yayım eylemini değerlendirmesine dönüşecektir. Nitekim yayım çalışması, katılımcı bir nitelik kazanabilecektir. Böylece yayım çalışmasında göreli demokratik ortamı doğuracaktır. 6.SONUÇ YERĐNE ÜRETĐCĐ VE YAYMANA ĐLĐŞKĐN VARSAYIMLAR Üretici ve yaymanların şimdiye değin olan çalışma yöntem ve biçimini değiştirmesine katkı sağlayacak varsayımlar öncelikle üretici ve yayman bağlamında dillendirilmiştir. Üreticilere ilişkin varsayımlar, iki ana varsayım altında ele alınacaktır. Birinci anavarsayım: Üreticilerin tutuculuğu, ilgisizliği ve yaymanlarla eşit düzeyde ilişki kuramamasının ana nedeni, TKB’nin üreticileri nesne olarak görmelerinin sonucu küçümseyen, tarım politikası ve uygulamalarıdır. Alt varsayımlarsa, üç özellikte dile getirilecektir. - Üreticiler tutucu mudur? Tarımsal üreticiler sürekli, yaşam güvencesi veren üretimden kazanç elde edememe korkusu içinde yaşar. Bu da üreticileri, yeni üretim yöntemlerini, yeni ürünleri sınarken temkinli olmaya iter. Bu, “üreticilerin tutuculuğu” olarak yorumlanıp açıklanmaya çalışılır. Oysa bu bir neden değil, hükümetlerin tarım politikası ve kırsal alandaki toplumsal ekinsel ilişkilerin bir sonucudur. - Üreticiler üretim tekniğinde bilgi açığı olduğunun bilincindedir. Üretim tekniği, ekonomik üretim konusunda varolan bilgi ve diğer maddi kaynakların toplum içinde dağılımı yetersiz ve dengesizdir. Bu bilgi açığını kapatmada anlamlı sorunları vardır. Çünkü tarımsal yayım örgütü bu ortamı yaratamamaktadır. - Üreticiler nesne olarak görüldüğünün ayrımındadır. Bu nitelikte görülmelerinin bir küçümseme olduğunun bilincinde olan üreticiler rahatsızdır. Bunun sonucu olarak yayman ile eşit düzeyde ilişki kuramamaktadırlar. Bu yalıtılmış olma durumu, diğer toplumsal-ekonomik etkenlerle birlikte üreticiler kümesinin değişimini, bilinçlenmesini engellemiştir. Đnsanlıktan uzaklaştırmıştır. Üreticilerin, bu yalıtılma ve sonuçlarını aşacak toplumsal bilgi, deneyim ve örgütsel gücü bulunmamaktadır. Yalıtılmış olma, üreticiler üzerinde baskı oluşturmaktadır. TKB’nın bunu önleyecek üreticileri toplumla bütünleştirmeye değgin bir stratejisinin varlığı 609 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 savunulamaz. Varolan bu toplumsal koşullar bağlamında üreticiler, kendi içine kapanmışlardır. TKB örneğinde devlet ve kuruluşlarına karşı olan kuşkusu pekişmektedir. Đkinci anavarsayım: Üretici, çevresinden gelen etkileri benimseyip benimsememe konusunda, üretimin ne olacağına kendisi karar verir. Çevreden etkilenme biçimini bile, üretici kendisi belirler; üretici bu tepkiyi vermekle kalmaz, çevredeki insanlara da uyarıcılar gönderir. Üreticinin yaşamında ne olduğu, ne olacağı kendinin gösterdiği davranışla belirlenir; üretici isterse, yeni kararlarla yaşamının hangi yöne gidebileceğini düzenleyebilir. Ancak bunun için gerekli iklim yoktur. Tarımsal yaşam gerçeklerinin elde edilmesi sürecinde itekleyici güç; üreticinin yayman, diğer toplumsal kümelerle olan ekinsel, yayım ilişki ve iletişimidir. Yaymanlara ilişkin olarak dört varsayım dillendirilecektir. a) Üretici, sorunun ne olduğunu anlamamışsa, sorunun çözümüne etkin olarak katılması olanaksızdır. Çünkü üretici, ortada çözülmesi gereken bir sorun görmemektedir. Sorun çözümündeki sorumluluk üreticiye aittir. Ancak bunun ortamını TKB(yayman) hazırlamalıdır. b) Yaymanın davranışı çoğunlukla otoriterdir. Üreticiye ne yapacağı konusunu dikte etmeye yöneliktir. Bu da üreticiler kümesince içsel tepkiyle karşılanmaktadır. Yayman dikte etme gücünün sınırına ulaştığında geçimini sağladığı tarımsal yayım çalışmasına ilgisi azalır, edilgenleşir. Sorumlu olarak da önerilerini yerine getirmeyen üreticiyi görür. Bu, yaymanın da TKB’ınca nesne olarak görülmesinin bir ürünüdür. Üreticinin güncel sorunu karşısında yayman, nasıl bir yöntem izlemelidir? Üreticinin, yaymana bir sorunu için başvurduğunu varsayalım. Bu durumda yaymanın amacı, üreticinin güncel sorununu hiç zaman yitirmeden en kısa vakitte, en kestirme yoldan çözmesine yardım etme olmalıdır. Yayman, çalışmasında uygun yöntemleri kullandığında, talep edilen bilgileri verdiğinde, üretici varolan sorunlarını kendisi çözebilir. Yayman, onun sorunu nasıl çözeceğine karar vermemeli, çözümü nasıl gerçekleştireceğine üretici karar vermelidir. Bu, güvenle ilintilidir. c) Her üretici için aşağıdaki özellikler vardır. Her yayman bunları kavramalı ve geliştirmeye özen göstermelidir. - Her bireyin duygusal olarak gelişme ve özerkliğini geliştirme eğilimi vardır. - Her insan, düşünme yeteneğine sahiptir. Tarımsal üretim sürecinde, tarım politikasında ne olup bittiğini kavrayabilme yeteneği vardır. - Her insan, bilerek ya da bilmeyerek karşılaştığı olay ve olgularda seçim yapar. - Her insan, yaşamının akışını değiştirebilme yeteneğine sahiptir. d) Tarımsal yayım hizmeti, varolan biçimiyle üretici için yapılan bir hizmettir. Üreticiyle yapılan bir çalışma niteliği yoktur. Bu durum tersine dönüştürülmelidir. Üretici ile yayman (birey) ancak birbirileri için ve birbirlerinin aracılığıyla vardır. Özne-özne ilişkisi ancak karşılıklı güven ortamında gerçekleşir. Yaymanla üretici birbirine güvendiğinde kardeşlik anlayışıyla davranır. Çünkü her insan özgür; onur ve haklar bakımından eşittir. Bu da “yeniden insanlaşma süreci” olarak tanımlanabilir. Bitişte bilim insanı için şu söylenebilir.Yaşadığı evreni, çalıştığı alanı bulgulamaya girişen insanı geliştirmeye yönelmek öncelikle bilim insanının ödevidir. Bu da ilerlemenin ilk temel taşıdır. KAYNAKÇA Akkoyun, F. 2007. Psikolojide Çözümleme Yaklaşımı Transaksiyonel Analiz, Ankara, 290S. Aksinn, G.H. 1988. Guide on Alternative Extension Approaches. Roma, 148S. Aktaş, Y. 1976. Landwirtschaftliche Beratung in einem Bewaesserungsprojekt der Südtürkei. Saarbrücken. S.5-6 610 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Aktaş, Y. 2000. Şanlıurfa Tar. Đl Md. Bitki Koruma Şb. Harran Ovası’nda Yürütülen Pamukta Entegre Örnek Çiftçi Mücadele Çalışmasının Bir Değerlendirme Denemesi. H.R.Ü Yayın no.1, Ş.urfa, 73S. Aktaş, Y. 2002a. Tarımsal Yayım Bilimdalı’nda Kavram Sorunu. HR.Ü.Z.F. Dergisi, 6(3-4), 1-15, Şanlıurfa, Aktaş, Y. 2002b. Tarımsal Yayım’ın Felsefesi. HR.Ü.Z.F. Dergisi 2002, 6 (1-2):75-86, Şanlıurfa Aktaş, Y. 2005. Tarımsal Yayım ve Haberleşmeye Giriş. Trabzon, 283S. Albrecht, H. 1969. Innovationsprozesse in der Landwirtschaft. SSIP e. V. Saarbrücken, 362 S. Anonim. 2004. Denemeler Eleştiriler. Orhan Burian. Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları, 2. Basım, Ankara, 370S. Birdoğan, N. 1990. Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik. Hamburg Alevi Kültür Merkezi, Hamburg Cinemre, H.A. ve Demiryürek, K. 2002. Tarımsal Yayım ve Haberleşme. O.M.Ü.Z.F. Ders Kitabı, No:17, Samsun. 152 S. Değirmenci,Y., v.d. 2008. Tarımsal Yayım ve Danışmanlık. Ankara, 424S. Ertürk, N., 2006. Cumhuriyet Gazetesi, Đstanbul 22.07. 06, S.2 Eşme, Đ. 2009. Köy Enstitüleri neden kuruldu, neden kapatıldı? Cumhuriyet Gazetesi, Đstanbul, 14.04. 09 Freire, P. 1980. Paedagogik der Unterdrückten. Bildung als Praxis d. Freiheit. rororo, Hamburg,157S. Kelsey, L.D., C.C. Hearne. 1949. Cooperative Extension Work. Ithaca, New York. Kumuk, T. 1995. Tarımda Yayımın Önemi. E.Ü.Z.F.D. C.:32 Sayı:1, Đzmir Laborit, H. 1996. Yaratıcı Đnsan. Çev. B. Onaran, Payel Yayınevi Đstanbul, 131S. Maunder, A.H. 1973. Agricultural Extension: A Reference Manual (Abridged Version). Roma, 270S. Mills, C. W. 1979. Toplumbilimsel Düşün. Çev. Ü.Oskay, Kültür Bakanlığı yayınları, Ankara, 354S. Mosher, A.T. 1978. An Introduction to Agricultural Extension. ADC New York, 114S. Özkaya,T. 1996. Tarımsal Yayım ve Haberleşme Ders Kitabı. E.Ü. Z. F. Yayınları, No:520, Đzmir, 170 S. Svanson, B.E., Claar, J.B. 1984.The History and Development of Agricultural Extension. Agricultural Extension. A Reference Manual. Second Edition. FAO, Rome, S.1-20. Taluğ, C. ve Tatlıdil, H. 1993. Tarımsal Yayım ve Haberleşme. A.Ü.Z.F. Ders Notu. Ankara, 198S. Tonguç, Đ.H. 1998. Eğitim Yolu Đle Canlandırılacak Köy. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları, Ankara, 751S. Van den Ban, A.V. ve Havkins, H.S. 1996. Agricultural Extension. 2. Edition Oksford London, Edinburgh, Madlen, Paris. 294 S. Vilson, M.C. ve Gallup,G. 1955. Extension Teaching Methods and other Factors that Influence Adoption of Agricultural and Home Economics Practices.Vashington, D.C. USDA. F. Extension Service Circ. 495. Yurttaş, Z. 2000. Tarımsal Yayım ve Haberleşme. A.Ü.Z.F. Yayınları No: 67, Erzurum. 611 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Aşırı Sulamanın Toplumsal-Ekinsel Nedenlerinin Çözümlenmesi - Harran Ovası ÖrneğiYaşar AKTAŞ1, Fatma ÖCAL KARA2, Alper DEMĐRDÖĞEN2 ÖZET Atatürk Barajı’nın inşası ve sulama tesislerin kurulması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ağır maliyetine ek olarak yanlış sulama, ekonomik, çevresel sorunlar yaratmıştır. Bu araştırmanın amacı, Harran Ovası’nda üreticilerin aşırı sulama yapmasının toplumsal-ekinsel bağlantısını çözümlemek ve benzer araştırmalarda yardımcı olabilecek bir araştırma taslağı geliştirmektir. Araştırmada kuramsal temel olarak “Konum Đşlevsel Yaklaşım”dan yararlanılmıştır. Araştırma kapsamında Harran Ovası’nda sekiz köyde 86 üretici, 12 sulama birliği başkanı, genel sekreteri, 5 ziraat odası başkan ve orada görevli ziraat mühendisleri, 26 tarımsal ilaç satıcısı, tarım il ve ilçe müdürlüklerinde görevli 34 yayman olmak üzere 163 denekle anket yapılmıştır. Araştırmada, sulama tesislerini kullanarak tarımsal üretimi gerçekleştiren üreticilerin içerisinde yaşadıkları toplumsal-ekinsel yapı çözümlenerek daha önce araştırılmayan kimi bağlantılar belirgin bir biçimde dile getirilmiştir. Anahtar sözcükler: Aşırı sulama, aşiret, pamuk tarımı, sosyo-kültürel yapı, davranış, ABSTRACT The construction of Ataturk Dam, and the establishment of the irrigation facilities were created wrong irrigation, economic and environmental problems in addition to a heavy cost to the Republic of Turkey. The purpose of this study is to analyze the socio-cultural connection of producer’ over-irrigation on Harran Plain and may help to develop a research outline for similar studies. Theoretical study is based on the "Situational Functional Approach". Research under the Harran Plain a questionnaire were made with the 163 subjects constist of 86 producers in eight villages, 12 irrigation union presidents and general secretaries, 5 agricultural chamber presidents and agricultural engineers working in these officers, 26 pesticide dealers, 34 extentionst at provincial and district directorates of agriculture. Key words: over irrigation, tribe, cotton agriculture, socio-cultural structure, behavior. 1. Konunun Önem ve Kapsamı Varlığıyla uygarlıkları yeşerten, azalmasıyla uygarlıklar yıkan su ve kaynakları ırmak olarak; köylere, ilçelere, illere, ovalara adını (Örneğin; Bartın, Ceyhan, Seyhan, Menderes, Dicle, Mudurnu vb.) verecek denli güçlüdür. Suyun bu gücü salt adını vermekle kalmaz, kendine gereken değer ve önemi vermeyen devlet ve uluslara, hiç acımandan cezasını çektirmiş ve çektirmekte olduğu artık bilinen bir görüngüdür. Gelecekte su kaynakları için verilen mücadelenin petrol kaynakları için verilen savaşım denli büyük önem taşıyacağı konusunda ortak bir görüş bulunmaktadır. Türkiye, küresel ısınma nedeniyle iklimsel döngüdeki istikrarsızlaşmanın tehdidi altında bulunmaktadır. Bu duruma bağlı olarak, bir yandan aşırı yağış ve seller, diğer taraftan kuraklık ve çölleşme Türkiye’nin doğal kaynaklarını yok etmek, toplumun geleceğini tehdit etmektedir. Su kaynaklarının bilinçli kullanılmayışı ve sulama yatırımlarının yetersizliği ise, durumu daha da vahim duruma getirmektedir. Bölgenin en önemli iki su kaynağı Fırat ve Dicle’yi değerlendirmek amacıyla Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında birçok baraj ve sulama yatırımı gerçekleştirmiştir. Bu yatırımlar henüz tamamen bitirilmiş değildir. Su, beslenmenin, yaşam koşullarının sürdürülebilirlik yönünden önemine koşut olarak ilgili toplumda çevresel, tarımsal, ekonomik, toplumsal ekinsel değişimlere neden olmaktadır. Sulama tesislerinin özellikle tarımsal üretim açısından üreticilerin hizmetine 1 2 Kastamonu Üniversitesi, Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi, Kastamonu Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Osmanbey Yerleşkesi, Şanlıurfa 612 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 sunulması oldukça pahalı ve uzun süreli bir yatırımdır. Sulama tesislerinden suyun alınıp tarımsal üretim amaçlı kullanılması sürecinde üreticiler, çok kıt olan sulama suyunu hiç tükenmeyecek gibi gereğinden çok fazla aşırı kullanmakta ve bunun sonucunda toprak tuzlanmaktadır. Özetle su ve su kaynakları, ulusun beslenmesi, yaşamını sürdürebilmesi ve gelecekte tarımsal üretimin güvence altına alınması Türkiye için yaşamsal önemdedir. Ayrıca, emperyal güçlerin hem su kaynaklarına, hem de Güneydoğu Anadolu’ya olan özel ilgi ve çıkarları bakımından siyasi, ekonomik ve toplumsal yönden GAP alanında bu tür araştırmaların sağlayacağı veri ve bilgiler anlamlı görünmektedir. GAP hayata geçirilinceye değin Güneydoğu Anadolu’da Türkiye genelindeki gelişmelerin dışından kalarak ülkeyle bütünleşmemesinden dolayı tüm kurum ve ilişkileri ile geleneksel toplum özelliği taşımaktaydı. Harran Ovası sulama projesine ilişkin şimdiye değin yürütülen araştırmalar, tek bir disiplini kapsayan örneğin sulama tekniği, sorunları, üretim tekniği gibi benzeri konularda olmaktadır. Bu araştırma bulgularında toplumsal-ekinsel yapı ile aşırı sulama arasındaki dirik bağ kurulmamıştır. Oysa aşırı sulamanın insan öğesi ile ilgili nedeni ortaya çıkarılabilirse, gerçeğe yakın çözüm yollarının ortaya konması da olanaklaşabilecektir. Bu araştırmada, Harran Ovası sulama projesinde ortaya çıkan ve Şanlıurfa’daki kamu kuruluşlarınca çok tartışılan ancak henüz gerçekleştirilebilecek bir çözüm önerisi oluşturulmamış “Aşırı Sulama” olgusunun nedenleri ele alınmıştır. 1.1. Amaçlar Hiçbir toplumsal süreç, değişimden bağımsız olarak düşünülemez. Her toplumsal öğe ve süreç değişime katkıda bulanabilir ve değişimin kendisi de bu öğeleri ya da süreci etkileyebilir. Bu araştırmada değişim olgusu, sulama açısından çözümlenecektir. Sulama, toplumdaki diğer öğelerle etkileşim içinde onları etkileyebilir ve onlardan etkilenebilir. Bu görüngüyü birbirinden kopuk öğeler bütünü yerine bir süreç anlayışı kapsamında yaklaşılacaktır. Bu çalışmanın temel amacı, sulamayla toplumda oluşan değişmeye Tarımsal Yayım Bilimdalı anlayışıyla yaklaşmak ve anılan bilimdalını varsıllaştırıp güçlendirmektir. Bağımsız değişken olarak sulama olgusu görülmektedir. Aşağıda sulamanın doğurduğu değişimler kapsamında iki amaç dile getirilmektedir: 1.Tarımsal üreticilerin, sulama ile biçim değiştiren davranışları çözümlenecektir. 2.“Konum Đşlevsel Model”in uygulanmasından elde edilen yeni yöntemsel bilgilerin dizgeselleştirilerek daha sonra yapılacak araştırmalara yardımcı olabilecek bir taslak model sunulacaktır. 1.2. Varsayımlar ve araştırma sorusu Burada sulamanın bir değişken olarak doğurduğu etki ve sulamayı da etkileyen etkenleri kapsayan bir ana varsayım dillendirilmiştir. 1. Aşırı sulama sorunu, yalnızca üreticiye bağlı bir olgu değildir. Üreticinin çevresini oluşturan tarımsal yayım, su politikaları ve özellikle aşiret3 düzeni ile yakından ilişkilidir. Çünkü bu oyuncular, üreticinin davranışını göreli etkilemektedir. Bu yapıdaki dinamikler; toprağın, çevre koruma anlayışını ve uygulamasını belirlemektedir. Bu araştırmanın ana varsayımı, aşırı sulamanın nedeni, araştırma bölgesinde varolan aşiret düzenidir. 3 Aşiret kavramı, Arapçadır. Burada aşiret karşılığı olarak “oymak” kavramı da kullanılacaktır. 613 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Doğada, toplumda her görüngünün bir nedeni vardır. Harran Ovası sulama projesinde en önemli sorunu, aşırı sulamadır. Bu aşırı sulamanın nedeni nedir? Bu soruya verilebilecek bilimsel bir yanıt, salt bu sorunun çözümünü kolaylaştırmayacak, ek olarak diğer alanlardaki varolan sorulara da anlamlı, gerçeğe en yakın yanıtların bulunmasını sağlayacaktır. 2.ARAŞTIRMANIN KURAMSAL YAPISI Bilimsel bir çalışmada kuramsal bir temele gerek vardır, çünkü o, ulaşılacak erek noktaları, amaçları belirli bir yol haritasıdır. Yığınsal iletişim araçlarında feodal ilişkiler ve aşiret düzeninin güncel tutularak abartılmasına karşın bu alanda özellikle Şanlıurfa’daki durum ile ilgili bilimsel araştırmaların azlığı ya da yokluğu duyumsanan bir gerçeklik olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bilimsel bilgi eksikliği, aşiret düzenin bulunduğu GAP’ta yürütülen insan davranışları, yeniliklerin benimsenmesi ile ilgili araştırmalarda araştırılıp incelenen konu ile oymak düzeni arasında bağlantının kurulması kuramsal bir temel ile giderilebilir. Böylece araştırmada elde edilen anket verilerin, gerçeğe yakın bir biçimde açıklanması, bu sayısal veriler anlamlı ve uygulamaya yönelik yorumlanması olanaklaşabilmektedir. Araştırmada Albrecht’in (1969;1989) geliştirdiği konum işlevsel modelinden (KĐM) (The situation-specific approach) kuramsal temel4 olarak yararlanılacaktır. Bu bağlamda KĐM’in ana özellikleri aşağıda kısaca sunulacaktır. Davranış, Lewin (1963, S.272) göre, kişi ve onun tarafından algılanan çevrenin karşılıklı etkileşimin bir işlevidir. Bu iki öğe, dinamik bir dizge oluşturmaktadır. Hangi etkenin etkili olduğu, araştırmanın başında belirlenmemekte, tersine bireyin varolan özgül konumunun çözümlenmesinden elde edilmektedir. Araştırma alanında varolan tüm toplumsal-ekinsel, ekonomik etkenler değil, yalnızca kişinin, çevresindeki etkenlerden öznel (sübjektif) olarak algıladıkları, davranışını etkilemektedir. Bireyin bulunduğu konumu öznel algılamasında, yalnızca güncel veriler değil, bireyin deneyimleri, beklentileri, konu ile ilgili bilgilenme durumu, sunulan bilginin ve sonuçlarının belirsizliği ve toplumsal yaptırımlar etkili olmaktadır. Algılama, daima bireyin değer ölçütleri içerisinde gerçekleşir. Kuşkusuz bu değer ölçütleri de, yaşadığı toplumun ve bireyin orada edindiği bilgi, deneyim ve onları ediniş biçimiyle bağlantılıdır. Aşırı sulama sürecinde hangi etkenin etkili olduğu, sorusu baştan belirlenmeyip, tersine bu süreçte bulunan üreticinin özgül koşullarının çözümlenmesinden elde edilmiştir. Bu bağlamda araştırma bölgesinde davranışı belirleyen anlamlı etkenler araştırılıp çözümlenmiştir. 3.GEREÇLER VE YÖNTEM Kullandığımız model, bize araştırma bölgesinde hangi bilgilerin, nasıl derlenip yorumlanacağı hakkında yol gösterip varolan gerçeği kavramayı kolaylaştıracaktır. Araştırmada yüz yüze görüşmelerle anket uygulama yöntemi kullanılmıştır. Anket uygulaması ve gözlemler, Nisan-Temmuz 2007’de gerçekleştirilmiştir. Tarımsal üreticiler, yaymanlar, tarımsal ilaç satıcıları, sulama birlik ve ziraat oda yöneticileri olarak beş ayrı küme denekleri oluşturmaktadır. Üreticilere yönelik olarak öncelikle, araştırma amaç ve varsayımlarına dayanarak, anket soruları hazırlanmıştır. Bu anket sorularının üreticiler tarafından anlaşılabilirliği ve alınacak bilgilerin değerlendirilebilirliği seçilmiş köylerdeki deneklerle sınanarak ankete son biçim verilmiş ve ana anket uygulanmasına geçilmiştir. Ayrıca, köy ortamında toplumsal-ekinsel yapıya 4 Yazarlarca KĐM daha önce değişik araştırmalarda başarı ile uygulanmış ve modelin uygulanması ve sonuçları bakımından kimi küçük katkılar oluşturulmuştur. Bakınız: Aktaş ve ark. (2004, S.649-655); Aktaş ve ark. (2005a, S. 294-317); Aktaş ve ark. (2005b, S. 343-349) 614 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ilişkin doğrudan gözlemler gerçekleştirilmiştir. Seçilen köylerde en az 10 üretici ile anket yapılmıştır. Köy sayısı Merkez ve Harran ilçesinden ikişer tuzlanmanın yoğun olduğu Akçakale ilçesinden dört adet olmak üzere 8 ile sınırlandırılmıştır. Denek sayısı 86 olarak gerçekleştirilmiştir. Đlk katman olarak ilçeler (Şanlıurfa Merkez Đlçe, Harran ve Akçakale), ikinci katmanda ise sulama birlikleri ve onların çalışma alanındaki köy sayısı belirlenmiştir. 4. ARAŞTIRMA BULGULARI Öncelikle aşiretin (araştırma nesnesi) ne olduğu, üstyapı kurumları olarak hukuksal, dinsel, öğrenim, toplumsallaşma ve üretim birimi olarak soyocak (aile) yapısı, aşiretin yönetim toplumsal ekinsel özellikleri bağlamında öz olarak çözümlenecektir. Anılan kurum ve öğelerin bir kesimi etkileyici özelliğe sahipken, diğer kesimi ise belirleyici nitelikte olabilir. Hangisinin etkileyici ya da belirleyici olması bir tercih konusu değildir. Bu da ancak elde varolan veriler ve öninceleme (etüt) sonucu gerekçeleriyle ortaya konabilir. Şanlıurfa’da oymaklarla hiçbir ilişkisi olmayan köylerin yanı sıra, çoğunluğu irili ufaklı yaklaşık oymağa bağlı 60 köy bulunmaktadır. Harran Ovası’ndaki oymaklar, konargöçerlik özelliğini evrimleşme sonucu yitirmiştir. Bir oymak, boy (kabile) ve ailelerden oluşmaktadır. Oymağın büyüklüğü, boy sayısı ile bağlantılıdır. Bir köy, bir boydan oluştuğu gibi, birden çok boy da bulunabilir. Nadiren bir soyocaktan ya da birden çok soyocaktan da oluşabilmektedir. Bir boy, birden fazla köyden de oluşabilir. Bu büyüklük oranına bağlıdır. Oymak ve boyun ayrı ayrı başkanları olabilmektedir. Bu durum, Harran Ovası’ndaki Arap aşiretleri arasında yaygın olarak bulunmaktadır. Kimi oymaklarda, kimi boylar yönetimi geleneksel olarak ellerinde tutmaktadır. Bunlar, “hanedan” (GAP 1993, S. 606) soyocak olarak da adlandırılmaktadır. Başkanlık, bu hanedan soyocağının tekelindedir. Oymak başkanlığı, irsidir; genellikle babadan oğla geçmektedir. Ancak oğlun oymağı bir arada tutabilecek, kararlı ve girişken nitelikleriyle kendini kanıtlaması gerekir. Bu özelliklerin bulunmaması durumunda, amcaoğulları söz konusu olmaktadır. Oymağı bir arada tutan akrabalık, kan bağları, soy sop ilişkileridir. Yabancılar oymağa alınmamaktadır. Aşiret düzeninin başlangıcında her oymağın ortak bir toprağı vardı. Ancak tapu kadastro ile birlikte oymak ileri gelenleri toprakların aslan payını çoğunlukla kendi mülkiyetlerine geçirmişlerdir. Böylece varolan büyük toprak mülkiyeti yasal olarak tescillenmiştir. Topraksız oymak mensupları, ekonomik durumlarından dolayı oymağa ve oymak başkanına bağlanmaktadır. Aşiret yapısının sürmesinin etkenlerinden biri de, üstyapı kurumu olarak feodal hukuk anlayış ve uygulamalarının hala sürdürülmesidir. Hoşgörü, hukukun üstünlüğü gibi alanlarda oymağın yazılı olmayan kendi feodal kuralları vardır. Aşiret içerisindeki bir anlaşmazlık durumunda, akrabalar arasında çözülemezse, aşiret ileri gelenleri devreye girer. Verilen karara her iki taraf da kesinlikle uyar. Oymak bu uygulamasıyla mensuplarının yaşam zorluklarında, aykırı koşullar durumunda güven işlevini sağlayarak oymak bağlarının sıkılanması sonucunu doğurmaktadır. Çok ender durumlarda jandarmaya başvurulmaktadır. Đçinde yaşanılan ekinsel ortamda “… Hayrın ve şerrin elinde olmadığı…” öğretildiğinden köy halkı alın yazısına inanır. Bu anlamda din, kırsal kesim insanını yönlendiren önemli bir kurumdur. Dinsel inançların yaptırım gücü çok yüksek ve belirleyicidir. Hemen her köyde bir cami, mescit varken, bir okul olduğu söylenemez. Đslam Dini, israfı yasakladığının bilinmesine karşın, aşırı sulamada suyun israf edildiği gözden kaçmaktadır. Din kuralları yüzeysel biçimde anlaşılıp uygulanmaktadır. Toplumsal-ekinsel yaşamı belirleyen dinsel ilişkiler, oymak üyelerinin oymağa, başkanına sadakat ve bağlılığını yeniden üretmek ve sağlamlaştırmak için oymak ileri gelenlerince bilinçlice kullanılmaktadır. Ayrıca, aşiret reisleri ve şeyhler, mensuplarının 615 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 kentle ilişki kurmasını, okuma yazmasını, kendilerinin denetleyemeyeceği kadar para kazanmasını istemez ve engellemek için her tür yolu kullanır. Aşiret köylerinde genel seçimlerde, seçmenler oy kullanamaz. Köylerin oymakboy bütünlüğüne bağlı olarak farklı boy başkanları, büyük soyocak başkanları ya da muhtarlar tüm seçmenler ya da kendi oymak ya da boy mensubu adına oy kullanırlar. Aşiret köylerinde çoğunlukla yalnızca bir tek partiye oy verilir. Aşiret ileri gelenleri, kendi toplumunu siyasal kurum ve partileri kullanarak, oymak içindeki varolan dayanışma, birlik ruhunu perçinlerler. Oymak içerisinde aykırı düşünene ve düşünmeye hiçbir biçimde izin verilmemektedir. Böyle bir durumda içinde yaşanılan köyü, coğrafik olarak terk etmeyi doğurmaktadır. Aşireti ayakta tutan bireylerin temel özelliği, öğrenim niteliğinin aşırı derecede düşüklüğü ya da hiç yokluğudur. Özellikle kadınların öğrenim düzeyi erkeklere göre çok düşüktür. Tarımsal üretimin yapısı ve kan bağının öneminden dolayı oymakta büyük aile yapısı egemendir. Çok evlilik oymak düzeninin tipik bir özelliğidir. Tüm kararlar ailenin en yaşlısı erkek tarafından verilmektedir. Kızlar ve oğullar, babaya, oymağa, oymak başkanına sadakat, saygı ve itaat ile derinden bağlıdır. Oymak yapısında varolan ilişkiler doğrudan, yüz yüzedir. Aşiret içinde her üye birbirini doğumdan başlayarak yakından tanır; tüm kişilik özelliklerini birlikte yaşayarak öğrenip bildiğinden biçimlenmiş ilişkilere gereksinme yoktur. Bunun doğal sonucu olarak aşiret üyeleri, oymak tarafından aşiretin değer, ölçüt ve kalıpları ile kuşatılmıştır. Oymak, bu biçimi ile bütüne uyumu sağlayan ve bunlarla çelişenleri, acımasız cezalandıracak biçimlenmemiş bir örgütsel denetim düzeneğine sahiptir. Oymak toplumunun türdeş yapısından dolayı aşiret ileri gelenlerinin dışında örgütlü ilişkilere boş alan bırakmamakta, oymak bireylerini göreceli istediği gibi yönlendirebilmekte ve denetlemektedir. Özce oymak seçkinleri, kendi bölgelerindeki kilit tüm yerel yönetim, siyasal, ticari kuruluşların denetimini elinde tutmaktadırlar5. Özellikle topraksız, az topraklı üyeler; ekonomik, toplumsal olarak oymağa ve ileri gelenlerine bağımlıdır. Yukarıda temel toplumsal ekinsel özellikleri tanıtılan aşiret düzeni ışığında oymak üyelerinin aşırı sulamadaki algılama, davranma niteliğini belirleyen soyocak konusu, kendi işlev ve sonuçlarıyla bir bütün olarak aşağıda ortaya konacaktır. Aşiret düzeninin çekirdeği ve zayıf karnı soyocaktır. Oymak düzeni, soyocağın yapısal özelliği olan kuruluşu, iç ilişkileri, işleyişini belirlemektedir. Soyocak, oymağın hem en temel birimi, hem de oymak birliği ve bütünlüğünün korunup güçlenmesinde etkili, belirleyici işlevler yüklenmiştir. Orada toplumsallaşma gerçekleşmektedir. Soyocak, aşiretin değer, değer yargıları, ölçüt, simge ve kalıplarının öğrenilip özdeşleştirildiği bir kurumdur. Oymak üyesi, içselleştirdiği benzer kişilik özellikleri, ortak tutum ve davranışları soyocak içinde öğrenir, kendi değerleri imiş gibi kabul eder ve yaşamda uygular. Son çözümlemede, varolan değer, ölçüt, simgeler güçlendirilip bütünlük yeniden üretilir. Bu tarımsal, toplumsal, dinsel düşünce ve davranış alanında bir koşullanmadır. Düşük tarımsal üretim teknolojisinden dolayı toprağın işlenmesi önemli ölçüde insan gücüne dayanması bakımından üretimin örgütlenmesi, soyocak düzeyinde gerçekleştirilmektedir. Üyelerin soyocağa bağımlılığı, toprağın sahibi, yöneticisi olan baba, soyocağının tartışmasız bir otoritesidir. Tarımsal üretim; doğal ve iklim koşullarına bağlıdır. Bundan dolayı da kendi işleyiş düzeni ile oymakta ve soyocakta karar alma, uygulama süreci de ağır ve yavaş 5 Muhtarlığın dışında, ziraat odası, tarım satış, tarım kredi kooperatifi, sulama birliği, minibüs taşımacılar kooperatifi, belde ya da ilçe belediye başkanlığı yanı sıra tüm siyasi parti başkanlıkları da oymak ileri gelenlerinin elinde ve denetimindedir. Bunun dışında köy ve ilçe düzeyindeki tarımsal ilaç satıcıları, petrol istasyonları gibi benzeri ticari kuruluşların da sahibi oymak ileri gelenleridir. 616 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 işlemektedir. Bu atalardan gelen alışkanlık, oymağa tekdüze nitelik kazandırmaktadır. Ayrıca, oymaktaki tüm soyocaklar böyle davranmaktadır. Tersi davrananlara, oymak toplumunun yaptırımları harekete geçirilmektedir. Birbirini denetleme alışkanlığı çok güçlüdür; bir meziyet niteliğindedir. Toplumsal bir katmanlaşma ve üretimde ileri bir işbölümü oluşmadığından oymak toplumu türdeş (homojen) bir nitelik göstermektedir. Oymakta “birey” diye bir kavram oluşmuş da değildir. Bir bütün olarak oymak vardır, birey yoktur, oymak mensubu vardır. Bu toplumsallaşma düzeneğiyle üyeler benzer kişilik özelliklerine sahip olur. Bu ortak kişilik, tutum ve davranışlar öncelikle oymağın birliğinin, bütünlüğünün korunup sürmesini sağlayan değer, ölçütler, simgelerle ilintilidir. Oymak topluluğunun ayırıcı özelliği, kendini bir bütün olarak kavramakta ve toplu davranışta bulunmaktadır. Böylesi toplumsallaşma sonucu oluşan bir bütünlük anlayışının, toplumsal yaşamın en önemli alanlarından biri olan tarımsal üretimde bir yenilikle ilgili davranışta da geçerliliği yoktur, denemez. Bütünsel davranış, oymak içinde bir alışkanlık geliştirmiştir. Başka deyişle ortak davranış, geleneksel bir özelliktir, bir koşullanmadır. Her ne kadar aşırı sulama, bu değer ve yargılar içerisinde yer almamasına karşın, oymak üyelerinin ortak bir davranışı olduğundan burada da bu kural geçerlidir. Oymak üyeleri, bir bütün olarak koşullanmış biçimde ortak davranış özelliği gösterir. Aşiret ileri gelenleri, tarımsal üretimin gerçekleştirme biçimine doğrudan müdahale etmemektedir. Ancak açıkça dile getirilmeyen bu yaptırım biçimi, üyeleri dolaylı olarak görünmez biçimde, özdeş yönde harekete zorlamaktadır. Aşiret ileri gelenlerine göre davranış ve düşüncelerini düzenleyen oymak üyeleri, aşırı sulama yapan bu seçkinleri öykünmede yarışır. Soyocağın bu tekdüze ve türdeş niteliği, üyelerinin koşullanmışlığı, üretim sürecinde yeni bilgi ve becerilere gereksinme yaratmamaktadır. Bu da oymağın kendisini yeniliğe kapatması sonucunu doğurmaktadır. Soyocağın yukarıda anılan işlevleri dolayısıyla oymağın toplumsal-ekinsel yapısı, insanların bilgi ve davranışlarını sınırlamaktadır. Bu sınırlılık, özellikle yeniliklerin benimsenmesinde önemli bir engeldir. Oymak toplumu, bölgenin özel durumundan dolayı Türkiye ekonomisinin bütünlüğünden kopuk olması, kuru koşullarda ileri olmayan teknolojiyle gerçekleştirilen tarımsal üretimdeki verim düşüklüğü, aşirete toplumsal-ekonomik olarak kendi içine dönük, kapalı bir nitelik vermiştir. Aşiret yaşamında insanlar arası ilişki, iletişim yazılı araçlarla değil, tersine çoğunlukla yüz yüze gerçekleştirilmektedir. Başka deyişle, doğrudan iletişim, ilişkilerde belirleyicidir. Đnsanlar, çoğunlukla anonim ilişkilere alışık değildir. Yeni görüş ve olaylar söylentiler temelinde gerçekleşir. Bu yüz yüze doğrudan ilişki ve iletişim soyocakta alınan toplumsallaşma ve yazılı iletişimin temeli olan okuma yazma düzeyi ile yakından bağlantılıdır. Oymak topluluğu içinde ve dış dünya ile olan ekinsel ilişkisi, bu iletişim düzeneğiyle gerçekleştirilmektedir. Dış dünyadan gelen iletiler, bilgiler, oymak içerisinde önder kesimin ve soyocakların süzgecinden geçtikten sonra üyelere oymaktaki değerleri bozmayacak biçimde değiştirilerek iletilmektedir. Özetle şu çıkarım dile getirilebilir. Oymak toplumu koruyucu, denetleyici özellikleriyle aşiret üyelerinin davranışını belirleyerek toplumsal-ekinsel işlevini de belirlemektedir. Bir anlamda oymak üyelerinin tek boyutlu insana dönüştürüldüğü ete kemiğe bürünmektedir. Yukarıda dile getirilen özellikler bağlamında araştırma bölgesindeki aşırı sulamanın asıl nedeni oymak düzeni ile aşiret üyesi üreticilerin etkileşim biçimidir. 5. SONUÇ Sonuçlar, aşirete yönelik ve modele yönelik olarak açıklanmıştır. Sonuçlar açıklamandan önce aşiretin tanımı şöyle yapılabilir. Aşiret, dinsel inanç, soy sop ve kan bağına dayalı akrabalık temelinde toplumsal, kendine özgü bir hukuku anlayışı olan siyasal, erkek odaklı, feodalite kalıntısı, ekinsel, coğrafik olarak bölgesel bir örgütlenme 617 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 biçimidir. Ona diğer etkenlerle birlikte feodal niteliğini veren özellik, toprak mülkiyet biçimi ve bu ilişkilerin tarımsal üretim sürecinde ortaya çıkan ilişkilerinin özü ve biçimidir. Bu nitelik, özellikle kendini ödenmeyen emekte somutlaştırmaktadır. 1995 yılında kamunun sulama tesislerinin üreticilerin hizmetine onların ne ekonomik, ne de toplumsal katılımı olmadan karşılıksız olarak sunulması ile çok boyutlu olarak hızlanmış ve derinleşmiştir. Bu tesislerin yapımında özellikle sulama tesislerinden en fazla yarar sağlayacak olan büyük toprak sahibi aşiret seçkinlerinin hiçbir biçimde finansal katkısı olmamıştır. Hükümetler ve yasa yapıcılar bu etkeni hiç dikkate almamışlardır. Bir anlamda, Harran Ovası’ndaki anılan bu güç odakları hazıra konmuşlardır. Bu biçimi ile sulama teknolojisi toplumdaki dinamiklerin gelişme ve emeğinin bir ürünü değildir. Özellikle topraksız, az topraklı oymak üyeleri, içinde bulundukları mahrumiyet koşullarından kurtulmak için gerekli olan anapara, toprak ve bilgi gibi araçlara sahip değildir. Oymak içerisinde her zaman tasvip ve kabul görmemektedirler. Topraksız ve az topraklı üreticiler, beklenenin tersine, bir dayanışma içinde de değildir. Tersine oymak başkanına ya da oymağa yaranmak için birbirlerinin kuyularını kazarlar. Yaşamsal temel gereksinmeleri güvence altında değildir. Bu insanlar, acımasız iklim ve doğa koşulları ile savaşmak, oymak yöneticilerine karşı olan görevlerini yerine getirmek, ailesini geçindirerek hayatta kalmak zorundadır. Oymak yönetimi, çıkarı olmadığı konularda esirgeyiciliğini ve desteğini çekmektedir. Oymak üyeleri genellikle, yaşam için en gerekli olanla yetinmektedir. Bu doğal, toplumsal, siyasal ve ekonomik nesnel koşulların değişmeyeceği anlayışı üreticileri oymağa daha sıkı bağlamaktadır. Ek olarak oymağın içerisinde ve oymak dışı ilişkilerde geçerli olan iletişim biçimi de ayrıca varolan bu gelenekçi yapıyı pekiştirmektedir. Bu nedenlerden dolayı üreticiler, oymak ileri gelenlerini, yüzyılların birikimi olan bilinçaltı işlevlerle öykünmekte kendi özgür yaşamını gerçekleştirememektedir. Bu, oymak mensupların yaşam biçimi olarak nitelenebilir. Oymak yapısında düşünme mantığı yukarıda temel olarak sunulan toplumsal ekinsel niteliklerinden dolayı, çok yalındır. Bir şey ya beyazdır ya da karadır. Đkisinin arasında ince ayrım anlayışına yer yoktur. Yüzyıllarca susuz, kurak koşullarda tarımsal üretim ve oturmuş yaşam biçimi her şeyi etkilemiş ve dahası kimi alanlarının yapısını belirlemiştir. Kısa sürede bu kuşaktan kuşağa geçerek kalıplaşmış anlayışın değişmesini beklemek gerçekçi değildir. Ayrıca, daha da önemlisi toplumda bu değişimi özendiren herhangi bir strateji, dizgesel anlamda ortaya konup özendirilmediği de dikkate alınırsa, üreticilerin bu davranışını anlamak kolaylaşır. Sulama kanallarının hizmete girmesiyle oymak mensupları arasında sınıfsalekonomik bir farklılaşma süreci başlamıştır. Oymak başkanına ekonomik bağımlılığı giderek azalırken, insan-insan ilişkilerinde yapısal değişimi yaratacak gücü henüz doğuramamıştır. Çünkü sulamanın ortaya çıkardığı etkenler, sulamayı etkiler duruma dönüşmüştür. Sulama, yalnız başına değişimi belirleyen bir etken değildir. Toplumdaki diğer dinamiklerle bir anlam taşımaktadır. 6. ÇÖZÜMLEME TASLAK ÖNERĐSĐ6: ABiDa (Aşiret, Birey, Davranış) Bilim, yeni bilgi üretirken, kullandığı kavramları, açıklama biçimini belirginleştirir; yeniden dillendirir. Bunun temelinde, daha sonra gerçekleştirilecek olan araştırmalara hizmet edebilmesi ve dile getirilen çözümlemenin kavranıp anlaşılmasını kolaylaştırma bulunmaktadır. “Davranış, bireyin kişisel özellikleri ile onun algıladığı toplumsal-ekinsel çevreyle olan etkileşiminin bir işlevidir.” kuralı araştırma bölgesinde nasıl uygulamaya 6 Aşırı sulama davranışının tarımsal yayım çalışmasına ilişkin çözüm önerisi bu bildiride incelenmeyecektir. 618 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 geçirilecektir? Anılan bölgedeki üreticinin davranışını etkileyen toplumun, toplumsalekinsel yapısı nasıl, hangi ölçütlere göre belirlenecektir? Birey bu yapıyı nasıl algılamaktadır? Daha önemlisi, birey bu toplumun hangi özelliklerini kendisi için önemli görüp algılamaktadır? Çözümlemede yararlanılan KĐM’in soyutluktan somuta dönüştürme çalışması, birbirinden ayrımlı iki durumdur. Bunların birbirinden ayrılması, araştırmacılar için her zaman kolay gerçekleştirilemez. Çünkü soyut olan somuta dönüştürülürken, KĐM’in bir anlamda yeniden yorumlanmak zorunda kalabilir, çünkü pratikteki koşullar durumu, soyut modelle birebir örtüşmeyebilir. Ek olarak nesnel koşullar, pratikte göreceli değişik saptanabilir. Nesnel koşulların belirlenip dile getirilmesi, başlı başına bilimsel bir üründür. Çünkü KĐM, araştırmacıya bunun pratikte nasıl olabileceği hakkında doğrudan bilgi vermez. Đşte araştırmacı bu durumda bunun nasıl olacağını kendisi bulmak zorundadır. Bunun da çalışmanın en zor yanı olduğu söylenebilir. Aşağıda sunulacak olan ABD modelinin ortaya koyacağı dizgeli yeni bağlantı ve bilgiler, anket ve diğer yöntemlerle elde edilen verileri, gerçeğe daha yakın anlama ve yorumlama seçeneğini verecektir. A. Aşiret Oymağın belirleyici toplumsal-ekinsel özellikleri, aşağıda 4 konu başlığı altında karakterize edilmiştir. Bu 4 özellik, üreticinin oymak düzenini seçerek algılamasını belirleyen öznel çevresini oluşturmaktadır. Üreticinin öznel çevresi, aşiret düzeni içerisinde oluşmaktadır. Anılan bu çevre yalnız başına belirleyici değildir. Üreticinin üye olarak çevreden yani aşiretten neleri, nasıl algıladığı ve kendi kişisel yapısı ile olan etkileşimi, davranışının nasıl olacağı hakkında bilgi verecektir. Araştırmacı da, üreticinin davranışını anlayıp yorumlayabilecektir. Her konu başlığı için araştırılabilecek sorular sunulacaktır. Bunları da anlaşılabilirlik sağlamak amacıyla araştırmada elde edilen çıkarımlara sayfa sınırlılığı nedeniyle burada yer verilemeyecektir. 1. Toplumun gelişim dinamikleri Toplumun gelişim dinamikleri, kuşkusuz pek çok özellikle araştırılabilir. Ancak burada aşiret yapısı ile ilgili 3 özellik belirlenmiştir. Toplumun gelişme düzeyi değiştikçe bu özellikler de azalıp çoğalabilir. - Varolan tarımsal üretim teknolojisinin durumu ne düzeydedir? Üreticinin davranışını nasıl etkilemektedir? - Varolan teknoloji düzeyi, türdeş ya da türdeş olmayan bir işbölümü ve katmanlaşma doğurmuş mudur? Doğurmuşsa, bu işbölümü ve katmanlaşma hangi niteliktedir? - Toplumsal ekinsel değer, simge, ölçüt, değer yargıları nasıl yeniden üretilmektedir? 2. Toplumsal yapının niteliği Toplumsal yapının niteliği de üç özellikte belirlenecektir. - Toplumsallaşma biçimi ve onun doğurduğu ilişkilerin niteliği nedir? - Demokratik ya da otoriter, ataerkil bir yapı mı vardır, özellikleri nelerdir? - Bunların araştırılan konuyla olan bağlantıları, sonuçları nelerdir? 3. Araştırılan toplumda karar verme süreci ve niteliği Karar verme sürecini coğrafik, doğal koşullar ve toplumsal yapıdaki güç odakları etkilemektedir. Bu da aşağıdaki üç soruda dillendirilebilir. - Karar, kimler tarafından, nasıl verilmektedir? - Karar verme süreci nasıl gerçekleşmektedir? - Coğrafik ve doğal koşulların bu sürece bir etkisi var mıdır? 4. Araştırılan sorun ile ilgili toplumun önerisi Araştırılan konuyla ilgili olarak araştırma alanındaki toplumun genellikle bir önerisi, tutumu bulunmaktadır. Ancak somutlaşmış bir tutum ya da önerisi yoksa bile bu özellik belirlenmelidir. Bir önerinin bulunmaması da, bilinirse bir öneridir! Bu bağlamda iki özellik su yüzüne çıkmaktadır: 619 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 - Çözümlenen tarımsal sorun ya da yeniliğin uygulanması konusunda toplum yapısınca oluşturulmuş bir öneri var mıdır? - Önerinin bulunup bulunmama durumuna göre, önerinin niçin ve nasıl yapıldığı ya da yapılmadığı açığa çıkarılmalıdır. Bi. Birey Bireyin belirleyici toplumsal-ekinsel özellikleri aşağıda dört başlık altında karakterize edilmiştir. Anılan bu özellikler, üreticinin öznel yapısını betimlemektedir. Yukarıdaki “A” bölümünde sunulan yol burada da izlenecektir. 1. Öğrenim ve bilgi özelliği Üreticinin öğrenim düzeyi kuşkusuz önemli bir etken olmakla birlikte yalnız başına belirleyici değildir. Daha da önemlisi öğrenim ve bilgi düzeyini tarımsal üretim sürecinde işlevsel olarak kullanabilme yetisine sahip olup olmadığıdır. Bu bağlamda aşağıdaki dört soru belirlenmiştir. - Üreticinin ve toplumun öğrenim ve bilgi düzeyi nerededir? - Öğrenim niteliği, üreticilerce tarımsal ve toplumsal yaşamda işlevsel olarak kullanılmakta mıdır? - Öğrenim ve bilgi eksikliğinin araştırma amacı bakımından ne gibi sonuçları vardır? - Öğrenim düzeyi özdeş olan üreticiler, aynı sorun karşısında özdeş davranmakta mıdırlar? 2. Bireyin kendini ve sorunu algılaması: Üreticinin öznel çevresi Üreticinin kendini, sorunu algılaması, içerisinde yaşadığı öznel çevresiyle yakından bağlantılıdır. Üreticinin kendini algılamasının belirlenmesi, ilgili sorununun çözülmesinde önemli bir etkendir. - Üretici, toplum içerisinde kendini nasıl algılamaktadır? (yaşam biçimi) - Üretici araştırılan sorunu nasıl algılamaktadır? - Đncelenen toplum yapısı, üreticilerin bireyleşmesi için ortam hazırlamakta mıdır? 3. Bireyin yaşam felsefesi Üreticinin yaşam felsefesi; kendisi, üretim süreci için anlamlıdır. Yaşam felsefesi, içerisinde yaşadığı toplumsal-ekinsel ortamda yalın olarak kendisini ve üretim biçim ve sürecini nasıl algıladığı özellikte kendini dile getirmektedir. - Üretici, kendi yaşamına ve tarımsal üretime nasıl bakmaktadır? - Bu bakış açısının araştırılan konuya etkisi nasıldır? 2. Karar alma süreci Karar alma süreci için üreticilerin kendilerine güveni, bilgi, deneyi, alışkanlığı ayrıca araştırma alanında bulunan üretim biçimi ve teknolojisinin etkisi belirlenmelidir. - Üreticilerin kendine güvenini oluşturacağı bir ortam var mıdır? - Üreticilerin karar alma sürecinde bilgi, deneyimleri ve alışkanlığı nedir? - Üretim biçimi ve teknolojisinin düzeyi nerededir, üretim süreciyle ilgili kararlara etkisi nasıldır? - Tüm bu etkenlerin karar verme sürecine etkisi nasıldır? Da. Davranış Tarımsal üretim sürecindeki herhangi bir etkinlikle ilgili bir davranışın oluşumu, yukarıda değinilen özellikler bütününde, üç özellikte dile getirilmiştir. 1. Oymak üyesinin bir yeniliği, bir sorunu algılamasını, -Burada aşırı sulama- aşiret yapısında geçerli olan toplumsal-ekinsel özellikler büyük oranda belirlemektedir. 2. Üreticinin kişiliği, toplumsallaşmayla biçimlenmekte, aşiret ve soyocağın yaptırımları ile denetlenmektedir. 3. Davranış, üreticinin toplumsal-ekinsel çevresini algılama biçimi, toplumsallaşma aracı ile biçimlenerek ve yaptırımlarla denetlenerek oluşmuş oymak üyesi kişiliğinin etkileşimin bir işlevi olarak ortaya çıkmaktadır. 620 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kuşkusuz bu tür çözümleme yöntemleri kalıp olarak verilemez. Çünkü bu kalıplar, öngörülen araştırma alanındaki gerçeklerle örtüşmeyebilir. Bundan dolayı alınacak sonuçlar yanıltıcı olabilir. Kalıp yerine her koşulda uygulanabilirliği olan işlevlerin tanımlanması daha yararlı olabilir. Nitekim bunlar da durağan değil, tersine değişkendir. KAYNAKÇA Aktaş, Y. 2000. Şanlıurfa Tarım Đl Müdürlüğü Bitki Koruma Şubesince Harran Ovası’nda Yürütülen Pamukta Entegre Örnek Çiftçi Mücadele Çalışmasının Bir Değerlendirme Denemesi, Şanlıurfa. 73S. Aktaş Y., Yılmaz, G. Öcal Kara, F, Kubaş, A. 2004. Şanlıurfa’da Buğday Tarımının Tarımsal Yayım Açısından Çözümlenmesi. T.VI. Tarım Ekonomisi Kongresi 1820 Eylül, Tokat, S. : 649-655 Aktaş Y., Işgın,T., Öcal Kara, F., Karaduman, T. 2005. An Analysis of the Adoption and Diffusion of Cumin growing in Sanliurfa and its Contributions to the Theory and Practice. 17.th European Seminar on Extension Education. Đzmir, S. 343-349 Aktaş Y., Öcal Kara, F. 2007. Şanlıurfa Harran Ovası Sulama Projesi’nde Aşırı Sulamanın Sosyo-Ekonomik Nedenleri. Küresel Đklim Değişimi ve Su Sorunları Çözümünde Ormanlar Semp. Ü. Akkemik (Editör), Đstanbul S.223-228 Albrecht, H. 1969. Innovationsprozesse in der Landwirtschaft. Verlag der SSIP-Schriften Saarbrücken, 362s. Anonim, 1978. GAP Urfa-Harran Ovası Planlama Drenaj Raporu. C.1 DSĐ Ankara Anonim,1988 GAP Harran Ovası 1988 Yılı Tarımsal Ekonomi Planlama Raporu. DSĐ, Ankara Anonim, 1996. Şanlıurfa-Harran Ovaları I. Aşama Sulamasına Ait 1995 Yılı Uygulamalarının Değerlendirilmesi. T.C. Başbakanlık GAP Bölge Kalkınma Đdaresi Başkanlığı, Ankara. Berelson,B., Steinert, G.A. 1964. Human Behavior. Harcourt Brace and World, Inc., New York Chin, R. 1976. The Utility of System Models and Developmental Models for Practitioners. Bennis, Benne, Chin, Corey (Ed.) The Planning of Change. Holt, Rinehart and Winston. New York, Chicago, Toronto, Sydney. 3.Edition. S.90102 Eraktan, G. ve ark., 2002. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Tarım Teknolojilerindeki Değişimin Üretici Davranışlarına ve Bunun Çevreye Olası Etkileri. ÇESAV. Yayın No: 3, Ankara. S.171-198. Kongar, E., 1979. Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği. Bilgi Yay., Đstanbul. S. 53-72, 451-456. Lewin, K. 1963. Feldtheorie in den Sozialwissenschaften. Bern u. Stuttgart Moore, W.E. 1963. Social Change. Prentice Hall, Inc., New. Jersey Türk Dil Kurumu 1974. Türkçe Sözlük. 6. Baskı, Ankara, 893 s. T.C. Başbakanlık GAP BKĐ. 1993. GAP Bölgesi’nde toplumsal değişme eğilimleri araştırması. Türkiye Zir. Müh. Odası, Ankara, C I ve II T.C. Başbakanlık GAP BKĐ. Sonuç Raporu. Ankara. S. 29-31, 33-35, 54-55, 83-86, 115120. Yıldırak, N., Gülçubuk, B., 2003. GAP Bölgesi Köylerinde Sosyal Güvenlik Durumu ve Sosyal Güvenlik Uygulamalarının Sosyo-Ekonomik Temelleri. 621 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Gap Bölgesinde Çeltik Üretimi Đklim Đlişkileri Ve Çeltik Üretiminin Uzun Dönem Eğilim Analizi Beşir KOÇ1 Tahsin TONKAZ2 Özet Çalışmada, GAP bölgesinde çeltik üretimi, üretimin gelişim seyri incelenmiştir. Kullanılan veriler 1991–2009 dönemine aittir. Ayrıca çeltik üretimi ile sıcaklık arasındaki ilişki irdelenmiştir. Çalışmada uzun dönem eğilim analizinde ARIMA (1,0,1) modeli kullanılmıştır. GAP bölgesinin çeltik ekim alanı bakımından Türkiye içindeki payı %4,86 olurken, üretim miktarı içindeki payı ise %2,77 olarak hesaplanmıştır. Bölgede çeltik ekim ve üretimi en çok Şanlıurfa ve Diyarbakır’da gerçekleştirilmektedir. Şanlıurfa’nın GAP bölgesi çeltik üretiminden aldığı pay %62,18’dir. Dekara çeltik verimi bakımından Mardin ili 551 kg ile başı çekmektedir. Mardin ilini sırayla Şanlıurfa (412 kg) ve Diyarbakır izlemiştir. Bölge’de çeltiğin dekara verimi Türkiye ortalaması olan 757 kilogramın altında gerçekleştiği görülmektedir. Bölge’de 2009 itibariyle 25.724 ton olan çeltik üretiminin giderek azalma eğiliminde olacağı tahmin edilmektedir. Yapıl analizlerde, üretimin 2015 yılında 17.032 tona, 2020 yılında 14.467 tona ve 2025 yılında ise 13.474 tona kadar gerileyeceği tahmin edilmiştir. Çeltik üretimi üzerinde belirleyici faktörlerin, ekim alanları, suyun varlığıdır. Nitekim çeltik üretimi ile sıcaklık arasındaki ilişkiye bakıldığında, aslında sıcaklığın çeltik üretimini artırması beklendiği ancak bunun suyun varlığına bağlı olduğu sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Pirinç, Çeltik, GAP, ARIMA Paddy production in the GAP Region with the Climate Relationship and Long Term Trend Analysis of Rice Production Abstract In this study, rice production, course of production, and relationship between temperature and production were examined in the GAP region for period of 1991-2009. In the long term trend analysis study ARIMA (1,0,1) model is used. The paddy cultivation area in terms of the GAP region in Turkey, while the share of 4.86%, while the share of production volume was calculated as 2.77%. Production of paddy cultivation in the region and most took place in Diyarbakir and Sanliurfa. Sanliurfa, in the GAP region, the share of the rice production was estimated at 62.18%. hectare to 551 kg of rice yield per unit area occurred in the province of Mardin. This province, in the order of Sanliurfa (412 kg) and was followed Diyarbakır. Rice yield in the region was less than Turkey's average (757 kg).. In the region, rice production is expected to be a trend of decline. In the analysis, production of 17 032 tons in 2015, 14 467 tons in 2020 and in 2025 was estimated to fall to the 13 474 tons. On rice production as the determining factors; planting areas, is the presence of temperature and irrigation water. Indeed, looking at the relationship between rice production and the temperature is, in fact, the temperature is expected to increase rice production, but it is dependent on the presence of irrigation water has been concluded. Key Words: Rice, Paddy, GAP Region, ARIMA Models Giriş Küresel ısınma, atmosfer, okyanuslar ve kara kütleleri yüzeyindeki sıcaklık artışı olarak tanımlanır. Yani Küresel ısınma, dünyanın ortalama sıcaklık değerlerindeki iklim değişikliğine yol açabilecek bir artışı ifade etmektedir. Đklim değişikliği ise, belirli bir bölgedeki mevsimlik sıcaklık, yağış ve nem değerlerindeki değişimleri ifade etmektedir. Đklim değişikliği özellikle bitkiler üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Sözgelimi, aşırı yağışlar sonucu topraktaki su oranının artması toprağın uzun süre suya doygun kalması ile birlikte topraktaki oksijen miktarının azalması ve bitkilere oksijen miktarındaki azalmanın olumsuz etkileri gibi veya aşırı sıcaklıkların fotosentezi 1 2 Bingöl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 12000 BĐNGÖL Harran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, ŞANLIURFA 622 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yavaşlatması bunun sonucu olarak bitki büyümesinin yavaşlaması ve döllenme yeteneğinin düşmesi vb. örnekler çoğaltılabilir (Koçer ve ark., 2009). Görüldüğü gibi küresel ısınma, su kıtlığı veya aşırı yağışlar tarımsal işletmelerin kapasitelerini sınırlayabilmektedir. Ancak bütün bu olumsuz faktörlere rağmen pirinç üretimi artmaya devam etmektedir. Ancak pirinç üretiminin küresel ısınma tehlikesine maruz kalması anahtar bir durum oluşturmuştur. Yoğun olarak yapılan bilimsel çalışmalar da genelde Asya için birkaç iklim değişikliği senaryosu ile, pirinç üretimi için projeksiyonlar yapılmıştır (Kropff, et all., 1993; Horie, et all., 1997; Matthews, et all., 1997; Hayashi and Jung, 2000; Aggarwal and Mall, 2002; Tao, et all., 2008). Bu durum, son zamanlarda dünyada tarım sektörünün sorunlarının pirinçten başlanarak tartışılmaya açılmıştır. Türkiye’de son yıllarda tarımsal üretimde, tahıl, meyve ve sebze olmak üzere hemen hemen bütün bitkisel üretimde bir üretim düşüşü yaşanmıştır. 2008 yılında yağan yağışlar da göz önünde bulundurulduğunda kısmi bir kuraklığın en azından bölgesel bazda (Güney Doğu Anadolu Bölgesi gibi) var olduğu söylenebilir. Söz konusu küresel iklim değişikliğinin süreklilik arz etmesi halinde önümüzde yıllarda dünyada gıda sıkıntısını beraberinde getirebileceği öngörülmektedir. Türkiye’de 2007 yılında tahıl ürünlerinde üretim miktarları 2006 yılına göre 15.5% oranında azalarak yaklaşık 29 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Buna göre, buğday üretimi 13.9%, dane mısır üretimi %7.2, arpa üretimi 23.5%, çeltik üretimi ise 6.9% oranında azalarak yaklaşık 648 bin ton olarak gerçekleşmiştir (Anonymous, 2008). Çeltik bitkisinin yaklaşık 3 aylık dönem boyunca suya ihtiyaç göstermesi Türkiye’de ekimini gittikçe sınırlamaktadır (Đşçan, 2002). Ancak Türkiye’de çeltik üreticilerinin büyük çoğunluğunun ileri yetiştirme teknikleri kullandığı ve özellikle Trakya bölgesinde gübre, ilaç ve mekanizasyon kullanımının çok iyi bir seviyeye geldiği söylenebilir (Dönmez, 2007). Türkiye’de yerli üreticinin korunması ve pirinç üretiminin artırılması amacıyla 21.09.2005 tarihli ve 25943 sayılı tebliğ ile “Bazı Çeltik ve Pirinç Türlerinin Đthalatında Tarife Kontenjanı” uygulanmaya başlanmış, pirinç ithalatı için, "yerli ürün alma şartı" uygulaması getirilmiştir, bu tarife kontenjanı uygulaması ile Türkiye’de çeltik üretimi en son 2005–2006 döneminde, 2003–2004 dönenime göre, %62’lik bir artış ile 600.000 ton’a yükselmiştir. Bu sistem ile üreticiler ürünlerini daha yüksek değerle pazarlama şansına kavuşmuştur. Ancak A.B.D. Türkiye’nin bu ithalat politikasını 2 Kasım 2005 ‘de Dünya Ticaret Örgütü‘ne şikayet etmiş olup Türkiye bu tarife kontenjanı uygulamasını 01/04/2006 tarihinde yürürlükten kaldırmıştır (Dönmez, 2007). Çalışmanın amacı GAP alanında çeltik ekim alanları, üretimi ve veriminin durumunu ortaya koyarak çeltik üretiminin iklim ilişkilerini ortaya koymaktır. Materyal ve Metod Çalışmanın ana materyalini, Devlet Đstatistik Kurumunun web sitesinden alınan istatistikî bilgiler oluşturmaktadır. Bununla birlikte konu ile ilgili makale ve basında çıkan yazılardan yararlanılmıştır. Elde edilen ham istatistikî veriler işlenerek çizelgeler haline getirilmiş ve yorumlanmıştır. Çalışmaya konu olan çeltik ekim alanı, çeltik üretimi ve dekara düşen çeltik verimi gibi faktörlerin üretiminin basit indeksi ve yıllık ortalama artış hızları hesaplanarak konu daha iyi anlaşılabilir hale getirilmiştir. Bunun yanı sıra çeltik üretimi ile ısı değerleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Uzun dönem eğilim analizinde ise, ARIMA (1,0,1) modeli kullanılmıştır. ARIMA modelleri genel olarak ARIMA (p, d, q) şeklinde ifade edilmektedir. Modellerde yer alan, p: otogresif model derecesi, q: hareketli ortalama model derecesi ve d: mevsimsel olmayan fark alma derecesidir. Fark alma derecesi d=0 olduğunda bu orijinal serinin durağan olması anlamına gelir. Bu durumda, ARIMA modeli (AR,) MA ya da ARMA modeli haline gelecektir. Fark alma derecesi d=1 olduğunda zaman serisi 623 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 doğrusal, d= 2 olduğunda parabolik eğri göstermektedir (Kaynar ve Taştan, 2009; Nochat ve Nochat, 2006; Yaman ve ark., 2001). GAP Bölgesi’nde Çeltik Üretiminin Mevcut Durumu GAP bölgesinin çeltik ekim alanı bakımından Türkiye içindeki payı %4.86, üretim miktarı içindeki payı ise %2.77 olarak bulunmuştur. GAP alanında çeltiğin en çok ekildiği ve üretimin gerçekleştirildiği iller arasında başta Şanlıurfa olmak üzere Diyarbakır gelmektedir. Şanlıurfa’nın GAP alanında çeltik ekim alanları içindeki payı %58.43, üretimden aldığı pay ise %62.18 gibi yüksek oranda gerçekleşmiştir. Diyarbakır’ın ise üretimden aldığı pay %32.67 olarak hesaplanmıştır. Dekara düşen çeltik verimi bakımından ise Mardin ili 551 Kg ile başı çekmektedir. Mardin’i dekara 460 kg ile Şanlıurfa ve 412 kg ile Diyarbakır izlemektedir. Bölge’de çeltiğin dekara verimi Türkiye ortalaması olan 757 kilogramın altında gerçekleştiği görülmektedir (Çizelge 1). Çizelge 1. GAP Bölgesinde Đller Bazında Çeltik Üretimi (ton-2008) Ekim Alanı Üretim (da) % (ton) % 309 0,64 109 0,52 Adıyaman 38 0,08 9 0,04 Batman 16564 34,23 6829 32,67 Diyarbakır 1625 3,36 896 4,29 Mardin 1577 3,26 63 0,30 Siirt 28272 58,43 13000 62,18 Şanlıurfa 48385 100,00 20906 100,00 Toplam 4.86 2.77 GAP/Türkiye Verim (Kg/da) 353,00 237,00 412,00 551,00 41,00 460,00 342,33 757 Not: G.antep, Kilis ve Şırnakta üretime rastlanmamıştır. Kaynak: TUĐK, Bitkisel Üretim Đstatistikleri GAP bölgesinde yıllar itibariyle çeltik ekim alanları giderek artmıştır. Ancak üretim miktarı 2005 yılına kadar dalgalı bir seyir göstererek istikrar göstermemiştir. 2005 yılından sonra çeltik üretim miktarında kısmen istikrar görmek mümkündür. 1991–93 dönemi baz alındığında çeltik ekim alanı, 2007 yılına kadar baz alınan dönemin altında kalmıştır. Baz alınan döneme göre, çeltik ekim alanında 2007 yılında %48.59 oranında bir artış olurken, bu artış 2009 yılında %77.82 olarak hesaplanmıştır. Çeltik üretiminde ise baz alınan döneme göre 2005 yılında %3.72 olarak gerçekleşen üretim artışı, 2009 yılında 2.9 kat olmuştur. Bölge’de dekara verimde ise 1998–99 ve 2002–03 dönemleri hariç genelde baz alınan dönemde gerçekleşen verimin üstünde gerçekleşmiştir. Özellikle 2004 yılından itibaren baz alınan döneme göre, verimin gittikçe arttığı görülmektedir. Baz alınan döneme göre 2009 yılında verimdeki artış %64.35 oranında gerçekleşmiştir (Çizelge 2). Bölgede 1991–2000 döneminde ekim alanlarında ve üretim miktarında yıllık ortalamada azalışlar olduğu belirlenmiştir. Ekim alanlarında %-3.97 oranında daralma yaşanmış ve bu daralma çeltik üretimini de olumsuz yönde etkileyerek, üretimdeki düşüş %-3.75 oranında gerçekleşmiştir. Ancak aynı dönemde verimde bir miktar artıştan söz edilebilir (%0.23). 624 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 2. GAP Bölgesi'nde Çeltik Üretiminin Gelişim Seyri YIL 1991–93 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Ekim (da) 29480 22030 20420 23340 22160 26108 21920 23030 18630 25190 20830 21070 22980 23226 43804 48385 52421 Basit Đndeks 100,00 74,73 69,27 79,17 75,17 88,56 74,36 78,12 63,20 85,45 70,66 71,47 77,95 78,79 148,59 164,13 177,82 Üretim (ton) 8802 7536 6798 7951 6941 7631 6156 6961 15259 6814 6001 7671 9130 8918 17269 20906 25724 Basit Đndeks 100,00 85,61 77,23 90,33 78,85 86,69 69,94 79,08 173,35 77,41 68,18 87,15 103,72 101,31 196,19 237,51 292,24 Verim (Kg/da) 299 342 333 341 313 292 281 302 819 271 288 364 397 384 394 432 491 Basit Đndeks 100,00 114,57 111,49 114,09 104,90 97,89 94,06 101,23 274,31 90,59 96,49 121,93 133,06 128,59 132,03 144,71 164,35 2000–2009 döneminde ise çeltiğin ekim alanları artmış ve üretim kapasitesi de daha yüksek oranda artmıştır. Buna göre çeltik ekim alanları için gerçekleşen yıllık ortalama artış hızı %8.57 oranında gerçekleşirken bu oran çeltik üretimi için %13.96 olarak gerçekleşmiştir. Çünkü bu dönemde çeltiğin dekara veriminde yıllık ortalamada %4.97 oranında artış sağlanmıştır. 1991–2009 arası 19 yıllık üretim döneminde ise, çeltik ekim ve üretim anlarıyla dekara verimde yıllık ortalama artış hızı pozitif yönde gerçekleşmiştir. Sözgelimi çeltik üretim alanlarında yıllık ortalama artış hızı %2.22 oranında gerçekleşirken, üretimdeki artış hızı bunun iki katı kadar gerçekleşerek %4.99 olarak hesaplanmıştır. Verimdeki yıllık ortalama artış hızı ise %2.71 olarak bulunmuştur. Çizelge 3. GAP Bölgesi'nde Çeltik Üretiminde Dönemler Đtibariyle Yıllık Ortalama Artış Hızı Ekim Üretim Dönem (da) (ton) Verim (Kg/da) 1991–2000 -3,97 -3,75 0,23 2000–2009 8,57 13,96 4,97 1991–2009 2,22 4,99 2,71 Çeltik Üretiminin Geleceğe Dönük Eğilim Analizi Çeltik ekim alanı için tahmin denklemi aşağıdaki şekilde oluşturulmuştur: Yt=33322.2155+0.8378Yt-1-0.0866εt-1 GAP alanı çeltik üretim fonksiyonu şu şekilde formüle edilmiştir: Yt=12845.9+0.8271Yt-1-0.0258εt-1 Çeltik ekim alanı ve üretimi için tahmin edilen modelin parametrelerinin önemliliği %5 önem seviyesinde test edilmiştir 625 Çeltik Üretimi (Ton) TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 40000 35000 30000 25000 20000 15000 10000 5000 0 -5000 -10000 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 Zaman Üretim (Ton) Alt Sınır Üst Sınır Şekil 1. GAP Bölgesinde Çeltik Üretimi tahmini ve Alt ve Üst Değerleri (%95 Güven Aralığında) 2009 yılında GAP bölgesinde çeltiğin ekim alanı 52.421 dekar iken, 2010 yılında 49.850 dekara ve 2015 yılında 40.146 dekara, 2025 yılında ise bu miktarın 34.485 dekara kadar gerileyeceği tahmin edilmiştir. Aynı şekilde, 2009 yılında bölgede üretilen çeltik miktarı 25.724 ton iken bu miktar 2015 yılında 17.032 tona ve 2025 yılında ise 13.201 tona kadar gerilemiştir. Bölgede 2008 yılından itibaren başlayan dekara verim artışı, sonraki dönemler için yapılan tahminlerde de artacağı öngörülmüştür. Tahmin edilen üretim miktarları yıllar itibariyle ekim alanlarına bölündüğünde 2010 yılından 2020 yılına kadar dekara düşen verimin 400 kg çeltiğin üzerinde gerçekleşeceği, bu tarihten sonra ise verimin gittikçe azalacağı tahmin edilmiştir (Çizelge 4). Tahmin edilen çeltik üretiminin ve ekim alanlarının en alt değerleri ile en üst değerleri de tahmin edilerek, tahminler için değişim aralığı grafiklerle gösterilmiştir ( Şekil 1 ve Şekil 2). Çizelge 4. GAP Bölgesi'nde %95 Güven Aralığında ARIMA Modeli Đle Çeltik Üretiminin Tahmini YIL 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 2019 2020 2021 2022 2023 2024 2025 Ekim (da) 49.850 47.170 44.924 43.042 41.467 40.146 39.039 38.112 37.335 36.685 36.139 35.682 35.300 34.979 34.710 34.485 Alt Değer 35.725 2.762 22.092 17.978 14.801 12.295 10.291 8.673 7.358 6.282 5.398 4.670 4.067 3.568 3.155 2.811 Üst Değer 63.975 66.718 67.757 68.108 68.133 67.997 67.787 67.551 67.313 67.087 66.880 66.695 66.532 66.389 66.266 66.160 626 Üretim (Ton) 23.656 21.788 20.243 18.964 17.907 17.032 16.309 15.710 15.215 14.806 14.467 14.187 13.955 13.763 13.605 13.474 Alt Değer 14.937 10.137 6.815 4.340 2.435 941 -246 -1.147 -1.963 -2.584 -3.090 -3.502 -3.839 -4.116 -4.342 -4.528 Üst Değer 32.375 33.438 33.670 33.589 33.379 33.123 32.863 32.617 32.394 32.196 32.024 31.876 31.749 31.642 31.552 31.476 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çeltik EkimAlanı (da) 80000 70000 60000 50000 40000 30000 20000 10000 0 2005 2010 2015 2020 2025 2030 Zaman Ekim (da) Alt Sınır Üst Sınır Şekil 2. GAP Bölgesinde Çeltik Ekim Alanı tahmini ve Alt ve Üst Değerleri (%95 Güven Aralığında) Çeltik Đklim Đlişkileri Şekil 3.Batman ili minimum sıcaklıkların pirinç verimleri ile ilişkisi (Temmuz ayı) GAP alanı için aylık maksimum ve minimum sıcaklıklarla pirinç verimi arasındaki ilişkiler regresyon analizi ile irdelenmiştir. GAP bölgesinde aylık sıcaklıkların değişiminin pirinç verimini önemli derecede etkilemediği saptanmıştır. Örnek olarak Batman ili için ilişki grafiksel olarak hem maksimum sıcaklıklar hem de minimum sıcaklıklar için hesaplanan değerler grafiklerde verilmiştir. Bu sonuç ile, bölgede sıcaklık değerlerinin pirinç üretimi için optimum olduğu ve dolayısıyla küresel ısınma ile ortaya çıkacak ısınmanın sulama suyu kısıt olmadığı sürece pirinç verimini etkilemeyeceği ortaya konulmuştur ( Şekil 3 ve Şekil 4). Şekil 4. Batman ili maksimum sıcaklıkların pirinç verimleri ile ilişkisi (Temmuz ayı) 627 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sonuçlar GAP bölgesi sahip olduğu su kaynakları ve geniş tarımsal alanlar bakımından değerlendirildiğinde, çeltik üretimi konusunda hak ettiği yerde olduğu söylenemez. Türkiye’nin toplam çeltik üretimi içindeki bölgenin payı son derece düşüktür (%2,77). Dekara düşen verim bakımından Türkiye ortalamasının oldukça altındadır (757 kg/da). 1991-2009 döneminde çeltik ekim alanlarının ortalama yıllık artış hızı %2,22, üretim miktarı %4,99 ve veriminde %2,71 oranında arttığı saptanmıştır. Ancak, önümüzde dönemlerde hem ekim alanlarında hem de üretim miktarı bakımından bir düşüş eğiliminin olduğu tahmin edilmektedir. Bölgedeki kavurucu sıcakların çeltik üretiminin verimini önemli düzeyde etkilemeyeceği hatta sulama olanaklarının olması halinde verimi yükseltebileceği dolayısıyla üretimi arttırabileceği hesaplanmıştır. Kaynaklar Aggarwal, P.K., Mall, R.K., 2002. Climate change and rice yields in diverse agroenvironments of India. II. Effect of uncertainties in scenarios and crop models on impact assessment. Clim. Change 52, 331–343. Anonymous, 2008. Plant Production, 2007. TURKSTAT News Bulten, Volume: 53, 27 March 2008. Dönmez, D., 2007. Rice, Situation and Estimation 2006/2007, Agricultural Economics Research Institute, Publication no: 151, Ankara. Hayashi, Y., Jung, Y.S., 2000. Paddy rice production under possible temperature fluctuation in East Asia. Global Environ. Res. 3, 129–137. Horie, T., Centeno, H.G.S., Nakagawa, H., Matsui, T., 1997. Effect of elevated carbon dioxide and climate change on rice production in East and Southeast Asia. In: Oshima, Y. (Ed.), Proceedings of the International Scientific Symposium on Asian Paddy Fields. University of Saskatchewan, Saskatchewan, Canada, pp. 49–58. Đşçan, L., 2002. Report of Paddy, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Araştırma Planlama ve Koordinasyon kurulu Başkanlığı, Ankara. Kaynar, O., Taştan, S., 2009. Zaman Serileri Tahmininde ARIMA-MLP Melez Modeli, Atatürk Üniversitesi, ĐĐBF Dergisi, Cilt 23, Sayı 3. Kropff, M.J., Centeno, G., Bachelet, D., Lee, M.H., Mohan Dass, S., Horie, T., De Feng, S., Singh, S., Penning de Vries, W.T., 1993. Predicting the impact of CO2 and temperature on rice production. In: IRRI Seminar Series on Climate Change and Rice, International Rice Research Institute, Los Ban˜ os, Philippines. Koçer, F., Kurt, L., Đmalı, A., Karahan, F., 2009. Küresel Isınmanın Ekolojik Etkileri, 1. Ulusal Kuraklık ve Çölleşme Sempozyumu, 16-18 Haziran 2009 Konya. Nochat, R., Nochat, T., 2006. Arıma Model for Forecasting Oil Palm Price, Proceeding of the 2nd IMT-GT Regional Confrerence On Mathematics Statistics and Applications University Sains Malaysia, Penang, June 13-15, 2006 Matthews, R.B., Kropff, M.J., Horie, T., Bachelet, D., 1997. Simulating the impact of climate change on rice production in Asia and evaluating options for adaptation. Agric. Syst. 54, 399–425. Tao, F. Hayashi, Y. Zhang, Z. Sakamoto, T. Yokozawa, M. 2008. Global warming, rice production, and water use in China: Developing a probabilistic assessment. Agr icultural and Forest Meteorology 1 4 8 ( 2 0 0 8 ) 94 – 1 10. Yaman, K., Sarucan, A., Atak, M., Aktürk, N., 2001. Dinamik Çizelgeleme Đçin Görüntü Đşleme ve Arıma Modelleri Yardımıyla Veri Hazırlama, Gazi Üniversitesi, Müh. Mim. Fak. Der., Cilt 16, No 1, sayfa 19-40. 628 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Zeytin Tarımında Ve Đşleme Sanayiinde Çevreye Yönelik Tutumların Değerlendirilmesi: Edremit Körfezi Örneği∗ Funda F. GENCLER1 M. Metin ARTUKOĞLU2 ÖZET Tarım-çevre ilişkileri son dönemlerde sıklıkla gündeme gelen bir kavramdır. Bugün dünyada tarımsal üretimin büyük bir kısmı yoğun girdi kullanımıyla gerçekleşmektedir. Ancak yoğun girdi kullanımının çevreye verdiği zarar giderek artmakta ve bu konuda acil eylem planlarının uygulanmasını gerekli kılmaktadır. Ancak çevre üzerindeki olumsuz etkiler, sadece çevreye duyarlı tarımsal üretimle değil, tarımsal ürünlerin katma değerini artıran sanayi sektöründe de çevreyi korumaya yönelik önlemlerin alınmasıyla mümkündür. Bu bağlamda çalışmada tarım çevre ilişkisi sadece üretim açısından değil, tarımsal işleme sanayi açısından da ele alınmış, söz konusu konular zeytin tarımı ve işleme sanayi örneğinde incelenmiştir. Çalışmanın temel verileri, zeytin üretimi ve işleme sanayi açısından önemli bir bölgesi olan Edremit Körfezi’nde, zeytin tarımıyla uğraşan üreticiler ile zeytin sanayinde faaliyet gösteren işletmelerden anket yöntemiyle elde edilmiştir. Bu çerçevede, yöredeki beş ilçeden belirlenen 10 köyde 124 zeytin üreticisiyle ayrıca, 31 yağhane ve 16 sofralık zeytin işletmesini kapsayan toplam 47 işletme ile anket çalışması yürütülmüştür. Bu kapsamda 5’li likert ölçeği ve Yeni Çevresel Paradigma yöntemleri kullanılarak elde edilen veriler yorumlanmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte her iki ankette üretici ve işleyicilerin çevresel tutumlarını belirlemek amacıyla “Yeni Çevresel Paradigmalar Ölçeği”nden (Modified New Environmental Paradigm Scale-NEP) yararlanılmıştır. Çalışmada, elde edilen veriler doğrultusunda zeytin üreticileri ile yörede faaliyette bulunan işleme tesisleri yöneticilerinin çevre konusuna yönelik tutumları belirlenerek, bir ölçüde konuya ilişkin politika belirleyicilere de ışık tutabilecek öneriler getirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Yeni Çevresel Paradigma, Edremit Körfezi, Zeytin, Zeytin Üreticileri, Zeytin Đşleme Sanayii. Evaluatıng Envıronmental Attıtudes Of Olıve Farmıng And Olıve Processıng Industry: Edremıt Gulf Case Study ABSTRACT The relationship of agriculture-environment has been come up recently as a concept. Today, most of the agricultural production has been achieved with the intense usage of input. But the damage of the intense input usage on environment has gradually increased so this result makes the urgent action plan taking as a necessity. It is not only possible to stop the negative effects on environment by environmentally friendly agricultural production, but also by taking actions in the agro-industry as well. In this context, the agriculture-environment relationship in the study has been discussed not only in agricultural production base but also agro-industry and the stated subjects have been studied in the example of olive farming and process industry. In this context, ten villages are selected from five county of the area and 124 survey study has been done to olive farmers. Also another survey has conducted with 47 enterprise in total which are 31 olive oil mills, and 16 table olive producer enterprises in the same area. In addition, in the both surveys to determine the environmental attitudes of the olive farmers and processors, “Modified New Environmental Paradigm Scale” (NEP) has been used. In this study, with the output of the surveys, the environmental attitudes have been identified and some proposals have been maintained also for the policy makers. Key Words: Modified New Environmental Scale, Edremit Gulf, Olive, Olive Farmers, Olive Process Industry ∗ Bu çalışma TUBĐTAK tarafından desteklenen 107 K 261 No’lu proje sonuçlarından derlenerek hazırlanmıştır. 1 Dr. Celal Bayar Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Manisa, funda.gencler@ege.edu.tr 2 Prof. Dr. Ege Üniversitesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Đzmir, metin.artukoglu@ege.edu.tr 629 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 1.GĐRĐŞ Tarım sektörünün büyük ölçüde çevreyle etkileşim içerisinde olması ve sektörde doğal kaynakların kullanımı nedeniyle, çevreye ve doğal kaynaklara yönelik tehditler tarımı etkilediği gibi, tarım da çevreyi ve doğal kaynakları olumsuz bir biçimde etkileyebilmektedir. Bugün dünyada tarımsal üretimin büyük bir kısmı yoğun girdi kullanımıyla gerçekleşmektedir. Ancak yoğun girdi kullanımının çevreye verdiği zarar giderek artmakta ve bu konuda acil eylem planlarının uygulanmasını gerekli kılmaktadır. Özellikle nüfus baskısı ve serbest piyasa koşulları nedeniyle birim alandan daha fazla miktarda ürün almak zorunda kalan üreticiler, çevreye zarar verecek pek çok uygulamayı hayata geçirmek zorunda kalmıştır. Gelişmiş ülkelerde kullanılan kimyasal gübre ve pestisit miktarı artarken, gelişmekte olan ülkelerde yeterli miktarda girdi kullanımına sahip olmayan üreticiler, tarım alanı olmayan arazileri tahrip ederek ekolojik dengeye zarar vermektedirler. Özellikle nüfusun beslenmesi açısından tarıma yön vermek, sadece gıda güvenliği açısından değil, çevresel anlamda ekolojik dengenin devamının sağlanması açısından da önemlidir. Dolayısıyla sürdürülebilir tarım tekniklerinin kullanılması ve sürdürülebilir tarım politikalarının hayata geçirilmesi bu noktada önem taşımaktadır (Artukoğlu ve Gençler, 2009). Dünyadaki tarımın neden olduğu çevre tahribatlarının dışında Türkiye’de de bilinçsizce uygulanan tarımsal üretim metotları ve uzun soluklu olmayan politikalar nedeniyle birtakım sorunlar yaşanmıştır. Traktör ve pulluğun 1950’li yıllardan itibaren hızla tarım alanlarına girdiği Türkiye’de 1970’li yıllara kadar mer’a alanlarının da tarıma açılması, kimyasalların kullanımının süratle çoğalması tarımsal üretimi arttırmıştır. 1980’li yıllarda duraklayan ve hatta bazı ürünlerde geri giden tarımsal üretimin devamı için, daha fazla girdi kullanımını teşvik amacıyla devlet kıt kaynaklarından çeşitli sübvansiyonlar yapmıştır. Bununla birlikte iç piyasa fiyatlarına sürekli müdahale edilmesiyle, tüketici aleyhine besin maddeleri fiyatlarında yükselmeler olmuş, bir taraftan tüketici yoksullaşırken, diğer taraftan da devlet fakirleşmiştir. Bütün bu müdahalelere rağmen üretici fakirleşmeye devam etmiş, kırsal alanda geçimini sağlayan insanlar kentlere göçerek ikincil çevre sorunları yaratmaya başlamışlardır (Sürmeli, 1997). Tarım-çevre ilişkileri son dönemlerde sıklıkla gündeme gelen bir kavramdır. Bu ilişkinin boyutu Türkiye açısından değerlendirildiğinde, konuyla ilgili sınırlı sayıda araştırmanın bulunduğu söylenebilinir. Bu çalışmada, Türkiye’de tarım ve tarıma dayalı sanayinin çevreye yönelik tutum ve yaklaşımları zeytin örneğinde incelenmiştir. Zeytin üreticilerinin ve zeytin işleme sanayicilerinin, üretim faaliyetleri esnasında çevrenin korunmasına yönelik bir yaklaşım içinde olup olmadıklarını test etmek ve çevre bilincini artırmaya yönelik politika önerileri geliştirmek çalışmanın ana amacı olarak belirlenmiştir. 2. MATERYAL VE YÖNTEM 2.1 Materyal Çalışmanın birincil verileri, Edremit Körfezi’nde zeytin tarımıyla uğraşan üreticiler ile yine aynı yöredeki zeytin işleme sanayi işletmecileri ile yapılan anket görüşmeleriyle elde edilmiştir. Çalışmanın ikincil verileri ise konuyla ilgili yayınlar ve kurumsal çalışmalardan oluşmaktadır. Bu kapsamda konu ile ilgili istatistikler, araştırma raporları, tezler, bildiriler, yerli ve yabancı periyodiklerde yayınlanan makalelerden yararlanılmıştır. Anket çalışması için; Edremit Körfezi’nde yer alan zeytin tarımının yoğun olarak yapıldığı Balıkesir iline bağlı beş ilçe (Ayvalık, Burhaniye, Edremit, Gömeç ve Havran) seçilmiştir. Üretici anketleri için; her ilçeden ilçeyi temsil eden, yoğun olarak zeytin üretimi bir ova bir dağ köyü olmak üzere toplam on köyün seçilmiştir. Bu doğrultuda ilçeyi temsil edecek köyler Đlçe Tarım Müdürlükleri ile yapılan görüşmeler ışığında belirlenmiştir. Örnek hacminin Çiftçi Kayıt Sisteminden (ÇKS) ve köy muhtarlıkları 630 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ kayıtlarından yararlanılmıştır. Buna göre her köyde yapılması gereken anket sayısı dağ ve ova köyleri için ayrı ayrı hesaplanmıştır. Bu hesaplama için öncelikle belirlenen ova köyleri için toplam örnek hacmi belirlenmiş, aynı işlem dağ köyleri için de gerçekleşmiştir. Bu sayıların belirlenmesinde aşağıdaki formülden yararlanılmıştır (Miran, 2002). n= Np(1 − p) ( N − 1)σ p2ˆ x + p (1 − p) n : Örnek hacmi N : Ana kitle p : Zeytin yetiştiren üretici oranı. (Örneğe girebilecek istenen özelliği taşıyan işletmelerin ana kitledeki işletme sayısına oranını göstermektedir. Maksimum örnek hacmine ulaşmak için p = 0.5 alınmıştır). (1-p) : Zeytin yetiştirmeyen üretici oranı σ 2px : Varyansın oranı Seçilen beş ova köyünde mevcut zeytin üreticisi sayısı toplamı (897) formüle yerleştirildiğinde %90 güven aralığı ve 0.10 hata payı için yapılması gereken toplam anket sayısı ova köylerinde 63 olmaktadır. Aynı işlem dağ köyleri için yapıldığında seçilen beş dağ köyünden mevcut 610 zeytin üreticisinin 61’i örnek hacminde yer almaktadır. Seçilen toplam on köyde örneğe girmesi gereken üretici sayıları köylere göre oransal olarak dağıtılmıştır (Çizelge 1). Çizelge 1. Zeytin üreticileri sayıları ve toplam örnek hacminin köylere göre dağılımı. Köy Đsmi (Ova) Ana Kitle Mutlu Karaağaç Taylıeli Çamdibi Kızılkeçili Toplam 142 185 114 299 157 897 Örnek Hacmi Pay Sayı (%) 10 15.87 13 20.63 8 12.69 21 33.33 11 17.46 63 100.00 Köy Đsmi (Dağ) Ana Kitle Türközü Ulubeyler Şahinler Sarnıç Çamlıbel Toplam 130 160 120 60 140 610 Örnek Hacmi Pay Sayı (%) 13 21.32 16 26.23 12 19.67 6 9.83 14 22.95 61 100.00 Sonuç olarak belirlenen 10 köyde 124 üretici ile anket çalışması Mayıs 2008 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmada yer alan zeytin işleme sanayine yönelik anketler için yapılan ön araştırmalarda Edremit Körfezi içerisinde yoğun olarak zeytin işleme sanayinin yer aldığı Ayvalık, Burhaniye, Edremit, Gömeç, Havran ve bu ilçelere bağlı köylerde 130’u aşkın zeytin işleme tesisinin (yağhane ve salamurhane) bulunduğu saptanmıştır. Ancak bu tesislerin bazılarının çalışmadığı tespit edilmiştir. Bu nedenle anket yapılan işleme tesislerinin seçiminde üreticilerle yapılan anket çalışmasında yer alan üreticilerin ürünlerini işleyen ve görüşmeyi kabul eden işletmelerin seçimi yoluna gidilmiştir. Bu çerçevede 31 yağhane ve 16 sofralık zeytin işletmesini kapsayan toplam 47 işletme ile anket çalışması yürütülmüştür. 2.2 Verilerin Analizinde Đzlenen Yöntem Gerek üreticilerden gerekse işleyicilerden elde edilen veriler öncelikle kodlanarak bilgisayar ortamına girilmiştir. Veri girişi ve analizlerinde Excel, SPSS vb. Programlardan yararlanılmıştır. Bu kapsamda 5’li likert ölçeği, Yeni Çevresel Paradigma 631 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ (YÇP) yöntemleri kullanılarak veriler yorumlanmaya çalışılmıştır. Likert ölçeğinin amacı; araştırılan konuyla ilgili kişilerin düşüncelerini, tutumlarını, davranışlarını bir yelpaze içerisinde sınıflandırmak ya da derecelendirmektir (Arıkan, 2000). Bu araştırmada zeytin üreticilerinin ve işleme sanayicilerinin çevreye yönelik bakış açılarını belirlemek için, ölçekli sorularda 5’li likert ölçeğinden yararlanılmıştır. Bununla birlikte her iki ankette üretici ve işleyicilerin çevresel tutumlarını belirlemek amacıyla “Yeni Çevresel Paradigmalar Ölçeği”nden (YÇP) (Modified New Environmental Paradigm Scale-NEP) yararlanılmıştır Bu ölçeğin esas aldığı temel dayanak, insanların doğayı oluşturan bütün diğer bileşenlerden farkı yoktur ve insanoğlu da doğanın kanunlarına tabidir. Dunlap ve Van Liere (2000) tarafından geliştirilmiş olan bu ölçeğin ülkemizde geçerlilik ve güvenilirlik çalısması Furman (1998) tarafından yapılmıştır. Yeni Çevresel Paradigmalar Ölçeği 15 maddeden oluşan, 0-5 arası puanlanan, Likert tipi bir ölçektir. Ölçek iç tutarlığının sınanması için, en uygun yol olan "Cronbach Alpha güvenilirlik katsayısı" da hesaplanmıştır (Işıldar, 2008). Bu yöntem, Günden (2005), Atış ve arkadaşları (2005) tarafından farklı çalışmalarda da kullanılmıştır. 3. ARAŞTIRMA BULGULARI 3.1 Araştırma Yöresindeki Üreticilerin Genel Özellikleri Araştırma yöresinde ankete katılan üreticilerin ortalama yaşının 55, eğitim süresinin 6.73 yıl olduğu görülmektedir (Çizelge 2). Çizelge 2. Üreticilerin demografik özellikleri. Minimum Ortalama Demografik Özellikler Çiftçinin Yaşı 20.00 55.10 Eğitim Süresi (yıl) 0.00 6.73 Ailedeki Birey Sayısı 1.00 3.45 Deneyim (yıl) 1 35.64 Maksimum Std. Sapma 87.00 18.00 12.00 71.00 15.124 3.393 1.558 17.155 Araştırma yöresindeki üreticilerin %71’inin tarım dışı gelire sahip olduğu tespit edilmiştir. Tarım dışı geliri olan üreticilerin SSK’ya bağlı çalışan, emekli, ticari faaliyet gibi alanlardan gelir temin etmektedirler. Araştırma yöresindeki üreticilerin 2007 yılı içerisinde elde ettikleri toplam gelir özetlenecek olursa; üreticilerin %37.90’ının 15 000 TL’nin üzerinde bir gelir elde ederken, %35.49’u ise 5 000 ila 10 000 TL gelir sahibi olmuştur. 3.2 Araştırma Yöresindeki Üreticilerin Çevreye Yönelik Tutumları Üreticilerin Yeni Çevresel Paradigmalar Ölçeği kullanılarak çevreye olan tutumları Çizelge 3’de yer almaktadır. Ölçek iç tutarlığının sınanması için, en uygun yol olan "Cronbach Alpha güvenilirlik katsayısı", 0.67 olarak hesaplanmıştır Likert tipi bir ölçekte yeterli sayılabilecek güvenilirlik katsayısının olabildiğince l'e yakın olması gerektiğinden ölçeğin duyarlı olduğu, birbiriyle tutarlı maddeleri içerdiği ve yeterli güvenirlik düzeyine sahip olduğu kabul edilmiştir. 632 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 3. Üreticilerin çevreye yönelik tutumları. ÇEVRECĐ YAKLAŞIM Doğa-merkezli Yaklaşımları Ölçen Sorular Dünyanın kaldıracağı insan sayısının sınırına yaklaşmaktayız. Đnsanların doğaya müdahale etmesi genellikle felaket getiren sonuçlar doğurur. Đnsanlar genellikle doğal çevreyi kötü kullanmaktadır. Doğanın dengesi sanayileşmenin etkileriyle başa çıkabilecek kadar güçlüdür. Bitkiler ve hayvanlar, insanlar kadar var olma hakkına sahiptir. Đnsanoğlu özel yeteneklerine rağmen hala doğa kanunlarına tabidir. Dünya sınırlı olanakları ve kaynakları olan bir yerdir. Dünyanın dengesi çok hassastır ve kolayca bozulur. Her şey günümüzdeki gibi devam ederse, insanoğlu çok kısa zamanda büyük bir ekolojik felaketle karşı karşıya kalacaktır. Đnsan-merkezli Yaklaşımları Ölçen Sorular Đnsanlar ihtiyaçlarını karşılamak için doğal çevrede değişiklik yapma hakkına sahiptir. Đnsan doğaya zarar vermeyecek kadar zekidir. Dünyada bol miktarda kaynak var, yeterki insanlar bunu nasıl kullanacağını öğrensin. Çevre sorunları gereğinden fazla abartılmaktadır. Đnsanoğlu doğaya hükmetme hakkına sahiptir. Đnsanlar eninde sonunda doğayı nasıl kontrol edebileceklerini öğrenecekler. 1 2 3 4 5 Xort. 7.3 5.6 8.9 4.0 13.7 12.9 10.5 12.1 59.7 65.3 4.06 4.27 4.0 2.4 3.2 1.6 12.9 5.6 8.1 12.9 71.8 77.4 4.40 4.61 1.6 8.1 0 2.4 3.2 9.7 9.7 17.7 85.5 62.1 4.77 4.23 8.1 8.9 0 12.9 13.7 4.8 12.9 24.2 14.5 12.1 15.3 11.3 54.0 37.9 69.4 3.91 3.60 4.45 36.3 11.3 12.1 12.9 27.4 2.84 16.9 41.1 15.3 15.3 10.5 22.6 9.7 5.6 47.6 15.3 3.56 2.39 33.9 6.5 18.5 12.1 10.5 8.1 21.8 17.7 17.7 12.9 17.7 14.5 19.4 47.6 41.1 2.72 3.90 3.52 YÇP'de değişken olarak dikkate alınan her bir ifadeye katılıp katılmamaya ilişkin araştırma yöresindeki çiftçilerin verdikleri cevaplara ait ortalamalar değerlendirilmiştir. Araştırma yöresi çiftçileri genel olarak değerlendirildiğinde; yörede çevre tutumu ortalaması 3,82 olarak belirlenmiştir. Buradan yöre çiftçilerinin doğal çevreyi yaklaşık olarak orta derecede önemsediği sonucunu çıkarmak mümkündür. Çevre merkezli değişkenler için ortalama 4,25 bulunmuştur. Çiftçiler bu ifadelere yaklaşık önemli ölçüde katılmaktadırlar. Đnsan merkezli değişkenler için yöre ortalaması 3,15 hesaplanmıştır. Bu ifadeler için çiftçilerin, orta düzeyde bir katılımda oldukları belirlenmiştir. YÇP’yi etkilediği düşünülen bazı faktörler de araştırmada değerlendirilmiştir. Ödeme isteği üzerinde etkili olabileceği düşünülen faktörler; köy özelliği (ova – dağ köyü), üreticilerin yaşı, üreticilerin aldığı eğitim süresi (yıl), toplam gelir (Yıl/TL), toplam arazi miktarı (da) seçilmiştir. Kruskal Wallis testine göre; üreticilerin yaşadıkları köylerin özelliği (ova, dağ) ile çevresel tutum değişkenleri ortalamaları arasında istatistiki açıdan bir fark bulunamamıştır (p>0.05). Üreticilerin yaş grupları açısından bir değerlendirme ise Çizelge 4’dedir. Çizelge 4. Yaş gruplarına göre YÇP’nin değerlendirilmesi. Yaş Grupları 20-30 31-40 41-50 51-60 61-70 71 ve üstü Ortalama 4.03 3.82 3.69 3.81 3.87 3.89 Ki-Kare 4.095 p 0.536 Kruskal Wallis testine göre; üreticilerin yaş grupları ile çevresel tutum değişkenleri ortalamaları arasında istatistiki açıdan bir fark bulunamamıştır (p>0.05). Eğitim süresi gruplarına göre üreticilerin YÇP tutumları değerlendirildiğinde ise Kruskal 633 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Wallis testine göre; üreticilerin eğitim gördüğü süre grupları ile çevresel tutum değişkenleri ortalamaları arasında istatistiki açıdan bir fark bulunamamıştır (p>0.05). Çizelge 5. Toplam gelir gruplarına göre YÇP’nin değerlendirilmesi. Toplam Gelir Grupları (TL/yıl) Ortalama 5000 TL’den az 4.08 5000-7500 TL 7501-10000 TL 10001-15000 TL 15000 TL’den fazla Ki-Kare 19.634 P 0.001 4.14 3.79 3.57 3.69 YÇP, toplam gelir gruplarına göre değerlendirildiğinde; Kruskal Wallis testine göre; üreticilerin toplam gelir grupları ile çevresel tutum değişkenleri ortalamaları arasında istatistiki açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur (p≤0.05). Bu değerlendirme sonucunda beklenenden farklı bir durumla karşılaşılmıştır. Çizelge 5 incelendiğinde düşük gelir grubunda yer alan üreticilerin çevreye yönelik tutumları diğer gelir gruplarına göre (orta ve yüksek) daha duyarlı olduğu tespit edilmiştir. Bu noktada küçük çiftçilerin daha çok geçimlik üretim yaptığı, kendi öz tüketimine yönelik üretim söz konusu olduğunda çevreyi daha çok korumaya yönelik hareket ettiği söylenebilir. Bununla birlikte diğer üreticilerin pazara yönelik olarak üretim yaptığı, gelir maksimizasyonu nedeniyle çevre korumaya yönelik tutumun ikinci planda kaldığını söylemek mümkündür. Son olarak YÇP üreticilerin toplam arazi gruplarına göre değerlendirilmiştir. Kruskal Wallis testine göre; üreticilerin toplam arazi grupları ile çevresel tutum değişkenleri ortalamaları arasında istatistiki açıdan bir fark bulunamamıştır (p>0.05). 3.3 Zeytin Đşleme Tesislerinin Genel Özellikleri Đşletmelerin ortalama faaliyet süreleri yağlık zeytin işletmelerinde 31 yıl iken, sofralık zeytin işletmelerinde 16 yıl olarak bulunmuştur. Yağlık zeytin işletmelerinde en eski işletme 85 yıl gibi oldukça önemli bir geçmişe sahiptir. Bu işletmeler içinde en yeni işletme 2 yıllık geçmişe sahiptir. Sofralık zeytin işletmeleri için bu süreler sırasıyla 68 ve bir yıldır. Đşletmelerin ortalama sermayesi yağlık zeytin işletmelerinde 771 375. 90 TL/Đşl. iken, sofralık zeytin işletmelerinde 359 000.00 TL/Đşl.’dir. Đşletmelerin tamamı yerli sermeye ile faaliyetlerini sürdürmektedirler. Đşletmelerin 2007 yılı için ortalama cirosu yağlık zeytin işletmelerinde 946 528. 36 TL. iken , sofralık zeytin işletmelerinde 724 000.00 TL. olarak ifade edilmiştir. 3.4 Đşletme Yöneticilerinin Genel Özellikleri Görüşülen işletme yöneticilerinin genel özellikleri Çizelge 6’da verilmiştir. Çizelge incelendiğinde sofralık zeytin işletmeleri yöneticilerinin daha genç oldukları görülmektedir. Çizelge 6. Đşletme yöneticilerinin genel özellikleri. Özellik (Yıl) Yaş Eğitim Süresi Đşletmedeki Deneyimi Yağlık Zeytin Đşl. 51 12 18 Sofralık Zeytin Đşl. 44 12 14 Genel 49 12 17 3.5 Araştırma Yöresindeki Đşleme Tesisi Yöneticilerinin Çevreye Yönelik Tutumları Đşleme tesisi yöneticilerinin Yeni Çevresel Paradigmalar Ölçeği kullanılarak çevreye olan tutumları Çizelge 8’de yer almaktadır. Ölçek iç tutarlığının sınayan "Cronbach Alpha güvenilirlik katsayısı", 0.79 olarak bulunmuş, ölçeğin duyarlı olduğu, birbiriyle tutarlı maddeleri içerdiği ve yeterli güvenirlik düzeyine sahip olduğu kabul edilmiştir. 634 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 8. Đşletme yöneticilerinin çevreye yönelik tutumları. * ÇEVRECĐ YAKLAŞIM Yağlık Zeytin Đşl. Sofralık Zeytin Đşl. Genel 3.29 3.31 3.30 3.48 3.75 3.57 3.77 2.45 3.81 2.56 3.79 2.49 4.00 3.75 3.91 3.87 3.69 3.81 3.61 3.52 3.50 3.13 3.57 3.38 3.94 3.75 3.87 2.16 2.13 2.15 2.48 3.45 2.88 3.50 2.62 3.47 2.29 2.48 2.22 2.19 2.38 2.50 2.26 2.44 2.32 Doğa-merkezli Yaklaşımları Ölçen Sorular Dünyanın kaldıracağı insan sayısının sınırına yaklaşmaktayız. Đnsanların doğaya müdahale etmesi genellikle felaket getiren sonuçlar doğurur. Đnsanlar genellikle doğal çevreyi kötü kullanmaktadır. Doğanın dengesi sanayileşmenin etkileriyle başa çıkabilecek kadar güçlüdür. Bitkiler ve hayvanlar, insanlar kadar var olma hakkına sahiptir. Đnsanoğlu özel yeteneklerine rağmen hala doğa kanunlarına tabidir. Dünya sınırlı olanakları ve kaynakları olan bir yerdir. Dünyanın dengesi çok hassastır ve kolayca bozulur. Her şey günümüzdeki gibi devam ederse, insanoğlu çok kısa zamanda büyük bir ekolojik felaketle karşı karşıya kalacaktır. Đnsan-merkezli Yaklaşımları Ölçen Sorular Đnsanlar ihtiyaçlarını karşılamak için doğal çevrede değişiklik yapma hakkına sahiptir. Đnsan doğaya zarar vermeyecek kadar zekidir. Dünyada bol miktarda kaynak var, yeter ki insanlar bunu nasıl kullanacağını öğrensin. Çevre sorunları gereğinden fazla abartılmaktadır. Đnsanoğlu doğaya hükmetme hakkına sahiptir. Đnsanlar eninde sonunda doğayı nasıl kontrol edebileceklerini öğrenecekler. *Likert ölçek ortalaması YÇP'de değişken olarak dikkate alınan her bir ifadeye katılıp katılmamaya ilişkin işleme yöneticilerinin verdikleri cevaplara ait ortalamalar değerlendirilmiştir. Zeytin işleme tesisi yöneticilerinin ölçekte yer alan ifadelere katılma durumu genel olarak değerlendirildiğinde; çevre tutumu ortalama 3.13 olarak belirlenmiştir. Buradan işletme yöneticilerin doğal çevreyi yaklaşık olarak orta derecede önemsediği sonucunu çıkarmak mümkündür. Çevre merkezli değişkenler için ortalama 3.52 bulunmuştur. Yöneticiler bu ifadelere önemli ölçüde katılmaktadırlar. Đnsan merkezli değişkenler için yöre ortalaması 2.54 hesaplanmıştır. Bu ifadeler için yöneticilerin orta düzeyde bir katılımda oldukları belirlenmiştir. Kruskal Wallis testine göre; işletme yöneticilerinin yaş grupları ile çevresel tutum değişkenleri ortalamaları arasında istatistiki açıdan bir fark bulunamamıştır (p>0.05). Nitekim, işletme yöneticilerinin eğitim gördüğü süre grupları ile çevresel tutum değişkenleri ortalamaları arasında istatistiki açıdan bir fark bulunamamıştır (p>0.05). 4. SONUÇ VE ÖNERĐLER Bu çalışmada Edremit Körfezi’nde üretimlerini sürdüren seçilmiş bir grup zeytin üreticisi ile zeytin işleme sanayi yöneticilerinin çevreye yönelik tutumları YÇP kullanılarak irdelenmiştir. Çalışma bir bütün olarak değerlendirildiğinde; üretici ve sanayicilerin çevre duyarlılığının arttırılması gerekmektedir. Araştırma yöresinin Türkiye'nin önemli bir tarım, sanayi ve turizm merkezi olması nedeniyle, çevre faktörleri 635 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 dikkate alınarak bölgede bir planlama yapılması gerekmektedir. Bölgede faaliyet gösteren çok sayıda sanayi tesisi de bulunmaktadır. Özellikle yağ işleme tesisleriyle ilgili olarak, karasu sorununu gidermeye yönelik teşviklerin artırılması, atıkların farklı alanlarda tarımda kullanılma olanakları değerlendirilmelidir (Oruç, 2001). Bölgede, sanayi, tarım ve çevre entegrasyonu sağlanmalı, katma değer artışı ve istihdam olanakları yaratılmalıdır. Đşletme düzeyinde; çevreye duyarlı üretimin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için, üniversitelerin, araştırma kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve konuyla ilgili diğer paydaşlarının koordineli bir biçimde çalışmaları önemlidir. Edremit körfezi ve diğer yörelerde çevreye duyarlı üretim ve atık yönetimi konusunda başarılı olmuş sanayicilerin deneyimlerini birebirlerine aktarmaları çevreye duyarlılık konusunda bilinçlendirme sürecine önemli katkı sağlayacaktır. Đşletme düzeyinde uygulanması gereken eğitim ve yayım faaliyetleri, ülkesel düzeyde planlanarak yürütülmeli, bu faaliyetleri destekleyen politikalar uygulanmalıdır. Özellikle ülke genelinde farklı bölgelerin ve farklı işletme yapılarının bulunması, genel bir koordinasyon merkezinin oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Her ne kadar tarımsal desteklemeler için ayrılan pay üreticileri desteklemede yetersiz kalsa da, çevrenin korunmasına yönelik olarak verilecek destekler, üreticilerin çevreye yönelik tutumlarını pozitif yönde geliştirecektir. Üreticilerin refah seviyesinin yüksek olması bu konuda atılacak olumlu adımları hızlandıracaktır. Çevreye yönelik zeytin üretim ve işleme sanayinin entegrasyonunun sağlanması ve geliştirilmesi için konuya taraf tüm kamu ve özel sektör temsilcileri ile üniversiteler, sanayi ve ticaret odaları ve sivil toplum kuruluşlarının katılımına açık, akılcı, uygulanabilir, vizyonu olan politikaların oluşturulması gerekmektedir. Sonuç olarak çevre duyarlılığının artırılması ve yaygınlaştırılması için toplumsal bilincin oluşturulması gerekmektedir. Toplumun öncelikle eğitimli kesiminde oluşacak olan bu felsefe, tüketici talebinin de yardımıyla üreticilere ve işleme sanayine ulaşarak, çevrenin korunmasına yönelik duyarlılık ve uygulamalar kalıcı hale getirecektir. KAYNAKLAR Arıkan, R., 2000. Araştırma Teknikleri ve Rapor Yazma, Gazi Kitapevi, Ankara, 400 s. Artukoğlu, M., Gençler, F., 2009. Zeytin Üretim Ve Đşleme Sanayinde Çevre Bilincinin Geliştirilmesi Üzerine Bir Araştırma: Edremit Körfezi Örneği, Ziraat Mühendisleri Odası Đzmir Şubesi, Yayın No: 5, Tempo& Bilkom Ofset, Đzmir, 176 s. Atış, E., Kenanoğlu Bektaş, Z., Günden, C. ve Gündoğdu, H., 2005. Sulama Sistemi Performansının Değerlendirilmesi ve Çevresel Faktörlerin Değerlendirmeye Dahil Edilmesi Üzerine Bir Araştırma, Ege Üniversitesi Araştırma Fonu, ISBN 975-94133-2-9, Bornova. 78s. -Dunlap, R.E., Van Liere, ,K.D., 1978. The new environmental paradigm,Environmental Education, 9(4)10-19. Furman, A., 1998. A note on environmental concern in a developing country. results from an Đstanbul survey, Environment & Behavior, 30 (4):520-534. Günden, C., 2005. bireysel işletme, grup ve bölge bazında uygulamaya elverişli esnek üretim planlarının bulanık çok amaçlı doğrusal programlama yöntemiyle elde edilmesi üzerine bir araştırma: izmir ili torbalı ilçesi örneği, (Doktora Tezi), E.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Đzmir. Miran, B., 2002. Temel Đstatistik, Ege Üniversitesi Matbaası, Bornova, Đzmir, 288 s. Sürmeli, A., 1997. Sürdürülebilir kalkınmanın uygulanması- Tartışma Toplantısı, Türkiye Çevre Vakfı Yayını. Oruç, N., 2001. Zeytinyağı üretimi ve çevre sorunları: edremit körfezi örneği, II. Uluslar arası Altınoluk 'Antandros' Zeytincilik Sempozyumu, Balıkesir, s. 49-58. 636 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Globalgap Eşdeğerlik Sertifikasyon Sisteminin Dünyadaki Örnekleri Ve Türkiye’de Uygulanabilirliğinin Đrdelenmesi Gül ÖNER(1) Şule IŞIN(2) Özet Son yıllarda, piyasaya arz edilen tarımsal ürünlere karşı tüketici bilinci artmaktadır. Tüketici, satın aldığı ürünün çevreye dost, insan sağlığına uygun ve güvenli bir şekilde üretildiğinden emin olmak istemektedir. Bu beklentiler, pazara sunulacak ürünlere standart getirme konusunda üretici ve perakendecileri ortak bir noktada birleştirmektedir. Tüketiciyi koruma altına almak ve satın alacağı ürünlere karşı güvenini artırmak amacıyla, ulusal ve uluslar arası platformda bir takım girişimlerde bulunulmaktadır. Bu girişimlerden biri de, Avrupalı büyük perakendeci süper marketler tarafından 1999 yılında hazırlanan ve Đyi Tarım Uygulamaları (ĐTU) başlığı altında tarımsal üretimde kullanılması gereken asgari standartların belirlendiği GLOBALGAP (EUREPGAP) protokolüdür. GLOBALGAP sadece, tüketicilerin sağlığını ve güvenliğini garanti altına almaya çalışan bir sertifikalandırma sistemi değildir. Aynı zamanda, Benchmarking (Kıyaslama – Eşdeğerlik) gibi yenilikçi bir çözüm yolu ile de uluslar arası ticareti kolaylaştırmaya çalışmaktadır. Böylelikle, tüm dünyada ISO 65 / EN 45011 akreditasyon standartlarına göre ulusal ya da bölgesel olarak yapılmakta olan Đyi Tarım Uygulamalarının GLOBALGAP’e eşdeğerliği onaylanmaktadır. Bu çalışmada öncelikle, 17 ülke tarafından uygulanmakta olan ve 3 ülkenin onay aşamasında beklediği GLOBALGAP eşdeğerlik sertifikasyon sistemi incelenmeye çalışılacak, daha sonra bu yöntemin Türkiye’de Đyi Tarım Uygulamaları çerçevesinde uygulanabilirliği irdelenecektir. Anahtar Kelimeler: Đyi Tarım Uygulamaları, GLOBALGAP (EUREPGAP), Eşdeğerlik Sertifikasyon Sistemi Examples For Globalgap Benchmarking Certification System Worldwide And Examining Its Feasibility In Turkey Abstract: In recent years, consumer awareness towards agricultural products that are supplied to the market has been increasing. Consumer wants to be certain that purchased product has been produced in conditions which are environmentally friendly, appropriate for human health and safely. These expectations combine both producers and retailers at a common point to set standards for products that are going to be launched to the market. Several attempts have been made to protect consumers and to improve the confidence of consumers towards products to be purchased in national and international platforms. One of those attempts is GLOBALGAP (EUREPGAP) protocol, prepared by large European retailer supermarkets in 1999 in which minimum standards that have to be used in agricultural production have been set under the headline of Good Agricultural Practices (GAP). GLOBALGAP is not only a certification system which aims to guarantee consumers’ health and safety. But it also attempts to facilitate international trade with a innovative solution like Benchmarking. Thus, in all over the world the equivalence of Good Agricultural Practices carried out nationally or regionally in accordance with ISO 65 / EN 45011 accreditation standards is confirmed to GLOBALGAP. In this study, firstly GLOBALGAP benchmarking certification system which has been practiced by 17 countries and which waits for approval in 3 countries is aimed to be analyzed and afterwards the feasibility of the method in Turkey within the scope of Good Agricultural Practices shall be examined. Keywords: Good Agricultural Practices, GLOBALGAP (EUREPGAP), Benchmarking Certification System 1 2 Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bornova – ĐZMĐR Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Bornova - ĐZMĐR 637 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 1. GĐRĐŞ Son yıllarda, tüketicilerin satın alacağı ürünlere karşı güvenini artırmak ve gıda güvenilirliğinin şartlarını belirlemek amacıyla, ulusal ve uluslar arası çerçevede bir takım girişimlerde bulunulmaktadır. Tarım ürünleri dış ticaretindeki en yenilikçi gelişme Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) tarafından gerçekleştirilen ve “Hayvan ve Bitki Sağlığı” konusunda yapılan uluslar arası anlaşma olmuştur (Gündüz, 2003). Bu anlaşmada, uluslar arası standartların korunması nedeniyle gıda güvenliğine ilişkin düzenlemelerin yapılması öngörülmüştür (Sayın, 2004). Sağlık ve Bitki Sağlığı Anlaşması (Sanitary and Physanitary MeasureSPS)’nın ilki, gıdada Kritik Kontrol Noktalarında Tehlike Analizi (HACCP- The Hazardous Analysis Critical Control Point) iken diğeri yaş meyve ve sebzede uygulanan “Đyi Tarım Uygulamaları (ĐTU)” anlamına gelen GAP (Good Agriculture Practices)’tir (Sayın, 2002). Đyi tarım uygulamaları, tarımsal faaliyetlerin çevreye ve doğaya en az zarar verecek şekilde yapılmasını ve tüketicilere güvenilir ürünler sunulmasını sağlamak amacıyla getirilen minimum şartlardır. Avrupa’da iyi tarım uygulamalarına yönelik girişimler; tarım, imalat ve dağıtım alanındaki iyi uygulamalar ile kalite yönetimi alanındaki iyi uygulamalar olmak üzere iki başlık altında toplanmaktadır. Kalite yönetimi uygulamaları için verilen sertifikalardan bazıları; ISO 9001-9002, Đngiliz Perakendeci Birliği Teknik Standardı (BRS) ve Uluslar Arası Gıda Standartları (IFS)’dir. Đyi tarım uygulamalarında ise, GLOBALGAP protokolü kullanılmaktadır. GLOBALGAP protokolü, tarım sektöründe bir kalite sistemi olup, tarımsal üretimi en iyi şekilde yapabilmek için geliştirilen ve mutlak gerekli temel esasları içeren ĐTU’nun çerçevesini belirlemek amacı ile hazırlanmıştır. Bu belge, Avrupa’daki lider perakendeci organizasyonların kabul ettikleri minimum standartları içermektedir. Bu standartlar sertifikalı fidan kullanımından, üreticinin kayıt işlemlerine, sulama, gübreleme, hasat zincirine kadar tüm aşamaları içeren bir süreçtir. GLOBALGAP sadece, tüketicilerin sağlığını ve güvenliğini garanti altına almaya çalışan bir sertifikalandırma sistemi değildir. Aynı zamanda, benchmarking (kıyaslama eşdeğerlik) gibi yenilikçi yöntemler kullanarak, ulusal ya da bölgesel standart ve düzenlemelerin, GLOBALGAP’e eşdeğerliğinin onaylanmasını da sağlamaktadır. GLOBALGAP eşdeğerlik sertifikasyon sistemi ile; işletmelerdeki denetim sayısı bire indirgenmekte, böylelikle üreticilerin ödeyeceği denetim maliyeti azalmaktadır. Ayrıca, tek bir sertifikalandırma ile hem ulusal hem de uluslar arası piyasalara yüksek kalitede ürün pazarlanabilmektedir. GLOBALGAP eşdeğerlik sertifikasyon sistemine başvuruda bulunup, onay alan kurum, kuruluş ya da ülkelerin, GLOBALGAP üyeliğinden yararlanma, standart revizyon sürecine katılma, eşdeğerlik düzenlemelerine yönelik çalıştaylara katılma ve Ulusal Teknik Çalışma Grubu ile bağlantı kurma fırsatına sahip olabilmektedir. Bu çalışmada, bireysel ya da kurumsal olarak çeşitli yararları olduğu düşünülen GLOBALGAP eşdeğerlik sertifikasyon sistemi incelenmeye çalışılacak, Türkiye’nin henüz dahil olmadığı bu sistemin iyi tarım uygulamaları çerçevesinde uygulanabilirliği irdelenecektir. 2. GLOBALGAP (EUREPGAP) PROTOKOLÜ: TANIM, KAPSAM VE AMAÇ Avrupadaki yaş meyve ve sebze pazarının yaklaşık %70-80’ine hakim olan perakendeciler, tüketicilerine arz ettikleri ürünlerde son yıllarda gündeme gelen insan sağlığını tehdit eder nitelikteki belli bazı riskleri en aza indirgemek amacıyla 1999 yılında EUREPGAP protokolünü oluşturmuşlardır. EUREP, kâr amacı gütmeyen bir oluşumdur. 638 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Merkezi Köln-Almanya olan bu oluşuma katılım, gönüllülük esasına ve objektif kriterlere dayanmaktadır. Bu protokolle perakendeciler; “raflarına koydukları ürünün müşterilerine zarar vermeyeceği” konusunda tedarikçi ve dolayısı ile üreticilerden güvence istemektedirler. EUREPGAP, Avrupa Perakendeciler Tarım Ürünleri Çalışma Grubu’nun (EUREP: Euro Retailer Produce Working Group), Đyi Tarım Uygulamaları (GAP: Good Agricultural Practices) başlığı altında tarımsal üretimde kullanılması gereken asgari standartların belirlendiği özel bir protokoldür. EUREPGAP, Kritik Kontrol Noktaları Tehlike Önleme ve Tehlike Analizi (HACCP), Entegre Zirai Mücadele (IPM) ve Entegre Ürün Yetiştiriciliği (ICM) ilkelerini baz alarak, tarımla ilgili yöntem ve teknolojilerin sürekli gelişmesini desteklemektedir (cine-tarim.com.tr., 2010). EUREPGAP sertifikası olan bir ürünün; insan sağlığına zararlı kimyasal, mikrobiyolojik, fiziksel kalıntılar içermediği, çevreyi kirletmeden veya doğal dengeye zarar vermeden üretildiği, üretimi sırasında üretimle ilgili insanların veya diğer canlıların refahının olumsuz olarak etkilenmediği, üretimi sırasında tüketicinin bulunduğu ülkenin tarımsal mevzuatı ve ürünün yetiştirildiği ülkenin tarımsal mevzuatına uygun işlemler yapıldığı anlaşılır. EUREPGAP sekreteryası, EUREPGAP’in tüm dünyada küresel ticaret modeliyle uyum sağlaması nedeniyle, Eylül 2007’de düzenlenen 8. yıllık konferansında, EUREPGAP’in ismini GLOBALGAP olarak değiştirmiştir. Bu gün GLOBALGAP kapsamında; • ürün tabanlı (meyve ve sebze, çiçek ve süs bitkileri, yeşil kahve, çay vd.), • çiftlik hayvanı tabanlı ( sığır ve koyun, süt hayvancılığı, domuz, vd.) ve • su ürünleri tabanlı (somon, karides, köpek balığı, tilapya, vd.) standartlar uygulanmaktadır. 2.1. GLOBALGAP Sertifikasyon Seçenekleri GLOBALGAP sertifikasyonu günümüzde, 80’den fazla ülkede, 100’den fazla bağımsız ve akredite sertifikasyon kuruluşu tarafından uygulanmaktadır (Anonim, 2010). GLOBALGAP sertifikalandırması, başvuru sahiplerinin ticari yapılanma durumuna bağlı olarak iki ayrı şekilde yapılmaktadır. Bunlardan birincisi, üreticinin bireysel olarak sertifikalandırılmasıdır. Diğeri ise üreticilerin bir araya gelerek oluşturdukları kooperatifler, üretici birlikleri ya da dış satımcının ürün tedarik ettiği üreticileri tek çatı altında toplayarak oluşturduğu çoklu üretici grubu sertifikalandırmasıdır. Bunlara ek olarak GLOBALGAP, Đyi Tarım Uygulamaları benzeri düzenlemelerin bulunduğu tüm dünya ülkelerinde, bu düzenlemelere uygun olarak yetiştirilmiş ve tescil edilmiş ürünlerin EUREP tarafından kabul görmesini sağlamak üzere bir “eşdeğerlik” (benchmarking) prosedürü de uygulamaktadır. Türkiye’de henüz uygulamaya başlanmayan GLOBALGAP eşdeğerlik prosedürüne göre belgelendirme; bireysel belgelendirme için eşdeğerlik ve grup belgelendirmesi için eşdeğerlik olmak üzere iki ayrı şekilde yapılmaktadır. Eşdeğerlik kapsamındaki üreticiler, hem kendi ülkelerindeki iyi tarım uygulamalarını hem de GLOBALGAP standardının koşullarını yerine getirmekle yükümlü tutulmaktadır. 2.2. GLOBALGAP EŞDEĞERLĐK SÜRECĐ Tüm dünyadaki Đyi Tarım Uygulamaları (ĐTU) standartları, bağımsız bir kıyaslama yöntemi ile GLOBALGAP’e eşdeğerlik gösterebilmektedir. GLOBALGAP kıyaslama süreci, dünyanın her yerindeki farklı standartları sınıflandıran ve uyumlaştıran bir filtre sistemine benzetilebilmektedir (Anonim, 2010). Bir GLOBALGAP eşdeğerlik düzenlemesi yapabilmek için, başvuru sahibinin ilk olarak GLOBALGAP Kıyaslama Ağına (http://benchmarking.globalgap.org) kayıt 639 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yaptırması ve web sayfasında yayınlanan GLOBALGAP kıyaslama prosedürünü takip etmesi gerekmektedir (Anonim, 2010). Bu süreç esas olarak, başvuru sahibi; kurum, kuruluş ya da ülkelerin iyi tarım uygulamalarını içeren belgelerin, GLOBALGAP belgeleriyle teknik açıdan karşılaştırılmasından oluşmaktadır. Başvuru sahibinin düzenlemelerine ilişkin sertifikasyon sistemi kuralları önce GLOBALGAP genel düzenlemeleri ile daha sonra GLOBALGAP kontrol noktaları ve uygunluk kriterleri ile karşılaştırılmaktadır. Başvuru sahibinin sertifikasyon kurallarının ISO 65 gerekliliklerine uygun olması istenmektedir. Başvuru sahibinin ilgili belgelerinin eşdeğerlik değerlendirmesi, gıda sektöründe ve ürün sertifikasyonunun akreditasyonu sürecinde tecrübeli, eşdeğerlik denetçisi (gözden geçiricisi) durumunda olan Avustralya ve Yeni Zelanda Birleşik Akreditasyon Sistemi (Joint Accreditation System of Australia and New Zealand / JASANZ) veya Alman Akreditasyon Kurumu (Deutsches Akreditieriungssystem Prüfwesen GmbH / DAP) tarafından yapılmaktadır. Kıyaslama sürecini denetleyen bu iki bağımsız kuruluş, başvuru sahibi ile düzenli olarak iletişim halinde bulunmaktadır (Lazo, 2008) . Bu ilk değerlendirmeyi izleyen bir sonraki aşama, GLOBALGAP’e üye ortaklar (tedarikçi ve perakendeciler) tarafından yapılan bağımsız değerlendirmedir. Bu aşamada üye ortaklar, eşdeğerlik denetçisi kuruluş tarafından ortaya konan sorunları şeffaf bir şekilde gözden geçirmekte ve yorumda bulunmaktadırlar (Lazo, 2008). Eşdeğerlik denetçisi kuruluş, GLOBALGAP üyelerinin yorumlarını toplar ve bunları teknik değerlendirme sürecinin bir parçası olarak sürece dahil eder. Daha sonra, bu teknik yorumlar hakkında başvuru sahibinin yanıtları alınarak bu aşama sonlandırılır. Bu gözlemleme aşaması, maksimum iki ayda tamamlanır. Eşdeğerlik denetçisi kuruluş, başvuru sahibinin düzenleme standartlarına ilişkin uygulamalarını doğrulamak ve saha değerlendirmesini yürütmek amacıyla tecrübeli bir denetçi seçer. Değerlendirme kapsamındaki işletmeler, hem mevcut hem de GLOBALGAP standartlarını yerine getirmekle yükümlüdür (Lazo, 2008). Başvuru sahibi, yapılan uygulamaların yerinde değerlendirilmesi amacıyla, denetçiye birkaç işletme tanıtır. Bağımsız eşdeğerlik denetçisi kuruluş, GLOBALGAP sekreterliğine başvurunun onayı ya da reddine yönelik bir tavsiye gönderir. GLOBALGAP sekreterliği, bu tavsiye doğrultusunda bir karar vermektedir. Başvurunun reddedilmesi durumunda, başvuru sahibinin buna itiraz etme hakkı bulunmaktadır. Başvurunun onaylanması durumunda ise, GLOBALGAP Sekreterliğiyle bir eşdeğerlik sözleşmesi imzalanır. Bu sözleşme ile, başvuru sahibinin, en son eşdeğerliği yapılan düzenlemeyi uygulayacağı onaylanmaktadır. Sözleşmeyi takiben başvuru sahibi “şartlı onay” statüsünü kazanmaktadır. Eşdeğerlik sürecinin, başvurunun yapıldığı ilk tarihten itibaren, şartlı onay statüsünün verildiği tarihe kadar, en az altı ay sürmesi beklenmektedir. Eşdeğerliği yapılan düzenlemeler ise, şartlı onay statüsünde altı aydan daha fazla kalamamaktadır. Bu süre içinde düzenleme sahibi, üretici üyelerini yeni düzenlemenin uygulanması, sertifikasyon kuruluşunu da eşdeğerliği sağlanan düzenlemenin ISO/IEC 65 akreditasyonunun sağlanması konusunda teşvik edecektir. Đkinci belirtilen husus GLOBALGAP Sekreterliğine bildirildiğinde, “Tam Onay” statüsüne yükseltilme söz konusudur. “Şartlı Onaylı” ve “Tam Onaylı” eşdeğerliklerin her ikisi de GLOBALGAP web sayfasında gösterilecektir (Lazo, 2008). 3. GLOBALGAP EŞDEĞERLĐK SERTĐFĐKASYON SĐSTEMĐNE DAHĐL OLAN ÜLKELER VE BU ÜLKELERĐN BAZI GLOBALGAP KRĐTĐK KONTROL NOKTALARINA UYUMDA GÖSTERDĐKLERĐ FARKLILIKLAR Bugün Avusturya, Đngiltere, Uruguay, Şili, Çin, Kolombiya, Đsveç, Meksika, Hollanda, Đspanya, Yeni Zelanda, Almanya, Đsviçre, Kenya, Japonya, Tayland ve Fransa olmak üzere 17 ayrı ülkede; büyükbaş hayvan, koyun, su ürünleri, meyve-sebze, kesme çiçek ve süs bitkileri gibi ürün çeşitliliğine yönelik olarak uygulanmakta olan ve kıyaslaması yapılmış 20 ayrı GLOBALGAP eşdeğerlik planı bulunmaktadır. 640 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Söz konusu eşdeğerlik planları hazırlanırken, prosedür gereği, GLOBALGAP kontrol noktaları ve uygunluk kriterlerine birebir uyulması istenmektedir. Düzenleme sahipleri, kriterleri yerine getirmekle birlikte, isterlerse kendi ülkelerine uygun ilave yorumlarda da bulunabilmektedir. Çizelge 3.1’de, eşdeğerlik sertifikasyon sistemine dahil olan ülkelerden bazılarının GLOBALGAP kontrol noktaları ve uygunluk kriterlerine uyumda, ülke olarak getirdikleri ilave yorumlara yer verilmiştir. Bu çizelgede, örnek olarak üç GLOBALGAP kontrol noktası ve uygunluk kriteri ele alınmıştır. Ürün tabanlı 8.3.1. kontrol noktası ve uygunluk kriteri ele alındığında; Hollanda ve Đtalya’nın, hasat sürelerini hesaplarken 1 günün 24 saate eşit ya da büyük olmasına dikkat ettikleri görülmektedir. Almanya’da ise, kalıntı limiti normal çıksa bile hasat öncesi sürenin asla öne alınmaması gerektiği belirtilmektedir. Çizelge 3.1. GLOBALGAP Eşdeğerlik Sertifikasyon sistemine dahil olan bazı ülkelerin GLOBALGAP kontrol noktaları ve uyum kriterlerine getirmiş oldukları ilave yorumlar. No CB. 8.3.1 (Ürün Tabanlı) Majör Zorunluluk CB. 8.9.6 (Ürün Tabanlı) Majör Zorunluluk Kontrol Noktası Tescil edilmiş olan hasat öncesi sürelere riayet ediliyor mu? Boş kutular, uygulama cihazında bulunan basınçlı durulama aygıtı kullanılarak ya da en az üç kez su ile durulanıyor mu? Uygunluk Kriteri Ülke Yorumu Üretici bitki koruma maddesi uygulamalarına ait kayıtlardan ve işlemin uygulandığı bölgede yapılan ürün hasadının tarihleri gibi açıkça belgelenmiş prosedürlerden faydalanarak ürünlere uygulanan koruma maddeleriyle ilgili tüm hasat öncesi sürelere riayet edildiğini kanıtlayabilmelidir. Özellikle sürekli hasat yapılan durumlarda tüm hasat öncesi sürelere uyulması maksadıyla tarla, bahçe veya seralarda bilgilendirici sistemler kullanılmalıdır. Örneğin; uyarı işaretleri, uygulama zamanı, vb. Hollanda: Hasat öncesi süreler hesaplanırken, aşağıdaki ölçümlere dikkat edilmelidir. 1 gün > 24 saat 2 gün > 48 saat 2 ay > 8 hafta Almanya: -Uygulama tarihi kaydedilmeli. -Hasat öncesi süre kaydedilmeli. -Hasat tarihi kaydedilmeli -Kalıntı limiti değerleri normal çıksa bile, hasat öncesi süre asla öne alınmamalıdır. Đtalya: Hasat öncesi süre hesaplanırken, 1 gün = 24 saat olarak dikkate alınmalıdır. Örneğin; 1 Ekim’de ilaçlama yapılsın. Emniyetli bir hasat için 3 gün gerekiyorsa, hasat için en uygun ilk tarih 5 Ekim’dir. Burada, hasat tarihi 4 Ekim gibi görünse de, 3 gün = 72 saatin tamamlanması zorunludur. Kenya: 1. Boş kutular üç defa çalkalanmalı, sonra delerek ya da keserek kullanılamaz hale getirilmelidir. Bu kutular, geri dönüştürülmek üzere ya da tamamen yok edilinceye kadar bir tehlikeli atık toplama noktasında biriktirilmelidir. 2. Eğer, bulunduğunuz bölgede boş bitki koruma kaplarını yok edebilecek onaylı bir firma yok ise, fonksiyonel atık yakma tesislerinin kullanımı kabul edilir. Bitki koruma maddesi uygulama makinesinin üzerinde bitki koruma maddesi kutuları için kullanılmak üzere monte edilmiş basınçlı bir durulama ekipmanı bulunmalı veya atma işleminden önce her bir kutunun üç kez durulanması konusunda açık olarak yazılmış talimatlar yer almalıdır. 641 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 3.1.’in devamı AF. 3.2.4 (Tüm Đşletme Tabanlı) Minör Zorunluluk Đşletmede üretim yapıldığı her hangi bir zamanda her bir işletme tarım faaliyetleri yürütülürken ilk yardım eğitimi almış yeterli sayıda (en azından bir kişi) personel bulunuyor mu? Đşletme faaliyetleri yürütülürken ilk yardım konusunda eğitim görmüş (son beş yıl içinde) en az bir görevli çiftlikte hazır bulunmalıdır. Mevcut olması halinde ilk yardım konusunda geçerli mevzuat uygulanmalıdır. Đşletme faaliyetleri tüm bölüm ve kısımlarda yürütülen çalışmaları kapsamaktadır. Hollanda: Đlk yardım ya da BHV( Đlk yardım ya da Yangın ve Duruma Müdahale Eğitimi) sertifikası uygundur. Đşletme de öğrenciler, kısmi zamanlı çalışanlar ya da iş arkadaşları çalışsa bile bu kriterin yerine getirilmesi gereklidir. Kenya: 1.Đşletme ya da paketleme aşamalarında, ilk yardım konusunda eğitim almış ve geçerli bir sertifikaya sahip en azından bir kişinin olması istenmektedir. Genel kurallara göre; her 50 çalışandan birinin ilk yardım konusunda eğitim almış olması istenir. Fakat, bu sayı çalışma ekibinin büyüklüğüne göre ayarlanabilir. 2. Bu konuda eğitim görmüş personele ilişkin sertifika fotokopisi ya da diğer eğitim belgeleri mevcut olmalıdır. 3. Alınmış sertifika ya da belgeler en fazla 5 yıllık olmalıdır. Kaynak: Anonim, 2010 (www.globalgap.org). Ürün tabanlı 8.9.6. kontrol noktası ve uygunluk kriterine bakıldığında ise; Kenya’nın boş bitki koruma kutularının saklanması ve yok edilmesinde bulunulan yörenin durumuna göre alternatif yöntemler sunduğu görülmektedir. Tüm işletme tabanlı 3.2.4. kontrol noktası ve uygunluk kriterinde; Hollanda’nın ilk yardım ya da BHV( Đlk yardım ya da Yangın ve Duruma Müdahale Eğitimi) sertifikası istediği ve işletmede kısmi zamanlı ya da iş arkadaşları çalışsa bile bu kriterin yerine getirilmesini istediği belirtilmektedir. Şili, ilk yardım eğitiminin, çalışanların maruz kalabileceği travmaları, zehirlenmeleri ve yaralanmaları içermesini istemektedir. Almanya ve Kenya ise, ilk yardım eğitiminin beş yıldan eski olmamasını belirtmektedir. Ayrıca Kenya, her 50 çalışandan birinin ilk yardım konusunda eğitim almış olmasını istemektedir. 4. TÜRKĐYE’DE ĐYĐ TARIM UYGULAMALARI Türkiye’de Đyi Tarım Uygulamaları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından 08.09.2004 tarih ve 25577 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Đyi Tarım Uygulamalarına Đlişkin Yönetmelik" ile 05.03.2005 tarih ve 25806 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Đyi Tarım Uygulamalarına Đlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" esasları dahilinde yürütülmektedir. Đyi Tarım Uygulamaları (ĐTU) ile; çevre,insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyecek şekilde tarımsal üretim yapılması, doğal kaynakların korunması, tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile gıda güvenliğinin sağlanması hedeflenmektedir. ĐTU kriterlerine uygun olarak yapılan tarımsal faaliyetler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş sertifikasyon kuruluşlarının kontrol ve denetiminde gerçekleştirilmektedir. Kontrol ve denetimler sonunda, ĐTU kriterlerine uygun olarak üretildiği anlaşılan ürünler sertifikalandırılmaktadır. Belgelendirme kapsamında; yaş meyve ve sebze, kesme çiçek ve süs bitkileri, fide ve fidancılık, tarla bitkileri ve çay bulunmaktadır. Tarım Bakanlığı, 2006 yılında, sadece 2 sertifikasyon kuruluşu ile ĐTU sertifikası verirken, bu gün bu sayı 20’ye ulaşmıştır. Bu sertifikasyon kuruluşları Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından denetlenmektedir (iyi.tarim.gov.tr., 2010). Bu gün, 5.094 sebze-meyve üreticisi, toplam 1.166.000 dekar alanda ĐTU kapsamında üretim gerçekleştirmektedir. Bakanlık, meyve–sebze alanlarında dekar başına 20 TL, örtü altı üretime de dekar başına 80 TL destek vermektedir. Ayrıca üreticilere indirimli kredi desteği de sağlanmaktadır (kobifinans.com.tr., 2010). Üreticilerin, ĐTU sertifikasını alabilmeleri için, 15 ana başlıkta 236 kriteri yerine getirmeleri gerekmektedir. Denetimler, GLOBALGAP kontrol noktaları ve uygunluk 642 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 kriterlerine uygun olarak tüm kontrol noktalarının denetlenmesi ve üreticinin uygunluk düzeyinin belirlenmesi şeklinde gerçekleştirilmektedir. ĐTU kapsamında yapılan üretim hem iç pazarda hem de bazı dış pazarlarda tercih sebebi olmakta ayrıca üretici, perakendeciler ile doğrudan anlaşma yaparak ürününü aracısız bir şekilde satabilmektedir. Đlk bakışta sertifika maliyetleri ve uygulamaya geçiş için iyileştirme çalışmalarının gerekliliği yatırım gerektirse de uzun vadede maliyet avantajı sağlanabilmektedir. Uygulamanın ihracatçı şirketler için de avantaj sağladığı bilinmektedir. ĐTU kapsamındaki ürünlerin akreditasyon işlemleri uluslar arası normlara uygun olduğundan yurt dışı pazarlara girişte karşılaşılan tarife dışı engellerin aşılmış olacağı ifade edilmektedir. Ayrıca ihracata konu olan meyve ve sebze çeşitlerinin uluslar arası piyasa taleplerine uygun hale getirilmesi ile daha geniş pazarlara ulaşılabileceği, bu nedenle Türkiye’de ihracata yönelik üretimde ĐTU’nun giderek yaygınlaştığı belirtilmektedir (kobifinans.com.tr., 2010). 5. SONUÇ Halen sınırlı sayıda ülkede uygulanmakta olan GLOBALGAP eşdeğerlik sertifikasyon sisteminde işletmeler tek bir denetimden geçmekte, böylelikle sertifikasyon maliyetleri de azalmaktadır. Ayrıca, iyi tarım uygulamaları tekniği ile yetiştirilmiş kaliteli ve güvenilir ürünler, tek bir sertifikalandırma ile hem ulusal hem de uluslar arası pazarda yerini almaktadır. Böylece uluslar arası ticaret daha da kolaylaştırılmış olmaktadır. Ülkelerin kendi isimleri altında gerçekleştirmiş oldukları (KENYAGAP, CHINAGAP, CHILEGAP, MEXICOGAP, SWISSGAP, NEW ZEALAND GAP , JGAP gibi) GLOBALGAP eşdeğerlik sertifikasyonu, hem ürünlerin hem de ülkelerin, uluslar arası pazarda daha iyi tanınmalarını, prestij ve ün kazanmalarını sağlamaktadır. Türkiye’de hem GLOBALGAP sertifikalı hem de iyi tarım uygulamalı ürün yetiştiriciliğine ilişkin belli bir yapı oluşturulmuş ve bu doğrultuda uygulamalar devam etmiştir. Ancak, henüz bir “TÜRKGAP” oluşturulamamıştır. Türkiye’nin, GLOBALGAP eşdeğerlik sertifikasyon sistemine dahil olarak “TÜRKGAP” oluşturulması halinde; hem üreticilerin hem de ihracatçı firmaların tek bir sertifika ile üretim ve ihracat yapmaları sağlanmış olacaktır. Böylelikle, sertifikasyon maliyetlerinin oldukça azalacağı düşünülmektedir. Ayrıca, bu sayede işletmelerdeki denetim sayısının bire indirilerek, denetim maliyetlerinin de azalacağı tahmin edilmektedir. Sertifikasyon maliyetinin ve denetim sayısının azalması ile birlikte, küçük ölçekli üreticilerin de “TÜRKGAP”e dahil olabilmesi sağlanacaktır. Ayrıca, dış satımı yapılan ürünlerin üretildikleri ülke adını taşımasının uluslar arası pazarlarda tanıtım, prestij kazanımı ve bu ürünlere yönelik talep artışı açısından önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. Bu nedenle; Türkiye’nin bu eşdeğerlik sertifikasyon sistemine dahil olmasını sağlayacak gerekli girişimlerde bulunulması, uygun alt yapı ve organizasyonun oluşturulması yararlı görülmektedir. KAYNAKLAR Anonim, 2010. EUREPGAP General Regulations and Control Points & Compliance Criteria Fruit and Vegetables, National Interpretation Guidelines, Newsletter, Flyer, Facts&Figures, Success Stories, Services-Benchmarking (www.globalgap.org) Gündüz, M. 2003. DTÖ Anlaşmaları Çerçevesinde Dünya Ticaretini Yönlendiren Gelişmeler ve Türk Gıda Sanayi. Đhracatı Geliştirme Merkezi Yayınları, Ankara. Lazo, Angelo (2008), “Facilitating One Stop Audit at the Farm Gate”, http://www.globalgap.org/cms/upload/Resources/Publications/Newsletter/081007GG_Ma gazin_WEB-VERSION.pdf (01.08.2010) SAYIN, C. 2002. Yaş meyve ve Sebze Dış ticaretinde Sağlık Düzenlemeleri ve EUREPGAP Uygulamaları. Panel Sunuş Notları, Elmalı-Antalya. 643 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 SAYIN ,C., MENCET, M.N. ve TAŞÇIOĞLU, Y. 2004. Avrupa Birliği’nde EUREPGAP Uyg. ve Yaş Meyve ve Sebze Đhracatımıza Olası Etkileri, Türkiye VI. Tarım Eko. Kongresi, 16–18 Eylül, Tokat. (http://www.cine-tarim.com.tr/dergi/arsiv41/gundem05.htm, 26.07.2010) (http://www.kobifinans.com.tr/tr/sektor/011302/24925, 27, 10.08.2010) (http://iyi.tarim.gov.tr/, 12.08.2010) 644 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Đyi Tarım Uygulamalarının Tüketiciye Yansımaları, Tekirdağ Đli Örneği Harun HURMA1 Fuat YILMAZ1 Celal DEMĐRKOL1 Özet Çağımızın gerektirdiği tempolu yaşamla birlikte, artan gelir düzeyi ve eğitim seviyesi, güvenli gıda tüketiminin de önemini arttırmıştır. Tüketiciler direk tükettikleri tarımsal ürünler başta olmak üzere, satın aldıkları tüm gıda ürünlerinin güvenliğinden emin olmak ister hale gelmiştir. Bu bilinçle, gerek doğrudan tarımsal ürünlerin, gerekse işlenmiş gıdaların güvenle üretildiğinin garantisini tüketicilere sunabilmek için, birtakım sistemler ve standartların oluşturulması ihtiyacı kaçınılmaz olmuştur. Đyi tarım uygulamaları, tarımsal üretimin çevre, insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyecek şekilde kontrollü olarak yapıldığı, bu üretimin sonucunda elde edilen ürünün sertifikalandırılarak tüketiciye ulaştırıldığı işlemler zinciri olarak tanımlanmaktadır. Ürünün sertifikalandırılmasıyla kim tarafından nerede üretildiği bulunabilmektedir. Bu uygulama ile sürdürülebilir tarımsal üretim desteklenmekte, tüketici sağlığı korunmakta, ürünün güvenilirliği ve kalitesi artmaktadır. Ayrıca rekabet gücünü ve pazarlama imkânlarını geliştirerek üreticinin daha fazla kazanç elde etmesine yardımcı olmaktadır. Bu çalışmayla Tekirdağ ilindeki tüketicilerin iyi tarım uygulamaları hakkındaki bilgi düzeyi ortaya konmaktadır. Ayrıca, tüketicilerin sağlıklı yaşam ve sağlıklı tüketim yapma bilinci, bu ürünlere olan güveni de ortaya konmuştur. Anahtar Kelimeler: Đyi tarım uygulamaları, tüketici tercihi, sürdürülebilir tarımsal üretim, gıda güvenliği The Reflectıon Of Good Agrıcultural Practıces To The Consumers; Case Of Tekırdag Provınce ABSTRACT Increasing income and education level of our age’s fast-paced life also increased the significance of safe food consumption. Consumers want to be sure for the safety of all foods they bought, especially the farm products they consume directly. Consumers’ awareness forced producers to provide the safe production guarantee for both direct farm products and processed foods. As a result, establishing some systems and standards has become inevitable. Good Agricultural Practices(GAP) is a process chain with controlled production from farm to retail by taking care of environment, human and animal health. Product certification gives consumers ability to find out who produced the product and where it was produced. GAP supports sustainable agricultural production, consumer health, product safety and quality. Moreover it increases farmer’s income not only by making the holding more competitive but also increase marketing opportunities. With this study the knowledge level of consumers about good agricultural practices in Tekirdag province is examined. Also, healthy lifestyles and healthy consumption awareness of consumers are studied. Key Words: Good agriculture practices, consumer behavior, sustainable agricultural production, food safety 1. GĐRĐŞ Solunum ve beslenme ihtiyaçları için tamamıyla sağlıklı bir doğaya ihtiyaç duyulmaktadır, bu nedenle çevreye karşı olan sorumlulukların farkına varılması gerekmektedir. Ancak en doğal ihtiyaç olan beslenme alışkanlığını dahi gidermeye uğraşan insanoğlu, gereksinim duyduğu besin maddelerini üretmek için yaptığı tarımsal faaliyet yoluyla çevreye çok önemli zararlar vermektedir (Đçel, 2007). Çağımızın gerektirdiği tempolu yaşamla birlikte, artan gelir düzeyi ve eğitim seviyesi, güvenli gıda tüketiminin de önemini arttırmıştır. Özellikle büyük perakendeciler ve gıda sanayi gibi müşterilerin hammadde konusunda artan kalite talepleri ile Deli Dana Hastalığı ve 1 Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü - Tekirdağ 645 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Hayvan Yemlerindeki Dioksin Kalıntıları gibi tüketicileri gıda güvenliği konusunda hayal kırıklığına uğratan krizler, gıda arz zincirindeki şeffaflığın yetersizliğini ortaya çıkarmıştır. (Gawron ve Theuvsen 2008). Günümüzde üretimden tüketiciye ulaşana kadar olan süreçte uygulanan kalite kontrol sistemi yerini, toplam kalite yönetimi, GMP (Đyi Üretim Uygulamaları), GHP (Đyi Hijyen Uygulamaları), GAP (Đyi Tarım Uygulamaları), GVP (Đyi Veteriner Uygulamaları) ile HACCP gibi kalite güvence ve gıda güvenliği yönetim sistemlerine bırakmıştır. Bu sistemlerde temel prensip tehlike olasılıklarının belirlenmesi ve sürecin başlangıcında önlemeleri için tedbirlerin alınmasıdır (Şahin ve ark. 2010). Son yıllardaki gelişmeler ışığında tarımsal faaliyetin iyi tarım uygulamaları kapsamında yapılmasının sağlanması ve bunun yaygınlaştırılması Türkiye’de ve dünyada önem kazanmıştır. Doğru bilginin, doğru zamanda ve doğru şekilde uygulanmasına yönelik önlemlerin alınması ve üreticiler tarafından iyi tarım uygulamaların benimsenmesi sağlıklı ürün üretimi için temel koşuldur. Türkiye’de tarım sektörü ülke ekonomisi açısından halen önemini korumaktadır. Sektörün oransal önemi azalma eğiliminde olmasına rağmen, ülke nüfusunun yaklaşık 1/3 ünün kırsal alanda yaşaması ve istihdamda tarımın payının hala önemini koruması, sektörün sosyo-ekonomik bakımdan önemini koruduğunu ve önümüzdeki dönemde de korumaya devam edeceğini göstermektedir (Özçatalbaş, 2010). Dünyada uluslararası ticaretin gelişmesiyle, tüm alanlardaki ticaret anlaşmalarında olduğu gibi tarım ve gıda ürünleri ticaretinin kuralları da Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Anlaşmasının alt anlaşmaları olan, Tarım Anlaşması ile Sağlık ve Bitki Sağlığı Anlaşmasıyla belirlenmiştir. Sağlık ve Bitki Sağlığı Anlaşmasıyla “Đnsan Yaşamı ve Sağlığının Korunması” amacı için belirlenen şartlar, Gıda Güvenliği kavramını belirleyici ilke olarak öne çıkarmaktadır. Bu anlaşmayla, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu DTÖ’ye üye ülkeler, Gıda Güvenliği hakkında yerel önlemlerini uluslararası standartlara ve ilkelere göre almak zorundadırlar. Bu zorunluluk, Đyi Tarım Uygulamaları, Kritik Kontrol Noktalarında Tehlike Analizi ve Đyi Üretim gibi uygulamalarının gerekçesini teşkil etmektedir. Đyi Tarım Uygulamaları; tarımsal üretimin planlanması, geliştirilmesi, pazarlanması, kayıt altına alınarak gıda güvenlik zinciri içerisinde güvenli ürünlerin tüketiciye ulaştırılması ile ilgili tüm iş ve işlemler olarak tarif edilebileceği gibi çevreye duyarlı, asgari hijyen standartlarını karşılayan, kimlik-kayıt sistemi olan ve yaygın kabul gören tarım biçimi olarak da tanımlanabilir (Đçel, 2007). 1990'lı yılların sonlarında Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı ve Gıda ve Đlaç Dairesi tarafından taze olarak tüketilen yaş meyve sebzelerde gıda güvenliğinin sağlanması amacıyla Đyi Tarım Uygulamaları başlatılmış, yine aynı dönemlerde Dünya Gıda Teşkilatı da ĐTU'nun prensipleri üzerine çalışmalar başlatmıştır (Özçatalbaş, 2010). Daha sonra 1999 yılında 14 perakendeci firmanın bir araya gelerek oluşturduğu Avrupa Perakendeciler Ürün Çalışma Grubu, tarım ürünlerinde aranacak standartları, “Đyi Tarım Uygulamaları” protokolü şeklinde yayımlamıştır. 2001 yılında ise EUREPGAP(Euro Retailer Producer Group Good Agriculture Practices) Teknik ve Standartlar Komitesi kurulmuş ve GAP sertifikalandırma işlemleri bu Komite tarafından başlatılmış (Özbek ve Fidan, 2010). Avrupa Birliği ülkelerindeki yaş meyve, sebze pazarının %70-80’lik kısmına hakim büyük perakendeci kuruluşlar (süper ve hiper marketler) kendi toplumlarının sağlıklı tarımsal ürünler tüketimini temin etmek için bu ülkelerde yetiştirilen ve dışarıdan ithal edilen tarımsal ürünlerde aranan minimum standartları yeni bir düzenleme yaparak belirlemişlerdir. EUREPG.A.P adı verilen bu protokol, Avrupa Gıda tarafından bahçe ürünlerinin (meyve, sebze, patates, kesme çiçek ve fidan) dünyadaki üretiminin uygun bir şekilde yapılabilmesi için geliştirilen ve uygulanması gerekli temel esasları içeren Đyi Tarım Uygulamalarının çerçevesini belirlemek amacı ile hazırlanmıştır (tarim.gov.tr., 2008). 1999 yılında ise yaş meyve-sebzenin iyi tarım uygulamalarının kriterlerinde üretimi ile kontrol ve sertifikasyonunu öngören EUREPG.A.P adı altındaki dokümanı 646 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yayınlamışlardır. Avrupa ülkelerinde başlatılan bu uygulama, ChileGAP, ChinaGAP, KenyaGAP, MexicoGAP, JGAP (Japon) ve en son ThaiGAP’ın oluşması ile dünya geneline yayılmıştır (iyi.tarim.gov.tr., 2010). EUREPG.A.P, 2007 yılında Bangkok’taki 8. Global Konferans’ta ismini ve logosunu GLOBALG.A.P. olarak değiştirmiştir. GLOBALG.A.P. sertifikası 100’ün üzerinde ülkede 100’den fazla bağımsız ve yetkili sertifikasyon kuruluşu tarafından uygulanmaktadır (globalgap.org., 2010). 8 Eylül 2004 tarihinde çıkarılan 25577 sayılı “Đyi Tarım Uygulamalarına Đlişkin Yönetmelik” Türkiye’de ĐTU’nun yasal altyapısını oluşturmuştur. Yönetmelik iyi tarım uygulamalarına uyulması için Đl Müdürlüklerinin, üreticilerin, üretici birliklerinin, müteşebbisler ile yetkilendirilmiş kuruluşların görev ve sorumlulukları ile denetim esaslarını kapsamakta olup, çevre, insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen bir tarımsal üretimin yapılması, doğal kaynakların korunması, tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile gıda güvenliğinin sağlanması amacıyla hazırlanmıştır. Dolayısıyla Yönetmelik “uzman bilginin” tarımsal üretime hakim olmasını sağlayacak şekilde önlemleri, kontrol ve denetim süreçlerini ele almaktadır (Özçatalbaş, 2010). Türkiye’de iyi tarım uygulamalarına ait sertifikalandırmalar, EUREPG.A.P Protokolü ile başlamıştır. 2004 yılı itibariyle EUREPG.A.P sertifikalı üretici sayısı ise 102, sertifikalı üretim yapılan alan 2905 hektardır. Yıllar itibariyle iyi tarım uygulaması yapan üretici sayısında önemli oranda artış yaşanmıştır. 2006 yılı itibariyle EUREPG.A.P sertifikasına sahip üretici sayısı 3222’ye, 2007 yılı sonu itibariyle de 6,905’e ulaşmıştır. Bu gelişmeler ile 2004 yılına kadar EUREPG.A.P kapsamında belgelendirme yapılan 41 ülke arasında 31. sırada yer alan Türkiye, 2007 yılı sonu itibariyle 85 ülke arasında 4. sıraya yükselmiştir (iyi.tarim.gov.tr., 2010). 2010 yılında Türkiye, 3988 sertifikalı üretici ile Đtalya, Đspanya, Yunanistan, Almanya ve Hollanda’dan sonra 6. Sırada yer almaktadır (Özçatalbaş, 2010). Đyi tarım uygulamaları, gıda güvenliğine, çevreyi ve toprağı korumaya, üreticilerin ve tarım işçilerinin sağlık, güvenlik ve refahına yönelik tedbirleri kapsamaktadır. Bu ürünlerin dış pazarlara ihraç edilme imkânları daha yüksektir. Bununla birlikte üreticiler de daha fazla kazanç elde edebileceklerdir. Ayrıca bu sektörde çalışan işçilerin sosyal haklarında da iyileşme sağlanır. Đyi tarım uygulamaları kontrol ve sertifikalandırma işlemleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca çalışma yetkisi verilen kontrol ve sertifikasyon kuruluşları tarafından yapılmaktadır. Üreticilerin üretim süreci bu kuruluşlar tarafından denetlenerek, iyi tarım uygulamaları kriterlerine uygun olarak üretilen ürünlere “Đyi Tarım Sertifikası” verilir. Bu sistem, ürünün çiftlikten sofraya kadar izlenebilir olmasına dayanmaktadır. Üreticiler üretim sürecinin her aşamasında kayıt tutmakta olduğundan, ürün tüketilinceye kadar izlenebilmektedir (iyi.tarim.gov.tr., 2010). 1. MATERYAL ve YÖNTEM Araştırmanın materyalini Tekirdağ ili, Merkez ilçede bulunan tüketiciler oluşturmaktadır. Bu kapsamda Tekirdağ ilinde bulunan 14 mahalleden rastgele olmak üzere 193 adet veri toplama anketi yapılmıştır. Anketler gönüllü kişiler tarafından amaca uygun olarak doldurulmuştur. Her bir ankette sosyo-ekonomik değişkenler, evet-hayır ve ölçekli sorular yer almaktadır. Anket formunda 5’li likert ölçeği kullanılmıştır (1: kesinlikle katılmıyorum, ......... 5: kesinlikle katılıyorum). Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler, frekans dağılımları, gruplama metotları gibi yöntemler kullanılmıştır. 2. BULGULAR Đyi tarım uygulamalarının tüketiciye yansımalarının incelendiği bu çalışmada ankete katılanların sosyo-ekonomik durumlarını ortaya koyma amacıyla cinsiyet, medeni durum, eğitim durumu, aylık gelir durumu ve bireylerin aylık gıda harcamaları analiz edilmiştir. 647 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Ankete katılanların %56’sı erkek, %44’ü de kadındır. Evli olanların oranı %63.7’dir. Eğitim durumu açısından incelendiğinde katılanların %14.1’i ilköğretim mezunu (ilkokul, ortaokul) iken %40.1’i de yüksek öğretim kurumundan (yüksekokul, üniversite) mezun olmuştur. Lise mezunlarının oranı ise %45.8 gibi oldukça yüksek bir orandır (Çizelge 3.1). Katılanların %89.9’u 3000 TL ve altında bir gelir düzeyine sahiptir. Aylık geliri 1500-3000 TL olanların oranı %37.2 iken 5000 TL’nin üzerinde bir gelire sahip olan tüketicilerin oranı %4.8’dir (Çizelge 3.1). Gelir düzeyinin düşüklüğü tüketicilerin aylık gıda harcamalarına da yansımaktadır. Çizelge 3.1. Sosyo-Ekonomik Değişkenler Đçin Tanımlayıcı Đstatistikler Değişkenler Cinsiyet Medeni Durum Eğitim Gruplar Erkek Kadın Evli Bekar Đlköğretim Lise Y.Öğretim % 56.0 44.0 63.7 36.3 14.1 45.8 40.1 Değişkenler Gelir Durumu Aylık Gıda Har. Gruplar < 750 TL 750-1500 TL 1500-3000 TL 3000-4500 TL 5000 > TL <250 TL 250-500 TL 500-750 TL 750-1000 TL 1000 > TL % 16.0 36.7 37.2 5.3 4.8 19.0 36.5 25.4 11.6 7.4 Gıda harcamaları 250-500 TL arasında olan tüketicilerin oranı %36.5’tir. Aylık 250 TL ve altında gıda harcaması yapan tüketicilerin oranının yaklaşık %20 olması genel olarak gelir düzeyinin düşük olduğunun göstergesidir. 1000 TL ve üzerinde gıda harcaması yapan tüketicilerin oranı ise sadece %7.4’tür. “Đyi tarım deyince ne anlıyorsunuz” sorusuna tüketicilerin yaklaşık %15.3’ü iyi tarımı sadece verim yönünden değerlendirmektedirler. Tüketicilerin %10.1’i “sağlıklı ve kaliteli ürün” olarak nitelendirirken %42.4 gibi önemli bir oranı da “organik tarım”la eşdeğer tutmaktadır. Đyi tarımı tam olarak algılayabilen tüketicilerin oranı ise %32.2’dir. Ankete katılan tüketicilerin iyi tarım uygulamaları hakkında bilgisi olup olmadığı sorgulandığında tüketicilerin %37.8’nin bu uygulama hakkında bilgisi olduğu görülmektedir (Çizelge 3.2). Çizelge 3.2. Đyi Tarım Uygulamaları Hakkında Bilgisi Olup Olmadığı % Evet 37.8 Hayır 62.2 Televizyon reklamları, bilgilendirme afiş ve broşürleriyle tüketicilerin bu konuda bilinçlenmesi sağlanılmaya çalışılsa da geçen 10 aylık sürede iyi tarım uygulamalarıyla ilgili farkındalık düzeyi oldukça düşüktür. Bu nedenle ankete katılanların %62.2’ si de bu konuda bilgisinin olmadığını belirtmiştir. Çizelge 3.3’te iyi tarım uygulamaları hakkında bilgisi olan tüketicilerin bilgilenme kaynakları görülmektedir. Buna göre bilişim teknolojilerinin gelişmesiyle bilgiye ulaşmada en hızlı kaynak olan internet ve ona bağlı kaynaklar %24.10 oranında en fazla yararlanılan kaynak olmuştur. Özellikle sosyal ağların (facebook, twitter vb.) kullanım düzeyinin artmasıyla bu oranın daha da yukarılara çekileceği düşünülmektedir. Migrosun iyi tarım uygulamasıyla üretilen ürünleri satmaya başlamasıyla özellikle televizyon reklamları tüketicilerin bilinçlenmesinde etkili olmuştur. Televizyonun iyi tarım uygulamalarının bilinmesindeki oranı %20.4’tür. 648 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 3.3. Đyi Tarım Uygulamalarıyla Đlgili Bilgiyi Nereden Öğrendiği % 20.40 17.50 24.10 6.60 8.80 Televizyon Gazete Đnternet Radyo Dergi Market / Merkezi Alışveriş Diğer (okul, arkadaş vb) 19.70 2.90 Tüketicilerin önemli bir bölümü de iyi tarım uygulamaları hakkındaki bilgileri (%19.70) alışveriş yaptıkları esnada marketlerde veya alışveriş merkezlerinde bulunan stant, afiş ve broşürlerden öğrendiklerini belirtmişlerdir (Çizelge 3.3). Đyi tarım uygulamaları hakkında bilgi sahibi olan tüketicilerin %80.6’sı bu ürünlerden satın aldıklarını, geri kalan %19.4’ü de henüz iyi tarım ürünü almadıklarını belirtmişlerdir (Çizelge 3.4) Çizelge 3.4. Đyi Tarım Ürünü Satın Alıp Almadığı % Evet 80.6 Hayır 19.4 Çizelge 3.5’e göre Tekirdağ ilinde iyi tarım ürünü satın alacak market vb. olduğunu söyleyen tüketicilerin oranı %83.6’dır. Satıldığı belirtilen yerlerin başında da Migros gelmektedir. Çizelge 3.5. Đyi Tarım Ürünü Satın Alacak Yer Olup Olmadığı % Evet 83.6 Hayır 16.4 Tüketicilerin iyi tarım uygulamalarına ilişkin yargıları Şekil 3.1’de değerlendirilmiştir. “Đyi tarım uygulamaları ile ilgili yeterli bilgiye sahibim” yargısı tüketiciler tarafından çekimser kalınarak cevaplanmıştır. Bununla ilgili olarak tüketiciler “iyi tarım ürünleri ile ilgili yapılan reklam ve bilgilendirmeler yeterlidir” ve “iyi tarım ürününü her yerde bulabilirim” yargılarına katılmadıklarını belirtmişlerdir. Tüketiciler iyi tarım uygulamaları çerçevesinde üretilen ürünler ile organik olarak üretilen ürünler arasındaki farkı net olarak bilememektedirler. Bu bağlamda “iyi tarım ürünü aynı zamanda organik ürün demektir” yargısına 2.93 ortalama ile kararsız kalmışlardır. Ayrıca ankette sorulan “iyi tarım denilince ne anlıyorsunuz” sorusuna verilen cevapların önemli bir çoğunluğu “organik tarım”dır. Reklam ve bilgilendirmenin yetersizliği iyi tarım ürünleri ile organik ürünler arasındaki farkın tüketicilerce tam olarak algılanamamasına neden olmuştur. Bunu destekleyen bir diğer yargı da “iyi tarım uygulamalarında kimyasal ilaç, gübre vb. Kullanılmaz” yargısına tüketicilerin çekimser kalmasıdır (2.86). “Đyi tarım ürünleri ile geleneksel ürünler arasından sağlık açısından bir fark yoktur” yargısına tüketiciler ortalama 2.58 ile “katılmıyorum” cevabını vermişlerdir. Bu durum tüketicilerin iyi tarım ürünlerini geleneksek olarak üretilen ürünlerden farklı bir yere koyduğunun göstergesidir. Đyi tarım ürünü satın alan tüketiciler bu üretim şekli ile gıda güvenliğinin sağlanacağını yargısına 3.83 ortalama ile katılmaktadırlar. 649 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Đyi tarım ürünleriyle ilgili olarak tüketicilerin en fazla şikâyet ettikleri konu bu ürünlerin fiyatlarının yüksek olmasıdır. Bu nedenle tüketiciler “iyi tarım ürünlerinin fiyatı diğer tarım ürünlerine göre daha ucuzdur” yargısına 1.97 ortalama ile katılmadıklarını belirtmişlerdir. Đyi tarım uygulamalarının yaygınlaşması ve bu ürünleri tüketiciye ulaştıran kanalların artmasıyla bu durumun değişeceği beklenmektedir. Benzer bir şekilde tüketiciler “iyi tarım ürünü için fiyat gözetmem (fiyatı ne olursa alırım)” yargısına da katılmadıklarını belirtmişlerdir. Buradaki en önemli sorun iyi tarım uygulamalarının tam olarak tüketiciye anlatılamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Başka bir değişle tüketici bilgi eksikliği nedeniyle iyi tarım ürünlerine daha fazla bedel ödemekten çekinmektedir. Đyi tarım uygulamalarının en önemli aşaması olan izlenebilirliğin tüketiciler tarafından net olarak anlaşılamadığı da ortadadır. “Aldığım her iyi tarım ürününün izlenebilirliğini internetten sorgularım” yargısı 2.65 ortalama ile katılmıyorum ile çekimser arasında cevap bulmuştur. “iyi tarım ürünleri dış ülkelere kolay ihraç edilebilir” yargısına tüketiciler 3.92 ortalama ile katıldıklarını belirtmişlerdir. Girdi kullananımın kontrollü olarak yapıldığı iyi tarım ile üretilen ürünlere tüketicilerin dış pazarda da güveni vardır. Đyi tarım ürünlerinin en önemli basamaklarından biri olan tüketicilere ulaştırılmasındaki bir diğer sorun da iyi tarım ürünleri ile geleneksel olarak üretilen ürünlerin birbirlerine çok yakın ve etiketlerin birbirine karıştığı sunum şekli ile pazarlanması gelmektedir. Bu nedenle tüketiciler iyi tarım ürünlerini seçmekte zorlandıklarını belirtmişlerdir. Çizelge 3.7. Đyi Tarım Ürünlerinin Etiketlerinde Yer Alan Bilgilere Dikkat Etme % Etikete hiç bakmam 8.5 Đzlenebilirlik kodu 22.3 Üretim tarihi 47.0 Sertifika kodu 11.1 Üretici no 11.1 Çizelge 3.7’de iyi tarım ürünlerinden satın alan tüketicilerin ürün üzerinde bulunan etikette en çok dikkat ettikleri bilgiler yer almaktadır. Buna göre tüketicilerin %47’si en çok üretim tarihi ile ilgilenmektedir. 650 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Şekil 3.1. Tüketicilerin Đyi Tarım 651 Uygulamaları Hakkındaki Yargıları TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Đzlenebilirlik koduna dikkat eden tüketicilerin oranı ise yaklaşık %22’dir. Đyi tarım ürünü satın alan tüketicilerin %8.5’i ise etikete hiç bakmadığını belirtmiştir. 3. TARTIŞMA ve SONUÇ 2004 yılında yürürlüğe giren iyi tarım uygulamaları 2006 yılından itibaren ise yetkilendirilmeye başlayan özel kontrol ve sertifikasyon kuruluşları ile uygulamaya geçirilmiştir. Ancak bu uygulamaların tüketiciye ulaşmasında 15 Eylül 2009 yılında MĐGROS’ UN “Yaş Sebze ve Meyve Yetiştiriciliğinde Đyi Tarım Uygulamaları Projesi” adıyla sunduğu proje etkili olmuştur. Araştırma sonuçlarından da anlaşılacağı üzere iyi tarım uygulamalarının tüketicilerce algılanma düzeyi oldukça düşüktür. GDO’lu ürünlerin pazarlarda yerini almasının ardından organik tarımsal üretimin tüketiciler tarafından önemli oranda tercih edilmeye başlanması iyi tarım ürünlerinin de organik ürünler olarak nitelendirilmesine sebep olmuştur. Đyi tarım uygulamalarının tüketiciye ulaşmasının önündeki en büyük engel reklam ve bilgilendirmenin yetersizliğidir. Migros dışında da bazı süper marketlerde izlenebilir ürünler satılmasına rağmen tüketicilerin bu ürünleri farkındalık düzeyleri oldukça düşüktür. Đyi tarım uygulamalarının temel taşlarından biri olan ürünlerin izlenebilirlik düzeyi şu aşamada oldukça yetersiz kalmaktadır. Tüketicilerin önemli bir bölümü iyi tarım ürünlerinin etiketlerinde yazan izlenebilir kodunun ne işe yaradığını ve nereden kontrol edebileceklerini bilememektedirler. Bu durum iyi tarım uygulamalarının başarısını etkilemektedir. Đzlenebilirlik kodları günümüz itibariyle Tarım Bakanlığı tarafından açılan “Đyi Tarım Uygulamaları http://iyi.tarim.gov.tr/” internet sitesinden takip edilse de veritabanına girilen sertifikaların azlığı nedeniyle olumlu sonuçlar sağlamamaktadır. Bu da tüketicilerin iyi tarım uygulamalarına olan güvenini sarsmaktadır. Đyi tarım ürünlerinin satıldığı market ve alışveriş merkezlerinde bu ürünler geleneksel olarak yetiştirilen tarım ürünlerinden ayrı stant ve bölümlerde tüketicilere sunulmalıdır. Böylece tüketici iyi tarım ürünlerinin farkına varabilecek, fiyat ve kalite karşılaştırmalarını daha rahat yapabilecektir. Migrosun dışındaki diğer marketlerde de iyi tarım ürünleri ile ilgili bilgilendirici afiş ve broşürlere yer verilmesi gerekmektedir. KAYNAKLAR Gawron, Jana Christina, and Ludwig Theuvsen. "Certification Schemes Đn The European Agrifood Sector: Overview And Opportunities For Central And Eastern Europe." IAMO Fo¬rum 2008. http://iyi.tarim.gov.tr/anasayfam2.asp?sayfa=sss&sid=0. http://www.globalgap.org/cms/front_content.php?idcat=19. http://www.tarim.gov.tr/E_kutuphane,eurepgap.html. Đçel, Can Devin. Avrupa Birliği Ülkelerinde Đyi Tarım Uygulamaları ve Türkiye ile Karşılaştırılması. Ankara: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 2007. Özbek, Fethi Şaban, and Halil Fidan. "Türkiye Ve Avrupa Birliği’nde Gıda Standartları." Selçuk Tarım ve Gıda Bilimleri Dergisi, 2010: 93. Özçatalbaş, Orhan. Mayıs 31, 2010. http://www.tarimsalhaber.com/-iyi-tarim-uygulamalarininyayginlastirilmasi---makale,64.html. Şahin, Oya Irmak, Aytül Aka, Arzu Akpınar Bayizit, and Ebru Baltaş Minas. "Sofralık Zeytin Üretim Tesislerinde Gıda Güvenliği Yönetim Sisteminin Uygulanması." Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010: 12. 652 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tüketicilerin Organik Ürün Tüketim Kararlarında Çevreye Duyarlılığın Etkisi: Adana Đli Örneği Arzu SEÇER1 Faruk EMEKSĐZ2 Müge K.DAVRAN3 ÖZ Dünyada gıda güvenliği problemini çözme amacıyla ürün artışını sağlamak hedeflenmiş ancak yapılan uygulamalar birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Bu sorunları çözme amacıyla 1980’li yıllardan itibaren, 'organik' tarım yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu çalışmada, Adana ili kentsel alanda yaşayan organik ürün tüketicilerinin sosyo-ekonomik profilleri, tüketim alışkanlıkları ve tüketicilerin satın alma davranışları üzerinde çevreye olan duyarlılıklarının etkisi araştırılmıştır. Araştırma bulgularına göre tüketicilerin satın alma davranışında etkili en önemli faktörler insan sağlığı, çevresel duyarlılık ve ürün nitelikleridir. Anahtar Kelime: Organik ürün, çevresel duyarlılık, tüketici tercihleri, Adana. The Effect of Environmental Sensitivity of Consumers’ Organic Product Consumption Decision: The Case of Adana ABSTRACT In order to solve the problem of world food security intended to ensure increase in product however applications have brought many problems. 'organic' farming has emerged especially after 1980. In order to solve this problem after the 1980s, 'organic' farming became widespread. In this study, socio-economic profiles of consumers, consumption habits and their purchasing behavior related the environmental sensitivity was researched. According to the findings, the most important factor in purchasing behavior was found as human health, environmental sensitivity and product properties. Keywords: Organic products, environmental sensivity, consumer preferences, Adana. 1. GĐRĐŞ Dünyada gıda güvenliği problemini çözme amacıyla yoğun ve bilinçsiz kimyasal girdi kullanımı ile yanlış toprak işleme uygulamaları önemli sağlık ve çevre sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu gelişmelerin sonucunda, özellikle 1980’li yıllardan itibaren 'organik' tarım önem kazanmaya başlamıştır. Organik tarım; toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar kullanılarak organik ürün veya girdi üretilmesi ya da yetiştirilmesi, doğal alan ve kaynaklardan ürün toplanması ve elde edilen ürünlerin pazarlanması aşamalarını içine alan üretim süreci olarak tanımlanmaktadır (Anonim, 2004). Organik ürünler ise; yetiştirilmesinde ve işlenmesinde, genetik mühendisliğin, yapay ve benzeri gübrelerin, böcek ilaçlarının, yabani ot ve mantar öldürücü ilaçların, büyümeyi düzenleyicilerin, hormonların vd kullanılmadığı ürünler olarak değerlendirilmektedir (Đnal vd, 2008). Günümüzde 130’dan fazla ülkede organik tarım yapılmakta ve Türkiye’de 100’e yakın ürün organik olarak yetiştirilmektedir (Kacur, 2009). Organik ürün tüketimi ile ilgili literatür incelendiğinde, çeşitli çalışmaların mevcut olduğu görülmektedir. Toit ve Crafford’un (2003) Cape Town’da yaptıkları bir araştırmada, tüketicilerin nazarında bu ürünlerin yetiştiriciliğinin çevre korunması ve hayvan refahı uygulamalarına katkı sağladığı görüşünün yaygın olduğu belirlenmiştir. Ulubaşoğlu ve Uray (2008) Đstanbul’da yaptıkları çalışmada, organik gıda satın almada etkili faktörlerin başında “sağlıklı ve mutlu yaşamak” ve hayattan zevk almak” 1 Ar.Gör. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 01330 Balcalı-Adana. 0322.3386441. asecer@cu.edu.tr 2 Prof.Dr. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 01330 Balcalı-Adana. 0322.3386441. femeksiz@cu.edu.tr 3 Yrd.Doç.Dr. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 01330 Balcalı-Adana. 0322.3386441. mkantar@cu.edu.tr 653 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 değerlerine ulaşmak olduğunu ortaya koymuştur. Argan (2008) tarafından yapılan bir çalışmada ise tüketicilerin organik ürün tüketimlerinde etkili faktörlerin sağlık endişesi, çevresel duyarlılık ve bu ürünlere duyulan merak olduğu ortaya konulmuştur. Williams ve Hammitt (2000) Boston eyaletinde yaptıkları çalışmalarında, organik ürünleri ve geleneksel ürünleri satın alan tüketicileri karşılaştırmışlar, sonuç olarak organik ürün satın alanların, geleneksel ürün satın alanlardan daha fazla çevreye duyarlı davranış gösterdiğini ve gıda güvenliği riskini azaltmak için bu ürünlere daha fazla ödemeye razı olduklarını ortaya koymuşlardır. Lea ve Worsley (2005) Avustralya’da yaptıkları çalışmalarında, tüketicilerin organik ürünlerin geleneksel ürünlerden daha sağlıklı, lezzetli ve aynı zamanda çevre için faydalı olduğunu düşündüklerini saptamışlardır. Organik ürünlerin pahalı olması ve her yerde bulunamaması ise tüketimin artmasını engelleyen en önemli sebepler olarak belirlenmiştir. Bu çalışmada, Adana ili kentsel alanında yaşayan organik ürün tüketicilerinin sosyo-ekonomik profilleri incelenmiş; tüketim alışkanlıkları ve satın alma davranışlarında etkili olan faktörler ortaya konulmuş ve özel olarak tüketicilerin satın alma davranışları üzerinde çevreye olan duyarlılıklarının etkisi araştırılmıştır. 2. MATERYAL VE YÖNTEM 2. 1. Materyal Çalışmanın ana materyalini Adana ili kentsel alanda organik ürün tüketicileri ile yapılan anket çalışması sonucu elde edilen birincil veriler oluşturmaktadır. Ayrıca çalışmada konuyla ilgili ikincil verilerden de yararlanılmıştır. Araştırmada kullanılan anket formu literatür araştırması sırasında elde edilen bilgiler ışığında ve daha önce yapılmış bazı çalışmalardan (Kacur, 2009; Argan, 2008; Barrena ve Sanchez, 2010; Lyons, 2010) yararlanılarak hazırlanmıştır. Pilot anket uygulamasından sonra anketlere son hali verilmiş ve anket çalışması 2010 yılı NisanMayıs aylarında gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın anket formu 4 ayrı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde tüketicilerin sosyo-ekonomik özellikleri; ikinci bölümde organik ürün satın alma davranışları ve organik ürünlerin tüketimi ile ilgili görüşleri; üçüncü bölümde satın alımlarında çevresel duyarlılığın etkisini ölçmeye yönelik sorular sorulmuştur. Son olarak elde edilen bulguların sosyo-ekonomik özellikler bakımından gösterdiği farklılıklar ortaya konulmuştur. Çevresel duyarlılığın etkisini belirlemek amacıyla 13 adet yargı cümlesi verilerek, ankete katılanların kendileri için uygun önem düzeyini belirlemeleri istenmiştir. Tüketiciler bu yargı cümlelerini, 1- Tamamen katılıyorum, 2- Katılıyorum, 3Belirsiz, 4- Katılmıyorum, 5- Hiç katılmıyorum şeklinde ağırlıklandırılmış olan 5 aralıklı Likert Ölçeği ile değerlendirmişlerdir. 2.2. Yöntem 2.2.1. Örnekleme Yöntemi Araştırmanın örnek hacmi, “Anakitle Oranlarına Dayalı Basit Tesadüfi Olasılık Örneklemesi” yöntemiyle belirlenmiştir. Buna göre araştırmada kullanılan örnekleme yöntemi aşağıdaki eşitlikte verilmektedir (Malhotra, 2004). n= z2 (pxq) d2 n: Örnek hacmi z: 1,64 (%90 güven düzeyine karşılık gelen standart z değeri) p: incelenen konuyla ilgili önbilgi ya da tahmine dayalı olarak belirli bir özelliğe sahip anakitle oranı. (Litaratür çalışması ve yapılan test anketi sonucunda 0.3 olarak belirlenmiştir). q: (1-p) Đlgili özelliğe sahip olmayan ana kitle oranı d: Kabul edilen hata tolerans düzeyi ±%5 olarak kabul edilmiştir. 654 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Bu çalışmada %90 güven aralığı ve %5 hata payıyla örnek hacmi 225 olarak hesaplanmıştır. 2.2.2. Analiz Yöntemleri Araştırma sonucunda, tüketicilerin demografik özelliklerini, satın alma davranışlarını ve tüketim alışkanlıklarını gösteren veriler frekans, yüzdeler ve khi kare test değerleri hesaplanarak sunulmuştur. Tüketicilerin organik ürün tüketim kararlarında çevreye duyarlılığını ölçmek için faktör analizinden faydalanılmıştır. Elde edilen gözlem değerleri “Principal Component Analysis” modeli ile Varimax rotasyonu kullanılarak analize tabi tutulmuştur. Organik ürün tüketimini etkileyen faktörler arasında sosyo-ekonomik özellikler açısından farklılıkları değerlendirmek amacıyla t-testi (cinsiyet açısından) ve ANOVA analizi (yaş grupları, eğitim düzeyleri, gelir grupları açısından) uygulanmıştır. Analizlerde %5 anlamlılık seviyesi esas alınmıştır. Anket yoluyla elde edilen veriler bilgisayarda SPSS 15.00 programında analiz edilmiştir. 3. ARAŞTIRMA BULGULARI 3. 1. Tüketicilerin Sosyo-Ekonomik Profilleri Tüketicilerin %42.2’si kadın, %57.8’i erkek olup, yaklaşık yarısı 19-35 yaş grunda yer almaktadır. Tüketicilerin %38.2’si üniversite mezunu, %35.6’sı lise mezunu ve %15.1’i lisans üstü düzeyde eğitime sahiptir. Meslek grupları itibariyle bakıldığında tüketiciler arasında mühendislerin (%24.3), özel sektör çalışanlarının (%17.1) ve memur olarak çalışanların (%13.3) çoğunlukta olduğu görülmektedir. Tüketicilerin büyük bir kısmı 1001-2000 TL arasında gelire sahip olup; %54.7’si evli, %45.3’ü bekar ve yarısına yakını (%45.3) 3-4 kişiden oluşan aile büyüklüğüne sahiptir. Ortalama aile genişliği 4.0 kişidir (Çizelge 1). Çizelge 1. Tüketicilerin sosyo-ekonomik özellikleri. Özellikler Cinsiyet Sayı % Kadın 95 42.2 Erkek Toplam Yaş Grupları 19-25 26-35 36-45 46-72 Toplam Eğitim Düzeyi Đlkokul Mezunu Ortaokul Mezunu Lise Mezunu Üniversite Mezunu Lisansüstü Mezunu Toplam Medeni Hal Evli Bekar Toplam 130 225 57.8 100.0 63 62 44 56 225 28.0 27.6 19.6 24.9 100.0 3 22 80 86 34 225 1.3 9.8 35.6 38.2 15.1 100.0 123 102 225 54.7 45.3 100.0 Özellikler Meslek Grupları Mühendis/Teknisyen/ Tekniker Özel Sektör Çalışanı Memur Emekli Öğretmen Akademisyen Serbest Meslek Sahibi Diğer Toplam (öğrenci ve ev hanımı hariç) Gelir Grupları (TL/ay) ≤1000 1001-2000 2001≥ Toplam Aile Büyüklükleri 1-2 3-4 4Toplam Ortalama Sayı % 44 31 24 20 15 14 13 20 181 24.3 17.1 13.3 11.1 8.3 7.7 7.2 11.0 100.0 43 97 85 225 19.1 43.1 37.8 100.0 31 126 68 225 4.0 13.8 56.0 30.2 100.0 3.2. Tüketicilerin Satın Alma Davranışları ve Organik Ürünlerin Tüketimi Đle Đlgili Görüşleri 655 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 3.2.1. Tüketicilerin Satın Alma Davranışları Görüşme yapılan tüketicilere organik ürün satın alımını ailede kimin yaptığı sorulduğunda, tüketicilerin %63.6’sı annenin, %29.8’i babanın ve %6.7’si çocukların yaptığını belirtmiştir. Tüketiciler ortalama 3.5 yıldır organik ürün tüketmektedirler. Satın alınan organik ürünler önem sırasıyla domates, salatalık, biber ve süt olarak belirlenmiştir. Sıkça satın alınan diğer organik ürünler ise patlıcan, brokoli, peynir ve baldır. Söz konusu ürünün toplam satın alım miktarı içerisinde, organik ürününün payı en yüksek %52.8 ile domateste, en düşük ise %35.7 ile patlıcanda bulunmaktadır (Çizelge 2). Çizelge 2. Satın Alınan Organik Ürünler ve Organik Ürünün Payı. Ürünler Satın alan kişi sayısı Domates Salatalık Biber Süt Patlıcan Brokoli Peynir Bal Diğer* 210 180 146 124 85 41 25 17 70 Toplam Satın Alımlar içerisinde Organik ürünün payı** 52.8 39.8 36.3 47.1 35.7 43.9 51.3 45.6 - * Diğer: Çeşitli meyveler, yumurta, deterjan, zeytin, kuru bakliyat, taze fasülye, bebek maması, baharat, yoğurt, balık, tavuk, tereyağı, kabak, un, tahıl, şalgam, şeftali, ıspanak, pekmez, çilek, kiraz ** Bu hesaplama söz konusu ürünün, toplam satın alımı içerisinde organik ürünün payıdır (Örn: Organik domates satın alımı/Toplam domates satın alımı). Tüketicilerin %75.1’i organik ürün alımlarının düzenli olduğunu belirtmişlerdir. Bu gruptaki tüketicilerin üçte biri satın alımlarının haftada 1 olduğunu, %22.5’i haftada 2-3 olduğunu ve geri kalanı ise ayda 2-3 şeklinde olduğunu ifade etmişlerdir. Düzensiz alımlar daha çok kış ve sonbahar aylarında, hormon ve kimyasal madde kullanımı riskinin yoğun olduğu dönemlerde yapılmaktadır. Argan’ın Eskişehir’de yaptığı çalışmasında (2008) düzenli olarak organik ürün satın alanların payı %60.3 olarak belirlenmiştir. Organik ürünlerin satın alındığı birimler genellikle marketler/süpermarketlerde yoğunlaşmaktadır (%39.0). Bunu organik ürün satış birimleri (%20.1), doğrudan üreticiler (%20.2) ve semt pazarları (%20.7) takip etmektedir. 3.2.2. Tüketicilerin Organik Ürünlerin Tüketimi Đle Đlgili Görüşleri Tüketicilerin Organik Ürün Hakkında Bilgileri: Tüketicilerden organik ürünleri tanımlamaları istendiğinde, %31.1’i “kimyasal içermeyen ürün”, %30.2’si “doğal ürün”, %13.8’ ise “kimyasal kullanılmadan yetiştirilen doğal ürün” olarak ifade etmişlerdir. “Çevreye zarar vermeden üretilen ürün” olarak tanımlayan tüketicilerin oranı ise %6.7’dir. Cinsiyete göre tanımlamalara bakıldığında kadınlarda sağlık açısından yaklaşımın daha ön planda olduğu görülmektedir. Cinsiyete göre tanımlamalar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (Çizelge 3). 656 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 3. Tüketicilerin organik ürün tanımlamaları. Tanımlar Kimyasal içermeyen ürün Doğal ürün Kimyasal kullanılmadan yetiştirilen doğal ürün Sağlık açısından zarar vermeyen ürün Çevreye zarar vermeden üretilen ürün GDO' lu materyal kullanılmadan üretilen ürün Toplam Kadın Sayı 24 23 % 25.3 24.2 Erkek Sayı 46 45 % 35.4 34.6 Toplam Sayı % 70 31.1 68 30.2 14 14.7 17 13.1 31 13.8 19 7 20.0 7.4 12 8 9.2 6.2 31 15 13.8 6.7 8 8.4 2 1.5 10 4.4 95 100.0 130 100.0 225 100.0 X2: 0.013 Organik Ürün Tüketen Kişilerle ilgili Görüşler: Görüşülen tüketicilere organik ürünlerin toplumda daha çok kimler tarafından tüketildiği sorulduğunda; sağlık endişesi taşıyan (147 kişi; %65.3), yüksek gelirli (135 kişi; %60.0), eğitim seviyesi yüksek kişiler (125 kişi; %55.6) ve çevreciler (70 kişi; %31.1) olarak ifade etmişlerdir. Bilgi Edinme Kaynakları: Görüşme yapılan tüketiciler organik ürünlerle ilgili bilgi aldıkları kaynakları televizyon (%59.1), internet (%21.8), gazete (%10.2) ile dergi ve bilimsel makaleler (%8.9) olarak sıralamışlardır. Tüketicilerin Organik ürün Satın Almaya Başlama Nedenleri ve Tüketim Artışlarını Engelleyen Nedenler: Tüketicilerin organik ürün satın almaya başlamalarında en önemli etken medyada GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) ile ilgili yer alan haberlerdir (%16.0). Bunu sağlık problemlerine sahip olma (%14.8) ve bu ürünlerin çevreye daha az zarar vererek üretilmeleri (%14.6) takip etmektedir (Çizelge 4). Çizelge 4. Tüketicilerin organik ürün satın almaya başlama nedenleri. Nedenler Medyada GDO’lu ürünlerle ilgili çıkan haberlerden olumsuz olarak etkilendiğim için Sağlık problemlerim nedeni ile Çevreye zarar vermeden üretilmesi sebebiyle Kimyasal kullanımı az olduğundan insan sağlığına daha az zararı olacağını düşünüyor Arkadaşlarımın/çevremin tavsiyesi ile Medyada geleneksel yöntemlerle üretilen ürünler hakkında çıkan haberlerden etkilendim Piyasada yeni bir eğilim olduğu için Merak ettiğim için Toplam Sayı % 71 16.0 66 65 14.8 14.6 62 13.9 59 13.3 51 11.5 38 33 445* 8.5 7.4 100.0 *Birden fazla seçenek işaretlenmiştir. Tüketicilere daha fazla organik ürün tüketmelerini engelleyen en önemli unsur sorulduğunda yarıya yakını fiyat yüksekliğini (%43.1) belirtmiştir. Diğer önemli etmenler ise istenilen yerlerde bu ürünlere ulaşılamaması (%18.7), yeterli bilgiye sahip olunmaması (%10.7) ve sertifikalara güven duyulmamasıdır (%9.3) (Çizelge 5). Çizelge 5. Organik ürün tüketim artışını engelleyen unsurlar. Unsurlar Fiyat yüksekliği Đstenilen her yerde organik ürünlere ulaşılamaması Yeterli bilgiye sahip olmayışım Gelir düzeyinde yetersizlikler Sertifikalara güven duyulmaması Piyasada organik ürünlerle ilgili bilgi kirliliği olması Talep edilen tüm çeşitlerin piyasada bulunamaması Organik ürünlerin kalitesi (albenisi dış görünüşü) Toplam 657 Sayı 97 42 24 15 21 12 7 7 225 % 43.1 18.7 10.7 6.7 9.3 5.3 3.1 3.1 100.0 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Oraman ve Đnan (2007) Đstanbul’da yaptıkları çalışmalarında organik ürünleri tüketmenin önündeki engelleri fiyatların yüksek olması (%50.2) olarak tespit etmişlerdir. Tüketicilerin Fiyat, Tüketim Artışı, Ek Ödeme ve Sertifikalar Hakkındaki Düşünceleri: Organik ürünlerin fiyatları konusunda tüketicilerin ¾’ü olması gerekenden fazla ifadesini kullanmışlardır. Tüketicilerin %21.3’ü fiyatların olması gerektiği seviyede bulunduğunu %5.8’i olması gerekenden ucuz olduğunu ifade etmişlerdir. Tüketicilere herhangi bir gelir artışı durumunda miktar ve çeşit olarak organik ürün tüketimlerinin değişip değişmeyeceği de sorulmuştur. Buna göre tüketicilerin büyük bir kısmı hem miktar(%83.1) hem çeşit (%82.7) olarak organik ürün tüketimlerinin artacağını belirtmiştir. Tüketicilere organik ürünler için halen ödedikleri fiyata ek olarak ödemeye razı oldukları fiyatlar sorulduğunda %80.5’i %30’a kadar, %14.3’ü %30-50 arasında, %5,2’si ise %50’den fazla ödemeye razı olduklarını ifade etmişlerdir. Organik ürünlerle ilgili sıkça tartışmaya yol açan konulardan biri de ürünlerde sertifika aranması ve sertifikaya duyulan güvendir. Tüketicilerin %83.6’sı organik ürünlerin sertifikasını sorguladıklarını ifade etmişlerdir. Tüketicilerin %93.8’i satın aldıkları ürünlerde bulunan sertifikalara çeşitli derecelerde güven duyarken, %6.2’si hiç güven duymadığını belirtmiştir (Çizelge 6). Çizelge 6. Satın alınan organik ürünlerin sertifikasına güven durumu. Güven Durumu Sayı % Tam olarak güveniyorum 28 12.4 Güveniyorum 68 30.2 Orta derecede güveniyorum 82 36.4 Kısmen güveniyorum 33 14.7 Hiç Güvenmiyorum 14 6.2 Toplam 225 100.0 3. 3. Faktör Analizi Sonuçları Araştırmaya katılan tüketicilerin organik ürünleri tercih etmelerinde etkili olan faktörleri belirleyebilmek amacıyla faktör analizi uygulanmıştır. Analizde özdeğeri 1’den büyük olan faktörler dikkate alınmaktadır ve bu şekilde 3 faktör elde edilmiştir. Özdeğeri 1’den büyük olan faktörler toplam varyansın %61,21’ini açıklamaktadır. Bu oranın %60’ın üzerinde çıkması arzu edilen bir durumdur (Hair vd, 1998; Nakip, 2006). KMO (Kaiser-Meyer Measure of Sampling Adequacy) test değeri 0.800 olarak bulunmuştur ve analiz için örneklemenin yeterli olduğu söylenebilir. Bartlett test değeri verilerin bir biriyle ilişkili olup olmadığını göstermektedir ve Bartlett Test Değeri = 1241,31; p= 0.000 olarak hesaplanmıştır. Verilerin iç tutarlılığını belirlemek amacıyla güvenirlik analizi yapılmış ve güvenirlik katsayısı (Cronbach’s Alpha) 0.786 olarak bulunmuştur. Alfa değerinin 0.70 ve üzerinde olması yeterli görülmektedir (Nakip, 2006). Faktör analizi ile belirlenen üç faktörün içerdiği değişkenler ve faktör yükleri Çizelge 7’de verilmiştir. Birinci faktör içerdiği değişkenler bakımından “Đnsan sağlığı” olarak adlandırılmıştır ve toplam varyansın %36.57’sini açıklamaktadır. Bu faktörü oluşturan değişkenler içerisinde en önemlileri “insan sağlığı açısından daha az hormon içermesi”, “renk maddesi ve tatlandırıcı kullanılmaması” ve “Paketleme ve muhafazada kimyasal ilaç veya koruyucu kullanılmaması”dır. Đkinci faktör ise “Çevresel Duyarlılık” olarak adlandırılmıştır. Bu faktörü oluşturan değişkenler; çevre sağlığı açısından daha az kimyasal ilaç içermesi, çevre sağlığı açısından daha az kimyasal gübre içermesi ve üretimlerinde GDO’lu tohumlar kullanılmamasıdır. Bu faktör toplam varyansın %14.94’ünü oluşturmaktadır. Üçüncü faktör ise, içerdiği değişkenler bakımından “ürün özellikleri” olarak adlandırılmıştır. Bu faktörü oluşturan değişkenler olan daha uzun süre taze kalabiliyor olması, lezzetli olması ve albenisi yüksek ürünler olması değişkenlerin %9,70’ini açıklamaktadır. 658 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 7. Organik ürün tercih etmede etkili faktörler. Değişkenler Đnsan sağlığı açısından daha az hormon içermesi Renk maddesi ve tatlandırıcı kullanılmaması Paketleme ve muhafaza işlemleri sırasında kimyasal ilaç veya koruyucu maddeler kullanılmaması Đnsan sağlığı açısından daha az kimyasal girdi kullanılması Besleyici olması Sağlıklı olması Đnsan sağlığı açısından GDO’lu tohumlar kullanılmaması Çevre sağlığı açısından daha az kimyasal gübre içermesi Çevre sağlığı açısından daha az kimyasal ilaç içermesi Çevre açısından GDO’lu üretim materyallerinin kullanılmaması Raf ömrü daha uzun olması Albenisi yüksek ürünler olması Lezzetli olması Eigenvalue Açıklanan Varyans Cronbach's Alpha: 0.786 KMO: 0.800 Faktör 1Đnsan Sağlığı ,743 ,741 Faktör 2Çevresel Duyarlılık ,268 ,169 Faktör 3Ürün Nitelikleri -,078 -,003 ,740 ,255 -,046 ,671 ,628 ,584 ,498 ,324 ,232 ,333 ,007 ,209 ,458 ,844 ,825 -,018 ,402 ,056 -,289 ,160 ,114 ,275 ,768 -,043 -,051 -,161 ,285 4.75 36.57 ,121 ,134 -,180 1.94 14.94 ,790 ,734 ,702 1.26 9.70 Bartlett's Test Değeri: 1241.31; p: 0.000 3. 4. Sosyo-ekonomik Özellikler Đtibariyle Organik Ürün Tüketimini Etkileyen Faktörlerdeki Farklılıklar Organik ürün tüketimini etkileyen faktörler arasında sosyo-ekonomik özellikler açısından farklılıkları değerlendirmek amacıyla t-testi ve ANOVA analizi yapılmış ve sonuçlar Çizelge 8’de verilmiştir. Elde edilen faktörlerde cinsiyet açısından herhangi bir farklılık bulunmamaktır. Elde edilen faktörlerin yaş grupları arasında farklılık gösterip göstermediğine bakıldığında ürün özellikleri (0.021) açısından yaş grupları arasında fark olduğu görülmektedir. Gelir grupları itibariyle değerlendirildiğinde, insan sağlığı (0.020) ve ürün özellikleri (0.011) faktörlerinin gruplar arasında farklılık gösterdiği saptanmıştır. Eğitim açısından bakıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak fark bulunmamaktadır Çizelge 8. Sosyo-ekonomik özellikler itibariyle organik ürün tüketimini etkileyen faktörlerdeki farklılıklar. Sosyo-ekonomik Özellikler Đnsan Sağlığı Çevresel Duyarlılık Ürün Özellikleri Cinsiyet t 1,211 1,030 1,018 P 0,227 0,304 0,985 Yaş F 2,397 0,842 3,311 p 0,069 0,472 0,021 Gelir F 4,007 2,077 4,603 p 0,020 0,128 0,011 Eğitim F ,720 ,910 ,195 p ,579 ,459 ,941 P: 0.005 4. SONUÇ Dünyada olduğu gibi ülkemizde de organik ürünlerin tüketimi giderek önem kazanmaktadır. Bu çalışmada, Adana ili kentsel alanında yaşayan organik ürün tüketicilerinin sosyo-ekonomik profilleri, tüketim alışkanlıkları, tüketicilerin satın alma davranışlarında çevreye olan duyarlılıklarının etkisi ortaya konulmuştur. Tüketiciler organik ürünleri kimyasal içermeyen ürün, doğal ürün, kimyasal kullanılmadan yetiştirilen doğal ürün olarak tanımlamaktadır. Cinsiyete göre tanımlamalar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Tüketicilerin organik ürün tüketmeye başlamalarının en önemli sebepleri medyada GDO’lu ürünlerle ile ilgili yer alan haberler, sağlık problemlerine sahip olma ve bu ürünlerin çevreye daha az zarar vererek üretilmeleridir. Tüketiciler gelir artışı durumundan hem miktar hem çeşit açısından daha fazla ürün tüketeceklerini ifade etmişlerdir. Tüketiciler, daha fazla organik ürün tüketmelerini engelleyen en önemli unsurları fiyat yüksekliğini, bu ürünlere istenilen 659 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yerlerde ulaşılamaması, yeterli bilgiye sahip olunmaması ve sertifikalara güven duyulmaması olarak sıralamışlardır. Tüketicilerin organik ürünler tercih etmelerinde etkili 3 faktör belirlenmiştir. Bu unsurlar sırasıyla insan sağlığı, çevresel duyarlılık ve ürün özellikleridir. Tespit edilen bu faktörler organik ürün tüketicilerin organik ürün tercihlerini %61,21 oranında açıklamaktadır. Yapılan t-test ve ANOVA testi sonucunda ise insan sağlığı ve ürün özellikleri faktörleri açısından yaş ve gelir grupları arasında anlamlı fark bulunmuştur. Kaynaklar Anonim, 2004. Organik Tarım Kanunu, Resmi Gazete. Kanun Numarası: 5262, Kabul Tarihi:3.12.2004, Sayı :25659, Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5, Cilt : 44. Argan, M. T., 2008 The factors related to organic food consumption and healthy lifestyles: a study of Turkish consumers. South-East Europe Review. Sayı 1: 121 – 135 Hair, J., Rolph E. A., Ronald L. T. ve William C. B., 1998. Multivariate Data Analysis, Fifth Edition, Prentice Hall, New Jersey. Đnal M. E., Akın M., Çiçek, R., ve Toksarı, M., 2008. Tüketicilerin Organik Gıdalara Đlişkin Đnançları, Demografik Özellikleri ve Bireysel Değerleri Arasındaki Đlişkinin Đncelenmesine Yönelik Bir Araştırma. 13. Ulusal Pazarlama Kongresi. 30 Ekim – 1 Kasım. Kacur, L. L., 2009. Erciyes Üniversitesi ĐĐBF Akademik Ve Đdari Personeli Đle ĐĐBF Đsletme Gündüz Ve Đkinci Ögretim Ögrencilerinin Organik Ürünleri Algılamaları. Erciyes Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 33: 249-277 Lea, E. L., ve Worsley, T. T., 2005. Australians Organic Food Beliefs, Demographics and Values. British Food Journal, 107(11), ss. 855-869. Lyons, K., 2006. Environmental Values And Food Choices: Views From Australian Organic Food Consumers. Journal Of Australian Studies. Vol: 30: 87. P: 55 — 166 Malhotra, N, K., 2004; Marketing Research. (An Applied Orientation). Pearson Prentice. Fourth Edition. 173 s. Nakip, M., 2003. Pazarlama Araştırmaları Teknikler ve (SPSS Destekli) Uygulamalar. Seçkin Yayıncılık. Ankara. Oraman Y. ve Đnan, Đ.H., 2005. The Determination of Consumer’s Attitudes Towards Organic Vegetables & Fruits in Đstanbul. Agriculture and Food Safety Within the Context of European Union Directives, BENA, Trakya University, Tekirdag Faculty of Agriculture, 14 - 15 July. Tekirdag / Turkey. Barrena, R. and Sánchez, M., Frequency of consumption and changing determinants of purchase decision: from attributes to values in the organic food market. Spanish Journal of Agricultural Research Vol: 8(2), p: 251-272 Toit, L. D. ve Crafford, S., 2003. Beliefs and purchasing practices of Cape Town consumers regarding organically produced food. Journal of Family Ecology and Consumer Sciences, Vol 31. Ulubaşoğlu, G. ve Uray N., (2008), “Organik Gıda Satın Alma Davranısının Altında Yatan Temel Güdüler: Deger Elde Etme Yaklasımı”, 13. Ulusal Pazarlama Kongresi, Sürdürülebilirlik ve Pazarlama Bildiri Kitabı, 30 Ekim-1 Kasım, Adana, ss. 261-271. Williams, P. R.D. ve Hammitt, J. K, 2000. A Comparison of Organic and Conventional Fresh Produce Buyers In The Boston Area. Risk Analysis, Vol: 20 (5): 735-746. 660 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kırsal Kadın ve Çevre Nurşen ADAK∗ ÖZET Pek çok kavram gibi çevre kavramını tanımlamak da oldukça güçtür. Çevre en basit olarak sıklıkla insani olmayan dünya olarak adlandırılabilir. Bazen de doğa ile aynı anlamda kullanılır. Ancak günümüz çevre tanımlarında çevre ve insan ilişkisi özellikle vurgulanır olmuştur. Bu bildiride “kırsal kadın ve çevre” ilişkisi toplumsal cinsiyet perspektifinde ele alınacaktır. Çalışmada kadının çevreyle ilişkisi iki şekilde incelenecektir: Çevreyi etkileyip, değiştirenler olarak kadınlar ve çevresel koşullardan etkilenenler olarak kadınlar. Çalışma, literatür taramasına dayalı olarak kırsal kadın-çevre ilişkisini incelemektedir. Đlkönce toplumsal cinsiyet ve çevre kavramı ele alınmakta daha sonra kırsal kadın ve çevre konusu gözden geçirilmekte ve çalışma sonuç bölümüyle tamamlanmaktadır. Anahtar kelimeler: Toplumsal cinsiyet, kırsal kadın, çevre Rural Woman And Envıronment ABSTRACT Like many other concepts it is also difficult to define the environment. In most cases environment is basically understood as the nonhuman world and sometimes it is used as a synonym for the nature. However the relationship between environment and human is becoming more important in the contemporary environment definitions. In this article, the relationship between rural woman and environment will be investigated through the gendered lens. Women-environment relations will be examined in two ways: women who have affected the environment and are affected by the environmental conditions. As a result, rural woman-environment relations will be reviewed by referring to the preceding studies. Firstly the concepts of environment and gender will be examined and the subject of rural woman and the environment will be revised afterwards. Finally the paper will end with the conclusion part. Key Words: Gender, rural woman, environment GĐRĐŞ Đnsan-insan ve insan-doğa ilişkilerini inceleyen sosyolojinin ilgi alanlarından birisi de çevre sosyolojisidir. Toplum-çevre ilişkisi incelendiğinde, toplumların avcıtoplayıcı toplumlar, tarım toplumları ve sanayi toplumları olmak üzere kabaca üç evreden geçtiği kabul edilir. Her evrede toplumların çevreyle olan ilişkileri farklılaşır. Sanayi toplumları doğa üzerinde hâkimiyetin en üst seviyede olduğu toplumlar olduğu gibi erkek egemen ideolojinin de baskın olduğu toplumlardır. Ancak sorun birey olarak erkekler değil ataerkil yapıdır. Bu çalışmada toplumsal cinsiyet bağlamında kadınların çevre ve doğayla olan ilişkileri irdelenecektir. Kırsal alanda kadınların çevreyi kullanma biçimleri toplumsal cinsiyet rolleri ile yakından ilgilidir. Temizlik ve yemek yapma, yaşlı ve çocukların bakımı, tarlayı sulama, gübreleme, çapalama, hayvanlara bakma gibi kadınların ev içi ve ev dışında yerine getirdikleri pek çok şey çevre ile yakından ilgilidir. Köylerde doğal kaynakları kullanan ve yönetenler yani çevreyi etkileyenler olarak kadınların, su ve toprak başta olmak üzere doğal kaynakları akılcı ve çevreye duyarlı şekilde kullanmaları önem taşımaktadır. Ayrıca iklim değişikliği, toprağın verimsizleşmesi, temiz içme ve kullanma suyunun olmaması, kıtlık, doğal bitki örtüsü ile hayvan türlerinin ve kültürel çevrenin hızla yok olması gibi olumsuz çevre koşulları kırsal alanda kadınları etkilemektedir. Sanayileşme ve kentleşme süreci kırsal alanda önemli değişmeleri beraberinde getirdiği gibi çeşitli çevresel riskleri de getirmiştir. Đnsan-doğa ilişkisinde insanın doğayı egemenliği altına alma istemi ve doğaya müdahalesi beraberinde doğal dengenin ∗ Doç. Dr. Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü nadak@akdeniz.edu.tr 661 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 bozulması, biyolojik çeşitliliğin azalması, iklimlerin değişmesi gibi çeşitli çevresel risk ve sorunları gündeme taşımıştır. Kadının kırsal alanda cinsiyete dayalı işbölümü sonucu ev içi ve ev dışında yerine getirdiği pek çok iş çevreyle yakından ilgilidir. Bu bağlamda bildirinin kavramsal kısmında toplumsal cinsiyet ve çevre kavramları irdelendikten sonra kadın ve çevre ilişkisi tartışılacaktır. TOPLUMSAL CĐNSĐYET Toplumsal cinsiyet kavramı, ‘toplumsal cinsiyet’ (gender) ile ‘cinsiyet’ (sex) arasındaki farkı belirtmek için Robert Stoller tarafından 1968 yılında ortaya atılmıştır (Segal, 1992). Ann Oakley tarafından da toplumsal cinsiyet kavramı 1970’li yılların başında sosyolojiye girmiştir. Ann Oakley’e göre, “‘cinsiyet’ (sex) biyolojik erkek-kadın ayrımını anlatırken, ‘toplumsal cinsiyet’ (gender) erkeklik ile kadınlık arasındaki buna paralel ve toplumsal bakımdan eşitsiz bölünmeye gönderme yapmaktadır.” (Marshall, 1999). Serdaroğlu (2010) cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarını şu şekilde tanımlar: “Cinsiyet cinsler arasındaki mevcut genetik, fizyolojik ve biyolojik özelliklerle tanımlanan farklara işaret eden bir kategorileştirmeyi işaret ederken, toplumsal cinsiyet toplumsal olarak inşa edilmiş, kültürel bir kategoridir… Toplumsal cinsiyet farklı kültürlerde, farklı coğrafyalarda ve tarihin farklı dönemlerinde farklı alanlarda neyin eril neyin dişil olduğuna ilişkin inançları anlatır ve farklı cinslere atfedilen tutum ve davranışlar onlara verilen roller ve sorumluluklar olarak tanımlanır.” Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet ile yakından ilgili diğer bir kavram da cinsiyet rolleridir (sex role). Cinsiyet rolleri kadın ve erkek için uygun görülen, bir kültüre özgü tutum, alışkanlık ve davranışların harekete geçirilmesine gönderme yapar. Simone de Beauvoir’a toplumsal cinsiyetin, cinsiyetten farklılığını “Đkinci Cins” (The Second Sex) adlı çalışmasında kadın olarak doğulmaz, kadın olunur diyerek özetleyip, kadın ve erkek arasındaki fiziksel farklılıkların ancak toplumsal düzlemde anlam kazandığını ifade etmektedir. Düşünüre göre kadın ve erkek arasındaki farklılıklar, biyolojik özelliklerle açıklanabilir ama belirlenemez (Humm, 2002). Yapılan tanımlamalardan da anlaşılacağı üzere, cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasındaki ayrım temel bir ayrımdır. Böylelikle kadın ve erkek arasındaki farkların sadece biyolojik temelli olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Cinsiyetimize ilişkin algılayışımız, tutum ve davranışlarımız toplum tarafından inşa edilmekte, kadın ve erkek arasındaki farklılıklar toplumsal düzlemde kurulmaktadır. Toplumsal cinsiyetin, kadın ve erkek üzerinde yarattığı davranışsal, karakteristiksel, rolsel farklılıklar -erkek normu üzerine kurulu dünyada, erkek egemenliğini pekiştirecek bir şekilde- ailede, okulda, kitle iletişim araçlarında açıkça ya da üstü kapalı bir şekilde kuşaktan kuşağa aktarılır. Sosyal ilişkilerin cinsiyet kalıpları doğrultusunda biçimlenmesi, kadının gelişiminin, statüsünün vb. erkeğin konumuna bağlı olmasına yol açar. Toplumsal cinsiyet, toplum tarafından kadın ve erkek tarafından gerçekleştirilmesi beklenilen rol ve davranışlara göndermede bulunan bir kavramdır. Kadın ve erkeğe ilişkin tutumlar zaman içerisinde değişmekte ve aynı zamanda her toplumda farklılıklar göstermektedir. Kamusal alan erkeğin alanıyken, kadın özel alan içerisindedir. Her iki alan içerisinde de kadının ve erkeğin gerçekleştirmesi gereken roller toplum tarafından belirlenmiş bulunmaktadır. Belirlenen cinsiyet rolleri, çocukluk sürecinde aileden başlayarak, toplumun diğer kurumlarının da aracılığıyla pekiştirilir. Kadın ve erkeğin, cinsiyet kimliklerini ve cinsiyet rollerini öğrenmeleri toplumsallaşma süreciyle beraber başlar. Coleman ve Cressey’e göre kültürel yaşamımız için gerekli olan şeyleri -gelenekleri, alışkanlıkları, değerleri, nasıl konuşacağımızı ve düşüneceğimizi- toplumsallaşma süreci içinde öğreniriz. Toplumsal cinsiyette bu sürecin bir parçasıdır; üyesi olduğumuz cinsiyetten beklenilen tutum ve davranışlar bu dönemde şekillenir. Cinsiyetle ilgili basmakalıp uygulamalar çocuğun doğumuyla başlar: Erkek çocuklar mavi, kız çocuklar ise pembe battaniyeye sarılırlar. Cinsiyetler arası farklılıklar 662 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yatak odalarının dekorasyonunda ve oyuncaklarda da kendini gösterir (Coleman ve ark.1999). Toplumsal cinsiyet Đlişkileri, hayatın birçok alanında erkeklerin daha baskın olduğu, kadınların genellikle ikinci plana itildiği, eşit olmayan güç ilişkisi içermektedir. Erkekler ve erkeklere atfedilen işlevlere ve görevlere verilen değer, birçok açıdan kadınlara ve kadınlara atfedilen işlevlere ve görevlere verilen değerden daha büyüktür. Bu bildiride kırsal alanda kadının evi içi ve ev dışında yerine getirdiği görev ve sorumluluklar toplumsal cinsiyet bağlamında değerlendirilecektir. ÇEVRE VE TOPLUM Çevre belirli bir zamanda dolaylı ya da dolaysız olarak kişiyi etkileyen, ferdin maddi ve manevi gelişmesini ve yaşam koşullarını belirleyen biyolojik, coğrafi ve toplumsal etkenlerin tamamıdır. Çevre; günümüzde doğal, ekonomik ve kültürel değerlerin bir bütünü olarak ele alınmakta ve bunlar arasındaki karşılıklı etkileşim gözetilmekte, içerdiği temel unsurlar olan insanla birlikte bütün canlı ve cansız varlıklarla; canlı varlıkların her çeşit eylem ve davranışını etkileyen fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal nitelikteki etkenlerin bütünü olarak değerlendirilmektedir (Ansiklopedik Çevre Sözlüğü, 2001). Đnsan yaşamının doğayla birlikteliği, insanlığın çok eski dönemlerden itibaren doğa ve insan-doğa ilişkileri konusunda görüşler ve düşünceler geliştirmesine neden olmuştur. Đnsanın doğaya egemen olma çabası insanın doğaya yabancılaşmasını ve doğanın insan lehine (aslında aleyhine) tahribini de beraberinde getirmiştir. Bu nedenle günümüz toplumlarını doğanın sınırsızca insan iyiliği için sömürüldüğü, çevrenin aşırı tahrip edildiği, çevresel sorunların geçmişe oranla arttığı ve küresel hale geldiği risk toplumları olarak adlandırmak da mümkün gözükmektedir. Çünkü çevre dengeli ve sağlıklı olduğu ölçüde toplumsal yaşamı destekler ancak çevresel dengenin sağlanabilmesi insana ve onun davranışlarına bağlıdır. Yani, insanoğlu geçmişten bugüne hem çevresindeki olaylardan etkilenmiş hem de çevreyle ilgili faaliyetleriyle çevresini etkilemiş, değiştirmiş, zarar vermiş ve çevrenin kirlenmesine neden olmuştur. Toplum, doğa üzerinde kurulmuştur ve doğayla karşılıklı, sürekli ilişki içindedir. Savaş, aşırı tüketim, nüfus artışı, doğal kaynakların aşırı kullanımıyla ekolojik yıkıma neden olan insanlar, yalnızca var olabilmek için bağımlı oldukları doğanın değil aynı zamanda insan türünün diğer yarısı olan kadınların da fiziksel ve ruhsal olarak kalıcı zararlar görmelerine neden olurlar. Zehirli atıklar ve kirlilik nedeniyle ölen, hastalanan, aç kalan, insan türünün devamını sağlayacak olan doğurganlıkları tehdit altında olan kadınlardır. Bununla birlikte hastaların, yaşlıların, çocukların bakımı ve beslenmesinden, yiyecek, giyecek ve yakacak temininden sorumlu olanlar da kadınlardır. Biyolojik yapıları ve toplumsal iş bölümünde kadına düşen bu görevler, onları doğrudan doğaya bağımlı kılar ve doğayla erkeklerden daha farklı bir ilişki kurmasını sağlar. Diğer taraftan kadını doğayla özdeşleştiren erkek egemen anlayış her ikisini de tahakküm altına alarak ikili sömürüyü gerçekleştirir (Çetin, 2007). KIRSAL KADIN VE ÇEVRE Kırsal alanda kadının yaşam pratikleri çevre ile yakından ilgilidir. Geleneksel cinsiyete dayalı işbölümüne bağlı olarak hem ev ve aile ile ilgili yemek ve temizlik yapma, çocuklara ve hastaya bakma gibi görevleri yerine getiren kadın hem de ev dışında ücretsiz aile işçisi olarak tarlada, bağda çalışmakta, hayvan bakmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda kırsal kadın, tarımsal işgücünün önemli bir bölümünü karşılamakta ve gelişmekte olan ülkelerin gıda ihtiyacını üretmektedir. Kadının kırsal alanda yerine getirdiği pek çok faaliyet çevreyle yakından ilgilidir. Bu bağlamda kırsal alan kadınları hem çevreyi etkilemekte hem de çevresel bozulma nedeniyle çevrenin olumsuz koşullarından etkilenmektedirler. 663 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kırsal alanda aile bireylerinin tümünün yaşadığı zorlukları kadınlar daha yoğun yaşamaktadırlar. Çünkü kadın, yerine getirmek zorunda olduğu ve neredeyse tamamının sorumluluğunu taşıdığı ev ve aileye ilişkin görevlerinin yanı sıra, ev dışındaki işlere de yoğun emek harcamaktadır. Özellikle de tarımsal aktivitenin ailenin geçimini sağlayamadığı, erkeğin çalışmak amacıyla uzun ya da kısa süreli olarak köy dışına çıkması gerektiği durumlarda ailenin yükü kadının omuzlarına binmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde bazı ekofeminist çalışmalar bu ülkelerde ortaya çıkan kadın ve çevre sorunlarının nedeninin Batı’nın dayatmacı ve tek tip kalkınma modellerinin erkeğin doğayla bağlantısını koparması ve geleneksel rollerini sürdüremez duruma düşen kadını ve doğayı marjinalleştirmesi olduğunu ileri sürer (Çetin, 2007). Tarımdaki kadınlar üretim faaliyetlerinin büyük bir bölümünü küçük aile işletmelerinde ücretsiz aile işgücü olarak yerine getirmektedir. Aile işgücünün özelliğine uygun olarak kadın, çalışmaları karşılığında işgücüne ya doğrudan katılmakta veya ücretli olarak başka işletmelerde çalıştığı zaman çalışmasının karşılığını almakta ve bunu genelde de aile başkanı olan erkeğe vermektedir (Yıldırak ve ark., 2002). Urfa’da gerçekleştirilen bir çalışmada kadınların bitkisel üretimde genellikle çapalama, seyreltme ve hasat işlerinde çalıştığı ayrıca çok yoğun olmasa da sulama, gübreleme, ilaçlama ve ürün değerlendirme gibi işleri de yerine getirdiği gözlenmiştir. Hayvansal üretimde ise, neredeyse bütün işler kadınlar tarafından yapılmaktadır. Kadınların bitkisel üretime ortalama günde 7-10 saat arasında, hayvansal üretimde ise 2-3 saat ve ev islerine ise 4-6 saat arasında zaman ayırdığı saptanmıştır. Buna bir de çocuk bakımı eklendiğinde kadının hiç boş zamanının olmadığı söylenebilir (Kara ve ark.2007). Kırsal kadın bir taraftan temizlik, çocuk bakımı, ekmek yapma, yakacak temini, gıda ve beslenme gibi ev işleri yaparken diğer taraftan bitkisel ve hayvansal üretim, el sanatları etkinlikleri, tarım dışı işler ve gelir getirici faaliyetlerde de (pazarda satmak için mal üretimi, tarım dışı ücretli işçilik, pazarlama faaliyetlerine katılım gibi) bulunmaktadır. Kırsal alanda pek çok işi yerine getiren kadın nadiren ailede ve üretimde söz sahibi olabilmektedir ((Yıldırak ve ark., 2002). KADIN, TARIM VE ÇEVRE Dünyadaki doğal kaynaklar insan nüfusunun yaşamını sürdürmesi ve gelişimi için hayati öneme sahiptir. Madenler, canlı türleri ve habitatlar gibi bazı kaynaklar sonlu olduğu için tüketildiklerinde ilelebet yok olurlar. Hava, su ve ağaçlar gibi diğer kaynaklar ise yenilenebilir olmakla beraber, yeniden yetişmeleri, yenilenmeleri ve kirlendiklerinde temizlenmeleri için genellikle dünyanın doğal sistemlerine güveniriz. Günümüzde doğal kaynakların aşırı kullanım ve sömürüsünün etkileri hem yerel hem de global düzeyde hissedilmeye başlanmıştır. Hava, su, toprak, bitki örtüsü, ormanlar, madenler dünyanın doğal kaynaklarını oluşturur. Kırsal yaşamın doğayla içiçeliği ve hane gelirlerinin azlığı kadının günlük yaşamında doğal kaynakları daha önemli bir hale getirmektedir. Dünyanın bazı yerlerinde doğal kaynakların birincil kullanıcıları kadınlardır. Kırsal alanda hayvan otlatma, yakacak temini, yaylacılık, doğal bitki toplayıcılığı gibi faaliyetler için en önemli doğal kaynaklardan birisi ormanlardır. Ancak sayılan amaçlar için ormanların aşırı kullanımı ormanların zaman içinde yok olması sorununu gündeme getirmektedir. Kırsal alanda hayvancılık kadınların en fazla yer aldıkları işlerden birisidir. Tüketime dönük üretim yapan kırsal geçimlik sektöründe hayvanların bakımından sorumlu kadınlar aynı zamanda onların yemini temin etmek ve kış için yemleri yazdan depolamak durumundadır. Kırsal bölgelerdeki doğal kaynakların başında hayvanların temel yem girdisini karşılayan meralar önem taşır ve uygun olduğunda yem maliyetinin %70’ine kadarlık bölümü meralar yoluyla giderilebilmektedir (Yıldırak ve ark., 2002). Sınırlı bütçeye sahip kırsal ailede kadın hayvanlarını öncelikle meralarda otlatmaktadır. Ancak meraların aşırı kullanımı zaman içinde kendilerini yenileyememelerine neden olarak kadının görevlerinden olan hayvanlara yem temini güçleştirmektedir. 664 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Her tür tarım sisteminin temelini oluşturan toprak ve su kaynakları ve bu kaynakların korunması sürekli ve gelişmiş gıda üretimi açısından yaşamsal önem taşır. Su, kırsal kesimdeki kadınlar için çok önemli bir önceliktir: kadınlar su taşırlar ve suyun evdeki kullanımını düzenlerler; sulu ve sulamasız tarım ürünleri yetiştirirler; suyun nereden bulunacağını, nasıl depolanacağını, ne zaman kıtlaşacağını ve eldeki suyun aile açısından kullanılabilir olup olmadığını bilirler (http://www.ksgm.gov.tr 2008). Ancak günümüz toplumlarının çevre sorunlarının başında su konusu gelmektedir. Su konusu, Ocak 1992 tarihli Dublin Konferansı'nda "Dublin Đlkeleri" adıyla aşağıdaki hususlar benimsenmiş ancak geniş bir uygulama alanı bulamamıştır: - Hayatın, kalkınmanın ve çevrenin sürdürülebilirliğinde temel rol oynayan tatlı su kaynakları sonsuz ve bozulmaz değildir. - Su yönetimi, tüm paydaşların katılımıyla gerçekleştirilmelidir. - Kadınlar, suyun temini, yönetimi ve korunmasında önemli role sahiptir. - Su, tüm yararlı kullanımları ile ekonomik bir değere sahiptir ve ekonomik bir mal olarak değerlendirilmelidir. Buna rağmen, kadınların, suya erişimde erkeklere nazaran dezavantajlı oldukları gerçeğinden hareketle, Dublin Đlkelerinde kadınlara ayrıcalık tanınmış olması önemli bir adım olarak değerlendirilebilir (Orhon, 2002). Kadınların günlük işleri arasında yer alan su getirmek, hayvan yemi ve yakacak sağlamak gibi işler onların ortalama olarak günde 10-12 saatlerini alır. Örneğin Hindistan’da odun evi ısıtmada en önemli enerji kaynağıdır ve evle ilgili enerjinin%65’ini sağlar (Agarwal, 1992). Tarımda zararlılarla mücadelede kullanılan ilaçlar hem kadınlara hem de çevreye zarar vermektedir. Pamuk ekimi ve toplaması, tütün toplama, pirinç dikimi gibi işler kırda kadının görevleri arasındadır ve kadın bu görevleri esnasında bu ürünlerin yetiştirilmesinde kullanılan pestisitlerin zararlı etkilerine maruz kalır. Zararlılarla mücadelede kullanılan ilaçlar özellikle gebe ve emzikli kadınlarda sağlığı olumsuz etkileyebilmektedir. Ayrıca tarımda sıklıkla ve bilinçsiz olarak kullanılan gübre ve tarım ilaçları sadece kadınlara değil çevreye de zarar verir. Bu maddeler yer altı sularına karışarak göl ve akarsuları yaşam ortamı olmaktan çıkarır. Kirli sular tarımsal sulamada kullanılınca toprağın niteliğini bozarak ürün verimini azaltır. Ancak tarımsal nedenlerle kirletilen suların zararı sadece bunlarla sınırlı değildir. Kırsal alanda hem ailede içme ve kullanma suyu, hem de tarımsal alanları sulamak için kullanılan suların kirlenmesi pek çok sorunu da beraberinde getirir. Kadınların evin temizliği ve yemek yapımında kullanılan sular sadece kadınların değil hane halkının tamamının sağlığı üzerinde önemli riskleri taşır. Đnsan sağlığına zararlı sulardaki kirletici maddeler, kolera, tifo, dizanteri gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklara, kitle halinde zehirlenmelere neden olur. Kirli sulardan etkilenenler sadece insanlar değil çoğunluğu kadınlar tarafından yetiştirilen hayvanlarda bu sulardan nasibini alır. Geleneksel cinsiyete dayalı işbölümüne göre çamaşır yıkamak kadınların görevleri arasındadır ve köylerde dere ve akarsular kadınların sıklıkla çamaşır yıkama alanlarıdır. Kirlenen suların çamaşır yıkamada kullanımı bu yolla çeşitli hastalıkların bulaşmasına neden olur. Sonuçta ailede hastalanan bireyin bakımı da kadının görevidir ve kırsal kadının aile içindeki yükü biraz daha artmış olur. Diğer taraftan aynı zamanda sulama amaçlı kullanılan bu sularda çamaşır yıkanması onların deterjanlarla kirlenmesine de neden olur. Yani bir yandan kadınlar suların kirlenmesine neden olurken diğer yandan kirlenen sulardan da olumsuz etkilenirler. Kırsal alanlarda günlük hayatın akışı içinde sosyal ilişkiler ağı oldukça önemlidir ve kadınların sosyal ilişki ağı erkeklerinkinden daha geniştir. Kadın için bu sosyal ağlar iki açıdan çok önemlidir. Birincisi kadınların sosyal ilişki ağı sıklıkla erkeklerinkinden çok daha belirgindir. Bu ağlar ayrıca kadınların dayanışması için bir birlik sağlar. Kadınların orman koruma grupları böyle ağlar üzerinde başarılı bir şekilde kurulmaya uygundur. Đkincisi kırsal kadınların hayatta kalmaları erkeklerden daha çok bu sosyal 665 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ağlara bağımlıdır ve bu nedenle yaşadıkları sosyal çatışmalarda erkeklerden daha çok zorlanırlar ve daha hızlı bu sorunları çözmeye çaba gösterirler. Çünkü kollektif eylemle daha iyi ayakta kalabilirler (Agarwal, 1992). Türk toplumunda tarımsal aktiviteyle ilgili pek çok iş imece usulü komşu ve akrabalarla gerçekleştirilir. Kadının yerine getirdiği kışlık yiyeceklerin hazırlanmasından (tarhana, salça yapma, erişte kesme vb.) tarlada ürünün toplanmasına kadar pek çok görevi ortaklaşa çalışmayı gerektirir. Ancak ormansızlaşma, çevresel bozulma ve kentleşme gibi etkenler özellikle dağ ve orman köylerinin terk edilmesine neden olarak buradaki nüfusun giderek azalmasına ve kadının sosyal çevresinin küçülerek günlük hayatının zorlaşmasına neden olur. SONUÇ Orman, su, bitki örtüsü gibi doğal kaynakların aşırı kullanımı çevresel bozulmalara neden olduğu gibi kırsal alanda kadınların günlük iş yüklerini de artırmaktadır. Azalan kaynaklarla beraber odun ve hayvan yemi temininde, temiz su sağlanmasında geçen zaman ve enerji artmakta bu da kadınların görevlerini yerine getirememeleri nedeniyle üzerlerindeki baskıyı artırmaktadır. Her canlı gibi kadınlar da çevrenin tüketicileri olarak çevreyi etkilemekte ve çevre şartlarından etkilenmektedirler. Kadınların çevreyi kullanma biçimleri tipik olarak toplumsal cinsiyet rolleri ile bağlantılıdır. Özellikle kırsal alanda kadınlar, doğal kaynakları kullanarak ve yöneterek aileleri ve toplum için yiyecek ve içecek sağlarlar. Ancak yolu, suyu, elektriği, okulu olmayan köylerin varlığı, tarım topraklarının verimsizleşmesi ile ormanların tahrip edilmesi gibi olumsuz koşullar kırsal alanda sorumluluğu çok fazla olan kadınlar açısından oldukça önemli sorunlar yaratmaktadır. Ayrıca, bu ağır koşul ve sorumluluklar kadınların ilerlemelerinin önündeki en önemli engellerdendir. (http://www.ksgm.gov.tr 2008). Çevresel bozulmadan kadınlar ve kız çocukları erkeklerden farklı şekilde etkilenir. Bunun birkaç nedeni vardır. Birincisi daha önceden varolan cinsiyete dayalı işbölümüdür. Yoksul köylü ve kırsal alanlarda toplama, harmanlama, gübreleme gibi işler kadınların görevidir. Böyle hanelerde ailenin geçimini sağlamada ve aile ekonomisinde kadınlar önemli sorumluluklara sahiptir. Đkinci olarak kırsal hanelerde geçimlik kaynakların (sağlık bakımı ve yiyecekleri içeren) dağıtımda sistematik toplumsal cinsiyetle ilgili farklılıklar vardır. Üçüncüsü kırsal ekonomilerde, tarımsal ve üretim teknolojisiyle ilgili alanlarda en önemli üretken kaynaklara kadın ve erkeklerin erişimde eşitsizlikler vardır. Kadınlar iş piyasasında sistematik olarak dezavantajlı bir pozisyona sahiptir (Agarwal,1992). Yoksulluk kadınların çevreye bağımlılığını artırarak aşırı derecede doğal kaynak kullanımı zorunlu hale getirmektedir. Sonuç olarak toplumsal cinsiyet bağlamında kırsal alanda kadınların yerine getirdikleri günlük aktiviteleri bir taraftan çevresel bozulmaya neden olurken bir taraftan da bu çevresel bozulma günlük yaşamlarını olumsuz etkilemektedir. KAYNAKLAR Agarwal, B., 1992. The Gender and Environment Debate: Lessons From India. Feminist Studies, Vol. 18 Issue 1, p119, 40p, 3 Charts Ansiklopedik Çevre Sözlüğü, 2001. Türkiye Çevre Vakfı Yayınları No. 142, Ankara Coleman, J.W. ve Cressey, D.R., 1999. Social Problems, Longman, United States Çetin, O. B. 2007. Çevre Sorunu mu? Kadın Sorunu mu? Sivil Toplum Dergisi, 5 (20), ss. 135-142 Fatma, Ö.K. ve AKTAS, Y. 2007. Şanlıurfa Đlinde Kadınların Tarımsal Yayım Çalışmasından Yararlanmasına Etki Eden Olumsuz Etkenler, Tarım Ekonomisi Dergisi, 13(2) : 71 – 8 Humm, M., 2002. Feminist Edebiyat Eleştirisi, Say Yayınları, Đstanbul. 666 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Marshall, G., 1999. Sosyoloji Sözlüğü, Çev: Osman Akınhay, Derya Kömürcü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara. Politika Dokümanı Kadın ve Çevre, 2008. T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, http://www.ksgm.gov.tr/Pdf/cevre.pdf (5.7.2010) Yıldırak, N.; Gülçubuk, B.; Gün, S.; Olhan, E.; Kılıç, M. 2002. Türkiye’de Gezici ve Geçici Kadın Tarım Đşçilerinin Çalışma ve Yaşam Koşulları ve Sorunları, http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/publ/kadintarim.pdf (6.7.2010) Orhon, D.; Sözen, S.; Üstün, B.; Görgün, E.; Karahan Gül, Ö.; 2002. Su Yönetimi ve Sürdürülebilir Kalkınma Ön Rapor, Đstanbul. http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/vizyon2023/csk/EK-2.pdf (5.7.2010) Segal, L., 1992. Ağır Çekim Değişen Erkeklikler Değişen Erkekler, Çev: Volkan Ersoy, Ayrıntı Yayınları, Đstanbul Serdaroğlu, Ufuk, 2010. Sunuş, “Alınmıştır: Đktisat ve Toplumsal Cinsiyet.(ed Serdaroğlu, U., Efil yayınevi, Ankara Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı 2008-2013, 2008. T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Ankara. http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/SayfaDosya/TCEUlusaleylemplani.p df (4.7.2010) 667 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Gıda Güvenliği Ve Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (Gdo) Okan EŞTÜRK1 Özlem EŞTÜRK2 M. Necat ÖREN2 Zehra AYHAN1 ÖZET Günümüzde insanların yeterli ve dengeli beslenmesi dünyanın karşı karşıya kaldığı en önemli temel sorunlardan biridir. Hızlı nüfus artışı, küresel iklim değişiklikleri ve küresel ekonomik krizler gibi nedenler bu sorunu daha da derinleştirmektedir. Son yıllarda ortaya çıkan deli dana hastalığı, şap hastalığı, kuş gribi, pestisit kalıntıları ve dioksin gibi bir dizi gıda kaynaklı sorunlar ve krizler, toplumun, gıda üreticileri ve işletmelerine karşı olan güvenini önemli ölçüde zedelemiş ve gıda üreticileri ve işletmelerin güvenli gıda üretim kapasiteleri sorgulanır hale gelmiştir. Bütün bu gelişmelerin sonucunda gıda güvenliği Batı ülkelerinde yasama organlarının öncelikli konularından biri haline gelmiştir. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) gıda güvenliğini ilgilendiren en yeni ve önemli konudur. Sivil toplum kuruluşları ve tüketici örgütlerinin yoğun tepkisine rağmen GDO içeren gıdalar tüketicileri GDO tüketiminden kaynaklanacak sorunlardan korumak için gerekli kanun ve yönetmelikler çıkarılmadan önce günlük hayatımıza girmiştir. GDO sorunu uzun vadede uluslararası toplumun insani, ekonomik, siyasi, etik, ideolojik ve bilimsel alanlarda tartışacağı bir konu olacaktır. GDO içeren gıdaların uzun süreli kullanımının insan sağlığına olan etkilerinin belirlenememiş olması, çevre ve ekolojik denge üzerine olan olumsuz etkileri ve gıda güvencesini tehdit etmesi ile ilgili ortaya atılan savlar, GDO'yu önümüzdeki yıllarda çok tartışılır bir konu haline getirecektir. Bu çalışmada insan, hayvan ve çevre güvenliği açısından GDO'lu ürünlerin risk değerlendirmesi yapılacak ve ülkemizde GDO'lu gıdalara yönelik yapılan son düzenlemeler tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: GDO, gıda güvenliği, transgenik Food Safety And Genetıcally Modified Organisms (Gmo) ABSTRACT Nowadays, adequate and balanced diet of people is one of the most important basic issues the world faces. Problems such as rapid growth of population , global climate changes, global economic crisis deepens this problem further. In recent years, a series of food scares and crises such as mad-cow disease, foot and mouth disease, bird flu pesticide residue and dioxin have seriously undermined public confidence in food producers and operators and their capacity to produce safe food. As a result, food safety has become a top priority of the Western countries legislative authorities. Genetically Modified Organisms (GMOs) is the newest and the most important food safety concern. Despite the intense reactions from non governmental and consumer organizations, GM foods have entered our lives with inadequate legislative measures to protect consumers from their consumption. The GMO issue will betopci of debade for the international community in human, economical, political, ethical, ideological, and scientific issues are concerned. Arguments about the undetermined effects of long term consumption of GMO containing food on human health, negative impacts on environment and ecological balance and threats posing the food security will made GMO one of the most discussed issues in coming years. In this study, risk assessment of GM products in terms of human, animal and environmental safety will be conducted and the recent arrangements for GM foods in our country will be discussed. Key Words: GMO, food safety, transgenic GĐRĐŞ Doğal olarak gerçekleşmeyen bir yolla genetik materyali (DNA) değiştirilen organizmalar Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) olarak tanımlanabilir. Bu teknoloji çoğunlukla modern biyoteknoloji veya gen teknolojisi bazen de rekombinant DNA teknolojisi veya genetik mühendisliği olarak adlandırılır. Gen teknolojisi, seçilmiş 1 2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Antakya/Hatay Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Adana 668 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 bireysel genlerin bazen birbiriyle ilgisi olmayan türler arasında bir organizmadan diğerine aktarılmasına olanak sağlar. Gen aktarımının tarım ürünlerine kazandırdığı başlıca faydalar (1) zararlı böcekler, (2) yabancı bitki öldürücüler (herbisitler), (3) kuraklık, (4) tuza dayanıklılık, (5) iyileştirilmiş besin kalitesi ve (6) ağızdan alınan (oral) aşıların geliştirilmesi için kullanılabilmesidir. GD tohum üreticileri, ürünlerinin kabul görmesini sağlamak için çiftçilerin ve daha genel olarak gıda endüstrisinin ilgisini çekecek yenilikler üzerine yoğunlaşmışlardır. Ancak bu ürünlerin güvenliği, alerjik ve toksik olma durumuyla ilgili endişeler, eleştirilerin artmasına neden olmaktadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ortak çalışmasında Genetiği Değiştirilmiş (GD) ürünlerin güvenliği ve alerjenliğini değerlendirmek için izlenecek temel ilkeler belirlenmiştir (FAO/WHO, 2001). Bu temel ilkeler GD ürünlerin alerjenliğini çalışmak için biyoinformatik yaklaşım, sindirilebilirlik çalışmaları, hayvan modeli, özel serum taraması gibi uygulamaları önermektedir. GD gıdalar, üretici veya tüketiciler açısından belirgin bir faydası olduğu için üretilir ve pazarlanır. GD bitkileri geliştirmenin temel amacı ürün muhafazasını geliştirmektir. Halihazırda piyasada bulunan GD ürünlerde, böceklerin veya virüslerin neden olduğu bitki hastalıklarına karşı direncin sağlanması veya herbisitlere karşı artan dayanıklılık yoluyla daha ileri düzeyde ürün muhafazası hedeflenmiştir. Böceklere karşı direnç, toksin üretimi için Bacillus thuringiensis (Bt) bakterisinden genin gıda bitkilerine aktarılmasıyla sağlanır. Bu toksin geleneksel bir böcek öldürücü (insektisit) olarak tarımda kullanılmakla beraber insan için toksik değildir ve mide asidi ile parçalanır (Uzogara, 2000). Bu toksini kalıcı olarak üreten GD ürünler için böcek baskısının fazla olması durumunda daha düşük düzeyde insektisit kullanımına ihtiyaç duyulduğu gösterilmiştir. Virüslere karşı direnç, bitkide hastalığa neden olan belli bir virüsten genin aktarılmasıyla sağlanır. Virüs direnci, bitkinin bu virüsün neden olduğu hastalığa karşı daha az duyarlı olmasını ve daha yüksek ürün verimi elde edilmesini sağlar. Herbisitlere karşı dayanıklılık bazı herbisitlere karşı dirence sahip bakterilerden genin aktarılması ile sağlanır. Yabani ot baskısının fazla olduğu durumlarda herbisitlere karşı dayanıklılığa sahip ürünlerin kullanımı, kullanılan herbisit miktarını azaltmıştır (WHO, 2010). GD ürünlerin büyük bir çoğunluğu böcek ve hastalıklara karşı direnç, herbisitlere karşı dayanıklık veya bu özelliklerin kombinasyonunu sağlayacak şekilde bir veya daha fazla gen kodunun aktarılmasıyla değiştirilmiş soya fasulyesi, mısır, pamuk ve patates çeşitleri oluşturmaktadır. GD bitkilerden elde edilen gıda ve yemlerin güvenliği gerçek denklik kavramına göre yapılmaktadır. Bu ilkeye göre, GD tarım ürününden elde edilen gıda veya yemin geleneksel üretim yöntemi ile elde edilen aynı ürün kadar güvenli olduğu gösterilmelidir. Bu ilkenin uygulanması GD ürün ile güvenli tüketim geçmişine sahip geleneksel eşdeğer ürün arasında benzerliklerin ve farklılıkların bulunmasını içerir. Güvenlik analizi aşağıda verilen maddeleri içerir : a. bitkinin agronomik ve morfolojik özellikleri b. temel ve iz besin bileşimi ve önemli anti besin maddesi ve toksik madde içeriği c. ürün için yeni herhangi bir proteinin moleküler özellikleri, tanımı ve güvenliği d. uygun bir hayvan modelinde yeni ürünün geleneksel eşdeğerine göre toksikolojik ve besinsel özelliklerinin kıyaslanması (Varzakas ve ark., 2007) WHO, FAO, Avrupa Birliği (AB) komisyonu, ABD Ulusal Bilimler Akademisi, Toksikoloji Derneği gibi farklı bilimsel organizasyonlar güncel gıda güvenliği değerlendirme işlemlerinin günümüz GD tarım ürünlerinin insan veya hayvan sağlığı için oluşturacakları riskleri belirlemede yeterli olduğunu ifade etmişlerdir (Varzakas ve ark., 2007). GD tarım ürünleri için daha duyarlı tekniklerin ve teknolojilerin kullanılarak daha üst düzeyde gıda güvenliği güvencesinin sağlanması gereklidir. Bir gıda ürünün güvenli olduğunu belirlemek için tek bir çalışmanın yeterli olması mümkün değildir. Dolayısıyla, 669 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 GD tarım ürününden elde edilen gıda ve yemlerin güvenli olduğunun değerlendirilmesi için besin içeriği ve güvenliği ile ilgili tüm çalışmaların birlikte değerlendirimesi ve geleneksel eşdeğer tarım ürününden elde edilen gıda ve yemlerin güvenliği ile karşılaştırılması gereklidir. GDO’LARIN ÇEVRE VE ĐNSAN SAĞLIĞINA OLABĐLECEK OLUMSUZ ETKĐLERĐ GD gıdaların güvenlik değerlendirilmesinde genellikle (1) doğrudan sağlık etkileri (toksik olma durumu), (2) alerjik reaksiyonları tetikleme eğilimi (alerjik olma durumu), (3) besinsel veya toksik özelliği olduğu düşünülen özel bileşenler, (4) aktarılan genin kararlılığı, (5) genetik değişimle bağlantılı besinsel etkiler ve (6) gen ilavesinden kaynaklanabilecek istenmeyen etkiler araştırılmaktadır. Üretici şirketlerin GDO’lu ürünlerin sağlık ve çevre üzerine etkilerini kamuoyuyla paylaşmama eğiliminde oldukları düşünülürse ilgili kuruluşların konu ile ilgili bütün uygulamaları detaylı olarak incelemesi gerekmektedir. GDO’lu ürünlerle ilgili 3 temel konu tartışılmaktadır: a. alerjik reaksiyonları tetikleme eğilimi (alerjen olma durumu) b. gen aktarımı c. kendi soyu dışından üreme (outcrossing) Alerjen olma durumu. Aktarılan genin bitkide oluşturduğu proteinin alerjen etkiye sahip olmadığı gösterilmedikçe yaygın olarak alerjik etkiye sahip gıdalardan gen aktarımı tavsiye edilmemektedir. Geleneksel olarak geliştirilen gıdalar genellikle alerjik olma durumu için test edilmemektedir. Ancak, GD gıdalar için testlerin protokolleri Birleşmiş Milletlerin Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından değerlendirilmektedir. Günümüzde onay almış GD ürünlerle bağlantılı herhangi bir alerjik etki bulunmamıştır (WHO, 2010). Gen aktarımı. GD gıdadan insan hücresine veya sindirim sistemindeki bakteriye gen aktarımı, antibiyotik direncinin oluşması gibi insan sağlığını olumsuz etkileyecek bir duruma neden olabilir. GDO’ların üretilmesinde kullanılan antibiyotik direnç genlerinin sindirim sistemindeki bakteriye geçmesi sonucu birçok hastalığın tedavisinde kullanılan antibiyotikler etkisiz kalabilirler. Her ne kadar bu gen aktarım olasılığı düşük olsa da FAO/WHO uzman paneli tarafından antibiyotik direnç geni aktarımı yapılmadan bu teknolojinin kullanılması önerilmiştir. Kendi soyu dışından üreme (outcrossing). GD bitkilerden geleneksel ürünlere veya doğada doğal olarak yetişen yakın türlere gen hareketinin (kendi soyu dışından üreme olarak tanımlanır) yanı sıra geleneksel tohumlardan elde edilen ürünle GD bitkiden elden edilen ürünün karıştırılması gıda güvenliği ve gıda güvencesi üzerinde dolaylı bir etkide bulunabilir. Bu riskin gerçekçi olduğu ABD’de yalnızca yem olarak kullanılması onaylanan mısır türünün insan tüketimi için üretilen mısıra karışmasıyla gösterilmiştir. Birçok ülke karışmayı azaltmak için GD ürünlerle geleneksel ürünlerin ekim alanlarının açık bir şekilde ayrılması da dahil olmak üzere çeşitli yaklaşımları uygulamaya koymuştur. Genetiği Değiştirilmiş Ürünlerin Çevresel Etkileri GD ürünlerin çevreye olası olumsuz etkileri (1) GD ürününün istenmeyen etkilere sahip olarak zararlı bitkiye dönüşmesi, (2) yeni genlerin yabani olarak yetişen bitkiye aktarılmasına aracı olarak yabani bitkinin istenmeyen zararlı bitkiye dönüşmesi, (3) virüs üretmesi için tasarlanan GD ürünlerin yeni, daha hastalık yapıcı veya daha yaygın yayılan bir virüsün yaratılmasına neden olması, (4) bünyesinde toksik madde oluşturacak şekilde üretilen GD bitkilerin bu bitkileri tüketen yabani hayvanlar için tehdit oluşturması, (5) GD ürünlerin ekosistemi öngörülmeyen şekilde etkilemesi, (6) GD ürünlerin ürün çeşitliliğini tehdit etmesi başlıklarında tartışılmaktadır. Sayılan bu sorunların önümüzdeki 670 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yıllarda ortaya çıkma ihtimali bulunsa da şimdiye kadar GD ürün kullanımıyla ilgili ciddi bir çevresel etki rapor edilmemiştir. Hayvan ve bitki sayısını çarpıcı bir şekilde olmasa da hafif düzeyde etkilendiğine dair çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. ABD’de böcek direncinden başka GD ürünlerin olumsuz etkilerini belirlemek için sistematik bir tarama yapılmamaktadır (Varzakas ve ark., 2007). Çevre ile ilgili kaygılar aşağıdaki maddelerde özetlenebilir: GDO'ların dışarı sızma yeteneği ve yapısı değiştirilmiş genlerin yabani popülasyona karışması GD ürün hasadından sonra genin kalıcılığı (sürekliliği) hedef olmayan organizmaların (zararlı olmayan böcekler gibi) GDO'lu ürüne karşı duyarlı olması genin kararlılığı biyoçeşitlilik kaybı dahil olmak üzere bitki yelpazesinin azalması tarımda kimyasalların artan kullanımı GD ürünlerin olumsuz çevresel etkilerine ilişkin ilk yayınlar Bt toksininin kral kelebek larvalarına etkisiyle ilgilidir. Bt mısır polenlerinin kral kelebek larvalarını öldürebileceğine dair bir ön çalışma raporu, Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA) çeşitli Bt mısır türlerini onaylamasından ve 20 milyon hektar alanda Bt mısır ekimi yapıldıktan sonra Nature (Doğa) dergisinde yayınlanmıştır. Bilimsel olarak düşünülürse, delici mısır kurdunu hedef alan toksinin kral kelebek larvasını da etkilemesi şaşırtıcı değildir. Bt'li ürünlere EPA tarafından onay verilmeden önce bal arısı, zar kanatlılar ve diğer bazı organizmaların Bt toksini ile beslenmesini içeren bazı testlerin yapılması gereklidir. Ancak bitki zararlısı olmayan güve larvaları ve kelebekler test edilmemiştir (EPA, 1997). Yoğun baskı üzerine ABD hükümeti geniş kapsamlı bir tehdit risk değerlendirmesi yapmak zorunda kalmıştır. Yapılan çalışma sonuçlarına göre ABD içinde onay verilen ve ekimi yapılan birçok Bt mısır çeşidi içerisinde sadece Event 176 çeşidi polenlerinin kelebek larvasını öldürecek düzeyde Bt toksini ürettiği saptanmıştır (Hellmich ve ark., 2001; Oberhauser ve ark., 2001). Ancak bu mısır çeşidi çok iyi bir satış göstermemiş ve fazla alanda ekimi yapılmamıştır. Bt mısır çeşitleri içinde ekimi en fazla yapılan Mon 810 ve Bt 11 çeşitlerinde polenlerin göreceli olarak düşük düzeyde toksin ürettiği ve kral kelebeklere ihmal edilebilir düzeyde tehdit oluşturduğu bulunmuştur. Pleasants ve ark. (2001) ve Sears ve ark. (2001) yaptıkları çalışmada kelebeklerin Bt mısırlardan polenin yanı sıra mısır çiçeğinde polen üreten kısım olan başak dokularını da tükettiklerini ve sadece polene dayanan çalışmaların kelebekler tarafından tarlada tüketilen toksin miktarını olduğundan daha az tahmin edilmesine neden olacağını ifade etmişlerdir. Bu kaygılar Stanley-Horn ve ark. (2001) tarafından yapılan çalışmada Bt 11 polen ve başak parçaları karışımının kelebek larvaları üzerinde zararlı etkisinin gösterilmesiyle desteklenmiştir. Genetiği Değiştirilmiş Ürünlerin Đnsan Sağlığına Etkileri Uluslararası piyasada bulunan güncel GD gıdalar risk değerlendirmesinden geçmiş olup bu gıdaların insan sağlığı için risk oluşturma olasılığı çok düşüktür. Ayrıca, GD ürünlerin gıda ve gıda katkı maddelerinde kullanımına onay verildiği ülkelerde genel nüfus tarafından tüketilen bu gıdaların insan sağlığına olumsuz bir etkisi görülmemiştir (WHO, 2010). GD gıdaları tüketen kişilerin karşılaştıkları olumsuz etkileri GD gıdayla ilişkilendirebilmeleri için GD gıdaların etiketlenmesi zorunlu olmalıdır. Herbisite ve böceğe dirençli mısır ve soya fasulyesinin son 3-4 yıldır ABD'de milyonlarca hektar alana ekimi yapılmış ve gıda işlemede kullanılmış olduğu unutulmamalıdır. Gıda güvenliği uzmanları daha önceden güvenli olan gıdalarda yeni toksin ve alerjenlere rastlanması, daha önceden zararsız düzeyde toksin üreten gıdaların tehlikeli düzeyde toksin üretmeye başlaması, gıdanın beslenme değerinin azalması gibi GD ürüne bağlı olabilecek birçok sorunu tanımlamışlardır. 671 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Bu olası etkiler içerisinde bilim adamları ve yasa düzenleyiciler en fazla yeni alerjenler konusunda kaygı duymakta ve gerçekleşen iki olay bu kaygıyı haklı çıkarmaktadır. Đlk olarak 1996 yılında alerjen olduğu bilinen bir gıdadan başka bir gıdaya gen aktarımının alerjen aktarımına neden olabileceği doğrulanmıştır. Bunun birkaç yıl öncesinde Pioneer Hi-Bred tohum firması ürünün besin kalitesini arttırmak için başarılı bir şekilde Brezilya cevizinden soya fasulyesine bir gen aktarımı yapmıştır. Devamında yapılan deneylerde Brezilya cevizine alerjisi olan insanların transgenik soya fasulyesine de alerjisi olduğu bulunmuştur (Nordlee ve ark., 1996). Đkincisi ise hayvan yemi olarak üretilen Bt-mısır çeşidinin yasal olmayan bir şekilde insan tüketimi için üretilen mısıra karışması büyük tartışmalara neden olmuş ve sonucunda mısır ihracatı azalmış, gıda endüstrisini endişelendirmiş ve ABD yasal düzenleme yapısı hakkında geniş çaplı bir şüphe oluşturmuştur. BĐYOGÜVENLĐK KANUNU Ülkemizde GD bitkilerin ithalatı konusunda 5977 nolu Biyogüvenlik Kanunu 18 Mart 2010 tarihinde kabul edilinceye kadar hukuksal ve kurumsal alanda önemli sorunlar mevcuttu. Kanuna göre, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı gözönünde bulundurularak GDO veya ürünlerinin, ithalatı, ihracatı, deneysel amaçlı serbest bırakılması, piyasaya sürülmesiyle genetiği değiştirilmiş mikroorganizmaların kapalı alanda kullanımına, bilimsel esaslara göre yapılacak risk değerlendirmesine göre karar verilecek ve risk değerlendirme sonuçlarına göre, risk oluşturmayacağı belirlenen başvurular için verilen kararın geçerlilik süresi 10 yıl olacaktır. Her bir GDO ve ürününün ilk ithalatı için gen sahibi veya ithalatçı, yurt içinde geliştirilen GDO ve ürünü için ise gerçek ve tüzel kişiler tarafından Tarım ve Köyişleri Bakanlığına başvuru yapılacaktır. Başvurularda başvurunun içeriğine ilişkin bilgilerle, GDO ve ürününün ne amaçla kullanılacağı yazılacaktır. GDO ve ürünlerinin; insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliği tehdit etmesi, üreticinin, tüketicinin tercih hakkının ortadan kaldırılması, çevrenin ekolojik dengesinin ve ekosistemin bozulmasına neden olması, GDO ve ürünlerinin çevreye yayılma riski olması durumlarında başvurular reddedilecektir (Resmi Gazete, 2010). Kanuna göre, GDO ve ürünlerinin; onay almadan piyasaya sürülmesi, Biyogüvenlik Kurulu kararlarına aykırı olarak kullanılması veya kullandırılması, genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretimi, GDO ve ürünlerinin kurul tarafından piyasaya sürme kapsamında belirlenen amaç ve alan dışında kullanımı, bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleriyle, bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasaktır. GDO ve ürünlerinin piyasaya sürülmesinden sonra, kararda verilen koşullara uyulup uyulmadığı, insan, hayvan, bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerinde herhangi bir beklenmeyen etkisinin olup olmadığını, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı kontrol edecek ve denetleyecek ve belirtilen koşulların ihlali veya GDO ve ürünleriyle ilgili olarak herhangi bir riskin ortaya çıkabileceği yönünde yeni bilimsel bilgilerin ortaya çıkması durumunda karar, Kurul tarafından iptal edilebilecektir. 672 Çizelge 1. Gıdalarda kullanımına izin verilen bazı genetiği değiştirilmiş ürünler Özellik Đzin bitiş yılı Kullanım Amacı Monsanto Bayer Herbisitlere direnç (cp4epsps geni) Herbisitlere dayanıklılık (pat geni) * 2018 Gıda Gıda ve gıda katkı maddesi Monsanto Syngenta * 2020 Gıda ve gıda katkı maddesi Gıda ve gıda katkı maddesi 2016 * 2015 * 2020 Gıda Gıda katkı maddesi Gıda Gıda katkı maddesi Gıda, gıda katkı maddesi 2018 2016 Gıda, gıda katkı maddesi Gıda, gıda katkı maddesi 2017 Gıda, gıda katkı maddesi 2017 Gıda, gıda katkı maddesi Genetiği Değiştirilmiş Ürün Geliştiren Firma Soya GTS 40-3-2 A2704-12 Mısır MON 810 Bt11 Monsanto NK603 Monsanto Herbisitlere direnç (cp4epsps geni) MON 863 × NK603 Monsanto GA21 DAS1507 Syngenta Pioneer ve Dow Agro Sciences DAS1507 × NK603 Pioneer ve Dow Agro Sciences NK603 × MON810 Monsanto Herbisitlere direnç (cp4epsps geni) Böceklere karşı direnç (cry3Bb1 geni) Herbisitlere direnç (mepsps geni) Herbisitlere dayanıklılık ( pat geni) Böceklere karşı direnç (cry1F geni) Herbisitlere direnç (pat ve cp4epsps genleri) Böceklere karşı direnç (cry1F geni) Herbisitlere direnç (cp4epsps geni) Böceklere karşı direnç (cry1Ab geni) Kolza GT73 T45 Pamuk MON1445 MON531 Monsanto Bayer Herbisitlere direnç (cp4epsps ve goxv247 genleri) Herbisitlere dayanıklılık (pat geni) * 2019 Rafine yağ, gıda katkı maddesi Gıda, gıda katkı maddesi Monsanto Herbisitlere direnç (cp4epsps geni) Monsanto Böceklere karşı direnç (cryIA(c) geni) 2011 * 2011 * * * Rafine yağ Gıda katkı maddesi Rafine yağ Gıda katkı maddesi Gıda katkı maddesi Gıda katkı maddesi 2017 Gıda, gıda katkı maddesi MON15985 Monsanto MON15985 × MON1445 Monsanto Şeker Pancarı H7-1 * Đzin süreci devam ediyor Kaynak:(EUROPA, 2010) KWS SAAT and Monsanto Böceklere karşı direnç (cryIAc ve cry2Ab2 genleri) Böceklere karşı direnç (cryIAc ve cry2Ab2 genleri) Herbisitlere direnç (cp4epsps geni) Herbisitlere direnç (cp4epsps geni) 673 MON863 Böceklere karşı direnç (cryIAb geni) Böceklere karşı direnç (cryIAb geni) Herbisitlere dayanıklılık (pat geni) Böceklere karşı direnç (cry3Bb1 geni) TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Đzlenebilirliğin sağlanması amacıyla, GDO ve ürünlerinin ülkeye girişi ve dolaşımında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına beyanda bulunulması, gerekli kayıtların tutulması, kararın bir örneğinin bulundurulması ve etiketleme kurallarına uyulması zorunlu olacaktır. Her bir GDO ve ürününe ayırt edici kimlik verilerek kayıt altına alınacak, kayıt altına alınan GDO ve ürünlerine ilişkin belgelerin 20 yıl süreyle saklanması zorunlu olacaktır. Herhangi bir ürünün, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından belirlenen eşik değerin üzerinde GDO ve ürünlerini içermesi halinde; etikette GDO içerdiği açıkça belirtilmesi gerekmektedir. GDO ve ürünleriyle ilgili Bilimsel Komitenin yaptığı değerlendirmede gıda ve yem ürünlerinin GDO'lu olarak değerlendirilmesi ve etiketlenmesi için, GDO eşik değeri yüzde 0.9 (binde 9) olarak kabul edilmiştir. Kararda, AB'nin ilgili kurulları ve Bilimsel Komite tarafından yem ve gıda olarak tüketimi uygun görülen GDO ürünlerinden kaynaklanan, önlenemeyen ve teknik olarak kaçınılmaz bulaşıklıklardan dolayı, 'eşik değerinin binde 9 olarak kabul edildiği' açıklanmıştır. Karar uyarınca belirlenen yüzde 0.9 (binde 9) eşik değerin altında GDO içeren ürünlerin etiketlenmesine gerek bulunmamaktadır. Tanımlanmamış ve risk değerlendirmeleri yetkili kurullar (EFSA, Bilimsel Komite ve benzeri) tarafından yapılmamış olan gen içeren ürünler için bu eşik değer yüzde 0.0 (binde sıfır) olarak kabul edilmiştir (TAGEM, 2010a). Bilimsel Komite, çeşitlerle ilgili risk değerlendirmesi yapan muhtelif kuruluşların, (EFSA, WHO, FAO) ve bilimsel araştırmalarının sonuçları (allerjenik ve toksijenik etki analizleri, genetik modifikasyonunun stabilitesi, morfolojik ve agronomik özellikler, hedef dışı organizmalara etkisi ve benzeri) ile farklı ürünlerde üretim ve tüketim durumlarını göz önünde bulundurarak GDO'lu 16 mısır, 3 kolza, 1 şekerpancarı, 1 patates, 6 pamuk çeşidi ile 1 bakteri biyokütlesi ve 1 mayanın belirtilen amaçlarla kullanılmasının insan ve hayvan sağlığı açısından istenmeyen bir etki oluşturmayacağı yönünde karar almıştır (TAGEM, 2010b; 2010c). SONUÇ VE ÖNERĐLER Dünyada ilk defa ticari olarak üretimine 1996 yılında başlanılan GDO'lu (tansgenik) ürünlerin ekim alanı yaklaşık 80 kat artarak günümüzde 134 milyon hektara ulaşmıştır. Bu artış eğilimine bağlı olarak market raflarında GD ürünleri kullanarak üretilen gıdaların sayısı hızla artmaktadır. ABD'de satılan tüm gıdaların %75'inde GD ürünlerden elde edilen gıda ve gıda katkı maddeleri kullanılmaktadır. Biyoteknoloji ve gen aktarımındaki gelişmeler, biyogüvenlik konusunu Dünya ülkeleri için çok önemli bir hale getirmiştir. Temel amacı biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı üzerinde olumsuz etkilere sahip olabilecek GDO'ların güvenli bir şekilde taşınması, işlenmesi ve kullanımı alanında yeterli bir koruma düzeyinin sağlanmasına katkıda bulunmak olan ve Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Cartagena Biogüvenlik Protokolü Türkiye tarafından 2000 yılında imzalanmıştır. Protokolün kabulünden sonra bu alanda ülkemizde var olan mevzuat eksikliği 5977 nolu Biyogüvenlik Kanunu'nun 18 Mart 2010 tarihinde kabul edilmesi ile giderilmiştir. Biyogüvenlik Kanunu, GDO’lu ürünlerin üretim ve ithalatınının oldukça sıkı kurallar dahilinde gerçekleştirildiği AB hükümleri ile uyumlu gözükmektedir. Ancak, olağan gıda denetiminin bile yeterli düzeyde yapılamadığı ülkemizde, GDO'lu ürünlerin denetiminin nasıl yapılacağı merak konusudur. GD ürünlerden üretilen gıdaların tüketiminin özellikle insan sağlığı üzerinde kısa ve uzun dönemde oluşturacağı etkiler henüz yeterince bilinmemektedir. Bu nedenle bu tür ürünler yeterli bilimsel araştırmalar yapıldıktan sonra tüketime sunulmalı, kullanımları yasal çerçevede sürekli olarak kontrol edilmelidir. 674 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 KAYNAKLAR EPA. 1997. Pesticide fact sheet: Bacillus thuringiensis CryIA(b) delta endotoxin and the genetic material necessary for its production (plasmid vector pCIB4431) in corn. Environmental Protection Agency. EUROPA. 2010. Food Safety - Biotechnology - GM Food & Feed. http://ec.europa.eu/ food/dyna/gm_register/index_en.cfm, (10/07/2010). FAO/WHO. 2001. Evaluation of allergenicity of genetically modified foods. Report of a joint FAO/WHO expert consultation on allergenicity of foods derived from biotechnology. ftp://ftp.fao.org/es/esn/food/allergygm.pdf, (20/05/2010). Resmi Gazete. 2010. Biyogüvenlik Kanunu. Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü. http://rega.basbakanlik.gov.tr/eskiler/2010/03/20100326-7.htm. Hellmich, R. L., Siegfried, B. D., Sears, M. K., Stanley-Horn, D. E., Daniels, M. J., Mattila, H. R., Spencer, T., Bidne, K. G. ve Lewis, L. C. 2001. Monarch larvae sensitivity to Bacillus thuringiensis-purified proteins and pollen. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, 98 (21), 11925-11930. Nordlee, J. A., Taylor, S. L., Townsend, J. A., Thomas, L. A. ve Bush, R. K. 1996. Identification of a Brazil-nut allergen in transgenic soybeans. New England Journal of Medicine, 334 (11), 688-692. Oberhauser, K. S., Prysby, M. D., Mattila, H. R., Stanley-Horn, D. E., Sears, M. K., Dively, G., Olson, E., Pleasants, J. M., Lam, W. K. F. ve Hellmich, R. L. 2001. Temporal and spatial overlap between monarch larvae and corn pollen. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, 98 (21), 11913-11918. Pleasants, J. M., Hellmich, R. L., Dively, G. P., Sears, M. K., Stanley-Horn, D. E., Mattila, H. R., Foster, J. E., Clark, P. ve Jones, G. D. 2001. Corn pollen deposition on milkweeds in and near cornfields. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, 98 (21), 11919-11924. Sears, M. K., Hellmich, R. L., Stanley-Horn, D. E., Oberhauser, K. S., Pleasants, J. M., Mattila, H. R., Siegfried, B. D. ve Dively, G. P. 2001. Impact of Bt corn pollen on monarch butterfly populations: A risk assessment. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, 98 (21), 11937-11942. Stanley-Horn, D. E., Dively, G. P., Hellmich, R. L., Mattila, H. R., Sears, M. K., Rose, R., Jesse, L. C. H., Losey, J. E., Obrycki, J. J. ve Lewis, L. 2001. Assessing the impact of Cry1Ab-expressing corn pollen on monarch butterfly larvae in field studies. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, 98 (21), 11931-11936. TAGEM. 2010a. Bilimsel Komite Kararları. http://www.tarim.gov.tr/Files/duyurular/ Tagem_Bilimsel_Komite_Kararlari/01_GDO_KomiteKararlari.pdf,(01/06/2010). TAGEM. 2010b. Bilimsel Komite Kararları. http://www.tarim.gov.tr/Files/duyurular/ Tagem_Bilimsel_Komite _Kararlari/02_gdo_komite.pdf, (01/06/2010). TAGEM. 2010c. Bilimsel Komite Kararları. http://www.tarim.gov.tr/Files/duyurular/ Tagem_Bilimsel_Komite_Kararlari/03_Bilimsel_Komite_Kararlari.pdf, (01/06/2010). Uzogara, S. G. 2000. The impact of genetic modification of human foods in the 21st century: A review. Biotechnology Advances, 18 (3), 179-206. Varzakas, T. H., Arvanitoyannis, I. S. ve Baltas, H. 2007. The politics and science behind GMO acceptance. Critical Reviews in Food Science and Nutrition, 47 (4), 335-361. WHO. 2010. 20 questions on genetically modified foods. http://www.who.int/foodsafety/ publications/biotech/20questions/en/, (15/04/2010). 675 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Türkiye’de Tarım Ve Gıda Đşyerlerinde Sorumlu Yöneticiliğin Başarısına Etki Eden Đşletme Özelliklerinin Analizi* Fahri YAVUZ1 Adem AKSOY1 Đrfan Okan GÜLER1 Mustafa TERĐN1 ÖZET Bu çalışmada, Türkiye gıda sektöründe çalışan sorumlu yöneticilerin bulunduğu işletmelerle yapılan anketlere daylı olarak mevcut durum, sorunlar, başarıya etki eden faktörler ve çözüm önerileri ortaya koyulacaktır. Çalışmanın materyalini, sorumlu yöneticilerin çalıştığı işletmelerle yapılan 1125 anketten elde edilen veriler oluşturmaktadır. Anketler, belirlenmiş olan 16 ilde bire bir gerçekleştirilmiştir. Belirlenen iller Adana, Afyon, Ankara, Antalya, Bursa, Çorum, Denizli, Erzurum, Gaziantep, Đstanbul, Đzmir, Đzmit, Kahramanmaraş, Karaman, Kayseri ve Trabzon’dur. Elde edilen veriler, Cross Tabing Sınırlı Bağımlı Değişken Regresyon Modeli olarak bilinen Probit prosedürü kullanılarak tahmin edilmiştir. Đşletmelerin sağlık ve hijyen şartlarına uyma durumu, işletmede çalışan sorumlu yönetici açısından başarı olduğu varsayılarak bu başarıya etki eden faktörlerin etkileri belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre; gıda güvenliği belge sayısı, yöneticiliğe inanmak, ilk izin şartlarına uymak ve yöneticinin önlem alması gibi özellikler ise işletmenin sağlık koşullarına uyması açısından yöneticinin başarısını olumlu etkileyen faktörler olarak tespit edilmiştir. Tüm bu sonuçlar dahilinde sistemin iyileştirilebilmesi için başarıyı olumlu etkileyen özelliklerin geliştirilmesinin gerekliliği düşünülmektedir. Sorumlu Yöneticilik yapan kişiler için bir standart getirilmesi, verilecek olan meslek içi eğitimler neticesinde; yöneticinin bilgisini geliştirip, yasa ve yönetmelikleri yorumlama yeteneğini artırarak sahada daha başarılı olması sağlanabilir. Anahtar Kelimeler: Türkiye, sorumlu yöneticilik, tarım ve gıda işletmeleri, probit, hijyen Analysıs Of Busıness Attrıbutes That Affect The Success Of Responsıble Manager In Agrıcultural And Food Enterprıses ABSTRACT The relationship between real/legal individuals that produce and process in line with regulations in food and agricultural enterprises and responsible managers who are in charge technically in front of law and graduated from related departments of universities at undergraduate or associate degree relay on “Decree Law on Production, Consumption and Control of Food” enacted in 28 June 1995 and enhanced in June 5, 2004. The objective of this study is to determine current positions, problems of responsible managers and solutions to the problems arising by analyzing working conditions, their relationships with enterprises where they work and professional satisfaction. For this purpose, a survey study was conducted with 1125 mainly food processing and marketing enterprises. Using the data collected by this survey study, statistical summary graphic, crosstie tabulation and limited dependent variable regression analysis were conducted. According to the results, it is determined that the features of enterprises such as being in the west, being food processing unit, having more food safety certificate and believing the necessity of the profession conducted by responsible managers has affected the enterprises to be successful in terms of providing health and hygiene conditions in their enterprises. All this results proved that thy system of responsible manager has settled down, necessity of the profession was accepted and to improve the system, the factors improving the system must be enhanced. Key words: Turkey, agriculture and food enterprises, responsible manager, hygiene, probit GĐRĐŞ Toplumsal refah ve kalkınmanın öncelikle sağlıklı fertlerle kurulabileceği inancının yaygınlaşması doğrultusunda, tüm dünyada artan bir hızla sağlıklı yaşam *Tarımsal Kalkınma Vakfı tarafından yürütülen, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın desteklediği; Sorumlu Yöneticiliğin Sektörde Mevcut Durumunun ve Sorunlarının Tespiti ve Çözüm Önerilerinin Araştırılması Projesi verileri kullanılmıştır. 1 Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 25240 Erzurum 676 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 koşulları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Günümüz insanını tehdit eden sağlık sorunlarının başında da gıda güvenliği konusu gelmektedir. Đdeal gıda üretimini sağlamak amacı ile gıdaların üretim, işleme, saklama, taşıma ve dağıtım aşamalarında gerekli kurallara uyulması ve tedbirlerin alınması olarak tanımlanabilecek olan gıda güvenliği konusunda, tüm dünyada gittikçe artan riskler belirmektedir. Gelişen teknolojiye bağlı olarak oluşan çevresel kirlilik, nüfustaki dengesiz artış, küreselleşme ve yaşam kalitesinden tüketim alışkanlıklarına uzanan tesirleri, eğitim ve gelir düzeyindeki yetersizlikler, gıda üretim birimlerinde taşeronlaşma ve gerekli iyileştirici yatırımların yapılamaması, yetersiz mevzuat, denetim uygulamalarının ve yasal güvencenin eksikliği gibi nedenler, gıda güvenliğini tehdit eden unsurlar olarak gösterilebilir (Giray ve Soysal, 2007). Türkiye’de de bu risklere karşı 1930 yılından beri çeşitli tedbirler alınmakta ve buna bağlı kanunlar çıkarılmaktadır. Ancak bunların amaçlanan seviyeye bir türlü ulaşamadığı göze çarpmaktadır. Bunun sebepleri arasında kararlılığın oluşmaması, denetimlerdeki yetersizlik ve ehil olmayan personel çalıştırılması, gerekli standartların sağlanamaması, risk değerlendirmelerinin yapılamaması, eğitim eksikliği gibi nedenler sayılabilir. 1995’ten itibaren bu konu üzerinde daha dikkatli olunmaya çalışıldığı görülür. Bu noktada atılan en önemli adım “Sorumlu Yöneticilik” kavramının kanunlarca tanınmış olmasıdır. Đlk olarak 28.06.1995 tarihinde çıkarılan 560 sayılı “Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname” ile gıda bilimi konusunda eğitim almamış kişilerin, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının açacağı kurslardan geçirilerek belge almaları şartıyla sorumlu yönetici olabilmelerinin yolu açılır. Ancak yasanın profesyonel uygulamada önemli kusurlara neden olduğu kanaatinin yerleşmesi yeni düzenlemeleri zorunlu kılmış ve 05.06.2004 tarihinde çıkarılan 5179 sayılı Gıda Kanunuyla da gıda işletmelerinin niteliklerine göre bu alanda eğitim almış üniversite mezunu kişileri çalıştırmaları zorunluluğu getirilmiştir. Aynı zamanda yeni yasa ile denetim ve kontrol yetkisi Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı'na verilmiştir. Sonuçta daha etkili bir gıda güvenliği mücadelesi başlatılmış ve bu anlamda da sorumlu yöneticilere daha önemli görevler yüklenmiştir. Bugün yasaların belirlediği tanımıyla “sorumlu yönetici”: Gıda ve gıda ile temas eden madde ve malzemelerin “Gıda Mevzuatı”na uygunluğunun sağlanmasında ve böylece tüketiciye güvenilir ve kaliteli gıdanın arzında önemli sorumlulukları olan, gıda ve gıda ile temas eden madde ve malzemeleri üreten işyerlerinde istihdamı devlet tarafından zorunlu kılınan bir teknik elemandır. Her türlü gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin teknik ve hijyenik şekilde üretim, işleme, muhafaza, depolama, pazarlama ve halkın gereği gibi beslenmesini sağlamak, üretici ve tüketici menfaatleriyle halk sağlığını korumak üzere gıda maddelerinin üretiminde kullanılan her türlü ham, yarı mamul ve mamul gıda maddeleri ile gıda işlemeye yardımcı maddeler ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin güvenliğine ilişkin özelliklerinin tespit edilmesi, gıda maddeleri üreten ve satan işyerlerinin asgari teknik ve hijyenik şartlarının belirlenmesi, gıda maddeleri ile ilgili hizmetler ile denetimine dair usul ve esasların belirlenmesi, gerekli raporların tutulması ve sektör çalışanlarının iş ve bedensel sağlığının denetimi sorumlu yöneticinin görevleri arasındadır (Anonim, 2009a). Anılan sorumlulukların uygulanabilmesi için sorumlu yöneticinin istihdamı, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, aksaklıkların giderilmesi ve gıda güvenliğinin tam olarak sağlanabilmesi için çeşitli kurumlara farklı görevler düşmektedir. Bu kurumun sağlıklı biçimde işletilebilmesi için de uygun çalışma koşullarının sağlanması ve gerekli analizlerin yapılması gerekmektedir. Bugün Türkiye’de 28.000 adet gıda işletmesi bulunmaktadır. Bu işletmelerin 22.000’i kayıt altına alınabilmiştir. 677 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Gıda işletmeleri kendi aralarında Birinci Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler, Đkinci Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler ve Üçüncü Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler olmak üzere üçe ayrılmıştır. Bu işletmelerin hepsinde gıda mühendisi olduğu varsayılırsa yaklaşık 20.000 sorumlu yönetici istihdam edilmektedir (Anonim 2009b). Türkiye’deki kanunların sorumlu yöneticilere yüklediği sorumluluklar ile yaptırım gücü ve yetkiler teorik açıdan düzelme göstermektedir, ancak pratikteki uygulamaların olumsuz şekillerde gerçekleştiği bilinen bir gerçektir. Bunun sebeplerinden birisi de gıda işletmelerinde denetim hakkının birçok kurumda olması ve bu kurumlar aralarındaki koordinasyon eksikliğidir. Bu anlamda oluşan sıkıntılar doğrudan işletme sahibine ve sorumlu yöneticiye yansımaktadır. Türkiye’de genellikle sorumlu yöneticilerin görev aldıkları işletmelerde çok önemli görevler yapmaları gerekirken, çeşitli nedenlerle meseleye sadece geçim kaynağı olarak bakmaları; işletmelerin ise sadece kanunlar açısından sorumlu yönetici çalıştırma zorunluluğunu yerine getirmeye yönelik bakış açıları, gıda üretimlerinin standartlar dışında yapılmasına neden olabilmektedir. Anlaşıldığı gibi son dönemlerde önemi daha çok anlaşılan ve üzerinde dikkatle durulması gereken konulardan biri gıdalar ve üretimleridir. Sağlıklı bir üretim ve dağıtım zinciri için, ziraî ilaçlama ve tohumculuk alanları; mezbahalar gibi farklı gıda üretim dallarında gerekli denetimlerin yapılması gerekmektedir. Bu denetimlerin sağlıklı biçimde yürütülebilmesi, sektörel iyileştirme ve düzenlemelerin yapılabilmesi için gıda işyerlerinde sorumlu yöneticilere ihtiyaç vardır. Sorumlu yöneticilik faaliyetinin düzenli işleyebilmesi için de bu yöneticilerin sorunlarının gerek çalışma belgelerini düzenleyen yetkili makamların, gerek tüketici derneklerinin ve gerekse konuyla ilgili diğer resmi ve sivil kurumların etkinlikle ve koordineli bir biçimde çalışması, bunu yaparken de bilimsel veriler ışığında çözüm önerileri üretmeleri zaruridir. Bu çalışmada Türkiye’de gıda sektöründe çalışan sorumlu yöneticilerin sorunlarına, çalışma koşullarına ve başarılarına etki eden faktörlerin incelenmesi ve mevcut sorunlarla daha etkili mücadele edilebilme yollarının tespiti amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, Türkiye gıda sektöründe çalışan sorumlu yöneticilerin çeşitli açılardan çalışma şartları, sorumlu oldukları kurumlarla ilişkileri ve mesleki memnuniyetleri incelenerek mevcut durumları, sorunları ve bu sorunlara bağlı çözüm önerileri ortaya koyulmaya çalışılmıştır. MATERYAL ve YÖNTEM Çalışmanın ana materyalini, sorumlu yöneticilerin çalıştığı işletmelerle yapılan 22 soruluk yine 1125 anketten elde edilen veriler oluşturmaktadır. Bu ham veriler excell dosyalarına işlenerek analize uygun hale getirilmiştir. Anketler, meslek odaları temsilcilerinin ve konunun uzmanı olan kişilerin görüşleri ışığında hazırlanarak, belirlenmiş olan 16 ilde bire bir gerçekleştirilmiştir. Bu iller Adana, Afyon, Ankara, Antalya, Bursa, Çorum, Denizli, Erzurum, Gaziantep, Đstanbul, Đzmir, Đzmit, Kahramanmaraş, Karaman, Kayseri ve Trabzon’dur. Elde edilen veriler, Sınırlı Bağımlı Değişken Regresyon Modeli olarak bilinen probit uygulamasıyla tahmin edilmiştir. Sorumlu yöneticilerin işletmelere yaptırımda bulunabilme becerisine etki eden faktörler tahmin edilerek başarı üzerine etki eden özellikler tespit edilmiştir. Ayrıca işletmelerin sağlık ve hijyen şartlarına uyma durumu, işletmede çalışan sorumlu yönetici açısından başarı olduğu varsayılarak bu başarıya etki eden faktörlerin etkileri belirlenmiştir. Regresyon analizinde, açıklanmak istenen bağımlı bir değişkenle, bu değişkeni açıkladığı varsayılan bir veya daha fazla bağımsız değişken arasındaki kantitatif ilişki tahmin edilip, istatistiksel açıdan incelenmeye çalışılır (Miran 1992). Probit modelinde, bir olayın olma veya olmama durumu ele alınarak; olayın olma durumunda bağımlı değişken “1”, olmama durumunda ise “0” değerini almaktadır (Gujarati 1995; Yavuz 2001). 678 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Araştırmada bağımlı değişken; işletmelerin sağlık ve hijyen şartlarına uyma veya uymama durumu olarak ele alınmıştır. D15 = f (C0, C1 , C2 , C4, D2 , D3, D4, D6, D7, D10) Burada; D15: Đşletmelerin sağlık ve hijyen şartlarına uyma durumu (bağımlı değişken) Bağımsız Değişkenler: C0: Bölge (Batı:1, Doğu:0) C1: Đşletme tipi (Gıda:1, Diğerleri:0) C2: Đşletme büyüklüğü (çalışan sayısı) C4: Gıda güvenliği belge sayısınız nedir? D2: Sorumlu yöneticilik olmalı mı? (Evet:1, Hayır:0) D3: Đşletme izin aldığı haliyle mi çalışıyor? (Var:1, Yok:0) D4: Uyarılar dikkate alınır mı? (Evet:1, Hayır:0) D6: Aldığınız maaş nedir? (TL) D7: Yönetici önlem alıyor mu? (Evet:1, Hayır:0) D10: Belirlenen ücretin tamamı ödeniyor mu? (Evet:1, Hayır:0) ARAŞTIRMA BULGULARI Đşletmelerle ilgili özellikler Đşletmelerin faaliyette bulundukları şehirlerin bölgelere ve büyüklüklerine göre dağılımı incelendiğinde işletmelerin % 51,1’i (575 işletme) batıda, % 48,9’u (550 işletme) doğuda, % 71,1’i (800 işletme) büyükşehirlerde ve % 28,9’u (325 işletme) ise normal şehirlerde bulunmaktadır (Tablo 1). Đşletme büyüklüklerinin bölgelere göre dağılımı incelendiğinde doğu bölgesinde bulunan işletmelerin daha küçük, batıda bulunan işletmelerin daha büyük oldukları söylenebilir. 26–100 işçiye sahip işletmelerin % 27’si doğuda, % 73’ü ise batıda bulunmaktadır. Batıdaki 5’ten küçük ve 6–10 büyüklüğündeki işletmelerin oranı (% 38.8 ve % 40.9) ortalamadan (%51.1) küçük iken; doğudaki 5’ten küçük ve 6–10 büyüklüğündeki işletmelerin oranı (% 61.2 ve % 59.1), ortalamadan (% 48.9) büyüktür. Aynı şekilde işletme büyüklükleri büyükşehirlerde daha büyüktür. Đşletme büyülüğü 11–25 arasında olan işletmelerin % 94.4’ü büyükşehirde, % 5.6’sı ise normal şehirlerde faaliyette bulunmaktadır. Tablo 1. Đşletmelerin Bölge ve Şehirlere Göre Dağılımı Đşletme Bölge Şehir Büyüklüğü Doğu Batı Toplam Şehir Büyükşehir Toplam <5 61,2 38,8 100 33,3 66,7 100 6–10 59,1 40,9 100 46,4 53,6 100 11–25 18,4 81,6 100 5,6 94,4 100 26–100 27,0 73,0 100 0,0 100,0 100 101-> 0,0 100,0 100 0,0 100,0 100 Ort. 48,9 51,1 100 28,9 71,1 100 Kaynak: Orijinal hesaplamalar Tablo 2’ye bakıldığında işletmelerin % 49’u (251 işletme) unlu mamuller, % 12’si (134 işletme) et ürünleri, %8,5’i (96 işletme) süt ürünleri, % 2,3’ü (26 işletme) konserve ve % 28,3’ü (318 işletme) diğer alanlarda faaliyet göstermektedir. Đşletme büyüklüklerin işletmelerin faaliyet alanlarına göre dağılımı incelendiğinde, işletme büyüklüğü 5’ten küçük işletmelerin büyük bir kısmı (% 61.5) unlu mamuller alanında faaliyet göstermektedir. Süt ve ürünlerinde faaliyet gösteren ve işletme büyüklüğü 11-25 arasında olan işletmelerin oranı (%10.1) süt ve ürünlerinde faaliyet gösteren işletmelerin ortalamasından (%8.5) büyüktür. Đşletme büyüklükleri arttıkça unlu mamuller, süt ve ürünleri, et ve ürünleri ve konserve alanlarında faaliyet gösteren işletmelerin oranları giderek azalırken diğer alanlarda faaliyet gösteren işletmelerin oranları artmaktadır. 679 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Tablo 2. Đşletmelerin Đşletme Tiplerine Göre Dağılımı Süt ve Et ve Đşletme Büyüklüğü Unlu mamuller ürünleri ürünleri <5 61,5 9,0 10,0 6–10 55,8 9,4 15,5 11–25 20,7 10,1 11,1 26–100 31,1 3,3 11,5 101-> 14,3 0,0 0,0 Ort. 49,0 8,5 12,0 Konserve Diğer Toplam 1,8 2,5 4,5 0,8 0,0 2,3 17,7 16,9 53,6 53,3 85,7 28,3 100 100 100 100 100 100 Kaynak: Orijinal hesaplamalar Đşletmelerin yarıdan fazlası % 51,9’u (584 işletme) gıda güvenliği ile ilgili herhangi bir belgeye sahip değildir (Tablo 3). Bu oranın oldukça düşük olması gerekirken bu denli yüksek çıkması ülkemizde gıda sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin kurumsal bir kimlik kazanmadığını ve uluslar arası geçerliliği olan kalite ve güvenlik belgelerinden yoksun geleneksel yöntemlerle üretimde bulunduklarını göstermektedir. Bu durum ülkemiz gıda sektörü açısından son derece üzücü bir durumdur. Đşletme büyüklüklerine göre işletmelerin sahip oldukları belge sayıları incelendiğinde 5’ten küçük işletmelerin % 64.4’ünde, 6-10 büyüklüğündeki işletmelerin % 59.4’ünde ve 11-25 büyüklüğündeki işletmelerin % 28.5’inde herhangi bir belge bulunmamaktadır. Bir belgeye sahip olan işletmelerde işletme büyüklüğü 5’ten küçük ve 6-10 büyüklüğündeki işletmeler ortalamadan daha yüksek bir orana sahiptir. Đki belgeye sahip olan işletmelerde ise işletme büyüklüğü 5’ten küçük ve 6-10 büyüklüğündeki işletmeler ortalamadan daha düşük bir orana sahiptir. Đşletme büyüklüğü 101 den büyük işletmelerin 2 adet belgeye sahip olduğu tespit edilmiştir. Tablo 3.Đşletmelerin Sahip Olunan Kalite Belge Sayısına Göre Dağılımı Đşletme Büyüklüğü 0 1 2 3 4+ <5 64,4 11,8 19,7 2,7 1,4 6–10 59,4 9,9 25,4 2,5 2,8 11–25 28,5 5,6 60,3 5,6 0,0 26–100 27,9 7,4 53,3 10,7 0,1 101-> 0,0 0,0 100,0 0,0 0,0 Ort. 51,9 9,5 33,2 3,9 1,5 Toplam 100 100 100 100 100 100 Kaynak: Orijinal hesaplamalar Tablo 4’de işletmelerin % 43,2’si (486 işletme) sorumlu yöneticilik mesleğinin kesinlikle olması gerektiğini belirtmiştir. Đşletmelerin % 31,9’u (59 işletme) sorumlu yöneticilik mesleğinin olması gerektiğini ancak geliştirilmesi gerektiğini, % 16,5’i (186 işletme) sorumlu yöneticiliğin olması gerektiğini ve devlet tarafından desteklenmesi gerektiğini, % 4,9’u (55 işletme) sorumlu yöneticiliğin katkı sağlamadığını ve % 3,5’i (39 işletme) sorumlu yöneticilik mesleğinin kesinlikle olmaması gerekmediğini vurgulamıştır. Đşletmelerin büyük çoğunluğu sorumlu yöneticilik mesleğinin olması gerektiğini, çok küçük bir kısmı ise bu mesleğin olmaması ve katkı sağlamadığını belirtmiştir. Bu durum işletmelerin sorumlu yöneticiliğin gereksinimi konusunda yeterli bilinç düzeyine ulaştığını göstermektedir. Đşletme büyülüğüne göre yöneticilik mesleğinin olup olmaması değerlendirildiğinde, 101 ve üzeri büyüklüğündeki işletmelerin % 66,7’si bu mesleğin kesinlikle olması gerektiğini belirtmiştir. Kesinlikle bu meslek olmalı ve kesinlikle bu meslek olmamalı tercihlerine en yüksek oranlar 101 ve üzeri büyüklükteki işletmelerde görülmektedir. Bu durum tezat oluşturmaktadır. Sorumlu yöneticilik mesleğinin geliştirilmesi gerektiği de önemli düzeyde (%31,9) vurgulanmaktadır. Sorumlu yöneticilik mesleğinin devlet tarafından desteklenmesi gerektiği 5’ten küçük ve 6-10 büyüklüğündeki işletmelerde ortalamadan yüksek olarak gerçekleşmiştir. 680 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tablo 4. Đşletmelerin Yöneticilik Mesleği Olmalı mı Sorusuna Cevapalara Göre Dağılımı Đşletme Evet, Evet, devlet Katkısı Hayır, Büyüklüğü Evet geliştirilmeli desteklemeli görünmüyor yok Toplam <5 33,6 34,7 20,4 7,0 4,3 100 6–10 42,5 29,0 18,0 6,4 4,1 100 11–25 62,6 24,0 12,3 0,6 0,6 100 26–100 47,5 46,0 6,6 0,0 0,0 100 101-> 66,7 9,5 4,8 0,0 19,0 100 Ort. 43,2 31,9 16,5 4,9 3,5 100 Kaynak: Orijinal hesaplamalar Đşletmelerin % 75,9’u (854 işletme) izin aldığı haliyle, % 20,5’i (231 işletme) kısmen izin aldığı haliyle faaliyette bulunmaktadır (Tablo 5). Đşletmelerin % 3,6’sı (40 işletme) ise izin aldığı faaliyet dışında faaliyette bulunmaktadır. Đşletmelerin % 75,3’ü ruhsatsız ve merdiven altı olarak tabir edilen işletmeleri ihbar ederken, % 24,7’si’i bu tür işletmeleri ihbar etmemektedir. Đşletme büyüklüklerine göre işletmelerin izin aldığı haliyle çalışıp çalışmadıkları incelendiğinde; izin aldığı haliyle çalışan işletmelerin ağırlıklı olarak büyük işletmeler olduğu söylenebilir. Đşletme büyüklüğü 5 ten küçük işletmelerde izin aldığı haliyle çalışma oranı % 73,9 iken bu oran 101 ve üzeri işletmelerde % 85,7’dir. Đzin aldığı halin dışında çalışan işletmelerin ortalaması 3,6 ve işletme büyüklüğü 5 ten küçük olan işletmelerde bu oran ortalamadan yüksektir. Đşletme büyüklüğüne göre, merdiven altı işletmeleri şikayet etme oranı en yüksek (% 100,0) 101 ve üzeri işletme büyüklüğüne sahip işletmeler iken; merdiven altı işletmeleri şikâyet etmeme oranı en yüksek (% 37,4) işletme büyüklüğü 5’ten küçük olan işletmelerdir. Tablo 5. Đşletmeler Đzin Şartlarında mı Çalışıyor ve Merdiven Altı Đşletmeleri Đhbar Durumu Merdiven altı işletmeleri Đşletme Đşletme izin aldığı haliyle mi çalışıyor ihbar eder misiniz? Büyüklüğü Evet Kısmen Hayır Toplam Hayır Evet Toplam <5 73,9 19,7 6,3 100 37,4 62,6 100 6–10 76,8 21,0 2,2 100 16,6 83,4 100 11–25 73,7 24,0 2,2 100 20,7 79,3 100 26–100 82,0 18,0 0,0 100 13,1 86,7 100 101-> 85,7 14,2 0,0 100 0,0 100,0 100 Ort. 75,9 20,5 3,6 100 24,7 75,3 100 Kaynak: Orijinal hesaplamalar Tablo 6’da ifade edildiği üzere; işletmecilerin %66,9’u sorumlu yöneticilerin uyarılarını tamamen dikkate almakta; %31’i ise kısmen uyarılara uymaktadır. Sorumlu yöneticilerin uyarılarına uymayan işletmeler ise sadece %2,1’lik küçük bir kısımdır. Sorumlu yöneticilerin işletmelerdeki problemlere dair önlem aldığını ifade edenlerin sayısı %92,1 olarak ifade edilmiştir. 5 kişiden az istihdamın olduğu işletmelerde; sorumlu yöneticinin uyarılarını dikkate alanların oranı %59,9’dur. Đstihdamın 100 kişiden fazla olduğu işletmelerde ise; yöneticinin uyarıları tüm işletmeciler tarafından dikkate alınmaktadır. Đstihdam sayısının artması, üretimde profesyonelleşmeyi işaret edeceğinden; profesyonel düzeyde üretim yapan işletmelerde eksiklikleri önleyebilmek için sorumlu yöneticilerin görüşlerinin önemsendiği düşünülebilir. Yöneticilerin önlem alma durumu ise bütün işletmelerde %90 seviyesinin üzerinde yer almaktadır. Yöneticilerin üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirme konusunda gayretli olduğu söylenebilir. 681 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Tablo 6. Sorumlu Yöneticiyi Dikkate Alma ve Önlem Alma Durumuna Göre Dağılımı Yöneticinin uyarılarını dikkate alıyor musunuz? Đşletme Büyüklüğü Evet 59,9 64,1 74,3 84,4 100,0 66,9 <5 6–10 11–25 26–100 101-> Ort. Kısmen 38,1 32,9 23,5 15,6 0,0 31,0 Hayır 2,0 3,0 2,2 0,0 0,0 2,1 Toplam 100 100 100 100 100 100 Yönetici önlem alıyor mu? Hayır 8,8 9,9 5,1 2,5 9,5 7,9 Evet 91,2 90,1 94,9 97,5 90,5 92,1 Toplam 100 100 100 100 100 100 Kaynak: Orijinal hesaplamalar Tablo 7’de işletmecilerden %57’sinin, yöneticilerinin maaşlarını zamanında ödediği ifade edilmiştir. %58 oranında işletmecinin, yöneticilerinin sigorta primlerini yatırdığı ve işletmecilerin %63’ünün de yöneticilerine belirlenen ücreti ödediği tespit edilmiştir. 5 kişiden az istihdamı olan işletmelerin %50,8’inde yönetici maaşlarının zamanında ödendiği; 100 kişiden fazla istihdamı olan işletmelerde ise bu oranın %80,9’a kadar çıktığı belirtilmiştir. Sigorta primlerinin yatırılmasına; 5 kişiden az istihdamı olan işletmelerde %48 oranında dikkat edilirken, 100 kişiden fazla istihdamı olan işletmelerde %81 oranında dikkat edilmektedir. Maaşların tamamının ödenmesine ise; 5 kişiden az olan işletmelerde %54,2 oranında, 100 kişiden fazla işletmelerde ise %85,7 oranında dikkat edilmektedir. Tablo 7. Maaşın Zamanında ve Tamamının Ödenmesi, Sigorta Primlerinin Yatırılması Durumu Đşletme Büyüklüğü Maaşı zamanında ödeme Sigorta primlerini yatırma Maaşın tamamını ödeme Hayır Biraz gecikiyor Evet Toplam Hayır Gecikmeli Evet Toplam Evet Biraz altında Çok altında Toplam <5 12,7 36,5 50,8 100 19,3 32,7 48,0 100 54,2 34,9 10,9 100 6–10 3,0 46,1 50,8 100 12,4 37,6 50,0 100 63,0 33,4 3,6 100 11–25 3,9 29,1 67,0 100 2,2 21,8 76,0 100 73,7 21,8 4,5 100 26–100 0,0 19,7 80,3 100 7,4 6,6 86,1 100 73,8 23,0 3,2 100 101-> 0,0 19,1 80,9 100 0,0 19,0 81,0 100 85,7 9,5 4,8 100 Ort. 6,6 36,3 57,1 100 12,7 29,4 57,9 100 62,8 30,6 6,6 100 Kaynak: Orijinal hesaplamalar Regresyon Analiz Sonuçları Đşletmelerin sağlık ve hijyen şartlarına uyma durumu, işletmede çalışan sorumlu yönetici açısından başarı olduğu varsayılarak bu başarıya etki eden faktörlerin etkileri tahmin edilmiştir. Model, iyi bir örnek sayısı ve yüksek açıklayıcılıkla tahmin edilmiştir (Tablo 8). Başarıyı etkileyen bağımsız değişkenlerin işaretleri doğrudur. Değişken katsayılarının hepsi %1, %5 ve %10 önem seviyelerinde istatistiksel olarak anlamlıdır. Batı bölgesinde bulunmak, gıda işletmesi olmak, denetlenen işletmedeki gıda güvenliği belge sayısının fazlalığı, yöneticiliğe inanmak, ilk izin şartlarına uygun halde faaliyetini sürdürmek, maaş durumunun yeterli olması ve belirlenen ücretin eksiksiz ve zamanında ödenmesi, yöneticinin gerekli önlemleri alması, işletmenin hijyen şartlarını yani işletme başarısını olumlu etkilerken, işletmenin büyüklüğü, yapılan uyarıları dikkate almamak gibi faktörler ise belirtilen başarıyı olumsuz etkilemektedir. Yine buradaki olumsuz etkiler bertaraf edilerek ve olumlu etkiler öne çıkarılarak başarı artırılabilir. 682 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tablo 8. Đşletmenin hijyen şartlarına uyma açısından regresyon analizi Değişken Katsayı Standart Hata t Değeri C0 .06208041 .03741477 1.659 5.752 C1 .17569312 .03054648 -.00082763 .00030096 -2.750 C2 C4 .03618277 .01907535 1.897 D2 .17296882 .03486519 4.961 D3 .18854985 .03961217 4.760 .03477988 -3.486 D4 -.12125314 D6 .25398761 .04827929 5.261 D7 .08940867 .05230662 1.709 D10 .14306143 .03368734 4.247 Sabit -.12643807 .02462696 -5.134 P Değeri .0971 .0000 .0060 .0578 .0000 .0000 .0005 .0000 .0874 .0000 .0000 R2 = 0.99 Kaynak: Orijinal hesaplamalar SONUÇ VE ÖNERĐLER Analiz sonuçlarına göre, Đşletmelerin çoğunluğunun sırasıyla unlu mamuller (%30), et ürünleri (%16), süt ürünleri (%12) ürettiği; işletmelerin önemli bir kısmının (%51) sertifikasız, %33’ünün sadece bir gıda güvenlik sertifikasına sahip olduğu; yine işletmelerin %56’sı sorumlu yöneticisinden memnun olduğunu, %43’ü kesinlikle, %49’u ise şartlı olarak sorumlu yöneticiliğin olması gerektiğine inandığını ifade etmiştir. Batı bölgesinde bulunmak, gıda işletmesi olmak, denetlenen işletmedeki gıda güvenliği belge sayısının fazlalığı, yöneticiliğe inanmak ve sorumluluk duygusuna sahip olmak, ilk izin şartlarına uymakişletmeler tarafından yeterli maaş verilmesi ve belirlenen ücretin eksiksiz ve zamanında ödenmesi, yöneticinin gerekli önlemleri alması, işletmenin hijyen şartlarını yani işletme başarısını olumlu etkileyen faktörler olarak görünmüştür. Tüm bu sonuçlar neticesinde Sorumlu Yöneticilik müessesesinin yerleştiği, bu kurumun gerekliliğine inanıldığı, sistemin iyileştirilmesi için başarıyı olumlu etkileyen faktörlerin daha da geliştirilmesi gerektiği saptanmıştır. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi, istihdam ve kadro sorunlarının düzenlenmesi, gıda güvenliği kontrolünün gerekliliğinin toplumca tanınması ve kabul edilmesi de faaliyetlerin ve iş kalitesinin iyileştirilmesinde etkili olacağı düşünülmektedir. KAYNAKLAR Anonim, 2009a. Gıda Sektöründe Sorumlu Yöneticinin El Kitabı, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası. Anonim, 2009b. Sorumlu Yöneticiliğin Sektörde Mevcut Durumunun Ve Sorunlarının Tespiti Ve Çözüm Önerilerinin Araştırılması Projesi, Tarımsal Kalkınma Vakfı/ Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı, Ankara 2009. Giray, H., Soysal, A.; 2007. Türkiye’de Gıda Güvenliği ve Mevzuatı, TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni,: 6, s. 485-490 Gujarati, N.D., 1995. Basic Econometrics. Third Edition. McGraw-Hill USA. Miran, B., 1992. Regresyon Analizinde Ortaya Çıkabilecek Hatalar ve Bazı Çözüm Önerileri. Tarım Ekonomisi Dergisi, http://journal.tarekoder.org/webfolders/files/ 1992_01_11.pdf (24.07.2010) Yavuz, F., 2001. Ekonometri Teori ve Uygulama Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Yayınları No: 185, Erzurum. 683 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tarım ve Tarıma Dayalı Sanayi Sektörünün Gelişiminin Ve Sürdürülebilirliğinin Sağlanmasında Yeni Bir Örgütlenme Modeli: Kümeleşme – Aydın Örneği Neslihan KARATAŞ1 Özet Günümüzde yerleşmelerin küreselleşme süreci içerisinde sürdürülebilirlik bağlamında gelişimlerinin sağlanmasında kendi yerel özelliklerini kullanmasının önemi giderek artmıştır. Sanayi, tarım, turizm vb. sektörel planlama kararlarının ülke ölçeğinden yerel ölçeğe, potansiyellerinin değerlendirilmesinin ise yerel ölçekten üst ölçeğe olması gerekliliği ön plana çıkmaktadır. Oysa ülkemizde özellikle tarımsal potansiyelin yoğun olduğu alanlarda tarım ve tarıma dayalı sanayi sektörü planlamasının sürdürülebilirliğinin de tehlike altında olduğu görülmektedir. Bu açıdan Aydın, Türkiye’de ki mevcut durum ve sorunları yansıtması açısından konumu ve özellikleri nedeniyle önemli bir örnek teşkil etmektedir. Büyük Menderes nehrinin boydan boya geçtiği Aydın verimli tarım toprakları bakımından avantajlı olarak ön plana çıkarken, tarıma dayalı sanayinin yeteri oranda gelişmediği gözlenmiştir. Özellikle Đzmir’in hinterlandında yer alması Aydın ilinin tarım faaliyetlerinin gelişiminde dezavantaj yaratırken, sahip olduğu yerel özellikler açısından avantajlı hale dönüştürebilme potansiyeline de sahiptir. Bu bağlamda özellikle son yıllarda önemli bir sanayi politikası olarak ele alınan kümeleşme, Aydın ili içinde yeni bir model olarak kullanılabilir. Đl bazında tarım kümesinin gelişimi atıl olarak kal an sanayi alanları için de geliştirici ve yol gösterici olacaktır. Böylelikle tarım ve tarıma dayalı sanayi sektörünün sürdürülebilirliği de sağlanmış olacaktır. Bu bağlamda kamu kurum ve kuruluşlarından elde edilen veriler ve istatistikî verilerin analizi sonucu kümeleşme potansiyeli ve kümeleşmenin nasıl ve hangi sektörde oluşması gerekliliği ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: Kümeleşme, Sanayi, Tarım, Aydın A New Model Of Organızatıon In Development And Sustaınabılıty Of Agrıcultural And Agro-Industrıal Sectors: Clusterıng – Case Of Aydın Abstract Recently it has gradually become more important that settlements use their own local characteristics to ensure their development in the context of sustainability within the process of globalization. It stands out that decisions on sectoral planning such as industry, agriculture and tourism have to be from country scale to local scale and that the evaluation of their potential has to be from local scale to the upper scale. However, it is observed that the sustainability of the planning of agricultural and agro-industrial sectors is also endangered particularly in areas in our country, where agricultural potential is intensive. In this sense, Aydın is an essential example due to its location and characteristics as it reflects the current condition and problems in Turkey. While Aydın, which the Greater Menderes River crosses from end to end, stands out as being advantageous in terms of fertile agricultural lands, it has been observed that agro-industry has not been adequately developed. The location of Aydın in the hinterland of Izmir particularly creates a disadvantage to the development of agricultural activities in the province of Aydın, whereas it also has the potential for transforming it into an advantage in terms of its local characteristics. In this context, clustering, which has recently been addressed particularly as an important industrial policy, can be used as a new model for Aydın as well. Development of an agricultural cluster on provincial basis will be developing and guiding for the industrial sites that remain inactive, too. In this way, the sustainability of agricultural and agro-industrial sectors will be ensured. In this context, as a result of the analysis of the data and statistical data obtained from public institutions and organizations, the potential for clustering and how and in which sector clustering has to be formed have been put forward. Key Words: Clustering, Industry, Agriculture, Aydın 1D.E.Ü Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Buca/ĐZMĐR 684 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 I. GĐRĐŞ Tarım toplumundan sanayi toplumuna özellikle de 1900’lü yılların başından itibaren fabrika üretimine geçilmesiyle birlikte kapitalizm boyut değiştirirken, küreselleşme süreci ve teknolojik gelişim mekân ve zaman boyutunda bir küçülme yaratırken bölge, yerellik, ulus vb. kavramların değişmesini ve yeni söylemler kazanmasına neden olmuştur. Rekabet kavramının da özellikle sürdürülebilirliğin yapısal bir düzeneği olarak karşımıza çıkması işletmeler açısından da olmazsa olmaz koşul haline gelmiştir. Gelinen bu noktada da rekabet artık o ülkenin, o yörenin kendine özgü yerel koşullarını bilip, değerlendirmesi ve o özellikleriyle küresel pazarda yer alması ile sağlanmaktadır. Buda firmaların yenilik üretim kapasiteleri ile doğrudan ölçülmeye başlanmıştır. Firmalar rekabet edebilmek için yenilik yaratmada ve teknolojilerini geliştirmede yerel karşılıklı ilişkileri ve yerele gömülü bilgiyi de kullanarak küresel ağda yer almaya çalışmaktadırlar. Bu durum şeffaf bir ilişkiyi zorunlu kılarken ortaya çıkan bütüncül yapı, ana sanayinin tüm bilgileri tedarikçi ile paylaşmasına ve güvene dayalı bir ilişki kurmasına neden olmaktadır. Bu durum ülkeler ve şirketler arası rekabetten bölgeler arası rekabete doğru önemli bir ivme kazanmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkeler ve bölgeler doğrudan yabancı yatırımı çekebilme adına bölgesel kalkınma politikalarında anahtar kavramlar üzerinde durmaktadır. Kümeleşme de bu anahtar kavramların başında gelmekte ve uluslar arası bir etki sağladığı gibi bölgesel bakımdan da önemli bir rekabet aracı olmuştur. Bugün sanayileşme, küresel ısınma, kirlilik, nüfus artışı vb. nedenlerden ötürü tarımsal alanların yok olmaya başlaması tarımın yeniden önem kazanmasına neden olurken tarımsal sanayide bu süreçte giderek önemli olmaya başlamıştır. Bugün Aydın ili de özellikle tarım potansiyeli açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Her ne kadar verimli tarım arazilerine, önemli ulaşım akslarına ve sanayi alanlarına sahip olsa dahi kendinde var olan yerel özelliklerini kullanıp küresel sürece eklemlenmede ciddi sorunlar yaşamaktadır. Kümeleşme, Aydın’ın özellikle yerel potansiyelini kullanıp bölgesel ve küresel ortamda rekabet edebilirliğinin sağlanmasında önemli bir model teşkil edecek, var olan ve gelişmekte olan sanayi alanları da özellikle tarıma dayalı sanayi sektöründe ülkesel ve küresel ölçekte önemli bir yere sahip olmasında öncülük edecektir. II. AYDIN ĐLĐ’NĐN COĞRAFĐ KONUMU TARIM VE SANAYĐ YAPISI Aydın ili Ege Bölgesi içinde ilk çağlardan bugüne değin verimli toprakları, elverişli iklimi, ticaret yolları üzerinde bulunması, tarımsal faaliyetlerin yoğunluğu ve çeşitliliği, turizm olanaklarına sahip bulunması nedeniyle önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Kuzey ve güneyi dağlık, engebelidir, iki bölüm arasında iki yandan faylarla sınırlanmış ve sonradan alüvyonlarla örtülmüş genç bir çöküntü alanı olan Büyük Menderes ovası yer alır. Yüzölçümü 8.007 km²’dir. (aydin-bld.gov.tr; 2010) Aydın ilinin 2009 yılı sonu itibarı ile toplam nüfusu 979.155 kişidir. (tuik.gov.tr; 2010) Tarım Aydın ekonomisinde ağırlığı olan bir sekördür. Büyük Menderes Irmağının suladığı bereketli ovalar üzerinde 800.700 ha alanda kurulu Đlin %49’unda yani 395.494 hektarında tarım yapılmaktadır. Đl toprak, iklim, topoğrafik yapı ve ekolojik özellikleri ile polikültür tarıma elverişlidir. Tarımın her kolunda yüksek bir potansiyele sahiptir. Đlde toplam nüfusun %55’i geçimini tarımdan sağladığından ötürü ilin başlıca gelir kaynağı tarımdır. Çay dışında aşağı yukarı her türlü bitkisel üretim yapılmaktadır. Aydın’da en çok katma değer yaratan bitkisel ürünler ise; incir, zeytin, pamuk ve kestanedir. Bitkisel üretimde Aydın ili; ülke genelindeki incir üretiminin %66’sına, zeytinin %25’ine, kestanenin %33’üne, pamuğun %29’una sahiptir. Đl zeytin, incir, kestane üretiminde Türkiye genelinde birinci sırada, pamuk üretiminde 4. sıradadır.(aydin.gov.tr;2010) Türkiye genelinde tarımsal üretimdeki payı %3,5 civarındadır. Büyük Menderes Nehri’ne yakın araziler genelde 1. sınıf ve alüviyal topraklardan oluşmaktadır. Aydın’da I.-IV. sınıf tarım arazileri 231.102ha olup, VI.-VII. sınıf arazilerin toplamı 164.392ha’dır. Tarım alanlarından sonra 2. sırayı alan orman ve fundalıklar VII.sınıf arazi üzerinde yoğunlaşmıştır. (ATĐM.; 2005) 685 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Aydın Đlinin sahip olduğu tarım arazisi içinde kültür arazileri %48 (395.494ha) pay ile en geniş alanı kaplar. Geriye kalan arazilerin yaklaşık %36’sı (298000ha.) orman, yaklaşık %6’sı (47466ha) çayır-mera, %2’si (14271ha) göl-bataklık ve %2’si (76669ha) ise tarım dışı arazilerdir. Aydın’da; 395.494 hektar alanın 218.272 (%55.2) hektarında sulu tarım yapılmaktadır. (aydin.gov.tr;2010) Tarla bitkileri içerisinde ise pamuk, ayçiçeği, tütün ön plana çıkmaktadır. Toplam sera alanı yaklaşık 112 ha. ve toplam örtü altı sebze ve meyve Şekil 1:Aydın İli Arazi Kullanış Durumu. üretimi 28.123 tondur. (tuik.gov.tr; 2010) Tarımsal istihdama en fazla sahip olan ilçeler Söke, Nazilli ve Koçarlı’dır. Bunu Đncirliova, Yenipazar ve Merkez ilçeler izlemektedir. En az istihdam ise Kuşadası, Didim, Karpuzlu ve Karacasu’dur. Aydın ili içerisinde su kaynaklarının %93’ü yerüstü kaynaklarından sağlanırken %7’si ise yer altı sularından sağlanmaktadır. Bunların toplam 4312ha doğal göl ve sulardan sağlanmakta, 2045ha.da akarsu ve yüzeylerden sağlanmaktadır. (ATĐM;2005) Aydın ili ürün dağılımını üretim (ton) açısından incelediğimizde en yüksek orana sahip ürün %62 oran ile pamuk olup bunu %34 ile incir ve %4 ile kestane izlemektedir. Aydın tarıma dayalı sanayi sektörü ağırlıkta olmak üzere madencilik ve tekstil sektörlerinde de üretim yapan önemli işletmelere sahiptir. Batılı sermaye tarafından inşa edilen Aydın-Đzmir demiryolu ve Đzmir limanı sayesinde bölgede üretilen incir, pamuk, zeytin, tütün gibi önemli tarım ürünleri Aydın ve Nazillide toplanıp, Đzmir’de işlenip satılıyordu. Dolayısıyla bu işlemlerin yapıldığı sanayi dalları Đzmir’de gelişmiş ve Aydın’da ki imalathanelerde iç tüketime yönelmiştir. 1930’lu yıllarda Aydın sanayindeki en önemli gelişme Nazilli Basma fabrikasının kurulması olmuş ve bu işletme Aydın sanayinin temel taşlarından birisi olmuştur. Aydın’da imalat sanayinde gelişme özellikle Kemer Hidroelektrik Sanayinin devreye girmesi ile olmuştur. 1958’de Sümerbank öncülüğünde Aydın Tekstil Đplik Dokuma Đşletmesi kurulmuştur. Böylece pamuk ipliği ve pamuklu dokuma üretimi önemli ölçüde artmıştır. 1970’lerde Nazilli Đplik ve SÖKTAŞ tesisleri de eklenmiştir. 1955 de devlet bünyesinde kurulan Türkiye Çimento Sanayi T.A.Ş ve 1958’de kurulan Söke Çimento Fabrikası da Aydın Sanayinde önemli kuruluşlardır. (aydin-bld.gov.tr;2010) 1960 sonrasında gıda sanayide önemli bir gelişme göstermiştir. 1970’lerden sonra tarım iş makineleri, metal işleme vs. gibi işletmeler ortaya çıkmıştır. En önemli kuruluşlardan biride 1940 bir atölye olarak kurulan Uğur Dondurma Türkiye’nin en büyük derin dondurucu üreten fabrikalarından biridir. 1980 sonrasında ise özellikle gıda ve tarıma dayalı makine sanayi gelişme göstermiştir. Bugün Aydın ili içerisinde küçük, orta ve büyük ölçekte yaklaşık 600 sanayi tesisinin %90’ı doğrudan ve dolaylı olarak tarıma dayalıdır. Bunun yanı sıra Türkiye’de üretilen feldspat, kuvars madenlerinin %95’i Çine ile Milas arasındaki dağlık bölgeden çıkarılmaktadır. Đl ayrıca Türkiye’nin yaklaşık %80’inini kapsayan jeotermal kaynağına sahiptir. Aydın Sanayi Odası üyesi 687 sanayi tesisinde 22.856 kişi istihdam edilmektedir. Sanayi sektöründe en fazla istihdam Söke, Merkez ve Nazilli ilçelerindedir. Bunu Kuşadası izlerken en az sanayi istihdamı Karpuzlu ve Sultanhisar ilçelerindedir. Đldeki imalat sanayi pamuk, zeytin ve incir gibi tarım ürünlerini işleyen sektörlerde gelişme göstermiştir.(aydin.gov.tr; 2010) Aydın il sınırları içerisinde toplamda 8 adet organize sanayi bölges bulunmaktadır. Bunlar; Aydın (ASTIM) OSB, Aydın (Umurlu) OSB, Ortaklar OSB, Nazilli OSB, Söke OSB, Buharkent OSB, Çine OSB, Köşk OSBdir. Bunlardan Aydın Umurlu OSB faal durumda olup diğer OSB’lerin inşaatı halen devam etmektedir. 686 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 III. AYDIN SANAYĐ YAPISININ KÜMELEŞME BAĞLAMINDA DEĞERLENDĐRĐLMESĐ 3.1. Kümeleşme Özellikleri ve Sağladığı Faydalar Marshall’dan günümüze değin dillendirilen ve uygulama karşılıkları sürekli gelişme sağlayan kümeler, rekabetçi değerlerin oluşumunda tedarikçiler açısından önemli birer araç olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Đlk kez Porter (1990) tarafından kavramsal çerçevesi ve tanımlaması ortaya konulan küme;“Đlgili sanayilerde ki birbirine bağlı şirketlerin, firmaların, uzmanlaşmış tedarikçilerin, servis sağlayıcılarının ve rekabet eden, fakat işbirliği yapan belirli alanlardaki ortak kuruluşların (örneğin üniversiteler, standart ajanslar, ticari kuruluşlar) coğrafi olarak toplanması” olarak tanımlanmıştır Kümelenme modeli; küresel rekabette KOBĐ'lerin rekabet güçlerini arttırmaya ve yenilikçi girişimlerini uygun maliyetlerle gerçekleştirmeleri için KOBĐ'lerin “birlikterekabet” kavramı çerçevesinde birleşmelerini ifade etmektedir. Kümeleşmenin başlıca özellikleri: Coğrafi olarak yoğunlaşmışlardır, birlikte çalışır, işbirliği yapar, rekabet ederler ve konularında uzmanlaşmışlardır. Kümeler, dezavantajlı yöre ve bölgelerde yerel ekonomik kalkınmayı desteklemek, küçük ve orta ölçekli işletmelerin ulusal ve uluslar arası alanda yenilikçilik, verimlilik ve rekabetçi özelliklerini arttırmak için ortaya çıkmışlardır. Kümelerin temel elemanları, şirketler, sektör liderleri, eğitim kurumları, üniversiteler, finans kurumları, işletme servisi kurumları, yerel yönetimler, bölgesel kalkınma ajansları, odalar ve birlikler, diğer ekonomik geliştirme kurumları, aracı kurumlarıdır ve birbirleriyle etkileşim halindedir. Kümelenmeler katılımcıların sayısı ve örgütlenme derecesine göre büyük ölçüde çeşitlilik gösterirler. Faaliyet alanları geleneksel işkolları (tekstili mermer, vb.), tarım veya hizmet sektöründe olabileceği gibi ileri teknoloji alanında (bilgi teknolojileri, teknik tekstiller, vb.) da çalışabilirler, kurumsallaşmış bir yapı içinde (ortak bir yönetim altında) faaliyet gösterebilecekleri gibi kurumsallaşmamış da olabilirler. (Karataş; 2006) Kümelerin altında yatan felsefe benzer bir sanayi içindeki küçük ve büyük firmaların birlikte çalışarak bireysel olarak yapacağından daha çok şeyi başarmasıdır. Kümelenme yaklaşımını diğer yaklaşımlardan ayıran temel fark, şirketler ve endüstriler arasındaki teknoloji, işgücü, bilgi, müşteri ihtiyaçları, pazarlama gibi konulardaki bağlantıları kapsıyor olmasıdır. Bu tür bağlantılar verimliliğe ve yenilik yapabilme kapasitesine temel teşkil etmektedir. Kümelerin amacı ekonomik aktiviteyi arttırmak, ticari işleri kolaylaştırmak ve gelişim için fırsatlar sağlamaktır ki bunlar genellikle bireysel olarak elde edilemezler. Kümeler deneyim paylaşmak, işbirliğini geliştirmek, innovasyon gücünü arttırmak, birlikte teknoloji geliştirmek, birbirinden öğrenmek ve uluslar arası rekabet gücünü arttırmak amacıyla kurulurlar. Kümeler üyelerin sorunlarına birlikte çözüm bulabilecekleri bir platformun oluşturulmasını sağlar, internet ortamında iletişim artarken veri bankası geliştirilir, tanıtma ve iletişim toplantıları ile bilgi işleme ve değerlendirme yapılabilir, başka firmalarla irtibata geçerek yeni olanaklar sağlanabilir. 3.2. Aydın Sanayi Yapısının Kümeleşme Bağlamında Değerlendirilmesi Aydın ili sınırları içerisinde Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar Merkez Müdürlüğü’nün 2005 yılında uyguladığı ankete göre yanıt veren işletmeler içerisinde, Gıda Ürünleri ve Đçecek Đmalatı (%33) üreten işletmelerin ağırlıklı olduğu görülmektedir. Bunu; Metalik Olmayan Diğer Mineral Ürünlerin Đmalatı (%14), Makine ve Teçhizatı Hariç Fabrikasyon Metal Ürünleri Đmalatı (%8.9), Başka Yerde Sınıflandırılmamış Makine ve Teçhizat Đmalatı (%8.7) ile Tekstil Ürünleri Đmalatı (%8.1) izlemektedir. Aydın ili sanayi firmaları içinde yapılan ankete göre; firmaların %70.8’inin tüketim malı, %22.27’sinin ise sanayi girdisi olarak üretim yaptığı tespit edilmiştir. Hem sanayi girdisi hem de tüketim malı üretiminde bulunan işletmelerin oranı ise %6.93’tür. Aydın ilinde işletmelerin %41.51’inin OSB ve KSS’lerinde yerleşik olduğu tespit edilmiştir. Aydın’da kurulan işletmelerin büyük bir bölümünün (%67.28) 1990 ve sonrasında kurulan işletmeler olduğu tespit edilmiştir. (1-9) işçi çalıştıran işletmelerin diğerlerinden fazla olduğu ve anket yapılan işletmelerin %49.68’ini kapsadığı tespit 687 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 edilmiştir. Đkinci olarak da (10-24) arası işçi çalıştıran firmalar gelmektedir. Bunu (25-50) ve (51-150) işçi çalıştıran işletmeler izlemektedir. Aydın’da özellikle küçük ve orta ölçekli firmalar ağırlık kazanmaktadır. Ankete katılan işletmelerin %29.34’ü ihracat yaptıklarını ifade etmiş olup, ihracat yaparken; müşteriye doğrudan satış %42.5 oran ile ilk sırada yer alırken bunu %19.15 oran ile dolaylı ihracat (aracı firma ile) izlemektedir. Üçüncü olarak ise dolaylı ihracat ve müşteriye doğrudan satış yapan firmalar %17.02 oranla yer almaktadır. Ankete katılan ve ihracat yaptığını belirten 142 adet işletmenin ihracat yaptıkları ülke sıralamasında; Almanya (%39.44), Đtalya (%24.65), Romanya (%19.72), Yunanistan (%16.20), Fransa ve Bulgaristan’ın (%15.49) ilk sıralarda yer aldığı görülmektedir. Diğer ülkeler ise Hollanda, Đngiltere, ABD, Đsrail, Suudi Arabistan ve Đspanya’dır. Đhracat yapmama nedeni olarak kaynak yetersizliği (%41.85) (sermaye, teknoloji ve malzeme eksikliği) ilk sırada gösterilmiştir. Diğer nedenler; iç pazarda tatmin (%26.20), dış pazarı tanımama (%14.38), aracı işletme bulamama (%5.11), kaliteli mal sunamama (%4.79), yabancı dil eksikliği (%3.83) ve uygun fiyatta sunamama (%3.83) olarak sıralanmaktadır. Đşletmelerin %83.33’ü ürünlerini sadece kendi markaları ile sattıklarını, %12.67’si sadece müşterinin istediği etiket ile sattıklarını, %4’ü ise hem kendi hem de müşterinin istediği etiket ile satış yaptıklarını belirtmişlerdir. Đşletmelerin %16.80’i TSE belgesine, %5.47’si ISO 9000 belgesine sahiptir. Tescilli marka, patent veya faydalı modele sahip işletme %45.86’dir. 494 adet işletme içinde internet bağlantısı olan işletmelerin oranı sadece %54.45’dir. Elektronik ticaret yapan işletmelerin oranı ise sadece %7’dir. WEB sayfası olan firma oranı ise sadece %21.66 iken network bağlantısı olan firma oranı %19.84’dür. E-ticaret ile satış yapan firma oranı %6.88, alış yapan firma oranı ise %5.06’dır. Đşletmelerin %66.39’u yeni yatırım düşündüklerini ifade etmişler ve yatırımı daha çok üretim aşamasında (%86.48) yapmak istediklerini belirtmişlerdir. Yeni bir sektöre geçmeyi düşünen firma oranı %11.32 iken, pazarlamada yatırım yapacak firma oranı %9.12’dir. AR-GE’ye yatırım yapacak firma oranı ise %5.97’dir. Bilgi işlem ise %3.77 oranı ile en son sırada yer almaktadır. Đşletmelerin sadece %20.08’inin laboratuarının olduğu tespit edilmiştir. Dışarıdan laboratuar hizmetlerinden faydalanan işletmelerin oranı ise %46.51’dir. AR-GE’ye yatırım halen firmalar arasında yok denecek kadar azdır. Firmaların %37.01’nin sistemli olarak pazar araştırması yaptıkları tespit edilmiştir. Firmaların %59.71’inin yeni ürün geliştirdiği görülmüştür. Firmaların kümeleşme süreci içerisindeki en önemli belirleyicisi yerel ve küresel ağ bağlantılarıdır. KOSGEB 2005 yılında kümeleşme potansiyeli çalışması yapmış ve çalışmada kümeleşme gelişmişlik katsayısı hesaplanmıştır. Bunun için her ilde aynı işletme kolunda en az 50 işletme şartı aranmış ve bir kümeleşme tablosu hazırlanmıştır. Kümeleşme tespiti için aşağıdaki tabloda belirtilen sorular doğrultusunda bir değerlendirme yapılmıştır. Bu sorulardaki cevaplara göre illerdeki işkollarının “Kümeleşme Gelişmişlik Katsayısı” şu şekilde hesaplanmıştır: Đşkollarındaki her bir işletme için sorulan Mal/Hizmet Tedariki ve Ürün Pazarlaması yerlerine göre bakıldığında; Aynı Bölgede Olmasına (KSS, OSB vb.gibi) 4 puan, Aynı Şehirde Olmasına 3 puan, Farklı Şehirde Olmasına 1 puan, Yurtdışında Olmasına 0 puan verilmiştir. Tedarikçi Yerine Göre ise; Birinci Tedarikçi 5 Puan, Đkinci Tedarikçi 4 puan, Üçüncü Tedarikçi 3 puan, Dördüncü Tedarikçi 2 puan, Beşinci Tedarikçi 1 puan şeklinde puanlandırılmıştır. Her bir firmanın katsayı bulunmuş ve her bir firmanın kümeleşme katsayısı toplanarak söz konusu iş kolunda ilin kümeleşme gelişmişlik katsayısı hesaplanmıştır. Aydın’da Gıda ve Metalik Olmayan Mineral Đmalatı ağırlıklı olarak kümeleşme potansiyeli olan sektörler olarak karşımıza çıkmıştır. Buna göre Aydın’da Gıda sektöründe gelişmişlik katsayısı 12110 iken metalik olmayan mineral imalatında ise 4197 olarak hesaplanmıştır. Yani tarıma dayalı gıda sektörü Aydın için en önemli sanayi sektörüdür. Puanlama sistemine göre Aydın ili kümeleşme potansiyelini belirleyen bağlantı türlerine göre bir değerlendirme yapıldığında aşağıdaki tablo elde edilmiştir. 688 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 1: Aydın Đlinde Yer Alan Sanayi Đşletmelerinin Kurduğu Bağlantı Türleri. BAĞ LAN TI ANA ĐŞ TÜR KOLU Ü Gıda, Đçki, S Đçecek, Ş Tütün F Y TOPLAM Metal Dışı S Sanayi Ş Ürünleri F Y TOPLAM ALINAN PUAN Makine ve Yedek Ekipmanı Parçaların n Satın Satın Alındığı Alındığı Đşletmeler Đşletmeler 8 13 92 100 164 150 31 12 295 275 6 7 25 34 70 64 7 3 108 108 Bakım Hizmetini n Alındığı Đşletmeler 16 122 123 5 266 13 37 35 1 86 Hammadd e/Yarı mam. satın Alındığı Đşletmeler 12 158 121 10 301 8 38 43 5 94 Ürünleri n Satıldığı Đşletmele r 13 116 148 78 355 2 47 70 17 136 Đşletmenin Rakipleri Olan Đşletmeler 21 158 142 33 354 21 51 60 6 138 TOP LAM 83 746 848 169 1846 57 232 342 39 670 S: Aynı Sanayi Bölgesinde, Ş: Aynı Şehirde, F: Farklı Şehirde, Y: Yurt Dışında (KOSGEB Veri Tabanı, 2005) Bağlantının en çok kurulduğu işletmeler, ürünlerin satıldığı işletmeler olup bunu işletmenin rakipleri olan işletmelerle kurduğu bağlantılar izlemektedir. En az bağlantı ise yedek parçaların ve bakım hizmetinin satın alındığı işletmelerle yapılan bağlantılardır. En yoğun bağlantı, farklı şehirlerde yer alan firmalarla olan bağlantı iken bunu Aydın il sınırları içerisinde yer alan firmalarla kurulan bağlantı izlemektedir. En az bağlantı ise aynı sanayi bölgesinde yer alan firmalarla olan bağlantı türüdür. Bunun en önemli sebeplerinin başında OSB alanları içerisinde yer alan firma sayısının az olması, firmaların dağınık bir şekilde ilde yayılmasından kaynaklanmaktadır. IV. DEĞERLENDĐRME VE SONUÇ Yukarıda yapılan anket sonuçlarına göre Aydın sanayinin gelişiminin yeterli oranda olmadığı özellikle de kümeleşme bağlamında değerlendirdiğimizde böyle bir yapının henüz gelişmediği gözlenmiştir. Aydın’daki önemli tarım potansiyeline paralel olarak özellikle gıda sektörü ve makine sektöründe yığılma gösterdiği ve bu sektörler ve bunu destekleyen alt sektörlerde uzmanlaşmaya gittiği gözlenmiştir. Bunun yanı sıra her ne kadar sektörel anlamda bir uzmanlaşmanın var olmaya başlandığı gözlemlense de bunun yığılmadan öteye gidemediği görülmektedir. Bu nedenle bunu destekleyen (makine, ambalaj, pazarlama ve reklam vs.) ve özellikle ara girdi üretiminde önemli payı olan firmaların da küme içerisinde yer alması gerekmektedir. Genel kümeleşme bağlamında değerlendirdiğimizde firma ilişkileri (yerel, bölgesel, küresel) özellikle ağ oluşturma birinci derecede öneme sahipken bunu yenilik ve buluşçuluk kapasitesi izlemektedir. Firmaların sadece tüketim malı üretmesi, ağ bağlantılarının zayıf olduğunu göstermektedir. Fason üretim yapan firmaların azlığı ve hatta yokluğu firmalar arası bağlantıyı zayıflatmakta Merkez Diğer KS özellikle bilgi alışverişinde oldukça önemli bir paya sahip olan firmalar arası ağ bağlantısının yokluğu yeni bilginin üretilmesi ve dağılımında olumsuz etkiler yaratmaktadır. Firmaların düzenli bir sanayi alanı içerisinde yer almaması OSB’lerin sağladığı faydalardan yararlanan firma oranının az olduğunu göstermektedir. Aydın ili içerisinde ihracat yapan firma oranı oldukça az ve en önemli nedeni olarak kaynak yetersizliği (sermaye, teknoloji ve malzeme eksikliği) gösterilmektedir. Kümeleşmenin gelişmesi firmaların özellikle bilgi ve yenilik üretiminde 689 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ağ bağlantılarını güçlendirirken teknoloji ve malzeme gelişiminde de önemli bir gelişme sağlayacaktır. Dış pazar tanınırken, aracı firma eksikliği, nitelikli personel azlığı vs. gibi eksikliklerde kümeleşmeyle giderilecek ve küresel pazara eklemlenip firmalara rekabetçi özellik kazandırılmasını sağlayacaktır. Aydın ili içerisinde yer alan 8 organize bölgesi sanayi gelişimi ve kümeleşmede önemli bir potansiyeldir. Teknik ve kurumsal altyapısı hazır bir bölgede kümeleşme çalışmalarının yapılması önemli bir avantaj sağlayacaktır. Bunlardan özellikle Aydın merkez ilçe içerisinde yer alan ASTĐM ve Umurlu Sanayi Bölgesi, Germencik’de yer alan Ortaklar OSB alanı, Nazilli’de yer alan Nazilli OSB alanı, Söke’de yer alan Söke OSB alanı konumu ve potansiyelleri itibari ile tarıma dayalı sanayinin gelişiminde ve kümeleşmede önemli OSB alanlarıdır. Ana ulaşım aksları üzerlerinde yer almaları, Đzmir liman ve havalimanına yakınlıkları gibi avantajlarının bulunmasının yanı sıra, özellikle gıda ve tarıma dayalı makine imalatı sanayi birimlerinin fazla oluşu bunu destekleyen önemli etmenlerdir. Bunlardan en az ikisi merkez nitelikli OSB alanı olarak seçilerek çalışmalara başlanması diğer OSB alanlarının da merkez niteliğindeki OSB alanı ile önemli ağ bağlantıları kurup sürekli iletişimlerini devam ettirmeleri gerekmektedir. Aydın ili içinde ele aldığımızda Merkez ilçede yer alan OSB’ler ile Söke ve Nazilli’de yer alan OSB’ler merkez OSB’ler olarak belirlenip diğer OSB alanları ve birbirleri ile tam iletişim halinde olması sağlanmalıdır. Üniversite sanayi işbirliği içinde Aydın’da yer alan üniversitenin merkezde yer alan bu OSB’ler ile birebir direk bağlantısının kurulmasının yanı sıra sürekli AR&GE için iletişim halinde olmalı, sanayi alanları içinde üniversite ve sanayi birimlerinin birlikte ortak çalışabilecekleri AR&GE birimlerini kurulması gerekmektedir. Diğer OSB alanlarında ise firma ağırlıklı olarak gelişim gösterirken bu merkez niteliğindeki OSB alanlarında yer alan her türlü kurum ve kuruluşla ağ bağlantılarını geliştirerek ve kullanarak süreç içerisinde yer alması sağlanmalıdır. OSB alanları tam kapasite çalışacak hale getirilip, ikincil olarak yer alan OSB’lerde özellikle depolama alanlarının gelişmesi ve genişletilmesi de sanayi gelişiminde etkili olacaktır. OSB’lerinin kümeleşme bağlamında gelişmesi, rekabet edebilirliğinin sağlanması ve işbirliği içinde çalışmaları için bünyesinde sanayi firmalarını yanı sıra, ulusal ve uluslar arası bağlantılarını, hükümet-sanayi-üniversite işbirliğini tam olarak kurmalı bunun dışında diğer kurum ve kuruluşlarla da tam destek alarak çalışması sağlanmalıdır. Yani finansal, pazarlama kuruluşlarının, danışmanlık şirketlerinin, KOSGEB, sanayi odaları, ticaret odaları, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimlerle vb. de tam ilişki halinde olmalıdır. Ayrıca sosyal altyapının da kurulması gerekmektedir. Altyapı çalışmalarının bir an önce tamamlanıp hayata geçirilmesi gerekmektedir. Ayrıca özellikle elektrik üretiminde veya ısıtma ya da soğutmada Aydın iline özel çok önemli bir potansiyel teşkil eden jeotermal kaynaklarının kullanımı için gerekli birimlerin kurulması gerekmektedir. Dolayısıyla yatırımcı çekmesi açısından da cazip bir alana dönüşecektir. Bilgi, teknoloji ve yenilik üretimine yönelik olarak baktığımızda; faaliyette olan ve ihracat, yatırım, AR&GE destekleri, krediler, teşvikler, E-ticaret konularında KOBĐ niteliğindeki firmaları bilgilendirmek, yönlendirmek ve bu fırsatlardan yararlanmalarını sağlamak amacıyla bir KOBĐ bilgi hizmet gelişim merkezi kurmak gerekmektedir. Bunun için her firmanın bilgisayar sistemlerinin bulunması ve yenilenmesi gerekmektedir. Ayrıca sadece firmalarla değil sanayi odaları ve diğer kurum ve kuruluşlarla hızlı iletişimi sağlamak için ulusal ve uluslar arası ağ bağlantılarının kurulması gerekmektedir. Ayrıca alanda üretilen ürünleri ve firmaları tek bir merkezde tanıtmak amacıyla sürekli bir sergi alanının kurulması gerekmektedir. Bunun sebebi ise fuarların ve sergilerin satıcılarla potansiyel müşterilerin bir araya geldiği yeni iş bağlantılarının kurulduğu ve teknolojik gelişmelerin izlendiği çok önemli platformlar olmasıdır. Yine bölge firmalarını KOSGEB’in bilgi ağları ve E-iş desteğinden yararlandırarak bilgisayar ortamında Türkiye ve dünyaya tanıtmak, E-ticarete yönlendirmek ve ihracatını arttırmak amacıyla bir Epazaryeri projesi hazırlanmalıdır. Bölgedeki KOBĐ’lerin teknoloji düzeylerini belirlemek, ihtiyaçları olan yeni teknolojileri bulup aktarmak, KOBĐ’lerin ürettiği yeni teknolojilere pazar bulmak ve KOBĐ’leri teknoloji üretimi ve AR&GE çalışmalarına özendirmek amacıyla üniversite KOSGEB, sanayi odası ortaklığı ile hazırlanacak proje ortaklığı kurulmalıdır. Yine firmaların 690 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ürettikleri ürünlerin kalite düzeylerini arttırmak amacı ile alanda sektörlerine uygun olarak araştırma laboratuarları açılmalıdır. Bölgede sanayi odalarının, KOSGEB’in vb. kuruluşların desteği ile AB himayesinde firmaların rekabet seviyelerini arttırmak ve potansiyellerini geliştirmek için profesyonel yönetim danışmanlığı ve eğitim hizmetlerini sunarak, bölgenin ekonomik kalkınmasına destek olmak amacıyla bir AB iş geliştirme merkezi kurulabilir. Bunun yanı sıra bölge bünyesinde, sanayicilerin istediği nitelikteki eleman ihtiyaçlarını hiçbir ücret ödemeden karşılamalarını sağlamak için, müdürlüğün insan kaynakları birimi kurulmalıdır. Böylece iş bulmak için birime başvuran kişilerin özgeçmişleri, eğitim, bilgi ve deneyimleri ayrıntılı olarak kaydedilebilecek ve bu kişiler talep geldiği takdirde sanayicilere yönlendirilecektir. Ayrıca bölgede ilkokul mezunu gençleri meslek sahibi yapabilmek ve istihdamlarını sağlamak, alandaki firmalara kalifiye eleman yetiştirmek, firmalarda halen çalışmakta olan elemanların mesleki bilgilerini arttırmak amacıyla Mesleki Eğitim Merkezi (ücretsiz olarak) kurulmalıdır. Bu merkez aynı zamanda firmalardan gelen sipariş ve isteklere göre son model teknolojideki makinelerle üretim hizmeti, kalfa ve ustaların kullanamadıkları makineler konusunda eğitim ve danışmanlık hizmeti de vermelidir. Ayrıca eğitim süreci boyunca üretilen ürünlerde piyasa fiyatından çok daha ucuza isteyen firmalara satılabilir. Aynı eğitim ve danışmanlık servisleri tarım üretimi yapan çiftçilere de sağlanmalı böylelikle sanayi girdisi oluşturacak ürünlerin kalitesi ve verimliliğinin arttırılması sağlanmalıdır. Çiftçiler içinde tarımsal ürünlerin ekonomiye girdisini arttıracak organize üretim teknikleri ile geliştirilmesi, tarımsal ürünlerin yerinde işlenerek ekonomiye katkısının sağlanması, tarımsal üretimin yönlendirilmesi, pazarlanması ve üreticilere hizmet götürülebilmesi konularında kooperatif vb. örgütlenme modellerinin alanda yer alan kurum ve kuruluşların desteği ile ve de sanayiciler ile işbirliği içinde yapılmasının sağlanması tarım üretimi yapan çiftçilerin kendi kendilerine satmalarından kaynaklanan ucuza ürün satma veya paralarını alamama gibi problemleri de ortadan kaldıracaktır. Tarım üreticilerinin ve sanayicilerin ortak çalışmaları ile hem maliyet sürecinin azalması, hem de bölgeye has ürünlerin pazarda yer bulması ve markalaşması sağlanmış olacaktır. Ayrıca birlikte çalışılarak ürün talebi ve ihracata göre üretimin yapılması da sağlanacak, katma değeri yüksek ürünler üretilecek, modernizasyon ve yöntemlerin gelişmesi ve genişletilmesinde ortak çalışarak rekabet gücü kazanımı da sağlanacaktır. Alanda bölge sanayicilerin geniş ölçüde yönetime katılmasını sağlayarak yeni stratejiler ve projeler üretmek amacıyla, altyapı, enerji, çevre, fuar ve sosyal faaliyetleri geliştirmek için çalışma grupları oluşturulmalıdır. KAYNAKLAR Aydın Belediyesi. 2010. http://www.aydin-bld.gov.tr/kent-haritasi/tarih-cografya Aydın Tarım Đl Müdürlüğü (ATĐM). 2005. Đl Tarım ve Kırsal Kalkınma Master Planlarının Hazırlanmasına Destek Projesi Aydın Tarım Master Planı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Ankara. KARATAŞ, N. 2006. Yeni Bir Kümeleşme Modeli Olarak Organize Sanayi Bölgelerinin Yeniden Örgütlenmesi (Đzmir – Çiğli AOSB örneği). Doktora tezi, Aralık, D.E.Ü. Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü KOSGEB. 2005. KOSGEB Saha Araştırma Çalışması Aydın Đli Değerlendirme Raporu. Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar Merkez Müdürlüğü, Eylül, Ankara. PORTER, M. 1990. The competitive advantage of nations. Amerika Birleşik Devletleri: The Free Pres. http://www.tuik.gov.tr. 2010 http://www.aydin.gov.tr/default_B0.aspx?content=1008. Temmuz 2010 http://www.aydin.gov.tr/default_B0.aspx?content=1009. Temmuz 2010 691 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Türkiye’de Ekonomik Krizin Gıda Sanayi Üzerine Etkisi Nuray KIZILASLAN1 Faruk ADIGÜZEL1 Halil KIZILASLAN1 Özet Türkiye’de tarımsal üretimin değerlendirilmesi, tarımsal ürünlerin işlenerek üretim, talep, dış ticaret değerinin artırılmasında gıda sanayilerindeki işletmelerin verimli ve karlı çalışmaları, güçlü bir yapıya sahip olmaları ve sorunlarının çözüldüğü bir ortamın varlığı önemli görülmektedir. Bundan hareketle; Türkiye’de son 22 yılda yaşanan ekonomik krizlerin gıda sanayi işletmelerini üretim, talep, dış ticaret miktarları açısından ne yönde etkilediğini araştırmak önemli bulunmuştur. Bu amaçla çalışmada gıda sanayi alt sektörleri itibariyle son 22 yıllık dönemde üretim, talep, dış ticaret miktarları açısından gelişmeler izlenmiş, sektörlerin genel seyri ortaya konulmuştur. Bu genel seyir ortaya koyulurken çeşitli istatistik kurumlarından elde edilen verilerle gelişme yönünü belirleyebilmek amacıyla trend analizi ve indekslerden yararlanılmıştır. Özellikle kriz dönemleri dikkate alınarak değerlendirmeler yapılmıştır. Araştırma bulgularına göre, genel olarak gıda sanayinde üretim, talep ve dış ticarette artış söz konusudur. Gıda sanayi 1988-2009 yılları arasında toplam miktarlar bakımından yıllık oransal değişimleri üretim miktarında %5.6; talep miktarında %7.9; ihracat miktarında %8.1; ithalat miktarında %13.3 artış şeklinde gerçekleşmiştir. Gıda sanayi kırsal kalkınmada önemli bir rolü üstlenmekte olup, teşvik ve destekler artırılmalı, sürdürülebilir üretim-tüketim sağlanmalıdır. Anahtar Kelimeler: Gıda Sanayi, Ekonomik Kriz, Türkiye Influence Of Economıc Crısıs On Food Industry In Turkey Abstract In Turkey, assessment of agricultural production; efficient and profitable operations of establishments in the food industry with improving of production, demand and foreign trade value by processing the agricultural products; having a strong structure and presence of an environment in which problems can be solved are seemed important. Therefore, it is significant to investigate the effects the economic crisis in Turkey in the last 22 years on food industry enterprises in terms of production, demand and foreign trade. For this purpose, the developments of production, demand, the amount of trade of the food industry sub-sector have been monitored in the last 22 year period and overall progress of the sector have been revealed. While displaying this overall reveal, trend analysis and index were used to determine the development direction by data obtained from various statistical agencies. Especially, assessments were made by taking into account the periods of crisis. According to research findings, mainly there has been an increase in production, demand and foreign trade in food industry. Changes in annual production according to the total amount in the food industry between 1988-2009 are seemed as 5.6% increase of production amount, 7.9% increase in the amount of demand, 8.1% increase in export volume, 13.3% increase in import volume. Food industry takes an important role in rural development, so promotion and support shall be increased and sustainable production-consumption shall be provided. Key Words: Food Industry, Economic Crisis, Turkey 1. GĐRĐŞ Dünya 2007 yılı ile yeni bir finansal dönemin içine girmiş bulunmaktadır. Yaşanılan küresel ekonomik kriz, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayrımı yapılmaksızın tüm ülkeleri derinden etkilemektedir. 2007 yılının sonlarında ABD’de başlayan finansal kriz 2008 yılının ikinci yarısından itibaren küresel bir boyut kazanmıştır (Nanto, 2008). ABD’de borçlanmanın artması, yurt dışı kaynaklı kolay para, büyük sermaye girişleri nedeni ile bu noktaya gelindiği belirtilmektedir (Azis, 2010). Beklentilerde kötüleşme ve izleyen iflaslar, talepte hızlı daralma, reel kesime 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, TOKAT 692 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 sıçrama ve finanstan ekonomik krize dönüşüm; resesyon ve artan (artacak) işsizlik küresel krizi ortaya çıkarmıştır (Uysal, 2009). 2009 yılında dünya ekonomisinde küçülme yaşanacağı, krizin etkilerinin herkes tarafından hissedileceği ortaya çıkmıştır. Derinliğinin ve etki alanının henüz tam olarak tespit edilememesi (Ünal ve Kaya, 2009) nedeniyle, karşılaşılan kriz 1929 yılında başlayan Büyük Buhran’la karşılaştırılmakta (Zandi, 2008) ve modern ekonominin maruz kaldığı ikinci en büyük sıkıntı olarak değerlendirilmektedir (Ikome, 2008). Bazı yazarlar aslında mevcut ekonomik krizin sorgulama bakımından sosyal bir fırsat olduğu; biyoçeşitlilik ve sosyal uçurumları götüremeyecek bir yolda ekonomi ve yaşam değişikliğinin muhtemel son ve tek şans olduğunu savunmaktadır (Schneider, et al., 2010). Dünyayı da sarsan 1929 ekonomik krizinden bu yana Türkiye ortalama her 5 yılda bir ekonomik krizle karşı karşıya kalmıştır. Bu krizlerde neden ve sonuçlar benzerlik göstermektedir. Türk parası aşırı değerlendiği için ithalat artmakta, ihracat azalmaktadır. Dolayısıyla cari işlemler bilançosu dengesi bozulmaktadır. Kısa vadeli dış borç birikimi de artınca, enflasyon işsizlik artmakta, şirketler birbiri ardına kapanmaktadır. Kriz dönemlerinde yüksek devalüasyon ile birlikte hisse senetleri fiyatları düşmekte yabancıların şirket hisselerini düşük fiyatlarla ele geçirmesine yol açmaktadır (ATO, 2010). Yaşanan ekonomik krizler tüm sektörler gibi tarım ve gıda sektörünü de etkilemektedir. Türkiye’de gıda sektörü, Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren en hızlı gelişen sektörlerden biri olmuştur. Đlerleyen dönemde devlet, gıda sektöründe büyük ölçekli işletmeler kurmuş ve bunlara yoğun olarak yatırım yapmıştır. Artan kamu yatırımlarına ve büyük devlet işletmelerinin varlığına karşın, gıda sektöründe küçük ölçekli ve bağımsız üretici birimleri de varlığını sürdürmüştür. 1980'den sonra ihracata dönük birikim tarzına geçilmiş, bu dönemde dış ticaret rejiminde gıda ürünlerini de kapsayan önemli değişiklikler yapılmıştır. Bunların başında gıda ve tarımsal ürünler dış ticaretinin serbestleştirilmesi gelmektedir. 1980'lerden başlayarak tarımsal üretim ve gıda sanayinde uluslararası sermayenin rolü önemli ölçüde artmış, 1987-1998 yılları arasında yabancı şirketler ile yabancı ortaklı yerli şirketlerin sayısında yükselme görülmüştür. Gıda sanayi verimlilik ve kârlılığın önem kazandığı bir ortamda ekonominin önemli bir sektörü olmuştur. Gıda sanayi imalat sanayi içinde %20,7’lik bir paya sahiptir (Küçükkiremitçi ve ark., 2008). 2002 yılı itibarıyla gıda sanayi ihracatının tarım ürünleri ihracatı içindeki payı %43 , toplam ihracat içindeki payı ise %4,4 olmuştur (Anonim, 2005). Türkiye’de tüketim harcamalarından dörtte biri gıda ve tarım ürünlerine yapılmaktadır (TÜĐK, 2007). Gıda sektörünün önemi krizlerle birlikte daha çok ortaya çıkmaktadır. Diğer ülkeleri de etkileyen finansal krizin ardından ekonomik kriz Türkiye’de de gıda sanayinde üretim, talep ve dış ticarette azalmalara neden olabileceği düşünülmektedir. Gıda sanayinde hammadde fiyatlarının artması, finans sıkıntısının başlaması, yüksek fiyatların tüketiciye yansıması, sermaye hareketlerinin daralması, küçülen Gayri Safi Yurt Đçi Hasıla (GSYĐH) nedeniyle tarım ve gıda ürünlerine talebin düşmesi, kredi kaynaklarına erişimde yaşanan güçlükler, kapanan işletmeler ve doğal sonuç olarak işsizlik ekonomik krizin yansımalarıdır. Özellikle 2006 yılından bu yana gıda sektörü istihdamında %50’ye yaklaşan büyük bir gerileme vardır. 2007 yılında kayıtlı 1.184 üretici işyerini kapatmıştır. Yine aynı dönemde gıda ve içecek sanayi kapasite kullanım oranlarının Ağustos 2008’den itibaren düşmeye başladığı ve yıl sonunda %68’e kadar gerilediği görülmektedir. Kapasite kullanımındaki düşüşte, içi piyasada yaşanan talep daralmasının da etkisi olmuştur. Ancak aynı dönemde ihraç pazarlarında küresel kriz nedeniyle yaşanan ekonomik küçülmeler, küresel talepteki artışı frenleyerek Kasım 2008 sonrasında ihracatta da düşüş yaşanmasına neden olmuştur (Şahin, 2009). 693 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2009, dünya pazarlarının daraldığı, iç tüketimde de düşüşün yaşandığı bir yıl olmuştur. 2009 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan küresel kriz nedeniyle Türkiye’de GSYĐH’da (cari fiyatlarla) %0.4 gibi çok az bir büyüme gerçekleşirken, gıda sanayi krize direnç göstererek %4 oranında daha yüksek bir oranlı büyümeyi başarabilmiştir. Ancak bu direncin sektörün kendi iç dinamiklerinden ve gıdanın vazgeçilemez oluşundan kaynaklandığı da vurgulanmaktadır. Ayrıca, 2009 verilerine göre, krizlere rağmen 4 büyük üretim sektöründen biri olmuştur (Şahin, 2010). Bu çalışmada 22 yıllık dönemde Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı kriz dönemleri de dikkate alınarak gıda sanayinin üretim, talep, ihracat ve ithalat durumu incelenmiştir. Bu amaçla trend analizleri yapılmış ve sonraki yıllarda sektörün durumunu ortaya koymak için projeksiyonlara yer verilmiştir. 2. MATERYAL VE YÖNTEM Bu çalışmanın materyalini Devlet Planlama Teşkilatı’ndan elde edilen ikincil nitelikteki veriler oluşturmuştur. Đncelenen dönem 1988-2009 yılları arasıdır. Gıda sanayi alt sektörleri itibariyle talep, üretim ve dış ticarete ilişkin miktar serileri derlenmiş ve indeks hesapları yapılmıştır. Đkincil kaynaklardan elde edilemeyen gıda sektörü toplam miktarları araştırılar tarafından alt sektörlerdeki miktarlar toplanmak suretiyle hesap edilmiştir. Çalışmada; gıda sanayi talep, üretim ve dış ticaret miktarlarında meydana gelen değişimlerin yönünü belirlemek amacıyla trend analizi uygulanmıştır. Trend Analizlerinde alternatif trend modelleri denenmiştir. Sektörler itibariyle yapılan trend analizlerinde bu modellerden linear (doğrusal) ve exponential growth (üssel) trend modelleri seçilmiştir. Bu modellerde MAPE, MAD ve MSD doğruluk kriterlerine göre değerleri en düşük çıkan ve söz konusu eğilime uygun düşen matematiksel model tercih edilmiştir. Ayrıca; elde edilen matematiksel model kullanılarak 2015 yılına ilişkin projeksiyonlar ortaya konulmuştur. Ekonomi ve iş idaresi alanlarıyla ilgili değişkenlerde genellikle, sabit bir oranda artış ya da azalış görülmez. Trend düzeyi etrafında, iki ile on yıl ya da daha fazla yıl zaman aralıklarıyla, herhangi bir dönemde, artma ya da azalma şeklinde tekrarlanabilen değişmeler gözlenir. Konjonktürel değişme adı verilen bu değişmelerin etkisini açıklayan bileşene “konjonktürel bileşen” denir. Konjonktürel bileşenin tahminlenmesi için, serinin önce, trend bileşeninden arındırılması gerekir. Bu arındırma yt gözlem değerini tt tahmin değerlerine bölmek suretiyle yapılır. yt' = tt * kt * rt olduğundan yt / tt = ( tt * kt * rt ) / tt = kt * rt trend bileşeninden arındırılmış seri değerleri, bir başka ifadeyle Konjonktürel ve Rassal bileşenlerin kt * rt tahminleri elde edilmiş olur. Yıl ya da daha uzun zaman aralıklarıyla yapılan ölçümlerden meydana gelen zaman serilerinde Kt konjonktürel bileşeninin, tahmin değeri kt genellikle Rt rassal bileşeninin tahmin değeri rt ile birlikte kt * rt = yt / tt eşitliğiyle tahmin edilir. Tahmin edilmiş olan kt * rt tahminleri sanki, Kt bileşeninin kt tahminiymiş gibi yorumlanırlar. kt * rt = 1 olduğunda zaman, serisinin t dönemindeki gözlem değeri üzerinde konjonktürel etkinin görülmediği yorumu yapılır. kt * rt > 1 ya da kt * rt < 1 olması durumlarında serinin t dönemindeki gözlem değeri üzerinde konjonktürel etkinin olduğu yorumu yapılır. Birinci durumdaki etki, serinin trendin üzerinde değer almasına, ikinci durumdaki etkiyse trendin altında değer almasına neden olur. Varolan etkinin düzeyi kt * rt - 1 farkı alınarak belirlenir ve yorum kolaylığı sağlamak için bu fark 100 ile çarpılır (Durmuş, 2010). Bu bağlamda; Türkiye’de gıda sanayinde; 1989, 1994, 1999, 2001 ve 2007 yıllarında meydana gelen ekonomik krizlerle ilgili olarak konjonktürel etkinin varlığı incelenmeye çalışılmıştır. 694 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 3. ARAŞTIRMA BULGULARI Gıda sanayinin alt sektörler itibariyle miktarında 1988-2009 yılları meydana gelen değişim Çizelge 1’de sunulmuştur. Gıda sanayi toplam talep miktarında 1988 baz yılına göre 2009 yılında 1.66 kat, üretim miktarında ise 1,60 kat artış olduğu görülmektedir. Aynı dönemde gıda sanayi dış ticareti toplamda incelendiğinde; ihracat miktarı 2.21 kat ve ithalat miktarı ise 4.15 kat artış göstermiştir. Çizelge 1. Türkiye’de gıda sanayinin alt sektörler itibariyle değişimi. Alt Sektörler Mezbaha Ürünleri San. Süt ve Mamulleri San. Su Ürünleri Mamulleri San. Tahıl ve Nişasta Mam. San. 19881 20091 991.00 1823.79 952.00 2616.30 30.00 173.31 19764.00 29627.08 Đndeks 1.84 Kat 2.75 Kat 5.78 Kat 1.50 Kat 945.00 1445.43 950.00 2612.74 47.00 138.59 20116.00 29739.06 2 1988 20092 Đndeks 1.53 Kat 2.75 Kat 2.95 Kat 1.48 Kat 19883 20093 30.97 45.38 4.23 20.15 20.20 50.99 436.00 993.78 Đndeks 1.47 Kat 4.76 Kat 2.52 Kat 2.28 Kat 19884 20094 Đndeks 89.76 435.17 4.85 Kat 6.82 22.03 3.23 Kat 2.10 105.81 50.39 Kat 91.11 716.06 7.86 Kat Meyve ve Sebze Đşleme San. 428.00 829.53 1.94 Kat 1019.00 1760.97 1.73 Kat 560.16 937.51 1.67 Kat 1.40 - ŞekerŞeker Mamulleri ve Diğ. San. 1975.00 6534.00 5423.87 10367.25 Bitkisel Yağ San. Yem San. Gıda Sanayi Toplamı 4103.00 7457.65 34777.00 57674.04 2.75 Kat 1.59 Kat 1.82 Kat 1.66 Kat 2067.00 4082.59 6494.00 10648.20 4111.00 7424.33 35749.00 57186.73 1.98 Kat 1.64 Kat 1.81 Kat 1.60 Kat 176.27 284.46 77.98 877.92 3.43 3.45 1309.24 2898.21 1.61 Kat 11.26 Kat %0,58 2.21 Kat 479.54 1612.61 3.36 Kat 18.22 64.33 3.53 Kat 4.50 58.53 13.04 Kat 693.45 2877.69 4.15 Kat (1=Talep Miktarı, 2=Üretim Miktarı, 3=Đhracat Miktarı, 4=Đthalat Miktarı; Bin Ton) Kaynak: Anonim, Çeşitli Yıllar. DPT, Ekonomik ve Sosyal Sektörlerdeki Gelişmeler, Destek Çalışmaları, Ankara. Gıda sanayi alt sektörler itibariyle incelendiğinde ise; talep ve üretim miktarında en belirgin artış 1988 baz yılına göre 2009 yılında sırasıyla 5.78 kat ve 2.95 kat ile su ürünleri mamulleri sanayinde olurken, ihracat miktarında 11.26 kat artış ile şeker-şeker mamulleri ve diğer sanayi, ithalat miktarında 50.39 kat artış ile su ürünleri mamulleri sanayi ilk sırada yer almaktadır. Aynı şekilde, talep miktarında en düşük artışlar 1.50 kat ile tahıl ve nişasta mamulleri sanayi ve 1.59 kat ile şeker-şeker mamulleri ve diğer sanayi gerçekleşmiştir. Üretim miktarı incelendiğinde, en düşük artış 1.48 kat ile tahıl ve nişasta mamulleri sanayi ve 1.53 kat ile mezbaha ürünleri sanayinde olmuştur. Dış ticaret miktarları incelendiğinde ise, ihracatta en düşük artış % 0.58 ile yem sanayi ve 1.47 kat ile mezbaha ürünleri sanayinde, ithalatta ise en düşük artış 3.23 kat ile süt ve mamulleri sanayi ve 3.36 kat ile bitkisel yağ sanayinde olduğu belirlenmiştir. Gıda sanayi toplam talep, üretim ve dış ticaret miktarlarının Trend Analizlerinde Linear (doğrusal) Trend Modeli tercih edilmiştir. Gıda sanayi toplam talep miktarı için trend denklemi; Yt = 34631.90 + 1047.37*t olarak belirlenmiştir. Gıda sanayi toplam talep miktarına ilişkin trend denkleminin eğimi pozitiftir ve ortalama yıllık oransal değişim % 6.1 olarak hesap edilmiştir. Ayrıca 2015 yılına ilişkin yapılan projeksiyonla talep miktarının 63958.26 bin ton olacağı tahmin edilmiştir. Gıda sanayi toplam üretim miktarı için trend denklemi; Yt = 35351.80 + 992.498*t dir. Gıda sanayi toplam üretim miktarına ilişkin trend denkleminin eğimi pozitiftir ve ortalama yıllık oransal değişim % 5.6 olarak hesap edilmiştir. Ayrıca 2015 yılına ilişkin yapılan projeksiyonla talep miktarının 63141.74 bin ton olacağı tahmin edilmiştir. Gıda sanayi toplam ihracat miktarı için trend denklemi; 695 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Yt = 1533.98 + 62.0103*t ’dir. Gıda sanayi toplam ihracat miktarına ilişkin trend denkleminin eğimi pozitiftir ve ortalama yıllık oransal değişim % 8.1 olarak hesap edilmiştir. Ayrıca 2015 yılına ilişkin yapılan projeksiyonla ihracat miktarının 3270.27 bin ton olacağı tahmin edilmiştir. Gıda sanayi toplam ithalat miktarı için trend denklemi; Yt = 1166.55 + 77.7791*t olarak bulunmuştur. Gıda sanayi toplam ithalat miktarına ilişkin trend denkleminin eğimi pozitiftir ve ortalama yıllık oransal değişim % 13.3 olarak hesap edilmiştir. Ayrıca 2015 yılına ilişkin yapılan projeksiyonla ithalat miktarının 3344.36 bin ton olacağı tahmin edilmiştir. Türkiye’de 1988-2009 döneminde gıda sanayinde talep, üretim ve dış ticaret miktarlarında konjonktürün etkisi Çizelge 2’de verilmiştir. Çizelge 2. Türkiye’de gıda sanayinde talep, üretim ve dış ticaret miktarlarında konjonktürün etkisi. Yıllar 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005* 2006* 2007* 2008* 2009* Gıda Sanayi Talep Toplamı yt tt kk * rt 34777.00 35679.27 0.974 35805.00 36726.64 0.974 38021.00 37774.01 1.006 38441.00 38821.38 0.990 40132.00 39868.75 1.006 42730.00 40916.12 1.044 40604.20 41963.49 0.967 41968.00 43010.86 0.975 43715.30 44058.23 0.992 46863.60 45105.60 1.038 49043.00 46152.97 1.062 47956.00 47200.34 1.016 51368.00 48247.71 1.064 45950.00 49295.08 0.932 49531.00 50342.45 0.983 49496.00 51389.82 0.963 52588.00 52437.19 1.002 53484.56 53484.56 1.000 54531.93 54531.93 1.000 55579.30 55579.30 1.000 56626.67 56626.67 1.000 57674.04 57674.04 1.000 Gıda Sanayi Üretim Toplamı yt tt k k * rt 35749.00 36344.30 0.983 36390.00 37336.80 0.975 38510.00 38329.29 1.004 39773.00 39321.79 1.011 41218.00 40314.29 1.022 42875.00 41306.79 1.038 40890.90 42299.29 0.967 38053.00 43291.78 0.879 44285.00 44284.28 1.000 48687.40 45276.78 1.075 50195.00 46269.28 1.085 48061.00 47261.78 1.017 51105.00 48254.27 1.059 45767.00 49246.77 0.929 49030.00 50239.27 0.976 49722.00 51231.77 0.971 52521.00 52224.27 1.006 53216.76 53216.76 1.000 54209.26 54209.26 1.000 55201.76 55201.76 1.000 56194.24 56194.26 1.000 57186.76 57186.76 1.000 Gıda Sanayi Đhracat Toplamı yt tt kk * rt 1309.24 1595.99 0.820 1183.07 1658.00 0.714 1146.26 1720.01 0.666 1990.40 1782.02 1.117 2085.20 1844.03 1.131 2125.70 1906.07 1.115 2545.00 1968.05 1.293 2361.00 2030.06 1.163 2310.30 2092.07 1.104 2929.90 2154.08 1.360 2402.00 2216.09 1.084 1918.90 2278.10 0.842 2031.40 2340.11 0.868 2282.00 2402.12 0.950 1502.70 2464.13 0.610 2525.00 2526.14 0.999 2917.10 2588.16 1.127 2650.17 2650.17 1.000 2712.18 2712.18 1.000 2774.19 2774.19 1.000 2836.20 2836.20 1.000 2898.21 2898.21 1.000 Gıda Sanayi Đthalat Toplamı yt tt kk * rt 693.45 1244.33 0.557 1042.93 1322.11 0.789 1957.73 1399.89 1.398 1387.20 1477.67 0.939 1688.10 1555.45 1.085 1830.40 1633.22 1.121 1516.10 1711.00 0.886 2332.00 1788.78 1.304 2422.90 1866.56 1.298 2004.70 1944.55 1.031 1824.80 2022.12 0.902 1849.80 2099.90 0.881 2241.10 2177.68 1.029 1562.50 2255.46 0.693 1844.30 2333.24 0.790 2442.30 2411.02 1.013 3091.20 2488.79 1.242 2566.57 2566.57 1.000 2644.35 2644.35 1.000 2722.13 2722.13 1.000 2799.91 2799.91 1.000 2877.69 2877.69 1.000 *Projeksiyon Değerleri Çizelge 2’den de görülebileceği gibi, gıda sanayi talep ve üretim miktarları konjonktüründe önemli bir dalgalanma görülmemiştir. Ancak gıda sanayi ihracat ve ithalat miktarları konjonktüründe dalgalanmaların olduğu gözlenmiştir. Özellikle kriz yılları dikkate alındığında talep ve üretim miktarındaki konjonktür artan miktara rağmen azalma göstermiştir. Đhracat miktarında konjonktürdeki en yüksek artış oranı yaklaşık %18 ile 19931994 yılları arasındadır. 1998’den 1999 yılına geçerken azalan ihracat miktarından etkilenen konjonktür %24 oranında bir azalma göstermiştir. Gıda sanayi ithalat miktarları konjonktür değerleri 0.557 ile 1.398 arasında değişmekte olup, kriz dönemlerinde normalin altında seyretmiştir. 2000-2001 yılları arasında ithalat miktarı konjonktüründe en düşük azalma oranına %34’e ulaşılmıştır. Bu yıllar arasında ithalat miktarında da konjonktür dalgalanmasına paralel bir azalma söz konusudur. Gıda sanayi toplam talep ve üretim miktarları konjonktür değerleri kriz yıllarında 1999 yılında normalin üstünde; 1989, 1994, 2001 yıllarında normalin altında seyretmiştir. Đhracat miktarları konjonktür değerleri 1994 yılında normalin üstünde diğer yıllar normalin altındadır. Đthalat miktarları konjonktür değerleri ise, tüm kriz dönemlerinde ithalat artmasına rağmen normalin altında kalmıştır. 696 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Gıda sanayinin alt sektörleri itibariyle de trend analizi ve buna bağlı olarak projeksiyonlar (2015) yapılmış ve bilgiler Çizelge 3’de sunulmuştur. Çizelge 3. Türkiye’de gıda sanayinin alt sektörler itibariyle talep, üretim ve dış ticaret miktarlarına ilişkin trend denklemleri, yıllık oransal değişim ve projeksiyonları (bin ton). TALEP MĐKTARI Alt Sektörler Mezbaha Ürünleri Sanayi Süt ve Mamulleri Sanayi Su Ürünleri Mamulleri Sanayi Tahıl ve Nişasta Mamulleri Sanayi Meyve ve Sebze Đşleme Sanayi Bitkisel Yağ Sanayi Şeker-Şeker Mamulleri ve Diğer Sanayi Yem Sanayi Alt Sektörler Mezbaha Ürünleri Sanayi Süt ve Mamulleri Sanayi Su Ürünleri Mamulleri Sanayi Tahıl ve Nişasta Mamulleri Sanayi Meyve ve Sebze Đşleme Sanayi Bitkisel Yağ Sanayi Şeker-Şeker Mamulleri ve Diğer Sanayi Yem Sanayi Alt Sektörler Mezbaha Ürünleri Sanayi Süt ve Mamulleri Sanayi Su Ürünleri Mamulleri Sanayi Tahıl ve Nişasta Mamulleri Sanayi Meyve ve Sebze Đşleme Sanayi Bitkisel Yağ Sanayi Şeker-Şeker Mamulleri ve Diğer Sanayi Yem Sanayi Alt Sektörler Mezbaha Ürünleri Sanayi Süt ve Mamulleri Sanayi Su Ürünleri Mamulleri Sanayi Tahıl ve Nişasta Mamulleri Sanayi Meyve ve Sebze Đşleme Sanayi Bitkisel Yağ Sanayi Şeker-Şeker Mamulleri ve Diğer Sanayi Yem Sanayi Trend Denklemleri Yt = 1166.55 + 77.7791*t Yt = 910.468*(1.04915**t) Yt = 26.7981 + 6.65966*t Yt = 19616.20 + 455.040*t Yt = 466.883*(1.02647**t) Yt = 1815.08 + 164.036*t Yt = 7352.83 + 137.019*t Yt = 3713.72*(1.03220**t) ÜRETĐM MĐKTARI Yt = 877.958*(1.02292**t) Yt = 901.795*(1.04954**t) Yt = 20.8514*(1.08991**t) Yt = 19630.70 + 459.472*t Yt = 1121.87 + 29.1615*t Yt = 1922.07 + 98.2055*t Yt = 7420.76 + 146.677*t Yt = 3722.41*(1.03188**t) ĐHRACAT MĐKTARI Yt = 12.2638*(1.06128**t) Yt = 2.29234*(1.10384**t) Yt = 7.80341*(1.08907**t) Yt = 359.059*(1.04736**t) Yt = 642.567 + 13.4064*t Yt = 280.640 + 0.173727*t Yt = 119.624*(1.09483**t) Yt = 5.36234*(0.980174**t) ĐTHALAT MĐKTARI Yt = 139.588 + 13.4355*t Yt = 9.6617*(1.03815**t) Yt = 18.8981 + 3.95056*t Yt = 132.252*(1.07980**t) Yt = 683.870 + 42.2153*t Yt = 43.4699*(1.01798**t) Yt = 2.76490*(1.14884**t) Yıllık Oransal Değişim Projeksiyon (2015 Yılı) % 7.9 % 4.9 % 49.7 % 4.6 % 2.6 % 18.17 % 3.73 % 3.2 2055.12 3489.13 213.27 32357.32 970.29 6408.09 11189.36 9019.80 % 2.3 % 4.9 % 8.9 % 4.78 % 5.2 % 10.2 % 3.9 % 3.2 1655.92 3494.84 232.31 32495.92 1938.39 4671.82 11527.72 8962.76 % 6. 1 % 10.4 % 8.9 % 4.7 % 4.2 % 0.1 % 9.5 % -2.0 64.84 36.45 85.08 1311.76 1017.95 285.50 1511.91 3.06 % 19.3 % 3.8 % 41.8 % 7.9 % 12.4 % 1.8 % 14.9 515.78 27.58 129.51 1135.05 1865.90 71.60 134.57 Gıda sanayi alt sektörler itibariyle incelendiğinde, alt sektörler talep miktarı için % 49.7 ile su ürünleri mamulleri sanayi, üretim miktarı için % 10.2 ile bitkisel yağ sanayi, ihracat miktarı için %10.4 ile süt ve mamulleri sanayi ve ithalatta % 41.8 ile su ürünleri mamulleri sanayi yıllık oransal değişimin en yüksek olduğu sektör durumundadırlar. Yıllık oransal değişim sadece yem sanayi ihracat miktarında % -2.0 ile azalma göstermiştir. Alt sektörler itibariyle; yapılan projeksiyonlarda, baz yıla göre (1988) artış hızı en yüksek olan sektörler itibariyle 2015 yılında talep ve üretim miktarı için su ürünleri sanayinin sırasıyla 213.27 bin ton ve 232.31 bin ton, ihracat miktarı için şeker-şeker mamulleri ve diğer sanayinin 1511.91 ve ithalat miktarı için su ürünleri sanayinin 129.51 bin ton olacağı tahmin edilmiştir. 4. SONUÇ Gıda sanayi, Türkiye ekonomisinin ve kırsal kalkınmanın önemli bir halkasıdır. Gıda sanayi, girdilerin büyük bir bölümünü ülke içi üretimden sağlaması nedeniyle ulusal ekonomi 697 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 içerisinde karşılaştırmalı üstünlük gösteren ve ihracat potansiyeli yüksek olan sektörlerin başında gelmektedir. Gıda sanayinde, rekabet gücünün ve verimlilik düzeyinin yükselmesi, araştırma-geliştirme yapılmasına bağlı görülmektedir. Gıda sanayi gerek kendi dışından gerekse kendi içinden kaynaklanan sorunları çözdüğü oranda kriz ortamında dahi rekabet gücünü koruyabilecek ve hatta artırabilecektir. Bu nedenle, gıda sanayinde sürdürülebilir gelişmeyi sağlamak için “erişilebilir”, “uygun fiyatlı” ve “güvenilir gıda” faktörleri dikkate alınmalıdır. Tarım gıda sanayi entegrasyonu tam olarak sağlanmalıdır. Gıda sektöründe faaliyet gösteren firmalarda sürdürülebilir üretimin sağlanabilmesi için teşvik ve yatırımlar artırılmalı, dış ticarette sorunlar yaşamamak için güvenilirliğe önem verilmelidir. KAYNAKLAR Anonim, Çeşitli Yıllar. DPT, Ekonomik ve Sosyal Sektörlerdeki Gelişmeler, Destek Çalışmaları, Ankara. Anonim, 2005. http://www.gidamo.org.tr/GIDA%20 SANAYII_rapor.pdf. ATO, 2010. Krizler Tarihi Raporu. (http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=276&l=1, 22.6.2010) Azis, I.J., 2010. Predicting a recovery date from the economic crisis of 2008. Socio-Economic Planning Sciences. 44 (2010), 122-129. Durmuş, A. 2010. Zaman Serisi Çözümlemesi, Sakarya. (http://web.sakarya.edu.tr/~adurmus/statistik/acikogretim/unite14.pdf, 30.06.2010) Ikome, F. 2008. The Social and economic consequences of the global financial crisis on the developing countries and emerging economies: A focus on Africa. Paper prepared for presentation at the ‘‘InWent-DIE Dialogue on the Effects of the Global Financial Crisis on Developing Countries and Emerging Markets’’, Berlin, 11 December. www.gc21.de/ ibt/en/ilt/ibt/programme/megacities/media/gfc_ikome. pdf. Küçükkiremitçi, O., Genç, Ö., Şimşek, M., Karaca, M.E., Eşiyok, B.A., 2008. Küresel Mali Kriz ve Reel Sektöre Muhtemel Etkileri, Türkiye Kalkınma Bankası AŞ, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Müdürlüğü, Ankara. Nanto, D. K. 2008. The U.S. financial crisis: The global dimensions with implications for U.S. policy. CRS Report for Congress, Order Code RL34742, 25/11/2008. Schneider, F., Kallis, G., Martinez-Alier, J., 2010. Crisis or opportunity? Economic degrowth for social equity and ecological sustainability. Introduction to this special issue. Journal of Cleaner Production, 18 (2010) 511–518. Şahin, A., 2009. Türk Gıda ve Đçecek Sektörü 2008 Envanteri, Türkiye Gıda ve Đçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu, Ankara. (http://www.tgdf.org.tr/turkce/ekler/envanter2008.pdf, 28.06.2010) Şahin, A., 2010. Türk Gıda ve Đçecek Sektörü 2009 Envanteri, Türkiye Gıda ve Đçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu, Ankara. (http://www.tgdf.org.tr/turkce/2009envanter/2009envanter.pdf, 05.07.2010) TÜĐK, 2007. Harcama Türlerine göre Hanehalkı Bütçe Anketi Tüketim Harcaması Sonuçları, Türkiye, Ankara. (http://www.tuik.gov.tr/., 28.06.2010) Uysal, Y., 2009. Küresel Ekonomik Kriz ve Türkiye’de Tarım ve Gıda Sektörüne Etkileri, EBSO, 16 Ekim 2009. Ünal, A. ve Kaya, H. 2009. Küresel Kriz ve Türkiye. Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi, Đstanbul. http://www.ekopolitik.org. Zandi, M. 2008. The economic outlook and stimulus options. Written Testimony before the U.S. Senate Budget Committee, 19/11/2008. (http://www.economy.com/mark-zandi/documents/Senate_Budget_Committee_11_19_08.pdf.) 698 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Türkiye’de Meyve Suyu Sanayinde Verimlilik ve Rekabet Gücünün Đncelenmesi Renan TUNALIOĞLU1 Göksel ARMAĞAN1 Cemâl ATICI1 Altuğ ÖZDEN1 Özet Dünya’da ve Türkiye’de artan nüfus, taze yada işlenmiş gıda tüketimini artırmaktadır. Türkiye, sahip olduğu ekolojik özellikleri nedeni ile meyve-sebze üretim potansiyeli açısından dünyanın önemli ülkelerinden biridir. Meyve ve sebze üretimi bir yandan taze olarak değerlendirilir iken bir yandan da meyve suyu işleme sanayine hammadde sağlamaktadır. Diğer yandan meyve suyu sanayi hem ülke ekonomisine katma değer sağlayan, hem de tüketicilerin sağlıklı beslenme şansını arttıran bir sektördür. Bu araştırmada, Türkiye’de meyve suyu firmalarının verimlilikleri Toplam Faktör Verimliliğindeki (TFV) değişme ve firmaların etkinlikleri hesaplanarak karşılaştırılmıştır. Türkiye’de meyve suyu sanayinin teknik etkinlik bakımından en iyi üretim sınırına sahip olduğu fakat yeterli miktar ve kalitede işlemeye uygun hammadde temininde güçlükler olduğu tespit edilmiştir. Đncelenen 1999-2008 döneminde meyve suyu işletmelerinde bölgelerin ortalama yıllık teknolojik değişme endeksi, 1.095 ve toplam faktör verimliliğindeki değişme endeksi 1.058 olarak ölçülmüştür. Bir başka ifadeyle, incelenen dönemde meyve suyu sanayinin teknolojik gelişmede ve toplam faktör verimliliğinde artış olduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda meyve suyu sanayinde sektörel dış ticaret şirketlerinin (SDTŞ) oluşturulması ve konunun sözleşmeli tarım modeli içerinde değerlendirilmesi önerilmiştir. Diğer yandan meyve suyu sektörünün dış piyasada rekabet gücü, Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlükler (AKÜ) ve Karşılaştırmalı Đhracat Performans (KĐP) yöntemleri ile belirlenmeye çalışılmıştır. Türkiye’nin diğer ihracatçı ülkelerin meyve sepetinde bulunmayan ürünlerin geliştirilmesi, hâlihazırdaki ürün çeşitliliğini artırarak ve pazar araştırmaları yapılarak ticaret hacminin geliştirmesi önerilmiştir. Anahtar Kelimeler: Meyve Suyu, Verimlilik, Dış Satım, Rekabet Gücü, Türkiye Determining The Productivity and Competitiveness Of Fruit Juice Sector In Turkey Abstract Growing population in the world and in Turkey leads to increase in the consumption of fresh or processed foods. In that sense, Turkey, due to its unique agricultural and ecological potential, is one of the most important countries in the world in terms of production of the fruits and vegetables. In Turkey, the fruits are utilized as both processed and unprocessed food consumption. Thus, this sector both increases the value added of production and provides healthier food for people. According to the results of this study, it was found that there have been some problems in obtaining the sufficient and high quality raw material for food processing. It is thought that contract farming can help to solve this problem. On the other hand, it was found that the fruit juice sector has the highest production level in terms of utilizing the technical efficiency. In the period of study (1999-2008), the average annual technological change index was found as 1.095 and total factor productivity as 1.058. In other words, an increase was observed in both technological change and total factor productivity. In addition, it is a fact that Turkey needs to compete with many other countries in fruit juice export. When the comparative advantages of some partner countries are considered, it is essential that Turkey improve and design the new products and conduct marketing research to increase its export potential. Key Words: Fruit Juice, Fruit Juice Companies, Productivity, Competitiveness, Turkey 1. GĐRĐŞ Türkiye’de ekolojisi nedeniyle taze meyve ve sebze üretimine oldukça uygun bir ülkedir. Meyve ve sebzeler üretildikten sonra her zaman doğrudan tüketilemedikleri için tarımsal gıda sanayine hammadde sağlamaktadırlar. Bu sanayilerden biride meyve suyu sanayidir. 1 Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 699 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Türkiye’de meyve suyuna işlenen başlıca meyve/sebzeler; elma, kayısı (zerdali dahil), şeftali, vişne, portakal, üzüm, nar’dır. Bu yedi meyvenin 2000 yılındaki üretim miktarları 8,2 ton iken, 2007 yılında yaklaşık 8,9 ton, 2008 yılında ise 9 tona ulaşmıştır. 2000 – 2008 yılları arasındaki artış %9,1 iken önceki yıla göre artış %1,2’dir. Türkiye dünya meyve suyu ihracatı içerisinde önemli bir paya sahip olmamakla birlikte, teknolojinin ve sanayinin geliştiği son yıllarda artmıştır. 2000 yılından 2008 yılına Türkiye’nin meyve suyu ihracatı miktar olarak, %26 artarak 52,3 bin tondan 66 bin tona çıkmıştır (2006 yılında 80 bin tona ulaşmıştır). Değer olarak ise 3 kat artış göstermiş ve 42,1 milyon dolardan 131,1 milyon dolara yükselmiştir. Ancak 2007’ye göre 2008 yılında, ihracatta hem değer hem de miktar olarak % 18 azalma görülmektedir. Bu yaşanan ekonomik durgunluğun doğal bir sonucu olup, dünya’da benzer şekilde gerçekleşmiştir (MEYED,2008). Diğer yandan Türkiye’nin meyve suyu ithalatı 2000 yılından 2008 yılına miktar olarak 3,3 bin tondan 16,6 tona ulaşmıştır. Değer olarak ise 4,2 milyon dolardan 36,7 milyon dolara çıkmıştır. Đthalatta 2007’ye göre 2008 yılında, miktar olarak %11’lik düşüş, değer olarak ise %6’lık artış gözlenmiştir. Đthalatta, 2000 – 2007 yılları arasında hem değer hem de miktar bakımından büyüme söz konusudur (Akdağ ve Budaklıoğlu, 2008). Türkiye’de, araştırmanın yapıldığı dönemde meyve suyu sektöründeki aktif firma sayısı 34’tür ve bu firmalar toplam 737 200 ton meyveyi meyve suyuna işleyerek, 207 000 ton ara ürün elde etmişlerdir. Türkiye meyve üretimi açısından gerekli potansiyele sahip olmasına rağmen, meyve suyu ihracatı hak edilen bir konumda değildir. Bu nedenle bir yandan Türkiye’nin meyve suyu ihracatının arttırılması için dünya ekonomisinde değişen üretim teknolojisi ve rekabet koşullarının dikkatle izlemesi bir yandan da sektörün en büyük sorunları arasında yer alan yeterli ve sürekli hammadde temini konusundaki bazı somut yaklaşımlarda bulunulması gerekmektedir Bu araştırma Türkiye’deki meyve suyu firmalarının verimlilikleri ve etkinlikleri yanında dış pazardaki rekabet gücünü inceleyen bir çalışma olması açısından önem taşımaktadır. Türkiye meyve suyu sanayinin son on yıldan bu yana geliştiği fakat bu gelişmenin Türkiye’nin mevcut meyve üretim potansiyeli dikkate alındığında yetersiz kaldığı görülmektedir. Bu potansiyelin değerlendirilerek işletmelerin verimliliklerinin ve ihracatın artırılması için benzer araştırmaların yapılması önemlidir. 2. MATERYAL VE YÖNTEM 2.1.Materyal Araştırmanın birinci bölümünde materyali, 1999-2008 yıllarına ait TÜĐK sanayi, üretim, eğilim ve istihdam istatistikleri oluşturmuş, sektöre ait toplam faktör verimliliği (TFV) gelişimi ve etkinlik değeri değişimleri makro verilerle hesaplanmıştır. Girdi olarak brüt üretim değeri (BÜD), çıktı olarak ise işgücü, hammadde ve enerji verileri alınmıştır. Bu veriler 1997 yılı baz olarak alınmış ve endekslenmiş değerlerdir. Sektörlere ait teknik etkinlik, teknik etkinlik değişimi, saf etkinlik değişimi, ölçek etkinliği değişimi ve teknoloji değişimi değerlerinin hesaplanmasında DEAP 2.1 bilgisayar programı kullanılmıştır. Araştırmanın diğer materyalini Türkiye’nin meyve suyu sektörünün rekabet durumunu incelemek üzere Đhracat Benzerlik Đndeksi (ĐBĐ) ve Açıklanabilir Karşılaştırmalı Üstünlükler Đndeksi (AKÜ) hesaplamalarının yapılması için kullanılan Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verileri oluşturmuştur. 2.2. Metod 2.2.1. Veri Zarflama Analizi (VZA) ve Malmquist Verimlilik Đndeksi Metotları Meyve suyu sektörü, imalat sanayi içerisinde yer alan gıda sanayinin alt dallarından birisidir. Bu sektördeki toplam faktör verimliliğindeki (TFV) gelişmeyi belirlerken sektörün içerisinde yer aldığı gıda ve imalat sanayine ait TFV gelişimlerine de yer verilmiştir. Bahsi geçen bu sektörlerin performansları belirlenirken, Veri Zarflama Analizi (VZA) ve Malmquist verimlilik indeksi metotları kullanılmıştır. Malmquist verimlilik indeksi, bölgelere ait her bir veri noktasının ortak teknolojiye göre nispi uzaklıklarının oranlarını hesaplayarak iki veri noktası arasındaki toplam faktör verimliliğindeki değişmeyi ölçmektedir. Uzaklık fonksiyonları, hem girdi tabanlı (input-oriented) hem de çıktı tabanlı (output-oriented) uzaklık fonksiyonları olarak ele alınabilir. Girdi tabanlı uzaklık fonksiyonu, çıktı vektörü veriyken, girdi vektörünün minimum oransal 700 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ daralmasını dikkate alan üretim teknolojisini ifade eder. Çıktı tabanlı uzaklık fonksiyonu ise, girdi vektörü veriyken, çıktı vektörünün maksimum oransal artışını dikkate alır. Uzaklık fonksiyonu, girdi vektörü veri iken, çıktı vektöründeki maksimum oransal artışın tersi olarak tanımlanabilir. Eğer (Xt, Yt) verileri t dönemi üretim sınırının üzerinde ise uzaklık D0t(Xt,Yt) = 1 olur ve Fare’in ifadesiyle üretim için tam etkinlik söz konusu olur. Eğer D0t(Xt, Yt) ≤ 1 ise üretimin t döneminde etkin olmadığına karar verilir. Uzaklık fonksiyonu farklı dönemlerdeki teknik etkinliği ve etkinlikteki değişimi de ölçer. (t+1) dönemi için uzaklık fonksiyonu şu şekilde yazılabilir: (Farrel ve diğ., 1994) [ D0t ( x t +1 , y t +1 ) = min Φ : ( x t +1 , y t +1 / Φ ) ∈ R t ] Bu endeks, t dönemi teknolojisi altında xt+1 veri girdi seti ile yt+1 çıktısında ortaya çıkacak maksimum oransal değişmeyi ölçer. Benzer şekilde, t+1 dönemi için de karma uzaklık fonksiyonu, D1t+1(Xt, Yt) , ifade edilebilir. Bu fonksiyon ise t+1 teknolojisine nispeten veri xt girdi seti ile yt çıktısında ortaya çıkacak maksimum oransal değişmeyi ölçer. M 0t = D0t ( x t +1 , y t +1 ) D0t ( x t , y t ) Bu endeks, t dönemi teknolojisi altında, t+1 döneminden t dönemine olan teknik etkinlikteki değişmeden kaynaklanan verimlilik değişmelerini ölçer. Öte yandan, t+1 döneminden t dönemine olan teknik etkinlik değişmeleri, t+1 dönemi teknolojisi altında da ölçülebilir. Malmquist verimlilik endeksi bu durumda şöyle yazılabilir. M 1t +1 = D1t +1 ( x t +1 , y t +1 ) D1t +1 ( x t , y t ) Etkinlikteki değişim; (t+1) dönemindeki teknik etkinliğin, (t) dönemindeki teknik etkinliğe olan oranıdır. Köşeli parentez içinde yer alan iki oranın geometrik ortalaması, iki dönem arasındaki teknolojide (xt+1 ve xt) meydana gelen değişmeyi açıklar. EfficiencyChance( EC ) = D1t +1 ( y t +1 , x t +1 ) D0t ( y t , x t ) 1 D t ( y t +1 , x t +1 ) D t ( y t , x t ) 2 Tech.Change(TC ) = ( t 0+1 t +1 t +1 )( t 0+1 t t D1 ( y , x ) D1 ( y , x ) Toplam faktör verimliliğindeki değişme teknik etkinlikteki değişme ile teknolojik değişmenin çarpımı (Mot,t+1 = EDxTED) olarak ifade edilmektedir (Mahadevan, 2002). Burada, M0 endeksinin 1'den büyük olması, toplam faktör verimliliğinin (t) döneminden (t+1) dönemine arttığını veya iyileştiğini, bu değerin 1'den küçük olması, toplam faktör verimliliğinin (t) döneminden (t+1) dönemine azaldığını gösterir. Malmquist toplam faktör verimliliği endeksinin (M0) hesaplanmasında gerekli olan uzaklık fonksiyonlarını tahmin etmek için kullanılan en popüler metot VZA’dır. VZA matematiksel doğrusal programlama problemini kullanan parametrik olmayan bir metottur. VZA veri merkezine en iyi uyumu sağlayacak regresyon düzlemi yerine, üretim teknolojisi üzerine herhangi bir sınırlama koymaksızın gözlemlenen uç verileri kavrayacak doğrusal kısmi bir yüzeyin veya en iyi üretim sınırının (üretim eğrisini) oluşturulmasını hedefleyen bir metodolojidir (Charnes et al., 1978). 2.2.2. AKÜ ve KĐP Đndeksleri Türkiye’nin meyve suyu sektörünün rekabet durumunu incelemek için dünyadaki önemli ihracatçı ülkeler ve Türkiye’nin bu alandaki önemli pazarları dikkate alınarak seçilen ülkelerle ihracat benzerlik indeksi ve açıklanabilir karşılaştırmalı üstünlükler indeksi (AKÜ) kullanılmıştır. 701 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Đhracat Benzerlik Đndeksi belirli bir pazara yönelik ihracat yapan ülkelerin benzerlik durumlarını karşılaştırmaktadır. Bu indekste değerin sıfır olması hiç benzerliğin olmadığını gösterir. Bu indeks şu şekilde hesaplanmaktadır, ESI = [ ∑ min( x (ac), x (bc)) * 100] i (1) i Burada xi(ac) a ülkesinin c pazarına yaptığı mal grubundaki ihracatın ilgili ülkeye yaptığı toplam ihracat içersisindeki payını xi(bc) ise b ülkesinin c pazarına yaptığı ilgili mal grubundaki ihracatın ilgili pazara yaptığı toplam ihracat içerisindeki payını gösterir. Diğer yandan AKÜ indeksi ise bir mal grubunda iki ya da daha fazla ülkenin belirli bir pazara yönelik olarak yaptıkları ticaretlerinde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olup olmadıklarının belirlemektedir. Bu indeksin sıfırdan büyük çıkması, ilgili mal ya da sektörde oransal olarak karşılaştırılan diğer ülkeye göre daha fazla ihracat yapıldığını göstermekte ve ilgili ürün grubunda karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olunduğu anlamına gelmektedir. AKÜ − Vollrath = ln{( X Ai / X Aw ) /( X Bi / X Bw )} (2) Burada: XAi= Türkiye’nin dünyaya meyve suyu ihracatı XAw= Türkiye’nin dünyaya toplam tarımsal ürün ihracatı XBi= Karşılaştırılan ülkenin dünyaya meyve suyu ihracatı XBw= Karşılaştırılan ülkenin dünyaya toplam tarımsal ürün ihracatı ifade etmektedir (Akgüngör, 2001; Yılmaz, 2003) 3. BULGULAR ve TARTIŞMA 3.1. Meyve Suyu Firmalarının Etkinlik ve Verimlilikleri 1999-2008 yılları arasında TFV ve bileşenlerindeki sektörel bazda değişim Çizelge 1’de görülmektedir. Çizelge’de etkinlikteki yıllık ortalama değişme endeksi 0,966’dır. Diğer taraftan, sektörler tek tek ele alındığında imalat ve gıda sanayinin teknik etkinlik (TED) endeksinin 1’den küçük olduğu görülmektedir. TED endeksinin 1’den küçük olması ilgili sektörlerin, referans sektör olan meyve suyu sektörü tarafından tayin edilen en iyi üretim sınırını yakalamada (catch-up) başarılı olamadıklarını göstermektedir. Bu durumda meyve suyu sanayi teknik etkinlik bakımından en iyi üretim sınırına sahip sektördür. 1999-2008 döneminde bölgelerin ortalama yıllık teknolojik değişme endeksi 1.095 ve toplam faktör verimliliğindeki değişme endeksi ise 1.058 olarak ölçülmüştür. Diğer bir ifadeyle, ilgili dönemde teknolojik gelişmede ve toplam faktör verimliliğinde artış olmuştur. Genel olarak TFVD’deki gelişmenin teknolojideki iyi yönlü gelişmeden kaynaklandığını ifade etmek mümkündür. Meyve suyu sanayinde görüldüğü üzere TFVD’deki gelişme tamamen teknoloji kaynaklıdır. Çizelge 1: TFV ve Bileşenlerindeki Değişme (Sektörler Bazında) Đmalat Gıda Meyve Suyu Geo. Ort. Kaynak: Orijinal hesaplamalar. TED 0,957 0,943 1,000 0,966 TD 1,093 1,092 1,100 1,095 SED 1,000 1,000 1,000 1,000 ÖED 0,957 0,943 1,000 0,966 TFVD 1,046 1,029 1,100 1,058 1999-2008 yılları arasında TFV ve bileşenlerindeki yıllar bazındaki değişim Çizelge 2’de görülmektedir. 1999-2008 yılları arasında teknik etkinlik değişimi 0,933’dür. Çizelge 2: Meyve Suyu Sanayinde TFV ve Bileşenlerindeki Değişme (Yıllar Bazında) TED TD SED ÖED 0.991 0.994 1.000 0.991 2000 0.965 1.108 1.000 0.965 2001 1.044 1.028 1.000 1.044 2002 0.933 1.180 1.000 0.933 2003 0.968 1.094 1.000 0.968 2004 0.648 1.044 1.000 0.648 2005 1.292 1.382 1.000 1.292 2006 1.011 1.012 1.000 1.011 2007 0.963 1.058 1.000 0.963 2008 0.966 1.095 1.000 0.966 Geo. Ort. Kaynak: Orijinal hesaplamalar. 702 TFVD 0.985 1.069 1.073 1.101 1.059 0.677 1.786 1.023 1.019 1.058 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Yıllar bazında teknik etkinlikte bir azalma meydana geldiği söylenebilir. TFVD’de ise bir artış söz konusudur. Aynı şekilde TFVD’de meydana gelen artışın teknoloji kaynaklı olduğunu söylemek mümkündür. TED’deki azalmanın ise ölçek etkinsizliğinden kaynaklandığı açıkça görülmektedir. 3.2 Meyve Suyu Firmalarının Karşılaştırmalı Đhracat Performans ve Açıklanabilir Karşılaştırmalı Üstünlükleri Dünyada meyve suyu ticaretinde önemli yeri olan ülkeler Çizelge 3’de sunulmuştur. Görüldüğü gibi başlıca ihracatçılar ABD, Hollanda, Almanya, Polonya, Đspanya ve S. Arabistan, ithalatçılar ise ABD, Almanya, Hollanda, Đngiltere, Fransa ve Japonya’dır. Görüldüğü üzere ilk üç ihracatçı aynı zamanda ithalatçıdır. Bu durum bize meyve suyu sektöründe endüstri içi ticaretin yaygın olduğunu göstermektedir. Çizelge 3. Dünya Meyve Suyu Ticaretinde Önemli Ülkeler, 2006 Đhracat Đthalat Ülke Değer, 1000$ Ülke Değer, 1000$ ABD 323374 ABD 269462 Hollanda 327077 Almanya 228200 Almanya 282186 Hollanda 217696 Polonya 149535 Đngiltere 189687 Đspanya 138107 Fransa 181324 S. Arabistan 131046 Japonya 174230 Đtalya 114779 Kanada 147402 Avusturya 92410 S. Arabistan 81063 Tayland 87456 Belçika 74473 Fransa 73044 Đtalya 72274 Çin 71104 Rusya 69502 Ekvator 64272 Avusturya 65279 Belçika 63629 Đspanya 49749 Brezilya 56854 BAE 38224 Şili 53204 Đsviçre 32530 Türkiye 48674 Kore 32002 Avustralya 45870 Đsveç 31934 Meksika 45223 Avustralya 31865 Güney Afrika 38520 Portekiz 28953 Danimarka 30646 Danimarka 28774 Kanada 28721 Đrlanda 28506 BAE 26003 Umman 28172 Đngiltere 25168 Yemen 26173 Singapur 24404 Kuveyt 23740 Đran 23902 Ukrayna 21719 El Salvador 22528 Polonya 19277 Arjantin 21531 Jamaika 17807 Kaynak: FAO, 2009 Türkiye’nin ve seçilmiş ülkelerin 2000-2006 dönemindeki meyve suyu ihracat ortalamaları (FAO, 2009) alınarak hesaplanan Đhracat Benzerlik Đndeksi değerleri Çizelge 4’de sunulmuştur. Buna göre Türkiye’nin meyve suyu ihracatında benzer ülkelerin başında Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan gelmektedir. Yunanistan, Yeni Zelanda, Suriye, Hindistan gibi ülkelerde ise bu sektörde ihracat açısından fazla bir benzerlik bulunmamaktadır. Türkiye’nin meyve suyu sektöründe karşılaştırmalı üstünlükleri ise Çizelge 4’de sunulmuştur. Buna göre bu sektörde üstünlüğümüzün olduğu ülkelerin başında Fas, Finlandiya, Irak, Hindistan, Tunus, Suriye, Yeni Zelanda, Yunanistan, Fransa, Brezilya ve Malezya gelmektedir. Polonya, Ekvator, Trinidad Tobago, Azerbaycan, Suudi Arabistan gibi ülkelerle ise ihracatta göreli üstünlük bulunmamaktadır. 703 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Türkiye dünyada ihracat açısından 16. sırada bulunmakta olup ithalatta ise önemli bir yeri bulunmamaktadır. Türkiye’nin meyve suyu sektöründeki başlıca pazarları ise Almanya, Azerbaycan ve Đngiltere’dir (Çizelge 5). Çizelge 4. Türkiye’nin Meyve Suyu Đhracat Benzerlik ve AKÜ Đndeksleri (2000-2006) Benzerlik Đndeksi ÜLKELER Almanya Arnavutluk Avusturya Azerbaycan BAE Ekvator El Salvador Güney Afrika Cum. Đran Đsrail Mısır Peru Polonya S. Arabistan Şili Tayland Trinidad ve Tobago Hollanda Guatemala Singapur Đtalya ABD Kazakistan Đspanya Meksika Cezayir Portekiz Kenya Pakistan Bulgaristan Ukrayna Danimarka Çek Cumhuriyeti Çin Macaristan Avustralya Belçika Rusya Đsviçre Đsveç Romanya Đrlanda Kanada Arjantin Japonya Đngiltere Malezya Brezilya Fransa Yunanistan Yeni Zelanda Suriye Tunus Hindistan Irak Finlandiya Fas Đndeks 0,49 0,49 0,49 0,49 0,49 0,49 0,49 0,49 0,49 0,49 0,49 0,49 0,49 0,49 0,49 0,49 0,49 0,46 0,46 0,45 0,43 0,40 0,38 0,37 0,36 0,34 0,34 0,32 0,30 0,29 0,28 0,26 0,23 0,23 0,22 0,20 0,18 0,16 0,15 0,15 0,14 0,13 0,12 0,12 0,12 0,12 0,11 0,10 0,10 0,09 0,09 0,08 0,07 0,06 0,06 0,05 0,00 AKÜ Đndeksi ÜLKELER Fas Finlandiya Irak Hindistan Tunus Suriye Yeni Zelanda Yunanistan Fransa Brezilya Malezya Đngiltere Japonya Arjantin Kanada Đrlanda Romanya Đsveç Đsviçre Rusya Belçika Avustralya Macaristan Çin Çek Cumhuriyeti Danimarka Ukrayna Bulgaristan Pakistan Kenya Portekiz Cezayir Meksika Đspanya Kazakistan ABD Đtalya Singapur Guatemala Hollanda Almanya Peru Mısır Tayland Đran Đsrail Arnavutluk Şili BAE Avusturya Güney Afrika Cum. Polonya Ekvator Trinidad Ve Tobago El Salvador Azerbaycan S. Arabistan 704 Đndeks 5,07 2,29 2,11 2,05 1,97 1,77 1,75 1,68 1,58 1,56 1,52 1,45 1,44 1,43 1,39 1,35 1,28 1,17 1,17 1,14 0,98 0,90 0,79 0,77 0,75 0,64 0,56 0,54 0,51 0,45 0,39 0,37 0,32 0,29 0,27 0,21 0,14 0,08 0,07 0,07 -0,02 -0,04 -0,11 -0,11 -0,21 -0,39 -0,49 -0,54 -0,73 -0,91 -0,92 -1,07 -1,39 -1,49 -1,65 -1,90 -3,00 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 5. Türkiye’nin Meyve Suyu Sektöründe Başlıca Đhracat Pazarları, 2005 Ülke Almanya Azerbaycan Đngiltere ABD KKTC Hollanda Fransa Polonya Rusya Libya Danimarka Avusturya Gürcistan Kanada Kazakistan Đsrail Đsviçre Avustralya Belçika Đsveç Yunanistan Đspanya Đtalya Japonya Cezayir Miktar (Ton) 5463 3836 2915 2547 1736 1402 800 756 678 508 500 418 414 363 305 291 289 257 192 190 161 133 98 82 76 Kaynak: FAO, 2009 4. SONUÇ Verimlilik anlayışı, günümüzde insan refah ve mutluluğunu birbirine paralel olarak geliştiren, iş ve teknolojiyi bir amaç değil araç olarak gören bir olgu olarak nitelendirilmektedir. Verimlilik, toplam verimlilik anlayışı içinde çeşitli üretim ve çevre faktörleriyle teknolojik, ekonomik ve örgütsel yeteneklerin bir bileşimi olarak tanımlanmakta ve özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin gündeminde daha fazla yer almaktadır. Diğer yandan günümüzde üretimlerin ihracata yönlendirilmesinde en önemli unsurlardan birisi rekabet gücü kazanmaktır. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin rekabet gücü kazanmaları için ilave araçlara ve hizmetlere ihtiyaç duyulmaktadır. Burada bahsedilen araç ve hizmetleri sağlamada “örgütlenme kavramı” çözümleyici bir yol olarak ortaya çıkmaktadır. Đşletmelerin ihracata yönlendirilmesinde literatürde Genel Ticaret Şirketleri, Đhracat Yönetim Şirketleri, Dış Ticaret Sermaye Şirketleri, Ortak Đhracat Pazarlama Grupları ve Sektörel Dış Ticaret Şirketleri (SDŞ) gibi oluşumlar bulunmaktadır (Welch ve Joynt, 1987; Oktav ve diğ., 1990; Paliwoda, 1993). 21.yüzyılda dünya ekonomisinde meydana gelen büyük değişmeler, özellikle gelişmekte olan ülkeleri daha fazla döviz geliri elde etmeye zorlamaktadır. Bu bağlamda Türkiye de ihracatını artırmak ve ihracat yapan işletmeleri bir araya getirecek uygulamalara öncelik vermek zorundadır. Bunun sonucunda ortaya çıkan ve ihracatta bir örgütlenme modeli olan Sektörel Dış Ticaret Şirketleri (SDŞ), sağladığı mali, teknik ve yasal avantajlar nedeniyle işletmeleri daha verimli çalışmaya yöneltmektedir. Bu da ihracat artışını ve daha fazla döviz gelirinin yurt içine girmesini sağlamaktadır (Alagöz ve Alagöz, 1998). SDŞ ile birlikte örgütlenen işletmeler sadece kendilerine yarar sağlamış olmazlar. Bu örgütlenmeyle birlikte ülke ekonomisine sağlayacakları yararlar; ülkeye döviz girdisinin artırılması, ihracat knowhow’unun maksimize edilmesi, üretim, dağıtım ve pazarlama aktivitelerinin geliştirilmesi, birlikte hareket ile ölçek ekonomisi avantajları, işsizlik sorununun çözümüne katkı, devlet sanayi arasında etkili bir iletişimin sağlanması, profesyonel yönetim için ortamın oluşturulması, rekabetçi stratejiler oluşturmaya zemin hazırlamaktır. Ülkemizde meyve suyu sanayi üretimde son yıllarda önemli bir gelişme göstermesine rağmen, üretimde yaşanılan en önemli sorun kaliteli hammadde yetersizliği ve üretimdeki sürdürülebilirliktir. Meyve suyu sanayinde yeterli miktar ve kalitede meyve suyuna işlemeye uygun hammadde temininde hala güçlükler mevcuttur. Meyve suyu sanayi için kullanılan hammadde tamamen tarımsal üretim sonucu ortaya çıkması nedeniyle hammadde sorununa sözleşmeli tarım modelinin en iyi çözüm olacağı 705 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 düşünülmektedir. Sözleşmeli tarım, firmalar ve üreticiler arasında ürünün ekim/dikimi veya üretimden önce yapılan çiftçinin belirli bir ekim/dikim alanı ve üretimi gerçekleştirme sorumluluğunu yüklemesine karşın, firmaların da elde edilecek ürünü belirli koşullarda almayı taahhüt etmesine dayalı üretim ve pazarlama modeli olarak tanımlanabilir. Kırsal kesimde pazara dönük antlaşmalar, örneğin ürün alma antlaşması, ya da iş gücü ve makine kullanımında sözleşme yapılabilir. Modelde adı geçen sözleşme bu tür sözleşmelerden farklıdır. Üretim-pazarlama ile ilgili bir veya daha fazla düzenlemeyi içerir, başkasına devredilemez. Bu tür sözleşmelerde firma davranışlarının üretici üzerinde etkisi vardır. Modeli sınırlı sözleşme ve tam yetkili sözleşme diye sınıflandırmak mümkündür. Sınırlı sözleşmede, üretici sadece aldığı girdiler nedeniyle bir borç ilişkisine girmektedir. Alım garantisi yoktur ya da sadece alım sözleşmesi yapılarak, çiftçinin belirli nitelikte ürünü için bir pazar garantisi sağlamaktadır. Tam yetkili sözleşmede ise, hem girdi sağlanır, hem de belirli nitelikte ürünü için alım garantisi verilir. Diğer yandan gerek benzerlik indekslerinin gerekse karşılaştırmalı üstünlük indekslerinin belirli bir ürün grubundaki ticaret akışında rekabet durumunu ortaya koyarak ülke ve ürün bazında uygun pazarlama karmalarının oluşturulmasını sağladığı bilinmektedir. Bu açıdan incelendiğinde Türkiye’nin meyve suyu ihracatında birçok farklı bölgeden ülke ile rekabet etmesi gerektiği görülmektedir. Avrupa, Ortadoğu ve Orta Amerika gibi bölgelerde bulunan ülkelerin meyve/meyve suyu üretimlerinin rekabet avantajı göz önüne alındığında bu ülkelerin ürün/meyve sepetinde bulunmayan ürünlerin geliştirilmesi veya hâlihazırda bulunan ürünlerde de çeşitlendirmeler yaparak pazar ve pazarlama araştırmaları sonucunda ticaret hacmi artırılabilir. Diğer yandan birçok gelişmiş ülkenin meyve suyu ticaretinde hem ithalatçı hem de ihracatçı olması bu üründe endüstri içi ticaretin yoğun olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Türkiye’nin kendi ürünlerinde içerik, paketleme ve özendirme düzenlemeleri ile başta ABD, Hollanda olmak üzere diğer ihracatçı ülke pazarlarına satışlarını artırması mümkündür. KAYNAKLAR Akdağ, E. Budaklıoğlu, E. 2008. Türkiye Meyve Suyu Endüstrisi, Đstatistiki Değerlendirme “20002008”. Raporu, MEYED, Đstanbul Akgüngör, S., Barbaros, F., Kumral, N. 2001. Türkiye’de Meyve ve Sebze Đşleme Sanayinin Avrupa Birliği Piyasasında Sürdürülebilir Rekabet Gücü Açısından Değerlendirilmesi. TEAE, Proje Raporu 2001-3, TEAE Yayınları, Yayın No:51, Ankara. Alagöz, S., Alagöz, M., 1998: Đhracatta Bir Örgütlenme Modeli: Sektörel Dış Ticaret Şirketleri ve Dış Ticaretteki Performansı, Çukurova Uni., ĐĐBF Dergisi. 8 (1): 117-131. Charnes, A., Cooper, W. and Rhodes E., 1978, Measuring the Efficiency of Decision Making Units, European Journal of Operetional Research, Vol.2, 429-444 Coelli, T.J., 1996, A Guide to DEAP Version 2.1: A Data Envelopment Analysis (Computer) Program, CEPA Working Paper Coelli, T.J., D.S.P. Rao and Battese G.E. 1998, An Introduction to Efficiency ve Productivity Analysis, Kluwer Academic Publishers, Boston Diewert, W. E., and A. O. Nakamura, 2002, Index Number Concepts, Measures and Decompositions of Productivity Growth, Social Sciences and Humanities research Council of Canada FAO. 2009. http://www.fao.org Farrel, R., Shawna, G., Mary, N., Zhongyang, Z., 1994, Productivity Growth,Technical Progress and Efficiency Change in Industrialized Countries, The American Economic Review, March 1994, Vol.84, :66-80 MEYED. 2008. Türkiye Meyve Suyu Endüstrisi- 2000-2008 Đstatistiki Değerlendirme, Đstanbul Oktav, M., Kavas, A., Önce, G., Tanyeri, M., 1990. Orta ve Küçük Đşletmelerde Đhracata Yönelik Pazarlama Sorunları ve Çözüm Önerileri, TOBB Yayınları, No:Genel:176, Ar-Ge:79, Ankara. Paliwoda, S., 1993: International Marketing, ‘Second Edition, Ed.Butterworth-Heinemann Ltd. TÜĐK, 2009. www.tuik.gov.tr. Sanayi Üretim, Eğilim, Đstihdam Đstatistikleri Welch, L. S., Joynt, P., 1987: Grouping for Export: An Effective Solition?, Managing Export Entry and Expansion, Concepts and Practice, (Ed.Philip J. Rosson ve Stanley D. Reid), Praeger Publishers. 706 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sofralık Üzüm Üretimi Ve Yaş Meyve Đşleme Sanayine Đlişkin Bir Değerlendirme: Alaşehir/Manisa Örneği∗ O. Murat KOÇTÜRK1 ÖZET Bu araştırmada Türkiye’nin sofralık üzüm üretimi ve ihracatı ile Manisa ili Alaşehir ilçesinde faaliyet gösteren firmaların meyve işleme sanayindeki gelişmeleri incelenmiştir. Araştırmada Dünya’da ve Türkiye’de sofralık üzüm üretimi, ihracatı ve ithalatı yer almaktadır. Bununla birlikte, araştırma alanı olarak belirlenen ve sofralık üzüm üretiminin en yaygın olduğu Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinde 72 üretici ile yapılan anket bulgularına, daha sonra ise, bölgede faaliyet gösteren 20 ihracatçı firma ile yapılan görüşme sonucu elde edilen bulgulara yer verilmiştir. Đşletmelerde sofralık üzüm üretim dalının dekara brüt marjı ortalama 745.71 TL/Da olarak hesaplanmıştır. Bölgeden yapılan sofralık üzüm ihracatı 2000-2008 döneminde miktar olarak 3 kata yakın olup 200 bin ton seviyesine ulaşmış ve değer olarak da aynı dönemde 3 kattan fazla artarak 94 milyon $ seviyesine gelmiştir. Sonuç olarak Türkiye sofralık üzüm üretiminde ekolojik ve coğrafi anlamda mutlak bir üstünlüğe sahiptir. Ancak sofralık üzümün çeşitlendirilmesi ve kalite standartlarının yükseltilmesi için ihracatçı firma ve üreticilerin bir sektör olarak birlikte hareket etmeleri ve yöredeki üzüm çeşitlendirmesi ve kalite sorununu çözmeleri gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Sofralık üzüm, Đhracat,Manisa, Alaşehir,Yaş üzüm sanayi, Meyve The Evaluatıon Of Table Grape Production And Fresh Fruit Industry; A Case Study On Alaşehir/Manisa ABSTRACT In this research, Turkey’s table grape production, export conditions, and also firms located in Manisa province and Alaşehir County are examined. Within this research; production, export, and import of table grape in the world and in Turkey are evaluated. Also, a survey is conducted in Alaşehir and Sarıgöl Counties with 72 producers, and the data of interviews with 20 exports are placed in this study. In the farms, the average production of table grape is calculated as 745.71 TL/Da. In the region during 2000-2008, the table grape export reaches to 200 000 tons, and in the same period the export improves nearly triplicate in value and reaches to $ 94 million. As a result, Turkey ecologically and geographically has an absolute advantage upon table grape production. However, it can be expressed that by improving table grape diversity and developing quality standards, production and exporting can be raised. That is why exporters and producers sector-specifically move together and in the region achieve grape diversity and quality issues by taking decisions. Key Words: Table Grape, Export, Manisa Province, Alaşehir County, Fruit, Fresh Grape Industry. 1.GĐRĐŞ Sahip olduğu coğrafi koşullar dolayısıyla, oldukça zengin çeşitlilikte tarımsal üretim imkanlarına sahip Türkiye, 2007 yılı verileri dikkate alındığında, üzüm üretiminde 3,6 milyon tonla dünyanın altıncı ülkesi olup, dünya üzüm üretiminin %6’sını karşılamaktadır (FAO,2009)i. 2008 yılı verilerine göre yaklaşık 13 milyon tonluk meyve üretiminin %37’si üzümsü meyveler grubunu oluşturur. Sofralık üzüm, bu grubun en önemli ticari meyvesidir. Yukarıda ifade edilen olumlu yapıya rağmen, meyve ve sebzede ihracatın üretime oranının %5 civarında olması şaşırtıcıdır. Türkiye yaş meyve dışsatım miktarı 2008 yılı itibariyle 1.262.000 ton olarak gerçekleşmiş olup, sofralık üzüm 202 bin ton dış satım miktarı ∗ 1 Celal Bayar Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projesi olarak desteklenmiştir. Yrd. Doç. Dr. Celal Bayar Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu. 707 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ile sıralamada üçüncüdür2. Sofralık üzüm ihracatımız toplam meyve ihracatımızın %16’sını oluşturmaktadır(FAO,2009)3. Dünya yaş meyve ve sebze dışsatım değeri yaklaşık 40 milyar $ civarındayken, 2008 yılı verileri ile Türkiye’nin 1 milyar 61 bin $ olan dışsatım gerçekleştirdiği ortaya konmuştur. Bu dışsatım değerinin yaklaşık 94 milyon $’ı sofralık üzüme aittir. 4 2008 yılı verilerine göre üretilen toplam 3.918.442 ton yaş üzümün 1.970.686 tonu (yaklaşık %50’si) sofralık üzüm olarak değerlendirilmiş ve bunun ancak 202 bin tonu dışsatıma yönlendirilebilmiştir.5 Bu nedenle Türkiye sahip olduğu ihracat potansiyelini değerlendiremediği açıkça görülmektedir. Henüz sofralık üzüm dışsatım miktarının toplam üretimdeki payı düşük düzeydedir. Türkiye’nin sofralık üzüm dışsatımında en büyük pazarı oluşturan Avrupa Birliği ülkeleri; Đtalya, Đspanya ve Yunanistan ve Almanya’dır. Bu çalışmanın ana amacı, Türkiye’nin son yıllardaki sofralık üzüm dışsatımındaki artışını çeşitler ve ülkeler bazında incelemek, sofralık üzüm yetiştiriciliği ile ilgili mevcut durumu saptayıp öneriler geliştirmektir. Çalışmada; Manisa ilindeki Alaşehir ve Sarıgöl ilçeleri sofralık üzüm üretim ve dış pazar durumu; üretici ve dışsatımcı firma bazında ele alınarak incelenmiştir. Bunun dışında makro düzeydeki verilerle de üretim ve dışsatım değerleri genel olarak değerlendirilmiştir. Çalışmada sofralık üzüm üreticileri ile yapılan anketler Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinde yürütülmüştür. Bu iki ilçede toplam üzüm üreticisi sayısı 9780 olup bu ilçeler Manisa ili üzüm üretiminin % 42’ sini karşılamaktadır. Araştırmada görüşülen üretici sayısı oransal örnek hacmi formülüyle hesaplanmıştır. Yöntemde %90 güven aralığı, %10 hata payı kullanılmıştır.6 N p (1 − p ) (1) n= 2 ( N − 1)σ px + p (1 − p ) ˆ Araştırma yöresinde 45’i Alaşehir 27’ si Sarıgöl’den olmak üzere toplam 72 çiftçi ile yüz yüze görüşülmüştür. Đşletmeler 1-15 da, 16-40 da. ve 41 da. üzeri olmak üzere üç gruba ayrılarak değerlendirme yapılmıştır.Değişken ortalamalarının gruplar arasında fark gösterip göstermediği Anova testi ile ortaya konulmuştur. Görüşülecek üzüm işleme tesisleri (Firma) ise gayeli olarak belirlenmiş ve yapılan araştırmalar sonucu bölgedeki sofralık üzümün yaklaşık % 36’ sını işleyen 20 işletme ile anket çalışması yürütülmüştür. 2- DÜNYADA BAĞCILIK Dünya’daki bağ alanlarının dağılımı incelendiğinde Đspanya’nın 1157 bin Ha. ile ilk sırada yer aldığı gözlemlenmektedir. Çin, bağ alanlarını 2000-2007 yılları arasında iki kat artırarak 286 bin Ha.’dan 433 bin Ha.’ ya ulaşmıştır. Türkiye’de ise aynı dönemde bağ alanı 535 bin Ha.’dan 484 bin Ha.’ya gerilemiştir. Dünya üzüm üretiminin neredeyse tamamı, uygun doğa koşullarının varlığı dolayısıyla Akdeniz ülkelerinde gerçekleşmektedir. FAO’dan alınan veriler incelendiğinde Fransa’nın 1980 yılında dünya üzüm üretiminin %19.9’unu gerçekleştirdiği ancak 2000 yılına gelindiğinde %11.98’e gerilemiş olduğu görülmektedir. 2 Subaşı, Dilek Koç., 2009, T.C Başbakanlık ve Dış Ticaret Müsteşarlığı Đhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Yaş Meyve ve Sebze Sektör Raporu, 2009, s.4 3 FAOSTAT, 2009 Food and Agriculture Organization of the United Nations, www.faostat.fao.org 4 Subaşı, 2009, a.g.e., s.6 5 TÜĐK, 2009; ĐGEME, 2009 6 Newbold, P. (1995). Statistics for Business and Economics. Perentince – Hall, Đnternational, New Jersey. 708 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Dünya üzüm üretiminde en önemli gelişme Çin’de meydana gelmiştir. 1980 yılında %2’lik paya sahip olan Çin 2000 yılında toplam üzüm üretimini %5,2’lik kısmını karşılayarak Türkiye’nin ardında beşinci sıraya yükselmiş, 2007 yılında ise Dünya sıralamasında Đtalya’nın ardından 2. sıraya yükselmiştir.Üzüm ihracatında ülke sıralamalarına bakıldığında, üretici ülkeler arasında Şili’nin önemli farkla ilk sırada yer aldığı görülmektedir7. 3. TÜRKĐYE’DE BAĞCILIK Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya oldukça eski ve köklü bir bağcılık kültürüne sahiptir. Besin değeri açısından da oldukça önemli olan bu meyvenin üretimi özellikle Ege Bölgesi’nde yoğunlaşmaktadır. Türkiye’de yaklaşık 485.000 hektar bağ alanında yılda yaklaşık 3,6 milyon ton üzüm üretilmektedir. Türkiye’de üzüm, ihraç edilen meyveler içerisinde önemli kalemlerden biridir. Türkiye meyve ihracatı içerisinde sofralık üzüm ihracatı 202 bin tonla %16’lık bir paya sahiptir. Üzüm Đthalatı yapılan ülkeler ise Şili, Güney Afrika, Đran ve Özbekistan olarak sıralanabilir. Ayrıca ithalat fiyatları dünya fiyatlarının altında kalmaktadır. Genel olarak Türkiye’nin ihracat ve ithalat değerleri tablosu ise Çizelge 1’de görüldüğü gibidir. Çizelge1: Türkiye’nin Üzüm Đhracat ve Đthalat Değerleri Yıllar Đhracat (ton) 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Kaynak: Đthalat (ton) 64.873 173 79.294 120 76.886 129 98.729 42 159.310 176 155.603 162 151.136 417 170.250 415 www.faostat.fao.org Net Đhracat *(ton) 64.700 79.174 76.757 98.687 159.134 155.441 150.719 169.835 Đhracat Değeri (1000$) 28.841 32.830 32.057 51.023 81.747 91.362 65.937 93.675 Đthalat Değeri (1000$) 118 95 98 33 158 170 461 536 Net Đhracat Değeri *(1000$) 28.723 32.735 31.959 50.990 81.589 91.192 65.476 93.139 Đndeks 100.00 113.96 111.26 177.52 284.05 317.48 227.95 324.26 *Net ihracat değerleri FAO verileri doğrultusunda tarafımızdan hesaplanmıştır. 4.ARAŞTIRMA YÖRESĐ HAKKINDA GENEL BĐLGĐLER 4.1. Manisa’da Üzüm Üretimi ve Verimi Manisa ili yüzölçümü 1.309.600 Ha olup, işlenebilir tarım arazisi varlığı 523.522 Ha dır. Toplam tarımsal alanların %31.15’i sulanabilir durumdadır. Manisa bir sanayi ili olmasının yanında, geniş bitkisel ve hayvansal ürün yelpazesi ile Türkiye tarımında çok önemli bir yere sahiptir. Üretmiş olduğu tarımsal üretim değerleri ile Türkiye’de ilk 3 arasında yer alan Manisa, bazı yıllarda birinci il konumuna da gelmiştir. Günümüzde Manisa 7 www.faostat.fao.org.tr 709 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ile özdeşleşmiş bazı ürünlerin başında üzüm gelmektedir. Türkiye’den ihraç edilen çekirdeksiz kuru üzümün %75-80’ini tek başına Manisa karşılamaktadır.8 Manisa ili üzüm üretimi bakımından Türkiye’de ilk sırada yer almaktadır Manisa Toplam 68751 ha’lik bağ alanı ile Türkiye’nin 484 610 ha’lık bağ alanlarının yaklaşık %14’lük kısmını oluşturmaktadır. Ülkedeki toplam üzüm üretiminin %27’sini toplam bağ alanlarının %14’ünde gerçekleştirdiği göz önünde bulundurulduğunda Manisa ilinin etkin ve verimli bir bağcılık sistemine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bağ alanları çekirdeksiz kuru üzümde doyum noktasına ulaştığından üzüm üretim fazlasının pazarlamasında sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bunun için sofralık ve şaraplık üzüm üretiminin arttırılması yönünde projeler uygulanmaktadır. Manisa’ya bağlı ilçeler içerisinde Alaşehir üzüm üretimi konusunda ilk sırada yer almaktadır, Alaşehir’i sırasıyla Sarıgöl, Saruhanlı, Merkez ve Turgutlu takip etmektedir. Alaşehir ve Sarıgöl ilçeleri Manisa’nın toplam üzüm üretiminin %42’lik bölümünü gerçekleştirmektedirler. Bu oran Türkiye genelinin %12,5 ine denk gelmektedir. 4.2. Sofralık Üzüm Yetiştiriciliği ve Araştırma Yöresinde Bazı Önemli Sofralık Üzüm Çeşitleri Đle Đlgili Genel Bilgiler Dünya ticaretinde tüm ürünlerde olduğu gibi sofralık üzümde de kalitenin, marka ve tanıtımın etkinliği artmıştır. Ege Bölgesinin belirli bir kesiminde tek çeşitte ve yüksek tonajların üretilmesi, yetiştiricileri ve ihracatçıları son derece zorlamakta olup, bu darboğazın aşılabilmesi için ivedi olarak köklü tedbirlerin alınması ve iyi bir üretim, işleme ve pazarlama planlamasının yapılması gerekmektedir. Türkiye’de coğrafi bölgelere göre farklı standartlarda sofralık ve kurutmalık üzüm çeşitleri üretilmektedir. Bunlardan Ege Bölgesinde yaygın olan çeşitlerin başlıcaları şöyle sıralanabilir;9 Sofralık Çeşitler: Alphonse Lavallée, Cardinal, Hamburg Misketi, Đtalia, Kozak Beyazı, Kozak Siyahı, Muscat Reine des Vignes, Razakı, Osmancık, Pek, Pembe Çekirdeksiz, Pembe Gemre, Perlette, Sultani Çekirdeksiz, Yuvarlak Çekirdeksiz. Kurutmalık Çeşitler: Sultani Çekirdeksiz, Yuvarlak Çekirdeksiz dir. 5. SOFRALIK ÜZÜM ÜRETĐCĐLERĐ DÜZEYĐNDE ELDE EDĐLEN ARAŞTIRMA BULGULARI 5.1 Üreticilerin Sosyal Özellikleri ve Bağcılık Deneyimi ve Arazi Varlığı Đncelenen işletmelerdeki üreticilerin ortalama yaşı 44.92, eğitim süreleri 6.2, aile nüfusu 4.29 ve bağcılık deneyimi ortalama 22.56 yıl olarak tespit edilmiştir. Đncelenen 72 işletmenin ortalama arazi genişliği 39.53 dekardır (Çizelge 2).Bu işletmelerde ortalama bağ değeri 6736 TL/Dekar’dır. 8 www.manisatarim.gov.tr, Çoban, H., 2005, Asmanın Tanımı 2 (basılmamış ders notu), C.B.Ü. Alaşehir Meslek Yüksek Okulu Bağcılık Bölümü, Alaşehir,Manisa. 9 710 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 2: Đncelenen Đşletmelerin Arazi ve Mülkiyet Durumu (%) Đşletme Grupları ( Da. ) Đşletme Mülk Sayısı Arazi Kira Arazi Ortak Arazi Genel ( Ortalama ) 1. Grup (1-15) 17 8,53 0,00 1,06 9,59 2. Grup (16-40) 28 23,11 0,36 1,68 25,25 3. Grup (41+) 27 63,37 0,00 9,81 73,19 Genel ( Ortalama ) 72 34,76 0,14 4,58 39,53 5.2. Đncelenen Đşletmelerin Sofralık Üzüm Üretimleriyle Đlgili Faaliyetleri Đşletmelerin toplam gelirleri içerisinde tarımsal gelirin payı ortalama %79,77’dir. Tarımın gelirdeki payı değerlendirildiğinde arazi büyüklüğüne göre işletme grupları arasında anlamlı fark ortaya çıkmıştır (F=6,112, p=,004) . Buna göre 1-15 da. grubu (x=65,29) , 16-39 da. (x= 86,78) grubuna göre daha küçük ortalamaya sahiptir (p=,007). Diğerinde ise, yine115 da. grubu (x=65,29), 40+ da. (x=87,22) grubuna göre küçük ortalamaya sahiptir (p=,006). Đstatistiksel olarak ise, 16-39 da. grubu 40+ da.grubu ortalamasından farklı değildir (p=,997). Sofralık üzüm üretimi yapan işletmeler özellikle son yıllarda kalıntı sorunu nedeniyle ihracatçı firmaların iyi tarım uygulamaları, GLOBALGAP ve danışmanlık sistemlerinin devreye girmesiyle zirai ilaçlama konusuna giderek artan bir önem vermişlerdir. Đşletmeler ilaçlamada, başta zirai ilaç bayii, firmalar ve Tarım Đlçe Müdürlüklerinden danışmanlık hizmeti almaktadırlar.Burada dikkati çeken en önemli husus ilaç bayilerinin ortalama %63.9 ile en çok danışılan kurum olduğu görülmektedir. Ancak son yıllarda firmaların özellikle ilaçlama ve kültürel işlemler için danışman ziraat mühendisleri istihdam ettiği tespit edilmiştir. Đlaçlama yaparken kişi ya da kurumlara danışmada bulunulması açısından gruplar arası fark bulunmamaktadır (F=,407, p=,667). Araştırma yöresinde en çok yetiştirilen sofralık üzüm çeşidi sultani çekirdeksizdir. Ancak son yıllarda çekirdekli sofralık üzüm çeşitlerinin alanlarında da artış gözlenmektedir. Bu konuda araştırma yöresinde üzüm çeşitlerinin alanları ile ilgili detaylı verilere ulaşılamamıştır (Çizelge 3). Çizelge 3: Đşletmelerin Yeni Sofralık Üzüm Cinsleri Tercihleri ( % ) Đşletme Grupları ( Da. ) Đşletmelerin Yeni Softalık Üzüm Üretme Tercihleri Đşletme Toplam Red Mevlana Antep Sayısı Kardinal Efes Trakya Royal Sultani Diğer Karası Globe (Razakı) Karası 1. Grup (1-15) 17 0 11,8 23,5 17,6 5,9 0 23,5 11,8 5,9 100 2. Grup (16-40) 28 3,6 7,1 10,7 14,3 21,5 14,3 14,3 7,1 7,1 100 3. Grup (41+) Genel ( Ortalama ) 27 0 3,7 7,4 18,5 29,7 0 22,2 7,4 11,1 100 72 1,4 6,9 12,5 16,7 20,9 5,6 19,4 8,3 8,3 100 711 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 5.3. Đncelenen Đşletmelerin Değişken Masrafları ve Brüt Marjları Değişken masraflar belirli girişimlere (faaliyetlere) kolayca ve doğru olarak dağıtılabilen ve girişimlerin büyüklüğüne bağlı olarak değişme eğiliminde olan masraflar olarak ifade edilmektedir.10 Ele alınan işletmelerde, işletme başına düşen toplam değişken masraflar ortalama 19371.18’dir. Đncelenen işletmelerin dekar başına düşen toplam-değişken masrafları ise, ortalama 490.06 TL/Da’dır. Dekar başına düşen toplam-değişken masrafların 1. grupta düşük çıkmasının en büyük nedeni ücretsiz aile işgücü kullanımıdır (Çizelge 4). Çizelge 4. Đncelenen Đşletmelerin Dekar Başına Düşen Değişken Masrafları (TL/Da) Đşletme Grupları Đşletme Toprak Đş Gücü Su Gübre Đlaç Toplam ( Da. ) Sayısı Đşleme Masrafı Masrafı Masrafı Masrafı Değişken Masrafı Masraf 1. Grup (1-15) 17 75,15 46,01 67,24 73,01 138,10 399,51 2. Grup (16-40) 28 76,66 80,06 69,55 90,17 136,30 452,74 3. Grup (41+) 27 85,17 88,82 89,81 88,69 158,40 510,89 Genel ( Ortalama ) 72 82,48 84,19 83,49 88,16 151,75 490,06 Đncelenen işletmelerin dekar başına düşen değişken masrafları masraf kalemleri dikkate alınarak değerlendirildiğinde, ilaçlama giderlerinin ortalama %30.96 ile birinci sırada yer aldığı, en düşük masrafların ise ortalama 16.83 ile toprak işleme masraflarından oluştuğu görülmektedir. Söz konusu işletmelerin işletme başına düşen brüt marj ortalama 26538.54 TL’dir. Đşletmelerde dekar başına düşen brüt marj değerleri ele alındığında ortaya ilginç sonuçlar çıkmaktadır. Birinci grupta 863.07 TL/Dekar olan brüt marj, ikinci grupta 743.44 TL/Dekar, üçüncü grupta ise 629.80 TL/Dekar olup ortalama 745.71 TL/Dekar’dır. Bununda en büyük nedeni daha öncede belirtildiği gibi birinci ve ikinci grupta yoğun bir şekilde ücretsiz aile işgücü kullanımıdır (Çizelge 5). Dekara Brüt Marj açısından gruplar arasında anlamlı bir fark ortaya çıkmamıştır (,522, p=,596). Çizelge 5. Đncelenen Đşletmelerde Dekar Başına Düşen Brüt Marj Đşletme Grupları Đşletme Brüt Üretim Değişken ( Da. ) Sayısı Değeri TL/Da Masraf Toplamı TL/Da 1. Grup (1-15) 17 1262,58 399,51 2. Grup (16-40) 28 1196,18 452,74 3. Grup (41+) 27 1140,69 510,89 Genel ( Ortalama ) 72 1235,77 490,06 10 Brüt ( Kar ) TL/Da 863,07 743,44 629,80 745,71 Đnan H.,Tarım Ekonomisi ve Đşletmeciliği,T.Ü. Ziraat Fakültesi,Tarım ekonomisi Bölümü,5. baskı,Avcı Ofset,Đstanbul,2001,s.217. 712 Marj TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 5.4. Đncelenen Đşletme Yöneticilerinin Sofralık Üzüm Üretimi ve Pazarlaması ile Đlgili Değerlendirmeleri Sofralık üzüm üretiminde üreticilerin pazarlama kanalları incelendiğinde görüşülen işletmelerin %40’ı doğrudan ihracatçı firmalarla bağlantı yaparken diğer %40’ı komisyonculara üzümlerini sattıklarını ifade etmişlerdir. Kalan %20 ise pazarcı ya da perakendeci olarak ifade edilen kişilere üzümlerini satmışlardır. Đncelenen işletmelerin sofralık üzüm üretiminde karşılaştıkları en önemli sorunlar sırasıyla fiyat istikrarsızlığı (%30.6), pazar garantisi olmaması (%30.5) ve ödeme güvensizliğidir (%26.4) Sofralık üzüm üretiminde üreticilerin karşılaştıkları en önemli sorunlarından birisi olarak ifade edilen ödeme güvencesinin olmaması, üreticilerin en mağdur olduğu konuların başında gelmektedir. Üreticilerin yarısı hiçbir ödeme güvencesi istemeden ürününü satmaktadır. Ödeme güvencesi isteyen diğer yarı kesim ise çek ve senet talep ettiklerini beyan etmişlerdir. Ancak çek ve senetlerinde tam bir ödeme güvencesi olmadığı üreticiler tarafından da bilinmektedir. Nitekim 2008 yılı içerisinde Alaşehir’deki bir firmanın üreticilere 5-6 trilyon tutarında borcu olduğu, bir kısım üreticinin elinde senet olmasına rağmen alacaklarını tahsil edemediği araştırma yöresinde tespit edilmiştir. Đncelenen işletmelerin sofralık üzüm üretiminin avantajları konusunda yaptıkları değerlendirmelerin başında %61.1 ile fiyatın yüksekliği gelmektedir. 6. ĐHRACAT YAPAN FĐRMALAR DÜZEYĐNDE ELDE EDĐLEN ARAŞTIRMA BULGULARI 6.1. Sofralık Üzüm Dış Satımcı Firmaların Genel Özellikleri Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinde faaliyet gösteren ve meyve sebze dış satımı yapan firmaların önemli bir kısmı diğer illerde de faaliyet göstermektedir. Araştırma bölgesinde incelenen 20 firmadan altısının Antalya, dördünün Adana, ikisinin Trabzon ve birinin de Antakya’da merkezi ya da şubesi bulunmaktadır. Sadece araştırma alanında faaliyet gösteren firma sayısı ise yedidir. Alaşehir ticaret borsasına kayıtlı olan ve Alaşehir’de tescil yaptıran firma sayısı 2008 yılı itibariyle 181’dir. Bu firmalardan 162’si 2008 yılı içinde faaliyet göstermiş olup 155 tanesi üzüm konusunda, 45 tanesi de kiraz konusunda faaliyet göstermiştir.11 Alaşehir ve Sarıgöl bölgesinde kiraz sektöründe faaliyet gösteren 45 firmadan 17 (%38)’si, üzüm sektöründe faaliyet gösteren 155 firmadan 18 (%12)’si ile firma anketi yapılmıştır. Bu firmaların miktar olarak bölgede işlenen kirazdaki işlem payı %53.9, üzümde ise %35.9’dur. Đncelenen 20 firmadan 7’si hem kendi adına hem de fason işletmecilik yapmaktadır. Firmalar yıllara göre üzüm ya da kirazda faaliyet gösterebilmektedir. Đncelenen firmaların hukuki durumuna gelince %80’i limited şirket olup sadece %5’i şahıs şirketidir. Đncelenen firmaların sadece %40’ı teşvik belgeli yatırımlardan yararlanmıştır. Đncelenen firmaların daimi ve mevsimlik işçi çalıştırma durumları eleman sayılarına göre değerlendirilmiştir. Buna göre 10’dan az daimi personel istihdam eden firmaların ortalama personel sayısı 3.81, 10’dan çok olanların ki ise ortalama 25.33’tür. Mevsimlik eleman çalıştırma durumu da iki kategoride ele alınmıştır. Đşletme içinde çalışanlar 150’den az ve 150’den çok olmak üzere iki gruba, bağda çalışanlarda 200’den az ve 200’den çok işçi 11 Alaşehir Ticaret Borsası Kayıtları, Temmuz 2009, Alaşehir,Manisa. 713 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ çalıştırma durumu dikkate alınarak sınıflandırılmıştır. Buna göre 150’den az işçi çalıştıran firma sayısı 9 olup, ortalama firma başına 101.11 personel düşmektedir. 150’den fazla olan firma sayısı 11 ve ortalama işçi sayısı 236.36’dır. Bağda mevsimlik işçi çalıştırma durumu ise 200’den az işçi çalıştıran 11 firmanın ortalaması 138.38, 200’den çok işçi çalıştıran 9 firmanın ortalaması ise 361.11 olup ortalama daimi ve mevsimlik işçi sayısı firma başına 427.5’dir. Ancak bu rakamlar firmaların üretimine, ihracat bağlantılarına ve sezon süresine göre değişiklik gösterebilmektir (Çizelge 6). Çizelge 6: Firmaların Daimi ve Mevsimlik Eleman Çalıştırma Durumu Đşletme Personel Sayısı ve Daimi Personel 10'dan 10'dan az çok Mevsimlik ( Đşletmede ) 150'den 150'den az çok Mevsimlik ( Bağda ) 200'den 200'den az çok Toplam Ortalama Đşletme Sayısı 11 9 9 11 11 9 20 Toplam Personel S. OrtalamaPersonel S. 42 228 910 2600 1520 3250 8550 427, 3,81 25,33 101,11 236,36 138,38 361,11 5 Sözkonusu firmaların günlük ve sezonluk üzüm işleme kapasiteleri değerlendirildiğinde 80 ton/gün’den az üzüm işleyen firmaların ortalama kapasitesi 51.81 ton/gün, 80 ton/gün’den fazla işleyenlerin kapasitesi ise 132.22 ton/gün’dür. Sezonluk kapasite 4000 ton/sezon ve 4000 ton/sezon’dan fazla olarak iki gruba ayrıldığında, firmaların yarısının sezonluk kapasitesi ortalama 1755 ton/sezon iken, diğer yarısının ise 8900 ton/sezon’dur. Firmaların sezonluk kapasiteleri ile 2008 yılında yapmış oldukları ihracat rakamları değerlendiğinde firmaların ortalama %50.7 kapasiteyle çalıştıkları hesaplanmıştır. Bu durumun nedeni, bölgede çok sayıda yeni firmanın kurulması, ihracat bağlantılarında yıldan yıla görülen farklılıklar ve firmalar arasındaki rekabetten kaynaklandığı ileri sürülebilir. Đncelenen firmaların GLOBAL GAP ile ilgili çalışmaları çerçevesinde sözleşmeli üretim yaptıkları da tespit edilmiştir. Firmaların %40’ı (8 firma) 463 üretici ile 14150 dekar bağda sözleşmeli üretim faaliyetini sürdürmektedir.Đncelenen firmaların %50’si sözleşmeli üretim kapsamında ve özel olarak çiftçilere destekte bulunduklarını belirtmişlerdir. Bu desteklerin %70’i teknik destek kapsamındadır. Teknik destek, ziraat mühendisleri aracılığı ile verilen danışma hizmetlerinden oluşmaktadır 6.2. Firmaların Pazarlama ve Diğer Faaliyetlerinin Đncelenmesi Đncelenen firmaların tamamında ihraç edilen ana üzüm çeşidi Sultani Çekirdeksizdir. Bunun yanında Yalova incisi, Razakı, Mevlana, Kardinal ve Red Globe gibi çeşitler de ihraç edilmeye başlanmıştır. Đncelenen firmaların ihracat yaptıkları ülke grupları incelendiğinde; %15’inin sadece AB ülkelerine, %20’sinin sadece Rusya’ya geri kalan %65’inin de bu ülkeler yanı sıra Arap ülkeleri ve diğer ülkelere de ihracat yaptıkları belirlenmiştir. Firmaların üzüm pazarlama yöntemleri incelendiğinde; %55’inin pazarlamayı kendilerinin yaptıkları, geri kalanlarının ise komisyoncu, bayii, ortak ve karışık şekilde yaptıkları tespit edilmiştir. Pazarlamayı kendilerinin yaptıklarını belirten firmaların yurt dışında kendi ailelerinden ya da ortaklarından birisinin bulunduğu ifade edilmiştir. Đncelenen firmaların faaliyetleriyle ilgili risk faktörleri araştırıldığında %40 oranında finansman maliyeti olduğu ifade edilmiştir. Firmalar arası rekabet, pazar daralması ve teşviklerin kalkması diğer risk faktörleri olarak sıralanmaktadır. Firmaların sofralık üzüm ihracatında 714 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ karşılaştıkları en önemli sorun %40 ile kaliteli hammadde (Üzüm) temini gelmekte olup, en az sorunu para tahsili ve pazarlama yetersizliği olarak belirtilmiştir. Bunun yanı sıra dış piyasa istikrarsızlığı ve haksız rekabet diğer sorunlar olarak ifade edilmiştir (Çizelge 7). Çizelge 7: Đncelenen Firmaların Sofralık Üzüm Đhracatında Karşılaştıkları Sorunlar Sorun Tipi Kaliteli Hammadde Dış Piyasa Đstikrarsızlığı Para Tahsili Teşvik Haksız Rekabet Pazarlama Yetersizliği Sorun Yok Toplam Firma Sayısı 8 2 1 4 2 1 2 20 % 40 10 5 20 10 5 10 100 Firmaların sofralık üzüm sektöründeki sorunlara genel olarak yaklaşımı değerlendiğinde, %45 ile ilaç kalıntısı (rezüdü) birinci sırada yer alırken, ikinci sırada bürokrasi %20 ile yer almakta, diğer sorunlar olarak ise finansman, pazarlama, ürün kalitesi ve enerji fiyatlarının yüksekliği ifade edilmiştir. Firmaların sektör olarak devletten beklentileri değerlendiğinde, en önemli beklentinin %45 ile teşviklerin arttırılması, %25 ile bürokrasinin kolaylaştırılması, %15 ile kalıntı sorununun çözümü ve diğer beklentiler ise finansman desteği ve yurt dışı temsilcilik olarak ifade edilmiştir. Araştırma alanının bulunan Alaşehir ticaret borsası verilerine göre Alaşehir ilçesinden 2005-2008 yılları arasında, başta yaş üzüm, kiraz, kayısı, çilek, şeftali, domates, incir vb. meyve ve sebzeler olmak üzere yapılan ihracat miktarları ve bunların FOB değerleri Tablo 10’da verilmiştir. 2006 yılı hariç ihracat miktarında sürekli bir artış görülmekte olup, son dört yıl içinde ihracat değeri yaklaşık %100 artmış ve 87 milyon dolardan 169 milyon dolara yükselmiştir. Bu rakamlar araştırma alanı olarak ele alınan Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinin meyve ve sebze işleme sektörü açısından bir cazibe merkezi haline geldiğini açıkça göstermektedir. Çizelge 8: Alaşehir Đlçesinden Yapılan Yaş Meyve ve Sebze Đhracat Miktar ve Değerleri ( 2005 - 2008 ) Yıllar 2005 2006 2007 2008* Çıkan (Adet) 7.151 6.451 7.300 8.222 Tır Sayısı Đhracat (Ton) 184.233 146.032 174.991 250.043 Miktarı Đhracat (FOB - 1000$) 87.000 97.667 142.980 169.137 Değeri Kaynak: Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, Alaşehir DTS Denetmenleri Grup Başkanlığı Kayıtları, 2009 * Alaşehir Đlçe Tarım Müdürlüğü Kayıtları, 2009 7. SONUÇLAR ve ÇÖZÜM ÖNERĐLERĐ Bölgede yapılan sofralık üzüm üretimini genel olarak değerlendirdiğimizde üzüm üretiminde karşılaşılan teknik ve pazarlama sorunları genel olarak şu şekilde sıralanabilir; Bölgedeki bağ alanlarında hakim olan genel çeşit tamamen çekirdeksiz üzüm olup, bu çeşit hem kurutmalık hem de sofralık amaçlı yetiştirilmektedir. Üretici hangisi para eder 715 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 anlayışı içersinde olaya bakmakla beraber, tamamen sofralık amaçlı üzüm yetiştiriciliği yapan bölgeler her geçen gün giderek artmaktadır12. Bağlarda uygulanan kimyasal mücadele, üzüm yetiştiriciliğindeki en büyük riskleri oluşturmaktadır. Çok defa, yüksek dozajlarda ve yanlış ilaç kullanımı bölgede yaygın olarak yapılmaktadır, bölgede hormon uygulamaları hariç ilaçlama sayısı ortalama 10-14 arasında değişmektedir. Bunun sonucu olarak hem maliyetler çok artmakta, hem de kalıntı problemi ile karşı karşıya kalınabilmektedir. Üreticinin yetiştirdiği üzüm, ihracat kriterlerine göre genel olarak standart dışı olmasına rağmen, ürününün tamamını aynı fiyattan satmak istemektedir. Đhracatçı ya da tüccar ise kendisine yarayan kısmı satın almak istemekte olup, üzümün sadece uygun olan bir bölümünü hasat edip kalanını kurutmalık yapmak üzere üreticiye bırakmaktadır. Bu durum her iki taraf için de, içinden çıkılmaz sorunlar meydana getirmektedir. Aslında her iki tarafın kalite anlayışları arasında ciddi farklılıklar vardır. Halbuki, kalite de esas olan standartlar ve tüketici talepleridir. Araştırma alanında üreticilerin karşılaştığı en önemli sorunların başında ürün bedellerinin ödenmesindeki aksaklıklar ya da hiç ürün bedeli ödenmemesidir. Üreticiler bu konuda örgütsüz ve haklarını yasal yoldan arama bakımından yetersizdirler. Ciddi firmalar ile günlük alım yapan komisyoncuları birbirinden ayırmada zorluk çekilmekte, özellikle iç piyasa için alım yapan tüccar ve komisyoncuların bazıları ya hiç ürün bedeli ödememekte ya da çok uzun vadelerde ödeme yapmaktadırlar. Bazı ihracatçılarda ürünün tamamını kesmeyip üreticiyi mağdur etmekte, ödemede ise yurt dışından havale gelmediği bahanesi ile bir yıl sonraya gün verebilmektedir. Bu sorunun çözümü için bölgede ALA-KOOP (Alaşehir ve Çevresi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi) kurulmuş, ancak çok kısa bir süre faaliyet gösteren kooperatif üreticilerin ve yerel önderlerin ve mesleki kuruluşların kooperatife yeterince ilgi göstermemesi sonucu atıl vaziyette faaliyetini sürdürmeye çalışmaktadır. Üreticilerin her yıl karşılaştığı bu sorunun çözümü için acilen mevcut kooperatifin işler hale getirilmesi ve üretici haklarını koruyucu çalışmalara başlaması gerekmektedir. Bunun için yerel kaynaklar ve devletin katkısı gerekmektedir. Şöyle ki kooperatif ortağı olan üzüm üreticilerine ekstra prim ödemesi yapılabilir. Kooperatifte istihdam edilen personelin ücretleri 5 yıllığına devlet tarafından karşılanabilir. Kooperatif örgütlenmenin eğer profesyonel yönetim sağlanırsa başarılı olmaması için bir neden görülmemektedir. Meyve işleme sanayi açısından belirlenen sorunlar ve çözüm önerilerine gelince; Đncelenen firmaların sofralık üzüm ihracatında karşılaştıkları en önemli sorun %40 ile kaliteli hammadde (üzüm) temini gelmekte olup, en az karşılaşılan sorun olarak para tahsili ve pazarlama yetersizliği belirtilmiştir. Bunun yanı sıra dış piyasa istikrarsızlığı ve haksız rekabet diğer sorunlar olarak ifade edilmiştir. Đncelenen firmaların sofralık üzüm sektöründeki sorunlara genel olarak yaklaşımı değerlendiğinde, %45 ile ilaç kalıntısı (Rezüdü) birinci sırada yer alırken, ikinci sırada bürokrasi %20 ile yer almakta, diğer sorunlar olarak ise finansman, pazarlama, ürün kalitesi ve enerji fiyatlarının yüksekliği ifade edilmiştir. Đncelenen firmaların sektör olarak devletten beklentileri değerlendiğinde, en önemli beklentinin %45 ile teşviklerin arttırılması, %25 ile bürokrasinin kolaylaştırılması, %15 ile kalıntı sorununun çözümü ve diğer beklentiler ise finansman desteği ve yurt dışı temsilcilik olarak ifade edilmiştir. Ayrıca ihracat teşvik primlerinin zamanında ödenmemesi diğer bir sorun olarak belirtilmiştir. Sonuç olarak üzümün gen kaynağı olan Türkiye bu üründe bir çok yönden avantajlı olmasına rağmen sofralık üzüm ihracatında henüz arzu edilen seviyeye ulaşamamıştır. Bunun 12 Çoban (2005), a.g.e. s. 5 716 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 için planlı, tekniğe uygun ve kaliteli sofralık üzüm çeşitlerinin yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede üretici, ihracatçı ve kamu kuruluşlarının işbirliği yapmasına gereksinim bulunmaktadır. Dünyanın en önemli ve zengin ülkelerine uçakla sadece 3 saat gemi ve karayolu ile 48 saatlik mesafede bulunan Türkiye’nin bu konumunu daha iyi değerlendirmesi hem ülke kaynaklarının daha iyi kullanılmasını sağlayacak hem de tarım sektöründe çalışanların gelirlerinin artmasında önemli bir rol üstlenecektir. KAYNAKLAR Alaşehir Đlçe Tarım Müdürlüğü Kayıtları, 2009 Alaşehir Ticaret Borsası Kayıtları Temmuz 2009, Alaşehir,Manisa. Çoban, H., 2005, Asmanın Tanımı 2 (basılmamış ders notu), C.B.Ü. Alaşehir Meslek Yüksek Okulu Bağcılık Bölümü, Alaşehir,Manisa Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, Alaşehir DTS Denetmenleri Grup Başkanlığı Kayıtları, 2009 Đnan H.,(2001),Tarım Ekonomisi ve Đşletmeciliği,T.Ü. Ziraat Fakültesi,Tarım ekonomisi Bölümü,5. baskı,Avcı Ofset,Đstanbul. Newbold, P. (1995). Statistics for Business and Economics. Perentince – Hall, Đnternational, New Jersey, PP: 867. Subaşı, Dilek Koç., 2009, T.C Başbakanlık ve Dış Ticaret Müsteşarlığı Đhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Yaş Meyve ve Sebze Sektör Raporu, 2009, s.4 http://www.igeme.org.tr/Arastirmalar/ulke_sek/sektor.cfm?sec=ara, Erişim Tarihi: 07.07.2009 http://faostat.fao.org/site/567/default.aspx#ancor, Erişim Tarihi: 05.09.2009 http://www.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul, Erişim Tarihi: 13.10.2009 Erişim Tarihi: www.manisatarim.gov.tr, 717 08.09.2009 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 GAP Bölgesinde Pamuğun 2000-2009 Yılları Arasındaki Üretim Girdi Ve Maliyetindeki Değişimler Ahmet ÇIKMAN1 Tali MONĐS1 ÖZET GAP Bölgesi toplam arazi miktarı 7 541 000 ha. dır. Bu alanın 3 290 575 ha.’ında tarla tarımı yapılmaktadır (TUĐK-2006). GAP Bölgesi tarla tarımı için yeterli arazi miktarına sahiptir. Ülkemiz de pamuk üç önemli bölgede üretilmektedir. Bunlar Ege, Çukurova ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleridir. Đlk üç bölgede pamuk tarımının geçmişi oldukça eski olmasına rağmen pamuk ekim alanları daralmakta GAP Bölgesi’nde ise sulama olanaklarının gelişmesi ile üretim alanları artış göstermektedir. Pamuk, tekstilden barut ve film malzemesi yapımına kadar yaklaşık 50 civarında sanayi kolunun ham maddesini oluşturan önemli tarımsal ürünlerden birisi olup, lifi ile tekstil, çiğidi ile insan ve hayvan beslenmesinde önemli bir üründür. Sektör özellikle katma değer, istihdam, yatırım ve ihracat açısından Türkiye ekonomisine önemli katkılar sağlamaktadır. Araştırma, 2000-2009 yılları arasında her üretim sezonu GAP Bölgesi pamuk üretim alanları gezilerek, pamuk üretimi yapan belli sayıdaki işletmelerde yüzyüze anket çalışması yapılmak suretiyle yıllar itibariyle pamuğun üretim girdi ve maliyeti hesaplanmış, devletçe pamuğa verilen desteklemeler irdelenmiştir. Anahtar Kelimeler: GAP Bölgesi, Pamuk, Maliyet Gap Between The Years 2000 To 2009 Đn Cotton Production Đnputs And Costs, Changes Đn ABSTRACT Region the total amount of 7.541 million hectares of land. is. 3,290,575 ha of this area. 'When are arable (TUIK-2006). Amount of arable land in the region has enough. Cotton is produced in three important areas in our country. These Edwards, Çukurova and Southeastern Anatolia are. History of cotton farming in the first three regions, although very old cotton fields in the region is narrowing the development of irrigation facilities and production areas is increasing. Cotton, textile and film material from the powder in the vicinity of the construction industry up to about 50 constitute the raw material is one of important agricultural products, textile fibers, and cottonseed is a major product, human and animal nutrition. Sectors, especially value added, employment, investment and exports have contributed significantly to the economy in terms of Turkey. Research, 2000-2009 Between each production season, the region of the cotton production areas around the cotton to produce certain number of enterprises face survey by making over the years of cotton production inputs and costs were calculated by the state, cotton is given to support the calls were reviewed Key Words: GAP Region, Cotton, Cost GĐRĐŞ Pamuk ülkemizde tekstil ve yağ sanayiinin önemli bir hammaddesi olması yanında, harp sanayii için de önemli bir üründür. Tohumu (çiğit) bitkisel yağ üretiminde kullanıldıktan sonra, arta kalan küspesi yüksek protein içeriği dolayısıyla hayvan yemi olarak büyük önem taşımaktadır. Pamuk üretimi ile yaklaşık 200.000 üreticinin ilgili olduğu tahmin edilmektedir (tarım.gov.tr, 2010). Ülke ekonomisindeki stratejik önemi nedeniyle ülkemizde pamuk üretimi çok eskilerden beri teşvik edilmektedir. Bu bağlamda 1966/67 sezonunda pamuk destekleme 1 GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Şanlıurfa, ahmetcikman@hotmail.com 718 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 kapsamına alınarak taban fiyat uygulanmasına başlanmıştır. Böylece piyasa fiyatının belirlenen taban fiyatın altına inmesi engellenmeye çalışılmıştır. Ancak uygulamada ortaya çıkan çeşitli sorunlar ve Avrupa Birliği Ortak Tarm Politikasına uyum dikkate alınarak, 1993/94 sezonunda “prim sistemi“ uygulamasına başlanmıştır. Bu sistemde üreticilerin eline geçmesi istenen bir Hedef Fiyat ile bu fiyatın altında bir Müdahale Fiyatı belirlenmekte ve bu iki fiyat arasındaki fark üreticilere prim olarak ödenmektedir (tarım.gov.tr, 2010). GAP Bölgesinde kalkınma hamlelerinin başlamasından itibaren, pamuk üretiminde makinalaşma, gübre, ilaç kullanımı ve sulama gibi olanakların artmasına bağlı olarak birim alandan alınan ürün miktarında önemli artışlar sağlanmıştır. Ancak verimliliğin daha da artırılması yolunda adımlar atılmaya devam edilmektedir. Tarımsal verimliliği artırmaya yönelik önlemlerin alınabilmesi için, üretim sürecinde kaynakların ne derece etkin kullanıldığının ortaya konulması önemli bir konudur. Bu konuda yapılması gereken çalışmalardan biri, belki de en önemlisi tarımsal ürünlerin bölgelere göre üretim girdileri ve maliyetlerinin saptanmasıdır. Bu çalışma; bir dekar alan ve bir kilogram ürün için harcanan işgücü, çeşitli girdiler (tohum, gübre, ilaç, vb.) ve sermaye gibi üretim faktörleri miktarlarının bulunması, ürün maliyeti ve satış fiyatının saptanması ile işletmelerin ekonomik yapılarının tespitinde de önemli bir ölçüt olmaktadır. MATERYAL METOT Materyal Bu çalışma; GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından, GAP Bölgesi genelinde gayeli örnekleme yöntemine göre belirlemiş olduğu tarımsal işletmelerle yapılan anketler sonucu her yıl yenileyerek hazırladığı 2000-2009 yıllarına ait “Gap Bölgesinde Yetiştirilen Bazı Tarımsal Ürünlerin (Buğday, Arpa, Mercimek, Pamuk, Mısır,Susam,Domates,Biber,Patlıcan ve Antepfıstığı) Üretim Girdi Maliyetleri” adlı kitapçıktan yararlanarak hazırlanmıştır. Ayrıca konu ile ilgili internet ortamında bulunan kaynaklarda değerlendirilmiştir. Metot Bu çalışma kapsamında, GAP Bölgesinde yetiştirilen buğdayın üretim girdi maliyetleri; mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün “Kuru ve Sulu Koşullarda Yetiştirilen Tarım Ürünlerinin Üretim Girdileri ve Maliyetlerinin Saptanması” adlı 912 nolu ana proje esaslarına göre hesaplanmıştır. SONUÇLAR Çizelge 1. GAP Bölgesi 2000 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu Ortalama Satış G.S.Ü.D. Üretim Verim Ürünler Fiyatı (Brüt Gelir) Maliyeti (kg/da) (TL) (TL/da) (TL/da) Fark (Net Gelir) (TL/da) 350 0,45 157,50 107,69 49,80 350 0,45 157,50 107,69 49,80 Pamuk (Kanalet) Pamuk Sulama) (Yeraltı 719 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 2. GAP Bölgesi 2001 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu Ürünler Ortalama Verim (kg/da) Satış Fiyatı (TL) G.S.Ü.D. (Brüt Gelir) (TL/da) Üretim Maliyeti (TL/da) Fark (Net Gelir) (TL/da) 350 0,60 210,00 112,15 97,84 350 0,60 210,00 127,65 82,34 Pamuk (Kanalet) Pamuk (Yeraltı Sulama) Çizelge 3. GAP Bölgesi 2002 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu Ürünler Ortalama Verim (kg/da) Satış Fiyatı (TL) G.S.Ü.D. (Brüt Gelir) (TL/da) Üretim Maliyeti (TL/da) Fark (Net Gelir) (TL/da) 350 0,60 210,00 200,39 9,60 350 0,60 210,00 210,81 -0,81 Pamuk (Kanalet) Pamuk (Yeraltı Sulama) Çizelge 4. GAP Bölgesi 2003 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu Ürünler Pamuk (Kanalet) Pamuk (Yeraltı Sulama) Ortalama Verim (kg/da) Satış Fiyatı (TL) G.S.Ü.D. (Brüt Gelir) (TL/da) Üretim Maliyeti (TL/da) Fark (Net Gelir) (TL/da) 400 0,68 272,00 251,22 20,77 400 0,68 272,00 260,64 11,35 Çizelge5. GAP Bölgesi 2004 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu Ürünler Ortalama Verim (kg/da) Satış Fiyatı (TL) G.S.Ü.D. (Brüt Gelir) (TL/da) Üretim Maliyeti (TL/da) Fark (Net Gelir) (TL/da) 400 0,80 320,00 273,54 46,45 400 0,80 320,00 315,65 4,34 Pamuk (Kanalet) Pamuk (Yeraltı Sulama) 720 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 6. GAP Bölgesi 2005 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu Ürünler Ortalama Verim (kg/da) Satış Fiyatı (TL) G.S.Ü.D. (Brüt Gelir) (TL/da) Üretim Maliyeti (TL/da) Fark (Net Gelir) (TL/da) 400 0,55 220,00 293,18 -73,18 400 0,55 220,00 342,66 -122,66 Pamuk (Kanalet) Pamuk (Yeraltı Sulama) Çizelge 7. GAP Bölgesi 2006 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu Ürünler Pamuk (Kanalet) Pamuk (Yeraltı Sulama) Ortalama Verim (kg/da) 400 Satış Fiyatı (TL) 0,65 G.S.Ü.D. (Brüt Gelir) (TL/da) 260,00 Üretim Maliyeti (TL/da) 324,61 Fark (Net Gelir) (TL/da) -64,61 400 0,65 260,00 374,20 -114,20 Çizelge 8. GAP Bölgesi 2007 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu Ürünler Ortalama Verim (kg/da) Satış Fiyatı (TL) G.S.Ü.D. (Brüt Gelir) (TL/da) Üretim Maliyeti (TL/da) Fark (Net Gelir) (TL/da) Pamuk (Kanalet) 440 0,78 343,20 379,55 -36,35 Pamuk (Yeraltı Sulama) 440 0,78 343,20 416,94 -73,74 Çizelge 9. GAP Bölgesi 2008 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu Ürünler Pamuk (Kanalet) Pamuk (Yeraltı Sulama) Ortalama Verim (kg/da) 450 450 Satış Fiyatı (TL) G.S.Ü.D. (Brüt Gelir) (TL/da) Üretim Maliyeti (TL/da) Fark (Net Gelir) (TL/da) 0.80 0.80 360.00 360.00 430.38 471.65 -70.38 -111.65 Çizelge 10. GAP Bölgesi 2009 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu Pamuk (Kanalet) Ortalama Verim (kg/da) 450 Satış Fiyatı (TL) 0,90 G.S.Ü.D. (Brüt Gelir) (TL/da) 405,00 Üretim Maliyeti (TL/da) 439,16 Fark (Net Gelir) (TL/da) -34,16 Pamuk (Yeraltı Sulama) 450 0,90 405,00 496,60 -91,60 Ürünler Çizelgeler incelendiğinde 2005 yılından itibaren fark (net gelir) negative olarak görülmekte dolayısıyla çiftçi zarar etmiştir. Ancak devletçe verilen ürün desteği nedeniyle üretim devam etmektedir. 721 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 TARTIŞMA Pamuğun ekonomiye katkısı oldukça önemlidir. Pamuğa dayalı sanayinin istihdama yönelik yaratmış olduğu katma değer gözardı edilemez. Pamuk Bölge ekonomisi için uzun yıllar önemini koruyacak bir üründür. Bu nedenle ilgili kurumlar tarafından yüksek kalite ve üretim için sürekli olarak eğitim çalışmaları yapılmalıdır. LĐTERATÜR LĐSTESĐ GAPTSKTAEM 2000-2009 “Üretim Girdi Maliyetleri” Enstitü Yayınları-Şanlıurfa (10 sayı) Http://Www.Tarim.Gov.Tr/Uretim/Bitkisel_Uretim,Pamuk_Yetistiriciligi.Html, 14.07.2010 Köy Hizmetleri Araştırma Ana Projesi 1991 “Kuru Ve Sulu Koşullarda Yetiştirilen Tarım Ürünlerinin Üretim Girdileri Ve Maliyetlerinin Saptanması” 912 Nolu Proje-Samsun 722 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Demografik Kriterlerin Yoğurt Marka Tercihlerindeki Rolünün Manova Đle Belirlenmesi Gökhan UNAKITAN1 Yasemin ORAMAN1 Burçin BAŞARAN1 Emine YILMAZ1 ÖZET Demografik kriterler tüketici tercihlerinin belirlenmesinde yaygın olarak kullanılan verilerdir. Çalışmanın amacı, demografik kriterlerin yoğurt marka tercihlerindeki rolünün belirlenmesidir. Çalışmada Tekirdağ ili’nde SES gruplara ilişkin veriler tesadüfî olarak çekilen 166 farklı hane temsilcisi ile yüz yüze yapılan anketlerden elde edilmiştir. Elde edilen veriler çok değişkenli varyans analizi (MANOVA) ile değerlendirilmiştir. Çalışmada tüketiciler ulusal, yerel ve her iki marka grubunu da tercih edenler olarak üç gruba ayrılmıştır. Bu tüketici gruplarının eğitim, gelir, hane halkı büyüklüğü, gıda harcaması, yaş, aile kökeni gibi demografik faktörlerin yoğurt marka tercihlerindeki rolleri belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre tüketici grupları arasında istatistikî olarak bir fark olduğu (Wilks’ Lambda p=0.013) ve özellikle eğitim düzeyi (p=0.054) ve tüketicilerin yaşlarının (p=0.014) marka tercihlerinde önemli rol oynadığı istatistikî olarak anlamlı bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: Çok değişkenli varyans analizi, tüketici tercihi, yoğurt, yerel marka Determination Of The Role Of Demographic Criteria In Yoghurt Brand Preferences By Manova ABSTRACT Demographic criteria are used widely in determining consumer preferences. The aim of the study is to determine the role of demographic criteria in yoghurt brand preferences. The data was drawn from results of a survey conducted in Tekirdag. The survey consisted of face-to-face interviews related to SES groups conducted within a total sample of 166 households. The obtained data were examined by the multivariate analysis of variance (MANOVA). In this study, consumers were divided into three groups who prefer regional brands, national brands and both. Demographic criteria such as education, income, household size, food consumption, age, family history of consumer groups were determined by their role in yogurt brand preferences were assessed with regard to their role in yoghurt brand preferences. According to the research consumer groups in the statistical difference is (Wilks ' Lambda p = 0.013) and in education level (p = 0.054) and the age of consumers (p = 0.014), brand preferences play a role in the statistical significance was found. Key words: Multivariate variance analysis, consumer preferences, yoghurt, regional brand GĐRĐŞ Önemli bir süt ürünü olan yoğurdun Türk toplumunun beslenmesinde önemli yeri bulunmaktadır. Yoğurt her çeşit sütten ve herkes tarafından yapılabilecek bir ürün olması yaygın olarak tüketilmesinde önemli rol oynamıştır (Anonim, 2010). Aynı zamanda yoğurt, Türkiye’nin önemli geleneksel ürünlerinden biridir. Türkiye, kişi başı yoğurt tüketimi ile dünyada ilk sıralarda yer almaktadır. Bu tüketimin yılda yaklaşık 2.2 milyon ton olduğunu tahmin edilmektedir (Fırat, 2002). Buna göre kişi başına düşen yıllık yoğurt tüketimi 34 kg civarındadır. Ancak, bu tüketimin yüzde 90’ını markasız, açık yoğurtlar ile atölye yapımı ve ev yapımı yoğurtlardan gelmektedir (Fırat, 2002). Avrupa Birliği ülkelerinde bu rakam yılda 20 kg civarındadır. Markalı yoğurdun dünyada en fazla tüketildiği ülke olan Hollanda'da kişi başına tüketim yılda 45 kg'dır (Fırat, 2002). 1 Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Tekirdağ e-mail: unakitan@nku.edu.tr 723 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Marka, üreticilerin ya da satıcıların mallarının kimliğini belirleyen ve mallarını rakiplerinden ayırt eden bir isim, simge, şekil veya bunların birleşimidir (Cemalcılar, 1994). Tüketicilerin satın alma davranışını ürün ve hizmetlerin markasına yükledikleri çeşitli anlamlar doğrultusunda gerçekleştirdikleri görülmektedir. Tüketicinin içinde bulunduğu yaşam döneminde sahip olduğu demografik, psikolojik ve sosyolojik faktörlerin etkisiyle satın alma karar süreci ve marka tercihleri farklı şekillerde etkilenmektedir. Her bir faktör tüketici üzerinde bir etki yaratmakta ve marka tercihinin gelişimine katkıda bulunmaktadır. Bu çalışmada tüketicilerin, yoğurt marka tercihlerinde demografik faktörlerin etkisinin ortaya konması hedeflenmiştir. Literatürde, yoğurt için tüketici tercihlerinin ve talebinin belirlenmesine yönelik bir çalışmaya rastlanılmamasına rağmen süt talebiyle ilgili çalışmalara ulaşmak mümkündür (Andiç ve ark. 2002; Selçuk ve ark. 2003; Çelik ve ark. 2005). Ayrıca MANOVA analizi ile ilgili çalışmalara Keskin ve ark. (2007) ve Ünsal (2000) tarafından yapılan çalışmalar örnek gösterilebilir. MATERYAL VE METOD Çalışmada, Tekirdağ ili kentsel alanda yaşayan tüketicilerden elde edilen verilerden yararlanılmıştır. Örnek hacminin belirlenmesinde aşağıda formülü verilen oranlar için sınırlı ana kitle formülünden yararlanılmıştır (Newbold, 2007). Formülde %90 güven aralığı, %5 hata payı ve maksimum örnek hacmine ulaşabilmek için p=q=0,5 olarak alınmıştır. n= N.p.q (N−1)σp + p.q 2 n= örnek hacmi, N= ana kitle hacmi (48.000), p= yerel yoğurt markalarını tercih edenlerin oranı(0.5), q= 1-p, σ 2p = oran varyansı (0,000923) Örnekleme sonucunda Tekirdağ Đli’nde tesadüfî olarak çekilen 166 farklı hane temsilcisi ile yüz yüze anket çalışması yapılmıştır. Elde edilen veriler, PASW 18.0 paket programı kullanılarak çok değişkenli varyans analizi (Multivariate Analysis of Variance - MANOVA) ile değerlendirilmiştir. Çok değişkenli varyans analizi iki ve daha fazla bağımsız ve bağımlı gruplarda çok değişkenli normal dağılıma dayalı hipotezleri test etmek üzere geliştirilmiş bir yöntemdir. Çalışmada kullanılacak MANOVA analizi TEK YÖNLÜ MANOVA’dır. TY MANOVA’da H0 hipotezi g sayıdaki populasyon ortalama vektörlerinin birbirine eşit olduğunu varsayarken, H1 hipotezi popülasyon ortalama vektörlerinden en az birinin diğerlerinden farklı olduğunu varsayar. TY MANOVA için hipotezler aşağıdaki şekilde kurulmaktadır (Özdamar, 2004). Gruplar arasındaki değişimin hataya göre önemliliğini test etmek üzere kullanılan testlerden biri de Wilks’ Lambda istatistiğidir. Çalışmada bu test sonucu dikkate alınmıştır. Çalışmada üç tüketici grubu ele alınmıştır. Gruplar, yoğurt tercihini öncelikli olarak yerel markadan yana kullananlar, ulusal markaları öncelikli olarak tercih edenler ve her iki marka grubunu da tercih edenler olarak belirlenmiştir. MANOVA testinde kullanılan demografik kriterler 724 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ise eğitim düzeyi, hane halkı büyüklüğü, aylık gelir düzeyi, aylık gıda harcaması, yaş ve aile kökeni olarak belirlenmiştir. ARAŞTIRMA BULGULARI Tekirdağ ilinde yerel ve ulusal yoğurt markalarının tüketimini etkileyen faktörlerin araştırıldığı bu çalışmada hane halklarının her iki grubun tüketimleri birlikte ele alınmış ve sonuçlar değerlendirilmiştir. Tekirdağ ilinde 14 mahallede 166 hane ile yapılan görüşme sonucunda elde edilen demografik özellikler Çizelge 1’de verilmiştir. Çizelge 1. Araştırma alanındaki bireylerin demografik özellikleri Sayı Cinsiyet Bayan Erkek Yaş Grupları ≤ 30 31-40 41-50 51 ≥ Eğitim Grupları Đlköğretim Mezunu Lise Mezunu Üniversite Mezunu Aile Kökeni Köy Kent % 143 23 86.1 13.9 26 61 51 28 15.7 36.7 30.7 16.9 56 47 63 33.8 28.3 37.9 87 79 52.4 47.6 Aylık Gelir (TL) 750’den Az 750-1500 1501-3000 3001-5000 5000 + Medeni Durum Evli Bekâr Boşanmış/Dul Aile Birey Sayısı 1-2 3-4 5-6 Çocuk Sayısı 0 1-2 3-4 Sayı % 18 71 63 13 1 10.8 42.8 38.0 7.8 0.6 142 19 5 85.6 11.4 3.0 18 120 28 10.8 72.3 16.9 30 118 18 18.1 71.1 10.8 Tekirdağ ilindeki tüketicilerin büyük çoğunluğu (%44) öncelikli olarak yerel yoğurt markalarını tercih ettiklerini ifade etmişlerdir (Şekil 1). Ulusal yoğurt markalarını öncelikli tercih edenlerin oranı %19 iken yerel ve ulusal marka arasında bir seçim yapmayanların oranı ise %37’dir. Şekil 1. Ulusal ve yerel marka yoğurtların tercih edilme durumu 725 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ MANOVA testinin ilk aşamasında gruplara ait kovaryans matrislerinin homojenliği test edilmektedir. Çalışmada kovaryans homojenliği testi için Box’un kovaryans matrisleri homojenlik testi kullanılmıştır (Çizelge2). Test sonucuna göre grup kovaryans matrislerinin homojen olduğu sonucuna varılmıştır (p= 0.576). Buna göre MANOVA analiz sonuçları grupların önemliliğinin analizinde kullanılabilecektir. Çizelge 2. Kovaryans matrislerinin homojenliği testi Box’s M 42.284 F 0.943 sd1 42.000 sd2 288892.153 P değeri 0.576 Çalışmada ele alınan üç tüketici grubuna ait ortalama vektörlerinin birbirlerinden önemli düzeyde (%95 güven aralığı) farklı oldukları görülmektedir (Wilks’ Lambda = 0.854, p=0.013) (Çizelge 3). Bu sonuca göre, tüketici gruplarına ait demografik faktörlerden en az biri diğer gruplarınkine göre farklılık göstermektedir. Çizelge 3. Grup ortalama vektörlerinin test sonuçları Etki Test F istatistiği Değeri Sabit Pillai’s Đz 0.980 1294.047 Wilks’ Lambda 0.020 1294.047 Hotteling’s Đz 49.142 1294.047 Roy’s En Geniş Kök 49.142 1294.047 Grup Pillai’s Đz 0.151 2.167 Wilks’ Lambda 0.854 2.165 Hotteling’s Đz 0.165 2.163 Roy’s En Geniş Kök 0.114 3.016 sd Hipotezi sd Hatası P değeri 6.00 6.00 6.00 6.00 158.00 158.00 158.00 158.00 0.000 0.000 0.000 0.000 12.00 12.00 12.00 6.00 318.00 316.00 314.00 159.00 0.013 0.013 0.013 0.008 Tüketici gruplarının yoğurt markası tercihlerinde farklılık gösteren demografik kriterin hangisi ya da hangileri olduğunu tespit edebilmek için MANOVA test sonuçlarına göz atmak gerekmektedir (Çizelge 5). MANOVA testine geçmeden önce değişkenlerin hata varyanslarının homojenliği test edilmelidir. Çizelge 4’te verilen Levene testi sonuçlarına göre tüm değişkenlerin (demografik kriterlerin) hata varyansları homojendir (p > 0.05). Çizelge 4. Hata varyanslarının homojenliği testi (Levene’s Test) F istatistiği sd1 sd2 Eğitim düzeyi 0.712 2.00 163.00 Hane halkı büyüklüğü 0.027 2.00 163.00 Aylık gelir 0.011 2.00 163.00 Aile kökeni 0.340 2.00 163.00 Aylık gıda harcaması 0.463 2.00 163.00 Yaş 0.182 2.00 163.00 P değeri 0.492 0.973 0.989 0.712 0.630 0.834 MANOVA analizi sonucuna göre tüketici grupları arasındaki farklılığın iki demografik kriterden kaynaklandığı Çizelge 5’te görülmektedir. Eğitim düzeyi (p=0.054) ve tüketicilerin yaşları (p=0.014) gruplara göre önemli düzeyde farklılık göstermektedir. Diğer demografik kriterler için gruplar arasında anlamı bir farklılık bulunmamaktadır. 726 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 5. MANOVA testi Bağımlı Tip III değişkenler Kareler toplamı Grup Eğitim düzeyi 4.184 Hane halkı 2.052 büyüklüğü Aylık gelir 2.061 Aile kökeni 0.343 Aylık gıda 0.141 harcaması Yaş 758.933 ŞANLIURFA, 2010 sd Kareler ortalaması F istatistiği P değeri 2 2 2.092 1.026 2.978 1.012 0.054 0.366 2 2 2 1.031 0.171 0.071 1.571 0.680 0.066 0.211 0.508 0.937 2 379.466 4.358 0.014 SONUÇ Tekirdağ ilindeki saha çalışması sonucunda tüketicilerin %44’ünün yerel yoğurt markalarını tercih ettikleri, %19’unun ulusal markaları tercih ettikleri ve %37’sinin de herhangi bir öncelikli tercihlerinin olmadıkları bulguları elde edilmiştir. Bu üç tüketici grubuna ait demografik özellikler incelendiğinde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın olduğu görülmüştür. Eğitim düzeyi, hane halkı büyüklüğü, aylık gelir, aile kökeni, aylık gıda harcaması ve tüketicinin yaşı gibi demografik kriterler göz önüne alınarak yapılan MANOVA testi sonucunda gruplar arasındaki farklılığa neden olan kriterlerin tüketicilerin eğitim düzeylerinin ve yaşlarının olduğu sonucuna varılmıştır. Diğer demografik kriterler için anlamlı bir fark olmadığı sonucu elde edilmiştir. Sonuç olarak tüketicilerin markalı yoğurt tercihlerinde yaşlarının ve eğitimlerinin etkili olduğu görülmektedir. Bu çalışmanın, ülkemiz için önemli bir süt ürünü olan yoğurdun tüketicilerinin sosyo-ekonomik özellikleri ve tercihlerini ortaya konması ve ayrıca gerek yerel gerekse ulusal marka yoğurt üreten üreticilerin hitap edecekleri tüketici profillerini göstererek daha bilinçli kararlar almalarına yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Araştırma sonuçlarının, Türkiye çapında genellemesi gibi bir amaç söz konusu değildir. KAYNAKLAR Andiç, S., Şahin, K. ve Koç, Ş. 2002. Van merkez ilçe kentsel alanda süt tüketimi. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Bilimleri Dergisi, 12(2): 33-38 Anonim, 2010. http://www.suturunleri.com/bilgiler/yogurt/yog08.asp, erişim: 03 Mart 2010 Cemalcılar, Đ. 1994. Pazarlama-Kavramlar, Kararlar, Beta Basım Yayım, Đstanbul Çelik, Y., Karlı , B., Bilgiç , A. ve Çelik, Ş. 2005. Sanlıurfa ili kentsel alanda tüketicilerin süt tüketim düzeyleri ve süt tüketim alışkanlıkları. Tarım Ekonomisi Dergisi, 11(1): 5 – 12 Fırat E. 2002. Kişi Başına Hesabın Gücü, Capital Dergisi, 1 Ağustos 2002. Keskin, S., Ankaralı, H., Noyan, T. ve Kamacı, M. 2007. Çok değişkenli varyans analizinde gruplar arasındaki farkın tespiti: bir uygulama. Tıp Bilimleri Dergisi, 7, 6. Newbold, P. 2007. Đşletme ve Đktisat için Đstatistik, Literatür Yayınları, Đstanbul. Özdamar, K. 2005. Paket Programlar ile Đstatistiksel Veri Analizi, Kaan Kitabevi, 5. Baskı, Eskişehir. Selçuk, Ş., Tarakçı, Z., Şahin, K. ve Coşkun, H. 2003. Yüzüncü Yıl Üniversitesi lisans öğrencilerinin süt ürünleri tüketim alışkanlıkları. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Bilimleri Dergisi, 13(1): 23-31 Ünsal , A. 2000. Çok değişkenli tek faktör varyans analizi ve bir uygulama, Gazi Üni. Đ.Đ.B.F. Dergisi 2: 1-20 727 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Tarım Ve Đklim Değişikliği Đlişkisinde Alınması Gereken Önlemlerin Tarımsal Yayım Açısından Đrdelenmesi Aydın GÜREL1 Zeynep ŞENEL2 ÖZET Doğal kaynakların yanı sıra bilhassa sanayi devrimiyle başta fosil yakıtların yakılması ile artan insan kaynaklı sera gazlarının atmosferdeki birikimi sonucu dünyanın yüzey kesiminin ısındığı ve bunun da iklim değişikliğine neden olduğu ve dolaysıyla tarımsal faaliyetleri olumsuz etkilediği inkar edilemez bir gerçektir. Đnsan kaynaklı sera gazlarının atmosfere yayılımına neden olan sektörler içeride enerji ve sanayi sektörleri ilk sırada yer almaktadır. Ancak tarım sektörü de bilhassa geviş getiren hayvanlar, çeltik üretimi, gübre kullanımı vb. tarımsal faaliyetlerle atmosfere saldığı CO2, N2O, NH4 gibi sera gazları ile iklim değişikliğini etkilemektedir. Diğer sektörlere kıyasla iklim değişikliğine daha fazla duyarlı olan tarım, küresel iklim değişikliğinden daha fazla etkilenmektedir. Bunlar genel olarak kıtlık, kuraklık, seller, orman yangınları, biyolojik çeşitlilikte azalma gibi sıralanabilir. Đklim değişikliğine karşı tarım sektöründe alınması gereken önlemler; hayvan ıslahı, çayır-meraların geliştirilmesi, bitki ıslahı, çiftçileri bilinçlendirme, örgütleme, katılımcılığı teşvik etme gibi sıralanabilir. Ancak, alınması gereken tüm önlemlerde araştırma, alt yapı ve tarımsal yayım faaliyetlerinin geliştirilmesi ve finanse edilmesi önemli rol oynamaktadır. Bu çalışmada, tarım ve iklim değişikliği ilişkisinde, tarımın iklim değişikliğini etkileyen yönlerini, tarımın iklim değişikliğinden etkilenen yönlerini ve alınması gereken önlemler tarımsal yayım açısından irdelenmektedir. Anahtar Kelimeler: Tarım ve Đklim Değişikliği, Đklim Değişikliğinin Etkileri, Đklim Değişikliğine Uyum. In Terms Of Agricultural Extension Examine The Precautions On Climate Change And Agriculture ABSTRACT Industrial revolution has caused warming of the earth’s surface with burning of fossil fuels and increasing human-induced greenhouse gases accumulation in the atmosphere. It is still negatively affecting the climate change and the agricultural activities. Energy and industry sectors are responsible for creating the greenhouse gases in the first place. However, agricultural activities are affecting the climate change with ruminant animals, rice production, fertilizer use and these activities create green house gases such as CO2, N2O, and NH4. Compared to other sectors agriculture is more sensitive and more affective and in general these affective problems; famine, drought, floods, forest fires, reduction in biological diversity can be sorted. Following measures can be taken for improving agricultural sector against climate change; animal breeding, development of meadow-pasture, plant breeding, farmer’s awareness raising, farmers organizing and encourage participation. However, all precautions should be taken an important role in the research development of infrastructure and agricultural extension activities financing. In this study, in terms of agricultural extension, the relationship between agriculture and climate change, climate change that affect aspects of agriculture, agriculture affected by climate change and measures to be taken against climate change are discussed. Key Words: Agriculture and Climate Change, Effects of Climate Change, Climate Change Adaptation. 1. GĐRĐŞ Küresel iklim değişikliği günümüzde tüm sektörleri etkilemektedir. Ancak tarım sektörü bu değişiklikten daha fazla etkilenmektedir. Sellerde artış, kuraklık, bitkisel ve hayvansal üretimde verimin azalması, orman yangınlarında artış, sulak alanların yok 1 2 NKÜZF, Tarım Ekonomisi Bölümü, Tekirdağ, a.gurel@nku.edu.tr NKÜZF, Tarım Ekonomisi Bölümü, Tekirdağ, zsenel@nku.edu.tr 728 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 olması, biyolojik çeşitlilikte azalma gibi sorunlar tarım sektörünü etkileyen önemli etmenlerdendir. Geçmişten günümüze değin küresel iklim değişikliğinden kaynaklanan sorunlar ve alınması gereken önlemler tartışılmaktadır. Bu tartışma nitekim 2005 yılında yürürlüğe giren Kyoto Protokolü ile uluslararası platformda yeni bir boyut kazanmıştır. Kyoto Protokolü; küresel iklim değişikliğine karşı mücadeleyi sağlamaya yönelik Birleşmiş Milletlerin 1997'de Japonya'nın Kyoto şehrinde düzenlediği çevre toplantısında hükümetler tarafından kabul edilen bir anlaşmadır. Kyoto Protokolünü imzalayan ülkeler sanayi devrimi ile artan ve küresel iklim değişikliğinde önemli rol oynayan sera gazlarını (CO2, CH4, N2O, HFC, PFC, SF6 ve su buharı H2O) 2012 yılına kadar 1990 yılı seviyesinin en az % 5,2 oranında aşağısına indirmesini öngörmektedir. Kyoto Protokolü imzalayan ülke sayısı 179’dur. Türkiye Birleşmiş Milletler Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine (BMĐDÇS) yönelik Kyoto Protokolünü 05 Şubat 2009 tarihinde imzalamıştır. Tarım bir taraftan Kyoto Protokolü ile belirlenen sera gazlarının artışını etkilemekte ve diğer taraftan aynı zamanda küresel iklim değişikliğinden etkilenmektedir. Bu bildirinin amacı, tarımın küresel iklim değişikliğini etkileyen yönlerini ve küresel iklim değişikliğinden etkilenen yönlerini irdelemek ve karşılaşılan sorunlara karşı alınması gereken önlemleri tarımsal yayım açısından irdelemektir. 2. TARIMIN ĐKLĐM DEĞĐŞĐKLĐĞĐNE ETKĐLERĐ Küresel iklim değişikliğinden büyük ölçüde etkilenen tarım, atmosfere saldığı sera gazlarıyla küresel iklim değişikliğini etkilemektedir. Şekil 1’de Dellal’ın (2008) IPPC 2007 yılı verileri dayanarak verdiği verilere istinaden, küresel iklim değişikliğini etkileyen sektörler içinde tarımın oranı %14 ve arazi kullanımının oranı %17’dir. Şekil 1: Sektörlere göre sera gazı yayılımları (Dellal, 2008). Şekil 2’de ise, Kyoto Protokolünde belirlenen sera gazlarının toprak işlemeden kaynaklanan CH4 ve N2O oranları %38’dir. Bunu %32 oranla bağırsak fermantasyonundan kaynaklanan CH4 gazı, %12 oranında biyolojik atıkların yakılmasından kaynaklanan CH4 ve N2O gazları, % 11 oranında pirinç üretiminden kaynaklanan CH4 ve hayvansal atıklardan kaynaklanan CH4 ve N2O gazları izlemektedir. 729 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Şekil 2: Tarımın sera gazı etkisi (Anonim, 2007). AB ülkelerinde (EU-27) atmosfere salınan ve arazi kullanımından kaynaklanan N2O oranı %51, gübre kullanımından kaynaklanan N2O oranı ise %7’dir. NH4 oranı ise geviş getiren hayvanlardan (süt ineği, koyun) kaynaklanan %31, gübre kullanımından kaynaklanan NH4 oranı ise %11’dir (Anonim, 2008b). Türkiye’de ise (Saylan, 2007) sera gazları emisyonumuzun %5,1’inin tarım sektöründen kaynaklandığı, tarım sektöründen kaynaklanan CH4 oranının ise 1990’lı yıllarda toplam emisyonun %22’sini meydana getirdiği, ancak bu miktarın 2004 yılında %8’e gerilediği ve tarımın toplam N2O emisyonundaki payının 1990’dan 2004’e kadar değişmediği ve %10,8’lik bir paya sahip olduğu bildirilmektedir. Görüldüğü gibi tarım küresel iklim değişikliğini etkileyen bir faaliyettir. Tarımsal faaliyetler içerisinde hayvancılık (geviş getiren hayvanlar), pirinç üretimi, gübre kullanımı, toprak kullanımı ve toprak işleme şekilleri ile atmosfere salınan N2O ve NH4 sera gazları küresel iklim değişikliğinde önemli rol oynamaktadır. 3. ĐKLĐM DEĞĐŞĐKLĐĞĐNĐN TARIMA ETKĐLERĐ Hava sıcaklığının artması, yaz aylarının kurak geçmesi, toprak ısısının artması, aşırı yağışlar vb. çevreyi ve tarımsal üretimi çok yönlü etkilemektedir. Sıcaklığın artması atmosferdeki CO2 miktarını değiştirmektedir. Bu değişim toprakta yaşayan canlı organizmaların yaşamını, toprağın humus miktarını, erozyonu, bitkiler için yararlı olan besin maddelerinin akışını, bulunduğu bölgeye uyum sağlamış olan canlıları, bitki gelişimini ve ürün miktarını da değiştirmektedir (Durak ve ark., 2007). Gerçi CO2 miktarının yüksek olması bitki gelişimini pozitif yönde etkilemektedir. Ancak N gübresi, su, sıcaklık gibi faktörlerinde optimum noktada olması gerekmektedir. Yüksek sıcaklık bitkilerin doğal gelişim sürecini etkilenmektedir (Jaekel, 2009; Dellal, 2008). Bu da bir bölgede yetişen bitki türlerinde farklılıklara neden olmaktadır. Sıcaklık süreci değişikliğine bağlı olarak yetiştirme dönemleri değişmekte ve buna bağlı olarak bitkilerin tohum çeşidi, çiçeklenme dönemi, meyve tutumu ve kalitesi etkilenmektedir. Bir bitki türünün bir bölgede yetiştirilmesinde; iklim yapısı, toprak faktörleri, ürünün ekonomik değeri ve toplumun kültür yapısı gibi faktörler önemli rol oynamaktadır. Bunun sonucu olarak yeni bitki ve hayvan türlerinin üretilmesine gerek duyulmaktadır. Sıcaklığın artmasıyla yeşil alanlar azalmakta çayır ve meralar büyük ölçüde etkilenmektedir. Ekstrem hava koşulları ve buna bağlı olarak aşırı yağış, kuraklık ve sık hava değişimleri, bitki hastalıklarında ve zararlılarda görülen değişimler bölgesel olarak farklı şekilde 730 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 etkilenecektir. Tüm bu değişimler nedeniyle bitkilerin iklim koşullarına adaptasyonu sorununu ile karşı karşıya kalınmaktadır (Schaller ve ark., 2007). Yaz aylarının kurak geçmesi ile rüzgâr erozyonu artabilmektedir (Jaekel, 2009). Bitkilerin ihtiyaç duyduğu su miktarı artmaktadır. Su ihtiyacının giderilmesinde kullanılan su kaynaklarında da azalmalar görülmektedir. Su kaynaklarının ve yağışın azalması ile birlikte bazı bölgelerde ciddi su krizleri yaşanabilir. Aşırı su kaybına karşı tarım arazilerini işleme yöntemleri değişmek zorundadır. Mevcut yağış rejimine göre oluşturulan sulama modelleri, arazi sulaması ve suyun tasarruflu kulanım yöntemlerinin geliştirilmesine gerek duyulmaktadır. Toprak ısısının artması ile toprakta humus oluşumu ve buna bağlı olarak toprakta besin maddelerinin dinamiği, toprakta tutunan su miktarı, zemin suyu birikimi ve buna bağlı olarak bitki ve meyve ağaçları kök derinliğine göre etkilenmektedir (Schaller ve ark., 2007). Aşırı yağışların olması ile erozyon sorunu (Schaller ve ark., 2007; Jaekel, 2009), bilhassa ilkbahar aylarında tarım arazilerini işleme sorunları, toprağın sıkışması, toprakta oksijen azlığından dolayı üründe kalite kayıpları ve ürün azalması, nemli koşullarda ortaya çıkan bitki hastalıkları vb. artmaktadır. Hayvansal üretim iklim değişikliklerinden doğrudan etkilenmektedir (Schaller ve ark., 2007; Dellal, 2008). Đklim değişikliği hayvanlarda et ve süt verimini, gebelik, beslenme ve bakım koşullarını dolaysıyla hayvansal üretimdeki maliyeti etkilemektedir. Đlkim değişikliği bitki ve hayvan türlerinin dağılımı ile çeşitliliğinde sayısız değişikliğe, türlerin soyunun tükenmesine ve biyo çeşitliliğin yok olmasına neden olabilmektedir. Ekonomik açıdan tarımsal üretimde verimlilik ve maliyet sıcaklık, yağış, atmosferdeki CO2 içeriği ve ekstrem olayların tekrarı bitkilerde verimi, hasat zamanını ve çayır meralar açısından otlatma verimini değiştirmektedir (Schaller ve ark., 2007; Dellal, 2008). Kuraklık ya da aşırı yağışlar sık sık ve şiddetli şekilde gerçekleştiğinde tarımsal kayıplar artmaktadır. Üretim miktarındaki bu değişiklikler maliyetleri etkilemektedir. Đklim değişiklikleri sonucu ortaya çıkan üretim azlığı veya fazlalığı ekonomik dengeleri büyük ölçüde etkilediği gibi, uluslararası ticareti de etkilemektedir. 4. TARIMSAL YAYIM AÇISINDAN ĐKLĐM DEĞĐŞĐKLĐĞĐNE ADAPTASYON Tarım üç önemli özelliği ile küresel iklim değişikliğini azaltma ve adaptasyon yönünde etkili olabilmektedir (Anonim, 2008a). Bunlar: 1. Tarımsal atıklardan biyogaz üretimi: Tarımdan kaynaklanan sera gazı emisyonunun azaltılması amacıyla tarımsal atıklar biyogaz üretimi için kullanılabilir. Böylece bir tarafta tarımsal atıklardan kaynaklanan ve atmosfere salınan sera gazları (CH4, NH4, NO2) önlenebilir ve diğer taraftan elde edilen metan gazı elektriğe dönüştürülebilir ve değerli bir gübre olan biyogaz atıkları ise tarlada gübre olarak kullanılabilir. 2. Tarım topraklarının kullanımında değişikliklerin yapılması: Tarımdan kaynaklanan ve atmosfere salınan CO2 miktarının azaltılması amacıyla tarımsal üretimde değişiklikler yapılabilir. Örneğin: Organik tarım, minimum toprak işleme yöntemiyle tarım veya toprak işleme sisteminin değiştirilmesi yanı sıra proteince zengin bitkiler üretimi, ağaçlandırma, çayır-mera ve orman alanlarını genişletilmesi gibi. 3. Yenilenebilir enerji kaynaklarının ve biyolojik ürünlerin geliştirilmesi: Yenilenebilir enerji ve biyolojik üretimin desteklenmesi ve geliştirilmesiyle tarımsal ürünlerden elde edilen biyolojik enerji fosil yakıtların yerine 731 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 kullanılabilir. Tarımda organik maddelerden biyolojik enerji üretimi için küçük ve büyük ölçekte işletmeler kurulabilir. Ancak, tarımsal yayım açısından tarımın küresel iklim değişikliğine adaptasyonu, bu alanda yapılması gereken araştırma, alt yapı ve tarımsal yayım faaliyetlerinin finanse edilmesine bağlıdır (IPCC, 2007). Tarımın küresel iklim değişikliğine adaptasyonunda ilgili kurum ve kuruluşların (Ziraat Fakülteleri, Tarımsal Araştırma Kurumları, Tarım Đl Müdürlükleri, Ziraat Odaları, Kooperatifler vb.) faaliyetleri oldukça önemlidir (Reilly ve ark., 1999). Araştırma kurumlarının kurumda araştırma yapmaları ve bu çalışmalara paralel olarak tarla günleri, demonstrasyonlar düzenleyerek çiftçileri bölgesel iklim değişikliğine karşı alınması gereken önlemler konusunda bilinçlendirmeleri ve tavsiyelerde bulunmaları gerekir. Küresel iklim değişikliğinde çiftçi katılımı oldukça önemlidir. Bunun için ilgili kurum ve kuruluşların görsel, sözel ve basılı iletişim araçlarını etkin kullanmaları gerekmekte ve bunları kongre, konferans, çiftçi toplantıları vb. düzenleyerek desteklemeleri gerekmektedir. Bölgesel iklim değişikliğine adaptasyon için farkındalığın artırılması için plan, proje, uygulama, izleme değerlendirme aşamalarının uygulanması gereklidir. Aynı zamanda adaptasyon için teknoloji türlerinin sınıflandırılmasındaki yaklaşımın geliştirilmesi, teknolojinin uygun rol tanımı, teknoloji transferi, teknoloji seçiminde ele alınan kriterler önemli rol oynamaktadır. Adaptasyon planlaması stratejik ve sistematik olmalıdır (Kadıoğlu, 2008). Bunun için tüm paydaşlar (kurum, kuruluş, çiftçiler vb.) bu sürece katılmalıdır. Eyleme geçmek için öncelikler belirlenmelidir. Eylemler ve uygulamanın takibi için görevliler atanmalı ve düzenli değerlendirmeler ile adaptasyon stratejisi sürekli gözden geçirilip yenilenmelidir. Bu bağlamda yapılan çalışmalar, tarımın iklim değişikliğine adaptasyonunda tarımsal yayım faaliyetlerinin ve üretilen yeni tohum çeşitlerinin uygulanmasında, sulama sisteminin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında, yabancı otlar ve zararlılarla mücadelede, ağaçlandırma ve çayır-meraların geliştirilmesinde, hayvan ıslahı, bakımı, sağlığı, süt-et veriminde, işletmelerin verimlilik ve maliyet hesaplamalarında, yenilenebilir enerji ve biyogaz vb. üretimi konusunda, toprak işleme yöntemlerinin değiştirilmesinde, proteince zengin bitkiler üretiminde vb. çiftçileri bilinçlendirme, örgütleme ve katılımcılığı teşvik etme alanlarında etkin olmalıdır. 5. SONUÇ Küresel iklim değişikliğinde insan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı salımının artması etkili olmaktadır. Tarım küresel iklim değişikliğini etkilemekte, küresel iklim değişikliğinden etkilenmekte ve küresel iklim değişikliğini azaltabilmektedir. Tarımsal yayım açısından küresel iklim değişikliğine adaptasyon için: kuraklığa, aşırı yağışlara, dona, fırtınaya, erozyona, bitkilerin iklim koşullarına uyumsuzluğuna, orman yangınlarına, yeni tohum çeşidinin üretilmesine ve uygulanmasına, sulama sistemlerinin geliştirilmesine ve uygulanmasına, yabancı otlar ve zararlılarla mücadeleye, ağaçlandırma ve çayır-meraların geliştirilmesine, ıslah edilmiş hayvanların bakımına, işletmelerin verimlilik ve maliyet hesaplamalarını yapmasına, yenilenebilir enerji ve biyogaz vb. üretimine, minimum toprak işleme yöntemlerine, proteince zengin bitkiler üretimine önem verilmeli, bu alanlarda araştırma, alt yapı ve tarımsal yayım faaliyetlerinin geliştirilmesi ve finanse edilmesi sağlanmalıdır. 732 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 KAYNAKLAR Anonim, 2007, Integrated Assessment of Trade Related Policies on Biological Diversity in the Agricultural Sector in Mauritius, Ministry of Agro Industry and Fisheries Agricultural Research and Extension Unit, Capacity Building Workshop Report, p.29. ANONĐM, 2008a, Anpassung an Klimaänderung, Themenblatt: Landwirtschaft, 12/2008, Umweltbundesamt, Dessau, p.1-4. ANONĐM, 2008b, Wie sich die Landwirtschaft der EU dem Klimawandel stellt, Europaeische Kommission, Generaldirektion Landwirtschaft und laendliche Entwicklung, http://ec.europa.eu/agriculture/index_de.htm, Erişim Mart 2009. DELLAL, I., 2008, Küresel Đklim Değişikliği ve Enerji Kıskacında Tarım ve Gıda Sektörü IGEME’den Bakış, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Ankara, No: 36, p.103111. DURAK, A. ve ECE, A., 2007, Đklim Değişikliğinin Toprak Özelliklerine ve Sebze Tarımına Etkisi Türkiye Đklim Değişikliği Kongresi – TĐKDEK 2007, 11 - 13 April 2007, ĐTÜ, Đstanbul, p.186-193 IPCC, 2007, Climate Change 2007, Climate Change Impacts, Adaptation and Vulnerability, Working Group II Contribution to the IPCC Forth Assessment Reporthttp://www.prima-klimaweltweit.de/grafiken/pdf/Summ_IPCC2007_II.pdf JAEKEL, K., 2009, Anpassungsstrategien in der Landwirtschaft an den Klimawandel, Saechsisches Landesamt für Umwelt, Landwirtschaft und Geologie, Freistaat Sachsen, http://www.regklam.de/fileadmin/Daten_Redaktion/090227_RF1_Jaekel.pdf, Erişim Ekim 2009) KADĐOĞLU, M., 2008, Küresel Đklim Değişikliği ve Uyum Stratejiler, Kar Hidrolojisi Konferansı, 27-28 Mart 2008, DSĐ VII. Bölge Müdürlüğü, Erzurum, p. 69-94. REILLY J.M. ve SCHIMMELPFENNIG, D., 1999, Agricultural Impact Assessment, Vulnerability and the Scope for Adaptation, Climatic Change 43, p. 745-788. SAYLAN, L., 2007, Ekosistemin CO2 Değişiminin Belirlenmesi, I. Türkiye Đklim Değişikliği Kongresi – TĐKDEK 2007, 11 - 13 Nisan 2007, ĐTÜ, Đstanbul, p. 5462 SCHALLER, M. ve WEIGEL, H.J., 2007, Analyse des Sachstands zu Auswirkungen von Klimaveränderungen auf die deutsche Landwirtschaft und Maßnahmen zur Anpassung Landbauforschung Völkenrode - FAL Agricultural Research, Bundesforschungsanstalt für Landwirtschaft (FAL), ISSN 0376-0723, ISBN 9783-86576-041-8, Sonderheft 316, Braunschweig, Germany, 246 p. 733 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Küresel Ekonomik Krizin Türkiye’de Gıda Güvencesi Üzerine Etkileri Özlem EŞTÜRK1 M. Necat ÖREN1 Tuna ALEMDAR1 ÖZET Son yıllarda meydana gelen ekonomik ve mali krizler dünya ülkelerini derinden etkilemektedir. Dünyada yaşanan bu krizler doğrudan ve dolaylı olarak insanların alım güçlerini azaltmakta ve insanın en temel hakkı olan "gıda hakkını" elde etmede güvencesizlik yaratmaktadır. Gıda güvencesinin sağlanması, yoksulluğun azaltılması, sağlıklı toplum, sürdürülebilir ekonomik büyüme ve dünya barışı güvenliği açısından büyük öneme sahiptir. Ancak son yıllarda dünya piyasalarındaki dalgalanmalar, krizler gıda piyasalarını da etkilemiştir. Bunun yanı sıra kuraklık, gelişmekte olan ülkelerde nüfus artışı, petrol fiyatlarının artışına bağlı olarak üretim maliyetlerinin artması, biyoyakıtlara olan ilginin artması gibi nedenler gıda güvencesinin sağlanması konusunda tehlike oluşturmaktadır. Küresel ekonomik krizle birlikte hane halkı gelirlerinde düşüş yaşanmıştır. Bunun yanı sıra krizlerin ardından yaşanan işsizlik problemi ile insanların alım güçleri azalmış ve tüketici talebinde daralma olmuştur. Ayrıca üretilen gıdaların adil dağıtılmaması gibi etkenlerle gıdaya erişim daha güç hale gelmeye başlamıştır. Bu çalışmanın başlıca amacı, küresel krizin, Türkiye'de gıda güvencesi üzerindeki etkilerini; gıda güvencesinin temel dayanağı olan gıdaya erişim hususu göz önüne alınarak irdelemektir. Anahtar Kelimeler: Küresel ekonomik kriz, gıda güvencesi, Türkiye Effects Of Global Economic Crisis On Turkey's Food Security ABSTRACT The recent economic and financial crises have influenced world countries deeply. These crises reduced people's purchasing power directly and indirectly, and created an insecurity in obtaining one of the most fundamental rights of man, "right to food". Ensuring food security is of great importance in terms of reduction of poverty, creating healthy communities, sustainable economic growth and world peace. However, during recent years, fluctuations in world markets and crises have affected world food markets. Moreover, factors such as drought, population growth in developing countries, increases in production costs due to rise in oil prices and increased interest in biofuels created a threat on ensuring food security. There is a decrease in household income after the global economic crisis. Additionally, purchasing power of people reduced and consumer demand shrank as a result of unemployment problems after crysis. Moreover, factors like unfair distribution of food products make access to food more difficult. The main aim of this study is to discuss the effects of global crisis on food security in Turkey, taking into consideration access to food which is the basic premise of food security. Key Words: Global economic crisis, food security, Turkey 1 Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Adana 734 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 GĐRĐŞ Hanelerin gıda güvencesizliği sorunu yaşamasına neden olan pek çok faktör bulunmaktadır. Bunların birisi veya birkaçı birlikte gıda güvencesizliği sorununa neden olmaktadır. Bu faktörlerin başlıcaları küresel iklim değişikliklerine bağlı olarak ürün arzında azalmalar, nüfus artışı ve talep büyümesi, petrol fiyatlarındaki artışların üretim maliyetlerini artırması, biyoyakıtlara olan ilginin artmasıyla biyoyakıt hammaddesi tarım ürünlerine olan talebin artması ve devlet desteklerinin gittikçe azalması olarak sıralanabilir. Gıda güvencesinin sağlanması ekonomik durum ve koşullara da bağlıdır. Ekonomik kriz dönemlerinde yüksek gıda fiyatları karşısında işsizlik veya düşük gelir düzeyi alım gücünü olumsuz etkiler. Bu dönemlerde gıda alımlarında miktar veya kalite yönünden azalmalar, yem ve girdi fiyatlarının yüksek olması ve krediye erişimin daha zor olması nedeniyle gıda üretiminde gerilemeler ve devletin gıda yardımlarında azalmalar olmaktadır. Kriz dönemlerinde gıda fiyatlarının yüksek olması, gelirin azalması ve piyasalardaki olumsuzluklar gıdaya erişimi engelleyebilmektedir. Türkiye'de gıda güvencesi konusu, özellikle 1980 sonrası uygulanan neoliberal politikaların tarım piyasaları üzerindeki olumsuz etkileriyle birlikte önemi artan bir konu haline gelmiştir. Tarımın devletin koruma alanından çıkarıldığı bu dönemde tarımsal girdi ve fiyat destekleri ile dışa karşı koruma azaltılmış ve tarımsal KĐT'lerin özelleştirme süreci başlamıştır. Bu dönemde hayvancılıkta ve bazı bitkisel ürünlerde gerileme süreci başlamış, tarım alanındaki büyüme nüfus artış hızının gerisinde kalmıştır. Tarım alanındaki ithalat hızla artmıştır. 2000'li yıllara gelindiğinde tarım ihracatçısı olan Türkiye tarımdaki net ihracatçı konumunu kaybetmiştir. Türkiye'de tarım alanındaki bu gelişmelerin yanı sıra yaşanan ekonomik krizler gıda güvencesi açısından tehdit oluşturmaktadır (Ören ve ark., 2008). EKONOMĐK KRĐZ VE GIDA GÜVENCESĐ Yüksek Gıda Fiyatları Son yıllarda temel tarım ürünlerinin büyük bir kısmında yüksek fiyat artışları görülmektedir. 2008 yılının ilk yarısında dünya son 30 yılın en yüksek gıda fiyatları ile karşı karşıya kalmıştır. Gıda fiyatlarındaki bu artış küresel ekonomik ve mali krizle birleşmiş ve gıda güvencesi için tehdit oluşturmuştur (Meyers ve Kurbanova, 2009). BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gıda fiyat endeksine göre fiyatlarda 2004 yılından beri artışlar yaşanmıştır. En yüksek artış 2008 yılında gerçekleşmiştir. FAO fiyat endeksine göre, artış süt ürünlerinde ortalama %80, yağlı tohumlarda %50, hububatta %42'dir. Enflasyon üzerinde baskı oluşturan tarım ve gıda ürünleri fiyatlarındaki artışlar, kısa vadede üreticilerin lehine gibi görünse de, orta ve uzun vadede toplumun tüm kesimlerini etkilemektedir. Genel düzeydeki fiyat yükselmeleri girdi maliyetlerini artırarak üreticinin satın alma gücünü etkiler ve verimliliği düşürür. En yoksul kesimin bütçesinde gıda harcamaları önemli bir paya sahiptir. Dolayısıyla, en yoksul kesim fiyat artışlarından daha fazla etkilenmektedir (Kıymaz ve Saçlı, 2008). FAO'nun yakın geçmişte yapmış olduğu bir analizin sonuçlarına göre, ekmek fiyatları gıda krizi öncesi seviyelerinin çok üzerinde olup bu şekilde devam etmektedir. Temel tüketim maddesi olan ekmek fiyatının bu kadar yüksek düzeylerde seyretmesi, özellikle yoksul kesimler için risk oluşturmaktadır. Dünyada yaşanan tarımsal fiyat artışları Türkiye'ye de yansımış ve fiyat artışları dünya piyasalarıyla paralellik göstermiştir. Gıda fiyatlarındaki yükseliş yoksulluğu önemli ölçüde etkilemiştir. Türkiye'de 2002 ve 2006 yılları arasında yüksek ekonomik büyüme ve düşük gıda enflasyonu nedeniyle yoksulluk hızlı bir şekilde düşmüş, 2007 yılından sonra ise büyüme yavaşlarken gıda fiyatları hızla artmaya başlamıştır. Ekonomik 735 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 kriz ve gıda fiyatlarındaki artışla birlikte yoksulluk da tekrar artmaya başlamıştır (Gürsel ve Altındağ, 2010). Yoksulluğun artışı gıdaya erişimi güç hale getirmiştir. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) Türkiye Refah Đzleme Anketi sonuçları en yoksul kesimin 2009 yılında gıda harcamalarını düşürdüğünü göstermektedir. Araştırmaya göre kent merkezlerinde yaşayan en yoksul %20'lik dilimdeki ailelerin dörtte üçü gıda tüketimlerini, aynı gruptaki ailelerin yarıya yakını da çocuklarına ait gıda tüketimlerini azaltmışlardır (TEPAV, 2009). Gıda fiyat artışı ile ekonomik krizin neden olduğu gelir azalışı karşısında yoksul kesimin genelde harcamalarını kısarken, gıda harcamalarından da tasarruf yapmak zorunda kaldığı gözlemlenmektedir. Yoksul hane halklarında satıcı grubunda olan çok küçük bir bölüm artan gıda fiyatlarından faydalanırken, bu malların satın alıcısı durumundaki kesim toplam yoksul hane halklarının büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır (Gürsel ve Altındağ, 2010). Yüksek gıda fiyatlarından yoksul kesimler ciddi düzeyde etkilenirken ekonomik krizin etkisiyle oluşan işsizlik te yoksulluğu artırmıştır. Birçok ülke tüketicilerini yüksek gıda fiyatlarından korumak için ihracatlarına sınırlandırmalar getirmişlerdir. Bu durum piyasaların bozulmasına neden olmuştur. Özellikle gıda ithalatçısı durumundaki az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ticaret dengeleri sarsılmıştır. Đşsizliğin Artması Finansal ve ekonomik kriz tüm ülkelerde işsizliği artırmıştır. Türkiye'de TÜĐK istatistiklerine göre 3.5 milyon kişi işsizdir. Đş aramaktan vazgeçenlerle birlikte bu sayı 5.9 milyona yükselmekte ve işsizlik oranı %22'yi bulmaktadır (TÜĐK, 2009). Küresel krizin etkisiyle işsizliğin artması sonucu insanlar temel tüketim ihtiyaçlarını karşılayabilmek için mücadele eder hale gelmişlerdir. Bu durum düşük gelirli nüfuslar açısından özellikle de gıda açığı olan bölgelerde daha şiddetli yaşanmıştır. FAO yetersiz beslenenlerin sayısının her geçen yıl arttığını, yakın gelecekte daha da artacağını tahmin etmektedir. Đşsizliğin artması yoksulluğu da artırmaktadır. Bir taraftan yüksek gıda fiyatları diğer taraftan işsizlik olgusu, yetersiz gelir düzeyi nedeniyle dengesiz ve yetersiz beslenmeyi beraberinde getirmektedir. Đşsizliğin arttığı, gelir dağılımında adaletsizliğin yaşandığı ülkemizde minimum gıda harcaması yöntemiyle yapılan yoksulluk çalışmalarına göre gelir dağılımının en alt %20'lik bölümüne inildikçe hububata dayalı ürün, şeker ve yağ ile çay, kahve tüketim harcamalarının arttığı, buna karşılık et, balık, meyve suyu ve şekerli mamul tüketim harcamalarının azaldığı gözlemlenmektedir. Türkiye beslenme ekonomisinin fiili parasal boyutuna bakıldığında 181 milyar TL/yıldır. Türkiye beslenme ekonomisinin olması gereken parasal boyutu (kişi başı 25 TL/gün üzerinden) 650 milyar TL/yıldır (Artık ve ark., 2009). Yüksek fiyatlar karşısında ve gelir düzeyinin düşmesiyle yoksul kesim besin değeri olmayan gıdaları tüketmeye yönelecektir. Đşsizlik ve gelir dağılımının adaletsizliği gıda güvencesizliğini artırmaktadır. Gıda Üretimindeki Gelişmeler Gıda güvencesinin bu yönü mevcudiyeti ile ilgilidir. Gıda ister ülkede üretilsin ister ithal edilmiş olsun, gıda erişilebilirliği arzdaki değişimlere bağlıdır. Son yıllarda girdi fiyatlarının yüksek olması, iklim koşulları, kredi imkanlarının kısıtlı olması gıda üretiminde önemli sorunlar yaratmıştır. Küresel krizle ortaya çıkan yeni gelişmeler Türkiye tarımını önemli ölçüde etkileyebilir. Döviz kurunun yükselmesiyle birlikte mazot, gübre, ilaç, yem, hammadde gibi dışa bağımlı tarımsal girdilerde fiyatlarının giderek artması tarımsal üretimi olumsuz etkileyebilir. Girdilerin pahalı, desteklemelerin de yetersiz olması üretimi giderek daha da azaltabilir. Üretimin düşmesiyle üreticiler daha az kazanabilir, tüketiciler ise daha yüksek fiyattan gıda satın almak zorunda kalabilirler (Yıldırım, 2008). 736 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Türkiye'de nüfus artarken tarım alanları daralmaktadır. Son yıllarda tarım işletmelerinin sayısında da azalmalar olmuştur. Genel tarım sayımlarına bakıldığında, 1991 Genel Tarım Sayımında yaklaşık 4.1 milyon olan tarım işletmesi sayısı, 2001 yılı genel sayımında 3.1 milyon adet olarak tespit edilmiştir. Son yapılan Genel Tarım Sayımına göre 10 yıl içinde 1 milyon tarım işletmesi tarımsal üretimden çekilmiştir (TÜĐK, 2008). Diğer taraftan gıda ithalatı ihracata oranla daha hızlı artmış olup dünyadaki fiyat artışlarıyla birlikte ihracatın ithalatı karşılama oranı bire yaklaşmıştır. Örneğin Türkiye'de buğday ithalatı yıllara göre değişmekte olup, 2005 yılında 135 bin ton, 2006 yılında 202 bin ton, 2007 yılında ise 2 milyon 125 bin ton ithalat yapılmıştır. Buna karşılık Türkiye'nin buğday ihracatı 2005 yılında 328 bin, 2006 yılında 211 bin tondur. 2007 yılında ise kuraklığın etkisi ile sadece 206 ton buğday ihraç edilmiştir (Artık ve ark., 2009). Son yirmibeş yıldır dünyayı tehdit eden küresel ısınmadaki artış sorunu, su kaynaklarında ortaya çıkan azalma ile insan kaynaklı çevresel kirlilik sorunu günümüz Türkiye'sinin gıda üretiminde %40 oranında azalmaya sebep olmuştur (Artık ve ark., 2009). Türkiye'de hayvancılık sektörüne baktığımızda son 25 yıldır toplam büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığında sürekli bir azalma görülmektedir. 1980 yılında sığır varlığı 15.5 milyon, koyun varlığı 46 milyon, keçi varlığı 18.7 milyon ve manda varlığı ise 1 milyon baştır. 2006 yılında sığır varlığı 10.9 milyon baş, koyun varlığı 25.6 milyon baş, keçi varlığı 6.6 milyon baş ve manda varlığı 100 bin baş düzeyine gerilemiştir (TÜĐK, 2007). Bu 10 yıllık dönem içinde kanatlı hayvan varlığının iki katına çıktığı gözlenmektedir. Bugün Türkiye'de tavukçuluk sektörü, en gelişmiş hayvansal üretim dalı olarak kabul edilmektedir. Tavukçuluk sektörünün gelişmiş olmasına rağmen tarımsal katma değerin içinde hayvancılığın payı yüzde otuzlarda iken bitkisel üretimin payı yüzde yetmiş civarındadır. Avrupa'da tarımsal katma değerin içinde hayvancılığın payı yüzde altmış civarındadır. Hayvancılığın en önemli girdi kalemlerini kaba yemler dışında mısır, arpa ve buğday gibi tarımsal ürünler oluşturmaktadır (Kıymaz ve Saçlı, 2008). Bu ürünlerdeki talep artışına bağlı olarak yüksek fiyatlar hayvancılığı olumsuz etkilemektedir. Yüksek Enerji ve Girdi Fiyatları Son yıllarda krizin etkisiyle gübre, yem, enerji ve petrol gibi girdilerin fiyatlarının yükselmesinden dolayı maliyetler artmıştır. Ayrıca yüksek hububat fiyatları et ve süt üretiminin maliyetlerini artırmış ve bu ürünlerin üretimindeki büyümeyi yavaşlatmıştır. Yüksek gıda fiyatları ve verimlilik artışları üretimi tetiklese de yüksek enerji ve girdi fiyatları gibi üretim maliyetleri ters yönde bir etki yaratmaktadır. Çizelge-1 Ortalama mazot ve gübre fiyatları 2002 Mazot (TL/litre) 1.9 Gübre (TL/Ton) 230 Kaynak: TÜGEM, 2010 2003 1.4 282 2004 1.55 344 2005 1.95 370 2006 2.22 397 2007 2.3 483 2008 2.83 813 2009 Değişim 2002-2009(%) 2.46 29 553 140 Çizelge 2'ye göre 2002 yılından itibaren Türkiye'de tarımsal alan için önemli olan girdi kalemlerinden mazot ve gübre fiyatlarına bakıldığında fiyatların sürekli arttığı ve 2008 yılında en yüksek düzeye ulaştığı görülmektedir. Mısır, arpa, buğday gibi ürünlere olan yüksek talep artışı bu ürünlerin fiyatlarını artırmıştır. Bu ürünler hayvancılık sektörü için önemli girdi kalemleri olduğundan hayvancılık sektöründe maliyet artışına neden olmuştur. 737 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Krediye Erişimin Güçleşmesi Mali kriz diğer işletmelerde olduğu gibi çiftçiler için de üretim kredisini azaltmıştır. Kredi sıkıntısı ve mali kriz bankaları mali risk alma konusunda isteksiz hale getirmiştir. Ülkemizde kriz öncesinde hızla genişleyen tarımda kredi kullanımı krizle birlikte sekteye uğramıştır. Finansal alanda daralmayla birlikte girdi talebi de düşebilir (Çakmak, 2009). Gıda Yardımının Nicelik ve Niteliğinde Meydana Gelen Azalma Yüksek gıda fiyatları alınabilecek ve sağlanabilecek gıda yardımı miktarını azaltır ve bu da genellikle baskı yaratan bir faktördür. Küresel ekonomik kriz dönemlerinde ulusal ve uluslararası gıda yardım programları için sağlanan mali kaynaklar da kısıtlanmaktadır. Küresel ekonomik durgunluk ulusal ve uluslararası gıda yardımı programları için sağlanabilecek mali kaynakları zora sokmuştur(Meyers ve Kurbanova, 2009). SONUÇ VE ÖNERĐLER Türkiye'de ekonomik kriz gıda güvencesini farklı yönlerden etkilemiştir. Yoksulluk artmış bununla birlikte gıdaya ekonomik erişim güçleşmiş diğer taraftan fiyat artışları, üretim ve ticareti olumsuz etkilemiştir. Kriz özellikle düşük gelirli nüfus gruplarını etkilemiş olup gıda güvencesizliğine karşı hassasiyeti artırmıştır. Ekonomik gerileme ve durgunluk, doğrudan gelir ve istihdam üzerindeki olumsuz etkilerinin yanı sıra gıda ve tarım ürünlerinin üretimi ve ticareti için ihtiyaç duyulan kredi ve finansman ihtiyacı üzerinde de olumsuz etkiye neden olmuştur. Kriz sonrasında azalan gelir, artan üretim maliyetleri ve finansman kısıtlamaları nedeniyle üretim büyümesinde yavaşlamalar olduğundan bu faktörler gıdanın bulunabilirliğini olumsuz yönde etkilemiştir. Đşsizliğin neden olduğu doğrudan gelir kayıpları yoksulluğu şüphesiz artırmış bunların yanında ulusal ve uluslararası gıda yardımlarının da azalmasıyla gıda güvencesizliği riski kriz sonrası daha da artmıştır. Dünya piyasalarındaki fiyat dalgalanmalarının yurt içi piyasalara olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik kısa ve uzun vadeli birtakım önlemlerin alınması gerekmektedir. Kısa vadede reel gelir kaybına uğrayan yoksul kesimlere yönelik sistemli ve kalıcı bir yardım programının var olması ve bu kapsamda özellikle gıda yardımlarının sağlanması insani bir zorunluluktur. Uzun vadede gıda güvencesinin sağlanması amacıyla güçlü üretim politikaları, tarım ve gıda işletmelerinde verimliliği artırıcı ve maliyetleri düşürücü yatırımların yapılması için tarımda yatırım destekleri ile ürün bazlı destekler verilmelidir. Tarımsal AR-GE ile yayım hizmetlerine ağırlık verilmesi önemlidir. Makroekonomik şokları azaltmak için en yaygın kullanılan politika önlemleri sosyal koruma veya güvenlik önlemleridir. Gıda güvencesizliği daha çok yoksul kesimi etkilediğinden bu kesimler için uygulanacak politika ve destekler gıda güvencesizliğini azaltacaktır. KAYNAKLAR Artık, N., Mert, Đ., Poyrazoğlu, S. ve Konar, N. 2009, Küresel kriz ve gıda güvenliği. Sunumlar Kitabı-1, TMMOB Gıda Mühendisleri Odası, Ankara. Collins, G. ve Redmond, G. 1997. Poverty in the UK and hungry, evidence from household budget survey. DAE. Working Papers Amalgamated Series, No:9703. Department of Applied Economics, Universtiy of Camridge, Delice Çakmak, E.H. ve Akder, A.H. 2008. Türkiye'de tarım ve gıda: Gelişmeler, politikalar ve öneriler. Yayın No: TÜSĐAD/T/2008-05/459, TÜSĐAD, Đstanbul. 738 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çakmak, H.E. 2009. Küresel kriz ortamında Türk tarım sektörünün güncel sorunları ve geleceği.http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=2350&id=110 06/07/2010. FAO. 2009. http://www.fao.org. 05/07/2010 Gürsel, S. ve Altındağ, O. 2010. Kriz ve gıda enflasyonu yoksulluğu olumsuz etkiliyor. Araştırma Notu BETAM. Kıymaz, T. ve Saçlı, Y. 2008. Tarım ve gıda ürünleri fiyatlarında yaşanan sorunlar ve öneriler. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, DPT, Đktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Tarım Dairesi, Yayın No:2767, Ankara Meyers, W.H. ve Kurbanova, G. 2009. Küresel ekonomik ve mali krizin Doğu Avrupa ve Orta Asya'da gıda güvencesi üzerindeki etkileri. Background paper for the United Nations Conference on Social Impact of the Economic Crisis in Eastern Europe, Turkey and Central Asia, Almaty, Kazakhstan. 7-8 December 2009. Ören, M.N., Alemdar, T. ve Bahadır, B. 2008. Türkiye’de tarım politikalarının gıda güvencesi üzerine etkisi. VIII. Tarım Ekonomisi Kongresi, Bursa. TEPAV. 2009. Ekonomik kriz, Türkiye’de ailelerin refahını etkiliyor http://www.tepav.org.tr/tur/admin/dosyabul/upload/Household_Survey_Summary -TR.pdf 15/05/2010 TÜGEM. 2010. http://www.tugem.gov.tr. 15/07/2010 TÜĐK. 2007. http://www.tuik.gov.tr. 01/07/2010 TÜĐK. 2008. http://www.tuik.gov.tr. 01/07/2010 TÜĐK. 2009. Harcama türlerine göre hane halkı bütçe anketi tüketim harcaması sonuçları, Türkiye, 2007, Ankara. http://www.tuik.gov.tr/. Yıldırım, A.E. 2008. Krizin tarıma etkileri. http://www.tarimdunyasi.net/?p=20906 10/05/2010 739 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Günümüzde Etkinlik Kavramı Ve Ölçüm Metotları Altuğ ÖZDEN1 ÖZET Kaynakların giderek azaldığı dünyada üretim performansı ve dolayısı ile etkin kaynak kullanımı oldukça önem kazanmıştır. Özellikle tarım uygulamalarının gıda ile doğrudan ilişkisi düşünüldüğünde etkinlik kavramının tarım alanındaki önemi daha iyi anlaşılmaktadır Çalışmada etkinlik kavramının ortaya atıldığı andan günümüze kadar yaşanan kavram değişiklikleri, verimlilik ve etkinlik ayrımı, hesaplamalarla ilgili yöntemler ve bilgisayar yazılımları literatür tarama yöntemiyle ele alınarak bunlara ait farklılıklar, üstün ve zayıf yanlar incelenmiştir. Konuyla ilgili ilk çalışmalar 1951’de Debreu ve Koopmans tarafından yapılmış ve etkinlik ile ilgili ilk tanımlamaların temeli atılmıştır. Etkinliğin ölçülebilir olması ise 1957’de Farrell tarafından ortaya atılmış ve ilk çalışmalar yine onun tarafından yapılmıştır. Daha sonra etkinlik kavramı ve ölçüm metotları zaman içerisinde değişim ve gelişim göstermiştir. Günümüzde etkinlik ölçümünde girdiye ve çıktıya yönelik olarak parametrik ve parametrik olmayan yöntemler kullanılmaktadır. Parametrik yöntemlerden en sık kullanılanı stokastik sınır analizi (SSA), parametrik olmayan yöntemlerden en sık kullanılanı ise veri zarflama analizidir (VZA). Her iki yönteminde kendine has üstünlükleri ve zayıf yönleri vardır. Uzun bir süredir kullanılan ve parametrik olmayan bir yöntem olan VZA’nin hala en iyi etkinlik ölçme metodu olduğu düşünülmektedir. VZA için kullanılan DEAP yazılımı ise ücretsiz erişim ve basit kullanımından dolayı en sık kullanılan yazılım durumundadır. Anahtar Kelimeler: Etkinlik, Verimlilik, SSA, VZA ABSTRACT In the world where the sources decrease gradually, production performance and thereby, the active use of sources have quite come into prominence. Especially when the relationship between the application of agriculture with the nourishment directly is thought, the importance of the concept of efficiency in agriculture is understood better. Since the concept of efficiency was put forward, concept changes which have been composed up to now have been produced using literature scanning method. The Distinction of productivity and efficiency, the methods about calculating, and computer software has still been handled with literature scanning method, and then the differences about these, their superior and inferior sides have been examined. The first workouts about the subject were done in 1951 by Debreu and Koopmans, and so the first explanation relevant to efficiency was laid the foundations. It’s being measurable was suggested in 1957 by Farrell and first workouts were again done by him. Then, the concept of efficiency and in due course, the methods of evaluation have changed and developed. Nowadays, in the measurement of efficiency, oriented towards inputs and outputs, the methods that are both parametric and not are used. Among the methods of parametric, stochastic limit analysis is used mostly, whereas among the methods of not being parametric data envelopment analysis is used much. Both of these methods have typically inferior and superior sides. It has been thought that data envelopment analysis, which is a nonparametric method has been used for a long time, is still the best way of evaluating efficiency. DEAP software, used for VZA, is the software which is used most, due to its free access and easy usage. Key Words: Efficiency, Productivity, SFA, DEA 1 Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fak. Tarım Ekonomisi Böl. 740 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 GĐRĐŞ Kaynakların giderek azaldığı dünyada üretim performansı oldukça önem kazanmıştır. Özellikle tarım uygulamalarının gıda ile doğrudan ilişkisi düşünüldüğünde performans kavramının tarım alanındaki önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Verimlilik ve etkinlik performans ölçmede en sık başvurulan kavramlardır. Bu kavramların tanımlarının sürekli yenilenmesiyle birlikte genel bir tanım yapmak gerekirse; verimlilik, “üretim sürecine sokulan çeşitli faktörlerle (girdiler) bu sürecin sonunda elde edilen ürünler (çıktılar) arasındaki ilişkiyi ifade eden ve savurganlıktan uzak olarak, kaynakları en iyi biçimde değerlendirerek üretmek”, etkinlik ise “kullanılan kaynaklarla elde edilen çıktının elde edilebilecek maksimum çıktıya oranı ya da belirli bir miktar çıktı elde etmek için kullanılan kaynakların kullanılması gereken minimum kaynak miktarına oranı olarak” tanımlanabilir. Đki kavramın birbirinden bu kadar farklı olmasına rağmen karıştırılması ve birbirinin yerine kullanılması oldukça sık rastlanır bir durumdur. Bir işletmenin verimli fakat etkin çalışmayan, etkin çalışan ancak verimli olmayan bir vaziyette olması karşılaşılabilir bir durumdur. Verimlilik bir oran olduğuna göre ve bu oran hiçbir zaman sonsuz olamayacağına göre aslında verimlilik sonsuza dek arttırılamaz. O nedenle etkinlik ön plana çıkmakta ve performans artışı için gerekli durum etkin çalışmakla yaratılabilmektedir. ETKĐNLĐK VE VERĐMLĐLĐK Verimlilik ve etkinlik genellikle karıştırılan ancak, birbirinden oldukça farklı iki kavramdır. Bu iki kavramı daha iyi anlatabilmek için tek girdili (x) ve tek çıktılı (y) basit bir üretim fonksiyonu örnek olarak gösterilebilir. Şekil 1’de görüldüğü üzere OF eğrisi, girdi ve çıktı arasındaki ilişkiyi tanımlayan üretim sınırını ifade etmektedir. Bu üretim sınırı, farklı girdi kullanım düzeylerinde elde edilebilecek maksimum çıktı düzeylerini göstermektedir. Buna göre, ekonomik karar birimi (EKB) eğer bu sınır üzerinde yer alıyorsa teknik olarak etkin, bu sınırın altında yer alıyorsa teknik olarak etkin değildir. Şekil 1’de B ve C noktaları teknik olarak etkin, A noktası ise teknik olarak etkin olmayan EKB’leri göstermektedir. Çünkü A noktasında bulunan EKB, teknik anlamda daha fazla girdi kullanmadan çıktısını AB kadar artırabilir ya da girdisini AC kadar azaltıp aynı miktarda çıktı elde edebilir (Coelli ve Ark., 2003). Şekil 1: Üretim Fonksiyonu ve Sınır Eğrisi Şekil 2’de orijinden geçen doğru verimliliği tanımlamakta, doğrunun eğimi (Y/X) ise verimliliği ölçmeyi sağlamaktadır. Dolayısıyla eğim arttıkça verimlilik artacaktır. A noktasında üretim yapan EKB eğer B noktasına doğru kayarsa, verimliliği artacaktır. A noktasından C noktasına kaydığında ise doğru, üretim fonksiyonuna teğet olacağından verimlilik maksimum olacaktır. Sonuç olarak, bir EKB teknik anlamda etkin olabilir, ancak verimliliği ölçek ekonomisi üzerinde yapılan değişikliklerle artırabilir. Fakat bu durum etkin olan bir EKB’nin verimliliğinde her zaman bir artış bekleneceği anlamına gelmez. Bunun yanında verimliliği artan her EKB’de etkin olmayabilir. Çok girdili ve 741 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 çok çıktılı üretim süreçlerinde kısmi verimlilik yaklaşımı yeterli olmamaktadır. Çünkü bir girdi açısından verimli olabilen işletme diğer bir girdi açısından verimli olmayabilir. Bu tür sakıncaların ortadan kaldırılması için Toplam Faktör Verimliliği (TFV) kavramı ortaya atılmıştır (Kaçıra, 2007). Optimum Ölçek Şekil 2: Verimlilik, Teknik Etkinlik ve Ölçek Ekonomisi Etkinlik ve Ölçümü Etkinliğin ölçülmesi kavramı ilk olarak Farrell’in 1957’deki çalışması ile ortaya atılmıştır. Farrell, işletmenin etkinliğinin teknik ve ekonomik etkinlik olarak incelenmesini önermiştir. Teknik etkinlik, eldeki girdi bileşiminin en uygun şekilde kullanılarak mümkün olan maksimum çıktının üretilmesi olarak tanımlanmaktadır. Ekonomik etkinlik ise, işletmelerin kaynaklarını, hem maliyetleri minimize edecek hem de optimum girdi kombinasyonunu sağlayacak şekilde kullanmalarıdır. Her ne kadar Farrell’in etkinliği teknik etkinlik ve ekonomik etkinlik olarak ikiye ayırması önemli bir katkıysa da, yapısal etkinliği göz ardı ettiği için bu tanımın eksik olduğu düşünülmektedir. Farrell’den sonra Fare ve Grosskopf tarafından temel olarak iki farklı yaklaşım geliştirilmiştir. Fare, Farrell’in girdilerdeki eş oranlı azalmalar ve çıktılardaki eş oranlı artışlar varsayımını esnetmiş; Farrell’in ortaya koyduğu ölçeğe göre getiriler sorunu ise “ölçek etkinliği” kavramı ile çözülmüştür. Fare ve Grosskopf tarafından geliştirilen ikinci yaklaşım, ölçek etkinliği fikrine dayanmaktadır. Fare ve Grosskopf etkinliği üç farklı bileşene ayırmışlar ve bu bileşenlerden birisi de Farrell’de eksik olan yapısal etkinlik olmuştur (Fare et.al., 1985). Ölçek etkinliği ile optimal ölçekte üretim yapmamaktan kaynaklanan kayıplar hesaplanabilmekte bu nedenle ölçek etkinliği, uygun ölçekte üretim yapma başarısı olarak da nitelendirilmektedir (Çağlar, 2003). Etkinlik ölçümleri, girdiye ve çıktıya yönelik olmak üzere iki şekilde yapılmaktadır. Girdiye yönelik ölçümlerde amaç, mevcut çıktı miktarında herhangi bir değişme olmaksızın girdi miktarının ne kadar azaltılabileceği, çıktıya yönelik ölçümlerde ise amaç mevcut girdi miktarlarında herhangi bir değişme olmaksızın çıktı miktarının ne kadar artırılabileceğidir (Coelli ve Ark., 2003). Etkinlik ölçümü veri zarflama analizi (VZA) ve stokastik sınır analizi (SSA) yöntemleri çerçevesinde yapılmaktadır. VZA yaklaşımı Aigner ve Chu’ya (1968) dayanmaktadır. VZA’yı günümüzde kullanılan şekline getiren ise Charnes, Cooper ve Rhodes (1978) olmuştur. Charnes, Cooper ve Rhodes’un (1978) geliştirdikleri model yazarların soyadlarının baş harfleriyle anılmakta ve “CCR modeli” olarak bilinmektedir. CCR modeli her bir EKB’nin verimliliğini maksimize etmeye çalışmaktadır. Amaç bütün örneklemi kapsayan bir sınır zarflama yüzeyi tanımlamaktır. Bu model doğrusal programlama ile etkinlik ölçümü yapan pek çok çalışma için bir temel teşkil etmiştir. SSA Farrell’in makalesinde geçen “bütün gözlemlerin rastsal olarak, ancak aynı yönde saptığı verimli bir fonksiyon vardır” şeklindeki saptamasına dayandırılabilir. Bugün kullanılan SSA modellerinin temeli Aigner, Lovell ve Schmidt (1977), Meusen ve Broeck (1977) ile Battese ve Corra (1977) tarafından eş zamanlı olarak atıldı. Her üç 742 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 çalışmadaki temel fikir hata terimini bileşik bir hata terimi olarak modellemekti (Çakmak ve Ark., 2008). Etkinlik ölçümünde kullanılan VZA ve SSA, iktisatçılara matematiksel açıdan oldukça gelişmiş, uygulama açısından ise oldukça pratik yöntemler sunmaktadırlar. Bu yöntemlerden VZA doğrusal programlama yöntemleri kullanırken, SSA ekonometrik metotlar kullanmaktadır. Etkinlik Ölçümünde Parametrik ve Parametrik Olmayan Yöntemler Etkinlik ölçümünün hesaplanabilmesi için EKB’nin verimli bir sınıra olan uzaklığının hesaplanması veya tahmin edilmesi gerekmektedir. Daha sonra her noktanın bu sınıra olan uzaklığı ölçülmelidir. Farazi sınır farklı varsayımlar altında farklı yöntemlerle hesaplanabilir veya tahmin edilebilir. Bu yöntemler üretim veya maliyet sınırının fonksiyonel biçimi ile ilgili varsayımlarına göre parametrik ve parametrik olmayan yöntemler olarak iki ana grupta toplanabilir. Parametrik metotlarda tahmin edilen sınır için önceden bir fonksiyonel biçim varsayılır. Parametrik olmayan metotlarda ise fonksiyonel biçim varsayımı yoktur ve sınırın fonksiyonel biçimi de hesaplanır (Çakmak ve Ark., 2008). Özet olarak parametrik olmayan yöntemler bir sınır kestiriminde bulunmadan, etkinlik katsayılarını doğrudan hesaplarlarken parametrik yöntemler fonksiyonel biçimi önceden bilinen bir sınırın parametrelerini tahmin edip daha sonra her bir gözlemin bu sınıra olan uzaklığını ölçmektedirler. Parametrik Olmayan Yöntemler Bu yöntemler parametrik yöntemlere alternatif olarak geliştirilmiş ve temeli matematiksel programlamaya dayanmaktadır. Bu yöntemlerle girdi ve çıktı sayısının birden fazla olduğu etkinlik hesaplamaları rahatlıkla yapılabilmektedir. VZA literatürde en fazla kullanılan parametresiz, doğrusal programlama prensiplerine dayanan, girdiye ya da çıktıya yönelik göreli etkinliği ölçmek için tasarlanmış bir yöntemdir. Bu yöntem aynı girdileri kullanarak aynı çıktıları üreten EKB’lerin etkinliklerini karşılaştırmak üzere kullanılmaktadır. Diğer istatiksel yöntemlerde ekonomik karar birimleri ortalama değerlere göre değerlendirilirken VZA’da her EKB sadece en iyi EKB ile karşılaştırılmaktadır. Farrell’in sınır üretim fonksiyonlarının VZA’ya yansıması ise şu şekilde açıklanabilir. Göreli etkinlikleri ölçülen bir grup ekonomik karar biriminin içerisinde bir bölümünün göreli etkinliğe sahip olduğu tespit edilir. Bunlar en iyi gözlem kümesini oluştururken aynı zamanda da, örneklemde yer alan tüm diğer birimler içinde bir sınır teşkil ederler. Yöntemin bu özelliği etkinlik kavramının kullanımını da açıklamaktadır (Yavuz, 2001). Veri Zarflama Analizinde temel etkinlik ölçütü, çıktıların ağırlıklı toplamlarının girdilerin ağırlıklı toplamlarına bölümüdür. Diğer bir deyişle herhangi bir karar noktasının etkinlik ölçütü (j. Karar noktası), aşağıdaki formüldeki gibi tanımlanabilir. E= u1 y1 + u2 y2 + ... + un yn v1x1 + v2 x2 + ... + vm xm (1) Bu formülde j. karar noktası için n adet çıktı ve m adet girdi vardır. Burada, y ağırlığını, n n. çıktının miktarını, göstermektedir. un n. çıktının vm m. girdinin ağırlığını ve xm m. girdinin miktarını 743 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Formülünden de görüleceği gibi Veri Zarflama Analizi bir kesirli programlama sürecini içermektedir. Ancak kesirli programlamanın çözümü güçtür. Bu nedenle kesirli programlama seti, formülünün paydasının 1’ e eşit olacağı ana varsayımı ile doğrusal programlama setine dönüştürülebilir ve çözülebilir. Veri Zarflama Analizinde temel olarak üç yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemler, CCR (Charnes-Cooper-Rhodes) Yöntemi, BCC (Banker-Charnes-Cooper) Yöntemi ve Toplamsal Yöntemdir Bu yöntemlerin tümünde, girdi ya da çıktı odaklılık dikkate alınmak şartıyla kesirli programlama-doğrusal programlama dönüşümü kullanılabilir(Dinçer, 2008). Veri Zarflama Analizi, doğru şekilde kullanıldığı zaman çok etkin bir araçtır. Veri Zarflama Analizinin başlıca avantajları, çok girdi ve çıktıyı işleyecek yetenekte olması, fonksiyonel bir forma ihtiyaç duymaması, birimleri dönüştürmeye ya da çevirmeye gerek olmamasıdır. Ölçüm hatalarına duyarlı olması, parametrik olmadığı için sonuçların istatistiksel hipotez testleriyle değerlendirilmesinin zor olması ve statik olması ise bu analizin dezavantajlarıdır. VZA için kullanılan yazılımlar, DEA Excel Solver*, DEA-Solver-Pro, EMS*, Warwick DEA, DEAP 2.1*, Frontier Analyst, Fear *, OnFront, PIM-DEAsoft’dur (* işaretli olanlar ücretsiz sürümlerdir). En çok kullanılan yazılım, kullanımındaki basitlikten ve ücretsiz olmasından dolayı Tim Coelli tarafından yazılan ve CEPA (The Center For Efficiency and Productivity Analysis) web sayfasından indirilebilen DEAP 2.1’dir. Bu yazılımda bazı küçük hatalar bulunsa da kullanımı oldukça basittir. Özellikle data girişlerinde dataların dört haneden fazla olması durumunda program çalışmamakta ya da hatalı sonuç vermektedir. Bu nedenle dataların üç ya da dört hane olacak şekilde sadeleştirilmesi gereklidir. Bunun yanında VZA’nde hiçbir data sıfır olamaz. Diğer programlarda bu yönde bir seçenek bulunsa da DEAP 2.1’de sıfır olan datalar tek tek sonucu etkilemeyecek (örneğin: 0,001) bir değerle değiştirilmelidir. Parametrik Yöntemler SSA literatürde en yaygın bilinen parametrik metottur ve parametrik metotlarla etkinlik analizinde en çok kullanılan fonksiyonlar Cobb-Douglas ve Translog fonksiyonlarıdır. SSA modelinin aynı VZA’da olduğu gibi bazı dezavantajları vardır. En büyük eleştiri bu metotda regresyon analizinden faydalanılmasıdır. Böylece regresyon analizi ile etkin olarak tanımlanan birimler sadece ortalamanın üzerinde performans gösteren birimler olmaktadır. Diğer bir dezavantajı ise VZA’nin aksine birden çok çıktılı analizlere uygulanamamasıdır. Başlıca avantajları ise girdi ve çıktı değişkenleri arasındaki fonksiyonel ilişkinin test edilebilmesi ve rastgele hata terimlerinin dikkate alınmasıdır. Çünkü Veri Zarflama Analizinde sınırdan bütün sapmaların etkinsizlikten kaynaklandığı varsayımı bulunmaktadır (Kaçıra,2007). Ekonometrik yaklaşım olarak da bilinen SSA yaklaşımı, maliyet, kâr ve üretim gibi açıklanan değişkenlerle; girdi, çıktı ve çevresel faktörler gibi açıklayıcı değişkenler arasında işlevsel bir ilişki kurmakta ve hat terimine de modelde yer vermektedir (Berger ve Humphrey, 1997). Aigner, Lovell, Schmidt (1977) tarafından Stokastik sınır üretim fonksiyonu aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır: Yi = Xi,β + (Vi - Ui) i= 1, 2, 3, ….,N (2) Burada Yi, i. firmanın üretiminin doğal logaritması, Xi, i. firmanın (1xK)’lık girdi vektörünü, β, tahmin edilmesi gereken bilinmeyen parametreler vektörünü, Vi bağımsız ve N(0,σv2) dağılım gösteren rassal değişken, Ui ise negatif değer almayan teknik etkinsizliği ölçen N(0,σu2) dağılım gösteren rassal değişkendir. SSA için mevcut yazılımlar, Frontier 4.1, LIMDEP, WinBUGS’dır. Yine aynı nedenlerden dolayı Tim Coelli tarafından yazılan Frontier 4.1 en sık kullanılan 744 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ yazılımdır. CEPA web sayfasından indirilebilen Frontier 4.1 SSA için kullanılan tek ücretsiz yazılımdır. DEAP için bahsedilen küçük hatalar bu yazılım içinde geçerlidir. TOPLAM FAKTÖR VERĐMLĐLĐĞĐ EKB, bir girdi açısından etkin olurken, başka bir girdi açısından etkin olmayabilir. Bu sakıncayı ortadan kaldırmak üzere toplam faktör verimliliği (TFV) kavramı ortaya atılmıştır. TFV analizinde en çok kullanılan metot Malmquist indeksidir. TFV’ deki değişme (TFVD) teknik etkinlikteki değişme (TED) ve teknolojideki değişme (TD) olarak iki kısma ayrılır. Teknik etkinliğin yüksek olması ve teknolojik gelişme firma ya da sektör açısından yüksek ekonomik verimliliği ve etkinliği dolayısıyla da yüksek bir rekabet gücünü ifade eder. Üretimin ne derece etkin yapıldığı etkinliğin zaman içerisinde ne şekilde değiştiği verimlilikteki değişmelerin ne kadarının etkinlikteki değişmeden ne kadarının teknolojik değişmeden kaynaklandığını bilmek oluşturulacak ekonomi plan ve politikaları açısından önemli olmaktadır.(Deliktaş, 2002). Etkinlikteki ve toplam faktör verimliliğindeki değişmelerin ölçümüne ilişkin literatürde en yaygın olarak kullanılan iki yöntemden söz edilebilir. Bunlar Stokastik Sınır Analizi (SSA) ve Veri Zarflama Analizi (VZA) yöntemleridir. Her iki yöntem de bazı firmaların ‘en iyi kullanım’ teknolojisi tarafından tanımlanan üretim sınırının altında üretim yaptıkları varsayımına dayanır. Bu yaklaşımlardan parametrik bir yöntem olan SSA ekonometrik yöntemleri kullanırken, parametrik olmayan VZA ise doğrusal programlama yöntemlerini kullanmaktadır. Her iki yönteminde ortak noktası toplam faktör verimliliğindeki değişmeyi ölçmede Malmquist verimlilik endeksini kullanmalarıdır. (Deliktaş, 2002). Malmquist verimlilik indeksi, bölgelere ait her bir veri noktasının ortak teknolojiye göre nispi uzaklıklarının oranlarını hesaplayarak iki veri noktası arasındaki toplam faktör verimliliğindeki değişmeyi ölçmektedir. Uzaklık fonksiyonları, hem girdiye (input-oriented) hem de çıktıya dayalı (output-oriented) uzaklık fonksiyonları olarak ele alınabilir. Girdiye dayalı uzaklık fonksiyonu, çıktı vektörü veriyken, girdi vektörünün minimum oransal daralmasını dikkate alan üretim teknolojisini ifade eder. Çıktıya dayalı uzaklık fonksiyonu ise, girdi vektörü veriyken, çıktı vektörünün maksimum oransal artışını dikkate alır. Uzaklık fonksiyonu, girdi vektörü veri iken, çıktı vektöründeki maksimum oransal artışın tersi olarak tanımlanabilir. Eğer (Xt, Yt) verileri t dönemi üretim sınırının üzerinde ise uzaklık D0t(Xt,Yt) = 1 olur ve Fare’in ifadesiyle üretim için tam etkinlik söz konusu olur. Eğer D0t(Xt, Yt) ≤ 1 ise üretimin t döneminde etkin olmadığına karar verilir. Uzaklık fonksiyonu farklı dönemlerdeki teknik etkinliği ve etkinlikteki değişimi de ölçer. (t+1) dönemi için uzaklık fonksiyonu şu şekilde yazılabilir: (Fare ve Ark., 1994) [ D0t ( xt +1 , y t +1 ) = min Φ : ( xt +1 , y t +1 / Φ) ∈ R t ] (3) Bu endeks, t dönemi teknolojisi altında xt+1 veri girdi seti ile yt+1 çıktısında ortaya çıkacak maksimum oransal değişmeyi ölçer. Benzer şekilde, t+1 dönemi için de karma uzaklık fonksiyonu, D1t+1(Xt, Yt) , ifade edilebilir. Bu fonksiyon ise t+1 teknolojisine nispeten veri xt girdi seti ile yt çıktısında ortaya çıkacak maksimum oransal değişmeyi ölçer. M 0t = D0t ( x t +1 , y t +1 ) D0t ( x t , y t ) (4) Bu endeks, t dönemi teknolojisi altında, t+1 döneminden t dönemine olan teknik etkinlikteki değişmeden kaynaklanan verimlilik değişmelerini ölçer. Öte yandan, t+1 döneminden t dönemine olan teknik etkinlik değişmeleri, t+1 dönemi teknolojisi altında da ölçülebilir. Malmquist verimlilik endeksi bu durumda şöyle yazılabilir. M 1t +1 = D1t +1 ( x t +1 , y t +1 ) D1t +1 ( x t , y t ) (5) 745 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Etkinlikteki değişim; (t+1) dönemindeki teknik etkinliğin, (t) dönemindeki teknik etkinliğe olan oranıdır. Köşeli parentez içinde yer alan iki oranın geometrik ortalaması, iki dönem arasındaki teknolojide (xt+1 ve xt) meydana gelen değişmeyi açıklar. D1t +1 ( y t +1 , x t +1 ) EtkinlikDeğişimi( ED) = D0t ( y t , x t ) t +1 t +1 (6) D (y , x ) D (y , x ) Tek.Degisimi(TD) = ( )( t +1 t +1 t t D (y , x ) D (y , x ) t 0 t +1 1 t 0 t +1 1 t t 1 2 (7) Burada (EC) ölçeğe göre sabit getiri altında teknik etkinlikteki değişme endeksidir. Bu endeks iki dönem ( t ve t+1) arasında her bir gözlem için en iyi üretim sınırını yakalama etkisi (catching-up effect) olarak ifade edilirken, (TC) endeksi frontier etkisi (üretim sınırları eğrisinin kayması veya yenilik) olarak ifade edilmektedir. Toplam faktör verimliliğindeki değişme ise teknik etkinlikteki değişme ile teknolojik değişmenin çarpımı (Mot,t+1 = EDxTED) olarak ifade edilmektedir (Mahadevan, 2002). Burada, M0 endeksinin 1'den büyük olması, toplam faktör verimliliğinin (t) döneminden (t+1) dönemine arttığını veya iyileştiğini, bu değerin 1'den küçük olması, toplam faktör verimliliğinin (t) döneminden (t+1) dönemine azaldığını gösterir. Malmquist indeksinin hesaplanmasında TFPIP 1.0, DPIN 1.1, DEAP 2.1 yazılımları kullanılmaktadır. Bu yazılımların hepside ücretsizdir. DEAP 2.1 yine en sık kullanılan yazılımdır. Tim Coelli yazılımlarının sık kullanılmasının diğer bir nedeni de yazarın konuyla ilgili bir çok makalesinin olmasıdır. Etkinlik ve verimlilik hesaplamalarında sözü geçen bir akademisyen olan Prof. Tim Coelli, Avustralya bulunan, Queensland Üniversitesinde çalışmaktadır. SONUÇ Konuyla ilgili ilk çalışmalar 1951’de Debreu ve Koopmans tarafından yapılmış ve etkinlik ile ilgili ilk tanımlamaların temeli atılmıştır. Etkinliğin ölçülebilir olması ise 1957’de Farrell tarafından ortaya atılmış ve ilk çalışmalar yine onun tarafından yapılmıştır. Daha sonra etkinlik kavramı ve ölçüm metotları zaman içerisinde değişim ve gelişim göstermiştir. Günümüzde etkinlik ölçümünde girdiye ve çıktıya yönelik olarak parametrik ve parametrik olmayan yöntemler kullanılmaktadır. Parametrik yöntemlerden en sık kullanılanı SSA parametrik olmayan yöntemlerden en sık kullanılanı ise VZA’dir. Her iki yönteminde kendine has üstünlükleri ve zayıf yönleri vardır. Toplam faktör verimliliği hesaplamalarında ise Malmquist indeksi kullanılmaktadır. VZA ve SSA toplam faktör verimliliğini ölçmede bu indeksten yararlanırlar. Uzun bir süredir kullanılan ve parametresiz bir yöntem olan VZA’nin hala en iyi etkinlik ölçme metodu olduğu düşünülmektedir. VZA için kullanılan DEAP yazılımı ise ücretsiz erişim ve basit kullanımından dolayı en sık kullanılan yazılım durumundadır. Bu yazılım aynı zamanda Malmquist indeks hesaplamalarında da kulanılmaktadır. Yazılımlar arasında literatürde en sık rastlanılanlar basit kullanımları ve ücretsiz olmaları nedeni ile Tim Coelli tarafından yazılan DEAP 2.1 ve Frontier 4.1’dir. Tim Coelli’nin konusunun uzman kişilerinden biri olması, konu ile ilgili bir çok makalesinin olması ve hesaplamalarında kendi yazılımlarını kullanması da bu yazılımların tercih edilmesinde etkilidir. 746 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 KAYNAKLAR Aigner, D., Lovell, C.A.K., Schmıdt, P. (1977) Formulation and Estimation of Stochastic Frontier Production Function Models, Journal of Econometrics, 6:21-37 Aigner, D.J., Chu, S.F. (1968) On Estimating the Industry Production Function. American Economic Review, 58(4): 826–39 Battese, G.E., Corra, G.S. (1977) Estimation of a Production Frontier Model: With Application to the Pastoral Zone of Eastern Australia, Australian Journal of Agricultural Economics, 21:169-179 Charnes, A., Cooper, W. and Rhodes E. (1978) Measuring the Efficiency of Decision Making Units, European Journal of Operetional Research, Vol.2, 429-444 Coelli, T, Rao, D.S.P, Battese, G.E. (2003) An Introduction to Efficiency and Productivity Analysis. Kluwer Academic Publishers, Boston Çağlar, A. (2003) Veri Zarflama Analizi ile Belediyelerin Etkinlik Ölçümü, Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Đstatistik Anabilim Dalı Doktora Tezi Çakmak, E. H., Dudu, H., Öcal, N. (2008) Türk Tarım Sektöründe Etkinlik: Yöntem ve Hanehalkı Düzeyinde Nicel Analiz, TEPAV, s.1-154. Deliktaş E. (2002) Türkiye Özel Sektör Đmalat Sanayiinde Etkinlik ve Toplam Faktör Verimliliği Analizi, ODTU Gelişme Dergisi, cilt 29, Sayı 3-4, ss. 247-284 Fare, R., Grosskopf, S., Lovell, C.A.K. (1985) The Measurement of Efficiency of Production, Kluver-Nijhoff Publishing, Boston Farrell, M.J. (1957) The Measurement of Productive Efficiency, Journal of Royal Statistical Society, Series A, CXX, Part 3, 253-290 Kaçıra, Ö. Ö. (2007) Mısır Üretiminde Etkinlik Analizi: Şanlıurfa Đli Örneği, Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Doktora Tezi Mahadevan R. (2002) A DEA Approach to Understanding the Productivity Growth Malaysia’s Manufacturing Industries, Asia Pasific Journal of Management, 19, 587-600. Meeusen, W., Van den Broeck, J. (1977) Efficiency Estimation from Cobb-Douglas production functions with composed error, International Economic Review, 18: 435–444. Yavuz, Đ. (2001) Sağlık Sektöründe Etkinlik Ölçümü, MPM Yayınları No: 654, Ankara 747 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Trakya Bölgesinde Fiğ Ve Silajlık Mısır Üretiminde Maliyet Ve Gelir Göstergelerindeki Değişim Ve Eğilimler Başak AYDIN1 Erol ÖZKAN2 ÖZET Bu bildiride irdelenen kışlık fiğ, yazlık fiğ, I. ürün silajlık mısır ve II. ürün silajlık mısırda üretim maliyetleri ve gelirlerin hesaplanmasında; 2003-2005 yılları arasında Trakya bölgesinin değişik yörelerindeki köylerde, toplam 229 adet işletme parselinden, kayıt ve anket yöntemi ile toplanarak saptanan işgücü ve diğer girdiler esas alınmıştır. Belirtilen ürünlerde; Trakya bölgesi için belirlenmiş olan bu temel verilerden yararlanılarak ele alınan 2005-2009 dönemi için hesaplanan üretim maliyetleri ve gelirlerindeki yıllık değişimler incelenmiştir. Üretim maliyetleri, ürün satış fiyatları, net gelir indeksleri vb. göstergeler, aynı dönemler için enflasyon indeksleri ile kıyaslanmıştır. Bu göstergelerdeki ilişkiler ile yıllık değişim ve eğilimler de incelenerek verilmiş, etkili faktörler üzerinde durulmuştur. Anahtar kelimeler: Üretim maliyeti, gelir, enflasyon, indeks The Changes End Tendencıes In Cost And Income On Cow Vetches And Maıze For Sılage Productıon In Thrace Regıon ABSTRACT On calculating the production costs and outputs for cow vetch for winter, cow vetch for summer, first crop maize for silage, second crop maize for silage considered in this study; productive power and other inputs, that were determined by collecting with registration and interview method from 229 farm parcels in different regions of Thrace region between 2003-2005 were taken as a base. In stated crops, annual changes of production costs and inputs, calculated for 2005-2009 period by utilizing the basic data stated for Thrace Region, were examined. Production costs, crop selling prices, net income indexes etc. were compared with inflation indexes for the same period. Annual changes and tendencies and relations in these indicators were given and effective factors were stated. Key words: Production cost, input, inflation, index. GĐRĐŞ Dünyada giderek büyüyen açlık sorunu, ülkemizde ise hızla artan nüfusun yeterli beslenememesi ve tarımın ekonomiye olan katkısını arttırma gereği, üretim artışı konusunda tarım uzmanlarının daha çok çaba harcamaları sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Üretim artışı için yeni tarım alanları elde etme olanağı kalmamıştır. Bu durumda verimi yükseltmek, üretimi artırmanın tek yolu olarak görülmektedir. Tarımda girdi kullanımı, gerek bitkisel gerekse hayvansal üretimde verimin dolayısıyla üretim miktarının artmasında, kalitenin yükseltilebilmesinde en önemli unsurdur. Tarımsal üretimin temel amacı, tarım işletmelerinin kendi koşul ve imkânlarına göre toprak, iklim, su, bitki ve insan gücü kaynaklarının en verimli ve en uyumlu bir şekilde kullanılmasını sağlamak suretiyle işletmenin üretim miktarını, verimliliğini arttırmak ve çiftçinin harcanabilir gelir düzeyini yükselterek tarım işletmelerini güçlendirmek ve ulusal gelire katkılarını arttırmaktır. Ülke kalkınması için tarımdaki nüfusun daha aşağılara çekilmesi gerektiği doğru olmakla birlikte, bu kesimin milli gelirden aldığı payın nüfus oranıyla uyumlu bir düzeye çıkarılması zorunludur. Bunun da birinci koşulu tarımda verimliliğin arttırılmasıdır. Tek başına bitkisel üretimdeki verimliliğin arttırılması fazla bir anlam taşımamaktadır. 1 2 Uzman, Endüstri Yüksek Mühendisi, Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü, KIRKLARELĐ Dr, Ziraat Yüksek Mühendisi, Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü, KIRKLARELĐ 748 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Önemli olan bununla birlikte işgücü ve girdi kullanımındaki verimliliğin de arttırılarak, üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve üretici gelirlerinin reel olarak yükseltilmesidir. Bu bildiriye kaynak olan asıl araştırmada; öncelikle tarımsal yatırım hizmetlerinde bulunan mülga Köy Hizmetleri ve DSĐ gibi kuruluşların proje hazırlama aşamasındaki yatırım rantabilitesi ile ilgili hesaplamalarda kullanabilecekleri verileri belirlemek amaçlanmıştır. Böylece tarımsal yatırımlarla yükümlü çeşitli kuruluşlar arasında bu konuda koordinasyon sağlanacağı, yanlış uygulamalardan doğan bazı hataların önlenebileceği düşünülmektedir. Sonuçta; Trakya çiftçisinin uyguladığı tarım tekniğinde ya da ekolojik koşullarda büyük çapta değişiklikler olmadığı sürece, tarımsal yatırımları uygulayan birimlerin ve diğer ilgililerin yararlanabilecekleri; kışlık fiğ, yazlık fiğ, I. ürün silajlık mısır ve II. ürün silajlık mısır tarımındaki üretim girdi ve maliyetlerine ilişkin işgücü ve tarımsal girdi miktarına dayalı veriler belirlenmiştir. Bu bildirideki verilerde ise, sonraki yıllarda yapılan güncellemeler doğrultusunda elde edilen maliyet ve gelirlere yönelik veriler, enflasyon oranları ile kıyaslamalı verildiğinden, geçerliliğinin daha fazla olacağı düşünülmektedir. MATERYAL ve YÖNTEM Materyal Araştırma Trakya’da tüm bölge düzeyinde olmak üzere ağırlıklı olarak Edirne, Kırklareli, Tekirdağ illeri ile kısmen Đstanbul ilçesine bağlı köy ve kasabalarda yürütülmüştür. Araştırmanın ana materyalini bölgeden amaçlı örnekleme ile seçilen köylerden belirlenen gönüllü, önder çiftçilere tutturulan kayıt ve anketler oluşturmaktadır. Trakya Bölgesi, Türkiye’nin kuzeybatısında yer almaktadır ve Avrupa kıtasının yarımada şeklinde bir uzantısı konumundadır. Trakya'nın toplam alanı 19044 km² olup, Türkiye toplam alanının % 2,43'ünü oluşturur (Semerci 2006). Bölgede Istranca, Ganos ve Koru dağları yükseltilerinin arasında kalan ve Trakya peneplenini oluşturan geniş düzlük araziler büyük ölçüde tarıma elverişlidir. Araştırma bölgesinde her ne kadar çeşitli tip iklimlerin etkisi görülüyorsa da, araştırma yerlerinin büyük çoğunluğu Trakya’ya özgü karasal iklimin etkisi altındadır. Bu iklimin özelliğinden dolayı da yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise serin ve yağışlı geçer. Uzun yıllar ortalaması olarak, her üç il merkezinde de en düşük ortalama sıcaklıklar Ocak ayında, en yüksek ortalama sıcaklıklar ise Temmuz ayında gerçekleşmiştir. Arazilerin şimdiki kullanma şekilleri incelendiğinde; Bölge topraklarının büyük bölümünü tarıma uygun araziler oluşturmaktadır. Ayrıca bu tarım arazilerinin de önemli kısmı toprak işlemeli tarıma uygundur. Edirne ilinde toplam 370.015 hektar arazide, Kırklareli ilinde toplam 268.311 hektar arazide, Tekirdağ ilinde ise toplam 388.422 hektar arazide tarım yapılmaktadır (TKB,2006). Trakya'da mevcut arazi varlığının yarıdan fazlası tarıma uygun olup, tarımsal üretimde değerlendirilmektedir. Tarım alanlarının % 96.46'sı tarla tarımına ayrılmış durumdadır. Bölgenin tarım alanlarının Türkiye geneline oranı % 4.52'dir (Semerci 2006). Yöntem Örnekleme yöntemi ile amaca uygun olarak önceden seçilen işletmelerden veri sağlamak için kayıt ve anket yöntemlerinden yararlanılmıştır (Köy Hizmetleri, 1991). Analiz ve değerlendirme aşamasında işletme giderleri tek ürün bütçe analiz yöntemi, üretim giderleri ise alternatif maliyet unsuru yöntemi ile saptanmış; verilerin değerlendirilmesinde ağırlıklı aritmetik ortalama ve yüzdeler gibi bazı istatistiklerden yararlanılmıştır. Asıl araştırma yıllarında bulunan ve temel değerler olarak kabul edilen fiziki değerler esas alınarak; kışlık fiğ, yazlık fiğ, I. ürün silajlık mısır ve II. ürün silajlık mısır üretiminde 2005-2009 yıllarına ait birim fiyatlar ile değerlendirme yapılarak, araştırma konusu ürünler için maliyet ve gelir değişimleri ve bunlara ilişkin göstergeler 749 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ elde edilmiştir. Bununla birlikte, incelenen süreç için ÜFE endeksine dayalı olarak enflasyon oranları da hesaplanarak aradaki ilişkiler irdelenmiştir. BULGULAR VE TARTIŞMA Dekara kullanılan fiziki ve diğer tarımsal üretim girdileri Bildiri konusu yıllık maliyetlerin hesaplanmasına dayanak oluşturan, harcanan işgüçleri ve diğer tarımsal üretim girdileri ile ortalama verimler çizelge 1’de verilmiştir. Görüldüğü gibi insan işgücüne silajlık mısır üretiminde daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Kabul göreceği üzere, bu durum doğrudan silajlık mısır üretiminde çapalama, sulama ve hasat-nakliye sırasında harcanan insan işgücü miktarı ve yoğunluğu ile ilişkilidir. Makine işgüçleri yönünden incelendiğinde ise; yine en fazla makine işgücüne I. ürün silajlık mısır üretiminde, ikinci sırada ise II. ürün silajlık mısır üretiminde ihtiyaç duyulduğu görülmektedir. Bunun nedeni de hasat ve nakliye işlemlerinde yoğun makine işgücü kullanılmasıdır. Çizelge 1. Üretimde harcanan insan ve makine işgüçleri ile tohum ve gübre miktarları ÜRÜNLER Kışlık fiğ Yazlık fiğ I. ürün silajlık mısır II.ürün silajlık mısır Đnsa n işgü cü (sa/ da) 2.12 3.44 12.2 7 9.07 Makine işgücü (sa/da) Tohu m (kgda) N (kg/d a) P 2O 5 (kg/d a) Ortala ma Veri m (kg/da) 1.32 1.15 2.31 12.39 15.23 2.58 11.92 7.19 15.50 3.37 2.81 6.12 480 390 4800 1.93 2.44 11.17 5.00 3700 Ürünlerin GSÜD/Üretim maliyeti oranları Ürünlerin gelir/gider oranları (GSÜD/ Maliyet) yıllar itibariyle hesaplanmıştır. Dönem ortalaması olarak her ürün için hesaplanan gelir/gider oranları kışlık fiğ için 0.71, yazlık fiğ için 0.69, I. ürün silajlık mısır için 1.12, II. ürün silajlık mısır için 1.10 olarak bulunmuştur. Görüldüğü üzere, kışlık ve yazlık fiğde tüm yıllarda ekonomik anlamda zarar, I. ve II. ürün silajlık mısırda ise 2006 yılı II. ürün üretimi haricinde belirli oranda kazanç veya başa baş durumu söz konusudur. Çizelge 2. Đncelenen yıllara göre karlılık oranları (GSÜD/Dekara Maliyet) Yıllar 2005 2006 2007 2008 2009 Ortalama Kışlık fiğ 0.76 0.74 0.75 0.65 0.65 0.71 Yazlık fiğ 0.72 0.71 0.70 0.62 0.70 0.69 I. ürün silajlık mısır 1.28 1.02 1.04 1.15 1.12 1.12 II. ürün silajlık mısır 1.24 0.98 1.01 1.11 1.16 1.10 Üretim unsurlarının üretim maliyeti içerisindeki payları yıllar ortalaması olarak çizelge 3’de ve grafikler halinde şekil 1,2,3 ve 4’de verilmiştir. Đnsan işgücü, makine işgücü ve çeşitli tarımsal girdiler kullanımından kaynaklanan maliyet ile ortak giderlerden kaynaklanan maliyetlerin toplam maliyet içerisindeki payları yıllar itibari ile çok önemli değişimler göstermemekte, çizelgedeki değerlere yakın olarak sınırlı bir değişim içerisinde kalmaktadır. Üretim unsurlarının maliyetteki payları açısından, ilk iki sırayı kışlık ve yazlık fiğde makine işgücü ve ortak giderler maliyeti alırken, I. ve II. ürün silajlık mısırda makine işgücü ve çeşitli giderler maliyeti almaktadır. Bunun nedeni silajlık mısır üretiminde fiğ üretimine kıyasla daha fazla tarımsal girdi kullanılmasıdır. 750 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 3. Üretim unsurlarının üretim maliyeti içerisindeki payları (%) ÜRETĐM UNSURLARI Đnsan işgücü Makine işgücü Tarımsal girdiler Ortak giderler TOPLAM Kışlık fiğ 1.31 42.67 24.36 31.67 100 Yazlık fiğ 4.25 40.90 20.81 34.05 100 ÜRÜNLER I.ürün silajlık mısır II. ürün silajlık mısır 8.16 7.48 31.70 36.49 31.41 35.30 28.74 20.74 100 100 Kışlık fiğde üretim faktörlerinin maliyetteki payı Đns an işgücü 1,31 Ortak giderler 31,67 Makine işgücü 42,67 Çeşitli girdiler 24,36 Şekil 1. Kışlık fiğde üretim faktörlerinin maliyetteki payı Yazlık fiğde üretim faktörlerinin maliyetteki payı Đns an Đşgücü 4,25 Ortak giderler 34,05 Makine Đşgücü 40,9 Çeş itli girdiler 20,81 Şekil 2. Yazlık fiğde üretim faktörlerinin maliyetteki payı I. ürün silajlık mısırda üretim faktörlerinin maliyetteki payı Đns an iş gücü 8,16 Ortak giderler 28,74 Makine iş gücü 31,7 Çeş itli girdiler 31,41 Şekil 3. I. ürün silajlık mısırda üretim faktörlerinin maliyetteki payı 751 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ II.ürün silajlık mısırda üretim faktörlerinin maliyetteki payı Ortak giderler 20,74 Đnsan iş gücü 7,48 Makine işgücü 36,49 Çeşitli girdiler 35,3 Şekil 4. II. ürün silajlık mısırda üretim faktörlerinin maliyetteki payı Yıllara göre ürünlerin üretim maliyeti, satış fiyatındaki % değişimler ve enflasyon oranları ile ilişkilendirilmesi Ele alınan ürünlerde üretim maliyeti, satış fiyatı için yıllık değişim indeksleri de hesaplanmıştır. Satış fiyatları, kilogram maliyetleri ve enflasyon oranlarındaki yıllık değişimler çizelge 4’de temel ve zincirleme indeksler halinde verilmiştir. Kışlık fiğ, yazlık fiğ, I. ürün silajlık mısır ve II. ürün silajlık mısır için kıyaslamaya esas enflasyon değerlerinin belirlenmesi amacıyla; 2005 yılı 100 kabul edilerek, diğer yıllar için enflasyon değerleri sırasıyla 111.2, 117.55, 127.07 ve 134.43 olarak hesaplanmıştır. Benzer şekilde satış fiyatları ve maliyetler için de başlangıç yılları 100 kabul edilmiş ve diğer yıllar bu temel değere dayanarak indekslerle hesaplanmıştır. Đncelenen dönemler sonunda; satış fiyatı, kışlık fiğde % 13.79, yazlık fiğde % 31.03, I. ürün silajlık mısırda % 29.42, II. ürün silajlık mısırda % 41.18; kilogram maliyetler ise, kışlık fiğde % 31.58, yazlık fiğde % 35.5, I. ürün silajlık mısırda % 28.58, II. ürün silajlık mısırda % 42.86 artmıştır. Devlet Đstatistik Enstitüsünce açıklanan Üretici Fiyatları Đndeksine göre aynı dönemlerdeki enflasyon artışı ise beş yıllık dönem sonunda % 34.43’tür. Bu verilere göre beş yıllık dönem sonunda, özellikle kışlık ve yazlık fiğde satış fiyatlarındaki artışın enflasyonun oldukça altında kaldığı anlaşılmaktadır. Halbuki aynı ürünlerde üretim maliyetlerindeki artışın enflasyona yakın düzeylerde gerçekleştiği görülmektedir. Aynı zamanda, her yıl için ürünlerin satış fiyatları ve maliyetleri enflasyona göre reel olarak hesaplanmış ve enflasyon ile kıyaslanarak aradaki ilişkiler incelenmiştir. Bu ilişkiler reel değer indeksleri ve bunlara dayalı grafikler halinde verilmiştir. Elde edilen değerlere göre ürünlerin satış fiyatları ve maliyetlerindeki artışların bazı yıllarda enflasyon değerlerinin altında kaldığı, bazı yıllarda ise üzerine çıktığı şekil 5,6,7 ve 8’deki grafiklerde de görülmektedir. Satış fiyatındaki artış kışlık ve yazlık fiğde tüm yıllarda, I.ve II. ürün silajlık mısırda 2007 ve 2008 yılları hariç tüm yıllarda enflasyonun altındadır. Üretim maliyetindeki artış ise kışlık fiğde 2008 yılı haricinde, yazlık fiğde 2008 ve 2009 yılları haricinde, I.ürün silajlık mısırda 2006, 2007, 2008 yılları haricinde enflasyonun altında olup, II. ürün silajlık mısırda ise tüm yıllarda enflasyonun üzerindedir. Dolayısıyla satış fiyatları ve üretim maliyetlerinin artma veya azalmasına bağlı olarak, GSÜD yani brüt gelir cari olduğu kadar reel anlamda da artma veya azalma eğiliminde olmaktadır. Bu doğrultuda enflasyon ilişkileri ile belirlenen, yıllara göre reel değişimlerin yönü önemli bir gösterge olmaktadır. 752 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Ürünler Yıllar Satış Fiyatı (YTL/kg) Cari Đndeks Zincirleme Đndeks Reel indeks Maliyet (YTL/kg) Cari Đndeks Zincirleme Đndeks Reel Đndeks Yıllık ÜFE Artış Oranı (%) Temel Bazlı ÜFE Çizelge 4. Ürünlerin satış fiyatları, maliyetleri ve enflasyon oranlarına ilişkin indeksler Kışlık fiğ 2005 2006 2007 2008 2009 0,29 0,29 0,32 0,32 0,33 100,00 100,00 110,35 100,00 103,13 100,00 110,35 100,00 103,13 100,00 89,99 93,87 86,84 84,65 0,38 0,392 0,424 0,49 0,50 100,00 103,16 111,58 128,95 131,58 103,16 108,17 115,57 102,04 100,00 92,84 94,93 101,48 97,88 2,66 11,12 5,79 8,10 5,79 100,00 111,12 117,55 127,07 134,43 2005 2006 2007 2008 2009 2005 2006 2007 2008 2009 2005 2006 2007 2008 2009 0,29 0,29 0,32 0,32 0,38 0,085 0,08 0,09 0,115 0,11 0,085 0,08 0,09 0,115 0,12 100,00 100,00 110,35 110,35 131,03 100,00 94,12 105,89 135,30 129,42 100,00 94,12 105,89 135,30 141,18 100,00 110,35 100,00 118,75 94,12 112,50 127,78 95,66 94,12 112,50 127,78 104,35 100,00 89,99 93,87 86,84 97,48 100,00 84,70 90,07 106,47 96,28 100,00 84,70 90,07 106,47 105,02 0,40 0,41 0,458 0,512 0,542 0,07 0,078 0,086 0,10 0,09 0,07 0,082 0,089 0,103 0,100 100,00 102,50 114,50 128,00 135,50 100,00 111,43 122,86 142,86 128,58 100,00 117,15 127,15 147,15 142,86 102,50 111,71 111,79 105,86 111,43 110,26 116,28 90,00 117,15 108,54 115,73 97,09 100,00 92,24 97,40 100,73 100,79 100,00 100,28 104,52 112,42 95,64 100,00 105,43 108,17 115,80 106,28 2,66 11,12 5,79 8,10 5,79 2,66 11,12 5,79 8,10 5,79 2,66 11,12 5,79 8,10 5,79 100,00 111,12 117,55 127,07 134,43 100,00 111,12 117,55 127,07 134,43 100,00 111,12 117,55 127,07 134,43 Yazlık fiğ I.ürün silajlık mısır II. ürün silajlık mısır Satış fiyatı, maliyet, enflasyon indeksi Kışlık fiğ 102 101 100 99 98 97 96 95 94 93 92 91 90 89 88 87 86 85 84 2005 2006 Enflas yon 2007 Yıllar 2008 Satış fiyatı 2009 Maliyet Şekil 5. Kışlık fiğde 2005-2009 yılları için reel olarak satış fiyatı, maliyet, enflasyon indeksleri ilişkisi Satışfiyatı,m aliyet,enflasyonindeksi Ya zlık fiğ 102 101 100 99 98 97 96 95 94 93 92 91 90 89 88 87 86 85 2005 2006 2007 Yıllar Satış fiyatı Enflas yon 753 2008 2009 Maliyet ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Şekil 6. Yazlık fiğde 2005-2009 yılları için reel olarak satış fiyatı, maliyet, enflasyon indeksleri ilişkisi Satış fiyatı, maliyet, enflasyonindeksi I.ürün silajlık mısır 114 112 110 108 106 104 102 100 98 96 94 92 90 88 86 84 2005 2006 Enflas yon 2007 Yıllar Satış fiyatı 2008 2009 Maliyet Şekil 7. I. ürün silajlık mısırda 2005-2009 yılları için reel olarak satış fiyatı, maliyet, enflasyon indeksleri ilişkisi Satış fiyatı, maliyet, enflasyonindeksi II.ürün silajlık mısır 116 114 112 110 108 106 104 102 100 98 96 94 92 90 88 86 84 2005 Enflas yon 2006 2007 Yıllar Satış fiyatı 2008 2009 Maliyet Şekil 8. II. ürün silajlık mısırda 2005-2009 yılları için reel olarak satış fiyatı, maliyet, enflasyon indeksleri ilişkisi Ürün satış fiyatı, üretim maliyeti ve enflasyon oranları arasındaki ilişkilerdeki değişimlerin, ürünlere ve yıllara bağlı olarak farklılık gösterdiği görülmektedir. Doğrudan verilen grafiklerdeki değerlere bakılarak, üreticilerin belirtilen yıl için ekonomik anlamda kazançlı veya zararlı olduğunu söylemek yanıltıcı olabilir. Çünkü grafiklere yansıyan değerler enflasyon oranı dikkate alınarak hesaplanmış olan reel değerlere dayalı olmakla birlikte, daha ziyade enflasyona kıyasla artış veya azalışları yansıtmaktadır. Bu gerekçe ile yıllar itibariyle üretici gelirlerinin reel anlamda azalıp arttığı yönünde sonuçların çıkartılması olanaklıdır. Ancak yıllar itibariyle karlılık incelemesi için satış fiyatları ile maliyetlerin kendi arasında kıyaslanması daha doğru bir yaklaşımdır. Çizelge 2’deki veriler bu konuda yol göstericidir. Bunun yanında, satış fiyatı ve maliyetlerin enflasyon ile kıyaslanması, diğer deyişle reel değerler hakkında yorum yapılması olanaklı olabilir. Hazırlanmış olan grafiksel göstergeler, bu yöndeki amacın gerçekleşmesine olanak tanımaktadır. Aynı zamanda, çeşitli birimlerce destekleme politikalarının oluşturulmasında ve tarımsal proje planlamalarında da hesaplanarak verilen bulgulardan yararlanılabilir. 754 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 KAYNAKLAR Aydın, B, Özkan, E., 2007. Trakya Bölgesinde Arpa, Fiğ, Silajlık Mısır ve Virginia Tipi Tütünün Üretim Girdileri ve Maliyetleri. TKB Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları, Yayın No: TAGEM-BB-TOPRAKSU-2007/38. Köy Hizmetleri. 1991. Kuru ve Sulu Koşullarda Yetiştirilen Tarım Ürünlerinin Üretim Girdileri ve Maliyetlerinin Saptanması. Köy Hizmetleri Araştırma Ana Projesi. Proje No: 912. Ankara. Özkan, E., Aydın, B., 2005, 2006. Trakya Bölgesinde Tarımsal Ürünlerin Üretim Maliyetleri (2005- 2006 Yılları). Köy Hizmetleri Atatürk Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Çalışmaları. Kırklareli. Özkan, E., Aydın, B., Kayhan, E. 2007, 2008. Trakya Bölgesinde Tarımsal Ürünlerin Üretim Maliyetleri (2007-2008 Yılları). Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Çalışmaları. Kırklareli. Özkan, E., Aydın, B. 2009. Trakya Bölgesinde Tarımsal Ürünlerin Üretim Maliyetleri (2009 Yılı). Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Çalışmaları. Kırklareli. Semerci, A., 2006. Trakya'da Tarımsal Yapı, Verimlilik ve Gelişmişlik Düzeyi, Tarım ve Mühendislik, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yayını. Sayı: 76-77. TKB, 2006. Edirne, Kırklareli, Tekirdağ il Müdürlükleri Tarım Raporları, 2005, Ankara. www.tuik.gov.tr. Türkiye Đstatistik Kurumu Yıllık Üretici Fiyatları Endeksleri (20052009 yılları arası). 755 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Van Đlinde Faaliyet Gösteren Hazır Yemek Sanayi Đşletmelerinin Pazarlama Stratejileri Beşir KOÇ1 Hacı Ali GÜLEÇ2 Tutku Gül ALTUN3 Özet Bu çalışmada, Van ili merkez ilçede faaliyet gösteren hazır yemek sanayi işletmelerinin pazarlama stratejileri incelenmiştir. Bu kapsamda, hazır yemek sanayinde faaliyet gösteren firma yöneticileriyle yüz yüze anketler yapılmıştır. Çalışmada incelenen firmaların analizinde kümeleme yöntemi kullanılmıştır. Firmalar toplam işgücü üzerinden iki kümeye ayrılmıştır. Birinci grup işletmelerde istihdam edilen ortalama işçi sayısı 19.20 iken, orta ve büyük işletmelerde ise 59.50 kişi olarak bulunmuştur. Birinci grup işletmeler %40.37 kapasiteyle çalışırken bu oran orta ve büyük işletmelerde %80.83 olarak hesaplanmıştır. Küçük işletmelerin günlük fiilli olarak çıkardıkları tabldot yemek sayısı ortalama 1,760 adet iken, bu miktarın orta ve büyük işletmelerde 5,062 adet olduğu belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Hazır yemek sektörü, Catering, Pazarlama, Van The Marketıng Strategıes Of Ready Meals Industry Operatıng In Van Province Abstract In this study, the marketing strategies of ready meal sector operating in the central town of Van province were investigated. In this concept, face to face interviews were performed with company managers. In this study, the cluster analysis was applied to divide into groups of firms. Firms over the total labor force was divided into two groups. While the average number of workers employed in the first group of business people was 19.20, this number were found to be 59.50 in medium and large enterprises. While the first group of enterprises work with a capacity of 40.37%, this ratio was calculated as 80.83% for medium and large enterprises. While the mean number of fixed menu was produced daily was 1,760 pieces for small enterprises while this amount was determined to be 5,062 units for medium and large enterprises. Key Words: Ready meal sector, catering, marketing, Van Giriş Gıda sanayinin bir alt kolu olan hazır yemek sektöründe son yıllarda yeni yapılanma faaliyetleri ve gelişim çabaları gözlemlenmektedir. Hazır yemek sanayi kuruluşlarındaki uygulamalar toplumun beslenme politikası için bir ölçüm niteliğindedir (Direk ve ark., 208). Bu sektör, insanların topluca çalıştığı yerler olan, hastaneler, yatılı okullar, üniversiteler, kışlalar ve diğer özel kuruluşlar (fabrikalar v.b.) gibi toplu tüketim yapılan kurum ve kuruluşlar için hazır ürün sunulmasını amaçlayan bir sektördür. Hazır yemek sektörü, 1980’lerde fabrikalar, okullar, hastaneler, özel şirketler ve kamu sektöründe hizmetlere başlamıştır (Boyacıoğlu, 2003). Günümüzde kentleşme ve hane halkı nüfusunun küçülmesi, kent nüfusunun %44’den %65’e kadar artış göstermesi, son 20 yılda çalışan kadın sayısının %15’den %28’e çıkması, okul, hastane ve sanayileşmenin artmasıyla işletme sayısının artışı toplu beslenme talebini arttırmıştır (Boyacıoğlu, 2003). Bu durum hazır yemek sanayinin gelişmesini tetiklemiştir. Yemek sanayii, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu gereğince "dışarıya servis yaparak günde 500 adet/kişi ve üzerinde yemek üretimi yapan yerler" olarak Đkinci Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler sınıfında yer almaktadır. 1 Bingöl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 12000 BĐNGÖL Trakya Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, EDĐRNE 3 Gıda Mühendisi, VAN 2 756 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren 5,000 adet firma bulunmaktadır. Sektör, 6 milyon kişiye hizmet sunulmakla birlikte bu rakamın önümüzdeki yıllarda artacağı tahmin edilmektedir. Sektör mevcut durumuyla 300,000 kişiye istihdam yaratmıştır. Toplam cirosu yıllık 6.8 milyar Amerikan dolarıdır. Kurumsal gıda hizmetlerinin (tabldot) aldığı pay 2 milyar Amerikan dolarıdır. (Boyacıoğlu, 003). Bu çalışmanın amacı, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de ve tabiî ki Van ilinde hızlı büyüme sürecindeki bu sektöre dikkat çekmek, sağlıklı büyümesini sağlamak, sektörün içinde bulunduğu durumu ortaya koyarak varsa sorunlarına ortak çözüm bulmayı amaçlamaktadır. Materyal ve Metod Hazır yemek sektörü denilince bu kavramın içine oteller, restoranlar, ayaküstü gıda satış yerleri ve kurumsal gıda hizmetleri (tabldot-sabit mönü) girmektedir. Çalışmada tabldot sistemi ile çalışan, kurumsal gıda hizmetleri üzerinde durulmaktadır. Çalışmada, kurumsal gıda hizmetlerinden, hazır yemek sanayi olarak söz edilmiştir. Çalışmada kullanılan ana materyal Van ili merkez ilçede faaliyet gösteren toplam 9 adet hazır yemek işletmelerinin yöneticileriyle yüz yüze yapılan anketlerden elde edilen veriler oluşturmuştur. Anketler 2010 yılının ocak-nisan döneminde yapılmıştır. Đşletmelerin kümelendirilmesinde Cluster Analizi kullanılmıştır (Koç, 2006). Kümelendirmede toplam çalışan işçi sayısı kıstas alınmıştır. Analiz sonucunda, ortalama olarak 19.20 adet işçi çalıştıran işletmeler küçük işletmeler, 59.50 adet işçi çalıştıran işletmeler ise orta ve büyük işletmeler olarak adlandırılmıştır. Küçük işletmelerden toplam 5 adet, orta ve büyük işletmelerden ise toplam 4 işletme bulunmaktadır. Van Đlinde Hazır Yemek Sektöründe Faaliyet Gösteren Đşletmelerin Kimliği Đlde faaliyet gösteren hazır yemek firmalarının bütünü limited şirket şeklinde faaliyet göstermektedir. Firmaların kuruluşları 9–10 seneye dayanmaktadır. Buna göre küçük işletmelerde işletme yaşı 9.00 yıl iken, orta ve büyük işletmelerde 9.75 yıl olarak bulunmuştur. Dolayısıyla hazır yemek sektörü yeni ancak hızla gelişen bir sektördür. Đşletmelerin tamamı Van Ticaret ve Sanayi Odasına üyeliği bulunmaktadır. TOBB’a üye olan işletmelerin oranı ise %44.44 oranındadır. Đşletmelerin ortalama günlük tabldot çıkarma kapasiteleri 5,122 adettir. Ancak bu kapasitelerinin ancak %58.35’ini kullanabilmektedirler. Potansiyel kapasite küçük işletmelerde 4,500 adet tabldot iken, orta ve büyük işletmelerde 5,900 adet tabldota çıkmaktadır. Küçük işletmelerde kapasite kullanım oranı %40.37 iken, bu oran orta ve büyük işletmelerde %80.83 olarak bulunmuştur. Genel ortalamaya göre işletme başına istihdam edilen işçi sayısı 37.11 kişidir. Küçük işletmelerde istihdam edilen işçi sayısı ortalama olarak 19.20 kişi iken bu rakam orta ve büyük işletmelerde 59.50 kişi olarak hesaplanmıştır. Đşletmelerde istihdam edilen işçilerin ortalama olarak 5.44 kişisi geçici işçi statüsündedir. Hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin başında bulunan yöneticilerin eğitim durumuna bakıldığında, %44.40’ı lise mezunu, %55.60’nın ise üniversite mezunu oldukları belirlenmiştir. Küçük işletmelerde yöneticilerin %80.00’i lise mezunu iken, orta ve büyük işletmelerde ise yöneticilerin tamamının üniversite mezunu oldukları görülmüştür. Yine hazır yemek işletmeleri yöneticilerinin sektör deneyimlerine bakıldığında genel ortalamaya göre, 12.00 yıllık bir deneyime sahip oldukları, ancak küçük işletme yöneticilerinin (13.60 yıllık) orta ve büyük işletme yöneticilerine göre (10.00 yıl) daha deneyimli oldukları söylenebilir. Genel ortalamaya göre, işletme yöneticilerinin %44.40’ı aile mesleği, mesleki deneyim, sektörel karlılık, müşteri potansiyelinin varlığı gibi nedenlerle bu piyasaya giriş yaptıklarını belirtmişlerdir. Orta ve büyük işletme yöneticilerinin %50.00’si mesleki deneyimlerinden dolayı bu sektörü tercih ettiklerini belirtirken, küçük işletme 757 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ yöneticilerinin %60.00’ı yukarıda sayılan nedenlerle bu sektörde faaliyette bulunduklarını belirmişlerdir (Çizelge 1). Çizelge 1. Đşletme Yöneticilerinin Hazır Yemek Sektöründe Faaliyette Bulunma Nedenleri Aile Mesleği Mesleki Deneyim Karlılık Müşteri Potansiyelinin Varlığı Hepsi Toplam N Küçük Đşletmeler % 0.00 20.00 20.00 0.00 60.00 100.00 5 Orta ve Büyük Đşletmeler % 0.00 50.00 25.00 0.00 25.00 100.00 4 Genel Ortalama % 0.00 33.30 22.20 0.00 44.40 100.00 9 Sektörde Faaliyet Gösteren Đşletmelerin Rekabet ve Müşteri Memnuniyeti Anlayışları Gıda sektöründe müşteriye güven ve piyasada diğer rakip firmalarla rekabet edebilmenin önemli bir koşuluda kuşkusuz işletmenin sahip olduğu kalite yönetim ve gıda güvenliği sertifikasyonlarıdır. Hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin %75.00’i HCCP ISO 22000 belgesine sahip olduğu belirlenmiştir. Bu oran küçük işletmelerde daha yüksek çıkmıştır. Orta ve büyük işletmelerde ise söz konusu oran %66.67 olarak bulunmuştur. GMP (iyi üretim uygulamaları) belgesi orta ve büyük işletmelerin çok azında bulunurken, OHSAS–1800 (işçi sağlığı ve iş güvenliği) belgesi ise küçük işletmelerin %14.29’unda, orta ve büyük işletmelerin ise %22.22’sinde bulunmaktadır (Çizelge 2). Çizelge 2. Đşletmelerin Sahip Olduğu Kalite Yönetim ve Gıda Güvenliği Sertifikasyonu HCCP ISO 22000 GMP OHSAS–1800 Toplam N (Tercih Sayısı) Küçük Đşletmeler % 85.71 0.00 14.29 100.00 7 Orta ve Büyük Đşletmeler % 66.67 11.11 22.22 100.00 9 Genel Ortalama % 75.00 6.25 18.75 100.00 16 Not: N sayısının yüksek çıkması işletmelerin birden fazla tercih yapmasından kaynaklanmıştır. Hazır yemek işletmelerinde yemek menülerinin belirlenmesi genellikle, gıda mühendisleri ve baş aşçıların mevsime göre oluşturdukları menü listesinin müşterilerin beğenisine sunulması ile gerçekleşir. Ancak bazı durumlarda müşteri beğenmediği bazı yemekleri değiştirtebilir veya kendi yemek menüsünün işleme konulmasını isteyebilir. Van ilinde küçük hazır yemek işletmelerinin tamamı, orta ve büyük işletmelerin ise %75.00’i tamamen müşterinin isteğine göre menülerini hazırlamaktadır. Gıda mühendisi ve baş aşçının öncülüğünde gerçekleşen yemek menüsünü ise orta ve büyük işletmelerin sadece %25.00’inde gerçekleşmektedir (Çizelge 3). Çizelge 3. Hazır Yemek Đşletmelerinde Yemek Menülerinin Belirlenmesi Müşteri Đsteğine Göre Gıda Müh. Ve Baş Aşçı Toplam N Küçük Đşletmeler % 100.00 0.00 100.00 5 Orta ve Büyük Đşletmeler % 75.00 25.00 100.00 4 Genel Ortalama % 88.89 11.11 100,00 9 Küçük işletmelerin %40.00’ında ve orta-büyük işletmelerin ise %25.00’inde yemek fabrikasına bağlı fakat aynı isim altında faaliyet gösteren şubeler bulunmaktadır (Çizelge 6). Yine aynı şekilde Van merkez ilçenin dışında faaliyet gösteren küçük işletmeler grubunda yer alan bir firmanın 1 adet şubesi bulunmaktadır. 758 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 4. Yemek Fabrikasına Bağlı Şubelerin Varlığı Evet Hayır Toplam N Küçük Đşletmeler % 40.00 60.00 100.00 5 Orta ve Büyük Đşletmeler % 25.00 75.00 100.00 4 Genel Ortalama % 33.30 66.70 100.00 9 Hazır yemek işletmeleri genellikle kamu kurumları ile özel sektör kuruluşlarına hazır yemek üretmektedirler. Sadece kamu kurumlarına yemek üreten işletmeler ise çok az sayıdadır. Buna göre küçük işletmelerin tamamı ve orta-büyük işletmelerin ise %75.00’i hem kamu kurumlarına (üniversite, karayolları, hastaneler gibi) hem de özel kuruluşlara (özel hastaneler, özel fabrikalar gibi) yemek üretimi konusunda hizmet vermektedirler (Çizelge 5). Çizelge 5. Đşletmelerin Hitap Ettikleri Müşteri Grubu Kamu Kurumları Özel Sektör Kamu+Özel Sektör Toplam N Küçük Đşletmeler % 0.00 0.00 100.00 100.00 5 Orta ve Büyük Đşletmeler % 25.00 0.00 75.00 100.00 4 Genel Ortalama % 11.10 0.00 88.90 100.00 9 Hazır yemek işletmeleri müşterileriyle sürekli iletişim halinde olmak durumundadırlar. Çünkü sürekli değişen ve gelişen bir piyasada üretimde bulunmaktadırlar. Kamu kurumları için genellikle açılan ihalelere girmektedirler. Buna göre küçük işletmelerin %28.57’si ve orta-büyük işletmelerin ise %40.00’ı devlet kurumları tarafından açılan ihaleler yoluyla müşteri grupları ile tanışmışlardır. Özel kurumlarla genellikle yüz yüze görüşme yoluyla anlaşmalar yapılmaktadır. Küçük işletmelerin %24.29’u ve orta ve büyük işletmelerin ise %20.00’si potansiyel müşterileriyle yüz yüze görüşmeler yapmışlardır. Küçük işletmelerin bir kısmında ise müşteriler firmayı arayarak hizmet istemişlerdir. Đşletmeler hiçbiri reklâm yoluyla kendilerini tanıtma ve müşteri kazanma yolunu tercih etmemişlerdir (Çizelge 6). Çizelge 6. Đşletmelerin Potansiyel Müşterileriyle Đletişime Geçme Yöntemleri Đhaleler Yoluyla Yüz yüze Görüşme Reklâm Yoluyla Müşterilerin Đletişime Geçmesi Hepsi Toplam N (Tercih Sayısı) Küçük Đşletmeler % 28.57 14.29 0.00 14.29 42.86 100.00 7 Orta ve Büyük Đşletmeler % 40.00 20.00 0.00 0.00 40.00 100.00 5 Genel Ortalama % 33.33 16.67 0.00 8.33 41.67 100.00 12 Hazır yemek işletmelerinden küçük gruba giren işletmeler tanıtımlarında ve rekabet üstünlüklerini vurgularken en çok temizlik ve hijyen faktörlerini ön plana çıkarmışlardır. Orta ve büyük işletmeler ise temizlik ve hijyenle birlikte fiyat faktörüne de vurgu yapmışlardır (Çizelge 7). Çizelge 7. Müşterilere Tanıtım Yapılırken En Çok Öne Çıkartılan Đşletme Özellikleri Küçük Đşletmeler Orta ve Büyük Genel Ortalama % Đşletmeler % % Temizlik ve Hijyen 66.67 33.33 50.00 Yemek Mönüsü 0.00 0.00 0.00 Firmanın Deneyimi 0.00 16.67 8.33 Firmanın Çalıştırdığı Ekip 16.67 0.00 8.33 Fiyat 16.67 33.33 25.00 Hepsi 0.00 16.67 8.33 Toplam 100.00 100.00 100.00 N (Tercih Sayısı) 6 6 12 Küçük işletmeler grubunda yer alan firmaların büyük bir çoğunluğu kendilerini diğer yemek fabrikalarından ayıran en önemli özelliklerinin sundukları hizmetlerin 759 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ yüksek kalitede olması ve standartlara uygun şekilde yemek üretimlerini göstermişlerdir. Orta ve büyük işletmeler ise sundukları hizmetlerdeki yüksek kalite, profesyonel ekibe sahip olma, zengin yemek menüsü ve hijyene azami dikkatin gösterildiğine vurgu yapmışlardır (Çizelge 8). Çizelge 8. Yöneticilere Göre, Firmalarını Diğer Yemek Firmalarından Farklı Kılan Faktörler Küçük Đşletmeler % 60.00 0.00 0.00 0.00 0.00 20.00 20.00 100.00 5 Hizmetlerde Yüksek Kalite Uygun Fiyat Politikası Profesyonel Ekibe Sahip Olma Azami Hijyen Kaliteli Servis+ Zengin Yemek Menüsü+ Hij. Standartlara Uygun Yemek Üretimi Farklılık Yok Toplam N Orta ve Büyük Đşletmeler % 25.00 0.00 25.00 0.00 25.00 0.00 25.00 100.00 4 Genel Ortalama % 44.40 0.00 11.10 0.00 11.10 11.10 22.20 100.00 9 Đşletme Yöneticilerinin Gelecekte Öngördükleri Rekabet ve Müşteri Memnuniyeti Vizyonu Küçük işletme grubunda yer alan firmalar pazarlama, tutundurma ve tanıtım faaliyetlerinin yeterli olmadığını (%60) belirtirken, orta ve büyük işletmelerin yöneticileri ise söz konusu faaliyetlerin yeterli olduğunu ifade etmişlerdir (Çizelge 9). Çizelge 9. Mevcut Pazarlama ve Tanıtım Faaliyetlerinin Yeterliliği Evet, yeterli Hayır, yeterli değil Kısmen yeterli Toplam N Küçük Đşletmeler % 40.00 60.00 0.00 100.00 5 Orta ve Büyük Đşletmeler % 50.00 25.00 25.00 100.00 4 Genel Ortalama % 44.50 44.40 11.10 100.00 9 Hazır yemek işletmeleri mevcut satışlarını daha yukarı bir seviyeye çıkartmak için değişik çabalar içine girmişlerdir. Genel ortalamaya göre işletmelerin %40,00’ı müşterilerini yüze yüze konuşmak için beli aralıklarla ziyaretler düzenlemekte, %30,00’u ise piyasada tutunmak ve güvenilir bir işletme haline gelmek için kaliteden asla ödün vermediklerini belirtmişlerdir. Küçük işletmeler eşit ağırlıktaki oranlarla, kalite ve müşteri ziyaretlerine en yüksek derecede önem verirken, Orta ve büyük işletmeler ise ağırlıklı olarak müşteri ziyaretlerine önem verdikleri görülmektedir (Çizelge 10). Çizelge 10. Yemek Đşletmeleri Satışlarını Artırmak Đçin Mevcut Durumda Yaptıkları Faaliyetler Kaliteden ödün verilmemektedir Reklâmlara ağırlık verilmektedir Bir plan program yok Müşteri ziyaretleri yapılmaktadır Toplam N (Tercih Sayısı) Küçük Đşletmeler % 33.33 16.67 16.67 33.33 100.00 6 Orta ve Büyük Đşletmeler % 25.00 0.00 25.00 50.00 100.00 4 Genel Ortalama % 30.00 10.00 20.00 40.00 100.00 10 Gelecekle ilgili küçük işletmelerin daha planlı ve programlı oldukları görülmektedir. Küçük işletmelerin %42.86’sı reklâma daha fazla önem vereceklerini ve kendilerini bu şekilde tanıtacaklarını, %28.57’si kaliteye daha öncelikli olarak önem vereceklerini belirtmişlerdir. Oysa orta ve büyük işletmelerin %66.67’si ise gelecekle ilgili bir plan ve programlarının olmadığını ifade etmeleri, Van ilindeki hazır yemek sektörü için olumsuz bir durum oluşturmaktadır (Çizelge 11). 760 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 11. Đşletme Yöneticilerinin Büyümek Đçin Gelecekte Yapmayı Düşündükleri Faaliyetler Türkiye geneline yayılmak Kaliteye daha çok önem verilecek Reklâmlarla kendimizi tanıtacağız Gelecekle ilgili planımız yok Toplam N (Tercih Sayısı) Küçük Đşletmeler % 14.29 28.57 42.86 14.29 100.00 7 Orta ve Büyük Đşletmeler % 0.00 33.33 0.00 66.67 100.00 3 Genel Ortalama % 10.00 30.00 30.00 30.00 100.00 10 Küçük işletmeler grubunda yer alan firmaların %50.00’si geçen yıldan bu yana müşteri beklentilerine uygun olarak yemeklerin zamanında teslim edilmesine dikkat edildiğini, eşit ağırlıktaki oranlarda (%16.67), yemek servisi kaplarının değişimi, menünün zenginleştirilmesi, yemek içeriğinin iyileştirilmesi gibi faaliyetlerin yapıldığı belirtilmiştir. Orta ve büyük işletmelerde ise, geçen seneden bu yana yapılan faaliyetler; işletmelerin %42.86’sı yemek menülerini çeşit yönünden zenginleştirdiklerini, %28.57’si ise yemekleri içerik olarak iyileştirerek zamanında teslimatına önem verdiklerini ifade etmişlerdir (Çizelge 12). Çizelge 12. Geçen Yıldan Bu Yana, Müşteri Beklentilerine Uygun Olarak Yemek Menülerinde Yapılan Değişiklikler Yemek servisi kaplarını değiştirdik Yemekleri çeşit olarak zenginleştirdik Yemek içerikleri iyileştirildi Yemeklerin zamanında teslimatına verildi Toplam N (Tercih Sayısı) Küçük Đşletmeler % 16.67 16.67 16.67 Orta ve Büyük Đşletmeler % 0.00 42.86 28.57 Genel Ortalama % 7.69 30.77 23.08 50.00 100.00 6 28.57 100.00 7 38.46 100.00 13 önem Van ilinde hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin genel ortalamasına göre, işletmelerin %44.40’ının web sitesinin bulunduğu ifade edilmiştir. Bu oran küçük işletmelerde %40.00 ve orta-büyük işletmelerde ise %50.00 olarak bulunmuştur. Küçük işletmelerde, orta ve büyük işletmelere göre Đnterneti kullanmayanların oranı daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Đnterneti kullanmayan işletmeler, gelecekte de kullanmayı düşünmedikleri görülmektedir (Çizelge 13). Çizelge 13. Gelecekte Piyasada Tutunmak, Güvenilen Bir Firma Olmak Đçin Đnternetin Kullanımı Web sitemiz var Hayır, interneti kullanmıyoruz Kısmen interneti kullanıyoruz Gelecekte kullanmayı düşünüyoruz Toplam N Küçük Đşletmeler % 40.00 40.00 20.00 0.00 100.00 5 Orta ve Büyük Đşletmeler % 50.00 25.00 25.00 0.00 100.00 4 Genel Ortalama % 44.40 33.30 22.20 0.00 100.00 9 Đşletme Yöneticileriyle Çalışanlar Arasındaki Đlişkiler Hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin %77.80’ni işletmede bir yeniliğe karar verildiğinde çalışanlarında görüşlerine başvurulduğu, düşüncelerinin alındığı belirtilmiştir. Çalışanların düşüncelerine daha fazla başvurma, onları karar verme süreçlerine dâhil etme olayı, küçük işletmelerde daha fazla olduğu görülmektedir (Çizelge 14). Ayrıca işletmelerin tamamı müşterilerden gelen bir geri bildirimin yani şikâyetin, çalışanları cezalandırma nedeni saymadıkları ancak bu sorunun üstesinden gelmek için çalışanlarla birlikte çalıştıkları ifade edilmiştir. 761 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 14. Đşletmede Bir Yeniliğe Karar Verildiğinde Çalışanların Görüşlerinin Alınma Durumu Küçük Đşletmeler % 80.00 0.00 20.00 100.00 5 Evet, alınıyor Hayır. alınmıyor Kısmen görüşleri alınıyor Toplam N Orta ve Büyük Đşletmeler % 75.00 0.00 25.00 100.00 4 Genel Ortalama % 77.80 0.00 22.20 100.00 9 Küçük işletmeler genellikle şikâyetlerin büyük bir çoğunluğunu doğrudan müşterilerinden alırken, orta ve büyük işletmeler ise daha çok müşterilerle sürekli iletişim halinde olan işletme çalışanlarından haberdar olmaktadır (Çizelge 16). Çizelge 16. Müşteriden Gelen Geri Bildirimlerden Haberdar Olma Kanalları Küçük Đşletmeler % 20.00 60.00 0.00 20.00 100.00 5 Müşterilerle iletişimde çalışanlardan Müşteriden Sözleşme fesihlerinden Diğer: Toplam N Orta ve Büyük Đşletmeler % 75.00 25.00 0.00 0.00 100.00 4 Genel Ortalama % 44.40 44.40 0.00 11.20 100.00 9 Sektörde Faaliyet Gösteren Đşletmelerin Mal Tedarik, Depolama, Muhafaza Koşulları ve Yaşadıkları Sorunlar Her işletmenin söz konusu gıda maddelerini depolamak için bir deposu bulunmaktadır. Mallar, özellikle kuru gıdalar toptancılardan satın alınmaktadır. Malların satın alınması ve depolanması süreçleri tamamen işletmenin istihdam ettiği gıda mühendisinin denetimi ve kontrollü altında yapılmaktadır. Kuru gıdaların dışındaki malzemelerin alımı örneğin sebze, meyve ve et ihtiyacı günlük olarak yapılmaktadır. Yemek menülerini yapmak için gerekli olan malzemeler ve gıdalar, işletmelerin müşterisi olan özel veya kamu kurumların ihtiyaçları göz önünde tutularak yapılmaktadır. Kurumların mutfak yapıları uygun ise aylık yemek yapımı burada yapılmakta ve yerinde yemek üretimi gerçekleştirilmektedir. Sıcak yemekler günlük olarak yapılıp tamamen tüketilmektedir. Genel ortalamaya göre işletmelerin %77.80’ni mal tedarik, rekabet, depolama, yemek yapımı konusunda herhangi bir sorunun yaşanmadığını belirtmişlerdir. Ancak küçük işletmelerde yöneticilerin %20.00’si ihale şartlarının gereğini yerine getirmeyen bazı işletmeler karşısında haksız rekabet sorunu yaşadıklarını ifade ederken, orta ve büyük işletmelerin yöneticileri güvenli ve sorunsuz bir mal alımı zincirini kuramadıklarını ve sorunlar yaşadıklarını belirtmişlerdir (Çizelge 17). Çizelge 17. Mal Tedarik ve Diğer Aşamalarda Yaşanan Sorunlar Yaşanan Sorunlar Haksız Rekabet Toptan alımlar Sorun Yok Toplam N Küçük Đşletmeler % 20.00 0.00 80.00 100.00 5 Orta ve Büyük Đşletmeler % 0.00 25.00 75.00 100.00 4 Genel Ortalama % 11.10 11.10 77.80 100.00 9 Genel ortalamaya göre işletmelerin %66.70’i bilinçsiz ve eğitimsiz personel sorunu ile karşı karşıya oldukları görülmektedir. Bu oran küçük işletmelerde %60.00 iken orta ve büyük işletmelerde ise %75.00 düzeyinde olduğu belirlenmiştir (Çizelge 18). Đşletmeciler bu sorunu aşmak içi personellerine eğitim seminerlerini verdirdiklerini ve eğittiklerini belirtmişlerdir. 762 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 18. Personelden Kaynaklanan Sorunlar Yaşanan Sorunlar Bilinçsizlik-Eğitimsizlik Personel Deneyimli Toplam N Küçük Đşletmeler % 60.00 40.00 100.00 5 Orta ve Büyük Đşletmeler % 75.00 25.00 100.00 4 Genel Ortalama % 66.70 33.30 100.00 9 Sektörde Haksız Rekabettin Varlığı Konusunda Yönetici Görüşleri Van ilinde hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren işletmeler arasında menü konusunda standart bir fiyat uygulaması bulunmamaktadır. Đşletme yöneticileri özellikle menü fiyatları konusunda haksız bir rekabetin varlığına işaret etmektedirler. Çünkü standart bir fiyat uygulamasının olmamasının yanında, kalite kontrolünü yapan kurumların görevlerini yapmaması, merdiven altı yemek üretimi ile maliyetler aşağıya çekilebilmekte ve daha ucuza yemekler piyasaya sunulabilmektedir. Ortaya çıkan bu durum beraberinde haksız rekabeti getirdiği görülmektedir. Küçük işletme yöneticilerinin %60.00’ı ve orta-büyük işletme yöneticilerinin ise %75.00’inin firmalar arasında haksız rekabetin olduğu yönünde görüş belirtmişlerdir (Çizelge 19). Çizelge 19. Hazır Yemek Sektöründe Firmalar Arasında Haksız Rekabetin Varlığı Evet Hayır Kısmen Toplam N Küçük Đşletmeler % 60.00 40.00 0.00 100.00 5 Orta ve Büyük Đşletmeler % 75.00 25.00 0.00 100.00 4 Genel Ortalama % 66.70 33.30 0.00 100.00 9 Sonuçlar Van ilinde hazır yemek sanayi hızlı bir gelişme ve büyüme içindedir. Ancak bu büyüme ve gelişmenin sağlıklı olabilmesi için alınması gerekli bazı önlemler bu çalışma ile birlikte ortaya konmuştur. Bu önlemlerin başında denetimlerin sık ve düzenli yapılması, tabldot başına standart bir fiyatın belirlenmesi, denetimlerin ikili sistemle yapılması yani tarım il müdürlükleri ile birlikte bağımsız özel sektöre de bu konuda söz hakkının verilmesi düşünülebilir. Bunun yanı sıra işletmelerin mutlaka kayıt altına alınması gerekmektedir. Bunun için işletmelerin VATSO’ya üyeliklerinin yanında mutlaka TOBB’de üyeliklerinin sağlanması gerekir. Bunun yanında, işletmelerin Sağlık Bakanlığı ile Tarım Bakanlığından üretim ve satış sertifikasyonlarının olması gerekir. Yukarıda sıralanan önlemlerin biraz daha açılması yararlı olacaktır; Hazır yemek sanayinde öncelikle işletmelerin kayıt altına alınması gerekir. Aksi halde denetlenemez ve kayıt dışı çalışacağı için merdiven altı üretime prim verilmiş olur. Merdiven altı üretim denilen ve denetlenemeyen işletmeler söz konusu piyasa da haksız rekabete yol açabilmektedirler. Bu nedenle Van Ticaret ve Sanayi Odası (VATSO) yanı sıra TOBB üyelikleri de önemlidir. Diğer önemli durum denetimlerin yetersiz olması veya hiç yapılmıyor olmasıdır. Denetimler il tarım müdürlüklerinin ilgili birimlerince yapılması gerekmektedir. Ancak ortaya çıkan sonuca göre bu denetimlerin yetersiz olduğu, zamanında yapılmadığı veya caydırıcı olmaktan uzak olduğudur. Bu durumda denetimlerin tarım il müdürlükleri yanında özel sektöre de verilebilir. Hatta tamamen özel sektöre devredilebilir. Đşletmeler arasında haksız rekabete yol açan nedenlerden biri de tabldot başına verilen fiyattır. Tabldot’un standart bir fiyatı olmadığı için işletmeler daha çok fiyat konusunda birbirlerine yüklenmekte ve bu durum yemek kalitesini son derece sağlıksız kılmaktadır. Özellikle kamu kurumları ve özel sektörün bir kısmı bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Çünkü kamu kurumlarında ihale usulü ile iş alındığından, en düşük fiyatı veren işletme ihaleyi kazanmaktadır. Sonradan ihale şartnamesi de dikkate alınmadığından dolayı, bu hizmetten yararlanan son tüketiciler mağdur olmaktadır. Kamu kurumların veya özel sektörün yöneticileri de ihaleyi feshetmeyi göze alamamaktadır. 763 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çünkü bir sürü insanın mağdur olacağı düşünülmektedir. Örneğin hastanelerde yatan hastalar gibi. Mönü başına standart bir fiyatın belirlenmesi halinde işletmeler kaliteli personel, kaliteli servis, hijyen, hizmet, güven ve müşteri memnuniyeti gibi daha farklı alanlarda rekabetlerini sürdürecektir. Bu durum hem sektörün hem de müşterilerin yararına olacaktır. Kaynaklar Boyacıoğlu, D., 2003. Hazır Yemek Sektörü ve Gıda Güvenliği, TUSID 2003 16. Đstanbul Otel, Restoran, Gastronomi Donanım ve Teknolojileri Fuarı, 3-7 Aralık 2003, ĐSTANBUL. Direk, M., Kan, A., Sert, D., 2008. Hazır Yemek Sektörünün Pazarlama Yapısının Đrdelenmesi, Türkiye 10. Gıda Kongresi Kitabı, Sayfa: 611-612, 21-23 Mayıs 2008, Erzurum Koç, B., 2006. Tüketicilerin Gıda Ürünlerini Satın Alma Davranışları: Adana Đli Örneği, Türkiye 9. Gıda Kongresi, Mayıs, 2006, Bolu. 764 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Gap Bölgesi Yembitkileri Politikasında Son Yıllardaki Değişimler Cenap CEVHERĐ1, Gülşah BENGĐSU2 Tahir POLAT2, A.Rıza ÖZTÜRKMEN3, Ümit YAVUZER4 ÖZET Türkiye’de yaklaşık 28 milyon hektar alan işlenmekte olup, bu alanın % 11.7’si Güneydoğu Anadolu bölgesinde yer almaktadır. Bölgenin toplam arazi varlığı 7.5 milyon ha’dır. Bu alanın % 43.6’sı bitkisel üretim, % 29.4’ü çayır-mera ve % 19.2’si orman –fundalık arazidir. Bölgedeki toplam arazi varlığının 3,2 milyon ha’lık kısmı ise tarımsal faaliyetlere uygun olup, yaklaşık 2.1 milyon ha’lık brüt alan sulama potansiyeline sahiptir. Bu Türkiye’nin ekonomik olarak sulanabilir arazisinin % 20’sini oluşturmaktadır. Son on yıl (1997-2007) içerisinde tarımsal göstergelerdeki değişimin ele alındığı bu çalışmada, yem bitkileri (Yonca, Fiğ, Burçak, Mürdümük, Đkinci Ürün Mısır ) üretiminde önemli artışlar gözlenirken; GAP Bölgesi hayvan sayısındaki değişim incelendiğinde sığır, koyun ve keçi miktarlarındaki düşüş, Türkiye ortalamasının üzerinde seyretmektedir. Bölge meraları uzun yıllar aşırı ve düzensiz otlatma nedeni ile bozulmuş durumdadır. Klimaks bitkilerin kaybolduğu bu meraların genelinde ağır bir erozyon baskısı da söz konusudur. Anahtar kelimler: Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Yembitkileri, Tarımsal Göstergeler, Bitkisel Üretim, Hayvansal Üretim The Changes In Polıcy Of Gap Regıon’s Fodder Plants In Last Years ABSTRACT Approximately 28 million hectares of land in Turkey is cultivated and 11.7 % of this area is located in the southeastern Anatolia region. The total land area of region is 7.5 million ha. 43.6 % of this area is used for crop production, 29.4 % of is pastures and 19.2 % of is forest-shrubbery areas. Some 3.2 million ha of the total land area is suitable for agricultural activities and approximately 2.1 million ha total land area has irrigation potential. This area constitutes 20 % of Turkey's total irrigable land economicly. In this study, the change in the last ten years (1997-2007) in agricultural indicators was disputed. The significant increasing of production of fodder plants like Clover, Vetch, Lathyrus and, Corn as second product etc. was observed. If it is looked the changing the number of animals in the GAP region, the decreasing is seen about the number of cattle, sheep and goats. This number is more than average of Turkey. The region’s pastures are regressed because of excessive and irregular grazing for many years. These pastures where the climax plants disappeared are under pressure of heaven erosion. Key words: Southeastern Anatolia Region, Fodder Plants, Agricultural Indicators, Plant Production, Animal Production GĐRĐŞ GAP’ın Tanımı Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak illerinin kapsadığı alan “GAP Bölgesi olarak tanımlanmakta; Güneyde Suriye, Güneydoğuda Irak’la sınırı bulunan bu bölgenin yüzölçümü 75.358 km2’ye ulaşmakta ve ülkemizin toplam yüz ölçümünün yüzde 9,7’sini oluşturmaktadır. Bölgenin yüzölçümü, 75.308 km2’dir ve Türkiye yüzölçümünün % 9,7’sini oluşturmaktadır. Bu alanın yaklaşık 3.2 milyon hektarı tarıma elverişli alanlardır. 1 Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Biyoloji Bölümü (ccevheri@mynet.com) Harran Üniversitesi Ziraat Fak. Tarla Bitkileri Bölümü 3 Harran Üniversitesi Ziraat Fak. Toprak Bölümü 4 Harran Üniversitesi Ziraat Fak. Zootekni Bölümü 2 765 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Güneydoğu Anadolu bölgesi toprakları genelde düzlüklerden meydana gelir. Bölgeyi kuzeyde bir yay biçiminde uzanan Güneydoğu Toroslar kuşatır ve Hakkari dağları ile birleşir. Güneydoğu Torosların eteklerinden Suriye sınırına doğru hafif bir eğimle inen Güneydoğu Anadolu düzlüklerinin kenarları, vadilerle yarılmış platolar halindedir. Orta bölümleri ise ova görünümündedir. Bölge’nin toplam arazi varlığı 7.5 milyon ha dır. Bu alanın % 43.6’sı bitkisel üretim, % 29.4’ü çayır-mera ve % 19.2’si orman-fundalık arazidir. Bölge toplam arazi varlığının 3.2 milyon ha’ lık kısmı ise tarımsal faaliyetlere elverişli olup, yaklaşık 2.1 milyon ha’lık brüt alan sulama potansiyeline sahiptir. Bu alan Türkiye’nin ekonomik olarak sulanabilir arazisinin % 20’sini oluşturmaktadır. Türkiye’de sulanabilir 8,5 milyon hektar arazinin % 20’sini kapsayan Aşağı Fırat ve Dicle Havza’larındaki geniş ovalar da GAP Bölgesi’nde yer almaktadır. GAP Bölgesinin batısı Akdeniz ikliminin etkisinde kalmakla birlikte genel olarak Bölge karasal iklime sahiptir. Yani yazları sıcak ve kurak; kışları ise soğuk ve yağmurlu geçmektedir. Bölgede en yüksek ortalama sıcaklık Ağustos, en düşük ortalama sıcaklık ise Ocak ayında görülmektedir. Ortalama sıcaklık 30 OC’nin üzerindedir. Ortalama minimum sıcaklık ise -4.8 OC ile 4.8 OC arasında değişmektedir. Ülkemizde nisbi nem açısından en düşük değerler Güneydoğu Anadolu Bölgesinde saptanmaktadır. Yıllık ortalama nem değeri Bölge genelinde % 42 ile % 65 arasında değişmektedir. Yaz aylarında ortalama buharlaşma 1500-2500 mm arasında değişmektedir. Tarımsal üretimle çok yakın ilişkisi olan donlu günler bölgede genellikle Kasım sonu veya Aralık ayında başlayıp, Şubat sonu veya Mart ayında son bulmaktadır. Genellikle Ekim ve Nisan ayları arasında ısı 0 OC’nin altına düşebilmektedir. Güneşlenme süresi kış aylarında ortalama 4 saat, yaz aylarında ise 13 saat, yıllık ortalama yağış Fırat havzasında 660 mm, Dicle havzasında 800 mm olarak ölçülmüştür. Yıllık ortalama bakıldığında yaz aylarının son derece kurak geçtiği görülmektedir (Dünya’da, Türkiye’de, GAP’ta Tarım 2005). GAP Bölgesi'nde arazi kullanım kabiliyet sınıflarına göre, Bölgede işlemeli tarıma elverişli (I. II. ve III. Sınıf) arazi miktarı da toplam alanın % 33.2'si kadardır. Kısıtlı işlemeye uygun arazi (IV. Sınıf) de birlikte değerlendirildiğinde Bölge topraklarının % 42.3'ü tarıma elverişli görülmektedir. Mera ve ormana elverişli VI. ve VII. sınıf arazi miktarı ise Bölge arazilerinin % 54'ü civarındadır. Bu araziler genelde dik eğim, şiddetli erozyon, taşlılık, sığ kök bölgesi, kuraklık v.b. sorunlar içermektedir. Bölgenin özellikle “verimli ay” olarak isimlendirilen ve içinden Đpek yolu geçen Gaziantep, Diyarbakır ve Mardin illeri arasında kalan bölümü, kuzeydoğu ve doğudaki arazilere göre daha yumuşak bir topografyaya sahiptir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi toprakları genellikle kireçli ana kayanın özelliklerini taşımaktadır. Bu nedenle Bölge topraklarının çoğunu “Kırmızı Kahverengi Topraklar” ve “Kahverengi Toprak” grupları oluşturur. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin batısında Gaziantep ve Şanlıurfa platoları yer alır. Güneydoğu Torosları yararak bölgeye giren Fırat, geniş platolar alanını ikiye ayırmıştır. Fırat ırmağının batısında kalan kısım 766 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Gaziantep platosu, doğusunda kalan kısım ise Şanlıurfa platosudur. Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki ovalar büyük öneme sahiptir. Güneydoğu Torosların güneyinden başlayarak, eski kara kütlesi olan Arabistan Platformunun kuzeyi arasında bulunan ve tarihte Mezopotamya diye bilinen alanın kuzeyini oluşturan geniş düzlükler mevcuttur. Bölgenin en önemli ovalarından birisi Harran ovasıdır. Ortalama yüksekliği 375 m’dir. Doğusunda Viranşehir Ovası, batısında Suruç Ovası yer alır. Harran ovası arazi tasnifi yapılmış 225.109 ha alanı kaplamaktadır. Ova topraklarının kökeni allüvial ve resüdial topraklardan oluşmaktadır. GAP Bölgesinde Tarım Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin arazi varlığı yaklaşık 7.5 milyon hektar olup, bu alanın yaklaşık 3.2 milyon hektarı tarıma elverişli alanlardır. Bölgenin arazi varlığı ülkemiz arazi varlığının %9.6'sını oluşturmaktadır. Türkiye’nin bölgesel kalkınmaya yönelik en büyük yatırımı olan GAP'ın sulama projelerinin tamamlanmasıyla 1.7 milyon hektar alanın sulamaya açılması hedeflenmektedir. Yaklaşık 2.1 milyon ha’lık brüt alan sulama potansiyeline sahiptir. Bu, Türkiye’nin ekonomik olarak sulanabilir arazisinin % 20’sini oluşturmaktadır. DSĐ Genel Müdürlüğü, Fırat ve Dicle nehir havzalarında, münferit projelerle birlikte, toplam olarak 1.8 milyon ha’lık brüt alanda sulama imkanı oluşturacaktır. Buna ek olarak, Mülga KHGM projelerinin 200 bin ha ve halk sulamalarının ise 100 bin ha brüt alanda sulama potansiyelinin bulunduğu tespit edilmiştir. 2005 sonu itibariyle DSĐ tarafından sulamaya açılan alan 236.019 hektar olmuştur. Çizelge 1: Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Kullanılma Şekline göre Tarım Alanları ĐLLER Gaziantep Adıyaman Kilis Şanlıurfa Diyarbakır Mardin Batman Şırnak Siirt G.A Bölgesi TÜRKĐYE Đşlenen Tarla Alanı Ekilen Nadas 193.979 235.013 52.398 938.218 682.023 288.822 105.715 91.411 46.475 2.634.054 17.562.656 Sebze Alanı (hektar) 18.386 200 8370 90.675 84.689 46.020 3000 1635 24.833 277.708 4.990.882 9915 5183 11.353 20.549 18.296 8494 4252 994 1942 80.978 817.852 Dikili Alan (Hektar) 150.908 38.845 31.159 96.992 24.882 19.322 5156 1996 11.188 380.448 2.655.850 Toplam Alan (Hektar) 373.188 279.241 103.280 1.146.434 809.890 362.658 118.123 95.936 84.438 3.373.188 26.027.240 *Kaynak: Bölge Đlleri Đl Tarım Müdürlükleri 2003 GAP içersinde 7 adedi Aşağı Fırat Havzası’nda ve 6 adedi Dicle Havzası’nda olmak üzere, sulama ve enerji amaçlı toplam 13 proje paketi bulunmakta; 21 baraj ve 17 hidroelektrik santralı ile çeşitli sulama şebekeleri ve tüneller bu kapsamda yer almaktadır. GAP’ın sulama ve enerji amaçlı projelerine; kentsel altyapı, tarımsal altyapı, ulaştırma, sanayi, eğitim, sağlık, konut vb. Konulardaki yatırımlarında eklendiğinde çok yönlü bir gelişme projeleri kompleksi ortaya çıkmaktadır. Uzmanlara göre proje tamamlandığında, yılda 50 milyar m3’ten fazla su akıtan Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde kurulan tesislerle, Türkiye toplam su potansiyelinin % 28’i kontrol altına alınacak, 1,7 milyon hektarın üzerinde arazinin sulanması ve 7476 megavatın üzerinde bir kurulu kapasiteyle yılda 27 milyar kilovatsaatlık elektrik enerjisi üretilmesi sağlanacaktır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2 yılda 5 ürün alınabilen ve dolayısıyla da eşine az rastlanacak nitelikte iklim koşullarına ve verimli topraklara sahiptir. Đşlemeye elverişli arazi miktarı yaklaşık 2477 bin hektar olup, toplam arazinin % 33’ü kadardır. Kısıtlı işlemeye uygun arazi 694,3 bin hektar da hesaba katıldığında, Bölge topraklarının % 42,2’si tarıma elverişli görülmektedir. 767 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ GAP’ın tamamlanmasıyla bölgenin ve ülkemizin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısında, büyük gelişmeler ve değişmeler meydana gelecektir. Kısacası GAP Yukarı Mezopotamya’ya medeniyeti yeniden getirmektedir (Anonim 1950. 1996. 2005). Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Çayır-Mera ve Yem bitkileri Kültürü ve Hayvancılığın Durumu Türkiye’nin tüm bölgelerinde olduğu gibi Güneydoğu Anadolu bölgemizde de çayır-mera varlığı olumsuz bir yapı göstermekte ve özellikle verim açısından çok düşük düzeylerde bulunmaktadır. 600 hektarı çayır olmak üzere toplam 1.045.962 hektar alanı kaplayan çayır-meralar; yanlış amenajman uygulamaları, aşırı ve bilinçsiz otlatmalar sonucu son derece fakir üretim alanlarına dönüşmüş durumdadır. Bir kez biçilebilen bölge çayırlarının verimi ortalama olarak 250 kg/da kuru ot olarak kabul edilmekte ve çayırların toplam verimi yıllık 1,467 ton olmaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin meralarında ise hayvanların yılda dekardan 45 kg kadar kuru ot karşılığı yem tükettikleri dikkate alındığında 1.045.362 hektar alanı kaplayan meralarda yıllık 470.413 ton kg kuru ot karşılığı mera otu üretildiği anlaşılmaktadır. Bölgenin yem bitkileri kültüründen sağladığı kuru ot ile çayırlardan biçilen kuru ot ile karşılaştırıldığı zaman, meraların çok daha büyük bir yem kaynağı olduğu ve en önemli kaba yem kaynağını oluşturduğu ortaya çıkmaktadır. Çizelge 2: Türkiye ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Çayır Mera Alanları. Đstatiski Bölge Birimlari Adıyaman Gaziantep Kilis Şanlıurfa Diyarbakır Batman Mardin Siirt Şırnak GAP Türkiye Toplam Yüzey alanı (ha) 761.014 691.507 152.100 1.858.400 1.555.527 465.498 889.100 540.600 715.200 7.628.946 78.356.238 Çayır-Mera Alanı (ha) 172.078 46.209 11.800 234.357 211.291 71.465 115.447 86.546 96.769 1.045.962 14.616.700 Toplam Yüzey Alanına Oranı (%) 22.6 6.7 7.8 12.6 13.6 15.4 13.0 16.0 13.5 121.2 18.7 Çayır-Mera Alanlarının Türkiye Çayır Mera Alanı içindeki payı (%) 1.2 0.3 0.1 1.6 1.4 0.5 0.8 0.6 0.7 7.2 100.0 *Kaynak: Anonim 2003 Ülkemiz mera alanlarının yaklaşık % 90’ı V-VII. sınıf topraklar üzerinde bulunmaktadır. Ayrıca, çalılık-fundalık arazi olarak istatistiklerde yer alan 7–8 milyon hektar arazinin çok büyük bir bölümü hazine arazisi olup, geniş ölçüde mera olarak kullanılmaktadır. Bu iki farklı arazi kullanım şeklinin (otlak ve çalı-funda) yoğunlaştığı V-VII. sınıf topraklar % 15’in üzerinde eğime sahip, sığ ve taşlı topraklardır. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde de çayır ve meraların durumu ülke genelinden farklı değildir. Ülkemizde çayır-mera alanlarının toplam yüzölçümündeki payı % 18,7 iken, Güney Doğu Anadolu Bölgesi çayır-mera alanlarının bölge yüzölçümüne oranı % 13,7 olup, bu oranla ülkemiz çayır mera alanlarının gerisinde yer almaktadır. Bölgedeki çayır mera alanlarının Türkiye’nin toplam çayır mera alanları içerisindeki payı ise % 7,2 dir. 1997 yılında Türkiye’de toplam tarım alanı 39.242 milyon iken , çayır-mera alanı 12.378 milyon hektardır. Türkiye de 1997 yılında 1.105.100 hektar alanda yem bitkileri üretimi yapılmıştır. 3660 ton dane üretimi, 576.000 ton hasıl üretimi, 2.422.984 ton yeşil ot üretimi ve 1.957.650 ton da kuru ot üretimi yapılmıştır. GAP bölgesinde 1997 yılında 12.557 hektar alanda yem bitkileri ekimi yapılmıştır, 6 ton tane, 681 ton hasıl, 21.562 ton yeşil ot ve 16.148 ton da kuru üretimi yapılmıştır. 768 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Güneydoğu Anadolu Projesi’nin tamamlanması ile GAP bölgesindeki toplam ekilebilir arazi miktarı olan 3.2 milyon hektarın brüt 2.1 milyon hektarının aşamalı olarak sulamaya açılması ile birlikte, bölgenin mevcut ürün deseninin değişmesi olasıdır. Bu sebeple ilk olarak Master Plan ve onu izleyen yılarda yapılan GAP Bölgesel Ulaşım ve alt yapı Çalışmasında 2005 yılı, GAP Bölgesi Tarımsal Pazarlama ve Ürün Deseni Çalışması ile GAP BKP’nın 2010 yılı için olası ürün deseni projeksiyonları yapılmıştır. GAP Bölge Kalkınma Planı öngörüsü olarak yem bitkileri % 15 oranındadır. Çayır-mera ve yem bitkileri kültürünün bu olumsuz yapısına karşın, bölgede farklı cinsten çok sayıda çiftlik hayvanı bulunmaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi üreticileri ülke genelinde olduğu gibi meraya dayalı hayvancılık yapmakta, mera dışındaki yem ihtiyaçlarını sap, saman ve diğer bitki artıklarından karşılamaktadır. Hayvancılık sektöründeki dalgalanma ve belirsizlikler, tarımsal faaliyetinin tamamının hayvancılığa endekslenmesini engellemektedir. Yem bitkileri üretiminin artırılması için öncellikle hayvansal ürünlerin pazarlama sorunlarının çözülmesi, hayvansal ürün fiyatlarının belirlenmesi gerekir. Bölgede yem bitkileri üretimi, bu bitkilerin parasal değerlerinin, çiftçinin gelir kaynağını oluşturan buğday, arpa ve pamuk gibi bitkilerin parasal değerleri aşmasıyla artacağı muhakkaktır. Çizelge 3: Türkiye ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 1997-2007 Yılları Arasında Yem Bitkileri Üretiminin karşılaştırılması 1997 TÜRKĐYE YEM BĐTKĐLERĐ ÜRETĐMĐ (ton) E.A(ha) 545.000 252.000 8.100 217.000 82.500 1.105.100 Ürünler Mısır Fiğ Burçak Yonca Korunga Toplam Dane 1.930 1.730 3.660 Hasıl 576.000 576.000 Yeşil ot 310.000 1.384 1.905.800 205.800 2.422.984 1997 GAP BÖLGESĐ YEM BĐTKĐLERĐ ÜRETĐMĐ (ton) Kuru 336.000 2.150 1.364.000 255.300 1.957.650 2007 TÜRKĐYE YEM BĐTKĐLERĐ ÜRETĐMĐ (ton) Ürünler Mısır(H) Mısır(S) Fiğ Burçak Yonca Korunga Üçgül Toplam E.Alan(ha) 13739.7 255273.5 639177.4 22928.6 534896.5 129895.8 2010.5 1.597.922 Hasıl 302.550 302.550 Silajlık 10.259.595 10.259.595 Yeşil ot 1.282.441 87.683 1.697.645 191.991 3.108.204 Kuru ot 1.614.230 65.590 3.513.945 525.563 11.611 5.634.848 E.A(ha) 6.702 711 3.229 1.878 37 12.557 Dane 3 3 6 Hasıl 681 681 Yeşil ot 1.031 1.094 19.435 2 21.562 Kuru ot 1.329 1.473 13.181 165 16.148 2007 GAP BÖLGESĐ YEM BĐTKĐLERĐ ÜRETĐMĐ (ton) Dane - E.Alan(ha) 74.5 4707.3 40265 16747.2 2735.8 504 65033.8 Dane 143 400 46 446 Hasıl 143 143 Yeşil ot 199.242 76.962 32.275 6600 315.079 Kuru ot 1329 54.811 26.819 4857 87.816 Çizelge 4: Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 1997-2007 Yılları Arasında Yem Bitkileri Üretimi ALAN ĐLLER Adıyaman Batman ÜRÜNLER Yonca Korunga Fiğ Burçak Mısır(Silajlık+H) Yonca Korunga Fiğ Burçak Mısır(silajlık) Yonca 1997 486 125 170 1623 6 5 684 Ekim Alanı (ha) 2007 647.5 22 9814 118 489.5+20 49.6 3495.5 3296.2 580.1 542.5 769 ÜRETĐM Yeşil Ot (ton) Kuru Ot (ton) 1997 2007 1997 2007 5280 797.9 320 138.6 8 2 89 1102 223 869.8 76 150 -(S) 1080.5+14.3(H) 404 163.6 147 3.6 446 909.5 247 1631.7 2700 4275 1580.5(S) 7074 669 9219 103.4 silajlıkl 165.5858 - ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Diyarbakır Gaziantep Kilis Mardin Siirt Şanlıurfa Şırnak Korunga Fiğ Burçak Mısır(silajlık+H) Yonca Korunga Fiğ Burçak Mısır(silajlık+H) Yonca Korunga Fiğ Burçak Mısır(silajlık+H) Yonca Korunga Fiğ Burçak Mısır(silajlık) Yonca Korunga Fiğ Burçak Mısır(silajlık) Yonca Korunga Fiğ Burçak Mısır(silajlık+H) Yonca Korunga Fiğ Burçak Mısır(silajlık) Toplam Y. Oran 36 281 1790 811 3 2571 100 6 37 744 82 309 1 243 525 1583 302 20 14 12.557 33.5 3361.8 484.5 683.1+50 19 2688.2 276.9 1391 24.5(S) 86 506.5 5766.2 249.1 339.5 15355.6 500 549.9 490 3545 2450 1217 652.1 129 107.4 4132.3 886.3+4.5 65.063.8 %518 2 179 3 - 30 2368.8 414.8 2387.3(S) 39 3017.8 1063.7(S) 415 14.3(S) 31.5 24 - - 317 1094 1006 5216 195(H) 392 4(H) 21.725 414 2591.4 50 616 5862 1727.6(S) 910 5829.6 810 6085(S) 566.5 6 5.5 1104 2619.6(S) 48.080.7 % 221 164 758 1473 2913 1 2 582 99 15.148 22.2 500.2 373.8 5 1471 136 24 119.5 301.2 31.7 427 2355 75 577 634.5 150 1798.6 34.5 93.3 291.1 16.459.7 % 108 *Kaynak: Anonim 1997-2007 GAP Bölgesinde Hayvancılığın Yapısı GAP Bölgesinde hayvancılık, büyük oranda doğal mera ve anız otlatmasına dayanmaktadır. Bölgedeki meraların büyük çoğunluğu, kısa ve seyrek otlu koyun merası karakterindedir. Bu topraklar üzerinde koyun, az masraflı yem girdisiyle hayvansal ürün elde etmeye çok uygundur. Diğer bir ifadeyle koyun yetiştiriciliği, ekstansif hayvansal üretim şekliyle, yaygın ve karlı bir ekonomik faaliyettir. GAP’taki sulama yatırımlarının devreye girmesi ile birlikte bitkisel ve hayvansal üretim deseni doğal olarak değişmiş ve değişmektedir. Özellikle sulanan alanlarda bölgenin yerli koyun ırkları düşük verim potansiyelleri ile bitkisel üretim, özellikle endüstri bitkileri ile rekabet edemeyecektir. Bu yüzden sulanan alanlarda ekstansif üretim değil entansif üretime uygun yüksek süt ve döl verimli besi ve karkas kalitesi yüksek büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık yapılması daha uygun olacaktır. Ancak özellikle Harran ovasında özellikle pamuk tarımının yaygınlaşmasıyla, ovada koyun yetiştiriciliğinde büyük azalma olmuştur. Bu yüzden özellikle sulama dışı alanlarda hayvancılık sektörünün canlandırılmasına ve bu yolla topraksız ve az topraklı yoksul çiftçilerin gelir düzeyinin yükseltilmesine hizmet edecek ekstansif koyunculuğun teşvik edilmesi gerekmektedir. Böylece bölgedeki gelişim farklılıklarının azaltılmasına hizmet edileceği gibi, hayvancılık sektörünün geliştirilmesi ile ülke ve bölge ekonomisine de katkı sağlanacaktır. Ülke genelinde olduğu gibi, GAP bölgesinde de Hayvancılık, bitkisel üretime paralel bir gelişme sağlayamamıştır. 1980–2010 döneminde hayvan varlığında, tüm ülke genelinde olduğu gibi, önemli düşüşler gerçekleşmiştir. Yaşanan olağan dışı durumlar ve kırsaldan kentlere yoğun göçler nedeniyle Türkiye geneline göre GAP bölgesinde daha 770 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ yüksek oranlarda azalmalar belirlenmiştir. Anılan dönemde, sığır varlığında % 17, koyun varlığında % 38 ve keçi varlığında da % 39 oranına varan düşüşler görülmüştür. GAP bölgesinde geçtiğimiz yıllarda özellikle koyun ve keçi ıslahı konusunda, gerek kamu kesiminin gerekse özel sektörün bölgede yeterli çalışma yaptığını söylemek olası değildir. Çizelge 5: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 1997-2007 yılları arasında hayvan varlığındaki değişim Büyükbaş 1997-2007 ĐLLER Kültür Yerli Manda Küçükbaş Tek Toynaklı 24.137 / 20639 48.300 / 20.476 - 442.290 / 225.474 25.740/9173 340/3309 1130 / 7000 31.760 / 25.275 130/132 422.460 / 511.857 8050/1633 5680/11.116 19.520/ 31.342 14.410 / 12.661 100/151 531.410 / 477.849 9920/6995 19.590/62.245 183.240/182.669 3.150/2562 1.051150 / 946.217 33.438/13.708 830/884 2000/3373 210 / 140 - 87.600 / 132.000 630/850 Mardin 2400/9242 6090/8469 42.060 / 43.642 - 454.050 / 617.347 23.140/11.786 Siirt 1650/2946 2100/3708 17.540 / 17.836 - 318.240 / 423.823 5520/5045 Şanlıurfa 4280/8506 40.150/31.033 73.020 / 89.769 550/774 1.590690/1.557130 28.380/13.160 Şırnak 470/2204 180/2746 29.040 / 29.345 150/217 409.430 / 415.752 439.580/421.813 4080/3836 5.307.320/5.307.449 150.128/68.918 Adıyaman Batman Gaziantep Diyarbakır Kilis 12.260/16.920 Melez 1997-2007 4090/15.454 15.310/6568 GAP Toplam 32.000/62.075 114.894/170.555 Türkiye2007 3.295.678 4.465.350 3.275.725 84.705 31.748.651 555.823 1.88 3.82 12.87 4.53 16.72 12.40 Y.Oran(2007) *Kaynak: Anonim.1997-2007 GAP bölgesinde son 30 yıl içinde hayvancılık yapan işletmelerin sayısı %24 azalma göstermiş, 317 bin adetten 240 bine düşmüştür. Đşletmelerin ölçeğinin küçük olması hayvancılığın verimli ve karlı bir şekilde yapılabilmesini engellemekte, gerek kamu kesiminin gerekse özel kesimin bölgede sunduğu hayvan sağlığı ve ıslahı hizmetlerinin verimliliğini ve etkinliğini azaltmaktadır (Dünya’da, Türkiye’de, GAP’ta Tarım 2005). SONUÇLAR 1. GAP Bölgesinde sulanan alanlarda özellikle entansif süt sığırcılığının yapıldığı işletmelerde, entansif yapay meralar kurulması gerekmektedir. Mera ıslah çalışmaları sürecinde uygulanacak otlatma kısıtlamalarının ortaya çıkaracağı yem açığını karşılamak amacıyla eş güdümlü olarak tarla tarımında hızla geliştirilmelidir. 2. 25 Şubat 1998 tarihinde çıkan ” Mera Kanunu”, kapsamındaki tesbit, tahdit ve tahsis çalışmaları özellikle GAP bölgesi meralarında hızla tamamlanmalıdır. Yöreye uygun yem bitkisi cins, tür ve çeşitlerini kapsayan araştırma faaliyetlerine hemen başlanmalı, yöre meralarının ıslahında, üstten tohumlama veya yeniden ekim çalışmaları amacıyla kullanılacak mera bitkileri belirlenerek tohumluk üretimi hızlandırılmalıdır. 3. Mera kanununun gerekli kıldığı “Araştırma Birimleri” hemen oluşturulmalı, sadece Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı yapısında yer alacak birimler yerine, üniversitelerin üst düzeydeki çayır-mera uzmanlarını ve alt yapılarını da kapsayan, çağdaş anlamda “ Çayır-Mera Araştırma Enstitüleri” kurulmalıdır. 4. 2000 yılından itibaren yem bitkileri üretimini teşvik etmek amacıyla destekleme çalışmaları başlatılmıştır. Desteklemeler, 2000 yılında 2000/467 sayılı bakanlar kurulu kararı ile yürürlüğe girmiştir. 2005 yılında 2006/992 sayılı Bakanlar 771 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kurulu kararı ile destekleme birim fiyatları Bakanlık tarafından belirlenmiştir. 2010 yılına kadar devam eden bu destekleme çalışmalarından çok olumlu sonuçlar alınmıştır. GAP Bölgesi 1997–2007 yılları arasında ekili alan oranında % 518, yaş ot oranında % 221, kuru ot oranında ise % 108 oranında artış olmuştur. 5. Yem bitkileri üretim miktarı bakımından yapılacak değerlendirmede Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Ülke genelinde üretimi yapılan yem bitkilerinin çok az bir miktarını karşılamaktadır. GAP Bölgesi 1997 yılında, yeşil ot fiğde % 0.33, burçak yeşil otta % 79 ve burçak kuru otta % 68.51 oranlarında yem üretirken; 2007 yılında yeşil ot Fiğde %15.53, burçak yeşil otta % 83.77 ve burçak kuru otta % 83.57 oranlarında yem üretmiştir. Bölgede Kuru Tarım sisteminde ekimi mümkün olan ve geleneksel bitki olması nedeniyle yem bitkisi olarak daha çok burçak tercih edilmektedir. 6. GAP Bölgesi büyükbaş hayvan varlığının illere göre durumuna baktığımızda sırasıyla, Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Adıyaman ve Gaziantep gelmektedir. Küçükbaş hayvan varlığında ise ilk sırayı Şanlıurfa, daha sonra Diyarbakır, Mardin, Gaziantep ve Şırnak almaktadır. Ülkemiz Sığır (kültür) varlığının yaklaşık % 1.88’i, sığır (melez) varlığının % 3.82’si ve sığır (yerli) varlığının % 12.87’si, küçükbaş varlığının % 16.72’ü, manda varlığının 4.53’ü, tek toynaklı varlığının % 12.40’ı (özellikle Şanlıurfa da Arap atı yetiştiriciliği ön plana çıkmaktadır). GAP Bölgesi’nde yer almaktadır. Özellikle geçmiş yıllarda GAP bölgesinden diğer bölgelerimize küçükbaş hayvan satışları yoğun olarak yapılmaktaydı. Bölgedeki hayvansal üretim teşviklerle yeniden canlandırılmaya çalışılmaktadır, fakat şu ana kadar gerek hayvan varlığında, gerekse hayvansal ürün fiyatlarında önemli gelişmeler gözlenmemiştir. Bölgede kültür ırkı ve melezlerinin büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde düşük düzeylerde kaldığını görmekteyiz. Yine GAP bölgesinde Hayvancılık Araştırma Enstitüsü bulunmamaktadır. Bölgedeki Üniversiteler ve bakanlığa bağlı bir veya daha fazla Hayvancılık Araştırma Enstitüsüne ihtiyaç vardır. Yine bölgede gerek arazi varlığı ve gerekse hayvan varlığı ile ön plana çıkan Ceylanpınar T.Đ.M ‘in, hiç olmazsa arazisinin ve hayvan varlığının bir kısmının Hayvancılık Araştırma Enstitüsü’ne ayrılması ve özellikle koyun, keçi ıslahı yönünde araştırmalar yapılması bölge hayvancılığına büyük katkılar sağlayacaktır. 7. GAP bölgesinde sulanan alanların artışıyla ekim nöbeti sistemleri içerisinde kışlık ara ürün olarak Baklagil yem bitkileri yetiştirilmesi teşvik edilmesi, Ülkemizin ve GAP bölgesinin yem bitkileri gereksiniminin karşılanmasında büyük bir açığı kapatacaktır. 8. “Ülkesel ve Bölgesel Mera Yönetim Planlarının” etkin bir şekilde uygulanmaya devam edilmesi, sürdürülebilir verimliliğin sağlanması ve bu alanların yeniden Türk hayvancılığının hizmetine sunulması gerekir. KAYNAKLAR 1. Anonim 1950. Tarımsal Yapı ve Üretim. T.C Başbakanlık D.Đ.E. Yay.,Ankara 2. Anonim 1996. Tarımsal Yapı ve Üretim. T.C Başbakanlık D.Đ.E. Yay.,Ankara 3. Anonim 1997. Tarımsal Yapı ve Üretim. T.C Başbakanlık D.Đ.E. Yay.,Ankara 4. Anonim 2003.Tarımsal Yapı ve Üretim. T.C Başbakanlık D.Đ.E. Yay.,Ankara 5. Anonim 2005. Tarımsal Yapı ve Üretim. T.C Başbakanlık D.Đ.E. Yay.,Ankara 6. Anonim 2007. Tarımsal Yapı ve Üretim. T.C Başbakanlık D.Đ.E. Yay.,Ankara 7. Kaynak: Bölge Đlleri Đl Tarım Müdürlükleri 8. KHGM, Arazi Varlığı Envanter Çalışmalarından Sentezlenmiştir (2000). 9. T.C. Başbakanlık Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge kalkınma Đdaresi Başkanlığı, Mayıs 2005 772 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tarımsal Yayımda Danışmanlık Kavramı Ve Türkiye’de Uygulama Biçimi Cennet OĞUZ1 ÖZET Tarımsal Yayım en az Tarımsal Öğretim ve Tarımsal Araştırma kadar önemli bir konudur. Tarımsal Yayım, Üreticiler ve bilimsel araştırma kuruluşları arasında bir köprü görevi görerek, yeni teknolojilerin üreticiler tarafından kullanılmasını sağlamak ve kullanımdan doğan problemleri de zamanında araştırma kuruluşlarına ileterek çözümünü sağlayan bir süreçtir. Tarımsal yayım örgütlenmiş eğitim içerisinde ele alınan yaygın eğitim şekli olarak ele alınabilir. Çünkü yayım, üreticileri daha iyi yaşam düzeyine ulaştırmak için yeni bilgi ve becerilerin kazandırılmasını amaçlar. Tarımsal yayım teoride çok basit olmakla beraber uygulamada oldukça zor olan bilim dallarından birisidir. Türkiye’de Tarımsal Yayım cumhuriyetli yıllardan günümüze kadar farklı yaklaşımlarla uygulanmıştır. Eylül 2006 yılında çıkarılan Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Yeniden Düzenlenmesine Dair Yönetmelik, Tarımsal Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılmış ve bu yönetmelik kapsamında Türkiye’de 5000’den fazla Tarım Danışmanı kamu dışında çalışmak üzere sertifika sahibi olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Sistemin tarım sektörüne bir takım avantajları olacağı gibi aksayan birçok yanı da bulunmaktadır. Çalışmada, sistemin avantaj ve dezavantajları tartışılarak çözüm önerilerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler; Tarımsal Yayım, Tarım Danışmanı, Yeni Teknoloji The Concept Of Consultant In Agricultural Extension And Its Application Format In Turkey ABSTRACT Agricultural extension is an important issue as well as agricultural education and agricultural research. It served bridge between producers and scientific research organization is a process which provided the use of new technologies by producers and delivered problems arising from the use of new technologies and solutions on time to research institutions. Agricultural extension can be described that it is a non-formal education which takes part in organized education. Because, agricultural extension aims to be gained new knowledge and skills to be reached a better life level the producers. Agricultural extension is one of the sciences that it is very simple in theory but difficult in practice. It has been applied with different approach from the first years of the republic to the present day. “Rearrange about Pertaining of Agricultural Extension and Consulting Services” was prepared by General Directorate of Agricultural Organization and Support in September 2006. The rearrange has ensured more than 5,000 certificates for agricultural consultants for the purpose of work outside the public. There are a lot of aspect failures like a lot of aspect advantage of agricultural extension system. Aim of the study to develop solution about advantage and disadvantages of agricultural extension system Key Words: Agricultural Extension, Agricultural Consulting, New Technology 1.Giriş Bugün içinde bulunduğumuz bilgi çağında süratle bilgi üretimi olmakta ve tarımsal faaliyetlerde bu bilgi üretimi ve teknolojik yeniliklerden etkilenmektedir. Tarım sektörü, özelikle gelişmekte olan ülkelerde ekonomik gelişmenin sağlanmasında önemli görevler üstlenmektedir. Tarımın doğaya olan aşırı bağımlılığı ve kaynakların kıt olması yeni sorunları ortaya çıkarmakta ve çözüm için yeni bilgilerin ortaya konulması gerekmektedir. Bu amaçla üniversiteler, araştırma enstitüleri, yoğun bir bilgi üretimi içindedirler. Fakat ortaya konulan bu bilgilerin anlamlı hale gelebilmesi için bilginin sorun sahiplerine ulaştırılması daha da önemlisi uygulanır hale getirilmesi gerekmektedir. Yani Tarımsal 1 S.Ü. Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü coguz@selcuk.edu.tr 773 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 bilgi tarımsal yayımla anlamlı hale gelmektedir. Buradan araştırma ve yayımın bir bütün olarak algılanması gerekmektedir. Kırsal kalkınmanın gerçekleşmesi adına kırsal halkın ya tarımdaki bilgi ve uygulama düzeylerinin artırılması ya da kırsal alanlarda tarıma alternatif faaliyet imkanların ortaya çıkarılması gerekmektedir. Her iki durumda da kırsal halkın bilgi ve görgü düzeylerini artırması gerekmektedir. Son yıllarda toplumun her kesimindeki değişimlere paralel olarak tarım sektöründe de hızlı bir değişim süreci yaşanmaktadır. Çiftçilerin koşullarında ortaya çıkan değişiklikler, tarımsal yayım sistemlerinin de değişmesini zorunlu kılmaktadır. Tarımsal yayım organizasyonları, kendilerini değiştirmek ve hedef kitlelerinin değişen ihtiyaçlarına uygun hizmet sunmak zorundadırlar. Gelecek yıllarda tarımsal yayım hizmetleri, kim tarafından sunulursa sunulsun, bu kuruluşlar hizmetlerini hedef kitlelerine pazarlamak, başka bir ifade ile diğer hizmet sunucularla rekabet etmek zorunda kalacaklardır. Bu nedenlerle, yayım organizasyonları bugünden kendilerini gelecek yıllarda üstlenecekleri görevlere uygun bir şekilde yapılandırmalı, ihtiyaç duyacakları alt yapıyı kurmalıdırlar. Bu nedenle devlet gelecekte tarımsal yayım faaliyetlerini özelleştirmek ve üreticilerin kendi sorunlarına kendilerinin sahip çıkması için 18/4/2006 tarihli ve 5488 sayılı Tarım Kanununun 9 uncu maddesine dayanılarak “TARIMSAL YAYIM VE DANIŞMANLIK HĐZMETLERĐNĐN DÜZENLENMESĐNE DAĐR YÖNETMELĐK” hazırlanmıştır Bu yönetmelik kapsamında tarımsal danışmanlık kavramı tanımlanarak, tarımsal Yayım faaliyetlerinin üreticilere ulaştırılmasında devletin yanında Sivil Toplum Kuruluşları da yer almaya başladı. Çalışmada tarımsal danışmanlık kavramının tanımı ve dünyadaki uygulamalardan örnekler vererek yönetmeliğin aksayan yönleri burada ele alınmıştır. 2. Dünya’da Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Kavramı Dünya genelinde tüm ülkeler ekonominin temel sektörlerinde, dolayısıyla tarım sektöründe de ortaya çıkan değişim ve gelişmelere paralel olarak yeni düzenlemelere gitmektedirler. Bu düzenlemeler teknik, ekonomik ve sosyal boyutta olabilmektedir. Örneğin; Amerika Birleşik Devletleri tarafından uygulanmakta olan kooperatif yayım sistemi verimsizlik ve vizyon sahibi olmamakla eleştirilmiş ve tarımsal yayım sistemini incelemek problemlerini belirlemek, reorganizasyona ilişkin tavsiyelerde bulunmak üzere bir özel komisyon kurmuştur. Daha sonra bu komisyonun bulguları çerçevesinde Amerika tarımsal yayım sisteminde önemli değişikliklere gidilmiştir. Yine bazı Avrupa ülkelerinde mevcut olan kamu yayım sistemleri korunmakla birlikte tarımsal yayım pazarı diğer hizmet sunuculara da açılmakta, hatta bu tip özel kuruluşların gelişmesi teşvik edilmektedir. Çoğulcu yayım sistemlerinin geliştirildiği ülkelere örnek olarak Almanya verilebilir. Bu ülkede kamunun yanı sıra özel danışmanlık kuruluşları da sistemde yer almaktadır. Yeni Zelanda Tarım ve Balıkçılık Bakanlığına (MAF) bağlı olan tarımsal yayım servisi artık ticari koşullara göre çalışmakta ve ücret karşılığı hizmet vermektedir. Yine Đngiltere Tarımsal Yayım Servisinin (ADAS) uzun yıllar ücretsiz olarak sunduğu hizmetler için kademeli olarak ücretlendirmeye gidilmiştir. Bazı ülkelerde kamu yayım örgütleri, giderlerine çiftçi katkısının sağlanması yoluna gitmektedirler. Örneğin Meksika hükümeti ülkenin kuzeybatı bölgelerindeki büyük çiftçiler için ücretli yayım hizmetlerine başlamış ve bu gelişmenin ülkenin daha az gelişmiş bölgelerine genişletmeyi planlamaktadır. Bazı ülkeler kamu tarafından verilen tarımsal yayım hizmetlerini kupon sistemleri yoluyla özel yayım kuruluşlarına devretmişlerdir (Şili, Kolombiya). Çiftçiler bankadan kredi aldıklarında kendilerine kredi ile birlikte kuponlar verilmekte ve çiftçi özel kuruluşlardan aldıkları yayım hizmetlerinin karşılığını bu kuponlarla ödemektedirler. Böylece verilen kredinin belirli bir miktarı tarımsal yayım hizmetlerine gitmektedir. Hollanda 1990’lı yıllarda tarımsal yayım servisinin (DLV) yarısını özelleştirmiştir. Özelleştirmede yayım personeli ilk yıllarda hükümet desteği de sağlanarak çiftçi örgütlerine aktarılmıştır. Hollanda çiftçisi yeni 774 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yayım servisinin giderlerine çiftçi örgütlerine ödediği üyelik aidatları ve özel olarak aldığı hizmetler için direkt ödeme yaparak katılmaktadır. Çiftçiler üye aidatları yoluyla tarımsal yayım servisinin giderlerinin % 50’sine katılmaktadırlar ve özel hizmetlerin giderlerinin ise tamamını ödemektedirler. AB ülkelerinde, Birliğin kendi koşullarındaki değişme ve diğer taraftan Dünya Ticaret Örgütünün aldığı kararlara üye ülke tarım işletmelerini hazırlamak amacıyla, tarım politikalarında önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda AB Bakanlar Konseyi tarafından onaylanarak Avrupa Birliği Resmi Gazetesinin 21 Ekim 2003 tarihli nüshasında 1782/2003 sayılı bir yönetmelik yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelikte üye ülkelerdeki tarım işletmeleri iki sütuna ayrılmıştır. Birinci sütundaki işletmeler büyük ölçekli işletmeler olup bunlara yönelik politikalarda amaç küresel piyasalarda rekabet etmeyi artırmaktır. Bu amaca yönelik de destekleme araçları oluşturulmuştur. Đkinci sütundaki işletmeler ise küçük işletmeler olup, bunlara yönelik desteklemelerde ise gelir artırıcı politikalar ön plana çıkarılmıştır. Diğer taraftan sadece politik karar ve desteklerle yetinilmemiş ve bu politikalar doğrultusunda çiftçileri bilgilendirecek yayım ve danışmanlık sistemlerinin oluşturulması içinde çalışmalar yapılmıştır. AB’de 2003 yılında çıkarılan bu yönetmelik kapsamında üye ülkelerin 1 Ocak 2007 tarihine kadar tarımsal yayım ve danışmanlık sistemlerini de yapılandırmaları koşulu getirilmiştir. Bu düzenleme kapsamında, üye ülkelerin büyük çoğunluğunda özel tarımsal yayım ve danışmanlık yöntemlerinin uygulanması ve desteklenmesi benimsenmiştir. AB ülkelerinde tarım sektöründe yayım ve danışmanlık yapacak teknik personelin yetkilendirilmesine yönelik üye ülkelerde farklı uygulamalar söz konusudur. Bazı ülkelerde danışmanlık sertifika belgesi alma koşulu getirilmişken, bazı ülkelerde mesela Avusturya’da Sertifikalı Tarımsal Eğitim yanında yayımcıların Tarımsal Pedagojik eğitimi almaları koşulu da bulunmaktadır. Üye ülkelerde genelde sertifika eğitimi verilmesi yaygın olarak yürütülmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’de de tarım sektörünü değişen koşullara uyarlamak ve AB’ne üyelik çalışmaları doğrultusunda sektörel uyum stratejilerini hayata geçirmek amacıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca söz konusu yönetmelik 2006 yılında çıkarılmıştır. Dünya genelinde uygulanan yeniden yapılanma ile ilgili çalışmaların ortaya çıkardığı en önemli sonuç; bu tür çalışmaların şekilsel ve yüzeysel olmasından ziyade, ülkenin kendi koşullarına uygun ve içerik yönünden tamamlanmış ve olgunlaştırılmış yapılandırmalarla söz konusu olduğudur. Bu başarıda en önemli bir diğer faktörde yeni oluşturulan kurum, kuruluş ve vizyonları başarı ile yürütecek insan kaynaklarının yeterli olması veya yetiştirilmesi hususudur. 3. Türkiye’de Tarımsal Danışmanlık Kavramı ve Uygulaması Türkiye’de tarımsal işletme sahiplerinin bilgi, teknik ve yöntemler konusundaki ihtiyaçlarının zamanında ve yeterli düzeyde karşılanması ile ilgili usul ve esasları belirlemek amacı ile hazırlanan “TARIMSAL YAYIM VE DANIŞMANLIK HĐZMETLERĐNĐN DÜZENLENMESĐNE DAĐR YÖNETMELĐK” Yeni tarımsal teknolojilerin üretici kitlesine zamanında ve uygun dozda tanıtılması ve benimsetilmesine dayanmaktadır. Söz konusu bu Yönetmelik; 18/4/2006 tarihinde, 5488 sayılı Tarım Kanununun 9 uncu maddesine dayanılarak hazırlanmıştır. Yönetmelik; kamu yayım hizmetleri ve sivil toplum örgütleri, ziraat odaları, tarımsal danışmanlık şirketleri, serbest tarım danışmanlarınca yerine getirilecek tarımsal yayım ve danışmanlık hizmetlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak; ilke ve kural belirleme, strateji ve program geliştirme, yönlendirme, özendirme, eğitim, sertifikalandırma, belgelendirme, görev ve sorumluluk tanımlama, izleme, değerlendirme, denetim ve yaptırım uygulama görevleriyle ilgili usul ve esasları, tarımdan girdi alan ve tarıma girdi veren kuruluşların ticari faaliyetleri çerçevesinde yapacakları çiftçi bilgilendirme faaliyetlerine ilişkin usul ve esasları kapsamaktadır. Yönetmelikte tarım danışmanı kavramı, sivil toplum örgütlerinde, ziraat odalarında ve tarımsal danışmanlık şirketlerinde istihdam edilen veya tarımsal danışmanlık hizmeti yürütmek üzere kendi nam ve hesabına çalışan ve bu Yönetmelikte 775 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 belirtilen hükümlere göre sertifikalandırılmış kişileri, ifade ederken, serbest tarım danışmanı, kendi nam ve hesabına çalışmak suretiyle tarımsal işletmelere, sivil toplum örgütlerine ve tarımdan girdi alan kuruluşlara tarımsal danışmanlık hizmeti sunan, sertifika sahibi kişileri, ifade etmektedir. Yine yönetmelik kapsamında kooperatifler, üretici birlikleri,dernekler, odalar ve vakıflar da danışmanlık hizmetlerini tarım danışmanı istihdam ederek yürütebilmektedirler. Sistemin düşünce biçimi son derece iyi olmakla beraber uygulamada bazı problemler ortaya çıkmıştır. Her şeyden önce, Đç Anadolu, Orta Anadolu, Doğu Anadolu gibi bölgeler danışmanlık kavramına alışkın olmadıkları için sistemin dışında kalmayı tercih etmişlerdir. Zira, tarımsal danışmanlık desteği tek taraflı olarak 2009 ve 2010 yılı için işletme başına verilmiştir. Çiftçiye verilen bu desteğin içeriği de anlatılmadığı için uygulama başarısız olmuştur. Oysa danışmanlık sisteminin uygulandığı ülkelerde danışmanlık desteği sistem oturuncaya kadar ( bu süre en az beş yıldır) hem üreticiler hemde sistemde yer alan tarım danışmanları, danışmanlık şirketleri, kooperatifler, üretici birlikleri ve Ziraat odaları belirli oranda desteklenmektedirler. Örneğin Almanya danışmanlık sistemini on yıl boyunca desteklemiştir. Tarımsal yayım ve danışmanlık faaliyeti, yayımcının teknik bilgi yanında, iletişim teknikleri, halkla ilişkiler, yörenin gelenek ve göreneklerini, işletmenin bulunduğu çevrenin doğal ve ekonomik koşullarını bilmesini de gerekli kılmaktadır. Türkiye’de tarımsal öğrenimin büyük oranda teknik bilgilere dayalı yapılandırıldığı göz önüne alınırsa, tarımsal yayım ve danışmalık yapacaklara yayımla ilgili yukarda bahsedilen destek bilgilerin verilmesinin önemi ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan bugün dünya genelinde herkes için yaşam boyu öğrenme programlarına verilen önem ve ayrılan fonlarda dikkate alındığında, sahaya çıkacak yayımcı ve danışmanların sertifika eğitim programlarından geçmelerinin önemi net olarak anlaşılmaktadır. Türkiye’de tarımsal işletme sahiplerinin bilgi, teknik ve yöntemler konusundaki ihtiyaçlarının zamanında ve yeterli düzeyde karşılanması tarımsal yayım çalışmalarının temel görevidir. Tarımsal yayımın temel amaçlarından birincisi, tarımda verimliliği ve üretimi artırmasıdır. Tarımsal yayım bu amacına ancak araştırma kuruluşlarından elde edilen bilgi ve tekniklerin üreticilere benimsetilebildiği oranda ulaşabilir. Tarımsal Yayım eğitime, eğitim ise iletişime dayanan faaliyetlerdir. Bu nedenle Tarımsal Yayım faaliyetleri Tarımsal Yayım Eğitimi veya Tarımsal Yayım ve Đletişim olarak ta ifade edilmektedir. Hedef kitle olan çiftçilerin kalkınmasına yardım etmek amacı güden Tarımsal Yayım amaçları da çok yönlü olmak durumundadır. Bu amaçlar eğitimle ulaşılabilecek ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel nitelikte olabilir. Ekonomik amaçlar; gelirin artırılması, sosyal amaçlar; bölgeler ve cinsiyetler arası farklılıkların azaltılması, kültürel amaçlar; katılımcılığın ve hoşgörü kültürünün geliştirilmesi, çevresel amaçlar ise; çevre koruma ve geliştirme bilincinin kazandırılması gibi amaçlardır (Yurttaş,2005). Eylül 2006 yılı itibari ile sivil Toplum Kuruluşları, Özel danışmalık Şirketleri, Kooperatifler gibi kuruluşlara Yayım faaliyetlerinin devredilmesi amacıyla ‘ Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Eğitimi Yönetmeliği ve uygulama Esasları Yayınlanmıştır’. Devlet burada diğer AB ülkelerinde olduğu gibi kontrol, değerlendirme ve desteklemelere yön vermeyi ve gelecekte bütün yayım hizmetlerinde özel sektörün payını artırmayı hedeflemektedir. Yayım faaliyetlerinin zamanında ve yeterli düzeyde kırsal alana götürülebilmesi ve uygulanabilmesi için kırsal alanda üreticilerin örgütlenmesi büyük önem taşımaktadır. Zira, Tarımsal Yayım, tarımla uğraşan kişilerin sosyal, ekonomik ve kültürel yönden kalkınmalarına yardım etmek amacına yönelik, okul-dışında verilen gönüllü bir eğitim sistemidir(Özçatalbaş ve Gürgen, 1998). Üretici yaşadığı ortamda sosyo-ekonomik sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunlar tarımsal veya tarım dışından kaynaklanabilir. Tarımsal sorunlar; küçük arazi, arazi mülkiyet yapısı, çok parçalılık, düşük verimlilik, yetersiz sermaye, ekolojik özelikler, yetersiz tarım bilgisi ve yetersiz yayım eğitimi, eski teknoloji, düşük fiyat ve Pazar gibi konular sayılabilir. Üretici ve ailesi birçok sorunu çözebilmek için çeşitli girişimlerde bulunmaktadırlar. Ayrıca devlet 776 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 üretici sorunlarını çözmek için çeşitli uygulamalar yapmış ve yapmaya devam etmektedir. Kamu ve kamu dışı yayım faaliyetleri ile üreticilere yeni teknikler ve metotlar ulaştırılmakta ve uygulattırılmaktadır. Ve bu hizmetleri götüren Ziraat Mühendisleri, Veteriner Hekim, Teknisyen ve Teknikerler, gelişen teknoloji, zaman, bölge, üretici eğitim düzeyi, bölgede üretilen ürünler, ürünlerin piyasa fiyatları v.b. gibi kriterlere göre kendilerinde var olan UZMANLIK ALANI bilgilerine göre yayım faaliyetlerini yürütmektedirler. 1970-1990’lı yıllar arasında tarımsal üretim ağırlıklı yürütülen yayım faaliyetleri bugün piyasa talepleri de dikkate alınarak değişme göstermiştir. En ilkelinden en gelişmişine kadar her toplum sürekli bir gelişme ve değişme içerisindedir. Sosyoekonomik açıdan sosyal değişme, toplumun belirli bir üretim biçiminden daha ileri bir üretim biçimine geçmesi demektir. Sosyal değişmenin ana etkenlerinden bir diğeri de nüfusun sahip olduğu nicelik ve niteliklerdir. Belirtilen tüm bu etkenler, her hangi bir toplumda belirli bir zaman sürecinde büyük sosyal değişmelere neden olmaktadır. Sosyal değişim içinde olan bir toplumun sosyal, ekonomik ve politik yapısı, kültürü, sosyal örgütleri ve kurumları değişmektedir. Bu değişimler çeşitli sosyal sorunları beraberinde getirmekle birlikte, toplum genellikle ileriye ve daha yüksek bir aşamaya doğru yol almaktadır. Bu nedenle günümüzde tarım danışmanlarının önemi şu şekilde özetlenebilir. • Üreticilere yeni teknikleri benimseme sürecinde kendilerini nelerin beklediğini anlatacak, • Karar vermelerine yardım edecek, • Kendilerine eşlik edecek, • Tarım politikalarının uygulanmasını kolaylaştıracak, • Yeni teknikleri benimsemenin getirdiği stresle baş etmesini öğretecek, Onlara dışarıdan destek olacak Tarım Danışmanlarına ihtiyaç vardır. Đşte gerek Tarım Bakanlığı gerekse Kamu dışında hizmet verecek olan tarım danışmanları gelecekte kırsal kalkınmada önemli rol oynayacaklardır. Bu nedenle tarımsal yayım faaliyetleri ile de danışmanların önemi üreticilere kavratılmalı ve tarım danışmalarından nasıl faydalanmaları gerektiği onlara anlatılmalı ki bu ara geçiş biraz esnek olabilsin. Başlangıçta bu görev yine Tarım ve Köyişleri Bakanlığına, Üniversitelere ve Sivil toplum örgütlerine düşmektedir. Danışmanlık kavramı, ele alınırken hangi alanları kapsayan bir kavramdan bahsettiğimizi ortaya koymak gerekir. 1- Đşletmenin mevcut durum analizi ve istatistikî verilerin ortaya konması. 2- Üretim metotları ve çeşitliliği. 3- Pazarlama, reklam ve tanıtım. 4- Çevreye saygılı üretim anlayışı. Yukarıda da belirtildiği gibi, üretim anlayışının artık son noktaya ulaştığı ve dünya da benimsenmediği gerçeği kabul edilmelidir. Günümüzde yeterince üretim yapamadığından şikâyet eden üreticiler pek yoktur, bunun yerine ürettiğini satamayan ve ürününün elinde kaldığını ifade eden çiftçilerimiz ise büyük bir çoğunluğu oluşturmaktadır. Bu noktada pazar sorunu en can alıcı şekliyle karşımıza çıkmaktadır. Öyleyse Tarımsal Danışmanlık artık ürününü yurtdışı pazarlara ulaştırabilen veya ürettiklerini kendi işletmesinde işledikten sonra işlenmiş mamül olarak piyasaya arz edebilen üreticiler yaratmak zorundadır. Maliyet ve karlılık hesapları yapılmayan, marka olmanın sadece sanayi sektörüne has bir durum olduğu sanılan tarımsal işletmelerde bu değişimlerin yaşanması için öncelikle Tarımsal Danışmanlık kavramının bu gelişmeler ışığında kendini değerlendirmesi ve yapılandırması kaçınılmaz bir görevdir. Tarım danışmalarının önemi ve yeni teknolojilerin benimsetilmesinde ve uygulatılmasında eskiden olduğu gibi günümüz koşullarında da önder çiftçilerden yararlanılmalıdır. Unutulmamalıdır ki kırsal alanda yaşayan insanlar kalkınmadan ülke kalkınmasından söz edilemez. Kırsal kalkınma, 777 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ekonomik ve sosyal amaçların entegrasyonu ile ortaya çıkan bir işlemdir. Kırsal kalkınma yalnızca tarımsal problemleri değil aynı zamanda sosyal ve kurumsal problemleri de çözmeye çaba göstermelidir. Buna göre kırsal kalkınma üreticiyi tüm yönleri ile ele almaktadır. Bu özelikler tarımsal yayımın etkin kullanıldığı sürece kalkınmanın sağlanmasında önemli işlevleri yerine getireceği kaçınılmazdır. Yukarıda da değinildiği gibi, Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Faaliyetleri Üretimden Tüketime, Ürünün işlenmesinden Pazarlanmasına, işletmelerin mevcut kaynaklara göre planlanmasına kadar bir sürü disiplini içermektedir. Türkiye^de 2007-2010 tarihlerinde 5000’den fazla kişi tarımsal yayım danışmanlık sertifikasına sahip olmuşlar ve sistem doğru işlemediği takdirde gençlerin gelecek beklentileri yine yok olacaktır. Kurulan bu sistemin başarılı ve sürdürülebilir olması, büyük oranda bu alana ilişkin düzenlemenin rasyonelliği ile bu alanda çalışacak teknik personelin yetkinliğine bağlı olacaktır. Dolayısıyla, değişiklik yapılması düşünülen bu yönetmeliğin uygulama başarısı için göz önünde bulundurulması gereken temel husus yayım ve danışmalık faaliyetlerini yürütecek teknik personel ile çalışma alanına ilişkin hususların optimal düzeyde yapılandırılması olacaktır. Örnek olarak; Selçuk Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezinde uygulanan sertifika eğitimi programında, 217 tarım danışmanı sertifika almış ve katılımcılarla ilgili gözlenen şu hususlar dikkat çekicidir. • Yayım ve danışmanlık yapacak teknik personelin çiftçilerin mevcut durumlarını analiz edecek metodolojik yöntemler hakkında bilgi sahibi olmadıkları, • Danışmanlık sertifika eğitimine katılan teknik elemanların önemli kısmı iletişim, halkla ilişkiler, beden dili, grup yönetimi gibi yayımı destekleyen konularda yeterli bilgi ve deneyimlerinin olmadığı, • Çiftçilere yönelik olarak yapılacak görsel eğitimde kullanılan broşür, slayt gibi görsel ve yazılı eğitim materyali hazırlama ve sunma konusunda yeterli deneyimlerinin olmadığı, • Katılımcıların önemli bölümünün topluluk önünde konuşma ve eğitim verme deneyimlerinin olmadığı, • Proje hazırlama konusunda bilgi ve deneyimlerinin olmadığı, • Çiftçiye yönelik yayım çalışmalarına büyük oranda kendi teknik bilgileri alanı yanında bütünsel yaklaşım yönlerinin zayıf olduğu, Kendilerini motive edecek dünyadaki yayım ve danışmanlık modelleri konusunda yeterli bilgilerinin olmadığı gibi önemli eksiklikleri bulunmaktadır. Tarımsal Danışmanlık eğitimleri tarım danışmanlarında var olan bilgileri çiftçilere nasıl verebileceklerini ortaya koyması, bir sunuyu yapılandırabilmeleri, toplum karşısında konuşabilmeleri, bu tür eğitim programlarına bağlıdır. Söz konusu eğitim programları ticari kaygılardan uzak, üniversitelerin yayım merkezlerinde belirli disiplin içerisinde verilmesi gerekmektedir. 4. Sonuç 1. AB ülkelerinde yayımcı ve danışmanların eğitim ve pedagoji almalarının zorunlu olması, 2. Nitelikli personelle yayım ve danışmanlık faaliyetlerini yürütmek, 3. Yayım ve danışmanlık yapacak teknik personelin genelde teknik bilgiler alarak yetiştikleri için tarımsal yayım ve iletişim bilgi ve deneyimlerini geliştirmek, 4. Dünyada tarım politikaları, yayım ve danışmanlık sistemleri hakkında yayım ve danışmanlık yapacak kişilerin eğitim düzeylerini artırmak amacıyla, 5. Tarımsal yayım ve danışmanlık sertifika eğitimleri Üniversite Yayım merkezlerine alınarak devam etmeli, 6. Tarımsal yayım ve danışmanlık sertifika eğitimleri sonunda yapılacak sınav Bakanlıkça merkezi olarak yapılmalı, 7. Yapılacak sınav komisyonlarında Üniversitelerden konu uzmanı akademisyenlerin yer alması ve 8. Sınavların tarımsal yayımcı ve danışman personel ihtiyacına göre yapılandırılması gerekmektedir. Türkiye’de 2009 ve 2010 yıllarında işletme başına verilen destekler bazı 778 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 bölgelerde sistemin yürütülmesini engellemektedir. Özellikle Đç Anadolu, Orta ve Doğu Anadolu illerinde üreticiler tarım danışmanının ne olduğunu danışman ile çalışmanın kendilerine ne kazandıracağını bilmemektedirler. Bu bölgedeki üreticilere belirli eğitimler ve bazı yaptırımlar ile üreticiler ve tarım danışmanları birlikte çalışmaya yönlendirilmelidirler. 5. Kaynaklar Anonymous., EU, Verordnung (EG) Nr. 1782/2003 “ gemeinsamen Regeln für Direktzahlungen im Rahmen der Gemeinsamen Agrarpolitik und . Boyacı. M., 1996 . AB ve Türkiye’de Tarımsal yayım, TUAM Yayım serisi 3. Ege Üniv. Basımevi, Bornova, Đzmir. Hoffman, V, “Landwirtschaftliche Beratung Wohin” Vorlesungsskripten Schlotmann, L, Privatisierung von Beratungsdiensten, Margraf Verlag, 1997. Celep,C., 1995 Halk eğitimi, Pegem yayın No:22, ISBN:975-7251-14-3. Ankara Oakley, P., C. Garforfth., 1998. Yayım Eğitim rehberi, No:11 TYUAP Yayınları, seri no: 2 Ankara. Özçatalbaş, O., Gürgen, Y., Tarımsal Yayım ve Haberleşme, Baki Kitabevi, adana,1998 Yurttaş. Z., 2006 Tarımsal Yayım ve Đletişim Teknikleri, A.Ü. Ziraat Fakültesi, Yayın No:67. http://www.tedgem.gov.tr http://www.vnuev.de/ downloads/ 40507_p_bakenhus.pdf. 779 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tarımsal Kalkınmada Tarımsal Üretici Birliklerinin Önemi: Đspir Bal Üretici Birliği Örneği 1 Ertuğrul GÜREŞCĐ ÖZET Bu çalışmada Erzurum Đli Đspir Đlçesi’nde faaliyet gösteren Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin bölgenin tarımsal kalkınmasındaki öneminin tespiti amaçlanmıştır. Bu amaçla birliğin bölgedeki tarımsal alandaki etkinliği, kuruluş amacı ve faaliyetleri, birlik yetkilileri ile yapılan görüşmeler, birlik dokümanları ve diğer ikincil kaynaklarla çalışmanın altyapısı oluşturulmuştur. Çalışmada, birliğin bölgenin başta arıcılık olmak üzere diğer tarımsal faaliyetler içinde öncü rol üstlenebildiği ve bölgenin tarımsal kalkınmasında önemli bir faktör olduğu sonucuna varılmıştır. Anahtar kelimeler: Erzurum, Đspir, tarımsal kalkınma, Bal Üreticiler Birliği The Important Of The Agrıcultural Producer Assocıatıons In Agrıcultural Development: An Example, The Ispır Honey Producers Assocıaton ABSTRACT In this study is aimed to determine of the important in the agricultural development of the religion of the Ispir Honey Producers Association that is activities in Ispir Discrict, Erzurum City. It is made up to under work of the study that are the effect in the agricultural sectors, the aim of established and the facilities of the association in the religion, by using to the meetings with the association authorized, the documents of the association and other secondary sources. In study was came to a conclusion be to an important factor in the development of the religion of the association, furthermore the association will be play a leader role for the beekeeping and other agricultural activities. Keywords: Erzurum, Ispir, agricultural development, The Honey Producers Association 1. GĐRĐŞ Bir bölgenin kalkınması, o bölgede başta insan kaynakları olmak üzere, diğer kaynakların harekete geçirilmesi ve bu kaynaklardan elde edilen katma değerin, insana veya topluma yansımasıyla ifade edilebilir (Maria and Stryszowski, 2009). Kalkınma çok yönlü bir kavram olup ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda bireyin, toplumun veya bölgenin gelişmesiyle açıklanabilmektedir Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde özellikle geri kalmış bölgelerin kalkındırılması ve bu bölgelerdeki yaşam standardının diğer bölgeler seviyesine yükseltilmesi istenen ve ulaşılmak istenen bir hedeftir. (Aslan, 2005; Tolunay ve Akyol, 2006). Türkiye’de geri kalmış bölgelerin kalkınma problemi, bu bölgelerdeki insan faktörünün hareketlenmesine ve diğer bölgelere doğru göç etmesine neden olmaktadır. Bu tür bir göç, geri kalmış bölgelerin terk edilmesine ve kalkınmanın en önemli bileşeni olan yetişmiş insan gücünün diğer bölgelere kaymasına neden olmaktadır (Beauchemin and Shoumaker, 2009; Güreşci, 2010; Güreşci ve Yurttaş, 2008). Bu durum yeni ve daha güç bir kalkınma sorununu da beraberinde getirmektedir. Bir bölgenin kalkınmasında o bölgenin ekonomik altyapısı, insan kaynakları ve diğer faktörler (coğrafi, ulaşım, altyapı vs) önemli rol oynamaktadır (Güreşci, 2005). Bu yüzden bölgelerin dokusuna uygun ve sürdürülebilir kalkınma alternatifleri tartışılmaktadır. 2. BÖLGE HAKKINDA TEMEL BĐLGĐLER Đspir Erzurum Đli’ne bağlı bir ilçedir. Bölge Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer almakta, kuzeyinde Rize, kuzeydoğusunda Artvin (Yusufeli), batısında Erzurum (Pazaryolu), güneybatısında Bayburt, güneyinde Erzurum (Ilıca) ve güneydoğusunda Erzurum (Tortum) ile çevrilidir. Đspir Erzurum’un kuzeyinde Mescit dağlarının kuzey eteklerinde ve Çoruh nehri vadisinde kalmıştır. Rakımı 1050 metre olup; yüzölçümü 1 Atatürk Üniv.Đspir Hamza Polat MYO 25900 Đspir ERZURUM 780 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yaklaşık 2100 Km.2 dir. Türkiye’nin en önemli akarsularından biri olan Çoruh nehri (Yaklaşık 335 Km.) de Đlçe sınırları içerisinde doğup, ilçeyi baştan aşağı ikiye bölmektedir. Đlçenin nüfusu göç nedeniyle sürekli olarak azalmaktadır. 2000 yılında ilçenin toplam nüfusu 29 337 iken bu sayı 2007 yılında 18 381’e, 2008 yılında 17 622’ye ve 2009 yılında 16 885’e düşmüştür (TÜĐK, 2000; TÜĐK, 2010). Đlçe nüfusunun 2000–2009 yılları arasında yaklaşık olarak %42.44 oranında azaldığı ve bu azalışının en önemli sebebinin, ilçede uzun yıllardan beri devam eden ağır ve ileri düzeydeki göç olduğu tespit edilmiştir (Güreşci ve Yurttaş, 2008). 3. BÖLGE KALKINMASININ ÖNEMĐ VE ALTERNATĐFLERĐ Geri kalmış bölgelerin kalkındırılması, ülkelerin öteden beri uygulamış olduğu bir politikadır. Türkiye, ülke bazında gelişmekte olan bir ülke olup kalkınma, bir ülke sorunu olarak değerlendirilmektedir. Bu sorunun çözümüne yönelik cumhuriyetin ilanından günümüze kadar çeşitli tedbirler alınmıştır. Bu tedbirler, ülke bazında olduğu gibi GAP ve DAP gibi bölgesel bazda da ele alınmıştır (Akış ve Akkuş, 2010). Erzurum Đli Đspir Đlçesi de ülkenin kalkınmaya gereksinim duyulan bir bölgesidir. Bölgenin kalkınma gereksinimini doğuran faktörler aşağıdaki gibi özetlenebilir (Güreşci ve Yurttaş, 2008). 1.Bölge kırsal bir bölgedir: Đspir’in kırsal bölge olması özellikle kırsal kalkınma alternatiflerini ön plana çıkartmaktadır. Bölgenin kırsal bir bölge olduğu şu nedenlerden dolayı ortaya çıkmaktadır: a) Nüfusunun 20 000’den az olması (TÜĐK nüfusu 2000 ve aşağısı olan bölgeleri kırsal bölge olarak nitelendirmektedir). b) Bölgenin ekonomik ve sosyal hayatını belirleyen temel unsurum tarım olması. c) Bölgede kırsal yerleşim yerlerinin çok olması (köy ve benzeri yerleşim yerleri) 2. Bölgede ağır ve ileri düzeyde bir göçün yaşanması. 3. Kamu yatırımlarının yetersiz olması. 4. Ulaşım gibi altyapı sorunlarının bölgede mevcut olması. 5. Đstihdam olanaklarının kısıtlılığı Yukarıda ifade edilen gerçekler, Đspir’de ciddi bir kalkınma problemini ortaya koymaktadır. Bu problemin en genel sonucu, bölgede yaşanan köyden kente olan göçlerdir. Đspir için kalkınmasında çeşitli alternatifler ileri sürülebilir. Bu alternatifler belirlenirken; bölgenin coğrafi konumu, iklim şartları, bitki örtüsü, tarımsal potansiyeli, nüfusu (Özellikle yetişmiş işgücü), ulaşım ve altyapı olanakları ve doğal kaynaklar gibi faktörler dikkate alınabilir (Güreşci, 2009). Đspir’in kalkınmasında bu gerçekler ışığında aşağıdaki alternatifler ortaya konulabilir: 1. Kırsal sanayinin geliştirilmesi: Đspirde kırsal sanayinin geliştirilmesi ve kalkınmada bir alternatif olarak ortaya konulması hammadde yetersizliği, ulaşım güçlüğü ve uygun olmayan arazi koşullarından dolayı uygulaması zor görülmektedir (Güreşci, 2009). 2. Kırsal turizmin geliştirilmesi: Kırsal turizmin geliştirilmesi hem bir turizm alternatifi hem de kırsal kalkınma alternatifi olarak değerlendirilebilir. Bölgenin yüksek dağları, akarsuları (Çoruh özellikle), bitki örtüsü, yabani hayvan çeşitliliği kırsal turizmi bölgede bir kalkınma fırsatı olarak ön plana çıkartmaktadır. Ancak kırsal turizm yatırımlarının ve girişimlerinin yetersizliği de kırsal turizmi bölge alternatifleri arasında sınırlandırmaktadır (Güreşci, 2009). 3. Bazı kamu yatırımları: Özellikle Đspir’de bulunan MYO’nun geliştirilmesi ve bu okulun gereksinimi olan başta barınma gibi sorunların çözüme kavuşturulması. 4. Tarımsal kalkınma: Bölgenin temel ekonomik yapısı tarıma dayalıdır. Ancak özellikle arazinin kıt oluşu ve pazarlama gibi problemler bölge tarımını zor durumda bırakmaktadır. Ancak özellikle Kırık bölgesinde uygun mera bulunması, bu bölgede büyük ve küçükbaş hayvancılığı için bir fırsat olarak değerlendirilebilmektedir. Đspir’de tarımsal kalkınma için bazı alternatif tarımsal faaliyetler düşünülebilmektedir. Bu tür 781 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 alternatif tarımsal faaliyetleri bölgede ön plana çıkaran temel faktörler; tarımsal kalkınma dışındaki kalkınma alternatiflerinin uygulama güçlüğü ve uygun olmayan bazı teknik ve coğrafi faktörlerden dolayı bitkisel ve hayvansal üretimin verimli ve gelir getirici olarak yapılamaması. Bu gerçekler doğrultusunda Đspir’de kalkınmada alternatif bazı tarımsal faaliyetleri ön plana çıkmaktadır. Bunlar arasında; arıcılık, tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliği, organik tarım uygulamaları ve su ürünleri yetiştiriciliği ilk akla gelenlerdir. Bölgenin kalkınmasında her bir alternatif, tarımsal faaliyetin uygulama imkânı bulunmakta ancak kalkınma için kısa zamanda daha hızlı bir kalkınma için arıcılık bölgede kendisini daha çok göstermektedir. Arıcılığın bölge kalkınmasında ön plana çıkmasına etili olabilecek faktörlerin başında, bölgenin sahip olduğu bitki örtüsü ve iklim koşulları gelmektedir. Özelikle sadece bölgeye has olan endemik bitki türlerinin bölgedeki varlığı bölge balının değerini arttırabilecek bir gerçektir. Ancak bölgede yapılan sabit ve göçer arıcılık faaliyetlerinin gelişi güzel yapılması, eğitim ve bilgi noksanlığı, tanıtım ve pazarlama sorunları gibi nedenlerden dolayı bölge arıcılığı yeterince gelişmediği söylenebilir (Güreşci ve Karlıdağ, 2009; Karlıdağ ve Güreşci, 2008; Güreşci ve Kutluca, 2002). Bu konuda arıcılığın bölgede yapılması, geliştirilmesi, gelir getirici unsur oluşturulması her şeyden önce bölge arıcılılarının örgütlü olmasına bağlıdır. Bu konuda 2007 yılında bölgede kurulan Đspir Bal Üreticileri Birliği’ne önemli görevler düşmektedir (Anonim, 2010b). 4. TARIMSAL ÖRGÜTLENME VE ÜRETĐCĐ BĐRLĐKLERĐ Đnsanların siyasi partiler, dernekler, sendikalar, vakıflar, kooperatifler, STK (Sivil Toplum Örgütleri), üretici birlikleri şeklinde örgütlenmeleri, demokratik bir kültürün oluşması ile açıklanabilir. Özellikle ortak sorunları ortak ifade edebilme ve yasalar çerçevesinde bir araya gelme, hak aramanın en güzel örneklerindendir. Toplumların en büyük örgütlenme biçimi olan devlet, işleyiş mekanizmasında demokratik örgütlenmelere yasalara çerçevesinde izin verdikçe daha güçlü toplumlar oluşabilmektedir (Özalp, 2010; Yılmaz, 2008). Tarım sektörü barındırdığı nüfus, gıda maddelerini karşılaması ve diğer sektörlere sağladığı hammadde ve iş gücü katkısından dolayı ülkeler için oldukça önemlidir (Karagölge ve ark.1995). Bu kesimin güçlü olması, üretim ve yaratılacak katma değerin artmasına neden olacaktır. Türkiye’de tarım sektöründe çeşitli örgütlenme biçimlerine rastlanmaktadır. Bunlardan kooperatifler ve üretici birlikleri en önemli olanlardandır. 1991 yılında Tarım Baklanlığı bünyesinde kurulan TEDGEM (Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü) Türkiye’deki tarımsal örgütlenmelerin kurumsal kimliğini oluşturmaktadır. TEDGEM tarımsal örgütlenmeleri; kooperatifler, üretici birlikleri, yetiştirici birlikleri, tarım kredi kooperatifleri ve ziraat odaları şeklinde özetlemektedir (TEDGEM, 2010). 4.1. Üretici Birlikleri Türkiye’de 2004 tarihinde çıkarılan 5200 sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu ile birlikte tarımsal üretici birlikleri yasal bir zeminde oluşmaya başlamıştır. Bu kanunda söz konusu birliklerin temel amacı 1. Maddesinde özetle ‘…….üretimi talebe göre plânlamak, ürün kalitesini iyileştirmek, kendi mülkiyetine almamak kaydıyla pazara geçerli norm ve standartlara uygun ürün sevk etmek ……’ şeklinde özetlenmiştir. Yine aynı yasanın 5. maddesinde üretici birliklerinin görevleri ‘……Üyelerinin ürettikleri ürünlerle ilgili piyasa araştırmaları yapmak ve yaptırmak, üyelerinin ürünlerine pazar bulmak, ürünlerin pazara arzını düzenlemek, üyelerine üretim teknikleri, hasat, depolama, paketleme konularında teknik destek sağlamak…….’şeklinde devam etmektir (Anonim, 2010c). Türkiye’de üretici birliklerinin toplam 591 adet olduğu ve bu birliklerin toplam 118 425 üyesi olduğu tespit edilmiştir. Üretici birliklerinin hayvancılık, meyve-sebze, su ürünleri ve organik ürünler ana ürün gruplarında yoğunlaştığı bilinmekte ve birlikler asgari ilçe düzeyindeki yerleşim yerlerinde örgütlenmektedir (TEDGEM, 2010). 782 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 5. ĐSPĐR BAL ÜRETĐCĐLERĐ BĐRLĐĞĐ HAKKINDA GENEL BĐLGĐLER Üretici Birlikleri 5200 Sayılı Kanuna göre ürün ya da ürün grubuna göre kurulabilmektedir. Türkiye’de üretici birlikleri; Meyve Üretici Birlikleri, Sebze Üretici Birlikleri, Süs Bitkileri Üretici Birlikleri, Hayvansal Üretimle Đlgili Üretici Birlikleri ve Tarla Bitkileri Üretici Birlikleri ana ürün gruplarında kurulmuşlardır. Bu ürün grupları içerinde Hayvansal Üretimle Đlgili Üretici Birlikleri’nin sayısı 212 olup Bal Üretici Birliği sayısı 42’dir. Balın dışında Türkiye’de kırmızı et, kanatlı hayvan eti, süt, yumurta, koza, alabalık, iç su ürünleri ve deniz ürünleri grubunda üretici birlikleri kurulmuştur (TEDGEM, 2010). Bal Üreticileri Birliği, Hayvansal Üretimle Đlgili Olan Üretici Birlikleri grubuna girmekte ve bünyesinde arıcılık yapanları toplamaktadır. Đspir ilçesinde tek Erzurum Đlinde ise üç üretici birliğinden birisi olan Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin önemi daha da büyüktür. Bu birlik hakkındaki temel bilgiler aşağıdaki gibi özetlenmiştir. 5.1. Kuruluş Đspir Bal Üreticileri Birliği, 11.05.2007 tarihinde Tarım Bakanlığı’nın 392 Sayılı emriyle Đspir’de 18 bal üreticisi tarafından kurulmuştur (Anonim, 2010b). Birliğin kayıtlarına göre üye sayıları yıllar itibari ile aşağıdaki tablo 4’de verilmiştir. Tablo 1: Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin yıllar itibari ile üye sayıları Yıl 2007 2008 2009 2010 Kaynak: Anonim, 2010b. Üye Sayısı 27 (18 Kurucu Üye) 57 67 74 Đspir Bal Üreticileri Birliği, bölgedeki arıcılık yapan üreticilerin yaklaşık %70.00’ini temsil ettiği tespit edilmiştir. 2010 yılından itibaren birlik Pazaryolu Đlçesi’nden de üye kabulüne karar vermiştir (Anonim, 2010b). Böylece birlik, Đspir ve Pazaryolu Đlçelerini alan geniş bir alanda faaliyet göstermektedir. Birlik üyelerinin toplam 6 280 adet kovanın bulunduğu ve bu sayının bölgedeki kovan sayısının (8 100 adet) yaklaşık %77.58’ini oluşturmaktadır (Anonim, 2010d). Türkiye’de arıcılık genellikle arazisi kıt olan ve herhangi bir kamu kurumundan emekli olanlarca yapıldığı bilinmektedir. Birlik üyelerinin meslek gruplarına göre dağılımı incelendiğinde bunu doğrular nitelikte olduğu görülmektedir (Tablo 2). Tablo 2: Đspir Bal Üretici Birliği’nin üyelerinin mesleklere göre dağılımı (%). Meslek Grubu Emekli Memur Çiftçi Đşçi Esnaf Toplam Sayı 28 9 26 3 8 74 Oran (%) 37.83 12.16 35.13 3.47 10.81 100.00 Kaynak: Anonim, 2010b. Birliğin üyelerinin tamamı erkek olup eğitim düzeyleri ilkokuldan üniversiteye kadar değişmektedir. Eğitim düzeyinin yüksek olması bölgede arıcılığın daha bilinçli yapılmasına ve eğitim çalışmalarından beklenen faydayı arttıracağı umulmaktadır. Birlik üyelerinin eğitim durumlarına göre dağılımları tablo 6’da verilmiştir. 783 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Tablo 3: Đspir Bal Üretici Birliği’nin üyelerinin eğitim seviyeleri ve dağılımı (%). Eğitim Düzeyi Đlkokul Ortaokul Lise Üniversite Toplam Sayı 36 4 28 6 74 Oran (%) 48.64 5.43 37.83 8.10 100.00 Kaynak: Anonim, 2010b. 5.2. Amacı Üretici Birliklerinin temel amaçları 5200 Sayılı yasayla ana çerçevesi çizilmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin temel amacı, en genel ifade ile bölgede arıcılığı geliştirmek, arıcılık yapanların gelirlerini arttırmak ve bölgenin tarımsal kalkınmasında öncü rol üstlenmektedir (Anonim, 2010b). 5. 3. Faaliyetleri ve Planları Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin en önemli faaliyeti, bölgede kurulmuş olmasıdır. Bu bölgedeki tarımsal üreticilerden olan bal üreticilerinin örgütlü olmaları tarımsal üretim ve gelirin artmasına ve sürdürülebilir olmasına olanak vermektedir. Birliğin faaliyet raporlarından anlaşılacağı üzere bugüne kadar; arıcılığın bölgede geliştirilmesine yönelik projeler hazırlamak, arıcılık ekipmanlarını sağlamak, modern arıcılığın uygulanması yönünde girişimlerde bulunmak, ulusal ve uluslararası eğitim çalışmalarına katılmak ve en önemlisi bölge balının standartlarının oluşturularak sertifikalandırılıp piyasaya sürmek yönünde faaliyetlerde bulunmuştur (Anonim, 2010b) 6. ĐSPĐR BAL ÜRETĐCĐLERĐ BĐRLĐĞĐ VE BÖLGE KALKINMASI Đspir’in kalkınma gereksinimini doğuran faktörler ve kalkınma alternatifleri daha önceki bölümlerde açıklanmıştır. Bir bölgenin kalkınmasında bölgenin taşımış olduğu coğrafi, ekonomik, kültürel ve sosyal özellikler oldukça önemlidir. Bu özellikler çerçevesinde bölge için en uygun kalkınma modelinin seçilmesi ve bu modelin uygulanması gerekmektedir. Arıcılık bölge kalkınmasında önemli bir alternatif olarak değerlendirilebilir. Bunun nedenleri bölge gerçeklerine uyması ve sürdürülebilir bir nitelik taşıyabilir olmasıdır. Đspir Bal Üreticileri Birliği her şeyden önce tarım kesiminde yasal bir örgütlenme biçimidir (TEDGEM, 2010). Zaten Türk tarımında en önemli sorunlardan birisi olan örgütlü olmayan çalışan ve üretenin varlığıdır. Bu örgütsüzlük uygulanan veya uygulanması planlanan hedef ve projelerin başarıya ulaşmamasında olumsuz etki yaratmaktadır. Đspir Bal Üreticileri Birliği, Đspir’deki arıcılıları örgütleyen ve bu yüzden arıcıları bir araya getiren ve uygulamadaki politikaları kolaylaştıran ve önünü açabilen bir sistem olarak değerlendirilebilir. Türk tarım politikasının sektörel veya bölgesel bazdaki uygulama araçlarının veya hedeflerinin doğru yere varmasında çiftçi ve üretici örgütleri önemli rol oynamaktadır. Devletin tarımsal desteklemelerde bu ve benzeri birliklere öncelik vermesi veya bu birliğin üyelerinin desteklenmesi önemli bir kalkınma aracı olarak değerlendirilebilir (Yılmaz, 2008). Đspir Bal Üreticileri Birliği ilk olarak bölgedeki arıcıları örgütleyen bir araya getiren ve bu yüzden tarımsal desteklemeleri kolaylaştıran ve hedeflerine varmasını sağlayan bir birliktir. Tarımsal desteklemeler doğru yerde doğru zamanda ve doğru kişilerde yapıldığında tarımda üretim ve gelir artışına neden olacaktır. Üretim, verimlilik ve gelir artışı doğrudan bölge kalkınmasına yansıyacak bir unsur olarak değerlendirilebilir. Đspir Bal Üreticileri Birliği; arıcılık faaliyetlerini üretici, üretim, kovan ve diğer arı ürünlerini kayıt altına alması açısından oldukça önemi rol oynamaktadır. Bu şekildeki kayıt çalışmaları; bölgedeki arıcılık potansiyelinin tespiti, arıcılık hareketlerinin kontrolü, bölgenin bitki örtüsünün korunması ve bölgenin karakterini taşıyan bölgeye özgü 784 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 standartları oluşturulmuş ve geliştirilmiş bal ve diğer arı ürünlerinin oluşmasına neden olmaktadır. Böylece bölgede, bölge dokusuna uygun gelir getirici bir unsur olan arıcılığın gelişmesi sağlanacak ve daha çok yatırım yapılarak kalkınmanın önü açılabilecektir. Đspir Bal Üreticileri Birliği kendisinin bizzat iştirak ettiği ve planladığı birtakım eğitim çalışmalarının içerisinde bulunmuştur (Anonim, 2010b). Eğitim kalkınmanın temel anahtarlarından birisidir. Birliğin katıldığı ve planladığı eğitim çalışmaları ile bilinçli üreticiler oluşturmak ve bilinçli üretim yaparak üretimde, verimde ve kalitede üst standartlara erişmeyi sağlayacaktır. Bu tür faaliyetler bölge kalkınması için öncü rol üstelenebilecek üreticilerin ve üretim metotlarının da yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Birliğin faaliyetlerine bakıldığında bazı projelerin geçmişte hazırlandığı ve bazı projelerin ise planlandığı tespit edilmiştir. Đspir’in bölgesel anlamda ve AB nezdinde yürütülebilecek projelerden yararlanması yatırımların bölgeye ulaşmasında öncü rol üstelenecektir (Anonim, 2010b). Birliğin faaliyetleri doğrultusunda projelerin desteklenmesi bölge kalkınmasında önemli rol oynayabileceği gerçeği unutulamamalıdır. Đspir Bal Üreticileri Birliği; üretim, örgütlenme, eğitim, tanıtım, pazarlama ve insan kaynaklarının geliştirilmesi yönünde yaptığı ve yapacağı faaliyetlerle bölge kalkınmasında rol oynamaktadır. Bu rolü kalkınmanın araçlarını kullanmadaki etkinliğinin arttırılmasıyla daha da artabileceği düşünülmektedir. Đspir Bal Üreticileri Birliği bölge kalkınmasında önemi bir unsur olan tarımsal kalkınmanın bir parçasıdır. Tarımsal kalkınmada Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin önemi aşağıdaki nedenlerden dolayı önem arz etmektedir: 1. Tarımın en az masraflı, yapılması en avantajlı dalarından birisi olan arıcılık üzerine faaliyetleri planlamaktadır. 2. En az örgütlü yapının olduğu tarım sektöründe örgütlenerek ortak sorun, ortak çözüm ve ortak aklı bir araya getiren bir anlayışa sahiptir. 3. Kalkınmanın ekonomik ve sosyal yönünü üretime ve eğitime yönelik yaptığı ve yapmayı planladığı faaliyetler ile ortaya koymaktadır. 4. Üretimi ve gelir arttırmayı hedefleyen bir yapısıyla bölgede istihdam sorununa katkı sağlamayı planlamakta ve bunu başarabilmektedir. 5. Bölgede geri kalmışlığın en önemli sonucu ve sebebi olan göçün önlenmesine doğrudan ve dolaylı katkı sağlamaktadır. 6. Tarımsal desteklemelerden bölgenin yararlanmasında etkinliğin arttırılmasında rol oynamaktadır. 7. Bölge kalkınmasının alternatiflerinden birisi olan tarımsal kalkınma için en önemli ve somut adımların atılmasında rol oynamaktadır. 7. SONUÇ ve TARTIŞMA Kalkınma, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin en önemli sorunlarından birisidir. Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde bölgesel kalkınma veya sektörel kalkınmada önemli bir sorun olarak değerlendirilmektedir. Bölgelerin ekonomik, coğrafik ve sosyal koşullarına uygun olabilecek kalkınma çalışmalarının planlanması gerekmektedir. Đspir Đlçesi yapısı itibari ile tarımsal kalkınmanın kalkınma alternatifleri arasında olduğu bir yerleşim birimidir. Tarımsal kalkınmada bitki ve hayvan yetiştiriciliğinin yanı sıra bölgede daha da ön plana çıkan arıcılığı bölgede geliştirilmesi ve bu yolla bölgenin kalkınmasına katkı sağlanabileceği düşünülmektedir. Bu yönde bölgede 2007 yılında kurulan Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin etkin rol üstlenebileceği bir gerçektir. Đspir Bal Üreticileri Birliği yaptığı veya yapmayı planladığı çalışmalar ile bölge arıcılığının geliştirilmesinde öncü rol üstlenmeyi planlamakta ve bu yönde çalışmalar yapmaktadır. Yapılan çalışmaların sadece bölgedeki arıcılığı değil dolaylı olarak diğer tarımsal faaliyetlerin de (yem bitkileri, çayır-mera, meyve-sebze) gelişmesine yardımcı olacaktır. Çünkü bitkisel üretim ve verimlilik önemli ölçüde arılar vasıtasıyla olmaktadır. Tarım sektöründe uygulanan politikaların başarılı olabilmesi için sektörün çalışanlarının ve üreticilerin üretici birliği gibi örgütlü yapıda olmalarının önemi 785 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 büyüktür. Devletin bu ve benzeri örgütlü yapıları desteklemesi ve teşvik etmesi uyguladığı politikaların ölçülebilmesine ve başarılı olmasına neden olacaktır. Đspir Bal Üreticileri Birliği Đspir’de tarım sektöründe kooperatif dışında örgütlenen yasal bir yapı olup bölge kalkınmasında öncü rol üstelenmeye hazırıdır. 8. KAYNAKLAR Akış, A ve Akkuş, A. 2010. Güneydoğu Anadolu Projesi’nin (GAP) Şanlıurfa’daki göçe etkisi. http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler/) (30.06.2010). Anonim, 2010a. Đspir.www.ispir.gov.tr. (21.06.2010). Dokümanları, Anonim, 2010b. Đspir Bal Üretici Birliği Dökümanları. Anonim, 2010c. Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu. http://www.tmo.gov.tr/Upload/Document/mevzuat/ilgilikanunlar/5200.pdf. (Erişim Tarihi: 31.06.2010). Anonim, 2010d. Đspir Tarım Đlçe Müdürlüğü Verileri, Đspir. Aslan, K. 2005. Bölgesel kalkınma frklılıklarının giderilmesinde etkin bir araç: bölgesel planlama ve bölgesel kalkınma ajansları. Đstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:4, Sayı:7, 275-294. Beauchemin, C. Schoumaker, B. 2009. Are migrant associations actors in local development? a national event-history analysis in rural burkina faso. World development, Volumae:37, Issue:12, 1897-1913. Güreşci, E. 2010. Türkiye’de kentten - köye göç olgusu. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 11 (1) 2010, s77-86. Güreşci, E. 2009. Kırsal Turizmin Kırsal Kalkınmada Önemi: Đspir Đlçesi Örneği. 10.Ulusal Turizm Kongresi, 21–24 Ekim, Mersin. Guresci, E. Karlıdag, S. 2009. Importation of Beekeeping in Rural Development: An Example Ispir County. International Rural Development Symposium’09. September 25-27, Ispir, Erzurum, Turkey. (In press). Güreşci, E. ve Yurttaş, Z. 2008. Kırsal göçün nedenleri ve tarıma etkileri üzerine bir araştırma: Erzurum Đli Đspir Đlçesi Kırık Bucağı Örneği. Tarım Ekonomisi Dergisi, 14 (2): 47 – 54. Güreşci, E. 2005. Doğuanadolu bölgesi’nin göç sorunu. 1. Doğu Anadolu Sempozyumu, 23–25 Mayıs, Elazığ. Güreşci, E. Kutluca, S. 2002. Değişen dünyada ve Türkiye’de arıcılığın önemi. Teknik Arıcılık Dergisi, Sayı:77, 24-27. Karagölge, C. Kızıloğlu, S. Yavuz, O. 1995. Tarım Ekonomisi Temel Đlkeler. Atatürk Üniv.Yayınları No: 801. 221s, Erzurum. Karlıdağ, S. ve Güreşci, E. 2008. Đspir’de Arıcılık ve Göçer Arıcılık Hareketleri, Đspir-Pazaryolu Tarih, Kültür ve Ekonomi Sempozyumu, 26–28 Haziran, Đspir-Erzurum. (Tam metin için basımda). Maria, C. Stryszowski, P. Migration, human capital accumulation and economic developmen. Journal of Development Economics, Volume: 90, Issue: 2, 306-313. Özalp, A. 2010. Sivil Toplum Örgütlerinin toplumsal ve siyasal bakımdan önemi (Dernekler Denetçiliği Yeterlilik Tezi). http://www.icisleri.gov.tr/ortak_icerik/www.icisleri/tez9.pdf (31.06.2010). Tolunay, A. ve Akyol, A. 2006. Kalkınma ve kırsal kalkınma: Temel kavramlar ve tanımlar. Süleyman Demirel Üniv. Orman Fak. Dergisi. Seri: A, Sayı:2, Sayfa:116–127. TEDGEM, 2010. Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü, www.tedgem.gov.tr. (01.07.2010). TÜĐK, 2000. 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı Verileri, Ankara. TÜĐK, 2010. ADNKS (Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi) 2007, 2008, 2009 sonuçları. Yılmaz, H. 2008. Türkiye’de tarım politikalarının demokratikleşmesi ve alternatif tarım Politikaları oluşturulması sürecinde baskı grupları olarak üretici örgütleri. 2. Ulusal Đktisat Kongresi, 20-22 Şubat, Đzmir. 9. TEŞEKÜR Çalışmanın planlanmasında ve hazırlanmasında emeği geçen Đspir Bal Üreticileri Birliği Başkanı Sayın Đhsan KARATAŞ’a teşekkürü bir borç bilirim. 786 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tüketicilerin Market Markalı Gıda Ürünlerine Bakış Açıları: Aydın Đlinde Bir Uygulama Ece AKSU ARMAĞAN1 ÖZET Son yıllarda tüketicilerin satın alma biçimleri, yaşam tarzları, istek ve ihtiyaçlarındaki çeşitlenmeler ve sosyo-kültürel özelliklerindeki değişimler market markalarının gelişmesine zemin hazırlamıştır. Özellikle gıda ürünlerinde üretici markalarına karşı market markalarına giderek artan ilgi, tüketicilerin market markalarına bakış açılarının detaylı bir şekilde incelenmesini gerekli kılmaktadır. Bu doğrultuda çalışmada Aydın ilinde süpermarketlerden alışveriş yapan tüketicilerin market markalı gıda ürünlerine ait alışveriş alışkanlıkları ve bu konudaki çeşitli düşünceleri araştırılmıştır. Tüketicilerin büyük çoğunluğunun market markalı gıda ürünlerine ilgi duyduğu ve market alışverişlerinde tercih ettiği anlaşılmış, market markalı gıda ürünlerine yönelik bakış açılarının duygusal, kalite ve fiyat boyutları yapısına uygunluk gösterdiği faktör analizi ile ortaya konmuştur. Anahtar Kelimeler: Market Markalı Gıda Ürünleri, Tüketici Davranışları Consumers Attıtude Towards Prıvate Label Food Products: The Case Of Aydın Provınce ABSTRACT In the last years, diversifications in the ways of buying, life patterns, demands and needs of consumers, and changes in socio cultural characteristics have triggered development of private label brands. Especially, the increasing interest towards private label products contrary to producer branded products, necessitates outlook of consumers to be examined in detail. Accordingly in this study, buying habits of the consumers who do their shopping in the city of Aydin and their different opinions about this topic have been searched. It has been understood that most of the consumers are interested in private label food products and choose them in their shopping activities. It has been proved by the factor analysis that the point of view of consumers towards private label food products cohere with emotion, quality and price dimensions. Keywords: Private Label Food Products, Consumer Behaviour 1.GĐRĐŞ Son yıllarda yaşanan yoğun rekabet karşısında perakende sektörünün izlediği stratejilerden birisi de market markası stratejisidir. Amerikan Pazarlama Birliği’nin tanımına göre, market markaları perakendeci tarafından sunulan ürün ve hizmetlerin yanı sıra, perakendeciyi rakiplerinden ayıran bir unsurdur. Perakendecinin iş dünyasındaki kendi işareti ve imajıdır (Yurttut, 2001). Market markaları, markalı ürünlerini yüksek kâr marjları ile satan üreticiler ve tüketicilere ucuz ürün sunmak isteyen marketler arasındaki rekabetin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır (Ailawadi ve Keller, 2004). Türkiye’de market markaları kullanımı son yıllarda artış göstermiştir. 2006 yılında %34 olan büyüme hızı 2007’de %41’e çıkmıştır (www.ipsos.com.tr). Bu artışın temel sebebi özellikle gıdaya dayalı zincir perakendeciliğin gelişmesidir (Orel, 2004). Son yıllarda özellikle gıda sektöründe süt ve süt ürünleri gibi satın alma sıklığı yüksek ve tahıl, baklagil ve bitkisel yağ gibi depolanabilir ürünlerde market markalarının giderek yaygınlaştığı görülmektedir (Albayrak ve Dölekoğlu, 2006). 2007 yılında kendi kategorisindeki toplam harcamalardan en yüksek payı alan market markalı ürün kategorisi %4.8 ile gıda ürünleri olmuştur (www.ipsos.com.tr). Market markaları konusu, gerek uluslararası gerekse ulusal pazarlama literatüründe son yıllarda önem verilen bir konudur. Perakendecilikte giderek artan rekabet ve değişen tüketici istekleri, market markalarına karşı tüketicilerin bakış 1 Yrd. Doç. Dr., Adnan Menderes Üni., Nazilli Đktisadi ve Đdari Bilimler Fak., Đşletme Bölümü, Üretim Yönetimi ve Pazarlama ABD., Đsabeyli Yerleşkesi, Nazilli,-AYDIN. Tel: 0-256-3477012 Dahili: 168, e-posta:earmagan@adu.edu.tr 787 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 açılarının detaylı bir şekilde incelenmesini gerekli kılmaktadır. Yapılan çeşitli çalışmalarda market markalarının birçok boyutu incelenmiştir. Özellikle market markalarının üretici markalara göre daha düşük fiyata sahip olması, farklı ekonomik özelliklere sahip tüketicilerin ilgisini çekmektedir. Batra ve Sinha (2000), market markalarına karşı ulusal markaların tercihinde algılanan riskin etkisini ortaya koymuşlardır. Burt (2000), Đngiltere perakendeciliğinde market markalarının stratejik rolünü incelemiştir. Sayman ve ark. (2002), ulusal marka karşısında market markalarının konumlandırılması üzerinde durmuştur. Sprott ve Shimp (2004), market markalı ürünlerin algılanan kalitesini ortaya çıkarmak için ürün testinden yararlanmışlardır. Jonas ve Roosen (2004), organik gıda ürünlerinin market markası etiketi altında sunulmasının tüketicilerce nasıl değerlendirildiğini araştırmışlardır. Ailawadi ve Keller (2004), perakendecilerin marka imajlarını nasıl yarattıklarını ve market markalarının üretici markaları ile olan etkileşimini araştırmışlardır. Bonanna ve Lopez (2005), süt fiyatlarında market markalı ürünlerin etkisini araştırmışlardır. Wu ve Wang (2005), ulusal marka üreticilerin market markası üretmelerinin ekonomik açıdan rasyonel bir karar olduğunu savunmuşlardır. Yurttut (2001), market markalarının bilinirliği ve müşterilerce tanınması üzerinde durmuştur. Kurtuluş ve ark. (2001), tüketicilerin market markalı ürünlerle ilgili tercihlerini belirlemiştir. Özkan ve Akpınar (2003), market markalı ürünlerin, müşteri bağımlılığının oluşturulmasında kilit role sahip olduğunu belirtmiştir. Başka bir çalışma (Bardakçı ve ark., 2003) market markalarının satın alınması ile ürün gruplarının içerdiği riskler arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Yapılan çeşitli çalışmalarda market markalı ürünlere yönelik satın alma davranışlarının çok farklı yönleriyle ele alındığı anlaşılmaktadır. Bu çalışmada tüketicilerin market markalı gıda ürünlerine bakış açıları Aydın ilinde süpermarketlerden alışveriş yapan tüketicilerle yapılan anket sonuçları üzerinden değerlendirilmiştir. 2.TÜKETĐCĐLERĐN MARKET MARKALI GIDA ÜRÜNLERĐ HAKKINDAKĐ DÜŞÜNCELERĐNĐN GRUPLANDIRILMASI Teknoloji ve iletişim sektöründe hızlı gelişmelerin yaşandığı günümüz dünyasında işletmelerin müşterilerinin ihtiyaçlarını ve davranışlarını daha yakından tanımaları, bilgi sahibi olmaları ve gerçekçi tahminlerde bulunabilmeleri, rekabet güçlerini artıracak başarılı stratejiler geliştirmelerinde önemli bir unsurdur. Tüketici davranışlarındaki yeni gelişmeler ve market markalarının kalite anlamında ulusal markalarla rekabet edebilecek düzeye gelmesi, daha uygun fiyata aynı kalitede ürün satın almak isteyen tüketicileri market markalarına yöneltmeye başlamıştır. Bu bağlamda tüketicilerin market markalarına ve özellikle gıda ürünlerinde satın alma davranışları ve bakış açılarının ortaya konması ayrı bir önem kazanmaktadır. Çalışmada tüketicilerin market markalı gıda ürünleri hakkındaki düşünceleri duygusal, kalite ve fiyat düzeyinde gruplandırılmıştır. Duygusal Bakış Açısı; Market markalarının tüketiciler tarafından duygusal yönden algılanması, bu ürünlere karşı geliştirilen sempati düzeyi, satın almaktan duyulan haz ve keyif boyutlarını içermektedir. Market markalı gıda ürünleri hakkındaki duygusal yöndeki düşünceler; “market markalarını sempatik bulurum, market markası satın almak eğlenceli ve keyiflidir, gıda ürünlerine market markalarının bulunması beni sevindirir, market markalı bir ürün aldığımda, her zaman iyi bir alışveriş yaptığımı hissederim, market markalı ürün satın almak, zekice bir iştir” ifadeleri ile ölçülmüştür. Algılanan Kalite; Market markalı ürünlerle ilgili yapılan bir çok çalışmaya göre market markalı ürünlerin algılanan kalitesinin, ulusal markalara göre daha düşük düzeyde olduğu ifade edilmektedir (Richardson ve ark., 1994). Buna göre tüketiciler market markalı ürünleri zayıf kalite imajları nedeniyle olumsuz olarak algılamaktadırlar. Bu tüketicilerin ürünün kalitesini değerlendirirken dışsal işaretleri kullanmasından kaynaklanmaktadır. Dışsal işaretler, fiyat, marka ismi, satıldığı mağaza tipi, tanıtımı, 788 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 tutundurma faaliyetleri, ambalajı, reklâmı gibi ürünle bağlantılı olan ve pazarlama faaliyetleri tarafından belirlenen özelliklerdir (Savaşçı, 2002). Market markalı ürün pazarında perakendecilerin başarılı olabilmek için marka sadakati yaratacak kalitede, üretici markalar ile benzer kalite özelliklerine sahip market markalı ürünler geliştirebilmeleri gerekmektedir (Kılıç ve Çağıran, 2005). Çalışmada market markalarının kalite yönü için; “market markaları yüksek kaliteye sahiptir, market markalı ürünlerin içeriği güvenilirdir, bu güne kadar kullandığım market markalarından memnun kaldım, market markalı ürünlerin her alımda kalitesi aynıdır, market markaları bu güne kadar beni hayal kırıklığına uğratmamıştır” ifadeleri kullanılmıştır. Algılanan Fiyat; Tüketicilerin süpermarketlerde algıladıkları fiyatın, güncel fiyatlardan çok, genele dayalı olduğu ve ürünlerin pahalılığını göreceli olarak değerlendirdiği söylenebilir. Tüketicilerin fiyata olan duyarlılığı, market markası satın alma olasılığının önemli bir belirleyicisidir. Fiyat duyarlılığı özellikle tüketici algılamalarını düşük fiyatlı ürünler lehine etkilemektedir (Delvecchio, 2001). Market markaları genellikle düşük maliyet stratejisi izlemektedirler. Perakendeciler, pazarlama ve tutundurma maliyetlerini düşük tutarak bu maliyet tasarruflarını tüketicilere yansıtmayı ummaktadırlar. Market markalarının algılanan fiyatı, fiyat ortalamaları, zaman içinde fiyatta meydana gelen değişiklikler, promosyon sıklığı/derinliği ve gerçek fiyatın yanı sıra servis ve kalite gibi unsurlardan oluşmaktadır (Ailawadi and Keller, 2004). Araştırma, market markalarının fiyatının algılanmasını ölçmede şu ifadelerden yararlanmıştır; “market markaları ulusal markalara göre daha ucuzdur, market markası satın almak tasarrufludur, market markaları sıklıkla özel indirimlere girmektedir, market markalarını satın alırken genellikle fiyat karşılaştırması yapmam, market markalarının fiyatına göre performansı iyidir”. 3. TÜKETĐCĐLERĐN MARKET MARKALI GIDA ÜRÜNLERĐNE BAKIŞI 3.1. Araştırmanın metodolojisi Araştırmanın ana kitlesini Aydın ilinde yaşayan tüketiciler oluşturmaktadır. Anketin uygulandığı marketler; Tansaş, Migros, CarrefourSA ve Kipa’dır. Araştırmada ana kütlenin tamamına erişmek teknik açıdan mümkün olmadığından, analiz ve yorumlar seçilecek örnek kütle içerisinde bulunacak müşteriler ile sınırlanmıştır. Örneklem, sözü geçen marketlerden alışveriş yapan tüketicilerden oluşmaktadır. Hazırlanan anket formu, yukarıdaki marketlerden alışveriş yapan tüketicilerden kolayda örnekleme yoluyla seçilen 262 kişiye uygulanmıştır. Araştırma, tüketicilerin perakendeci markalı ürünlere yönelik eğilimlerini ve satın alma davranışlarını araştırdığı için betimleyici bir nitelik taşımaktadır. Literatür kısmında da bahsedildiği gibi, market markalı ürünlere yönelik bakış açıları, üç grupta ele alınmıştır. Bu gruplar temel alınarak bu boyutların çoklu yapıya sahip olup olmadığı araştırma modeli sayesinde test edilmiştir. Araştırmada veri toplama yöntemi olarak “Anket Yöntemi” kullanılmış ve yüz yüze görüşme tekniği uygulanmıştır. Anketler cevaplayıcılara araştırmacı tarafından birebir görüşülerek uygulanmıştır. Tüketiciler ankete gönüllülük esasına göre katılmış olup, bu anlamda 262 kişiye ulaşılabilmiştir. Anket formu, konuyla ilgili önceki çalışmalardan hareketle, araştırmaya özgü olarak derlenmiştir. Anket formunda tüketicilerin demografik özelliklerine, market alışverişindeki bazı alışkanlıklarına ve market markalı ürünlere ait fikirlere yönelik 5’li Likert ölçeğine (1 kesinlikle katılmıyorum, 2 katılmıyorum, 3 kararsızım, 4 katılıyorum, 5 kesinlikle katılıyorum) göre hazırlanmış sorular bulunmaktadır. Veri toplanmasına geçmeden önce araştırma örneğini temsil edecek şekilde seçilen 20 kişiye ön anket yapılmış, soruların anlaşılırlığı, soruluş sırası, cevaplama süresi gibi hususlar netleştirilmiştir. 789 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Araştırmanın amaçlarına ulaşmak için ilk aşamada ankete katılan tüketicilere ait tanımlayıcı istatistiklere yer verilmiş, süpermarket alışkanlıkları ve market markaları hakkındaki satın alma ve memnuniyet düzeyleri ortaya konmuştur. Ayrıca, market markalarına yönelik bakış açılarını belirlemek amacıyla faktör analizi uygulanmıştır. Verilerin analizinde SPSS 13.0 programı kullanılmıştır. Market markalarına yönelik tüketici algılamalarının belirlenmesi amacıyla yapılan bu çalışmaya sadece Aydın ilinde bulunan Tansaş, Migros, CarrefourSA ve Kipa mağazalarından alışveriş yapan müşterilerin alınması en önemli kısıtlardan biridir. Buna karşın araştırma sonuçlarının tüm Türkiye’ye genellenmesi gibi bir amaç söz konusu değildir. 3.2. Bulgular Araştırmaya katılan 262 adet tüketiciye ait demografik bilgiler düşük, orta ve yüksek gelir grubuna göre aşağıda sunulmuştur (Çizelge 1). Tüketicinin evine giren aylık toplam geliri 1000 TL ve altında olanlar düşük gelir grubu, 1001-2000 TL arasında olanlar orta gelir grubu ve 2001 TL ve üzerinde geliri olanlar yüksek gelir grubu olarak sınıflandırılmış, ve demografik değişkenlerle aralarındaki Ki-kare değerleri (α=0.05) araştırılmıştır. Çalışmaya katılan kadın ve erkek tüketicilerin sayıları birbirine yakındır. Kadın ve erkek tüketicilerin araştırmada eşit temsil edilmesinin, market markalı ürünlere yönelik düşüncelerin doğru analiz edilmesine yardımcı olacağı düşünülmektedir. Tüketicilerin büyük çoğunluğu bekârdır. Bu grupta yer alan kişilerin bir kısmının yalnız, bir kısmı aileleriyle birlikte yaşadığı düşünülürse, geniş bir ürün yelpazesine sahip market markalı ürünlerin birçoğunu satın aldıkları ve kullandıkları düşünülebilir. Özellikle öğrencilerin, sınırlı bütçeleri için market markalı ürünler son derece önemlidir. Evli tüketiciler de aile bütçeleri için market markalı ürünlere sıklıkla yönelmektedirler. Orta ve yüksek gelir grubundaki tüketicilerin büyük çoğunluğu evlidir. Araştırmaya katılanların büyük çoğunluğu, 26-50 yaş arasındaki tüketicilerden oluşmaktadır. Bu yaş grubunun sağlıklı karar alan ve alışveriş tercihlerini rasyonel yapan bir kitle olduğu düşünülmektedir. Örnek kütlenin eğitim seviyesinin oldukça yüksek olduğu söylenebilir. Eğitim seviyesi artıkça marka bağımlılığının arttığı bilinse de bilinçli tüketicilerin her zaman rasyonel davrandığı ve sınırlı kaynaklarını çeşitli ihtiyaçları arasında paylaştırmak için market markalı ürünleri tercih ettiği görülmektedir. Düşük gelir grubundaki tüketicilerin büyük çoğunluğu lise; orta ve yüksek gelir grubundaki tüketicilerin büyük çoğunluğu ise, lisans ve üzerinde eğitim seviyesindedir. Çalışmada, farklı gelir seviyelerinde çeşitli meslekler de yeterince temsil edilmektedir. Tüketicilerin aile büyüklükleri incelendiğinde, düşük gelir grubunun iki, orta gelir grubunun dört ve yüksek gelir grubunun büyük çoğunluğunun üç kişilik ailelere sahip olduğu tespit edilmiştir (Çizelge 1). Market markalı gıda ürünlerinin satın alınma durumuna bakıldığında, tüketicilerin %15’inin market markalı gıda ürünlerini asla satın almadığı, %27’sinin nadiren, %29’unun bazen, %18’inin sıkça ve %10’unun her zaman satın aldığı Çizelge 2’den anlaşılmaktadır. Araştırmada ayrıca, tüketicilerin süpermarket alışverişlerine ait bazı özellikleri ortaya konmuştur. Bunlar, tüketicilerin markete gidiş sıklığı, markete gitmeden önce alışveriş listesi yapıp yapmamaları, süpermarkete aileleriyle mi yoksa yalnız mı gitmeyi tercih ettikleri ve marka seçiminin alışveriş tutarını etkileyip etkilemediği konusuyla sınırlandırılmıştır. Çizelge 3’e göre, tüketicilerin büyük çoğunluğu (%98) haftada bir kez süpermarkete gitmektedir. Bunu haftada iki kez ve daha fazla gitme seçeneği izlemektedir. Süpermarkete sık gidilmesi, reyonlarda marketin adını taşıyan ürünlerin daha fazla görülmesine ve satın alınmasına neden olmaktadır. Tüketicilerin %56’sının alışverişe gitmeden önce alışveriş listesi yapmasına karşın, %44’lük kısmı liste yapmadan süpermarkete gitmektedir (Çizelge 4). Bu durum, plansız alışveriş yapma ihtimalini artırdığından, gerek market markalı ürünlerin gerekse promosyon yapan üretici markalı 790 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ürünlerin daha fazla dikkat çekeceği düşünülebilir. Planda olmayan alımların alışveriş sepetleri içinde önemli yer tuttuğu dikkate alınırsa (Ailawadi and Keller, 2004), süpermarketlerin ürün çeşitliliğine önem vermeleri gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Çizelge 1. Tüketicilerin Demografik Özellikleri (n=262) Düşük Gelir Orta Gelir Grubu Sayı (%) Grubu Sayı (%) Cinsiyet 40 (50.6) 58 (50.4) Kadın 39 (49.4) 57 (49.6) Erkek Genel 79 (100) 115 (100) Medeni Durum 38 (48.1) 45(39.1) Bekar 37 (46.8) 67 (58.3) Evli 7 (5.1) 3 (2.6) Dul/boşanmış Genel 79 (100) 115 (100) Yaş 28 (35.4) 22 (19.1) 25 yaş ve altı 46 (58.2) 78 (67.8) 26-50 yaş arası 5 (6.3) 15 (13.0) 51 yaş ve üzeri Genel 79 (100) 115 (100) Öğrenim Durumu 21 (26.7) 14 (12.1) Đlköğretim 39 (49.4) 24 (20.9) Lise 19 (24.1) 77 (67.0) Lisans ve üzeri Genel 79 (100) 115 (100) Meslekler 13 (16.5) 16 (13.9) Serbest meslek 14 (17.7) 9 (7.8) Đşçi 12 (15.2) 29 (25.2) Devlet memuru 4 (5.1) 14 (12.2) Emekli 6 (7.6) 19 (16.5) Akademisyen/Öğretmen 12 (15.2) 9 (7.8) Çalışmıyor 18 (22.8) 19 (16.5) Öğrenci Genel 79 (100) 115 (100) Aile Büyüklüğü 4 (5.1) 10 (8.7) 1 kişi 29 (36.7) 20 1(7.4) 2 kişi 16 (20.3) 36 (31.3) 3 kişi 18 (22.8) 40 (34.8) 4 kişi 12 (15.2) 9 (7.8) 5 kişi ve üzeri Genel 79 (100) 115 (100) *p<0.05 Yüksek Gelir Grubu Sayı (%) 0.624 39 (49.4) 29 (42.6) 69 (100) 0.001* 14(20.6) 54 (79.4) 0 (0) 68 (100) 0.019* 10 (14.7) 51(75.0) 7(10.3) 68 (100) 0.000* 4 (5.9) 6 (8.8) 58 (85.3) 68 (100) 0.000* 13 (19.1) 2 (2.9) 37 (54.4) 1 (1.5) 8 (11.8) 1 (1.5) 6 (8.8) 68 (100) 0.000* 2 (2.9) 5 (7.4) 30 (44.1) 25 (36.8) 6 (8.8) 68 (100) Çizelge 2. Tüketicilerin Market Markalı Gıda Ürünlerini Satın Alma Durumu MM Gıda Satınalma Frekans Yüzde Asla 40 15.3 Nadiren 71 27.1 Bazen 77 29.4 Sıkça 47 17.9 Her zaman 27 10.3 Toplam 262 100.0 791 p TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 3. Tüketicilerin Markete Gidiş Sıklığı Markete Gidiş Sıklığı Frekans Yüzde Haftada iki ve daha fazla 77 29.4 Haftada bir 98 37.4 Ayda iki 47 17.9 Ayda bir 33 12.6 Đki ayda bir veya daha az 7 2.7 Toplam 262 100 Çizelge 4. Tüketicilerin Markete Gitmeden Önce Alışveriş Listesi Yapma Durumu Alışveriş Listesi Frekans Yapıyor 147 Yapmıyor 115 Toplam 262 Yüzde 56.1 43.9 100 Tüketicilerin çok büyük çoğunluğu, süpermarkete aile ile birlikte gitmeyi tercih etmektedir (Çizelge 5). Bireysel olarak dikkati çekmeyen ürünler, ailedeki diğer fertler tarafından tercih edilebileceğinden, MM ürünler de alışveriş sepetinde yer alabilirler. Çizelge 5. Tüketicilerin Alışverişe Aile Đle Gitme Durumu Alışverişe Aile ile Frekans Gidiyor 200 Gitmiyor 62 Toplam 262 Yüzde 76,3 23,7 100 Çizelge 6’ya göre, araştırma kapsamındaki tüketiciler, marka seçiminin alışveriş tutarını etkilediğini düşünmektedir. Özellikle kriz dönemlerinde üst gelir grubunun bile bu nedenle daha ucuz olduğu düşünülen market markalı ürünlere yönelmesi, market markalı ürünlerle alışveriş tutarının düşürülmesine yardımcı olabilmektedir. Çizelge 6. Marka Seçiminin Alışveriş Tutarını Etkileme Konusundaki Fikirler Marka Seçimi Alışveriş Tutarını Frekans Etkiler 243 Etkilemez 19 Toplam 262 Yüzde 92.7 7.3 100 Ki-kare testinde gelir gruplarına göre tüketicilerin MM gıda ürünlerinde memnuniyet düzeyleri istatistiksel bakımdan anlamlı bulunmamıştır (Çizelge 7). Çizelge 7. Tüketicilerin Market Markalı Gıda Ürünlerinden Duydukları Memnuniyet Düşük Gelir Orta Gelir Yüksek Gelir p Grubu Sayı (%) Grubu Sayı (%) Grubu Sayı (%) Memnuniyet Durumu 0.088 14 (17.7) 25 (21.7) 14 (20.6) Memnun Değil 22 (27.8) 31 (27.0) 30 (44.1) Kararsız 43 (54.4) 59 (51.3) 24 (35.3) Memnun Genel 79 (100) 115 (100) 68 (100) Market markalarının tüketiciler tarafından algılanmasının çoklu yapıya sahip olup olmadığını belirlemek amacıyla anket formunda yer alan 15 ifadeye faktör analizi uygulanmıştır. Faktör analizine başlamadan önce, verilerin kendi içinde iç tutarlılığa sahip olup olmadığını belirlemek amacıyla güvenilirlik analizi yapılmıştır. Alfa katsayısı (Cronbach’s alfa) 0.89 çıkmıştır. Hesaplanan alfa katsayısı 0.70’den büyük olduğu için geliştirilen ölçeğin güvenilir olduğu söylenebilir. Ölçekte güvenirliği bozan ifade olmadığına karar verilerek, ankette yer alan 15 ifadeye faktör analizi uygulanmıştır. Sonuçlara göre, Barlett test değeri 1840.1’dir. Bu değer, 0.00 anlamlılık düzeyinde geçerlidir. Bu, ana kütle içindeki değişkenler arasında bir ilişkinin var olduğunu gösterir. KMO oranı %91’dir. Bu oranın %60’ın üzerinde olması arzulanmaktadır (Nakip, 2006). Yine faktör analizinde %60’ın üzerinde olması beklenen bir diğer sonuç, varyansı açıklama oranıdır. Bu oran %60.57 bulunmuştur. Özdeğeri birden büyük olan faktörler, toplam varyansın %60.57’sini açıklamaktadır denilebilir. 792 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 8’de görüleceği gibi, değişkenler üç faktör altında toplanmıştır. Ayrıca tabloda faktörlerin ismi ve her bir faktörün güvenirlik katsayısı yer almaktadır. Đlk faktör olan market markalarının duygusal algılanmasında beş ifade yer almakta ve toplam varyansın %42.16’sını açıklamaktadır. Đkinci faktör, market markalarının kalite yönünden algılanmasına yönelik olup, yine beş ifadeden oluşmaktadır. Bu faktör toplam varyansın %11.72’sini açıklamaktadır. Üçüncü faktör, market markalarının fiyat yönünden algılanması olup, bu faktörde de beş ifade bulunmaktadır. Fiyat faktörünün toplam varyansın %6.68’ini açıklamaktadır. Çizelge 8. Market Markalı Gıda Ürünleri Düşünceleri Faktör Analizi Đfadeler Faktör Yükleri Market markası duygusal algılama 0.616 Market markalarını sempatik bulurum 0.503 Market markası satın almak, eğlenceli ve keyiflidir 0.621 Gıda ürünlerinde market markalarının bulunması beni sevindirir 0.700 MM bir ürün aldığımda, iyi bir alışveriş yaptığımı hissederim 0.412 Market markalı ürün almak zekice bir iştir Market markası kalite algılaması 0.659 Market markaları yüksek kaliteye sahiptir 0.729 Market markalı ürünlerin içeriği güvenilirdir 0.607 Bu güne kadar kullandığım market markalarından memnun kaldım 0.520 Market markalı ürünlerin her alımda kalitesi aynıdır. 0.510 Market markaları bu güne kadar beni hayal kırıklığına uğratmamıştır Market markası fiyat algılaması 0.665 Market markaları ulusal markalara göre daha ucuzdur 0.463 Market markası satın almak tasarrufludur 0.643 Market markaları sıklıkla özel indirimlere girmektedir 0.862 MM satın alırken genellikle fiyat karşılaştırması yapmam 0.577 Market markalarının fiyatına göre performansı iyidir Alfa Katsayısı 0.847 0.855 0.640 Faktör analizi sonucunda market markalarının literatüre uygun olarak tüketiciler tarafından çok boyutlu algılandığı ortaya çıkmıştır. Benzer çalışmalara bakıldığında; market markalarına karşı geliştirilen tutum ve satın alma davranışlarında kalite, fiyat ve bilinirliğin etkili olduğu sonucuna varılmıştır (Kelemci, 2002). Orel tarafından yapılan çalışmada ise, market markalarının ulusal markalara kıyasla daha ucuz algılandığı, ulusal markaların daha kaliteli, ancak market markalarının bütünüyle düşük kaliteli olarak algılanmadığı belirlenmiştir (Orel, 2004). Çınar ve ark. (2005) tarafından yapılan bir diğer çalışmada, tüketicilerin market markalı ürünleri fiyat faktörü dışında tercih etme nedenleri araştırılmış, tüketicilerin market markalarını tercih etmeleri için firmaların düşük fiyatın yanı sıra diğer stratejileri de kullanmaları gerektiği önerilmiştir. Kılıç ve Çağıran (2005), market markalı ürünlerin tercihinde tüketicilerin marka değeri algılamalarını araştırmışlar, tüketicilerin market markalı ürünleri daha çok fiyat ve kalite algılamalarına bağlı olarak tercih ettiklerini ortaya koymuşlardır. Sinha ve Batra (1999), tüketicilerin market markalı ürünleri satın almalarında fiyat algılamalarının rolü olduğunu ifade etmiştirler. 4. SONUÇ Teknoloji ve iletişim sektöründe yaşanan hızlı gelişmeler ile birlikte kar amacı güden herhangi bir işletme gibi perakende zincirleri de devamlılıklarını sürdürebilmek için çevrelerine uyum sağlamaya ve çevrelerindeki değişiklikleri tahmin ederek pazardaki talebin yapısını daha iyi anlamaya çalışmaktadırlar. Perakende zincirleri son yıllarda satış ve karlarını yükseltmek, müşterileriyle ilişkilerini güçlendirmek, rakiplerinden daha ucuz ve kaliteli ürünler satarak tercih edilir hale gelmek amacıyla üretici markaların ürünlerini kendi markalarıyla üretip tüm mağazalarında satışa sunmaktadırlar. Tüketicilerin market markalarını tercih etmelerinin temel nedeni bu markaların üretici markalara göre fiyat avantajına sahip olmalarıdır. Ancak market markalarının başarısında yüksek kalite düşük 793 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 fiyattan daha önemli bir paya sahiptir. Kalite, market markalı ürünlerin kalite düzeylerinde farklılıkların olması durumunda önemlidir. Çalışmada, market markalı gıda ürünlerinin memnuniyet düzeyleri incelendiğinde, düşük ve orta gelir grubundaki memnuniyet düzeyinin yüksek gelir grubundan yüksek olduğu anlaşılmıştır. Çalışmada ayrıca, tüketicilerin market markalı ürünlere yönelik algılarının çoklu yapıya sahip olup olmadığının belirlenmesi amacıyla faktör analizi yapılmış, market markalarının duygusal yönden algılanmasının toplam varyansın %42.16’sını, market markalarının kalite yönünden algılanmasının %11.72’sini ve market markalarının fiyat yönünden algılanmasının %6.68’ini açıkladığı ortaya konmuştur. Sonuç olarak market markalarının tüketiciler tarafından çok boyutlu olarak algılandığı belirlenmiştir. KAYNAKLAR Ailawadi, K.L. and Keller, K. L. 2004. Understanding retail branding: conceptual insights and research priorities, Journal of Retailing, (80): 331-342. Albayrak, M. ve Dölekoğlu C., 2006. Gıda perakendeciliğinde market markalı ürün stratejisi, Akdeniz Üniversitesi, ĐĐBF Dergisi, (11): 204-218. Bardakçı, A., Sarıtaş, H. ve Gözlükaya, Đ. 2003. Özel marka tercihinin satınalma riskleri açısından değerlendirilmesi, Erciyes Üniversitesi, ĐĐBF Dergisi, (21): 33-42. Batra, R. and Sinha, I. 2000. Consumer-level factors moderating the success of private label brands, Journal of Retailing, 76 (2): 175-191. Bonanno, A. and Lopez, R. A. 2005. Private label expansion and supermarket milk prices, Journal of Agricultural & Food Industrial Organization, 3 (1). Burt, S. 2000. The strategic role of retail brands in british grocery retailing, Europen Journal of Marketing, 34 (8). Delvecchio, 2001. Consumer perceptions of private label quality: the role of product category charesterectics and consumer use of heuristics, Journal of Retailing and Consumer Services, (8) 239-249. http://www.ipsos.com.tr/staticfiles/files/Private_Label_2007_Report_ipsos_KMG.pdf (29.05.2010). Jonas, A. ve Roosen, J. 2004. Private labels for premium products-the example of organic food, Working Paper EWP 0404, www.food-econ.uni-kiel.de/ (31.05.2010). Kelemci, G. 2002. “Perakendeci Markasına Karşı Geliştirilen Tutum ve Satınalma Davranışlarında Türk-Alman Toplumu Tüketicilerinin Karşılaştırılmasına Yönelik Gıda Sektöründe Bir Uygulama”, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Đşletme Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đstanbul. Kılıç, S., Çağıran, H. (2005), Tüketicilerin market (özel) markalı ürünleri tercihinde marka değeri algılamaları: Çorum’daki perakende zincirine yönelik bir uygulama, Pazarlama Dünyası Dergisi, www.pazarlamadunyasi.com.tr (16.10.2009). Kurtuluş, S., K. Kurtuluş, T. Yeniçeri, ve E. Yaraş, 2001. Perakendeci markası tüketicilerinin tercihleri ve bu tüketicileri ayırmada kullanılabilecek temel değişkenler üzerine bir pilot araştırma, Đ.Ü. Đşletme Đkt. Ens. Dergisi, 12 (38):24-40. Orel, F. D. 2004. Market markaları ve üretici markalarına yönelik tüketici algılamaları, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 13(2): 157-174. Özkan, B., Akpınar, G., 2003. Gıda perakendeciliğinde yeni bir açılım: market markalı gıda ürünleri, Pazarlama Dünyası Dergisi, 17: 22-26. Richardson, P.S., Jain, A. K. ve Dick, A. 1994. Household store brand proness: a framework, Journal of Retailing, 72 (2): 159-185. Savaşçı, Đ. 2002. Tüketicinin perakendeci marka tercihleri: Đzmir hipermarketleri kapsamında bir araştırma, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Đşletme Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đzmir. Sayman, S., Hoch S. J. ve Raju, J. S. 2002. Positioning of store brands, Marketing Science, 21(4): 378397. Sprott, D. E. and Shimp, T. A. 2004. Using product sampling to augment the percevied quality of store brands, Journal of Retailing, 80: 305-315. Wu, C. and C. Wang, C. 2005. A positive theory of private label: a strategic role of private label in a duopoly national-brand market, Marketing Letters, 16 (2):143-161. Yurttut, E. 2001. Perakendeci markası ve bilinirliği üzerine bir uygulama, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Đşletme Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul. 794 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Küresel Kriz Sürecinde Türkiye’de Tarımsal Kredi Etkinlik Ve Uygulamaları Erdoğan GÜNEŞ1 M. Metin ARTUKOĞLU2 ÖZET Tarım sektörüne sağlanılan kredi ve girdi destekleri, tarımsal üretimi doğrudan etkilemektedir. Tarımsal işletmelerde daha çok öz sermaye yetersizliği sürecinde başvurulan kredilerin üretimin devamlılığı ve kalitenin artışı için gerekliliği yadsınamaz. Son yıllarda tarıma yönelik kredi miktarı artmaktadır. Bu süreçte kamu yanında özel finans kuruluşlarının tarıma yöneldikleri görülmektedir. Fakat yaşanan küresel kriz, piyasaları olumsuz etkilemiş, tarımsal kredi kullandırmada bankaların yönelimlerini değiştirmiştir. Bu alanda azalan talep, kredi kurumlarının etkinlikleri yönlendirmiştir. Çeşitli çabalarla ve pazarlama teknikleriyle talebin canlı tutulmasına yönelik önlemler alınmıştır. Bankalar bir yandan işletmelerin geri ödemedeki sorunlarını kredi borçlarının ötelenmesi ve taksitlendirilme ile gidermeye çalışırlarken, diğer yandan kredi kartı uygulamalarında faiz indirimi, geri ödeme süresinin uzatılması gibi kolaylıklar sağlamışlardır. Bu yolla krizin talebe olumsuz etkileri önlenmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Tarım, kredi, finansman, kriz, Türkiye. Agrıcultural Credıt Effıcıency And Applıcatıons In Turkey Durıng Global Fınancıal Crısıs ABSTRACT Provided credit and input support to the agricultural sector directly affect agricultural production. It is incontrovertible necessity that shortage of agricultural farms more equity loans in the process of application of the continuity and quality of production increased. In recent years, the amount of credit for agriculture is increasing. At this period, public and private financial institutions are directed to agriculture. Because of the global crisis, the market has reflected negatively and this situation is influence trends on agricultural credit banks. Declining demand in this area, credit institutions have affected their work. Various efforts and marketing techniques and measures have been taken to keep demand alive. One hand banks meet repayment problem of credit and payment, on the other hand especially the private sector credit agencies faced credit card applications, interest rates, repayment period extending such facilities. At this way, it was tried to prevent over demand of credit during finical crisis. Key Words: Agriculture, Credit, Financial, Crisis, Turkey. GĐRĐŞ Günümüzde tarım sektörü önemini ve önceliğini korumaktadır. Dünyada yaşanan gıda krizi, açlık sınırındaki kitlelerin artması, gıda ürünlerine insan tüketimi dışında endüstriyel talebin fazlalaşması, tarımın önemini bir kez daha hatırlatmıştır. Bu süreçte tarımın krizlerden en az etkilenmesi için kamu ve diğer kurumların önlemler almasını da ortaya koymuştur. Tüm bu nedenlerden dolayı, pazarla bütünleşmesi sürecinin hızlandığı günümüzde, krizlerde son etkilenen, ancak bu sorunlardan da en önce çıkan, güvenli yatırımların yapıldığı sektörlerin başında tarım gelmiştir. Tarımın üretim ve yatırım sürecinde, öz sermayenin gideremediği yabancı sermayenin dış kaynaklardan karşılanmasına da sıkça rastlanılmıştır. Tarım, devlet destek ve sübvansiyonları yanında, kredi kurum ve kuruluşlarıyla sürekli desteklenen bir sektördür. Tarıma kredi sağlayan kaynakların son yıllarda sayısında ve miktarında önemli artışlar yaşanmaktadır. Yerli ve yabancı bankalar kendi portföylerinde tarımsal kredilere artan oranlarda yer vermektedirler. Kurum ve kuruluşlar, yapılan çalışma ve ayrıcalıklı özendirmelerle, tarımın kredi gereksinimini sağlamayı amaçlamaktadırlar. 1 2 Doç. Dr. , Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Dışkapı-ANKARA. Prof. Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Bornova-ĐZMĐR 795 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Genel olarak tarımı finanse edenlerin artışı, sektörün en önemli sorunu olan finansal yetersizliğin paylaşımı ve bu alandaki seçenek artışının ortaya çıkması olumlu işaret olarak algılanabilir. Ancak yaşanan ekonomik, ekolojik ve sosyal sorunlar, bu gelişmeleri geriletmektedir. 2008 yılında hızla artan girdi fiyatları, kuraklık ve küresel ekonomik kriz tarım ürünlerinin ihracatında ve ürün fiyatlarındaki gerilemeler, bir yandan tarım işletmelerini diğer yandan da tarıma yönelik finansman faaliyetlerde bulunan kurumları olumsuz etkilemiştir. Tarım işletmeleri yabancı sermaye olarak edindikleri tarımsal kredilerden yararlanmada tereddütler yaşamakta, bankalar da geri ödeme ve risk açısından kaynak sıkıntısı çekmişlerdir. Tarım kredisi kullandırmaya yeni başlayan bankaların ise son yıllarda tarımda ve küresel kriz nedeniyle piyasalarda yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle 2008 yılının özellikle ikinci yarısından itibaren tarımsal kredi kullandırmada isteksiz davrandıkları gözlenmiştir (Güneş 2009). Bu araştırma, yaşanan küresel krizin kurum ve kuruluşların tarımsal kredi politikalarındaki değişimi, geri çekme veya özendirme etkinliklerini, kredileme davranışları ve alınan önlemleri (vade uzatma, taksitlendirme vb.), ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu süreçte tarım işletmelerinin kredi kullanımı ve yaşanan olumsuz sürecin bu kullanımı etkileme düzeyi, bankaların aldıkları önlemler değrlendirilecektir. TÜRKĐYE’DE TARIMSAL KREDĐ PĐYASASI VE GELĐŞMELER Dünyayı etkileyen 2008 finansal kriz sürecinde tarım sektörü, “tampon sektör” görevi üstlenmiş ve diğer sektörlerdeki büyüme kayıplarının hızını yavaşlatmıştır. Türkiye’de 2000'li yıllardan itibaren düşmekte olan tarım sektörü istihdamı, küresel ekonomik krizle birlikte artmış, 2007 yılında 4,8 milyondan 2009 yılında 5,3 milyona çıkmıştır. Kriz, işsiz kalanları tarım sektörüne geri yöneltmiştir. Tarım sektörü son yıllarda kuraklığında etkisiyle 2007 yılında ciddi bir küçülmenin ardından, 2008 ve 2009 yıllarında reel sektöre göre iyi bir büyüme performansı göstermiştir (Şekil 1). Hatta son yıllarda görülen bu büyeme sayesinde ekonomiyi tarım yönlendimiştir denilebilir. Tarımdaki bu gelişmeler üreticinin tarımsal kredi talebini de etkilemektedir. Türkiye’de tarımsal kredi sistemi, uzun yıllar T.C. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla yürütülmüştür. T.C. Ziraat Bankası’nın özelleştirilmesine ilişkin öneriler, 1997 yılında Dünya bankası heyet raporuna konu olmuş, raporda tarım kredilerinin faiz oranlarının piyasa faiz oranları düzeyine çekilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Tarımsal kredilerin sübvansiyonu yoluyla yapılan desteğin ortadan kaldırılması IMF’ye verilen niyet mektuplarında düzenli olarak yer almıştır. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nda ise T.C. Ziraat Bankası için Hazine’ye düzenli olarak rapor verecek siyasibağımsız bir Yönetim Kurulu oluşturulması önerilmiş olup, 2001 yılında gerekli atamalar yapılmıştır. Reel 12 Tarım 10 8 6 4 2 0 -2 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 -4 -6 -8 -10 Şekil 1. Tarım Sektöründeki Büyüme Oranı ve Reel Büyüme ile karşılaştırılması 796 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kaynak: tuik.gov.tr 2009. Tüm bu gelişmelerin arka planında, tarımsal kredi desteklemelerinin bir kara delik oluşturduğu düşüncesi yatmıştır. Süreç içinde, enflasyon ve faiz oranlarında yaşanan düşüşe paralel olarak, tarımsal kredilerin faiz oranları da düşürülmüştür. T.C. Ziraat Bankası verilerine göre, 2002 yılında %59 olan tarımsal kredi faiz oranları, 20032006 aralığında sırasıyla %39, %28, %20 ve %17,5 olmuştur (Özkaya vd. 2001). Son yıllarda tarımsal kredi cari faiz oranlarından kredi konuları itibarıyla belirlenen oranlarda indirim yapılmak suretiyle sübvansiyonlu tarımsal kredi kullandırılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda uzun süre tarım kredilerini kesen Banka, piyasa faiz oranları üzerinden tarımı kredilendirmeye yeniden başlamıştır (Özkaya vd. 2010). Ancak özellikle organik tarım, hayvansal üretim, su ürünleri, tarımsal sulama, örtü altı yetişrtiricilik, tarımsal mekanizasyon gibi alanlarda bu faiz oranı %7-10,5 arasında uygulanmıştır. 2004 yılında, 25.02.2004 tarih ve 25384 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2004/6840 sayılı Bankalar Kurulu Kararı, 2005 yılında, 18.01.2005 tarih ve 25704 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2005/8378 sayılı Bankalar Kurulu Kararı, 2006 yılında, 31.12.2005 tarih ve 26040 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2005/9839 sayılı Bankalar Kurulu Kararı, 2007 yılında, 01.12.2006 tarih ve 26363 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2006/11201 sayılı Bankalar Kurulu Kararı, 2008 yılında, 30.12.2007 tarih ve 26742 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2007/13045 sayılı Bankalar Kurulu Kararı kapsamında üreticilere Banka tarafından subvansiyonlu kredi kullandırılmıştır. 2004 yılında başlatılan sübvansiyonlu kredi uygulaması kapsamında üreticilere cari faiz oranlarından %25 ile %100 arasında değişen oranlarda indirim yapılmak suretiyle (yıllık %0 ile %13,125 arasında değişen faiz oranları ile) 2007 yıl sonuna kadar 835.685 üreticiye 9.999 milyon TL kredi kullandırılmıştır (Anonim 2010/a). Kriz ortamında, 2008/13881, 2009/14804, 2010/418 sayılı Bakanlar Kurulu kararında, düşük faizli yatırım ve işletme kredisi kullandırılması, borç ertelenmesi ve nakdi desteğin hibe şeklinde verilmesi, sel zararı ile siğorta kapsamı dışında don afetleri nedeniyle zarara uğrayanlara destek ve borç ertelenmesi gibi konular kapsama alınmıştır. Türkiye’de 2004 yılında toplam tarımsal kredilerin %98’ini sağlayan T.C. Ziraat Bankası’nın tarım kredilerindeki payı 2007 yılında %47’ye kadar gerilemiştir. Aralarında tümüyle yabancı ya da yabancıların çeşitli oranlarda mülkiyet payına sahip olduğu bankaların da bulunduğu özel bankaların tarım kredi hacimleri ise 2007 yılında %47’ye ulaşmıştır (Günaydın 2009). Türkiye’de faaliyet gösteren bankaların toplam kredi hacimlerinin 2004 yılında 97.795 milyon TL, 2005 yılında 150.285 milyon TL, 2006 yılında 226.261 milyon TL ve 2007 yılında 297.039 milyon TL’dir (bbdk.gov.tr, 2010). Genel olarak Türkiye’de bankaların tarım sektörüne kullandırdığı yurt içi kredilerin 2009 yılı sonu itibariyle %4,04’ünü, Mayıs 2010 itibariyle ise %4,03’ünü tarımsal krediler oluşturmaktadır (Çizelge 1). Çizelge 1. Türkiye’de Banka Kredilerinin Dağılımı (000 TL) 31 Aralık 2009 Ticari ve Bireysel Krediler 233.800.014 Tarımsal Krediler 9.440.971 Küçük. Esnaf ve Sanatkar Kredileri 6.497.493 Konut Kredileri 1.184.299 Diğer Krediler 1.400.167 TOPLAM YURT ĐÇĐ KREDĐLERĐ 252.322.944 28 Mayıs 2010 259.784.219 10.467.450 6.529.471 1.172.379 1.543.290 279.496.809 Kaynak: (tcmb.gov.tr, 2010) Anonim 2010. Üretici Banka Kredileriyle Yeniden Hayat Buluyor, Đzmir Ticaret Borsası Dergisi, s.13, Nisan-Haziran 2010. 797 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Dünyada yaşanan gıda krizi ile birlikte tarım ve gıda fiyatlarındaki yükseliş, çevreye olan duyarlılık, sürdürülebilir çevre anlayışının gelişimi ve sağlıklı ürünlere ilginin artması sonucunda giderek daha da önemli hale gelen tarım sektörüne yatırım yapanların sayısı yükselirken, tarıma ilgisi artan bankaların ürün ve hizmetleri de fazlalaşmıştır. Bu gelişim, Türkiye’de tarım sektörünü finansal açıdan uzun yıllar kredilendiren T.C.Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinin yanına özel bankaların da gelmesini tetiklemiştir. 2001 ekonomik krizi ile ciddi olarak daralan ticari kesim finansal pazarı, tarım sektöründe yaşanan gelişmeler, tarım ve gıdanın stratejik öneminin kavranması ile özel bankaların tarıma daha çok kaynak ayırmaya ve bu alanda karlılıklarını artırmaya başlamışlardır. Diğer yandan bankalar tarafından birçok sektördeki daralmalar göz önüne alındığında, tarım çok daha bakir ve gelecek vaat eden bir sektör olarak da algılanmaktadır. Tarımsal alanda, özellikle üreticilerin borçlarını zamanında ödeme konusunda hassas davranmaları da, bankalar için diğer çekici bir unsur olarak da algılanmaktadır. Şüphesiz son yıllarda yatırımcıların tarım ve özellikle hayvancılık alanında yatırım yapma isteklerinde görülen artış da bu açıdan dikkate değerdir. Sözü edilen gelişmeler sonucunda, Türkiye’de tarım piyasası içerisinde özel bankacılığın uygulamaları artış göstermiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre; tarım sektörüne yönelik krediler 6 yıl içinde 3 kat artmış, 2009 yılında toplam krediler 15,2 milyar TL düzeyine erişmiştir. Açılan nakdi kredilerin %65,97’si kısa vadeli, %34,03’ü ise orta ve uzun vadeli krediler olarak verilmiştir (Tablo 1). Bu arada son dönemde ekonomik krize paralel olarak piyasalarda yaşanan daralma ve ödemelerdeki gecikmeler üreticiyi zor durumda bırakırken, takipteki kredilerde de artışlara yol açmıştır. Nitekim 2004 yılında toplam nakdi kredilerin %4,10’u takipteki kredilerden oluşurken, ekonomik krizin ve kuraklığında etkisi ile bu oran 2009 yılında %5,73’e yükselmiştir (Çizelge 2). Çizelge 2. Bankacılık Sektörünce Tarıma Verilen Krediler (000 TL) Yıl Kısa Orta ve Açılan Takipteki Toplam Vadeli Uzun Nakdi Nakdi Nakdi Nakdi (1) Vadeli Krediler Krediler Krediler Nakdi (2) (1+2) (3) (1+2+3) 2004 2.427.377 2.467.623 4.895.000 209.228 5.104.228 2005 3.688.646 3.121.448 6.810.094 149.266 6.959.360 2006 4.908.775 2.574.141 7.842.916 329.683 7.812.599 2007 5.913.172 3.643.567 9.556.739 275.952 9.832.691 2008 7.330.797 5.107.117 12.437.914 411.835 12.849.749 2009 9.481.634 4.891.712 14.373.346 873.122 15.246.468 Gayri Nakdi Krediler 341.001 451.486 1.001.973 633.543 876.644 1.035.154 Kaynak: (bbdk.gov.tr, 2010) Anonim 2010/b. ‘Üretici Banka Kredileriyle Yeniden Hayat Buluyor’, Đzmir Ticaret Borsası Dergisi, Nisan-Haziran s.13, 2010 Tarım sektöründe kamu yanında kredi verme yarışında birçok banka yer almaktadırlar. Bu alanda çok ciddi bir rakbet ortamı doğmuştur. arıma hizmet vermek üzere birbirleriyle rekabete girişmiştir. Banka bilançolarında tarım kredilerinin payı bugün önemli oranlara ulaşmış durumdadır (Çizelge 3). BBDK kayıtlarından 3’er aylık dönemlerle, 2009 sonu ve 2010 yılı başında banka ve finans kuruluşlarının, bakiye tutarlarına göre tarımsal kredilerdeki payları ve oransal dağılımı çizelge 3’de görülmektedir. 798 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 3. Türkiye’de Bankaların Tarımsal Kredi Kullandırma Değerleri (000 TL) Kurumlar 30.09.2009 31.12.2009 31.03.2010 Toplam içindeki payları (%) TC. Ziraat Bankası 8.745.893 9.463.297 9.931.522 52,83 56,22 55,83 Tarım Kredi Koop. 1.927.125 1.878.455 2.243.943 11,64 11,16 12,61 Denizbank 1.234.219 1.233.758 1.320.148 7,46 7,33 7,42 T. Đş Bankası 596.729 619.651 620.304 3,60 3,68 3,49 Finans Bank 368.077 355.116 338.312 2,22 2,11 1,90 Yapı Kredi (Koç) 391.088 442.336 458.660 2,36 2,63 2,58 Şeker bank 326.509 293.882 278.041 1,97 1,75 1,56 Halk bank 1.052.512 810.005 868.078 6,36 4,81 4,88 Vakıfbank 372.080 187.490 201.977 2,25 1,11 1,14 Garanti 289.918 285.193 314.317 1,75 1,69 1,77 TEB 204.343 228.520 205.305 1,23 1,36 1,15 Diğer Banaklar 1.045.435 1.036.142 1.007.334 6,32 6,16 5,66 Toplam 7.808.035 7.370.548 7.856.419 47,17 43,78 44,17 Kaynak: (bbdk.gov.tr, 2010) Buna göre son yıllarda %10 artışla T.C.Ziraat bankası’nın payı artarak %55 düzeyine çıkarken, kooperatif kredileri %13, diğer tüm özel bankalar da toplam olarak %32 oranında pay almışlardır. KRĐZDE TARIMSAL KREDĐLERE YÖNELĐK UYGULAMALAR Küresel kriz, tarım sektörünün kredilendirilmesi ve desteklenmesine yönelik kamu ve özel sektör girişimcilerinin birçok uygulamalar yapmasını zorunlu kılmıştır. Türkiye’de bu alanda kamu kredilendirmesine yönelik olarak T.C. Ziraat Bankası ve kooperatif kredileri için yukarıda sayılan birçok düzenleme ve kararnameler çıkartılmıştır. Kriz ortamında kredi kurum ve kuruluşlarının aldıkları önlem ve çalışmalar şu şekilde belirtilebilir: Tarımın en büyük kredi kurumu olan T.C. Ziraat Bankası, krizin etkilerinin azaltılması amacıyla kullandırılan ve/veya ertelenen kredilerin vadesinin, işletme kredilerinde 24 ayı, yatırım kredilerinde ise 7 yılı aşmayacak şekilde yeniden belirlenebileceği hükme bağlanmıştır. Bu kapsama giren üreticilerin Bankaya olan tarımsal kredi borçlarının vadesi indirimli faiz oranları üzerinden uzatılabilmektedir. Bu süreçte alınan birçok bakanlar kurulu kararı ile borç erteleme, ödemelerin taksitlendirilmesi, düşük faiz uygulamaları, kuraklık/selden zarar görenlere yönelik kredi faizi indirimleri vb. uygulamalar görülmüştür. Mevcut kredilerde, 2009 yılı faizlerinin ödenmesi şartıyla anaparanın ilave vade verilerek ödenmesi sağlanmıştır. Uzatılan vadelerdeki kredi borçlarına da sübvansiyonlu kredi faizi uygulanmaktadır. Tarım Kredi Kooperatifleri, ortaklarının her türlü tarımsal girdi ve ihtiyaçlarını tedarik etmektedir. Kooperatif, kriz nedeniyle borçların yapılandırılmasına gitmiş ve haklarında icra takibine geçilen ortakların borçlarının %20’sini peşin ödemeleri kaydıyla ve taksit aralıkları 3 ayı geçmemek üzere 12 aya kadar taksitlendirme imkânı vermiştir. Bu arada borcunu taksitlendirmek üzere müracaat ederek taahhütname veren ortaklarla ilgili olarak başlatılmış icra işlemlerini durdurmuştur. Özel bankalar kamu kurumları için geçerli olan düzenlemelerden yararlanmamaktadırlar. Bu dönemde tarım sektörüne yönelerek kredi hacimlerini artırmışlardır. Sektöre yönelim krizle beraber artırmış, çeşitli kampanyalar, projeler, 799 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 popüler reklamlar, çiftçiye özel çeşitli kredi kartı uygulamaları ile krizde sektöre yönelik kredileri artırmayı hedeflemişlerdir. Amaç olarak tarımsal kredi pazarından aldıkları payı artırmayı ilke edinmişlerdir. Giderek artan sayılarda yabancı sermayeli bankaların da bu bankalar içinde yer aldığı görülmüştür. Bankalar promosyonel davranış ve kredi pazarlamasına bazen telefon şirketlerini de katmışlardır. Özel bankaları tarım içinde hayvancılık yatırımlarının finansmanına yönelik çalışmaları tercih etmektedirler (Gülsoy 2010). Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı, krizin etkilerini azaltmak amacıyla 2009 yılında; mazot desteği, kimyevi gübre desteği ve kırsal kalkınma desteklerini bir önceki yıla göre önemli oranda artırılmış, sertifikalı tohum üretimi ve baklagiller destekleme kapsamına almıştır. Kriz nedeniyle hazırlanan “Yeni Bölgesel teşvik Paketi” kapsamında tarım sektörüne yönelik olarak; gıda ürünleri ve içki imalatı, hayvancılıkta entegre işleme tesisleri imalatı desteklenmektedir. Basınçlı sulama sistemi yatırımlarında, %50 hibe ve sıfır faizli kredi uygulamaları başlatılmıştır. SONUÇ VE TARTIŞMA Dünyada gıda krizi atlatılmadan ortaya çıkan küresel ekonomik kriz tarım sektörünü de etkilemiştir. Soz zamanlarda küresel ısınma nedeniyle azalan üretim ve artan gıda fiyatlarıyla “ithalatı yasaklayan” ülkelerin ortaya çıkması, dünya tarım ticaretinde liberal yaklaşımları benimseyen ülkelerin giderek kendi kendilerine yeterlilik amaçlarını ön plana çıkarmıştır. Talep elastikiyeti az olan ve insan gereksinimi için mutlak ihtiyaç ürünü kapsamında değerlendirilen tarım ve gıda ürünlerinde yaşanan kriz, “insanın en temel ve yaşamsal hakkı olan “beslenme” olgusu önünde bir sorun olarak görülmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından girdilerin dövizle elde edildiği ülkelerde dışa bağımlılık, üretim maliyetlerini artırarak üretimin azalmasını ve fiyatların artışını ortaya çıkarmakta, krizle azalan gelire sahip olan tüketicilerin nitelikli beslenmelerini ötelemeleri sonucunu doğurmaktadır (Güneş ve Ataseven 2009). Küresel finansal kriz, ülkeleri iflasın eşiğine getirmiş, istihdam dengelerini alt üst ederek ülke yatırımınlarını azaltmış, ekonomik küçülmelerini artırarak milli gelir değerlerini küçültmüştür. Tarım sektörü temel gıda ihtiyacını karşılaması nedeniyle, bu olumsuzluklardan göreceli olarak daha az etkilenmiş ve krizde sınırlı da olsa daha sağlam kalmayı başarabilmiştir. Belirtilen özellikleri, vazgeçilmezliği ve konjonktürel bağlamda son yıllarda mevcut potansiyeli nedeniyle geçmişte kamu kesimin etki alanında olan tarım sektörü, günümüzde özel bankalar tarafından da bir kredi talep kaynağı olarak görülmeye başlanmıştır. Özetle günümüz tarımsal kredi piyasasında kamu etkinliği egemenliğini devam ettirmesine karşın, özel sektör bankalarının çalışmaları da artmaktadır. Çoğu zaman özel bankalar devlet desteği ile faaliyette bulunan T.C. Ziraat Bankası karşısında rekabette geride kalsalar bile, bu alandaki çalışmaları devam etmektedir. T. C. Ziraat Bankasının tarımsal kredi bakiyelerinin arttığı, ancak tarım sektörüne kullandırılan toplam kredilere bakıldığında, sektör içinde kullandırılan kredilerdeki payının giderek azaldığı, buna paralel olarak özel bankaların sektörde kredi kullandırımına ağırlık verdikleri görülmektedir. Bu arada subvansiyonlu kredilerle T.C. Ziraat Bankası artan rekabet koşullarında çeşitli stratejiler geliştirmekte ve kredi hacmini artırmaya çalışmaktadır. Banka, tarımın çevre ile uzlaşmacı üretimine destekte bulunarak sürdürülebilir tarımı özendirmede düşük faizli krediler açmaktadır. Özel bankalar içinde kredi hacmi olarak ilk sırada yer alan Deniz Bank ise krize rağmen büyük reklam kampanyaları düzenleyerek daha fazla çiftçiye ulaşmayı hedeflemekte ve pazardan aldığı payı artırmak istemektedir. Mevcut tarımsal kredi piyasasında ortaya çıkan rekabetten tarım kesiminin kazanım sağlaması önemlidir. Bu süreçte her iki tarafın karlılık ilkesi ve özellikle de tarımın desteklenmesi ve sürdürülebilir olmasına yönelik yapıcı, kalıcı ve koruyucu yatırımları 800 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 teşvik edici uygulamaların artması gereklidir. Tarımsal kredilendirmede haksız rekabetin önlenmesini teminen, sadece Ziraat Bankası aracılığı ile kullandırılmakta olan sübvansiyonlu tarımsal kredi uygulamalarında, özel bankaların da bu kredileri kullandırabileceği şekilde bir düzenlemeye gidilmesi mümkün olmalıdır. Ancak bu süreçte özel bankaların da karlılık yanında sektörün sürdürülebilir geleceğinin sağlamak amacıyla sosyal bir misyon üstlenmeleri gerekmektedir. KAYNAKLAR Anonim 2010/a. TCZB Kayıt ve verileri, Ankara. Anonim 2010/b. “Üretici Banka Kredileriyle Yeniden Hayat Buluyor”, Đzmir Ticaret Borsası Dergisi, Nisan-Haziran 2010. Gülsoy, D., 2010, “Finans sektörü sütçülük için ne yapıyor?”, Süt Dünyası Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 24, Ocak-Şubat 2010. Günaydın, G. 2009. Türkiye Tarım Politikalarında ‘Yapısal Uyum’: 2000’li Yıllar” Mülkiye Dergisi, sayı: 262, s.187, Ankara. Güneş, E. 2009. Türkiye'de Tarımın Kredilendirilmesindeki Gelişmeler ve Tarım Sektörüne Yansımaları, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Dergisi Türk tarım, MayısHaziran 187, 14-21, Ankara. Güneş, E. ve Ataseven, Y.2009. Dünya Finans Sistemindeki Gelişmeler, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Dergisi Türk tarım, Mayıs-Haziran 187, 34-47, Ankara. htpp://tcmb.gov.tr, 2010. http://www. bbdk.gov.tr, 2010. http://www.tuik.gov.tr, 2009. Özkaya ,T. Günaydın, G., Bozoğlu, M., Olhan, E., Sayın, C. 2010. Tarım Politikaları ve Tarımsal Yapıdaki Değişimler, VIII. TMMOB Teknik Kongresi, Ocak 2010, Ankara. Özkaya, T., O. Oyan, F. Işın ve A. Uzmay, 2001.Türkiye’de Tarımsal Destekleme Politikaları: Dünü-Bugünü-Geleceği, TZOB, s. 20-21, Ankara. 801 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sulama Đşletmeciliğinde Sulama Birliklerinin Yeri* (Çanakkale Đlinden Örnekler) Erol ÖZKAN1 Başak AYDIN2 Harun HURMA3 Erkan AKTAŞ4 Özet Bu bildiride ülkemiz sulama işletmeciliğinde önemli bir yere sahip olan sulama birlikleri, yönetici ve üyelerin bakış açıları ile ele alınarak değerlendirilmiştir. Sulama birliklerinin ülkemiz sulama işletmeciliği açısından olumlu ve olumsuz yönleri, diğer deyişle avantajlı ve dezavantajlı yönleri çeşitli açılardan incelenerek bu alandaki sorunlar ortaya konulmuştur. Bildiriye konu olan araştırma, sulama kooperatiflerinin yaygın olduğu Trakya bölgesinde örneği olmayan sulama birliklerinin incelenmesi amacıyla Çanakkale ilinde yürütülmüştür. Araştırma kapsamında Çanakkale Merkez Pınar Sulama Birliği, Çanakkale Bakacak Barajı Biga Ovası Sulama Birliği ve Çanakkale Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliği sulama sahalarında yapılan çalışmalardan elde edilen verilerle konu açıklanmaya çalışılmıştır. Çanakkale ilinden üç örnek olarak ele alınan bu üç sulama birliğinin yöneticileri ve sulama sahalarında yer alan köylerdeki çiftçilerle yapılan anketlerin çeşitli analiz yöntemleri ile değerlendirilmesi sonucunda, yöneticilerin ve çiftçilerin bakış açıları ile mevcut durum ortaya konmuş, sorunların belirlenmesine çalışılmıştır. Buna paralel olarak da özellikle çiftçi memnuniyeti ortaya konulmuş, belirlenen sorunlara çözüm önerileri getirilmeye çalışılmıştır. Anahtar kelimeler: Sulama işletmeciliği, Sulama birliği, Çanakkale Importance Of Irrıgatıon Assocıatıons In Irrıgatıon Admınıstratıon Abstract In this paper, irrigation associations which have an important place in irrigation administration have been evaluated by taking on the aspects of the directors and the members. Positive and negative aspects of the irrigation associations in terms of irrigation administration, in other words advantageous and disadvantageous aspects have been searched by various respects and the problems in this scope have been put forward. The research related with this paper has been carried out in Çanakkale in order to examine the irrigation associations which don’t take place in Thrace region in which the irrigation cooperatives are widespread. The subject has been tried to be explained with the data obtained in Çanakkale Pınar Irrigation Association, Çanakkale Bakacak Dam Biga Plain Irrigation Association and Çanakkale Bayramiç-Ezine Plains Irrigation Association. As a result of the evaluation of the inquiries carried out with the farmers in the villages in the irrigation areas and with the directors of these three irrigation associations taken as three samples from Çanakkale, current state has been put forward with the aspects of the farmers and the directors and the problems have been tried to be determined. In parallel, farmer satisfaction has been especially put forward and some suggestions have been tried to be introduced. Key words: Irrigation administration, Irrigation association, Çanakkale 1. GĐRĐŞ Yeryüzünde susuz bir hayat düşünmek mümkün değildir. Eski çağlardan günümüze kadar medeniyetin beşiği olarak adlandırılan bölgeler her zaman su havzalarının yakınında kurulmuş, medeniyetler suyun hayat verdiği topraklarda yeşermiştir. Tarih boyunca akarsulardan yararlanma imkânı bulan toplumlar dönemlerinin en ileri medeniyetlerini kurmuşlar, bulamayanlar ise yurtlarını terk edip göç etmek zorunda kalmışlardır (www.dsi.gov.tr.,2010). Yirminci yüzyılın son çeyreğinde tarımsal suyun yönetiminin kullanıcılara devri yönünde uygulanmaya başlanan politikaların sonucu olarak, sulama işletmeciliğinin 1 Dr. Ziraat Yüksek Mühendisi, Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü / Kırklareli Uzman Endüstri Yüksek Mühendisi, Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü / Kırklareli 3 Dr. Araştırma Görevlisi, NKÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü / Tekirdağ 4 Yrd. Doç. Dr. Mersin Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi / Mersin 2 802 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 sulama birliklerine veya sulama kooperatiflerine devri büyük oranda gerçekleştirilmiştir. Gelinen durumda bu sürecin tamamlandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Günümüzde ise yine tarihte olduğu gibi suyun stratejik önemi ön sıradaki yerini koruduğu gibi, suyun yönetimi de önemli ve duyarlı bir konu halini almıştır. 1990’lardan önce DSĐ tarafından inşa edilen sulama tesisleri ve sulama şebekelerinin yönetimi yine aynı kurum tarafından yapılırken, o yıllardan itibaren suyun yönetiminin kamudan kooperatiflere, birliklere veya köy tüzel kişilikleri ile belediyelere devri gündeme gelmiş ve bu yönde politikalar uygulama konulmuştur. Şimdilerde DSĐ tarafından inşa edilmiş olan sulama tesislerinde devir oranı %95’leri aşmıştır (www.tbmm.gov.tr.,2010). Birden fazla idari birim arazilerine hizmet eden sulama tesisleri 1580 ve 442 sayılı yasa ile kurulmuş Sulama Birliklerine ve 1163 sayılı yasaya göre kurulmuş sulama kooperatiflerine, sadece bir idari birim arazisine hizmet eden sulama tesisi yine sulama kooperatiflerine devredildiği gibi köy tüzel kişilikleri ve belediyelere, devredilebilmektedir (www.dsi.gov.tr.,2010). Su yönetimi; su kaynaklarının planlı bir şekilde geliştirilmesi, dağıtılması ve kullanılması olarak tanımlanmaktadır. Sulama şebekelerinin yönetiminde temel amaç, çiftçilerin gelirinin yükseltilmesi, dolayısıyla su kaynaklarının en yüksek faydayı sağlayacak şekilde etkin dağıtım ve kullanımının gerçekleştirilmesidir. Sulama yönetimi ise tarımda sulama amaçlarını gerçekleştirmek için suyun dağıtım ve kullanımını sağlayan bir organizasyon olarak tanımlanabilir (Çakmak ve ark., 2008). Sulama yönetiminin devrinde ortak amaç; çiftçilerin işletme bakım yönetim sorumluluklarını en iyi şekilde yürütmek, toplumun tümüyle en yüksek katılımını sağlamak, sisteme tüm çiftçilerin sahip çıkmasını sağlamak, getirilerinin ve götürülerinin herkesçe eşit paylaşımını sağlamak olarak açıklanabilir (www.zmo.org.tr.,2010). Sulama birlikleri 1994’den bu yana çok yaygınlaşmış ve yeni bir işletmecilik şekli olmuştur. DSĐ 1994 yılına kadar, inşa ettiği tüm büyük sulama tesislerini bizzat kendi kontrolünde işletmeyi benimsemiş, küçük sulama tesislerin işletilmesi görevini ise Sulama birlikleri ve Kooperatiflere devretmiştir. DSĐ’nin 1994 yılına kadar inşa ettiği sulama tesislerinin yaklaşık 65.000 hektarını (%5), sulama birlikleri ve kooperatifler işletmeye başlamıştır. Aynı yıl 17 adet sulama birliği kurulmasına karşın, bir yıl içinde bu sayı 68’e çıkarılmıştır. DSĐ, 1998 yılı itibariyle, sulama tesislerinin %73 nü (1.279.039 ha’nı) yerel yönetimlere ve bu 1.279.039 ha alanın %90’nını (1.162.634 ha’nı) kurdurduğu 250 adet sulama birliklerine devretmiştir. Türkiye’de halen sulanan tarım alanlarının 5 milyon hektar olduğu düşünülürse bu sulanan alanların yaklaşık %23’nün işletmesini sulama birlikleri yapmaktadır (www.adanapem.gov.tr.,2010). 2. MATERYAL VE METOT 2.1. Materyal Bu bildiride esas materyali araştırmanın yürütüldüğü üç ayrı sulama birliğinin sulama sahalarında yer alan köylerdeki üreticilerle yapılan anketlerden elde edilen birincil veriler oluşturmaktadır. Ayrıca bu konudaki istatistiklerden ve ikincil verilerden de yararlanılmıştır. Araştırma alanı Çanakkale ilinde yer alan Çanakkale-Merkez-Pınar Sulama Birliği sulama sahasındaki 7 yerleşim birimi, Bakacak Barajı Biga Ovası Sulama Birliği sulama sahasında yer alan 19 yerleşim birimi ve Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliği sahasındaki 16 yerleşim biriminden oluşmaktadır. Bu yerleşim birimlerinde arazisi bulunan ve sulama hizmetinden yararlanan üreticiler ve birlik yöneticileri materyalin esasını oluşturmaktadır. 2.2. Metot Araştırmanın yürütüleceği köylerin seçilmesinde amaçlı örnekleme uygulanmıştır. Her bir sulama birliği sahasında yer alan köylerden en az 1/3’ünün araştırma kapsamına alınması esas alınmıştır. Her köyden ise sulama kooperatifine üye olanlar arasından rastgele seçilen ortalama 4 çiftçi ile anket yapılmıştır. Bu durumda 803 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çanakkale Merkez Pınar Sulama Birliği sulama sahasında yer alan 7 köy ve beldeden 5 tanesinde 19 çiftçi ile; Çanakkale Biga Ovası Sulama Birliği sahasında yer alan 16 köy, 3 belde olmak üzere 19 yerleşim biriminden 6 köy ve 1 belde olmak üzere 7 yerleşim biriminde 24 çiftçi ile; Çanakkale Ezine –Bayramiç Ovaları Sulama Birliği sahasındaki 16 köyden 10 tanesinde 37 çiftçi ile anket yapılmıştır. Bu durumda araştırmanın bildiriye konu olan kısmı, toplam olarak 22 köy ve beldede toplam 80 çiftçi ile yüz yüze anket yapılmak suretiyle yürütülmüştür. Ayıca her sulama birliğinin başkan veya ikinci başkanı ile birer adet yönetici anketi yapılmıştır. 3. BULGULAR 3.1. Araştırmaya alınan sulama birlikleri hakkında genel bilgiler Araştırmaya alınan sulama birliklerinin her üçü de daha önce DSĐ tarafından inşa edilerek işletilmeye devam edilen sulama barajlarının işletmeciliğini devralan birliklerdir. Diğer deyişle çalışma alanında sulama birliklerine mülga KHGM tarafından devredilen sulama işletmeciliği yoktur ve dolayısıyla bu bildiri kapsamında incelenmemiştir. Çanakkale Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliği 1996 yılında kurulmuş ve Bayramiç Ezine Ovaları sulama şebekesinin işletmeciliğini aynı yıl DSĐ’den devralmıştır. Birlik şu anda 16 köyde yaklaşık 6000 üyesine hizmet götürmektedir. Sulama sahasındaki başlıca ürün deseni meyve, sebze, yonca vb. yem bitkisi ile buğday ve arpadan oluşmaktadır. Çanakkale Merkez Pınar Sulama Birliği 2002 yılında ve sulama işletmeciliğini 2002 yılında DSĐ’den devralmıştır. Birlik şu anda 7 köy ve beldedeki yaklaşık 750 üyesine hizmet götürmektedir. Sulama sahasındaki başlıca ürün deseni çeltik, mısır, domates ve biberden oluşmaktadır. Çanakkale Bakacak Barajı Biga Ovası Sulama Birliği 2001 yılında kurulmuştur. Bakacak barajı sulama şebekesinin işletmeciliğini yürütmekle birlikte resmi devir halen tam anlamı ile tamamlanmamıştır. Birlik şu anda 16 köy ve 3 beldedeki 2966 üyesine hizmet götürmektedir. Sulama sahasındaki başlıca ürün deseni çeltik, mısır, biber, meyve ve yem bitkilerinden oluşmaktadır. 3.2. Araştırmaya alınan sulama birlikleri ile ilgili olarak üyelerin görüş ve düşünceleri Üç sulama birliği sahasında anket yapılan çiftçiler itibariyle, işletmelerin işlediği ortalama arazi büyüklüğü Çanakkale ilinde örnek alınan birlikler itibariyle işletme arazileri büyüklükleri, sulanan arazi oranı ve işletme arazilerinin parçalılık durumu aşağıdaki çizelge 1. de görülmektedir. Çizelge 1. Anket yapılan işletmelerin işlediği arazilerin yapısal özellikleri. Đşlediği Arazinin Cinsi Tarla (Kuru) Tarla (Sulu) Bahçe Diğer Toplam/Ortalama Đşlediği Arazi Büyüklüğü (da) 71.16 85.84 28.45 9.50 194.95 Đşlediği Arazinin Parsel Sayısı 5.63 6.06 2.42 2.50 Çizelgede görüleceği üzere ele alınan sulama birlikleri itibariyle, işletme başına düşen ortalama tarla arazisi büyüklüğü kuruda 71.16 dekar, suluda ise 85.84 dekardır. Bu verilerden ortalama olarak işletmelerin arazilerinin yarıdan daha fazlasının sulama olanağına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Đşletme başına düşen arazilerin parça sayısı tarla arazileri için kuruda 5.63, suluda 6.06 adettir, meyvelik veya sebze bahçeleri ise ortalama 2.42 parselden oluşmaktadır. Üretici örgütlerinden çiftçilerin memnuniyetini ölçmek amacıyla, çiftçilerin 10 puan üzerinden verdikleri puanların değerlendirmesi sonucunda; sulama birliklerinden çiftçi memnuniyetinin diğer bazı üretici örgütlerinden memnuniyet düzeyinin altında kaldığı görülmektedir. Çizelge 2. de görüleceği üzere sulama birliklerinden çiftçi 804 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 memnuniyeti ele alınan birliklerin ortalaması olarak 6.38 olarak bulunmuştur. 10 puan üzerinden yapılan bu değerlendirmeye göre, üç sulama birliğinin geneli için çiftçi memnuniyeti, bu durumda çiftçi memnuniyeti açısından en sonda bulunan ziraat odalarının hemen önünde yer almaktadır. Sulama birlikleri bu yönde değerlendirmeye tabi tutulan dokuz üretici örgütü arasında sekizinci sırada yer almaktadır ve çizelgede görüleceği üzere, örgütlerden memnuniyet ortalaması olan 7.10 puanın da altında kalmaktadır. Bu konunun çok yönlü olarak incelenmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu konudaki olumsuz görüşlere ve değerlendirmelere neden olarak, sulama birliklerinin işletmecilik deneyimlerinin eksikliği, alet-makine kapasitelerinin yetersiz olması, sulama kanallarının eskimiş olması nedeni ile daha fazla bakım onarıma ve yenilemeye ihtiyaç göstermesi gibi başlıca etkenler sayılabilir. Birliklerde zaman zaman mali güçlüklerin yaşanması da buna etken olarak değerlendirilebilir. Çizelge 2. Birlik üyelerinin üretici örgütlerinin faaliyetlerden memnuniyet durumu (Puan aralığı 1.0-10.0). Üretici Örgütü Tarım Kredi Kooperatifi Trakya Birlik (Trakya Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifi) Pankobirlik (Pancar Ekicileri Kooperatifi) Tariş (Pamuk-Zeytin Tarım Satış Kooperatifi) Tarımsal Amaçlı Kalkınma Kooperatifi Sulama Birliği Ziraat Odası Süt Üreticileri Birliği Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Genel Ortalama Puan 6.60 7.00 7.50 6.56 7.46 6.38 6.33 8.67 7.38 7.10 Üreticilerin sulama birliği yöneticilerine yönelik düşünceleri de alınmaya çalışılmıştır. Bu amaçla birlik faaliyetleri veya yöneticilere yönelik bazı görüş ve savlara katılıp katılmadıkları sorularak, kesinlikle katılmayanlar 1. kategoride, kesinlikle katılanlar ise 5. kategoride yer alacak şekilde, kararsızlar veya ara seçeneklerde bulunanlar ise 2, 3, 4. kategorilere ayrılarak sınıflandırılmıştır. Bu sonuçlara göre üreticilerin birlikler hakkındaki düşünceleri genelde olumlu ve yapıcı olarak değerlendirilmektedir. Fakat birliklerin üyelerin eğitimlerine fazla önem vermedikleri, eğitim faaliyeti hiç yapmadıkları ya da oldukça az sayıda yapmış oldukları anlaşılmaktadır. Aynı zamanda birlik üyesi olan üreticilerin birliklerin genel kurullarına veya delege seçimlerine katılımda çok duyarlı davranmadıkları anlaşılmaktadır. Bu saptamalar ise birliklerin üyeleri ile iletişim eksikliğinde en büyük etken olarak değerlendirilmektedir. Çizelge 3’den izlenebileceği gibi, üç sulama birliğinin birbiri ile kıyaslamalı olarak değerlendirilmesi sonucunda ise, ele alınan her üç sulama birliği faaliyetlerine ve yöneticilerine yönelik olarak üyelerin yaptıkları değerlendirmeler arasında bariz bir farklılık görülmemektedir, üyelerin çeşitli saptamalar açısından açıkladıkları değer yargıları her üç birlikte birbirine yakındır. Üyelerde birlik yönetimlerine ortalamanın üzerinde bir güven duygusunun varlığı söz konusudur. Üyeler aynı zamanda ortalamanın üzerinde katılım gösterdikleri bir değer yargısı ile birlik yönetimlerini başarılı bulmakta ve iyi yönetim sergilediklerini düşünmektedirler. Bakım onarım ve kanal temizliği vb. işlerde ise memnuniyet biraz daha artmakta, yönetimlerin bu konuda etkin çalıştığı yönündeki görüşe büyük oranda katılım göstermektedirler. 805 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 3. Üreticilerin sulama birliğine ve yöneticilerine yönelik değerlendirme sonuçları (Birlik üyelerinin yargıları) (Seçenekler 1-2-3-4-5). Çeşitli Değer Yargıları Sulama birliği yöneticileri güvenilirdir Sulama birliği yöneticileri verdikleri sözleri yerine getirmektedir Kendimi sulama birliğinin bir parçası olarak görüyorum Sulama birliğinin genel kuruluna düzenli olarak katılıyorum Sulama birliği yönetimini aldığı kararlarda başarılı buluyorum Sulama birliği yeterli düzeyde eğitim çalışması yapıyor Sulama birliğine üye olduktan sonra tarımsal üretimim arttı Sulama birliğine üye olduktan sonra teknik bilgim arttı .Sulama birliği etkin hizmet (sulama kanallarının temizlik-onarım- bakımı vb.) vermektedir Sulama birliğinin gelişmesine maddi/ayni katkıda bulunuyorum Sulama birliğinin gelişmesi için fikir beyan ediyorum Sulama birliği bilinçli bir şekilde tarımsal girdi (tohum-gübre-ilaç) kullanmaya teşvik etmektedir Sulama birliğinin iyi yönetildiğini düşünüyorum Sulama birliği diğer tarımsal kuruluşlarla yakın ilişki içerisindedir Sulama birliği için ortalama yargı 3.63 Çanakkale -MerkezPınar Sulama Birliği 3.79 BayramiçEzine Ovaları Sulama Birliği 3.78 3.25 3.63 3.51 3.46 4.50 4.00 3.95 4.13 2.92 2.84 3.03 2.95 2.71 3.26 3.46 3.19 1.58 1.95 1.30 1.54 4.04 3.47 3.65 3.73 2.75 2.42 2.57 2.59 3.75 3.89 3.97 3.89 4.50 3.05 3.11 3.51 3.21 3.42 2.65 3.00 1.50 1.47 1.57 1.53 3.21 3.37 3.49 3.38 4.13 3.68 3.43 3.70 3.26 3.16 3.11 3.17 Biga Ovası Sulama Birliği Genel Ortalama 3.74 Üyelerin sulama birliklerinden memnuniyet derecelerini tanımlayabilmek için çeşitli konulardaki düşünceleri alınmıştır. Sonuçta 10 puan üzerinden yapılan değerlendirmelere göre çizelge 4’de verilen değerlere ulaşılmıştır. Çizelgedeki değerlendirme sonuçlarına göre üreticiler en yüksek puanı güvenilirlik açısından vermişlerdir. Birlik yöneticilerine güven duygusu 6.73 puanla birinci sıradadır ve ortalamanın üzerindedir, bunu 6.23 puanla kamu kurumları ile ilişkiler ve katılımcılık izlemektedir. Bu değerlendirmede de birlikler arasında çok bariz bir farklılık görülmemekte ise de, Çanakkale-Merkez Pınar Sulama Birliğinin güvenilirlik, katılımcılık puanları ile ortalama puanları biraz daha yüksektir. 806 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 4. Üyelerin sulama birliklerinin faaliyetlerine ve bazı uygulamalarına yönelik düşüncelerine ilişkin puanlama değerleri (Puan aralığı 1.0-10.0). Özellikler Yönetime katılım Karar alma sürecinde görüş alınması Sulamada sağlanan teknik hizmetler Eğitim ve Bilgilendirme Kamu kurumları ile ilişkiler Yeniliklerin benimsenmesi Çevreye duyarlılık Đstihdam sağlama Güvenilirlik Ortalama puan Biga Ovası Sulama Birliği 5.42 ÇanakkaleMerkez-Pınar Sulama Birliği 6.68 Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliği 6.51 4.13 5.68 5.54 5.16 5.46 6.05 5.16 5.46 2.86 6.41 4.63 5.54 6.04 6.42 5.21 4.74 6.18 5.83 6.00 6.89 7.41 6.16 1.92 6.13 4.30 4.30 4.54 6.62 5.00 2.87 6.23 4.75 5.06 5.54 6.73 5.34 Genel Ortalama 6.23 Sulama birliği üyelerine sulama şebekesi yönetiminin devir başlangıcından bu yana bazı işlerde ve uygulamalarda değişiklik olup olmadığı yönünde sorulan sorulara alınan yanıtlar değerlendirilerek, çizelge 5’de verilmiştir. Ayrı ayrı birlikler bazında ve genel değerlendirmede değişiklik olduğunu belirtenlerin oranı oldukça fazladır. Genel değerlendirmede bu oran % 64.6’dır. Çizelge 5. Bazı sulama faaliyetlerinde devir sonrası değişim olup olmadığına ilişkin çiftçilerin görüşlerinin dağılım (%). Biga Ovası Sulama Birliği Evet Hayır Toplam 69.6 30.4 100.0 ÇanakkaleMerkez-Pınar Sulama Birliği 52.6 47.4 100.0 Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliği 67.6 32.4 100.0 Genel Ortalama Dağılım 64.6 35.4 100.0 Değişimin hangi alanlarda ve hangi yönde olduğu ise çizelge 6’da verilmiştir. Çizelge’den izlenebileceği gibi ele alınan birliklere göre farklılık göstermekle birlikte; genel değerlendirmede “sulama kanallarının bakım onarımı” konusunda üyelerin %87’si olumlu görüş bildirmektedir. Olumlu görüş yüzdesi açısından ikinci sırada % 85.4 ile “sulama ücretlerinin toplanması” gelmektedir. Ortalama değerlerden yola çıkarak, Çanakkale Merkez Pınar Sulama Birliğinin olumluluk göstergelerinin diğer iki birliğe göre biraz daha yüksek olduğu görülecektir. Sulama kanallarının bakım onarım ve temizliği açısından Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliği, sulama ücretlerinin toplanması yönünden ise Çanakkale Merkez Pınar Sulama Birliği ankete katılan tüm üyelerinden olumlu görüş almışlardır. Sulama suyunun dağıtımı ve her üreticiye ulaşması açısından, Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliğinde daha az sorun yaşanırken, Pınar Sulama Birliğinde olumsuzluk göstergesinin biraz daha artış gösterdiği, Biga Ovası Sulama Birliğinde ise sorunun daha da artış gösterdiği anlaşılmaktadır. Zira bu sulama birliğinde olumsuz görüş belirten üyelerin oranı % 46.7’ye ulaşmıştır. Bunun asıl olarak bu birliklerin sulama sahalarında çeltik tarımının artmasından kaynaklandığı gözlenmektedir. Çeltik üretiminin fazla olduğu birliklerde suya talebin çok artmasından dolayı su yetersizliği veya dağıtımda sorun yaşanması gündeme gelmekte, özellikle şebekenin sonlarına denk gelen yerleşimlerdeki çiftçilerin bu konuda yakınmaları ve buna bağlı olarak olumsuz görüş belirtenlerin oranında artış söz konusu olmaktadır. 807 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 6. Hangi faaliyetlerde ne yönde değişiklik olduğuna ilişkin çiftçi görüşlerinin dağılımı (%). ÇanakkaleMerkez-Pınar Sulama Birliği Biga Ovası Sulama Birliği Sulama kanallarının tamir ve bakımı Tarla yolu ve drenaj kanalları Toplu zirai mücadele vb Sulama suyunun dağıtımı Sulama ücretlerinin toplanması Đş makinesi kiralama Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliği Genel Ortalama Dağılım Olumlu Olumsuz Olumlu Olumsuz Olumlu Olumsuz Olumlu Olumsuz 66.7 33.3 87.5 12.5 100.0 0.0 87.0 13.0 43.8 56.3 80.0 20.0 78.6 21.4 65.0 35.0 25.0 75.0 33.3 66.7 66.7 33.3 40.0 60.0 53.3 46.7 70.0 30.0 82.6 17.4 70.8 29.2 58.3 41.7 100.0 0.0 94.7 5.3 85.4 14.6 55.5 44.4 75.0 25.0 60.0 40.0 61.1 38.9 Sulama Birliği üyelerinin bütün bu görüş ve değerlendirmeleri sonucunda, mevcut durumda sulama yönetimini kimin üstlenmesi gerektiği, diğer deyişle sulama işletmeciliğini kimin yapması gerektiği yönündeki sorulara da yanıt aranmıştır. Birlik üyesi üreticilerin bu yöndeki görüşleri değerlendirilerek, çizelge 7’de verilmiştir. Çizelge 3.7. Sulama işletmeciliğini kimin yapması gerektiğine yönelik çiftçi görüşleri. Kurum/Kuruluş/Örgüt DSĐ Köy Hizmetleri / Đl Özel Đdaresi Muhtarlık / Belediye Sulama Kooperatifi Sulama Birliği Özel Sektör Yanıtsız Genel toplam Oran (%) 10.0 2.5 12.5 15.0 56.3 3.8 12.4 100.0 Çizelge 7’den izlenebileceği gibi, tüm deneklerin yanıtlarının birlikte değerlendirildiği sulama birlikleri genel ortalaması olarak çiftçilerin % 56.3’ü sulama işletmeciliğini sulama birliklerinin yapması gerektiğini belirtmişlerdir. Birlik tercihinde bulunanların oranının bu denli yüksek olmasında, çiftçilerin sulama birliği yönetiminden başka bir deneyim yaşamamış olmalarının etkisinin de olduğu gözlenmektedir. 4. SONUÇ VE ÖNERĐLER Araştırma kapsamında ele alınarak incelenen sulama birliklerinde birlik üyesi çiftçilerin genel olarak yönetimlerden ve faaliyetlerden memnun oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Ancak sulama birliklerinin birtakım sorunlarının olduğu da göz önünde tutulmalıdır. Kaynak sıkıntısı ve yetişmiş eleman, alet-ekipman sıkıntısı bunların başlıcaları arasında sayılabilir. Birlik üyelerinde genelde katılımcılık bilincinin olması gereken düzeyde oluşmadığı veya gelişmediği belirtilebilir. Bu durum da sonuçta katılımcığı olumsuz yönde etkilemekte ve her şeyi yönetimin yapmasını isteme yönünde bir eğilimi ortaya 808 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 çıkarmaktadır. Burada birlikte iş yapma veya bir ölçüde kooperatifçilik eğitiminin önemi ortaya çıkmakta ve eksikliği göze çarpmaktadır. Sulama birliklerinin önemli bir eksikliğinin de üyelerinin çeşitli tarımsal konulardaki eğitimlerine eğilmemeleri ve bu konuya hiç önem vermemeleri şeklinde özetlenebilir. Bazı sulama şebekelerinin devirden önce veya devir tamamlandığı sırada daha yeni ve fazla bakım onarıma ihtiyaç göstermemesi bilinen bir olgudur. Aradan geçen süreç sonrasında bu konu elbette olumsuzluğa doğru gitmiş ve doğal olarak değerlendirmede önemli bir dezavantaj konumuna gelmiştir. Bu dezavantajlı durum birlikleri daha az etkilerken kooperatifleri daha fazla etkilemiştir. Çünkü ülkemizin koşullarında sulama ücretlerini toplama açısından, yani maddi yönden sulama kooperatiflerinin sulama birliklerine göre daha zor durumda ve daha güçsüz olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. O nedenle günümüzde ülkemizin koşullarında gerçek anlamdaki üretici örgütlerinin sulama alanında büyük yatırımları gerçekleştirmelerini beklemenin doğru bir yaklaşım olmayacağı düşünülmektedir. Sulama yatırımlarından sorumlu birimlerin yeni planlanan sulama şebekelerinin yanında, mevcut şebekeleri de kapalı sulama sistemlerine dönüştürecek projeleri uygulamaya sokmalarında büyük yararlar görülmektedir. Bu durumda hem su kaçaklarının önlenmesi suretiyle suyun israfı önlenecek ve hem de suyun daha ekonomik kullanımı sağlanmış olabilecektir. Üreticilerin gözüyle sulama birliklerinin bazı konularda eksikleri olduğu ve yetersiz kaldıkları ifade edilmektedir. Keza bunların bir kısmına birliklerin yöneticileri de katılmaktadır. Bir kısmı subjektif değerlendirmelere dayalı ifadeler olsa da bir kısmının gerçek değerlendirmelere dayalı saptamalar olduğu görülmekte ve gözlenmektedir. Bunun yanında devletin yani kamu kurumlarının daha güvenilir kurumlar olduğu ve arkalarında devletin desteği olduğu yönündeki inanış ve kabullenmenin birlik ve kooperatifleri değerlendirmede etkili bir faktör olduğu gözlenmektedir. Böyle olmakla birlikte, birlik üyesi çiftçilerin sulama yönetimindeki tercihlerinin önemli oranda sulama birliklerinden ve arkasından sulama kooperatiflerinden yana olması dikkat çekicidir. Sulama yönetiminde çiftçilerin tercihi açısından DSĐ ve diğer kamu kurumları daha arka sıralarda yer almaktadır. Ayrıca bu değerlendirmeleri de çok bilinçli olarak yaptıkları gözlenmiştir ve bu nedenle daha anlamlı bulunmuştur. 5. KAYNAKLAR Çakmak, B., Yıldırım, M. ve Aküzüm, T. Türkiye’de Tarımsal Sulama Yönetimi, Sorunlar ve Çözüm Önerileri. TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi. s. 215-224. Ankara. http://www.adanapem.gov.tr http://www.dsi.gov.tr http://www.tbmm.gov.tr http://www.zmo.org.tr 809 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Farklı Azot Dozu Uygulamaları Đle Kuru Đncir Verimi Arasındaki Đlişkinin Belirlenmesi Ferit ÇOBANOĞLU1 Birgül ERTAN2 Berrin ŞAHĐN2 ÖZET Kurutmalık incir yetiştiriciliğinde, özellikle azot gübrelemesinin ağaç vejetatif gelişimi yanında, kuru incir verimi ve kalitesi üzerinde önemli etkilere sahip olduğu bilinmektedir. Çalışmada farklı azot dozlarının, Sarılop incir çeşidinde, ağaç başına elde edilen kuru incir verimi üzerindeki etkisini en iyi tahmin eden farklı ekonometrik üretim modellerinin elde edilmesi amaçlanmıştır. 2006-2009 yılları arasında, 4 yıllık bir zaman diliminde elde edilen deneme sonuçlarına göre, azot dozları ile elde edilen kuru incir verimi arasındaki ilişkiyi açıklayan 4 adet model tesis edilmiştir. Bunların hemen tamamı modelin bütünü açısından anlamlı olup, kullanılan bağımsız değişkenlerin, bağımlı değişkeni açıklama gücüne sahip oldukları tespit edilmiştir. Her bir değişken açısından ise, çift logaritmik ve yarı logaritmik modellerin daha güçlü açıklama gücüne sahip oldukları belirlenmiştir. Ancak tüm modellerde ortak olan konu ise, kuraklık görülen üretim sezonlarının ve kuru incirin hasat zamanında (Ağustos-Ekim başı) görülen yağışların, ağaç başına elde edilen kuru incir verimi üzerinde oldukça önemli bir negatif etkiye sahip olduğu belirlenmiştir. Söz konusu olumsuzlukların giderilmesi için, kurutmalık incir yetiştiriciliğinin tarım sigortası kapsamına alınması faydalı olacaktır. Anahtar Kelimeler: Kurutmalık Đncir, Sarılop, Azot Dozu, Ekonometrik Model, Verim. The Specified Of The Relationship Between Different Dosages Of Nitrogen Applications And Dried Fig Yields ABSTRACT It was known that there was crucial effects of nitrogen fertilization on tree vegetative growth as well as dried fig yield and quality in particular in dried fig production. In that study, it was aimed to specify the best different econometric models accelerated different nitrogen dosages on dried fig yield obtained from one Sarılop (Ficus carica L.) fig tree. According to experiment results, achieved from 4 years time period during 2006-2009, 4 models were established explained the relation between different nitrogen dosages and dried fig yield. The all of the models were significant effect in respect of the whole model, it was determined that the independent variables had also adequate capability of endorsement for the dependent factors. For each variables, it was defined double and semi logarithmic functions had stronger clarification power. But, the main topic was in the models, it was observed that drought production season and the rains in dried fig harvest period (August –early October in particular) had strongly negative effects on dried fig yield. To be able to have decreased the negative circumstances, it would be beneficial if dried fig cultivation might be able to have accompanied the agriculture insurance comprehension. Key Words: Dried Fig, Sarilop, Nitrogen Dosages, Econometric Models, Yield. GĐRĐŞ 280 bin tonluk Türkiye taze incir üretiminin, 10 bin 376 tonu ihraç edilirken, 192 bin 500 tonu, yıllık olarak gerçekleşen 55 bin ton kuru incir üretiminde kullanılmaktadır. Geriye kalanı, Haller, toptancılar ve üreticiler aracılığıyla yöresel ve/veya ülke genelinde iç pazarda değerlendirilmektedir. Kurutmalık incirin tamamı ‘Sarılop’ (Ficus carica L.) kurutmalık incir çeşidinden karşılanmakta olup, üretimin %70’i Aydın, %30’u da Đzmir il sınırları içerisinde bulunan Büyük ve Küçük Menderes havzalarında yetiştirilmektedir (Çobanoğlu, 2007). Kaliteli ve verimli incir yetiştiriciliğinde gübreleme oldukça önemli bir kültürel uygulamadır (Đrget ve ark., 2008). Dünya genelinde incirin gübrelenmesi ile ilgili oldukça 1 2 ADÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Koçarlı, Aydın. Erbeyli Đncir Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Đncirliova, Aydın. 810 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 az çalışma yapılmış olup, Kabasakal (1983) incir meyvelerindeki besin elementlerinin mevsimsel değişimini incelemiştir. Aksoy ve ark. (1987) Germencik’te incir plantasyonlarının besin düzeylerini belirlemek için survey çalışması yapmıştır. Anaç ve ark. (1987) ve Aksoy ve ark. (1992) Ege Bölgesi’nde mineral içeriği ve taze ve kuru incir meyveleri arasındaki ilişkileri incelemişlerdir. Sonuç olarak da, incirde özellikle kurutmalık incir yetiştiriciliğinde dengeli ve yeterli gübrelemenin önemli olduğuna vurgu yapılmıştır. Azotlu gübrelemenin, fidan aşamasından verim dönemi ve ağacın ekonomik ömrünü tamamlayıncaya kadar geçen süreçte, belirli dönemlerde toprak analizine dayalı olarak uygulanmasının büyük önem taşıdığını belirtmişlerdir. Gübre dozu ve verim arasındaki iliski matematiksel olarak ilk defa Mitscherlich tarafından ifade edilmiştir. Mitscherlich, gübre ve verim arasında azalan verim kanunu ile açıkladığı ilişkinin eksponansiyal olduğunu bildirmistir (Güzel ve ark., 2002). Gübre dozu ile verimin önce artıp maksimuma ulaştığı, daha sonra ise azaldığı kuadratik model 1950’li yılların ortalarında kullanılmaya başlanmıştır (Dikici, 2007). Miran ve ark. (2002), pamuk üretiminde girdi politikalarında anahtar rol teşkil eden, işgücü, çekigücü, gübre ve ilaç için, fiyat, çapraz ve Morishima teknik ikame esnekliklerini hesaplamışlardır. Yine Yılmaz and Ozkan (2004) pamuk üretiminde toprak kiracılık sistemlerinin etkinliğini inceleyen farklı ekonometrik üretim modellerini kullanmışlardır. Bu çalışmada ise, ağaç başına elde edilen kuru incir verimi ile uygulanan farklı azot dozları arasındaki ilişkiyi belirleyen ekonometrik modellerin karşılaştırılması ve en uygun olanların belirlenmesi amaçlanmıştır. MATERYAL VE YÖNTEM Deneme Aydın ilinin, Đncirliova ilçesine bağlı, Arzular köyünde bulunan bir üretici bahçesinde, kurutmalık Sarılop (Ficus carica L.) incir çeşidinde, 36 adet ağaç ile, 2006-2009 yılları arasında yürütülmüştür. Deneme bahçesi, %25-35 arasında eğime sahip dağlık bir arazi yapısına sahiptir. Ağaçlar 15-20 yaşlarında olup, taç genişliği yaklaşık olarak 6.90 m olan homojen karakteristiklere sahiptirler. 2006 yılında hiçbir ağaca azot uygulaması yapılmamış olup, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında ise farklı azot dozları uygulanmıştır. Azot kaynağı olarak (NH4)2SO4 (%21) formunda amonyum sülfat kullanılmıştır. Test edilen uygulamalar aşağıda belirtilmiştir: 1) 100 g N/ağaç, 2) 200 g N/ağaç, 3) 300 g N/ağaç, 4) 400 g N/ağaç, 5) 500 g N/ağaç, 6) Kontrol Diğer taraftan deneme öncesi, bahçenin genelinde yapılan toprak analizi sonuçlarına göre kontrol grubu dahil tüm ağaçlara, eksikliği görülen 450 g fosfor (P2O5) ve 500 g potasyum sülfat (K2SO4) uygulamaları yapılmıştır. Fosfor kaynağı olarak triple süper fosfat (TSP) (%42-44 P2O5) ve potasyum (K) kaynağı olarak da, K2SO4 (%50 K2O) kullanılmıştır. Gübre uygulamaları, ağacın dört bir yanına, taç izdüşümüne gelecek şekilde 10-15 cm derinliğinde, Şubat başı – Mart sonu döneminde gerçekleştirilmiştir. Deneme tesadüf blokları deneme desenine göre, üç tekerrürlü ve her tekerrür 2 ağaçtan oluşacak şekilde dizayn edilmiştir. Toplam verim parametresi, hasat sezonunda, ağaç başına düşen buruk incirlerin, kerevetlerde kurutulup, tartılması ile toplam 36 ağaçtan elde edilmiştir. Yıllar ve uygulamalar itibariyle elde edilen kuru incir verimleri Çizelge 1’de belirtilmiştir. Çalışmada ağaç başına elde edilen kuru incir verimi bağımlı değişken, uygulanan azot dozları da bağımsız değişken olarak ele alınmıştır. Bununla birlikte, yörede yoğun bir kuraklığın görüldüğü 2006 ve 2007 yıllarında dummy değişkenler kullanılmıştır. 2006 ve 2007 yılı için 1, kuraklığın görülmediği 2008 ve 2009 811 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yılları için ise 0 değerleri kullanılmıştır. Ayrıca kuru incir yetiştiriciliğinde, özellikle hasat sezonunda görülen yağışlar, kuru incir kalitesini olumsuz etkilediği gibi, hasat edilen kuru incir verimi üzerinde oldukça azaltıcı bir etkiye sahip olabilmektedir. 2009 yılında da, hasat sezonunda oldukça kuvvetli yağışlar görüldüğünden dolayı bu yıl için 1, diğer yıllar için ise 0 dummy değişkeni kullanılmıştır. Bu araştırmada, aşağıda matematiksel formları belirtilmiş olan 4 adet model ile tahminde bulunulmuştur (Çizelge 2). Tüm modeller Sıradan En Küçük Kareler (SEKK) tahmincisi ile doğrusal (linear), çift logaritmik ve yarı logaritmik (log-lin ve lin-log) fonksiyonel formda tahmin edilmiştir. Tüm modellerin belirleme katsayıları (R2) orta derecede çıkmış olup, açıklayıcı değişkenlerin çoğu %1, %5 ve %10 önem düzeylerinde anlamlı ve işaretleri beklendiği gibi gelmiştir. Ayrıca açıklayıcı değişkenler arasında güçlü çoklu doğrusallık ilişkisi yoktur (kısmi korelasyon katsayıları yüksek) ve hata terimlerinin ardışık olarak sıkı ilişki durumunda değildir (D.W. d veya h istatistiğine göre otokorelasyon yok). Bahsedilen istatistik test sonuçlarına göre modellerin, farklı azot dozlarının elde edilen kuru incir verimi üzerindeki etkisinin belirlenmesine yönelik öngörüde bulunulması için kullanılmasında ciddi bir yanlışlık olmayacağı söylenebilir. Çizelge 1. Yıllar ve uygulamalar itibariyle elde edilen ortalama kuru incir verimleri. Uygulamalar 100 g N 200 g N 300 g N 400 g N 500 g N Kontrol (0 g N) Kuru incir verimi (kg ağaç-1) 23.07 16.88 34.08 14.37 22.50 24.92 21.23 9.90 25.22 25.41 31.45 14.15 20.06 21.42 24.70 10.21 27.25 27.45 25.88 12.87 19.51 13.83 23.87 10.90 Yıllar 2006 2007 2008 2009 2006 2007 2008 2009 2006 2007 2008 2009 2006 2007 2008 2009 2006 2007 2008 2009 2006 2007 2008 2009 ARAŞTIRMA BULGULARI Çalışmada kullanılmış olan ekonometrik modeller aşağıda belirtilmiştir. Doğrusal (linear) modele göre, azot dozunda meydana gelen 1 gramlık artış, ağaç başına elde edilecek kuru incir verimini 0.007742 gram artıracaktır. Kuraklık ile kuru incir verimi arasında, beklenildiği gibi negatif bir ilişki mevcuttur. Kuraklıkta görülen 1 birimlik artış, kuru incir verimini 4.574 birim düşürecektir. Yine hasat sezonunda yağışlarda görülecek 1 birimlik artış, kuru incir verimini 14.801 birim azaltmaktadır (Çizelge 3). 812 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 2. Tahmin edilen matematiksel modeller ve denklemleri. Model Doğrusal (linear)* Çift logaritmik (loglog)*** Yarı logaritmik (log-lin) Yarı logaritmik (lin-log) Denklem (fonksiyonel form) Y=b0+b1x1+b2x2+b3x3+u** lnY=b0+b1lnx1+b2lnx2+b3lnx3+u lnY= b0+b1x1+b2x2+b3x3+u Y= b0+ b1lnx1+b2lnx2+u * b0 = α katsayısı, b1b2,….regresyon katsayılarıdır. u = hata terimi katsayısı. *** ln = e tabanına göre doğal logaritmanın belirlenmesidir. ** Çift logaritmik üretim modelinde ise, azot dozlarında yapılacak 1 gramlık artış, ağaç başına alınacak kuru incir verimini 0.04172 gram arttıracaktır. Kuraklıkta görülecek 1 birimlik artış, kuru incir verimini 0.303 birim azaltırken, tam kuru incir hasat sezonunda görülmesi muhtemel 1 birimlik yağış, kuru incir verimini 1.176 birim azaltıcı etkiye sahip olacaktır (Çizelge 4). Çizelge 3. Doğrusal (linear) üretim modeli (lin-lin). Sabit Terim Azot dozları (uygulamalar) (x1) Kuraklık (2006=1, 2007=1, 2008=0, 2009=0) (x2) Yağış durumu (2006=0, 2007=0, 2008=0, 2009=1) (x3) R2 F D.W. p Toplam kuru incir verimi (kg ağaç-1) 44.307 (5.373)* t=8.246 p=0.000** 0.007742 (0.005) t=1.635 p=0.107**** -4.574 (1.981) t=-2.309 p=0.024*** -14.801 (2.287) t=-6.471 p=0.0002 0.412 15.866 2.54 0.000 *Parantez içindeki değerler standart hatayı göstermektedir. **p<0.01 (%1) düzeyinde anlamlıdır. ***p<0.05 (%5) düzeyinde anlamlıdır. ****p>0.10 (%10) düzeyinde anlamlı değil. Yarı logaritmik log-lin modelinde ise, azot dozlarında yapılacak 1 gramlık artış, kuru incir verimini 0.0004279 gram artırdığı tahmin edilmiştir. Kuraklıkta görülmesi muhtemel 1 birim artış, verimi 0.210 birim azaltıcıya etkiye sahip iken, hasat sezonu yağışlarda görülecek 1 birimlik artış ise kuru incir verimini 0.815 birim azaltıcı etkiye sahip olduğu öngörülmüştür (Çizelge 5). Lin-log yarı logaritmik üretim modeline göre ise, uygulanan azot dozunda yapılacak 1 gramlık artış, ağaç başına elde edilen kuru incir verimini 0.799 gram arttırmaktadır. Kuraklıkta görülmesi muhtemel 1 birimlik artış, verimi 6.599 birim azaltmakta olup, hasat sezonunda görülecek 1 birimlik yağış ise, kuru incir verimini 21.353 birim gibi önemli bir derecede azaltıcı etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir (Çizelge 6). 813 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 4. Çift logaritmik üretim modeli (log-log). Sabit Terim Ln azot dozları (uygulamalar) (x1) Ln kuraklık (2006=1, 2007=1, 2008=0, 2009=0) (x2) Ln yağış durumu (2006=0, 2007=0, 2008=0, 2009=1) (x3) R2 F D.W. P Ln toplam kuru incir verimi (kg ağaç-1) 3.052 (0.127)* t=24.003 p=0.000** 0.04172 (0.020) t=2.069 p=0.042*** -0.303 (0.152) t=-1.991 p=0.051**** -1.176 (0.176) t=-6.684 p=0.000** 0.444 18.066 2.47 0.000 *Parantez içindeki değerler standart hatayı göstermektedir. **p<0.01 (%1) düzeyinde anlamlıdır. ***p<0.05 (%5) düzeyinde anlamlıdır. **** p<0.10 (%10) düzeyinde anlamlıdır. Çizelge 5. Yarı logaritmik üretim modeli (log-lin). Sabit Terim Ln azot dozları (uygulamalar) (x1) Ln kuraklık (2006=1, 2007=1, 2008=0, 2009=0) (x2) Ln yağış durumu (2006=0, 2007=0, 2008=0, 2009=1) (x3) R2 F D.W. p *Parantez içindeki değerler standart hatayı göstermektedir. **p<0.01 (%1) düzeyinde anlamlıdır. ***p<0.10 (%10) düzeyinde anlamlıdır. 814 Toplam kuru incir verimi (kg ağaç1 ) 4.163 (0.289)* t=14.393 p=0.000** 0.0004279 (0.000) t=1.678 p=0.098*** -0.210 (0.107) t=-1.970 p=0.053*** -0.815 (0.123) t=-6.616 p=0.000** 0.432 17.242 2.43 0.000 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 6. Yarı logaritmik üretim modeli (lin-log). Sabit Terim Azot dozları (uygulamalar) (x1) Kuraklık (2006=1, 2007=1, 2008=0, 2009=0) (x2) Yağış durumu (2006=0, 2007=0, 2008=0, 2009=1) (x3) R2 F D.W. p Ln toplam kuru incir verimi (kg ağaç-1) 23.162 (2.354)* t=9.838 p=0.000** 0.799 (0.373) t=2.141 p=0.036*** -6.599 (2.820) t=-2.340 p=0.022*** -21.353 (3.256) t=-6.558 p=0.000** 0.427 16.907 2.60 0.000 *Parantez içindeki değerler standart hatayı göstermektedir. **p<0.01 (%1) düzeyinde anlamlıdır. ***p<0.05 (%5) düzeyinde anlamlıdır. SONUÇ Söz konusu çalışma, bir üretici bahçesinde yürütülmüş denemeden elde edilen veriler ile gerçekleştirilmiştir. Söz konusu raporda, kullanılan farklı azot dozlarının, ağaç başına elde edilen kuru incir verimi üzerindeki etkisini en iyi tahmin eden farklı ekonometrik üretim modellerinin elde edilmesi amaçlanmıştır. 2006-2009 yılları arasında, 4 yıllık bir zaman diliminde elde edilen verilere göre, azot dozları ile elde edilen kuru incir verimi arasındaki ilişkiyi açıklayan 4 adet model tesis edilmiş olup, bunların hemen tamamı modelin bütünü açısından anlamlı olup, kullanılan bağımsız değişkenlerin, bağımlı değişkeni açıklama gücüne sahip oldukları tespit edilmiştir. Her bir değişken açısında ise, çift logaritmik ve yarı logaritmik modellerin daha yüksek açıklama gücüne sahip oldukları belirlenmiştir. Ancak tüm modellerde ortak olan konu ise, kuraklık görülen üretim sezonlarında ve kuru incirin hasat zamanında (Ağustos-Ekim ortası) görülen yağışların, ağaç başına elde edilen kuru incir verimi üzerinde oldukça önemli bir azaltıcı etkiye sahip olduğu görülmektedir. Özellikle yağışların, kuru incir verimi üzerindeki olumsuz etkisi, kuraklığın da oluşturabileceği muhtemel olumsuz etkilerden çok daha fazla olduğu dikkati çekmektedir. Farklı dozlarda uygulanan azot dozlarının ağaç vejetatif aksamı yanında, kuru incir verimini de olumlu etkide bulunduğu görülmektedir. Ancak izleyen çalışmalarda, azot dozları ile birlikte, özellikle kalite açısından önem taşıyan potasyumlu gübreleme denemelerinin birlikte yapılması isabetli olabilecektir. Dağlık alanlarda bulunan incir plantasyonlarında erozyonu önleyici tedbirlerin de, bu araştırma programları içerisinde yer alması gerek kalitenin arttırılması, gerekse verimin sürdürülebilirliği açısından başarı şansını arttıracaktır. Kuraklık için, özellikle Ege Đhracatçı Birlikleri (EĐB)’nin maddi desteği ile, Aydın Đl Özel Đdaresi tarafından, kurutmalık incir plantasyonlarının bulunduğu belirli merkezlerde yapay sulama göletlerinin yapılması çalışmaları devam etmektedir. Bu gibi yaklaşımlar, kuraklığın, özellikle ağaçların fizyolojik fonksiyonları üzerindeki olumsuz 815 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 etkisinin azaltılmasında oldukça faydalı olacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte, özellikle incirin suya ihtiyaç duyduğu fidan döneminde sulama imkanlarının tesisi açısından, üretici ve/veya girişimcilerin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği (AB) tarafından verilen Kırsal Kalkınma Projelerinden faydalanması, bunun için eğitim fırsatlarının oluşturulması faydalı olabilecektir. Hasat sezonunda görülen yağış için ise, üreticilerin özellikle kurutma işleminde kerevet ve seralardan yararlanması sağlanabilir. Bu teknik önlemler, zararın büyüklüğünü azaltacaktır. Ayrıca kurutmalık incir yetiştiriciliğinin, söz konusu zarara karşı tarımsal ürün sigortası kapsamına alınması, sorunun yapısal çözümü açısından büyük bir şans olarak görülmektedir. KAYNAKLAR Aksoy, U., Anaç, D., Hakerlerler, H. ve Düzbastılar, M. 1987. Germencik yöresi Sarılop incir bahçelerinin beslenme durumu ve incelenen besin elementleri ile bazı verim kalite özellikleri arasındaki ilişkiler. Tariş Ar-Ge, proje no: Ar-Ge 006, Bornova, Đzmir. Aksoy, U., Anaç, D. ve Gül, N. 1992. Sarılop incir çeşidinde yaş ve kuru meyve kalite kriterleri arasındaki etkileşimler. Türkiye I. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, cilt 1, s. 271-276. Aksoy, U. 1994. Project on the improvement of fig production in the Aegean Region. TUBITAK Project no: TOAG 830, Izmir. Anaç, D., Aksoy, U., Hakerlerler, H. ve Düzbastılar, M. 1987. Küçük Menderes havzası incir bahçelerinin beslenme durumunun ve incelenen toprak ve yaprak besin elementleri ile bazı verim ve kalite özellikleri arası ilişkiler. Tariş Ar-Ge, proje no: Ar-Ge 004, Bornova, Đzmir. Çobanoğlu, F. 2007. Türkiye kuru ve taze incir üretim, iç ve dış pazarlamasında bazı kalite güvence sistemlerinin uygulanabilirliği üzerine bir araştırma. Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Bornova, Đzmir. Dikici, H. 2007. Farklı verim yanıt modellerinin ve gübre ürün fiyatlarının optimum azot dozlarına etkisi. KSÜ Fen ve Mühendislik Dergisi, 10 (2): 89-93. Güzel, N., Gülüt, K.Y. ve Büyük, G. 2002. Toprak Verimliliği ve Gübreler. Bitki Besin Elementlerinin Yönetimine Giriş. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi, Genel Yayın No: 246, Ders Kitapları Yayın No: A-80, Adana, 654 s. Đrget, M.E., Aksoy, U., Okur, B., Ongun, A.R. ve Tepecik, M. 2008. Effect of calcium based fertilization on dried fig (Ficus carica L. cv. Sarılop) yield and quality. Scientia Horticulturae, 118, 308-313. Kabasakal, A. 1983. Sarılop incir çeşidinde bazı mineral besin maddelerinin mevsimsel değişimi ve toprak-bitki-sürgün ve meyve gelişmesi ilişkileri üzerine araştırmalar. Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Bornova, Đzmir. Miran, B., Abay, G. ve Günden, C. 2002. Pamukta girdi talebi: Menemen örneği. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 39 (3): 88-95. Yılmaz, I. ve Ozkan, B. 2004. Econometric analysis of land tanure systems in cotton production in Turkey. International Journal of Agricultural & Biology, 6 (6): 1023-1025. 816 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Türkiye’de Kırsal Kalkınma Yatırımları Kapsamında Hibe Projelerinin Değerlendirilmesi: Aydın Đli Örnek Olayı Ferit ÇOBANOĞLU1 Göksel ARMAĞAN1 Ali NALBANTOĞLU2 Özet Avrupa Birliği (AB) Ortak Tarım Politikası (OTP) uygulamalarında aday ülkelerde tarım sektörü ve kırsal alanların sürdürülebilir biçimde uyum sağlaması için bazı destekler yer almaktadır. Bu çalışmada, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Tebliğleri kapsamında Aydın ilinde onaylanan ve gerçekleştirilen hibe projelerinin sektörel dağılımı, ekonomik etkileri ve öngörülen amaçların ne ölçüde gerçekleştirilebildiği değerlendirilmiştir. Yörede dördüncü etap sonu itibariyle toplam olarak 192 proje başvurusu yapılmış, bunlardan 63’ü desteklenmek üzere onaylanmış olup, geriye kalan 129 proje ise desteklenmemiştir. Bunların içerisinde yer alan Alt Yapı Proje Desteği kapsamında ise sadece sulama alanında üç adet projenin desteklendiği dikkati çekmektedir. Onaylanan hibe desteklerinden makine-ekipman alımlarının sektörel dağılımı incelendiğinde ise genel olarak pülverizatör, mibzer, silaj makinesi, bahçe el traktörü, zeytin hasat makinesi, süt sağım ünitesi ve soğutma tankı alımlarının ilk sırada olduğu görülmektedir. Aydın ilinin sahip olduğu bitkisel biyoçeşitlilik ve ekolojik koşulların uygunluğu göz önüne alınırsa, söz konusu projelerin sayısı daha da artabilecektir. Yörede tarıma dayalı sanayi olanaklarının bulunması, ihracat limanlarına olan yakınlık oldukça önemli avantajlardır. Ayrıca Avrupa Birliği’nin sağlamış olduğu diğer fonlar da değerlendirilerek, ildeki kırsal kalkınma sürecinin hızlı bir ivme kazanacağı tahmin edilmektedir. Bölgede tarım ve tarıma dayalı sanayi ile ilgili alanlarda faaliyet gösteren tüm kurum ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin yer almasıyla oluşturulan proje ofisinin aktif olarak çalıştırılması ile, bunun kırsal kesimin kalkınmasında önemli katkılar sağlayabileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Kırsal Kalkınma Hibe Projeleri, Aydın, AB, Proje Ofisi. Evaluation Of Grant Projects Within Rural Development Investments In Turkey: The Case Of Aydin Province Abstract There are some supporting mechanisms in the implementations of Common Agriculture Politics (COP) in European Union for candidate countries to harmonize agricultural sector and rural areas. In this study, dispersion by sectors and economic impacts of grant projects approved and implemented within Notification of Rural Development Supporting Project Notifications were evaluated. In respect of 4 stage’ ending, 192 projects’ application was made, while 63 of them were accepted, 129 appeals, rest of them had no taken any endorsement. It was interesting that only 3 grant projects, which were evaluated in Rural Development Projects, were confirmed on irrigation within Inferior Project Cooperation. When it was investigated of accepted grant reinforcements by sectors, purchasing of atomizer, seeder, silage machines, orchard tractors, olive harvesting machines, milking machine and freezing tank, which they were within machine and equipment, were first range, respectively. Having the major plant variations, pertinence of climatic and ecologic conditions in Aydin were showed that the number and characteristics of projects would be increased in the future. Agricultural industries in the province and two of the main exporting ports, like Didim and Izmir were not far from, would be also prominent advantages. In collaboration with other European Union (EU) Funds, it was estimated that rural development process of the region had a rapid acceleration. It was thought that if the project office, which was founded in 2010, contributing of delegates working on agriculture from all associations and nongovernmental organizations, would be worked efficiently, this may provide crucial contributions for development of rural regions. Key Words: Rural Development Grant Projects, Aydin, EU, Project Office. 1 2 ADÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Koçarlı, Aydın. Aydın Tarım Đl Müdürlüğü, Destekleme Şubesi, Kırsal Kalkınma Birimi, Aydın. 817 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 GĐRĐŞ Avrupa Komisyonu’nun, aday ülkelere 2006 yılına kadar çeşitli mali yardım programları (ISPA, SAPARD, PHARE, CARDS) kapsamında sağladığı mali yardımlar, 2007-2013 yıllarını kapsayan dönemde “Katılım Öncesi Yardım Aracı” (Instrument for Pre-Accession Assistance – IPA) adı verilen yeknesak bir çerçeve mekanizma kapsamına alınmıştır. Bu aracın yasal temeli 17 Temmuz 2006 tarihli ve 1085/2006/AT sayılı Konsey Yönetmeliği ile sağlanmıştır. Yeni Yönetmeliğin uygulanmasına yönelik ayrıntılı kurallar ise 12 Haziran 2007 tarihli ve 718/2007/AT sayılı Komisyon Uygulama Yönetmeliği ile oluşturulmuştur. Söz konusu araç, 2007-2013 yıllarını kapsayan dönem için 11 milyar 468 milyon Euro’luk bir bütçeye sahip bulunmaktadır. 2008-2010 yılları arasını kapsayacak dönemde aktarılacak mali kaynaklar çerçevesinde Türkiye 1 milyar 759 milyon Euro’luk bir bütçe ile en yüksek paya sahip aday ülke konumunda yer almaktadır (Anonim, 2009). Türkiye aday ülke olarak bütün IPA bileşenlerinden yararlanabilmektedir. IPA bileşenleri; 1) Geçiş Yardımları ve Kurumsal Kapasite Kurulması, 2) Sınır Ötesi Đşbirliği, 3) Bölgesel Kalkınma, 4) Đnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi, 5) Kırsal Kalkınma. IPA bileşenleri içerisinde son grupta bulunan Kırsal Kalkınma Bileşeni (IPARD), Avrupa Birliği (AB) Ortak Tarım Politikası (OTP) ile ilgili müktesebatın uygulanmasına ve aday ülkelerde tarım sektörü ve kırsal alanların sürdürülebilir biçimde uyum sağlaması için bazı önceliklere ve sorunların çözümüne katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Katılım öncesi Yardım Aracı’nın diğer bileşenlerinden farklı olarak IPARD, fonların tüm mali kontrolünü aday ülkeye tevdi etmekte, yani Genişletilmiş Merkezi Olmayan Uygulama Sistemi getirmektedir. Bu sistem; ulusal akreditasyon ve akredite olan kuruluşun izlenmesi, Komisyon tarafından akredite olmuş IPARD ajansına fon yönetiminin devri ve uygulamaların daha sonra denetlenmesi gibi ilave unsurları öngörmektedir. Kırsal Kalkınma Başlığı altında; tarımsal işletmelere destek, tarımsal mamullerin işlenip pazarlanması, ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesi ve üretici birliklerine teknik destek sağlanması söz konusudur (Anonim, 2009). Türkiye’de ise Bakanlar Kurulunca alınan ve 15/2/2006 tarihli ve 26081 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulunun 2006/10016 sayılı "Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Hakkında Karar"ına paralel olarak Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Tebliği (No:2006/17) yayımlanmıştır. Bu Tebliğ, kalkınma plan ve programları ile 2006-2010 Ulusal Tarım Stratejisi çerçevesinde, tarım üreticilerine, kırsal alanlarda bireysel ve/veya bir arada yapacakları öz sermayeye dayalı projeli yatırımları için belirlenen iller dahilinde, kırsal alanda ekonomik ve sosyal gelişmeyi saplamak için gerçek ve tüzel kişilerin tarım ürünlerinin işlenmesi, değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik ekonomik faaliyet yatırımları ile kuruluşların mevcut alt yapı tesislerinin rehabilitasyonuna yönelik yatırımları teşvik etmek için çıkarılmıştır. Bu amaçla Aydın, proje başvurusu yapacak 65 il arasında bulunmaktadır. Diğer 16 il Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı kapsamında bulunmaktadır. 2008 yılında bu illerde Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programına dahil olmuşladır. Sahip olduğu arazi varlığı, iklim koşulları ile birçok bitkinin ticari olarak yetiştirilmesine uygun olan bölgede, bu kırsal kalkınma yatırım projelerinin sektöre birçok kazanım sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışma, kırsal kalkınma projelerinin AB ve Türkiye boyutunun kısa bir şekilde tanıtıldığı giriş bölümünden sonra, materyal ve yöntem, onun ardından da AB, 818 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Türkiye ve Aydın ilinde kırsal kalkınma bileşeni çerçevesinde uygulanan ve kabul edilen projelerin genel bir değerlendirmesinin yapıldığı araştırma bulguları yer almıştır. Son olarak mevcut durum ve bu konuda Aydın ve Türkiye geneli için, ileriye yönelik değerlendirmelerin bulunduğu sonuç bölümü rapor edilmiştir. MATERYAL VE YÖNTEM Çalışmada, özellikle AB ve Türkiye boyutundaki makro veriler, ilgili birçok yazılı kaynağın yanısıra, internet ortamında bulunan literatür ve çalışmalardan elde edilmiştir. Aydın ili genelindeki bilgiler ise Aydın Tarım Đl Müdürlüğü’nden alınmıştır. ARAŞTIRMA BULGULARI Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye Genelinde Kırsal Kalkınma Bileşeni IPARD çerçevesinde yapılacak kamusal yardım (Ulusal katkı ve Topluluk desteği), toplam yatırım maliyetinin %50’sini geçmemelidir. Ancak dağlık bölgelerdeki tarımsal işletmelere yönelik yatırımlar, doğal afet bölgelerindeki yatırımlar, önemli ölçüte net gelir elde etme amacı olmayan alt yapı yatırımları gibi durumlarda bu oran yükseltilebilmektedir. Kamusal yardım kapsamında, Topluluk desteği harcamaların %75’lik oranını geçmemelidir (Anonim, 2009). IPA kırsal kalkınma bileşeni (IPARD), AB Ortak Tarım Politikası, kırsal kalkınma politikası ve ilgili diğer politikalarının uygulanması ve yönetimi için katılım öncesi dönemde kurumsal kapasite gelişimini ve yapısal uyumu hedeflemektedir. Bu amaçla, tarım sektörünün modernizasyonu ve kırsal alanların sürdürülebilir kalkınmasına hizmet edecek şekilde IPARD kapsamında aday ülkelere mali destek sağlanmaktadır (Anonim, 2010). Türkiye, IPARD bileşeni kapsamında aday ülkelere sağlanan mali desteklerden yararlanmak amacıyla, AB’nin ilgili politikalarıyla ve UKKS (Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi) dokümanıyla uyumlu şekilde IPARD Programını hazırlamış ve Kasım 2007’de Avrupa Komisyonuna sunmuştur. Ülkemizin ihtiyaçlarını ve koşullarını gözeten IPARD Programı (2007-2013) 19 Aralık 2007 tarihinde Brüksel’de yapılan Avrupa Komisyonu Kırsal Kalkınma Komitesi’nde görüşülerek kabul edilmiş ve Program Avrupa Komisyonu tarafından 25 Şubat 2008 tarihinde onaylanmıştır. IPARD Programı, TKB tarafından diğer kamu kuruluşları ile yakın işbirliği halinde; yerel kuruluşlar, sosyal, ekonomik ve çevresel ortaklar, sivil toplum kuruluşları, bilgi merkezleri ve üniversitelerin de görüşleri alınarak hazırlanmıştır (Anonim, 2010). Türkiye, 718/2007 sayılı IPA Uygulama Tüzüğünde tanımlanmış olan IPARD desteklerinden (3 bileşen, 9 tedbir) azami ölçüde yararlanmaktadır. IPARD Programı, bahsedilen tüm bileşenleri içermekte olup, sadece kırsal altyapı tedbiri kapsam dışı bırakılmıştır. Bu bileşenler aşağıdaki gibidir; 1) Eksen 1: Pazar etkinliğinin iyileştirilmesi ve Topluluk standartlarının uygulanması, 2) Eksen 2: Tarım-çevre tedbirleri ve yerel kırsal kalkınma stratejilerinin uygulanması için hazırlık faaliyetleri, 3) Eksen 3: Kırsal ekonominin geliştirilmesi. Bu eksenler altında IPARD Programı kapsamında destek sağlanacak tedbirler sırasıyla Çizelge 1 ve 2’de sunulmuştur. Birinci fazı 2007-2009 ve ikinci fazı 2010-2013 olan Program iki dönem halinde uygulanacak olup, ilk fazda 20 ve ikinci fazda 22 olmak üzere toplam 42 il Program kapsamına alınmıştır. Aydın ikinci faz iller arasında bulunmaktadır. 5648 sayılı Kanun ile kurulan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu tarafından uygulanacak Programın, yönetim otoritesi TKB Strateji Geliştirme Başkanlığı 819 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 olarak belirlenmiştir. Kamu ve kamu dışı paydaşlardan oluşan 19 üyeli IPARD Đzleme Komitesi ise, Program uygulamalarının etkinleştirilmesi, yönlendirilmesi ve Program üzerinde ortaya çıkabilecek değişiklik önerilerinin görüşülüp Komisyon onayına sunulmasından sorumludur. Kesinleşen rakamlara göre, 2007-2012 döneminde yaklaşık 660 milyon Avro büyüklüğünde mali kaynağa sahip olan Program, yararlanıcı katkısıyla birlikte düşünüldüğünde yaklaşık 1.1 milyar Avro büyüklüğünde bir finansal büyüklüğe sahiptir (Anonim, 2010). Diğer taraftan, 5449 sayılı Kanun ile toplam 26 adet Düzey 2 istatistiki bölge birimleri bazında kurulan kalkınma ajansları tarafından uygulanmaya başlanan “tarım ve kırsal kalkınma” hibe programları da önemli bir işlev kazanmıştır. Çizelge 1. Birinci dönem (2007-2009) IPARD programında uygulanan tedbir ve alt tedbirler. No 1.1 1.2 1.3 3.1 Tedbir adı Tarımsal işletmelerin yeniden yapılandırılması ve topluluk standartlarına ulaştırılmasına yönelik yatırımlar Tarım ve balıkçılık ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanmasının geliştirilmesi ve topluluk standartlarına yükseltilmesine dair yatırım Üretici gruplarının desteklenmesi Kırsal ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi Sektör/alt tedbir 1. Süt üreten tarımsal işletmeler 2. Et üreten tarımsal işletmeler 1. Süt ve süt ürünlerinin, 2. Et ve et ürünlerinin, 3. Meyve ve sebzelerin, 4. Su ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması 1. Çiftlik faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi, 2. Yerel ürünler ve mikro işletmelerin geliştirilmesi, 3. Kırsal turizm 4. Akuakültürün geliştirilmesi Çizelge 2. Đkinci dönem (2010-2013) IPARD programında uygulanacak tedbir ve alt tedbirler. No 2.1 Tedbir adı Kırsal alan ve çevre ile ilgili faaliyetlerin uygulanması için hazırlık 2.2 Yerel kırsal kalkınma stratejilerinin hazırlanması ve uygulanması (LEADER) Sektör/alt tedbir 1. Erozyon kontrolü 2. Su kaynaklarının korunması 3. Bio-çeşitlilik 1. Yetenek kazandırma, bölgenin harekete geçirilmesi ve yerel kırsal kalkınma stratejisinin hazırlanması için kapasite geliştirilmesi 2. Yerel kırsal kalkınma stratejilerinin hazırlanması 3. Yerel Eylem Gruplarının kurulması 4. Đşbirliği projelerinin uygulanması Türkiye’de 2006 yılında yayımlanan yönetmeliğe göre tarımsal ürünlerin depolanması, işlenmesi, paketlenmesi, ambalajlanmasına yönelik yatırım tesisleri, jeotermal, güneş, rüzgar vb alternatif enerji kaynakları kullanılan seraların yapımına destek verilmiştir. Program kapsamında tarımsal ürünlerin üretimine yönelik bir hibe desteği verilmemekte, program üretilmiş bir ürünün, üretim sonrası depolanması, işlenmesi, paketlenmesi ve ambalajlanmasına yönelik yatırım konularını kapsamaktadır. Ancak yatırım tesislerinde depolanacak, işlenecek, paketlenecek tarımsal ürünlerin üretim ve yetiştirilmesinin proje illerinde gerçekleşmiş olması, özellikle paketleme tesislerinde 820 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 de o ürünün ilk işlemesi de aynı yatırım projesi kapsamında gerçekleştiriliyorsa hibe desteği verilmektedir (T.C. Resmi Gazete, 2006). 2007-2009 dönemi arasında uygulanmış olan kırsal kalkınma projeleri için, I. etapta ekonomik faaliyetlere yönelik yatırımlar için bireysel başvurularda proje üst limiti 50000 TL olup, IV. etapta, bu tutar 100000 TL’ye ulaşmış olup, bu projelerde maksimum hibe tutarı %50 olarak belirlenmiştir. Yine aynı proje kapsamı içerisinde grup başvurularda proje üst limiti I. etapta 350000 TL iken, IV. etapta bu miktar 500000 TL’ye ulaşmış olup, bu grup proje başvurularında da maksimum hibe tutarı %50 olarak belirlenmiştir. Son olarak I. etapta, alt yapı projeleri için, tüzel kişiiklere yönelik olarak proje üst limiti 400000 TL iken, IV. etapta bu tutar 500000 TL’ye ulaşırken, bu proje grupları için maksimum hibe tutarı %75 olarak tespit edilmiştir (Aydın Tarım Đl Müdürlüğü, 2010). Aydın Đlinde Kırsal Kalkınma Yatırım Destekleme Programı Kapsamında Uygulanan ve Kabul Edilen Projelerin Değerlendirilmesi Makine Ekipman Alımları Destekleme Durumu Aydın ilinde Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı (KKYDP) kapsamında, 2007-2009 döneminde makine ekipman alımları desteği için toplam olarak 3313031.62 TL hibe desteği sağlanmıştır (Aydın Tarım Đl Müdürlüğü, 2010). Bu tutar yaklaşık olarak 1.66 milyon euro’ya eşittir. Yine bu destek kapsamında toplam olarak 551 adet makine ekipman desteği yapılmıştır. Bunların içerisinde pülverizatör ilk sırayı alırken, bunu zeytin hasat makinesi, bahçe el traktörü ve ekipmanları, mibzer ve silaj makineleri izlemektedir. Talep edilen ve hibe ödemesi yapılan makine-ekipmanlar incelendiğinde, ilin üretim deseninde görülen değişiklikler de anlaşılabilmektedir. Örneğin, pülverizatörlerin, bahçe el traktörü ve ekipmanlarının çok amaçlı kullanımı yanında, silaj makine talebinde görülen artışın, yörede hayvancılığın ve dolayısıyla yem bitkileri yetiştiriciliğinin arttığını göstermektedir. Ekonomik ve Alt Yapı Yatırımlarının Desteklenme Durumu Aydın ilinde 2007-2009 döneminde 4 etabın kümülatif toplamında 192 adet proje başvurusu yapılmış olup, bunlardan 63’ü kabul edilmiş olup, 9 projenin uygulanmasından vazgeçilmiş, 37 adet proje uygulanmıştır. 4. etapta kabul edilen 17 proje ise 2009-2010 döneminde uygulanmaya başlanmıştır (Şekil 1). III. etabın sonunda toplam olarak 5957802.21 TL hibe ödemesi yapılmıştır (Aydın Tarım Đl Müdürlüğü, 2010). Söz konusu dönemde ortalama olarak 1 euro = 2.00 TL olduğu düşünüldüğünde, projelere yaklaşık olarak 2.98 milyon euro ödeme yapıldığı hesaplanmıştır. Her geçen etapta başvurulan ve dolayısıyla kabul edilen proje sayısında belirgin bir artış olduğu dikkati çekmektedir. 821 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 80 77 Proje sayısı (adet) 70 71 60 50 40 20 10 29 28 30 27 17 15 16 6 9 2 1 1 0 0 2 0 17 0 0 0 1. Etap 2. Etap 3. Etap 4. Etap Başvurulan proje sayısı Onaylanan proje sayısı Vazgeçen proje sayısı Uygulanan proje sayısı Kabul edilip henüz uygulanmaya başlayan proje sayısı Şekil 1. Aydın ilinde 2007-2009 döneminde kırsal kalkınma hibe projeleri uygulanma durumu. Kaynak: Aydın Tarım Đl Müdürlüğü, 2010. Aydın ilinde Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı (KKYDP) kapsamında desteklenmiş olan projelerin dağılımı ve listesi incelendiğinde, genellikle yapılan proje başvurularının zeytinyağı, incir gibi yörenin geleneksel ve ihracat yönelik olan ürünlerin üretim, işleme, kapasite artırımı konusunda yoğunlaştığı dikkati çekmektedir. Tüm etaplarda sadece iki adet bireysel proje onayı olması da dikkat çekicidir. Buradan grup olarak şirket, birlik, kooperatif gibi örgütlü proje başvurularının desteklenme olasılığının daha fazla olduğu ortaya çıkmış olmaktadır (Aydın Tarım Đl Müdürlüğü, 2010). SONUÇ 2007-2009 döneminde Aydın’da Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı (KKYDP) kapsamında makine-ekipman alımlarının desteklenmesi tebliği gereğince 551 adet makine alımı yapılmış olup, bunlar için proje sahiplerine 3313031.62 TL, yani yaklaşık olarak 1.66 milyon euro hibe desteği sağlanmıştır. Onaylanan hibe desteklerinden makine-ekipman alımlarının sektörel dağılımı incelendiğinde ise genel olarak pülverizatör, mibzer, silaj makinesi, süt sağım ünitesi ve soğutma tankı alımlarının ilk sırada olduğu görülmektedir. Yine aynı dönem içinde (KKYDP) Tarıma Dayalı Yatırımlarının Desteklenmesi Tebliği kapsamında yörede 1., 2. ve 3. Etap Projeler uygulanmış olup, 4. Etap Proje başvurularının sonuçları 2008 yılında açıklanmıştır. 4. Etap sonu itibariyle toplam olarak 192 proje başvurusu yapılmış, bunlardan 63’ü desteklenmek üzere onaylanmış olup, geriye kalan 129 proje ise desteklenmemiştir. Bunların içerisinde yer alan Alt Yapı Proje Desteği kapsamında ise sadece sulama alanında 3 adet projenin desteklendiği dikkati çekmektedir. Bu çerçevede ilk III etapta 38 proje desteklenip, uygulanmıştır. Bu projelerin toplam maliyeti 15199905 TL olup, hibe olarak ödenen tutar 5957799 TL’dir. Bu hibe aynı zamanda 2.98 milyon euroya eşittir. IV. etapta 17 proje kabul edilmiştir. Ancak bunlar henüz uygulanma aşamasındadır. Bu projelerin toplam tutarı 8220331 TL olup, hibe olarak ödenecek tutar 3915460 TL’dir. Bu 822 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 hibe yaklaşık olarak 1.96 milyon euroya eşittir. IV. etap da dahil edildiğinde, Aydın ilinde ödeme yapılan toplam hibe bedeli 6.60 milyon eurodur. IPA kırsal kalkınma bileşeni (IPARD) kapsamında kesinleşen rakamlara göre, 2007-2012 döneminde yaklaşık 660 milyon euro büyüklüğünde olan destekleme programı içinde (Anonim, 2009) IV. etap dahil Aydın’ın almış olduğu 6.60 milyon euro, bu desteğin %1’i gibi önemli bir düzeyine eşit olmaktadır. Yararlanıcı katkısı da düşünüldüğünde bu programın büyüklüğü 1.1 milyar euroya ulaşmaktadır. Ödenen hibenin proje toplam maliyeti içindeki payı ekonomik yatırımlarda %2550 arasında iken, alt yapı yatırımlarında ise %45-65 arasında değişmektedir. Genel olarak sadece iki adet bireysel başvuru kabul edilmiş olup, geriye kalanların hepsi grup, özellikle şirket, birlik ya da kooperatifler tarafından başvurusu yapılmış projelerdir. Yörede tarımsal sanayi imkanlarının mevcudiyeti, Didim ve Đzmir gibi ihracat limanlarına olan yakınlığı oldukça önemli avantajlardır. Ayrıca Avrupa Birliği (AB)’nin sağlamış olduğu diğer fonlar da değerlendirilerek ildeki kırsal kalkınma sürecinin hızlı bir ivme kazanacağı tahmin edilmektedir. Bunun için de bölgede tarım ile ilgili faaliyet gösteren tüm kurum ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin yer alacağı proje ofislerinin kurulmasının faydalı olacağı düşüncesi ile, 2010 yılında, Adnan Menderes Üniversitesi Rektörlüğü koordinatörüğünde, bu konuda tecrübesi olan akademisyenler ve çeşitli uzmanların katılımı ile bir proje ofisi kurulmuştur. Söz konusu birime, her sektörde faaliyet gösteren paydaşların aktif katılımı ile daha büyük ve geniş katılımlı projelerin gerçekleştirilmesi ve uygulamaya dönüştürülmesinin mümkün olabileceği öngörülmektedir. KAYNAKLAR Anonim. 2009. Avrupa Birliği Fonları. Tarım, Gıda ve Kırsal Kalkınma Alanına Yönelik AB Fon Olanakları. Ege Fikir Önderleri AB Eğitim Programı. Mayıs-Aralık 2009. Anonim. 2010. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Kırsal Kalkınma Planı Taslağı 2010-2013, Ankara. Aydın Tarım Đl Müdürlüğü. 2010. T.C. Resmi Gazete. 2006. Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Tebliği, 6 Nisan 2006, 26131 Sayılı, 2006/17 Nolu Tebliğ. T.C. Resmi Gazete. 2007a. Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Çerçevesinde Tarıma Dayalı Yatırımların Desteklenmesi Tebliği, 14 Şubat 2007, 26434 Sayılı, 2007/3 Nolu Tebliğ. T.C. Resmi Gazete. 2007b. Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Çerçevesinde Makine, Ekipman Alımlarının Desteklenmesi Tebliği, 14 Şubat 2007, 26434 Sayılı, 2007/4 Nolu Tebliğ. T.C. Resmi Gazete. 2008a. Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Çerçevesinde Tarıma Dayalı Yatırımların Desteklenmesi Tebliği, 29 Nisan 2008, 26861 Sayılı, 2008/19 Nolu Tebliğ. T.C. Resmi Gazete. 2008b. Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Çerçevesinde Makine, Ekipman Alımlarının Desteklenmesi Tebliği, 2 Mayıs 2008, 26864 Sayılı, 2008/20 Nolu Tebliğ. T.C. Resmi Gazete. 2009. Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Çerçevesinde Tarıma Dayalı Yatırımların Desteklenmesi Tebliği, 30 Ekim 2009, 27391 Sayılı, 2009/47 Nolu Tebliğ. 823 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sürdürülebilir Kalkınma Ve Yeşil Pazarlama Filiz PEZĐKOĞLU1 ÖZET Ekonomik yaklaşımlar, 1972 yılında tanımlanan “sürdürülebilir kalkınma” kavramı ile birlikte hızla değişmeye başlamıştır. Bu kavram ile birlikte, üretim ve tüketim süreçlerinde kullanılan ya da yok edilen sermayenin (doğal, insan eliyle üretilmiş ve insan sermayesi) sorgulanması başlamıştır. Bu süreç, açlık sınırının altında yaşayan ve ciddi yoksulluk çeken insan nüfusunun ve dünya nüfusunda ortaya çıkan artışın üretim kaynaklarında oluşturduğu olumsuz baskının azaltılması amacıyla farklı çevrelerde farklı anlamlarda değerlendirilmektedir. Kavramın tanımlanmasının hemen ardından, 1975 yılında ABD’de Amerikan Pazarlama Birliği’nin “ekolojik pazarlama” seminerinde ilk kez “yeşil pazarlama” kavramı ortaya konmuştur. Ekolojik pazarlama, çevreci pazarlama, yeşil pazarlama ve sürdürülebilir pazarlama çoğu kez benzer anlamlarda kullanılsa da, aslında yeşil pazarlamanın evrelerini oluşturan ve giderek farklılıklar içeren pazarlama yaklaşımlarıdır ve yeşil pazarlama daha fazla ürün kategorisine sahiptir. Çevresel duyarlılıkların artması, gıda güvenliği konularının yaygınlaşması ve konuyla ilgili olarak kalite güvence sistemlerinin tüketici tarafından benimsenmesi sonucu, bir adım öteye gidilerek tüketiciye yeni bir tanımlama yapılmış ve “yeşil tüketici” gündeme gelmiştir. Yeşil pazarlamada yeşil tüketicinin yanında ürünü tanımlayan bir de “eko-etiket” tanımlanmıştır. Bu bildiride, pazarlama literatüründe dünyanın gündeminde olan “yeşil pazarlama” konusunda yayınlanmış ikincil kaynaklardan yararlanılarak çevre-ekonomi-toplum odaklı bu kalkınma sürecinin ortaya çıkardığı yeşil pazarlama stratejisinin gelişimini ortaya koymak ve avantajları ile dezavantajlarını tartışmak amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Yeşil Pazarlama, Sürdürülebilir Kalkınma, Yeşil Tüketici ABSTRACT Sustaınable Development And Green Marketıng Economic approaches have been chanced rapidly by sustainable development concept when it was defined in 1972. With this concept, the capital (natural, produced and human capitals) that using and destroying in the production and consumption processes is cross-examined. The process is evaluated differently in different societies, due to hunger and poverty problems and on the other hand negative effects on production resources of population growth in the world. After defining sustainability, “Green Marketing” was explaining in 1975 in the seminar of “Ecologic Marketing” in the USA. However using same meaning, but ecologic marketing, environmental marketing, green marketing and sustainable marketing are all different each other and all of them is the phase of green marketing. Green marketing has more products than others. As a result of increasing environmental sensitiveness and agreement on food security, system is needed another identifications that called “Green Consumer” and “Green Label”. The aim of the article is putting forward of green marketing development and discussion negative and positive side of it. Keywords: Green Marketing, Sustainable Development, Green Consumer. SÜRDÜRÜLEBĐLĐR KALKINMA Birinci ve Đkinci Dünya Savaşlarından sonra ortaya çıkan üçüncü küreselleşme hareketi ile “sürdürülebilir kalkınma” tanımının yapıldığı dönemler birbiri ile çakışmaktadır. Sürdürülebilir kalkınmanın tanımlandığı “Brundtland Raporu”nda küresel tehditler karşısında insanoğlunun başarı ve başarısızlıkları tanımlanmış ve yeni bir eylem planı ortaya konulmuştur. Bu plan dahilinde ülke ve bölgesel oluşumlar yeni binyıl için farklı senaryolar ve öngörülerde bulunarak, uygulamaya geçmişlerdir. 1 Dr., Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü, Yalova 824 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sürdürülebilir kalkınma kavramı, sermaye kavramı ile de iç içe bulunmaktadır. Sermaye, kısaca stok halinde bulunan üretken zenginliğimizdir. Belli başlı üç çeşit sermaye bulunmaktadır. Bunlar; insan eliyle üretilen sermaye, insan sermayesi ve doğal sermaye olarak sınıflandırılmaktadır. Doğal sermayenin ne şekilde kullanılacağı önemlidir. Aynı şekilde doğal sermayeye bir değer biçmek de, geleceğe değer biçmek de son derece zordur. Doğal kaynakların tüketiminin ulusal gelir hesaplarında yer almamasına karşılık, kirletilen çevrenin temizlenmesine ait maliyet bu hesaplarda yer almaktadır (Fisunoğlu 1997) Küreselleşen dünyada kurulan yeni uluslararası kurumlar tarafından kabul gören sürdürülebilir kalkınma, bir değişim süreci olarak tanımlanmaktadır. Bu değişim süreci içerisinde kaynakların kullanımı, yatırımların yönlendirilmesi, teknolojik gelişimin yönünün seçimi ve kurumsal değişikliklerin birlikte uyum içinde olması öngörülmekte ve bu aşamada sivil toplum kuruluşlarıyla birliktelik sağlamaktadır (Anonim, 2001). Sürdürülebilir kalkınma ekoloji, ekonomi, sosyal ve kültürel konuların bir arada ve eşdeğer şekilde ele alındığı bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, uygulamada ekonomi odaklı değerlendirilmekte ve toplam sermaye (doğal, insan yapısı ve insan tarafından üretilen sermaye) kullanımı bakımından planlanmaktadır. Atış ve ark. (1999), tarafından sürdürülebilir tarımsal kalkınmanın ölçülmesinde kullanılan parametreler içerisinde GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla) ve SMH (Safi Milli Hasıla)’dan gidilerek elde edilen birey başına ulusal gelir öncelikli olarak tanımlanmıştır. Yine aynı kaynakta, sürdürülebilir gelirin daha geçerli bir ölçüt olduğundan bahsedilmekte ve bu gelirin hesaplanması sırasında sürdürülebilirlik kriterlerine ait eskime ve yıpranma paylarının GSMH, SMH ve ulusal hesaplara doğru şekilde yansıtılmasından bahsedilmektedir. Bu düşünce yeşil pazarlama ile birlikte makro boyuttan mikro alana geçmiştir. Farklı olarak yıpranma ve kirlenmenin faturasının tüm ulusa değil, üreten ve dolayısı ile tüketene çıkarılması söz konusudur. Bu aşamada ürünü üreten de belirli maliyet kalemlerine sahip olarak (örneğin, sosyal sorumluluk gereği işyerinde kreş açma, çevre koruma amaçlı projelere destek verme, atık yönetimini devreye sokma, çevre dostu ambalajlar, üretim sistemleri, gıda katkı maddeleri vb proses sürecine ait materyal ve sistemler) üretime devam etmekte ve üretimde kullanılan çevresel sermayeye ait maliyet tüketici fiyatına belirli bir oranda yansımaktadır. Sürdürülebilir kalkınma kavramının toplam sermaye üzerine yoğunlaştığı düşünceye göre sürdürülebilirlik, zayıf ve güçlü sürdürülebilirlik olarak iki gruba ayrılmaktadır. Bu düşünceye göre toplam sermaye eksilmediği durumda sürdürülebilirlik söz konusudur denilmektedir. Zayıf sürdürülebilirlik, toplam sermayenin (doğal, sosyal ve insan tarafından üretilen sermaye), eksilmemesi için her ekonomik faaliyetin yanı sıra, o faaliyet için kullanılan doğal sermayeyi desteklemek üzere insan tarafından yaratılan sermayeye veya sosyal sermayeye “yaratıcı” bir katkı sağlanması gerekliliği temeline oturmaktadır. Güçlü sürdürülebilirlik ise, toplam sermayenin unsurlarının birbiri yerine ikame edilemeyeceği düşüncesi üzerine oturmaktadır. Buna göre, doğal sermayeden yapılan bir tüketim olduğunda, bunun kullanılmasından elde edilen sermayenin hem doğal sermayenin korunmasına hem de insan tarafından yaratılan sermayenin artırılmasına yatırılması gerekmektedir (Uslu, 1997; Anonim, 2001). Sürdürülebilirlik hareketi içinde iki karşıt bakış açısı bulunduğu belirtilmektedir. Bunlardan biri, bütün ülkeler için yüksek düzeyde bir ekonomik büyümenin sürdürülmesini en önemli konu olarak görürken, diğeri büyümenin yoksulluktan kurtulmaları için gelişmekte olan ülkelerde gerekli olduğu ama gelişmiş ülkelerde bir dondurma uygulaması aramamız ve sahip olduklarımızı daha iyi kullanımını sağlayarak daha tatmin edici bir yaşam sürmemiz gerektiğini ifade etmektedir (Grant, 2008). 825 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sürdürülebilir kalkınma kavramının ortaya konulmasından bu yana, konu giderek daha fazla yoğunlukta çevre ve ekoloji görünümlü bir hale dönüşmüştür. Bu konudaki en önemli itici güç ise tüketici kaynaklıdır ve bunun için de pek çok değişik konuda tüketiciler bilgilendirilmektedir. Çok farklı isimlerle kurulan çevre koruma amaçlı STK’lar (sivil toplum kuruluşları) tüketici bilinçliliği, tüketicide davranış değişikliği konularında önemli faaliyetler göstermektedir. Özellikle iklim değişikliği, suyun kullanımı, gıdalarda ortaya çıkan kalıntı sorunları ve dolayısı ile sağlıklı gıda arayışı ve benzer diğer kıstaslar birlikte değerlendirilerek değişik platformlarda tüketiciye sunulmuş ve bilinç oluşumu sağlanmıştır. Çevre ve insan sağlığını bir arada değerlendiren pek çok enformasyon tüketiciye ulaşmaktadır. Tarımsal açıdan konu incelendiğinde yeşil tüketici için, tüketicinin tükettiği ürünlerde sağlık ölçütlerinin yenilendiği ve bu ölçütlerin çeşitli reklam ve özendirme çalışmalarının hedef kitle üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Bu durum, “çataldan çiftliğe”, “gıda güvenliği” gibi kavramları gündeme getirmiş ve tüketici tükettiği gıdada bu ölçütleri aramaya başlamıştır. Üretimde kullanılan her türlü girdi ve üretim sistemi, çevre kirliliği, atıklar ve enerji kullanımı açısından dikkate alınmaya başlanmıştır. Sistemin ilk basamağı öncelikle, tarım dışı alanlarda kalite yönetim sistemleri (ISO 9000 serisi, ISO 14000 gibi) ile başlamıştır (Emgin ve Türk, 2004). Bu sistemlerin tarımdaki izdüşümü ise organik tarım ile başlamıştır ve diğer çevreye duyarlı sistemlerle devam etmektedir. Tarımda kalite yönetim sistemi, bahsedilen üretim sistemlerine ait yönetmelikler, ulusal ya da uluslar arası kuruluşlarca hazırlanan standartlar ile kontrol ve sertifikasyon sistemini içermektedir. Kontrol ve sertifikasyon sistemi ile üretim süreci kontrol altında tutulurken, ürün de “eko” etikete sahip olmaktadır. Çevresel sürdürülebilirlik endekslerinde kullanılan parametreler açısından henüz uluslar arası düzeyde bir eşlilik sağlanamamıştır. Özellikle kullanılan hammaddelerin ve üretim yönteminin çevre koruyucu tedbirler alması, atık yönetimi gibi konular, insan ve çevre sağlığını dikkate alan üretim süreçlerinin ve buna bağlı yeni teknolojilerin gelişmesini hızlandırmıştır. Đşletmelerin bu konuda yaptıkları çalışmalar bir maliyet artışı getirmesine rağmen, tüketicinin ödemeye gönüllü olduğu bir fiyat artışı, varlığını devam ettirebilme ya da piyasalarda aranırlık gibi kazanımlara sahip olmalarına da olanak sağlamaktadır. Elde edilen ürünler konvansiyonel ürünlerden farklı olmakta, bu farklılık “eko-etiketleme” ile tanımlanmaktadır. 1992’de Rio’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansında ülkelerin ulusal düzeyde sürdürülebilir gelişme kavramlarını geliştirerek bu tür göstergeleri tanımlaması istenmiş ve bu göstergelerin Birleşmiş Milletler Sekretaryasına bağlı Đstatistik Bürosu tarafından izlenmesi kararı alınmıştır. Bu karar ve öneriler doğrultusunda başta OECD ve AB olmak üzere çeşitli ülkelerarası kurum ve kuruluşlar, ekonomik büyümenin sürdürülebilir kalkınma ilkesini karşılama oranını belirlemek üzere çeşitli göstergeler tanımlamışlardır. OECD tarafından eko-etkenlik konusundaki göstergelerin geliştirilmesi açısından temel alınacak girdiler ve çıktılar ayrıntılı olarak açıklanmaktadır. Verimlilik çıktı/girdi oranıyla açıklanmaktadır. Çizelge 1’de ülkesel düzeyde eko-etkenlik göstergelerinin dayandırılacağı girdilerin kapsamlarından bahsedilmiştir. Buna göre ülkeler kendi eylem planlarında bu kapsam içinde göstergeleri belirleyebileceklerdir (Anonim, 2005). Çizelge 1. Ülkesel Düzeyde Eko-Etkenlik Göstergelerinin Dayandırılacağı Girdiler (Anonim, 2005) Çevre Üzerindeki Baskılar Farklı kaynak kökenli kirleticiler Kömür, petrol, gaz, maden tüketimi Yenilenebilir kaynak tüketimi Çevresel zararların ekonomik değeri Çevresel hizmetlerin kullanımı Çevrenin Durumu Kalan maden kaynakları Hava, su, toprak vb ekosistemlerde kirlenme düzeyi Tarımsal ve sanayi amaçlı toprak kullanımı Biyolojik çeşitlilik düzeyi Çevresel sermaye Ekolojik kalıntılar 826 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çeşitli uluslar arası anlaşmalar nedeniyle, yukarıda bahsedilen eko-etkenlik göstergeleri işletme bazında da dikkate alınmakta ve konu sosyal sürdürülebilirlikle birlikte değerlendirilmektedir. Bunun dışında dış ticarette tarife dışı engeller içerisinde de ürün ve üretim sürecinin çevre duyarlılığı yer alabilmektedir. Eko-etikete sahip ürünlerin farklı piyasalara ulaşımı böylelikle kolaylaşabilmektedir. YEŞĐL PAZARLAMA Ekolojik problemlerin oluşumunda geleneksel pazarlama anlayışının da önemli bir payı olduğu belirtilmektedir. Buna neden olarak da, geleneksel pazarlamanın özellikleri; malların aşırı tüketimini sağlamaya neden olduğundan “tüketici kraldır”, sistem çevresel faktörleri inkar eder, sosyal statü mal edinimi ile artar, kısa dönem kar maksimizasyonu ve kar odaklı ile karakterizedir ve kaynak-atık şeklinden dolayı ürün yaşam döngüsü oldukça kısadır şeklinde özetlenmektedir (Majláth, 2008); Đktisat çevrelerince yeşil pazarlamanın ilk kez 1975 yılında ABD'de Amerikan Pazarlama Birliğinin düzenlediği ekolojik pazarlama konulu bir seminerde pazarlama literatürüne dahil olduğu belirtilmektedir (Erbaşlar, 2008; Ay ve Ecevit, 2005). Yeşil pazarlama, sürdürülebilir kalkınma ve sermayenin serbest dolaşıma başladığı küreselleşme kavramı ile birlikte ortaya çıkmıştır denilebilir. Klasik pazarlama anlayışında ilk safhada tüketici tamamen üreticiye bağlı iken, daha sonra tüketici ne isterse üretim ona yönelik olmuştur. Ancak, yeşil pazarlama ile üretim ve tüketici eşzamanlı olarak birbirini etkiler konuma gelmiştir Gelişmiş ülkelerde Sosyal Sorumluluk Đşbirliği (CSR-Corporate Social Responsibility) 1970’lerde kurulmuş ve ekonomi bilimleri üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Bu çalışmalardan birini “sosyal pazarlama” olarak ifade edilen yeni pazarlama anlayışı oluşturmaktadır. Sosyal pazarlama uzun dönemli karlılık ile tüketici ihtiyaçlarının karşılanması yanında etik ve çevresel konuları da kapsamaktadır. Pratikte sosyal yaklaşım çevresel konulardan biraz daha güçlüdür (Majláth, 2008). Yeşil pazarlama, verimlilik açısından yeşil verimliliği, tüketiciler açısından yeşil tüketicileri, üreticiler açısından ise yeşil etiketlemeyi (eko-etiket) gündeme getirmiştir. Çevre hakkında endişelerin tüketici davranışlarını etkileyebileceği görüşü “Yeşil Tüketici” kavramını ortaya çıkarmıştır. Konu, Yeşil Tüketicinin El Kitabı (The Green Consumer Guide) kitabının basılmasıyla daha da tartışmalı hale gelmiştir (Özata, 2005). 1980’lerin sonunda yeşil kaygılar, küresel düzlemde gerçekleşen doğal ve insan kaynaklı felaketler tarafından tetiklenmiş ve 1988 yılında yayınlanan yeşil tüketicinin el kitabı bir milyon okura ulaşmış, bu gelişim pek çok firmanın yeni bir pazarlama stratejisine sahip olmasına neden olmuştur (Grant, 2008). Yeşil tüketici yalnızca yeşil ürün tüketmeyi değil aynı zamanda üretim sırasında gerçekleşen etik ve toplumsal sorumluluğa ait uygulamaları da takip etmektedir. Yeşil tüketici “kendilerini ve çevrelerini, satın alma güçlerini kullanarak korumayı hedefleyen kişiler” olarak tanımlanmaktadır (Ay ve Ecevit, 2005). Pazarlama literatüründe, ekolojik pazarlama, çevreci pazarlama, yeşil pazarlama ve sürdürülebilir pazarlama kavramları benzer anlamda kullanılmaktadır. Ancak, ekolojik pazarlama, belirli çevre sorunlarını (kirlilik, enerji kaynaklarının tükenmesi) ve bunların mevcut teknolojilerle önlenmesine yönelik pazarlama faaliyetlerini tanımlamak için dar anlamda kullanılmaktadır. Çevresel ve yeşil pazarlama kavramlarında ise daha geniş bir ürün kategorisini içerecek şekilde yönetsel bir bakış açısı yer almaktadır. Sürdürülebilir pazarlama ise makro bakış açısıyla pazarlama faaliyetlerinin sürdürülebilir kalkınma anlayışı kapsamında ele alınışını yansıtmaktadır. (Ay ve Ecevit 2005). Yeşil pazarlama her ne kadar sürdürülebilir olarak nitelendirilse de, çevresel maliyetlerin ürün maliyeti içinde yer alması nedeniyle doğal kaynakların fiyatlandırılmasına da neden olmaktadır. Organik tarım, yeşil pazarlama olgusuna göre daha sürdürülebilir kabul edilmektedir. Yerel girdi kaynaklarının aynı yerde kullanımı, çevre ve insan sağlığının korunmasına yönelik teknikleri, izlenebilirlik sistemini içermesi, farklı sektörler ve 827 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 özellikle hizmet sektöründe yeni istihdam alanları oluşturması, biyoçeşitliliğin korunmasında ortaya koyduğu katkılar, yerel istihdamın artırılması, ilave faaliyetler ile işletme gelirinin artırılmasında ortaya çıkardığı fırsatlar gibi konularla incelendiğinde sürdürülebilir tarımsal kalkınma için uygun bir model olduğu söylenebilir. Ancak, pazarlamada yerel yeterince harekete geçirilemediğinden ve yerel girdilerin sanayi mamulü haline gelmesi ile birlikte sürdürülebilirlik bir noktada kesilmektedir. Yerel düşün küresel hareket et sloganı bu olumsuz etkiyi ortaya çıkarmaktadır (Pezikoğlu, 2009). 1970’lerde tanımlanmasına rağmen yeşil pazarlama kavramı henüz geniş yer bulamamıştır. Yeşil-sürdürülebilir-ekolojik-çevresel-çevre duyarlı pazarlama, eko pazarlama yaklaşımları ya da bunların karışımı olan ekolojik yeşil pazarlama, çevresel yeşil pazarlama ve sürdürülebilir yeşil pazarlama tanımları karşımıza çıkmaktadır ki bunların içerikleri arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır (Majláth, 2008). Yapılan tüketici araştırmalarında etik ve çevreci duyarlılıkları fazla olan tüketicilerin dahi yeşil ürünler tüketme konusunda çok da istekli olmadıkları belirtilmektedir (Ay ve Ecevit, 2005). Yeşil tüketicinin eko-etiketli ürün tüketim talebine karşılık daha az tüketim eğiliminde olması yeşil ürün piyasalarının da güçlenmesini zorlaştırabilmektedir. Ottman (1993) tarafından bildirildiği üzere, yeşil pazarlama; kirlilik, enerji tüketimi ve tükenebilir kaynakların tüketiminin olumlu ve olumsuz yanlarını inceleyen, toplumun ve tüketicilerin ihtiyacını tatmin etmede sorumluluk anlayışı içerisinde uzun vadeli karlılığı hedefleyen bir iş stratejisidir (Alagöz, 2008). Yeşil pazarlama, toplumsal pazarlamadan doğmuştur. Toplumsal pazarlama, müşterileri sadece memnun etmeyi değil aynı zamanda toplumun ilgilerini de göz önüne almayı amaçlayan bir pazarlama yaklaşımıdır (Emgin ve Türk, 2004). Bir başka kaynağa göre ise iki farklı yeşil pazarlama tanımı bulunmaktadır. Đlki tamamıyla yeni bir yaklaşım öngörmektedir. Bu yaklaşım, geleneksel pazarlama yaklaşımları, araçları ve amacını bir miktar inkar eden ve yeni yapıların oluşturulması gerektiğini ifade eden bir yaklaşımdır. Diğeri ise, geleneksel pazarlamayı çevresel yaklaşımlarla firmanın finansal ve büyüme potansiyelini artırma amaçlı potansiyel yollar aramaya yöneliktir (Majláth, 2008). Yeşil pazarlama hedeflerinin üç ana türü bulunduğu bildirilmektedir; sorumlu ürün, kurallar ve süreçlerde yeni standartlar belirleme (yeşil), Sorumluluğu müşterilerle paylaşma (daha yeşil), ve inovasyonu destekleme, yeni alışkanlıklar, hizmetler, iş modelleri (en yeşil). Yine yeşil pazarlamada çalışılması gereken üç seviyenin bulunduğu ve bunların kişisel, toplumsal ve kamusal olarak genel kavramlar içinde yer aldığı belirtilmektedir (Grant, 2008). Yeşil pazarlamada uygulanan beş strateji; yeşil ürün, yeşil fiyatlandırma, yeşil tutundurma, yeşil dağıtım ve yeşil etiketleme stratejileridir. Yeşil ürün stratejisi içinde 4S'den bahsedilmektedir (Erbaşlar, 2008); • Tatmin (satisfaction); tüketicilerin gereksinimlerinin ve isteklerinin karşılanması, • Sürdürülebilirlik (sustainability); ürünün enerji ve kaynakların devamlılığının sağlanması, • Sosyal kabul (social acceptibility); ürünün veya işletmenin canlılara, doğaya zarar vermemesi konusunda sosyal kabul görmesi, • Güvenlik (safety); ürünün insanların sağlığını tehlikeye atmaması. Yeşil pazarlamanın üç faktöründen bir diğeri eko-etikettir. Eko-etiket yeşil tüketiciye ulaşmada kullanılan ve ürün ile üretim sürecini farklılaştıran en önemli gösterge olarak yer almaktadır. Yeşil (çevresel) etiketleme üç başlık altında incelenmektedir (Alagöz, 2008); • Eko-etiketleme; ürünün hayat döngüsü analizinde kullanılan etiketleme. Üretimin bütün yönlerini göstermektedir. • Tek kullanımlık etiketler; ürünün belli bir yönü açısından bilgi aktaran 828 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 etiketlerdir, ürünün çevresel özellikleri açısından bir bilgi vermemektedir. (örn: ozon tabakasına zarar vermeyen ürün) • Negatif etiketleme; tüketici açısında sağlık ve güvenlik risklerinin ürün üzerinde uyarıcı olarak bulundurulması. Zorunludur. Yeşil pazarlamanın da aynı konvansiyonel pazarlamada olduğu gibi 4 faktörü içerdiği bildirilmektedir (Anonim, 2008); • Ürün; tüketicilerin çevresel duyarlılıklarının analizi ve bu analiz sonuçlarına göre ortaya çıkan ürünler ya da rakip firmaların ürünlerine göre daha fazla çevre duyarlı ürünler. Burada çok farklı tercihler kullanılabilmektedir. Örneğin, plastik torbalar yerine nişasta bazlı torbalar veya kağıt torbalar; enerji ve su tasarruflu ürünler; organik ürünler ya da diğer sertifikalı ürünler. • Fiyat; çevreci (yeşil) ürünlerin pazarlamasında tüketicilerin daha fazla fiyat ödemeye gönüllü oldukları varsayılmaktadır. (yeşil tüketici: kendilerini ve çevrelerini satın alma güçlerini kullanarak korumayı hedefleyen kişiler olarak tanımlanmaktadır ve yeşil ürünler için daha fazla fiyat ödemeye hazırlardır (Ay ve Ecevit, 2005). Maliyet artışı ortaya çıkardığı söylense de, etkin bir atık ve enerji yönetimi ile ürün fiyatını etkileyen maliyet azaltılabilmektedir. • Satış yeri; ürünün nerede ve ne zaman tüketiciye ulaştırılacağı önemlidir. Genellikle yeşil ürün üreticileri, ürünlerini daha fazla tüketicinin ulaşabileceği mekanlarda pazarlamaktadır. Satış yeri aynı zamanda firmanın imajı açısından da önem taşımaktadır. • Promosyon/reklam; reklam, doğrudan satışlar, satış promosyonları, ödeme avantajları gibi konuları içermektedir. ISO 14000 standartları doğrultusunda yeşil pazarlama stratejisi uygulayan işletmelerin rekabette sağladıkları üstünlüklerin değerlendirildiği bir çalışmada, bu avantajlar şu şekilde özetlenmiştir; ürün teslim süresinde iyileşme (%90), algılanan kalitede artış (%85), üretimle ilgili verimlilik artışı (%50), daha iyi müşteri hizmetleri (%50), maliyetlerin azalması (%40), müşteri şikayetlerinde azalma (%30), müşteri talebinde artış (%30) (Karaca, 2007). Standart sistemlerin pek çok konuda iyileştirme sağladığı ve böylece maliyet artışı yerine düşüşü ile karşı karşıya oldukları söylenebilmektedir. Yeşil pazarlamanın yeterince başarılı olamamasının nedenleri arasında yeşil olmaktan ziyade “yeşile boyama”dan kaynaklanan ve tüketicinin güveninin yitirilmesine neden olan reklam ve uygulamaların yer aldığı çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir (Grant, 2008; Majláth, 2008). Son yıllarda AB'nde ürünlerin çevresel boyutu önemli bir konu haline gelmiştir. Bu nedenle üreticiler ürünlerin sadece fiyat, klasik kalite ve standartlar gibi geleneksel boyutunu değil, aynı zamanda çevresel boyutunu da göz önüne almak zorundadır. AB yaptığı ithalatta, yaş meyve-sebzede HACCP sistemi açısından kontrol olmasa da, bu belgenin olması güçlü bir doküman olarak kabul edilmektedir (Subaşı, 2008). SONUÇ Tarımda ticari serbestliği öngören Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) anlaşması ile kalite yönetim sistemleri ve izlenebilirlik tarımsal üretime ve çiftliğe kadar gelmiştir. Gıda üretiminde yer alan sanayi tarafından kullanılan HACCP gibi kalite yönetim sistemleri, hammadde olarak nitelendirilen taze meyve-sebze ürünleri için de benzer çalışmaları ortaya çıkarmıştır. Bu konuda, organik tarım, iyi tarım uygulamaları, entegre ürün yönetimi gibi sertifikasyon hizmeti alan tarımsal sistemler dünya ölçeğinde önemli yer bulmaya başlamıştır. Bu sistemler aynı zamanda yeni teknoloji ve tekniklere ihtiyaç duymaya başlamış ve doğal kaynaklar yer değiştirerek endüstriyel kullanıma açılmıştır. Örneğin, organik tarım sistemi başta yerel kaynakların yerelde üretime ve tüketime sunulmasını hedeflerken, ürünün markalaşması ve talebin geldiği yer açısından üretimin 829 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yerel tüketimin ise küresel olmasına doğru sürüklenmiştir. Tüketimin artması ile birlikte organik üretimin de artması ve toprak dengesinin sağlanması açısından sistemin ihtiyaç duyduğu girdiler (toprak düzenleyiciler, gübreler, vb) lokal alanlarda bulunan doğal kaynakların yoğun kullanıma sunulmak üzere endüstriyel üretim (toplama, işleme, paketleme vb işlemlerle) şekline bürünmesine de neden olmaktadır. Yeşil pazarlama küresel ekonomik bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer pazarlama sistemlerinden farklı olarak pazarlama konusunu yalnızca ürün oluşturmamakta, üretim süreci, firmanın çevresel ve sosyal bakış açısı ile firmanın kendisi de pazarlama konusu içinde yer almakta bütünsel bir yaklaşım öngörülmektedir. Mikro anlamda firmanın “yeşil” olabilmesi için tedarikçilerinin ve satış zincirinin de “yeşil” olması gerekmekte, bu durum firmaların dikey bütünleşme sürecine yönelmesine de neden olmaktadır. “yeşil” olmayan diğer firmaların benzer ürünleri ile rekabette en önemli dayanağı “yeşil tüketici” oluşturmakta, ürün ve sürecin farklılığını “eko-etiket” sağlamaktadır. Üretim süreci ve ürün tanımlamada çeşitli kalite yönetim sistemleri kullanılmaktadır. Bu durum, hizmetler sektörünün payını giderek artırmaktadır. Diğer ekonomik sektörlere göre tarımda kalite yönetim sistemleri henüz yeni yeni kendini göstermektedir. Bu sistemler içinde organik tarım ve iyi tarım uygulamaları (GlobalGap) uzun zamandan bu yana ülke tarımına kontrol ve sertifikasyonu tanıtmıştır. Tarımda arındırma (sanitasyon) ve ilaç kalıntısı sorunları giderek daha fazla ortamda dile getirilmekte, AB uyum çalışmaları kapsamında yeni yasal mevzuat yerini almaktadır. Çevre kalitesi, yalnız doğal çevre olarak tanımlanmamakta aynı zamanda insanların yaşadıkları ortamlar açısından da değerlendirilmektedir. Ancak, insan nüfusunun hızla artması, bir yandan insan ihtiyaçlarından kaynaklanan doğal alanların tahrip olmasına neden olmakta, yerleşim alanlarının tarım toprakları üzerindeki baskısını artırmakta, illerin ve bölgelerin birbiri ile rekabetini ve gelişmesini artırmak amacıyla oluşturulan Kalkınma Ajansları ile köy, il, bölge genelinde çevre baskısını artırmaktadır. Diğer yandan istihdam alanlarının artırılması ihtiyacına da neden olmaktadır. Bir yandaki bu artış ve diğer tarafta kaynakların azalması ile ekonominin devamlılığının tehlike altına girmesi paradoksal bir hal almıştır. Tüm bu sorunlara bir tek yeşil pazarlamanın yanıt vermesi olası değildir. Đç ve dış piyasalarda tüketici tercihleri giderek daha fazla “yeşil” olmaya başladığından, özellikle ürün farklılaştırmasında yeşil pazarlama stratejilerinin kullanımı önemli bir avantaj oluşturabilecektir. Yeşil pazarlama, yeni kaynak arayışında olan ekonomilerde, doğal sermayenin fiyatlandırılması ve dolayısı ile bu maddelerin bir piyasasının oluşmasına neden olması bakımından sürdürülebilir kalkınmanın temeli ile tam örtüşmemektedir. Ancak, ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilirliği açısından dikkate alınması gereken bir konudur. Özellikle dış piyasalarda tutunma çalışmaları ve tarife dışı engeller açısından önemlidir. Tarımsal açıdan yeşil pazarlamada uygulanabilecek bazı konular ambalajlama, geri dönüşüm, kompostlanabilir ambalajlar, azaltılmış ya da farklı amaçlarla kullanılabilen materyaller, organik ürünler, GlobalGap ürünler, enerji tasarruflu üretim süreçleri ve benzeri olarak nitelendirilebilir. Tüm bunlar, farklı ülkelerde ortaya konulmuş çalışmalardır, ancak firmaların yerel farklılıklardan kaynaklanan avantajları kullanmaları önem taşımaktadır. Aynı şekilde yerelde üretim ve yerelde tüketim açısından da değerlendirilebilecek bir sistem olarak tanımlanabilir. Yine firmaların sosyal sorumlulukları ve bilinç değişimine uğrayan tüketicilerin taleplerini karşılayabilmeleri ve rekabet edebilirliklerini artırma açısından dikkate alınması gereken bir konudur. Organik tarımla birlikte gündeme gelen eko-tarım turizmi ve doğal ürün pazarlarının özellikle doğadan toplanan bitkilerin yok olmasına neden olabileceği unutulmamalıdır. Yoğun bir tüketimin ortaya çıkması durumunda, toplayıcılıkla elde edilen türlerin yeniden yetişmelerinin beklenmesi söz konusu olamayacaktır. Bu durum doğal sermayenin sürdürülemez olmasına neden olabilecektir. Son yıllarda tüketicinin 830 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 sağlık amaçlı tüketimine yöneldiği ve pek çok satış noktalarının oluştuğu, doğal ürün ticaretinde bu konunun gözden uzak tutulmaması gerekmektedir. Tüketiciler açısından bakıldığında, Türk tüketicisinin henüz yeşil ürün ve yeşil üretim süreci hakkında yeterince bilgi, enformasyon ve bilinç seviyesinde olduğu düşünülemez. Organik ürünlerde olması gereken organik ürün etiketinin dahi yeterince sorgulanmadığı bilinmektedir. Ancak, Türk tüketicisinin sosyal yapısı gereği, firmaların sosyal konulardaki faaliyetleri açısından daha kabul edici oldukları söylenebilir. KAYNAKLAR Alagöz S. B., 2008. Yeşil Pazarlama ve Eko Etiketleme. (www.akademikbakis.org/sayi11/makale/ seldabasaran.doc) (Erişim:07.07.2008). Anonim, 2001. A Framework for Indicators for the Economic and Social Dimensions of Sustainable Agriculture and Rural Development. European Commission, Agriculture Directorate-General. www.europe.eu.int. 39 p. Anonim, 2005. Seçilmiş Kimi Sektörler için Eko-Etkenlik Göstergeleri ve Türkiye’deki Ekonomik Büyümenin Eko-Etkenlik Göstergeleriyle Değerlendirilmesi. MPM Yayınları, Yayın No: 683, Ankara, 101 s. Anonim, 2008. Green Marketing, The Competitive Advantage of Sustainability. Queensland Government, Environmental Protection Agency. (www.epa.qld.au/sustainable_industiries) (Erişim: 15.01.2008). Atış, E., H. Tanrıvermiş ve E. Işıklı. 1999. Sürdürülebilir Tarımsal Kalkınma ve Türkiye Tarımı. Kooperatifçilik, Sayı:125, Temmuz-Ağustos-Eylül. s:14-26. Ay C., Ecevit Z., 2005. Çevre Bilinçli Tüketiciler. Akdeniz Đ.Đ.B.F. Dergisi, (10):238-263. Emgin Ö., Türk Z., 2004. Yeşil Pazarlama (Green Marketing). Mevzuat Dergisi (7):78. Erbaşlar G., 2008. Yeşil Pazarlama. Paradoks, Ekonomi, Sosyoloji ve Politika Dergisi (edergi) Yıl:3, sayı:1 (www.paradoks.org) (Erişim:25.06.2008). Fisunoğlu, M. 1997. Sürdürülebilir Kalkınma ve Ekonomi. Sürdürülebilir Kalkınmanın Uygulanması, Tartışma Toplantısı. Türkiye Çevre Vakfı Yayın No: 126. Ankara. s:13-26. Grant, J. 2008. Yeşil Pazarlama Manifestosu. MediaCat Kitapları, ISBN 978-9944-38378-3, Đstanbul, 334 s. Karaca Y., 2007. ISO 14000 Standartları Çerçevesinde Uygulanan Yeşil Pazarlama Stratejilerinin Firmalara Sağladığı Rekabet Avantajları. VII. Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi, 10-13 Eylül 2007, Malatya. Majláth, M., 2008. Challenges in Marketing: Reasons fort he Existence of Green Marketing. A Chapter in FIKUSZ 2008 Business Sciences. Symposium for Young Researchers: Proceedings, 2008, pp:137-147. (http://kgk.bmf.hu/system/files/majlathMelinda.pdf) (Erişim:10.01.2010). Özata, Z., 2005.Yeşil Pazarlama. (www.pazarlamamakaleleri.com/blog/index.php?entry=entry051208-182340) (Erişim: 25.03.2008). Pezikoğlu, F., 2009. Organik Tarım ve Yeşil Pazarlama. I. GAP Organik Tarım Kongresi, 17-20 Kasım 2009, Şanlıurfa (Basımda). Subaşı D.K., 2008. Yaş Meyve ve Sebze. T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, Đhracatı Geliştirme Genel Müdürlüğü. (www.igeme.org.tr) (Erişim: 08.08.2008). Uslu, O. 1997. Ekonomik ve Ekolojik Uygulamalarda Sürdürülebilir Kalkınmanın Yeri. Sürdürülebilir Kalkınmanın Uygulanması, Tartışma Toplantısı. Türkiye Çevre Vakfı Yayın No: 126. Ankara. S:22-59. 831 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Đklim Değişikliği Çerçevesinde Tarım Sigortalarının Önemi Ve Tarımsal Yayım Açısından Değerlendirilmesi Gonca GÜL YAVUZ1 Đ. Coşkun CEYLAN2 ÖZET Đklim değişikliğinin, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi, şiddetli hava olaylarının, taşkınların ve sellerin daha sık oluşması ve etkilerinin kuvvetlenmesi gibi önemli sorunlara yol açacağı tahmin edilmektedir. Türkiye, üç tarafının denizlerle çevrili olması ve topoğrafik yapısı nedeniyle iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden biridir. Bu durumun tarımsal üretimi de olumsuz yönde etkileyeceği düşünülmektedir. Tarım sektöründe, iklim değişikliği nedeniyle oluşabilecek riskleri karşılamak ve tarımsal üretimde devamlılığı sağlayabilmek için alınabilecek önlemlerden birisi de tarım sigortalarıdır. Bu doğrultuda, bu çalışmada meteorolojik olaylar sonucu ortaya çıkabilecek felaketlerden korunabilmek için tarım sigortalarının önemine yer verilmiştir. Ayrıca tarım sigortaları kapsamında yürütülmekte olan tarımsal yayım çalışmaları değerlendirilerek sigortalı çiftçi sayısını artırabileceği düşünülen öneriler sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Đklim değişikliği, Tarım sigortası, Tarımsal yayım Importance Of Agrıcultural Insurance Under The Clımatıc Changes And Evaluatıon Of These In Terms Of Agrıcultural Extensıon ABSTRACT Climatic change is expected to occur serious problems such as changes of climatic belts, severe weather events, floods and frosts. Turkey is a peninsula and surrounded by sea on three sides. Because of these and her topographical structure she is one of the country that effected by climatic changes sharply. Agricultural insurance is one of the possible measure to meet the risks that may occur because of climatic changes and to ensurecontinuity of production in agricultural sector. In this study, importance of agricultural insurance to protectdisasters that may arise as a result of meterological phenomena was discussed. Moreover, agricultural extension activities about agricultural insurance were evaluated and the proposals that may increase the number of insured farmers were presented. Key words: Climatic Changes, Agricultural insurance, Agricultural extension 1. GĐRĐŞ Đklim değişikliğinin, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi, şiddetli hava olaylarının, taşkınların ve sellerin daha sık oluşması ve etkilerinin kuvvetlenmesi gibi önemli sorunlara yol açacağı tahmin edilmektedir. Türkiye, üç tarafının denizlerle çevrili olması ve topoğrafik yapısı nedeniyle iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden biridir ve bu durum tarımsal üretimi de olumsuz yönde etkileyecektir (Korkmaz 2007). Bununla birlikte, bir tarafta ülke nüfusunda gözlenen artış diğer tarafta ise gıda güvenliğinin sağlanması ile ilgili endişeler tarım sektörünün önemini giderek artırmaktadır. Tarım sektöründe, iklim değişikliği nedeniyle oluşabilecek riskleri karşılamak ve tarımsal üretimde devamlılığı sağlayabilmek için alınabilecek önlemlerden birisi de tarım sigortalarıdır. Tarım sigortalarına günümüzde devlet desteği sağlanmaktadır. Bu destek kapsamında, tüm bitkisel ürünler için dolu ana sigortası ile birlikte yangın, heyelan, 1 2 Dr., Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 832 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 deprem, fırtına, hortum, sel ve su baskını ek teminatları paket halinde verilmektedir. Ayrıca açık alanda yetiştirilen meyveler için bu belirtilen teminatlara ilave olarak isteğe bağlı don riski teminatı da verilmektedir. 2. MATERYAL VE YÖNTEM Yapılan bu çalışma literatüre dayalı bir çalışma olup, konu ile ilgili olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı verilerinden, çeşitli yabancı ve yerli makalelerden, tarım sigortaları konusundaki yönetmelik ve tebliğlerden yararlanılmıştır. 3. ĐKLĐM DEĞĐŞĐKLĐĞĐ Küresel ısınma ve iklim değişikliği yer yüzeyindeki yaşamı tehdit eden en büyük tehlikedir. Bu nedenle de, şüphesiz son zamanların en popüler gündem maddelerinden birisidir. Küresel iklim değişikliği, insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazlarının doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda yerkürenin ortalama yüzey sıcaklığının artmasını ve iklimde oluşan değişiklikleri ifade etmektedir (Dellal ve Butt 2005). Dünyada ve ülkemizde meydana gelen iklim değişikliklerinin başında artan hava sıcaklıkları dikkat çekmektedir. Hava sıcaklığındaki bu yükselmenin dünya üzerinde ciddi bir iklim değişikliğine yol açacağı tahmin edilmektedir. Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği, deniz seviyesinin yükselmesi, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi, şiddetli hava olaylarının, taşkınların ve sellerin daha sık oluşması ve etkilerinin kuvvetlenmesi, kuraklık, erozyon, çölleşme, salgın hastalıklar, tarım zararlıları, doğal dengenin bozulması nedeniyle vahşi yaşam türleri ile birlikte insan sağlığının bozulmasıyla, sosyo-ekonomik sektörleri ve ekolojik sistemleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyerek önemli sonuçlara yol açacağı tahmin edilmektedir (Korkmaz 2007). Küresel iklim değişikliğinden en az biçimde etkilenmek için kuraklık, sel, sıcak hava dalgası, soğuk hava dalgası, dolu, hortum gibi meteorolojik karakterli doğa olaylarının etkilediği sektörler (tarım, sağlık, ulaştırma, turizm vb.) bakımından risklere karşı risk yönetim programlarının yapılması gerekmektedir (Kayhan 2007). Tarım sektöründe, iklim değişikliği nedeniyle oluşabilecek riskleri karşılamak ve tarımsal üretimde devamlılığı sağlayabilmek için alınabilecek önlemlerden birisi de tarım sigortasıdır. 4. TARIM SĐGORTASI Tüm sektörlerde olduğu gibi, tarımda da risk yönetiminde riskleri önlemede öncelikle koruma önlemleri alınmakta, teknik olarak önlemlerin yeterli olmadığı durumlarda ise “Tarım Sigortası” uygulamaları devreye girmektedir. Tarım sigortası tarımdaki risk ve belirsizlikler nedeni ile meydana gelecek zararı karşılayan güvence sistemidir (Dinler 2003). Günümüzde önemi giderek daha fazla anlaşılmaya başlayan tarım sigortaları, sektörün karşılaştığı tam olarak oluş zamanı ve büyüklüğü tahmin edilemeyen risklerin oluşturduğu kayıpların sözleşme koşulları çerçevesinde tazmin edilmesi, böylece üretici gelirinde istikrar sağlanması, üreticinin modern üretim teknikleri ve yatırımlara yönelmesinin teşvik edilerek sigortanın teknoloji transferi ve teknoloji kullanımını geliştirmede ve tarımsal üretimde girdilerin istenilen düzeyde kullanılmasında düzenleyici ve çiftçileri zorlayıcı araçların başında gelmektedir (Çetin 2007). 4.1. Dünyada Tarım Sigortası Dünyada çeşitli ülkelerde tarım sigortalarının gelişim düzeyleri, ülkelerin izlediği tarım politikaları, tarımın ekonomi içindeki önemi ve bu kesimin toplumsal ve sosyal yapı üzerine olan etkilerine bağlı olarak değişim göstermekle beraber, tarımın gelişmiş olduğu 833 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 hemen her ülkede bu gelişime paralel olarak tarım sigortalarının da geliştiği gözlenmektedir (Tanrıvermiş ve Sayın 1993). Gelişmiş ülkelerin yıllar önce başlatmış oldukları “tarımda risk yönetim teknikleri” uygulamaları ve alt yapı çalışmaları sonucu “doğa” olayları büyük ölçüde “afet” olmaktan çıkarılmıştır. Bu ülkeler kendi doğal, sosyal, temel ekonomik yapılarıyla tarım politikaları dikkate alınarak bilinçlendirilmiş tarım ürün sigorta sistemlerini kurmuşlar ve böylece çiftçilerinin çok az bir masrafla zararlarını karşılayarak muhtaç oldukları ekonomik ve sosyal güvenceye kavuşmaları sağlanmıştır (Anonim 2007/a). Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarım sigortaları sistemi devlet ile özel sigorta şirketlerinin işbirliğine dayanmaktadır. Devletin sigorta priminin %60’ını sübvanse ettiği ABD’de birden çok riske karşı sigorta olarak bilinen MPCI uygulanan geleneksel ve en yaygın sigortadır sistemidir (Dinler ve ark. 2005). Avrupa Birliğinde (AB) üreticilerin ortak tarım politikası kapsamındaki politikalarla hem afet hem de sosyal sigorta politikaları yardımı ile risklerden korundukları bilinmektedir. Bazı ülkelerde dolunun yanı sıra don, sel, kuraklık, fırtına gibi risklerinde sigorta edilmekte ve bunların prim veya hasarlarına devlet tarafından destek verilmektedir. Đspanya, Portekiz, Avusturya ve Yunanistan’ da uygulanan devlet destekli tarım ürün sigortaları Đtalya ve Fransa’ da kısmen uygulanmaktadır. Ayrıca dünya genelinde birden çok riske karşı ürün sigortalarının (MPCI) en yaygın olduğu ülke ABD olmasına rağmen, bu sistemde en başarılı ülkenin Đspanya olduğu bilinmektedir. Đspanya uygulamasında, kar amacı gütmeyen bir havuz sistemi mevcuttur. Çiftçilerin sigorta şirketlerine ödediği primler bu havuzda toplanmakta, hasarlarda havuzdan karşılanarak doğrudan çiftçiye ödenmektedir. Devlet çiftçiye herhangi bir afet yardımı yapmazken, ürünlerini sigorta ettiren çiftçilerin primlerinin %50’sini karşılamaktadır. Bu sistemde sigorta şirketleri sadece poliçe düzenleme, pazarlama ve satış faaliyetlerini yerine getirirler (Anonim 2007/a). ABD ve AB ülkeleri haricinde diğer bazı ülkelerde ki tarım sigortaları uygulamaları incelendiğinde; Japonya, Kanada, Yeni Zelanda ve Brezilya’da bitkisel ürünlerin bütün risklere karşı tek bir poliçe ile sigortalandığı görülmektedir. Ürün sigortasının en gelişmiş ve en modern şeklini ifade eden bu sigortalama şeklinin sigorta sektörünün iyi yapılandığı ülkelerde görüldüğü unutulmamalıdır. Ayrıca Japonya ve Brezilya’da sigorta uygulaması zorunlu iken Kanada’da isteğe bağlı olarak yaptırılmaktadır (Çetin 2007). Dünya tarım ürünleri pazarında ön sıralarda yer alan Arjantin’de ise, ülkenin coğrafi konumu ve iklim koşulları dikkate alınarak, bitkisel üretimi en çok etkileyen tek bir tehlikeye karşı yapılan sigorta uygulaması görülmekte ve bu ülkede ürünler yalnızca dolu riskine karşı sigortalanmaktadır (Roberts 2005). 4.1. Türkiye’de Tarım Sigortası Türkiye’de tarım sigortaları uygulamaları 1957 yılında başlamıştır. Ancak ekonomik, politik ve yapısal sorunlar nedeniyle uzun yıllar boyunca diğer tarımsal faaliyetlere oranla beklenen gelişmeyi gösterememiştir. En son 2002 yılı sonunda acil eylem planı çerçevesinde tarımda devlet destekli doğal afet sigortası yasasının çıkarılması, kuraklık, don, sel sigortaları uygulamalarının esaslarının belirlenmesi ve primlerin devletçe desteklenmesi öngörülmüştür. Böylelikle 21.6.2005 tarihinde 5363 sayılı Tarım Sigortalan Kanunu kabul edilmiş ve devletin prim tutarının %50’sini ödemesine karar verilmiştir. Bu kanun kapsamındaki risklerin teminat altına alınması, standart sigorta poliçelerinin belirlenmesi, hasar organizasyonları, aktüerya çalışmaları, tazminat ödemelerinin yapılması, reasürans teminatının sağlanması, tarım sigortalarının geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve izlenmesi ile diğer teknik hizmetlerin yürütülmesi amacıyla “Tarım Sigortaları Havuzu” (TARSĐM) kurulmuştur. 834 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sigorta kapsamında bitkisel ürün, sera, hayvan hayat, kümes hayvanları ve su ürünleri sigortası yer almaktadır. Çiftçinin sigorta işlemlerini gerçekleştirebilmesi için öncelikle o yıla ait, bitkisel ürün sigortası için arazi ve ürün bilgilerine dair çiftçi kayıt sistemi (ÇKS) kayıtlarının, sera sigortası için ÇKS’ ye entegre edilmiş örtü altı kayıt sistemi kayıtlarının, hayvan hayat ve kümes hayvanları sigortası için ÇKS’ ye entegre edilmiş önsoy ve soy kütüğü ile hayvan kayıt sistemi (Türkvet) kayıtlarının, su ürünleri sigortası içinse yine ÇKS’ ye entegre edilmiş su ürünleri kayıt sistemi kayıtlarının güncel olması gerekir. ÇKS kayıtlarını güncellemiş olan çiftçi ürününü sigortalatmak için TARSĐM’e üye sigorta şirketine veya acentesine başvurur. Sigorta şirketi veya acente TARSĐM’in sistemine girerek çiftçi bilgilerinin sorgulamasını yapar ve onaylanan bilgilere ait poliçeyi düzenleyerek çiftçiye verir. Bitkisel ürün sigortasında, tüm bitkisel ürünler için dolu riskinin yanı sıra fırtına, hortum, yangın, deprem, heyelan, sel ve su baskını risklerinin neden olduğu miktar kaybı sigorta kapsamındadır. Bu risklere ilaveten sadece meyveler için ve sigorta ettiren tarafından istendiği takdirde don riski de sigorta kapsamına alınabilir. Ancak sadece don riskine karşı sigorta yapılamaz. Bununla birlikte ahududu, çilek, iğde, keçiboynuzu, kızılcık, turunç ve zerdali don teminatı kapsamı dışında kalan meyvelerdir. Đstenildiği takdirde, ek prim ödemek suretiyle yaş meyve, sebzeler ve çiçekler için dolunun neden olduğu kalite kaybı yukarıdaki paketlere eklenebilmektedir. Sera sigortasında, sera yapı malzemeleri, içindeki teknik ekipman ve serada yetiştirilen bitkisel ürünler için dolu, fırtına, hortum, yangın, deprem, taşıt çarpması, heyelan, kar ve dolu ağırlığı, sel ve su baskını risklerinin neden olduğu miktar kaybı sigorta kapsamındadır. Fırtına, hortum, kar ve dolu ağırlığı, sel ve su baskını risklerine karşı sigorta yapılabilmesi için, risk incelemesi yapılması ve seranın aranılan vasıflara uygun bulunması şarttır. Ayrıca alçak ve yüksek tüneller için sadece içindeki ürünlerin sigortası aynı risklere karşı devlet destekli bitkisel ürün sigortası genel şartları kapsamında yapılır. Hayvan hayat sigortasında, ön soy kütüğüne ve soy kütüğüne kayıtlı süt sığırları için, genel şartlarda yazılı istisnalar dışında kalan, her türlü hayvan hastalıkları ve gebelik, doğum veya cerrahi müdahale, her türlü kazalardan, yılan ve böcek sokması, zehirli çayır otları ve yeme bağlı zehirlenmeler, her türlü doğal afetler ve güneş çarpmaları, yangın ve infilak sebebiyle meydana gelen, ölüm ve mecburi kesim riskleri ile teknik şartlar çerçevesinde yavru atma riski, sigorta kapsamındadır. Sigorta kapsamında yer alan hayvanlar, sigorta süresi 1 yıldan az olmamak koşuluyla, 7 inci aydan itibaren 7 yaşına kadar (7 yaş dahil) olan damızlık ve süt sığırlarıdır. Kümes hayvanları sigortası, kapalı sistemde üretim yapan, bio-güvenlik ve hijyen tedbirlerini almış tesislerde yetiştirilen kümes hayvanları için geçerli olup, genel şartlarda yazılı istisnalar dışında kalan, her türlü kanatlı hayvan hastalıkları, her türlü kazalar ve zehirlenmeler, her türlü doğal afetler, yangın veya infilak sebebiyle meydana gelen ölümler, zorunlu öldürme ve mecburi kestirme riskleri sigorta kapsamındadır. Ayrıca, 05.01.2007 tarihinde bakanlar kurulunca alınan karara göre; denizlerde ve iç sularda yetiştirilen su ürünlerine, çiftçi kayıt sistemine entegre edilmiş su ürünleri kayıt sistemine kayıtlı mevcut bilgiler ve yapılacak risk incelemesi dikkate alınarak, ölüm riski teminatı; su ürünleri sigortası genel şartları, teknik şartları, tarife ve talimatları kapsamında Tarım Sigortaları Havuzu tarafından verilmektedir. Buna göre, sigorta başlangıcından önce mevcut olan hastalıklar ve poliçe başlangıç tarihinden itibaren 14 günlük bekleme süresi içinde ortaya çıkan (paraziter, bakteriyel, mikrobiyel, viral ve mantari) hastalıklar hariç olmak üzere her türlü hastalık, yetiştiricinin kontrolü dışındaki kirlenme ve zehirlenmeler, her türlü doğal afet, kazalar, predatörler, alg patlama nedeniyle meydana gelen ölümler ve fiziksel kayıplar sonucu sigortalının doğrudan doğruya uğradığı maddi zararı temin edilir. Yumurta ve larva dönemindeki su ürünleri stokları teminat kapsamı dışında olup; teminat, Alabalıklar, Çipura, Levrek Sinarit, Kırmızı bantlı mercan, Sargoz, Sivriburun 835 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 karagöz, Minakop, Antenli mercan, Mandagöz mercan, Litrini mercan ve Trança balıkları için 5 gr büyüklüğe ulaştıktan sonra başlar. Bunların dışındaki türlerde teminatın başlama evresi havuz kurulu tarafından belirlenir (Anonim 2007/b). 5. TARIM SĐGORTALARINDA YAŞANAN GELĐŞMELER Türkiye’de tarım sigortaları 1957 yılında başlamış olmasına rağmen, sigortalı tarım alanlarının toplam tarım alanları içerisindeki payının oldukça düşük olduğu (%1 dolaylarında) bilinmektedir (Şahin 2003, Akın 2005). Ancak, devlet destekli tarım sigortaları kanunu çerçevesinde, devletin prim tutarının %50’sini ödemeye başlaması ile tarım sigortaları prim üretiminde yaşanan artışlar sonucu 2006 yılından günümüze kadar sigortalı tarım alanlarının toplam tarım alanları içerisindeki payı %3’e yükselmiştir (Anonim 2010). Tarım sigortalarının gelişiminin incelenmesi ve devlet destekli tarım sigortaları kanunun açıklanmasının ardından, çıkarılan kanun sonrası Türkiye’de tarım sigortalarının mevcut durumunu rakamlarla açıklamak istendiğinde aşağıdaki tablo ortaya çıkmaktadır. 2006 yılında toplam sigorta bedeli 211.290.594 TL olup toplam prim üretimi 4.450.852 TL olarak gerçekleşmiştir. Aynı zamanda poliçe sayısı 12.330 adet olup sigortalı büyükbaş hayvan sayısı 6.710 adettir. Ödenen toplam hasar ise 894.938 TL’dir. 2008 yılı itibariyle ise toplam sigorta bedeli 2.224.971.605 TL olup 98.443.549 TL prim üretimi gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte poliçe sayısı 218.938 adet olup, sigortalı büyükbaş hayvan sayısı 55.520 adettir. Ayrıca yine aynı yıl 44.100.874 TL hasar ödemesi yapılmıştır. Ancak devlet destekli tarım sigortaları uygulamalarının 01.06.2006 tarihinde başladığı bu nedenle 2006 yılı için verilen rakamların tamamının devlet destekli tarım sigortalarına ait olmadığı unutulmamalıdır. Devlet destekli tarım sigortasının tam yıl uygulandığı 2007 ve 2008 yıllarına ait veriler ise çizelge 5.1’de sunulmuştur. Çizelge 5.1 Devlet Destekli Tarım Sigortasına Ait Rakamların Branşlara Göre Dağılımı Sigorta Türü Bitkisel Üretim Sera Hayvan hayat Su ürünleri Kümes Hayvanları Toplam Sigorta Bedeli ( milyon TL) 2007 2008 % 1.095 1.574 71 184 316 14 168 264 12 18 46 2 12 25 1 1.478 2.225 100 Prim Üretimi (bin TL) 2007 2008 % 46.775 72.669 74 1.991 3.758 4 14.197 20.090 20 798 1.166 1 342 761 1 64.104 98.444 100 Poliçe Sayısı (Adet) 2007 207.328 101.130 1.456 6 35 218.938 2008 250.225 2.489 8.099 13 118 260.944 % 96 1 3 0 0 100 2008 yılında toplam sigorta bedelinin dağılımı il bazında incelendiğinde, en yüksek oranlar Antalya’da (%11), Bursa, Đzmir ve Konya’da (%6) ve Manisa’da (%5) görülmektedir. Đl bazında prim üretiminin dağılımında en yüksek pay alan üç il Malatya (%10), Manisa (%9) ve Bursa’dır (%8). Toplam poliçe sayısının il bazında ki dağılımında en yüksek pay alan iller ise Tekirdağ (%12), Edirne (%10) ve Konya’dır (%5). 2008 yılında yapılan tarım sigortası ürün bazında incelendiğinde; sigorta bedelinin ürün bazında oransal dağılımından en yüksek pay alan ürünler buğday (%37), çeltik, fındık (%7), ve kayısıdır (%6). Prim üretiminin ürün bazında dağılımından en yüksek pay alan ürünler kayısı (%20), buğday (%19) ve fındıktır (%10). Poliçe sayısının ürün bazında dağılımından en yüksek pay alan ürünler ise buğday (%46), fındık (%11) ve kayısıdır (%8). 2008 yılında yapılan toplam 44.100.874 TL hasar ödemesi yapılmış olup bu ödemelerin 28.567.061 TL’si (%66,78) bitkisel ürünler içindir. Bu ödemelerin ürün bazında dağılımı incelendiğinde, kayısı (%17), armut (%13) ve elmanın (%12) hasar ödemelerinden en çok pay alan ürünler olduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte buğday %9’luk pay ile hasar ödemelerinde dördüncü sırada yer alan üründür. 836 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2008 yılında ödenen hasarlar hasar nedenlerine göre incelendiğinde ise %77 ile dolu ilk sırada gelmektedir. Bunu sırasıyla don (%15), fırtına (%7) ve yangın (%1) hasarları izlemektedir. 2008 yılında yapılan hayvan hayat sigortaları incelendiğinde; sigortalı hayvan sayısının en yoğun olduğu illerin Đzmir (%11), Aydın (%9) ve Tekirdağ (%6) olduğu belirlenmiştir. Prim üretiminin il bazında dağılımından en yüksek pay alan iller ve aldıkları yüzde oranlar yine aynıdır. Hayvan hayat sigortaları için 2008 yılında 14.386.644 TL (toplam hasar ödemelerinin %32,62’si) hasar ödemesi yapılmıştır. Ödenen hasarlar nedenlerine göre incelendiğinde ise zorunlu kesim (%51) ilk sırayı almaktadır. Đkinci sırada ölüm (%35) yer alırken yavru ölümü ve yavru atma (%7) yapılan hasar ödemelerinin diğer nedenleridir (Anonim 2010). 6. TARIM SĐGORTALARI KONUSUNDA YÜRÜTÜLEN YAYIM ÇALIŞMALARI Tarım sigortaları kapsamında yürütülen faaliyetler tanıtım amaçlı faaliyetlerdir. Bunlar; • Tanıtım kampanyaları: 21 Temmuz 2006 tarihinde başlamıştır. Tekirdağ, Balıkesir, Manisa, Antalya, Konya, Adana, Kayseri, Malatya, Samsun, Sakarya, Diyarbakır, Van, Erzurum ve Trabzon illeri ile komşu illerinde katılımı sağlanmıştır. Toplam 64 il, 171 ilçe/belde/köyde 203 adet tanıtım toplantısı yapılmıştır. • 36 adet tarım fuarına katılım sağlanmış ve bu fuarların bir kısmında, düzenlenen panel ve konferanslarla ziyaretçilere tarım sigortası konusunda bilgi verilmiştir. • Ulusal televizyon ve radyo kanallarında 154 kez canlı yayın ve programlara katılım sağlanmıştır. • Binlerce broşür, afiş ve tanıtım kitapçığı başta tarım il ve ilçe müdürlükleri olmak üzere ziraat odaları ve sigorta şirketlerince dağıtılmıştır. • TARSĐM’in yedi farklı reklam spotu 2007 yılı mart ayından itibaren toplam 52 il ve 68 yerel televizyonda yayınlanmıştır. • Tarım sigortalarının ulusal ve yerel gazetelerde 594 kez haber olarak yer alması sağlanmıştır (Karaca ve ark. 2010). 7. SONUÇ VE ÖNERĐLER Türkiye’nin, üç tarafının denizlerle çevrili olması ve topoğrafik yapısı nedeniyle iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden biri olması beklenmektedir. Böyle bir durum karşısında tarımsal üretimin de olumsuz yönde etkilenmesi kaçınılmaz olacaktır. Bununla birlikte, bir tarafta ülke nüfusunda gözlenen artış diğer tarafta ise gıda güvenliğinin sağlanması ile ilgili endişeler tarım sektörünün önemini giderek artırmaktadır. Türkiye’de tarım sigortaları kanununun yürürlüğe girmesinden günümüze kadar tarım sigortaları konusunda belirgin bir başarı sağlandığı gözlenmektedir. Ancak iklim değişikliği çerçevesinde Türkiye’yi bekleyen gelecek sorunlar dikkate alınarak tarım sigortalarının kapsamı konusunda yeni çalışmalar yapılması gerekmektedir. Böylelikle karşılaşılabilecek riskler karşısında tarım sigortaları ile tarım sektörünün güvence altına alınması sağlanabilecektir. Türkiye’de tarım sigortası uygulamasını yaygınlaştırabilmek için çeşitli faaliyetler yürütülmektedir. Ancak bu faaliyetlerin içeriği incelendiğinde tarım sigortaları kanununun çıktığı 2006 yılından bu yana tanıtım çalışmalarının sürdürüldüğü gözlemlenmiştir. Her ne kadar tarım sigortaları Türkiye için bir yenilik olmasa da tarım sigortalarına verilen %50 devlet desteğinin üreticiler için bir yenilik olduğu varsayılabilir. Bu açıdan bakıldığında, günümüze kadar yapılan tanıtım çalışmalarının hedef kitlede ilgi 837 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 uyandırmada kullanılan yöntemleri içerdiğini söylemek mümkündür. Oysa 2006 yılından günümüze kadar oldukça uzun bir zaman dilimi olduğu göz önüne alınırsa yürütülen çalışmaların da yenilenmesi gerektiği düşünülmektedir. Buna göre artık üreticilerde ilgi uyandıracak yöntemler yerine onlarda istek uyandıracak ve istenilen davranış değişikliğini yaratmayı hedefleyen, eylemi sağlamada yararlı yayım yöntemlerinin (kanıtlar, görgü tanıkları, önceki ve sonraki durumu sergileme, eylemde yer alan üreticilere ilişkin veya onlarla birlikte haber yapma vb.) kullanılmasının daha uygun olduğu ve böylelikle tarım sigortası kanunu ile birlikte ulaşılması hedeflenen noktaya daha kısa sürede varılacağı düşünülmektedir. 8. KAYNAKÇA Tanrıvermiş, H., Sayın, C., 1993. “Gelişmekte Olan Ülkelerde ve Türkiye’de Tarıma Yönelik Sigortalar” Tarım ve Köy Dergisi, sayı 91, sayfa 11-13, Ankara. Dinler, T., 2003. “Tarımda Meteorolojik Karakterli Doğal Afetler ve Risk Yönetim teknikleri”, III. Atmosfer Bilimleri Sempozyumu, Đstanbul. Şahin, F., 2003. “Tarım Sigortaları”, http//www.tsrsb.org.tr Akın, B., 2005. “Dünyada ve Türkiye’de Tarım Sigortacılığı”, I. Uluslararası Sigorta Sempozyumu, Đstanbul. http://www.tsrsb.org.tr Dellal, Đ. Ve Butt, T. 2005. Đklim Değişikliği ve Tarım. TEAE-Bakış, Ankara. Dinler, T., Yaltırık, A., Çetin, B., Özkan, B.,Gülçubuk, B., Sürmeli, E., Ekmen, E., Saner,G., Akçaöz, H., Uysal Ö. K., Karaaslan, S.,Kıymaz, T., 2005. “Tarımda Risk Yönetimi ve Tarım sigortaları”, Türkiye Ziraat Mühendisliği VI. Teknik Kongresi, Ankara. Roberts, R.A.J., 2005. “Insurance of Crops in Developing Countries”, Food and Agriculture Organization of the United Nations, Agricultural Services Bulletin, number 159, Rome. Anonim,2007/a.http://www.tzob.org.tr/tzob/rapor_2004_tarim_sigorta.htm Anonim, 2007/b. http://www.tsrsb.org.tr/tsrsb/ Çetin, B., 2007. “ Tarım Sigortaları”, Nobel Yayın No:1110, 1. basım, Ankara. Kayhan, M., 2007. Küresek Đklim Değişikliğ ve Türkiye. I. Türkiye Đklim Değişikliği Kongresi, Đstanbul. Korkmaz, K., 2007. Küresel Isınma ve Tarımsal Uygulamalara Etkisi. Alatarım, 6 (2): 43-49, Mersin. Anonim, 2010. http://www.tarsim.org.tr Karaca, A., Gültek, A., Đntişah, A.S., 2010. “Türkiye’de tarım Sigortaları Uygulamaları”, Türkiye Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi, Ankara. 838 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Şeker Pancarı Üreticileri Açısından Pankobirlik Ve Yasal GELĐŞMELER Gülen ÖZDEMĐR 1 Gülnur TUĞCU 2 ÖZET Ülkemizin tarımsal özellikleri dikkate alındığında şeker pancarı üretimi ve Pankobirlik önemli yer tutmuştur. Şeker pancarı üretim tekniği, yarattığı istihdam, pazarlama sorunu olmayışı ve sağladığı gelirle son yıllara kadar üreticiyi memnun eden bir endüstri bitkisidir. Şeker fabrikalarının özelleştirilme süreci 2001 yılında yürürlüğe giren 4634 sayılı yasa ile başlatılmıştır. Şeker sektöründe halen devlete ait 25 fabrika ve Pankobirlik‘e bağlı 6 fabrika bulunmaktadır. Pankobirliğe ait şeker fabrikaları Avrupa standartlarında üretim yapmakta, sıvı şeker ve bioetanol üretiminde öncük etmekte ve modern teknolojiyi uygulamaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki gibi özelleştirme yapılırken mutlaka hammadde üreticisi ve o alanda çalışan Pankobirliğin de bu oluşum içerisinde yer alması sağlanmalıdır. Araştırmanın yapıldığı Trakya Bölgesinde üreticiler Pankobirliğe ortak olmakla birlikte Pankobirlik ve Şeker Fabrikası ayrımının çok farkında değildirler. Yapılan araştırmada üreticilerin %53’ü özelleştirmeye olumsuz bakmakta, alım fiyatları düşük olmasına rağmen devlet güvencesinde olmayı tercih etmektedir. Özelleştirmeye olumlu bakanlar ise fabrikaların kime satılacağı konusunda kaygı duymaktadırlar. Ülkemizde de şeker üretim maliyetini azaltıcı uygulamalarla maliyet düşürülmeli ve satış fiyatı ile arasındaki fark açılmalı, ülke gerçeklerine yönelik politik kararlar alınmalıdır. AB’ deki şeker reformu ile oluşacak değişikliklere karşı, Türkiye’de şeker sanayisinde kendini yeniden yapılandırmak zorundadır. Önlem alınmazsa üreticilerin büyük oranda pancar ekiminden vazgeçmesi, fabrikaların çalışamaması ve sonuçta ülkenin şekerde dışa bağımlı hale gelmesi tehlikesi bulunmaktadır. Anahtar kelimeler: Şeker pancarı, Pankobirlik, Örgütlenme, Kooperatifçilik, Özelleştirme Pankobırlık And Legal Advances In Terms Of Sugar Beet Producers ABSTRACT Considering the agricultural features of our country, sugar beet production and Pankobirlik play an important role. Sugar beet is an industrial plant that satisfies the producer up to recent years because of its production technique, the employment it creates, lack of marketing problems and the income it generates. Privatization process of sugar factories has begun with the act of No. 4634 that came into effect in 2001. For the time being in sugar industry there are 25 sugar factories owned by the state and 6 factories owned by Pankobirlik. The factories of Pankobirlik perform production in European standards, lead the liquid sugar and bioetanol production and apply modern technologies. As is the developed countries while performing privatization the raw material producers and Pankobirlik that operates in that field should necessarily participate in the formation. The produces as well being a partner to Pankobirlik, are not in recognition of the difference between Pankobirlik and Sugar Factories in the Thrace Region where the survey is conducted. Regarding the survey 53% of the produces have a negative attitude against the privatization and prefer to be under state guarantee although the purchase prices are low. The ones that have positive attitude have worried about to whom the factories will be sold. Also in our country the cost should be decreased via sugar production cost reduction applications and political decision should be taken considering national facts. Turkish sugar industry must regulate itself according to the changes that will occur because of sugar reformation in Europe. If the precaution is not taken, the abandonment of beet plantation, shutdown of the factories and as a result threat of being dependent to abroad exist. Key Words: Sugar beet, Pankobirlik, Organizing, Cooperation, Privatization 1 Yrd.Doç.Dr., Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 59100 TEKĐRDAĞ, e-mail: gozdemir@nku.edu.tr 2 Uzman, Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 59100 TEKĐRDAĞ, 839 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 1. GĐRĐŞ Dünyada üretilen şekerin yaklaşık %70’i şeker kamışından, %30’u ise şeker pancarından elde edilmektedir. Dünya’da şeker üreten önemli ülkeler; Hindistan, Brezilya, AB, Çin, ABD, Tayland, Meksika, Avustralya ve Küba’dır(Anonim, 2006a). Dünya’da şeker tüketimi en fazla olan ülkeler; Hindistan, AB, Brezilya, ABD, Çin, Rusya ve Meksika’dır. AB ülkelerinde ise en fazla tüketim Almanya, Fransa, Đtalya ve Đspanya’dadır. Şeker pancarı ülkemiz açısından çok değerli stratejik öneme sahip bir bitkidir. Türkiye şeker pancarı üreten ülkeler arasında Dünya’da %8’lik bir payla, Almanya, Fransa ve ABD’den sonra 4. ve Avrupa’da 3. sırada yer almaktadır. Tüketimde ise Dünya’da 5.sıradadır. Türkiye’de şeker üretiminde ilk atılım Cumhuriyet döneminde yapılmıştır. Şeker pancarı tarımı ve sanayisi, yan ve alt sanayi dalları ile birlikte birçok insanın geçimini sağladığı iş kollarını oluşturmakta ve istihdam alanı yaratmaktadır. Şekerpancarı tarımı ve üretimi tamamen Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi (T.Ş.F.A.Ş.) ve Pancar Ekicileri Kooperatifleri Birliği (Pankobirlik) destek ve kontrolündedir. Türkiye’de şeker üretiminin hammaddesi şeker pancarıdır. Türkiye’de şeker tüketimi 4634 sayılı şeker Kanununa göre %90’ı pancar şekeri, %10’u ise şekere kısmen ikame olabilen ve ithal mısırdan üretilen nişasta bazlı şekerlerden (NBŞ) karşılanmaktadır(Çakır, 2002). 4634 sayılı Şeker Kanunu özelleştirmeye olanak sağlayacak hukukî altyapının hazırlanması amaçlarıyla 04.04.2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kanuna göre, iç talebi karşılayacak arzın istikrarını sağlamak amacıyla, üretici ve şeker fabrikaları arasında bir sözleşme yapılmaktadır. Bu sözleşme ile üreticinin şeker pancarı üretme kotası belirlenmektedir. Şeker pancarı üreticilerinin en büyük problemi kota uygulamasının nişasta bazlı şekerler lehine genişletilmesi ve pancar şekeri üretim payının daraltılmasıdır. NBŞ sektörünün önemli bölümü büyük yabancı yatırımlardır. Kooperatifler, dünyada, özellikle de gelişmiş ülkelerde devletin temel tarım politikasının belkemiğini oluşturan kuruluşlardır. Nitekim AB’deki şeker fabrikalarının büyük çoğunluğunun, ABD’deki şeker fabrikalarının ise tamamının kooperatiflerin elinde olması da bunu teyit etmektedir. ABD’de 20 yıl önce şeker sektörünün % 100’ü özel şirketlerin elinde iken 2007 yılına gelindiğinde, ABD’de pancar şekerinin % 100’ü kooperatiflerin eline geçmiştir. Bu da sermayenin tabana yayılmasında ABD gibi tamamen liberal bir ekonomide bile kooperatifin rolünü ortaya koymaktadır (Anonim 2006b). Ülkemiz tarımında, gerçek anlamda ilk kooperatifleşme, pancar tarımı sayesinde oluşmuş ve gelişmiştir. Bu sayede üreticilerde örgütlenme bilincinin temeli atılmıştır. Pankobirlik şeker sektörünün sürdürülebilirliği ile ilgili hem ülkemizde hem de uluslararası alanda çalışmalarını sürdürmektedir. Pankobirliğe bağlı olan Şeker Fabrikaları Avrupa Standartlarında üretim yapmakta, sıvı şeker ve bioetanol üretiminde öncülük etmektedirler. Şeker pancarı ile ilgili yapılmış birçok çalışmada üretimle ilgili sorunlar (Atalık, 2008), politikalar (Bangür, 2007) (Keskin, 2007), özellikle bio yakıt üretimi açısından (Çakır, 2006), özelleştirme (Günal, 2006) (Konuk,2006) konuları ele alınmıştır. Ayrıca örgütlenme ve kooperatifçilik açısından incelemeler (Đnan, 2008) (Özdemir, 2005) yapılmıştır. Bu araştırmada ise amaç, Pankobirliğin 04.04.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4634 sayılı Şeker Kanunu çerçevesinde ülke şeker piyasasındaki yerini, şeker pancarı üreticisi açısından değerlendirmektir. Önemli üretim bölgelerinden biri olan Trakya’daki üreticilerin şeker pancarı tarımındaki ekonomik sorunlarını incelemek ve kooperatifçilik anlayışının önemini vurgulamaktır. Bu araştırmaya konu olan 4634 sayılı Şeker Kanunu sürecinin son aşaması olan özelleştirme konusuna gelindiğinde, ülke menfaati açısından, özelleştirilmesi düşünülen şeker fabrikalarının mülkiyeti devlette kalmak üzere, işletme 840 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 hakkının sektörün gerçek sahibi olan üreticilere devredilmesinin uygun olacağı fikrinin doğruluğu ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu şekilde sektörde sermaye tabana yayılmış, devamlılığı sağlanmış ve geleceği de güvence altına alınmış olacaktır 2. MATERYAL VE METOT Araştırmanın birincil verilerini, Pankobirlik, Şeker Kurumu ve Alpulu Şeker Fabrikası yetkilileri ile yapılan görüşmeler ve Trakya Bölgesinde Alpulu Şeker Fabrikasına bağlı köylerdeki şeker pancarı üreticileri ile yapılan anket çalışmaları oluşturmuştur. Pankobirlik, Şeker Kurumu, Tarım Bakanlığı gibi kuruluşlara ait araştırma, istatistik ve grafiklerle şeker üretimi, tüketimi, satışı ve ekonomideki yeri, konuları ile ilgili her türlü basılı kaynak araştırmanın ikincil verilerini oluşturmaktadır. Araştırmada Pankobirliğin 4634 sayılı Şeker Kanunu çerçevesinde ülke şeker piyasasındaki yerinin şeker pancarı üreticisi açısından değerlendirilmesinin yapılabilmesi için Alpullu Şeker fabrikası örneği ele alınmıştır. Bu amaçla Alpullu şeker fabrikasına şeker pancarı teslim eden üreticilerden 31köyde 93 üreticiden anket yoluyla bilgi toplanmıştır (Cochran 1963, Arıkan 1995). 3. ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA 3.1. Araştırma Bulguları 3.1.1. Üreticilerin Sosyo-Ekonomik Özellikleri ve Şeker Pancarı Üretimindeki Gelişmeler Çalışmada, anket yapılan 31 köyde 93 üreticinin yaş, eğitim, meslek gibi temel özelliklerine kısaca değinilmiştir. Anket uygulanan üreticilerin %85’i 40 yaş üstünde olup, %88’i ilköğretim düzeyinde eğitim almıştır. Üreticilerden %91’i sadece çiftçilik yapmaktadır. Toplam arazi miktarı 100 dekarın altında olanların oranı %47 iken, arazi miktarı 100 dekarın üzerinde olanların toplamı %52’dir. Pancar ekilen alanda, 2001 yılında çıkarılan 4634 sayılı yasadan sonra, %50 oranında bir azalma olmuştur. Azalma daha çok 30 da ve altında pancar ekimi yapan üreticilerden kaynaklanmıştır. Ankette üreticilerden 2001 yılından sonra şeker pancarı ekilen alan miktarındaki azalmanın nedenini, önem sırasına göre sıralamaları istenmiştir. Buna göre yapılan sıralamada %95 oranı ile “Kota Uygulaması” 1.sırada gelmektedir. Kota uygulaması nedeni ile üretici üretebileceğinin çok altında pancar üretebilmektedir. Pancar alım fiyatların düşük belirlenmesi nedeni ile de üretim daha da düşmektedir. Bunun yanında kota uygulaması ile alanın azaldığı, fakat dekar başına üretimin arttığı ifade edilmiştir. Diğer yandan şeker pancarı zahmetli bir üretim olduğundan genç nüfusun sanayiye kayarak pancar üretimi ile uğraşmak istemedikleri çalışmada belirlenmiştir. En önemlisi de pancara uygulanan alım fiyatlarının düşük olması, maliyetlerin yüksek olmasıdır. 3.1.2. Şeker Pancarı Üreticilerinin Üretim ve Pazarlama ile ilgili Görüşleri ve Sorunlar Şeker pancarı üretiminde üretici ile şeker fabrikası arasında sözleşme yapılmaktadır. Şeker pancarı üretimi için yapılan sözleşme ile üretici üretim aşamasında gerekli her türlü girdiyi şeker fabrikasından temin etmekte ve pazarlama aşamasında ürününün rahatça satışını gerçekleştirmektedir. Ürünün tarladan sökülerek şeker fabrikasına getirilmesi de şeker fabrikası tarafından yapılmaktadır. Üreticiler kampanya dönemlerinin daha erken başlamasının ve süresinin daha uzun olmasının uygun olacağını ifade etmektedirler. Şeker fabrikası, üretim aşamasında yapılan harcamalar kadar çiftçiyi borçlandırmakta ve dönem sonunda çiftçinin alacağı kazançtan mahsup etmektedir. 841 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çiftçinin eline geçen para çiftçiyi pek memnun etmemektedir. Çünkü üretimde kullanılan girdi fiyatları (mazot, gübre vs. ) sürekli artmaktadır. Pancar alım fiyatları ise aynı paralellikte bir artış göstermemektedir. Her yıl fabrikaların, maliyet etüdü yaparak bunu Şeker Kurumuna gönderdikleri fabrika yetkilileri ile yapılan görüşmelerle tespit edilmiştir. Fakat Şeker Kurumu fiyatı belirlerken maliyetleri değil, daha çok ülkenin şeker ihtiyacını göz önünde bulundurmaktadır. Fiyatları dış piyasa ile rekabet edebilecek düzeyde değildir. Dolayısıyla fazla üretilen şeker ihraç edilemeyeceğinden stok artışını önlemek için şeker üretimi kontrol altında tutulmaktadır. Ankette üreticilerden şeker üretim ve pazarlanmasında yaşanan sıkıntıları önem sırasına göre değerlendirmeleri istenmiştir. Buna göre 1. sırada %55’lik oranla fiyat gelmektedir. 2.sırada yaşanan sıkıntı ise %40‘lık bir oranla ülkeye kaçak şeker girişinden kaynaklanmaktadır. Şeker Fabrikası tarafından belirlenen tohum çeşidi kullanılarak üretim yapılmaktadır. Şeker pancarı üretiminde gerekli olan ilaçları çiftçi ya kendisi temin etmekte ya da bedeli ürün bedelinden düşülmek üzere şeker fabrikası tarafından ödenmektedir. Anket sonucuna göre üretici ilacını Şeker Fabrikası dışında Pankobirlik ve Özel bayilerden temin etmektedir. Ankete göre üreticiler % 46 oranla işgücünü dışarıdan sağlanmaktadır. Đşgücü ihtiyacı en çok hasat ve çapalama dönemlerinde ortaya çıkmaktadır. 3.1.3. Şeker Pancarı Üreticilerinin Sektördeki Gelişmeler ve Yasal Düzenlemeler Đle Đlgili Değerlendirmeleri Yapılan araştırmanın sonucuna göre üreticiler %53’lük bir oranla şeker fabrikalarının özelleştirilmesine “Hayır” demişlerdir. Fabrikaların özelleştirilmesine “Evet” diyenler ise %47’lik bir orana sahiptir. Özelleştirmeye “Hayır” diyenler pancar alım fiyatları düşük olsa da devlet garantisinin olmasının kendileri için önemli olduğunu vurgulamışlardır. Özelleştirmeye “Evet” diyenlerden bunun nedenlerini sıralamaları istenmiştir. Ankette yapılan sıralama sonucuna göre üreticiler, alım ve ödemelerin düzenli olacağı %74, ileri teknolojiden yararlanılacağı %63, kapasitenin yüksek olacağı %60, şeker pancarının farklı şekillerde değerlendirebilmesinin mümkün olacağı %68 gibi beklentilere sahiptirler. Kotalarla şekerpancarı üretim alanı daralan üretici alternatif ürünlere yönelmiştir. Sadece kota değil şeker pancarında kullanılan tarım girdilerinin fiyatlarının yüksek olması nedeni ile de üretici başka ürünlere yönelmiştir. Son zamanlarda Trakya’da üreticiler Kanola ekimi yapmaya başlamışlardır. Miras hukuku ile zaten bölünmüş olan arazinin kota uygulaması ile daraltılması üretimin her aşamasında kullanılması gereken traktör ve tarım alet ve makinelerini atıl duruma getirmiştir. Pancar üreticileri için, kotadan da önemli olan yaptığı emeğin karşılığını tam olarak alabilmesi, zor ve uğraşı isteyen bir üretim aşamasından sonra aldığı karşılığın kendini ve ailesini memnun etmesidir. Çizelge 1.Pancar Fiyatlarını Belirleyecek Kuruluş ve Fiyat Düzeyinin Değerlendirilmesi. Şeker Pancarı Alım Fiyatlarını Nasıl Değerlendiriyorsunuz? (%) Çok Düşük Düşük Normal Đyi Çok Đyi Toplam 43 0 100 51 5 1 Şeker Pancarı Alım Fiyatlarını Hangi Kuruluş Belirlemelidir?(%) Pankobirlik Devlet Serbest Piyasa Toplam 37 40 23 100 842 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Üretici fiyat belirlemelerinde üretim için gerekli olan girdilerin fiyatlarının da dikkate alınarak, bir fiyat tespiti yapılmasını istemektedir. Bu konuda destek görmeyi beklediği kuruluş Pankobirliktir. Pankobirlik üreticilerin bir araya gelerek oluşturdukları bir kooperatif olduğundan, fiyat belirleme de üretimin içinde yer alanların daha objektif bir değerlendirme yapacakları beklentisi içindedirler. Anket sonuçlarına göre, ürün bedellerini geç aldıklarını ifade eden üreticiler %58’lik bir orana sahiptir. Üretimde ve sonrasında yaşanan zorluklar karşısında üreticiler ne yaptıkları sorulduğunda % 71’i “üretimden vazgeçiyorum” şeklinde cevap vermişlerdir. Anket sonucuna göre üreticilerin %43’ü fiyatları “Çok Düşük”, %51’i ise “Düşük” bulmaktadır. Đkisinin toplam %94’lük bir oranla çoğunluğu oluşturduğu gözlenmiştir (Çizelge 1.). Ayrıca ankete katılan üreticilerin %40’ı şeker pancarı alım fiyatını devletin belirlemesini, %37’si de Pankobirliğin belirlemesini istemektedirler. 3.1.4. Şeker Pancarı Üreticilerinin Örgütlenme ve Pankobirlik Đle Đlgili Görüşleri Pancar üreticilerinin tamamı bir veya birden fazla kuruluşa üye ya da ortaktırlar. Üreticilerin % 37’si Pankobirliğe , % 30’u Ziraat Odasına, %25’i Tarım Kredi Kooperatifine, % 4’ü Tarım Satış Kooperatifine ve % 2’si Köy Kalkınma Kooperatifine üye ya da ortaktırlar. Pankobirlik; ortaklarının menfaatleri doğrultusunda dünyadaki gelişmeleri takip etmek ve onların temsili amacıyla, kuruluşundan bugüne kooperatifçilik ve şeker sektörü ile ilgili uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini devam ettirmekte, gerekli gördüğü kurum ve kuruşlara üye olmaktadır. Ancak fiyatların belirlenmesi, şeker veriminin artırılması eğitim verilmesi ve özelleştirme ile ilgili olarak Pankobirlik daha etkin ve etkili olmalıdır. Pankobirlik sadece ticari bir işletme tarzında değil, üretimin her aşamasında çiftçinin yanında, her konuda destek ve eğitici olmalıdır. Şeker Pancarı üretiminin önemini tüm yetkili ve üreticilere iyi aktarabilmeli, fiyat belirleme konusunda, şeker fabrikalarının iyileştirilmesi ve modernizasyonu konusunda destekleyici olmalıdır. Pankobirliğe bağlı Konya Şeker Fabrikası verimli çalışmaları ile iyi bir örnek oluşturmaktadır. Çizelge 2.Üreticilerin Ortak ve Üye Olduğu Kuruluşlar ve Kooperatifçiliğin Etkinliği Ortak ve Üye Olduğunuz Kuruluşlar Nelerdir? (%) Pankobirlik Köy-Kalkı Koop. 2 37 Tarım Koop. 4 Satış Tarım Koop. 25 Kre. Ziraat Od. 30 Diğer Toplam 2 100 Şeker Pancarı Üretiminde Kooperatifin Rolü Nasıl Olmalıdır?(%) Önemsiz Az Önemli Önemli Çok Önemli Fikrim Yok Toplam 5 10 36 44 Pancar Üretim Kotalarının Belirlenmesinde Üreticinin Rolü Nasıldır? 5 100 Etkisiz Az Etkili Etkili Çok Etkili Fikrim Yok Toplam 79 8 7 2 4 100 Üreticiler “Üretimde Kooperatifçiliğin rolü nasıldır” sorusuna % 80 oranında “önemli” ve “çok önemli” şeklinde cevap vermiştir. Fakat “üretim kotalarının belirlenmesinde üreticinin etkisi nedir” sorusuna %79’luk bir grup “etkisiz” şeklinde cevap vermiştir(Çizelge 2.). Bu durum üreticilerin kooperatifçiliğin öneminin farkında olduklarını, ancak Pankobirliğin Trakya bölgesinde gerekli etkinliği gösteremediğini ortaya koymaktadır. 843 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Üreticiler ile yapılan görüşmelerde üreticilerin Pankobirlik ile Şeker Fabrikasının ayırımının farkında olmadıkları tespit edilmiştir. Đki kurumu birbirine karıştırmaktadırlar. Toplam Katılmıyorum Katılıyorum Fikrim Yok Kısmen Pankobirlik Hakkındaki Görüşleri Katılıyorum Tamamen Katılıyorum Çizelge 3.Üreticilerin Pankobirlik ile Đlgili Görüşleri Üretim ve pazarlama da destek oluyor. 0 25 7 18 50 100 Üretim sırasında girdi temininde yardımcı oluyor. 0 39 20 14 27 100 Üretim ile ilgili çeşitli eğitim veriyor. 0 10 7 26 58 100 Pancar alım fiyatının tatmin edici olmasını sağlıyor. 0 4 4 22 70 100 Diğer pancar üreticileri ile bir araya gelmemizi sağlıyor. 0 32 11 15 42 100 Üreticilere Kooperatifçilik anlayışı ve Pankobirliğin çalışmaları hakkındaki görüşleri sorulmuştur. Üreticiler Pankobirlik ile sadece satış mağazalarında girdi temini için gittiklerinde karşılaştıklarını ifade etmektedirler. Sattıkları ürün ile ilgili olarak satın alan çiftçiye eğitim ve bilgi vermektedirler. Üreticiler Pankobirliği üretimin her aşamasında yanlarında görmek istemektedirler. Şeker pancarı üretimi, gübreleme, sulama vs. konularında Pankobirliğin eğitim vermesini ve şeker pancarı alım fiyatlarının belirlenmesinde daha etkin olmasını beklemektedirler. 3.2. Sonuçlar ve Tartışma Araştırma bulgularına göre araştırma sahasındaki en önemli sorun, şeker pancarı alım fiyatlarının düşük olmasıdır. Şeker alım fiyatları belirlenirken şeker fabrikasını işleten gerçek ve tüzel kişiler ile üretici veya üretici temsilcilerinin görüşleri, yıllık enflasyon oranı, üretici maliyetlerindeki artış ve dünya şeker fiyatları dikkate alınması gerekmektedir. Ayrıca fiyatların belirlenmesi konusunda Pankobirlik’in daha etkin ve etkili olması gerekmektedir. Şeker pancarı üretimi yoğun emek isteyen zahmetli bir üretimdir. Şeker kamışından şeker üretildiğinde şeker daha ucuza üretilmektedir. Ayrıca AB ülkeleri çeşitli sübvansiyonlarla ihraç fiyatı belirlemektedirler. Ülkemizde bu fiyatlar göz önünde bulundurularak fiyat belirlemesine gidilmemelidir. Aksi takdirde bu çiftçinin üretimden vazgeçmesine neden olacaktır. Fiyat belirlenirken üretim için gerekli temel girdi (gübre, mazot, ilaç, sulama vs.) fiyatlarındaki artışlar dikkate alınmalıdır. Ülkemizin iklimine uygun ve verimi yüksek tohumları kendimizin üretmesi yönünde çalışmalar yapılarak, tohumda dışa bağımlı olmaktan kurtulmak için gerekli önlemler alınmalıdır. Şeker üretim maliyetleri, dünya şeker fiyatları ile rekabet edebilecek bir seviyeye getirilmedir. Maliyetlerin düşürülebilmesi için yapılması gereken, pancar üretim girdi maliyetlerini düşürmek ve fabrikaların modernizasyonunu sağlamaktır. Alpullu şeker fabrikası gibi bazı kamu fabrikaları düşük kapasite ile çalışmaktadırlar. Üretici belirlenen kotalarında altında üretim yapmaktadır. Bunun en önemli nedeni pancar alım fiyatının düşük olması ve harcanan emeği karşılamamasıdır. Trakya’da üretici her geçen gün pancar ekiminden uzaklaşmaktadır. Şeker pancarı üretim maliyetinin yüksek olduğu öne sürülmekte, kotalarla üretim kısıtlanmaktadır. Araştırma çerçevesinde incelenen Alpullu şeker fabrikasının kapasitesi 100 günde günlük 3.800-4000 ton olmasına rağmen, sadece bu kapasite ile 45 gün çalışmaktadır. Ekonomik krizin yoğun olarak yaşandığı günümüzde bu istihdam kaybı çok büyük bir sıkıntı yaratmaktadır. 844 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kaçak olarak ülkeye girişi yapılan şekerin sıkı tedbirler alınarak önlenmesi gerekmektedir. Kaçak şeker genelde şeker kamışından üretilen şekerdir ve sağlık açısından da güvenli değildir. Burada devlete düşen görev sıkı takip, önlem ve kararlar alarak kaçak şekerin önüne geçmesidir. Üretim fazlası yaratmamak için kotalarla üretim sınırlandırılmaktadır. Kaçak şeker girişi önlendiği takdirde şeker pancarı ekim kotası biraz daha artacaktır. Ayrıca ülkemizde üretme imkânı varken ekimi ve üretimi kısıtlanan şeker pancarı şekeri yerine, ülke şeker ihtiyacının önemli bir bölümü NBŞ ile karşılamaya çalışılmaktadır. AB Ülkelerinde NBŞ kimyasal maddeler içermesi nedeniyle kullanılmazken, bizde henüz bu konu ile ilgili bir kontrol mekanizması gelişmemiştir. Şeker pancarı üretimi, sulama, gübreleme ve verimin artırılması konusunda Pankobirlik üzerine düşen görevi sonuna kadar devam ettirmelidir. Pankobirliğe bağlı Konya, Kayseri, Çumra şeker fabrikaları yüksek polar şeker oranına sahip şeker pancarları ile üretim yapmaktadırlar. Bu fabrikalar en son teknoloji ile yüksek kapasite de çalışmaktadırlar. Şeker pancarından bioetanol üretimine Pankobirliğe ait Çumra şeker fabrikası öncülük etmektedir. Pankobirlik Pancar Ekicileri Kooperatifi üst birliği olarak hem yurtiçinde, hem de yurt dışında aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Pankobirliğin bu aktivitesinin Trakya üreticisi farkında değildir. Araştırmanın yapıldığı Trakya bölgesinde ise üreticiler Pankobirliğe ortak olmakla birlikte, Pankobirlik ve Şeker Fabrikası ayırımının çok farkında değildirler. Trakya bölgesinde Pankobirliğe ait çok sayıda satış mağazası mevcuttur. Üretici herhangi bir girdi satın almak istediğinde Pankobirlik ile karşılaşmakta ve satın aldığı ürünün kullanımı ile ilgili olarak bilgilendirilmektedir. Buna rağmen üretici şeker pancarı üretimi konusunda yalnız bırakıldığı düşüncesindedir. Ülkemizde şekerpancarını ucuza üretebilmek için birim alanda üretimi artıracak yatırımların yapılması gerekmektedir. Şeker pancarı üretimi teşvik edilmeli, ucuza üretim yapılması konusunda yatırımlar yapılmalıdır. Bu amaçla Şeker Fabrikalarının teknolojisi yenilenmeli, girdi ( tohum, gübre, mazot vs.) maliyetleri asgariye indirilmelidir. Aksi takdirde çiftçi üretmekten vazgeçmektedir. Bu durum çiftçinin toprağını terk etmesine, çarpık kentleşmeye ve göçe neden olmaktadır. Bu konuda çok ciddi siyasi kararlar alınmalıdır. Bir ülke için tarım çok önemlidir. Üreticinin şeker pancarı üretmekten vazgeçmesi, sanayide de dış ülkelere bağımlı olmamız anlamına gelmektedir. 2001 yılında yürürlüğe giren 4634 sayılı yasa bir süreci içermektedir. Bu süreçte son aşama şeker fabrikalarının özelleştirilmesidir. Özelleştirme konusu çok önemlidir. Yapılan araştırmada üreticilerin %53’ü özelleştirmeye olumsuz bakmaktadır. Her ne kadar alım fiyatları düşük olsa da devlet güvencesinde olmayı tercih etmektedirler. Özelleştirmeye olumlu bakanların ise tek kaygısı fabrikaların kime satılacağı konusudur. Özelleştirme konusunda devlet çok titiz davranmalıdır. Gelişmiş ülkelerde özelleştirme yapılırken mutlaka hammadde üreticisi ve o alanda çalışanların böyle oluşumlar içinde yer alması sağlanmaktadır. Ülkemizde şeker pancarı üretimi konusunda en büyük üretici Pankobirliktir. Pankobirlik üreticiyi en iyi tanıyan birimdir. Bu nedenle özelleştirme yapılırken Pankobirlik konunun tamamen içinde olmalı ve fabrikaların işletilmesinde öncelik Pankobirliğe verilmelidir. ABD‘de pancar şekeri sanayinin % 100‘ü kooperatiflerin elindedir. AB‘de bu oran % 60 düzeyindedir. ABD ve AB örnekleri göz önüne alınarak, şeker fabrikalarının mülkiyeti ve işletme hakkı Pankobirlik‘e verilerek şeker üretiminin devamlılığı sağlanmalıdır. Böyle olursa ülkemizde güçlü bir şeker sektörü oluşur. AB ülkelerinde şekerpancarı tarımı desteklerle sürdürülmektedir. Ülkemizde de şeker üretim maliyetini azaltıcı uygulamalarla maliyet düşürülmeli ve satış fiyatı ile üretim maliyeti arasındaki fark açılmalıdır. Bu konuda ülke gerçekleri ve menfaatine yönelik politik kararlar alınmalıdır. 845 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Birçok ülkede şeker pancarı tarımı artık sadece gıda ve sanayi alanı için yapılmamaktadır. Yakıt ve enerji üretimi içinde şekerpancarından yararlanılmaktadır. Đleriye dönük politikalarla ülkemizin elinde bulunan değerlerine sahip çıkılmalıdır. Hem şeker üretiminde hem de yakıt üretiminde kendi kendimize yeter hale gelmek için gerekli tedbirler alınmalıdır. Ülkemizde de kotalarla üretimin sınırlandırılması yerine şekerpancarından bioyakıt elde etmek için yatırımlar yapılmalıdır. Vergi indirimi ve benzin istasyonlarında benzinin bioyakıt ile harmanlanmasını sağlayacak tesislerin kurulması yatırımları teşvik edilmelidir. AB, bioetanol üretimini pancar kotası kapsamı dışına çıkarmıştır. Pancar şekeri üreten fabrikalar kapasitelerini artırarak, geleceğin yakıtı olan bioetanol üretimine yönelmektedirler. Maliyeti yüksek diye şeker pancarı üretiminden vazgeçmek yerine, öncelikle fabrikaların teknolojisini geliştirerek, pancar üretimini şeker dışındaki diğer alanlara kaydırılmalıdır. Pancar üreticisinin kendi öz kaynaklarıyla hayata geçirdiği Çumra Şeker Fabrikası, bioetanol üretimi konusunda öncülük etmektedir. AB’deki şeker reformu ile oluşacak değişikliklere karşı Türkiye’de şeker sanayi için kendini yeniden yapılandırmak zorundadır. AB ülkeleri 2000 yılında imzalanan Silahlar Dışında Her şey(Everything But Arms-EBA) Anlaşması ile sınırsız-gümrüksüz şeker girişi müzakeresi yapmıştır. AB’ye giriş Türkiye’nin bu şartları kabul etmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’deki şeker sanayicileri, kendi pazar paylarını korumak sınırsız miktarda gümrüksüz şeker ithalatı ile rekabet edebilir güçte olmak zorundadır. Şeker pancarı ülkemiz açısından çok değerli, stratejik öneme sahip bir bitkidir. Tarım alanında üretimde yaşanan zorluklar, elde edilen ürünün ülke ekonomisine sağladığı yarar ve bunun sonucunda çiftçinin elde ettiği gelir çok iyi değerlendirilmelidir. Çiftçinin köyünde kalması ve üretim yapması teşvik edilmelidir. Çiftçi üretimden vazgeçirilmemelidir. Ülkemiz tarım ve hayvancılık konusunda kendi kendine yetebilen ve fazlasını ihraç eden bir ülke durumundan, tarımsal ürün ve et ithal eden bir ülke durumuna gelmiştir. Bu durum gıda alanında tamamen dışarıya bağımlılık demektir. Yüksek maliyetle üretim yapıyor olmanın çözümü üretimden vazgeçmek değil, maliyeti düşürmenin yollarını aramak olmalıdır. Maliyetleri aza indirecek ve tarımı teşvik edecek ülke politikaları geliştirilmeli ve tıpkı gelişmiş ülkelerde olduğu şekilde Pankobirlik gibi üretici örgütlerinin piyasada daha etkin yer alması sağlanmalıdır. Kaynaklar Anonim 2006 a, Şeker Ortak Piyasa Düzeni Alt Çalışma Grubu Raporu. Tarım Ve Köyişleri Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, 2006, Cilt(2), 6-20 Anonim 2006 b, Pankobirlik (2006). AB’ye Yeni Üye Olan 10 Ülkede Şeker Sektörü ve Özelleştirme. Pankobirlik Dergisi 2006, Yıl 17, Sayı: 88, 24-29. Arıkan R. 1995. Araştırma Teknikleri ve Rapor Yazma. Tutibay Yayınları, Ankara Atalık A. 2008. Türkiye’nin Şeker Üretimi ve Sorunları,http://www.karasaban.net/turkiye%e2%80%99ninseker-uretimi-sorunlari/ Bangür C. 2007. Tarımda Destekleme Politikaları, Pankobirlik Dergisi 2007, Yıl 18,Sayı: 89: 8-9. Cochran W.C. 1963.Sampling Tekniques,2 ed, AWiley Đnternational Edition. Çakır M. 2002. Nişasta Bazlı Şeker Üretimi Ve Transgenetik Mısır http://www.bahcesel.com/forumsel/. Çakır M. 2006. Dünya Şeker Sektörü ve Ülkemizdeki Durum, Pankobirlik Dergisi 2006, Yıl 17, Sayı: 88: 8-9. Günal M. 2006. Şeker Sektöründe Özelleştirme, Pankobirlik Dergisi 2006, Yıl 17,Sayı: 88: 18-19. Đnan Đ.H. 2008. Türkiye’de Tarımsal Kooperatifçilik ve AB Modeli, Đstanbul Ticaret Odası Yayınları No.2008-73,279s, Đstanbul. Keskin G. 2007. AB’de Şeker Politikasındaki Değişiklikler, Bioethanol Üretiminin Önemi Ve Türkiye. http://eab.ege.edu.tr. Konuk R. 2006. Tarımda Özelleştirme Modeli,Pankobirlik Dergisi 2006, Yıl 17,Sayı: 88, 4-7. Özdemir G. 2005. Cooperative-shareholder relations in agricultural cooperatives in Turkey, Journal of Asian Economics 16(2005) 315-325. 846 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Elma Üretimi Yapan Tarım Đşletmelerinde Tarımsal Đlaç Kullanımında Yayım Yaklaşımları; Karaman Đli Örneği H. Feyza KARAÇAYIR1 Cennet OĞUZ 2 ÖZET Bu çalışmada Karaman Đlinde elma üretimi yapan tarım işletmelerinde tarımsal ilaç kullanımında yayım yaklaşımlarının analizi yapılmıştır. Ayrıca, araştırma alanında uygulanan yayım yaklaşımları ve üreticilerin tarım ilacı kullanma özellikleri ile arazi genişlik grupları, eğitim durumları arasındaki ilişkiler Ki-Kare (X²) yöntemi ile analiz edilmiştir. Araştırma elma üretiminde önemli paya sahip olan Karaman Yöresinde 2008-2009 yılı üretim döneminde yürütülmüştür. Araştırmada kullanılan veriler, 1.689 işletmeden basit tesadüfi örnekleme yöntemlerinden tabakalı örnekleme yöntemi kullanılarak 67 örnek işletmede anket tekniği uygulanarak veriler toplanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre üreticilerin katıldıkları yayım yöntemlerinde ilk sırayı %37 ile çiftçi toplantıları almaktadır. Üreticilerin %83.5’inin tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları tanıdıkları tespit edilmiştir. Yapılan değerlendirme sonucunda üreticilerin eğitim durumları ile tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları tanıma durumları arasında %1 önem seviyesinde anlamlı bulunmuştur. Buna göre tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları tanıyan üreticilerin eğitim durumlarının yüksek olduğu net olarak tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Tarımsal Yayım, Elma, Tarımsal Đlaç, Karaman Pestıcıde Usage Extensıon Approaches In Apple Productıon Enterprıces; The Case Study Of Karaman Provınce ABSTRACT In this research, the extension approach analysis of agricultural chemicals is held in agricultural enterprises planting apple in Karaman. In addition, we apply Ki-square (X²) test between the extension approaches and the characteristics of agricultural chemical usage and land scope groups or educational conditions of producers. The study is conducted in Karaman city center that has an important proportion in apple planting in 2008-2009 production period. The data used in this research is determined in 67 enterprises out of 1.689 by stratified sampling method of simple random sampling methods and is provided by a questionnaire. According to the research results, farmer meetings (37 %) take the first place among the extension methods used by producers. It is determined that the 83.5 % of the producers are aware of the organizations holding agricultural campaign. The evaluation shows 1% meaningful results between the producers’ educational conditions and their knowledge about the organizations that hold agricultural campaign. It is clearly observed that the producers who know these organizations are highly educated. Key Words: Agricultural Extension, Apple, Pectiside 1. GĐRĐŞ Tarımsal yayım faaliyetleri esas olarak, kırsal kesimde yaşayan ve gelirini tarımsal üretim yoluyla sağlayan insanların kalkınmasına hizmet eden çok önemli bir destektir. Genel olarak tarımsal yayım; kapsamındaki bireylere okul dışında (gönüllülük ilkesi altında) eğitsel hizmetler götürerek, onların tarımsal faaliyetlerdeki etkinliklerinin artırılmasını, gelir düzeylerinin yükseltilmesini ve yaşam koşullarının iyileştirilerek genel refah düzeylerinin yükseltilmesini amaçlayan faaliyetler sürecidir (Özçatalbaş ve ark., 1998). Tarımsal yayımın temel işlevi; araştırma kuruluşları ile çiftçiler arasındaki bağdır. Üreticiler karşılaştıkları sorunları yayımcıya aktarır, yayımcıda bunları araştırma kuruluşlarına iletmekle görevlidir. Araştırma kuruluşları ile üreticiler arasında çoğu 1 2 Ziraat Yüksek Mühendisi, feyza_karacayir@hotmail.com Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, coguz@selcuk.edu.tr 847 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 zaman istenilen bağ kurulamamaktadır. Đşte yayım, araştırma kuruluşları ile üreticiler arasında çok yönlü olan bu bağı kurmaya çalışmaktadır. Elma, dünya üzerinde çok geniş yayılma alanı gösteren ve değişik ekolojilerde üretimi yapılabilen bir türdür. Dünya elma üretiminin %72’si on ülke tarafından gerçekleştirilmektedir. Çin ve ABD elma üretiminde ilk sırayı alırken, Đran üçüncü, Türkiye ise 2.5 milyon tonla dördüncü sırada yer almaktadır. Türkiye’de elma üretiminin %78’i on ilde gerçekleştirilmektedir. Isparta ili elma üretiminde ilk sırada yer almakta ve Türkiye üretiminin %21.2’si buradan sağlanmaktadır. Karaman Đli, mevsimsel faktörlerin etkisiyle farklılık göstermekle birlikte 387 bin tonun üzerinde elma üretim potansiyeli ile Isparta’dan sonra ikinci sırada yer almakta ve Türkiye elma üretiminin %15.7’si buradan karşılanmaktadır. Elma üretimi gerek ülke ekonomisi gerekse Karaman ekonomisi açısından büyük önem taşımaktadır. Çalışmanın amacı Türkiye elma üretiminde önemli yeri olan Karaman Đli elma üretiminde tarımsal ilaç kullanımında yayım yaklaşımlarını analiz etmek, mevcut sorunları tespit etmek, sorunlara çözüm önerileri getirmektir. 2. MATERYAL VE YÖNTEM Araştırma Karaman Yöresinde 2008-2009 yılı üretim döneminde yürütülmüştür. Araştırmada kullanılan veriler, 1689 işletmeden basit tesadüfi örnekleme yöntemlerinden tabakalı örnekleme yöntemi kullanılarak 67 örnek işletmede anket tekniği uygulanarak veriler toplanmıştır. Anket uygulaması sonucunda elde edilen; yayım yaklaşımları ve tarım ilacı kullanma özelliklerini gösteren veriler yüzdelik orana dönüştürülerek arazi genişlik grupları veya üreticilerin eğitim durumları birbirleriyle karşılaştırılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS (Statistical Package for Social Sciences) programından faydalanılarak üreticilerin kullandıkları yayım yaklaşımları ve tarım ilacı kullanma özellikleri ile arazi genişlik grupları veya eğitim durumları arasındaki ilişkiyi tespit etmede Ki-Kare (X²) bağımsızlık testi uygulanmıştır. 3. BULGULAR VE TARTIŞMA 3.1.Đncelenen Đşletmelerde Üreticilerin Uyguladıkları Tarımsal Yayım Yaklaşımları 3.1.1.Üreticilerin Kullandıkları Yayım Yöntemleri Üreticilere uygulanan anket sonucunda üreticilerin %37.3’ü illerinde uygulanan yayım yöntemlerinden çiftçi toplantılarına, %26.8’i çiftçi kurslarına, %25.3’ü tarla günlerine ve %10.6’sı demonstrasyonlara katıldıkları tespit edilmiştir. Arazi genişlik gruplarının, üreticilerin kullandıkları yayım yöntemleri üzerinde fazla etkili olmadığı tespit edilmiştir (Çizelge 1). Çizelge 1:Üreticilerin Kullandıkları Yayım Yöntemleri. Đşletme Genişlik Grupları (da) 1-100 101-200 201-+ Sayı % Sayı % Sayı % Çiftçi Toplantıları 11 40.7 9 37.5 5 31.2 Çiftçi Kursları 7 25.9 8 33.3 3 18.7 Tarla Günleri 6 22.2 5 20.8 6 37.5 Demonstrasyonlar 3 11.2 2 8.4 2 12.6 Toplam 27 100 24 100 16 100 X²=2.424 P-Value=0.872 DF=6 Toplam Yayım Yöntemleri Sayı 25 18 17 7 67 % 37.3 26.8 25.3 10.6 100 3.1.2. Üreticilerin En Çok Yararlandıkları Kitle Đletişim Araçları Üreticilere uygulanan anket sonucunda, en çok yararlandıkları kitle iletişim araçlarından %38.8’lik oranla radyo, TV programları ilk sırada yer almaktadır. Đnternet %22.3 ile ikinci sırada yer alırken, %20.8 ile broşür üçüncü, %11.9 ile dergi gazete afiş 848 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ dördüncü ve %6.2 ile slayt seti film son sırada yer almaktadır. Arazi genişlik gruplarının, üreticilerin en çok yaralandıkları kitle iletişim araçlarını etkileyeceği düşünülerek bu iki değişken arasındaki ilişki irdelenmiştir. Fakat iki faktör arasındaki ilişki istatistikî açıdan incelendiğinde anlamlı bulunmamıştır (Çizelge 2). Çizelge 2: Üreticilerin En Çok Yararlandıkları Kitle Đletişim Araçları. Đşletme Genişlik Grupları (da) 1-100 101-200 201-+ Sayı % Sayı % Sayı % Radyo, TV Prog. 11 40.7 10 41.6 5 31.2 Đnternet 3 11.1 5 20.8 7 43.7 Broşür 7 25.9 5 20.8 2 12.7 Dergi, Gazete, Afiş 4 14.8 3 12.5 1 6.2 Slayt Seti Film 2 7.5 1 4.3 1 6.2 Toplam 27 100 24 100 16 100 X²=6.853 P-Value=0.892 DF=8 Toplam Kitle Đletişim Araçları Sayı 26 15 14 8 4 67 % 38.8 22.3 20.8 11.9 6.2 100 3.1.3. Üreticilerin Katıldıkları Yayım Faaliyetinde Dağıtılan Kitap, Broşür vb. Araçları Arşivleme Durumları Ankete katılan üreticilere katıldıkları yayım faaliyetinde dağıtılan kitap, broşür vb. araçları arşivleme durumları analiz edildiğinde üreticilerin %67.2’si dağıtılan araçları arşivlediğini evinde sakladığını belirtmekte ve üreticilerin %32.8’i ise arşivleme gereği duymadıklarını ifade etmektedir. Üreticilerin eğitim durumları ile kitap, broşür vb. araçları arşivleme durumları arasındaki ilişki %1 önem seviyesinde anlamlı bulunmuştur. Buna göre söz konusu araçları arşivleyen üreticilerin eğitim durumlarının yüksek olduğu net olarak tespit edilmiştir (Çizelge 3). Çizelge 3:Đncelenen Đşletmelerde Üreticilerin Katıldıkları Yayım Faaliyetinde Dağıtılan Kitap, Broşür vb. Araçların Arşivleme ile Eğitim Durumları Arasındaki Đlişki. Üreticilerin Eğitim Durumu Yayım Faaliyetinde Dağıtılan Kitap, Broşür vs. Araçları Arşivliyor musunuz? Evet Hayır Sayı Oran Sayı Oran (%) (%) 3 6.7 4 18.3 4 8.9 8 36.4 12 26.7 6 27.3 8 17.8 2 9.0 18 39.9 2 9.0 Okuma Yazma Bilmiyor Đlkokul Ortaokul Mezunu Lise Mezunu Yüksekokul ve Üniversite Mezunu Toplam X²=13.581 P-Value=0.009 45 DF=4 100 22 100 Toplam Sayı 7 12 18 10 20 Oran (%) 10.4 17.9 26.8 14.9 30.0 67 100 3.1.4. Üreticilerin Yayım Elemanlarıyla Görüşme Yerleri Üreticilerin yayım elemanlarıyla en son yaptıkları görüşmelerin nerede yapıldığı analiz edildiğinde; görüşmelerin %41.8’i (28 kişi) üreticinin kendi arazisi, %29.8’i (20 kişi) Tarım Đl Müdürlüğü, %19.4’ü (13 kişi) diğer üreticilerin arazisi ve %9’u (6 kişi) ise elma üretici birliğinde gerçekleştiği belirlenmiştir. Đncelenen işletmelerde arazi genişlik grupları ile üreticilerin yayım elemanlarıyla görüşme yerleri arasındaki ilişki istatistikî açıdan anlamlı bulunmamıştır (Çizelge 4). 849 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 4: Üreticilerin Yayım Elemanlarıyla Görüşme Yerleri. Çiftçinin Yayım Đşletme Genişlik Grupları (da) Elemanıyla Görüşme 1-100 101-200 201-+ Yeri Sayı % Sayı % Sayı % Tarım Đl Müdürlüğü 10 37.0 6 25.0 4 25.0 Kendi Arazisi 9 33.3 11 45.8 8 50.0 Diğer Üreticilerin 6 22.2 4 16.6 3 18.7 Arazisi Elma Üretici Birliği 2 7.5 3 12.6 1 6.3 Toplam 27 100 24 100 16 100 X²=2.343 P-Value=0.886 DF=6 Toplam Sayı 20 28 13 % 29.8 41.8 19.4 6 67 9.0 100 Đşletme genişliği arttıkça üreticilerin kendi arazilerinde yayım elemanlarıyla görüşme oranı artmaktadır. Yayım elemanlarının çiftçileri işletmelerinde ziyaret etmeleri, çiftçilerin yayım elemanını büroda ziyaret etmesinden daha avantajlıdır. Đşletme ziyaretleriyle yayım elemanı; çiftçi ve ailesini yakından tanımış olur, çiftçiye özel konularda bilgi verebilir ve tavsiyelerde bulunabilir. Yayımcı çiftçilerin karşılaştıkları sorunlar ve bölgenin özellikleri hakkında bilgi sahibi olur, çiftçiye yeni öneriler, uygulamalar hakkında bilgi verir ya da bu uygulamalarının sonuçlarını takip eder. Bu sayede çiftçiler arasında genel bir ilgi uyandırır ve yayım faaliyetlerine katılmalarını teşvik eder, işletme ziyareti sırasında yayım elemanı, kendi gözlemlerine ve çiftçiden almış olduğu bilgilere dayalı olarak, sorunların çözümleri yolunda çiftçiyle daha kolay işbirliği yapabilir. 3.2.Üreticilerin Tarımsal Mücadele Uygulamalarında Bilgi Düzeyleri ve Bilgi Kaynakları 3.2.1.Üreticilerin Tarımsal Mücadele Hizmeti Veren Kurumlar Hakkında Bilgi Düzeyleri ve Yararlanma Şekilleri Ankete katılan üreticilere tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları tanıma durumları incelendiğinde, üreticilerin %83.5’i tanıdıklarını belirtmekte, %16.5’i ise tanımadıklarını ifade etmektedir. Üreticilerin tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları tanıma eğilimleri ile eğitim durumları arasında önemli bir ilişki olacağı düşünülerek değerlendirme yapılmıştır. Değerlendirme sonucunda üreticilerin eğitim durumları ile tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları tanıma durumları arasında %1 önem seviyesinde anlamlı bulunmuştur. Buna göre tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları tanıyan üreticilerin eğitim durumlarının yüksek olduğu net olarak tespit edilmiştir (Çizelge 5). Çizelge 5: Đncelenen Đşletmelerde Üreticilerin Tarımsal Mücadele Kuruluşları Tanıma Eğilimleri ile Eğitim Durumları Arasındaki Đlişki. Üreticilerin Eğitim Durumu Tarımsal Mücadele Hizmeti Veren Kuruluşları Tanıyor musunuz? Evet Hayır Sayı Oran (%) Sayı Oran (%) 2 3.5 5 45.4 9 16.0 3 27.2 16 28.5 2 18.8 9 16.0 1 8.6 20 36.0 - Okuma Yazma Bilmiyor Đlkokul Ortaokul Mezunu Lise Mezunu Yüksekokul ve Üniversite Mezunu Toplam 56 100 X²=20.679 P-Value=0.00 DF=4 850 11 100 Toplam Sayı 7 12 18 10 20 Oran (%) 10.4 17.9 26.8 14.9 30.0 67 100 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Üreticilerin %60.7’si danışmanlık için yararlandıklarını belirtirken, %32.1’i farklı amaçlarla kuruluşlardan yararlandıklarını ifade etmişlerdir. %7.2’si ise tanıdıkları tarımsal hizmet veren kuruluşlardan hiçbir şekilde yararlanmadıklarını dile getirmektedir (Çizelge 6). Çizelge 6: Đncelenen Đşletmelerde Üreticilerin Tanıdıkları Tarımsal Mücadele Kuruluşlarından Yararlanma Şekilleri. Tarımsal Mücadele Hizmeti Veren Kuruluşlardan Yararlanma Şekli Danışmanlık (Hangi ilaç ne miktarda, nasıl uygulandığı, uygulama zamanı vb.) Đlaç Temini, gübre temini, çiftçi belgesi Hiçbir şekilde yararlanmıyor Toplam Sayı 34 Oran (%) 60.7 18 4 56* 32.1 7.2 100 *Üreticilerin %83,5’i tarımsal mücadele veren kuruluşları tanımasından dolayı 56 üreticinin cevabı dikkate alınmıştır. 3.2.2. Üreticilerin Tarımsal Đlaçları Uygulamada Karar Verme Kriterleri Üreticilerin tarımsal mücadeleye karar verme kriterleri analiz edildiğinde; %43.2’si Đl Tarım Müdürlüğünün önerilerine göre, %17.9’u kendi deneyimlerine göre, %15.1’i ilaç bayilerinin önerilerine göre, %11.9’u komşu-akrabalarının önerilerine göre ve %11.9’u hastalık ve zararlıların fiilen tespitine göre ilaçlamaya başlamaktadır. Đşletme genişliği arttıkça üreticilerin ilaçlamaya başlama konusunda uzman kişilerin kararlarına başvurmadıkları tespit edilmiştir (Şekil 1). 90 1-100 80 25,1 12,5 3,8 16,6 12,5 8,5 14,8 18,5 6,2 20 45,8 6,2 30 25,9 40 16,6 50 Oran (%) 201-+ 37 60 50 101-200 70 10 0 Đl Tarım Müd. Kendi KomşuĐlaç Bayi. Hastalık-Zarar. Önerilerine Göre Deneyimlerine Akrabaların Önerilerine Göre Fiilen Tespitine Göre Önerilerine Göre Göre Üreticilerin Karar Verme Kriterleri Şekil 1: Đncelenen Đşletmelerde Üreticilerin Tarımsal Mücadeleye Karar Verme Kriterleri 3.2.3. Đncelenen Đşletmelerde Üreticilerin Tarımsal Đlaçları Temin Yerleri Üreticilerin tarımsal ilaç temin yerleri analiz edildiğinde üreticilerin %52.4’ü zirai ilaç bayilerinden ilaç satın almakta olduklarını belirtmektedirler. Geriye kalan %47.6’lık kısım ise Tarım Kredi Kooperatifinden ilaçları temin ettiğini belirtmektedirler. Bunun en belirgin nedeni ise Tarım Kredi Kooperatifinden alınan ilaç fiyatlarının uygun olmasıdır. Üreticilerin arazi genişlikleri ile tarımsal ilaç temin yerleri arasındaki ilişki %10 önem seviyesinde anlamlı bulunmuştur. Görüldüğü gibi işletme genişliği küçük olan üreticilerin ilaç temin yerleri daha çok tarım kredi kooperatifleridir (Şekil 2). 851 ŞANLIURFA, 2010 68,8 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 85 58,4 62,9 95 55 31,2 Oran (%) 37,1 65 41,6 75 Tarım Kredi Kooperatifi 45 Đlaç Bayileri 35 25 15 5 1-100 101-200 201-+ Đşletme Genişlik Grupları (dekar) Şekil 2: Đncelenen Đşletmelerde Tarımsal Đlaçların Temin Yerleri. 56,2 1-100 Đlaç Bayi-Yazılı Tarım Đl Müd. Kendi Tarif Teknik Deneyimlerim Elemanlar 6,3 8,4 7,5 201-+ 12,5 25,9 12,5 37 101-200 25 29,1 29,6 100 90 80 70 60 Oran (%) 50 40 30 20 10 0 50 3.2.4.Üreticilerin Đlaç Kullanımında Bilgi Kaynakları Üreticilerin tarımsal ilaçların dozunu belirleme kriterleri analiz edildiğinde; %46.2’si Đl Tarım Müdürlüğünün teknik elemanları, %28.3’ü ilaç bayilerinin veya ilaç üzerinde yazılan tarife göre, %17.9’u kendi deneyimlerine göre ve %7.6’sı komşu ve akrabaların tavsiyelerine göre uygulama yapmaktadır (Şekil 3). KomşuAkrabalar Doz Ayarını Belirleme Kriterleri Şekil 3: Đncelenen Đşletmelerde Tarımsal Đlaçlamada Doz Ayarlarını Belirlemedeki Kriterleri. 4. SONUÇLAR Đncelenen işletmelerde tarımsal yayım yaklaşımlarının analizi amaçlanmıştır. Üreticilerin illerinde uygulanan yayım yöntemlerinden hangisini kullandıkları analiz edildiğinde %37.3’ü çiftçi toplantıları, %26.8’i çiftçi kursları, %25.3’ü tarla günleri ve %10.6’sı demonstrasyonlar olduğunu ifade etmektedir. Araştırma sonuçları yayım elemanlarınca en etkili yayım yöntemi olarak benimsenen demonstrasyon ve çiftçi toplantılarının çiftçiler tarafından da en etkili yayım yöntemleri olarak benimsendiğini ortaya koymaktadır. Öncelikli olarak bu yöntemlerin kullanıldığı yayım hizmetlerinin yayım hizmetlerinden yeterince yararlanamayan çiftçileri de kapsayacak şekilde arttırılması, bunun yanı sıra yayım hizmetlerinin amaçlarına, çiftçilerin istek ve 852 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ihtiyaçlarına göre diğer yayım yöntemlerinden de yayım hizmetlerinin işlevselliğini ve etkinliğini arttıracak şekilde yararlanılması gerekmektedir. Yayım hizmetlerinin etkinliğini etkileyen konulardan birisi de üreticilerin öncelikli olarak önem verdikleri konulara uygun yayım hizmetlerinin gerçekleştirilmesidir. Bu işletmelerde girdi tedariki, teknoloji kullanımı, tarımsal üretim metotları, pazarlama gibi çeşitli konularda farklı uygulamalarının olması söz konusudur. Farklı uygulamalar farklı ihtiyaçlar doğuracağından dolayı yayım hizmetleri gerçekleştirilirken bu farklılıklar göz önüne alınmalıdır. Araştırma sonuçları çiftçilerin bitkisel üretimle ilgili olarak hastalık ve zararlılar, ilaçlama dönemleri, yeni çıkan ürün çeşitleri, gübre türleri konularında bilgilere ihtiyaç duyduklarını ortaya koymakla birlikte özellikle ekonomik nitelikli bilgilere yönelik istek ve ihtiyaçların öneminin yüksek olduğu görülmektedir. Araştırma sonuçları çiftçilerin ilgili konularda yayım hizmetlerinden yeterince yararlanamadıklarını göstermektedir. Büyük ölçekli işletmeler yayımcılık hizmetlerinden daha fazla yararlanmaktadır. Ne var ki, hem küçük hem de büyük ölçekli üreticiler yayım hizmetlerini götüren yayım elemanları için uygun hedef ve çalışma alanı olmalıdır. Dolayısıyla, tarımsal yayım hizmetlerinin her grup üreticiyi kapsayacak şekilde yapılması önem taşımaktadır. 5.KAYNAKLAR Alagöz, E., 2005. Aşağı Seyhan Ovasına Adana Tarım Đl Müdürlüğü Yayım Elemanlarınca Götürülen Yayım Hizmetlerinin Analizi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Adana. Aydınoğlu, H., Turabi, M., Doğan, T., 1996. Budak, D., 1996. Gelişmekte olan ülkelerde tarımsal yayımda kamu ve özel sektör, Türkiye 2. Tarım Ekonomisi Kongresi, s 426-434, Adana. Çukur, T., 2007. Türkiye’de Uygulanan Tarımsal Yayım Politikaları ve AB’ne Uyum Açısından Öneriler Üzerine Bir Araştırma, Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Đzmir. Demirtaş, M., 2001. Türkiye’de Tarımsal Yayım Politikalarının Gelişimi, Ziraat Mühendisliği Dergisi, Temmuz, Ağustos, Eylül 2001. Gürel, A., 2000. Tarımsal Yayım, Trakya Üniversitesi Tekirdağ Ziraat Fakültesi, Yayın No:86 Ders Kitabı No:236, Tekirdağ. Özçatalbaş, O., Gürgen, Y., 1998. Kamu Tarımsal Yayım Çalışmalarının Değerlendirilmesinde Karşılaşılan Sorunlar ve Etkin Bir Değerlendirme için Öneriler, Adana. 853 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Balıkçılık Sektöründe Su Ürünleri Kooperatiflerinin Rolü Ve Örgütlenme Yapıları Kadir DOĞAN1 Metin TĐMUR2 ÖZET Ülkemizde balıkçılık sektörü, tarım sektörü içerisinde önemli bir yere sahiptir. Balığın değerli besin kaynağı olmasının yanında iş kolu bakımından sosyo-ekonomik alanda da önemli katkıları bulunmaktadır. 2008 yılı verilerine göre, ülkemizde balıkçılık üretiminin %76’sı avcılık %24’ü yetiştiricilik yoluyla karşılanmaktadır. Avcılık yoluyla elde edilen üretimin her aşamasında su ürünleri kooperatifleri etkin rol oynamaktadır. Bu kooperatifler deniz ve içsu balıkçılığında olduğu gibi su ürünleri yetiştiriciliğinde de katkı sağlamaktadır. Bu çalışmada, faaliyet alanı balıkçılık olan su ürünleri kooperatiflerinin günümüzdeki sayısal durumları, bölgesel dağılımları, üye sayıları ve örgütlenme yapıları araştırılmıştır. Elde edilen verilere göre 2009 yılı sonu itibariyle 61 ilimizde 336’sı denizlerde (%64), 186’sı içsularda (%36) olmak üzere toplam 522 adet su ürünleri kooperatifi ve bu kooperatiflere üye 29.198 balıkçı faaliyet göstermektedir. Su ürünleri kooperatiflerinin bulunduğu 61 ilin 28’inde denizde, 48’inde ise içsularda avcılık yapan kooperatif bulunmaktadır. Kooperatiflerin sayı ve yüzde oranları Akdeniz Bölgesi 75 (%14), Doğu Anadolu Bölgesi 35 (%7), Ege Bölgesi 100 (%19), Güneydoğu Anadolu Bölgesi 12 (%2), Đç Anadolu Bölgesi 39 (%7), Karadeniz Bölgesi 112 (%21) ve Marmara Bölgesi’nde 149 (% 30) adet olarak tespit edilmiştir. Kooperatif ve üye sayısının en fazla olduğu il 50 kooperatif ve 3.793 üye ile Đstanbul ilidir. Genel olarak, Türkiye’de balıkçılar arasındaki örgütlenme düzeyinin düşük olduğu görülmüştür. Faal olan kooperatiflerin % 38’i bir araya gelerek 14 bölge birliği, 12 bölge birliği ise üst örgüt olan Su Ürünleri Merkez Birliğini kurmuşlardır. Anahtar Kelimeler: Balıkçılık endüstrisi, kooperatifçilik, su ürünleri kooperatifleri, balıkçı örgütleri The Role Of Fisheries Co-Operatives In Fisheries Sector And Their Organization Structures ABSTRACT In Turkey fisheries sector has a major place in agriculture sector. It has important contributions to the socio-economical field in terms of business line as well as being a valuable food source. According to 2008 data, 76% of the fishery industry consists of fish hunting and 24% of it consists of aquaculture. Fisheries co-operatives play an important role in every step of the production obtained through fishing. These cooperatives also contribute to aquaculture as well as sea and inland fisheries activities. In this study, current quantitative statuses, distributions, number of members and organizational structures of fisheries co-operatives are examined. According to the obtained data, as of the end of year 2009 there are a total of 522 fisheries co-operatives in 61 cities, 336 of which are related to marine fisheries (64%) and 186 of which are related to inland fisheries (36%) and there are 29,198 fishermen registered in these cooperatives. In 28 of the 61 cities there are marine fisheries co-operatives and 48 inland fisheries co-operatives. The number and percentage of the cooperatives are as follows: Mediterranean Region 75 (14%), East Anatolian Region 35 (7%), Aegean Region 100 (19%), Southeastern Anatolian Region 12 (2%), Inner Anatolian Region 39 (7%), Black Sea Region 112 (21%) and Marmara Region 149 (30%). The city that has the largest number of cooperatives and members is Istanbul with 50 cooperatives and 3,793 members. In general the organization level of fishermen in Turkey is considered low. 38% of active cooperatives came together and formed 14 regional unions and 12 regional unions founded the Central Fisheries Union which is an upper organization. Keywords: Fisheries industry, cooperation, fishery co-operatives, fishery organizations GĐRĐŞ Balıkçılık sektörünün her aşamasında su ürünleri kooperatifleri etkin rol oynamaktadır. 2008 yılı verilerine göre, toplam balık üretiminin (646.310 ton) %76’sı 1 Đ.Ü. Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü Ordu Cad. No. 200 34470 Fatih/ĐSTANBUL Đ.Ü. Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü Ordu Cad. No. 200 34470 Fatih/ĐSTANBUL Sorumlu Yazar : kadogan@istanbul.edu.tr 2 854 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 (494.126 ton) avcılık, %24’ü (152.186 ton) yetiştiricilik yoluyla karşılanmaktadır. Deniz ve içsularda avcılık yoluyla elde edilen üretimin dışında su ürünleri yetiştiriciliğinde de kooperatifler faaliyet gösterip ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. Ülkemizde değişik konularda faaliyet gösteren 12.822 tarım kooperatifi ve bu kooperatiflerin de 4.755.091 ortağı bulunmaktadır (Đnan ve ark., 2010; Anon, 2010a). Bu kooperatifler ve ortakları tarımsal üretim, pazarlama ve üretilen ürünlerin tüketiciye ulaştırılmasında vazgeçilmez ekonomik ve sosyal amaçlı örgütlerdir. Balıkçılık endüstrisinde çok önemli bir paya sahip olan av filolarının yasal olarak bağlı olduğu su ürünleri birlikleri ve kooperatifleri ekonomik ve sosyal gelişmeye katkıda bulunmaktadırlar. Türkiye’de su ürünleri kooperatifçilik hareketi 1942 yılında Halk Bankasının öncülüğünde başlamış, 1969 yılında 1163 Sayılı Kooperatifler Kanununun çıkmasıyla derli toplu bir mevzuata kavuşmuştur. 1971 yılında 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu ile sektöre canlılık gelmiş, su ürünleri kooperatiflerine tanınan değişik ayrıcalıklarla, balık avcılarının çok sayıda kooperatif bünyesinde toplanmaları sağlanmıştır (Arısoy 1974, Çıkın ve Elbek 1991). Türkiye’de su ürünleri kooperatifçiliğinin ulusal ekonomik yapı içerisindeki rolü değişkenlik arz etmektedir (Ünal ve Yercan, 2006). Ülkemizde 1973 yılında 133 su ürünleri kooperatifi ve 4 su ürünleri kooperatif birliği, 1980 yılında 227 su ürünleri kooperatifi 6 kooperatif birliği ve 14.750 üyesi (Anon, 1982) var iken bu rakam 1989 yılında 421 kooperatif, 8 kooperatif birliğine ulaşmıştır (Çıkın ve Elbek 1991, Akyol ve ark. 2006). Yapılan bu çalışmada 2009 verilerine göre çalışır durumda olan 522 adet su ürünleri kooperatifi ve 29.198 ortağı, 14 kooperatif bölge birliği, 1 kooperatif merkez birliği ile faaliyetlerini sürdürmektedirler. Su ürünleri kooperatiflerinin balıkçılık endüstrisine katkıları ve önemi ile balıkçıların örgütlenme düzeylerinin araştırılması üzerine odaklanan çalışmada 1940’lı yıllarda başlayan su ürünleri kooperatifçilik hareketinin su ürünleri sektörü içindeki yeri araştırılarak kooperatiflerin zaman içindeki gelişimi ve örgütlenme yapıları analiz edilecektir. Elde edilen sonuçların bu konuda yapılacak olan çalışmalara ve kooperatif organizasyonları ile uğraşanlara ışık tutması amaçlanmıştır. MATERYAL VE METOT Çalışmanın materyalini ülkemizdeki denizlerde ve iç sularda kurulmuş olan su ürünleri kooperatifleri oluşturmaktadır. Bu amaçla su ürünleri kooperatiflerinin Türkiye’deki sayılarını, illere göre dağılımlarını, faaliyet alanını ve kooperatiflere üye olan balıkçı sayılarını ortaya çıkarmak amaçlandığından bu amaca yönelik düzenlenen bir anket hazırlanmıştır. Hazırlanan bu anket, öncelikle Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü (TEDGEM) ve 81 Đlin Tarım Müdürlüklerine gönderilerek illerdeki su ürünleri kooperatiflerinin durumlarını içeren bilgiler istenmiştir. Tarım Đl Müdürlüklerinden gelen bilgiler doğrultusunda ayrıca kooperatiflerin kurulu bulundukları yerleşim yerlerindeki kooperatif başkanları ve yöneticileriyle görüşmeler yapılmıştır. Elde edilen veriler illere göre kooperatif sayıları, üye sayıları, örgütlenme yapıları bilgisayara aktarılarak tablolar halinde değerlendirilmiştir. ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA Ülkemizin 81 Đlinden alınan bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda 2009 yılı sonu itibariyle 61 ilimizde 186 adet içsuda (%36), 336 denizde (%64) olmak üzere toplam 522 adet su ürünleri kooperatifinin toplam 29.198 üye balıkçısıyla faaliyet gösterdiği tespit edilmiştir. Bu 61 ilin 28’inde deniz balıkçılığı kooperatifi bulunurken, 48’inde ise içsu balıkçılığı yapan kooperatif bulunmaktadır. Türkiye’de kurulmuş faal 855 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ olan su ürünleri kooperatiflerinin illere göre dağılımları ve üye sayıları Çizelge (1) de verilmiştir. Çizelge 1. Türkiye su ürünleri kooperatiflerinin illere göre dağılımları Kooperatif Sayısı Đller Adana Adıyaman Afyonkarahisar Aksaray Ankara Antalya Artvin Aydın Balıkesir Bartın Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Denizli Düzce Edirne Elazığ Erzincan Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hatay Isparta Đstanbul Đzmir K. Maraş Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırklareli Kırşehir Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mersin Muğla Nevşehir Ordu Rize Sakarya Samsun Sinop Sivas Deniz 4 0 0 0 0 14 3 7 12 3 0 1 0 0 0 11 17 0 0 1 5 0 0 0 0 6 0 8 0 50 42 0 0 0 6 0 2 0 10 0 0 0 0 10 26 0 9 20 1 17 9 0 Đçsu 7 7 7 1 7 4 0 6 6 0 1 1 3 1 8 4 5 2 3 1 9 14 1 6 1 2 2 3 14 0 0 3 1 1 0 4 1 1 0 11 3 6 6 0 0 1 1 0 1 0 0 4 856 Toplam Kooperatif Sayısı Toplam Üye Sayısı 11 7 7 1 7 18 3 13 18 3 1 2 3 1 8 15 22 2 3 2 14 14 1 6 1 8 2 11 14 50 42 3 1 1 6 4 3 1 10 11 3 6 6 10 26 1 10 20 2 17 9 4 806 145 308 36 140 821 216 652 1.022 258 26 30 225 27 332 879 621 191 184 98 1.050 272 15 130 22 446 36 366 885 3.793 2.613 170 22 28 241 172 197 20 629 1.000 90 349 490 440 1.409 15 622 1.525 194 1.449 329 123 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Şanlıurfa Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Van Yalova Yozgat Zonguldak Toplam 0 6 0 20 0 0 7 0 9 336 4 1 2 0 3 5 0 1 0 186 4 7 2 20 3 5 7 1 9 522 104 365 58 1.480 78 146 274 112 422 29.198 Çizelge 1 de görüldüğü gibi kooperatif sayısının en fazla olduğu Đstanbul ilimiz 50 kooperatif ve 3.793 üye balıkçısı ile ilk sırada yer almaktadır. Timur ve Doğan, 2003’de yaptıkları bir çalışmada Đstanbul’da 2002 yılında 34 su ürünleri kooperatifi 2.427 üye balıkçısı bulunduğunu bildirmektedirler. Aradan geçen süreçte hem kooperatif sayısında hemde üye sayısında artışlar yaşanmıştır. Yapılan çalışma bulgularına göre 11 ilimiz bir kooperatif ile temsil edilmektedir. Kooperatif başına düşen üye sayısı kooperatiflerin bulundukları illerin özelliklerine göre farklılıklar göstermektedir. Kooperatiflerin en az üye sayıları 7 en fazla üye sayıları ise 546 olarak tespit edilmiştir. En fazla üyeye sahip olan kooperatifler 206 üye Adana, 274 üye Aydın, 392 üye Bursa, 203 üye Isparta, 322 üye Đstanbul, 259 üye Malatya, 546 üye Muğla, 447 üye Rize illerinde bulunmaktadır. En az üyeye sahip olan kooperatifler ise 7 üye ile 6 ilde faaliyet göstermektedir. 2009 yılı itibariyle Ankara, Antalya, Balıkesir, Eskişehir ve Van illerinde toplam 14 kooperatif tasviye edilip kapatılırken, Ankara, Afyon, Bursa, Edirne, Kayseri, Ordu, Sivas ve Trabzon illerinde toplam 7 kooperatif faaliyete başlamıştır. Ayrıca Çanakkale ve Malatya illerinde 2 adet su ürünleri kooperatifi alabalık üretimi yaparak avcılık dışında faaliyetini sürdürmektedir. Türkiye su ürünleri kooperatifleri ile ilgili I980 yılında yapılan bir çalışmada ülkemizin sahilleri ve içsu kaynaklarında yer alan toplam 42 ilimizde 227 adet su ürünleri kooperatiflerinin faaliyet gösterdiği, bunlardan % 42’sinin (96) deniz balıkçılığı %58’inin (131) içsu balıkçılığı konusunda faaliyet gösteren kooperatiflerden oluştuğu bildirilmektedir (Anon 1982). Yürütülen bu çalışmada, 2009 yılı sonu itibariyle 61 ilimizde su ürünleri kooperatiflerinin faaliyette olduğu kooperatif sayısının % 57 artışla 522 olduğu görülmektedir. Geçmiş yıllarda deniz balıkçılığı yapan kooperatiflerin tüm kooperatiflere oranı %42 iken bu çalışmanın yapıldığı 2009 yılında %64’e yükselmiştir. Bu süreç içerisinde hem denizlerdeki kooperatif sayısı hem de içsulardaki kooperatif sayısında önemli ölçüde artış kaydedilmiştir. Yaklaşık 29 yıl gibi bir süreçte hiç balıkçılıkla ilgili kooperatif bulunmayan 19 ilimizde su ürünleri kooperatiflerinin kurulduğu ve faaliyet gösterdiği görülmüştür. Yapılan bu araştırmada, su ürünleri kooperatiflerinin coğrafi bölgelere dağılımında 149 kooperatif ve 9.050 üye balıkçısıyla Marmara Bölgesi ilk sırada, 12 kooperatif ve 271 üye balıkçısıyla Güney Doğu Anadolu Bölgesi ise son sırada yer almaktadır. Ülkemizdeki su ürünleri kooperatiflerinin bölgelere göre kooperatif sayısı ve üye dağılımları Çizelge 2’de verilmiştir. Çizelge 2. Su ürünleri kooperatiflerinin bölgelere göre dağılımları Coğrafi Bölge Akdeniz Bölgesi Doğu Anadolu Bölgesi Ege Bölgesi Güneydoğu Anadolu Bölgesi Đç Anadolu Bölgesi Karadeniz Bölgesi Marmara Bölgesi TOPLAM Koop. Sayısı % Dağılımı 75 35 100 12 39 112 149 522 14 7 19 2 7 21 30 100 857 Üye Sayısı 3.820 1.143 5.746 271 1.961 7.207 9.050 29.198 % Dağılımı 13 4 20 1 7 25 30 100 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 2 incelendiğinde kooperatiflerin sayı ve yüzde oranları Akdeniz Bölgesi’nde 75 (%14), Doğu Anadolu Bölgesi’nde 35 (%7), Ege Bölgesi’nde 100 (%19), Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 12 (%2), Đç Anadolu Bölgesi’nde 39 (%7), Karadeniz Bölgesi’nde 112 (%21) ve Marmara Bölgesi’nde 149 (% 30) adet olarak tespit edilmiştir. Denize kıyısı olan bölgelerde kooperatif sayısı ve üye sayısı tüm kooperatiflerin %64’ünü oluşturmaktadır. Bunun sebebi avcılığın ve kooperatifçiliğin daha çok deniz kenarında balıkçılık yapanlardan kaynaklandığı ve geçimlerini bu faaliyetten kazandıklarındandır. Đç bölgelerdeki üretim alanlarının kısıtlı olması ve daha çok bireysel avcılık yaptıklarından içsu balıkçılığıyla ilgili kooperatifleşme sayısı daha alt seviyede kalmıştır. Ülkemizde 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu kapsamında kurulan ve faaliyet gösteren su ürünleri bölge birliği sayısı 14, su ürünleri kooperatif merkez birliği sayısı ise 1 adet olarak tespit edilmiştir. Bölge birliklerinin çalışma bölgeleri ve bağlı olan kooperatif sayıları (Çizelge 3)’de verilmiştir. Çizelge 3 Su ürünleri kooperatif bölge birliklerinin çalışma bölgelerine göre dağılımı Kooperatif Birliğinin Adı S.S. Adana Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği Bağlı Koop. Sayısı Bağlı Ortak Sayısı 9 621 Antalya 10 463 Balıkesir 12 848 Çanakkale Trabzon, Rize, Artvin, Giresun, Gümüşhane 16 515 21 1.816 Hatay 9 315 Đstanbul Đzmir, Aydın, Uşak, Manisa Đstanbul ve Marmara Bölgesi Đlleri 31 1.747 23 1.349 16 1.300 Mersin 9 397 Muğla 16 722 Sinop, Kastamonu 11 443 Samsun 10 1.062 Çalışma Bölgesi ( Đl Bazında ) Adana, K.Maraş, G.Antep, Kilis, Osmaniye S.S. Antalya Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği* S.S. Balıkesir Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği S.S. Çanakkale Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği S.S. Doğu Karadeniz Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği S.S. Hatay Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği S.S. Đstanbul Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği S.S. Đzmir Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği S.S. Marmara Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği S.S. Mersin Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği S.S. Muğla Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği S.S. Sinop Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği S.S. Samsun Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği* S.S. Tekirdağ Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği Tekirdağ 7 347 200 11.945 *Su Ürünleri Kooperatifleri Merkezi Birliği (SÜR-KOOP)’ne üye olmayan Su Ürünleri Kooperatif Bölge Birliği, (Kaynak. tedgem.gov.tr.,2010, surkoop.org.tr, 2010) Su ürünleri avcılık faaliyetinde bulunan 180 su ürünleri kooperatiflerinden oluşan 12 adet bölge birliği dikey örgütlenerek 2003 yılında Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (SÜR-KOOP)’ni kurmuşlardır. 522 su ürünleri kooperatifinin % 38’i üst örgütlenmeye sıcak bakmış, geri kalan kooperatifler ise bu tür örgütlere sıcak bakmadığını ortaya koymuştur. Bu üst birliğe üye olan toplam balıkçı sayısı 10.420, üst birliğe üye olmayan 2 bölge birliğinin toplam balıkçı sayısı ise 1.525 olarak saptanmıştır. 858 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Bölgelere göre kurulmuş olan su ürünleri kooperatifi bölge birlikleri daha çok deniz balıkçılığı kooperatiflerinin oluşturduğu birliklerdir. Đçsularda hizmet veren kooperatif bölge birliği henüz örgütlenememiştir. Bu da içsu balıkçılığı yapan kooperatiflerde örgütlenmenin yeterli olmadığını göstermektedir. Mevcut olan 14 bölge birliğinden, 12 bölge birliği bir araya gelerek üst örgüt olan Su Ürünleri Merkez Birliğini kurmuşlardır. Đki bölge birliği ise üst örgütlenmeye sıcak bakmadıkları için katılmamışlardır. Kooperatiflerin bölge birliklerine bağlanma oranları (Çizelge 4)’de gösterilmiştir. Kooperatiflerin birliklere bağlanma oranı da bölgelere göre değişiklik göstermektedir. 1980 yılında yapılan çalışmada kooperatiflerin birliklere bağlanma oranlarına bakıldığında %54’le Karadeniz Bölgesi en yüksek oranla önde gelmektedir. Bu bölgemizi sırasıyla %45 Ege Bölgesi, % 40 Marmara Bölgesi, % 20 Akdeniz Bölgesi, % 4 Đç Anadolu Bölgesi takip etmektedir. Doğu Anadolu Bölgesi’nde üst birliğe üyelik gerçekleşmemiş, Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde de kooperatif olmadığından böyle bir girişim olmamıştır (Anon, 1982). Yapılan başka bir çalışmada 1991 yılında birliklere bağlanma oranları Karadeniz’de %54, Batı Anadolu’da %45 olarak tespit edilmiştir (Çıkın ve Elbek, 1991, Timur, 2002). Bu oran günümüzde Karadeniz Bölgesi’nde % 38 (42), Marmara Bölgesi’nde %55 (82), Akdeniz Bölgesi’nde %71 (53), Ege Bölgesi’nde %23 (23) olarak bulunmuştur. Diğer bölgelerimizde su ürünleri merkez birliği olmadığından kooperatifler de böyle bir örgütlenmeye gidilmemiştir. Çizelge 4. Su ürünleri kooperatiflerinin bölge birliklerine bağlanma oranları Coğrafi Bölge Akdeniz Bölgesi Doğu Anadolu Bölgesi Ege Bölgesi Güneydoğu Anadolu Bölgesi Đç Anadolu Bölgesi Karadeniz Bölgesi Marmara Bölgesi TOPLAM Kooperatif Sayısı Bağlı Kooperatif Sayısı 75 35 100 12 39 112 149 522 53 0 23 0 0 42 82 200 Bağlı Olmayan Kooperatif Sayısı 22 35 77 12 39 70 67 322 Bağlanma Oranı % 71 0 23 0 0 38 55 38 Balıkçılık sektörü içinde önemli bir paya sahip olan su ürünleri kooperatifleri zaman içerisinde gelişme gösteren bir seyir izlemiştir. Türkiye’de 1973 yılında 133 kooperatif, 4 birlik var iken, 1980 yılında bu sayı 227 kooperatif, 6 birlik ve 14.750 üye balıkçıya ulaşmış (Anon,1982) yıllar itibariyle artış kaydedilerek, 1989 yılı sonunda kooperatif sayısı 421, bölge birliği sayısı da 8’e ulaşmıştır (Çıkın ve Elbek 1991). Ancak, 1995 yılında kooperatif ve üye sayısında bir gerileme yaşanarak toplam kooperatif sayısı 312, üye sayısı da 15.783 olarak bildirilmiştir (Anon, 2001). 2007 yılında yapılan bir çalışmaya göre kooperatif sayısında artış kaydedilmiş ve kooperatif sayısı 416, üye sayısı ise 24.495’e yükselmiştir. Aynı dönemde birlik sayısı 11, birliğe üye kooperatif sayısı 160, su ürünleri merkez birliğine üye 8 birlik ve 137 kooperatifin olduğunu bildirmektedirler (Anon, 2007). Ayrıca Türkiye’de su ürünleri kooperatiflerinde örgütlenme bilinci istenilen düzeyde değildir, bazı bölgelerde merkezi üst örgüt olmadığından düşük seviyede kalmıştır. Faaliyetlerini sürdürmekte olan 522 adet su ürünleri kooperatifinden, bölge birliklerine bağlı olan kooperatif sayısı 200 (%38) olarak tespit edilmiştir. Bu da göstermektedir ki kooperatiflerin yaklaşık %62’si birliklere bağlı değildirler. 859 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Bulunduğumuz dönemi kapsayan ülkemizdeki su ürünleri kooperatiflerinin iller bazında değişimlerinin incelendiği bu çalışma sonucunda 2009 yılı sonu itibariyle 61 ilimizde su ürünleri kooperatiflerinin faaliyette olduğu ve 522 birim kooperatifin olduğu bulunmuştur. Kooperatif sayısındaki artış ile ülkemiz su ürünleri üretim miktarları arasında bir ilişki kurulamamıştır. Karadeniz Bölgesi 2008 yılında ülkemiz avcılık üretiminin % 73’ünü sağlamasına rağmen tüm kooperatiflerin yalnızca %21’ini temsil etmektedir. Diğer tarafta aynı tarihte Marmara Bölgesinde, toplam avcılık üretimimizin % 9’u elde edilirken kooperatifleşme oranı % 30 düzeyindedir. Yine Ege Bölgesinde toplam avcılık üretiminin % 8’i karşılanırken kooperatifleşme oranı ise % 19 düzeyindedir. Bu verilen örneklerden anlaşılacağı gibi üretimle kooperatifleşme arasında doğru veya ters orantı bulunmamaktadır. Bu durum, ülkemizdeki su ürünleri kooperatiflerinin, henüz üretimi etkileyecek kadar güçlenemediklerinin ve iyi organize edilemediklerinin bir sonucu olarak gösterilebilir. Ancak, yapılan araştırmalara göre, yanlış planlama, haksız rekabet, destekleme ve teşviklerin doğru kullanılmaması, teşviklerin yetersizliği, eğitim eksikliği ile beraber hareket edememe, balıkçı örgütlerinin halen önemli sorunları arasında yer almaktadır. Bu durum ise, kooperatiflerin girişimcilik yönünü olumsuz etkilemektedir (Ünal ve ark., 2008; Yılmaz ve ark., 2009; Ünal ve ark., 2009). Yapılan bu çalışma sonucunda, kooperatif sayısı ve üye sayısı ile üretim arasında herhangi bir ilişki tespit edilememiştir. Bölgelere göre üye sayısı açısından en yüksek oranda üyeye (9.050 üye) sahip olan Marmara Bölgesi toplam avcılık üretiminin ancak % 9 (46.351 ton)’unu sağlamaktadır. Karadeniz Bölgesi ise 7.207 üye balıkçı ile avcılık üretiminin % 73 (357.079)’ünü sağlamaktadır. Bu durumda göstermektedir ki, ülkemizde faaliyetlerini sürdürmekte olan su ürünleri kooperatiflerinin etkinlikleri yalnızca ortak sayılarının fazla olmasına da bağlı değildir. Türkiye’de kooperatifçiliğin gelişme potansiyeli için gerekli ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi koşullar bulunmasına karşın, yılların birikimi ile oluşan sorunlar, yasal düzenlemelerin zamanında yapılmamış ve konunun öneminin yeterince anlaşılamamış olması, bu günkü sorunlu yapının en önemli nedenleri arasında sayılabilir. Şüphesiz bu sorunların çözümü için üst birliklerin ülke sathında yöre balıkçılarına yapacağı toplantı, seminer gibi faaliyetler ile kooperatifçiliğin anlam ve önemi halkımıza anlatılmalıdır. Sonuç olarak, Türk balıkçılık endüstrisinin örgütlü bir sektör olması için su ürünleri kooperatiflerinin organizasyonunun iyi yapılması gerekmektedir. KAYNAKLAR Anonim, 1982. 1980 Yılı Türkiye Su Ürünleri Kooperatif ve Birlikleri Araştırması. T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Su Ürünleri Daire Başkanlığı Yayın No. 11, Ankara, 1982 Anonim, 2001. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Su Ürünleri ve Su Ürünleri Sanayii Özel Đhtisas Komisyonu Raporu. Ankara: DPT, 2001. xiiv,142s. (DPT.2575 ÖĐK.588) ISBN: 975-19-2714-5 ( http://ekutup.dpt.gov.tr/suurun/oik588.pdf) Anonim, 2007. Dokuzuncu Kalkınma Planı: Balıkçılık Özel Đhtisas Komisyonu Raporu. Ankara: DPT, 2007. 127s. (DPT.2719 - ÖĐK.672) ISBN: 978-975-19-4026-1 Anonim, 2010a. Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü (TEDGEM) Kayıtları. http://www.tedgem.gov.tr/takooperatif.htm Erişim 20.01.2010 Anonim, 2010b. Su Ürünleri Kooperatifleri Merkezi Birliği (SÜR-KOOP) www.sürkoop.org.tr, Erişim 18.02.2010 Arısoy, S. 1974. Türkiye Su Ürünleri Kooperatifleri Hareketinin Stratejisi Ne Olmalı? II. Balık ve Balıkçılık. 22: (4) 23-25. Akyol, O., Ceyhan, T., Ünal, V. 2006. Marmara Bölgesi su ürünleri kooperatif ve derneklerinin lüfer balıkçılığındaki rolleri. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi 2006, 23 (3-4) : 379-383 860 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çıkın, A., Elbek, A.G. 1991. AT (Avrupa Topluluğu) ülkeleri ve Türkiye’de su ürünleri kooperatifleri. Eğitiminin 10. yılında Su Ürünleri Sempozyumu. 12-14 Kasım 1991 Đzmir, 166-179 Đnan, Đ. H., Başaran, B., Saner, G., Yercan, M., Đnan, Ç., Özdoğan, Ö. 2010. Türk tarım kooperatiflerinin AB tarım kooperatiflerine uyumu ve tarımsal sanayiye etkileri. Türkiye Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi, 11-15 Ocak 2010, Ankara Timur, M. 2002. Su ürünleri mevzuatında kooperatifçilik. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Đstanbul Tarım Dergisi. Sayı 80, 16-19 Timur, M., Doğan, K. 2003. A model study on the role of Istanbul fish cooperatives at Turkish Fisheries. Tr. J. Marine Sci. 9 (1): 69-80 Ünal, V., Yercan, M. 2006. Türkiye’de su ürünleri kooperatifleri ve balıkçılar için önemi. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi 2006, 23 (1-2) : 221-227. Yılmaz, S., Erdilal, R., Kebapçıoğlu, T. 2009. Su ürünleri sektöründeki ekonomik organizasyonlardan üretici birlikleri. Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Dergisi. 2009, 22(2), 223–232 Ünal, V., Tokaç, A., Z. Tosunoğlu., Akyol, O., Özbilgin, H., Göncüoğlu, H., 2008. Đzmir ili su ürünleri kooperatifleri ve sorunları, Türkiyenin Kıyı ve Deniz Alanları VII. Ulusal Kongresi. Türkiye Kıyıları 08 Kongresi Bildiriler Kitabı 27–30 Mayıs, Ankara, L. Balas (Editör),377–385. Ünal, V., Göncüoğlu, H., Yercan, M., 2009. Ege Kıyıları Su Ürünleri Kooperatifleri, Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği Yayınları, Yayın No:1 ISBN:978-60560880-0-1, Ankara, 131 s 861 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Hakkâri Đli Merkez Đlçe Kentsel Ve Kırsal Alanda Süt Ve Ürünleri Tüketim Yapısı Kenan ÇĐFTÇĐ1 Ahmet ŞAHĐN2 Ahmet DENĐZ3 Đbrahim YILDIRIM4 ÖZET Bu çalışma, Hakkâri ilinde süt ve süt ürünleri tüketim yapısını ve tüketici davranışlarını incelemek amacıyla yapılmıştır. Veriler kentsel alanda 95 ve kırsal alanda 95 hane halkından toplanmıştır. Analizler üç gelir grubu için yapılmıştır. Kentsel alanda kişi başına düşen ortalama yıllık açık süt, uzun ömürlü süt, yoğurt ve peynir tüketim miktarları sırasıyla 4.15 litre, 5.87 litre, 19.99 kg ve 11.52 kg’ dır. Kırsal alanda ise kişi başına düşen ortalama yıllık açık süt, yoğurt ve peynir tüketim miktarları sırasıyla 3.81 litre, 32.11 kg ve 24.65’ kg dır. Süt ve süt ürünleri satın alımında kentsel alan düşük gelir grubu hane halkları fiyat ve tazelik kriterlerini; yüksek gelir grupları ise tazelik ve temizlik kriterlerini öncelikli olarak dikkate almaktadır. Kırsal alanda hane halkları süt ürünlerini satın almamakta, sütü kendi sağmal hayvanlarından elde etmektedir. Anahtar kelimeler: Tüketim yapısı, süt, peynir, yoğurt Comsumption Structure Of Milk And Milk Products In The Urban And Rural Areas Of Center District Of Hakkari Province ABSTRACT This study was designed to examine consumption of milk and milk products and consumer behaviors in the urban and rural areas of center district of Hakkari Province. The data was obtained from 95 urban and 95 rural households. The analysis were made for three income groups. Average annual per capita amount of open milk, UHT milk (fluid milk), yogurt and cheese consumption of urban households were 4.15 liter, 5.87 liter, 19.99 kg and 11.52 kg, respectively. The rural households consumed per head annually 3.81 liter, 32.11 kg and 24.65 kg of open milk, yogurt and cheese, respectively. The lower income groups paid more attention on price and freshness while the predominant factors were freshness and cleanliness for higher income groups of urban households while purchasing milk and milk products. Urban households don’t purchase the milk products thanks to their own production in the farmstead. Key words: Consumption structure, milk, cheese, yogurt. 1. GĐRĐŞ Süt temel besin maddelerinden bir tanesidir. Đnsanların sağlıklı bir şekilde gelişimine yardımcı olacak birçok besin maddesini içerir (Çelik, 2002). Süt aynı zamanda kalsiyum ve fosfor içeriği bakımından da zengindir. Bu mineraller özellikle büyüme çağında bulunan nüfusun kemik ve diş gelişimi için büyük önem taşır (Deveci, 2005). Süt tüketim miktarını etkileyen faktörler arasında süt fiyatları, hane halkı gelir düzeyi ve beslenme konusundaki eğitim düzeyi özel bir yer tutar (Tahtalı ve ark., 2008). Süt tüketiminde tüketilen sütün niteliği ve tüketiciye ulaşıncaya kadar geçirdiği evreler insan sağlığı bakımından önem taşır (Çelik ve ark., 2005). Türkiye’de kişi başına yıllık içme sütü tüketim miktarı 24 litre iken; bu miktar Yunanistan’da 65 litre, Đtalya’da 63 litre, Almanya’da 50 litredir (Özel, 2008). Tüketim alışkanlıkları tüketilen süt miktarı, niteliği ve süt tüketilme biçimleri üzerinde etkilidir. Tüketicilere süt tüketimi ile ilgili olarak yörelere göre uzmanların 1 Arş.Gör., Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Bornova/Đzmir. Yrd.Doç.Dr., Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Kahramanmaraş. 3 Ziraat Yük.Müh., Hakkari Đl Sağlık Müdürlüğü, Hakkari. 4 Prof. Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Van. 2 862 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 önerdiği programları önermek bakımından alışkanlıklar ile ilgili çalışmaların yapılması önemlidir. Ayrıca, süt üretici ve pazarlamacıları da stratejilerini belirlerken bu çalışmalardan yararlanabilecektir. Hakkâri ilinde süt hayvancılığının yaygın olması ve daha önce bu tür bir çalışmanın yapılmamış olması çalışmanın önemini arttırmaktadır. Çalışmanın başlıca amacı, Hakkâri Đli Merkez Đlçe kentsel ve kırsal alanda süt ve süt ürünleri konusunda tüketicilerin davranış biçimlerini belirlemektir. 2. MATERYAL VE YÖNTEM Araştırmanın verileri, Hakkâri Đli Merkez Đlçe kentsel alanda 95 hane halkı ve kırsal alanda 95 hane halkından Kasım 2007- Mayıs 2008 tarihleri arasında anket yöntemi ile toplanmıştır. Ana kitleyi temsil edebilecek örnek hacminin belirlenmesinde sonlu ana kitle için uygulanan oranları tahmin yönteminden (% 95 güven aralığı ve % 10 hata payı) yararlanılmıştır (Miran, 2003). Hane halkları yıllık ortalama aile geliri dikkate alınarak üç gruba ayrılmıştır. Buna göre, 7200 TL’ye kadar gelire sahip olan hane halkları I.Grubu (kentsel alan 28, kırsal alan 35 hane halkı); 7201-14400 TL gelire sahip olanlar II. Grubu (kentsel alan 32, kırsal alan 50 hane halkı); 14401 TL’den fazla gelire sahip olanlar III. Grubu (kentsel alan 35, kırsal alan 10 hane halkı) oluşturmuştur. 3. ARAŞTIRMA BULGULARI 3. 1. Hane halkı başına düşen nüfus ve yıllık ortalama gelir miktarı Kentsel alan hane halkı başına düşen ortalama nüfus 6.54 kişi olup, I.gelir grubunda 5.21 ile en az ve III.gelir grubundan 7.34 kişi ile en fazladır. Kırsal alanda hane halkı başına düşen ortalama nüfus 8.48 olup, I.gelir grubunda 6.29 ile en az ve III.gelir grubunda 14.80 kişi ile en fazladır. Yıllık ortalama kentsel ve kırsal hane halkı geliri sırasıyla 14613.47 TL ve 10462.74 TL’dir. Yıllık ortalama hane halkı geliri kentsel alanda 5832.86 TL ile 24325.71 TL arasında; ve kırsal alanda 6469.71 TL ile 21120 TL arasında değişmektedir. 3. 2. Süt ve ürünleri tüketim miktarları Kentsel alanda kişi başına düşen ortalama yıllık açık süt, uzun ömürlü süt, yoğurt ve peynir tüketim miktarları sırasıyla 4.15 litre, 5.87 litre, 19.99 kg ve 11.52 kg’dır. Kırsal alanda ise kişi başına düşen ortalama yıllık açık süt, yoğurt ve peynir tüketim miktarları sırasıyla 3.81 litre, 32.11 kg ve 24.65 kg dır (Çizelge1). Kırsal alanda uzun ömürlü sütün tüketilmemesinin başlıca nedeni her bir hane halkının sağmal hayvana sahip olmasıdır. Kişi başına düşen ortalama yıllık süt tüketim miktarları Konya Đli Selçuklu Đlçesinde 23.9 kg (Oğuz ve Küçükçongar, 2002); Van Đli Merkez Đlçe kentsel alanda 33 litre (Uluat, 2002), Van ili kentsel alanda 22.1 kg (Şahin ve ark., 2001), Van Đli Erciş Đlçesinde 59.3 litre (Yalçınkaya, 1999), Şanlıurfa Đli kentsel alanda 39.5 litre (Çelik ve ark., 2005) ve Elazığ ili kentsel alanda 53.3 litre (açık süt), 40.3 litre (uzun ömürlü süt) olarak belirtilmiştir (Tahtalı ve ark., 2008). Bu araştırma sonuçlarına göre, Hakkari ilinde kişi başına içilen süt miktarının oldukça az olduğu görülmektedir. Yöredeki hane halkının sütü büyük ölçüde peynir ve yoğurt olarak tüketmeyi tercih etmesi açık süt tüketiminin düşük çıkmasının başlıca nedenleri arasında sayılabilir. Kişi başına düşen ortalama yıllık peynir miktarı Van Đli Merkez Đlçede 7.85 kg (Uluat, 2002); Konya Đli Selçuklu Đlçesinde 9.37 kg (Oğuz ve Küçükçongar, 2002) ve Elazığ ili kentsel alanda 16.6 kg olarak belirtilmiştir (Tahtalı ve ark., 2008). Bu araştırmalara göre Hakkari ilinde peynir tüketiminin yüksek olduğu görülmektedir. 863 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Bunun nedenlerinden birisi göreceli gelir düşüklüğü ve kahvaltı dışında da yemeklerin yanında peynir tüketim alışkanlığının olmasıdır. Çizelge1: Gelir gruplarına göre kentsel ve kırsal alanda kişi başına düşen ortalama yıllık süt, yoğurt ve peynir tüketim miktarları. Açık Süt (litre) Uzun Ömürlü Süt (litre) Yoğurt (kg) Peynir (kg) I.Grup 4.15 3.10 19.59 12.02 Açık Süt (litre) Uzun Ömürlü Süt (litre) Yoğurt (kg) Peynir (kg) I.Grup 3.98 32.77 22.79 Kentsel Alan II.Grup 4.13 5.90 19.70 11.30 Kırsal Alan II.Grup 3.84 32.36 25.89 III.Grup 8.04 20.57 11.32 Ortalama 4.15 5.87 19.99 11.52 III.Grup 3.10 28.51 25.03 Ortalama 3.81 32.11 24.65 3. 3. Tüketilen süt tipi Kentsel alan hane halkının tükettiği toplam süt miktarının % 53.5’i uzun ömürlü süt ve % 46.5’i açık sütten oluşmaktadır. III. gelir grubundaki tüketilen sütün tamamı uzun ömürlü ve I.gelir grubunda hane halkının tükettiği toplam sütün % 62.5’i açık sütten oluşmaktadır. Kırsal alan hane halkı uzun ömürlü süt tüketmemektedir. Bunun başlıca nedeni her bir hane halkının sağmal hayvana sahip olmasıdır. Şanlıurfa Đli kentsel alandaki hane halklarının % 53.7’si ambalajlı sütü ve % 46.3’ü açık sütü ( Çelik ve ark., 2005); Konya Đli Selçuklu Đlçesinde hane halklarının % 66.25’i açık sütü, % 21.78’i sterilize sütü tercih etmektedir (Oğuz ve Küçükçongar, 2002). Van Đli Merkez Đlçesinde açık süt, pastörize süt ve sterilize süt tüketen hane halklarının oranı sırasıyla % 87.65, % 11.36 ve % 0.99 olarak belirtilmiştir (Uluat, 2002). Elazığ ili kentsel alanda hane halklarının % 47.7’si günlük açık sütü, % 30.2’si uzun ömürlü sütü tercih etmektedir (Tahtalı ve ark., 2008). 3. 4. Uzun ömürlü sütü tercih nedenleri ve satın alma sıklığı Kentsel alanda anket yapılan tüketicilerin % 57’si uzun ömürlü sütü kolay bulunduğu için tercih etmektedir. Bunu % 21.5 ile güvenilir olması, % 15.2 sağlıklı bulunduğu için ve % 6.3 ile dayanıklı olması izlemektedir. Kentsel alanda anket yapılan tüketicilerin % 25.3’ü uzun ömürlü sütü on beş günde bir kez satın almaktadır. Bunu % 24 haftada bir kez, % 19.0 ile haftada iki-üç kez, % 16.5 ile ayda bir kez , %12.7 ile on günde bir ve % 2.5 ile her gün satın alan hane halkı izlemektedir. 3. 5. Süt tüketim şekli Kentsel alan hane halkının % 65.5’i sütü içmek için, % 26.5’i hamur işi ve tatlılarda, % 5.7’si yoğurt yapımında ve % 2.3’ü peynir yapımında kullanmaktadır. Kırsal alanda hane halkı, toplam açık sütün % 59.0’ını yoğurt ve % 40.0’ını peynir yapımında kullanmakta ve kalan % 1.0’ını taze süt olarak tüketmektedir. Kırsal alanda sütün taze olarak tüketilme alışkanlığının yaygın olmadığı anlaşılmaktadır. 3. 6. Tüketilen yoğurt türü Kentsel alanda hane halklarının % 59.0’ı inek yoğurdu tüketmektedir. Bunu % 22.1 ile koyun yoğurdu tüketenler ve % 18.9 ile ambalajlı yoğurt tüketenler izlemektedir. 864 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Kırsal alanda ise hane halklarının % 56.8’i koyun yoğurdu ve % 43.2’si ise inek yoğurdu tüketmektedir. Ambalajlı yoğurt tüketimi söz konusu değildir (Çizelge2). Çizelge 2: Gelir gruplarına göre kentsel ve kırsal alanda tüketilen yoğurt türü. Koyun yoğurdu Đnek yoğurdu Ambalajlı yoğurt Toplam I.Grup Adet % 4 14.3 23 82.1 1 3.6 28 100.0 Koyun yoğurdu Đnek yoğurdu Ambalajlı yoğurt Toplam I.Grup Adet % 9 25.7 26 74.3 35 100.0 Kentsel Alan II.Grup Adet % 7 21.9 21 65.6 4 12.5 32 100.0 Kırsal Alan II.Grup Adet % 35 70 15 30 50 100.0 III.Grup Adet % 10 28.6 12 34.3 13 37.1 35 100.0 Ortalama Adet % 21 22.1 56 59.0 18 18.9 95 100.0 III.Grup Adet % 10 100 10 100.0 Ortalama Adet % 54 56.8 41 43.2 95 100.0 3. 7. Yoğurt temin durumu ve yoğurt satın alırken hane halklarının dikkat ettikleri özellikler Kentsel alanda hane halklarının % 50.5’i yoğurdu bakkallardan, % 23.2’si marketlerden, % 15.8’i komşularından satın almaktadır. Hane halkının % 8.4’ ü yoğurdu evde kendi yapmakta ve % 2.1’i de köyden getirtmektedir. Van Đli Merkez Đlçede hane halklarının % 40’ı yoğurdu sokak satıcısından, % 15’i bakkaldan temin ederken, % 35’i yoğurdu kendileri evde yapmaktadır (Uluat, 2002). Konya Đli Selçuklu Đlçesinde hane halklarının % 43.25’i yoğurdu süper marketlerden satın almakta ve % 24.54’ü kendileri evde hazırlamaktadır (Oğuz ve Küçükçongar, 2002). Elazığ ili kentsel alanda hane halklarının % 40.6’sı yoğurdu marketlerden satın alırken, % 39.6’sı evde kendileri yapmaktadır (Tahtalı ve ark., 2008). Kırsal alanda hane halkları yoğurdu kendi hayvanlarından elde ettikleri sütten yapmakta ve piyasadan yoğurt satın almamaktadır. Kentsel alanda hane halklarının % 57.1’i yoğurdu satın alırken tazeliğine, % 29.8’i temizliğine, % 9.5’i fiyatına ve % 3.6’sı da kalitesine dikkat etmektedir. Yoğurt satın alımında tazelik ön plana çıkmaktadır. Yoğurt satın alımında I.gelir grubu hane halkının yarısı, II.gelir grubu hane halkının % 55.5’i ve III. gelir grubunun % 63.6’sı tazelik faktörünü öncelikli olarak dikkate almaktadır (Çizelge 3). Kentsel alanda görüşülen haneler arasında yoğurt satın almayanlar da bulunmaktadır. Bu hane halkları tükettikleri yoğurdu köydeki ailelerinden sağlamaktadır. Çizelge 3: Gelir gruplarına göre hane halklarının yoğurt satın alırken dikkat ettikleri özellikler. Kalitesi Tazeliği Fiyatı Temizliği Toplam I.Grup Adet 12 6 6 24 % 50.0 25.0 25.0 100.0 II.Grup Adet % 15 55.5 2 7.4 10 37.1 27 100.0 III.Grup Adet % 3 9.1 21 63.6 9 27.3 33 100.0 Ortalama Adet % 3 3.6 48 57.1 8 9.5 25 29.8 84 100.0 3. 8. Yoğurt tüketme şekli Kentsel alanda hane halklarının yoğurdu yemeklerin yanında ve yemeklerin içinde tüketme oranı % 96.8, sade tüketme oranı ise % 3.2’dir. Kırsal alanda hane halklarının tümü yoğurdu yemeklerin yanında ve içinde tüketmektedir. 865 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 3. 9. Tüketilen peynir türü ve peynir tüketme şekli Kentsel alanda hane halklarının % 90.5’ i otlu peynir tüketmekte, % 9.5’i ise sade (ambalaj) peyniri tüketmektedir. Sade peynir en çok % 14.3 ile III. gelir grubunda, en az % 3.6 ile I.gelir grubunda tüketilmektedir. Kırsal alanda hane halklarının tamamı otlu peynir tüketmektedir. Kentsel alanda hane halklarının % 62.1’i peyniri kahvaltıda, her yemekte ve hamur işlerinde tüketmektedir. %17.9’u ise yalnızca kahvaltıda tüketmektedir. Kırsal alandaki anket yapılan hane halkının % 98.9’u peyniri kahvaltıda, her yemekte ve hamur işlerinde kullanırken, % 1.1’i peyniri yalnızca kahvaltıda kullanmaktadır (Çizelge 4). Hakkâri yöresinde her yemekte peynir tüketiminin çok yaygın olduğu yapılan anketler sonucunda anlaşılmıştır. Çizelge 4: Gelir gruplarına göre kentsel ve kırsal alanda peynir tüketme şekli. Kahvaltıda Kahvaltıda, her yemekte, hamur işlerinde Kahvaltıda ve hamur işlerinde Toplam Kahvaltıda Kahvaltıda, her yemekte, hamur işlerinde Kahvaltıda ve hamur işlerinde Toplam I.Grup Adet % 3 10.7 21 75.0 4 28 14.3 100.0 I.Grup Adet % 35 100.0 35 100.0 Kentsel Alan II.Grup III.Grup Adet % Adet % 7 21.9 7 20.0 20 62.5 18 51.4 5 15.6 32 100.0 Kırsal Alan II.Grup Adet % 1 2.0 49 98.0 50 100.0 10 35 28.6 100.0 III.Grup Adet % 10 100.0 10 100.0 Ortalama Adet 17 59 % 17.9 62.1 19 95 20.0 100.0 Ortalama Adet 1 94 % 1.1 98.9 95 100.0 3. 10. Peynirin satın alındığı yerler ve peynir satın alırken hane halklarının dikkat ettikleri özellikler Kentsel alanda hane halklarının % 57.9’u peyniri köyden satın almaktadır. Bunu , % 20 ile bakkaldan, % 14.7 ile marketten satın alanlar izlemektedir. Hane halklarının % 7.4’ü ise peyniri kendileri yapmaktadır. Peyniri marketten alanlar % 22.9 ile III. Grupta en yüksek oranda, % 3.6 ile I.grupta en düşük orandadır. Konya Đli Selçuklu Đlçesinde hane halklarının % 63.80’i peyniri süper marketlerden ve % 28.22’si bakkal-şarküteriden satın almaktadır (Oğuz ve Küçükçongar, 2002). Van Đli Merkez Đlçesinde hane halklarının % 41.67’si peyniri bakkallardan ve % 37.50’si sokak satıcılarından temin etmektedir (Uluat, 2002). Kırsal alanda hane halklarının % 98.9’u peyniri kendileri ürettikleri için satın almadıkları, % 1.1’inin ise köyden satın aldığı belirlenmiştir. Hem kentsel alanda hem de kırsal alanda yörede çok yaygın olan otlu peynirin tüketildiği belirlenmiştir. Kentsel alanda hane halklarının peynir satın alırken en çok dikkat ettikleri özellikler; % 39.3 ile tazeliği, % 28.1 ile temizliği, % 19.1 ile fiyatı, % 11.2 ile kalitesi ve % 2.3 ile markasıdır. Fiyatına en çok önem veren % 50 ile I. gelir grubudur. III. gelir grubunun ise fiyata hiç dikkat etmedikleri görülmektedir. Tüketiciler peynir satın alırken gelirin önemli bir etken olduğu dikkati çekmektedir (Çizelge 5). Kentsel alanda görüşülen haneler arasında peynir satın almayanlar da vardır, bunların tükettikleri peynir köydeki ailelerinden gelmektedir. Bu nedenle gruplara giren hane halkı sayıları ile grup toplamları birbirinden farklıdır. Konya Đli Selçuklu Đlçesinde süt ürünleri satın alınırken (peynir de dahil olmak üzere) dikkat edilen başlıca faktörler arasında tazelik, ucuzluk, hijyen ve marka başta gelmektedir (Oğuz ve Küçükçongar, 2002). Elazığ ili kentsel alanda tüketicilerin peynir 866 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 satın alırken dikkat ettikleri en önemli özellikler % 33.7 ile tazeliği ve % 28.3 ile kalitesi ve tazeliğidir (Tahtalı ve ark., 2008). Çizelge 5: Kentsel alanda hane halklarının peynir satın alırken dikkat ettikleri özellikler. Kalitesi Tazeliği Fiyatı Markası Temizliği Toplam I.Grup Adet 4 12 8 24 % 16.7 50 33.3 100.0 II.Grup Adet % 4 13.3 12 40.0 5 16.7 1 3.3 8 26.7 30 100.0 III.Grup Adet % 6 17.1 19 54.3 1 2.9 9 25.7 35 100.0 Ortalama Adet % 10 11.2 35 39.3 17 19.1 2 2.3 25 28.1 89 100.0 4. SONUÇ ve ÖNERĐLER Araştırma bölgesinde kişi başına düşen yıllık ortalama süt tüketim miktarı (kentsel alanda 4.15 litre açık süt ve 5.87 litre uzun ömürlü süt, kırsal alanda 3.81 litre açık süt) Türkiye’nin çeşitli yöreleri için belirtilen değerlerin ve uzmanlarca önerilen süt tüketim miktarlarının altında bulunmaktadır. Hane halkının tükettiği açık süt, genellikle hane halkının kendi hayvanından temin ettiği süt olup, açık süt satan sütçülerden temin edilmemektedir. Hane halkının elde ettiği sütü taze olarak içmek yerine büyük çoğunlukla yoğurt ve peynir olarak tükettiğini söyleyebiliriz. Kentsel alanda gelir düzeyi arttıkça hane halkları uzun ömürlü sütü tercih etmektedir. I. gelir grubunda açık süt tüketen hane halklarının oranı % 62.5 iken, III.gelir grubunda hane halklarının tamamı uzun ömürlü süt tüketmektedir. Kentsel alanda, süt ve süt ürünleri ile ilgili olarak hane halklarının satın alma davranışlarında düşük gelir gruplarında fiyat ve tazelik faktörü; yüksek gelir gruplarında ise tazelik ve temizlik göreli olarak etkili olmaktadır. Araştırma alanında ve özellikle kırsal alanda sütün içilerek tüketilme alışkanlığının yok denecek kadar az olduğu hane halklarının sütü daha çok peynir ve yoğurda işleyerek tükettikleri gözlenmiştir. Hakkâri yöresinde süt tüketiminin artırılması amacıyla, sütün her yaştaki insan için tüketiminin önemli olduğunu ve özellikle bebek ve çocukların gelişimi için faydalarının, gerekli eğitimlerle anlatılmasının ve halkın bu konuda bilgilendirilip bilinçlendirilmesinin oldukça önemli olduğu düşünülmektedir. Günümüzün rekabet koşullarında modern pazarlamanın bir gereği olarak ürettiğini sat prensibi yerini satabileceğini üret prensibine bırakmıştır. Dolayısıyla, gıda ürünleri pazarlayan firmaların yeni hedef pazarlara yöneldiklerinde tüketici isteklerine uygun ve tüketiciyi tatmin edecek ürünleri geliştirip, uygun zaman ve şekillerde pazara sunabilmeleri için ilgili tüketici kitlesinin o ürünle ilgili tutum, davranış ve tüketim alışkanlıkları gibi tüketici özelliklerini bilmeleri gerekecektir. Süt ürünlerinde yerel bazda üstünlükleri kabul edilen ve ilgili bölge halkı tarafından sosyo-kültürel alışkanlıklar ve özgün damak tadı nedeni ile tercih edilen kimi yöresel ürünler bir ölçüde markalı ürünlere de rakip olarak kabul edilmektedir (Topçu, 2006). Hakkari yöresi kırsal ve kentsel alanda tüketimi çok yaygın olan otlu peynir de bu kapsamdaki ürünlerdendir. Bu bağlamda, otlu peynirin firmalar tarafından hijyenik koşullarda, belirli standartlarda ve uygun fiyatlarla üretilebilmesi ile hem firmalar bu yörede yeni bir pazar kazanmış olabilecek hem de tüketiciler bundan sonra, tükettikleri bir ürünü daha sağlıklı koşullarda güvenle satın alıp tüketebilme imkanına kavuşacaktır. Hakkari yöresinde süt ve süt ürünleri pazarlayan firmaların bu çalışmada belirlenen tüketici özelliklerini de dikkate alarak pazarlama stratejilerine yön vermeleri yararlı olacaktır. 867 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 KAYNAKLAR Çelik, M. 2002. Batı Akdeniz Bölgesinde Süt ve Süt ürünleri Sektörünün Stratejik Durumu Analizi ve Gelişme Olanakları, Akdeniz Đ.Đ.B.F.Dergisi (4): 43-83. Çelik, Y., Karlı, B., Bilgiç, A. ve Çelik, S. 2005. Şanlıurfa Đli Kentsel Alanda Tüketicilerin Süt Tüketim Düzeyleri ve Süt Tüketim Alışkanlıkları, Tarım Ekonomisi Dergisi 11 (1): 5-12. Deveci, Ö. 2005. Samsunun Vezirköprü Đlçesinde Süt ve Ürünleri Üreten ve Üretmeyen Bireylerin Süt Tüketimini Etkileyen Faktörler (yüksek lisans tezi), Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Konya. Miran, B. 2003. Temel Đstatistik, Ege Üniversitesi Basım Evi, Bornova, Đzmir.297 s. Oğuz, C. ve Küçükçongar, M. 2002. Konya Đli Selçuklu Đlçesi Hanehalkının Süt ve Süt Ürünleri Tüketim ve Satın Alma Davranışları, Türkiye V. Tarım Ekonomisi Kongresi, 18-20 Eylül, Erzurum, s. 217-224. Özel, G. 2008. Tüketicilerin Süt Tercihinde Etkili Olan Faktörlerin Đncelenmesine Yönelik Bir Araştırma, Süleyman Demirel Üniversitesi Đ.Đ.B.F. Dergisi 13 (3): 227-240. Şahin, K., Andiç, S. ve Koç, Ş. 2001. Van Đli Kentsel Alanda Ailelerin Otlu Peynir ve Süt Ürünleri Alım ve Tüketim Davranışları. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Bilimleri Dergisi, 11(2): 67-73. Tahtalı, F.A., Yıldırım, Đ., Çiftçi, K. ve Ceylan, M. 2008. Elazığ ili kentsel alanda tüketicilerin süt ve süt ürünleri satın alma davranışları, Türkiye VIII. Tarım Ekonomisi Kongresi, 25-27 Haziran, Bursa. Topçu, Y. 2006. Süt ürünlerinde marka rekabeti ve tüketici davranışları: Erzurum ili örneği (doktora tezi), Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Erzurum. Uluat, Ş. 2002. Van Đli Merkez Đlçede Hayvansal Gıda Tüketim Yapısı (yüksek lisans tezi), YYÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Van. Yalçınkaya, O. 1999. Van ili Erciş Đlçesinde Hayvansal Gıda Tüketim Yapısı (yüksek lisans tezi), YYÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Van. 868 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki Un Sanayicilerinin Süne, Eurygaster Đntegriceps Put. (Het.: Scutelleridae) Mücadelesine Bakış Açıları Mehmet DUMAN1, Çetin MUTLU1, Vedat KARACA1, Celalettin GÖZÜAÇIK1 ÖZET Süne, Eurygaster integriceps (Heteroptera: Scutelleridae), Türkiye’de buğday üretimini kalite ve kantite yönünden olumsuz yönde etkileyen ana zararlı konumundadır. Buğdayın ana zararlısı olan Süne yoğunluğunun yüksek olduğu yerlerde, mücadele yapılmadığı zaman; ekmeklik, makarnalık ve tohumluk yönünden özellikle buğdayda % 100’e varan oranlarda zarar oluşturabilmektedir. Adıyaman, Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa illeri gerek ekmeklik gerekse makarnalık buğday üretiminde Türkiye’de önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada, Adıyaman, Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa illerinde 2004 ve 2007 yıllarında tam sayım yöntemi ile ulaşılabilen un fabrikalarına ulaşılmaya çalışılmış ve un fabrikalarının buğday alım politikaları ve süne konusundaki düşünce ve davranışları değerlendirilmeye çalışılmıştır. Araştırma bölgesi içerisinde faaliyet gösteren un sanayicilerinin satın aldıkları buğdaylarda dikkat ettikleri özellikler likert ölçeği kullanılarak değerlendirilmiştir. Elde edilen sonuçlar incelendiğinde bölge ortalamaları bazında alış fiyatını etkileyen en önemli unsurun hem 2004 yılında hem de 2007 yılında süne emgi oranı olduğu (%96 ve %100,00) görülebilir. Süne emgi oranını 2004 yılında buğdayın enerji, gluten, buğday çeşit adı ve yabancı madde oranı değerleri takip ederken 2007 yılında buğdayın gluten, protein ve enerji değeri takip etmektedir Anahtar Sözcükler: Süne, Üretici davranışları, Likert ölçeği, Un sanayicisi The Poınt Of Vıew Of Flour Industrıalısts To Sunn Pest (Eurygaster Đntegriceps Put.) (Heteroptera: Scutelleridae) Control In Southeast Anatolıa Regıon ABSTRACT The Sunnpest (Eurygaster integriceps Put., Heteroptera-Scutelleridae) is main pest affecting negatively wheat production of Turkey. If management is not done aganist Sunnpest at the areas in which Sunnpest population is very high, it could have caused yield loses as much as 100% of yield especially on wheat. and Adıyaman, Diyarbakır, Mardin and Şanlıurfa provinces are main wheat producing areas of Turkey in respect to not only bread wheat but also durum wheat producing. In this study, it was tried to evaluate flour industrilaist and behaviours, the politics of flour factories which are reached by direct counting method at buying in Adıyaman, Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa provinces in 2004-2007. It’s evaluated the properties are been taken in consider at buying wheats by industrialists in searched area using likert scale. When it considered the results, it can be seen that in the region average the most effective ingredient at price is the sucking rate of sunn pest (96,00% and 100,00% in both years of 2004-2007 It is also founded that the criterions such as energy, gluten, wheat variety and rate of alien matter were considerd after the sunnpest damage inthe 2004, and gluten of wheat, protein and energy value in the 2007. Key Words: Sunn Pest, Farmer Behaviors, Likert scale, Flour industrialist 1.GĐRĐŞ Süne, Eurygaster integriceps Put. (Het.: Scutelleridae),Türkiye’de buğday üretimini kalite ve kantite yönünden olumsuz yönde etkileyen en önemli zararlıdır. Bu zararlı, buğdayın ekmeklik, makarnalık ve tohumluk kalitesini bozmakta ve danelerde % 100 zararlar oluşturabilmektedir. Türkiye’de ilk defa 1927-1929 yıllarında Güney Anadolu ve 1939-1941 yıllarında da Güneydoğu Anadolu’da salgın yapmıştır. Zararlıya karşı ilk kimyasal savaş 1955 yılında Güneydoğu Anadolu bölgesinde, 1987’de Trakya, 1988’den itibaren de Orta Anadolu ve Ege bölgelerinde başlamış olup günümüzde de devam etmektedir. 1 Zirai Mücadele ve Araştırma Enstitüsü, DĐYARBAKIR, mduman_53@hotmail.com.tr 869 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Güneydoğu Anadolu bölgesi hububat ekili alanların nerdeyse tamamı Süne tehdidi altındadır. Ülkemizde 2003, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında Süne ile kimyasal savaş yapılan alanların genişliği sırasıyla 18.828.931, 14.040.913, 8.650.521 ve 9.537.063 dekar olup, bunun 8.587.652 (%45,6), 8.534.792 (%60,8), 7.726.964 (%89,3) ve 6.978.497 (%73,2) dekarı Güneydoğu Anadolu bölgesinde gerçekleşmiştir (Anonim, 2006). Söz konusu böcek ile kimyasal savaş devlet mücadelesi şeklinde 2000 yılına kadar Ege bölgesinde ve daha sonrada sırasıyla Trakya, Orta Anadolu bölgelerinde yer aletleri ile mücadeleye geçilmiştir. Güneydoğu Anadolu bölgesinde ise, 2004 yılında Adıyaman ilinde tamamen, Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır ilerinde de kısmen yer aletlerine geçilmiş olup 2005 yılında ise tamamen yer aletleri uygulamasına geçilmiştir. Bu anket çalışmasında devlet mücadelesi şeklinde yürütülen ve yer aletlerine geçilmesi ile çiftçi katılımının önem kazandığı süne mücadelesinde; - Un sanayicilerinin aldıkları buğday çeşitlerinin alış fiyatlarını belirlemede dikkat ettiği kriterler, - Araştırma bölgesinde incelenen un sanayicilerinin süne emgi oranına göre alım miktarları, - Un sanayicilerinin aldıkları buğday miktarlarının süne emgi oranlarının dağılımı, - Araştırma bölgesinde un sanayicilerine göre süne çalışmaları konusunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığından kaynaklanan sıkıntılar ve - Çiftçilerden kaynaklanan sıkıntılar araştırılmıştır. 2. Materyal-Metot Bu çalışmada tam sayım yöntemi kullanılarak anket yapılması planlanmış bazı sanayicilerin cevap vermek istememesinden dolayı anket sayıları aşağıdaki gibi gerçekleşmiştir. 2004 ve 2007 yıllarında aynı sanayicilerle anket yapılmıştır. ĐL ADI DĐYARBAKIR MARDĐN ADIYAMAN ŞANLIURFA TOPLAM ANKET SAYISI 2004 2007 7 9 7 5 28 8 7 7 5 27 Anket yolu ile elde edilen verilerin bilgisayarda Excel ortamında dökümü yapılarak sonuçlar çizelgeler halinde oransal dağılımı verilerek düzenlenmiştir. 3. Araştırma Bulguları Bu çalışmada, Adıyaman, Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa illerinde 2004 ve 2007 yıllarında tam sayım yöntemi ile ulaşılabilen un fabrikalarına ulaşılmaya çalışılmış ve un fabrikalarının buğday alım politikaları ve süne konusundaki düşünce ve davranışları değerlendirilmeye çalışılmıştır. Araştırma bölgesi içerisinde faaliyet gösteren un sanayicilerinin satın aldıkları buğdaylarda dikkat ettikleri özellikler likert ölçeği kullanılarak değerlendirilmiştir. 870 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 1. Un Sanayicilerinin Aldıkları Buğday Çeşitlerinin Alış Fiyatlarını Belirlemede Dikkat Ettiği Kriterler Önemsiz Az Önemli Önemli Çok Önemli Kriterler 2004 2007 2004 2007 2004 2007 2004 Buğdayın Çeşidinin Adı 4,00 0,00 0,00 0,00 40,00 69,23 56,00 Toplam 2007 2004 2007 30,77 100,00 100,00 Buğdayın Yöresi 0,00 3,85 16,00 15,38 60,00 61,54 24,00 19,23 100,00 100,00 Gluten 0,00 0,00 0,00 0,00 44,00 42,31 56,00 57,69 100,00 100,00 Protein 0,00 0,00 4,00 7,69 52,00 38,46 44,00 53,85 100,00 100,00 Enerji 0,00 7,69 20,00 15,38 60,00 42,31 20,00 34,62 100,00 100,00 Yabancı Madde Oranı 0,00 0,00 8,00 19,23 40,00 61,54 52,00 19,23 100,00 100,00 Süne Emgi Oranı 0,00 0,00 0,00 0,00 Hektolitre 4,00 0,00 8,00 0,00 56,00 57,69 32,00 Ürünün Geliş Tarihi 4,00 0,00 96,00 100,00 100,00 100,00 16,00 19,23 44,00 38,46 36,00 38,46 4,00 42,31 100,00 100,00 3,85 100,00 100,00 Elde edilen sonuçlar incelendiğinde bölge ortalamaları bazında alış fiyatını etkileyen en önemli unsurun hem 2004 yılında hem de 2007 yılında süne emgi oranı olduğu (%96 ve %100,00) görülebilir. Süne emgi oranını 2004 yılında buğdayın enerji, gluten, buğday çeşit adı ve yabancı madde oranı değerleri takip ederken 2007 yılında buğdayın gluten, protein ve enerji değeri takip etmektedir (Çizelge 1.). Araştırma bölgesinde incelenen un sanayicilerinin süne emgi oranına göre alım miktarları incelendiğinde ise 2004 ve 2007 yıllarında genel ortalama olarak aldıkları buğdayların büyük bir kısmı % 0-3 süne emgi oranı arasındaki buğdaylar olduğu görülebilir. Özellikle alım aralığı % 0-1,0 arasındaki süne emgili buğdaylar oluşturmaktadır. (Çizelge 2). Çizelge 2. Un Sanayicilerinin Aldıkları Buğday Miktarlarının Süne Emgi Oranlarının Dağılımı (%) SÜNE EMGĐ ORANLARI 0,0-1,0 1,1-2,0 2,1-3,0 3,1-+ TOPLAM 2004 49,10 30,65 15,26 4,99 100,00 2007 55,45 26,17 11,09 7,30 100,00 Sünenin buğday fiyatının oluşmasında en önemli husus olarak gösterilmesi un sanayicilerinin süne emgi oranlarına bakarak fiyatlarda ne kadar bir değişme oluşturdukları incelenmeye çalışılmıştır. Buna göre 2004 yılında araştırma bölgesi ortalamasında % 2 emgi oranına kadar fiyatta % 8,25’e kadar bir düşüş söz konusu iken 2007 yılında bu oran % 10,34 olarak gerçekleşmiştir. Özellikle % 3 süne emgili buğdayın üzerinde un sanayicileri fazla buğday alımı yapmadığı için % 3’ün üzerindeki emgi oranı ( Genel olarak % 5’e kadarki bir aralığı temsil etmektedir) buğdayların fiyatındaki değişme 2004 yılında % 24’e kadar çıkarken 2007 yılında ise % 31,36’ya kadar çıkmaktadır (Çizelge 3.). Bu da un sanayicilerinin süne emgi oranında baz olarak % 2-3 süne emgi sınırını aldıklarının bir göstergesi olup 2004 yılından 2007 yılına kadar ki geçen süre zarfında sanayicinin süne emgi oranına karşı gösterdiği fiyat tepkimesinin yükseldiğini söylenebilir. 871 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 3. Un Sanayicilerinin Süne Emgi Oranına Göre Buğday Satın Alma Fiyatı Değişimi (%) SÜNE EMGĐ ORANLARI 0,00 0,1-1,0 1,1-2,0 2,1-3,0 3,1--+ 2004 100,00 95,93 91,75 85,06 76,00 2007 100,00 95,28 89,66 84,37 68,72 Araştırma bölgesinde incelenen bir diğer hususta un sanayicilerin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yürüttüğü süne mücadelesinde ve çiftçi süne uygulamalarında görmüş oldukları eksikliklerdir. Bu nedenle 2004 ve 2007 yıllarında yürütülen araştırmada un sanayicilerinin TKB ve çiftçide görmüş olduğu sıkıntılar sorulmuş ve yıllar arasında bu sıkıntılarda değişme olup olmadığı gözlemlenmiştir. Buna göre 2004 yılında araştırma bölgesinde un sanayicileri Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yürüttüğü süne mücadele politikasında en büyük eksik olarak yetersiz eğitim çalışmalarını göstermiştir (% 31,44). Bunu % 14,28 oranları ile mücadele desteklerindeki yetersizlik (özellikle alet ve ekipman ve teknik eleman) ve mücadele zamanının belirlenmesindeki yanlışlıklar takip etmektedir. 2007 yılında en önemli eksiklikleri konusunda yine yetersiz eğitim çalışmaları ilk sırada yer almıştır (% 34,80). 2007 yılında 2004 yılına göre mücadele desteklerinin yetersiz olması ve mücadele zamanında yapılan yanlışlıklar olduğunu söyleyen sanayicilerde artış olurken, süne sayım yönteminde ve zamanında süne kontrolünün yapılmamasını söyleyen sanayicilerde azalma olmuştur (Çizelge.4.). Çizelge 4. Araştırma Bölgesinde Un Sanayicilerine Göre Süne Çalışmaları Konusunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığından Kaynaklanan Sıkıntılar (%) YILLAR KONULAR 2004 2007 Yetersiz Eğitim Çalışmaları 31,44 34,80 Mücadele Desteklerinin Yetersiz Olması 14,28 30,43 Mücadele Zamanında Yapılan Yanlışlıklar 11,44 21,75 8,56 0,00 Sayım Yönteminde ve Kontrolde Yapılan Yanlışlıklar Zamanında Süne Kontrolünün Yapılmaması 17,16 4,34 Mücadele Alanlarının Belirlenmesindeki Yanlışlıklar 8,56 0,00 Çiftçi Kontrol Eksikliği 0,00 4,34 Mücadelenin Çiftçiye Bırakılması 5,72 4,34 2,84 100,00 0,00 100,00 Đlaçların Etkinsiz Olması ve Denetimin Yapılmaması TOPLAM Un sanayicilerinin çiftçiden kaynaklanan sıkıntılar ile ilgili görüşleri incelendiğinde ise 2004 yılında araştırma bölgesinde çiftçiden kaynaklanan en büyük sıkıntılar tarım uygulamalarını bilinçsiz olarak yapması (% 51,61) ve Đlaçlamayı zamanında ve uygun tekniklerle yapmaması veya hiç yapmaması (% 45,16) olduğu belirlenirken, 2007 yılında sıralama ters yönde değişmiştir. Buna göre 2007 yılında çiftçiden kaynaklanan sıkıntılar içerisinde ilk sırada Đlaçlamayı zamanında ve uygun tekniklerle yapmaması veya hiç yapmaması (% 55,26) ve tarım uygulamalarını bilinçsiz olarak yapması (% 34,22) olarak gözlemlenmiştir (Çizelge 5). 872 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 5. Araştırma Bölgesinde Un Sanayicilerine Göre Süne Çalışmaları Konusunda Çiftçilerden Kaynaklanan Sıkıntılar (%) YILLAR KONULAR 2004 2007 Bilinçsiz Tarımın Yapılması ve Tembellik 51,61 34,22 Đlaçlamayı Zamanında ve Uygun Tekniklerle Yapmaması veya Hiç Yapmaması 45,16 55,26 3,23 100,00 10,52 100,00 Süne Đle Đlgili Yetkili Yerlerle Diyalog Đçerisinde Olmaması TOPLAM 2004 ve 2007 yıllarında araştırma bölgesi içerisinde gerek TKB’den gerekse çiftçi uygulamalarından kaynaklanan süne mücadelesindeki sıkıntıların aşılması için paydaşların yapması gereken uygulamaların neler olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. 2004 yılında araştırma bölgesinde TKB’nin daha fazla eğitim çalışması yapması (% 25,00) ve mücadeleye daha fazla teknik elemanın katılmasının sağlanması (% 22,50); 2007 yılında ise eğitim çalışmasına önem verilmesi konusunda sanayiciler önerilerini yenilerken (% 56,23) buna ilave olarak üreticinin süne mücadelesinde daha çok yer almasının sağlanması gerektiği (% 24,99) konusunda görüş bildirmişlerdir (Çizelge 6 ). Çizelge 6. Araştırma Bölgesinde Un Sanayicilerine Göre Süne Çalışmaları Đçin Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Yapması Gereken Konuların Dağılımı (%) Yıllar Konular 2004 2007 Daha Fazla Eğitim Çalışmalarının Yapılması 25,00 56,23 Mücadeleye Daha Fazla Teknik Eleman Desteği Sağlaması 22,50 0,00 Süne Kontrollerinin Dikkatli Yapılması 12,50 0,00 Zamanında Mücadele Yapılması 10,00 0,00 Üreticiyi Mücadeleye Daha Çok Katmalı 7,50 24,99 Ekipman desteği Daha Çok Sağlanmalı 15,00 6,25 Biyolojik Mücadeleye Önem Verilmesi 0,00 9,39 Mücadeleyi Devletin Yapması 7,50 3,14 TOPLAM 100,00 100,00 Çiftçinin yapması gerekenler ise 2004 yılında bilinçli ve modern tarım yapması (% 45,71), zamanında ve etkin bir süne mücadelesi yapması (% 31,41) iken bu durum 2007 yılında zamanında ve etkin bir süne mücadelesi yapması (% 61,52) ve teknik ekiplerin uyarılarını dikkate alıp takip etmesi (% 23,08) şeklinde belirlenmiştir (Çizelge 7.). Çizelge 7. Araştırma Bölgesinde Un Sanayicilerine Göre Süne Çalışmaları Đçin Çiftçilerin Yapması Gereken Konuların Dağılımı (%) YILLAR KONULAR 2004 2007 Zamanında ve Etkin Mücadele Yapması 31,41 61,52 Bilinçli Tarım Yapması 45,71 7,68 Yetkili Yerlerle Diyalog Kurması 11,44 3,86 Teknik Ekiplerin Uyarılarını Dikkate Alıp Takip Etmesi 5,72 23,08 Tarlasını Kontrol Etmesi 5,72 0,00 0,00 100,00 3,86 100,00 Dayanıklı ve Kaliteli Tohumluk Kullanması TOPLAM 873 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Araştırma bölgesinde sanayici, süne mücadelesinde kendilerinin yapması gerektiği konuları 2004 yılında süne mücadelesine destek sağlaması (% 50,00) çiftçileri bilgilendirmesi ve bilinçlendirmesi (% 25,00), ve süneli buğday ile sünesiz buğday arasında bir fiyat politikası uygulaması (% 21,42) şeklinde belirtmişlerdir. 2007 yılında ise süneli buğday ile sünesiz buğday arasında bir fiyat politikası uygulaması (% 34,62), çiftçileri bilgilendirmesi ve bilinçlendirmesi (% 34,62) ile sıkıntıların aşılabileceği konusunda görüş belirtmişlerdir (Çizelge 8.). Çizelge 8. Araştırma Bölgesinde Un Sanayicilerine Göre Süne Çalışmaları Đçin Sanayicilerin Yapması Gereken Konuların Dağılımı (%) YILLAR KONULAR 2004 2007 Çiftçilere Bilgi Vermek ve Bilinçlendirmek 25,00 34,62 Süne Mücadelesine Maddi Destek Vermek Yüksek Süne Emgili Buğday Alımının Yapılmaması veya Çok Düşük Fiyat Verilmesi, Kaliteli ve Süne Emgisiz Buğdaya Yüksek Fiyat Verilmesi Bakanlık Araştırma Enstitüleri Đle Ortak Araştırmalar Yapmak veya Araştırmalara Katılmak TOPLAM 50,00 19,22 21,42 34,62 3,58 100,00 11,55 100,00 4. SONUÇLAR Bu çalışma sonucunda Adıyaman, Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa un sanayicilerinin buğday alış fiyatında en önemli kriterin hem 2004 yılında hem de 2007 yılında süne emgi oranı olduğu belirlenmiştir. 2004 yılında süne emgisiz buğday ile % 3 emgili buğday arasında % 15 oranında bir fiyat farkı olurken, 2007 yılında bu oran % 16 olarak gerçekleşmiştir. Bölgede 2007 yılında alınan buğdayların süne emgi oranı 2004 yıl