KADIN OLMANIN .E<)čNč ÇIKARIN
Transkript
KADIN OLMANIN .E<)čNč ÇIKARIN
Popüler Sağlık Dergisi Popüler Sağlık Dergisi SAÇ DÖKÜLMESİ HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN HER ŞEY Şubat-Mart 2014đSayı: 2 HER KOVANDAN ÇIKAN HER ÜRÜN *(5d(.7(1 6$ċ/,./,0," %AċIĎIKLIK SčS7EMčNčN Ďg9ALYELERč 352%č<27č.9( 35(%č<27č./(5 30 TL’LİK SÜRPRİZ İNDİRİM KUPONU YEMEK YA DA YEMEMEK BÜTÜN MESELE BU *g='(1 d,.$5,/$1 6$ċ/,. '(3268 R8ĎEYM DİYABETLE MÜCADELE İÇİN KOLLARI SIVADIK Şubat - Mart - 2014 sSayı 2 DEPRESYON %č57(5&č+ '(ċč/'č5 KADIN OLMANIN .E<)čNč ÇIKARIN (7.ú1·le 1·lee PD\D \D WDQÖüPD\D ÖU KD]ÖU QÖ]" PÖVÖQÖ]" Başlarken Yine rengârenk Wir hVnÝ iae kVríÝnÝoYVnÝo# Hasta olmadan hastalıklardan korunmak, yaşlanmadan yaş almak için hep birlikte öğreniyor, hep birlikte daha sağlıklı ve güzel bir ömür için çalışıyoruz. Ecz. Almıla Öztosun Bütün dünya insanları olarak yaradılışın anlamı SEVGİYİ ve AŞKI sadece sevgilimizle değil insanlar, bitkiler, hayvanlar, eşyalar, gökyüzü, denizler, güneş ve ayla paylaşabileceğimiz harika bir gün 14 ŞUBAT… Tüm diğer günler gibi. Sadece sevgiyi ifade edebilmek için bir sembol gün. Gelin bugünü SELAMLAŞMA GÜNÜ ilan edelim birbirimizle, belki de hediyeleşme belki sokak hayvanlarına bile bir merhaba deme, bir tas su verme, bir lokma yemek verme. Belki kuşlarla biraz sohbet belki hiç tanışmadığımız bir apartman sakinine akşam ziyaretibelki yıllardır görüşmediğimiz bir eski dosta telefon… Belki derin bir nefes ile yaşadığımız şehrin sesine sessizliğine ve gürültüsüne SELAM. Haydi, durmayın tüm sevdiklerinizin bir listesini yapın. Göreceksiniz 14 ŞUBAT’a sığmayacaklar… En sevdiğiniz elbisenizi, ayakkabınızı ya da takınızı da unutmayın lütfen. Hatta belki ilacınızı, yatağınızı, yastığınızı… Ve elbette en sevdiğiniz sizi… ETKİN ECZACILIK DERNEĞİ üyesi eczaneler olarak sizlere sıcak bir SELAM da bizden olsun istedik. Her yaş ve sosyal konumdaki kadınlar için kadın olmanın en güzel hal olan bir tatlı tebessümle ile geçmesini ve kadınlarımızın siyasi ekonomik ve sosyal platformdaki tüm oluşumlarda daha ETKİN rollere adım atması için bir kapı açmasını dileyerek 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ’nü kapağımıza taşıdık. Etkin çocuk görev başında Bu sayımızda sevimli oğlumuz ETKİN’e de bir SELAM vermeyi unutmayın lütfen. O artık merakla sorular soracak biz de cevaplarını uzmanlarından öğrenmeye çalışacağız. Onun sordukları belki de, bizim de sorduklarımız, belki hiç farkına varmadıklarımız olacak. Cilt Bakım Okulu ve saç dökülmesi CİLT BAKIM OKULU sayfamızda her sayıda cilt ve saç bakımı ile ilgili kendinizi tanımanız için bir test ve bilgilendirme bölümü oluyor. Bu sayımızda kış günlerinde soğuk ve rüzgâra muhatap olan ve belki şapka ve berelerin içinde kalan saç ve saç problemlerine eğildik. ETKİN ECZACILIK DERNEĞİ üyesi eczanelerimiz özellikle DİYABET konusunda farkındalığı artırmak geciktirmek,korunma yöntemleri ile ilgili bilgilendirme yapmak ve DİYABETLİLERİN hayatını kolaylaştıracak bir takım bilgileri size ulaştırabilmek için düzenli olarak eğitimler alıyor, çeşitli etkinlikler yapıyor. Bu etkinlikleri sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Size en yakın üye eczanemize gidin ve DİYABET RİSKİNİZİN FARKINDA MISINIZ ANKETİNİ yaptırın lütfen. Riskin farkında olmak hastalığı geciktirmek ve korunmak için atabileceğiniz en büyük adım. Bundan sonra neler yapmanız gerektiği konusunda atacağınız adımlar geliyor elbette. HASTA olmadan hastalıklardan KORUNMAK, yaşlanmadan YAŞ ALMAK için hep birlikte öğreniyor hep birlikte daha sağlıklı ve güzel bir ömür için çalışıyoruz ETKİN ECZACILIK DERNEĞİ olarak. Sağlığınıza sağlık güzelliğinize güzellik katacağınız günlerde yanınızda olmak dileğiyle… Ő.5Ő:";4")Ő#Ő Etkin Eczacılık Derneği İktisadi İşletmesi adına Ecz. Z. Almıla Öztosun 4036.-6:";*Őő-&3Ő.Á%Á3Á Ecz. Nursel Gönenç nursel@etkineczacilik.org #Ő-Ő.4&-%"/*ő.",636-6 Prof. Dr. Günay Aydın Prof. Dr. Selim Badur Prof. Dr. Gül Baktır Prof. Dr. Sönmez Uydeş Doğan Prof. Dr. Serdar Erdine Prof. Dr. Güven Külekçi Prof. Dr. Ali Hikmet Meriçli Prof. Dr. İlhan Satman Prof. Dr. Gülaçtı Topçu Yard. Doç. İlkay Alp Uzm. Dr. Gökhan Okan Ecz. Şensu Bal Ecz. Hümeyra Cömerter Ecz. Asuman Çakıroğlu Ecz. Aysun Karadeniz Ecz. Ayşegül Yıldız :";*Őő-&3Ő Vildan Çınar vildan@etkineczacilik.org F. Candil Erdoğan candil@etkineczacilik.org Metin Uyar metin@etkineczacilik.org (»34&-:»/&5.&/ Reyhan Hasalar reyhan@etkineczacilik.org 3&,-".7&"#0/&-Ő, Meltem Gülsever meltem@etkineczacilik.org :"1*. Etkin Eczacılık Derneği Nispetiye Cad. Belkıs Apt. No:7 D:4 Levent-Beşiktaş/İstanbul Tel: 0212 283 02 99 Fax: 0212 283 02 99 www.etkineczacilik.org info@etkineczacilik.org :":*/5Á3Á İki ayda bir yayımlanır. #"4,* G.M. Matbaacılık ve Tic. A.Ş. 100 Yıl Mah. MAS-SİT 1.Cad. No:88 Bağcılar/İstanbul Tel: (0212) 629 00 24-25 Faks: (0212) 629 20 13 Baskı tarihi: Şubat 2014 @ Dergimiz hakkındaki eleştiri ve önerilerinizi, info@etkineczacilik.org adresine iletebilirsiniz. Etkin Sağlık dergisinin isim ve tüm yayım hakkı Etkin Eczacılık Derneği’ne aittir. Dergide yayımlanan tüm yazı ve fotoğrafların hakkı Etkin Sağlık dergisine aittir. İzin alınmadan kullanılamaz. Yayımlanan ilanların/reklamların sorumluluğu ilan/reklam sahiplerine aittir. 2 - Şubat-Mart 2014 İÇİNDEKİLER 6 8 10 12 14 16 22 24 30 32 34 40 42 46 48 Şubat - Mart 2014 Güncel Eczacınız diyor ki 12 KAPAK đŏKadın olmanın keyfini çıkarın đŏHer güzelin bir kusuru var; yüksek ökçelerin de đŏOmurgayı sağlıklı ve doğru kullanma egzersizleri đŏKadınları etkileyen 5 önemli sağlık sorunu 30 Cilt bakım okulu Çocuklara diş bakımını öğretmek zannettiğinizden daha kolay DOSYA đŏDepresyon bir tercih değildir đŏKış gelince moraliniz bozulmasın đŏDepresyon hakkındaki bilgilerinizi sınayın Yemek ya da yememek, bütün mesele bu! Her kovandan çıkan her ürün gerçekten sağlıklı mı? Bağışıklık sisteminin şövalyeleri: probiyotik ve prebiyotikler Her şey alerji nedeni olabilir 50 SÖYLEŞİ: Zekeriya Temizel đŏDoğanın nimetlerini doğru değerlendirmek gerek 53 54 56 57 58 59 60 61 62 Raf ömrü uzasın diye gözden çıkarılan sağlık deposu 63 64 Vitrin 57 Esansiyel yağlar saç bitine aman vermiyor Ne olacak bu mavi gezegenin hali? Etkin’in maceraları Darüşşifada tedavi yöntemleri ve hastalıklar Siz de brokoli sevmeyenlerden misiniz? Şu köpekleri niye giydirirler, bilmem ki? Taş Devri’nden bu yana sağlıklı beslenmenin temel prensipleri Kent-Mekân Bulmaca Ç10ŏġŏ.0ŏĂĀāąŏđŏ5čŏĂ Şubat-Mart 2014 - 5 Güncel Hekimlerimizin 14 Mart C_ 1ahramzn kdtlarz 14 Mart 1827, Türkiye’de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilir. İlk kez 1919 yılında, 14 Mart’ta, işgal kuvvetlerine karşı duruş olarak kutlanan Tıp Bayramı, hekimler açısından büyük bir önem taşır. 1976’dan bu yana 14 Mart’ın içinde bulunduğu hafta Tıp Haftası olarak kutlanmaya başlar. Koşullar ne olursa olsun, Hipokrat yemininden ödün vermeden özveriyle çalışan, halk sağlığını en büyük önceliği kılan tüm hekimlerimizin 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyoruz. İyi ki varsınız! Etkin Eczacılık Derneği 4RzaRlar 0ntalhazSa Qir araha VelSi 2. Ulusal Klinik Eczacılık ve Farmasötik Bakım Kongresi 28 Kasım-1 Aralık 2013’te Antalya’da gerçekleştirildi. Klinik Eczacılık Derneği, Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ve Türk Eczacıları Birliği’nin düzenlediği kongreye 180 kişi katıldı. Eczacılık mesleğinin icra edildiği her alanda akılcı ilaç kullanımı amaçlayan bir bilim alanı olan klinik eczacılık ve onun uygulama alanı olarak bilinen farmasötik bakım kısaca hasta odaklı eczacılık hizmetleri olarak tanınmaktadır. Eczanelerinde veya çalıştıkları kurumlarda hastalara daha kaliteli eczacılık hizmetleri sunmak üzere son yıllarda klinik eczacılık eğitimlerine önem veren eczacıların mesleki gelişmeleri takip etmeleri ve mevcut sorunları tartışabilmeleri için bir araya gedikleri üç günlük kongrede birbirinden değerli konuşmacılar yer aldı. Ülkemiz için henüz yeni bir alan olarak kabul edilen klinik eczacılık uygulamalarına ilişkin örneklerin ve sorunların da tartışıldığı kongrede, ayrıca eczacılar aldıkları yeni bilgilerle hastalarına ve topluma daha faydalı olabilmenin yollarını öğrenme şansı yakaladılar. Özellikle serbest eczanelerde diyabet hastalarının erken tanınması ve takibi, diyabet ilaçlarının uygun kullanım zamanları, çocuklarda akılcı ilaç kullanımı, sigara bıraktırma programları, hastalarla etkili iletişim yöntemleri, ilaçların vücudumuzun biyolojik saatine göre alınma prensipleri, organ nakillerinden sonraki tedavi süreci, kanser hastalarında destekleyici tedaviler, depresyonda ve pıhtılaşma bozuklukları için yeni geliştirilen ilaçlar, eczanelerde kaliteli danışmanlık hizmetleri gibi hastaları ve toplumu da doğrudan ilgilendiren faydalı bilgiler kongrenin öne çıkan konu başlıklarıydı. 6 - Şubat-Mart 2014 CárkihezSe ee 0erd_azSa 2013 influenza aktieitebi Ülkemizde ilk olarak 43. haftada A(H1N1) ve A(H3N2) virüsleri sporadik vakalarda saptanmıştır. Ancak, 48. hafta itibariyle A(H3N2) virüsünün baskın olduğu bir epidemi(salgın) başlamıştır. Influenza sürveyansı ( verilerin toplanması) kapsamında 51. hafta itibariyle 17 ilden Türkiye Halk Sağlığı Merkezi Influenza Laboratuarı ve İstanbul Tıp Fakültesi Ulusal Influenza Referans Laboratuarına toplam 1662 örnek gönderilmiştir. İncelenen 1662 örneğin 195’inde (%12) influenza virüsü saptanmıştır. 195 Influenza virüsünün 172’si (%88) A(H3N2), 12’si (%6) A(H1N1) ve 11’i (%5.6) İnfluenza B olarak tiplendirilmiştir. 2013 yılının son haftasında (52. Hafta) Avrupa ülkelerinde grip aktivitesi hafif seyretmiş olup, incelenen 3.646 örneğin 191’inde (%5.2) Influenza virüsleri saptanmıştır. Bunların 177’si (%93) Influenza A, 14’ü (%7) Influenza B virüsü olarak tiplendirilmiştir. Alt tiplendirimi yapılan Influenza A suşlarının %81’i A(H3N2), %19’u A(H1N1) olarak saptanmıştır. (EuroFlu-Electronic Bulletin, 03 January 2014, Issue No: 511). Boğaz Ağrısı ve Ses Kısıklığında DOĞAL ÇÖZÜM Kaynak: Grip Platformu Bülteni 2014/1. Sayı Şubat-Mart Şub Şubatbat--Mar Ma artt 2014 2014 - 7 Eczacınız diyor ki Diyabetle mücadele için kolları sıvadık Etkin Eczacılık Derneği olarak 2013 yılının Kasım ayında eczanelerimiz üzerinden gerçekleştirdiğimiz Tip 2 Diyabet Farkındalık Çalışması ile toplumun diyabet risk faktörünü değerlendirdik. Eczacılık mesleğinin geleneksel “ilaç sağlayıcı” rolünün yanı sıra koruyucu sağlıkta ve kronik hastalıkların yönetiminde yaratabileceği katma değerle ilgili farkındalık yaratmayı hedefleyen Etkin Eczacılık Derneği olarak, eczacının sağlık alanındaki konumlandırılmasını daha etkin hale getirmek için çeşitli koruyucu sağlık kampanyaları gerçekleştiriyoruz. Derneğimiz, bu kampanyalar kapsamında en son 14 Kasım Dünya Diyabet Günü için özel çalışmalar düzenledi. Dünya Diyabet Günü nedir? 1991’den bu yana Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) ve Dünya Sağlık Örgütü’ne üye ülkelerdeki cemiyetler, 2007’den bu yana da Birleşmiş Milletler’e üye ülkelerde, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü çerçevesinde özel etkinlikler düzenleniyor. İnsulini keşfeden Frederick Grant Banting’in doğum günü 14 Kasım’da gerçekleştirilen etkinliklerde diyabet ve sorunları konusuna 8 - Şubat-Mart 2014 dikkat çekmek amacıyla amblem olarak mavi halka kullanılıyor. Mavi halka, bugün, tüm dünyada “diyabet farkındalığı için birleşin” kampanyası için ortak kullanılan bir simge haline gelmiş durumda. Her yıl ayrı bir temanın işlendiği etkinliklerin 2009-2013 teması “Diyabet Eğitimi ve Önlenmesi”, sloganı ise “Geleceğimizi koruyun” olarak belirlenmişti. Bu yılki kampanya kapsamında IDF’nin önerdiği ve internet sitesinde sonuçlarını yayınladığı “Diyabet için bir adım at”, “Diyabet için bir organizasyon yap”, “Diyabet için bir anıtı mavi ışıklandır” gibi çeşitli aktiviteler yer alıyordu. ladığımız projede “Diyabet için bir adım at” etkinliğine 50 bin adımla katkı vermeyi, en az iki bin risk anketi uygulamayı hedefledik. Hedefimiz doğrultusunda eczacılarımızı ve eczane çalışanlarımızı kampanyayla ilgili bilgilendirip eğittik. Tanıtım ve bilgilendirme araçlarını (afiş, flama, mavi halka çıkartma, broşür, mavi balon, mavi bilezik) tasarladık; kampanyaya katılan 65 eczaneye ulaştırdık. Diyabet risk faktörlerinden en az birini taşıyan kişilere sekiz soruluk risk anketi (Tablo 1) uyguladık. 20 eczaneden toplam 892 anket derneğimize ulaştı. Etkin Eczacılık Derneği 2013 Dünya Diyabet Günü Etkinlikleri Risk faktörüne göre yönlendirme yapıldı Dernek olarak geçtiğimiz yılın son aylarında IDF’nin belirlediği kapsam dâhilinde çeşitli etkinlikler gerçekleştirdik. Bunların ilki 11-16 Kasım tarihlerinde hayata geçirdiğimiz “Diyabet İçin Bir Adım At” projesiydi. Diyabetin risk faktörlerini azaltmak, diyabetin erken teşhisini sağlamak, diyabet komplikasyonlarını önlemek ve geciktirmek konusunda farkındalık yaratmayı amaç- Eczanelerimizde gerçekleştirdiğimiz anketler doğrultusunda risk faktörlerine bağlı olarak kişilere şu önerilerde bulunarak aile hekimine yönlendirdik: s7,÷LHN2 olan kişilerin, risk GBLUÆSMFSJOEFOCJSJOJUBùNBMBSIBMJOEFEBIBHFOºZBùMBSEBOJUJCBSFOEBIBTLBSBùUSMNBTHFSFLtiğini vurguladık. s7,÷LHN2 olan, özellikle santral obezitesi bulunan kişilere, ZBùOEBOJUJCBSFOBºMLLBOHMVLP[VOVÆMºUËSNFMFSJOJOPSNBMJTF CJSWFZBJLJZMEBCJSUFLSBSFUNFMFrini önerdik. s%JZBCFUJPMBOMBSB)C"DOJOÆOFNJOJBOMBUULWFUBLJCJOJÆOFSEJL Şaşırtıcı bulgulara ulaştık Derneğimiz kapsamındaki eczanelerde gerçekleştirdiğimiz tip 2 diyabet risk anketi doğrultusunda şaşırtıcı bulgulara ulaştık. 892 anketin değerlendirilmesi sonucunda bel çevresi açısından riskli grup oranının yüzde 45 olduğunu tespit ettik (erkekte 102cm/kadında 88cm üstü). Yüzde 60,8’lik bir grubun hiç egzersiz yapmadığını buna karşın yüzde 65’lık grubun her gün sebze ve meyve tükettiğini gördük. Anketimize katılan 892 kişinin yüzde 27,7’sinin tansiyonunun yükseldiğini yahut tansiyon ilacı kullandığını bulguladık. Ayrıca yüzde 23,1’inin kan şekerinin sınırda veya yükselmiş olduğunu belirledik. Diyabete genetik yatkınlık açısından ise sadece yüzde 36,5’lik bir grubun birinci derece yakınının diyabet tanısı olduğunu gördük. Sağlıklı Yaşam Yürüyüşü Etkin Eczacılık Derneği olarak gerçekleştirdiğimiz ikinci etkinlik ise 16 Kasım günü saat 11.00-12.00 arasında yaptığı- mız sağlıklı yaşam yürüyüşü oldu. İstanbul’daki Fenerbahçe sahilinde yaptığımız yürüyüş, mavi halkanın oluşturulmasıyla sona erdi.Geçtiğimiz yılın Kasım ayında düzenlediğimiz bu çalışmaların sonuçlarını Uluslararası Diyabet Federasyonu’na bildirdik. Ayrıca Türk Diyabet Vakfı ve Türk Diyabet Vakfı’nın Cumhurbaşkanlığı himayesindeki “Diyabeti Durduralım” proje yönetimi, Türk Diyabet Cemiyeti, Diyabetle Yaşam Derneği, Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü “Türkiye Diyabet Önleme ve Kontrol Programı” yönetimine, TEB, Klinik Eczacılık Derneği’ne, diğer eczacı örgütlerine etkinlik bilgilerimizi ve bulgularımızı ilettik. Tablo 1: Tip 2 diyabet riski ;3 <3 =3 >3 ?3 @3 A3 *%$+0 3 >?&(( 3 >?5?>#$ 3 ??5@>#$ 3 @>&(*( (&$+6 70 3 <?4<(( 3 <?5=:4<#$ 3 =:4<(*( )#+0 3 C>&((6#7 4B:(( 67 3 C>5;:<#$6#7 4B:5BB#$ 67 3 ;:<(*(6#74BB(*( 67 (1%*#+)* %+#+ +=:+#$+*"* #'$''+0 3 )& 3 *# $&$+5*)&(&* #$''+0 3 #( 3 #( $*($'+ )**($&$* ''+)#0 3 *# 3 )& #)*$"#$ &# 65'"1$&)*$#$7 B3 %#+*($)*$# ''$!* 0 3 *# 3 )& #*#+##*& &$ ''%'*'0 3 *# 3 )&1<3#*611 *1&*+1'+**7 3 )&1;3#*611 #%1* ''7 ;3$ #' : < <3$ #' : ; =3$ #' : = >3$ #' : < ?3$ #' : < @3$ #' : < A3$ #' : ? B3$ #' : = "<*&$ #'6;35B3 & "*+37 = > = > ? #'#$ ## ((+;:*"<*&* #$+2 Şubat-Mart 2014 - 9 Kapak Kadın olmanın keyfini çıkarın 10 - Şubat-Mart 2014 Şartlar sizi neye zorlarsa zorlasın, unutmayın; kadın olmak size büyük bir ayrıcalık veriyor: yaşamı dönüşmek ve dünyayı değiştirmek. V irginia Woolf ’un ünlü sözünü hatırlarsınız: Kadın doğulmaz, kadın olunur. Adeta bir düstur olabilecek bu söz, kadın dünyasına ilişkin pek çok gerçeği de tek cümleyle anlatıyor. Dünyanın her yerinde toplumsal baskılar, sosyoekonomik koşullar ve erkek egemen yaklaşımlar kadını şekillendirme girişimlerine devam ediyor. Kadınlar ise bedenleri, yaşamları üzerindeki haklarını sonuna kadar savunuyor. Kültürel, ekonomik, siyasi ve günlük yaşamda son derece etkin roller üstleniyorlar. Kadının yerinin mutfak, görevinin hayatını eşine, çocuklarına vakfetmek, nihai hedefinin evlenmek, işlevinin çocuk doğurmak olmadığını ısrarla vurguluyorlar. Erkek egemen bakış açısı bu vurgulamaların kadınların kadınlıklarını reddetmeleri gibi yorumluyorsa da gerçek öyle değil. Kadınlar, toplumsal yaşamın şekillendirdiği bir “kadın olarak doğmak” yerine bireysel kimliklerinin kabul edildiği “kadınlar olmanın” mücadelesini veriyorlar. Neden kadın bilim insanı yok? Ne kadar da sık duyarız değil mi? Neden bilim insanlarının çoğu erkek? Neden büyük edebiyatçılar hep erkek? Neden kadın mucit pek yok? Bunun sebebi belki de bilimle uğraştığı için cadı damgası yiyerek yakılan, fazla okurlarsa itaatkâr olmayacağı iddiasıyla baskı altına alınan, sanatla uğraşırsa ev işleri aksatacağı bahanesiyle kısıtlanan kadınların hikâyesinde saklıdır. Ayrıca her şeye rağmen tarihte ünlü pek çok kadın bilim insanı, edebiyatçı, sanatçı, mucit, siyasetçi, filozof vardır. Erkek egemen söylemin kurguladığı tarihte adlarının pek anılmaması ise onların sorunu değildir. Dünyayı değiştiren kadınlardır Yanlış okumadınız ve hayır, abartmıyoruz. Dönüştürücü güce sahip olan, doğası gereği, kadındır. Geleneksel söylemlerin dayattığı gibi sadece yuvasını değil, dünyayı inşa eder kadın. H e p b e klen- diği gibi çocuğun karnını doyurması, sıcak tutması, şef kat vermesi değildir tüm yapması gereken; birey yetiştirmektir. Zannedildiği gibi fiziksel acılara katlanmak, susmak, metanetli olmak değildir özelliği; kişisel gücünü diğer kadınların gücüyle birleştirip akışı değiştirmektir. Metanetini, bu değişimi sağlamak için gösterir. Beklemek, sabretmek, üretmek kadının elinde farklı bir anlam bulur. Önemli olan sadece kadınların bunu fark edebilmesidir. Dünya Kadınlar Günü Tarih, 8 Mart 1857. Yer, Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kenti. Bina, bir dokuma fabrikası. Fabrikanın işçilerinin daha iyi çalışma şartları talebiyle yaptığı grev sonucunda polis ile işçiler arasında bir arbede çıkar. İşçiler, fabrikaya kilitlenir. Ardından yangın çıkar ve 129 kadın işçi yanarak can verir. Bütün istedikleri, aynı işi yaptıkları, aynı mesai saatlerine sahip oldukları erkek işçilerle aynı ücreti almak olan bu kadınlar, yıllarca görmezden gelindiler. Yaşanan olay neredeyse bir asır boyunca pek gündeme getirilmedi. Ancak en nihayetinde bu kadınlar, kadın işgücünün simgesi oldular. 1984’ten beri Türkiye’de her yıl sivil toplum örgütlerinin girişimiyle kutlanan Dünya Kadınlar Günü, özellikle iş yaşamında aktif rol üstlenen kadınlar için büyük önem taşıyor. Siz, iyisi mi, 8 Mart’ta size şiirler yazarak, çiçekler vererek, “kadınlara iyi davranmalıyız” mesajlarıyla günü geçirmeye çalışanlara işin doğrusunu anlatın. Şubat-Mart 2014 - 11 Kapak )FSHË[FMJOCJS kusuru var; yüksek ökçelerin de… Kadınları en çok cezbeden aksesuarlardan biri de topuklu ayakkabılar. Moda sektörünün de fitilini ateşlediği bu ilgi bazı kadınlar açısından neredeyse tutkuya dönüşmüş durumda. Ancak görünümüyle kadınları kendinden geçiren bu ayakkabıların ne yazık ki anatomi üzerinde pek olumlu bir etkisi yok. Prof. Dr. Hürriyet Yılmaz Fizik Tedavi Rehabilitasyon Uzmanı İlkel çağlarda ayakları zemindeki yaralanmalardan korumak için kullanılan basit çarık ve patiklerin şekli ayağın yapısal durumunu etkileyecek biçimde değildi. Halen bu şekilde yaşamlarını sürdüren Afrika yerlileri ayakkabı kullanmama geleneğini sürdürüyor. Modern yaşam tarzı insanı ayakkabı kullanmak zorunda bırakıyor. Moda ve tasarım dünyası ise kadını güzel, dişi ve alımlı gösterdiği algısı ile kadınlarda yüksek topuklu ayakkabı kullanmayı özendiriyor. Günümüzde kadınlar ayakkabıyı bir aksesuar olarak çok önemsiyor ve her kadın çok sayıda topuklu ayakkabıya sahip olmak istiyor. Sağlıklı ayak yapısı Topuklu ayakkabının insan vücudundaki etkilerini anlamak için öncelikle ayak yapısını ve insanın yürümesi sırasında ayağın nasıl hareket 12 - Şubat-Mart 2014 ettiğini anlamak gerekir. Ayaklar 28 kemik ve 100’ün üzerinde bağ yapısı ile inanılmaz güzel bir mimari yapıya sahiptir. Vücudumuzun yerle teması olan ayaklarımız belirli bir denge içinde ritmik hareketleri sağlıklı kaslar ve sinir yapıları ile sağlar. Ayaklarımız tüm vücudumuzu taşır, hareket ettirir. Ayaklar sayesinde sıçrama gibi yüksek enerjili spor aktiviteleri yaparız. Yürümenin her fazında ayağın farklı bir noktası yükü alır ve başka bir bölgeye sorunsuz nakleder. Bunu yaparken ayağın anatomik yapısındaki özellikler yardımcıdır. Ayakta normalde iç ve dış olmak üzere iki adet uzunlamasına, iki adet de enine ark mevcuttur. Bu arklar ayağın yüklenmesinde şoku emerler ve dağıtırlar. İnsanlar yürürken üç nokta teması esasına göre yürürler. Yani topuğumuz, birinci parmağımızı ve beşinci parmağımızı içeren bir üçgen taban üzerine yere basarız. Bu yürüme şekli ayağın yapıları ve arkları ile yürüme ritminin aktiviteleri ile des- teklenir. Sağlıklı ayaklar ve yürüme için sağlıklı ayak yapıları olmalıdır. Yani arkın çok yüksek (çukur ayak) veya düşük (düz taban) olması şokun dağıtılmasında sorun çıkarır ve yürümeyi bozar ayağa gelen yükleri yanlış dağıtarak zamanla kalıcı ayak sorunlarına neden olur. Yüksek topuğun anatomi üzerindeki etkisi Yüksek topuklu ayakkabıların kullanımı ile topuk olması gerekenden daha yükseğe çıkarılınca yük dağılımı bozulur. En fazla yük taşıması gereken topuğa binen yük azalır ve sonuçta birinci parmağımız beşinci parmağımıza göre daha fazla yük altında kalır. Bu durumun uzunca bir dönem devam etmesi de ayakta ve özellikle birinci parmak ekleminde deformasyonlara, aşırı basınçtan dolayı nasırlara ve yine yük dağılımının bozulmasına bağlı olarak tendon ve bağlarda zorlanmalara yol açabilir. Zamanla sürekli yüksek topuk kullanmaya bağlı arka bacak kasları kısalır ve vücut ağırlık merkezi öne taşınır. Hiçbir sağlık sorunumuz olmasa bile gövdemiz buna uyum sağlamak için beldeki doğal çukurluğumuzun artmasına bağlı olarak yorulur ve bel ağrısı riskimiz artar. Bel veya diz ağrısı nedeni olabilecek bir sağlık sorunumuz varsa bu durum daha da belirginleşir. Yüksek topuklu ayakkabı kullananlarda belin alt kısmındaki sakroiliak eklem adı verilen bel ve kalça eklemi bölgesinde de bozulma, ağrı oluştuğu tespit edilmiştir. Ayrıca ön diz ağrısı olarak isimlendirilen patella eklem problemleri de daha sıktır. Ayaklarımız yüksek topuklu ayakkabılar içinde sürekli olarak ayak önüne basma nedeni ile parmak eklem başlarında ağrı ve basınca bağlı nasır geliştirir. Yüksek topuklu ayakkabılar genelde ön kısımları sivri olduğundan ayak ön kısmı burada sıkışır ve parmaklarda ağrı ve tırnak batması oluşturur. Sürekli yanlış pozisyonda tutulan parmaklarda halluks valgus adı verilen başparmağın diğer parmaklara doğru yönelmesi ve üzerine binme- 'RČXPVDO YH\D VRQUDGDQ ELU QHGHQOH VRUXQOX D\DNODU× RODQ NLďLOHU GL\DEHW KDVWDODU× ve romatizmal KaVtal×Č× olanlar D\DNNDE× DO×UNHQ GDKD GLNNDWOL ROPDO×G×U -BUFSBM%í BSL si şeklinde ayak deformasyonu gelişir. Kısacası güzel, dişi ve şık görünme sevdası zamanla bir sağlık sorunu oluşturacaktır. Ayak ağrısı ve problemlerinde ne yapılmalıdır? Araştırmalara göre doğru ayakkabı; topuk yüksekliği maksimum 2.5 cm, kişinin ayak yapısına uyumlu, dar olmayan, doğal ürünlerden ayağın hava almasına izin verecek materyalden yapılmalıdır. Ayakkabı dar veya geniş olmamalı, ayak içinde çok hareket etmemeli, ayakkabının zamanla ayağınıza uyacağı düşüncesi ile ayakkabı alınmamalıdır. Doğumsal veya sonradan bir nedenle sorunlu ayakları olan kişiler, diyabet hastaları ve romatizmal hastalığı olanlar ayakkabı alırken çok daha dikkatli olmalıdır. Ayakta sorunu olan kişiler ayaklarını kontrol ettirmeli ve yürüme sırasındaki sorunları anlamak için yürüme analizi ile ayaklarının değerlendirilmesi sonrasında bir uzmandan destek almalıdır. Günümüzde çok sayıda firma sağlıklı ayakkabı ürettiğini ve kişiye özel tabanlık ve ayak destekleri yaptığını iddia ediyor. Oysa ayak problemleri uzmanlık gerektirir, bu nedenle konu uzmanı olduğundan emin olmadığınız yerlerde üretilen ayak destekleri ve tabanlıkları kullanmamanızı ve dikkat etmenizi öneririm. Ayrıca ayaktaki basit sorunları önemsemek ve erken tanı ve tedavinin yüz güldürücü olduğunu da hatırlamak gerekir. Sağlıklı ayaklar için düzenli olarak ayaklarınız kontrol edin ve ayak bakımına önem verin. Topuklu ayakkabıyı ilk tasarlayan isim: Leonardo da Vinci :ÀLTFLUPQVLMVBZBLLBCMBSO íLMLBNBDZMBLVMMBOMEêZM UÀS#VUPQVLMVBZBLLBCOO ZBSBUDT-FPOBSEPEB7JODJEJS 'MPSBOTBOOÀOMÀBJMFMFSJOEFO .FEJDJMFSJOL[$BUIFSJOFEF .FEJDJFWMFOFDFLUJS$BUIFSJOF VGBLUFGFLCJSL[ESGBLBU U»SFOJOIBZMJH»SLFNMJPMNBT QMBOMBONíUS%PMBZTZMBCV NJOZPOL[OU»SFOJOH»SLFNJOJO H»MHFTJOEFLBMNBNBT HFSFLMJEJS"JMFCJS®»[ÀNCVMNBL J®JOQFL®PLLJíJZFCBíWVSVS 3JWBZFUFH»SF®BSFZJ-FPOBSEP EB7JODJCVMVSWFUPQVLMVCJS BZBLLBCUBTBSMBSU»SFOEF $BUIFSJOFCVBZBLLBCZHJZFS (»SÀOUÀTÀOEFOFULJMFOFO LBEOMBSIFNFOUBLMJUFUNFZF CBíMBSMBSWFUPQVLMVBZBLLBC CJSTUBUÀH»TUFSHFTJPMVS;JSB Jí®JTOGLVMMBOíT[WFQBIBM PMBSBLOJUFMFEJLMFSJCVBZBLLBCZ BMBDBLHÀ®UFEFêJMEJS .FEJBMë® BSL Şubat-Mart 2014 - 13 Kapak Omurgayı sağlıklı ve doğru kullanma egzersizleri Prof. Dr. Hürriyet Yılmaz Fizik Tedavi Rehabilitasyon Uzmanı Büyüme çağındaki çocuklar, ofis çalışanları ve oturarak çalışmak zorunda olanlar! Bu egzersizleri yapın, omurganızı koruma altına alın. Omurganın düzgün olması, duruş sırasında aşırı kamburluk geliştirmemek için sağlıklı sırt ve karın kasları ile omuz çevresi kaslara ihtiyacımız vardır. Modern yaşam ve ilerleyen yaşla birlikte sırtta aşırı kamburluk ve sırt ağrısı gelişir. Düzen- li egzersizler omurgamızı sağlıklı kılar. Yüzme, pilates ve yoga omurga sağlığı için en çok önerilen spor aktiviteleridir. Ayrıca oturma ve günlük yaşamda omurganızı düzgün tutma konusunda çaba sarf etmelisiniz. Büyüme çağında- ki çocuklar, ofis çalışanları ve çok oturan kişiler omurgalarını korumaya daha fazla dikkat etmelidir. Burada sizlere sunduğumuz egzersizler, günlük yaşamınızı kolaylaştıracak ve omurganızın sağlığınızı korumaya yardımcı olacaktır. 1 2 3 14 4 - Şubat-Mart 2014 Modern yaşam ve ilerleyen yaşla birlikte sırtta aşırı kamburluk ve sırt ağrısı gelişir. Düzenli egzersizler omurgamızı sağlıklı kılar. 5 6 7 8 10 9 12 11 Kapak Kadınları etkileyen 5 ÖNEMLİ TBêMLTPSVOV Bazı hastalıklar özellikle kadın sağlığı açısından hayli riskli olabiliyor. Bu hastalıklar arasında meme kanserini hepimiz biliyoruz, pekiyi ya diğerleri hakkında bir fikrimiz var mı? 1 16 - Şubat-Mart 2014 Kadın sağlığı denildiğinde akla gelen temel sorunlar genellikle rahim ve yumurtalıklarla, memeyle yahut stresle ilgili hastalıklar oluyor. Ancak kadınlar, bazı hastalıklar konusunda erkeklere oranla daha yüksek risk grubunda yer alıyorlar. Örneğin sıklıkla erkekler- Kalp hastalıkları Hem kadınlar hem de erkekler arasında yaygın görülen sağlık sorunları sıralamasında başı çeken kalp hastalıkları yaşam süresini de önemli oranda kısaltıyor. Dünya genelinde kadınların yüzde 30’unun ölümünden sorumlu olan kalp hastalıkları erkeklerde daha fazla can alıyor. Kadınlar, yaşam süresi açısından biraz daha şanslı olsalar da ABD Ulusal Kadın Sağlığı Ağı’nın yaptığı açıklamaya göre kadınlarda görülen felçlerin ve hareketi kısıtlayan sağlık problemleri- de görüldüğü düşünülen kalp hastalıklarına kadınlarda daha fazla rastlanıyor. Bunu meme kanseri, osteoporoz, depresyon ve otoimmün hastalıklar izliyor. Gelin, bu hastalıklar ve neden kadınlarda görülme risklerinin fazla olduğu hakkında bilgilenelim. Kapak Ailenizde meme kanseri geçmişi olmaması sizin meme kanseri olmayacağınız anlamına gelmez. Aynı şekilde, ailenizde meme kanseri geçmişi olması sizin de yüzde 100 meme kanseri olacağınız anlamına gelmez. Ama siz yine de tedbiri elden bırakmayın. 18 - Şubat-Mart 2014 nin temel nedenleri arasında kalple ilişkili hastalıklar yer alıyor. En büyük handikapsa kadınların çoğunun ilk gençlik yıllarında ve 3040 yaş arasında kalbe bağlı sorunlar yaşadıklarının farkında olmamaları… Nefes alırken zorlanmalarına, merdivenleri bir kerede çıkamamalarına, uzun süreli ödem sorunu ve çarpıntı yaşamalarına rağmen çoğu kadın şikâyetlerinin yorgunluktan, stresten, hatta çocuklarının haylazlığı yüzünden geliştiğini düşünüp üstünde durmuyor. Hemen her toplumda “evhamlı” olarak bilinen kadınlar, bu sıkıntılarını çevrelerine anlattıklarındaysa sağlık profesyoneline başvurmak konusunda teşvik edilecekleri yerde, özellikle hemcinsleri tarafından da, kendilerini fazla dinlememelerine ilişkin verilen öğütleri dinliyorlar. Kadınlarda kalp hastalıklarının erken teşhis edilememesinin bir başka sebebi de gösterdikleri semptomların gerçekten de “kadınlara özgü” olması. Örneğin genel kanı, kalp krizi sırasında göğüste ve kolda bir ağrı hissedildiği yönünde. Bu erkek hastalar arasında hayli yüksek yüzdeyle ciddi bir bulgu. Ancak kadınlarda bu bulgunun görülme yüzdesi erkeklere nazaran daha düşük. Kadınlarda kalp krizi belirtileri daha ziyade çeneye yayılan ağrı, omuz ağrısı, kısa ve kesik soluk alıp verme, mide bulantısı ve kusma şeklinde kendini gösteriyor. İşte bu yüzden pek çok kadın kalp krizi geçirdiğinin farkında bile olmayabiliyor ve erken müdahale konusunda geç kalınabiliyor. Ailesinde kalp hastalığı geçmişi olan, sigara içen, yüksek kolesterol, yüksek tansiyon sorunu yaşayan, aşırı kilolu olan ve diyabet hastası kadınların (ve elbette erkeklerin de) kalple ilgili hastalıklar yaşama ihtimali açısından yüksek risk taşıdıklarını bilmeleri gerekiyor. Sağlıklı ve dengeli beslenmek, uykuyu düzene oturtmak, yaşa ve kiloya uygun egzersizler yapmak, sigarayı bırakmaksa sadece bu riski değil herhangi bir hastalığa yakalanma riskini de mümkün mertebe düşürüyor. Meme kanseri 2 Her ne kadar kadın hastalığı zannedilse de erkeklerde de rastlanabilen meme kanseri kadınlarda en yaygın görülen kanser türü arasında yer alıyor. Günümüzde meme kanserinin erken teşhisi konusunda ciddi bir yol alındığı için otuz yıl öncesine kıyasla ölümcül olmaktan çıkan bu kanser türü önlenebilir kanserler arasında başı çekiyor. Türkiye’de hemen her ilde faaliyete geçen Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri (KETEM) önemli bir görev yerine getiriyor ve yalnızca meme kanseri değil kolon ve akciğer kanserleri konusunda da halkı bilinçlendirmeye devam ediyor. Sivil toplum örgütleri ve sosyal sorumluluk çalışmaları yapan firmaların da destekleriyle gerçekleştirilen tarama programları ile meme kanserinin erken teşhisi ülkemizde de hız kazanıyor. Yaşın ilerlemesi, ailede meme kanseri görülmüş olması ve genetiğin önemli birer risk faktörü olduğu meme kanserinde, 12 yaşından önce adet görmek ve 55 yaşından sonra menopoza girmek, çocuk doğurmamış olmak, bilinçsiz diyetlerle çok hızlı kilo alıp vermek ve bunu alışkanlık haline getirmek, aşırı kilolu olmak da riski artırıyor. Oysa bilhassa meme kanserinden korunmanın ve erken teşhisin yöntemi çok kolay: Sağlıklı ve dengeli yaşam alışkanlıklarını sürdürmek, doktor muayenesinden çekinmemek. 19 Kapak 4 Osteoporoz 3 “Yaşım ilerledikçe boyum kısaldı.” Büyük anneler ve büyük babalar geçmişteki güzel günlerini anlatırlarken genellikle bu cümleyi de kullanırlar. Gençler de pek ciddiye almaz. Ancak yaş ilerledikçe hafif, orta yahut ağır ölçekli bir kamburlaşma yaşanır. Sırt ağrıları, kemiklerin kolay incinmesi hatta kırılması da buna eşlik eder. Daha çok kadınlarda görülen bu belirtiler osteoporoz yani kemik erimesini işaret eder. Pek çok kişi bunun “kabullenilmesi gereken bir süreç” olduğunu düşünebilir ama aslında osteoporoz önlenebilen bir hastalıktır. Çocukluk, ergenlik ve ilk yetişkinlik yıllarında yaşam alışkanlıklarınız ne kadar sağlıklı olursa yaşlılık döneminde, özellik- le de menopozdan sonra kemik sağlığınız o kadar güçlü olur. Vücutta kemik yapısının gelişimi 30 yaşına kadar devam eder daha sonra bu gelişim durur ve vücut kemiklerin “bakımını sürdürmeye” odaklanır. Sakın “Kemikleri güçlendirmek ve kırılmaları önlemek için artık çok geç!” dediğimizi sanmayın. Vücut, yıllanmış bile olsa, kemiklerde oluşan hasarları onarabilir. Uygun kalsiyum desteğini sağlayarak ve beden kütle ağırlığını dengeleyerek ona yardımcı olunabilir. Ayrıca D vitamini desteğini de ihmal etmemek önemlidir. Kandaki D vitamini düzeyiniz ve osteoporoz konusunda en sağlıklı bilgileri almak içinse mutlaka sağlık profesyonellerine danışılması gerekir. Otoimmün hastalıklar 0UPJNNÀOIBTUBMLMBS WÀDVEVOCBêíLMLTJTUFNJOJO LFOEJTJOFTBMESNBTOEBO LBZOBLMBOBOIBTUBMLMBSHSVCV íFLMJOEF»[FUMFOFCJMJS 20 - Şubat-Mart 2014 Depresyon Dünya Psikiyatri Birliğinin yaptığı çalışmalara göre kadınlar erkeklerden daha fazla depresyona giriyor. Bunun nedeniyse kadınların daha fazla iletişim ve bağ kurma ihtiyacı duyması olarak açıklanıyor. Elbette “sürdürülebilir, güvenilir, derinlikli bir iletişim ve bağ”dan bahsediliyor. Ayrıca gebelik yahut menopoz gibi dönemlerde yaşanan hormonal değişiklikler de depresyonu tetikleyen bir başka etmen. Bunun dışında artık herkesin bildiği gibi geçmişte yaşanan duygusal travmalar, madde kullanımı alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, cinsel taciz, ailede yahut arkadaş çevresinde yaşanan ölümler gibi terapi gerektiren koşullar depresyona neden oluyor. Depresyonun yabana atılamayacak farklı sebepleri arasındaysa D vitamini eksikliği, kalp sorunları, ciddi kronik hastalıklar, evlilikte yaşanan problemler, yeme bozuklukları ve benzeri başka başlıklar yer alıyor. Hafif ve orta ölçekli depresyon riskini azaltmanın pratik yolları olarak günlük yaşama ilişkin bazı öneriler sunuluyor: Meşgul olmayı sağlayacak faaliyetlerde bulunmak, sosyal faaliyetlere katılmak, bir hayvanın bakımını üstlenmek, yürüyüşe çıkmak… Belki de en zor olan insanın kendini tanıması ve dinlemesi. Ancak önemli olan da zaten bu... 5 Otoimmün hastalıklar, vücudun bağışıklık sisteminin kendisine saldırmasından kaynaklanan hastalıklar grubu şeklinde özetleniyor. Multipl skleroz (MS), romatoid artrit gibi sayısı 80’den fazla ciddi pek çok kronik hastallık bu grupta yer alıyor. Amerikan Otoimmün Hastalıklar Derneğine göre bu gruptaki hastalıkların yüzde 75’i kadınlarda göla rülüyor. Bu gruptaki hastalıkların çoğu pek yaygın bilinmiyor. Tıbben, rü vücudun neden kendine saldırdığı henüz bilinmiyor ancak genetik, horvü monal ve çevresel faktörler olağan şüpheliler arasında sayılıyor. Halen mo çok sayıda ciddi ve önemli araştırmanın yapıldığı bu alanda belirtiler konusunda da henüz genel bir kesinlik sağlanmış değil. Özellikle kadınlar, doktorların karşısına karışık bir şikâyet tablosuyla çıktığında teşhis güçleşiyor. Bu yüzden yine sıklıkla kadınlar, sıkıntılarının kaynağıyla ilgili doğru bilgiyi alana kadar pek çok doktora gidiyor. Yanıtı ise genellikle şikâyetleri ciddiye alan, otoimmün hastalıklar konusunda uzman bir doktor verebiliyor. Cilt bakım okulu Saç dökülmesi hakkında bilinmesi gereken her şey burada Farklı nedenlerle saçlarınız dökülebilir. Saç dökülme yoğunluğu bazen kâbusunuz bile olabilir. Ama endişelenmeyin, onun da çözümü var. Saç dökülmesi, ya da dökülme riski birçoğumuz için gerçek bir problemdir. Ama bütün dökülmeler korkulacak seviyede değildir. Her gün 80-100 saç teli kaybederiz ve bu saçların yerini takip eden aylarda yenileri doldurur. Böylelikle saç hacmini korur. Bu hacim azalırsa ve bazı bölgelerde seyrelmeler artarsa bunun kaynağını belirlemek için medikal bir analize ihtiyaç olabilir. Dökülmenin farklı sebepleri olabilir Saç dökülmesi farklı sebeplerden kaynaklanabileceği gibi, farklı saç dökülme tipleri için farklı tedaviler uygulamak gerekir. Sağlıklı sonuç alabilmek için saç dökülmesinin sebepleri araştırılmalı, doğru teşhis konmalı, uygun tedaviye geçilmelidir. Saç dökülmesine neden olan temel nedenler arasında; genetik yatkınlık, mevsimsel değişimler, hormonal ve fizyolojik faktörler, aşırı yoğun seyreden hastalıklar (cerrahi müdahaleler, hamilelik), anemi, kullanılan ilaçlar, saç derisinde oluşan hastalıklar, stres, dengesiz ve yetersiz beslenme yer alır. Saç dökülme tipleri Saç dökülme tiplerini basitçe kronik ve reaksiyonel olarak ikiye ayırabiliriz. Reaksiyonel saç dökülmeleri, bir sebebe bağlı olarak gelişen ve geçici saç dökülmeleridir. Kronik tip saç dökülmeleri ise genelde hormonal ve genetik sebeplerden kaynaklanır. Reaksiyonel tip saç dökülmesinin başlıca sebepleri arasında; mevsim geçişi, hormonal değişiklikler (doğum, doğum kontrol hapı kullanımı gibi), stres, hastalık, cerrahi müdahale, yanlış uygulanan diyetler önemli yer tutar. Saçı aşırı taramak, saç kurutma makinesini çok sıcak dereceye ayarlamak ve çok sık şampuan kullanmak da dönemsel saç dökülmelerine neden olabilir. Bu tip dökülmeler geçicidir ancak fazla miktarda saç dökülmesini önlemek için kısa sürede harekete geçmek gerekir. Saçın büyümesi ve yenilenmesi, saç foliküllerinin aktivitesiyle belirlenir. Kronik tip saç dökülmesi durumlarında, her saç telinin yaşam döngüsü bir öncekinden daha kısadır. Saç folikülü aslında sahip olduğu yaşam ömrüne daha kısa sürede ulaşmış olur, böylece olması gerekenden çok daha kısa sürede yok olur. Kronik tip saç dökülmesi, erkeklerde şakaklarda ve başın üst kısmında görülür. Genellikle genetik ve hormonal nedenlerden kaynaklanabilir. Bu tip dökülme sıklıkla erkeklerde gözükse de, kadınlarda da yoğun rastlanır. Yapılan araştırmalara göre kadınlarda kronik tip saç dökülmesi sıklığı son yıllarda hızla artmıştır. Bu tip saç dökülmesine karşı bakımda topikal ürün kullanmak, özellikle etkin sonuç alabilmek açısından çok önemlidir. Saç dökülmesi her ne sebepten olursa olsun, saç dökülmesine karşı uygun losyon kullanımından önce muhakkak saç derisinin hayati fonksiyonlarını yeniden harekete geçirmek, kaybettiği gücü, hacmi ve canlılığı kazandırmak gerekir. Özellikle B vitamini kompleksleri (Vitamin B5, B6, B8) ve E vitamini kullaHer gün nımı bu aşamada 80-100 saç telinin oldukça önem tadökülmesinin şır. Saç dökülmenormal olduğunu si tedavilerini tamamlamak için muhakkak gıda takviyesi ile desteklemek gerekir. SAÇ DÖKÜLMESİ TİPİNİZİ BELİRLEYİN! Aşağıdaki cümlelerden size uygun olanları işaretleyin. En fazla çıkan şekil size saç dökülme tipinizi söyleyecek! RSaç dökülmem 6 ay’dan uzun süredir devam ediyor. PSaç dökülmem 6 ay’dan kısa süredir devam ediyor. RSaç dökülmesi kalıtımsal yatkınlığım var. PSaç dökülmem yaşadığım yoğun stres ve duygusal geçiş döneminden sonra başladı. RSaç dökülmesi nedenimi bilmiyorum. PSaçlarım hamilelik, doğum sonrası, ameliyat ve aşırı ilaç kullanımı sonrası dökülmeye başladı. RSaçlarıma çok iyi bakıyor, düzenli besleniyor ve düzenli yaşam biçimine sahip olmama rağmen saçlarım dökülüyor. PSaçlarımı çok sık yıkıyorum, çok sıkı tutturuyorum ve saç kurutma makinesini çok sıcak ısıda kullanıyorum. Sonuçlarınızı Değerlendirin! PFazlaysaReaksiyonel saç tipi dökülmeniz var RFazlaysa kronik saç tipi dökülmeniz var Şubat-Mart 2014 - 23 Ağız sağlığı Çocuklara diş bakımını öğretmek zannettiğinizden daha kolay Uzman diş hekimlerinin tavsiyeleri doğrultusunda çocuklarınıza kolaylıkla diş bakımını öğretebilirsiniz. Ancak önemli olan, diş bakım alışkanlığını kazandırmak. Yakup Özberk Diş Hekimi Bebeklerde ağız hijyeni nasıl yapılır? ëMLEJíJO®LNBTOEBOJUJCBSFOCFCFêJOJ[JOEJíMFSJOJWFBê[CPíMVêVOV UFNJ[MFZJO5FNJ[MJLJ®JOLVMMBOMBDBLJMLZ»OUFNEJíMFSJOUFNJ[CJSHB[M CF[JMFPWBMBOBSBLUFNJ[MFONFTJEJS(B[MCF[FCFCFLMFSFVZHVO GMPSJETJ[EJíNBDVOVTÀSÀMFSFLUFNJ[MFOJSTFEBIBFULJMJTPOV®BMOBCJMJS #VJíMFNJIFSHÀOCJSWFZBJLJEFGBUFLSBSMBZO £PDVLCVQSPTFEÀSFBMíULUBOTPOSBLÀ®ÀLCBíMLMWFZVNVíBLLMM EJíGS®BMBSJMFEJíMFSJOJGS®BMBNBZBCBíMBZBCJMJSTJOJ[%JíGS®BTOFNMJ PMNBMESëML®LBOLFTJDJEJíMFSLTBWFEJLFZIBSFLFUMFSJMFEJíFUJOEFO VDBEPêSVGS®BMBONBMES "ê[CBLNZBíBVZHVOEJíNBDVOVWFEJíGS®BTJMFZBQMNBMES%Jí GS®BMBNBNVUMBLBFCFWFZOMFSUBSBGOEBOZBQMNBMWF®PDVêVEBBEN BENJíJOJ®JOFLBUBSBLHFS®FLMFíUJSJMNFMJEJS £PDVLWFFCFWFZOMBWBCPOVO»OÀOEFBZOBOOLBSíTOEB®PDVL »OEFFCFWFZOBSLBEBPMBDBLíFLJMEFCJSMJLUFEVSNBMES£PDVêBEJí NBDVOVOVUÀLÀSNFZJWFBê[O®BMLBMBNBZ»êSFUNFL»OFNMJEJS:VUNB SJTLJOEFOEPMBZ®PDVLBê[O®BMLBMBZQUÀLÀSNFZJ»êSFOJODFZFLBEBS GMPSJEMJEJíNBDVOVLVMMBOMNBNBMES 24 - Şubat-Mart 2014 Aralık-Ocak 2014 - 25 DİSİPLİN Ağız sağlığı Ebeveynler için 5 ipucu 1 Diş çal alam am başlama yaşı fırçalamaya Ebeveynlerin yanılgıya düştükleri en önemli konu, süt dişleri dökülecek diye diş fırçalamaya geç başlamaları. Süt dişleri yapı itibarı ile çürümeye daha müsaittir ve çürük bu dönemde başladığında genellikle daimi dişlere sıçrar. İlk dişin çıkmasından itibaren (ortalama altıncı ay) dişlerin yumuşak diş macunu ve floridsiz diş macunu ile fırçalanması önerilir. Bu, bebeğin diş fırçası ile erken Diş tanışmasına ve alışmasına da fırçası seçimi yardımcı olacaktır. Bebeklerin alışmaları için onlara, özel geliştirilmiş, geniş saplı çok yumuşak diş fırçası verilebilir. Bu dönemde bebekler fırça kıllarını dişleri ile çekerek koparmak istediklerinden, diş fırçalama yetişkin gözetiminde yapılmalıdır. Üç yaşından itibaren çocukların diş fırçalama motivasyonunu artırmak için birden çok fırça seçeneğini banyoda tutarak seçmelerini sağlayabilirsiniz. Diş fırçalamayı daha eğlenceli hale getiren ışıklı veya müzikli diş fırçaları bu amaçla kullanılabilinir. Banyoda kum saati tutarak diş fırçalama süresi konusunda alıştırma yapılabilir veya ışık-müzik ile diş fırçalama süresini belirleyen diş fırçaları kullanılabilir. 2 3 Diş macunu seçimi Diş macunun tat seçenekleri çocuklar için en önemli motivasyon kaynağıdır. Çocuklar genellikle kırmızı meyve tadında diş macunlarını seviyorlar. Florür içeren diş macunlarının mutlaka tükürülmesi gereklidir. Genelde dört yaş altındaki, tüküremeyen çocuklarda floridsiz diş macunu kullanılmalıdır. Bu yaş grubundaki diş macunları genellikle florür yerine çürüklere yol açan bakterilere engelleyen ve huş ağacından elde edilen ksilitol içerir. Ksilitol çürüklere karşı koruduğu gibi diş macununa da hoş bir tat verir. 26 5 Aynı anda diş fırçalama 4 Diş fırçalama takvimi Çocuklarla birlikte ebeveynlerin aynı anda dişlerini fırçalamaları alışkanlık kazanma sürecine çok olumlu katkısı olacaktır. Çocuklara bu sayede doğru diş fırçalama teknikleri ile ilgili eğitim de verilebilir. Birçok klinikte kontrolden sonra çocuklara diş fırçalama takvimleri verilmekte. Her diş fırçalamadan sonra güneş/ay boyanarak çocuklara düzenli diş fırçalama alışkanlığı bu araç ile kazandırılabilir. 30 gün sonunda takvimin tamamı boyandığında çocuk ödüllendirilerek motivasyonu artırılabilir. Bu takvimleri fotokopi ile çoğaltabileceğiniz gibi, bazı diş macunlarının içinden de çıkmaktadır. - Şubat-Mart 2014 Şubat-Mart 2014 - 27 Dosya Depresyon bir tercih değildir D Dünya genelinde görülme sıklığı hızla artan depresyonun bir “tercih” olduğu kanısı da eş zamanlı olarak yaygınlaşıyor. Ancak depresyonun görülme sıklığının arttığı ne kadar doğruysa bunun bir tercih olduğu inancı o kadar yanlış. Depresyon bir tercih değildir, pek çok nedenin yol açtığı gerçek bir ruh sağlığı sorunudur. ünya Sağlık Örgütü verilerine göre günümüzde dünya çapında 350 milyon kişinin muzdarip olduğu depresyon, en yaygın görülen ruh sağlığı sorunlarından biri. Örgütün açıkladığına göre kadınların depresyon yaşama olasılığı erkeklere nazaran çok daha fazla. Tedavi edilmeyen yahut yanlış tedavi uygulanan depresyon vakaları ise hiç istenmeyecek hayati sonuçlara yol açabiliyor. Çok farklı türleri ve belirtileri olan depresyona ilişkin Türkiye verileri de azımsanmayacak düzeyde yüksek. Elbette bu veriler hekim ve eczane kayıtlarından yola çıkarak elde ediliyor. Dolayısıyla tanı almamış depresyon vakaları hakkında net bir bilgi mevcut değil. Yalnız önemli bir husus var; her can sıkıntısı, üzüntü, bitkinlik durumu kişinin depresyon yaşadığı anlamına gelmiyor. Bu yüzden aile yahut arkadaş sohbetlerinde hal hatır sorduğunuzda, “Ne olsun, depresyondayım işte,” diyenleri çok da ciddiye almasanız olur. runlara yol açabilir. Neticede depresyon, gerçek bir ruh sağlığı sorunudur, ilgi çekme aracı değil. Depresyon tedavisi görenleri iradesizlikle, acizlikle, dayanıklı olmamakla, şımarıklıkla, mızmızlıkla suçlamak da sık yapılan hatalardan biridir. Siz de böyle düşünenlerdenseniz, depresyon tedavisi uygulanan dostunuzu, arkadaşınızı, akrabanızı değil önce kendinizi sorgulamanız daha uygundur. Kendinize, neden böyle düşündüğünüzü, normalde başkalarının sıkıntılı durumlarını nasıl algıladığınızı, kimlerin sıkıntılarını gerçekten ciddiye aldığınızı sorun. Doğru cevaplar verin, nasıl olsa içinizden düşüneceksiniz ve kimse sizi duymayacak. Bunu yapın çünkü kendinize ilişkin gerçek bir içgörü geliştirmenin en önemli noktası, kendinize doğru yanıtlar vermektir. Neticede Münir Nurettin Selçuk’un ünlü şarkısındaki o güzel dizelerden birinde çok net ifade ettiği hissin, çoğu kişi açısından, yaşanmadan anlaşılması da pek mümkün değil: kör kuyularda merdivensiz bırakılmak. Depresyona girecek kadar boş zamanım yok Gerçekten depresyonda olan, bir terapiste giden ve gittiğini de açıkça ifade eden, ilaç tedavisi görenlerin, “sorunu olmadığını” düşünen pek çok kişiden duyduğu cümledir bu: “Vallahi depresyona girecek vaktim yok, sen de bir işle oyalan, geçer.” Meşguliyet terapisi depresyonu geçirmekte, etkilerini hafif letmekte etkin olabilir ancak çok çalışınca depresyona girilmeyeceğini zannetmek en büyük yanılgılardan biridir. Üstelik depresyonun tedavi edilme sürecini aksatıp, tedavi edilmesini önleyip daha ciddi ruhsal so- 30 - Şubat-Mart 2014 Gerçekten depresyonda mıyız? Etkin Sağlık dergisi olarak toplumumuzun gerçekten depresyonda olup olmadığını sorguladık. Bu kapsamda iki değerli uzmanın görüşlerine yer verdik. Özellikle gün ışığının azaldığı, karanlık dönemlerde yoğunluğu artan mevsimsel duygudurum bozukluğu hakkında tüm detayları bulabileceğiniz sayfalarımızın ilginizi çekeceğini düşünüyoruz. Ayıca depresyon hakkındaki mitleri açıklığa kavuşturan sayfalarımızın, aklınızdaki pek çok soruya yanıt vereceğini umuyoruz. Dosya Kış gelince moraliniz bozulmasın Kış depresyonu, sol beyin ile sağ beyin arasında farklı bir ilişki olduğunu, bunun ışık tedavisi ile normale döndüğünü gösterir. Prof. Dr. Mehmet Emin Ceylan Psikiyatrist, Farmakolog Mevsim değişikliklerinin ruhsal durumu, enerji düzeyini, uyku süresini, iştahı, yemek alışkanlıklarını, sosyal yaşantıyı etkileme derecesinin normalden fazla olmasına mevsimsellik denir. Mevsimsel Duygudurum Bozukluğu (MDB), ilk kez, Rosenthal ve arkadaşları tarafından 1984’te adlandırılmış, 1987’de DSM tanı sisteminde yerini almıştır. Hastaların fototerapi (ışık tedavisi) yöntemiyle etkili biçimde tedavi edildiğinin bildirilmesiyle, hastalığın mevsimsel ve ışığa bağlı karakteri iyice anlaşılmıştır. Hastalıkta kış ayların- 32 - Şubat-Mart 2014 da aşırı yemek yeme, kilo artışı, enerji kaybı ve aşırı uyku görülür. Bunlara MDB’nin başlangıç üçlüsü denilir. Depresif duygudurum, sosyal çekilme, anksiyete, somatik yakınmalar gibi diğer depresif belirtiler genellikle daha sonraki dönemlerde ortaya çıkar. Kasper, bu belirtiler dışında hastaların, özellikle işlerinde ve kişiler arası ilişkilerinde zorluklar yaşadıklarını, gündüzleri uyku sersemliği gösterdiklerini belirtmiştir. Wehr’e göre bazı olgular, bilinenin aksine, ilkbahar-yaz aylarında başlayıp, sonbahar-kış aylarında düzelirler. Gözler ruhun aynası Akademik çalışmalar, MDB’de gözün retinasında oluşan değişikliklere dikkat çeker. Göz, günlük ve yıllık ışık değişikliklerini merkezi sinir sistemine (MSS) iletir. Retinadaki değişiklikler ışığın şiddetindeki ya da niteliğindeki değişimleri MSS’ye yeterli duyarlılıkta iletemez veya yanlış iletir. Kış depresyonu, sol beyin ile sağ beyin arasında farklı bir ilişki olduğu ve bunun ışık tedavisi ile normale döndüğünü gösterir. MDB yaşayan hastalarda fototerapinin plasebo karşısında hayli üstün yanıtlar sağladığı ispatlanmıştır. Hastanın her gün iki ile dört saat boyunca özel bir aygıt önünde ışığa maruz bırakılması tedavi etkinliği sağlar. Işıkla tedavi/İlaçla tedavi Fototerapi ve farmakoterapi (ilaçla tedavi) arasındaki farklar tam açık değildir. Depresyonlar genellikle hafif ve orta derecededir fakat Oren ve arkadaşları, hastalarının yüzde 11’inin hastanede yatmayı ve yüzde 2’sinin elektrokonvulsif terapi gerektiğini bildirmişlerdir. Kombine tedavinin fototerapinin etkinliğini artırdığına dair yayınlar da vardır. Işık ve ilaçlar arasındaki etkileşim retina ve korneanın duyarlılığını artırabilir. Foto- terapi yalnızca MDB’de değil, kronobiyolojik uyku bozukluklarında, uzun süreli uçak yolculuklarında ve benzerinde ortaya çıkan ritim bozukluklarında da kullanılır. Majör duygudurum bozukluğu olmadığı ve belirtileri tedavi gerektirmediği halde hafif mevsimsel duygudurum değişiklikleri gösteren pek çok kişi de fototerapiden yararlanır. Kış sıkıntısı Toplumda, ruhsal sorunlara daha çok kış aylarında rastlandığı görülür. Bunların hepsi klinik düzeyde MDB oluşturacak kadar ciddi düzeyde değildir. Bazı araştırıcılara göre, MDB hemen herkeste ortaya çıkan normal mevsimsel değişikliklerin adeta uç bir durumu olduğundan, tedavisiz kendi kendini sınırlar. Normal kişilerde, mevsimlere bağlı olarak kilo farklılıklarına ve tiroid işlev değişikliklerine rastlanabilir. Göz ardı edilmemesi gereken, MDB’nin majör depresyonun bir türü olduğu gerçeğidir. DSM sistemine göre bir alt tür de değildir; MDB sadece bir gidiş şeklidir. Bu tanımlamaya göre, tüm MDB’ler majör depresyondur ama her majör depresyon MDB olmayabilir. Mevsimsellik dışında bu iki depresyonun birbirlerinden farklı olup olmadığının değerlendirmesini yapmak amacıyla klinik seyir özelliklerinin yanı sıra, kişilik ve mizaç özellikleri de değerlendirilir. Sebebi mevsim mi? MDB’nin diğer depresyon tiplerinden nasıl ayrılacağı henüz kesin bir belirginlik kazanmamıştır. Hastalar, büyük oranda, atipik depresyonla benzerlikler gösterirler; küçük bir grup da melankolik hastalardakine benzer belirtiler gösterir. Atipik depresif hastalar, klinik benzerliklere karşın mevsimsel özellik göstermeyerek MDB’li hastalardan ayrılır. Bu hastalar fototerapiye yeterli ölçülerde yanıt vermezler. Kadınlarda MDB görülme oranı, diğer depresif hastalıklara nazaran daha yüksektir. Başlangıç yaşı, örneğin, Amerikan kaynaklarında ortalama 22, İskandinav ve Avrupa kaynaklarında 32 yaş civarındadır. Kadın/erkek oranı 9/2, depresif evrenin ortalama uzun- luğu beş ay olarak saptanmıştır. Ailesel faktörler, MDB’da etkin rol oynayabilir. Rosenthal’in hastalarının birinci derece akrabalarında yüzde 69 oranında duygudurum bozukluğu, yüzde 17 oranında da MDB bulunmuştur. Genel popülasyonda yüzde 5 oranında mevsimsel depresyon olduğu bildirilmiştir. MDB, sendrom olarak tüm duygudurum bozuklukları içinde yüzde 10’luk bir alanı kaplar. Bununla kastedilen, hastalığın yalnızca mevsimsel olarak ortaya çıktığı değil, hastalık evrelerinin de mevsimsel nitelik taşıdığıdır. sinde ise bu değer yazın yaklaşık yüzde 6, kışın yaklaşık yüzde 1 saptanmıştır. Daha kuzeye ve daha güneye doğru gidildikçe, MDB’nin kışın görülme sıklığının arttığı bilinmektedir. Bu veriler, “gün ışığı” ile depresyonun ve “iyi hissetmenin” ilişkisi yerine (veya onun yanında), ısı ile depresif duygudurum ilişkisini değerlendirmeyi gerektirir. En azından MDB tanımından söz ederken Avrupa ve Kuzey Amerika’dan elde edilen verilerin, sürekli yağmurlu, tropik bölgelerin değerlendirilmesi sırasında kullanılamayacağı gerçeği unutulmamalıdır. Fototerapi ile tedavi MDB’de eş hastalanma da önemlidir. MDB ile eşlik eden psikopatolojik tabloların da mevsimsel duyarlılık gösterdiği gözlenmektedir. MDB hastalarının yüzde 60’ı kış aylarında kişilik bozukluğu özellikleri gösterirlerken, bu oran yaz aylarında yüzde 35’e düşmektedir. Herhangi bir kişilik bozukluğu göstermiyorlarsa, depresyondaki MDB hastalarının yaz aylarında düzelme şansı yüksektir. Kişilik bozukluğu gösteren MDB hastalarının yaz aylarında düzelme olasılığı çok düşüktür. Bu grubun fototerapiye de en az yanıt veren hastalar olduğu söylenmiştir. O nedenle bu hastalarda fototerapiyle kombine, ya da ona alternatif olarak başka tedavi modalitelerinin uygulanması gerekir. Fototerapiye en iyi yanıt veren hastaların kişilik bozukluğu olmayan, atipik vejetatif belirtiler bulunan MDB hastaları olduğu söylenmektedir. Mesele güneş değil ısı MDB’nin belirgin bir farkı da, hastaların mevsim ve enlem değişikliklerine karşı hassas olmalarıdır. Pekiyi MDB’de varsayılan mekanizma kış aylarında güneş ışığına daha az maruz kalınmasıysa, kış mevsiminin, daha doğrusu güneş ışığı azalmasının söz konusu olmadığı yerlerde, örneğin Ekvator’da ya da tropikal bölgelerde MDB olmaz mı? Olursa, mevsimle nasıl bir ilişkisi vardır? MDB’nin tropik bölgelerde görülme sıklığı ile ilgili iki çalışma vardır. 19° Güney enlemi seviyesinde MDB görülme sıklığını araştıran çalışmada sıklık, yazın yüzde 9, kışın yüzde 1.7 bulunmuştur. 19° Kuzey enlemi seviye- En çok ETkJíFIJSEF H»SÀMÀZoS )BTUBMBSOLFOEJLFOEJMFSJOJ EFêFSMFOEJSNFMFSJJ®JOHFMJíUJSJMNJí CJS»M®FLPMBOMevsimsel 1BUeSOi %eêeSleOEiSme "OLeUi 41"2 LJíJOJOEVZHVEVSVNVOV EBWSBOíMBSOWFGJ[ZPMPKJTJOJ EFêFSMFOEJSNFLUFIBTUBZB VZLVTVOVOV[VOMVêVZMBTPTZBM BLUJWJUFTJZMFEVZHVEVSVNVZMB LJMPTVZMBJíUBIZMBFOFSKJTJZMF JMHJMJTPSVMBSTPSVMNBLUBES"OLFU ë[NJSEF)BZSJZF&MCJWFBSLBEBíMBS UBSBGOEBOHF®FSMJMJLWFHÀWFOJMJSMJL ®BMíNBMBSZBQMBSBL5ÀSL®FZF EFLB[BOESMNíUS5ÀSLJZFEF CVBMBOEBZBQMBOB[TBZEBLJ ®BMíNBEBOCJSJOEF:»OFZWF BSLBEBíMBSëTUBOCVMEB 228 üniversite»êSFODJTJOEF NFWTJNTFMEFêJíJLMJLMFSJOZü[Ee 39.5PSBOOEBTPSVOPMVíUVSEVêVOV TBQUBNíMBS&MCJWFBSLBEBíMBSEB FOZÀLTFLLíEFQSFTZPOPSBOOO &TLJíFIJSEFZü[Ee 2.5 FOEÀíÀL PSBOOJTF"OLBSBEBZü[Ee .82 PMEVêVOVCJMEJSNJíMFSEJS Şubat-Mart 2014 - 33 Dosya Depresyon hakkındaki bilgilerinizi sınayın Son yirmi yıl içinde adı en sık duyulan sağlık sorunlarından biri de depresyon. Geçen yıllar içinde herkes depresyonla ilgili genel bir kanı edinmiş durumda. Şimdi gelin, hep birlikte depresyonla ilgili bilgilerimizi sınayalım. Prof. Dr. İlhan Yargıç İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Öğretim Üyesi Depresyon ilaç firmalarının ürünlerini satmak için uydurdukları bir şeydir :"/-*ő Depresyon, ya da tıbbi adıyla majör depresyon, beyin kimyasının ve bazı beyin işlevlerinin ciddi olarak bozulduğu, ayrıca bazı beyin bölgelerinin hacimsel olarak da küçülmesine yol açan bir durumdur. Depresyon, karmaşık bir sürecin ve çok girift etkileşimlerin sonucunda ortaya çıkar. Kalıtım, çocuklukta yaşanan olumsuz olaylar, erişkin dönemdeki stres veren yaşam olayları, çevresel ve biyolojik etkenler depresyonda rol oynar. Bütün bunların sonucunda kişinin sinir sisteminde meydana gelen değişiklikler depresyon belirtilerine (yaşam 34 - Şubat-Mart 2014 enerjisinin azalmasına, hayattan zevk alma kapasitesinin kesintiye uğramasına, uyku ve iştahının bozulmasına, zihninin yavaş çalışmasına ve benzeri) yol açar. Bütün bunlar, depresyonda meydana gelen biyolojik değişikliklerin sonucudur. Depresyonu, normal bir üzüntü ya da stres durumundan ayıran özellik, kişinin biyolojik ve psikolojik baş etme mekanizmalarının çökmesi ve mevcut stresle baş edemez hale gelmesidir. Son araştırmalar bazı genlerin kişiyi streslere karşı daha dayanıklı, bazılarının ise daha dayanıksız yaptığını; çocukluk döneminde yaşanan iyi ve kötü olayların kişinin sinir hücrelerinin gelişim yönünü belirlediğini, çevresel şartların kişinin genetik yapısının dışa vurumunu değiştirdiğini, bazı temel besinlerin yetersiz olmasının ya da hormonal düzensizliklerin sinir sisteminin işleyişini bozduğunu göstermektedir. Ayrıca tedavi görmeyen depresyonlu kişilerde, beynin bazı bölgelerinin küçüldüğü çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir. Kısacası psikolojik ve sosyal süreçleri insan bünyesinden bağımsız düşünemeyiz. Bu süreçlerin hepsi sonuçta insan bünyesinde belli bazı ortak noktaları bozar. Tıbbi anlamda depresyona girmiş kişi ciddi bir beyinsel problem yaşıyor demektir. Depresyon sadece sinir sistemini değil vücudun tamamını etkiler %0Ŏ36 Depresyon hastalığı beyinde oluşur. Ancak depresyon kişinin her yönden işlevselliğine ve bedensel fonksiyonlarına ciddi zarar verebilir. Depresyon yaşayan kişiler sosyal, mesleki, ailesel vb alanlarda önemli kayıplara uğrar. Yine depresyon yaşayan kişilerde kalp damar hastalıkları, şeker hastalığı ve vücudun biyolojik savunma sisteminin zayıflamasına bağlı çeşitli hastalıklar daha fazla görülür. Depresyon, kişide mevcut olan bedensel hastalıkların (hipertansiyon, kalp hastalıkları, diyabet gibi) daha kötü seyretmesine de neden olur. Sonuç olarak elimizdeki bilimsel veriler depresyonun gerçek bir tıbbi hastalık olduğunu kanıtlıyor. Depresyon tedavi edilebilir %0Ŏ36 Depresyon tedavisinde birinci seçeneğimiz antidepresanlar ve psikoterapidir. Özellikle çok kez tekrarlamış, kronikleşmiş ya da daha önceden eksik tedavi edilmiş depresyonların tedavisi oldukça zor olabilir. Bu durumlarda antidepresanların yanına, kendisi tek başına antidepresan Dosya olmayan ancak onların etkilerini güçlendiren ilaçlar ekleyebiliyoruz. Bazen depresyonun tamamen düzelmesi birkaç ilaç değişikliğinden sonra olabiliyor. Psikoterapinin faydası yoktur :"/-*ő Psikolojik ve sosyal etmenler insan bünyesinde belli bazı ortak noktaları bozarak depresyona yol açar. Belli bir kalıtımsal zeminin üstünde doğumdan itibaren anne-çocuk iletişimi ile başlayan insanlar arası ilişkiler ve yaşanan iyi ve kötü olaylar sinir sisteminin gelişimini etkiler. Sinir sistemi, plastisite (değişen şartlara uyum sağlamak için değişim gösterme) özelliğine sahiptir. Nörobiyolojik çalışmalar psikoterapilerin de insan beyninde ilaçlarla aynı biyolojik değişiklikleri yaptığını ve iyileşmenin bu ortak yol üzerinden gerçekleştiğini göstermiştir. Ne var ki ağır depresyonlarda hastanın psikoterapiye uyumu çok zor olabilir. Tedavide en iyi sonuçlar, ilaç tedavisi ve psikoterapinin bir arada uygulandığı durumlardır. Antidepresanlar plasebodan, yani etkisiz maddelerden farksızdır :"/-*ő Orta ve ağır depresyonlarda antidepresanlar plasebodan üstündür. Ağır depresyonda antidepresanların plasebodan üstün olması ile ağır depresyonun antidepresanlarla yeterli düzeyde tedavi edilip edilemediği de ayrı değerlendirilmelidir. Ağır depresyonun tedavisi oldukça zor bir du- 36 - Şubat-Mart 2014 rumdur ve iyi bir sonuç için bazen birkaç ilacı bir arada vermek gerekebilir. Diğer yandan hafif depresyonda antidepresan ilaçların plasebodan üstün olmadığı öne sürülmüştür. Depresyon belirtileri açısından bu yorum doğrudur. Bu durumda depresyon belirtileri zaten hafif olduğu için etkinliği kanıtlamak zordur. Örneğin biri Herkül gibi diğeri çelimsiz iki kişiden hangisinin daha güçlü olduğunu anlamak için market çantalarını taşıma yarışması yapmaya benzeyen bir şey bu. Hafif depresyonu olanlar da ilaçlardan yarar görebilirler %0Ŏ36 Hafif depresyonu olan kişilerin antidepresanlardan gördüğü yarar, zaten hafif olan depresyon belirtilerinin azalmasının yanında, bu ilaçların anksiyete (kaygı) belirtilerine de iyi gelmelerinden kaynaklanır. Ayrıca antidepresanlar, kişide bir çeşit umursamazlık hali oluşturarak yaşadıkları ve kaçmaları mümkün olmayan stresle baş etmelerini kolaylaştırır. Kişi değiştiremediği o durumu daha rahat kabullenip, ona rağmen hayatını sürdürmeyi başarır. Bu gibi faktörler ilaç çalışmalarında ölçülmeyen etmenlerdir. Bazı kişilerin ömür boyu antidepresan kullanması gerekebilir %0Ŏ36Yaş ilerledikçe depresyon dönemleri sıklaşabilir ve tedavisi gittikçe zorlaşır. Depresyonun tekrarlamasına yol açan en önemli etkenlerden biri depresyonun yeterince tedavi edilmemesidir. Tedaviye başladıktan sonraki bir iki ay içinde depresyon belirtileri önemli ölçüde azalır ancak tamamen normale dönmek genellikle çok daha uzun zaman alır. Bu arada depresyonun bazı kalıntı belirtileri devam edebilir. Bu kalıntı belirtiler, depresyonun tekrarlayabileceğinin en önemli göstergesidir. Bu nedenle depresyonun “tamamen düzelinceye” kadar ısrarlı bir şekilde tedavi edilmesi gerekir. Tam düzelmeyi sağlamak için bazen ilaç dozunun yükseltilmesi ya da başka ilaç eklenmesi yararlı olabilir. Depresyon tamamen düzeldiğinde bile tekrarlamaları engellemek için etkili olan ilacı, aynı dozda (dozu azaltmadan) uzun süre kullanmak gerekir. Her yeni depresyon atağı, daha sonra tekrar depresyona girmeyi kolaylaştırır. Bu yüzden yeni depresyon dönemlerinin baştan engellenmesi çok önemlidir. Tekrarlayan depresyon dönemleri, kişide düzelmeyen bazı sorunlara yol açabilir. Örneğin araştırmalar, depresyon hastalarının hafızasının her depresyon döneminden sonra biraz daha kötüleştiğini göstermektedir. Bir kişi, en az üç kez ciddi bir depresyon yaşamışsa, o kişinin tekrar depresyona girme riski yüzde 80’in üstündedir ve tıpkı bir tansiyon hastasının düzenli tansiyon ilacı kullanması gibi antidepresan tedaviye ara vermeden devam etmesi gerekir. Bu ilaçların uzun vadede kişiye getirdiği kazanç (olumsuz sonuçların engellenmesi ya da hiç olmazsa azaltılması) olası risklerinden çok daha fazladır. Şöyle bir benzetme yapabiliriz: Her gün trafik kazalarında pek çok kişi yaralanmakta ya da can veriyor. Buna rağmen çoğumuz her gün işe gitmek için trafiğe çıkıyor. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki doktor tavsiyesi olmadan, belki de gereksiz yere alınan ilaçlar kişiyi gereksiz yere bu risklere maruz bırakıyor olabilir. Diğer yandan tıbben gerekli durumlarda ilaç kullanmaktan kaçınmak, sineklerden kaçarken damdan düşmeye benzer. Antidepresan ilaçlar bağımlılık yapmaz %0Ŏ36 Antidepresanlar kesinlikle bağımlılık yapmaz çünkü antidepresanlar, bağımlılık yapıcı maddelerden farklı olarak, keyif hali oluşturmazlar. Antidepresanlar uzun vadede ve yavaş bir şekilde patolojik mutsuzluk halini kaldırarak kişiyi normale döndürürler. Oysa bağımlılık yapıcı maddeler alınır alınmaz kişiyi yalancı ve yersiz bir keyif alma durumuna sokarlar. Bağımlılık yapıcı maddeler gerçekten uzak bu hali, beyindeki doğal biyolojik mekanizmaları bozarak sağlarlar. Antidepresanlar ise stres nedeniyle bozulan ve kişinin anormal tepkiler vermesine neden olan sinirsel mekanizmaları onararak gerçekle uyum sağlamalarını temin eder. Depresyon gibi hastalıklarda tıbben gereken dur durumlarda ilaç kullanmaktan kaçınmak, sineklerden kaçarken damdan düşmeye benzer. Bir insanın bir ilacı sürekli alması ona bağımlı olduğu anlamına gelmez %0Ŏ36Tıbbi anlamda bağımlılık, kişiye çeşitli yönlerden zarar vermesine rağmen bir maddeyi kullanmaya devam etmesidir. Örneğin kişi sık sık fazla alkol aldığı için ailevi hayatı zarar görmesine rağmen, alkolün verdiği keyiften vazgeçemediği için içmeye devam ediyorsa, buna alkolizm denilir. Bu kişinin alkol almadığı zaman yoksunluk belirtileri göstermesi şart değildir. Yani bağımlılıkta püf nokta, zararlı sonuçlarına rağ- men bir maddeyi kullanmaya devam etmektir. Bunun sebebi de bu maddelerin verdiği hazdır. Antidepresanlarda böyle bir şey söz konusu değildir. Antidepresanlar alınır alınmaz insana bir mutluluk vermez. Morali iyi birisi aldığında onu daha keyifli de yapmaz. Sadece depresyondaki kişiyi haftalar içinde normale döndürür. Bu nedenle de bağımlılık yapması söz konusu değildir. Bir diyabet hastasının sürekli insülin kullanması ya da bir hipertasnsiyon hastasının sürekli tansiyon ilacı kullanması da bağımlılık değildir. Bazı insanların antidepresanları sürekli kullan- mak zorunda kalmaları, vücutlarının bu ilaca alışmasından değil ona ihtiyaç duymasından kaynaklanır. Örneğin bir diyabet hastasının sürekli insülin kullanması, diyabet hastalığının özelliklerinden kaynaklanır. Kişiyi diyabet hastası yapan insülin ilacı olmadığı gibi bu ilacı hiç almamış olsaydı hiçbir zaman iyi olamayacaktı. İlacı kesince tekrar hastalanması ilacın hiçbir işe yaramadığını göstermez. Örneğin yeniden acıktığımız için yemekten vazgeçmiyoruz. Bazen insan bünyesi sadece iyileşmek için değil iyi kalmaya devam etmek için de ilaç desteğine ihtiyaç duyabilir. Yeme bozuklukları Yemek ya da yememek, k bütün mesele bu! Gelişmiş ülkelerde yetişme çağındaki gençlerin ve çocukların bazıları aşırı yemek yeme sorunuyla karşı karşıya. Etkin Sağlık olarak siz eebeveynlere, bu konuda merak ettiğiniz soruların yanıtlarını veriyoruz. Genelde hareketsiz bir hayatı var. Daha hareketli olması için ne yapmam lazım? Ç Çocuğumun elinde sürekli yiyecek bir şeyler var. Bu normal mi? Duruma göre değişir. Çocukların ve ergenlerin metabolizma döngüleri yetişkinlerden farklıdır. Örneğin çok fazla yemelerine rağmen çok az kilo alabilirler çünkü gelişme çağındaki sağlıklı bir çocuğun metabolizması hızlı çalışır. Çocuğumun aşırı yemesinin sorun olup olmadığını nasıl anlarım? Çocuğunuzda bir yeme bozukluğu olduğundan kuşkulanıyorsanız davranışlarını ve yeme alışkanlıklarını gözlemleyin. Şu sorulara vereceğiniz yanıtlar, bir sorunun göstergesi olabilir. Hekime başvurmakta gecikmeyin. • Sürekli abur cubur mu yiyor? • Sürekli yediği için kendini suçlu hissediyor mu? • Ne zaman yemeye başlıyor? Duygularıyla yeme sıklığı arasında bir ilişki gözlemliyor musunuz? • Belirli bir yiyecek türüne özel ilgisi var mı? (Örneğin belirli bir dondurma türü, şeker, çikolata yahut benzeri başka bir yiyeceğe odaklanıyor mu?) Bu önemli bir soru çünkü bilindiği gibi fiziksel açlık, herhangi bir besini tüketmekle bastırılabilir ancak duygusal açlıkta durum böyle değil. İşe önce ailece televizyon, bilgisayar ve cep telefonu karşısında geçirdiğiniz süreyi kısıtlayarak başlayın. Ailece, evet. Sizin de çocuğunuzla birlikte aktif olmanız, onu daha da teşvik edecektir. Ayrıca, evet “cep telefonu karşısında” da zaman geçirmeye “ailece” bir son verin. Çağın yeni eğlencesi haline gelen akıllı telefonlar da ne yazık ki bizleri hareketsizliğe sürüklüyor. Çocuğunuzun yaşına uygun, sizin de katılmakta keyif alacağınız sosyal faaliyetlere katılın. Gönüllü sosyal çalışmalardan tutun da sanat atölyelerinde kurslara katılmaya kadar pek çok aktivite var. Elbette günlük egzersizleri hep birlikte yapmayı da ihmal etmeyin. Bu önerilerimiz ergenlik dönemindeki çocukların bağımsız olmak istemeleri yüzünden biraz zorlayıcı olabilir ama en azından bu etkinlikleri tek başlarına yahut arkadaşlarıyla yapmaya teşvik edebilirsiniz. Çocuğuma diyet yaptırsam mı? Kendi kendinizi bir diyet uygulamaya kalkışmayın sakın. Çocuğunuzun kilo problemi olduğunu görüyorsanız zaten bir hekime götürmeniz gerekir. Öncelikle bu kilo probleminin neden kaynakladığını tespit etmek önemlidir. Kan değerleri kontrol edilmeli, genel sağlık kontrolü yapılmalıdır. Sonra, gerekirse zaten hekim size gerçekçi bir diyet önerecektir. Aksi halde yalnızca çocuğunuzun sağlığıyla adeta oynamış olursunuz. Üstelik onu gereksiz yere baskı altına almış ve strese sokmuş bir ebeveyn haline gelirsiniz. Apiterapi Her kovandan çıkan her ürün gerçekten sağlıklı mı? Prof. Dr. Erdem Yeşilada Yeditepe Üni. Eczacılık Fakültesi Kovan ürünlerden yararlanmak istiyorsak bal ve diğer kovan ürünlerinin gerçek, katışıksız olmasına dikkat etmemiz gerekiyor. Apiterapi kısaca “insan sağlığının korunması ve bazı sağlık sorunlarının tedavisine destek olması için arıların hazırladığı kovan ürünlerinden yararlanılması” şeklinde tanımlanabilir. Bu kovan ürünleri arasında “Bal, arı poleni, arı sütü ve propolis” dikkati çekiyor. Aslında bu kovan ürünlerinin insan sağlığındaki yararları binlerce yıldır biliniyor ve uygulanıyor. Bu konudaki en eski kayıtlar MÖ 4500’lere, Sümerlere kadar gidiyor. Peki, bu kadar eski bir sağlık ürününün günümüzde tekrar gündeme gelmesinin nedeni nedir? Bu ürünler üzerinde yürütülen yaklaşık 24 bin bilimsel çalışmanın yüzde 70’inin son 10 yılda yapılmış olması. Yani artık kovan ürünlerin sağlığımız üzerindeki etkinliği, yararları bilimsel çalışmalar ile de ortaya konulmuş oluyor. 42 - Şubat-Mart 2014 Ancak bu ürünlerden yararlanmak istiyorsak çok önemli bir konuya dikkat edilmesi gerekiyor: Bal ve diğer kovan ürünlerinin “gerçek” ve “katışıksız olması”. Biliyorsunuz piyasada gerçek bal bulmak zor hale geldi; bazen şekerli suyu mumdan yapılmış hazır peteklerin yanına koyup arıların çiçekleri gezmeden hazırladığı bu ürünü bal diye satıyorlar. Bu durumda bitkilerdeki “polenler ve nektar” olmadığından, balın ve kovan ürünlerinin hiç bir antioksidan etkisi olmayacak ve dolayısıyla yararı da bulunmayacaktır. Bal ve kovan ürünlerinin bileşiminde 300’den fazla maddenin bulunduğu bildirilmektedir. Temel bileşenler olarak proteinler, amino asitler, vitaminler, polisakaritler ve monosakaritler arı ürünlerinin besleyici özel- liğini vermektedir. Örneğin, vücudumuz için gerekli olan ve dışarıdan alınması zorunlu olan “esansiyel amino asitlerin” hepsi (sekiz adet) balda bulunmaktadır. Bu temel bileşenlerin haricinde bal, enzimatik (glukoz oksidaz, katalaz) ve enzimatik olmayan (askorbik asit, fenolik asitler, flavonoitler, organik asitler, karotenoitler) antioksidanlar bakımından zengin bir kaynaktır. İşte bal ve kovan ürünleri için ileri sürülen tüm yararlar bu ürünlerin antioksidan özelliği ile yakından ilgilidir. Genel olarak, bal ve kovan ürünlerinin içerisindeki bileşiklerin yüksek antioksidan özelliği, bu ürünlerin kalp ve dolaşım sistemi bozuklukları, kanserler, bağışıklık sistemi yetersizlikleri ve çeşitli iltihaplı hastalıklar üzerindeki etkilerinin dayanağını oluşturmaktadır. Enerji ve güç kaynağı arı poleni Kovan ürünleri arasında yer alan “Arı poleni”nin bileşiminin yaklaşık yarısı proteinler ve amino asitlerden ibaret olup ayrıca polisakaritler, vitaminler, ve lipitler taşımaktadır. Protein içeriği bifteğin iki katıdır. Ayrıca zengin bir demir kaynağıdır. Dolayısıyla arı poleninin besleyici özelliği yüksektir. Bu bakımdan sporcular için eşsiz bir ener- Apiterapi Market raflarında oda ısısında ya da güneş altında vitrinde pazarlanan arı sütü ürünleri, etkisini kaybeder. ji ve güç kaynağıdır. Arı poleninin de antioksidan özelliği içerisinde bulunan polifenolik bileşenler (fenolik asitler ve flavonoitler) ve karotenoitlere bağlıdır. Arı poleni, halk arasında soğuk algınlığı, ülserler, kansızlık, enterit ve kolit gibi iltihaplı bağırsak hastalıklarında kullanılmaktadır. Son zamanlarda, bilhassa yaşlılığa bağlı azalan vücut direncini desteklemek amacıyla kullanımı ön plana çıkmıştır. Doğal etkisi, balda olduğu gibi, çevrede yetişen çiçeklerin çeşidine bağlı olarak bileşiminde meydana gelen farklılığa, arı poleninin işlenme şekline ve saklama koşullarına göre değişiklik göstermektedir. Propolis ve antibiyotik etkisi Propolis; işçi arıların ağaç ve çalıların büyüyen kısımlarından toplayıp arka ayaklarında depoladıktan sonra kovanda balmumu ile karıştırarak hazırladığı reçinemsi bir maddedir. Kovanda meydana gelen hasarların ve çatlakların onarımı ve kovanın dış etkenlerden (hava oksijeni, yağmur, su ve benzeri), mikroorganizmalardan (bakteri, mantar, virüs) ve diğer zararlılardan (böcekler) korunması için kullanır. Propolis, eski çağlardan beri tedavi de dâhil çok çeşitli amaçlar ile kullanılıyor. Yapılan bilimsel çalışmalar ile iltihaplı hastalıklar, ülserler, yanıklar üzerinde iyileştirici etkisi bulunduğu ve bağışıklık sistemini güçlendirdiği ortaya konulmuş. En dikkat çekici özelliği ise antibiyotik özelliği; bakteri, mantar ve virüs enfeksiyonları üzerinde etkili olduğu çeşitli bilimsel çalışmalarda gözlenmiş. Nitekim 12. yüzyıldan kalma kayıtlarda propolisin ağız ve boğaz enfeksiyonlarının tedavisi ve diş çürüklerinin önlenmesi için hazırlanan reçetelerde yer aldığı görülmektedir. Propolis üzerinde yürütülen çalışmalarda bakteriler, mantarlar ve virüsler üzerinde etkisinin başlıca kafeik 44 - Şubat-Mart 2014 asit türevlerine (CAPE) bağlı olduğu tespit edilmiş. Bu nedenle propolis örneklerinin analizinde kafeik asit türevleri değerlendirilmektedir. hızla artıyor. Böyle bir durumda, kullanılan ürünlerin yarar yerine zarar vermesi söz konusu oluyor. Dolayısıyla, kullanılacak ürünlerin kalitesinden ve güvenilirliğinden emin olunmalıdır. Arı sütü her derde deva mı? Kovan ürünlerinden en değerlisi olan Arı sütü, işçi arıda başın iki tarafta bulunan yutak üstü salgı bezlerinden salgılanan bir sıvıdır. Yumurtadan çıkan larvalar ilk üç veya dört gün arı sütü ile beslenir ve hızla gelişerek ağırlığının bin katına erişir. Kraliçe arı gözlerindeki larvalar ise bir süre daha arı sütü ile beslenerek farklılaşır ve kraliçe arıyı meydana getirir. Besleyici özelliği bala göre çok daha yüksek olduğundan kıymetli bir üründür. Bir kovandan bir yılda ancak 150-250 gram arı sütü elde edilebilmektedir. Ancak arı sütü, mikroorganizma gelişimi için son derece müsait bir ortama sahip olduğundan kullanılan alet ve kaplarda steriliteye dikkat edilmesi gerekir. Arı sütünün bileşimi de diğer kovan ürünleri ile benzerlik gösterir, ancak ısıya son derece dayanıksız olması nedeniyle oda ısısında bekletilmesi sırasında etkisini kısa sürede kaybeder. Dolayısıyla arı sütü ürünlerinin market raflarında oda ısısında ya da güneş altında vitrinde pazarlandığında etkisiz hale dönüşeceğini tahmin edebilirsiniz. Görüldüğü gibi bal ve diğer kovan ürünleri insan sağlığının korunmasında etkili olan doğal ürünler. Ancak bilimsel olarak da ispatlanan bu etkilerinden yararlanabilmek için kullanılan ürünlerin gerçek, katışıksız, kaliteli ve güvenilir ürünler olması gerekiyor. Hazırlanış şekli ve saklama koşulları ürünlerin etkinliği için en önemli husus. Arı sütünün, oda ısısında bekletildiğinde 2-3 günde etkisini önemli ölçüde kaybettiği bir Japon bilim adamı tarafından iki yıl önce ortaya konuldu. Arı poleni ve propolis oda ısısına daha dayanıklı ürünler olmasına karşılık oda ısısında bekletildiğinde içerisindeki besleyici bileşenler nedeniyle mikroorganizma gelişimi "SQPMFOJJ®FSJêJOEF CJGUFêJOJLJLBUQSPUFJO oMEVêVnV CJMJZoS NVZEVnV[ Probiyotik Bağışıklık sisteminin şövalyeleri: probiyotik ve prebiyotik Prof. Dr. Sırrı Bektaş Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Yunanca “yaşam için” anlamına gelen probiyotik, besinlerle veya özel hazırlanmış ilaçlarla alınan, bağırsak florasını dengeleyen ve konakçının sağlığını koruyan mikroorganizmaların genel adıdır. Probiyotiklere “canlı ilaçlar” da denilebilir. Canlı bakteriler bağırsaklara yerleştirildikleri için bu tedavi yöntemine “bakteriyal replasman (yerine koyma)” tedavisi denir. Esas mekanizma “nonpatojen” bakterilerin, patojen bakterileri kontrol etmesidir. Bazı akademik yayınlarda “biojenikler” de denilen probiyotikler bağırsakta denge sağlar. Böylece bağışıklık sistemi düzelir ve kişiler birçok hastalığa karşı korunur. Günümüzde antibiyotik direnci giderek arttığından probiyotiklerin önemi de günden güne artar. Dengeli beslenme ve probiyotik Gastrointestinal sistem yüzeyi 200 metrekaredir. Bu, vücut yüzeyinin 100 katına denk gelir. Bağırsak mukozasına yerleşen probiyotikler, hastalık yapan patojen bakterilere karşı vücudu korur. Bağırsakların korunmasında, beslenme şekli çok önemlidir. Dengeli beslenmenin yanında probiyotik- lerin alınması sağlıklı gelişmeyi etkiler. Probiyotiklerin düzenli ve dengeli alınması, kişileri enfeksiyon, allerji, obezite, kalp hastalıkları ve kansere karşı korur. En önemli probiyotikler “laktik asit bakterileridir.” Bunların başlıcaları “laktobasiller ve bifidobakterilerdir.” Ayrıca “enterokok, streptokok tipi ve maya tipi” probiyotikler de vardır. Probiyotiklerin etkili olabilmesi için yeterli sayıda ve canlı olmaları, kalın bağırsaklara kolay ulaşabilmeleri, patojenik ve toksik etkilerinin bulunmaması gerekir. Ayrıca, mukozal immün sistemin uyarılmasını da sağlamalıdır. Probiyotikler, günümüzde, besinlere eklenebilir ve ilaç olarak da kullanılabilir. Bu sayede, bağırsaklarda vitamin üretiminde, vitamin ve minerallerden bio yararlanımın artırılmasında, bazı enzimlerin üretilmesinde, ishal ve kabızlığın önlenmesinde, kolesterol düzeyinin korunmasında etkili olur. kullanabilirler. Anne sütünde hem prebiyotik hem de probiyotik bulunur. Prebiyotikler, düşük moleküler ağırlıklı oligosakkaritlerdir. Soğan ve sarımsakta bol miktarda daha az miktarda ise tahıl ürünlerinde bulunurlar. Probiyotiklerin ve prebiyotiklerin birlikte bulunduğu durumlara ise sinbiyotikler denir. Probiyotiklerin besin maddesi Çocuklar için çok yararlı Prebiyotikler, insan vücudu için yararlı besin maddeleridir. Prebiyotikler, bağırsak enzimleri tarafından sindirilemedikleri için kolona kadar ulaşabilirler. Bu sayede probiyotikler bu prebiyotikleri besin maddesi olarak Probiyotikler, çocuklarda sıklıkla kullanılır. İshalin önlenmesinde ve tedavisinde, bazı allerjilere karşı (dermatit ve kolit gibi) antibiyotiklerin zararlı etkilerinin önlenmesinde, bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde probiyotiklerin büyük yararları vardır. Alerji ve sağlık Her şey alerji nedeni olabilir MLMBS WFL[BSL S MF MJL Jù ù LBùOUMBS ML s$JMUUFLJ MBONBWFL[BSL B V T F ù E Q [ B FI SN s(Æ LJBLOUW MJL B E O SV V s# MTJ[ MVLWFIB s:PSHVO [PSMVöV B N [BNBOE s4PMVOV JPMBCJMJS&OLTB N UJT ùB BMFSKJCFMJS CBùWVSNBO[ZB F J[ JO IFLJN DFLUJS ZËLTFMUF LBMJUFOJ[J Alerji, pek çok kişinin zannettiği gibi bahar ve yaz aylarına özgü bir sağlık sorunu değildir. Her mevsimde ve her şeye karşı alerji gelişebilir. Tüm yapmanız gereken, vücudunuzu dinlemektir. gerçekleşir. Bu yollarla vücuda giren Prof. Dr. Mehmet Külekçi KBB Hastalıkları Uzmanı Alerji sadece mevsimsel alerjide olduğu gibi ilkbahar ve sonbahar gibi polenlerin çok olduğu aylarda değil diğer zamanlarda da başka nedenlerle ortaya çıkar. Sonbahar mevsiminde çiçeklerin açması, toz ve havada asılı partikül sayısının çokluğu, daha sonraki kış mevsiminde de sürer. Alerjik organizmalar kış boyunca da bu partikül fazlalığı, soğuk ve rutubet gibi diğer alerjenlerle karşılaştığında alerji ortaya çıkar. Hasta kimi zaman nezle olduğunu düşünse de soğuğa karşı olan bir alerji söz konusudur. Alerji nedir? Alerji; bağışıklık sisteminde alerjene duyarlılığı normal kimselere nazaran daha fazla olan kişilerin gösterdiği reaksiyon diye tarif edilir. Vücuda alerjenin girişi solunum, sindirim, cilt ve göz gibi yüzeyle temas yoluyla 48 - Şubat-Mart 2014 ya da temas eden alerjen, duyarlı organizmada bir dizi alerjik reaksiyona neden olur. Organizma alerjene karşı IgE denen bir immunglobulin antikor üretecektir. Bu antikorlar vücudun çeşitli dokularında bulunan mast hücrelerine etki ederek, hücrelere yapışıp onların parçalanmasına ve parçalanan mast hücrelerinde hücre dışına çeşitli kimyasalların yayılmasına (histamin gibi) neden olacaktır. İşte alerjik reaksiyonlar bu kimyasalların ortama yayılması ile başlar. Her alerji aynı belirtiyi vermez Her alerji aynı belirtiyi vermeyebilir. Mesela gıda alerjisinde bulgu mide krampı, bulantı kusma ve ishal olacaktır. Böcek, arı sokmasında ise bulgu sokma alanında şişlik kızarıklık, kaşıntı olacaktır. Genel olarak alerjik reaksiyonları, hafif, orta, şiddetli olarak üçe ayırmak mümkündür. En ciddi reaksiyon ise anaflaksi dediğimiz, hayatı tehdit eden reaksiyondur ve hemen acil müdahale gerektirir. Alerjen tüm vücudu etkilemiştir. “Bünyem alerjik” diyenlerden misiniz? Herkes alerjik değildir. Alerji genetik olarak taşınan ve yatkınlık olan bir durumdur. Ebeveynlerden birinin alerjik olması halinde çocukta alerji görülme olasılığı yüzde 50’dir ama her iki ebeveynin alerjik olması halinde çocuktaki alerji oranı yüzde 75 olur. Pek çok madde alerji nedeni olabilir. Vücudumuzun duyarlılık göstererek antikor üreteceği maddeleri şöyle sınıflayabiliriz: r&WÈOEBPMBOMBSQPMFOMFS soğuk, sıcak, hava ve çevre kirliliği, böcekler. r&W˟É˟OEFPMBOMBSLÛGMFSFW tozları, mite’lar, ev hayvanları. r1FO˟T˟M˟OBTQ˟S˟OH˟C˟ kimyasallar ya da ilaçlar. Tabii bunlar en sıklıkla karşılaşılanlardır. Daha seyrek olarak pek çok maddeye karşı alerji gelişebilir.Alerji sorunu yaşayanların bir hekim kontrolünde olması gerekir. Bulgu ve belirtileri hekimle paylaşarak gerekli önlem- Ebbeveynlerden birinin alerjik olması halinde çocukta alerji göörülme olasılığı yüzde 50’dir ama her iki ebeveynin alerjik olm ması halinde çocuktaki alerji oranı yüzde 75 olur. leri alarak, alerji ile birlikte yaşamayı öğrenek bu durumun sağlığı bozmasının önüne geçilebilir. Tüm koruyucu önlemlere rağmen yine de bazı ilaçlara ve ilaç tedavisine ihtiyaç olacaktır. Kimi kronik hastalıklar için ilaç ve hatta cerrahi müdahale gerekse de, temel alerji ilacı histamin gibi kimyasal mediatörlere karşı etkin olan antihistaminiklerdir. Kortizon ve benzer ilaçlar ise en son başvurulan ama çok etkin bir anti alerjik silahtır. Anaflakside hayat kurtarıcıdır. Alerjisi olanlar için pratik öneriler Alerjide tedavi önce alerjenden uzak kalmayı sağlayarak ve alerjiyi önleyerek başlar. Alerjenden uzak durmak her zaman mümkün olmayabilir. Ancak etki oranını ve miktarını azaltmak da etkin ve yeterli olabilir. Alerjen bir yiyecek çeşidi ise yemek ve alerji bulgularını yazdığımız bir günlük tutmaya başlamak çok önemlidir. Böylece etki ve sonuçlarını değerlendirmek çok kolaylaşacaktır.Dış ortam alerjisi söz konusuysa, o günkü hava koşulları, partikül ve nem oranı, mevsim, rüzgâr, hava hareketleri alerji tedavisini belirleyebilir. Kimi gelişmiş ülkelerde yaşanılan kentin hava durumu alerjik kimselerin sağlığını koruyacak şekilde ve bu doğrultuda sunulur ki bu sayede hastalar uygun önlemler alabilirler. Alerjen ev kaynaklı ise yatak örtülerinin daha sık değiştirilmesi, daha sık elektrikli süpürge ile detaylı temizlik yapılması, küf ve mantarla mücadele, yüzeylerin daha parlak hale getirilmesi, daha az eşya kullanılması, çamaşırların sıcak su ile yıkanması, yün yerine sentetik yatak malzemeleri kullanılması alerjinin ortadan kalkmasına veya azalmasına yeterli olabilir. Bazı akademik çalışmalar bunların yapılmasının, astım tedavisi gören çocukların yarısının ilaç tedavisini bırakmasına yettiğini göstermiştir. İdeal nem ortamı alerjik kimseler için yüzde 50 düzeyindedir. Kuru hava ve düşük nem oranı pek çok alerji için, özellikle küflerin çoğalmasını önleyeceği için alerji önlemede önemli bir faktördür. Polen alerjisi olanların klima ile havalandırma yapmaları önerilir. Alerjik insanlar evde ve arabada sigara içilmesine izin vermemelidir.Daha sık el yıkamak, özellikle dış ortam alerjisi olanların eve gelir gelmez duş yapması, boğaz ve burun yıkayarak alerjen oranını azaltmak da alerji ile baş etmek açısından çok önemlidir. GRİP MİSİN? SAMBUCOL İÇ BİTSİN! ile çift yönlü etki 1. Güçlü Antioksidan Etki 6DPEXFRO\NVHNÁDYDQRLGLoHULùLLOHJoODQWLRNVLGDQHWNL\HVDKLSWLU %Dù×ü×NO×NVLVWHPLQL]H\×OER\XWDPGHVWHNVDùODU(1) $QWLYLUDO(WNL $QWLYLULQ®LoHULùLLOHYLUVOHULQoRùDO×S\D\×OPDV×Q×GXUGXUXU%|\OHFHDWHü |NVUNNXVPDKLVVLYHQD]DONRQMHV\RQJLELVHPSWRPODUGDLONJQGHQ LWLEDUHQK×]O×ELUG]HOPHVDùODU(2) 6DðOÕðÕQÕNROODSambucol¶OD ^ĂŵďƵĐŽůƺƌƺŶůĞƌŝŝůĂĕĚĞŒŝůĚŝƌ͕ŐŦĚĂƚĂŬǀŝLJĞƐŝĚŝƌ͘zĂůŶŦnjĐĂĞĐnjĂŶĞůĞƌĚĞƐĂƚŦůŵĂŬƚĂĚŦƌ͘ ZĞĨĞƌĂŶƐůĂƌ͗ ϭ͘ĂƌĂŬ͕s͕͘,ĂůƉĞƌŝŶ͕d͘ĂŶĚ<ĂůŝĐŬŵĂŶ/͘;ϮϬϬϭͿ͘dŚĞīĞĐƚŽĨ^ĂŵďƵĐŽů͕ĂůĂĐŬůĚĞƌďĞƌƌLJͲďĂƐĞĚ͕EĂƚƵƌĂůWƌŽĚƵĐƚ͕ŽŶƚŚĞƉƌŽĚƵĐƚŝŽŶŽĨŚƵŵĂŶĐLJƚŽŬŝŶĞƐ͗/͘/ŶĨĂůĂŵŵĂƚŽƌLJLJƚŽŬŝŶĞƐ͘ƵƌŽƉĞĂŶLJƚŽŬŝŶĞEĞƚǁŽƌŬ͕ϭϮ;ϮͿ͗ϮϵϬͲϲ Ϯ͘ĂŬĂLJͲZŽŶĞƐ͕͕͘dŚŽŵ͕͕͘tŽůůĂŶ͕d͘ǀĞtĂĚƐƚĞŝŶ͕:͘;ϮϬϬϰͿZĂŶĚŽŵŝnjĞĚ^ƚƵĚLJŽĨƚŚĞĸĐĂĐLJĂŶĚ^ĂĨĞƚLJŽĨKƌĂůůĚĞƌďĞƌƌLJdžƚƌĂĐƚŝŶƚŚĞdƌĞĂƚŵĞŶƚŽĨ/ŶѱƵĞŶnjĂĂŶĚsŝƌƵƐ/ŶĨĞĐƚŝŽŶƐ͘dŚĞ:ŽƵƌŶĂůŽĨ/ŶƚĞƌŶĂƚŝŽŶĂůDĞĚŝĐĂůZĞƐĞĂƌĐŚ͕ϯϮ;ϮͿ͗ϭϯϮͲϭϰϬ ZZZLKHDOWKFRPWU VDPEXFRO75#VDPEXFRO75 DİSİPLİN DOĞANIN NİMETLERİNİ EPöSVEFöFSMFOEJSNFLHFSFL “Doğanın ülkemiz insanına verdiği ancak değişik nedenlerle insanların yararlanamadığı değerleri yeniden gündeme getirip, tanıtmaya karar verdik. Tabia markası da buradan doğdu.” Şeftali Çekirdeği Yağı: Yağlı ciltlerle, yaşlı Çörek Otu Yağı: Neredeyse her derde deva! Mide rahatsızlıklarında önemli katkılar sağlayabiliyor. İnsilün direncini kırarak şeker hastalığında ciddi yararlar sağlıyor. olgun ciltlerde mucizeler yaratıyor. Kişniş Yağı: Hazım ve gaz sorunu olanlar için çok değerli bir yardımcıdır. Vişne Çekirdeği Yağı: Cilt bakımında kullanıldığında ergenlik çağındaki gençleri sivilce kâbusundan kurtarabiliyor. Cildi derinlemesine nemlendiriyor ve UV ışınlarından koruyor. 50 - Şubat-Mart 2014 Nar Çekirdeği Yağı: Yapısındaki punisik asit, antioksidan özellikteki polifenoller ve E vitamini sayesinde önemli işlevler görüyor. Özellikle meme ve prostat kanserinde kanserli hücrelerin kendi kendini yok etmesini teşvik ettiği yolunda bir çok bilimsel bulgu üretiliyor. Günümüzde her tür doğal ürüne ilgi artmış durumda. Ancak bu ürünlerin kalitesi, halk sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Doğal Destek A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Temizel, organik ürünlerden üretilen yağlar konusunda dikkatleri üretim koşullarına çekiyor. Piyasada “organik” olduğu iddia edilen her ürünün aslında gerçekten “organik” olmaması gibi, “doğal” olduğu iddia edilen doğal yağların da hepsi gerçekten “doğal” değil. Tabia’nın doğuş hikâyesi nedir? Böyle bir tesis kurma fikri nasıl gelişti? Tabia’nın doğuş hikâyesinin bu konuşmanın boyutlarına sığacağı konusunda kuşkularım var. Ancak projenin hareket noktası sanırım bu konuda bir fikir verir. Bizler, ülkemizin potansiyelinin tam anlamıyla değerlendirilmesine katkıda bulunmaya çabalayan insanlarız. Narenciye ülkesi Türkiye, narenciye yağları ithalatına milyonlar ödüyorsa; dünyanın sekizinci büyük tıbbi ve aromatik bitki varlığına sahip ülkemiz, nane yağı ithal ediyorsa; dünyanın beşinci büyük meyve üreticisi, bazı ürünlerde ise açık ara dünya birincisi ülkemiz meyvelerin sadece yenilecek kısımlarını değerlendirip kalan kısımlarını çöpe atıyorsa; enerjisinin yüzde 68’ini buğ- day ve buğday türevlerinden sağlayan halkımız, bu temel gıdasının en değerli kısmını ayırıp atıyorsa ve dolayısıyla şekerden, nişastadan ibaret beyaz ekmekle beslenip sağlığını hızla tehlikeli sulara sürüklüyorsa bunlara seyirci kalamazsınız. Biz de seyirci kalmadık. Doğanın ülkemiz insanına verdiği ancak değişik nedenlerle insanların yararlanamadığı değerleri yeniden gündeme getirip, tanıtmaya karar verdik. Tabia da buradan doğdu. Amacımız, doğadan geleni, doğallığı korumak için, doğal olarak kullanıma sunmak. Yapay kimyasalların egemenliğine, insan dostu doğal kimyasallarla son vermek. nayinin en temel girdilerini oluşturuyor. Tohum çekirdeklerden yağ elde edilmesinde genellikle iki yöntem kullanılıyor; biri soğuk pres diğeri solvent ekstraksiyonu. Soğuk pres yönteminde çekirdek ve tohumlar değişik araçlarla sıkılıyor. Bu yöntem sağlıklı görülse de, çekirdeğin içindeki tüm bileşenler alınamıyor, verim düşük olabiliyor, yağı kullanılabilir hale getirmek için yapılan işlemler de yağın değerini düşürüyor. Solvent ekstraksiyonunda ise yağı alınacak hammadde solvente (çözücü) yatırılıyor ve yağları alınıyor. Solvent olarak kullanılan kimyasalların başında heksan ve alkoller geliyor. Bu yöntemde verim yüksek olsa da kullanılan solventler daha sonra üründen tam olarak uzaklaştırılamıyor. Özellikle heksanın kalıntısı çok vahim sonuçlara yol açabiliyor. Son yıllarda diğer yöntemlerin sakıncalarını taşımayan, katkı bırakmayan tam saflıkta yağlar elde edilmesine olanak veren yeni bir teknoloji uygulanmaya başladı. Bu teknolojiler; süperkritik akışkanlar denilen ve atmosfer gazlarının yüksek basınç altında sıkıştırılıp sıvı hale getirilmesiyle elde edilen çözücüleri kullanıyor. Bu akışkanlardan biri de karbondioksit. Yüksek basınçta sıvı hale getirilen karbondioksit, yine yüksek basınçta yağı alınacak ürünlerin üzerine basılıyor ve çekirdeğin içindeki tüm bileşenleri alıyor. Sonra basınç düşürülüyor. Basıncın düşmesiyle ye- Tabia’da nasıl bir teknoloji kullanıyor? Yıl boyu üretim yapılıyor mu? Fonksiyonel meyvelerin, tohumların, tıbbi ve aromatik bitkilerin her parçası ayrı ayrı değerli. Ancak meyvelerin genellikle yenilecek kısımları tüketiliyor. Oysa asıl önemli olan meyvenin çekirdeği. Çekirdek meyvenin tüm özelliklerini bünyesinde taşıyor. Bu nedenle fonksiyonel meyvelerin çekirdekleri ile tohumların mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor. Genellikle de yağları çıkarılarak değerlendiriliyor. Tohum ve çekirdeklerden çıkarılan yağlar/özütler gıda, kozmetik ve kimya sa- Şubat-Mart 2014 - 51 Söyleşi “Tarımsal üretimde atık maddelerin tamamı değerlendirilebilse ülkemizin bu üretimden sağladığı ulusal gelir yüzde 45 oranında artabilirdi.” niden gaz haline dönen karbondioksit, yağdan uzaklaşıyor ve geriye tam saflıkta ürün kalıyor. Süperkritik karbondioksit ekstraksiyonu (SC-CO2) bugün dünyanın en ileri ekstraksiyon tekniklerinden biri. SC-CO2 ekstraksiyonu, ekstraktta çözücü kalıntısı bırakmıyor, istenmeyen diğer yan ürünlerin oluşumunu da engelliyor. Bu nedenle de, SC-CO2 ekstraksiyonuyla elde edilen ekstraktların kalite, görüntü, renk ve kıvam açısından diğerleriyle karşılaştırma kabul etmeyecek kadar kaliteli olduğu söylenebilir. Tabia olarak biz çekirdek ve tohumlardan elde ettiğimiz yağları, SC-CO2 ekstraksiyonu ile tam saflıkta, katkısız olarak elde ediyoruz. Bildiğimiz kadarıyla da Türkiye’nin bu nitelikteki tek tesisiyiz. Gıda analizlerimiz Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Araştırma Merkezi’nde, dermatolojik analizlerimiz ise Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde yapılıyor. Üretim tüm yıl sürüyor. Yağı alınacak çekirdekleri sezonda alıyoruz, yıkayıp, kurutup, içlerini çıkardıktan sonra depoluyor, talep durumuna göre de üretime sürüyoruz. Üretim kapasitesi nedir? Şu anda üretimimiz 600 litre kapasiteli ileri teknoloji ürünü ekstraksiyon sistemiyle sürdürülüyor. Yıllık üretim kapasitemiz yaklaşık 30 ton civarında. Atık olarak görülen maddelerin ekonomiye kazandırdığı miktar nedir? Atık olarak görülen maddelerin ekonomiye kazandırdığı miktar yerine atıklar nedeniyle ekonominin kaybının ne kadar olduğunu konuşalım. Şu anda 10-12 ürün konusunda bu verilere sahibiz. Çok genel olarak şunu söyleyebiliriz: Tarımsal üretimde atık maddelerin tamamı değerlendirilebilse ülkemizin tarımsal 52 - Şubat-Mart 2014 üretimden sağladığı ulusal gelir yüzde 45 oranında artabilirdi.Örneğin limonu ele alalım. Limonu bugün bahçeden toplayıp kilo ile satanlar bahçelerini sökme noktasına geldi. Oysa bir limon bahçesinden, budama sırasında alınan yapraklardan limon yaprağı yağı (petitgraine), çiçeğinden limon çiçeği yağı, ağaç atığı küçük limonlardan limon yağı, limonun kilo ile satılması yerine suyunun çıkarılması halinde kabuklarından limon kabuğu yağı, posalarından da doğal gübre elde edilir. Bunların yapılmaması nedeniyle uğranılan kayıp milyonlarla ifade ediliyor. Aynı örneği onlarca ürün için geliştirebileceğimizi düşünürsek ekonominin kaybını daha açık görebiliriz. Üretilen bu yağlara vücut neden gerek duyuyor? Bildiğiniz gibi, insan vücudunun üretemediği ve mutlaka dışarıdan alınması gereken omega yağ asitleri var. Bunlar insan vücudunun olmazsa olmazı. İnsanlar, bu yağ asitlerini, doğal ortamda yetişen ürünlerden alırlar. Örneğin doğal ortamında gezinen tavukların yumurtasında, doğal ortamında gezinerek beslenen hayvanların etinde ve sütünde Omega 3 vardır. Buğdayın ruşeyminde Omega 3 ve 6 vardır. Ancak ne tavuklar ne de hayvanlar sanayi toplumlarında doğal ortamında gezinerek, doğadan beslenmiyor. Dolayısıyla yumurtalarında, etlerinde ve sütlerinde Omega 3 yok. Bu eksikliğin yine doğal bir şekilde elde edilen ve solvent katkısı taşımayan ürünlerle giderilmesi gerek. İşte Tabia ürünleri bu gereksinimi karşılıyor. Tabia ürünlerine nasıl ulaşılabiliyor? Ürünlerimiz sadece yetkili eczanelerde satılıyor. Zaten Türkiye Ecza Kooperatifleri Birliği ile Güney Eczacıları Kooperatifi de Tabia ürünlerini üreten Doğal Destek Ürünleri Araştırma, Sanayi ve Ticaret A.Ş ortakları arasında yer alıyorlar. Tabia’da üretilen yağlar s Buğday Ruşeym Yağı s Vişne Çekirdeği Yağı s Şeftali Çekirdeği Yağı s Çörek Otu Yağı s Kayısı Çekirdeği Yağı s Susam Yağı s Badem Yağı s Keten Tohumu Yağı s Nar Çekirdeği Yağı s Biber Çekirdeği Yağı s Kuşburnu Çekirdeği Yağı s Fındık Zarı Yağı s Havuç Tohumu Yağı s Maydanoz Tohumu Yağı s Dereotu Tohumu Yağı s Kereviz Tohumu Yağı s Kimyon Tohumu Yağı s Rezene Tohumu Yağı s Kişniş Tohumu Yağı Bitki ve sağlık RAF ÖMRÜ UZASIN DİYE GÖZDEN ÇIKARILAN SAĞLIK DEPOSU Buğday ununun beyazlaşması ve raf ömrünün uzaması için ürünün işlenmesi sırasında ayrıştırılan ruşeym, insan sağlığı açısından gerçek bir hazine değerinde. Buğdaya besin değerini kazandıran bileşenlerin büyük kısmı buğdayın ruşeyminde bulunur. Bu değerli bölüm buğdayın işlenmesi sırasında (unun acılaşmasına neden olarak raf ömrünü kısalttığı için) ayrılarak uzaklaştırılır ve un beyazlaştırılır. Oysa undan uzaklaştırılan ruşeymden elde edilen ruşeym yağı, antioksidandır ve antilipidemik maddeler açısından çok zengindir. r#V˗EBZSV̀FZN˟CV˗EBZCB̀B˗OO alt kısmında bulunan embriyodur. r;FOH˟OC˟SN˟OFSBMWFW˟UBN˟OEFposu olan ruşeym, özellikle bitkisel kökenli E ve B grubu vitaminlerin kaynağıdır. ruϨ5PLPGFSPMuPMBSBLBEMBOESMBO doğal E vitamini buğday ruşeyminden elde edilir. r3V̀FZN[FOH˟OC˟SM˟GLBZOB˗ES r-FT˟U˟OFTBOT˟ZFMZB˗BT˟UMFS˟WF proteinler ile mineraller (çinko, manganez ve krom) içerir. Ruşeym deyip geçmeyin Prof. Dr. Gülaçtı Topçu 44,7 gr 26,7 gr protein karbonhidrat 14 mg çinko 5 mg sodyum 15,6 gr lif 9,2 gr yag- 100 gram buğday ruşeyminde 200 mg magnezyum 7,5 mg demir 18 mg E vitamini 0.33 mg 2 mg B1 vitamini 1,2 mg folik asit B2 vitamini ve DyrÉFD A, D, B 3 vitaminleri bulunur. Buğday ruşeym, 30 mg saf kitinaz enzimi içerir. Kitinaz enzimi, T2 toksinlerinin yapılarını enzimatik yolla bozarak etkisiz hale getirir. Buğday ruşeymi yağı; kötü kolesterol düzeyini düşürmede, damar tıkanıklığını önlemede, içerdiği B vitaminleri nedeniyle kalp ve damar sağlığını korumada, bağışıklık sistemi güçlendirmede, bağırsak f lorasının ve mikrobiyel dengenin korunmasında yardımcı olabilir. İçerdiği E vitamininden dolayı antiaging olarak ve ayrıca kısırlık tedavisinde kullanılabilir. Gözde katarakt oluşumunu geciktirebilir. Sinir sistemini güçlendirir ve süt salgısını artırabilir. Zengin içerikli bir yağ Buğday ruşeymi yağı vücut direncimizin artırılmasında önemli bir yer tutar. Günümüzde kimyasal çözücüler kullanılmadan, ileri bir ekstraksiyon tekniği olan SCFE “süperkritik karbondioksit (CO2) ekstraksiyonu” yöntemi ile elde edilir. Buğday ruşeymi yağında palmitik(%12), oleik (%30) ve linoleik asit (%56) gibi önemli yağlar bulunur. 53 Aromaterapi Esansiyel yağlar saç bitine aman vermiyor Geleneksel yöntemler karşısında direnç kazanan bitlerden kurtulmanın ve korunmanın bir yolu da, tıbben etkinliği kanıtlanmış esansiyel yağ terapisi. Bitler ne kadar yaşar? Uygun sıcaklığı ve besini buldukları her yerde temizlik gözetmeksizin yaşayan bitler, dört ile beş hafta kadar canlı kalabilir. Dişi bitler her gün yumurta bırakır ve bu yumurtalar 10 gün içinde yetişkin bitler haline dönüşür. Tedavi neden üç kür olmalıdır? Hiçbir tedavi yumurtaları tek kürde yüzde 100 öldürmediğinden kürün uygulandığı günden sonra yedinci ve 14’üncü günlerde de uygulanmalıdır. Bu yöntemle bitin yaşam döngüsü kırılarak tekrar canlı bireyler meydana getirme ihtimali ortadan kalkar. Daha önceden bildiğiniz, kullandığınız bit öldürücüler işe yaramıyor mu? Bunun nedeni bitlerin kimyasal ürünlere karşı direnç kazanmasıdır. Buna karşın bazı organik uçucu yağların bitleri herhangi bir direnç geliştirme tepkisini tetiklemeden öldürdüğü klinik olarak ispat edilmiştir. 54 - Şubat-Mart 2014 Bit salgını geçmişte olduğu gibi günümüzde de özellikle ilkokul çağındaki çocukları oldukça etkiliyor. Ülkemizle birlikte birçok ülkede bit salgınının görülme sıklığı hayli yüksek ve teknoloji, tıp ilerlerken bit salgınlarının sıklığında herhangi bir değişim görülmüyor. Bunun başlıca nedenleri arasında ilk sırayı bitlerin modern bit öldürücü ilaçlara (pedikülosidlere) direnç kazanmaları alıyor. Esansiyel yağlar böcek öldürücü ve birçok böcek türüne karşı koruyucu özelliklerinden dolayı geleneksel tıpta oldukça eski ve yaygın bir kullanım alanına sahip. İçerdikleri terpenoidler sayesinde zararlıların davranışlarına etki ediyor. Günümüzdeki modern pedikülosidlerin bit yumurtalarına etki etmediği ama esansiyel yağ bileşenlerinin olgun bitleri öldürmenin yanı sıra iyi bir yumurta öldürücü olduğu akademik çalışmalarla kanıtlanıyor. Bit ve yumurta sayısına göre tedavi süresi 14 günü aşmamakla birlikte ilk uygulamadan sonra bireylerin yüzde 90’ında, 14 gün sonunda ise bireylerin yüzde 97,62’sinde bitlerin öldüğü gözlemleniyor. Önerilen uygulama; rNM-BWBOUB¬˟ÉFL4VZV˟É˟OF rNM.FMBMFVDBBMUFSO˟GPM˟BZB˗ rNM-BWBOEVMBBOHVTU˟GPM˟BZB˗ ile hazırlanan karışım saça uygulanır. Saç bir bone ile kapatılarak 10 dakika beklenir. Sonrasında saç tarama uygulanır. Ardından saç yıkanır. Uygulama ilk gün, yedinci gün ve 14’üncü gün yapılır. Tek uygulama yeterli değildir. Koruma önerileri; r4BÉBIFSHÛOC˟SLBÉEBNMBMBWBOUB esansiyel yağı damlatılabilir. r4BÉBMBWBOUBÉ˟ÉFLTVZVTLMBC˟M˟S rʎBNQVBOBUFSD˟IFOPSHBO˟L MBWBOUB yağı eklenerek (250ml şampuana, 5ml lavanta yağı) kullanılır. r-BWBOUBZB˗˟ÉFSFOEV̀KFMMFS˟UFScih edilebilir. Çevre bilinci Ne olacak bu MAVİ GEZEGENİN HALİ? Kızılderililerin ünlü atasözünü sık sık kendimize hatırlatmamızda fayda var: Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, onu çocuklarımızdan, torunlarımızdan ödünç aldık. Ecz. Mavi Nursel Gönenç Kendi sağlımızı korumak için elimizden geleni yapıyoruz ama aynı duyarlılığı içinde yaşadığımız mavi gezegen için gösterdiğimizi söylemek zor. Oysa insan sağlığını çevrenin sağlığından, dünyanın sağlığından ayrı düşünmek pek mümkün değil. Kızılderililerin ünlü atasözünün dediği gibi: Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, onu çocuklarımızdan, torunlarımızdan ödünç aldık. Mavi gezegenin sağlığı Sakın, “Bizim alacağımız küçük önlemler, gezegenimizin büyük sorunlar yaşamasını engeller mi?” diye düşünmeyin. Karaya vuran denizyıldızlarının hepsini kurtaramayacak olmamız, onları görmezden gelmemizi gerektirmez. Bir adam bir denizyıldızı, birkaç adam birkaç yüz denizyıldızı demek. Dünyada milyarlarca insanız, hepimiz olmasa da birimiz başlamalı bir yerde. Çok geç olmadan, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği hatta kendi geleceğimiz için elimizden ne gelebileceğini düşünmemiz gerekiyor. Çok geç olmadan… Dünya sandığımızdan çok daha hızlı kirleniyor. Küresel ısınma sonucu denizler yılda yaklaşık üç mm yükseliyor, 56 - Şubat-Mart 2014 Pasifik Okyanusu’ndaki ada ülkelerinin halkları yurtlarını terk ediyor. Dağlardaki, kutuplardaki buzullar küçülüyor. Kuzey Buz Denizi’nde eriyen buz örtüsü yüzünden uzun mesafe yüzmek zorunda olan kutup ayıları, buz örtüsü üzerinde dinlenme olanaklarını yitiriyor ve boğuluyor. Fırtına ve tayfunlar şiddetlenip, yüksek hasar bırakan yağış ve rüzgârlar oluşturuyor. Nesli tükenen canlılar, küresel yok oluş, sular altında kalacak adalar, susuzluk, kıtlık ve dahası… Okuduklarınız canınızı sıktı mı? Bu iyi bir şey! Çünkü bütün bu can sıkıcılıkta, ölümcül koşullarda hepimizin payı var. Hastalıktaki kişisel payımız, tedavideki sorumluluğumuzu da artırıyor. Bu tedavide hepimizin payına düşen şeyler var. Kilit sözcük: Karbon ayak izi Küresel ısınmanın sorumlusu olan başlıca gaz, karbondioksit. Biz insanlar bu gazdan dünyaya yılda 25 milyar ton salarak gezegenimizin sıcaklığını tehlikeli düzeylere çıkartıyoruz. Dünyada yaklaşık yedi milyar insan yaşıyor. Her birimizin kendine ait parmak izi, ölçülebilen ayak numarası olduğu gibi herkesin karbon salımının küresel ısınma üzerindeki etkisini hesaplamayı sağlayacak bir karbon ayak izi de var. Küresel ısınmadaki kişisel payımızı düşürmemiz çok önemli. Karbon ayak izimizi nasıl küçültebiliriz? İşte, bizim için küçük ama mavi gezegenimiz için büyük adımlar atmayı sağlayacak çok basit öneriler: r Kullamadığınız elektrikli aletlerin, özellikle standby’da bırakılan cihazların fişini çekin. r İyi bir çevreci otomobillerden nefret eder ama günümüzde çoğumuz için kaçınılmaz olan otomobili alırken düşük motor hacimli olanları seçin. r Araçları uygun hızda kullanmak, gaz ve freni sık kullanmamak, yürüme mesafelerinde araçtan vazgeçmek ya da her fırsatta toplu taşımayı tercih etmek de önemli bir adım. r Yiyecek ve içecek ihtiyacını uzak mesafelerden gelen besinlerle karşılamak yerine, yerel ve kısa mesafeden gelen besinleri tercih etmek de önemli. Örneğin dünyanın öbür ucundan gelen ithal muz yerine yerli muz tüketmeyi deneyebiliriz. r Ambalajları gerektiğinde ve çevre dostu malzemeden yapılanları kullanmak, pazarlama amaçlı hazırlanmış süslü, pahalı ve çevre düşmanı ambalajlardan uzak durmak da önemli bir adım. r Çok amaçlı ve birden fazla kereler kullanılabilen torbaları tercih etmek de iyi bir çözüm. Örneğin, fileler; hatırlar mısınız? Ne kadar işe yararlardı? r Çocuklarımızın da ilerde bizim çocukluğumuzdaki gibi kardan adam yapabilmelerini, kartopu oynamalarını istiyorsak, evde çöplerimizi ayrıştırmakla da işe başlayabiliriz. Etkin’in maceraları Etkin, çöpleri ayrıştırmayı öğreniyor $QQHFLùLP QH\DSÖ\RUVXQ" $D%XQX QDVÖO \DSÖ\RUVXQ" *HOELUOLNWH \DSDOÖP (WNLQ·FLùLP Senin ve Gn\DPÖ]Ön JeOeFeùi ioin oDOÖüÖ\RUXP VRnUD GD RnODUÖ X\JXn o|S NXWXODUÖnD DWÖ\RUXP oevUe\i GDKD D] NiUOeWi\RUX] 7eüeNNU eGeUiP DnneFiùiP %|\OeFe o|SOeUi JeUi G|nüWUeUeN DIeUin VDnD (WNin·FiùiP Çizer: Uğur Karagül SODVWiN NDUWRn FDP ve PeWDO gnFeOiNOe o|SOeUi D\UÖüWÖUÖ\RUXP Ecz. Mavi Nursel Gönenç Havanda dövülenler çuklular, yazılı kaynaklarla günümüze ulaşan çeşitli bitkiler arasında delice otunu anestezi amaçlı kullanırlarken, Anadolu darüşşifalarında (Gevher Nesibe Darüşşifası’nda) ameliyatlarda İbn-i Sina metodu ile (şarap, afyon, sarı sabır, adem otu ve hindistan cevizini içeren şurup) anestezi yapılıyordu. Doğanın kıymeti hep bilindi Şifahane yapısının bulunduğu yerde mutlaka bir su kaynağı, akarsu ve doğal olarak hamam, çeşme, şadırvan, havuz gibi su yapıları vardı. Bazen yapı inşa edilmeden önce hamam ve çeşme inşa edilirdi. Mahalle ölçeğindeki yerleşimlerde yer alan külliye, han, kervansaray, darüşşifa, medrese, tekke, külliye, cami gibi yapılarda bir çeşme mutlaka gerekliydi. Çeşme, tuvaletler gibi yapının dışında bir yerde, avluda ya da dış duvar üzerinde, çevredeki halkın kullanımına açık inşa edilirdi ve çoğu kez hayrat niteliğindeydi. Darüş tedavi yön ve hastalık Anadolu tarihinde önemli yer tutan darüşşifalar, bugünün hastaneleri gibi hizmet veriyordu. Bugünün hastaneleri gibi geniş bir kadrosu olan darüşşifalar, sağlığı bozulanlar için derman p oluyordu. y kapısı Derleyen: Ecz. Kadri Çalım Selçuklular döneminde Arapça, Farsça ve Latince yazılmış çok sayıda tıp kitabından pek azı günümüze ulaşmıştır. Buna rağmen, elimizdeki eserlerden yola çıkarak darüşşifalarda tedavi edilen çok sayıda hastalık olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle kırık ve çıkıklar, zehirlenmeler, ateşli hastalıklar, böbrek hastalıkları, iç hastalıklarının yoğun olduğu hemen dikkat çeken ayrıntılar arasında yer alıyor. Ayrıca Sivas vakfiyesinde belirtilen“kehhaller”den göz hastalıklarının, Amasya Bimarhanesi ile ilgili ka- 58 - Şubat-Mart 2014 yıtlarda belirtilen “zincirci”, “güvenlikçi” gibi personelden akıl hastalıklarının yoğunlukla tedavi edildiğini öğreniyoruz. Hekim Sabuncuoğlu’nun Cerrahiyetül Haniye ve Mücerreb-nâme adlı eserlerinden ameliyatların da yapıldığını, dolayısıyla başka hastalıkların da tedavi edildiğini anlıyoruz. Türklerde ruh tababeti müesseselerinin ve akıl hastalıkları tedavilerinin çok eskilerden beri var olduğu zaten biliniyor. Türklerin akıl hastalarına daima şefkat gösteriyorlardı. Bu hastaların ruhlarının kötülüklerden uzak olduğuna ve ahirette sorgulanmayacaklarına inanıyorlardı. Darüşşifada tedavi yöntemleri Anadolu darüşşifalarında eskiden akıl hastalarına müzikle tedavi, telkinle tedavi, “sıcak su” gibi fizik tedavileri, cerrahi müdahaleler ve bitkisel ilaç tertipleri uygulanıyordu. Selçuklular’da hekim, hastanın durumuna göre perhiz verebiliyordu. Hastalık teşhisinde, idrarın rengine, kokusuna bakma, ateşi kontrol etme gibi yöntemler, en fazla kullanılanlardı. Hekimlerin önerisiyle verilen reçeteler, bitkilerin çeşitli karışımlarından oluşan tertipleri kapsıyordu. Sel- Darüşşifadaki diğer yapılar Çeşmenin yanı sıra her darüşşifada mutlaka bir hamam bulunurdu. Hamam, temizlenme gibi hijyen amacından başka, şifahane ve tıp medresesinin ısıtılması ve hastaların ruhsal tedavilerinde de gerekliydi. Havuz ve şadırvan yapının ortasında, açık veya kapalı avluda yer alırdı. Kapalı avlulu medrese ve darüşşifalarda havuzun ışık alması için üst örtüsünde yüksek bir ışıklık konurdu. Yağmur suyunun toplanması ve suyun deviniminin sağlanması için genellikle havuzların ortasına bir şadırvan yapılırdı. Bu şadırvanın etrafında çeşitli biçimlerde (yılan motifli) su kanalları olurdu. Şadırvandaki yılan figürü Bilindiği gibi yılan figürü tıbbın simgesidir. Maristan kelimesinin yılanlık anlamına geldiği düşünüldüğünde, “yılan motifinin” milattan önce kurulan asklepionlardan beri ruhsal tedavi amaçlı kullanıldığı açıktır. Akıl hastaları, Anadolu’da yılan motifinin mutlaka işlendiği maristanlarda ruhi tedavi görürlerdi. Kaynak: Doç. Dr. H. Kadircan Keskinbora, “Mardin Eminüddin Maristanı ve O Dönemdeki Darüşşifalar” Tarif Siz de BROKOLİ sevmeyenlerden misiniz? Çoğu zaman kokusu yüzünden, sık sık da lezzeti geleneksel damak tadımızdan uzak olduğu için pek de rağbet görmeyen brokolinin hakkını teslim edelim. Malzemeler: • Küçük boy bir brokoli • Orta boy bir havuç • Arzu edilen miktarda sarımsak • Bir tane orta boy közlenmiş kırmızı biber • İki tane taze soğan sapı (yeşil kısmı) • Zeytinyağı • Bir limon • Tuz • Karabiber $WJUBNJOJ,WJUBNJOJGPMBU"WJUBNJOJ TFMFOZVN##WJUBNJOMFSJGPTGPS NBHOF[ZVNLBMTJZVNZÆOËOEF ºPL[FOHJOCJSTFC[FPMBOCSPLPMJ JºFSJöJOEFLJBOUJPLTJEBOLJNZBTBMMBS TBZFTJOEFWËDVUEJSFODJOJZËLTFL PSBOEBBSUSS7ËDVEVOLBOTFSZBQD IËDSFMFSMFNËDBEFMFTJOFZBSEND PMVS,BMQIBTUBMLMBSOBLBSùWËDVEV EFTUFLMFSLÆUËLPMFTUFSPMËEËùËSNFZF ZBSENDPMVS-VUFJOJºFSJöJ[FOHJOPMBO CVTFC[FHÆ[TBöMöOEBH˺MFOEJSJS $WJUBNJOJEFQPTVPMBOUB[F TPöBOOZFùJMLTNCFUBLBSPUFO CBLNOEBO[FOHJOEJS÷ºFSJöJOEFLJ BEFOP[JONBEEFTJLBOTVMBOESS ÷ºFSJöJOEFLJTËMGËSZË[ËOEFOCVSVO LBOBMMBSOBºNBZBZBSENDPMVS "ZSDBBOUJCBLUFSJZFMEJSFOGFLTJZPO HFMJùNFTJOJÆOMFNFZFZBSENDES ,BOTVMBOESDJMBºLVMMBOBOMBSOUËN ZFùJMTFC[FMFSJIFLJNMFSJOJOUBWTJZF FUUJöJNJLUBSEBUËLFUNFTJÆOFNMJEJS +az×rlaQ×ę×: Brokoliyi seçerken özellikle tomurcukları açmamış, tamamen yeşil olanları tercih edin. Güzelce yıkadıktan sonra saplarını ayırın. Havucu yıkayıp kazıyın. Dilediğiniz büyüklükte doğrayın. Önceden kaynattığınız suda brokolileri, diri seviyorsanız, üç ile beş dakika arasında haşlayın. Daha yumuşak seviyorsanız çatalınızla kontrol edin, istediğiniz kıvama geldiğinde brokolileri sudan çıkarın ve soğuk sudan geçirin. Bu arada havuçları suya atın ve istediğiniz sertlikte haşlayın. Daha sonra onları da brokolileri koyduğunuz kaba alın. Közleyip kabuklarını soyduğunuz kırmızı biberi arzu ettiğiniz kalınlıkta doğrayın ve brokoli ile havuçların yanına ekleyin. Sos için sarımsakları soyup ezin, bir limonun suyu ve zeytinyağı ile çırpın. Taze soğanların saplarını çok ince kıyın (tercih ediyorsanız rondodan geçirebilirsiniz). Sosunuza ekleyip güzelce çırpmaya devam edin. Tuzunuzu ve karabiberinizi ekleyip bir kez daha çırpın. Daha sonra brokolinizin üzerine döküp iyice harmanlayın. Ağız tadınıza göre hafif haşlanmış karnabahar, çiğ pırasa, rendelenmiş kereviz, veya çok iyi yıkanmış çiğ ıspanak yaprakları ekleyerek reçeteyi zenginleştirebilirsiniz. Sos için sarımsaklı yoğurt da tercih edebilirsiniz. Afiyet olsun. "#$%&WJUBNJOJ BºTOEBO[FOHJOEJS #FUBLBSPUFOEFNJS GPTGPSQPUBTZVN NBHOF[ZVNLËLËSU CBLSLSPNJºFSJS (MJTFNJLJOEFLTJ ZËLTFLUJSøFLFSJºFSJöJ yüzünden diyabet IBTUBMBSOOIFLJNMFSJOJO CFMJSMFEJöJNJLUBSEB UËLFUNFTJÆOFNMJEJS )FSOFLBEBSCVSBEBIBùMBNBO[ salık verildiyse de sebzelerin WJUBNJOEFöFSMFSJOJLPSVNBOO FOLPMBZZPMVCVIBSEB QJùJSNFLUJS#VTBZFEFTFC[FMFSJO JºFSJöJOEFOB[BNJEË[FZEFGBZEB sağlanabilir. Şubat-Mart 2014 - 59 Kitap Taş Devri’nden bu yana sağlıklı beslenmenin temel prensipleri Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın kaleme aldığı Taş Devri Diyeti, insan vücudunun özellikleri ışığında, ona en uygun beslenme modelini sunuyor. Hakiki yiyecekleri yeniden keşfetmek Prof. Dr. Aydın, okurları, sanayileşmenin tuzaklarından biri olan “seri üretilmiş,” “katkı malzemeleriyle zenginleştirilmiş,” “raf ömrü gözetilmiş” yiyecekler yerine “hakiki” yiyeceklerin izinden gitmeye davet ediyor. “Taş Devri Diyeti”nin temel dayanağı da zaten bu “hakiki yiyecekler.” Taş Devri diyeti’nin felsefesi Yaklaşık beş-10 bin yıl önce sona eren Taş Devri’nden bu yana insan genlerinde çok az değişiklik olmasına rağmen çevresel şartlar, özellikle de yiyecekler büyük oranda değişti. Son 50-100 yıl içinde doğal olmayan, işlenmiş ve katkı konulmuş gıdalar aşırı tüketilmeye başladı; taze sebze, meyve ve tencere yemeklerinin tüketiminde ise belirgin bir azalma oldu. İnsanın gen yapısı ve buna bağlı olarak vücudunda gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar doğal olmayan yiyeceklerin tümü ile başa çıkacak yeteneğe sahip değiller. Genler ve yiyecekler arasındaki bu uyumsuzluk hali şişmanlık, diyabet, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, müzmin yorgunluk, kanser ve osteoporoz (kemik erimesi) gibi son yıllarda müthiş artış gösteren çok sayıda müzmin hastalığa neden olur. Bu hastalıklardan korunmak isteyenlerin, beş-10 bin yıl öncesine benzeyen bir diyet uygulaması olumlu sonuçlara yol açar. Taş Devri diyetinde de, herkesin artık bildiği gibi, üç beyaz (tuz, şeker ve un) yasaktır ya da çok azaltılmalıdır. Her yiyecek doğadaki şekline en yakın haliyle tüketilmelidir. Yasaklar haricinde yeme sınırı söz konusu değildir; doyuncaya kadar yiyebilirsiniz. Çiğ yiyecekler toplam diyetin en az yüzde 60’ını oluşturmalıdır. Hiç düşündünüz mü; modern yaşam insanın doğasını nasıl değiştirmiş olabilir? Sanayileşme sürecini sadece sosyoekonomik boyutta değerlendirmek yeterli midir? Pekiyi ya sanayileşme insanın beslenme modelini nasıl etkilemiş olabilir? Sürecin edindirdiği yeni alışkanlıklar, insan sağlığını ne yönde değiştirmeye başlamıştır? Bu ve benzeri soruların ışığında hazırlanan, Hayy Kitap’tan yayımlanan Taş Devri Diyeti ile Prof. Dr. Ahmet Aydın, beslenme konusundaki bilgi kirliliğine bir son veriyor. Doğru beslenme ile ilgili merak edilen her şeye yanıt bulabileceğiniz kitap, okurlara, “beslenme” konusunda daha farklı bakmayı sağlayan, yepyeni bir görüş sunuyor. 60 - Şubat-Mart 2014 Kitapta neler var? Taş Devri diyetinin tüm yönleriyle ele alındığı kitapta, tarih içinde besinlerimizin değişimi ve kronik hastalıklardan tutun da şeker, mısır şurubu ve tatlandırıcının gelişimine, sağlık üzerindeki etkilerine, vejetaryen beslenmeden kronik hastalıklara, ısıtma kaplarından, pişirme şekillerinden beslenme faciasına kadar akla gelebilecek her konu hakkında kapsamlı açıklamalar yer alıyor. Beslenme söz konusu olduğunda “Ne yapacağım?” diye düşünüyorsanız, bu önemli kitabı okuyun. Size ciddi ipuçları vereceğine eminiz. Can dostum Şu köpekleri niye giydirirler, bilmem ki? Siz de bu soruyu soranlardansanız, bu sayfada yanıtını bulacaksınız. Ayrıca genel kanının aksine, hayvanlar da üşür; pek tabii köpekler de… Köpeklerin de kazağa, monta ihtiyacı mı olurmuş demeyin. Zaten biz de moda ikonu gibi bir giyimden bahsetmiyoruz. Ancak yolda kazak giydirilmiş bir köpek gördüğünüzde yargılamadan önce insanla ilk teması kuran hayvanlardan biri olan köpeklerin de can taşıdığını unutmayın. Üstelik yalnızca kış aylarında değil, bahar aylarında da üşüyorlar. Neden ve nasıl mı? Gelin hep birlikte uzmanlara kulak verelim. Soğuk havalarda özel koruma Hayatını bir evcil hayvanla, özellikle de köpekle paylaşanlar gözlemlemişlerdir; havalar soğuduğunda yahut tüylerini tıraş ettirdiğinizde dostunuz mümkün mertebe evin en sıcak köşelerine sığınmaya ve kendini ısıtmaya çalışır. Aynı durum, tıraş edilmemiş olmasına rağmen soğuk havalarda sokaklarda yaşayan, evsiz dostlarımız için de geçerli. Ya birbirlerine sokularak ya da sıcak yerlerde vakit geçirmeye çalışarak kendilerine uygun bir yaşam alanı açmaya uğraşırlar. Bu durumda, sıklıkla, bizimle birlikte yaşayan dostlarımızın boyuna ve cinsine göre, ya evdeki eski kazaklarımızı, tişörtlerimizi onlara giydiririz ya da hemen kendi ellerimizle hoş bir üstlük öreriz yahut dikeriz. Uzman veteriner hekimlerin onayladığı gibi, çok da iyi ederiz. Şayet dostumuzun cinsi, soğuk coğrafyalara özgü değilse, tüyleri, zannettiğimizin aksine onu korumak için yeterli olmaz. Bu durumda, tıpkı bi- zim gibi, onun da bağışıklık sistemi zayıflar ve vücudu hastalıklara açık hale gelir. Hele bir de yaşı ilerlemişse, yaşa bağlı gelişen birtakım hastalıklar tüylerinin kalitesini etkilemişse, üşümemesi için ayrıca bir özen ve şefkat göstermek gerekir. “Tüylü canlılar üşümez” mi zannediyorsunuz? Belki de düşülen en büyük yanılgılardan biri de budur. Uzun ve gür tüylü bir canlının üşümeyeceğine duyulan inanç, muhtemelen, insanın “kürk” algısından kaynaklanır. Oysa gerçek böyle değil. Köpeklerde tüy tabakası, derilerini korur ancak üşümesini önlemez. Kimi köpeklerde çift katmanlı kimilerinde tek katmanlı tüy yapısı vardır. Doğal olarak ciltlerindeki yağ tabakası kalınlığı da buna göre değişir. Bizim gür ve uzun tüylü, kesin üşümez dediğimiz çoğu köpeğin aslında soğuktan etkileniyor olmasının nedeni de budur. Onlar da grip olur Her ne kadar köpekleri etkileyen virüsler insanları etkileyen virüslerden farklıysa da köpekler de grip olur. Aksırır, öksürür, gözleri sulanır, burnu tıkanır, akar. Aman kimse hemen korkmasın, köpeğin gribi size bulaşmayacağı gibi sizin gribiniz de ona bulaşmaz. Ancak bu belirtileri görünce basit bir grip olduğunu düşünüp onu hekimine götürmeyi ihmal etmeyin. Hepsini giydiremeyiz belki ama Özellikle bahçemizde beslediğimiz köpekler, dediğimiz gibi, soğuk coğrafyalara ait ırklardan gelmiyorlarsa ve vücut yapıları onları soğuktan korumaya uygun değilse emin olun kış aylarında üşüyorlar. Dolayısıyla sonbahar ve kış aylarında mutlaka kulübelerinin bakımının yapılması, kulübelerinin içine onları sıcak tutacak battaniyeler, onlara zarar vermeyecek ısıtıcılar koyulması gerekiyor. Evlerinizde küçük ve tüysüz köpekleriniz varsa, boyunlarını sıkmayacak, hareketlerini kısıtlamayacak bir kazak giydirmeniz kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacak. Sokaklarımızda bizimle yaşayan evsiz köpekler için de apartmanlarımızın önlerinde yahut mahallemizin uygun yerlerinde sığınabilecekleri alanlar açabiliriz. Strafordan yahut güçlendirilmiş mukavvadan yapabileceğimiz barınaklar, en azından mevsimlik de olsa hem onları hem de yavrularını koruyabilir. Unutmayın, bir semtin sokaklarında yaşayan hayvanlar sağlıklıysa ve mutluysa o semtte gerçekten iyi insanlar yaşıyor demektir. Kaynak: Bu metin www.petmd.com internet sitesinde yer alan, Do Dogs Need Sweaters in Winter? ve Your Dog and Cold Germ adlı makalelerden derlenmiştir. Şubat-Mart 2014 - 61 Kent-Mekân 5azl Bah ee B er {ølk ùarklar enaS 1a÷RanzSan | k^nberi 1 Mart’ta TİM Show Cente r’da gerçekleştir ilecek konse ri n ilk bölümünd Fazıl Say, dü e nyaca ünlü b estecilerin eserlerini ve kendi bestele rin yorumlayac ak. İkinci bölü i münde ise F Say’ın ünlü şa azıl irlerin ve oza nların şiirlerinden b estelediği “İlk Şarkılar”ı solist Serena d Bağcan’ın yorumuyla zenginleştire rek unutulm az bir konser ve recek. Konserin ikin ci kısmında m Dünyada, Ö üzik severler, mer Hayyam Metin Altıok ’ın Akılla Bir ’un Düşerim Mevsim, Can Konuşmam ve Bu Kekre Yücel’in Sard Oldu, Cema unya’ya Ağıt Çiğdeme, O l Süreya’nın , Pir Sultan A rhan Veli’nin Dört bdal’ın Sord Efkarlanırım Ran’ın Memle um Sarı ve İstanbul’u ketim, Muhy Dinliyorum, iddin Abdal’ı “İlk Şarkılar” Nazım Hikm n İnsan İnsan ı dinleme fırs et adlı şiirlerind a tı bulacaklar. 1 MART / TİM en bestelene Show Cente n r :^múularSan 6ánRel 0nlat øbtanQul M^Selar rnzSe ¬^Ruklara kukla atÛlhebi İstanbul Oyu nca k Müzesi, Fab Castell ile Mar ert ayı süresince masalları kon dünya usunu ele alıy or. Küçük, büyük herke sin çok iyi bild iği masallarla ilg ili dört ile seki arasındaki ço z yaş cuklara farklı bir bakış açısı getirilece ği atölye çalış m 2 Mart günü, “Masallarda yo ası, kâğıt kukla” ad lculuk ıyla gerçekle ştirilecek. Çalışma kapsa mında çocukl ar dünya masallarından seçtikleri kara kterlerin kâğıt kuklalar ını yapacak ve sa yarattıkları ku hnede klaları canlan dıracaklar. Atölye çalışm aları müze ziyaretçilerin e ücretsiz ola cak. Daha fazla bilgi alm ak ve rezervas yaptırmak iç yon in: 0216 359 4 5 50-51 2 MART / İstanb ul 62 - Şubat-Mart 2014 Oyuncak Müz esi İstanbul Mod ern’in kuruluşu nun 10. yılı kapsamında ha zırl ve Çevresinden anan “Komşular-Türkiye Güncel Anlatıla sergi, Türkiye r” başlıklı ile tarihi, siyasa l ve kültürel bağları olan B alkanlar, Kafka sya ve Orta Doğu gibi kom şu coğrafyalar dan günümüz sana tının öncü sana tçılarını bir araya getiriyo r. Küratörlüğün ü Çelenk Bafra Colombo’nun ve Paolo yaptığı, 17 ülke den 35 sanatçının ça lışmalarını ağ ırlayan sergi kapsamında, bölge kültür ve sanatına dair gösterim, per formans, pan el, söyleşi ve atölye çalışm alarından oluşa n kapsamlı bir etkinlik progra mı da sunuyo r. “Tekrarlar mısın?” video programı ise özel bir odad gösteriliyor. a 8 MART’a kada r / İstanbul M odern Vitrin ¬^Ruklara >meVa3zá meVa3zá beeSiren mátWiú tat Çiğnenebilir yumuşak kapsül EFA-POP, içeriğindeki yüksek DHA ile çocukların günlük Omega-3 ihtiyacını karşılamaya yardımcı oluyor. Çiğnenebilir yumuşak kapsül formuyla eğlenceli, meyve aromasıyla lezzetli bir kullanım sağlıyor. Çocukların büyüme ve gelişiminde rol alan en önemli Omega-3 yağ asidi olan DHA, beyin, göz ve sinir sisteminin gelişimine, konsantrasyonun artırılmasına, öğrenme ve problem çözme yeteneğinin gelişmesine yardımcı oluyor. Bağışıklık sisteminin kuvvetlendirilmesini destekliyor. EFA-POP, almış olduğu IFOS Kalite Onayı ile yüksek saflıkta olduğunu ve ağır metal içermediğini kanıtlamış bir ürün olarak tüm çocukların kullanımı için uygundur. Yalnızca eczanelerde satılır. Ha bizSe 3 ekbikbe. Türk Türkiye’nin ilk nanoteknolojik dilaltı sprey vitamini Nano Ditamin3 ile gü günlük D vitamini ihtiyacınızı kolaylıkla karşılamanız mümkün. Dilaltına sıkılan Nano Ditamin3, tek püskürtmede 500 ünite D3 Dilalt vitamini alımını sağlıyor. Nanoteknolojik üretimi ile emilimi yüksek, vitam sprey formu ile de kullanımı son derece kolay. Yalnızca eczanelerde satılır. Yalnız > earken úekeri kim kullanr ki. Sukraloz içerikli, Hermesetas Sucrasweet, şeker tadına en yakın tatlandırıcı olma özelliği taşıyor. Bir tablet Sucrasweet, bir çay kaşığı şekerle aynı tadı veriyor. Diyet yapanlar, formunu korumak isteyenler, diyabet hastaları ve şeker yerine alternatif çözüm arayan herkesin kullanımına uygun olan Hermesetas Sucrasweet, ağızda metalik bir tat bırakmıyor ve diş çürümesine yol açmıyor. Minik tabletleri sayesinde kolay çözünürken, şeffaf ambalajı sayesinde de pratik bir kullanım sağlıyor. Yalnızca eczanelerde satılır. Şubat-Mart 2014 - 63 BULMACA Fotoğraftaki bitki Yaratılış özelliği Dilek belirten iyelik eki Her zaman, Nalan devamlı, sürekli Eski dilde derinlik Etnik Köknara benzeyen bir ağaç türü Uçurum Eski dilde “çocuklar” Uykunun son evresi İşaret, iz Acı, keder, üzüntü Gırnata Her şeyi anlamak isteyen Tanrı’ya eş koşma Mineralojide sarkıt Taht, sedir 3 1 Erkeklere has kromozom İlaç, çare Elçilik uzmanı Ozansı Kakım Vücuttan çıkan tuzlu su Ud çalan kimse Radyoda bir frekans bandı Cezayir sahralarında vaha dizisi Birinci kalite anlamında kullanılan harf Kamer Arka, geri Çok olmayan İki şeyin eş olma hali İnce dantel Eklem kilitlenmesi 6 Bitkilerden elde edilen ilaç Gösteriş, caka Özdemir Asaf’ın bir şiiri Bir yerde oturma, yaşama Fransiyumun simgesi Endonezya’nın plaka işareti İnce, düz metal parçası Hayvan tarağı Potasyumun simgesi 2 İkiyüzlülük Uzak anlamından sözcük Rahatlama ünlemi Umumi Argoda “kadın” Ayın en ince hali Üçüncü tekil şahıs İntikam, Öz kütlenin hınç sembolü 4 Hayvan yiyeceği Bir bağlaç Dışarlık, kırsal yer Uzak anlamından sözcük Kiloamperin kısaltması Bir harf altına konulan işaret Safra Neşeli, keyifli,şen Bir soru sözü İmzalı borç kâğıdı Edinilen şeyler Büyük zoka Yarı memnuniyet ünlemi Sığ, derin olmayan Meşine, plasenta Tazı, av köpeği Madun Niğde’nin bir ilçesi Satrançta bir taş Tavlada iki sayısı Bir renk Kum falı 5 9 Lityumun simgesi Sıkıntı, buhran Kalıtım Bir iskambil oyunu Sıradan, bayağı Alfabenin ilk harfi Uranyumun simgesi Ana miktardan arda kalan Bir binek hayvanı Vilayet Asıl olan, birincil 8 $1$+7$5.(/ú0( 64 Acemi zeybek Zayıf, kuru İhsan, lütuf, kayra 1 10 Müstahkem mevki En kısa zaman dilimi Azotun simgesi 7 Rütbesiz asker 2 3 - Şubat-Mart 2014 4 5 6 7 8 9 10