xı. ulusal ekoloji ve çevre kongresi bildiri özet kitabı
Transkript
xı. ulusal ekoloji ve çevre kongresi bildiri özet kitabı
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ BİLDİRİ ÖZET KİTABI SAMSUN - 2013 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ BİLDİRİ ÖZET KİTABI Basım Tarihi Baskı Adedi Basım Yeri : Eylül 2013 : 266 : Samsun Karaer F. (eds) 2013. XI. Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi Bildiri Özet Kitabı. Doğan Matbaası, Samsun, 266 sf. ii XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KONGRE ONURSAL BAŞKANLARI Prof. Dr. Hüseyin AKAN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü) Prof. Dr. Ayla ÖBER TEMİZEL anısına KONGRE BAŞKANLARI Dr. Fergan KARAER (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Dinçer AYAZ (Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi, Ege Üniversitesi) KONGRE SEKRETERYASI Dr. Hatice KARAER (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Kerim ÇİÇEK (Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi, Ege Üniversitesi) ÇAĞRILI KONUŞMACILAR Prof. Dr. Musa DOĞAN (Ortadoğu Teknik Üniversitesi) Prof. Dr. Okan KÜLKÖYLÜOĞLU (Abant İzzet Baysal Üniversitesi) Doç. Dr. Oğuz ÖZYARAL (Yeni Yüzyıl Üniversitesi) KONGRE DÜZENLEME KURULU Dr. H. Güray KUTBAY (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Kaya Tuncer ÇAĞLAYAN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Mehmet YAKIŞAN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Orhan KURT (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Tohit GÜNEŞ (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Alev HALİKİ UZTAN (Türkiye Biyologlar Derneği, Ege Üniversitesi) Dr. Aykut GÜVENSEN (Türkiye Biyologlar Derneği, Ege Üniversitesi) Dr. Ş. Deniz ENGİN (Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi, Ege Üniversitesi) Dr. Handan GÜNEŞ (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Meltem KUMAŞ (Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi) Arş. Gör. Ayhan SERTKAYA (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Arş. Gör. Burak SÜRMEN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Arş. Gör. Cumhur TÜRK (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Arş. Gör. İlter Kutlu HATİPOĞLU (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Arş. Gör. Nilay ŞENER (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Arş. Gör. Zeynep UZUN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Özlem Özçakır SÜMEN (Ondokuz MayısÜniversitesi) Aydın PEKER (Samsun Bilim Sanat Merkezi ) Emin KARAMAN (X. Su ve Orman Bölge Müdürlüğü) Gamze AKSÖZ (Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi) Necip DALKILIÇ (Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi) Ömer Faruk KARA (Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi) Dr. Öğrencisi Ayla SARIOĞLU SAKA (Öğretmen) (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Dr. Öğrencisi Betül ÖZENLİ (Öğretmen) (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Öğrencisi Hakan YILMAZ (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Öğrencisi Yusuf BAYRAKCI (Ege Üniversitesi) YL Öğrencisi Oğuzkan CUMHURİYET (Ege Üniversitesi) KONGRE BİLİM KURULU Dr. Abdullah HASBENLİ (Gazi Üniversitesi) Dr. Ahmet AKSOY (Erciyes Üniversitesi) Dr. Ahmet ALTINDAĞ (Ankara Üniversitesi) Dr. Ali BİLGİN (Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi) Dr. Ali Kemal AYAN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Ali UZUN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Bahtiyar ÖZTÜRK (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Barbaros ÇETİN (Dokuz Eylül Üniversitesi) Dr. Barış AŞÇI (Ardahan Üniversitesi) Dr. C. Can BİLGİN (Ortadoğu Teknik Üniversitesi) Dr. C. Varol TOK (Onsekiz Mart Üniversitesi) Dr. Cevdet Yılmaz (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Dürdane KOLANKAYA (Hacettepe Üniversitesi) Dr. Ergin HAMZAOĞLU (Gazi Üniversitesi) Dr. Erkan YALÇIN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Erkan TAŞKAVAK (Ege Üniversitesi) Dr. Ferah SAYIM (Ege Üniversitesi) Dr. Füsun UÇAR (Ege Üniversitesi) Dr. Gürcan GÜLERYÜZ (Uludağ Üniversitesi) Dr. Gürsel ERGEN (Ege Üniversitesi) Dr. H. Güray KUTBAY (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. H. İbrahim ZEYBEK (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Haluk KEFELİOĞLU (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Hasan KORKMAZ (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Hasan ÖZÇELİK (Süleyman Demirel Üniversitesi) Dr. Hasan SEVGİLİ (Ordu Üniversitesi) Dr. Hayri Duman (Gazi Üniversitesi) Dr. İskender PARMAKSIZ (Gaziosmanpaşa Üniversitesi) Dr. İsmail KARABOZ (Ege Üniversitesi) Dr. Kani IŞIK (Akdeniz Üniversitesi) Dr. Levent ŞIK (Celal Bayar Üniversitesi) Dr. Mehmet SAĞIROĞLU (Sakarya Üniversitesi) Dr. Murat BİRİCİK (Dicle Üniversitesi) Dr. Mustafa SÖZEN (Bülent Ecevit Üniversitesi) Dr. Nazmi POLAT (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) iv XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Dr. Nilgün BALKAYA (İstanbul Üniversitesi) Dr. Nurtaç OĞLENİ (Sakarya Üniversitesi) Dr. Omca ÇOBANOĞLU (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr. Özcan SEÇMEN (Ege Üniversitesi) Dr. Salih TERZİOĞLU (Karadeniz Teknik Üniversitesi) Dr. Selim Sualp ÇAĞLAR (Hacettepe Üniversitesi) Dr. Sema İŞİSAĞ ÜÇÜNCÜ (Ege Üniversitesi) Dr. Serdar TEZCAN (Ege Üniversitesi) Dr. Sağdan BAŞKAYA (Karadeniz Teknik Üniversitesi) Dr. Şeref SOYLU (Sakarya Üniversitesi) Dr. Yüksel COŞKUN (Dicle Üniversitesi) Dr. Zeki AYTAÇ (Gazi Üniversitesi) SPONSORLAR Molgen Biyoteknoloji Laboratuar Malzemeleri San. Ve Tic. Ltd. Şti. Eko Zon Halk Sağlığı ve Çevre Danışmanlığı Kudret Göz Hastanesi v XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Prof. Dr. Ayla ÖBER TEMİZER Kimdir? E.Ü. Fen Fak. Biyoloji Böl. Zooloji Anabilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi 20 Temmuz 1945’te İzmir’de doğmuştur. 1965’te İzmir Kız Lisesi’nden ve 1969’da Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Tabii İlimler Bölümü’nden mezun olmuştur. Mezuniyetinden sonra aynı bölümde ilk dört yıl teknik asistan kadrosunda yüksek lisansını da tamamlayıp doktoraya başladıktan sonra 1973 yılında akademik kadroya geçmiştir. 1977 yılında kazandığı DAAD bursu ile gittiği Almanya Köln Üniversitesi’nde doktora çalışmalarına devam etmiştir. 1980 yılında yine Zooloji Anabilim Dalı’nda doktorasını tamamlamıştır. 1986’da yardımcı doçent, 1989’da doçent ve 1998’de profesör olarak akademik yaşamına devam etmiştir. Birçok idari, akademik ve mesleki görevlerde bulunmuştur. Sitoloji, Hayvan Morfolojisi ve Anatomisi alanlarında uzman olup, bilimsel dergilerde 21 adet makalesi, ulusal ve uluslararası toplantılarda sunulmuş 9 adet bildirisi, tamamlanmış 6 adet projesi, yöneterek sonuçlandırdığı 5 adet yüksek lisans, 2 adet de doktora tezi bulunmaktadır. Uzmanlık alanlarıyla ilgili olarak 3 adet teksir, 2. ve 3. baskıları çıkan 5 adet kitap bilime kazandırmıştır. Dört yıllık öğrencilik yaşamı da dahil olmak üzere yaklaşık 45 yıllık üniversite çalışma yaşamında sonra 2010 yılının Mart ayında emekli olmuştur. vi XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Ailesinde birçok erken ölümü de bu camiada yaşamıştır. 1993’te eşinin ölümünün ardından onu öncelikle biricik kızı Güher ve daha sonra hasta iken bile ona ders yapabilme gücünü veren öğrencileriyle arasında oluşan bağ hep ayakta tutmuştur. Her anneanne de olduğu gibi Ioanna Ayla ve Vania Deniz isimli dünya tatlısı torunları ile hayatına neşe ve mutluluk gelmiştir. Sanatçı ruhlu duyarlı insan Prof. Dr. Ayla Öber’in resimle ilgisi 1996 yılında başlamış, pastel, yağlı boya ve karakalem çalışmalar yapmıştır. 2004’ten bu yana da kendi geliştirdiği karakalem stilinde biyolojiden seçtiği örnekleri gönül gözüyle ele alıp çalışmıştır. Smyrna Bilim ve Sanat Platformu kurucularından ve aktif üyelerindendir. Ayrıca fotoğrafçılıkla da uğramış ve bütün bu çalışmalarını 5 kişisel, biri Sakız Adası’nda olmak üzere 10 karma sergiyle sevdikleri ve sevenleriyle paylaşmıştır. Sanatçı ruhunu ayrıca 2. baskısı çıkan Körfeze Veda ve Yıllara Uzanan Yollar isimli 2 şiir kitabı ile de bir kez daha kanıtlamıştır. Şiirlerinin içinde bestelenerek Türk Sanat Müziği şarkısı olarak dinleyiciye ulaşanları da bulunmaktadır. Kızı Güher'e ithaf ettiği Körfeze Veda şiir kitabının önsözünde, "Ressam olmadan resim yapmak, edebiyatçı olmadan şiir yazmak ve bunları sergilemek ya da yayınlamak kuşkusuz bunu gereğince yapanlar tarafından yadırganıyordur. Ama ben sevgili öğrencilerime meslekleri dışında bir uğraşları da olmasının, yaşamlarının bir döneminde çok önemli olabileceğini göstermek için yaptıklarımın yadırganmamasını diliyorum" diyerek aslında hem mütevazılığını hem de çok yönlülüğünü göstermektedir. Prof. Dr. Ayla Öber 26 Mart 2012 tarihinde vefat etmiştir. vii XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Çağrılı Konuşmacı: Prof. Dr. Musa DOĞAN ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretm Üyesi doganm@metu.edu.tr İlköğretimini Samsun’da tamlayan Sn. Doğan Orta Öğretiminin ilk iki yılını 1970-1972 yılları arsında Perşembe Öğretmen Lisesinde ve akabinde son sınıfını 1973 yılında Ankar Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesinde tamamlamıştır. 1977 Yılında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulundan mezun olan Sn. Doğan, Türk Eğitim Vakfı tarafından verilen Hikmet Birand Bursu ile gittiği Edinburgh Üniversitesinden 1978 yılında Yüksek lisans ve 1982 yılında ise doktora derecelerini almıştır. Yurda dönüşünde 1983 yılında ODTÜ ‘de göreve başlamış, 1986 yılında Doçent ve 1992 yılında Profesör olarak atanmıştır. A.B.D, Japonya ve Avrupa’da bulunan çeşitli üniversite ve araştırma kurumlarında TÜBİTAK NATO, Sibbalt Trust ve British Counsil bursları ile post doktora yapan Sn. Doğan bölüm başkanlığı, dekanlık, rektör yardımcılığı, Üniversiteler Arası Kurul üyeliği, TÜBİTAK Temel Bilimler Grubu üyeliği görevlerinde bulunmuştur. Bu görevlerin yanında DPT ve MEB tarfından yürütülen Dünya Bankası ve Avrupa Birliğince desteklenen çeşitli projelerde danışmanlık görevi yapmıştır. Sn. Doğan’ın Bitki Sistematiği, Bitki Çeşitliliğinin Ekolojik Modellemesi, Sitotaksonomi ve Bitki Morfoloji-Anatomisi konularında uluslararası ve ulusal dergilerde yayınlanmış çok sayıda bilimsel makalesi, kitapları ve tercüme edilmiş bazı eserlerde bölümleri bulunmaktadır. International Association for Plant Taxonomists ve The American Society of Plant Taxonomists vb. çeşitli uluslararası mesleki kuruluşların üyelikleri bulunan Sn.Prof. Doğan evli ve iki çocuk babasıdır. viii XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BİTKİ ÇEŞİTLİLİĞİNİN ANLAŞILMASI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KULLANIMINDA EKOLOJİK VERİLERİN ÖNEMİ Musa DOĞAN ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyolojik Bilimler Bölümü Ankara Özet Bu tebliğde, ülkemizdeki bitki çeşitlililğinin anlaşılması ve etkin korunmasında ekolojik verilerin önemi ülkemizde son dönemde yapılmış bazı güncel revizyon çalışmaları tabanında açıklanmıştır. Esas olarak, sistematik analizlerin gerek gruplandırma ve gerekse belli grupların isimlendirilmek suretiyle taksonomik kategorilere oturtulması işlemleri aşamalarında ekolojik verilerin önemi büyüktür. Sistematik analizlerde kullanılan sistematik veriler ya bitkinin kendisinden elde edilmekte ya da bitki-ekolojik ortam etkileşiminden ortaya çıkmaktadır. Her bir taksonun yetiştiği habitat, iklim bölgesi, anakaya çeşidi ve toprak tipi, rakım, çiçeklenme zamanı, tozlaşma sendromu ve bitki birliği tipi ilgili taksononun karekterizasyonu bakımından önemlidir. Güncel çalışmlarda sekans analizlerine dayalı olarak ortaya konulmuş filogenetik ağaçların doğrulanması ve zaman skalasının ortaya konularak ilgili grubun zaman içerisindeki gelişiminin anlaşılması ve buna göre sınıflandırmanın ortaya konulması açısındanda ekolojik verilerin önemi büyüktür. Koruma biyolojisi teknikleri kullanılmak suretiyle ilgili bitki çeşitliliğinin sürdürülebilirliği için koruma alanlarının belirlenmesi, taksonların IUCN tehdit kategorilerinin ortaya konulması ve ekosistemlerin Coğrafik Bilgi Sistemi (GIS) yöntemi ile modellenmesi ve izlenmesinde ekolojik veriler önem arz etmektedir. Bitkisel çeşitliliğin modellenmesi çalışmalarında taksonların yayılışı ve biyolojik çeşitlilik indeks değerlerinin ekolojik parametrelerle ilişkilendirilmesi ile uydu görüntüleri okunabilir hale gelmekte ve bu sayede çeşitliliğin zaman içerisindeki gidişatı izlenebilmektedir. Öyle ise, mevcut bitki çeşitliliğinin içinde bulunduğu ortamın ekolojisi ile birbirinden ayrılmayan bir bütün olduğunu belirtmekte yarar vardır. ix XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Çağrılı Konuşmacı: Prof. Dr. Okan KÜLKÖYLÜOĞLU Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü. Gölköy 14280 Bolu, Türkiye. e-posta: kulkoyluoglu_o@ibu.edu.tr, okulko@hotmail.com, okankul@gmail.com. Web adresi: kulkoyluoglu_o.web.ibu.edu.tr 1965 yılında Küçükçekmece, İstanbul doğumludur. 1991 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünden mezun olmuş ve 1992-1993 döneminde Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile Amerika Birleşik Devletlerine gitmiştir. 1994 yılında Çevre Bilimleri (Environmental Sciences) dalında Kaliforniya Devlet Üniversitesi, Fullerton’dan (California State University, Fullerton) yüksek lisans programını başarıyla bitirerek 1995 yılı başında Nevada (Reno) Üniversitesinde (University of Nevada, Reno), Ekoloji, Evrim, Koruma Biyolojisi (Ecology, Evolution, Conservation Biyology) doktora programına kabul edilmiştir. Burada dört sene Dr. Gary L. Vinyard (1949-1998) ile çalışmış ve 1999 yılında Türkiye’ye dönmüştür. Halen Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi-Biyoloji Bölümünde Hidrobiyoloji Anabilim Dalı başkanı olarak görev yapmaktadır. Ezbercilikten ve taklitçilikten uzak, yenilikçi, üretken, özgün ve kaliteli bilimsel eğitimin önemine inanmaktadır. Çevremizde bulunan bütün canlı ve cansız doğal zenginliklerin korunması ve bunların gelecek nesillere aktarılması doğrultusunda yapılan her türlü bilimsel etkinlik, çalışma ve düşünceyi desteklemektedir. Kendisi her türlü sucul ortamda yaşayabilen omurgasız hayvanlar grubundan Ostrakoda (Crustacea) üzerinde uzmandır. Literatüre kazandırdığı birçok yeni cins ve tür sahibidir. Bu çalışmalarının ürünü olarak gerek yurtiçi ve gerekse de yurtdışında yayımlanmış, sunulmuş, eğitimi verilmiş seminer ve konferans gibi 500’den fazla etkinlikte görev almıştır. 1998 senesinde literatüre kazandırdığı bir model (Ostracod Watch Model) Ostrakod Saat Modeli türlerin mevsimsel dağılımını şekilsel olarak gösteren bir modeldir. Yine 2006 senesinde, (Pseudorichness) Sahte Zenginlik adlı kavramı ilk kez literatüre tanıştıran kişidir. Bu kavrama göre bir ortamda bulunan yaygın olan (kozmopolit) ve olmayan nadir türler arasındaki orana göre o ortamın sadece kantitatif değil aynı zamanda kalitatif önemi ve değeri tespit edilebilir. 2006 senesinde yine uluslar arası bir konferansta ilk kez sunduğu (Cosmoecious species) (Yaygın-dağılımlı tür) kavramıyla dikkat çekmiştir. Bu yaklaşıma göre hem kozmopolit hem de ekolojik toleransı geniş olan türlerin yaşama şanslarının daha fazla olabileceğini ve bunların su kalitesi ve söz konusu ortamın biyolojik çeşitliliğini belirlemede gösterge tür x XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN olarak kullanılabileceği yaklaşımını kazandırmıştır. Prof. Dr. Okan Külköylüoğlu “Çevre ve Çevre: insan-doğa ilişkisi” adlı Türkçe basılan kitabın sahibidir. Sayın Külköylüoğlu şimdiye kadar 24 farklı ders vermiştir. Yurtdışı ve yurtiçinde 26 farklı dergi ve kuruluşta Editör Listesinde bulunmakta ve/veya hakemlik yapmaktadır. Son 15 yıldır başta Bolu ve çevresindeki doğal alanların korunması ve yaşatılması için mücadele etmektedir. Buna en güzel örneklerden birisi Abant Gölü Tabiat Parkı’nda verdiği mücadele yurtiçi ve yurtdışı basında da ses getirmektedir. Kurucuları arasında bulunduğu Limnoloji Derneği başkanlığını 2008 yılından bu yana yürütmektedir. Uzmanlık alanı dışında arkeoloji, tarih ve kültürel çalışmalara da ilgisi vardır. Evli, Poyraz ve Uras adlı iki oğlu vardır. İngilizce bilmektedir. xi XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EKOLOJİ VE ÇEVRE (KORUMA) BİYOLOJİSİ: NEREDE, NASIL, NEDEN ÇALIŞMALIYIZ? Okan KÜLKÖYLÜOĞLU Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 14280 BOLU, okankul@gmail.com Özet Çalışma konuları bakımından kökeni 2000-3000 yıl öncesine kadar uzanan Ekoloji bilimi 1915 yılında (British Ecological Society) Biyoloji’den ayrılmış ve ayrı bir bilim dalı olarak kabul edilmiştir. Öte yandan ondan çok daha genç bir bilim dalı olan Çevre (Koruma) Biyolojisi ise 1940’lı yıllardan sonra doğa ve çevreye verilen tahribata karşı doğan ve bir “Tepki” bilimidir. Her iki bilim dalının ortak çalışma konuları olmasına rağmen temel olarak ayrılmış amaç ve konuları vardır. Örneğin, Ekoloji ise canlı-cansız bütün varlıklar arasındaki işleyişin neden ve sonuçlarıyla ilgilenir, genellikle de doğrudan çözüm arayışına girmezken Çevre Biyolojisi bilim dalı yapısal olarak çevremizdeki canlı ve cansız varlıklar üzerindeki etkilerin nedenini ve olası çözümlerini konusu içine alır ve öncelikle ve özellikle ‘çevre ve insan’ ilişkisini inceler. Ekolojide odak noktası insan değildir fakat insan-doğa ilişkisi ilgi alanlarındandır. Ekolojide çalışma alanı içinde açık ve kesin bir biçimde belirlenmiş değer yargısı yokken, Çevre (Koruma) biyolojisi yargılar ve değerler üzerinden doğayı değerlendirir. Buna göre doğanın içsel (doğal, esasi) “bir şeyin sonu kendiliğinden olur” ve kullanım (faydacıl) “bir şeyin sonu bir diğerinin başlangıcıdır” değerleri vardır. Bu ve bunun gibi farklar her iki bilim dalının çalışma alanlarını ayırdığı gibi, sınırlarını da az çok belirler. Gerek ekoloji ve gerekse çevre kavramlarının iyi anlaşılması için her iki bilim dalı hakkında temel eğitimini iyi bir şekilde verilmesi-alınması ve uygulanması gerekir. Her bilim alanında olduğu gibi çalışmalarımız her zaman titiz ve dikkatli olmalı, duygusallığa yer vermeyen objektif, doğayı koruyucu ve doğayı anlamaya yönelik olmalı. Çalışmalarımız yeni Hipotez(ler) üretebilmeli, tekrardan çok yeni yaklaşımlar çıkartabilmeli yeni görüşler sunabilmeli. Her iki bilim dalının ortak objesi olan ve en az tür seviyesinde taksonomi ve sistematik uygulanmalı, istatistik kullanılmalı, yeterince sayısal veri toplanmalı, farklı disiplinlerle ortak çalışmalara mutlak yer verilmeli. Bütün bunları 1) Biyoçeşitliliği ve genetik yapıyı korumak, 2) İlişkiler bütünlüğünü anlayabilmek, 3) Geçmişi günümüze, günümüzü de geçmişe bağlamak ve böylece geçmişi geleceğe ilişkilendirmek, 4) Çareler ve olasılıkları arttırmak, 5) Yaşama şansını artırmak ve 6) Olası önlemleri önceden kestirmek için yapmalıyız. Bu amaçlarla “Zor veya kolay diye ayırmadan her yerde” çalışmalıyız. Mağara, sıcak su, yalaklar, kaynak suları, kumullar, dağ tepeleri, ağaç kovukları, yarı çöl (kurak) alanlar, haliç, sulak (bataklık) alanlar, çayır ve meralar, ekotonlar, yaprak üstü/altı, HİS ve HES’ler ve benzeri alanlar/habitatlar ülkemizde çalışılmayı bekleyen önemli alanlardır. Halen (ve gelecekte) her iki bilim dalından türetilmiş birçok yan dal ortaya çıkmıştır. Ekolojiden Atomik, Galaktik, Küresel, Şehir, Fizyolojik, Moleküler, Ekonomik ekoloji gibi farklı yan dallar doğarken, Çevre (Koruma) Biyolojisi Çevre Mühendisliği, Çevre Denetçisi, Çevre Danışmanlığı gibi daha çok yönetimsel alanların doğmasına neden olmaktadır. Buda her iki bilim dalı içinde ayrı uzmanlık (iklim bilimci gibi) alanları xii XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN demektir. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada bir ekolog “55 yaşlarında, erkek, komünite ve ekosistemler üzerinde arazide gözlem ve deneye dayanan çalışmalar yapan ve bu çalışmalarından uzmanlık düzeyinde beklentisi olan kişi” olarak tanımlanırken, 20 sene önce bu tanım 38 yaşlarında erkek ve sucul sistemlerle çalışan profesör ünvanlı kişi olarak tanımlanırdı. Ülkemizde ise bir derginin 1991 yılından bu yana yayımladığı 755 yayına dayanarak 1231 erkek yazara göre 453 bayan yazarın yayımlarda ismi geçmiştir. Buna göre erkeklerin ekoloji ile ilgili çalışmalara daha fazla ağırlık verdiği görülmektedir. Ancak bu yayınların sadece %43 kadarı ekoloji ve çevre ili ilgili çalışmalardır. Bu durumda ekoloji ve çevre bilimi çalışmaları iç içe algılanmakta ve bu iki ayrı bilim dalının aynı kavram altındaymış gibi yanlış bir algı doğduğu görülmektedir. Her iki bilim alanı için mağara, yalaklar ve sıcak su kaynaklarında yaptığımız çalışmaları karşılaştırmak olasıdır. Anahtar Sözcükler: Ekoloji, Çevre, Koruma Biyolojisi, Mağara, Yalaklar, Sıcak su xiii XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Çağrılı Konuşmacı: Doç. Dr. Oğuz ÖZYARAL Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Okulu, oguz.ozyaral@yeniyuzyil.edu.tr İstanbul, 22 Temmuz 1956 doğumludur. Lisan Eğitimini 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde yapmıştır. İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsünde 1988 yılında “İşletme İktisadı İhtisası Sertifika Programını” tamamlamıştır. Mikrobiyoloji alanında Yüksek lisansını, 1989 yılında Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Mikrobiyoloji Anabilim Dalında tamamlamış ve Hollanda Kraliyet Akademileri CBS Enstitüsü tarafından yüksek başarı ile onurlandırılmıştır. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Yönetimi ve Organizasyonu Bölümünde Hastane ve Sağlık Kuruluşları Yönetiminde tezsiz yüksek lisans ve ayni yıl İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalında ise Doktora çalışmalarını tamamlamıştır. YÖK tarafından 2012 nisan ayında üniversite Sağlık Bilimleri Mikrobiyoloji Temel alanı Mikoloji alt alanında Doçentliğine yükseltilmiştir. Ulusal ve Uluslararası platformlarda yayımlanan 285 bilimsel çalışma ve makalesi, 16 adet kitapta bölüm ve düzenleme çalışması ve 1 adet İngilizce, 3 adet Türkçe basılı kitabı bulunmaktadır. Sektörel ve akademik olarak çalışma alanları Mikrobiyoloji, Çevre Sağlığı, İş ve İşçi Sağlığı, Eğitim ve İletişim Becerileri, Hastane ve Sağlık Kurumlarında Yönetsel Çalışmalar ve Halk Sağlığı konuları üzerinedir. TC. Sağlık Bakanlığı adına 2005– 2007 yılları arasında AB projeleri dâhilinde üst düzey usta eğitmen, 2008 yılında ise eğitim danışmanı olarak görev almıştır. Bugüne kadar toplam Uluslararası destekli 18 projede görev yapmıştır. Türkçe ve İngilizce olarak sağlık ve sosyal bilimler çerçevesinde toplam 14 lisans, 13 lisans sonrası hizmet içi bilgi artırımı programı ve 9 lisansüstü olmak üzere toplamda 36 programda dersler vermiştir. Davetli ve akademik amaçlı ulusal ve uluslararası arenelarda toplam 220 konferans vermiştir. Son iki yıl içersinde 2012 ve 2013 yılları içersinde görsel medyada sosyal ve akademik içerikli temelde sağlık ağırlıklı 127 TV pogramı ile 45 radyo programının konuğu olmuş ve ayrıca ulusal tv kanallarında 42 haber programında bilgiler vermiş, internet üzerinden yayımlanan toplamda 408 ayrı web. portalında halk sağlığını ilgilendiren konular üzerine haberlerde yer almıştır. Halen doçent ünvanı ile çalışmakta olduğu Yeni Yüzyıl Üniversitesinin kurucu öğretim üyelerindendir. Bugüne kadar “Üniversite Öğrenci Dekanlığı” ve “Sağlık Hizmetleri MYO Müdürlüğü”, “Eczacılık Fakültesi Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı başkanlığı” ile “Ders, Derslik, Eğitim Planlama ve Etkinlikler Koordinatörü” olarak çeşitli idari görevlerde bulunmuştur. YYÜ SHMYO Müdürü, üniversite senato üyesi, Eczacılık Fakültesi Yönetim Kurulu ve Fakülte Kurulu üyesi ve aynı zamanda Yeni Yüzyıl Üniversitesinin YÖK nezninde Üniversite Eğitim Koordinatörü olarak görev yapmaktadır. xiv XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SÜRDÜRÜLEBİLİR EKO-YAŞAM TARZI İÇİN 4+1 G Oğuz ÖZYARAL Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Okulu Özet Çalışmamızın temel amacı, dünün ihitiyaçlarının bugünün, bugünün ihtiyaçlarının ise yarının sorunları olarak sürekli karşımızda durmasının temel unsurlarını ve gerek tetikleyici, gerekse karıştıcı faktörlerini masaya yatırmak, tartışmak ve gereken farkındalığı yaratabilmektir. Çağlar boyu insan oğlunu ihitiyaçaları ve onalara aranan çözüm yolları ekosisteme zarar vermeden 1900’lerin başına kadar gelebilmiştir. Ancak teknolojinin hayatımıza girmesi, yaşama hız kazandırması ve egolar ekosistemi yıkmaya yönelmiştir. İnsan egolarının ekosistemi kullanırken kendi ihitiyaçlarına yönlenmesi ve yarattığı yıkım yeni bir yaşam tarzını ortaya koymuştur. Ekosistem bir döngü olmak çıkartılmış insanın yönettiği ikinci doğaya dönüşmüş ekosistem artık bir egosistem olmuştur. Son yıllarda yeşil yaşam, yeşili koru, doğaya saygı, eko yaşam adı altında yarını koruyabilmek için yüzlerce Sivil Toplum Kuruluşu neredeyse her gün onlarca planlama çalışmaları yürütmektedir. Günümüzde doğal kaynakların kullanımı, gıda politikasının oluşumu ve gıda üretimi, endüstriyel çıktılar, son yüzyılda çığ gibi büyüyen atık ve çöp dağlarının yanı sıra aritmetik olarak artan dünya nüfusun yarattığı kalabalık. Durdurulamaz bir hızla değişen yaşam tarzı, kentleşen dünya İnsanoğlunun yaptığı yollar, binalar tüm bu hız ve arkasındaki gizli kaotik gelişim, nasıl bir dengeye getirilebilir. Yüzyıl öncesinin doğal yaşamı bugün bizim kontrolümüzden de çıkmış bir “ikinci doğa” kavramı gerçeği yaratılmıştır. Nedir bu kavram?, neler yapmalıyız? Bu çalışmamızın temeli oluşturan ve ekosistemi korumaya yönelik eko-yaşam tarzını sürdürülebilir şekilde yürütebilmek için [4+1G] kavramını benimseyebilmek ve elbette benimsetmeye çalışmak ve farkındalığı yaratmak gerekmektedir. Ekosistemi bir çöp yığını olmaktan uzaklaştırmak, günümüz endüstriyel üretim hızının çıktılarını kontrol edebilmek, artık bir ulusaşırı politika olarak ele alınması şart olmuş olan gıda ihitiyacını anlayabilmek için [4+1G] i tartışmamız, onunla tanışmamız ve bir “eko yaşam tarzı” yaratmamız gerekmektedir. Bu kavramın dört ana başlığını {[G.1] “Geri dönüştür”}, {[G.2] “Geri kullan”-(farklı bir amaç için yeniden tekrar kullan)}, {[G.3] “Gerile” (ihtiyacın kadar al, gereksiz fazla tüketim yapma)}, {[G.4] “Geri Çevir” (ihtiyacı değilse alma, reddet)} oluşturmaktadır, ancak bütün bunları yapmayı son [+1G] kavramını gereksinilmektedir oda {“Görev Edin” (kendine sorumluluk kazandır)} ile tüm yapılmak istenileni sürdürülebilir hale getirebilmekle mümkün olabilmektedir. Küreselleşmenin hızı aniden küçülen dünyada dünya devi şirketlerin sosyal sorumluluk projeleri, devletlerin uluslararası anlaşmaları, yerel yönetimlerin tomlum adına yaptığı projeler ve herkezin kendi sorumluğu sonuç biz yapmıyoruz ve/veya ben yapmadım cümlesi, dönüp sormalımız gereken soru; biz yapmıyoruz o zaman kim bu dünyayı bu kadar kötü kullanıyor. Anahtar Sözcükler: Sürdürülebilirlik, ekosistem, egosistem, eko yaşam tarzı, geri dönüşüm, xv XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN İÇİNDEKİLER Sayfa SÖZLÜ BİLDİRİ ÖZETLERİ .............................................................................................................................................................................. AKŞEHİR VE ÇEVRESİNİN EKOTURİZM AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ .........................................................................................1 TROL BALIKÇILIĞININ ÖNEMİ VE EKOSİSTEME ETKİLERİ ...........................................................................................................................2 ÜLKEMİZDE ÇED SÜRECİ GEREKLİ OLAN PROJELERDEKİ DEĞİŞİMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ............................................3 ÖMERLİ BARAJ GÖLÜ (İSTANBUL) SU KALİTESİ DURUMUNUN İNCELENMESİ ..................................................................................4 TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR EPİFİTİK BRYOFİT BİRLİĞİ (PYLAISIETUM POLYANTHAE) .......................................................................5 TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR EPİFİTİK BRYOFİT BİRLİĞİ (SYNTRICHIETUM PAPILLOSAE) .....................................................................6 TİPİTOP VE ARKADAŞLARI İLE TOPRAĞI TANIYORUZ 4: ÇOCUKLARLA TOPRAĞI TANIMA SERÜVENİ..................................7 TEKNİK BİLİMLERDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ EĞİTİMİNİN ÖNEMİ ....................................................................................................8 DOĞA TARİHİ MÜZELERİ VE EKOLOJİ BİLİNCİ ...................................................................................................................................................9 BATMAN BARAJ GÖLÜ’NÜN TROFİK DURUMUNUN BELİRLENMESİ ..................................................................................................... 10 AMELİYATHANEDEKİ KİMYASALLAR .................................................................................................................................................................. 11 TIBBİ ATIKLARIN YAKILMASI VE “DİOKSİNLER VE FURANLAR” ............................................................................................................ 13 EKOSİSTEMDEKİ DEĞİŞİKLİKLER ÇOCUKLARIN YAŞAMLARINI OLUMSUZ ETKİLİYOR MU? .................................................... 14 ULAŞIMDA ENERJİ TASARRUFU FARKINDALIK DÜZEYİ VE ÇEVREYE ETKİLERİ ............................................................................ 15 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK, ÇEVRE BİLİNCİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA BAĞLAMINDA İŞLETMELERİN SORUMLULUKLARI ...................................................................................................................................................................... 16 ÇEVRE OLGUSUNUN KURULUŞLARIN İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİ ÜZERİNE YAPMIŞ OLDUĞU ETKİLER ............. 17 ÇEVRE SORUNLARI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA: GÜNÜMÜZDEKİ VE GELECEKTEKİ OLASI ÇEVRE SORUNLARININ SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÜZERİNE ETKİLERİ ..................................................................................................... 18 ÇEVRE YÖNETİMİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÜZERİNE BİR İNCELEME ............................................................................... 19 İNSAN VE EKOLOJİK SAĞLIK AÇISINDAN EKO-ECZACI ................................................................................................................................ 20 KARBON AYAK İZİ.......................................................................................................................................................................................................... 21 TIBBİ ATIK YÖNETİMİ ÜZERİNE BİR DERLEME .............................................................................................................................................. 22 TURİZM SEKTÖRÜNDEN HİZMET ALANLAR AÇISINDAN ÇEVRE, ÇEVRESEL DUYARLILIK VE SAĞLIKLI ÇEVRE ANLAYIŞI ÜZERİNE BİR İNCELEME ....................................................................................................................................................................... 23 ÇEVRE SORUNLARINDA ULUSLARARASI YAKLAŞIMLAR ........................................................................................................................... 24 SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMADA MÜLKİYET, GELİŞTİRME VE KAYNAK ÇATIŞMASI .................................................................. 25 İLAÇLAR VE EKOFARMAKOLOJİK RİSKLERİ ..................................................................................................................................................... 26 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN RADYASYON KAYNAKLARI HAKKINDAKİ BİLGİ DÜZEYLERİ: KATMANLANDIRILMIŞ RANDOMİZE ÇALIŞMA................................................................................................................................................ 27 MÜHENDİSLİK ALANLARINDA ÇALIŞAN YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİLERİNDE YAŞLI ÇEVRESİ ALGISI ................................ 28 ÇOCUK GELİŞİMİNDE EKOLOJİK YÖNDEN OYUNUN, OYUN ARAÇ VE ALANLARININ YERİ, ÖNEMİ ........................................ 29 SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA:TÜRKİYE VAKASI ........................................................................................................................................... 30 EKOECZACILIK ................................................................................................................................................................................................................ 31 EKOFARMAKOLOJİ VE ANTİBİYOTİK DİRENCİ ................................................................................................................................................ 32 xviii XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Sayfa RADYOAKTİVİTE İLE ÇALIŞILAN ORTAMDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ AÇISINDAN MEVCUT RİSKLERİN ANALİZ EDİLMESİ .......................................................................................................................................................................................................... 33 BESİ ORTAMI BİLEŞİMİNİN AMSONIA ORIENTALIS DECNE.‘NİN IN VİTRO ÇOĞALTIMINA ETKİSİ .......................................... 34 ILGAZ DAĞI YABAN HAYATI GELİŞTİRME SAHASINDA YAPILAN YABAN HAYATI ENVANTER ÇALIŞMALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ........................................................................................................................................................... 35 EKOLOJİ VE ÇEVRE AÇİSİNDAN KOMPAKT KENT KAVRAMI VE UYGULAMA ÖRNEKLERİ .......................................................... 36 BİFENTRİNİN GENOTOKSİSİTESİNE KARŞI DOĞAL KORUNMA: SEMİZOTU (PORTULACA OLERACEA L.) ........................... 37 FARKLI SİYANOBAKTERİLERİN METABOLİK AKTİVİTELERİ ÜZERİNE FE (III) ETKİSİ ............................................................... 38 NEONİKOTİNOİDLERİN KRONİK TOKSİSİTESİ İLE ÖMÜR UZUNLUĞU ARASINDAKİ İLİŞKİ ..................................................... 39 AFİT-KARINCA İLİŞKİLERİNİN EKOLOJİK SÜREÇLER AÇISINDAN ÖNEMİ.......................................................................................... 40 YÜKSEKLİK İLE DÜZCE İLİNDEKİ OSTRAKODA (CRUSTACEA) TÜRLERİNİN BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK VE EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN BELİRLENMESİ ........................................................................................................ 41 EKOLOJİK BOZULMALAR VE EKOLOJİK RESTORASYON METOTLARI ................................................................................................... 42 DERİN ALKALİN BİR GÖLÜN (HAZAR GÖLÜ, ELAZIĞ) EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ ............................................................................... 43 BURDUR BÖLGESİ OSTRAKOD’LARININ (CRUSTACEA) DAĞILIMI VE EKOLOJİSİ ........................................................................... 44 SUCUL MAĞARA OSTRAKOD’LARININ EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ VE GÜNCEL DAĞILIMLARI ...................................................... 45 SOLUCAN (EISENIA FETIDA SAVIGNY 1826) GÜBRESİNİN KUŞBURNU (ROSA CANINA L.) FİDELERİNİN GELİŞİMİNE ETKİLERİ ................................................................................................................................................................................................. 46 ENGELLİ BİREYLERİN YAŞAM ALANLARINDAN”BÜYÜKADA” ................................................................................................................. 47 ÇEVREYE ENGELE RUHSAT VERME! ..................................................................................................................................................................... 48 GÜL VADİSİ PROJESİNDE BİTKİSEL TASARIMLAR ......................................................................................................................................... 49 ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRESEL FARKINDALIKLARININ BELİRLENMESİ ............................................................................. 50 SULAMA SUYU ÖRNEKLERİNDE BELİRLENEN BAZI MAKRO VE MİKRO ELEMENTLERİN ÇEVRE KİRLİLİĞİ AÇISINDAN İKİ FARKLI DÖNEMDEKİ DEĞİŞİM SEYRİ: KIRKLARELİ İLİ ÖRNEĞİ............................................................................ 51 “EKOLOJİNİN TEMEL İLKELERİ” (E. U. ODUM VE G. W. BARRET) KİTABI HAKKINDA BİR ELEŞTİRİ DENEMESİ ............. 52 ÇEVRE YATIRIMLARI EKO-POLİTİĞİ; ANTALYA ÖRNEĞİ ............................................................................................................................ 53 SÜRDÜRÜLEBİLİR SU KULLANIMI AÇISINDAN AVRUPA BİRLİĞİ ÇEVRE POLİTİKALARINA TÜRKİYE’NİN UYUMU ................................................................................................................................................................................................................................ 54 ÖĞRETMEN ADAYLARININ ORMANA YÖNELİK TUTUMLARININ BELİRLENMESİ ......................................................................... 55 BOLKAR DAĞLARINDA BİTKİ ÖRTÜSÜNÜN DAĞILIŞI BAKIMINDAN İKLİM ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ ................. 56 TÜRKİYE PSORALEA L. (FABACEAE) CİNSİNİN MORFOLOJİK REVİZYONU ......................................................................................... 57 CAMPANULA TOMENTOSA LAM. VE C. VARDARIANA BOCQUET (CAMPANULACEAE) TOHUMLARINDA ÇİMLENDİRME ÇALIŞMALARI .................................................................................................................................................................................. 58 KELAYNAK KUŞLARI 2013 YILI ÜREMESİ .......................................................................................................................................................... 59 ASİT TOPRAĞA UYGULANAN ÇİNKONUN MISIR BİTKİSİNE GEÇEN KADMİYUM MİKTARINA ETKİSİ (*) ............................ 60 SADECE “YEŞİL” YADA “LÜKS” OLMAKTAN ÖTE YEŞİL ALANLARIN İNSAN RUH VE GENEL SAĞLIĞI ÜZERİNDE ETKİLERİ............................................................................................................................................................................................................................ 61 ORMANLARIMIZDA GÖRÜNTÜ KİRLİLİĞİ, KOCAKIR ORMANI ÖRNEĞİ ................................................................................................ 62 ORMANCILIĞIMIZDA FOTO SAFARİ ÇALIŞMALARININ YERİ VE ÖNEMİ.............................................................................................. 63 xix XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Sayfa ÇANAKKALE ORMAN BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ’NDE ÇIKAN ORMAN YANGINLARININ KLİMATOLOJİSİ VE KURAK KOŞULLARLA İLİŞKİSİ ................................................................................................................................................................................................. 64 AKDENİZ BİTKİLERİNİN YANGIN SONRASI ÇİMLENMESİNDE POPÜLASYONLAR ARASI DEĞİŞKENLİK ............................ 65 TÜRKİYE DİKENLİ FARESİNİN, ACOMYS CILICICUS SPİTZENBERGER, 1978 (MAMMALIA: RODENTIA), YAYILIŞI, HABİTATI VE TEHLİKE DURUMU....................................................................................................................................................... 66 "GEZİ TOPLUMSAL HAREKETİNİN" KENTSEL FARKINDALIK VE ÇEVRE DUYARLILIĞI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ .................................................................................................................................................................................................. 67 KENTLEŞME İLE OLUŞAN ÇEVRE SORUNLARINA BİR ALTERNATİF OLARAK PERMAKÜLTÜR ............................................... 68 FOÇA (İZMİR) ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ ............................................................................................................................................... 69 BİTKİLERDE YANGIN SONRASI ÇİMLENME DAVRANIŞININ ŞEKİLLENMESİNDE YANGIN REJİMLERİNİN ROLÜ ............ 70 XAD-4 ÜZERİNE TUTTURULMUŞ TERMOFİLİK GEOBACILLUS STEAROTHERMOPHILUS KULLANARAK PB(II)'NİN SEBZELERDE PREKONSANTRASYONU ......................................................................................................................................... 71 KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİMLERİNİN SAPLI MEŞENİN COĞRAFİ DAĞILIMINA ETKİSİ ...................................................................... 72 ALPİN KAYALIK HABİTATLARIN EKOLOJİK DEĞERLENDİRMESİ; HATİLA VADİSİ MİLLİ PARKI (ARTVİN) ÖRNEĞİ ............................................................................................................................................................................................................................... 73 NORMAL İNSAN GELİŞİMİNİN ÇEVRESEL ETKENLER İLE BOZULMASI: ÇEVRESEL RİSK YÖNETİMİ..................................... 74 KENTSEL ALANLARDAKİ ÇEVRE SORUNLARINA YÖNELİK BİR ÇÖZÜM ANLAYIŞI OLARAK; ÇATI BAHÇELERİ ............... 75 YENİ YÜZYIL ÜNİVERSİTESİ CEVİZLİBAĞ YERLEŞKESİNİN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ AÇISINDAN COĞRAFİ VE ÇEVRESEL RİSK FAKTÖRLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ .......................................................................................................................... 76 EKOLOJİSTİK VE TERSİNE LOJİSTİK KAVRAMLARININ SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE VE KALKINMAYA ETKİSİ .................... 77 SANAYİ KÖKENLİ ATIKSULARIN ARITILMASINDA BİYOSORPSİYON YÖNTEMİNİN UYGULANABİLİRLİĞİ......................... 78 HASSAS PEYZAJ KARAKTERİSTİKLERİNE SAHİP ALANLARIN KORUNMASINDA EKOLOJİK AĞLARIN ÖNEMİ; SELÇUK-PAMUCAK SULAK ALANI ÖRNEĞİ ........................................................................................................................................................ 79 BİYOETANOL ÜRETİM ATIKSUYU ŞİLEMPENİN ALLIUM CEPA L. MİTOTİK KROMOZOMLARINDA SİTOGENETİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI ................................................................................................................................................................................ 80 ISIRGAN OTU (URTICA DIOICA L.) ÖZÜTÜ VE POSASININ BAZI TOHUMLARIN ÇİMLENME, BÜYÜME VE ALLELOPATİK ETKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA .................................................................................................................................... 81 TÜRKİYE’DE EKO TURİZM VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA .................................................................................................................. 82 “BİYOLOJİ VE COĞRAFYA ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRE SORUNLARINA YÖNELİK İLGİ VE BİLGİ DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI” ................................................................................................................................................................ 83 EKO- FARMASÖTİKLER; FİTOTERAPÖTİKLER’İN ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTELERİ ................................................................... 84 SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ATASÖZLERİNİ ÇEVRE AÇISINDAN YORUMLAMA DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ................................................................................................................................................................... 85 AŞAĞI KELKİT HAVZASI’NDA DÜZENLENEN DOĞA EĞİTİMLERİNE YÖNELİK KATILIMCI GÖRÜŞLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ ......................................................................................................................................................... 86 İLERİ OKSİDASYON İLE MUTAJENİK BOYA DEGREDASYONU ................................................................................................................... 87 SALEP ORKİDELERİNDE VEJETATİF ÜRETİM................................................................................................................................................... 88 SALEP ORKİDELERİNDE TOHUMDAN ÜRETİM ............................................................................................................................................... 89 SİNOP VE YAKIN ÇEVRESİNİN EKOTURİZM ÖZELLİKLERİ ......................................................................................................................... 90 SÜRDÜRÜLEBİLİR EKO ECZACILIK AÇISINDAN OKSİDANLARIN VE ANTİOKSİDANLARIN ÖNEMİ ........................................ 91 ŞELAT VE ASIT İLE YIKANMIŞ TOPRAKLARDA YIKAMA ÖNCESİ VE SONRASI BAKIRIN TÜRLENDİRMESİ ........................ 92 xx XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Sayfa MULTİ ELEMENT İLE KİRLENMİŞ BİR TOPRAKTA ŞELAT VE ASİT İLE YIKAMANIN ÇİMLENME ORANI, MİKROORGANİZMA SAYISI VE BİYOYARAYIŞLILIĞA ETKİSİ ..................................................................................................................... 93 ENDÜSTRİDE KULLANILAN GÜMÜŞLÜ VE GÜMÜŞSÜZ TİTANYUMDİOKSİT NANOPARTİKÜLLERİNİN MARUL (LACTUCA SATIVA) BİTKİSİNDE ÇİMLENMEYE ETKİSİ ............................................................................................................................... 94 DERİ FABRİKASI ATIK SULARININ KEBAN BARAJ GÖLÜ’NDE MEYDANA GETİRDİĞİ AĞIR METAL KİRLİLİĞİ ................ 95 15 YILLIK ÇEVRE EĞİTİMİ SERÜVENİM .............................................................................................................................................................. 96 ATIK KARİDES KABUKLARININ (NANO-KITOSAN) BAZI BİTKİ VE MANTARLAR ÜZERİNE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI .............................................................................................................................................................................................................. 97 ATKESTANESİ (AESCULUS HIPPOCASTANUM L.) VE ÇEŞİTLİ BİTKİ ATIKLARINDAN ELDE EDİLEN DOĞAL YAYICI-YAPIŞTIRICININ[GİDME-F] ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI ............................................................................................................. 98 BAZI BİTKİ ÖZÜTÜ VE YAĞLARINDAN ELDE EDİLEN KARIŞIMLARIN (BIOEPHESTIA) AKDENİZ UN GÜVESİNİN (EPHESTIA KUEHNIELLA ZELLER/LEPIDOPTERA) BÜYÜME VE GELİŞMESİNE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI .................... 99 MERSİN SAHİLİNDE KARASAL KAYNAKLI DENİZ KİRLİLİĞİNİN COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİ (CBS) İLE HARİTALANDIRMASI ................................................................................................................................................................................................ 100 KARADENİZ BÖLGESİ BOZUK ARDIÇ (JUNIPERUS L./CUPRESSACEAE) ORMANLARININ BİTKİ BİYOÇEŞİTLİLİĞİ VE SORUNLARI ........................................................................................................................................................................ 101 YEŞİLIRMAK VADİSİNİN (SAMSUN-AMASYA-TOKAT) BİTKİ BİYOÇEŞİTLİLİĞİ ............................................................................ 102 MARMARA DENİZİ VE KARADENİZ’DEN İZOLE EDİLEN BAKTERİLER YARDIMIYLA PETROL VE PETROL TÜREVLERİNİN BİYOREMEDİASYONUNA YÖNELİK ÇALIŞMALAR ..................................................................................................... 103 KAZ GÖLÜ YABAN HAYATI GELİŞTİRME SAHASININ BİTKİ BİYOÇEŞİTLİLİĞİ VE BİYOÇEŞİTLİLİĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER ................................................................................................................................................................................................................... 104 LİSE ÖĞRENCİLERİNİN ÇEVRE KAVRAMI İLE İLGİLİ BİLİŞSEL DÜZEYLERİ .................................................................................... 105 GEÇMİŞİ ANLAMAK VE GELECEĞİ ÖNGÖRMEK: İKLİM DEĞİŞİMİNİN KUŞLAR VE MEMELİLER ÜZERİNE ETKİSİ............................................................................................................................................................................................................................... 106 UZUN DÖNEMLİ BİR VERİ SETİ: İKLİM RICHARDSON YER SİNCABININ YAŞAM ÖYKÜSÜ ÖZELLİKLERİNİ VE FENOLOJİSİNİ ETKİLİYOR MU? ............................................................................................................................................................................ 107 GELECEĞİ ÖNGÖRMEK İÇİN GEÇMİŞİ ANLAMAK: ANADOLU YER SİNCABININ HİKAYESİ ..................................................... 108 İKLİM DEĞİŞİMİNİN ETKİSİ İLE İLGİLİ ALTERNATİF BİYOCOĞRAFİ SENARYOLAR ÜRETME VE TEST ETME: BİR ZAMANLAR ANADOLU ..................................................................................................................................................................................... 109 TÜRKİYE’DEKİ BAZI YAYGIN ÖTÜCÜ KUŞ TÜRLERİNİN FARKLI KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SENARYOLARINA GÖRE DAĞILIMLARININ MODELLENMESİ ................................................................................................................ 110 POSTER BILDIRI ÖZETLERI .................................................................................................................................................................................... 111 DİFFRAKTAİK ASİT’İN İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRÜNDE SİTOGENETİK VE OKSİDATİF ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI ........................................................................................................................................................................................................... 112 ZİNGİBEREN'İN İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRLERİNDE BAZI SİTOTOKSİK VE BİYOKİMYASAL PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİ .................................................................................................................................................................................................... 113 SİKLOSATİVENİN İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRLERİNDE SİTOLOJİK, GENETİK VE BİYOKİMYASAL ETKİLERİ .................. 114 ARDAHAN’IN ÖNEMLİ BİTKİ ALANLARI VE BİYOÇEŞİTLİLİĞİ TEHDİT EDEN UNSURLAR ....................................................... 115 ARDAHAN İLİNİN BALLI BİTKİLERİ ................................................................................................................................................................... 116 STELLAGAMA STELLIO'NUN GÜNEYDOĞU ANADOLU POPÜLASYONUNUN YAŞ KOMPOZİSYONUNUN İSKELET KRONOLOJİSİ YÖNTEMİYLE İNCELENMESİ .................................................................................................................................................... 117 ZEYTİN KARASUYUNUN LEPOMIS GIBBOSUS’ UN (PERCIFORMES, CENTRARCHIDAE) (LINNAEUS, 1758) KARACİĞER DOKUSU ÜZERİNDEKİ HİSTOPATOLOJİK ETKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA ................................................. 118 xxi XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Sayfa PUCCINIA CALCITRAPAE DC. PAS MANTARININ TÜRKİYE’DE YETİŞEN CARDUUS L. (ASTERACEAE) TÜRLERİ ÜZERİNDEKİ KONAKÇI DAĞILIMI VE YAYILIŞI ............................................................................................................................................. 119 TÜRKİYE’NİN TEK YILLIK CARDUUS L. (ASTERACEAE) TAKSONLARININ KARYOLOJİK VE EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ ................................................................................................................................................................................................................ 120 GERİ DÖNÜŞÜM UYGULAMALARI VE HALKIN ALGISI ............................................................................................................................... 121 ARDAHAN EKOLOJİK KOŞULLARINDA MEYVE YETİŞTİRİCİLİĞİ VE PROBLEMLERİ................................................................... 122 AKADEMİSYENLERİN ÇEVRECİ TUTUM VE DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİ ........................................................................... 123 SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ....................................................................................................................................................................................... 124 SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE EĞİTİMİ ..................................................................................................................................................................... 125 SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER ................................................................................................................................................................................ 126 SÜRDÜRÜLEBİLİR TASARIM.................................................................................................................................................................................. 127 YAPRAK İLAVELERİNİN ROSMARINUS OFFICINALIS L. VE MYRTUS COMMUNIS L. TOPRAKLARINDA KARBON MİNERALİZASYONUNA ETKİSİ ............................................................................................................................................................................. 128 ÇEŞİTLİ SİYANOBAKTERİYEL TÜRLERİN TOPLAM PROTEİN, KARBONHİDRAT VE KLOROFİL-A İÇERİKLERİ ÜZERİNE HEKZAVALENT KROMUN ETKİSİ .................................................................................................................................................... 129 PARACENTROTUS LIVIDUS (LAMARCK, 1816) ‘DA SODYUM HİPOKLORİT’İN (NAOCL) EMBRİYOTOKSİK VE SPERMİYOTOKSİK ETKİLERININ ARAŞTIRILMASI ..................................................................................................................................... 130 İZMİR ÇİMENTO FABRİKASI BACALARINDAN ÇIKAN TOZLARIN ZEYTİN (OLEA EUROPEA L.) AĞAÇLARININ YAPRAK MEZOFİL TABAKASI ÜZERİNE ETKİLERİ ...................................................................................................................................... 131 TIBBİ BİR TAKSON OLAN AJUGA ORIENTALIS L. (LAMIACEAE) TÜRÜNÜN KALİKS VE KOROLLA ANATOMİSİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA............................................................................................................................................................................................. 132 BAKIR HİDROKSİT UYGULAMASININ KİRAZ (PRUNUS AVIUM L.) BİTKİSİNDE POLEN FERTİLİTESİ ÜZERİNE ETKİLERİ......................................................................................................................................................................................................................... 133 BAKIR HİDROKSİT UYGULAMASININ KİRAZ (PRUNUS AVIUM L.) BİTKİSİNDE STOMA YAPISI ÜZERİNE ETKİSİ .......... 134 TARIMDA PESTİSİTLERİN ÇEVREYE ETKİLERİ ............................................................................................................................................ 135 O. NILOTICUS’DA DİMETHOAT’IN BAZI ENZİM SİSTEMLERİNE TOKSİK ETKİLERİ ..................................................................... 136 MALATYA KAYISISI (PRUNUS ARMENIACA) VE KAYISI ÇEKİRDEKLERİNİN ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTESİ ................. 137 MUŞ VE BİTLİS İLİNDE TOPLANAN BAL VE PROPOLİS ÖRNEKLERİNİN ANTİBAKTERİYEL VE ANTİFUNGAL AKTİVİTESİ .................................................................................................................................................................................................................... 138 ORTA KARADENİZ BÖLGESİ (SAMSUN/TÜRKİYE) ÇAYIR VE MERALARINDA AVENA SATIVA L.'NIN İSTİLACI/YABANCI TÜR OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ ........................................................................................................................ 139 BAZI BİTKİSEL YAĞLARIN DESMODESMUS (=SCENEDESMUS) SUBSPİCATUS İLE FİTOTOKSİSİTESİNİN BELİRLENMESİ ............................................................................................................................................................................................................ 140 ORTA KARADENİZ (SAMSUN/TÜRKİYE) ÇAYIR VE MERALARINDA TESPİT EDİLEN CUMINUM CYMINUM L. TÜRÜNÜN İSTİLACILIK POTANSİYELİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ....................................................................................................... 141 ÇANKIRI İLİNDE YAŞAYAN PSEUDEPIDALEA VARIABILIS POPULASYONUNUN YAŞ VE BÜYÜME ÖZELLİKLERİ .......... 142 AÇIKTA SATILAN SÜTLERDEKİ MİKROBİYOLOJİK KİRLİLİK VE İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ .............................................. 143 TARIM ÜRÜNLERİNDE GIDA GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDEN ASPERGILLUS FLAVUS’UN MOLEKÜLER KARAKTERİZASYONU ............................................................................................................................................................................................... 144 ANTEP FISTIĞININ (PISTACIA VERA L.) MEYVE KALİTESİ VE GIDA GÜVENLİĞİNE ZARAR VEREN ASPERGILLUS TÜRLERİNİN MORFOLOJİK TANISI ..................................................................................................................................................................... 145 ATIKLARIN GERİ DÖNÜŞÜMÜYLE ÇEVREYE VE ÜLKE EKONOMİSİNE KATKILARI ..................................................................... 146 xxii XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Sayfa ÇEVRE KİRLETİCİLERİNDEN ASİT YAĞMURLARININ CANLILAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ ....................................................... 147 ÇEVRE KİRLİLİĞİYLE MÜCADELEDE; ALTERNATİF TARIM UYGULAMALARI; ORGANİK TARIM ÖRNEĞİ ........................ 148 GAZİANTEP’TE ATIK SULARLA SULANAN TARIM ALANLARINDA SODYUM (NA) MİKTARLARININ MEVSİMSEL DEĞİŞİMİ ......................................................................................................................................................................................................................... 149 GDO’LU ÜRÜNLERİN ÇEVREYE VE CANLILAR ÜZERİNE ETKİLERİNE BİR BAKIŞ ........................................................................ 150 GIDA KATKI MADDELERİNİN GIDA GÜVENLİĞİNE VE İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ.................................................................. 151 PESTİSİTLERİN VE KALINTILARININ ÇEVRE VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ ....................................................... 152 YERALTI SULARININ KİRLENMESİNE NEDEN OLAN PARAMETRELERE BİR BAKIŞ ................................................................... 153 BİNA İÇİ HAVA KİRLİLİĞİNE NEDEN OLAN VE SAĞLIĞI TEHDİT EDEN FAKTÖRLERE BİR BAKIŞ ....................................... 154 EDİRNE İLİNDEKİ YÜZEYSEL SULARIN BAKTERİYOLOJİK AMES TESTİ İLE MUTAJENİTELERİNİN ARAŞTIRILMASI ........................................................................................................................................................................................................... 155 PİRETROİD İNSEKTİSİTLERE KARŞI KUVVETLİ BİR ANTİOKSİDAN; KUŞBURNU (ROSA CANINA L.) .................................. 156 SUNSET YELLOW’UN İNSAN LENFOSİTLERİ ÜZERİNDEKİ GENOTOKSİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILIMASI ...................... 157 AĞYATAN LAGÜNÜNÜN (KARATAŞ) BAKTERİYAL KİRLİLİK DÜZEYİ VE PROTEİN SENTEZİNİ İNHİBE EDEN ANTİBİYOTİKLERE KARŞI DİRENÇLİLİK PROFİLİ ....................................................................................................................................... 158 SİMPATRİK OLARAK YAYILIŞ GÖSTEREN HER DEM YEŞİL VE YAPRAK DÖKEN İKİ TÜRDE SLA VE LMA DEĞERLERİNİN ÇEVRESEL PARAMETRELERE GÖRE İNCELENMESİ ................................................................................................. 159 ORDU İLİ’NDE YAYILIŞ GÖSTEREN BAZI ODUNSU TAKSONLARDA YAPRAK AZOT (N) VE FOSFOR (P) İÇERİĞİ ........... 160 FARKLI CA+2 DÜZEYLERİNDE PB+2 ETKİSİNDE KALAN TATLISU BALIKLARINDA (OREOCHROMIS NILOTICUS) OSMOREGÜLASYON SİSTEMİNİN İNCELENMESİ ......................................................................................................................................... 161 TRABZON İLİ SOLAKLI VADİSİ BOYUNCA VACCINIUM ARCTOSTAPHYLOS L. ‘DA AĞIR METAL KİRLİLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI ........................................................................................................................................................................................................... 162 BİTKİ TÜRLERİNİN KARAKTERİZASYONUNDA YAŞAM STRATEJİLERİ’NİN ÖNEMİ ................................................................... 163 CD STRESİNE MARUZ BIRAKILAN KAHRAMANMARAŞ- ACI BİBER (CAPSICUM ANNUUM L.) FİDELERİNDE FENİLALANİN AMMONYUM LİYAZ AKTİVİTESİ ........................................................................................................................................... 164 KAHRAMANMARAŞ- ACI BİBER (CAPSICUM ANNUUM L.) FİDELERİNDE MİNERAL İÇERİK ÜZERİNE KADMİYUMUN ETKİSİ .............................................................................................................................................................................................. 165 KARTAL GÖLÜ’NÜN (BEYAĞAÇ-DENİZLİ-TÜRKİYE) SUCUL COLEOPTERA VE SUCUL-YARISUCUL HETEROPTERA (CLASSIS: INSECTA) FAUNASI ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA ............................................................................................ 166 KARADENİZ’DE YAYILIŞ GÖSTEREN POECILIMON SCHMIDTII VE P. BISCHOFFI TÜRLERİNDE SPERMATOFOR YATIRIMI ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA ....................................................................................................................................................................... 167 PINUS BRUTIA TEN.’NIN AMASYA ŞEHİR MERKEZİNDEKİ TRAFİK KÖKENLİ KİRLİLİĞİNİN BELİRLENMESİNDE BİYOMONİTÖR OLARAK KULLANILMASI ........................................................................................................................................................ 168 GÜLLÜK KÖRFEZİ HERPETOFAUNASI HAKKINDA ...................................................................................................................................... 169 WINTERGREEN UÇUCU YAĞININ İN VİTRO ANTİOKSİDATİF, GENOTOKSİK VE SİTOTOKSİK ETKİLERİNİN BELİRLENMESİ ............................................................................................................................................................................................................ 170 TRISIKLIK SESKITERPEN KOPAEN’İN İN VITRO ŞARTLARDA İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ......................................................................................................................................................................................................................... 171 İNSAN PRİMER LENFOSİT KÜLTÜRLERİNDE GAYAZULENIN GENETİK VE BİYOKİMYASAL ETKİLERİ ............................. 172 AHUDUDU MEYVESİNDEN NON-SACCHAROMYCES MAYA TÜRLERİNİN İZOLASYONLARI VE MOLEKÜLER İDENTİFİKASYONLARI ............................................................................................................................................................................................. 173 AŞAĞI MELET IRMAĞI’NIN (ORDU) EPİPELİK ALG ÇEŞİTLİLİĞİ (DİYATOMELER HARİÇ) ...................................................... 174 xxiii XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Sayfa ENDEMİK ALLIUM HUBER-MORATHII KOLLMANN, N. ÖZHATAY & KOYUNCU (LILIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA .................................................................................................................................................... 175 ARISTOLOCHIA HIRTA L. (ARISTOLOCHIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA............................ 176 ARTEMISIA ANNUA SUCUL EKSTRAKTLARININ ALLIUM CEPA MERİSTEMATİK KÖK UCU HÜCRELERİ ÜZERİNDEKİ TOKSİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI ................................................................................................................................ 177 EKOLOJİK KİRLİLİK, MUTASYONLAR VE GENETİK HASTALIKLAR ..................................................................................................... 178 PROMETRYNE HERBİSİTİNİN HELIANTHUS ANNUUS (AYÇİÇEĞİ) KÖK UCU HÜCRELERİ ÜZERİNDEKİ POTANSİYEL GENOTOKSİK ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ....................................................................................................... 179 KÖYCEĞİZ YÖRESİNDE HALK ARASINDA YAYGIN OLARAK KULLANILAN BAZI TIBBİ VE AROMATİK BİTKİLER ......... 180 CONSOLIDA ORIENTALIS’İN TARLA BİTKİLERİ İÇİN ZARARLI BİR OT OLAN CYNANCHUM ACUTUM ÜZERİNE ALLELOPATİK ETKİSİNİN BELİRLENMESİ ...................................................................................................................................................... 181 CHENOPODIUM ALBUM MEYVE KABUĞUNDAN ELDE EDİLEN SU ÖZÜTÜNÜN YABANCI TARLA OTU SINAPIS ARVENSIS TOHUMLARI ÜZERİNE FİZYOLOJİK ETKİSİ ............................................................................................................................... 182 DOĞU AKDENİZ’DE İKİ FARKLI ORTAMDA YETİŞEN PINUS HALEPENSIS (MILL.) TOPRAKLARINDA ORGANİK MADDE MİNERALİZASYONLARININ KARŞILAŞTIRILMASI ..................................................................................................................... 183 İZMİT (KOCAELİ) KENT PEYZAJINDA YAYGIN OLARAK KULLANILAN SÜS BİTKİLERİNİN EKOLOJİSİ.............................. 184 TEKSTİL ATIK SULARINDA BULUNAN DORACRYL BLUE BOYASININ BAKTERİYEL YOLLA DEKOLORİZASYONU........ 185 KATI SUBSTRAT FERMENTASYONU İLE ELDE EDİLEN FUNALIA TROGII HAM LAKKAZ ENZİMİ İLE AKTİVİTE VE KARARLILIK ÇALIŞMALARI ............................................................................................................................................................................. 186 METHİDATHİON’UN GENOTOKSİK ETKİSİNİN DROSOPHILA KANAT SOMATİK MUTASYON VE REKOMBİNASYON TESTİ (SMART) İLE ARAŞTIRILMASI ......................................................................................................................... 187 ENDEMİK PILOSELLA HOPPEANA SUBSP. LYDIA (BORNM.&ZAHN) SELL&WEST (ASTERACEAE) TAKSONU ÜZERİNE MORFOLOJİK, ANATOMİK VE KARYOLOJİK BİR ÇALIŞMA ................................................................................................... 188 TÜRKİYE’ DE YAYILIŞ GÖSTEREN PLANTAGO CORONOPUS L. (PLANTAGINACEAE) TAKSONUNUN ALT TÜRLERİ ÜZERİNE SİTOLOJİK BİR ÇALIŞMA ................................................................................................................................................. 189 TÜRKİYE’DE YAYILIŞ GÖSTEREN BAZI PLANTAGO L. (PLANTAGİNACEAE)TAKSONLARI ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA .................................................................................................................................................... 190 VICIA FABA L. NIN MERİSTEMATİK KÖK UCU HÜCRELERİNDE 99TEKNESYUM (99TC)‘UN SİTOGENETİK ETKİLERİ......................................................................................................................................................................................................................... 191 SCUTELLARIA ORIENTALIS L. SUBSP. PINNATIFIDA EDMONDSON (LAMIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA ........................................................................................................................................................................................ 192 CYANUS THIRKEI (SCH. BIP.) HOLUB (COMPOSITAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA .................. 193 DIOSCOREA COMMUNIS L. (DIOSCOREACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA ................................ 194 SCUTELLARIA GALERICULATA L. ÜZERINE MORFOLOJIK VE ANATOMIK BIR ÇALIŞMA ............................................................ 195 SAMSUN-TEKKEKÖY HACI OSMAN ORMANI VE SAMSUN-BAFRA-BALIK GÖLLERİNDEKİ VEJETASYON TİPLERİ İLE N:P ORANLARI ARASINDA İLİŞKİNİN ARAŞTIRILMASI ..................................................................................................................... 196 ENDEMİK ACHILLEA NOBILIS L. SUBSP. SIPYLEA (O. SCHWARZ) BASSLER (ASTERACEAE) ÜZERİNDE MORFOLOJİK ANATOMİK VE KARYOLOJİK BİR ÇALIŞMA ........................................................................................................................ 197 EKŞİSU SAZLIĞI’NIN (ERZİNCAN) SU KALİTESİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA.................................................................................... 198 YEDİGÖLLER (ÇAYIRLI, ERZİNCAN) FLORASINA KATKILAR.................................................................................................................. 199 ÜLKEMİZE ÖZGÜ BARBAREA INTEGRIFOLIA’NIN MORFOLOJİK VE EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ .................................................. 200 ERZİNCAN’A ÖZGÜ PSEPHELLUS HUBER-MORATHII’NİN MORFOLOJİK VE EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA .......................................................................................................................................................................................................... 201 xxiv XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Sayfa BİTKİSEL ATIKLAR KULLANILARAK KATI FAZ FERMENTASYON TEKNİĞİ İLE TERMOFİLİK GEOBACILLUS THERMOPHILUS’DEN Α–AMİLAZ ÜRETİMİ ..................................................................................................................................................... 202 HATAY YÖRESİNDE EVCİL GÜVERCİNLERDE CRYPTOCOCCUS NEOFORMANS SAÇILIMININ ARAŞTIRILMASI ............... 203 KOVUKLU AĞAÇ GÖVDELERİNDE CRYPTOCOCCUS NEOFORMANS VARLIĞININ ARAŞTIRILMASI ........................................ 204 ÇEŞİTLİ BİTKİSEL ATIKLAR KULLANILARAK KATI FAZ FERMENTASYON TEKNİĞİ İLE TERMOFİLİK ANOXYBACILLUS FLAVITHERMUS’DEN Β–GALAKTOZİDAZ ÜRETİMİ ................................................................................................. 205 DOĞAL SU VE TOPRAK ÖRNEKLERİNDEKİ CU(II) VE CO(II) SEVİYELERİNİN XAD-4 ÜZERİNE TUTTURULMUŞ TRICHOLOMA POPULINUM KULLANARAK KATI FAZ EKSTRAKSİYON YÖNTEMİYLE TAYİNİ ................................................. 206 HAM PETROL KİRLİLİĞİ VE BALIKLAR ............................................................................................................................................................. 207 RICANIA SIMULANS (HEMIPTERA: RICANIIDAE)’IN FUNGAL FLORASI ............................................................................................. 208 ADIGÜZEL BARAJ GÖLÜ’NDE (DENİZLİ) DETERJAN, FOSFAT VE BOR KİRLİLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI .............................. 209 NATRIX TESSELLATA’NIN (SQUAMATA: COLUBRIDAE) GÜNCELLENMİŞ DAĞILIŞI VE İKİ İLAVE KAYDI .......................... 210 ÇEŞİTLİ ORGANİK ATIKLAR KULLANILARAK KATI FAZ FERMENTASYON TEKNİĞİ (SSF) İLE TERMOFİLİK ANOXYBACILLUS FLAVITHERMUS’DEN Α–AMİLAZ ÜRETİMİ .................................................................................................................. 211 XAD-4 ÜZERİNE TUTTURULMUŞ PHANEROCHAETE CHRYSOSPORIUM KULLANARAK BAZI SEBZELERDE KATI FAZ EKSTRAKSİYON YÖNTEMİYLE CD(II) PREKONSANTRASYONU ................................................................................................... 212 TAŞELİ PLATOSU’NDA KURAK DÖNEMLERİNİN BELİRLENMESİ ........................................................................................................ 213 AĞIR METAL KİRLİLİĞİNİN ZEA MAYS (L.) TOHUMLARINDA NEDEN OLDUĞU GENOTOKSİK ETKİLER ........................... 214 ENDEMİK SIDERITIS SIPYLEA BOISS. (LAMIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA ..................... 215 BOR NOKSANLIĞI VE TOKSİSİTESİNİN BAZI HİBRİT MISIR ÇEŞİTLERİNİN ANATOMİK ÖZELLİKLERİNE ÜZERİNE ETKİSİ VE İSTATİSTİKSEL OLARAK KARŞILAŞTIRILMASI .................................................................................................. 216 ÖRÜMCEK ORMANLARI’NDAKİ DOĞU LADİNİ (PICEA ORIENTALIS) AĞAÇLARININ EPİFİTİK BRYOFİTLERİ VE VEJETASYONU .............................................................................................................................................................................................................. 217 HOMA LAGÜNÜ (İZMİR KÖRFEZİ) SEDİMENTLERİNDE HG, AS, V, SR, AL DERİŞİMLERİNİN İNCELENMESİ .................. 218 ENDEMİK BELLEVALIA EDIRNENSIS N. ÖZHATAY & MATHEW (ASPARAGACEAE) TÜRÜNÜN DAĞILIMI VE ÜZERİNDEKİ TEHDİTLER........................................................................................................................................................................................ 219 SAROZ KÖRFEZİ KUZEY (ADİLHAN-ENEZ) KIYILARINDA YETİŞEN NADİR VE ENDEMİK BİTKİLER .................................. 220 SÜLOĞLU BARAJI VE CİVARININ FLORİSTİK ÇEŞİTLİLİĞİ ....................................................................................................................... 221 ERZİNCAN İLİ İKLİMİ ................................................................................................................................................................................................ 222 AĞIR METAL SICAKLIK STRESİNİN BUGDAY FİDERLERİNDE MİNERAL İÇERİK ÜZERİNE ETKİSİ ....................................... 223 DİFLUBENZURON VE PYRİPROXYPHEN’E MARUZ KALAN CYRTOCARA MOORI (CICHLIDAE, TELEOSTEI)’NİN BAĞIRSAK HİSTOPATOLOJİSİ ................................................................................................................................................................................ 224 BÖCEKLERDE (ARTHROPODA: INSECTA) PATOJEN ORGANİZMALAR: ENTOMOPATOJENLER ............................................. 225 ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN ARILAR (INSECTA: HYMENOPTERA) TÜRLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ ...................................................... 226 ADLİ BÖCEKLERİN (ARTHROPODA: INSECTA) BİYOMORFOLOJİSİ .................................................................................................... 227 ALTERNATİF ANTİMİKROBİYAL MADDE: PROPOLİS ................................................................................................................................ 228 APİTERAPİ ..................................................................................................................................................................................................................... 229 İZMİT (KOCAELİ) KENT PEYZAJINDA YAYGIN OLARAK KULLANILAN SÜS BİTKİLERİNİN EKOLOJİSİ.............................. 230 ENDEMİK ONOSMA DISCEDENS VE VERBASCUM CALYCOSUM’DA ISSR-PCR OPTİMİZASYONU .............................................. 231 ENDEMİK ONOSMA DISCEDENS VE VERBASCUM CALYCOSUM’DA TOHUM ÇİMLENME BAŞARISI ........................................ 232 xxv XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Sayfa ÇANAKKALE’DE YAYILIŞ GÖSTEREN NEOTINEA TRIDENTATA (SCOPOLI) R.M. BATEMAN, PRIDGEON & M.W. CHASE (ORCHIDACEAE) TÜRÜNÜN EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ ................................................................................................................ 233 ORTA KARADENİZ BÖLGESİ’NDE NADİR BULUNAN BAZI DELPHACID (HOMOPTERA, AUCHENORRHYNCHA) TÜRLERİ .......................................................................................................................................................................................................................... 234 UZUNGÖL/TRABZON’DA YAŞAYAN BUFO BUFO POPULASYONUNUN YAŞ VE DİĞER BÜYÜME ÖZELLİKLERİ BAKIMINDAN İNCELENMESİ ................................................................................................................................................................................. 235 TEKSTİL ATIK SULARINDA RENK GİDERİMİ İÇİN ARITMA TESİSİ TASARLANMASI................................................................... 236 SAMSUN VE AMASYA ŞARTLARINDA YETİŞTİRİLEN ŞEKER OTUNUN [STEVIA REBAUDIANA (BERT) BERTONI] FENOLOJİK İLE ALTERNATİF ÜRÜN OLMA ÖZELLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASI ............................................................................ 237 BİBER HÜCRE SÜSPANSİYON KÜLTÜRÜNDE KAPSAİSİN BİRİKİMİ ÜZERİNE BAKIR SÜLFAT’IN ETKİSİ ......................... 238 AGELASTICA ALNI L. (COLEOPTERA: CHRYSOMELIDAE) LARVALARININ PUP KURU AĞIRLIĞI, PUPA LİPİT MİKTARINA SEKONDER MADDELERİN ETKİSİ............................................................................................................................................. 239 ÇAYHAN KASABASI’NDA (EREĞLİ / KONYA) ETNOBOTANİK BİR ÇALIŞMA: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KENGER (GUNDELIA TOURNEFORTII L.) BİTKİSİNDEN KENGER SAKIZI’NIN ELDE EDİLMESİ ................................................................. 240 EGE BÖLGESİNİN SALEP ORKİDELERİ .............................................................................................................................................................. 241 ORGANİK ATIKLARDAN BİYOGAZ ÜRETİMİ VE ORGANİZMALARIN ETKİNLİĞİNDE SICAKLIK ............................................. 242 GÜNEYBATI ANADOLU CİVARINDA DAĞILIŞ GÖSTEREN HEMIDACTYLUS TURCICUS (LINNAEUS, 1758) (SAURIA: LACERTILIA: GEKKONIDAE) ÖRNEKLERİNDE YAŞ TAYİNİ ............................................................................................... 243 GÜNEYBATI ANADOLU CİVARINDA DAĞILIŞ GÖSTEREN HEMIDACTYLUS TURCICUS (LINNAEUS, 1758) (SAURIA: LACERTILIA: GEKKONIDAE) POPULASYONU ÜZERİNDE MORFOLOJİK ARAŞTIRMALAR .................................... 244 GÖKÇEADA VE ÇANAKKALE CİVARINDA YAŞAYAN TESTUDO GRAECA POPULASYONLARI ÜZERİNDE MORFOLOJİK ARAŞTRMALAR ............................................................................................................................................................................... 245 ÇANAKKALE CİVARINDA YAŞAYAN ANATOLOLACERTA ANATOLICA (WERNER, 1902) (REPTILIA: SAURIA: LACERTIDAE) ÖRNEKLERİNDE YAŞ TAYİNİ .................................................................................................................................................. 246 ÇANAKKALE CİVARINDAN TOPLANAN ANATOLOLACERTA ANATOLICA (WERNER, 1902) (REPTILIA: SAURIA: LACERTIDAE) ÖRNEKLERİNDE BİYOLOJİK BİR GÖZLEM ........................................................................................................................ 247 GÖKÇEADA’DA YAŞAYAN NATRIX NATRIX (LINNAEUS, 1758) POPULASYONU ÜZERİNDE MORFOLOJİK ARAŞTIRMALAR .......................................................................................................................................................................................................... 248 GÜLLÜK KÖRFEZİ ÖNEMLİ DOĞA ALANI (ÖDA)’NINDA (MUĞLA) YAŞAYAN TESTUDO GRAECA ‘NIN BOLLUK DURUMU ÜZERİNE BİR ÖN ÇALIŞMA ................................................................................................................................................................ 249 PELOPHYLAX RIDIBUNDUS’DAN ELDE EDİLEN DERİ SEKRESYONLARININ ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTESİ .................. 250 İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNDE BÖCEK FARKINDALIĞI YARATILMASINDA BÖFYAP-BÖCEK OKULU PROJESİNİN YERİ: 2013 YILI ÇALIŞMALARI ................................................................................................................................................... 251 KEMALPAŞA (İZMİR) YÖRESİ ENTEGRE KİRAZ BAHÇELERİNDE IŞIK TUZAKLARLA YAKALANAN CARABİDAE (COLEOPTERA) FAMİLYASINA BAĞLI TÜRLER ÜZERİNDE BİR DEĞERLENDİRME ..................................................................... 252 POLYPHYLLA (POLYPHYLLA) OLIVIERI LAPORTE DE CASTELNAU, 1840 (COLEOPTERA: MELOLONTHIDAE) ERGİN POPULASYONUNUN KEMALPAŞA (İZMİR) YÖRESİ KİRAZ BAHÇELERİNDE IŞIK TUZAKLARLA İZLENMESİ ..................................................................................................................................................................................................................... 253 LYRISTES PLEBEJUS (SCOPOLI, 1763) (HEMIPTERA: CICADIDAE)’UN ERGİN ÇIKIŞININ SON DÖNEM NİMF GÖMLEĞİ SAYIMIYLA İZLENMESİ ....................................................................................................................................................................... 254 ATEŞ YANIKLIĞI HASTALIĞINA NEDEN OLAN ERWINIA AMYLOVORA (BURRILL) WINSLOW ET AL İLE MÜCADELEDE DOĞAL ÇÖZÜM .............................................................................................................................................................................. 255 NEHİR SUYU KALİTE MODELLEMESİ, GÖKSU NEHRİ ................................................................................................................................ 256 MERSİN İLİ İLKÖĞRETİM VE ORTAÖĞRETİM OKULLARINDA KATI ATIKLARIN KAYNAĞINDA AYRILMASININ ÇEVRE KORUNMASINA KATKISI .......................................................................................................................................................................... 257 xxvi XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Sayfa HALOFİT LIMONIUM BELLIDIFOLIUM (DENİZ LAVANTASI) KÖKÜNÜN KİMYASAL İÇERİĞİ ................................................... 258 ARABIDOPSIS THALLIANA (COLUMBIA) TÜRÜNE SİLİKANIN FİZYOLOJİK ETKİSİ ....................................................................... 259 VITIS VINIFERA L. CV. SULTANI (ÇEKİRDEKSİZ SULTANİ ÜZÜMÜ) 'DA UV STRESİ İLE RESVERATROL MİKTARINDAKİ ARTIŞIN HPLC YÖNTEMİYLE BELİRLENMESİ ............................................................................................................. 260 CARBARYL’İN PSEUDEPIDALEA VARIABILIS (ANURA: BUFONIDAE) KARACİĞER VE BÖBREK HİSTOLOJİSİ ÜZERİNE ETKİLERİ .................................................................................................................................................................................................... 261 CARBARYL’İN LEVANTEN KURBAĞASI, PELOPHYLAX BEDRIAGAE (ANURA: RANIDAE) KARACİĞER VE BÖBREK HİSTOLOJİSİ ÜZERİNE ETKİLERİ ...................................................................................................................................................... 262 EGE BÖLGESİ KOŞULLARINDA ÜRETİLEN ORGANİK HAYVAN YEMLERİNDE FARKLI MÜNAVEBE SİSTEMLERİNDE OLUŞAN POTANSİYEL AFLATOKSİJENİK KÜFLERİN TANILANMASI .............................................................. 263 LEVANTEN OVA KURBAĞASI, PELOPHYLAX BEDRIAGAE’DE EŞ SEÇİMİ: BİR ÖN ÇALIŞMA ...................................................... 264 BENEKLİ KAPLUMBAĞA, EMYS ORBICULARIS’İN EĞİRDİR GÖLÜ (ISPARTA) POPULASYONUNUN DİNAMİĞİ ................ 265 ANABAENA VE GLOEOTHECE SP.NİN GELİŞİMİ, TOPLAM KARBOHİDRAT VE PROTEİN İÇERİKLERİ ÜZERİNE BENTAZONUN ETKİSİ ............................................................................................................................................................................................... 266 xxvii XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Sözlü Bildiri Özetleri XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN AKŞEHİR VE ÇEVRESİNİN EKOTURİZM AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Rahile ÖZTÜRK1 ve Abdurrahman DİNÇ2 2 1 Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Konya, rozturk@selcuk.edu.tr Necmettin Erbakan Üniversitesi, Turizm Fakültesi, Turizm Rehberliği Bölümü, Konya Özet Akşehir, doğal güzellikleri, bereketli toprakları, tarihi ve zengin folklorik değerleri ile İç Anadolu Bölgesi’ nin gözde ilçelerinden biridir. Tarihte "Kral Yolu" olarak bilinen ünlü ticaret yolunun Akşehir’ den geçmesi de bu ilçeye ayrı bir önem kazandırmaktadır. Akşehir’ in, Sultan Dağları ve bir zamanlar fıkralarıyla Nasreddin Hoca’ nın maya çaldığı göl olarak hepimizin hafızasında yer eden Akşehir Gölü arasında bulunmasının, iklimi ve ekolojik çeşitliliği üzerindeki rolü büyüktür. Turizm alanında son yıllarda, deniz- güneş- kum üçgeninin hakim olduğu alışılmış turizmin dışına çıkılmış ve alternatif turizmin bir dalı olarak, turizm- çevre ilişkisinin ön planda olduğu ekoturizm önem kazanmıştır. Ekoturizm, tüketen değil koruyan ziyaretçi bilincini oluşturmaya çalışarak ekolojik dengeyi de korumayı amaçlayan bir çalışma alanıdır. Türkiye' nin sürekli gelişmekte olan bir ülke olması, doğal ve kültürel değerlerinin büyük bölümünün varlığını canlı biçimde sürdürüyor olması, Türkiye' nin birçok yöresinde sürdürülebilir ekoturizm için büyük bir potansiyelin varlığını göstermektedir. Bu potansiyelin ön plana çıktığı merkezlerden biri de Akşehir olarak görülmektedir. Akşehir ekoturizm açısından organik tarımdan ipek halıcılığa, doğa yürüyüşlerinden düzenlenen çeşitli şenliklere kadar pek çok alanda ilgi çekebilecek bir potansiyele sahiptir. Yapılan bu çalışmada, zengin coğrafyası, doğal konumu ve çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış olmasından dolayı ekoturizm açısından çok şansı bir pozisyona sahip olan Akşehir, ekoturizm bakımından değerlendirilmiştir. Ayrıca ekoturizm kapsamında doğal ve kültürel değerlerin korunmasına yönelik son zamanlarda yapılan çalışmalar incelenerek, doğal çevrenin korunması, kullanılması ve gelecek nesillere aktarılması doğrultusunda öneriler geliştirilmiştir. Anahtar Sözcükler: Akşehir, ekolojik denge, ekoturizm, kültürel değer 1 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TROL BALIKÇILIĞININ ÖNEMİ VE EKOSİSTEME ETKİLERİ Ömer Faruk KARA Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi, Bornova-İzmir Özet Demersal balıkların avlanmasında kullanılan en etkin av aracı, kıyı sürükleme ağlarından dip trolüdür. Dip trolü, genelde 1/2 oranında dikdörtgen iki kapı yardımı ile ağa yatay kanat açıklığı sağlayan ve motorlu tekne arkasından dibi tarayarak çekilen, yatay ağız açıklığı dikey ağız açıklığına göre çok fazla ( 1/5 ila 1/7 oranında) olan, ağ sonuna doğru bir huni gibi daralan bir ağ torba olarak düşünülebilir. Trol ağı motorlu bir tekne arkasından zemini tarayarak av yaptığı için, aktif bir av aracıdır. Bu nedenle birim zamanda ürettiği av zemindeki balık popülasyonunun yoğunluğu ile orantılıdır. Ağın avcılık etkinliği trol ağının çekimi sırasında mantar yakanın (yüzdürücü kısım) zeminden kazandığı veya tasarımla mantar yakaya zeminden kazandırılan yükseklik, ağın dip balıklarının avının yanında semipelajik balıkları da avlayacağından ağın birim zamandaki verimini şüphesiz artıran bir oluşumdur. Dip balıklarının avında, trol ağı dışında olan av araç ve avcılık yöntemlerinin üretim etkinliği pazar isteklerine cevap verecek düzeyde olmadığı gibi, ekonomik de değildir. Bu nedenle sahili olan her ülkenin doğal olarak genel balıkçılık politikası içinde bir trol balıkçılık politikasının da olmasında sürdürülebilir demersal balıkçılık için zorunluluk vardır. Ülkemizde trol balıkçılığında kullanılan Akdeniz tipi dip trol ağ donam modeli çağın gerisinde olup, on yıllardır güncellenememiştir. Bu durum demersal balık stoklarımızın çökmesi ve ekonomik önemi olan birçok demersal balık boylarının da küçülmesine ve trol balıkçılığının ekonomik olmaktan uzaklaşmasına sebep olmuştur. Mevcut trol filomuz, trol balıkçılığının önemini gündeme alınıp, çağa uygun trol ağ donam tekniği çerçevesinde yapılanırsa, ekonomik önemi olan demersal balık stoklarımızda sürdürülebilir balıkçılık mümkün olacaktır. Anahtar Sözcükler: Balıkçılık, ekosistem, trol 2 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÜLKEMİZDE ÇED SÜRECİ GEREKLİ OLAN PROJELERDEKİ DEĞİŞİMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ Deniz ÇOLAKKADIOĞLU Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Adana, dcolakkadioglu@cu.edu.tr Özet Ülkemizde çevre politikalarının belirlenmesi ve yönlendirilmesinde çok önemli bir yeri olan çevre ile doğrudan ilgili ilk yasal düzenleme 09.08.1983 tarih ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’dur. Çevre Kanunu'nun 10. maddesi ile ÇED, Türkiye’deki yasal sistemde yerini almıştır. Gerçekleştirilmesi planlanan herhangi bir projenin ÇED Yönetmeliği kapsamında olup olmadığı, söz konusu projenin Yönetmeliğin hangi EK’inde yer aldığına bağlı olarak değişmektedir. Gerçekleştirilmesi planlanan proje, Yönetmeliğin EK I listesinde yer alıyorsa ÇED Raporu hazırlanması gerekmektedir. Projenin EK II listesinde yer alması durumunda ise seçme eleme kriterleri süreci uygulanarak, bu sürecin sonunda ÇED Raporu hazırlanıp hazırlanmayacağına karar verilmektedir. Ülkemizde ÇED süreci ile ilgili ilk Yönetmelik ise 07.02.1993 tarihinde yürürlüğe girmiş ve bu Yönetmelik 23.06.1997, 06.06.2002, 16.12.2003 tarihlerinde değiştirilmiştir. Avrupa Birliği (AB) ÇED Direktifi (85/337/EEC ve 97/11/EC) ile uyumlaştırmanın sağlanması için gerçekleştirilen son revizyon 17.07. 2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Günümüzde yürürlükte olan 17.07.2008 tarihli ÇED Yönetmeliği de 19.12.2009, 14.4.2011, 30.06.2011 ve 05.04.2013 tarihlerinde 4 kez daha değişikliğe uğramıştır. Bu değişimler, ÇED raporu hazırlanmasını gerektiren projeleri, kapasitelerini, türünü ve büyüklüğünü etkilemiştir. Bu çalışmada, 1993 yılında yürürlüğe giren ilk ÇED Yönetmeliğinden, günümüzde yürürlükte olan 17.07.2008 tarihli ÇED Yönetmeliğine kadar olan süreçte, ÇED raporu hazırlamayı gerektiren projelerdeki değişimler irdelenerek, bu değişimler sektörel temelde ÇED sürecine tabi olan proje istatistikleri ile ilişkilendirilmiştir. Anahtar Sözcükler: ÇED Süreci, ÇED Yönetmelikleri, ÇED Yönetmelikleri EK Listeleri. 3 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÖMERLİ BARAJ GÖLÜ (İSTANBUL) SU KALİTESİ DURUMUNUN İNCELENMESİ Muhammed Ernur AKINER Harran Üniversitesi, Osmanbey Kampüsü, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, P.K.: 153 63000, Şanlıurfa, ernurakiner@yahoo.com Özet 23.1 km2’lik alan, 100 km çevre uzunluğu ve 2.2x106 m3 su tutma kapasitesine sahip, Marmara Bölgesi’nin en önemli içme suyu kaynaklarından biri olan Ömerli Su havzasıdır. Bu havzanın su kalitesi hızlı kirlilik artışı, plansız ve illegal yapılaşma, uygun olmayan endüstrileşme ve rezervuar koruma bölgesinden geçen otoyollar ve yetersiz altyapıyla birlikte mezotrofik seviyeden ötrofik seviyeye geçmektedir. Uzun dönem, rezervuara kirletilmemiş su sağlamak ve acil çözüme ulaşmak için gelecekteki su kalitesini tahmin edebilen sürdürülebilir bir yönetim planı geliştirilmelidir. Daha gerçekçi sonuçlara ulaşmak için modelleme çalışması yapılabilir. Bu nedenle rezervuarda ölçülen veriler yardımıyla rezervuarın şu andaki durumunu ve gelecekteki değişimlerini gösterebilecek bir fosfor modeli çalışması uygulanmıştır. Bu çalışmada su kalitesi kıta içi su kaynaklarının kalite kriterleri göz önüne alınarak belirlendiği gibi, STEPS adlı fosfor modeli uygulaması yapılmış ve sonuçlar grafiklerle gösterilmiştir. Ayrıca, azot - fosfor oranlarına bakılarak sınırlayıcı eleman tespit edilmiştir. Son olarak trofik durum indeksi yoluyla rezervuardaki su kalitesinin hangi sınıfa girdiği belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Ömerli Baraj Gölü, su kalitesi sınıfları, trofik durum indeksi, STEPS, fosfor modeli, sınırlayıcı eleman 4 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR EPİFİTİK BRYOFİT BİRLİĞİ (Pylaisietum polyanthae) Mevlüt ALATAŞ ve Nevzat BATAN Zonguldak Bilim ve Sanat Merkezi, Biyoloji Bölümü,Zonguldak, mevlutalatas@hotmail.com Özet Bu çalışma ile Türkiye’de ilk kez epifitik bryofitlerin kentsel alan vejetasyonu üzerine bir çalışma yapılmıştır. Zonguldak kent merkezinin farklı ekolojik özelliklerine sahip lokalitelerinde Platanus orientalis L. gövdeleri üzerinden alınmış 18 adet örneklik alanla, Pylaisietum polyanthae Felf. 1941 birliği epifitik olarak Türkiye’den ilk kez belirlenmiştir. Birliğin genel örtüşü % 73 ile % 98 arasında değişirken alandaki bitki örtüsünün kapalılığı % 80 ile % 90 arasında değişmektedir. Birliği oluşturan 21 taksondan; 2’si ciğerotu, 19’u karayosunu olup karayosunlarının 9’u akrokarp 10’u pleurokaptır. Birliğin karekteristiği higrofit Pylaisia polyantha (Hedw.) Schimp. yüksek tekerrüre sahip taksonlardan olup örneklik alanlar içerisinde kalıcılığı % 83’dür. Birlikteki ortalama takson sayısı 6 olup, Hyperphyscia adglutinata (Flörke) H. Mayrhofer & Poelt ve Physcia adscendens (Fr.) H. Olivier birlik içerisinde tespit edilen liken taksonlarıdır. Sintaksonomik olarak Pylaisietum polyanthae birliği, Frullanio dilatataeLeucodontetea sciuroidis Mohan 1978 sınıfı, Orthotrichetalia Hadac in Klika and Hadac 1944 ordosu ve Ulotion crispae Barkman 1958 alyansının karakteristiklerini bulundurmasından dolayı bu sınıf, ordo ve alyansa bağlı olarak sınıflandırılmıştır. Ayrıca ekolojik ve floristik yönden incelenen sintaksonun hayat formu ve yaşam stratejisi analizleri yapılmıştır. Yaşam formlarından We (saçak şeklinde) ve Cu (yastık)’nun yaşam stratejilerinden ise perennial kalıcı’ların baskın olduğu görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Bryofit, Epifitik, Pylaisietum polyanthae, Vejetasyon, Zonguldak, Türkiye. 5 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR EPİFİTİK BRYOFİT BİRLİĞİ (Syntrichietum papillosae) Mevlüt ALATAŞ ve Nevzat BATAN Zonguldak Bilim ve Sanat Merkezi, Biyoloji Bölümü,Zonguldak, mevlutalatas@hotmail.com Özet Bu çalışmada, Zonguldak kent merkezinde park ve yol kenarlarında bulunan ve koruma altına alınmış Platanus orientalis L. ağaçlarının epifitik bryofit vejetasyonu araştırılmıştır. Zonguldak kent merkezinin farklı ekolojik özelliklerine sahip lokalitelerinde Platanus orientalis gövdeleri üzerinden alınmış 22 adet örneklik alanla, Syntrichietum papillosae Jaeggli 1934 birliği epifitik olarak Türkiye’den ilk kez belirlenmiştir. Birliğin genel örtüşü % 70 ile % 98 arasında değişirken alandaki bitki örtüsünün kapalılığı % 20 ile % 90 arasında değişmektedir. Birliği oluşturan 20 taksondan; 4’ü ciğerotu, 16’sı karayosunu olup karayosunlarının 8’i akrokarp 8’i pleurokaptır. Birliğin karekteristiği xerofit Syntrichia papillosa (Wilson) Jur. en yüksek tekerrüre sahip takson olup örneklik alanlar içerisinde kalıcılığı % 100’dür. Birlikteki ortalama takson sayısı 6 olup, Hyperphyscia adglutinata (Flörke) H. Mayrhofer & Poelt birlik içerisinde tespit edilen tek liken taksonudur. Sintaksonomik olarak Syntrichietum papillosae birliği, Frullanio dilatataeLeucodontetea sciuroidis Mohan 1978 sınıfı, Orthotrichetalia Hadac in Klika and Hadac 1944 ordosu ve Syntrichion laevipilae Ochsner 1928 alyansının karakteristiklerini bulundurmasından dolayı bu sınıf, ordo ve alyansa bağlı olarak sınıflandırılmıştır. Ayrıca Syntrichietum papillosae birliğine ait; We, Cu, Ma, Ta, Fa, sT hayat formları ve Ba, Bv, g, Pg, Pv, Ag, Av, Av,g, Ap yaşam stratejileri tespit edilmiştir. Yaşam formlarından We (saçak şeklinde)’nin yaşam stratejilerinden ise perennial kalıcı’ların baskın olduğu görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Bryofit, Epifitik, Syntrichietum papillosae, Vejetasyon, Zonguldak, Türkiye. 6 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TİPİTOP VE ARKADAŞLARI İLE TOPRAĞI TANIYORUZ 4: ÇOCUKLARLA TOPRAĞI TANIMA SERÜVENİ Hülya GÜLAY OGELMAN Pamukkale Üniversitesi, Eğitim Fakütesi, Okul Öncesi Eğitimi ABD., Kınıklı Kampüsü / Denizli, hulya.gulay@gmail.com Özet Çalışmanın amacı, TÜBİTAK Doğa ve Bilim Okulları proje grubu (4004) tarafından 4 kez desteklenmiş Tipitop ve Arkadaşları ile Toprağı Tanıyoruz isimli projeyi tanıtmaktır. Proje 2009-2010 eğitim-öğretim yılından itibaren 3 kez Denizli’de uygulanmıştır. Sonuncu olan Tipitop ve Arkadaşları ile Toprağı Tanıyoruz 4 ise 20132014 eğitim öğretim yılı içesinde eylül ayında yine Denizli’de başlayacaktır. Projenin amacı, 5-6 yaş grubu çocuklarına toprağı tanıtmak ve sevdirmektir. Projenin hedef kitlesi, Denizli il merkezinde düşük sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerden gelen, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okulların anasınıflarına devam eden küçük çocuklar, annebabalarından ve öğretmenlerinden oluşmaktadır. Projede, 9 gün boyunca çeşitli etkinliklerle çocuklara toprak nedir, nasıl oluşur, toprağın üstünde ve altında yaşayan canlılar/yetişen bitkiler, toprağın önemi, işlevleri, toprağı korumak, erozyon konuları işlenmektedir. Proje ekibinde, okul öncesi eğitim, fen eğitimi alanlarında uzman öğretim üyeleri, okul öncesi eğitim ve fen eğitimi öğretmenleri, orman mühendisi ve hemşire yer almaktadır. Bu çalışma kapsamında, Tipitop ve Arkadaşları ile Toprağı Tanıyoruz 1, 2 ve 3 projelerinin sonuçları ile son projenin kapsamı, içeriği, uygulama örnekleri paylaşılacak, projede yapılan değişiklikler detaylı biçimde paylaşılacaktır. Anahtar Sözcükler: Toprak eğitimi, okul öncesi dönem çocuklar, çevre eğitimi, TÜBİTAK projesi. 7 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TEKNİK BİLİMLERDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ EĞİTİMİNİN ÖNEMİ Selçuk ÇANKAYA 1, Simge TANER 2, Utkan ÖZDEMİR 2 1Dokuz Eylül Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü Ortak Sağlık Güvenlik Birimi, Kocaeli 2Kocaeli Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü 1Üçgen Özet Sanayinin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan en önemli problemlerden birisi hiç şüphesiz iş kazalarıdır. Ülkemizde özellikle küçük-orta ölçekli işletmelerde iş kazalarının kontrol altına alınması çözümü en zor olan konuların başında gelmektedir. İş kazalarının önlenmesi için, çeşitli yasal yaptırımlar olmasına rağmen güvenlik kültürünün oluşmaması bu duruma yol açan etkenlerdendir. Güvenlik kültürünün oluşabilmesi için iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin eksiksiz bir şekilde bireylere kazandırılması gerekmektedir. Başta mühendislik eğitimi veren lisans programları olmak üzere, teknik yüksekokullar ve liselerin de iş sağlığı ve güvenliği eğitim programlarına dâhil edilmesi büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde lisans eğitimi veren üniversitelerin çoğunda “iş güvenliği” adında tek dönemlik bir ders verilmektedir. Bunun dışında iki yıllık ön lisans programları ve birkaç üniversitede de yüksek lisans programı bulunmaktadır. Buna göre sanayisi gelişmekte olan ülkemizde verilen iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin yetersizliği anlaşılmaktadır. Bu çalışmada iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin ülkemiz koşullarında nasıl yapılması gerektiği ve eğitim kalitesinin arttırılması konusundaki çalışmaların neler olduğundan söz edilecektir. Anahtar Sözcükler: İş sağlığı ve güvenliği, lisans eğitimi, teknik bilimler. 8 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN DOĞA TARİHİ MÜZELERİ VE EKOLOJİ BİLİNCİ Mustafa ALPARSLAN, Erhan IRMAK, Fatih AKSOY ve Kamil Emre BARIŞ İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Çiğli / İzmir, m_alparslan@hotmail.com Özet Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile müzelerinin nitelik ve nicelikleri büyük bir paralellik göstermektedir. Müzelerin tarihi gelişimi içinde Doğa Tarihi Müzelerinin çok önemli bir yeri vardır. Kapitoline Müzesi Dünya’nın en eski sanat eserlerinin sergilenmesi için kurulan bir müze oluyor 1471 yılında Papa IV. Sixtus tarafından Roma’da kurulmuştur. 1662 yılında ise Endonezya’nın en eski Botanik Müzesi 1662 ‘de Rumphius tarafından Ambon’da kurulmuştur. Kendisi tarafında yazılmış olan kitap ise National Museum’da sergilenmektedir. Çağdaş müzecilik anlayışını benimsemiş kurumlar olarak bugün bu müzeler, kuruldukları döneme ait tarihi mekanların da görevlerini halen sürdürmektedirler. Doğaya ilişkin canlı ya da cansız her çeşit malzemenin nesiller boyu saklandığı ve bilimsel araştırmaların gerçekleştirildiği bu tarihi mekanlar da, uygun görülen malzemeler çeşitli görsel, deneysel ve işitsel araçların yardımıyla sergilenir; doğayı tanımaya ve anlamaya yönelik her düzeyde eğitim verilir. Ülkemizde ise 20. yüzyıla kadar kendi sahip olduğu değerleri halka tanıtan bir “Doğa Tarihi Müzesi” oluşturulamamıştır. Yerbilimleriyle ilgili birçok ilke imza atan Maden Tetkik ve Araştırma Enstitüsü (MTA), ülkemizdeki bu eksikliğin giderilmesine yönelik olarak 1960’lı yıllarda bilim, eğitim ve kültür alanında toplumu bilinçlendirmek amacıyla Tabiat Tarihi Müzesi'nin kurulması için ilk adımları atmıştır. Ege Üniversitesi Doğa Tarihi Müzesi 1967 yılında, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Piri Reis Sualtı Müzesi 2006 yılında ve Kemaliye Doğa Tarihi Müzesi ise 2009 yılında yaşama geçirilmiştir. Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile müze ve özellikle Doğa Tarihi Müzeleri sayılarıyla büyük bir paralellik göstermektedir. Hatta Amerika Birleşik Devletleri’nde Smithsonian Enstitüsüne bağlı 19 ayrı müze, 9 adet araştırma merkezi ve 140 adet bağlantılı müzeler sistemine sahiptir. Anahtar Sözcükler: Doğa Tarihi Müzesi, Müze, Ekoloji 9 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BATMAN BARAJ GÖLÜ’NÜN TROFİK DURUMUNUN BELİRLENMESİ Memet VAROL İnönü Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Temel Bilimler Bölümü, Malatya, mvarol23@gmail.com Özet Bu çalışma, Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde yer alan Batman Baraj Gölü’nün trofik durumunun belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla Şubat 2008–Ocak 2009 tarihleri arasında 3 örnekleme noktasının seki diski derinliği, klorofil-a, toplam azot ve toplam fosfor değerleri aylık olarak ölçülmüştür. Baraj gölünün trofik durumunun belirlenmesinde çeşitli trofik sınıflandırma indeksleri ve Carlson’un trofik durum indeksi (TSI) kullanılmıştır. Batman Baraj Gölü’nde seki diski derinliği 1,0-5,65 m, klorofil-a 1,35-16,77 µg/L, toplam fosfor 13,0-139 µg/L ve toplam azot 196-1730 µg/L arasında değişim göstermiştir. Seki diski derinliği ile klorofil-a arasında negatif bir korelasyon (r= – 0,53) belirlenirken, toplam azot ile toplam fosfor arasında pozitif bir korelasyon (r= 0,52) tespit edilmiştir. Ortalama toplam fosfor değerine (61.05 µg/L) göre Batman Baraj Gölü’nün trofik durumu bakımından ötrofik sınıfa girdiği, ortalama klorofil-a (3,72 µg/L) ve seki diski derinliği (3,05 m) değerlerine göre mezotrofik sınıfa girdiği belirlenmiştir. Carlson’un ortalama TSI değerine göre ise baraj gölünün mezotrofik seviyede olduğu tespit edilmiştir. Ortalama TN:TP oranına göre Batman Baraj Gölü’nde fitoplankton gelişimini azot ve fosforun birlikte (N+P) sınırladığı belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Batman Baraj Gölü, Trofik durum indeksi, Ötrofikasyon, Klorofila, Azot, Fosfor, Seki diski derinliği 10 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN AMELİYATHANEDEKİ KİMYASALLAR Asuman KARAMAN1, Nurcan ARMAĞAN2 1Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu/İstanbul 2Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Kadıköy/İstanbul asuman.karaman@yeniyuzyil.edu.tr Özet Çalışmanın amacı ameliyathanede kullanılan kimyasalların insan ve çevre ilişkisi; konusunu incelemek ve güncel bilgiler eşliğinde öneriler geliştirmektir. Ameliyathane ortamında birçok kimyasal madde kullanılmaktadır. Cerrahi yıkanma, ameliyat bölgesini hazırlama, ısı ve neme duyarlı cerrahi aletleri çeşitli düzeyde dezenfekte etme, aletlerin dekontaminasyonu ve yüzey dekontaminasyonu kimyasalların kullanıldığı başlıca alanlardır. Bu kimyasalların kullanan kişilere ve ameliyathane ortamına ve atık olarak sisteme geçtiğinde ekosistemde olası zararlı etkileri bulunmaktadır. Olası zararların bilinmesi ve bunların en alt düzeye indirilmesi önemlidir. Bu sorunu irdelemek amacıyla yapılan çalışmada bir mini anket formuyla İstanbul’da yer alan rastgele seçilmiş 14 hastaneden, kullanılan antiseptik ve dezenfektanlara ilgili bilgi toplandı. En sık kullanılan maddeler ve ait oldukları gruplar belirlendi. Kullanılan kimyasaların özelliklerine bakıldığında genel anlamda doğru seçimlerin yapıldığı ve daha tehlikeli eski maddelerin artık kullanılmadığı saptandı. Buna rağmen her tür kimyasalın tamamen zarardan uzak olabilmesinin söz konusu olmadığı gerçeğinden yola çıkarak kullanılan kimyasalar önce ameliyathane ortamında insan ve çevre ilişkisi açısından ele alındı. Etkinlikleri ve kullanımları yanı sıra ciltte, gözde, solunum yolunda iritasyon, alerjik, toksik, karsinojen etkiler,ortamda parlayıcı, patlayıcı olma riskleri incelendi Ayrıca bunların atık olarak kanalizasyon sistemine karışmasında olabilecek ekosistemi ilgilendiren olumsuzluklar belirlendi.Özellikle sudaki hayat formlarına olan olumsuz etki dikkat çekici olarak bulundu. Ameliyathane kimyasallarının daha emin ve güvenli kullanımı konusu üzerinde öneriler geliştirildi. Anahtar Sözcükler: Ameliyathane, antiseptik, dezenfektan, dekontaminasyon, kimyasal sterilizasyon, atık, ekosistem 11 dezenfeksiyon, XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EVDEKİ KİMYASALLAR Asuman KARAMAN, Deniz TAŞKIN Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu/İstanbul asuman.karaman@yeniyuzyil.edu.tr Özet Bu araştırma konusunu seçmemizdeki amaç; her evde hatta evin her odasında kullanılan kimyasalları ve bu kimyasalların yarattıkları tehlikeleri ortaya koymak ve bir anlamda gereksiz kimyasal kullanımını azaltmaktır. Çalışmada mutfak, banyo dolabı ve oturma odasında bulunan kimyasallar, bu kimyasalların içerikleri, çevre ve insan sağlığına olası etkileri belirlenmiştir. Çamaşır deterjanları, bulaşık deterjanları, çamaşır suyu, lavabo temizleyicileri, cam siliciler hijyen sağlamada çok gerekli gibi görünse de bunların insan ve çevrede yaptıkları olumsuz etkiler temizliğin önüne geçmektedir ve de bu durum göz ardı edilmektedir. Özellikle yünlü giysi ve çamaşırları güvenin zararlı etkisinden korumak için kullanılan naftalin göze, kan, karaciğer, böbrekler, deri ve merkezî sinir sistemine zarar vermenin yanı sıra karsinojendir. Odada hoş koku oluşturmak amaçlı kullanılan oda parfümlerinin zararı bu hoş kokularının arkasında gizlidir. Oda spreylerinin içeriğinde kullanılan zararlı kimyasallar arasında ise naftalin, fenol, kresol, etanol, ksilen ve formaldehit gibi tehlikeli maddeler bulunmaktadır. Görüldüğü gibi yarar meydana getirdiği düşünülerek kullanılan her bir ürün aslında çevremiz ve bizim için büyük bir tehdit unsurudur. Evdeki kimyasallar, kısırlıktan kansere, böbrek ve akciğer rahatsızlığından doğum kusurlarına, alerjiden psikolojik bozukluklara kadar birçok hastalığa sebep olmaktadır. Bunları düşünerek alınan her bir ürünün kimyasal içeriğine bakılmalı ve bunların gereksiz kullanımlarından kaçınılmalıdır. Anahtar Sözcükler: Ev, kimyasal hijyen, çevre, insan sağlığı. 12 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TIBBİ ATIKLARIN YAKILMASI VE “DİOKSİNLER VE FURANLAR” Asuman KARAMAN, Filiz ALBAYRAK Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu/İstanbul asuman.karaman@yeniyuzyil.edu.tr Özet Çalışmanın amacı tıbbi atık yönetiminde son aşamada yer alan tıbbi atık yakma sonucu oluşabilen toksik etkili dioksin ve furanlarla ilgili farkındalık yaratmaktır. Bu doğrultuda; 1- Dioksin ve furanları tanımlamak, nasıl oluştuğunu ve insan ve çevreye etkilerini açıklamak 2-Tıbbi atık insineratörleri/yakma yerleri konusunda bilgi vermek ve doğru yakma ile ilgili koşulları belirlemekle ilgili bilgi paylaşılacaktır. DSÖ’nün Kasım 2011tarihli ve 281 no ile yayınladığı “fact sheet”de belirtilen tıbbi atık yakma yerlerinde dioksin ve furanların ortaya çıkması ve bu maddelerin insan ve çevreye olan olumsuz etkileriyle ilgili belgeden yola çıkıldı. Bu konuda yeterli farkındalığın olmadığı saptandı. Bu farkındalığı oluşturmada yardımcı olmak için tıbbi insineratörlerin işlevinde ortaya çıkan dioksin ve furanlarla, tıbbi atık yakma işlevi incelendi. Dioksin ve furanlar (PCDD/F) C, H, O ve Cl içeren renksiz, kokusuz aromatik bileşiklerdir. Kimyasalların geniş bir grubunu oluşturmakta olup, 210 farklı bileşiğinin 17 tanesi en toksik olanlardır. Bu bileşiklerin en önemli özellikleri biyolojik, fotolitik, kimyasal olarak bozulmaya dirençli olmaları, besin zincirinin üst seviyesinde yüksek konsantrasyona ulaşmaları ve atmosferik tasınım mekanizmaları ile kaynaktan çok uzak mesafelere taşınabilmeleridir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirlenen tolere edilebilen miktar günlük 14 pikogram/kg vücut ağırlığıdır (WHO, 1998a). Dioksin ve furanlar özellikle oluşturulmazlar; herbisitlerin yapımında, kağıt ve kağıt hamuru oluştururken ve yakma işlemlerinde oluşabilirler. Dioksin ve furanlar kalıcı maddeler olup çabuk yıkılmazlar ve gıda zincirinde biyobirikim yaparlar. Maruziyetin çoğu gıda alımıyladır. Dioksin ve furanların insanda immunolojik sistemi baskılamaları, üreme sitemine ve intra uterin gelişmeye olumsuz etkileri belirtilmiştir. Son yıllarda tıbbi atıkların yakılmasıyla ilgili endişelerin gelişmekte olduğu belirlenmiştir. Yakma Isısı düşük olduğunda, PVC içeren plastikler yakıldığında diğer toksik hava polenlerinin yanı sıra dioksinler ve furanların emisyonlar halinde oluşup kül içerisinde havaya karıştığı açıklanmıştır. Buna bağlı sağlıkla ilgili olumsuzluklar gelişebilir. Yüksek dozda maruziyette karsinojen etki söz konusudur.Yakma yerleri yakınında oturanlar bu yönden daha çok riskte olup bu atık yerlerinin yerleşim yerlerinden uzakta olmaklarının gerekliliği belirtilmiştir.Tıbbi atıkların yakılmasındaki kurallara kesinlikle uyulması gerektiği açıklanmıştır. Anahtar Sözcükler: Dioksin ve furanlar,emisyon ölçümü, toksik etki, tıbbi atıkların yakılması 13 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EKOSİSTEMDEKİ DEĞİŞİKLİKLER ÇOCUKLARIN YAŞAMLARINI OLUMSUZ ETKİLİYOR MU? Funda AYRA, Mukadder KARAKAYA, Oğuz ÖZYARAL Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu/İstanbul funda.ayra@yeniyuzyil.edu.tr Özet İnsanoğlu var olduğu günden beri çevresi ile etkileşimde bulunmuştur. Yaşamı kolaylaştıran ateşi bulduğu günden günümüze kadar geçen sürede ekolojik sistemi tahrip etmeye devam etmektedir. Ne yazık ki insanlar, doğanın kaynaklarının sonsuz olduğunu düşünmüş ve yine doğanın kendini yenileme kabiliyetinin de sınırlı olduğunu fark edememiştir. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki; tün canlılar ile birlikte çocuklar da pek çok alanda, ekolojik dengenin bozulmasından ve çevre kirliliğinden etkilenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ‘nün 2004’de Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de yaptığı toplantının konusunu “Çocuk ve Çevre Sağlığı” oluşturmuş ve bu toplantı sonucunda her ülkenin kendi “Çocuk Sağlığı Eylem Planı”nı hazırlaması öngörülmüştür. Ülkemizde de tüm dünyada olduğu gibi, çocukların çevre kirliliğinden ve ekosistemdeki değişikliklerden olumsuz etkilenmesinin en üst düzeyde önüne geçilmesine çalışılmakta ancak yeterli olmamaktadır. Bu çalışmada çocukların etkilendikleri ele alınmıştır. ekosistem değişikliklerinden ne şekilde Yapılan tüm araştırmalar ve çalışmalar göstermektedir ki; geleceğimiz olan çocukların fizik ve ruh sağlıklarının en az düzeyde etkilenmesini sağlamak için hayatı etkileyen üretim yapan tüm kuruluşların, belediyelerin, Sivil Toplum Kuruluşlarının, ebeveynlerin ve tün insanlığın daha fazla önlemler alması ve bu konudaki farkındalığın toplumun tüm kesimlerinde artması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Anahtar Sözcükler: çocuk ve çevre, ekolojik denge, çocuk sağlığı 14 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ULAŞIMDA ENERJİ TASARRUFU FARKINDALIK DÜZEYİ VE ÇEVREYE ETKİLERİ Gülhan KALMUK, Cüneyt ULUTİN ve Oğuz ÖZYARAL Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Topkapı/İstanbul gulhan.kalmuk@yeniyuzyil.edu.tr Özet Gelişen teknolojinin yaşamımıza getirdiği; kolaylık, rahatlık ve sonuca çabuk ulaştırmasının yanında, bu gelişmenin tabiata ve çevreye verdiği kirliliğin boyutu her geçen gün artmakta ve insan sağlığını tehtid etmektedir. Günümüzde ulaşımda enerji kullanımı hızla artmakta ve kaynaklar tüketilmektedir. Uluslar arası Enerji Ajansı(IEA)’nın yayınlamış olduğu ‘Dünya Enerji Anahtarı İstatistikleri 2012’ verilerine göre dünyada kullanılan petrolün %61,5 i ulaşım ve taşımacılıkta kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalar sonucunda önümüzdeki yıllarda mevcut enerji kullanım düzeyinin en az %50 ila %60 oranında artış göstereceği hesaplanmaktadır . Yapılan araştırmalar, fosil yakıt rezervlerinin azalmaya başladığını ve sürekli artan enerji talebine, karşılık veremeyeceğini göstermektedir. Dünyadaki enerji tüketim hızı, fosil yakıtların oluşum hızının 300 bin katı kadardır. Bir başka ifade ile, bir günde bin yıllık fosil yakıt oluşumu tüketilmektedir. Artan enerji kullanımı kaynakları tükettiği gibi ekolojik yaşamada zarar vermeye devam etmektedir. Özellikle fosil yakıtların kullanımının artması sera gazlarının atmosferde çoğalmasına, bunun sonucun da küresel ısınma nedeni ile iklimlerin değişmesine ve bu durumun insan sağlığını ve dünyamızın doğal yapısını tehdit etmesine neden olmaktadır. Son yıllarda araçların yakıt tüketimi teknolojik gelişmeler sonucunda düşürülmeye çalışılmakta, yakıtların artık ürünlerinin doğaya daha az zarar vermesi için özel sistemler geliştirilmektedir. Ancak araç kullananların sayısının özellikle gelişmekte olan ülkelerde hızla artmasının önüne geçilememektedir. Bu çalışmanın yapılmasındaki amaç araç kullanan ve kişisel aracı olan kullanıcıların araç kullanma nedenleri, kullanılan enerji tüketiminin verdiği zararlar ve enerji tasarrufu konusundaki farkındalık düzeylerini incelemektir. Anahtar Sözcükler: Çevre, Enerji Tasarrufu, Fosil Yakıtlar, 15 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK, ÇEVRE BİLİNCİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA BAĞLAMINDA İŞLETMELERİN SORUMLULUKLARI Aral NOYAN Yeni Yüzyıl Üniversitesi, MYO, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Programı Cevizlibağ / İstanbul, aral.noyan@yeniyuzyil.edu.tr Özet Kalkınma kavramı denilince ilk akla gelen ekonomik ve sosyal kalkınma kavramları gelmektedir. Ancak bu kalkınmanın çevresel boyutta nasıl sürdürülebileceği sorusu da son yıllarda sık sık sorulmaya başlanmıştır. Gerçekten de işletmelere bakıldığında çevre bilincinden bağımsız olark bir kalkınma modeli düşünülememektedir. Özellikle sivil toplum örgütleri ve diğer sosyal amaçlı çalışan diğer kuruluşlar yapmış oldukları kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarında daha yaşanılabilir bir çevrede varlıklarını sürdürmenin yollarını aramaktadırlar. Bir çok kuruluş bu amaçla geliştirdikleri kurumsal vatandaşlık kavramıyla kalkınmalarını sürdürürken çevreye duyarlı yeni uygulamalar da geliştirmektedirler. Bu çalışmanın amacı işletmelerin kurumsal sosyal sorumluluk kavramı çerçevesinde nasıl bir kurum kültürü ve buna bağlı kurumsal vatandaşlık kavramı geliştirebildiklerini belirlemek, işletmelerin bu uygulamaları yaparken toplumda nasıl görevler ve sorumluluklar üstlendiklerini ve de toplum üzerinde nasıl bir etki oluşturduklarnı saptamaktır. Anahtar Sözcükler: Çevre, Çevre Bilinci, İşletme, Sürdürülebilir Kalkınma, Kurumsal Sosyal Sorumluluk 16 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇEVRE OLGUSUNUN KURULUŞLARIN İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİ ÜZERİNE YAPMIŞ OLDUĞU ETKİLER Aral NOYAN Yeni Yüzyıl Üniversitesi, MYO, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Programı Cevizlibağ / İstanbul, aral.noyan@yeniyuzyil.edu.tr Özet İnsan Kaynakları önemli bir stratejik yönetim fonksiyonudur. Kuruluşların insan kaynakları birimlerinin ve insan kaynakları politikasının önemli bir fonksiyonu da kendi vizyonlarını belirlemektir. Vizyon kısa bir ifadeyle kuruluşun geleceğe dair plan, hayal ve öngörülerini ifade etmektedir. Doğal olarak bu nedenle, çevreden ve çevrenin getirmiş olduğu yükümlülüklerden arınmış bir insan kaynakları politikası işletmeler için düşünülemez. Bu çalışmanın amacı işletmelerin kendi insan kaynaklarını ve insan kaynakları stratejilerini belirlerken çevresl koşullardan nasıl etkilendiklerini ortaya koymak ve aynı zamanda çevreye duyarlı yeni insan kaynakları yönetimi kavramını açıklamaya çalışmaktır. Anahtar Sözcükler: Çevre, Çevre Bilinci, İşletme, İnsan Kaynakları Yönetimi, Vizyon Yönetimi, Stratejik Planlama 17 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇEVRE SORUNLARI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA: GÜNÜMÜZDEKİ VE GELECEKTEKİ OLASI ÇEVRE SORUNLARININ SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÜZERİNE ETKİLERİ Aral NOYAN Yeni Yüzyıl Üniversitesi, MYO, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Programı Cevizlibağ / İstanbul, aral.noyan@yeniyuzyil.edu.tr Özet Günümüzde çevre sorunlarına karşı gerek ulusal gerekse uluslararası kuruluşlar tarafından çeşitli uyarılar yapılarak kamuoyu dikkati bu önemli konuya çekilmektedir. Ancak bir yandan ekonomik büyüme telaşı bir yandan da umursamazlık sonucu çevre sorunlarına karşı duyarlılık zaman zaman geri plana atılmaktadır. Hava, su ve toprak kirliliği her gün biraz daha artarken kalkınmanın da sürdürülmesi gereği, bu birbiriyle görünüşte taban tabana zıt görünen bu iki konunun çevre bilinci çerçevesinde bir çatı altında birleştirilmesini zorunlu hale getirmiştir. İşte bu nedenle çevre koruma odaklı olarak kaynakların yeniden gözden geçirilerek kaynak kullanımının yeniden planlanması, bununla beraber elimizdeki koşulların çevreci sürdürülebilir kalkınma sürecine adapte edilmesi gerekmektedir. Bunlar olmadığı takdirde ise çevresel felaketler tüm insanlık için günlük konular haline gelebilir. Bu çalışmanın amacı var olan kaynakların çevre koşulları göz önüne alınarak koşullara uyumlu hale getirilmesinin örneklerini incelerken nasıl bir büyüme modeli izleneceği konusuna da kaynaklardan yararlanarak bir yorum getirmeye çalışmak olarak belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Çevre, Çevre Sorunları, Sürdürülebilir Kalkınma, Toplumsal Duyarlılık 18 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇEVRE YÖNETİMİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÜZERİNE BİR İNCELEME Aral NOYAN Yeni Yüzyıl Üniversitesi, MYO, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Programı Cevizlibağ / İstanbul, aral.noyan@yeniyuzyil.edu.tr Özet Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan dünya ülkelerinin karşı karşıya oldukları temel çevre ve sürdürülebilir kalkınma sorunları için tüm ülkelerin ve kuruluşların bir araya gelerek koordineli bir şekilde çalışması gerekmektedir. Böyle bir çalışmanın sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesi açısından sürüdürülebilir kalkınma, insan sağlığı ve çevre koşulları arasındaki ilişkinin araştırılmasına yönelik bir çalışma yapılması ihtiyacı bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, küreselleşme ve sürdürülebilir büyüme, insan sağlığı ve yaşanılabilir bir çevre, işletme kapasitesi ve sürdürülebilirlik, bioetik kavramı ve yoksulluk, çevre yönetimine uygun kişisel gelişim, sağlıklı insan ve ekosistem ilişkisi ve doğal kaynaklar ile geri dönüşüm kavramlarını temel alarak, bu kavramlar arasındaki ilişkilerden yola çıkarak iyi bir çevre yönetimi ve sürdürülebilir kalkınma arasındaki ilişkiye yeni bir yorum getirmek olarak belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Çevre, Sürdürülebilir Kalkınma, Çevre Yönetimi, Ekosistem, Sağlıklı Çevre 19 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN İNSAN VE EKOLOJİK SAĞLIK AÇISINDAN EKO-ECZACI Yasin BOSTANCI ve Oğuz ÖZYARAL Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul, y.bostanci@googlemail.com Özet İlaçların ve kişisel bakım ürünlerinin birer çevre kirletici olarak oluşturduğu çok yönlü sorun, 1980’lerin başında artan özen ve dikkat sonucunda daha belirgin ve bilinir hale gelmiştir. İlaçlar ve kişisel bakım ürünleri tedavi edici olarak tıbbi uygulamalarda yaygın, devamlı ya da birleştirilmiş olarak hem insan hem de hayvanlarda kullanılmaktadır ve yerküre yüzeyi ile beraber yer altı sularında da birer çevre kirletici olarak karşımıza çıkmaktadır. Çeşitli kaynaklardan çevreye verilen bu ksenobiyotikler verildikleri çevredeki canlılar üzerinde mutajenik, karsinojenik ve toksikolojik özellikler gösterebilmekte; sadece insanları değil, bitkiler ve hayvanları da olumsuz yönde etkileyerek ekolojik dengenin bozulmasına sebep olmaktadırlar. Risk değerlendirme paradigmasına bağlı olarak, mevcut çalışmaların pek çoğunun bu kirleticilerin kökenleri ve varoluşları üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Karşılaştırmalı bir bakış açısı ile bakıldığında aslen fazlası ile biyoaktif olan ve yerel su kaynaklarında sürekli bulunabilen bu maddelere insanların ve ekolojik sistemin maruziyeti tam olarak bilinmedikçe, ilgili antropojenik maddelere kısmi maruziyetin dahi sebep olabileceği potansiyel tehlikelerin belgelendiril(e)mediği ya da daha az bilindiği tespiti yapılabilmektedir. Tüm dünyada giderek büyüyen ve önemi artan taze su kaynaklarına olan ihtiyaç, bu kaynakların toplam veya kümülatif şekilde herhangi bir etkiye maruz kalmamasını, aynı zamanda insan ve ekolojik sisteme herhangi bir potansiyel etkinin minimize edilmesini gerektirmektedir. Bu gereksinim son dönemde kanalizasyonlar da dahil olmak üzere su atık ve su kullanım süreçleri üzerine hükümetlerin pek çok soruşturma açması durumunu meydana getirmiştir. Uzun süreli etkileri gösteren verilerin yetersizliğine rağmen, ilaçlar ve kişisel bakım ürünlerinin ekolojik sistem ile “tanışıklığının” azaltılması ya da engellenmesi için çok geniş bir yelpazede düşük dozlarda dahi ksenobiyotiklere maruziyetin engellenmesine yönelik politikalar geliştirilebileceği ve uzun süreli etkileri hedef alan çalışmalar başlatılabileceği söylenebilir. Çalışmamızda, ilaç ve kişisel bakım ürünlerinin tüketiciye ulaştırılmasında en önemli rollerden birini oynayan eczacının insan ve çevre sağlığı açısından yeri vurgulanmakta ve ekolojik eczacı modeli oluşturulmaktadır. Anahtar Sözcükler: ekoeczacı, ekoloji, tıbbi atıklar, ilaç, ksenobiyotikler 20 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KARBON AYAK İZİ Yasin BOSTANCI ve Oğuz ÖZYARAL Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul, y.bostanci@googlemail.com Özet Yaşadığımız Dünya’da giderek artan çevre sorunları, ekolojik dengenin bozularak Dünya yaşamını yok edecek seviyelere ulaşması ve insanların üretim ve tüketim faaliyetlerinin çıktılarını net olarak görebilme istekleri Karbon ayak izi kavramını ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle karbon ayak izi kavramı geçtiğimiz yıllarda “müthiş” bir şekilde popüler hale gelmiş ve Türkiye dahil pek çok ülkede medya tarafından aşırı-yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Politik ve sektörel unsurların “yapılacaklar listesi” içerisinde iklim değişikliklerinin üst sıralara tırmanması ile karbon ayak izinin nasıl hesaplanacağını yorumlayan uygulamalara olan ihtiyaç ciddi olarak artmıştır. Sayısı bilinmemekle birlikte, değerleri ölçmek amacıyla basit çevrimiçi hesaplayıcılardan gelişmiş hayat döngüsü analizörlerine ve girdi-çıktı temelli metodlara kadar çok geniş bir yelpazede araçlar geliştirilmeye çalışılmıştır. Karbon ayak izinin her yerde bulunan varlığına rağmen, bir tanım olarak anlamının ne olduğuna ya da ne olmasına gerektiğine yönelik akademik yaklaşımların oldukça az ve/veya yetersiz olduğu söylenebilir. Geçtiğimiz yüzyılda fazlası ile yapılan ve karbon ayak izinin ölçümüne yönelik iddiaları bulunan enerji ve ekolojik ekonomi tabanlı akademik çalışmaların sürpriz bir şekilde açıklamalarının geçersiz olduğu da tespit edilmektedir. Çalışmamızda akademik dünyada ve medyada kullanılan karbon ayak izi kavramının tutarsızlıkları karşılaştırmalı bir şekilde incelenmeye çalışılmış ve finansal hesaplamalar ile model yaklaşımlar kullanılarak karbon ayak izi kavramına bilimsel bir açıklama getirilmeye çalışılmıştır. Bu açıklamada sistem sınırları, sistem bütünlüğü, sistem kapsamı, sistem birimleri ve göstergelerin sağlamlığı gibi metodolojik sorular göz önünde bulundurulmaya çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: ekolojik ayak izi, karbon ayak izi, çevre, karbon salınımı 21 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TIBBİ ATIK YÖNETİMİ ÜZERİNE BİR DERLEME Yasin BOSTANCI, Oğuz ÖZYARAL ve Ayşenur CURABEYOĞLU Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul, y.bostanci@googlemail.com Özet Sadece sağlık hizmetlerinin sunulması esnasında ortaya çıkmamakla birlikte, tıbbi atıklar kullanılmış iğne uçları, enjektörler, pansuman amacıyla kullanılmış pamuklar, vücut parçaları, tanı amaçlı örnekler, kan, vücut sıvıları kimyasallar, farmasötikler, tıbbi cihazlar ve radyoaktif materyaller gibi geniş bir listeyi içermektedir. Tıbbi atık yönetiminin zayıf yapılması ya da yapılmaması, ilgili atıklara maruz kalacak çalışanlar, atık toplayıcılar, hastalar ve toplum için ciddi enfeksiyon ve yaralanma risklerini doğurmakla birlikte çevre kirliliğine sebep olur. Bu nedenle tıbbi atıkların, atık üretimi esnasında etkili şekilde kaynağında ayrı olarak toplanması, uygun şekilde depolanması ve güvenli bir şekilde imha edilmesi gerekmektedir. Farklı ülkelerdeki tıbbi atık toplama ve çevreselleştirme mekanizmalarının anlaşılması, tıbbi atığı “ortaya çıkarma” sürecinde aktif rol üstlenen bireylerin bilgi düzeylerinin ve farkındalığının anlaşılması ve tıbbi atıkların insan ve çevre sağlığına olan etkilerinin varolan literatür kapsamında açıklanması amaçlarıyla tıbbi atık yönetim sistemlerini derleyen bu çalışma gerçekleştirilmiş olup, çalışmamızın ileride yapılacak araştırmalar için bir başlangıç teşkil edeceğini düşünmekteyiz. Anahtar Sözcükler: tıbbi atık yönetimi, tıbbi atık, atık yönetimi, çevre 22 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TURİZM SEKTÖRÜNDEN HİZMET ALANLAR AÇISINDAN ÇEVRE, ÇEVRESEL DUYARLILIK VE SAĞLIKLI ÇEVRE ANLAYIŞI ÜZERİNE BİR İNCELEME Yasin BOSTANCI, Aral NOYAN, Gülçin SERCE ve Ayşenur CURABEYOĞLU Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul, y.bostanci@googlemail.com Özet Turizm açısından mevcut akademik çalışmalar incelediğinde, bir turistin seyahat deneyimi ile ilgili memnuniyetini belirleyen; yemek hizmetleri, konaklama hizmetleri, güvenlik ve çevresel koşullar gibi değişken ve geniş bir yelpazede pek çok faktör olduğu anlaşılmaktadır. Yine bu faktörlerin sadece memnuniyeti belirlemediği ve seyahat sonrası turistte davranışsal değişikliklere sebep olarak ilgili tatil yerinin bilinirliği üzerine etkili olduğu görülmektedir. Rita Bruce Curry ve Luiz Moutinho, yapmış oldukları bir çalışmada turistlerin arkeolojik alanlara sahip yerleri tercih ettiğini, bu yerlerin turist ilgisini artırdığı ve belirli bir düzeyde muhafaza ettiğini ifade etmişlerdir. Şeyhmus Baloğlu ve Muzaffer Uysal’ın yaptığı çalışmalar incelediğinde turistlerin “bozulmamış” fakat “korunmuş” bir çevresel ortama sahip yerleri seçtiğini ve bu çevre koşulları içerisinde vahşi yaşamın, doğal doku varlığının, manzara zenginliğinin önemli olduğunu söylemek mümkündür. Yine bu çevre şartlarının içerisinde doğal sahillerin varlığı, denizlerin temizliği ve güvenilir hava koşulları turistlerin aradığı önemli unsurlar olarak ifade edilmiştir. Yine yapılan diğer çalışmalarda, çevre farklı şekillerde sınıflandırılmış fakat her koşulda uygun ve etkili bir şekilde planlanarak korunması gerektiği ifade edilmiştir. Akademik çalışmalar ışığında turizm ve çevre arasında bir karşılıklı bağımlılık ilişkisinden söz etmek mümkündür. Derleme niteliğinde olan bu çalışmamızda çevrenin turist algısında yer alan etkili bir faktör olarak sürdürülebilirliğinin önemini ortaya koymaya çalışmaktayız. Anahtar Sözcükler: turizm, turist algısı, çevre, çevresel faktörler 23 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇEVRE SORUNLARINDA ULUSLARARASI YAKLAŞIMLAR Yasin BOSTANCI ve Oğuz ÖZYARAL Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul, y.bostanci@googlemail.com Özet Bugün dünya iklim değişiklikleri, türleri koruma, enerji, çevresel bozulma, çevre sağlığı, genetik mühendislik uygulamaları, yoğun çiftçilik, arazi bozulması, arazi kullanımı, nanoteknoloji, nükleer uygulamalar, nüfus artışı, ozon tabakasının delinmesi, kirlenme, kaynakların tükenmesi, toksinler ve atıklar olmak üzere pek çok başlık altında sıralanabilecek bir yığın çevresel problem ile baş etmeye çalışmaktadır. Hükümetler için bu problemler büyüyerek önemini artırdığında, ulusal aktör veya aktörlerce çözüm bulunmasının imkansızlaştığı ve hükümetlerin sınırlar ötesi aktörler ile işbirliğine gittiği ya da yeni yapılanmalar (rejimler) oluşturmaya çalıştığı görülmektedir. Bu çalışmamızda, yukarıdaki bağlamda yerel aktörlerin izlediği politikaların, oluşturulmak istenen veya oluşturulan sınırlar ötesi yapılanmaların, bunların çalışma mekanizmalarının ve işlevselliklerinin sorgulanması amaçlanmaktadır. Anahtar Sözcükler: uluslararası çevre sorunları, uluslararası rejimler, çevresel yaklaşımlar 24 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMADA MÜLKİYET, GELİŞTİRME VE KAYNAK ÇATIŞMASI Yasin BOSTANCI, Oğuz ÖZYARAL ve Ayşenur CURABEYOĞLU Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul, y.bostanci@googlemail.com Özet Özbudun’a göre sosyal devlet kavramı “devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini gerekli ve meşru gören bir anlayış”ı ifade eder. Günümüzde sosyal devlet; bireyleri belirli sınırlar içerisine hapseden sosyal ve ekonomik koşulları ortadan kaldırarak fırsat eşitliği ve ortak gelişim sağlama amacı güden önemli yönetim ilkelerinden biri haline gelmiştir. Bu anlayışta sosyal adalet, ekonomik olanaklar ve gelir düzeyi dağılımı sosyal devleti oluşturan toplumun tümüne eşit ve eş zamanlı olarak ulaştırılıyor olmalıdır. Peki toplum için sürekli geliştirmeyi gerektiren bu yaklaşımı hayata geçirirken çevresel koruma nasıl mümkün olacak, geliştirmenin doğuracağı çatışma nasıl çözümlenecektir? Devletlerce sürekli iyileşme gösteren, istikrarlı bir ekonomik büyüme ve etkileşim sağlanması amacı güdülürken sosyal devletin temel unsurları için mülkiyet haklarının korunması nasıl sağlanacaktır? En nihayetinde, devlet sahip olduğu kaynakları nasıl muhafaza edecek ve dağıtılmasını sağlayacaktır? Çalışmamızda oluşturduğumuz sürdürülebilir kalkınma modelinde ortaya çıkan mülkiyet, geliştirme ve kaynak çatışmalarının çözümüne ulaşmayı hedeflemekteyiz. Anahtar Sözcükler: sürdürülebilir çevre, sürdürülebilir kalkınma, mülkiyet, kaynak, geliştirme, çatışma 25 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN İLAÇLAR VE EKOFARMAKOLOJİK RİSKLERİ Oğuz ÖZYARAL2, Gül BAKTIR1 ve Cüneyt ULUTİN2 1Yeni 2Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Zeytinburnu / İstanbul Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul, gul.baktir@yeniyuzyil.edu.tr Özet İlaçlar ve kişisel bakım ürünlerinin ekofarmakolojik riskleri konusundaki araştırmalar kısıtlı olup ancak doksanların başından itibaren endokrin sistem ilaçları ve lipid düşürücü ilaçlarla başlamış (1,2), daha sonra ise hormonlar, antibiyotikler ve diğer ilaçlarla ilgili pek çok çalışma yapılmıştır. Mide barsak sisteminden emilebilecek kadar lipofilik, ancak sıvılarda çözünebilecek kadar hidrofilik, enzimlere dayanıklı ve stabil olmaları nedeniyle ilaç etkin maddeleri ve metabolitleri kolayca su veya toprağa karışarak ciddi riskler oluşturabilirler. Beşeri ilaçların çevreye girişi kullanılan ilacın dozuna, vücuttan atılma oranına, ilacın adsorpsiyon yeteneğine ve atık su arıtma tesisindeki veya depo alanındaki mikroorganizmaların metabolik dönüştürme yeteneklerine bağlıdır (2). İlaçların çoğu insan vücudundan değişmeden veya metabolitleri halinde atılıp atıksu arıtımı sırasında uzaklaştırılamadıkları için bazı etkin bileşikler hemen hemen hiç değişmeden atık su arıtma tesislerinden çevreye karışırlar (3, 4). Antibiyotikler, antibakteriyel ilaçlar, analjezik-antipiretik-antiinflamatuarlar, antiepileptik ilaçlar, sitostatik ilaçlar, beta -blokerler, lipid düzenleyiciler, sentetik steroidler, erektil disfonksiyona karşı kullanılan reçete ile satılan pek çok ilaç sularda ng/L - μg/L düzeyinde saptanmıştır. Diğer taraftan kozmetikler, kozmesötikler, parfümler, losyonlar, şampuanlar, sabunlar, menstrüel bakım ürünleri, diş macunları, ağız bakım ürünleri, güneş koruyucular gibi toplum tarafından yaygın olarak kullanılan kişisel bakım ürünlerinin, ayrıca bitkisel ilaçlar ile gıda suplemanları (nutrasötikler) gibi reçetesiz (OTC)satılan ürünlerin içerdiği çoğu farmakolojik etkin maddeler de ekofarmakolojik açıdan risk taşırlar. Farmakolojik etkin maddelerin içme suyu ile alınması sonucunda insanda doğabilecek advers etkiler henüz kesin olarak bilinmemekle ve tedavide kullanılan “terapötik” dozların çok altında (1) olmakla birlikte, birkaç ilacı bir arada içeren bir “kokteyl” in özellikle uzun vadede oluşturabileceği toksikolojik riskler nedeniyle ekofarmakoloji’ nin halk sağlığı açısından önemi açıktır. Anahtar Sözcükler: Ekofarmakoloji, ilaç, kozmetik, toksikoloji 26 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN RADYASYON KAYNAKLARI HAKKINDAKİ BİLGİ DÜZEYLERİ: KATMANLANDIRILMIŞ RANDOMİZE ÇALIŞMA Cüneyt ULUTİN, Oğuz ÖZYARAL ve Yasin BOSTANCI Yeni Yüzyıl Üniversitesi, SHMYO Müdürlüğü Cevizlibağ / İstanbul, cuneyt.ulutin@ yeniyuzyil.edu.tr Özet Radyasyon doğal, endüstriyel vb. kaynaklardan insan sağlığı ve çevre üzerine zararlı etkiler gösterir. Meslek yaşantılarına başlamanın eşiğinde olan üniversite öğrencileri bu konuda ne kadar bilgi sahibi olurlarsa, ileride o kadar insanları bilgilendirip çevreyi koruyabilirler. 2013 yılı bahar döneminde Yeni Yüzyıl üniversitesinde öğrenim gören 75 öğrenci üzerinde radyasyon kaynakları hakkında bilgi düzeyini saptamak için bu çalışma gerçekleştirilmiştir. Öğrenciler üç farklı programda eğitim gördükleri için üç gruba yaş, cinsiyet dağılımında denklik sağlanarak ayrılmıştır. Bu üç gruba bilgi düzeyi ölçücü aynı anket farklı zamanlarda farklı anketörler tarafından uygulanmıştır. 1.grupta radyasyon hakkında herhangi bir eğitim almamış 25 öğrenci, 2.grupta eğitimlerinin ileri senelerinde radyasyon hakkında eğitim alacak 25 öğrenci, 3.grupta radyasyon hakkında eğitim almış 25 öğrenci olacak şekilde gruplar düzenlenmiştir. Sonuçlar SPSS istatistik programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Gruplarda 1. Grup ile 2. Grup ve 2.Grup ile 3. Grup, ve 1.Grup ile 3. Grup arasında bilgi düzeyi açısından anlamlı farklılık bulunmuştur (p=0.05). 3.Grupla diğer gruplar arasındaki farklılıklar verilen eğitimle ilişkilendirmiştir. Ancak 1. Grup ve 2.Grup arasında iki grubunda radyasyon eğitimi almamış olmalarına rağmen 2.Grup lehine anlamlı farklılık çıkmıştır. Bu sonuç iler ki dönemde radyasyon dersi eğitimi alma olasılığı olan öğrencilerin farkındalıklarının yüksek olmasından kaynaklanıyor olabilir. Sonuç olarak “radyasyon” teriminin eğitim programları içerisinde geçmesi farkındalık düzeyini artırmakta ve bu durum bilgi düzeyine yansımaktadır. Anahtar Sözcükler: radyasyon, bilgi, düzey, üniversite 27 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN MÜHENDİSLİK ALANLARINDA ÇALIŞAN YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİLERİNDE YAŞLI ÇEVRESİ ALGISI Filiz ALBAYRAK, Zeliha OKUR, Asuman KARAMAN ve Deniz TAŞKIN Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu filiz.albayrak@yeniyuzyil.edu.tr Özet Dünyanın giderek yaşlanmakta olduğunu unutur ve eğer ekolojik yaşamı öğrenmez, öğretmez ve hayata geçirmezsek insanoğlu için yaşam şartlarının giderek zorlaşacağı açıktır. Yaşlı dünyanın son 70 yılında insan için beklenen yaşam süresi giderek artmaktadır. Beklenen yaşam süresindeki artış oranı gelişmiş ülkelerde daha yüksek olmakla birlikte, tüm ülkelerde de gözlenmektedir. Ülkemizde 65 yaş üzeri nüfusun %7,6 ya ulaştığı bilinmektedir. Artık Yaşlı ülkeler statüsünde sayılan ülkemizdeki yaşlıların, kaliteli yaşayabilmeleri için sadece sağlıklarının iyi olması değil, ruhsal, sosyal ve fiziksel olarak da iyilik hallerini sürdürmelerinin gerektiği bilinmektedir. Bu tanımdan yola çıkarak yaşlının ekolojik yaşamda kaliteli yaş alması sadece sağlık personelinin değil, sosyal çalışmacılar, mühendisler, çevre bilimciler vb. pek çok disiplinde çalışan görevlileri de ilgilendirmektedir. Yaşlının dış çevresinin uygunluğu kadar, yaşadığı iç mekanların da yaşlı dostu haline getirilmesi önemlidir. Çalışmamızda Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, “İş Sağlığı ve Güvenliği Yüksek Lisans” programından randomize usulle seçilen, mühendislik alanlarından mezun farklı cinsiyet ve yaş gruplarından 50 öğrencinin yaşlı dostu çevre konusundaki algılarını değerlendirmeyi hedefledik. Mühendislik alanlarında çalışanların yaşlanma ile ilgili farkındalıkları ve yaş alma ile ortaya çıkan fiziksel yetersizlikleri konusunda özellikle iç mekanlarda yapılması gereken düzenlemeler konusundaki bilgilerini ölçüp değerlendirmeyi amaçlamış bulunmaktayız. Anahtar Sözcükler: yaşlı, yaşlı dostu çevre, iç mekan 28 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇOCUK GELİŞİMİNDE EKOLOJİK YÖNDEN OYUNUN, OYUN ARAÇ VE ALANLARININ YERİ, ÖNEMİ Mukadder KARAKAYA, Funda AYRA ve Oğuz ÖZYARAL Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu mukadder.karakaya@yeniyuzyil.edu.tr Özet Oyun, doğumla başlayarak insan yaşadıkça süren, bazen bir amaç için bazen de amaçsızca da gerçekleştirilebilen bir etkinliktir. Sosyal çevre ve sosyal yaşamla ilgili bilgilerin öğrenilmesi için grup içinde yaşayarak öğrenmeye daha çok yer ve zaman ayrılması gerekmektedir. Oyun, tüm çocukların gelişiminde yaşamı öğrenmek için bir araç niteliği taşımaktadır. Günümüzde İnsanla ilgili yapılan her çalışmada bireyin çocukluk dönemi, bu dönemi nasıl geçirdiği öne çıkmakta ve bu hususun üzerinde durulmaktadır. Niteliği yüksek oyun ortamında oynama şansı olan çocukların yaratıcılık ve sorun çözme konusunda daha esnek yaklaşabildiği, sosyal ilişkilerinin daha iyi olduğu ve fiziksel yönden daha sağlıklı oldukları bilinmektedir. Günümüzde büyük kuruluşların aldıkları danışmanlık hizmetlerinde üst düzey yöneticilere oyunlar kurgulatılmakta, ekip ruhunu oluşturabilmek adına grup oyunlarına başvurulmaktadır. Bu çalışmada çocuk gelişiminde oyunun-oyun araçlarının ve alanlarının yeri önemi ekolojik yönden ele alınmaktadır. Anahtar Sözcükler: Çocuk-oyun, ekolojik oyun araçları, ekolojik oyun alanları 29 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA:TÜRKİYE VAKASI Ayşenur CURABEYOĞLU, Yasin BOSTANCI ve Oğuz ÖZYARAL Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul, aysenur.curabeyoglu@yeniyuzyil.edu.tr Özet Günümüzde tüm dünyada yaşanan çevresel problemler her zaman olduğundan daha sık rastlanır hale gelmiş, son derece ciddileşmiş; bu problemlerin ve meydana gelen zararların minimize edilmesi amacıyla “sürdürülebilir kalkınma” tüm toplumlarca benimsenen ve idealleşen bir kültürü teşkil etmeye başlamıştır. 1960’lı yıllarda çevreye verilen zarar ve bu zararın boyutlarının algılanmaya başlanması ile birçok ülkede tetiklenen çevre ve ekoloji hareketi, 1970’lerde uluslararası boyuta ulaşmış, 1983 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun kurulmasına sebep olmuştur. 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından yayınlanan Brundlant Raporun’da sürdürülebilir kalkınma; “gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin “bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilecek kalkınma” olarak tanımlanmış ve bu bağlamda küresel eğilimleri belli bir çerçevenin içine yerleştirmiştir. Tüm bu öneri ve raporların aksine, sürdürülebilirlik, kalkınma, yeşil büyüme ve buna bağlı yaklaşımlar farklı yorumlanmakta ve uygulamalar da değişiklikler görülmektedir. Türkiye sürdürülebilir kalkınma ilkelerini büyük ölçüde kalkınma politikalarına ve ulusal dokümanlarına adapte etmiştir. Ancak, sürdürülebilir kalkınmanın bileşenleri arasında bütüncül bir yaklaşım her düzeyde ve her alanda tam anlamıyla henüz hayata geçirilememiştir. Bununla beraber; bahsedilen bakış açısını geliştirmek için kurumsal ve yasal altyapı mevcut bulunmaktadır. Çalışmamızda Türkiye açısından başlangıcından günümüze kadar “sürdürülebilir kalkınma” yaklaşımı karşılaştırmalı bir perspektifte incelenmeye çalışılacaktır. Anahtar Sözcükler: sürdürülebilir kalkınma, çevre sorunları, yeşil büyüme 30 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EKOECZACILIK Oğuz ÖZYARAL, Gül BAKTIR, Cüneyt ULUTİN ve Yasin BOSTANCI Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul, gul.baktir@yeniyuzyil.edu.tr Özet Ekoeczacılık temel olarak içerisinde ekoeczane ve ekoeczacı kavramını barındırmakta ve aslında terminolojik olarak doğa dostu anlamına gelen –eko ön eki ile ekolojik bir yaşam tarzını yansıtmaktadır. Ekoeczacılık ekofarmasötikler, ekokozmesötikler, biyokozmesötikler, ekomineraller ve ekoürünler gibi geniş bir yelpazede farklı ürün ve yapıları içermektedir. Bu ürün ve yapıların tamamı doğal ve organik yapı ve yaşam taşlarından oluşur. Dolayısı ile organikfarmasi, ekoürünler, çevre dostu malzemeler ile yapılar da bu başlık içerisinde yer almaktadır. Ekoeczacılık aynı zamanda çevre ve çevre dostu danışmanlık, çeşitli bölgelere yönelik hastalıklar bilgisi ve halk sağlığı danışmanlığı, seyahat öncesi ve seyahat esnasında danışmanlık, fitoterapi ve dolayısı ile “derde deva, çare bulucu” tıp ve alternatif tıp gibi uygulamaları da içeriğinde barındırmaktadır. Çalışmamızda ekoeczacılık düşüncesi ile model teşkil etmesi planlanan bir yapı oluşturmak amaçlanmıştır. Çünkü eczacılığa ekolojik bir yaklaşımın sağlık bilimleri açısından sürdürülebilirliğin sağlanması için gerekli olduğunu düşünmekteyiz. Anahtar Sözcükler: ekoeczacılık, ekoeczane, ekokozmesötik, ekoürün, biyofarmasötik, çevre dostu 31 ekoeczacı, ekofarmasötik, XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EKOFARMAKOLOJİ VE ANTİBİYOTİK DİRENCİ Oğuz ÖZYARAL, Gül BAKTIR ve Yasin BOSTANCI Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul, oguz.ozyaral@yeniyuzyil.edu.tr Özet Katı ve sıvı atıkların içerisinde bulunan ilaçlar, metabolitleri ve diğer kimyasallar sağlık ve çevre açısından endişe kaynağı olarak önem kazanmaktadır. Kullanılmayan veya raf ömrü dolmuş ilaçların çöp kutusuna ya da tuvaletlere dökülmesi, cilde uygulanan ilaçların banyo sırasında, terapötik maddelerin ilaç veya metabolitleri halinde idrar ve/veya feçes yoluyla kanalizasyon suyuna karışması, ayrıca ilaç üretimine ait atık maddeler ekosistem dengesini bozarak önemli boyutta sağlık ve çevre sorunlarına yol açmaktadır. Antibiyotikler ve antibakteriyel ilaçlar ekofarmakolojik açıdan en önemli ilaç grubudur. Antibiyotikler yüzeysel sularda, yeraltısularında ve atıksularda genellikle μg/L seviyelerinde bulunmuştur. En sık kullanılan antibiyotik grupları olan penisilinler ve makrolidler (örn. eritromisin), atık sularında da en çok saptananlardır. Kanalizasyon, tıbbi atıklar, antibiyotik ve ilaç endüstrisi, gıda üretimi, ev gereçleri, çiftlik hayvanlarının üretimi, balık çiftlikleri ana antibiyotik kaynakları olup dünyada yılda 100.000-200.000 ton arasında tüketilmektedir. Norfloksazin gibi bazı antibiyotiklerin arıtma tesislerinde imhası sağlanamadığından biyolojik arıtma sistemlerindeki mikroorganizmalar ve ekosistemdeki organizmalar üzerindeki toksik tesirleriyle ekolojik dengeyi bozmaktadırlar. Hastane kaynaklı atık sulardan izole edilen E. coli üzerinde yapılan minimum inhibitör konsantrasyon (MIC) çalışmalarına göre, atık su arıtması olan yerlerdeki E. coli’nin antibiyotiklere daha duyarlı, arıtma sistemi olmayan yerlerden izole edilen bakterilerin ise hem siprofloksasin hem de norfloksasin’e dirençli oldukları gösterilmiştir. Evsel atık su tesisinde yapılan bir araştırmada bakterilerin %70 kadarı en az bir, %6 sı ise birden çok antibiyotiğe dirençli bulunmuştur. Sonuç olarak sadece hastaneler değil, evler de hem antibiyotiklerin, hem de antibiyotiğe dirençli gen taşıyan mikroorganizmaların arıtılmayan atık sular aracılığıyla çevre sularına karışması bakımından önemlidir. Anahtar Sözcükler: ekoeczacılık, ekoeczane, ekokozmesötik, ekoürün, biyofarmasötik, çevre dostu 32 ekoeczacı, ekofarmasötik, XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN RADYOAKTİVİTE İLE ÇALIŞILAN ORTAMDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ AÇISINDAN MEVCUT RİSKLERİN ANALİZ EDİLMESİ Perihan EREN BANA ve Cüneyt ULUTİN Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul, perihan.erenbana@yeniyuzyil.edu.tr Özet Son yıllarda yapılan yasal düzenlemelerle Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda yapılan çalışmalar hız kazanmıştır. Çalışma ortamındaki riskler çalışanların sağlığı üzerinde olumsuz etkiler oluşturabilmektedir. Bu etkiler bazı çalışma alanlarında işin içeriğine ve şekline bağlı olarak daha da artmaktadır. Radyasyonun etkin bir şekilde kullanıldığı alanlar sağlık ve güvenlik koşulları açısından ayrıca irdelenmek zorundadır. Özellikle sağlık hizmeti vermek amacıyla radyoaktif maddelerin kullanıldığı ortamlar hem çok fazla kişiye hizmet verildiği hem de hizmet verilen grubun özelliği nedeniyle ayrıca önem arz etmektedir. Bu çalışmada sağlık hizmeti sunucularından Radyoloji çalışanlarının iş ortamlarında bulunan risk faktörlerini irdelemeyi amaçladık. Yüksek dozlarda kısa süreli maruziyetlerin bile büyük sağlık sorunlarına yol açabileceği radyoaktivitenin sağlık ve güvenlik açısından ayrıca incelenmesi gereği bilinmektedir. Radyasyonun uzun süreli çevresel zararları da göz önünde bulundurulduğunda konunun önemi artmaktadır. Şehir merkezlerinde ve özellikle pek çok kişinin hizmet aldığı hastanelerde yer alan Radyoloji üniteleri her ne kadar düzenli aralıklarla denetleniyor olsa da ortamda mevcut risklerin analiz edilmesi ihtiyacı sürmektedir. Çalışmamız radyasyon başta olmak üzere çalışanların ve işyeri çevresindekilerin karşı karşıya olduğu risk faktörlerini içeren tartışmaları içermektedir. Anahtar Sözcükler: Radyasyon, Sağlık Hizmeti, Risk Analizi. 33 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BESİ ORTAMI BİLEŞİMİNİN Amsonia orientalis DECNE.‘NİN IN VİTRO ÇOĞALTIMINA ETKİSİ Arda ACEMİ, Ruhiye KIRAN, Fazıl ÖZEN, Sinem BALCI, Sibel BAYDEMİR ve Çağla İLMAZ Kocaeli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, İzmit / Kocaeli, arda.acemi@kocaeli.edu.tr Özet Amsonia orientalis Decne. tükenme tehlikesi altında bulunan ve sadece kuzeybatı Türkiye ve kuzeydoğu Yunanistan’da doğal yayılışa sahip olan bir bitkidir. Bu tür üzerindeki koruma çalışmalarına katkıda bulunmak için bitkinin in vitro çoğaltımında farklı bazal besi ortamları bileşimlerinin etkileri denenmiştir. MS besi ortamı köklendirme aşamasında daha iyi sonuçlar verirken (%97.78 ± 2.22 sıklıkta 2.65 ± 0.09 cm ortalama kök uzunluğu ile eksplant başına ortalama 7.27 ± 0.32 kök), SH besi ortamı aksillar sürgün uyarımı aşamasında en iyi sonuçları önermiştir (%97.78 ± 2.22 sıklıkta 3.17 ± 0.28 cm ortlama sürgün uzunluğu ile 1.51 ± 0.09 eksplant başına ortalama sürgün sayısı). Bulgularımız, A. orientalis için etkin bir in vitro çoğaltım protokolünün geliştirilmesinde besi ortamında pyridoxine, myo-inositol ve glycine gibi bileşenlerin gerekliliğini göstermiştir. Ayrıca, yüksek azot seviyeleri bitkinin in vitro gelişimini teşvik etmektedir. Köklendirme aşamasında artan sükroz seviyeleri hem ortalama kök uzunluğu hem de sayısı üzerine olumlu etki yapmıştır. Bitkicikler başarılı bir şekilde dış ortama alıştırılmış ve %85’i hayatta kalmıştır. Anahtar Sözcükler: Apocynaceae, Mavi Yıldız, In vitro köklendirme, Besi ortamı bileşimi, Sürgün çoğaltımı 34 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ILGAZ DAĞI YABAN HAYATI GELİŞTİRME SAHASINDA YAPILAN YABAN HAYATI ENVANTER ÇALIŞMALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Fevziye ASLAN ve Ömer KÜÇÜK Kastamonu Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü, Merkez, Kastamonu, faslan@ogr.kastamonu.edu.tr Özet Bu çalışmada, Ilgaz Dağı Yaban Hayatı Geliştirme Sahasında yaşayan bazı yaban hayvanlarının populasyonları hakkında bilgiler elde etmek için 2007-2012 yılları arasında yapılan envanter çalışmaları değerlendirilmiştir. Envanter çalışmalarında gözlek yöntemi ve sürek-bek yöntemi kullanılmıştır. Envanter çalışmalarına göre; Ilgaz Dağı Yaban Hayatı Geliştirme Sahasında Karaca, Yaban Domuzu, Geyik, Ayı, Kurt, Tilki, Tavşan, Sansar gibi bazı memeli türlerin varlığı ve bu türlere ait sayısal veriler tespit edilmiştir. Elde edilen veriler yıllar itibarı ile ilişkiye getirilerek değerlendirilmeler yapılmıştır. Bunun yanında yapılan örneklemelerin hassasiyeti tartışılmıştır. Zira bu çalışmalar sonucunda elde edilen veriler, sahanın yönetim-gelişme planlarının hazırlanmasında, av turizmi potansiyelinin belirlenmesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasında son derece önemlidir. Çalışmanın sonuç kısmında özellikle gelecekte yapılacak envanter çalışmalarına ışık tutacak değerlendirmelere yer verilmiştir. Anahtar Sözcükler: Ilgaz Dağı, Milli Park,Yaban Hayatı, Envanter 35 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EKOLOJİ VE ÇEVRE AÇİSİNDAN KOMPAKT KENT KAVRAMI VE UYGULAMA ÖRNEKLERİ Mahşid MIKAEILI, Yalçın MEMLÜK Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Ankara, mmikaeili@ankara.edu.tr Özet Sanayi devriminin başlanğıcı ile kentler, hızlı bir büyüme sürecine karşı karşıya gelmişlerdir. Kentlerde ortaya çıkan fiziksel büyümeler ve nüfus artışı, 21. yüzyılda devam etmektedir. Bu hızlı gelişim, motorlu araçların artması, çevresel kalitenin bozulmasına, kentlerde nüfus yoğunluğu, kaynakların kirlenmesi sosyal ayrışmalara neden olmaktadır. İnsanlar kaliteli yaşam ve yerleşim konutlarına erişebilmek amaçla kent merkezinden uzak yerlerde ve kentsel rantın düşük olduğu bölgelerde yaşamayı tercih etmektedirler. Hızlı ve uygun ulaşım araçlarına bağlı olmak kentlerin mekansal yayılımında en önemli neden sayılır. Neticede bu hızlı erişim sistem yayılmış kentlerde enerji ve kaynak üretim ve tüketimi, ulaşım sistemi, kentin ekolojik yapısında çesitli olumsuz etkileri ortaya getirmektedir. Genel anlamda kentleşme bir demografik olay olarak; bir kırsal yerleşimin kente dönüşmesi ya da kentin büyümesi ve kentteki nüfusun yoğunlaşması olarak tanımlanır. Sürdürülebilir kent planlaması, arazinin verimli kullanımı, çevresel olanaklar, ulaşım vb. hedefleyen karışık bir kullanım anlayışıdır. Günümüzün sürdürülebilir kentleşme yaklaşımında kompakt kent modelidir. Bu modelde sürdürülebilir kentleşme hedefine ulaşmak için, kentsel alanların yoğunlaşması, karma arazi kullanımı, altyapının gelişmesi ve yeşil kuşaklar ile kentsel alanların büyümesini sınırlamak amaçlanmaktadır. Kompakt kent alanını oluşturan elemanların sıkı, kompakt ve süreklidir. Kent boşlukları az, parçalı olmayan bir yapılaşmış alan tipini göstermektedir. Kapalı yapıların oluşturduğu alanlarda, dokulardakı dolu-boş oranı dolu yönündedir. Anahtar Sözcükler: Ekoloji ve çevre, sürdürülebilir kent, kompakt kent, yayılmış kent 36 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BİFENTRİNİN GENOTOKSİSİTESİNE KARŞI DOĞAL KORUNMA: SEMİZOTU (Portulaca oleracea L.) Halit KIZILET1, Handan UYSAL2 Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 25240 Erzurum-TÜRKİYE 2 Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 25240 Erzurum-TÜRKİYE halitkizilet@gmail.com 1 Özet Bifentrin, tarımsal üretimde sıklıkla kullanılan üçüncü nesil prethroid insektisitlerdendir. Diğer prethroid insektisitlere göre daha yüksek toksik aktivite göstermektedir. Bu çalışmada, kısa süreli in vitro test tekniklerinden kardeş kromatid değişim testi (KKD) ve mikronükleus testi (MN) kullanılarak, insan periferal kan hücrelerinde Bifentrin’in (BİF) olası genotoksik etkilerine karşı semizotu (Portulaca oleracea L.) bitkisine ait metanol ekstraktının (POmet) antigenotoksisitesi araştırılmıştır. Bu amaçla iki ayrı deney seti hazırlanmıştır. Birinci deney setinde, KKD ve MN testi için BİF’in dört farklı konsantrasyonu (50, 100, 250 ve 500 ppm) insan periferal kan kültürlerine eklenmiştir. KKD frekansını belirlemek için, 5-bromo-2’deoxyuridine (BrdU) ile işaretlenmiş metafaz plaklarındaki kromatid değişimleri sayılmıştır. Mikronükleus frekansı ise sitokalaşin ile uyarılarak elde edilen binükleotidlerdeki mikronükleuslar sayılarak hesaplanmıştır. Her iki test sistemi için; distile su ve BİF’in çözücüsü olarak kullanılan % 2’lik dimetil sülfoksit (DMSO) negatif kontrol, 2mM’lık etil metansülfonat (EMS) ise pozitif kontrol olarak kullanılmıştır. İkinci deney setinde ise BİF’in genotoksik etkilerine karşı, en yüksek uygulama grubuna POmet ilave edilmiştir (1:1). Farklı konsantrasyonlarda BİF uygulanan insan periferal lenfosit hücrelerindeki KKD ortalamaları 50, 100, 250 ve 500 ppm için sırasıyla 4,13±0,01; 4,62±0,01; 6,50±0,03 ve 7,05±0,02 ‘dir. Sonuçlar kontrol gruplarıyla karşılaştırıldığında istatistiksel olarak önemlidir (P<0,05). Bu değerler distile su için 3,60±0,02, DMSO için 3,70±0,01 ve EMS için de 25,96±0,02 olarak bulun ve her uygulama grubunun replikasyon indeksleri (Rİ) kontrol grubuna göre azalma gözlenmiştir. İnsan periferal lenfosit hücreleri için BİF uygulamasından sonra MN frekansları da hesaplanmış ve yine 50, 100, 250 ve 500 ppm için sırasıyla 1,100±0,73, 1,475±0,85, 1,850±0,44 ve 2,050±0,68 olarak bulunmuştur. Bu değerler distile su için 0,700±0,38, DMSO için 0,825±0,65 ve EMS için ise 3,175±1,40’dır. Negatif kontrol gruplarına göre uygulama gruplarındaki fark istatistiksel olarak önemlidir (P<0,05). Ayrıca, semizotuna ait iyileştirici etkinin belirlenmesi için, 1:1 oranında BİF + POmet uygulamasında KKD oranı 7,05±0,02’den 3,80±0,01’e, MN oranı ise 2,050±0,68’den 0,875±0,72’e gerilemiştir. Gözlenen bu değerlere göre semizotu bitkisinin metanol ekstraktı, KKD ve MN oranlarını önemli ölçüde düşürmüştür (P>0,05). Bu sonuçlar semizotunun oldukça güçlü bir antigenotoksisiteye sahip olduğunu göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Bifenthrin, KKD, MN, genotoksisite, antigenotoksisite. Teşekkür: Bu çalışma Atatürk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Fonu tarafından desteklenmektedir [Proje Numarası = 2011/112]. 37 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN FARKLI SİYANOBAKTERİLERİN METABOLİK AKTİVİTELERİ ÜZERİNE FE (III) ETKİSİ Okmen G, Dilek IŞIK, Bozanta E, Turkcan O, Erdal P, Bayrak D, Kardaş Ş Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 48000, Kötekli / Muğla, dilek.isikk@gmail.com Özet Mevcut çalışma 10 siyanobakteriyel cinsin metabolik aktiviteleri üzerine demirin (III) etkilerini araştırmayı amaçlamıştır. Siyanobakteriyel cinslerin metabolik aktiviteleri spektrofotometrik yöntem ile tayin edilmiştir. Çalışmada, 6 siyanobakterinin biyokütleleri başlangıç Fe (III) konsantrasyonunda (2,5mg/L) stimule olmuştur ancak, artan demir konsantrasyonlarında baskılanmıştır. En yüksek klorofil a içeriği 5mg/L Fe konsantrasyonunda Anabaena sp. GO4’ de gözlenmiştir. Artan demir konsantrasyonlarında, dokuz cinsin toplam karbonhidrat içerikleri diğer türlerden daha düşük bulunmuştur. Buna ilaveten, Anabaena sp. GO4 ve GO5’ in toplam protein içerikleri başlangıç Fe konsantrasyonunda stimüle olmuş ancak bu cinslerin toplam protein içerikleri 40 mg/L Fe konsantrasyonuna kadar artmıştır. Anahtar Sözcükler: Siyanobakteri, demir, klorofil, karbonhidrat, protein 38 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN NEONİKOTİNOİDLERİN KRONİK TOKSİSİTESİ İLE ÖMÜR UZUNLUĞU ARASINDAKİ İLİŞKİ Sedat ÜNVER1, Handan UYSAL2 1 Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Erzurum 2 Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum SedatUnver407@gmail.com Özet Sistemik kimyasallar olarak bilinen neonikotinoidler, 1980 yılından beri tarımda aktif olarak kullanılan nikotin bazlı nöro-aktif insektisitlerdendir. Ancak organofosfat ve karbamatlara göre daha az toksik etkili oldukları kabul edilmektedir. Bu çalışmada, dünyada ve ülkemizde en çok kullanılan neonikotinoid insektisitlerden İmidakloprid (İMİ) ve Asetamiprid (ASE)’in, Drosophila melanogaster’in ömür uzunluğu üzerine kronik etkileri araştırılmıştır. Bu amaçla, %1’lik dimetil sülfoksit (DMSO) ile çözülerek farklı konsantrasyonlarda (0.5, 1.0, 1.5 ve 2.0 ppm) hazırlanan İMİ ve ASE’nin etkisi, oluşturulan kontrol, kontrol+DMSO ve uygulama grupları ile D. melanogaster’in dişi ve erkek popülasyonlarında ayrı ayrı çalışılmıştır. Deneylerde kullanılan bireyler, aynı yaşlı (1-3 günlük) çiftleşmemiş dişi ve erkek sineklerden seçilmiştir. Deney süresince besinler haftada iki kez tazelenmiş ve ölü bireyler kaydedilmiştir. Elde edilen verilere göre; kontrol grubunda maksimum ömür uzunluğu dişilerde 78, erkeklerde 76 gündür. Uygulama grubunda ise en yüksek ömür uzunluğu, İMİ uygulanan dişilerde 62, erkeklerde 57; ASE uygulanan dişilerde ise 54, erkeklerde 44 gün olarak gözlenmiştir. Ayrıca dişi ve erkek popülasyonları için ortalama ömür uzunlukları da belirlenmiştir. Bu değerler dişi popülasyonu için kontrol ve DMSO kontrol gruplarında sırası ile 49.15±1.99 ve 48.83±1.94 gün, en yüksek uygulama grubu olan 2.0 ppm İMİ ve ACE uygulama gruplarında ise sırası ile 36.27±1.12 ve 29.72±1.02 gün olarak bulunmuştur. Erkek popülasyonunda ise ortalama ömür uzunluğu kontrol ve DMSO kontrol gruplarında sırası ile 48.48±2.23 ve 48.30±2.21 gün, yine en yüksek uygulama grubunda (2.0 ppm) İMİ ve ACE için sırası ile 28.04±1.12 ve 19.09±0.96 gün olarak belirlenmiştir. Kontrol ve uygulama gruplarına ait değerler karşılaştırıldığı zaman aradaki fark P<0,05 düzeyinde önemli bulunmuştur. Deneylerimizin sonucunda İMİ ve ASE’nin toksik etkilerine bağlı olarak, D. melanogaster’in hem dişi hemde erkek popülasyonlarında ömür uzunluğunun kısaldığı gözlenmiştir. Bu çalışmada neonikotinoidlerin toksik etkilerine ait olası mekanizmalar tartışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Drosophila melanogaster, Ömür uzunluğu, Neonikotinoid insektisitler. 39 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN AFİT-KARINCA İLİŞKİLERİNİN EKOLOJİK SÜREÇLER AÇISINDAN ÖNEMİ Özhan ŞENOL1, Hayal AKYILDIRIM BEĞEN2, Gazi GÖRÜR1, Emin DEMİRTAŞ1 2 Artvin 1Nigde University, Department of Biology, Nigde-TURKEY Coruh University, Forestry Faculty, Botany Department, Artvin/Turkey shenol_euzhan@hotmail.com Özet Afitler doğrudan floem özsuyuyla beslenen fitofag böceklerdir. Afitler ve karıncalar genellikle aynı habitatı paylaşan oldukça başarılı böcek gruplarıdır. Afitlerle karıncaların mutualistik ilişkilerini konak bitkinin fizyolojik özellikleri, öz su bileşimi, beslenme yeri vb. etmenler belirler. Afitler küçük boyutlu ve yumuşak yapıda bir vücut yapısına sahip olmalarından dolayı uğur böcekleri gibi doğal düşmanlarına karşı zayıf savunma mekanizmalarına sahiptirler. Afitler herhangi bir tehlike altında kaldıklarında büyük olasılıkla karıncalar tarafından korunuyor olurlar. Afitler bitki özsuyula beslenirler ve şekerli bir sıvı salgılarlar bu salgıları karıncalar için besin kaynağı oluşturur ve bu nedenle afitleri koruma eğilimi gösterirler. Afitlerde bu şekilde doğal düşmanlarına karşı korunmuş olurlar. Afit-Karınca-Uğur böceği şeklindeki 3 aşamalı beslenme ve korunma ilişkisi böceklerin besin zincirinin devamlılığında önemli rol oynamaktadır. Türkiye’de afitler yaklaşık 500 türle ve karıncalar yaklaşık 300 türle temsil edilmesine rağmen ülkemizde afit karınca ilişkileriyle ilgili oldukça az çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada afitlerle karıncaların mutualistik ilişkileri ve bu birlikteliğin ekolojik ilişkilerin devamlılığında önemi hakkında bilgi vermek amaçlanmaktadır. Anahtar Sözcükler: Afit, Karınca, Mutualism, Uğur böceği, Türkiye Teşekkür: Karıncalarla ilgili değerli bilgi ve katkılarından dolayı Prof. Dr. Nihat AKTAÇ’a teşekkür ederiz. 40 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN YÜKSEKLİK İLE DÜZCE İLİNDEKİ OSTRAKODA (CRUSTACEA) TÜRLERİNİN BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK VE EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN BELİRLENMESİ Sinem YILMAZ, Okan KÜLKÖYLÜOĞLU ve Mehmet YAVUZATMACA Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bolu, sinemybio@gmail.com Özet Düzce ilinde 81 istasyonu içeren 10 farklı sucul kaynaktan (yalak, dere, şelale, mağara, kaynak, kanal suyu, su birikintisi, çay, göl, gölet) 21 – 24 Eylül 2012 tarihleri arasında yapılan arazi çalışması sonucunda 30 ostrakod taksonuna ait (19 canlı, 11 kabuk) 2738 birey toplanmıştır. Önceki çalışmalarla beraber toplamda 23 tür bilinmektedir. Kanonik İlişki Analizinin (Canonical Correspondence Analysis) ilk iki ekseni ekolojik faktör ve türler arasındaki ilişkiyi yaklaşık % 74 olarak açıklamaktadır. Çözünmüş oksijen (p = 0,002 F= 3,74), yükseklik (p= 0,002 F= 3,58), pH (p= 0,002 F= 3,55), su sıcaklığı (p=0,01 F=2,45 ) türlerin dağılımında en önemli dört etken olarak saptanmıştır. Bulunan türlerden yedi tanesinin (Psychrodromus olivaceus, Potamocypris similis, Ilyocypris bradyi, I. inermis, Heterocypris incongruens, H. salina, Candona neglecta) ekolojik tolerans seviyelerinin diğer türlerden daha yüksek olduğu görülmüştür. Örnekler 7 ile 1295 m aralığında toplanmıştır. En fazla tür sayısı (13) istasyon sayısıyla (32) beraber artış 201-400 metreler arasında bulunmuştur. Ancak, artan yükseklik ile tür sayısı arasında doğrudan bir ilişki görülmemiştir. Bu durumda ostrakod türlerinin dağılımında yükseklik ikincil bir faktör olarak etkili olabilir. UPGMA analizine göre üç ana gurupta türler konumlanmıştır. En yaygın olarak bulunan kosmoşius (yaygın-dağılımlı) türlerin birbirine yakın dallarda bulunması onların ortak ekolojik özelliklere sahip olabileceğini göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Ostrakoda, Yaygın - dağılımlı, Yükseklik, Ekolojik tolerans, Biyoçeşitlilik, Düzce 41 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EKOLOJİK BOZULMALAR VE EKOLOJİK RESTORASYON METOTLARI Bülent ŞEN, Feray SÖNMEZ, M.Ali Turan KOÇER Fırat Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Temel Bilimler Bölümü, Elazığ, bulentsen23@gmail.com Özet Ekolojik restorasyonun amacı, doğal bir ekosistemin bozulmadan önceki koşullarına dönüştürmektir. Ekosistem restorasyonu çoğu zaman herhangi ekolojik bozulma olmadan önceki ekosistemde hüküm süren Fiziksel koşulların yeniden yapılandırılmasını Kimyasal özelliklerinin ayarlanmasını Doğal flora ve faunanın ortama yeniden kazandırılmasını kapsayan biyolojik yönetim aracıdır. Biyolojik çeşitliliğin azalması ekosistemlerde ekolojik bozulmaların en dikkat çekici göstergeleridir. Gerçekten göllerde herhangi bir ekolojik bozulma etkisini en ciddi şekilde flora ve fauna üzerinde göstermektedir. Ekolojik bozulmaların flora ve fauna üzerindeki etkileri özelliklerine ve derecelerine bağlı olarak farklı olmaktadır. Bu çalışmada özellikle göl restorasyonu ele alınmıştır. Göllerin restorasyonu için çok sayıda metot geliştirilmiştir. Bu metotlar genellikle dış yüklenmenin kontrolü ve göl içi uygulamalardan oluşmaktadır. Dış yüklenmeler hususunda özellikle alıcı ortamlara yüzey akışlar ve diğer faktörlerle taşınan katı maddelerin ve kirletici yüklerin hesaplanması ve önleyici tedbirlerin alınması çok önemli yer tutmaktadır. Günümüzde en yaygın göl restorasyon uygulamaları arasında; Fosfor Çökeltme, Havalandırma, Sediment Arıtma ve Uzaklaştırma, Makrofit Kontrolü, Biyomanipülasyon ve Bakteri Aşılama metotları önemli yer tutmaktadır. Bu çalışmada göllerdeki ekolojik bozulmalar ve restorasyon metotları irdelenmiş ve tartışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Ekolojik bozulmalar, ekolojik restorasyon, göl restorasyonu 42 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN DERİN ALKALİN BİR GÖLÜN (HAZAR GÖLÜ, ELAZIĞ) EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ Bülent ŞEN, Vesile YILDIRIM, Feray SÖNMEZ, M.Tahir ALP, M.Ali Turan KOÇER Memet VAROL, Metin ÇAĞLAR, Özgür CANPOLAT, Selami GÖLBAŞI, İbrahim TÜRKGÜLÜ Fırat Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Temel Bilimler Bölümü, Elazığ, feraysonmez@gmail.com Özet Hazar Gölü (Gölcük) Elazığ İli’nin güneydoğusunda ve il merkezine 26 km uzaklıkta tektonik bir göldür. Güneyinde Hazarbaba Dağı bulunan göl, ortalama 4 km genişliğinde, 20 km uzunluğundadır. Maksimum derinliği 219 m olup, ortalama derinliği 98 m’dir. Hazar Gölü, Elazığ ve yakın çevre iller için en önemli doğal yüzey su kaynaklarından biri olup rekreasyon amaçlı kullanımı ile bölge halkı için büyük önem arz etmektedir. Tarihi öneminden dolayı Hazar Gölü ve çevresi Diyarbakır Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurumu tarafından alınan bir kararla I. II. ve III. derecede sit alanı ilan edilmiştir. Hazar Gölü, 1971 yılında imzalanan Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkındaki Ramsar Sözleşmesine göre Çevre Bakanlığı tarafından B sınıfı sulak alan statüsüne dahil edilmiştir. Hazar Gölü’nde yaşayan 5 balık türünden biri olan Aphanius asquamatus (Sözer 1942)’un dünya için endemik bir tür olması gölü biyolojik çeşitlilik açısından oldukça önemli kılmaktadır. Ayrıca hafif sodalı su özelliğinden dolayı derin alkalin göller sınıfına giren göl, ekosistem çeşitliliği açısından da önem arz etmektedir. Oligomezotrofik bir göl özelliğinde olması gölü ekolojik açıdan incelenmeye değerli kılmaktadır. Buna karşılık göl mevcut durumu itibari ile başta kirlilik ve erozyon olmak üzere ciddi çevre sorunlarıyla karşı karşıyadır. Bu sorunlar gölün sürdürülebilir kullanımı açısından ciddi tehditler oluşturmaktadır. Bu çalışmada Hazar Gölü’nün ekolojik özellikleri, gölde bugüne kadar yapılan ekolojik araştırmaların bulgularına bağlı olarak ele alınmıştır. Bu kapsamda gölün yer aldığı havzanın özellikleri, göl ve çevresinde yapılan araştırmaların sonuçları ve gölün özelliklerinde ortaya çıkan ekolojik değişimler değerlendirilmiş ve gölün geleceği tartışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Hazar Gölü, alkalin göl, ekoloji 43 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BURDUR BÖLGESİ OSTRAKOD’LARININ (CRUSTACEA) DAĞILIMI VE EKOLOJİSİ Mehmet YAVUZATMACA, Okan KÜLKÖYLÜOĞLU, Ozan YILMAZ ve Sinem YILMAZ Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 14280 Gölköy, Bolu, Türkiye, yavuzatmaca_m@ibu.edu.tr Özet 30 Ağustos-2 Eylül 2012 tarihleri arasında ostrakod’ların dağılımını ve ekolojik gereksinimlerini belirlemek için rastgele seçilmiş 121 farklı sucul habitatın 110’un dan 35 (22 canlı; 13 sub-fosil) ostrakod taksası rapor edilmiştir. Çalışma, Burdur için bu alanda geniş örneklemeli ilk çalışmadır ve rapor edilen taksalardan 23 tanesi bölge için yeni kayıttır. Kanonik İlşki Analizinin (CCA) ilk iki ekseni türler ve farklı çevresel değişkenler arasındaki ilişkinin yaklaşık %84.5’ini açıklayabilmiştir. Bununla beraber tür dağılımı üzerinde en etkili 2 faktör sırasıyla pH ve su sıcaklığıdır. Kozmopolitan özelliğe sahip türler genel olarak 4 farklı çevresel değişkene (pH, çözünmüş oksijen, elektriksel iletkenlik ve su sıcaklığı) ortalamadan yüksek optimum ve tolerans seviyelere sahip oldukları bulunmuştur. Bu geniş tolerans ve optimum seviyeleri kozmopolitanların dağılımını ve değişen çevre koşullarına adaptasyonunu kolaylaştırmaktadır. Yüksekliğin türlerin dağılımını sınırlamadığını ve habitat uygunluğunun türlerin dağılımında etkili olduğu (735-885 m arasında 14 istasyon 19 taxa; 1188-1338 m arasında 20 istasyon 19 taxa) ve yapay habitatlarında (özellikle yalaklar) ostrakodlar için uygun ortam olabileceği görülmüştür (44 yalak 10 tür). Gelecekteki çalışmalarda habitat uygunluğu terimine dikkat çekilmeli ve farklı canlı grupları (örneğin; ostrakod, zooplankton, balık vs.) için hangi ortamın uygun olduğu araştırılmalı ve bu ortamların biyoçeşitliliğin korunması için karuma programlarına dahil edilmelidir. Anahtar Sözcükler: Ostrakod, kozmopolitan, Burdur, yapay habitat 44 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SUCUL MAĞARA OSTRAKOD’LARININ EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ VE GÜNCEL DAĞILIMLARI Mehmet YAVUZATMACA, Okan KÜLKÖYLÜOĞLU, Murat TELLİ, Necmettin SARI, Ozan YILMAZ, Sinem YILMAZ ve Meriç TANYERİ Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, 14280, Gölköy, Bolu/Türkiye , yavuzatmaca_m@ibu.edu.tr Özet Bu çalışma Batı Karadeniz ve çevresindeki bazı sucul mağara ostrakodlarının (Crustacea) ekolojik özellikleri ve dağılımlarının belirlenmesi amacıyla 24Eylül2010– 23Mayıs2013 tarihleri arasında 32 aylık süreç içinde yapılmıştır. Buna göre 31 tanesi mağara içi olmak üzere 62 örnekleme sonucunda toplamda 19 ostrakod taksonu belirlenirken, bunların 13 tanesi mağara içi su örneklerinden bulunmuştur. Bu 13 taksondan 5 tanesine ait canlı bireyler elde edilirken, sadece 4 türün (Candona neglecta (8 juvenil), Ilyocypris bradyi (32 ergin), Ilyocypris inermis (2 ergin), Pseudocandona eremita (2 ergin) teşhisi yapılabilmiş fakat Pseudocandona sp. (1 birey) tür teşhisi yapılamamıştır. Çevre sucul ortamlarla karşılaştırıldığında (19 takson, 11 canlı), mağaraların (16 takson, 5 canlı) canlı tür ve birey yoğunluğunun önemli derecede az olduğu görülmüştür (P < 0,05). Alınan sarkıt örneklerinin yaş tayinlerine göre İnağzı Mağarası örneği 50061 yıl ile en yaşlı olurken Ilıksu mağarası örneği 2395 yıl ile en genç olarak tespit edilmiştir. Ancak bu mağaralardan canlı birey bulunamamıştır. Aynı zamanda örneklenen mağaraların alan büyüklüğü ile tür sayısı ve yoğunluğu arasında bir ilişki bulunmadığı için Ada Biyocoğrafyası görüşünü desteklememektedir. Özellikle canlı tür ve bireyin bulunduğu mağaralara su girişinin dışarıdan olması türlerin mağara içine sonradan girdiğini göstermektedir. Bu çalışmada mağaraların daha detaylı ve farklı bilimsel amaçlarla çalışılmaya uygun ortamlar olduğu ve bu sebeple de korunma statülerinin genişletilmesi gerektiği önerilmektedir. Anahtar Sözcükler: Mağara, Ostrakoda, Dağılım, Ekoloji, Ada Biyocoğrafyası Teorisi 45 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SOLUCAN (Eisenia fetida Savigny 1826) GÜBRESİNİN KUŞBURNU (Rosa canina L.) FİDELERİNİN GELİŞİMİNE ETKİLERİ Hasan ÖZÇELİK1, Ahmet KOCA2, Müge MUŞMULA3, Selin İNCEEL3 1Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Isparta. Demirel Üniversitesi, Fen Bilimler Enstitüsü, Isparta. 3Çaybaşı Mah. Değirmen Önü Cad. Arayan Apt. No:7 Muratpaşa, Antalya. hasanozcelik@sdu.edu.tr 2Süleyman Özet Gül çeşitlerinin meyvesi kullanılanlara “kuşburnu” denilmektedir. Rosa canina L. halkın kuşburnu olarak bildiği esas gül türüdür. Süs güllerinin yetiştirilmesinde aşı anacı olarak kullanılan kuşburnu hem doğal hem de bahçe gülleri arasında yer almaktadır. Kuşburnu ülkemizin dağlarında doğal olarak yetişen, ekonomik önemi yüksek ancak dormansi nedeniyle tohumları çimlenmeyen bir türdür. Kuşburnu meyvesi işleyen ülkemizde 5 fabrika bulunmaktadır. Her fabrikanın yıllık hammadde olarak kuşburnu meyvesi ihtiyacı yaklaşık 10.000 ton civarında olmasına rağmen 5.000 ton’u bile bulamamaktadırlar. Kuşburnu tarımı yapılmamaktadır. Hammadde dağlardaki bitkilerden sağlanma yoluna gidilmektedir. Bu çalışmada, R. canina (kuşburnu) bitkilerinin kırmızı kalifornia solucanlarından (Eisenia fetida) üretilen organik gübreler (katı ve sıvı halde) uygulanarak ve Isparta koşullarında yetiştirilerek köklendirme ve meyve veriminin ve kalitesinin artırılması amaçlanmıştır. Uygulamalar SDÜ. Botanik bahçesinden temin edilen köklü fideler üzerinde aynı bahçenin serasında denenmiştir. Her deneme grubu 50 kuşburnu fidesini içermektedir. Deneme süresi bir yıldır. %0, %10, %20 ve %40 olarak yapılmış, en çok gelişme sıvı gübrenin %40 dozunda bulunmuştur. Buna göre solucan gübresi en az % 15 maksimum ise % 60 vejetatif gelişimi arttırmaktadır. Anahtar Sözcükler: Kuşburnu, Rosa canina, Solucan gübresi, Tarımsal üretim, Vermikompost, Biyohumus. 46 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ENGELLİ BİREYLERİN YAŞAM ALANLARINDAN”BÜYÜKADA” Funda AYRA1 , Cüneyt ULUTİN2 Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu funda.ayra@yeniyuzyıl.edu.tr Özet Engelli olmak hiçbir şeye engel değil… İster görme, ister işitme, isterse ortopedik engellilik, hiç bir koşulda hayattan kopmak değil, bilakis olabildiğince, şartları oluşturarak hayatın içinde var olmayı ve mutlu olmayı sağlayabilecek bir durumdur. Küreselleşen dünya, değişen ve gelişen görüşler sonucunda artık engelli bireyler de sosyal hayatın ve iş yaşamının içinde yer almış durumdalar. Ancak hala yaşamda pratik olarak uygulaması çok kolay olabilecek, bunun yanı sıra da engellilere büyük hareket serbestliği sağlayacak fiziksel önlem ve tedbirler ne yazık ki göz ardı edilmekte. Engelliler, özellikle ortopedik engelliler ulaşımda büyük zorluklar yaşamaya devam ediyorlar. Önlerine çıkan engeller, bir başkasına bağımlı olmasına, ulaşmak istedikleri yere ulaşımda sıkıntı yaşamalarına yol açıyor. Ancak her şey bu kadar da olumsuz değil...Bu çalışmada, engelli bireyler için de çok fazla zorlanmadan ulaşabilecekleri, ister nefes alabilecekleri, isterlerse yaşam alanı olarak benimseyebilecekleri bir yerin varlığı anlatılmaktadır. İstanbul’un Prens Adaları’ndan en büyüğü olan “Büyükada”, eski adıyla “Prinkipo”, engelli bireylerin gerek ulaşımının kolay olması, gerek adada motorlu taşıt trafiğinin olmaması ve gerekse adanın fiziksel koşullarının niteliği sebebiyle, tercih ettikleri bir yer gibi görünmektedir. Bireyler adaya giden vapurlara rahatlıkla binip, inebilmekte, ada içinde kendi başlarına da ulaşımlarını rahatlıkla sağlayabilmektedirler. Yapılan araştırma, röportaj ve çalışmalar göstermiştir ki, Büyükada; engelli bireylerin gerek ulaşım gerekse adada engelsiz olarak yaşamlarını rahatlıkla sürdürmeleri açısından önemli bir yerleşim yeridir. Anahtar Sözcükler: Büyükada, engelli bireyler, ulaşım, engellilik, yaşam 47 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇEVREYE ENGELE RUHSAT VERME! Ramazan BAŞ1, Aydan BAYIR2, Burak KESKİN2, Cüneyt ULUTİN2, Oğuz ÖZYARAL2 2Yeni 1TOFD, Yüzyıl Üniversitesi SHMYO/ İSTANBUL burak.keskin@tofd.org Özet 5378 sayılı Engelliler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 07 Temmuz 2005 tarihli ve 25868 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun geçici 2. maddesi hükmü uyarınca; kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmi yapılar, mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet veren her türlü yapılar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde engellilerin ulaşabilirliğine uygun duruma getirilmesi öngörülmüştü. Fakat bu süre sürekli ertelenmiş, adeta engellilerin hareket özgürlükleri ellerinden alınmıştır. Bu çalışmada Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği ve Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu birlikte çalışarak çevremizdeki engelleri tespit etmeye çalışmışlardır. Bu engellerin ortadan kaldırılması ve çevre düzenlemelerinin bundan sonra engellilere uyumlu hale getirilmesi ile ilgili tedbirler belirlenip, çalışmamızda tartışılmıştır. Kamu kuruluşlarının özellikle belediyelerin bu konudaki farkındalıklarının ve eylemlerinin artırılması hedeflenmiştir. Anahtar Sözcükler: engel, engelli, belediye, çevre, ruhsat 48 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN GÜL VADİSİ PROJESİNDE BİTKİSEL TASARIMLAR Hasan ÖZÇELİK Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Biyoloji Bölümü, ISPARTA hasanozcelik@sdu.edu.tr Özet “Gül Vadisi Projesi” T.C. Kalkınma Bakanlığı’ndan destekli güdümlü bir proje olup, SDÜ-BAKA arasında 2013 yılı Nisan ayında imzalanan protokol ile işlerlik kazanmıştır. Bütçesi 10.667.000 TL olup, süresi 2 yıldır. Yeri; SDÜ kampüsünün şehre bakan kesimidir. Toplam proje alanı 137.250 m2’dir. İnşaat alanlarının toplam taban alanı proje alanının %14’ü; otopark ve yollar yaklaşık %3’ünü oluşturmaktadır. Amacı; gülcülük sektörüne ait paydaşları kümeleştirerek güç birliği oluşturmak, ticaret ve turizmde sektörün payını artırmak ve Ar-Ge desteği sağlamak, nitelikli insan gücü yetiştirmek ve Türkiye güllerini ziyaretçilere bilimsel bir metotla takdim etmek... Gül ürünlerinin ve gülün hammadde kaynağı olarak kullanıldığı sektörlerin (kozmetik, parfumeri, gıda sektörü gibi) geliştirilmesi, yeni ürün potansiyellerinin oluşturulması, akreditasyon ve sertifikasyon gibi niteliklerinin sağlanması. Isparta Gülü başta olmak üzere tüm gül çeşitliliğinin ve gül ürünlerinin yerli ve yabancı turistlere profesyonel bir şekilde tanıtılabilir hale getirilmesidir. Kapsamı ise; otuziki katlı Gül Kule, açık ve kapalı Gül Bahçeleri, Üretim, Satış ve Gösteri Seraları, Rosarium ve Sistematik Bahçe’den ibarettir. Gül Kule içerisinde Gül Herbaryumu, Teşhis odası, çocuklar için gül çizim/boyama salonları, fotoğraflar ile sinevizyon gösterisi yapan bir salon bulunmaktadır. Kulenin üzerinde bir gül maketi yer almakta; en son kat gül bahçelerini ve yakın çevresini seyretmek amaçlı bir teras olarak tasarlanmıştır. Isparta Gülünün 12 ay çiçekli olarak yetiştirilebileceği farklı ekolojik ortamlar, tüm Türkiye gül çeşitliliğinin (500 çeşit) sergilenebileceği açık ve kapalı alanlar bulunmaktadır. Güllerin tanıtımında bilimsel ve yerel adları ile ekolojik istekleri, coğrafi yayılışı, ekonomik önemi gibi konular yer almakta; her parsel ve içerisindeki tanıtılacak bitkilerin başında ana bilgisayara bağlı İngilizce ve Türkçe olmak üzere 2 dilde tanıtım yapan bir elektronik sistem tesis edilecektir. Fotoğraf ve Latince/Türkçe bitki etiketleri tanıtıma yardımcı olacaktır. Bildiri metininde parsellerin amaçları, yüzölçümleri ve vereceği hizmetler detaylı olarak anlatılmaktadır. Proje yaklaşık 30 akademisyen tarafından Prof.Dr. Hasan ÖZÇELİK editörlüğünde 2 yılda yazılmıştır. Anahtar Sözcükler: Gül Vadisi, Gül Kule, Güdümlü Proje, Gülcülük, Türkiye Gülleri, Rosarium. 49 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRESEL FARKINDALIKLARININ BELİRLENMESİ M. Handan GÜNEŞ, Mihrican BALABAN, Ali İbrahim Can GÖZÜM Kafkas Üniversitesi, Eğitim Fakütesi, İlköğretim A.B.D,Kars, a_ibrahimcan@hotmail.com Özet Çevre sorunları, günümüzde çok tartışılan ve tüm insanlığı ilgilendiren bir durum haline gelmiştir. Bireylerde bu konuya ilişkin farkındalık geliştirilmesi, tedbirler alınması, çevre sorunlarının çözümünde önemli bir yer oluşturmaktadır. Bu bakış açısından yola çıkılarak, bu çalışmada üniversite öğrencilerinin sahip oldukları çevresel farkındalıkları ile çevreye yönelik sorunların azalmasına ilişkin aldıkları kişisel tedbirler arasında ilişki durumunun ortaya konması amaçlanmıştır. Araştırma 2012-2013 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde bulunan İlköğretim Fen Bilgisi, İlköğretim Matematik, İlköğretim Sosyal Bilgiler, Sınıf Öğretmenliği ve Okul Öncesi Öğretmenliği programlarındaki toplam 277 öğretmen adaylarına uygulanmıştır. Öğretmen adaylarına uygulanan üç bölümlük anketin ilk kısmında 24 madde, ikinci kısmında 14 ve üçüncü kısmında 25 madde yer almaktadır. Ölçeğin cronbachalpha değeri 0,85 olarak hesaplanmıştır. Uygulamadan elde edilen veriler; öğretmen adaylarının cinsiyet, mevcut yaş durumları, öğrenim gördükleri program türüne göre karşılaştırılarak çözümlenmiştir. Veri çözümlemede, parametrik olmayan gruplar için tek yönlü varyans analizi Kruskal-Wallis, frekans analizi ve aritmetik ortalama gibi istatistiki teknikler kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, adayların çoğunun çevre sorunundan haberdar oldukları görülmektedir. Ayrıca bulundukları program ve cinsiyetleri bakımından da çevreye karşı farkındalıkları ve aldıkları tedbirlerin farklı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Sözcükler: çevre, çevre eğitimi, çevre sorunları 50 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SULAMA SUYU ÖRNEKLERİNDE BELİRLENEN BAZI MAKRO VE MİKRO ELEMENTLERİN ÇEVRE KİRLİLİĞİ AÇISINDAN İKİ FARKLI DÖNEMDEKİ DEĞİŞİM SEYRİ: KIRKLARELİ İLİ ÖRNEĞİ Korkmaz BELLİTÜRK, M. Cüneyt BAĞDATLI, Serdar POLAT, Meryem METİNOĞLU, Adnan BAÇ, Gözde KANARYA ve Özlem KARABULUT Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü TEKİRDAĞ, kbelliturk@hotmail.com Özet Bu araştırma Türkiye'nin kuzeybatısında yer alan ve Trakya Bölgesi’nin üç şehrinden biri olan Kırklareli il sınırları dahilinde yürütülmüştür. Kırklareli ilinde tesadüfen seçilen ve 15 faklı noktadan alınan yüzey ve yeraltı su örneklerinde bazı parametreler analiz edilmiştir. Bu örneklerde pH, tuzluluk (EC), nitrat (NO 3), amonyum (NH4), fosfor (P), potasyum (K), kalsiyum (Ca), magnezyum (Mg), klor (Cl) ve sodyum (Na) gibi sulama suyunda bulunan makro ve mikro element düzeylerinin Kasım 2011 - Nisan 2012 olacak şekilde 2 farklı dönemdeki mevcut miktarlarının tespit edilmesi ve dağılım seyrinin haritalar dahilinde Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) kullanılarak ortaya konulması amaçlanmıştır. Elde edilen veriler Türk Standartları Enstitüsü (TSE), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Çevre Koruma Ajansı (EPA) ve Avrupa Topluluğu (AB) standartlarına göre çevresel etki değerlendirmesi kapsamında ele alınmıştır. Araştırma sonucunda tüm su örneklerinde her iki dönem için ortalama pH değeri 7.83-7.31, Tuzluluk (EC) 2460-298 µmhos/cm, Amonyum (NH4) 11.35-1.49 mg/L, Nitrat (NO3) 8.24-0.00 mg/L, Fosfor (P) 1.54-0.00 mg/L, Potasyum (K) 18.35-1,04 mg/L, Kalsiyum (Ca) 93,79-65.61 mg/L, Magnezyum (Mg) 26.436.14 mg/L, Klor (Cl) 13300-1258.5 mg/L, Sodyum (Na) 316582-13697 mg/L ve SAR (Sodyum Adsorbsiyon Oranı ) 41.32-2.75 me/L, arasında tespit edilmiştir. Sonuç olarak; bölgeden alınan sulama sularında pH bakımından insan, hayvan ve bitki açısından zararın olmadığı görülmüştür. EC bakımından ise bir önceki çalışmalara kıyasla yıllar içerisinde tuzluluğun arttığı belirlenmiştir. NO3 açısından analize tabi tutulan su kaynakları ile toprak sulamalarında bir sakınca yoktur. Ancak standartlara göre NO3 sınır değerlerinin altında kalmıştır. Alınan sulama suyu örneklerindeki Ca, Mg, ve Cl ile ilgili tarımsal açıdan veya insan sağlığını kötü etkileyecek bir soruna ulaşılmamıştır. Na bakımından 9 numaralı su kaynağı tarımsal sulama, içme ve kullanma amaçlı önerilmemektedir. Tarımda kullanılması zorunlu olduğu şartlarda ise dikkatli ve bilinçli bir şekilde kullanılması sonucuna varılmıştır. Anahtar Sözcükler: Kırklareli, Su kirliliği, Sulama suyu, Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) 51 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN “EKOLOJİNİN TEMEL İLKELERİ” (E. U. ODUM VE G. W. BARRET) KİTABI HAKKINDA BİR ELEŞTİRİ DENEMESİ Tuncay NEYİŞÇİ Akdeniz Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İç Mimari ve Çevre Tasarımı Bölümü, Antalya tneyisci@akdeniz.edu.tr Özet Adı neredeyse “ekoloji sözcüğü ile özdeşleşmiş bir bilim insanının, Odum’un doktora öğrencisi ile birlikte yazdıkları Türkçeye de çevrilmiş bir baş eser hakkında eleştiri yapmak yadırgatıcı gelebilir. Hele kendini ekolog olarak tanımlayanların bolluğuna karşın, henüz ekolog yetiştiren bir program açamamış bir ülke için bu haddini aşmak anlamına da gelebilir. Kitapta da belirtildiği gibi “ekoloji”, özellikle 1970’li yıllardan sonra ,“biyoloji” den önemli ölçüde bağımsızlaşarak bütünleştirici ve birleştirici nitelikleriyle yeni ve son derecede yaygın disiplinlerarası bir bilim dalı (!) olarak kabul edilir olmuştur. Bu noktada ekolojinin disiplinlerüstü bir alan olduğu, olması gerektiği ve ekolojide ekosentrik ve antroposentrik yaklaşımların önemi konuları üzerinde de durulacaktır Bildiride Odum ve Barret’in özellikle ekolojinin konusu ve kapsamı, ekosistem kavram ve yönetimi gibi konuları ele alış ve sunuş biçimleri ekosentrik yaklaşımla incelenerek tartışmaya açılacaktır. Anahtar Sözcükler: Ekoloji, Biyoloji, Doğa, Doğadaki yerimiz, ekosentric yaklaşım 52 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇEVRE YATIRIMLARI EKO-POLİTİĞİ; ANTALYA ÖRNEĞİ Tuncay NEYİŞÇİ Akdeniz Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İç Mimari ve Çevre Tasarımı Bölümü, Antaly,a tneyisci@akdeniz.edu.tr Özet Ortalama kalınlığı 250 metreyi bulan dünyanın en büyük (630 km2 ) traverten (tufa) platosu üzerinde kurulu bulunan Antalya aynı zamanda ülkemizin nüfus artış hızı en yüksek kentlerinden biridir. Yılda 10 milyonun üzerinde turiste ev sahipliği yapan bu özgün kent besin maddeleri bakımından fakir (oligotrofik) Akdeniz’i her iki yanında uzun plajlar bulunan 25- 30 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 15 km uzunluğundaki dik yalıyarlarla (falez) kucaklar. Ülkemizin ilk hastane atıkları yakma fırını 1993 yılında bu kentte hizmete sokulmuş, Kemer (GATAP) ve Belek (BETUYAP) Turizm Bölgeleri Türkiye’nin çevre değerlerine önem veren en önemli bütünleşik turizm gelişim projeleri olma özelliğini kazanmışlardır. İl sınırları dahilinde son 20 yıl içinde hizmete sokulan, arıtma tesisi (özeller hariç), kanalizasyon, katı atık bertaraf alanı, yağmursuyu drenaj kanalı, gibi sayıları 30’u aşan çevre yatırımı için 600 milyon doları (ABD) aşan yatırım gerçekleştirilmiştir. Bildiri hemen hemen tamamı dış kaynaklı borçlanmalarla gerçekleştirilmiş bu yatırımların etkinliklerini politik ekoloji yaklaşımıyla irdeleyerek, ilin çevre kalitesi üzerindeki olumlu ve olumsuz katkılarını nesnel örnekler üzerinden ortaya koymaya çalışacaktır. Anahtar Sözcükler: Eko-politik, Hastane atıkları yakma fırını, Yağmursuyu drenaj kanalı, Akdeniz, Traverten 53 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SÜRDÜRÜLEBİLİR SU KULLANIMI AÇISINDAN AVRUPA BİRLİĞİ ÇEVRE POLİTİKALARINA TÜRKİYE’NİN UYUMU H. Kutay AYTUĞ Artvin Çoruh Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Hopa, Artvin, kutayaytug@artvin.edu.tr Özet 2005 yılında Türkiye’nin tam üyelik için müzakerelere başladığı Avrupa Birliği’nin (AB), kurulduğu günden itibaren adım adım gelişen en önemli ortak politikalarından biri çevre politikasıdır. 2009 yılında İsveç dönem başkanlığında açılan çevre faslının önemli alt başlıklarından birini oluşturan su politikaları konusu Türkiye’nin Birliğe uyum sürecinde zorlanacağı konuların başında gelmektedir. Bu çalışmada sürdürülebilir su kullanımı kavramı ortaya konulduktan sonra AB çevre politikalarının gelişimine kısaca değinilerek, Birliğin su mevzuatı incelenecektir. Bu çerçevede başta su çerçeve yönergesi olmak üzere ilgili mevzuat ortaya konularak, Türkiye’nin uyum düzeyi değerlendirilmeye çalışılacaktır. Bu amaçla Türkiye’de su ile ilgili kurum ve kuruluşlarla müzakere sürecinde yapılan gerek kurumsal gerekse yasal düzenlemeler incelenmeye çalışılarak genel bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır. Türkiye’de su sektörü konusunda mevzuat bazında önemli ilerleme sağlanmış olsa da, çıkarılan yönetmeliklerin uygulanmasını tam anlamıyla mümkün kılacak kurumsal kapasitenin olmadığı görülmektedir. Ayrıca uzun yıllardır sürüncemede kalan, Birliğin su çerçeve yönergesiyle uyumlu bir çerçeve su kanunu oluşturulamamış ve kurumlar arasında yetki ve sorumluluk karmaşası aşılamamıştır. Sınır aşan sular nedeniyle uluslararası bir boyutu da olan ve Türk Dışişleri Bakanlığı’nın da dahil olduğu bu süreçteki, AB ve Türkiye’nin su politikası konusunda değişen öncelikleri ortaya konarak sürdürülebilir su kullanımı açısından AB çevre politikalarına Türkiye’nin uyumu değerlendirilmeye çalışılacaktır. Anahtar Sözcükler: Sürdürülebilir Su Kullanımı, AB Çevre Politikası, AB Su Mevzuatı, Su Çerçeve Yönergesi 54 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÖĞRETMEN ADAYLARININ ORMANA YÖNELİK TUTUMLARININ BELİRLENMESİ M. Handan GÜNEŞ, Mihrican BALABAN, A. İbrahim Can GÖZÜM, İlknur BIYIK Ondokuz Mayıs Üniversitesi, EğitimFakütesi, Biyoloji Öğretmenliği,Samsun, ilknurbiyik1@hotmail.com Özet Bu araştırmada, İlköğretim öğretmen adaylarının ormana yönelik tutumları incelenmiştir. Araştırma 2012-2013 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde bulunan İlköğretim Fen Bilgisi, İlköğretim Matematik, İlköğretim Sosyal Bilgiler, Sınıf Öğretmenliği ve Okul Öncesi Öğretmenliği programlarındaki öğretmen adaylarına uygulanmıştır. Öğretmen adaylarına 36 maddelik ve cronbach-alpha değeri 0.89 olan 5’li likert tipi “Ormana Yönelik Tutum Ölçeği” uygulanmıştır. Uygulamadan elde edilen veriler; öğretmen adaylarının cinsiyet, mevcut yaş durumları, öğrenim gördükleri program türüne göre karşılaştırılarak çözümlenmiştir. Veri çözümlemede, parametrik olmayan gruplar için tek yönlü varyans analizi Kruskal-Wallis, frekans analizi ve aritmetik ortalama gibi istatistiki teknikler kullanılmıştır. 320 öğretmen adayına uygulanan araştırma sonucunda, adaylarının bulundukları program ve cinsiyetleri bakımından ormana farklı bakış açılarına sahip oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Sözcükler: orman, ormana yönelik tutum ölçeği, orman sorunları 55 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BOLKAR DAĞLARINDA BİTKİ ÖRTÜSÜNÜN DAĞILIŞI BAKIMINDAN İKLİM ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ Meral AVCI, Derya Evrim KOÇ Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Serdivan/Sakarya, dkilic@sakarya.edu.tr Özet: Doğal bitki örtüsünün floristik kompozisyonunun ve dağılışının şekillenmesinde, ekolojk koşullar (iklim, topografya, jeolojik ve hidrografik özellikler ile toprak tipleri gibi) etkilidir. Ekolojik koşullar içerisinde iklim, doğal bitki örtüsünü şekillendiren en önemli faktördür. İklim elemanlarından birisinde meydana gelen herhangi bir değişiklik doğal bitki örtüsünün dağılışında küresel, bölgesel ve yerel değişmelere neden olmaktadır. Bu bağlamda çalışmanın amacı, Bolkar dağlarında iklim elemanlarının doğal bitki örtüsünün dağılışı üzerindeki etkilerini analiz etmektir. Bolkar dağları Akdeniz coğrafi bölgesinde kabaca güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda uzanan ve floristik bakımdan son derece zengin olan bir kütledir. Karbonifer yaşlı metamorfik kayaçların yaygın olduğu ve üzerine Kretase sonunda ofiolitlerin yerleştiği Bolkar dağlarında, yüksek platolar ve derin yarılmış vadiler başlıca jeomorfolojik unsurları oluşturur. İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerini birbirinden ayıran önemli dağ sıralarından birisi olan bu kütlenin florasına, 1600’den fazla bitki taksonu kayıtlıdır. Çok sayıda endemik bitkinin de yayılış alanı bulduğu Bolkar dağları, Türkiye’nin bu anlamda en önemli dağlık alanlarından birisini meydana getirir. Bu çalışmada araştırma alanını temsil edebilecek olan Mersin, Mut, Pozantı, Ulukışla, Arslanköy, Ereğli (Konya) ve Tarsus meteoroloji istasyonlarının meteorolojik verileri kullanılarak iklim elemanlarına ait analizler yapılmıştır. Yapılan iklim analizleri Microsoft Office Excel 2010, Corel DRAW x5, ve ArcGIS 10.1 yazılımları kullanılarak tablolar, grafikler ve haritalar ile görsel hale getirilmiştir. Ayrıca yapmış olduğumuz saha çalışmalarıyla doğal bitki örtüsünün dağılışı ile iklim elemanları arasındaki ilişki analiz edilmiştir. Türkiye’nin önemli bitki alanlarından birisi olarak da nitelenen Bolkar dağlarında, doğal bitki örtüsünün dağılışı üzerinde iklim elemanlarından sıcaklık ve yağışın çok önemli şekillendirici etkisinin olduğu görülmektedir. Anahtar Sözcükler: Bitki Örtüsü, İklim, Bolkar Dağları 56 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TÜRKİYE Psoralea L. (FABACEAE) CİNSİNİN MORFOLOJİK REVİZYONU Sezen TOKSOY, Mehmet SAĞIROĞLU ve Meryem ÖZTÜRK Sakarya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Sakarya, sezentoksoy@sakarya.edu.tr Özet Bu çalışma Türkiye’de yayılış gösteren Psoralea cinsi üyelerinim revizyonunu içermektedir. Psoralea cinsi Stirton (1981)’un yaptığı morfolojik bir çalışmayla Bituminaria ve Cullen cinslerine ayrılmıştır. Yalnız cins içerisinde yapılan bu ayrımın Türkiye Florası’nda yer almadığı tespit edilmiştir. Bu çalışmada ülkemizde Psoralea olarak geçen taksonların bu ayrıma uyup uymadığı araştırılmıştır. Çalışma kapsamında 2011-2012 vejetasyon döneminde arazi çalışmaları yapılmış; Psoralea cinsine ait taksonlar farklı lokalitelerden toplanmıştır. Toplanan örnekler herbaryum materyali haline getirilmiş; Türkiye Florası temel alınarak diğer literatürlerden de faydalanılarak teşhisleri yapılmıştır. Ayrıca ülkemizde bulunan ANK, GAZİ, HUB ve KNYA herbaryumlarında ilgili örnekler incelenmiştir. Toplanan örnekler üzerinde yapılan incelemeler sonucunda taksonomik değer taşıyan karakterler belirlenmiştir. Çalışmanın sonucunda tüm taksonların detaylı betimleri, kullanışlı teşhis anahtarları, korolojileri, fenolojileri, habitat özellikleri, tehlike kategorileri, endemizm durumları, fitocoğrafik bölgeleri, Türkçe adları ve taksonlar arasındaki farklılıklar verilmiştir. Morfolojik incelemelerin sonucu Stirton (1981)’un yaptığı cins ayrımını desteklemiştir. Tüm bu verilere göre Türkiye’de Bituminaria cinsi 2 türle Cullen cinsi ise 1 türle temsil edilirken; Psoralea cinsine ait tür bulunmamaktadır. Anahtar Sözcükler: Bituminaria, Cullen, Psoralea, Fabaceae, morfoloji, revizyon, Türkiye. 57 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Campanula tomentosa LAM. ve C. vardariana BOCQUET (CAMPANULACEAE) TOHUMLARINDA ÇİMLENDİRME ÇALIŞMALARI Ümit SUBAŞI, Aykut GÜVENSEN Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir, subasi_umit@hotmail.com Özet Bu çalışmada kazmofitik endemik olan C. tomentosa and C. vardariana türlerinin ex-situ yetiştirilmesi ve doğal populasyonlarının güçlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla bu türlerin çimlenme özelliklerinin yanısıra farklı fotoperyotların ve farklı konsantrasyonlarda GA3’ün çimlenme yüzdesine ve ortalama çimlenme sürelerine etkileri de araştırılmıştır. Çalışma alanı, Ege Bölgesinde Izmir ve Aydın il sınırları içerisnde C1 karesi içeresinde bulunmaktadır. Olgun tohumlar taksonların yayılış gösterdiği populasyonundan rastgele seçilmiş bireylerden 2012 Temmuz ayında toplanmıştır. Çimlendirme testleri öncesinde tohumlara yüzey sterilizasyonu %1‘lik sodyum hipoklorat ile sağlanmıştır. Cam petrilerde tek tabakalı nemlendirilmiş olan Whatman No.1 filtre kağıdı üzerine yerleştirilen tohumlar, 25°C 12 saat aydınlık (A) / 15°C 12 saat karanlık (K) değişken sıcaklık-ışık ve sürekli karanlık koşullarda çimlendirme tetstlerine tabi tutulmuşlardır. Elde edilen sonuçlarda, en yüksek çimlenme yüzdesi 98,86±1,20 ile 20°C de sürekli karanlık koşullarda 250 ppm GA3 uygulanmış tohumlarda, en düşük çimlenme yüzdesinin ise 97,17±1,88 ile 25°C 12 saat aydınlık (A) / 15°C 12 saat karanlık (K) değişken sıcaklıkışık koşullarında kontrol (0 ppm) grubunda tespit edilmiştir Anahtar Sözcükler: Campanul vardariana, C. tomentosa, Tohum Çimlenmesi, Endemik, Kazmofit 58 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KELAYNAK KUŞLARI 2013 YILI ÜREMESİ Ahmet KILIÇ Dicle Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 21280 Diyarbakır, ahmetk@dicle.edu.tr Özet Kelaynak kuşları (Geronticus eremita) dünyada yalnızca Birecik’te yaşar. Tabiatta soyu tükenmiş olarak kabul edilir. Uzun yıllardan beri (1977) kafeslerde korunmaya çalışılmaktadır. Üreme döneminin başında kafeslerden doğaya salınmaktadır. Üremelerini tabiatta doğal olarak gerçekleştirirler. Üreme döneminin bitiminde yeniden kafeslere alınırlar. Mart ayı (2013) başında 152 adet kelaynak kuşu tabiata salındı. Eşleşmeyi kafeslerde gerçekleştirmiş olan çiftler yuvalarını hemen korumaya geçerler. Önceden hazır olan yuvalar türdeşlere karşı şiddetle savunulur. Mevcut 42 yuvadan 34 tanesinde kuluçka gerçekleştirilmiştir. Tüm yuvalarda görülen yavru sayısı 60 adettir. Sekiz yuvada üç adet yavru görülmüştür. 13 yuvada ise iki yavru tespit edilmiştir. Haziran (2013) sonunda kafeslere alınan kelaynak kuşu sayısı 165 adettir. Bunların içinde 34 yavru bulunmaktadır. Bilimsel yöntemlerle gerçekleşecek destek, kelaynak kuşu sayısının birkaç yıl içinde yüzlerce olmasını sağlayabilir. Kafeslerde ve beslenmede yapılacak düzenlemeler, potansiyel olumsuzlukları ortadan kaldırabilir. Temennimiz ülkemiz semalarında yüzlerce kelaynak kuşunun serbestçe dolaşabilmesidir. Anahtar Sözcükler: Kelaynak Kuşu, Geronticus eremita, üreme, yuva, yavru, Birecik 59 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ASİT TOPRAĞA UYGULANAN ÇİNKONUN MISIR BİTKİSİNE GEÇEN KADMİYUM MİKTARINA ETKİSİ (*) Bahar SÖZÜBEK, Korkmaz Bellitürk ve M. Turgut SAĞLAM Namık Kemal Üniversitesi, Muratlı MYO Kimya Teknolojisi Programı, Muratlı / Tekirdağ, baharsozubek@hotmail.com Özet Bu araştırmanın amacı, Tekirdağ ili Muratlı ilçesi Ballıhoca köyü sınırları içinden alınmış asit toprağa uygulanan çinkonun mısır (Zea mays L.) bitkisine geçen kadmiyum miktarına etkisini araştırmaktır. Topraklara sera koşullarında dört doz kadmiyum (0 ppm, 2,5 ppm, 5 ppm ve 10 ppm) CdCl2 şeklinde ve dört doz çinko (0 ppm, 10 ppm, 20 ppm ve 40 ppm) ZnSO 4 şeklinde üç tekerrürlü olarak uygulanmıştır. Bitkiler gelişiminin 45. gününde hasat edilip, kök ve saplarında ayrı ayrı Cd miktarları analiz edilmiştir. Farklı çinko dozlarının uygulanması ile saplarda ve köklerde ölçülen kadmiyum miktarları arasında önemli farklar tespit edilmiştir (P<0,05 ve P<0,01). Düşük kadmiyum düzeylerinde çinko uygulaması hem saplarda hem köklerde ölçülen kadmiyum miktarlarını çinko uygulanmamış saksıda yetişen bitkinin kadmiyum içeriğine kıyasla genel olarak azaltmıştır. Ancak 2,5 ppm Cd ve 40 ppm Zn uygulaması ile sapta ölçülen kadmiyum miktarı az bir artış gösterse de bu artış istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Uygulanan en yüksek kadmiyum düzeyinde, çinko uygulaması hem saplarda hem köklerdeki kadmiyum miktarlarını arttırmıştır. Kadmiyum miktarlarının köklerde saplara göre daha fazla olduğu da saptanmıştır. Anahtar Sözcükler: Asit toprak, çinko, kadmiyum, mısır (*)Bu makale, Namık Kemal Üniversitesi tarafından NKUBAP00.24.DR.09.02 proje numarası ile desteklenen Doktora tezinden üretilmiştir. 60 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SADECE “YEŞİL” YADA “LÜKS” OLMAKTAN ÖTE YEŞİL ALANLARIN İNSAN RUH VE GENEL SAĞLIĞI ÜZERİNDE ETKİLERİ Abdullah AKPINAR Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Aydın 09100, abdullah.akpinar@email.wsu.edu Özet Günümüzde ruh sağlığı sorunu insanlar için bir problem haline gelmiştir. Türk Psikiyatri Derneği’ne göre hayat boyu depresyon riski erkekler için % 3-12, kadınlar için % 10-26'dır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yayınladığı rapora göre de 2020 yılında ruh sağlığı bozukluğunun dünyanın her yerinde diğer hastalıkların ilerlemesinde katkıda bulunan başlıca bir etken olması beklenmektedir. Ruh sağlığı ayrıca genel sağlığıda etkilemektedir. Günümüzdeki bu sorunun çarelerinden biride yeşil alanlardır. Son otuz yıl içersinde araştırmacılar yeşil alanların ruhsal ve genel sağlık üzerindeki etkilerini araştırmıştırlardır. Öyleki yapılan araştırmalarda yeşil alanların rusal ve genel sağlık üzerinde önemli bir rol oynadığını göstermiştir. Ancak, araştırmacıların birçoğu yeşil alanları “sadece yeşil” olarak kabul etmişlerdir ve farklı çeşit ve yapıdaki yeşil alanların insan ruh ve genel sağlığı üzerindeki etkileri çok az araştırılmıştır. Bu araştırmanın amacı hangi çeşit yeşil alanın insan ruh ve genel sağlığı üzerinde olumlu yada olumsuz ilişkisinin olduğunun belirlenmesidir. Bu araştırmada farklı çeşit yeşil alanlar ile insan ruh ve genel sağlığı arasındaki ilişkileri araştıran çalışmalar irdelenmiş ve yaşam alanları içersinde insan ruh ve genel sağlığı ile kentsel açık alanların ve ormanların pozitif yönde, tarımsal alanlar ve otlak alanların negatif yönde ilişkide olduğu belirlenmiştir. Buda yeşil alanların sadece “yeşil” yada “lüks” olmaktan öte insan sağlığını etkileyen önemli bir faktör olduğunu göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Yeşil Alan Çeşitleri, Ruh Sağlığı, Genel Sağlık, Kentsel Yeşil Alanlar, Ormanlar 61 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ORMANLARIMIZDA GÖRÜNTÜ KİRLİLİĞİ, KOCAKIR ORMANI ÖRNEĞİ Nejat ÇELİK Orman Toprak ve Ekoloji Araştırmaları Enstitüsü Müdürlüğü, Eskişehir, nejatcelik@ogm.gov.tr Özet Kocakır ormanı, Eskişehir ili’nin güneyinde Afyon yolu üzerinde olup yaklaşık doğu-batı istikametinde 1000 ha’lık bir ormanlık alanı kapsamaktadır. Hakim ağaç türü Karaçam’dır. Yükseklik de 800-1050 m’ler arasında değişmektedir. Geçmişte ise bozuk ot sahası iken (hakim tür meşe) 1960’lı yıllarda el terası yapılarak başta karaçam olmak üzere, sarıçam ve sedir fidanları ile ağaçlandırılmıştır. Kocakır Ormanı’nın bir kısmı, 2004 yılında ‘Kent Ormanı’ statüsü ile halka açılmıştır. Geçmişte bir kısmı da Odunpazarı Belediyesi’ne piknik alanı olarak tahsis edilmiştir. Orman içinde devamlı bir insan varlığı söz konusudur. Orman şehir merkezine çok yakın olup (5 km), yoğun bir şekilde kullanıma maruzdur. Rekresyon potansiyeli yüksek olan Kocakır ormanında, dikenli tel çitlerde bozulma, hayvan leşlerini ormana atma, plastik poşetleri ve içki meşrubat şişelerini çöp gibi ormana atma, ağaçlandırma levhalarındaki düzensizlik, erozyona açık alanlar vb bir çok göze hoş gelmeyen görüntüler mevcuttur. Ayrıca diğer ormanlarımızda da tavuk gübresini orman atma (Bolu’da), maden ocaklarının yarattığı arazi bozulması (İstanbul’da), görüntü ve koku kirlilikleri de ormanlarımızın doğallığına gölge düşürmektedir. Tüm bu çevre sorunları halkımızın eksik doğa eğitiminden kaynaklanmaktadır. Ormancılara düşen görev halkımızı ormanların faydaları konusunda basın-yayın organlarını daha etkili bir şekilde kullanarak eğitip, bilinçlendirmek ve ormanlarımızı gelecek kuşaklara doğallığı bozulmadan temiz bir şekilde koruyarak sunmaktır. Anahtar Sözcükler: Kocakır, Çöp, Tabela, Rekreasyon. 62 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ORMANCILIĞIMIZDA FOTO SAFARİ ÇALIŞMALARININ YERİ VE ÖNEMİ Nejat ÇELİK, Serdar AKSOY Orman Toprak ve Ekoloji Araştırmaları Enstitüsü Müdürlüğü, Eskişehir, nejatcelik@ogm.gov.tr Özet Ev sahipliğini Eskişehir Orman Bölge Müdürlüğü’nün, organizasyonu Eskişehir Fotoğraf Sanatı Derneği (EFSAD)’nin yaptığı, 2007-2012 tarihleri arasında, 5 defa Foto Safari Gezileri düzenlenmiş ve bu gezilere ortalama 13 araçlık konvoy ile 47 fotoğrafçı katılmıştır. Beş yılsonunda toplamda 64 araç ile 237 doğasever fotoğrafçı bu foto safari etkinliklerine iştirak etmiştir. Foto safariye katılan misafirler, bölgedeki eşsiz manzara ile birlikte temiz havada çekim yapmanın zevkine ulaştı. Gezi bitiş noktasında yorulan misafirlere yöresel gözleme ve ayran ikram edildi. Bu etkinlikte fotoğrafçılar hem doğayı daha yakından hem de kırsal kesimde yaşayan yöre insanlarının yaşam biçimlerini gözlemleme ve onlar ile sıcak diyaloglar kurma fırsatını buldular. Bütün streslerini açık havada atarak, dinlenmiş bir biçimde ertesi gün işlerine, okullarına, işlerine gidecek olan katılımcılara doğa gezisi eşsiz bir motivasyon sağlamış oldu. Fotoğrafçılar bir başka güzel doğa gezisi etkinliğinde buluşmak üzere sözleşip kazasız-belasız, yeni bir haftaya daha enerji dolu başlamanın sevinci ve mutluluğu ile evlerine döndüler. Doğa eğitiminde önemli olan noktalardan biri de bizzat yerinde görerek, dokunarak, o ortamın içine girerek deneyim ve tecrübe kazanılarak olur. Katılımcıların çektikleri fotoğraflar fotoğrafçılık sitelerinde ve sosyal medyada paylaşılarak, kurumumuzun tanıtımına profesyonel katkı sağlamaktadır. Anahtar Sözcükler: Foto safari, Ekoturizm, Orman, Yöresel Etkinlik. 63 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇANAKKALE ORMAN BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ’NDE ÇIKAN ORMAN YANGINLARININ KLİMATOLOJİSİ VE KURAK KOŞULLARLA İLİŞKİSİ Gökhan ALTAN¹ ve Murat TÜRKE޲ ¹Karşıyaka Kız Teknik ve Meslek Lisesi, Coğrafya Zümresi, Sivas, comu.gokhanaltan@gmail.com ² İstatistik Bölümü Bağlantılı Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özet Orman yangınları ülkemiz ormanlarının en önemli afetlerinden biri olduğu kadar Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü (OBM) için de önemli bir afettir. Bu çalışmanın amacı, 2011 yılında yapılan değişikliklerle bir kısmı Balıkesir, bir kısmı ise İstanbul OBM’ye dahil edilen Çanakkale OBM’de orman yangınlarının oluşumunu sağlayan klimatolojik özellikleri çeşitli indisler kullanarak belirlemektir. Çalışma için Çanakkale OBM sınırları içerisinden ve yakın çevresinden 14 meteoroloji istasyonu seçilerek, bu istasyonların verilerine Thornthwaite İklim Sınıflandırması, Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Savaşım Sözleşmesi (BMÇSS) Kuraklık İndisi ve Erinç Yağış Etkinliği İndisi yöntemleri uygulandı. Çanakkale OBM’de 44 yıl boyunca oluşan orman yangınlarının ve yanan alanların aylara göre sınıflandırması yapılarak, iklim tipi belirleme yöntemleri ile olan ilişkileri değerlendirildi. Çanakkale OBM’de kurak koşullar, Thornthwaite’a göre 5-5.5 ay, BMÇSS kuraklık indisine göre 4-6 ay, Erinç yağış etkinliği indisine göre 6-8 ay arasında değişen dönemlerde etkilidir. Çalışma için seçilen istasyonların yıllık değerlerine göre, çalışma alanındaki hidroklimatolojik koşullar, kurak ve nemli arasında değişen önemli bir yıllararası değişkenlik gösterir. 1968-2011 döneminde en fazla orman yangını ve yanan alan Ağustos ayında oluştu. Orman yangınları ve yanan alanların kullanılan indislerle yapılan korelasyon (ilişki) çözümlemelerinin sonuçları, 0.52-0.75 arasında değişen önemli bir negatif (ters) bağlantı gösterir. Buna göre, kullanılan indislerin büyüklükleri azalırken (kurak koşullara gidiş), orman yangınlarının sıklığı ve yanan alanların büyüklüğünde önemli bir artış olmaktadır. Anahtar Sözcükler: Kuraklık, Orman yangını, BMÇSS Kuraklık İndisi, Thornthwaite İklim Sınıflandırması, Erinç Yağış Etkinliği İndisi. 64 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN AKDENİZ BİTKİLERİNİN YANGIN SONRASI ÇİMLENMESİNDE POPÜLASYONLAR ARASI DEĞİŞKENLİK Duygu Deniz KAZANCI, Çağatay TAVŞANOĞLU Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Beytepe/Ankara dygdenizk@gmail.com Özet Yangın sonrası yenilenmesi yalnızca tohumların çimlenmesine bağlı olan türlerde, çimlenme özelliklerinin bilinmesi kritik öneme sahiptir. Her ne kadar Akdeniz türlerinin yangın sonrası çimlenmesine ilişkin çok sayıda kayıt varsa da, bu türlerde popülasyonlar arası değişkenlik nadiren incelenmiştir. Bu çalışmada, üç Akdeniz türü olan Lavandula stoechas L. (Lamiaceae), Cistus salviifolius L. ve C. creticus L.’un (Cistaceae) yangınla ilişkili çimlenme özellikleri araştırılmıştır. Bu türlerin güneybatı Anadolu’da bulunan çok sayıda popülasyonundan tohumları toplanarak, laboratuvarda çimlenme deneyleri gerçekleştirilmiştir. Çimlenme deneyinin başlangıcında Cistus tohumlarına farklı şiddette sıcaklık şokları (60, 80, 100, 120, 140 °C; 5 dk.), L. stoechas tohumlarına ise hem sıcaklık şoku hem de duman çözeltisi uygulanmıştır. Her bir uygulamadan sonra çimlenmenin uyarılma olasılığı binom dağılımına dayalı sapma analizi (GLM) ile analiz edilmiştir. Sonuçlar, çalışılan türlerin popülasyonları arasında tohum çimlenmesinde, ölüm oranında ve dormansi özelliklerinde değişkenliğin var olduğunu göstermiştir. L. stoechas’da 6 popülasyonun çimlenmesi en az bir sıcaklık şoku ya da duman uygulaması sonrasında artarken, diğer popülasyonlarda bir çimlenme azalması görülmemiştir. C. salviifolius ve C. creticus’da ise hemen hemen tüm popülasyonlar 100, 120 ve 140°C sıcaklık şoklarına olumlu çimlenme cevabı vermiştir, ancak çimlenme oranındaki artış popülasyonlar arasında değişkenlik göstermiştir. Bulgular, Akdeniz bitkilerinin yangın sonrası çimlenmesinde popülasyonlar arası bir değişkenliğin bulunduğunu göstermektedir. Bu değişkenlik Akdeniz ekosistemlerindeki farklı yangın rejimlerine popülasyonların yerel olarak uyarlanmasının bir sonucu olabilir. Anahtar Sözcükler: Akdeniz ekosistemleri, çimlenme, değişkenlik, yangın 65 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TÜRKİYE DİKENLİ FARESİNİN, Acomys cilicicus SPİTZENBERGER, 1978 (MAMMALIA: RODENTIA), YAYILIŞI, HABİTATI VE TEHLİKE DURUMU Erkut KIVANÇ, Hatice MUTLU EYİSON ve Seda KIRALP Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 06100 Tandoğan, Ankara / TÜRKİYE, Özet Acomys cilicicus Spitzenberger, 1978, Türkiye’de endemik bir türdür. Bu tür yalnız Silifke civarındaki blok kalker kayalık alanlarda yaşamaktadır. Türün taksonomisi ve üreme biyolojisi konularında çalışmalar bulunmasına karşın; yayılışı, habitatı ve tehlike durumu hakkında çok az bilgi bulunmaktadır. Bu çalışmada, 1995 – 2009 yılları arasında arazi çalışmalarından elde edilen verilerden türün yayılışı, habitatı ve tehlike durumu belirlendi. Ayrıca laboratuvarda 2003-2010 yılları arasında üreyen 1404 adet örneğin gözleme dayalı verilerinin bir kısmı bulguların teyidinde kullanıldı. Türün tüm yayılış alanını ve habitatını saptamak için Akdeniz bölgesi büyük oranda dolaşılarak bugünkü yayılış alanı, habitatı ile yaşam şekli belirlendi. Yapılan çalışmalar, türün bugünkü yayılış alanında büyük bir baskı altında olduğunu ortaya çıkardı. Yol yapım çalışmaları, işletilen taş ocakları (kayalıkları ortadan kaldırmakta); kıyı bölgesine ve kayalık alanlara yapılan otel, eğlence yerleri vb. gibi işletmeler; kayalık bölgelerdeki doğal bitki topluluklarının bilinçsizce tahribi; fosseptik atıklarının kayalık alanların yakınında boşaltılması (Narlıkuyu Belediyesi) gibi birçok neden türün yaşama alanını küçülttüğü gibi yaşam koşullarını tehdit altında bulundurmaktadır. Habitat tahribi nedeniyle büyük bir baskı altında olan Acomys cilicicus için eğer en kısa zamanda gerekli tedbirler alınmazsa, yani yaşadığı bölgeler ÖKA statüsünde koruma altına alınmazsa, bu endemik türün tamamen ortadan kalkması kaçınılmaz bir sonuç olarak görünmektedir. Anahtar Sözcükler: Acomys cilicicus, Silifke, yayılış, habitat, koruma biyolojisi. 66 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN "GEZİ TOPLUMSAL HAREKETİNİN" KENTSEL FARKINDALIK VE ÇEVRE DUYARLILIĞI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Özkan YILDIZ Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, Buca-İzmir ozkan.yildiz@deu.edu.tr Özet Türkiye'de Gezi eylemlerinin ortaya çıkışı, potansiyeli ve dönüştürücü sonuçları üzerinde devlet katında, muhalefet cephesinde, sivil toplumda, basında, kamuoyunda çok farklı analizler yapıldı, çıkarımlarda bulunuldu. Gezi hareketi kentlerin yaşam alanlarını hiçe sayan, çılgınca tüketimi besleyen, rant ekonomisinin öngörüsüyle hareket eden, kentlerin kamu kaynaklarını belirli güç odaklarının lehinde kullanan ona uygun kararlar alan kapitalist büyüme anlayışına yönelik bir itiraz olarak da okunabilir. Biz bu çalışmada eylemlerin "siyasi" boyutundan" öte, "çevre" boyuna odaklanacağız. Gezi parkında ağaçların kesilip yerine AVM yapılması kararına tepki gösteren kentsel hareketin sosyolojisi üzerinde duracağız. 67 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KENTLEŞME İLE OLUŞAN ÇEVRE SORUNLARINA BİR ALTERNATİF OLARAK PERMAKÜLTÜR Duygu AKYOL Peyzaj Mimarı, Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi akyl16@hotmail.com Özet Modernleşme olgusu ile birlikte kentten kırsala olan göç her geçen gün artmakta bu durum ise kentleri bir süre sonra yerleşim ve ticaret merkezi haline getirmektedir. Bu kapsamda, ekonomi öncelikli tutulduğundan ekonomik getiriler/karlılık için kentler biçimlenmekte ve ekoloji geri planda kalmakta, ekolojiyle kurulan ilişki ise ancak görünür ve karlı bir yatırım istenmesi/planlanması koşulunda düşünülmektedir ve böylelikle çevre sorunları da beraberinde gelmektedir. Çevre ve kent arasındaki bu çelişkili ilişkiyi düzenlemenin dönem dönem birçok yöntemleri denenmeye ve uygulanmaya çalışılmıştır. İlk olarak bina bazında düşünülen bu çözümler daha sonra mahalle ölçeğinde gelişme göstererek sonuç olarak da kent ölçeğinde uygulanması hedeflenmiş ve çeşitli sertifika sistemleri gündeme gelmiştir. Bu önerilen alternatiflerinden biride son zamanlarda gündemde olan ve insanların beslenme, barınma, enerji kullanma ve topluluk halinde yaşama gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri sürdürülebilir, doğal zenginliği pekiştiren yaşam sistemleri tasarlayabilmelerine olanak tanıyan disiplinler arası dünya bilimi olarak tanımlanan permakültürdür. Önerilen bu sistem toplumların her türlü ihtiyaçlarını kendi başlarına, kendi kaynaklarıyla sağlayabilecekleri, uzun soluklu, kendi kendine yeterli sistemler kurulmasının temel bilgilerini sağlamaya ve yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Bildiri endüstriyelleşme sonrası dönemde ortaya çıkan ve günümüzde varlığı daha çok hissedilen çarpık kentleşmeler, saldırgan tarım uygulamaları ve dikte edilen tüketim toplumu anlayışlarının yarattığı toplumsal adaletsizliklere bir alternatif olarak permakültürle kenti dönüştürmeye yönelik bir öneri geliştirecektir. Anahtar Sözcükler: Sürdürülebilirlik, Ekolojik dönüşüm, Kalıcı tarım, Kent bahçeleri, Doğal örüntü 68 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN FOÇA (İZMİR) ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ Melis PARMAKSIZ, Yunus Emre DİNÇASLAN ve Dinçer AYAZ Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir, melisparmaksiz@gmail.com Özet Arkeolojik, doğal ve mimari değerlerin bir bütün olarak yer aldığı Foça; arkeolojik, doğal ve kentsel sit alanlarının bulunması nedeniyle birçok kıyı yerleşim birimine göre daha az yapılaşma gösteren ve nispeten bozulmamış bir yerleşim merkezi olması, nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan Monachus monachus (Akdeniz Foku) üreme ve yavrulama alanı olarak hayati öneme sahip olan Orak Adası ile Siren Kayalıklarının yerleşim ve deniz kirliliği tehdidi ile karşı karşıya olması gibi nedenlerle 1990 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak tespit ve ilan edilmiştir. 1991 yılında mülga Çevre Bakanlığı koordinatörlüğünde Türkiye Ulusal Fok Komitesi tarafından Akdeniz Foklarının korunması için pilot bölge olarak seçilmiştir. 2010 yılında kurulan Foça Özel Çevre Koruma Müdürlüğü, gerekli personel atamalarının gerçekleşmesinden sonra faaliyetlerine başlamış; 2011 yılında Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı’nın kapatılması ve bakanlıklardaki yeni oluşumlar sonrasında İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü Tabiat Varlıklarını Koruma Şube Müdürlüğü bünyesinde faaliyetlerine devam etmektedir. Anahtar Sözcükler: Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi, İzmir, Monachus monachus 69 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BİTKİLERDE YANGIN SONRASI ÇİMLENME DAVRANIŞININ ŞEKİLLENMESİNDE YANGIN REJİMLERİNİN ROLÜ Çağatay TAVŞANOĞLU, Duygu Deniz KAZANCI, Şükrü Serter ÇATAV Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü Ekoloji Anabilim Dalı, Beytepe/Ankara, ctavsan@hacettepe.edu.tr Özet Yangının büyüklüğü, mevsimi, şiddeti ve sıklığını içeren bir kavram olan yangın rejimi, bir bölgede yer alan bitkilerin yangın sonrası yenilenme stratejilerini şekillendiren en önemli etmenlerden birisidir. Bu çalışmada, tepe yangın rejimine sahip olan Akdeniz’in alçak rakımlı kesiminde bulunan bitkiler ile yüzey yangın rejimine sahip olan İç Anadolu bozkırında bulunan bitkilerin, yangınla ilişkili işaretler olan sıcaklık şoku ve dumana verdikleri çimlenme cevabı karşılaştırılmıştır. Çalışmada, Akdeniz, Ege ve İç Anadolu Bölgelerindeki çok sayıda yerden 2008-2012 yılları arasında toplanan 102 bitki taksonuna ait tohumlar ile çimlenme deneyleri gerçekleştirilmiştir. Bu deneyler sonucunda, duman çözeltisinin ve farklı şiddetteki sıcaklık şoklarının (60, 80, 100, 120, 140 °C; 5 dk.) ele alınan taksonların çimlenmesini nasıl etkilediği belirlenmiştir. Birkaç bozkır taksonu daha az şiddetli (yüzey) yangınların göstergesi olan 60 ve 80 °C sıcaklık şoklarına olumlu çimlenme cevabı vermiş, çoğu taksonun tohumu bu sıcaklıklara dayanabilmiş, ancak 100 °C ve üstündeki sıcaklık şoklarında tohumlar canlılıklarını yitirmiştir. Buna karşın, çok sayıda Akdeniz bitkisinde çimlenme oranı 100, 120 ve 140 °C sıcaklık şoku uygulamalarından sonra artmıştır. Duman, bozkırda yalnızca birkaç taksonu olumlu yönde etkilerken, çok sayıda Akdeniz bitkisinin çimlenmesi duman uygulaması sonucunda artmıştır. İncelenen iki ekosistem arasında bitkilerin yangın sonrası çimlenme özelliklerinde gözlenen farklılıkların, bu ekosistemlerde binlerce yıldır işlemekte olan farklı yangın rejimlerinden kaynaklandığı ileri sürülmüştür. Anahtar Sözcükler: Akdeniz bitkileri, bozkır bitkileri, çimlenme, yangın rejimi 70 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN XAD-4 ÜZERİNE TUTTURULMUŞ TERMOFİLİK Geobacillus stearothermophilus KULLANARAK PB(II)'NİN SEBZELERDE PREKONSANTRASYONU Veysi OKUMUŞ, Sadin ÖZDEMİR, Abdurrahman DÜNDAR, Ersin KILINÇ Siirt Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Merkez/Siirt, sadin77@hotmail.com Özet Kurşun toksik olduğu bilinen esansiyel olmayan bir ağır metaldir. Ancak çevre, biyolojik, yiyecek ve jeolojik örneklerinde bulunan kurşun miktarı, tayin limitlerinin altında olmasından dolayı çok zordur. Atomik absorpsiyon spektroskopisi (AAS), indüktif eşleşmeli plazma-atomik emisyon spektroskopisi (ICP-AES), indüktif eşleşmeli plazma-kütle spektroskopisi (ICP-MS) gibi modern enstrümental tekniklerle metal iyonlarının tayinleri genellikle matriksten etkilenir. Bu tayinlerde diğer bir sorun da düşük metal derişim düzeyleridir. İyon değiştirme, birlikte çöktürme, elektroanalitik teknikler, sıvı-sıvı ekstraksiyonu gibi zenginleştirme ve ayırma metotları bu sorunların giderilmesi için kullanılmaktadır. Katı faz ekstraksiyonu da bu alanda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada biyosorbent olarak, Afyon gecek kaplıca sularından izole edilen ve moleküler karakterizasyonu yapılan XAD-4 üzerine tutturulmuş termofilik Geobacillus stearothermophilus kullanılmıştır. Çözeltinin pH'sı, akış hızı, elüsyon çözeltisinin türü, hacmi ve konsantrasyonu gibi faktörlerin bu elementin prekonsantrasyonu üzerine etkileri araştırıldı. Metod hevsel bahçelerinden (Diyarbakır) toplanan 7 farklı sebze türüne uygularak Pb(II) seviyeleri ICP-OES ile tayin edilmiştir. Anahtar Sözcükler: XAD-4, Geobacillus stearothermophilus, Termofilik bakteri, Katı faz ekstrasyonu, ICP-OES, Ağır metal 71 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİMLERİNİN SAPLI MEŞENİN COĞRAFİ DAĞILIMINA ETKİSİ Elif Deniz ÜLKER, Utku PERKTAŞ, Çağatay TAVŞANOĞLU Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Beytepe /Ankara, elifdenizulker@gmail.com Özet Ekolojik niş modellemesi (ENM), türlerin dağılımlarını iklimsel parametreler kullanarak tahminleyen bir yaklaşımdır ve son on yıl içinde farklı çalışmalarda oldukça yaygın olarak kullanılmıştır. Gerçekleştirdiğimiz bu çalışmada, Avrupa ve Anadolu’da dağılım gösteren saplı meşenin (Quercus robur L.) geç Kuvaterner dönemindeki dağılımını küresel iklim değişimini dikkate alarak modelledik. ENM için gerekli olan, saplı meşenin Anadolu’daki varlık verisi online veri tabanlarından elde edilmiştir. İklimsel değişkenler ise WorldClim veri tabanından alınmıştır. Tüm veriler “maximum entropy” yaklaşımını kullanan “MAXENT” yazılımına aktarılarak saplı meşenin güncel dağılımı ve geçtiğimiz buzul maksimumundaki potansiyel dağılımı modellenmiştir. Model analizleri sonucunda, modele katkı sağlayan iklimsel değişkenler belirlenerek, dağılım alanında yaygın bir tür olan saplı meşenin son buzul maksimumu süresince Avrupa ve Anadolu’daki olası sığınak alanları elde edilen sonuçlar ışığında tartışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Ekolojik niş modeli, küresel iklim değişimi, Quercus robur, saplı meşe, son buzul maksimumu 72 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ALPİN KAYALIK HABİTATLARIN EKOLOJİK DEĞERLENDİRMESİ; HATİLA VADİSİ MİLLİ PARKI (ARTVİN) ÖRNEĞİ Derya SARI, Cengiz ACAR Artvin Çoruh Üniversitesi, Orman Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Merkez/Artvin, deryasari@artvin.edu.tr Özet Alpinler, barındırdıkları birçok mikro ve makro habitatlar ile biyolojik çeşitlilik açısından oldukça zengin, özel alanlardır. Yüksek dağlık kesimlerin biçimlendirdiği alpin alanlarda özellikle kayalık habitatlar, sahip oldukları ekolojik özellikleri ile kendine özgü bir vejetasyona ev sahipliği yapmaktadırlar. Dolayısıyla bu bildiri kapsamında özgün bir karaktere sahip olan alpin kayalık habitatların ekolojik özellikleri ve floristik yapısı, Hatila Vadisi Milli Parkı örneğinde incelenmiştir. Çalışmada, Hatila Vadisi Milli Parkı alpin kesiminde, 2350-2720 m arası yükseltiden belirlenen 12 örnek kayalık alanın, arazi çalışmaları ile elde edilen ekolojik özellikleri (fizyografik, edafik, klimatik ve floristik verileri) değerlendirilmiştir. Buna göre; yıllık yağış rejiminin yüksek olduğu çalışma alanı içerisindeki örnek kayalık alanların genellikle gölgeli bakılara ve ortalama 51°’lik bir eğime sahip olduğu, çoğunlukla andezit kayaç türünün hakim olduğu, toprak özelliklerinin genellikle kumlu balçık toprak türünde, asidik ve organik maddece zengin olduğu belirlenmiştir. Floristik verilere göre ise alanda, 40 familyaya ait 186 bitki taksonu tespit edilmiş, bunlardan 12 taksonun endemik olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak özellikle floristik çeşitlilik bakımından dikkat çekici olan alpin kayalık habitatların, hem yöre hem de ülke biyoçeşitliliğine önemli katkı sağlayan değerli alanlar olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra çevresel baskılara karşı hassas olan bu habitatların kaynak değerlerinin araştırılması ve doğru yaklaşımlar ile korunması, biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliği adına önemli bulunmaktadır. Anahtar Sözcüler: Alpin kaya bitkileri, Artvin, Hatila Vadisi Milli Parkı, Kayalık habitatlar, Kayalık habitat ekolojisi, Kayalık vejetasyon 73 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN NORMAL İNSAN GELİŞİMİNİN ÇEVRESEL ETKENLER İLE BOZULMASI: ÇEVRESEL RİSK YÖNETİMİ İmer OKAR Yeni Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji AbD Başkanı, imer.okar@yeniyuzyil.edu.tr Özet Gelişim bilgileri ve kodları genler ile zigot’ta bulunmakla birlikte gelişen organizma çevre etkenlerine çok hassastır. Bu hassasiyet organizmayı çevredeki ani değişimlere karşı savunmasız kılmaktadır. Zigot oluşumundan itibaren doğru gelişim gerçek bir mucizedir. Çoğu embriyoda majör veya minör değişim ve/veya anomali görülebilir. Anomaliler konjenital olarak intrinsik (içsel) ve ektrinsik (dışsal) meydana gelebilir. Genetik olaylar sonucu görülebilen aykırılıklar veya malformasyonların yanı sıra çevresel dış etkenlerin doku bozulma veya yıkımlarına neden olmaktadır. Söz konusu etkenlere teratojen denilmektedir. Gelişim sürecinin en hassas dönemi ilk 8 haftalık gelişim sürecidir. Ana organ ve sistemlerin oluştuğu zaman dilimine denk gelmektedir. Fiziksel, kimyasal, biyolojik ve psikosomatik riskler oluşturan çevresel faktörlerin çeşitli etkileri görülmektedir. Çevresel faktörler genellikle öngörülebilen, tespit edilebilen ve yönetilebilen riskler yaratmaktadır. Bu riskler kayıt altına alınarak anne adayı, aile, sağlık personeli, gerekirse sağlık ve güvenlik uzmanı ortak çalışarak riskleri sınıflanması yapılarak riskler toplumsal olarak yönetilmelidir. Anahtar Sözcükler: İnsan Embriyolojisi, Gelişim Bozuklukları, Çevresel Risk Faktörleri, Gelişim, Risk Analizi 74 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KENTSEL ALANLARDAKİ ÇEVRE SORUNLARINA YÖNELİK BİR ÇÖZÜM ANLAYIŞI OLARAK; ÇATI BAHÇELERİ H.Gülden BAYRAK, Gülşah KAÇMAZ Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Bornova / İzmir bayrakgulden@gmail.com Özet Günümüzde nüfus artışı ve kentleşmeye bağlı olarak, özellikle büyük kentlerde binalara duyulan gereksinim giderek artmaktadır. Betonlaşmanın hakim olduğu, yeşil alanların korunamadığı ve yeni yeşil alanlar için arazi sıkıntısı bulunmakta ve bu durum, kent içindeki veya yakın çevresindeki yeşil alanların azalmasının yanı sıra birçok çevre sorununa da sebep olmaktadır. Çatı bahçelerinin; yoğun trafik ve teknolojinin gelişmesiyle atmosfere salınan katı kirleticilerin sebep olduğu toz ve gaz zararlılarına karşı olumlu etkileri, kentsel gürültüyü perdeleme, kentin su ekosistemi üzerindeki olumlu etkileri, kent iklimini iyileştirmeye yönelik olumlu etkileri ve yapay biyotop oluşturma gibi kentsel ekolojiye birçok faydası bulunmakta ve kentsel alanlardaki çevre sorunlarına karşı alternatif bir çözüm niteliğindedir. Bu çalışmada, çatı bahçelerinin ekolojik ve kent sağlığı yönündeki işlevleri incelenmiş ve çevre sorunlarına karşı çözüm boyutu irdelenmiştir; gelişimini tamamlamış ve çevre sorunlarıyla karşı karşıya olan kentlerde çatı bahçeleriyle çevre sorunlarının azaltılmasına yönelik öneriler sunulmuştur. Anahtar Sözcükler: Çatı Bahçeleri, Çevre Sorunları, Kentsel Alanlar 75 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN YENİ YÜZYIL ÜNİVERSİTESİ CEVİZLİBAĞ YERLEŞKESİNİN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ AÇISINDAN COĞRAFİ VE ÇEVRESEL RİSK FAKTÖRLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Perihan EREN BANA, Hikmet TAŞDEMİR, Suzan ALTUNAY, Zehra KAHRAMAN, ve Oğuz ÖZYARAL Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu perihan.bana@yeniyüzyil.edu.tr Özet Organizasyonların içinde bulunduğu konum İş Sağlığı ve Güvenliği açısından irdelenmesi gereken bir unsurdur. Coğrafi riskler bazen bina içindeki risklerden daha önemli bir hale gelebilmektedir. Bu projede amaç Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nin yer aldığı konuma ait coğrafi risklerin ortaya konulmasıdır. Üniversite çevresinde yer alan sanayi, benzin istasyonu ve ulaşım merkezi üniversitenin coğrafi konumu açısından sayılabilecek riskler arasındadır. Bu risk faktörleri çevre sağlığı açısından da irdelenmelidir. Çevredeki sanayinin neden olduğu hava ve toprak kirliliği de üniversite çalışanları ve öğrencileri açısından irdelenmesi gereken bir risk faktörüdür. Çevrede yer alan küçük sanayi işletmelerinde çevre sorunlarını önleyecek önlemlerin alınmamış olması da pek çok bir riski içinde barındırmaktadır. Ayrıca çeşitli doğal afetlerin oluşturabileceği çevresel risk faktörleri de bu çalışma kapsamında incelenmiştir. Anahtar Sözcükler: Risk, Yapı, Coğrafi Konum, Çevre, Üniversite. 76 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EKOLOJİSTİK VE TERSİNE LOJİSTİK KAVRAMLARININ SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE VE KALKINMAYA ETKİSİ Gözde YANGINLAR, Oğuz ÖZYARAL Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Meslek Yüksek Okulu, Lojistik Programı , Cevizlibağ /İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Meslek Yüksek Okulu , Cevizlibağ /İstanbul gozde.yanginlar@yeniyuzyil.edu.tr Özet Küreselleşmenin etkisiyle artan rekabet ortamında, işletmeler karını maksimize edebilmek, pazar paylarını artırmak, müşteri portföyünü genişletmek, ürün çeşitliliğini artırmak için kaynakları daha fazla kullanmaktadır. Doğayı koruma ve kirlenmesini önleme çabalarının en etkili yolu, yenilenemeyen kaynaklardan tasarruf etmektir. İnsanoğlu yüzyıllar boyunca doğayı sınırsız bir kaynak olarak görmüş, kirletmiş ve çevre sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Zamanla ortaya çıkan çevre sorunları ve doğal kaynakların tükenmeye başlaması, yasal baskılar, sürdürülebilir çevre kavramı ile işletmelerin ekolojik ve sosyal sorumluluğu, müşteri talepleri ve ekonomik sebepler, işletmelere sistematik tersine lojistik (reverse logistics) faaliyetleri ile, ürettikleri ürünleri geri alma ve değerlerini geri kazanma (recovery) gibi sorumluluklar yüklemektedir. Dünyada sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir gelişme için, üretim yapan firmalar faaliyetleri esnasında daha az enerji ve hammadde kullanımı; ürettikleri ürünler ve üretim süreci açısından da daha az atık oluşumu sağlayacak üretim stratejileri üzerinde çalışmaktadırlar. Yeşil lojistik ve istenmeyen malzemelerin (atık madde, kutu, şişe, kağıt v.b.) geri dönüştürülmesi ve yeniden üretime kazandırılması, iade veya defolu ürünlerin farklı satış kanallarında yeniden satışa sunulması ile değerlendirilmesi yönleriyle çevreye duyarlı lojistik olarak tanımlanan Tersine Lojistik kavramlarının bileşimi olan Ekolojistik ile çevre sorunları çözümlenecektir. Ekolojistik ile tüketicilerden kullanılmış ürünlerin toplanması, depolanması, yeniden işlenmesi ve geri dağıtılması, yok edilmesi faaliyetleri etkin ve verimli bir şekilde sürdürülebilir çevre politikalarıyla, işletmelerin çevresel yükümlülüklerini yerine getirmesi, müşteri memnuniyetini artırması ,ürünlerin değerini geri kazanımı ve kar maksimizasyonun gerçekleşmesi planlanmaktadır. Bu çalışmamızda, Ekolojistik, Tersine Lojistik ve sürdürülebilir çevre kavramları, hipotetik bir yaklaşımla ele alınarak değerlendirilmiştir, varsayımsal olarak bir hipotez sunulmuştur. Anahtar Sözcükler: Sürdürülebilirlik, Tersine Lojistik, Yeşil Lojistik , Ekolojistik 77 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SANAYİ KÖKENLİ ATIKSULARIN ARITILMASINDA BİYOSORPSİYON YÖNTEMİNİN UYGULANABİLİRLİĞİ Gonca AL1, Utkan ÖZDEMİR2, Simge TANER2 1Kocaeli 2Kocaeli Üniversitesi Biyoloji Bölümü Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Özet Endüstrileşme hamleleri sonucunda ortaya çıkan en önemli problemlerin başında gelen ağır metal kirliliği, giderek daha tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır. Özellikle sularda karşılaşılan ağır metallerin besin zincirine hızla karışması sonucunda ciddi çevresel ve sağlık problemleriyle yüz yüze gelinmektedir. Gerek ülkemizde gerekse dünyanın diğer ülkelerinde bu konuyla ilgili çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Amaç en ucuz ve en çevreci yöntemi bulmak olsa da işletmeler genellikle en ucuz yöntemi “en çevreci” olarak tanımlamaktadırlar. Bu konuda araştırmacılara düşen görev arıtımın efektif ve ucuz bir şekilde yapılabileceğinin ispatlanmasıdır. Son yıllarda biyolojik kökenli yöntemlerle yapılan atıksu arıtımları oldukça popüler bir konu halini almıştır. Gerçekten de yapılan birçok araştırmada ağır metal kirliliklerinin giderilmesinde biyosorpsiyon yönteminin oldukça verimli olduğu görülmüştür. Fakat bu çalışmalar çoğunlukla pilot ölçekli olarak değerlendirilmiştir. Büyük ölçekli uygulamalardaki eksiklik ise açıkça ortadadır. Bu çalışmada biyosorpsiyon ile atıksulardan ağır metal giderilmesinde gerçekçi çözüm yolları araştırılacak olup, arıtımın hem verim hem de ekonomik faktörleri değerlendirmeye alınacaktır. Anahtar Sözcükler: Biyosorpsiyon, ağır metal, atıksu, sanayi. 78 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN HASSAS PEYZAJ KARAKTERİSTİKLERİNE SAHİP ALANLARIN KORUNMASINDA EKOLOJİK AĞLARIN ÖNEMİ; SELÇUK-PAMUCAK SULAK ALANI ÖRNEĞİ Gülşah KAÇMAZ, Gülden BAYRAK Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Bornova / İzmir, gul.sah.k@hotmail.com Özet Tüm Dünya’da biyolojik çeşitliliğin karşılaştığı en ciddi tehditlerin başında habitatların parçalanması gelmektedir. İnsan faaliyetleri sonucu baskı altında olan ve giderek parçalanan doğal ekosistemler, sahip oldukları biyolojik çeşitlilik ile yok olmaktadır. Ekolojik ağlar; bu tür tahrip edilmiş peyzajlarda habitat bozulmalarının olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik stratejilerin başında gelmektedir. Bu çalışmada; İzmir-Selçuk ilçesinde yer alan ve Efes Antik Kenti ile İzmirSelçuk-Kuşadası Yolu üzerinde bulunması nedeni ile baskı altında kalmış olan Selçuk – Pamucak Sulak Alanı incelenmiştir. Ege Bölgesinin en önemli ekosistemlerinden biri olan bölge, ciddi bir degradasyonal etki altında bulunmaktadır. Bu etkiye bağlı olarak da toprak, yer altı ve yerüstü su kaynakları ile Küçükmenderes Nehri suları oldukça kirlenmiştir ve doğal değerlerinde bozulmalar yaşanmaktadır. Çalışma sonucunda, Selçuk-Pamucak Sulak alanı ile Belevi gölü sulak alanı arasında önerilen ekolojik ağlar ile doğal yaşamın (kuşlar, balıklar) ve sulak alanların korunması ve vejetasyonun bu doğrultuda iyileştirilmesi amaçlanmıştır. Anahtar Sözcükler: Selçuk–Pamucak Sulak Alanı, Küçükmenderes Nehri, ekolojik ağ, ekolojik koridor. 79 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BİYOETANOL ÜRETİM ATIKSUYU ŞİLEMPENİN Allium cepa L. MİTOTİK KROMOZOMLARINDA SİTOGENETİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI Ferhan KORKMAZ1, Serhan KARAKAŞ2, Nermin CEYLAN1, Elif KÖK1 ve Begüm ÖZÇELİKEL1 1Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, Eskişehir ferhanka@ogu.edu.tr 2Eskişehir Özet Endüstriyel süreçler sonunda meydana gelen atıksular kimyasal özellikleri bakımdan kompleks özellik göstermektedir. Şilempe de biyoetanol prosesi sonucunda üretilen kompleks bir endüstriyel atıksudur. Yapılan kimyasal analiz sonucunda şilempenin pH:5.39, %4.29 N, %0.22 P, %9.71 K, %2.41 Na, %2.40 Cl, 370.2 ppm Fe, 42.28 ppm Mn, 17.13 ppm Zn, 4.86 ppm Cu içerirken KOİ değeri 573 000 mg/L olarak tespit edilmiştir. Etkili konsantrasyonun belirlenmesi için kök inhibisyon testi uygulanmış ve EC50 değeri %0,1 olarak bulunmuştur. Genotoksisite çalışmasında ise %1, %0,5, %0,1, %0,05, %0,01 konsantrasyonlarının Allium cepa kök meristem hücrelerinin mitotik kromozomları üzerine etkisi araştırılmıştır. Şilempe doza bağlı olarak mitotik indeks değerlerinde anlamlı bir azalış meydana getirirken, kromozom aberasyonlarında ise artış meydana getirmiştir. Kromozom aberasyonlarının ise çoğunlukla anormal profaz, sıkışık metafaz, düzensiz metafaz ve c-mitoz olduğu görülmüştür. Sonuç olarak makro element içeriği ile tarım için önemli bir hammadde özelliği taşıyan şilempe aynı zamanda yüksek miktardaki ağır metal ve kirlilik değerleri ile de ekotoksikolojik açıdan risk oluşturabilecek niteliktedir. Bu nedenle şilempe bertaraf edilirken veya hammadde olarak kullanılırken dikkatli olunması gereken endüstriyel bir atıksudur. Anahtar Sözcükler: Biyoetanol, Endüstriyel Atıksu, Genotoksisite, Kromozom Aberasyonu. 80 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ISIRGAN OTU (Urtica dioica L.) ÖZÜTÜ VE POSASININ BAZI TOHUMLARIN ÇİMLENME, BÜYÜME ve ALLELOPATİK ETKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Furkan KARAER1 Hüseyin UYSAL2 Ferhat KARAER3 1Kırıkkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Müh. Bölümü Kırıkkale furkankaraer@hotmail.com 2Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Samsun 3Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Müh. Bölümü Sakarya Özet Bu çalışmada, ısırgan otunun çimlenme ve büyümeye etkisini belirlemek amacıyla, ısırgan otu (Urtica dioica L.) yapraklarından elde edilen sulu özütleri (derişik ve %50 seyreltik) ile posaları (derişik ve %50 seyreltik) fasulye ve mısır tohumlarına uygulanmıştır. Bu amaçla çimlenme beherlerde fide gelişimi ise çimlenmede kullanılan ortamların aynı oranlarında olmak üzere beherlere aktarılarak sulu ısırgan özütleri verilmiştir. Fide gelişimi aynı zamanda saksı deneylerinde de gözlemlenmiş olup fideler, ısırgan otu sulu özütü ile posalarının torf toprağı ile karıştırılarak hazırlanmış olan viyollere aktarılarak özütler uygulanmıştır. Deneyler sonunda çimlenme oranları, kök uzunluğu, sayıları ile hipokotil ve gövde uzunlukları ve yaprak ölçüleri belirlenmiştir. Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü Biyoteknoloji laboratuarında altı tekerrürlü olarak sürdürülen deneylerde en yüksek çimlenme oranı, fasulye kontrol grubu (% 58) ile mısırda ısırgan %50 seyreltik özütü ve derişik yaprak posa uygulamasında (%97,7) elde edilmiştir. Buna göre deneylerde kullanılan ısırgan özütü ve posalarının fasulye tohumlarının çimlenme ve fide gelişimini engellediği, mısır tohumlarının çimlenme ve fide gelişimini ise olumlu yönde artırdığı gözlemlenmiştir. Bu durumun çift çenekli bir bitkinin, çift çenekli bitkinin büyümesini kimyasal olarak engellediği (allelopatik etki), tek çenekli bitkileri ise kimyasal olarak büyümesini teşvik ettiği düşünülebilir. Anahtar Sözcükler: Isırgan özütü,posası, Fasulye, Mısır, Çimlenme, Büyüme, Gelişme Not: Bu çalışmanın bir bölümü Orta Öğretim Öğrencileri 20.INEPO Çevre Proje Olimpiyatı 2012 Proje Yarışmasında sunulmuş INTEL-ISEF ödülü almıştır. ABD’de INTEL-International Science and Engineering Fair Yarışmasında finalist olarak Bitki Bilimi dalında Türkiye’yi temsil etmiştir. 81 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TÜRKİYE’DE EKO TURİZM VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA Yusuf YILDIRIM, Gülçin SERCE Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu, Turizm ve Seyahat Hizmetleri Programı Zeytinburnu/İstanbul yusuf.yildirim@yeniyuzyil.edu.tr Özet Turizm, dinlenmek, eğlenmek, görmek ve tanımak gibi amaçlarla yapılan geziler ve bir ülkeye veya bir bölgeye turist çekmek için alınan ekonomik, kültürel, teknik önlemlerin, yapılan çalışmaların tümüdür. Dünya ülkeleri tarafından yıllardır turizmin ekonomik yararları ön planda tutulmuş, gerek ülke gerekse bölge kalkınmasında en önemli araçlardan biri olarak görülmüştür. Günümüzde de turizm gelirlerinin ülke ekonomilerinde payı giderek artmakta ve bu gelirden daha fazla pay alma konusunda ülkeler yoğun bir rekabet içine girmektedirler. Dünya Turizm Örgütü 2012 verilerine göre Türkiye uluslararası turist varışlarında altıncı, turizm gelirleri sıralamasında ise on ikinci sıradadır. Bu durum Türkiye için, turizmin sürdürülebilirliğinin önemini tartışılmaz bir gerçek haline getirmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan Türkiye Turizm Stratejisi (2023) Eylem Planında (2007-2013) bu noktadan hareketle doğal, kültürel, tarihi ve coğrafi değerlerin koruma ve kullanım dengesi içerisinde kullanılması ve turizm alternatiflerinin geliştirilerek ülkenin turizmden alacağı payın arttırılmasına yönelik hedefler belirlenmiştir. Son yıllarda hem ülkemizde hem de dünyada beklenen büyüme ve kalkınma turizmi oldukça stratejik bir konuma getirmiştir. Turizm, ziyaret edilen yerin kaynak değerlerine önem veren turistleri hedef edinen eko turizm ve sürdürülebilir turizm kavramlarıyla ele alındığında, kendisine kaynak oluşturan ve değer katan alanların sürdürülebilirliği ile yerel halkın kalkınmasına da katkıda bulunabilmektedir. Türkiye, sahip olduğu coğrafi, tarihi ve kültürel kaynaklarının zenginliği ile turizmin yeni eğilimlerinden olan eko turizm için eşsiz bir cennettir. Eko turizm ile ülkemizin sürdürülebilir kalkınması sağlanacak ve doğal kaynaklarımız korunabilecektir. Anahtar Sözcükler: Eko turizm, Sürdürülebilirlik, Sürdürülebilir kalkınma 82 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN “BİYOLOJİ VE COĞRAFYA ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRE SORUNLARINA YÖNELİK İLGİ VE BİLGİ DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI” Necati TOMAL ve Mehmet YAKIŞAN Ondokuz Mayıs Ü., Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kurupelit-Samsun necatitomal@gmail.com Özet Lise coğrafya ve biyoloji dersleri çevre sorunları veya çevre eğitimi ile ilgili iki önemli derstir. Bu dersleri veren iki branşın öğretmenlerine çevre sorunlarının eğitimi konusunda büyük iş düşmektedir. Bu bağlamda bu iki branşın öğretmenlerinin çevre sorunlarına yönelik ilgi ve bilgi düzeyleri çok önemlidir. Coğrafya ve biyoloji öğretmenleri çevre sorunlarına yönelik temel eğitimi mezun oldukları bölümlerden almaktadır. Bu araştırmada; biyoloji ve coğrafya öğretmenliği bölümlerinde okuyan öğretmen adaylarının çevre sorunlarına yönelik ilgi ve bilgi düzeyleri arasında nasıl bir fark olduğu ve dört yıl boyunca verilen eğitimin öğretmen adaylarının belirtilen konuda yetişmelerine katkı sağlayıp sağlamadığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu araştırma, Atatürk Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Coğrafya ve Biyoloji Öğretmenliğinde öğrenim gören toplam 397 öğretmen adayı üzerinde yapılmıştır. Araştırmamızda birinci ve dördüncü sınıf öğrencileri örneklemi oluşturmaktadır. Bu sınıfların alınmasının nedeni dört yıl boyunca verilen eğitimin, iki bölümün öğretmen adaylarının çevre sorunlarına yönelik ilgi ve bilgi düzeylerine nasıl bir etkisinin olduğunu ortaya koymaktır. Her iki branşın öğretmen adaylarına çevre sorunları ilgi ve bilgi düzeyleri ölçeği geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; sera etkisi, hızlı nüfus artışı, toprak kirliliği gibi bazı çevre sorunlarına yönelik coğrafya öğretmen adaylarının bilgi ve ilgi düzeyleri yüksek iken; genetiği değiştirilmiş bitkiler, biyo çeşitliliğin azalması gibi bazı çevre sorunlarında ise biyoloji öğretmen adaylarının ilgi ve bilgi düzeylerinin daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Nükleer kirlilik, elektro manyetik kirlilik gibi bazı çevre sorunlarında ise hem biyoloji hem de coğrafya öğretmenliği öğrencilerinin bilgi ve ilgi düzeylerinin düşük olduğu ortaya çıkmıştır. Anahtar Sözcükler: Çevre sorunları, coğrafya öğretmenliği, biyoloji öğretmenliği, sera etki, küresel ısınma 83 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EKO- FARMASÖTİKLER; FİTOTERAPÖTİKLER’İN ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTELERİ Emir TAN1, Nur TAN2 ve Oğuz ÖZYARAL1 1Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Zeytinburnu/İstanbul e.tan@gmx.net 2İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakognozi Anabilim Dalı, Beyazıt/İstanbul Özet İlk kemoterapötik madde organoarsenik Salvarsan’ın 1910 yılında spiroket parazit Treponema pallidum’un neden olduğu sifiliz tedavisinde kullanıma başlamasını önce Sülfonamidler ve 1943 yılında da Penisilinin tedavide kullanımı ile birlikte yerini antibiyotiklere devir etmiştir. Penisilini takip eden yıllarda, antibiyotik araştırmalarında kısa sürede etki mekanizmaları yeni 14 sınıf antibiyotik geliştirilerek, hastalarda kullanılmaya başlanması ile bir patlama yaşanmıştır. Antibiyotiklerin yoğun ve bilinçsizce kullanımı sonucu bakterilerin antibiyotiklere karşı oluşturduğu direnç, günümüzde ciddi boyutlara ulaşmış olup, birçok patojen bakteriye karşı kullanılacak etkili antibiyotik sayısı sürekli azalmaktadır. Bu tehlikenin yanı sıra yeni sınıf antibiyotik araştırma sonuçlarından son 40 yılda, ancak iki yeni sınıf antibiyotik (oxozolidinon ve siklik lipopeptidler) pazara verilebilmiştir. Günümüzde yardımcı ve alternatif tedavi arayışlarında binlerce yıldır halk arasında kullanılan bitkisel maddeler oldukça büyük yer tutmaktadır. Son yirmi yılda bitkilerle tedavi, hızlı bir şekilde artarak dünyada ve ülkemizde, özellikle soğuk algınlığı, solunum yolu hastalıklarında, deri yaralanma ve enfeksiyonlarında, mide – barsak hastalıklarında, ağız ve diş hastalıklarında tedaviye destek amaçlı olarak sıkça kullanılmaktadırlar. Fitoterapötiklerin yeni tedavi alanlarındaki araştırmaları yoğun bir şekilde sürmekte, bunların başında da özellikle antimikrobiyal etki araştırmaları gelmektedir. Bu çalışmada özellikle eko-farmasötik olarak da isimlendirebileceğimiz fitoterapötiklerin antimikrobiyal aktiviteleri ve klinikte kullanılabilecek alternatif yeni antimikrobiyal madde araştırmalarındaki gelişmeler incelenmektedir. Anahtar Sözcükler: Eko-Farmasötikler, Fitoterapötikler, Antimikrobiyal etki 84 Antibiyotikler, Antibiyotik direnci, XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ATASÖZLERİNİ ÇEVRE AÇISINDAN YORUMLAMA DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ Hatice KARAER, Fergan KARAER, Özlem ÖZÇAKIR SÜMEN Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Atakum/SAMSUN Özet Atasözleri “atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını, tecrübelerini, bilgece düşünce ya da öğüt olarak ifade eden ve kalıplaşmış biçimleri bulunan toplum tarafından benimsenmiş özlü sözler” olup mantıksal tutarlılığı ve toplumsal geçerliliği nedeniyle kuşaktan kuşağa aktarılmış ve günümüze kadar gelmiştir. İlkokuldan üniversiteye kadar her düzeydeki öğrenciler gerek günlük yaşamda gerekse öğrenimleri boyunca atasözlerini kullanmaktadır. Bu gerçekten hareketle, öğrencilerin ilkokul düzeyinde atasözleri çevre açısından yorumlayabilmeleri için öncelikle onları yetiştirecek öğretmenlerin yorumlamaları gerekmektedir. Bu çalışma sınıf öğretmeni adaylarının atasözlerini çevre açısından yorumlayabilme düzeylerinin bazı değişkenlere göre değişip değişmediğini incelemek amacıyla yapılmıştır. Çalışmanın örneklemini, OMÜ, Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği ABD’nde I. Öğretim öğrencilerinden 98, II. Öğretim öğrencilerinden 97 olmak üzere toplam 195 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Veriler, üç bölümden oluşan anket çalışması ve yarı yapılandırılmış mülakatlar ile toplanmıştır. Anketin birinci bölümünde öğretmen adaylarının kişisel bilgilerine yönelik 4 soru, ikinci bölümünde kapalı uçlu 3-5 seçenekli 8 soru ve üçüncü bölümde çevre açısından yorumlamaları için 25 atasözü bulunmaktadır. Sonuçların İstatistiksel olarak analizi için bilgisayar ortamında SPSS 17 paket programı ile öğretmen adaylarının atasözlerine verdikleri yorumlar puanlanarak yapılmış ve Cronbach alfa güvenilirlik kat sayısı 0.922 olarak bulunmuştur. Bulgular t-testi, tek faktörlü ANOVA testlerinden yararlanılarak yorumlanmış ve anlamlılık düzeyi P < 0,01 ve P < 0,05 alınmıştır. Elde edilen bulgulara göre öğretmen adaylarının atasözlerini çevre açısından yorumlama düzeylerinde farklılığın anlamlı olduğu belirlenmiştir. Bu çalışmadan sonra öğretmen adaylarının atasözlerine karşı ilgilerinin artırdığı, atasözlerinin farklı açılardan yorumlanabileceğinin bilincini kazandıkları, atasözlerini yorumlarken çevre bilinçlerini geliştirdiklerini düşündürmektedir. Ayrıca bu çalışma öğretmen yetiştirilmesinde disiplinler arası eğitiminin kullanılabilirliğine yönelik çalışmaya örnek teşkil etmektedir. Öğretmen adaylarının gelecekte istenilen düzeyde öğretmen olmaları için öncelikle lisans derslerinin günlük yaşamla ilişki kurularak işlenmesi ve disiplinler arası eğitime önem verilmesi gerekmektedir. Anahtar Sözcükler: Atasözleri, Çevre Eğitimi, Çevre Bilinci, Disiplinler Arası Eğitim 85 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN AŞAĞI KELKİT HAVZASI’NDA DÜZENLENEN DOĞA EĞİTİMLERİNE YÖNELİK KATILIMCI GÖRÜŞLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ Hatice KARAER1, Fergan KARAER1, Özlem ÖZÇAKIR SÜMEN1 Yaşar GÜLMEZ2, İbrahim TÜRKEKUL2 1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Atakum/SAMSUN 2Gazi Osman Paşa Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Taşlıçiftlik/TOKAT Özet Doğa ile ilgili bilgilerin yaparak yaşayarak öğrenilmesi ve Türkiye’nin önemli biyolojik çeşitliğinin yerinde görerek tanıma becerisinin kazandırılması amacıyla 2012 ve 2013 yıllarının Haziran dönemlerinde Aşağı Kelkit Havzası ve çevresinde TÜBİTAK’ın “4004 Doğa Eğitimi ve Bilim Okulları” programının desteklediği doğa eğitimleri düzenlenmiştir. Bu çalışma düzenlenen doğa eğitimlerin amacına ulaşıp ulaşmadığını belirlemek ve katılımcıların doğa eğitimlerine yönelik görüşlerinin bazı değişkenler açısından incelemek amacıyla yapılmıştır. Çalışmanın örneklemini 2012 yılında 23, 2013 yılında 24 katılımcı olmak üzere toplam 47 kişi olup bunların 35’i kız 12’si erkektir. Veriler, doğa eğitimleri öncesinde açık uçlu üç soru içeren görüş formu, eğitimler sırasında yapılan yarı yapılandırılmış mülakatlar ve eğitimler sonunda dört bölümden oluşan likert tipi beş seçenekli değerlendirme anketi ile toplanmıştır. Verilerin istatistiksel analizi bilgisayar ortamında SPSS 17 paket programı yapılmıştır. Doğa eğitimlerinin değerlendirmesine yönelik uygulanan anketin Cronbach alfa güvenilirlik kat sayısı 0.831 olarak bulunmuştur. Bulgular t-testi ve tek faktörlü ANOVA testlerinden yararlanılarak yorumlanmış olup anlamlılık düzeyi P < 0,01 ve P < 0,05 alınmıştır. Elde edilen bulgulara göre; katılımcıların eğitimlerin değerlendirmesine yönelik görüşlerinde cinsiyet, yaş, medeni durum ve mezun oldukları fakülteye göre farklılığın anlamlı olmadığı, buna karşılık sınıf, branş, lisansüstü eğitim durumları ve doğa eğitimlerine katıldıkları yıllara göre farklılığın anlamlı olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak eğitimlerin amaç ve hedeflerine ulaştığı, kızların erkeklere oranla doğayı daha fazla merak ettikleri ve doğayı bilimsel anlamda öğrenmeyi hedefledikleri, öğrendiklerini ileriki yaşamlarında kullanmayı planladıkları söylenebilir. Gelecekte istenilen düzeyde doğa sevgisi oluşması için böyle eğitimlerin sık sık yapılması ve sadece TÜBİTAK ya da üniversiteler değil aynı zamanda yerel yönetimler vb. gibi kurumlarca da desteklemesi sağlanmalıdır. Anahtar Sözcükler: Doğa Eğitimi, Aşağı Kelkit Havzası, TÜBİTAK, proje 86 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN İLERİ OKSİDASYON İLE MUTAJENİK BOYA DEGREDASYONU Mahir DEMİR, Fatima MASUME USLU, Suayip KAMA, Hojjat GHOLAMİ, Osman GULNAZ Çukurova Üniversitesi, Fen bilimleri Enstitüsü Biyoteknoloji A:B:D.Balcalı/Adana, mahirdmr@hotmail.com Özet Atık sulardaki toksik kimyasal bileşenler sucul ve karasal canlılarda üreme, gelişme ve diğer yaşamsal faaliyetlerin olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır. Akridin orange kanserojen etkili toksik bir kimyasal maddedir. Ayrıca moleküler biyoloji laboratuvarında boyar madde olarakta kullanılır. Bu çalışmada Akridin Orange boyasının ileri oksidasyonla degredasyonu araştırılmıştır. Çalışmada UV lambası kullanılarak mutajenik akridin orange boyasının degredasyonu 240 dakika süreyle parçalanmıştır. Parçalanma süresi (240 dk) sonunda farklı pH koşullarında yapılan denemelerde (pH 3, 5, 7 ve 9) parçalanan boya miktarları sırası ile % 82, %84, %90 ve %92 olarak belirlenmiştir. Parçalanma çalışmalarında TiO2 miktarının parçalanmaya, TOC ve COD giderimi üzerine etkisi en iyi 2 grL-1 ve üzeri konsantrasyonlarında olduğu görülmüştür. KOI ve TOV giderimi %46 ve %29 olarak belirlenmiştir. Parçalanma süresi sonunda ortamda mutajenik boya akridin orange’nin çözeltiye verdiği renk tamamen uzaklaşmış BOİ 5 sonuçlarına göre başlangıç BOİ5 değeri 12 mgL-1’den 245 mgL-1’ye çıktığı belirlenmiştir. Sonuç olarak UV-TiO2 nin atık sulardaki mutajenik veya mutajenik olmayan boyaların degredasyonunda etkin bir şekilde kullanılabileceği görülmektedir. Anahtar Sözcükler: Akridin Orange, İleri Oksidasyon, Mutejenik boyalar Teşekkür: Bu çalışma Çukurova Üniversitesi bilimsel araştırmalar proje birimi tarafından desteklenmiştir (EF2013BAP6). 87 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SALEP ORKİDELERİNDE VEJETATİF ÜRETİM Mehmet TUTAR1, Ali Osman SARI1, Salih PARLAK2, Fatih ÇİÇEK1 1 Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Menemen / İzmir, mehmettutar1@gmail.com 2 Ege Ormaclılık Araştırma Müdürlüğü Urla / İzmir Özet Günümüzde salep sadece doğadan toplanan orkide yumrularından elde edilmektedir. Bazı bölgelerde her yıl tekrarlanan yoğun toplamalar, yapılaşma ve ağaçlandırma faaliyetleri ile birleşince orkide popülasyonları üzerinde çok ciddi bir baskı oluşturmaktadır. Öyle ki, bazı türler yok olmanın sınırına gelmiştir. Bu kötü gidişatı değiştirmek üzere kısa vadede, tarla şartlarında üretime uygun ve yeterli kalite özelliklerine sahip olan türleri belirleyerek yetiştirme tekniklerini geliştirmek, uzun vadede ise bu bitkileri kültüre alıp tarla şartlarında yetiştirilmelerini sağlayarak pazara standart ve kaliteli ürün sunarak, doğadaki orkidelerimiz üzerindeki toplama baskısını azaltmak hedeflenmiştir. Çoğaltma ve yetiştiricilik bir bitkiden iki veya daha fazla yumru elde etme esasına dayanmaktadır. Bu amaçla ilk olarak Ege bölgesinde yaygın olan ve salep elde etmek üzere kullanılan orkideler belirlenmiş, daha sonra doğadan toplanan örneklerin tarla şartlarında çoğaltılabilme ve yetişebilme kabiliyetleri test edilmiştir. Çalışma sonucunda Ege Bölgesinde salep elde etmek amacıyla en fazla toplanan ve yetiştirmeye uygun olan orkidelerin Orchis sancta L. ve Serapias vomeraceae (Burm.fill.) Brig. olduğu tespit edilmiş olup, elde edilen bilgiler değerlendirilerek çiftçilerin rahatlıkla uygulayabilecekleri bir yetiştirme tekniği ortaya konulmuştur.Aynı zamanda kitlesel üretim için yetiştiricilere sunulmak üzere damızlık materyal çoğaltımı yapılmıştır. Anahtar Sözcükler: Salep, Orkide, Vejetatif üretim, Serapias vomeracea, Orchis sancta 88 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SALEP ORKİDELERİNDE TOHUMDAN ÜRETİM Mehmet TUTAR1, Salih PARLAK2, Ali Osman SARI1, Fatih ÇİÇEK1 1 Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Menemen / İzmir, mehmettutar1@gmail.com 2 Ege Ormaclılık Araştırma Müdürlüğü Urla / İzmir Özet Salep karasal orkide türlerinin toprak altındaki yumrularından elde edilmektedir. Çiçeklenme döneminde topraktan kazılarak toplanan yumrular yıkanıp kaynatıldıktan sonra kurutulup öğütülerek kullanılmaya hazır toz salep haline gelir. Bu toz daha çok dondurma ve sıcak salep içeceği hazırlanmasında kullanılmaktadır. Her yıl tekrarlanan toplamalar yapılaşma ve ormancılık faaliyetleri gibi diğer baskı unsurları ile birleşince orkide türlerimizi ve popülasyonlarımızı tehdit eder boyuta ulaşmaktadır. Mevcut mevzuat ve yasal uygulamalar ise bu gidişi tersine çevirmeye yeterli gelmemektedir. Hem orkidelerimizi korumak, hem de geleneksel bir ürünümüz olan salebe sahip çıkmak için kültüre alma ve yetiştirme çalışmaları olanca hızıyla devam etmektedir. 2006 yılında İzmir Menemen şartlarında başlayan çalışma halen devam etmekte olup yetiştirme adına önemli bulgular elde edilmiştir. Ege bölgesinde yetişen 30 kadar yumrulu orkide türü üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda Serapias vomeracea (Burm. Fil.) Briq. ve Orchis italica Poiret türlerinin hem doğal alnlarda, hem de tarla şartlarında tohumdan rahatlıkla üretilebilecekleri, 3-4 yıl içerisinde çiçeklenme büyüklüğüne ulaşabilecekleri tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Salep, Orkide, Tohumdan üretim, Serapias vomeracea, Orchis italica 89 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SİNOP VE YAKIN ÇEVRESİNİN EKOTURİZM ÖZELLİKLERİ Cevdet YILMAZ1, Fergan KARAER2, Mutlu KAYA3 1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fak., Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı, 55200, Atakum/ Samsun. 2Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fak., Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalı, 55200, Atakum, Samsun. 3Ayancık Ticaret Meslek Lisesi Coğrafya Öğretmeni(Dr. öğrencisi) Ayancık/ Sinop cyilmaz@omu.edu.tr Özet Doğa seyahatine dayanan ancak sürdürülebilirlik ilkesini de içeren ekoturizm, uluslararası turizm talebinin yapısındaki değişiklikler, artan eğitim seviyeleri, çevre konularına karşı ilgi ve bilinç ile önemini gittikçe artırmaktadır. Bu amaçla Birleşmiş Milletler, 2002 yılını “Uluslararası Ekoturizm Yılı”, 2011 yılını ise BM’in sürdürülebilir kalkınma ve “Binyıl Kalkınma Hedefleri”ne ulaşma yolunda ormanların sürdürülebilir yönetimi ve korunmasının önemini vurgulamak, farkındalığı artırmak için “Uluslararası Orman Yılı” ilan etmiştir. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, bölgelerarası kalkınmışlık düzeylerini dengelemek, turizmden elde edilen gelirleri arttırmak ve ülkenin hemen her yerinde bulunan doğal, kültürel ve tarihi çekicilikleri, ekonomik değer olarak kullanabilmek amacı ile ekoturizme yönelim başlamış ve hızla ilerlemektedir. Bu çalışmada doğal ve kültürel çekiciliklere bağlı olarak ekoturizm yönünden elverişli özelliklere sahip Sinop ve yakın çevresinin ekoturizm özellikleri araştırılmıştır. Elde edilen verilere göre Sinop’un, Sarıkum Tabiatı koruma alanı ile Hamsiloz Tabiatı koruma alanı ve Boztepe yarımadasının maki, frigana vejetasyonlarının yer aldığı Batı ve Kuzey derin yamaçları ekoturizm yönünden mutlaka değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca Ayancık ve çevresi, Cumhuriyetin ilk yabancı sermaye yatırımlarından olan Zingal (Zindan ve Çangal Vadileri) orman işletme tesislerinden günümüze ulaşan endüstriyel miras kalıntılarına, taş örtülü ahşap meskenlerden oluşan köy dokusu, akarsu, deniz, göl ve çağlayanları ile önemli ekoturizm özelliklerine sahiptir. Ayancık ve çevresinin, önemli bir su havzası, zengin bitki örtüsü ve flora çeşitliliği, karstik oluşumlar; yayla ve mağaraları ile çok sayıda sit alanı özelliklerine sahip alanlarının varlığı da diğer dikkati çeken özelliklerdir. Sonuç olarak Sinop-Ayancık hattı doğal ve sosyo-kültürel açıdan ekoturizme kaynak oluşturabilecek önemli değerlere ve ekoturizm merkezi olabilecek potansiyele sahiptir. Anahtar Sözcükler: Sürdürülebilir turizm, Ekoturizm potansiyeli, Ayancık, Sinop. 90 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SÜRDÜRÜLEBİLİR EKO ECZACILIK AÇISINDAN OKSİDANLARIN VE ANTİOKSİDANLARIN ÖNEMİ Günseli BANKAOĞLU, Süheyla YAZICIOĞLU, Oğuz ÖZYARAL gunseli.bankaoglu@yeniyuzyil.edu.tr Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu, İstanbul Özet Biyolojik sistemlerde yaşamın devamı için gereken oksijen , ayni zamanda çok reaktif serbest radikaller oluşmasına sebep olmaktadır. Oksidan olarak davranan bu maddeler vücut tarafından oluşturulduğu gibi dışarıdan da alınabilmektedir. Stabil olmayan bu maddelerin hücre hasarı oluşturarak kanser, kalp–damar hastalıkları, katarakt, artrit, sinir sisteminde dejeneratif hastalıklar, bağışıklık sisteminde zayıflama, yaşlanma vs. neden olduğunu gösteren çok sayıda çalışma mevcuttur. Organizma, oksidan maddelerin hasarına karşı, antioksidan savunma sistemi ile, serbest radikalleri ortadan kaldırarak kendini savunmaktadır. Gıdalarda bulunan E, C vitaminleri , karotenoid maddeler, fenolik ve polifenolik maddelerin antioksidan etkilerinden dolayı organizmadaki hasarı azaltığını gösteren çalışmalar sürdürülebilir eko eczacılık açısından çok önemlidir. Bu çalışmamızda, vücuda dışarıdan alınan oksidan maddelerin organizmaya, dolayısıyla doğaya verdiği zararların yanı sıra doğada bulunan antioksidan maddelerin organizma üzerindeki etkilerini gösteren araştırmalar değerlendirilmiş ve Ekosistem üzerindeki etkileri tartışılmıştır. Anahtar Sözcükler : Oksidanlar, Antioksidanlar, Sürdürülebilir Eczacılık. 91 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ŞELAT VE ASIT İLE YIKANMIŞ TOPRAKLARDA YIKAMA ÖNCESİ VE SONRASI BAKIRIN TÜRLENDİRMESİ Aydeniz DEMİR1, Kaan TUNCEL2 ve Nurcan KÖLELİ1 1Mersin Üniversitesi ; Mühendislik Fak, Çevre Mühendisliği Bölümü, Çiftlikköy-MERSİN 2Adana Büyükşehir Belediyesi, ASKİ, Çukurova-ADANA demiraydeniz@gmail.com Özet Doğal ve insan aktivitelerine bağlı olarak topraklara karışan inorganik kirleticiler arasında ağır metaller, organik kirleticilerin aksine, bulundukları ortamda yıkıma uğramamaları ve ekosistem için toksik olmaları nedeniyle, ekosistemden uzaklaştırılmadıklarında iyonik forma dönüşerek uzun süre çevre kirliliği yaratmaya devam ederler. Bu nedenle toprakta çeşitli doğal maddeler arasında dağılmış olan metal derişiminin belirlenmesi yani spesiasyonu, toplam metal derişimini belirlemekten daha önemli hale gelmiştir. Türlendirme, topraktaki metal katyonlarının toksisitesi, yarayışlılığı ve hareketliliği konusunda bilgi verir ve metal katyonlarının toprakta adsorplanmış, kompleks veya hidratlaşmış halde ne oranlarda bulunduğunun ayrı ayrı tespit edilmesini sağlar. Bu araştırmanın amacı, başlangıç toplam bakır(Cu) konsantrasyonu 240 mg/kg olan ve kirli olarak nitelendirilen bir toprak örneğini, ex situ toprak yıkama yöntemiyle yıkamak, yıkama öncesi ve sonrasında bitkiye direk toksik etki yapacak Cu’ın kimyasal formunu, potansiyel hareketliliğini ve biyolojik olarak bitkiler tarafından alınabilirliğini ortaya koymaktır. Toprak yıkama işlemi etilendiamintetraasetikasit (EDTA) ve hidroklorik asit (HCl) ile ayrı ayrı 1:10 katı: sıvı oranında 0,05 M olacak şekilde 24 h uygulanmış ve yıkama öncesi ve sonrasında topraktaki Cu formları, BCR (European Community Bureau of Reference) yöntemine göre değerlendirilmiştir. Ayrıca hiçbir işleme tabi tutulmamış orijinal kirli toprağı yalnızca saf su ile yıkanarak kontrol amacıyla kullanılmıştır. İlk yıkama sonrası toplam Cu konsantrasyonu; saf su, HCl ve EDTA ile yıkanmış topraklarda sırayla 232, 186 ve 136 mg/kg olarak bulunmuştur. Orijinal kirli topraktaki Cu konsantrasyonuna (240 mg/kg) göre hesaplanan % Cu giderimi saf su, HCl ve EDTA ile yıkanmış topraklarda sırayla %3, %23 ve %44 olarak hesaplanmıştır. 1.yıkama işlemi öncesi ve sonrası yapılan BCR ardışık ekstraksiyon yönteminde HCl ile yıkanan toprakta arta kalan, değişebilir, Fe-Mn oksite bağlı, organik madde ve sülfitlere bağlı form sırayla 28, 56 ve 40 mg/kg bulunurken, EDTA ile yıkanan toprakta ise sırayla 25, 41 ve 47 mg/kg olarak bulunmuştur. Elde edilen bulgular kirlenmiş topraklarda % 100 Cu gideriminin sağlanamadığı topraklarda zamanla ortam koşullarına bağlı olarak tekrar salınabileceğini, yüzey ve yer altı sularına, bitki ya da mikroorganizmalar için toksik etki yapma potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Türlendirme, Biyoyarayışlılık, Bakır, Toprak Yıkama, EDTA 92 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN MULTİ ELEMENT İLE KİRLENMİŞ BİR TOPRAKTA ŞELAT VE ASİT İLE YIKAMANIN ÇİMLENME ORANI, MİKROORGANİZMA SAYISI VE BİYOYARAYIŞLILIĞA ETKİSİ Aydeniz DEMİR1, Begüm Sezin DOĞAN2 ve Nurcan KÖLELİ1 1Mersin Üniversitesi ; Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, ÇiftlikköyMERSİN demiraydeniz@gmail.com Özet Bu çalışmada multi metalle kirlenmiş (Cd, Pb ve Zn) Kayseri ÇİNKUR yakınlarından alınmış toprak örneğinin ex situ toprak yıkama yöntemiyle arıtıldıktan sonra çimlenme oranı, mikroorganizma sayımı ve bitkiler tarafından alınabilirliğindeki değişimler araştırılmıştır. Kirlenmiş toprakta toprak yıkama işlemi 0,05 M EDTA ve 0,05 M HCl ile 1:10 katı: sıvı oranında uygulanmıştır. Buna ek olarak kontrol amacıyla yalnızca saf su ile yıkanan toprak örneği de çalışmaya dahil edilmiştir. Lactuca sativa tohumu ekimi yapılan çimlenme testinde, yıkama öncesi toprak örneğinde bitki gelişimi yüksek seviyelerde iken, arıtılmış topraklarda özellikle şelatlayıcı yapısıyla EDTA ile yıkanan toprakta iyi bir bitki gelişimi gözlenmemiştir. Topraklarda mikrobiyal yaşamın değişiminin incelenmesi amacıyla yapılan mikroorganizma sayımında ise özellikle HCl ile muamelenin bakteri ve fungus yaşamını olumsuz yönde etkileyerek sayıca azalmaya neden olduğu, bunun yanı sıra fungus çeşitliliğini düşürdüğü belirlenmiştir. Yıkama işlemi öncesi ve sonrası DTPA yöntemi ile yapılan bitkiye yarayışlılığın, tüm topraklarda Cd, Pb, Zn için çok yüksek seviyelere ulaştığı belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Ağır metal, Toprak Yıkama, EDTA, Lactuca sativa 93 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ENDÜSTRİDE KULLANILAN GÜMÜŞLÜ VE GÜMÜŞSÜZ TİTANYUMDİOKSİT NANOPARTİKÜLLERİNİN MARUL (Lactuca sativa) BİTKİSİNDE ÇİMLENMEYE ETKİSİ Volkan SAĞ1, Aydeniz DEMİR1, M. Ali KURT2, Hatice DAĞHAN3, Birol KARAKAYA4 ve Nurcan KÖLELİ1 1Mersin Üniv; Mühendislik Faki, Çevre Mühendisliği Bölümü, Çiftlikköy-MERSİN 2Mersin Üniv., İleri Teknoloji Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi, Çiftlikköy-MERSİN 3Mustafa Kemal Üniversitesi, Ziraat Faki, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü, HATAY 4TÜBİTAK Gebze Yerleşkesi Marmara Araştırma Merkezi , Gebze- KOCAELİ volkansag@hotmail.com Özet Günümüzde titanyumdioksit nanopartikülleri (nTiO2) gibi nanoboyuttaki malzemeler çoğunlukla tekstil, otomotiv, sağlık, boya ve çimento sanayilerinde, gümüş nanopartikülleri (nAg) ise elektriksel iletkenliği ve antimikrobiyal özelliğinden dolayı, biyomedikal, kimya ve elektrik mühendisliği gibi çeşitli alanlarda yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Çok yaygın kullanımları nedeniyle çevresel etkileri tam olarak bilinmeyen nanopartiküllerin bitkilerle olan etkileşimleri, insan ve çevre sağlığı açısından risklerin belirlenmesinde önemlidir. Nanopartiküllerin yarattığı bu toksik etki büyük ölçüde nanopartikülün cinsine, şekline, boyutuna, kompozisyonuna, çeşitli kimyasal özelliklerine ve bitki türüne bağlıdır. Doğada ki çoğu bitki, volkanik toz, mineral kompozit gibi mevcut doğal nanopartikülleri özümsemiş halde büyüyüp gelişebilirken, nTiO 2, nAg gibi mühendislik üretimi nanopartikülleri, çok düşük çözünürlüğe veya bozunabilirliğe sahip oldukları için, bitkiler tarafından alımı ve bitkilerde birikimi sonucu besin zincirine girmekte ve toksik etkilere sebep olmaktadır. Toksik etkilere sebep olan kirleticilerin bitkilerdeki etkilerine değişik büyüme ve gelişme dönemlerinde rastlamakla birlikte, bitkilerin ilk ve hassas büyüme-gelişme dönemleri olan çimlenme aşamasındaki etkisi stres veya toksisite faktörleri nedeniyle daha belirgin olabilmektedir. Bu bilgiler doğrultusunda yapılan çalışmada, bitkilerin stres koşullarına en fazla tepkiyi verdikleri çimlenme aşamasında; marul’un (Lactuca sativa) gümüşlü ve gümüşsüz nTiO2'in artan dozlarında toksik etki düzeylerinin ortaya konulması ve toksisite sınırlarının çimlenme aşamasında belirlenmesi amacıyla 7 gün süre ile yetiştirilerek kök-gövde uzunluğu ve çimlenme sayısına etkisi belirlenmiştir. Bu amaçla 2 farklı test yapılmıştır. İlk testte gümüşlü ve gümüşsüz nTiO2'in 0, 10, 20, 40, 60, 80 ve100 mg/L dozlarında, ikinci testte ise gümüşlü ve gümüşsüz nTiO2'in 0, 40, 80, 120, 160 ve 200 mg/L dozlarında çimlendirilen marul tohumlarının gümüş içermeyen nTiO2’ye daha dayanıklı olduğu tespit edilmiştir. Marul tohumlarının gümüş içermeyen ortamda 20 mg nTiO2/L, gümüş içeren ortamda ise 10 mg nTiO2/L’de kontrole göre çimlenmenin uyarıldığı ve özellikle radikulada artış olduğu görülmüştür. En yüksek çimlenme oranı ise artan nTiO2 ile artmış ve kontrole göre çimlenme sayısının özellikle 80 ve 100 mg nTiO2 /L dozunda arttığı görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Nanogümüş, TiO2, Lactuca sativa, Çimlenme, Toksisite, Radikula 94 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN DERİ FABRİKASI ATIK SULARININ KEBAN BARAJ GÖLÜ’NDE MEYDANA GETİRDİĞİ AĞIR METAL KİRLİLİĞİ Özgür CANPOLAT, Metin ÇALTA Fırat Üniversitesi, Su ürünleri Fakültesi, Elazığ, ocanpolat@æfirat.edu.tr Özet Kasım 2005-Ekim 2006 tarihleri arasında yürütülen bu çalışmada, Elazığ il sınırları içinde faaliyet gösteren deri fabrikası atık sularında ve atık suların Baraj Gölü’ne karıştığı bölgeden alınan su ve sediment örneklerinde bazı ağır metallerin (Cu, Fe, Zn, Cr, Ni, Cd, As ve Hg) konsantrasyonları belirlenmiştir. Referans bölge olarak ise hiçbir kirlilik etkisine maruz kalmayan bölge tespit edilerek su ve sediment örnekleri alınmıştır. Keban Baraj Gölü’nde belirlenen istasyonlardan alınan su örneklerindeki ağır metal konsatrasyonlarının; deri fabrikası atık sularında Cu=16,03; Fe=143,39; Zn=50,78; Cr=67,87; Ni=5,79; Cd=58,17 mg/L; As=52,62 ve Hg=0,52 µg/L; atık suların baraj gölüne karıştığı istasyonda Cu=8,48; Fe=68,20; Zn=27,41; Cr=45,98; Ni=2,75; Cd= 36,06 mg/L; As=26,0 ve Hg=0,28 µg/L; referans bölgede ise Cu=0,41; Fe=0,30; Zn=0,57; Cr=0,08; Ni=0,003 ve Cd=0,02 mg/L olarak belirlenmiştir. Sediment örneklerindeki ağır metal konsantrasyonlarının; deri fabrikası atık sularının bulunduğu istasyonda Cu=355,16; Fe=45927; Zn=2940,7; Cr=3979,5; Ni=311,44; Cd=325 mg/kg; As=520,33 ve Hg=369,09 µg/kg; atık suların baraj gölüne karıştığı istasyonda Cu=226,23; Fe=68243; Zn=2103,3; Cr=2518,2; Ni=212,38; Cd=180,58 mg/kg; As=251,33 ve Hg=144,51 µg/kg; referans bölgede ise Cu=102,7; Fe=34893; Zn=1237,1; Cr=1008,2; Ni=102,46 ve Cd=66,08 mg/kg olarak bulunmuştur. Bu bulgular, deri fabrikasının Keban Baraj Gölü için göz ardı edilemeyecek derecede ciddi ve önemli bir ağır metal kirlilik kaynağı teşkil ettiğini açıkça ortaya koymaktadır. Anahtar Sözcükler: Ağır metal, birikim, su, sediment, deri fabrikası, Keban Baraj Gölü 95 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN 15 YILLIK ÇEVRE EĞİTİMİ SERÜVENİM Nejat ÇELİK, Orman Toprak ve Ekoloji Araştırmaları Enstitüsü Müdürlüğü, Eskişehir, nejatcelik@ogm.gov.tr Özet 1997-2012 yılları arasında en az 141 adet yerde 6 farklı yaş ve eğitim gruplarından oluşan 7690 kişiye çevre eğitimi verilmiştir. Bu eğitimlerin çoğunluğu Eskişehir’de yapılmıştır. Yılda yapılan 10 etkinlikte, 512 kişi olmak üzere ayda ortama 43 kişiye eğitim verilmiştir. Her etkinliğe ortalama 55 kişi katılmıştır. En fazla etkinlik yapılan yıllar ve katılımcı sayısına göre; 2012 > 2002 > 1997 > 2011 > 2001 >2008 ve 2010 yılları olmuştur. Bunların başlıcaları; ilköğretim okulları, Liseler, Üniversite Öğrencileri ve Yetişkinler, Sivil Toplum Örgütleri (Tema, Çevre Dernekleri) ile Silvikültür Seminerleri’dir. Verilen Çevre eğitimlerin ilgi gruplarına dağılımı ise şöyledir; İlk Öğretim Okulları % 51 > Üniversite Öğrencileri ve Yetişkinler % 15 > Lise Öğrencileri % 11 > Tema % 9 > Çevre Derneği % 8 ve Silvikültür Seminerleri % 6’ dır. Bu eğitimlerden sunulmuştur. elde edilen tecrübeler bildiride başlıklar Anahtar Sözcükler: Çevre Eğitimi, İlgi Grupları, Sivil Toplum Örgütleri. 96 halinde XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ATIK KARİDES KABUKLARININ (Nano-Kitosan) BAZI BİTKİ VE MANTARLAR ÜZERİNE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI Gülsemin SAVAŞ, Kaan DURMUŞ, Nilgün N. ÖZTÜRK, Kardelen UZUN, Kübra ÇETİN Tekirdağ Ebru Nayim Fen lisesi- Merkez- TEKİRDAĞ glsvs@yahoo.com Özet İnsan var olduğu sürece doğa ile olan ilişkisi her an devam etmiş, artan bilim ve tekniğin yardımı ile hızlı şekilde devam etmektedir. Bu durumda, doğanın daha iyi tanınması, doğadan öğrenilen bilgiler ile doğanın yasalarına karşı çıkma süreci, doğa ile insan arasındaki çatışmayı giderek sertleştirmiştir. Bilginin hızla paylaşıldığı, tarım toplumundan, sanayi toplumuna geçiş sancılarının yaşandığı çağımızda tarım/gıda, enerji ile birlikte hiçbir ülkenin vazgeçemeyeceği kadar önemli bir sektördür. Bu nedenlerle günümüz tarım sektöründe daha hızlı verim alabilmek amacıyla genetiği değiştirilmiş bitkiler ve çeşitli kimyasallar kullanıldığı bilinmektedir. Bu çalışmada, atık karides kabuklarının tarımda aktivatör olarak kullanılarak bazı bitki ve mantarlar üzerine etkisi araştırılıştır. Böylece çeşitli yöntemlerle molekül ağırlığı küçültülerek verilen Kitosan’ın bitkinin savunma sisteminin uyarması ve bitkinin direncini arttırılması sonucu, tarımda kullanılan zirai ilaçların ve gübrelerin çevreye verdiği zararı azaltabilmek, bitkilerin büyüme ve gelişmesine yardımcı doğal maddeler kullanarak bitkisel verimi arttırılması hedeflenmiştir. Çalışmada ayıklanan karides kabukları demineralizasyon, deproteinizasyon ve dekolorasyon işlemlerinden daha sonra elde edilen kitinden kitosan üretilmesi için deasetilasyon işlemi uygulandı. Kitosan farklı molekül ağırlıklarında farklı etki gösterdiğinden mayalarla parçalanıp, iyonik jelleşme yöntemi ile nano kitosan elde edildi. 2 farklı yolla molekül ağırlığı küçültülen kitosan serada marul, ıspanak ve soğana aktivatör olarak uygulandı. Her bitkiye yalnız üretilen 2 farklı maddeden 250ml suyun içine 125, 250, 375 ve 500 mikrolitre (mql) dozlarında karıştırılarak verildi. Bu dozlar piyasada satılan organik gübre ile birlikte de yapraktan püskürtme şeklinde uygulandı. Her hafta 1 uygulama olarak gerçekleştirilen çalışmanın 3 hafta sonunda bitkilerin boy, ağırlık ve peroksidaz enzimi seviyeleri ölçüldü. Ayrıca Kitosan’ın bitkiler üzerinde hastalık yapan Fusarium oxysporum ve Aspergillus niger üzerinde etkisi incelenip ölçüm sonuçları istatistikî olarak değerlendirildi. Elde edilen verilere göre bitki boy ve ağırlığının her grup için 375 mql’ye kadar artış gösterdiği, 500 mql uygulanan bitkilerde verimin daha düşük olduğu gözlemlendi. Uygulanan gruplar arasında iyonik jelleşme yöntemi ile sentezlenen nano Kitosan’da en yüksek değerlere ulaşıldığı, zamana bağlı olarak kontrol gruplarının sarardığı, uygulama yapılan bitkilerin yeşil ve canlı olduğu görüldü. Bu sonuçlara göre nanoparçacık halindeki Kitosan’ın tarımda zararlı gübre ve genleri ile oynanmış besinler yerine alternatif doğal ürün olarak kullanılabilecek özellikleri bulunmaktadır. Anahtar Sözcükler: Karides kabuğu, Nanoteknoloji, Bitki verimi 97 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ATKESTANESİ (Aesculus hippocastanum L.) VE ÇEŞİTLİ BİTKİ ATIKLARINDAN ELDE EDİLEN DOĞAL YAYICI-YAPIŞTIRICININ[GİDME-F] ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI Gülsemin SAVAŞ, Ç. İrem İLERİ, T. Doğa ÖZDEMİR, Melike KAYA, A. Fatih ALP Tekirdağ Ebru Nayim Fen Lisesi Merkez/TEKİRDAĞ glsvs@yahoo.com Özet Tarımda hastalık ve zararlılarla mücadelede kimyasal ilaçların, en iyi şekilde hedef üzerine tutunarak, daha geniş bir kaplama oranı sağlamak için yayıcı-yapıştırıcı katkı maddeleri kullanılmaktadır. Bu maddeler daha çok stomaları kapatarak terleme ve fotosentezi olumsuz etkileyen reçineli ürünler ile ağır metal kirliliğine neden olan Karboksi Metil Selüloz (CMC) ve diğer zararlıları çekerek daha fazla kimyasal ilaç kullanılmasına neden olan şekerlerdir. Bu çalışmada tarımda yaygın olarak kullanılan reçineli ürünler ile şekerlerin yayıcı yapıştırıcı olarak kullanılmasını en aza indirebilmek ve en fazla etki gösterebilmesi amacıyla atkestanesi (Aesculus hippocastanum L. /Hippocastanaceae), artık pirinç pilavı ve çeşitli bitkisel yağlar kullanarak doğal yayıcı yapıştırıcı [GİDME-F] üretilmiş ve etkisi araştırılmıştır. Kurutulan atkestaneleri öğütülüp un, daha sonra su ile kaynatılıp lapa haline getirildikten sonra karışıma şap ve su eklenmiş ve tekrar kaynatılmıştır. Aynı işlem artık pirinç pilavı için uygulanmış ve iki çeşit yapıştırıcı elde edilmiştir. Bu yapıştırıcılar saponin, su, Ayçiçek, zeytin, Hint, fındık ve jojoba yağları ile çeşitli karışımlar hazırlanmıştır. Elde edilen doğal yayıcı-yapıştırıcıların özellikleri limon ve menekşe yaprakları üzerinde denenmiştir, sonuçlar ticari yayıcı yapıştırıcı ve su ile karşılaştırılmıştır. Bunlar arasında en iyi sonuç alınan örneklerin yoğunluk ve pH ayarı yapılmıştır. Bu örneklerin yapraklar üzerinde yayılmasının belirlenmesi için damlaların çapları ölçülmüş ve çaplar arasındaki farkın önemli olup olmadığı istatistikî olarak değerlendirilmiştir. Örneklerin stomalar üzerinde etkisi buğday ve limon yapraklarında incelenmiş ve fotoğrafları çekilmiştir. Kontrol grubu olarak ticari yayıcı yapıştırıcı ve su kullanılmıştır. Yayıcı yapıştırıcıların ilaçla birlikte etkisini görmek için fasulye ile yaprak bitleri, ticari yayıcı-yapıştırıcı kullanılmıştır. Elde edilen verilerin Varyans Analizi ve Önemlilik Testleri istatistikî olarak değerlendirilmiş ve atkestanesi, ay çiçek yağı, saponin ve su karışımından oluşturulan doğal yayıcı-yapıştırıcının en etkili sonuç verdiği belirlenmiştir. Böylece ülkemizin doğal ve artık kaynakları kullanılarak, çevre, insan ve bitki sağlığına zarar vermeyen, kimyasal yayıcı yapıştırıcılar kadar etkili, doğal, pratik ve ucuz yayıcı yapıştırıcıların kullanılması gereklidir. Anahtar Sözcükler: Tarım, Yayıcı- Yapıştırıcı, Atkestanesi, Ayçiçek Yağı, Saponin 98 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BAZI BİTKİ ÖZÜTÜ VE YAĞLARINDAN ELDE EDİLEN KARIŞIMLARIN (BIOEPHESTIA) AKDENİZ UN GÜVESİNİN (Ephestia kuehniella Zeller/Lepidoptera) BÜYÜME VE GELİŞMESİNE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI Semra ÖZARICI, Gülsemin SAVAŞ, Yeliz ATEŞ, Ece ÖZKAYA Tekirdağ Ebru Nayim Fen lisesi Merkez/ TEKİRDAĞ semraozarici@hotmail.com Özet Bu çalışmada, uzun süre ev ve tahıl depolarında saklanıp çoğalarak tahıl ve gıdalara önemli zararlar veren Akdeniz un güvesinin (Ephestia kuehniella Zeller/ Lepidoptera) büyüme ve gelişmesini doğal yollarla engellemek amacıyla kimyasal ürünlere alternatif düşük maliyetli, bazı bitki özütlerinden ilk kez elde edilen karışımların etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla Soxhlet cihazı ve evaporatör kullanılarak çörekotu (Nigella sativa L. / Ranunculaceae), karanfil (Caryophyllus aromaticum L. /Caryophyllaceae), incir(Ficus carica L. /Moraceae), adaçayı (Salvia officinalis /Labiatae), lavanta (Lavandula angustifolia Miller / Labiatae), ceviz(Junglans regia /Junglanaceae), tütün (Nicotiana tabacum L. /Solanaceae), yapraklarından özütler elde edildi. Ayrıca defneyaprağı (Laurus nobilis L. Lauraceae) ve sedir (Cedrus libani A. Rich /Pinaceae) yağları da kullanıldı. Bitki özütleri ve yağları önce tek tek, daha sonra çeşitli karışımlar halinde Akdeniz un güvesi üzerine uygulandı. Elde edilen sonuçlara göre, tütün ve adaçayı (200 µl), lavanta, ceviz, karanfil, defne ile sedirden(100 µl) oluşan Karışım-2‘nin en etkili olduğu Akdeniz un güvesinin büyüme ve gelişmesini en aza sayıya indirgediği tespit edilmiştir. Ayrıca bu bitki özütleri ile birlikte ortamda bulunan bakteri üremesini engellemek amacıyla antibakteriyel etkisi olduğu bilinen karanfil’ de eklenerek ve çeşitli işlemlerden geçirilerek elde edilen BİOEPHESTİA adını verdiğimiz ürünün bakteriler üzerinde de etkili olduğu belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Akdeniz un güvesi, Bitki özütü ve Yağları, Doğal Mücadele, Alternatif Güve İlacı 99 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN MERSİN SAHİLİNDE KARASAL KAYNAKLI DENİZ KİRLİLİĞİNİN COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİ (CBS) İLE HARİTALANDIRMASI Olcay ÖZER, Zeynel DEMİREL, Rıfat KOL, Osman Onur UĞUR, Enise Dilek ESEN, Tuğba Gökçe KILINÇ, Hatice TÜRK, Yaprak YALVAÇ Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü,Çiftlikköy Kampüsü,olcay.gulcicek@gmail.com Özet Bu çalışma Akdeniz de karadan kaynakli kıyı kirliliğinin tespiti amacı ile karadan denize dökülen Mersin Deliçay ve Müftü deresinden 2 dönem (2011-KasımNisan)alınan örnekler ile ortaya konulmaya çalışılmıştır. Dereden ve denizden alınan örneklerde suyun Elektriksel İletkenlik (EC), pH, Çözünmüş Oksijen, Tuzluluk ve Sıcaklık (T) ölçümleri numune alınan noktalarda (yerinde) , askıda katı madde (AKM) , Nitrat(NO3), Çinko (Zn), Nikel (Ni), Demir (Fe), Bakır (Cu), Brom(Br) ve Krom(VI) analizleri laboratuvarda yapılmıştır. Sonuçların değerlendirilmesinde araç olarak Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) yazılımı olan MapInfo 9.5 programı kullanılmış ve sonuçların mekansal dağılımının daha net anlaşılabilmesi, sonuçların zamana bağlı değerlendirilebilmesi için tematik haritalar oluşturulmuştur. Araştırma süresince yapılan ölçümlerde deniz suyunda Kasım 2011 döneminde: AKM, Nitrat, Nitrat Azotu, Çinko, Nikel, Demir, Bakır, Brom ve Krom(vı) değerlerinin sırasıyla 9-214.9mg/l, 0-26.8 mg/l, 0-1.79mg/l, 0.01-2.63 mg/l, 0-0.31 mg/l, 0-4.94 mg/l, 0.30-2.18 mg/l ,0-21µg/l; Nisan 2012 döneminde : AKM , Nitrat , Nikel, Demir, Bakır, Brom ve Krom(VI) değerlerinin sırasıyla 3.6-215.8 mg/l, 0-34.5 mg/l, 0.021-0.454 mg/l, 0-0.41 mg/l, 0.18-5 mg/l, 0.25-1.41 mg/l, 0-21 µg/ arasında değiştiği tespit edilmiştir. Deniz suyunda dağılımı incelenen bu maddelerin zamansal ve alansal dağılımlarında farklılıklar olduğu saptanmıştır. Çalışma sonucunda bölgede, kirletici konsantrasyonlarının sınır değerlerinin üzerinde olduğ ve bunun dere/akarsular ile akdenize taşınan kirleticiler ile denizcilik faaliyetlerinden kaynaklandığı saptanmıştır. Anahtar Sözcükler : Mersin İli , Deniz kirliliği, CBS. 100 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KARADENİZ BÖLGESİ BOZUK ARDIÇ (Juniperus L./Cupressaceae) ORMANLARININ BİTKİ BİYOÇEŞİTLİLİĞİ VE SORUNLARI Fergan KARAER1 Emin KARAMAN2 1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Atakum/Samsun ve Su İşleri 11. Bölge Müdürlüğü İlkadım/ Samsun 2Orman Özet Türkiye’de 7 tür, 2 alttür ve 2 varyete ile temsil edilen ardıçlar, çok dayanıklı, kolay işlenebilen, güzel kokulu odunlara sahip olup yaprak ve sürgünleri ile üzümsü kozalakları da çeşitli sanayi kolları ile otlatmada kullanılmaktadır. Türkiye’deki ardıç taksonlarından Juniperus drupacea Lab.(andız) ve J. phoenica L. (Finike ardıcı) dışındaki 5 ardıç taksonları Karadeniz bölgesinde de yayılış göstermektedir. Bu ardıç türlerinden yayılış alanı ve oluşturdukları topluluklarda /birliklerde birincil derecede baskın olanlar, J. excelsa Bieb. (boylu/boz ardıç) ile J. foetidissima Willd. (kokar ardıç), ikincil derecede baskın olanlar J. communis L.(ardıç) ve J. oxycedrus L. (katran ardıcı) olup J. sabina (saç ardıcı) genel olarak fazla topluluk oluşturmamaktadır.Ülkemiz ormanlarının % 4,5’ini oluşturan ardıç ormanlarının 91.234ha verimli, 484.081 ha. verimsiz (toplam 575.315 ha) ardıç ormanlarıdır. Türkiye’de bugünkü durumuyla yoğun otlatma ve usulsüz kesimlere maruz kalan, gevşek kapalı ve servet bakımından fakir durumda bulunan boylu ardıç toplulukları, diğer odunsu türlerin barınamadığı fakir ve kurak alanlarda yetişerek ormanların devamlılığını sağlarken toprak erozyonuna karşı da önemli bir görev yapmaktadır. Özellikle ormanların tahripleri ile süksesyon kademesinin son ağaç/çalı özelliğine sahip ardıçların tohumlarında, çimlenme engelleri bulunduğundan doğal veya yapay yolla gençleştirilememekte ve yaşlı ardıç toplulukları halinde bulunmaktadır. Bu çalışmada Karadeniz bölgesi bozuk ardıç (Juniperus L./Cupressaceae) ormanlarının bitki biyoçeşitliliği ve sorunları araştırılmıştır. Elde edilen verilere göre coğrafik konum bölge vb. şartlara göre orman, bozuk orman, maki ve step ekosistemlerinde ki ardıç ormanlarının bitki çeşitliliğindeki takson sayısının 150-250 değiştiği, en fazla Karadeniz Bölgesi –İç Anadolu geçiş kuşağında yer almaktadır. Binlerce yıldır Anadolu’da kurulan uygarlıklar, ardıç odununun özelliği ve çeşitli organlarının insan ve hayvanlarca doğrudan veya dolaylı olarak çok sayıda alanda kullanılması ardıçların geçmişte sonlarını hazırlayan ana nedenler olmuştur. Günümüzde ardıç ormanlarının daralma süreci devam etmektedir. Bunun başlıca nedenleri tohumlarının çimlendirilememesi, keçi baskısının giderek artması; özelliklede ardıç kuşlarının yasa dışı yöntemlerle avlanmasıdır. Bu nedenle ormanların son bekçileri olan ardıçların mutlaka koruma altına alınması, doğal ardıç gençliğinin devamının sağlanması bakımından önemlidir. Anahtar Kelimeler: Ardıç, Juniperus, Bitki biyoçeşitliliği, Bozuk orman, Koruma 101 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN YEŞİLIRMAK VADİSİNİN (SAMSUN-AMASYA-TOKAT) BİTKİ BİYOÇEŞİTLİLİĞİ Fergan KARAER Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Atakum/SAMSUN Özet Bu çalışmada Türkiye'nin ikinci en uzun nehri olan Yeşilırmak’ın meydana getirdiği Yeşilırmak Vadisinin Tokat, Amasya ve Samsun arasında kalan bölümümün bitki biyoçeşitliliği 1997-2012 yılları arasında yapılan projeler kapsamında araştırılmıştır. Bu çalışma sonucunda Çarşamba deltasında kumul vejetasyon, Suat ve Hasan Uğurlu barajlarından Amasya Tokat yönünde 950 m kadar Akdeniz enlavlarının bulunduğu 1000m ve üzerinde Karadeniz bitki örtüsünün yaygındır. Amasya Tokat Sınırından itibaren tahribata bağlı olarak Juniperus .excelsa Bieb (Boylu ardıç) yayılış göstermektedir. Elde edilen verilerin değerlendirilmesi ile bölgenin bitki biyoçeşitliliği açıklanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Yeşilırmak Vadisi, bitki biyoçeşitliliği, enklav, Samsun, Amasya, Tokat 102 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN MARMARA DENİZİ VE KARADENİZ’DEN İZOLE EDİLEN BAKTERİLER YARDIMIYLA PETROL VE PETROL TÜREVLERİNİN BİYOREMEDİASYONUNA YÖNELİK ÇALIŞMALAR Selçuk TAŞDAN, Yosun MATER Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Çayırova / Kocaeli, stasdan@gyte.edu.tr Özet Kirletici özelliklerinden dolayı biyolojik dengeyi önemli ölçüde etkileyen petrol ve petrol türevlerinden doğanın temizlenmesi, doğal kaynaklar ve uygulamalı mikrobiyoloji açısından oldukça önemlidir. Son yıllarda, sucul ve karasal ekosistemlerde petrol türevli hidrokarbon kirleticilerin etkisi ve buna bağlı yüksek toksik bileşiklerin arttığı bilinmektedir. Bu bileşiklerin bakteriler aracılığı ile ortamdan uzaklaştırılması ve/veya farklı formlara dönüştürülüyor olması, bakteriler kullanılarak yapılan toksik bileşiklerin parçalanmasına yönelik çalışmalara ayrı bir önem kazandırmıştır. Bu çalışmada 7 tanesi kendi denizlerimizden (Marmara Denizi ve Karadeniz) izole edilmiş ve 1 tanesi laboratuar suşu olmak üzere 8 bakterinin petrol ve petrol türevlerini parçalama yeteneklerinin taranması ve bu yeteneğe sahip bakterilerin tür düzeyinde belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmamızda bu denizlerden izole edip saflaştırdığımız izolatlar, kendi doğal kaynaklarımızı oluşturmaktadır. Bu değerli kaynaklar ülkemizin imkanları ile kendi denizlerimizdeki toksik maddelerin biyoremediasyonu adına kullanılabilir. Bu çalışmanın, sahip olduğumuz kaynakların değerlendirilmesinde önemli bir adım olacağı düşünülmüştür. Anahtar Sözcükler: Marmara Denizi, Karadeniz, Uygulamalı Mikrobiyoloji, Çevre Mikrobiyolojisi, Deniz Mikrobiyolojisi, Bakteri, Biyoremediasyon, Biyodegradasyon, Petrol ve Petrol Türevleri, Bakteri Tür Tanımlanması 103 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KAZ GÖLÜ YABAN HAYATI GELİŞTİRME SAHASININ BİTKİ BİYOÇEŞİTLİLİĞİ VE BİYOÇEŞİTLİLİĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER Umut TUNÇ1 Fergan KARAER2 1Şehit Ümit Günel Orta Okulu Fen Bilgisi Öğretmeni (Y. Lisans öğrencisi) Zile/Tokat Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Eğitimi ABD, Atakum/ Samsun. 2Ondokuz Özet Sulak alanlar gerek ekolojik dengenin sağlanmasında, gerekse biyolojik çeşitliliğin korunmasında önemli olmalarının yanı sıra yöre ve ülke ekonomisine çok büyük katkıları olan ekosistemlerdir. Dünyadaki tatlı su rezervlerinin çoğunu sığ göller oluştururken bunlar da derin göllere göre daha üretken ve daha fazla kullanım alanına sahiptirler. Nitekim sığ göl ekosistemleri su ürünleri besin ihtiyacını karşılamasının yanı sıra, birçok kişinin ekonomik ve sosyal gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Bu göller sulama, sediment tortuları, tarım ve evsel atıkların suya karışmasıyla zaman içerisinde giderek bozulmakta bu nedenle ciddi bir problemlerle karşı karşıya kalmaktadır. Orta Karadeniz -İç Anadolu Bölgesi kuşağında yer alan Kaz Gölü Yaban Hayatı Geliştirme Sahası (YHGS), 201 ha sulak alan olmak üzere toplam 1170 ha sahip olup, Turhal ve Pazar ilçe (Tokat) sınırları içerisinde ve 540 m yükseklikte bulunmaktadır. Kaz Gölü, YHGS ilan edilmeden önce DSİ tarafından kurutma kanalları ile gölün önemli bir kısmı kurutularak tarım alanına dönüştürülmüştür. Kuş göç yolu üzerinde bulunan Kaz Gölü ve çevresi Bakanlar Kurulunun 13.09.2006 tarih ve 2006/10966 sayılı kararı ile Kaz Gölü YHGS olarak ilan edilmiştir. Tamamına yakınında geniş bir sulak çayır ve mera alanı bulunan Kaz Gölü YHGS ‘nın bitki örtüsü çoğunlukla söğüt (Salix alba), kavak (Populus alba) toplulukları yanında böğürtlen (Rubus sanctus), kuşburnu (Rosa canina) ve ılgın (Tamarix smyrnnensis) vb su seven ağaç ile çalılar yaygındır. Bitki biyoçeşitliliği 155 taksondan oluşan Kaz Gölü YHGS’da Potamageton natans, Iris pseudacorus, Typha latifolia, Juncus lacustris, Phragmites australis, ve Schoneplectus lacustris vb sucul taksonların yaygındır. Elde edilen veriler ve değerlendirmelere göre Kaz Gölü YHGS ‘nın en büyük sorunları yıllarca yapılan kurutma çalışmaları, son yıllarda artan tarım, hayvancılık faaliyetleri (besin tuzu yüklemesi) ile ötrofikasyon ve drenaj sularıdır. Bunların sonucu olarak Kaz Gölü YHGS ve çevresinden bilinçsizce yararlanılması sonucu alanın tamamen karaya döneceği bu nedenle korunması için acil tedbirler alınması gereklidir. Anahtar Sözcükler: Kaz Gölü, Sulak alanlar, biyolojik çeşitliliğin, YHGS 104 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN LİSE ÖĞRENCİLERİNİN ÇEVRE KAVRAMI İLE İLGİLİ BİLİŞSEL DÜZEYLERİ Mehmet YAKIŞAN1 Burçin BOZKURT2 ve Tuğba DEMİRCİ2 1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, OFMA Bölümü, Biyoloji Eğitimi ABD, Samsun 2Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Samsun yakisan@omu.edu.tr Özet Fen eğitimcileri zihinde gerçekleşen öğrenme üzerinde çalışmalar yürütürken farklı yöntemler kullanılmaktadır. Bu çalışma lise öğrencilerinin çevre kavramı hakkındaki bilişsel yapılarının ortaya çıkarılması amacıyla yapılmıştır. Çalışmanın örneklemini Samsun’daki iki Anadolu Lisesinin 9, 10, 11 ve 12 sınıflarında öğrenim gören 214 öğrenci oluşturmaktadır. Öğrencilerin tümüne öncelikle çevre kavramı hakkında kelime ilişkilendirme testi uygulanmış, daha sonra öğrencilerden çevre kavramı ile ilgili zihinlerinde canlanan resimleri çizmeleri istenmiştir. Öğrencilerden kelime ilişkilendirme testi ve çizimlerinden elde edilen veriler kategorize edilerek yorumlanmıştır. Elde edilen verilere göre tüm sınıfların ağırlıklı olarak çevre kavramı ile ilgili zihinlerinde temiz çevre şeması yerleştiği bu bağlamda güneşli, ormanlık, yeşillik alanlarda gezen, piknik yapan, oyun oynayan çocuklar olarak resimler çizdikleri anlaşılmıştır. Çizilen resimlerin yaklaşık 2/3'si temiz çevre kavramına ait alt kavramlar oluştururken çizdikleri temiz çevre temasını en çok 9. sınıfların kullandığı görülmektedir. Kirli çevre temasını ise 12. Sınıfların en fazla kullandıkları tespit edilmiştir. Çizimler ile kelime ilişkilendirme testlerinden çıkan kavramların bir birine paralellik gösterdiği ve çevre sorunlarına yönelik farkındalığın 12. sınıflarda daha yüksek olduğu anlaşılmıştır. Anahtar Sözcükler: Çevre kavramı, Çizimler, Kelime ilişkilendirme testi 105 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SEMPOZYUM GEÇMİŞİ ANLAMAK VE GELECEĞİ ÖNGÖRMEK: İKLİM DEĞİŞİMİNİN KUŞLAR VE MEMELİLER ÜZERİNE ETKİSİ Hakan GÜR Ahi Evran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Kırşehir, hakangur.ecology@gmail.com Giriş İklim değişimi, doğal değişkenliğin/insan aktivitelerinin bir sonucu olarak iklimin zaman boyunca değişmesidir. Küresel ısınma, küresel ortalama hava ve okyanus sıcaklarının artması, kar ve buzların erimesi ve küresel ortalama deniz seviyesinin yükselmesi gözlemlerinden açık olduğu gibi, su götürmez bir gerçektir. İklimin diğer bileşenlerinin de (yağış vb.) değiştiği unutulmamalıdır. İklim değişimi, biyolojik çeşitliliği etkilemektedir. Biyolojik çeşitliliğin iklim değişimine plastisite/mikroevrim yoluyla genel olarak üç açıdan cevap verdiği bilinmektedir: alansal (dağılım vb.), zamansal (fenoloji vb.) ve alansal veya zamansal olmayan (fizyoloji vb.). Gerçekleşen iklim değişiminin biyolojik çeşitliliği nasıl etkilediğini (geçmişi) anlamak, gelecekte gerçekleşecek iklim değişiminin biyolojik çeşitliliği nasıl etkileyeceğini (geleceği) öngörmek açısından çok önemlidir. Geçmişi anlamak/geleceği öngörmek açısından kullanılan metotlar, genel olarak şöyle sıralanabilir: korelasyon analizleri, meta-analizler, modeller ve deneyler. Bu sempozyumda, özellikle korelasyon analizleri veya modeller (özellikle istatistiksel filocoğrafya ile birlikte ekolojik niş modellemesi) kullanarak, Geç Kuvaterner boyunca (günümüz dahil) gerçekleşen/gelecekte gerçekleşecek iklim değişikliklerinin kuşlar veya memeliler üzerindeki etkilerini (özellikle alansal/zamansal olarak verilen cevapları) anlamak/öngörmek için yapılan çalışmalardan bazı örnekler verilecektir. Anahtar Sözcükler: iklim değişimi, kuşlar, memeliler 106 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN UZUN DÖNEMLİ BİR VERİ SETİ: İKLİM RICHARDSON YER SİNCABININ YAŞAM ÖYKÜSÜ ÖZELLİKLERİNİ VE FENOLOJİSİNİ ETKİLİYOR MU? Gail R. MICHENER1, Hakan GÜR2 ve Mutlu KART GÜR2* 1Department of Biological Sciences, University of Lethbridge, Lethbridge, Alberta T1K 3M4 Canada 2Ahi Evran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Kırşehir, *mutlukartgur@gmail.com Özet Küresel ortalama yüzey sıcaklığı, son yüz yılda (1906-2005) yaklaşık olarak 0.74 (0.56-0.92) oC artmıştır. Küresel ısınma, son 50 yılda (1956-2005) son yüz yılda olduğundan hemen hemen iki kat daha hızlı gerçekleşmiştir (her on yıl için 0.13 [0.100.16] °C). Yağış, 1900-2005 zaman diliminde bazı yerlerde (örneğin, kuzey Avrupa) artmış, bazı yerlerde (örneğin, Akdeniz) ise azalmıştır. Küresel sentezlerden çıkarılan açık bir sonuç, 20. yüzyıl küresel iklim değişiminin zaten Dünya’nın biyotasını etkilediği şeklindedir. Açıkça, küresel iklim değişiminin Dünya’nın biyotasını nasıl etkilediğini/etkileyeceğini anlamak/öngörmek için, var olan uzun dönemli veri setlerinin analizi büyük önem arz etmektedir. Bu çalışmada, Güney Alberta, Kanada’da Rocky Dağları’nın 90 km doğusunda bulunan bir Richardson yer sincabı (Urocitellus richardsonii) populasyonunda 1987 yılından 2011 yılına kadar 25 yıl boyunca iklimin fenolojiyi ve yaşam öyküsü özelliklerini nasıl etkilediği incelenmiştir. Anahtar Sözcükler: fenoloji, iklim değişimi, Urocitellus richardsonii, yaşam öyküsü özellikleri 107 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN GELECEĞİ ÖNGÖRMEK İÇİN GEÇMİŞİ ANLAMAK: ANADOLU YER SİNCABININ HİKAYESİ Hakan GÜR1 ve Utku PERKTAŞ2,3 1Ahi Evran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Kırşehir, hakangur.ecology@gmail.com 2Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara 3Department of Ornithology, American Museum of Natural History, Central Park West at 79th Street, New York, NY 10024, USA Özet Türlerin coğrafi dağılımı ve genetik yapısı, Geç Kuvaterner buzul-buzullararası döngüleri boyunca gerçekleşen küresel iklim değişikliklerinden fazlasıyla etkilenmiştir. Bu etkiler, moleküler filocoğrafya tarafından çok iyi bir şekilde ortaya koyulmuştur. Ayrıca, bu etkileri daha iyi anlamak için, son yıllarda ekolojik niş modellemesi yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Bu çalışmada, Anadolu yer sincaplarının (Spermophilus xanthoprymnus) Geç Kuvaterner buzul-buzullararası döngüleri boyunca gerçekleşen ve gelecekte gerçekleşecek küresel iklim değişikliklerine nasıl cevap verdiğini/vereceğini anlamak amaçlanmıştır. Bunun için, ekolojik niş modellemesi ve moleküler filocoğrafya yaklaşımları birlikte kullanılmıştır. Coğrafi koordinat cinsinden gözlem verileri ve MAXENT yazılımındaki Maksimum Entropi Makine Öğrenme algoritması kullanılarak, Anadolu yer sincaplarının geçmiş (son buzullararası dönem, 130 – 116 bin yıl önce ve son buzul maksimum, 21 bin yıl önce), günümüz (1950 – 2000) ve gelecek (2080) biyoiklimsel koşulları altındaki potansiyel coğrafi dağılım alanı modellenmiştir. Ayrıca, GenBank tarafından depolanan ve yeni elde edilen mitokondriyal DNA sekansları ve özellikle BEAST yazılımındaki Bayes Markov Zinciri Monte Carlo ve DIYABC yazılımındaki Yaklaşık Bayes Hesaplama analizleri kullanılarak, Anadolu yer sincaplarının moleküler filocoğrafyası (örneğin, koalesant temelli bir yaklaşımla demografik tarihi-populasyon dalgalanmaları) yeniden değerlendirilmiştir. Ekolojik niş modellemesi – moleküler filocoğrafya ortak yaklaşımı, Geç Kuvaterner buzul-buzullararası döngüleri boyunca gerçekleşen ve gelecekte gerçekleşecek küresel iklim değişikliklerinin Anadolu’nun biyolojik çeşitliliğini nasıl etkilediğini/etkileyeceğini anlamamız açısından önemli sonuçlar sunmuştur. Anahtar Sözcükler: ekolojik niş modellemesi, küresel iklim değişiklikleri, moleküler filocoğrafya, Spermophilus xanthoprymnus 108 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN İKLİM DEĞİŞİMİNİN ETKİSİ İLE İLGİLİ ALTERNATİF BİYOCOĞRAFİ SENARYOLAR ÜRETME VE TEST ETME: BİR ZAMANLAR ANADOLU Utku PERKTAŞ1,2 ve Hakan GÜR3 1Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara, perktas@hacettepe.edu.tr of Ornithology, American Museum of Natural History, Central Park West at 79th Street, New York, NY 10024, USA 3Ahi Evran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Kırşehir 2Department Özet Buzul sığınak hipotezi, günümüzde Batı Palearktik Bölge içerisinde yaygın olan kuş ve memeli türlerinin son buzul maksimumda ılıman kuşaktaki iklimsel açıdan uygun sığınaklara çekildiğini öngörmektedir. İber Yarımadası, İtalya ve Balkanlar’ın birçok tür açısından buzul sığınağı olarak biyolojik önemi detaylı olarak çalışılmış olmasına karşın, Anadolu’nun buzul sığınağı olarak biyolojik önemi yeterli düzeyde ortaya konmamıştır. Bu çalışmada, büyük ölçüde Anadolu içinde dağılım gösteren küçük sıvacı kuşu (Sitta krüeperi) populasyonlarının genetik örüntüsünün son buzul maksimumu (yaklaşık 18-21 bin yıl önce) sonrası genişlemeyle uyumlu olup olmadığı araştırılmıştır. Bu amaç doğrultusunda filocoğrafi istatistiksel yaklaşımlar ile ekolojik niş modellemesi birlikte kullanılmıştır. Mitokondriyal DNA sekansları kullanılarak elde edilen genetik veri, demografik parametreleri ölçmek için geliştirilen Yaklaşık Bayes Hesaplama analizleri yardımıyla farklı biyocoğrafi senaryolar altında test edilmiştir. Yaklaşık Bayes Hesaplama Analizleri, olasılık fonksiyonlarını analitik olarak hesaplamaya ihtiyaç duymadan, basit biyocoğrafi senaryoların yanı sıra karmaşık senaryoların bile sınanmasında kullanılabilen bir metottur. Ekolojik niş modellemesi için ise türün gözlem verileri ile MAXENT yazılımı kullanılmıştır. Biyocoğrafi senaryolarından elde edilen sonuçlar ile ekolojik niş modellemesinden elde edilen sonuçlar birbirleriyle uyumlu olmuştur. Buna göre, biyocoğrafi senaryolar küçük sıvacı kuşunun genişleme örüntüsünün geç Pleistosen dönemindeki iklimsel değişimlerden etkilendiğini göstermiştir. Ancak, daha önceki çalışmalarda elde edilen sonuçların aksine, küçük sıvacı kuşunun popülasyon genişlemesinin başlaması son buzul maksimumundan daha önceki bir tarihe işaret etmektedir. Anahtar Sözcükler: filocoğrafya, Yaklaşık Bayes Hesaplama Analizleri, ekolojik niş modellemesi, son buzul maksimumu, Sitta krüeperi 109 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TÜRKİYE’DEKİ BAZI YAYGIN ÖTÜCÜ KUŞ TÜRLERİNİN FARKLI KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SENARYOLARINA GÖRE DAĞILIMLARININ MODELLENMESİ Moris ABOLAFYA1, Ortaç ONMUŞ2, Çağan H. ŞEKERCİOĞLU3,4 ve Raşit BİLGİN1 1Boğaziçi Üniversitesi, Çevre Bilimleri Enstitüsü, Istanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü - Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, ortac.onmus@gmail.com 3Department of Biology, University of Utah, Salt Lake City, Utah, United States of America, 4KuzeyDoğa Derneği, Kars 2Ege Özet Bu çalışmada küresel iklim değişikliğinin Türkiye’deki ötücü kuş türlerinin olası dağılımlarına etkilerini değerlendirebilmek için, 20 yerli ve 9 farklı ötücü kuş türünün iki farklı küresel iklim değişikliği senaryosu altında 21. yüzyıldaki gelecek dağılımının modellenmesi yapılmıştır. Ötücü kuş verileri, veri kontrolü yapılarak “vatandaş bilimi” verileri -Kuşbank (www.kusbank.org)’tan alınmış olup Maksimum Entropi modeli ve sekiz farklı biyoiklimsel değişken kullanılarak güncel ve gelecekteki zaman periyodları kullanılarak modellenmiştir. Çalışma sonuçlarımız küresel iklim değişikliğinin kuş türlerini aynı şekilde etkilemeyeceğini ortaya koymuştur. Modelleme sonuçları 20 farklı yerli ve 9 farklı ötücü kuş türü için yüksek değişkenlikler göstermiş olup bazı türler uygun dağılım habitatlarını gelecekte kaybederken diğer bazıları ise yeni dağılım alanları kazanması beklenmektedir. Bazı türlerde beklenen dağılım alanı azalmaları bu türleri yerel, bölgesel ve hatta ülke genelinde yok olma sınırına taşırken diğer bazı türler ise dağılım alanları ciddi miktarlarda artmasına yol açacaktır. Çalışmamız Türkiye’deki ötücü kuş türlerinin güncel ve küresel iklim değişikliğine bağlı olarak gelecekteki potansiyel dağılımlarını daha iyi anlamamıza yardımcı olmuş olup ülke genelinde kuş türlerinin korunması için koruma stratejilerini planlanmasına önemli katkılar sağlamaktadır. Anahtar Sözcükler: küresel iklim değişikliği, vatandaş bilimi, ekolojik niş modellemesi, ötücü kuşlar, Passeriformes, Türkiye 110 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Poster Bildiri Özetleri 111 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN DİFFRAKTAİK ASİT’İN İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRÜNDE SİTOGENETİK VE OKSİDATİF ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI Leyla DEMİR, Hasan TÜRKEZ, Başak TOĞAR, Piera SOZIO, Ali ASLAN ve Antonio Di STEFANO Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum basaktogar@gmail.com Özet Çeşitli liken türlerinde doğal olarak bulunan bir depsit türevi olan diffraktaik asit analjezik, antitümör ve antiproliferatif özelliklere sahiptir. Bu çalışmada diffraktaik asit’in insan periferal lenfosit kültürlerinde biyokimyasal ve genetik etkileri araştırıldı. Farklı konsantrasyonlarda (0, 1, 5, 10, 25, 50, 100 ve 200 mg/L) diffraktaik asit kültür tüplerine ilave edildi. Diffraktaik asit’in genetik etkilerini belirlemek için mikroçekirdek (MÇ) ve kromozomal aberasyon (KA) testleri kullanıldı. Ayrıca, plazma örneklerinde oksidatif değişikleri tayin etmek için toplam antioksidan kapasite (TAK) ve toplam oksidan durum (TOD) değerleri ölçüldü. Sonuçlarımız diffraktaik asitin test edilen konsantrasyonlarda mutajenik etki potansiyelinin olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Ayrıca, diffraktaik asit ilaveleri TOD seviyelerini değiştirmeden TAK düzeylerinde artışlara neden olmuştur. Sonuç olarak diffraktaik asit önemli bir non-mutajenik ve antioksidan özellik sergilemiştir. Bu sonuçlara dayanarak diffraktaik asitin çeşitli insan, hayvan ve bitki hastalıklarını kontrol etmek üzere kullanılabilecek güvenilir ve doğal bir antioksidan olarak önerilmektedir. Anahtar Sözcükler: Diffraktaik Asit, Toplam Antioksidan Kapasite, Toplam Oksidan Durum, Mikroçekirdek, Kromozomal Aberasyon 112 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ZİNGİBEREN'İN İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRLERİNDE BAZI SİTOTOKSİK VE BİYOKİMYASAL PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİ Başak TOĞAR, Hasan TÜRKEZ ve Kübra ÇELİK Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum basaktogar@gmail.com Özet Zingiberen (ZNG), Zingiber officinale bitkisinden izole edilen bir seskiterpen olup antifertilite, antiviral ve antiülser etkilere sahiptir. Bu çalışmayla ilk kez ZNB’nin sitolojik ve biyokimyasal özellikleri araştırılmıştır. ZNB’nin farklı konsantrasyonları (10-400 mg/L) ile in vitro olarak muamele edilen insan lenfosit kültürlerinde biyokimyasal değerlendirmeler için toplam antioksidan kapasite (TAK) ve toplam oksidatif durum (TOD) parametreleri; genetik değerlendirmeler için Kromozom aberasyonları (KA) ve Mikroçekirdek (MÇ) testleri; hücre proliferasyonu ve sitotoksik değerlendirmeler için de laktat dehidrogenez (LDH) ve 3-(4,5 dimetylthiazol -2-yl) 2,5 diphenltetrazolium bromid (MTT) testleri kullanıldı. Elde ettiğimiz sonuçlara göre, ZNG ile muamele edilen hücre kültürlerinde doza bağlı olarak lenfosit hücre çoğalmasını inhibe ettiği gözlenmiştir. ZNG maruziyet sonrası KA ve MÇ frekankslarının kontroller ile kıyaslandığında önemli düzeylerde etkilemediği gözlenmiştir (p>0.05). Ayrıca TAS düzeylerinde artış tespit edilirken TOD düzeylerinde herhangi bir etki yapmamıştır. Sonuç olarak, mevcut in vitro araştırmalar kapsamında elde edilen bulgular doğrultusunda ZNG’nin doğal ve güvenilir bir antioksidan olarak tıp, eczacılık ve gıda alanlarında kullanabileceği önerilmektedir. Anahtar Sözcükler: Zingiberen, Kromozom Aberasyonları, Mikroçekirdek, Laktat Dehidrogenez, Toplam Antioksidan Kapasite, Toplam Oksidatif Stres 113 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SİKLOSATİVENİN İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRLERİNDE SİTOLOJİK, GENETİK VE BİYOKİMYASAL ETKİLERİ Başak TOĞAR, Hasan TÜRKEZ ve Kübra ÇELİK Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum basaktogar@gmail.com Özet Siklosativen (SSV), bir tetrasiklik seskiterpen olup sitotoksik, genotoksik ve oksidatif etkileri günümüze kadar hiçbir hücre hattında değerlendirilmemiştir. Araştırmamızda SSV’in insan periferal lenfositlerdeki genotoksik etkileri mikroçekirdek (MÇ) ve kromozomal aberasyon (KA) testleri, sitotoksik etkileri ise laktat dehidrogenez (LDH) yöntemleri kullanılarak incelendi. Ayrıca SSV’in oksidatif etkilerini belirlemek amacıyla toplam antioksidan kapasite (TAK) ve toplam oksidatif durum (TOD) değerleri ölçüldü. Hücre kültürleri SSV’nin geniş aralıkta (0-400 mg/L) konsantrasyonları ile muamele edildi. Sonuçlarımız, SSV'nin doza bağlı olarak sitotoksik etki gösterdiğini ortaya koydu. MÇ ve KA testi sonuçlarına göre SSV’nin genotoksik etkiye sahip olmadığı da belirlendi. Bununla birlikte, SSV ilavesinin kültürlerde TOS düzeyini değiştirmeden TAK düzeylerinde artışlara sebep olduğu gözlendi. Sonuç olarak, SSV’nin insan lenfositlerinde sitotoksik etki potansiyelinin olduğu ancak genotoksik olmadığı ve düşük dozlarda antioksidan kapasiteyi arttırdığı ilk kez ortaya kondu. Anahtar Sözcükler: Kromozomal aberasyon, Siklosativen, Laktat Dehidrogenez, Mikroçekirdek, Toplam Antioksidan Kapasite, Toplam Oksidatif Durum 114 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ARDAHAN’IN ÖNEMLİ BİTKİ ALANLARI VE BİYOÇEŞİTLİLİĞİ TEHDİT EDEN UNSURLAR Emre SEVİNDİK1, Zehra Tuğba ABACI2 1Ardahan Üniversitesi Göle Meslek Yüksek Okulu, Süt ve Ürünleri Teknolojisi, Ardahan Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ardahan 2Ardahan Özet Ardahan Avrupa-Sibirya ve Iran-Turan flora alanları arasında geçiş bölgesi olması, habitat çeşitliliğinin bulunması, coğrafik konumu, topoğrafik yapısı ve kendine özgü ikliminden dolayı çok zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Aynı zamanda nadir türlerin zengin topluluklarını ve habitatlarını içeren alan olarak tanımlanan 6 Önemli Bitki Alanı (ÖBA) içermektedir. Bunlar Ilgar Dağı, Yanlızçam Dağı, Posof Huş Ormanları, Çıldır gölü, Çalı Gölü ve Putka Gölü’dür. Bu alanlarda Carex limosa, Potamogeton alpinus, Scolochloa festucacea ve Sparganium minimum gibi birçok endemik ve nesli tehlike altında olan tür yer almaktadır. Çıldır Gölü ÖBA başlangıç çalışmaları için seçilen 9 pilot bölgeden birisidir. Yapılan araştırmalar ildeki önemli bitki alanlarının hiçbirinin koruma altında olmaması, kentleşme ve tarımsal aktiviteler nedeniyle meydana gelen kirlilik gibi etmenlerden ötürü, birçok bitki türünün tehlike altında olduğunu, nadir ve endemik bitki popülasyonlarında belirgin azalmalar olduğunu ortaya çıkarmıştır. Önemli Bitki Alanlarının koruma altına alınması biyoçeşitliliğin korunması açısından büyük önem arz etmektedir. Anahtar Sözcükler: Ardahan, Bitki, Biyoçeşitlilik, Tehditler 115 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ARDAHAN İLİNİN BALLI BİTKİLERİ Emre SEVİNDİK1, Zehra Tuğba ABACI2, Barış AŞCI3 1Ardahan Üniversitesi Göle Meslek Yüksek Okulu, Süt ve Ürünleri Teknolojisi, Ardahan Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ardahan 3Ardahan Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu, Arıcılık Bölümü, Ardahan 2Ardahan Özet Ardahan Türkiye’nin kuzeydoğusunda Gürcistan ve Ermenistan sınırında yer alan bir ildir. İl genel olarak dağlık bir yayla görünümündedir. Yapılan araştırmalar ilin Karadeniz Bölgesine yakınlığı, iklimsel şartları ve yükselti bakımından farklı bölgeler içermesi sayesinde yaklaşık 1600 türlük bitki çeşitliliğine sahip olduğunu ortaya koymuştur. Bu türler içerisinde arılar için bol miktarda nektar bulunduran 300 kadar bitki çeşidi bulunmaktadır. İlde tespit edilen en önemli ballı bitki cinsleri; Lamium, Rhododendron, Tilia, Thymus, Mentha, Trifolium, Medicago, Salvia, Centaurea, Astragalus, Taraxacum, Echium, Epilobium, Hypericum, Lotus, Vicia, Pyrus, Prunus, Malus, Rosa, Rubus, Tamarix, Onopordum, Vaccinium, Viburnum, Salix’tir. Anahtar Sözcükler: Ardahan, Bitki, Nektar 116 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Stellagama stellio'NUN GÜNEYDOĞU ANADOLU POPÜLASYONUNUN YAŞ KOMPOZİSYONUNUN İSKELET KRONOLOJİSİ YÖNTEMİYLE İNCELENMESİ Meltem KUMAŞ1*, Dinçer AYAZ2, Ş. Deniz ENGİN2 1Bemziâlem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Histoloji Embriyoloji Anabilim Dalı, Fatih, İstanbul 2Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Bornova, İzmir, mkumas@bezmialem.edu.tr Özet Urfa, Kahramanmaraş ve Kilis illerinden yakalanmış olan ve müze materyali olarak saklanan toplam 28 örneğin (13 ♂♂, 13 ♀♀ ve 2 jüvenil) parmak kemiklerine iskelet kronolojisi yöntemi uygulanmıştır. Elde edilen verilere göre; ortalama baş+gövde uzunluğu (BGU: burun ucu kloak arası mesafe) jüvenillerde 68,69±2,64 mm; erkeklerde 96,92±13,50 mm; dişilerde ise 94,15± 15,89 mm olarak hesaplanmıştır. Erkeklerde ortalama BGU dişilerden daha büyüktür ancak bu fark cinsiyetler arasında istatistiki açıdan önemli bulunmamıştır (t-testi: t= 0,487; df=24; P= 0,63). Erkeklerde ortalama yaş 6,08±1,93 yıl, dişilerde ise 4,62±1,45 yıl olarak belirlenmiştir. İncelenen juvenil bireylerin ikisinde de yaş 2 yıl olarak hesaplanmıştır. Erkeklerde tespit edilen maksimum yaş değerleri 9 ve 10 iken, dişilerde ise 8’yıldır. Ortalama ve maksimum yaş, erkeklerde dişilerden daha büyüktür ve bu farklılık istatistiki açıdan anlamlı bulunmuştur (Mann-Whitney-U test: U= 45,500; P=0,03). Her iki eşey için de üreme olgunluğuna erişme yaşının 5 olduğu tahmin edilmektedir. Yaş ile boy arasında pozitif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir. (Regresyon analizi; ♂♂, r=0,71; F1,14=14,244; P<0,01; ♀♀, r=0,78; F1,14=22,175; P<0,01). Erkek ve dişi bireyler için von Bertalanffy büyüme denklemleri sırasıyla, BGUt♂♂=109,52(109,52-31,3)e-0,34(t-0,08); BGUt♀♀=118,15-(118,15-31,3)e-0,35(t-0,41) olarak hesaplanmış, eşeylerde görülen büyümenin von Bertalanffy modeli ile uyum gösterdiği belirlenmiştir (Pearson korelasyonu: ♂♂, r = 0,83; P= 0,02; ♀♀, r= 0,95; P=0,02). Anahtar Sözcükler: Stellagama stellio, iskelet kronolojisi, büyüme, Türkiye. 117 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ZEYTİN KARASUYUNUN Lepomis gibbosus’ UN (PERCIFORMES, CENTRARCHIDAE) (LINNAEUS, 1758) KARACİĞER DOKUSU ÜZERİNDEKİ HİSTOPATOLOJİK ETKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Yücel BAŞIMOĞLU KOCA, Merve AKYILDIZ Adnan Menderes Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü-AYDIN, ykoca@adu.edu.tr Özet Zeytinyağı üretiminde oluşan atıklardan biri olan karasu; yüksek miktarda yağ miktarı, yüksek organik madde (şeker, azot, uçucu asitler, polialkoller, pektin ve taninler), keskin koku ve toksik özelliği olan fenolik bileşenler içermektedir. Zeytinyağı üretiminin yoğun olarak yapıldığı yerlerde zeytinyağı atık sularının bilinçsizce göl, akarsu, denizlere ya da toprağa verilmesi, çevre için son derece zararlıdır. Zeytin karasuyunun L. Gibbosus karaciğeri üzerindeki etkilerini histopatolojik yönden belirleyerek, karasuyun canlılar üzerindeki olumsuz etkilerine ve karasu arıtımına dikkat çekmek amacıyla bu çalışma planlanmıştır. Araştırmada çalışılan balıklar (Lepomis gibbosus) (20 adet) Topçam baraj gölünden (Çine/Aydın) yakalandıktan sonra laboratuvarda %0.5lik zeytin karasuyu içeren 50 L lik akvaryumlarda (25±1°C su sıcaklığında ve doğal fotoperiyotta) (3-5-7 gün) zeytin karasuyuna maruz bırakılmıştır. Balıklardan alınan karaciğer doku örnekleri rutin ışık mikroskop histolojik preparasyon işlemlerinden geçirildikten sonra elde edilen daimi preparatları ışık mikroskobunda (Olympus BX51) incelenip değerlendirilmiştir [Fiksasyon; Saint Marie tespit solüsyonu ile +40C’de 24 saat, dehidrasyon, bloklama, kesit alma, boyama; Hematoksilen- Eosin (Mayer’s), Gomoritrikrom, Periodik asit Schiff (PAS)]. Karasu uygulaması sonucunda, her üç deneme grubunda, karaciğer dokusunda göze hemen çarpan değişim, çok yaygın vakuoler oluşumlarla belirginleşen steatoz (yağlanma), yer yer oldukça geniş fokal nekrozdur. Ayrıca geniş nekrotik alanlarda hemoraji (kanama) odakları, tüm doku alanında damar duvarında bozulma ve arter ve merkezi ven lümeninde eritrosit miktarında artma gözlenmiştir. Steatozis sonucu olarak hepatositlerin normal şekillerini yitirdiği, karyoretik ve piknotik yapıdaki nukleusların hücrelerin periferine çekildiği belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Zeytin atık suyu (karasu), Lepomis gibbosus, karaciğer, histopatoloji. 118 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Puccinia calcitrapae DC. PAS MANTARININ TÜRKİYE’DE YETİŞEN Carduus L. (ASTERACEAE) TÜRLERİ ÜZERİNDEKİ KONAKÇI DAĞILIMI VE YAYILIŞI Şanlı KABAKTEPE1, Turan ARABACI2, Serkan KÖSTEKCİ1 1İnönü 2İnönü Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Malatya; Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, Malatya; kostekciserkan@gmail.com Özet Bu çalışma Türkiye’de yetişen Carduus L. (Asteraceae) cinsine ait türler üzerinde hastalık etmeni olan Puccinia calcitrapae DC. pas mantarının konakçı dağılımı ve yayılışını içermektedir. Çalışma konusunu İnönü Üniversitesi Herbaryumunda (INU) bulunan ve Carduus cinsinin revizyonu kapsamında toplanan türler oluşturmaktadır. Mantar sporları ışık mikroskobu ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile incelenmiştir. Puccinia calcitrapae pas mantarının 10 farklı Carduus türü üzerinde yayılış gösterdiği belirlenmiştir. Bu türler; C. acanthoides L., C. adpressus C.A.Mey., C. argentatus L., C. candicans Waldst. & Kit., C. hamulosus Ehrh., C. lanuginosus Willd., C. nutans L., C. onopordioides Fisch. ex M.Bieb., C. pycnocephalus L. s.l. ve C. rechingerianus Kazmi’dir. Puccinia calcitrapae pas mantarının Carduus rechingerianus türü üzerinde yayılışı ilk kez bu çalışmada saptanmış ve bu mantar için yeni bir konakçı olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Asteraceae, Carduus, Pucciniales, Türkiye, Yeni Konak 119 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TÜRKİYE’NİN TEK YILLIK Carduus L. (ASTERACEAE) TAKSONLARININ KARYOLOJİK VE EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ Serkan KÖSTEKCİ1, Osman GEDİK2, Yaşar KIRAN2, Turan ARABACI3 1İnönü Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Malatya; Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Elazığ; 3İnönü Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, Malatya; kostekciserkan@gmail.com 2Fırat Özet Bu çalışmada Türkiye’de yayılış gösteren Carduus L. cinsinin tek yıllık sekiz taksonu karyolojik yönden incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar türlerin habitatlarının ekolojik özellikleri ile karşılaştırılmıştır. Karyolojik çalışmalar için tohumlar çimlendirilmiş ve kök uçlarından elde edilen meristematik doku hücrelerinde kromozomlar gözlenmiştir. Çalışılan taksonlarda somatik kromozom sayısı C. rechingerianus Kazmi için 2n = 2x = 22; C. argentatus L., C. acicularis Bertol. ve C. pycnocephalus L. subsp. albidus (M. Bieb.) Kazmi için 2n = 2x = 28; C. pycnocephalus subsp. arabicus (Jacq. ex Murray) Nyman ve subsp. breviphyllarius P. H. Davis için 2n = 2x = 34; C. nervosus K. Koch. için 2n = 2x = 50 ve C. pycnocephalus subsp. pycnocephalus için 2n = 2x = 62 olarak belirlenmiştir. Carduus taksonlarının genellikle median bölgeli (m) ve submedian bölgeli (sm), nadiren ise median noktalı (M) olduğu gözlenmiştir. Çalışılan taksonlar ekolojik olarak step, su kenarı, yol kenarı, orman açıklıkları ve tarla kenarları gibi habitatlarda, 185 ile 1865 m arasında yayılış göstermektedir. C. nervosus ve C. pycnocephalus subsp. arabicus taksonlarının farklı lokaliteden alınan örneklerinde kromozom sayılarının aynı, fakat karyotip özellikleri, kromozom boy aralığı, total kromozom boyu (TKL) ve asimetrik indeksi (A1, A2) gibi parametrelerde farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Carduus, Ekoloji, Habitat, Karyotip, Kromozom Sayısı 120 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN GERİ DÖNÜŞÜM UYGULAMALARI VE HALKIN ALGISI Sebahat ŞEKER1, Hürriyet ÇIMEN2, Zehra Tuğba ABACI3, Banu KUTLU4 Serkan KÜKRER5 1Ardahan Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Ardahan Üniversitesi, Çıldır MYO, Turizm ve Otelcilik Programı, Çıldır, Ardahan 3Ardahan Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Ardahan 4Tunceli Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Temel Bilimler Bölümü, Tunceli 5Ardahan Üniversitesi, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü,Ardahan ztugbaabaci@hotmail.com 2Ardahan Özet Çevre kirliliğinin artması ve ekonomik kaynakların gün geçtikçe azalıyor olması geri dönüşüm yönetiminin önemini arttırmaktadır. Gelişmiş ülkelerde uzun yıllardan beri bir davranış ve yaşam biçimi olmasına rağmen, ülkemizde halen yeterince bilinmemekte ve uygulanmamaktadır. Bu çalışmanın amacı geri dönüşüm yönetimi uygulayan ve uygulamayan illerdeki halkın geri dönüşüme bakış açılarını belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda küme örnekleme yöntemi ile seçilen illerde anket uygulanmıştır. Araştırmada geri dönüşümü başarı ile uygulayan ve uygulamayan iller özellikle seçilmiştir. Yapılan t ve Anova testleri sonucunda katılımcıların demografik özelliklerine ve seçilen illere göre algı ve davranışlarda anlamlı fark görülmüştür. Elde edilen bulgulara göre katılımcıların çevre bilincinin yüksek olduğu ancak geri dönüşüme yönelik davranışların yeterince gelişmediği tespit edilmiştir. Geri dönüşüm davranışının gelişmesi için eğitim kurumlarında ders müfredatlarına dahil edilmesi, toplum bilincinin arttırılması için seminerler, konferanslar yapılması ve yerel yönetimlerce geri dönüştürülebilecek atıkların ayrıştırılmasında gerekli düzenlemelerin yapılması önerilebilir. Anahtar Sözcükler: Çevre kirliliği, Geri dönüşüm, Atık yönetimi 121 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ARDAHAN EKOLOJİK KOŞULLARINDA MEYVE YETİŞTİRİCİLİĞİ VE PROBLEMLERİ Zehra Tuğba ABACI1, Emre SEVİNDİK2 1Ardahan 2Ardahan Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ardahan Üniversitesi Göle Meslek Yüksek Okulu, Süt ve Ürünleri Teknolojisi, Ardahan ztugbaabaci@hotmail.com Özet Ardahan Türkiye’nin kuzey doğusunda yer almaktadır. İl genelinde meyve üretimi için kullanılan 519.9 ha alan, toplam alanın % 0.61’idir. İlde meyve üretimi Posof ilçesi ve Çıldır Kurtkale Havzası ile sınırlıdır ve elma, armut, kiraz, vişne, erik, ceviz gibi ürünlerin üretimi yapılabilmektedir. Bölgede meyve yetiştiriciliğinde suni gübreler ve ilaçlar kullanılmamaktadır. Yapılan araştırmalar meyvelerin aroma, antosiyanin ve şeker oranlarının yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yörede meyve bahçelerini sınırlayan ve meyve verimini azaltan en önemli coğrafik olaylar düşük sıcaklık değerleri, ilkbahar geç donları ve dolu yağışlarıdır. Bunun yanı sıra sulama, budama, mekanizasyon ve pazarlama sorunları da mevcuttur. Üreticilerin yeni teknikler, gübreleme, sulama, ilaçlama, pazarlama vb. konularda, uzman kişilerce bilinçlendirilmesi ve desteklenmesi, üretimde verimi ve kaliteyi artıracak aynı zamanda ilin kalkınmasına katkıda bulunacaktır. Anahtar Sözcükler: Ardahan, Meyve, Üretim, Problemler 122 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN AKADEMİSYENLERİN ÇEVRECİ TUTUM VE DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİ Tuğba ÖZTÜRK YILDIRIM Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, İlk ve Acil Yardım Bölümü, Zeytinburnu/İstanbul, tugba.ozturkyildirim@yeniyuzyil.edu.tr Özet Başlangıçta insanoğlunun doğayla olan dostane ilişkisi, insanın toprağı işlemesini öğrenmesiyle birlikte doğa karşısında üstünlüğünü hissetmesini sağlamış, sanayinin insan hayatına girmesi sonucunda da tamamen egemenliğini ilan etmiştir. Zaman çevrenin aleyhinde ilerlemiş, ozon tabakasının incelmesi, küresel ısınma, biyoçeşitliliğin azalması, radyoaktif kirlilik gibi pek çok çevre sorunu ortaya çıkmıştır. Sayı ve türce artan bu sorunlar bugün dünya da hem insanlar hem de diğer canlılar için ciddi birer tehdit unsuru oluşturmaktadır. Dünya da son iki yüzyıla bakıldığında çevre bilinci ve anlayışına yönelik yaklaşımlar artmaya başlamıştır. Türkiye’de ise son otuz yılda, çevre sorunlarına yönelik çeşitli adımların atılmasıyla büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. 1982 Anayasasıyla birlikte yurttaşlara sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı tanımıştır. 1983 yılında Çevre Kanunu çıkartılmış; 1991 yılında ise Çevre Bakanlığı kurulmuştur. Doğal kaynakları istismar edip aşırı kar amacı güden sanayi kuruluşlarına rağmen temiz bir çevre isteyen duyarlı insanlar harekete geçerek çevrenin korunması için tepkilerini artarak göstermeye başlamışlardır. Geriye dönmek isteyen insan doğayla eskisi gibi dost olabilmek adına kaybettiği çevre bilincini nasıl yeniden kazanabileceğinin yolunu aramaktadır. Bu konu dikkatleri çevre eğitimine çevirmiştir. Çevre eğitimi ile insanlarda bilinç ve farkındalık oluşturmanın önemi Türkiye’de de Dünya da olduğu gibi sorgulanmaya başlamıştır. Eğitim, araştırma, bilgi üretme, bilgiyi teknolojiye dönüştürme, toplumu yenileme, sosyal değişmeyi analiz etme, danışmanlık yapma gibi görevleri olan üniversiteler, insanları geleceğe hazırlayan kurumlardır. Bu konularda büyük sorumluluk taşıyan akademisyenler, öğrencilerin çevreye karşı olan ilgilerini artırarak çevre duyarlılıklarını artırabilirler ya da çevre dostu davranışlar sergileyerek rol model olabilirler. Bu çalışmanın amacı, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nde eğitim veren akademik kadronun çevreci tutum ve davranışlarını belirlemektir. Anahtar Sözcükler: Çevre Sorunları, Çevreci Tutum, Çevre Dostu Davranışlar, Çevre Eğitimi 123 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ Cüneyt ULUTİN, Deniz TAŞKIN Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu, İstanbul cuneyt.ulutin@yeniyuzyil.edu.tr Özet Tahmin edilemeyen bir değişimin içindeki dünyada, araştırmalar ve değerlendirmeler doğanın bütünlüğü göz önünde bulundurularak sürdürülmelidir. Enerji, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri söz konusuyken ön plana çıkmaktadır. Enerjinin sürdürülebilirliği konusundaki araştırmalar değişime uyum sağlamalıdır. Bu nedenle çalışmada enerjinin sürdürülebilirliği tartışılacaktır. Dünya üzerindeki enerji üretim merkezlerinin %80’i kömürden yararlanarak insana bağlı üretilen CO2’in çoğunluğunu oluşturur. Hidroelektrik enerji üretim merkezlerinin bunu dengelediği düşüncesi eskisi kadar destek bulmamaktadır. Fosil yakıtlarına olan bağımlılığımızı atık ısısı bağımlılığına dönüştürmek yeni eğilimlerden biridir. Bunun yanı sıra mikrobiyal nano-ürünler, güneş ve rüzgar enerji kaynakları olarak gelecek vaat etmektedir. Sonuçta toksik atıkların minimize edildiği, gürültünün olmadığı yenilebilir enerji üretimi sürekliliği sağlamak için gereken ihtiyaçlardır. Anahtar Sözcükler: enerji, CO2, sürdülebilirlik 124 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE EĞİTİMİ Cüneyt ULUTİN, Oğuz ÖZYARAL Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu, İstanbul cuneyt.ulutin@yeniyuzyil.edu.tr Özet Sürdürülebilirliğin bir parçası da sağlıklı toplumdur. Çevresel vatandaşlığın gelişmesi sürdürülebilir gelişimle iç içedir. Bu yüzden bilgi düzeyinin arttırılması gereklidir. Çalışmada bu temellere dayanarak sürdürülebilir eğitim üzerine tartışılmıştır. Davranış değişikliği gerçekleştirilmek istenen kitle “sokaktaki adam” olmalıdır. Paydaşlar ise hükümetler, özel sektör, uluslararası örgütler, medya ve üniversitelerdir. Sürecin uygulanması yerelden küresele kadar geniş bir yelpazede yer almalıdır. Bu aşamada çeşitli disiplinleri içeren yöntemler kullanılmalıdır. Çok katmanlı, Çok amaçlı, Çok boyutlu, Çok zamanlı, Çoklu katılımlı Sonuçta çok sayıdaki öğrenme engelleri ile çok sayıdaki farklı öğrenme stratejilerini kullanarak mücadele etmek de çıkar yol olarak görülebilir. Anahtar Sözcükler: çevre, sürdürülebilirlik, eğitim 125 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER Cüneyt ULUTİN Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu, İstanbul cuneyt.ulutin@yeniyuzyil.edu.tr Özet Dünya üzerinde Kyoto anlaşmasına imza atan, ancak doğal kaynakları yetersiz olan ülkeler vardır (Ör. Singapur). Yine de bu ülkeler CO 2 düzeyini azaltacak şehir planlamalarını hedef edinmişlerdir. Kalkınmakta olan ülkelerde şehirleşmedeki ve teknolojideki ilerlemeler CO2 miktarını artırır. Bu yazıda şehirlerin yapılanması esasında CO 2 düzeyinin azaltılması tartışılmıştır. Binaların inşasında kullanılan malzemelerin üretiminde kullanılacak magnezyum hidrat, magnezyum hidroksit gibi maddelerin geçirgenliği olan inşaat malzemelerine (tuğla, blok, briket vb.) eklenmesi CO 2 ve karbonat emilimini sağlar. Ayrıca bu özel malzemelerle binalar inşa edildiğinde ortaya çıkan atıkların azalması da söz konusudur. Sonuç olarak, sürdürülebilir şehirler gezegenimizdeki varlığımızın devamı için gereklidir. Bu yüzden şehir planlaması dışında inşaat malzemesi seçimine de önem verilmesi gerekmektedir. Anahtar Sözcükler: magnezyum hidroksit, magnezyum hidroksit, şehir, CO2 126 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SÜRDÜRÜLEBİLİR TASARIM Cüneyt ULUTİN, Oğuz ÖZYARAL Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu, İstanbul cuneyt.ulutin@yeniyuzyil.edu.tr Özet Sürdürülebilir tasarım yaklaşımı dünyamızı ve üzerindeki canlıları yakından ilgilendirmektedir. Kullanımı kolay, çevre üzerine olumlu etkileri olan, zaman ve maliyet yönünden kazançlı bu yöntem eş zamanlı olarak çevreye yönelik değerlendirmeler de sağlar. Bu çalışmada sürdürülebilir tasarım konusunda bir model önerisi ve tartışması hedeflenmektedir. Modelde ürünün tüm yaşam döngüsü göz önünde bulundurulmaktadır. Daha az hammadde ve atıkla, düşük enerji kullanarak ürün elde etmek mümkün olmaktadır. Bilgisayar yazılımı kullanarak çevresel dört belirteç üzerine odaklanma sistemin esasını oluşturmaktadır. Karbon izleri, tüketilen enerji miktarı, su ve hava kirlenmesi takip edilen ana girdilerdir. Bu sayede “yeşil” ürün ve pazarı elde etmek olası hale gelmektedir. Bu, sistemin bir parçası haline geldiğinde, iş akışının doğal komponenti olarak, üretici nakliyat, kaynak temini ve üretim aşamalarını çevre analizleri ile beraber sürdürülebilecektir. Yaşam döngüsü takip edilerek modeller oluşturulup, tasarımdan itibaren süreç takip edilmiş olacak ve bu koşullara uygun bir yazılım kullanmak uygulama süreçlerine müdahale etme kolaylaşacaktır. Sonuç olarak söylenebilir ki ürünün hammadde halinden, kullanılamaz atık haline gelinceye kadar ki yaşam döngüsü çevreye etkiler yönünden sürekli kontrol altında tutulmalıdır. Bu sayede üretim süreci kendini yenileme şansına sahip olacaktır. Anahtar Sözcükler: sürdürülebilir, tasarım, ürün, yaşam döngüsü 127 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN YAPRAK İLAVELERİNİN Rosmarinus officinalis L. VE Myrtus communis L. TOPRAKLARINDA KARBON MİNERALİZASYONUNA ETKİSİ Ayşe ORHAN1, Nacide KIZILDAĞ1, Şahin CENKSEVEN1, Hüsniye AKA SAĞLIKER2 ve Cengiz DARICI1 1Çukurova 2Korkut Üniversitesi, Fen-Ed. Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balcalı / Adana, Ata Üniversitesi, Fen-Ed. Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Karacaoğlan/Osmaniye nacide_kizildag@hotmail.com Özet Bu çalışma antimikrobiyal etkisi bilinen Rosmarinus officinalis L. (Biberiye, Lamiaceae) ile maki elemanı olan Myrtus communis L. (Mersin yemişi, Myrtaceae) bitkilerinin toprak mikrobiyal faaliyetine etkilerinin karşılaştırılması amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla Çukurova Üniversitesi Kampüsünde (Adana) doğal olarak yetişen R. officinalis ve M. communis bitkilerinin yaprakları toprak karbonu (1/1) ve 1/ 2’ si oranında karbon içerecek şekilde ayrı ayrı topraklarına karıştırılıp karbon mineralizasyonları belirlenmiştir. Yaprak ilaveleri her iki bitkide de mikrobiyal faaliyeti arttırmış, bu artış 1/2 oranlı yaprak ilavelerinde 1/1 oranına göre daha fazla olmuştur. Her iki bitkinin topraklarında tanık ile yaprak karıştırılmış toprakların karbon mineralizasyonları arasındaki farklar anlamsız bulunmuştur. Sadece R. officinalis’de tanık toprağı ile 1/2 karbonlu yaprak karıştırılmış toprağın karbon mineralizasyonu arasında anlamlı fark ortaya çıkmıştır (P<0.01). Bitkisel materyallerin kökeni ve kalitesi mikrobiyal faaliyet için önemli olup uygun bir enerji kaynağı olsalar bile içerdikleri etken bileşikler ve miktarlarının da mikroorganizmalar için sınırlayıcı olabileceği açıktır. Anahtar Sözcükler: Rosmarinus officinalis L., Myrtus communis L., Toprak karbonu, Organik madde mineralizasyonu 128 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇEŞİTLİ SİYANOBAKTERİYEL TÜRLERİN TOPLAM PROTEİN, KARBONHİDRAT VE KLOROFİL-A İÇERİKLERİ ÜZERİNE HEKZAVALENT KROMUN ETKİSİ Gülten ÖKMEN, Onur TÜRKCAN, Pınar ERDAL Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 48000, Kötekli / Muğla, gultenokmen@gmail.com Özet Bu çalışmanın amacı, 5 siyanobakteriyal türün klorofil-a, toplam karbonhidrat ve protein içerikleri üzerine farklı krom konsantrasyonlarının (1,2580 mg/L) etkilerini araştırmaktır. Tüm siyanobakteriyal türlerin klorofil-a, toplam karbonhidrat ve protein içerikleri spektrofotometrik metotla belirlenmiştir. Anabaena sp. G01, G03 ve Synechocystis sp. GO8’ in fizyolojik parametreleri düşük krom konsantrasyonunda (1,25- 2,5 mg/L) stimüle olmuştur. Ancak, 40 mg/L’ nin üzerindeki krom konsantrasyonlarında tüm kültürlerin klorofil-a ve diğer parametreleri tamamen inhibe olmuştur. Bu çalışma siyanobakterilerin krom (VI)’a karşı toleransa sahip olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada, Synechocystis sp. GO8 en yüksek metal toleransına sahiptir. Anahtar Sözcükler: Anabaena, Synechocystis, krom, protein, karbonhidrat, klorofil 129 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Paracentrotus lividus (LAMARCK, 1816) ‘DA SODYUM HİPOKLORİT’İN (NAOCL) EMBRİYOTOKSİK VE SPERMİYOTOKSİK ETKİLERININ ARAŞTIRILMASI Elif ARICA, Sibel HAYRETDAĞ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çanakkale elif_arica@hotmail.com Özet Bu çalışmada dezenfektan olarak kullanılan sodyum hipokloritin (NaOCl), denizlere yapılan deşarjlardan dolayı olası akuatoksik etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Araştırmada deney hayvanı olarak deniz kestanesi Paracentrotus lividus gametleri kullanılmıştır. Laboratuvar ortamında elde edilen gametler iki farklı deneme ile uygulamaya maruz bırakılmıştır. Uygulanan dozlar 0,01 mg/L, 0,05 mg/L, 0,1 mg/L, 0,2 mg/L, 0,25 mg/L, 0,5 mg/L ve 1 mg/L olarak belirlenmiştir. İki aşamalı olarak yürütülen çalışmanın ilk aşamasında spermiyotoksisite değerlendirmesi yapılmış, sadece spermler NaOCl’ye maruz bırakıldıktan sonra döllenme gerçekleştirilmiştir. Döllenmiş yumurta oranına bakılarak yapılan incelemeler sonucunda, tüm dozlarda NaOCl’nin spermiyotoksik etkisinin olduğu saptanmıştır. Çalışmanın ikinci aşamasını embriyotoksisite uygulamaları oluşturmaktadır. Bu aşamada NaOCl, gametlerin döllenmesi sonucu elde edilen zigotlara uygulanmıştır. 72 saat sonra pluteus evresi sonucunda larvalar çeşitli parametreler göz önünde bulundurularak (normal gelişmiş ve gelişimi gecikmiş larvalar ile iskelet sistemi bozukluğu gösteren larvalar, pluteus safhasına ulaşmamış embriyolar, ölü embriyo veya larvalar) değerlendirilmiştir. Denemelerin sonucunda yapılan incelemelerde, artan konsantrasyonlarla birlikte iskelet sistemi bozukluklarında artışın olduğu ve larval gelişimin genellikle gastrula evresinde durduğu gözlenmiştir. Sonuç olarak NaOCl’nin uygulanan dozlarda Paracentrotus lividus için spermiyotoksik ve embriyotoksik olduğu ortaya konulmuştur (P ≤ 0,05). Anahtar Sözcükler: Sodyum Hipoklorit, Paracentrotus lividus, Spermiyotoksisite, Embriyotoksisite. 130 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN İZMİR ÇİMENTO FABRİKASI BACALARINDAN ÇIKAN TOZLARIN ZEYTİN (Olea europea L.) AĞAÇLARININ YAPRAK MEZOFİL TABAKASI ÜZERİNE ETKİLERİ İlkay ÖZTÜRK ÇALI Amasya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü,Amasya, ilkaycali@hotmail.com Özet Bu çalışma İzmir’in Bornova ilçesindeki Çimentaş çimento fabrikası çevresinde bulunan zeytinliklerde gerçekleştirilmiştir. Fabrikadan 300 m ve 5 km (kontrol) uzaklıklarda bulunan zeytinliklerden 04. 01. 2013 tarihinde taze yaprak örnekleri alınmış ve alınan bu yaprak örnekleri laboratuar çalışmalarında kullanılmak üzere % 70’lik alkolde fikse edilmiştir. Yapraktan jilet yardımıyla el kesitleri alınmış ve alınan kesitler sartur reaktifinde boyanmıştır. Yaprağa ait mezofil tabakasını oluşturan palizat ve sünger parankiması hücrelerinin en-boy ölçümleri, Leica dijital kamera yardımıyla Leica ICC50 HD marka ışık mikroskobunda yapılmıştır. Yapılan ölçümler sonucunda palizat ve sünger parankiması en-boy ölçümlerinin, fabrikaya 300 m uzaklıktaki ağaçlardan alınan örneklerde kontrole göre azaldığı tespit edilmiştir. Özellikle yapraktaki fotosentezin yoğun bir biçimde yapıldığı palizat parankiması hücrelerindeki bu azalmanın, bitkinin fotosentezini olumsuz yönde etkileyebileceği düşünülmektedir. Anahtar Sözcükler: Çimento Tozu, Olea europea L., Yaprak, Mezofil. 131 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TIBBİ BİR TAKSON OLAN Ajuga orientalis L. (LAMIACEAE) TÜRÜNÜN KALİKS VE KOROLLA ANATOMİSİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA İlkay ÖZTÜRK ÇALI, Arzu CANSARAN, Cengiz YILDIRIM Amasya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Amasya, ilkaycali@hotmail.com Özet Bu çalışmada tıbbi bir takson olan Ajuga orientalis L. (Lamiaceae) türünün kaliks ve korolla anatomisi incelenmiştir. Bitki çiçeklenme döneminde iken Amasya’nın Direkli kasabasından, 05.06.2012 tarihinde doğal populasyonundan toplanmıştır. Taze olarak toplanan bitki materyalleri laboratuar çalışmalarında kullanılmak üzere % 70’lik alkolde fikse edilmiştir. Kaliks ve korolladan elle enine kesitler alınmış ve alınan kesitler sartur reaktifinde boyanmıştır. Kaliks ve korollaya ait enine kesit tabaka kalınlıklarının ölçümü ile anatomik gözlemler Leica dijital kamera yardımıyla Leica ICC50 HD marka ışık mikroskobunda yapılmıştır ve gerekli kısımların fotoğrafları çekilmiştir. Kaliks ve korolladan alınan enine kesitlerde gerek kalikste ve gerekse korollada alt ve üst epidermis üzerinde kutikula tabakası bulunmaktadır. Ortadaki iletim demetlerinin etrafını geniş hücrelerarası alanlı parankima hücreleri çevirmektedir. Hem kaliks ve hem de korollaya ait epidermis hücrelerinin yüzeyinde salgı ve örtü tüyleri dikkati çekmektedir. Anahtar Sözcükler: Ajuga orientalis L., Lamiaceae, Anatomi, Kaliks, Korolla. 132 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BAKIR HİDROKSİT UYGULAMASININ KİRAZ (Prunus avium L.) BİTKİSİNDE POLEN FERTİLİTESİ ÜZERİNE ETKİLERİ İlkay ÖZTÜRK ÇALI Amasya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Amasya, ilkaycali@hotmail.com Özet Bu çalışmada Türkiye’deki kiraz üreticilerinin yaygın olarak kullandığı %53.8 Bakır Hidroksit etken maddeli bir fungisitin, kiraz (Prunus avium L.) bitkisinde polen yapısı üzerine olası etkileri incelenmiştir. Çalışmada bir kontrol ve bir uygulama grubu olmak üzere toplam 2 grup oluşturulmuştur. Uygulama grubundaki kiraz ağaçlarına tatbik edilen fungisit uygulaması Amasya ilindeki kiraz üreticilerine göre üretici dozunda (250 g/ 100 L su) yapılmıştır. Kontrol ile uygulama gruplarından toplanan çiçekler % 70’lik alkolde fikse edilmiş ve bir kısmı da kurutulmuştur. Erimiş safraninli gliserin jelatin ile hazırlanan polen preparatları Leica dijital kamera yardımıyla Leica ICC50 HD marka ışık mikroskobunda incelenmiş ve her iki gruba ait polen fertilitesi hesaplanarak gerekli kısımların fotoğrafları çekilmiştir. Çalışma sonucunda uygulama grubuna ait polen fertilitesi yüzdesinin kontrol grubuna göre anlamlı bir biçimde düşük olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Bakır Hidroksit, Fungisit, Prunus avium L., Polen, Fertilite. 133 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BAKIR HİDROKSİT UYGULAMASININ KİRAZ (Prunus avium L.) BİTKİSİNDE STOMA YAPISI ÜZERİNE ETKİSİ İlkay ÖZTÜRK ÇALI Amasya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Amasya, ilkaycali@hotmail.com Özet Bu çalışmada Türkiye’deki kiraz üreticilerinin yaygın olarak kullandığı % 53.8 Bakır Hidroksit etken maddeli bir fungisitin, kiraz (Prunus avium L.) bitkisinde stoma yapısı üzerine olası etkileri incelenmiştir. Çalışmada bir kontrol ve bir uygulama grubu olmak üzere toplam 2 grup oluşturulmuştur. Uygulama grubundaki kiraz ağaçlarına tatbik edilen fungisit uygulaması Amasya ilindeki kiraz üreticilerine göre üretici dozunda (250 g/ 100 L su) yapılmıştır. Fungisit uygulamasından 1 hafta sonra kontrol ile uygulama gruplarından toplanan taze yaprak örnekleri laboratuar çalışmalarında kullanılmak üzere % 70’lik alkole konularak fikse edilmiştir. Yapraktan jilet yardımıyla yüzeysel kesitler alınmış ve alınan kesitler sartur reaktifinde boyanmıştır. Stoma enboy ölçümleri, Leica dijital kamera yardımıyla Leica ICC50 HD marka ışık mikroskobunda yapılmış ve gerekli kısımların fotoğrafları çekilmiştir. Çalışma sonucunda uygulama grubuna ait stoma en-boy ölçüm sonuçlarının kontrolden farklı olduğu görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Bakır Hidroksit, Fungisit, Prunus avium L., Stoma. 134 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TARIMDA PESTİSİTLERİN ÇEVREYE ETKİLERİ İsmail GÜVENÇ1, Emine SARIÇİCEK1, Leyla ÖZDEMİR1, Gümüş Funda GÖKÇE2, Bekir ŞAHİN2, Ahmet SEYREKBASAN3, Hikmet Y. ÇOĞUN1, 1Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Kilis, 2Düzce Üniversitesi, Kaynaşlı MYO, Düzce 3Kilis Belediyesi Park ve Bahçeler Müd. KİLİS hcogun@kilis.edu.tr Özet Bu çalışmanın amacı, tarımsal uygulamaların (pestisid uygulamalar) çevreye verdiği zararların incelemektir. Dünyada yaşanan hızlı değişim sürecine bağlı olarak günümüzün yaşam koşulları da hızla değişmekte ve yeni sorunlar ve gereksinmeler ortaya çıkmaktadır. Yanlış ve bilinçsiz tarım faaliyetlerinden kaynaklanan birincil etkiler toprak ekosistemlerinde görülmesine rağmen kirliliğe neden olan faktörlerin en yakın sucul sistemleri de etkilediği bilinmektedir. Yoğun pestisit kullanımının sonucunda gıdalarda, toprak, su ve havada kullanılan pestisitin kendisi ya da dönüşüm ürünleri kalabilmektedir. Hedef olmayan diğer organizmalar ve insanlar üzerinde olumsuz etkileri görülmektedir. Toprak ve bitki uygulamalarından sonra toprak yüzeyinde kalan pestisitler, yağmur suları ile yüzey akışı şeklinde veya toprak içerisinde aşağıya doğru yıkanmak suretiyle taban suyu ve diğer su kaynaklarına ulaşabilirler. Eğim, bitki örtüsü, formülasyon, toprak tipi ve yağış miktarına bağlı olarak taşınan pestisitler, bu sularda balık ve diğer omurgasız su organizmalarının ölmesine; bu organizmalardaki pestisit kalıntısının insanların gıda zincirine girmesi ve kontamine olmuş suların içilmesiyle kronik toksisitenin oluşmasına neden olurlar. Bu çalışmada aşırı ya da bilinçsizce kullanılan pestisitlerin insanlara, diğer canlı organizmalara ve çevreye vermiş olduğu hasarlar ve zararların derlemesi yapılacaktır. Anahtar Sözcükler: Tarımsal kirlilik, pestisit, çevre ve organizma zararlıları 135 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN O. niloticus’DA DİMETHOAT’IN BAZI ENZİM SİSTEMLERİNE TOKSİK ETKİLERİ Hikmet Y. ÇOĞUN, S. Özge ÇAPAR, Rabia ÇAĞLAR, Kadir TAŞYÜREK, Büşra TANRIVER, Senem ÖZDEMİR, Cem Baran ER, İpek ÇİMRİN, Emine SARIÇİCEK Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kilis hcogun@kilis.edu.tr Özet Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi İşletmesinden temin edilen Kilis 7 Aralık Üniversitesi Hidrobiyoloji laboratuvarında adaptasyonu sağlayan O. niloticus balıklarının Dimethoat LC50 (40 mg/L) düzeylerin farklı yüzdelerinde akut toksisitesinde kan ve karaciğer dokularında ALT ve AST düzeylerine bakılmıştır. Dimethoat’ın subletal konsantrasyonları (0.4, 4.0 ve 8.0 mg/L) etkisinde 24, 48 ve 96 saat maruz bırakılmıştır. Balık kan ve karaciğer dokusundaki ALT ve AST düzeyleri spektrofotometrik yöntemlerle analizleri yapılmıştır. Kan ALT ve AST düzeyleri önemli derecelerde subletal konsantrasyonlarda artmıştır. Bu artışlar O. niloticus kanında ALT ve AST de yaklaşık olarak 2 kat olmuştur. Karaciğer ALT ve AST düzeyleri önemli derecede subletal konsantrasyonlarda artmıştır. Bu artışlar O. niloticus kanında ALT ve AST de yaklaşık olarak 2 kat olmuştur. Yaptığımız bu çalışmada Dimethoat’ın O. niloticus balıklarında her bir sürede artan derişimlere ve süreye bağlı olarak artma olmuştur. Sonuç olarak Dimethoat O. niloticus kan ve karaciğer dokusunda AST ve ALT düzeylerini arttırma eğilimi göstermiştir. Anahtar Sözcükler: O. nilotius, Kan, Karaciğer, Dimethoat, ALT ve AST 136 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN MALATYA KAYISISI (Prunus armeniaca) VE KAYISI ÇEKİRDEKLERİNİN ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTESİ Yusuf ALAN, Ekrem ATALAN, Nurcan ERBİL, Filiz ZORVER, Gülşen KİYCAK ve Ayşe İpek ÇİÇEK Muş Alparslan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Merkez / Muş, yusufalan13@hotmail.com Özet Kayısı (Prunus armeniaca L.) Rosales takımının Rosaceae familyasının Prunus cinsine aittir. Bu çalışmada, sağlık için oldukça faydalı bir besin türü olan kayısı numunelerinin ve ondan elde edilen çekirdek ve kabuğun antimikrobiyal aktivitesi araştırılarak, mikroorganizmalar üzerinde ne derecede etkili olduklarının tespiti amaçlanmıştır. Kayısının “Hacıhaliloğluoğlu, Kabaaşı, Soğancı, Hasanbey ve Hudayı” çeşitlerinin islimli (kükürtlü), gün kurusu (kükürtsüz) ve taze numuneleri ve bunlara ek olarak kayısı çekirdekleri ve kabukları Malatya Merkez, Kale, Hekimhan, Battalgazi ve Yazıhan ilçelerinden toplanmıştır. Kayısı numunelerinden sulu ekstraktlar, kayısı çekirdeği ve kabuklarından ise etanol ekstraktları hazırlanmıştır. Antimikrobiyal aktivite tayini için test mikroorganizması olarak 6 bakteri ve 2 fungus kullanılırken, kayısı numunelerinden elde edilen sulu ekstraktlar için oyuk agar metodu kullanılırken, kayısı çekirdeği ve kabuklarından elde edilen etanol ekstratları için ise disk difüzyon metodu kullanılmıştır. Yapılan bu çalışmada elde edilen sonuçlara göre, genel olarak kayısının taze meyvelerinden elde edilen sulu ekstraktlar test bakterilerine karşı çok daha etkili bir antibakteriyel etki gösterirken, aynı numunelerin islimli ve gün kurusu örnekleri taze numunelere oranla daha düşük oranlarda antibakteriyel etki sergilemiştir. Taze numunelerin en fazla Klebsiella pneumoniae 13883 üzerinde etkili olduğu belirlenmiş, en az antibakteriyel aktiviteyi ise Enterococcus faecalis ATCC 29212’e karşı sergilemişlerdir. Ayrıca çalışma esnasında kullanılan numunelerin hiçbiri Candida albicans ve Saccharomyces cerevisiae’ya karşı antifungal aktivite göstermemiştir. Anahtar Sözcükler: Kayısı, ekstrakt, antimikrobiyal aktivite 137 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN MUŞ VE BİTLİS İLİNDE TOPLANAN BAL VE PROPOLİS ÖRNEKLERİNİN ANTİBAKTERİYEL VE ANTİFUNGAL AKTİVİTESİ Yusuf ALAN, Ekrem ATALAN, Nurcan ERBİL, Orhan BAKIR, Zümrete ORMAN ve Pelda KANİK Muş Alparslan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Merkez / Muş, yusufalan13@hotmail.com Özet Bal arıları tarafından üretilen bal, temel olarak karbonhidratların kompleks karışımından oluşan doğal bir doymuş şeker solüsyonudur. Bunun yanı sıra minor yapı taşları olan proteinler, enzimler (invertaz, glukoz oksidaz, katalaz, fosfataz), amino ve organik asitler (glukonik asit, asetik asit vb.), lipidler, vitaminler (askorbik asit, niasin, piridoksin vb.), uçucu kimyasallar, fenolik asitler, flavonoidler ve karotenoidler gibi madde ve mineraller bulunmaktadır. Bu çalışmada kompleks bir karışım olan bal ve arıların yuvalarını korumak için salgıladıkları propolisin antibakteriyel ve antifungal aktiviteleri araştırılmıştır. Çalışma esnasında Bingöl ve Bitlis illerinin merkez ve ilçelerinden toplanmış olan 44 adet bal ve 3 adet propolis örneği kullanılmıştır. Bal numuneleri 37 °C’ye ayarlanmış olan su banyosunda 2 saat bekletilerek akışkan hale getirildikten sonra oyuk agar metodu ile çalışılmıştır. Propolis örnekleri ise etanol ile ekstrakte edildikten sonra disk difüzyon metodu ile çalışılmıştır. Antimikrobiyal aktivite tayini için test mikroorganizması olarak 6 adet bakteri ve 2 adet fungus kullanılmıştır. Yapılan bu çalışmada elde edilen sonuçlara göre, Bingöl ve Bitlis’in farklı kesimlerinden alınan bal örneklerinin test bakterileri üzerinde farklı seviyelerde antibakteriyel etki gösterdiği; ancak Saccharomyces cerevisiae ve Candida albicans’a karşı antifungal aktivite sergilemediği belirlenmiştir. Benzer bir durum propolis için de söz konusudur. 3 adet propolis örneğinden elde edilen etanol ekstraktları tüm test bakterilerine karşı değişik oranlarda antibakteriyel ekti sergilemiş, fakat antifungal aktivite gözlenmemiştir. Anahtar Sözcükler: Bal, propolis, ekstrakt, antibakteriyel ve antifungal aktivite 138 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ORTA KARADENİZ BÖLGESİ (SAMSUN/TÜRKİYE) ÇAYIR VE MERALARINDA Avena sativa L.'NIN İSTİLACI/YABANCI TÜR OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ Mustafa SÜRMEN1, Tamer YAVUZ2, Burak SÜRMEN3, Hamdi Güray KUTBAY4, Özgür TÖNGEL5, Hakan YILMAZ4 1Iğdır Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 76000, Iğdır, Türkiye Evran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 40200. Kırşehir, Türkiye 3Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kamil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 70200, Karaman, Türkiye, 4Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 55139, Samsun, Türkiye 5Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı, 55000, Samsun, Türkiye burak.surmen@omu.edu.tr 2Ahi Özet Bu çalışmada, Türkiye için istilacı/yabancı tür olarak tanımlanan Avena sativa L. nın çayır ve meralardaki populasyon yoğunlukları araştırılmıştır. Tarımsal önemi oldukça yüksek olan bu tür yeryüzünün birçok yerinde yaygın olarak yetiştirilmekte ve dikkat edilmediği takdirde ise yayılış alanını oldukça genişletmektedir. Yayılma potansiyeli yüksek olan bu türe son zamanlarda çayır ve meralarda sıkça rastlanılmaktadır. Ülkemizde hayvan yeminin önemli bir kısmı çayır ve meralardan doğal olarak karşılanmaktadır. Günümüzde bilinçsiz ve aşırı otlatma mera kalitesini olumsuz yönde etkilemekte, son zamanlarda bununla beraber tarımı yapılan bazı bitki türlerinin mera ve çayırlarımızda yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Ekolojik yönden istilacı olma potansiyeli yüksek olan A. sativa gibi türler, çayır ve meraların floristik kompozisyonunu etkileyip doğal yapısını tahrip ederek mera kalitesini düşürmektedir. Ayrıca istilacı/yabancı tür olarak tanımlanan bu bitkilerin kontrolü doğal yapının korunmasıyla yakından ilişkilidir. Bu nedenle bu türlerin yayılış alanları belirli zaman aralıklarında gözlemlenmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır. Samsun İli'nde 106 çayır ve merada yapılan gözlemler sonucu 3 çayır ve meralık alanda A. sativa'ya ait önemli popülasyon yoğunluğu tespit edilmiştir. Ayrıca tespit edilen bölgelerin çevre ve floristik kompozisyonları incelenerek türün yayılış özellikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Avena sativa, Samsun, Çayır-Mera, İstilacı/Yabancı tür, Floristik kompozisyon 139 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BAZI BİTKİSEL YAĞLARIN DESMODESMUS (=SCENEDESMUS) SUBSPİCATUS İLE FİTOTOKSİSİTESİNİN BELİRLENMESİ Meltem BOYACIOĞLU, Hatice PARLAK, Özlem ÇAKAL ARSLAN, Muhammet Ali KARAASLAN Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi, Temel Bilimler Bölümü, Bornova/İzmir e-mail: ozlem.cakal@ege.edu.tr Özet Beslenme, tıbbi tedavi ve kozmetik endüstrisinde yoğun kullanımı söz konusu olan Biberiye, Okaliptüs, Üzüm Çekirdeği, Kekik, Çay ağacı, Buğday özü yağlarının ekolojik olarak ve sucul ortam üzerine etkileri konusunda bilimsel çalışma bulunmamaktadır. Bu amaçla besin zincirinde ilk trofik seviyeyi oluşturan yeşil alg Desmodesmus (= Scenedesmus) subspicatus türü ile kısa süreli fitotoksik etkinin belirlenmesi için standart test protokolü (OECD 201 Algal Büyüme İnhibisyonu kullanılmıştır. Bitkisel yağ örnekleri test ortamına belirli konsantrasyonlarda eklenerek tes D. subspicatus’ un büyümesi üzerine etkile ışık mikroskobunda Neabauer sayma kamarası ile hücre sayısının hesaplanması ile belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre, yağ örneklerinin algal büyümeyi tüm konsantrasyonlarda kısıtladığı belirlenmiştir (p<0.005). Bu çalışma ile; sucul ortam üzerine etkileri hakkında bilimsel veri eksikliğine sahip bitkisel yağların tatlı su algi üzerine etkileri belirlenerek bilimsel çalışmalara katkı sağlanmıştır. Anahtar Sözcükler: Biberiye, Okaliptüs, Üzüm Çekirdeği, Kekik, Çay ağacı, Buğday özü, Algal Büyüme testi 140 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ORTA KARADENİZ (SAMSUN/TÜRKİYE) ÇAYIR VE MERALARINDA TESPİT EDİLEN Cuminum cyminum L. TÜRÜNÜN İSTİLACILIK POTANSİYELİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Mustafa SÜRMEN1, Tamer YAVUZ2, Burak SÜRMEN3, Özgür TÖNGEL4, Hamdi Güray KUTBAY5, Hakan YILMAZ5 1Iğdır Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 76000, Iğdır, Türkiye Evran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 40200. Kırşehir, Türkiye 3Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kamil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 70200, Karaman, Türkiye 4Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı, 55000, Samsun, Türkiye 5Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 55139, Samsun, Türkiye burak.surmen@omu.edu.tr 2Ahi Özet Bu çalışmada, ülkemizde genellikle Ege ve Karadeniz Bölgesinde tarım (baharat) bitkisi olarak yetiştirilen Cuminum cyminum L. türünün istilacılık potansiyeli değerlendirilmiştir. Ülkemizde hayvan yeminin önemli bir kısmı çayır ve meralardan doğal olarak karşılanmaktadır. Günümüzde ise bilinçsiz ve aşırı otlatma mera kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Bununla birlikte son zamanlarda yapılan tarımsal uygulamalar bazı bitki türlerinin mera ve çayırlarda giderek çoğalmasına neden olmuştur. Ekolojik yönden istilacı olma potansiyeli yüksek olan türler, çayır ve meraların doğal vejetasyonunu etkilemekte ve kalitesini düşürmektedir. Bu nedenle bu türlerin yayılış alanları belirli zaman aralıklarında gözlemlenmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır.Samsun İli'nin çayır ve meralarında yapılan gözlemler sonucu C. cyminum'a ait önemli popülasyon yoğunluğu tespit edilmiştir. Ayrıca tespit edilen bölgenin çevre ve floristik yapısı incelenerek türün yayılış özellikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Cuminum cyminum, Samsun, Çayır-Mera, İstilacılık, Floristik kompozisyon 141 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇANKIRI İLİNDE YAŞAYAN Pseudepidalea variabilis POPULASYONUNUN YAŞ VE BÜYÜME ÖZELLİKLERİ Abdullah ALTUNIŞIK, Nurhayat ÖZDEMİR Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Rize abdullah.altunisik@erdogan.edu.tr Özet Bu çalışmada, Bufonidae (Amphibia) familyasına ait bir Pseudepidalea variabilis populasyonundan toplam 57 (29 dişi, 28 erkek) örnek kullanılmıştır. Yakalanan örnekler bayıltılarak vücut boyları (SVL: burun ucu-kloak arası mesafe) dijital kumpas kullanılarak ölçülmüş ve sağ arka ayaktaki en uzun parmak disekte edilerek %96’lik alkol içerisine konularak saklanmıştır. Boyanmış kemik enine kesitlerinde yaş halkalarının sayılması esasına dayanan iskelet kronolojisi yöntemi kullanılarak populasyonun yaş yapısı ve bazı büyüme parametreleri belirlenmiştir. Elde edilen tüm veriler SPSS programı ile analiz edilerek sonuçlar yorumlanmıştır. Kemik enine kesitlerinde hazırlanan preparatların hepsinde büyüme halkaları net bir şekilde sayılmıştır. Yapılan çalışma sonucunda dişilerin vücut boyları ortalama 70,41 mm, erkeklerinki ise 60,42 mm olarak bulunmuştur. Eşeysel olgunluğa erişme yaşı dişi ve erkek bireyler için ortalama 2 yaş olarak belirlenmiştir. Erkek bireylerin yaşı 4-10 arasında değişirken, dişilerin yaşı 4-11 arasında değişmektedir. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda, iki cinsiyet arasında hem ortalama yaş hem ortalama vücut uzunluğu bakımından istatitiksel olarak önemli bir fark bulunmamıştır. (Independent sample t testi, yaş; t =0,203, df=55, p>0,5, boy; t= 0,439, df=55, p>0,5). Yapılan korelasyon analizi sonucunda hem erkek hem de dişi bireylerin yaşı ile boyu arasında önemli bir ilişkinin olduğu sonucuna varılmıştır (erkek, r=0.947, p<0.001; dişi, r=0.942, p< 0.001). Türkiye’de İç Anadolu bölgesinde yaşayan Pseudepidalea variabilis populasyonunda ilk kez yaş ve büyüme parametreleri incelenmiş ve diğer bölgelerle karşılaştırma fırsatı bulunmuştur. Anahtar Sözcükler: Pseudepidalea variabilis , İskelet kronolojisi, Türkiye, Çankırı 142 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN AÇIKTA SATILAN SÜTLERDEKİ MİKROBİYOLOJİK KİRLİLİK VE İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Derya İŞLER, Fatma AVAN Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep, incik@gantep.edu.tr Özet Ülkemizde açıkta süt satıcılığı yoğun olarak yapılmakta ve sokak sütü olarak tabir edilmektedir. Sokak sütünün içme sütü olarak evde kaynatılarak kullanılması; çiğ sütün çeşitli hilelere maruz bırakılmasını teşvik etmekte, çiğ sütün tüketiciye ulaşıncaya kadar geçen taşıma sürecinde toplam bakteri yükünü artırmakta, bunun sonucu bakterilerin metabolizma artığı olan ısı ile yok edilemeyen toksinlerin oluşmasına neden olmaktadır. (Arsan 1989). Sokak sütü kullanımının temel nedeni fiyatının düşük olmasıdır. Türkiye’de üretilen sütün %40’ı herhangi bir işleme tabi tutulmadan çiğ süt olarak tüketiciye ulaşırken, %60’ı ambalajlı süt olarak satılmaktadır. Açık sütün tercih edilme sebeplerinden en belirgin olanı, bu sütlerin paket sütlere göre daha taze, doğal ve katkısız olduğunun düşünülmesidir. Tüketici açıktan aldığı sütte bulunan mikroorganizmaların sütü kaynattıktan sonra yok olacağına inanmaktadır. Sütün kaynatılmasıyla sadece mikroorganizmaların üremesi durdurulmaktadır. Tüketicilerin büyük bir kısmı, işlenmiş sütlere fabrikalarda yapılan işlem esnasında dayanıklılığı sağlamak amacı ile antibiyotik, antiseptik maddelerin katıldığına ve kullanılan ambalaj malzemesinin kanser yapıcı özelliğinin olduğuna inanmaktadır. Oysaki işlenmiş sütler hiçbir şekilde katkı maddesi içermemekte ve kimyasal bileşimleri Türk Gıda Kodeksine uymak zorunda olduğundan dolayısıyla tüketici hakları da korunmuş olmaktadır (Tüsedad 2011). Açık süt, ciddi anlamda halk sağlığını tehdit etmekte ve tüketiminin durdurulması gerekmektedir. Sonuç olarak bu çalışmada açıkta satılan sütlerdeki mikrobiyolojik kirliliğe ve insan sağlığına etkilerine değinilerek bu konuya dikkat çekilmesi amaçlanmıştır. Anahtar Sözcükler: Sokak sütü, Mikrobiyolojik Kirlilik, Bakteri, Sağlık riskleri 143 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TARIM ÜRÜNLERİNDE GIDA GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDEN Aspergillus flavus’UN MOLEKÜLER KARAKTERİZASYONU Edibe ÖZGÜN, Canan CAN, Feyza Nur KAFADAR, Okan Kamil SARPKAYA Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Şahinbey, Gaziantep, incik@gantep.edu.tr Özet Ülkemizde ekonomik değere sahip tarım ürünlerinin ihracatını engelleyen aflatoksin, Aspergillus türleri tarafından üretilmektedir. Bu amaçla aflatoksinin önemli üreticilerinden birisi olan Aspergillus flavus’un moleküler karakterizasyonu yapılmıştır. Çalışma kapsamında TÜBİTAK MAM’dan temin edilen Aspergillus flavus (MAM/MRC327) izolatı kullanılmıştır. Gelişen miselyumlar DNA izolasyonlarında kullanılmıştır. A. flavus’un moleküler tanısı için aflatoksin sentezinden sorumlu olan aflR, ve ITS1-5.8S rDNA-ITS2 genleri kullanılmıştır. Elektroforez işlemlerinden sonra oluşan bantlar bilgisayarlı jel dökümentasyon ve görüntüleme sisteminde fotoğraflanmıştır. Çalışmaya Aspergillus flavus (MAM/MRC327) izolatı dahil edilmiştir. aflR ve ITS amplikonlarında yapılan PZR-RFLP ile A. flavus’un bant profili çıkarılmıştır. A. flavus’ un ITS bölgesinin çoğaltıması sonucu 595 bç bölge HhaI ile kesimi sonucu 89,143 ve 184 bç olmak üzere üç bant elde edilmiştir. aflR bölgesinin PZR sonrası oluşan 796 bç bölge HincII enzimi ile A. flavus’ da iki bölgeyi keserek 161, 250 ve 385 bç büyüklüğünde üç bant oluştururken PvuII enzimi ile A. flavus’ da tek bölgeyi keserek 144 ve 652 bç iki bant oluşturmuştur. Sonuç olarak; bu çalışmayla Aspergillus flavus’un moleküler karakterizasyonu yapılmıştır. Tarım ürünlerinde gıdalar için risk oluşturan Aspergillus flavus’un tespitinin yapılmasıyla, gıdalarda güvenlik oluşturularak insan sağlığının korunması sağlanmıştır. Anahtar Sözcükler: Aspergillus flavus, aflatoksin, moleküler karakterizasyon, gıda güvenliği 144 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ANTEP FISTIĞININ (Pistacia vera L.) MEYVE KALİTESİ VE GIDA GÜVENLİĞİNE ZARAR VEREN Aspergillus TÜRLERİNİN MORFOLOJİK TANISI Edibe ÖZGÜN, Canan CAN, Feyza Nur KAFADAR, Okan Kamil SARPKAYA Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep, incik@gantep.edu.tr Özet Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Antep fıstığı doğal olarak yayılmaktadır. Antep fıstığının Aspergillus türleri tarafından kontamine olması, ürün kalitesini azaltmakta ve uluslar arası pazarda alıcı bulmasını zorlaştırmaktadır. Bu çalışmada antep fıstığında aflatoksin üreten Aspergillus türlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Aspergillus spp izolatları Gaziantep, Şanlıurfa, Batman, Mardin, Kilis, Kahramanmaraş ve Adıyaman illerinden elde edilmiştir. Ayrıca TÜBİTAK MAM’dan temin edilen Aspergillus flavus (MAM/MRC327) izolatı kontrol olarak kullanılmıştır. Antepfıstığı ağaçlarından Aspergillus spp izolasyonları yapılmıştır. İnfekteli dokular Patates Dekstroz Agar (PDA) veya Czapek Dox (CZ) ortamları üzerinde 25 oC’de kültüre alınarak 7 gün sonunda gelişen fungus kolonileri tek spor izolasyonlarını takiben, koloni rengi, büyüklüğü, konidiofor morfolojisi, spor büyüklüğü ve şekli gibi özellikler açısından incelenerek Aspergillus spp olarak belirlenmiştir. AFPA ortamında Aspergillus spp. tanısı konmuş olan türlerin ortamda renk meydana getirdiği Aspergillus niger’de ise renk oluşmadığı tespit edilmiştir. Sonuç olarak, antep fıstığının gıda güvenliğini tehdit eden Aspergillus türlerinin kanserojen olan aflatoksini ürettiği saptanmıştır. Bu nedenle, antepfıstığında kaliteyi düşüren ve insan sağlığını tehdit eden bu türlerin tanısı önem teşkil etmektedir. Anahtar Sözcükler: Antepfıstığı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Aspergillus, Aflatoksin, AFPA. 145 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ATIKLARIN GERİ DÖNÜŞÜMÜYLE ÇEVREYE VE ÜLKE EKONOMİSİNE KATKILARI Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Nagihan ŞAHİN, Yağmur KAR Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep, incik@gantep.edu.tr Özet İnsanoğlu tarafından tüketilen atıklardan, değerlendirilebilen atıklar çeşitli fiziksel veya kimyasal işlemlerle ikincil hammaddeye dönüştürülerek tekrar üretim sürecine dâhil edilmesine geri dönüşüm denir. Geri dönüşebilen maddeler; cam, kağıt, alüminyum, plastik, piller, motor yağı, akümülatörler, beton, organik atıklar ve elektronik atıklardır. Tabii kaynakların sınırsız olmadığı, dikkatlice kullanılmadığı takdirde bir gün bu kaynakların tükeneceği şüphesizdir. Kaynak israfını önlemenin yanında, hayat standartlarını yükseltme çabaları ve ortaya çıkan enerji krizi ile bu gerçeği gören gelişmiş ülkeler atıkların geri kazınılması ve tekrar kullanılması için yöntemler aramış ve geliştirmişlerdir. Aynı gerçeğin ışığı altında Avrupa Ekonomik Topluluğu üye ülkelerde atıkların geri kazanılması şartını getirmiştir. Ülkemizde de aynı doğrultuda altyapı çalışmaları sürmekte ve yeni yönetmelik ve tebliğler ile düzenlemeler hayata geçirilmek üzeredir (Sevencan F, 2007) Tüketilen maddelerin tekrardan geri dönüşüm halkası içine katılabilmesi ile öncelikle hammadde ihtiyacı azalır. Böylece insan nüfusu ile paralel olarak artan tüketimin doğal dengeyi bozması ve doğaya verilen zararın önüne geçilebilmektedir. Yeniden dönüştürülebilen maddelerin tekrar hammadde olarak kullanılması büyük miktarda enerji tasarrufunu sağlamaktadır. Sonuç olarak bu çalışmada, atıkların geri dönüşümüyle çevresel etkilerinin azaltılarak, bu konuda tedbirler alınması gerektiğinin vurgulanması ve insanların bilinçlendirilmesi amaçlanmıştır. Anahtar Sözcükler: Geri Dönüşebilen Maddeler, Atıklar, Çevre kirliliği, Ülke Ekonmisi. 146 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇEVRE KİRLETİCİLERİNDEN ASİT YAĞMURLARININ CANLILAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Ayhan TURAN, Nagihan ŞAHİN Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep, incik@gantep.edu.tr Özet Hızlı nüfus artışı ve çarpık kentleşme, ısınma ve enerji amaçlı fosil yakıt kullanımı, yoğun trafik, volkanik ve endüstriyel faaliyetler sonucu oluşan kükürtdioksit, azot oksit, sanayide kullanılan klor, amonyak, karbondioksit ve metan gibi gazlar, kimyasal ve biyolojik silahlar, tarımsal ilaçlar ile ürettiği oksijenle havanın temizlenmesini sağlayan ormanların çeşitli yolarla yok edilmesi havayı dolayısıyla dünyayı kirletmektedir. Bu kirletici maddeler iki ile yedi gün havada asılı kalabildikleri gibi reaksiyonlara girebilir ve rüzgarlarla yüzlerce kilometre uzağa taşınabilirler. Çeşitli yanma olayları sonucu havaya karışan gazlar atmosferdeki su molekülleri ile birleşerek sülfüroz asit, sülfürik asit ve nitrik asit gibi asitleri oluştururlar. Bu asitleri içeren ve yeryüzüne inen yağışlara asit yağmurları denir. Kirleticiler, kuru ve yaş asit depolaması şeklinde yeryüzüne inerler. Atmosferde oluşan bu ürünler yeryüzüne yağışlarla çözünmüş halde taşınırsa buna yaş depolama, sis içinde aerosol şeklinde taşınırsa buna da kuru depolama denmektedir (Kant C. ve Kızıloğlu T, 2002). Asit yağmurları göllere, nehirlere, okyanuslara, ormanlara, yerleşim ve tarım alanlarına yağar. Bu yağışlar yerüstü ve yer altı sularını kirletmekte, birçok canlı türünü yok etmekte, tarım alanlarını, doğal örtüyü, yerleşim birimlerini tarihi eserleri tahrip ederek canlı cansız her şeye zarar vermektedir (Veziroğlu, 1998; Anonim b, 2003). Bu çalışmada, asit yağmurlarının tüm canlılar (toprak ve su özelliklerine, doğal hayata, bitki, hayvan ve insan sağlığına) üzerindeki etkileri incelenerek bu konuda yapılan çalışmalar derlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Asit yağmurları, Çevre kirleticileri, Canlılar, Ekolojik kirlilik. 147 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇEVRE KİRLİLİĞİYLE MÜCADELEDE; ALTERNATİF TARIM UYGULAMALARI; ORGANİK TARIM ÖRNEĞİ Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Abdurrahman ESEN, Yahya EKMEKÇİ Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep, incik@gantep.edu.tr Özet Organik tarım, çevresel ve ekonomik olarak sürdürülebilir tarımsal üretim sistemini oluşturmayı amaçlayan bir yaklaşım olarak tanımlanmaktadır. Organik tarımda biyolojik mücadele çok etkilidir. Günümüzde konvansiyonel tarımda üretim artışına yönelik aşırı miktarda sentetik ve kimyasal girdi kullanımı sonucu çevre kirliliği önemli boyutlara ulaşmıştır. Çevre kirliliği; toprak, bitki, hayvan ve insan arasındaki yaşam zincirinde tüm canlılara ulaşabilmekte ve hayatı olumsuz yönde etkilemektedir. Organik tarım ile çevre ve insan sağlığı ile doğal kaynakların korunması, biyolojik çeşitliliğin sağlanması, bozulan ekolojik dengenin yeniden tesisi, sentetik kimyasal tarım ilaçları, hormonlar ve mineral gübrelerin kullanımını engelleyerek çevreyi olumsuz etkilerinden korunmak, organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprak ve gen kaynakları erozyonunu önlemek, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak ve enerji tasarrufu yapmak, bitkinin direncini artırmak, biyolojik mücadelede doğal düşmanlardan faydalanmak, ekonomiyi desteklemek ve üretimde sadece miktar artışını değil aynı zamanda ürün kalitesinin de arttırması amaçlanmaktadır. Dünya’da toplam 30.4 milyon hektar alanda sertifikalı organik tarım yapılmaktadır (Anonymous, 2008a). Sonuç olarak bu çalışmada, organik tarıma değinilerek çevre kirliliğinin azaltılması için organik tarımın arttırılmasının önemi vurgulanmıştır. Anahtar Sözcükler: Organik tarım, Çevre kirliliği, Biyolojik Mücadele 148 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN GAZİANTEP’TE ATIK SULARLA SULANAN TARIM ALANLARINDA SODYUM (NA) MİKTARLARININ MEVSİMSEL DEĞİŞİMİ Feyza Nur KAFADAR Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep, incik@gantep.edu.tr Özet Gaziantep’te bazı tarım alanlarında sulama suyu olarak evsel ve sanayinin atık suları kullanılmaktadıır. Bu çalışmada, bu sularla sulanan tarım alanlarından su, toprak ve sediment örnekleri alınarak Na miktarlarının mevsimsel değişiminin belirlenmesi amaçlanmıştır. Materyalimizi oluşturmak üzere, 14 farklı istasyon belirlenmiş, her istasyondan belli mevsimlerde su, toprak ve sediment örnekleri alınarak biyokimyasal analizler yapılmıştır. Toprak, su ve sediment örneklerinde Na miktarları yaş yakma metodu ile atomik absorbsiyon spektrofotometresi kullanılarak belirlenmiştir. Elde edilen bulgulara göre; su örneklerinin Na derişimleri 3635-10910 ppb düzeylerinde olduğu bulunmuştur. Toprak örneklerinin Na derişimlerinin 59-346 ppm arasında değiştiği bulunmuştur. Sedimentlerde 76-336 ppm düzeylerinde olduğu belirlenmiştir. APHA (1998)’e akarsulardaki Na derişiminin 6.3 ppm olduğu belirtilmiştir. Toprak, su ve sedimentteki en yüksek Na miktarları sonbahar ve kış mevsiminde belirlenmiştir. Sediment örneklerinin mevsimsel Na miktarları incelendiğinde; sonbaharda toplanan sediment örneklerinin Na miktarları 136-329 ppm, kış ayında 129-336 ppm, ilkbaharda 76-235 ppm ve yaz mevsiminde ise 93-179 ppm düzeylerinde olduğu belirlenmiştir. Genel olarak incelendiğinde sonbahar ve kış mevsimlerinde daha yüksek Na derişimleri belirlenmiştir. Nedeninin ise; toprakların yıkanmasından kaynaklanıyor olabileceği düşünülmektedir. Bu alanlarda yetişen tarım bitkileri bu elementce kirlenmekte çevre kirliliğnin yanı sıra insan sağlığı için de riskler oluşturmaktadır. Anahtar Sözcükler: Gaziantep, Tarım alanları, Na miktarları, Çevre kirliliği. 149 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN GDO’LU ÜRÜNLERİN ÇEVREYE VE CANLILAR ÜZERİNE ETKİLERİNE BİR BAKIŞ Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Ayhan TURAN, Hatice POLATBİLEK Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep, incik@gantep.edu.tr Özet Son yılların önemli tartışmalarından biri genetik olarak değişikliğe uğratılmış organizmalardır. Biyoteknolojik yöntemlerle, kendi türü dışındaki bir türden gen aktarılarak, belirli özellikleri değiştirilen bitki hayvan ya da mikroorganizmalara, transgenik ya da genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) adı verilmektedir. Bir organizmadaki genler parçalanabilmekte, kopyalanabilmekte, üretilebilmekte ve başka bir organizmaya nakledilebilmektedir. GDO’ların potansiyel yararları ve riskleri bulunmaktadır. Potansiyel yararları; gıda üretiminin ve kalitesinin artırılması, daha bol miktarda ürün elde edilmesi, raf ömrü uzun ürün elde edilmesi, aşı ve ilaç üretimi, hastalık, stres ve pestisit, herbisit ve virüslara karşı biyolojik savunma, bitkilerde lezzet ve dayanıklılığı arttırma olarak sayılabilmektedir. Bu şekilde dünyadaki açlık ve yoksullukla da mücadelede önemli bir araç olacağı ileri sürülmektedir. GDO’ların potansiyel risklerine bakıldığında ise; biyoçeşitlilik sorunu başta sayılabilmektedir. İnsan sağlığı için riskler taşımaktadır. Alerjik, patolojik, toksikolojik ve kanserojenik etkileri henüz bilinmemektedir. Bitkisel üretimde verim artışı gerekçesiyle uygulanan suni gübreler ve kimyasallarla zararlı kontrolü; toprak, su ve hava kirliliğini de beraberinde getirmektedir. Toprağın verimi düştükçe, çiftçi her geçen yıl daha da fazla ilaç ve gübre kullanmaya yönelmiştir (Çelik, V., Balık, D., 2007). Dolayısıyla çevre içinde tehlikeler oluşmaktadır. Dünyada GDO'lu olarak, soya, mısır, kolza ve pamuk patates, domates, pirinç, buğday, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı üretilmektedir. Sonuç olarak, bu çalışmada GDO’lu yarar ve zararlarına değinilerek bu konuya dikkat çekilmesi amaçlanmış ve bu konuda insanların bilinçlendirilmesi amaçlanmıştır. Anahtar Sözcükler: GDO’lu Ürünler, Çevre Kirliliği, Sağlık Riskleri. 150 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN GIDA KATKI MADDELERİNİN GIDA GÜVENLİĞİNE VE İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Ayşegül YAŞAR, Derya İŞLER Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep, incik@gantep.edu.tr Özet Gıda katkı maddeleri, tek başına gıda olarak tüketilmeyen, ürünün işlenmesi, ambalajlanması, depolanması ile ilgili olarak ve ürünün tat-koku-görünüş-yapı ve diğer niteliklerini korumak, düzeltmek, veya istenmeyen değişikliklere engel olmak amaçlarıyla gıda ürünlerine katılımlarına izin verilen, ve kalıntı veya türevleri mamul maddede kalan kimyasal madde veya maddeler karışımıdırlar (Karaali A., 2006). Kullanım amaçlarına göre; Raf ömrünü uzatan katkı maddeleri, duyusal özellikleri modifiye eden katkılar, beslenme değerini düzenleyiciler ve işlem yardımcı maddeler diye temel olarak sınıflandırılmaktadır. AB ortak mevzuatında gıda katkı maddeleri tatlandırıcılar, renklendiriciler, renklendiriciler ve tatlandırıcılar dışındaki gıda katkı maddeleri olarak 3 ana başlık altında gruplandırılmıştır. Gıda katkı maddeleri doğal, doğala özdeş veya yapay olabilir. Bu çalışmada gıda katkı maddelerinin gıda güvenliğine ve insan sağlığına etkileri araştırılarak, bu konuda yapılan çalışmalar derlenmiştir. Gıda katkı maddeleri insan sağlığına zararlı olmamalı ve bu yasalarla belirlenmiş olmalıdır. Kullanımında teknolojik zorunluluk bulunmalıdır. İzin verilen besinlerde ve izin verilen miktarlarda kullanılmalıdır. Besinin besin değerini azaltmamalıdır (Yurttagül M, 2008). Sonuç olarak; Gıda katkı maddeleri uluslararası standartlar dikkate alınarak hazırlanan “Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği” ne göre kullanılmalıdır. Günümüzde GKM'leri tüketiminden kendimizi tamamen soyutlamamız mümkün değildir. Bu maddeler uygun miktarda kullanılarak tehlikeleri olabildiğince minimuma indirmektir. Anahtar Sözcükler: Gıda katkı maddeleri, Gıda güvenliği, İnsan sağlığı, 151 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN PESTİSİTLERİN VE KALINTILARININ ÇEVRE VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Ayşegül YAŞAR, Edibe ÖZGÜN, Ömer Faruk KIPIRTI Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep, incik@gantep.edu.tr Özet Pestisitler; bitkilere zarar veren hastalık etmenleri, zararlılar ve yabancı otları yok eden kimyasal bileşiklerdir. Pestisit kalıntıları; bir gıda, zirai ürün veya hayvan yeminde pestisit kullanımı sonucu kalan herhangi bir madde veya maddeler grubudur. Bu terim, pestisitlerin dönüşüm ürünleri, metabolitleri, reaksiyon ürünleri ve toksikolojik önemi olabilen tüm pestisit türevlerini içerir. Bu zirai mücadele ilaçları gerektiği zamanda doğru miktarlarda kullanılmadığı zaman çevre ve insan sağlığını olumsuz etkileyecek sonuçlara yol açmaktadır. Toprak fauna ve florası da pestisitlerden zarar görmektedir. Bu kimyasal maddeler organizmaların dokularına nüfuz etmektedir. Kuşlar ve balıklar, ikincil ve üçüncül tüketici varlıklar, bu tür kimyasal maddeleri bünyelerinde konsantre ederek zarara uğramaktadırlar (Haktanır ve Arcak, 1998). Pestisitler belirli canlı türlerini çeşitli yollar ile etkilerler. Pestisitin doğrudan etkisi deri, solunum veya pestisit ile bulaşmış gıda maddelerinin alınması ile olmaktadır. Pestisitlerden kullanma sırasında buharlaşma özelliğinde olanlar solunumla, diğerleri de deri yoluyla bünyeye girmektedirler (Haktanır ve Arcak,1998). Pestisitler kullanıldığında etkisini bir süre sonra yitirmekte ve tekrar ilaçlama yapılmaktadır. Bu işlem bir iki defa tekrarlanınca ürün üzerinde bir kısım kalıntı kalmaktadır. Bu insan ve çevre sağlığı bakımından problem oluşturmaktadır (Delen ve ark., 2005; FAO, 1993). Pestisitler vücutta birikim yaparak toksisite göstermektedirler. (Gürcan, 2001). Bu çalışmada; pestisit ve kalıntılarının çevreye ve insan sağlığına olumsuz etkilerinin araştırılarak bu konuda yapılan çalışmalar derlenerek bu konuda gerekli tedbirlerin alınması gerektiğine vurguda bulunulmuştur. Anahtar Sözcükler: Pestisitler, Pestisit kalıntıları ,Çevre kirliliği, İnsan sağlığı. 152 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN YERALTI SULARININ KİRLENMESİNE NEDEN OLAN PARAMETRELERE BİR BAKIŞ Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Emrah YILMAZ, Ömer Faruk KIPIRTI Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep, incik@gantep.edu.tr Özet Yeraltı sularının kirlenmesi Türkiye dahil, dünyanın birçok yerinde önemli bir sorun haline gelmiştir. Yeraltı sularının kirlenmesine yol açan en önemli neden tarımsal faaliyetler; tarımsal ilaç ve gübre kullanımı ve hayvansal atıkların doğrudan toprağa atılmasıdır. Bu maddeler toprakta su ile birlikte kolaylıkla taşınabilmekte ve önemli ölçüde kirliliğe sebep olmaktadırlar. Yeraltı sularında kirliliğe neden olan parametrelerin başında sularda çözünmüş haldeki azot bileşikleri gelmektedir. Yeraltı suyunda belirlenen önemli kirleticilerden biri olan azot çoğunlukla nitrat şeklinde bulunmaktadır. Hatalı sulama ve gübreleme sonucu yer altı suyuna ulaşan nitratın yanı sıra evsel ve endüstriyel atık sularından veya hayvansal atıklardan kaynaklanan nitrat da doğrudan veya topraktan sızan sularla taşınarak yer altı suyuna ulaşmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’de yer altı suyu kirliliğine neden olan parametreler belirlenerek, bu konuda yapılan çalışmalar derlenmiş ve kirliliğinin azaltılması için alınması gerekli tedbirler tartışılmıştır. Ülkemizde geçerli olan içme suyu standartlarına (TS 266) göre nitrat (NO 3) için insani amaçlı içme sularında müsaade edilebilir maksimum değer 45 mg/L olarak tanımlanmaktadır. Yeraltı sularında nitrat kirliliğinin kontrol edilebilmesi için, iklim toprak, aküfer ve arazi kullanım faktörlerinin birlikte ele alınması gerekmektedir (Peterson, 1991). İçme sularında bor, mangan ve arsenik bulunması ise sağlık açısından tehlike yaratabilecek bir kirlilik belirtisidir. Bu nedenle, kaynak sularının kimyasal ve fiziksel olarak kontrolü ve incelenmesi halk sağlığı açısından önem taşımaktadır. Anahtar Sözcükler: Yer altı suları, Kirlilik, Nitrat Kirliliği, Tarımsal Kirlilik 153 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BİNA İÇİ HAVA KİRLİLİĞİNE NEDEN OLAN VE SAĞLIĞI TEHDİT EDEN FAKTÖRLERE BİR BAKIŞ Feyza Nur Kafadar, Canan Can, Hatice Polatbilek, Yağmur Kar, Fatma Avan Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep, / incik@gantep.edu.tr Özet Sağlık açısından tehdit edici düzeydeki hava kirliliği yüzyılımızın en önemli sorunlarından biridir. Çocuklar zamanlarının çoğunu bina içlerinde geçirdikleri için okul ve ev içi hava kirliliği daha da önem kazanmaktadır. Soğuk ülkelerdeki binalarda merkezi ısıtma sistemi ve sıcak ülkelerde soğutma sistemlerinin sık kullanıma geçmesi nedeniyle bina içi hava değişimi ve temiz havanın bina içine girişi kısıtlı hale gelmiştir. Bu nedenle bina içi hava kirliliğinin önemi artmıştır. Bina içi pek çok hava kirletici madde olmasının yanında bina dışı hava kirliliği de bina içi ortamı belirgin şekilde etkilemektedir. Bina içi hava kirliliğine neden olan etkenler yemek pişirmek için kullanılan yakıtlar, pişirme sonrasında açığa çıkan duman, modern bina yapım maddeleri, izolasyon maddeleri, koruyucu maddeler, mobilya boyaları, temizlik maddeleri, kişisel bakım ürünleri, pestisitler, evde beslenen hayvanlar, iyonizan radyasyon ve hava temizleme cihazlarının kullanımıdır. Hava temizleme cihazları küfler, mantarlar, bakteriler gibi biyolojik ürünler yanında toz ve mineral lifler gibi çeşitli kirletici maddelerin ev içine yayılmasına neden olur. Ayrıca, bina içi hava kirliliğine neden olan ve sağlığı tehdit edici çok önemli bir faktör de çevresel sigara dumanıdır. Son zamanlarda yapılan çalışmalarla HBS semptomları ve bazı mantar tipleri arasında korelasyon olduğu gösterilmiştir. Küf mantarları en iyi bilinen alerjenlerdir fakat belli bazı mantarlar çok daha ciddi sağlık problemlerine yol açmaktadır. Bu çalışmada, bina içi hava kirliliğine neden olan etmenler belirlenerek, bu konuya dikkat çekilmek istenmiş ayrıca bina içi kirlilik yapan sağlığı tehdit eden faktörlerin engellenerek havanın temizlenmesinin sağlanması ve insanların bilinçlendirilmesi amaçlanmıştır. Anahtar Sözcükler: Hava kirliliği, Pestisitler, Mantarlar, Mikroorganizmalar 154 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EDİRNE İLİNDEKİ YÜZEYSEL SULARIN BAKTERİYOLOJİK AMES TESTİ İLE MUTAJENİTELERİNİN ARAŞTIRILMASI Hatice SOYLU, Ece ŞEN Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü,Edirne, haticesoylu87@hotmail.com Özet Mart 2012- Haziran 2012 tarihleri arasında yapılan çalışmalarda, Tunca, Meriç, Arda ve Ergene Nehirleri’ndeki belirlenen istasyonlardan alınan su ve sediment örneklerine, Salmonella typhimurium TA100 suşu bakterileri kullanılarak, Ames mutajenite testinin Spot test ve Standart plak inkorporasyon testi versiyonları uygulanmıştır. Deneylerde, Salmonella typhimurium TA100 suşu ile metabolik aktivasyon (S9) yokluğunda, her test maddesi ve test maddelerinin yapılan her seyreltmesi, 3 paralel plak kullanılarak test edilmiştir. Test maddeleriyle yapılan deneylere paralel olarak, spontan kontrol, negatif (solvent) ve pozitif (diagnostik) kontroller yapılmıştır. Yapılan testlerde, Arda Nehri sediment örnekleri 10-1, Meriç Nehri sediment örnekleri 10-2, Tunca Nehri sediment örnekleri 10-3, Ergene Nehri sediment örnekleri 10-3 seyreltmede en düşük oranda mutajenite göstermiştir. Benzer şekilde, Ergene Nehri suyu ve çeltik tarlasından alınan su örnekleri seyreltme olmadan mutajenite göstermiş; bu su örneklerinin 10-1 seyreltmelerinde mutajenik olmadığı görülmüştür. Seyreltme değerlerine Independent Samples Testi ile istatistiksel analiz uygulanmış ve test sonuçlarıyla tutarlı veriler elde edilmiştir. Bu sonuçlara göre, Meriç, Ergene, Tunca, Arda Nehri sediment örneklerinde, Ergene Nehri ve Ergene Nehri’nin suladığı çeltik tarlasından alınan su örneklerinde mutajenite gözlemlenmiştir ve bu örnekler mutajenik madde ya da maddeler içermektedir. Tunca, Meriç ve Arda Nehirleri’nden alınan su örneklerinde mutajenite gözlemlenmemiştir. Anahtar Sözcükler: Edirne, Ames testi, mutajenite, Salmonella typhimurium, sediment, nehir suyu 155 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN PİRETROİD İNSEKTİSİTLERE KARŞI KUVVETLİ BİR ANTİOKSİDAN; KUŞBURNU (Rosa canina L.) Caner KASIMOĞLU1, Handan UYSAL2 1 Atatürk 2 Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Erzurum Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum c.kasimoglu@hotmail.com Özet Bu çalışmada sipermetrin ve fenvalerat insektisitlerinin genotoksik etkisi in vitro test tekniklerinden birisi olan mikronükleus testi (MN) ile araştırılmıştır. Ayrıca insektisitlere ait olası genotoksik etki, kuşburnu (Rosa canina L.) bitkisine ait su (RCsu) ve etanol (RCeta) ekstreleri ile aynı test yöntemi kullanılarak giderilmeye çalışılmıştır. Çalışmamızda, MN testi için insan periferal lenfosit hücreleri kültüre alınmıştır. Sigara içmeyen, genç, sağlıklı, dört farklı bireyden alınan heparinize kan, kromozom B mediumu içeren kültür tüplerine eklenerek 370C’de üç gün süreyle inkübasyona bırakılmıştır. İnsektisitlere ait uygulama konsantrasyonları yapılan ön çalışmalar ile sipermetrin için 20, 30, 40 ve 50 ppm, fenvalerat için ise 25, 50, 75 ve 100 ppm olarak belirlenmiş ve inkübasyondan 24 saat sonra kültür tüplerine eklenmiştir. Ayrıca bitki ekstrelerine ait uygulama konsantrasyonları da yine ön çalışmalar sonucu 100 ppm olarak tespit edilmiş ve ayrı bir deney grubu olarak insektisitlerin en yüksek uygulama dozu ile birlikte kültür tüplerine ilave edilmiştir. İnkübasyon sonunda hipotonik çözelti ve tespit solüsyonundan geçirilerek hazırlanan preparatlar, giemsa ile boyandıktan sonra mikroskopta 400X büyütmede incelenmiştir. Ayrıca negatif kontrol grubu olarak %1’lik dimetil sülfoksit (DMSO), pozitif kontrol grubu olarak da 1 mM’lık etilmetan sülfonat (EMS) kullanılmıştır. Deneylerimiz sonucunda elde edilen verilere göre, negatif kontrol grubunda 0,725 olan ortalama mikronükleus frekansı, sipermetrinin en yüksek uygulama grubunda (50 ppm) 1.275’e, fenvaleratın en yüksek uygulama grubunda ise (100 ppm) 1.600’e yükselmiştir. Her iki insektisit için ortalama mikronükleus frekansında gözlenen bu artış istatistikî açıdan önemli bulunmuştur (P<0.05). Sipermetrinin en yüksek uygulama grubunda (50 ppm) 1.275 olan ortalama mikronükleus frekansı, RCsu ile 1.000’e, RCeta ile de 1.075’e gerilemiştir. Fenvalerat uygulama grubunda da en yüksek konsantrasyonda (100 ppm) 1.600 olan ortalama mikronükleus frekansı RCsu’da 1.225’e, RCeta’da ise 1.275’e düşmüştür. MN frekansında gözlenen bu azalmalar, istatistikî açıdan önemli bulunmuştur (P<0.05). Elde edilen tüm bu verilere göre, hem sipermetrin hem de fenvaleratın insan periferal lenfosit hücrelerinde genotoksik etki gösterdiği, Rosa canina bitkisine ait su ve etanol ekstrelerinin ise ortaya çıkan bu genotoksisiteyi azalttığı sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Sözcükler: Sipermetrin, Fenvalerat, Mikronükleus, Rosa canina, Genotoksisite 156 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SUNSET YELLOW’UN İNSAN LENFOSİTLERİ ÜZERİNDEKİ GENOTOKSİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILIMASI Serdar KOCA, İlknur EFE Adnan Menderes Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü-AYDIN, skoca@adu.edu.tr Özet Gıda boyaları, gıda katkı maddeleri içerisinde önemli bir grubu oluşturmakta ve gıdaların cazibesinin artışında önemli rol oynamaktadır. Sunset yellow (E110) hazır gıdalarda renklendirici olarak kullanılan gıda renk maddelerinden biridir. Kullanıldığı gıdaların arasında portakal suyu, jel şekerlemeler, tahıl, pasta, çerez, dondurma, konserve balıklar vardır. Ayrıca Berocca, Polaramine ve Ventolin şurup gibi ilaçların üretiminde kullanılır. Araştırma sağlıklı bir donörle gerçekleştirilmiştir. Alıınan kan örneği hemen kültür tüplerine eklenerek kültüre alınmıştır. Sunset yellow’ un daha önceden belirlenmiş olan (0,015mg, 0.01mg, 0,005mg) dozları kültürün başlangıcından 48 saat sonra kültür ortamına ilave edilmiş ve 24 saat etkileşime bırakılmıştır. Kontrol gurubuna herhangi bir işlem uygulanmamıştır. İki nukleuslu hücre oluşumunu sağlamak amacıyla kültürün bitimine 24 saat kala Cyto-B kültür ortamına ilave edilmiştir. Kültür süresinin sonunda preparatlar hazırlanmış ve giemsa ile boyanmıştır. Cyto-B ilavesiyle ilk çekirdek bölünmesini tamamlamış, ancak sitoplazmik bölünmesini gerçekleştirmemiş iki çekirdekli hücreler ışık mikroskobunda sayılarak ve MN’ye sahip hücrelerin oranı saptanmıştır. Bununla birlikte mikronukleusu saptamak amacıyla yapılan preparatlarda tesadüfü olarak belirlenmiş hücreler içerisinde 1,2,3 ve 4 nukleuslu hücrelerin sayıları da saptanmış nukleus bölünme indeksi hesaplanmıştır. Çalışmanın sonucunda Sunset yellow’un nukleus bölünme indeksini doz artışına bağlı olarak azalttığı saptanmıştır. Anahtar Sözcükler:Sunset Yellow, mikronukleus, binukleer hücre, nukleus bölünme indeksi 157 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN AĞYATAN LAGÜNÜNÜN (KARATAŞ) BAKTERİYAL KİRLİLİK DÜZEYİ VE PROTEİN SENTEZİNİ İNHİBE EDEN ANTİBİYOTİKLERE KARŞI DİRENÇLİLİK PROFİLİ Hojjat GHOLAMİ, Sadık DİNÇER, Osman GÜLNAZ Çukurova Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, Balcalı, Adana, hojatgholamy@gmail.com Özet: Bu çalışmada, Akdeniz Bölgesinde bulunan ve kirlenme tehdidi altındaki, Ağyatan Lagününün bakteriyal kirlilik düzeyinin belirlenerek, izole edilen izolatların protein sentezini inhibe eden antibiyotiklere karşı dirençlilik profilinin tespiti araştırılmıştır . Örnekler Mart ve Eylül 2011 aylarında alınmıştır. Örnekler alındıktan sonra, steril şişelere aktarılarak çalışma yapılıncaya kadar +4 °C’de soğuk zincirde tutulmuştur. Bakteriyal kirliliğin boyutlarını belirlemek amacıyla alınan su örneklerinde toplam mezofilik aerob sayısı, toplam koliform, fekal Streptococcus, ve Vibrio spp., varlığı belirlenmiştir. İzolatların günümüzde sıklıkla kullanılan protein sentezini inhibe eden (Streptomycin, Gentamicin, Kanamycin, Tobramycin, Chloramphenicol, Tetracycline, Minocycline, Clindamycin, Fusidic acid, Erythromycin) karşı dirençlilikleri araştırılmıştır. İki dönemde toplam 131 organizma izole edilerek vitek-2 ile tiplendirilmiştir. İzole edilen organizmalar Enterobacter cloace (22), Citrobacter spp.,(21), Staphylococcus intermedius (16), Achromobacter xylosoxidans (13), Oligella ureolytica (10), Pasturella canis (9), Klebsiella pnemoniae(9), Bordetella trematum(7), Moraxella spp., (7), Staphylococcus paucimobili (5), Vibrio parahaemolyticus(4), Sphingomonas paucimobilis(3), S. vitulinus(2), V. alginolyticus(1), Pseudomonas stutzeri(1) ve Aeromonas salmonicida(1)’dir. 1. dönemde (Mart) 78 izolat tiplendirilmiş olup en yüksek dirençlilik Clindamycin (%93.58), Fusidic acid (%71.79),Chloramphenicole (%35.89),Erythromycin (%29.48) ve Minocycline (%19.23) bulunurken Tetrasiklin (%5.12) ve Streptomycin (%8.97) direnç gelişimi saptanmıştır. Ayrıca bu grupta Kanamycin , Tobramycin ve Gentamicin’e dirençlilik saptanmamıştır. 2. dönemde (Eylül) 53 izolat tiplendirilmiş olup en yüksek dirençlilik Fusidic acid’e (%71.70), Clindamycine (%66.04),Erythromycine (%43.40) Minocycline (%32.08) Chloramphenicole (%1.89) bulunurken Tetrasiklin (%13.21) ve Streptomycin’e (%3.77) direnç gelişimi saptanmıştır. Ayrıca bu grupta Kanamycin, Tobramycin ve Gentamicin’e dirençlilik saptanmamıştır. Elde edilen izolatların protein sentezini bozan antibiyotiklere karşı yüzde dirençlilik oranı karşılaştırıldığında en yüksek değerin %79.81 ile Clindamycine karşı görülürken Gentamicin, Kanamycin ve Tobramycin antibiyotiklerine karşı dirençlilik saptanmamıştır. Bu grubun yüzde ortalama direnci %28.5 olarak bulunmuştur. Bu grup içerisinde tetrasiklin antibiyotiğine karşı % 9.16 gibi düşük oranda dirençlilik saptanmış olması önemli bir bulgudur çünkü tetrasiklin dirençliliği deniz, nehir gibi sucul ortamlarda dirençliliğin takip edilmesinde bir parametre olarak kullanılmaktadır (Sandallı ve Özgümüş 2010). Clindamycin Fusidic acid Erythromycin antibiyotiklerine yüksek oranda bir dirençlilik görülmesi, antibiyotik ile bakterilerin uzun sürelerdir karşılaşması neticesinde oluşan bir durumdur. Bu grub antibiyotikler içerisinde Kanamycin, Tobramycin ve Gentamicin’e dirençlilik saptanmaması önemli bir bulgudur. Yüzey sularımızı korumak için yapılması gereken en önemli uygulama hangi tür olursa olsun atık sularımızın mutlak arıtılması, bir diğer yapılması gereken ise tedavi amacı olmayan veterinerlikte ve hayvan üretiminde antibiyotik kullanımının mutlaka yasal düzenlemeler kapsamında denetlenmesinin yapılması gerekmektedir. Anahtar Sözcükler: Ağyatan Lagününün , protein sentezini inhibe eden antibiyotikler 158 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SİMPATRİK OLARAK YAYILIŞ GÖSTEREN HER DEM YEŞİL VE YAPRAK DÖKEN İKİ TÜRDE SLA VE LMA DEĞERLERİNİN ÇEVRESEL PARAMETRELERE GÖRE İNCELENMESİ Dudu Duygu KILIÇ1, Hamdi Güray KUTBAY2, Burak SÜRMEN3 Üniversitesi, Suluova Meslek Yüksek Okulu, Amasya, Türkiye 2Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 55139, Samsun, Türkiye 3Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kamil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 70200, Karaman, Türkiye, burak.surmen@omu.edu.tr 1Amasya Özet Yaprak alanı ve yaprak ağırlığı arasındaki ilişkiler spesifik yaprak alanı olarak (SLA) ifade edilmektedir. SLA yaprak alanının, yaprak kuru ağırlığına oranıdır ve yaprak yapısı net fotosentez oranı ile ilişkilidir. LMA (spesifik yaprak ağırlığı) ise yaprak kuru ağırlığının yaprak alanına oranı olarak ifade edilmektedir. SLA; fotosentez, solunum ve enerji akışı gibi olaylarda son derecede önemli bir parametredir. Yaprak özellikleri çevresel faktörlerden örneğin topraktaki su miktarı, yüksek sıcaklık, fazla yada az güneş ışığına maruz kalma süresinde etkilenmektedir. Örneğin stres koşullarında LMA artmaktadır. LMA sklerofili için iyi bir parametredir ve yaprak kalınlığına bağlıdır. Yaprak kalınlığı, genellikle toprak verimliliği ve nem azaldıkça ve yaprak ömrü uzadıkça artış gösterme eğilimindedir. Bu çalışmada Amasya’da yayılış gösteren Arbutus andrachne L., Quercus petraea (Mattuschka) Liebl. subsp. iberica, türlerinin SLA ve LMA değerlerinin yükseklik, mevsimsel ve toprak özellikleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışma Devret Tepe’de 450 m, 600 m, 800 m yükseklikte belirlenen 3 daimi parselde ve bir vejetasyon dönemini kapsayacak şekilde yapılmıştır. Sonuç olarak; her iki türde olgun yaprak döneminde yaprak besin elementlerinin artışıyla SLA değeri yüksek, LMA değeri düşük bulunmuştur. Her iki türün SLA değerleri karşılaştırıldığında Quercus petraea subsp. iberica’nın SLA değeri daha yüksek bulunmuştur. A. andrachne’de LMA değerleri, Q. petraea subsp. iberica’dan daha yüksek bulunmuştur. Herdem yeşil türlerde LMA değerinin daha yüksek olduğu bildirilmiştir. İki türde de SLA ile LMA ve yaprak suyla doygunluk arasında istatistiki yönden pozitif ve önemli ilişki bulunmuştur. A. andrachne‘de LMA değerleri diğer yüksekliklere göre toprak verimliliğinin ve suyla doygunluğun daha az olduğu 450 m’de yüksek bulunmuştur. Her iki türde de toprak verimliliğinin arttığı 800 m’de LMA değerleri azalmaktadır. Her iki türde de SLA ve LMA değerlerinin ayların ve yüksekliğin değişimi ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Q. petraea’da toprak parametrelerinden suyla doygunluk, pH ve organik madde ile SLA ve LMA değerleri arasında, A. andrache’de sadece suyla doygunluk ile SLA arasında ilişki bulunmuştur. Anahtar Sözcükler: Spesifik yaprak alanı (SLA), Spesifik yaprak ağırlığı (LMA) Arbutus andrachne L., Quercus petraea. subsp. iberica 159 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ORDU İLİ’NDE YAYILIŞ GÖSTEREN BAZI ODUNSU TAKSONLARDA YAPRAK AZOT (N) VE FOSFOR (P) İÇERİĞİ Tuğba BAYRAK ÖZBUCAK1, Fatih KARAHASAN1 ve Abdullah ÇAKMAK2 1Ordu 2Ondokuz Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, ORDU, Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, SAMSUN tsiozbucak@hotmail.com Özet Bu çalışmada Ordu İli’nin çeşitli yüksekliklerinden toplanan Populus nigra L, Corylus avellana L., Ficus carica L., Eriobotrya japonica Lindl. türünün yaprak örneklerinin gelişme periyoduna bağlı olarak “doğal ve tahrip” olmuş alanlar ile bu alanlardaki ağaçların yapraklarındaki N ve P dinamikleri, yaprak özellikleri incelenmiştir. İncelemeler sonucunda Populus nigra, Corylus avellana, Ficus carica, Eriobotrya japonica yapraklarının N ve P içeriklerinin, N ve P verimliliği ile gelişme periyoduna, lokaliteye, doğal ve tahrip olmuş alanlara ve ağaçların yapraklarına göre değiştiği tespit edilmiştir. Bu türün N, P içerikleri, N ve P verimliliği ile gelişme periyoduna, yapraklarına göre istatistiksel açıdan önemli farklılıklar bulundu. N içeriği değerleri gelişme periyoduna göre tahrip olmuş alan ile yapraklarında önemlilik gösterirken, doğal alanlarda önemsiz olarak belirlenmiştir. Bununla beraber, lokalitelere göre N içeriğinde tahrip olmuş alanda yaprakların istatistikî açıdan önemli farklılıklar bulunmuştur. P içeriği değerleri gelişme periyoduna göre doğal ve tahrip olmuş alanlarda, yapraklarında önemlilik göstermiştir. N ve P verimliliği diğer yaprak döken türlere göre oldukça yüksek bulunmuştur. Bu sonuç Populus nigra, Corylus avellana, Ficus carica, Eriobotrya japonica N ve P’u etkili bir biçimde kullandığını göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Populus nigra L, Corylus avellana L., Ficus carica L., Eriobotrya japonica Lindl. N, P verimliliği, Azot, Fosfor. 160 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN FARKLI CA+2 DÜZEYLERİNDE PB+2 ETKİSİNDE KALAN TATLISU BALIKLARINDA (Oreochromis niloticus) OSMOREGÜLASYON SİSTEMİNİN İNCELENMESİ Zehra DOĞAN, Ali EROĞLU, Gülüzar ATLI, Esin G. KANAK, Mustafa CANLI Çukurova Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Sarıçam / Adana, doganzehra89@gmail.com Özet Sucul organizmalar suda bulunan ağır metallerle sürekli etkileşim içerisinde olduklarından, onların zararlı etkileri ile en fazla karşı karşıya kalan organizmalardır. Ağır metaller balık metabolizmasında önemli değişimlere neden olabilmektedir. Bununla birlikte, su sertliği hem balık fizyolojisi, hem de ağır metallerin sucul organizmalar üzerindeki toksik etkilerini önemli oranlarda değiştirebilmektedir. Bu çalışmada, tatlı su balığı O. niloticus 15, 30 ve 60 mg Ca+2/L içeren sularda farklı Pb+2 derişimlerinin etkisine ayrı ayrı ve birlikteki bırakılmıştır. Deneyler akut (20 µM, 48 saat) ve kronik (10 µM, 14 gün) olmak üzere iki farklı koşulda sürdürülmüştür. Deney sonunda balıkların solungaç ve bağırsak dokularında Na+/K+ATPaz ve Mg+2-ATPaz aktiviteleri ve kas dokusunda Ca+2-ATPaz aktivitesi ölçülmüştür. Akut ve kronik deneyler sonunda ATPaz aktivitelerinde Pb+2 ve Ca+2 derişimine ve doku tipine bağlı olarak önemli değişimler görülmüştür. Yüksek Ca+2 derişimi etkisindeki kontrol balıkların ATPaz aktiviteleri düşük Ca+2 derişimi etkisinde kalanlara göre önemli oranlarda yüksek bulunmuştur. Sadece Ca+2 etkisindeki balıklarda genellikle ATPaz aktivitelerinde artış gözlenirken, Ca +2+Pb+2 etkisinde ise artış yanında azalış da gözlenmiştir. Solungaç Na +/K+-ATPaz aktivitesi akut ve kronik süreçte birbirine zıt tepkiler verirken, diğer ATPaz’lar genellikle benzer yönde aktivite göstermiştir. Bu çalışma metal kirliliği ile ilgili biomonitoring çalışmaları yapılırken su sertliğinin de dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Anahtar Sözcükler: Kurşun, Kalsiyum, Balık, ATPaz, Osmoregülasyon 161 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TRABZON İLİ SOLAKLI VADİSİ BOYUNCA Vaccinium arctostaphylos L. ‘DA AĞIR METAL KİRLİLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI Ali BİLGİN, Şule GÜZEL Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Rize. abilgin1@gmail.com Özet Bu çalışmada Trabzon il sınırları içerisinde yer alan Solaklı Vadisi boyunca alınan Vaccinium arctostaphylos L. türüne ait yapraklarda kurşun (Pb), çinko (Zn), kadmiyum (Cd), bakır (Cu), krom (Cr), demir (Fe), mangan (Mn), kobalt (Co), nikel (Ni) ve alüminyum (Al) konsantrasyonları araştırılmış ve elde edilen bulgular trafik yoğunluğuna göre değerlendirilmiştir. Öğütülmüş ve kurutulmuş bitki örnekleri yaş yakma yöntemi uygulanarak sıvı ortama aktarılmıştır. Sıvı ortama aktarılan numunelerin Pekin Elmer Marka, Optima 7000 DV Model, ICP-OES cihazında ppm cinsinden ağır metal değerleri okunmuştur. Okunan değerler, SPSS 17.0 programında One Way Anova testi kullanılarak istatistiksel açıdan değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmelere göre V. arctostaphylos L. yapraklarında ele alınan lokaliteler arasında kurşun, kadmiyum, bakır, krom, mangan ve nikel açısından herhangi bir fark gözlenmezken kobalt, demir, çinko ve alüminyum açısından önemli farklılıklar gözlenmiştir. Ancak elde edilen değerler ortalama değerlerin altındadır. Sonuç olarak yurdumuzda Doğu Karadeniz Bölgesi’nde doğal olarak yetişen ve meyvesi yiyecek ve içecek olarak kullanılan mavi yemiş (likapa) ile yapılan bu araştırmada Trabzon - Solaklı Vadisi boyunca yetişen bireyler üzerinde herhangi bir ağır metal birikimi söz konusu değildir. Anahtar Sözcükler: Mavi Yemiş, Vaccinium arctostaphylos L., Ağır Metal Kirliliği, Trabzon Solaklı Vadisi, 162 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BİTKİ TÜRLERİNİN KARAKTERİZASYONUNDA YAŞAM STRATEJİLERİ’NİN ÖNEMİ Neslihan KARAVİN Amasya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Amasya-Türkiye neslihan.karavin@amasya.edu.tr Özet Bitki türlerinin yapısı, gelişimi ve yaşam faaliyetleri için gereksinimlerinin belirlenmesi, türlerin ve ekosistemlerin sürdürülebilirliliği açısından büyük önem taşımaktadır. Bitki türlerinin özelliklerinin belirlenmesinde besin elementi içerikleri, anatomik ve morfolojik yapıları, habitat özellikleri, gibi konularda araştırmalar yapılmaktadır. Ancak, bu tür araştırmalar pek çok parametrenin incelenmesini gerektirdiği için, pratik olmaktan uzaktır. Daha çok türün özelliklerinin belirlenmesi, komünitelerin yapısı ve işlevleri ile ilgili bilgi sağlar. Hem zamandan hem de iş yükünden tasarruf etmeyi sağlar. Son yıllarda, bitki stratejileri kullanılarak türlerin ve komünitelerin özelliklerinin belirlenmesi ve karakterizasyonu üzerinde yoğunlaşılmıştır. Grime (1977), bitki stratejisini türler veya populasyonlar arasında büyük ölçüde yinelenen ve ekolojide benzerliğe yol açan analog genetik karakterlerin gruplandırılması olarak tanımlamıştır. Bitki stratejilerin belirlenmesinde basit, çok uzun süre ölçümler ve yoğun analizler gerektirmeyen bazı ölçümler kullanılmaktadır. Çeşitli araştırıcılar tarafından farklı bitki stratejileri öne sürülmüştür. Bunlar arasında en çok ses getirenleri Grime ve Tilman’ın bitki stratejileridir. Her iki strateji için de eleştiriler olmasına karşın, ekolojik araştırmalarda sıkça kullanılmaktadırlar. Grime stratejileri en çok rağbet gören bitki stratejisi metodudur. Bitki türlerinin karakterizasyonu için bitki stratejilerinden faydalanılabileceği ve bunun önemini vurgulanmaya çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Bitki stratejileri, Grime, 163 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN CD STRESİNE MARUZ BIRAKILAN KAHRAMANMARAŞ- ACI BİBER (Capsicum annuum L.) FİDELERİNDE FENİLALANİN AMMONYUM LİYAZ AKTİVİTESİ Esra KOÇ, Nuray ERGÜN ve Cemil İŞLEK Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan / Ankara, ekoc@science.ankara.edu.tr Özet Bu çalışmada biber (Capsicum annum L.) bitkisinin yaprak ve gövdesinde, kadmiyum stresinin, bitki savunmasında görev yapan fenilpropanoid yolunun ilk enzimi olan Fenilalanin Ammonyum Liyaz aktivitesi üzerine etkisi incelenmiştir. Sera koşullarında 2 ay süreyle yetiştirilen 6-7 yapraklı fideler toprak yüzeyinden hasat edildikten sonra içlerinde tam hoagland çözeltisi bulunan cam şişelere yerleştirilmiş ve 0 (Kontrol) , 20, 40, 80 ve 100 µM CdCl2 uygulamalarına maruz bırakılmıştır. Uygulamanın 2. ve 4. gününde Km-Acı biber fidelerinin yapraklarında tüm uygulamalarda kontrole göre enzim aktivitesinde artış tespit edilmiştir. En yüksek enzim aktivitesi ise 20 μM CdCl2 uygulamasında saptanmıştır. Uygulamanın 2. gününde Km-Acı biber fidelerinin gövdelerinde en fazla enzim artışı 40 μM CdCl2 uygulamasında belirlenmiştir. 4. günde ise tüm uygulamalarda kontrole göre enzim aktivitesinin artış gösterdiği tespit edilmiştir. Artan Fenilalanin Amonyum Liyaz aktivitesi, ağır metal stresi altında savunma mekanizmasında ve onarımda görev yapan metabolik yolları (lignin oluşumu, fenilpropanoid ve flavanoid gibi polifenol bileşiklerin sentezinde vs.) uyarabilir. Bu da, bitkilerin olumsuz koşullarda hayatta kalabilmek için tolerans mekanizmalarını harekete geçirdiğini göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Capsicum annum L., Fenilalanin ammonyum liyaz, Kadmiyum 164 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KAHRAMANMARAŞ- ACI BİBER (Capsicum annuum L.) FİDELERİNDE MİNERAL İÇERİK ÜZERİNE KADMİYUMUN ETKİSİ Esra KOÇ, Nuray ERGÜN, Ayşen Sülün ÜSTÜN, ve Işıl ÖNCEL Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan / Ankara, ekoc@science.ankara.edu.tr Özet Bu çalışmada, farklı konsantrasyonlarda kadmiyum uygulanan Kahramanmaraş-Acı (Capsicum annuum cv. Kahramanmaraş-Acı) biber çeşidi bitkilerinin yaprak ve gövdelerinde, Cd, kalsiyum (Ca), potasyum (K) ve magnezyum (Mg) minerallerinin miktarı, analizlerine dayalı olarak araştırılmıştır. 6-7 yapraklı fideler 48 saat aralıkla 4 gün süresince 20, 40, 80, 100 µM CdCl2 uygulamalarına maruz bırakılmıştır. Bu çalışmanın sonuçları, biberin bazı fizyolojik olaylarının kadmiyumdan etkilendiğini göstermiştir. Çalışmamızda uygulamanın süresine bağlı olarak yaprak ve sürgünlerde Cd birikimi ve diğer minerallerin içeriğinin değişebileceği tespit edilmiştir. Bu çalışmada fidelerin yaprak ve sürgünlerinde 100µM Cd uygulamasında Mg miktarında kontrole göre azalma olduğu saptanmıştır. Cd’un yüksek konsantrasyonları ile birlikte uzun süreli uygulanan Cd’un gerek yaprak ve gerekse de gövdede Ca içeriğinde azalmaya neden olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, 100µM Cd uygulaması biber fidelerinin yapraklarında K miktarında da azalmaya neden olmuştur. Bu sonuçlar özellikle 100µM Cd’un toksik bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Capsicum annum L., Kadmiyum, Mineral içeriği 165 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KARTAL GÖLÜ’NÜN (BEYAĞAÇ-DENİZLİ-TÜRKİYE) SUCUL COLEOPTERA VE SUCUL-YARISUCUL HETEROPTERA (CLASSIS: INSECTA) FAUNASI ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA Esat Tarık TOPKARA, M. Ruşen USTAOĞLU Ege Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Deniz-İçsu Bilimleri ve Teknolojisi Bölümü, İçsular Biyolojisi ABD. Bornova-İzmir-Türkiye 35100, esattopkara@gmail.com Özet Bu çalışmada, Denizli ili Beyağaç ilçesinde ve deniz seviyesinden 2300 m yukarıda bulunan Kartal Gölü’nün sucul Coleoptera ve sucul-yarısucul Heteroptera faunası incelenmiştir. Böcek örnekleri Haziran ve Ağustos 2007 ile Temmuz 2010 tarihlerinde toplanmıştır. Örneklerin incelenmesi sonucunda, Coleoptera ordosundan 4 familyaya ait 13 tür ve 1 alttür ile Heteroptera ordosundan üç familyaya ait 2 tür ve 1 alttür tespit edilmiştir. Ayrıca, gölün sıcaklık, pH, çözünmüş oksijen, oksijen doygunluğu, tuzluluk ve elektriki iletkenlik değerleri gibi bazı fiziko-kimyasal parametreleri de yerinde ölçülmüştür. Bu çalışma ile tespit edilen Ochthebius ustaoglui Topkara, Jäch & Ustaoğlu, 2011 türü dışındaki tüm taksonlar Kartal Gölü için ilk kez bildirilmiştir. Anahtar Sözcükler: Denizli, Kartal Gölü, Sucul Coleoptera, Sucul-yarısucul Heteroptera, Türkiye 166 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KARADENİZ’DE YAYILIŞ GÖSTEREN Poecilimon schmidtii ve P. bischoffi TÜRLERİNDE SPERMATOFOR YATIRIMI ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA Hasan SEVGİLİ, Hülya ÖNAL, Arzu YİĞİT Ordu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Ordu, hsevgili@odu.edu.tr Özet Bu çalışmada Karadeniz Bölgesinde yayılış gösteren Poecilimon (Orthoptera: Tettigoniidae) cinsine ait Poecilimon schmidtii ve P. bischoffi‘nin çiftleşme davranışları ve spermatofor içeriklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. P. schmidtii ve P. bischoffi erkeklerinin çiftleşme sırasında dişiye transfer ettiği spermatofor ve içeriği her tür için ayrı ayrı ve iki türün karşılaştırılması şeklinde istatistiksel olarak değerlendirilmiş ve tartışılmıştır. Türler arası karşılaştırmada spermatofor ağırlıkları arasında bir fark yokken spermatofilaks ağırlığı, ampulla ağırlığı ve sperm sayısı arasında önemli bir fark bulunmuştur. P. bischoffi daha ağır ampulla ve daha fazla sayıda sperm oluştururken P. schmidtii ise daha ağır bir spermatofilaks oluşturmuştur. P. bischoffi vücut ağırlığının ortalama %14’ünü, P. schmidtii ise %15’ini spermatofor olarak transfer etmiştir. Poecilimon cinsinde yapılan çalışmalarda sperm sayısı 200 bin ile 37.3 milyon arasında değişirken P. schmidtii’de 921 bin ve P. bischoffi’de bu sayı 17 milyon olarak bulunmuştur. Aynı zamanda bu iki türün spermatofor yatırımı diğer Poecilimon türlerine göre oransal olarak azdır. Poceilimon cinsinin incelendiği çalışmalara bakıldığında spermatofilaks ile ampulla arasındaki pozitif ilişkiye dikkat çeken ejakulat koruma hipotezi, P. bischoffi’de belirgin bir şekilde desteklenmiş olup erkeğin çiftleşmedeki stratejik davranışı açıklanmaktadır. Türler arasındaki spermatofilaks yatırımındaki farklılığın nedeni P. schmidtii dişisinin erkeğin çağrı sesine cevap veriyor olmasından kaynaklanabilir. Yapılan çalışmanın P. bischoffi’ye ait ilk verileri içermesi ve P. schmidtii ile ilgili daha önceki çalışmaları destekliyor olması davranışsal ekoloji anlamında oldukça önemlidir. Anahtar Sözcükler: Karadeniz Bölgesi, P. schmidtii, P. bischoffi, spermatofor, sperm sayısı 167 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Pinus brutia TEN.’NIN AMASYA ŞEHİR MERKEZİNDEKİ TRAFİK KÖKENLİ KİRLİLİĞİNİN BELİRLENMESİNDE BİYOMONİTÖR OLARAK KULLANILMASI Arzu CANSARAN, Cengiz YILDIRIM ve Neslihan KARAVİN Amasya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Amasya-Türkiye neslihan.karavin@amasya.edu.tr Özet Bölgeleri birbirine bağlayan önemli yol güzergahları Amasya şehir merkezinden geçmektedir ve kirliliğe neden olmaktadır. Egzoz gazlarının zararlı etkisi insan sağlığı açısından ciddi bir sorundur. Kirliliğin belirlenmesi alınacak önlemler açısından önemlidir. Kirliliğin boyutlarının belirlenmesinde bitkilerin kullanımı büyük bir yere sahiptir. Bu çalışmada, yol kenarlarında yaygın olarak bulunan Pinus brutia türü biyomonitör olarak kullanılarak, trafik kaynaklı Pb, Ni, Cr ve Co kirliliği belirlenmeye çalışılmıştır. Yaprak örnekleri yol kenarındaki Pinus brutia bireylerinden toplanmıştır. Düzgün ve zarar görmemiş yapraklar seçilerek etüvde 70 °C’de sabit ağırlığa gelinceye kadar kurutulmuştur. Kurutulan yaprak örnekleri öğütülerek, yaş yakma yöntemi ile çözelti haline getirilmiştir. Çözeltilerdeki Pb konsantrasyonları Atomik absorbsiyon spektrofotometresi (AAS) ile belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar SPSS 20 İstatistik programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Sonuçlar değerlendirildiğinde Pb ve Ni’nin bitkiler için belirlenen normal değerlerden yüksek olduğu; Cr ve Co’un ise normal sınırlar içerisinde olduğu belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Ağır metal, Amasya, Pinus brutia, trafik kirliliği. 168 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN GÜLLÜK KÖRFEZİ HERPETOFAUNASI HAKKINDA Oğuzkan CUMHURİYET ve Dinçer AYAZ Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir, oguzkancumhuriyet@hotmail.com Özet Önemli Doğa Alanları (ÖDA)’ndan olan Muğla iline bağlı Güllük Körfezi’nin herpetofaunasını belirlemeye yönelik bir çalışma amaçlanmıştır. Literatürün incelenmesiyle bölgede 4 Amfibi ve 25 Sürüngen türünün yaşadığı belirlenmiş ve bölgenin herpetofaunasını belirlemek için oluşturulan arazi çalışmaları takvimi düzenlenerek 2013 yılının şubat ayından itibaren ağustos ayının ortasına kadar arazi çalışması yapılmıştır. Yapılan arazi çalışmalarında çeşitli yöntemler ve araçlar kullanılarak (pinter, kepçe, yılan sopası kullanılarak, elle yakalama) hayvanlar yakalanmıştır. Yürütülen arazi çalışmaları sonucunda, Güllük Körfezi ve civarında yaşayan amfibi ve reptil türlerinin dağılışları belirlenmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda bölgede belirlenen 11 adet istasyonda [Güllük, Boğaziçi, Kıyıkışlacık, Avşar, Ekinambarı, Koruköy, Dörttepe, Akyol, Güvercinlik, Çamlık ve Adalar (Salih Adası, Metelik Adası, Yılan Adası)] yapılan arazi çalışmaları sonucunda Güllük Körfezi ve civarında 13 familyaya ve 19 cinse ait toplam 20 türün (9 Kertenkele, 6 Yılan, 3 Kaplumbağa, 2 Kuyruksuz Kurbağa) olduğu tespit edilmiştir. Bölgede daha önceki literatürden belirlenen 29 türün 20’si tespit edilmiştir. Geriye kalan türler 2013 yılı sonuna kadar yapılacak olan çalışmalarla tespit edilerek Güllük Körfezi ve civarının herpetofaunası belirlenecektir. Anahtar Sözcükler: Güllük Körfezi, Herpetofauna, Önemli Doğa Alanı, Muğla 169 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN WINTERGREEN UÇUCU YAĞININ İN VİTRO ANTİOKSİDATİF, GENOTOKSİK VE SİTOTOKSİK ETKİLERİNİN BELİRLENMESİ Kübra ÇELİK, Hasan TÜRKEZ ve Başak TOĞAR Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Bölümü, Rize, kubracelik.23@gmail.com Özet Wintergreen yağı (WGO), Gaultheria procumbens bitkisinin yapraklarından elde edilen bir uçucu yağdır. Ayrıca WGO’nın anti-enflamatuar ve antiseptik özelliklere sahip olduğu bilinmektedir. Mevcut çalışmada, WGO’nın periferik insan kan lenfosit kültürlerinde in vitro etkilerinin doza bağlı olarak araştırılması amaçlandı. Bu amaçla WGO çeşitli konsantrasyonlarda (0-400 mg/L) kültür ortamına ilave edildi. Sitotoksisite tayini için laktat dehidrogenez (LDH) testi kullanıldı. Hücre kültürlerinde oksidatif etkilerin değerlendirilmesinde toplam antioksidan kapasite (TAK) ve toplam oksidan durum (TOD) parametreleri çalışıldı. İlaveten kültürlerde meydana gelen mevcut DNA hasarını belirlemek için de Kromozom aberasyonları (KA), Mikroçekirdek (MÇ) ve 8-hidroksi-2-deoksiguanozin (8-OHdG) testleri kullanıldı. Sonuçlarımız, WGO’nın 200 mg/L ve 400 mg/L konsantrasyonlarında doza ve zamana bağlı olarak insan lenfosit kültürlerinde sitotoksik etki gösterdiğini ortaya koydu. Kontrol gruplarıyla karşılaştırıldığında WGO maruziyet sonrası KA, MÇ ve 8OHdG frekanslarında önemli bir değişikliğe yol açmadı. Ayrıca WGO’nın 10, 25, 50 mg/L konsantrasyonlarında kültürlere ilavesi TAK düzeylerinde artışlara yol açarken, TOD düzeylerinde önemli değişikliklere neden olmadığı gözlendi. Bulgularımız nongenotoksik etkili olan WGO’nın düşük konsantrasyonlarda antioksidan aktivitesinin bulunduğunu ancak yüksek konsantrasyonlarda ise sitotoksik etki potansiyelinin yüksek olduğunu ilk kez ortaya koymuştur. Anahtar Sözcükler: Wintergreen, Sitotoksisite, Antioksidan Kapasite, Oksidan Durum, DNA hasarı 170 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TRISIKLIK SESKITERPEN KOPAEN’İN İN VITRO ŞARTLARDA İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Hasan TÜRKEZ, Kübra ÇELİK ve Başak TOĞAR Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Bölümü, Rize, kubracelik.23@gmail.com Özet Kopaen (KOP) farklı bitkilerden (Cedrelopsis grevei, Xylopia Laevigata, Annona reticulate ve Ceratitis capitata) izole edilen ve antimikrobiyal, antibakteriyal, antioksidan, antifungal ve antigenotoksik özelliklere sahip terpenler gurubunda yer alan bir trisiklik seskiterpendir. Bu çalışmanın amacı, KOP’nin ilk kez insan lenfosit kültürlerinde sitolojiik, genetik ve biyokimyasal etkilerini araştırmaktır. Hücreler KOP’un 0, 10, 25, 50, 100, 200 ve 400 mg/L konsantrasyonları ile muamele edildi. Sitotoksisite ve hücre canlılığını belirlemek için 3-(4,5 dimetylthiazol 2-yl) - 2,5 diphenltetrazolium bromide (MTT) ve laktat dehidrogenez (LDH) testleri kullanıldı. Genetik hasarı belirlemek için mikroçekirdek testi (MÇ) ve kardeş kromatit değişimi (KKD) testleri kullanılırken, oksidatif değişimleri değerlendirmek için toplam antioksidan kapasite (TAK) ve toplam oksidatif durum (TOD) parametreleri kullanıldı. Bulgularımız, KOP’un yüksek konsantrasyonlarında (200 ve 400 mg/L) önemli ölçüde hücre canlılığı azalttığı (%66 ve %85 oranlarında) gözlenmiştir. Kontrol gruplarıyla karşılaştırıldığında KOP’la muamele edilen kültürlerin hem KKD hem de MÇ frekanslarında önemli bir artış gözlenmemiştir (p>0.05). Ayrıca KOP’un 50 ve 100 mg/L’lik konsantrasyonlarının, kontrol gruplarına kıyasla TAK seviyelerini artırttığı gözlenmiştir. Sonuç olarak, mevcut çalışma ile ilk kez KOP’un insan lenfosit kültürlerinde non-genotoksik etkili doğla bir antioksidan olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Kopaen, Mikroçekirdek, Kardeş Kromatit Değişimi, Toplam Antioksidan Kapasite, Toplam Oksidatif Stres 171 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN İNSAN PRİMER LENFOSİT KÜLTÜRLERİNDE GAYAZULENIN GENETİK VE BİYOKİMYASAL ETKİLERİ Başak TOĞAR, Kübra ÇELİK ve Hasan TÜRKEZ Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Bölümü, Rize, kubracelik.23@gmail.com Özet Gayazulen (GYZ), birçok tıbbi ve aromatik bitkilerin uçucu yağında bulunan bisiklik seskiterpen bileşiğidir. Daha önceki çalışmalarda GYZ’nin, antioksidan, antifungal, antimikrobiyal, anti-inflamatör, anti-spazmodik, anti-ülser ve antitümöral özelliklere sahip olduğu rapor edilmiştir. Bu çalışmayla GYZ’nin farklı konsantrasyonları (0-400 µg/ml) ile muamele edilen insan periferik kan lenfosit kültürlerinde genotoksik, sitotoksik ve oksidatif etkilerinin belirlenmesi amaçlandı. Bu nedenle, genotoksik ve mutajenik etkilerinin değerlendirilmesi için Kromozom aberasyonları (KA) ve Mikroçekirdek (MÇ) testleri kullanıldı. Sitotoksik etkileri belirlemek için de laktat dehidrogenez (LDH) ve 3-(4,5 dimetylthiazol -2-yl) - 2,5 diphenltetrazolium bromide (MTT) testleri kullanıldı. İlaveten, GYZ’nin antioksidan kapasitesini belirlemek için toplam antioksidan kapasite (TAK) ve toplam oksidatif durum (TOD) seviyeleri ölçüldü. Bulgularımız, GYZ’nin 150, 200 ve 400 µg/ml konsantrasyonlarının insan lenfosit kültürlerinde sitotoksik etkili olduğunu göstermiştir. GYZ muameleleri sonrasında TOD düzeylerinin değişmediği üstelik düşük dozlarda TAK düzeylerinde belirgin artışların olduğu gözlenmiştir. Üstelik deney gruplarında gözlenen MÇ ve KA frekanslarının, kontrol gruplarıyla karşılaştırılması sonrasında önemli bir değişikliğin olmadığı (p>0.05) görülmüştür. Mevcut bulgular ışığında, GYZ’nin terapötik, farmasötik ve birçok sağlık bakım ürün ve solüsyonlarında güvenilir, doğal bir antioksidan olarak kullanılabileceği önerilmektedir. Anahtar Sözcükler: Gayazulen, Genotoksik, Sitotoksik, Antioksidan Kapasite, Oksidatif Durum 172 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN AHUDUDU MEYVESİNDEN NON-SACCHAROMYCES MAYA TÜRLERİNİN İZOLASYONLARI VE MOLEKÜLER İDENTİFİKASYONLARI Melih GÜNAY, Tülay TURGUT GENÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Ana Bilim Dalı, 17100/Çanakkale, melihgunay@comu.edu.tr Özet Rubus idaeus L. (Ahududu), Rosaceae (gülgiller) familyasının, Rosoideae alt familyasının Rubus cinsine ait bir bitkidir. Şeker içeriği fruktoz olan ahududu değişik asitler ve antosiyanin pigmenleri gibi flavonoidleri içerdiğinden şarap üretiminde kullanılmaktadır. Çalışmamızın amacı ahududu meyvelerinin barındırdığı maya florasını belirleyerek yoğun olarak bulunan türleri tespit etmektir. Çalışmamızda kullanılan ahududu örnekleri Çanakkale’nin farklı bölgelerinden aseptik şartlarda toplanarak laboratuara getirildi. Toplanan örneklerin öncelikle tartımları yapılarak %2’lik Sodyum sitrat çözeltisi içinde homogenize edildi. YGCA petrilerine ekimleri yapılarak inkübasyon sonrası koloni sayımları yapılarak rastgele maya kolonileri seçildi ve YPD besi ortamına aktarıldı. İzolasyonları yapılan maya suşları öncelikle morfolojik özelliklerine göre gruplandırıldı. Genomik DNA izolasyonu sonrası, ITS1- 5,8S rDNA -ITS2 bölgesi ITS1 ve ITS4 primerleri kullanılarak PCR ile çoğaltıldı ve agaroz jelde görüntülendi. Araştırmamız sonucunda toplam 27 maya izole edilerek türleri belirlendi. Koloni oluşturabilen birim sayıları CFU/gr olarak hesaplandı. Tür tanımı yapılan mayaların %55’ini M. pulcherrima maya türünün oluşturduğu ve ahududu maya florasına hâkim olduğu bulundu. ITS1- 5,8S rDNA -ITS2 bölgesinin amplifikasyonu sonucunda maya türlerinin %67’sinin yaklaşık 400bp, %18’inin 600bp ve %15’inin 750bp civarında olmak üzere üç farklı grup oluşturduğu gözlendi. Ahududu meyvesinin yüksek fruktoz içeriği ve yumuşak kabuklu bir meyve olması M.pulcherrima türünün yoğun olarak görülmesinin başlıca nedenidir. Anahtar Sözcükler: Ahududu, Maya, 5,8S rDNA, ITS1, ITS2 173 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN AŞAĞI MELET IRMAĞI’NIN (ORDU) EPİPELİK ALG ÇEŞİTLİLİĞİ (DİYATOMELER HARİÇ) Beyhan TAŞ Ordu Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Cumhuriyet Yerleşkesi, ORDU beyhantass@gmail.com; beyhant@odu.edu.tr Özet Bu araştırma Melet Irmağı’nın aşağı havzasındaki sulak alanda epipelik alg çeşitliliğinin (diyatomeler hariç) araştırılması amacıyla Mart-Kasım 2012 tarihleri arasında yürütülmüştür. Epipelik florada 63 takson tespit edilmiştir. En fazla takson Cyanobacteria’ya aittir (31 takson, %49). Bunu sırasıyla Charophyta (15 takson, %24), Euglenophyta (11 takson, %17), Chlorophyta (3 takson, %5) ve Cryptophyta (3 takson, %5) takip etmiştir. Cyanobacteria’dan Oscillatoria, Pseudanabaena, Merismopedia spp.; Chlorophyta’dan Spirogyra spp; Euglenophyta’dan Euglena ve Phacus spp. yaz aylarında en bol rastlanan taksonlardır. Sıklık analizi sonuçlarına göre; Dolichospermum affine (%77.8), Merismopedia glauca (%66.7), Oscillatoria limosa (%88.9), O. tenuis (%88.9), Phormidium formosum (%100), Pseudanabaena catenata (%100), P. limnetica (%100), Spirulina major (%66.7), Lepocinclis acus (%88.9) araştırma alanında en sık görülen türlerdir. Bu türler organik kirlenmenin söz konusu olduğu ortamlarda yaygın olarak kaydedilen organizmalardır. İndikatör alglere göre su kalitesi değerlendirilmesi yapıldığında, Melet Irmağı’nın aşağı havzası αmezosaprob yani III. sınıf su kalitesi özelliği göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Biyoindikatör, Epipelik alg, Melet Irmağı, Organik kirlilik, Saprobik sistem 174 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ENDEMİK Allium huber-morathii KOLLMANN, N. ÖZHATAY & KOYUNCU (LILIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA Yurdanur AKYOL, , Hakan SEPET, Ersin MİNARECİ, Bahattin BOZDAĞ , Sinem PEKÖNÜR ve Canan ÖZDEMİR Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü,Muradiye/Manisa, yurdanur45@gmail.com Özet Allium huber-morathii 2011-2012 yıllarında Kütahya ili Murat Dağı’ndan toplanmıştır. Toplanan taze örnekler Flora of Turkey’e göre teşhis edildikten sonra morfolojik ölçümleri alındı. Taze örneklerin bir kısmı %70’lik alkolde fikse edilerek anatomik çalışmalar için hazırlandı. Allium huber-morathii morfolojik olarak incelendiğinde filamentlerin perianttan az çok taşmış olduğu görülür. Spatanın valvlarından en az birinin şemsiye şeklindeki çiçek durumundan uzun olması karakteristik bir özelliktir. Flora of Turkey’de anterler pembe olarak belirtilmesine karşın incelediğimiz örneklerde anterler sarı renklidir. Anatomik çalışmalarda tipik monokotil kök yapısına sahip olan bitkinin kök enine kesitinde endodermis hücre çeperlerinin tamamen kalınlaştığı gözlenmiştir. Metaksilem ise 1-2 tanedir. Gövde enine kesitinde kalın bir kutikula ve 2 halka şeklinde dizilmiş iletim demetleri belirgindir. Öz bölgesindeki parankimatik hücreler parçalanmıştır. Yaprakta palizat ve sünger parankiması farklılaşması yoktur. Anahtar Sözcükler: Allium huber-morathii, Liliaceae, Anatomi, Morfoloji. 175 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Aristolochia hirta L. (ARISTOLOCHIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA Yurdanur AKYOL, Ersin MİNARECİ, Okan KOCABAŞ, Kadriye YETİŞEN, Tuğba BADEM ve Canan ÖZDEMİR Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü,Muradiye/Manisa, yurdanur45@gmail.com Özet Aristolochia hirta Aristolochiaceae familyasından olan endemik bir türdür. Bitki örnekleri Manisa ili Spil Dağı 1000 m yükseklikten toplanmıştır. Toplanan taze örnekler Flora of Turkey’e göre teşhis edildikten sonra morfolojik ölçümleri alındı. Taze örneklerin bir kısmı %70’lik alkolde fikse edilerek anatomik çalışmalar için hazırlandı. Aristolochia cinsi Flora of Turkey’e göre Türkiye’de 209 taksonla temsil edilmektedir. Anatomik çalışmalarda gövde enine kesitinde tek sıralı epidermis hücreleri bulunmaktadır. Epidermisin altında ekzodermis ve 8-10 sıralı korteks gözlenmiştir. Gövdede kambiyum belirgin olup 3-4 sıralı olarak görülmektedir. Yaprakta üst epidermis hücreleri alt epidermis hücrelerinden daha büyüktür. Üst epidermisin altında 2-3 sıralı palizat parankiması hücreleri onun altında da sünger parankiması hücreleri bulunmaktadır. Anahtar Sözcükler: Aristolochia hirta, Aristolochiaceae, Anatomi, Morfoloji. 176 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Artemisia annua SUCUL EKSTRAKTLARININ Allium cepa MERİSTEMATİK KÖK UCU HÜCRELERİ ÜZERİNDEKİ TOKSİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI Mehmet Cengiz KARAİSMAİLOĞLU İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, Süleymaniye /İstanbul, biology_61@hotmail.com Özet Dünya’nın birçok yerinde Artemisia annua bitkisinden elde edilen sucul ekstraktlar, sıtma ve birtakım ateşli hastalıklara karşı yaygın olarak kullanılmaktadır. Buna karşın, A. annua sucul ekstratlarının canlı sistemler üzerindeki toksik etkisi bilinmemektedir. Bu çalışmada A. annua sucul ekstraktının farklı konsantrasyonlarda ve seçilen zamanlarda A. cepa meristematik kök ucu hücreleri üzerindeki mitotik indeksleri ile kromozomlarda neden olduğu anormallik tipleri belirlenmiş ve interfazda mikronükleus sıklığı hesaplanarak; kullanılan ekstraktların soğan kök ucu somatik kromozomları üzerindeki toksik etkisi ortaya konulmuştur. Materyal Of/Trabzon’dan toplandı. Herbaryuma getirilerek teşhis edildi ve kurutulup toz haline getirildi. Toksisite deneylerinde alternatif tıpta kullanılan 5 gr/L ve 9 gr/L dozlarının sudaki ekstraksiyonları kullanıldı (PPRC 2000). Materyalden sucul ekstrakt elde edilmesinde Özmen (2010)’in çalışması takip edildi. Elde edilen ekstraktlar bir kontrol grubu ile birlikte 6, 12 ve 24 saat zaman dilimlerinde soğanlara uygulandı ve ezme metodu ile kromozom analizi yapıldı. A. annua extraktının konsantrasyonu arttıkça artan uygulama zamanıyla birlikte A. cepa kök büyümesinin belirgin olarak azaldığı gözlemlendi. Ayrıca, soğan köklerine uygulanan extrakt konsantrasyonunun artmasıyla birlikte mitotik indeksin azaldığı, interfazda mikronükleus yüzdesinin ve hücre bölünme aşamalarında meydana gelen kromozom anormalliklerinin arttığı tespit edildi. En fazla karşılaşılan kromozom anormallik tipleri; yapışıkan kromozom, anafazda kromatid köprüsü oluşumu, düzgün olmayan profaz safhası, C-mitoz ve geri kalmış kromozom olarak kayıt edildi. Bu çalışma sonucunda A. annua sucul extraktının A. cepa üzerinde 9 gr/L’de toksik etkiye sahip olduğu bulunmuştur. Elde edilen veriler neticesinde alternatif tıpta bazı hastalıkların kontrol edilmesinde kullanılan A. annua’nın canlı sistemler üzerindeki toksik etkilerini azaltmak için alternatif tıpta uygulanan dozun, A. annua extraktının A. cepa için belirlenen 5 gr/L toksik olmayan dozda kullanılması önerilmiştir. Anahtar Sözcükler: Artemisia annua, Allium cepa, Toksisite, Sucul ekstrat, Mikronükleus test, Kromozomal anormallikler 177 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EKOLOJİK KİRLİLİK, MUTASYONLAR VE GENETİK HASTALIKLAR Türkan AYTEKİN ve Pınar AYTEKİN BOZKURT Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Gaziantep / TÜRKİYE taytekin@gantep.edu.tr Özet Çevre, dünya üzerinde yaşamını sürdüren canlılarının hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır. Çevrede meydana gelen kirlilik, doğaya zarar vererek doğrudan veya dolaylı olarak doğada yaşamını sürdüren tüm canlıların zarar görmesine neden olmaktadır. Çevre kirliliğine neden olan birçok etmen bulunmaktadır. Bunlar arasında sulara karışan endüstriyel atıklar, insektisitler, pestisitler, deterjanlar; havada bulanan egzoz gazları, endüstriyel alanlardan salınan gazlar ile yangınlar sonucu havaya salınan gazlar; topraklarda bulunan ağır metaller; radyoaktif kirliliğe neden olan kirleticiler vb. sayılabilir. Sözüne edilen bu kirleticiler mutajen özellik taşımaktadırlar. Günümüzde artık insanlardaki birçok hastalığın (kanser, kardiyovasküler hastalıklar vb. ) DNA’da meydana gelen mutasyonlar sonucu oluştuğu bilinmektedir. Dünya genelinde yapılan çalışmalar her geçen gün genetik hastalıkların sayısının arttığını göstermektedir. Bununla beraber gelişen teknolojinin dezavantajı olarak meydana gelen ekolojik kirliliğin tehlikeli seviyelere yükseldiği de görülmektedir. Bilindiği gibi genetik hastalıklar kalıtsal olabildiği gibi çevresel etmenler sonucunda da oluşabilmektedir. Ve bu noktada da mutajen etki gösteren ekolojik kirleticilerin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada insanlarda genetik hastalığa neden olan mutasyonların oluşumu üzerinde, ekolojik kirleticilerin rolü irdelenmiştir. Anahtar Sözcükler: Mutasyon, mutajen, kirlilik, genetik, atık 178 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN PROMETRYNE HERBİSİTİNİN Helianthus annuus (AYÇİÇEĞİ) KÖK UCU HÜCRELERİ ÜZERİNDEKİ POTANSİYEL GENOTOKSİK ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Mehmet Cengiz KARAİSMAİLOĞLU İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, Süleymaniye /İstanbul, biology_61@hotmail.com Özet Ülkemizde ve Dünya’nın çeşitli yerlerinde tarımı yapılan ayçiçeğinin zararlılarına karşı zirai mücadelede prometryne herbisiti yaygın olarak kullanılmaktadır. Fakat prometryne herbisitinin tarım alanlarında kullanılırken ayçiçeği gibi hedef olmayan organizmalar üzerindeki genotoksik etkisi bilinmemektedir. Bu çalışmada prometryne herbisiti farklı konsantrasyonlarda (2, 3, 4 ve 6 g/L) belirlenen zamanlarda (12, 24 ve 36 saat) Helianthus annuus primer kökleri üzerindeki mitotik indeksleri çıkarılmış, kromozomlarda neden olan anormallik tipleri belirlenmiş ve mikronükleus sıklığı hesaplanarak; prometryne herbisitinin ayçiçeği kök ucu somatik kromozomları üzerindeki genotoksik etkisi ortaya konulmuştur. Ayçiçeği tohumlarına uygulanan prometryne herbisitinin konsantrasyonunun artmasıyla mitotik indeksin azaldığı, interfazda mikronükleus yüzdesinin ve hücre bölünme aşamalarında meydana gelen kromozom anormalliklerinin arttığı gözlemlenildi. En fazla karşılaşılan kromozom anormallik tipleri; yapışık kromozom, kromatid köprüsü, düzensiz profaz, C-mitoz ve kalgın kromozom olarak kayıt edildi. Bu çalışma ayçiçeği tarımında kullanılan prometryne herbisitinin ayçiçeği üzerindeki genotoksik etkilerinin araştırıldığı ilk çalışmadır. Elde edilen veriler neticesinde ayçiçeği tarımında bazı zararlı otların kontrol altına alınmasında kullanılan prometryne herbisitinin canlı sistemler üzerindeki genotoksik etkilerini azaltmak için tarımda uygulanan dozunun, prometryne herbisitinin ayçiçeği için bulunan LD50 (6 g/L) değerinin altında olması önerilmiştir. Anahtar Sözcükler: Prometryne, Helianthus annuus, Genotoksisite, Kromozomal anormallikler, Mikronükleus test 179 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KÖYCEĞİZ YÖRESİNDE HALK ARASINDA YAYGIN OLARAK KULLANILAN BAZI TIBBİ VE AROMATİK BİTKİLER Yusuf SICAK1, Ömer F. ÇOLAK1, Veli İLHAN2, Emre SEVİNDİK3, Nurdan ALKAN4 1Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Köyceğiz MYO, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Pr., Köyceğiz/Muğla. 2Erzincan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan. 3Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balıkesir. 4Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muğla. of.colak@yahoo.com Özet Bu çalışma Köyceğiz yöresinde (Muğla) tıbbi ve aromatik özellikleri yönüyle kullanılan bitkileri belirlemek için yapılmıştır. Çalışma alanı Grid Sistemine göre C2 karesi içerisinde yer almaktadır. 2012 ve 2013 yıllarında gerçekleştirilen alan araştırmasında 12 kaynak kişi ile konuşularak bitki örnekleri toplanmış ve kullanımına ilişkin reçeteler derlenmiştir. Alandan toplanan bitki örneklerinin değerlendirilmesi sonucunda 14 familyaya ait toplam 21 bitkinin tıbbi amaçlarla kullanıldığı belirlenmiştir. Tespiti gerçekleştirilen bitkilerin familyası, bilimsel adı, yöresel ad(lar)ının yanı sıra yöre halkından bu bitkilerin üretiminin ne şekilde gerçekleştiği, hangi kısımlarını kullandıkları, kullanım şekilleri ile tıbbi amaçlı kullanımına dair bilgiler elde edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, 21 bitki örneğinin tıbbi amaçlı kullanımına bakıldığında yöre halkının tıbbi ve aromatik bitkilere olan talep ve güveninin olduğu, tıbbi ve aromatik bitkilerin kullanımda ise literatürdeki kullanımıyla benzerlik gösterdiği belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Tıbbi ve Aromatik Bitkiler, Köyceğiz. 180 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Consolida orientalis’İN TARLA BİTKİLERİ İÇİN ZARARLI BİR OT OLAN Cynanchum acutum ÜZERİNE ALLELOPATİK ETKİSİNİN BELİRLENMESİ Veli İLHAN1, Sinem KARAKUŞ2, Ömer F. ÇOLAK3, Yusuf SICAK3 ve Ökkeş ATICI2 1Erzincan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan. Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum. 3Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Köyceğiz MYO, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Pr., Köyceğiz/Muğla. of.colak@yahoo.com 2Atatürk Özet Bu çalışmada, Consolida orientalis (GAY) SCHROD. (Ranunculaceae) bitkisinin kök, yaprak ve çiçeklerinden elde edilen su ekstraktlarının bir tarla zararlı otu ve bazı ağaçların büyüme ve gelişmesi üzerinde olumsuz etkileri olan Cynanchum acutum L. (Asclepiadaceae) bitkisi üzerinde allelopatik etkisi araştırılmıştır. C. orientalis’in belirli kısımlarından elde edilen %5, 2.5, 1 ve 0.5’lik su eksraktları, C. acutum tohumlarının çimlenme ve büyümesi üzerinde etkileri 8 gün süre ile petri ortamında denenmiştir. Çalışmada kök, yaprak ve çiçek ekstraktları C. acutum tohumlarının hem çimlenmesini geciktirdiği hem de önemli oranda engellediği belirlenmiştir. Yaprak ekstraktı hariç, kök ve çiçeklerden elde edilen ekstraktlar, C. acutum’un kök uzunluğunu (kontrole göre) azaltırken, gövde uzunluğunda ise bariz bir etki gözlenmemiştir. C. acutum’un çimlenen fidelerine ait yan kök sayıları değerlendirildiğinde, kontrol gurubu ve yaprak ekstraklarında yan kök oluşumu gözlenmezken, özellikle kök ekstrakları konsantrasyon artışına bağlı olarak yan kök oluşumunu önemli derecede artırmıştır. C. orientalis bitkisinde belirlenen allelopatik etki bu bitkide doğal olarak bulunan bir allelokimyasal maddenin var olduğu göstermektedir. Nitekim bu bitki üzerinde yapılan başka bilimsel çalışmalarda bünyesinde birçok sekonder metabolit madde olduğu ortaya konmuştur. Allelopatik etkiye sahip olan bu maddenin izole edilerek tarımsal alanlarda biyoherbisidal amaçlarla kullanılma potansiyeli olduğu düşünülmektedir. Anahtar Sözcükler: Consolida orientalis, Cynanchum acutum, Allelokimyasal, Biyoherbisit, Çimlenme, Su ekstraktı 181 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Chenopodium album MEYVE KABUĞUNDAN ELDE EDİLEN SU ÖZÜTÜNÜN YABANCI TARLA OTU Sinapis arvensis TOHUMLARI ÜZERİNE FİZYOLOJİK ETKİSİ Veli İLHAN1, Sinem KARAKUŞ2, Ömer F. ÇOLAK3, Emre SEVİNDİK4 ve Ökkeş ATICI2 1Erzincan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan. Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum. 3Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Köyceğiz MYO, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Pr., Köyceğiz/Muğla. 4Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balıkesir. of.colak@yahoo.com 2Atatürk Özet Bu çalışmada Chenopodium album L. (Chenopodiaceae) yabancı otu meyve kabuğu su ekstraktının, yine bir tarla yabancı otu olan Sinapis arvensis L. (Brassicaceae) tohumları üzerindeki bazı fizyolojik etkileri incelenmiştir. Çalışma kapsamında C. album’dan elde edilen meyve kabuklarının %5, 2.5, 1 ve 0.5’lik su ekstraktları S. arvensis tohumlarının çimlenme ve fide büyümesi üzerindeki etkisi 8 gün süre ile petri ortamında denenmiştir. Çalışmada, meyve kabuk ekstraktlarının tohumlar üzerinde çimlenmeyi kısmi oranda geciktirici etkisi olduğu belirlenmiştir. Artan ekstrakt konsantrasyonları (%5’lik hariç) çimlenen C. album fidelerinin kök uzunluğunu (kontrol grubuna göre) %100 oranında teşvik ederken, gövde uzunluğunu önemsiz oranda artırmıştır. Yan kök sayılarında ise artan ekstrakt konsantrasyonlarında bariz bir şekilde artma gözlenmiştir. Çalışmamız bir yabancı ot olan C. album’un meyve kabuğunda salgılanan allelopatik özellikte kimyasalların bulunduğunu ve bu bitkiden elde edilecek allelokimyasalların diğer yabancı otların kontrolünde kullanılabilme potansiyelinin olduğunu ortaya koymaktadır. Anahtar Sözcükler: Chenopodium album, Sinapis arvensis, Çimlenme, Allelopati 182 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN DOĞU AKDENİZ’DE İKİ FARKLI ORTAMDA YETİŞEN Pinus halepensis (Mill.) TOPRAKLARINDA ORGANİK MADDE MİNERALİZASYONLARININ KARŞILAŞTIRILMASI Burak KOÇAK, Nacide KIZILDAĞ ve Cengiz DARICI Çukurova Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Balcalı / Adana nacide_kizildag@hotmail.com Özet Çukurova Üniversitesi Kampüsü- Menekşe köy yolu ve Kozan-Sarıçam’ da yetişen Pinus halepensis ağaçlarından toprak, yaprak ve ölüörtü örnekleri alınmıştır. Tüm örneklerin karbon, azot içerikleri ile toprakların tekstür, pH, kireç, NH 4-N, NO3-N gibi özellikleri belirlenmiştir. Ayrıca karbon mineralizasyonları 30 gün boyunca respirasyon yöntemiyle [Ba(OH)2 + Oxalic acid] izlenerek her iki ortam için kıyaslanmıştır. Kampüs toprakları kumlu tınlı iken Kozan-Sarıçam toprakları tınlı bulunmuştur. Kampüs ve Kozan-Sarıçam topraklarının sırasıyla karbon miktarları (%) 1,40 ve 3,66, azot miktarları (%) 0,13 ve 3,66, tarla kapasiteleri (%) 23,01 ve 36,16, NH4-N miktarları (ppm) 11,09 ve 15,47 ve NO 3-N miktarları (ppm) ise 0,44 ve 2,25 olarak belirlenmiştir. Yaprakların karbon içerikleri Kampüs’te (%) 50,55 ve Sarıçam’da 59,05 iken azot içerikleri sırasıyla (%) 1,67 ve 2,55 olarak saptanmıştır. Ölüörtülerin karbon içerikleri (%) 46,32 (Kampüs) ve 57,06 (Sarıçam) iken azot miktarları sırasıyla (%) 0,87 ve 1,07 ‘dir. Toprakların sadece kil oranları, NH4-N miktarları ve yaprakların karbon miktarları arasında istatistiksel olarak yüksek derecede anlamlı bir fark bulunmuş (P<0.05) iken karbon mineralizasyon oranları arasında fark gözlenmemiştir. Bu sonuçlara dayanarak Pinus halepensis’ in her iki ortama da iyi adapte olduğu, böylece her iki ortamı da kendi özelliklerine uygun olarak şekillendirdiği söylenebilir. Anahtar Sözcükler: Pinus halepensis Mill., Karbon, Azot, Karbon Mineralizasyonu 183 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN İZMİT (KOCAELİ) KENT PEYZAJINDA YAYGIN OLARAK KULLANILAN SÜS BİTKİLERİNİN EKOLOJİSİ Seda AKDUMAN HOŞER, Fazıl ÖZEN Kocaeli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İzmit / Kocaeli, toprak_land@hotmail.com Özet Kocaeli Büyükşehir Belediyesi' nin en büyük merkez ilçesi olan İzmit, büyük bir sanayi şehri olmasının yanısıra iklimsel, coğrafik ve topoğrafik özellikleri bakımından zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Çevresindeki doğal yeşil örtüye ilave olarak İzmit, çok sayıda park, bahçe ve rekreasyon alanına sahip bir kent merkezidir. Bu çalışmada, İzmit kent peyzajında yaygın olarak kullanılan bitkiler ile bunların ekolojik istekleri tanıtılmaya çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: İzmit, Kocaeli, süs bitkisi, kent peyzajı ekolojisi 184 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TEKSTİL ATIK SULARINDA BULUNAN DORACRYL BLUE BOYASININ BAKTERİYEL YOLLA DEKOLORİZASYONU Kübra METİN, Tuba ARTAN ONAT Niğde Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Kampüs/Niğde, tubaartan@nigde.edu.tr Özet Çevreyi kirleten en büyük sorunların başında endüstriyel atıklar gelmektedir. Tekstil endüstrisinde kullanılan sentetik boyalar ise özellikle sularda yoğun kirlenmeye neden olmaktadır. Boyar madde içeren atık sular doğal su kaynaklarına karıştığında ışığın yansımasına neden olurlar ve ışığın suya girişini engellerler. Suda yaşayan canlılar bu durumdan olumsuz etkilenir ve dolayısıyla ekolojik denge bozulmaya başlar. Aynı zamanda sulara karışan bu boyaların giderimi oldukça zordur. Bu yüzden tekstil boyaları içeren atık suların arıtılması önemli bir problem olarak görülmektedir. Atık suların arıtılmasında fiziksel, kimyasal ve biyolojik yöntemler kullanılmaktadır. Bu çalışmada Niğde’de halı fabrikalarında kullanılan Doracryl blue boyasının giderimi için tekstil atık sularından izole edilen bakteriyel kültür kullanılmıştır. İzole edilmiş olan saf bakteriyel kültürün boya giderim kapasitesi, başlangıç pH, konsantrasyon ve sıcaklık değişkenlerinin etkisine karşı belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Dekolorizasyon Tekstil atık suları, 185 Doracryl Blue, Bakteriyel kültür, XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KATI SUBSTRAT FERMENTASYONU İLE ELDE EDİLEN Funalia trogii HAM LAKKAZ ENZİMİ İLE AKTİVİTE VE KARARLILIK ÇALIŞMALARI Filiz BORAN, Özfer YEŞİLADA İnönü Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Malatya, filiz.kuru@inonu.edu.tr Özet Katı substrat fermentasyonu (KSF), katı matriks gerektiren ve serbest suyun olmadığı yada çok az olduğu ortamda gerçekleşen fermentasyon işlemidir. Çalışmamızda KSF koşullarında optimum şartlarda elde edilen Funalia trogii ham enzim kaynağının aktivite ve kararlılığı araştırıldı. Enzimler belirli sıcaklık aralıklarında optimum çalışırlar. Bu değerlerin üzerinde veya altındaki sıcaklık aralıklarında ise proteinler olumsuz etkilendiklerinden inhibisyon gerçekleşir. Bu nedenle, öncelikle sıcaklığın ham lakkaz aktivitesine etkisi araştırıldı. F. trogii ham lakkaz enzimi yüksek sıcaklıklarda yüksek lakkaz aktivite değerleri verdi. Bu da, enzimin yüksek sıcaklıklarda belirli sürelerde çalışabilmesi açısından önemlidir. Aynı zamanda enzim aktivitesinde etkili olan pH’nın ham lakkaz enziminin aktivitesine etkisi de araştırıldı. Yüksek sıcaklık ve pH’da proteinin kararlı olması, enzimlerin endüstriyel ve biyoteknolojik uygulamalarda kullanımı açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle enzimin aktif kalabildiği sıcaklık ve pH değerleri oldukça önemlidir. Bu amaçla, F.trogii ham lakkaz enziminin sıcaklık kararlılığı test edildiğinde ham enzimin 80°C’de 2 saat inkübasyon sonucu aktivitesinin %48’ini koruyabildiği belirlendi. pH’nın enzim kararlılığına etkisini test edildiğinde ise F. trogii ham lakkaz enzimi, pH 5 ve üzerindeki pH değerlerinde 24 saat boyunca oldukça kararlı kaldı. Anahtar Sözcükler: F.trogii ham lakkazı, Katı Substrat Fermentasyonu, Aktivite, Kararlılık 186 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN METHİDATHİON’UN GENOTOKSİK ETKİSİNİN Drosophila KANAT SOMATİK MUTASYON VE REKOMBİNASYON TESTİ (SMART) İLE ARAŞTIRILMASI Aygül KILIÇ KARABULUT, Elif YEŞİLADA İnönü Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Malatya, aygul.kilic@inonu.edu.tr Özet Organizmalar yaşadığı çevrede yaşamını olumsuz etkileyen birçok zararlı bileşiğe çeşitli yollarla maruz kalmaktadır. Söz konusu bileşikler plastiklerde, deterjanlarda, pestisitlerde ve çeşitli endüstriyel kimyasallarda bulunmaktadır. Özellikle pestisitlerin yanlış ya da bilinçsiz kullanımına bağlı olarak hedef olmayan canlılar üzerinde toksik yada genotoksik etkiler gözlemlenebilmektedir. Bu çalışmada organofosfatlı bir insektisit olan ve çeşitli meyve ağaçlarının zararlı böceklerine karşı yaygın bir şekilde kullanılan methidathionun toksik ve olası genotoksik etkisi araştırıldı. Bu amaçla somatik mutasyon ve rekombinasyonu ölçen ve in vivo bir test olan Drosophila kanat benek testi (SMART) kullanıldı. Çalışma kapsamında methidathionun 0.01 mg/L, 0.025 mg/L, 0.05 mg/L, 0.06 mg/L, 0.075 mg/L ve 0.1 mg/L olmak üzere altı farklı dozu kullanıldı. Çalışmada larvadan ergine dönüşen bireylerin yaşama yüzdeleri hesaplandı. Yaşama yüzdeleri doz artışına bağlı olarak azalış göstererek sırasıyla %90, 93, 88, 86, 36 ve 8 olarak saptandı. Yapılan çalışmayla SMART sonuçlarına göre methidathionun hiçbir dozunun genotoksik etkiye neden olmadığı gözlendi. Anahtar Sözcükler: Methidathion. Genotoksisite, Drosophila 187 melanogaster, SMART test, XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ENDEMİK Pilosella hoppeana subsp. lydia (BORNM.&ZAHN) SELL&WEST (ASTERACEAE) TAKSONU ÜZERİNE MORFOLOJİK, ANATOMİK VE KARYOLOJİK BİR ÇALIŞMA 1Bahattin BOZDAĞ, 2Hakan SEPET ve 1Canan ÖZDEMİR 1Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Manisa/ Türkiye bbozdag2@gmail.com 2Ahi Evran Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Kırşehir/ Türkiye Özet Endemik Pilosella hoppeana subsp. lydia (Bornm.&Zahn) Sell&West taksonuna ait bitki örnekleri doğal yayılış alanlarından biri olan Manisa, Spil Dağı’ndan toplanmıştır. Taksonun rozet şeklinde tabanda bulunan yapraklarında yoğun örtü tüyü bulunmaktadır. Anatomik incelemelerde kökte ksilem elemanları floem elemanlarına göre daha geniş bir alan kaplandığı gözlendi. Gövde enine kesitinde kalın bir kutikula tabakası epidermis hücrelerini örtmektedir. İletim demetleri genelde bir büyük, bir küçük demet şeklinde diziliş göstermektedir. Yapraklar bifasiyal olup palizat parankiması ve sünger parankiması ayrımı net olarak gözlenmektedir. Abaksiyal yüzeyde daha uzun ve yoğun olmak üzere her iki yaprak yüzeyinde örtü ve salgı tüyleri ile belirli aralıklarla diziliş gösteren stoma hücreleri yer almaktadır. Taksonun yapılan karyolojik çalışmalarda kromozom sayısı 2x=2n=18 olarak belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Anatomi, morfoloji, karyoloji, Pilosella hoppeana subsp. lydia 188 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TÜRKİYE’ DE YAYILIŞ GÖSTEREN Plantago coronopus L. (PLANTAGINACEAE) TAKSONUNUN ALT TÜRLERİ ÜZERİNE SİTOLOJİK BİR ÇALIŞMA 1Bahattin BOZDAĞ, 2Hakan SEPET ve 1Canan ÖZDEMİR 1Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Manisa/ Türkiye bbozdag2@gmail.com 2Ahi Evran Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Kırşehir/ Türkiye Özet Bu çalışmada Plantago coronopus L.’ nin iki alt türü olan Plantago coronopus subsp. coronopus L. ve Plantago coronopus subsp. commutata (Guss.) Pilger sitolojik özellikleri bakımından incelenmiştir. Bu taksonlar doğal yayılış gösterdikleri habitatlardan toplanmıştır. Kök uçları kullanılarak yapılan laboratuar çalışmaları sonucunda kromozom sayıları belirlenmiş ve karyotip ve mitotik analizleri çalışılmıştır. Her iki taksonun da kromozom sayıları 2n=2x=20 olarak belirlenmiş ve taksonlarla ilgili karyotip analizleri ve idiogramlar ilk defa bu çalışmada rapor edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Kromozom, Plantago coronopus subsp. coronopus, Plantago coronopus subsp. commutata 189 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TÜRKİYE’DE YAYILIŞ GÖSTEREN BAZI Plantago L. (PLANTAGİNACEAE)TAKSONLARI ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA Bahattin BOZDAĞ, Canan ÖZDEMİR Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Manisa/ Türkiye bbozdag2@gmail.com Özet Bu çalışmada Plantago L. Cinsi Coronopus DC. seksiyonu taksonlarından Plantago maritima L. ve Plantago crassifolia Forsskal morfolojik ve anatomik özellikleri bakımından incelenmiştir. P.maritima yaprakları skape boyuna yakın uzunlukta veya daha uzundur, kenarları az kirpikli ya da kirpiksizdir. P.crassifolia’ da yapraklar skapelerden kısa ve serttir. Her iki taksonun kök enine kesitleri incelendiğinde tek sıralı epidermis hücrelerinin P.maritima’ da genellikle enleri boylarından büyük iken, P.crassifolia’ da genellikle boyları enlerinden büyüktür. Her iki taksonun korteks parankimasında havalandırma boşluklarına rastlanmıştır. P.crassifolia taksonunun skape enine kesitinin öz bölgesini oluşturan merkezinde çok büyük bir boşluk var iken P.maritima taksonunun merkezinde parankimatik öz hücreleri bulunmaktadır. Her iki taksonun skapesinde ksilem elemanları kesintisiz bir diziliş ile öz bölgesini sarmaktadır. P.crassifolia daha küçük, P.maritima ise daha büyük bir yaprak enine kesitine sahiptir. Her iki taksonda da ana damarın üst kısmındaki birkaç sıra parankima hücrelerinin çeperleri kalınlaşmış ve kollenkima hücreleri özelliği kazanmıştır. Yapraklarda palizat ve sünger parankiması ayrımı net değildir. Unifasiyal yaprak özelliği göstermektedirler. Anahtar Sözcükler: Anatomi, morfoloji, Plantago maritima, Plantago crassifolia 190 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Vicia faba L. NIN MERİSTEMATİK KÖK UCU HÜCRELERİNDE 99TEKNESYUM (99TC)‘UN SİTOGENETİK ETKİLERİ Bahattin BOZDAĞ1, Yasemin PARLAK2, Hakan SEPET4, Ali ÖZDEMİR3, F.Serap EREEŞ2 ve Canan ÖZDEMİR1 1Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Manisa-Türkiye bbozdag2@gmail.com 2Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Fizik Bölümü, Manisa-Türkiye 3Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Matematik Bölümü, Manisa-Türkiye 4Ahi Evran Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Kırşehir-Türkiye Özet Bu çalışmada Vicia faba L. bitkisinin çimlendirilerek elde edilen meristematik kök ucu hücrelerinde 99Teknesyum (99TC)’ un sitogenetik etkileri incelenmiştir. Seçilen bitki tohumları, hazırlanan standart 99Tc çözeltisi içerisinde farklı zaman dilimleri boyunca (kontrol, 1/12, ¼, 1/2, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 12 saat) tutuldu. Teknesyum ile muamele edilen tohumlar petri kaplarında çimlendirildi ve elde edilen kök uçları kullanılarak mikroskobik incelemeler yapıldı. İncelemeler sonucunda kromozom kopması, kromozom dağılması, köprü kromozom, kromozom yapışması, yüzük kromozom gibi bazı kromozom anormallikleri saptandı. Artan uygulama süresine bağlı olarak genellikle kromozom anormalliklerinde de artış gözlendi. Elde edilen sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirildi. Anahtar Sözcükler: Kromozom anormallikleri, 99Teknesyum (99Tc) - Vicia faba 191 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Scutellaria orientalis L. subsp. pinnatifida EDMONDSON (LAMIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA Ersin MİNARECİ, Sinem PEKÖNÜR, Yurdanur AKYOL ve Canan ÖZDEMİR Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye/Manisa, ersinminareci@gmail.com Özet Scutellaria L. cinsi Flora of Turkey’e göre Ülkemizde 36 takson ile temsil edilmektedir. Bu cinsin sadece Scutellaria orientalis L. türüne ait 16 alttürü bulunmaktadır. Scutellaria orientalis, çiçek durumunun tek yöne dönük olmaması, çiçeklerin çiçek durumunun dört köşesinde dizilmiş olması ile karakteristiktir. Scutellaria orientalis subsp. pinnatifida Edmondson‘nın en belirgin morfolojik özelliği de yapraklarının tarak şeklinde tüysü yarıklı, lopların dar uzun ve orta kaburgadan kısa olmasıdır. Anatomik çalışmalarda bitkinin kökte parçalanmış peridermis tabakası bulunmaktadır. Peridermisin altında 5-8 sıralı yassılaşmış hücrelerden oluşan korteks tabakası yer almaktadır. İletim demetleri geniş yer kaplamaktadır. Gövde ve yaprak kesitlerinde çok sayıda salgı tüyleri görülmüştür. Ayrıca toprak üstü kısımlarındaki salgı tüyleri incelenip gruplandırılmıştır. Anahtar Sözcükler: Scutellaria orientalis subsp. pinnatifida, Lamiaceae Anatomi, Morfoloji. 192 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Cyanus thirkei (Sch. Bip.) HOLUB (COMPOSITAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA Ersin MİNARECİ, Yurdanur AKYOL, Kamuran AKTAŞ, Okan KOCABAŞ, Bahattin BOZDAĞ ve Canan ÖZDEMİR Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü,Muradiye/Manisa, ersinminareci@gmail.com Özet Cyanus thirkei (Sch. Bip.) Holub örnekleri Bozdağ-Gölcük mevkiinden 1100 m yükseklikten toplanmıştır. Toplanan taze örnekler teşhis edildikten sonra morfolojik ölçümleri alındı. Taze örneklerin bir kısmı %70’lik alkolde fikse edilerek anatomik çalışmalar için hazırlandı. Cyanus Mill. cinsinin Türkiye’de yayılışı bulunan takson sayısı 20’dir. Akdeniz elementi olan, Batı ve Güney Batı Anadolu’da yayılış gösteren C. thirkei türü dimorfik kök yapısı ve beyaz renkli çiçekleri ile diğerlerinden ayırt edilmektedir. Anatomik çalışmalarda yaprağın yoğun tüylerle kaplı olduğu ve enine kesitinde üst epidermisin altında 2 sıra palizat, 2 sıra sünger ve onun altında yine 2 sıra palizat parankiması gözlenmiştir. Gövdede kortekste kollenkima hücreleri ve merkezde parçalanmış öz parankiması göze çarpmaktadır. Anahtar Sözcükler: Cyanus thirkei, Compositae, Anatomi, Morfoloji. 193 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Dioscorea communis L. (DIOSCOREACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA Okan KOCABAŞ, Yurdanur AKYOL, Kadriye YETİŞEN, Hakan SEPET, Emine ALÇITEPE ve Canan ÖZDEMİR Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye/Manisa, okankocabass@gmail.com Özet Doğal ortamlarından toplanan bitki, dolanbaç, acı ot, karaasma ve dövülmüş avrat otu isimleri ile bilinen, 4m ye kadar boylanabilen çok yıllık otsu bir bitkidir. Toplanan taze örnekler teşhis edildikten sonra morfolojik ölçümleri alındı. Taze örneklerin bir kısmı %70’lik alkolde fikse edilerek anatomik çalışmalar için hazırlandı. Bitkinin geniş yumurtamsı-kalpsi yaprakları ve tırmanıcı oluşu karakteristik bir özelliktir. Yapraklar gövdede alternat dizilişlidir. Kök enine kesitinde merkezde çeperleri kalınlaşmış hücrelere sahip endodermis tabakası ve 4-6 kollu ksilem bulunmaktadır. Gövde enine kesitinde kollenkima hücreleri ve geniş çaplı parankima hücreleri gözlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Dioscorea communis, Dioscoreaceae, Anatomi, Morfoloji. 194 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Scutellaria galericulata L. ÜZERINE MORFOLOJIK VE ANATOMIK BIR ÇALIŞMA Sinem PEKÖNÜR, Ersin MİNARECİ Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye/Manisa, sinempekonur@hotmail.com Özet Bu çalışmada Scutellaria galericulata L.’nın morfolojik ve anatomik özellikleri araştırılmıştır. Çalışılan bitki materyali, İzmir İli sınırları içerisinde yer alan Bozdağ Gölcük’te bataklık alanlardan toplanmış olup, bitkilerin taze örnekleri türlerin teşhisi için kullanılmıştır. Anatomik çalışmalar için toplanan bitki örnekleri %70’ lik ethanolde fikse edildi. Kök, gövde ve yaprak enine kesitleri parafin metodu kullanılarak hazırlandı. 116 cm ye kadar boylanabilen bitki mızraksı yaprak taşımaktadır. Gövde dik, yükselici basit ya da dallanmış olabilir. Genç kök enine kesitinde epidermisin üzerinde kalın kutikula tabakasının bulunduğu ve iletim dokusunu çeviren endodermis tabakasının az çok düzgün sıralanmış hücrelerden oluştuğu gözlenmiştir. Gövde tipik olarak dört köşeli yapıdadır. Anatomik çalışmalarda gövde enine kesitinde köşelerde iletim dokusunu çeviren, çeperleri kalınlaşmış destek doku hücreleri yer almaktadır. Yaprak enine kesitinde alt ve üst epidermis hücrelerinin birbirine yakın ölçülerde olduğu görülmüştür. Mezofil tabakası 2-3 sıralı palizat ve onu izleyen sünger parankiması hücrelerinden meydana gelmektedir. Epidermis hücrelerinin üstünde özellikle I. tip salgı tüyleri ağırlıklı olmak üzere, farklı tipte salgı tüylerine rastlanmıştır. Anatomik çalışmalarda bitkinin kök, gövde ve yapraklarından alınan enine kesitler incelenerek fotoğraflandırılmıştır. Anahtar Sözcükler: Scutellaria galericulata, Lamiaceae, morfoloji, anatomi 195 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SAMSUN-TEKKEKÖY HACI OSMAN ORMANI VE SAMSUN-BAFRA-BALIK GÖLLERİNDEKİ VEJETASYON TİPLERİ İLE N:P ORANLARI ARASINDA İLİŞKİNİN ARAŞTIRILMASI Rena HÜSEYİNOVA1, Dudu Duygu KILIÇ2, Burak SÜRMEN3, Hamdi Güray KUTBAY4 1Giresun Üniversitesi, Şebinkarahisar Uygulamalı Bilimler Yüksek okulu,Giresun, Türkiye 2Amasya Üniversitesi, Suluova Meslek Yüksek Okulu, Amasya, Türkiye 3Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kamil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 70200, Karaman, Türkiye 4Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 55139, Samsun, Türkiye burak.surmen@omu.edu.tr Özet Bitkilerin temel hedeflerinden biri çevrelerine karşı uyum mekanizmaları geliştirmektir. Bu mekanizmalardan, topraktan besin maddelerinin alınımı ve alınan besinlerin korunumu bitkilerin hayatlarını sürdürmeleri için oldukça önemlidir. Karasal ekosistemlerdeki N ve P miktarı bitki gelişimi için en önemli besin elementleridir ve bitki gelişimi üzerinde sınırlayıcı etkilere sahiptir. Bu elementlerden hangisinin bitki gelişiminde sınırlayıcı olup olmadığı bu iki elementin miktarlarının oranıyla belirlenir. Eğer N/P oranı 14'den küçük ise N, 16'dan büyük ise P elementi bitki gelişimi için sınırlayıcıdır. Araştırma alanını Samsun Tekkeköy Hacı Osman Subasar Ormanı ve Bafra balık gölleri civarında yayılış gösteren farklı vejetasyon tipleri oluşturmaktadır. Tespit edilen 5 farklı vejetasyon tipinin karakter türlerinde N/P oranı hesaplanmıştır. Çayır vejetasyonu bitkilerinde N:P oranı 12,31, kumul vejetasyonu bitkilerinde 12,91, Su basar orman vejetasyonu bitkilerinde 12,87, sucul vejetasyon bitkilerinde 20,03, tuzcul alan bitkilerinde ise 8,63 bulunmuştur. Çayır, kumul, su basar orman ve özellikle tuzcul alan vejetasyonu bitkilerinde N kısıtlaması olduğu bulunmuştur. Sucul vejetasyon bitkilerinde ise P kısıtlaması tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Balık Gölleri, Hacı Osman, Vejetasyon, N:P oranı, Samsun 196 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ENDEMİK Achillea nobilis L. subsp. sipylea (O. SCHWARZ) BASSLER (ASTERACEAE) ÜZERİNDE MORFOLOJİK ANATOMİK VE KARYOLOJİK BİR ÇALIŞMA Hakan SEPET, Ersin MİNARECİ, Bahattin BOZDAĞ, Uğur ŞEN ve Canan ÖZDEMİR Ahi Evran Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü,Kırşehir, hakansepet@gmail.com Özet Batı ve Güneybatı Anadolu bölgelerinde yayılış gösteren nadir yayılışlı endemik bitkilerdir. Çok yıllık otsu olan taksonun gövdesi dik, boyuna damarlı, yoğun basık veya yaygın tüylüdür. Kök enine kesitinde peridermis tabakası parçalanmış, dökülmüş hücrelerden meydana gelmektedir. Korteks tabakası oldukça dar olup 3-15 sıralıdır. Çok yıllık kökün büyük bir kısmını ksilem bölgesi oluşturmaktadır. Gövdenin köşelerinde küme halinde kollenkima hücreleri yer almaktadır. Korteks parankimasında hücreler yuvarlak ve oval şekilli olup hücreler arası boşlukları bulunmaktadır. Gövdenin merkezinde öz bölgesi geniş bir alanı kaplayan daire şeklinde parankimatik hücrelerden meydana gelmektedir. Yaprak mezofili 3-4 sıralı palizat parankiması ile 3-5 sıralı sünger parankiması hücrelerinden oluşmaktadır. Palizat parankima hücreleri yaprağın her iki yüzeyinde yer alıp geniş aralıklı olarak sıralanmaktadır. Kök uçları kullanılarak yapılan karyolojik çalışmada taksonun kromozom sayısı 2n=18 olarak belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Achillea nobilis L. subsp. sipylea, Anatomi, Morfoloji, Karyoloji. 197 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EKŞİSU SAZLIĞI’NIN (ERZİNCAN) SU KALİTESİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Etem OSMA, Mustafa KORKMAZ ve Veli İLHAN Erzincan Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan. vilhan@erzincan.edu.tr Özet Sulak alanlar, bitki ve hayvanlar için oldukça önemlidir. Özellikle kuşlar için beslenme, barınma ve kuluçka yapma alanlarıdır. Sulak alanlar; bulundukları bölgeyi iklim, tarım, vejetasyon, su kalitesi gibi birçok özellik bakımından önemli ölçüde etkilemektedirler. Ekşisu Sazlığı, Doğu Anadolu Bölgesi’nin Erzincan ili sınırları içinde yer alan önemli sucul ekosistemlerden birisidir. Ekşisu Sazlığı’nda şu ana kadar tanımlanmış 5’i endemik olmak üzere yaklaşık 250 bitki türünün ve 95 tanesi kuş olmak üzere çok sayıda hayvanın doğal olarak yaşamını sürdürdüğü Türkiye’nin önemli sulak alanlarındandır. Bu çalışma kapsamında Ekşisu Sazlığı’na ait su parametreleri ve sudaki bazı elementler incelenmiştir. 2012 yılı içerisinde Mart, Haziran ve Ekim aylarında Ekşisu Sazlığı’nın Karasu Nehri ile birleştiği yerden parametrelere uygun miktarlarda su örnekleri alınarak üzerinde çalışılmıştır. Her bir parametre için ayrı ayrı kit hazırlanarak, spektrofotometre de analiz yapılmıştır. Analiz sonuçları incelendiğinde Ph (7,89-8,13), çözünmüş oksijen (7.5-8.3), nitrat (0.56-1.77), nitrit (0.008-0.066), sülfat (12-43), sülfit (0.106-0.537), amonyum (0.03-0.06), Zn (0.05-0.12), Cu (00.014), Fe (0-0.091) ve K (2.8-4.2) olarak tespit edilmiştir. Elde ettiğimiz sonuçlar farklı alanlarda yapılan diğer çalışmalar ile karşılaştırılmıştır. Çalışma sonucunda sulak alan bölgesinin kimyasal özellikleri ve su kalitesi bakımında normal kaliteye sahip olduğu belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Doğu Anadolu, Erzincan, Ekşisu sazlığı, Karasu nehri, su kalitesi 198 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN YEDİGÖLLER (ÇAYIRLI, ERZİNCAN) FLORASINA KATKILAR Mustafa KORKMAZ1, Etem OSMA1 ve Veli İLHAN1 1Erzincan Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan. vilhan@erzincan.edu.tr Özet İlçe, il merkezinin doğusunda ve merkeze 113 km uzaklıkta bulunmaktadır. Çayırlı yaklaşık 1500 metre ortalama rakıma sahiptir. Karasu ırmağının batısında yer alan Çayırlı Ovası bir çöküntü alanıdır. İlçe batı ve güneybatıdan Esence dağları, kuzeyden de Otlukbeli dağları ile çevrilmiştir. Esence (Keşiş) Dağları Çayırlı ovasının Batı ve güneybatı istikametinde yer almaktadır. İlçedeki iki önemli akarsu Çayırlı ve Balıklı çayları kaynaklarını Esence dağlarından alıp doğu-batı yönünde akarak Karasu ırmağını beslemektedirler. Önemli bir biyoçeşitlilik merkezi olan Keşiş Dağları’nın Yedigöller bölgesi önemli bir endemik bitki merkezidir. İlçenin en önemli ekoturizm merkezi olma potansiyeli bulunan Yedigöller bölgesinde her yıl Temmuz ayı ortalarında Esence Yedigöller Festivali düzenlenmektedir. Sulak alanlar özellikle kuşlar olmak üzere birçok canlı için önemli yaşam alanlarıdır. Sulak alanlar; bulundukları bölgenin iklimini, tarımını, florasını ve vejetasyon yapısını önemli ölçüde etkilemektedirler. Yaklaşık 3000-3500 m rakımı ile Yedigöller bölgesi Çayırlı ilçesinin ilginç ve en önemli bir sulak alanıdır. Çalışmanın materyalini Çayırlı İlçesinin Nadir, Endemik ve Ekonomik Bitkileri adlı proje kapsamında 2011-2012 yıllarında Yedigöller çevresinden toplanan ve teşhis edilen bitki örnekleri oluşturmaktadır. Bildiride Yedigöller bölgesinin kısaca tanıtımı, alandan toplanan bitkilerin listesi ve bitkilerle ilgili bazı özellikler verilmektedir. Ahahtar Sözcükler: Sulak alan, Flora, Yedigöller, Çayırlı, Erzincan 199 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÜLKEMİZE ÖZGÜ Barbarea integrifolia’NIN MORFOLOJİK VE EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ Etem OSMA1, Veli İLHAN1, Ömer F. ÇOLAK2 1Erzincan 2Muğla Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan. Sıtkı Koçman Üniversitesi, Köyceğiz MYO, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Pr., Köyceğiz/Muğla vilhan@erzincan.edu.tr Özet Ülkemiz, bitki çeşitliliği bakımından oldukça zengin ülkelerden biridir. Ülkemizde yayılış gösteren 12.000’ e yakın bitki türü olup, bu bitkilerin yaklaşık 3.600 tanesi endemiktir. Bu endemik bitkilerden biri de sarı çiçeklere sahip Barbarea integrifolia’ dır. Ülkemiz sınırları içerisinde Erzincan (Koçyatağı) ve Gümüşhane (Uzunkol) olmak üzere iki sulak alanda dağılış göstermektedir. Uzunkol’da bulunan populasyonu oluşturan bireylerin sayısı Koçyatağı’nda bulunan populasyonun birey sayısından daha fazladır. Koçyatağı’nda bulunan bireyler 2664 m yükseklikte küçük bir gölet içinde yayılış göstermekte olup, bitkiler yatık özelliğe sahiptir. Uzunkol’da bulunan populasyon 2058 m yükseklikte, vadi içerisinde olup, gövdeleri dik özelliğe sahiptir. İki lokaliteden topladığımız toprakların yaş ve kuru ağırlığı tartılarak, Uzunkol’da toprak nemi % 66 iken, Koçyatağı’nda %41 oranında tespit edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre toprak; pH’ı hafif alkali, toprak bünyesi kireçli, tuzsuz ortamlarda, Uzunkol’da ağır killi Koçyatağı’nda killi, organik maddenin orta düzeyde olduğu, bunun yanında özellikle fosfor miktarının az ve potasyumun ise orta düzeyde olduğu alanlarda yetiştiği görülmüştür. Toplanan Barbarea integrifolia’ ya ait örneklerin morfolojik özelliklerinin yükseltiye bağlı olarak farklı olduğu gözlemlenmiştir. Bunun yanında lokalitelerin ekolojik özelliklerinin birbirine yakın olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Barbarea integrifolia, Endemik, Erzincan, Ekoloji. 200 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ERZİNCAN’A ÖZGÜ Psephellus huber-morathii’NİN MORFOLOJİK VE EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Etem OSMA1, Veli İLHAN1, Ömer F. ÇOLAK2 1Erzincan 2Muğla Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan. Sıtkı Koçman Üniversitesi, Köyceğiz MYO, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Pr., Köyceğiz/Muğla. vilhan@erzincan.edu.tr Özet Erzincan ili yaklaşık 450 endemik bitki türünün yanında bitki çeşitliliği bakımından ülkemizin en önemli bitki merkezlerinden birisidir. Var olan endemik bitki türlerinin 46 tanesi sadece Erzincan’da doğal olarak yetişmektedir. Bu türler genelde doğal ortamlarında küçük populasyonlar halinde bulunmaktadır. Bu bitkilerden biri de Psephellus huber-morathii olup, pembe renkli oldukça gösterişli çiçeklere sahiptir. Erzincan il sınırları içinde sadece Ahmediye ve Koçyatağı olmak üzere iki lokalitede bulunmaktadır. Ahmediye’de populasyonundaki birey sayısı düşük sayıda bulunurken, Koçyatağı’nda bulunan populasyonun birey sayısı daha fazladır. İki lokaliteden topladığımız toprağın yaş ve kuru ağırlığı tartılarak, yaklaşık %7-15 oranında toprak nemi tespit edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre toprak; pH’ı hafif alkali, toprak bünyesi killi-tınlı, kireçli, tuzsuz ortamlarda, organik maddenin orta düzeyde olduğu, bunun yanında özellikle fosfor miktarının az ve potasyumun ise orta düzeyde olduğu alanlarda yetiştiği görülmüştür. Topladığımız Psephellus huber-morathii’nin morfolojik ve ekolojik (toprak yapısı, toprak nemi, içerdiği organik madde miktarı, toprak pH v.b.gibi) özelliklerinin aynı olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Psephellus huber-morathii, Endemik, Erzincan, Ekoloji. 201 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BİTKİSEL ATIKLAR KULLANILARAK KATI FAZ FERMENTASYON TEKNİĞİ İLE TERMOFİLİK Geobacillus thermophilus’DEN α–AMİLAZ ÜRETİMİ Veysi OKUMUŞ, Sadin ÖZDEMİR, Abdurrahman DÜNDAR, Siirt Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 56100 Siirt, sadin77@hotmail.com Özet Bu çalışmada, ekonomik değeri olmayan ve birikerek çevre kirliliğine yol açan elma, muz, portakal, karpuz ve kavun kabuğu katı substrat olarak kullanılarak katı faz fermentasyonu (SSF) yöntemi ile Geobacillus thermophilus’den yüksek miktarda α– amilaz üretimi amaçlanmıştır. Enzim aktivitesi üzerine pH, sıcaklık, nem oranı, substrat parça büyüklüğü, azot ve karbon kaynaklarının etkisi belirlenmiştir. En yüksek enzim aktivitesi (2876 U/mg) muz kabuğunda; 72 saat inkübasyon süresinde, 65°C sıcaklıkta, pH 6.0’da, % 60 nem oranında, 1000 µm substrat parça büyüklüğünde, azot kaynağı olarak pepton ve karbon kaynağı olarak nişasta kullanıldığında elde edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Geobacillus thermophilus, SSF, α–amilaz, bitkisel atıklar 202 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN HATAY YÖRESİNDE EVCİL GÜVERCİNLERDE Cryptococcus neoformans SAÇILIMININ ARAŞTIRILMASI Gamze Özge ÖZMEN1, Hasan SOLMAZ2, Zafer CANTEKİN1 1Mustafa Kemal Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Mikrobiyoloji ABD, Hatay, Türkiye Yıl Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Mikrobiyoloji ABD, Van, Türkiye hasansolmaz@hotmail.com 2Yüzüncü Özet Cryptococcus neoformans başta güvercin olmak üzere, kreatininden zengin kanatlı hayvan dışkılarının bulunduğu yerlerde bol miktarda bulunmakla beraber, kanatlı hayvanların etkenden ileri gelen klinik hastalıklar çok nadiren ya da hiç görülmemektedir. Esas olarak memeli hayvanlarda infeksiyon bildirilmiştir ve etkenin zoonotik potansiyeli vardır. Etkenin insanlara bulaşması esas olarak solunum yoluyla olmasına rağmen deri yoluyla da vücuda girebilmektedir. Bu çalışmada Hatay ili ve ilçelerinde hobi amaçlı yetiştiriciliği yapılan evcil güvercinlerin dışkılarında Cryptococcus neoformans’ın saçılımının belirlenmesi amaçlandı. Bu amaçla 58 farklı kümesten güvercin dışkı örnekleri alındı. Alınan dışkı örnekleri kültür için kloramfenikol içeren Sabouraud Dextrose Agar besi yerine ekilerek 37°C'de 3-7 gün inkübe edildi. İnkübasyon sonucu 69 maya kolonisi izolasyonu yapıldı. Besiyerinde izolasyonu yapılan kolonilerden DNA ekstraksiyonu yapıldı. Bu DNA’lar kullanılarak Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) işlemi ile Cryptococcus neoformans’a özgül bantlar arandı. PCR analizlerinde C. neoformans için spesifik bantlar (600 bp) gözlemlendi. Yapılan analizler ile örnekleme yapılan 69 koloninin 12(%17.4)’sinde C. neoformans izolasyonu ve identifikasyonu gerçekleştirildi. Hatay ili bulunduğu coğrafi konum itibariyle sıcak ve nemli bir bölge olduğundan güvercin dışkısında bulunan etkenin uzun süre bölgede varlığını sürdürmesine imkan vermekte ve bu durumun insan sağlığı açısından bir tehdit unsuru olduğu düşünülmektedir. Anahtar Sözcükler: Cryptococcus neoformans,kreatinin, DNA ekstraksiyonu, PCR, Hatay 203 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KOVUKLU AĞAÇ GÖVDELERİNDE Cryptococcus neoformans VARLIĞININ ARAŞTIRILMASI Gamze Özge ÖZMEN1, Hasan SOLMAZ2 1Mustafa Kemal Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Mikrobiyoloji ABD, Hatay, Türkiye Yıl Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Mikrobiyoloji ABD, Van, Türkiye g.ozge_01@hotmail.com 2Yüzüncü Özet Cryptococcus neoformans zoonoz bir mikroorganizma olup tüm dünyada memeli hayvanlarda ve özellikle bağışıklık sistemi baskılanmış insanlarda infeksiyonlar oluşturan basidiomiçet sınıfından bir mayadır. Cryptococcus türleri, doğada daha çok güvercin dışkısı ile bulaşmış toprakta ve ağaçların çürüyen oyuk ve yarıklarından izole edilmiştir. Bu çalışmada Mayıs-Haziran-Temmuz 2013 döneminde Hatay ili yerleşiminde bulunan üzerinde kovuk ve derin yarıkların bulunduğu 78 ağacın C. neoformans kolonizasyonu yönünden taraması amaçlandı. Ağaçların kovuk ve yarıklarında eküvyon tekniği ile alınan örnekler kültür için kloramfenikol içeren Sabouraud Dextrose Agar besi yerine ekilerek 37°C'de 3-7 gün inkübe edildi. İnkübasyon sonucu çeşitli küf mantarları ile 55 maya kolonisi izolasyonu yapıldı. Besiyerinde izolasyonu yapılan kolonilerden DNA ekstraksiyonu yapılıp bu DNA’lar kullanılarak Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) işlemi ile Cryptococcus neoformans’a özgül bantlar arandı. Ayrıca besi yerini kaplama özelliği gösteren flamentöz küf mantarları Lakto-fenol pamuk mavisi ile boyandı. Üreyen 55 maya kolonisinden elde edilen DNA’nın kalıp olarak kullanıldığı PCR analizlerinde C. neoformans’ a spesifik bantlar görülmedi. DNA örnekleri Candida spp. yönünden incelendi ve Candida spp. için spesifik bantlar (180bp) gözlendi. Yapılan analizler ile 55 koloninin 15(%27.3)’inde Candida spp. izolasyonu ve identifikasyonu yapıldı. Bu izolatların 12’si Platanus orientalis (doğu çınarı), 2’si Morus spp. (dut), 1’i Olea europaea (zeytin) ağaçlarından elde edildi. Cryptococcus neoformans canlı ağaçlar üzerinde çürüyen ve kavuklaşan ortamlarda kolonize olabildiği halde ağaçların genetik yapılarının farklılıkları ve buna bağlı kimyasal yapılardaki değişiklikler mayanın kolonizasyonunda rol oynayabilmektedir. Bununla beraber üreyen yoğun küf mantarları C. neoformans’ın üremesini inhibe etmiş veya besi yerini kaplayarak görülmesine engel olmuş olabilir. Yapılan çalışmada C.neoformans belirlenmemiş, ancak farklı ağaç türleri ve çevresel odaklarda bu mayanın araştırılması gerektiği ve böylece daha kapsamlı epidemiyolojik verilere ulaşılabileceği düşünülmüştür. Anahtar Sözcükler: Cryptococcus neoformans, basidiomiçet, Candida spp., PCR 204 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇEŞİTLİ BİTKİSEL ATIKLAR KULLANILARAK KATI FAZ FERMENTASYON TEKNİĞİ İLE TERMOFİLİK Anoxybacillus flavithermus’DEN β–GALAKTOZİDAZ ÜRETİMİ Abdurrahman DÜNDAR, Sadin ÖZDEMİR, Veysi OKUMUŞ Mardin Artuklu Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Tıbbi Tanıtım ve Pazarlama Bölümü, Mardin, anzdundar@gmail.com Özet SSF tekniği, organik atıkların kullanılmasıyla, enzimlerin çevreye zarar vermeden, ucuz ve hızlı bir şekilde üretilmesine olanak verdiği için sıklıkla kullanılmaktadır. Çalışmamızda Ömer (Afyonkarahisar) kaplıcalarından izole edilen termofilik Anoxybacillus flavithermus bakterisi kullanılmıştır. SSF ortamında katı substrat olarak elma, portakal, muz, karpuz ve kavun kabuğu kullanılmıştır. En yüksek enzim aktivitesi kavun kabuğunda; 72 saat inkübasyon süresinde, 60°C sıcaklık, pH 7.0, substrat parça büyüklüğü 1500 µm, nem oranı % 50’de elde edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Anoxybacillus flavithermus, SSF, α–amilaz, bitkisel atıklar 205 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN DOĞAL SU VE TOPRAK ÖRNEKLERİNDEKİ CU(II) VE CO(II) SEVİYELERİNİN XAD-4 ÜZERİNE TUTTURULMUŞ Tricholoma populinum KULLANARAK KATI FAZ EKSTRAKSİYON YÖNTEMİYLE TAYİNİ Abdurrahman DÜNDAR, Veysi OKUMUŞ, Sadin ÖZDEMİR, Ersin KILINÇ Mardin Artuklu Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri MYO, Tıbbi Tanıtım ve Pazarlama Bölümü anzdundar@gmail.com Özet Ağır metaller, biyolojik proseslere katılma derecelerine göre yaşamsal olan ve yaşamsal olmayan olarak sınıflandırılırlar. Yaşamsal olarak tanımlananların organizma yapısında belirli bir konsantrasyonda bulunmaları gereklidir ve bu metaller biyolojik reaksiyonlara katıldıklarından dolayı düzenli olarak besinler yoluyla alınmaları zorunludur. Buna rağmen, yüksek konsantrasyonlarda bu ağır metal iyonları hücrede toksik etkiye neden olabilecek spesifik olmayan kompleks bileşikler oluşturur. Buna karşın esansiyel olmayan ağır metaller çok düşük konsantrasyonda dahi fizyolojik yapıyı etkileyerek metabolik reaksiyonları yavaşlatır ve canlı organizmalar için aşırı derecede zehir etkisi yapar. Bu amaçla, bu çalışmada, XAD-4 üzerine tutturulmuş Tricholoma populinum kullanılarak katı faz ekstraksiyon yöntemiyle Cu(II) ve Co(II) iyonlarının prekonsantrasyonu ve ICP-OES ile tayini gerçekleştirilmiştir. Metodun optimizasyonu için, çözelti pH'sı, akış hızı, biyosorbent miktarı, reçine miktarı, eluent tipi ve konsantrasyonu çalışılmıştır. Metod içme sularında bakırın tayinine uygulandı ve tekrarlanabilir sonuçlar elde edildi. Metod Dicle nehri'nin 3 farklı bölgesinden alınan su ve toprak örneklerine uygulanarak, geliştirilen metodun doğruluğu standart referans çay yaprakları (NCS ZC73014) kullanılarak ortaya konmuştur. Anahtar Sözcükler: XAD-4, Tricholoma populinum, Katı faz ekstrasyonu, ICP-OES, Ağır metal, prekonsantrasyon 206 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN HAM PETROL KİRLİLİĞİ VE BALIKLAR Özlem ÖNEN, Sema İŞİSAĞ ÜÇÜNCÜ, Sezgi SOMUNCU Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir, onenozlem@gmail.com Özet Dünya enerji ve petrokimya sektörünün en önemli maddesi olan ham petrol ve ürünlerinin nakliye-arıtım-depolama-kullanım süreçlerinde oluşabilecek kazalar ekosistemde ciddi sorunlara yol açar. Ham petrolün suda çözünebilen kısımlarındaki toksik hidrokarbonlara maruz kalan sucul organizmalar önemli ölçüde etkilenirler ve bu sorunlar besin zinciri ile en üst organizmalara kadar ulaşabilir. Amoco Cadiz (1978) ve Exxon Valdez (1989) petrol tankerlerinin yol açtığı kazalar ile Meksika Körfezindeki Deepwater Horizon (2010) petrol platformundaki sızıntının çevrede oluşturduğu tahribat hala geniş ölçüde araştırılmaktadır. Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının çok yoğun tanker trafiği düşünüldüğünde, ülkemizin ham petrol yayılımı bağlamında ciddi bir risk taşıdığı açıktır. Bu çalışmada söz konusu riskler öncelikle ve büyük kazalar üzerinde yapılan araştırmalar çerçevesinde tartışılmıştır. İkincil amaç, model organizma olarak alınan balıklarda kimyasal maddelere ilk temas yüzeyi olarak solungaçlar ve zehirsizleştirme merkezi olarak da karaciğerde; ham petrol maruziyeti ile oluşan histopatolojik bulguların genel anlamda değerlendirilmesidir. Anahtar Sözcükler: Ham petrol, yayılma, çevre kirliliği, balıklar. 207 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Ricania simulans (HEMIPTERA: RICANIIDAE)’IN FUNGAL FLORASI Cafer EKEN1*, Kibar AK2, Şaban GÜÇLÜ3, Tuba GENÇ4, Reyhan SEKBAN5 1Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakütesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, Isparta cafereken@sdu.edu.tr 2 Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Samsun 3 Bozok Üniversitesi, Tarım ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Yozgat 4 Iğdır Üniversitesi, Iğdır Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Iğdır 5 Çaykur Genel Müdürlüğü, Atatürk Çay ve Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, Rize Özet Doğu Karadeniz Bölgesi’nde 2007 yılından beri Ricania simulans (Walker, 1851) (Hemiptera: Ricaniidae)’ın populasyonu önemli oranda artarak özellikle sebzelerde nimf ve erginleri önemli zararlara neden olmaktadır. 2009 - 2011 yıllarında Doğu Karadeniz Bölgesi’nden R. simulans’ın ölü nimf, ergin ve yumurta paketleri toplanmış, yüzeysel dezenfeksiyonları yapıldıktan sonra bunlardan genel mikolojik metotlar kullanılarak fungus izolasyonları yapılmıştır. Çalışma sonucunda; Acremonium spp., Alternaria spp., Auerobasidium spp., Chaetomium sp., Cladosporium spp., Colletotrichum sp., Cylindrocarpon sp., Fusarium acuminatum, Fusarium equiseti, Fusarium graminearum, Fusarium oxysporum, Fusarium solani, Fusarium spp., Penicillium spp., Pestalotiopsis quepinii, Phoma sp., Trichothecium roseum ve Verticillium tenerum izole edilmiştir. Ricania simulans’ın direkt bitkide oluşturduğu zararın yanında bazı önemli bitki patojeni fungusların (Cylindrocarpon sp., Fusarium sp. ve Pestalotiopsis quepinii) taşınmasında da rol oynadığı tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Fungal flora, Doğu Karadeniz Bölgesi, Ricania simulans 208 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ADIGÜZEL BARAJ GÖLÜ’NDE (DENİZLİ) DETERJAN, FOSFAT VE BOR KİRLİLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI Murat ÇAKIR, Orkide MİNARECİ Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Manisa orkideminareci@hotmail.com Özet Adıgüzel Barajı, Denizli ilinde Büyük Menderes Nehri üzerinde sulama, taşkın önleme ve enerji üretme amacıyla yapılmıştır. Baraj, Denizli ve Aydın illerindeki sulama alanlarına hizmet sunma yönünden en büyük ve en önemli kilit tesistir. Tarımsal üretim açısından en önemli havzalardan biri olan Büyük Menderes Havzası, başta kirlilik olmak üzere birçok problemle karşı karşıyadır. Bu nedenle bu çalışmada, Büyük Menderes Nehri üzerinde sulama amaçlı olarak kurulan Adıgüzel Barajı Gölü’ndeki kirliliğin varlığını ve oluşum kaynaklarını belirlemek ve gerekli önlemlerin alınması yönünde çözümler ortaya koymak amaçlanmıştır. Temmuz 2012 – Haziran 2013 tarihleri arasında alınan su örneklerindeki anyonik deterjan miktarları 0,07 – 0,403 mg/L, fosfat miktarları 0,006 – 0,018 mg/L, bor miktarları 0,016 – 1,316 mg/L arasındaki değerlerde bulunmuştur. Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği çerçevesinde “Kıta İçi Su Kaynaklarının Sınıflarına Göre Kalite Kriterleri”nde belirtilen metilen mavisiyle reaksiyon veren yüzey aktif maddeler, toplam fosfor ve bor limitleyici konsantrasyonları ile su örneklerindeki ortalama miktarlar karşılaştırılmıştır. Ortalama anyonik deterjan miktarı 0,235 mg/L, fosfat miktarı 0,009 mg/L ve bor miktarı 0,659 mg/L olarak bulunmuştur. Buna göre, Adıgüzel Barajı Gölü’nün, yüzey aktif madde yönünden II. sınıf yani az kirlenmiş su sınıfında, fosfat ve bor parametreleri yönünden I. sınıf yani kirlenmemiş su sınıfında olduğu belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Fosfor, bor, baraj, Büyük Menderes 209 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Natrix tessellata’NIN (SQUAMATA: COLUBRIDAE) GÜNCELLENMİŞ DAĞILIŞI VE İKİ İLAVE KAYDI Hasan Serdar MUTLU, Dinçer AYAZ, Kerim ÇİÇEK, Oğuzkan CUMHURİYET, ve Yusuf BAYRAKCI Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Ana Bilim Dalı Bornova, İzmir. kerim.cicek@ege.edu.tr Özet Natrix tessellata (Laurenti, 1768) Orta ve Güney Avrupa’da Almanya ve İtalya’dan Rusya ve Türkiye boyunca Orta Asya’ya; Çin’in batısına, Arabistan’dan Mısır’a kadar çok geniş bir dağılış alanına sahiptir. Dikey dağılışı deniz seviyesinden 2800 m’ye kadar olup, uygun sulak alanlarda görülebilmektedir. Tür IUCN Kırmızı Listesinde düşük öncelikli türler kategorisinde yer almakta (LC), popülasyonlarının azalma eğiliminde olduğu belirtilmektedir. Bu çalışmada Natrix tessellata’nın literatür kayıtlarına dayanarak güncel dağılış haritası oluşturulmuş ve ayrıca iki ilave kaydı verilmiştir. Eğirdir (Isparta) ve Gölhisar (Burdur) göllerinden ilk defa kaydedilmiş ve yakalanan 4 ♂♂, 2 ♀♀ ve 2 genç örnek morfolojik olarak incelenmiştir. Elde edilen verilere göre, N.tessellata’nın Eğirdir (Isparta) ve Gölhisar (Burdur) popülasyonunun Türkiye’nin tamamında dağılış gösteren N. tessellata örneklerinden farklı olmadığı tespit edilmiştir. Eğirdir Gölünde daha önceki araştırmacılar tarafından Eğirdir Gölüne 1955 yılında bırakılan Sudak veya Uzun Levrek (Sander lucioperca) olarak bilinen balık türünün Natrix tessellata’nın özellikle suya bağımlı juvenil bireylerine zarar verdiğini belirterek türün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmiş olabileceğini belirtmişlerdir. Uzun yıllar sonra Eğirdir gölünden yakalanan örnekler türün halen Eğirdir Gölünde yaşadığını göstermiştir. Anahtar Sözcükler: Natrix tesellata, Eğirdir, Gölhisar, dağılış, Colubridae 210 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇEŞİTLİ ORGANİK ATIKLAR KULLANILARAK KATI FAZ FERMENTASYON TEKNİĞİ (SSF) İLE TERMOFİLİK Anoxybacillus flavithermus’DEN α–AMİLAZ ÜRETİMİ Sadin ÖZDEMİR, Veysi OKUMUŞ, Abdurrahman DÜNDAR Siirt Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 56100 Siirt, veysiok@hotmail.com Özet Sıcak su kaynakları gibi ekstrem çevre koşullarında yaşayan mikroorganizmaların sahip olduğu enzimler; atıkların arıtımından, temizlik ve gıda sanayine kadar çok sayıda alanda kullanılmaktadır. Bu çalışmada Ömer (Afyonkarahisar) kaplıcalarından izole edilen termofilik Anoxybacillus flavithermus kullanılmıştır. Substrat olarak fazla ekonomik önemi olmayan mısır koçanı, buğday kepeği, mercimek kepeği ve pirinç kepeği kullanılarak, Anoxybacillus flavithermus’ın ticari önemi olan ekstraselüler α–amilaz enzimi üretme potansiyeli araştırılmış ve enzim aktivitesi üzerine pH, sıcaklık, nem oranı, substrat parça büyüklüğü, azot ve karbon kaynaklarının etkisi belirlenmiştir. En yüksek α– amilaz aktivitesi buğday kepeğinde, 60°C sıcaklıkta, pH 6.0’da, 48 saat inkübasyon süresinde elde edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Anoxybacillus flavithermus, SSF, α–amilaz, buğday kepeği 211 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN XAD-4 ÜZERİNE TUTTURULMUŞ Phanerochaete chrysosporium KULLANARAK BAZI SEBZELERDE KATI FAZ EKSTRAKSİYON YÖNTEMİYLE CD(II) PREKONSANTRASYONU Sadin ÖZDEMİR, Veysi OKUMUŞ, Abdurrahman DÜNDAR, Ersin KILINÇ Siirt Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Merkez/Siirt, veysiok@hotmail.com Özet Son yıllarda nüfustaki hızlı artış, enerji ve besin yetersizliği, düzensiz kentleşme, insanların aşırı tüketim isteği ve baş döndürücü bir hızla gelişen teknolojik ilerlemeler, çevre kirliliği sorununun önemini iyice hissettirir hale getirmiştir. Söz konusu çevre kirliliğini artıran ve ekolojik dengenin bozulmasında önemli rol oynayan endüstri kuruluşlarının başında, atık sularında ağır metal içeren kuruluşlar gelmektedir. Bu metaller, kalıcı etkilerinden dolayı canlı sistemleri ve çevre sağlığı yönünden önem taşımakta olup belirli bir sınırı aşınca da son derece toksik etki göstermektedir. Bu çalışmada, XAD-4 üzerine tutturulmuş Phanerochaete chrysosporium kullanılarak, katı faz ekstraksiyon yöntemiyle hem sentetik numuneler hem de doğal numuneler kullanılarak Cd(II) seviyeleri ICP-OES kullanılarak belirlendi. Optimum pH, akış hızı, biosorbent miktarı ve reçine miktarı sırasıyla; 6.0, 2 mL/dk., 200 mg ve 800 mg olarak tespit edilmiştir. Doğal numune olarak dicle nehri kenarında yetişen 5 farklı sebze (patlıcan, domates, salatalık, bamya ve fasulye) kullanılmıştır. Anahtar Sözcükler: XAD-4, Phanerochaete chrysosporium, Katı faz ekstrasyonu, ICPOES, Ağır metal 212 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TAŞELİ PLATOSU’NDA KURAK DÖNEMLERİNİN BELİRLENMESİ Meral AVCI, İpek ÖZALP İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Laleli/ İstanbul ipek.ozalp@istanbul.edu.tr Özet Bu çalışmada uzun bir zaman içinde yağışın normal seviyesinin altına düşmesi olarak tanımlanan meteorolojik kuraklık değerlendirilmiştir. Türkiye’nin de içinde yer aldığı Akdeniz havzasında Akdeniz iklimini karakterize eden yaz kuraklıkları bazı dönemlerde yoğunluğunu arttırmakta, özellikle küresel sıcaklıklarda gözlenen artış eğilimi bölgede daha sık ve olağandan şiddetli kurak dönemlerin yaşanmasına neden olmaktadır. Artan su ihtiyacı ve yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan kuraklık, doğal vejetasyon için en yaygın abiyotik stres faktörü olarak bilinmekte, orman ekosistemlerinde yangınların artışına neden olan bu durumun uzun sürmesi halinde ağaç ölümlerine, tür kayıplarına ve türlerin yayılış alanlarında bazı değişimlerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Yaptığımız çalışmada kurak devrenin belirlenmesi amacıyla meteorolojik parametrelerden sıcaklık ve yağış verileri değerlendirilmiştir. Bu amaç için seçtiğimiz istasyonlar Mersin ili sınırları içinde yer alan Anamur, Silifke, Mut ve Antalya iline bağlı Gazipaşa istasyonlarıdır. Çalışmada çeşitli yöntemlerden yararlanılarak kurak dönemlerin süresinin ve yoğunluğunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Seçilen istasyonlarının uzun yıllık (1970-2010) aylık yağış ve sıcaklık değerleri kullanılarak, çeşitli kuraklık indisi formülleri yardımıyla kurak dönemler belirlenmiş, sonuçlar şekil ve tablolar ile görsel hale getirilmiş ve bitki örtüsü ile ilişki kurulmuştur. Anahtar Sözcükler: Kuraklık, kurak dönem, bitki, Taşeli platosu. 213 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN AĞIR METAL KİRLİLİĞİNİN Zea mays (L.) TOHUMLARINDA NEDEN OLDUĞU GENOTOKSİK ETKİLER Filiz AYGÜN ERTÜRK1 Güleray AĞAR2 Gökçe NARDEMİR3 Esra ARSLAN4 1Avrasya Üniversitesi,Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü,Trabzon, 2Atatürk Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum 3İbrahim Çeçen Üniversitesi, Moleküler Biy. Bölümü, Ağrı 4Atatürk Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum filizay61@hotmail.com Özet Günümüzde teknolojik gelişmelere bağlı olarak meydana gelen ağır metal kirliliği, bitkiden insana bütün organizmalar için boyutları giderek artan ve acilen tedbir alınmasını gerektiren bir çevre sorunu haline gelmiştir. Bu düşünceden hareketle çalışmamızda endüstriyel kullanımı oldukça yaygın olan kobalt (Co), nikel (Ni) ve mangan (Mn) ağır metallerinin Zea mays (L.) tohumlarında neden olduğu sitotoksik etkilerin Mitotik İndeks Analizi ile belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmamızda Zea mays L. tohumlarına artan dozlarda uyguladığımız ağır metallerin bitkinin kök ucundan alınan hücrelerde doz artışına bağlı olarak mitotik indeksi (hücre bölünme frekansı) önemli derecede azalttıkları ve kromozomal anormalliklere sebep oldukları gözlenmiştir. Bu durum ağır metallerin muhtemel DNA hasarı ve mutasyonlardan sorumlu olan sitotoksik ve genotoksik maddeler olduğunun açık bir göstergesidir. Anahtar Sözcükler: Ağır metal, mitotik indeks, Zea mays (L.), genotoksik etki 214 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ENDEMİK Sideritis sipylea Boiss. (LAMIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA Canan ÖZDEMİR, Ersin MİNARECİ, Kadriye YETİŞEN, Bahattin BOZDAĞ, İlkay Seçil Saban ve Yasin ALTAN Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye/Manisa, cozdemir13@gmail.com Özet Bitki örnekleri doğal olarak yayılış gösterdikleri lokalitelerinden 2010-2012 yılları arasında toplanmıştır. Bitki Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı’na göre LR (nt) (Tehdit altına girebilir) kategorisine girmektedir. Bitki çok yıllık, 20-60 cm boylanabilen, dallanmış, yoğun yatık beyaz veya grimsi tomentoz tüylüdür. Vertisillat çiçek kurulu 5-11 sayıda ve korolla sarı renklidir. Kök enine kesitinde en dışta peridermis hücreleri yer almaktadır. Gövdede epidermis üzerinde çok sayıda örtü ve salgı tüyleri bulunmaktadır. Gövdede kambiyum belirgindir. Yaprak enine kesitinde epidermis hücreleri üzerinde örtü ve salgı tüyleri bulunmaktadır. Yaprak mezofilinde palizat ve sünger hücre ayırımı net ayırt edilememektedir. Anahtar Sözcükler : Sideritis sipylea, Lamiaceae, Anatomi, Morfoloji, Endemik. 215 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BOR NOKSANLIĞI VE TOKSİSİTESİNİN BAZI HİBRİT MISIR ÇEŞİTLERİNİN ANATOMİK ÖZELLİKLERİNE ÜZERİNE ETKİSİ VE İSTATİSTİKSEL OLARAK KARŞILAŞTIRILMASI Canan ÖZDEMİR, Tijen DEMİRAL, Mehmet HAMURCU, Erdoğan E. HAKKI, Ali ÖZDEMİR ve Okan KOCABAŞ Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye/Manisa, cozdemir13@gmail.com Özet Bor bitkilerin büyüme ve gelişmesinde önemli bir elementtir. Borun bitkiler için optimum ve toksik düzeyleri arasındaki fark düşük olduğundan bitkilerin bor toksititesi ve etkinliğini ayarlamak oldukça güçtür. Bu nedenle bitkilerde noksanlık ve toksitite belirtileri en yaygın görülen mikro elementlerin başında bor gelmektedir. Bitki metobolizmasında önemli yeri olan IAA’nın ve sitokinin gibi hormonal uyartıları etkileyen bor, dolayısıyla bitki dokularının gelişimini ve anatomik yapılarını etkilemektedir. Bu sebeple bor fazlalığı veya eksikliği bitkilerin özellikle kök gelişimlerini ve farklı doku kısımlarının anatomik özelliklerini etkilemektedir. Çalışmada bazı hibrit mısır çeşitlerinde bor noksanlığı ve toksisitesinin anatomik özelliklerine etkisi ve istatistiki olarak karşılaştırılması amaçlanmıştır. Anatomik özellikler; örnek çeşitine ve uygulama çeşitine göre farklılıkların yanında benzerlikler de göstermiştir. Anahtar Sözcükler : Anatomi , Bor, İstatistik, Zea mays 216 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÖRÜMCEK ORMANLARI’NDAKİ DOĞU LADİNİ (Picea orientalis) AĞAÇLARININ EPİFİTİK BRYOFİTLERİ VE VEJETASYONU Mevlüt ALATAŞ ve Nevzat BATAN Zonguldak Bilim ve Sanat Merkezi, Biyoloji Bölümü,Zonguldak, mevlutalatas@hotmail.com Özet Bu çalışmada, Örümcek Ormanları’nda yayılış gösteren Picea orientalis ağaçlarının epifitik bryofitleri ve vejetasyonu araştırılmıştır. Ağaç gövdesi üzerinden toplanan bryofit örneklerinin değerlendirilmesi sonucunda; 17 familya ve 19 cinse ait 26 takson (6 ciğerotu, 20 karayosunu) tanımlanmıştır. Epifitik vejetasyon için, Picea orientalis gövdeleri üzerinden alınan örneklik alanların Braun-Blanquet metodu ile değerlendirilmesi sonucunda, Dicrano scoparii Hypnion cupressiformis alyansına bağlı, Dicrano scoparii - Hypnetum cupressiformis birliği ve bu birliğe bağlı -sanionietosum uncinatae alt birliği Türkiye’den ilk kez belirlenmiştir. Ekolojik ve floristik yönden incelenen sintaksonların hayat formu ve yaşam stratejisi analizleri yapılmıştır. Yaşam formlarından Mat (Halı şeklinde) ve Cushion (yastık)’un birlikte, Weft (Saçak)’in ise alt birlikte baskın olduğu görülürken, yüksek eşeyli üreme gücüne sahip perennial kalıcıların (Ag) hem birlik hem de alt birlikte baskın olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, floristik listedeki taksonların çoğunun; mezofitik (yarı kurak), sciofit (gölge seven) ve subnötrofit (yarı nötral) karakterde olduğu görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Bryofit, Epifitik, Flora, Vejetasyon, Örümcek Ormanları, Türkiye. 217 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN HOMA LAGÜNÜ (İZMİR KÖRFEZİ) SEDİMENTLERİNDE HG, AS, V, SR, AL DERİŞİMLERİNİN İNCELENMESİ Elif Çağrı TAŞ ve Uğur SUNLU Ege Üniversitesi, Su Ürünleri Fakütesi, Su Ürünleri Temel Bilimler Bölümü, 35100 Bornova / İzmir, e.cagri.tas@ege.edu.tr Özet Homa Lagünü, İzmir’in 25 km. kuzeybatısında, 38o 31ʹ 10" N, 26o 49ʹ 50" E, koordinatları arasında yeralmakta olup 1824 ha yüzey alanına sahiptir. İzmir Körfezi yön ve doğal özellikleri bakımından, iç körfez, orta körfez ve dış körfez olmak üzere 3 bölgeden oluşur. Homa Lagünü dış körfezde bulunan ve Ege Bölgesi’nin en önemli dalyanlarından birisidir ve ortalama derinliği 90 cm’dir. 1994 yılında “Yaban Hayatı Koruma sahası” ilan edilen, 1998 tarihinden itibaren de Çevre Bakanlığı tarafından RAMSAR sözleşmesi listesine dahil edilen Homa Lagün sistemi, Gediz Deltası’nın yaşayan tek dalyanıdır. Bu araştırmada, doğal yaşamın devamlılığı açısından son derece önemli olan Homa Lagünü’nde belirlenen 10 istasyondan Sonbahar 2012 periyodunda Van Veen Grap (5 lt.) kullanılarak sediment örnekleri alınmıştır. Metal analizleri, ACME Analytical Laboratories Ltd. (Vancouver, Kanada) tarafından 0.5 g sediment örneği, HNO3-HClO4-HF-HCl kullanılarak, Aqua Regia (95 oC) yöntemiyle çözündürülmüş, konsantrasyon değerleri ICP-MS kullanılarak belirlenmiş, analizler (STD DS9) ve (STD OREAS45EA) referans materyali ile kontrol edilmiştir. Sedimentte ölçülen metal değerleri sırasıyla Hg için n.d-2 ppm, As için 15-44 ppm, V için 25-47 ppm, Sr için 138-739 ppm (k.a) ve Al için % 1.01-2.98 olarak tespit edilmiştir. Metal konsantrasyonlarının toksikolojik düzeyleri, sediment kalite kılavuzunda (SQG) belirtilen LEL (düşük etki seviyesi) ve SEL (yüksek etki seviyesi) göre değerlendirilmiştir. Buna göre, 4 istasyonda tespit edilen As derişiminin SEL seviyesinin üzerinde olduğu ve 5 istasyonda tespit edilen Hg düzeyinin LEL düzeyini aştığı, 1 istasyonun ise SEL sınır değerinde olduğu belirlenmiştir. Sediment örneklerinde tespit edilen metal konsantrasyonları arasındaki sıralama Hg<As<V<Sr<Al şeklindedir. Bu çalışmada elde edilen bulgular, ülkemizde bu konuda yapılan başka araştırma sonuçlarıyla karşılaştırılmıştır. Anahtar Sözcükler: Sediment, Ağır Metal, Homa Lagünü, İzmir Körfezi. 218 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ENDEMİK Bellevalia edirnensis N. ÖZHATAY & MATHEW (ASPARAGACEAE) TÜRÜNÜN DAĞILIMI VE ÜZERİNDEKİ TEHDİTLER Necmettin GÜLER, Sergun DAYAN, Hayati ARDA ve Hüseyin ERSOY Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balkan Yerleşkesi, Merkez / Edirne, nguler@trakya.edu.tr Özet Türkiye’de 10’u endemik 23 türle temsil edilen Bellevalia cinsinin, Trakya Bölgesi’nde 1’i endemik 3 türü bulunmaktadır. Trakya endemiği olan B. edirnensis, taban suyu yüksek olan yerlerde, kültür alanlarının kenarları ve çayırlarda yetişmektedir. Yapılan çalışmalarda 4’ü Türkiye’de, 1’i Yunanistan’da olmak üzere toplam 5 lokalitede varlığı bilinmektedir. Yaşam alanlarının kültür alanları ve çayırlar olması tarımsal faaliyetlerden ve aşırı otlatmadan bu türün etkilenmesine neden olmaktadır. Oldukça seyrek popülasyonlar halinde bulunan B. edirnensis’in yapılan son arazi çalışmalarında popülasyon yoğunluğunun oldukça azaldığı gözlenmiştir. Yok olma tehlikesi altında olan dar yayılışlı endemik bir tür olan B. edirnensis, IUCN kriterlerine göre CR kategorisinde yer almaktadır. Türün acilen korunması gerekmektedir. Bu kapsamda habitatın korunması amacıyla çayırlarda otlatma rejimi uygulanarak çiçeklenme ve meyve verme dönemlerinde otlatmaya kapatılması, türün yayılış alanı olan meraların tarım arazisine çevrilmesinin önüne geçilmesi, bölgede mevcut olan çeltik tarımından dolayı, bu alanlarda zirai mücadele için aşırı kullanılan kimyasalların kontrol altına alınması gerekmektedir. Ayrıca in vitro teknikler yardımıyla bitki çoğaltılmalı ve elde edilen soğanlar doğal habitatlarına dikilerek popülasyon rehabilite edilmelidir. Anahtar Sözcükler: Endemik, Trakya, Edirne, Bellevalia edirnensis, koruma önlemleri. 219 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SAROZ KÖRFEZİ KUZEY (ADİLHAN-ENEZ) KIYILARINDA YETİŞEN NADİR VE ENDEMİK BİTKİLER Güler DALGIÇ, Necmettin GÜLER, Özlem AKSOY, Neriman ÖZHATAY, Hüseyin ERSOY ve Sergun DAYAN Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balkan Yerleşkesi, Merkez / Edirne, nguler@trakya.edu.tr Özet Türkiye Trakya’sının güneyinde yer alan ve karasal iklimin hakim olduğu Saroz Körfezi Akdeniz Floristik bölgelerinin etkisi altındadır. Ülkemizde görülen bir diğer flora bölgesi İran-Turan ve Avrupa-Sibirya elemanları da yine Saroz körfezi florasında görülebilir. Körfezin kuzeydeki tepeler üzerinde kuru ormanlar, güneye bakan kısmında ise yoğun olarak maki ve hassas kumul ekosistemi üzerinde yer alan kıyı bitkileri sahaları yer almaktadır. Yapılan çalışmalarda Saroz körfezi civarında yapılan floristik araştırmalarda 67 familyaya ait 366 tür, 50 alttür ve 30 varyete olmak üzere 373 takson tespit edilmiştir. Bunlardan 4 tanesi endemik (Dianthus ingoldbyi Turrill (CR), Linum tauricum Willd. subsp. bosphori Davis (CR), Trachelium jacquinii (Sieber) Boiss. subsp. dalgiciorum Özhatay & Dane (CR) ve Tripleurospermum baytopianum E. Hossain (EN)) ve 26 nadir tür (4 tür EN, 11 tür VU ve 10 tür DD kategorisinde) bulunmaktadır. Tehditlerin başında kayalık alanlardaki taş ocakları; kumullarda ve civarında yazlık konutlar ve yaz turizmi ile inşaat malzemesi olarak kum alınması ve sabit kumulların yaz turizmi nedeniyle tahrip edilerek sosyal alanlara çevrilmesi; makilik alanlarda otlatma; sulak alanlarda tarımsal kirlenme ve yerleşim alanlarının atıkları başta gelmektedir. Anahtar Sözcükler: Trakya, Edirne, Saroz Körfezi, Flora, Endemik ve Nadir Bitkiler. 220 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SÜLOĞLU BARAJI VE CİVARININ FLORİSTİK ÇEŞİTLİLİĞİ Necmettin GÜLER, Hüseyin ERSOY ve Sergun DAYAN Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balkan Yerleşkesi, Merkez / Edirne, nguler@trakya.edu.tr Özet Süloğlu Barajı ve civarında 2012-2013 yıllarında arazi çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Arazi çalışmalarında vasküler bitkiler (çiçekli bitkiler ve eğreltiler) toplanmış, herbaryum örneği halinde getirilmiş ve tayin edilmiştir. Floristik çalışmalarda ayrıca Edirne Trakya Üniversitesi Herbaryumu, Türkiye Florası ve bölge ile ilgili yayınlar taranmış, Baraj Civarının ve Süloğlu ilçe sınırlarında bulunan bitki taksonları tespit edilmiştir. Bölgeye yapılan arazi çalışmalarında çalışma alanı içinde yaklaşık 50 Ha’lık alan bozulmuş ve peyzajı yapılan bir arazi ile barajın etrafındaki doğal kalmış alanlar incelenme ortamı olarak seçilmiştir. Yapılan araştırmalarda 51 familyaya ait 139 cins, 235 tür, 46 alttür, 18 varyete olmak üzere toplam 237 takson tespit edilmiştir. Çalışmada alanın özellikleri, korunması gereken habitatlar ve türler, tespit edilen doğal ve egzotik türlerin listesi ve bazı önemli bitkilerin resimleri verilmiştir. Anahtar Sözcükler: Trakya, Edirne, Süloğlu Barajı, Flora. 221 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ERZİNCAN İLİ İKLİMİ Canan DÜLGEROĞLU Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Merkez / Antalya, canandulgeroglu@gmail.com Özet Bir bölgenin iklimsel özelliklerinin bilinmesi zirai açıdan ve özellikle yeni kültüre alma çalışmaları bakımından büyük önem teşkil etmektedir. Türlerin uyum sağlayıp yaşayabileceği bölgeleri tespit edebilmek için iklimsel verilere ihtiyaç duyulur. Bu çalışmada Erzincan iline ait uzun yıllar iklim verileri Meteoroloji Genel Müdürlüğünden alınmış ve farklı metotlarla Erzincan ili’nin iklim özellikleri belirlenmiştir. Çalışmamız kapsamında yağış ve sıcaklık karasallığı, yağış rejimi, mevsim ve nispi yağış emsali gibi özelliklerin hesaplanmasının yanı sıra Köppen, De Martonne, Gottman, Emberger, Thornwaite metotları Erzincan iklimine uygulanarak hangi iklim sınıflarına girdiği belirlenmiştir. Ayrıca Erzincan için su bilançosu diyagramı, iklim diyagramı ve klimatogram hazırlanmıştır. Erzincan ili iklimi yağış karasallığına göre karasal değil, sıcaklık karasallığına göre orta derecede karasaldır ve global karasallık bakımından yarı karasaldır. Yağış rejimi İ, S, Y, K şeklindedir. Köppen’e göre Erzincan ili Cs (kurak mevsimi yaz olan mezotermik ılıman) iklim grubundadır. De Martonne ve Gottman’a göre Erzincan iklimi yarı kurak sınıfındadır. Emberger yağış-sıcaklık emsaline göre kışı çok soğuk yarı kurak iklimler sınıfında ve Akdenizli bir iklimdir. Anahtar Sözcükler: İklim, Erzincan, yağış, sıcaklık, karasal, ılıman 222 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN AĞIR METAL SICAKLIK STRESİNİN BUGDAY FİDERLERİNDE MİNERAL İÇERİK ÜZERİNE ETKİSİ Nuray ERGÜN1, Serhat ÖZÇUBUKÇU1, Sema KARANLIK2, Murat TİRYAKİOĞLU3 1Mustafa Kemal Universitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 31034 Antakya, Hatay, Türkiye 2Mustafa Kemal Universitesi, Ziraat Fakültesi, ToprakBölümü, 31034 Antakya, Hatay, Türkiye 3Mustafa Kemal Universitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 31034 Antakya, Hatay, Türkiye ergun.nuray@gmail.com Özet Bu çalışmada iki adet ekmeklik buğday (Triticum aestivum L. cv. Dağdaş and ES-14) çeşidi fidelerinde sıcaklık ve ağır metal stres etmenlerinin ayrı ayrı ve birbirleriyle etkileşimleri incelenmiştir. İki farklı sıcaklık koşulunda (24/16 ve 40/30 oC gündüz/gece) Cd’nin farklı konsantrasyonlarının (0, 15, 75 ppm) fidelerde kadmiyum (Cd), kalsiyum (Ca), potasyum (K), magnezyum (Mg) ve çinko (Zn) minerallerinin alımına etkisi araştırılmıştır. Çalışmamızda buğdayın genotipine bağlı olarak ağır metal ve sıcaklık interaksiyonlarında Cd birikimi ve diğer minerallerin sürgündeki içeriğinin değişebileceği tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Kadmiyum, Sıcaklık stresi ,klorofil ,Triticum aestivum L. 223 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN DİFLUBENZURON VE PYRİPROXYPHEN’E MARUZ KALAN Cyrtocara moori (CICHLIDAE, TELEOSTEI)’NİN BAĞIRSAK HİSTOPATOLOJİSİ Özge GÜNDÜZ, Sema İŞİSAĞ ÜÇÜNCÜ Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir sema.isisag@ege.edu.tr Özet Pestisitlerin çok yaygın, bilinçsizce ve gereğinden fazla kullanımı, önemli bir sağlık ve çevre sorunudur. Sunulan araştırma ile böceklerde büyümeyi ve gelişmeyi etkileyen insektisitler grubunda yer alan diflubenzuron ve pyriproxyphen’in Cyrtocara moori örneklerinde bağırsak histolojisi üzerindeki etkilerini ayrı ayrı ve birlikte değerlendirmek amaçlandı. Ortalama boyları 4±2 cm; ağırlıkları da 18±4 g olan 20 adet erkek C. moori örneği; üç deneme ve bir kontrol grubuna ayrıldı. İlk iki deneme grubuna sırasıyla 0.2 mg/L diflubenzuron ve pyriproxyphen, üçüncü gruba da 0.2 mg/L diflubenzuron +pyriproxyphen karışımı 96 saat süreyle suya karıştırılarak uygulandı. Kontrol grubuna hiçbir uygulama yapılmadı. Kontrol ve deneme grubu örneklerinden alınan bağırsak dokuları Mayer’s Hematoksilen- Eosin ile boyanıp ışık mikroskobuyla incelendi. Diflubenzuron uygulaması bağırsakta fırçamsı kenar yapısında bozulmalara, bazı tabakaların ayrılmasına, çok şiddetli olmamakla beraber ülserasyona; yer yer nekroz ve infiltrasyona neden oldu. Bu grupta villüslerde birleşmeler de gözlendi. Pyriproxyphen’e maruz kalan balıkların bağırsaklarında epitelde kriptler derinleşti ve bunlara yakın yerlerde nekrotik alanlar izlendi. Ayrıca submukozada vakuoller ve ödem oluştu. Karışımının uygulanması sonucunda ise diflubenzuron maruziyetindekine benzer biçimde villüs füzyonları görüldü, geniş alanlarda belirgin ülserasyon meydana geldi. Ayrıca lökositlerin ülserli bölgelere doğru göç ettikleri de not edildi. Uygulanan kimyasallar nedeniyle besin absorbsiyonunun ve genel metabolizmanın olumsuz etkilendiği; diflubenzuron’un genel olarak daha etkili olduğu insektisitlerin karışım halindeki etkilerinin birbiri üzerine eklendiği sonucuna varıldı. Anahtar Sözcükler: Cyrtocara moori, diflubenzuron, pyriproxyphen, bağırsak, histopatoloji. 224 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BÖCEKLERDE (ARTHROPODA: INSECTA) PATOJEN ORGANİZMALAR: ENTOMOPATOJENLER Aysel KEKİLLİOĞLU, Merve KÖKSAL NEÜ Fen Ede Fak Biyoloji Böl. akekillioglu@hotmail.com Özet Böceklerin hastalanması ve ölümüne neden olan organizmalara entomopatojen denilmektedir. Entomopatojen organizmalar genel olarak altı grupta incelenmektedir. Bunlar; Virüsler, Bakteriler, Protistler, Algler, Mantarlar ve Nematodlardır. Tüm dünya da olduğu gibi zararlı böcekler, ülkemizde de tarımsal alanlara, ormanlara vb. ekosistemlere zarar verebilmektedir. Zararlı böcekler tarafından oluşturulan bu etkiler dolaylı yoldan insan sağlığını tehdit etmekte; bu da kimyasal insektisit kullanımını her geçen gün; miktar ve yaygınlık oranını arttırmaktadır. Oysa; entomopatojenlerle yapılan biyolojik mücadele yöntemi tamamen doğal ve zararsızdır. Entomopatojenler, kimyasal insektisit kullanımına karşı verilen savaşımı olumlu anlamda geliştirecek olan en temel organizmalardır. Günümüzde bilimsel çalışmalar haricinde yaygın olarak kullanılmayan, yalnızca bazı gelişmiş ülkelerde etkin olarak kullanılan bu organizmaların; mevcut çalışmalar doğrultusunda, insan sağlığına, çevre ve çevrenin diğer ögelerine herhangi bir olumsuz etkisi tespit edilmemiştir. Bu gelişme ve tespitler doğrultusunda, entomopatojenlerin ticari olarak üretilip geliştirilmesi ve dünya genelinde ve ülkemizde de üretim ve kullanımının yaygınlaştırılması özellikle zararlı böceklerle biyolojik mücadele açısından önem arz etmektedir. Bu nedenle çalışmamızın temel amaç ve içeriğini özellikle ekonomik bakımdan zararlı böceklerdeki patojen organizmaların (Virüsler, Bakteriler, Protistler, Algler, Mantarlar ve Nematodlar) incelenmesi ve biyolojik mücadele bakımından değerlendirilmeleri oluşturmaktadır. Anahtar Sözcükler: Insecta, Entomopatojen, İnsektisit, Çevre, Ekoloji, Biyoçeşitlilik Sağlık, Biyolojik mücadele, Böcek patolojisi 225 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN ARILAR (INSECTA: HYMENOPTERA) TÜRLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ Aysel KEKİLLİOĞLU, Bektaş AVTUTAN NEÜ Fen Ede Fak Biyoloji Böl. akekillioglu@hotmail.com Özet Yeryüzündeki hayvanların ¾’ünden fazlasını oluşturan böceklerin tür sayısı ve populasyon yoğunluğu diğer canlılara oranla oldukça yüksektir. Böceklarin ekosistemdeki en önemli işlevleri çiçekli bitkilerdeki tozlaşmayı sağlamaktır. Arılar Insecta: Hymenoptera) tozlaşmadaki etkin rolleriyle, biyolojik çeşitliliğin hem kaynağını hem de devamlılığını oluşturarak ekosistemin dengeli işleyişine önemli katkı sunmaktadır. Bununla birlikte arılar insan kültürü ve ortak mitolojisi ile; tarım, ekonomi ve ekoloji üçgeninde her zaman çok özel bir yere sahip olmuştur. Dünya üzerinde 250 bin çiçekli bitki türünden 800 çiçekli bitki türü insan tarafından doğrudan tüketilmektedir. Bu bitkilerin üremeleri için; rüzgar, su,ve diğer böceklerle birlikte en çok arılara ihtiyaç vardır. Bununla birlikte, özellikle bal arısı (Apis mellifera)’dan elde edilen çeşitli arı ürünleri (bal, polen, arı sütü, arı ekmeği, propolis ve arı zehiri) insan yaşamının, doğrudan ya da dolaylı olarak ekonomik=ekolojik ve sağlık alanında temel belirleyici, öğelerinden kabul edilmektedir. Ancak içinde bulunduğumuz 21.yy’da; Ekosistemde; biyolojik, ekonomik, ekolojik, tarımsal, kültürel, sosyal vb. birçok açıdan önemli işlevler yüklenen canlılar olarak kabul edilen arılar, yerelden küresele çevre sorunlarının yoğunlaşarak artış göserdiği bu çağda floristik ve faunistik çevresel elemanların bütününde olduğu gibi çevre sorunları tehdidi ve biyolojik çeşitlilik kaybı riski altındadır. Bu çalışma ile, Orta Anadolu Bölgesi’nde özellikle Nevşehir ili ve çevresinde, 2012-2013 yılları arasında yapılan arazi çalışması ve ekolojik gözlem ve analizler sonucunda elde edilen örnek materyal ve ilgili bulgular; faunistik, ekolojik bilgiler, yerel- küresel çevre kirliliği ve sorunlarının arılara (Insecta: Hymenoptera) etkisi bağlamında değerlendirilmeğe çalışılacaktır. Anahtar Sözcükler: Insecta, Hymenoptera, Ekoloji, Fauna, Biyoçeşitlilik, Çevre kirliliği, Polinasyon 226 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ADLİ BÖCEKLERİN (ARTHROPODA: INSECTA) BİYOMORFOLOJİSİ Aysel KEKİLLİOĞLU, Emel KOCABAŞ, Ali ŞENGÜL NEÜ Fen Ede Fak Biyoloji Bölümü emel_kocabas_91@hotmail.com, Özet İnsanlar dahil hayvansal organizmaların çürümüş atık ve cesetlerinde başta sinekler olmak üzere çeşitli böceklerin larva ya da erginlerinin varlığı bir gerçektir. Ölümden hemen sonra hayvan ya da insan cesetlerinin dokularından yayılan kokular; böcekler ve diğer omurgasızlar için çok çekicidir. Böceklerle cesetlerin bu yakın ilişkisi adli tıp açısından önem taşımakta ve böceklerin biyolojileri, davranışları, ekolojileri ve morfolojileri ile ilgili bilgilerin adli araştırmalarda kullanılması adli entomoloji bilimi olarak tanımlanmaktadır. Ölümden hemen sonraki birkaç dakika içinde yumurta ya da larvalarını, rahatlıkla beslenebilecekleri ve de korunabilecekleri alan olarak, ceset üzerindeki açıklık ve yaralara bırakma ihtiyacı duyan böcekler “Adli böcekler” olarak kabul edilmektedir. Ceset üzerinde olay yerinden toplanan böcekler ve böcek larvaları yaklaşık ölüm zamanı, ölüm nedeni, ölüm şekli ve cesedin bir yerden bir yere taşınıp taşınmadığı, ölüme neden olan toksik madde ya da maddelerin vakada bulunup bulunmadığı gibi noktaların aydınlatılması için gereklidir ve larvaların büyüme hızlarına dayalı post- mortem interval tahmini saatlerle ifade edilebilir doğruluktadır. Diptera, Coleoptera, Lepidoptera, Hymenoptera takımlarına ait türler; adli olaylarda öne çıkan ve vakaların aydınlatılmasına biyolojik ve morfolojik özellikleri paralelinde en çok katkı sağlayan böceklerdir. Sonuç olarak; bu çalışmamızın temel amaç ve içeriği, cesetler üzerine gelen adli böcekleri özellikle biyo-morfolojik olarak, gelişim ve başkalaşım süreci kapsamında incelemek ve farklı boyutlarıyla değerlendirmektir. Anahtar Sözcükler: Entomoloji, Adli Bilimler, Biyoloji, Morfoloji, Biyoçeşitlilik, Insecta, Ceset 227 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ALTERNATİF ANTİMİKROBİYAL MADDE: PROPOLİS Aysel KEKİLLİOĞLU, Gülsen KEFELİOĞLU NEÜ Fen Ede Fak Biyoloji Bölümü gulsen.kefelioglu@hotmail.com Özet Propolis bal arıları (Apis mellifera L.) tarafından çeşitli bitki kaynaklarından toplanmış reçinemsi materyalin genel adıdır. Propolisin kompozisyonu kaynağına bağlı olarak değişir. Genellikle propolis % 50 reçine ve bitki balsamı, % 30 balmumu, % 10 esansiyel yağlar, % 5 polen ve % 5 diğer çeşitli maddelerden oluşur. Arılar propolisi kovan içinde delik ve çatlakların kapatılmasında, peteklerin tamir edilmesinde, peteklerin birbirlerine yapıştırılmasında, savunmayı kolaylaştırmak veya kovan girişini daraltmak amacıyla kullanılır. Propolisin güçlü dezenfektan etkisi bulunmakta ve bu etki kovan ile petek gözlerinin dezenfeksiyonunu sağlamaktadır. Mikroorganizmalara karşı olan etkisi propolisin en önemli özelliğidir. Bu yüzden eski zamanlardan günümüze kadar propolis farmakolojik özellikleri sebebiyle insanlar tarafından kullanılmaktadır. Propolisin çok eski yıllardan beri geleneksel tıpta çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanıldığı ve antimikrobiyal, antioksidan, antitümör, antienflamatuar gibi biyolojik aktivitelere sahip olduğu birçok bilimsel çalışma ile gösterilmiştir. Bu çalışmada da propolisin önemi, yapısı, Dünya’da ve Türkiye ‘de propolisle ilgili yapılan çalışmalar ele alınmıştır. Elde edilen bulguların önemi tartışılmış ve vurgulanmıştır. Anahtar Sözcükler: Propolis, Apis mellifera L., Antimikrobiyal, Antioksidan, Antibakteriyal, Çevre, Sağlık, Ekoloji 228 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN APİTERAPİ Aysel KEKİLLİOĞLU, Mehtap ÇALIŞKAN NEÜ Fen Ede Fak Biyoloji Böl. mehtap_serap_sevtap@hotmail.com, Özet Bal arısı’nın ürünleri olan arı sütü, polen bal, arı ekmeği, arı zehiri ve propolisin değişik oran ve bileşimlerle hazırlanarak insan hastalıklarının tedavisinde ilaç olarak kullanılmasına tıp dilinde ‘Apiterapi’ adı verilmektedir. Ülkemiz arıcılık ve arı ürünleri üretimi açısından büyük olanaklara sahip olmasına karşın, bal dışındaki arı ürünleri fazla bilinmemektedir. Arıcılığı gelişmiş ülkelerde ise; arı sütü, polen, bal, balmumu, arı zehiri, propolis gibi arı ürünleri; tıp, kozmetik, ilaç sektörlerinde kullanılmakta ve her geçen gün apiterapi daha fazla önem kazanmaktadır. Çin başta olmak üzere bazı Doğu Avrupa ülkelerinde, hastalıkları sadece arı ürünleriyle tedavi eden Apiterapi merkezleri bulunmaktadır. Ülkemizde ise henüz arı ürünleri ile tedavi (apiterapi) merkezleri bulunmamaktadır. Bu çalışmada özellikle Uzakdoğu başta olmak üzere, ABD ve çeşitli AB ülkelerinde gün geçtikçe yaygınlaşan; arı ürünleri ile tedavi anlamındaki “Apiterapi” uygulamalarında ve çok farklı alanlardaki bilimsel çalışmalarda kullanılan apiterapi ürünlerini (arı sütü, polen, bal, balmumu, arı zehiri, propolis…) içerik ve etkilerinin belirlenerek, özellikle sağlık alanındaki uygulamalar ve sonuçlar anlamında dünya ve ülkemiz bağlamında incelenerek; çeşitli değerlendirme ve önerilerin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Anahtar Sözcükler: Apiterapi, Arı, Arıcılık, Arı Zehri, Arı Sütü, Polen, Propolis, Bal, Sağlık, Tıp 229 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN İZMİT (KOCAELİ) KENT PEYZAJINDA YAYGIN OLARAK KULLANILAN SÜS BİTKİLERİNİN EKOLOJİSİ Seda AKDUMAN HOŞER, Fazıl ÖZEN Kocaeli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İzmit / Kocaeli, toprak_land@hotmail.com Özet Kocaeli Büyükşehir Belediyesi' nin en büyük merkez ilçesi olan İzmit, büyük bir sanayi şehri olmasının yanısıra iklimsel, coğrafik ve topoğrafik özellikleri bakımından zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Çevresindeki doğal yeşil örtüye ilave olarak İzmit, çok sayıda park, bahçe ve rekreasyon alanına sahip bir kent merkezidir. Bu çalışmada, İzmit kent peyzajında yaygın olarak kullanılan bitkiler ile bunların ekolojik istekleri tanıtılmaya çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: İzmit, Kocaeli, süs bitkisi, kent peyzajı ekolojisi 230 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ENDEMİK Onosma discedens ve Verbascum calycosum’DA ISSR-PCR OPTİMİZASYONU Muhip HİLOOĞLU1, Emel SÖZEN1, Ali KANDEMİR2, Ersin YÜCEL1 1Anadolu 2Erzincan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 26470, ESKİŞEHİR Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 24100, ERZİNCAN esozen@anadolu.edu.tr Özet Onosma discedens ve Verbascum calycosum, Erzincan yöresinde oldukça dar yayılış alanına sahip nadir endemik bitki türlerindendir. Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabında nesli tükenmiş (EX) olarak kayıt edilen bu 2 tür için son yıllarda Erzincan yöresinde yapılan arazi çalışmalarında orijinal lokalitelerinde birkaç farklı populasyon gözlenmiştir. Nadir ve tehlike altındaki türler için koruma stratejilerinin geliştirilmesinde türlerin genetik çeşitlilik değerlerinin saptanması çok önemlidir. Bu çalışma kapsamında Onosma discedens ve Verbascum calycosum’un genetik çeşitlilik seviyelerini belirlemek için kullanılacak olası ISSR primerleri PCR optimizasyonu ile belirlenmiştir. Toplamda 24 ISSR primeri denenmiş, kalıp DNA, MgCl2 ve dNTP optimizasyonu sonrasında her iki türde de polimorfik ve tekrarlanabilir bantlar oluşturan 16 primer saptanmıştır. Bu primerler için optimize edilen kalıp, MgCl 2 ve dNTP konsantrasyonları sırasıyla 10ng, 2mM ve 1µM olarak bulunmuştur. Belirlenen ISSR primerleri bu türlerin genetik çeşitlilik seviyelerinin belirlenmesinde etkin bir şekilde kullanılabilir. Anahtar Sözcükler: Endemik, Onosma discedens, Verbascum calycosum, ISSR-PCR Optimizasyonu 231 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ENDEMİK Onosma discedens ve Verbascum calycosum’DA TOHUM ÇİMLENME BAŞARISI Muhip HİLOOĞLU1, Ersin YÜCEL1, Ali KANDEMİR2, Emel SÖZEN1 1Anadolu 2Erzincan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 26470, ESKİŞEHİR Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 24100, ERZİNCAN mhilooglu@anadolu.edu.tr Özet Bu çalışmada, nadir endemik Onosma discedens ve Verbascum calycosum tohumlarının laboratuvar koşullarında çimlenme başarısı araştırılmıştır. Gibberellik asitin (GA-3) ve KNO3 (Potasyum Nitrat) büyüme düzenleyici ve çimlenmeyi teşvik edici etkisini gözlemlemek amacıyla, tohumlar 100 μM ve 200 μM’lik konsantrasyonlarda KNO3 (Potasyum Nitrat) ve GA-3 (Gibberellik Asit) ile muamele edilmiştir. Kontrol grubunda ise sadece saf su kullanılmıştır. Her bir deney serisinde her bir konsantrasyon için 100 adet tohum kullanılarak deneyler dört tekrarlı yapılmıştır. O. discedens için kontrol grubunda çimlenme oranı % 7 olarak bulunmuştur. O. discedens tohumlarının 100 μM KNO3 uygulanan tüm petrilerde % 11 oranında, 200 μM KNO3 uygulanan serilerde ise % 7 oranında bir çimlenme yüzdesi bulunmuştur. O. discedens türünde GA-3 uygulamaları sonucunda 100 μM GA-3 uygulanan tüm petrilerde % 21, 200 μM GA-3 uygulanan serilerde ise %27 oranında bir çimlenme yüzdesi bulunmuştur. Verbascum calycosum türünde ise 100 μM KNO3 uygulanan tüm petrilerde % 1 oranında, 200 μM KNO3 uygulanan serilerde % 2 oranında çimlenme olduğu görülmüştür. 100 μM GA-3 uygulanan tüm petrilerde % 39, 200 μM GA-3 uygulanan serilerde % 52 oranlarında bir çimlenme yüzdesi bulunmuştur. Elde edilen sonuçlar ANOVA testi SPSS paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Sonuç olarak KNO3’ün literatürün aksine her iki türde de çimlenmeyi gerilettiği, giberellik asitin ise arttırdığı tespit edilmiştir, fakat bu artış Verbascum calycosum için kontrol grubuyla karşılaştırıldığında anlamlı bulunmamıştır. Bu endemik iki türe ait tohumların çimlenme davranışlarının farklı koşullarda yapılacak deneylerle devam ettirilmesi türlerin korunmaları yönündeki araştırmalar için faydalı olacaktır. Anahtar Sözcükler: Onosma discedens, Verbascum calycosum, Endemik, Çimlenme 232 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇANAKKALE’DE YAYILIŞ GÖSTEREN Neotinea tridentata (Scopoli) R.M. Bateman, Pridgeon & M.W. Chase (ORCHIDACEAE) TÜRÜNÜN EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ Kaan HÜRKAN, Necmettin GÜLER, Yasemin KEMEÇ, Cumhur DEMİR Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen – Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 17100 Çanakkale. kaanhurkan@orchidologist.com Özet Neotinea tridentata (Scopoli) R.M. Bateman, Pridgeon & M.W. Chase, özellikle orta ve Doğu Akdeniz Bölgesi’ nde, Orta Avrupa’ da ise Hessen ve Thüringen’ de adacıklar halinde yayılış gösteren, Türkiye’ de ise; Karadeniz, Marmara, Akdeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri başta olmak üzere, Orta Anadolu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri haricinde Türkiye’ nin hemen her bölgesinde bulunabilen karasal bir orkide türüdür. N. tridentata türünün, Türkiye’ de en sıkça karşılaşılan ve en geniş yayılışa sahip orkide türü olması ve oldukça farklı bir çok yetişme ortamı içinde bulunması, bu türün ekolojik toleransının ne denli yüksek olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Çalışmamızda Çanakkale sınırları içerisinde yayılış gösteren; yükseklik, güneşlenme süresi ve seviyesi, toprak özellikleri ve habitat bakımından farklı özellik gösteren bölgelerden toplanmış N. tridentata bireylerinin, yayılış alanlarındaki bu farklılıklardan kaynaklanan morfolojik farklılıklar (bitki boyu, çiçeklerdeki boyutlar ve renklenmeler, albinizm, v.b.) incelenmiştir. Anahtar Sözcükler: Neotinea tridentata, Çanakkale, Ekoloji. 233 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ORTA KARADENİZ BÖLGESİ’NDE NADİR BULUNAN BAZI DELPHACID (HOMOPTERA, AUCHENORRHYNCHA) TÜRLERİ Murat KARAVİN1, Ünal ZEYBEKOĞLU2 1Amasya Üniversitesi, Suluova Meslek Yüksekokulu, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Suluova/Amasya, murat.karavin@amasya.edu.tr 2Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kurupelit/Samsun Özet Delphacidae familyası, Insecta sınıfına ait çatı kanatlılar (benzer kanatlılar, eşkanatlılar) olarak bilinen Homoptera takımının Auchenorrhyncha serisi içerisinde yer alır. Altı altfamilya ve 300 cins içerisine yerleştirilmiş 2000 civarında tür ile oldukça büyük bir familyadır. Delphacidae türlerinin hepsi bitkiyle beslenirler ve genellikle “floemle beslenenler” olarak anılırlar. Delphacidae türlerinin, kültür bitkilerine ve diğer bitkilere çeşitli şekillerde zarar verdikleri bildirilmiştir. Delphacidae türleri; bitkilere beslenme ve yumurta bırakma şekli ile doğrudan, bitki patojenleri olan virüs, riketsia, bakteri ve mikoplazmaları hastalıklı bitkilerden alıp sağlıklı bitkilere taşıyıp yayarak dolaylı yönden zarar verirler. Bu çalışmada Orta Karadeniz Bölgesi’nde nadir olarak bulunan Deplhacid türleri tespit edilmiştir. Bu türler; Asiraca clavicornis, Delphacodes nastasi, Muirodelphax aubei, Ribautodelphax albostriata, Ribautodelphax collina ve Sogatella vibix’tir. Bu türlerin dorsalden görünümleri, incelenen materyal sayıları, lokaliteleri, toplanma tarihleri ile Türkiye'deki ve dünyadaki dağılış özellikleri verilmiştir. Birey sayılarının az olması nedeniyle bu türlerin arazide gözden kaçabileceği; ancak ekolojik koşulların değişmesine bağlı olarak populasyon yoğunluklarının artabileceği ve tarımsal ürünlerde zarar neden olabilecekleri düşünülmektedir. Bu bağlamda yapılan çalışma ile bu türlerin tanıtılmasının bundan sonraki çalışmalara ve tarımsal faaliyetlere katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Anahtar Sözcükler: Delphacidae, Orta Karadeniz, Asiraca clavicornis, Delphacodes nastasi, Muirodelphax aubei, Ribautodelphax albostriata, R. collina, Sogatella vibix. 234 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN UZUNGÖL/TRABZON’DA YAŞAYAN Bufo bufo POPULASYONUNUN YAŞ VE DİĞER BÜYÜME ÖZELLİKLERİ BAKIMINDAN İNCELENMESİ Tuğba ERGÜL, Nurhayat ÖZDEMİR Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen Ed. Fak. Biyoloji Böl./Rize tugba.ergul@erdogan.edu.tr Özet Yaş, ağırlık ve vücut büyüklüğü, türlerin yaşam periyotları hakkında bilgi veren önemli demografik parametrelerdir. Çalışmanın amacı, bu parametrelerin tespit edilmesi ve birbirleriyle olan ilişkilerinin ortaya çıkarılmasıdır. Bu çalışmanın ana materyalini Trabzon/Uzungöl lokalitesinden toplanan Bufo bufo türüne ait 24 (5 dişi, 19 erkek) birey oluşturmaktadır. Yakalanan örnekler bayıltılarak vücut boyları (SVL: burun ucu-kloak arası mesafe) dijital kumpas kullanılarak ölçülmüş ve sağ arka ayaktaki en uzun parmak disekte edilerek %96’lik etil alkol içerisinde saklanmıştır. Daha sonra boyanmış kemik enine kesitlerinde yaş halkalarının sayılması esasına dayanan iskelet kronolojisi yöntemi kullanılarak populasyonun yaş yapısı belirlenmiştir. Elde edilen veriler SPSS programı ile analiz edilerek sonuçlar yorumlanmıştır. Yapılan analizler sonucunda erkek bireylerin yaşı 2-7 yıl arasında değişirken, dişilerin yaşı 3-6 arasında değişmektedir. Erkeklerin vücut boyu 63.62-77.47 mm arasında değişirken dişilerin 52.33-98.70 mm arasında olmaktadır. Total ağırlık erkeklerde; 26.99-49.47 g değerleri aralığındayken dişilerde; 12.41-103.06 g arasında olmaktadır. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda, iki cinsiyet arasında yaş bakımından anlamlı bir fark olmadığı bulunmuştur (Independent Sample t test, t=0,262, p<0.05). Ayrıca dişi ve erkek bireyler arasında boy ve ağırlık bakımından önemli bir fark olduğu tespit edilmiştir (Independent Sample t test, t boy=0,030, tağırlık:0,009 p<0.05). Amfibilerde yaygın olarak kullanılan iskelet kronolojisi yöntemi Uzungöl/Trabzon Bufo bufo türü örneklerine uygulanmış, türün yaş yapısı ve diğer büyüme parametreleri üzerinde karşılaştırmalı analizi yapılmıştır. Anahtar Sözcükler: Bufo bufo, iskelet kronolojisi, Uzungöl, Trabzon 235 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN TEKSTİL ATIK SULARINDA RENK GİDERİMİ İÇİN ARITMA TESİSİ TASARLANMASI Ferhat KARAER-Nurtaç ÖĞLENİ Sakarya Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü Adapazarı Sakarya ferhatkaraer@hotmail.com Özet İnsanlar daha rahat bir hayat sürdürebilmek için gerekli biyotik (besin, su, hava, vb.) ve abiyotik (İklim, toprak, topoğrafya) faktörlerin etkisi altında kalırken benzeri kaynakları yüzyıllar boyunca kullanımı sonucu üretilen atıklar, alıcı ortamın özümleme kapasitesini aşmakta ve kirlenme tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır. Endüstriyel kirlenmenin önemli boyutlarından birisi olan tekstil endüstrisi dünyada gelişmiş ülkelerin ekonomisinde olduğu kadar, gelişmekte olan ülkelerin ekonomisinde de büyük rol oynamaktadır. Tekstil sanayinde kullanılan hammadde, işletmedeki üretim tipi, kullanılan teknoloji ve kimyasal madde farklılığı gerek atık suların miktarı, gerekse atık sularda bulunan kirleticilerin tür ve konsantrasyonlarında değişkenliğe neden olmaktadır. Bu nedenle, tekstil endüstrisinde uygulanan boyarmaddelerin özellikleri, renk giderme yöntemlerinde önemli değişikliklere ve alternatif yöntemlerin uygulanması gerekliliğine neden olmaktadır. İplik hazırlamadan dokumaya, dokumadan giysilik eşya üretimine kadar çeşitli aşamaları içeren tekstil endüstrisi ihtiyaç duyduğu yüksek oranda su aynı zamanda büyük oranlarda atık su oluşmasına da neden olmaktadır. Bu durumda katı atıklar, tehlikeli ağır metal kullanımı, çözücü emisyonları ve fazla enerji tüketimi tekstil endüstrisini ve üretilen tesisleri çevresel duyarlılık açısından büyük bir ilgi odağı haline getirmektedir. Bu çalışmada, tekstil atık sularında renk giderimi yapılması için genelde düşük maliyetli önlemlerle bu etkiler azaltılması ve maliyetten tasarruf sağlanabilmesi amacıyla tekstil endüstrisine ait bir fabrikanın tüm işletim prosesleri dikkate alınarak tesis tasarlanmış ve öneriler sunulmuştur. Anahtar Sözcükler: Tekstil atık suyu, renk giderimi, arıtma tesisi 236 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN SAMSUN VE AMASYA ŞARTLARINDA YETİŞTİRİLEN ŞEKER OTUNUN [Stevia rebaudiana (Bert) Bertoni] FENOLOJİK İLE ALTERNATİF ÜRÜN OLMA ÖZELLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASI Furkan KARAER1,Ferhat KARAER2 1Kırıkkale 2Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Müh. Bölümü Kırıkkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü. Sakarya Özet Bu araştırma, sıfır şeker ve kalori özellikleri ile dikkati çeken yurt dışından getirilerek yaprak ve gövdesinin işlenmesi ile Türkiye’deki eczanelerde paketler halinde satılan şeker otunun [Stevia rebaudiana (Bert) Bertoni] Nisan 2008– Aralık 2009 yılları arasında Samsun ve Amasya şartlarında yetiştirilerek alternatif ürün olup olamayacağının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Bu kapsamda ilk kez yapılan çalışmada şeker otunun fenolojik özellikleri gözlemlenmiş, ölçümleri yapılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre şeker otunun yaprak büyüklüğü ile gövde uzunluğu bakımından en fazla kuru madde miktarı 2.hasatta alınmıştır. Çimlenme döneminin 1-2 hafta, vejetatif dönemin 14-15 hafta, çiçeklenme döneminin 6-7 hafta, meyve döneminin 2-3 hafta sürdüğü ve çoğu tohumların yeterli olgunluğa ulaşmadığı görülmüştür. Ayrıca şeker otu üretiminin tohumla üretiminden çok köklerinin ayrılması ile yapılan vejetatif üretimin daha hızlı ve ekonomik olduğu bulunmuştur. Samsun ve Amasya şartlarında benzer şartlar sağlandığından fenolojik yönden fazla bir fark bulunmamıştır. Ancak bitkinin sıcak iklim bitkisi olması nedeniyle kış dönemlerinde 50C altında gelişmediği dikkate alındığında Samsunda özellikle sahil kesiminin denize yakın bölgelerinde tarla şartlarında, Samsun’un iç bölgeleri ile Amasya’da uygun sera şartlarında yetiştirilebileceği önerilebilir. Bu nedenlerle şeker otunun yetiştirilerek yaygınlaştırılması ile normal şeker tüketimine ve Türk ekonomisine önemli katkılar sağlayabileceği gibi insan sağlığına diğer tatlandırıcılardan daha sağlıklı etki gösterebileceği beklenebilir. Anahtar Sözcükler: Samsun- Amasya, Şeker otu, Fenoloji, Adaptasyon 237 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BİBER HÜCRE SÜSPANSİYON KÜLTÜRÜNDE KAPSAİSİN BİRİKİMİ ÜZERİNE BAKIR SÜLFAT’IN ETKİSİ Cemil İŞLEK, Esra KOÇ, Dilek KAYA Niğde Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kampüs/Niğde, cislek@nigde.edu.tr Özet Kapsaisin biber bitkisinden elde edilen önemli bir alkoloittir. Bu çalışmada biber tohumlarına ait hücre süspansiyon kültüründe, kapsaisin üretimi üzerine farklı konsantrasyonlarda bakır sülfatın farklı zamanlardaki etkileri incelenmiştir. İn vitro koşullarda çimlendirilmiş biber fidelerinin hipokotil eksplantlarından kallus elde edilmiştir ve kalluslardan hücre süspansiyonları oluşturulmuştur. Bakır sülfat uyarıcısı 0,1-0,2 ve 0,4 mM olarak uygulanmıştır ve uyarıcı uygulanmayan kontrol grupları oluşturulmuştur. Etil asetat ile ekstraksiyon yapılarak serbest hücrelerdeki ve bunların süzüntülerindeki kapsaisin konsantrasyonları HPLC cihazında belirlenmiştir. Bakır sülfat uygulamasının kapsaisin birikimi üzerine artırıcı etki yaptığı belirlenmiştir. Uyarıcı uygulaması yapılan hücrelerdeki kapsaisin miktarı, kontrol gruplarındaki hücrelere göre daha yüksek bulunmuştur. Hücrelerdeki en fazla kapsaisin miktarı 8. günde 0,2 mM bakır sülfat uygulamasında belirlenirken süzüntüye geçen en fazla kapsaisin miktarı ise 12. günde 0,4 mM bakır sülfat uygulamasında belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler:Kapsaisin, Capsicum annuum L. , Bitki doku kültürü, Bakır sülfat 238 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Agelastica alni L. (COLEOPTERA: CHRYSOMELIDAE) LARVALARININ PUP KURU AĞIRLIĞI, PUPA LİPİT MİKTARINA SEKONDER MADDELERİN ETKİSİ Dilek YILDIZ, Nurver ALTUN, Recep Tayyip Erdoğan Ünv. Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE nurver.altun@erdogan.edu.tr Özet Kızılağaç (Alnus sp.) ve söğüt (Salix sp.) türlerinde populasyon patlaması düzeyinde ortaya çıkan (Tschler, 1977) ve oligofaj bir yaprak böceği olan A. alni (Coleoptera: Chrysomelidae) hemen her yıl düzenli olarak kızılağaçlarda önemli oranlarda yaprak asimilasyon yüzeyi kaybına neden olmaktadır (Sezen ve Demirbağ, 2006). Çalışmamızda A. alni larvalarının pup kuru ağırlığı, pup lipit ve protein miktarında farklı sekonder maddeler ve sekonder madde karışımlarının etkisi geometrik analiz yöntemi ile incelenmiştir. Materyalimiz, A. alni larvaları 2012 yılında Trabzon ili Araklı ilçesi civarından toplanmıştır. Larvalar, kapalı kaplar içerisinde laboratuvar ortamına taşınarak plastik kaplara alınmış, son larva dönemine gelinceye kadar toplu halde Yamamoto (1969) tarafından geliştirilen yapay besinlerle beslenmişlerdir. Son larva döneminde geldiklerinde bireyler ayrılarak her biri ayrı kaplara alınmışlardır. Yamamoto (1969) tarafından geliştirilen yapay besin, çalışmamızda kontrol besini olarak kullanılmıştır ve A harfi ile işaret edilmiştir. Yamamoto besin içeriğine gallik asit ve kinin eklenerek diğer besinler elde edilmiştir. İlave edilen bu maddelerle yapay besinler hazırlarken kullanılan maddelerin besinlerin toplam kuru ağırlığının yüzdesi olarak % 1, % 3 ve %5 oranlarında gallik asit % 0,125, % 0,25 ve %0,5 oranlarında kinin eklenerek yapay besinler hazırlanmıştır. Hazırlanan besinlerin içerikleri sırayla şunlardır: A (P:K), D (K.B. + %1 Gallik asit), E (K. B. + %3 Gallik asit), F (K. B. + % 5 Gallik asit), G (K. B. + %0,125 Kinin), H (K. B. + %0,25 Kinin), I (K. B. + 0,5 Kinin), J (K. B. + %1 gallik asit+ %0,5 kinin), K (K. B. + %1 gallik asit+ %0,125 Kinin), L (K. B. + %5 gallik asit+ %0, 125 kinin), M (K. B. + %5 gallik asit + % 0,5 kinin) besinleri hazırlanmıştır. Larvaları besleme deneylerinde gün aşırı olarak taze yapay besin verilerek ve larvaların ürettikleri dışkıyla, yiyemeyip bir önceki gün verilen besinlerden kalanları tartılmıştır. Larvalara, verilen ve kalan besin miktarı gün aşırı 0,001 hassasiyetli terazide tartılarak tartımlar not edilmiştir. Besleme, larvalar pup haline gelinceye kadar devam etmiştir. Sekonder madde ihtiva etmeyen kontrol besininde pup kuru ağırlığının 5,94±0,19 mg olduğu, gallik asit ilavesiyle G ve K besinleri hariç diğer besinlerde pup kuru ağırlığının önemli oranda azaldığı; sırasıyla 4,74 ± 0,13 mg; 4,15 ± 0,11 mg; 3,96 ±0,13 mg; 5,11 ± 0,08; 1,65 ± 0,08 mg; 1,65 ± 0,08 mg; 1,94 ± 0,07 mg; 1,88 ± 0,09 mg; 5,24 88± 0,15 mg; 3,13 ± 0,17mg ve 1,97 ± 0,05mg olarak belirlenmiştir. Pup lipit miktarı kontrol besininde 1,55 ± 0,05 mg olarak belirlenmiştir. Sekonder madde ilavesiyle C,E,G,K,L besinlerindebeslenen larvalardan elde edilen pupaların lipit miktarlarında kontrol besininden istatistiksel olarak önemli bir farklılığın bulunmadığı, diğer besinlerde ise sekonder madde ilavesiyle lipit miktarının azaldığı belirlenmiştir. Değerler sırasıyla 1,17 ± 0,08 mg; 1,27 ± 0,12 mg; 0,95 ± 0,05 mg; 2,02 ± 0,12 mg; 0,51 ± 0,04 mg; 0,33 ± 0,03 mg; 0,41 ± 0,04 mg; 2,00± 0,12 mg; 1,76 ± 0,78 mg; 0,18 ± 0,03 mg olarak belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Agelastica alni, Sekonder madde, kinin, gallik asit, geometrik analiz 239 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇAYHAN KASABASI’NDA (EREĞLİ / KONYA) ETNOBOTANİK BİR ÇALIŞMA: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KENGER (Gundelia tournefortii L.) BİTKİSİNDEN KENGER SAKIZI’NIN ELDE EDİLMESİ Osman TUGAY, Erol ÖZER, Deniz ULUKUŞ Selçuk Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu / Konya, otugay@selcuk.edu.tr Özet 2011 yılı Temmuz ayında Çayhan Kasabası (Ereğli / Konya) çevresinde yapılan arazi çalışmaları sırasında yörede yaşayan yerli halk tarafından Kenger (Gundelia tournefortii L.) bitkisinin kök kısımları kullanılarak Kenger Sakızı’nın elde edilmesi aşamaları gözlemlendi ve resimlenerek not edildi. Temmuz ayında bitkinin kök kısımları görününceye kadar kazıldıktan sonra kök üzerinde bıçakla yatay kesikler atılır ve kenger sütünün akması sağlanır. Buna sakız kanatmak adı verilir. Akan sütün kuruması için yaklaşık 2 saat beklenir. Toplanan kurumuş halde kenger sütleri 1 gün bekletilerek kurutulur ve saklanır. Sakız yapma işlemi için istenildiği zaman kaynatma ve yumuşatma gibi belirli işlemlerinden geçirilir. Elde edilen kenger sakızları kavanozlar içerisinde su içerisinde saklanır. Anahtar Sözcükler: Kenger sakızı, Gundelia tournefortii, Çayhan, Ereğli, Konya. 240 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EGE BÖLGESİNİN SALEP ORKİDELERİ Mehmet TUTAR1, Ali Osman SARI1, Fatih ÇİÇEK1, Salih PARLAK2 1 Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Menemen / İzmir, mehmettutar1@gmail.com 2 Ege Ormaclılık Araştırma Müdürlüğü Urla / İzmir Özet Salep karasal orkide bitkilerinin toprak altındaki yumrularından elde edilmektedir. Bu yumrular bitkilerin çiçeklenme döneminde topraktan sökülüp, yıkanıp temizlendikten sonra haşlanır. Daha sonra güneşte kurutulup taş değirmenlerde öğütülerek kullanıma hazır salep tozu elde edilir. Ülkemizde yaşayan 120’nin üzerindeki yumrulu orkide türünün tamamına yakını az veya çok salep elde etmede kullanılmaktadır. Ege bölgesinde ise 50 den fazla yumrulu orkide türü yaşar. Ege bölgesinin özellikle orta ve güney kısımlarında salep toplama oldukça yaygındır. Buralarda yapılan arazi taramaları, incelemeler, salep toplayıcıları ve tüccarlarla yapılan görüşmelerden edinilen bilgiler ışığında 30’dan fazla orkide türünün toplandığı, ancak bunların 10 kadarının daha yoğun toplandığı tespit edilmiştir. Bölge genelinde en yaygın olan ve yaygın olarak toplanan orkide türü Orchis sancta L.’dir. Ege Bölgesinde bu türün özellikle toprak işlemesi yapılmayan zeytinlikler ve terk edilmiş tarım alanlarında hızla çoğalması tercihten ziyaden çok bulunan ve toplanan tür olmasına neden olmuştur. Serapias vomeraceae (Burm. Fıl.) Brıq., Dactylorhiza romana (Seb.) Soo, Orchis provincialis Albıs Ex Dc., Orchis italica Poiret, Anacamptis pyramidalis (L) L. C. M. Rıchard, Orchis coriophora L., Orchis mascula L., Orchis morio L. ve Barlia robertiana (Loısel.) Greuter çok toplanan türler arasındadır. Orchis anatolica Boiss., Neotinea maculata (Desf.) Stearn ve birçok Ophrys türü bölgede yaygın olmalarına rağmen küçük cüsseli ve küçük yumrulu olduklarından dolayı tercih edilmemektedir. Anahtar Sözcükler: Salep, Orkide, Ege Bölgesi 241 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ORGANİK ATIKLARDAN BİYOGAZ ÜRETİMİ VE ORGANİZMALARIN ETKİNLİĞİNDE SICAKLIK Hojjat GHOLAMİ, Mahir DEMİR, Fatima Masume Uslu, Suayip KAMA, Hakan GÖK, Nuri EMRAHOĞLU, Osman GULNAZ Çukurova Üniversitesi, Fen bilimleri Enstitüsü Biyoteknoloji A:B:D.Balcalı/Adana, hojatgholamy@gmail.com Özet Yenilenebilir enerji kaynağı olarak biyogaz özellikle son on yılda birçok ülkede ciddi derecede önem kazanmıştır. Çalışmada biyogaz verimliliğinde sıcaklık, besleme şekli ve substrat çeşitliliğinin etkisi araştırılmıştır. Çalışmada sadece büyük baş hayvan atığı verildiğinde 18°C’de 12,9 l/kg, 25°C’de 21 l/kg iken sıcaklığın artışı ile 28°C’de 28 l/kg biyogaz elde edilmiştir. Besleme karışımında yapılan değişiklik ile beslemede %16 silaj, %20 büyük baş atığı, % 32 tavuk dışkısı ve %32 patates çürüğü kullanıldığında 37°C’de 34 l/kg biyogaz elde edilmiştir. Beslemede %25 oranda tavuk, sığır, silaj ve patates karışımından 37°C’de 28,3 l/kg biyogaz elde edilmiştir. Çiftlik atıklarına ilave olarak gliserin girildiğinde 37°C’de %11 artış sağladığı belirlenmiştir. Sıcaklığın etkinliği biyogaz üretiminde rol oynayan organizmaların üremesi açısından büyük önem arz etmektedir. Optimum üreme sıcaklıkları farklılık göstermesine rağmen en optimum sıcaklı 35-39°C arasındadır. Biyogaz üretiminde atıkların yanı sıra ucuz ve fazla gaz verimi olan ürünler kullanılması tercih edilmektedir. Bu ürünler arasında tavuk atıkları, bozulmuş silajlar, çürümüş ekonomik değeri olmayan patates gibi ürünler, biyodizel üretimi sırasında oluşan atık gliserin, biyogaz içeriğine ve verimliliğine katkıda bulunduğu belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Biyogaz, yenilenebilir enerji, hayvansal atıklar Teşekkür: Bu çalışma Çukurova Üniversitesi bilimsel araştırmalar proje birimi tarafından desteklenmiştir (EF2013BAP3 ve BAP8). 242 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN GÜNEYBATI ANADOLU CİVARINDA DAĞILIŞ GÖSTEREN Hemidactylus turcicus (LINNAEUS, 1758) (SAURIA: LACERTILIA: GEKKONIDAE) ÖRNEKLERİNDE YAŞ TAYİNİ Betül KANAT, Cemal Varol TOK Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Çanakkale, cvtok44@gmail.com Özet Bu çalışmada önceki yıllarda Güneybatı Anadolu bölgelerinden yakalanmış toplam 33 (10 ♂♂, 17 ♀♀, 6 juv.) Hemidactylus turcicus türü örnekleri değerlendirilmiştir. Bu örnekler üzerinde iskelet kronolojisi yöntemi kullanılarak yaş tayini yapılmıştır. Çalışma sonucunda değerlendirilen populasyonda, erginlerde tahmini maksimum yaş 9; minimum yaş ise 3 olarak tespit edilmiştir. Juveniller ise 1-3 yaş aralığında bulunmuştur. Değerlendirilen örneklerde türün Güneybatı Anadolu populasyonunda seksüel olgunluk yaşı 2-3 olarak belirlenmiştir. Bu çalışmayla elde edilen sonuçların daha sonraki ekolojik çalışmalara kaynak oluşturması amaçlanmıştır. Anahtar Sözcükler: Hemidactylus turcicus, yaş tayini, iskelet kronolojisi, Güneybatı Anadolu, Gekkonidae 243 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN GÜNEYBATI ANADOLU CİVARINDA DAĞILIŞ GÖSTEREN Hemidactylus turcicus (LINNAEUS, 1758) (SAURIA: LACERTILIA: GEKKONIDAE) POPULASYONU ÜZERİNDE MORFOLOJİK ARAŞTIRMALAR Oya TOPÇU, Cemal Varol TOK Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Çanakkale, Özet Bu çalışmada önceki yıllarda Güneybatı Anadolu bölgelerinden yakalanmış 30 ergin (12♂♂, 18♀♀), 6 jüvenil olmak üzere toplam 36 adet Hemidactylus turcicus (Linnaeus, 1758) koleksiyon örneği morfolojik yönden ayrıntılı olarak incelenmiştir. Böylece türün Türkiye’de dağılış gösteren diğer populasyonları ile karşılaştırma amacıyla temel veriler elde edilmiştir. Çalışmada; morfometrik ölçümler ve pholidosis özellikleri değerlendirilmiştir. Literatürde belirtilenlerin yanı sıra ilave karakterler dahil toplam 31 morfolojik karakter değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgular literatür verileri ile karşılaştırılmıştır. Sonuçta çalışılan örneklerin Türkiye’de yayılış gösteren türün tek alttürü Hemidactylus turcicus turcicus için verilen tanımlamalara büyük ölçüde benzediği sonucuna varılmıştır. Anahtar Sözcükler: Hemidactylus turcicus, Morfoloji, Sistematik, Güneybatı Anadolu, Gekkonidae 244 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN GÖKÇEADA VE ÇANAKKALE CİVARINDA YAŞAYAN Testudo graeca POPULASYONLARI ÜZERİNDE MORFOLOJİK ARAŞTRMALAR Gülşah ERKAN, Cemal Varol TOK Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Çanakkale, cvtok44@gmail.com Özet Bu çalışmada Çanakkale (4 ♂♂, 5♀♀, 6 juvenil) ve Gökçeada (10 ♂♂, 4 ♀♀, 1 juvenil) civarında dağılış gösteren toplam 30 Testudo graeca örneği morfolojik bakımdan karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Mann Withney-U testi sonuçlarına göre iki populasyon arasında morfolojik ölçümler bakımından istatistiksel fark bulunamamıştır (P<0,05). Hematolojik değerlendirme için Çanakkale (1 ♂, 2♀♀) ve Gökçeada (2♂♂, 1♀) populasyonlarından toplam 6 örnek kullanılmıştır. Yapılan hematolojik incelemeler sonucunda Çanakkale populasyonuna dahil örneklerinin eritrosit sayısı 270.000- 450.000 (1mm3 kanda), lökosit sayısı ise yaklaşık olarak 2700- 3400 (1mm3 kanda) arasında; Gökçeada populasyonuna dahil örneklerde ise eritrosit sayısı 240.000- 620.000 (1mm3 kanda), lökosit sayısı ise yaklaşık olarak 2400- 3200 (1mm3 kanda) arasında bulunmuştur. Ayrıca istatistiksel olarak Gökçeada populasyonunun Çanakkale populasyonuna göre eritrosit boyu ortalama değeri ve nukleus boyu ortalama değeri daha düşükken, nukleus eni ortalama değeri daha yüksek bulunmuştur (P≤ 0.05). Anahtar Sözcükler: Testudo graeca, morfoloji, hematoloji, Gökçeada, Çanakkale 245 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇANAKKALE CİVARINDA YAŞAYAN Anatololacerta anatolica (WERNER, 1902) (REPTILIA: SAURIA: LACERTIDAE) ÖRNEKLERİNDE YAŞ TAYİNİ Batuhan Yaman YAKIN, Cemal Varol TOK Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Çanakkale, cvtok44@gmail.com Özet Bu çalışmada, Çanakkale civarında dağılış gösteren 35 (6 ♂♂, 29 ♀♀) Anatololacerta anatolica örneklerinde iskelet kronolojisi metodu kullanılarak, tahmini yaşlar hesaplanmıştır. Ayrıca bu örnekler morfolojik özellikler ve pholidosis karakterleri bakımından detaylı olarak incelenmiştir. Falanjlardan alınan enine kesitler incelendiğinde Çanakkale populasyonu için median yaş 4 olarak hesaplanmıştır. Anatololacerta anatolica örnekleri arasında en büyük yaş bir dişi bireyde 10 olarak hesaplanmış, bu bireyde baş+gövde uzunluğu 74,18 mm olarak ölçülmüştür. Ortalama baş+gövde uzunluğu erkeklerde 57,39 mm (SD=4,6) dişilerde ise 63,62 mm (SD=8,62) olarak bulunmuştur. Tür için cinsel olgunluk yaşı 3 olarak hesaplanmıştır. Korelasyon analizi neticesinde hem erkek (r: 0,845) hem de dişi (r: 0,886) bireylerde yaş-boy arasında kuvvetli bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Anatololacerta anatolica, Lacertidae, Yaş Tayini, İskelet Kronolojisi, Çanakkale, Türkiye. 246 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ÇANAKKALE CİVARINDAN TOPLANAN Anatololacerta anatolica (WERNER, 1902) (REPTILIA: SAURIA: LACERTIDAE) ÖRNEKLERİNDE BİYOLOJİK BİR GÖZLEM Batuhan Yaman YAKIN, Cemal Varol TOK Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Çanakkale, cvtok44@gmail.com Özet Bu çalışmada, Bayramiç ve Kalkım (Çanakkale) civarına, Haziran-Ağustos 2011 tarihleri arasında yapılan arazi çalışmalarında yakalanan Anatololacerta anatolica juvenilleri değerlendirilmiştir. Toplanan 8 örnek değerlendirildiğinde ortalama Baş+Gövde uzunlukları 29,86±1,26 mm (26,06-36,24) olarak hesaplanmıştır. Ayrıca arazi çalışmalarında ergin bireylere bu tarihlerde nadir rastlanırken, yakalanan 3 örnekte yumurta askısı izi gözlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Anatololacerta anatolica, Juvenil, Çanakkale, Türkiye, Yumurta Askısı 247 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN GÖKÇEADA’DA YAŞAYAN Natrix natrix (LINNAEUS, 1758) POPULASYONU ÜZERİNDE MORFOLOJİK ARAŞTIRMALAR Tuğba HABİBOĞLU, Cemal Varol TOK Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Çanakkale cvtok44@gmail.com Özet Bu çalışmada, Türkiye’de geniş dağılış gösteren Natrix natrix türünün Gökçeada populasyonu morfolojik yönden incelenmiştir. Bu çalışma ile Türkiye’deki diğer ada populasyonları ve anakara populasyonları için karşılaştırma amacıyla temel veriler elde edilmiştir. 2009-2013 yılları arasında yapılan arazi çalışmalarında toplam 16 Natrix natrix(beş juvenil, dört semi-adult-3♀♀, 1♂, 6ergin- 4♀♀,2♂♂) örneği incelenmiş olup, 15 örnekte pholidosis ve vücut ölçümleri değerlendirilmiş ve 1 yaralı örnekte dahil edilerek toplam 16 örnekte renk desen özellikleri ayrıntılı olarak incelenmiştir. Pholidosis özelliklerinde toplam 17 karakter dikkate alınmıştır. İncelemeler sonucunda; renk-desen özellikleri bakımından örneklerin 8 örnekte (%50) sırt zemin renginin siyahımsı olduğu belirlenmiştir. Zemin rengi siyahımsı olan örneklerin 5’inde siyah sırt zemin renginin lekesiz olduğu ve bu örneklerin 3 tanesinde sarı yarım ay lekelerinin belirsiz olduğu tespit edilmiştir. Ergin örneklerde vücut ölçümlerinde ise toplam uzunluk 50-100 cm arasında değişmektedir. Anahtar Sözcükler: Natrix natrix, Gökçeada, Sistematik, Morfoloji, Ophidia 248 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN GÜLLÜK KÖRFEZİ ÖNEMLİ DOĞA ALANI (ÖDA)’NINDA (MUĞLA) YAŞAYAN Testudo graeca ‘NIN BOLLUK DURUMU ÜZERİNE BİR ÖN ÇALIŞMA Yusuf BAYRAKCI, Oğuzkan CUMHURİYET, Dinçer AYAZ, Kerim ÇİÇEK Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı, Bornova/İzmir bayrakciyusuf@hotmail.com Özet Bu çalışmada, Güllük Körfezi Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde yaşayan Testudo graeca L., 1758 popülasyonunun yapısı ve büyüklüğü incelenmiştir. Çalışmalar, Güllük Körfezi’nin 10 km batısındaki (37°15’19”K, 27°43’39”D) 16 ha alanda gerçekleştirilmiştir. 2013 yılı Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında yapılan 3 örneklemede toplamda 34 (17 ♂♂, 8 ♀♀, 9 genç) birey markalanmış ve bunlardan 4’ü tekrar yakalanmıştır. CAPTURE programı ile yapılan hesaplamada popülasyon büyüklüğü 67 ± 8 (55-86), popülasyon yoğunluğu 4,19 (3,44-5,38) birey/ha olarak tahmin edilmiştir. Popülasyonda eşey oranı erkek eğilimli olup, 2,1 olarak bulunmuştur. İncelenen popülasyonda yapılan morfolojik ölçümlere göre ortalama karapas doğrusal uzunluğu erkeklerde 207,5 mm (145-245), dişilerde 192,9 mm (150-225); ortalama plastron uzunluğu erkeklerde 186,9 mm (130-215), dişilerde 178,9 mm (138-213) olarak belirlenmiştir. Bireyler genellikle seyrek vejetasyonlu alanları tercih ettiği gözlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Testudo graeca, popülasyon büyüklüğü, popülasyon yoğunluğu 249 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Pelophylax ridibundus’DAN ELDE EDİLEN DERİ SEKRESYONLARININ ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTESİ Yusuf BAYRAKCI1 ve Cumhur AVŞAR2 1Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı, Bornova/İzmir bayrakciyusuf@hotmail.com 2Sinop Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Sinop Özet Bu araştırmada, Sinop ilinden toplanan Pelophylax ridibundus türüne ait kurbağaların derisinden elde edilen salgıların antibakteriyal ve antifungal aktivitelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Örneklerden elde edilen sekresyonlar antiseptik şartlarda steril bir tüpe alınmış ve örnekler tekrar doğaya bırakılmıştır. Salgıların antimikrobiyal aktiviteleri 10 bakteri ve 3 maya olmak üzere toplam 13 mikroorganizmaya karşı disk difüzyon metodu kullanılarak test edilmiştir. Çalışmada, test mikroorganizmaları olarak 10 bakteri (Metisiline Dirençli Staphylococcus aureus (MRSA), Vankomisine dirençli Enterococcus (VRE), Escherichia coli ESBL (+), Staphylococcus aureus ATCC 6538, Bacillus subtilis, Escherichia coli ATCC 11293, Enterococcus faecalis ATCC 51299, S. epidermidis, Pseudomonas aureginosa, Klebsiella pneumonia) ve 3 maya (Candida krusei ATCC 6258, C. parapilosis ATCC 22019 ve C. albicans ATCC 14053) suşu kullanılmıştır. Ayrıca, çalışmada pozitif kontrol olarak bakteriler için; Basitrasin, Novobiyosin, Tetrasiklin, Polimiksin B, Seftazidim, Ampisilin ve İmipenem; mayalar için Siklohegzimid standart antibiyotik diskleri kullanılmıştır. Yapılan antimikrobiyal aktivite denemelerinde, Pelophylax ridibundus’dan alınan salgıların; MRSA (12 mm), E. coli ESBL (+) (21 mm), VRE (11 mm), S. aureus ATCC 6538 (24 mm) ve K. pneumonia (32 mm)’ya karşı etkili olduğu tespit edilmiştir. En yüksek aktivite K. pneumonia (32 mm)’ya karşı belirlenmiş ve bu sonuç kullanılan standart antibiyotik disklerine göre daha etkin bulunmuştur. Sonuç olarak, P. ridibundus’dan elde edilen salgıların test edilen mikroorganizmalar içerisinde daha önce ilaçlara karşı direnç kazanmış ve kolaylıkla patojen özellik gösteren bakterilere önemli seviyede etkili olduğu belirlenmiştir. Diğer taraftan, Candida türlerine karşı herhangi bir antifungal etkinin olmadığı saptanmıştır. Anahtar Sözcükler: Pelophylax ridibundus, antimikrobiyal aktivite. 250 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNDE BÖCEK FARKINDALIĞI YARATILMASINDA BÖFYAP-BÖCEK OKULU PROJESİNİN YERİ: 2013 YILI ÇALIŞMALARI Serdar TEZCAN, Füsun TEZCAN, Nilay GÜLPERÇİN, Ali Osman KARABABA, Alahattin KANLIOĞLU, İrfan İLHAN, Mine ATALAY, Rezan DUMAN, Sercan PAZARLAR, Huriye GÜMÜŞTAŞ, Kazım HALAÇLAR, Aylin EROL, Mehmet BALBAKAN ve Melike BİLGİN Ege Üniversitesi, Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova / İzmir, nilay.gulpercin@ege.edu.tr Özet BÖFYAP-Böcek Okulu Projesi ilköğretim öğrencilerinde böcek farkındalığı yaratmak amacıyla 2008 yılından bu yana Tübitak desteğiyle gerçekleştirilmiş olup, 2013 yılındaki çalışmalar 39 kişiyle Ege Üniversitesi’nde uygulanmıştır. Çalışmalar üçer günlük gruplar halinde dershane, laboratuvar, müze ve doğa koşullarında gerçekleştirilmiş ve çok sayıda atölye çalışması ile katılımcıların aktif olarak etkinlikler içinde yer alması sağlanmıştır. Çalışmalara İzmir ve çevresindeki 28 farklı okuldan 16 kız ve 23 erkek öğrenci katılmıştır. Katılımcılar proje başlangıcında böceklerden tiksiniyor ya da korkuyor olsa da, proje sonrasında böceklere yaklaşımında olumlu yönde değişiklik olduğu; tamamının böceklere olan ilgisinin arttığı; böcekleri daha yakından tanıdıkları, böcekler hakkındaki bilgi düzeylerinin ve farkındalıklarının arttığı yapılan anketlere dayalı olarak anlaşılmıştır. Projenin etkilerinin ölçülmesi amacıyla ailelerle de görüşülerek geri dönüşler alınmış olup, bu konudaki memnuniyet ise % 100 düzeyinde gerçekleşmiştir. Anahtar Sözcükler: Doğa eğitimi, böcek farkındalığı, böfyap, böcek okulu, ilköğretim 251 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN KEMALPAŞA (İZMİR) YÖRESİ ENTEGRE KİRAZ BAHÇELERİNDE IŞIK TUZAKLARLA YAKALANAN CARABİDAE (COLEOPTERA) FAMİLYASINA BAĞLI TÜRLER ÜZERİNDE BİR DEĞERLENDİRME Serdar TEZCAN, NİLAY GÜLPERÇİN ve Memiş KESDEK Ege Üniversitesi, Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova / İzmir, nilay.gulpercin@ege.edu.tr Özet İzmir’in Kemalpaşa İlçesi Türkiye’nin en önemli kiraz üretim potansiyeline sahip bir ilçedir. Bu ilçede seçilen kiraz agroekosistemlerinde bulunan böcek türlerinin belirlenmesi ve üretim süreci içindeki bulunuş dönemlerinin ortaya konabilmesi amacıyla ışık tuzaklar kullanılarak çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Çalışmalar 2006-2007 yıllarında İzmir (Kemalpaşa-Yukarıkızılca Köyü)’de her biri yaklaşık 5 dekar büyüklüğünde olan 4 entegre kiraz bahçesinde ışık tuzaklar kullanılarak yürütülmüştür. Her bir çalışma alanında haziran ortasından eylül ortasına kadar olan dönemde birer ışık tuzak kurulmuş ve tuzaklar, ayakları üzerinde toprak zemin üzerine oturtulmuştur. Işık tuzaklarda 20 Wattlık Philips enerji tasarruflu beyaz ışık veren ampuller kullanılmış ve iki haftalık aralıklarla tuzaklarda yakalanan böcekler toplanmıştır. Çalışma sonunda Coleoptera takımının Carabidae familyasının Brachininae altfamilyasından Brachinus (Brachynidius) explodens Dutschmid, 1812, Harpalinae altfamilyasından Pseudoophonus (Pseudoophonus) griseus (Panzer, 1796), Pseudoophonus (Pseudoophonus) rufipes (De Geer, 1774), Stenolophus (Stenolophus) abdominalis Gene, 1836 ve Stenolophus (Stenolophus) persicus Mannerheim in Chaudoir, 1844 olmak üzere toplam beş türün kiraz agroekosistemlerinde bulunarak ışık tuzaklara yöneldiği anlaşılmıştır. Çalışmada incelenen türlerden en bol bulunanı P. griseus (983 birey, % 89.04) olup, bu türü sırasıyla P. rufipes (106 birey, % 9.60), S.persicus (9 birey, % 0.82), S. abdominalis (3 birey, % 0.27) ve B. explodens (3 birey, % 0.27) türleri izlemiştir. Tüm türler her iki yıl tuzaklarda görülmekle birlikte, 2006 yılında 661 birey (% 59.87) ve 2007 yılında ise 443 birey (% 40.13) tuzaklarda yakalanmıştır. İlk bahçede iki türe bağlı 221, ikinci bahçede üç türe bağlı 447, üçüncü bahçede beş türe bağlı 234 ve dördüncü bahçede dört türe bağlı 202 birey yakalanmıştır. Bunların oransal durumu ise % 20.02; 40.49; 21.20 ve 18.30’dur. Yakalanan türlerden üçü daha önce kiraz bahçelerinden bildirilmiş olup, S. abdominalis ve S. persicus türleri ise ilk kez bildirilmektedir. Anahtar Sözcükler: Carabidae, kiraz, fauna, ışık tuzak, Kemalpaşa, Türkiye 252 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Polyphylla (Polyphylla) olivieri LAPORTE DE CASTELNAU, 1840 (COLEOPTERA: MELOLONTHIDAE) ERGİN POPULASYONUNUN KEMALPAŞA (İZMİR) YÖRESİ KİRAZ BAHÇELERİNDE IŞIK TUZAKLARLA İZLENMESİ Serdar TEZCAN, NİLAY GÜLPERÇİN ve Esat PEHLİVAN Ege Üniversitesi, Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova / İzmir, nilay.gulpercin@ege.edu.tr Özet Polyphylla (Polyphylla) olivieri Laporte de Castelnau, 1840 (Coleoptera: Melolonthidae) dilimizde Doğu haziranböceği adıyla anılan bir tür olup, Bulgaristan, Suriye, İran gibi ülkelerin yanı sıra Türkiye’de de yayılış göstermektedir. Bu türün larvaları başta kiraz olmak üzere meyve fidanlarının ve ağaçlarının köklerini kemirerek zarara yol açmaktadır. Erginleri ise yaz aylarında görülmekte ve akşam saatlerinde aktifleşerek ışığa yönelim göstermektedir. Bu çalışma Kemalpaşa (İzmir)’da bulunan her biri yaklaşık 5 dekar büyüklüğündeki 4 entegre kiraz bahçesinde 2005-2007 yıllarının Haziran-Eylül aylarında yürütülmüştür. Işık tuzaklarda 20 Wattlık Philips enerji tasarruflu beyaz ışık veren ampuller kullanılmıştır. Tuzaklarda yakalanan erginlerin ayrımı yapıldıktan sonra tanılaması ve sayımları gerçekleştirilmiş olup, elde edilen sonuçlar bu çalışmada irdelenmekte ve bu türün populasyon değişimi grafiklerle sunulmaktadır. Anahtar Sözcükler: Polyphylla olivieri, populasyon değişimi, ışık tuzak, Kemalpaşa, Türkiye 253 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Lyristes plebejus (SCOPOLI, 1763) (HEMIPTERA: CICADIDAE)’UN ERGİN ÇIKIŞININ SON DÖNEM NİMF GÖMLEĞİ SAYIMIYLA İZLENMESİ Serdar TEZCAN, NİLAY GÜLPERÇİN ve Ünal ZEYBEKOĞLU Ege Üniversitesi, Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova / İzmir, nilay.gulpercin@ege.edu.tr Özet Büyük ağustosböceği [Lyristes plebejus (Scopoli, 1763) (Hemiptera: Cicadidae)] Palearktik Bölge’de geniş bir alanda yayılış göstermekte ve Türkiye’de de hemen her yerde bulunmaktadır. Erginleri otsu ve odunsu özellik gösteren çok sayıda bitkinin dal ve sürgünleriyle beslense de, özellikle nimfleri toprak içinde geçirdikleri uzun dönem içinde değişik bitkilerin köklerini sokup emerek zarar oluşturmakta ve nimf döneminin sonunda son gömleğini toprak veya bitkiler üzerine bırakarak ergin haline geçmektedir. Bu çalışma, 1998-2000 yıllarında Kemalpaşa (İzmir)’da gerçekleştirilmiştir. Haftalık aralıklarla erkenci (Sapıkısa), orta mevsim (Napolyon) ve geççi (0900 Ziraat) çeşitlerin bulunduğu kiraz bahçesinde her çeşitten onbeşer ağacın taç izdüşümündeki son dönem nimf gömlekleri sayılarak ergin çıkış sürecinin ve sayısal değişiminin ortaya konması hedeflenmiştir. Çalışma sonunda elde edilen bulgular ışığında bu dönemin haziran ve temmuz aylarında yoğunluk kazandığı anlaşılmıştır. Anahtar Sözcükler: Lyristes plebejus, ergin çıkışı, nimf gömleği, biyoloji 254 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN ATEŞ YANIKLIĞI HASTALIĞINA NEDEN OLAN Erwinia amylovora (Burrill) Winslow et al İLE MÜCADELEDE DOĞAL ÇÖZÜM Gülsemin SAVAŞ, Rüya SESSİZ, Feride EREN, Nihan OKYAY, Ayşe KANAR Tekirdağ Ebru Nayim Fen lisesi- Merkez- TEKİRDAĞglsvs@yahoo.com Özet Elma, armut ve diğer gülgilleri (Rosaceae) etkileyen en önemli hastalıklardan ateş yanıklığı ilk olarak 1780 yılında New York’ta tespit edilmiş, 1993 yılına kadar 31 ülkede ortaya çıkmıştır. Ateş Yanıklığı hastalığı Türkiye’de ilk olarak 1985 yılında Sultandağı/ Afyon’da tespit edilmiştir. Günümüzde 37 cins ve 128 türü enfekte ederek, büyük ekonomik kayıplara neden Erwinia amylovora (Burrill) Winslow et al. ile ilgili çeşitli çalışmalar sürmektedir. Bu çalışmada, yasal olarak antibiyotik kullanımı yasaklanmış olan Ateş yanıklığı hastalığı ile mücadelede kimyasal yöntemlere alternatif olarak doğal bitki özütlerinin E. amylovora üzerine etkisi araştırılmıştır. Araştırma 2 aşamada yürütülmüş olup 1. aşamada kekik, biberiye, defne, çörek otu ve okaliptüs’dan elde edilen özütler, 3 farklı yöntemle (tindelizasyon, otoklav, membran filtrasyon) steril edilmiş ve bakteriler saf kültür elde edildikten sonra, NA ve NB besiyerlerine ekim yapılmıştır. 2.aşamada 14 bitki yağı (defne, biberiye, karanfil, nane, rezene, anason, karabaş otu, kekik, portakal, mersin, lavanta, ardıç, okaliptus, adaçayı) ve greyfurt çekirdeği özütünün E. amylovora üzerindeki etkisi yine Disk- Difüzyon yöntemi ile incelenmiştir. Elde edilen verilere göre kekik, defne ve karanfil yağlarının ateş yanıklığına neden olan bakteriler üzerinde yüksek oranda antibakteriyel etkiye sahip olduğu, özellikle çiçeklenme döneminde 10-15 gün aralıklarla pistole ile fidanlara uygulandığında bu etkinin arttığı gözlemlenmiştir. Buna göre çiçeklenme dönemi ve öncesinde bu özütlerin bitkiye uygulanması ile bitkilerin hastalıklara bulaşması ve hastalıktan korunması sağlanabilir. Böylece kimyasal ilaçların doğaya ve insanlara verdiği zararlar azaltılabilir. Anahtar Sözcükler: Ateş yanıklığı, Erwinia amylovora, Kekik, Defne, Karanfil 255 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN NEHİR SUYU KALİTE MODELLEMESİ, GÖKSU NEHRİ Olcay ÖZER, Zeynel A.DEMİREL, Burak ULUÇAM Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü,Çiftlikköy Kampüsü, olcay.gulcicek@gmail.com Özet Toros Dağlarından doğan Göksu Nehri, deranj havzası 10000 km 2 ve uzunluğu yaklaşık 250 km’dir. Göksu Nehri, Silifke ilçesinin güney kısmında Göksu deltasını oluşturmaktadır. Göksu Deltasındaki araziler yaygın olarak tarımda kullanılmaktadır. Tarımsal uygulamalar yüzey sularında noktasal olmayan kaynakları oluşturmaktadır. Göksu nehrinin su kalitesi modellenmesi Kasım 2010 da farklı noktalardan alınan su numuneleri ile yapılmıştır. Silifke şehrinden nehre günde 10700 m3’ lük atıksu deşarjı yapılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, havzada ki fotometrik ölçümler ile nehir suyu kalitesini modelleme ve elde edilen sonuçları CBS aktararak haritalar şeklinde sunarak, nehir suyu kirliliğini anlamaktır. Göksu nehrinde ki iyon ve kirletici konsantrasyonları Silifke şehrinden önce ve sonra değişiklik göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Göksu nehri, su kalitesi, modelleme 256 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN MERSİN İLİ İLKÖĞRETİM VE ORTAÖĞRETİM OKULLARINDA KATI ATIKLARIN KAYNAĞINDA AYRILMASININ ÇEVRE KORUNMASINA KATKISI Mutlu YALVAÇ, Fatma SADİOĞLU, Halil KALAYCI, Veysel BARAN Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Çiftlikköy / Mersin, myalvac@mersin.edu.tr Özet Günümüzde hızlı nüfus artışı, teknolojik gelişme, kentleşme ve sanayileşmenin artması katı atıkları en önemli çevre sorunlarından biri haline getirmiştir. Katı atık miktarındaki bu artış, katı atık yönetimi ve uzaklaştırılması maliyetlerini arttırmaktadır. Dolayısıyla katı atıkların oluşumundan geri kazanım ve bertarafına kadar yönetilmesi bir entegre sistem dahilinde olmalıdır. Katı atıkların hangi türlerinin nasıl değerlendirileceği ve ne şekilde entegre sisteme dahil edileceği karakterizasyon çalışmaları ile belirlenmektedir. Mersin İli Mezitli ve Yenişehir ilçelerindeki toplam 12 okulda katı atıkların karakterizasyonu çalışmaları yapılmıştır. Karakterizasyon çalışmalarında, hafta içi ve hafta sonu oluşan atıkların karşılaştırılabilmesi için numuneler Pazartesi ve Salı günleri alınmıştır. Yenişehir ilçesinde organik atık 7,15 g/kişi.gün, ambalaj atığı 48,91 g/kişi.gün, Mezitli ilçesinde ise organik atık 5,2 g/kişi.gün, ambalaj atığı 33,20 g/kişi.gün olarak tespit edilmiştir. Bu çalışma sonucu okullardan kişi başına günlük üretilen atık miktarı organik atık 6,34 g/kişi.gün, ambalaj atığı 41,05 g/kişi.gün olarak tespit edilmiştir. Organik atıkların kompostlama yoluyla geri kazanımı ve ambalaj atıklarının geri kazanımı ülke ekonomisi açısından için büyük bir potansiyel olup enerji kazanımı için büyük fırsat niteliğindedir. Mersin ilinde yapılan bu çalışma daha önceden yapılmadığı için, çalışma sonucu Mersin ili belediyeleri ve Türkiye’deki diğer belediyeler için örnek niteliği taşımaktadır. Anahtar Sözcükler: Katı atık karakterizasyonu, Mersin, geri kazanım 257 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN HALOFİT Limonium bellidifolium (DENİZ LAVANTASI) KÖKÜNÜN KİMYASAL İÇERİĞİ Gizem DÜNDAR, Hatice DEMİRAY Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir, hatice.demiray@ege.edu.tr Özet Tuzcul habitatlara adapte olmuş bir bitki olan Limonium bellidifolium’un kimyasal bileşimini ve tıbbi öneme sahip bileşiklerini izole ederek teşhis etmektir. L. vulgare etanolik ekstreleri sitotoksik ve antineoplastik etkiye sahip olduğu, özellikle uterus kanserine karşı tedavi amaçlı kullanıldığı bilinmektedir. Ayrıca L. axillare yapraklarından izole edilen luteolin, apigenin, luteolin 7-O-glikosid, apiin gibi flavonoid glikosidlerin çok yüksek anti mikrobial aktiviteyle birlikte, antioksidant aktiviteleri de saptanmıştır. Bunun yanında cinsteki fitoekdisteroidlerin varlığı angiosperm üyesi olması açısından ilginçtir. Önemli miktarda panosterone içermesi bitkinin kemotaksonomik ve ekolojik önemini göstermektedir. Çünkü bu ekdisteroid eğrelti ve gymnospermlerin ana bileşenidir. İnsanlar üzerinde protein sentezini arttırıcı (AIDS’de, vücut geliştirmede, neoplasm hastalığında), antidepresant etkisi, vücudu stresten koryucu, fiziksel ve seksüel performansı arttırıcı ve vücudu enfeksiyonlardan koruyucu etkileri nedeniyle fitoektisteroidler oldukça önemli bileşiklerdir. Limonium bellidifolium (GOUAN) DUMORT. (Plumbaginaceae) (deniz lavantası) bitkisi İzmir Karşıyaka’daki Tuzla civarındaki doğal yayılış alanından toplanmıştır. Kök ve yaprakları ayrı ayrı kurutulmuş materyal değirmende öğütülerek toz haline getirilmiştir. Kurutulmuş haldeki100-150 gr drog üzerine eklenen metanol ile yapılan partüsyon işlemi sonucunda şekerden kurtarılan ekstrenin ayırma hunisinin orta ve üst kısmından alınan kısım için silika kolonda 80:20 (kloroform-ethanol) sistemiyle kolon şartlandı. Ana kolondan gelen (24-30), (32-44), (46-50) fraksiyonları için ayrı ayrı silika kolon kurulmasına; (98-114) fraksiyonu için ise RP kolon kurulmasına karar verildi. (24-30) arası fraksiyon için kurulan kolonun 90: 10 (kloroform-ethanol) sistemiyle yürütülmesi uygun görüldü. Bu kolondan alınan (1638) fraksiyonu için ise ayrı bir silika kolon kuruldu. 95: 5 (kloroform-methanol) sistemiyle yürütülen Tlc ile tespit edilen 2ayrı saf maddenin ayrımı için tekrar bir silika kolon kuruldu burada ise 95: 5 (Kloroform-methanol) sistemiyle kolon şartlandırıldı. Myricetin molekülü NMR ile tespit edildi. Ayrıca GS-MS kromatografisi ile; 0.636% 3-pentene 2-ol, 0.061% limonene, 4.482% 1-hydroxy 2-propane, 1.738% acetic acid, 0.879% 2-butenoic acid methyl ester, 1.301% furaneol, 1.191% palmitic acid methyl ester bileşiklerinin varlığı saptanmıştır. Anahtar Sözcükler: Limonium bellidifolium, myricetin, limonene, flavonoid. 258 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Arabidopsis thalliana (COLUMBIA) TÜRÜNE SİLİKANIN FİZYOLOJİK ETKİSİ Sıtkı ÖZMEN, Hatice DEMİRAY Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir, hatice.demiray@ege.edu.tr Özet Fizyolojik parametreler bitkinin yaşam döngüsünde önemli olduğundan dolayı fizyolojik parametrelerdeki artış ya da azalış durumlarında bitkininin vereceği yanıtlar bitkinin canlılığı üzerinde etkili olacaktır. Bazı türler, özellikle Graminae türleri silikaya toleranslı iken, diğerlerinde zararlı etkilerinin saptanması bu etkilerin azaltılması açısından oldukça önemlidir. Arabidopsis thalliana bitkisi toleranslı olmayan bir tür olarak özellikle silikanın bitkiye zararlı etkilerinin saptanmasında önem taşımaktadır. Genetik yapısı bilinen Columbia türü bu nedenle özellikle seçilmiştir. Sodyum silikat ve GA3 ilave edilmiş MS ortamı (Murashige ve Scoog, 1962) ‘na in vitroda tohumlar (Columbia tere türüne ait) steril bir şekilde ekildi. Bitkiler bu ortamda büyütülerek silikanın dokulara fizyolojik etkileri kontrol grupları ile karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bu amaçla bitkinin kök ve gövdesinin yaş–kuru ağırlık tespiti, total protein miktarı, süperoksit dismutaz (SOD), askorbat peroksidaz (APOX), katalaz (CAT) gibi antioksidant enzim aktivitelerine bakılmış ve farklılıklar ortaya konmuştur. Hem kontrol grubunda hem de uygulama gruplarında toprak altı ve toprak üstü organların büyüme parametrelerinde (uzunluk, yaş ve kuru ağırlık); kontrol gruplarına göre silikalı gruplarda azalma olduğu saptanmıştır. Silika stresine bağlı olarak hem katalaz hem askorbat peroksidaz hem de süperoksit dismutaz enzimlerinde artma olduğu saptanmıştır. Total protein miktarında ise köklerde silika uygulanmasının miktarı arttırdığı ama gövdede ise bir azalma olduğu saptanmıştır. Elde edilen sonuçlar silika stresine bağlı olarak antioksidant enzim aktivitesini arttırmış olduğu böylece Arabidopsis thalliana (Coloumbia) türünde silika stresine karşı savunma mekanizması olduğu ortaya koyulmuştur. Anahtar Sözcükler: Arabidopsis thalliana, Columbia, antioksidant enzimler, silika. 259 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Vitis vinifera L. cv. Sultani (ÇEKİRDEKSİZ SULTANİ ÜZÜMÜ) 'DA UV STRESİ İLE RESVERATROL MİKTARINDAKİ ARTIŞIN HPLC YÖNTEMİYLE BELİRLENMESİ İbrahim Ali SÖNMEZ, Hatice DEMİRAY Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir, hatice.demiray@ege.edu.tr Özet Bu çalışmada, V. vinifera L. cv. Sultani (K-7 çeşidi) çeşidinden elde edilen kallus kültürüne, UV stres faktörü uygulanarak örnekteki resveratrol üretiminin değişimi incelenmiştir. Çeliklerden alınan nodyum eksplantları, kallus kültürü çalışmalarında kullanılmıştır. Kallus kültürü için kullanılan ortam, 1.0 μM BAP (6-benzilaminopürin) ve 0.1 μM 2,4-D (2, 4-diklorofenoksi-asetik asit) eklenmiş Gamborg B-5 ortamıdır. Kalluslar, 14 gün ara ile iki kez alt kültüre alınmıştır. 1 ayın sonunda, kallus dokusu steril kabin içerisinde 10 cm uzaklıktan 10 ve 15 dakika boyunca 254 nm dalga boyunda UV stres faktörüne maruz bırakılmıştır. Uygulamanın sonunda kalluslar karanlık koşullarda inkübe edilmiştir. Resveratrol miktarı için, 24., 48. ve 72. saatlerde ölçüm yapılmıştır. Resveratrol miktarının belirlenmesi için, Yüksek Basınçlı Sıvı Kromatografisi (HPLC) tekniği kullanılmıştır. 10 dk. UV ışını 24 saat inkübasyon süresinde 8,83 ppm/gr. YA, 48 saatlik inkübasyonda 9,42 ppm/gr. YA ve 72 saatlik inkübasyon süresinde 5,54 ppm/gr. YA hesaplanmıştır. 15 dk. UV ışını 24 saat inkübasyon süresinde 3,01 ppm/gr. YA, 48 saatlik inkübasyon süresinde 8,25 ppm/gr. YA, 72 saatlik inkübasyon süresinde ise 4,11 ppm/gr. YA ölçülmüştür. En yüksek resveratrol derişimi, 10 dk. UV ışını ve 48 saatlik inkübasyon süresi sonunda 9,42 ppm/gr. YA değeridir. Anahtar Sözcükler: Vitis vinifera Sultani, doku kültürü, resveratrol, UV stresi, HPLC 260 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN CARBARYL’İN Pseudepidalea variabilis (ANURA: BUFONIDAE) KARACİĞER VE BÖBREK HİSTOLOJİSİ ÜZERİNE ETKİLERİ Özlem ÇAKICI Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir, ozlem.cakici@ege.edu.tr Özet Bu çalışmanın amacı Türkiye’de yaygın bir dağılım gösteren Pseudepidalea variabilis’in ergin bireylerinin karaciğer ve böbrek dokularında Carbaryl’in histopatolojik etkilerini ilk kez araştırmaktır. Çalışma protokolü Ege Üniversitesi Deney Hayvanları için etik kurul kararlarına göre ve E.Ü. Tıp Fakültesi Hayvan Etik Kurulu’nun 2011-166 sayılı raporu uyarınca yürütülmüştür. Ergin kurbağalar (P. variabilis) İzmir civarından yakalanmıştır. Deney için seçilen Carbaryl konsantrasyonları kurbağanın doğada karşılacağı konsantrasyonlardır. Deneme grupları düşük doz, (0.05 mg/g), orta doz (0.1 mg/g) ve yüksek doz (0.2 mg/g) içermektedir ve dozlar oral gavaj ile bir kereye mahsus olarak 96 saat sonundaki histolojik değişiklikleri incelemek üzere uygulanmıştır. Karaciğer dokusunda hepatositlerde vakuolleşme, nekroz, mononukleer hücre infiltrasyonu, melanomakrofaj sayısında artış, sinuzoidlerde genişleme, hemorhaj, tespit edilmiştir. Böbrek dokusunda mononükleer hücre infiltrasyonu, hipertrofik bowmann hücreleri, renal tübül deformasyonu ve renal tübüllerde vakuolleşme, renal tübül deformasyonu, fırçamsı kenar bozuklukları, glomerular küçülme, hemorhaj ve fibroz belirlenmiştir. Bu bulgulara göre Carbaryl’in P. variabilis’in karaciğer ve böbreğinde doza bağlı olarak histolojik değişiklikere yol açtığı açıktır. Anahtar Sözcükler: Pseudepidalea variabilis, Carbaryl, karaciğer, böbrek, histopatoloji 261 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN CARBARYL’İN LEVANTEN KURBAĞASI, Pelophylax bedriagae (ANURA: RANIDAE) KARACİĞER VE BÖBREK HİSTOLOJİSİ ÜZERİNE ETKİLERİ Özlem ÇAKICI Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir, ozlem.cakici@ege.edu.tr Özet Bu çalışma Carbaryl’in Levanten kurbağası Pelophylax bedriagae’nin ergin bireylerinde karaciğer ve böbrek dokularında oluşturabileceği histolojik değişiklikleri incelemek amacıyla yapılmıştır. Çalışma protokolü Ege Üniversitesi Deney Hayvanları için etik kurul kararlarına göre ve E.Ü. Tıp Fakültesi Hayvan Etik Kurulu’nun 2011-165 sayılı raporu uyarınca yürütülmüştür. Hayvanlar Carbaryl’in 0.05 (düşük doz), 0.1 (orta doz) ve 0.2 mg/g (yüksek doz) konsantrasyonlarına 96 saat süreyle maruz bırakılmıştır ve süre sonunda dokulardaki histopatolojik değişiklikleri belirlemek için rutin histolojik teknikleri kullanılarak preparatlar hazırlanmıştır. Karaciğer dokusunda hepatositlerde vakuolleşme, mononükleer hücre infiltrasyonu, hemorhaj, konjesyon tespit edilmiştir. Böbrek dokusunda mononükleer hücre infiltrasyonu, renal tübül deformasyonu, fırçamsı kenar bozuklukları, glomerular dejenerasyon, glomerular kayıp, konjesyon ve fibrozis belirlenmiştir. Bu bulgulara göre Carbaryl’in P. bedriagae karaciğer ve böbreğinde doza bağlı olarak histolojik değişiklikere yol açtığı açıktır. Anahtar Sözcükler: Pelophylax bedriagae, Carbaryl, hepatosit, renal korpüskül, histopatoloji 262 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN EGE BÖLGESİ KOŞULLARINDA ÜRETİLEN ORGANİK HAYVAN YEMLERİNDE FARKLI MÜNAVEBE SİSTEMLERİNDE OLUŞAN POTANSİYEL AFLATOKSİJENİK KÜFLERİN TANILANMASI Canan ÜNAL, Alev HALİKİ UZTAN, İhsan YAŞA, Ülfet ERDAL Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Temel ve Endüstriyel Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Bornova, İzmir Özet Hızla gelişen dünyada gittikçe artan nüfusa bağlı olarak uzun yıllar, tarım sistemlerinin devamlılığı, ürün kalitesi, çevre ve doğal kaynaklarda oluşabilecek zararlar gibi durumlar göz önünde bulunmaksızın hızlı ve kontrolsuz bir üretim sürecine girilmiştir. Fakat günümüzde giderek artan olumsuz koşullar nedeniyle, çevresel koşullarının sağlıklı beslenme ile bağlantılı olarak değerlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu nedenle sağlıklı hayvansal ürünler yetiştirmek ve ekolojik sistemin korunması temel ilkesine dayanan organik hayvan yetiştiriciliğinde, gerek dünyada gerekse ülkemizde organik yem üretimi teşvik edilmeye başlanmıştır. Ancak organik ürünlere olan talep giderek artmasına rağmen Türkiye’deki organik yemlerin gerek üretim miktarı gerekse yem değeri açısından ciddi sorunları bulunmaktadır. Organik hayvan yemindeki en büyük problemlerden biri doğrudan kalite ile ilgili olan küf ve mikotoksin içerikleridir. Projemizde organik hayvan yemi yetiştiriciliğinde aynı yıl (2012- 2013sonbahar- ilkbahar) içerisinde hayvanların tüm besin madde gereksinimlerini karşılayacak iki farklı münavebe sistemine (Sezon I: fiğ/tritikale, fiğ/yulaf ve üçgül ile Sezon II: silaj mısır, dane mısır ve soya/pamuk) ait olmak üzere 24 parselden (her bir parsel 14 m2) ekim öncesinde ve sonrasında alınan toprak örnekleri ile hasat edilen ürünler analiz edilerek mikrobiyal aktivitedeki değişimler belirlenmiştir. Hasat öncesi toprak örneklerinde ve hasat sonrası ürünlerde, mikobiyota toplam sayımı ve potansiyel aflatoksijenik Aspergillus türlerinin CYA, MEA, CZ, CY20S besiyerlerinde morfolojik ve mikroskobik yöntemlerle fenotipik olarak tanılanması tamamlanmıştır. İzole edilen ve öncelikle fenotipik olarak tanılanan 175 Aspergillus izolatının 11 tanesi potansiyel aflatoksijen üreticisi Aspergillus flavus türü olarak saptanmıştır. Araştırmanın devamında Aspergillus flavus türlerinin genotipik tiplendirmesi için önce ITS, calmodulin ve β tubulin gen bölgelerinin varlığı tespit edilecektir. Daha sonra aflatoksin biyosentezinin transkripsiyonel regülatörünün parçası olan afIR, norsolonik asit redüktaz (norA,afIE) geninin parçası, nor1 , nor2 ile O-methyltransferaze geninin parçası (omtA, AfIP) omt1, omt2 gen bölgelerinin varlığı saptanarak, aflatoksin üretme yeteneklerinin varlığı belirlenecektir. Sonuç olarak ürünlerde de aflatoksin B1 ELISA test kiti kullanılarak, aflatoksin varlığı ve miktarı saptanacaktır. Elde edilen sonuçlara göre organik yem üreticisine, zengin içerikli, besin değeri yüksek, düşük maliyetli, kalite yönünden en önemli belirleyici faktörlerden olan küf ve mikotoksin içermeyen organik yem çeşitleri üretim ve depolama sistemleri önerilecektir. Anahtar Sözcükler: Organik hayvan yemi, küf, mikotoksin 263 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN LEVANTEN OVA KURBAĞASI, Pelophylax bedriagae’DE EŞ SEÇİMİ: BİR ÖN ÇALIŞMA Kerim ÇİÇEK, Dinçer AYAZ, Murat AFSAR, C. Varol TOK, Oğuzkan CUMHURİYET, Yusuf BAYRAKCI Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir, kerim.cicek@ege.edu.tr Özet Birçok hayvan türünde erkek ve dişi rastgele çiftleşmez ve eş seçiminde genellikle dişiler belirleyicidir. Eşin büyüklüğü, aktivitesi, çağrısı, renklenmesi veya deseni gibi bazı özellikler dişinin seçiminde belirleyici olmaktadır. Bu çalışmada Çukurova’da (Adana) Pelophylax bedriagae’de dişi ile erkek arasındaki kucaklaşma (ampleksus) için büyüklük açısından bir ilişkinin olup olmadığı incelenmiştir. İncelenen 6 çiftte erkeklerde ortalama boy 56,95mm (SD= 2.659, 53,7761,09), dişilerde ise 65,10mm (SD= 2.659, 57,17-73,88) olarak bulunmuştur. Elde edilen sonuçlara göre, cinsiyetler arasında boy bakımından 0,56, ağırlık bakımından 0,28 oranında ilişki gözlenmiştir. Bu sonuçlara göre, P. bedriagae dişilerinde için erkeğin boyu ve ağırlığı eş seçiminde önemsiz veya kısmen etkili olmaktadır. Anahtar Sözcükler: Eş seçimi, kucaklaşma, Pelophylax bedriagae, Çukurova 264 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN BENEKLİ KAPLUMBAĞA, Emys orbicularis’İN EĞİRDİR GÖLÜ (ISPARTA) POPULASYONUNUN DİNAMİĞİ Dinçer AYAZ, Kerim ÇİÇEK, C. Varol TOK, Yusuf BAYRAKCI, Oğuzkan CUMHURİYET Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir, dincer.ayaz@ege.edu.tr Özet Bu çalışmada 2012 yılında Emys orbicularis’in Eğirdir Gölü (Isparta) popülasyonu izlenmiş, markalama yöntemi (yakala-tekrar yakala) ile popülasyonun büyüklüğü, cinsiyet oranı, yaşadığı biyotopun yapısı hakkında bilgi edinilmiştir. Elde edilen verilere göre, türün tercih ettiği başlıca alanlar Eğirdir Gölü’ndeki 0,5 – 2 m derinliğindeki sığ ve bol vejetasyonlu sazlık alanlardır. Bu nedenle mevcut özelliklerde yaklaşık 5 ha alanda örnekleme yapılmış ve yakalanan bireyler markalanarak yakalandıkları yere tekrar bırakılmıştır. POPAN programına göre, türün örnekleme alanındaki süper popülasyon büyüklüğü 340 birey (200-657), yakalanma olasılığı 0,15 ve hayatta kalma oranı 0,52 olarak hesaplanmıştır. Cinsiyet oranının (erkek: dişi) erkek eğilimli olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Emys orbicularis, popülasyon büyüklüğü, cinsiyet oranı, Eğirdir Gölü 265 XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ 01-04 EKİM 2013, SAMSUN Anabaena ve Gloeothece sp.NİN GELİŞİMİ, TOPLAM KARBOHİDRAT VE PROTEİN İÇERİKLERİ ÜZERİNE BENTAZONUN ETKİSİ Gülten ÖKMEN1, Onur TÜRKCAN2, Pınar ERDAL3 Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 48000, Muğla, Türkiye gultenokmen@gmail.com Özet Bu çalışmanın amacı çeltik alanlarından izole edilmiş siyanobakterilerin gelişimi, toplam karbohidrat ve protein içerikleri üzerine bentazonun etkisini saptamaktır. Dört siyanobakteriyel tür bu çalışmada kullanılmıştır. Anabaena ve Gloeothece türleri arasında, en yüksek biyomas Anabaena sp. GO6’da 6,25 mg/L bentazon konsantrasyonunda saptanmıştır. Tüm siyanobakteriyel türler 200 mg/L bentazon konsantrasyonuna kadar gelişmiştir, Anabaena sp. GO4 dışında. Tüm siyanobakteriyel türlerin gelişimleri başlangıç bentazon konsantrasyonları (6,25 mg/L) sırasında stimüle olmuş, ancak artan bentazon konsantrasyonlarından baskılanmıştır, Anabaena sp. GO4 dışında. Tüm siyanobakteriyel türlerin toplam protein ve karbohidrat içerikleri farklı bentazon konsantrasyonlarından farklı olarak etkilenmiştir. En yüksek toplam protein içeriği Anabaena sp. GO10’da 6,25 mg/L bentazon konsantrasyonunda, oysa en yüksek toplam karbohidrat içeriği Anabaena sp. GO6’da saptanmıştır. Anabaena sp. GO6’nın metabolik aktiviteleri 50 mg/L bentazon konsantrasyonunda kısmen baskılanmış, oysa diğer türlerin metabolik aktiviteleri 50 mg/L bentazon konsantrasyonunda keskin bir şekilde inhibe olmuştur. Anahtar Sözcükler: siyanobakteri, bentazon, gelişim, karbohidrat içeriği, protein içeriği. 266