Kitabın 30 sayfalık ön okumasını buradan okuyabilirsiniz.
Transkript
Kitabın 30 sayfalık ön okumasını buradan okuyabilirsiniz.
J. R. R. TOLKIEN King Edward’s School’da eğitim görmeye başlayan John Ronald Reuel Tolkien’in dil üzerine büyük bir yeteneği ve merakı vardı. Eski Gal ve Fin dilleri üzerine eğitim görürken, zamanla kendi Elf dillerini de yaratmaya başladı. 1914’te I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Oxford’da üniversite son sınıftaydı ve ertesi yıl İngiliz Dili ve Edebiyatı’nı birincilikle bitirip teğmen olarak orduya katıldı. 1916 Haziran’ında Fransa’ya gemiyle gönderilmelerinden önce, çocukluk aşkı Edith Bratt ile evlendi ve dört çocuk sahibi oldular. En yakın üç arkadaşın dan ikisinin öldüğü Somme Savaşı’na katıldı. Yılın sonlarına doğru hastalandı ve İngiltere’ye geri gönderildi. Savaşın ardından Oxford’da Anglo-Sakson Profesörlüğü yaparak çalışmalarını akademisyen olarak sürdürdü. Anglo-Sakson (1925-45), İngiliz (1945-59) dili ve edebiyatı dersleri verdi. Zamanla dünyanın en önemli dilbilimcilerinden biri ha line gelecekti. Ana ilgisi İngiltere’nin Ortabatı topraklarının yazın ve dilbilgisi ge leneği üzerineydi. Edebiyat tarihiyle ilgili araştırmaları arasında, E. V. Gordon ile birlikte yazdığı Sir Gawain and the Green Knight (1925) ve Beowulf: The Monsters and the Critics (1936) sayılabilir. Tolkien, Yüzüklerin Efendisi’ni (1954-55) üni versitede öğrenciyken yazmaya başlamıştı. Bu yapıt üzerinde çalışırken çocukları için yazdığı Hobbit (1937), Yüzüklerin Efendisi’ne bir giriş niteliğindedir. Emekliye ayrılıp Edith ile birlikte Bournemouth’a yerleşti, ama karısının 1971’deki ölümünün ardından Oxford’a döndü. Tolkien geçirdiği bir hastalık sonrasında 1973’te öldü. Yarım kalmış eserleri, notları ve defterleri oğlu Chris topher Tolkien tarafından yayıma hazırlanarak basıldı. CHRISTOPHER TOLKIEN 21 Kasım 1924’te, J. R. R. Tolkien’in üçüncü oğlu olarak dünyaya geldi. Bizzat Tolkien tarafından edebi varis tayin edilen C. Tolki en, 1973’ten itibaren, babasının yayımlanmamış yazılarının edisyonu ve yayımı üzerinde çalıştı. 1975’ten beri, eşi Baillie ile birlikte Fransa’da yaşamaktadır. John Ronald Reuel TOLKIEN Númenor ve Orta-Dünya Üzerine BİTMEMİŞ ÖYKÜLER (Derleyen ve Yayına Hazırlayan: CHRISTOPHER TOLKIEN) Çeviren: Kemal Baran Özbek Númenor ve Orta-Dünya Üzerine BİTMEMİŞ ÖYKÜLER John Ronald Reuel TOLKIEN Orijinal Adı: Unfinished Tales (Derleyen ve Yayına Hazırlayan: CHRISTOPHER TOLKIEN) İthaki Yayınları - 812 Yayına Hazırlayan: Yankı Enki Düzelti: Hazal Çamur Kapak Uygulama: Şükrü Karakoç Sayfa Düzeni ve Baskıya Hazırlık: Özge Kılıç 1. Baskı, Kasım 2012, İstanbul ISBN: 978-605-375-234-9 Sertifika No: 25001 Türkçe Çeviri © Kemal Baran Özbek, 2012 © İthaki, 2012 © The J. R. R Tolkien Copyright Trust ve C. R. Tolkien 1980 © Büyük Britanya’da ilk olarak 1980’de George Allen ve Unwin Ltd. tarafından yayımlanmıştır. Bu eserin tüm hakları Akçalı Telif Hakları Ajansı aracılığıyla satın alınmıştır. Yayıncının yazılı izni olmaksızın alıntı yapılamaz. ®© Bu monogramın hakları The J. R. R. Tolkien Estate Limited’e aittir. İthakiTM Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin yan kuruluşudur. Bahariye Cad. Dr. İhsan Ünlüer Sok. Ersoy Apt. A Blok No: 16/15 Kadıköy - İstanbul Tel: (0216) 348 36 97 Faks: (0216) 449 98 34 ithaki@ithaki.com.tr – www.ithaki.com.tr – www.ilknokta.com Kapak, İç Baskı: Deniz Ofset Matbaacılık Gümüşsuyu Cad. Topkapı Center, Odin İş Merkezi No: 403/2 Topkapı-İstanbul Tel: (0212) 613 30 06 - Faks: (0212) 613 51 97 Númenor ve Orta-Dünya Üzerine Bitmemiş Öyküler, Orta-Dünya’nın Birinci Çağı ile Yüzük Savaşı’nın sona erişi arasındaki süreçten çeşitli kesitler sunan öykülerin bir derlemesi olup; Gandalf’ın Cüceleri Çıkın Çıkmazı’ndaki toplantıya gönderişinin heyecan dolu anlatımından Beleriand kıyılarında deniz tanrısı Ulmo’nun Tuor’un gözleri önünde ortaya çıkışına ve Rohan Atlıları’nın aske ri örgütlenme yapısının eksiksiz bir anlatımına dek çeşitli olaylar ile unsurları kapsamaktadır. Aynı zamanda bu eser, çöküşü önce sindeki uzun çağlardan Númenor hakkında günümüze kalabilen tek öykünün yanı sıra, Beş Büyücü, Palantíri ve Amroth Efsanesi gibi olaylar hakkında bilinen her şeyi içerir. 1955 yılında Yüzüklerin Efendisi’nin Ekler kısmındaki metinle ri hazırladığı sırada J.R.R. Tolkien şöyle demişti: “Kitabımı sadece bir ‘kahramanlık ve macera’ romanı olarak algılayacak ve içerdiği ‘açıklığa kavuşmamış kimi olay dizilerini’ edebi akışın doğal bir parçası olarak görecek çoğu okurumun bu Eklerin üzerinde dur mayıp onları es geçeceği şüphe götürmez.” Bitmemiş Öyküler’in ise, bunun tam aksine, Orta-Dünya’yı ve onu meydana getiren dil leri, efsaneleri, politik unsurları ve de kralları henüz gerektiği gibi incelememiş okurlara yönelik olduğu açıkça söylenebilir. Elinizdeki eser Christopher Tolkien tarafından derlenmiş ve yayına hazırlanmıştır. Kendisi, Yüzüklerin Efendisi dönemini yan sıtan haritaya bu eserinde daha kapsamlı olarak tekrardan yer verdiği gibi, J.R.R. Tolkien tarafından Númenor üzerine çizilmiş yegane haritayı da yayına sunuyor. 1 . İÇİNDEKİLER Giriş5 BİRİNCİ BÖLÜM: BİRİNCİ ÇAĞ I. Tuor ve Onun Gondolin’e Gelişi Hakkında II. NARN I HÎN HÚRIN: Húrin’in Çocuklarına Dair Öykü 31 96 İKİNCİ BÖLÜM: İKİNCİ ÇAĞ I. II. III. IV. Númenor Adası Üzerine Genel Bir Bilgi Aldarion ve Erendis Elros Soyu: Númenor Kralları Galadriel ve Celeborn’un Öyküsü ve Lórien Kralı Amroth’un Öyküsü 277 289 366 380 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ÜÇÜNCÜ ÇAĞ I. II. III. IV. V. Ferah Çayırlar Felaketi Cirion ile Eorl ve Gondor ile Rohan Arasındaki Dostluğun Temelleri Erebor Seferi Yüzük’ün İzinde Isen Sığlıkları Muharebeleri 445 472 522 549 579 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM I. Drúedain611 II. Istari629 III. Palantíri654 Dizin675 Orta-Dünya Haritası 750 NOT Anlatının seyri boyunca pek çok yorum ve açıklamaya yer verildi ğinden, kitabın farklı bölümlerinde farklı bakımlardan yazara ve editöre ait olan kısımları ayrıştırma gereği ortaya çıkmıştır. Yaza rın kaleme aldığı kısımlar daha büyük puntoyla yazılırken, editö rün araya girdiği açıklama bölümleri daha küçük puntoyla kâğıda dökülmüştür. Ne var ki, editörün elinden çıkan bölümlerin metne hakim olduğu Galadriel ve Celeborn’un Öyküsü’nde yukarıda bah sedilen uygulamanın tam tersi görülmektedir. Ekler kısmında (ve aynı zamanda ‘Aldarion ve Erendis’ Öyküsünün Geri Kalanı bölü münde) ise, hem yazarın hem de editörün kaleme aldığı kısımlar küçük puntoyla yazılmış, yazarın alıntılarına kesme işareti (apost rof) içinde yer verilmiştir. Ekler kısmına serpiştirilmiş olan notlara numara verilerek bunların Kaynakça kısmında açıklanması yerine, dipnot şeklin de irdelenmeleri tercih edilmiş olup; yazarın metnin herhangi bir noktasında yer verdiği kendi notları ‘[Yazarın Notu]’ biçiminde belirtilmiştir. 4 GİRİŞ Ölmüş bir yazarın ardından onun geride bıraktığı eserleri yayına hazırlama sorumluluğunu üstlenen kişinin işi çok zordur. Ken disini böyle bir durumda bulan kimileri, belki yazar öldüğü sı rada kayda değer ölçüde bitme aşamasına gelmiş olan eserler ha riç, eldeki malzemenin hiçbirini yayımlamamayı seçebilir. J.R.R. Tolkien’in henüz yayımlanmamış eserleri göz önüne alındığında da izlenmesi gereken yol ilk bakışta buymuş gibi görünüyordu; kendi yazdığı şeyleri alışılmışın dışında bir tavır ortaya koyarak yine kendisi eleştirmekten kaçınmayan ve de zor beğenen biri ol duğu için, diğerlerine oranla tamamlanmaya daha yakın olanlar da dahil olmak üzere, bu kitapta yer alan öykülerin herhangi biri nin çok daha ciddi ve dikkatli bir düzeltme evresi geçirmeksizin okuyucuya sunulacağı fikrini aklına bile getirmezdi. Diğer yandan, yarattığı dünya ve bu dünya ile ilgili yazıların doğası ve kapsamı, onun yarım bıraktığı eserleri bile kendiliğin den özel bir yere koymaktadır bana göre. İçeriğinin düzensiz yapı sına ve babamın onun metninde pek çok değişiklik yapmak iste yip de bir türlü yapmaya fırsat bulamadığının bilinmesine karşın, Silmarillion’un yayın dünyasından uzak kalmaya devam etmesi bana göre olasılıkdışıydı; bunun üzerine ben, ciddi tereddütler yaşadıktan sonra, söz konusu eseri, ancak yorum ve açıklamalar ile birbirine bağlanabilen kopuk metinlerden kurulu tarihsel bir çalışma şeklinde değil, eksiksiz ve uyumlu bir yapı halinde yayı na sundum. Elinizde tuttuğunuz bu kitapta yer alan hikâyeler ise tamamen farklı bir temele sahip: Birlikte ele alındıklarında hiç bir bütünlük ifade etmiyorlar. Gerçekten de bu kitap, öyle veya böyle hepsi Númenor ve Orta-Dünya ile ilgili olsa da, gerek şe kil gerekse yazılma amacı, bitiş ve kaleme alınma (ve de benim redaksiyonumdan geçme) tarihleri bakımından birbirine uzak hikâyelerden kurulu. Yine de yayımlanmaları konusunda ısrar et memin ardında yatan gerekçe, her ne kadar onun kadar güçlü bir eser meydana getirememiş olsalar da, Silmarillion’un yayınlanma 5 sında dayanak aldığım gerekçeden farklı değil. Melkor’un yanında Ungoliant ile beraber Hyarmentir’in zirvesinden “tanrıların uzun buğday başakları altında altın renkli bir çayır gibi uzanan Yavan na düzlükleri”ni seyredişini; Fingolfin’in ordusunun Batı’dan yükselen ilk ayışığı ile yere vuran gölgesini; Morgoth’un tahtının eteklerinde kurt kılığına bürünmüş şekilde pusuya yatan Beren’i veya Neldoreth Ormanı’nın karanlıkları içinde aniden beliren Sil maril ışığını unutamayan ve daha fazlasını isteyen sayısız okur bulunuyor… Gandalf’ın gerek Saruman’ın kibrini 2851 yılında yapılan Ak Divan toplantısında muzipçe alaya alan gerekse Yüzük Savaşı’nın sona ermesinin ardından Minas Tirith’te vaktiyle Cüce leri Çıkın Çıkmazı’ndaki toplantıya katılmaya nasıl ikna ettiğini anlatan (ve bu defa son kez duyulacak olan) sesi; Suların Efendisi Ulmo’nun Vinyamar Denizi’nden yükselişi; Doriathlı Mablung’un Nargothrond’daki köprü harabelerinin altında “sefil bir kemirgen gibi” saklanışı veya Anduin bataklığından kurtulmak için çabala dıkça daha çok dibe gömülen Isildur’un ölümü, bu öykülerin şe kil itibariyle taşıdığı kusurları yukarıda bahsedilen tipteki okurun gözünde fazlasıyla bastıracaktır kanısındayım. Bu koleksiyonda karşınıza çıkacak öykülerin pek çoğu başka metinlerin içinde daha kısaca değinilmiş veya en azından atıf ta bulunulmuş olan konuların bir nebze de olsa irdelenmesidir; şunu hemen belirtelim ki, bu kitapta Orta-Dünya’nın tarihsel ya pısının bir amaç değil araç olarak kullanıldığı ve anlatının kendi yapısı bakımından konuları derinlemesine inceleme yoluna gir mekten kaçındığı hesaba katılırsa, Yüzüklerin Efendisi tutkunları bu kitabın içeriğini büyük ölçüde tatmin edici bulmayacak ve ne Rohan Hanedan Arması altında at süren savaşçıların askeri orga nizasyon yapısını inceleme isteği duyacak ne de Drúadan Ormanı Vahşileri’ni oldukları yerden alıp tanıma zahmetine katlanacak tır. Babam sağ olsa bu yaklaşımlarından dolayı onları kesinlikle haksız bulmazdı. Yüzüklerin Efendisi’nin üçüncü cildinin yayım lanmasının hemen öncesinde, Mart 1955’te yazdığı bir mektupta bakın ne diyor: 6 “Geldiğimiz şu noktada, keşke herhangi bir ek metin yazacağı ma dair vaatte bulunmasaydım diyorum! Çünkü söz konusu me tinlerin başı ve sonu kesilmiş, içeriği kısıtlandırılmış o halleriyle kimseyi memnun etmeyeceğini düşünüyorum: En azından beni ve de aldığım mektuplardan –ki bunların sayısı şaşırtıcı derecede fazla– anlaşıldığı üzere, bu tip metinleri seven ve gerekli gören sayısı insanı hayrete düşürecek kadar kabarık okuyucu kitlesini memnun etmeyeceği kesin; Yüzüklerin Efendisi’ni sadece bir ‘kah ramanlık ve macera’ romanı olarak algılayacak ve içerdiği ‘açıklığa kavuşmamış kimi olay dizilerini’ edebi akışın doğal bir parçası olarak görecek çoğu okurumun bu Eklerin üzerinde durmayıp onları es geçeceği şüphe götürmez. Yazdıklarımın bütününe kocaman bir oyunun parçasıy mışlar gibi yaklaşmanın iyi bir fikir olduğundan artık pek de emin değilim, en azından böylesi bir olgunun fazlaca çekici ve bağımlılık yaratıcı olduğunu düşünen benim gibi biri için söy lenebilir bu. Sözünü ettiğim Ekler daha çok, sırf hikâyelerin dayandığı efsanelerdeki boşluklar doldurulsun ve bilgi eksik likleri giderilsin diye bunu destekleyecek olan okurların bek lentisini karşılamak ve de öykünün kendi doğasında yatan o merak uyandırıcı özelliğe ithafta bulunmak için coğrafi, kro nolojik ve dilsel ayrıntılar üzerinde yapılmış özenli bir çaba olarak nitelenebilir.” Ertesi yıl yazdığı bir mektupta ise şunları belirtiyor: “… Sizin gibi pek çokları daha fazla ve çeşitli harita ta lep ederken, bazı diğerleri ise yer isimlerinden ziyade jeolo jik işaret ve belirteçler görmeyi tercih ediyor; bazıları Elflerin diline özgü gramer ve ses özellikleri ile bunların örneklerini görmeyi diliyor, diğerleri kullanılan ölçülerden örnekler isti yor… Müzisyenler o dünyada kullanılan ezgileri ve notaları öğrenmek, arkeologlar seramik ve madenbilim numuneleri görmek, botanikçiler mallorn, elanor, niphredil, alfirin, mallos ve symbelmynë gibi bitki ve çiçeklerin daha eksiksiz betim 7 lemelerini okumak, tarihçiler Gondor’un sosyo-politik yapısı hakkında daha detaylı bilgi edinmek, genel okuyucu kitlesi ise Arabasürücüleri, Harad, Cücelerin kökenleri, Dunharrow’un Ölü Adamları, Beorningler ve beş büyücü içinden kaybolan ikisi hakkında daha fazla şey okumak istiyor.” Yine de, bu soruya cevap olarak hangi görüş benimsenirse be nimsensin, bazıları için –ki bu gruba ben de dahilim– Númenórlu Vëantur’un isminin karşılığı ‘Dönüş’ olan gemisi Entulessë’yi İkinci Çağ’ın altı yüzüncü yılında bahar rüzgarlarıyla beraber Gri Limanlar’a getirişini, Uzun Elendil’in naaşının oğlu Isildur tara fından tepesinde işaret ateşi yanan Halifirien’in zirvesine yerleş tirilişini, Hobbitlerin Erşehir Salı’yla nehre açıldıkları sırada ge riye dönüp baktıklarında sisli karanlığın içinde kıyıda durmuş kendilerini seyrederken gördükleri Kara Atlı’nın Dol Guldur Yüzüktayfları’nın lideri Cadı-Kral’ın sağkolu Khamûl olduğu nu… ve hattâ Gondor’un on ikinci kralı Tarannon’un bir türlü çocuk sahibi olamayışından (Yüzüklerin Efendisi romanının Ekler kısmında da kayda geçirilmiş bir durumdur bu) dolayı Kraliçe Berúthiel’in o ana dek tamamen esrarengiz kalmayı başarmış ke dileriyle haşır neşir oluşunu öğrenmenin ardında, o zamana dek günyüzüne çıkmamış bazı detayların açıklığa kavuşturulmasın dan çok daha büyük bir itki yatmaktadır. Bu kitabın meydana gelme süreci oldukça zorlu geçti, sonuç ta ortaya çıkan eserin ise çoğu bakımdan karmaşık olduğu söy lenebilir. Kitabın içinde yer verilen öykülerin hepsi, farklı bakış açılarına göre, az çok ‘bitmemiş’ niteliktedir ve her birini değişik açılardan ele alıp değişik bir yöntemle şekillendirme gereği doğ muştur. İzleyen bölümde kitabın her bir parçası üzerinde ayrı ayrı duracak ve bazı genel özelliklere dikkatinizi çekeceğim. Karşıma çıkan en önemli sorun, en fazla ‘Galadriel ve Celeborn’un Öyküsü’ adlı bölümde kendisini gösteren ‘tutarlılık’ sorunuydu. Söz konusu öykü, diğerlerine oranla çok daha geniş anlamda bir ‘Bitmemiş Öykü’: ‘Tuor ve Onun Gondolin’e Gelişi Hakkında’ gibi sonunu belirsiz bırakacak şekilde aniden yarıda kesilen veya ‘Cirion ile Eorl’ gibi kopuk parçaların bir araya top 8 lanmasıyla kurulmaya çalışılmış bir hikâye değil; bırakın kaleme alınmış nihai bir formatı, Orta-Dünya tarihinin şu ana dek belir gin bir tanımı dahi ortaya konmamış başlıca evrelerinden birini anlatan bir öyküdür. Daha önce yayımlanmamış öykülerin ve tas lak metinlerin bu kitaba dahil edilmesi, elinizdeki eseri yazarının –kendi kişiliğinde bir araya getirdiği hem çevirmen hem redaktör sıfatıyla– okuyucuya ‘rapor ettiği’ sabit ve diğer tüm etkenlerden bağımsız bir tarih olarak değil, yazarın zihninde giderek gelişip yayılan ve yön değiştiren bir kavram olarak algılamamıza yol aç maktadır. Yazarın çalışmalarını son derece detaylı bir öz eleşti riden geçirip çeşitli kıyaslamalara tabi tuttuktan sonra yayımla maktan vazgeçmesiyle beraber, henüz yayımlanmamış eserlerinde Orta-Dünya üzerine bulunacak veriler, ‘bildik’ eserlerindekilerle çoğu zaman çelişecektir; sonuç olarak da, mevcut yapıya sonradan eklenecek yeni unsurların önceden yaratılmış olan dünyaya olan katkısı, o dünyanın yaratılma sürecine olan katkısının gölgesinde kalacaktır. Bu kitapta benim baştan beri benimsediğim yaklaşım da işte buydu; terminolojide yaptığım ufak değişiklikler –ki kita bın en belirgin özelliğini teşkil eden taslak-derlemesi formatının terk edilememesi durumunda ortaya çıkacak olan uyumsuzluğun yaratacağı açıklama zorlukları ve kavram kargaşasının önüne ge çebilmek için bu kaçınılmazdı– ve benzeri diğer küçük ayrıntılar dışında, önceden yayın yüzü görmüş mevcut eserlerle arasında tutarlı bir bağ kurabilmek için, bu kitabı oluşturan öykülerin içeriğinde herhangi bir değişiklik yapmadım, onun yerine kitap boyunca tespit ettiğim konu çatışmalarına ve anlatılan olayların birbiriyle çelişen varyasyonlarına dikkat çekmeyi tercih ettim. Metin kurgusunun her ne kadar kendine özgü sayılamayacaksa da yine de öncelikli hedeflerinden birinin hem eserin kendi için de hem de konu bakımından kendisiyle bağlantılı diğer eserlerle uyumunun sağlanması olduğu Silmarillion ile ‘Bitmemiş Öyküler’ bu bakımdan belirgin ölçüde farklılık göstermektedir ve yukarı da bahsettiğim bazı noktalar haricinde, kitabın içerdiği birbiriyle çelişen konu varyasyonları arasında yaptığım ‘izinsiz’ tercihler de bir kenara bırakılırsa, Silmarillion’un yayımlanmış haline baba 9 mın sağlığında bizzat yayımladığı diğer eserleri ile aynı ölçüde değişmez bir referans olarak başvurdum. İçeriği bakımından bu kitap tamamen anlatım üzerine (di ğer bir deyişle; betimleme ve tanımlamalar üzerine) kuruludur: Orta-Dünya ve Aman hakkında felsefi ve kurgusal sayılabilecek tüm yazıları bu kitabın dışında tuttuğum gibi, zaman zaman on lara başvurma gereği doğduğunda bile böyle bir yolu tercih etme dim. Dünyanın İlk Üç Çağı ile paralellik gösterecek şekilde metni Bölümler’e ayırmak gibi basit bir model yoluyla uyumlu bir konu akışı temin etmeye çalıştım; fakat bunu yaparken, Amroth efsanesi ve onun ‘Galadriel ve Celeborn’un Öyküsü’ adlı bölümde geçen anlatımında da görüleceği üzere, kaçınılmaz olarak bazı zaman kesitlerini atladım. Dördüncü Bölüm aslında bir eklentiden öteye geçmiyor ve içeriğinde ‘öykü’ özelliği yok denecek kadar az olan birbiriyle tutarsız bazı makaleler ve genelleştirilmiş denemeler barındırdığından, ‘Bitmemiş Öyküler’ konseptine ters düşüyor. Drúedain hakkındaki bölüm ise, kendisinin de küçük bir kısmını oluşturan ‘Sadakat Taşı’ hikâyesi sayesinde bu eserde yer edinebil miştir; aynı zamanda bu öykü beni Istari ve Palantíri ile ilgili bölü mü de kitaba katmaya yöneltmiştir; çünkü bu iki başlık (özellikle de ikincisi) pek çok okurun merakla yaklaştığı ve hakkında daha çok şey öğrenmek istediği bir konuyu irdelemekteydi ve beklenen leri açıklamak için bu kitaptan daha uygun bir yer görünmüyordu. Kitabın bazı yerlerinde notlar göze aşırı derecede fazla görünse de, en çok not yığılması olan noktalara (örneğin, ‘Ferah Çayırlar Felaketi’) dikkat edildiğinde, bunların editörden ziyade, kariyeri nin sonraki evresinde yazdığı eserlerde ağ gibi örülü notlar yoluy la farklı konuları birbiriyle bağlantılı olarak betimleme tekniğine yönelmiş olan yazardan kaynaklandığı anlaşılır. Kitap boyunca hangi kısımların editörün hangilerinin ise yazarın elinden çıkma olduğuna açıklık getirmek için çaba gösterdim. Gerek notlarda gerekse ek metinlerde yer alan orijinal bilgilerin kabarıklığı yü zünden, Dizin bölümündeki sayfa referanslarını Giriş kısmı hariç kitabın tamamına yaymayı uygun buldum. Kitabın geneli boyunca, (en başta Yüzüklerin Efendisi olmak üzere) babamın daha önce yayımlanmış eserleri hakkında oku 10 run iyi düzeyde bilgi sahibi olduğunu varsayarak hareket ettim, çünkü aksini kabul etmek editörün kitaba olan müdahalesinin artırılması anlamına gelirdi ki bu zaten fazlasıyla yapılmıştı. Bu nunla beraber, okuru her defasında başka bir yerde referans ara ma zorluğundan kurtarma ümidiyle, Dizin’de yer alan başlıkların hemen hepsi için kısa tanımlamalara yer verdim. Eğer herhangi bir unsuru açıklamakta yetersiz kalırsam veya istemeyerek de olsa anlaşılması güç bir dil kullanmışsam, Bay Robert Foster’in benim de devamlı olarak başvurarak etkinliğine tanık olduğum Tam Tekmil Orta-Dünya Rehberi adlı eseri hayranlık verici bir kaynaktır. Sayfa bazlı referanslardan Silmarillion’a yapılmış olanlar söz konusu eserin kalın ciltli sürümü için, Yüzüklerin Efendisi’ne ya pılanlar ise cilt adı, kitap ve bölüm esasında geçerlidir.1 İzleyen kısımda, kitabımızı oluşturan her bir bölüm için kay nakça niteliğinde belli başlı notlara yer verilmiştir. BÖLÜM BİR I Tuor ve Onun Gondolin’e Gelişi Hakkında Babam birden çok defa ‘Gondolin’in Düşüşü’nün Birinci Çağ’ın ilk öyküsü olduğunu vurgulamış ve gerçekten de onun bu tespitine aykırı hiçbir veriye rastlanmamıştır. 1964 tarihli bir mektubunda, bu öyküyü 1917 senesi içinde ‘hasta izni’ alarak ordudan ayrıldı ğı dönemde, ‘aklı pek de başında değilken’ yazdığına değinmiş, bunun dışında çeşitli seferlerde ise sözü edilen tarihi 1916 ve 1916-17 şeklinde belirtmiştir. 1944 yılında bana yazmış olduğu bir mektupta ise “Silmarillion’u ilkin gramofon sesleri ve tıklım 1 Silmarillion ve Yüzüklerin Efendisi’ne sayfa numarası gösterilerek yapılan göndermelerde eserlerin Türkçe çevirileri temel alınmıştır, ancak alıntı yapılan metinler K. Baran Özbek tarafından yeniden çevrilmiştir. Silmarillion, çev. Berna Akkıyal, İthaki Yayınları, 2012 (4. Baskı). Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği, çev. Çiğdem Erkal İpek, Metis Yayınları, 1999 (4. Baskı); Yüzüklerin Efendisi: İki Kule, çev. Çiğdem Erkal İpek, Metis Yayınları, 1999 (4. Baskı); Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü, çev. Çiğdem Erkal İpek, Metis Yayınları, 1999 (4. Baskı). Diğer göndermelerde orijinal metindeki sayfa numaraları korunmuştur. -yhn 11 tıklım insanla dolu askeri barakaların ortasında yazmaya başla mıştım” der ki Gondolin’in Yedi İsmi’nin de aralarında bulunduğu bazı taslak çalışmaların, arka yüzünde askeri bir taburda geçerli olan kıdem zincirinin yazılı olduğu bir kâğıt parçasına karalandı ğı görülür. Bu öyküyle ilgili elimize geçen ve halen varlığını sür düren ilk taslak, iki küçük okul defterini dolduracak uzunlukta olup, bunların ilk etapta kurşun kalemle hızla yazıldığı, sonradan ise çoğu noktası değiştirilmek suretiyle mürekkepli kalemle üze rinden geçildiği gözlemlenmektedir. Annem bu metni temel ala rak büyük olasılıkla 1917 yılında düzgün bir kopya çıkardıysa da, tam olarak saptayamamakla beraber babamın Oxford’da o tarihte henüz tamamlanmamış olan ünlü Oxford Sözlüğü’nün oluşturul ması için bir araya gelmiş kadroda yer aldığı 1919-20 süreci olarak tahmin ettiğim bir tarih aralığında bu kopya üzerinde de yoğun değişiklikler yapılmıştır. 1920 ilkbaharında, bir makalesini paylaş mak üzere mezun olduğu üniversite olan Exeter’in Yazı Kulübü’ne davet edilmiş ve orada ‘Gondolin’in Düşüşü’nü okumuştur. ‘Ma kale’sini dinleyicilere sunarken yapmak istediği konuşma için ha zırlamış olduğu notlar bugün hâlâ elimizde. Bunlara bakıldığında, öncelikle dinleyicilerin karşısına eleştirel nitelikli bir makaleyle çıkmamış olduğu için özür diliyor ve şöyle devam ediyor: “Bu du rumda, elimin altında hazır bulunan bir çalışmamı okuma ihtiyacı duydum ve uygun bir metin bulmak üzere umutsuzca çırpınarak nihayet bu öykümde karar kıldım. Daha önce günyüzüne çıkma mış bir öykü bu pek tabii... Hayal gücümün ürünü olan ve bir sü reden beri zihnimin derinliklerinde büyüttüğüm (daha doğru ifa de etmek gerekirse, yapılandırdığım) bir Elf aleminde geçen, tam bir hayat döngüsüne sahip olayları konu alıyor. Bu dünyayı anla tan öykülerin bazısı kargacık burgacık yazılmış notlardan ibaret... Bugün size sunmak üzere seçmiş olduğum öykü, içlerinde en iyisi değil belki, ama her ne kadar onu yüksek sesle okumaya çekinme me sebep olacak kadar üstünkörü bir şekilde gözden geçirmişsem de, şu ana dek bütünüyle gözden geçirilmiş olan yegane öykü.” Tuor ve Gondolin Sürgünleri (sonraki adıyla ‘Gondolin’in Dü 12 şüşü’) şeklinde anılan bu öykü, babam muhtemelen 1926 ile 1930 yılları arasında Silmarillion’un (bu arada bu isim de, tesadüf ese ri ilk defa The Observer gazetesine yazdığı 20 Şubat 1938 tarih li mektubunda geçmiştir) bir parçasını meydana getirmek üzere kısa ve konusu sadeleştirilmiş bir versiyonunu yazmışsa da, ta ki bu kitabın diğer bölümlerinde yer alan değiştirilmiş kısımlarla uyum sağlaması gereği ortaya çıkana kadar, yıllarca gözden uzak kalmıştır. Çok sonraları, aynı konu üzerine ‘Tuor ve Gondolin’in Düşüşü Hakkında’ başlığı altında şekli tamamen değiştirilmiş bir metin üzerinde çalışmaya başlamıştır. Bu öykünün Yüzüklerin Efendisi’nin tamamlandığı fakat yayına sürülmesinin halen şüp heli olduğu 1951 yılı içinde yazılmış olması kuvvetle muhtemel. Gençliğinde yazmış olduğu öykü ile tarz ve içerik bakımından fazlaca farklılık göstermesine rağmen onun pek çok belirgin özel liğini nüvesinde bulundurmayı sürdüren ‘Tuor ve Gondolin’in Düşüşü Hakkında’ adlı öykü, o tarihte çoktan basılmış olan Silmarillion’un o çok kısa 23. bölümünü oluşturan efsaneyi bütü nüyle anlatabilecekse de, üzücü bir şekilde, Tuor ile Voronwë’nin son kapının önüne geldiği ve Tuor’un Tumladen adı verilen düz lüğün ötesindeki Gondolin’i gördüğü sahneden sonrasına geçme mektedir. Yazarın böyle yapmasının ardında yatan sebep hakkın da bugün bile hiçbir ipucu bulunamıyor. Elinizde tutmakta olduğunuz kitabın kapsamına alınan, bu son sözü edilen metindir işte. İsim karışıklığının önüne geçmek amacıyla bu öyküyü ‘Tuor ve Onun Gondolin’e Gelişi’ şeklinde tekrar adlandırdım; kaldı ki öykü şehrin düşüşüyle ilgili hiçbir bilgi içermiyor. Babamın çalışmalarında her daim gözlemlendiği üzere, bu öyküde de farklı anlatım tarzları kullanıldığı ve ayrıca öykünün kısa bir kesitinde (Tuor ve Voronwë’nin Sirion Nehri’ne varışı ve onu geçişleri) birbiriyle çelişen yazı formatları bulun duğundan, birtakım kurgusal müdahale ve düzenlemelere ihtiyaç doğmuştur. Tuor’un Gondolin’de geçici bir süre kalışı, Idril Celebrindal’la bir araya gelişi, Eärendil’in doğuşu, Maeglin’in ihaneti, şehrin 13 yağmalanması ve mültecilerin şehirden kaçışı gibi Birinci Çağ’ın çekirdek olayları hakkında zihninde canlanan tüm bu unsurlar hakkında babamın yazmış olduğu eksiksiz nitelikteki tek öykü nün, gençlik yıllarının bir eseri oluşu gerçekten hayret verici. Yine de bu ‘hayret verici’ öykünün bu kitaba dahil edilmesinin uygun suz kaçacağı tartışma götürmezdi. Ne de olsa bu öykü, kaleme alındığı dönemde babamın yazın tarzına hakim olan çok eski bir stil taşıyor ve o tarihte çoktan yayımlanmış bulunan Yüzüklerin Efendisi ve Silmarillion’a kavramsal açıdan uyum gösterme çaba sını yansıtıyordu. Bu öykü, babamın yarattığı mitolojinin en eski evrelerini yansıtan “Kayıp Öyküler Kitabı” ile aynı kategoride yer almaktadır ki söz konusu derleme, Orta-Dünya’nın kökenleriyle ilgilenen herkes için başlı başına bir kaynak teşkil etmekle bera ber, okura sunulması öncesinde son derece ciddi, uzun ve kap samlı bir çalışma gerektirir. II Húrin’in Çocuklarına Dair Öykü Túrin Turambar ve onu çevreleyen efsanenin meydana getiril mesi pek çok bakımdan Birinci Çağ ile ilgili en zorlayıcı ve kar maşık edebi unsurları içinde barındırmaktadır. Tıpkı Tuor ve Gondolin’in Düşüşü öyküsü gibi bu öykü de genel hikâyenin köklerine inmekte ve “Kayıp Öyküler”in bir parçası olmasından ötürü o dönemde halen etkisini yitirmemiş olan o sıkıcı yazın tar zını taşımakta; okurlarda devamlı ses tekrarlarına sahne olan ve hiç tamamlanmayan uzun bir şiir etkisi uyandırmaktadır. Tuor’un sonradan yazılan ‘uzun versiyonu’ için böyle bir çaba sarf etme mişken, babam Túrin’in sonradan yazılan ‘uzun versiyonu’nu ta mamlanmaya çok daha yakın hale getirmiştir. İşte bu son bahset tiğimiz öykü Narn i Hîn Húrin adını taşımakta olup, bu kitabımız da kendine yer bulmuştur. Şu da var ki, Narn’ın uzun versiyonunun kendi metin akışı içinde anlatının mükemmel ve kesin bir formata yaklaştırıl 14 ması bakımından son derece büyük farklılıklar göze çarpıyor. Hikâyenin sonuç bölümü (Túrin’in Dor-Lómin’e Dönüşü’nden Túrin’in Ölümü’ne kadar olan kısım) sadece kaçınılmaz olan noktalarda editörün düzeltmesine uğramışken, ilk bölüm (yani Túrin’in Doriath’ta geçirdiği sürenin sonuna kadarki kısım) ol dukça yoğun bir düzenleme ve ayıklama, hattâ orijinal metnin bö lük pörçük ve bağlantısız olduğu bazı yerlerde hafif bir kısaltma dahi gerektirmiştir. Oysa öykünün orta kısmı (Túrin Haydutlar Arasında, Bodur Cüce Mîm, Dor-Cúarthol diyarı, Beleg’in Túrin’in ellerinde son nefesini vermesi ve Túrin’in Nargothrond’da geçir diği zamanlar) editör açısından çok daha büyük sorunlar orta ya koymuştur. Narn’ın bu bölümü tamamlanmaya en uzak olan kısmıdır, öyle ki bazı noktalarda öykü farklı bir seyre yönelecek sanırsınız. Bunun üzerinde çalışmayı kestiğinde babam tam da bu kısmı geliştirmekle meşguldü; Silmarillion için tasarlanmış olan daha kısaca versiyon ise Narn’ın nihai şeklini almasını bekleye cekti. Silmarillion’un metnini yayına hazırladığım sırada Túrin’i anlatan öykünün büyük bölümünü, çeşitlilik ve birbiriyle olan bağlantı bakımından sıradışı bir kargaşa arz eden bu malzeme içinden çekip alma gereği duydum. Yukarıda bahsi geçen orta kısmın Túrin’in Cüce Mîm’in Amon Rûdh’taki sığınağında geçirdiği sürgün döneminin başlangıcı na dek geçmişe uzanan giriş bölümleri için, mevcut malzeme içinden (sayfa 162, not 12’de görülebilecek olan tek bir boşluk dışında) uzunluk bakımından Narn’ın diğer kısımlarına eşit sa yılacak bir hikâye türettim; fakat o noktadan (bkz: sayfa 177) Nargothrond’un düşüşü sonrası Túrin’in Ivrin’e gelişine kadarki bölümde bu yönteme başvurmayı uygun görmedim. Narn’ın bu bölümündeki boşluklar o kadar genişti ki, ancak Silmarillion’un yayımlanmış olan metninden ayıklanarak tamamlanabilirdi; yine de ben bir Ek (sayfa 255’ten başlayarak) yardımıyla, oluşturulacak olan daha büyük metne rehberlik etmesi açısından, birbirinden kopuk pek çok konu parçacığından alıntılar yaptım. Narn’ın üçüncü bölümünde (Túrin’in Dor-Lómin’e dönüşüyle 15 başlayan kısım) Silmarillion (sayfa 417) ile yapılacak bir kıyasla ma, iki metin arasında birbiriyle uyuşan pek çok unsur ve hattâ üslup benzerliği olduğunu ortaya koyacaktır. Nitekim başlangıç bölümünde, başka yerlerde de karşılaşılabilecek bazı diğer pasaj larla büyük ölçüde benzeşmesi, üstelik Silmarillion’un baskıya girmiş metni içinde yer alması dolayısıyla bu kitabın tamamen dışında tutulan sonradan uzatılmış iki adet pasaj bulunuyor (bkz: sayfa 97 ve not 1 ile sayfa 110 ve not 2). Bu atlamaları ve iki ayrı çalışma arasındaki ilişkileri farklı şekillerde açıklamak, konuya farklı bakış açılarıyla yaklaşmak tabii ki mümkün. Babam aynı konuya değişik boyutlarda ve değişik metinler içinde tekrar tek rar değinmeyi severdi; fakat daha geniş bir versiyon için bile olsa ne bazı kısımları uzatmaya ne de farklı bir dille tekrardan ifade etmeye gerek var. Burada bir kez daha, henüz hiçbir şey yerli ye rine oturmamış, metin akıcılık kazanmamış ve başlıca öykülerin alacağı şekle yönelik nihai bir plan uygulamaya konmamışken, bu pasaj deneme babında herhangi bir öyküye pekala dahil edile bilirdi. Bu konuya değişik bir boyuttan da açıklama getirilebilir. Túrin Túrambar’ınkine benzeyen efsanelere belli bir şairane tarz –ki elimizdeki örnekte bu, şair Dírhavel’in Narn i Hîn Húrin’i ola rak karşımıza çıkıyor– aşılanalı uzun zaman oluyor ve bazı cümle parçaları ve hattâ tüm birer paragraf (özellikle de tıpkı Túrin’in ölümünden önce kendi kılıcına seslendiği sahne gibi duygu yo ğunluğu içeren etkileyici kısımlarda), sonraki süreçte Kadim Za manlar tarihi üzerine yoğun incelemelerde bulunacak kişilerce bütün halinde korunacaktır ki Silmarillion’un da bunlardan biri olduğu kabul görür. BÖLÜM İKİ I Númenor Adası Üzerine Genel Bir Bilgi Öykü anlatımından ziyade tanıtım yazısı niteliği taşısalar da, ba bamın Númenor hakkında yazdığı metinden bazı kesitleri bu ki 16 taba dahil etme kararı aldım; ne de olsa bu adanın fiziksel yapısı nı konu alıyor ve dolayısıyla Aldarion ve Erendis öyküsüne eşlik edip onun pek çok yönüne açıklık getiriyorlar. Söz konusu öykü 1965 yılına gelindiğinde hiç şüphesiz gündemdeydi ve muhteme len o tarihten kısa bir süre önce tamamlanmıştı. Görünürde babamın Númenor üzerine çizdiği tek harita olan, hızla ve bir o kadar kargacık burgacık şekilde kâğıda dökülmüş küçük bir taslağa bakarak bu öyküye sahne olan haritayı silbaştan çizdim. Yeni şekillenen bu haritada, sadece orijinal çizimde bulu nan isimler ve özelliklere yer verilmiştir. Buna ek olarak, orijinal haritada Andúnië Koyu’nda Andúnië’nin biraz batısında ve ona çok da uzak olmayan bir noktada bir diğer liman görülmekteydi; zar zor okunmasına rağmen bu limanın isminin Almaida olduğu na kesin gözüyle bakılabilir. Bildiğim kadarıyla böylesi bir veriye başka hiçbir öyküde rastlanmıyor. II Aldarion ve Erendis Bu öykü, elinizdeki derlemeyi oluşturan hikâyeler içinde üzerinde en az çalışılmış, konu bakımından en az geliştirilmiş olanıydı ve bazı noktalarında, onu kitaba dahil etme hususunda beni şüpheye sevk edecek kadar çok yazınsal müdahale gerektiriyordu. Ne var ki, Númenor’un yok oluşuna –ki bu da Akallabêth adlı öykünün konusunu teşkil eder– kadar geçen o uzun çağlar boyu süregelmiş tarihine ilişkin –kayıtlar ve yıllıkların aksine– tek öykü olması ve de sırf bu özelliğiyle babamın çalışmaları içinde benzersiz ve ilgi çekici bir yer edinmesinden dolayı, onu ‘Bitmemiş Öyküler’ ko leksiyonunun dışında tutmanın yanlış olacağı sonucuna vardım. Editör sıfatıyla yapılan bu tip müdahalelerin gerekliliğini vur gulamak için, eserlerini ve işlediği konuların ‘genel hatlarını’ oluş tururken babamın olayların zaman çizgisi üzerindeki yerlerine hatasız oturtulmasına gösterdiği özene ve bu sayede adeta kronik bir tarih kaydının yıllık konu başlıklarını elde edişine bakmak ye 17 terlidir. Bu öyküde de, tamamlanmaya farklı ölçülerde yaklaşmış ve gerek genelde gerekse detaylarda birbiriyle çelişmediği nadiren gözlenen, yukarıda sözü edilen tipte en az beş taslağa rastlarız. Ancak bu taslaklarda, özellikle doğrudan hitap tekniğinin kulla nıldığı kısa pasajlarda kendini gösteren ortak bir tekdüze anlatım eğilimi göze çarpıyor ve Aldarion ve Erendis öyküsünü oluşturan beşinci ve aynı zamanda sonuncu pasajda anlatımdaki durağanlık öyle baskınlaşıyor ki, öykünün sırf bu kısmı altmış sayfalık müs veddeyi dolduruyor. Şimdiki zamanın hakim olduğu kesik ve kuvvetli anlatım tar zından koparak tekdüze anlatıma doğru yapılan bu geçiş yine de, konunun ana hatlarının belirginleşmesiyle paralel olarak, aşama aşama gerçekleşmiştir; öykünün başlangıç kısmında hikâyenin izlediği seyir boyunca bir nebze de olsa homojenlik sağlama ça basıyla eldeki malzemenin büyük çoğunluğunu kendim yeniden yazdım. Bu tekrardan yazma girişimim, tamamen sözcüklerin kullanımıyla ilgili olup, hiçbir anlam değişikliğine yol açmadığı gibi, metne yapay unsurlar da sokmaz. Metnin takip ettiği ana ve aynı zamanda sonuncu ‘taslak’ şu adı taşıyor: Gölgenin Gölgesi: Denizcinin Karısının Öyküsü ve Çoban Kraliçenin Öyküsü. Bu el yazısı öykü henüz sonuna varmamışken aniden kesiliyor ve babamın onu yarım bırakışına herhangi bir açıklama getiremiyorum. Kesildiği noktaya kadar öykünün dakti lo ile yazılarak müsvedde haline getirilmesi Ocak 1965’te sonuç landı. Tüm bu malzemenin en sonuncusu oldukları kanısını taşı dığım, daktiloyla yazılmış iki sayfa daha var; öyle anlaşılıyor ki, hikâyenin bu defa belirgin bir sona kavuşması beklenen versiyo nunun girişinde yer alıyorlar ve aynı zamanda kitabımızın (olay lar dizisinin ana hatlar bakımında en eksik olduğu kısmı olan) 289-291 numaralı sayfalarını teşkil ediyorlar. Söz konusu bölüme ise şu isim verildi: Indis i∙Kiryamo ‘Denizcinin Karısı’: Gölge’ye İlişkin İlk Söylentileri Konu Alan, Eski Númenórë’ye Ait Bir Öykü. Bu anlatının sonunda (sayfa 345) hikâyenin izleyeceği seyre ilişkin elde ne kadar bölük pörçük veri varsa toparlayıp anlamlan dırmaya çalıştım. 18 III Elros Soyu: Númenor Kralları Şeklen, kendisine adını veren hanedanla ilgili bir kayıttan ibaret olmasına rağmen, İkinci Çağ’ın tarihçesine dair önemli bir belge özelliği taşıması ve o çağa ait eldeki belgelerin hemen hepsinin bu kitapta yer bulmasından ötürü, bu hikâyeyi de kitabımın içe riğine katmayı uygun gördüm. Númenor kralları ile kraliçeleri ve onların hükümranlık dönemleriyle ilgili tarihlerin bolca ve bazen de benim müdahale edip sonuca bağlamamı gerektirecek ölçüde anlaşılması zor bilgiler eşliğinde sunulduğu bir öyküdür bu. Bu metin kronolojik bazı küçük bilmeceler arz etmekte, öte yandan Yüzüklerin Efendisi’nin Ekler bölümünde karşımıza çıkan bariz birtakım hataları da aydınlığa kavuşturmaktadır. Elros Soyu’nun geçmiş nesillerine ait soyağacı, aynı döneme işaret eden ve içlerinde Númenor hanedanlık soyunun hangi esaslara göre devredileceğine dair tartışmaların (sayfa 354) da yer aldığı, birbiriyle yakından ilintili birçok tablodan yola çıkılarak çizilmiştir. Bazı önemsiz isimler üzerinde silik varyasyonlara rast lanır: Örneğin; Vardilmë metnin farklı yerlerinde Vardilyë, Yávien ve de Yávië olarak okurun karşısına çıkar. Benim sunmakta oldu ğum tabloda yer alan isimler kanımca nihai olanlardır. IV Galadriel ve Celeborn’un Öyküsü ve Lórien Kralı Amroth’un Öyküsü Kitabın bu bölümü, tek bir metinden değil de makale halinde bir araya getirilmiş çeşitli alıntılardan oluşması bakımından, Dör düncü Bölüm’dekiler hariç geri kalan öykülerle farklılık gösterir. Eldeki malzemenin niteliği belki de bu tarzı kaçınılmaz kılmıştı. Öykünün akışından da anlaşılacağı üzere, Galadriel’in tarihi olsa olsa babamın değişen fikirlerinin bir tarihçesi olabilir; öyle ki, ‘bitmemiş’ olma özelliği bile bir öykününkini çağrıştırmıyor. Bu öyküye ilişkin hedefimi babamın söz konusu öykü üzerine henüz yayımlanmamış çalışmalarını okura kazandırmaya indirgedim ve 19 bu doğrultuda öykünün meydana gelişinin temelinde yatan daha büyük soruları yanıtlamaktan kaçındım; çünkü aksi yönde bir gi rişim, ilk verilen karardan, yani Eldar’ın Valinor’a çağrılışından –ki bu Silmarillion’da etraflıca anlatılmıştır– başlayarak babamın kaleme aldığı fakat bu kitabın kapsamı dışında kalan pek çok diğer çalışmaya kadar, Valar ve Elfler arasındaki ilişkinin baştan sona gözden geçirilmesini gerektirecekti. Galadriel ve Celeborn’un Öyküsü başka efsane ve tarihçeler le –Lothlórien ve Silvan Elfleri, Amroth ve Nimrodel, Celebrim bor ve Güç Yüzüklerinin Yaratılışı, Sauron’a karşı verilen savaş ve Númenor’un buna müdahalesi ile– öyle içli dışlıdır ki onlardan bağımsız olarak ele alınmasına imkân yoktur; bu yüzdendir ki, kitabın bu bölümünün, sayıları beşe ulaşan ekiyle beraber, bazı yerlerindeki anlatıların ve tartışmaların kaçınılmaz olarak Üçün cü Çağ’a sıçraması bir yana bırakılırsa, Orta-Dünya tarihinin İkin ci Çağı hakkında henüz yayımlanmamış olan tüm malzemeyi bir araya getirdiği söylenebilir. Yüzüklerin Efendisi’nin Ek B bölümün de yer alan Yılların Öyküsü’nde şöyle denir: “Bunlar Orta-Dünya halkları için karanlık, Númenor içinse görkem dolu yıllardı. Bu dönemde Orta-Dünya’da meydana gelen olaylarla ilgili kayıtlar kısa ve az sayıda, bu kayıtların tarihleri ise belirsizdir.” Ne var ki, babamın konuyla ilgili beklentileri büyüyüp değiştikçe, ‘karanlık yıllar’dan elimize kalan bu küçük kesit de buna paralel olarak de ğişti; bense metin üzerinde kararsız bir düzleştirmeye yeltenmek tense onu olduğu gibi sunarak okuyucunun dikkatini çekmeye çalıştım. Bir öykünün değişik versiyonlarının her zaman sırf kompo zisyon bütünlüğü sağlamak açısından öncelik sırasına dizilmesi gerektiği söylenemez; bu bağlamda babamın da hem ‘yazar’ hem de ‘efsaneyi türeten kişi’ olması bakımından uzun çağlar boyu pek çok farklı halk arasında yerleşerek nesilden nesle aktarılan eski gelenekler bütününü (düşünün ki, Frodo Lórien’de Galadriel’le buluştuğunda Galadriel’in Beleriand harabelerini terk edip Mavi Dağlar’ı aşarak doğuya gelişinin üzerinden altı yüzyıl geçmişti) ‘kayda geçiren kişi’den pek bir farkı yok. “Bu iki şey hakkında, 20 hangisinin doğru olduğunu çoktan göçüp gitmiş Arifler dışında kimsenin bilemeyeceği söylenir.” Yaşamının son yıllarında babam Orta-Dünya’da geçerli olan kökenbilim üzerine pek çok çalışma kaleme aldı. Birbiriyle faz laca tutarsızlık gösteren bu çalışmalar incelendiğinde, efsane ile tarihin yoğun olarak iç içe geçtiği görülür; ancak güdülen ana fi lolojik amaca destek olmak açısından bunların ayrıştırılması ge rekti. Bu sebepledir ki, kitabın bu bölümü genel olarak, her biri hakkında daha fazla bilginin Ekler’de bulunabileceği kısa alıntı lardan oluşur. BÖLÜM ÜÇ I Ferah Çayırlar Felaketi Bu ‘sonraki süreci’ yansıtan bir öyküdür… Böyle derken, söz konusu öykünün, Yüzüklerin Efendisi’nin yayınlanışı ve onu iz leyen yıllara değil; Cirion ile Eorl, Isen Sığlıkları Muharebeleri, Drúedain ve nihayet Galadriel ve Celeborn’un Öyküsü’nde alın tılarına rastlanan filolojik yazılarla beraber, babamın Orta-Dünya üzerine yazdığı eserlerin senaryo bakımından son dönemine denk geldiğinin altını çizmek istedim. Bu öykünün iki versiyonu var: Kabaca kaleme alınmış bütün bir versiyon –ki bu açıkça kom pozisyonun giriş kısmını teşkil ediyor– ve Elendur’un Isildur’u kaçmaya teşvik ettiği sahneye (sayfa 451) gelip de orada kesilene dek pek çok değişiklik içeren daha temizce bir kopya. Bu öyküde editörün müdahalesini gerektirecek çok bir nokta bulunamadı. II Cirion ile Eorl ve Gondor ile Rohan Arasındaki Dostluğun Temelleri Bu taslak parçaların babamın Gondor ile Rohan’ın geçmiş tarihiy le yoğun olarak ilgilendiği ve Ferah Çayırlar Felaketi adlı öyküyü kaleme aldığıyla aynı dönemde yazdığı kanısındayım; hiç şüphe 21 siz bu öyküler, Yüzüklerin Efendisi’nin Ek A bölümünde özetle ve rilmiş olan bilgileri detaylı şekilde incelemeye alarak, önemli bir tarih kesitinin birer parçasını oluşturmaları amacıyla yazılmıştı. Burada okurun karşısına çıkacak olan; şekillenme evresinin he nüz başlarında, oldukça dağınık, çeşitli farklı varyasyonlar içeren ve kimi yerlerde kısmen okunaksız hale gelen bazı karalamalar dan ibaret olan bir öyküden toparlayabildiğimdir. III Erebor Seferi 1964 tarihinde yazdığı bir mektupta babam şöyle diyor: “Pek tabii ki Hobbit ile Yüzüklerin Efendisi arasında halen açıklığa kavuşmamış birçok bağlantı var. Bunların büyük kıs mı çoktan kaleme alındı veya kabataslak da olsa hazırlandı; ne var ki, ana metinlere gölge düşürmemek için şimdilik ya yımlanmadı. Bunlar arasında Gandalf’ın keşif gezileri, onun Aragorn ve Gondor ile olan ilişkileri ve bunların yanı sıra Gollum’un Moria Madenleri’ne sığınıncaya kadarki süreçte yaptığı her şey sayılabilir. Aslında ben, Gandalf’ın Bilbo’yu ziyareti ve hepimizin bildiği şu ‘Beklenmedik Buluşma’ önce sinde yaşananlar üzerine Gandalf’ın gözüyle eksiksiz bir yazı kaleme almıştım. Minas Tirith’te geçmiş üzerine yapılacak bir sohbet sırasında bunu devreye sokmayı planlıyordum; ama söz konusu öyküyü kitabın dışında bırakmak durumunda kaldım ve ona sadece, Gandalf’ın Thorin ile yaşadığı güçlük leri dışarıda bırakacak biçimde, Ek A kısmında sayfa 358-360 arasında kısaca yer verdim.” İşte babamın sözünü ettiği, Gandalf’ı merkeze alarak yazılmış bu öykü kitabımızın bu bölümünde karşımıza çıkıyor. Ortaya koy duğu karmaşık metinsel özelliklere, önceki bir diğer versiyondan önemli alıntılar yaparak Ekler kısmında açıklık getirmeye çalıştım. 22 IV Yüzük’ün İzinde Üçüncü Çağ’ın 3018. yılında yaşanan olaylar hakkında pek çok yazı mevcut, ki bunlar var olmasaydı bile, işin aslı gerek Yılların Öyküsü gerekse Gandalf ve diğerlerinin Elrond’un Divanı’nda or taya sürdüğü anlatılardan da öğrenilebilirdi; kaldı ki bu yazıların az önce sizlere sunmuş olduğumuz mektupta bahsedilen şu ‘ka bataslak da olsa hazırlanmış’ çalışmalar olduğu şüphe götürmez. Ben bunların bütününe ‘Yüzük’ün İzinde’ ismini uygun gördüm. Söz konusu yazılar büyük ama bir o kadar da alışılageldik bir kar gaşa arz etse de, sayfa 557’de yeterince açıklığa kavuşturuluyor; fakat tarihlerine ilişkin soru işareti varlığını sürdürüyor. (Bense bunların hepsinin ve de bu bölümde üçüncü bir unsur olarak or taya sürülen Gandalf, Saruman ve Shire ile ilgili olanların aynı zaman diliminde kaleme alındığını sanıyorum.) Bu bölümdeki parçaların Yüzüklerin Efendisi’nin yayımlanmasından sonra yazıl dığı anlaşılıyor çünkü bu eserin kimi sayfa numaralarına yapılmış referanslara rastlıyoruz; yine de, konu edilen olayların bazısına ilişkin Ek B’de Yılların Öyküsü’nde verilen tarihler ile bunlar ara sında farklılık göze çarpıyor. Bu bölümün içeriğine ilişkin en iyi açıklama, Yüzüklerin Efendisi’nin birinci cildinden kesinlikle son ra, fakat Ekleri de içeren üçüncü ciltten önce yazılmış oldukları. V Isen Sığlıkları Muharebeleri Rohirrim’in askeri örgütlenme yapısı ve Isengard’ın metnin ekleri içinde verilmiş olan tarihçesi ile beraber bu bölüm, ciddi bir tarihi analiz gerektiren sonraki dönem eserler arasında yer alır; yazın tipi bakımından nispeten daha az sorun arz eden bu bölümün henüz tamamlanmamış oluşu bile zorlukla fark ediliyor. 23 BÖLÜM DÖRT I Drúedain Yaşamının son yıllarına doğru babam Anórien’deki Drúadan Or manı Vahşileri ve Púkel Halkı’nın Dunharrow’a giden yol üzerin deki heykelleri hakkında daha çok eser kaleme almaya başlamıştı. Drúedanların Birinci Çağ’da Beleriand’da başından geçenleri ve de ‘Sadakat Taşı’nı konu alan bu öykü, esasen Orta-Dünya’da ge çerli olan dillerin birbiriyle ilişkisine ışık tutma amacıyla yazılmış uzun, tutarsız ve sonu getirilmemiş bir taslaktan oluşturulmuştur. Okudukça görüleceği gibi, Drúedain’in kökenlerinin izi önceki çağlara dek sürülebilir; ancak bununla ilgili Silmarillion’un yayına çıkmış versiyonunda bir veriye rastlanmıyor. II Istari Yüzüklerin Efendisi’nin yayımlanmasına karar verilmesinin hemen ardından, eserin üçüncü cildinin sonunda Ekler adı altında bir dizine yer verilmesi kararlaştırılmıştı ve görünen o ki, babam bu dizin üzerinde çalışmaya 1954 yılının yaz sezonunda, ilk iki cilt yayımlandıktan sonra başlamış. Kendisi, 1956 tarihli bir mektu bunda bu konuya şöyle değinir: “Kökenbilimsel açıdan Elflerin diline dair pek çok bilgiyi de beraberinde günyüzüne çıkaracak olan bir isim dizini oluşturmama karar verilmişti… Üzerinde ay larca uğraş verdikten sonra ilk iki cilt için bu dizini hazırladım –ki üçüncü cildin baskıya geç girmesinin en önde gelen sebebi de budur– ancak o noktada anlaşıldı ki, söz konusu dizinin çapı ve maliyeti bizim için yarardan çok zarar doğuracaktı.” Sonuç olarak, 1966’da yapılan ikinci baskısına kadar Yüzüklerin Efendisi’nin ekinde böylesi bir dizine yer verilmediyse de, babamın yazmış olduğu ilk dizin orijinal haliyle korunabilmiş 24 ti. Zaten ben de, Silmarillion’un dizinini hazırlarken bu ilk dizini model aldım ve bu kapsamda; isimlerin tercümeleri ve kısa açık lamalarının yanı sıra hem Silmarillion’un hem de bu kitabın di zinlerinde bazı diğer çeviriler ile kimi ‘tanımlamalar’ın üslupsal izahatına yer verdim. Kitabımızın bu bölümünün giriş kısmını oluşturan ‘Istari üzerine deneme’ de aynı kaynaktan elde edildi… Uzunluğu bakımından orijinal dizinin yapısına tümüyle ters ol makla beraber, babamın genel çalışma tarzı göz önüne alınırsa bu durum garipsenmemeli. Bu bölümde karşımıza çıkan diğer alıntılar için elimden gel diğince metnin kendi içinde tarihler belirtmeye gayret gösterdim. III Palantíri Yüzüklerin Efendisi’nin 1966 tarihli ikinci baskısı için babam İki Kule’deki pasajlardan birinde kayda değer düzeltmeler yaparak III/11 ‘Palantír’ (sayfa 218) ve Kralın Dönüşü’nde de aynı bağlam da V/7 ‘Denethor’u Yakmak için Çatılan Odunlar’ sayfa 135) isimli parçaları eklediyse de bu değişiklikler ancak revize edilen 1967 tarihli metnin ikinci kez gözden geçirilmesi sonucu esere dahil edilmiştir. Elinizdeki kitabın bu bölümü söz konusu revizyon içinde palantíri üzerine yazılmış kısımlardan buraya aktarılmış olup, benim onları süregelen bir öykü formatına sokmaktan öte bir müdahalem söz konusu değildir. Orta-Dünya Haritası Başlangıçta niyetim, Yüzüklerin Efendisi’nde yer alan haritayı, bazı isim eklemeleri dışında başka bir değişikliğe maruz bırakmadan bu kitaba koymaktı; ama kısa bir durum değerlendirmesinden sonra, içerdiği ufak tefek hataları –çünkü büyük hataları düzelt mek nereden bakılsa benim gücümü aşıyordu– da fırsattan istifa de düzelterek, bu kitapta kendi çizmiş olduğum haritaya yer ver 25 me fikrini benimsedim. Bunun üzerine, içeriği öncekinin hemen hemen aynı, boyutları ise onunkinden %50 daha büyük olan yeni haritayı baştan çizdim. Bu yeni haritada gösterilen alan öncekin dekine oranla daha küçükse de, gösterilmemiş olan unsurlar sa dece Umbar Limanları ve Forochel Burnu’dur.1 Bu boyutlar bana harita üzerinde betimleme yaparken daha farklı ve daha büyük harfler kullanma ve de çok daha açık ifadelere başvurma olanağı verdi. Daha da önemlisi, Lond Daer, Drúwaith Iaur, Edhellond, Sığ, Greylin gibi, Yüzüklerin Efendisi romanlarında geçmeyip de bu ki tapta kendisine yer bulan kimi yer isimlerinin yanı sıra; Harnen ve Carnen Nehirleri, Annúminas, Doğuağıl, Batıağıl ve Angmar Dağları gibi orijinal haritada gösterilmesi gerekip de gösterilmemiş olan bazı diğerlerinin de yine bu kitaptaki haritada gösterilmiş ol masıdır. Rhudaur’un haritaya tek başına alınmasından doğan hata, Cardolan ve Arthedain’in de dahil edilmesiyle düzeltilmiş olurken, babamın taslak haritalarının birinde ve benim çizmiş olduğum ilk taslak haritada göze çarpan Himling adlı adacığı kuzeybatı sahili nin açıklarındaki yerine yerleştirdim. Himling, Silmarillion roma nında Fëanor’un oğlu Maedhros’un kalesini üzerine inşa ettirdiği tepe olan Himring’in önceki halidir ve her ne kadar bu gerçeğe hiçbir metinde değinilmese de, Himring’in tepesi suların dibine batmış olan Beleriand’ın üzerinde yükselmektedir. Bunun biraz daha batısında Tol Fuin adında daha büyük bir ada bulunuyor ki bu da Taur-nu-Fuin’in en yüksek kısmını oluşturur. Daima olma sa bile genellikle Sindarin ismini kullandıysam da, tercüme edil miş ismi yaygın olarak bilindiğinden ona da başvurdum. Dikkatle 1 Orijinal haritamda ‘Buzul Koyu Forochel’ olarak belirtilmiş olan sulak böl genin Yüzüklerin Efendisi, Ek A, I, iii numaralı başlıkta ‘devasa’ olarak ni telenen ve kuzeydoğuya doğru alabildiğine uzanan körfez olduğu konu sunda hemen hiç şüphem kalmadı: Kuzey ve batı kıyıları büyük Forochel Körfezi tarafından şekillendirilmekte, bunun henüz isimlendirilmemiş olan ucu ise yine orijinal haritamda yer almaktadır. Babamın çizdiği bir diğer harita taslağında Orta-Dünya’nın kuzey kıyısının doğu-kuzey-doğu yönünde büyük bir kavis çizdiği ve en kuzey ucunun Carn Dûm’a 1150 km. kadar uzaklıkta olduğu görülür. 26 bakıldığında, orijinal haritamın tepe kısmında işaretlenmiş olan ‘Kuzey Düzlükleri’nin Forodwaith’in yerini almak üzere tasarlan dığı açıkça görülür.1 Edoras ile Isen Sığlıkları arasındaki kısmı (ve de Lond Daer ile Edhellond’un konumları) tahminen çizilmiş olsa da, Arnor’u Gondor’a bağlayan Büyük Yol’u baştan sona haritaya işlemeyi uy gun gördüm. Son olarak, bundan yirmi beş yıl önce büyük bir aceleyle ve gerek tarzı gerekse içerdiği detaylar bakımından (terimler ve isim ler yönünden aynısı söylenemez) tamamen özüne sadık kalınarak hazırlanan bu haritanın mükemmel olduğuna dair herhangi bir iddiam olmadığını vurgulamak isterim. Babamın bunun yerine kendi çizdiklerinden birine yer verememiş olmasından dolayı hep pişmanlık duydum. Yine de, zamanla görüldü ki, bünyesin de barındırdığı tüm hatalara ve çelişkilere rağmen, haritanın bu versiyonu geçerli olan ana ‘Harita’ haline geldi, kaldı ki babam bile (eksik yanlarına sıklıkla parmak basmakla beraber) sonraki dönemde hep bu haritayı temel aldı. Babamın çizmiş olduğu ve benim de kendiminkini oluştururken faydalandığım diğer harita taslakları artık Yüzüklerin Efendisi’nin yazım tarihinin birer par çası haline gelmiş durumda. Bundan dolayıdır ki ben, benim söz konusu tarihe kadarki katkımın uzanabildiği noktaya kadar, en azından babamın kafasında çizdiği kavramları kabul edilebilir bir sadakat ölçüsünde koruyabildiği için, orijinal haritamı olduğu gibi korumaya özen gösterdim. 1 Yüzüklerin Efendisi’nin metni boyunca yalnızca bir kez; Ek A, I, iii numara lı başlıkta ismi geçen Forodwaith, Kuzey Toprakları’nın tarih öncesi çağ lardan bu yana orada ikamet etmekte olan ve Forochel Karadamları’nın ataları kabul edilen sakinlerini belirtmede kullanılır. Buradaki Sindarin kökenli waith sözcüğü, Enedwaith örneğinde görüldüğü üzere, hem böl geyi hem de o bölgede yaşayan halkı tanımlamaktadır. Babamın bir başka harita taslağında Forodwaith açıkça ‘Kuzey Düzlükleri’, bir diğerinde ise ‘Kuzey Diyarı’ yerine kullanılmıştır. 27