Spinoza_TB 100
Transkript
Spinoza_TB 100
SPINOZA TÖREBÝLÝM ETHICA BENEDICTUS DE SPINOZA Törebilim Çeviren Aziz Yardýmlý idea • istanbul ÝDEA YAYINEVÝ Þarap Ýskelesi Sk. 4/101 Karaköy — Ýstanbul www.ideayayinevi.com Bu çeviri için © AZÝZ YARDIMLI 1996-2009 BENEDICTUS SPINOZA Geometrik Düzende Tanýtlý Törebilim Ethica ordine geometrico demonstrata (1677) I. BASKI 1996 III. BASKI 2009 Tüm haklarý saklýdýr. Bu kitabýn hiçbir bölümü yayýnevinin izni olmaksýzýn yeniden üretilemez Baský: Bayrak Matbaasý Davutpaþa Cad. No 14, Kat 2 MB Ýþ Merkezi Topkapý — Ýstanbul Printed in Türkiye ISBN 978 975 397 026 6 ÝÇÝNDEKÝLER I. Tanrý Üzerine — 9 II. Anlýðýn Doðasý ve Kökeni Üzerine — 51 III. Duygularýn Köken ve Doðalarý — 106 IV. Ýnsan Köleliði, Ya Da Duygularýn Gücü — 173 V. Anlaðýn Gücü, Ya Da Ýnsan Özgürlüðü — 241 Arkasöz — Aziz Yardýmlý — 273 Çözümleme — 283 Sözlük — 297 Dizin — 302 ETHÝCA ORDINE GEOMETRÝCO DEMONSTRATA GEOMETRÝK DÜZENDE TANITLI TÖREBÝLÝM ETHICES PARS PRIMA BÖLÜM BÝR De Deo Tanrý Üzerine Definitiones I. Per causam sui intelligo id, cuius essentia involvit existentiam, sive id, cuius natura non potest concipi, nisi existens. II. Ea res dicitur in suo genere finita, quae alia ejusdem naturae terminari potest. Ex. gr. corpus dicitur finitum, quia aliud semper majus concipimus. Sic cogitatio alia cogitatione terminatur. At corpus non terminatur cogitatione, nec cogitatio corpore. III. Per substantiam intelligo id, quod in se est, & per se concipitur: hoc est id, cujus conceptus non indiget conceptu alterius rei, a quo formari debeat. IV. Per attributum intelligo id, quod intellectus de substantia percipit, tanquam ejusdem essentiam consticuens. V. Per modum intelligo substantiae affectiones, sive id, quod in alio esc, per quod etiam concipitur. VI. Per Deum intelligo ens absolute infinitum, hoc est, substantiam constantem infinitis attributis, quorum unumquodque aeternam, & infinitam essentiam exprimit. Explicatio. Dico absolute infinitum, non autem in suo genere; quicquid enim in suo genere tantum infinitum est, infinita de eo attributa negare possumus; quod autem absolute infinitum est, ad ejus essentiam pertinet, quicquid essentiam exprimit, & negationem nullam involvit. VII. Ea res libera dicitur, quae ex sola suae naturae necessitate existit, & a se sola ad agendum determina- TANIMLAR 1. Kendinin nedeni ile özü varoluþ içereni, ya da, varolmadýkça doðasý kavranamayaný anlýyorum. 2. Ayný doðada baþka bir þey tarafýndan sýnýrlanabilenin kendi türünde sonlu olduðu söylenir. Örneðin bir cisme her zaman daha büyük olan bir baþkasýný kavradýðýmýz için sonlu denir. Böylece düþünce bir baþka düþünce tarafýndan sýnýrlanýr. Ama bir cisim düþünce tarafýndan sýnýrlanmaz, ne de bir düþünce cisim tarafýndan sýnýrlanýr. 3. Töz ile kendinde olan ve kendisi yoluyla kavranabileni, baþka bir deyiþle, kavramý bir baþka þeyin onu oluþturmasý gereken kavramýna gereksinmeyeni anlýyorum. 4. Yüklem ile anlaðýn tözde onun özünü oluþturuyor olarak algýladýðý þeyi anlýyorum. 5. Kip ile tözün deðiþkilerini, ya da kendisinin de onun yoluyla kavranacaðý baþka bir þeyde olaný anlýyorum. 6. Tanrý ile saltýk olarak sonsuz Varlýðý, eþ deyiþle, her biri bengi ve sonsuz özü anlatan sonsuz yüklemden oluþan tözü anlýyorum. Açýklama. Saltýk olarak sonsuz diyorum, kendi türünde deðil; çünkü salt kendi türünde sonsuz olana sonsuz yüklemi yadsýyabiliriz; ama özü anlatan ve hiçbir olumsuzlama içermeyen herþey saltýk olarak sonsuz olanýn özüne aittir. 7. Yalnýzca kendi doðasýnýn zorunluðundan varolan ve eyleme yalnýzca kendisi tarafýndan belirlenen þeye özgür denir; öte yandan, bir baþ9 SPÝNOZA TÖREBÝLÝM / ETHICA kasý tarafýndan deðiþmez ve belirli bir yolda varolmaya ve etkin olmaya belirlenen þeye zorunlu ya da daha doðrusu zorlanmýþ denir. 8. Bengilik ile zorunlu olarak salt bengi bir þeyin tanýmýndan geliyor olarak kavrandýðý sürece varoluþun kendisini anlýyorum. Açýklama.Çünkü böyle bir varoluþ, týpký þeyin özü gibi, bengi bir gerçeklik olarak kavranýr, ve dolayýsýyla süre ya da zaman tarafýndan açýklanamaz, üstelik süre bir baþlangýç ya da son olmaksýzýn kavransa bile. tur: Necessaria autem, vel potius coacta, quae ab alio determinatur ad existendum, & operandum certa, ac determinata ratione. VIII. Per aeternitatem intelligo ipsam existentiam, quatenus ex sola rei aeternae definitione necessario sequi concipitur. Explicatio. Talis enim existentia, ut aeterna veritas, sicut rei essentia, concipitur, piroptereaque per durationem, aut tempus explicari non potest, tametsi duratio principio, & fine carere concipiatur. BELÝTLER 1. Olan herþey ya kendinde ya da baþkasýndadýr. 2. Baþkasý yoluyla kavranamayan kendisi yoluyla kavranmalýdýr. 3. Verili bir belirli nedenden etki zorunlu olarak doðar; ve, buna karþý, eðer hiçbir belirli neden yoksa, bir etkinin doðmasý olanaksýzdýr. 4. Etkinin bilgisi nedenin bilgisine baðýmlýdýr, ve onu içerir. 5. Karþýlýklý olarak ortaklaþa hiçbirþeyleri olmayan þeyler karþýlýklý olarak birbiri yoluyla anlaþýlamaz, ya da, birinin kavramý ötekinin kavramýný içermez. 6. Gerçek idea ideasý olduðu þey ile baðdaþmalýdýr. 7. Varolmayan olarak kavranabilenin özü varoluþ içermez. Axiomata I. Omnia, quae sunt, vel in se, vel in alio sunt. II. Id, quod per aliud non potest concipi, per se concipi debet. III. Ex data causa determinata necessario sequitur effectus, & contra, si nulla detur determinata causa, impossibile est, ut effectus sequatur. IV. Effectus cognitio a cognitione causae dependet, & eandem involvit. V. Quae nihil commune cum se invicem habent, etiam per se invicem intelligi non possunt, sive conceptus unius alterius conceptum non involvit. VI. Idea vera debet cum suo ideato convenire. VII. Quicquid ut non existens potest concipi, ejus essentia non involvit existentiam. ÖNERMELER ÖNERME 1 Töz doðal olarak deðiþkilerine önseldir. Tanýt. Bu Taným 3 ve 5’ten açýktýr. ÖNERME 2 Deðiþik yüklemleri olan iki töz arasýnda ortak hiçbirþey yoktur. Tanýt. Bu da Taným 3’ten açýktýr. Çünkü her töz kendinde olmalý ve kendisi yoluyla kavran10 Propositio I Substantia prior est natura suis affectionibus. Demonstratio. Patet ex Definitione 3 & 5. Propositio II Duae substantiae, diversa attributa habentes, nihil inter se commune habent. Demonstratio. Patet etiam ex Defin. 3. Unaquaeque enim in se debet esse, & per se debet conci- I. DE DEO TANRI ÜZERÝNE pi, sive conceptus unius conceptum alterius non involvit. malýdýr, ya da, birinin kavramý ötekinin kavramýný içermez. Propositio III Quae res nihil commune inter se habent, earum una alterius causa esse non potest. ÖNERME 3 Eðer iki þey arasýnda ortak hiçbirþey yoksa, biri ötekinin nedeni olamaz. Demonstratio. Si nihil commune cum se invicem habent, ergo (per Axiom. 5) nec per se invicem possunt intelligi; adeoque (per Axiom. 4) una alterius causa esse non potest. Q.E.D. Propositio IV Duae, aut plures res distinctae, vel inter se distinguuntur ex diversitate attributorum substantiarum, vel ex diversitate earundem affectionum. Demonstratio. Omnia, quae sunt, vel in se, vel in alio sunt (per Axiom. 1), hoc est (per Defin. 3 & 5) extra intellectum nihil datur praeter substantias, earumque affectiones. Nihil ergo extra intellectum datur, per quod plures res distingui inter se possunt praeter substantias, sive quod idem est (per Defin. 4) earum attributa, earumque affectiones. Q.E.D. Tanýt. Eðer birbirleri ile ortak hiçbirþeyleri yoksa (Belit 5’e göre) birbirleri yoluyla anlaþýlamazlar; dolayýsýyla (Belit 4’e göre) biri ötekinin nedeni olamaz.—Q.E.D. ÖNERME 4 Ýki ya da daha çok deðiþik þey birbirlerinden ya tözlerin yüklemlerinin ayrýmý yoluyla ya da deðiþkilerinin ayrýmý yoluyla ayýrdedilir. Tanýt. Olan herþey ya kendinde ya da baþkasýndadýr (Belit 1’e göre), eþ deyiþle (Tan. 3 ve 5’e göre), anlaðýn dýþýnda tözler ve deðiþkilerinden baþka hiçbirþey yoktur. Öyleyse anlaðýn dýþýnda birçok þeyin birbirinden ayýrdedilebilmesi için tözlerden, ya da, yine ayný þey (Tan. 4), onlarýn yüklem ve deðiþkilerinden baþka hiçbirþey yoktur.—Q.E.D. Propositio V In rerum natura non possunt dari duae, aut plures substantiae ejusdem naturae, sive attributi. ÖNERME 5 Þeylerin Doðasýnda [= evrende] ayný doðayý ya da ayný yüklemi taþýyan iki ya da daha çok töz olamaz. Demonstratio. Si darentur plures distinctae, deberent inter se distingui, vel ex diversitate attributorum, vel ex diversitate affectionum (per Prop. praeced.). Si tantum ex diversitate attributorum, concedetur ergo, non dari, nisi unam ejusdem attributi. At si ex diversitate affectionum, cum substantia sit prior natura suis affectionibus (per Prop. 1), depositis ergo affectionibus, & in se considerata, hoc est (per Defin. 3 & Axiom. 6) vere considerata, non poterit concipi ab alia distingui, hoc est (per Prop. praeced.) non poterunt dari plures, sed tantum una. Q.E.D. Tanýt. Eðer deðiþik birçok töz varsa, bunlar birbirlerinden ya yüklemlerinin ayrýlýðý yoluyla ya da deðiþkilerinin ayrýlýðý yoluyla ayýrdedilmelidir (Ön. 4). Eðer yalnýzca yüklemlerinin ayrýlýðý yoluyla ayýrdedilirlerse, ayný yüklemi taþýyan birden çok tözün olamayacaðý kabul edilecektir. Eðer deðiþkilerinin ayrýlýðý yoluyla ayýrdedilirlerse, o zaman bir töz doðal olarak deðiþkilerine önsel olduðu için (Ön. 1), deðiþkiler bir yana býrakýlýp töz kendinde, eþ deyiþle (Tan. 3 ve Bel. 6) doðru olarak irdelenirse, o zaman baþka bir tözden ayrý olarak kavranamaz, e.d. (önceki Ön.), ayný doðayý ya da yüklemi taþýyan iki ya da daha çok deðil ama yalnýzca bir töz olabilir.—Q.E.D. 11 SPÝNOZA TÖREBÝLÝM / ETHICA ÖNERME 6 Bir töz bir baþka töz tarafýndan üretilemez. Propositio VI Una substantia non potest produci ab alia substantia. Tanýt. Þeylerin Doðasýnda ayný yüklemi olan (önceki Ön.), eþ deyiþle, birþeyi kendi aralarýnda ortaklaþa taþýyan (Ön. 2) iki töz olamaz. Dolayýsýyla (Ön. 3) biri ötekinin nedeni olamaz, ya da öteki tarafýndan üretilemez. —Q.E.D. Sonurgu. Bundan þu çýkar ki bir töz baþka birþey tarafýndan üretilemez. Çünkü, Belit 1 ve Taným 3 ve 5’ten açýktýr ki, Þeylerin Doðasýnda tözlerden ve deðiþkilerinden baþka hiçbirþey yoktur. Ama bir töz bir baþka töz tarafýndan üretilemez (önceki Ön.). Öyleyse bir töz saltýk olarak baþka birþey tarafýndan üretilemez.—Q.E.D. Bir Baþka Tanýt. Bu aykýrýnýn saçmalýðý yoluyla daha kolay tanýtlanabilir. Çünkü eðer bir töz baþka birþey tarafýndan üretilebilirse, bilgisi nedeninin bilgisine baðýmlý olmalýdýr (Bel. 4); ama buna göre (Tan. 3) kendisi bir töz olmayacaktýr. Demonstratio. In rerum natura non possunt dari duae substantiae ejusdem attributi (per Prop. praeced.), hoc est (per Prop. 2), quae aliquid inter se commune habent. Adeoque (per Prop. 3) una alterius causa esse nequit, sive ab alia non potest produci. Q.E.D. Corollarium. Hinc sequitur substantiam ab alio produci non posse. Nam in rerum natura nihil datur praeter substantias, earumque affectiones, ut patet ex Axiom. 1 & Defin. 3 & 5. Atqui a substantia produci non potest (per Prop. praeced.). Ergo substantia absolute ab alio produci non potest. Q.E.D. Aliter. Demonstratur hoc etiam facilius ex absurdo contradictorio. Nam si substantia ab alio posset produci, ejus cognitio a cognitione suae causae deberet pendere (per Axiom. 4); adeoque (per Defin. 3) non esset substantia. ÖNERME 7 Varolmak tözün doðasýna özgüdür. Tanýt. Bir töz baþka birþey tarafýndan üretilemez (önceki Önermeye Sonurgu); öyleyse kendinin nedenidir, e.d. (Tan. 1), özü zorunlu olarak varoluþ içerir, ya da, varoluþ doðasýna özgüdür.—Q.E.D. ÖNERME 8 Her töz zorunlu olarak sonsuzdur. Tanýt. Tek yüklemli töz tek bir töz olmaksýzýn varolmaz (Ön. 5), ve varolmak tözün doðasýna özgüdür (Ön. 7). Öyleyse doðasýndan ötürü ya sonlu ya da sonsuz olarak varolacaktýr. Ama sonlu olarak varolamaz. Çünkü (Tan. 2) o zaman zorunlu olarak varolmasý gereken (Ön. 7) ve ayný doðada olan baþka bir töz tarafýndan sýnýrlanmasý gerekecektir; ve böylece ayný yüklemi taþýyan iki töz varolacatýr, ki saçmadýr (Ön. 5). Öyleyse sonsuz olarak varolur —Q.E.D. 12 Propositio VII Ad naturam substantiae pertinet existere. Demonstratio. Substantia non potest produci ab alio (per Coroll. Prop. praeced.); erit itaque causa sui, id est (per Defin. 1), ipsius essentia involvit necessario existentiam, sive ad ejus naturam pertinet existere. Q.E.D. Propositio VIII Omnis substantia est necessario infinita. Demonstratio. Substantia unius attributi non, nisi unica, existit (per Prop. 5), & ad ipsius naturam pertinet existere (per Prop. 7). Erit ergo de ipsius natura, vel finita, vel infinita existere. At non finita. Nam (per Defin. 2) deberet terminari ab alia ejusdem naturae, quae etiam necessario deberet existere (per Prop. 7); adeoque darentur duae substantiae ejusdem attributi, quod est absurdum (per Prop. 5). Existit ergo infinita. Q.E.D. I. DE DEO Scholium I. Cum finitum esse revera sit ex parte negatio, & infinitum absoluta affirmatio existentiae alicujus naturae, sequitur ergo ex sola Prop. 7 omnem substantiam debere esse infinitam. Scholium II. Non dubito, quin omnibus, qui de rebus confuse judicant, nec res per primas suas causas noscere consueverunt, difficile sit, demonstrationem Prop. 7 concipere; nimirum quia non distinguunt inter modificationes substantiarum, & ipsas substantias, neque sciunt, quomodo res producuntur. Unde fit, ut principium, quod res naturales habere vident, substantiis affingant; qui enim veras rerum causas ignorant, omnia confundunt, & sine ulla mentis repugnantia tam arbores, quam homines, loquentes fingunt, & homines tam ex lapidibus, quam ex semine, formari, &, quascunque formas in alias quascunque mutari, imaginantur. Sic etiam, qui naturam divinam cum humana confundunt, facile Deo affectus humanos tribuunt, praesertim quamdiu etiam ignorant, quomodo affectus in mente producuntur. Si autem homines ad naturam substantiae attenderent, minime de veritate Prop. 7 dubitarent; imo haec Prop. omnibus axioma esset, & inter notiones communes numeraretur. Nam per substantiam intelligerent id, quod in se est, & per se concipitur, hoc est, id, cujus cognitio non indiget cognitione alterius rei. Per modificationes autem id, quod in alio est, & quarum conceptus a conceptu rei, in qua sunt, formatur: quocirca modificationum non existentium veras ideas possumus habere; quandoquidem, quamvis non existant actu extra intellectum, earum tamen essentia ita in alio comprehenditur, ut per idem concipi possint. Verum substantiarum veritas extra intellectum non est, nisi in se ipsis, quia per se concipiuntur. Si quis ergo diceret, se claram, & distinctam, hoc est, veram ideam substantiae habere, & nihilominus dubitare, num talis substantia existat, idem hercle esset, ac si diceret, se veram habere ideam, & TANRI ÜZERÝNE Not 1. Sonlu olmak gerçekte herhangi bir doðanýn varoluþunun bölümsel olumsuzlamasý, ve sonsuz olmak saltýk olumlamasý olduðu için, buna göre, yalnýzca Ön. 7’den, tüm töz sonsuz olmalýdýr. Not 2. Hiç kuþkum yok ki þeyleri karýþýk bir yolda yargýlayan ve onlarý ilk nedenleri yoluyla anlamaya alýþýk olmayan herkes 7. Önermenin tanýtýný kavramayý güç bulacaktýr, çünkü bunlar tözlerin deðiþkileri ile tözlerin kendileri arasýnda hiçbir ayrým yapmazlar, ve þeylerin hangi yolda üretildiðini bilmezler. Bu yüzden yanlýþlýkla doðal þeylerde gördükleri baþlangýcý tözlere yükledikleri olur; çünkü þeylerin gerçek nedenlerini bilmeyenler herþeyi karýþtýrýr, ve en küçük bir ansal tiksinme olmaksýzýn aðaçlarýn insanlar gibi konuþtuklarýný tasarlar, ya da insanlarýn tohumdan doðduklarý gibi taþlardan da yapýldýklarýný ve tüm biçimlerin birbirlerine deðiþebileceklerini imgelerler. Böylece tanrýsal doðayý insansal ile karýþtýranlar da, özellikle duygularýn anlýkta nasýl üretildiðini bilmiyorlarsa, kolayca Tanrýya insan duygularýný yüklerler. Ama eðer insanlar tözün doðasýna dikkat ederlerse, Önerme 7 konusunda en küçük bir kuþkularý olmayacaktýr; aslýnda bu önerme herkes için bir belit deðerinde olacak, ve ortak Kavramlar [notiones communes] arasýnda sayýlacaktýr. Çünkü o zaman töz ile kendinde olaný ve kendisi yoluyla kavrananý, e.d. bilgisi baþka birþeyin bilgisini gerektirmeyeni anlayacaklardýr. Ama deðiþkiler ile baþka birþeyde olaný, ve kavramý kendisinde olduðu þeyin kavramýna göre oluþaný anlayacaklardýr; bu yüzden varolmayan deðiþkilerin gerçek idealarýný edinebiliriz, çünkü bunlar anlaðýn dýþýnda edimsel olarak varolmasalar da, gene de özleri baþka birþeyde öyle bir yolda kapsanýr ki, onun yoluyla kavranabilirler. Ama tözlerin gerçeklikleri, anlaðýn dýþýnda, onlarýn kendilerinden baþka bir yerde deðildir, çünkü kendileri yoluyla kavranýrlar. Öyleyse eðer biri bir tözün açýk ve seçik, e.d. gerçek bir ideasýný taþýdýðýný, ve gene de bu tözün varolup olmadýðý konusunda kuþkulu olduðunu söylerse, aslýnda 13 SPÝNOZA gerçek bir ideasý olduðunu ve gene de bunun yanlýþ olup olmadýðýný merak ettiðini söyleyen biri gibi olacaktýr (soruna biraz dikkat eden birine açýk olduðu gibi); benzer olarak, eðer biri tözün yaratýlmýþ olduðunu söylerse, ayný zamanda yanlýþ bir ideanýn gerçek olduðunu bildirmiþ olacaktýr ki, bundan daha saçma birþey tasarlamak güçtür; ve öyleyse zorunlu olarak kabul edilmelidir ki tözün varoluþu, özü gibi, bengi bir gerçekliktir. Ve bu yüzden ayný doðada yalnýzca tek bir tözün olabileceði vargýsýna bir baþka yoldan da ulaþabiliriz, ve sanýrým bunun nasýl olduðu göstermeye deðerdir. Ama düzenli olarak ilerleyebilmek için belirtmek gerek ki, (1) her bir þeyin gerçek tanýmý tanýmlanan þeyin doðasýndan baþka birþeyi içermez ve anlatmaz. Bundan þu çýkar ki, (2) hiçbir taným kendi içinde belli bir sayýda birey kapsamaz ya da anlatmaz, çünkü taným tanýmlanan þeyin doðasýndan baþka birþeyi anlatmaz. Örneðin, bir üçgenin tanýmý yalnýzca ve yalnýzca bir üçgenin yalýn doðasýný anlatýr, belli bir sayýda üçgeni deðil. (3) Belirtmek gerek ki varolan her þey için zorunlu olarak varolmasýný saðlayan bir neden olmalýdýr. (4) Son olarak belirteceðiz ki, bir þeyin varolmasýný saðlayan bu neden ya varolan þeyin doðasýnýn kendisinde ve tanýmýnda kapsanmalý (çünkü varolmak þeyin doðasýna özgüdür), ya da onun dýþýnda bir yerde olmalýdýr. Bu kabul edildiðinde, açýktýr ki eðer Doðada belli bir sayýda birey varsa, zorunlu olarak herhangi bir belirli sayýda bireyin varolmasýna ve daha çok ya da daha az sayýda olmamalarýna yol açan bir neden olmalýdýr. Eðer örneðin Doðada yirmi insan varolacaksa (ki, daha büyük bir açýklýk uðruna, ayný zamanda varolduklarýný ve onlardan önce hiç kimsenin varolmadýðýný söyleyeceðim), (yirmi insanýn varolmasýnýn bir nedenini verirken) genelde insan doðasýný neden olarak göstermek yetmeyecek, ama niçin zorunlu olarak yirmiden daha çoðunun ya da daha azýnýn varolmadýðý konusunda da bir neden göstermek zorunlu olacaktýr, çünkü (3. Noktaya göre) her birinin varolmasý için zorunlu olarak bir neden olmalýdýr. Ama bu neden (2. ve 3. nokta14 TÖREBÝLÝM / ETHICA nihilominus dubitare, num falsa sit (ut satis attendenti fit manifestum); vel, si quis statuat, substantiam creari, simul statuit, ideam falsam factam esse veram, quo sane nihil absurdius concipi potest; adeoque fatendum necessario est, substantiae existentiam, sicut ejus essentiam, aeternam esse veritatem. Atque hinc alio modo concludere possumus, non dari, nisi unicam, ejusdem naturae, quod hic ostendere, operae pretium esse duxi. Ut autem hoc ordine faciam, notandum est, I. veram uniuscujusque rei definitionem nihil involvere, neque exprimere praeter rei definitae naturam. Ex quo sequitur hoc II., nempe nullam definitionem certum aliquem numerum individuorum involvere, neque exprimere, quandoquidem nihil aliud exprimit, quam naturam rei definitae. Ex. gr. definitio trianguli nihil aliud exprimit, quam simplicem naturam trianguli; at non certum aliquem triangulorum numerum. III. Notandum, dari necessario uniuscujusque rei existentis certam aliquam causam, propter quam existit. IV. Denique notandum, hanc causam, propter quam aliqua res existit, vel debere contineri in ipsa natura, & definitione rei existentis (nimirum quod ad ipsius naturam pertinet existere), vel debere extra ipsam dari. His positis sequitur, quod, si in natura certus aliquis numerus individuorum existat, debeat necessario dari causa, cur illa individua, & cur non plura, nec pauciora existunt. Si ex. gr. in rerum natura 20 homines existant (quos, majoris perspicuitatis causa, suppono simul existere, nec alios antea in natura exstitisse), non satis erit (ut scilicet rationem reddamus, cur 20 homines existant) causam naturae humanae in genere ostendere; sed insuper necesse erit, causam ostendere, cur non plures, nec pauciores, quam 20 existant; quandoquidem (per Notam III) uniuscujusque debet necessario dari causa, cur existat. At haec causa (per Notam II & III) non potest in ipsa natura humana TANRI ÜZERÝNE I. DE DEO contineri, quandoquidem vera hominis definitio numerum vicenarium non involvit; adeoque (per Notam IV) causa, cur hi viginti homines existunt, & consequenter cur unusquisque existit, debet necessario extra unumquemque dari, & propterea absolute concludendum, omne id, cujus naturae plura individua existere possunt, debere necessario, ut existant, causam externam habere. Jam quoniam ad naturam substantiae (per jam ostensa in hoc Schol.) pertinet existere, debet ejus definitio necessariam existentiam involvere, & consequenter ex sola ejus definitione debet ipsius existentia concludi. At ex ipsius definitione (ut jam ex Nota II & III ostendimus) non potest sequi plurium substantiarum existentia; sequitur ergo ex ea necessario, unicam tantum ejusdem naturae existere, ut proponebatur. Propositio IX Quo plus realitatis, aut esse unaquaeque res habet, eo plura attributa ipsi competunt. Demonstratio . Patet ex Defin. 4. lara göre) insan doðasýnýn kendisinde kapsanamaz, çünkü insanýn gerçek tanýmý yirmi sayýsýný içermez; bu yüzden (4. noktaya göre) bu yirmi insanýn varolmasýnýn ve buna göre her birinin varolmasýnýn nedeni zorunlu olarak her birinin dýþýnda olmalýdýr; böylece saltýk olarak þu vargý çýkarýlmalýdýr ki, ayný doðada olan birçok bireyden oluþabilen herþey için zorunlu olarak dýþsal bir neden olmalýdýr. Þimdi (bu notta gösterdiðimiz gibi) varolmak tözün doðasýna özgü olduðu için, tanýmý zorunlu varoluþu içermeli, ve dolayýsýyla varoluþu yalnýzca tanýmýndan çýkarýlmalýdýr. Ama (2. ve 3. noktalardan gösterdiðimiz gibi) tanýmýndan birden çok tözün varoluþu çýkarsanamayacaðý için, bundan zorunlu olarak ayný doðada birden çok tözün olamayacaðý sonucu çýkar. ÖNERME 9 Bir þey ne denli olgusallýk ya da varlýk taþýrsa, o denli çok yüklemi vardýr. Tanýt. Taným 4’ten açýktýr. Propositio X Unumquodque unius substantiae attributum per se concipi debet. ÖNERME 10 Bir tözün her yüklemi kendisi yoluyla kavranmalýdýr. Demonstratio. Attributum enim est id, quod intellectus de substantia percipit, tanquam ejus essentiam constituens (per Defin. 4), adeoque (per Defin. 3) per se concipi debet. Q.E.D. Scholium. Ex his apparet, quod, quamvis duo attributa realiter distincta concipiantur, hoc est, unum sine ope alterius, non possumus tamen inde concludere, ipsa duo entia, sive duas diversas substantias constituere; id enim est de natura substantiae, ut unumquodque ejus attributorum per se concipiatur; quandoquidem omnia, quae habet, attributa simul in ipsa semper fuerunt, nec unum ab alio produci potuit; sed unumquodque realitatem, sive esse substantiae exprimit. Longe ergo abest, ut absurdum sit, uni substantiae plura attributa tribuere; Tanýt. Çünkü bir yüklem anlaðýn bir tözde onun özünü oluþturuyor olarak algýladýðý þeydir (Tan. 4), ve buna göre (Tan. 3) kendisi yoluyla kavranmalýdýr.—Q.E.D. Not. Bu yüzden açýktýr ki, iki yüklemin olgusal olarak ayrý ayrý kavranmasýna, e.d. birinin ötekinin yardýmý olmaksýzýn kavranmasýna karþýn, bundan iki kendilik ya da iki ayrý töz oluþturduklarý vargýsýný çýkaramayýz; çünkü yüklemlerinden her birinin kendisi yoluyla kavranmasý tözün doðasýna özgüdür, çünkü taþýdýðý tüm yüklemler onda her zaman birlikte olmuþlardýr, ve birinin öteki tarafýndan üretilmiþ olmasý olanaksýzdýr; ama her biri tözün olgusallýðýný ya da varlýðýný anlatýr. Öyleyse tek bir töze birçok yüklem yüklemek saçma olmaktan çok uzaktýr; tersine, Doðada hiçbirþey þundan daha açýk deðil15 SPÝNOZA TÖREBÝLÝM / ETHICA dir ki, her varlýk belli bir yüklem altýnda kavranmalýdýr, ve ne denli olgusallýk ya da varlýk taþýrsa, hem zorunluk ya da bengilik hem de sonsuzluk anlatan yüklemleri o denli çok olacaktýr; ve buna göre hiçbirþey saltýk olarak sonsuz Varlýðýn zorunlu olarak (Tan. 6’da gösterdiðimiz gibi) her biri belli bir bengi ve sonsuz özü anlatan sonsuz yüklemlerden oluþan Varlýk olarak tanýmlanmasýndan daha açýk olamaz. Ama gene de tözlerin türlülüðünü hangi belirti ile ayýrdedebileceðimiz sorulacak olursa, aþaðýda Þeylerin Doðasýnda yalnýzca tek bir tözün varolduðunu ve bunun saltýk olarak sonsuz olduðunu gösterecek olan Önermeler okunabilir ve bunun üzerine o belirti boþuna istenmiþ olur. quin nihil in natura clarius, quam quod unumquodque ens sub aliquo attributo debeat concipi, &, quo plus realitatis, aut esse habeat, eo plura attributa, quae & necessitatem, sive aeternitatem, & infinitatem exprimunt, habeat; & consequenter nihil etiam clarius, quam quod ens absolute infinitum necessario sit definiendum (ut Defin. 6 tradidimus) ens, quod constat infinitis attributis, quorum unumquodque aeternam, & infinitam certam essentiam exprimit. Si quis autem jam quaerit, ex quo ergo signo diversitatem substantiarum poterimus dignoscere, legat sequentes Propositiones, quae ostendunt in rerum natura non, nisi unicam substantiam, existere, eamque absolute infinitam esse, quapropter id signum frustra quaereretur. ÖNERME 11 Her biri bengi ve sonsuz özü anlatan sonsuz yüklemlerden oluþan Tanrý ya da töz zorunlu olarak vardýr. Propositio XI Deus, sive substantia constans infinitis attributis, quorum unumquodque aeternam, & infinitam essentiam exprimit, necessario existit. Tanýt. Eðer bu yadsýnýrsa, eðer olanaklýysa Tanrýnýn varolmadýðýný düþünün. O zaman (Belit 7) özü varoluþ içermez. Ama bu (Ön. 7) saçmadýr: Öyleyse Tanrý zorunlu olarak vardýr. —Q.E.D. Bir baþka Tanýt. Herþeyin varolmasý ya da varolmamasý için bir neden ya da zemin olmalýdýr. Örneðin bir üçgen varsa, varolmasýnýn bir zemini ya da nedeni olmalýdýr; ama yoksa, yine varolmasýný engelleyen ya da onu ortadan kaldýran bir zemin ya da neden olmalýdýr. Þimdi bu zemin ya da neden ya þeyin doðasýnda kapsanmalý ya da onun dýþýnda olmalýdýr. Örneðin bir daire-karenin varolmamasýnýn zeminini dairenin doðasýnýn kendisi gösterir, çünkü bir çeliþki içerir. Buna karþý, tözün varoluþu yalnýzca onun kendi doðasýndan gelir, çünkü doðasý varoluþ içerir (bkz. Ön. 7). Ama bir dairenin ya da üçgenin varolmasýnýn ya da varolmamasýnýn zemini onlarýn kendi doðalarýndan deðil, ama evrensel cisimsel doðanýn düzeninden gelir; çünkü bundan ya bir üçgenin zorunlu ola- Demonstratio. Si negas, concipe, si fieri potest, Deum non existere. Ergo (per Axiom. 7) ejus essentia non involvit existentiam. Atqui hoc (per Prop. 7) est absurdum: Ergo Deus necessario existit. Q.E.D. Aliter. Cujuscunque rei assignari debet causa, seu ratio, tam cur existit, quam cur non existit. Ex. gr. si triangulus existit, ratio, seu causa dari debet, cur existit; si autem non existit, ratio etiam, seu causa dari debet, quae impedit, quominus existat, sive quae ejus existentiam tollat. Haec vero ratio, seu causa, vel in natura rei contineri debet, vel extra ipsam. Ex. gr. rationem, cur circulus quadratus non existat, ipsa ejus natura indicat; nimirum, quia contradictionem involvit. Cur autem contra substantia existat, ex sola etiam ejus natura sequitur, quia scilicet existentiam involvit (vide Prop. 7). At ratio, cur circulus, vel triangulus existit, vel cur non existit, ex eorum natura non sequitur, sed ex ordine universae naturae corporeae; ex eo enim sequi debet, vel jam triangulum necessario existere, vel impossibile esse, ut jam existat. 16 I. DE DEO Atque haec per se manifesta sunt. Ex quibus sequitur, id necessario existere, cujus nulla ratio, nec causa datur, quae impedit, quominus existat. Si itaque nulla ratio, nec causa dari possit, quae impedit, quominus Deus existat, vel quae ejus existentiam tollat, omnino concludendum est, eundem necessario existere. At si talis ratio, seu causa daretur, ea, vel in ipsa Dei natura, vel extra ipsam dari deberet, hoc est, in alia substantia alterius naturae. Nam si ejusdem naturae esset, eo ipso concederetur dari Deum. At substantia, quae alterius esset naturae, nihil cum Deo commune habere (per Prop. 2), adeoque neque ejus existentiam ponere, neque tollere posset. Cum igitur ratio, seu causa, quae divinam existentiam tollat, extra divinam naturam dari non possit, debebit necessario dari, siquidem non existit, in ipsa ejus natura, quae propterea contradictionem involveret. Atqui hoc de Ente absolute infinito, & summe perfecto affirmare, absurdum est; ergo nec in Deo, nec extra Deum ulla causa, seu ratio datur, quae ejus existentiam tollat, ac proinde Deus necessario existit. Q.E.D. Aliter. Posse non existere impotentia est, & contra posse existere potentia est (ut per se notum). Si itaque id, quod jam necessario existit, non nisi entia finita 2sunt, sunt ergo entia finita potentiora Ente absolute infinito: atque hoc (ut per se notum) absurdum est; ergo vel nihil existit, vel Ens absolute infinitum necessario etiam existit. Atqui nos, vel in nobis, vel in alio, quod necessario existit, existimus (vide Axiom. 1 & Prop. 7). Ergo Ens absolute infinitum, hoc est (per Defin. 6), Deus necessario existit. Q.E.D. Scholium. In hac ultima demonstratione Dei existentiam a posteriori ostendere volui, ut demonstratio facilius perciperetur; non autem propterea, quod ex hoc eodem funda- TANRI ÜZERÝNE rak þimdiden varolduðu ya da þimdiden varolmasýnýn olanaksýz olduðu sonucu çýkmalýdýr. Ama bu kendiliðinden açýktýr. Ve bundan þu çýkar ki eðer bir þeyin varolmasýný engelleyen hiçbir zemin ya da neden yoksa o þey zorunlu olarak vardýr. Öyleyse eðer Tanrýnýn varolmasýný engelleyen ya da varoluþunu ortadan kaldýran hiçbir zemin ve hiçbir neden yoksa, bütünüyle açýktýr ki zorunlu olarak varolduðu vargýsýný çýkarmamýz gerekir. Ama eðer böyle bir zemin ya da neden varsa, bu ya Tanrýnýn doðasýnýn kendisinde, ya da onun dýþýnda, e.d. bir baþka doðadaki baþka bir tözde olmalýdýr. Çünkü eðer ayný doðadaki bir tözde olsaydý, böylelikle þimdiden Tanrýnýn varolduðu kabul edilmiþ olurdu. Ama bir baþka doðada olan bir tözün Tanrý ile ortak hiçbirþeyi olamaz (Ön. 2), ve dolayýsýyla ona ne varoluþ verebilir ne de onu ortadan kaldýrabilir. Ve Tanrýnýn varoluþunu ortadan kaldýran zemin ya da neden tanrýsal doðanýn dýþýnda varolamayacaðý için, eðer tanrýsal doða varolmasaydý, zorunlu olarak onun doðasýnýn kendisinde varolur, ve bu doða böylece bir çeliþki içerirdi. Ama saltýk olarak sonsuz ve en yüksek düzeyde eksiksiz Varlýk için bunu ileri sürmek saçmadýr; buna göre ne Tanrýda ne de Tanrýnýn dýþýnda onun varoluþunu ortadan kaldýrabilecek herhangi bir zemin vardýr, ve dolayýsýyla Tanrý zorunlu olarak vardýr. —Q.E.D. Bir baþka Tanýt. Varolmayabilmek güçsüzlük, varolabilmek ise güçtür (kendiliðinden açýk olduðu gibi). O zaman eðer sonlu þeyler dýþýnda zorunlu olarak varolan hiçbirþey yoksa, bundan þu çýkar ki sonlu þeyler saltýk olarak sonsuz Varlýktan daha güçlüdürler; ki bu (kendiliðinden açýk olduðu gibi) saçmadýr; öyleyse, ya hiçbirþey yoktur, ya da saltýk olarak sonsuz Varlýk zorunlu olarak vardýr. Ama bizim kendimiz ya kendimizde ya da zorunlu olarak varolan baþka birþeyde varoluruz (bkz. Belit 1 ve Ön. 7). Öyleyse saltýk olarak sonsuz Varlýk, eþ deyiþle (Tan. 6), Tanrý zorunlu olarak vardýr.—Q.E.D. Not. Bu son tanýtlamada Tanrýnýn varlýðýný a posteriori göstermeyi istedim; Tanrýnýn varoluþu ayný temelde a priori doðmayacaðý için deðil, ama tanýt17 SPÝNOZA lama daha kolay kavranabilsin diye. Çünkü varolabilme bir güç olduðu için, bundan þu çýkar ki, bir þeyin doðasýna ne denli olgusallýk düþerse, kendisinden türettiði varolma gücü o denli büyük olur; ve buna göre saltýk olarak sonsuz Varlýðýn ya da Tanrýnýn kendinden saltýk olarak sonsuz bir varoluþ gücü vardýr, ve dolayýsýyla zorunlu olarak vardýr. Gene de belki de pekçoklarý bu tanýtlamanýn açýklýðýný kolayca göremeyecektir, çünkü yalnýzca dýþsal nedenlerden kaynaklanan þeyleri düþünmeye alýþmýþlardýr; ve bunlardan çabucak doðan, baþka bir deyiþle, kolayca varolan þeylerin kolayca yokolduðunu görürler; buna karþý, kendilerine daha çok þeyin ait olduðunu düþündükleri þeyleri üretmenin ise zor olduðu, e.d. bunlarýn kolayca varolmadýklarý yargýsýnda bulunurlar. Ama bu önyargýlarý giderebilmek için, burada bu “Çabuk yapýlan çabuk yiter” deyiminin hangi anlamda doðru olduðunu göstermem gerekmez; ne de, Doðanýn bütününe bakarak, tüm þeylerin eþit ölçüde kolay olduklarýný ya da olmadýklarýný göstermem gerekir. Ama belirtmek yeterlidir ki, burada dýþsal nedenler tarafýndan üretilen þeylerden deðil, yalnýzca hiçbir dýþsal neden tarafýndan üretilemeyecek (Ön. 6) tözlerden söz ediyorum. Çünkü dýþsal nedenler tarafýndan üretilen þeyler, ister çok isterse az sayýda parçadan oluþsunlar, hangi eksiksizliði ya da olgusallýðý taþýrlarsa taþýsýnlar, tümünü de dýþsal bir nedenin gücüne borçludurlar, ve dolayýsýyla varoluþlarý yalnýzca belli bir dýþsal nedenin eksiksizliðinden doðar, kendilerinin deðil. Buna karþý, bir töz hangi eksiksizliði taþýrsa taþýsýn, bunu hiçbir dýþsal nedene borçlu deðildir; dolayýsýyla varoluþu da yalnýzca kendi doðasýndan gelmelidir ve öyleyse kendi özünden baþka birþey deðildir. Eksiksizlik o zaman bir þeyin varoluþunu ortadan kaldýrmaz, tersine onu ortaya koyar; ama eksiklik varoluþu ortadan kaldýrýr, ve buna göre herhangi birþeyin varoluþu üzerine saltýk olarak sonsuz ya da eksiksiz Varlýðýn, eþ deyiþle Tanrýnýn varoluþu üzerine duyduðumuz pekinlikten daha çoðunu duyamayýz. Çünkü özü tüm eksikliði dýþladýðý ve saltýk eksiksizliði içerdiði için, tam bu 18 TÖREBÝLÝM / ETHICA mento Dei existentia a priori non sequatur. Nam, cum posse existere potentia sit, sequitur, quo plus realitatis alicujus rei naturae competit, eo plus virium a se habere, ut existat; adeoque Ens absolute infinitum, sive Deum infinitam absolute potentiam existendi a se habere, qui propterea absolute existit. Multi tamen forsan non facile hujus demonstrationis evidentiam videre poterunt, quia assueti sunt, eas solummodo res contemplari, quae a causis externis fluunt; & ex his, quae cito fiunt, hoc est, quae facile existunt, eas etiam facile perire vident, & contra eas res factu difficiliores judicant, hoc est, ad existendum non adeo faciles, ad quas plura pertinere concipiunt. Verum, ut ab his praejudiciis liberentur, non opus habeo hic ostendere, qua ratione hoc enunciatum, quod cito fit, cito perit, verum sit, nec etiam, an respectu totius naturae omnia aeque facilia sint, an secus. Sed hoc tantum notare sufficit, me hic non loqui de rebus, quae a causis externis fiunt, sed de solis substantiis, quae (per Prop. 6) a nulla causa externa produci possunt. Res enim, quae a causis externis fiunt, sive eae multis partibus constent, sive paucis, quicquid perfectionis, sive realitatis habent, id omne virtuti causae externae debetur, adeoque earum existentia ex sola perfectione causae externae, non autem suae oritur. Contra, quicquid substantia perfectionis habet, nulli causae externae debetur; quare ejus etiam existentia ex sola ejus natura sequi debet, quae proinde nihil aliud est, quam ejus essentia. Perfectio igitur rei existentiam non tollit, sed contra ponit; imperfectio autem contra eandem tollit, adeoque de nullius rei existentia certiores esse possumus, quam de existentia Entis absolute infiniti, seu perfecti, hoc est, Dei. Nam quandoquidem ejus essentia omnem imperfectionem secludit, absolut- I. DE DEO amque perfectionem involvit, eo ipso omnem causam dubitandi de ipsius existentia tollit, summamque de eadem certitudinem dat, quod mediocriter attendenti perspicuum fore credo. Propositio XII Nullum substantiae attributum potest vere concipi, ex quo sequatur, substantiam posse dividi. Demonstratio. Partes enim, in quas substantia, sic concepta, divideretur, vel naturam substantiae retinebunt, vel non. Si primum, tum (per Prop. 8) unaquaeque pars debebit esse infinita, & (per Prop. 6) causa sui, & (per Prop. 5) constare debebit ex diverso attributo, adeoque ex una substantia plures constitui poterunt, quod (per Prop. 6) est absurdum. Adde, quod partes (per Prop. 2) nihil commune cum suo toto haberent, & totum (per Defin. 4 & Prop. 10) absque suis partibus, & esse, & concipi posset, quod absurdum esse, nemo dubitare poterit. Si autem secundum ponatur, quod scilicet partes naturam substantiae non retinebunt; ergo, cum tota substantia in aequales partes esset divisa, naturam substantiae amitteret, & esse desineret, quod (per Prop. 7) est absurdum. Propositio XIII Substantia absolute infinita est indivisibilis. Demonstratio. Si enim divisibilis esset, partes, in quas divideretur, vel naturam substantiae absolute infinitae retinebunt, vel non. Si primum, dabuntur ergo plures substantiae ejusdem naturae, quod (per Prop. 5) est absurdum. Si secundum ponatur, ergo (ut supra) poterit substantia absolute infinita desinere esse, quod (per Prop. 11) est etiam absurdum. Corollarium. Ex his sequitur, nullam substantiam, & consequenter nullam substantiam corpoream, quatenus substantia est, esse divisibilem. Scholium. Quod substantia sit indivisibilis, simplicius ex hoc solo intelligitur, quod natura substantiae non potest concipi, nisi infinita, & quod per partem substantiae nihil aliud intelligi potest, quam substantia finita, quod (per Prop. 8) manifestam contradictionem implicat. TANRI ÜZERÝNE yolla varoluþu üzerine kuþkunun tüm nedeni ortadan kalkar, ve en yüksek pekinlik doðar; ki sanýrým en az dikkatli biri tarafýndan bile açýkça görülecektir. ÖNERME 12 Bir tözün bölünebileceðini imleyen hiçbir yüklemi doðru olarak kavranamaz. Tanýt. Çünkü böyle kavranan tözün bölünebileceði parçalar ya tözün doðasýný korurlar, ya da korumazlar. Eðer korurlarsa, o zaman (Ön. 8) her parça sonsuz, ve (Ön. 6) kendinin nedeni olur, ve (Ön. 5) deðiþik bir yüklemden oluþur; öyle ki, tek bir tözden birçok töz yapýlabilir, ki (Ön. 6) saçmadýr. Dahasý, parçalarýn (Ön. 2) bütünleri ile ortak hiçbirþeyleri olmaz, ve bütün (Tan. 4 ve Ön. 10) onu oluþturan parçalarý olmaksýzýn olabilir ve kavranabilir, ki bir saçmalýk olduðundan hiç kimse kuþku duyamaz. Ama ikinci durum alýnýrsa, e.d. parçalarýn tözün doðasýný korumadýklarý varsayýlýrsa, o zaman bütün bir töz eþit parçalara bölündüðünde töz doðasýný yitirir ve varolmaya son verir, ki (Ön. 7) saçmadýr. ÖNERME 13 Saltýk olarak sonsuz töz bölünemezdir. Tanýt. Eðer bölünebilirse, bölüneceði parçalar saltýk olarak sonsuz tözün doðasýný koruyacak ya da korumayacaklardýr. Eðer korurlarsa, ayný doðayý taþýyan bir tözler çokluðu olacaktýr, ki (Ön. 5) saçmadýr. Eðer ikinci durum kabul edilirse, o zaman (yukarýda olduðu gibi [Ön. 12]) saltýk olarak sonsuz töz varolmaya son verebilir, ki (Ön. 11) saçmadýr. Sonurgu. Bundan þu çýkar ki, hiçbir töz, ve dolayýsýyla hiçbir cisimsel töz, bir töz olduðu sürece, bölünebilir deðildir. Not. Tözün bölünemez olduðu þu yolda daha kolay anlaþýlabilir: Tözün doðasý sonsuz olarak olmaktan baþka türlü kavranamaz, ve tözün bir parçasý ile sonlu tözden baþka birþey anlaþýlamaz, ki (Ön. 8) açýk bir çeliþki içerir. 19 SPÝNOZA ÖNERME 14 Tanrýdan baþka bir töz ne olabilir ne de kavranabilir. Tanýt. Tanrý kendisine tözün özünü anlatan hiçbir yüklemin yadsýnamayacaðý saltýk olarak sonsuz Varlýk olduðu için (Tan. 6), ve zorunlu olarak varolduðu için (Ön. 11), bundan þu çýkar ki eðer Tanrýnýn dýþýnda herhangi bir töz olmuþ olsaydý, bunun Tanrýnýn belli bir yüklemi yoluyla anlatýlmasý gerekir ve böylece ayný yüklemi taþýyan iki töz bulunurdu, ki (Ön. 5) saçmadýr; ve öyleyse Tanrýdan baþka hiçbir töz olamaz, ve dolayýsýyla baþka hiç biri kavranamaz. Çünkü eðer böyle birþey kavranabilseydi, zorunlu olarak var olarak kavranýrdý, ve bu (bu tanýtýn ilk bölümüne göre) saçmadýr. Öyleyse, Tanrýnýn dýþýnda hiçbir töz olamaz ve kavranamaz.—Q.E.D. Sonurgu 1. Bundan ilk olarak açýkça þu çýkar ki, Tanrý birdir, baþka bir deyiþle, (Tan. 6), Doðada yalnýzca bir töz vardýr, ve bu saltýk olarak sonsuzdur—daha önce Ön. 10’a Notta anýþtýrdýðýmýz gibi. Sonurgu 2. Dolayýsýyla, ikinci olarak, uzamlý þey ve düþünen þey ya Tanrýnýn yüklemleri ya da (Belit 1) Tanrýnýn yüklemlerinin deðiþkileridirler. TÖREBÝLÝM / ETHICA Propositio XIV Praeter Deum nulla dari, neque concipi potest substantia. Demonstratio. Cum Deus sit ens absolute infinitum, de quo nullum attributum, quod essentiam substantiae exprimit, negari potest (per Defin. 6), isque necessario existat (per Prop. 11), si aliqua substantia praeter Deum daretur, ea explicari deberet per aliquod attributum Dei, sicque duae substantiae ejusdem attributi existerent, quod (per Prop. 5) est absurdum; adeoque nulla substantia extra Deum dari potest, & consequenter non etiam concipi. Nam si posset concipi, deberet necessario concipi, ut existens; atqui hoc (per primam partem hujus Demonstrat.) est absurdum. Ergo extra Deum nulla dari, neque concipi potest substantia. Q.E.D. Corollarium I. Hinc clarissime sequitur I°. Deum esse unicum, hoc est (per Defin. 6) in rerum natura non, nisi unam substantiam, dari, eamque absolute infinitam esse, ut in Scholio Prop. 10 jam innuimus. Corollarium II. equitur II°. rem extensam, & rem cogitantem, vel Dei attributa esse, vel (per Axiom. 1) affectiones attributorum Dei. ÖNERME 15 Varolan herþey Tanrýdadýr, ve Tanrý olmaksýzýn hiçbirþey olamaz. ne de kavranabilir. Propositio XV Quicquid est, in Deo est, & nihil sine Deo esse, neque concipi potest. Tanýt. Tanrýdan baþka hiçbir töz olamaz ya da kavranamaz (Ön. 14), e.d. (Tan. 3), Tanrýdan baþka hiçbirþey kendinde deðildir ve kendisi yoluyla kavranamaz. Ama kipler (Tan. 5) töz olmaksýzýn ne olabilir ne de kavranabilirler; öyleyse ancak tanrýsal özde olabilirler ve yalnýzca onun yoluyla kavranabilirler. Ama tözlerin ve kiplerin dýþýnda hiçbirþey yoktur (Belit 1). Öyleyse Tanrý olmaksýzýn hiçbirþey olamaz ve kavranamaz.—Q.E.D. Not. Tanrýnýn bir insan gibi beden ve anlýktan oluþtuðunu ve tutkulara açýk olduðunu dü- Demonstratio. Praeter Deum nulla datur, neque concipi potest substantia (per Prop. 14), hoc est (per Defin. 3) res, quae in se est, & per se concipitur. Modi autem (per Defin. 5) sine substantia nec esse, nec concipi possunt; quare hi in sola divina natura esse, & per ipsam solam concipi possunt. Atqui praeter substantias, & modos nil datur (per Axiom. 1). Ergo nihil sine Deo esse, neque concipi potest. Q.E.D. Scholium. Sunt, qui Deum instar hominis corpore, & mente constantem, atque passionibus obnoxium fingunt; sed, quam longe hi a 20 I. DE DEO vera Dei cognitione aberrent, satis ex jam demonstratis constat. Sed hos mitto: nam omnes, qui naturam divinam aliquo modo contemplati sunt, Deum esse corporeum, negant. Quod etiam optime probant ex eo, quod per corpus intelligimus quamcunque quantitatem, longam, latam, & profundam, certa aliqua figura terminatam, quo nihil absurdius de Deo, ente scilicet absolute infinito, dici potest. Attamen interim aliis rationibus, quibus hoc idem demonstrare conantur, clare ostendunt, se substantiam ipsam corpoream, sive extensam a natura divina omnino removere, atque ipsam a Deo creatam statuunt. Ex qua autem divina potentia creari potuerit, prorsus ignorant; quod clare ostendit, illos id, quod ipsimet dicunt, non intelligere. Ego saltem satis clare, meo quidem judicio, demonstravi (vide Coroll. Prop. 6 & Schol. 2 Prop. 8) nullam substantiam ab alio posse produci, vel creari. Porro Prop. 14 ostendimus, praeter Deum nullam dari, neque concipi posse substantiam; atque hinc conclusimus, substantiam extensam unum ex infinitis Dei attributis esse. Verum, ad pleniorem explicationem, adversariorum argumenta refutabo, quae omnia huc redeunt. Primo, quod substantia corporea, quatenus substantia, constat, ut putant, partibus; & ideo eandem infinitam posse esse, & consequenter, ad Deum pertinere posse, negant. Atque hoc multis exemplis explicant, ex quibus unum, aut alterum afferam. Si substantia corporea, ajunt, est infinita, concipiatur in duas partes dividi; erit unaquaeque pars, vel finita, vel infinita. Si illud, componitur ergo infinitum ex duabus partibus finitis, quod est absurdum. Si hoc, datur ergo infinitum duplo majus alio infinito, quod etiam est absurdum. Porro, si quantitas infinita mensuratur partibus pedes aequantibus, infinitis talibus partibus constare debebit, ut &, si partibus mensuretur digitos aequan- TANRI ÜZERÝNE þünenler vardýr; oysa bunlarýn gerçek bir Tanrý bilgisinden ne denli uzak olduklarý daha önce tanýtlananlardan yeterince açýktýr. Ama bunlarý bir yana býrakacaðým, çünkü tanrýsal doða üzerine herhangi bir yolda düþünenlerin tümü de Tanrýnýn cisimsel olduðunu yadsýmýþlardýr. Onun böyle olamayacaðýný cisimden belli bir beti tarafýndan sýnýrlanan ve uzunluk, geniþlik ve derinliði olan belirli bir niceliði anladýðýmýzý göstererek kesin olarak tanýtlamýþlardýr; ve Tanrýya, saltýk olarak sonsuz bir varlýða bunlarý yüklemekten daha saçma ne olabilir? Gene de bu arada bu noktayý tanýtlamaya çalýþýrken baþvurduklarý baþka uslamlamalardan cisimsel ya da uzamlý tözü tanrýsal doðadan bütünüyle ayýrdýklarýný ve onu Tanrý tarafýndan yaratýlmýþ olarak gördüklerini açýkça gösterirler. Bununla birlikte, onun hangi tanrýsal güçten yaratýlmýþ olabileceðini bilmezler, öyle ki kendi söylediklerinin kendileri tarafýndan anlaþýlmadýðý açýktýr. Ama, en azýndan kanýmca yeterince açýk olarak tanýtladým ki, hiçbir töz bir baþkasýndan üretilemez ya da yaratýlamaz (bkz. Ön. 6’ya Sonurgu, ve Ön. 8’e Not). Dahasý Ön. 14’te gösterdik ki, Tanrýdan baþka hiçbir töz olamaz ve kavranamaz; ve buna göre uzamlý tözün Tanrýnýn sonsuz yüklemlerinden biri olduðu vargýsýný çýkardýk. Ama sorunu bütünüyle açýk kýlabilmek için karþýtlarýmýn uslamlamalarýný çürüteceðim ki, tümü de þuna varýr. Ýlk olarak, cisimsel tözün, töz olduðu sürece, parçalardan oluþtuðunu kabul eder, ve bu yüzden sonsuz olabileceðini ve dolayýsýyla Tanrýya ait olabileceðini yadsýrlar. Bunu birçok örnekle geliþtirirler ve bunlardan birkaçýný göstereceðim. Ýlk olarak, eðer cisimsel töz sonsuz ise, derler, o zaman onu iki parçaya bölünmüþ olarak düþünelim; her parça öyleyse ya sonlu ya da sonsuz olacaktýr. Eðer sonlu iseler, o zaman sonsuz iki sonlu parçadan oluþmuþ olacaktýr, ki saçmadýr. Eðer sonsuz iseler, o zaman bir baþka sonsuzdan iki kat büyük bir sonsuz vardýr ki, bu da saçmadýr. Yine, eðer sonsuz nicelik her biri bir ayak olan eþit parçalar tarafýndan ölçülürse, böyle sonsuz sayýda parçadan oluþmuþ olmalýdýr, ve eðer her biri bir parmak olan eþit parça21 SPÝNOZA lar tarafýndan ölçülecek olursa, yine ayný þey geçerlidir; ve öyleyse bir sonsuz sayý bir baþka sonsuz sayýdan oniki kat büyük olacaktýr.* Son olarak, eðer sonsuz bir niceliðin bir noktasýndan ilkin birbirlerinden belli ve belirli bir uzaklýkta olan iki çizginin, AB ve AC, sonsuza dek uzatýldýðýný düþünürsek, hiç kuþkusuz B ve C arasýndaki uzaklýk sürekli olarak artacak, ve bellirli bir uzaklýktan belirlenemez bir uzaklýða geçecektir. Bu yüzden bu saçmalýklar, onlara göre, sonsuz bir nicelik varsayýmýndan doðduðu için, cisimsel tözün sonlu olmasý gerektiði ve dolayýsýyla Tanrýnýn özüne ait olamayacaðý vargýsýný çýkarýrlar. Tanrýnýn en yüksek eksiksizliðinden ikinci bir uslamlama daha türetilir. Tanrý, derler, saltýk olarak eksiksiz bir varlýk olduðu için edilgin olamaz; ama cisimsel töz, bölünebilir olduðu için, edilgin olabilir; öyleyse Tanrýnýn özüne ait olamaz. Bunlar cisimsel tözün tanrýsal doða için deðersiz ve ona ait olamayacaðýný tanýtlamaya çalýþan yazarlarda bulduðum uslamlamalardýr. Ama yeterince dikkatli biri bu noktayý daha þimdiden yanýtlamýþ olduðumu görecektir; çünkü bu tanýtlamanýn biricik dayanaðý cisimsel tözün parçalardan oluþtuðu sayýltýsýdýr, ki saçma olduðunu göstermiþtim (Ön. 12, ve Ön. 13’e Sonurgu). Dahasý, eðer sorun doðru olarak incelenirse görülecektir ki, bu yazarlarýn uzamlý tözün sonlu olduðu vargýsýný çýkarmak için baþvurduklarý tüm bu saçmalýklar (aslýnda tümünün de saçmalýk olup olmadýklarýný þimdi tartýþmýyorum) hiçbir biçimde sonsuz nicelik sayýltýsýndan deðil, ama sonsuz niceliðin ölçülebilir olduðu ve sonlu parçalardan yapýldýðý sayýltýsýndan doðar; öyleyse bunun yol açtýðý saçmalýklardan sonsuz niceliðin ölçülemez olduðu ve sonlu parçalardan oluþamayacaðý dýþýnda hiçbir vargý çýkarýlamaz. Ama bu daha þimdiden tanýtladýðýmýz bir TÖREBÝLÝM / ETHICA tibus; ac propterea unus numerus infinitus erit duodecies major alio infinito. Denque, si ex uno puncto infinitae cujusdam quantitatis concipiatur, duas lineas, ut AB, AC, certa, ac determinata in initio distantia in infinitum protendi; certum est, distantiam inter B & C continuo augeri, & tandem ex determinata indeterminabilem fore. Cum igitur haec absurda sequantur, ut putant, ex eo, quod quantitas infinita supponitur: inde concludunt, substantiam corpoream debere esse finitam, & consequenter ad Dei essentiam non pertinere. Secundum argumentum petitur etiam a summa Dei perfectione. Deus enim, inquiunt, cum sit ens summe perfectum, pati non potest: atqui substantia corporea, quandoquidem divisibilis est, pati potest; sequitur ergo, ipsam ad Dei essentiam non pertinere. Haec sunt, quae apud scriptores invenio argumenta, quibus ostendere conantur, substantiam corpoream divina natura indignam esse, nec ad eandem posse pertinere. Verumenimvero, si quis recte attendat, me ad haec jam respondisse comperiet; quandoquidem haec argumenta in eo tantum fundantur, quod substantiam corpoream ex partibus componi supponunt, quod jam (Prop. 12 cum Coroll. Prop. 13) absurdum esse ostendi. Deinde si quis rem recte perpendere velit, videbit, omnia illa absurda (siquidem omnia absurda sunt, de quo jam non dispuro), ex quibus concludere volunt, substantiam extensam finitam esse, minime ex eo sequi, quod quantitas infinita supponatur: sed quod quantitatem infinitam mensurabilem, & ex partibus finitis conflari supponunt; quare ex absurdis, quae inde sequuntur, nihil aliud concludere possunt, quam quod quantitas infinita non sit mensurabilis, & quod ex partibus finitis confla- *[Burada sözü edilen ölçü 12 ‘parmaða’ bölünen eski Fransýz ‘ayaðý’dýr; (= 324 mm.)] 22 I. DE DEO ri non possit. Atque hoc idem est, quod nos supra (Prop. 12 &c.) jam demonstravimus. Quare telum, quod in nos intendunt, in se ipsos revera conjiciunt. Si igitur ipsi ex suo hoc absurdo concludere tamen volunt, substantiam extensam debere esse finitam, nihil aliud hercle faciunt, quam si quis ex eo, quod finxit circulum quadrati proprietates habere, concludit, circulum non habere centrum, ex quo omnes ad circumferentiam ductae lineae sunt aequales. Nam substantiam corpoream, quae non nisi infinita, non nisi unica, & non nisi indivisibilis potest concipi (vide Prop. 8, 5 & 12), eam ipsi ad concludendum, eandem esse finitam, ex partibus finitis conflari, & multiplicem esse, & divisibilem, concipiunt. Sic etiam alii, postquam fingunt, lineam ex punctis componi, multa sciunt invenire argumenta, quibus ostendant, lineam non posse in infinitum dividi. Et profecto, non minus absurdum est ponere, quod substantia corporea ex corporibus, sive partibus componatur, quam quod corpus ex superficiebus, superficies ex lineis, lineae denique ex punctis componantur. Atque hoc omnes, qui claram rationem infallibilem esse sciunt, fateri debent, & imprimis ii, qui negant, dari vacuum. Nam si substantia corporea ita posset dividi, ut ejus partes realiter distinctae essent, cur ergo una pars non posset annihilari, manentibus reliquis, ut ante, inter se connexis? & cur omnes ita aptari debent, ne detur vacuum? Sane rerum, quae realiter ab invicem distinctae sunt, una sine alia esse, & in suo statu manere potest. Cum igitur vacuum in natura non detur (de quo alias), sed omnes partes ita concurrere debent, ne detur vacuum, sequitur hinc etiam, easdem non posse realiter distingui, hoc est, substantiam corpoream, quatenus substantia est, non posse dividi. Si quis tamen jam quaerat, cur nos TANRI ÜZERÝNE noktadýr (Ön. 12, vb.). Ve böylece bize çevirdikleri oku gerçekte kendilerine karþý yöneltmiþlerdir. Öyleyse, eðer bu saçmalýklarýndan uzamlý tözün sonlu olmasý gerektiði vargýsýný çýkarmaya çalýþýrlarsa, gerçekte bir dairenin bir karenin özelliklerini taþýdýðýný, ve bu yüzden bir dairenin kendisinden çevreye çizilen tüm çizgilerin birbirine eþit olduðu bir özeði olmadýðý vargýsýný çýkardýðýný sanan biri gibi davranmýþ olacaklardýr. Çünkü ancak sonsuz, bir ve bölünmez olarak kavranabilen cisimsel tözün (Ön. 8, 5 ve 12) sonlu olduðunu tanýtlayabilmek için, onu sonlu parçalardan oluþmuþ ve çoklu ve bölünebilir olarak düþünürler. Tam olarak ayný yolda, bir çizginin noktalardan oluþmuþ olduðunu varsayan baþkalarý onun sonsuza dek bölünebilir olmadýðýný göstermek için çok sayýda uslamlama bulabilirler. Ve gerçekte cisimsel tözün cisimlerden ya da parçalardan oluþmuþ olduðunu ileri sürmek bir cismin yüzeylerden, yüzeylerin çizgilerden, ve son olarak çizgilerin noktalardan oluþtuðunu ileri sürmekten daha az saçma deðildir. Duru usun yanýlmaz olduðunu bilen herkesin, özellikle bir boþluðun olabileceðini yadsýyanlarýn bunu kabul etmesi gerekir. Çünkü eðer cisimsel töz parçalarýnýn olgusal olarak ayrý olacaklarý bir yolda bölünebilirse, niçin baþkalarý daha önce olduðu gibi birbirlerine baðlý kalýrken tek bir parça yokedilemesin? ve niçin tümünün de hiçbir boþluðun kalmayacaðý bir yolda biraraya uydurulmasý gereksin? Çünkü birbirlerinden olgusal olarak ayrý olan þeyler arasýnda hiç kuþkusuz biri öteki olmaksýzýn olabilir ve kendi durumunda kalabilir. Öyleyse doðada hiçbir boþluk olmadýðý için (bir konu ki baþka bir yerde deðineceðim),* ve tüm parçalarýn bir boþluðun oluþumunu önleyecek bir yolda birleþmeleri gerektiði için, bundan þu çýkar ki olgusal olarak ayrý olamazlar, e.d. cisimsel töz, töz olarak, bölünemez. Gene de, eðer þimdi niçin niceliði bölünebilir olarak düþünme *[Törebilim’de ‘boþluk’tan bir daha söz edilmez. Bir baþka yerde (Ep. 13, 1663) Spinoza bir boþluðun varoluþunu kabul etmek yokluðun (nihil) hiçbir özelliði olmamasý olgusu ile çeliþecektir der. (Parkinson’un Notu.)] 23 SPÝNOZA yönünde doðal bir eðilim olduðu sorulacak olursa, yanýtým niceliðin bizim tarafýmýzdan þu iki yolda düþünüldüðü olacaktýr: bir kez soyut olarak ya da yüzeysel olarak, eþ deyiþle, onu imgelediðimiz gibi; ya da töz olarak, ki yalnýzca anlak tarafýndan yapýlýr. Öyleyse eðer niceliði sýk sýk ve kolayca yaptýðýmýz gibi imgelemde olduðu gibi görecek olursak, onu sonlu, bölünebilir, ve parçalardan oluþmuþ olarak buluruz; ama anlakta olduðu gibi görürsek ve töz olarak kavrarsak—ki çok güçtür—o zaman, daha önce yeterli olarak tanýtladýðýmýz gibi, onu sonsuz, bir, ve bölünmez olarak buluruz. Bu imgelemi ve anlaðý birbirinden ayýrdetmeyi bilenlere yeterince açýk gelecektir: özellikle özdeðin her yerde ayný olduðuna, ve onu deðiþik yollarda deðiþkiye uðramýþ olarak düþünmedikçe parçalarýnýn birbirinden ayrý olmadýðýna, baþka bir deyiþle, olgusal olarak deðil ama kipsel olarak ayýrdedildiklerine dikkat edersek. Örneðin suyu, su olduðu sürece, bölünmüþ olarak, ve parçalarýný birbirlerinden ayrýlmýþ olarak düþünürüz; ama cisimsel töz olduðu sürece deðil, çünkü böyle olarak ne ayýrýlmýþ ne de bölünmüþtür. Dahasý, su, su olduðu sürece, yaratýlýr ve yokedilir; buna karþý töz olduðu sürece ne yaratýlýr ne de yokedilir. Sanýrým bununla ikinci uslamlamaya da yanýt vermiþ oldum, çünkü o da özdeðin, töz olarak düþünüldüðünde, bölünebilir ve parçalardan oluþmuþ olduðu sayýltýsý üzerine dayanýr. Ve bu böyle olmasa bile, özdeðin niçin tanrýsal doðaya yaraþmaz olduðunu bilmiyorum, çünkü (Ön. 14) Tanrýnýn dýþýnda onun etkilenebileceði hiçbir töz varolamaz. Tüm þeyler, diyorum, Tanrýdadýr, ve olan herþey yalnýzca Tanrýnýn sonsuz doðasýnýn yasalarýna göre olur, ve onun özünün zorunluðundan doðar (birazdan göstereceðim gibi); buna göre Tanrýnýn herhangi birþeyden etkilendiði, ya da uzamlý tözün, üstelik bengi ve sonsuz olma koþuluyla bölünebilir olduðu varsayýlsa bile, tanrýsal doðaya yaraþmaz olduðu ne olursa olsun ileri sürülemez. Ama bu konu üzerinde þimdilik yeterince durduk. 24 TÖREBÝLÝM / ETHICA ex natura ita propensi simus ad dividendam quantitatem? ei respondeo, quod quantitas duobus modis a nobis concipitur, abstracte scilicet, sive superficialiter, prout nempe ipsam imaginamur, vel ut substantia, quod a solo intellectu fit. Si itaque ad quantitatem attendimus, prout in imaginatione est, quod saepe, & facilius a nobis fit, reperietur finita, divisibilis, & ex partibus conflata; si autem ad ipsam, prout in intellectu est, attendimus, & eam, quatenus substantia est, concipimus, quod difficillime fit, tum, ut jam satis demonstravimus, infinita, unica, & indivisibilis reperietur. Quod omnibus, qui inter imaginationem, & intellectum distinguere sciverint, satis manifestum erit: Praecipue si ad hoc etiam attendatur, quod materia ubique eadem est, nec partes in eadem distinguuntur, nisi quatenus materiam diversimode affectam esse concipimus, unde ejus partes modaliter tantum distinguuntur, non autem realiter. Ex. gr. aquam, quatenus aqua est, dividi concipimus, ejusque partes ab invicem separari; at non, quatenus substantia est corporea; eatenus enim neque separatur, neque dividitur. Porro aqua, quatenus aqua, generatur, & corrumpitur; at, quatenus substantia, nec generatur, nec corrumpitur. Atque his me ad secundum argumentum etiam respondisse puto: quandoquidem id in eo etiam fundatur, quod materia, quatenus substantia, divisibilis sit, & ex partibus confletur. Et quamvis hoc non esset, nescio, cur divina natura indigna esset: quandoquidem (per Prop. 14) extra Deum nulla substantia dari potest, a qua ipsa pateretur. Omnia, inquam, in Deo sunt, & omnia, quae fiunt, per solas leges infinitae Dei naturae fiunt, & ex necessitate ejus essentiae (ut mox ostendam) sequuntur; quare nulla ratione dici potest, Deum ab alio pati, aut substantiam extensam divina natura indignam esse; tametsi divisibilis supponatur, dummodo aeterna, & infinita concedatur. Sed de his impraesentiarum satis. I. DE DEO TANRI ÜZERÝNE Ex necessitate divinae naturae, infinita infinitis modis (hoc est, omnia, quae sub intellectum infinitum cadere possunt) sequi debent. ÖNERME 16 Tanrýsal doðanýn zorunluðundan sonsuz yolda sonsuz sayýda þey (e.d., sonsuz anlak altýna düþebilen herþey) doðmalýdýr. Demonstratio. Haec Propositio unicuique manifesta esse debet, si modo ad hoc attendat, quod ex data cujuscunque rei definitione plures proprietates intellectus concludit, quae revera ex eadem (hoc est, ipsa rei essentia) necessario sequuntur, & eo plures, quo plus realitatis rei definitio exprimit, hoc est, quo plus realitatis rei definitae essentia involvit. Cum autem natura divina infinita absolute attributa habeat (per Defin. 6), quorum etiam unumquodque infinitam essentiam in suo genere exprimit, ex ejusdem ergo necessitate infinita infinitis modis (hoc est, omnia, quae sub intellectum infinitum cadere possunt) necessario sequi debent. Q.E.D. Corollarium I. Hinc sequitur I°. Deum omnium rerum, quae sub intellectum infinitum cadere possunt, esse causam efficientem. Corollarium II. Sequitur II°. Deum causam esse per se, non vero per accidens. Corollarium III. Sequitur III°. Deum esse absolute causam primam. Tanýt. Bu önerme herhangi birþeyin verili tanýmýndan anlaðýn gerçekte ondan (e.d. þeyin özünün kendisinden) zorunlu olarak doðan bir dizi özelliði çýkarsadýðýný, ve bir þeyin tanýmý ne denli olgusallýk anlatýrsa, eþ deyiþle, tanýmlanan þeyin özü ne denli olgusallýk içerirse, anlaðýn da o denli özellik çýkarsayacaðýný düþünen herkese açýk gelmelidir. Ama tanrýsal doðanýn her biri kendi türünde sonsuz özü anlatan saltýk olarak sonsuz yüklemi olduðu için (Tan. 6), tanrýsal doðanýn zorunluðundan sonsuz sayýda þey sonsuz yolda (eþ deyiþle, sonsuz anlaðýn altýna düþen herþey) zorunlu olarak doðmalýdýr.—Q.E.D. Sonurgu 1. Bundan þu çýkar ki, Tanrý sonsuz anlaðýn altýna düþebilen herþeyin etker nedenidir. Sonurgu 2. Ýkinci olarak þu çýkar ki, Tanrý kendisi yoluyla bir nedendir, ilinek yoluyla [per accidens] deðil. Sonurgu 3. Üçüncü olarak þu çýkar ki, Tanrý saltýk olarak ilk nedendir. Propositio XVII Deus ex solis suae naturae legibus, & a nemine coactus agit. ÖNERME 17 Tanrý yalnýzca kendi doðasýnýn yasalarýna göre davranýr, ve hiçbirþey tarafýndan zorlanmaz. Propositio XVI Demonstratio. Ex sola divinae naturae necessitate, vel (quod idem est) ex solis ejusdem naturae legibus, infinita absolute sequi, modo Prop. 16 ostendimus; & Prop. 15 demonstravimus, nihil sine Deo esse, nec concipi posse, sed omnia in Deo esse; quare nihil extra ipsum esse potest, a quo ad agendum determinetur, vel cogatur, atque adeo Deus ex solis suae naturae legibus, & a nemine coactus agit. Q.E.D. Corollarium I. Hinc sequitur I°. nullam dari causam, quae Deum extrinsece, vel intrinsece, praeter Tanýt. Az önce gösterdik ki (Ön. 16), yalnýzca tanrýsal doðanýn zorunluðundan, ya da, (yine ayný þey,) yalnýzca tanrýsal doðanýn yasalarýndan sonsuz sayýda þey saltýk olarak doðar; ve Ön. 15’te tanýtladýk ki hiçbirþey Tanrý olmaksýzýn olamaz ve kavranamaz, ama herþey Tanrýdadýr; öyleyse Tanrýnýn dýþýnda onu eylemlerinde belirleyebilecek ya da zorlayabilecek hiçbirþey olamaz; ve öyleyse Tanrý yalnýzca kendi doðasýnýn yasalarýna göre davranýr, ve baþka hiçbirþey tarafýndan zorlanmaz.—Q.E.D. Sonurgu 1. Bundan ilk olarak þu çýkar ki, Tanrýyý dýþardan ya da içerden eyleme yöneltebil25 SPÝNOZA mek için kendi doðasýnýn eksiksizliðinden baþka hiçbir neden yoktur. Sonurgu 2. Ýkinci olarak, yalnýzca Tanrý özgür bir nedendir. Çünkü yalnýzca Tanrý salt kendi doðasýnýn zorunluðundan varolur (Ön. 11 ve Sonurgu 1, Ön. 14), ve salt kendi doðasýnýn zorunluðundan davranýr (önceki Ön.). Öyleyse (Tan. 7), yalnýzca o özgür bir nedendir .—Q.E.D. Not. Baþkalarý Tanrýnýn özgür bir neden olduðunu, çünkü onun doðasýndan doðduklarýný, e.d. onun gücü içinde olduklarýný söylediðimiz þeylerin olmamasýný ya da onun tarafýndan üretilmemesini saðlayabileceðini sanýrlar. Ama bu tam olarak Tanrýnýn bir üçgenin üç açýsýnýn iki dik açýya eþit olmasýnýn bir üçgenin doðasýndan gelmemesini, ya da verili bir nedenden bir etkinin doðmamasýný saðlayabileceðini söylemektir, ki saçmadýr. Bundan baþka, daha sonra bu önermenin yardýmý olmaksýzýn, ne anlaðýn ne de istencin Tanrýnýn doðasýna ait olmadýðýný göstereceðim. Çok iyi biliyorum ki birçoklarý en büyük anlaðýn ve özgür istencin Tanrýnýn doðasýna ait olduðunu tanýtlayabileceklerini söylerler; çünkü Tanrýya yükleyebilmek için bizim durumumuzda en yüksek eksiksizlik olandan daha eksiksiz birþey bilmediklerini söylerler. Dahasý, Tanrýyý edimsel olarak en yüksek anlaða iye olarak düþünmelerine karþýn, gene de onun edimsel olarak anlaðýnda olan herþeyin varolmasýný saðlayabileceðine inanmazlar; çünkü bununla onun gücünü yokedeceklerini sanýrlar. Derler ki, eðer anlaðýnda olan herþeyi yaratmýþ olsaydý, daha çoðunu yaratamazdý, ve inanýrlar ki bu Tanrýnýn herþeyegücü-yeterliðine ters düþer; böylece Tanrýnýn herþeye ilgisiz olduðunu, ve belli bir saltýk istenç yoluyla yaratmak için karar verdikleri dýþýnda hiçbirþey yaratmadýðýný söylemeyi yeðlerler. Ama sanýrým yeterince açýk olarak gösterdim ki (Ön. 16), Tanrýnýn en yüksek gücünden, ya da sonsuz doðasýndan sonsuz yolda sonsuz sayýda þey, e.d. tüm þeyler zorunlu olarak doðmuþtur, ya da her zaman bir üçgenin iç açýlarýnýn iki dik açýya eþit olmasýnýn bengilikten bengiliðe onun doðasýndan doðmasý ile ayný zorunlukla doðarlar. 26 TÖREBÝLÝM / ETHICA ipsius naturae perfectionem, incitet ad agendum. Corollarium II. Sequitur II°. solum Deum esse causam liberam. Deus enim solus ex sola suae naturae necessitate existit (per Prop. 11 & Coroll. 1 Prop. 14), & ex sola suae naturae necessitate agit (per Prop. praeced.). Adeoque (per Defin. 7) solus est causa libera. Q.E.D. Scholium. Alii putant, Deum esse causam liberam, propterea quod potest, ut putant, efficere, ut ea, quae ex ejus natura sequi diximus, hoc est, quae in ejus potestate sunt, non fiant, sive ut ab ipso non producantur. Sed hoc idem est, ac si dicerent, quod Deus potest efficere, ut ex natura trianguli non sequatur, ejus tres angulos aequales esse duobus rectis; sive ut ex data causa non sequatur effectus, quod est absurdum. Porro infra absque ope hujus Propositionis ostendam, ad Dei naturam neque intellectum, neque voluntatem pertinere. Scio equidem plures esse, qui putant, se posse demonstrare, ad Dei naturam summum intellectum, & liberam voluntatem pertinere; nihil enim perfectius cognoscere sese ajunt, quod Deo tribuere possunt, quam id, quod in nobis summa est perfectio. Porro, tametsi Deum actu summe intelligentem concipiant, non tamen credunt, eum posse omnia, quae actu intelligit, efficere, ut existant; nam se eo modo Dei potentiam destruere putant. Si omnia, inquiunt, quae in ejus intellectu sunt, creavisset, nihil tum amplius creare potuisset, quod credunt Dei omnipotentiae repugnare; ideoque maluerunt Deum ad omnia indifferentem statuere, nec aliud creantem praeter id; quod absoluta quadam voluntate decrevit creare. Verum ego me satis clare ostendisse puto (vide Prop. 16), a summa Dei potentia, sive infinita natura infinita infinitis modis, hoc est, omnia necessario effluxisse, vel semper eadem necessitate sequi, eodem modo, ac ex natura trianguli ab aeterno, & in aeternum sequi- I. DE DEO tur, ejus tres angulos aequari duobus rectis. Quare Dei omnipotentia actu ab aeterno fuit, & in aeternum in eadem actualitate manebit. Et hoc modo Dei omnipotentia longe, meo quidem judicio, perfectior statuitur. Imo adversarii Dei omnipotentiam (liceat aperte loqui) negare videntur. Coguntur enim fateri, Deum infinita creabilia intelligere, quae tamen nunquam creare poterit. Nam alias, si scilicet omnia, quae intelligit, crearet, suam, juxta ipsos, exhauriret omnipotentiam, & se imperfectum redderet. Ut igitur Deum perfectum statuant, eo rediguntur, ut simul statuere debeant, ipsum non posse omnia efficere, ad quae ejus potentia se extendit, quo absurdius, aut Dei omnipotentiae magis repugnans, non video, quid fingi possit. Porro, ut de intellectu, & voluntate, quos Deo communiter tribuimus, hic etiam aliquid dicam; si ad aeternam Dei essentiam, intellectus scilicet, & voluntas pertinent, aliud sane per utrumque hoc attributum intelligendum est, quam quod vulgo solent homines. Nam intellectus, & voluntas, qui Dei essentiam constituerent, a nostro intellectu, & voluntate, toto coelo differre deberent, nec in ulla re, praeterquam in nomine, convenire possent; non aliter scilicet, quam inter se conveniunt canis, signum coeleste, & canis, animal latrans. Quod sic demonstrabo. Si intellectus ad divinam naturam pertinet, non poterit, uti noster intellectus, posterior (ut plerisque placet), vel simul natura esse cum rebus intellectis, quandoquidem Deus omnibus rebus prior est causalitate (per Coroll. 1 Prop. 16); sed contra veritas, & formalis rerum essentia ideo talis est, quia talis in Dei intellectu existit objective. Quare Dei intellectus, quatenus Dei essentiam constituere concipitur, est revera causa rerum, tam earum essentiae, quam earum existentiae; quod ab iis videtur etiam fuisse animadversum, qui Dei intellectum, voluntatem, & potentiam unum & TANRI ÜZERÝNE Öyleyse Tanrýnýn herþeye-gücü-yeterliði bengilikten bu yana edimsel olmuþtur, ve bengilik boyunca ayný edimsellikte kalacaktýr. Bu yolda onun herþeye-gücü-yeterliði, en azýndan benim görüþümde, çok daha eksiksiz bir yolda gösterilmiþ olur. Karþýtlarým aslýnda (eðer açýk konuþmama izin verilirse) Tanrýnýn herþeye-gücü-yeterliðini yadsýyor gibi görünürler. Çünkü onun yaratýlabilecek ama gene de hiçbir zaman yaratamadýðý sonsuz sayýda þeyi düþündüðünü kabul etmek zorunda kalýrlar. Çünkü eðer düþündüðü herþeyi yaratmýþ olsaydý, onlara göre, herþeyegücü-yeterliðini tüketir ve kendini eksik kýlardý. Böylece, ortaya eksiksiz bir Tanrý koyabilmek için, gücünün eriþtiði herþeyi yapma açýsýndan yeteneksiz olduðunu ileri sürmeye zorlanýrlar; ve bundan daha saçma, ya da Tanrýnýn herþeyegücü-yeterliðine bundan daha ters düþen baþka birþeyin tasarlanabileceðini düþünemiyorum. Dahasý, burada genellikle Tanrýya yüklediðimiz anlak ve istenç konusunda da birþeyler söylemek gerekirse, eðer anlak ve istenç onun bengi özüne ait iseler, bu yüklemler hiç kuþkusuz insanlarýn genellikle onlarý kullandýklarý anlamda anlaþýlamazlar. Çünkü onun özünü oluþturabilecek anlak ve istenç bizim anlak ve istencimizden bütünüyle ayrý olmalýdýr, ve bizimkileri addan baþka hiçbirþeyde andýramaz; ya da aralarýnda göksel Köpek takýmyýldýzý ile havlayan bir hayvan olarak köpek arasýnda olandan daha öte bir benzerlik olamaz. Bunu þöyle tanýtlayacaðým. Eðer anlak tanrýsal doðaya aitse, bu, bizim anlaðýmýz gibi, düþündüðü þeylerden (birçoklarýnýn sandýðý gibi) sonra olamaz, ne de doðasýnda onlarla eþzamanlý olmasý olanaklýdýr, çünkü Tanrý nedensellikte tüm þeylere önseldir (Ön. 16, Sonurgu 1); ama tersine þeylerin gerçeklikleri ve biçimsel özleri Tanrýnýn anlaðýnda nesnel olarak öyle varolduklarý için öyledir. Buna göre Tanrýnýn anlaðý, onun özünü oluþturuyor olarak düþünüldüðü sürece, gerçekte þeylerin özlerinin olduðu gibi varoluþlarýnýn da nedenidir; bir olgu ki Tanrýnýn anlak, istenç ve gücünün bir ve ayný þey olduðunu ileri sürenler tarafýndan saptanmýþ 27 SPÝNOZA görünür. Öyleyse, Tanrýnýn anlaðý þeylerin özlerinin olduðu gibi varoluþlarýnýn da biricik nedeni olduðu için (daha önce gördüðümüz gibi), zorunlu olarak özü açýsýndan olduðu gibi varoluþu açýsýndan da onlardan ayrý olmalýdýr. Çünkü etki nedeninden tam olarak nedeninden aldýðý þeyde ayrýlýr. Örneðin, bir insan bir baþkasýnýn özünün deðil ama varoluþunun nedenidir; çünkü öz bengi bir gerçekliktir: Öyleyse iki insan özde birbirlerini tam olarak andýrabilseler de, varoluþ açýsýndan ayrý olmalýdýrlar; ve buna göre, birinin varoluþu sona ererse, bu yüzden ötekinin varoluþu sona ermeyecektir; ama birinin özü yokedilebilseydi ve kendini yanlýþ olarak gösterebilseydi, ötekinin özü de yokolurdu. Bu yüzden bir etkinin özünün olduðu gibi varoluþunun da nedeni olan bir þey özü açýsýndan olduðu gibi varoluþu açýsýndan da o etkiden ayrý olmalýdýr. Ama Tanrýnýn anlaðý bizim anlaðýmýzýn özünün olduðu gibi varoluþunun da nedenidir; öyleyse Tanrýnýn anlaðý tanrýsal özü oluþturuyor olarak düþünüldüðü sürece bizim anlaðýmýzdan özü açýsýndan olduðu gibi varoluþu açýsýndan da ayrý olacaktýr, ve ne de bizim anlaðýmýzla addan baþka birþeyde anlaþabilir, ki tanýtlamaya çalýþtýðýmýz nokta buydu. Ayný tanýtlama, kolayca görülebileceði gibi, istenç için de verilebilir. ÖNERME 18 Tanrý tüm þeylerin geçici deðil ama içkin nedenidir. Tanýt. Olan herþey Tanrýdadýr, ve Tanrý yoluyla kavranmalýdýr (Ön. 15), ve öyleyse (Ön. 16, Sonurgu 1) Tanrý onda olan þeylerin nedenidir, ki tanýtlanmasý gereken ilk noktaydý. Dahasý, Tanrýnýn dýþýnda hiçbir töz (Ön. 14), eþ deyiþle (Tan. 3), Tanrýnýn dýþýnda kendinde olan hiçbir þey olamaz, ki ikinci noktaydý. Tanrý öyleyse tüm þeylerin geçici deðil ama içkin nedenidir.— Q.E.D. ÖNERME 19 Tanrý, ya da Tanrýnýn tüm yüklemleri bengidir. 28 TÖREBÝLÝM / ETHICA idem esse asseruerunt. Cum itaque Dei intellectus sit unica rerum causa, videlicet (ut ostendimus) tam earum essentiae, quam earum existentiae, debet ipse necessario ab iisdem differre, tam ratione essentiae, quam ratione existentiae. Nam causatum differt a sua causa praecise in eo, quod a causa habet. Ex. gr. homo est causa existentiae, non vero essentiae alterius hominis; est enim haec aeterna veritas: & ideo secundum essentiam prorsus convenire possunt; in existendo autem differre debent; & propterea, si unius existentia pereat, non ideo alterius peribit; sed, si unius essentia destrui posset, & fieri falsa, destrueretur etiam alterius essentia. Quapropter res, quae & essentiae, & existentiae, alicujus effectus est causa, a tali effectu differre debet, tam ratione essentiae, quam ratione existentiae. Atqui Dei intellectus est & essentiae, & existentiae nostri intellectus causa: ergo Dei intellectus, quatenus divinam essentiam constituere concipitur, a nostro intellectu, tam ratione essentiae, quam ratione existentiae differt, nec in ulla re, praeterquam in nomine, cum eo convenire potest, ut volebamus. Circa voluntatem eodem modo proceditur, ut facile unusquisque videre potest. Propositio XVIII Deus est omnium rerum causa immanens, non vero transiens. Demonstratio. Omnia, quae sunt, in Deo sunt, & per Deum concipi debent (per Prop. 15), adeoque (per Coroll. 1 Prop. 16 hujus) Deus rerum, quae in ipso sunt, est causa, quod est primum. Deinde extra Deum nulla potest dari substantia (per Prop. 14), hoc est (per Defin. 3), res, quae extra Deum in se sit, quod erat secundum. Deus ergo est omnium rerum causa immanens, non vero transiens. Q.E.D. Propositio XIX Deus, sive omnia Dei attributa sunt aeterna. I. DE DEO TANRI ÜZERÝNE Demonstratio. Deus enim (per Defin. 6) est substantia, quae (per Prop. 11) necessario existit, hoc est (per Prop. 7), ad cujus naturam pertinet existere, sive (quod idem est) ex cujus definitione sequitur ipsum existere, adeoque (per Defin. 8) est aeternus. Deinde per Dei attributa intelligendum est id, quod (per Defin: 4) Divinae substantiae essentiam exprimit, hoc est, id, quod ad substantiam pertinet: id ipsum, inquam, ipsa attributa involvere debent. Atqui ad naturam substantiae (ut jam ex Prop. 7 demonstravi) pertinet aeternitas. Ergo unumquodque attributorum aeternitatem involvere debet, adeoque omnia sunt aeterna. Q.E.D. Scholium. Haec Propositio quam clarissime etiam patet ex modo, quo (Prop. 11) Dei existentiam demonstravi; ex ea, inquam, demonstratione constat, Dei existentiam, sicut ejus essentiam, aeternam esse veritatem. Deinde (Prop. 19 Principiorum Cartesii) alio etiam modo Dei aeternitatem demonstravi, nec opus est eum hic repetere. Tanýt. Çünkü Tanrý (Tan. 6) zorunlu olarak varolan tözdür (Ön. 11), baþka bir deyiþle, (Ön. 7), özüne varolmanýn ait olduðu bir töz, ya da (yine ayný þey) varolduðu tanýmýndan çýkan bir tözdür, ve öyleyse (Tan. 8) bengidir. Yine, Tanrýnýn yüklemleri ile tanrýsal tözün özünü anlatan þey (Tan. 4), e.d. töze ait olan þey anlaþýlacaktýr; bu ise, diyorum, yüklemlerin içermeleri gereken þeyin kendisidir. Ama bengilik tözün doðasýna aittir (Ön. 7’den tanýtladýðým gibi). Öyleyse yüklemlerin her biri bengilik içermelidir, ve dolayýsýyla tümü de bengidir.— Q.E.D. Not. Bu önerme ayrýca Tanrýnýn varoluþunu tanýtlama yolumdan da (Ön. 11) olanaklý olduðu ölçüde açýktýr; o tanýtlamadan, diyorum, Tanrýnýn varoluþunun da özü gibi bengi bir gerçeklik olduðu çýkar. Yine, Tanrýnýn bengiliðini (Descartes’ýn Ýlkeleri’nin 19. Önermesi) bir baþka yolda tanýtlamýþtým ve bunu burada yinelemek gereksizdir. Propositio XX Dei existentia, ejusque essentia unum & idem sunt. ÖNERME 20 Tanrýnýn varoluþ ve özü bir ve aynýdýr. Demonstratio. Deus (per Prop. anteced.), ejusque omnia attributa sunt aeterna, hoc est (per Defin. 8), unumquodque ejus attributorum existentiam exprimit. Eadem ergo Dei attributa, quae (per Defin. 4) Dei aeternam essentiam explicant, ejus simul aeternam existentiam explicant, hoc est, illud ipsum, quod essentiam Dei constituit, constituit simul ipsius existentiam, adeoque haec, & ipsius essentia unum & idem sunt. Q.E.D. Corollarium I. Hinc sequitur I°. Dei existentiam, sicut ejus essentiam, aeternam esse veritatem. Corollarium II. Sequitur II°. Deum, sive omnia Dei attributa esse immutabilia. Nam, si ratione existentiae mutarentur, deberent etiam (per Prop. praeced.) ratione essentiae mutari, hoc est (ut per se notum) ex veris falsa fieri, quod est absurdum. Tanýt. Tanrý (önceki Ön.), ve tüm yüklemleri bengidir, e.d. (Tan. 8), yüklemlerinin her biri varoluþ anlatýr. Öyleyse Tanrýnýn bengi özünü (Tan. 4) sergileyen ayný yüklemleri ayný zamanda onun bengi varoluþunu sergiler; e.d. Tanrýnýn özünü oluþturan þeyin kendisi ayný zamanda onun varoluþunu oluþturur, ve öyleyse varoluþu ve özü bir ve aynýdýr.—Q.E.D. Sonurgu 1. Bundan ilk olarak þu çýkar ki, Tanrýnýn varoluþu, týpký onun özü gibi, bengi bir gerçekliktir. Sonurgu 2. Ýkinci olarak, Tanrý ya da Tanrýnýn tüm yüklemleri deðiþmezdir. Çünkü eðer bunlar varoluþlarý açýsýndan deðiþecek olsalardý, özleri açýsýndan da deðiþmeleri gerekirdi (önceki Ön.), baþka bir deyiþle (kendiliðinden açýk olduðu gibi), gerçek olmaktan çýkarak yanlýþ olurlardý, ki saçmadýr. 29 SPÝNOZA TÖREBÝLÝM / ETHICA ÖNERME 21 Tanrýnýn herhangi bir yükleminin saltýk doðasýndan doðan herþey her zaman ve sonsuz olarak varolmalýdýr, ya da tam bu yüklem yoluyla bengi ve sonsuzdur. Propositio XXI Omnia, quae ex absoluta natura alicujus attributi Dei sequuntur, semper, & infinita existere debuerunt, sive per idem attributum aeterna, & infinita sunt. Tanýt. Eðer olanaklýysa (önermenin yadsýnmasý durumunda) kabul edelim ki, Tanrýnýn belli bir yükleminde onun saltýk doðasýndan sýnýrlý bir varoluþ ve süre ile sonlu olan birþey doðsun, örneðin düþüncedeki Tanrý ideasý [ideam Dei in cogitatio]. Ama düþünce, Tanrýnýn bir yüklemi olarak kabul edildiði için, zorunlu olarak (Ön. 11) kendi doðasýnda sonsuzdur. Buna karþý, Tanrý ideasýný taþýdýðý sürece, sonlu olarak kabul edilir. Oysa (Tan. 2) düþüncenin kendisi tarafýndan sýnýrlanmadýkça sonlu olarak kavranamaz. Ama bu, Tanrý ideasýný oluþturduðu düzeye dek, düþüncenin kendisi yoluyla olamaz, çünkü düþünce o düzeye dek sonlu olarak kabul edilir: Öyleyse düþünce Tanrý ideasýný oluþturmadýðý sürece düþünce tarafýndan sýnýrlanmalýdýr; ama bu idea (Ön. 11) zorunlu olarak varolmalýdýr: Buna göre Tanrý ideasýný oluþturmayan bir düþünce vardýr, ve dolayýsýyla doðasýndan, saltýk düþünce olduðu sürece, Tanrý ideasý zorunlu olarak doðmaz. (Çünkü Tanrý ideasýný oluþturuyor ve oluþturmuyor olarak kavranýr.) Ama bu önsava aykýrýdýr. Böylece, eðer düþüncedeki bir Tanrý ideasý, ya da Tanrýnýn herhangi bir yüklemindeki herhangi birþey (çünkü tanýtlama evrensel olmakla her durumda geçerli olacaktýr) o yüklemin saltýk doðasýnýn zorunluðundan doðuyorsa, o þey zorunlu olarak sonsuz olmalýdýr, ki tanýtlanacak ilk noktaydý. Dahasý, herhangi bir yüklemin doðasýnýn zorunluðundan doðan þeyin belirli bir varoluþu, e.d. süresi olamaz. Eðer bu yadsýnacak olursa, varsayalým ki Tanrýnýn herhangi bir yükleminde yüklemin doðasýnýn zorunluðundan doðan bir þey olsun—örneðin düþüncedeki Tanrý ideasý— , ve varsayalým ki bu herhangi bir zamanda varolmamýþ ya da varolmayacak olsun. Ama düþüncenin Tanrýnýn bir yüklemi olmasý gerektiði için, bu hem zorunlu olarak hem de deðiþmez olarak Demonstratio. Concipe, si fieri potest (siquidem neges), aliquid in aliquo Dei attributo ex ipsius absoluta natura sequi, quod finitum sit, & determinatam habeat existentiam, sive durationem, ex. gr. ideam Dei in cogitatione. At cogitatio, quandoquidem Dei attributum supponitur, est necessario (per Prop. 11) sua natura infinita. Verum, quatenus ipsa ideam Dei habet, finita supponitur. At (per Defin. 2) finita concipi non potest, nisi per ipsam cogitationem determinetur. Sed non per ipsam cogitationem, quatenus ideam Dei constituit, eatenus enim finita supponitur esse: Ergo per cogitationem, quatenus ideam Dei non constituit, quae tamen (per Prop. 11) necessario existere debet: Datur igitur cogitatio non constituens ideam Dei, ac propterea ex ejus natura, quatenus est absoluta cogitatio, non sequitur necessario idea Dei. (Concipitur enim ideam Dei constituens, & non constituens.) Quod est contra hypothesin. Quare si idea Dei in cogitatione, aut aliquid (perinde est, quicquid sumatur, quandoquidem demonstratio universalis est) in aliquo Dei attributo ex necessitate absolutae naturae ipsius attributi sequatur, id debet necessario esse infinitum; quod erat primum. Deinde id, quod ex necessitate naturae alicujus attributi ita sequitur, non potest determinatam habere existentiam sive durationem. Nam, si neges, supponatur res, quae ex necessitate naturae alicujus attributi sequitur, dari in aliquo Dei attributo, ex. gr. idea Dei in cogitatione, eaque supponatur aliquando non exstitisse, vel non exstitura. Cum autem cogitatio Dei attributum supponatur, debet & necessario, & immutabilis existere (per Prop. 11 & 30 I. DE DEO Coroll. 2 Prop. 20). Quare ultra limites durationis ideae Dei (supponitur enim aliquando non exstitisse, aut non exstitura) cogitatio sine idea Dei existere debebit; atqui hoc est contra hypothesin; supponitur enim, ex data cogitatione necessario sequi ideam Dei. Ergo idea Dei in cogitatione, aut aliquid, quod necessario ex absoluta natura alicujus attributi Dei sequitur, non potest determinatam habere durationem; sed per idem attributum aeternum est, quod erat secundum. Nota, hoc idem esse affirmandum de quacunque re, quae in aliquo Dei attributo ex Dei absoluta natura necessario sequitur. Propositio XXII Quicquid ex aliquo Dei attributo, quatenus modificatum est tali modificatione, quae & necessario, & infinita per idem existit, sequitur, debet quoque & necessario, & infinitum existere. Demonstratio. Hujus Propositionis demonstratio procedit eodem modo, ac demonstratio praecedentis. TANRI ÜZERÝNE varolmalýdýr (Ön. 11, ve Ön 20’ye Sonurgu 2). Öyleyse, Tanrý ideasýnýn süresinin sýnýrlarýnýn ötesinde (çünkü onun herhangi bir zamanda varolmuþ olmadýðý ya da varolmayacaðý varsayýlmýþtýr), düþünce Tanrý ideasý olmaksýzýn varolmalýdýr; ama bu varsayýma aykýrýdýr, çünkü düþünce verildiðinde Tanrý ideasýnýn zorunlu olarak doðacaðý kabul edilmiþtir. Öyleyse, ne düþüncedeki bir Tanrý ideasý, ne de Tanrýnýn herhangi bir yükleminin saltýk doðasýndan zorunlu olarak doðan birþey sýnýrlý bir süre taþýyamaz, ama tam bu yüklem dolayýsýyla bengidir; ki tanýtlanmasý gereken ikinci noktaydý. Dikkat etmek gerek ki burada ileri sürdüðümüz þey Tanrýnýn herhangi bir yükleminde Tanrýnýn saltýk doðasýndan zorunlu olarak doðan herþey için doðrudur. ÖNERME 22 Tanrýnýn herhangi bir yükleminden doðan herþey, bu yüklem yoluyla zorunlu olarak ve sonsuz olarak varolan bir deðiþki tarafýndan deðiþtirildiði sürece, ayný yolda zorunlu olarak ve sonsuz olarak varolmalýdýr. Tanýt. Bu önermenin tanýtlamasý önceki tanýtlama ile ayný yolda ilerler. Propositio XXIII Omnis modus, qui & necessario, & infinitus existit, necessario sequi debuit, vel ex absoluta natura alicujus attributi Dei, vel ex aliquo attributo modificato modificatione, quae & necessario, & infinita existit. ÖNERME 23 Zorunlu olarak ve sonsuz olarak varolan her kip zorunlu olarak ya Tanrýnýn belli bir yükleminin saltýk doðasýndan ya da zorunlu olarak ve sonsuz olarak varolan bir deðiþki tarafýndan deðiþtirilmiþ belli bir yüklemden doðmalýdýr. Demonstratio. Modus enim in alio est, per quod concipi debet (per Defin. 5), hoc est (per Prop. 15) in solo Deo est, & per solum Deum concipi potest. Si ergo modus concipitur necessario existere, & infinitus esse, utrumque hoc debet necessario concludi, sive percipi per aliquod Dei attributum, quatenus idem concipitur infinitatem, & necessitatem existentiae, sive (quod per Defin. 8 idem est) aeternitatem exprimere, hoc est (per Defin. 6 & Prop. 19), quatenus absolute Tanýt. Çünkü kip baþka birþeyde olan ve onun yoluyla kavranmasý gerekendir (Tan. 5), e.d. (Ön. 15), yalnýzca Tanrýdadýr ve yalnýzca Tanrý yoluyla kavranabilir. Öyleyse eðer bir kipin zorunlu olarak varolduðu ve sonsuz olduðu kavranýrsa, zorunlu varoluþu ve sonsuzluðu Tanrýnýn herhangi bir yüklemi yoluyla çýkarsanmalý ya da algýlanmalýdýr, ama ancak bu yüklemin varoluþun sonsuzluk ve zorunluðunu, ya da (Tan. 8), bengiliði anlatacaðý kavrandýðý sürece, e.d. (Tan. 6 ve Ön. 19), saltýk olarak görüldüðü sürece. Öyleyse zorunlu olarak ve sonsuz olarak varolan bir kip Tanrýnýn 31 SPÝNOZA herhangi bir yükleminin saltýk doðasýndan doðmalýdýr, ya dolaysýz olarak (Ön. 21), ya da onun saltýk doðasýndan gelen belli bir deðiþki, e.d. (önceki Ön.), zorunlu olarak ve sonsuz olarak varolan bir deðiþki yoluyla dolaylý olarak.— Q.E.D. TÖREBÝLÝM / ETHICA consideratur. Modus ergo, qui & necessario, & infinitus existit, ex absoluta natura alicujus Dei attributi sequi debuit; hocque vel immediate (de quo Prop. 21), vel mediante aliqua modificatione, quae ex ejus absoluta natura sequitur, hoc est (per Prop. praeced.), quae & necessario, & infinita existit. Q.E.D. ÖNERME 24 Tanrý tarafýndan üretilen þeylerin özü varoluþ içermez. Propositio XXIV Rerum a Deo productarum essentia non involvit existentiam. Tanýt. Bu birinci Tanýmdan açýktýr. Çünkü doðasý (kendinde düþünüldüðünde) varoluþ içeren þey kendinin nedenidir ve yalnýzca kendi doðasýnýn zorunluðundan varolur. Sonurgu. Bundan þu çýkar ki, Tanrý yalnýzca þeylerin varolmaya baþlamalarýnýn deðil, ama varolmayý sürdürmelerinin de nedenidir, ya da (Skolastik bir anlatým kullanýrsak), Tanrý þeylerin varlýk nedenidir. Çünkü þeyler varolsunlar ya da varolmasýnlar, özlerini düþünür düþünmez bu özün varoluþ gibi süre de içermediðini buluruz; dolayýsýyla varoluþlarýnýn ya da sürelerinin nedeni kendi özleri deðil ama ancak Tanrý olabilir, ki varoluþ yalnýzca onun doðasýna aittir (Ön. 14, Sonurgu 1). Demonstratio. Patet ex Definitione I. Id enim, cujus natura (in se scilicet considerata) involvit existentiam, causa est sui, & ex sola suae naturae necessitate existit. Corollarium. Hinc sequitur, Deum non tantum esse causam, ut res incipiant existere; sed etiam, ut in existendo perseverent, sive (ut termino Scholastico utar) Deum esse causam essendi rerum. Nam, sive res existant, sive non existant, quotiescunque ad earum essentiam attendimus, eandem nec existentiam, nec durationem involvere comperimus; adeoque earum essentia neque suae existentiae, neque suae durationis potest esse causa, sed tantum Deus, ad cujus solam naturam pertinet existere (per Coroll. 1 Prop. 14). ÖNERME 25 Tanrý yalnýzca þeylerin varoluþlarýnýn deðil ama özlerinin de etker nedenidir. Tanýt. Bunu yadsýyalým, ve Tanrý þeylerin özlerinin nedeni olmasýn; buna göre (Bel. 4) þeylerin özü Tanrý olmaksýzýn kavranabilir; ama bu (Ön. 15) saçmadýr. Öyleyse Tanrý þeylerin özünün nedenidir.—Q.E.D. Not. Bu önerme Ön. 16’dan daha açýk olarak çýkar. Çünkü bu önermeye göre, verili tanrýsal doðadan þeylerin özleri gibi varoluþlarý da zorunlu olarak çýkarsanmalýdýr; ya da, kýsaca, Tanrýnýn kendinin nedeni olduðunun söylendiði ayný anlamda ona tüm þeylerin nedeni de denmelidir, ki aþaðýdaki sonurgudan daha da açýk olarak görülecektir. Sonurgu. Bireysel þeyler Tanrýnýn yüklemleri32 Propositio XXV Deus non tantum est causa efficiens rerum existentiae, sed etiam essentiae. Demonstratio. Si negas, ergo rerum essentiae Deus non est causa; adeoque (per Axiom. 4) potest rerum essentia sine Deo concipi: atqui hoc (per Prop. 15) est absurdum. Ergo rerum etiam essentiae Deus est causa. Q.E.D. Scholium. Haec Propositio clarius sequitur ex Propositione 16. Ex ea enim sequitur, quod ex data natura divina, tam rerum essentia, quam existentia debeat necessario concludi; &, ut verbo dicam, eo sensu, quo Deus dicitur causa sui, etiam omnium rerum causa dicendus est, quod adhuc clarius ex sequenti Corollario constabit. Corollarium. Res particulares nihil sunt, nisi Dei attributorum I. DE DEO affectiones, sive modi, quibus Dei attributa certo, & determinato modo exprimuntur. Demonstratio patet ex Propositione 15, & Definitione 5. Propositio XXVI Res, quae ad aliquid operandum determinata est, a Deo necessario sic fuit determinata; &, quae a Deo non est determinata, non potest se ipsam ad operandum determinare. Demonstratio. d, per quod res determinatae ad aliquid operandum dicuntur, necessario quid positivum est (ut per se notum). Adeoque, tam ejus essentiae, quam existentiae, Deus ex necessitate suae naturae est causa efficiens (per Prop. 25 & 16); quod erat primum. Ex quo etiam, quod secundo proponitur, clarissimg sequitur. Nam si res, quae a Deo determinata non est, se ipsam determinare posset, prima pars hujus falsa esset, quod est absurdum, ut ostendimus. Propositio XXVII Res, quae a Deo ad aliquid operandum determinata est, se ipsam indeterminatam reddere non potest. Demonstratio. Haec Propositio patet ex Axiomate tertio. Propositio XXVIII Quodcunque singulare, sive quaevis res, quae finita est, & determinatam habet existentiam, non potest existere, nec ad operandum determinari, nisi ad existendum, & operandum determinetur ab alia causa, quae etiam finita est, & determinatam habet existentiam: & rursus haec causa non potest etiam existere, neque ad operandum determinari, nisi ab alia, quae etiam finita est, & determinatam habet existentiam, determinetur ad existendum, & operandum, & sic in infinitum. Demonstratio. Quicquid determinatum est ad existendum, & operandum, a Deo sic determinatum est (per Prop. 26 & Coroll. Prop. 24). At id, quod finitum est, & determinatam habet existentiam, ab absoluta natura alicujus Dei attributi produci non potuit; quicquid enim ex absoluta natura alicujus TANRI ÜZERÝNE nin o yüklemleri pekin ve belirli bir yolda anlatan deðiþkilerinden ya da kiplerinden baþka birþey deðildir. Bu Ön. 15 ve Tan. 5’ten açýktýr. ÖNERME 26 Herhangi bir eyleme belirlenen bir þey buna zorunlu olarak Tanrý tarafýndan belirlenir, ve Tanrý tarafýndan belirlenmeyen þey kendini eyleme belirleyemez. Tanýt. Þeylerin eyleme belirlendiklerinin söylenmesine yol açan þey zorunlu olarak olumlu birþeydir (kendiliðinden açýk olduðu gibi). Öyleyse Tanrý, doðasýnýn zorunluðundan ötürü, bunun özünün olduðu gibi varoluþunun da etker nedenidir (Ön. 25 ve 16), ki tanýtlanacak ilk noktaydý. Bundan önermenin ikinci bölümünde tanýtlanacak olan da açýk olarak çýkar. Çünkü Tanrý tarafýndan belirlenmemiþ bir þey kendini belirleyebilecek olsaydý, önermenin ilk bölümü yanlýþ olurdu, ve bunu olanaklý saymak, gösterdiðimiz gibi, saçmadýr. ÖNERME 27 Tanrý tarafýndan herhangi bir eyleme belirlenmiþ bir þey kendini belirlenmemiþ kýlamaz. Tanýt. Bu önerme üçüncü belitten açýktýr. ÖNERME 28 Her tekil þey, ya da sonlu olan ve belirli bir varoluþu olan her þey, kendisi de sonlu olan ve belirli bir varoluþu olan bir baþka neden tarafýndan varolmaya ve eyleme belirlenmedikçe varolamaz ve eyleme belirlenemez; ve yine, bu neden kendisi de sonlu olan ve varolmaya ve eyleme belirlenen bir baþka neden tarafýndan olmadýkça varolamaz ve eyleme belirlenemez: ve bu sonsuza dek böyle gider. Tanýt. Varolmaya ve eyleme belirlenen herþey buna Tanrý tarafýndan belirlenir (Ön. 26, ve Ön. 24’e Sonurgu). Ama sonlu olan ve belirli bir varoluþu olan birþey Tanrýnýn herhangi bir yükleminin saltýk doðasýndan üretilemez, çünkü Tanrýnýn herhangi bir yükleminin saltýk doðasýndan doðan herþey sonsuz ve bengi33 SPÝNOZA dir (Ön. 21). Öyleyse Tanrýdan, ya da, belli bir kip tarafýndan deðiþkiye uðratýlmýþ olarak düþünüldüðü sürece Tanrýnýn belli bir yükleminden doðmuþ olmalýdýr; çünkü tözün ve kiplerin dýþýnda hiçbirþey yoktur (Bel. 1, Tan. 3 ve 5), ve kipler (Ön. 25, Sonurgu) Tanrýnýn yüklemlerinin deðiþkilerinden baþka birþey deðildirler. Ama Tanrýdan, ya da, bengi ve sonsuz olan bir deðiþki tarafýndan deðiþtirildiði sürece onun yüklemlerinin herhangi birinden de doðmuþ olamaz (Ön. 22). O zaman bundan þu çýkar ki Tanrý tarafýndan, ya da Tanrýnýn sonlu olan ve belirli bir varoluþu olan bir deðiþki tarafýndan deðiþtirilen belli bir yüklemi tarafýndan varolmaya ve eyleme belirlenmiþ olmalýdýr. Tanýtlanacak ilk nokta buydu. Yine, bu neden ya da bu kip (daha önce bu önermenin ilk yarýsýný tanýtlarken kullandýðýmýz ayný uslamlama yoluyla) kendisi de sonlu olan ve belirli bir varoluþu olan bir baþka neden tarafýndan belirlenmiþ olmalýdýr; ve yine bu son neden de (ayný uslamlama yoluyla) kendi payýna bir baþka neden tarafýndan belirlenmiþ olmalýdýr; ve bu sonsuza dek böyle gider.—Q.E.D. Not. Belli þeylerin, e.d. Tanrýnýn saltýk doðasýndan zorunlu olarak doðan þeylerin onun tarafýndan dolaysýzca üretilmiþ olmalarý gerektiðine göre, ve bu birinciler gene de Tanrý olmaksýzýn ne olabilen ne de kavranabilen baþkalarý için dolaylý kýlýcý neden olduklarýna göre, bundan ilk olarak þu çýkar ki Tanrý onun tarafýndan dolaysýzca üretilen þeylerin saltýk olarak en yakýn nedenidir, kimilerinin dediði gibi, kendi türünde deðil. Çünkü Tanrýnýn etkileri nedenleri olmaksýzýn ne olabilir ne de kavranabilirler (Ön. 15, ve Ön. 24’e Sonurgu). Buna göre, ikinci olarak, Tanrýya sözcüðün gerçek anlamýnda tekil þeylerin uzak nedeni denemez, eðer böylelikle onlarý dolaysýzca ürettiði, ya da daha doðrusu, onun saltýk doðasýndan doðan þeylerden ayýrdetmeyeceksek. Çünkü bir uzak neden ile hiçbir yolda etkisi ile baðlý olmayaný anlarýz. Ama olan herþey Tanrýdadýr, ve ona öylesine baðýmlýdýr ki, onsuz ne olabilir ne de kavranabilir. 34 TÖREBÝLÝM / ETHICA Dei attributi sequitur, id infinitum, & aeternum est (per Prop. 21). Debuit ergo ex Deo, vel aliquo ejus attributo sequi, quatenus aliquo modo affectum consideratur; praeter enim substantiam, & modos nil datur (per Axiom. 1 & Defin. 3 & 5), & modi (per Coroll. Prop. 25) nihil sunt, nisi Dei attributorum affectiones. At ex Deo, vel aliquo ejus attributo, quatenus affectum est modificatione, quae aeterna, & infinita est, sequi etiam non potuit (per Prop. 22). Debuit ergo sequi, vel ad existendum, & operandum determinari a Deo, vel aliquo ejus attributo, quatenus modificatum est modificatione, quae finita est, & determinatam habet existentiam. Quod erat primum. Deinde haec rursus causa, sive hic modus (per eandem rationem, qua primam partem hujus jam jam demonstravimus) debuit etiam determinari ab alia, quae etiam finita est, & determinatam habet existentiam, & rursus haec ultima (per eandem rationem) ab alia, & sic semper (per eandem rationem) in infinitum. Q.E.D. Scholium. Cum quaedam a Deo immediate produci debuerunt, videlicet ea, quae ex absoluta ejus natura necessario sequuntur, et alia mediantibus his primis, quae tamen sine Deo nec esse, nec concipi possunt; hinc sequitur I°. quod Deus sit rerum immediate ab ipso productarum, causa absolute proxima; non vero in suo genere, ut ajunt. Nam Dei effectus, sine sua causa, nec esse, nec concipi possunt (per Prop. 15 & Coroll. Prop. 24). Sequitur II°. quod Deus non potest proprie dici causa esse remota rerum singularium, nisi forte ea de causa, ut scilicet has ab iis, quas immediate produxit, vel potius, quae ex absoluta ejus natura sequuntur, distinguamus. Nam per causam remotam talem, intelligimus, quae cum effectu nullo modo conjuncta est. At omnia, quae sunt, in Deo sunt, & a Deo ita dependent, ut sine ipso nec esse, nec concipi possint. I. DE DEO TANRI ÜZERÝNE In rerum natura nullum datur contingens, sed omnia ex necessitate divinae naturae determinata sunt ad certo modo existendum, & operandum. ÖNERME 29 Þeylerin Doðasýnda olumsal hiçbirþey yoktur, ama tüm þeyler tanrýsal doðanýn zorunluðundan belli bir yolda varolmaya ve eyleme belirlenir. Demonstratio. Quicquid est, in Deo est (per Prop. 15): Deus autem non potest dici res contingens. Nam (per Prop. 11) necessario, non vero contingenter existit. Modi deinde divinae naturae ex eadem etiam necessario, non vero contingenter secuti sunt (per Prop. 16), idque, vel quatenus divina natura absolute (per Prop. 21), vel quatenus certo modo ad agendum determinata consideratur (per Prop. 27). Porro horum modorum Deus non tantum est causa, quatenus simpliciter existunt (per Coroll. Prop. 24), sed etiam (per Prop. 26), quatenus ad aliquid operandum determinati considerantur. Quod si a Deo (per eandem. Prop.) determinati non sint, impossibile, non vero contingens est, ut se ipsos determinent; & contra (per Prop. 27) si a Deo determinati sint, impossibile, non vero contingens est, ut se ipsos indeterminatos reddant. Quare omnia ex necessitate divinae naturae determinata sunt, non tantum ad existendum, sed etiam ad certo modo existendum, & operandum, nullumque datur contingens. Q.E.D. Scholium. Antequam ulterius pergam, hic, quid nobis per Naturam naturantem, & quid per Naturam naturatam intelligendum sit, explicare volo, vel potius monere. Nam ex antecedentibus jam constare existimo, nempe, quod per Naturam naturantem nobis intelligendum est id, quod in se est, & per se concipitur, sive talia substantiae attributa, quae aeternam, & infinitam essentiam exprimunt, hoc est (per Coroll. 1 Prop. 14 & Coroll. 2 Prop. 17), Deus, quatenus, ut causa libera, consideratur. Per naturatam autem intelligo id omne, quod ex necessitate Dei naturae, sive uniuscujusque Dei attributorum sequitur, hoc Tanýt. Olan herþey Tanrýdadýr (Ön. 15); ama Tanrýnýn olumsal bir þey olduðu söylenemez. Çünkü (Ön. 11) olumsal deðil ama zorunlu olarak vardýr. Dahasý, tanrýsal doðanýn kipleri bu doðadan olumsal deðil ama zorunlu olarak doðarlar (Ön. 16), ve tanrýsal doða ister saltýk olarak (Ön. 21) isterse belli bir yolda eyleme belirlenmiþ olarak (Ön. 27) düþünülsün, bu böyledir. Ama Tanrý bu kiplerin nedenidir, yalnýzca yalýn olarak varolduklarý sürece deðil (Ön. 24’e Sonurgu), ama ayrýca (Ön. 26) herhangi bir eyleme belirlenmiþ olarak düþünüldükleri sürece de. Ve eðer (önceki Ön.) Tanrý tarafýndan belirlenmiþ deðillerse, kendi kendilerini belirlemeleri olumsal deðil ama olanaksýzdýr; ve, tersine (Ön. 27) eðer Tanrý tarafýndan belirlenmiþlerse, kendilerini belirsiz kýlmalarý olumsal deðil ama olanaksýzdýr. Buna göre tüm þeyler yalnýzca varolmaya deðil, ama ayrýca belli bir yolda varolmaya ve eylemde bulunmaya da tanrýsal doðanýn zorunluðundan belirlenirler; ve olumsal hiçbirþey yoktur.—Q.E.D. Not. Daha ileri gitmeden önce, burada natura naturans ve natura naturata ile ne demek istediðimizi açýklamak ya da daha doðrusu anýmsatmak istiyorum.* Çünkü, sanýrým daha önce söylenenlerden açýktýr ki, natura naturans ile kendinde olaný ve kendisi yoluyla kavranananý, ya da tözün öyle yüklemlerini anlayacaðýz ki bunlar bengi ve sonsuz özü, e.d. (Ön. 14’e Sonurgu 1 ve Ön. 17’ye Sonurgu 2), özgür bir neden olarak görüldüðü sürece Tanrýyý anlatýrlar. Ama natura naturata ile Tanrýnýn doðasýnýn ya da yüklemlerinden herhangi birinin zorunluðundan doðan herþeyi, e.d. Tanrýda olan ve Propositio XXIX *[Natura naturans ve Natura naturata Hollanda’da Spinoza’nýn kendi zamanýnda da kullanýlan Skolastik terimlerdir. Birincisi, etkin/yaratýcý doða, özgür bir neden olarak, herþeyin enson ilkesi olarak, gerçek dolaysýz olarak görülen Tanrýdýr; ikincisi, edilgin/yaratýlan doða, Tanrýda olan ve Tanrý olmaksýzýn olamayan ve kavranamayan kipler bütünlüðüdür.] 35 SPÝNOZA Tanrý olmaksýzýn ne olabilen ne de kavranabilen þeyler olarak görüldükleri sürece Tanrýnýn yüklemlerinin tüm kiplerini anlýyorum. ÖNERME 30 Edimdeki anlak, ister sonlu ister sonsuz olsun, Tanrýnýn yüklemlerini ve Tanrýnýn deðiþkilerini kapsamalýdýr, baþka birþeyi deðil. Tanýt. Gerçek idea ideasý olduðu þey ile baðdaþmalýdýr (Bel. 6), e.d. (kendiliðinden açýk olduðu gibi), anlakta nesnel olarak kapsanan þey Doðada zorunlu olarak varolmalýdýr; ama Doðada (Ön. 14’e Sonurgu 1) yalnýzca tek bir töz, eþ deyiþle Tanrý vardýr, ve Tanrýda olanlar ve (Ön. 15) Tanrý olmaksýzýn ne olabilen ne de kavranabilenler dýþýnda hiçbir deðiþki (ayný Önermeye göre) yoktur; öyleyse edimdeki anlak, ister sonlu ister sonsuz olsun, Tanrýnýn yüklemlerini ve Tanrýnýn deðiþkilerini kapsamalýdýr, baþka birþeyi deðil.—Q.E.D. ÖNERME 31 Edimdeki anlak, ister sonlu ister sonsuz olsun, týpký istenç, istek, sevgi vb. gibi, natura naturans ile deðil ama natura naturata ile iliþkilendirilmelidir. Tanýt. Çünkü anlak ile (kendiliðinden açýk olduðu gibi) saltýk düþünceyi deðil ama yalnýzca belli bir düþünce kipini anlýyorum ki, istek, sevgi vb. gibi baþka kiplerden ayrýdýr ve buna göre (Tan. 5) saltýk düþünce yoluyla kavranmalýdýr; baþka bir deyiþle (Ön. 15 ve Tan. 6), Tanrýnýn düþüncenin bengi ve sonsuz özünü anlatan herhangi bir yüklemi yoluyla öyle bir yolda kavranmalýdýr ki, o yüklem olmaksýzýn ne olabilir ne de kavranabilir; buna göre (Ön. 29’a Not) anlak tüm geri kalan düþünce kipleri gibi natura naturata ile iliþkilendirilmelidir, natura naturans ile deðil.—Q.E.D. Not. Burada edimdeki anlaktan söz etmemin nedeni gizillikteki bir anlaðýn olabileceðini kabul etmem deðil, ama, herhangi bir karýþýklýktan kaçýnabilmek için, en açýk olarak algýladýðýmýzýn dýþýnda, eþ deyiþle bizim tarafýmýzdan 36 TÖREBÝLÝM / ETHICA est, omnes Dei attributorum modos, quatenus considerantur, ut res, quae in Deo sunt, & quae sine Deo nec esse, nec concipi possunt. Propositio XXX Intellectus actu finitus, aut actu infinitus Dei attributa, Deique affectiones comprehendere debet, & nihil aliud. Demonstratio. Idea vera debet convenire cum suo ideato (per Axiom. 6), hoc est (ut per se notum) id, quod in intellectu objective continetur, debet necessario in natura dari: atqui in natura (per Coroll. 1 Prop. 14) non nisi una substantia datur, nempe Deus, nec ullae aliae affectiones (per Prop. 15), quam quae in Deo sunt, & quae (per eandem Prop.) sine Deo nec esse, nec concipi possunt; ergo intellectus actu finitus, aut actu infinitus Dei attributa, Deique affectiones comprehendere debet, & nihil aliud. Q.E.D. Propositio XXXI Intellectus actu, sive is finitus sit, sive infinitus, ut & voluntas, cupiditas, amor &. ad Naturam naturatam, non vero ad naturantem referri debent. Demonstratio. Per intellectum enim (ut per se notum) non intelligimus absolutam cogitationem, sed certum tantum modum cogitandi, qui modus ab aliis, scilicet cupiditate, amore, &c. differt, adeoque (per Defin. 5) per absolutam cogitationem concipi debet, nempe (per Prop. 15 & Defin. 6) per aliquod Dei attributum, quod aeternam, & infinitam cogitationis essentiam exprimit, ita concipi debet, ut sine ipso nec esse, nec concipi possit; ac propterea (per Schol. Prop. 29) ad Naturam naturatam, non vero naturantem referri debet, ut etiam reliqui modi cogitandi. Q.E.D. Scholium. Ratio, cur hic loquar de intellectu actu, non est, quia concedo, ullum dari intellectum potentia, sed, quia omnem confusionem vitare cupio, nolui loqui, I. DE DEO TANRI ÜZERÝNE nisi de re nobis quam clarissime percepta, de ipsa scilicet intellectione, qua nihil nobis clarius percipitur. Nihil enim intelligere possumus, quod ad perfectiorem intellectionis cognitionem non conducat. baþka herþeyden daha açýk olarak algýlanan anlaðýn dýþýnda hiçbirþeyden söz etmemeyi istememdir. Çünkü anlayabildiðimiz hiçbirþey yoktur ki bizi anlama ediminin daha eksiksiz bir bilgisine götürmesin. Propositio XXXII Voluntas non potest vocari causa libera, sed tantum necessaria. ÖNERME 32 Ýstence özgür deðil ama ancak zorunlu bir neden denebilir. Demonstratio. Voluntas certus tantum cogitandi modus est, sicuti intellectus; adeoque (per Prop. 28) unaquaeque volitio non potest existere, neque ad operandum determinari, nisi ab alia causa determinetur, & haec rursus ab alia, & sic porro in infinitum. Quod si voluntas infinita supponatur, debet etiam ad existendum, & operandum determinari a Deo, non quatenus substantia absolute infinita est, sed quatenus attributum habet, quod infinitam, & aeternam cogitationis essentiam exprimit (per Prop. 23). Quocumque igitur modo, sive finita, sive infinita concipiatur, causam requirit, a qua ad existendum, & operandum determinetur; adeoque (per Defin. 7) non potest dici causa libera, sed tantum necessaria, vel coacta. Q.E.D. Corollarium I. Hinc sequitur I°. Deum non operari ex libertate voluntatis. Corollarium II. Sequitur II°. voluntatem, & intellectum ad Dei naturam ita sese habere, ut motus, & quies, & absolute, ut omnia naturalia, quae (per Prop. 29) a Deo ad existendum, & operandum certo modo determinari debent. Nam voluntas, ut reliqua omnia, causa indiget, a qua ad existendum, & operandum certo modo determinetur. Et, quamvis ex data voluntate, sive intellectu infinita sequantur, non tamen propterea Deus magis dici potest ex libertate voluntatis agere, quam propter ea, quae ex motu, & quiete sequuntur (infinita enim ex his etiam sequuntur), dici potest ex libertate motus, & quietis agere. Tanýt. Ýstenç de týpký anlak gibi yalnýzca belli bir düþünce kipidir; buna göre (Ön. 28) hiçbir istenç edimi baþka bir neden tarafýndan belirlenmedikçe, ve bu da yine bir baþkasý tarafýndan belirlenmedikçe varolamaz ya da eyleme belirlenemez, ve bu sonsuza dek böyle gider. Eðer istencin sonsuz olmasý gerekiyorsa, varoluþa ve eyleme Tanrý tarafýndan belirlenmiþ olmalýdýr, ve gene de Tanrýnýn saltýk olarak sonsuz töz olmasý ölçüsünde deðil, ama düþüncenin sonsuz ve bengi özünü anlatan bir yüklem taþýmasý ölçüsünde (Ön. 23). Öyleyse istenç ister sonlu isterse sonsuz olarak hangi yolda düþünülürse düþünülsün, onu varoluþa ve eyleme belirleyebilecek bir nedeni gerektirir, ve buna göre (Taným 7) özgür deðil ama ancak zorunlu ya da zorlanmýþ bir neden olarak adlandýrýlabilir.—Q.E.D. Sonurgu 1. Bundan ilk olarak þu çýkar ki, Tanrý istenç özgürlüðünden davranmaz. Sonurgu 2. Ve ikinci olarak þu çýkar ki, istenç ve anlak Tanrýnýn doðasý ile týpký devim ve dinginlik gibi, ve saltýk olarak (Ön. 29) Tanrý tarafýndan belli bir yolda varolmaya ve eyleme belirlenmeleri gereken tüm doðal þeyler gibi iliþkilidir. Çünkü istenç, tüm baþka þeyler gibi, onu belli bir yolda varoluþa ve eyleme belirleyecek bir nedene gereksinir. Ve gerçi verili bir istençten ya da anlaktan sonsuz sayýda þey doðabilse de, bundan çýkarak Tanrýnýn istenç özgürlüðünden davrandýðý söylenemez, týpký devim ve dinginlikten doðan þeyler (çünkü devim ve dinginlikten de sonsuz sayýda þey doðar) nedeniyle Tanrýnýn devim ve dinginlik özgürlüðünden davrandýðýnýn söylenemeyeceði gibi. Öyleyse istenç Tanrýnýn doða37 SPÝNOZA sýna doðal þeylerin geri kalanýndan daha öte ait deðildir; tersine, onunla devim ve dinginlik gibi ve tüm geri kalan þeyler gibi iliþkilidir—ki bunlarýn tümü de, gösterdiðimiz gibi, tanrýsal doðanýn zorunluðundan doðarlar ve onun tarafýndan belli bir yolda varolmaya ve eyleme belirlenirler. ÖNERME 33 Þeyler Tanrý tarafýndan üretilmiþ olduklarýndan baþka hiçbir yolda ve baþka hiçbir düzende üretilemezlerdi. Tanýt. Tüm þeyler Tanrýnýn verili doðasýndan zorunlu olarak doðmuþlar (Ön. 16), ve onun doðasýnýn zorunluðundan belli bir yolda varolmaya ve eyleme belirlenmiþlerdir (Ön. 29). Öyleyse, eðer þeyler baþka bir doðada olabilseler ya da eyleme baþka bir yolda belirlenebilselerdi ve böylece doðanýn düzeni baþka türlü olabilseydi, o zaman Tanrýnýn doðasý da þimdi olduðundan ayrý olabilir, ve bu yüzden (Ön. 11) o ayrý tanrýsal doða da zorunlu olarak varolur ve buna göre iki ya da daha çok Tanrý olabilirdi, ki (Ön. 14’e Sonurgu 1) saçmadýr. Öyleyse þeyler Tanrý tarafýndan üretilmiþ olduklarýndan baþka vb.— Q.E.D. Not 1. Böylece þeylerde onlara olumsal denmesine yol açabilecek hiçbirþeyin saltýk olarak bulunmadýðýný gün ýþýðýndan daha büyük bir açýklýkla gösterdiðim için, þimdi olumsal ile neyin anlaþýlacaðýný birkaç sözle açýklamak istiyorum; ama daha önce zorunlu ve olanaksýz ile neyin anlaþýlacaðýný. Bir þeye ya özü açýsýndan ya da nedeni açýsýndan zorunlu denir. Çünkü bir þeyin varoluþu ya zorunlu olarak þeyin kendisinin özünden ve tanýmýndan ya da verili bir etker nedenden doðar. Bir þeyin þu iki ayný nedenle olanaksýz olduðu söylenir: ya þeyin kendisinin özü ya da tanýmý bir çeliþki içerdiði için, ya da böyle bir þeyi üretmeye belirlenmiþ hiçbir dýþsal neden olmadýðý için. Ama bilgimizdeki bir eksikliðe gönderme olmaksýzýn bir þeye olumsal denemez. Çünkü bir þeyin özünün bir çeliþki içerdiðini bilmiyorsak, ya da kesinlikle hiçbir çeliþki içermediðini biliyorsak ve gene de nedenlerin düzeni bizden 38 TÖREBÝLÝM / ETHICA Quare voluntas ad Dei naturam non magis pertinet, quam reliqua naturalia; sed ad ipsam eodem modo sese habet, ut motus, & quies, & omnia reliqua, quae ostendimus ex necessitate divinae naturae sequi, & ab eadem ad existendum, & operandum certo modo determinari. Propositio XXXIII Res nullo alio modo, neque alio ordine a Deo produci potuerunt, quam productae sunt. Demonstratio. Res enim omnes ex data Dei natura necessario sequutae sunt (per Prop. 16), & ex necessitate naturae Dei determinatae sunt ad certo modo existendum, & operandum (per Prop. 29). Si itaque res alterius naturae potuissent esse, vel alio modo ad operandum determinari, ut naturae ordo alius esset; ergo Dei etiam natura alia posset esse, quam jam est; ac proinde (per Prop. 11) illa etiam deberet existere, & consequenter duo, vel plures possent dari Dii, quod (per Coroll. 1 Prop. 14) est absurdum Quapropter res nullo alio modo, neque alio ordine, &c. Q.E.D. Scholium I. Quoniam his luce meridiana clarius ostendi, nihil absolute in rebus dari, propter quod contingentes dicantur, explicare jam paucis volo, quid nobis per contingens erit intelligendum; sed prius, quid per necessarium, & impossibile. Res aliqua neressaria dicitur, vel ratione suae essentiae, vel ratione causae. Rei enim alicujus existentia vel ex ipsius essentia, & definitione, vel ex data causa efficiente necessario sequitur. Deinde his etiam de causis res aliqua impossibilis dicitur; nimirum quia vel ipsius essentia, seu definitio contradictionem involvit, vel quia nulla causa externa datur, ad talem rem producendam determinata. At res aliqua nulla alia de causa contingens dicitur, nisi respectu defectus nostrae cognitionis. Res enim, cujus essentiam contradictionem involvere I. DE DEO ignoramus, vel de qua probe scimus, eandem nullam contradictionem involvere, & tamen de ipsius existentia nihil certo affirmare possumus, propterea quod ordo causarum nos latet, ea nunquam, nec ut necessaria, nec ut impossibilis videri nobis potest, ideoque eandem vel contingentem, vel possibilem vocamus. Scholium II. Ex praecedentibus clare sequitur, res summa perfectione a Deo fuisse productas: quandoquidem ex data perfectissima natura necessario secutae sunt. Neque hoc Deum ullius arguit imperfectionis; ipsius enim perfectio hoc nos affirmare coegit. Imo ex hujus contrario clare sequeretur (ut modo ostendi), Deum non esse summe perfectum; nimirum quia, si res alio modo fuissent productae, Deo alia natura esset tribuenda, diversa ab ea, quam ex consideratione Entis perfectissimi coacti sumus ei tribuere. Verum non dubito, quin multi hanc sententiam, ut absurdam, explodant, nec animum ad eandem perpendendam instituere velint; idque nulla alia de causa, quam quia Deo aliam libertatem assueti sunt tribuere, longe diversam ab illa, quae a nobis (Defin. 7) tradita est; videlicet, absolutam voluntatem. Verum neque etiam dubito, si rem meditari vellent, nostrarumque demonstrationum seriem recte secum perpendere, quin tandem talem libertatem, qualem jam Deo tribuunt, non tantum, ut nugatoriam, sed, ut magnum scientiae obstaculum, plane rejiciant. Nec opus est, ut ea, quae in Scholio Propositionis 17 dicta sunt, hic repetam. Attamen in eorum gratiam adhuc ostendam, quod, quamvis concedatur, voluntatem ad Dei essentiam pertinere, ex ejus perfectione nihilominus sequatur, res nullo alio potuisse modo, neque ordine a Deo creari; quod facile erit ostendere, si prius consideremus id, quod ipsimet concedunt, videlicet ex solo Dei decreto, & voluntate pendere, ut unaquaeque res id, quod est, sit. Nam alias Deus omnium rerum causa non esset. Deinde quod omnia Dei TANRI ÜZERÝNE gizlendiði için varoluþu konusunda hiçbirþeyi pekinlikle ileri süremiyorsak, böyle bir þey bize hiçbir zaman zorunlu ya da olanaksýz görünemez, ve dolayýsýyla ona ya olumsal ya da olanaklý deriz. Not 2. Bu belirtilenlerden açýktýr ki þeyler Tanrý tarafýndan en yüksek eksiksizlik ile üretilmiþ, çünkü verili bir en eksiksiz doðanýn varoluþundan zorunlu olarak doðmuþlardýr. Hiç kuþkusuz bununla Tanrýda herhangi bir eksiklik imlenmiþ olmaz; çünkü bizi bunu ileri sürmeye tam olarak onun eksiksizliði zorlamýþtýr. Aslýnda bu önesürümün aykýrýsýndan açýkça (yukarýda gösterdiðim gibi) Tanrýnýn en yüksek düzeyde eksiksiz olmadýðý sonucu çýkardý, çünkü eðer þeyler baþka bir yolda üretilmiþ olsalardý Tanrýya öyle bir doðanýn yüklenmesi gerekirdi ki, bu en eksiksiz Varlýðý düþünmenin bizi ona yüklemeye zorladýðýndan baþka türlü olurdu. Hiç kuþkum yok ki birçoklarý bu görüþü saçma olarak yadsýyacak, ve ne de daha yakýndan irdeleme gereðini duyacaklardýr, salt þu nedenle ki Tanrýya bizim saptadýðýmýzdan (Tan. 7) oldukça ayrý bir özgürlük yükleme, eþ deyiþle bir saltýk istenç yükleme alýþkanlýðýndadýrlar. Ama gene de kuþkum yok ki, eðer sorun üzerinde düþünmeye ve tanýtlamalar dizimizi saðýn olarak irdelemeye istekli olsalardý, þimdi Tanrýya yükledikleri bu özgürlüðü yalnýzca deðersiz olarak deðil ama bilgiye büyük bir engel olarak bütünüyle yadsýrlardý. Ne de burada Ön. 17’ye Not’ta söylenenleri yinelememin bir gereði vardýr. Ama benden ayrý düþünenlerin yararýna burada göstereceðim ki, istencin Tanrýnýn özüne ait olduðunun kabul edilmesine karþýn, gene de Tanrýnýn eksiksizliðinden þeylerin onun tarafýndan baþka hiçbir kipte ya da hiçbir düzende yaratýlamayacak olduðu sonucu çýkar; eðer ilk olarak karþýtlarýmýn kendilerinin kabul ettiði þeyi, her bir þeyin ne ise o olmasýnýn yalnýzca Tanrýnýn buyruk ve istencine baðlý olduðu görüþünü irdelersek, bunu göstermek kolay olacaktýr. Yoksa Tanrý tüm þeylerin nedeni olamazdý. Ve yine kabul ederler ki, Tanrýnýn tüm buyruklarý 39 SPÝNOZA tüm bengilik boyunca Tanrýnýn kendisi tarafýndan buyrulmuþtur. Yoksa onun açýsýndan eksiklik ve deðiþkenlik ileri sürülmüþ olurdu. Ama bengilikte hiçbir ne zaman ya da önce ya da sonra olmadýðý için, salt Tanrýnýn eksiksizliðinden þu çýkar ki, Tanrý buyurmuþ olduklarýndan baþka herhangi birþeyi ne buyurabilir ne de buyurmuþ olabilirdi; baþka bir deyiþle, Tanrý ne buyruklarýndan önce olmuþtur, ne de onlar olmaksýzýn olabilirdi. Ama derler ki, gerçi Tanrýnýn þeylerin Doðasýný olduðundan baþka türlü yapmýþ olduðu, ya da bengilikten bu yana Doða ve düzeni konusunda baþka birþey buyurmuþ olduðu varsayýlabilse de, bundan Tanrýda herhangi bir eksiklik olduðu sonucu çýkmaz. Ama eðer bunu söylerlerse, ayný zamanda Tanrýnýn kendi buyruklarýný deðiþtirebileceðini de kabul etmiþ olurlar. Çünkü eðer Tanrý Doða ve düzeni konusunda baþka türlü karar vermiþ olsaydý, e.d. eðer Doða konusunda baþka birþeyi istemiþ ve düþünmüþ olsaydý, zorunlu olarak þimdi taþýdýklarýndan ayrý bir anlak ve ayrý bir istenç taþýyor olurdu. Ve eðer Tanrýya özünde ve eksiksizliðinde herhangi bir deðiþim olmaksýzýn bir baþka anlak ve bir baþka istenç yüklemeye izin verilirse, o zaman hangi zeminde Tanrý yaratýþ konusundaki kararlarýný deðiþtirebilecek ve gene de eþit ölçüde eksiksiz kalabilecektir? Çünkü yaratýlmýþ þeyler ve düzenleri ile iliþki içinde anlaðý ve istenci, hangi yolda düþünülürse düþünülsünler, özü ve eksiksizliði açýsýndan ayný kalýrlar. Dahasý, çalýþmalarýný gördüðüm tüm Felsefeciler Tanrýda gizil olarak varolan anlak diye birþeyin olmadýðýný, ama yalnýzca edimsel olarak varolan bir anlaðý kabul ederler; ama, tümünün de kabul ettiði gibi, Tanrýnýn anlaðý ve istenci yine onun özünden ayýrdedilemez olduðu için, bundan þu da çýkar ki, eðer Tanrýnýn bir baþka edimsel anlaðý ve bir baþka istenci olmuþ olsaydý, özü zorunlu olarak baþka türlü olurdu; ve bu yüzden (baþlangýçta gösterdiðim gibi), eðer þeyler Tanrý tarafýndan þimdi varolduklarýndan ayrý bir yolda üretilmiþ olsalardý, Tanrýnýn anlak ve istencinin, e.d. (kabul edildiði gibi) özünün de baþka türlü olmuþ olmasý gerekirdi, ki saçmadýr. 40 TÖREBÝLÝM / ETHICA decreta ab aeterno ab ipso Deo sancita fuerunt. Nam alias imperfectionis, & inconstantiae argueretur. At cum in aeterno non detur quando, ante, nec post: hinc, ex sola scilicet Dei perfectione, sequitur, Deum aliud decernere nunquam posse, nec unquam potuisse; sive Deum ante sua decreta nun fuisse, nec sine ipsis esse posse. At dicent, quod, quamvis supponeretur, quod Deus aliam rerum naturam fecisset, vel quod ab aeterno aliud de natura, ejusque ordine decrevisset, nulla inde in Deo sequeretur imperfectio. Verum si hoc dicant, concedent simul, Deum posse sua mutare decreta. Nam si Deus de natura, ejusque ordine aliud, quam decrevit, decrevisset, hoc est, ut aliud de natura voluisset, & concepisset, alium necessario, quam jam habet intellectum, & aliam, quam jam habet, voluntatem habuisset. Et si Deo alium intellectum, aliamque voluntatem tribuere licet, absque ulla ejus essentiae, ejusque perfectionis mutatione, quid causae est, cur jam non possit sua de rebus creatis decreta mutare, & nihilominus aeque perfectus manere? Ejus enim intellectus, & voluntas circa res creatas, & earum ordinem in respectu suae essentiae, & perfectionis, perinde est, quomodocunque concipiatur. Deinde omnes, quos vidi, Philosophi concedunt, nullum in Deo dari intellectum potentia, sed tantum actu; cum autem & ejus intellectus, & ejus voluntas ab ejusdem essentia non distinguantur, ut etiam omnes concedunt, sequitur ergo hinc etiam, quod, si Deus alium intellectum actu habuisset, & aliam voluntatem, ejus etiam essentia alia necessario esset; ac proinde (ut a principio conclusi) si aliter res, quam jam sunt, a Deo productae essent, Dei intellectus, ejasque voluntas; hoc est (ut conceditur) ejus essentia alia esse deberei, quod est absurdum. I. DE DEO Cum itaque res nullo alio modo, nec ordine a Deo produci potuerit, &, hoc verum esse, ex summa Dei perfectione sequatur, nulla profecto sana ratio persuadere nobis potest, ut credamus, quod Deus noluerit omnia, quae in suo intellectu sunt, eadem illa perfectione, qua ipsa intelligit, creare. At dicent, in rebus nullam esse perfectionem, neque imperfectionem, sed id, quod in ipsis est, propter quod perfectae sunt, aut imperfectae, & bonae aut malae dicuntur, a Dei tantum voluntate pendere; atque adeo, si Deus voluisset, potuisset efficere, ut id, quod jam perfectio est, summa esset imperfectio, & contra. Verum quid hoc aliud esset, quam aperte affirmare, quod Deus, qui id, quod vult, necessario intelligit, sua voluntate efficere potest, ut res alio modo, quam intelligit, intelligat, quod (ut modo ostendi) magnum est absurdum. Quare argumentum in ipsos retorquere possum, hoc modo. Omnia a Dei potestate pendent. Ut res itaque aliter se habere possint, Dei necessario voluntas aliter se habere etiam deberet; atqui Dei voluntas aliter se habere nequit (ut modo ex Dei perfectione evidentissime ostendimus). Ergo neque res aliter se habere possunt. Fateor, hanc opinionem, quae omnia indifferenti cuidam Dei voluntati subjicit, & ab ipsius beneplacito omnia pendere statuit, minus a vero aberrare, quam illorum, qui statuunt, Deum omnia sub ratione boni agere. Nam hi aliquid extra Deum videntur ponere, quod a Deo non dependet, ad quod Deus, tanquam ad exemplar, in operando attendit, vel ad quod, tanquam ad certum scopum, collimat. Quod profecto nihil aliud est, quam Deum fato subjicere, quo nihil de Deo absurdius statui potest, quem ostendimus tam omnium rerum essentiae, quam earum existentiae primam, & unicam liberam causam esse. Quare non est, ut in hoc absurdo refutando tempus consumam. TANRI ÜZERÝNE Öyleyse þeyler Tanrý tarafýndan baþka hiçbir yolda ya da hiçbir düzende yaratýlmýþ olamayacaklarý için, ve bunun doðruluðu Tanrýnýn en yüksek eksiksizliðinden çýktýðý için, bizi Tanrýnýn anlaðýnda olan tüm þeyleri onlarý düþündüðü ayný eksiksizlik ile yaratmayý istememiþ olduðuna inandýracak hiçbir geçerli uslamlama olamaz. Ama diyeceklerdir ki þeylerde ne eksiksizlik ne de eksiklik diye birþey vardýr; tersine, onlarda olan ve onlarýn eksiksiz ya da eksikli olmalarýna ve iyi ya da kötü olduklarýnýn söylenmesine yol açan þey yalnýzca Tanrýnýn istencine baðýmlýdýr; ve dolayýsýyla, eðer Tanrý istemiþ olsaydý, þimdi eksiksizlik olanýn en büyük eksiklik olmasýný ya da bunun tersini saðlayabilirdi. Ama bu açýkça istediðini zorunlu olarak anlayan Tanrýnýn kendi istenci yoluyla þeyleri anladýðýndan ayrý bir yolda anlayabileceðini ileri sürmekten baþka ne olacaktýr, ve bu (þimdi gösterdiðim gibi) büyük bir saçmalýktan baþka nedir? Buna göre uslamlamayý þu yolda karþýtlarýmýn kendilerine karþý çevirebilirim. Herþey Tanrýnýn gücüne baðýmlýdýr. Þeylerin olduklarýndan baþka türlü olabilmeleri için zorunlu olarak Tanrýnýn istencinin baþka türlü olmasý gerekirdi; ama Tanrýnýn istenci baþka türlü olamaz (onun eksiksizliðinden çok açýk olarak gösterdiðimiz gibi). Öyleyse þeyler olduklarýndan baþka türlü olamazlardý. Kabul ediyorum ki tüm þeyleri belli bir ilgisiz Tanrýnýn istencine altgüdümlü kýlan ve tüm þeylerin Tanrýnýn keyfine baðlý olduðunu ileri süren bu görüþ gerçeklikten Tanrýnýn herþeyi Ýyilik bakýþ açýsýndan [sub ratione boni] yaptýðýný ileri süren görüþten daha az uzak deðildir. Çünkü bu Tanrýnýn dýþýnda ona baðýmlý olmayan, onun iþlerinde kendisine bir örnek olarak baktýðý ya da belirli bir hedef gibi yöneldiði birþeyi varsayýyor görünür. Bu aslýnda Tanrýyý yazgýya altgüdümlü kýlmaktan, Tanrý için ileri sürülebilecek en büyük saçmalýktan baþka birþey deðildir—Tanrý ki, onun tüm þeylerin varoluþlarýnýn olduðu gibi özlerinin de ilk ve biricik özgür nedeni olduðunu göstermiþtik. Bu yüzden bu saçmalýklarla daha fazla zaman yitirmeye deðmez. 41 SPÝNOZA ÖNERME 34 Tanrýnýn gücü özünün kendisidir. TÖREBÝLÝM / ETHICA Propositio XXXIV Dei potentia est ipsa ipsius essentia. Tanýt. Çünkü yalnýzca Tanrýnýn özünün zorunluðundan þu çýkar ki, Tanrý kendinin (Ön. 11), ve (Ön. 16 ve ona Sonurgu) tüm þeylerin nedenidir. Öyleyse, Tanrýnýn kendisinin ve tüm þeylerin olmasýný ve davranmasýný saðlayan gücü onun özünün kendisidir.—Q.E.D. Demonstratio. Ex sola enim necessitate Dei essentiae sequitur, Deum esse causam sui (per Prop. 11), & (per Prop. 16 ejusque Coroll.) omnium rerum. Ergo potentia Dei, qua ipse, & omnia sunt, & agunt, est ipsa ipsius essentia. Q.E.D. ÖNERME 35 Tanrýnýn gücünde olduðunu kavradýðýmýz herþey zorunlu olarak vardýr. Propositio XXXV Quicquid concipimus in Dei potestate esse, id necessario est. Tanýt. Çünkü Tanrýnýn gücünde olan herþey (önceki Ön.) onun özünde ondan zorunlu olarak doðacaðý ve dolayýsýyla zorunlu olarak varolacaðý bir yolda kapsanmalýdýr. —Q.E.D. Demonstratio. Quicquid enim in Dei potestate est, id (per Prop. praeced.) in ejus essentia ita debet comprehendi, ut ex ea necessario sequatur, adeoque necessario est. Q.E.D. ÖNERME 36 Doðasýndan belli bir etkinin doðmadýðý hiçbirþey yoktur. Tanýt. Varolan herþey Tanrýnýn doðasýný ya da özünü belli ve belirli bir yolda anlatýr (Ön. 25’e Sonurgu), e.d. (Ön. 34) varolan herþey tüm þeylerin nedeni olan Tanrýnýn gücünü belli ve belirli bir yolda anlatýr, ve öyleyse (Ön. 16) ondan belli bir etki doðmalýdýr.—Q.E.D. EK Böylelikle Tanrýnýn doðasýný ve özelliklerini, zorunlu olarak varolduðunu; bir olduðunu; yalnýzca kendi doðasýnýn zorunluðundan olduðunu ve davrandýðýný; tüm þeylerin ve hangi yolda özgür nedenleri olduðunu; tüm þeylerin onda olduklarýný, ve ona onsuz hiçbirþeyin olamayacaðý ve kavranamayacaðý bir yolda baðýmlý olduklarýný; ve, son olarak, tüm þeylerin istenç özgürlüðü ya da saltýk özenç deðil ama Tanrýnýn saltýk doðasý ya da sonsuz gücü yoluyla onun tarafýndan önceden belirlenmiþ olduklarýný gösterdim. Bundan baþka, her fýrsatta tanýtlamalarýmýn doðruluðunun anlaþýlmasýný önleyebilecek önyargýlarý gidermeye çalýþtým; ama 42 Propositio XXXVI Nihil existit, ex cujus natura aliquis effectus non sequatur. Demonstratio. Quicquid existit, Dei naturam, sive essentiam certo, & determinato modo exprimit (per Coroll. Prop. 25), hoc est (per Prop. 34), quicquid existit, Dei potentiam, quae omnium rerum causa est, certo, & determinato modo exprimit, adeoque (per Prop. 16) ex eo aliquis effectus sequi debet. Q.E.D. Appendix His Dei naturam, ejusque proprietates explicui, ut, quod necessario existit; quod sit unicus; quod ex sola suae naturae necessitate sit, & agat; quod sit omnium rerum causa libera, & quomodo; quod omnia in Deo sint, & ab ipso ita pendeant, ut sine ipso nec esse, nec concipi possint; & denique quod omnia a Deo fuerint praedeterminata, non quidem ex libertate voluntatis, sive absoluto beneplacito, sed ex absoluta Dei natura, sive infinita potentia. Porro ubicunque data fuit occasio, praejudicia, quae impedire poterant, quominus meae demonstrationes perciperentur, amovere curavi; sed quia non pauca adhuc restant I. DE DEO praejudicia, quae etiam, imo maxime impedire poterant, & possunt, quominus homines rerum concatenationem eo, quo ipsam explicui, modo amplecti possint, eadem hic ad examen rationis vocare operae pretium duxi. Et quoniam omnia, quae hic indicare suscipio, praejudicia pendent ab hoc uno, quod scilicet communiter supponant homines, omnes res naturales, ut ipsos, propter finem agere; imo, ipsum Deum omnia ad certum aliquem finem dirigere, pro certo statuant: dicunt enim, Deum omnia propter hominem fecisse, hominem autem, ut ipsum coleret. Hoc igitur unum prius considerabo, quacrendo scilicet, primo causam, cur plerique hoc in praejudicio acquiescant, & omnes natura adeo propensi sint ad idem amplectendum. Deinde ejusdem falsitatem ostendam, & tandem, quomodo ex hoc orta sint praejudicia de bono & malo, merito & peccato, laude & vituperio, ordine & confusione, pulchritudine & deformitate, & de aliis hujus generis. Verum, haec ab humanae mentis natura deducere, non est hujus loci: Satis hic erit, si pro fundamento id capiam, quod apud omnes debet esse in confesso; nempe hoc, quod omnes homines rerum causarum ignari nascuntur, & quod omnes appetitum habent suum utile quaerendi, cujus rei sunt conscii. Ex his enim sequitur, primo, quod homines, se liberos esse, opinentur, quandoquidem suarum volitionum, suique appetitus sunt conscii, & de causis, a quibus disponuntur ad appetendum, & volendum, quia earum sunt ignari, nec per somnium cogitant. Sequitur secundo, homines omnia propter finem agere; videlicet propter utile, quod appetunt; unde fit, ut semper rerum peractarum causas finales tantum scire expetant, &, ubi ipsas audiverint, quiescant; nimirum, quia nullam habent causam ulterius dubitandi. Sin autem easdem ex alio audire nequeant, nihil iis restat, nisi ut ad semet se convertant, & ad fines, a quibus ipsi ad similia determinari solent, reflectant, & sic ex suo ingenio ingenium alterius necessario judicant. Porro TANRI ÜZERÝNE geriye þeylerin baðlaþýmýnýn açýkladýðým yolda kavranmasýna çok büyük bir engel olmuþ olan ve henüz olmayý sürdüren birçok önyargý kaldýðý için, bunlarý us yoluyla irdelemek üzere ele almaya deðer gördüm. Ama burada ele alacaðým tüm önyargýlar yalnýzca tek bir nokta üzerine, insanlarýn genellikle Doðadaki tüm þeylerin týpký kendileri gibi belli bir erek uðruna davrandýðýný sanmalarý üzerine dayandýðý için, ve giderek Tanrýnýn kendisinin bile tüm þeyleri belli bir ereðe yönelttiðini güvenle ileri sürdükleri için (çünkü Tanrýnýn tüm þeyleri insan için, ve insaný ise ona tapýnsýn diye yarattýðýný söylerler), herþeyden önce bunu irdeleyeceðim. Ýlkin niçin birçok insanýn bu önyargýya düþtüðünü, ve niçin tümünün de buna öylesine doðallýkla yatkýn olduklarýný araþtýracaðým. Daha sonra yanlýþlýðýný, ve son olarak ondan iyi ve kötü, deðer ve kabahat, övgü ve yergi, düzen ve karýþýklýk, güzellik ve çirkinlik ve bu tür baþka þeyler üzerine önyargýlarýn nasýl doðduðunu göstereceðim. Ama burasý bu þeyleri insan anlýðýnýn doðasýndan çýkarsamanýn yeri deðildir; burada, herkes tarafýndan kabul edilmesi gerektiði gibi, insanýn þeylerin nedenlerinin bilgisizi olarak dünyaya geldiðini, ona yararlý olaný aramak için bir istek duyduðunu ve bunun bilincinde olduðunu uslamlama için bir zemin olarak almam yeterli olacaktýr. Bundan ilk olarak þu çýkar ki, insanlar istenç ve itkilerinin bilincinde olduklarý ölçüde kendilerini özgür sayarlar, ve onlarý istek duymaya ve istemeye götüren nedenlerin bilgisizi oldukça, bunlarýn varlýklarýný düþlerinde bile göremezler. Ýkinci olarak, insanlar her þeyi bir erek uðruna, eþ deyiþle istedikleri yarar uðruna yaparlar; bu yüzdendir ki olmuþ olanlarýn yalnýzca sonsal nedenlerini ortaya çýkarmaya çalýþýr, ve bunlarýn ne olduðunu gördüklerinde doyum bulurlar, çünkü bundan böyle daha öte kuþku için hiçbir nedenleri kalmaz. Ama bu sonsal nedenlerin ne olduðunu bir baþkasýndan öðrenemedikleri zaman, onlar için geriye kendilerine dönmekten ve genellikle onlarý benzer eylemlere belirleyen erekler üzerine düþün43 SPÝNOZA TÖREBÝLÝM / ETHICA mekten baþka yapacak þey kalmaz; ve böylece baþkalarýnýn anlýðýný zorunlu olarak kendilerininki ile yargýlarlar. Dahasý, hem kendi içlerinde hem de kendi dýþlarýnda kendilerine yararlý olan þeylere eriþmek için hiç de küçük katkýlarý olmayan bir araçlar çokluðu bulduklarý için—örneðin görmek için yararlý olan gözler, çiðnemek için diþler, beslenme için bitkiler ve hayvanlar, aydýnlanmak için güneþ, balýk tutmak için deniz—, tüm doðal þeyler yararlý olaný elde etmenin araçlarý olarak görülmeye baþlar; bunlar açýkça insan tarafýndan icadedilmedikleri ama yalnýzca olduklarý gibi bulunduklarý için, bunlarý onlarýn kullanýmý için bir baþkasýnýn hazýrlamýþ olduðuna inanmak için bir neden bulurlar. Çünkü bir kez onlarý birer araç olarak gördükten sonra, onlarýn kendi kendilerini yaratmýþ olduklarýna inanmalarý söz konusu olamaz, ve böylece kendileri için hazýrlama alýþkanlýðýnda olduklarý araçlardan Doðanýn insan özgürlüðü ile donatýlý olan, onlar için herþeyin çaresine bakan, ve tüm þeyleri onlarýn kullanmasý için yapmýþ olan belli bir egemeni ya da egemenleri olduðunu çýkarsamak zorunda kalmýþlardýr. Bu egemenlerin anlýklarý üzerine hiçbirþey iþitmemiþ olduklarý için, onlarý kendi anlýklarýna göre yargýlamak zorunda kalmýþlar, ve bu yüzden tanrýlarýn insanlarýn onlara baðlanabilmesi ve onlara en yüksek onuru verebilmeleri için herþeyi onlar yararýna yönettiklerini ileri sürmüþlerdir; her insanýn Tanrý onu geri kalan herkesin üstünde sevebilsin ve tüm Doðayý onun kör isteðine ve doymak bilmez açgözlülüðüne hizmet etmeye yöneltebilsin diye kendi kafasýndan Tanrýya deðiþik bir tapýnma türü icadetmesinin nedeni budur. Böylece bu önyargý bir boþinanca dönerek anlýkta derin kökler saldý; ve herkesin þeylerin sonsal nedenlerini anlamak ve açýklamak için öylesine büyük çabalar göstermesinin nedeni budur. Bununla birlikte, bana öyle görünüyor ki Doðanýn hiçbirþeyi (eþ deyiþle, insana yararlý olmayan hiçbirþeyi) boþuna yapmadýðýný gösterme giriþimi Doðanýn tanrýlarla birlikte insan denli deli olduðunu göstermede sonlanýr. Ama tüm bunlarýn sonunda neye götürdüðüne bakýn! Doðada sayýsýz yararlý þey arasýnda hiç de az cum in se, & extra se non pauca reperiant media, quae, ad suum utile assequendum, non parum conducant, ut ex. gr. oculos ad videndum, dentes ad masticandum, herbas, & animantia ad alimentum, solem ad illuminandum, mare ad alendum pisces, hinc factum, ut omnia naturalia, tanquam ad suum utile media, considerent; & quia illa media ab ipsis inventa, non autem parata esse sciunt, hinc causam credendi habuerunt, aliquem alium esse, qui illa media in eorum usum paraverit. Nam postquam res, ut media, consideraverunt, credere non potuerunt, easdem se ipsas fecisse; sed ex mediis, quae sibi ipsi parare solent, concludere debuerunt, dari aliquem, vel aliquos naturae rectores, humana praeditos libertate, qui ipsis omnia curaverint, & in eorum usum omnia fecerint. Atque horum etiam ingenium, quandoquidem de eo nunquam quid audiverant, ex suo judicare debuerunt, atque hinc statuerunt, Deos omnia in hominum usum dirigere, ut homines sibi devinciant, & in summo ab iisdem honore habeantur; unde factum, ut unusquisque diversos Deum colendi modos ex suo ingenio excogitaverit, ut Deus eos supra reliquos diligeret, & totam naturam in usum coecae illorum cupiditatis, & insatiabilis avaritiae dirigeret. Atque ita hoc praejudicium in superstitionem versum, & altas in mentibus egit radices; quod in causa fuit, ut unusquisque maximo conatu omnium rerum causas finales intelligere, easque explicare studeret. Sed dum quaesiverunt ostendere, naturam nihil frustra (hoc est, quod in usum hominum non sit) agere, nihil aliud videntur ostendisse, quam naturam, Deosque aeque, ac homines, delirare. Vide quaeso, quo res tandem evasit! Inter tot naturae commoda 44 I. DE DEO non pauca reperire debuerunt incommoda, tempestates scilicet, terrae motus, morbos &c. atque haec statuerunt propterea evenire, quod Dii irati essent ob injurias, sibi ab hominibus factas, sive ob peccata in suo cultu commissa; & quamvis experientia indies reclamaret, ac infinitis exemplis ostenderet, commoda, atque incommoda piis aeque, ac impiis promiscue evenire, non ideo ab inveterato praejudicio destiterunt: facilius enim iis fuit, hoc inter alia incognita, quorum usum ignorabant, ponere, & sic praesentem suum & innatum statum ignorantiae retinere, quam totam illam fabricam destruere, & novam excogitare. Unde pro certo statuerunt, Deorum judicia humanum captum longissime superare: quae sane unica fuisset causa, ut veritas humanum genus in aeternum lateret; nisi Mathesis, quae non circa fines, sed tantum circa figurarum essentias, & proprietates versatur, aliam veritatis normam hominibus ostendisset, & praeter Mathesin aliae etiam adsignari possunt causae (quas hic enumerare supervacaneum est), a quibus fieri potuit, ut homines communia haec praejudicia animadverterent, & in veram rerum cognitionem ducerentur. His satis explicui id, quod primo loco promisi. Ut jam autem ostendam, naturam finem nullum sibi praefixum habere, & omnes causas finales nihil, nisi humana esse figmenta, non opus est multis. Credo enim id jam satis constare, tam ex fundamentis, & causis, unde hoc praejudicium originem suam traxisse ostendi, quam ex Propositione 16 & Corollariis Propositionis 32 & praeterea ex iis omnibus, quibus ostendi, omnia naturae aeterna quadam necessitate, summaque perfectione procedere. Hoc tamen adhuc addam, nempe, hanc de fine doctrinam naturam omnino evertere. Nam id, quod revera causa est, ut effectum considerat, & contra. Deinde id, quod natura prius est, facit posterius. Et denique id, TANRI ÜZERÝNE sayýda olmayan sýkýntýlarý da görmek zorundaydýlar—fýrtýnalar, depremler, hastalýklar vb.; ve bunlarýn ya tanrýlar insanlarýn onlara karþý yaptýklarý haksýzlýklardan öfkeye kapýldýklarý için, ya da onlara tapýnmada iþledikleri kabahatler nedeniyle olmuþ olduklarý söylendi; ve gerçi deneyimin bunu her gün çürütmesine ve sayýsýz örneklerle hem yararlý hem de zararlý olanýn hiçbir ayrým gözetmeden dindar olmayanlar gibi dindarlarýn da baþýna geldiðini göstermesine karþýn, bu yüzden bu noktada katý önyargýlardan vazgeçilmiþ deðildir; çünkü insan için bunlarý kullanmasýný bilmediði baþkalarýnýn yanýna koyarak þimdiki ve doðuþtaki bilgisizlik durumunu sürdürmek bütün bir yapýyý yýkýp yeniden kurmaktan çok daha kolaydý. Bu yüzden tanrýlarýn yargýlarýnýn kavrayýþýmýzý çok çok aþtýðýnýn tartýþma götürmez olduðu düþünüldü; ve eðer ereklerle deðil ama betilerin özleri ve özellikleri ile ilgilenen Matematik bize bir baþka gerçeklik ölçünü sunmamýþ olsaydý, salt bu görüþ bile gerçekliðin tüm bengilik boyunca insan soyundan gizli kalmasý için yeterli olurdu. Ve Matematiðe ek olarak (ki burada sýralanmalarý gereksizdir) insaný bu ortak önyargýlar üzerine düþünmeye yöneltecek ve onlarý þeylerin gerçek bir bilgisine götürecek baþka nedenler de belirtilebilir. Bunlarla açýklamak için söz verdiðim ilk noktayý yeterince açýklamýþ oldum. Þimdi Doðanýn kendi önüne hiçbir erek koymadýðýný ve tüm sonsal nedenlerin insanlarýn uydurmalarýndan baþka birþey olmadýðýný göstermek için çok þey söylemek gerekmeyecektir. Çünkü inanýyorum ki bu söz konusu önyargýnýn hem temellerinden hem de nedenlerinden, ve Ön. 16’dan ve Ön. 32’nin Sonurgularýndan, ve ayrýca tüm þeylerin Doðanýn belli bir bengi zorunluðundan en yüksek eksiksizlik ile doðmuþ olduklarýný göstermek için kullandýðým tüm önermelerden yeterince açýktýr. Gene de þu noktayý eklemem gerek ki, sonsal nedenler öðretisi Doðayý bütünüyle altüst eder. Çünkü gerçekte neden olaný etki, ve etki olaný neden olarak görür. Yine, Doðada ilk olaný son yapar. Ve son olarak en yüksek ve en eksik45 SPÝNOZA siz olaný en eksik olana çevirir. Çünkü (ilk iki önermeyi kendiliðinden açýk olduklarý için atlarsak) Ön. 21, 22 ve 23’ten açýktýr ki, Tanrý tarafýndan dolaysýzca üretilen etki en eksiksiz etkidir, ve bir etki üretimi için ara nedenlerin zorunlu olmasý ile orantýlý olarak eksiktir. Ama Tanrý tarafýndan dolaysýzca üretilen þeyler Tanrýnýn ereðine eriþebilmesi için yapýlmýþ olsalardý, o zaman uðruna birincinin yapýlmýþ olduðu sonuncunun zorunlu olarak tümü içinde en üstünü olmasý gerekirdi. Bunun dýþýnda, bu öðreti Tanrýnýn eksiksizliðini ortadan kaldýrýr; çünkü Tanrý bir ereðe eriþmek için çalýþýrsa, zorunlu olarak onda eksik olaný istiyor olacaktýr. Ve gerçi Tanrýbilimciler ve Metafizikçiler gereksinim ereði ve benzeþme ereði arasýnda bir ayrým yapsalar da, Tanrýnýn herþeyi yaratýlan þeyler uðruna deðil ama kendi uðruna yapmýþ olduðunu kabul ederler, çünkü yaratýlýþtan önce uðruna Tanrýnýn davranmýþ olmasý gereken þey olarak Tanrýdan baþkasýný gösteremezler, ve dolayýsýyla kaçýnýlmaz olarak Tanrýnýn kendilerine eriþmek için araç hazýrlamayý istediði þeylerden yoksun olduðunu ve onlarý istediðini kabul etmek zorunda kalýrlar—ki kendinde açýktýr. Ve yine burada gözden kaçýrmamak gerek ki, bu öðretinin þeylerin ereklerini saptamada dehalarýný sergileyerek bir doyum bulan yandaþlarý bu öðretilerini inandýrýcý kýlmak için yeni bir uslamlama türü getirmiþlerdir: olanaksýza ergi deðil ama bilgisizliðe ergi—, ki öðretilerini tanýtlamak için ellerinde baþka hiçbir aracýn kalmadýðýný gösterir. Çünkü, örneðin, eðer bir taþ çatýdan birinin baþýna düþerek onu öldürmüþse, bunlar bu yolla taþýn adamý öldürmek için düþtüðünü tanýtlayacaklardýr. Çünkü Tanrýnýn istenci yoluyla bu amaç için düþmediyse, nasýl olur da böyle birçok koþul (çünkü sýk sýk birçok koþul eþzamanlý olarak çakýþýr) þans yoluyla biraraya gelebilirdi? Belki de olay rüzgar estiði ve adam o yoldan geçmek zorunda olduðu için yer aldý yanýtýný vereceksiniz. Ama karþý çýkacaklardýr: niçin rüzgar o sýrada esti, niçin adam tam o sýrada o yoldan geçti? Eðer yine yanýtlayacak ve rüzgar o güne dek din46 TÖREBÝLÝM / ETHICA quod supremum, & perfectissimum est, reddit imperfectissimum. Nam (duobus prioribus omissis, quia per se manifesta sunt) ut ex Propositionibus 21, 22 & 23 constat, ille effectus perfectissimus est, qui a Deo immediate producitur, & quo aliquid pluribus causis intermediis indiget, ut producatur, eo imperfectius est. At si res, quae immediate a Deo productae sunt, ea de causa factae essent, ut Deus finem assequeretur suum, tum necessario ultimae, quarum de causa priores factae sunt, omnium praestantissimae essent. Deinde haec doctrina Dei perfectionem tollit: Nam, si Deus propter finem agit, aliquid necessario appetit, quo caret. Et, quamvis Theologi, & Metaphysici distinguant inter finem indigentiae, & finem assimilationis, fatentur tamen Deum omnia propter se, non vero propter res creandas egisse; quia nihil ante creationem praeter Deum assignare possunt, propter quod Deus ageret; adeoque necessario fateri coguntur, Deum iis, propter quae media parare voluit, caruisse, eaque cupivisse, ut per se clarum. Nec hic praetereundum est, quod hujus doctrinae Sectatores, qui in assignandis rerum finibus suum ingenium ostentare voluerunt, ad hanc suam doctrinam probandam, novum attulerunt modum argumentandi, reducendo scilicet, non ad impossibile, sed ad ignorantiam; quod ostendit nullum aliud fuisse huic doctrinae argumentandi medium. Nam si ex. gr. ex culmine aliquo lapis in alicujus caput ceciderit, eumque interfecerit, hoc modo demonstrabunt, lapidem ad hominem interficiendum cecidisse. Ni enim eum in finem, Deo id volente, ceciderit, quomodo tot circumstantiae (saepe enim multae simul concurrunt) casu concurrere potuerunt? Respondebis fortasse, id ex eo, quod ventus flavit, & quod homo illac iter habebat, evenisse. At instabunt, cur ventus illo tempore flavit? cur homo illo eodemque tempore illac iter habebat? Si iterum respondeas, ventum tum I. DE DEO ortum, quia mare praecedenti die, tempore adhuc tranquillo, agitari inceperat; & quod homo ab amico invitatus fuerat; instabunt iterum, quia nullus rogandi finis, cur autem mare agitabatur? cur homo in illud tempus invitatus fuit? & sic porro causarum causas rogare non cessabunt, donec ad Dei voluntatem, hoc est, ignorantiae asylum confugeris. Sic etiam, ubi corporis humani fabricam vident, stupescunt, & ex eo, quod tantae artis causas ignorant, concludunt, eandem non mechanica, sed divina, vel supernaturali arte fabricari, talique modo constitui, ut una pars alteram non laedat. Atque hinc fit, ut qui miraculorum causas veras quaerit, quique res naturales, ut doctus, intelligere, non autem, ut stultus, admirari studet, passim pro haeretico, & impio habeatur, & proclametur ab iis, quos vulgus, tanquam naturae, Deorumque interpretes, adorat. Nam sciunt, quod, sublata ignorantia, stupor, hoc est, unicum argumentandi, tuendaeque suae auctoritatis medium, quod habent, tollitur. Sed haec relinquo, & ad id, quod tertio loco hic agere constitui, pergo. Postquam homines sibi persuaserunt, omnia, quae fiunt, propter ipsos fieri, id in unaquaque re praecipuum judicare debuerunt, quod ipsis utilissimum, & illa omnia praestantissima aestimare, a quibus optime afficiebantur. Unde has formare debuerunt notiones, quibus rerum naturas explicarent, scilicet, Bonum, Malum, Ordinem, Confusionem, Calidum, Frigidum, Pulchritudinem, & Deformitatem: & quia se liberos existimant, inde hae notiones ortae sunt, scilicet, Laus, & Vituperium, Peccatum, & Meritum; sed has infra, postquam TANRI ÜZERÝNE gin kalan deniz önceki gün karýþtýðý için esti, ve adam bir dostunun davetine gidiyordu diyecek olursanýz, sorgulamalarýna bir son olmadýðý için, bir kez daha karþý çýkacaklardýr: Ama niçin deniz karýþtý? Adam niçin o sýrada davet edildi? ve böylece nedenlerin nedenini sormaya son vermeyecekler ve sonunda sizi Tanrýnýn istencine, bilgisizliðin sýðýnaðýna sýðýnmak zorunda býrakacaklardýr. Böylece, insan bedeninin yapýsýna bakarken de hayrete düþerler; ve böyle bir sanatýn nedenlerinin bilgisizi olduklarý için, bedenin düzeneksel deðil ama doðaüstü ya da tanrýsal bir sanat tarafýndan yapýldýðý, ve hiçbir parçanýn bir baþkasýna zarar veremeyeceði bir yolda oluþturulduðu vargýsýný çýkarýrlar. Bu yüzden tansýklarýn gerçek nedenlerini bulmaya çalýþan ve doðal þeylere bir aptal gibi bakmayýp bir bilge gibi onu anlamayý isteyen insan çoðu kez bir heretik ve dinsiz olarak görülür,* ve halkýn kendilerine hem Doðanýn hem de tanrýlarýn yorumcularý olarak taptýðý insanlar tarafýndan öyle olduðu bildirilir. Çünkü bunlar bilirler ki, eðer bilgisizlik ortadan kaldýrýlacak olursa yetkelerini ileri sürmelerinin ve savunmalarýnýn biricik aracý olan o aptalca hayret de ellerinden gidecektir. Ama bunlarý býrakýyor ve üçüncü olarak tartýþmaya karar verdiðim noktaya geçiyorum. Ýnsanlar bir kez kendilerini olan herþeyin onlar için yapýlmýþ olduðuna inandýrdýktan sonra, kaçýnýlmaz olarak herþeyde onlara en yararlý olanýn en önemli olduðu yargýsýnda bulunmak ve en hoþlarýna giden þeyleri deðerde herþeyden üstün saymak zorunda kalýrlar. Bu yolda örneðin Ýyi, Kötü, Düzen, Karýþýklýk, Sýcak, Soðuk, Güzel ve Çirkin vb. gibi þeylerin Doðasýný açýklamalarýný saðlayan kavramlarý oluþturmalarý gerekli oldu; ve kendilerini özgür sandýklarý için, Övgü ve Yergi, Kabahat ve Deðer gibi daha öte kavramlar ortaya çýktý; bu sonuncularý daha sonra insan doðasýný irdelerken açýklayacaðým; ama birincileri þimdi kýsaca tartýþacaðýz. Belirtmek gerek ki saðlýk için ve Tanrýya *[Bu sözler genellikle Spinoza’nýn kendisine yönelik bir gönderme olarak kabul edilir. Tractatus Thelogico-Politicus (1670), Bölüm 6’da Spinoza hiçbir tansýk olamayacaðýný, herþeyin doðal yasa tarafýndan açýklanabileceðini yazar ve politik/dünyasal dindarlýk tarafýndan ‘heretik ve dinsiz’ olarak kýnanýr.] 47 SPÝNOZA tapýnma için katkýda bulunan herþeye iyi derler; karþýtlarýna ise, tersine, kötü. Ama þeylerin Doðasýný anlamayýp tersine onlarý yalnýzca imgeleyenler þeylere iliþkin hiçbirþey ileri sürmedikleri ve imgelemi anlak diye aldýklarý için, þeylerin ve kendi doðalarýnýn bilgisizi olarak þeylerde bir düzen olduðu konusunda katý bir inanç taþýrlar. Çünkü þeyler bize duyular tarafýndan sunulduðu zaman onlarý kolayca imgeleyebileceðimiz ve dolayýsýyla kolayca anýmsayabileceðimiz bir durumdaysalar, onlara iyi düzenlenmiþ deriz; ama karþýt durumda onlara kötü düzenlenmiþ ya da karýþýk deriz. Dahasý, kolayca imgeleyebildiðimiz þeyler bizim için özellikle haz verici olduðundan, insanlar düzeni karýþýklýða yeðlerler, sanki düzen bizim imgelemimiz ile baðýntýsýna bakýlmaksýzýn Doðadaki birþeymiþ gibi; ve derler ki Tanrý herþeyi düzen içinde yarattý, ama bu yolda bilmeksizin Tanrýya imgelem yüklerler, eðer, belki de, Tanrýnýn insan imgelemi için kaygýsýndan ötürü þeyleri en kolay imgelenebilecekleri yolda düzenlediðini demek istemiyorlarsa; ne de imgelemimizi çok çok aþan ve zayýflýðýndan ötürü birçoðu onu karýþtýran sonsuz sayýda þeyin bulunmasý olgusu onlarý duraksatacak gibi görünür. Ama bu kadar yeter. Sözünü ettiðim öteki kavramlar imgelemin deðiþik yollarda etkilenmesine yol açan imgelem kiplerinden baþka birþey deðildirler, ve gene de bilgisizler tarafýndan þeylerin baþlýca yüklemleri olarak görülürler; çünkü, belirttiðimiz gibi, tüm þeylerin onlar için yapýlmýþ olduðunu düþünür, ve bir þeyin doðasýna ondan etkileniþ yollarýna göre iyi ya da kötü, saðlam, bozuk ya da çürük derler. Örneðin, eðer sinirlerin göz aracýlýðýyla algýlanan nesnelerden aldýðý devim saðlýða yararlýysa, buna neden olan nesnelere güzel denir; buna karþý, aykýrý bir devime yol açanlara ise çirkin denir. Duyularý burun-delikleri yoluyla uyaran þeylere hoþ-kokulu ya da pis-kokulu denir; dil yoluyla etkide bulunanlara tatlý ya da acý, lezetli ya da lezzetsiz denir. Dokunma yoluyla etkide bulunanlara yumuþak ya da sert, pürüzlü ya da pürüzsüz denir. Ve son olarak kulaklar yoluyla etkide bulunanlara gürültü, ses ya da uyum yaratýcý denir 48 TÖREBÝLÝM / ETHICA de natura humana egero, illas autem hic breviter explicabo. Nempe id omne, quod ad valetudinem, & Dei cultum conducit, Bonum, quod autem iis contrarium est, Malum vocaverunt. Et quia ii, qui rerum naturam non intelligunt, sed res tantummodo imaginantur, nihil de rebus affirmant, & imaginationem pro intellectu capiunt, ideo ordinem in rebus esse firmiter credunt, rerum, suaeque naturae ignari. Nam cum ita sint dispositae, ut, cum nobis per sensus repraesentantur, eas facile imaginari, & consequenter earum facile recordari possimus, easdem bene ordinatas, si vero contra, ipsas male ordinatas, sive confusas esse dicimus. Et quoniam ea nobis prae caeteris grata sunt, quae facile imaginari possumus, ideo homines ordinem confusioni praeferunt; quasi ordo aliquid in natura praeter respectum ad nostram imaginationem esset; dicuntque Deum omnia ordine creasse, & hoc modo ipsi nescientes Deo imaginationem tribuunt; nisi velint forte, Deum, humanae imaginationi providentem, res omnes eo disposuisse modo, quo ipsas facillime imaginari possent; nec moram forsan iis injiciet, quod infinita reperiantur, quae nostram imaginationem longe superant, & plurima, quae ipsam, propter ejus imbecillitatem, confundunt. Sed de hac re satis. Caeterae deinde notiones etiam praeter imaginandi modos, quibus imaginatio diversimode afficitur, nihil sunt, & tamen ab ignaris, tanquam praecipua rerum attributa, considerantur; quia, ut jam diximus, res omnes propter ipsos factas esse, credunt; & rei alicujus naturam bonam, vel malam, sanam, vel putridam, & corruptam dicunt, prout ab eadem afficiuntur. Ex. gr. si motus, quem nervi ab objectis, per oculos repraesentatis, accipiunt, valetudini conducat, objecta, a quibus causatur, pulchra dicuntur, quae autem contrarium motum cient, deformia. Quae deinde per nares sensum movent, odorifera, vel faetida vocant, I. DE DEO quae per linguam, dulcia, aut amara, sapida aut insipida, &c. Quae autem per tactum; dura, aut mollia, aspera, aut laevia, &c. Et quae denique aures movent, strepitum, sonum, vel harmoniam edere dicuntur, quorum postremum homine’s adeo dementavit, ut Deum etiam harmonia delectari crederent. Nec desunt Philosophi, qui sibi persuaserint, motus coelestes harmoniam componere: Quae omnia satis ostendunt, unumquemque pro dispositione cerebri de rebus judicasse, vel potius imaginationis affectiones pro rebus accepisse. Quare non mirum est (ut hoc etiam obiter notemus), quod inter homines tot, quot experimur, controversiae ortae sint, ex quibus tandem Scepticismus. Nam, quamvis humana corpora in multis conveniant, in plurimis tamen discrepant, & ideo id, quod uni bonum, alteri malum videtur; quod uni ordinatum, alteri confusum; quod uni gratum, alteri ingratum est, & sic de caeteris, quibus hic supersedeo, cum quia hujus loci non est de his ex professo agere, tum quia hoc omnes satis experti sunt. Omnibus enim in ore est, quot capita, tot sensus, suo quemque sensu abundare, non minora cerebrorum, quam palatorum esse discrimina: quae sententiae satis ostendunt, homines pro dispositione cerebri de rebus judicare, resque potius imaginari, quam intelligere. Res enim si intellexissent, illae omnes, teste Mathesi, si non allicerent, ad minimum convincerent. Videmus itaque omnes notiones, quibus vulgus solet naturam explicare, modos esse tantummodo imaginandi, nec ullius rei naturam, sed tantum imaginationis constitutionem indicare; & quia nomina habent, quasi essent entium, extra imaginationem existentium, eadem entia, non rationis, sed imaginationis voco, atque adeo omnia argumenta, quae contra nos ex similibus notionibus petuntur, facile propulsari possunt. Solent enim multi sic argumentari. Si omnia ex necessitate perfectissimae Dei natu- TANRI ÜZERÝNE ki, bunlardan sonuncusu insanlarýn dengelerini öyle bir düzeyde yitirmesine neden olmuþtur ki, Tanrýnýn bile ondan hoþlandýðýna inanmýþlardýr. Gerçekten de, kendilerini göksel devimlerin bir uyum yarattýðýna inandýran felsefeciler bile vardýr; tüm bunlar yeterince açýk olarak gösterir ki, herkes þeyleri beyninin yapýsýna göre yargýlar, ya da daha doðrusu þeylerin yerine imgeleminin deðiþkilerini alýr. Bu yüzden (geçerken belirtebileceðimiz gibi) gördüðümüz tüm çekiþmelerin insanlar arasýnda doðmuþ olmasýna, ve en sonunda Kuþkuculuðun kendini göstermiþ olmasýna þaþýrmamak gerekir. Çünkü insan bedenleri birçok þeyde anlaþsalar da, daha da çoðunda ayrýlýrlar, ve dolayýsýyla bir kimseye iyi gelen bir baþkasýna kötü, birine düzenli gelen bir baþkasýna karýþýk görünür, birine hoþ gelen bir baþkasýna nahoþ gelir; ve bu hem burada uzunlamasýna ele alamayacaðýmýz için hem de herkesin kendi deneyim alanýnda olduklarý için atladýðým baþka durumlarda da böyle gider. Çünkü þu anlatýmlar herkesin aðzýndadýr: Ne denli kafa varsa, o denli anlayýþ vardýr: Herkes kendi kavrayýþýndan doyum bulur: Kafalar ne denli ayrýysa, beðeniler de o denli ayrýdýr—tüm bu özdeyiþler insanlarýn sorunlar üzerine beyinlerinin yapýsýna göre karar verdiklerini ve þeyleri anlamaktan çok imgelediklerini gösterir. Eðer þeyleri anlamýþ olsalardý, tüm bunlar, Matematiðin tanýtladýðý gibi, onlarý en azýndan inandýrabilirdi, üstelik tümüne çekici gelmeseler bile. Öyleyse sýradan insanlarýn Doðayý açýklamada kullanma alýþkanlýðýnda olduklarý tüm o kavramlarýn yalnýzca deðiþik imgelem kipleri olduðunu, ve kendinde herhangi birþeyin doðasýný deðil ama yalnýzca imgelemin yapýsýný belirttiklerini görürüz; ve sanki imgelemin dýþýnda varolan kendiliklermiþ gibi adlarý olduðu için, onlara usun varlýklarý [ens rationis] deðil ama imgelemin varlýklarý [ens imaginationis] diyorum; ve böylece bu tür kavramlar üzerinde bize karþý yöneltilen tüm uslamlamalar kolayca püskürtülebilir. Örneðin birçok insan þöyle uslamlamada bulunmaya alýþmýþtýr. Eðer tüm þeyler 49 SPÝNOZA TÖREBÝLÝM / ETHICA Tanrýnýn en eksiksiz doðasýnýn zorunluðundan gelmiþlerse, nasýl olmuþtur da Doðada böylesine çok eksiklik doðmuþtur? Örneðin tüm þeylerin kokuþma noktasýna dek çürümeleri; bulantý yaratan çirkinlik; þaþkýnlýk, kötülük, kabahat vb.? Ama, az önce gösterdiðim gibi, tüm bunlar kolayca karþýlanabilir. Çünkü þeylerin eksiksizliðinin yalnýzca doðalarý ve güçleri yoluyla yargýlanmasý gerekir; buna göre, bir þey insan duyularýna hoþ ya da tiksindirici geldiði, ya da insan doðasýna yararlý ya da zararlý olduðu için daha çok ya da daha az eksiksiz deðildir. Ama niçin Tanrýnýn tüm insanlarý yalnýzca us tarafýndan yönetilebilecekleri bir yolda yaratmamýþ olduðunu soranlara yalnýzca þu yanýtý veriyorum: Çünkü Tanrý için en yüksekten en alt eksiksizlik düzeyine dek herþeyin yaratýlmasý için gereç eksik olmamýþtýr; ya da, daha doðru bir deyiþle, çünkü Tanrýnýn doðasýnýn yasalarý öylesine kapsamlýydýlar ki, Ön. 16’da tanýtladýðým gibi, sonsuz bir anlak tarafýndan kavranabilecek herþeyin üretimi için yeterli olmuþlardýr. Bunlar burada belirtme görevini üstlendiðim önyargýlardýr. Eðer benzer bir ýrada daha baþkalarý kalmýþsa, bunlar üzerlerine biraz düþünerek kolayca düzeltilebilir. rae sunt consecuta, unde ergo tot imperfectiones in natura ortae? Videlicet, rerum corruptio ad faetorem usque, rerum deformitas, quae nauseam moveat, confusio, malum, peccatum &c. Sed, ut modo dixi, facile confutantur. Nam rerum perfectio ex sola earum natura, & potentia est aestimanda, nec ideo res magis, aut minus perfectae sunt, propterea quod hominum sensum delectant, vel offendunt, quod humanae naturae conducunt, vel quod eidem repugnant. Iis autem, qui quaerunt, cur Deus omnes homines non ita creavit, ut solo rationis ductu gubernarentur? nihil aliud respondeo, quam quia ei non defuit materia ad omnia, ex summo nimirum ad infimum perfectionis gradum, creanda; vel magis proprie loquendo, quia ipsius naturae leges adeo amplae fuerunt, ut sufficerent ad omnia, quae ab aliquo infinito intellectu concipi possunt, producenda, ut Propositione 16 demonstravi. Haec sunt, quae hic notare suscepi, praejudicia. Si quaedam hujus farinae adhuc restant, poterunt eadem ab unoquoque mediocri meditatione emendari. Birinci Bölümün Sonu Finis Partis Primae 50