Sempozyumu Bildirisi ve sunumları tek bir dosya halinde indirmek
Transkript
Sempozyumu Bildirisi ve sunumları tek bir dosya halinde indirmek
1. DOĞU AKDENİZ TURİZM SEMPOZYUMU 1 2013 AKDENİZ OYUNLARI BAĞLAMINDA SPOR ETKİNLİKLERİ VE OLASI ETKİLERİ Prof. Dr. Celil Çakıcı Öğr. Gör. Gülser Yavuz Mersin Üniversitesi ÖZET Spor etkinlikleri, tüm dünyada gerek ülkeler gerekse kentlerin ev sahibi olma yarışı içinde oldukları önemli etkinlikler arasındadır. Spor etkinlikleri; büyüklüklerine, ölçeklerine, özelliklerine, planlama ve katılım şekillerine göre farklı türlere ayrılabilmektedir. Her spor etkinliğinin olumlu ve olumsuz etkileri farklılık göstermektedir. Spor etkinliklerinin, başta turizm olmak üzere ekonomik, sosyo-kültürel, fiziksel, psikolojik ve siyasi etkileri olabilmektedir. Ülkelerin ve kentlerin etkinliklerden en önemli kazanımları etkinlik sonrası olumlu ve sürdürülebilir mirastır. Bu bildiride, 2013 Akdeniz Oyunları bağlamında spor etkinliklerinin etkileri irdelenmektedir. Bildiri, 2013 Akdeniz Oyunlarından kalacak mirasın etkin yönetimi önerisi ile son bulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Spor Etkinlikleri, Akdeniz Oyunları. ABSTRACT The sport events are among the activities for which both countries and cities are in the competition of hosting. Sport events may be separated into different types according to their size, scale, features, planning and participation. The positive and negative impacts of each sport event differ. Sport events may have impacts particularly in tourism, economic, socio-cultural, physical, psychological and political fields. The most important contribution of the events for countries and cities is the positive and sustainable legacy. This study examines the impacts of sport events in the context of 2013 Mediterranean Games. It concludes with the proposal of the efficient management of the legacy which will be received from 2013 Mediterranean Games. Key Words: Sport Events, Mediterranean Games. GİRİŞ Dünya çapında etkinliklere olan yoğun ilgi ile birlikte, kentler ve bölgelerin özellikle büyük etkinliklerin ev sahibi olmak için rekabeti kıyasıya sürmektedir. G8 gibi siyasi zirvelerden, kültür etkinliklerine, ticari fuarlardan, festivallere kadar birçok büyük etkinlik birçok ülke için gündemin en önemli maddeleri haline gelmiştir. Olimpiyat oyunları ve futbol şampiyonaları gibi büyük spor etkinlikleri de bu etkinlikler arasında önemli bir yer tutmaktadır. Uluslararası spor etkinlikleri ve bu etkinliklere aktif katılımcı sayısı her geçen gün artmaktadır (Hazar, 2007: 89; Deloitte, 2010: 1). Örneğin; 1990 yılında sadece dünya çapındaki majör (büyük) 2 spor etkinliklerinin sayısı yaklaşık 60 iken, 2000 yılında yaklaşık 80, 2011 yılında yaklaşık 170 olarak gerçekleşmiştir (http://www.the-sports.org). Türkiye’de ülke ve kent düzeyinde spor etkinliklerine ilgi artmakta ve özellikle son yıllarda uluslararası spor etkinliklerinin öneminin anlaşılmasıyla girişimler de hız kazanmaktadır. 1997’de 1. Dünya Hava Oyunları’nın, 1999 yılında da Avrupa Yüzme Şampiyonası’nın Türkiye’de gerçekleştirilmesi spor turizminin gelişimini hızlandırmıştır (Hazar, 2007: 81). Avrupa Spor Başkentleri Birliği tarafından İstanbul’un 2012 Avrupa Spor Başkenti seçilmesi, UEFA’nın 2004-2005 sezonu Avrupa Şampiyonlar Ligi final maçına, 2010 FIBA Dünya Şampiyonası’na, 2005 yılından itibaren Formula 1 Grand Prix’e (7 kez), 2012 Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’na ev sahipliği yapması ve 2020 Olimpiyat Oyunları’na adaylığını açıklaması, son dönemde İstanbul’daki önemli spor etkinlikleri bağlamındaki gelişmeler olmuştur. 2005 Dünya Üniversite Yaz Oyunları’nın (Universiade) İzmir’de, 2011’de 11. Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları’nın Trabzon’da, aynı yıl 25. Universiade Kış Oyunları’nın Erzurum’da gerçekleştirilmesi, Türkiye’nin diğer kentlerinin de spor etkinliklerini kapma yarışındaki başarılarının birer göstergesi olmuştur. Uluslararası spor etkinlikleri ve bu etkinliklere aktif katılımcı sayısı her geçen gün artarken, profesyonel sporcuların antrenman ve eğitim faaliyetleri için yaptıkları seyahatler de olağanüstü fırsatlar olarak görülmektedir (Hazar, 2007: 89). Günümüzde dünyanın birçok ülkesinden futbol takımlarının kamp merkezi haline gelen Türkiye, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği’ne göre bu yolla yaklaşık 250 milyon dolar gelir sağlamaktadır. Türkiye’ye kamp için gelen yabancı ülke futbol takımlarının sayısının, ülkede uluslararası organizasyonların artmasına paralel olarak yükseldiği de ifade edilmektedir (http://www.sabah.com.tr). Türkiye’de ilk “spor oteli”nin açılarak, yerli/yabancı gruplara ve bireylere hizmet vermeye başlaması ve Türkiye’nin ilk spor turizmi fuarı olan “SportTurkey”in Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'nin desteğiyle 01- 03 Kasım 2012 tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirilecek olması da, Türkiye’de spor etkinliklerine verilen önemi gösteren gelişmelerdir (http://www.tourismtoday.net). Spor etkinliklerini alma yarışında, Mersin, dünyadaki önemli spor etkinliklerinden birisi olan Akdeniz Oyunları’na (Cankalp, 2002: 98) ev sahipliği yapmak için aday olmuş ve Haziran 2011’de ev sahibi olma hakkını kazanmıştır. Akdeniz Oyunları, Akdeniz Olimpiyat Komitesi’nin yönetiminde, dört yılda bir düzenlenmekte ve 15 gün sürmektedir. 2013 Akdeniz Oyunları, Mersin’de 24 Haziran-3 Temmuz 2013 tarihleri arasında Akdeniz’e kıyısı olan Asya, Afrika ve Avrupa’dan 25 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilecektir. Akdeniz Oyunları’nın ilki 1951 yılında Mısır’ın Alexandria kentinde düzenlenmiştir (http://www.cijm.org.gr). Son olarak 2009 yılında İtalya’nın Pescara kentinde 3.500’ü sporcu olmak üzere 18.290 kişinin katılımıyla gerçekleşmiş olan oyunlara 2013’de yaklaşık 25.000 katılımcı beklenmektedir. 30 spor dalında tarihinde en çok branşın katılımının planlandığı etkinlikte, Akdeniz Oyunları’nın 60. yılını kutlama gösterileri de gerçekleştirilecektir (Taşkın, 2011: 28-31). Bu bildiride Mersin’de düzenlenecek olan 2013 Akdeniz Oyunları bağlamında spor etkinlikleri ve olası etkileri irdelenmektedir. 3 1. Spor Etkinlikleri ve Turizm Spor günümüzde kişisel ve toplumsal sağlığı koruyucu ve geliştirici nitelikleriyle önemli bir endüstridir (Devecioğlu, 2004: 2). Bu niteliklerinin önemini kavrayan birçok gelişmiş ülkede insanların vazgeçilmez bir tutkusu ve yaşam biçimi, toplumlar açısından ise gelişmişliğin bir ölçütü olarak kabul edilmektedir (Ünal ve Ekici, 2008: 28). Sporun sağlığa olan olumlu katkıları yanında haz, eğlence ve sosyalleşme aracı olması, kitle iletişim araçlarının da hızla yayılmasıyla gelişmiş toplumlar tarafından benimsenmesine ve ilgi ile izlenmesine neden olmuştur. Dünyanın en prestijli etkinliği olarak görülen Olimpiyat Oyunları’ndan (Konstantaki, 2008: 528) başka, Formula 1, FİFA Dünya Kupası, Tour de France, Wimbledon Tenis Şampiyonası, Avrupa Rugby Kupası, Avrupa Yüzme Şampiyonası, Dünya Atletizm Şampiyonası, UEFA Şampiyonlar Ligi ve Universiade gibi organizasyonlar günümüzün en popüler spor etkinlikleridir. Bu popüler spor etkinliklerini yerinde izleyenlerin sayısı yüz binlerle, televizyonda izleyenlerin sayısı ise yüz milyonlarla ölçülmektedir (Bull ve Lovell, 2007: 229; Yıldız, 2010: 5-6; Babacan ve Göztaş, 2011: 20). Spor endüstrisinin gelişiminde ve geniş kitlelerce kabul görmesinde, teknolojinin ve kitle iletişim araçlarının gelişimi en önemli etken olmuştur. Ayrıca, yeni ve farklı spor ve rekreasyon etkinliklerinin artışı ve gelişimi, bireylerin serbest zamanının artışı, spor ürünlerinin artışı, spor eğitiminin ve yönetiminin gelişmesi ve sporun küresel bir pazar haline gelmesi spor endüstrisinin büyümesini ve gelişmesini etkileyen diğer faktörler arasındadır (Argan ve Katırcı, 2002: 9-20). Günümüzde küresel spor endüstrisi dünyanın en büyük 20 endüstrisinden biri olarak (Ekmekçi ve Ekmekçi, 2009: 29), 115 milyar dolarlık bir pazar haline gelmiştir ve PricewaterhouseCoopers (2011: 11), 2015’de bu rakamın 145 milyar dolara ulaşacağını öngörmektedir. Sporun büyük bir endüstri haline gelmesi, endüstriye yapılan yatırımlar, yalnızca kulüpler ve sporcularla sınırlı kalma boyutunu aşmıştır. Bu çerçevede eğlence, medya, müşterek bahis, spor malzemeleri, ulaşım ve turizm sektörünün spor endüstrisi ile etkileşimini artırdığı ve zaman içinde geliştiği fark edilmektedir (Devecioğlu, 2004: 2). Spor günümüzde din, dil, ırk, cinsiyet, yaş, meslek ve benzeri herhangi biyolojik, sosyal ve kültürel ayrım kabul etmeden, tüm insanları ilgilendiren evrensel bir olguya dönüşmüştür (Ünal ve Ekici, 2008: 28) Küreselleşen ve tek pazar olan yeni dünya düzeninde ülkeleri de birbirine yaklaştıran spor, dostluk ve barış mesajları verme özelliğiyle bir köprü olmuştur. Ayrıca spor, uluslararası politika açısından ülke yönetimlerini de etkilemektedir. Ülkeler sporu, ideolojik, sosyal ve siyasi yönden propaganda aracı olarak görmekte, maddi kazanç sağlamak ve ülke reklamlarını yaparak turizmi canlandırmak amacıyla çeşitli uluslararası etkinliklere talip olmaktadırlar (Yıldız, 2010: 7). Bu nedenle, uluslararası spor etkinliklerine ev sahipliği yapma isteği, ülkeler arasında rekabetin yoğunlaşmasına yol açmaktadır. Etkinlikler günümüzde, turizmi geliştirme ve pazarlama stratejilerinin ayrılmaz ve önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu fenomeni tanımlamak için “Etkinlik turizmi” ifadesi kullanılmakta ve “turistik bir çekim unsuru yaratmak için etkinliklerin sistematik bir şekilde geliştirilmesi, planlanması, pazarlanması ve düzenlenmesi” olarak tanımlanabilmektedir (Tassiopoulos, 2005: 4). Günümüzde etkinlik turizmi uluslararası turizmin önemli ve hızla gelişen bir bölümü olarak literatürde geniş çaplı araştırmalara konu olabilmektedir (Getz, 2008: 403405). 4 Etkinlikler arasında önemli bir yeri olan spor etkinliklerinin insanlık tarihi kadar eskiye dayandığı bilinmektedir. Nitekim Antik Yunanlılar ve Romalılar spor etkinlikleri için altyapı oluşturmuşlardır. Spor etkinlikleri geçmişte halk kutlamaları, seremoniler ile başlamış ve tarihsel süreçte dinle bağlantısı kurulmuştur. Örneğin ilk antik olimpiyat oyunları, sadece bir sportif etkinlik olmayıp, dini bir kutlama olarak gerçekleştirilmiştir. 20. yüzyılın başlarında ise spor etkinliklerine uluslararası standartlar getirilmeye başlanmış, böylece yerel ve ulusal oyunlar küresel spor sistemine dönüşmüştür (Yuen, 2008: 29; Basım ve Argan, 2009: 294). 1970’den itibaren spor, değişen küresel pazarla birlikte turizmi desteklemek ve uluslararası spor etkinlikleri aracılığıyla yerel ekonomik gelişmeyi teşvik etmek için kullanılmıştır. Günümüzde spor etkinliklerinin ekonomik kalkınma ve kentsel yenilenme için katalizör olabileceği yaygın bir görüştür (Wilson, 2006: 57). Turizm hareketlerini arttıran bir araç olarak görülen etkinlikler, çoğu destinasyonun pazarlama ve geliştirme planları içerisinde önemli bir yere sahip olmaktadır (Getz, 2008: 403). Bu bağlamda spor etkinlikleri turizm endüstrilerini geliştirme beklentileriyle ülkeler veya kentlerin en çok odaklandığı etkinlik türlerinden biri olmaktadır. Spor etkinliklerinin teşvik edici yönlerini; etkinliğin ev sahibi kent ya da bölgeye ekonomik katkısı, prestiji, tanıtım sağlaması oluşturmakta ise de, en önemli çekiciliğini “etkinliğin kalıcı mirası” oluşturmaktadır. Miras, bir etkinliğin gerçekleştirildiği yer olan ev sahibi kent için uzun vadeli ekonomik, siyasi, turizm, sosyal ve/veya çevresel sonuçları olarak kabul edilmektedir. Önemli bir etkinliğin mirası, olumlu olduğu gibi olumsuz da olabilmekte, spor etkinliklerinin, terk edilmiş stadyumlar, kaçırılan gelişim fırsatları ve kaybedilen yatırımlardan oluşan hayal kırıklığı yaratacak bir miras bırakma potansiyeli de bulunmaktadır. Günümüzde miras kavramının artan popülerliğine rağmen, spor etkinliklerinin sonuçlarının planlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi konusunda yeterli düzeyde çalışma yapılmamaktadır (Thomson, Leopkey, Schlenker ve Schulenkor, 2010: 1- 3; Deloitte, 2010: 2). 2. Spor Etkinliklerinin Türleri Literatürde etkinliklerin farklı şekillerde kategorize edildiği görülmektedir. Araştırmacıların bir kısmı etkinlikleri; katılımcı sayısı, medya ilgisi, altyapı, maliyet, sağladığı yararlar bakımından büyüklüklerine/kapsamlarına ve ölçeklerine göre sınıflandırırken, bir kısmı ise içeriklerine göre (kültürel, sportif ve benzerleri) sınıflandırmışlardır (Basım ve Argan, 2009: 291; Babacan ve Göztaş, 2011: 9). Roche (2000: 4), büyüklük ve ölçeklerine göre etkinlikleri; mega, special (özel), hallmark (özellikli) ve local (yerel) etkinlikler olarak dört başlık altında incelemiştir. Buna göre “mega etkinlikler” olimpiyat oyunları gibi çok büyük çapta ve dünyanın farklı yerlerinde düzenlenen etkinliklerdir. “Özel etkinlikler”, Formula Grand Prix, Panama Oyunları, gibi dünyanın belirli bölgelerinde gerçekleşen, mega etkinliklerden daha küçük ölçekli etkinliklerdir. Ülke çapında bir kez gerçekleşen ya da tekrarlanan sınırlı süreli spor etkinlikleri ise “özellikli” olarak adlandırılmaktadır. Ancak mega etkinliklerden farklı olarak ev sahibi toplumdan bağımsız olmadığı, özellikli etkinliklerin belirli bir destinasyona ait etkinlikler olduğu belirtilmektedir (Getz, 2008: 408; Babacan ve Göztaş, 2011: 4). Yerel etkinlikler ise küçük çaplı, kent/kasaba ölçeğinde düzenlenmektedir. De Groote (2005: 21), mega ve özel etkinlikleri birbirinden kesin çizgilerle ayırmaksızın birlikte değerlendirmiş ve sınıflandırmıştır. Buna göre mega/özel etkinlik başlıkları; karnavallar ve popüler festivaller, kültürel 5 etkinlikler, gastronomi, politik etkinlikler, bölgesel etkinlikler, dünya sergileri, spor etkinlikleri olmaktadır. Bu çerçevede Rio Karnavalı ve Akdeniz Oyunları bir mega/özel etkinliktir. Tassiopoulos (2005: 10), etkinliklerde sınıflama kriteri olarak; planlanma, kendine özgü ve özel olma ve büyüklük unsurlarını kullanmıştır. Buna göre etkinlikleri planlanan ve planlanmayan etkinlikler olarak ikiye ayırmıştır. Planlanan etkinlikler sıradan (ordinary) ve özel (special) olmak üzere iki tür olup; özel etkinlikler büyük (major) ya da küçük (minor) olabilmektedir. Büyük etkinlikler ise özellikli (hallmark) ve mega etkinlikler olarak ikiye ayrılmaktadır. Büyük etkinlikler genellikle ulusal veya uluslararası olabilen, kalabalık grupları ve medyayı çeken, kentin veya bölgenin gelişimine katkı sağlayan etkinliklerdir (Tassiopoulos, 2005: 10; Babacan ve Göztaş, 2011:11). Literatürdeki bu sınıflandırmalar göz önüne alındığında Akdeniz Oyunları, büyük (majör) çok sporlu etkinlikler içerisinde değerlendirilebilmektedir (http://www.palgrave.com). ETKİNLİK TÜRLERİ PLANLANAN SIRADAN PLANLANMAYAN ÖZEL KÜÇÜK BÜYÜK ÖZELLİKLİ MEGA Şekil 1. Etkinlik türleri (Tassiopoulos, 2005: 10; Babacan ve Göztaş, 2011: 11 ) Spor etkinliklerini sınıflandırırken kullanılan bir kriter de, etkinliklere katılımın şekli ile ilgilidir. Spor etkinliklerine katılım pasif olarak bu etkinlikleri izlemek veya aktif olarak spor yapma amaçlı olduğu gibi, her iki amaç için de katılım söz konusu olabilmektedir (Yıldız, 2010: 4). Bu bağlamda spor etkinlikleri izleyici ve sporcu temelli olup olmadığına göre de ayırt edilmektedir. Sporcu katılımlı etkinliklerde doğrudan katılımcının mutluluğuna, ekipmanların kalitesine, oyuncu tesislerine odaklanılarak organizasyon yapılırken, izleyicili etkinliklerde izleyicinin mutluluğuna, atmosfer, oyun öncesi ve arası yeme içme eğlence, tesisler ve benzerleri izleyiciler göz önüne alınarak organize edilmektedir (Basım ve Argan, 2009: 294). Örneğin, golf turnuvalarında oyuncu odaklı organizasyon yapılmaktadır. Olimpiyat oyunlarında ise hem sporcuların hem de izleyicilerin memnuniyeti üzerine yoğunlaşılmaktadır. Oyunların en iyi şekilde gerçekleştirilmesini sağlamak için gerekli 6 koşullar yerine getirilmekte ve izleyicilere de etkileyici bir atmosferde açılış ve kapanış gösterileri ve diğer hizmetler sunulmaktadır. 3. Spor Etkinliklerinin Etkileri Spor etkinliklerinin ev sahibi topluluğa çeşitli şekillerde etkileri olmaktadır. Bu etkiler Ritchie (1984: 8) tarafından ekonomik, turizme dönük, fiziksel (çevresel), sosyo-kültürel, psikolojik ve siyasi etkiler olarak sınıflandırılmıştır (aktaran Basım ve Argan, 2009: 298). Ülkeler veya kentler, bu etkilerin olumlu olması ve yüksek fayda yaratma beklentileriyle etkinlikler düzenlemekte ya da büyük ölçekli etkinliklere ev sahibi olma çabası içerisine girmektedir. Büyük ölçekli etkinliğin olumlu etkileri; turizm endüstrisini geliştirmesi, kentin gelişimi ve yenilenmesinde katalizör olması, yatırım ve ticarette artış ile iş imkanları yaratması, medya ilgisi sayesinde uluslararası tanınırlık sağlaması, kent/destinasyon pazarlamasına katkı sağlaması, iletişim-ulaşım olanaklarının geliştirilmesi ve benzerleridir. Ancak geçmiş deneyimler, bu organizasyonların olumsuz etkileri ve risklerinin de bulunduğunu göstermektedir. Beklentinin karşılanamaması, maliyetler, ekonomik etkinin geçiciliği, boykot/skandal riskleri, yatırımların atıl duruma düşmesi ve çevresel olumsuz etkiler bunların başlıcalarıdır (Yuen, 2008: 32; Moreira, 2008: 45-48; Soteriades ve Dimou, 2008: 574-577). Tassiopoulos (2005: 229) bu risk faktörlerini ekonomik, fiziksel, performans ve psikolojik olarak sınıflandırmıştır. Aşağıda spor etkinliklerinin olası etkileri açıklanmaktadır: 3. 1. Ekonomik Etkileri Spor etkinliklerinin ekonomik etkisi, ekonomide spor etkinliğinden kaynaklanan net değişim olarak tanımlanabilmektedir. Bu değişim, etkinliklerden sağlanan kazançlar, operasyonlar, geliştirme faaliyetlerinden ve spor tesisleri ve hizmetlerinin kullanımından sağlanmaktadır (Lee, 2001). Ekonomik etki genellikle, inşaat ve taşımacılık harcamaları gibi yatırım maliyetleri, güvenlik ve yayıncılık gibi işletme maliyetleri ve turist harcamalarının bir sonucudur. Dolayısıyla ekonomik etki, o etkinliğin harcama ve istihdam etkilerinin bir ölçüsüdür (http://www.bl.uk). Tüm etkinlikler gibi spor etkinlikleri de kendi içinde birtakım ekonomik riskler barındırmaktadır. En önemli risk faktörlerini; yetersiz sponsorluk, gerekli alt yapı ve tesis inşası için yetersiz finansman, hatalı sermaye, faaliyet maliyeti ve gelir akışı tahminlemeleri oluşturmaktadır (Tassiopoulos, 2005: 229). Örneğin Türkiye’de başlangıçta 60 milyon dolara mal olması öngörülen toplam 2 milyon 215 bin metrekarelik bir alanı kapsayan Formula yarış pisti, 220 milyon dolara güçlükle bitirilmiştir (Asker, 2010: 97). Spor etkinliklerinin ekonomik etkisi çok tartışılan, önemli bir konudur. Literatürde spor etkinlikleriyle ilgili yapılan çalışmaların daha çok ekonomik etkileri ve fayda ve maliyetlerine odaklı olduğu ve bu konuda farklı değerlendirmelerin olduğu görülmektedir. Bunun nedeni, spor etkinliklerinin ekonomik etkisini ortaya koymanın çok zor oluşu ve ekonomik etkiyi tanımlama yaklaşımlarındaki farklılıklardır (Lee, 2001). Nitekim Owen (2005: 1), büyük spor etkinliklerinin ev sahibi kente büyük ekonomik etki yaratacağı beklentisinin yaygın bir görüş olduğunu, bu yönde yapılan çalışmaların ise hatalı bir şekilde bu beklentileri teyit edecek yüksek maddi tahminlemelerde bulunduğunu belirtmiştir. Ancak etkinlik sonrası çalışmalarda etkinliğin tahmin edilen olumlu ekonomik etkilerini doğrulayacak herhangi bir kanıta rastlanmadığını da iddia etmiştir. Yuen (2008: 30) ve Solberg ve Preuss (2007: 232) ise özellikle büyük ölçekli spor etkinliklerinin tam maliyetini ve faydalarını ölçmenin oldukça zor olduğunu belirtmişlerdir. Dolayısıyla ekonomik getirinin net olarak ortaya konması da 7 güçleşmektedir. Kurtzman (2005:48-49) bir motor sporu etkinliğini örnek olarak vererek, bu etkinliğin kendisinin maliyet/kar esasına göre 1-2 milyon dolar zararla sonuçlandığını, ancak ortaya çıkan ekstra gelirin 20 milyon dolardan fazla olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla ekonomik katkı sadece o etkinliğin maliyeti ve kar/zararı olarak değerlendirilmemelidir. Ekonomik etki değerlendirmeleri yapılırken ev sahibi kentlerin mevcut niteliklerinin de göz önüne alınması gerekmektedir. Bazı kentlerin büyük spor etkinliklerine ev sahipliği yapmak için alt yapıları mevcut iken ve çok düşük seviyede ilave yatırımlara ihtiyaç duymakta iken, bu özelliğe sahip olmayan kentler önemli ölçüde yatırım yapmak durumunda kalmaktadır. Hatta bu etkinliklere ev sahipliği yapan kentin alt yapı giderleri bazen etkinliğin bölgesel ekonomik faydalarını ve altyapı gereksinimlerini de aşmaktadır (Solberg ve Preuss, 2007: 213-216). Dolayısıyla etkinlik alt yapısı sınırlı olan bir kentte, etkinlik dolayısıyla yaratılan ekonomik katkı da daha fazla olabilmektedir. Spor etkinliğinin büyüklüğü, ev sahibi kente, yaratacağı ekonomik etkiyi de etkileyebilecektir. Genellikle etkinliğin büyüklüğü ile ev sahibi bölge ve topluma olan etkisinin pozitif korelâsyonlu olduğu kabul edilmektedir (Soteriades ve Dimou, 2008: 573). Ancak, Daniels ve Norman (2003) çalışmalarında, periyodik küçük spor etkinliklerinin büyük organizasyonlara kıyasla daha fazla ekonomik fayda sağladığını belirtmişlerdir (aktaran Dansero ve Puttilli, 2010: 323). Çünkü küçük ölçekli spor etkinlikleri büyük yatırımlar gerektirmemekte ve mevcut alt yapı ve imkânlarla gerçekleştirilebilmektedir. Örneğin günümüzde popüler olan, küçük ölçekli bir plaj voleybolu turnuvası için elverişli bir kum saha yeterli olabilmektedir (Argan, 2004: 165). 3. 2.Turizme Dönük Etkileri Büyüklüğü ne olursa olsun spor etkinlikleri, turizm hareketlerini canlandıran bir özelliğe sahiptir. Bu çerçevede turizm literatüründe “spor turizmi” kavramı geliştirilmiştir. Spor turizmi, spor etkinlikleriyle turizmin birleştiği, spor etkinliklerinin gelişimiyle son dönemde oldukça popüler olan yeni bir turizm dalı olmuştur. Spor turizmi insanların spor yapmak ve/veya sportif etkinlikleri izlemek amacıyla turizm etkinliğine katılmalarından doğan olaylar ve ilişkiler bütünü olarak tanımlanmaktadır (Kaplanidou ve Vogt, 2006: 2; Hazar, 2007: 79; Babacan ve Göztaş, 2011: 20). Uluslararası Spor Turizmi Konseyi’ne göre, turizm sektörü gelirlerinin yaklaşık %32’si spor turizminden sağlanmaktadır (Kurtzman, 2005: 50). Spor etkinlikleri, özellikle destinasyonların imajlarını geliştirmek, turizm ürünlerini farklılaştırmak ve önemli bir turizm potansiyeli yaratmak amacıyla kullanılmaktadır (Kaplanidou ve Vogt, 2006: 2; Babacan ve Göztaş, 2011: 20). Gratoon, Dobson ve Shibli (2000), İngiltere’de farklı spor etkinliklerini karşılaştırdıkları çalışmalarında etkinliklerin büyük olumlu etkilerinin doğrudan ekonomik faydalarıyla sınırlı olmadığını, aynı zamanda, ev sahibi kente yapılan yatırımların gelecekteki turist hareketlerinde ve kentin görünürlüğünü arttırmada da fayda yarattığını belirtmişlerdir. Bu nedenle etkinliğin başarısının sadece kar ve zarar esasına göre değerlendirilmemesi gerektiği ifade edilmektedir (Dansero ve Puttilli, 2010: 323). Solberg ve Preuss (2007: 219), spor etkinliklerinin destinasyonun imajını güçlendirebileceğini, farkındalığını arttırabileceğini, yeni ve gelişmiş alt yapı olanaklarıyla yeni turistik ürünler sağlayabileceğini belirtmişlerdir. 8 Bunlar daha iyi ve istikrarlı hizmet kalitesiyle birlikte uzun vadede turizmi geliştirmek için önemli bir potansiyel olabilecektir. Ancak yazarlar, spor etkinliklerini organize edenlerin uzun vadede turizm etkilerini sadece sınırlı bir düzeyde kontrol edebileceklerini, turizm ürünlerinin ve destinasyon imajının kentin genel çevresel özelliklerinden daha güçlü şekilde etkileneceğini vurgulamaktadırlar. Çevre (Rakipler, iklim, savaşlar, terör, medya vb) Kent Spor Etkinliği Farkındalık ve imaj gelişimi Destinasyon ve toplum gelişimi Uzun dönemli turizm etkisi Şekil 2. Spor etkinliklerinin turizm gelişim etkisi (Solberg ve Preuss, 2007: 220). Spor turizminin tüm turizm endüstrisine büyük katkıları olduğu ileri sürülmektedir (Kurtzman, 2005: 49). Örneğin; 1996 Seul olimpiyatlarından sonra Seul’a gelen turist sayısı %10,4; 2000 yılında Sydney Olimpiyatlarından sonra Avustralya’ya gelen turist sayısı %10 artmıştır (Hazar, 2007: 82). Ritchie (2004) ise büyük ölçekli etkinliklerin destinasyona ve yerel halka çeşitli olumsuz etkileri olabileceğini belirtmektedir. Bu nedenle küçük ölçekli spor etkinliklerinin turizm potansiyelinin üzerinde daha fazla durulması gerektiğini vurgulamaktadır (aktaran Babacan ve Göztaş, 2009: 20-21). Spor etkinliklerinin turist çekimi, bazı örneklerde beklentinin altında kalmıştır. 1984’de Los Angeles Olimpiyatları’nda beklenenin oldukça altında ziyaretçi ağırlanmış, otel odaları boş kalmış ve restoranlar yılın aynı zamanına göre ortalamanın altında iş yapabilmişlerdir (Basım ve Argan, 2009: 299). 2000 Sydney Olimpiyatlarında 132.000 ziyaretçi beklenirken, gelenlerin sayısı 97 bin olmuş, Atina’da 2004 yılında gecelik 105 bin kişi beklenirken, 14 binden az kişi geceleme yapmıştır, Yunanistan’da gelen turist sayısı da bir önceki yıla göre düşmüştür. 2008 yılında Pekin, 400 bin civarında ziyaretçi ağırlamayı planlarken, Ağustos ayı boyunca 9 ancak 235 bin kişi ağırlayabilmiştir (http://www.turizmhabercisi.com). Formula 1 yarışlarında İstanbul’a 145 bin izleyici gelmesi beklenirken, gelen izleyici sayısı 14 bin olmuştur (Asker, 2010: 97). Bir spor etkinliğinden kentin ve bölgenin beklentisi yanında, katılımcıların da o etkinlikten beklentileri söz konusu olabilmektedir. Ev sahibi kent ya da ülke, bu beklentileri karşılayabildiği ölçüde güçlü bir imaj yaratabilmektedir. Aksi takdirde etkinlik sonrası miras olumsuz olmaktadır. Bu nedenle, bu beklentileri doğru tespit etmek gerekmektedir. Örneğin; Kaplanidou ve Vogt (2006: 4), “Spor turizmi etkinliği, bir marka olabilir mi?” adlı çalışmalarında ABD’de bisiklet spor etkinliklerinin aktif katılımcılarının görüşleri doğrultusunda etkinliğin özellikleri, sporcuların etkinliğe karşı tutumları, etkinliğin yararları ve katkılarını ortaya koyarak belirlemeyi amaçlamışlardır. Bu unsurlar spor etkinliğinin imajını oluşturmaktadır. Elde ettiği bulgulara göre spor etkinliğinin imaj öğeleri; organizasyonel, çevresel, fiziksel faaliyet, sosyal faaliyet, yerine getirme (icra) ve duygusal tema başlıkları olmuştur. Katılımcıların organizasyonel unsurlar olarak; “daha güvenli rotalar, rahat kullanımlı yollar, etkinlik atmosferi, pahalı/ucuz giriş ücretleri, destinasyondaki etkinlikler, konaklamalar ve iyi hizmet” gibi unsurlara önem verdikleri görülmektedir. Çevresel tema olarak “doğal manzara, yeni yerler, dönemin en iyi yeri, kırsal alanlar”, fiziksel tema da ise “dayanıklılık, sağlıklılık, iyi fiziksel kondisyon, azim, eğitim“ ifadelerini kullanmışlardır. Sosyal faaliyet temasını; “sosyalleşme, diğer insanlarla tanışma, aile ve arkadaşlarla yapılacak tatil, yeni şeyler yapma”, yerine getirme temasını; “zorluklar, başarma, kendini gerçekleştirme”, duygusal temayı ise “dinlenme, keyif, heyecan, gurur, mutluluk, dostluk” ifadeleri oluşturmaktadır. Etkinliğin nitelikleri SPOR TURİZM ETKİNLİĞİ İMAJI Etkinliğe karşı tutumlar Etkinliğin yararları Şekil 1. Katılımcılara Göre Spor Turizmi Etkinliğinin İmajı (Kaplanidou ve Vogt, 2006: 3). 3. 3. Fiziksel (Çevresel) Etkileri Önemli bir spor etkinliği, büyük bir yatırım yapılmasını gerektirmekte ve bu nedenle geniş çaplı bir fiziksel bir değişime yol açabilmektedir. Kentler, spor etkinliğine ev sahipliği yapmaya aday olmak ve etkinliği gerçekleştirebilmek için kentlerini en uygun hale getirmeye çalışmakta ve alt ve üst yapıyı geliştirmek için 10 çalışmaktadır (Deloitte, 2010: 5). Bunu başarabilen kentler hem yeterli arz olanaklarına kavuşmakta, hem de bu etkinlikler sayesinde deneyim kazanarak yeni girişimlerde bulunabilmektedirler. Bu arz olanakları, stadyumlar gibi spor alanları inşa edilmesi, ulaşım ve iletişim alt yapısının ve konaklama tesislerinin geliştirilmesi şeklinde olabilmektedir. Örneğin; 1991’de World Student Games (Universiade) İngiltere’nin Sheffield kentinde düzenlenmiştir. Etkinlik, kente yüzme havuzu, stadyum, sportif arena gibi tesisler kazandırmış ve böylece kent sportif bir kent imajına kavuşarak bu şekilde algılanır olmuştur (Dickinson ve Shipway, 2007: 7; Basım ve Argan, 2009: 299). Spor etkinlikleri yıllarca sürebilecek altyapı geliştirme çalışmalarının hızlanması için katı bir son teslim tarihini dayatabilmektedir. Çünkü özellikle büyük ölçekli etkinliklerde tüm dünyanın gözü, bu ev sahibi bölgede olmakta ve bu da o toplumda ortak bir odak noktası yaratarak işleri doğru ve hızlı yapmaya teşvik etmektedir (Deloitte, 2010: 1). Toplumda çevresel konulara ilişkin farkındalık artmakta, atık alanları geliştirilmekte ve alt ve üst yapı koşulları iyileştirilmektedir. Diğer taraftan bu olumlu etkilerinin yanında, etkinlik bölgesine verilen kısa ve uzun dönemli zarar, ekolojik ayak izi, atık ve kirlilik, gürültü kirliliği, trafik sıkışıklığı, enerji ve diğer doğal kaynaklara talep artışı gibi olumsuz etkiler de meydana gelmektedir (Babacan ve Göztaş, 2011: 202). Etkinlikler nedeniyle yapılan spor tesisleri gibi üst yapı yatırımlarının atıl duruma düşmemesi için, etkinlik sonrası ulusal ve uluslararası etkinlik girişimleriyle yeniden kullanma yeteneğinin olması gerekmektedir (Dansero ve Puttilli, 2010: 337). Asker’e (2010: 99) göre Formula yarışları Türkiye’de beklentilere yanıt verememiş, tesis atıl duruma düşmüş ve üstelik yıllık 5 milyon dolar olan bakım masrafları da üstlenilmek zorunda kalınmıştır. İngiltere bu konuda önlemini almıştır. Londra’da düzenlenecek olan 2012 Olimpiyat Oyunlarından üç yıl önce, bu mirası doğru değerlendirmek için etkinlikler sona erdikten sonra tüm tesislerin nasıl değerlendirilebileceği ile ilgili bir organizasyon yapılmıştır (Deloitte, 2010: 7). Çevresel etkiler, özellikle büyük etkinliklerle ilgili olarak son yıllarda ön plana çıkmıştır. Son dönemde önemli spor etkinliklerinin büyük bir bölümü, bu sürdürülebilir gelişme ve çevresel eğitim konularına odaklanmaktadır. Örneğin, Sydney Olimpiyat Oyunları “Yeşil Oyunlar” olarak lanse edilmiştir. Pekin 2008 Olimpiyat Oyunları’nda Çin’in kendisini daha çevre dostu bir ülke olarak konumlandırmak ve ekonomisindeki hızlı büyümeyi, kirliliğin kontrol edilmesini ve su kaynaklarının korunmasını sağlamak için bir çevre koruma politikası uygulaması; dünyanın geri kalan bölümünde, Çin’in büyük bir ilgi görmesini sağlamıştır. 2012 Londra Olimpiyat Oyunları da sürdürülebilirlik vitrini olarak kullanılmaktadır. Çevreye yönelik taahhütlerini kanıtlamak için, organizatörler etkinliğin karbon ayak izini takip etmekte ve ilgili tüm etkinliklerin çevre üzerindeki etkisinin belirli sınırlar dahilinde kalacağından emin olunmasına yardım etmektedir (Dickinson ve Shipway, 2007: 7; Deloitte, 2010: 8). 3. 4. Sosyo-Kültürel Etkileri Herhangi bir etkinliğin sosyal etkisi; etkinliğin insan yaşamına, davranışına, bireyler arasındaki etkileşime, toplum yaşamını geliştirme ve yeni spor etkinlikleri yaratmaya dönük etkilerdir. Yapılan araştırmalar, özellikle Olimpik Oyunlar gibi büyük spor etkinliklerinin ev sahibi bölge ya da kent üzerinde yerel değerlerini ve geleneklerini güçlendiren uzun dönemli sosyo-kültürel sonuçlar doğurduğunu göstermektedir (Konstantaki, 11 2008: 530). Kamu sektörü, özel sektör ve toplum işbirliğini teşvik etmekte, ayrıca toplumun sürece dahil edilmesi, gönüllük duygusunu ve toplumda bilinç oluşturmayı desteklemektedir. Örneğin, dünyanın en büyük yıllık spor etkinliği olarak görülen Tour de France, Fransa’da gerçekleştirilen ve tüm dünyada yayınlanan bir spor etkinliğidir. 100 yıldan fazla bir süredir Fransa’nın kentleri, yarışın başlangıç ve bitiş noktalarına ev sahipliği yapmak için mücadele etmektedir. Bunun nedenini gözler önüne seren örneklerden birisi, 2007 Tour de France’idir. Etkinlikte tahmini olarak 4500 kişi görev almış, etkinliği 2.000 gazeteciyle birlikte 20 güzergâh boyunca 15 milyon seyirci izlemiştir. 84 ülkenin 43’ünde canlı yayınlanmış, hakkında televizyon programlarında 2.965 saatten fazla yayın yapılmıştır. İnternette ise resim ve bilgilerinin binlercesi mevcuttur (Bull ve Lovell, 2007: 230-231; Deloitte, 2010: 1). Diğer taraftan Ritche (1984:8), spor etkinliklerinin olumlu sosyo kültürel etkileri yanında kişisel ve özel değerlerin ticarileştirilmesi ve destinasyonlarının doğasının bozulması gibi olumsuz sosyo-kültürel etkilerinin de olabileceğini ifade etmektedir (aktaran Basım, Argan, 2009:298). Normal iş süreçlerinin kesintiye uğraması, yerli halk göçü, yaşam biçimlerinde bozulma, medya etkileri, kültürel yapının zedelenmesi, kaynakların eşitsiz dağılımı gibi faktörler de diğer sosyo-kültürel risk faktörleridir (Babacan ve Göztaş, 2011: 202). 3. 5. Psikolojik etkileri Spor etkinliklerinin somut özelliklerinin yanında soyut bir takım kazanımları da söz konusu olmaktadır. Özellikle büyük çapta olanları ev sahibi kent ya da ülkeye küresel çapta saygınlık, yerel ve ulusal gurur, toplumsal moral kazandırmaktadır (Deloitte, 2010: 3). Örneğin; 1995 Rugby Dünya Kupası Güney Afrika Cumhuriyeti’ni sadece dünya spor toplumunun değil, siyasi toplumunun da tam üyesi yapan bir fırsat oluşturmuştur. Kupanın beyaz olan kaptan Francois Pienaar’a verilmesi, halkı bütünleştirmiş ve dünyaya güçlü bir psikolojik görüntü verilmiştir (Matheson, 2006: 6). Büyük spor etkinlikleri, etkinliklere aktif olarak katılan sporcular için sportif yeteneklerini göstermeleri açısından fırsatlar sunmakta, ev sahibi topluma ise böyle bir etkinliği gerçekleştirme gururunu yaşatarak toplumun kendini iyi hissetmesini sağlamaktadır (Basım ve Argan, 2009: 299). İzleyiciler açısından ise zevk alma, serbest zamanlarını değerlendirme olanağı vermekte, spora ve takıma bağlıklarını motive etmektedir (Yıldız, 2010: 15). Olimpiyat oyunlarını izleyen turistler arasında yapılan araştırmalarda “orada olma” deneyiminin yerine hiçbir şeyin geçemeyeceği vurgulanmıştır (Argan, 2004: 165). Ancak Tassiopoulos (2006: 229), spor etkinliklerinin riskleri arasında psikolojik etkilerin önemini vurgulayarak; etkinliğin, etkinliğin geçekleştirildiği yerlerin, çevrenin olumsuz imajının katılımı düşürebilecek büyük bir risk faktörü olduğunun da altını çizmektedir. Ayrıca düşük hizmet kalitesi, çalışanların yetersiz performansı gibi performans riskleri, hayati tehlike, hastalık ve suç gibi güvenlik riskleri de başarısızlığa neden olabilecek önemli risk unsurlarıdır. 3. 6. Siyasi Etkileri Spor etkinliklerine ev sahipliği için aday olma ve ev sahipliği hakkını kazanma, etkinliğin yönetimi, uygulanması, kalıcı bir miras; mevcut hükümetin ve liderlerinin prestijinin artmasına neden olmaktadır. Ancak, ülke ve kent yöneticilerinin etkinlikten arzu edilen mirasın otomatik olarak gerçekleşeceğini varsaymamaları gerekmektedir. Olumlu ve kalıcı bir miras yaratmak; güçlü liderlik ve toplumu miras vizyonuna gerçekçi bir 12 bakış açısıyla bilinçlendirerek, teşvik etmekle sağlanmaktadır. Özellikle büyük etkinlikler güçlü bir siyasal desteğe ihtiyaç duymakta ve devletten, özel sektör ve yerel spor örgütlerine kadar çoklu bir paydaş işbirliği gerektirmektedir. Özellikle önemli alt yapı yatırımlarında özel sektörle işbirliği ve ortaklık ülkelerin başvurduğu bir uygulamadır (Deloitte, 2010: 5). Ancak Türkiye’de bu konuda özel sektör yatırımları kısıtlı olmaktadır. Nitekim, Asker’e (2010: 99) göre Türkiye’de özel sektörün gelişmemiş olması nedeniyle hiçbir ülkede devlet tarafından finanse edilmeyen Formula 1 yarışlarının devlet desteğiyle düzenlenmesini ortaya çıkarmış ve kamu gelirleri bunun için harcanmıştır. Bu da beklentinin karşılanamamasının önemli bir nedeni olarak görülmektedir. Ritchie (1984: 8), spor etkinliklerinin hükümet veya toplum tarafından var olan politik değerlerin propagandasının yapılmasına imkân verdiğini belirtmiştir. Güçlü hükümetler çalışmalarının başarılarını özellikle seçim dönemlerinde başarı elde etmek için etkinlikleri kullanabilmektedirler. Ancak politik görüşlerini yansıtabilmek için etkinliklerin gerçek doğasını tahrip de edebilmektedirler (Basım ve Argan, 2009: 298-300). Sonuç Spor etkinlikleri, önemli bir getiri vaadi sunuyor olsa da, çok fazla kaynak ve yatırım gerektirmesi nedeniyle pahalı ve riskli organizasyonlardır. Destinasyonu tüm dünya izleyicilerine tanıtabilen bir teşvik unsuru olmakla birlikte, bu teşvik süresi kısa olabilmektedir. Politika yapıcılar için zorluk ise, her bir etkinlik girişimi için gerçek maliyetleri, faydaları riskleri ve avantajlarını belirleyebilmektir (Solberg ve Preuss, 2007: 213-216). Spor etkinlikleri önemli ve sıkıntıya girmeye fazlasıyla değer girişimler olarak görülmekte ve sunulmaları, elde edilmeleri ve kanıtlanmaları da oldukça zor olmaktadır (Deloitte, 2010: 1). Spor etkinliklerinin ev sahibi kent ya da ülkeye ekonomik, turizm, sosyo-kültürel, psikolojik, siyasi ve fiziksel olumlu ve olumsuz etkileri vardır. Ayrıca etkinliğin mirasının olumlu ve sürdürülebilir olabilmesi için etkinliğin girişimi öncesinden, etkinlik sonrası mirasa kadar, her aşamasında iyi yönetilmesi ve beklentilere karşılık verebilmesi gerekmektedir. Bunu yapabilmek için ise bilimsel metotlar kullanarak aktif /pasif katılımcıların ve ev sahibi kentin beklentilerini ve etkinliğin fayda ve maliyetlerinin doğru olarak ortaya konması gerekmektedir. Aksi takdirde yatırımların atıl kalması, güvenlik açıkları gibi riskler ve olumsuz miras kaçınılmaz olmaktadır. (Deloitte, 2010: 1). Bu nedenle etkinlik miras yönetimi, kentlerin veya ülkelerin üzerinde titizlikle durmaları gereken bir husus olmaktadır. Mersin, yatırımlarını doğru kullanma yeteneğini geliştirebilir ve bu etkinlik sayesinde soyut ve somut kazanımlarını doğru değerlendirebilirse yeni girişimlerde bulunabilecek bir imaja sahip olabilecektir. Çünkü daha küçük ölçekli bile olsa, benzer bir etkinliğe ev sahipliği yapmış olmak bundan sonraki girişimlerinde güvenilirliğini ve başarı şansını arttırmaktadır. Örneğin Brezilya’nın 2007 yılında Pan Amerikan Oyunları’nın ev sahipliğinde başarılı olması, 2014 Dünya Kupası teklifini kazanmasına ve 2016 Olimpiyat Oyunları için tercih edilen ülke olmasına yardımcı olmuştur (Deloitte, 2010: 3). Mersin, yeni fırsatlar elde edebilmek ve gelişimine ivme kazandırmak için 2013 Akdeniz Oyunları’nı gerçekleştirmeden önceden etkin miras yönetimi için çalışmalara başlamalıdır. 13 Kaynakça Argan, Metin (2004). Spor ve Turizm Pazarlamasının Kesişim Noktası Olarak Spor Turizmine Kuramsal Bir Bakış, Anatolia Turizm Araştırmaları Dergisi, 15(2) 158-168. Argan, Metin; Katırcı, Hakan (2002). Spor Pazarlaması, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. Asker, Ayşe (2010). Türkiye’nin Formula 1 Rüyası: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Güz, Sayı 31, 79-102. Babacan, Eylin; Göztaş, Aylin (2011). Etkinlik Yönetimi, Detay Yayıncılık, Ankara. Basım, Nejat; Argan, Metin (2009). Spor Yönetimi, Detay Yayıncılık, Ankara. Bull, Chris; Lovell, Jane (2007). Journal of Sport & Tourism, Nos. 3- 4, August- November, Vol. 12, 229- 248. Cankalp, Mehmet (2002). Sporda Yönetim ve Organizasyon, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. Dansero, Egidio; Puttilli, Matteo (2010). Mega-events tourism legacies: the case of the Torino 2006 Winter Olympic Games - a territorialisation approach, Leisure Studies, Volume 29, Issue 3, 321-341. De Groote, Patrick (2005). A multidisciplinary analysis of world fairs (= expos) and their effects, Tourism Review, Vol. 60(3),20-28. http://www.lboro.ac.uk/gawc/rb/rb155.html Erişim: 28.08.2011. Deloitte Spor Serisi Raporu (2010). Kalıcı bir miras: Önemli spor etkinliklerine evsahibi ülkeler ve ekonomilerinde nasıl olumlu bir değişim sağlayabilir, http://www.deloitte.com/assets/Dcom- Turkey/Local%20Assets/Documents/turkey-tr_ps_KaliciBirMiras_160610.pdf, Erişim: 25.02.2012. Devecioğlu, Sebahattin (2004). Sporun Ekonomik Boyutu, Standart Ekonomik ve Teknik Dergi T.S.E., Temmuz, Yıl 43, Sayı, 511, 1-11. Dickinson, Janet ; Shipway, Richard (2007). Resource Guide to The Impact of Events, Hospitality, Leisure, Sport and Tourism Network, May,1-20. Ekmekçi, Rıdvan; Ekmekçi, Y.Aytül Dağlı (2010). Spor Pazarlaması, Pamukkale Journal of Sport Sciences, 1(1)23-29. Getz, Donald (2008). Event Tourism: Definition, evolution, and research, Tourism Manangement, 29: 403-428. Hazar, Atila (2007). Spor ve Turizm, Detay Yayıncılık, Ankara. Kaplanidou, Kyriaki; Vogt, Christine (2006). Do Sport Tourism Events Have a Brand Image?, Proceedings of the 2006 Northeastern Recreation Research Symposium,1-7. Konstantaki, Maria (2008). Social and cultural issues associated with hosting the 2012 Olympics in London: a lecturers’ and students’ perspective. International Tourism Conference: Cultural and Event Tourism, Alanya, Turkey. Detay Yayıncılık, Ankara,528-545. Kurtzman, Joseph (2005). Economic impact: sport tourism and the city, Journal of Sport Tourism, 10(1), 47–71 Matheson, Victor A. (2006). Mega-Events: The effect of the world’s biggest sporting events on local, regional, and national economies, Working Papers 0610, College of the Holy Cross Faculty Research Series, Department of Economics,1-30. Lee, Soonhwan (2001). A Review of Economic Impact Study on Sport Events, The Sport Journal, Vol.4, No. 2, Spring, ISSN: 1543-9518, Erişim: 01.01.2012. 14 Moreira, Pedro (2008). A mega-event inside the Great Wall of China: Expectations and possible impacts of the Beijing 2008 Olympic Games, Olympic Legacy: People, Place, Enterprise, 1st Annual Colloquium, May 8-9, 2008, University of Greenwich, London, United Kingdom. Owen, G, Jeffrey (2005). Estimating the Cost and Benefit of Hosting Olympic Games: What Can Beijing Expect from Its 2008 Games? The Industrial Geographer, Volume 3, Issue 1,1-18. PricewaterhouseCoopers (2011). Changing the game, Outlook for the global sports market to 2015, 140. www.pwc.com/sportsoutlook, Erişim: 01.01.2012. Roche, Maurice (2000). Mega-events and modernity: Olympics and expos in the growth of global culture, Routledge, London. Solberg, Harry Arne; Preuss, Holger (2007). Major Sport Events and Long-Term Tourism Impacts, Journal of Sport Management, 21, 213-234. Soteriades, Marios; Dimou, Irini (2008). Special Events: A Framework for Efficient Management, International Conference 2008 “Cultural and Event Tourism: Issues & Debates”, 5-9 November 2008, Alanya, Turkey. Detay Yayıncılık, Ankara,571-594. Tassiopoulos, Dimitri (2005). Event Management: A Professional And Developmental Approach, 2nd Editon, Juta Academic, South Africa. Taşkın, Emrullah (2011). Mersin 2013 Akdeniz Oyunları’na Ev Sahipliği Yapacak, Gümrük Müşavirleri Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 4, 28-31. Thomson, Alana; Leopkey, Becca; Schlenker, Katie; Schulenkorf, Nico (2010). Sport Event Legacies: Implications for Meaningful Legacy Outcomes, Global Event Congress IV, UK Centre for Events Management 14th 15th, July. Ünal, Hakan; Ekici, Sümmani (2008). Sosyal Spor Pazarlaması, Spor Yönetimi ve Bilgi Teknolojileri Dergisi, 3(2), 27-38. Wilson. R., (2006). The economic impact of local sport events: significant, limited or otherwise? A case study of four swimming events, Managing Leisure, 11(1), 57-70. Yıldız, Süleyman M. (2010). Spor ve Fiziksel Etkinlik Hizmetleri Pazarlaması, Detay Yayıncılık, Ankara. Yuen, Belinda (2008). Sport and Urban Development in Singapore, Cities, 25(1) :29-36. http://www.the-sports.org/sport-calendar-1991-p0-61991.html. Erişim: 15.02.2012 http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2011/06/11/spor-turizminden-250-milyon-. Erişim: 10.03.2012 http://www.tourismtoday.net/haberler&hid=1773. Erişim: 15.02.2012 http://www.cijm.org.gr/en/history. Erişim:25.08.2011 http://www.palgrave.com/PDFs/9780230307926.pdf. Erişim: 15.02.2012 http://www.bl.uk/sportandsociety/exploresocsci/businesseconomics/economics/articles/economicimpact .pdf. Erişim: 15.02.2012 http://www.turizmhabercisi.com/londra-olimpiyatlari-avustralyalilar-geliyor.html. Erişim: 10. 03.2012 15 AVRUPA BİRLİĞİ TURİST HAKLARI İLE İLGİLİ POLİTİKALARIN TÜRK TURİZMİNE ETKİLERİ Arş. Gör. Bayram AKAY 1 Kırklareli Üniversitesi Turizm Fakültesi Özet Avrupa Birliği, ekonomik durgunluk geçiriyor olmasına rağmen hala dünyanın en büyük ekonomik ve siyasi ortaklığı konumundadır. Türkiye Avrupa Birliği’nin turizm politikalarından hem ağırladığı turistlerin yarısından çoğunun AB vatandaşı olması hem de turizm pazarında AB ülkeleriyle (Fransa, İtalya, İspanya, Yunanistan, İrlanda, Portekiz vb) rekabet ediyor olmasından dolayı birliğin politikalarından etkilenmektedir. AB düzeyinde turist hakları kapsamında alınan bir kararın Türkiye’de de uygulanması hizmet kalitesine yönelik algılamaları olumlu yönde değiştirecektir. Türkiye AB politikalarını yakından takip ederek uyum yasaları çıkarmış olmasına rağmen, bu yasalarda ya uygulamada bir eksiklik ya da denetimlerde sorunlar yaşamıştır. Örneğin; AB etiket politikası ile tüketicileri satın aldıkları ürünlerin içerikleri konusunda tam olarak bilgilendirmektedir. Genetik olarak düzeltilmiş ürünler "GMO" etiketini, genetik olarak düzeltilmemiş ürünler ise "GMO-free etiketini taşımaktadır. Türkiye'de bu tür gıdalarla ilgili düzenlemelere Gıda Mevzuatında yer verilmemiştir. Türkiye’nin mevcut turist akışını korumak ve rekabet edebilmek için karar alıcıların zamanında ve eksiksiz olarak yasaları çıkarmaları, uygulamaları ve sonuçları denetlemeleri hem turistler hem de ülke vatandaşları açısından yararlı olacaktır. Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Turist Hakları, Turizm Giriş Avrupa birliğinin temelleri Belçika, Hollanda, Lüksemburg, İtalya, Almanya ve Fransa’nın 1957 yılında Roma’da Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu (AET) kuran antlaşmayı imzalaması ile atılmıştır. Birlik Avrupa Serbest Ticaret Ortaklığı sözleşmesi, Schengen Antlaşması’nın ardından 1 Ocak 1995’de “Avrupa Birliği” (AB) olarak anılmaya başlanmış ve 2011 yılında üye sayısı 27’ye ulaşmıştır (www.tursab.org.tr). Avrupa Birliği ülkeleri en çok turist gönderen ve çeken ülkeler arasındadır. AB ülkelerini 2009’da 460 milyon turist ziyaret etmiş, turist sayısı bakımından dünyadaki pazar payının % 52’sini oluşturur. Dünya turizm gelirinin de % 48’ine sahiptir. Ayrıca, 10 trilyon dolarlık milli gelir ile dünyadaki toplam gelirin üçte birini, 2 trilyon doları aşan ihracatla da, dünya ihracat hacminin yaklaşık %40’ını elinde bulundurmaktadır. Türkiye’ye gelen turistlerin yarısından çoğunun AB ülkelerinden gelmesi ve Türkiye’nin dünya turizm pazarında AB ülkeleriyle rekabet ediyor olması birliğin turizm politikaları ülkemizi etkilemektedir. Avrupa iç turizm pazarının 1 Arş. Gör. Kırklareli Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü, makay041@hotmail.com 16 geliştirilmesi amacıyla yürürlüğe sokulan uygulamalar, bir yandan üye ülkeler arasındaki turizm hareketlerini artırırken; diğer taraftan üye olmayan ülkelere yönelik dış turizm üzerinde önemli bir kısıtlayıcı olabildiği anlaşılmaktadır (Kozak ve diğ., 2010:136). Avrupa Seyahat Komisyonu’nun 2009 yıllık raporuna göre; benzer bir şekilde Avrupa’daki turist hareketlerinin yaklaşık % 90’nı AB ülkeleri oluşturmaktadır. Öncelikle üye ülkelerin ekonomilerini, birlik içinde tüketici haklarını geliştirme çabasında olan AB, aldığı kararlar ve uyguladığı politikalar ile turizm gelirlerinin önemli yer tuttuğu üye olmayan devletlere örnek olmuştur. AB ülkelerinden turist çekebilmek için diğer devletler uyum çabalarına başlamıştır AB’nin turizm hakkındaki görüş ve yaklaşımlarını bir bütün halinde kapsayan “Turizm Politikası’ndan” söz etmek mümkün değildir. AB’nin “çevre, ulaştırma, KOBİ’ler, tüketici hakları, vergiler” başta olmak üzere çeşitli alanlara ait bütünlüğü sağlanmış politikaları mevcuttur (Yağcı, 2007:211-212). AB’nin 1972 yılındaki Paris Zirvesi’nde ilkelerini belirlediği tüketici politikası, birlik içinde ileri düzeyde bir tüketici korumasını sağlamayı, tüketici sağlığını, güvenliğini, ekonomik çıkarlarını korumayı ve tüketicilere gerekli bilgilerin sağlanması için üye ülkelerce izlenen politikaların desteklenmesini öngörmektedir. AB Parlamentosu içerisinde yer alan ve 51 üyeden oluşan Çevre, Kamu Sağlığı ve Tüketicinin Korunması Komisyonu faaliyetleri yürütmektedir. Bu çalışmada, dünyanın önemli bir turizm destinasyonu ve pazarı olan Avrupa Birliği’nin turist haklarına yönelik politikaların neler olduğu ve çoğunluğunun AB vatandaşı turistin oluşturduğu Türkiye’deki turist hakları konusundaki uygulamaların hangi seviyede olduğu ve bu hakların turizmi nasıl etkilediği belirlenmeye çalışılmıştır. 1. Avrupa Birliği’nde Tüketicinin Korunması AB sınırları içerisinde yaşayan tüm vatandaşlar aynı zamanda birer tüketici olarak görülmektedirler. Bugün AB’de yaklaşık olarak 370 milyon tüketici bulunmaktadır. Avrupa Birliği, tüketici politikasını tüm bu tüketicilerin sağlığının korunması, güvenliğinin sağlanması ve ekonomik çıkarlarının korunması esaslarına dayandırmaktadır. Tüketici politikasının uygulanması, bahsi geçen esaslara hizmet eden yasal temelin hazırlanmasını ve tüketici sorunlarının ön planda tutulması hususunun tüm AB politikalarına dahil edilmesini içermektedir. Ayrıca tüketici organizasyonlarının Avrupa Komisyonu tarafından desteklenmesi de tüketici politikasının önemli bir parçası olarak görülmektedir (Şahin ve Demir 2006; 277). AB' tüketiciyi koruma kanunları ticari uygulamalarını kapsamaktadır. Tüketici politikasının içeriği kadar üye ülkeler tarafından uyum içerisinde uygulanması önem taşımaktadır. AB komisyonu tarafından adaylık sürecinde öncelik taşıyacağı tespit edilen üç alandan birisi “tüketicinin korunması” olarak belirtilmektedir. Bu nedenle, hem üye hem de aday ülkelerden tüketicinin korunması konusunda ayrı bir özen göstermeleri talep edilmektedir (www.euractiv.com). AB Tüketici Politikası’nın esaslarından bir diğeri de tüketicinin ekonomik çıkarlarının korunmasıdır. Bu çerçevede tüketicinin; üretim hatalarından, yanıltıcı reklamlardan ve dürüst olmayan ticari uygulamalardan korunması amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda, AB’de 2005 yılında “Haksız Ticari Uygulamalara ilişkin bir yönerge çıkarıldı ve 19 Aralık 2009 tarihinden itibaren bu yönerge, her ne kadar daha tam olarak 17 uyumlaştıramayan ve ek süre isteyen üye devletler olsa da, tüm üye ülkelerde uygulanmaya başlamıştır (Ilgaz ve diğ. 2010: 3). 1957’de imzalanan ve 1958’de yürürlüğü giren Roma Anlaşma’sında yer alan politikalarda daha çok tarımsal politikalara yer verilmiş ve tüketicinin korunmasına yönelik açık bir şekilde ifade edilen sadece 5 tane politikaya bulunmaktadır. Roma Antlaşmasında yer alan tüketicinin 5 temel hakkı aşağıdaki gibidir ( Weatherill, 2005: 6); • Tüketicinin sağlığının ve güvenliğinin korunması, • Tüketicinin ekonomik çıkarlarının korunması • Tazmin edilme hakkı • Bilgilendirme ve eğitim hakkı • Sesini duyurma (temsil hakkı) Avrupa Topluluğu 1989 yılında “Tüketiciyi Koruma Politikasına Hız Kazandırma Programı “çerçevesince tüketici haklarını yeniden gözden geçirerek bugünkü evrensel kabul görmüş, Uluslararası Tüketici Birlikleri tarafından ilan edilen ve yukarıdaki 5 temel hakka ilave olarak aşağıda sıralanan 3 temel hakka daha ulaşılmıştır (Can ve Güner, 1997: 247): • Sağlıklı bir çevreye sahip olma hakkı • Temel gereksinimlerin giderilmesi hakkı • Mal ve hizmetlerin serbestçe seçilmesi hakkıdır. Avrupa Birliği tarafından alınan önlem ve düzenlemelerle, birlik içindeki yer değiştirmeler kolaylaşmıştır. "Paket Seyahat Direktifi", "Turizm Eylem Planı", "Yeni Eylem Planı" gibi Konsey direktif ve kararları, turistlerin daha güvenli koşullarda seyahat etmelerini amaçlayan, tüketiciyi korumaya yönelik bir dizi düzenleme getirmiştir. (DPT müsteşarlığı, 2006: 26). AB politikalarında önemli etkileri olan ve rekabet, çevre, tüketici hakları gibi başka alanları da ilgilendiren konularda, turizmin de özel bir konumu vardır ve turizme yönelik finansmanın çoğu, söz konusu diğer politikalar çerçevesinde sağlanmaktadır. AB’ye uyum sürecinde, turizm sektörünün ve doğa koruma ile ilgili kuruluşların çalışmaları değerlendirilerek; sürdürülebilir kalkınma amacına yönelik, “Ekolojik Ayak İzi” yöntemini dikkate alan, bölge içinde turizmin gelişeceği alanları belirleyen bölgesel gelişme şemalarının ve buna uygun gelişecek alt ölçekli planların hazırlanması ülkemiz turizmine katkısı olacaktır (DPT, 2006: 29). 1.1. AB Tüketici Antlaşmazlıkları İle İlgili Hukuk Sistemi AB içerisinde tüketici anlaşmazlıklarının çözümü genelde ilgili üretici ya da dağıtımcı firmaya başvurulması ile gerçekleşmektedir. AB herhangi bir ürünün tüketiciye vereceği zarardan hangi koşullar altında üretimcinin sorumlu olduğunu yasal olarak düzenlemiştir. Tüketici üründeki kusuru ve kusurun neden olduğu zararı kanıtladıktan sonra ürünün değiştirilmesini veya zararın tazmin edilmesini talep edebilmektedir (Şahin ve Demir, 2006: 279). Mahkemede uyuşmazlıkların çözüm sürecinin uzun, karmaşık ve pahalı olması, sorunların 18 mahkemeye intikalinden önce çözülmesini gerekli kılmaktadır. Mahkeme dışı çözüm yolları, hakem, erken tarafsız değerlendirme, uzman görüşü, arabuluculuk ve uzlaşma gibi usulleri kapsamaktadır (Ayhan ve diğ, 2010: 2). Tüketici, sorunu dostane yollarla çözülemediğinde mahkemeye gitme hakkına sahiptir. Üye devletlerden herhangi birinde mahkemeye başvurabilmektedir. Topluluk hukukunun ihlal edildiğini düşünen tüketiciler için izlenecek bir diğer yol topluluk düzeyinde dava açmaktır. Bu durumda tüketici Avrupa Komisyonu’na başvurma hakkına sahiptir. Komisyon şikâyetin haklı olduğuna karar verirse ilgili ulusal mercilerden açıklama ya da ihlalin sona erdirilmesini talep edebilmektedir. Ancak ulusal merciin yanıtı Komisyonca yeterli görülmezse, davanın Adalet Divanı’na havale edilmesine kadar giden bir süreç başlamaktadır (Şahin ve Demir, 2006: 280). 1.2. Avrupa Birliğinde Turist Hakları Üye ülkelerin tüketicinin korunması ile ilgili, farklı yasal düzenlemeleri olmasına rağmen, özellikle ekonomik bütünleşme, ortak bir politika oluşturulması gereğini ortaya çıkarmıştır (Ciçek ve Özgen, 2001:140). Bu kapsamda AB, üye ülkeler arasında seyahati teşvik etmekte ve turizm alanında hizmet veren kamu ve özel kuruluşların sundukları mal ve hizmetleri iyileştirmeleri ve turist haklarına gereken önemi vermeleri için yoğun yasalar çıkarmakta ve bilgilendirme çalışmaları yapmaktadır (Ünsever 1995: 38 ). Doğal olarak ilgili madde birçok alana olduğu gibi ‘turizm’ alanına da etki etmektedir. AB tüketici politikasının turizmi etkileyen temel eylem alanları iki başlık altında toplanabilir (Çiçek ve Özgen, 2001:145): • Tüketiciyi Koruma Standartları • Ürün Hakkındaki Bilgilendirme Avrupa Parlamentosu, son olarak 1998’de “turizm sektöründe güvenliğin, tüketici haklarının ve ticari standartlarının geliştirilmesi” isimli bir önerge yayımlamıştır. Bu önergede şu başlıklar geçmektedir (Avcıkurt, 1997: 82): • Bilgisayar ve rezervasyon sistemleri üzerine düzenlemeler. • Fazla rezervasyon durumunda yolculara ödenecek tazminatların düzenlenmesi • Havayolu ve seyahat acentelerinin iflası halinde gerekli maliyetleri üstlenebilmek için garanti fonunun oluşturulması • Konaklama sektöründe fazla rezervasyon durumunda benzer tedbirlerin geliştirilmesi. Turizm sektörü açısından yaklaşılacak olursa; AB’de tüketicinin korunmasına iliksin yasal düzenlemeler, özellikle paket tur ile ilgili asgari standartlar, tüketici mallarında garanti, tüketicinin bilgilendirilmesi ve eğitimi konusunda alınan önemli tedbirler, yolcular için sözleşmeden doğan garantiler, tüketici çıkarlarının korunması, genel ürün güvenliği, turizm tesislerinin güvenliği gibi yasal düzenlemeler yer almaktadır. Bu başlıklara ilişkin yasal düzenlemeler aşağıda tartışılmıştır (TYD, 2003: 35-46). AB Paket Tur Yönergesi (Konsey Karar No:90/314/EEC) Paket turla ilgili olarak 1970 Brüksel toplantısında seyahat sözleşmesi kavramı ele alınmış ve seyahat 19 sözleşmesi aracı seyahat sözleşmesi ve organize seyahat sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Sözleşmede taraflar; seyahat eden kişi, seyahate aracılık eden işletme ve seyahat organizatörü olarak belirtilmiştir. Transfer personeli, otel işletmecisi vb ile malzeme, hizmet sağlamakla görevli diğer işletmeler arka planda tutulmuştur (Pasa ve Benacchio, 2005: 37). 1990 yılında paket tur konsey yönergesi olarak son şeklini almıştır. “Paket Tur”, birleşik bir fiyatla satışa sunulan veya satılan hizmetlerin 24 saatten fazla süre aldığı veya en az bir gecelik konaklamayı kapsayan ve aşağıdakilerden en az ikisinin, önceden düzenlendiği birleşim olarak tanımlanmıştır (http://ec.europa.eu/): • Ulaşım, • Konaklama, • Ulaşım, konaklama ve hesaplardan farklı olan ve paket turun önemli bir bölümünü kapsayan diğer turistik hizmet ürünleri. Buna göre; aynı paket turun farklı unsurlarına uygulanacak aynı faturalama, bu yönergenin organizatör veya perakendeciye getirdiği yükümlülükleri ortadan kaldırmaz. Organizatör veya perakendeci tarafından tüketiciye sağlanan, paketin fiyatı ve tüm diğer şartların sözleşmeye uygulanmasında, herhangi bir tanımlayıcı unsur, yanıltıcı bilgi içermemelidir. Tüketiciye bir broşür verildiğinde, bu broşür, hem fiyat hem de ilgili yeterli bilgiyi okunaklı, anlaşılır ve doğru olarak vermelidir. Turiste verilen broşür fiyat, gidilecek yer ve kullanılacak araçların özellikleri konaklama şekli (yeri, sınıf ve kategorisi, belli başlı nitelikleri), yemek planı, seyahat programı, pasaport ve vize şartlarının yanı sıra gerekli sağlık formaliteleri, paket turun ödeme planı ve iptal durumunda tüketicinin ne kadar zaman önce bilgilendirileceği bilgilerini içermelidir. Herhangi bir iflas durumuna karşı tur operatörleri turistleri sigorta yaptıracaklar ve ödenen ücreti iade edecekler. Hareket tarihinden 20 gün öncesine kadar yapılacak değişiklikler ilgili tur maddelerine ve fiyatlara uygun olmalıdır. Broşürde anlatılan unsurların tümü, organizatör veya perakendeciyi aşağıdaki durumlar dışında bağlar (http://ec.europa.eu/); • Broşürün açıkça belirtmesi halinde unsurlardaki değişikliğin sözleşme imzalanmadan önce tüketiciyle açıkça görüşülmesi, • Sözleşmeden sonra sözleşme taraflarının anlaşarak yaptığı değişiklikler. Tüketici Mallarında Garantiler (Konsey Karar No:1999/44/EC) Garanti bildiriminde veya ortak reklâmda belirlenen şartların karşılanmaması halinde, ücretin geri ödenmesi veya değiştirilmesini, ek ücret olmaksızın herhangi bir şekilde malın yenilenmesi zorunludur. Satıcı satış kontratıyla uyum içinde malları tüketiciye sunmalı ve malın sunulmasında uygunlukta bir eksiklik olması halinde bundan sorumludur. Garanti, malın sunulmasından itibaren en az iki yıl süreyi kapsamaktadır. Malın uygunsuz olması halinde tüketicinin dört seçeneği vardır. Bunlar, malın temini, malın değiştirilmesi, fiyatın indirilmesi, satış sözleşmesinin feshi olarak sıralanabilir (www.euractiv.com). Tüketicinin Bilgilendirilmesi ve Eğitimi AB, çıkarmış olduğu paket seyahat yönergesi ile ilgili koşulları tüketicilere duyurmak için bilgilendirme kampanyası yürütmüş ve tüketici rehberi dağıtmıştır. 20 Otellerde Yangın Güvenliği (Konsey Karar No:86/666/EEC) Bu konudaki çalışmalar, bir oteldeki yangın güvenliği konusuyla ilgili tüm ayrıntıları içermekte olup, yangın çıkışları, yapı özellikleri, dekorasyon ve kaplama malzemesi, aydınlatma, ısıtma, havalandırma sistemi, yangınla mücadele, alarm ve uyarı cihazları, güvenlik önlemleri başlıklarını içeren teknik yönetmelik de yer almaktadır. Yolcular İçin Sözleşmeden Doğan Garantiler 10 Eylül 1984 tarihli ve 84/450/AET sayılı Konsey yönergesi yanıltıcı reklam ve haksız sonuçlarına karşı tüketicinin, ticaretle uğraşan kişilerin, zanaatkârların ve genel olarak toplumun çıkarlarının korunmasına ilişkindir. Bu Yönerge kapsamında, çıkarları zedelenen gerçek ve tüzel kişilerin yanıltıcı reklamlara karşı yasal süreç başlatmaları mümkündür. (TYD, 2003: 35-40). Uçuşun İptal Edilmesi veya Uzun Süreli Rötarlara İlişkin Ortak Kurallar Bu yönetmelik teklifi, yolculara maddi tazminat hakkı, alternatif bir uçuş veya bilet ücretinin geri ödenmesi, uçağa alınmama veya uçuşun iptali durumlarında havaalanında destek gibi haklar tanımaktadır. Bu teklif kapsamında uzun süreli rötarlarda yolculara alternatif bir uçuş veya bilet masrafının tazmin edilmesi hakkı tanınmaktadır. Teklif, Topluluk havaalanlarından kalkış yapan tüm havayolu şirketleri ile Topluluk üyesi olmayan bir ülke havaalanından Topluluk üyesi ülke havaalanına sefer yapan tüm havayolu şirketleri için geçerli olacak şekilde uygulanacaktır (AKITT, 2005). Buna göre 3500 km’ye kadar olan uçuşlarda yolcular iki saat beklemeleri için 100 $, daha uzun beklemeler için 200 $ telefi ücret talep edebileceklerdir (Avcıkurt, 2004: 283) Otellerde Standart Enformasyon Oluşturulması AB Konseyi sembollere dayalı standart bir enformasyon sistemi oluşturmayı tavsiye etmiştir. Böylelikle hem tüketiciler hizmetlerin düzeylerini tahmin edebilecekler hem de denetimler kolaylaşacaktır. Özürlü Kişilerin Turizm Faaliyetlerinden Yararlanması AB, özürlü kişiler için turizm alanında da fırsat eşitliği yaratmak ve bu kişilerin topluma uyum sürecini hızlandırmak için başlıca özür tiplerine göre turizm işletmelerinin gerek personel ve gerekse teknik düzenlemeleri nasıl yapması gerektiğine ilişkin bir el kitabı yayınlamıştır. (Çiçek ve Özgen, 2001: 145). Gıda Kalitesi Ve Güvenliği Avrupa Komisyonu tarafından gıda kalitesi ve güvenliği konusunda atılan en önemli adım 12 Ocak 2000 tarihinde Gıda Güvenliğine ilişkin Beyaz Kitap’ın yayımlanması oldu. Beyaz Kitap ile belirlediği gıda kalitesi ve güvenliği alanındaki stratejik öncelikler şu şekilde sıralanabilir (Güder, 2006:20): ■ Gıda zincirinin tümünü kapsayan ve entegre bir yaklaşımın takip edilmesi, ■ Gıda zincirindeki tüm unsurların rollerinin açık bir şekilde tanımlanması (yem üreticileri, çiftçiler, gıda işletmeleri, üye devletler, Komisyon, tüketiciler) ■ Yem ve gıdaların ve bunların içeriklerinin izlenebilir olması, ■ Tutarlı, etkin ve dinamik bir gıda politikası, ■ Risk değerlendirmesi, risk yönetimi ve risk iletişimini kapsayan bir risk analizi, 21 Gıda ve Yem için Hızlı Alarm Sistemi (RASFF), Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin herhangi birinde gıda ve yem konularında insan sağlığını tehdit eden bir risk saptanması durumunda diğer ülkelerin de bilgi sahibi olmasını ve gerekli önlemleri almasını sağlayan bir araç olarak çalışmaktadır. Gıda veya yemlerde insan sağlığını tehdit eden bir riskle karşılaşırsa bunu derhal Komisyon’a hızlı alarm sistemi yoluyla gönderecektir. Komisyon da bu bilgiyi derhal üyelere bildirmelidir (Akgül, 2008: 2). 2. Türkiye’de Turist Hakları Türkiye’de 1990’lı yıllara kadar, Borçlar kanunu ve Türk Ticaret Kanununda yer alan Tüketicinin korunması konusundaki hükümler daha sonra 1995 yılında yürürlüğe giren 4077 sayılı “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile genel anlamda önemli adımlar atılmıştır (Koyunoğlu, 2003:193). Seyahat acentasının sunduğu hizmetleri bir turizm ürünü, bundan yararlanan kişiyi de tüketici olarak kabul ettiğimiz için turistin öncelikle tüketiciler için çıkartılmış genel korunma yasalarından yararlanması gerekmektedir. Tüketicin korunması ile ilgili temel ilke ve amaçlar, genelde kanun düzeni ve genel sağlık kurallarına uygunluk, özelde ise tüketicinin çıkarlarıdır. Bu temel ilke ve amaçlara ulaşmak için üretilen mal ve hizmetlerin fiyat, kalite, standart doğru ölçü ve tartı, ilan ve reklamlar, kullanma süresi, ambalaj, garanti v.b çok değişik yönlerden denetlenmesi gerekmektedir (Can ve Güner, 1997:246). Genel turizm ilişkisinde turist alışverişini (hukuki olarak sözleşmesini) seyahat acentasıyla yapar, tüketici niteliksel ve niceliksel olarak anlaştığı ürünün bedelini peşin ya da taksitle öder ve acentanın yükümlülüklerini yerine getirmesini bekler. Bu bekleme süresi içerisinde tüketici için iki durum söz konusu olmaktadır ( Çiçek, Özgen, 2001, Ünsever 1995 ) . • Acentenin tatil hizmetini sunamaması • Tatilin belirtilen özelliklerde sunulamaması (tatilin eksik sunulması, ayıplı ifası durumu) Bu risklerin gerçekleşmesinde kusuru bulunanlar acenteye karşı sorumludurlar. Acente ödediği bedelleri faizi ile sorumludan geri alacaktır. Genelde bu sorumlular oteller ve taşıma şirketleridir. Acente ise yukarıda belirtilen durumlarda, yasa gereği tüketiciden almış olduğu bedeli, faizini, tüketicinin uğramış olduğu maddi ve manevi zararı ödemek zorundadır. Turizm tüketicisinin, turizm faaliyeti sırasında ayıplı ifa haricinde karşılaşabileceği, Kaza nedeniyle ölüm, kaza nedeniyle vücut sağlığının bozulması, hırsızlık, bagajların kaybolması gibi risklerde mevcuttur. Bu risklerin gerçekleşmesinde acentelerin sorumluluğu söz konusu değildir. Ancak pazarlama teknikleri tüketiciye tatil ürününü bu tür olaylara karşı da güvencelerle bezendirilmiş olarak sunulmayı gerektirmektedir. Kapsamlı tatil sigortası poliçeleri ile bu risklere ilişkin güvencelerin tüketiciye veya tur operatörüne sağlanması mümkündür (Çiçek, Özgen, 2001: 148 ). Paket Tur Yönergesi Turistler seyahatlerinde genellikle paket turu tercih ettikleri için turist haklarının genel çerçevesini paket tur oluşturmaktadır. Bu çerçevede 4822 Sayılı Kanun ile değişik 4077 Sayılı 13.06.2003 tarihli Paket Tur Sözleşmeleri Uygulama Usul ve Esasları Hakkında yönetmelik çıkartılmıştır. Seyahat acenteleri, Türkiye’de satılan paket turlarda düzenledikleri paket tur kapsamında; müşteriye taahhüt ettikleri hizmetlerin acentenin iflası da dahil olmak üzere herhangi bir nedenle verilmemesi veya taahhüt edilen şekilde verilmemesinden 22 kaynaklanabilecek sorumluluklarını sigorta ettirmek zorundadır. Bu durumda sigortacının sorumluluğu en az paket tur bedeli kadar olmalıdır. Müşteri, sigorta kapsamındaki zararını doğrudan doğruya sigorta şirketinden talep edebilir. Sigorta kapsamında paket tur sözleşmesi düzenlenirken, müşteriye; müşterinin kaza ve hastalık halinde çıkış noktasına dönüş masraflarını, her türlü kazadan doğan zararını ve tedavi masraflarını karşılamak zorundadır. (www.tursab.org.tr). Seyahat sigortası kapsamındaki teminatlar genel olarak (Koyunoğlu, 2003: 179); • Ani rahatsızlık ve hastalıklara ilişkin tıbbi tedavi teminatı, • Sigortalının tedavinin verilebileceği en yakın sağlık kuruluşuna nakli, • Sigortalının taburcu olduktan sonra beraberindekilerle ülkesine getirilmesi, • Vefat eden sigortalının ve eşyalarının nakli, • Kişisel bagaj ve eşya kaybı veya hasara uğraması, • Gecikmeli bagaj (12 saat bagajdan mahrum kalındığı hallerde zorunlu giyim ve temizlik malzemesinin acilen satın alınması.), • Belgelerin kaybedilmesi (pasaport, ehliyet, vd., sigortalının kayıp belge ve kayıtlarının yenilenme masraflarının karşılanması), • Para kaybedilmesi (Seyahat sırasında kişisel ihmal dışındaki nedenlerden para kaybedilmesi). Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı memnun olmayan turistin yapması gereken birtakım faaliyetler bulunmaktadır. Bu faaliyetler şu şekilde belirtilebilir (Çiçek ve Özgen, 2001:149): • Memnuniyetsizliğine neden olan sorunların belirlemesi, • Tespit edilen eksikliğin giderilmesini istemesi, • Eksikliği en kısa sürede seyahat acentesine bildirmesi, • Seyahat acentesiyle görüşmeden tesisi terk etmemesi, • Memnuniyetsizliğe neden olan rahatsızlığını belgelemesidir. Bu kapsamda Avrupa Birliği ülkelerine Türkiye’den seyahat edecek tüketicinin gidilecek ülke için vize alma koşulları arasında bu sigorta aranmış olması nedeni ile acenteler, zorunlu olarak Seyahat Sağlık Sigortası yaptırmaktadır. Bu sigortaların 30.000 EURO teminat limiti bulunmaktadır. Bunların dışındaki teminatlar sigorta şirketlerince ek prim karşılığında verilebilir. Dünya Seyahat Sigortası uygulamaları da bu kararın alınmasını sağlamıştır. a) Schengen ülkelerinde vize alabilmek için seyahat sağlık sigortaları zorunludur. b) Rusya Federasyonu ve Türk Cumhuriyetler, Çek Cumhuriyetinde seyahat acentası kanalı ile tur paketi alındığında seyahat sigortası alımı zorunlu kılınmıştır. c) Avrupa ülkeleri vatandaşları EEA ( European Economic Area ) bölgesinde seyahat ederken Avrupa Sağlık Sigortası Kartı almak zorundadırlar. 23 Buna göre bu kart Avrupa’da seyahat etmeyi Avrupa vatandaşları için oldukça kolaylaştırmaktadır. Herhangi bir üye ülkede hastalığa karşı sigortalanmış ve iş, çalışma veya turistik bir amaçla geçici olarak bir başka üye devlet içinde seyahat eden tüm kişiler bu kartı kullanabilirler. Kart geçici olarak konaklama yapılacak olan üye ülkede herhangi bir sağlık harcamasının geri ödemesinin yapılabilmesi amacı ile düzenlenen ve herhangi bir üye devlet sınırında geçici olarak konaklamak için hareket etmeden önce alınması gereken E 111 formunu ortadan kaldıracaktır. (bu form turistler tarafından kullanılmaktadır) (www.tursab.org.tr). Özürlü Kişilerin Turizm Faaliyetlerinden Yararlanması Turizm Bakanlığı tarafından 1993'de yayınlanan “Turizm Yatırım ve İşletmeleri Nitelikleri Yönetmeliği'nde” konaklama işletmeleri kapsamında: özürlü turistlerle ilgili düzenlemeler turist haklarının korunması konularıyla ilgili maddeler bulunmaktadır ( Kozak, 1999: 132 ) . Özürlü turistlerle ilgili düzenlemeler (Batman, 2003: 27); • Müşteriler tarafından kullanılan tüm mahaller ile açık alanların bedensel engelli misafirler tarafından da kullanılabilmesini sağlayıcı fiziki düzenlemeler. Bu düzenlemeler özel işaretlerle belirtilir. • Tesis başına en az bir oda olmak üzere, oda sayısının %1’i oranındaki yatak odası ve banyosunun bedensel engellilerin kullanımına uygun olarak inşa ve tefriş edilmesi. Otellerde Yangın Güvenliği Binaların yangından korunması hakkında yönetmelik; bakanlar kurulunun 27/11/2007 tarihli ve 5098 sayılı kararı uyarınca oteller, moteller ve yatakhanelerin (Madde 50) yangın güvenliği (Resmi Gazete: 2007); • İç koridora açılan kapılar en az 30 dakika yangına karşı dayanıklı olacak ve kendiliğinden kapatan otomatik düzeneklerle donatılacaktır. • Otel yatak odasında ya da süit odada en uzak bir noktadan çıkış kapısına kadar ölçülen uzaklığın 15 metrekareyi aşması durumunda birbirinden uzakta konuşlandırılmış en az 2 çıkış kapısı bulunacaktır. Aksi halde tek kaçış kapısı yeterlidir. • İç koridorlar, bir dış duvarda yer alan boşluklar ile doğal yolla havalandırılır veya mekanik duman tahliyesi yapılır • Duman sızdırmaz kapılarda camlı kapılar hariç, alan her bir kanat yüzey alanının en az %25' i değerinde net görüş sağlayan cam paneller konacaktır. Turizm sektöründe yabancı tur operatörlerin getirdiği turistlerin bir tüketici olarak haklarının korunmasında reklamasyon uygulaması yapılmaktadır. Bu yönteme göre, tur operatörleri anlaşma yaptıkları konaklama tesisinde kalan misafirlerin şikâyetleri ölçüsünde; reklamasyon adı altında ödeyecekleri tutarı faturadan düşerek müşterisinin mağduriyetini gidermektedir. Bu yöndeki uygulama tüketici olarak turisti memnun etmişse de, tek yanlı uygulama olması nedeniyle otel işletmelerine ve seyahat acentalarına zarar vermektedir (Boz, 2002: 233). Sonuç Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler 1963 yılında Ankara Anlaşması ile kurulan ortaklık ilişkisi ile başlamış, 1970 yılında imzalanan Karma Protokolle devam etmiş, 1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen 24 Türkiye, 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlamıştır. Türkiye Avrupa Birliği’nin turizm politikalarından hem ağırladığı turistlerin yarısından çoğunun AB vatandaşı olması hem de turizm pazarında AB ülkeleriyle (Fransa, İtalya, İspanya, Yunanistan, Portekiz, vb) rekabet halinde olmasından dolayı birliğin politikalarından etkilenmektedir. AB turizm politikasının temel hedefi birlik içinde etkin ve verimli turizm sektörü oluşturmaktır. Nitekim yapılan bir araştırmaya göre, AB’de seyahatlerin %60’ı vatandaşların kendi ülke sınırlarında gerçekleşirken, %22’si diğer AB ülkelerinde, %13 ise birlik dışındaki ülkelere yöneliktir (Yağcı, 2007:211). Böyle bir iç pazar anlayışının sonucu olarak, AB ülkeleri arasında turist dolaşımının kolaylaşmış, turistlerin haklarının yönelik direktifler, tüzükler çıkartılmış ve çeşitli fonlardan sağlanan yardımlarla turistik hareketler artmıştır. Turizm işletmelerinin (seyahat, konaklama, yiyecek-içecek, rekreasyon, ulaştırma vb işletmeler) kusurlu hizmet sunma olasılıklarını dikkate alan Avrupa Birliği turistlerin hakkını korumak üzere “paket tur yönergesi, otellerde yangın güvenliği, özürlü kişilerin turizm faaliyetlerinden yararlanması, otellerde standart enformasyon oluşturulması, tüketicinin bilgilendirilmesi ve eğitimi, uçuşun iptal edilmesi veya uzun süreli rötarlar, tüketici mallarında garantiler” gibi konularda düzenlemelere gitmiştir. Turizmdeki pazarlama faaliyetlerinde önemli olan ürünün satışından çok servisin kalitesi ve tüketicinin tatminidir. Bunun için, bir hizmet sektörü olan turizm sektöründe tüketiciye mevcut ürünler hakkında önceden detaylı bilgi verilmesi, vaat edilen hizmetlerin yerine getirilmesi ve risklere karşı korunması bir tüketici olarak turist haklarını önemli hale getirmektedir. Kendisinin aldatıldığını düşünen bir turist diğer tatil tercihini başka bir ülke yönünde kullanacaktır, dahası yakın çevresine de bunu anlatarak potansiyel turistleri de etkileyecektir. Yeni müşteriler edinmenin, mevcut müşteriye ulaşmaktan çok zor ve maliyetli olduğu malumdur. Türkiye’de tüketicinin korunması ile ilgili mevzuatın temeli 1982 Anayasası’nda tüketiciyi ilgilendiren yasal düzenlemeler farklı kanunlar altında gerçekleştirilmiştir. Tüketicinin korunması konusunun tek bir çatı altına alınması ise 8 Eylül 1995 tarihinde yürürlüğe giren Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun (TKHK) ile mümkün olmuştur. Bu kanunda AB müktesebatı ile uyumu incelendiğinde bazı eksiklikler tespit edilmiştir. 14 Mart 2003 tarih ve 25048 sayılı TKHK ‘da yapılan değişiklikler ile bu alandaki AB mevzuatına önemli ölçüde yaklaşılmıştır. 1995 tarih ve 22221 sayılı TKHK’ nun paket tur ve devre mülkle ilgili maddeleri doğrudan turist haklarını kapsamaktadır. Bu yönetmelikte; tüketici talebi, tur teminatı ve teminattan ödeme gibi turist haklarının korunması ile ilgili maddeler bulunmaktadır Türkiye’de turist haklarının korunması ile yükümlü kurumlar arasında, Turizm Bakanlığı ve TÜRSAB yer almaktadır. KAYNAKLAR Akgül, Zeynep (2008), Gıda ve Yem İçin Hızlı Alarm Sistemi, Delegation of the European Commission to Turkey Question and Answer Database/Politikalar / Policies/ http://min.avrupa.info.tr, Erişim: 02.21.2011. Avcıkurt, Cevdet, (1997), Avrupa Birliği ile Bütünleşme Sürecinde Türk Turizmi (Sorunlar ve Çözüm Önerileri), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Balıkesir 25 Ayhan, S. İmamoğlu, Ö, ve Bilgehan, M, (2010), Tüketicinin Korunması ve Zararlarının Tazmin Edilmesi Hususunda Avrupa Birliği ve Üye Ülkelerdeki Sistem, T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Tek Pazar ve Rekabet Başkanlığı, Ankara. Batman, Orhan, (2003), Otel İşletmelerinin Yönetimi, Değişim Yayınları, Genişletilmiş 2. Baskı, Sakarya. Boz, Necip, (2002).Turizm Hukuku, Seckin Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş, Ankara Can, H. ve Güner, S. (1997). Turizm Hukuku, Siyasal Kitapevi, Ankara. Çiçek, O. ve Özgen, I, ( 2001 ) . ‘AB’de Turist Hakları ve Adaylık Sürecinde Türkiye’deki Uygulamalar ‘, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, ss. 144-148. DPT Müsteşarlığı, (2006), Turizm Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Dokuzuncu Kalkınma Planı 2006-2013, Ankara. EUROPA - Consumer Affairs - Rights - Timeshare & Travel, (Erişim Tarihi: 21.02.2011) http://ec.europa.eu/consumers/rights/travel_en.htm. GÜDER, GÖKHAN (2006) Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Politikası Ve Üyelik Sürecinde Türkiye'ye Yansımaları, Avrupa Birliği İle İlişkiler Genel Müdürlüğü, Uzmanlık Tezi, Yayın No: Dpt : 2696 Ankara Hacıoğlu, Necdet, ( 2000 ) . Seyahat Acentacılığı ve Tur Operatörlüğü, VİPAŞ AŞ Yayınları, Bursa. Koyuncu, Sevim (2003). Turist Sağlığı (Turist Sigortası ve Tüketicinin Korunması), Detay Yayıncılık, Ankara Kozak, Nazmi,(1999). Turizm Mevzuatı El Kitabı. Ankara: Turhan Kitabevi. Kozak, Nazmi, Kozak, Meryem ve Kozak, Metin, (2010) Genel Turizm (İlkeler-Kavramlar), 9. Baskı, Detay Yayıncılık, Ankara Ilgaz, M, Cihangir, D. ve Bozçağa, Ö. (2010). Tüketici Hakları ve Avrupa Birliği’nin Tüketici Politikaları, İktisadi kalkınma vakfı, www.ikv.org.tr , (Erişim Tarihi: 27.02.11). Pasa, B. ve Benacchio, A.G., (2005), A Common Law For Europe, Central European Üniversity Press, Budapest, Hungary: 2005 Resmi Gazete, (2007), Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik, TC. Resmi Gazete Elektronik Arşivi, www.resmigazete.org.tr, No: 26735. Şahin, A. ve Demir H, (2006), Avrupa Birliği’nin Tüketici Politikası ve Türkiye’ye Yansımaları,, Review of Social, Economic & Business Studies, Vol.3/4, 274-285. Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği (TYD) (2003), AB ve Türkiye Turizmi “Mevzuat-Politikalar-Fırsatlar” Semineri, 04 Aralık 2003, Ritz Carltoon, İstanbul, http://www.ttyd.org.tr, (Erişim: 02.21.2011). T.C Başbakanlık AB Genel Sekreterliği, 2008/14481 sayılı "Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar, No:27097. TÜRSAB, (2011), 4. 90/314/Eec Sayılı 13 Haziran 1990 Tarihli Paket Seyahat, Paket Tatil Ve Paket Tur, Konsey Yönergesi, http://Www.Tursab.Org./, Erişim Tarihi, 01.03.2011. TURSAB Mevzuatı, Seyahat Acentaları Yönetmeliği R.Gazete No: 26664 (2007) Bölüm 1, Madde 1, Bölüm ‘, Madde 5-6, Bölüm 7, Madde 34-35 . Ünsever, İlker, (1995). Turizm ve Sigorta. TÜRSAB Dergisi, Sayı:136, Mayıs, s:35-45. Yağcı, Özcan, (2007) Turizm Ekonomisi, 2. Baskı Detay Yayıncılık, Ankara. Weatherill Stephen, (2005), EU Consumer Law and Policy, Edward Elgar Puplishing Limited, United Kingdom, 2005. 26 AKTT (Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği) (2005), AB Turizm Politikası, (Erişim Tarihi: 02.21.2011), http://www.deltur.cec.eu.int/abturizm.pdf. http://www.euractiv.com.tr/turizm/link-dossier/tur-operatorlugu-kavrami-abde-ve-turkiyede-yansimalari 000094 (23.02.11) http://www.tursab.org.tr/tr/ab-ve-turizm/avrupa-birligi-ve-turizm_508.html, Avrupa Birliği ve Turizm, Erişim Tarihi: 27.02.2011. 27 DESTİNASYON YÖNETİM ÖRGÜTLERİNİN SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM UYGULAMALARINA YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME ÖZET Destinasyon yönetim örgütleri, turizm destinasyonlarının en önemli aktörleri arasındadır. Özellikle Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası örgütlerin bünyelerinde yer alan turizm örgütleri dünya turizminin gelişimi ve yönetimi sürecinde yol gösterici rol oynamaktadır. Bunlara ek olarak ülke ölçeğinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi ulusal destinasyon yönetim örgütleri ulusal turizm politikaların oluşturulmasında önemli pay sahibidir. Dolayısıyla turizm konusunda belirleyici ve yol gösterici yetki ve güce sahip olan bu örgütlerin turizm politikalarında sürdürülebilirlik ilkesini göz önünde bulundurmaları kaçınılmazdır. Bu kapsam çerçevesinde bu çalışmada, Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü, Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sürdürülebilir turizm uygulamaları değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Destinasyon Yönetim Örgütü, Sürdürülebilirlik, Sürdürülebilir Turizm Uygulamaları 1. GİRİŞ Turizm, üzerinde görüş birliğine varılamamış 21. yüzyılın birkaç olgusundan birisidir. Öyle ki turizm konusunda herkesin söyleyeceği bir sözü mutlaka bulunmaktadır. Turizm; turistler için ürün ve hizmet arzını karşılayan turizm işletmeleri, siyasetçi ve politikacılar, akademisyenler, öğrenciler, sivil toplum kuruluşları, mesleki örgütler, uluslararası örgütler, toplum ve turistler gibi birçok paydaşı bir araya getiren bir endüstridir. Ayrıca turizmin bir endüstri mi yoksa bir sektör mü olduğu da henüz tam olarak belirlenebilmiş değildir. Sınırları bu kadar geniş ve belirsiz bir olguya aynı şekilde üzerindeki tartışmaların hiç bitmediği çevre konusunun eklenmesi ve bu iki kavramın birlikte değerlendirilmesinin istenmesi yeni bir tartışma konusu olarak görülebilir. Destinasyon kısaca turistlerin hedef yeri-varış yeri olarak kabul edilebilir. Yani turistlerin misafir olacağı yerdir destinasyon. Dolayısıyla turistlerin diğer bir ifadeyle misafirlerin memnun edilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte bu memnuniyetin bir sınırı var mı? Turistlerin memnuniyeti için her şey yapılabilir mi? Yerel toplumun gelenekleri, örf ve adetleri, kültürel değerleri turistleri memnun etmek için paraya dönüştürülmeli mi? Yaşanılan çevrenin bitki ve hayvan çevresi olarak kabul edilen flora ve faunasının turist memnuniyeti için zarar görmesi önemli değil mi? Turistleri memnun etmek için kurulduğu yere bakılmaksızın turizm işletmelerinin tarım için verimli toprakları, sahilleri, ormanlık alanları, dere ve ırmakları, kırsal alanları ve kent merkezlerini istedikleri gibi kullanmalarına izin mi verilmeli? Bütün bu soruların yanıtları yıllardır araştırılmasına rağmen henüz bulunamamıştır ya da bulunması istenmemiştir veya bulunmuş olmasına rağmen açıklanmamaktadır. Destinasyon Yönetim Örgütlerinin (DYÖ) bir destinasyonu geliştirirken bu soruları göz önünde bulundurması gerekmektedir. Bu çalışmada sürdürülebilir 28 turizm kapsamında Destinasyon Yönetim Örgütlerinin çevresel uygulamalarına değinilmektedir. Bu kapsamda öncelikle sürdürülebilirlik, sürdürülebilir turizm, destinasyon yönetimi ve destinasyon yönetimi kavramları hakkında bir literatür taraması yapılmıştır. Daha sonra Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sürdürülebilir turizm konusundaki uygulamaları örgütlerin resmi internet sitelerinden ve ilgili literatür gibi ikincil kaynaklardan elde edilerek incelenmiştir. 2. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KAVRAMI Sanayi devrimi ile başlayan teknolojik gelişim hızlı bir şekilde devam etmektedir. Ülkeler ve toplumlar tarım toplumundan bilgi toplumuna doğru bir yönelim içerisindedir. Bu yönelim sürecinde içinde yaşanılan dünyanın kaynakları uzun bir süre düşünülmeden kullanılmıştır. Fakat 1960’lı yıllar bu kaynakların sınırsız olmadığını ve bu sürecin bu hızda devam etmesi durumunda kaçınılmaz olarak dünyanın yaşanılmaz hale geleceğini göstermiştir. Kahraman ve Türkay’a göre sanayi devrimi sonrası, doğal kaynaklar ekonomik gelişme amacıyla bilinçsiz olarak kullanılmıştır (2009: 83). Ülkelerin ve toplumların, kıt olan kaynakları daha bilinçli bir şekilde kullanması için çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altında birçok çalışma yapılarak bütün dünyanın dikkati çekilmeye çalışılmış ve ülkelerin ortak bir noktada buluşarak karar vermeleri beklenmiştir. 1965 yılında BM çatısı altında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) kurulmuş ve bu program aracılığıyla 1972 yılında Stockholm’de “İnsan Çevresi Konferansı” düzenlenmiş ve böylece sürdürülebilirlik konusunda çalışmalara başlanmıştır (Kahraman ve Türkay, 2009: 86). BM çatısı altında 1972 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) kurulmuştur. 1987 yılında Brundland Raporu olarak da bilinen BM Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun hazırladığı “Ortak Geleceğimiz” ve 1992 yılında kabul edilen “Gündem 21” raporu bu kapsamda öne çıkmakta ve ülkelere kalkınma, çevre ve sürdürülebilirlik konularında rehberlik etmektedir. “Sürdürülebilirlik, belirli bir ekosistemin ya da sürekliliği olan herhangi bir sistemin kesintisiz, bozulmadan, aşırı kullanımla tüketmeden ana kaynaklara aşırı yüklenmeden sürdürülebilmesi yetkinliği olarak bilinmektedir (Sezgin ve Karaman, 2008: 429).” Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından sürdürülebilirlik kavramı Ortak Geleceğimiz adlı raporda “bugünün gereksinimlerini, gelecek kuşakların da kendi gereksinimlerini karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin karşılamak” olarak tanımlanmaktadır (Bozlağan, 2005: 1013). 3. SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM Turizm endüstrisi özellikle gelişmekte olan ülkeler için büyük önem arz etmektedir. Bu kadar önemli olmasının nedenleri arasında öne çıkanlar; bütçe açığını kapatması, döviz getirici olması, istihdam yaratması ve milli gelire olan olumlu etkisi şeklinde ekonomik nedenler gösterilebilir. Ekonomik yönden olumlu görünen bu faktörlerden dolayı turizmin diğer boyutları genelde ihmal edilmiştir. İhmal edilen bu boyutları arasında sosyal, kültürel ve çevresel etmenler önde gelmektedir. Zamanla ihmal edilen bu boyutlarda meydana gelen bozulmalar açık bir 29 şekilde görünür hale gelmiş ve ihmal edilen kaynakların bir sınırının olduğu ve ihmal yerine dikkate alma anlayışı benimsenmeye başlamıştır. Turizm sektörünün kullanımına sunulan üç çevresel kaynak bulunmaktadır; doğal kaynaklar, insan yapısı kaynaklar ve sosyo-kültürel kaynaklar (Akış, 1999: 36). Turizm endüstrisi, hizmet üretmesine rağmen doğal çevreye zarar vermekte bu da ortaya doğal güzellikler olmaksızın turizm endüstrisinin var olması imkansız şeklinde bir ikilemin ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Emeksiz, 2007: 142). Bununla birlikte hem turistlerin memnuniyetinin sağlanması hem de turizmin sosyal, kültürel, ekonomik, ekolojik, çevresel zararlarının önlenmesinin mümkün olabileceği de tartışılmaktadır. Özellikle destinasyonlar için geliştirilen taşıma kapasitesi kavramı üzerinde çok durulmaktadır. Avcı’ya (2007: 496) göre “Taşıma kapasitesi, kaynaklara negatif etki yapmadan, ziyaretçi tatminini düşürmeden veya yöre toplumu ekonomisi ve kültürü üzerine istenmeyen etkiye neden olmayan maksimum kullanım olarak tanımlanabilir.” Sürdürülebilir turizmin sağlanması bakımından taşıma kapasitesi çok önemli bir rol üstlenmektedir. Taşıma kapasitesi, herhangi bir yerin kaynaklarına, toplumuna, ekonomisine, kültürüne ve çevresine zarar vermeden ve aynı zamanda ziyaretçinin tatminini azaltmadan maksimum düzeyde kullanılmasını ifade eder (Wahab, 2005: 122). Sürdürülebilir turizm; doğal ve kültürel varlıkların hem yarınını düşünerek kullanılması, hem de mevcut ziyaretçilerin ve destinasyonda yaşayan halkın ihtiyaçlarının maksimum düzeyde karşılanması olarak tanımlanabilir (Demirkol ve Oktay, 2004: 30). Turistlerin belirli destinasyonlara belirli bir zaman diliminde akın etmeleri o destinasyonların kapasitelerini zorlamakta, yolları araçlar ve insanlarla dolu, konaklama ve yiyecek-içecek işletmelerinde yorgun personelin hizmet ettiği, turistik tüketiminin doğal kaynaklarını oluşturan su, bitki örtüsü gibi doğal kaynakların istila edilmiş, çevresel, sosyo-kültürel kapasitesi zorlanan ve yerli halkı ve turistleri tatmin etmeyen ilişkilerin ortaya çıktığı destinasyonlar haline getirmektedir (Toskay, 1983: 209; Usta, 2002: 119). Kahraman ve Türkay yaşanan bu olumsuz durumun önlenebilmesinde en etkili çözümün, bölge turizminin sınırlandırılması olarak görmektedir (2009: 64). Dünya Turizm Örgütü sürdürülebilir turizm kavramını; tüm turizm türleri ve tüm destinasyonlar tarafından uygulanılabilecek esaslar ve yönetim uygulamaları olarak ifade etmekte ve sürdürülebilirliğin çevresel, ekonomik ve sosyo-kültürel yönlerden gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtmektedir (UNWTO, 2004). Bununla birlikte, turizm gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler için kısa yolda ve kısa zamanda gelir, istihdam, ödemeler dengesine olan katkıları nedeniyle vazgeçilmez bir endüstri durumundadır. Dolayısıyla bu ülkelerin turizm politikalarında sürdürülebilir turizm konusu istenilen düzeyde ele alınmamaktadır. Türkiye’nin Beş Yıllık Kalkınma Planlarında (BYKP) turizm konusuna genellikle daha fazla turist ve döviz açılarından yaklaşılmaktadır. 4. DESTİNASYON KAVRAMI 30 Türkçede destinasyon kelimesi varılacak yer, gidilecek yer, turistik mahal, turistik yer, turistik bölge, turistik ülke, hedef anlamlarında kullanılmaktadır. Bir destinasyonun hangi öğelerden meydana geldiği konusu çeşitli yazarlar tarafından tartışılmıştır. Bu bağlamda destinasyonlar bazen coğrafi bir konum, bir bölge veya bir yöre olarak ifade edilmiştir (Alvarez, 2007: 281). Olalı’ya (1990: 85) göre; Turistik mahal; toplum bireyleri için güçlü çekim elemanlarına, ulaşım olanaklarına, turistik donatıma sahip bulunan, bu veriler nedeniyle önemli boyutta turistik seyahatlerin hedefi olan; dış görünümüyle kısa sürede gerek arazi kullanım biçimi ve amaçları, konut şekli, gerekse ekonomik ve hizmet sektörleri, istihdam olanakları değişen ve gelişen; sayısal ölçekler açısından gelirlerin çoğunlukla turistik faaliyetlerden kaynaklandığı, yabancı gecelemeleri büyük boyutlara ulaşan ya da günübirlikçiler tarafından yoğun biçimde ziyaret edilen yerdir. Destinasyon seyahat eden insanın yolculuğunu sonlandıracağı yeri belirtmek için kullanılan bir kavramdır (Anand, 1997: 40). Tekeli’ye göre ise destinasyon, gerçek ya da zihinlerde algılanan formdaki bir yer anlamına gelmektedir (2001: 57). Bu kapsamda turizm destinasyonunu, birbirine bağımlı olan hizmetlerin ve tesislerin bileşiminin meydana geldiği yer olarak tanımlamak mümkündür (Raina, 2005: 135; Kozak, Kozak ve Kozak, 2006: 45). Dünya Turizm Örgütü’nün turizm destinasyon tanımı ise “bir turistin en az bir gece kaldığı fiziksel bir mekândır ve bir günlük seyahat süresinde destek hizmetleri, çekicilikler ve turist kaynakları gibi turizm ürünlerini içerir.” şeklinde yapılmıştır (Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012). 5. DESTİNASYON YÖNETİM ÖRGÜTLERİ Turizm bir kişinin, örgütün veya ülkenin kontrolü altında değildir. Turizm; kamu yönetiminin, özel sektörün ve Sivil Toplum Kuruluşlarından (STK) oluşan çok yapılı bir sistemdir (Gunn ve Var, 2002: 4). Dolayısıyla bir destinasyonun yönetiminde bütün bu paydaşların karar verme sürecinde birlikte hareket etmesi etkin bir destinasyon yönetimi için kaçınılmazdır. Bununla birlikte paydaşları bir çatı altında toplayacak destinasyon yönetim örgütlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Örgüt bir düzen veya düzenlemeyi ifade eder (Koçel, 2005: 167). Turizmin çok boyutlu bir yapıya sahip olması oluşturulacak turizm örgütlerinin yapısının karmaşık olmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte birçok ülkede turizm örgütleri Ulusal Turizm Örgütleri liderliğinde oluşturulmaktadır. Bu örgütleri, yarı resmi örgütler ve özel sektör örgütleri takip etmektedir. Tüm bu örgütler, ülke turizminin gelişmesi için belirlenen hedeflere ulaşmak için hizmet etmektedirler (Bhatia, 2002: 107). Kamu tarafından yönetilen DYÖ bütün kamu yararını gözetmek durumundadır. Ülkesel boyutta Turizm Bakanlıkları, Bölgesel Müdürlükler ve İl Müdürlükleri bu örgütlere örnek gösterilebilir. Bu örgütlerin destinasyonu yönetmelerindeki amaç kâr olmayıp destinasyonun tanıtımının ve pazarlanmasının yapılmasıdır. Bu sayede destinasyonda bulunan bütün paydaşların ve dolaylı olarak da bütün ülkenin bundan yarar sağlamasının düşünülmesi kamu örgütlerinin hedefidir. 31 Kar amaçlı bir DYÖ ise bir destinasyonun tanıtılmasında, pazarlanmasında, destinasyonda var olan olanaklardan turistlerin yararlanmaları karşılığında maddi bir kazanç elde etmeyi beklemektedir. Bir STK’nın doğrudan bir destinasyon yönetim görevi bulunmamakla birlikte destinasyonun olanaklarının ulusal ve uluslararası alanlarda tanıtma ve böylece içinde bulunduğu topluma yararlı olmak gibi amaçlardan dolayı zaten var olan örgütlerini destinasyonun paydaşlarını bir araya getirmek için de kullanabilmektedir. Şekil 1’de Ulusal Turizm Örgütlerinin birbirleriyle olan ilişkileri gösterilmektedir. Ulusal Turizm Örgütleri bu ilişki sürecinin merkezinde yer alarak aynı zamanda bir koordinatör görevi görmektedir. Şekil 1. Ulusal Turizm Örgütünün İlişki Şeması Yerel ve Merkezi Çeşitli Kamu K l l Ulusal Turizm Konseyi Çevresel Örgütler Mesleki Kuruluşlar U.T.Ö. (Ulusal Turizm Örgütü) Turizmde Doğrudan veya Dolaylı Faaliyetler Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluşlar Turizm Endüstrisi Kaynak: Usta, 2002: 222 6. DESTİNASYON YÖNETİM ÖRGÜTLERİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM UYGULAMALARI Sürdürülebilir turizm uygulamaları, turizmin olumsuz etkilerinin yok edilmeye veya en az düzeye düşürülerek turizm olgusunun gelecek nesiller tarafından da en az günümüzdeki nesillerin duyduğu tatminin duyulmasını sağlamak amacıyla gerçekleştirilen uygulamalar olarak tanımlanabilir. Bu tür uygulamalar turizm endüstrisini oluşturan konaklama işletmeleri ve tur operatörleri gibi turizm işletmeleri, kamu yönetimi, STK’lar, mesleki 32 örgütler, sanayi ve ticaret odaları, özel sektör ve DYÖ’ler tarafından yapılabilir. Bu çalışmada sadece Destinasyon Yönetim Örgütleri’nin sürdürülebilir turizm uygulamaları ele alınacaktır. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) dünya çapında bir destinasyon yönetim örgütüdür. Avrupalı Seçkin Destinasyonlar (EDEN) ise Avrupa Birliği’nin (AB) sürdürülebilir turizm uygulamalarının desteklenmesi için oluşturulan bir DYÖ’dür. Kültür ve Turizm Bakanlığı (KTB) ise ulusal ölçekli bir DYÖ’dür. Bu örgütlerin yanı sıra kâr amaçlı DYÖ, STK ve mesleki örgütler tarafından yönetilen destinasyon yönetim örgütleri de bulunmaktadır. Bununla birlikte bu örgütlerin insan, mali, teknolojik, etki düzeyleri yukarıda belirtilen örgütlere kıyasla daha zayıf kalmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada daha çok UNWTO, EDEN ve KTB’nın sürdürülebilir turizm uygulamalarına yer verilecektir. 6.1. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü ve Sürdürülebilir Turizm Uygulamaları Birleşmiş Milletler bünyesinde yer alan Dünya Turizm Örgütü dünya turizm konusundaki en etkili örgüttür. Dolayısıyla bu örgüt tarafından başlatılacak bir uygulama hem bütün ülkelere örnek hem de yol gösterici bir rehber olacaktır. Bu kapsamda 1992 Rio zirvesi çerçevesinde kabul edilen Gündem 21 programının altında Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi (WTTC) ve Dünya Turizm Örgütü tarafından 1996 yılında “Seyahat ve Turizm için Gündem 21: Çevresel Sürdürülebilir Kalkınmaya Doğru” programı oluşturulmuştur (UNEP, 2002: 11). Turistlerin destinasyonlara olan akışın devam etmesi için doğal kaynakların optimum kullanılması bir zorunluluktur (UNEP, 2002: 7). “Fiji Adalarında Turizm Sektörünün İklim Değişikliğine Adaptasyonu” adlı proje 2005 yılından beridir devam etmekte olan bir sürdürülebilir turizm uygulamasıdır. Uygulamanın odak noktasını iklim değişikliği oluşturmaktadır. Küresel Çevre İmkanı (GEF) tarafından başlatılan uygulama turizm sektörünün yoğun olduğu Fiji Adaları’nda yürütülmektedir. UNEP, UNWTO ve GEF uygulamanın ana yürütücüleridir (UNWTO, 2012a). Mavi Bayrak (Blue Flag) uygulaması bir başka sürdürülebilir turizm uygulamasıdır. Mavi Bayrak uygulaması ilk olarak Fransa’da başlamıştır. Fransız belediyelerinin atık su ve deniz suyu kalitesine yönelik uygulamalarına yönelik ödüllendirme olarak başlayan bu uygulama daha sonra Avrupa Çevre Eğitim Vakfı (FEEE) tarafından 1987’de (Avrupa Çevre Yılı) Avrupa Komisyonu’na sunularak her yıl tekrarlanan bir uygulama haline gelmiştir. Zamanla atık su ve deniz suyu kalitesi ile sınırlı kalmamış ve mavi bayrak uygulaması kriterleri arasına atık yönetimi, kıyı planlaması ve korunması da dahil olmuştur. 2001 yılında Avrupa Çevre Eğitim Vakfı’nın ismini Çevre Eğitim Vakfı (FEE) olarak değiştirmesinden sonra uygulama dünya geneline yayılmış ve bugün farklı kıtalarda 46 ülkede 3650 plaj ve marina mavi bayrak sahibi olmuştur (blueflag.org, 2012). UNWTO tarafından bir başka sürdürülebilir turizm uygulaması ise Afrika kıtasında 9 ülkeyi kapsayan (Kamerun, Gambiya, Nijerya, Gana, Kenya, Mozambik, Şeysel Adaları, Tanzanya) “Afrika’da Kıyı Turizminin Neden Olduğu Toprak Kirliliğinin Azaltılmasına Yönelik En İyi Uygulama ve Teknolojinin Geliştirilmesi” projesidir. Proje 2007-2012 yıllarını kapsamaktadır. GEF, UNEP ve UNWTO projenin ana yürütücüleridir (UNWTO, 2012b). 33 Ayrıca Dünya Turizm Örgütü tarafından hazırlanan Global Turizm Etik İlkeleri’nin 3. kısmında sürdürülebilir turizmin önemine dikkat çekilmektedir. Bu bölümde turizmde yer alan tüm paydaşların faaliyetlerinde çevreyi korumaları, yerel kaynakların gelecek nesillere aktarılmasını engelleyecek uygulamalardan kaçınmaları, doğa odaklı ekoturizm türlerini benimsemesini beklemektedir (UNWTO, 2012c). UNWTO bünyesinde sürdürülebilir turizm uygulamalarının takibi için 2000 yılında Sürdürülebilir Turizm Gelişimi adında bir komite kurulmuştur. Bu komite sürdürülebilir turizm konusunda teknik ayrıntıları belirlemekte ve uygulamaların takibini yapmaktadır. 2007-2011 yılları boyuna UNWTO’ya üye 9 üye (Cezayir, Bahama Adaları, Hindistan, Filipinler, Kosta Rika, Suudi Arabistan, Hırvatistan, Şeysel Adaları, Yunanistan) komitenin faaliyetlerini yürütmektedir. Ayrıca sürdürülebilir turizm konusunda gerçekleştirilen birçok programa teknik, mali ve yönetim konularında destek olmakta ve bu projelerde aktif olarak yer almaktadır (UNWTO, 2012d). BM 2002 yılını Uluslararası Ekoturizm Yılı ilan etmiştir. Bu çerçevede UNWTO birçok etkinlik gerçekleştirmiş ekoturizm ve sürdürülebilir turizm konularında raporlar hazırlamıştır. İklim Değişikliği ve Turizm, Turizmde Çocukların Korunması, Sürdürülebilir Turizm ve Yoksulluğun Azaltılması, UNESCO ile Dünya Mirasının Korunması İşbirliği, Tur Operatörleri İçin Sürdürülebilir Turizm Uygulaması ve 2012 Haziran ayında Brezilya’da gerçekleştirilecek Rio+20 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’na ortak düzenleyici olarak katılması UNWTO’nun sürdürülebilir turizm uygulamaları olarak kabul edilebilir. 6.2. Avrupa Birliği ve Sürdürülebilir Turizm Uygulamaları Avrupa Birliği, Dünya’da BM’den sonra en etkili örgüttür. Aynı zamanda dünya turizm hareketlerinin yarısı AB ülkeleri tarafından gerçekleştirilmektedir. AB turizm konusunda bazı hedefler belirlemiştir (Emekli, 2005: 101): • Turizmde yeni teknolojiler kullanılarak, bilginin paylaşımı ve dağıtımının kolaylaştırılması, • Turizm sektöründeki kaliteyi artırmak için mesleki eğitimin desteklenmesi ve geliştirilmesi, • Turistik ürünlerin geliştirilmesi ve kalitesinin artırılması, • Turizmde sürdürülebilir gelişmenin ve çevre koruma ilkelerinin desteklenmesi, geliştirilmesi. Avrupa Komisyonu turizm konusunda sürdürülebilirliği sağlamak için 2009 yılında sürdürülebilir turizm eylem planı hazırlamıştır. Bu eylem planının ana hedefleri şunlardır (Avrupa Komisyonu, 2012): • Ortak bir Avrupalı kimliği oluşturmak için farklı kültürlerin katkısının önemini vurgulamak, • Sürdürülebilir ekonomik kalkınma amacıyla kültürel turizm faktörünü vurgulamak, • Turizmde sürdürülebilir ve sorumluluk bilincinin AB ülkeleri ve komşu ülkelerde vurgulanması, • Avrupa’nın imajının güçlendirilerek kaliteli bir destinasyon olarak vurgulanması, • Turizm endüstrisinde faaliyet gösteren tur operatörlerinin ve küçük ölçekli işletmelerin desteklenerek yeni destinasyonların geliştirilmesini sağlamak, 34 • Avrupa Birliği’nde turizm endüstrisinin yenilikçi ve rekabetçi uygulamalarını desteklemek. AB’nin sürdürülebilir turizm konusundaki diğer uygulamaları ise şunlardır (Avrupa Komisyonu, 2012): • Sosyal Turizm Uygulaması (Calypso) • 50.000 Turist Hareketi Uygulaması (50.000 Tourists) • Avrupa Birliği Sürdürülebilir Turizm Politikası • Küçük Ölçekli İşletmelerin Turizm Ağına Katılması • Engelsiz Turizm • Sürdürülebilirlik ve Rekabet Edebilirlik • Turizmde İşbirliği Ayrıca AB, EDEN (Avrupalı Seçkin Turist Destinasyonu) adında bir projeyi 2006 yılında başlatmıştır. AB’ye dahil ve aday ülkeleri kapsayan bu projenin amacı sosyal, kültürel ve çevresel sürdürülebilirlik konularında destinasyonların geliştirilmesi ve desteklenmesidir. 6.3. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Sürdürülebilir Turizm Uygulamaları Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sürdürülebilir turizm kapsamındaki uygulamaları şunlardır (Turizm Bakanlığı, 2000: 6-33; aktaran, Kahraman ve Türkay, 2009: 134): Kış Sporları ve Kayak Merkezleri Projesi, Mavi Bayrak Projesi, Termal ve Sağlık Turizmi Projesi, İnanç Turizmi Projesi, İpek Yolu Projesi, Yayla Turizmi Projesi, Dağ ve Doğa Yürüyüşü (Trekking) Projesi, Akarsu Turizmi (Kano-rafting) Projesi, Bisiklet Tur Güzergahlarının Belirlenmesi-Geliştirilmesi Projesi, Atlı Doğa Yürüyüşü Projesi, Antik Kentler ve Tarihi Çekim Merkezleri Projesi, Mağara Turizmi Projesi, Sportif Olta Balıkçılığı Projesi, Kuş Gözlemciliği Projesi, Yamaç Paraşütü Projesi, Turizmde Öncelikli Bölgelerde Sinek ve Sivrisinekle Mücadele Projesi. Bu uygulamalar dışında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın doğrudan veya dolaylı bir taraf olarak “Güney Antalya Turizm ve Kıyı Gelişimi Projesi, Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı Kıyı Yönetimi Projesi (ATAK), Özel Çevre Koruma Bölgeleri, Yerel ve Ulusal Gündem 21, Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP)” gibi uygulamalarda önemli roller üstlenmektedir (Kahraman ve Türkay, 2009: 200-212). Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), turizmin bir bölgede gelişmeye başlamasından önce veya turizm amaçlı yatırımlar gerçekleştirilmeden yani yatırım düşüncesi aşamasındayken uygulanan en önemli sürdürülebilir uygulamalardan birisidir (Demir ve Çevirgen, 2006: 169). ÇED sayesinde, mevcut çevresel, sosyal, kültürel, ekonomik faktörler değerlendirilerek yapılacak yatırımların bu faktörler üzerinde oluşturacağı olumlu ve olumsuz etkiler belirlenmiş olacağı için muhtemel zararlar da engellenmiş olacaktır (Kahraman ve Türkay, 2009: 66). 35 Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen “Turizm Yörelerinde Haşaratla Mücadele” bir başka sürdürülebilir turizm uygulamasıdır. Sivrisinekle mücadele ve sivrisinek aracılığıyla bulaşan hastalıkların önlenmesi amacıyla 22 ağustos 1995 yılında Turizm Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında Aydın, İzmir, Muğla, Antalya, Balıkesir ve Nevşehir illerini kapsayan "Turizm Öncelikli İllerde Haşaratla Mücadele Projesi" adı altında protokol yapılmıştır (Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012a). Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sürdürülebilir turizm uygulamaları arasına alternatif turizm türlerini desteklemesi de dahil edilebilir. Böylece ülke turizminin sadece kitle turizmi üzerinde yoğunlaşmasının önüne geçilerek hem turizm sezonluk olmaktan çıkıp bütün yıla yayılacak hem de birkaç il düzeyinde turizm yerine tüm ülkeye yayılmış bir turizm sağlanmış olacaktır. Kültür ve Turizm Bakanlığı turizmin gelişimi için altyapı yatırımlarına da destek vererek turizmin sürdürülebilirliğine destek vermektedir. Destek verdiği Altyapı yatırım türlerinden bazıları şunlardır (Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012b); Atıksu Arıtma Tesisleri, İçmesuyu Tesisi, Kanalizasyon Kollektör Hattı, Telesiyej Tesisleri, Geçirimsiz Perde İnşaatları, Kompost Tesisleri ve Turistik Karayolları. 7. SONUÇ Turizm, üzerinde söz hakkı olan birçok paydaşa sahiptir. Birçok paydaşa sahip olunması bu paydaşların organize olarak koordinasyon ve uyum içerisinde çalışmalarını zorunlu kılmaktadır. Bugünkü turizm anlayışında henüz yeterli düzeyde bir organize olma durumu görülmemektedir. Turizm paydaşlarının her birisinin ayrı bir örgütleşme yoluna gitmesi koordinasyonun sağlanmasını engellemektedir. Eğer bu örgütler menfaatlerini daha ön planda tutuyorsa problem daha da artmaktadır. Çıkar çatışmaları, güç sahibi olma arzusu, diğer paydaşları önemsiz görme gibi yaklaşımlar nedeniyle turizmde büyük ölçekli örgütlenmelere gidilememektedir. Dünya Turizm Örgütü, uluslararası alanda turizm konusunda söz sahibi olan en üst örgüttür. Bütün dünyada turizmin gelişmesi için çalışmalarda bulunmakta, araştırmalar yaparak ülkelere rehberlik etmektedir. Belirli aralıklarla yapılan toplantılar ile dünya turizminin mevcut durumu değerlendirilmekte ve sürdürülebilir turizm için önlemler almaktadır. DTÖ, bir destinasyon yönetim örgütü olarak da görülebilir. Çünkü dünya bütün olarak bir destinasyondur ve DTÖ de bu destinasyondaki en önemli turizm örgütüdür. Dolayısıyla bu örgütün sürdürülebilir turizm yaklaşımları dünyanın sürdürülebilirliği açısından da çok önemli bir rol oynamaktadır. DTÖ, 2011 yılı istatistiklerine göre 980 milyon turist ve yaklaşık 900 milyar dolarlık geliri dolaylı da olsa yönetmektedir. Avrupa Birliği, her ne kadar ekonomik amaçlı kurulsa da artık siyasi, politik, kültürel açılardan da bir birlik haline gelmiştir. Bu birliktelik AB ülkelerinde yaşayan insanların AB ülkelerine olan ziyaretlerinde önemli bir rol oynamaktadır. Avrupa kıtası dünya turizminin en fazla turist gönderen ve en fazla turist çeken destinasyonudur. Dolayısıyla böyle önemli bir destinasyonun turizm faaliyetlerinin kendi haline bırakılması düşünülemez. AB’nin turizm politikaları genelde Avrupa Komisyonu tarafından yönetilmektedir. 36 Türkiye’de ise en önemli destinasyon yönetim örgütü Kültür ve Turizm Bakanlığı’dır. Sahip olduğu, personel, mali, teknik, hukuki ve teşkilatlanma avantajlarından dolayı Türkiye turizmi konusunda atılacak her adımda bakanlık rol almaktadır. Bakanlık daha fazla turist ve döviz hedeflerinin arasına artık sürdürülebilir turizmi de eklemiştir. Turizm açısından sadece Antalya, İstanbul, Muğla, İzmir, Aydın gibi iller yerine tüm yurda yayılmış sürdürülebilir bir turizm anlayışı benimsenmiştir. KAYNAKÇA Akış, S. (1999). “Sürdürülebilir Turizm ve Türkiye”, Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, Yıl: 10, Sayı: Mart-Haziran, ss: 36-46. Alvarez, D. M. (2007). “Destinasyon Kalitesi”, Hizmet Kalitesi: Kavramlar, Yaklaşımlar ve Uygulamalar”, Editörler: Şevkinaz Gümüşoğlu, İge Pırnar, Perran Akan, Atilla Akbaba, Detay Yayıncılık, Ankara. Anand, A. (1997). Advance Dictionary Of Tourism, Sarup&Sons, New Delhi. Avcı, N. (2007). “Turizmde Taşıma Kapasitesinin Önemi”, Ege Akademik Bakış, Yıl: 7, Sayı: 2, ss: 485-501. Avrupa Komisyonu (2012). Sustainable Tourism: Preparatory Action http://ec.europa.eu/enterprise/sectors/tourism/iron-curtain-trail/index_en.htm ET: 12.03.2012 Bhatia, K., A. (2002). Tourism Development: Principles & Practices, 1st Edition, Sterling Publishers, New Delhi. Blueflag (2012). www.blueflag.org, ET: 12.03.2012 Bozlağan, R. (2005). “Sürdürülebilir Gelişme Düşüncesinin Tarihsel Arka Planı”, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı: 50, ss: 1011-1028. Demir, C. ve Çevirgen, A. (2006). Turizm ve Çevre Yönetimi: Sürdürülebilir Gelişme Yaklaşımı, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. Demirkol, Ş. ve Oktay, K. (2004). Turizm Politikalarına Alternatif Yaklaşımlar, Sakarya Kitabevi, Adapazarı. Emekli, G. (2005). “Avrupa Birliği’nde Turizm Politikaları ve Türkiye’de Kültürel Turizm”, Ege Coğrafya Dergisi, Sayı: 14, ss: 99-107, İzmir. Emeksiz, M. (2007). “Küçük Otel İşletmeleri ve Çevre Yönetimi”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 18, ss: 141-156, Balıkesir. Gunn, A., C. Var, T. (2002). Tourism Planning:Basics-Consepts-Cases, Routledge, 4th Ed., USA. Kahraman, N. ve Türkay, O. (2009). Turizm ve Çevre, 3. Baskı, Detay Yayıncılık, Ankara. Koçel, T. (2005). İşletme Yöneticiliği: Yönetim ve Organizasyon – Organizasyonlarda Davranış – Klasik – Modern – Çağdaş ve Güncel Yaklaşımlar, 10. Baskı, Arıkan Basım Yayım Dağıtım, İstanbul. Kozak, N., Kozak, A. M. ve Kozak, M. (2006). Genel Turizm: İlkeler – Kavramlar, 6. Baskı, Detay Yayıncılık, Ankara. Kültür ve Turizm Bakanlığı (2012). Avrupalı Seçkin Destinasyonlar, http://eden.kulturturizm.gov.tr/belge/1-71844/sss--sikca-sorulan-sorular.html ET: 12.03.2012 Kültür ve Turizm Bakanlığı (2012a). Turizm Yörelerinde Haşaratla Mücadele, http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/belge/1-37303/turizm-yorelerinde-hasaratlamucadele.html?vurgu =ha%C5%9Faratla+m%C3%BCcadele ET: 12.03.2012a 37 Kültür ve Turizm Bakanlığı (2012b). Altyapı Projeleri, http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/belge/137305/altyapi-projeleri.html ET: 12.03.2012b Olalı, H. (1990). Turizm Politikası ve Planlaması, Yön Ajans, İstanbul. Raina, A. K. (2005). Ecology, Wildlife And Tourism Development: Principles, Practices and Strategies, Sarup&Sons,New Delhi. Sezgin, M. ve Karaman, A. (2008). “Turistik Destinasyon Çerçevesinde Sürdürülebilir Turizm Yönetimi ve Pazarlaması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 19, ss: 429-437. Tekeli, H. (2001). Turizm Pazarlaması ve Planlaması, Detay Yayıncılık, Ankara. Toskay, T. (1983). Turizm: Turizm Olayına Genel Yaklaşım, Der Yayınları, İstanbul. Turizm Bakanlığı (2000). Turizm 2000: Özel Projeler, Yatırımlar Genel Müdürlüğü, ss: 6-33. UNEP. (2002). Tourism: Industry As A Partner For Sustainable Development, United Kingdom. UNWTO. (2004). Sustainable Development of Tourism, http://sdt.unwto.org/en/content/about-us-5 ET: 12.03.2012. UNWTO. (2012a). Sustainable Development of Tourism, http://sdt.unwto.org/en/content/adaptation-climatechange-tourism-sector-fiji-islands-0 ET: 12.03.2012a. UNWTO. (2012b). Sustainable Development of Tourism http://sdt.unwto.org/en/content/coasts-and-islands ET: 12.03.2012b. UNWTO. (2012c). Global Code of Ethics for Tourism http://sdt.unwto.org/en/content/coasts-and-islands ET: 12.03.2012c. UNWTO. (2012d). Sustainable Development of Tourism http://sdt.unwto.org/en/content/destination-specificactivities ET: 12.03.2012d. Usta, Ö. (2002). Genel Turizm, Anadolu Matbaacılık, İzmir. Wahab, S. (2005). “Sustainable Tourism In The Developing World”, Tourism, Development and Growth, Editors: Salah Wahab, John J. Pigram, Routledge, 2nd. Ed., London. DİNİ TURİZM SEYAHATLERİ ORGANİZE EDEN SEYAHAT İŞLETMELERİ YÖNETİCİ PROFİLLERİNİN TESPİTİNE YÖNELİK EGE BÖLGESİ’NDE BİR ARAŞTIRMA Yrd. Doç. Dr. Burhanettin ZENGİN Sakarya Üniversitesi, İşletme Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü Gül ERKOL Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği Ana Bilim Dalı 38 ÖZET Müslümanların inançları gereği yerine getirmeleri gereken ibadetlerden biri olan Hac ve Umre Seyahatleri, dünyanın çeşitli bölgelerinden farklı dillerden, milletlerden, ırklardan olan bireyleri bir araya toplamaktadır. Her yıl sayısı artan bu turistik faaliyetlerin etkin bir biçimde pazarlanabilmesi, kontrol edilmesi, yönetilmesi en önemli faktörlerden biridir. Bu konuda Hac ve Umre Organizasyonu Düzenleyecilerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Çalışmada ülkemizin önemli turizm kollarından biri olan hac ve umre organizasyonları yürüten işletmelerin yöneticilerine ilişkin özellikler incelenmiştir. Çalışmanın temel amacı Hac ve Umre Organizasyonu düzenleyen işletme yöneticilerinin profili ile ilgili bir takım yargılara varabilmektir. Bu amaçla Ege Bölgesinde faaliyet gösteren 15 acenta yöneticisine ulaşılmıştır. Araştırma sonucunda yöneticilerin tamamının erkek, orta yaşlı, lise mezunu, Birden fazla yabancı dil bilen ve kısmen turizm eğitimi almış kişilerden oluştuğu tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Hac ve Umre, Seyahat Acentaları, Yönetici, Turizm ABSTRACT Pilgrime and umrah travels being one of the worships that Muslims fulfill as required by faith gather the individuals to get her with various regions different languages, nations, racesof the World. Every year effectively marketing, controlling, conducting of these growing number of touristic activities is one of the main factors. In this respect pilgrimage and umrah organization regulators have responsibilities. In the study features of the business managers who conduct the pilgrimage and umrah organizations, one of our country’s major tourism branches, is analyzed. Main aim of the study is to obtain certa injudgements about profiles of the business managers organising pilgrimage and umrah travels. For this purpuse15 agency managers have been contacted in Aegan Region As a result of research,it is identified that all the managers are male ,middle aged ,high school graduate ,bilingual and some have tourism education. Key Words: Hajj and Umrah, Travel Agency, Manager, Tourism. 1.Giriş Turizm dünya genelinde 1995 yılından bu yana her yıl % 4 oranında büyüme göstermektedir. Dünyada varlığını devam ettiren ekonomik kriz ve siyasi dalgalanmalara rağmen turizm büyüme gösteren ender sektörlerden biridir. Turizmin Türkiye’de büyümesi ise oldukça hızlıdır. Türkiye büyüyen ve dinamik bir ülkedir. Turizm Bakanlığı verilerine göre; 2002 yılında 13,2 milyon olan ziyaretçi sayısı % 137,3 oranında artarak 2011 yılına geldiğimizde bu rakam 31.456’ ya yükselmiştir, ortalama gelir ise 2002 yılında 11,9 milyar iken, 2011 yılında % 93,27 oranında yükselerek 23 milyara yükselmiştir. Uzmanlara göre ise 2015 yılında 44 milyon turistin gelmesini beklenmektedir. Türkiye’nin geleceğinden oldukça umutlu olan Turizmin Liderlerine bu konuda büyük görevler düşmektedir. Turizmin en önemli gelir getiren faaliyet alanlarından biri olan seyahat acentaları ulaştırma, konaklama, yemeiçme vb. alanlarda faaliyet gösteren işletmelerle belirli anlaşmalar çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bu durum beraberinde Acentaların esnek ve profesyonel bir örgüt yapısına sahip olmaları gerekliliğini ortaya 39 çıkarmaktadır. Bu bağlamda, değişen çevresel koşullara ve müşteri taleplerine uyum sağlayabilmek, esnek kararlar alabilen, etkin ve verimli bir yönetim ve bu şekilde çalışan yönetici kadrosu sayesinde mümkün olabilmektedir. Seyahat acentaları için iyi eğitim almış, etkin kararlar alabilen, başarılı ve kendini geliştirmeye açık orta ve üst düzey yöneticilerin varlığı, işletme başarısı ve sürekliliği açısından gereklilik göstermektedir. Ayrıca ileriyi görebilen, sorun çözebilen, karar verebilen, izlenecek politikaları belirleyebilen, uygulayıcı, örgütün varlığını sürdürebilen, kaynakları kullanabilen bir yönetici kadrosunun varlığı, seyahat acentelerinin başarıya ulaşmasında büyük önem taşımaktadır. Çalışmanın amacı Ege Bölgesinde hac ve umre organizasyonu konusunda faaliyet gösteren seyahat acentaları yöneticilerinin profillerini tespit etmektir. Bu amaçla hazırlanmış çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci kısımda konuya ilişkin kavramlar teorik olarak açıklanmış, ikinci bölümde ise acenta yöneticilerine ait demografik veriler, iş yaşamına ve çalıştıkları işletmelerine ait veriler incelenmiş, elde edilen bulgular yorumlanmaya çalışılmıştır. 2.Yönetim ve Yönetici Kavramları Yönetim kavramının içinde, başta insanlar olmak üzere üretim faktörlerinin amaçlar doğrultusunda etkin ve verimli kullanımı söz konusudur. Yönetim sürecinin ortaya çıkması için yönetici mevkiinde bulunan ve üretim etmenleri konusunda karar veren kişinin emrinde mutlaka bir insanın bulunması gereklidir (Eren,2005:6). Yönetim insan ve diğer kaynakları mümkün olan en iyi şekilde birleştirerek, örgütsel amaçlara etkin ve verimli ulaşma sürecidir. Diğer bir ifade ile yönetim; iş gücü, sermaye, teknik donanım vb. gibi örgütsel kaynakların, örgütsel amaçları gerçekleştirmek üzere etkin bir şekilde koordine edilmesidir (Rachman vd.,1993:154). Yönetim biliminin gelişimine tarihsel açıdan bakıldığında; a. Yapıya ağırlık veren geleneksel yaklaşımlar (1887-1927), b. İnsana ağırlık veren davranışçı yaklaşımlar (1909-1945), c. Örgütü bir sistem olarak ele alan sistem yaklaşımları (1946’dan günümüze kadar) görülür (Güçlü,2003:64). Yönetim kavramının tanımını yaparken kullandığımız diğer bir yaklaşım da bu sürece yönetim fonksiyonları açısından bakmak şeklinde olacaktır. Bu açıdan bir tanım vermek gerekirse, yönetim, “planlama, örgütleme, liderlik ve kontrol fonksiyonları yardımıyla eldeki kaynakları etkin ve verimli bir biçimde kullanarak belirlenmiş Amaçlarına ulaşma sürecidir” diye tanımlanabilir. Bu tanımda önemli olan, yönetim sürecinin, amaçlara ulaşmak için etkin ve verimli bir kaynak kullanım süreci olduğu, en çok bu kaynak kullanımının planlama, örgütleme, liderlik ve kontrol fonksiyonlarını yerine getirerek gerçekleştirilmesi gerektiğidir (Eren,2005:4). İşletme yönetiminde amaçların elde edilebilmesi için işletme kaynaklarının etkili ve verimli bir şekilde insanlar aracılığıyla kullanıldığı bilinmektedir. Arzulanan sonuçlara varabilmek için yönetimi gerçekleştirecek kişi veya gruplar, ellerindeki kaynakları ne zaman, nasıl, ne şekilde ve niçin kullanacaklardır? Burada cevap şudur: Önce amaçlar ve bu amaçlara ulaştıracak yollar ve araçlar analiz edilecek (planlama), sonra kaynaklar bir yapı ve düzen içinde gruplanacak ve düzenlenecek (organize etme), daha sonra insanlar kurulmuş düzen içinde harekete geçirilecek (yürütme) ve son olarak da işlerin, yöntemine, düzenine ve amaçlara uygun bir şekilde yapılıp yapılmadığı denetlenecektir (kontrol etme). İşte bu dört işlevi yönetimin işlevleri (fonksiyonları) olarak adlandırıyoruz. Her yönetim sürecinde bu dört unsurun az veya çok mutlaka olması gereklidir (Ülgen,2006:23). 40 Yönetim sürecinin özellikleri kısaca şöyle sıralanabilir: a. Yönetim, amaçları gerçekleştirmeye yöneliktir. b. Yönetim, beşerî ve maddi kaynakları serbestçe kullanabilme yetkisini gerekli kılar. c. Yönetim, sosyal ve grupsal bir süreçtir. ç. Yönetim, beşerî ve maddi kaynaklar arasında optimum bir uyumu gerektirir. d. Yönetim, yönetici olan kimsenin bir otorite kurmasını zorunlu kılar (Eren,2005:5-6). 21. yüzyılın başlarından itibaren başlayan dünyadaki baş döndürücü değişme ve gelişmeler sadece tek bir alanda kalmayıp tüm sistemleri etkilemeye devam etmektedir. Bilgi çağı ya da bilgi toplumu aşamasına geçiş sürecinde önem kazanan teknolojik gelişmeler organizasyonların yapısını, yönetim anlayışlarını, kullanılan teknolojileri etkilemiştir. Hızlı değişimlerin sonucu olarak bilginin kaynak olarak ön plana çıkması ile ve bu kaynağı işleme ve yönetmede kullanılan teknolojideki gelişmeler neticesinde ‘sanayi ötesi toplum’ ya da ‘bilgi toplumu’ aşamasına gelinmiş, yönetimde insan olgusu önem kazanmaya başlamıştır. Bu dönemde bilginin rekabet ortamında stratejik bir unsur olduğunun kabul edilmesi, insana ve insanın sahip olduğu niteliklere bakış açısını değiştirmiş, yeterince motive edilmiş ve yetenekleri ortaya çıkartılmış insanın, her alandaki başarılarda en önemli etkenlerden birisi olduğu kabul görmüştür (Erkuş, 2006: 77). Bilgi toplumuna geçiş sürecinin meydana getirdiği yoğun değişmeler insanları olduğu kadar insanın işe ve çalışma hayatına bakış açısını değiştirmiştir. Bilgi toplumu süreci, bilgiye sahip olabilme yeteneği bakımından insan faktörünün ön plana çıkmasına neden olmuş ve entelektüel sermaye örgütlerde en önemli üretim faktörü olarak iş görmeye başlamıştır (Özer, 2008: 4). Klasik insan ilişkileri teorisyenleri, yöneticilerin tutumlarının ve bu tutumlarının sonucunda oluşan süreçlerin, örgüt ikliminin temel belirleyicileri olduklarını, dolayısıyla çalışanların davranışlarını etkileyen sosyal ve güdüsel süreçler için temel oluşturduklarını öne sürmüşlerdir (Ergeneli, 2005: 189). Bingöl (1997)’e göre Yönetim faaliyetini gerçekleştirmede kullanılacak kaynak ve olanaklara erişmek için yönetimin içinde bulunduğu koşullara uygun hedefler belirlenmelidir. Bu hedefleri de yöneticiler belirleyecektir ve yöneticilerin başarılı olabilmesi için liderlik nitelikleri taşımaları gerekmektedir. Çünkü lider basiret sahibi bir yöneticidir, ileriyi görendir. Uygun kararlar alma titizliğine sahiptir. Ne hayalperesttir ne de karamsar, tutarlıdır. Hedefleri belirlerken içinde bulunulan durumla, eldeki kullanım potansiyeli arasında en doğru ilişkiyi kurar. Böylece planlama işlevi başarıyla sonuçlanmış olacaktır. Her toplumun ve her yönetimin örgütün ortak hedeflere dayalı olarak yönetilmeye gereksinimi vardır. Yönetim örgütlerinde bir kişi ya da bir ekip, örgütün yönetimiyle ilgili vizyon ve misyon oluşturur. Bu yönetici ya da yöneticiler örgüt adına amaç, politika ve ilke belirleyerek; yönetsel kararlar alır ve örgüt içinde birimler ve çalışanlar arasında uyum ve işbirliğini temin etmeye çalışırlar. Böylece örgütsel bir düzen kurulur. Bu nedenle yönetim örgütlerinde örgütün, amaç, politika ve ilkelerine uygun davranışlara sahip yönetici ve liderlere ihtiyaç duyulur. Yönetim belirli amaçlara ulaşmak için gerekli araçları sağlayan süreçtir. Bu tanım; örgüt yapısının kuruluş, var oluş nedeni olan amaçları ve her türlü eylemleri içeren süreçleri vurgulamıştır (Genç, 1997:41). Yönetim koordinasyon ve bilim sanatıdır. Bu görüşe göre değişik ve birbirine aykırı sosyal enerjileri, bir sosyal organize içinde ve bir bütün olarak çalışacak biçimde koordine etme kapasitesidir (Bursalıoğlu, 1978:79). 41 Aslında yönetimin görevinin bilimsel ve töresel değerler yönünden, örgütü amaçlar doğrultusunda yaşatmak ve örgütün gelişmesini sağlamak olduğu için yönetimi tanımı da bu çerçeveye oturtulmalıdır. Buna göre yönetim, bir örgütün amaçlarını gerçekleştirmek için madde ve insan kaynaklarını sistemli ve etkili kullanma sürecidir. Tarihsel sürece bağlı olarak yönetimin çok çeşitli tanımları yapılmıştır. Fakat her tanım özgü bir olguyu dile getirir. Yöneticinin örgütteki insan ve madde kaynaklarını etkin bir şekilde kullanması, yönetim kavram ve süreçlerini iyi bilmesi ve kullanmasına bağlıdır (Manske, 1994:4). Yönetici, genel olarak isletmenin veya bir bölümün belirlenmiş amaçlar etrafında yönlendirilmesi, faaliyet sonuçlarının değerlendirilmesi görevini yürüten kişi olarak bilinmektedir. Yöneticiler, bir isletmede kârı ve riski başkasına ait olmak üzere, belirli bir mal ve hizmeti ortaya koymak için gerekli girdileri sağlayan ve bunları belli bir ihtiyacı karşılama amacına yönelik planlayan, örgütleyen, koordine eden, yönelten ve denetleyen kişiler olarak tanımlanmaktadır (Koçel, 1995: 12-13). Yönetim kavramı içinde, basta insanlar olmak üzere üretim faktörlerinin amaçlar doğrultusunda etkin ve verimli olarak yönlendirilmesi söz konusudur. Bu nedenle yönetici, emrine verilmiş bir grup insanı da belli bir takım amaçlara ulaştırmak için ahenk ve işbirliği içinde yönelten kişi olmalıdır. Dolayısıyla bu kişiler, başkalarının bilgi ve güçlerini kullanarak, belli amaçların gerçekleşmesini sağlamaktadır (Sımsek, 1992:32). İsletmelerde zaman zaman profesyonel yönetici olarak adlandırılan kişiler, yönetim isini kendilerine meslek edinerek isletmenin sahibi haline gelmeden müteşebbisin yaptığı her isi yapmakta ve karşılığında maaş almaktadır. Ekonomik ve teknolojik gelişmeler, sosyal, siyasal ve hukuki çevre şartlarındaki değişmeler ve bunlara bağlı olarak isletme faaliyetleri ile örgüt yapılarında meydana gelen değişmeler, isletme adı verilen ekonomik birimlerin başarılı bir şekilde amaçlarına ulaşacak tarzda eğitilmiş kişilere ihtiyacı artmış ve bunun sonucu olarak da yönetim isi meslekleşerek profesyonel yöneticiler ortaya çıkmıştır (Drucker,1993:181). Yönetici kısaca ‘karar veren kişi’ olarak tanımlanabilir. (Aytürk, 1990:116) Diğer bir tanımla yönetici; Bir örgütte en üst düzeyde çalışan sevk ve idarecidir. Başka bir değişle bir kuruluşun başında bulunan emrinde personel çalıştıran, emir ve kumanda eden kişidir. Yani yönetici yönetme çalışmalarını yürüten kişidir (Tortop, 1994: 213). Yönetimin bazı prensipleri vardır. Bunlar; iş bölümü, sorumluluk, yetki, delege etme, kumanda birliği, kontrol alanı, yetki aktarımı gibi. Bu prensipler yöneticide beceri olarak ortaya çıkar. Buna göre lider yöneticilerin becerileri şu şekilde sıralanabilir: Planlama becerisi, örgütleme becerisi, yönlendirme becerisi, iyileştirme becerisi, performans hakkında bilgilendirme, delege etme sanatı, haberleşme ağı sanatı, en iyi çalışanları seçmek ve elde tutmak, performans sorunlarının giderilmesi, kendini ifade etme ve hayır diyebilme, çatışma yönetimi, stres yönetimi, zaman yönetimi ve liderin kendi kariyerini geliştirmesi. Günümüzde, üreticiler, hizmet sunucular ve hizmetten faydalananlar (kullanıcılar) şeklinde üç çıkar grubundan oluşan bir ekonomik sistem vardır. Bu ilişkilerin uyum içinde devamlılığının sağlanması için kurallarının önceden konulması gerekir. Bu kuralların gerçekleşmesi için yönetimlerin tarafsız ve hakem rolü üstlenmesi gerekmektedir. Lider yönetici bu kuralların konulmasında, uygulanmasında, kurallara uyulmasının sağlanması ve denetlenmesinde önemli bir işleve sahiptir (Ekinci, 2003: 83). 3.Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentalarında Yönetici Modern anlamda 1850’li yıllarda başlayan seyahat acentacılığı günümüze kadar büyük bir gelişme göstermiştir. Günümüzde dünya genelinde yaklaşık olarak 100.000‘in üzerinde seyahat acentası faaliyet göstermektedir. 42 Seyahat acentaları turizm sektörüne hizmet sunduğu işletmelerle; oteller, restoranlar, hava yolu işletmeleri, bu hizmetleri talep eden turistler arasında aracılık görevi yaparak turizm arz ve talebini bir araya getirmektedir. Turizm dağıtım sisteminin önemli bir parçasıdır. Bir ülkede turizm endüstrisinin gelişmesi için iyi bir alt yapı, konaklama işletmeleri, yeme-içme işletmeleri ve turizm okullarının varlığı yanında iyi organize olmuş seyahat acentalarının varlığını da gerektirir. Seyahat Acentalarının fonksiyonu, bir aracı olarak ürünlerin üreticiden, tüketiciye ulaştırılmasıdır (Todd ve Rice, 1991: 303). Dünya Turizm Örgütüne göre seyahat acentaları halka seyahatler, konaklama ve ulaştırma hizmetleri hakkında gerekli bilgileri verirler. Belli bir komisyon karşılığında aracılık yaparlar (Hacıoğlu, 1995: 25). Seyahat acentaları, seyahat edenler ile hizmet üretenler arasında aracılık eden, tüketicilere seyahat hizmeti satan, bu hizmetler için yer ayırtan, bilet veren ve karşılığında ödemeleri kabul eden işletmeler olarak tanımlanmaktadır (Peköz ve Yarcan, 1995:6). Seyahat acentaları, hizmet üreten işletmeler ile “Acenta” kuralları içinde çalışmakta, konaklama veya havayolu şirketleri tarafından belirlenen fiyatları ve diğer satış kurallarını uygulamaktadırlar. Seyahat acentaları, 28 Eylül 1972 tarih ve 14320 nolu Resmi gazetede yayınlanan 1618 sayılı “Seyahat Acenteleri ve Seyahat Acenteleri Birliği Kanunu’na” göre aşağıdaki şekilde tanımlamaktadır (tursab.org, 2012): “Seyahat acenteleri, kâr amacıyla turistlere, ulaştırma, konaklama, gezi ve eğlence imkanı sağlayan onlara turizmle ilgili bilgiler veren, bu konuya ilişkin tüm hizmetleri gören, turizm ekonomisine ve genellikle ödemeler dengesine katkıda bulunan ticari kuruluşlardır.”. Bir başka tanıma göre seyahat acentaları; Çağdaş ekonominin en yeni ve gelişme özelliği olan, gelişmesi devam eden turizm endüstrisinin hizmet ve ürünleri en modern ve gelişmiş yöntemlerle pazarlayan ve satan kuruluşlardır ( Celayir, 1983:31). Seyahat Acentaları ile ilgili bir diğer tanımda şöyle denilmektedir: Seyahat acentaları kar elde etmek amacıyla turizm işletmelerinin arzu ettikleri her türlü hizmeti (turistik ürünü) kendi sorumlulukları altında yeni ve orijinal bir turistik ürüne çevirerek bir bütün halinde veya tek tek yerine getirmek suretiyle turistlere sunan ve/veya turizm işletmeleri ile turistler arasındaki akitleri temsil ettiği turizm işletmesi adına ve hesabına yapan ve bu aktivitelerin yapılmasına aracılık eden ticari işletme niteliğinde kuruluşlardır ( Atasoy,1988:13). Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi Seyahat Acentaları turistlerin seyahatleri sırasındaki ihtiyaçlarını karşılamak için kar amacı ile kurulmuş işletmelerdir. Yine Seyahat Acentaları başka işletmelerin ürettikleri, ulaştırma, konaklama, yeme-içme gibi hizmetleri satın alıp kendi tecrübe ve bilgilerini de ekledikten sonra hizmetler paketi olarak sunan ticari işletmelerdir. Seyahat acenteleri, geniş anlamda, yolculuk yapmak isteyen kişilerin, yolculuğa ilişkin tüm gereksinimleri karşılayan ticari kuruluşlardır. Tur düzenleme, transfer, enformasyon, kongre ve konferans organizasyonu, turistik gezi düzenleme, münferit araç kiralama, ulaştırma biletlerini satma, seyahat işletmelerinin ürünlerini satma, turistik enformasyon ve tanıtım malzemeleri satma gibi konular seyahat acentelerinin gerçekleştirdikleri faaliyetler arasında yer almaktadır (İçöz, 1996: 51). Turizm Endüstrisinin yapısı içinde bir seyahat acentasının fonksiyonu onun organizasyon durumuna göre değişir (Goodall ve Ashworth, 1988: 68). Seyahat acenteleri, farklı kriterlere göre farklı şekillerde sınıflandırılmakla birlikte genel olarak yasal, yapısal ve işlevsel olmak üzere üç farklı gruba ayrılmaktadırlar. Türkiye’de, seyahat işletmelerinin kuruluş, işleyiş ve örgütlenmesini biçimlendiren yasaya göre seyahat acenteleri; A, B ve C grubu olmak üzere üç grupta değerlendirilir. A grubu seyahat acenteleri; seyahat acenteleri tarafından yapılabilecek hizmetlerle, diğer hizmetleri Türk ve yabancı müşteriler için hizmet üretmekte ve pazarlamaktadır. Genel olarak, seyahat acentelerine ait faaliyetlerin tamamını gerçekleştirmektedirler ( Avcı ve Asunakutlu, 2003: 6). Seyahat Acentaları turizm pazarlamasında aracı kuruluşlar olmalarından dolayı çeşitli 43 sınıflandırmalara tabi tutulmuştur. Toptancı, Perakendeci ve Karşılayıcı Seyahat Acentaları olarak üç grupta ele alınabilir. Toptancı Seyahat Acentaları tatil amaçlı yer değiştirmeyi sağlamak için gerekli hizmetleri bir araya toplayıp paket bir ürün halinde turiste sunan üreticilerdir (Hacıoğlu, 1995: 66). Perakendeci Seyahat Acentaları ise bir yandan üreticiyi bir yandan tüketiciyi bulan ve aralarındaki bağı gerçekleştiren acentalardır. Bu tür acentalar genelde turist gönderen ülkelerde faaliyette bulunurlar. Turist Eğilime göre malı satın alır. Tüketici bulunduğu bölgedeki seyahat acentalarının hizmetlerini daha önce denediğinden onun bilgisine ve iş kabiliyetine inanmıştır (Karaosmanoğlu, 1996: 26). Karşılayıcı Seyahat Acentaları genellikle perakendeci seyahat acentalarının işlemlerini yaptıkları gibi toptancı seyahat acentalarının programları gereğince gelen turistlerin karşılanması, transferler, otele yerleştirme ve diğer hizmetleri yaparlar (Tuna,1987:2). Ticari birer isletme olarak faaliyet gösteren seyahat acentaları da çalışan personel sayısı, islerin yoğunluğu gibi nedenlere bağlı olarak bir organizasyon yapısı kurmakta ve yönetici statüsünde eleman çalıştırmaktadır. Seyahat isletmelerinin organizasyon yapısı içinde yer alan orta ve üst kademe yöneticiler literatüre göre, seyahat acentası sorumlu müdürü, pazarlama müdürü, operasyon müdürü, personel/insan kaynakları müdürü ve muhasebe müdüründen oluşmaktadır. Seyahat acentaları müdürleri, seyahat acentalarının yönetiminden birinci derecede sorumlu olan kişilerdir. Yönetimin temel fonksiyonları olan planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve denetleme konusunda bilgi sahibi olmalıdır. Seyahat acentalarının başarısı, büyük ölçüde bilgili ve yetenekli profesyonel yöneticilerin varlığına bağlıdır. Emek yoğun isletmeler olan seyahat acentalarında, yöneticilerin tarafsız ve adil olmaları, insanları tanımaları ve sevmeleri, girişken ve zeki olmaları beklenir. İnsanları iyi tanıyabilme, hem personel, hem de müşteri ile olan ilişkilerde pozitif etki yapmaktadır. Bu açıklamalar paralelinde, bir seyahat acentası yöneticisinin, başarılı olabilmesi için aşağıda belirtilen özelliklere sahip olması gerekmektedir (Hacıoğlu, 1995:134): • Personel yönetimi konusunda bilgi ve beceriye sahip olmalıdır, • Yerinde ve zamanında karar almalıdır, • İsgörenlerin görevleri konusunda yeterli bilgiye sahip olmalıdır, • İyi bir çevre edinmeli ve sosyal faaliyetlere katılmalıdır, • En az bir yabancı dili iyi konuşmalı ve yazmalıdır, • Dürüst, güvenilir ve insancıl bir kişiliğe sahip olmalıdır, • Çevresi ile iyi diyalog kurmalı, haberleşme tekniklerini bilmelidir. Bu yeteneklerin bir kısmı doğuştan gelebileceği gibi, diğer bir kısmının da sonradan eğitim, öğretim ve deneyim yoluyla kazanılabilmektedir. İşletmeciler hızla gelişen, karışık bir yapıya sahip olan turizm olayında geride kalmamak için yenilikleri takip ederek devamlı olarak yenilenebilmek için kendilerini yetiştirmelilerdir. Ülkemizde seyahat acentalarını, bizzat sahipleri isletebilecekleri gibi, sahipleri isletmeyi kendi sorumlulukları devam etmek üzere bir sorumlu müdüre de devredebilir. Seyahat acentalarının sahiplerinde, tüzel kişiliğe haiz seyahat acentalarının yönetim kurulu üyelerinde ve yetkili yöneticilerinde aşağıdaki nitelikler aranmaktadır (Kalkan, 1995:134): • 18 yasını doldurmuş olmak, • Ağır hapis veya yüz kızartıcı suçlardan veya hileli iflastan hükümlü olmamak, 44 • Ticari itibar bakımından yeterli olmak, • 30. Madde hükümlerine göre cezalandırılmamış olmak (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Kanunu, No:1618, Kanun Tarihi: 14.09.1972). Seyahat acentelerinin turizm merkezi pazarlamasında çeşitli ve kritik işlevleri potansiyel ziyaretçilere bilgi sağlamaları, turizm merkezi paketleri geliştirmeleri ve tanıtmalarıdır (Baloğlu ve Mangaloğlu, 2001). Turizm endüstrisinin en güçlü ve en etkili kurumları olan seyahat acenteleri, Dünya Turizm Örgütü’nün tahminlerine göre, uluslararası turizm pazarının % 25’inde pay sahibidirler (Cavlek, 2002). Geçen 20-30 yıl içerisinde seyahat işletmeciliği özellikle yöneticileri ve uzmanlar arasında ciddi derecede önem kazanmıştır (Doyle ve Nathan, 2001; Swarbrooke ve Hornet, 2001). Bu önemin temel sebebi sektörün genişlemesidir. Gelişmenin altında yatan önemli faktörler küreselleşme, uluslar arası pazarın genişlemesi, networking, dış kaynak kullanımı (outsourcing), proje takımları ile çalışma, hareketlilik için altyapı genişletilmesi olarak gösterilebilir (Aguiléra, 2008; Beaverstock, Derudder, Faulconbridge, ve Witlox, 2009). Bu farklı faktörler farklı bölgelerdeki, farklı işletmelerdeki bazen de aynı organizasyonda çalışan kişiler arasındaki karşılık anlaşma ve uzlaşma ihtiyacını doğurmuştur. İnsanları yönetmek satmak, satın almak, diğerleri ile iletişim kurmak, farklı görüşlerde uzlaşım sağlamak, iş birliği içinde olmak, koordine etmek, yönetsel kontrol mekanizmasını uygulamak, takım çalışması için üretim düzeni, beyin fırtınası, yenilik, yaratmak, kişiler arası güven ve profesyonel ağlar geliştirmek gibi ihtiyaçları gerektirir. Bu ihtiyaçlara cevap verebilmek için işletmeler ve işletme yöneticilerinin “hareketlilik prensibi”’ne sahip olmasını gerektirir (Faulconbridge, Beaverstock, Derudder, ve Witlox, 2009). Turizm Endüstrisi farklı sektörleri içerisinde barındıran hizmetler bütünüdür. Bu Endüstrideki iş gücüne olan ihtiyaç farklı araştırmacılar tarafından ele alınmıştır (Telfer, 2002; Szivas, Riley ve Airey, 2003 ;Szivas ve Riley, 1999;Briedenhann ve Wickens, 2004; Jenkins, 1999; Pearce, 1990; Din,1986; Gunn, 1988,;Casado, 1997; Zhiang,1985; Wei, 1999; Riley, Ladkin ve Szivas, 2002; Bolton ve Wise, 2003; Gabriel, 1988; Mars ve Nicod, 1984; Sinclair ve Vokes, 1993; Hitchcock, 1993; Choy ve Gee, 1983; Oudiette, 1990; Liu ve Wall, 2003 ;Esichaikul ve Baum, 1998; Richter, 1983;Theuns ve Rasheed,1983; Echtner, 1995; Elkin ve Roberts, 1994; Cukier ve Wall, 1994; Timothy ve Wall,1997; Baum,1994;Milne, 1990; Ankomah, 1991; Lipscomb, 1998; Brotherton, Woolfenden ve Himmetoglu, 1994; Eaton, 2001; Tyler ve Taylor,1998; Williams,2003; Creaton, 2004; Marks, 2005; Reisinger ve Steiner, 2006; Guerrier ve Adib, 2004; Brewster ve Larsen, 1992; Renwick, 2003; Storey, 1992, 1995, 2001; Sennett, 1998; Macauley,2003;Arthur,1994). Araştırmaların temel düşüncesi turizm sektörünün hızlı gelişen yapısı sebebiyle nitelikli personellere ve bu personelleri yönetebilecek kişi ve işletmelere ihtiyaç duyulduğu yönündedir. Turizm ve Seyahat Sektörü günümüzde dünya çapında önemli bir sektör haline gelmiştir. Bu sektörün yöneticileri öncelikli olarak personelini yönlendirme, harekete geçirme, değişen şartlara uyumlu olma, hızla değişen beklentilere cevap verebilme becerisine sahip olabilmelidir. Günümüzde turizm işletmelerinin devamlı gelişmesi, büyümesi, rekabetin artması ve işletmecilik sorunlarının daha karmaşık ve zor bir duruma gelmesi gibi sebepler nedeniyle, yöneticilik konusunda özel eğitim görmüş ve tecrübe kazanmış kişilere duyulan ihtiyaç gün geçtikçe artış göstermekledir. Bunlara ek olarak, çevresel etkilerin ve örgütsel faaliyetlerin de hızla değişiklik göstermesi, turizm işletmelerinin bilgili, yetenekli ve profesyonel işletmecilere gerek duyulmaktadır (Barutçugil, 1984: 81). Nitelikli çalışanlar seyahat ve turizm endüstrisine mikro düzeyde; turizm gelişimine de makro düzeyde etki eder. Nitelikli personel çalıştırma esasına ilişkin yapılabilecek küçük girişimler turizmin kalkınmasına büyük katkılar sağlayabilir. 45 4. Bulgular ve Değerlendirme Araştırmanın Amacı ve Yöntemi Turizm Sektörünün 1980 yılından sonra ülkemizdeki gelişmesi ve sektörde çok sayıda iş gücüne ihtiyaç duyulması çok farklı uğraş alanına sahip kişilerin çalışmasına neden olmuştur. Türkiye’de hac ve umre’ye katılan kişi sayısı 2006 yılında 13 bin iken, 2012 yılına geldiğimizde 75 bin olmuştur (diyanet. 20.01.2012). Bu durum hac ve umre organizasyonu yürüten işletmelere duyulan ihtiyacı arttırmıştır. Bu artış beraberinde rekabeti ve nitelikli yöneticilerin önemini doğurmuştur. Bu bağlamda, çalışmanın amacı, hac ve umre organizasyonu düzenleyen seyahat işletmelerinde çalışan yöneticilerin demografik özelliklerini tespit etmek ve sonuçlara göre bir yargı çıkarabilmektir. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi Evren (ana kitle), araştırmacının incelemek istediği insan grubunun tümünü, olayları ve ilgi alanını kapsamaktadır. Örneklemin seçildiği grubun bütününü oluşturmaktadır. Örneklem ise evrenin bir alt kümesidir ve tüm evrenin içinden seçilmiş elemanları kapsamaktadır. Diğer bir ifadeyle, evrenin bazı elemanları örneği oluşturmaktadır. Araştırmacı, örneği inceleyerek evren hakkında genellenebilir sonuçlar çıkarabilir. Araştırmanın veri tabanını Ege Bölgesinde yer alan Hac ve Umre Organizasyonu Düzenleyen İşletmeler Oluşturmaktadır. Ege Bölgesinde Resmi Kayıtlı hac ve umre organizasyonu düzenleyen Seyahati Acentası sayısı 2011 verilerine göre 20’dir. (Tursab,2012:görüşme). Araştırmaya kayıt yetkisi olan acentaları dahil edilmemiştir. Araştırmanın örneklemini ise Ege Bölgesinde faaliyet gösteren 15 Seyahat acentası oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan Seyahat Acentaları ve Yöneticilerinin tamamı Hac ve Umre Organizasyonu ile ilgilenmektedir. Araştırmanın Yöntemi ve Araştırma Verilerinin Analizi Araştırma Verileri 12 Aralık 2011-18 Ocak 2012 tarihleri arasında seyahat acentaları yöneticilerinin uygun oldukları saatlerde seyahat acentalarında yapılan görüşmeler yoluyla toplanmıştır. Araştırma Verilerinin toplanmasında geleneksel anket yönteminin içerisinde yer alan araştırmacının yönettiği anket türü kullanılmıştır. Seyahat Acentaları Yöneticileri ile yüz yüze görüşülerek verilere ulaşılmıştır. Soru formu 16 tane kapalı uçlu soru; 2 tane ise açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Yöneltilen 16 soru üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde işletme yöneticilerine ait demografik özellikler içeren dört soru; yöneticilerin iş yaşamına ilişkin özellikleri tespit etmeye yönelik 9 soru; yöneticilerin işletmelerine ait temel bilgileri içeren 5 soru sorulmuştur. Sorular yöneticilere bire bir sorularak derinlemesine bilgi alınmaya çalışılmıştır. Araştırma mevcut durumun ifade edilmesi, belirlenmesi amacına yönelik olduğu için tanımlayıcı bir araştırma olarak değerlendirilmektedir. Araştırmadan Örneklemede Basit Örnekleme Yöntemi Kullanılmıştır. elde edilen veriler, SPSS 11.0 paket programı analiz edilmiştir. Yüzde ve Frekans Analizi ile üç temel tabloda aşağıdaki şekilde incelenmiştir. Tablo 1: Yöneticilerin Demografik Özellikleri Cinsiyet N % Erkek 15 100 Kadın 0 0 Toplam 15 100 46 Medeni Durum N % Evli 14 87,5 Bekar 1 6,2 Toplam 15 100 26-35 arası 1 6,7 36-45 arası 3 20,0 47-55 arası 7 26,7 55 ve üzeri 4 26,7 Toplam 15 100 Lise 8 50 Önlisans 2 12,5 Üniversite 5 31,2 Toplam 15 100 Yaş Eğitim Durumu Araştırma kapsamındaki yöneticilerden yöneticilerin tümü erkek oluşmaktadır. Ege Bölgesinde Faaliyet Gösteren Hac ve Umre Organizasyonu Düzenleyen Seyahat Acentaları Yöneticilerinin içinde bayan yöneticilerinin bulunmaması sektörün bayan yöneticilere ihtiyacı olduğunu da gösterebilir. Katılımcıların yaş durumu dikkate alındığında ise yöneticilerin çoğunluğunun 47-55 yanı orta yaş grubuna dahil olduğu görülmüştür. Bu yöneticilerin büyük çoğunluğu Din ve Diyanet İşleri Başkanlığından Emekli olmuş veya Din İle İlgili kişilerdir. Hac ve Umre Organizasyonları öncelikli olarak konuda uzmanlık ve yeterlilik gerektiren bir alandır. Konuyla ilgili uzman ve deneyimli kişilere sektörün ihtiyacı bulunmaktadır. Yöneticilerin yaş oranına bakıldığında ise 26-35 yaş arası olanlar % 6,7; 36-45 yaş arası olanlar; 20,0; 47-55 yaş arası olanlar % 46,7 iken, 55 yaş üzeri olanların yaş ortalaması ise % 26,7’dir. Hac ve Umre Organizasyonu Düzenleyen İşletme Yöneticilerinin hemen hemen çoğunluğa yakını yani % 87,5’i evlidir. Katılımcıların Eğitim Durumuna Bakıldığında yöneticilerin % 50’si Lise Mezunudur. Yine Üniversite Mezunu katılımcıların Sayısı da Lise Mezunlarına yakındır. Hac ve umre organizasyonu düzenleyen İşletme Yöneticilerin Büyük çoğunluğu İmam Hatip Lisesi Mezunudur. Lise ve Üniversite Mezunlarının sayısının çok olmasında seyahat acentası sorumlu müdürü olabilmek için en az lise mezunu olma zorunluluğu ile en az iyi derece yabancı dil bilme zorunluluğunun da etkisi vardır. Tablo 2: Yöneticilerin İş Yaşamına İlişkin Özellikleri Yönetim Kademesi n % Üst Kademe 15 100 Orta Kademe 0 0 Toplam 15 100 İşletmede Çalışma Yılı 47 1-5 2 13,3 5-10 4 26,7 10-15 6 40,0 15 ve üzeri 3 20,0 Toplam 15 100 4-6 2 13,3 7-9 3 20,0 10-15 6 40,0 15 ve üzeri 4 26,7 Toplam 15 100 Yalnız İngilizce 5 31,2 Yalnız Arapça 0 0 Hem İngilizce Hem Arapça 10 68,4 Toplam 15 100 Evet 3 20,0 Hayır 12 80,0 Toplam 15 100 İşletme Sahibi 10 66,6 Üst Düzey Yönetici 4 26,7 İşletme Ortağı 1 6,7 Toplam 15 100 1-5 2 13,3 5-10 4 26,7 10-15 5 33,3 15 ve Üzeri 4 26,7 Toplam 15 100 Deneyim Süresi Bildiği Yabancı Dilleri Turizm Eğitim Alanlar İşletmedeki Konumunuz Hac ve Umre Organizasyonu Tecrübesi Araştırmaya üst katılan kademe oluşmaktadır. Bulundukları süresi sorulduğunda yöneticilerin tamamı yöneticilerden Yöneticiler işletmedeki çalışma ise; 1-5 yıl arası olan yöneticiler % 13,3, 5-10 çalışma süresi olan yöneticiler % 26,7, 10-15 yıl arası olan yöneticiler % 40,0; 15 ve üzeri olan yöneticiler ise % 20,0’dir. Katılımcılara Hac ve Umre Organizasyonuna Yönelik Toplam Deneyim Süresi sorulduğunda ise; 4-6 yıl olan % 13,3; 7-9 olan % 20,0 tane; 10-15 olan % 40; 15 ve üzeri olan ise % 26,7’dir. Yaş Dağılımı ile Deneyim Süresi arasındaki ilişki değerlendirildiğinde Deneyim Süresi Yüksek Olan Yöneticilerin Orta Yaşlarda olmaları çalışma yaşamına ilişkin dağılımı doğrular niteliktedir. Yöneticilerin İşletmede Çalışma yılı dikkate alınınca Hac ve Umre Organizasyonu Düzenleme Tecrübesi yılına benzer bir dağılım dikkat çekmektedir. Bu durum yöneticilerin büyük çoğunluğunun hac ve umre organizasyonu düzenleme 48 tecrübelerine çalıştıkları işletmede başladıkları göstermektedir. Bunu destekler bir yargı da 10-15 yıl, 15 ve üzeri yıl çalışanların fazla olmasıdır. Araştırmaya katılan yöneticilerin çoğunluğu hem İngilizceyi hem de Arapçayı bilmektedir. Sadece İngilizce Bilenlerin toplam içindeki oranı % 31,2’dir. Hac ve Umre Organizasyonu Düzenleyen İşletme Yöneticileri Sıklıkla Suudi Arabistan Devleti ve Riyad Konsolosluğu ile ilişki içerisinde olduğu için Seyahat Acentalarında aranan en az bir yabancı dil bilme şartı,; bir zorunluluktan ziyade ihtiyaç halini almıştır. Yöneticilerden lise eğitimi alanların oranı yüksek olduğu görülmektedir. Yöneticilerden turizm eğitimi alıp bu işi yapanların sayısının turizm eğitimi almayan yöneticilerden daha az olması ise öncelikli olarak iki sonucu ortaya çıkarabilir; Hac ve Umre Organizasyonlarının turistik bir faaliyet olmasından ziyade dini bir faaliyet olması ve bu konuda eğitimli din görevlileri, uzman kişilerin bu işi yapabilecek yeterlilikte olması; ikinci turizmde sıklıkla karşılaşılan eğitimli iş gücü eksikliğidir. Ankete katılan yöneticiler bildikleri Arapça ve Sonrasında İngilizce sayesinde bu işi daha rahat yapabildiklerini belirtmişlerdir. Yöneticilerin çoğunluğu ( % 80) turizm eğitimi almamış kişilerdir. Tablo 3. Yöneticilerin İşletmelerine İlişkin Özellikler İşletmede Çalışan Personel n % 1-3 3 20,0 4-6 5 33,3 7-6 5 33,3 10 ve üzeri 2 13,3 Toplam 15 100 Bağımsız Bağlı Merkez 6 40,0 Ulusal Zincire Bağlı Şube 2 20,0 Ulusal Zincire Bağlı Merkez 6 40,0 Toplam 15 100 Mevcut 15 100 Mevcut Değil 0 0 Toplam 15 100 Sahip 10 66,7 Sahip Değil 5 33,4 Toplam 15 100 5-10 2 13,3 11-15 3 20,0 15 ve üzeri 10 66,7 Toplam 15 100 Acenta İşletme Şekli Enformasyon Memuru IATA Belgesi İşletmenin Hizmet Verdiği Süre 49 Bu eksikliklerini ise İyi derecede İngilizce Dil Bilgisi sayesinde yapabildiklerini ifade etmişlerdir. Yöneticilere İşletmedeki konumları sorulduğunda ise işletme sahibi olan yöneticiler % 73,3; Üst-Düzey Yönetici Olan kişiler % 26,7; işletme ortağı olan kişiler ise %6,7’dir.Yine bu veriyi destekler nitelikteki sonuçta yöneticilerin tümünün üst kademede yer almasıdır. Araştırmaya dahil edilen yöneticiler pazarlama, muhasebe, operasyon ve biletleme, pazarlama, rezarvasyon gibi departmanlara bağlı değildir. Yöneticilerden üçünün turizm eğitimi alması ile dolaylı olarak yöneticilik konumuna nasıl geldikleri sorulduğunda, kendi işletmelerini açarak bu işe başladıklarını veya işletme ortağı olarak bu işe başladıklarını ifade etmişlerdir. Araştırmaya Katılan Yöneticilerin İşletmelerine ait sorulan sorulara bakılacak olursak; öncelikli olarak yöneticilere işletmelerindeki çalışan personel sayısı sorulmuştur. 1-3 personel bulunduran işletme % 20,0; 4-6 personel bulunduran işletme % 33,3; 7-6 personel bulunduran işletme sayısı % 33,3; 10 ve üzeri personel bulunduran işletme % 13,3’lük bir orana sahiptir. İşletmelerin acenta işletme şekli sorulduğunda ise; Bağımsız Merkeze Bağlı olan işletmeler % 40,0; Ulusal Zincire Bağlı Merkez ise % 20,0; Ulusal Zincire Bağlı Merkez % 40,0’dir. Çalıştırdıkları işletmeler ile işletmelerin büyüklükleri arasındaki benzerlik işletmelerin işletme şekline verdikleri sonuçları doğrular niteliktedir. A Grubu Seyahat Acentalarının yükümlülüklerinden biri de Enformasyon Memuru Bulundurmasıdır. İşletmelere enformasyon memurluğu belgesine sahip olup olmadıkları sorulduğunda ise katılımcıların tümü işletmelerinde enformasyon memurluğuna sahip en az 1 hatta birkaç tane çalışanının olduğunu belirtmiştir. Hac ve Umre Organizasyonu düzenleyen bir işletme eğer sadece kayıt amacıyla kurulmamış ise; tur organizasyonu, transfer hizmeti, rezarvasyon ve bilet satışı, enformasyon hizmeti, araç kiralama, turistik tanıtım malzemesi satışı, seyahat sigortası işlemlerinde aracılık gibi işlemleri yerine getirmelidir. Seyahat Acentaları Yurtdışına uçak bileti satışı gerçekleştirebilir Seyahat Acentaları ile Havayolu firmalarının hesaplarının kontrolü ve düzenlenmesi bir banka aracılığı ile olur ve buna BSP (Bank Settlement Plan) sistemi denir. Havayolu biletlerini seyahat acentaları tarafından satışı uluslar arası konferans ve ulusal havayolu şirketlerinin onay ve iznine bağlıdır. Bu konudaki tek yetkili IATA (International Air Transport Association)’dır. IATA hava taşımacılığı ile ilgili tarifelerin belirlenmesini, kargo taşımacılığını, uçak kiralama işlemleri ve seyahat acentaları ile ilişkileri düzenlemektedir. Kararları oy birliği ile alınır. Her büyük ülkede IATA o ülkenin havayolları temsilcilerinden oluşan bir inceleme komitesi vardır. Uluslarası uçak bileti satmak isteyen seyahat acentaları bu komisyondan satış izni almak zorundadır. (Zengin, 2009: 58). Araştırmaya dahil edilen işletmelerden % 66,7’sı IATA Belgesine sahip iken, % 33,4’ü ise bu belgeye sahip değildir. Sahip olmayan acentalar ise bağlı oldukları merkezlerden temin ettiklerini belirtmişlerdir. İşletmelerin Hizmet verdiği süre 5-10 yıl arası olanlar %13,3; 11-15 arası olanlar %20,0; 15 ve üzeri kuruluş yılına sahip olanlar ise % 66,7’dir.İşletmelerin Yöneticilerinin Deneyim Süreleri ile İşletmelerin Hizmet verdikleri sürenin paralellik göstermesi araştırmaya dahil edilen işletme yöneticilerinin aynı zamanda bu işletmelerin kurucu olduğunu göstermektedir. Araştırmaya katılan işletme yöneticilere iki tane açık uçlu soru yöneltilmiştir. Sorulardan biri yöneticilerin işletmelerine yöneliktir. Yöneticilere “hac ve umre organizasyonu dışında işletmenizin başka faaliyet alanı varmıdır” sorusuna işletmelerin tümü evet yanıtını vermiştir. Ardından bu faaliyet alanlarının belirtilmiştir.Bu cevaplara verilen oranlar şu şekilde ortaya çıkmaktadır: 50 Hac ve Umre Organizasyonu Düzenleyen katılımcıların % 62,5’i yurtiçi-yurdışı turlar, bilet satışı, araba kiralama hizmetiyle ilgilendiklerini belirtmiş; % 25’i ise sadece yurtiçi-yurtdışı turlar olarak belirtmiş; %6,2’si ise sadece uçak bileti satışı ile ilgilendiklerini belirtmiştir. Katılımcıların yurtiçi-yurtdışı turlarının büyük çoğunluğunu Türklere ait tarihi izleri barındıran Turistik Bölgeler oluşturmaktadır. Yöneticilere Sorulan Bir diğer soru ise Hac ve Umre Organizasyonu düzenleyen işletme yöneticilerinde bulunması gereken özellikler nelerdir” sorusuna işletmelerin tamamı öncelikli olarak etik değerlere sahip olunması gerektiğine ifade etmişlerdir. Hac ve Umre Organizasyonu dini vazifelerini yerine getirmek amacıyla seyahat eden kişilere yöneliktir. Hacı olmak amacıyla bu turistik faaliyete katlan kişilerin öncelikli arayışı maneviyattır. Seyahat acentaları bu konuyu göz önünde bulundurduklarını ve inanç turizmine hizmet eden yöneticilerin sabır, saygı, hoşgörü içerisinde olmaları gerektiğini belirtmiştir. Yine yöneticiler lisan konusunun çok önemli olduğunu, özellikle Suudi Arabistan’da yoğunluklu olarak irtibat içerisinde olmaları gereken birimler ile lisans sayesinde anlaşabildiklerini ve Arapça Dilini Bilmenin yanı sıra İngilizcenin de önemli olduğunu belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan işletme yöneticilerinin büyük çoğunluğu din alanında eğitim almış, alt yapısı olan kişilerdir. Yöneticilerin din eğitimi konusunda donanımlı olmaları gerektiğini düşünen yöneticiler, turizm sektörüne ait yenilikleri takip etmeleri gerektiğini, ilgili fuar, kongre ve organizasyonlarda yer almaları gerektiğini dile getirmişlerdir. 4. Sonuç ve Öneriler Ege Bölgesinin İzmir, Manisa, Kütahya, Aydın İllerinde hac ve umre organizasyonu düzenleyen genellikle kış sezonu hac ve umre kayıtlarından ötürü yoğun olan seyahat acentaları yöneticileri ile yapılan bu araştırmada katılımcıların tamamı erkek, orta yaşlı ve din eğitimi temelli kişilerdir. Yöneticiler Sektörde ve İşletmede ortalama 10-15 yıl arası çalışmışlardır. Sektörel açıdan bakarsak sonuç; işletmelerdeki bayan yönetici, turizm eğitimli veya bilgisine sahip yönetici eksikliğidir. Yöneticilerin tamamı İngilizce Dilini bilmektedir. Bu durum Ulusal ve Uluslar arası düzeyde irtibat içerisinde oldukları kamu kurum ve kuruluşları ile daha etkin bir iletişim için önemli bir faktördür. Ayrıca Mekke ve Medine’de kullanacak oldukları konaklama, ulaşım, transfer hizmetlerinde bildikleri Arapça dili yöneticiler için bir avantajdır. Yöneticilerin büyük çoğunluğu turizm eğitimi almayan kişilerdir. Bunun sebeplerinden biri hac ve umre faaliyetlerinin yoğunluklu olarak din konusunda uzman kişiler tarafından yürütülüyor olmasıdır. Bu durum seyahat acentası sorumlu müdürü olmak için eğitim almanın zorunlu olmamasından; din bilgisi ve deneyiminin ve yabancı dil bilmenin bu organizasyonu yürütecek seyahat acentacılığı mesleğinde bir çok avantaj sağlamasından kaynaklanmaktadır. En az 10 yılık hac ve umre organizasyonu tecrübesi bulunan yöneticilerin yoğunlukta olması, bu konuda uzman kişilerin sektördeki yeterliliği, hatta sektörün bu işi yapacak uzman kişilere ihtiyacı olduğunu göstermektedir. IATA Belgesi hac ve umre organizasyonu düzenlemek isteyen işletmeler için Suudi Arabistan Devleti tarafından getirilen bir ön koşuldur. Bunu sağlayabilen işletmelerin fazlalığı sektörün bu konuda bilinçlenmeye başladığını, yeterli donanıma sahip olma konusunda ilerlediğini göstermektedir. İşletmelerde çalışan personelin yeterliliği ve hac ve umre organizasyonun sektördeki yoğunluğunu ifade etmektedir. İşletmelerin kuruluş yıllarının çok yeni olmaması ise; bu konuda uzman işletmelerin sektördeki varlığını ortaya koyarak; sektörün hac ve umre faaliyetlerini kural ve kaidelere bağlı kalarak yürütecek işletmelere ihtiyaç duyduğunu ifade edebilir. Yöneticiler genelde işletmelerini kendileri ve birkaç kişi ile ortak olarak kurmuş kişilerdir. Türkiye’deki geleneksel yönetim ve yöneticilik anlayışından profesyonel yöneticiliğe geçişin yaşandığı zamanımızda hac ve umre faaliyetlerine 51 yönelik kurulan seyahat acentalarında bu durum etkiliğini kazanabilmiş değildir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre geliştirilen öneriler aşağıdaki gibidir; 1- Seyahat Acentaları turizm sektörü içerisinde yer alan, tüketicilere konaklama, ulaşım, gezi-eğlence alanlarında imkanlar sağlayan, bilgi veren, turizm ekonomisine ve genellikle ödemeler dengesine katkıda bulunan ticari kuruluşlardır. Bu sebeplerden ötürü seyahat acentalarının ülke ekonomisi için önemi ve işlevi kavranmalı, bu konuda yerel ve idari yönetimler seyahat acentalarına destek çıkmalıdır. 2- Müslüman Ülkelerin büyük çoğunluğu bu organizasyonu düzenlemeden önce işletme yöneticilerini ve sahiplerini bir takım eğitimlerden geçirmektedir. Türkiye’de de bu tür bir eğitimi yapılmasının sektörün bu alanda dinamik bir yapıya sahip olmasına fırsat yaratabilir. 3- Yöneticilerin tamamının erkek olması dikkat çeken bir husustur. Sektörde oldukça yeterli sayıda eğitimli, Hac ve Umre organizasyonları konusunda yeterli donanıma sahip bayan çalışan bulunmaktadır. Bu çalışanların seyahat işletmeleri sahipleri tarafından değerlendirilmesi ve yöneticilik kademesine yükseltilmesi sektörün farklı bir ivme kazanmasına vasıta olabilir. 4- Yöneticilerin Hac ve Umre Organizasyonlarındaki tecrübelerine bakıldığında büyük çoğunluğu 10 yılı aşkın süredir bu organizasyonları yürütmektedir. Hac ve Umre Organizasyonu düzenleyen seyahat acentalarının her yıl artış gösterdiği; Hac ve Umre Ziyaretlerine olan talebin önümüzdeki yıllarda artmasına paralel olarak bu durumun devam edeceği tahmin edilmektedir. Yöneticiler bu konuda kendilerini geliştirmeli, Hac ve Umre Ziyaretlerine ilişkin hukuki işlemlere, yasal mevzuatlara, yürürlükteki uygulamalara hakim olmalı, yenilikçi, fark yaratan, en iyileri hedefleyen kişilik özelliklerine sahip olmalı, alanındaki gelişmeleri, fuar ve organizasyonları, etkinlikleri, sempozyum ve panelleri takip etmelidir. 5- Turizm Sektörüne hâkim olmak isteyen, rekabetçi piyasada liderliği hedefleyen seyahat işletmelerinin yönetici ve personeline bakıldığında büyük çoğunluğu alanında uzman, eğitim almış, sektörde belirli tecrübeye sahip kişiler değildir. Turizm eğitimi veren üniversiteler nitelikli bir yönetici adayı yetiştirmek için uygundur. Yapılan araştırmalara göre turizmi eğitimi veren ve yönetici adayı yetiştiren Lisans Bölümlerinden mezun olan kişilerin % 70’i turizmde çalışmamaktadır. Turizm yerine farklı sektörleri tercih eden Bu kişiler turizm alanına yönlendirilmeli, kamu ve özel sektör turizmi teşvik edici faaliyetlerde bulunmalı, turizm alanında çalışan kişiler sadece önlisans ve lisans turizm eğitimi alan kişi turizm mesleği özendirilmelidir. 6- Seyahat Acentalarının Hac ve Umre Organizasyonlarını en az sorunla bitirebilmeleri ve tüketiciye en iyi hizmeti sağlayabilmeleri için ilişki içerisinde oldukları hizmet sağlayıcıları ile de doğru bir iletişim kurması gereklidir. Bu sebeple yöneticilerin yabancı dili iyi düzeyde bilmesi, bu bilgilerinin yeterliliklerinin kontrol edilmesi için Tursab, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bir takım sınavlardan geçirilebilir. 7- Hac ve Umre Seyahatleri her yıl büyük bir hızla artmaktadır. Kişilerin inançları gereği yerine getirmekte mükellef oldukları hac ve umre ziyaretlerinin daha iyi şartlarda, güvenli, kaliteli bir şekilde yapılması günümüz 52 hacı adaylarının beklentileri arasındadır. Bu talebi karşılayabilecek, yeterli finansmana, iş gücüne sahip girişimcilerin hac ve umre organizasyonuna yatırım yapmaları, kamu kuruluşlarının da bu faaliyetleri teşvik etmesi gereklidir. Araştırma kapsamındaki seyahat acentaları yöneticileri ile gerçekleştirilen çalışma her çalışmada olduğu gibi çeşitli kısıtlılıklara sahiptir. Özellikle zaman, olanaklar ve maddi imkanlar kısıtı ile çalışma belirli bir örneklem üzerinde gerçekleştirilmiştir. Daha geniş bir örneklem grubu üzerinde yapılacak çalışmalar konunun daha iyi incelenmesine olanak sağlayacaktır. Ancak çalışmanın hac ve umre organizasyonu faaliyetlerini yürüten seyahat acentalarını ele alan bir çalışma olması, literatüre katkı açısından sonuçlarının anlamlı olduğu düşünülmektedir. Farklı Coğrafi Bölgeler İller hatta Ülkelere yönelik bir çalışmanın farklı yöneticilik özelliklerinin tanımlanmaya yönelik çalışmaların da anlamlı sonuçlar üretebileceği düşünülmektedir Kaynakça Aguiléra, A. (2008). Business travel and mobile workers. Transportation Research Part A, 42(8), 1109-1116. Millar, J., ve Salt, J. (2008). Portfolios of mobility: the movement of expertise in transnational corporations in two sectors e aerospace and extractive industries. Global Networks, 8(1), 25 50. Ankomah, P. K. (1991). Tourism skilled labor: the case of sub-Saharan Africa. Annals of Tourism Research, 18(3), 433–442. Arthur, M. (1994). The boundaryless career: A new perspective for organizational inquiry. Journal of Organizational Behaviour, 15, Avcı U., ve Asunakutlu T., (2003) Seyahat Acentelerinde Yönetici Eğitimi ve A Grubu Seyahat Acentalarında Orta ve Üst Kademe Yöneticilerin Eğitimine Yönelik Bir Araştırma, Mevzuat Dergisi, 6(65), Aytürk, N.,(1990) Yönetim Sanatı, 2. Basım, Ankara: Emel Yayınevi Atasoy Ö. A, Türk Hukukunda Acentalarının Hukuki Niteliği ve Seyahat Acentacılığı Hizmetleri, Kayseri, 1988 Barutçugil, İ., (2002) Bilgi Yönetimi, İstanbul: Kariyer Yayıncılık Baum, T. (1994). National tourism policies: implementing the human resource dimension. Tourism Management, 15(4), 259–266. Beaverstock, J. V., Derudder, B., Faulconbridge, J. R., ve Witlox, F. (2009). International business travel: some explorations. Geografiska Annaler: Series B, Human Geography, 91(3), 193-202. Bingöl, D.,(1997) Personel Yönetimi, İstanbul: Beta Yayınları Bond, S., ve Wise, S. (2003). Family leave policies and devolution to the line. Personnel Review, 32(1), 58–72. Brewster, C., ve Larsen, H. H. (1992). Human resource management in Europe: Evidence from ten countries. The International Journal of Human Resource Management, 3(3), 409–434 Briedenhann, J., ve Wickens, E. (2004). Tourism routes as a tool for the economic development of rural areas— vibrant hope or impossible dream? Tourism Management, 53 Brotherton, B., ve Woolfenden, G., ve Himmetoglu, B. (1994). Developing human resources for Turkey’s tourism industry in the 1990s. Tourism Management, 15(2), 109–116 Bursalıoğlu Z., (1978) , Eğitim Yönetimide Teori ve Uygulama, Ankara: A.Ü. EBF Yayınları, Ankara Baloğlu, Ş. ve M. Magaloğlu. (2001). Tourism Destination Images of Turkey, Egypt, Greece and Italy as Perceived by US-Based Tour Operators, Tourism Management, 22 (1): 1-9. Casado, M. A. (1997). Mexico’s 1989–94 Tourism Plan: implications of internal political and economic instability. Journal of Travel Research, 34(1), 44–51. Cavlek, N. (2002). Tour Operators and Destination Safety, Annals of Tourism Research, 29 (2): 478-496. Celayir,M.A,(1983) Seyahat Acentalarının Turizm Sektörüne Katkısı ve Kredilendirilmesi,Ankara: Turizm Bakanlığı Yayınları. Choy, D. J. L., ve Gee, C. Y. (1983). Tourism in the PRC: five years after China opens its gates. Tourism Management, 4(1), 85–101. Creaton, S. (2004). Ryanair. How a small Irish airline conquered Europe. London: Aurum Press. Cukier, J., ve Wall, G. (1994). Informal tourism employment: vendors in Bali, Indonesia. Tourism Management, 14(3), 464–476 Din, K. H. (1986). Differential ethnic involvement in the Penang tourist industry: some policy implications. Akademika, 29, 3–20. Doyle, J., ve Nathan, M. (2001). Wherever next? Work in a mobile world. London: The Industrial Society. Drucker, P. F.(1993) Gelecek İçin Yönetim: 1990’lar ve Sonrası (Çev: F. Üçcan), Ankara: Türkiye İş Bankası Yayınları. Eaton, J. (2001). Globalization and human resource management in the airline industry (2nd ed.). Aldershot: Ashgate Echtner, C. M. (1995). Entrepreneurial training in developing countries. Annals of Tourism Research, 22(1), 119–134 Elkin, R. D., ve Roberts, R. S. (1994). Evaluating the human resource (employment) requirements and impacts of tourism developments. içinde J. R. B. Ritchie, ve C. R. Goeldner (Eds.), Travel, tourism and hospitality research: a handbook for managers and researchers, (2nded) (pp. 403–412). New York: Wiley Ekinci, Y.(2003), 21. Yüzyılda Kamu Yönetimi ve Yöneticileri, Bursa: Akmat Matbaası. Eren, E., (1995), Yönetim ve Organizasyon, İstanbul: Beta Basım Yayım. Ergeneli, A.(2005) “Örgütsel Etkililik Kriteri Olarak Lider Davranışının Örgütsel İklim İle İlişkisi: Görev Karmaşıklığı Bakımından Farklılaşan İki Örgüte İlişkin Bir Uygulama”, AÜ SBF Dergisi, C. 50, No: 1-2 Ankara. Erkuş, A.,(2006), İnsan Sermayesi Yönetimi: Çağdaş Yönetim Araçlarından Seçmeler (Ed. M. Ş. Şimşek-S. Kırgır) Ankara: Nobel Yayınları. 54 Esichaikul, R., ve Baum, T. (1998). The case for government involvement in human resource development: a study of the Thai hotel industry. Tourism Management, 19(4), 359–370. Gabriel, Y. (1988). Working lives in catering. London: Routledge and Keegan Paul. Genç N., (1997), Zirveye Götüren Yol Yönetim,İstanbul: Timaş Yayınları Gooddall, B. ve Ashworth G.(1988) Marketing In Tourism Industry London: The Promation Of Destination Reron. Guerrier, Y.,ve Adib, A. (2004). Gendered identities in the work of overseas tour reps. Gender, Work and Organzation, 11(3), 334–350 Gunn, C. A. (1988). Tourism planning. New York: Taylor and Francis Güçlü, N.(1996), Stres Yönetimi, G. Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 21 (1), s..91-109. Hacıoğlu, N,(1996) Seyahat Acentacılığı ve Tur Operatörlüğü, Bursa: Uludağ Üniversitesi Yayınevi. Hitchcock, M. (1993). Dragon tourism in Komodo, Eastern Indonesia.In M. Hitchcock, V. T. King, & M. J. G. Parnwell (Eds.), Tourism in south-east Asia (pp. 303–316). London : Routledge. İçöz O, (1996), Seyahat Acentaları ve Tur Operatörlüğü Yönetimi, Ankara: Turhan Kitapevi. Jenkins, C. L. (1999). Tourism academics and tourism practitioners:bridging the great divide. In D. G. Pearce, & R. W. Butler (Eds.), Contemporary issues in tourism development (pp. 52–64). London: Routledge. Kalkan O, (1995), Turizm Mevzuatı, Ankara: T.H.K. Basımevi. Karaosmanoğlu F.ve Tekin A., (1991)Turizm Hareketleri İçinde Seyahat Acentaları,Ankara: Adım Yayıncılık. Koçel, T.(1995), İşletme Yöneticiliği, İstanbul: Beta Yayınları.. Liu, A., ve Wall, G. (2003). Human resources development for Tourism in a peripheral island: Hainan, China. In S. Gossling (Ed.), Tourism development in tropical islands: political ecology perspectives (pp. 222–236). Sweden: Edward Elgar Publishing. Lipscomb, A. F. H. (1998). Village-based tourism in the Solomon Islands: impediments and impacts. In E. Laws, B. Faulkner, ve G. Moscardo (Eds.), Embracing and managing changes in tourism: international case studies (pp. 185–201). London: Routledge. Macauley, C. (2003). Job mobility and job tenure in the UK. Labour Market Trends, 541–550. Manske F. A.,(1994), Etkili Liderliğin Sırları (Çev.:Metin Arıkan), Ankara, KHO Matbaası. Marks, M. (2005). Flying by the seat of my pants. Flight attendant adventures on a wing and a prayer. Colorado Springs: Waterbrook Press. Milne, S. (1990). Tourism and economic development in Vanuatu. Singapore Journal of Tropical Geography, 11(1), 13–26. Oudiette, V. (1990). International tourism in China. Annals of Tourism Research, 17(1), 123- 132. Özer, M. A.,(2005), Kamu Yönetiminin Geleceğine Dair Düşünceler”, Sayıştay Dergisi, Sayı 57, s. 55-80. 55 Özer, M. A.,(2008), 21. Yüzyılda Yönetim ve Yöneticiler,Ankara: Nobel Yayınları. Pearce, D. (1990),Tourism in Ireland: questions of scale and organization. Tourism Management, 11(2),133-151 Peköz, M., Yarcan, S.,(1995), Seyahat İsletmeleri,İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları. Renwick, D. (2003). Line manager involvement in HRM: An inside view. Employee Relations, 25(3), 262–280. Reisinger, Y., ve Steiner, C. (2006). Reconceptualising interpretation: The role of tour guides in authentic tourism. Current Issues in Tourism, 9(6), 481–498. Riley, M., Ladkin, A., ve Szivas, E. (2002). Tourism employment: analysis and planning. Clevedon: Channel View. Richter, L. K. (1983). Political implications of Chinese tourism policy. Annals of Tourism Research, 10(3), 395– 413. Sennett, R. (1998). The corrosion of character. The personal consequences of work in the new capitalism. New York: W.W. Norton and Company Simsek, S.,(1992), İsletme Bilimi, Ankara: Nobel Yayınları. Storey, J. (1992). Developments in the Management of Human Resources. Oxford: Basil Blackwell. Storey, J. (Ed.). (1995). Human resource management: A critical text. London: Routledge. Storey, J. (2001). Human resource management today: An assessment. In J. Storey (Ed.), Human resource Management: A critical text (pp. 3–20). London: Thompson Learning. Sinclair, A. T., ve Vokes, R. W. A. (1993). The economics of tourism in Asia and the Pacific. In M.Hitchcock,V. T. King, & M. J. G. Szivas, E., ve Riley, M. (1999). Tourism employment during economic transition. Annals of Tourism Research, 26(4), 747–771 Szivas, E., Riley, M., ve Airey, D. (2003). Labor mobility into tourism: attraction and satisfaction. Annals of Tourism Research, 30(1), 64–76 Swarbrooke, J., ve Horner, S. (2001). Business travel and tourism. Oxford: Butterworth Heinemann Telfer, D. J. (2002). The evolution of tourism and development theory. In R. Sharpley, & D. J. Telfer (Eds.), Tourism and development: concepts and issues (pp. 35–78). Clevedon: Channel View. Theuns, H. L., ve Rasheed, A. (1983). Alternative approaches to tertiary tourism education with special reference to developing countries. Tourism Management, 4(1), 42–51. Timothy, D., ve Wall, G. (1997). Selling to tourists: Indonesian street vendors. Annals of Tourism Research, 24 (2), 322–340. Todd, G. ve Rice (1991) Travel Perspectives: A Guide to Becoming Travel Agent Tortop, N. (1994), Personel Yönetimi, Ankara: İlk-San Matbaası. 56 Tuna D, (1987) Seyahat Acentaları ve Tur Operatörlerinde Pazarlama Anlayışı, Balıkesir: Uludağ Üniversitesi Yayını Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Kanunu, No:1618, Kanun Tarihi: 14.09.1972 Tyler, M., & Taylor, S. (1998). The exchange of aesthetics: Women’s work and ‘The Gift’. Gender, Work and Organization, 5(3), 165–171 Ülgen, H.,(2006), İşletme Yönetiminde Bilgisayarlar, İstanbul: İÜ İşletme Fakültesi Yayını. Wei, Q. (1999). Tourism in China and professionalism: an insider’s perspective. Asia Pacific Journal of Tourism Research, 4(1), 22–29. Williams, C. (2003). Sky service: The demands of emotional labour in the airline industry. Gender, Work and Organization, 513–550. Zhang, G. (1985). China ready for new prospect for tourism development. Tourism Management, 6(2), 141–143. Zengin, Burhanettin (2009), “Seyahat İşletmeleri ”, Turizm işletmeleri Kitap İçinde Bölüm, Editörler: Burhanettin Zengin, Şehnaz Demirkol, Değişim Yayınları İstanbul. http://www.tursab.org.tr/ Erişim Tarihi: 28.02.2012 DOĞU AKDENİZDE EKOTURİZİM POTANSİYELİNİN ÇEVRE DÜZENİ PLANLARIYLA YÖNETİMİ (ADANA İLİ KIYILARI ÖRNEĞİ) Tevfik YILDIRIM ÖZET Öncelikle iki kavramımız var; ekoturizm ve çevre düzeni planı. İlk bakışta doğa ile ilgili herhangi bir verinin planlama faaliyetinde görülmesi hemen yok edilmesi, tahrip yolları kaygısını doğurduğunun farkındayım. Ancak planlamada çok şey değişti. Kavramlar ve uzmanlıklar yerine oturdu. Artık disiplinlerarası iletişim söz konusudur. Ülkemiz dolayısıyla ilgi alanımız olan Doğu Akdeniz, Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasındaki geçiş noktası üzerinde bulunması, üç tarafının farklı ekolojik karakterdeki denizlerle çevrili olması, deniz seviyesinden 5000 metreyi aşan yükseklik farklılıkları, iklim çeşitliliği ile çevresindeki hiçbir ülkeyle kıyaslanmayacak ölçüde sulak alan ve biyolojik zenginlik kazandırmıştır. Uluslararası ve ulusal onlarca sözleşmeye taraf olan ülkemiz hem doğasını hem de planlamasını bu ilkeler doğrultusunda yapmaya çalışmaktadır. Doğaya dayalı ve koruma – kullanma dengesini gözeten planlama türü; Çevre Düzeni Planı’dır. Sonuç olarak çevre düzeni planlarıyla birlikte veri bankası ve kurumların verilerini tek-anlaşılır biçime getirmesi sağlanıp illerin çevre ve doğa verileri planlama tabakalarına girdi, sorgulanır hale geldi, alt bölgelerde plan yapım süreçlerinde hazır veriler oluşturuldu. Bundan sonra yapılacaklar detay plan çalışmalarının çevre düzeni planı ilkeleri doğrultusunda çevreye duyarlı bir şekilde yapılmasının denetlenmesi ve özelliklerine göre alanlarda faaliyet ve görev tanımlarının yapılacağı stratejik eylem planlarıdır. Özellikle yerel halkın katılımının sağlandığı, kent konseyleri gibi sivil 57 toplum kuruluşlarının liderliğinde bu eylem planı faaliyetleriyle ekoturizm hayat bulacak ve sürdürülebilir yaşam alanları oluşturulacaktır. ANAHTAR KELİMELER: EKOTRUİZM, CBS (COĞRAFİK BİLGİ SİSTEMİ), ÇEVRE DÜZENİ PLANI, PLANLAMA KADEMELENMESİ, EYLEM PLANI GİRİŞ Tüm Avrupa’da toplam 12000 bitki türü varken, Türkiye’de 9000 bitki türü (3000 bitki türü endemik), 457 kuş türü bulunmakta ve 500 den fazla sulak alan vardır. Böyle çevresel değerlere sahip, ulusal ve uluslar arası koruma statülerinin olduğu ve ekoturizm potansiyeli yüksek bir ülkede yaşayıp da doğaya aykırı plan yapmak mümkün değildir. Bu planın planlama kademelenmesindeki adı Çevre Düzeni Planı’dır. İlgili tüm disiplinlerin yerini aldığı sadece verilerin yürütücülüğünü şehir ve bölge plancılarının yaptığı bir planlama türüdür. Türkiye’nin iller bazında % 90 seviyesinde çevre düzeni planları CBS ortamında sayısal ve sözel altyapıyla bitirilmiş uygulamaya sokulmuş durumdadır. Tozlu raflardaki yırtılmış paftalar taranıp sayısallaştırılarak elde edilen veriler sözel verilerle de desteklenince uygun bir plan altyapısı ortaya çıkarılmıştır. Önceleri kurum görüşleri çok geç ve yanlış verilebiliyordu. Adana özelinde konuya baktığımızda bir çok ilçe belediyesinin onayladıkları imar planlarında orman alanları, sulama projelerinin olduğu hassas alanlar, flora – fauna açısından önemli alanlar, ulusal ve uluslar arası koruma statülerindeki alanlarda kalan imar plan kararları toplantılar ve görüşmeler vasıtasıyla doğaya uyumlu hale getirilmesi sağlanmıştır. Ayrıca resmi kurumların elindeki verilerin de sorgulanması ve uydu görüntüleriyle çakıştırılması sonucu revize edilmesi en doğru ve kullanılabilir verilerin ortaya çıkmasını teşvik etmiştir. Öyle ki yerleşimin olduğu alanlarda sulama alanı, yaban hayatı geliştirme sahası gibi alanlar çakışmakta ve il yüzölçümü içerisinde alan hesaplamalarında sorunlar yaşanmaktaydı. Ayrıca doğru ve sorgulanabilir veri bankası olmayınca yatırımların fizibilitesi de anlamlı olamıyordu. Adana doğu sahillerinde dünya enerji koridoru olarak anılan enerji yatırımları ve İskenderun körfezi taşıma kapasiteleri bu yöntemlerle en doğru yerini bulmuştur. Adana’nın yıllardır bozulmayan ve ulusal-uluslararası statülerde korunan doğasının ekoturizm için ciddi bir potansiyel oluşturduğu da böyle tespit edilmiştir. 1/5000 ölçekli nazım imar planları ile 1/1000 ölçekli uygulama imar planları için çok önemli ilkeler ortaya koyan bu plan çevreye olan duyarlılığın göstergesidir. Sayısal ve sözel verilerin digital ortamda toparlanarak illerden ülke fiziki planlamasının yapılması da çalışmaların bence son noktası olacaktır. 58 İşte böylesi çevreye duyarlı verilerden yola çıkarak öncelikle çevresel değerleri koruyan ve haritalar üzerinde koordinatlarıyla tespit eden çalışmalar sonucunda korunan alanlar ve yerleşimlerle olan bağlantıları turizm potansiyelleri, gelecekteki projeksiyon işgücü, sektör ve diğer tüm alt sektörlerin hesaplandığı ve plana yansıtıldığı bir veri bankası oluşmuş olacaktır. Çok doğaldır ki önce turizmde altyapı (yol, içmesuyu, elektrik, kanalizasyon vs) ve yerel yönetimlerle işbirliği çok önemlidir. Bu çevre düzeni planlarıyla bu ilişkiler tam ve net olarak sağlanmış, yerel yönetimlerin hangi altyapıyı ne zaman ve hangi sektörün gelişmesi için kullanacağı kendi strateji planlarına da girmiştir. Şimdi öncelikle kavramlarımızı tanımlayalım, kavramlar üzerinden turizm ve ekoturizm için neler yapabiliriz ortaya koymaya çalışalım. KAVRAMLAR Öncelikle ekoturizm nedir, türleri nelerdir? Onları tanıyalım. Türkiye, 1963 yılında başlayan beş yıllık kalkınma planlarında turizmi her yönüyle ele alarak bugüne ulaşmıştır. Kalkınma planlarında öne çıkan bölgelerde turizmin gelişmesi sevindirici boyutlara ulaşmış ve ülkenin ekonomik kalkınmasında bacasız sanayi rolünü üstlenmiştir. Ancak gelişen şartlara uyum sağlayamamış, oda-kahvaltı statüsünde kalmıştır. Ülkemizde bilinçsiz ve altyapısız turizm modasının yol açtığı tahribattan ilk nasibini alan genellikle bakir doğal çevre olmaktadır. Sürdürülebilir turizm anlayışının bir türlü benimsenemediği ülkemizde turizmden gelir elde edelim derken doğal kaynaklarımızı hızla tüketiyoruz. Farkına bir türlü varamadığımız, kültür sağlık gastronomi turizmi türlerini kapsayan ekoturizm hem doğayı koruyan hem de gelir elde edilen ciddi ve yatırımcılar için bakir bir alandır. Ekoturizm, oldukça yeni bir kavram. 1987’de uluslararası gündeme katılan “sürdürülebilir kalkınma” kavramının geliştirildiği, sürdürülebilir dünyanın kriterleri ortaya konduğu bu zirvede “sürdürülebilir turizm” tanımı ortaya kondu: “Mevcut turistlerin ihtiyaçlarını karşılarken geleceğe dair imkanları da koruyup geliştiren turizm türü”. Böylece ekoturizm sürdürülebilir turizm ile birlikte anılmaya, sürdürülebilir kalkınmanın bir parçası, doğal alanlardaki uygulaması olarak değerlendirilmeye başlandı. İlk kez 1983 yılında, Meksika’da etkili bir çevreci dernek olan PRONATURA’nın kurucularından Hector Ceballos-Lascurain tarafından “Manzara, yabani bitki, hayvanlar, bu alanlarda bulunan kültürel kalıntılar, nispeten bozulmamış bölgelere yapılan seyahatler” diye belirlenen ekoturizm tanımı zamanla genişledi. Günümüzde en sık kullanılan tariflerinden biri, 1990’da ekoturizmi yaygınlaştırmak amacıyla kurulan Uluslararası Ekoturizm Derneği’ne (TIES) ait: “Çevreyi koruyan ve yerli halkın refah düzeyini yükselten, doğal alanlara karşı sorumlu seyahat”. 1992 Rio Çevre Zirvesi'nde sürdürülebilir bir dünya ve çevre için kriterler ortaya konmuştu. Bu kriterler, turizme de uyarlanarak, çevreye zarar vermeden, ondan yararlanma yöntemlerinin geliştirilmesi ve tüm yerli halkların kültürlerini yok etmeden, onların turizm faaliyetlerinden yararlanmalarının sağlanması şeklinde özetlenmişti. 59 Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi 2001’den başlayarak, Mozambik, Brezilya, Avusturya, Seyşel Adaları, Cezayir, Ekvator, Maldiv Adaları, Fiji ve İsveç’te “Ekoturizmin Yönetimi, Gelişimi ve Planlanması” konusunda çeşitli toplantılar düzenlemiştir. Ruanda’da yapılan “Afrika’da Milli Park ve Korunan Alanlarda Ekoturizm Semineri”, korunan alanlarla ilgili gerçekleştirilen ilk seminerdir. Uluslararası Doğa Koruma Birliği’ne göre “ekoturizm; eğlenmeyi, doğayı ve kültürel kaynakları anlayarak korumayı destekleyen, düşük ziyaretçi etkisi olan ve yerel halka sosyo-ekonomik fayda sağlayan bozulmamış doğal alanlara çevresel açıdan sorumlu seyahat ve ziyaret” olarak açıklanmaktadır. 2002 yılının Mayıs ayında, Kanada'nın Quebec kentinde, 133 ülkeden gelen 1100 delegenin katılımıyla yapılan "Dünya Ekoturizm Zirvesi"nde, tüm ülkelerin benimsediği ortak bir tanım saptandı. Buna göre ekoturizm, "yeryüzünün doğal kaynaklarının sürdürülebilirliğini güvence altına alan, bunun yanısıra yerel halkların ekonomik kalkınmasına destek olurken, sosyal ve kültürel bütünlüklerini koruyup gözeten bir yaklaşım ya da tavır" olarak benimsendi. EKOTURİZMDE UYULMASI GEREKEN KURALLAR Bütün tanımlar uyarınca ekoturizm, herşeyden önce "çevre ve kültür değerlerinin sürdürülebilirliğini garanti altına alan, yerel halklara maddi yarar sağlayan turizm" olarak kavransa da, ağırlıklı faaliyet alanı olarak doğada yapılan turizm türlerini kapsamaktadır. Doğa turlarında seçilen rota, bu turlar için eğitilmiş uzman rehber kullanılması, turlarda mutlaka uyulması gereken kurallar, çok önemlidir. Kamp ve tesislerin doğaya uyumlu ve doğadan elde edilen malzemelerle yapılması, her türlü iletişim imkanının sağlanması ve ilk yardım sağlık ekipmanlarının bulundurulması sağlanmalıdır. - Milli Park, Doğal koruma alanı, vb. ilan edilmiş bölgelerde, ilgili bakanlık ve kurumlarca konulmuş kurallara kesinlikle uymak, girilmesi ya da kamp yapılması yasak ya da kısıtlamalı bölgelerdeki yasaklara uymak, - Gezilen veya kamp yapılan yerlerde belirlenmiş gezi rotaları varsa, bunlara kesinlikle uymak, tecrübeli doğa rehberinin uyarı ve yol göstericiliğine uymak, - Gezilen yerlerde flora ve faunaya asgari zarar verecek şekilde hareket etmek - Gezi faaliyeti sırasında çevreye hiçbir şekilde atık bırakmamak, doğada silinemeyecek izler bırakmamak - Özellikle nesli tehlikede bulunan hayvanların bulunduğu bölgelerde gürültü, vb. kirlilik yaratmamak, - Flora ve faunanın korunmasına özel önem verilen yerlerde gerek yıl içinde, gerekse uzun vadede tur rotalarını, koruma ilkelerini gözeterek, sık sık değiştirmek; yetkili resmi kurumlar tarafından doğa ve dağ rehberliği sertifikasyonu varsa, mutlaka sertifikalı rehberler kullanmak, eğer yoksa, doğa turları konusunda uzman kurum ve kişilerden eğitim almış tecrübeli rehberler kullanmak Bir bölgeye turizm aracılığıyla katkı sağlarken, maddi ve manevi kültür unsurlarının bozulmaması gereklidir. Otantik kültürlerin, ahlaki değerlerin bozulmadan yaşadığı bölgelerde, turist gruplarının bu değerlere saygılı davranması gerekiyor. (kılık-kıyafet konusuna özen göstermek, dini ve ananevi değerlere saygılı davranmak, yerel yeme-içme-eğlenme, vd., geleneklere uyumlu davranmak ve mümkün olduğunca katılmak, vs. gibi) Ayrıca maddi kültür eserlerine de saygılı davranmak, korumacılığı desteklemek, gerek turizm profesyoneli, gerekse tüketici olarak, yerel dokuyla uyuşmayan modern mimari ürünleri yerine, koruma altına alınmış otantik yapılarda hizmet veren konaklama tesislerini tercih etmek ve desteklemek gerekiyor. 60 DOĞU AKDENİZDE EKOTURİZM Turizme erken açılmış bazı kıyı bölgelerimiz hariç, henüz ülkemizin pek çok bölgesinde doğa bozulmamış ve bakirdir ve özellikle endemik türler, flora ve fauna konusunda dünyada eşine az rastlanır bir zenginlik vardır. Buna sosyo-kültürel değerler de eklenince, Türkiye, ekoturizm konusunda potansiyel bir cennettir. Bu potansiyeli değerlendirip geliştirmek, hepimizin görevidir. Ülkemizin zengin coğrafyası ve doğal potansiyeli, doğa turizmi türleri açısın-dan büyük bir şanstır, ancak bilinçsizce davranılması sonucunda, hızla çevre de-ğerlerinin bozulması da kaçınılmaz olacaktır. Bu potansiyel tehlikeyi acilen görüp, doğa içinde yapılan tüm turizm türlerinde "çevreyle barışık" tarz ve yöntemleri benimsemeliyiz. Mersin ve diğer Akdeniz illerine göre en avantajlı konumda olan il Adana’dır. Ekoturizm konusunda ilgili bakanlıkların (Turizm, Orman, Çevre, Kültür) acilen koordineli bir çalışmayla, ortak ve kesin kurallar (ve gerekli yerde cezalar) saptamaları, dağ ve doğa rehberliği için sertifikasyon programları geliştirip uygulamaya koymaları, ekoturizm bölgeleri ve rotaları saptanması, en öncelikli önlemlerdir. Bunlara paralel olarak ve daha uzun bir süreç boyunca da, hem turizm profesyonellerinin, hem bölge halklarının, hem de yerel yöneticilerin ekoturizm konusunda bilinçlendirilmeleri ve eğitilmeleri gelmelidir. Özellikle ekoturizmden gelir sağlayacak olan bölge halklarının, sahibi ve bekçisi oldukları doğal ve kültürel zenginliklerin bilincine varmaları ve ancak bunları koruyarak, insanlığa ve kendilerine fayda sağlayacaklarını kavramaları gerekmektedir. EKOTURİZM İSTATİSTİKLERİ 2000’li yıllarda dünyadaki gayrisafi yurtiçi hasılalar toplamının yüzde 5’ini oluşturuyor; dünya istihdamının ise yüzde 6-7’sini sağlıyor yani 230 milyondan fazla insanın iş kapısı. Ulaşımın kolaylaşması ve ucuzlaması, tatil yapma ihtiyacının artması ve kısa tatillerin sıklaşmasıyla dünyada turist sayısı her yıl katlanarak artıyor. Dünya Turizm Örgütü’nün son verilerine göre, uluslar arası turist sayısı 1995 yılında 528 milyon iken 2010’da 935 milyona yükseldi, 2020’de 1,5 milyarı geçeceği tahmin ediliyor. Bu büyüme özellikle dış turizmden büyük gelir elde eden yoksul ve gelişmekte olan ülkeler için önemli. TIES verilerine göre son 10 yıldır yoksul ülkelerin sürekli kâr sağlayabildiği en büyük sektör olan turizm bu ülkelerde dünya genelinden daha hızlı ilerliyor ancak bunun sürdürülebilirliği ciddi tartışma konusudur. Eko etiketinin yalnızca bir pazarlama sloganı olarak kullanıldığı, ilkesiz ve denetimsiz yapılan faaliyetler, kitle turizminin bugüne kadar yarattığı tahribatın aynısını bakir doğal alanlarda da yaratıyor. Altyapı zorlanıyor, doğal kaynaklar, tarihi eserler, bölgede yaşayan canlılar, yerli halkın geçim kaynakları ve ülkenin turistik gelirleri tehlikeye giriyor. Uluslararası Ekoturizm Topluluğu (TIES)’e göre ekoturizm pazarının boyutları şu şekildedir: • 1990’lı yıllardan itibaren büyümeye başlayan ekoturizm, yıllık %20-34 arası bir gelişme sahiptir. • 2004 yılında, küresel çapta ekoturizm/doğa turizmi ağırlıklı seyahatler, bütün turizm çeşitlerine kıyasla 3 kat fazla gelişim göstermişlerdir. • Deniz-güneş turizmi pazarının “doygunluğa” ulaştığı ve yatay bir seyir izlediği, buna karşın deneyim kazanmaya yönelik olan turizm çeşitlerinin (sürdürülebilir turizm, ekoturizm, doğa turizmi gibi) gelecek on yıl içinde büyük bir gelişme kaydedeceği öngörülmektedir. 61 Yine ekoturizm ile kitle turizmi pazarının karşılaştırmasına yönelik bir araştırmada; çoğunlukla ekoturizm nedeniyle ziyaret edilen Costa Rika’da ziyaretçi başına 1.000 $’lık tüketim söz konusu iken, Fransada standart turizm çeşitlerinden, turist başına 400 $ civarında gelir elde edildiği ortaya konmuştur. Her şey dahil paket turlardan elde edilen gelirin % 80’i havayolları, oteller ve diğer uluslar arası şirketler tarafından paylaşılmasına karşın, ekoturistler genellikle yöresel satın alma ve kiralamalar yaptıkları için, gelirlerinin bazen % 95’i oranında yerel ekonomiye katkı sağlamaktadırlar. Yine yapılan araştırmalarda, ekoturistlerin 35-54 yaş grubunda, yüksek eğitimli, ortanın üzerinde geliri olan kişiler oldukları; doğa ve kültürün yanı sıra gastronomiye ilgi duydukları dünyada yapılan araştırmalardan anlaşılmaktadır. 2002 yılında uluslararası turizmde, geleneksel turistlerin %62 si tatil amaçlı seyahat ederken, eko turizm amaçlı seyahat edenlerin oranı %4 olarak belirlenmiştir. Buna karşılık toplam turizm gelirleri içindeki harcama payları %7 dir. Ayrıca eko turizm gelirlerinin büyük ölçüde yöre insanına geri döndüğü ve bu insanların daha çok turistlere yiyecek, içecek, konaklama, taşıma, rehberlik gibi hizmetleri sunan yöre halkı oldukları düşünüldüğünde, sürdürülebilir turizm ve ekoturizmin bu insanlar için ne derece önemli olabileceği gayet iyi anlaşılmaktadır. Bu sayede yöredeki sürdürülebilir geçim kaynakları ön plana çıkartılmakta ve doğal kaynakların aşırı kullanımı önlenmekte ve sürdürülebilir olmayan geçim kaynaklarına alternatifler ortaya konmaktadır. Bu da turizme konu olan kaynakların, dolayısıyla turizmin sürdürülebilirliği bakımından büyük bir şanstır. Türkiye Ekoturizm ve Sürdürülebilir Turizm Derneğin ilk projesi olan Türkiye’nin ekoturizm envanterini çıkarma çalışması sürüyor. Ancak 81 ildeki valilikler, özel idareler, kaymakamlıklar ve belediyelerde kapsamlı bir döküm olmaması çalışmanın ağır ilerlemesini sağlamaktadır. Ekoturizm amacına uygun gerçekleştirildiği taktirde, hassas ekosistemlerin korunması ve bu bölgelerin içersinde ve çevresinde yaşayan nüfusun sosyo-ekonomik gelişmesi için kaynak yaratabilen bir araçtır. Önemli ekoturizm potansiyeli olan dağlık ve ormanlık bölgelerdeki köylerde yaşayan halkın yoksulluğu göz önüne alındığında, ekoturizmin sosyal sınıflar arasındaki dengesizliği azaltabilecek bir etken olduğu anlaşılabilir (Altıparmak, 2002, s: 276). Dünya Turizm Örgütüne göre ekoturizmin bileşenleri; ¾ Biyolojik çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunması, ¾ Yerel halkın refahını gözetilmesi, turistlerin ve yerel halkın bilinçlendirilmesinin sağlanması, ¾ Küçük ölçekli işletmeler tarafından küçük turist gruplarına hizmet verilmesi, ¾ Turistlerin ve yerel halkın turizm endüstrisi hakkında sorumlu hareket etmesinin sağlanması, ¾ Geri dönüşü olmayan kaynakların en düşük düzeyde tüketilmesi, ¾ Turizm yönetimine yerel düzeyde katılımın önemsenmesi, ¾ İş fırsatlarının ve mülkiyetin yerel halk lehinde gelişmesinin gözetilmesi olarak tanımlanmaktadır.(UNWTO). Yine Dünya Turizm Örgütüne göre ekoturizmin amacı; ¾ Turizmin doğal ve geleneksel çevreye verdiği tahribatın en alt düzeye indirilmesi, ¾ Turistlere ve yerel halka doğanın ve geleneksel sosyo-kültürel çevrenin korunmasına yönelik eğitim verilmesi, 62 ¾ Turizmin yerel halkın ihtiyaçlarının karşılayan, yerel yönetim ve halkla işbirliği içinde gelişen sorumlu bir ticaret olarak özendirilmesinin sağlanması, ¾ Koruma kapsamındaki (doğal ve sosyo-kültürel) alanların yönetim için kaynak ayrılması, ¾ Turizmin negatif etkisinin en alt düzeye indirilmesi amacıyla sosyo-kültürel ve doğal çevreye yönelik uzun vadeli takip ve değerlendirme programlarının desteklenmesi ¾ Turizmin yerel halkın geçimine katkıda bulunmasını sağlayacak şekilde geliştirilmesinin temini, ¾ Turizmin gelişiminin yörenin sosyal ve çevresel kapasitesini artıracak şekilde gelişmesinin temini, ¾ Çevreyle uyumlu, doğal ve geleneksel sosyo-kültürel yaşamla iç içe geçen, yöresel bitki örtüsünü ve yaban hayatını koruyan turizmin alt yapı yatırımlarının gerçekleştirilmesidir.(www. world-tourism.org). TÜRKİYE’DE EKOTURİZM Turizm Bakanlığı ekoturizmi; yayla turizmi, ornitoloji (kuş gözleme) turizmi, foto safari, akarsu sporları (kano-rafting) çiftlik turizmi, bisiklet turları, atlı doğa yürüyüşü, kamp-karavan turizmi, mağara turizmi, dağ turizmi ve doğa yürüyüşü, botanik (bitki inceleme), Tarım ve Çiftlik Turizmi, Av Turizmi, Yamaç Parasütü, Balon Turizmi, Yaban Hayatı (Fauna) Gözlemciliği, Sportif Olta Balıkçılığı, Sualtı Dalıs Turizmi, Macera Turizmi, İpek Yolu Turizmi, Bisiklet Turizmi gibi çeşitlendirmektedir. Türkiye’de ekoturizmle ilgili bana göre tek yetkili resmi kurum, Orman Genel Müdürlüğü, Odun Dışı Ürün ve Hizmetler Dairesi Başkanlığı, Ekoturizm Şube Müdürlüğü’dür. Ekoturizm şube müdürlüğü görevleri; 9 Orman ekosistemi içinde; Türkiye'nin ekoturizmi için uygun noktaları belirlemek, 9 Orman ekosistemi içinde uygun yerlerde ekoturizm faaliyetlerini desteklemek, 9 Görev alanı dahilinde ekoturizm politikaları geliştirmek, 9 Görev alanı dahilinde ekoturizm alanında ürün geliştirmek, 9 Ekoturizmin getirdiği maddi ve manevi kazanç ve kayıpları tespit ve takip etmek, 9 Görev alanı dahilinde ekoturizmde uyulması gereken kuralları belirlemek, 9 Ekoturizmin yerel halkın kalkınmasına sağladığı katkıları belirlemek, 9 Yukarıdaki sözkonusu faaliyetlere ilişkin iş ve işlemleri gerçekleştirirken ilgili kurum, kuruluş ve disiplinlerle (Üniversite, Araştırma kuruluşları, vs.) işbirliği yapmak, 9 Daire Başkanlığınca verilecek benzer görevleri yapmaktır. 63 Gö Dünya Kuş Göç Yolu Türkiye’deki sulak alanlar Ülkemizin, Akdeniz’deki en önemli turizm alanlarından birisi olduğu açıktır. Yaklaşık 8000 km. uzunluğundaki sahilleri, çeşitli uygarlıklardan kalan zengin tarihi ve kültürel mirasın yanı sıra iklimsel çeşitliliği nedeniyle olağan üstü bir bio çeşitliliğe sahiptir ve tek başına bütün bir Avrupa kıtası ile karşılaştırılabilir. Türkiye, gerek dağları, ormanları, yaylaları, kıyıları, gölleri, akarsuları gibi doğal varlıkları; gerek flora ve faunası ve gerekse mağaraları ve kanyonları gibi ilginç jeolojik oluşumları açısından diğer ülkelerle kıyaslanamayacak düzeyde bir zenginliğe sahiptir ve bu zenginlikler ülkemizi gündemde olan eko turizm için oldukça ilgi çekici bir ülke konumuna getirmektedir. Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi’nin tahminlerine göre ülkemiz, 2015’e kadar yüzde 10,2’ye varan yıllık büyüme ile turizmde en hızlı gelişen ülke olacak. Doğal değerlere olduğu kadar kültürel değerlere de önem veren ekoturizm, bu gelişimle beraber önemi bir rol üstlenip, doğal tahribat ve kültürel erozyonu yavaşlatmaya katkıda bulunabilir. Türkiye’de ekoturizm kavramı resmi olarak sadece Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (20012005) geçmektedir. Planda; “Biyolojik çeşitliliği, su ve yaban hayatını, kültürel ve estetik değerleri korumak, onların henüz bilinmeyen yararlarının araştırılmasına imkan vermek, toprak erozyonu ile heyelan ve çığ olgularını önlemek, ekoturizmi geliştirmek amacıyla Tabiat Koruma Alanları, Milli Park ve benzeri korunan alanlar geliştirilecek ve yaygınlaştırılacaktır.” şeklinde bir ifade vardır. Ülkemizde ekoturizm konusunda planlama aşamasında olan ya da uygulamaya başlamış olan çeşitli projeler bulunmaktadır. Bunlar: 1- Biyolojik Çeşitlilik ve Sürdürülebilir Doğal Kaynak Yönetimi (GEF II) Projesi: 2000 yılında 4 önemli pilot alanda (Kayseri-Sultan Sazlığı, Artvin-Camili, Antalya-Köprülü Kanyon Milli Parkı, Kırklareli-Iğneada) ekoturizm projeleri uygulanmaktadır. 2- Türkiye’de Kaz Dağları Milli Parkının Ekoturizm Amaçlı Master Planının Hazırlanması Projesi: 2001 tarihinde başlamış bütçesi oluşmamıştır. 3- Milli Parklar ve Çevre Eğitimi Projesi: TUBITAK koordinatörlüğünde 1999 yılından itibaren sürdürülen bu projenin amacı milli parkların ekoturizm potansiyelini ortaya koymaktır. Antalya Termessos-Güllük Dağı Milli Parkı ve Rize’de Kaçkar Dağları Milli Parkı’nda yürütülmekte olan proje kapsamında üniversite öğrencilerine ve profesyonel turist rehberlerine çevre eğitim programları düzenlenmiştir. 64 Bu arada sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülen ekoturizm projelerinden bana göre en önemlisi, Pınarbaşı Ekoturizm Merkezi-Paşakonağı Projesidir. Küre Dağları Milli Parkı’nın tampon bölgesindeki Pınarbaşı ilçesinde yapılan Ekoturizm Merkezi yöre halkı için alternatif geçim kaynağı yaratmak amacıyla 31 Mayıs 2002 tarihinde kurulmuştur. Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin 7 yıldır düzenli olarak yayınladığı Türkiye Turizm Raporu`nun sonuçlarına göre; son beş yılda ülkemizdeki turist sayısında kaydedilen yüzde 66’lık artışa karşın, ortalama harcamada düşüş yaşandığını göstermektedir. 2003 yılında 943 dolar seviyesinde olan turist başına ortalama harcama, 2007 yılında 793 dolar seviyesine inmiş bulunmaktadır. Bu da ortalama gelir düzeyinde yüzde 16 oranında düşüş yaşandığı anlamına gelmektedir. Günümüzde her şey dahil sisteminin uygulandığı paket turlar, ülkemizi, konakladıkları otelden dışarı çıkmayan, ziyaret ettikleri yöredeki yerel topluluk ve kültürel yaşantısı hakkında ilgili olmayan, daha az eğitimli ve daha düşük gelir seviyesine sahip bir turist kitlesine hizmet eder hale getirmiştir. 65 PLANLAMA KADEMELENMESİ VE ÇEVRE DÜZENİ PLANI Planlar, Makro Düzeyden Mikro Düzeye Doğru Şu Şekilde Kademelenirler. Ülke Ölçeğindeki Planlar, Bölge Ölçeğindeki Planlar, Kent Ölçeğindeki Planlar. Ülke Ölçeğindeki Planlar, Ülke Bütününde Sosyal ve Ekonomik Plan Kararlarının Mekana Yansımasını, mekandaki Oluşumların Kalkınma Planlarına Aktarılmasını, Ülke Ölçeğindeki Yatırımların Dengeli Dağılımını Sağlayan, Alt Kademe Planlamaları Yönlendiren Üst Düzey Plandır. Bölge Ölçeğindeki Planlar, Bölge Planları, Seçilen Bölge için Ülke Ölçeğindeki Plan Kararlarına Uygun Olarak Bölgesel Kademelenme, Bölgesel Alan Kullanımı ve Altyapıya ilişkin Kararları ve Yatırımları Zaman ve Mekan Boyutu ile Belirleyerek İlgili Kuruluşların Sektörel Uygulama Plan ve Programlarına Yansımasını, yatırımların Koordinasyonunu Sağlayan, Alt kademe Planlamaları Yönlendiren Plandır. Çevre Düzeni Planları, Dengeli ve Sürekli Kalkınma Amacına uygun Olarak Ekonomik Kararlarla Ekolojik Kararların Bir arada Düşünülmesine İmkan Veren, Rasyonel Doğal Kaynak Kullanımını Sağlamak Üzere Ülke ve Bölge Planları Temel Alınarak Hazırlanan, Plan Notları ve Raporuyla Bütün Olan Alt kademe Planları Yönlendiren Plandır. Kent Ölçeğindeki Planlar, Nazım İmar Planları, Varsa Üst ölçekteki Plan Kararlarına Uygun Olarak Hazırlanan, Halihazır Haritalar Üzerine Çizilmiş, Mekandaki Genel Kullanış Biçimlerini, Başlıca Arazi Kullanım Tiplerini, Nüfus Yoğunluklarını, Mekansal gelişmenin Yönünü Gösteren ve Uygulama İmar Planlarını Yönlendiren Planlardır. Uygulama İmar Planları, Halihazır Haritalar üzerine Çizilen, Yapı Adalarını ve Yapı Yoğunluklarını Gösteren, İmar Uygulama Programlarına Esas Olan Plandır. Çevre düzeni planının yasal dayanağı ve amacı; Çevre ve Orman Bakanlığı teşkilat ve görevleri hakkındaki 4856 sayılı kanun, 08.05.2003 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 2 nci maddesinin (h) fıkrasında ve 10 uncu maddesinin (c) fıkrasında çevre düzeni planlarını hazırlamak veya hazırlatmak, onaylamak ve uygulanmasını sağlamak görevi çevre ve orman bakanlığının yetkisi ve sorumluluğuna verilmiş bulunmaktaydı. Tüm ülkeden gelen çevre düzeni planı başvuruları üzerine yayınlanan genelge ile plan yapma yetkisi 22 ile verilmiş, Adana ili de bunlardan birisidir. Çevre düzeni planı yapımı görev ve yetkisi, 22.02.2005 tarih ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun 04.03.2005 tarih ve 25745 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmasından itibaren aynı kanunun 6. maddesi uyarınca il özel idarelerine de geçmiştir. 04.11.2000 tarih ve 24220 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren çevre düzeni planlarının yapılması esaslarına dair yönetmeliğin 11. maddesinde; “çevre düzeni planı bulunmayan alanlardaki uygulamalar, bakanlıkça bir çevre düzeni planı yürürlüğe konuluncaya kadar imar kanunu ve ilgili yönetmeliklerde belirtilen esaslara göre yürürlüğe konulmuş nazım ve uygulama imar planları vasıtasıyla yürütülür. Bu alanlarda bir çevre düzeni planı yürürlüğe konulması halinde, nazım ve uygulama imar planlarının çevre düzeni planındaki karar ve hükümlere uygun olmayan kısımları revize edilerek tekrar yürürlüğe konulmadan uygulamaya devam olunamaz.” hükmü yer almaktadır. Görüldüğü gibi çdp’ler öncelikle doğayı, 66 çevresel değerleri tespit eden, sorgulayan ve diğer plan kararlarıyla uyumlu bir şekilde kesinlikle korumayı amaç edinen planlardır. ADANA İLİ 1/100.000 ÖLÇEKLİ ÇEVRE DÜZENİ PLANININ KOMŞU İLLERLE UYUMU VE EKOTURİZME KATKISI Adana çevre düzeni planı çalışmaları, 1.Hazırlık çalışmalarına 2004 yılı Nisan ayında başlanmıştır. 2.Valilik bünyesinde, İl Özel İdare binasında Coğrafik Bilgi Sistemi Birimi oluşturulmuştur. 3.Kamu kurumlarında var olan ve Çevre Düzeni Planında kullanılabilecek veri-bilgilerle ilgili envanter çalışması yapılmıştır. 4.Kamu kurumları, sivil toplum kurumları ve üniversite ile toplantılar yapılarak Çevre Düzeni Planı hakkında bilgi verilmiş ve işbirliği imkanları belirlenmiştir. 5.Kamu kurumlarında Çevre Düzeni Planı ile ilgili çalışma gurupları oluşturularak ilgili personele Çevre Düzeni Planı ve Coğrafi Bilgi Sistemi eğitimi verilmiştir. 6.Kamunun kendi imkanları ile yapılabilecek aşamalar belirlenmiş ve tamamlanmıştır. 7.Zorunlu hizmet alımı gerektiren aşamalar belirlenmiş, şartnameleri hazırlanmış ve ihale süreci tamamlanmıştır. 8.Adana İli Çevre Düzeni Planı Danışmanlık Hizmet Alımı İşi 19.09.2005 tarihinde ihale edilmiş ve firmaya 01.11.2005 tarihinde yer teslimi yapılmıştır. 9.Yasa gereği Adana Büyükşehir Belediyesi Meclisinin 26.11.2007 tarih ve 221 sayılı kararıyla birlikte 04.12.2007 tarih ve 267 sayılı il genel meclisi kararıyla planımız son halini almıştır. Çdp ile üretilen tematik haritalardan örnekler; Yerleşilebilirlik Analizi, İklim, Jeolojik Yapı, Jeomorfolojik Yapı, Hidrojeolojik Yapı, Toprak Kabiliyeti, Ekolojik Yapı, Orman Ekosistemi, Vejetasyon Fauna, Biyolojik açıdan önemli alanlar, Arkeolojik ve Tarihi Değerler, İdari yapı, Sınırlar, Teknik ve sosyal alt yapı, Kentsel ve Kırsal Kullanım ile Yerleşim Alanları, Mevcut arazi kullanımı, Arazi Mülkiyeti, Tahsisler, Doğal, Kültürel, Rekreasyonal Peyzaj Kaynak Değerleri, Bölgeye yönelik projeler, Çevre sorunları, Hava Fotografları ve Uydu Görüntüleri ile Sayısal Arazi Modeli, Sentez, 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı 67 Sayısal ve sözel anlamda Veri bankası oluşturulup sorgulamalar yapılarak en uygun yer seçimi kavramı oturtulmuştur. Tüm kurumlarla toplantılar yapılıp onların da sayısal olarak hazırlıklarını yapmaları sağlanmıştır. Toprak Kabiliyeti Jeolojik Yapı Bakı Eğim Vazgeçilmez planlama ilkelerimiz; Ulusal ve Uluslararası Koruma Alanları; Tabiat Koruma Alanı, Ekolojik Etkilenme Bölgesi, Ramsar Alanı, Tarım Alanları; Mutlak Tarım Alanları, Diğer Tarım Alanları, Çayır/Mera Bataklık Orman Fay Hatları, Kumul Alanlar, Milli Park: Aladağlar, Arkeolojik, Doğal ve Kentsel Sit Alanları Çatalan Havza Sınırı, Teknik Altyapı, Enerji Nakil Hatları, Doğal Gaz Hattı, Kırıkkale - Samsun Petrol Boru Hattı, Botaş-Irak Boru Hattı, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı güzergahları, Maden Yatakları / Taş Ocakları, Termik Santral, Çöp Döküm Alanı tespit, oluşturulması ve plana aynen işlenmesidir. Planlama hedeflerimiz; Koruma-kullanma dengelerini kurmak, Doğal, tarihsel, kültürel, sosyal ve ekonomik değerleri korumak ve geliştirmek, Adana ilinde korunması amaçlanan alanlar başta ormanlar olmak üzere, mutlak tarım alanları, güneydeki ekolojik özellikleri hassas olan bölümlerdir. Flora ve fauna açısından zengin alanlar, sulak alanlar, göller vb. korunacaktır. Bölge sınırları içinde gelişme potansiyelleri ve iç dinamikler çerçevesinde yerleşmelerarası hiyerarşi ve kademelenmeyi oluşturmak, Uygulamaların kolaylığını temin etmek ve sosyal, ekonomik ve mekansal tutarlılığı sağlamak amacıyla Planlama Alt Bölgelerini tespit etmek ve oluşturmak. Planlama bölgelerinin mevcut ve gelişmesi olası sektörlerde uzmanlaşmasını sağlamak, 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın onaylanmasına müteakip, planda yer alan Planlama Alt bölgeleri planlarının hızla hazırlanması veya hazırlattırılmasının sağlanması, Mevcut Nazım ve Uygulama planlarının kapasitelerinin hedeflenen nüfustan fazla olması sebebiyle yeni gelişme alanları önerilmemelidir.(Ceyhan yerleşmesi güneyindeki konut ağırlıklı gelişme alanı hariç) 68 Yerleşimler arası gelişmişlik farklarının azaltılması için özellikle karayolu bağlantılarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Stratejik Amaçlardan birisi olan il bütününde yerleşmeler arasındaki erişilebilirliğin artırılmasını gerçekleştirmek üzere D100 karayolunun da içinde yer aldığı bazı yollar iyileştirilecek yol ağı olarak belirlenmiştir. Turizm amaçlı gelişmeler genel olarak ilin güneyinde Karataş ve Yumurtalık mevcut yerleşmeleri ve yakın çevrelerinde gerçekleşecektir. Orman alanları belirlenmiş olup bunlar üzerinde hiçbir şekilde yeni imar gelişme alanı önerilmemelidir. Yeni organize sanayi alanları belirlemek yerine mevcut OSB’lerin müteşebbis heyetleri tarafından belirlenen gelişme alanlarının işbu planla da önerilmesi uygun bulunmuştur. Kirliliğin oluşmadan önlenmesini sağlamak, temel hedefler olarak belirlenmiştir. Öncelikle doğal özelliklerin en üst seviyede korunması gerektiği dikkate alınmıştır. Bir diğer önemli karar il bütününde erişilebilirliğin artırılmasını sağlamak üzere iyileştirilecek yol ağının belirlenmesi olmuştur. Bu plan hedefleriyle birçok belediyenin çevresel değerlere aykırı yapılaşma kararları kesilip, daraltılmıştır. Burada yerel yönetimler yeterli bilgiye ulaşılamaması ve uygun tekniklerle çakıştırmalar yapılamaması sebebiyle böyle planlar oluşturmaktadırlar. Aşağıda birkaç örnek verilmeye çalışılmıştır. Mevcut yerleşim alanları koyu kahverengi olarak belirlenmiştir. Ancak ya sulama alanlarıyla ya da orman ve koruma statüleri bulunan alanlarla çakışmaktadır. Burada kötü niyetten ziyade teknik yetersizlikler ve uzman personel ihtiyacı öne çıkmaktadır. Çakışmaların diğer bir sonucu ise alan içerisindeki yüzdelerin tamamen yanlış ve birbiriyle tutarsız hale gelmesidir. Sulanabilir alan yüzdesi meskun alanla çakıştığı için tekrar eden bir yüzde oranı ortaya çıkmaktadır. Ç.D.P aşamalarından 1.si veri toplama safhası biter bitmez, Adana Valiliği’nin girişimiyle Taslak Plan aşamasında etkilendiğimiz Çukurova havzamızdaki 4 ilin teknik heyetleri ve valilik makamları ile toplantılar yapılarak (31 Ekim 2006 da teknik heyetlerle komşu valiler toplantısına hazırlık, 12.12.2006 da komşu valilerin katıldığı koordinasyon toplantısı) şu genel kararlar alınmıştır; ¾ Adana – Mersin çift hatlı tren (banliyö) projesi yapılarak hayata geçirilmelidir. Düz bir arazi olması, maliyetlerin düşük olması, bu aks üzerindeki günlük çalışan ve yaz aylarındaki 2. konut ve turizm yoğunluğunun yüksek olması bu fikirde etkili olmuştur ¾ Adana – Hatay sınırında mevcut Osmaniye – İskenderun D.D.Y. hattına serbest bölgeden bir bağlantı önerilerek, hem serbest bölgenin uluslararası pazara D.D.Y. ile alternatif bağlantısı sağlanmış olacak 69 hem de bölgenin dünyanın enerji aksı üzerinde olmasından dolayı ileride doğabilecek işgücü ve mal taşınmasını kolaylaştıracağı benimsenmiştir. ¾ Adana – Osmaniye aksında hem Organize Sanayi Bölgesi (AOSB) hem de Ceyhan, Osmaniye ilişkisi için çift hatlı tren (banliyö) projesi yapılarak hayata geçirilmelidir. (Banliyö sistemi, saatte tek yönde 70-100 000 kişi taşıyan ulaşım sistemidir.) ¾ Toros dağları üzerindeki ekoloji kuşağı ve eko-turizm için Mersin ilimizle birlikte sürdürülebilir projeler üretilmesi konusunda fikir birliğine varılmıştır. DEĞERLENDİRME Çevre düzeni planlarıyla birlikte veri bankası ve kurumların verilerini tek-anlaşılır biçime getirmesi sağlanıp illerin çevre ve doğa verileri planlama tabakalarına girdi, sorgulanır hale geldi. alt bölgelerde plan yapım süreçlerinde hazır veriler oluşturuldu. Bundan sonra yapılacaklar detay plan çalışmalarının (5000-1000) çevre düzeni planı ilkeleri doğrultusunda çevreye duyarlı bir şekilde yapılmasının denetlenmesi ve özelliklerine göre alanlarda faaliyet ve görev tanımlarının yapılacağı stratejik eylem planlarıdır. Ülke genelinde bir arazi kullanım planı hazırlanarak, yatırımcıların planları yönlendirmesi yerine, planların yatırımcıları yönlendirmesi sağlanmalıdır. Ülkemizde değişik kamu kurumları tarafından hazırlanan planlama mevzuatı, bu konuda çok sayıda yetkili otorite yaratmıştır. Çok sayıda yetkili, doğal olarak sahipsizlik ve sorumsuzluk ortamı getirmektedir. Özellikle kıyılara ve korunan alanlara gelince yeterli teknik elemanın ve ekipmanın sağlanamadığı, denetimin olmadığı bir tabloyla karşılaşılmaktadır. Korunan alanlar konusunda da çok büyük alanlarda 3-4 teknik personelle hem araziye hakim olunmaya çalışıldığı hem de rutin yazışma prosedürlerinin yapıldığı görülmektedir. Kentlerde, kırsal alanlarda ve kıyılarımızda yaşanılan çevre kirlenmesi yaşamımızı olumsuz yönde etkileyen bir boyuta ulaşmış olup, bu durum da planlama alanındaki mevzuat karmaşasının bir sonucudur. Bunun için yerleşme kararlarına esas olarak planlamayla ilgili yasal düzenlemeler arasında bütünsellik sağlanarak belirli bir sistem ve sürece göre yeniden tutarlı hukuki düzenleme yapılması gerekmektedir. Çevreyi tahrip eden parçacıl yaklaşımlar yerine bütüncül planlama kapsamında çevreyi koruyan, doğal, kültürel ve tarihi değerleri koruma-kullanma dengesi içerisinde sürdürülebilir kılan bir planlama anlayışı getirilmelidir. Adana ili üzerinde halen var olan özellikle sanayi alanları yerseçim talepleri plan dönemi içinde daha da artacaktır. Bu yüzden taleplerin aynen karşılanması değil titizlikle seçilmesi gerekmektedir. Bu titizlik var olan doğal, kültürel ve tarihi değerlerin tahrip olmaması, koruma kullanma dengesi içinde korunmaları için zorunludur. Planda bu zorunluluk en üst seviyede dikkate alınmış, gelişme alanları bu denge içinde belirlenmiştir. Adana ilinde korunması amaçlanan alanlar başta ormanlar olmak üzere, mutlak tarım alanları, güneydeki ekolojik özellikleri hassas olan bölümlerdir. Bu alanlar Adana’nın bir anlamda hazineleridir ve mutlaka sürdürülebilirlikleri sağlanmalıdır. Genellikle korunan alanlarında yapılan faaliyetler ekoturizm etkinliği olarak algılanmaktadır. Oysa korunan alanlara çok yakın mekanlarda veya ulaşımın kolay olduğu yerlerde belirli mesafelerde uzaklıklarda konaklama imkanlarıyla sadece gündüz uygun zamanlarda bu faaliyetler yapılabilir. Ekoturizmin sürdürülebilirliği için aşağıdaki kriterlere dikkat edilmesi gereği vardır; 70 ¾ Ekoturizm, korunan alanlarda kontrolsüz bir şekilde yapılmaktadır. Korunan alanlarda özellikle milli park alanlarında yapılan bölgeleme çalışmasına uygun olarak, ziyaretçi yönetimi sağlanamamakta, ziyaretçiler her alana rahatlıkla girmektedirler. ¾ Türkiye’de ekoturizme yönelik bir yönetim planı bulunmamaktadır. ¾ Yetersiz uzman personel bulunmamakta ve genelde çok büyük alanların denetimi sağlanmaya çalışılmaktadır. ¾ Korunan alanlardaki etkinliklerin adı “ziyaret” olmalı. ¾ Talebe göre değil alana göre düzenleme ve hizmet yapılmalı. ¾ Alana gelen ziyaretçilerin profili alanın özelliklerinden faydalanmaya uygun olmalı. ¾ Günümüz koşullarında korunan alanlarda yapılan ekoturizm faaliyetlerinin kitle turizminin yaratacağı olumsuz koşulları taşıması ihtimali nedeniyle planlamalar koruma öncelikli olmalıdır. ¾ Uzun devreli gelişim planları makro düzeyde yapılmaktadır ancak alt planlamalarının (Ziyaretçi yönetim planı, habitat yönetim planı, bu alanlarda ekoturizm yapılacaksa turizm geliştirme stratejileri vb) yapılması planın uygulanabilirliği için önemlidir. ¾ Korunan alanlarda gerekli donanım olmaksızın, kılavuz alınmaksızın etkinlik yapılmasına izin verilmemelidir. ¾ Korunan alanlar, uzun devreli gelişme planını uygulayacak uzman personel ve donanım açısından desteklenmelidir. ¾ Ekoturizm etkinliği alanın ve biyoçeşitliliğin imkân verdiği zaman dilimlerinde (yaban hayatı izleme, fotosafari) yapılmalıdır. ¾ Bölgesel bazda yerel halk, üniversiteler, özel sektör, STK ve yerel idareciler ile ortak çalışma yapılmalıdır. ¾ Ekoturizm faaliyetlerinde izleme ve denetleme çalışmaları bu alanlarda yetki sahibi kurumlar tarafından mutlaka yapılmalıdır. ¾ Yönetimde etkinliğin en önemli öğesi olan katılımcılığın (yöre halkı, özel sektör vb) sağlanması için ilgi gruplarının yeterince bilgilendirilmesi gerekir. KAYNAKLAR: Altıparmak, M. (2002), “Turizmin Çeşitlendirilmesi, Sürdürülebilir Turizm ve Planlama”, II. Turizm Şurası Bildiriler Kitabı, s: 275. Bal, C. (2004) Türkiye Coğrafyası ve Turizmde Çeşitlendirme Politikaları. II. Uluslararası Turizm, Çevre ve Kültür Sempozyumu, 10-11 Mayıs 2004, İzmir, 8-10. Kurdoğlu,O. (2001), “Koruma Alanları ve Ekoturizmin Karadeniz Bölgesi Açısından İrdelenmesi” Türkiye Ormancılar Derneği Yayını, Orman ve Av, Sayı 4, s: 4. Oztunalı-Kayır, G. (1998), “Batı Akdeniz Kıyıları Taşıma Kapasitesi ve Ekoturizm”, Türkiye Kıyıları 98, Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferans Bildirileri Kitabı, s: 317. Yunis, E. (2001), “Sürdürülebilir Turizm Kalkınması”, Ekoturizm Gelişim Konferansı, 2-4/11/2001, Selanik, Yunanistan. 71 www.world -tourism.org/abautwto.html www. turizm.gov.tr T.C. Devlet Planlama Teşkilatı (2001) Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005). Ankara: Yayın ve Temsil Dairesi Başkanlığı Yayın ve Basım Şube Müdürlüğü. T.C. Turizm Bakanlığı (12-14 Nisan 2002) II. Turizm Şurası Turizm Şurası Çevre Planlama ve Altyapı Komisyonu Kararları. EVALUATION OF THE POSITION OF TRAVEL AGENCIES UNDER 2023 TOURISM POLICY Erdal KİŞİOĞLU Düzce Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Öğrencisi ABSTRACT Starting with efforts of Thomas Cook, travel agency is developing day by day not only in the world but also in our country. In today’s world, function of travel agencies in tourism is gaining importance gradually. Especially in recent years, this condition has taken effect in our country just as other countries and travel agency has become common in Turkey. Thus, travel agency does a duty like a “locomotive” in developing tourism in Turkey. There are lots of tourism varieties in “2023 Tourism Policy” which Turkey aimed for in 2007. One of those is partially travel agents. The subject of the research is the position of travel agencies in 2023 Tourism Policy and the aim of the research is to take a photo of tourism policy in the eyes of travel agencies and evaluate this policy. The question,“ What will the role of travel agencies be in the process of this policy in Turkey?” is the problem of the research. In the research, literature review, case study and semi-structured interview, one of the qualitative research methods was used. Key Words: Travel Agency, tourism policy, tourism. 2023 TURİZM POLİTİKASI KAPSAMINDA SEYAHAT ACENTELERİNİN KONUMUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ: TRAKYA TURİZM ÖRNEĞİ ÖZET Thomas Cook ile başlayan seyahat acenteciliği dünyada ve ülkemizde hızla gelişerek devam etmektedir. Günümüz toplumunda da seyahat acentelerinin işlevi turizm sektöründe giderek önem kazanmaktadır. Özellikle son yıllarda bu durum ülkemizde de etkisini göstermekte ve seyahat acenteciliği ülke genelinde yaygınlık kazanmaktadır. Bu yüzden büyüyen Türk turizminde seyahat acenteciliği bir lokomotif görevi görmektedir. Türkiye’nin 2007’de kendisine hedef olarak koyduğu “2023 Turizm Politikası”, içinde birçok turizm kolunu da barındırmaktadır. Bunlardan bir tanesi de kısmen de olsa seyahat acenteleridir. Bu kapsamda çalışmanın konusu seyahat acentelerinin 2023 politikasındaki konumu, amacı ise seyahat acentelerinin gözünden turizm politikasının fotoğrafını çekmek ve bu politikanın değerlendirmesini yapabilmektir. “Türkiye’nin bu politikasındaki süreçte acentelerin rolü ne olacaktır?” sorusu da araştırmanın problemini oluşturmaktadır. 72 Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden literatürden yaralanılmış, ayrıca örnek olay incelemesi tercih edilip işletme üzerinden çalışma derinlemesine incelenip yarı biçimsel görüşme yapılmıştır. Anahtar Sözcükler: Seyahat acentesi, turizm politikası, turizm. GİRİŞ Kimi dünya ülkelerinde insanların refah düzeylerindeki artış insanların turizm ile ilgili düşüncelerinde, beklentilerinde, arzu ve isteklerinde farklılık yaratmaktadır. Bu farklılıklardan biri de kendilerine hem kolay gelen hem de güvenilir bir yol olan tur operatörlerini, seyahat acentelerini tercih etmelerine neden olmaktadır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de turizm sektöründe seyahat acenteciliğine olan ihtiyaç hızla artmaktadır. Küreselleşen dünyada iletişimin hızla artması, ulaşım ağının hızla gelişmesi insanları farklı beklentilere sokmakta, ülke stratejilerinde de bu yönde bir tercihe neden olmaktadır. İnsanlar artık turizm sektöründe aldığı hizmetten çok, kendilerince arzu edilen hizmetin verilmesini istemektedirler. Çünkü turizm sektörü insanların beklentilerini bu yöne sevk etmektedir. Her ülke artık turizmin ekonomiye ne gibi katkılar yaptığını çok iyi bilmekte ve bu yönde bir politika izlemektedir. Ülkemizde de 2007 ile başlayıp 2023’e kadar uzanan bir turizm politikası var ve çalışmada da bu politika içinde seyahat acentelerinin yerinin ne olduğunu tespit etmek; acente gözüyle bu politikaya farklı bir pencereden bakmak amaç edilmiştir. Bu kapsamda seyahat acentelerinin önemine vurgu yapmak çalışmanın önceliğidir. Araştırmada seyahat acentelerini ilgilendiren konulara değinilmiş ve bu süreç analiz edilmeye çalışılmıştır. Otel, TURSAB, Turizm Bakanlığı, bir bütün içinde değerlendirilmeye alınmış ve bu süreçte bu birimlerim sektör içindeki rolleri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Otellerin arka bahçesi olarak ortaya çıkan acentelerin gelecekteki sektör içindeki pozisyonları çalışmada tartışılmaya açılmıştır. SEYAHAT ACENTESİNİN TANIMI VE ÖZELLİKLERİ Dünya Turizm Örgütü’ ne göre seyahat acentesi tanımı şöyledir: Perakendeci seyahat acenteleri halka; seyahat, konaklama ve ulaştırma hizmetleri hakkında gerekli bilgileri verip belli bir komisyon karşılığında hizmetseyahat üreticilerinin ürünlerini belli fiyatlarla halka satışı için aracılık yapan kuruluşlardır ( Uygungil, 2007). Seyahat acenteleri turizm sektörünün dinamik ayağını oluşturmaktadırlar. Seyahat acentesi, seyahat edenlerle her tür seyahat hizmetinin sunucuları arasında güvenilir bir aracı durumundadır. Bir bakıma acente, seyahat endüstrisini bir arada tutan bir yapıştırıcı rolündedir. Seyahat acentelerinin bulunmadığı ortamda seyahat etmek isteyenler zaman ve para kaybederek geziden beklentilerini karşılayamayabilirler. Tur operatörlerinin hazırlamış olduğu paket turları ve seyahatleri tüketiciye ulaştırma işi acentelere aittir. Öte yandan, seyahat endüstrisinin sunucuları (hava yolları ve diğer ulaştırmacılar, oteller, destinasyonlar vd.) ürünlerini müşterilere ulaştırmada güçlüklerle karşılaşabilirler. Böyle olunca hedef kitle ile birebir iletişimde olacak olan da tabiki acentelerdir (Sarı, 2010). Ülkemizde seyahat acentesi sayısı 1995 yılında 2320 iken, 2010 yılına gelindiğinde bu sayı 6035 olarak tespit edilmiştir (www.tursab.org.tr). Ancak bu sayının kağıt üstünde olduğunu belirten isimlerde yok değil. 73 RETUR sahibi İskender ÇAYLA’ya göre “Türkiye’de incoming'de en fazla 300 tane acente var. 600 tane de outgoing ve hac turizmi acentesi. Toplamda sayı 900'dür. Yuvarlarsanız 1000 gibi bir sayı çıkıyor ortaya. Zamanında acentecilik yapanlar ciddi paralar ödeyerek buraya üye olmuşlar. Ancak artık faaliyette bulunmadıkları halde üyelikleri devam ediyor.” diyor. Çayla oteller için ise; “Oteller 3 gece konaklayana tur hediye ediyor, otellerin resepsiyonlarından turlar satılıyor. Yani Türkiye'de seyahat acentesi açmadan acente hizmeti veren binlerce işletme var. Seyahat acenteleri haksız rekabetle karşı karşıya kalıyorlar.” diye bahsediyor (www.turizmguncel.com). SEYAHAT ACENTELİRİNİN FONKSİYONLARI Seyahat acentelerinin hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz (www.tursab.org.tr): a) Seyahat acenteciliği faaliyetleri, Kanuna göre kurulmuş seyahat acentelerince yerine getirilir. Tüketiciye yönelik olarak bir bedel karşılığında seyahat acenteciliğine münhasır faaliyet olarak tanımlanan hizmetlerin seyahat acentesi olmayan kişi ve kuruluşlar tarafından yapılması yasaktır. Seyahat acentelerine münhasır hizmetler şunlardır: 1) Münferit veya gruplar için bir programa bağlı ya da programsız gecelemeli veya gecelemesiz yurt içi/yurt dışı tur veya paket turları tanıtır, oluşturur, pazarlar veya satar, 2) Kara, deniz ve hava ulaştırma araçlarının ve bu araçlara sahip işletmelerin rezervasyonunu yapar, biletlerini satar, 3) Seyahat acentelerinin ürettiği hizmetlerin tamamını ya da bir kısmını ürün sahibi seyahat acentesi tarafından yetki verilmek suretiyle satar, 4) Transfer yapar, 5) Kâr amacıyla konaklama, ulaşım, gezi, yeme-içme, eğlence sağlayan, sportif faaliyetler, kongre-konferans, dinî, sağlık, eğitim, kültürel, bilimsel ve meslekî inceleme, teşvik veya destek amaçlı seyahat ve bunun içinde yer alan hizmetleri organize etmeyi, sağlamayı, pazarlamayı, gerçekleştirmeyi içeren paket tur veya turları düzenler, satar, 6) Kâr amacıyla ikram, teşvik veya destek amaçlı olarak bedelsiz sunulmak üzere bedelini bizzat ödeyen kişi ya da kuruluşun yapacakları hizmetleri oluşturur, pazarlar veya satar. b) Seyahat acentelerinin yapabileceği diğer hizmetler şunlardır: 1) Ulusal ve uluslararası kuruluşlarca da kabul edilen turizm faaliyetlerinin oluşturduğu ürünleri satabilir, 2) Turizmle ilgili ve turizm hareketinin gerektirdiği konular hakkında turistin tabi olduğu döviz, vize, gümrük gibi işlemlere ilişkin bilgi verebilir, vize işlemlerini yapabilir, 3) Seyahat acenteleri işyerinde veya araçlarında turistik nitelikte kitap, resim, kartpostal, hediyelik eşya, turistin ihtiyaç duyacağı enformasyon malzemelerini satabilir, 4) Ticarî amaçla sürücülü veya sürücüsüz olarak 15+1 veya daha az koltuk kapasitesine sahip, yolcu ve eşyalarını taşımaya mahsus taşıtları yurt içinde veya yurt dışında olmak üzere, yazılı bir sözleşmeyle belirli süreli kiralanmasını yapabilir. 74 YÖNTEM Araştırmada çalışmanın yöntemi olarak “Örnek Olay İncelemesi” kullanılmıştır. Örnek olay incelemesi; “Bir ya da daha fazla olayın, ortamın, programın, sosyal grubun ya da diğer birbirine bağlı sistemlerin derinlemesine incelendiği yöntemlerdir.” Bir olayı meydana getiren ayrıntıları tanımlamak ve görmek, bir olaya ilişkin olası açıklamaları geliştirmek ve bir olayı değerlendirmek amacıyla kullanılır (Coşkun ve Akbaba, 2011). Ayrıca çalışmada kaynak taraması yapılıp literatürden yararlanılmıştır. Örnek olay incelemesi için Tekirdağ merkezinde bulunan 1987’den beri faaliyetini sürdüren A grubu Trakya Turizm seyahat acentesi seçilmiş ve acentenin sahibi olan Sn. Beste Emre GÜNGÖR’ün bilgi ve düşüncelerinden faydalanılmıştır. Trakya Turizm seyahat acentesinin seçilmesinin nedeni Tekirdağ’da köklü bir acente olması, sahibinin ise turizm mezunu olup sektör içindeki biri olarak seyahat acenteciliğini iyi bilmesidir. Çalışmada veri toplama tekniği olarak yarı biçimsel görüşme tekniği tercih edilmiştir. Yarı biçimsel görüşme tekniği; soruların önceden hazırlanması, ancak görüşmenin akışına bağlı olarak değişik yan ya da alt sorularla görüşmenin akışını etkileyebilir ve kişinin yanıtları açmasını ve ayrıntılaştırmasını isteyebilir (Erbakırcı, 2005). Bu tekniğin tercih edilme nedeni ise konunun geniş bir konu olması ve görüşme sırasında farklı konuların ortaya çıkabileceği düşüncesidir. Görüşme 90 dakika sürmüş olup katılımcının söyledikleri ses kaydına alınıp kağıda aktarılmış ve daha sonra bu veriler ışığında analizi yapılmıştır. Çalışmada turizm politikasına seyahat acentelerin gözünden bakıldığı için çalışma dar kapsamlı yapılmıştır. ARAŞTIRMANIN BULGULARI A) LİTERATÜRE DAYALI BULGULAR 2023 TURİZM POLİTİKASINDA SEYAHAT ACENTELERİNİN YERİ Türkiye 2023 turizm politikasında bölgesel olarak kalkınmayı düşünmekte ve bunu hedeflemektedir. Turizm politikası çerçevesinde Türkiye bölgelere ayrılmış ve bu çerçevede çeşitli koridorlar oluşturulmuştur. Bu politikayı bir bakıma özele indirgemiştir. Kısacası politikaya geniş bir çerçeveden bakıldığında tüme varım bir yöntem izlenmektedir. Bu anlamda turizm politikasını çeşitlendirmeye çalışmıştır. Türkiye’nin seyahat acentelerinin 2023 turizm politikası içindeki yerini şöyle açıklayabiliriz (Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2007): 1) Orta ve düşük gelir gruplarındaki yerli turistlerin tatil ihtiyaçlarını karşılamaları için turizm tesislerinin uygun kontenjan ve fiyat ayarlamaları sağlanacaktır. İç turizm pazarına paket tur sunan seyahat acentelerinin sayısının arttırılması için bu tür acentelerinin desteklenmesi sağlanacaktır. Bu sayede iç turizm pazarında hedeflenen 20 milyon sayısına ulaşılması amaçlanmaktadır. 2) İç turizm potansiyelinin değerlendirilmesi ve iç turizm gelirlerinin arttırılması amacıyla; iç pazara yönelik tanıtım faaliyetleri arttırılarak özel sektör, sektör kuruluşları ve STK’larla iş birliğine gidilerek, seyahat acentelerinin iç pazara yönelik, programlarının, reklamlarının ve turlarının arttırılmasına yönelik özendirici çalışmalar yapılacaktır. 3) Turizm sektörüne, Avrupa Birliği’nin Katılım Öncesi Yardım Aracı Programı çerçevesinde destek alınması için çalışmalar başlatılacaktır. Küçük ve orta büyüklükteki işletme (KOBİ) tanımına giren turizm 75 konaklama tesislerinin yanısıra seyahat acentelerinin de bu destekten yararlandırılmalarını sağlayacak vergi rejiminde düzenlemeler yapılacaktır. B) GÖRÜŞMEYE DAYALI BULGULAR Görüşmeye dayalı bulgular; Sn. Beste Emre Güngör’ün “Türkiye’nin 2023 Turizm Politikası”na yönelik düşünceleri “sektörde teknoloji ve eğitimin önemi”, “sektörde yaşanan sıkıntılar” ve “seyahat acentelerinin geleceği” başlığı adı altında üç grupta toplanmıştır. a) Sektörde Teknoloji ve Eğitimin Önemi Teknoloji bugün artık her sektörde olduğu gibi seyahat acentelerinin gözü kulağı gibidir. Biletler artık bankamatik gibi çalışan teknolojik aygıtlardan dahi alınır hale geldi. Bunun olumlu sonuçları olabileceği gibi olumsuz sonuçları da vardır. Her yapılan işlemde teknoloji ön plandadır. Özellikle 2004’ten sonra internetin gelişimi ile birlikte seyahat acenteleri artık işletmenin pazarlama faaliyetlerinde sanal pazarlamayı tercih etmekte, bir telefonla bütün ihtiyacına cevap bulabilmektedir. Seyahat acenteleri daha fazla büyümek istiyorsa günün teknolojisine ayak uydurmalı, kaliteli hizmet ve güvenilirliğinin devamını sağlamalıdır. Bu yüzden teknolojinin önemi yadsınamaz. Seyahat acenteleri için ulaşım araçlarının teknolojik gelişimi de sağlanmalıdır. Seyahat acenteleri için dağ başında bir köydeki traktörün bile önemi büyüktür. Belli bir yaşın üstündeki insanların doğa turizmini tercih etmesi seyahat acentelerinin bu gibi ulaşım araçlarına dahi ihtiyaçlarını arttırmaktadır. Eğitimli, kalifiyeli personel sayısı da acenteler için istenilen, arzu edilen bir niteliktir. Bunun için ara elaman yetiştiren meslek yüksek okullarına ihtiyaç vardır. O yüzden üniversitelere büyük görev düşüyor. Ayrıca sektör ve üniversiteler iç içe olmalıdır. Gerekiyorsa sektör tecrübesi olan kişilerin kısmı zamanlı derslere girerek eğitime pratik anlamda katkı sağlamalıdır. Üniversitelerin yetiştirdikleri öğrencilerin okulda aldıkları mesleki teorik eğitimle sektörde pratik bilgileri birleştirmesiyle daha güçlü sektörel bir yapı ortaya çıkabilir. b) Seyahat Acentelerinin Sıkıntıları Vergisini düzenli veren seyahat acenteleri için sıkıntı olan kaçak seyahat acentelerinin önüne geçilmeli; devlet, bakanlık bunun denetimi için daha fazla çaba sarf etmelidir. Özellikle kaçak yapılan turlar konusunda emniyetin özellikle trafik polislerinin bilinçlendirilmesi önemli bir husustur. Emniyetin bu konuda bilgilendirilmesi kaçak yollardan çeşitli yerlere tur düzenleyenlerin önünü de kesmiş olacaktır. Oteller resepsiyonlarında seyahat acenteciliği yapmaktadır. Bunu eğer vergi vererek yapıyorlarsa sorun yok. Ancak vergilerini vermeden satış yapıyorlarsa da bunun da önüne geçilmeli, denetimi arttırılmalıdır. Çünkü devlet seyahat acentelerinden %18 vergi alırken, otellerden %8 vergi almaktadır. Turizm politikasında yer alan seyahat acenteleri için vergilerdeki düzenlemeler seyahat acentelerine yeni bir boyut kazandırabilir. c) Seyahat Acentelerinin Geleceği Seyahat acenteleri turizm de önemli bir unsurdur. Gelişen turizm sektöründe gelecekte turizme katılanların sayısındaki artışla birlikte seyahat acentelerinin önemi artacaktır. 1990’lı yılların ortalarından itibaren artan seyahat acentelerinin sayısı ve gelinen noktada bugünkü seyahat acentelerinin sayısı buna kanıt gösterilebilir. 76 Turizm gelişmekte, turizmin gelişmesiyle birlikte seyahat acenteleri de gelişiyor, büyüyor. Seyahat acenteleri bir Trakya Turizm gibi bugün artık kendi tur operatörlüğünü yapabilir. Bugün Trakya Turizm yurt dışına seyahat etmek isteyenlere tur programı hazırlayarak kendisi götürebiliyor. Sektörde büyümek isteniyorsa bunlar yapılmalıdır. TURSAB bugün yaptığı gibi bu süreçte seyahat acenteleriyle koordineli bir şekilde çalışmaya devam etmeli. 1618 nolu yasadaki TURSAB’ın yapmış olduğu düzenlemeler seyahat acentelerin gelişimine katkıda bulunacaktır. Ancak bu ilişki gelişerek büyümelidir. Bunun yanında KOBİ’lerin güçlenmesiyle birlikte seyahat acenteleri de bir büyüme sağlayabilir, teşviklerle, acenteciliğin hizmet ve fiziksel yapısında bir değişme, gelişme sağlanabilir. Otellerle seyahat acenteleri arasında sıkı bir ilişki kurulmalıdır. Devletin turizm politikası içinde iç turizmi geliştirmek için paket tur düzenleyen seyahat acentelerini destekleme düşüncesi acentelere yönelik gayet olumlu bir yaklaşımdır. Bu düşünceye katılmakla birlikte süreç içerisinde bu durum aynı şekilde devam ettirilmelidir. Turizm sektöründe önümüzdeki yıllarda özellikle sağlık turizmine önem verilmelidir. Ülkemizde bu turizm çeşidi için zaten uygun bir ortam vardır. Sadece yapılması gereken bu konuya biraz daha ağırlık verilip konuya işlerlik kazandırmaktır. Sağlık turizmine yapılacak yatırımlar seyahat acentelerinin de kazanmasına katkıda bulunacaktır. 5 – 6 yıl önce sadece mega kentler turizm merkezi olarak önemlidir denebilirdi. Ancak günümüzde artık seyahat acenteleri ve turizm için artık 81 ilin tamamı da önemlidir. Bakanlığın turizm politikası içinde var olan ulusal ve il bazındaki konseyler gelişime ön ayak olabilir. Özellikle Trakya için İstanbul, Tekirdağ, Edirne üçlü bir sacayağı gibidirler. Trakya’da bu üç il üzerinde önemle durulmalıdır. Halkla ilişkilere ve tanıtıma önem verilmelidir. Seyahat acentelerinde müşteriye yapılan bir eylem sonunda dahi müşteri bunu gidip çevresindekilere aktarabilir. Bu da işletme için önemli bir reklam unsurudur. Bu söylenenlerin doğrultusunda bakanlık, TURSAB, oteller vb. kuruluşlar birlikte hareket etmeyi başarabilirse 2023’e kadar hem beklenen turist sayısına hem de turizm gelirlerine ulaşmak hayal olmaz. SONUÇ 2010 yılı itibariyle dünya genelinde 940 milyon civarında olan turist sayısının, insanların gelir düzeyindeki artış ile birlikte önümüzdeki yıllarda doğru orantıda artacağı düşünülmektedir. Her geçen süre dünyada turizme katılan kişi sayısında bir artış olmaktadır. Tabi bununla birlikte insanların kaliteli hizmet alıp tatillerini güvenle yapabilme düşüncesi de seyahat acentelerine olan talebi daha da arttıracaktır. Çalışmanın bulgularından da anlaşılacağı üzere seyahat acentelerinin yeri gelecekte ayrı bir önem kazanacaktır. Doksanlı yılların ortalarında Türkiye genelinde 2000 civarında olan seyahat acenteleri sayısı iki binli yılların sonunda 6000 civarında bir rakama ulaşmıştır. Önümüzdeki dönemde bu sayının turizmin gelişimi ile birlikte ülke genelinde daha da artacağı tahmin edilmektedir. 2023 turizm politikası için atılacak her adımda TURSAB, tur operatörleri, oteller, bakanlık, üniversiteler birlikte çalışmalı, bu sürece ortak olmalıdırlar. Bu süreçte seyahat acenteciliği için 1618 olarak bilinen yönetmeliğe ayrı bir önem verilmeli, bu konuda TURSAB ile iç içe olup birlikte hareket edilmelidir. Seyahat acentelerinin işlerlik kazanabilmesi ve devamlılığını sürdürebilmesi için kaçak olarak çalışan kişi veya grupların önüne geçilmelidir. Herşey dahil sistemine bir sınırlama getirilmeli ki çevre esnafının da bu durumdan faydalanmasına yardımcı olunmalı. Turizm politikasında da yer aldığı gibi iç pazarda paket tur satışlarına ağırlık 77 verilip daha fazla insanın turizme katılması sağlanmalıdır. Eğitimli insan gücü istihdam edilmeli, üniversitelerle iş birliği içinde olunmalı. Kaliteli hizmetin elde edilmesi için çalışanların çalışma saatlerine dikkat edilmeli, uzun çalışma saatlerinden çalışanlar uzak tutulmalıdır. Teknolojiyle yakından ilgilenmeli, turizm için sanal uzantılar takip edilmeli. Ulusal ve il düzeyinde var olan konseyler de seyahat acenteleri etkin rol almalıdır. Reklam ve tanıtım için ayrılan bütçe arttırılmalı, yurt dışında gerekli olan kulis çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Turizm politikasında “Trakya Koridoru” olarak bilinen bu ayağa ayrı bir önem verilmelidir. İstanbul gibi metropol bir şehrin hemen yanında bulunan “Küçük İstanbul” olarak adlandırabileceğimiz Çorlu bugün hem sanayisi hem de nüfusuyla Avrupa’ya açılan bir kapı görevini üstlenmiştir. Sanayinin yoğun olarak bulunduğu bu bölge kongre turizmine elverişli hale getirilip geliştirilebilir. Yine farklı turizm çeşitlerine ağırlık verilip bu bölgenin gelişimine katkıda bulunulabilinir. Bunun içinde burada yatırımcılara, otel ve seyahat acentelerine ayrı bir görev düşüyor. Dünyada hızla gelişen Türk turizmini etkileyecek, sekteye uğratacak olaylara karşı Bakanlık, TURSAB, TUROB tehditlere karşı önlemlerini almalı ve süreci etkin kullanmalıdırlar. Bu süreçte bugün devlet tarafından yapılan duble yollar, demir yolundaki hızlı trenin yapımı devam ettirilmelidir. Bunun yanında yurt dışı ulaşımının gelişimi için özel sektör kuruluşlarının hava yolundaki etkinliğinin artması ön planda tutulmalıdır. Bu durum hem turistleri hem de turistlere hizmet veren seyahat acentelerinin de işini kolaylaştıracaktır. Unutmamak gerekir ki turizm, turistin evinden çıkıp tekrar evine dönüşüne kadar olan süreci kapsar ve seyahat acenteleri de bu süreçte ziyaretçiyle otelcileri birleştiren bir köprü vazifesi görmektedir. Bilindiği üzere Türkiye’nin 2023 turizm politikası bölgesel kalkınmaları ön planda tutup kalkınma sürecini hızlandırmayı amaçlamaktadır. Ancak bunlar yapılırken de dünyada turizmin nereye gittiği, yakın bölge komşularında yaşanan siyasi, ekonomik olayların boyutunun ne olduğu iyi analiz edilmeli, gerektiğinde turizm için çizilen bu yolun biçiminde, yönünde değişikliğe gidilmelidir. Kısacası dünyanın turizm normları yakından takip edilmelidir. TEŞEKKÜR: Katkılarından dolayı çalışmada mesleki tecrübesi ve bilgisinden yararlandığım Trakya Turizm Seyahat Acentesi sahibi Sn. Beste Emre GÜNGÖR’e teşekkürü bir borç bilirim. KAYNAKÇA Coşkun, S. ve Akbaba A. (2011). Otel İşletmelerinde Kalite Kontrol: Best Western Plus İstanbul The Presedent Otel Örneği. 1. Uluslararası, 4. Ulusal Eğirdir Turizm Sempozyumu. S. 591-602. 1-4 Aralık 2011. Isparta. Erbakırcı, M. A. (2005). Görüşme Tekniği (Yüksek Lisans Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü. Kültür ve Turizm Bakanlığı. (2007). Türkiye Turizm Stratejisi (2023). S. 9-16. Ankara. Sarı, G. (2010). Seyahat Acentelerinin İç Turizme Yönelik Uyguladıkları Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Tanıtmadaki Yeri ve Manavgat A Grubu Seyahat Acenteleri Örneği (Yüksek Lisans Tezi). Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 78 Uygungil, S. (2007). Turizm İşletmelerinde Müşteri İlişkiler Yönetim Uygulamaları: İstanbul’daki A Grubu Seyahat Acentelerinde Bir Uygulama (Yüksek Lisans Tezi). Bolu: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. http://www.tursab.org.tr/tr/mevzuat/yonetmelikler/seyahat-acentalari-yonetmeligi_60.html. Erişim Tarihi: 08 Ocak 2012. http://www.tursab.org.tr/tr/istatistikler/turistik-tesis-ve-isletmeler/seyahat-acentalari_915.html. Erişim Tarihi: 08 Ocak 2012. http://www.turizmguncel.com/haber/iskener-cayla-tursaba-uye-5-bin-500-acente-var-kac-tanesi-faaliyetteh6970.html. Erişim Tarihi: 08 Ocak 2012. GASTRONOMİ TURİZMİ VE HATAY MUTFAK KÜLTÜRÜ Öğr. Gör. Senem Etyemez Mustafa Kemal Üniversitesi, Turizm ve Otelcilik MYO Yrd. Doç. Dr. Adnan Özyılmaz Mustafa Kemal Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü Özet Beslenme insanoğlunun hayatını devam ettirebilmesi için en temel ihtiyaçlarından biridir. Seyahatin amacı ne olursa olsun, insanlar sürekli yaşadıkları yerler dışına çıktıklarında, beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için mutlaka bu yerlerde yemek yemekte ve o bölgeye özgü yiyecek ve içecekleri tatmak istemektedirler. Bu da gastronomi turizminin yayılmasına ve o bölgenin tercih edilmesine neden oluşturmaktadır. Bu çalışmada öncelikli olarak gastronomi ve gastronomi turizmi kavramları açıklanmıştır. Daha sonra dünyanın en zengin üç mutfağından biri olan Türk mutfağına ve genel özelliklerine değinilerek, Türk mutfağı içerisinde zengin içeriği ve farklı lezzetleriyle önemli bir yere sahip olan Hatay mutfak kültürü incelenmektedir. Son kısımda ise Hatay’da gastronomi turizmine verilen önemin artırılarak, Hatay’a yönelik turistik talebin artırılması konusunda tavsiyelerde bulunulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Gastronomi, gastronomi turizmi, Türk mutfağı, Hatay mutfağı Giriş Endüstri devrimiyle birlikte haftalık çalışma saatlerinin azalması, işgörenlere yıllık ücretsiz izin ve belirgin günlerde (ulusal günler ve bayramlarda) tatil hakkı tanınması, kişilerin boş zamanlarını arttırmış ve bu artış ile birlikte kişiler seyahate ve gittikleri yerlerde dışarıda yemek yemeye yönelmişlerdir. Yemek yeme insanoğlunun hayatını devam ettirebilmesi için önemli bir ihtiyaçtır. Günümüzde insanlar sadece açlık duygularını gidermek için değil, değişik tatlar tatmak, hoş vakit geçirmek, farklı ortamlarda bulunmak ve bulundukları ortamdan zevk almak amacıyla da dışarıda yemek yemeye başlamışlardır. Bu durum 79 özellikle turistlerin destinasyon seçiminde etkili olmuş ve turistler özel ilgi turizmi çeşitlerinden biri olan gastronomi turizmine yönelmeye başlamışladır. Bu çalışmada gastronomi ve gastronomi turizmi kavramları çerçevesinde, Türk mutfağında zengin yemek çeşitleri ve farklı lezzetleri ile varlığını sürdüren Hatay mutfağının tanıtılması amaçlanmıştır. Gastronomi Kavramı Genel olarak yeme-içme bilimi ve sanatı olarak adlandırılan gastronomi kelimesi, Yunanca gaster (mide) ve nomas (yasa) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Gastronomi kelimesi 15. yüzyılda Fransız şair Joseph Berchoux’un La Gastronomie isimli şiirinde yer almıştır. Gastronomik gazeteciliğin kurucusu Grimod de la Reyniere, 1804 yılında yayınladığı Almanachs des Gourmands adlı eserinde, Parislilere en iyi yiyecekleri nerede, ne zaman yiyecekleri ve nasıl hazırlayacakları konusunda tavsiyelerde bulunmuştur. 1808 yılında ise Manuel des Gourmands adlı eserinde ise yakında okullarda Gastronomi bölümlerinin kurulmasının şaşırtıcı olmayacağını belirterek, gastronomi kavramını bir çalışma alanı olarak tanıtmıştır. 1826 yılında Fransız avukat ve yargıç Brillat-Savarin, a Physiologie du Gout adlı kitabını yayınlayarak yeni bir gastronomi kavramı geliştirmiş ve bu kavram halkın bilincinde de yer etmiştir. Bu kitap daha sonra İngilizce, İspanyolca ve Almanca’ya çevrilmiş ve Le Gastronome (1830-1831), La Gastronomie (1839-1841), Il Gastronomo Italiano (1866) ve Le Gastronome (1872-1873) gibi birçok dergiye isim konusunda esin kaynağı olmuştur (Santich, 2004: 176-177). Brillat-Savarin’e göre gastronomi ‘insanın beslenmesi ile ilgili olan her şeyin sistematik bir incelemesi’dir ve amacı ise insanoğlunun mümkün olan en iyi beslenme ile korunmasıdır. Geniş anlamı ile gastronomi, “insan refahı ve gıdasını ilgilendiren her konuda sağlanmış kapsamlı bilgi birikimidir’’. (Altınel, 2009: 2). Kivela ve Crotts’a (2005) göre ise gastronomi, “yiyeceğin seçilmesi, hazırlanması, servis edilmesi ve yiyecekten zevk alma sanatıdır’’. Gastronomi, yiyecek ve içeceklerin tüm özelliklerinin ayrıntılı bir biçimde anlaşılması, uygulanması ve geliştirilerek günümüz şartlarına uyarlanması çalışmalarını kapsayan bir bilim dalı olarak tanımlanabilir (Eren, 2007:74). Başka bir tanıma göre ise gastronomi; sağlığa uygun, iyi düzenlenmiş, hoş ve lezzetli mutfak, yemek düzeni ve sistemidir (Ünlü ve Dönmez, 2008: 2). Belirli bir bölge ve ülkelerle ilgili, mutfak gelenek ve göreneklerini de içeren, iyi yiyecek ve yeme bilim ve sanatıdır (Hatipoğlu, 2010: 6-7). Toplumda gastronominin yeri incelendiğinde; gastronomi ve gastronomik kültürün gelişiminde geleneksel zevklerin önemli bir yer tuttuğunu söylenebilir. Gastronomik kültürün yayılması büyük ölçüde yüksek gelir ve eğitim seviyesine sahip kişiler sayesinde olmuştur. Dünyada ender bulunan yiyecekleri tatmak için farklı ülkelere seyahat eden bu kişiler “gastro turizm” ve “gastro turist” kavramlarının da doğmasını sağlamışlardır. Genel olarak ise toplumda çağdaş gastronominin durumu görecelidir. İnsanlar ne geleneksel yemeklere, ne üst tabaka yemekleriyle, ne de sadece bir ülkenin özel bir yemeği ile ilgilenir. Toplumun gastronomi ile yakından ilgilenen her bir ferdi, bu üç kesimle bağdaştırılan yemeklerin hepsiyle, uygun yer, zaman ve mekânda ilgilenmektedir (Hatipoğlu, 2010: 6). 80 Gastronomi Turizmi Günümüzde herhangi bir gazetede hemen hemen her gün yiyecek ve içeceklerle ilgili haberlerin olması, insanların yedikleri ve içtikleriyle her geçen gün daha ilgili olmaya başladıklarının belirgin bir kanıtıdır. Ayrıca Amerika Birleşik Devletlerinde 1994 yılında 1775 olan yerel pazarın 2010 yılına gelince 6132’ye çıkarak %245,5 artması yerel organik ürünlere verilen önemin arttığının bir göstergesidir (Kesici, 2012: 33). Turistler bir bölgeyi kültürel amaçlı ziyaret ettiğinde aynı zamanda o bölgeye özgü yiyecekleri ve içecekleri de tatmak istemektedirler. Bunun yanında son dönemlerde birçok turistin bir bölgeyi ziyaretinde; o bölgenin yemek kültürünü tanımak, bölgeye özgü lezzetleri tatmak, yemeklerin hazırlık ve üretim aşamalarını görmek gibi nedenler o bölgeyi tercihinde temel olmuştur (Bekar ve diğerleri, 2011: 516). Gastronomi turizmi, restoran ve otellerde turistler için yemeklerin hazırlanması yerine, yerel yiyecek ve içeceklerle ilgili deneyim yaşamak amacıyla turistlerin seyahat etmesidir. Yemek, bir toplumun kendisini ve yaşama tarzını ifade şeklidir. Kültür gastronomi turizminin göz ardı edilemez önemli bir parçasıdır. Yemek turizmi bir özel ilgi turizmi olmasının yanında, ev sahibi bölgenin yemek sayesinde kültürel özelliklerinin de öğrenilmesi yemek turistinin aynı zamanda kültür turisti haline getirmektedir (Yüncü, 2010: 29). Gastronomi turizminin kökeni tarım, kültür ve turizmde yatmaktadır. Bu üç unsur, gastronomi turizminin bölgesel bir çekicilik ve deneyim olarak pazarlanmasına ve konumlandırılmasına fırsat sağlamaktadır. Tarım, ürünü sunmaktadır, kültür tarihi ve otantikliği, turizm ise alt yapıyı ve hizmetleri sağlamaktadır. Tüm bu unsurlar gastronomi turizmi altında buluşmaktadır (Yüncü, 2010: 29). Genel olarak ele alındığında gastronomi turizmi (Yüncü, 2010: 30) • Turistler tarafından tüketilen yerel kültürün bir parçası, • Bölgesel turizmin gelişmesinde önemli bir unsur, • Yerel tarım ve ekonomik gelişimin parçası, • Rekabetçi bölgelerin pazarlanmasında önemli bir unsur, • Turistler tarafından tüketilen ürün ve hizmetlerdir. Bir destinasyonun pazarlanmasında önemli bir rol oynayan gastronomi, turistlerin bir bölgeyi ziyaretlerinde birinci önceliği olan gezme ve eğlenceden sonra gelen en önemli unsurdur. Gastronomi, bölgenin yene içme kültürü hakkında derinlemesine bilgiler ve deneyimler içermektedir. Ziyaret edilen bir bölgedeki mutfak kültürünün zengin olması, bölgeyi ziyaret eden turistlerin bölgeyi tekrar ziyaret etmeleri açısından önemli bir etken olmaktadır (Çavuşoğlu, 2011: 529-530). Bu yüzden gastronomi turizmine önem vererek mevcut kültürü tanıtmaya çalışmak, destinasyonların rakiplerine göre avantaj elde etmesinde önemli rol oynayacaktır (Çevik ve Saçılık, 2011: 503). Örneğin İtalya, turizm tanıtım politikasını yaparken sadece kültürel mirasını değil aynı zamanda mutfağında yer alan “pasta” dediği makarnayı ve pizzayı da pazarlamaktadır. Yine Fransa’da Bordeaux, Bourgogne şaraplarıyla meşhur olan bölgelerdir. İspanyol mutfağı dendiğinde de aklımıza Valencia yöresinin meşhur yemeği “paella” ve günün belli saatlerinde atıştırılan “tapas’’adlı meze ve kanepeleri gelmektedir (www.neu.edu.tr). 81 İtalya'da Toscana bölgesi, ABD-California'da Napa Vadisi, Güney Afrika, Avustralya ve Şili, Fransa'nın Champagne ve Burgundy bölgelerinin uzun yıllardır gastronominin destinasyonları olduğu bilinmektedir. Örneğin nüfusu yalnızca 150 bin olan ve 200'den fazla şarap imalathanesinin bulunduğu Napa Vadisi bile, Disneyland'dan sonra Amerika'nın batı kıyısında en çok turist çeken ikinci noktası olarak öne çıkabilmektedir. Gerçekten de turistlerin bu bölgeyi ziyaretlerinin biricik nedeni, şarap ve ona eşlik eden nefis yemekleridir. Sayıları milyonları bulan Kuzey Avrupalı turistler, Chianti şarabını, Truf mantarını, Floransa usulü et yemeklerini ve Lucca'nın zeytinyağını tatmak için İtalya'nın Toscana bölgesine akın etmektedirler. Avustralya’da 35,000 bağ ve şaraphane bulunmaktadır. Sadece Güney Avustralya'da küçük bir bölge her yıl 7,5 milyon turisti, şarabı ve yemekleri sayesine misafir edebilmektedir (Altınel, 2009: 15). İtalya’da 1996 yılında 2,5 milyon turist (3000 milyar İtalyan lireti gelir), aynı yıl Mayıs ayında bir hafta sonu Cantina Aparte (Açık Mahzen) festivalinde 500.000 turist 700 şaraphaneyi ziyaret etmiştir. Niyegara bölgesinde şaraphaneleri yılda 300.000 den fazla kişi ziyaret etmektedir. Güney Avusturalya’da 1999 yılında, ulusal ve uluslararası ziyaretçilerin %15 i şarap tatmak ve satın almak için şaraphaneleri ziyaret etmişlerdir. Avustralya’da 1998 yılında uluslararası ziyaretçiler arasında yapılan bir araştırmada yiyecek ve şarap, ülkenin turistik destinasyon olarak seçilmesinde en önemli beş faktörden biri olarak bulunmuştur. 2002 yılında Avustralya’ya gelen toplam yabancı turistlerin %11 ini oluşturan 481.000 kişi şaraphaneleri ziyaret etmiştir. Güney Avustralya’da yabancı turistlerin %40’ının, Kanada, Biritish Kolombiya’da %9,7’sinin şaraphaneleri ziyaret ettiği bulunmuştur (İlhan, 2007). Burada anlatılmaya çalışılan yegâne şey, gastronominin, turizm destinasyonları yaratılmasında, mevcutlarının geliştirilmesinde ve sürdürülebilirliklerinin sağlanmasında çok önemli bir rol oynadığıdır. Türk Mutfağı ve Hatay Mutfak Kültürü Dünya mutfakları içinde önemli bir yere sahip olan Türk mutfağı, Fransız ve Çin Mutfağı ile birlikte dünyanın en zengin üç mutfağından biridir. Dünya mutfakları soy ağacı aşağıda gösterilmektedir (Şekil 1). Şekil 1. Dünya Mutfakları Soy Ağacı 82 Kaynak: Kesici, 2011: 24 Türk Mutfağını; göçebelik ve tarımsal ekonomik yapı, coğrafya, dinsel yapı, sosyo-ekonomik yapı, gelenek ve görenekler, Selçuklu ve çeşitli kültürlerle etkileşme gibi faktörler etkilemiştir. Bu nedenlerle, ülkemizdeki yemek çeşitleri, pişirme şekilleri, besin maddesi üretimi ve beslenme alışkanlıkları bölgesel olarak değişiklikler göstermektedir. Bu faktörlerin de etkisiyle Türk mutfağı zenginleşmiş, bugüne kadar binlerce yemek çeşidi geliştirilmiştir. Yemek sanatının her dalında zengin örnekler veren Türk Mutfağında 2500 çeşidi aşkın yemek türü bulunmaktadır (Akan, 2007). Genel olarak tahıl, çeşitli sebze ve bir miktar etle sulu olarak hazırlanan yemek türleri, çorbalar, zeytinyağlılar, hamur işleri ve kendiliğinden yetişen otlarla hazırlanan yemeklerden oluşan Türk Mutfağı; pekmez, yoğurt, bulgur gibi kendine özgü sağlıklı yiyecek türlerini de ortaya çıkarmıştır. Yöreden yöreye farklılaşan lezzetleri barındıran yeme-içme biçimleri, özel gün, kutlama ve törenlerde ayrı bir anlam hatta kutsallık taşır (Maviş, 2008). Türk mutfağının genel özellikleri genel hatlarıyla şu şekilde sıralanabilir (Güler, 2007: 21-22). • Türk yemekleri tarım ve hayvansal ürünlere dayanmaktadır. • Yemeklerimiz halkımızın yaşadığı coğrafi bölgelere göre değişiklik göstermektedir. • Türk yemekleri tarihi gelişimi içerisinde sosyal yapıya göre de değişiklikler göstermektedir. • Türk yemekleri özel günler ve törenlere göre değişiklik göstermektedir. • Gelenek ve görenekler ile dini inanç yemek çeşitlerini etkilemiştir. Ülkemizde yerel destinasyonlara olan turistik ilgi, o destinasyonların mutfağının da ön plana çıkmasını sağlamış, özellikle son yıllarda televizyonlarda yayınlanan yemek programları, mutfak ağırlıklı etkinlikler ve fuarlar sayesinde yöre mutfakları tanınmaya başlanmıştır. Özellikle Hatay, Antep ve Konya mutfağı zengin yemek çeşitleriyle, Kapadokya bölgesi üzüm ve şarap çeşitleri ile ziyaretçi çeken yerler arasındadır. Bu açıdan 83 bakıldığında zengin kültürel çeşitliliği ve henüz keşfedilmemiş mutfak zenginlikleriyle pek çok yöre yiyecek turizmi potansiyeli taşımaktadır (Hamlacıbaşı, 2008: 10). Buna en güzel örnek olarak Hatay mutfağını verebiliriz. Hatay mutfağı, Türk mutfağı içerisinde özel bir yere sahiptir. Hatay coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve bu sayede de çok zengin bir kültürel mirasa sahip olmuştur. Hatay, Anadolu ile Ortadoğu dolayısıyla Mezopotamya arasında bir köprü konumundadır. Doğu ile batı kültürünün kesiştiği bir noktada yer alması nedeniyle sürekli kültürel bir alışveriş söz konusudur. Hatay bir tek kuzeyden güneye-güneyden kuzeye giden anayolların geçtiği bir yer konumunda kalmamış, doğudan gelen ve tarihte İpek Yolu diye adlandırılan önemli ticaret yolunun da önemli bir kavşağı ve bir ticaret merkezi de olmuştur (Tümay, 2006: 140). Hatay, çok uzun süreler Müslüman ve Protestan Arap, Sünni ve Alevi Türk, Süryani, Katolik, Ortodoks Rum, Ermeni ve Yahudi gibi farklı etnik kökenlere ve dinlere ev sahipliği yapmış ve UNESCO “Barış Kenti” olarak seçilmiş bir merkezdir (www.hatayarkeolojimuzesi.gov.tr). Bu merkezi ziyaret eden ziyaretçi sayıları yıllar itibariyle Tablo 1’de verilmektedir. Tablo 1. Hatay Müze ve Ören yeri İstatistiği 2009 YILI 2010 YILI 2011 YILI Yerli Ziyaretçi 158.114 186.403 210.293 Yabancı Ziyaretçi 73.666 55.180 47.962 Toplam 231.780 241.583 258.255 Kaynak: Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Kültür ve Turizm Müdürlüğü 2012 kayıtlarına göre Hatay müze ve ören yerlerini 2010 yılında 186.403’ü yerli 55.180’ i yabancı turist olmak üzere toplam 241.583 kişi ziyaret etmiştir. 2011 yılında ise yerli ziyaretçi sayısı 210.293’e ulaşmış fakat yabancı turist sayısında ise düşüş gözlenmiş ve 47.962 olarak belirlenmiştir. Hatay tarihine baktığımızda, M.Ö.1800 tarihinden itibaren bu coğrafyada Akatlar, Hititler, Mısırlılar, Asur, Oğuz Han Türkleri, Persler, Büyük İskender, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Eyyübi, Memluk ve Osmanlılar hüküm sürmüşlerdir. Tüm bu dünyanın önde gelen devletlerinin Hatay’a uğramaları veya uğramak zorunda kalmaları sonucunda bu şehrin mutfak kültürüyle karşılıklı etkileşimleri oluşmuştur. Hatay mutfağı bu geniş tarihi perspektif içinde gelişerek kendine has bir mutfak ve lezzet yaratabilmiştir (www.hatay.gov.tr.). Yemek ismi ve malzemesi yönünden Hatay mutfağı ile benzerlik gösteren ülkeler Tablo 2’de gösterilmektedir. Tablo 2. Yemek ismi ve malzemesi yönünden Hatay mutfağı ile benzerlik gösteren ülkeler Pazı yoğurtlaması Irak, Osmanlı Mutfağı Kabak bastı Irak, Osmanlı Mutfağı Tüffahiye Irak, Osmanlı Mutfağı Ceviz Reçeli Azerbaycan Mutfağı Ciğer Kebabı Özbek, Suriye Mutfağı 84 Çerkez Tavuğu Kafkasya, Abaza Mutfağı Cevizli Biber Abaza Mutfağı Mumbar Roma Mutfağı Böbrek Dolması Roma Mutfağı Yılan Balığı Roma Mutfağı Şişte Karaciğer Roma Mutfağı Sambusak Mısır Mutfağı İç Bakla Ezmesi Mısır Mutfağı Babagannuş Mısır Mutfağı Et Sarma Mısır, Suriye Mutfağı Pirzolalı Yaprak Sarma Suriye Mutfağı Kubeybat (oruk) Mısır Mutfağı Humus Lübnan, Suriye Mutfağı Kamhi Suriye Mutfağı Kişk 15.yy Suriye Mutfağı Keşki Leben Suriye Mutfağı Sireysil Suriye Mutfağı Ak Darı Çorbası Suriye Mutfağı Isbangi Abbasi Mutfağı Tirit Mekke Mutfağı Güvercin Dolması Mısır, Roma Mutfağı Kaynak: http://www.hatay.gov.tr/default_B1.aspx?content=242, 15 Mart 2012 Yemek kültürünün çeşitlenip özelleşmesinde ana etken; ekolojik çevre, dinsel inanç, kültürel birikim, sosyal ve etnik gruplar, eğitim düzeyi ve kültürel mirasın toplamının damak zevkleri ile bütünleşmesidir. Bu bütünleşme Hatay yemek kültüründe çok güzel bir şekilde izlenmektedir. Hatay’nın bulunduğu ekolojik çevre, farklı dinsel grupların bulunması, renkli bir tarihsel geçmiş ve buna bağlı oluşan zengin bir mutfak kültürü oluşturmuştur (Tümay, 2006: 141). Antakya Belediyesi Kasım 2011 yılı içerisinde Güney Kore’nin başkenti Seul’de düzenlenen ve 16 ülkeden 29 üye şehrin yer aldığı Unesco Yaratıcı Şehirler Ağı Konferansına katılmış ve Hatay’ın 600 çeşit yemeğiyle “Dünya Gastronomi Şehri’’ olması için Unesco’ya yaptıklarını adaylık başvurusu kabul edilmiştir. Dünyada bu unvanı almış sadece 3 şehir bulunmaktadır. Kolombiya’nın Popayan şehri 2005 yılında, Çin’in Chengdu şehri ve İsveç’in Östersund şehri 2010 yılında bu unvana layık görülmüştür. Hatay mutfağı acılı yemekleri,lezzetli mezeleri ve baharatlarıyla ünlüdür. IV. Yüzyılda Roma döneminde yaşamış olan ünlü tarihçi Ammianus Marcelleinus Hatay için “Dünyada hiçbir kent, ne topraklarının bereketi, ne de ticaretteki zenginliği bakımından bu kenti geçebilir’’ demiştir (www.ismmmo.org.tr). Hatay mutfağında kebapların, aş ve pilavların, sulu yemeklerin önemli bir yer tuttuğu yöre mutfağında yemeklerin lezzetini özel baharatlar, acılar ve ekşiler vermektedir. Sofralarda, toprağın ve iklimin etkisiyle, çiğ sebzeler ve 85 otlar lezzeti doruğa çıkarır. Zeytinyağı yöre mutfağının vazgeçilmezidir. Yöre mutfağının zenginliğinde kasapların ve fırıncıların çok önemli bir yeri vardır. Birçok yiyeceğin ham maddesi kasaplar tarafından hazırlanır; yakınında bulunan fırına verilir. Oradan evlere gider. Mutfak kelimesi hem yemek hazırlanan, pişirilen yeri, hem de bir şehir veya ülkenin yemek çeşitleri yönünden sahip olduğu zenginliği ifade etmek için kullanılır (www.gurmerehberi.com) Hatay mutfağında tipik bir Akdeniz mutfağında kullanılan malzemelerin tümünü kullanılır. Örneğin baklagiller ve tahıllar sıkça kullanılır. Zeytinyağı ve tereyağı yemeklerde kullanılan yağların başında gelir. Bunun yanında kuyruk yağı ve iç yağı da yemeklerde kullanıldığı gibi bunların karışımları da kullanılmaktadır. Örnek olarak iç yağı ve tereyağı ikilisini kurabiyelerde kullanarak gevreklik sağlamış, zeytinyağı ve tereyağını karıştırarak (kaytaz böreği) tasarruf etmeye çalışmıştır. Hatay mutfağı çok kültürlere ev sahipliği yapmış bir mutfak olarak beğendiği tarifleri kendi tat ve damak zevkine uygun hale getirip mutfağına katabilmiştir. Böylece hem farklı kültürlere kapalı kalmamış, hem de geleneksel ve yenilenen bir mutfak olmayı başarmıştır. Hatay mutfağı tatlıları, ekşileri, etleri, hamurları, sarmaları, dolmaları, reçelleri, çorbaları, soğuk ve sıcak yemekleri ile çok zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Bir mutfak olabilmenin en önemli etkenlerinden biri özgün ve çok reçetelere sahip olmasıdır (www.gurmerehberi.com). Hatay mutfağı 2000 yıllık, 1500 yıllık, 1000 yıllık, 800 yıllık, 500 yıllık, 200 yıllık, 100 yıllık yemeklere sahiptir ve bu yemeklerin bazılarının tarifleri değiştirilmeden günümüze dek taşınmıştır. Örneğin; Böbrek dolması 3. yüzyıl, ıspanak 11. yüzyıl, tüffahiye 13. yüzyıl, pazı yoğurtlama 15. yüzyıl, asma kabak bastısı 16. yüzyıl gibi (www.hatay.gov.tr). Hatay Mutfağından Örnekler Günümüzde Hatay mutfağında hala yer alan ve yöresel restoranlarda turistlerin beğenisine sunulan bazı yemek ve mezelerin tarifleri şu şekildedir: Oruk (İçli Köfte): Hatay yemek kültüründe çok önemli bir yer tutar. Çevre illerle içli köfte olarak benzerlik gösterse de lezzet, çeşit ve pişirim şekli açısından farklılık gösterir. Şam oruğu, Tappuş oruk, sac oruğu, tepsi oruğu, kümbülfisfi gibi farklı şekil ve tatları vardır. Genelde üzerine bol zeytinyağı sürülerek fırında pişirilir ya da yağda kızartılır. Yapımı yorucu ve zahmetlidir. Bulgur, soğan, biber, ıslanıp çekilir içine köftelik et eklenerek çiğ köfte yapılır. İçi için kıyma, soğan, ceviz, maydanoz, tuz, karabiberle pişirilir. Yuvarlak top köfteler içleri parmakla ya da makinede oyularak içleri daha önce hazırlanmış içle doldurulup ağızları kapanır. Mekik şeklinde olan oruklar tepsiye dizilip üzerlerine bol zeytinyağı sürülüp, fırında pişirilir. Buna “Şam Oruğu” adı verilir. Tappuş Oruk iki parça köfte avuçta yassılaştırılıp, içine kuyruk yağı, tuz, karabiber ve cevizden hazırlanmış iç koyulur, iki parça kapatılır. Üzeri elle sıvazlanarak düzgünleştirilir. Tepsi Oruğu için tepsi yağlanır ince köfte hamurlar tepsiyi kaplayacak şekilde basılır, arasına kıyma ile hazırlanan iç döşenir. Üzeri yine köfte hamurlarla ince bir şekilde kapatılır. Üzeri zeytinyağı ile yağlanır baklava seklinde kesilip fırında pişirilir. Kümbülfisfi ise köfte hamurlarının içine içyağı, biber, nane ve cevizden hazırlanan iç konulup üçgen seklinde kapatılır, yağda pişirilir. Saç oruğu, Tappuş Oruk gibi yapılır ama yağlı kâğıt ya da naylon poşetle martabanı adı verilen yöresel bir kabın arkasında incecik halde açılır ve yağlanmış sacda pişirilir. Şam oruğunun bir benzeri Adana’da çok farklı şekilde ve tat da karşımıza çıkar. Yuvarlak yapılır, haşlanır ve üzerine limon sıkılarak yenir (Tümay, 2006: 144). 86 Tuzlu Yoğurt: Tuzlu yoğurt Hatay ve çevresine özgü bir yiyecek türüdür. Koyu kıvamlı, koyun, keçi, inek ve manda sütünden mayalanarak elde edilir. Hafif ekşimsi tadı vardır. Tuzlu yoğurt kullanılarak yapılan geleneksel yemekler: yoğurt ası, tuzlu yoğurt çorbası, kabak ve ıspanak boranisi, Kumbursiye, analı kızlı, şiş börek vb. yiyeceklerdir. Hatay’da tuzlanıp pişirilerek kahvaltıda yenmek ve bazı geleneksel yemeklerde kullanılmak üzere hazırlanır. Buzdolabında saklamadan uzun süre dayanabilen bir yiyecektir. Ayrıca kahvaltıda, içine ince doğranmış ve pişirilmiş soğan katılarak ya da domatesle karıştırılarak, biraz domates salçası ile pişirilerek ya da sadece zeytinyağı ve pul biberle süslenerek kullanılabilir (Tümay, 2006). Tuzlu Yoğurt Çorbası: Biraz pirinç yıkanır suda haşlanır pirinç pişince içine tuzlu yoğurt eklenir. Çorba kıvamına gelince ateşten alınıp üzerine tereyağı, pul biber ve nane dökülür (Tümay, 2006). Analı Kızlı Çorbası: Bulgur su ile ıslatılarak 2 saat bekletilir. Bu süre sonunda bulgur kıyma makinesi ile 2 defa çekilir. Çekilmiş bulgura kimyon, soğan rendesi, tuz, salça biber ve dövülmüş et katılarak elle yoğrulur. Hazırlanan karışım ceviz büyüklüğünde parçalara ayrılarak içleri başparmak yardımıyla oyulur. Daha önceden hazırlanmış dövülmüş iç yağı, toz biber ve nane karışımı, oyulan köftelerin içine doldurularak ağızları kapatılır. Şiş börek ise un, tuz ve suyla katı bir hale getirilir. Oklava ile ortak kalınlıkta açılır. Küçük karelere bölünür. Hafif ateşte kavurduğumuz kıymaya rendelenmiş doğan eklenip kavurmaya devam edilir. Pişmeye yakın karabiber ve tuz eklenerek soğumaya bırakılır. Soğuyan etten az miktarda alınarak kesilen küçük karelerin içlerine konulur. İki ucu birleştirilip üçgen şeklinde kapatılarak tepsiye dizilir. Daha sonra pirinç suda haşlanır. Tuzlu yoğurt ilave edilir. Çorba kaynarken önce hazırlanmış köfteler, sonra şiş börek hamurları konulur. 20 dk. kaynadıktan sonra üzerine nane serpilerek servis yapılır (www.hatay.gov.tr). Kumbursiye: Et haşlanır. Tencereye bir kaşık sadeyağ konularak kızdırılır. Üzerine soyulmuş sarımsak ve soğanlar eklenerek yağda hafifçe öldürülür. Üzerine haşlanmış et ve kaynar su eklenerek iki taşım kaynatılır. Daha sonra tuzlu yoğurt eklenerek iki taşım daha kaynatılıp ateşten alınır. Bir tavaya kalan sadeyağ konulup kızdırılır. İçine toz biber eklenip biberlerle beraber pişirildikten sonra çorbanın üzerine gezdirilerek servis edilir (www.hatay.gov.tr). Mahluta: Mercimekler ayıklanıp yıkanır. İçinde beş bardak su bulunan tencereye konulur. Tuz ve kimyon ilave edilerek çorba iyice koyulaşıncaya kadar kısık ateşte pişirilir. Pişmeye yakın limon suyu eklenir. Bir tavaya yağ konularak ince doğranmış soğanlar yanmadan sarıncaya kadar kızartılıp çorbanın üzerine dökülür. Toz biberle servis edilir (www.hatay.gov.tr). Kabak Borani: Kabak, kabukları soyularak küp şeklinde doğranır. Bir gece öncesinden ıslatılan nohut haşlanır. Kuşbaşı etler haşlanır. Doğranmış soğan ve sarımsaklarla beraber bir miktar yağ ve su ilavesiyle kabaklar yumuşayıncaya kadar pişirilir. Et, nohut, tuzlu yoğurt ve gereği kadar su ilavesiyle tencerenin kapağı açık şekilde pişirmeye devam edilir. Ateşten indirmeden önce üzerine nanesi serpilir. Aşur: Tavuk, dana veya koyun etine, buğday, nohut, soğan, biber, parça ete tuz kimyon ve karabiber eklenerek birlikte iyice ezilene kadar pişirilir. Sonra büyük bir kasık (çömçe) ya da tokmakla etler lif lif olana kadar dövülür, üzerine tereyağında kavrulmuş ceviz ve kimyonla süslenerek servis yapılır. Aşur bibersiz de yapılabilir. O zaman adına Hıreysi denir ve Alevilerin adak yemeğidir. Dini bayramlarda ve adak yemeklerinin vazgeçilmezidir. Anadolu’da da benzeri “keşkek” adıyla karşımıza çıkar, bibersiz olarak yapılır. Keşkek genelde düğün yemeğidir (Tümay, 2006). Abugannüş (Patlıcan Salatası): Patlıcan, biber, domates, közlenerek kabukları soyulur. Daha sonra ince ince kıyılır. İçine sarımsak ve tuz eklenir. Üzerine zeytinyağı ve nar ekşisi koyularak servis yapılır. 87 Humus: Nohut önceden ıslatılıp pişirilir. Kabukları soyulup püre yapılır. Limon suyu, sarımsak, kimyon, tuz, tahin eklenir ve karıştırılır. Üzeri pul biber, kimyon, turşu ile süslenir. Son olarak üzerine tereyağı veya zeytinyağında kavrulmuş çam fıstıkları dökülür ve servis edilir. Humusun nasıl oluştuğu konusunda çok fazla bir bilgi olmasa da en yaygın kanı, humus yemeğinin Suriye’den gelme bir yemek olduğudur. Suriye’de bir yerleşim yerinin adı olan Humus kültür alışverişiyle Türkiye’ye gelmiş, uzun yıllardan beri yapıldığından adeta bir Türk yemeği olmuştur (Oğuz, Aykanat ve Karagöz, 2006). Cevizli Biber: Kurutulmuş kırmızıbiberler suda ıslatıldıktan sonra çekilir. İçine galeta unu, ceviz, biraz soğan, tuz ve kimyon eklendikten sonra ezilir. Üzerine zeytinyağı ve nar ekşisi dökülerek servis edilir. Bakla Ezmesi: Kuru bakla içi ıslatılır, haşlanır, dış kabukları çıkartılır, ezilir. İçine tahin, limon suyu, dövülmüş sarımsak, tuz eklenerek karıştırılır. Servis tabağına alınıp üzerine maydanoz, kimyon ve zeytinyağı eklenir. Zahter Salatası: Zahter yıkanıp ince ince doğrandıktan sonra taze veya kuru soğan, maydanoz, domates, tuz ve zeytinyağı eklenir. Üzerine nar ekşisi dökülerek servis edilir. Arap Kebabı: Kıyma bir tencere içerisinde hafif ateşte kavrulur. Daha sonra üzerine yağ ve tuz, soğan ve biberler eklenir. Domateslerin kabukları soyulur ve doğranır. Domateslerle birlikte tencereye salçada ilave edilip karıştırılır ve pişmeye bırakılır. Piştikten sonra üzerine karabiber ve maydanoz serpilir. Kâğıt Kebabı: Sarımsaklar dövülür ve Maydanoz ve biber ince kıyılır. Bu malzemelerin içine kıyma, tuz, karabiber eklenir ve tüm malzeme bir tepside yoğrulur. Yoğrulan malzemen yanmaz kâğıdın üzerine daire şeklinde basılır ve fırında pişirilir. Yoğurtlu Kebap: Bir tavada kuyruk yağı eritilirken, ince kıyılmış kıymalar, şişlere geçirilip hafif ateşte, yarı pişirilir. Daha sonra kıymalar şişten alınıp yağın içine atılıp kızartılır. Üçgen şeklinde kesilen ekmekler tabağa yerleştirilir ve üzeri yoğurtla kaplanır. Yoğurdun üstüne de et ve yağ dökülür. En üstüne de maydanoz serpilerek servis edilir. Kabak Tatlısı: Balkabağının kabukları soyulur ve dilimlenir. Sönmemiş kireç, su içerisine konularak karıştırılır. Kireç dibe çökünce üstte kalan su ayrı bir kaba alınır. Dilimlenen kabaklar bu suya atılır ve bir gün bekletilir. Sudan çıkarılıp iyice yıkanan kabaklar, şekerli su ile kaynatılır. Pişimine yakın içine yarım limon suyu eklenir ve birkaç dakika daha kaynatılmaya bırakılır. Soğuduktan sora üzerine tahin ve ceviz içi serpilir. Künefe: 1 kg tel kadayıf elle ayrıştırılır ve 300 gr eritilmiş tereyağı ile karıştırılır. Bakır bir tepsi yağlandıktan sonra, tereyağı ile karıştırılan kadayıfların yarısı tepsinin tabanına basılır ve üzerine tuzsuz peynir yayılır. Kadayıfların geri kalan kısmı da peynirlerin üstüne bastırılır ve kısık ateşte pişirilir. Piştikten sonra üzerine şerbet dökülür. Künefe üzerine Antep fıstığı, kaymak veya dondurma konularak servis edilebilir. Sonuç ve Öneriler Bu bölümde Hatay mutfak kültürünün korunması, yiyeceklerin kayıt altına alınarak ileriki nesillere aktarılması ve gastronomi turizmi kapsamında değerlendirilmesi için yapılması gerekenler hakkında öneriler yer almaktadır. Bunlar, • Yerli ve yabancı basında Hatay mutfağı hakkında reklam ve tanıtım çalışmalarında bulunmak, • Hatay’a özgü yiyeceklerin unutulmaması için kayıt altına alınmasını sağlamak, 88 • Gastronomi turizmine hizmet verecek, Hatay yemeklerini tanıtıp geleneksel biçimde sunacak otantik restoranlar açmak ve açılmasına teşvik etmek, hatta bu restoranlarda müzikli eğlenceler sunarak kültür geceleri düzenlemek, • Yemek sunumunda yenilikler yapmak, • Katılınan yerli ve yabancı fuarlarda, belirli gün ve saatte katılımcılara Hatay mutfağından yemekler sunarak Hatay mutfağını tanıtmak, • Hatay mutfağını araştıran ve uygulama yapma imkânı tanıyan birimlerim açılmasını sağlamak, • Mustafa Kemal Üniversitesi bünyesinde Gastronomi bölümü açmak, • Festivaller ve amatör yemek yarışmaları düzenlemek, • Restoran çalışanlarına geleneksel mutfak kültürü ve sunumu hakkında bilgiler vermek. Kaynakça Akan, L. S. (2007). Safranbolu Mutfak Kültürü Üzerine Bir Araştırma. Türk Mutfak Kültürü Üzerine Araştırmalar, Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı, Cilt 13-14, Ankara. Altınel, H. (2009). Gastronomide Menü Yönetimi. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Turizm İşletmeciliği Ana Bilim Dalı (Yüksek Lisans Tezi). 89 Bekar, A., Kılıç, B., & Şahin, Ö. (2011). Gastro turizm ve Turistik Tüketicilerin Gastro Turizme Yönelik Görüşleri, 12. Ulusal Turizm Kongresi, 30 Kasım-4 Aralık, Akçakoca-Düzce. Çavuşoğlu, M. (2011). Gastronomi Turizmi ve Kıbrıs Mutfak Kültürü Üzerine Bir Araştırma, I. Uluslararası, 4. Ulusal Eğirdir Turizm Sempozyumu ve Göller Bölgesi Çalıştayı, 1-4 Aralık, Eğirdir-Isparta. Çevik, S. & Saçılık, M.Y. (2011). Destinasyonun rekabet Avantajı Elde Etmesinde Gastronomi Turizminin Rolü: Erdek Örneği, 12. Ulusal Turizm Kongresi, 30 Kasım-4 Aralık, Akçakoca-Düzce. Eren, S. (2007), Türk Mutfağı ve Haccp Sistemi; Mutfak Profesyonellerinin Haccp Bilgilerinin Ölçülmesi, I. Ulusal Gastronomi Sempozyumu ve Sanatsal Etkinlikler, 4-5 Mayıs, Antalya. Güler, S. (2007). Türk Mutfağının Değişim Nedenleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme, I. Ulusal Gastronomi Sempozyumu ve Sanatsal Etkinlikler, 4-5 Mayıs, Antalya. Hamlacıbaşı, F. Ü. (2008). Yiyecek Turizmi ve Yiyecek Turizmi Açısından Bocaada’nın Kaynakları. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Turizm İşletmeciliği Ana Bilim Dalı (Yüksek Lisans Tezi). Hatipoğlu, A. (2010). İnançların Gastronomi Üzerine Etkileri: Bodrum’daki Beş Yıldızlı Otellerin Mutfak Yöneticilerinin Görüşlerinin Belirlenmesine Yönelik Bir Araştırma. Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yüksek Lisans Tezi). İlhan, İ. (2007). Şarap Turizmi, I. Ulusal Gastronomi Sempozyumu ve Sanatsal Etkinlikler, 4-5 Mayıs, Antalya. Kesici, M. (2012). Kırsal turizme olan talepte yöresel yiyecek ve içecek kültürünün rolü. KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 14(23), 33-37. Kivela, J., & Crotts, J.C. (2005). Gastronomy tourism. Journal of Culinary Science & Technology, 4:23, 39-55. (http://tandfonline.com/loi/wcsc20). Maviş, F. (2008). Endüstriyel Yiyecek Üretimi. Detay Yayıncılık, Ankara. Oğuz, M.Ö., Aykanat, N., & Karagöz, A. (2006). Kentler ve İmgesel Yemekler 2. Gazi Üniversitesi Türk Halk Bilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi (THBMER) Yayınları: 9, Ankara. Santich, B. (2004). The study of gastronomy and its relevance to hospitality education and training. Hospitality Mnagement, 23, 15-24. 90 Tümay, T. (2006). Antakya’da Yaşam., Y. Ergün (Editör). Antalya’da 10 Sıcak Gün, Mustafa Kemal Üniversitesi, Yayın No: 19, s. 140-148. Ünlü, D. ve D. Dönmez (2008), Mutfakta Yenilik: Moleküler Gastronomi, II. Ulusal Gastronomi Sempozyumu ve sanatsal Etkinlikler, 10-11 Nisan, Antalya, Türkiye. Yüncü, H.R. (2009). Sürdürülebilir Turizm Açısından Gastronomi Turizmi ve Perşembe Yaylası, 10. Aybastı-Kabataş Kurultayı, Eskişehir. (www.neu.edu.tr) http://www.neu.edu.tr/tr/node/5551 (www.hatayarkeolojimuzesi.gov.tr) http://www.hatayarkeolojimuzesi.gov.tr/HatayMuzeWeb/flash/main.html (www.hatay.gov.tr). http://www.hatay.gov.tr/default_B1.aspx?content=242 (www.ismmmo.org.tr) http://archive.ismmmo.org.tr/docs/YASAM/02yasam/52_mutfak.pdf (www.gurmerehberi.com) http://www.gurmerehberi.com/yemek-kulturu/yoresel-mutfaklar/hatay-yemekleri/ GASTRONOMİDE GÜVENLİ GIDA Uğur GÜNŞEN T.C.Balıkesir Üniversitesi, Bandırma Meslek Yüksekokulu, Gıda İşleme Bölüm Başkanlığı, Gıda Teknolojisi Programı ÖZET Gastronomi günlük kullanımda yiyecek-içecek bilimi ve/veya sanatı ile ilgili evrensel bir kavram olarak kullanılmaktadır. Güvenli gıda, fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik özellikleri itibariyle tüketime uygun ve besin değerini kaybetmemiş gıda maddesi olarak tanımlanabilmektedir. Gıda güvenliği, sağlıklı ve kusursuz gıda üretimini sağlamak amacıyla gıda hammaddesinin eldesi, üretimi, işlenmesi, saklaması, taşınması, dağıtılması ve tüketimi sırasında gerekli kurallara uyularak önlemlerin alınması olarak tanımlanabilir. Kontrol edilmediği zaman tüketici sağlığında bir zarar meydana getiren etkenler “TEHLİKE” olarak tanımlanır. Tehlikeler fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak üçe ayrılır. Sağlıklı ve güvenilir gıda üretiminin sağlanmasına yönelik olarak gıda güvenliği yönetim sistemleri oluşturulmuştur. HACCP Sistemi, çiftlikten çatala uluslararası standartlar kapsamında kaliteli ve güvenli gıda üretiminin gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. Uluslararası Standart Örgütü (ISO), uluslararası bir standart olarak ISO 22000 : 2005 Standardı’nı 2005 yılında yayımlamıştır. Takiben, Türk Standartları Enstitüsü, Tehlike Analizleri ve Kritik Kontrol Noktaları (HACCP) prensiplerini de içine alan TS EN ISO 22000 “Gıda Güvenliği Yönetim Sistemleri - Gıda Zincirindeki Tüm Kuruluşlar İçin Şartlar” Standardı’nı 2006 yılında yayımlamıştır. 91 Anahtar Kelimeler: Gastronomi, güvenli gıda, tehlike, HACCP SAFER FOOD in GASTRONOMY Uğur GÜNŞEN University of Balikesir, Bandirma Vocational High School, Head of Food Processing, Department of Food Technology SUMMARY Gastronomy is being used as a universal scope connected with the science and/or art of food and beverage in daily using. Safer food can be defined as a food material, retained its nutritional value and suitable to comsumption in respect of its physical, chemical and microbiological properties. Food safety can be defined as the application of principles and measures to provide healthy and perfect food production during production, storage, transportation, distribution, and consumption. Hazard can be defined as factors having harmful effects on consumer healthy when they uncontrolled. Risks are there types as physical, chemical and biological. Food safety management systems have been developed to produce healthy and safer foods. The HACCP system provides production of good quality and safer foods under international standarts from farm to fork. The International Organization for Standardization published the ISO 22000 Standard as an international standard in 2005. Turkish Standards Institution has been published the TS EN 22000 “Food Safety Management Systems” included the principles of the Hazard Analysis and Critical Control Points (HACCP). Key Words: Gastronomy, safer food, hazard, HACCP GİRİŞ Yunanca γάστρο- gastri- (karın) ile νόμος -nomos – (kanun, yönetim) sözcüklerinden oluşan gastronomi kavramı, dilimize Fransızca’dan alınmış olup, “yemeği iyi yeme merakı; sağlığa uygun, iyi düzenlenmiş, hoş ve lezzetli mutfak, yemek düzeni ve sistemi” anlamlarına gelir. Günlük kullanımda ise yiyecek-içecek bilimi ve/veya sanatı ile ilgili evrensel bir kavram olarak kullanılmaktadır (Çakır, 2009). Yeme-içme, sadece bir fizyolojik ihtiyacın giderilmesi değildir. Günümüzün sosyo-ekonomik koşulları ve sağlık kuralları yiyecek-içecek gereksiniminin karşılanmasını rastgele bir şekilde değil, bilinçli ve bilimsel temellere dayalı olarak yapılmasını zorunlu kılmakta, gelişen teknolojiyi göz önünde bulundurarak daha iyi, ucuz ve kaliteli biçimde sunulmasını gerektirmektedir (Türksoy, 2002). Verilen beslenme hizmetinin yeterli, dengeli olmasının yanı sıra, hijyenik ve güvenilir olması da oldukça önem taşır. Gıda, sağlığa zararlı olması ve tüketime uygun olmaması durumlarında, güvenli sayılmaz. Güvenli gıda, fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik özellikleri itibariyle tüketime uygun ve besin değerini kaybetmemiş gıda maddesi olarak tanımlanabilmektedir (Anonymous, 2001). Gıda güvenliği ise, 5179 sayılı kanunda; gıdalarda olabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik her türlü zararlıların bertaraf edilmesi için alınan tedbirler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Herhangi bir gıdanın güvenli olup olmadığının saptanmasında; 1) Gıdanın tüketici açısından; üretim, işleme, depolama, dağıtım ve satış aşamalarının her birinde normal kullanım koşullarına uygun olup olmadığına, 92 2) Etiket bilgilerine ve/veya gıdanın içeriğinin sağlığa zararlı olabilecek etkilerine dair tüketiciye verilen bilgiye bakılır (Anonymous, 2007). Gıda güvenliği ile ilgili tehlikeler çevre kirliliği, toplumun değişen tüketim alışkanlıkları, toplu gıda ve yemek üretiminde artış, eğitim ve gelir düzeyinin düşüklüğü, yetersiz veya yeterince uygulanmayan mevzuatlar, gıdaların saklama süresinin artırılması, kontrol dışı gıda üretimi, denetim uygulamalarının yetersizliği veya gereğince yapılmaması, gıda üretiminde yeni teknolojilerin kullanımı, nüfus artışı gibi nedenlerle artmaktadır. Yaşamımızın temel maddesi olan gıdalar, çiftlikten çatala kadar geçen aşamalarda gıda güvenliğinin yeterince sağlanamaması nedeniyle zararlı hale gelerek sağlığımız için gizli bir tehlike oluşturabilmektedir. Gıda güvenliği, sağlıklı ve kusursuz gıda üretimini sağlamak amacıyla gıda hammaddesinin eldesi, üretimi, işlenmesi, saklaması, taşınması, dağıtılması ve tüketimi sırasında gerekli kurallara uyularak önlemlerin alınması olarak tanımlanabilir. Günümüzde bu tanımlama halk sağlığının korunabilmesi amacıyla başta Avrupa Birliği (AB) ülkeleri olmak üzere birçok ülkenin gıda kontrol otoriteleri tarafından “çiftlikten çatala gıda güvenliği” olarak ifade edilmektedir (Tayar, 1998; Anonymous, 2004a). Gıda Kaynaklı Tehlikeler ve Sebep Oldukları Olumsuzluklar Gıda güvenliği, gıdada tüketim anında gıda kaynaklı tehlikelerin bulunması ile ilgilidir. Gıda güvenliği tehlikelerine giriş gıda zincirinin herhangi bir basamağında ortaya çıkabilir. Bu nedenle, gıda güvenliği gıda zincirinde yer alan tüm birimlerin katkısıyla sağlanan bir olgudur ve gıda zinciri boyunca etkin bir kontrolün gerçekleştirilmesi önemlidir. Kontrol edilmediği zaman tüketici sağlığında bir zarar meydana getiren etkenler “TEHLİKE” olarak tanımlanır. Tehlikeler fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak üçe ayrılır (Anonymous. 2006). A. Fiziksel tehlikeler Gıdalarda bulunmaması gereken cam kırıkları, plastik, kemik, kâğıt, taş, toprak, tahta, metal parçaları, saç, tırnak, sigara külü, sinek, böcek, radyoaktivite ve kirler gibi yabancı maddeler fiziksel tehlikelerdir. Bunlar hammadde elde edilmesi, üretim, saklama, paketleme, taşıma veya tüketim aşamalarında çevreden gıdalara bulaşabilirler veya hileyle eklenebilirler (Giray ve Soysal, 2007; Erkmen ve Bozoglu, 2008a). Çizelge 1. Fiziksel Tehlikeler ve Genel Kaynakları. Materyal Cam maddeler Tahta Olumsuzluklar Kaynaklar Kesikler, kanama (doktor müdahalesi Şişe, kavanoz, lamba, cam laboratuvar gerekebilir) aletleri Kesikler, enfeksiyon, ağıza kaçmasında Paletler, kutular, bina ve alanlar boğulma, (doktor müdahalesi gerekebilir) Taş ve metal parçaları Kesikler, diş kırılması, (doktor Makinalar, teller, bina ve alanlar müdahalesi gerekebilir) Yalıtım Asbest (uzun süreli etki) Bina materyali Kemik Boğulma, travma Düzgün olmayan işlem aşamaları Plastik Boğulma, kesikler, enfeksiyon, doktor İşletme, ambalaj materyalleri, paletler, müdahalesi gerekebilir. çalışanlar Kişisel eşyalar Boğulma, kesikler, diş kırılması, doktor 93 müdahelesi gerekebilir. Gıdanın ağzı yakması Ağız ve boğaz yanıkları Ambalaj kusurları Ambalajın yeterince kapanmamış olması Kapama makinasının doğru çalışmaması B. Kimyasal tehlikeler Kimyasal tehlikeler, pestisitler, anabolizan maddeler ve veterinerlik ilaçları kalıntıları, gıda içinde saklandığı ya da bekletildiği kaptan çözünme sonucu geçen veya çevresel atıklardan bulaşan metaller (civa, kurşun, kadmiyum gibi), dioksinler, iyi durulanmayan kaplardan geçen deterjan atıkları, gıda ambalajlarından bulaşan kimyasallar, önerilen miktarların üzerinde kullanılabilen gıda katkı maddeleridir. Tüketiciler her gün onlarca farklı gıda katkı maddesi ve gıdalara bulaşan diğer kimyasal maddelerle etkisine maruz kalmaktadır (Giray ve Soysal, 2007; Erkmen ve Bozoglu, 2008b). Gıdalarda bulunan pestisit kalıntılarının insanlar için kanserojen, mutajen, teratojen ve allerjen etkiye sahip olabildiği belirlenmiştir. Ayrıca pestisitlerden ileri gelen akut zehirlenmelere de sıklıkla rastlanmaktadır. Hormon etkisine sahip büyüme ajanlarının kullanımında karşılaşılan en önemli sakıncalardan biri, yasal olarak kullanımına izin verilen çeşitli ajanların uygulandığı besi hayvanlarının yasal bekletme süresine uyulmaksızın pazara sevk edilmesi ve buna bağlı olarak vücutta bulunan anabolik ajan kalıntılarının sorun yaratmasıdır. Hormonal etkili anaboliklerin uygun şekilde kullanılması durumunda et ve diğer yenebilen dokularda kalıntı yoğunluklarının çok düşük olmasına karşın, kimyasal olarak modifiye edilmiş sentetik anaboliklerin etteki kalıntılarının spesifik problemlere neden olduğu bildirilmiştir. Etlerde androjenik ve östrojenik hormon kalıntılarının üreme sistemi üzerinde olumsuz etkilerinin yanı sıra kanserojenik, sinirsel komplikasyonlar ve damar sertliği gibi zararlı etkilerinin de bulunduğu bildirilmiştir. Gıdalarda bulunabilecek antibiyotik kalıntıları, patojen mikroorganizmalarda direnç oluşumuna, alerjiye ve süt ürünlerinin yapımında kullanılan starter kültürlerin üremesini engelleyerek ekonomik kayıplara ve bakteriyolojik muayenede yanlış değerlendirmelere neden olabilmektedir. Ağır metaller çevre (topraktan, sudan, havadan), hayvan yemleri, yalama taşları, gübreler, kanalizasyon atıkları, paketleme materyalleri, madencilik, egzoz atıkları, gıdaların üretiminde kullanılan metalik aletekipmanlar, gıda materyalleri, kaplar, metal yüzeyler (metal kova, taşıma tankı gibi) ve diğer metal kaynaklardan gıda kaynaklarına veya doğrudan gıdalara bulaşabilmektedir. İnsanlar üzerinde toksik etkilere veya ani ölümlere neden olabilen bazı ağır metaller; cıva, bakır, demir, kadmiyum, nikel, kurşun, arsenik ve çinkodur. Mollusklarda görülen ACP, PSP, DSP ve NSP toksin zehirlenmelerine neden olan deniz flagellatları (Gonyaulax spp.) tarafından üretilen öldürücü etkili toksinler, suyu filtre ederek planktonla beslenen istridye, midye gibi kabuklu deniz ürünlerinde birikmekte ve ciddi düzeyde gastrointestinal bozukluklara ve sinirsel semptomların görülmesine neden olmaktadırlar. Çizelge 2. Kimyasal Tehlikeler. Doğal Olarak Oluşan Kimyasal Katkılar Gıda Katkı Maddeleri Mikotoksinler Tarımsal amaçlı kimyasal maddeler GMP’ nin izin verdiği limitler Skombrotoksin (histamin) Pestisit, fungisit, gübreler, Koruyucu maddeler (nitrit, sülfit antibiyotikler, büyüme hormonları vb. gibi maddeler) Endüstriyel kimyasal maddeler Aroma geliştiriciler (monosodyum Kimyasallar Zehirli mantar 94 glutamat) Deniz kabuklu toksinleri Toksik elementler ve bileşikler Besleyici katkılar (niasin) Kurşun, çinko, civa, arsenik, siyanür Renklendiriciler (ASP, PSP, DSP, NSP) Bitki zehirleri Pyrrolizidine alkoloidler Temizlik maddeleri ve dezenfektanlar Ekipmandan bulaşmalar (gıdaya uygun olmayan madeni yağlar, boyalar) Gıdalara katılan nitrat ve nitrit, toksik tesirlerini hayvansal ürünlerdeki sekonder aminlerle birleşerek oluşturdukları nitrozaminlerle de gösterirler. Nitrozaminlerin hem insanlar ve hem de hayvanlarda karsinojenik etkili olup ayrıca mutajenik ve teratojenik etkileri de söz konusudur. Sentetik tatlandırıcılardan sakarin ve siklamatların kanserojen ve teratojen etki gösterebileceği, aroma arttırıcı olarak kullanılan glutamatların Çin restoranı sendromu (baş ağrısı, yüzde yanma hissi, göğüs ağrısı) oluşturduğu ve hamilelerde düşüklere neden olduğu, etlerin renginin korunması amacıyla kullanılan nikotinik asidin fazla miktarlarının nabız bozukluklarına, kusma, ishal, kramplar ve taşikardiye sebep olduğu, renklendiricilerden Auramin’in, stabilizatörlerden karboksimetil selluloz ve bayatlamayı önleyici olarak kullanılan stearatların kanserojen etkili oldukları bildirilmiştir (Vural, 1993; Bayraktar ve ark., 1998; Uğur ve ark., 2003; Omaye, 2004;). C. Biyolojik tehlikeler Biyolojik tehlikeler üç gruba ayrılabilir. Birincisi gıda bileşiminde doğal olarak bulunan zehirli kimyasal maddelerdir (örneğin yeşillenmiş ve filizlenmiş patateste oluşan solanin, zehirli bal, zehirli mantarlar, bazı bitki meyvelerindeki siyanatlar gibi). İkincisi gıdalara bulaşan ve uygun koşullarda üretilmeme veya saklanmama nedeniyle hızla üreyen mikroorganizmalar (küfler, parazitler, bakteriler), virüsler ve mikrobiyal toksinlerdir. Üçüncüsü genetiği değiştirilmiş organizmalardır. Mikroorganizmaların başlıca bulaşma (kontaminasyon) kaynakları, toz, toprak, hava, haşereler, kemirgenler ve diğer hayvanlar, çiğ gıdalar, çöpler, gıda üretiminde kullanılan araçlar, gereçler ve insanlardır. İnsanlar birçok patojen bakterinin kaynağıdır. İnsanın boğazı, burnu, elleri, derisi, bağırsakları ve dışkısı bakterilerle yüklüdür. Bu nedenlerle patojen bakterilerin çoğunluğu insanlar tarafından gıdalara bulaştırılır (Erkmen ve Bozoglu, 2008a). Çizelge 3. Risk Şiddetlerine Göre Gruplandırılmış Mikroorganizmalar. Tehlikenin Şiddet Derecesi Mikroorganizmanın Adı C. botulinum, A, B, E, F Shigella dysenteriae Salmonella typhi, paratyphi 1. Grup: Çok Şiddetli Hepatitis A ve E Brucella abortis, B. suis Vibrio vulnificus Taenia solinum Trichinella spiralis 95 Listeria monocytogenes Salmonella spp. Shigella spp. Enterovirulent Escherichia coli (EEC) * 2. Grup: Orta Şiddetli Streptococcus pyogenes Rotavirus Norwalk virus group Cryptosporidium parvum Bacillus cereus Camplyobacter jejuni Clostridium perfringens 3. Grup : Orta Şiddetli (sınırlı derecede Staphylococcus aureus yaygın) Vibrio cholerae Vibrio parahaemolyticus Yersinia enterocolitica Giardia lamblia Taenia saginata Gıdaların aracı olduğu mikrobiyel kaynaklı hastalıklar, gıda enfeksiyonları ve mikrobiyel gıda zehirlenmeleri olarak sınıflandırılabilir. Gıda enfeksiyonlarında, çok sayıda parazitik organizma, gıdalarda sayıca çoğalmadan onu bir araç olarak kullanarak insanlara ulaşabilmektedir. Tuberküloz, bruselloz, tifo, bulaşıcı sarılık, kolera gibi hastalıklar, bakteri ve virüsler tarafından oluşturulan gıda enfeksiyonlarına örnektirler. Gıdalarda bulunan bazı bakteri ve küflerin gelişmesi sonucu mikrobiyel gıda zehirlenmeleri meydana gelmektedir. Bu durumda gıda maddesi çok sayıda belli bakterilerle ve toksinleri ile kontamine durumdadır. Bakterilerin neden oldukları gıda zehirlenmeleri, enfektif gıda zehirlenmesi (toksi-enfeksiyon) (örn. Salmonella spp., Enteropatojenik E.coli, Vibrio parahaemolyticus) ve toksin ile mikrobiyel gıda zehirlenmeleri (intoksikasyon) (örn. Stapylococcus aureus, Clostridium botulinum, Bacillus cereus) olarak ikiye ayrılırlar. Biyolojik tehlikeler içerisinde gıda güvenliğini en çok tehdit eden ve gıda enfeksiyonu ve zehirlenmelerine en fazla yol açanlar bakterilerdir (Uğur ve ark., 2003). Gıdanın ya da yemeğin tüketim anından çok önce hazırlanması, bozulabilir gıdaların (et, tavuk, balık, süt vb.) oda sıcaklığında uzun süre tutulması, soğuk servis amaçlı yemeklerin pişirme işleminden sonra ve buzdolabına konulmadan önce çok yavaş soğutulması, daha önceden mikroorganizma bulaşmış ve bozulmuş gıdanın tüketime sunulması, tavuk ve et yemeklerinin az pişirilerek tüketime sunulması, çözündürme işleminin uygun şartlarda yapılmaması (örneğin, oda sıcaklığında çözündürmeye bırakarak, çözünen ürünün dış yüzeyinde mikroorganizma sayısının artmasına neden olunması), çözdürülmüş ürünün tekrar dondurulması, çiğ gıdalardan pişmiş gıdalara çeşitli ekipman ya da hasta çalışanlar aracılığıyla mikroorganizma bulaştırılması, servise sıcak sunulan yemeklerin 65 ºC’nin altında tutulması, servise soğuk sunulan yemeklerin 10 ºC’nin üstünde tutulması gibi nedenlerden dolayı mikrobiyel kaynaklı gıda hastalıklarına sıklıkla rastlanılmaktadır (Anonymous 2005). Gıda kaynaklı zehirlenme vakalarının en yaygın nedenleri arasında yetersiz soğutma (% 46), hazırlama ve tüketim arasında bir veya daha fazla gün olması (% 21), enfekte personel (% 20), yanlış ısı uygulaması (% 16), yetersiz pişirme (% 16), yetersiz ısıtma (% 16), kontamine malzeme kullanımı (% 11), kros kontaminasyon 96 (% 7), araç-gereçlerin yetersiz temizlenmesi (% 7), kötü yiyecek malzemelerinin kullanılması (% 5) ve artan yemeklerin kullanımı (% 4 ) olarak rapor edilmektedir (Anonymous, 2006). Biyoteknolojide ulaşılan son nokta olan genetiği değiştirme, genetik mühendislik, genetik işleme, gen teknolojisi ve/veya rekombinant DNA teknolojisi olarak da bilinmektedir. Gıdaya olan ihtiyacın artması, daha çok para kazanma ve diğer ülkeleri kontrol etme, teknolojik gelişmeler gibi nedenlerle genetiği değiştirilmiş organizmaların gıda üretiminde kullanımı gün geçtikçe artmaktadır. Genetiği değiştirilerek üretilen gıdaların birçok olumlu etkilerine karşın, genetik modifikasyon teknolojisine karşı toplumun değişik kesimlerinden eleştiriler gelmektedir. Gündeme taşınan spesifik eleştiriler arasında gıdaların besleyici niteliklerinde değişiklikler, potansiyel toksisite, muhtemel antibiyotik dirençliliği ve potansiyel allerjenite yer almaktadır (Uğur ve ark., 2003; Erkmen, 2010). TS EN ISO 22000 GIDA GÜVENLİĞİ YÖNETİM SİSTEMLERİ Gıda güvenliği ile ilgili Türkiye’de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 16.11.1997 tarih ve 23172 sayılı Resmi Gazete’de bir yönetmelik olarak yayımlanan Türk Gıda Kodeksi; 28.06.1995 tarih ve 22327 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Gıdaların Üretim Tüketim ve Denetimine Dair 560 sayılı Kanun Hükmünde Kararname”ye bağlı olarak yayımlanan yönetmelik ve tebliğler ile ülkemiz gıda endüstrisi için de HACCP sistemi kurulması ve uygulanması yasal bir zorunluluk haline getirilmiştir (Engin ve Şahin, 2003). Son yıllarda gıda maddelerinin dünya ticaret hacmindeki artan payı, müşteri konumundaki firma ve tüketicilerin tercihlerinin bilinçli olarak güvenli üründen yana kullanmalarına yol açmıştır. Böylelikle birçok ulusal standart, HACCP (Hazard Analysis of Critical Control Points), BRC (British Retails Concortium), IFS (International Food Standard), EFSIS (European Food Safety International Standard) ortaya çıkmış ve bu da karışıklığa yol açmıştır. Bu ulusal standartların, uluslararası düzeyde harmonizasyonu amacıyla Uluslar arası Standart Organizasyonu (ISO), 2005 yılı Eylül ayında ISO 22000:2005 Standardı, “Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi” adı altında ilk uluslar arası standardı yayımlamıştır. Ülkemizde, 26.01.2006 tarihinde ISO 22000:2005 Standardı, TS EN ISO 22000 Standardı olarak Türk Standartları Enstitüsü tarafından yayımlanmış ancak, daha sonra iptal edilerek yerine 24.04.2006 tarihinde TS EN ISO 22000 Standardı “Gıda Güvenliği Yönetim Sistemleri - Gıda Zincirindeki Tüm Kuruluşlar İçin Şartlar” yayımlanmıştır. Bu standardın yayımlanması ile TS 13001 - HACCP Standardı iptal edilerek, yürürlükten kaldırılmıştır (Günşen, 2009). TS EN ISO 22000 Standardı, ISO 9001 ve ISO 14001 ile uyumludur ve gıda üreticileri yanı sıra aşağıda belirtilen sektörleri içeren malzeme, ekipman, kimyasal tedarikçileri ile depolama ve taşıma hizmeti veren gıda sektörü tedarikçi firmaları tarafından da kullanılabilmektedir. • Hammadde tedarikçileri, • Hayvan yemi üreticileri, • Gıda nakliye firmaları, • Gıdayla temas eden ambalaj üreticileri, • Gıda depoları, • Gıda makineleri üreticileri, • Gıda bileşenleri üreticileri. TS-EN-ISO 22000 Standardı, bir kuruluşun sahip olması gereken aşağıdaki koşulları kapsar; 97 • Bir gıda güvenlik sistemi plânlayarak, uygulayarak, sürdürerek ve gerektiğinde güncelleyerek ürünleri kullanım amacına göre tüketici için güvenli hâle getirmek, • Kanuni ve düzenleyici gıda güvenliği gereksinimlerine uygun olduğunu göstermek, • Müşteri gereksinimlerini değerlendirmek ve değer vermek, tüketici memnuniyetini artırmak için gıda güvenliği ile ilgili tüketici gereksinimlerinde iki taraflı uyumun olduğunu göstermek, TEHLİKE ANALİZİ VE KRİTİK KONTROL NOKTALARI (HACCP) Gıdanın çatalın ucuna gelene kadar geçirdiği tüm süreçte; üretim, depolama, işleme yüzeyleri gibi ana kontaminasyon kaynakları olarak kritik kontrol noktalarını teşkil ettikleri bildirilmiştir (Dunsmore et. al., 1981). Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları (Hazard Analysis Critical Control Point, HACCP); bir gıda zincirinde hammadde temininden başlayarak gıda hazırlama, işleme, üretim, ambalajlama, depolama ve nakliye gibi gıda zincirinin her aşamasında ve noktada tehlike analizleri yaparak gerekli yerlerde kritik kontrol noktalarını belirleyen ve bu noktaları izleyen herhangi bir problemi henüz oluşmadan önleyen sistemin korunmasını sağlayarak belirli normlara uygun güvenilir gıdaların üretilmesini sağlayan, her ölçekteki kuruluşa uygulanabilen, bir gıda güvenliği sistemidir (TSE, 2006). HACCP planları, işletmenin ürünlerinde gıda güvenliğini sağlamak amacıyla izleyeceği kendine özgü yol haritasını oluşturur. Aynı ürünü üreten farklı iki işletmenin, tesis özelliklerinde, yerleşim planlarında, makine-ekipmanlarında, uyguladığı teknolojilerde farklılıklar varsa, HACCP planları da farklı olabilir. Ayrıca potansiyel tehlikeler üretilen her ürün için özgün hammadde ve süreçlere bağlı olarak değişeceğinden, her bir ürün yada ortak karakterdeki ürünler grubu için özel olarak bir HACCP planı hazırlanmalıdır. Dolayısıyla birden farklı ürün üreten işletmelerde her farklı ürün yada ürün grubu için ayrı bir HACCP planı hazırlanmalıdır. İşletmeye özel HACCP sistemi, üretilen her ürün teker teker ele alınarak, HACCP Sisteminin 7 ilkesi gereğince, “Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği”nin 16-17. Maddeleri ve “Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Yönetmeliğin” yeni 9. maddesinde de verilmiş olan ve Şekil 1.’de özetlenen sıra ile belirtilen 12 aktiviteden oluşan bir süreç izlenerek hazırlanır (Anonymous, 1998; Anonymous, 2004b). Yiyecek-içecek işletmelerinde, işletme üst yönetiminin HACCP sistemini uygulamaya karar vermesi durumunda, ön bilgilendirmeyi ve gıda güvenliği ile ilgili mevcut durum analizini kapsayan ön hazırlık çalışmasının yapılması gerekmektedir. İşletme üst yönetiminin sahip olması gereken bilgiler içinde; gıda güvenliğinin ne anlama geldiği, işletmenin ürettiği mal ve hizmetlerin gıda güvenliği açısından taşıdığı riskler ve bunların olası etkileri yanında HACCP sisteminin içeriği ile sağlayacağı katkılar ve uygulama süreci yer almaktadır (Bolat, 2002; Sun ve Ockerman, 2005). Şekil 1. HACCP uygulama basamakları. 1. HACCP ekibi kurulur. 2. Ürün(ler) tanımlanır. 3. Ürünün hedef kitlesi ve özellikleri belirlenir. 4. Üretim akış şeması hazırlanır. 98 5. Akış şemasındaki aşamalar, koşullar ve süreleri fabrikada yerinde tetkiklerle 6. Her aşamada oluşabilecek potansiyel tehlikeler ve kontrol önlemleri belirlenir. 8. Her KKN için kritik limitler belirlenir. 9. Her KKN için izleme yöntemlerinden oluşacak sistem belirlenir. 10. Her KKN için özel “düzeltici faaliyetler” belirlenir. HACCP’in 7 PRENSİBİ 7. Tehlikeler için Kritik Kontrol Noktaları (KKN) belirlenir. 11. Doğrulama prosedürleri belirlenir. 12. Dökümantasyon sistemi ve kayıt tutma yöntemleri belirlenir. HACCP sürecinde kalite güvence ve standart sanitasyon uygulama prosedürleri, süreçleri, ürün reçeteleri, yabancı madde kontrolü, satın alma, depolama ve taşıma ile ilgili prosedürleri, etiketleme kurallarını ve personelin gıda taşıma biçimleri ayrıntılı olarak ele alınmalıdır. Bu prosedür tanımlandıktan sonra ürünün satışa sunulacağı son nokta ve ürünün potansiyel müşterilerinin kim olduğunun da belirlenmesi gerekmektedir. Yiyecek-içecek işletmelerinin mutfak ve servis bölümlerinde personel hijyenine bağlı kritik limitler kabul edilemez sınır değerlerine sahiptir. Çünkü bu bölümlerde çalışan personelin sağlığına ve kişisel temizliğine özen göstermemesi üretim ve servis sırasında eldiven, bone ve maske kullanmaması bu alanda yeme, sigara içme ve buna benzer davranışlarda bulunması, gıda güvenliği açısından tehlike yaratabilecek aksesuarlar taşıması ve uniforma temizliğine özen göstermemesi, üretilen ve servise sunulan gıdanın tüketen insanlar açısından hijyenik ve güvenli olarak değerlendirilmemesine yol açacaktır (Değirmencioğlu ve Çiçek, 2004). HACCP sisteminin gerek kuruluşu aşamasında, gerek uygulanmasında “Ön Gereksinim Programları” olarak adlandırılan temel uygulamalar, sistemin etkinliği açısından büyük önem taşımaktadır. Bunlar uygulandığında, ürün güvenliğini tehdit edebilecek temel tehlikeler için gerekli olan önlemler daha üretime geçilmeden, en baştan alınmış olur. Türkiye’de gıda işletmelerinde uygulanması zorunlu ön gereksinim programlarına dair hususlar, 10 Temmuz 1996 tarih ve 22692 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Gıda Üretim ve Satış Yerleri Hakkında Yönetmelik” hükümlerinde oldukça açık biçimde tanımlanmışlardır. Bu Yönetmelikte Ön Gereksinim Programları’nın çok önemli bir kısmını 5 - 25. maddeleri kapsamaktadır (Anonymous, 1996). Buna göre; Madde 5. gıda üretim yerleri, Madde 6. iş yerinde kullanılacak su, buz ve buhar, Madde 7. sıvı atık hatları, Madde 8. sosyal tesis ve tuvaletler, Madde 9. aydınlatma, Madde 10. havalandırma, Madde 11. katı atıkların depolanması ve uzaklaştırılması, Madde 17. temizlik ve dezenfeksiyon, Madde 19. zararlı canlılar, Madde 20. personel eğitimi, Madde 21. sağlık kontrolü, Madde 22. hastalık bildirimi, Madde 23. personel hijyeni ve davranışları hakkında uyulması gereken kurallar ile ilgilidir. 99 Madde 20. Personel Eğitimi : İşyeri sahibi veya yöneticisi, gıda maddeleri ile temas halinde olan personelin, üretimin hijyen kurallarına uygun biçimde yapılması ve kişisel hijyen konusunda sürekli eğitimini sağlamalıdır. Madde 21. Sağlık Kontrolu : Gıda ve katkı maddesi üretiminde çalışacak personel, resmi bir kurumdan sağlık raporu almadan çalıştırılamaz. İşe girenlerin periyodik sağlık kontrolleri 3 ayda bir yapılarak sağlık karnelerine işlenmelidir. Bu uygulamalardan işyeri sahibi/ yöneticisi sorumludur. Yapılan sağlık kontrolünde portör olduğu tesbit edilenler derhal tedaviye alınır. Tedavisi tamamlanıp sağlam raporu alamayanlar kesinlikle çalıştırılamaz. Ateşli hastalığı, cilt hastalığı yada ishali bulunanlar derhal sağlık kuruluşuna tetkike gönderilir. Bütün bu işlerden işyeri sahibi/yöneticisi sorumludur. Madde 22. Hastalık Bildirimi : Yapılan sağlık kontrolünde portör olduğu tespit edilenler derhal tedaviye alınır. Tedavisi tamamlanıp sağlam raporu alamayanlar kesinlikle çalıştırılamaz Ateşli hastalığı, cilt hastalığı yada ishali bulunanlar derhal sağlık kuruluşuna tetkike gönderilir. Bütün bu işlerden işyeri sahibi/yöneticisi sorumludur. Madde 23. Personel Hijyeni ve Davranışları : Gıda işleme alanında çalışan kişi, görev başındayken kişisel temizliğine özen göstermeli, tırnaklar kısa kesilmiş, eller sürekli temiz tutulmalı, açıkta yara olmamalıdır. Çalışırken başlık, eldiven, ve ayak giysileri dahil uygun koruyucu giysiler giyilmelidir. Bu giysiler kolay temizlenebilir olmalı ve sürekli temiz tutulmalıdır. Üretim esnasında herhangi bir şey yemek, tütün kullanmak, sakız çiğnemek, tükürmek ve gıdalara doğru hapşırmak, öksürmek gibi davranışlar yasaktır. Kişisel eşyalar ve giysiler gıda maddelerinin işlendiği alanlarda bulundurulmamalı, üretim esnasında hiçbir takı takılmamalıdır. Madde 24. Gözetim : Bütün personelin kurallara uymasını temin etmek için çalışan personelden bir kişiye gözetim sorumluluğu verilmelidir. HACCP sisteminde en önemli kısmı tehlike analizidir. Bu analiz yapılırken dikkat edilmesi gereken önemli konulardan birisi, işletmelerde tehlikenin tanımlanmasında kodekste belirtildiği gibi “risk tayini, risk yönetimi ve risk iletişimi” olmak üzere üç kısımdan oluşan “risk analizi” yapılmasıdır. Tehlike ve risk analizi yapılırken göz önüne alınması gerekenler şu şekilde özetlenebilir: 1. Tehlikelerin (fiziksel, kimyasal veya biyolojik) olma olasılığı, şiddeti (insan üzerinde yaptığı etki) ve yol açabilecekleri sağlık problemleri (insan açısından), 2. Tehlikelerin, incelenen gıdada olup olamayacağının kalitatif ve/veya kantitatif değerlendirilmesi, 3. Söz konusu mikrobiyolojik tehlikelerin gelişme şartları, 4. İncelenen gıdada olabilecek toksin üretimi (mikrobiyel kaynaklı, dışardan kimyasal madde karışımı veya gıdanın kendinden kaynaklanabilecek), diğer kimyasal ve fiziksel tehlikeler (metaller, cam, vb.), 5. Belirlenen tehlikelerin gerçekten oluşması için gıdanın üretim aşamalarında olabilecek şartlar. HACCP ekibi, tehlike analizini yaparken aşağıdaki aşamaları göz önüne almalıdır: 1.aşama : Gelen hammaddenin gözden geçirilmesi Gelen her madde için (hammadde, ambalaj maddesi,…) uygun formlar kullanarak ve bilgi kaynağı belirterek, olabilecek yerlere B (biyolojik), K (kimyasal) ve F (fiziksel) tehlike işaretleri koynulur. Bu bilgi mümkün oldukça spesifik olmalıdır. 2.aşama: Proseslerin / operasyonların tehlikeler açısından değerlendirilmesi. 100 Akış şemasında belirtilen her basamak, bir tehlikenin oluşup oluşmayacağı açısından incelenir. Herhangi bir proses aşamasında uygun bir dış ortam yüzünden (sıcaklık, süre…) mikroorganizma gelişiminin olup olamayacağı incelenir. 3. aşama : Gerçek operasyonun uygulama alanında gözlenmesi. HACCP ekibi, incelenen operasyon aşamalarını çok iyi biliyor olmalıdır. Normal üretim olurken yapılan gözlemler esnasında fark edilen herhangi bir tehlikenin varlığı incelenir (örneğin: mikroorganizmaları öldüren bir proses aşaması varsa (pastörizasyon gibi), bu proses sonrası olan operasyonlar, proses sonrası ürüne tekrar bulaşma riski yönünden iyice gözlemlenmelidir. 4. aşama : Ölçümlerin alınması. Uygun bilimsel geçmişi olan kalifiye bir kişi, kuruluşta daha önce alınan verileri (örn. Lab. analiz sonuçları) incelemeli ve değerlendirmelidir. Verilerin incelenmesi ve değerlendirilmesi sırasında, belirlenen tehlikeler yine tehlike analizi ile ilgili forma işlenmelidir. Bu amaçla yapılabilecek bazı incelemeler; sıcaklık / süre verileri, soğuma eğrilerinin çizilmesi, su aktivitesi ve pH değerleridir (Günşen , 2009). SONUÇ Dünya Sağlık Örgütü daha güvenli gıda hazırlamak için beş noktaya dikkat çekmektedir: 1. Temizlik : Gıdaların hazırlanmasından önce ve hazırlama esnasında eller yıkanmalıdır. Tuvaletten sonra eller yıkanmalıdır. Besin hazırlama esnasında mutfak ve kullanılan ekipmanların temizliği ve sanitasyonu sağlanmalıdır. Mutfak haşere ve kemirgenlerden korunmalıdır. 2. Çiğ ve Pişmiş Gıdalar Birbirinden Ayrılmalıdır. Et, tavuk, balık gibi çiğ etler diğer gıdalardan ayrı olarak hazırlanmalıdır. Çiğ gıdaları hazırlamak için ayrı bıçak ve ekipman kullanılmalıdır. Çiğ ve pişmiş gıdalar ayrı yerlerde depolanmalıdır. 3. Gıdalar iyice pişirilmelidir. Özellikle et, kümes hayvanları ve deniz mahsulleri iyice pişirilmelidir. Besinler iç sıcaklıkları 70 °C ulaşıncaya kadar pişirilmelidir. 4. Gıdalar Güvenli Sıcaklık Aralığında Muhafaza Edilmelidir. Pişmiş gıda oda sıcaklığında 2 saatten fazla sürede bırakılmamalıdır. Kolay bozulan ve pişmiş yiyecekler derhal soğutuculara kaldırılmalıdır (5 °C’ nin altında). Pişmiş yiyecekler servise sunulana kadar 60 °C üzerindeki bir sıcaklıkta tutulmalıdır. Yiyecekler soğutucularda uzun süre saklanmamalıdır. Dondurulmuş gıdalar oda ısısında çözdürülmemelidir. 5. Güvenli Su ve Hammadde Kullanılmalıdır. Güvenli su kullanılmalı ya da kullanılan su güvenli hale getirilmelidir. Taze ve güvenilir yerlerden temin edilmiş gıda maddeleri seçilmelidir. Pastörize süt gibi işlenmiş gıdalar tercih edilmelidir. Sebze ve meyveler çiğ tüketilecekse iyice yıkanmalıdır. Son kullanma tarihi geçmiş yiyecekler kullanılmamalıdır (WHO, 2008). KAYNAKLAR: Anonymous (1996). Gıda Üretim ve Satış Yerleri Hakkında Yönetmelik. Yayımlandığı Resmi Gazete: 10.07.1996 - 22692. Anonymous (1998). Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği. Yayımlandığı Resmi Gazete: 31.05.1998 - 23358. 101 Anonymous (2001). DPT Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: Bilişim Teknolojileri ve Politikaları Özel İhtisas Komisyonu raporu . Ankara. Anonymous (2004a). Gıda Güvenliği Komisyon Çalışması. Tarım Şurası, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Ankara. Anonymous (2004b). Gıda Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun. Yayımlandığı Resmi Gazete: 05.07.2004 – 25483. Anonymous (2005). T.C.Sağlık Bakanlığı, Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Çalışma Yıllığı. Erişim Adresi: (www.saglik.gov.tr/istatistikler), Erişim Tarihi: (26 Nisan 2008). Anonymous (2006). TS EN ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemleri – Gıda Zincirindeki Tüm Kuruluşlar İçin Şartlar. Anonymous (2006). Türkiye’nin 2004 Sağlık İstatistik Verileri. T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları. 142, Ankara. Anonymous (2007). Gıda Güvenliği ve Kalitesinin Denetimi ve Kontrolüne Dair Yönetmelik. Yetki Kanunu: 5179. Yayımlandığı Resmi Gazete: 09.12.2007 - 26725. Bolat T. (2002). Implementation of the Hazard Analysis Critical Control Point (HACCP) System in a fast food business. Food Reviews International. 18 (4), 337-371. Çakır M. (2009). Destinasyon pazarlamasında gastronominin Rolü. TÜROFED. 30, 48-50. Değirmencioğlu N. ve Çiçek D. (2004). Otel işletmelerinin mutfağında personel hijyeni ve HACCP uygulamaları. Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi. 15, 1. Engin, O., Şahin, A.Ü. (2003). Bir Süt İşletmesi Beyaz Peynir Üretim Prosesinde Kritik Kontrol Noktası Analizi, Ekim-2003. Erkmen, O. (2010). Gıda kaynaklı tehlikeler ve güvenli gıda üretimi. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi. 53, 220-235. Erkmen O., Bozoglu TF. (2008a). Food Safety. İlke Publishing Company, Ankara. Erkmen O, Bozoglu TF. (2008b). Food Microbiology III: Food Preservation. Ankara: İlke Publishing Company. Giray H., Soysal A. (2007). Türkiye’de Gıda Güvenliği ve Mevzuatı. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni. 6, 485490. Günşen U. (2009). ISO 22000:2005 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi Temel Eğitimi. Balıkesir Üniversitesi Matbaası. Omaye ST. (2004). Food and nutritional toxicology. New York: CRC Press. Sun Y.M. ve Ockerman, H.W.(2005). A review of the needs and current applications of Hazard Analysis and Critical Control Point (HACCP) System in Foodservice areas. Food Control. 16. Tayar M. (1998). Gıda endüstrisinde kalite güvenliği, HACCP ve ISO, Türk Silahlı Kuvvetleri 1. Gıda Kontrol Sempozyumu, 26-27 Mayıs 1998, Gemlik, Bursa. Türksoy A. (2002). Yiyecek-İçecek Hizmetleri Yönetimi. Turhan Kitapevi. Ankara. Uğur, M., Nazlı, B., Bostan, K. (2003). Gıda Hijyeni. Teknik Yayınevi. İstanbul. WHO (2008). Five Keys to Safer Food. Vural H. (1993). Ağır metal iyonlarının gıdalarda oluşturduğu kirlilikler. Çevre Dergisi. 8, 3-8. HAC-TURİZM VE HACI -TURİST İLİŞKİSİNE YÖNELİK KAVRAMSAL BİR İNCELEME 102 Gül ERKOL Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği Ana Bilim Dalı Yrd. Doç. Dr. Burhanettin ZENGİN Sakarya Üniversitesi, İşletme Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü ÖZET Turizm Olayı bir taraftan hızla gelişen bir endüstri halini alırken, bir taraftan da bilimsel inceleme konusu olan ve orta öğretimden yükseköğretime kadar her düzeyde eğitimi verilen bir alan olma noktasına gelmiştir. Hac ve umre seyahatleri ise; modern çağda turizm endüstrisinin ve turizm biliminin önemli inceleme konularından biri olarak görülmektedir. Konu ile ilgilenen araştırmacılar arasında kavramlara ilişkin oldukça farklı görüşler bulunmakta; Uzun yıllar hacı ve turist arasındaki farklılıklar, benzerlikler teologların, antropologların, sosyologların ve turizm bilimcilerinin araştırma konusu olmuştur. Bu bağlamda bu çalışmada hac-umre ve turizm-turist kavramlarından yola çıkarak, turistik seyahatler kapsamında hacı ve turist ile dini ve turistik seyahatler arasındaki farklılık ve benzerliklerin tespit edilmesi amaçlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Hac, Turizm, Hacı, Turist, Hac turizmi ABSTRACT While tourism is becoming a rapidly developing industry, on the other hand it has become a field that is examined scientifically and taught at every level from secondry school to high school. Pilgrimage travels are seen as one of the important research subjects of tourism industry and science in modern age. Different views have been found among there searches involved in the study. For many years the differences and smilarities between the pilgrim and tourist have been there search subject of the theologists, anthropologists, sociologists and tourism scientists. Based on the concepts of pilgrimage and tourism, in this study, in the touristic travels context. Valuations are done about the fixation of differences and smilarities between the pilgrim and tourist. Key Words: Hajj, Tourism, Pilgrimage, Tourist, Pilgrimage Tourism 1. Giriş Turizm ve seyahat evreni, geçişle ilgili bir alan ve obje olarak tanımlanabilir ise de bağlantı kurucu objenin kültürel objenin bir modeli olduğunu öne sürülmektedir. Bağlantı kurmayla ilgili olaylar ise yetişkinin yaşamını karakterize eden pek çok etkinliğin; sanat, din, serbest zaman vb. bir öncül biçimi olarak düşünülmektedir. Haccın vereceği esenlik kutsal mekânın kendisinden önce kat edilmesi gereken mesafenin tamamlanmasından gelmektedir. Tatilde ise esenlik, sadece basit bir tatil yapıyor olma duygusunu yenmek için yerine konulan manevi yeterlilikten gelmektedir. Seyahat gelenekleri iki büyük döneme ayrılmaktadır; modern turizmi doğuran aristokratik geziler ve hac. Aristokratik gezilerde, 18. yüzyılda genç İngiliz soylularının yaptığı Büyük Tur (Grand Tour) başlangıçta eğitsel bir yön taşırken zamanla meslektaşlar veya aynı statüyü paylaşanlar arasında 103 tanışma ortamına dönüşmüştür. “Dünya”yı tanımak için geziliyor ve böylece çeşitli dersler alınıyor ve prenslerin toplantılarına katılım sağlanıyordu. Bu seçkinci tutum bazı turizm merkezlerinde hala devam etmektedir. İngiliz soylusu, kesin ve didaktik bir içeriği öğrenmiyordu bu gezilerde. Ancak, bu geziler aracılığıyla bir centilmen hayatına gayr-i resmi bir geçiş yapıyordu. Hac olayında ise, vurgu kişiler ve gruplar arası etkileşime yapılır. Hacda gruplar eşitlikçi bir düzende yasıyorlar sosyal statüleri arka plana atıyorlardı. Hacda, kastlara bölünmüş küresel toplumdan daha eşitlikçi bir ortak yasam deneyimi söz konusu idi. Bu dayanışma ve eşitlik imgesi günümüzde bazı turizm biçimlerinde (sosyal turizm, birlik, dernek gibi grupların turizm etkinlikleri) görülmektedir. Bu turizm türlerinde toplumsal paylaşım duygusu da korunmaktadır. Pek çok boyut açısından turizm modern bir törensel yer değiştirme yöntemine benzemektedir. Turist bu törensel yer değişimde bir sosyal ilişkiden diğerine sembolik geçişler yapmaktadır. Turizm Sektöründe yer alan Konaklama, Seyahat, Ulaşım İşletmeleri hac vazifesini yerine getirmek amacıyla seyahat eden hacı adaylarına hizmet etmektedir. Turistlerin de aynı işletmelerden faydalanması bu iki grubu kavramsal olarak birbirine yakınlaştırsa da, içerik ve amaçlar itibariyle farklılaşmaktadır. Bu çalışmada hac ve turizm ilişkisi konusunda genel bilgilendirme yapılmış, hacı ve turist kavramları arasındaki ilişki bilimsel çalışmalara dayanılarak değerlendirilmiştir. 2. Hac-Turizm İlişkisi Din, geçmişte olduğu gibi bugün de insanımızın, sosyal yapımızın, kültürümüzün ana unsuru ve dinamiği olma özelliğini korumakta, toplumumuzun değer yargılarının, sosyal ilişkilerinin, ahlaki hayatının oluşması ve şekillenmesinde işlevini sürdürmektedir. Bu sebeple sosyal bilimciler, değişen sosyal ve kültürel şartlar içinde din olaylarını da toplumsal bir olgu olarak kabul edip araştırmak, yine dini inanç, tutum ve davranışların da ne gibi değişmelerden geçmekte olduğunu özellikle deneysel araştırmaların konusu yapmak zorunluluğu ile karşı karşıyadırlar. Dinler inanışları, kural ve kaideleri ile birbirinden ayrılsa da temel amaç Allah’a yöneliştir. Allah’a ait olabilmek, onunla kutsal bir mekânda birleşmek adına kutsal yolculuklar yapılmakta, bunlara hac denilmektedir. Günümüzde birçok farklı din dünyanın farklı bölgelerinde kutsal mekânlara, hacılık merkezlerine sahiptir. Hac Kelimesi İbranca’da ‘hag’ şeklindedir; bayram anlamına gelen bu kelime bir şeyin etrafında dönmek, dolanmak manasındaki ‘hug’ kökünden türemiştir. Yine kelime olarak hac; ziyaret etmek, yönelmek, gönülden istemek, kastetmek, anlamlarına gelmektedir (Bayyiğit,1998:27). Hac belli bir zamana bağlı, toplu olarak yapılan düzenli hareketler bütünüdür. Genel olarak insanın Allah’a doğru seferidir. Âdemoğullarının yaratılış efsanesinin sembolik bir göstergesidir. Bu felsefenin muhtevasının, somuta dökülmesidir. Tek kelimeyle hac bir yaratılış tiyatrosudur (Tümer ve Küçük, 1997: 255). Turizm ise insanların sürekli ikamet ettikleri, çalıştıkları ve her zamanki olağan ihtiyaçlarını karşıladıkları yerlerin dışında, yerleşmemek ve ekonomik anlamda gelir elde etmemek şartıyla, dinlenme, eğlenme, merak, spor, sağlık, kültür, deneyim kazanma, akrabalarını ziyaret etme, kongre ve seminerlere katılma, dini ibadetlerini yerine getirme gibi kişisel ve/veya toplumsal nedenlerle, kişisel ve/veya toplu olarak yaptıkları seyahatlerdir. Bu seyahatlerin turizm faaliyeti sayılabilmesi için, turistlerin gittikleri yerlerde en az bir gece konaklaması ve turizm isletmelerinin ürettiği mal ve hizmetleri talep etmeleri gerekmektedir (Özgüç, 2003, 15). Turizm; insanların birbirlerini oldukları gibi tanıyabilmelerinin belki de en sade yoludur. Maksatlı iletişim algılamalarından arınmış 104 olarak bizzat gitmek, görmek, doğal ortamda karşı karşıya gelmek. Bir bakıma turizm ve barış birbirlerini üreten ve destekleyen fonksiyonlardır. Kutsal yerlerin dinlere mensup turistlerce ziyaret edilmesinin, turizm olgusu içerisinde değerlendirilmesi “inanç turizmi” olarak da tanımlanmaktadır. Bütün dinlerin rehberleri, dini mekânların, kutsal şehir ve tapınakların inananları tarafından ziyaret edilmesini şart koyarken, aynı zamanda ekonomik bir hareket başlatmışlardır. Bunun sonucudur ki, günümüze kadar geçen süreçte, bu şehir ve tapınakların bulunduğu ülkeler, bu ziyaretlerden sürekli fayda sağlamışlardır. Özellikle Hıristiyan Avrupa da teokrasinin etkili ve egemen olduğu dönemlerde kutsal şehirlerde görülen zenginlik ve refah, egemen gücün bu merkezlerde bulunması ve elde ettiği zenginliği bu merkezlere yatırması yanında, bir ölçüde bu çeşit dini seyahatlerden doğmuştur. Pek çok din için farklılaşmakla birlikte Brahmanlıkta Benares, İslamiyet’te Mekke ve Medine, Hristiyanlık’ta Kudüs, Roma ve Efes, Musevilikte yine Kudüs, kutsal mekânlar olarak en çok ziyaret edilen baslıca merkezlerdir. Özellikle İslam dininde, Kurban Bayramı’nda Mekke şehrinde yapılan ibadetler ve Kâbe’nin ziyaretinin farz olması, Suudi Arabistan’ın hac gelirlerinden büyük kazanç sağlamasında etkili olmaktadır. Musevilerin Noel’de Kudüs’teki Ağlama Duvarı’nı ziyaret etmeleri, Hrıstiyanların Vatikan’da Papa’nın yönetiminde 24 Aralık’tan itibaren bir hafta süren Noel ibadetleri, bu mekânların özellikle bu dönemlerde yoğun ziyaretçi akınına uğramasına sebep olmaktadır. Dünyanın pek çok yeri için bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Doğal olarak inanç, alınıp satılan ve ticareti yapılan bir mal değildir. Ancak insanların inançlarının gereği olarak “hacı” olmak, kutsal yerleri görmek, manevi tatmine ulaşmak için seyahat ettikleri de bir gerçektir. Hatta bu yerler sadece inananları tarafından değil, meraklıları tarafından da ziyaret edilmekte ve bu mekânlar tur organizasyonları içerisinde özellikle yer almaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, özellikle Budizm ve Hinduizm kendi din ve kültürlerini turizm amaçlı olarak pazarlama konusunda daha hoşgörülü olan dinlerdir (Özgüç, 2003, 84). Turizm, ilk defa kutsal mahaller seyahati olarak başlamıştır. Seyahat kavramının kökenine bakıldığında zorluk ve sıkıntı anlamlarını ifade ettiği görülmektedir. Seyahatin (travel) kökenini oluşturan sözcük olan “travail” kelimesinin karşılığı “acı çekmek” tir (Zengin, 2009:47). Gerek İslam, gerek Vatikan arşivlerinde bu konuda pek çok kitap ve seyahatname vardır. Bu hal, Ortaçağdan Rönesans dönemine kadar sürüp gitmiştir. Rönesans ile beraber sanat ve kültür dalları da insanları gezilere çıkaran etkenlerin başındadır. 19. yüzyılda yeni buluşlar, buharlı gemiler, trenler turizmi hızla geliştirmiştir. Arkasından uluslararası sergilerin açılması, birbirini izleyen savaşlardan sonra araştırmalarda adı geçen yerlerin görülmek istenmesi, savaşların verdiği sıkıntı ve usanç duygularından sonra eğlence ihtiyacı, bazı memleketlerde bütçe açıklarının turizm gelirleriyle kapanmasının görülmesiyle bu endüstri baş tacı edilmiştir. Bugün yine, turizmin başladığı noktaya doğru büyük bir yönelişi vardır. Gerek İslam, gerek Hıristiyan dünyasında kutsal mahallerin ziyareti ön plana yaklaşmaktadır ( Ziyaoğlu, 1969: 6). İnsanlığın en yaygın kültür ve din fenomonolojilerinden biri olan hac; Buddhism, Hinduizm, İslamiyet, Judaism ve Hıristiyanlık gibi önemli dinleri kapsar (Barber, 1993:1). Bugün ise hac geleneksel dini ve modern dünyevi bir seyahat olarak tanımlanabilir. Günümüz şartları bu seyahatleri kolaylaştırdığı, ulaşım ve haberleşme teknolojileri ile ileri seviyeye ulaştırdığı ve özellikle Batı Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da kişi basına düsen milli gelir yükselttiği için, hac turizmi gittikçe daha geniş kitleleri ilgilendiren bir faaliyet olmuştur. Ayrıca sözü edilen ülkelerde yaslı nüfus oranlarının yüksek olması, bu yas grubunun ekonomik gelir düzeyinin emeklilik, birikim, miras gibi etkenlerle diğer yas gruplarına göre daha yüksek olması, daha fazla aktivite içeren diğer turizm faaliyetlerine katılamaması ve yine 105 yaslılık nedeniyle inançlarının gerektirdiği ibadetleri yapma arzusu gibi sebeplerle bu kitle, inanç turizmi için hedef kitle olmaktadır. Turizm sektörünün “Üçüncü Yas Turizmi” olarak kapsamına aldığı bu kitle üzerine yoğunlaşması, onların öncelikleri doğrultusunda, sağlık ve dini amaçlı seyahatlerin hacmini arttırmaktadır (Küçükaltan, 1992, 20) . Son zamanlarda Orta Doğu’da yaşana olumsuzluklar ve 2001’deki ABD’deki 11 Eylül saldırıları, dinin dünyamızda ne derece önemli olduğunu göstermiştir. Din insanların günlük yaşamı ile uluslarına olan bağlılığı arasında olan ilişkiyi yansıtması açısından önemli bir faktördür. Dinin davranışlarımızı ve günlük yaşamımızı etkileyen ve kültürümüzle direk bağlantılı olan bir kavram olduğu da tartışmasız bir gerçektir ( Bailer ve Sood, 1993; Krauzs, 1972; Lupfer ve Wald, 1985; McDaniel ve Burnett, 1990; Walter, 2002; Wilkes vd,1986). Dinin günlük yaşamımıza olan etkisini ailemizle olan ilişkimiz, kıyafet tarzımız, yeme ve içme alışkanlıklarımız, kozmetik kullanımımız, sosyal, politik görüşümüz ve cinsel tercihlerimizde görebiliriz (Levin, 1979; Poulson,1998). Gorlow ve Schroeder (1968)’e göre dini seyahatlere katılma doğrudan din ve yaşam ile ilgilidir. Turizmden ayrı olarak hac; kişinin içsel bütünlüğe ve ruhunun tamamlanmasına duyduğu ihtiyacı temsil eder. Bu tamamlanma tek başına sağlanabilecek bir durum değildir. Hac karşılıklı bağlılık duygusudur; Bir insan bir başka insana ihtiyaç duyar. Hac tek başına yapılan bir faaliyet olsa da hacı olmak için bir bütün eylemler dizesini yerine getirmek gereklidir. İnsanlar desteğe, cesaretlendirmeye, bağlılığa veya yenilenmeye ihtiyaç duyar. Seyahatimiz sırasında bize eşlik eden aynı amacı taşıyan kişiler arası destek oluşurken, Sonuca doğru giden yolda bizleri birbirimize yakınlaştırır. Bunlar aynı yiyeceği paylaşma, bir süre için aynı yolda yürüme ve çok geniş bir topluluk içinde bulunma sayesinde olabilir. Dini Aidiyet kavramlarından etkilenen yaşamın evreleri (Lehman ve Shriver, 1968), Allah ve Şeytan algıları buna bağlı olarak davranışlarımız, iyi ve kötü kavramlarının dini inanç açısından sorgulanması ( De Jong vd, 1976) akademik çalışmalara konu olmuştur. Din ister tabu veya kurallara bağlı olarak isterse de kültür ve toplum üzerindeki etkilerine bağlı olarak görülsün; tüketici olarak davranışlarımızı etkilediği bilinmektedir (Delener, 1990; McDaniel ve Burnett, 1990; Wilkes vd., 1986; Zaichkowsky ve Sood, 1989). Literatür insanların dini inanışlarının tüketimsel davranışlarını etkilediğini kanıtlamaya çalışmıştır ( Grigg, 1995). Sood ve Nasu (1995) dinin bireylerin tüketim tercihleri ve davranışları üzerinde etkili olduğunu ortaya çıkarmıştır. Davranışlardaki dini inancının etkileri iki temel kaynaktan gelmektedir (McDaniel ve Burnett, 1990; Wilkes vd, 1986). İlk olarak insanların bağlı oldukları dine dair ve uymak zorunda oldukları tabu ve kurallar vardır. Örneğin İslamiyet ve Yahudilik dini kurallar gereği domuz etini, Hintliler inek etini yemeği yasaklamıştır. İkinci yol kültürel yapımıza katkı sağlayan, toplumsal değerleri oluşturan dini özelliklerin davranışlarımıza olan etkisidir (McClain, 1979). Bu durum ayrıca herhangi bir dine bağlı Allah’ın varlığına inanmayan, maddesel kavramlara inanan kişileri de kapsamaktadır (Bailey ve Sood, 1993; Elboim ve Dror, 1994; Hirschman, 1981; Waters vd. 1975). Bu görüşte herhangi bir inanışa mensup bireylerin dini inançlarının gerektirdiği kural ve emirlerin güçlüğüne bakılmaksızın dinin bireylerin davranışlarını etkileyen faktör olarak ifade edilmektedir. Din hem tüketici (turist) davranışları hem de sağlayıcı (ev sahipleri) ve aralarındaki ilişki açısından turizmle bağlantılıdır. Turizmin tarihi dine dayanmasına karşın konu ile ilgili çalışmalar oldukça kısıtlıdır ( Howe, 2001; Rinschede, 1992). Din hem mikro hem de makro düzeylerde turizmle ilişkilidir. Israeli ve Mehrez (2000)’in makro düzeydeki çalışmalarından yola çıkarak örnek verecek olursak; İsrail açısından kumarın turizm sektörüne olan etkisi ile dinin turizm sektörüne olan etkisi arasında bir ayrım yoktur. Mikro Düzeyde Brown(1996)’nun 106 “Borscht kemeri “ne yönelik etnografik çalışmasında dini tabu ve kuralların yiyecek-içecek içerikleri ve hizmet prosedürleri gibi unsurların otel işletmelerine bir öncü olduğu söylenebilir. Yıllardır “turizm” nedir? “hac” nedir? ve beraberindeki tanımlamalar nelerdir? Vb. sorular 1990’lı yıllara değin devam etmiş, Reader ve Walter (1993), Digance (2003) ve Seaton (1999,2002) hac araştırmalarına kutsal bölgeleri de ekleyince ve turizme “dark turizm” “ölüm turizmi” Stone (2006) gibi araştırmacılar da “populer kültür”’ü ekleyince “yeni Hac Çağı” başlamıştır. (Attix, 2002). Son yıllardaki araştırmalar geleneksel hac destinasyonlarına ziyaretlere ilişkin konulara yönelmiştir (Reader ve Walter, 1993). Bu çalışmalar ruhsal tatmin amacıyla yapılan festivalleri, savaş hatıralarını, ölüleri, kutsal tapınakları, spor aktivitelerini ve diğer deneyimleri kutsal oluşuma eklemişlerdir. Hac kitlesel harekete yönelik disiplinerarası araştırma konusudur. Hac güçlü siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel etkilere sahiptir ve hatta küresel ticareti büyük oranda etkilemektedir. Hac bazı ülke ve şehirlerin temel ekonomik kaynağıdır (Barber, 1993; Vukoni’c, 1996, 2002). Hac alanındaki yeni yaklaşımlar 1990 ve 2000lerde turizm alanında yapılan araştırmalar ile ortaya çıkmıştır. Bu araştırmacılar konuya teorik ve uygulamalı olarak kültürel, politik, sosyolojik, ekonomik, coğrafik açılardan yaklaşmışlardır (Timothy ve Olsen, 2006). Dini Elementlerin Özeti olan ilk paradigmalar temelini seyahatten almıştır fakat son yıllarda, bu gelişme çoğunluklu olarak haccın çeşitli yönlerinin de önemine değinmişlerdir (Vuconi, 1996). Önemli çalışmalar ve yeni yaklaşımlar haccın bilinen kökenine ve geçmişine dayanmaktadır. Hac Turizminin önemli ve popüler elementlerinden biri olan fiziksel seyahat konusu kitaplara ve araştırmalara konu olmuştur (Digance, 2003; Timothy & Olsen, 2006). Yapılan yeni çalışmalar, turizm ve hac arasındaki benzerliklerin artışına dairdir. Ayrıca turizm ve hac arasındaki farklılılar ve hatta dini hac mahiyeti bile daralmaktadır (Bilu, 1998; Kong, 2001). Tüm bu araştırmalara rağmen hac ve turizm ilişkisi hala kesin hatları ile belirlenememektedir ( Cohen, 1992a, 1992b, 1998; Din, 1989; Fleischer, 2000; Hitrec, 1990; Joseph ve Kavoori, 2001; Rinschede,1992; Smith, 1992). Modern Turizm dünyada her an yenilenen bir yaklaşım olarak algılanmaktadır fakat temelinde değişiminin aksine, turizm hacca dayanmaktadır. Farklı kaynaklar hac, din, ve turizm konularını birbirinden ayırsa da, turizmin başlangıcı ve gelişimini; din araştırmaları ve antik çağdaki hac uygulamaları olmadan düşünülemez (Timothy ve Olsen, 2006; Vukoni’c 2002) . “Hac” kelimesi geniş ve kutsal bir içerikten gelen geniş bir kullanıma sahiptir. Örneğin; kutsal savaş alanlarını ziyaret, ünlülerin mezarlarını ziyaret, kiliseleri ve cenaze alanlarını ziyaret gibi manevi ve dünyevi sebeplerle gidilen hac bölgelerini içermektedir. Buna en büyük örnek Elvis Presley’in Memphis’teki mezarını ziyarettir (Alderman, 2002; Reader ve Walter, 1993). Hacı ister dünyevi ister manevi sebepler ile olursa olsun sahip olduğu ruhsal deneyim ve mana ile seyahatler paydaştır. Bu deneyimler dönüşüm, aydınlanma, yaşamı değiştiren olaylar ya da bilinç-değişimi gibi olaylardır ve kelimeler bu deneyimi tarif etmekte yetersiz kalır (Digance, 2003, 2006). Amaç benzerliğinden ötürü Amerika ve İngiltere’deki sayısız insan aynı noktalara ziyaret etmektedir (Coles ve Timothy, 2004; Collins- Kreiner ve Olsen, 2004). Hac, Dini Amaçlarla yapılan Turizm ve Dini Olmayan amaçlarla yapılan turizm türlerinin birbirleri ile ilişkisi artarken, kişilerin günlük yaşama yeni anlamlar yüklemek adına olan arayışları arasındaki farklılıklar azalırken, tüm akımlar hac faaliyetlerinin 21.yüzyıl’a uyarladığını göstermektedir. Bu değişim kendini hem teorik hem de uygulamalı bulmaktadır. Hac; Uzaklıkları silen, farklı algıları geliştirebilme özelliğine sahip geçmişi ele alan bir konudur ve konu ile ilgili araştırmaların artacağı düşünülmektedir. Günümüzde artan nüfus, dünyevi olayların 107 maneviyatımızı yorması, turistik öğelerin gelişen teknolojiyle artması, çalışma koşullarının geçmişe göre daha da düzelmesi ile kültürel eksikliği tamamlamaya yöneliş gibi genel nedenlerle tüm dinlerde hac olgusu önem kazanmaktadır. Yüzyıllar boyunca dini sebeplerle seyahat etmenin, seferlere çıkmanın, başka bölgelere, hatta ülkelere gitmenin oralarda faaliyette bulunmanın, kültür alışverişi yapmanın önemi inkâr edilemez bir gerçektir. Seferlerden ve seyahatlerden kişileri mahrum bırakan, kendi sınırları içinde adeta hapsedilen toplumlar ilerleyememişlerdir. Örneğin İslam dini, inananlarını seyahatin nimetlerinden faydalanmış olmalarını temin için asıl amaç olarak hac ziyaretini ve bununla ilgili memleketlerin seyahatini hayatta en az bir defa farz kılmıştır. İnsanların tatil bekleyişlerinin analizi çıkarıldığında iki esas motif ortaya çıkar. Bunlardan birincisi ‘kaçış’, ikincisi ‘ yöneliş’ motifleridir. Kaçış motifi monotonluktan uzaklaşmak, yöneliş motifi ise bekleyişlerine uygun bir dünya arayışı olayını ifade etmektedir. Bu arayış insanoğlunun sırf arzu ve ihtiyaçlarını tatmin amacı ile olabileceği gibi merakla gerçeği keşfetmek duygusuyla da olabilmektedir. Nitekim turistik mahallerde mukaddes sayılan ziyaret yerleri mevcut ise çekicilik artmaktadır. Günümüzde bu tip ziyaret amacında olan büyük kitlelerin yer değiştiğine şahit olmaktayız. Buna en güzel örnek olarak hac turizmini verebiliriz. Başka hiçbir güç her yıl aynı yerde ortalama 2 milyon kadar dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen Müslümanların bir araya toplanmasını başarmış değildir ( Yılmaz, 1998: 228 ). Yüzyılımızın sonlarına doğru Hacılar, hac ibadetini yerine getirirken yeniçağın beraberinde getirdiği teknolojinin nimetlerinden ulaştırma, konaklama, seyahat işletmeleri olmak üzere faydalanmaya başlamışlar. Bu turistik öğelerin en önemli ve ortak özelliklerinden biri konfordur ki hac ibadetine yoğunlaşılabilsin. Hac olayı ekonomik bakımdan üretim, tüketim, dışsatım, yatırım, dış ödemeler dengesi ve milli gelir gibi ekonomik boyutları olan bir faaliyettir. Uluslararası döviz hareketliliğini sağlayan hac turizmi vasıtasıyla üretim ve tüketim artmakta, geniş istihdam olanakları yaratılmaktadır. Hac olayı; milli geliri arttıran, ödemeler dengesi açığını kapatan ve ülkeler arasında döviz girdi çıktısı sağlayan özellikleri taşıması bakımından da önemlidir. Ayrıca hac, bilim, kültür, sanat ve estetik anlayışı bakımından toplumların birbirinden etkilenmesi açısından da önem taşımaktadır ( Armağan, 1990: 14 ). 3. Hacı-Turist İlişkisi Son zamanlarda hac ibadetinin yoğunluk kazanması ile birlikte sık kullanılan “hacı” terimi dini seyahati gerçekleştiren kişiyi ifade eder fakat Latin kaynaklarda peregrirus daha geniş bir yorumlamayı içererek; yabancı, gezgin, göçebe, seyahatçi, yeni gelen, sıra dışı gibi anlamları da barındırır. Turist Terimi ise yine Latin kökenli olup tornus kelimesinden gelir ve genellikle memnuniyet, kişisel tatmin için yapılan ve başlangıç noktasına geri dönülen dairesel seyahati ifade eder. Güncel terimler olan “hac” dini seyahatçi olarak, “turist” tatilci olarak tanımlanması seyahat motiflerinin gizlenmesine olanak sağlayan kültürel bir kutuplaşmaya sebep olmuştur (Smith, 1992). Türkiye’de 1996 yılında çıkarılan ve 2006’da revize edilen 22747 Sayılı Seyahat Acenteleri Yönetmeliği turistin tanımı şu şekilde yapılmıştır. “Para kazanma amacı olmaksızın, dinlenmek ve eğlenmek için ya da kültürel, bilimsel, sportif, idari, diplomatik, dinsel, sıhhi ve benzeri nedenlerle, oturduğu yer dışına geçici olarak çıkan ve tüketici olarak belirli bir süre seyahat edip kalan ve yeniden ikametgâhına dönen kimsedir.” Hacı ise; Kutsal mekânları ziyaret amacıyla daimi konaklama yerinden çıkarak yeme, içme, konaklama, ulaşım ve bunun yanında bir takım rekreatif faaliyetlerden faydalanan ve yeniden ikametgâhına dönen kimsedir. Tanımlardaki benzerlik 108 seyahat amacından sonraki süreçte başladığı görülmektedir. İki kavramda da bir seyahat motivasyonu mevcuttur. Biri tamamıyla manevi unsurları içerirken, diğeri maddesel unsurlar ile maneviyatı zenginleştirebilecek unsurları içermektedir. 1990’lardan itibaren günümüze değin yapılan çalışmalarda Hacı ve Turist arasındaki benzerlik ve farklılıklar analiz edilmiştir. Bu bağlamda bazı araştırmacıların yaptıkları çalışmalar turist ve hacı arasındaki benzerlikleri ortaya koymuştur. Bu çalışmalardan (Turner ve Turner 1978; MacCannell,1973,1999; Grabum 1983, 1989; Cohen 1979, 1992,1998; Moore 1980; Urry 1990; Coleman ve Elsner 1995; Eade 1992; Nash 1996; Morinis 1992; Allcock 1988; Collins, Kreiner ve Kliot, 2000; Digance, 2003, 2006; Smith, 1992; Timothy ve Olsen, 2006; Vukoni’c,1996). Eliade (1969)’nin çalışmasındaki temel kavram “manevi” ve “dünyevi” kavramlarındaki klasik tanımlamalara sorgulayıcı bir yaklaşım getirmiştir. Oldukça büyük kutuplaşmalara sebep olan bu durum, “manevi-kutsal” kavramının doğası gereği daha büyük ilgi ve araştırmaya sebep olması şüphesiz inkâr edilemez bir gerçektir (Markus, 2006). Konuya ilişkin ilk yeni yaklaşım Eade ve Sallnow (1991)’un hac ziyaretlerine turist açısından yaklaşmalarının yanında politik, ekonomik, davranışsal ve coğrafi açıdan da ele almalarıdır. Haccın heterojenliği uygulamalı ve teorik alanda yeni yaklaşımlara olanak sağlamış ve dünya çapında hac yayılmış; Seyahatler; dini ve kutsal amaçlı içsel yolculuklar olarak da tanımlanmıştır (Eade ve Sallnow, 1991; Lewis, 1991). Timoty ve Olsen (2006) kitaplarında turist-hacı tartışmasını çözmemişler fakat kavramın kökenindeki benzerliği veya farklılığı algılamak yerine süreçteki benzerlik ve farklılıkları analiz etmeni daha doğru olacağını ifade etmişlerdir. Urry (2001) haccın turizm ile ilişkili ve günlük yaşamın bir parçası olduğunu vurgular ve var oluşuna dair bir takım farklılıklar olsa da önceki çalışmalar iki kavram arasındaki benzerlikleri ortaya çıkardığını belirtmektedir. Turist ve bununla ilgili diğer çalışmalar da hacıların turistten farklı bir tür olduğunu dile getirmektedir (Cohen, 1979, 1992; MacCannell, 1973; Smith, 1989, 1992). Bu farklılığın kökleri McCannell (1973)’in de turistin bazı farklılıklar ve özgünlükler içerdiğini ifade etmesiyle başladığı, 1970lere dayanmaktadır. O zamandan beri çalışmalar hacı ve turist arasındaki ekonomik, politik, sosyal, psikolojik ve duyusal boyutları içeren karmaşık ilişkiyi çözmeye çalışır. Örneğin, Eade (1992)’nin araştırmasına konu olan bu bağ, Lourdes’deki Turist ve Hacılar arasındaki etkileşimi tanımlamaya çalışmış; Bowman (1991)’nın Hıristiyanlığın Kudüs’üne yer verdiği çalışmasında ve Rinschede (1992) ‘nin çalışmasında turist tanımlamalarında hac bölgelerine ziyaret eden turist şeklinde tanımlamışlardır. Hacı ve Turist kavramlarına farklı bir bakış açısı getiren Smith (1992) turist ve hacı kavramları arasındaki benzerlik ve farklılığı bulabilmek için seyahat sürecini araştırmıştır. Bu araştırmasının sonunda hacı ve turist olarak iki farklı aktör ortaya çıkar. Hac-Turizm noktaları arasındaki ilişki “manevi” ve “dünyevi” arasındaki benzerlik ve zıtlıkları içeren sonsuz bir alan yaratmış, Seyahatin artıları ve değişen motivasyonları ile hacdan turizme uzanan uzun bir eksen yaratmıştır. Jackowski ve Smith ( 1992) bu terimi “turizm temelli bilgi “ olarak dini turizm ile tanımlamıştır. Birçok araştırmacı “dini turizm” kavramını kutsal yerleri, tapınakları ziyaret etme amacıyla kültürel ve tarihi kimlik duygusunu elde etme inancıyla yapılan ziyaret olarak açıklayarak ortak bir tanımda birleşmişlerdir ( Nolan ve Nolan, 1989). Hac ve Turizm Arasındaki Şeffaf Bağlar bazı hacı grupları üzerinde gözlemler yapılarak araştırılmıştır. Bu çalışmalardan biri de Din Bilimci Sosyologlar tarafından yapılan Avrupa’daki tarihi katedral ve diğer kiliseleri ziyaret eden kişiler üzerinde yapılan çalışmadır (Davie, 2000). Çalışma katedrallere gelen ziyaret 109 motivasyonlarını incelemiştir. Davie (2000)’ nin bulgularına göre bu ziyaretler tarihi mekânların ziyaretini içerip, kültürel miras turizmi alanına girse de bu ziyaretler dini amaçlıdır. Araştırmanın birinci sonucu bu ziyaretçiler bu mekânları herkesin girebileceği halka açık bir yer olarak algılamışlardır. İkinci sonucu ise bu kişiler müze ve tarihi mekânları ziyaret amaçlı gittikleri herhangi bir turistik yer olarak algılamışlardır. Davie Kesin olmamakla birlikte bu ziyaretlere “Ruhsal Deneyim” adını vermiş, Hacı ve Turist arasında benzerlik bulamadığı gibi, net farklılıklar da bulamamıştır. Turistik Seyahatler “ var oluşçu model” içerisinde hacca benzemektedir. Seçilmiş bir ruhsal merkeze olan bağlılığı içermekle birlikte, bu hissi yaratan bölge dış faktörlerden etkilenmektedir (Cohen, 1979: 186). Örneğin, dini olmayan ziyarette de oldukça duyusal bir deneyim yaşanabilir. Elvis’in mezarına da evine de gitseniz aynı şeyleri hissedebilirsiniz. 1990lı yıllardan beri Hac Turizmini Çalışan araştırmacılar kişisel deneyimi araştırmalarının merkezine koymuşlardır. Smith (1989, 1992), Cohen (1992), Collins- Kreiner ve Gatrell (2006), Fleisher (2000); Poria, Butler ve Airey (2003, 2004) gibi araştırmacılar hac turizminde yaşanılan kişisel deneyime ışık tutmuşlardır. Konuyla ilgili çalışma “ziyaretçi deneyimi” konusunun hac turizmini harekete geçiren psikososyal dinamiklerine büyük önem vermiştir ( Cohen, 1979, 1992, 1998; MacCannell, 1973; Turner ve Turner, 1978, 1969). Turist (misafirler) ve yerel halk (ev sahipleri) arasındaki ilişkilerde konunun diğer tartışılan kavramlarıdır. Din (1989) belirli Müslüman ülkelere gelen misafirlerin dinlerinin farklı olmasından dolayı misafirler ile ev sahipleri arasında farklılıklar olduğunu savunmuştur. Din (1989) ayrıca belli dini inançlar sebebiyle, turizmin bazı Müslüman ülkelerde yerel halkı olumsuz etkileyebileceğini ifade etmiştir. Dinlerini yaşamlarının temel gayesi yapan ve tüm yaşamsal faaliyetlerini buna göre yönlendiren topluluklar için bu durum kaçınılmazdır. Jaseph ve Kavoori (2001) yerel halkın dini inançlarını, ibadetlerini ve düşünceleri etkilemesi açısından turizmin bir tehdit unsuru olarak görüldüğünü savunmuşlardır. Uriely (2000) yerel halkın turistlere olan yaklaşımının dinlerinin etkisi ile gerçekleştiğini ileri sürmüştür. Brunet (2001) ise sürdürülebilir turizmin gelişiminde bölgedeki dinlerin etkisinin dikkate alınması gerektiğini savunmuştur ki Araştırmalar Yerel halkın; kutsal site, mekân ve ibadethane ziyaretçilerini hacı ve turist olarak adlandırdığını ortaya çıkarmıştır (Digance, 2003). İnsanlar dini yükümlülüklerini yerine getirirken bir turist gibi hareket eder, Dini onu motivasyona sürükler ve kendisi için kutsal olan bölgeyi ziyaret eder. Fleischer ve Pizam (2002) tatil aktivitelerine katılan ziyaretçilerin katılımlarını etkileyen sebepleri ölçmüştür. Turistlerin dini tercihlerinin tatilleri sırasında oldukça baskın olduğu ve tatillerini dini inançlarına göre yönlendirdiklerini gözlemlemişlerdir. Örneğin; Yahudiler Cumartesi Günleri seyahat etmezler. Turistik aktiviteler için motivasyon unsuru olarak algılanan dini destinasyonlar yaygın olarak hac ile ilgilidir (Constable,1976; Smith, 1992). Jackson ve Hudman (1995)’ nın çalışmalarında seyahat için dini inanışların tamamıyla motivasyonel bir faktör oluşturmasa da, seyahatleri boyunca gerçekleşen dini mekânlara olan ziyaretlerin motivasyona dayalı bir seyahat olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Mansfeld (1995) çalışmasında Kuzey-Batı Londra’daki Yahudi halkının bağlı oldukları dinlerinin seyahat tercihlerinde etkili olduğunu ve bunun bağlı oldukları diğer din üyelerini de etkilediğini bulmuşlardır. Fleischer (2000) ‘de Kutsal Bölgelere yönelik yaptığı çalışmasında Kutsal Bölgelere gelen hacıların o bölgeye gelen diğer turistlerden farklı karakteristik yapıya ve ziyaret özelliklerine sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çalışmasında bölgeye gelen turistlerin dinlere göre değiştiğini ve ziyaretlerini kutsal olan ve olmayan yerlere yaptıklarını ifade etmiştir. Bazı dini merkezler turist çekicilikleri ile ön plana çıkmakta ve turistik bir merkez olarak kabul edilmektedir 110 (Cohen, 1998; Jackson ve Hudman, 1995; Joseph ve Kavoori, 2001; Smith, 1992). Bu yerler kültürel mimarı, tarihi önem, merak gibi farklı amaçlarla ziyaret edilmekte, doğrudan din ile bir alakası bulunmamaktadır. Knight (1996)’ın çalışmasına göre hac mekânları olarak sınıflandırılan bölgeler seyahatlerin başlangıcı olarak görünmesine rağmen, insanların sadece din amacı ile ziyaret etmediklerini vurgulamıştır ( memnuniyet, rahatlama gibi). Victor ve Turnem (1978)’in hacca ve turizme yönelik akademik çalışmalarında yer verdikleri atasözünü yazalı bir çeyrek yüzyıl oluyor.” bir turist yarı hacı olduğu kadar, bir hacı da yarım turisttir” atasözü konuya büyük bir açıklık getirmiştir. Hacıların seyahat yolları çağdaş modern toplumun içerisindeki turistlerin tatilleri için bir metafor olarak görülmüştür. Özellikle MacCannell (1999) modern kitle turizmiyle dinin birbiri ile ilişkisi olduğunu ve turizm faaliyetleri içerisinde yer aldığını ifade etmiş, Graburn (1989) ise tatillerin sıradan olan ve sıradan olmayan zamanlarımızın belirleyicisi olduğunu ve böylece modern yaşamımızı yönlendirdiğini belirtmiştir. Hacıların ve Turistlerin Seyahat Motifleri arasındaki farklılıkları ayırmak isterken, Cohen (1992)’de modern kitle haccı ile kitle turizminin paralellik gösterdiğini, hacıların davranışları ile turistlerin davranışlarının farksız olduğunu ifade etmiştir. Campo (1998)’ da bu fikre katılarak bu iki kavramın nadiren ayrıştırılabildiğini kabul etmektedir. Turizm Hac deneyimlerinin olunabilirliğine başlangıç sağlarken, hac ise turizmi davet eder. McCannell (1999)’ “turist”i erken post modern çağın figürü, yabancılaşmış fakat kendi yabancılığına tamamlayıcı arayan, göçebe, yersiz, ruhsuz öznel bir tür olarak görmektedir. Allah’ın Misafirleri post modern figüre benzer, birçok modern toplum’un değerlerinden yabancılaşmış; ritüeller, mitolojiler, kutsal mekanlar, dünyanın dini gelenekleri, yokluk yerine ruhun bolluğu ile bir öznellik türüdür. Graburn (1989)’un da ifade ettiği gibi “etnik turist” yani Allahın ziyaretçileri yerel halk ile tanışmaya ve ziyaret ettikleri yerel kültürleri gezmeye isteklidir. Manevi ganimetler ile evine geri dönen modern turistler gibi, Allahın Misafirleri de dini seyahatlerde, diğer turistlerin bagajlarındaki-filmler, haritalar, müze biletleri, otel kartları, kredi kartı faturaları, kültürel içerikli kartpostallar ve eserler gibi benzer hediyelikleri bulundururlar. Efes’ten alınan küçük Artemis heykelini, Malta’daki Ana Tanrıçayı, Luxor’daki Isis figürünü satın alan sadece Allah’ın Misafiri değildir (Coleman ve Elsner, 1995: 33). Alınan bu eski eser ve kutsal hediyelikler, turistlerin ve hacıların zihinlerinde bu yeri anımsamalarını sağlayacaktır. Hacı ve Turistler ayrıldıkları şehirlere sıklıkla sembolik olarak “Buradaydım” gibi mesajlar bırakır, orada fotoğraflar çekilir, ziyaretçi defterine isimlerini yazar, bir kayanın üstüne kendini hatırlatacak bir tarih yazar, kutsal bölgede kendine ait bir şey bırakır. Turist ile Hacı önemli bir noktada birbirlerinden ayrılmaktadır. Hacı dinsel bir deneyim elde etmeyi amaçlar iken, turist daha fazla memnuniyet ve eğlenceyi elde etmeyi bekler (Cohen, 1992: 53). Bir diğer yandan Olayı gelişen teknolojik şartlar, eğilimler, artan rekabet ile değerlendiren araştırmacılar Modern Hacıların hem ruhsal kazanım elde etmeyi hem de bedeni rahatlık içinde olmayı aradıklarını öne sürmektedir. Bu hacılar yedi yıldızlı otellerde kalır ve kutsal mekânlar arası klimalı araçlar ile seyahat eder. Mekke ve Medine’de bulunan Hilton, Mövenpick Hotel & Residence Hajar Tower Makkah, Raffles Makkah Palace, Al Marwa Rayhaan Rotana , Pullman Zamzam ve Grand Suites gibi kalite konusunda sınır tanımayan oteller rahatlık, konfor arayan hacılara hizmet etmektedir. Arkeolojik şehirler ve müzeleri ziyaret de yerel müzik, yüzme, muhteşem yiyecek ve içecek hizmetlerini içermektedir. Bu amaçlar kutsal bölgelere giden birçok turist için de geçerlidir. Dini Hareketler genellikle orta sınıf olgusudur ve Hacılar günümüzdeki birçok orta sınıf turist gibi ”gerçek” “doğal” “gelenek 111 “eski” gibi kavramlardan etkilemektedir. (Urry, 1990-93: 103). Orta Sınıf Entelektüel turistler gibi, Allah’ın misafirleri kitle turistlerden daha eğitimli seyahatçilerdir. Urry(1990)’ye göre kısaca Dış ortam iç ortamı şekillendirdiğinde hacı oluruz. Kadınlar ve Erkekler bazı destinasyonlara, bazı varış noktalarına doğru rotalarını çevirirler. Hac Duygusu hala yeni yeni kendini bulan bir kavram olsa da temelinde turist kavramında yer aldığı gibi saflığa yöneliş vardır. Turist ve hacı arasında beş temel ayırım mevcuttur: (1) Turistler dışsal boyutları kendilerine yol gösterici edinirken hacılar hacı olabilmek için içsel boyutları algılar. (2) Turistler kişisel bağlılıktan kaçınırken hacılar kendilerine yatırım yaparlar; (3) Hacıların merkezinde herkesin milyonlarca kez gittiği kutsal bölgeler vardır fakat turistlerin bölgelerinde dokunulmamış, yaşanmamış deneyimleri elde etme gayesi vardır. (4) Hacı için hem seyahat hem de varış bir önem teşkil ederken, turist için sadece varış önemlidir. (5) Topluluk yani hac grubu hac amacıyla gelen kişilerden oluşurken, turist grubu için bu bir amaç değildir. Peki, Allah’ın misafirleri ile turistler arasındaki farklılık nedir? Hac “kutsal bir amaçla kutsal bir yere yapılan kutsal bir yolculuk” olarak tanımlanmıştır. Kutsal Seyahatler dini gelenekler ile birleştirilmiştir fakat birçok kutsal seyahat kısıtlı hissiyatlar ile din içerisinde yer almaz. Morinis(1992) dini kavramları genişletmek için yarıdini ve dini olmayan seyahatler, ahlakı, kanıtlayıcı, değişmeceli (metaforik) hacılar olarak ayırmış ve “hac bir kişi tarafından yapılan bu kişinin inandığı kutsal bir amaç için yaptığı seyahatler” şeklinde tanımlamıştır. Kutsal amaç; kutsal mekân, tapınak, peygamber, aziz, papaz mezarlarını da içeren hac şehirlerini kapsamaktadır. (Mekke, Medine, Kudüs, Lourdes, Vatikan, Banaras gibi) veya ulusal, kültürel veya bunun gibi bir takım kolektif eserlerden oluşan bir şehir olabilir (Lenin’nin mezarı, Mao’nun Maosoleum’u, Elvis’in Graceland’deki mezarı, savaş anıtları ve önemli tarihi şehirler), veya kutsal amaçlar tek bir bireydeki bütünlük olabilir (Campo,1998). Hac Seyahatinin tanımını yaparken kültürel ve bireysel amaçlar ile yapılan seyahatler kavramını eklememizden dolayı, haccı turizmden ayırmak oldukça zordur, hatta dış gözlemciler için bile bu durum geçerlidir. Lenin’nin Mezarını, Graceland’ı hatta Lourdes veya Mekke’yi ziyaret eden her kişi derin kutsal amaçlarla bölgeye bağlı olmalarına rağmen hacı olmayabilir. Morinis(1992)’e göre Bazı ziyaretçiler görmek, haccın çekiciliğine yönelik olan bu şehirlerinin fenemolojisine tanıklık etmek amaçlı ziyaret edebilir, fakat kutsal bir şehri ziyaret etmek hacı olduğu anlamına gelmez. Hür iradeli kimlik ve motivasyona ulaşmış bireysel seyahatler seyahat destinasyonundan daha önemlidir. Araştırmalarda tıkanılan konu ise hacı ile “salt” turist kavramlarıdır. Bir hacının kutsal amaç ile ziyaret ettiğini nasıl tanımlayabiliriz veya bu kişinin merakını, tutkusunu, adanmışlığını nasıl bir çizgi ile belirleyebiliriz. Ek olarak belirtilmelidir ki seyahatçi seyahati sırasında farklı seyahat motiflerine kapılabilir, örneğin: hacıdan turiste/ tatilciden iş adamına gibi. Hacıların turistler ile önemli karakteristik benzerliklere sahip olduğu tarihte ve kültürde görülmektedir. Her dinde olduğu gibi yarı-dinsel ve diğer dinsel hacılar seyahatlerinde benzerlikler göstermektedir. Hacılar için kutsal yerlere seyahatler; ruhsal ve deneyimsel, adanışsal törenler olarak adlandırılır ve dini kimliklerini göstermenin bir yoludur. Tüm dinlerde “kutsal günler” olarak düzenlenen yıllık kutlamalar, bireylerin yaşamındaki önemli bir yolculuktur. Allaha olan yolculuk Equinoks Dönümüne, Dine özel tarihlere göre düzenlenir. Hacı olmak için genellikle belirli bir zaman kavramı vardır. Ayrıca hacılar için bu bir sorumluluk, vazifedir. 112 Konunun temeli turist tipolojisi ve sınıflandırılması amacından kaynaklandığı öne sürülmektedir. Turist kimdir? Turist kim değildir? Soruları turizm bilimcilerinin yıllardır tartıştığı sorular haline gelmiştir. Konuya ilişkin önemli çalışmaları olan Eric Cohen(1979)’nin birkaç turist modeline ilişkin sınıflandırması turizm ve hac arasındaki karmaşık bağlantıyı farklı boyutlara taşımıştır. Cohen(1992)’nin bir diğer çalışmasında hac ve turizmi seyahatin altında yatan yönelimlerden dolayı birbirinden ayırmıştır. Cohen çalışmasında hacıları ve turistleri; hacı olan turist ve seyahatçi olan turist olarak ayırmıştır. “ Hacı” ve “Hacı-Turist” sosyo- kültürel merkezlere doğru yönelimde bulunurken, “seyahatçi” ve “seyahatçi-turist” tersi yöne doğru hareket etmektedir. Bu ayırımın temeli seyahatlerin hac merkezine yöneliş amacı ile yapılmasından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte hem hac hem de turizmin karakteristik özellikleri popüler hac merkezilerine yapılan seyahatlere konu olacaktır. Smith(1992)’in çalışmasında hac-turizm ile hacı-turist sürecini tanımlamıştır: Hac A Din Turizmi B Kutsal İnanç C Dünyevi Temelli Bilgi Turizm D E Dünyevi A. Dindar Hacı D. Turist > Hacı B. Hacı > Turist E. Dünyevi Turist C. Hacı = Turist Şekil 1: Hac-Turizm Süreci (Smith, 1992) Smith’in (1992) ölçüm modeli Turizm ve Hac arasındaki yeni yeni ortaya çıkan ilişkiye dair teorisini geliştirmek için kullanılmıştır. Turizm ve geçmişe dair kutsal yerleri ziyaret olan hac arasındaki kapalı ilişki farklı kavramsal bir motif getirmiştir (Kaplan ve Baron, 1991). Smith (1992)’in çalışmasında turizm ve haccı seyahat sürecindeki başlangıç ve bitiş noktaları olarak tanımlamıştır. Turizm ve Hac eksenleri arasındaki kutuplaşmalar kutsal olan ve olmayan şeklinde adlandırılır. Buna örneği Tıp Biliminden verecek olur isek Eller ve ayaklar arasındaki bağ kutsal olan-kutsal olmayan bileşkeleri içinde geçerlidir ve biz buna “din turizmi” deriz. Bu durumlar artan ve değişen eksenlerı, ait olduğu turistin bile kendisinin farkında olmadığı turizmden hacca ve bilgeliğe yol aldığı seyahat motivasyonlarını içerir. Jackowski ve Smith (1992) bu kavramı din turizmi ile birlikte adlandırılan “bilgi temelli turizm” olarak adlandırır. Birçok araştırmacı “din turizmi”’ni bireylerin tapınaklardaki, Allaha hürmet mekânlarındaki arayışı ifade eder ve ziyaretçiler tarihsel ve kültürel anlamları kendi arayışlarında yol göstermek için tercih ederler (Nolan ve Nolan, 1989). Günümüzdeki bazı çalışmalar hac ve turizm arasındaki karmaşık ilişkiyi ekonomik, sosyal, psikolojik, duyusal ve diğer açılardan değerlendirmeye çalışmıştır. Bu araştırmanın temsilcilerinden biri olan Eade (1992) Lourdes’deki turist ve hacılar arasındaki ilişkiyi incelemiş; Rinschede (1992) hac şehirlerini ziyaret eden turistleri sınıflandırmaya çalışmış; Vukoni(1996)’ni kitabında turizm ve din arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Bu çalışmaların temelini hacı ve turistlerin ülke ekonomisine olan katkısı ve bu gruptan elde edilen gelirin benzerliğidir. Smith’in Hac-Turizm sürecine ilişkin bir diğer modeli aşağıdaki gibidir: 113 Turizm T TTH Dünyevi Kutsal H: Dindar Hacı HHT- Hacı>Turist HT-Hacı =Turist HHT H Hac TTP- Turist>Hacı T- Dünyevi Turist Şekil 2: Turizm-Hac Eksenleri (Kaynak: Collins ve Kliot, 2000: 65) Collins ve Kliot (2000)’un Kutsal Bölgelere yapılan hac turizmine yönelik çalışmasında Smith(1992)’in modeline göre; Laurden’deki turist davranışlarını araştırmışlardır. Şekil 2’de belirtilen hacı özelliklerinin sürecindeki temel özne varlıktır. Bu süreç kutsal olan ve kutsal olmayan ile turizm ve haccın karşılaştırılmasıdır. Turizm kutsallığa yakındır ve haccın sonunda, bizler “salt” turist oluruz ki tek gayemiz kutsallık içinde değer kazanmaktır ve modern turist olarak ziyaretlerimizi gerçekleştiririz. Her ziyaretçi bu ölçümde motivasyon ve ilgilerine göre sınıflandırılır. Turist; dünyevi sınırda iken “Salt” hacı kutsal çizgi yakınındadır. Bir ziyaretçi; bir turistin algıladığı imajı açığa çıkarır ve dini motivasyonları, hissiyatı turizm-kutsallık çizgisinde bölgede yer aldığını ifade eder. Diğer yandan, kendini hacı olarak tanımlayan bir ziyaretçi dini olmayan mekânlara gidebilir ve seyahati süresince her daim dini amaçlar ile hareket etmeyebilir ve dini-dini olmayan çizgide yer alır. Ziyaretçiler arasındaki farklılık “dünya görüşü” ile bağlantılı olarak ziyaretçilerin davranışlarına yansır ve turistler bir kiliseyi ülkenin kökleri, sosyo-ekonomik durumu, kişisel algısına göre değerlendirir. Hacı ise turisthacı sürecinde daima inançlarına göre hareket eder. Herkes kutsal bir vatandaş, kökleri olan bir krallık, mezhepte dünyaya gelir. Teknoloji ve ilerleyen yüzyıl bizlere evimizi, dostlarımızı, ailemizi iki adım yakınımıza getirse de, bizler ruhumuzdaki evi ve bilemediğimiz yerleri seyahat etme inancı ile yaratıldık. Günlük yaşamın getirdiği sıradanlık ve alışılagelmişlik bizleri bilinmeyen mesafelere götürmeye ihtiyacına sürüklemektedir. Bu yaşadığımız kötü anıları, işten atılmamızı, ölümleri, kayıpları ve yaşadığımız tüm kötü durumları bizlere kısa süreliğine de olsa unutturur. Ayrıca bu yolcuklar neye ihtiyacımız olduğunu ve neyi bulmamız gerektiğini bize gösterir. 4. Sonuç ve Öneriler Hac bireylerin dini inanışları gereği yerine getirdikleri dini seyahatlerdir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre; hac ve turizm arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Bireyler dini seyahatlerini gerçekleştirirken bir takım turistik ürünlerden faydalanmakta, seyahatleri süresince turistik harcamalar yapmaktadır. Ayrıca Kutsal Mekânları Hacı olabilmek için ziyaret eden kişiler seyahatleri süresince turist davranışları sergilemekte, bu süreçte turist kalıbına girmektedir. Hacı ve Turist arasındaki benzerlikler ise turizm ve hac ilişkisini doğrular niteliktedir. Bu ilişki ülkelerin ekonomilerine, politikalarına, tanıtımlarına, kalkınmasına büyük katkılar sağlamaktadır. 114 Artan küresel rekabet ortamında ortaya çıkan teknolojik, ekonomik ve siyasal değişimler çerçevesinde, turizm sektöründeki tüketim kalıplarında değişiklikler olduğu görülmüştür. Bu değişim sonucunda özellikle gelişmekte olan ülkelerin dünya turizm pazarından aldıkları payı arttırabilmeleri, sundukları turizm ürünlerini çeşitlendirmeleri ile mümkün olacaktır. Turistler Seyahatleri sırasında sadece deniz, kum, güneşi tercih etmeyip farklı özel ilgi alanlarına yönelmeyi tercih etmektedir. Dinlenme, eğlenme, sağlık, spor gibi etkenlerin yanında, Din de insanların turizme katılma nedenleri arasında önemli bir rol oynamaktadır. Dünyanın farklı milletlerinden olan milyonlarca insan her yıl artan bir hızla Dinleri için kutsal olan yerlere Hac vazifelerini yerine getirme amacıyla seyahat etmektedir. Özellikle son yıllarda Hac İbadetine dayalı turistik faaliyetler kişilerin önemli bir seyahat etme nedeni olmaktadır. Dünya Turizm Örgütünün verilerine göre, inanç turizmi en fazla gelişme gösteren turizm türleri arasında yer almakta ve hızla gelişme göstereceği öngörülmektedir. Bu bağlamda önemli bir alternatif turizm türü olan inanç turizminin geliştirilmesi, sağlayacağı ekonomik, sosyal ve kültürel yararlarla büyük önem taşımaktadır. Dünya turizm pazarında ortaya çıkan gelişmelerle Dini Turizm kavramı pazardan pay almak isteyen ülkelerin dikkatini çeken önemli bir konu haline gelmiştir. Dini Turizmin çevreye duyarlı ve rekabette üstünlük sağlayacak farklı din ve milletlere hitap edebilecek turistik faaliyetlerin oluşturulması gerekmektedir. Günümüz Hacıları kutsal bölgeleri ziyaret ederlerken doğal bölgeyi tanıma ve turistik ögelerden faydalanma istediğinde bulunmaktadır. Bu duyarlılığı gösteren ülkeler bu turistik talebi kendi ülkelerine yönlendirebilme imkânına sahip olacaktır. Bu bağlamda kutsal yerler ve doğal varlıklar, ülkenin beşeri ve ekonomik kaynakları iyi korunmalı, sürdürebilirliği sağlanmalıdır. İnsanlar artık kutsal alanlara ve o alanlara özgü varlıklara yönelik seyahatlerini giderek arttırmaktadır. Bu yüzden Hac Turizmi bağlamında ne gibi faaliyetlerin gerçekleştirilebileceği konusunda incelemeler yapmak gerekmektedir. Türkiye açısından bakıldığında ülke, Hac olayı açısından oldukça zengin bir ülkedir. Coğrafi konumu itibariyle bir geçiş noktası olan Türkiye yüzyıllar boyunca bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmış, farklı uygarlıkları da bünyesinde barındırarak zengin bir dini mirasa sahiptir. Ancak bu zenginliğine sahip olunmasından ziyade bunların korunması ve geliştirilmesi, tanıtılması, ülkeye yönelik turist talebin arttırılması konusunda çalışmalara önem verilmelidir. Bunun yanında ülkede Hac Kenti olabilecek yerler belirlenip, bu yörelerin tarihi ve kültürel özelliği olan yapıların ve kutsal alanların restorasyonunun yapılması, Dini özelliklerine uygun yapılar inşa edilmesi, yöresel kaynakların korunması, bölgenin diğer turistik kaynaklarının da korunup tanıtımının yapılması gereklidir. Ayrıca kutsal yerlerin bulunduğu bölgelerdeki geleneksel aktiviteler geliştirilerek, tanıtımın yapılması da Hac Turizminin önemli kalkınma noktası olabilecektir. Bu bölgelere dair ilgili alt yapı çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Özellikle ulaşım en önemli alt yapı sorunu olarak dikkat çekmektedir. Türkiye’nin hac ibadeti açısından kutsal bir çok destinasyonu ulaşım sorunu nedeniyle gerekli ilgiyi görememektedir. Üstyapı çalışmaları için ise, teşviklere ihtiyaç bulunmaktadır. Hac Turizmine dayalı şekillenmiş kültürel bir çevre ile kutsal özelliklerini yansıtan bir mimarı doku oluşturulması için devlet ve yerel birimlere büyük görevler düşmektedir. Hac Turizminin pazarlanması konusunda da dikkatli davranmak gereklidir. Hedef kitle üzerinde odaklanılarak kişilerin tatmin düzeyleri iyi belirlenmelidir. Bu turizm türüne katılan kişilerin istek ve beklentileri iyi analiz edilerek, bu analiz sonucuna göre turistik ürün sunumu gerçekleştirilmelidir. Bölgeye gelen ziyaretçi kadar yerel 115 toplum da göz önüne alınmalı ve onların kutsal varlıkların önemi ve hac turizmi konusunda bilinçlenmeleri sağlanmalıdır. Bu konuda özel sektör ve yerel birimler gerekli faaliyetleri gerçekleştirmelidir. Hac Turizmi; kavram itibariyle yeni sayılmakla birlikte oldukça hızlı gelişim ve yayılım sürecindedir. Hac Turizmine ilgi duyan Türk bilim adamlarının konuyla ilgili daha fazla çalışma yapması gerekmektedir. İlgili literatürün taranması sonucu elde edilen bilgilere göre, Alternatif Turizm Türleri alanı içerisine dahil edilen inanç turizmine göre hac kavramı, içerik açısından daha derin çalışmalara ihtiyaç duymaktadır. Hac turizmi içerisinde yer alan hacı ve turist kavramları; konuya dini, sosyolojik ve antropolojik açıdan bakanlar açısından hacının turist olmadığı yönünde, konuya hac seyahati sırasında yararlandıkları turistik hizmetler ve yaşadıkları deneyim sürecindeki benzerlik açısından bakıldığında haccın da turistik bir faaliyet sayıldığı yönündedir. Her iki durumda da şu bir gerçektir ki Hac Faaliyetlerinin turizme olan etkileri büyük bir hızla artmaktadır ve gerek turizm bilimi, gerekse turizm sektörü bu konuda bilinçlendirilmelidir. Bu araştırmanın Türkiye’de yapılacak olan teorik ve deneysel çalışmalara temel teşkil edeceği düşünülmektedir. Çalışmaların önce ulusal düzeyde tartışmaya açılabilmesi için gereken platformlar oluşturmalı, konuyla derinlemesine ilgilenecek uzmanlar uluslar arası literatüre katkı sağlamalıdır. Çalışma ülkemizdeki hac turizmini ve hacı-turist ilişkisini kavramsal olarak incelemesi açısından başlangıçtır. Buradan yola çıkarak gelecekte teorik ve uygulamalı araştırmalar yapıldıkça hac turizminin farklı disiplinler ile ilerleyebileceği öngörülmektedir. Konuya ilişkin yapılacak bilimsel araştırmalar Hac Turizmi Kavramını güçlendirecektir, konunun kapsamlı olarak gelecek çalışmalarda ele alınmasının büyük faydalar sağlayacağına inanılmaktadır. Kaynakça Allcock, J. B. (1988) Tourism to Sacred Joumey. Society and Leisure 11(1):33-48. Alderman, D. H. (2002) Writing on the Graceland Wall, on the importance of authorship in pilgrimage landscapes. Tourism Recreation Research, 2 (72), 27–33. Armağan, A.L., (1990), Osmanlı Zamanında Hac Yolu ve Menziller , İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Attix, S. A. (2002). New Age-Oriented Special İnterest Travel, An Exploratory Study. Tourism Recreation Research, 2 (72), 51–58. Bailey, J.M. And Sood, J. (1993) The Effects Of Religious Affiliation On Consumer Behavior: A Preliminary İnvestigation. Journal Of Managerial Issues 5 (3), 328–52. Barber, R. (1993). Pilgrimages. London: The Boydell Press. Bayyiğit, Mehmet, (1998) Sosyo – Kültürel Yönleriyle Hac Olayı, Ankara: Türk Diyanet Vakfı Yayınları, Brown M.( 1996). The Spiritual Tourist. Bloomsbury: London. Bilu, Y. (1998). Divine Worship and Pilgrimage to Holy Sites As Universal Phenomena. In R. Gonen (Ed.), to The Holy Graves, Pilgrimage To The Holy Graves and Hillulot in Israel (Pp. 11–26). Jerusalem: The Israel Museum. Bowman, G. (1991). Christian Ideology and The Image Of A Holy Land: The Place Of Jerusalem in The Various Christianities. ın M. J. Sallnow, ve J. Eade (Eds.), Contesting The Sacred. The Anthropology Of Christian Pilgrimage (Pp. 98– London: Routledge. 121). Campo, J. E. (1998), American Pilgrimage Landscapes. The Annals Of The American Academy Of Political and 116 Social Sdences 558:40-56. Cohen, E. (1979). A Phenomenology of Tourist Experiences. Sociology, 13(2), 179–201. Cohen, E. (1992). Pilgrimage Centers, Concentric and Excentric. Annals of Tourism Research, 19(1), 33–50. Cohen, E. (1998). Tourism and Religion, A Comparative Perspective. Pacific Tourism Review, 2, 1–10. Coleman, S., And J. Elsner,( 1995) Pilgrimage Past and Present in The Wortd Religions. Cambridge, MA: Harvard University Press. Coles, T., Ve Timothy, D. J., (2004), Tourism, Diasporas and Space. New York: Routledge. Collins-Kreiner, N., ve Kliot, N., (2000), Pilgrimage Tourism in the Holy Land: The Behavioral Characteristics of Christian Pilgrims. Geojournal, 50(1), 55–67. Collins-Kreiner, N., ve Olsen, D. H. (2004). Selling Diaspora: Producing and Segmenting The Jewish Diaspora Tourism Market.,in T. Coles, ve D. J. Timothy. Collins-Kreiner, N., ve Gatrell, J. D. (2006). Tourism, Heritage and Pilgrimage, The Case Of Haifa’s Baha’i Gardens. Journal Of Heritage Tourism, 1(1), 32–50. Constable, G. (1976) Opposition To Pilgrimage İn Themiddle Ages. Studia Gratiana 19 (1), 123–46. Davie, G. (2000). Religion İn Modern Europe: A Memory Mutates. Oxford: Oxford University Pres De Jong, G.F., Faulkner, J.E. and Warland, R.H. (1976) Dimensions Of Religiosity Reconsidered: Evidence From A Cross-Cultural Study. Social Forces 54, 866–89. Delener, N. (1990) The Effects Of Religious Factors On Perceived Risk in Durable Goods Purchase Decisions. Journal Of Consumer Marketing 7 (3), 27–38. Digance, J. (2003). Pilgrimage At Contested Sites. Annals Of Tourism Research, 30(1), 143–159. Digance, J. (2006). Religious and Secular Pilgrimage, in D. J. Timothy, and D. H. Olsen (Eds.), Tourism, Religion and Spiritual Journeys (Pp. 36–48). London: Routledge. Din, K.H. (1989) Islam and Tourism: Patterns, İssues And Options. Annals Of Tourism Research 16, 542–63. Eade, J. (1992). Pilgrimage and Tourism At Lourdes, France. Annals Of Tourism Research, 19, 18–32 Eade, J., ve Sallnow, M. J. (1991). Contesting The Sacred, The Anthropology Of Christian Pilgrimage. London: Routledge Elboim-Dror, R. (1994) Gender in Utopianism: The Zionist Case. History Workshop Journal 37, 99–116. Eliade, M. (1969). The Quest, History and Meaning in Religion. Chicago: University Of Chicago Press. Fleischer, A. (2000). The Tourist Behind The Pilgrim in The Holy Land. International Journal Of Hospitality Management, 19, 311–326. Gorlow, L. and Schroeder, H.E. (1968) Motives For Participating İn The Religious Experience. Journal Of The Scientific Study Of Religion 7, 241–51. Grigg, D. (1995) The Pattern Of World Protein Consumption. Geoforum 26 (1), 1–17. Grabum, N. H. H.( 1983). The Anthropology Of Tourism. Annals Of Tourism Research 10(1 ):9-34. Graburn N.H., (1989): Tourism: The Sacred Journey. In: V.L. Smith (Ed.), Hosts and Guests – The Anthropology Of Tourism, University Of Pennsylvania Press. Philadelphia. Israel, Central Bureau Of Statistics, 117 Hirshman, E.C. (1981) American Jewish Ethnicity: Its Relationship To Some Selected Aspects of Consumer Behavior. Journal Of Marketing 45, 102–10. Hitrec, T. (1990) Religious Tourism: Development – Characteristics – Perspectives. Acta Turistica 2 (1), 9–49. Howe, A.C. (2001 ),Queer Pilgrimage: The San Francisco Homeland And İdentity Tourism. Cultural Anthropology 16 (1), 35–61. Israeli, A. ve Mehrez, A. (2000) Fromillegal Gambling To Legal Gaming: Casinos İn Israel. Tourism Management 21 (3), 281–91. Jackson, R.H. ve Hudman, L. (1995) Pilgrimage Tourism and English Cathedrals: The Role of Religion in Travel. Tourists Review 50 (4), 40–48. Joseph, C.A. Ve Kavoori, A.P. (2001) Mediated Resistance: Tourism and The Host Community. Annals Of Tourism Research 28 (4), 998–1009. Jackowski, A., ve Smith, V. (1992). Polish Pilgrim-Tourists. Annals Of Tourism Research, 19(1), 92–106. Kaplan A. and Baron R.,( 1991), Pilgrimage Revised Version The First Global Conference: Tourism: A Vital Force For Peace. Vancouver, October 23–27. Knight, J. (1996) Completing Hospitalities in Japanese Rural Tourism. Annals of Tourism Research 23 (1),16580. Kong, L. (2001). Mapping ‘New’ Geographies Of Religion, Politics and Poetics in Modernity. Progress in Human Geography, 25(2), 211–233. Krausz, E. (1972) Religion As A Key Variable. Ine. Gittus (Ed.) Key Variables in Social Research (Pp. 1–33). London: Heinmann Educational. Küçükaltan, D., (1992), Türkiye’de Üçüncü Yas Turizmi, Basılmamıs Doktora Tezi İstanbul Üniversitesi Sosyal Bil. Enst. İstanbul. Lehman, E.C. ve Shriver, D.W. (1968) Academic Discipline As Predictive Of Facult Religiosity. Social Forces 47, 171–82. Levin, S. (1979) Understanding Religious Behavior. Journal Of Religion and Health 18 (1), 8–20. Lewis, J. (1991). Introduction. In J. Eade, & M. J. Sallnow (Eds.), Contesting The Sacred: The Anthropology Of Christian Pilgrimage. London: Routledge Lupfer, M. Ve Wald, K. (1985) An Exploration Of Adults’ Religious Orientations and Their Philosophies of human Nature. Journal Of The Scientificstudy Of Religion24 (3),293–304 Mcclain, E.W. (1979) Religious Orientation The Key to Psychodynamic Differences Between Feminists and Nonfeminists. Journal Of The Scientific Study of Religion 18, 40–45. Maccannell, D. (1973). Staged Authenticity, Arrangements of Social Space in Tourist Settings. American Journal of Sociology, 79(3), 589–603 Maccannell, D.( 1999), The Tourist: A New Theory Of The Leisure Class. Berkeley and Los Angeles: University of Califomia Press. Mcdaniel, S.W. ve Burnett, J.J. (1990) Consumer Religiosity and Retail Store Evaluation Criteria. Journal of The Academy of Marketing Science 18 (2), 101–12. 118 Mansfeld, Y. (1995), The ‘Value Stretch’ Model And its İmplementation İn Detecting Tourists’ Class Differentiated Destination Choice. Journal of Travel and Tourism Marketing 4 (3), 71–92. Markus, R. A. (2006). Christianity and The Secular. Notre Dame: University of Notre Dame Press. Morinis, A.,( 1992) Introduction: The Territory of The Anthropology Of Pilgrimage. In Sacred Journeys: The Anthropology Of Pilgrimage, Edited By A. Morinis, 1-28. Westport, CT: Green Press. Nash, D. 1996. Anthropology of Tourism. Oxford: Elsevier Science Ltd. Nolan, M. L., ve Nolan, S. (1989). Christian Pilgrimage in Modern Western Europe. Chapel Hill: The University Of North Carolina Press. Nolan, M. L., ve Nolan, S. (1992). Religious Sites As Tourism Attractions in Europe. Annals of Tourism Research, 19(1), 68–78. Özgüç, N., (2003), Turizm Cografyası, İstanbul: Çantay Kitapevi Poulson, R.L., Eppler, M.A., Satterwhite, T.N., Wuensch, K.L. ve Bass, L.A. (1998) Alcohol Consumption, Strength of Religious Belief, And Risky Sexual Behaviour in College Students. Journal Of American College Health 46 (5), 227–32 Poria, Y., Butler, R., ve Airey, D. (2003). The Core Of Heritage Tourism, Distinguishing Heritage Tourists From Tourists in Heritage Places. Annals of Tourism Research, 30(1), 238–254. Poria, Y., Butler, R., ve Airey, D. (2004). How Tourists Decide Which Heritage Site To Visit. Tourism Review, 59(2), 12–16. Reader I. ve Walter T. (1993), Pilgrimage in Popular Culture, The Macmillan Press, London. Rinschede, G. (1992). Forms of Religious Tourism. Annals of Tourism Research, 19(1), 51–67 Seaton, A. V. (1999). War and than Tourism, Waterloo 1815–1914. Annals of Tourism Research, 26(1), 130– 158. Seaton, A. V. (2002). Than Tourism’s Final Frontiers? Visits to Cemeteries, Churchyards and Funerary Sites As Sacred and Secular Pilgrimage. Tourism Recreation Research, 27(2), 27–33 Smith, V. L. (1992). Introduction. The Quest in Guest. Annals of Tourism Research, 19(1), 1–17. Smith, V. L. (1989). Hosts and Guests – The Anthropology of Tourism. Pennsylvania: University of Pennsylvani Press. Sood, J. ve Nasu, Y. (1995) Religiosity and Nationality: An Exploratory Study of Their Effect on Consumer Behavior in Japan and the United States. Journal of Business Research 34, 1–9. Stone, P. R. (2006). A Dark Tourism Spectrum, Towards A Typology of Death and Macabre Related Tourist Sites, Attractions and Exhibitions. Tourism, An Interdisciplinary International Journal, 52(2), 145–160. Timothy, D. J., ve Olsen, D. H. (2006). Tourism, Religion and Spiritual Journeys. London: Routledge. Turner, V., ve Turner, E. (1978). Image and Pilgrimage in Christian Culture. New York: Colombia University Press. Tumer, V. (1973). The Center Out There: Pilgrim's Goal. History of Religions 12 (3): 191 - 230. Turner, V.(1978) Image and Pilgrimage in Christian Culture. New York: Columbia UP Turner, V. W., ve Turner, E. (1969). The Ritual Process. London: Routledge. Tümer, G., ve Küçük, A. (1997) Dinler Tarihi, Ankara: Ocak Yayınları 119 Uriely, N., Israeli, A. ve Reichel, A. (2000) Residents Attitudes Towards Tourism Events: The Case of Nazareth 2000. In A.P. Russo (Ed.) Proceedings of The Second International Seminar on Tourismmanagement in Heritagecities (Pp. 99–116).Nazareth, 3–5 February. Urry, J. 1990. The Tourist Gaze: Leisure and Travel in Contemporary Societies. London: Sage Publications. Urry, J. (2001). The Tourist Gaze. London: Sage Publications. Vukoni’c, B. (1996). Tourism and Religion. London: Elsevier Science Ltd. Vukoni’c, B. (2002). Religion, Tourism and Economics, A Convenient Symbiosis. Tourism Recreation Research, 27(2), 59–64. Walter, T. (2002), From Cathedral to Supermarket: Mourning, Silence and Solidarity. Sociological Review 49 (4), 494–511. Waters, L.K., Batlis, N. ve Waters, C.W. (1975) Protestant Ethic Attitudes Among College Students. Educational and Psychological Measurement 35, 447–50. Wilkes, R.E. Burnett, J.J. ve Howell, R.D. (1986) On The Meaning and Measurement Of Religiosity in Consumer Research. Academy Of Marketing Science 14 (10), 47–56 Levin, S. (1979) Understanding Religious Behavior. Journal Of Religion and Health 18 (1), 8–20. Yılmaz, M., (1988), Kitab – ı Mukaddes Kuran Ve Turizm , İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Zaichkowsky, J.L. ve Sood, J.H. (1989)Aglobal Look At Consumer İnvolvement and Use of Products. International Marketing Review 6 (1), 20–34. Ziyaoğlu, R., (1969) Allah’a Giden Yollar ve Kutsal Mahaller Turizmi. İstanbul: Kitaş Yayınları. Zengin, Burhanettin (2009), “Seyahat İşletmeleri ”, Turizm İşletmeleri Kitap İçinde Bölüm, Editörler: B. Zengin, Ş. Demirkol, Değişim Yayınları İstanbul. MARKALAŞMA AÇISINDAN TARSUS DESTİNASYONU’NUN DEĞERLENDİRİLMESİ Yrd. Doç. Dr. Burhanettin ZENGİN Sakarya Üniversitesi, İşletme Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü Gül ERKOL Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği Ana Bilim Dalı Özet Günümüz dünyasında kentler, ekonomik aktörler olarak giderek artan bir öneme sahiptir. Rekabetin ülkelerden ziyade artık bölgeler ve şehirlerarasında gerçekleştiği çağımızda, destinasyonların farklılığı ve özgünlüğü ön plana çıkmaktadır. Bir ürünün markalaşması ve iyi pazarlanması o üründen elde edilen geliri artırır. Şehirlerin 120 marka değeri taşıması ise daha çok fiziki ve beşeri sermaye imkanları ve dolayısıyla ekonomik ve sosyal gelişmenin hızlanması demektir. Doğu Akdeniz Bölgesi içinde önemli turizm, tarım, ticaret, lojistik ve sanayi alanlarına sahip ve bölgenin gelişme potansiyeli en yüksek Şehirlerinden biri olan Tarsus, günümüzde Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen inanç merkezleri arasında ilk sıralarda olma yolundadır. Bu araştırmanın amacı; markalaşma kavramını ve destinasyon markalaşmasını ele almak, Tarsus ilinin markalaşma konusundaki kaynaklarını ve yapabileceklerini irdelemektir. Anahtar Kelimeler: Destinasyon Markalaşması, Markalaşma, Tarsus. Abstract In today’s World as the economic actors, the cities have growing importance. In our time when the rivalry is any more in the region sand cities instead of the countries, the difference and originality of destinations comes forward. Branding and well marketing of a product increases the income from the product. Having a brand value of the cities means much more physical and human capital oppurtinities and thus quickening of economic and social development. Tarsus, which has important tourism, agricultural, commercial, logistics and industrial area in East Mediterranean Region and is one of the highest cities of development potential, is in the front rank among Turkey and world’s foremost faith centers. The aim of this study is to handle the concept of branding and branding of a destination, examine the sources of branding of Tarsus city and its capabilities. Key Words: Destination Branding, Branding, Tarsus. 1.Giriş Günümüzde rekabet yalnızca ürünler veya firmalar arasında değil ülkeler ve kentler arasında da yaşanmaktadır. Bu çerçeveden baktığımızda rekabette avantaj elde etmek isteyen kentlerin bir marka olmalarını sağlayacak özelliklerini belirleyip bunlardan faydalanma yoluna gitmeleri gerekmektedir. Aslında her kent bir markadır. Çünkü her kent bir diğerinden ayırt edici özelliklere ve farklılıklara sahiptir. Ancak sorun şu ki her marka aynı değerde değildir. Kimi markalar hedef kitleleri tarafından daha değerli olarak kabul edilirken kimisi daha değersiz olarak görülür. Bir diğer sorun ise bu markaların nasıl algılandığı ile ilgilidir. Diğer bir ifadeyle bu kent markalarının imajlarının nasıl olduğudur. Günümüz Dünyasında iletişim ve ulaşım imkânlarının büyük oranlarda gelişmiş olması, bilginin hızlı bir şekilde yayılması, insanların gelirlerinin artması vb. birçok faktörün değişmesi nedeniyle insanlar dünyayı dolaşmaktadır. Bilgiye ulaşan insanların aynı zamanda fiziksel yer değiştirmelerinin kolaylaşması bir anlamda sinerji oluşturmuştur. Bu geziler birçok nedenle yapılmasına rağmen ana neden turizm ve iş seyahatleridir. Seyahat nedeni ne olursa olsun, en fazla faydayı seyahat edilen ülke ve şehirler elde etmektedir. Bu noktada şehirlerin ve ülkelerin bu kazançtan fayda elde edebilmeleri için üzerlerine birçok görevler düşmektedir. Artık şehirlerde kaynaklarını daha etkili kullanmak, yaşanabilir mekânlar yaratmak, cazibe merkezi haline dönüştürebilmek amacıyla pazarlamayı kullanmaktadırlar. Amaç, daha fazla satılabilir olmaktadır. Yani şehre ziyaretçi sayısını arttırmak, yatırım isteklerini teşvik etmek ve şehirde oturanların sorunlarını anında çözümleyerek değer ifade etmek anlamına gelmektedir. Günümüz dünyasında artık birçok tanınmış şehrin belediyeleri, tanınmış olan şehirlerini hala pazarlamaya çalışmaktadırlar. Ülkemizde de belediyelerin büyük çoğunluğunda bu anlayış egemen olmaya başlamıştır (www.yerel siyaset.com). Bu çalışmada, öncelikle 121 Markalaşma ve Destinasyon Markalaşmasının kavramsal boyutuna vurgu yapılacak ve markalaşma anlamı, bileşenleri üzerinde durularak, marka-destinasyon ilişkisi dikkate sunulacaktır. İkinci olarak Tarsus’un destinasyon markalaşması açısından irdelenmesi sağlanarak, sonuç bölümünde genel bir değerlendirme yapılacaktır. Çalışma konu ile ilgili yerli ve yabancı yazın ve internet taramasına dayanmaktadır. Çalışma sonucunda ortaya çıkacak değerlendirmelerin, Tarsus’un markalaşmasının sağlanması ve gelişimi açısından yararlı fikirler sunulacağı düşünülmektedir. 2. Marka, Markalaşma ve Destinasyon Markalaşması Kavramları Marka bir ürün kategorisinde firmanın tüketiciye ya da müşteriye sunduğu ve rakiplerinden farklı olduğunu yansıtan her şeydir (Kavas, 2004: 19) ve markaların esas amacı ürünleri tanımlamaktır. Bir marka kendini kullanan kişiye, bilinsin ya da bilinmesin geldiği özel kaynağı belirtir (Schmitt-Simonson, 2000: 260). Bir ürünün marka olabilmesi için, sadece üreticinin vizyonu ve yatırım için gerekli kaynağın olması yetmez, zor olan markanın gücünü sürekli kılmaktır. Markanın değerleri, sorumlulukları, duyguları, kimliği ve ruhu vardır. Marka, her şeyden önce kullanıcısına karşı bu unsurların sürekliliğinin taahhüdüdür. Marka değerleri denildiği zaman “farklılaşma, uygunluk, saygınlık ve aşinalıktan söz edilmektedir (Akad, 2003). Marka; tüketicilerin hislerinde belirli bir fayda temin etmeye yönelik ve bilinen bir kaynaktan elde edilen (Bir ürün, bir hizmet, bir şirket vb.) ve genellikle standartlaştırılmış ve sembolik tanıtımlarla birleştirilmiş (isim, logo, amblem, renk, etiket, hayal vb.) bir beklentidir (Herman, 2006: 69). Başka bir tanıma göre de marka, bir satıcının veya bir grup satıcının eşya ve servislerinin belirlenmesini ve onlann, rakiplerinin eşya ve servislerinden ayrı tutulmasını sağlayan bir isim, terim, işaret, sembol veya bütün bunların bileşimidir (Kotler, 2000: 404). Diğer taraftan marka, bir teşebbüsün mal ve hizmetini, bir başka teşebbüsün mal ve hizmetinden ayırt etmeyi sağlamak koşuluyla harf, logo, şekil olabilen her türlü işarettir (Pırnar, 2006: 47). Marka Olmanın iki önemli özelliği vardır: - Marka, ilk, lider, öncü ve orijinal olduğu düşündürülecek şekilde lanse edilmelidir. Markayı tanımlamak için sürekli olarak bu kelimelerden birisi kullanılmalıdır. - Yeni bir kategori geliştirilmelidir. Kategori unutulup sadece marka da geliştirilebilir, ancak etkili bir yöntem değildir (Ries-Ries, 2003: 68). Destinasyon Markalaşması oluşturmak için uzun bir süreç gereklidir. Destinasyon markası yaratmak; pozitif imaj oluşturma aşamasında tanımlanan ve ayırt edilen birtakım özelliklerin oluşturulması olarak tanımlanabilmektedir. Turistik bölge için, bir marka oluşturmak, turistik bölgeyi diğer benzer turistik bölgelerden ayırt eden baslıca özellikleri ile ön plana çıkararak, bir kimlik oluşturma sürecidir. Destinasyonu markalaştırırken, o bölge ile ilgili her şey tek bir marka çatısı altında toplanmalıdır. Bunlar; mal ve hizmetlerden tarıma, spordan sanata, yatırımdan teknolojiye, eğitimden turizme kadar yüzlerce özelliktir. Amaç, bölgenin varlığını bütünüyle ele geçirmek ve sembolik bir tarzda ziyaretçilere sunmaktır. Bunu yaparken de, her türlü özelliğin tek tek, ama bütünü temsil eder şekilde ele alınarak pazarlanması gerekir. Bu anlamda marka ticari olmaktan çıkıp “güvenilirlik markası” durumuna gelmektedir (Günlü ve İçöz, 2004; 298). Başarılı bir destinasyon markası oluşturabilmek için, pazarlama tecrübesine sahip olmak, pazar hukukunu bilmek, ürün yönetimi tecrübesine ve ilginç güzel fikirlere sahip olmak, ama hepsinden önce de cesarete ihtiyaç vardır. Memnun ve yaşam kalitesi yüksek bir şehir halkı, şehrin gelişimi ve markalaşmasıyla yakından ilgilidir. Şehrin 122 markalaşması, kısa sürede de olabilen bir olay değildir. Uzun süren ve zahmetli çalışmalar sonunda elde edilen bir çalışmadır. Ancak markalaşmış bir destinasyonun, rakiplerden ayırt edilmede en önemli etmen olduğu unutulmamalıdır. Destinasyonları markalaştırma sürecinde, bu konuda uzmanlaşmış bilim adamları bir araya gelerek ortak çalışmalar yapmalıdır. Şehir bölge planlamacıları, coğrafyacılar, psikologlar, sosyologlar, ekonomistler, ziraatçılar, mimarlar, yerel yönetimler vb. birimlerin, yurt dışında tanınmak ve markalaşabilmek için, bir birlik içinde çalışması gerekmektedir (Buchegger, 2005). Bir bölgenin, turistik bir marka haline gelmesinin sağlayacağı yararlar aşağıdaki başlıklar altında özetlenebilir: ¾ Turistin, turistik bölgeyi tanımasını ve benzer turistik bölgelerden ayırt etmesini sağlar. ¾ Turizmin özelliği nedeniyle ürünün satın alınmadan önce denenmemesinin getireceği riskleri azaltır. ¾ Turistik bölgenin kalitesinin sembolü işlevini görür. ¾ Marka, bir bölgeye belirgin bir kimlik kazandırır ve bu sayede pazar bölümlemesini kolaylaştırır. ¾ Turistik bölgenin markalanması, bölgeyi simgeleyen ürünlerin de, markalanması çabalarını kolaylaştırır. ¾ Koordinasyon ve birleşme çabalarına yardım eder. ¾ Turistin hem fiziksel hem de psikolojik olarak ürüne çekilmesini sağlar. ¾ Markanın dayanıklılık özelliği, ürünler veya hizmetler değişse de markanın yaşamının süreklilik göstermesini sağlar (Yılmaz ve Çizel, 2000: 457). ¾ Destinasyonlara tekrarlı gelişlere sebep olur, bunu da, müşterisi ile arasında duygusal bağ kurarak sağlar (Oppermann, 2000: 81). Destinasyon markalama, pozitif imaj geliştirmeye yönelik olarak; isim, sembol, logo, dizayn, slogan, renk, mimari, kültürel miras, dil, mitler ve efsaneler gibi marka elemanlarının tutarlı bir kombinasyonu ile meydana gelmektedir (Taşçı, 2007: 11). Bu marka elemanları, destinasyon marka oluşumu çalışmaları sırasında, ürün pazarlamasında uygulanan, aynı prensip ve teknikleri içermektedir. Bu doğrultuda bir destinasyon marka gelişimi için gerekli dört prensip şu şekilde sıralanır (Özdemir, 2007: 132); ¾ Turiste yönelik olmak: Marka oluşumu açısından destinasyonun sahip olduğu ya da turistin istediğini düşündüğü konuları değil bizzat turistlerin isteklerini temel almak. ¾ Odaklanmak: Belirli bir hedef pazara odaklanarak ona çekici gelecek şekilde teklif geliştirmek. ¾ Bağlılık kurmak: Turistlerin yalnızca rasyonel değil duygusal tepkilerine de odaklanmak. ¾ Temel almak: Destinasyon yönetim örgütlerinin ana stratejisini desteklemek. Destinasyon Markalaşma Aşamaları (İpar, 2011:184); ¾ Güçlü bir markanın dayanağı olabilecek çekicilikleri tanımlama, ¾ Basit, çekici, inanılır ve farklılaştırıcı bir imaj tasarlama ¾ Markalaşma faaliyetlerinin tümünü kapsayacak bir şemsiye kavram belirleme, ¾ Çarpıcı bir slogan, ¾ Görsel Semboller 3. Destinasyon Markalaşmasına Yönelik Stratejiler 123 Markanın yaratılması sırasında strateji yaratmanın da önemi kaçınılmazdır. Strateji düşüncesi, pazarlama stratejisinin denetiminde unutulmaması gereken bir konu olacaktır. Ancak böylece işletmenin dış çevresinde ve iç kaynaklarındaki mevcut kuvvetli ve zayıf yönler belirlenerek uygulanan pazarlama stratejisinin iyi bir değerlendirmesi yapılabilir (Taşkın, 1997: 48). Mal veya hizmetlerin pazarlanması esnasında da işletmeler kuvvetli ve zayıf yönlerini dikkate alarak planlamalarını yapmaları gerekmektedir. Rekabetin yoğun yaşandığı piyasalarda işletmeler özellikle kendi ürünlerinin üstün olduğu özellikleri vurgulaması gerekmektedir. Strateji geliştirmede bazı paket yaklaşımlar söz konusu olabilmektedir. Bunlardan biri Büyüme Matriksi (Fırsat Izgarası) diğeri de Ürün Portföy Analizleri (Tuncer vd.,1992:64). Büyüme Matriksi 4 seçenekten meydana gelmektedir. Bunlar: 1. Mevcut Ürünler-Mevcut Pazarlar: İşletme, faaliyette bulunduğu pazarlarda henüz ulaşamadığı tüketiciler bulunduğu zaman başvurur. 2. Yeni Ürünler-Mevcut Pazarlar: İşletmenin mevcut olan müşterilerine yeni ürünler sunmasıdır. 3. Mevcut Ürünler-Yeni Pazarlar: İşletmenin halen üretmekte olduğu ürünlerini yeni pazarlara sunmasıdır. 4. Yeni Ürünler-Yeni Pazarlar: Yeni ürünler ve yeni pazarları kapsar. Ürün Portföy Analizleri: İşletmenin ürettiği her bir ürün, belli bir hedef pazara sahiptir. İşletme ürünlerini bu pazarlarda satarak gelir elde eder. Ancak, her ürünün hitap ettiği pazardaki yapısı, rekabet şartları, pazarın büyüme hızı, kâr oranı, pazar payı gibi hususlar farklıdır. Ürün Pazar Analizleri işletmenin ürün/pazar karışımlarını en iyi şekilde düzenleyerek uzun dönemdeki kârını en üst düzeye çıkarmayı amaçlar. Büyüme Matriksi kuramını turizm sektörü içerisinde değerlendirildiğinde; Mevcut Ürünler-Mevcut Pazarlar konusunda her ülkenin henüz ulaşamadığı turist grubu mevcut olabilmektedir. Her zaman ülkelerindeki turizme yönelik ürünlerini kitle iletişim araçları yoluyla, ya da internet kanalıyla dünya ülkelerine pazarlama imkânına sahiptirler. İkinci kurama göre; var olan pazarlara yeni ürünlerin tanıtılması ve benimsetilmeye çalışılmasıdır. Turizm sektöründe İtalya, İspanya, Fransa gibi bazı ülkeler uzun yıllardır uluslararası turizm pazarında önde gelen isimlerdir. Mevcut pazar konumunda her daim turist çekmektedirler. Fakat bununla birlikte yeni ürünlerini de piyasaya sunmakta yeni destinasyonlarının tanıtımını yaparak potansiyel pazarlardan turist çekmeyi hedeflemektedir. Üçüncü kurama göre değerlendirildiğinde, ülkelerin mevcut ürünlerini yani sürekli ilgi gören destinasyonlannı yeni turist gruplarına açmayı planlamalarıdır. Örneğin, Paris'e hiç gitmemiş herhangi bir ülke vatandaşı her zaman için potansiyel turist olarak değerlendirilebilmektedir. Yeni ürünler-yeni pazarlar olarak turizme hiç açılmamış olan bir yöre ya da bölge devreye girebilmekte dünyanın çeşitli ülkelerine pazarlanabilmektedir. Büyüme matriksi kuramı; Turizm sektörü açısından değerlendirildiğinde her ülkede öne çıkmış kentler veya turizm açısından öneme sahip merkezler olabilmektedir. Örneğin Fransa'nın Akdeniz Rivierası olarak adlandırılan Cannes, Nice, St. Tropez kıyıları gerek ikliminin ılıman olması gerekse deniz turizmi açısından her zaman cazibe merkezi olmaktadır. Önceleri aristokrat sınıfın yoğun ilgisini çekmekte iken sonraları 20.yüzyıldan itibaren kitle turizmi ile birlikte diğer halk tabakalarının da uğrak ziyaret yeri olmuştur. Durum Türkiye açısından açısından incelendiğinde Turizm Bakanlığı tarafından ilan edilen turizm bölge, merkez ve alanlarında yer alan her ürünün aynı potansiyel değerlere sahip olduğu bilinmektedir. Her bölge kendi ilinin sınırları içerisinde yer alan turizm merkezini sunacağı pazarlan belirleyerek pazarlayabilir. Örneğin Tarsus başlı başına bir kültürel cazibe ve çekim unsuru olan bir şehir olarak yılın her ayında her ülkeden turist çekebilecek 124 özelliklere sahiptir. Küreselleşme olgusuyla her endüstri dalında olduğu gibi turizm endüstrisinde de artan rekabette üstünlüğü ve sürdürebilirliği sağlamak gerekmektedir. Turizm endüstrisinde ürünün isminin ve imajının ön plana çıktığı ve destinasyon yönetiminde stratejik yaklaşım kaçınılmazdır. Bir sektörde her firmanın bir rekabet stratejisi vardır. Bir rekabet stratejisi geliştirmek, temelde bir şirketin nasıl rekabet edeceği, hedeflerinin neler olması gerektiği ve bu hedefleri ulaşmak için hangi politikaların olmasını gerektiğini gösteren bir formüldür (Porter:2000). Küresel rekabet koşulları altında birbirlerine rakip düşen şehirler ve bölgeler rekabet stratejileri geliştirerek yeni fırsatlar elde etme şansına sahip olmaktadırlar. Bölgesel etkinliklerin tanıtılmasında imaj bütünlüğü kazanılması için markanın yaratılması bir stratejidir. Başarılı bir marka stratejisi oluşturmak için bilimsel olarak durum analizi yapılmalıdır. Buna göre genel olarak güçlü bir ekip, amaçların iyi belirlenmesi, sağlam finansal yapı, pazar araştırması yapmak, marka kimliğiyle örtüşün değerleri ortaya çıkarmak, kalite yönetimi ilkelerini benimsemek, müşteri ilişkilerine önem vermek, halkla ilişkilerin bazı faaliyetleri daha geniş kitlelere ulaşmak ve markalaşma sürecinde yer alan tüm uygulamaları denetlemektir. Pazar araştırması olarak, pazar analizi, SWOT (Strengths, Weaknesses, Opportunities, and Threats), Benchmarking, rakipleri sürekli izlemek (komşu ülke destinasyonları), turist motivasyonları, il bazında turizm envanteri, turist profili ve harcama alışkanlıkları, turist memnuniyetinin ölçülmesi, potansiyel turist analizi gibi analizler yapılmalıdır. Ayrıca, markanın tasarlanması ve tanıtılması, sanal ortamdan faydalanmak, medya ile ilişkileri sürekli kılmak, çevreyi korumak, tarihi eserleri korumaya almak, hizmet teknolojisine sahip olmak, uluslar arası işbirliğine önem vermek gibi önemli süreçleri kontrol etmektir (Kasper vd, 2006).Destinasyon Markalaşmasında Uygulanan Stratejilerini oluşturan bir takım unsurlar mevcuttur. Bunlar: ¾ Farklı Olabilmek Tatilciler gittikleri yerlerde farklı ve sonu olmayan zevkleri tatmak istemektedirler. Bu noktada, ürünün ve şehrin markasının diğerlerinden farklı hale getirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Müşterinin ne istediği, ne beklediği öğrenilip, ürün ve marka buna göre geliştirilmelidir (Palomar, 2005). Turistik bölgelerde marka yaratmak, turizmin, birleşik bir ürün olma özelliğinden dolayı çok fazla zorlaşmaktadır bu yüzden, turizmciler, destinasyonu markalaştırabilmek adına, “Acaba bölgede bizim için farklı olan nedir?” sorusuna cevap aramalıdırlar. Bu sorunun cevabı, bölgeden söz edildiğinde, akıllara söz konusu farklılık unsurları, olumlu biçimde verilebiliyorsa o bölge için markalaşma süreci basarı ile tamamlanmış demektir. Bir bölgenin tarihi, kültürel ve doğal güzellikleri içinden tüketiciler için burayı essiz ve tek yapan özelliğin bulunarak ortaya çıkarılması o bölgenin markalaşması adına en önemli etkinlik olacaktır. Bu öyle bir özellik olmalıdır ki, rakipler bu özelliği kopyalayamamalıdır. ¾ Marka Bağımlılığı Yaratmak Turizm sektöründe, özellikle konaklama ve benzeri alt endüstrilerde sunulan hizmetler hakkında satın alma öncesinde güvenilir ya da yeterli bilgi elde etme olanağı kısıtlı olduğu için, tüketiciler genellikle bağlı bulundukları markayı değiştirme eğiliminde değildirler. Çünkü marka değişikliğinin kendilerine yeterli tatmini sağlayıp sağlamayacağı belli değildir. Seçenek oluşturabilecek markalar hakkında güvenilir bilgi elde etmek de, zaman ve para açısından oldukça pahalı olabilmektedir. Bu da tüketicilerin markalarını değiştirmeyerek bağımlı kalmalarına sebep olmaktadır. 125 ¾ Duygusal Bağ Oluşturmak Markalaşma ürün ve müşteri arasında duygusal bir bağ oluşturma temeline dayandırılmalıdır. Bir markanın başarısının arkasında, en çok da kişisel ilişkiler ve dostluklar ile kurulan duygusal bağlara ihtiyaç vardır. Bir yerin duygusal anlamda markalaşması için; Güvenilir, Ulaşılabilir, Farklı, sağlam bir temele inşa edilmiş, Yatırımcılar için çekici, Alt ve üst yapı anlamında bir eksiği bulunmayan vb. özelliklere sahip olması gerekir (Morgan ve Pritchard, 2004: 70). Tüketiciler ile iliskilerin her anı, duygusal zenginliklerden ibarettir (Palomar, 2005). Destinasyonlar özellikle de, gelecekte fiyatlarından çok, kalbe ve beyne hitap eden özellikleri ile öne çıkacaklardır. ¾ Özdeğer İnşa Etmek Markanın üzerine inşa edildiği öz değerler, destinasyonlar için marka ile bütündür. Eğer destinasyonlar kendileri için önemli olan öz değerleri iyi belirleyip hangi şartlar gerçekleşirse gerçekleşsin, bu değerlerden ödün vermezlerse, markalaşma adına önemli bir yol kat etmis olacaklardır. Çünkü markalaşmanın temellerinden olan, güven ve duygusal bağ oluşturma ilkesi sağlanmış olacaktır. Örneğin, Roma, romantizmi sağlama, Hindistan, egzotik bir ortam yaratma, Dubai, en üst düzeyde kaliteli ve farklı bir ortam sunabilme değerlerinin arkasında her zaman durabilmektedir. ¾ İmaj Belirlemek Markalamada başarı için imaj çok önemlidir çünkü sayesinde tekrarlanan ziyaretler sağlanmaktadır (Coshall, 2000; Tapachai ve Waryszak,2000; Morgan- Pritchard, 2004:65). Kurumlar ve destinasyonlar imajlarını başkaları belirlemeden belirlemelilerdir, aksi takdirde rakipler boşluklardan yararlanıp istenmeyen bir imaj oluşturabileceklerdir (Aydede, 2003: 21). Markalaşma imaj yaratmak demektir. Bu imaj da, ürünü diğerlerinden farklı kılmalıdır. Destinasyonun güçlü ve avantajlı olduğu alanlar belirlenip ön plana çıkarılmalıdır. Güçlü bir destinasyon markası oluşturabilmek için aşağıda ilkelerin gereğince yerine getirilmesi gerekmektedir (Doğanlı, 2006: 55); ¾ Kaliteli bir ürün (Destinasyon), ¾ Alt ve Üst yapı sorunsuzluğu, ¾ Marka kimliğinin elemanlarının oluşturulması (Slogan, Logo, renk, müzik vb.), ¾ Yönetim birimlerinin uyumlu çalışması (Devlet, Yerel Yönetimler, Dernekler vb.) ¾ Güvenlik duygusu, ¾ Alternatif turizm çeşitliliği, ¾ Bozulmamış doğal ortam, ¾ Yöre halkının tutum ve davranışları, ¾ Ulaşım kalitesi ve çeşitliliği, ¾ Halkla ilişkiler ve reklam çalışmaları, ¾ İnternet, ¾ Fuarlar ve festivaller 126 4. Destinasyon Markası Oluşturmanın İlkeleri Destinasyon Markası Oluşturmanın temel ilkelerinden biri slogan belirlemektir. Sloganlar, ürünlerin yarar ve temalarını ortaya koymak ve kolay hatırlanabilir olmak adına, birkaç kelimelik mesajlardan oluşmuş kelime gruplarıdır ve destinasyonların markalaşmalarında, sloganlar çok önemlidir çünkü destinasyonlar bilinilirliği yüksek bu sloganlar ile hafızalarda yer etmektedirler. Marka dendiğinde insanların kafasında bir resim oluşmalıdır. Semboller, marka kimliğinin kolay hatırlanarak, tanınırlığını artırmayı ve böylece markaya güç vermeyi sağlayan araçlardır. Eyfel Kulesi denince Paris’in, Gondol denince Venedik’in, Katedraller denince Barselona’nın, Burj El Arab denince Dubai’nin, Kumarhane deyince Vegas’ın, Kremlin sarayı denince Moskova’nın, Taç Mahal denilince Akra’nın, Mısır denilince Piramitlerin, Ask Çeşmesi denilince Roma’nın vb. akla geldiği gibi. Markanın, destinasyon isminin devamlı tekrarlarından oluşmuş kısa kelimelerle süslenmiş reklam müziği havasında ki müziklerle, turistlerin hafızalarına yerleştirilmesi, o notaların duyulduğu ilk anda o bölgenin hatırlaması ve kurulacak duygusal bağ ile marka imajının desteklenmesi, destinasyon markası adına pozitif bir değer olacaktır. New York, Paris gibi şehirler bu özelliği çok iyi değerlendirmiş şehirlere örnek olarak verilebilirler. Destinasyonlar ilk olarak, talebe uygun özel turizm altyapısı ve arzı yaratmalıdırlar (Yarcan, 1995; 58-59). Potansiyel bir turist çekim ülkesinin yalnızca özgün kaynaklara sahip olması yeterli değildir. Bu kaynakların turistlere ulaştırılabilmesi için sorunsuz bir alt yapıya, fiziki olanaklara ve etkin bir turizm endüstrisine gereksinimi vardır (Aslantaş, 2005). Alt yapı bakımından yetersiz ya da başarısız bir destinasyonun markalaşma sürecinde başarıya ulaşamayacağı kesin bir gerçekliktir. Markalaşma çabalarını başarı ile gerçekleştirmiş örneklerin, alt ve üst yapı problemlerinin bulunmaması ve ise bu alanları mükemmelleştirerek başlamış olmaları da, bunu doğrulamaktadır. Markalamada ilk asama kalitedir. Kaliteli bir bölge, markalaşma sürecinde rakiplerine göre yüksek fiyat politikası uygulayarak avantajlı konuma geçebilecektir. Turizmle ilgili tüm çalışmalar, kamu ve sivil insiyatifin ortaklığı ile yürütülmelidir. Günümüze değin tanıtımların, nitelik ve niceliklerin saptanmasında, planlama ve benzeri tüm fonksiyonları tek basına yürüten kamu otoritesi, artık bu işlevleri sivil insiyatifle ortaklasa yürütmelidir. Bu dönüşümü sağlama sorumluluğunu üstlenmiş bugünün tüm sektör yöneticileri (siyasi irade, turizm bürokrasisi ve sektör kuruluşları) sivil yerel insiyatifin itici gücünü, doğru formüle eden bir yapılanmayı beklemeden hayata geçirmek zorundadırlar. Planlama sürecinde güçlü yerel sivil insiyatiflerin, faal olarak yer alması amaçlanmalıdır (Doğanlı,2006: 64). Turizmin çok yönlü ve dinamik bir endüstri ve hizmetler sistemi olması, sektörle ilgili geliştirilecek plan ve politikalarda devletin ilgi ve desteğini kesinlikle gerektirmektedir (Köletavitoglu, 2000: 1). Destinasyonların markalaşabilmesi için, devlet, özel sektör ve kamu kuruluşlarının koordineli biçimde çalışmaları gerekmektedir. Ziyaretçileri bir bölgeye çekebilmek için bazı farklı (özgün) değerlerin olması gerekmektedir ve marka değeri olarak karsımıza çıkan bu değerler iletişim metotları sayesinde potansiyel müşterilere aktarılabilecektir. Bu nedenle, bu konuda görev yapacak olan personelin, markalaşma üzerinde ki etkisi çok önemlidir. Dolayısıyla örgüt kültürü, marka üzerinde etkili olan değerlerden bir tanesidir (De Chernatony, 2001: 17). Söz konusu bölgede bulunan isletmelerin bireysel çabaları, bölge için yaratılacak olan marka için çok önemlidir (Günlü ve İçöz, 2004; 298). Marka, alternatiflerin değerlendirilmesi ile ilgili çok fazla tercih ve problemin bulunduğu yerlerde güven unsuru, tercih aracı olarak kullanılır (Winkler, 2004: 244). 127 Markalarda olması gereken temel ihtiyaçlardan olan güvenlik hissi (Morgan ve Pritchard 2004) turizm destinasyonlarının tercih edilmeleri adına çok önemli bir etmendir. Destinasyon için belirlenen öz değerlerden birisi de, güvenilirliği konusunda olmalıdır. Bu özdeger, destinasyon açısından büyük önem taşıyacaktır. Terörist saldırıların yoğunlaştığı, özelliklede turistlerin yoğun olduğu bölgelerin hedef olarak belirlendiği günümüzde, destinasyonlar için belirlenecek öz değerlerden birinin güvenlik konusunda olması tercih edilme olasılığını arttıracaktır. Turizm destinasyonu olarak güçlü bir marka olmak isteyen birimler, ulaşımla ilgili konumlarını en avantajlı duruma getirmek zorundadırlar. Hava, deniz, kara ve demiryolu ulaşımlarında en konforlu seçenekler, en uygun fiyatlarla, turistlerin tercihlerine sunulabilmelidir. Charter seferleri, özellikle de sezonun yoğun olduğu dönemlerde etkinleştirilmelidir. Ulaşımda, kalite ve seçenek bolluğu sadece ülkeler arasında değil ülke içinde de en iyileştirilmeli, ulaşımda kazaların en aza inmesi için gerekli yasal önlemler hükümetlerce alınmalı ve ulaşımda güvenlik ilkesine uyulduğu ispatlanabilmelidir. Belli bir destinasyonu ziyaret eden turistin, ülke içinde diğer destinasyon bölgelerini de ziyaret edebilmeleri, bu sayede sağlanarak, turistlerin kalış süreleri uzatılabilmelidir. Marka kişiliği, sevilen bir marka olunup olunamayacağını belirleyen en önemli duygusal unsurdur (Moser, 2004: 151). Marka kişiliği ürünü her koşulda temsil edebilmelidir. Buradaki dayanak noktası markanın kim olduğuna dair sağlam bir fikir sahibi olunması ve bunun her türlü dışsal ifadesinin oluşturulmaya çalışılan kimlikle tutarlı olmasını sağlamaktır. İlişkiler ve güven bu şekilde oluşturulur. Markalar bu şekilde ortaya çıkarlar (Moser, 2004: 88). Günümüz turizm müşterileri, alışılagelmiş kitle turizmi ile artık yetinmemektedirler. Bölgenin doğal şartları içinde yapılabilen sporlardan oluşan bir çeşitliliği, kültürel ortamını, el sanatlarından oluşmuş turları, adrenalin artırıcı seçenekleri vb. alternatifleri değerlendirmek istemektedirler. Özellikle de, turizm sahnesinde son yıllarda yer almaya başlayan Asya kökenli turistler, çok daha fazla araştırmacı özelliklere ve kültürel turizme önem veren bir yapıya sahiptirler. Turizm endüstrisi, doğal kaynaklara bağımlı bir sektör olması nedeni ile, doğal çevrede meydana gelen değişikliklerden en fazla etkilenen sektörlerdendir. Türk turizminin özellikle kıyı turizmine dayalı olması sebebi ile deniz suyu ve plajların temizliğinin yanı sıra gürültü, toz ve trafikten kaynaklanan hava kirliliği, çarpık kentleşme, kıyı bölgelerinde görülen betonlaşma ve orman yangınları gibi unsurlar destinasyonları yakından ve olumsuz etkileyen değişikliklerdir. Bir destinasyonun diğerlerinden farklı olmasını sağlayacak pek çok özellik bulunabilir. Ancak yerli halkın konukseverliği, cana yakınlığı ve turistlerin kendilerini bu açıdan rahat hissetmeleri sağlanabiliyorsa, markalaşma çalışmalarında yol alınabilecek demektir. Bir destinasyonun imajının oluşturulmasında, halkla ilişkiler çalışmalarının önemi çok büyüktür. Yapılması gereken ise, gerçekleri anlatmaktır. Halkla ilişkiler, sanatı, iletişimi profesyonelliği birleştiren ve uzun bir süreçte bunları harmanlayarak sonuca götüren bir süreçtir ve ülke imajı oluşturulurken bu süreçten mutlaka yararlanılması gerekmektedir (Zaklama, 2003: 25). Destinasyon seçimi ve rezervasyon sürecinde internetin önemi gün geçtikçe artmaktadır. İnternet kurumlara, gerçek marka olmaları için eşsiz bir fırsat sunmaktadır. Radyonun 60 milyon insana ulaşması 30 yıl, televizyonunki ise 15 yıl almıştır. İnternet ise, bunu sadece ilk 3 yılında başarmıştır. En tutucu tahminler bile marka oluşturmak için İnternet’in sunduğu önemli fırsatları onaylamaktadır. İnternette geleneksel pazarda bulunan fiziksel satıcı-alıcı ilişkisi yoktur. Sonuç olarak, sanal âlem müşterileri, ürünleri ve özelliklerini öğrenerek, satın alma işlemlerini gerçekleştirmektedirler (Knapp, 2003: 173). 128 İnternet, günde 24 saat, haftada 7 gün, yılda 365 gün hizmet verme özelliği ile, bir markanın tüm aktivite, ürün ve servis seçeneklerini ne zaman ve nerede isterlerse istesinler ulaşılabilir hale getirdiği için, müşteriye mükemmel hizmet vermek üzere essiz bir fırsat sunmaktadır. Turizm fuarları aracılığı ile destinasyonların sahip oldukları özellikler ön plana çıkartılarak tanıtımları sağlanmaktadır. Günümüzde, özellikle de global pazarlarda rekabet eden işletmelerin, uluslararası fuarlarda yer almaları zorunluluk olmuştur. Dış pazarlara yeni açılan firmalar (destinasyonlar), uzun vadeli stratejilerine fuarları dahil etmek durumundadırlar. Günümüzde uluslararası piyasalarda rekabet edebilmenin ve varlığını kalıcı hale getirmenin yolu markalaşmaktan, markalaşabilmenin yolu da fuarlardan geçmektedir. Destinasyonların markalaşması çalışmaları gerçekleştirilirken, tanıtım ayağında fuarlara ilaveten, tanınılırlığı oldukça artıracak olan festivaller gündeme gelmektedir. Cannes Film Festivali, Rio Karnavalı (Festivali), Antalya Altın portakal Film Festivali gibi örnekler festivallerin faydalarını göstermeleri adına önemli örneklerdir. Destinasyon Markalaşmasının son aşaması olan konumlandırma temel olarak markayı tüketicilerin zihnine yerleştirmektir. Pazarlamada konumlandırma, bir rakibe göre yapılır; boşlukta duran bir şey değildir. Başarılı konumlandırma rakipten farklılaşma ve giderek cepheleşmeyi içerir (Borça, 2004: 161). Ancak farklılaşması sayesinde, marka olmuş bir destinasyonun temel konumlandırılması genişletilmeye kalkılırsa, her başarılı markanın basına gelebilecek olan odağını yitirme ve inandırıcılığını kaybetme riski taşınacaktır. Destinasyon Markalaşmasında üç önemli faktör bulunmaktadır; Birinci önemli faktör; destinasyonun yapısına ve yapısını etkileyen kuvvetlere uygun, sektör bazında stratejiler üretmek. Ortaya bir tema veya bir ürün getirilebilirse ve o ürün veya tema dünyaya kabul ettirilebilirse bir anda marka olunabilir. İkinci önemli faktör; destinasyonun öz kabiliyetlerinin, yani yaratabilme gücünün (corpatens), rakipler tarafından kolayca kopyalanamaması gerekmektedir. Öyle bir öz kaynağa, öyle bir kabiliyete sahip olunmalıdır ki, rakip destinasyonlar bunları kopyalamaya kalksalar dahi başarı sağlayamamalıdırlar. Üçüncü önemli faktör de, markayı etkileyen ve marka tarafından etkilenen kişi ve kuruluşlarla olan mükemmel derecedeki iyi ilişkilerdir.(İpar,2011:147) Destinasyon Markalamada Başarının Şartları: ¾ Rekabet yerine işbirliği ¾ Markanın, destinasyonun fiziksel ve tarihsel kapasitesi gibi değerlerle uyumu, ¾ Net belirlenmiş bir hedef kitleye yönelme, ¾ Destinasyonun kalkınmasını destekleme. 5. Destinasyon Markalaşması açısından Tarsus Yunanca “da Tarsos Ermenicede Darson ya da Tarson olan İçel’in doğusunda yer alan Tarsus Türkiye’nin en büyük ilçesidir. Tarsus, ülke güneyinde, Akdeniz bölgesi'nde, İçel iline bağlı bir ilçe merkezidir. Nüfusunun 153 bin 322´si erkek, 155 bin 359´u kadınlardan oluşuyor. Tarsus nüfusunun 233 bin 436´sı kent merkezinde, 75 bin 245'i ise belde ve köylerde yaşıyor. Tarsus'un iklimi tipik Akdeniz iklimi olup gerek tarımsal faaliyetler gerekse de turizm sektörü açısından oldukça elverişli bir konuma sahiptir. İlçe’ye karayolu, demiryolu ve deniz yolu ile ulaşım sağlanmaktadır. Tarsus 100’ün üzerinde limana hizmet veren Uluslar arası bir liman niteliğindedir. Bölgeye en yakın Havaalanı Uluslar arası Adana Şakirpaşa havaalanı olup Tarsus’a uzaklığı 32 km.’dir. Tarsus, 129 günümüzde Mersin'in önemli sanayi ve ticaret kentidir. Tarsus'un ekonomisinde tarım önemli gelir kaynağıdır. Tarım alanlarının büyük bölümünün sulanması, gübrelenmesi ve yeni tekniklerin uygulanması ile toprağın verimi artırılmakta, ürünler iyi değerlendirilmektedir. Mersin ilinin en verimli ve en geniş tarım arazisi, Tarsus'un ovalık yöresindedir. Bununla beraber iklimin tarıma elverişli olması bu arazilerde her çeşit tarımın yapılmasını sağlamaktadır. Pamuk, susam ve soya gibi yağlı tohumlu bitkilerden tahılların her çeşidine kadar tarla ürünlerinin ekimi bu verimli arazilerde yapılır. Sanayi yönünden de önemli noktalar Mersin'den sonra gelişmiş ilçesi Tarsus’tur. İlçe'nin tarım ürünlerini değerlendiren sanayi kuruluşları dışında, ülke ekonomisi için önemli olan tarım aletleri, makine yedek parçaları, takım tezgâhları yapan fabrikalar, şekerli yiyecek imalathaneleri, tuğla ve seramik fabrikaları vardır ( www.tarsus.bel.tr.). Kuruluşu yaklaşık 8.000 yıl öncesine, Yeni Taş Çağı'na dayanan Kültür Kenti Tarsus'un, Adını antik Yunan mitolojisindeki “Kanatlı At” anlamına gelen “Pegasus” un, Kilikya ovasında yolunu şaşırması ve Tarsus’un bulunduğu yerde ayağı sakatlanmış olmasından dolayı Yunanca ayak tabanı anlamına gelen “Tarsos” tan aldığı bilinmektedir Ayrıca Tarsus, özgün adını antik dönemlerden itibaren bugüne kadar kullanan ender yerleşim yerlerinden birisidir. Antik Çağ'da Tarsus önemli bir tarım merkeziydi. Bir süre Asur egemenliğinde kalan yöre, daha sonra Persler'in, M.Ö. 333'te ise Alexander'in (Büyük İskender) yönetimine girdi. Tarsus’ta Antonius döneminde antik bilim adamlarının yazdıkları büyük kitaplar toplanarak, 200.000 ciltlik, dünyada eşi bulunmayan bir kütüphane oluşturulmuştur. Tarsus’taki üniversite, Atina ve İskenderiye üniversitelerinden daha da ünlü idi. Tarsus’ta bulunan yazılı kitabelerde, buranın özgür bir kent olduğu yazılıdır. Tarsus'un özgür kurumlarından, Paulus ve birçok filozof faydalanmışlardır. Kozmopolit bir kent olan Tarsus, Roma yasalarına göre yönetilmiştir. Orta Çağ döneminde ise İslam medeniyetinin etkisinde kalmış ve bir çok alim burada seyahatlerde bulunmuştur. İbn-i Havkal (943), İstahri (951), Idrisî (12. yüzyıl) ve Ebü'l Fida (1273-1331) ile İranlı Coğrafyacı İbn Hurdazbih (820-912), Süryani tarihçi, filozof Abü'l-Farac Ibn-ü'I Ibri (1226-1286) bunlardan bazılarıdır. 19. yüzyılın ortalarından itibaren dünya ticaret sistemine Mersin limanı yoluyla bağlantı kurmuş, kent bu dönemde kültür, ticaret ve özellikle tarım ve tarıma bağlı ekonomide, büyük gelişmeler elde etmiştir. Tarsus yedi bin yıllık geçmişinde Hitit, Fenike, Kilikya, Roma, Emevi, Abbasi ve Osmanlı Devletinin egemenliği altında kalmıştır. Bu süre zarfında stratejik konumundan dolayı bağlı olduğu devletlerin bölgedeki en önemli merkezi rolünü üstlenmiştir. İlçede halen ayakta duran tarihi mahallelerde gördüğümüz kimisi saray yavrusu, iki-üç katlı varsıl konutlar, bu dönem zenginliğini yansıtan sivil mimarlık örnekleridir. İlçede büyük bir grup oluşturan Gayrimüslimlere ait çok sayıda kilise inşa edilmiş, halen önemli bir eğitim kurumu olan Tarsus Amerikan Lisesi, ABD'liler tarafından kurulmuştur. Kentte hala önemli bir Hıristiyan nüfus yaşamaktadır. Tarsus çok zengin bir tarihe sahip olup, ilahi dinler açısından önemli bir kenttir (www.mersinkültürturizm. gov.tr.). Tarsus kültürel değerlerine sahip çıkmayı başarabilen ender kentlerden biridir. Bu tarihi yapılar şehrin gelir kaynağı, turizmin can damarı olma özelliğine sahiptir. Bunlardan biri olan; Kleopatra Kapısı, Tarsus'un girişindedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Tarsus'u anlatırken bu kapı için İskele kapısı ismini takmıştır. Mısır'ın ünlü kraliçesi Kleopatra'nın sevgilisi Romalı General Antonius ile Tarsus’ta buluşmak üzere geldiklerinde, o zamanın limanı olan Gözlü Kule'de büyük bir törenle karşılanmışlar ve Deniz Kapısından şehre gelmişlerdir. Bu nedenle Deniz Kapısına Kleopatra Kapısı da denir. Neolitik Çağda (İÖ 5000) toprak tepe üzerinde kurulmuş en eski medeniyeti yaşamasıyla Anadolu kültürüne ışık tutan önemli yerleşim merkezlerinden 130 biri olan Gözlükule Höyüğü İlk çağda Tarsus limanı olarak kullanılmıştır. 1934-1938 ve 1947 yıllarında Hetty Goldman tarafından yapılan Arkeolojik kazılarda, Neolitik dönemden İslam dönemine kadar dünya tarihi açısından kayda değer eserler bulunmuştur. Höyükten çıkarılan Neolitik döneme ait, sıva parçaları, opsidon araç ve gereçler, ok uçları, küçük mızraklar, seramikler ve Kalkolitik döneme ait içerisinde ölülerin gömüldüğü küpler, testi ve çömlekler, aynı mimari tarzda yapılmış üst üste ev tabanları, Tunç dönemine ait Tunç silahlar, mühürler, dörtgen planlı taş ve kerpiç evler gibi ilk mimari kalıntıları önemli eserlerdir. Bu çağda kentleşme ve sınıflaşma ortaya çıkmış, kent yangından sonra surlarla çevrilmiştir Hitit döneminde Kuziwatna Kralı Isput Ahşu ile Hitit Kralı Telepinus arasında yapılan anlaşmanın küçük bir bölümü, Gözlükule'de bu anlaşmayı yapan İsput Ahşu'nun çevresi çivi ile yazılı, ortası Hiyeroglif bir mührü, Hitit kralı 3 Hattuşil'in karısı Hepa'ya ait mühür, bir arazi bağışı ile ilgili bir çivili yazılı Hitit tableti, bir din adamı tasvir eden kristal bir heykelcik ve Boğazköy surlarına benzer bir kale kalıntıları bulunmaktadır Gözlükule'de çıkarılan eserler Adana Müzesi'nde sergilenmektedir (www.tarsus.bel.tr.). İlçedeki anıtların en eskisi olarak bilinen Donuktaş; Yapı özellikleri ile bir Roma mabedi olması muhtemeldir. Donuktaş'ı gezen gezginlerden Sefir Barbaro, 1545 yıllarında yazdığı eserinde buranın bir saray olduğunu yazar, Hollanda'nın Tarsus Konsolosu Barker, 1835'de yazdığı "Kilikya" adlı eserinde "Donuktaş bir kral ailesi mezarıdır. Fakat Serdanapol'ın mezarı değildir Çünkü Serdanpol Ninova'da yakılmıştır" demektedir. Donuktaş bazı kitaplarda da Jupiter Mabedi olarak geçmektedir. Bir efsaneye göre Donuktaş bir hükümdarın sarayı olup Gözlükule üzerindeymiş, Hükümdar burada kızı ile yaşarmış, zamanın peygamberi bu hükümdara darılarak sarayına tekme vurmuş Saray ters dönerek yuvarlanmış ve bugün bulunduğu yere düşmüş. Modern Tarsus kentinin doğusunda bulunan Justiniaus köprüsüne halk tarafından eskiden şehre girişte alınan Bac Vergisinden dolayı da denilen Bac Köprüsü şehrin bir diğer önemli yapısıdır. Tarsus' a tarihi bir önem kazandıran Cydunus (Tarsus Çayı) o dönemlerde kentin içinden geçmekteydi. Kleopatra bu ırmak yoluyla gelmiştir. Yakın tarihe kadar Deniz kapısı Tarsus kale kapısı şuan ismi Kleopatra Kapısı diye bilinen şehrin en eski kalıntıları olan tarihi yapı halen mevcuttur. Tarsus’ta bulunan Ulu cami, 1579 yılında Ramazanoğullarından Piri Paşa’nın oğlu İbrahim Bey tarafından St. Pierre Kilisesi kalıntılarının üstüne yaptırılmıştır. Caminin yanında tek şerefeli minaresine Osmanlı ve Selçuklu üslupları hakimdir (Zengin, 2006: 245). Bizanslılar Tarsus’u terk ederken geride harabe bir kent bırakmıştır. Müslümanlar yıkılan, harabe olan yerleri imar ederek başka kentlerden insanlar getirerek, Tarsus’a yerleştirmişlerdir. Abbasi Halifelerinden, bugün Ulu Cami’de kabri bulunan Abesi Halifesi Memun döneminde, Çok büyük İlmi çalışmalar yapmıştır. Dini ilimler de Tefsir, Hadis, Fıkıh gibi ilimler okutulurken, Edebiyat, Felsefe ve diğer Fen ilimlerinden Tıp, Eczacılık, Astronomi, Fizik, Kimya, Matematik, gibi çalışmalarda bulunulmuştur. Onuncu yüz yıla varıldığında, Tarsus’ta 100 civarında Muhaddis (Hadis Alimi) olmuştur (www.tarsus.gov.). Tarsus'ta birçok kutsal mekânlar vardır. Danyal Peygamber’in, kabri Tarsus' tadır. Evliyalar kenti Tarsus’ta "Daniyal Peygamber'in" mezarının bulunması, Tarsus için önemli bir kültürel ve turizm potansiyelidir. Daniyal Peygamber, Babil Kralı II. Nebukadnesar (MÖ 605-562) zamanında yaşamış; Babil'de tutsak olan Yahudileri kehanetleriyle kurtarmış bir peygamberdir. Söylenceye göre; Babil Kralı, rüyasında İsmailoğulları'ndan gelecek bir çocuğun kendi tahtını sarsacağını görmesi üzerine İsmailoğulları'ndan doğan tüm erkek çocukların öldürülmesini emretmiştir. Bu durum karşısında Daniyal Peygamber doğunca ailesi onu dağ başında bir mağaraya bırakmış, mağarada bir erkek ve bir dişi aslanın yanında büyüyen Daniyal, delikanlı olunca kavmi arasına karışmıştır. Başından geçen olayın 131 sembolü olarak, parmağındaki yüzük üzerinde iki aslan arasında duran bir çocuk tasviri vardır. Bir kıtlık senesinde Tarsus'a davet edilen Daniyal Peygamber'in, Tarsus'a gelmesiyle birlikte bolluk yaşanmıştır. Bu nedenle Daniyal Peygamber Babil'e geri gönderilmemiş, ölünce Tarsus'da şimdiki Makam Cami'nin bulunduğu yere gömülmüştür (www.belgeler.com) . Hıristiyan dini için Türkiye’de önemli olan üç büyük merkez İzmir-Selçuk’ta bulunan Meryem Ana Evi, Antalya-Demre’de St. Nikola (Noel Baba) kilisesi ve son olarak da Tarsus’ta St. Paul Anıt Müzesi’dir. Hıristiyanlık tarihinde Tarsus, Pavlus’un Hıristiyan olmasıyla birlikte çok önem kazanmıştır. Pavlus’un doğum yeri olan Tarsus, aynı zamanda onun çocukluk ve ilk eğitimini kapsayan ergenlik dönemlerinin geçtiği şehirdir. Tarsus, Yahudi zulmünden ve Roma İmparatorluğunun baskısından kaçan ilk dönem Hıristiyan inanırları için bir sığınma yeri olmuştur (Yıldırım, 2006:108). Ayrıca Tarsus, Pavlus’un Yahudilerin öldürme girişimlerinden kurtulmasına vesile olan bir yer görevi de üstlenmiştir. Hıristiyanlığın Pavlus ile birlikte zikredilmesi dikkatlerin yeniden Tarsus üzerine çekilmesine yol açmıştır. Böylece Hıristiyanlığın İsa Mesih’ten sonraki ismi olan Pavlus’un doğup büyüdüğü, yetiştiği, eğitim aldığı, kısacası, onun Tarsus’ta geçirdiği serüveni Hıristiyanlık tarafından kutsal sayılmaya başlanmıştır. Tarsus şehri, Hıristiyanlığın hangi mezhebinde olursa olsun bütün Hıristiyanlar tarafından kutsanmış, saygı görmüş ve onun hayatı ve anıları ile ilgili her şey önemsenmiştir. Hıristiyanlık denince İsa Mesih ile birlikte Pavlus ve onun yanında Tarsus zikredilmiştir. Bir zamanlar Aziz Paulus’un evinin bulunduğu yer, günümüzde Tarsus’un eski evlerle dolu Kızılmurat mahallesi sınırları içerisinde yer alıyor. Evin orijinal yerinin avlusundaki kuyu, Hıristiyanların haç için Kudüs’e gitmeden uğrayıp su içtikleri yer. Derinliği 38 metre olan ve yaz kış suyu hiç eksilmeyen Aziz Paulus kuyusu görülmeye değer. İncil'de iki kez Tarsuslu olduğunu yineleyen St. Paul adına mutlaka değişik dönemlerde kiliseler yapılmıştı. Ancak bunlardan herhangi bir iz bulmak mümkün değildir. Tarsus'ta bugün onun adını taşıyan tek kilise ise, kentin güneyinde 20. yüzyılın başlarına değin Hıristiyan cemaatin yaşadığı Cami-i Nur Semti'ndedir. Kilisenin Tavanında yer alan Hz. İsa, Yohanna, Matta, Luca ve Marcos'un freskleri ve "İlahi Göz" ve her iki yanında bulunan melekler turistlerin ilgi odağı durumundadır (Öz,1998:5). St. Paul'un Hıristiyanlık kurallarını yaydığı tarihlerden uzun bir süre sonra, Arap kaynaklarında Takyanus olarak geçen Diocletianus Roma İmparatoru Tarsus'a gelmiş ve çok tanrılı dönemde tek tanrıya inandıkları için bu gençleri huzuruna çağırarak, onlara Roma dinine bağlı kalmalarını, aksi taktirde kendilerini öldürteceğini söylemiştir. Tek tanrıya inançlarından vazgeçmek istemeyen bu gençler, İmparator tarafından verilen bir kaç günlük zamandan yararlanarak Tarsus yakınlarındaki bu mağaraya sığınmışlar ve orada mucizevî bir şekilde 309 yıl süren bir uykuya yatmışlardır. İçlerinden ilk uyanan Yemliha, yiyecek almak için kente gittiğinde, elindeki paranın çok eski olduğu ve anlattıklarının akla uygun olmadığı anlaşılınca, şehir halkı onunla beraber mağaraya gider. Ancak mağarada yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey göremezler (Ramsay, 2000: 17). Bu sonuç İslami versiyonda ise şöyledir; Mağaraya gelenler, içerde altı kişinin namaz kıldığını görürler. Yemliha dışardakileri bırakıp mağaraya girer ve ondan sonra yedisi de görünmez olurlar. Tarsus’un İslam dini açısından öne çıkmasına vesile olan unsur daha çok “Ashab-ı Kehf” kültü ve bunun etrafında şekillenen inanç yumağıdır. Ashab-ı Kehf kültünün merkez oluşturduğu inanç yumakları arasında “Hızır-İlyas” ve buna bağlı olarak Tarsus’ta düzenlenen “Hıdrellez” kültünden söz etmek mümkündür. Bu bağlamda Tarsus’un dini tarihinde bu kültün farklı bir inanç kitlesi tarafından kutsanması, onun eski çağlardan itibaren dini düşüncenin önemli merkezlerinden biri olma özelliğini perçinlemiştir. Ayrıca bu kültün inanç yönündeki köklerinin Kur’an-ı Kerim 132 ile desteklenmesi onun ilahi boyutunu da ortaya koymuştur. Olay bugün değişik şekillerde anlatılsa da özünde yıllarca inançlara gösterilen baskıya Tarsus eşrafından yedi gencin karşı koyması yatmaktadır. Bu anlatımlarda değişmeyen bir başka nokta ise, Encülüs Dağındaki bir mağaraya sığınan Meksemlina, Yemliha, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, Kefeştatayyuş isminde yedi genç ile köpekleri Kıtmır'in 309 yıl uyumalarıdır. Hikâyenin belgelenmesi Yemliha'nın Tarsus'a gönderilmesiyle gerçeğin ortaya çıkması arasında gelişmektedir. İsimler Hıristiyan versiyonunda Maksimyanus, Malkus (Margus), Martininanus, Konstanitnos, Dionisyus, Yuhanis ve Süresiyu şeklinde değişmektedir (Zengin, 2006: 244). Bugün binlerce turist ağırlayan bu turistik bölge, Tarsus’un bir diğer önemli kültürel eseridir Ashab-ı Keyf ile ilgili din tarihi anlaşmazlıklara düşmüştür. Durum ne olursa olsun; Tarsus şehrinde böyle bir mağaranın bulunduğu ve bunun Kur’an-ı Kerim tarafından da desteklendiği, böyle bir dini kültün de dindarlar üzerinde son derece etkili olduğu gerçeğidir. Tarsus, daha önce sır dinleri, felsefi geleneği, Hıristiyanlık ve Pavlus ile anıldığı gibi daha sonra İslam dininin mensuplarınca da yine dini bir özelliği olan Ashab-ı Kehf ile önemsenmektedir. Türk ve İslam kültüründe bu kıssa ile Tarsus şehri Türkiye’nin dini coğrafyasında diğer Hıristiyan izlerle birlikte yer almıştır. Bütün bu olayların sonucunda Tarsus şehri Türkiye’deki dini turizmin önde gelen merkezlerinden biri haline gelmiştir (Yıldırım, 2006:120). Gerek iklim ve coğrafyanın, gerekse sosyo-ekonomik yapının sağladığı zenginlik sayesinde sürekli yerleşim gören Tarsus topografyasında konut gelişimini izlemek neredeyse olanaksız hale gelmiştir. Buna karşın son yüzyılın çok kültürlülüğü ile şekillenmiş özgün bir sivil mimarinin varlığından söz etmek mümkündür. Zaten Tarsus, sayıları her geçen gün azalsa da, geleneksel konut çeşitliliğinin Çukurova'da önemli ölçüde korunabildiği ender bölgelerden biri olmuştur. Tarsus’un görülmeye değer Tarsus evleri kısmen koruma altında olmasına rağmen yeni açılan yollar ve imar düzenlemeleri bir bölümünü yıkmış, bir bölümünü de çevresinden koparmıştır. Bu evlerin en etkileyici yanı kapılarıdır. Tarsus'taki geleneksel yapılar, tümüyle yöredeki yapı malzemeleri ve ustalarla gerçekleştirilmiştir. Yörede bolca bulunan kireçtaşı ve Toroslar'daki ormanlardan ağaç bulma olanağı sonucu taş ve ağaca dayalı mimari gelişmiştir. Kesme taş duvarların halıları, döşeme ve çatı kirişlemeleri, hayatları taşıyan dikmeler, döşeme kaplamaları, dolaplar, kapılar, pencere doğramaları, kapakları, kafesler hep ahşaptan yapılmıştır. Ahşap işçiliği taşıyıcı sistemde kaba olarak kalmakla birlikte konsol, kapı, merdiven, pencere doğraması, sergen gibi ayrıntılarda ince bir işçilik göstermektedir. Üst kat döşemesini taşımak için birçok evin alt katında, avluya bakan bölümlerde ve depo mekanları içinde taş ayaklara veya devşirme sütunlara oturan kemerli düzenler oluşturulmuştur. Bezemeli kapılar ve strüktürel anlamı olan konsollarla birlikte bu ayrıntılar Tarsus'ta yüksek bir taş işçiliğinin geliştiğinin kanıtıdır. Sıcak havanın etkisini azaltmak için, bitişik düzendeki dar sokaklar, sık sık meydanlara açılarak kente ferahlık sağlar. Konutların çoğu 19. Yüzyıla aittir. Bir bölümü 20. Yüzyıl başında yapılmıştır. 19. Yüzyılda tarıma dayalı olarak gelişen üretim ve ticaret, özellikle ekonomik açıdan kenti zenginleştirmiş ve geliştirmiştir. Bu varsıllık, Tarsus evlerine dikkat çekici bir biçimde her yönüyle yansımıştır. Kentsel sit alanında mevcut konutlar üç tip altında toplanabilir. Tek veya iki katlı taş evler, ahşap-taş karışımı iki veya üç katlı evler, tümüyle taş olan tek veya iki katlı evler. Eski Tarsus evlerinin olduğu sokaklara girdiğinizde; beton yığınlarından kurtularak, kendinizi birden tarihi yapıların içinde bulursunuz. Sokaklarında yürürken iki yanda yükselen evlerin zamana direnen soylu mimarileri sizi etkileyecek ve onları yaptıranların, yapan ustaların ve mimarların estetik kaygılarını görerek saygı duyacaksınız. Birden geçmişte kalan bir tarihin canlı belgelerin bırakıp güncele gelmek size zor gelebilir. Ama bilin ki o harikalar hep 133 direnecek ve bize bu güzellikleri yaşatmaya devam edecekler; yeter ki biraz korumayı bilelim, onları yalnız bırakmayalım (Artan, 1994 : 215). Tarsus efsaneleri ile de tanınan bir şehirdir. Tarsus'la ilgili anlatılan çok sayıda hikaye içerisinde Şahmeran belki de en ilginç olanıdır. Yılanların şahı olarak bilinen insan başlı, yılan gövdeli Şahmeran'ın Cansab adında bir gençle olan hikayesini konu edinen bu anlatı, Tarsus ve yakın çevresinde bilenen ve en çok anlatılan hikaye olmuştur. Kurgusunda kısaca dostluk ve verilen bir sırrın istenmeyen olaylara dönüşmesi ve ihanetin sonunda da ölümün yaşanması anlatılmaktadır. Tarsus'ta makamı bulunduğuna inanılan Lokman Hekim, kimi zaman peygamber, kimi zaman şair, kimi zaman da hekim olarak görülmektedir. Bu yüzden hakkında birçok efsane ve rivayet yer almaktadır. Ayrıca Kuran-ı Kerim'de adına süre (Lokman Süresi) bulunan ve oğluna öğütler vermesiyle bilinen ismin, halk arasında değişik efsanelerle anlatılan hekimle aynı olduğu inancı yaygındır. Tarsus Dünyaya adını duyurmuş en önemli ve en şöhretli savaş gemisi olan Nusret Mayın Gemisine sahip bir yerdir. Tarsus Belediyesi tarafından orijinali korunarak restore edilmiş, 2003 tarihinden itibaren de Tarsus'un girişinde geniş bir anıt müzede sergilenmeye başlanmıştır. Daha çok 18 Mart 1915'te "Muhteşem Armada" olarak tanınan dünya donanmasını durdurarak bugünkü dünya coğrafyasının sınırlarını belirleyen kahramanlığıyla hatırlanmaktadır (www.saintpaultarsus.com.tr.). Tarsus sahip olduğu kutsal mekanlar ile İnanç Turizmi açısından farklılık yaratan bir kent olmakla birlikte,diğer turizm türleri açısından da oldukça elverişli bir coğrafyaya sahiptir.Tarsus’ta Gülek Bölgesi yayla turizmi açısından elverişli bir bölgedir. Yine Tarsus Akçakoca ve Keşbükü İçmeleri Termal Turizm açısından önemli bir bölge olup mide ve bağırsak hastalıklarına iyi gelmektedir. İstatistiklere bakıldığında ise Tarsus kentinin Mersin İlinin turizm kaynaklarında büyük paya sahip olduğu görülmektedir. Kentin sahip olduğu etnografik eserlere bakıldığında; Mersin İlinden 2,331 eser sergilenirken; Tarsus Kentin 1,950 eser ile Mersin’den sonra bölgeden en fazla eserin sergilendiği merkezdir. Yine Arkeolojik, Tarihi, Doğal ve Kentsel Sit alanlarına bakıldığında ise Mersin’de 138 alan bulunurken, Tarsus’ta 72 alan bulunmaktadır. Şehrin Sivil Mimarlık, Askeri Yapı, Dinsel ve Kültürel yapı, İdari yapı, Doğal Anıtlar, Endüstriyel gibi tescilli binalarına bakıldığında ise; Mersin İlinde 249 bina bulunurken, Tarsus kentinde 333 bina bulunarak Mersin İlini bu konuda yüksek oranda geçtiği görülmektedir. 2010 yılı verilerine göre; Mersin İline gelen 174,115 turistten, yaklaşık 120 bin’i Tarsus bölgesine ziyarete gelmektedir. Yine Müze ve Ören yerlerine gelen ziyaretçi sayısına bakıldığında ise Mersin İlinin 2010 yılında ören yerlerini ziyaret eden yerli turist sayısı 387,086 iken yabancı turist sayısı 96,856; 2011 yılında yerli turist sayısı 384,802; yabancı turist sayısı 82,479’dur St.Paul Anıt Müzesine 2010 yılında 15, 735 yerli, 11,030 yabancı ziyaretçi gelirken, 2011 yılında 12,142 yerli turist, 10,349 yabancı turist olmuştur. St. Paul Kuyusu ise; 2010 yılında 17,910 yerli turist, 15,611 yabancı turist tarafından ziyaret edilirken, 2011 yılında 22,427 yerli turist, 20,757 yabancı turist tarafından ziyaret edilmiştir. St. Paul Kuyusu ile St. Paul Anıt Müzesine 2009’da 2.418 yerli, 46.820 yabancı ve 47.265 indirimli grup olmak üzere toplamda 96.503 turist ziyaret ederken, 2010 yılında bu ziyaretçi sayısı elli bin’e yükselmiştir. Bu ziyaretler neticesinde bakanlığımıza 147.847.00 TL gelir elde edilmiştir (www.mersinkültür turizm.gov.tr). Tarsus Kentine gelen turist sayısı, geliri her yıl artış gösterirken; Belediye ve Kaymakamlık Tarsus’un marka bir şehir olması için çalışmalarını ve çeşitli projelerini yürütmektedir. Bu projelerden biri olan Havaalanı Projesi ile Mersin’in ulaşımdaki avantajları Çukurova Havaalanı sayesinde daha da artacaktır. Bu havaalanı 3.5 kilometre 134 uzunlukla, Türkiye’nin en uzun pistine de sahip olacak. Mersin’den havayolu ulaşımına erişimi yakınlaştırmakta imkanları genişletmektedir. Yenice – Adana arasındaki Kargılı Köyü’nde yapılacak bu havaalanı Mersin’e önemli bir hareket getirecektir. Tarsus’ta oluşturulacak lojistik köy, 384 dönümlük hacmi ile bölgeye yönelik taşıma hacminin tamamını karşılaması ve, başlangıçta 1 milyon tonluk yük taşıması beklenmektedir. TCDD tarafından yapımı devam eden Yenice Lojistik Köy’de de önemli adımlar atılmasıyla Mersin Limanının hinterlandı eskiden olduğu gibi ülke sınırlarının dışına uzanacak, Ortadoğu ve Orta Asya varışlı taleplere de hitap edebilecektir. Doğu Akdeniz’in en önemli turizm yatırımı olan ‘Mersin-Tarsus Kültür ve Turizm Koruma Geliştirme Bölgesi Projesi’ ile Tarsus’un turizmde yeni bir devir açacacağı tahmin edilmektedir. 7 bin 600 yatak kapasitesinin yanı sıra 2 golf sahası, kongre merkezi, sağlık merkezi ve günübirlik tesislerin bulunduğu proje kapsamında, 5 yatırımcı firmaya arsa tahsisi gerçekleştirilerek tapuları dağıtılmıştır. Projenin hayata geçmesiyle yeni bir destinasyon ortaya çıkacak ve turizmde artık Tarsus ayrı bir alternatif olarak bütün dünya turizm çalışmaları içerisinde yer alacaktır. Yaklaşık 3 milyon metrekarelik bir alan 12 ayrı parsele bölünerek yatırımcılara verilmiştir. Yatırımların yaklaşık toplam maliyeti ise 750 milyon TL’dir. Projenin 5 bin kişiye doğrudan istihdam alanı oluşturacağı bu kapsamda da turizm işletmelerinin milli ekonomiye yılda 200 milyon dolarlık bir katkı sunacağı tahmin edilmektedir. Tarsus – Kazanlı arasındaki 14 km. lik sahil bandı, 1995 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile Turizm Bölgesi ilan edilmiştir. Yaklaşık 2 yıl önce ihalesi yapılan Üç milyon metrekarelik alan üzerinde, golf sahaları, sağlık kompleksi, 10 bin yataklı ve içinde çeşitli yaşam alanlarının bulunacağı projenin hayata geçirilmesiyle sadece Mersin'in değil, tüm Çukurova'nın büyük bir turizm hamlesi yakalayacaktır. Kesin tahsis belgelerinin imzalanmasının ardından inşasına başlanacak olan proje Uluslararası standartlara uygun 2 golf sahası, 10000 yatak kapasiteli oteli, Turizm Sağlık Merkezi gibi tesislerin yanı sıra, yerli ve yabancı turistlerin modern şartlarda tatil yapmalarına imkân tanıyacak sosyal ve kültürel aktivitelerin yapılabileceği tesislere de sahip olacaktır. Proje kapsamında yapılacak tesislerin, yılın 12 ayı faal olacaktır. Tarsus-Kazanlı Sahil Bandı Projesi ile burada 10 bin kişi iş dolayısıyla istihdam edileceği, 50 bin kişinin de geçim kaynağı olacağı tahmin edilmektedir. Böylece Tarsus ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan büyük gelişmeler gösterecektir. Proje hayata geçtikten sonra ortaya çıkacak olan dil sorununu en aza indirgemek amacıyla öncelikli olarak projenin gerçekleştirileceği bölgedeki esnaflara çeşitli dillerde kurslar açılarak, halkın daha iyi ve kaliteli hizmet vermesi planlanmaktadır. Yaklaşık 2 yıl önce Bakanlar Kurulu Kararı ile Turizm Bölgesi olarak ilan edilen Gülek Bölgesinde, Bolkar Dağlarının eteğindeki Karboğazı mevkiinin kayak turizmine kazandırılması için gerekli çalışmalar yapılmıştır. 12 ay boyunca turizme hizmet edebilecek potansiyele sahip olan bölge, Uluslararası Kayak Federasyonu'nun Alp disiplini kayak yarışmalarında istediği pist uzunluğu, çıkış ve varış arasındaki kot farkı özelliklerinin tümüne sahip olma özelliği ile bölgenin ender destinasyonlarından biri olacaktır. Ülkemizin çeşitli yörelerinden ve yurt dışından gelecek turistlere de hizmet etmesi hedeflenen Karboğazı, Türkiye'nin en önemli kayak merkezlerinden biri olmaya da aday gösterilmektedir. Ayrıca Karboğazı, Tarsus ve çevresi başta olmak üzere tüm Çukurova'ya hizmet verecek tesisleriyle Türkiye'nin kış ve yayla turizmine yönelik cazibe merkezi olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. Dünyanın en büyük spor organizasyonlarından biri olan Akdeniz Oyunları’nın 17.’si, 20-30 Haziran 2013 tarihleri arasında Mersin’de yapılacak. 24 Akdeniz ülkesinden 4000’e yakın sporcunun 28 farklı spor dalında yarışacağı 17. Akdeniz Oyunları için 153 milyon TL ödenek ayrılmıştır. Bu organizasyonunun gerek Mersin’e gerekse Mersin’e bağlı yerleşim birimlerine olan etkisinin çok büyük olacağı öngörülmektedir (www.mersin2013.org.tr). 135 Tarsus Belediyesi 2012-2014 stratejik planında yer alan SWOT analizinde Tarsus’un bir takım zayıflıklarını belirtmiştir. Siyasi bir birim olan belediyenin kendi içinde yaşadığı iletişim eksiklikleri, uzman veya kalifiye personel bulmada yetersizlik, alanında uzman olan personelin ise emeklilik yaşının gelmiş olması, Ücret Dağılımındaki eşitsizlik, Kaynakların etkin ve verimli kullanılamaması, belediye hizmetlerinde kullanılan araçların yetersizliği ve takip sisteminin olmayışı, kentsel dönüşüm projesinin hayata geçirilememesi, ulaşım master planının olmaması, kaçak yapı oranlarının artışı, Vatandaşın yapılan hizmete sahip çıkmaması, sanayi tesislerinin kapanması, kırsal kesimden yaşanan göç, nüfus ve alan olarak büyük olmasına rağmen hala ilçe konumunda olması, toplumun sosyal ve ekonomik düzeyinin yetersiz olması, yeni işyerlerinin açılmaması, Tarsus genelinde işsizlik oranının yüksek olması, yeterli sosyal tesislerin olmaması yer almaktadır. İnanç Turizmi açısından büyük bir potansiyele sahip 54 vilayetten daha büyük olan Tarsus il olmayı beklemektedir. Bu konuda gerek Yönetim Birimleri gerekse yerel halka büyük görevler düşmektedir. Tarsus’a bir üniversite yapılması bu şehrin ekonomik, sosyal, kültürel kalkınması açısından büyük bir fırsattır. Tarsus’un tarihi dokusunu taşıyan Tarsus Evleri’ne gereken önem verilmelidir. Tarsus Belediyesi tarafından yapılan bir ankette Tarsus Halkına turizm ve tanıtım konusunda bir takım sorular sorulmuş ve turizm hizmetlerine yönelik memnuniyetleri ölçülmüştür. Sonuçlara göre; Tarsus Halkı Tarsus’un tanıtımı konusunda % 42 oranında memnun iken, Restorasyon faaliyetleri için % 40 oranında memnun olduklarını % 10 oranında ise konu ile ilgili herhangi bir bilgilerinin olmadığını belirtmişlerdir. Tarsus’un konaklama, yemek ve alışveriş yerlerine yönelik faaliyetler konusundaki memnuniyetleri sorulduğunda % 40 oranında memnun olduklarını, % 10 oranında ise konu ile ilgili bilgilerinin olmadığını belirtmişlerdir. (www.tarsus,gov.tr.). 6. Sonuç ve Öneriler Türk Destinasyonlarının dünya çapında marka olmak gibi bir beklenti içine girmesindense, kendisine niş pazarlar belirleyerek buradaki hedef kitleye yönelmesinin daha olumlu sonuçları olacağı büyük bir gerçektir. Ancak bunu gerçekleştirirken marka değeri yüksek destinasyonlar oluşturmak olacaktır. Dünya genelinde marka değeri yüksek bir destinasyon olmak nerdeyse imkansız bir çabadır. (Doğanlı,2006). Tarsus Kenti Halkının içinde yaşarken mutlu olacağı, gözle görülen hiçbir çarpık yapılaşmanın, elektrik ve su kesintisi bulunmayan kirliliğin barınmadığı kendine has ve hiçbir rakipçe taklit edilemez özelliklere sahip bir şehir muhtemel turistler için de çekim noktası oluşturacaktır. Turizmle İlgili çalışmaların devlet, yerel yönetim, işletmeler ve kuruluşların ortak çabaları ile koordineli biçimde yürütülmesinin gerekliliği açıktır. Buna ilişkin olarak Hükümet, Turizm Bakanlığı, Belediyenin yanı sıra, Tarsus’ta turizmle ilgili kuruluşlar mevcuttur. Markalaşma çalışmalarına kaliteli bir ürün oluşturarak başlanmasının zorunluluğu vardır. Turizm materyali olarak çok zengin olan Türkiye Turizm Ürününün dünyanın arzu ettiği ölçüler doğrultusunda şekillendirerek mevcut ülke imajından da sıyrılmış, kendi başına bir varlık gösterecek şekilde konumlandırılmış biçimde pazara marka değeri yüksek destinasyonlar olarak sunulması gerekmektedir. Markalaşma bünyesinde birtakım gereklilikleri taşıyan bir kavramdır. Bir kişiliği, sloganı, sembolü, logosu, rengi, müziği ama hepsinden önemlisi kendisini diğer bütün rakiplerinden ayrı kılacak bir farklılık noktasının olması gerekmektedir. Bu özellikleri sonucu, muhtemel müşteriler üzerinde halkla ilişkiler çalışmalarının yardımı ile oluşturulacak duygusal bağ ile tekrarlanan satın alımlar gerçekleşecek ve marka bağımlısı bir müşteri topluluğuna sahip olunabilecektir (Doğanlı,2006). Eğer Tarsus’un marka olması bu 136 aşamaları gerçekleştirmeden sadece reklamlar ile ürünlerini pazarlamaya çalışırlarsa sonuç hüsran olacak ve bundan sadece ilgili destinasyon değil tüm Tarsus Ekonomisi ve imajı zarar görecektir. Kalıcı olmak için marka bileşenleri halkla ilişkiler ile müşterilere benimsetilmek zorundadır. Markalaşma için kaliteli bir ürüne sahip olmak gerekmektedir. Bölgeye gelen turist muhtemel rakiplerle kıyaslandığında farklı ve duygusal bir yakınlık kurabileceği değerlere sahip bir ürün olarak görmesi gerekmektedir. Havaalanından başlayarak gideceği tesislere kadar gördüğü manzara turisti rahatsız etmemeli otelden bir an önce çıkarak Tarihi ve Turistik yerleri görmeyi arzulamalıdır. Oysaki Türkiye’nin hemen hemen bir çok destinasyonunda çarpık şehirleşme, betonlaşan ve yeşili kaybeden bir doku, her geçen gün daha fazla hakim olmaktadır. Alt yapı çalışmaları devam eden bir destinasyonun, üst yapısında meydana gelen sorunlar hiçbir turistin memnun olacağı bir durum değildir. Marka bileşenlerinden olan sembol kavramı konusundaki eksikliğin giderilmesi için bölgenin turistler tarafından Tarsus denilince akla ilk gelen özellik olmalıdır. Yapılan bu araştırma sonucunda elde edilen bulgulara dayanılarak ulaşılan sonuçlar ve kamu, sektör, yeni araştırmacılara yönelik sonuçlar ve geliştirilen öneriler aşağıdaki gibidir; Kamuya yönelik Öneriler; 1- İnanç Turizmi açısından Destinasyon bazında marka olmuş Kudüs, İtalya, Hindistan, Tibet, İspanya, Japonya, Bangkok gibi ülkelerde yer alan kutsal mekânlara her an bir yenisi eklenmektedir. Bu bölgelerin marka değerleri oldukça yüksektir. Türkiye üzerine yapılan araştırmalarda turist sayısı artışına rağmen, marka değeri yükselmeyen bir yapıda olduğu görülmektedir. İnanç Turizminde hızla ilerleyen Tarsus’un bu durumu değiştirmesi umulmaktadır. 2- Bölgeye gelen Turist grubunun tespit edilmesi konusunda da sıkıntılar mevcuttur. Bu turist grubu üzerine araştırmalar yapılıp, beklentileri belirlenmeli ve tanıtım faaliyetlerinde bu yaş grubu hedef kitle olarak seçilmelidir. Bu konuda ilgili müdürlükler ve konusunda uzman kişilerin dışında akademisyenlerin görüşlerinden de faydalanılmalıdır. 3- Tarsus’a rakip destinasyonlarda da ne gibi oluşumlar ve organizasyonların yapıldığı incelenmeli gerekli yerlerde, rakip destinasyonlar kendilerine göre oluşturdukları yenilikler, Tarsus’a özgü şekillendirilmelidir. Kentin potansiyel turizm çeşitlerine yönelik alt birimler oluşturulmalıdır ( Tarsus İnanç Turizmi Birliği, Tarsus Yayla Turizmi Birliği, Tarsus Kış Turizmi Birliği, Tarsus Termal Turizm Birliği vb.). 4- Destinasyonların tanıtım filmlerine, afişlerine bakıldığında bir köşesinde bölgeye özgü bir yemek çeşidi bulunmakta ve bu kültür yansıtılmaktadır. Bu bakımdan birçok kültüre ev sahipliği yapmış Tarsusu değerlendirdiğimizde kendine özgü yemek kültürü envanteri çıkartılmalı, Ulusal ve Uluslar arası alana taşınmalıdır. Yerel Yemekleri ve Kültürel özellikleri yansıtarak ve turistin alışkanlıklarını göz önüne alarak temiz ve özenli turistik mekan sayısı arttırılmalıdır. Yöre insanının turizm konusunda bilinç düzeyi yükseltilmeli ve müteşebbis bir ruh oluşumuna zemin hazırlanmalıdır. 5- Devlet, yerel yönetim, sivil ve özel kuruluşlar bir arada ve koordineli biçimde çalışmalı ve ortak konumlandırma fikri altında markalaşma çalışmalarına yön verilmelidir. Tüm Dünya da başarılı örneklerde geçekleştirilen budur. Markanın görünen yüzünden çok görünmeyen kısmına ağırlık verilmesi gerekir. Kaliteli ürün, marka kişiliği ve en önemlisi rakip tarafından taklit edilemeyecek benzerlerinden tamamen farklı bir özellik ile ürünlerin yapılandırılması gerekmektedir. 137 6- Hollywood yapımcıları ikna edilerek ortak projeler gerçekleştirilmeli, Uluslar arası alanda ün sağlamış Türk yapımcı, yönetmenler Tarsus bölgesinde çekilen filmler ve belgeseller yapmalı ve Saint Paul’suz Tarsus; Tarsussuz bir Saint Paul hatta Hıristiyanlık olamayacağı fikri öne sürülmelidir. 7- Destinasyonların özelliklerine ilişkin best seller kitaplar yazdırılmalı, Uluslar arası alanda ün sağlamış Türk yazarlar kitaplarında Tarsus’a yer vermeli ve insanların aklında Tarsus’a karşı merak duygusu uyandırılmalıdır. 8- Dünyaca ünlü kişiler Tarsus’u övücü ve özelliklerini ön plana çıkartmalarını sağlayıcı yazılar yazıp, Tarsus Bölgesinin İkinci bir Efes olduğu temasını aktaran tanıtım filmleri çekilmelidir. 9- Dünyanın farklı bölgelerindeki fuarlara, festivallere katılım sağlanmalı, inanç turizmi alanında Uluslar arası platformlarda Tarsus tanıtılmalıdır. İnternet ortamının avantajlarından yararlanılmalı, Tarsus’a ilişkin olumlu haber ve yenilikler anında duyurulmalıdır. Yine internet vasıtasıyla birinci sınıf servis ve ürünleri tercih eden inanç turizmine katılan turistlere yönelik bir internet sayfası oluşturmalı ve insanların daha hızlı ve kolay bir şekilde Tarsus Kentindeki hac yerlerine ve bilgilere ulaşması sağlanmalıdır. 10- Profesyonel turist rehberlerine yönelik Tarsus Kentinde uzmanlık eğitimi kursları açılmalı ve tanıtma elçilerimiz turist rehberin daha iyi hizmeti verebilmeleri için fırsatlar sağlanmalıdır. 11- Tarsus’un inanç turizmi potansiyelinin arttırılması ile ilgili tehditleri vardır. Bu tehditlerden turistik alanların yeterli düzeyde korunmaması, alt-üst yapı ve çevre düzenleme, kentleşme eksiklikleri kamu tarafından değerlendirilebilir. 12- Tarsus Hıristiyanlık dini için vazgeçilmez bir kenttir. Amerika’da tahmini 100 milyonluk Hıristiyanlık dinine bağlı Pazar ve bu pazarın harcama kapasiteleri düşünüldüğünde yetkililerce Amerika’da yapılabilecek bir tanıtım reklâmının getirileri mutlaka olacaktır. Önemli dinsel seyahat ve toplantılara öncülük eden inanç, turistlere yol gösteren ve bu sektörde söz sahibi olan Dünya İnanç Turizm Birlikleri, Dini kuruluşlar ile irtibat kurularak, iş birliği içine girilmelidir. İnanç turizmine yön veren ve diğer turizm işletmeleri ile iş birliği yapan bu birliğe Tarsus Bölgesindeki inanç turizm envanteri gönderilerek dikkatleri, işbirliği yaptıklarını diğer tur operatörleri ve turizm işletmeleri Tarsus’a çekilmelidir. 13- Tarsus Kentinin turistik kaynaklarının detaylı envanteri çıkarılabilir. Kültür ve Turizm Bakanlığı iyi bir pazar araştırması yaparak diğer ülkelerde başlattığı reklam kampanyası gibi projelerle Tarsus turizmine katılan mevcut turistlerin devamlılığının sağlanması, potansiyel turistlerin Tarsus’a çekilmesi ve yeni pazarlar ve farklı ülkelere yönelik tanıtım ve pazarlama çalışmaları yürütülmelidir. Sektöre Yönelik Öneriler; 1. Mersin İline gelen Yabancı Turistlerin sayısına bakıldığında hemen hemen çoğunluğu Tarsus Bölgesine ziyaret amacıyla geldiği görülmektedir. Kentin sahip olduğu özellikleri bölümlere ayırıp farklılaştırarak ve daha orijinal ve özgün biçimde turistlere sunarak potansiyel halde bulunan bu grup için kent daha cazibeli hale getirilebilir. Tarsus Alternatif turizm açısından oldukça elverişlidir. Bu turizm grubuna giren turistler daha az harcama, daha çok tatil düşüncesi yerine, kendilerine fazla miktarda bütçe ayırıp ziyaret ettikleri 138 yerleri ayrıntılı olarak gezebilme düşüncesine sahiptirler. Bu grup büyük gelir getirici özelliğe sahiptir. Bu grubu hedef alan pazarlama ve tanıtım stratejileri geliştirilmelidir. 2. Tarsus’ta bulunan turistik tesis sayısındaki yetersizlik özel sektörün Tarsus Turizmine ağırlık vermesi gerektiğini ifade etmektedir. Tarsus Kentinde turizm büroları açılmalı, tesis sayısı ve kalitesi arttırılmalı, bölgedeki işletmeleri yeterlilikleri incelenerek eksiklikler giderilmelidir. 3. Bölgenin turistik açıdan rekreasyonel faaliyetlerinin eksikliği bir diğer sorundur. Bölgeye inançları sebebiyle gelen ziyaretçiler için şehrin var olan doğal güzelliklerini çekici hale getirmek, bu insanlarda daha fazla kalma arzusu uyandıracak ilgi çekici otantik mekânlar yaratılmalıdır. 4. Tarsus’un nüfus potansiyeli turizm faaliyetlerinin gelişimini destekler düzeydedir. Turizm faaliyetlerinin ihtiyaç duyduğu yetişmiş elemanlar ise Tarsus Bölgesinde açılması gereken Turizm Bölümleri ile sağlanabilir. 5. Tarsus’un inanç turizmi potansiyelinin arttırılması ile ilgili zayıf yönleri vardır. Bu zayıf yönlerden yeterli tanıtım ve pazarlamanın yapılmaması ve büyük tur operatörleri ile işbirliklerinin yapılmamış olması görüşleri özel sektör tarafından değerlendirip gerekli çözümler sağlanmalıdır. 6. Tarsus’un markalaşma açısından güçlü yönleri vardır. Bu güçlü yönlerden turizme elverişli çok önemli inanç merkezlerin bulunması ve bölgenin inanç turizm potansiyelinin yüksek olması görüşleri özel sektör tarafından değerlendirilebilir. 7. Tarsus’un inanç turizm potansiyelinin arttırılması ile ilgili fırsatları vardır. Bu fırsatlardan her yıl inanç turizminin giderek canlanıyor olması ve Hac İbadetini yerine getirmek isteyen kişi sayısının her geçen gün artması görüşleri özel sektör tarafından değerlendirilebilir. Yeni Araştırmacılara Öneriler; 1- Çalışma Ülkemizin hatta Dünyanın Önemli inanç merkezlerinden biri olan Tarsus’u ele almıştır. Çalışmanın zaman, maddi imkanlar ve ulaşım sebebi ile bir takım kısıtlılıkları mevcuttur. Ancak, Araştırmanın Tarsus Kentini turistik olarak ele alması açısından anlamlı sonuçlar doğuracağı düşünülmektedir. 2- Tarsus Kentine yönelik turizm bilimi alanındaki literatürdeki çalışmaların sınırlı sayıda olması yeni araştırmaların gerekliliğini destekler niteliktedir. 3- Tarsus Kentine yönelik teorik ve uygulamalı araştırmalar yapılması Tarsus’un hak ettiği önemi kazanması açısından önemli olacaktır. 4- Tarsus İline gelen ziyaretçi grubuna, bölgedeki yerel birimlerin turistik hizmetler açısından etkinlik ve yeterliliğine yönelik araştırmaların anlamlı sonuçlar oluşturacağı düşünülebilir. 5- Konuya ilişkin yapılacak bilimsel araştırmalar Tarsus Markasını güçlendirecektir, konunun kapsamlı olarak gelecek çalışmalarda ele alınmasının büyük faydalar sağlayacağı tahmin edilmektedir. 6- İletişim yaşamın gereğidir. Bugün önemli iletişim araçlarından biri “ marka”dır. Kentler, çevreleri ile etkili bir iletişim kurabilmek için markanın iletişim gücünden faydalanarak anlatmalıdır. Kendini anlatabilmenin 139 ilk şartı ise kendini tanımaktır. Markanın, “kim” olduğunu bilmeden, kendisi ile ilgili anlattıkları güven vermekten uzaktır. Bu nedenle “marka kimliği” üzerine çalışılmalıdır ( Yavuz, 2007). Kaynakça Akan, N. (2003) http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2003/06/25/ekonomi/ekonomiprn1.html ET: 20.02.2012 Aslantaş, H.(2002),6.Bilkent Turizm Formu, Dünya Turizmindeki Degisim İçinde Türk Turizmi <http://www.tourism.bilkent.edu.tr/conferences/forum6/forum6Hulyaaslantas.html >, Erişim Tarihi (05.02.2012), Ankara. Artan, G.(1994), İçel Gezginleri, Mersin Deniz Tic. Od. Yay., Mersin Aydede, C.(2003) Marketing Türkiye, 15 Aralık, İstanbul Borça, Güven. (2004). “Bu Topraklardan Dünya Markası Çıkar Mı?. (Marka Olmanın ABC’si)”. (7. Baskı). MediaCat Yayınları, İstanbul. Buchegger,O., Tourismus Management Club Newsletter Vom 15., 11.042004, <htttp://tuepps.deistadtmarketingvortrag.html>, Erişim Tarihi: 16.02.2012 Coshall, J,. T.(2000), Measurement of Tourist Images: The Repertory Grid Approach, Journal of Travel Research De Chernatony, L.(2001), An integrated Approach to Building and Strengthening Brands, European Retail Digest, March Doğanlı, Bilge. (2006). “Turizmde Destinasyon Markalaşması ve Antalya Örneği”. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, İşletme Bölümü, Antalya. Günlü, E., İçöz, O.(2004), Turizmde Bölgesel Marka Markanın Önemi, (Turizm İmajı Yaratılması Ve Turizm İstasyonları İçin İlkeler Ve Yönetim), Turhan Kitapevi, Ankara Herman,D.,(2006), Marka Olmak Istiyorum. Çev.Toros Altuntuğ, Alte yayıncılık, İstanbul. İpar S.M. (2011), Turizmde Destinasyon Markalaşması ve İstanbul Üzerine Bir Uygulama, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Ana Bilim Dalı, Balıkesir. Kasper H., Helsdingen, P. V., Gabbott M., (2006), Services Marketing Management- A Strategie Perspective, second edition John Wiley& Sons Ltd., England. Kavas, A. (2004). “Marka Değeri Yaratma”. Pazarlama ve İletişim Kültür Dergisi. Cilt.3, Sayı.8 Kotler.P.,(2000), Pazarlama Yönetimi, 10.Baskıdan çeviri,Beta Basım A.Ş., İstanbul. Köletavitoğlu ,T. (2000), Sekizinci Bes Yıllık Yıllık Kalkınma Planı, Turizm Özel Komisyonu Raporu, http://ekutup.dpt.gov.tr/turizm/oik601. pdf>, Erişim Tarihi: 18.02.2012 Morgan, N., Pritchard, A.(1998), Tourism Promotion and Power: Creating Images, Creating Identities, Wiley and Sons Ltd., New York Moser, M.(2004) Marka Yaratmanın 5 Adımı,( Çev.: İnci Berna Kalınyazgan) 1. Basım, Mediacat Kitapları, İstanbul. Oppermann, M (2000), Tourism Destination Loyalty, Journal of Travel Research, 39(1) 140 Öz, H.(1998) Bilinmeyen Tarsus, Ankara Özdemir, G. ( 2007). “Destinasyon Yönetimi ve Pazarlama Temelleri İzmir İçin Bir Model Önerisi”. Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir. Pırnar J., (2006), Doğrudan Pazarlama, Seçkin Yayıncılık, Ankara. Palomar, J., http://www.turizmpusulasi.com/viewpage.php?page_id=149 Erişim Tarihi: 20.02.2012 Porter, Michael E.(2000), Rekabet Stratejisi, Sektör ve Rakip Analizi Teknikleri(Çev.G. Ulubilgen), Sistem Yayıncılık ve Mat.San. Tic .A.Ş, İstanbul. Ramsay, W. M.(2000) Tarsus (Aziz Pavlus’un Kenti), Çev. Levent Zoroğlu, Ankara. Rıes, A., Rıes, L. (2003), Marka Yaratmanın 22 Kuralı, Mediacat Kitapları, Çev: Atakan Özdemir, Sefik Matbaası, İstanbul. Schmitt, B., Sımonson A.(2000) Pazarlama Estetigi, Marka, Kimlik Ve İmajın Stratejik Yönetimi,1.Basım Sistem Yayıncılık, İstanbul. Taşkın,E.,(1997), Satış Yönetimi Denetimi ve Türkiye'de Uygulanması, Kazancı Matbaacılık AŞ, İstanbul. Tapachaı, N., Waryszak, R.(2000) An Examination Of The Role Of Beneficial Image In Tourist Destination Selection, Journal Of Travel Research Taşçı, A. (2007). “Destinasyon Markası Geliştirmede Gerekli Ön Koşullar”. Kültür ve Turizm Bakanlığı Genel Müdürlüğü. Turizmde Markalaşma Semineri Raporu. Palma De Mallarco. İspanya. Tuncer, D., Arpacı, T. .Ayhan, Y., Böge,E. ,Üner,M.M.,(1992) , Pazarlama, Gazi yayınları, Ankara. Wınkler, A., M.(2004), Isık Hızıyla Markalama, Sürat Çagında Marka Yaratma Stratejileri (Çev: Fevzi Yalım), İstanbul: Media Cat Kitapları Yavuz, Mehmet, Cihan (2007), Uluslar arası Destinasyon Markası Oluşturulmasında Kimlik Geliştirme Süreci: Adana Örneği, Basılmamış Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bil.Ens.,Adana. Yarcan, S.(1995) ,Turizm Endüstrisinin Yapısı, Bogaziçi Üniversitesi Yayınları,1.Basım, İstanbul, Subat Yıldırım, M. (2006).Tarsus’un dini tarihine tarihsel bir yaklaşım. Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 6 (2), 101-122. Yılmaz, Y., Çizel, B (2000), Türk Turizminde Günü Kurtarmak Degil Marka Yaratmak, Türkiye Turizm Arastırma Enstitüsü, 1.Ulusal Türkiye Sempozyumu Teblig Kitapçıgı Zaklama, L.(2003) Marketing Türkiye, İstanbul. Zengin, Burhanettin, (2006), Turizm Coğrafyası, Değişim Yayınları, İstanbul. http://www.belgeler.com/blg/fvj/turizm-cografyasi ( Erişim Tarihi: 20.02.2012) http://www.mersinkulturturizm.gov.tr/belge/1-63896/inanc-turizmi.html (Erişim Tarihi:08.02.2012) http://www.mersin2013.org.tr/tr/ (Erişim Tarihi: 12.02.2012) http://www.saintpaultarsus.com/ (Erişim Tarihi: 12.02.2012) http://www.tarsus.gov.tr/default_B1.aspx?content=416 (Erişim Tarihi: 08.02.2012) http://www.tarsus.bel.tr/ ( Erişim Tarihi: 10.02.2012) http://www.yerelsiyaset.com/pdf/kasim2007/16.pdf (Erişim Tarihi:25.02.2012) 141 HAVAYOLLARINDA ŞİRKET SORUMLULUĞU VE YOLCU HAKLARI Doç.Dr. Murat Selim SELVİ Düzce Üniversitesi, ATİOYO E-posta: muratselimselvi@duzce.edu.tr Öğr.Gör. Dr. Hakan CAVLAK Düzce Üniversitesi, Gölyaka MYO E-posta: hakancavlak@duzce.edu.tr ÖZET Geçmişte olduğu gibi bugün de havayollarında birtakım sorunlar yaşanmaktadır. Bunların başında iptaller, gecikmeler, uçağa alınmama, fazla rezervasyonlar, bagaj kaybı, ölüm ve yaralanmalarla sonuçlanan kazalar gelmektedir. Bu araştırmada havayolu şirketlerinin sorumlulukları ve yolcu hakları, 1.1.2012’de yürürlüğe giren Havayolu ile Seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair Yönetmelik çerçevesinde ele alınmaktadır. Dolayısıyla araştırmanın amacı, havayolu şirketlerinin sorumluluklarına ve yolculara getirilen haklara vurgu yapmaktır. Araştırmada doküman incelemesi yapılmıştır. Amaçlı (yargısal) örnekleme yapılarak özellikle yerli ve yabancı internet sitelerinden çeşitleme yapılmıştır. Betimsel analiz sürecinde kategoriler oluşturulmuş ve çıkarımlar yapılmıştır. Sonuçlar arasında en göze çarpan husus şudur: Uçuşların iptal edilmesi ya da tehiri durumunda yolcuların tazminat alma, güzergâh değişikliği yapma yanında; kendilerine yiyecek-içecek ve konaklama hizmetleri, ulaştırma ve haberleşme imkânları da sunulmaktadır. Anahtar sözcükler: Havayolu şirketi, şirket sorumluluğu, yolcu hakları, yönetmelik, Avrupa Birliği. ABSTRACT There are still some problems in airways as it was in the past. The most prominent ones are cancellations, delays, denied boarding, overbooking, lost luggage and accidents involving death or personal injury. In this research, responsibilities of airway companies and passenger rights are assessed within the framework of the Regulation on the Rights of Airway Passengers which came into force at 01.01.2012. Therefore, the objective of this study is to stress the responsibilities of airway companies and passenger rights brought by this regulation. Document analysis is used in this study as a research method. Purposeful sampling was conducted, especially through analysis made both from domestic and international web sites. In the process of descriptive analysis, categories are formed and deductions are made. The most noticeable result among the other ones is: beside the rights to receive compensation and destination change entailed from cancellations and delays; the airway companies have to provide services of food and beverage, accommodation, transfer and communication to passengers who are mistreated. Keywords: Airway Companies, Corporate Liability, Passenger Rights, Regulation, European Union. 142 1. Giriş Dünyanın pek çok ülkesinde havayolları ile yapılan yolcu taşımacılığında bir takım ihmaller ve tedbirsizliklerden kaynaklanan, gecikmeler, arızalar, kayıp eşyalar, fazla rezervasyonlar yaşanmaktadır. Bu durumda yolcular açısından çeşitli şekillerde sonuçlanan mağduriyetler ortaya çıkmaktadır. Örneğin fazla rezervasyondan dolayı yolculardan bazılarının uçağa alınması engellenmektedir. Ayrıca engelli vatandaşların uçağa alınmak istenmemesi bu sorunlardan bir kaçıdır. Mücbir nedenler (hava şartları, olağanüstü haller) hariç olmak üzere ertelenen ya da iptal edilen uçuşlarda açıklama yapmaktan kaçınmalar, yolcuların bilgilendirilmemesi yanıltılması ya da aldatılması söz konusu olabilmektedir. Sonuçta varacağı yere geç ulaşan, işini ya da pozisyonunu kaybeden, toplantısını kaçıran gibi pek çok maddi ya da manevi kayıplara uğradığını düşünen yolcular için hak arama süreci başlamaktadır. Havayollarında yaşanan sorunlar arasında, ölüm ve yaralanma ile sonuçlansın ya da sonuçlanmasın neticede travmalara ya da insan psikolojisini derinden etkileyebilecek uçak kazalarının ayrı bir yeri vardır. Yukarıda belirtilen bu tür hadiseler karşısında havayolu şirketlerinin sorumlulukları ve yolcu hakları ulusal ve uluslararası hukuk çerçevesinde ele alınmakta ve çeşitli ülkelerin kabul ettiği anlaşmalarla belirlenmektedir. 1929 tarihli Varşova Sözleşmesi 1999 yılına kadar havayolu taşımacılık sistemine uygulanmıştır. Bu sözleşmenin 3.bölümü taşıyıcı havayolu şirketinin borç ve yükümlülüklerinden bahsetmektedir (1929 Varşova Konvansiyonu). Örneğin 1999 yılında çıkarılan Türkiye’nin de 26.03.2011 tarihinde imzaladığı Montreal Sözleşmesi havayolu taşımalarında geçerli ana sözleşme durumundadır (Kılıç 2012). Aynı yazara göre Türkiye’de 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu bulunmakta; ancak bu kanun, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerinin havacılık sahasındaki faaliyetlerini kapsamasına rağmen; yolcu hakları, tarafların hak ve yükümlülüklerine vb. konulara ilişkin yine hiçbir düzenlemeyi içermemektedir. Montreal Konvansiyonu(2) havayolu taşımacılığı yapan şirketlerin bir takım ihmal ve kusurlu olma durumlarına (yaralama ve ölümle sonuçlanan kazalar, uçakların uçuş saatlerinin tehiri vb.) ilişkin sorumluluklarına vurgu yapmaktadır (Montreal Konvansiyonu, 1999). Montreal Sözleşmesi’nin yolcu hakları ve tarafların hak ve yükümlülüklerine ilişkin hiçbir düzenleme içermediği gerekçesiyle hukukçular tarafından eleştirildiği görülmektedir (Kılıç, 2012). Aynı yazara göre Avrupa Birliği (AB)’nin 2001 yılında çıkardığı 261/2004 (Regulation EC 261/2004) sayılı düzenleme ile bu eksiklik giderilmekte olup; bu düzenleme 17.02.2005 tarihinden itibaren Avrupa Birliği üyesi ülkelerde yürürlüktedir. “AB’nin 261/2004 sayılı düzenlemesi, havayollarını kullanarak seyahat eden yolcuların haklarına ilişkindir” (Öztürk, 2004). Bu çalışmada havayolu ile seyahatlere katılan kişilerin birtakım sorunlar karşısında sahip olduğu haklara ve havayolu şirketlerinin sorumluluklarına dikkat çekilmektedir. Bu çerçevede turistik seyahatlerini gerçekleştirmek için ulaşım aracı olarak havayolu taşıma şirketlerini tercih eden ve şirket açısından “yolcu” sıfatı taşıyan kişilerin ne tür haklara sahip oldukları ve havayolu şirketinin ne tür sorumluluklarının olduğu bu araştırmanın temel problemini oluşturmaktadır. Buradan hareketle bu araştırmada Türkiye’de havayolu yolcu taşımacılığında şirketlerin genel sorumlulukları ve yolcu hakları 3 Aralık 2011 tarihli 28131 sayılı Resmi Gazete ’de yayınlanan ve 1 Ocak 2012’de yürürlüğe giren “Havayolu ile Seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair Yönetmelik” (Shy-Yolcu, 2012) çerçevesinde ele alınarak genel bir değerlendirme yapılmaktadır. 143 2. Yöntem Bu çalışmada doküman incelemesi yapılmıştır. Çünkü doküman incelemesinde araştırmacılar için gerekli olan verilerin gözlem veya görüşme yapmadan da elde edilebileceği belirtilmektedir. Diğer taraftan doküman incelemesi araştırmacılara zaman ve para tasarrufu sağlama bakımından da avantaj sunmaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 188). Gerekli olan veriler 20-26 Mart 2012 tarihleri arasında yapılan çalışmalarla elde edilmiştir. Araştırma için konuyla ilgili yönetmelik ve talimatlar, internet siteleri ve bültenlerde yer alan yazılar, basında çıkan haberler, makaleler gibi kaynaklar incelenmiştir. Doküman analizinde “Gazete, kitap, dergi, TV programları, videokasetler, CD’ler, çizgi roman ve harita gibi genel tüketime yönelik her türlü yazılı, çizili ya da görsel ve işitsel materyal veri kaynağıdır” (Yüksel ve Yüksel 2004: 152). Görsel olarak özellikle konuyla ilgili yerli ve yabancı internet sitelerinden yeterince yararlanılmıştır. Elde edilen verilerin çoğaltılması suretiyle örneklemin arttırılmasına çalışılmıştır (bkz. Yıldırım ve Şimşek, 2008: 190). Amaçlı (yargısal) örnekleme yapılarak incelenen dokümanlarda yer alan bilgilerin tarafsız ve geçerli olduğu varsayılmıştır. Konunun tüm boyutlarını irdeleme ve tüm dokümanlara ulaşmada güçlükler çekilmiştir. Bu bakımdan elde edilen bilgiler ulaşılan dokümanların incelenmesi sonucunda ortaya çıkan bulgular ve araştırmacıların kişisel deneyimleri ile sınırlıdır. Havayolu şirketlerinin sorumlulukları ile yolcu haklarına ilişkin örneklemi oluşturan materyaller tek başına konuya ilişkin tüm veri setini oluşturmaktadır. Başka bir deyişle bu dokümanlar ek kaynak değildir. Tek başına veri kaynağını oluşturmaktadırlar (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 197). Araştırmada havayolu şirketi sorumlulukları ve yolcu haklarına ilişkin kavramsal yapılar ve açıklamalar önceden belirlendiği için “betimsel analiz” yapılmıştır (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 223). Analiz birimleri olarak kelimeler ifadeler ve paragraflar kullanılmıştır. Bu analiz birimleri toplanan materyaller içinden seçilmiştir. Veri çözümleme sürecinde çeşitli kategoriler geliştirilmiş ve anlamlı çıkarımlar sağlanabilmiştir. 3. Bulgular ve Analiz Havayolu ile gerek yolculuk yapan gerekse turistik amaçlı seyahatlere katılan kişilerin karşılaşabilecekleri önemli sorunlara ilişkin şirketlerin sorumlulukları ile yolcu hakları temelde şu şekilde belirtilebilir: Yolcunun Uçağa Alınmaması: Eğer yolcular kendi iradeleri dışında uçağa kabul edilmezler ise, havayolu şirketi 1 Ocak 2012’de yürürlüğe giren “Havayolu ile Seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair Yönetmeliğin “Tazminat Hakkı (m.8) veya “Geri Ödeme ya da Güzergâh Değişikliği Hakkı (m.9) ya da Hizmet Hakkı (m.10) kurallarını yolcularına uygulayacaktır. Uçuşların İptal Edilmesi: Eğer bir uçuş iptal edilirse, hava taşıyıcısı firmanın sorumlulukları kabaca şu şekilde belirtilebilir: • Ödenen bilet ücretlerinin tamamının iadesi, • Seyahatlerinin ilk başlangıç noktasına ilk fırsatta dönmelerini sağlayacak bir dönüş uçuşunun ücretsiz sağlanması, • En erken fırsatta son varış yerine güzergâh değişikliğinin sağlanması, aksi halde gidilen mesafeye göre 100-600 Euro arasında bir miktarın tazminat olarak ödenmesi söz konusudur. 144 • Son varış yerine, boş koltuk durumuna bağlı olarak, yolcunun uygun gördüğü sonraki bir tarihte benzer taşıma şartları altında güzergâh değişikliğinin yapılması Görüldüğü üzere, havayolu taşıyıcısı şirket, uçuşları iptal edilen yolcularına bilet ücretlerinin tamamının geri ödenmesi, güzergâh değişikliği ve alternatif uçuş teklifi yapmak zorundadır. Ayrıca; • İki ile üç saat arası gecikmelerde, makul ölçüde sıcak ve soğuk içecekler, • Üç ile beş saat arası gecikmelerde, sıcak-soğuk içecekler ile günün zamanına göre kahvaltı veya yemek, • Beş saat ve üzeri gecikmelerde, sıcak ve soğuk içecekler ile günün zamanına göre kahvaltı veya yemek, ilave sıcak- soğuk içecekler ile ilave hafif ara yemeği sunma zorunluluğu vardır. Eğer yolcular uçuş değişikliği haklarını kullanırlarsa o takdirde konaklama hizmetleri ile havaalanına ulaşım bedelleri havayolu şirketi tarafından karşılanacaktır. Bunların yanında bu durumdaki yolculara ücretsiz olarak süre kısıtlaması olmaksızın • iki telefon görüşmesi, • faks mesajı veya • e-posta hizmeti teklif etme.... zorunluluğu bulunmaktadır. Havayolu taşıyıcısı firmanın mücbir sebepler olduğunu (hava şartları, doğal afetler vb olağanüstü haller) kanıtladıktan sonra yaşanan iptallere karşı tazminat ödeme yükümlülüğü yoktur. Havayolu şirketinin yolcularını iptalden haberdar etmek, bunu yaparken alternatif ulaşım hakkında da bilgi vermek ve bilgi verdiğini ispat etmek zorundadır. Yeni yönetmelikle havayolu şirketi, uçuşları iptal edilen yolcularına konaklama, yiyecek-içecek, dâhili ulaşım, haberleşme ve bilgilendirme gibi zorunlu ve gerekli ihtiyaçları karşılamakla yükümlü tutulmuştur. Uçuşların Tehiri: Havayolu şirketi, bir uçuşun planlanan hareket saatinden itibaren, • 1500 km dâhil olmak üzere daha kısa mesafeli ve iç hatlardaki uçuşlar için iki saat veya daha fazla, • 1500 ile 3500 km arası uçuşlar için üç saat veya daha fazla, • 3500 km’den daha fazla mesafeli uçuşlar için dört saat veya daha fazla tehir edilmesi halinde yolculara yukarıda belirtilen yiyecek-içecek, haberleşme, duruma göre konaklama ve ulaşım hizmetleri sağlamak zorundadır. Tazminat Hakkı: Almanya’da görülen iki davanın birleştirilmesi ile sonuçlanan C-402/07 ve C-432/07 sayı ve 2007 tarihli kararda aşağıdaki hususlar önemli görülmektedir (Flyersrights.com 2009) (ayrıca bkz. Havayolu 101, 2008; Passenger Rights 2010). Yolcuların uçuşlarının çeşitli şekillerde tehir edilmesi durumunda şu tazminatları isteme hakları olacaktır: • 1500 km’den kısa uçuşlar için 250 Euro (iki-üç saat arası tehirler), • AB içi 1500 km’den fazla tüm uçuşlar ve 1500-3500 km arasındaki tüm uçuşlar için 400 Euro, (üçdört saat arası tehirler), • Yukarıdaki ilk iki madde dışında kalan tüm uçuşlar için 600 Euro (dört saat ve üzeri tehirler) Türkiye’de 1.1.2012’de yürürlüğe giren ilgili yönetmeliğin tazminat hakkını düzenleyen 8.maddesinde benzer hükümler bulunmaktadır. Buna göre; • 1500 km veya daha kısa süreli tüm uçuşlar için 250 Avro’nun TL cinsinden karşılığı, • 1500-3500 km arası uçuşlar için 400 Avro’nun TL cinsinden karşılığı, • 3500 km’den daha uzun uçuşlar için 600 Avro’nun TL cinsinden karşılığı, tutarında tazminat verilir. 145 Üst veya Alt Hizmet Sınıfına Yerleştirme: Havayolu şirketi, bir yolcuyu biletin satın alındığı hizmet sınıfından daha üst bir hizmet sınıfına yerleştirdiği takdirde herhangi bir ek ödeme talep edemez. Tersine yolcunun daha alt bir hizmet sınıfına yerleştirilmesi durumunda, bilet ücretleri arasındaki farkın iadesine ek olarak; • 1500 km veya daha kısa süreli tüm uçuşlar için bilet ücretinin %30’u, • 1500-3500 km arası uçuşlar için bilet ücretinin %50’si, • 3500 km’den daha uzun uçuşlar için bilet ücretinin %75’i yedi gün içinde çeşitli ödeme araçları ile yolcuya ödenmesi zorunludur. Hareket Kabiliyeti Kısıtlı veya Özel İhtiyaçları Olan Kişiler: Havayolu şirketi, Hareket kabiliyeti kısıtlı kişiler ve refakatçileri ile refakat etmek için sertifikalandırılmış rehber köpekler ve tek başına seyahat eden çocukların taşınmasına öncelik tanınır. Uçağa kabul edilmeme, iptal ve her türlü tehir söz konusu olduğunda, bu kişiler en kısa zamanda yiyecek-içecek, konaklama, haberleşme, ulaşım gibi hizmetleri alma haklarına sahiptirler. Yolculara Haklarını Bildirme Yükümlülüğü: Havayolu taşıyıcısı şirket bir iptal durumu ya da en az iki saatlik bir tehir söz konusu ise her yolcuya haklarını sözlü, yazılı ve/veya elektronik formatta bildirmekle yükümlüdür. Yolcuyu uçağa kabul etmeyen veya bir uçuşu iptal eden hava taşıma işletmesi, etkilenen her yolcuya bu yönetmeliğe göre tazminat ve yardım kurallarını belirleyen yazılı bir bildirim sunmakla yükümlüdür. Havayolu şirketi, check-in işlemi sırasında, “Uçağa kabul edilmediğiniz, uçuşunuz iptal edildiği veya en az iki saat tehir edildiği takdirde, alacağınız hizmetler ile ilgili haklarınızı belirten metni check-in kontuarından veya uçağa biniş kapısından isteyiniz.” ifadesini içeren Türkçe ve İngilizce bir bildirimin okunaklı bir şekilde yolcular tarafından açıkça görülebilmesini sağlamak zorundadır. Eğer havayolu şirketi, yönetmelik ile getirilen yükümlülüklerini belirtilen şekilde yerine getirmez ise (hakların bildirimi, tazminat verme, hizmet sunma vb.) yolcu genel mahkemelere ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne başvuru yapabilecektir. 4. Sonuç ve Öneriler Havayolu ile seyahat eden yolcuların ortaya çıkan sorunlarla ilgili havayolu şirketlerinin sorumluluklarına ve yolcu haklarına vurgu yapıldığı bu araştırmada kısaca şu sonuçlar ortaya çıkmıştır: Kendi iradeleri dışında uçağa alınmayan yolcuların tazminat alma, hizmet alma, geri ödeme ya da güzergâh değişikliği hakları vardır. Uçuşların iptal edilmesi ya da tehiri durumunda yolcuların tazminat alma, güzergâh değişikliği yapma yanında; kendilerine yiyecek-içecek ve konaklama hizmetleri, ulaştırma ve haberleşme imkânları da sunulmaktadır. Tazminatlar 250-600 Avro arasında değişmektedir. Üst sınıfa yerleştirme söz konusu olduğunda yolcu açısından fazladan bir para ödeme söz konusu olmayıp; alt sınıfa yerleştirmede aradaki fark yolcuya ödenme zorunluluğu vardır. Hareket kabiliyeti kısıtlı veya özel ihtiyaçları olan kişiler için zorunlu olan tüm ihtiyaçlar öncelikle karşılanmak zorundadır. Ayrıca havayolu şirketinin yolculara haklarını bildirme yükümlülüğü mevcuttur. Yolcuların hakları kendilerine gerektiği gibi sağlanmaz ise yolcular adli yargıya veya Sivil havacılık Genel Müdürlüğü’ne başvurabilirler. AB ülkelerinde yıllar önce hayata geçirilen ve 1.1.2012 tarihinden itibaren Türkiye’de de yürürlüğe giren ilgili yönetmelik maddeleri, yıllarca yaşanan bazı mağduriyetlerin minimize edilmesi ve tüketici haklarının 146 korunması açısından oldukça önemli görülmektedir. Bu tür düzenlemelerin tüm ulaştırma araçları açısından genişletilerek kanun olarak çıkması belki daha anlamlı olabilir. Türkiye’de uçakla seyahat eden vatandaşların ilgili yönetmelik maddeleri hakkında bilgi sahibi olması haklarını arama konusunda daha sağlıklı hareket etmesine katkı sağlayacaktır. Kaynaklar Flyersrights.com (2009), “EU Passes Historic Passengers Rights Law!” 23.03.2012 tarihinde http://strandedpassengers.blogspot.com/2009/11/eu-passes-historic-passengers-rights.html adresinden alınmıştır. Havayolu 101 (2008), “Rötarlarla İlgili Önemli Gelişme”, 24.03.2012 tarihinde http://www.havayolu101.com/2009/12/04/rotarlarla-ilgili-onemli-gelisme/ adresinden alınmıştır. Kılıç, S. (2012), “Havayolu Seyahatlerinde Yolcu Hakları” 24.03.2012 tarihinde http://www.ankahukuk.com/index.php/bloglar/entry/havayolu-seyahatlarinda-yolcu-haklari.html, adresinden alınmıştır Montreal Konvansiyonu, 26.03.2012 tarihinde http://www.air-passenger-rights.co.uk/wpcontent/themes/busy_airport_terminal_plj002/documents/Montreal1999.pdf adresinden alınmıştır. Öztürk, Y. (2012), “Havayolu ile seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair” 24.03.2012 tarihinde http://www.gokyuzuhaberci.com/yazar-yasar-ozturk/340-havayolu-ile-seyahat-eden-yolcularin-haklarina-dairyonetmelik-shy-yolcu-hukuken-ne-durumda/ adresinden alınmıştır. Passenger Rights (2010), “Air passenger rights”, 24.03.201 tarihinde http://europa.eu/youreurope/citizens/travel/passenger-rights/air/index_en.htm adresinden alınmıştır. “Regulation (EC) No 261/2004 Of The European Parliament and of The Council of 11 February 2004, 25.03.2012 tarihinde http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:L:2004:046:0001:0007:en:PDF adresinden alınmıştır. Shy-Yolcu (2012), “Havayolu ile Seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair Yönetmelik” Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, 23.03.2012 tarihinde http://web.shgm.gov.tr/doc4/shy-yolcu.pdf adresinden alınmıştır. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2008), Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, 6.Baskı, Ankara: Seçkin Kitapevi. Yüksel, A. ve Yüksel, F. (2004). Turizmde Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Turhan Kitapevi. 147 1929 Varşova Konvansiyonu (2012), 25.03.2012 tarihinde http://www.jus.uio.no/lm/air.carriage.warsaw.convention.1929/portrait.pdf adresinden alınmıştır. 20-26 Mart 2012 tarihinde yararlanılan diğer internet siteleri http://www.ntvmsnbc.com/id/25318490/ http://www.turkishairlines.com/download/tazminat_dbc_brosur_turkce.pdf http://www.havayolu101.com/2008/03/03/yolcu-haklari/ http://www.birdunyabilgi.net/ucagi-ertelenen-veya-iptal-edilen-yolcularin-haklari-nelerdir http://www.kuzeyekspres.com.tr/news_detail.php?id=23469 http://www.supermeydan.net/forum/forum324/thread82902.html İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜKLERİNİN WEB TABANLI DESTİNASYON PAZARLAMASINDA ROLÜ: İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜKLERİ WEB SİTELERİ ÜZERİNDE BİR UYGULAMA Arş. Gör. Merve TUNCEL Gaziosmanpaşa Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu 60400 Zile/TOKAT, TÜRKİYE merve.tuncel@gop.edu.tr Yrd.Doç.Dr. Şehnaz DEMİRKOL İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü Yrd. Doç. Dr. Aziz Gökhan ÖZKOÇ Gaziosmanpaşa Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu 60400 Zile/TOKAT, TÜRKİYE Özet Gelişen ve hızla değişen dünyada internet, turistlerin karar verme süreçlerinde, rezervasyon işlemlerinde, bilgiye doğru ve hızlı bir şekilde ulaşmasında, tatillerini planlamasında önemli bir olgu haline gelmiştir. Günümüzde internet, destinasyon ve turistler arasında aracı olarak turizm pazarlaması işlevlerini yerine getirebilmektedir. Bundan dolayı, destinasyon web siteleri günden güne Önem kazanmaktadır. Bir şehri pazarlayabilmek için o şehre ait iyi bir web sitesi tasarlanmalıdır. İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri bir ilin turizmini ortaya çıkarıp, geliştirmekle görevlendirilen kamu 148 kuruluşlarıdır. Web tabanlı destinasyon pazarlamasının yoğun olarak kullanıldığı günümüzde, İKTM web sitelerini daha etkin kullanmalıdır. Bunun için de var olan İKTM web sitelerinin performanslarını yükselterek, destinasyona daha fazla turist çekmeyi hedeflemesi gerektiği düşünülmüştür. Bunun üzerine, bu çalışma sonucunda İKTM web siteleri incelenerek, sitelerinde olması gereken özellikler ortaya konularak daha iyi hizmet sunmaları uygun görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Destinasyon Pazarlaması, Web Tabanlı Destinasyon Pazarlaması, Web Tabanlı Destinasyon Pazarlamasında Kamu Kuruluşlarının Rolü. Giriş Bilgi teknolojilerinde yaşanan hızlı değişim, insanların bilgiye ulaşma ve araştırma yollarını da değiştirdi. Bu değişim insanların bir tuşla istedikleri bilgiye anında ulaşma imkanını ortaya çıkardı. Bu aşamada internet, önemli bir pazarlama aracı olarak ortaya çıkmıştır. Günümüzde internet, turistik ürünlerin dağıtımı ve pazarlaması konusunda önemli değişiklikler yaratmıştır. İnternetin bu hızla gelişmesi ve hayatımıza girmesi sonucunda turizm örgütlerinin destinasyon pazarlamasında pazarlama aracı olarak interneti kullanmaları kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu çalışmada incelediğimiz Türkiye Turizm İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün destinasyonları pazarlama aşamasında interneti ne derece etkili kullandıklarıdır. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümün web tabanlı destinasyon pazarlamasında internet sitelerinin daha etkili bir pazarlama aracı olması için bir standarda gitmeleri gerekmektedir. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü internet siteleri incelenerek, bir destinasyonu tanıtmak ve pazarlamak için nelerin sitede yer alması gerektiği ve sitede nelerin yapılması gerektiği açıklanmıştır. 1. Destinasyon Pazarlaması Turizm destinasyonu; sahip olduğu çeşitli turizm kaynaklan ile turistleri çeken ve yoğun olarak turist ziyaretine ev sahipliği yapan, pek çok kurum ve kuruluşun sağladığı doğrudan veya dolaylı turizm hizmetlerinin bütününden oluşan karmaşık bir üründür (Özdemir, 2008: 3). Bu özelliklerinden dolayı turizm destinasyonu pazarlanması en zor olan turistik ürünlerdendir. Destinasyon pazarlamasının etkin bir şekilde yapılabilmesi için, destinasyonu oluşturan ürünleri, bu ürünler arasındaki ilişkileri ve özelliklerini anlamak önemlidir. Destinasyon; içinde turistler için cazip kabul edilecek farklı doğal çekicilikleri ve özellikleri barındıran yerlerdir. Daha kısa bir ifade ile destinasyon; turistik yer, varış noktası, turistik çekim merkezi, turistlerin gittikleri yer anlamlarına gelmektedir (Ateşoğlu, Adıgüzel, Çetintürk, Selman, :2). Bir turistik tesis, köy, şehir, bölge, bir ülke, birkaç ülke grubu, hatta bir kıta olabilecek destinasyonun, çekicilikleri ve özelliklerinin pazarlama araçları kullanılarak pazarlanmasına destinasyon pazarlaması denir. Destinasyon pazarlamasının etkili bir şekilde olabilmesi için ilk önce destinasyonun marka olması gerekmektedir. Bir destinasyonun "marka destinasyon" olması için de tercih edilen bir cazibe merkezi haline getirilmesi gerekmektedir. Destinasyonun cazibeli hale getirilmesi için de doğal, kültürel, tarihi özelliklerinin ön plana çıkarılması, ulusal ve uluslararası alanda tanıtımının yapılması ve pazarlanması gerekir. Destinasyonun turistik çekim merkezi olarak pazarlanması için etkin pazarlama, tanıtım politika ve stratejileri geliştirilmelidir. Yörenin turistik bir destinasyon olarak kullanması gereken strateji, politika ve önerileri şöyle sıralayabiliriz (Öztaş, Karabulut, 2007:134): 1. Yörede fiziksel kaynakları geliştirecek, turistlerin ilgisini çekecek ve yöreyi arz kaynakları bakımından zenginleştirecek altyapı, konaklama, yeme-içme, eğlence ve rekreasyon alanları ortaya 149 konulmalı, var olan turistik mimari yapılar korunarak; yörenin pazarlanmasında kullanılabilecek ürünler olarak geliştirilmelidir. 2. Yöredeki toplumsal yapı ve hizmetler karma hale getirilerek, turizm faaliyetlerine göre şekillendirilmelidir. Yöredeki yerleşim yerleri ile kırsal alan düzenlemeleri farklı stratejiler üzerinde geliştirilmelidir. 3. Yörede bulunan önemli potansiyeller içinden, günümüz turistik eğilimlerine uygun olanlar seçilmeli ve yöreyi Ön plana çıkaracak farklılıklar öncelikli olarak geliştirilmeli ve sunulmalıdır. 4. Yörenin sahip olduğu alternatif turizm türlerinin tanıtımı yapılmalıdır. Yörenin çok farklı turizm potansiyeline sahip olduğunu vurgulamak, tanıtım açısından önem taşımaktadır. 5. Yöre, Türkiye'de ve yurtdışında, diğer yörelerin yoğunlaşmadığı pazarlara girmeye çalışmalıdır. Yörenin rekabetçi üstünlükleri belirlenerek etkin pazarlama faaliyetleri için kullanılmalıdır. 6. Potansiyel turistlerin nezdinde yöreyi, gezmeye-görmeye değer, farklı ürünler ve avantajların bulunduğu, güvenilir ve görülmesi gereken bir yöre olarak görmelerini sağlayacak imaj çalışmaları yapılmalıdır. 7. Yörede turistlerin ilgisini çeken, güzel turistik deneyim fırsatları sunan festival, fuar, yarışma ve özel günler düzenlenmeli var olanların tanıtımı artırılmalıdır. Yöre yerleşim birimleri kendi aralarında bu tür günlere karşılıklı destek vermelilerdir. 8. Yörede geniş ve uzun vadeli "Yöre Turizm Master Planı" hazırlanmalıdır. Bu planın hazırlanması ve uygulanabilmesi için yöre belediyelerinin önderliğinde mutlaka bir "Turizm Geliştirme Birliği" oluşturulmalıdır. Bu birlik öncelikli olarak tanıtım bütçesi oluşturarak; kamu kurumlarını, üniversiteleri, sivil toplum kuruluşlarını, turizmle ilgili kurum ve kuruluşların katılımları sağlanmalıdır. 9. Her aşamada öncelikli Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere tüm merkezi ve yerel yönetimler, yerel halk ve özel sektör temsilcileri arasında işbirliği yapılmalıdır. Bu organizasyonu öncelikli olarak yukarıda belirttiğimiz birlik gerçekleştirmelidir. 10. Yöre pazarlaması için uygun dağıtım kanalları ile irtibat kurulmalıdır. 11. Doğrudan ve aracılar vasıtasıyla yapılan pazarlama faaliyetleri yanında yöreye ulusal ve uluslar arası basın kuruluşları davet edilerek, yöredeki turistik potansiyelin tanıtım ve pazarlamasına yönelik programlar yapılmalıdır. 12. Yöreyi tanıtan broşür, afiş, resim vb. gibi tanıtım araçlarına Önem verilerek, bölgenin öncelikli olarak mevcut ziyaretçilere doğru tanıtımının yapılmasına ağırlık verilmelidir. Bütün bu pazarlama, tanıtım, politika ve stratejiler destinasyonun turistik çekim merkezi olarak pazarlanmasında etkili olacaktır. 2. Web Tabanlı Destinasyon Pazarlaması Bilgi teknolojilerinin yakın gelecekte hizmet pazarlaması konusunda bir devrim yaparak aracıları ortadan kaldıracağı ve böylece dağıtım kanallarını yeniden şekillendireceği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu yaklaşım, "hizmet pazarlamasında yenilikçi yaklaşım" olarak değerlendirilebilir (Sarı, Kozak, 2005: 25 i). Web tabanlı destinasyon pazarlaması, turistlerin karar verme süreçlerine yardımcı olabilmek için kapsamlı ve gerekli bilgiyi ağ ortamında rahatlıkla elde edebilmelerini sağlamaktadır. 150 Gelenekçi pazarlama yaklaşımından yenilikçi pazarlama anlayışına doğru hızlı bir geçişin yaşanmaya başladığı günümüzde, destinasyon pazarlamasında önemli bir unsur olma potansiyeline sahip web sitelerinden de söz etme gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu tür sitelerin temel amacı bölgeyi doğrudan tüketiciye tanıtmak ve bölge imajı oluşturmada ve bölgeyi markalaştırmada temel görev üstlenmek şeklinde sıralanabilir. Uygulamada halen aktif durumda olan çok sayıda bölgesel web sitesi olmasına karşın, aralarında şekil ve içerik bakımından bir uyumun olmadığı da bilinmektedir. Böyle bir uygulama, sonuçta, aranan bilgiye ulaşımı da güçleştirebilmektedir (Sarı, Kozak, 2005: 258-259). Bir iletişim aracı ve dağıtım kanalı olarak internet, turistlerin destinasyon hizmetleri hakkında kolayca bilgi sahibi olmalarını ve bu hizmetleri kendilerinin organize ederek seyahatlerini istekleri ve bütçeleri doğrultusunda planlamalarını sağlamaktadır (Özdipçiner, 2010; 16). Gelişen teknolojiyle birlikte pazarlama araçlarından olan web sitelerinin kullanımı destinasyon pazarlamasında önemli bir yere sahiptir. Bir destinasyonun web'de yer almaması internete giriş yapan milyonlarca insana ulaşamaması anlamındadır. Böyle bir potansiyel güce sahip internetin en etkin şekilde kullanılması ve yönetilmesi gerekmektedir. Bu durumda internette sunulan bilginin doğruluğu ve kalitesi o destinasyonun en güçlü silahı sayılmaktadır. Destinasyonlarla ilgili internette araştırma yapan potansiyel bir turisti sunulan bilginin içeriği ve sunum şekli ile ikna edebilmek çok önemlidir. Diğer destinasyonların web siteleri ile ister istemez karşılaştırma yapacak olan potansiyel turistler bu karşılaştırmayı destinasyonların vereceği hizmet ve ürün deneyimine yükleyerek yorumlayabilirler (Özdemir, 2007: 893). İnternet, bölgenin çekiciliğini belirleyen bütün unsurları bir araya getirerek nihai tüketiciye ulaşmayı hedeflediği için bölgesel rekabet avantajının yaratılması konusunda etkili olacak potansiyele sahip olabilir. İnternet'in turizm rekabetinde sağlayacağı olanak ya da fırsatları, sektörde faaliyet gösteren işletmelere, nihai tüketicilere ve genel anlamda turizm bölgelerine göre üç ayrı boyutta ele almakta yarar görülmektedir (bkz. Tablo 1). Teknoloji ve insan algısındaki imaj arasındaki bağ güçlü olduğundan destinasyon yönetim örgütleri teknolojik sistemleri dinamik, etkili ve çağdaş bir imaj yaratmada bir araç olarak kullanmaktadır. Etkili bir web tabanlı pazarlama kullanımı sadece destinasyonların pazarlanması ve tanıtımı için önemli değildir. Bu destinasyonların rekabet ortamında fark yaratmalarım da sağlayacaktır. Destinasyon pazarlama örgütlerinin web site kullanımı dört aşamada değerlendirilerek oluşmaktadır. Bu aşamalar; • Bilgi tedariki, • Haberleşme, • Kayıt işlemleri ve • Güvenlik sistemidir. Bu dört aşama bilindik, karmaşık ve etkileşimli hiyerarşik teknoloji sürecini ortaya koymaktadır (Cobos, Wang, Okumuş, 2009: 422-423). Web tabanlı destinasyon pazarlama sistemi, destinasyon örgütleri tarafından yaygın olarak kullanılan dağıtım kanalı ve pazarlama aracıdır. Günümüzde seyahat etmek isteyen turistler gidecekleri destinasyonlar hakkında detaylı bilgilere ulaşmak istiyor. Bundan dolayı, turizmle ilgili oluşturulan web tabanları, turistlerin seyahat 151 kararlarını almada Önemli bir rol oynuyor. İnsanlar seyahat kararlarını almadan önce internetten destinasyonlar hakkında bilgi edinerek karşılaştırma yapıyorlar. Destinasyonların bu rekabet ortamında iyi bir tanıtım ve reklam yaparak fark yaratabilmesi için web tabanlı destinasyon pazarlamasını etkin kullanması kaçınılmaz oluyor. Tablo 1. Bölgesel Turizm Rekabetinde İnternetin Sağlayacağı Yararlar İşletmelere Sağlayacağı Nihai Tüketicilere Yararlar Turizm Bölgelerine Sağlayacağı Yararlar Bilgiye eşit erişim olanağı Sağlayacağı Yararlar Bilgiye tüm bölgelerle eşit erişim Detaylı bilgi edinme Düşük maliyetli tanıtım ve pazarlama olanağı Bölgesel müşteri profilini kolay elde etme Daha ucuza şirket içi bilgi Paylaşımı Daha hızlı işbirliği stratejileri geliştirme Bölgesel düzeyde kişiye özel ürün Bilgi edinmek için aracılara olan geliştirme olanağı bağımlılığı azaltma Küresel düzeyde düşük maliyetli bölge tanıtımı Müşterilerle daha hızlı ve düşük Bölge içi ve bölgeler arası hızlı maliyetli iletişim Kişiye özel ürünlerden iletişim olanağı İndirimli satış politikaları ile daha yararlanma Bölgesel işletmelerin işbirliği çok satış stratejileri geliştirmelerine katkı Düşük maliyetli ürün farklılaştırması sağlama Kolay ve sürekli bilgilendirmek Alternatifleri karşılaştırma Suretiyle müşteriyi bölgeyle ilgili ikna Tanıtım için fuar katılımlarında ve olanağı Çoklu ortam uygulamaları sayesinde prototip üretiminde tasarruf farklılaşma olanağı Elektronik para ve broşür ile İnternet kullanan milyonlarca bürokrasiyi azaltma Bireysel olarak doğrudan potansiyel müşteriye ulaşma olanağı rezervasyon yapma ve satın alma Bilgisayarın ve bilgi ağlarının hızından Bölgesel düzeyde sanal bir yararlanarak kısa sürede çok iş rezervasyon ağı kurmak suretiyle sanal işbirliği olanağı 152 Kolay ve sürekli bilgilendirme ile müşteriyi ikna olanağı Kaynak: Sarı, Kozak 2005, s.256. 3. Web Tabanlı Destinasyon Pazarlamasında Kamu Kurumlarının Çalışmaları Destinasyonlar, turistik çekim merkezi olabilmek için iyi bir tanıtım ve reklam stratejileri geliştirmelidir. Kamu kurumlarının bu tanıtımda rolleri kaçınılmazdır. Destinasyon tanıtımında kamu kurumlarının üzerine düşen görevleri yerine getirmeleri gerekmektedir. Teknolojinin sunduğu iletişim olanaklarının gün geçtikçe artmakta olduğu bu dönemde tanıtım faaliyetlerinin internet üzerinden yapılması daha kolay, maliyeti daha düşük ve etkili bir pazarlama türüdür. Devlet tarafından turizme ilişkin konularda görevli ve yetkili kılınmış İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri destinasyon pazarlamasında bir standarda giderek web tabanlı destinasyon pazarlamasını kullanmalıdır. Gerek bölgenin tanıtımında, gerekse bölgeye ait bir marka ve imaj oluşturarak bölgenin pazarlamasında yerel kamu yöneticileri öncü ve organize edici bir rol üstlenerek, yerel ve bölgesel düzeyde bilgi ve iletişim teknolojilerinin en üst düzeyde kullanıldığı bilinçli bir kurumsallaşmaya gitmelidirler. Bu bağlamda gelişmiş ülkelerin çeşitli turizm bölgelerine benzer bir DMO (Bölgesel Yönetim Organizasyonu) oluşturulmalıdır. Bu tür bir organizasyona, bölgedeki turizm işletmeleri, yerel kamu kurumlan, yerel yönetimler, turizm dernek ve organizasyonları, ticaret ve meslek odaları doğal üye olarak katılmalıdırlar (San, Kozak, 2005: 267).İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri internet üzerinden destinasyonlar ile ilgili her türlü bilginin ziyaretçilere sunulmasını hedeflemelidir. Böylelikle, gerek yerli gerekse yabancı turistlere ülkemizdeki destinasyonları görsel materyallerle desteklenerek daha detaylı tanıtılması, ziyaretçilerin internet üzerinden sanal ortamda yol haritalarını belirlemeleri ve seyahat planlarım oluşturabilmeleri sağlanmalıdır. 4. Araştırma 4.1. Amacı Hızla gelişen ve küreselleşen dünya ile birlikte insanların gitmek istediği destinasyona karar verme aşamasında veya karar verilmiş fakat hakkında bilgi toplamak istenilen destinasyonlar için iyi hazırlanmış İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü web sayfalan destinasyon pazarlamasında kaçınılmaz öneme sahiptir. Bu sebeple İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri destinasyon pazarlamasında web sayfalarım daha iyi kullanabilir. Bu çalışma, Türkiye'deki seksen bir tane İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü web sayfalan incelenerek, her ilin web sayfasında olması gerekenler ve bir standardizasyona gidilmesine yönelik yapılmıştır. 4.2. Önemi Literatürdeki incelemeler sonucunda, birçok araştırmacı tarafından incelenen web tabanlı destinasyon pazarlamasında kamu kuruluşlarının destinasyon pazarlamasında neler yapması gerektiği veya neler yaptığına değinilmem iştir. Değinilen çalışmalarda ise daha çok otel işletmelerinin kendilerini pazarlamasında web tabanlı 153 pazarlamayı kullanımı çalışılmıştır. Bu çalışmanın diğer çalışmalardan farkı ise, bir kamu kuruluşu olan İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümün web tabanlı destinasyon pazarlamasında neler yapacağının araştırmasıdır. Yapılan bu çalışma ile destinasyonların web ortamında daha etkili bir şekilde tanıtılarak ve çekicilikleri ön plana çıkartılarak yerli ve yabancı turistlere pazarlanması gerektiği düşünülmektedir. Bir ilin turizminin gelişmesi için bakanlık tarafından her ile görevlendirilmiş İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri bulunmaktadır. Bu müdürlüklerin web tabanlı destinasyon pazarlamasında önemli bir rol oynadığı düşünülerek bu alanda bir çalışma yapılmıştır. 4.3. Kapsamı Bu çalışmada, Türkiye de bulunan 81 ilin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü web sitelerinden aktif olan 79 web sitesi incelenmiştir. Geriye kalan 2 il Sakarya ve Zonguldak İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü web siteleri yapım aşamasındadır. Toplam evren 79 ildir. 4.4. Yöntemi Araştırmada, birincil verilere ulaşmada hazırlamış olduğum anket ile İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü web siteleri incelenmiştir, ikincil verilere ulaşmada ise literatür taraması yapılmıştır. Yaylı ve Bayram tarafından 2010 tarihli çalışmada kullanılan anket formu üzerinde çalışılarak, çalışmamızda kullandığımız anket genişletilmiş ve İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri web siteleri bu anket üzerinden incelenmiştir. 4.5. Veri Toplama ve Analiz Yöntemi Araştırmada kullanılacak anket soruları 14 kategoriye ayrılarak her ilin var olan İl Kültür ve Turizm Müdürlüklerinde belirlenmiş sorular incelenip bu özelliklerin olduğu ya da olmadığı her somya evet veya hayır cevabı işaretlenerek web sitelerinde araştırma yapılmıştır. 4.6. Bulgular Araştırmanın bulguları 14 kategoriden oluşan ve her kategoride bulunan farklı sorular incelenecektir. Birinci kategori de genel özellikler, ikincisi temel bilgiler, üçüncüsü yardımcı bilgiler, üçüncüsü yardımcı bilgiler, dördüncüsü diğer bilgiler, beşincisi genel bilgiler, altıncısı forum ve sohbet, yedincisi festivaller, sekizincisi tasarım ve fonksiyon özellikleri, dokuzuncusu rezervasyon ve uçak bileti, onuncusu bölgesel organizasyonlar ve müdürlüklerin yürüttüğü faaliyetler, on birincisi iletişim ve e-posta, on ikincisi üyelik, on üçüncüsü online mağaza, on dördüncüsü ise kamusal ve yerel kurumlara linkler incelenerek İl Kültür ve Turizm Müdürlüklerinin web tabanlı destinasyon pazarlamasında neler yapması gerektiği ve web sitelerinde hangi özelliklerin olduğu ve olması gerekenlere yönelik bulgular elde edilmeye çalışılmıştır. Yapılan bu çalışmada evet ve hayır şeklinde cevaplanan anket Özellikleri ve sonuçlan tablo 5.1.'de gösterilmiştir. Tablo 5.1. İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜKLERİ İÇİN ÖNERİLEN ÖZELLİKLER Web Sitelerinde Yer Alan Özellikler Evet Hayır GENEL ÖZELLİKLER 154 Logo Menü Dil seçimi (Çoklu dil uygulaması) Arama yardımcı programı TEMEL BİLGİLER Tarihsel bilgiler Kültürel bilgiler Gezilecek, görülecek yerler Tarihi geçmişi Turizm türleri YARDIMCI BİLGİLER İklim bilgileri Hava durumu Döviz kurları Yerel saat DİĞER BİLGİLER Genel il haberleri Turizm sektörü haberleri Ulaşım bilgileri Seyahat planlan/ tur bilgileri Turizm istatistikleri Konaklama tesisleri Seyahat acenteleri Yiyecek-içecek işletmeleri Yerel hizmetler ve işletmeler Alışveriş ve perakende Otomobil kiralama GENEL BİLGİLER Resim galerisi Video galerisi Haritalar FORUM VE SOHBET Sıkça sorulan sorular Ziyaretçi yorumlan Sohbet grubu Turist anketi FESTİVALLER VE ETKİNLİKLER Faaliyetler/ etkinlikler Etkinlik takvimi TASARIM VE FONKSİYON Ana menü Alt menüler Her bir sayfada içerik listesi Her sayfadan ana sayfaya bağ Site haritası REZERVASYON VE UÇAK BİLETİ Rezervasyon sitelerine linkler Konaklama için rezervasyon Ulaşım için rezervasyon BÖLGESEL ORGANİZASYON VE YÜRÜTTÜĞÜ FAALİYETLER 11 Kültür ve Turizm Müdürlüğü organizasyon bilgileri 12 62 7 73 67 17 72 6 73 76 70 70 75 6 3 9 9 4 70 10 _ 2 9 69 79 77 39 41 60 12 26 59 44 21 10 5 6 40 38 19 67 53 20 35 58 69 74 73 79 79 67 . 12 _ 1 - 79 79 78 79 54 54 25 25 79 79 79 79 79 _ _ _ - 26 19 2 53 60 77 76 3 155 Müdürlüğün görev ve sorumlulukları İLETİŞİM VE E-POSTA İletişim bilgileri Bilgi talebi için e-posta fonu ÜYELİK/ UYE OL Haber mektuplarına üyelik Alışveriş için üyelik Broşür talep formu için üyelik ONLİNE MAĞAZA Bölgeye ait yöresel ürünler Kitaplar Haritalar Diğer KAMUSAL VE YEREL KURUMLAR Ortaklara bağlar (örneğin devlet) Diğer turizm örgütlerine linkler ilgili sitelere harici bağlar İl, ilçe web sitelerine linkler 3 76 79 4 75 _ , - 79 79 79 ~ . 79 79 79 79. 68 26 42 17 11 53 37 62 Yapılan analiz sonucunda incelenen 79 web sitesine verilen evet ve hayır cevabına göre her soru için toplam rakamlar yukarda ki tabloda gösterilmiştir. Araştırmadan elde ettiğimiz genel Özellikler kategorisi için sonuçlara bakıldığında; logo özelliği 12 ilde vardır, 67 ilde yoktur. Her ilin kendini temsil ettiği bir logosu vardır (örneğin; Isparta ili için kullanılan gül logosu). Bu logolar İKTM' nün ana sayfasında insanlara o ili daha iyi bir şekilde tanıtabilmek için kullanılmalıdır. Menü özelliği, web sitesini daha kolay inceleyebilmek için gerekli bir özelliktir ve 62 ilde bu özellik vardır, 17 ilde ise yoktur. Dil seçimi özelliği, 7 ilde vardır, 72 ilde ise yoktur. Bu özelliğin olmaması web siteleri için en büyük eksikliklerden biridir. İKTM web siteleri sadece yerli turistleri hedef almamalı, yabancı turistleri de hedef kitle olarak düşünmelidir. Arama yardımcı program özelliği ise incelenen 73 ilde vardır ve 6 ilde yoktur. Genel Özellikler kategorisinde yer alan dil seçimi ve logo özelliklerine daha fazla önem gösterilmesi yapılan çalışma sonucunda uygun görülmüştür. Araştırmadan elde ettiğimiz temel bilgiler kategorisi sonucuna göre; İlin tarihsel bilgileri; 73 ilde vardır, 6 ilde yoktur, İlin kültürel bilgileri; 76 ilde vardır, 3 ilde yoktur, İlin tarihi geçmişi; 70 ilde vardır, 9 ilde yoktur, İlin gezilecek ve görülecek yerleri; 70 ilde vardır, 9 ilde yoktur, İlin turizm türleri ise; 75 ilde vardır, 4 ilde yoktur. Buradan elde ettiğimiz sonuca göre bazı İKTM' nin tarihsel, kültürel ve turizm bilgileri konusunda eksik olduğu görülmüştür. Araştırmadan elde ettiğimiz yardımcı bilgiler kategorisindeki sonuca göre; İklim bilgileri; 70 ilde vardır, 9 ilde yoktur, hava durumu bilgisi; 10 ilde vardır, 69 ilde yoktur, döviz kurları bilgisi; incelenen 79 ilde de yoktur ve yerel saat bilgisi ise; 2 ilde vardır, 77 ilde yoktur. Bu kategoride yer alan bilgiler İKTM' nin web sitelerinde olması gerektiği uygun görülmüştür. Yukarıda da belirttiğimiz gibi yabancı turistler de bu sitelerin hedef kitlesi olmalıdır ve döviz kurları bilgisi ile yabancı turistler bilgilendirilmesi uygun görülmüştür. Diğer özellikler ise hem yerli hem de yabancı turistlerin destinasyona karar verme ve destinasyonu seçme sürecinde yardımcı olacağı düşünülerek bu özelliklerin web sayfalarında olması gerektiği uygun görülmüştür. Araştırmadan elde edilen diğer bilgiler kategorisindeki sonuca göre; Genel il haberleri 40 ilde, turizm sektörü haberleri 38 ilde, ulaşım bilgileri 19 ilde, seyahat planlan/tur bilgileri 67 ilde, turizm istatistikleri 53 ilde, konaklama tesisleri için bilgiler 20 ilde, seyahat acenteleri bilgisi 35 ilde, yiyecek-içecek işletmeleri için bilgiler 156 58 ilde, yerel hizmetler ve işletmeler için bilgiler 69 ilde, alışveriş bilgisi 74 ilde ve otomobil kiralama bilgisi ise 73 ilde mevcut değildir. Turistlerin gidilecek destinasyonlarla ilgili güncel haberleri okumak isteyebilecekleri düşünülerek ilin haberlerinin bu sitelerde yer alması gerektiği düşünülmüştür. Yine bir turistin destinasyon için karar verme sürecinde bu web sayfalarının konaklama işletmeleri, seyahat acenteleri, yiyecek-içecek işletmeleri, otomobil kiralama servisi ve tur bilgisi hakkında detaylı bilgi vermesi gerektiği düşünülerek İKTM'nin web sayfalarında bu eksikliklerin olduğu görülmüştür. Araştırma sonucuna göre; genel bilgiler kategorisinde yer alan resim galerisi ve video galerisi, incelenen 79 ilde de mevcut olduğu görülmüştür. Fakat, ilin haritaları 12 ilde yoktur ve 67 ilde vardır. Web siteleri yine bu özellik açısından eksik görülerek her ilde ilin haritasının olması gerektiği uygun görülmüştür. Araştırmadan incelenerek elde edilen sonuca göre; forum ve sohbet kategorisinde ki sıkça sorulan sorular, ziyaretçi yorumları ve sohbet grubu incelenen 79 ilde de mevcut değildir. Turist anketi özelliği ise 1 ilde mevcut, 78 ilde mevcut değildir. İnternet ortamında bu özellikleri kullanmak bir web sitesi için rekabet ortamında ayrıcalık olarak düşünülmüştür. Bu özellikleri kullanmak destinasyon için fark yaratabilir. Turistler, web sayfasında bu özelliklen kullanarak anında insanlarla iletişim kurabileceği ve destinasyon hakkında daha detaylı bilgiler edinebileceği düşünülerek web sayfalarının bu özelliği kullanmaları gerektiği uygun görülmüştür. Araştırmada incelenen festivaller kategorisinden elde edilen sonca göre; 25 ilde etkinlikler ve etkinlikler takvimi yoktur, 54 ilde ise vardır. Bu özellik daha etkin bir şekilde kullanılarak, turistler için destinasyonun daha çekici hale getirilebileceği düşünülmüştür. Araştırmada incelenen, tasarım ve fonksiyon kategorisinde yer alan, ana menü, alt menüler, her bir sayfada içerik listesi, her sayfadan ana sayfaya bağ ve site haritası özellikleri 79 ilde de mevcut olduğu görülmüştür ve bu kategoride her hangi bir eksiklik olmadığı uygun görülmüştür. Yapılan araştırmadan rezervasyon ve uçak bileti kategorisinin sonucuna göre; rezervasyon sitelerine linkler özelliği, 26 ilde bulunmaktadır ve 53 ilde ise bulunmamaktadır. Konaklama için rezervasyon özelliği 19 ilde vardır, 60 ilde yoktur, ulaşım araçları için rezervasyon özelliği ise 2 ilde vardır, 77 ilde yoktur. Turist, seçtiği destinasyon için karar verme sürecinden sonra o ilin konaklama ve ulaşım araçları için ÎKTM web sitelerinden rezervasyon yaptırabilmesi gerektiği düşünülerek bu konuda incelenen sitelerin eksik olduğu uygun görülmüştür. Yapılan araştırmaya göre; üyelik kategorisi ve önüne mağaza kategorisinde ki özelliklerin hiçbirisi ÎKTM web sayfalarında mevcut değildir. Destinasyona daha önceden gitmiş yada hiç gitmemiş veya gideceği destinasyona karar verme sürecinde ki turistlere bu özellikler sunulmalıdır. Bu özellikler; haber mektuplarına üyelik, kişisel broşür oluşturmak için üyelik, broşür talep formu için üyelik, bölgeye ait yöresel ürünleri, kitap, harita gibi materyalleri satın almak için üyelik ve online mağazalardır. Bu üyelikler ile turistlere etkinlikler bile duyurulabilir. Bu avantajlardan dolayı web sayfaları güncellenerek, bu özelliklerin mevcut hale getirilmesi gerektiği düşünülmüştür. Yine yapılan araştırmadan elde edilen sonuca göre; kamusal ve yerel kurumlara linkler kategorisinde bulunan ortaklara bağlar (örneğin devlet) 11 ilde yoktur, 68 ilde vardır, diğer turizm örgütlerine linkler 53 İlde yoktur, 26 ilde vardır, ilgili sitelere harici bağlar 37 ilde yoktur, 42 ilde vardır ve il, ilçe web sitelerine linkler ise 62 ilde yok, 17 ilde vardır. İKTM web sayfalan ilde bulunan kamu ve Özel sektör web sayfalarına linklerle bağlantı kurması gerektiği düşünülmüştür. Bu bağlantı sayesinde turistin konaklama, ulaşım, etkinlik rezervasyonu ve otomobil kiralama gibi işlemlerini bile yerine getirilebileceği düşünülmüştür. 157 İncelenen 79 ilin, 75 tanesinin internet uzantısı Örneğin www.istanbulkulturturizm.gov.tr şeklindedir. Fakat, Tokat ilinin uzantısı www.tokatturizm.gov.tr , Denizli ilinin uzantısı www.pamukkale.gov.tr, Konya ilinin uzantısı www.konyakultur.gov.tr ve Bartın ilinin uzantısı ise www.bartinkultur.gov.tr şeklindedir. Yapılan araştırma sonucunda, bu 4 ilin internet uzantıları da güncellenerek bir standardizasyona gidilmesi gerektiği düşünülmüştür. Araştırma sonucunda, Zonguldak ilinin İKTM web sayfasının yok olduğu, Sakarya ilinin web sayfasının yapım aşamasında olduğu ve Manisa ilinin ise web sayfasının güncel olmadığı görülmüştür. 5. Sonuç ve Öneriler Teknolojinin insanların hayatını şekillendirdiği ve yönlendirdiği bir çağda yaşamaktayız. Turizm pazarlamacıları gerçekleşen teknolojik gelişmelerin sağladığı imkanlardan destinasyon pazarlaması alanında da yoğun şekilde faydalanmakta ve geleneksel pazarlama anlayışını terk ederek modern pazarlama anlayışını benimsemişlerdir. Söz konusu gelişmelerin gerisinde kalmayı göze alamayan destinasyon yönetimleri günümüzün en hızlı iletişim araçlarından biri olan internet aracılığı ile pazarlama faaliyetlerini gerçekleştirmeye başlamıştır. Faaliyetler bir destinasyon web-sitesi inşası olabileceği gibi farklı web-sitelerine o destinasyonun reklamını vermek şeklinde de gerçekleşmektedir. İnternetteki gelişmelerin sürekli ve de hızlı olması pazarlamacıları dinamik ve dikkatli olmaya itmektedir. Gelişmeleri takip eden ve bu gelişmeleri pazarlama açısından değerlendirebilen destinasyonlar başarılı olmaktadır. Uluslararası rekabetin yoğun olduğu turizm sektöründe anahtar farklılaşmaktır. Çağdaş ve yaratıcı bir web-sitesi dizaynı da o destinasyonun genel imajım etkileyecek ve web-sitesini farklılaştırarak destinasyon ürününün farklı ve özel olduğu izlenimi kazandırılmış olacaktır. Web-sitelerinin dizaynı ve içeriği ise üstünde Özenle durulması gereken bir konudur. Potansiyel turistlerin istedikleri bilgiye kolaylıkla ulaşabileceği şekilde bir site tasarımı yapılması ve söz konusu bilgilerin doğru olmakla birlikte güncel olması önemli olan bir diğer konudur. Sonuç olarak, elde edilen ve yorumlanan bu sonuçlardan, web tabanlı destinasyon pazarlamasında İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün neler yaptığı ve neler yapması gerektiği araştırılarak, destinasyon pazarlamasında ki önemlilik dereceleri ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün bu faktörleri göz önünde tutmaları ve daha fazla turiste destinasyonu tanıtma ve destinasyonu çekici hale getirebilmeleri için web tabanlı pazarlama da üzerlerine düşen görevlerin önemlilik dereceleri açıklanmaya çalışılmıştır. 158 Kaynakça ATEŞOĞLU, O. ADIGÜZEL, I. ÇETİNTÜRK, A. SELMAN Adnan. (2010). Uluslar arası Destinasyon Markası Oluşturma Stratejileri "Isparta Örneği". COBOS, L. M., Y. WANG, F. OKUMUŞ. (2009) Assessing the Web-Based Destination Marketing Activities: A Relationship Marketing Perspective. Journal of Hospitality Marketing & Management. Sayı: 18 s. 421 444. ÖZDEMİR, G. (2007) Destinasyon Pazarlamasında İnternetin Rolü. Journal of Yaşar University. Yıl:2, Sayı:8, s. 889-898. ÖZDEMÎR, G. (2008) Destinasyon Pazarlaması. Detay Yayıncılık, Türkiye. ÖZDİPÇİNER, N. S. (2010) Turizmde Elektronik Pazarlama. İnternet Uygulamaları ve Yönetim Dergisi. Yıl:l, Sayı:l, s: 548. ÖZTAŞ, K., T. KARABULUT. (2007) Turistik Destinasyon Oluşturma Potansiyeli Açısından Göller Yöresinin Önemi. Selçuk Üniversitesi Karaman İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. Yıl:9, Sayı: 12 s.128 137. SARI, Y., M. KOZAK. (2005) Turizm Pazarlamasına İnternetin Etkisi: Destinasyon Web Siteleri İçin Bir Model Önerisi. Akdeniz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Yıl:9, s. 248-271. WANG, Y. (2008) Web-Based Destination Marketing Systems: Assessing the Critical Factorsfor Management and Implementation. International Journal of Tourism Research. 10, s. 55-70. YAYLI, A., M. BAYRAM. (2010) Web-Based Destination Marketing: Do Offıcai City Culture and Tourism Websites' in Turkey Consider International Guideelines Preliminary Communication. Vol.58,No:l, s.51 60. www.kultur.gov.tr/TR/Belge/M3898/turi2m-bakanligi-mudurlukleri PAKET TUR KAPSAMINDA YÖNELİM ALANI BELİRLENMESİ VE GELİŞTİRİLMESİNDE TURİST ÇEKİM ÖGELERİNİN ETKİLİ KULLANIMI Öğr. Gör. İshak KOZAK 159 Selçuk Üniversitesi – Turizm Rehberliği Bölümü Özet Bu çalışmanın amacı herhangi bir yörenin, bölgenin veya ülkenin yönelim alanı olarak belirlenip, turistik bir ürün olan paket tur kapsamına alınması ve satış süreci hakkında fikir edinilmesini sağlamaktır. Konuya; turizme kazandırılması düşünülen yönelim alanı yerel yöneticileri, girişimciler, seyahat acentaları, turist rehberleri ve tüketiciler eksenli olarak yaklaşılmaktadır. Bu bağlamda üzerinde yoğunlaşılan konu; yönelim alanı belirlenmesinde turist çekim ögelerinin etkili kullanımı sürecidir. Bu sürecin sonuçlarının eksen etrafında bulunan tüm tarafları yakından ilgilendirmesi, çalışmanın önemini daha da arttırmaktadır. Paket turlar genel olarak; içeriğinde bulunan turist çekim ögelerine bağlı olarak tercih edilmekte ve turun içerisine konulan bu aktivitelerin tüketicinin ihtiyaçlarına cevap verebilme özelliğine paralel olarak tüketilmektedir. Bu durumda yönelim alanı gerçekte var olan turist çekim ögeleri ile değil, paket tura konulan ve yönelim alanını temsilde yeterliliği tartışılan ögeler aracılığı tüketiciye sunulmaktadır. Bu yöntem her zaman sağlıklı sonuçlar vermeyebilmektedir. Bu nedenle yönelim alanlarının belirlenmesi ve geliştirilmesinde turist çekim ögelerinin doğru ve etkili kullanılması gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Paket Tur, Yönelim Alanı, Tur Yönetimi, Turist Rehberi, Turist Çekim Ögesi 160 Giriş Ekonomik açıdan tüm ülkeler için oldukça büyük önem arz eden turizm, bir dizi hizmet bileşenlerinden meydana gelmektedir. Bu hizmet bileşenlerinden her hangi birisinin eksik olması durumunda, pozitif turizm faaliyetlerinden söz etmek mümkün olmamaktadır. Sadece ekonomik olarak değil; insani boyutu ile sosyal, kültürel ve çevresel açıdan da önemli olan turizm endüstrisi, bu bileşenleri nedeniyle etkilenen ve etkileyen unsur olarak diğer sektörlere nazaran daha duyarlı bir özelliğe sahiptir. Turizm endüstrisinin satışa sunulan ve gelir getiren en önemli ürünü, daha çok bu bileşenlerin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş paket turlardır. Tüketici olarak turistin beğenisine sunulan bu paket turların bir başka özelliği ise satın alınan ürünün denenmesinin veya test edilmesinin mümkün olmamasıdır. Bir başka anlatımla paket tur satın alan tüketici aslında somut değil soyut bir ürünü, yani geleceğe yönelik hayali bir eylemi satın almaktadır. Bu nedenle ürün hakkındaki şikayet veya memnuniyet bildirimi ancak turistik ürünün tüketilmesi neticesinde alınabilmektedir. Geri bildirimin memnuniyet ifade etmesi bir anlamda sorun teşkil etmeyebilir. Ancak geri bildirim üründen şikayeti içeriyorsa, bunun telafi edilmesi neredeyse mümkün görülmemektedir. Çünkü turistik ürünün üretilmesi ve tüketilmesinin eşzamanlı olması nedeniyle, hizmetin defolu üretilmesi durumunda defolu tüketilmesi söz konusu olabilmektedir. Bir anlamda, turistik ürünün hazırlanması ve sunumunda yapılacak hatanın yol açtığı olumsuz sonucun ortadan kaldırılması mümkün olamamaktadır. Turistik ürün olarak paket turların tüketilmesi esnasında; bileşenlerin her birinden benzer nedenlerle şikayet gelmesi olasıdır. Tüketiciye bu şikayetlerin tekil turistik ürün üreten yerel üreticilerin hizmet kusuru olduğu beyan edilerek, belki bir nebze tüketicinin hoşgörüsü talep edilebilir. Ancak paket turun planlanmasında asıl bileşen olan turist çekim ögelerinin doğru ve etkili kullanılmaması durumunda, olası tüketici şikayetlerinin mantıksal gerekçelerle açıklanması mümkün olamayacaktır. Bu nedenle paket turların planlaması aşamasında her şeyden önce, belirlenen yönelim alanının turist çekim ögeleri çok iyi analiz edilmelidir. Hazırlanacak paket turların, yönelim alanının gerçek çekim gücünü doğru yansıtacak şekilde planlanmasına titizlikle özen gösterilmelidir. Zira unutulmamalıdır ki, paket turların tüketilmesinde en önemli etken yönelim alanını tanımak ve yaşamaktır. 161 Paket Turun Bileşenleri : Ulaştırma Hizmetleri Turist çekim ögelerinin, yani turistik ürünlerin en önemli özelliklerinden birisi; ürün tüketiciye değil, tüketici ürüne ulaştırılmak zorundadır. Pazarlama yöntemlerinde genel olarak her türlü ürün tüketicinin ayağına ulaştırılmaya çalışılır. Tüketicinin üründen faydalanabilmesi için, ürünün tüketiciye ulaşması ya da ürünün tüketici ile buluşturulması gerekmektedir. Oysa turistik ürünün tüketilmesi için diğerinin tam aksine tüketicinin ürüne ulaştırılması, yani tüketicinin ürünle buluşturulması gerekmektedir. Çünkü, turistik çekim ögeleri genellikle statik olup, yerinin değiştirilmesi mümkün olmayan ögelerdir. Bu özellik turizmde ulaştırma hizmetlerini zorunlu kılmaktadır. Yani ulaştırma hizmetleri olmadan pozitif turizm faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Ulaştırma hizmetleri diğer bir çok sektörün de olmazsa olmazı olarak görülebilir. Bir fabrika işçinin işyerine veya bir öğrencinin okula ulaştırılmasını sağlayan servis hizmetleri gibi. Bu nedenle ülkeler çıkardıkları yasa ve yönetmeliklerle turizm ulaştırmasını tarım veya sanayi ulaşımından ayıran yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Turizm ulaştırması hizmetinin üretilmesi, sunulması ve tüketilmesi bazı kriterlere bağlanarak aradaki ayırım ortaya konulmuştur. Zira turistik ürün, tüketilmesi zorunlu bir ürün olmadığı için tüketimi ile ilgili aranan koşullar içerisinde güven, emniyet ve konfor gibi unsurları bulundurmak zorundadır. Konaklama Hizmetleri Konaklama faaliyetleri normalde insanoğlunun hayatı için olmazsa olmaz bir koşuldur. Bir başka anlamda yaşam için vazgeçilmezdir bu faaliyetler. Nitekim asker kışlada, öğrenci yurtlarda, öğretmen öğretmen evinde, subay orduevinde, tutuklu cezaevinde olmak üzere mutlaka yaşamak için konaklama ve yeme-içme hizmetlerinden faydalanmak mecburiyetindedir. Ancak turistik faaliyetlerde bu hizmetlere ayrı bir kalite standart düzenlemesi getirilmiş ve sayılan örneklerin aksine katılımı zorunlu olmayan turizm faaliyetine dahil olmuş olan turiste doğal olarak cazip, çekici, kaliteli ve seçme özelliği verilmiş olarak bu hizmetler sağlanmaktadır. Örneğin turistik konaklama işletmelerinde önbüro departmanı, konaklama işletmesi ile konuk arasında adeta bir elçi görevi üstlenmiş pozisyonda yapılandırılmışlardır (Kozak, 2006). Yeme-İçme Hizmetleri Yeme-İçme faaliyetleri de yine konaklama faaliyetleri gibi normalde insanoğlunun hayatı için olmazsa olmaz koşuldur. Bir başka anlamda yeme-içme faaliyetleri de yaşam için vazgeçilmezdir. Askerin kışlada, öğrencinin yurtta, öğretmenin öğretmen evinde, subayın orduevinde, tutuklunun cezaevinde olmak üzere mutlaka yaşamak için konaklama hizmetlerinden faydalandığı gibi, aynı şekilde yeme-içme hizmetlerinden de faydalanmak mecburiyeti bulunmaktadır. Ancak yine, turistik faaliyetlerde bu hizmetlere ayrı bir kalite standart düzenlemesi getirilmiş ve sayılan örneklerin aksine; turizm faaliyetine dahil olan turiste doğal olarak temiz ortamlarda hijyenik, güvenli, kaliteli ve seçme özelliği verilmiş olarak yeme-içme hizmetleri sağlanmakta ve sağlanmalıdır. 162 Esasen turistik konaklama hizmetleri sağlayan konaklama işletmeleri; oda kahvaltı, yarım pansiyon ve tam pansiyon gibi paket satışları ile aslında aynı zamanda yeme-içme hizmetlerini de karşılayacak şekilde yapılanmaktadırlar. Yasal Düzenlemeler Her şeye rağmen bir sektörde veya sıradan bir işletmede konaklama, yeme-içme ve ulaştırma hizmetlerinin veriliyor olması sunulan hizmetin turistik ürün olduğunu göstermez. Buna rağmen, turizm faaliyetlerinin temelinde öncelikle bu hizmetlerin, kendi standartları çerçevesinde sağlanmış olma zorunluluğu vardır. Ancak bu hizmetlerin sağlanması tek başına yeterli olmayıp, ürünün turistik ürün ve turizm bileşeni sayılabilmesi için diğer bileşenlerle birlikte, bir bütün halinde hazırlanıp sunulması gerekmektedir. Turizm sektörünün bu olmazsa olmazlarını, ilgili yasa ve yönetmelikler çerçevesinde yerine getirmeye yetkili olarak; turistik mal ve hizmet üreten konaklama işletmeleri, yeme-içme işletmeleri ve seyahat acentaları gibi kuruluşları görmekteyiz. Bu işletmelerin turistik ürün üretmeleri, bunlarının reklam ve satışlarını yapmaları, tüketici şikayet ve dileklerini değerlendirmeleri vb. konular, yasal düzenlemeler çerçevesinde gerçekleşmektedir. Örneğin turlarda rehberlik hizmeti verilmesi de yasal düzenlemelerin bir gereğidir. Yolcu pasaport ve vize işlemlerinden uçak biletlerine, ön ödemelerden tur sözleşmelerine, satıştan rezervasyona kadar yapılan tüm işlemler, turizmde yasal düzenleme örneği olarak gösterilebilir. Rehberlik Hizmetleri Bir çok ürünün tüketilmesinde genellikle bir kullanım klavuzu, basit bir bilgi notu, kullanma şartnamesi gibi unsurlar ürünün tüketilmesinde yeterli olabilmektedir. Hatta bazen ürün kullanımı ile ilgili bilginin bile olmadığına rastlanılmaktadır. Kısaca bir çok ürünün tüketilmesi ile ilgili genellikle yasal açıdan, statik veya dinamik bir klavuz bulundurma zorunluluğu bile bulunmamaktadır. Oysa turistik ürünün tüketilmesinde, yasal olarak bu konuda özel eğitim almış ve bu işi yapmaya yetkili turist rehberi bulundurulması, daha önce de belirtildiği gibi yasal bir zorunluluktur. Örneğin Türkiye’de hiç kimse rehbersiz bir tur düzenleme yetkisine sahip değildir. Üstelik söz konusu bu rehberlerin bilgi açısından kendilerini sürekli olarak yenilemeleri, rehber yükümlülükleri arasında yer almaktadır (Ahipaşaoğlu, 2001). Tüketimi yaşam için mecbur olmayan bir ürün olan paket turları, deneyip test etme şansı bile olmadan satın alan turistin bu üründen beklentileri şüphesiz oldukça yüksektir. Zira onu görmediği bir turu satın almaya ikna eden en büyük faktör, turdan olan yüksek beklentisidir. Bu nedenle onca zaman ve para harcanarak planlanıp satılan turun gerçekleştirilmesi neticesinde, tüketiciden gelecek şikayet tüm bu çaba ve çalışmaları boşa çıkarabilir. Bu riskin ortadan kaldırılabilmesi için alınacak en iyi tedbir, turun bir turist rehberi eşliğinde yönetilmesi olacaktır. Turist Çekim Ögeleri Tüm bunlara rağmen yine de; yasal düzenlemeler çerçevesinde konaklama, yeme-içme, ulaştırma ve rehberlik hizmetleri içeren bir ürün aslında hala turistik ürün değildir. Zira her ne kadar kalite standartları yüksek, 163 konforlu, güler yüzlü hizmet ve uygun fiyatla sunulmuş olsa da hiç kimsenin; sadece ulaştırma, konaklama, yeme-içme ve rehberlik hizmetinden oluşan bir turu satın alması beklenmemelidir. Yani insanların sadece hızlı ve güvenli ulaştırma araçları ile konforlu yolculuk yapmak, hijyenik ortamlarda iyi yemekler yemek ve rahat yataklarda yatmak için turizm faaliyetine katılması beklenemez. Bu durum gösteriyor ki, yukarıda sayılan tüm olmazsa olmazlar turizm hizmeti olarak sağlanmış olsa da, ortaya konulan ürünün turistik ürün olduğunu söylemek mümkün olmayacaktır. Ürünü, gerçek bir turistik ürün haline getirecek olan asıl öge, tüketicinin satın alma anında oluşan yüksek beklentisini karşılayacak ögelerin turun kapsamında yer alıyor olacaktır. Bununla birlikte tüketiciye sunulan paket tur, içeriğindeki yönelim alanının özgün değerlerini yansıttığı tartışılan ortalama bir gezi, alış-veriş ve eğlence faaliyetleri gibi aktiviteleri ile tüketicinin beklenti ve beğenisini karşılamaktan uzak olabilmektedir. Üstelik tüketicide oluşacak üründen memnun olmama durumu aynı zamanda yönelim alanına karşı bir direnci de beraberinde getirecektir. Kaldı ki bu yönelim alanı için haksız bir kayıp olacaktır. Bir başka anlatımla yönelim alanı yanlış tur planlamasının sonucu olarak, tercih edilmeyen bir destinasyon haline gelecektir. Bu nedenle yönelim alanının belirlenmesi ve geliştirilmesinde o yöre, bölge veya ülkenin turist çekim ögeleri çok iyi analiz edilmeli ve karşıladığı ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak, paket tur içinde doğru ve etkili olarak kullanılmalıdır. Bu durumda paket tur, dahil edilecek olan Turist Çekim Ögeleri sayesinde beklentileri karşılayacak hale gelecek ve nitelik kazanacaktır. O halde nedir bir ürünü turistik ürün haline getiren bu bileşen? Turist Çekim Ögeleri Öncelikle daha önce belirtilen tüm hizmetler sağlanmadan turistik ürün ortaya konulamaz, bunun kabul edilmesi şarttır. Yasal ve bir rehber eşliğinde olmayan, insanların barınma ve beslenme gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılamayan ve insanları destinasyon alanlarına ulaştırmayan bir ürün; turistik ürün olma özelliğinden, uygulanabilirlilikten ve gerçeklikten uzak bir ürün olacaktır. Bununla birlikte tüm bu hizmetlerin sağlanması da ürünün turistik ürün olduğunu belirlemez. Çünkü insanlar turizm faaliyetlerine katılırken, zorunlu ihtiyaçlarının karşılanmasından öte oldukça önemli bir beklenti ve hayal içerisindedirler. Aslında satın alınan bir paket turu örnek verecek olursak; ücreti ödenmiş ve satın alınmış bir ürün olarak tüketicinin elinde tur sözleşmesinden başka somut bir ürün yoktur. Bu sözleşme içerisinde de ne yemek, ne yatak ne de ulaştırma vardır. Sadece bunların taahhüdü vardır. Buna rağmen aslında ürünü alanın beklentisi yine de tam olarak bunlar değildir. Burada ürünü satın almasını sağlayan, onu kendisine çeken, cazip gelen bir takım turist çekim ögeleridir. Onları görme, tanıma ve öğrenmenin heyecan ve hayali bulunmaktadır tüketici üzerinde. Doğrusu da öyle olmalıdır. Bu da gösteriyor ki satın alınan ürün aslında hayali bir ürün. Önceden test edilmesi, denenmesi ve görülmesi mümkün olmayan hizmetler ve değerler bütünü. Mucbir sebep olmadıkça; “gelecek de bir gün gelecek” mantığı ile hazırlanmış kişilerin boş zamanlarını iyi bir şekilde planlayıp zenginleştirerek onlara belirli bir ücret karşılığı sunulan ürünün de satın alınabilmesi için cazip ve çekici olması gerekmektedir. İşte bunu sağlayan unsurlara Turist Çekim Ögeleri denilmektedir. 164 Özetle, bir paket tura turistik ürün olma özelliğini kazandıran ve olmazsa olmaz hizmet ve faaliyetlerin yanı sıra ürünü cazip hale getiren ve satın alınmasına neden olan; doğal, tarihi, kültürel, dini ve milli değerlere Turist Çekim Ögeleri denilmektedir. Bu ögeleri aşağıdaki şekilde gruplandırmak mümkündür. Doğal Değerler Doğanın insanoğluna bahşetmiş olduğu, oluşumunda insanoğlundan daha çok doğanın etkili olduğu, görmenin, seyretmenin, içinde bulunmanın insana ferahlık ve huzur verdiği, genel anlamda insanların içinde bulunmak istediği yeryüzü parçalarından oluşan güzellikler olarak tanımlanabilir. Örneğin Türkiye, sayısı bini aşan termal kaynağı ile dünyada ilk 7 ülke içinde yer almaktadır (Akman ve Kozak, 2001). Doğal değerler oluşumlarında etkili olan unsura göre kendi aralarında ayrıca alt gruplara ayrılırlar. Bitki Örtüsüne Bağlı Doğal Değerler : Dağlar, Ormanlar, Alpinist Çayırlar vb. Suya Bağlı Doğal Değerler : Deniz ve kıyılar, göller, şelaleler, ırmaklar vb. Yapısal Özelliklere Bağlı Doğal Değerler : Peri Bacaları, Travertenler, Mağaralar vb. Antik çağda içinde safran yetiştirildiğini Amasyalı tarihçi Strabon’dan öğrendiğimiz (Pekman, 1993) Silifke, Cennet Çukuru da peri bacaları gibi bu gruba verilebilecek güzel bir örnektir. Tarihi Değerler Tarih öncesi, tarihi çağlara geçiş ve tarihi çağlara ait; insan elinden çıkma, taşınır ve taşınmaz maddi kültür varlıkları olarak tanımlanan bu değerler de önemli turist çekim ögeleri arasında yer almaktadır. Taşınmaz maddi kültür varlıklarına; camiler, kiliseler, tapınaklar, tiyatrolar, kaleler, anıtsal çeşme binaları vb mimari ögeler örnek olarak gösterilebilir. Taşınır maddi kültür varlıkları içinse; heykeller, sikkeler, pişmiş toprak kaplar, takı malzemeleri vb objeler örnek gösterilebilir. Her ne kadar potansiyel turizm talebindeki yönelimler doğal özellikleri korunmuş çevrelere doğru olsa da (Aslan ve Demircioğlu, 1995), diğer taraftan turizmde çeşitlilik gün geçtikçe açılan bir yelpaze halini almaktadır (Türker, 1998). Özellikle arkeoloji bu konuda insanlara ; günlük hayat, beslenme, cinsel yaşam, evlilik, çocuk eğitimi, mimari, ölü gömme vb konularla (Gür, 2005) oldukça fazla seçenek sunabilmektedir. Kültürel Değerler Bir milletin mutfak, giyim-kuşam, eğlence, el sanatları, örf, adet, gelenek ve görenekleri gibi ortak değerleri kültürel değerler olarak tanımlanabilir. Yöresel ev yemekleri, halk oyunları, kına gecesi, sünnet düğünü, el işleri, halı kilim vb yüzlerce farklı unsuru kültürel değerlere örnek göstermek mümkündür. Örneğin Türk Mutfağı’nın yöresel bazı yemekleri göçler nedeniyle yurdun değişik yerlerine yayılmışsa da bugün bunlar sosyal, ekonomik ve kültürel nedenlerle unutulmaya yüz tutmakta olan çok önemli kültürel değerlerimizdendir (Şeker ve arkadaşları, 2000). Dini / Psikolojik Değerler 165 Psikoljik değerler olarak da adlandırılabilecek olan dini değerleri; insanların kendi inançları çerçevesinde ibadetlerini gerçekleştirmek üzere yapmış oldukları mimari ögeler olarak tanımlamak mümkündür. Tapınaklar, sunaklar, kiliseler ve camiler ile, herhangi bir şekilde dini açıdan önem arz eden ve kutsal bilinen mağara, çukur, dağ, kaya vb unsurlar dini değerlere örnek gösterilebilir. Milli Değerler Bir ülke için milli önem arz eden, ulusal ve uluslar arası bazda o ülkenin kimliğini oluşturan unsurlar, milleti meydana getiren bütün kişilerin ve zümrelerin ortak var oluş kaynakları, var oluş sebepleri, milli değerler olarak tanımlanmaktadır. Türk milleti olarak bizim millî değerlerimiz, vatan sevgisi, bayrak, millî marş, istiklal, dinî inançlarımız, gelenek ve göreneklerimiz, yakın tarihimizde geçirmiş olduğumuz mücadeleler, devlet ve millet büyüklerimiz, tarihî kişiliklerimiz vb. sayılabilir. Türklerin islam öncesinde 395’lerde, Müslüman Türklerin ise 750’lerden sonra gelip tanıdıkları (Yazıcı, 2006) ülkemizde Türk Milletinin öz varlığı olarak çok köklü değerleri bulunmaktadır. Yapay Turist Çekim Ögeleri Özelde; bir ülke veya bölgede, o ülke, bölge veya yöre ile birlikte söz konusu yere ait herhangi bir ürün veya etkinliği ulusal ve uluslar arası alanda tanıtımını yapmak maksadı ile, genelde de söz konusu yere yerli veya yabancı turist çekerek ekonomik çıktı sağlamak amacı ile yapılan her türlü etkinlik ve faaliyet yapay turist çekim ögesi olarak tanımlanmaktadır. Örneğin Akşehir’de Nasrettin Hoca’nın mezarının yanında yer alan ve üzerinde dünyanın merkezi olduğu belirtilen madeni levhanın oraya yerleştirilmesi, yapay turist çekim ögesi geliştirme adına başarılı bir uygulama olmuştur. Her yıl yüzlerce yerli ve yabancı turist oraya gelip o levha üzerinde fotoğraf çektirebilmek için sıraya girmektedir. Öte yandan tüm festival, fuar ve kongreler bu gruba örnek olarak gösterilebilir. Bunların en önemli özelliği gerçekleştirildiğinde, uygulamaya konulduğunda turist çeker, gerçekleştirilmediğinde veya uygulamadan kaldırıldığında hiçbir çekici özelliği kalmaz. Yönelim Alanı Belirlenmesinde ve Geliştirilmesinde Turist Çekim Ögelerinin Etkili Kullanılması Tüm bu turist çekim ögeleri, turistik bir ürünün, aynı zamanda turizmin en önemli bileşeni olarak görülmektedir. İnsanlarda turizm faaliyetlerine katılma isteğini oluşturan esas faktör işte bu turist çekim öğeleridir. 166 Ancak; tarih öncesi, tarihi çağlara geçiş ve tarihi çağlara ait; insan elinden çıkma, taşınır ve taşınmaz maddi kültür varlıkları olarak tanımlanan tarihi değerler bu çekim öğelerinin başında gelmektedir. Çünkü insanlar diğer değerlerin yanı sıra özellikle tarihi eserlere karşı çok daha büyük bir ilgi duymaktadırlar. Bunda en önemli faktör bilinmeyene karşı olan ilgi ve meraktır. Özellikle tarih ve geçmiş medeniyetler hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan bireylere söz konusu yapılar hepten ilginç geliyor ve merak dürtüsü insanlarda öğrenme isteğini arttırıyor. Tarihi değerlerin de destinasyona ve tur proğramlarına dahil edildiği paket turlara ilgi oldukça fazla olmaktadır. Bunun temelinde katılımcıların ilgi ve merak duydukları ve onun için satın aldıkları ürünü tüketirken bir başkasının yardım ve bilgisine açıkça ihtiyaç duyması gerçeği yatmaktadır. İşte bu nokta da turistin beklentisinin karşılanması, onun bu seyahate çıkmasını sağlayan başta tarihi değerler olmak üzere diğer tüm turist çekim öğelerinin kendisine doğru ve etkili bir şekilde tanıtılması ile mümkündür. Özellikle tüm bilim dallarının atası olarak kabul edilen ve özel bir bilim dalı olan arkeolojinin konusu dahilinde bulunan tarihi eserler; ancak bu konuda yeterli eğitim almış bir uzman tarafından sevdirilerek anlatılıp, tanıtılabilirler. Bu tanıtım ve anlatımı doğru ve etkili olarak yapmakla görevli kişi ise; bu konuda yeterli eğitim almış, yetkili, kokartlı profesyonel turist rehberidir. Turist rehberleri ülke tanıtımında birebir görev alan kişiler olması nedeniyle doğrudan etkili kişilerdir (Kozak, 1999). Kaldı ki, turist rehberinin temel işlev ve niteliklerinden olan tanıtma ve bilgilendirme kapsamında, rehberlerin tanıttığı turizm mahallini tüm yönleriyle tanıması, anlaması ve ona karşı saygılı ve hoşgörülü olması gerekmektedir (Yıldız ve arkadaşları, 1997). Bu nedenle turist rehberinin eğitiminde, arkeolojinin bir disiplin olarak ayrı bir yeri ve önemi vardır. Aslında arkeolojinin sadece rehberlik eğitiminde değil, esasen Milli Eğitim içinde özel ve önemli bir yeri olmalıdır (Kozak,1997). Ancak bu şekilde ilk insan tipi Homo Erectus’dan (Gür, 2007) bugüne kadar geçmişte yaşanmış olan uygarlıkların daha iyi anlaşılması ve tanınması mümkün olabilecektir. Türkiye’de Kültür ve Turizm Bakanlığının açtığı 6 aylık kurslarının yanı sıra, Üniversitelerin 2 yıllık Meslek Yüksekokulları ve 4 yıllık Yüksekokullarının Turist Rehberliği bölüm ve proğramlarında turist rehberi eğitimi yapılmaktadır (Kozak, 2000). Turist rehberliği eğitiminin 1990’lı yıllarla birlikte akademik platforma taşınmasının (Kozak, 2003) ardından, ülkemizde turist rehberliği eğitimi veren kurumların sayısı gün geçtikçe artmıştır. Herhangi bir yöre, bölge veya ülke yönelim alanı olarak belirlenirken; başta tarihi değerleri olmak üzere ilgili yerin tüm turist çekim ögeleri en ince ayrıntılarına kadar incelenip üzerinde araştırmalar yapılmalıdır. Bu noktada paket tur planlayan tur operatörleri üniversitelerin ilgili bölümlerinden uzman yardımı alabilirler. Söz konusu turist çekim ögeleri, hakkında bir çok kişinin bilgi sahibi olmadığı çok önemli özelliklere sahip olabilirler. Ayrıca tur operatörleri turist çekim ögelerini değerlendirme kriterleri tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılama özelliğinden yoksun olabilir. Bununla birlikte tüketicilerin ilgi duyacakları ve etkilenecekleri ögeler hakkında ön yargılı davranılıyor olabilir. İlgili alanın turist çekim ögelerinin tur planına dahil edilmemiş olanları esasen daha çok çekim gücüne sahip olmuş olabilirler. Tüketicilerin farklı yaş, cinsiyet, eğitim ve kültür seviyeleri göz önünde bulundurularak herkese hitap eden bir ürün ortaya konmamış, özellikle bir yaş grubu veya kültür düzeyi hedeflenerek bölgenin bu bağlamda çekim ögeleri tur planına alınmış olabilir. 167 Yapılması olası tüm bu uygulamalar, paket turu satın alan tüketicilerin turdan memnun kalmamaları durumunda doğal olarak yönelim alanının da kendilerine hitap etmediği sonucuna varmaları gibi yanlış bir sonuç doğurabilir. Bu nedenle turizm endüstrisinde tur planlama gerçekten çok ciddi olarak ele alınması gereken bir eylem olarak masaya yatırılmalıdır. Çünkü olumsuz sonuç sadece tur operatörünün satışlarını olumsuz yönde etkilemekle kalmayacak, yönelim alanının yanlış belirlenmiş olduğu gibi son derece tehlikeli sonuçları da beraberinde getirecektir. Bu nedenle tur planına alınan yönelim alanı daha en baştan çok iyi analiz edilmeli, değerleri çok iyi ölçülüp tartılmalıdır. En önemlisi de aynı yönelim alanına farklı turist çekim ögeleri içeren alternatif paket tur planları geliştirilmelidir. Belirlenen yönelim alanının tutundurma çalışmasına ve sürecine özel önem gösterilmesi, sabırlı olunarak, yönelim alanının geleceği ve ekonomik değeri hakkında erken karara varılmamalıdır. Bununla birlikte yönelim alanının geliştirilmesi açısından, yönelimin yaşam döngüsü sağlanmalı, tutundurulan çekim ögeleri ve paket turların ısrarlı tekrarlarından kaçınılarak, paket tur her defasında zenginleştirilme yoluna gidilmelidir. Sonuç olarak; herhangi bir yöre, bölge veya ülkenin yönelim alanı olarak belirlenmesi ve bu yönelim alanının geliştirilmesinde tarihi, doğal, kültürel, milli ve dini değerlerin yanı sıra yapay turist çekim ögeleri de oldukça önemli bir yer almaktadır. Bu nedenle turizm endüstrisinden ve turizm gelirlerinden yeterince pay alma düşüncesine sahip olan adayların bu değerlerini koruyarak, turizme kazandırmaları ekonomileri ve gelecekleri açısından son derece önem arz etmektedir. KAYNAKÇA : AHİPAŞAOĞLU,S. (2001). Turizmde Rehberlik. Ankara : Detay Yayıncılık. s.48 AKMAN, M. ve KOZAK, İ. (2001). Termal Kaynakların Sağlık Turizmi Açısından Önemi ve Ülkemiz Turizmi Açısından Değerlendirilmesi. Birinci Ulusal Kaplıca Turizmi Sempozyumu Bildirileri. Gönen. Balıkesir Üniversitesi Gönen Meslek Yüksekokulu. ASLAN, Z. ve DEMİRCİOĞLU, G. (1995). Turizm Çevre İlişkisi ,Turizm ve Teknik, Yıl: 1. Sayı: 3 GÜR, S. (2005). Antik Dünyada Günlük Yaşam. Antalya: Simge&Akdeniz Yayınevi. S, 5- 44 GÜR, S. (2007). İlk İnsandan Selçukluya Anadolu Uygarlıkları ve Antik Şehirler. İstanbul: Alfa Yayınları. s, 2- 4 168 KOZAK,İ. (2006). Konaklama İşletmelerinde Yazılı İletişimin Yeri Önemi ve Belgelerle Önbüro İşlemleri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Bitirme Projesi. Konya.Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. s,10 KOZAK, İ. (2003). Turist Rehberliği ve Tur Yönetimi Meslek Dersi I – II ve Gerçekleştirilen Anadolu Tatbikat Gezileri Örnekleri. Yayınlanmamış Ders Notları. Taşucu : s, 77 KOZAK, İ. (1999). Turizm Rehberliği Eğitimi Anadolu Uygulama Gezilerinde Kapadokya’nın Payı. 2000’li Yıllara Girerken Kapadokya’nın Turizm Değerlerine Yeniden Bir Bakış Konulu Seminer Bildirileri. Nevşehir. Erciyes Üniversitesi, Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu. s, 28 KOZAK, İ. (2000). Turizm Rehberliği Eğitiminde Uygulama Gezilerinin Yürütülmesi Sorunları ve Bir Örnek Model. Turizm Haftası Semineri-II Bildirileri. Safranbolu. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Safranbolu Meslek Yüksekokulu. s, 12 KOZAK, İ. (1997). Tarihi Eserlerin Korunması ve Turizme Kazandırılması. 2000’li Yıllarda Turizm Politikası ve Kütahya İlinin Organizesi Sempozyumu Bildirileri. Kütahya. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara Turizm Geliştirme Vakfı. s, 3- 6 ŞEKER, E., ÇETİNKAYA, A,Ş., KOZAK, İ. ve YARDIMCI, P. (2000). Silifke Yöresi Geleneksel Yemeklerinin Tespiti ve Türk Mutfağına Kazandırılması. Konya. Selçuk Üniversitesi s, 4 TÜRKER, N. (1998). Çevreye Karşı Duyarlılığın Uluslar Arası Rekabette Bir Strateji Olarak Kullanılması.Turizm Sektöründe Rekabet Stratejileri Konulu Haftasonu Seminer Bildirileri. Nevşehir. Erciyes Üniversitesi, Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu. s,160 YAZICI, N. (2006). Anadolu’da Kurulan İlk Türk Devletleri. Türk Tarihi ve Kültürü. Ankara. Pegem A Yayıncılık. s, 58 YILDIZ, R., KUŞLUVAN, S. ve ŞENYURT, Y. (1997). Turist Rehberliği Öğretiminde Yeni Bir Model: Nevşehir Turist Rehberliği Bölümü Proğramı ve Değerlendirilmesi. Türkiye’de Turizmin Gelişmesinde Turist Rehberlerinin Rolü Konulu Hafta Sonu Semineri-IV Bildirileri. Nevşehir. Erciyes Üniversitesi, Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu.s 11-12 PEKMAN, A. (1993). Strabon Antik Anadolu Coğrafyası. İstanbul. Arkeoloji ve Sanat Yayınları. s, 201 MERSİN TURİZMİ VE ARKEOLOJİ Yrd. Doç. Dr. Kamil UNUR Öğr. Gör. Sabri Arıcı Mersin Üniversitesi Turizm Fakültesi 169 Özet İkincil kaynaklardan yararlanılan bu çalışmada, turistik bir değer olarak Mersin’nin arkeolojik önemi ve gezilebilecek görkeme sahip ören yerleri hakkında bilgilere yer verilmektedir. Ayrıca bunların birer turistik değer olarak Kültür turizmi içinde nasıl kullanılabileceği vurgulanmaktadır. Çalışmada, öncelikle arkeolojinin kavramı ele alınmaktan sonra arkeolojinin Türkiye ve Mersin turizmi için öneminden bahsedilmektedir. Son olarak ise, Türk turizmi mevsimsel ve bölgesel yoğunlaşmaya sahip olduğundan bu yoğunlaşmaya çözüm olarak Mersin’deki arkeolojik değerlerin Mersin’e yönelik kültür turizminin geliştirilmesinde nasıl kullanılabileceği üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler: Mersin, arkeoloji ve turizm Giriş Özellikle 2. Dünya Savaşından sonra yaşanan ve günümüzde hızlanarak devam eden ulaşım ve iletişim alanındaki teknolojik gelişmeler, eğitim seviyesinin yükselmesi, harcanabilir gelir artışı vb nedenlerle büyük bir sıçrama yapan uluslar arası turizm hareketleri ağırlıklı olarak deniz-kum-güneş üçlüsü etrafında yoğunlaşmıştır. Türkiye’de bu yoğunlaşmadan nasibini alan ülkelerden bir tanesidir. 1970’li yıllarda yaşanan döviz darboğazı ve köyden kente göçün hızlanması ve daha da hızlanacak olması, nüfus artış hızının yüksekliği vb. gibi nedenlerle yaşanan işsizlik sorunun çözümüne katkı sağlamak amacıyla 1982 yılında kabul edilen “Turizmi Teşvik Kanunu” ile Türkiye kitle turizmini canlandırmayı başarmıştır. Ancak, günümüzde de yoğun bir şekilde devam eden deniz-güneş-kum üçlüsüne dayalı kitle turizmi Türkiye’nin hedeflerini karşılamaktan uzak kalmaktadır. Çünkü, kitle turizmi mevsimsel ve mekansal yoğunlaşmaya neden olduğundan hem çevreye zarar vermeye başlamıştır hem de Türkiye turizmi mekansal ve mevsimsel olarak yeterince yayamadığı için hedeflediği turizm gelirlerini elde edememektedir. Türkiye turizmi mevsimsel ve mekansal olarak yayarak turist sayısını ve turizm gelirlerini artırarak ilk beş ülke içinde yer almak (Türkiye Turizm stratejisi, 2007:3-4) için kitle turizmine ek olarak alternatif turizm destinasyonlarını ve alternatif turizm türlerini geliştirmeye çalışmaktadır. Geliştirilmek istenen alternatif turizm destinasyonlarından biri olan Mersin, hem kitle turizmi için hem de kış turizmi, eko turizm, kongre turizmi gibi bir çok turizm çeşitlerine ek olarak önemli bir alternatif turizm türü olan kültür turizmi için uygun bir destinasyon düşünülebilir. Turizmin içinde yer alan ve önemli faaliyet alanlarından biri olan arkeoloji, aynı zamanda kültür turizminin de önemli bir parçasıdır. Anadolu toprakları uygarlıklara ev sahipliği yaptığından, günümüzde turizmin bir parçası olan arkeoloji turizmi de, gelecekte daha da önemli olabilecek bir potansiyele sahip görünmektedir. Çünkü, İlerleyen yıllarda sanat, tarih ve kültürel etkinliklerin seyahat etmenin en önemli nedenlerinden biri olacağı öngörülmektedir (Kozak ve Bahçe, 2009:142). Nitekim Kızılırmak ve Kurtuldu (2005) tarafından yapılan araştırmada, ‘gezinin planlanması sırasında en önemli etken nedir?’ sorusuna verilen yanıtta, kültür 1980 yılında % 48 oranında önemliyken, bu rakam 1990’lı yıllarda % 88’lere ulaşmıştır Birleşmiş Milletlerin yaptığı bir araştırmaya göre ise yerli turistlerin % 30’nun kültür turizmini tercih eden ve varış noktası seçimi yaparken özel, sanatsal ve kültürel olaylar ile tarihi mirastan etkilenen kişiler olduğu anlaşılmaktadır (OECD 2009: 21 aktaran Sezer 2010: 39). Ayrıca Amerikan seyahat endüstrisinin verilerine göre, kültür turizm için seyahat eden turistler, kültürel ve tarihi yerleri ziyaret etmek için ortalama turistlerden daha fazla zaman ayırmakta ve daha uzun süre geceleme yapmaktadırlar (Kozak ve Bahçe, 2009:142). 170 Türkiye’deki kültür varlıklarının en önemli bölümlerinden biri olan arkeolojik alanlar buralardan çıkan buluntularla bir Açıkhava müzesi konumundadır. Nerede Türkiye’nin bir tanıtımı yapılacaksa, deniz-güneş-kum üçlüsünün yanında mutlaka kültür turizmi ve onunla bağlantılı çok zengin arkeolojik alanların veya küçük objelerin tanıtım resimleri de kullanılmaktadır. Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği’nin (TURSAB) yaptırdığı bir araştırmada, yurtdışındaki seyahat acentelerinin %59’u müşterilerine Türkiye’nin turistik ürünlerini pazarlarken Türkiye’nin tarihi ve kültürel değerlerini de sunmaktadırlar (Ören, 2002). Dolayısıyla Mersin bu trenden pay alabilecek bir potansiyele sahip illerden biri olarak görülmektedir. Arkeoloji ve Arkeoloji Bilimi Toplumların geçmişine ışık tutacak olan Arkeoloji bilimi günümüzde birçok bilim dallarıyla ortak çalışmalar yapmaktadır. Kelime olarak arkeoloji arkhaios= eski, logos=bilim kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Bu kavramın geniş kapsamlı bir tanımı yapılacak olursa, “Kazı ve yüzey araştırmalarıyla insanlık tarihini başlangıcından itibaren insan ve yaşadığı ortama ilişkin olarak ele geçen her türlü maddi ve manevi bulgu, olgu ve kalıntıyı tümevarım ve tümdengelim yöntemlerle ve inter disipliner bir yaklaşımla inceleyip sentezleyerek bugün yaşam süreçlerini tamamlamış olan topluluk yada toplumların uygarlık tarihlerinin içinde yaşadıkları ortam ve bu ortam ile ilişkilerini gün ışığına koyarak yeniden tasarımını yapan bir bilim dalı” olarak tanımlamaktadır (Yalçınkaya, 2006). Türkiye birçok bilim dalında Batılı Ülkelerden geri kalmış olsa da, arkeoloji konusunda, çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yapan Anadolu’nun önemini kavrayan Ulu Önder Atatürk’ün çabalarıyla günümüzde Batı Ülkeleriyle boy ölçüşebilecek düzeydedir. Türk bilim insanlarının arkeoloji yaklaşımları genelde Kıta Avrupa ekolü ile uyumlu olduğu için Kıta Avrupa ekolü içinde kabul edilmektedir (Yalçınkaya, 2006). Anadolu, çok önemli coğrafik avantajlara sahip olması sebebiyle tarih boyunca uygarlıklar beşiği olarak değer kazanmıştır. Sıradağların doğu batı doğrultusunda sıralanması sebebiyle, Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan önemli bir köprü konumunda olması (Gezgin, 2004:201), üç tarafının denizlerle ve paralelinde korunaklı limanlara çevrili olması, dünyanın en verimli topraklarına, su kaynaklarına, yerüstü ve yeraltı doğal kaynaklarına sahiptir. Bunun yanı sıra, aynı anda dört mevsim iklimin farklı coğrafyalarda karşımıza çıkması sayesinde Anadolu coğrafyasına zengin bir kültürel çeşitlilik kazandırmaktadır. Bu zenginliğin en önemli Türkiye’nin insanlık tarihi bakımından çok önemli antik yerleşim alanlarına sahip olmasıdır. Göbeklitepe (Urfa), Çatalhöyük (Konya), Hattuşaş (Çorum), Efes (Selçuk) bu yerleşimlere örnek olarak verilebilir. Sahip olduğu bu özellikler sayesinde, Uygarlıkların beşiği Türkiye’de bugün 250 den fazla arkeolojik kazı ve yüzey araştırması bulunmaktadır (http://www.kulturvarliklari.gov.tr). Türkiye’nin güneyindeki illerden biri olan Mersin’de bu yerleşimlere ev sahipliği yapmış illerden birisidir. Çünkü, Mersin, yukarıda sayılan özelliklerin hepsini üzerinde barındırmasının yanında doğu-batı doğrultusundaki Toros Sıradağlarının arasından, kuzeyi güneye bağlayan önemli stratejik geçitlere (Gülek ve Sertavul geçitleri) sahip olması sebebiyle, çok sayıda tarih öncesi ve tarihi çağlardaki kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Mersin ve Arkeolojik Değerler Mersin’in ören yerlerinde, çok sayıda Türk ve yabancı bilim insanı tarafından yürütülen 12 arkeolojik kazı ve yüzey araştırması yapılmaktadır. Bunlar (Hata! Köprü başvurusu geçerli değil.): a. Arkeolojik Kazılar 171 1.Yumuktepe Höyüğü, Prof. Dr. Isabella Caneva 2.Gözlükule Höyüğü, Doç. Dr. Aslı Özyar 3.Kelenderis antik kenti, Prof. Levent Zoroğlu 4.Soli-Pompeipolis antik kenti, Prof. Dr. Remzi Yağcı 5.Olba ören yeri, Prof. Dr. Emel Erten 6.Silifke kalesi, Doç. Dr. Ali Boran 7.Kilisetepe Prof. Dr. J. Nicholas Postgate 8.Elaiussa-Sebaste antik kenti, Prof. Dr. E. Equini Schneider b. Yüzey araştırmaları 1.Aya Tekla - Binbir Kilise arasındaki bölge, Prof. Dr. Metin Ahunbay 2.Erdemli-Silifke arasındaki kuzey bölge, Yard. Doç. Dr. Ümit Aydınoğlu 3.Tüm ilçelerde yerleşim tarihi ve epigrafik çalışmalar, Doç. Dr. Hamdi Şahin 4.Silifke-Taşucu arasındaki Bizans yerleşim alanları, Dr. Günder Varinlioğlu Yukarıda ismi geçen kazı ve yüzey araştırmalarından anlaşılacağı üzere, Mersin’in arkeoloji bakımından ne kadar önemli bir yer olduğunu kanıtlar durumdadır. Tarihi coğrafyada Kilikia bölgesi sınırları içerisinde yer alan Mersin, en eski yerleşim yerlerinden biri olan merkez ilçedeki Yumuktepe Höyüğü, MÖ 7. binyıla kadar inmektedir. İtalyan ve Türk arkeologların çalışmalarıyla, 33 kültürel katmandan oluşan höyükte (Caneva, 1998: 9) elde edilen arkeobotanik sonuçlarına göre; Akdeniz’de zeytin ve incirin anavatanının bu bölge olduğu ve üzümün ise daha geç bir dönemde buraya geldiği (Mersin Valiliği, 2009: 36), yine Anadolu’da bilinen ilk savunma sisteminin (MÖ 5000) burada kurulduğu tespit edilmiştir (Sevin, 1999: 77). Ayrıca MÖ 5000 yıllarından kalan bakırdan ilk kez dövme tekniğiyle yapılan maden parçaları dünyada ilk kez madenin işlendiği yerin Mersin olduğunu göstermektedir (Yalçın, 2003). Yumuktepe’ye benzer özelliklere sahip olan Tarsus ilçesindeki Gözlükule höyüğü, MÖ 5500 yılından başlayan bir geçmişe sahip olup, doğu-batı uygarlıkları arasında kalan bir geçiş yeri olarak çok sayıda mimari ve küçük eser buluntularının ele geçtiği antik bir yerleşim yeridir (Zoroğlu, 1995: 35-42). Bu höyüklerin yanı sıra kentin hem kıyısında, hem de iç bölgelerinde çok sayıda ören yerine rastlanabilmektedir. Bugün Mersin, merkez ilçeye yakın Soli-Pompeipolis antik kenti, Roma döneminde serbest şehir anlamına gelen civitas libera ünvanına sahip, Doğu Akdeniz’in en önemli liman (Roma İmparatorluğu için burası tahıl ticareti, kereste ve maden kaynaklarına ulaşılabilecek önemli bir askeri güvenlik merkeziydi.) ve kültür kenti olarak önem kazanmıştır. Roma dönemde 300 adet görkemli sütunlu caddesinden, bugün sadece 33 tanesi ayakta kalmıştır. Bugün Kazı Başkanlığı tarafından bu sütunların en azından bir kısmını ayağa kaldıracak bir restorasyon projesini gerçekleştirilmektedir (Yağcı, 2011). Adıyla dikkat çeken Kanlıdivane adını antik dönemden almıştır (Antik adı Kanytelleis’tir. Prof. Dr. Semavi Eyice, kanlı sözcüğünün bu antik isimden gelebileceği ya da obruk içerisindeki kayaların ve kalıntıların kanlanmış gibi kırımızı renkli olmasından ileri geldiğini söylemektedir. Bundan dolayı Halk arasında suçluların burada vahşi hayvanlara parçalattırıldığı şeklinde bir efsane yakıştırılmıştır (Mersin Valiliği, 2009:128). Minarelli suların kendine yol bulmak için kalker taşını eritmesiyle oluşan bir çökme çukura (Obruk) sahiptir (İzbırak, 1992:252). Burası hem antik dönemde, hem Hıristiyanlık hem de Türk-İslam döneminde hiç önemini kaybetmeyen bu ören yeri, son dönemlerde Mersin Valiliği öncülüğünde ve Mersin Üniversitesi bilimsel danışmanlığıyla çevre düzenlemesi yapılmaktadır. Bu sayede bölgenin arkeolojik ve kültürel çeşitliliğinin öne 172 çıkarılması, farklı sunum teknikleriyle farkındalık kazandırılması ve alanın yerel ulusal ve uluslar arası düzeyde tanıtımının yapılması, ayrıca alanın ziyaretçiler için, flora dokusunun bozulmadan daha modern gezilebilir alanlara dönüştürülmesi amaçlanmaktadır (Naycı, 2011). Bölgede Kanlıdivane obruğuna oluşum açısından çok benzeyen, Cennet ve Cehennem obrukları da bulunmaktadır. Mitoloji de Zeus’un canavar Typhon’u buraya geçici olarak hapsetmesi açısından dikkatleri üzerine çeken bu alan, (Grimal, 1997:814-15) Pagan (Çok tanrılı kültürler) ve Hırıstiyanlık dönemlerinde sürekli kullanılmıştır. Burada özellikle Anadolu’nun en erken (MS 5 ve 6. yüzyıl) kiliselerine çokça rastlanmaktadır. Kıyı boyunca iki önemli liman kenti olan ve bugün bölgenin küçük Efes antik kenti olarak değerlendirilebileceğimiz Elaiussa-Sebaste (Ayaş) ve Korikos (Kızkalesi) karşımıza çıkmaktadır. Çok sayıda mimari esere ev sahipliği yapan bu ören yerleri, tarihte zeytin, üzüm ve özellikle de Korikos’ta safran bitkisinin önemli yetiştiricileridir. Korikos bugün denizin üzerindeki adacıkta kurulan deniz kalesi (Kızkalesi) kumsalı ile turizme hizmet vermeye çalışmaktadır (Başal, 1993: 57-63). Adını Büyük İskender’in generali Seleukos’tan alan Silifke kenti (Antik adı Seleukeia) İç Anadolu’ya bağlanan diğer önemli geçit olan Sertavul geçidinin kontrolünde önemli bir paya sahiptir. Kartal yuvası konumundaki kalesi ile önemli bir panoramik seyir noktasıdır (Başal, 1993: 8-11). Silifke-Taşucu arasındaki Aya Tekla ve Mut Alahan Manastırı Erken Hıristiyanlık Döneminden kalan kutsal alanları bulunmaktadır (Başal, 1993:65-66). Özellikle Aya Sofya mimarisin esin kaynağı olarak ayrı bir öneme sahip olan Alahan Manastırı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından önemli birtakım çevre düzenlemeleri yapılması planlanmaktadır. Yapılacak düzenlemelerden sonra UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alması girişimlerinde bulunulması planlanmaktadır (http://www.haberler.com, 2012). Planlanan gelişmeler gerçekleştirildiği takdirde Hıristiyanlık inanç turizmi için oldukça önem arz eden bu kutsal alana yönelik ziyaretçi sayısının artacağı tahmin edilmektedir. Silifke’nin kuzeyinde 1200 m. rakımlı kışın ılıman, yazında serin olan ayrıca iç bölgeleri birbirine bağlayan önemli bir kavşak niteliğinde olan Olba-Diokaeseria antik kent bulunmaktadır. Günümüzdeki adını beş katlı bir yönetim ve gözetleme kulesinden alan kent (Uzuncaburç), çok sayıda mimari yapıyı bünyesinde barındırmaktadır. Özellikle görkemli Zeus (Baş tanrı) ve Tykhe (şans tanrıçası) tapınakları, tiyatro, su kemeri ve anıtsal kaya mezarları dikkat çeken yapılardır (Başal, 1993:36-43). Aydıncık-Anamur arasındaki kıyı bandında çok sayıda arkeolojik eserlere rastlanabilmektedir. Bugün kazısı hala devam eden, Aydıncık’taki Kelenderis antik kenti özellikle Roma Döneminde sedir ağaçlarının buradaki liman aracılığıyla ihraç edilmesi nedeniyle önemli bir antik yerleşimdir. Anamur’a giden yol boyunca Anadolu’nun en sağlam kalelerinden olan Mamure ve Softa kalesi ve anlamı rüzgarlı yer anlamına gelen Anemurium antik kenti gibi görkemli mimari eserlere rastlanmaktadır. 2000 yıldır adı hiç değişmeyen Tarsus ilçesi başlı başına arkeolojik ve kültürel bir değere sahiptir. Verimli toprakları, su kaynakları ve ılıman havası, Gülek geçidi ve korunaklı iç limanıyla tarihi boyunca önemli bir kent olma özelliğini korumuştur. Tarsus antik limanı, Toros Sıradağlarının bazı değerli madenleri (kurşun, kalay ve gümüş) ve ağaçlar (sedir ve katran) yönünden zengin olması sebebiyle önemli bir ticaret limanı olarak görülmüştür. Akdeniz ülkelerinden deniz yoluyla Tarsus’a gelen mallar, Anadolu’ya ve Uzak doğu’ya ulaşmak için en uygun yol olan Gülek Geçidinden geçmektedir (Öz, 1998:33). Kuzey-güney ve doğu-batı arasında bir kavşak niteliğinde kurulan Tarsus, tarih öncesi çağlarda kurulmuş, ancak özellikle Roma döneminde ayrıcalık kazanmış ve en görkemli dönemini yaşamıştır. Tarihin birçok ünlü siması Tarsus’a gelmiştir. Bunlar arasında 173 Büyük İskender, Cicero, Kleopatra ve sevgilisi Roma Generali Antonius, Cezar, Aziz Paulus ve başta Hadrian olmak üzere birçok Roma İmparatoru bulunmaktadır. Zoroğlu’nun antik coğrafyacı yazar Strabon’dan (Bu antik coğrafyacının eserinin adı Geographika’dır.) aktardığı bilgiye göre, İskenderiye ve Atina’dan farklı olarak Tarsus’ta sadece felsefe ile değil, diğer tüm öğrenim dallarıyla ilgili eğitim verildiğinden bahsetmektedir. Roma dönemindeki bu üniversite anlayışının (Zoroğlu, 1995:23) 19. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunda da 19 medreseyle devam edildiği görülmektedir (Zoroğlu, 1995:28). Turizm ve Mersin Mersin 326 km sahili ve yukarıda önemlileri açıklanan onlarca ören yeri olan bir bölge olarak gerek kitle turizmi gerekse kültür turizmin bir parçası sayılabilecek arkeoloji turizmi açısından oldukça elverişli bir ildir. Ancak aşağıdaki tablodan da görüldüğü gibi Mersin, bu potansiyelini yeterince değerlendirememektedir. Tablo 1: Mersin’de Konaklama ve Geceleme İstatistikleri (2000–2011) KONAKLAYAN KİŞİ SAYISI GECELEME SAYISI ORTALAMA KALIŞ SÜRESİ DOLULUK ORANI YAB YER TOPL YAB YER TOPL YAB YER TOPL YAB YER TOPL ANCI Lİ AM ANCI Lİ AM ANCI Lİ AM ANCI Lİ AM 20 31.91 161.2 193.6 62.26 235.1 297.3 00 0 31 41 4 15 79 2,0 1,5 3,5 3,89 14,71 18,60 20 59.86 126.9 186.7 113.9 225.1 339.1 01 4 21 85 75 24 29 1,9 1,8 3,7 7,65 15,11 25,76 20 52.88 127.4 180.3 110.2 237.3 347.6 02 1 84 65 57 50 50 2,1 1,9 4 7,28 15,67 22,95 20 34.46 112.4 146.9 82.63 207.3 298.9 03 1 98 59 9 29 68 2,4 1,8 4,2 5,36 13,46 18,82 20 49.68 157.3 207.0 100.0 280.0 380.1 04 5 65 50 97 14 11 2,0 1,8 3,8 5,83 16,32 22,15 20 47.91 224.2 272.1 118.0 371.3 489.3 05 7 25 42 50 41 91 2,5 1,7 4,2 7,02 22,09 29,11 20 40.32 232.2 272.5 107.6 388.3 496.0 06 5 49 74 84 83 67 2,7 1,7 4,4 6,03 21,75 27,78 20 56.00 290.4 346.4 116.1 473.5 589.0 07 0 00 00 00 00 00 2,0 1,6 3,6 6,51 26,55 33,06 20 37.67 229.5 267.2 82.51 340.8 423.4 08 8 44 22 0 99 09 2,2 1,5 3,7 15,42 30,58 46 20 42.73 225.3 268.0 84.13 330.5 414.6 09 8 28 66 5 45 80 2,0 1,5 3,5 13,94 31,06 45 20 59.33 200.7 260.1 107.6 323.7 431.4 10 7 89 26 51 66 17 2,0 1,6 3,6 - - - 20 61980 174 11 Kaynak: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü resmi internet sitesi Tablodaki rakamları artırabilmek için Mersin deki kamu yönetimi ile özel sektörün birlikte hareket etmeleri gerekmektedir. Bu amaçla, Mersin ili için gelişme potansiyeli olan tarım, lojistik ve turizm şeklinde üç stratejik sektör belirlenmiştir. Bu alanlarla ilgili çeşitli çalışma grupları oluşturularak Mersin ilinin bu sektörleri nasıl daha hızlı geliştireceği tartışılmaya başlanmıştır. Turizm platformu tarafından Mersin ilinin SWOT analizi yapılarak Mersinin güçlü ve zayıf yanları ile mersin için fırsatlar ile olası tehditler belirlenmiştir (Çakıcı ve Dönmez, 2011). Bu analizde Mersin için belirtilen fırsatlardan bir tanesi uluslararası Çukurova havaalanının yapılacak olması olarak gösterilmektedir. 2014 yılı sonunda bitirilmesi planlanan bu tesis Türkiye’nin en büyük 2. havaalanı olacaktır. Çukurova uluslar arası havaalanı açıldığında birçok ülkeyle direk karşılıklı uçuşlar gerçekleştirilebileceği öngörülmektedir. Ayrıca, Tarsus-Kazanlı Turizm Koruma ve Geliştirme Merkezinde yer alacak olan konaklama tesislerinin 2014 yılı sonu itibarıyla bitirilmesi planlanmaktadır. Bir başka planlama ise Mersin Antalya arasındaki duble yol çalışmasının 2014 yılı sonunda bitirilmesidir. Bu yol sayesinde Antalya’dan buradan geçecek turlar için önemli bir güzergah olacağı tahmin edilmektedir. Bu planlamalara ek olarak Mersin Ticaret ve Sanayi Odası ile Mersin Valiliği tarafından Mersine yönelik kurvaziyer gemi sayısının artırılması konusunda ciddi çalışmalar yapılmaktadır. (Yavuz, 2012) Bahsi geçen ve burada değinilmeyen çalışmalar sonuçlandırıldığında Mersine yönelik turist akışında ciddi artışlar olması beklenmektedir. Yapılan SWOT analizinde Mersinin güçlü yanları (1) valinin ilgi ve desteği, (2) yerel lezzetler (3) tarihi (arkeolojik) zenginlik şeklinde başlamakta ve devam etmektedir. Buradan hareketle mersinin en önemli turistik değerlerinden birisinin sahip olduğu ören yerleri olduğu söylenebilir. Ancak, tablo 1 ve 2 karşılaştırıldığında müze ve ören yerleri Mersin’de konaklayan yabancı sayısından daha fazla yabancı tarafından ziyaret edilmiştir. Bu rakamlar farklı şekillerde değerlendirilebilir. Mersindeki arkeolojik değerlerin gelen yabancılar tarafından ziyarete değer görüldüğü söylenebileceği gibi paralı girilen çok sayıda ören yeri olması nedeniyle aynı ziyaretçinin birden çok ören yerinde sayıldığı da düşünülebilir. Nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin Mersin arkeolojik değerlerinin gelen yabancı turistler ziyaret edildiği aşikârdır. Ziyaret edilen bu değerler Mersin için bir çekim unsuru olarak kullanabilir. Bu değerleri içine alan alternatif turlar hazırlanarak Mersin’e gelecek olan yabancıların ören yerlerini görmesi sağlanabilir. Tablo 2: Mersindeki ören yerleri ZİYARETÇİ SAYILARI 2011 YILI YERLİ YABANCI PARALI PARASIZ PARALI PARASIZ ESKİ MÜZE YENİ MÜZE KARTLI KARTLI TOPLAM (Ziyaretçi (Ziyaretçi ZİYARETÇİ Sayısı) Sayısı) OCAK 2.055 5.599 1.376 276 680 0 9.986 ŞUBAT 2.924 8.448 2.214 317 708 0 14.611 MART 5.032 15.527 4.240 379 804 0 25.982 NİSAN 7.699 19.895 7.258 1.329 1.389 107 37.677 MAYIS 12.182 32.833 9.379 2.230 3.138 587 60.349 HAZİRAN 16.092 18.969 8.302 595 3.835 686 48.479 175 TEMMUZ 53.254 39.558 9.046 757 8.573 1.367 112.555 AĞUSTOS 24.986 16.356 6.089 342 4.843 498 53.114 EYLÜL 28.114 16.688 10.326 649 4.453 601 60.831 EKİM 8.640 9.349 9.814 881 2.274 400 31.358 KASIM 7.453 18.507 4.323 596 2.900 288 34.067 ARALIK 4.457 10.185 1.612 149 1.745 277 18.425 172.888 211.914 73.979 8.500 35.342 4.811 507.434 TOPLAM Kaynak: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü resmi internet sitesi Sonuç ve Öneriler Mersin sahip olduğu değerlerle önemli bir turistik destinasyon olma potansiyeline sahiptir. Bu değerlerin en önemlilerinden birisi Mersindeki ören yerleridir. Uygarlıklara beşiklik etmiş Mersin başta ören yerleri olmak üzere sahip olduğu her türlü zenginliğin önce kendisi farkında olmalıdır sonrada başkalarına fark ettirmelidir. Arkeolojik kazı ve yüzey araştırması yapan yerli ve yabancı bilim insanlarının yaptıkları çalışmalar hem bölge halkına hem de ulusal medyaya haber verilerek, çalışmalar hakkında bilgilendirici konferans, toplantı vb. etkinlikler yapılmalıdır. Ayrıca ören yerleri civarındaki yerleşim yerlerinde yaşayan halkın ören yerlerinin neden önemli ve korunması gerektiği konusunda uzmanlar tarafından eğitimler verilmelidir. Ören yerlerinin çevre düzenlemeleri uluslararası normlar da olmalıdır. Viran durumundaki arkeolojik mimari eserlerin insanlarda kalıcı bir fikir oluşturabilmesi için büyük boyutlu maketlerinin yapılması gerekmektedir. Mersin müzesi için yeni ve kapsamlı bir arkeoloji müzesi yapılması gerekmektedir. Ayrıca, çevre illerinde sergilenen eserler de buraya getirilmelidir. Mersindeki tüm otellerde mersini tanıtıcı broşürler yer almalı ve gelen yabancı konukların satın alabilecekleri değişik günübirlik arkeolojik tur seçenekleri olmalıdır. Arkeolojik turlarda insanlar, gezdikleri bölgenin mutfak kültürünü tanıyıp, yemek çeşitlerini tatmak isteyeceklerinden, Mersin’in tarihi yerlerinin tanımı yapılırken, tur programında yöresel tatların bulunduğu organizasyonların planlanması ve tanıtılması gerekmektedir. Mersin, diğer illere göre kış mevsiminin daha ılıman, bol güneşli, az rüzgarlı ve az yağışlı geçmesi bakımından önemli avantajlara sahiptir. Bu avantajlar Turizmin mevsimsel yayılımı için kullanabilir. Bu konuda Mersininde içinde yer aldığı Doğu Akdeniz ve Kapadokya bölgelerini kapsayan kış aylarına yönelik kültür turlar hazırlanabilir. Bu tip arkeolojik turlar konusunda özendirici çabaların arttırılması gerekmektedir. Çünkü, yaz aylarında Türkiye genelinin çok sıcak geçmesinden dolayı, arkeolojik turlar bazen işkenceye dönüşebilmektedir. Bu nedenle belki de yaz aylarına yönelik deniz kum güneş turizmi, kış aylarına yönelik ise arkeoloji turizminin de içinde yer aldığı kültür turizmi ön plana çıkarılmalıdır. Böylelikle bu dezavantaj avantaja dönüştürülebilir. Çünkü bölge özellikle yaz haricindeki diğer mevsimlerde turlar için oldukça uygun bir iklime sahiptir. Sahip oldukları ilginç ve dikkat çekici isimleriyle, Kleopatra Kapısı, Kızkalesi, Cennet-Cehennem ve Kanlıdivane ören yerleri daha ön planda tanıtılmalıdır. Sonuç olarak Mersin’nin ‘deniz kenti’ imajı ile birlikte ‘tarih ve kültür kenti’ imajı da sıklıkla dillendirilerek iki imajın birlikte sinerjik bir etki yaratmasına çalışılmalıdır. Bu süreçte görsel materyallerin zenginliği arttırılmalı ve teknolojik imkanlar kullanılmalıdır. Kaynakça: 176 Akgül, O. (2004). Kültür Turizmi. A. Yüksel ve M. Hançer (Ed.). Turizm İlkeler ve Yönetim. Ankara:Turhan Kitabevi. Barakat, H. (1998). Archeobotany at Yumuktepe. 5. Yılında Yumuktepe The V. Aniversary of the Excavations at Yumuktepe 1993-1997 içinde (ss. 17-20). Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları İstanbul: Ege Yayınları. Başal, Ş. (1993). Antik Silifke ve Çevresi. Mersin: İçel Sanat Kulubü Yayınları I. Caneva, I. (1998). K. Köroğlu (Ed.) 9000 Years ago Yumuktepe. 5. Yılında Yumuktepe The V. Aniversary of the Excavations at Yumuktepe 1993-1997 içinde (ss. 9-12). Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları. İstanbul: Ege Yayınları. Çakıcı, C. ve Dönmez, B. (2011). Mersin Turizminin SWOT Analizi ve Sorunları, Mersin Deniz Ticareti, 19(231), 12-15. Çalışkan, M., Aydınoğlu, Ü., Ayşe, A. (2009). Mersin Ören Yeri Kaleleri ve Müzeleri. İstanbul: Ekin Grubu. Duman, T., Yağcı, M. İ. (2004). Mersin’de turizmi geliştirmek için ne yapmalı? Anatolia Turizm Araştırmaları Dergisi,15(1), 9-20. Gezgin, İ. (2004). Arkeoloji ve Turizm: Eleştirel Bir Bakış. A. Yüksel ve M. Hançer (Ed.). Turizm İlkeler ve Yönetim.Ankara: Turhan Kitabevi. Grimal, P. (1997). Mitoloji Sözlüğü (Typhon).İstanbul: Sosyal yayınları. İzbırak, R. (1992). Coğrafya terimleri sözlüğü (Obruk). İstanbul: Milli Eğitim Basımevi. Kızılırmak, İ., Kurtuldu, H. (2005). Kültürel turizmin önemi ve tüketici tercihlerinin belirlenmesine yönelik bir çalışma, Ticaret ve Turizm Eğitimi Dergisi I. 100-120. Kozak, M. A., Bahçe, S. (2009). Özel İlgi Turizmi. Ankara: Detay Yayıncılık. Naycı, N. (Ekim-Kasım-Aralık 2011). Çömlek, 6, (1), 3-12. Ören, Ü. (2002, Mart-Nisan). Kültür Turizmi ve Arkeoloji. Arkeoloji ve Sanat, Yıl:24, 207, 52-55. Öz, H. (1998). Bilinmeyen Tarsus. Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları. Sevin, V. (1999). Anadolu Arkeoloji. İstanbul: Der yayınları. Sezer, M. S. (2010). Türkiye turizm sektöründe müze turizm payının değerlendirilmesi. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Yağcı, R. (2011). Mersin’in antik dönem ticaret tarihinde Soli Pompeipolis limanı. Mersin Deniz Ticareti, 231 (19), 8-11. Yalçın, Ü. (2003). Anadolu Madenciliği. Arkeoatlas, 2, 72-79. Yalçınkaya, I. (2006, Ocak-Şubat-Mart). Arkeoloji kavramı açılımı ve tanımı. İdol, 28, 2-3. Yavuz, A. (Ocak 2012). Mersin’de kruvaziyer turizmi atağı. Mersin Deniz ticareti,236 (20),20-21. Zoroğlu, L. (1995). Tarsus Tarihi ve Tarihsel Anıtları. Adana:Kemal Matbaası. http://www.kulturvarliklari.gov.tr/belge/1-42823/Kazi_Yuzey_Arastirmalari.html (Erişim tarihi 19.03.2012). (http://www.haberler.com/alahan-manastiri-nda-restorasyon-calismasi-3367188-haberi/ (Erişim tarihi :19.03.2012). 177 MERSİN’DE FAALİYET GÖSTEREN SEYAHAT VE OTEL İŞLETMELERİNİN FİNANSAL SORUNLARININ İNCELENMESİ Arş. Gör. Beril DÖNMEZ Mersin Üniversitesi Turizm Fakültesi Öğr.Gör.Alper DURAN Mersin Üniversitesi Turizm Fakültesi Özet Bu araştırmanın amacı, Mersin ilinde faaliyet gösteren KOBİ niteliğindeki seyahat ve otel işletmelerinin finansal sorunlarının tespit edilmesidir. Araştırmanın amacı doğrultusunda Mersin’de faaliyet gösteren KOBİ niteliğindeki seyahat ve otel işletmelerini en iyi temsil ettiği düşünülen 13 A grubu seyahat işletmesi ve 2 adet 5 yıldızlı, 4 adet 4 yıldızlı, 4 adet 3 yıldızlı toplam 10 otel işletmesi yöneticisi ile yarı yapılandırılmış mülakat yöntemi kullanılarak veri toplanmıştır. Seyahat işletmesi yöneticileriyle yapılan görüşmeler neticesinde tespit edilen en önemli sorunlar; finansal yetersizlik ve düşük kar oranları, Mersin pazarının ihtiyaç duyduğundan çok daha fazla acentanın varlığı ve teknolojide yaşanan gelişme ve ilerlemeler sonucu müşteri kaybı ve sertleşen rekabet sonucu kar marjları düşen havayolu şirketlerinin komisyonları azaltması veya tamamen kaldırması olarak sıralanabilir. Otel işletmeleri için ise en önemli finansal sıkıntıların; ödemelerin uzun vadelere yayılması, alacakların zamanında tahsil edilememesi ve yüksek girdi maliyetleri olduğu saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: KOBİ, seyahat işletmeleri, otel işletmeleri, finansal sorunlar. Giriş 1950’li yıllara gelinceye değin, turizm sektörünün potansiyeli ve ekonomik önemi gözardı edilmiştir. II. Dünya Savaşı’nın ardından değişen şartlara bağlı olarak turizm hareketleri ivme kazanmıştır. İletişim araçları, bilgi teknolojileri ve ulaşım alanlarında kaydedilen gelişmeler ile harcanabilir gelirdeki ve boş zamanlardaki artış sonucunda turizm sektörü hızlı bir gelişme sürecine girmiştir. Günümüzde turizm sektörü, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda ekonomik büyüme ve gelişmenin gözardı edilemez bir unsuru olarak görülmektedir (Kandır ve diğ., 2008: 211; Bahar, 2006: 138). Türkiye’de turizm sektörü, 1980’den sonra verilen teşvikler neticesinde dünyadaki büyüme eğilimini yakalamaya başlamış ve ülke ekonomisi için önemli bir gelir ve istihdam kaynağı haline gelerek lokomotif sektörlerden biri olmuştur (Kızılgöl ve Erbaykal, 2008: 352). Turizmi teşvik kanunun itici etkisi ile Antalya, Muğla vb. destinasyonlarda tesisleşme ve buna bağlı olarak turizm talebinde ciddi gelişmeler kaydedilirken, Mersin bu teşviklerin dışında kalarak turizm sektörünün genel gelişim eğrisine paralel olmayan bir gelişim süreci göstermiştir. Ancak 1989 yılından başlayarak Mersin’de çeşitli bölgeler turizm merkezi ilan edilmiş ve bu merkezlere yönelik turizmi teşvik uygulamaları başlatılmıştır. Ayrıca Haziran 2005 – Ocak 2008 tarihleri arasında Mersin Valiliği öncülüğünde ve ODTÜ Teknopark koordinatörlüğünde, Mersin Üniversitesi, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, Tarsus Organize Sanayi Bölgesi ve 178 Yunanistan’dan Epiruss Bölgesi İşletmeleri İnovasyon Merkezi tarafından ortaklaşa yürütülen projede KOBİ odaklı olmak üzere bölgenin potansiyelinin artırılmasına yönelik stratejilerin üretilmesini amaçlayan RIS Mersin projesi tamamlanmıştır. Bu proje kapsamında, Haziran 2007’de turizm, lojistik ve gıda-tarım sektörleri bölgesel kalkınmaya liderlik etmek üzere belirlenmiştir. Bu bağlamda Tarsus – Kazanlı turizm bölgesindeki 7.600 yatak için tahsisler yapılmış, alt yapı yatırımlarına başlanmış ve 2010 yılı içerisinde tahsis alan firmalara arazilerin inşaat için teslim edilmesi planlanmıştır. Ayrıca Mersin’de bulunan 8 turizm bölgesinde devam eden çalışmalarda 13.337 belgeli yatağın yatırımı devam etmektedir. Bu yatırımlar sonucunda Mersin’nin yatak kapasitesinin 30.000 belgeli yatağa ulaşması planlanmaktadır. Ülke ekonomisi açısından önemi yadsınamayacak olan seyahat ve otel işletmelerinin sorunlarının tespiti ve çözümüne yönelik önerilerin değeri giderek artmaktadır. Yaşanan krizlerden, ekonomik ve politik dalgalanmalardan çok çabuk etkilenen turizm sektörünün karşı karşıya kaldığı birçok problemden bahsedilebilir. Ancak sektöre has özellikler dikkate alındığında, yaşanan problemler arasında finansal sorunların, işletmeleri çok olumsuz etkileyebildiği görülmektedir. Özellikle seyahat ve otel işletmelerinde otomasyon şansının olmaması ve yürütülen faaliyetlerin emek yoğun olması sebebiyle maaş ve sigorta primleri oldukça yüksek bir maliyet kalemi oluşturmaktadır. Bununla birlikte, turistik talepteki değişimler finansal planlama yapılmasını güçleştirmekte dolayısıyla finansal darboğazlarla karşı karşıya kalma riski artmaktadır (İlban ve Kaşlı, 2009: 1279). Turizm işletmelerinde finansal sorunların sıkça yaşanması, birçok araştırmacının sektördeki finansal sorunların tespitine yönelik çalışmalar (Koyuncugil ve Özgülbaş, 2010; Kandır ve diğ., 2008; Karadeniz ve diğ, 2007; Ceylan ve İlban, 2005) yapmasını tetiklemiştir. İncelenen çalışmalarda, turizm işletmelerinin genellikle KOBİ (küçük ve orta ölçekli işletme) niteliğinde ele alınmış olduğu tespit edilmiştir. Bu araştırmada da özellikle gelecek yıllarda yatırımların artması beklenen Mersin ilinde faaliyet gösteren seyahat ve otel işletmeleri KOBİ kapsamında değerlendilmiş ve finansal sorunları, KOBİ’lerin finansal sorunları ile paralel olarak tartışılmıştır. Bu bağlamda çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kuramsal çerçeve verilmekte, ikinci bölümde araştırmanın yöntemi açıklanmaktadır. Üçüncü bölümde araştırma bulguları tartışılmakta, son bölümde ise sonuç ve öneriler yer almaktadır. Çalışma sonucunda elde edilen bulguların, hem seyahat işletmelerinin hem de otel işletmelerinin finansal sorunlarını ortaya koyması açısından literatürdeki eksikliğe katkı sağlayacağı ve gelecekte seyahat ve otel işletmelerini de dikkate alan çalışmaların yapılması gerekliliğine dikkat çekeceği düşünülmektedir. Ayrıca Mersin ilinde bulunan turizm bölgelerindeki yatırımların tamamlanması sonucu yatak sayısının beş yıl içerisinde 30.000’e ulaşacağı beklenmektedir. Bu bağlamda bölgede mevcut olarak faaliyet gösteren KOBİ niteliğindeki turizm işletmelerinin sorunlarının ortaya konmasının, bölgede yeni kurulacak turizm işletmelerinin karşılaşacağı potansiyel sorunların çözümü açısından proaktif bir işlev yerine getireceği düşünülmektedir. Literatür Taraması Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde; küçük ve orta ölçekli işletmeler, sayıları, ekonomik kalkınma, üretim ve istishdama katkıları açısından büyük önem taşımaktadırlar (Ceylan ve İlban, 2005: 12). Gelişmekte olan ülkelerin genelinde büyümenin ve ekonomik kalkınmanın temelinde, ihracata dayalı gelişme stratejisi bulunmaktadır. 1960’lardan sonra, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğu ithal ikameci politikalarını bırakarak, ihracatı teşvik etmeye başlamıştır (Bahar, 2006: 139). Bu gelişmeye bağlı olarak KOBİ’lerin; 179 ekonomiye dinamizm kazandırmaları, yeni iş olanakları yaratmaları ve istihdama olan katkıları, esnek olmaları dolayısıyla değişimlere ve yeniliklere uyumlarının hızlı olması, atıl durumdaki sermayeyi üretime kazandırmaları, bölgesel kalkınmayı hızlandırmaları, büyük işletmelere yan sanayi olmaları ve krizlerden daha az zarar görmeleri gibi özellikleri, bu işletmeleri tüm dünya ekonomilerinde vazgeçilmez bir unsur haline getirmiştir (Şenol ve Aktürk, 2008: 128; Atıcı, 2006: 3). KOBİ’lere yönelik olarak ulusal ve uluslar arası kurum ve kuruluşlar tarafından çeşitli tanımlamalar yapılmaktadır ve bu tanımlarda işletmelerde çalışan personel sayısı, işletmelerin yıllık satış cirosu ve aktif toplamları dikkate alınmaktadır. Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB); 1-50 arası işgörenle çalışan işletmeleri küçük ölçekli, 51-150 arası işgörenle çalışan işletmeleri ise orta ölçekli işletmeler olarak tanımlamaktadır. Avrupa Birliği (AB) ise; 250’den az işgören çalıştıran işletmeleri KOBİ kapsamına almakta ve 10 işgörenden az işgören çalıştıran işletmeleri mikro ölçekli, 10-49 arası işgören çalıştıran ve yıllık cirosu 7 milyon Euro’yu geçmeyen işletmeleri küçük ölçekli, 50-250 arası işgören çalıştıran, yıllık cirosu 40 milyon Euro’yu ve bilanço değeri 27 milyon Euro’yu geçmeyen işletmeleri ise orta ölçekli işletme olarak tanımlamaktadır (Çakıcı, 2002). Bu tanımlar incelendiğinde, turizm işletmelerinin de KOBİ kapsamında değerlendirilebileceği görülmektedir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda küçük ve orta ölçekli işletmelerin; düşük verimlilik, kalite, pazarlama, teknik bilgi ve finansman sorunlarının çözümü ve rekabet güçlerinin artırılmasına yönelik çalışmaların yapılacağı ve turizm sektöründeki küçük ölçekli işletmelerin gelişimine öncelik verilerek KOBİ olarak değerlendirileceği belirtilmiştir. 18.01.2001 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan “KOBİ’lerle ilgili Devlet Yardımları Kararı” ile konaklama işletmeleri yatırımları da KOBİ kapsamına alınmıştır (Aydemir, 2001: 179). Türkiye, OECD’nin (Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü) KOBİ’leri desteklemeye yönelik temel kriterleri içeren dökümanı ve AB KOBİ Sözleşmesi’ni kabul ederek, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle aynı politika ve prensipleri benimsediğini kabul etmiştir. Bu kapsamda KOBİ’lerin sınıflandırılmasına yönelik; 18.11.2005 tarih ve 25997 sayılı Resmi Gazete’de 2005/9617 Sayılı Karar ile “Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik” yayımlanmıştır. Bu çerçevede, yönetmelik kapsamındaki koşullara uyan seyahat acentaları da KOBİ kapsamına alınmıştır (www.tursab.org.tr). Türkiye’de KOBİ’lerle ilgili çalışmalar gelişmiş ülkelere nazaran çok daha geç başlamıştır. 1980’lerden sonra benimsenen dışa açık büyüme modeli, KOBİ’lere verilen öneme ve yapılan çalışmalara ivme kazandırmıştır. KOBİ’lerin sorunlarının çözümüne yönelik çalışmalar yapılmakla birlikte en önemli sorun olarak görülen finansman sorunlarının giderilemediği dikkat çekmektedir (Çetin, 2007: 3). Sektörel özellikler dikkate alındığında, turizm işletmelerinin kendine has yapılarından bahsetmek gerekmektedir. Konaklama işletmeleri için; kuruluş aşamasında sabit sermaye yatırımlarının aktif toplamının %90’nına ulaşması, işletme aşamasında da çalışma sermayesi gereksiniminin fazlalaşması ve kaynak gereksiniminin karşılanmasının maliyetli olması gibi nedenlerle likidite sorunlarının yaşanması, başabaş noktasına geç ulaşmaları, yatırımların geri ödeme sürelerinin uzunluğu ve üretilen hizmeti depolanaması sebebiyle etkin pazarlama ihtiyaç duymaları, talebin ikame özelliğinin olması, emek yoğun özellikte olmaları sebebiyle personel ücretlerinin yüklü olması, seyahat acentaları için; kuruluş teminatı yatırma zorunluluğu, TÜRSAB üyelik ücretleri, komisyon giderleri gibi özellikler saymak mümkündür (Karadeniz ve İskenderoğlu, 2008: 40; Ceylan ve İlban, 2005: 13; www.tursab.org.tr). 180 Kültür ve Turizm Bakanlığı da, açıkladığı 2023 yılı hedeflerinde turizm işletmelerinin finansal sorunlarına ve çözüm önerilerine yer vermiştir. Buna bağlı olarak hedefler arasında; KOBİ kapsamına giren turizm işletmelerine teşvik verilmesi, desteklerden sadece otel işletmelerinin değil seyahat işletmelerinin de yararlanmasının sağlanması, uygulanan vergi politikalarında düzenlemeler yapılması, bölgesel düzeyde teşvik mekanizmalarının geliştirilmesi, uzun vadeli ve düşük faizli kredi olanaklarının sağlanması gibi konulara yer verilmiştir (Tezcan ve diğ., 2007: 105). Genel olarak çalışmalar incelendiğinde KOBİ’lerin; finans, üretim, tedarik, pazarlama, ihracat, yönetim gibi sorunları üzerinde durulduğu görülmektedir. (Çakıcı, 2002; Akgemci, 2001). Bu araştırma da ise KOBİ kapsamına giren seyahat ve otel işletmelerinin karşı karşıya kaldıkları finansal sorunların tespiti üzerinde durulacaktır. Yöntem Bu araştırmada, Mersin’de faaliyet gösteren seyahat ve otel işletmelerinin finansal sorunlarının tespiti için amaçlanmıştır. Bu amaca uygun olarak nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Araştırmanın evreni; Türkiye Seyahat Acentaları Birliği’nden ve Mersin Turizm İl Müdürlüğü’nden alınan bilgiler doğrultusunda, 31 Mayıs 2010 tarihi itibariyle Mersin’de faaliyet gösteren toplam 61 seyahat işletmesi ve 37 turizm işletme belgeli, 131 belediye belgeli, 31 turizm yatırım belgeli toplam 199 konaklama işletmesinden oluşmaktadır. Bu araştırma, durum tespiti yapılması amacıyla tasarlandığından araştırma evreninin tamamına ulaşmak yerine kolayda örnekleme yapılmıştır. Mersin’de faaliyet gösteren seyahat ve otel işletmelerini en iyi temsil ettiği düşünülen 13 A grubu seyahat işletmesi ve 2 adet 5 yıldızlı, 4 adet 4 yıldızlı, 4 adet 3 yıldızlı toplam 10 otel işletmesi yöneticisi ile yarı yapılandırılmış mülakat yöntemi kullanılarak veri toplanmıştır. Seçilmiş olan işletmelerin, araştırmacıların gözlemlerine dayanarak sektör tecrübeleri ve pazarı temsil yetenekleri dikkate alınmıştır. Yöneticiler ile yapılan görüşmeler; 01.05.2010 – 05.06.2010 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Mülakat sırasında, seyahat ve otel işletmesi yöneticilerine finansal sorunlarının neler olduğu sorulmuş ve yöneticilerin verdikleri cevaplar araştırmacılar tarafından kayıt altına alınmıştır. Yapılan mülakatlar sırasında araştırmacı tarafından kaydedilen cevaplar, seyahat ve otel işletmeleri için ayrı ayrı incelenmiştir ve ayrıntılı bir rapora dönüştürülmüştür. Her bir mülakat notu birkaç defa okunmuş ve kendi içlerinde gruplandırılmıştır. Oluşturulan gruplar yeniden düzenlenerek her bir grubun benzerlik ve farklılıkları tespit edilmiştir. En son aşamada finansal sorunlar; seyahat işletmeleri ile otel işletmeleri için ayrı ayrı analiz edilmiş ve araştırma sonuçlarına son şekli verilmiştir. Bulgular Araştırmaya katılmayı kabul eden 10 otel işletmesi ve 13 seyahat işletmesi yapılan tanımlamalara uygun olarak KOBİ kapsamına girmektedir. Yarı yapılandırılmış mülakat yöntemi ile seyahat ve otel işletmelerinin finansal sorunlarının tespitine yönelik sorulan sorulara işletme yöneticilerinin verdikleri cevaplar aşağıda özetlenmektedir. Araştırmaya katılan 13 seyahat işletmesi yöneticisinin verdiği cevaplara göre, seyahat işletmelerinin genel finansal yapılarının zayıf olduğu tespit edilmiştir. Araştırmaya katılan bir seyahat işletmesi dışında, kalan diğer tüm seyahat işletmelerinin, sahip oldukları farklı iş kollarında faaliyet gösteren işletmelerinden aldıkları finansal desteklerle mali durumlarını dengeledikleri belirlenmiştir. Seyahat işletmesi yöneticilerinin tamamı, Türk Hava Yolları’nın acentalara verdiği bilet satış komisyonlarını kaldırması sonucunda mali açıdan sıkıntıya düştüklerini belirtmişlerdir. Bu uygulama sonucunda, bilet 181 satışlarında %30’luk bir azalma meydana geldiği yetkililer tarafından vurgulanmıştır. Dolayısıyla, temel olarak bilet satışından kar elde eden seyahat acentaları, bu uygulama sonrasında tur satışına yönelmişler ve sadece tur satışından kar elde eden seyahat acentalarının da tur satışındaki pazar paylarını düşürmüşlerdir. Ayrıca seyahat işletmelerinin, öz sermayelerini genellikle banka kredileri, borçlanma ve sahip yöneticilerin yaptığı diğer işlerden acentalara aktardıkları gelirlerle destekledikleri saptanmıştır. Acenta yöneticilerinin yarıdan fazlası zarar ettiklerini belirtmişlerdir. Kredi faizlerinin yüksekliği, maliyet artışı ve özkaynak yetersizliği de sayılan problemler arasındadır. Bunun yanında uçak biletlerinin internetten satışının sınırlandırılması, vergi indirimi uygulamaları, bölgeye turizm yatırımlarının yapılması ve tanıtım konusunda destek gibi konularda beklentileri bulunmaktadır. Seyahat işletmelerinin, KOBİ kapsamına giren turizm işletmelerinin faydalanabileceği teşviklerden haberdar olmamaları da dikkat çeken bir başka bulgudur. Teşviklerden nasıl faydalanılacağını bilmediklerini, teşvik başvurusu yapsalar dahi bürokratik işlemlerin yorucu ve uzun olduğunu ayrıca kayırmacı tutumların varolduğunu düşündüklerini belirtmişlerdir. Seyahat işletmesi yöneticileriyle yapılan görüşmeler neticesinde tespit edilen en önemli sorunlar; finansal yetersizlik (öz sermaye yetersizliği, işletme sahiplerinin ana uğraş alanlarından sürekli destek alarak ayakta kalabilme) ve düşük (hatta eksi) kar oranları, Mersin pazarının ihtiyaç duyduğundan çok daha fazla acentanın varlığı ve teknolojide yaşanan gelişme ve ilerlemeler sonucu müşteri kaybı (özellikle internet üzerinden satış yapan rakiplere) ve sertleşen rekabet sonucu kar marjları düşen havayolu şirketlerinin (başta THY’nin) komisyonları azaltması veya tamamen kaldırması olarak sıralanabilir. Otel işletmeleri açısından finansal sorunlar incelendiğinde ise öncelikli olarak karşımıza değişken vergi politikaları ve yüksek vergiler çıkmaktadır. Turizmin sektöründeki kar marjlarının düşük olması (Koyuncugil ve Özülbaş, 2010) ve turizmin mevsimel özelliği vergilerin karlılık üzerindeki önemini ortaya koymaktadır. Ayrıca yüksek girdi, personel ve sigorta prim maliyetleri otellerin karşılaştıkları diğer finansal sorunlar olarak kaşımıza çıkmaktadır. Bu sorunların üstesinden gelmek için otellerin faaliyetlerini “ekstra” olarak tabir edilen yarı zamanlı personelle yerine getirmeye çalıştıkları saptanmıştır. Ancak bu durumun müşteri memnuyetinde problemlerin yaşanmasına neden olduğu yöneticiler tarafından vurgulanmıştır. Araştırma kapsamındaki otel işletmeleri; gelirlerinin önemli kısmını kredili acenta ve şirket satışlarından elde ettiklerini belirtmiştir. Kredili satışlarda ödemelerin gecikmesinin, otellerde nakit akışı ve çalışma sermayesi açısından ciddi sorunlar yarattığı saptanmıştır. Bu sorununda otel işletmelerinin çalışma sermayesi yeterliliğini, ödeme gücünü ve likidite durumunu etkilediği vurgulanmaktadır. Bunların yanında kriz dönemlerinde satışlarda yaşanan durgunluk ve banka kredi maliyetlerinin yüksek olması oteller tarafından vurgulanan diğer finansal sorunlar olarak belirlenmiştir. Mersin’de yer alan otellerin ağırlıklı yurt dışı satışları ortadoğu pazarında yapılmaktadır. Bu pazarda yapılan dövize dayalı satışlar, döviz kurlarında yaşanan dalgalanmalar nedeniyle otel işletmelerinin karlılığını etkilediği belirtilmiştir. Özellikle döviz kuru riskinin etkin bir şekilde yönetilememesi bu sorunu ortaya çıkarmaktadır. Ancak tüm otel yöneticilerinin öncelikli sıkıntıları; alacakların zamanında tahsil edememelerinden kaynaklı nakit dengesi problemleri, yüksek personel ve sigorta giderleri ile girdi maliyetlerinin yüksekliği olmuştur. Tartışma ve Sonuç Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinin itici gücü olarak görülen, esnek olmaları dolayısıyla değişen çevre şartlarına kolay adapte olabilen ve istihdam yaratıcı etkileri göz ardı edilemeyecek düzeylerde olan 182 KOBİ’ler, ekonomik kalkınmada önemli roller üstlenmektedirler. Türkiye için bakıldığında sadece sanayi işletmelerinin değil turizm işletmelerinin de ekonomik kalkınmadaki önemi açıktır. Seyahat ve otel işletmeleri turizm sektöründeki rolleri gereği, istihdama katkı sağlayan, ülkeye döviz kazandırarak ihtacatçı durumunda olan önemli araçlardır. Bu bağlamda KOBİ olarak değerlendirilen seyahat ve otel işletmelerinin yaşadıkları sıkıntıların tespit edilmesi ve çözüm önerilerinde bulunması önemlidir. Yapılan bu araştırma sonucunda Mersin ilinde faaliyet gösteren KOBİ niteliğindeki seyahat ve otel işletmelerinin genel olarak; finansal yapının güçsüzlüğü, düşük kar oranları, verilen teşvikler konusunda bilgi eksikliği, değişken ve yüksek vergi politikaları, yüksek personel ve sigorta prim maliyetleri, kredili satışlarda ödemelerin gecikmesi, ürün maliyetlerindeki dalgalanmalar, likidite sıkıntısı, banka kredilerinin faiz oranlarının yüksekliği gibi finansal sıkıntılarla karşı karşıya oldukları saptanmıştır. Mersin’de faaliyet gösteren seyahat ve otel işletmelerinin nakit akışı ile ilglili yaşadıkları sorunlar nedeniyle yüksek maliyetli banka kredileri kullanmak zorunda oldukları tespit edilmiştir. Koyuncugil ve Özgülbaş (2010) Türk turizm sektörünün finansal analizini yaptıkları çalışmalarında benzer sorunlar tespit etmişler ve bu sorunlara çözüm olarak turizm işletmelerinde özkaynak kullanımlarını artırarak sermaye yapılarını dengelemelerini önermişlerdir. Döviz kurlarında yaşanan değişmelerden kaynaklanan zararlar Kandır ve diğ. (2008) tarafından yapılan çalışmalarda, döviz kuru değişkenliğine karşı alınacak önlemlerin turizm işletmelerinin karlılığını etkileyeceğini ve yükselen kar marjının da daha etkin çalışmaya olanak vereceğini bildirmişlerdir. İşletmelerin önemle vurguladıkları yüksek vergi oraları ve değişken vergi politikaları konusunda Karadeniz ve diğ. (2007) sektörde uygulanan vergi ve harçların rakip ülkeler göz önüne alınarak yeniden belirlenmesi, turizm yatırımları için finansal kaynak bulmanın kolaylaştırılmasını önermişler. Turizm sektöründe vergi teşviklerinin ve sektöre yönelik uygun finansman olanaklarının sağlanmasının önemine vurgu yapmışlardır. Bu araştırma sonuçları ile paralel olarak Ceylan ve İlban da (2005) yaptıkları araştırmada, otel işletmelerinin en önemli sorunlarını; nakit para sıkıntısı, tahsilatların zamanında yapılamaması, maliyetlerdeki artık, piyasa durgunluğu ve yatırım yapılamaması olarak tespit etmişlerdir. Bu sorunların çözümü için, finansal analiz yapmanın önemi ve gerekliliğini vurgulamış, finansal planlama yapmanın zorunlu olduğuna değinmişlerdir. Uygun faiz oranı ile yabancı kaynak kullanımını, finansal kiralama yöntemi geliştirilmesini ve KOBİ’lere sağlanan teşviklerden faydalanılması gerektiğini belirtmişlerdir. Türksoy (2005), otel işletmelerinde mali başarısızlığa sebebiyet veren faktörleri etki derecesine göre; maliyet yapısı, doluluk oranları, istihdam yapısı, yatak sayısı, geceleme, borçlanma yapısı, enflasyon olarak sıralamıştır. Ayrıca Önal ve diğ. (2006) de otel işletmelerinin ihtiyaç duydukları fonları elde etmede ve finansal kaynak sağlamada zorlandıklarını ayrıca devletin turizm sektörüne turizm sektörüne verdiği teşvikleri azaltması ve reel faiz oranlarının yüksek olması gibi sıkıntılarla karşı karşıya kaldıklarını belirtmişlerdir. Sonuçlar incelendiğinde literatürde yapılmış olan araştırmalar ile benzer sonuçlar tespit edildiği görülmektedir. Yapılan bu araştırma da seyahat ve otel işletmelerinin, finansal yetersizlik, düşük kar oranları, verilen teşvikler konusunda bilgi eksikliği, değişken ve yüksek vergi politikaları, yüksek personel ve sigorta prim maliyetleri, kredili satışlarda ödemelerin gecikmesi, ürün maliyetlerindeki dalgalanmalar, likidite sıkıntısı, banka kredilerinin faiz oranlarının yüksekliği gibi finansal sıkıntılarla karşı karşıya oldukları bulgulanmıştır. Turizm KOBİ’lerine verilen destekler konusunda da bilgisizlik söz konusudur. 183 Seyahat ve otel işletmesi yöneticileri ile yapılan yarı yapılandırılmış mülakatlar sonucu elde edilen bu veriler, 13 seyahat işletmesi ve 10 otel işletmesinden toplandığı için genellenmesi mümkün değildir. Ancak ileriki zamanlarda yapılacak daha kapsamlı araştırmalara temel oluşturması açısından önemlidir. KAYNAKÇA Akgemci, T. (2001). KOBİ’lerin Temel Sorunları ve Sağlanan Destekler. KOSGEB Yayını: Ankara. Atıcı, G. B. (2006). Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin (Kobi’lerin) Ekonomik Gelişime Etkileri, Finansman Kaynakları ve Kobi’lerin Büyümesini Sağlayan Faktörlere İlişkin Bir Karşılaştırma. T.C. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı. Yayımlanmamış Doktora Tezi. İstanbul. Aydemir, B. (2001). Konaklama Tesislerine Sağlanan KOBİ Teşvikleri. 1. Ulusal Turizm İşletmeciliği Kongresi (s.179-186), Kızılcahamam, Ankara. Bahar, O. (2006). Turizm Sektörünün Türkiye’nin Ekonomik Büyümesi Üzerindeki Etkisi: VAR Analizi Yaklaşımı. Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 13 (2): 137-150. Bahar, O. ve Kozak, M. (2008). Turizm Ekonomisi. Detay Yayıncılık (2. Baskı): Ankara. Ceylan, A. ve İlban, M. O. (2005). Otel İşletmelerinin Finansal Sorunları: Balıkesir İlinde Bir Alan Araştırması. SOİD: Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi, 2 (3): 12-18. Çakıcı, A. (2002). Mersin’de Faaliyet Gösteren Küçük ve Ortaboy İşletmelerin Sorunları ve Beklentileri. Mersin Üniversitesi Yayınları No:9, Mersin. Çetin, H. C. (2007). Türkiye’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin Finansman Sorunları ve Bu Sorunlara Yönelik Politikalar (Kredi Politikaları). T.C. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, İktisat Politikası Bilim Dalı. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. İlban, M. O. ve Kaşlı, M. (2009). Termal Turizmin Gelişmesini Etkileyen Sorunları Belirlemeye Yönelik Gönen’de Bir Araştırma. Ege Akademik Bakış/Ege Academic Review, 9 (4): 1275-1293. Kandır, S. Y., Karadeniz, E., Özmen, M., Önal, Y. B. (2008). Türk Turizm Sektöründe Büyüme Göstergelerinin Turizm İşletmelerinin Finansal Performansına Etkisinin İncelenmesi. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 10 (1): 211-237. Karadeniz, E. ve İskenderoğlu, Ö. (2008). Otel İşletmelerinde Finansal Değerin Yönetilmesinde Ekonomik Katma Değer Yönetiminin (Eva) Önemi. SOİD: Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi, 5 (3): 39-50. Karadeniz, E., Kandır, S. Y., Önal, Y. B. (2007). Seçilmiş Paydaşların SWOT Yöntemiyle Türk Turizm Yatırımlarını Değerlendirmesine Yönelik Bir Pilot Çalışma. Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, 18 (2): 195-205. Kızılgöl, Ö. ve Erbaykal, E. (2008). Türkiye’de Turizm Gelirleri ile Ekonomik Büyüme İlişkisi: Bir Nedensellik Analizi. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 13 (2): 351360. Koyuncugil, A. S. Ve Özgülbaş, N. (2010). Türk Turizm Sektörünün Finansal Analizi. I. Disiplinlerarası Turizm Araştırmaları Kongresi (s.45-64), 27-30 Mayıs: Nevşehir. Şenol, H. ve Aktürk, A. (2008). BASEL II “Yeni Sermaye Yeterliliği Uzlaşısının” KOBİ ve Ülke Ekonomisine Etkileri ve Turizm İşletmelerine Dönük Bir SWOT Analizi. III. Ulusal Turizm Sempozyumu (s.128-141), 17-18 Ekim: Eğirdir, Isparta. Tezcan, K., Önal, Y. B., Karadeniz, E. ve Kandır, S. Y. (2007). Turizm Sektörü ve Vergi Uygulamaları. Nobel Kitabevi: Adana. 184 Türksoy, A. (2005). Otel İşletmelerinde Mali Başarısızlığa Yol Açan Faktörler: Ülkemizde Halka Açık Otel İşletmelerine İlişkin Bir Değerlendirme. SOİD: Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi, 2 (4): 46-55. www.tursab.org.tr NEVŞEHİR’DE ALTERNATİF TURİZM POTANSİYELİ VE TURİSTİK ÜRÜN ÇEŞİTLENDİRMEÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Yrd. Doç. Dr. İbrahim YILMAZ Nevşehir Üniversitesi Turizm Fakültesi Öğretim Üyesi Neşe ÇULLU Nevşehir Üniv. Sos. Bil. Enst. Turizm İşl. A. D. Yükseklisans Öğrencisi Özet Nevşehirsahip olduğu coğrafik, tarihi, kültürel ve insan yapımı diğer çekicilikleri ile önemli bir çekim merkezi konumundadır. Ağırlıklı olarak kültür turizmine hitap eden Nevşehir’de turizmin yılın tamamına yayılarak daha fazla turizm geliri elde edilebilmesi için gelişmeye elverişli turizm çeşitlerine daha fazla odaklanmak gerekir. Bu çalışmada, tarihi Kapadokya bölgesi sınırları içinde yer alan Nevşehir’deki turizm çeşitlerinin gelişme potansiyeli, pazarlama faaliyetleri ve turistik ürün çeşitlendirmesi için yapılan diğer çalışmaların yeterliliği konularına ilişkin bilgi toplanması amaçlanmıştır. Bu amaç çerçevesinde, Nevşehir’de görev yapan 103 profesyonel turist rehberineyönelik bir anket uygulaması gerçekleştirilmiştir. Rehberler Nevşehir’in kültür turizmi dışında sıcak hava balonculuğu, inanç turizmi ve doğa yürüyüşü bakımından çok yüksek, termal turizm ve kongre turizmi açısından ise yüksek düzeyde bir potansiyele sahip olduğunu düşünmektedir. Rehberler, sıcak hava balonculuğu, inanç turizmi ve doğa yürüyüşü turizminin pazarlama çabalarının yeterli olduğu görüşüne yüksek düzeyde katılım gösterirken, termal turizm ve kongre turizminin pazarlama çabalarının yeterli olduğu görüşüne orta düzeyde katılmaktadır. Son olarak rehberler, Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi için yapılan diğer çalışmaların ve destekleyici faaliyetlerin yeterli olduğu görüşüne de orta düzeydekatıldıklarını belirtmiştir. Anahtar kelimeler: Turistik ürün, Alternatif turizm, Turistik ürün çeşitlendirmesi, Nevşehir Giriş Bilindiği üzere, Türkiye’ye yönelik turizm talebi önemli ölçüde deniz, güneş ve kum üçlüsüne dayanan bir gelişme göstermektedir. Ancak, dünya turizmindeki eğilimler ışığında Türkiye’de tatil turizmi dışında, gelişme potansiyeline sahip yeni turizm çeşitleri üzerinde durulmaya başlandığı görülmektedir. Bu bağlamda, özellikle son yıllarda turizm talebini tüm yıla yayabilecek kültür, termal, yayla, kongre, spor gibi turizm çeşitlerinin geliştirilmesine yönelik stratejiler geliştirilmektedir. Bu stratejiler, tatil turizminin mevsimsellik özelliğinin ortadan kaldırılması, Türkiye’nin sahip olduğu doğal, tarihi, kültürel vb. çekicilik unsurlarının yeterince değerlendirilmesi ve bölgeler arasındaki talep dengesizliğinin ortadan kaldırılması bakımından son derece önemlidir. Şüphesiz, bu stratejiler iç turizmin gelişmesine olumlu katkıda bulunacağı gibi, Türkiye’nin uluslararası turizm pazarından daha fazla pay almasının da yolunu açacaktır. Kültür turizmi ile ön plana çıkan Kapadokya Bölgesi zengin doğal, tarihi ve kültürel çekiciliklere sahiptir. Bölgenin turizm potansiyelinin yeterince değerlendirilebilmesi için, turistik ürün çeşitlendirmesi kapsamındakültür turizmi dışındaki alternatif turizm çeşitlerinin geliştirilmesi gerekir. Gelişmeye açık olan inanç turizmi, sıcak hava balonculuğu, termal turizm ve kongre turizmi gibi turizm çeşitleri üzerinde durularak, Kapadokya Bölgesi’nin yeni bir turizm varış yeri olarak tanıtımı ve pazarlanması yönünde çaba gösterilmelidir. 185 Bu çerçevede, Kapadokya Bölgesi’nde bulunan Nevşehir’deki alternatif turizm çeşitlerinin gelişme potansiyeli, bu potansiyelin ne ölçüde değerlendirilebildiği ve turistik ürün çeşitlendirmesine yönelik yapılanların yeterliliği konularına ilişkin ankete dayalı bir araştırma yapılmıştır. Araştırma kapsamında, Nevşehir’de görev yapan ve araştırma konusuna ilişkin en sağlıklı bilgilerin elde edilebileceği düşünülen gruplardan biri olan profesyonel turist rehberlerinin görüşlerine başvurulmuştur. Çalışmada, turistik ürün ve alternatif turizm kavramları üzerinde durulmuş, Nevşehir’deki temel turizm arzı ve başlıca alternatif turizm çeşitlerine yönelik değerlendirmeler yapılmıştır. Ankete dayalı araştırmadan elde edilen verilerçözümlenmiş ve ulaşılan sonuçlar özetlenmiştir. Turistik Ürün Kavramı ve Alternatif Turizm Turistik ürün kavramı çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır. Bu tanımlardan biri (Usta 2008) turistik ürünü çekicilik, ulaşım, konaklama ve eğlence gibi farklı ürünlerin bir araya gelmesiyle oluşan bileşik bir ürünşeklinde ele almaktadır. Turistik ürün kavramı, turistik tüketicinin seyahati boyunca yararlanmış olduğu belli bir coğrafyadaki tüm turistik mal ve hizmet üreten ticari işletmelerin ürünleri olarak da tanımlanmaktadır (Tosun, Bilim ve Temizkan2003). Başka birtanımda (Olalı ve Timur 1988)ise turizm ürünü, turistin geçici seyahat ve konaklamasından doğan ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikte olan mal ve hizmetler ya da her ikisinin karışımından oluşan kapasite sunumuolarak adlandırılmaktadır. Turistik ürün kavramı turizm arzı, turistik zenginlikler, turistik kaynaklar, turizm verileri gibi farklı şekillerde ve hemen hemen aynı anlamda kullanılmaktadır (Olalı,1998’den aktaran Ersun ve Arslan 2009). Yukarıdaki tanımlara bakıldığında, turistik ürünün birçok mal ve hizmeti kapsayan karmaşık bir yapıya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, genel bir değerlendirme yapıldığında turistik ürünün çekicilik, ulaşılabilirlik ve turizm işletmeleri olmak üzere üç temel bileşenden oluştuğunu söylemek mümkündür (Hacıoğlu ve Avcıkurt 2008). İlgili literatür incelendiğinde, alternatif turizm ya da turistik/turizmde ürün çeşitlendirme kavramlarının aynı ya da benzer anlamda kullanıldıkları görülmektedir. Zira, Öztürk ve Yazıcıoğlu’nun (2002) da belirttiği gibi turizm hizmet ve ürünlerinin çeşitlendirilmesinden kasıt; alternatif turizm faaliyetlerinin geliştirilmesidir. Alternatif turizm kavramı, geleneksel ve klasik kitle turizmi ve şehir turizminin olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla oluşturulmuş, yeni turistik ürünlerin bir araya getirilmesinden meydana gelen bir turizm çeşididir (Tosun, Bilim ve Temizkan2003). Turistik ürün çeşitlendirme kavramının da benzer şekilde ele alındığı görülmektedir. Kılıç ve Kurnaz’a (2010) göre turistik ürün çeşitlendirme, klasik turizm ürününün dışında bir turizm işletmesi veya destinasyonun bünyesinde bulundurduğu tarihi, sosyal, kültürel, doğal vb. kaynakların ulaşılabilir bir duruma getirilip, turistik ürün üreten işletme imkânlarıyla desteklenmesi ve turistik tüketicilerin hizmetine sunulmasıdır. Emekli (2002) ise turizmde ürün çeşitlendirmeyibirçok dış rekabet koşullarına uyum sağlamak amacıyla çeşitli yöntemlerle turizm arzını arttırma ve farklılaştırma yönündeki faaliyetler şeklinde ele almaktadır. Alternatif turizm, doğal kaynak stoklarını koruyarak kaliteli bir çevre oluşturmayı ve yöre halkının turizm ile ilgili faaliyetlerini kontrol ederek bu yönde ekonomik fayda sağlamayı amaçlamaktadır (Oral ve Başarır 1995).Aynı şekilde, turizm sektöründe ürün çeşitlendirme, kitle turizmine seçenek oluşturacak turizm türlerinin, aynı zamanda kitle turizminin oluşturduğu olumsuz etkileri mümkün olan en alt seviyede tutarak geliştirilmesini ve gelişmede bölgesel kaynakların kullanılmasını ve geliştirilmesini öngörmektedir(Küçükaltan ve Yıldız 2009). 186 Bu nedenle, geleneksel turizm sert olarak nitelendirilirken, alternatif turizm yumuşak turizm şeklinde nitelendirilmektedir (Tekeli 2001). Nevşehir’de Turizm Çeşitlerinin Mevcut Durumu 1. Kültür Turizmi Genel olarak kültür turizmi kavramı, kültürel faaliyetleri temel alan turizm deneyimlerini ifade eden, turizmin kültürle bağlantılı değişik açılımlarını birleştiren genel bir kavram olarak kullanılmaktadır. Kültür turizmi, kişilerin kültürel gereksinimlerini karşılamak amacıyla, yeni bilgiler edinmek ve deneyimler yaşamak üzere, yaşadıkları yer dışında kültürel çekiciliklere sahip yerlere yaptıkları turizm hareketleri olarak tanımlanmaktadır (Sezer 2010). Bunun yanı sıra, kültür turizminininsanların kültürel açıdan zengin yöreleri görmek, gittikçe kaybolan yaşam biçimlerini öğrenmek ve izlemek, kültürel değerleri bir anı olarak korumak amacıyla yaptıkları gezilerle ilgili turizm çeşidi olarak tanımlandığı da görülmektedir (Rızaoğlu 1995).Bir topluma ait kültürel varlıkların daha fazla anlam ve değer kazanmasına olanak sağlayan kültür turizmi sayesinde, o toplumda kültürel varlıkları korumak ve yaşatmak konusunda ortak bir duyarlılık ve bilinç gelişmektedir. Eski zamanlardan beri devam eden turizm ve kültür arasındaki çok yönlü ilişkiler, kişilerin kültürel amaçlarla yaptıkları seyahatlerin artması sonucu kültür turizminin doğmasına neden olmuştur(Sezer 2010). Kapadokya Bölgesi tarihi ve kültürel değerleriyle insanlık tarihinin tüm evrelerine tanıklık eden bir özelliğe sahiptir. Çok sayıda uygarlığa ait izler taşımakta ve aynı zamanda üç semavi dinde kutsal sayılan mekanlara ev sahipliği yapmaktadır. Uygarlıkların bıraktığı kültürel iz ve tarihi miraslar bölgeyi sadece ülkemiz açısından değil, evrensel değerler bağlamında da son derece çekici kılmaktadır. Bu zenginlik, dünyada da benzer bir algılamaya neden olmuş ve Bölge 1985 yılında kültürel ve doğal koruma alanı ve insanoğlunun ortak mirası olarak UNESCO Dünya Mirasları Listesine alınmıştır (Ersun ve Arslan 2009).Nevşehir ili, bölgenin en önemli kültür turizmi destinasyonu olarak ön plana çıkmaktadır. Nevşehir’de kültür turizminin alt yapısını oluşturan müzeler, kaya oyma kiliseler, yer altı şehirleri ve diğer kültürel yapı ve ürünler oldukça çeşitlidir. Müzeler, geçmişte yaşamış insan topluluklarına ait kültürel ve tarihsel değeri olan nesneleri sergileyerek ülkelerin dolaylı olarak da uygarlıkların tarihsel oluşumunu yansıtmaktadırlar. Ayrıca, müzeler insanları geçmişe bağlamaları, onlara yüzyılların biriktirdiği kültür varlıklarını anlatmaları nedeniyle turistlerin ziyaret ettikleri ülkelerde ilgi gösterdikleri yerlerin başında gelmektedir (Sezer 2010). Nevşehir’in en önemli kültürel çekim unsurlarından biri olan Göreme Açık Hava Müzesi Nevşehir’e 13 km uzaklıktaki Göreme Kasabası’nın iki km doğusunda yer alan bir kaya yerleşim yeridir. M.S. dördüncü yüzyıldan 13. yüzyıla kadar yoğun bir şekilde manastır hayatı yaşanmıştır. Hemen her kaya bloğunun içinde kiliseler, yemekhaneler ve oturma mekânları mevcuttur. Müze, manastır eğitim sisteminin başlatıldığı yer olarak kabul edilmektedir. Müze’de Kızlar ve Erkekler Manastırı, Aziz Basil Kilisesi, Elmalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise bulunmaktadır. Müze, yılda yaklaşık 650.000 kişi tarafından ziyaret edilmektedir ve ziyaretçilerin yaklaşık 500.000’i yabancılardan oluşmaktadır (Nevşehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü 2010). Göreme Açık Hava Müzesi dışında Nevşehir’de başta Nevşehir (Merkez) Müzesi olmak üzere, Ürgüp 187 Müzesi ve Hacı Bektaş-ı Veli Müzesigibi müzeler de önemli çekicilik unsurlarıdır. Bölgede daha fazla sayıda yer altı şehri bulunmakla birlikte, en çok bilinen yer altı şehirleri olan Derinkuyu ve Kaymaklı yer altı şehirleri de bölgeyi ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktaları arasındadır. Çeşitli el sanatları (çanak-çömlek yapımı, halı-kilim dokumacılığı, oniks taş işlemeciliği, el yapımı bebekler gibi) ile özel gün ve festivaller de Nevşehir turizminde önemli yere sahiptir. Çünkü; Kapadokya'nın tarihi ve doğal zenginliği çağlar boyunca bölge insanı tarafından doğal malzemelerle yoğrulup bütünleşmiş ve sanata dönüşmüştür. Bölge halkının geçim kaynağı olan uğraşlarda, bu doğal ve kültürel varlığın mirası önemli yer tutmaktadır. Kültürel mirası canlı tutmasının yanında ekonomik bir getirişi de olan el sanatları çömlekçilik, halıkilim dokumacılığı, oniks taşından aksesuar ve mücevherat işlemeciliğidir. Nevşehir’in toprak kaplarıyla (çömlek) ünlü yöresi Avanos ilçesidir. Volkanik bir arazi üzerine kurulu olan ilçe, bir yandan Kızılırmak'ın getirdiği nitelikli çamur, öte yandan yakın çevredeki elverişli kil yatakları dolayısıyla yoğun bir seramik üretimi için uygundur. Günümüzde Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde, hatta Avrupa'nın büyük kentlerinde dekoratif aksesuarlar satan mağazaların vitrinlerini süsleyen Avanos yapımı testiler, antik çanak, çömlek reprodüksiyonları bölgenin en önemli gelir kaynaklarından biri haline gelmiştir (Nevşehir Belediyesi 2012). Halı dokumacılığı en çok Ürgüp ve Avanos'ta, kilim dokumacılığı ise Kozaklı ve Gülşehir'de yaygındır. Avanos'ta çubuk desenli, parçalı kilim dokumacılığı da yapılmaktadır. Yörede kök boyası kullanılarak dokunan eski halılarda çoğunlukla Selçuklu motifleri hakimdir. Ama bugünkü motiflerde çevre yörelerin etkisi de görülmektedir. Başka bir dokuma türü de culfa adı verilen kaba kumaş dokumasıdır. Culfa tezgâhlarında dokunan bu kumaşlar şalvar yapımında ve bele sarılan şal kuşaklar için kullanılmaktadır. Çoğunluğu Ürgüp ve Göreme'de bulunduğu tespit edilen bu tezgahlarda bugün üretim yapılmamaktadır. Bölgede çok sayıda bulunan satış mağazalarında sadece yöreye ait olan halı ve kilim örnekleri sergilenmemekte, Türkiye'nin hemen her bölgesine ait halı ve kilim türleri bulunmaktadır.Öte yandan,Kapadokya'nın günlük yaşamı üzerinde eskiden beri taşların büyük etkisi olmuştur. Taşın konut, ibadethane, mimari dışında kullanıldığı bir başka alan da süs eşyası üretimidir. Özellikle Hacıbektaş çevresinde yoğun olan oniks taşı sarı, pembe, kırmızı ve beyaz renklerdedir. Damarlı taş adı verilen birden fazla rengi içeren çeşitleri de bulunmaktadır. Üzerine çeşitli motifler işlenen ve biçimlendirilen oniks taşı kişisel süs eşyası ve ev aksesuarı yapımında kullanılmaktadır (Nevşehir Belediyesi 2012). 2. Kongre Turizmi Dünyada son yıllarda gelişmekte olan önemli turizm çeşitleri arasında kongre turizmi de bulunmaktadır. Her kongre bir turistik hareket nedenidir. Her yıl giderek artan kongre organizasyonları, bu turizm türünün geleceğinin oldukça parlak olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin bugün dünya kongre pazarından aldığı pay büyük boyutlarda olmamasına karşın, özellikle İstanbul, İzmir, Antalya ve Ankara gibi şehirleri ile bu pazarda yer almaya başlamıştır (Kozak, A. Kozak ve Kozak 2010). Ancak, Nevşehir’i de kapsayan Kapadokya Bölgesi ülkemizde kongre destinasyonu potansiyeli arz eden bölgelerden biridir. Bölge, kongre turizmine katılacak potansiyel kişi ve gruplar için merak, heyecan ve ilgi uyandıran bir bölge olarak görülmektedir. Sektöre yönelik gerçekçi ve sürdürülebilir stratejilerin uygulanması halinde kongre turizmibölgenin kalkınmasında itici bir güç olarak değerlendirilebilir (Ersun ve Arslan2009). 188 Kongreler yılın belli dönemlerinde yoğunluk gösterir ve özellikle sezon dışı dönemlerde yapıldıkları için konaklama işletmelerinin doluluk oranlarını olumlu yönde etkilemektedir. Kongre düzenlemek, bir ülke için önemli bir tanıtım aracı olarak kabul edilir. Bu tür organizasyonlarda başarı sağlamak için, ulaşım, altyapı, konaklama, kongre salonu ve imkânları, personel, güvenlik, yan hizmetler, çevre ve kültürel zenginlikler gibi konularda belirli bir kalite ve kapasiteye sahip olmak gerekir. Bu nedenle, kongrelere yönelik düzenleme ve faaliyetlerin konusunda uzman olan işletmeler aracılığıyla gerçekleştirilmesi gerekmektedir (http://www.kobifinans.com.tr 2011). Kapadokya’nın doğal, tarihi ve kültürel çekicilikleri bölgenin önemli bir kongre turizmi merkezi olmasını destekleyici özelliklerdir. Bu nedenle, bölge zaman zaman ulusal ve uluslararası kongrelere ev sahipliği yapmaktadır. Ancak, Kapadokya Bölgesi’nin bugüne kadar kongre turizminde istenen noktaya gelemediği açıktır. Bunun temel nedenleri; gerekli tanıtım ve pazarlamanın yapılmaması, turizm işletmelerinin kongre turizmine gereken önemi vermemesi, kongre ve toplantı salonlarının ve diğer teknik ve destek hizmetlerin yeterli olmaması, kongre organizasyonlarının yüksek maliyeti ve özellikle havayolu ulaşım altyapısının yeterli olmaması şeklinde sıralanabilir (Yılmaz 2001; Kızılırmak 2000). 3. İnanç Turizmi İnanç turizmi, insanların inançları doğrultusunda dini görevlerini yerine getirmek için önemli görülen yerleri ziyaret etmelerinden doğan ve geçmişten bugüne insanları seyahate yönelten bir olgudur (Karaman, Demirkol ve Şahin, 2008). Dünyadaki yapısal değişikliklerin etkisiyle din yükselen bir değer haline gelmektedir. Günümüzde birçok insan dinin inançları doğrultusunda kutsal saydıkları yer ve mekanlara seyahat etmektedir. İlkçağ uygarlıklarının Anadolu’da yaşam bulması Hristiyanlığın ilk dönemlerindeki Havarilerin, Ortaçağ’da ise; Musevilerin bulundukları ülkelerde karşılaştıkları ağır baskı ve yok etme politikalarının sonucu olarak bu topraklara sığınmış olmaları dolayısıyla Anadolu üç büyük dine ait (Müslümanlık, Hristiyanlık ve Musevilik) bir çok kültürün doğduğu, geliştiği ve yayıldığı bir dini merkez konumuna ulaşmıştır. (Kozak, A. Kozak ve Kozak 2010). Ülkemiz birçok farklı tarihi ve kültürel değerlerin bir arada bulunabildiği ender ülkelerden biridir. Tarih boyunca pek çok medeniyet bu topraklarda uyum içinde yaşamış ve günümüze zengin ve renkli bir miras bırakmıştır. Ülkemizin sahip olduğu tarihsel ve arkeolojik zenginlikler şüphesiz ki, diğer dinler açısından da son derece önem arz etmektedir. Türkiye, inanç turizmi açısından bir açık hava müzesi konumundadır. Bu özelliği ile Türkiye'de inanç turizmindeki mevsimsel özellik (dini tören ve anma günleri) tüm yıla yayılma özelliği göstermektedir (http://mekan360.com2011). Kapadokya Bölgesi Hıristiyanlık dünyası açısından önemli olan bir çekim merkezidir. İkinci yüzyılın sonlarında Kapadokya’da önemli sayıda Hıristiyan toplumu bulunmaktaydı. Dördüncü yüzyılda Kapadokya üç büyük azizin (Aziz Basil, Nyssalı Gregor ve Nazianuslu Gregor) memleketi olarak bilinirdi. Bütün Hıristiyanlık fikirleri, bu hocalar tarafından birleştirilerek yeni bir şekil verilmiştir (http://www.kultur.gov.tr 2012 ). Bu kişiler sayesinde bu bölge önemli bir din eğitim merkezi olmuştur. Bu çerçevede bölgede İncil’den alınmış birbirinden güzel fresklerle süslü Elmalı, Tokalı, Karanlık, El Nazar, Yılanlı, Kılıçlar gibi önemli kiliseler, şapeller ve manastırlar bulunmaktadır. Kapadokya bölgesi önemi dolayısıyla sık sık saldırılara da maruz kalmıştır. M.S. yedinci yüzyıldaki Arap saldırıları, Roma ve Bizans dönemindeHıristiyanlığa karşı yapılan baskılar ve işkenceler 189 sonucunda insanlar kendilerine sığınacak yerler aramışlardır. Bölgedeki Kaymaklı, Derinkuyu gibi yer altı şehirleri ve Ihlara vadisi gibi yerler Hıristiyanlar için en güzel korunma ve inzivaya çekilme yerleri olmuştur(Güzel 2010). Nevşehir, dünyanın 8. harikası olarak nitelendirilen Kapadokya Bölgesi sınırları içinde bulunmaktadır. İlk Hıristiyanlar Kapadokya yöresine yerleşmiş, kayaları oyarak konut ve kiliseler yapmışlardır. Bölgede eskiden kalma birbirinden ilginç kaya kiliseleri yer almaktadır. Ayrıca dünyaca ünlü Türk Düşünürü Hacı Bektaş-ı Veli bu bölgede yaşamıştır. Bu da inanç turizmi açısından önem arz etmektedir (Bingöl 2007). İnanç turizmi, bölgede en yaygın olan turizm türüdür. Özellikle Göreme Vadisi, Zelve Vadisi, Gomeda Vadisi ve Açıksaray Vadisi kilise ve manastırlar açısından zengin vadilerdir. Ayrıca Hacıbektaş ilçesindeki Hacıbektaş Veli Türbesi de her yıl yüzbinlerce ziyaretçinin gezdiği önemli bir inanç turizmi merkezidir (Nevşehir İl Çevre ve Orman Müdürlüğü 2010). 4. Termal Turizm İnsanları turizme yönelten sebeplerden birisi de sağlıktır. İnsanlar, bazen kaybolan sağlıklarını geri kazanmak amacıylabazen de sağlıklarını uzun sürekoruyabilmek için sağlık turizmine katılmaktadır. Termal turizm, doğal şekilde belirli sıcaklığa sahip olarak yer üstüne çıkan ve faydalı mineralleri içeren şifalı sular ile şifalı çamur ve buharların bulunduğu yörelerde, yöreye özgü iklim şartları içerisinde gerçekleşen turizm türüdür. Günümüzde, gerek gelişmiş ve gerekse de gelişmekte olan ülkelerde sanayileşme ve büyük kent yaşamının ortaya çıkardığı çevre sorunları gibi nedenler birçok insanın sağlıksız ortamlarda yaşamalarına neden olmaktadır. Sağlıklarına yeniden kavuşmak isteyen insanlar önemli bir turizm talebinin oluşmasına yol açmaktadır. Belli bir yaş ve gelir düzeyinde olan bu insanlar, sağlıklarını korumak ve rahatsızlıklarını gidermek amacıyla termal turizm talebine önemli bir kaynak oluşturmaktadırlar (Öztürk ve Yazıcıoğlu 2002). Sağlık ve termal turizmine yönelik çalışmalarKültür ve Turizm Bakanlığı’nın turizmin çeşitlendirilerek ülke geneline yayılması politikası içinde önemli yer tutmaktadır. Bakanlıkça termal alanların koruma-kullanma dengesi çerçevesinde planlanması hedefine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Türkiye’nin termal turizmde Avrupa’nın en önemli ve dünyanın ilk beş destinasyonundan birisi olması hedeflenmektedir. Termal turizmin geliştirilmesi yönünde kür parkı, kür merkezi ve konaklama entegrasyonu sağlayan tesisleri bünyesinde bulunduran uluslararası standartlara sahip nitelikli tesislerin sayısı ile birlikte, turizm geliri ve turist sayısının arttırılması hedeflenmektedir. Termal turizmdeki anlayış, termal suların yıkanma amaçlı kullanımı dışında insan sağlığı, zindelik, rekreasyon, eğlence, dinlence ve spor tesisleri gibi imkanların yer aldığı ve 12 ay boyunca hizmet verebilen tesisler yaratmaktır (http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr 2012). Nevşehir termal turizm (kaplıcalar) yönünden zengindir. Bu kaplıcaların en önemlisi Kozaklı ilçesinde bulunmaktadır. İlçe nüfusunun %12’si termal turizm alanında istihdam edilmektedir. Sadece konaklama işletmelerinde 1.200 kişiye istihdam sağlanmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı (2010) konaklama istatistiklerine göre, 2010 yılında Kozaklı’da turizm işletme belgeli tesislerde konaklayanların sayısı 8.700’ü yabancı ve 75.237’si yerli turist olmak üzere toplam 83.937’dir. Aynı istatistiklere göre tesislerdeki ortalama kalış süresi yaklaşık 2 gün ile sınırlıdır ve tesislerdeki yıllık doluluk oranı da oldukça düşüktür (%25).Bu noktada, Nevşehir geneline ilişkin bir değerlendirme yapılacak olursa; 2010 yılında Nevşehir’deki 45 adet turizm 190 işletme belgeli konaklama tesisindeki ortalama kalış süresinin yaklaşık 2 gün olduğu ve söz konusu tesislerin yıllık doluluk oranının %50 civarında seyrettiğini söylemek mümkündür (http://www.kultur.gov.tr 2012 ). Termal turizmin geliştirilmesini sağlamak üzere 2007 yılı Bakanlar Kurulu kararıyla Kozaklı Termal Turizm Merkezi ilan edilmiştir. Kozaklı kaplıcaları sularının tedavi edici özelliği Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmıştır (Karamustafa, Ulama ve Erbaş 2009). Termal Turizm Merkezi’ndeki kaplıca suyu, romatizma deri, kalp ve kan dolaşımı, solunum yolları, kadın hastalıkları, sinir ve kas yorgunluğu, sinirsel hastalıklar, eklem ve kireçlenme gibi rahatsızlıkların tedavisinde olumlu etki yapmaktadır (Şahin 2008). Üçüncü yaş grubundaki insan sayısıgiderek artmakta ve turist kabul eden ülkelerbu pazardan daha fazla pay alabilmek için kıyasıya bir rekabet içindedirler. Bu bakımdan üçüncü yaş turizmi, turistik ürün çeşitleri arasında uygulanabilirliği en yüksek olan turizm çeşitlerinden biridir (Hacıoğlu ve Şahin 2008). Yeterli boş zaman ve gelire sahip olmanın yanı sıra, aile sorumluluğunun da azaldığı üçüncü yaş grubundaki kişiler önemli bir turist potansiyeli oluşturmaktadırlar. Bu pazarın harekete geçirilmesi ve değerlendirilmesi amacıyla birçok ülkede geliştirilmeye çalışılan üçüncü yaş turizmi, genellikle sağlık ve kültür turizmi destekli olarak yapılmaktadır. İnsanlar yaşlandıkça inançlarının daha güçlenmesi nedeniyle kültürel ve dini amaçlı seyahatlere, sağlık sorunlarından dolayı termal kaynaklara, ılıman iklim ve doğal güzelliklere sahip ülke ve bölgelere ziyaret eğiliminde bulunmaktadırlar (Kozak, A. Kozak ve Kozak 2010).Nevşehir’in gerek bahsi geçen çekicilikler açısından sahip olduğu potansiyel ve gerekse gelen turistlerin yaş grupları göz önünde bulundurulduğunda bölgenin üçüncü yaş turizminin gelişme potansiyeli bakımından da ilk sıralarda bulunduğunu söylemek yanlış olmaz. 5. Sıcak Hava Balonculuğu Sahip olduğu doğal güzelliği ve rüzgâr koşullarının katkısıyla balonculuğun dünyada en gelişmiş olduğu bölge Kapadokya’dır. Bölgenin en önemli turizm merkezi olanNevşehir’de 16 balonculuk firması toplam 105 balon ile hizmet vermektedir. Bölgede hizmet veren balonculuk firmalarının tamamına yakını yerli firmalardan oluşmakta, sınırlı sayıda yabancı ortaklı balonculuk firmaları da bulunmaktadır. Özellikle yabancı turistler tarafından tercih edilen balon turizmi ile sabah erken saatlerde balona binilerek güneşin doğuşu ve doğan güneşin peribacaları üzerinde meydana getirdiği çeşitli ışık oyunları havadan daha net görülebilmektedir. Balonculuğun müşteri profili her yaştan insan grubu olmakla birlikte bölge turizminin de bir yansıması olarak genellikle orta yaş ve üstü kişilerden oluşmaktadır. Müşteriler genellikle Alman, Fransız, Hollandalı, İspanyol, İngiliz, İtalyan, Güney Afrikalı, Japon ve Korelilerden oluşmaktadır. Az da olsa yerli turistlerin de bu etkinliğe katıldığı söylenebilir. Yerli turistlerin çoğu Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Kayseri gibi illerden gelmektedir. Yerli turistlerin bu etkinliklere katılma oranının az olmasının temel nedeni olarak yüksek seyreden fiyatlar olduğu düşünülmektedir. Uçuş fiyatları sezona göre değişmekle birlikte kış döneminde yaklaşık 150 Euro civarındadır ve bunun yaklaşık 50 Euro’su komisyonculara gitmektedir. Balonlar genellikle İngiltere ve İspanya gibi ülkelerden temin edilmektedir. Ayrıca pilotlar da Avrupa ülkeleri, ABD ve Rusya gibi ülkelerde eğitim almaktadır. Balon üreticisi firmalar teknik bakım da sağlamaktadır (Nevşehir İl Çevre ve Orman Müdürlüğü2010; Ahiler Kalkınma Ajansı 2011). 191 6. Diğer Turizm Çeşitleri Nevşehir, yukarıda yer verilen turizm çeşitleri dışında birçoğu özel ilgi turizmi kapsamında ele alınabilecek olan turizm çeşitleri bakımından da zengin bir potansiyele sahiptir.Kısaca bahsetmek gerekirse, özel ilgi turizmi, belirli bir temaya sahip olan bir seyahate katılmak ve kişisel ilgilerini geliştirmek, kendini gerçekleştirme ihtiyacını karşılamak amacı taşıyan insanların tek başına ya da grup halinde katıldıkları turizm çeşididir (Sarı 2011).Özel ilgi turizmi; kişi veya grupların özel ilgileri nedeniyle yaptıkları boş zaman değerlendirme faaliyetlerinden oluşmaktadır. Ancak, herhangi bir boş zaman değerlendirme faaliyetinin özel ilgi turizmi kapsamında değerlendirilebilmesi için iki şart gerekmektedir. Bunlardan ilki, boş zamanın değerlendirildiği özel bir ilginin bulunması ve ikincisi ise bu boş zaman faaliyetinin ticarileşmesidir (Trauer 2006).Aşağıda, Nevşehir’de söz konusu turizm çeşitlerinin durumu hakkında kısa değerlendirmeler yapılmaktadır. Erciyes ve Hasan dağlarının volkanik patlamalarının sonucu ortaya çıkan volkanik tüflerin zamanla aşınması ile oluşan vadiler, doğa yürüyüşü açısından son derece uygundur. Göreme Tarihi Milli Parkı içinde doğal ve kültürel amaçlı yürüyüşler için kullanılan patikalar mevcuttur. Ayrıca, Kızılçukur, Gomeda, Çat, Meskendir, Güvercinlik vadileri gibi vadiler doğa yürüyüşleri ile ziyaretçilere daha yakından tanıtılmaktadır (Nevşehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü 2012).Bölgede özel ilgi turizmi kapsamında değerlendirilebilecek olan turizm etkinliklerinden birisi de atlı doğa yürüyüşüdür. Yörede yeni başlayanlar için binicilik dersleri verilmekte, at sırtında geziler düzenlenmektedir. Geziler sırasında doğallığını koruyan vadiler ve kültürlerini muhafaza etmiş köyler ziyaret edilmektedir. Bölgedeki doğa harikası vadiler gelen ziyaretçilere at sırtında gezdirilerek farklı bir turizm etkinliği gerçekleştirilmektedir. Güzergâhlar Avanos, Mustafapaşa, Gomeda Vadisi, Zelve, Paşabağları, Sarıhan, Zemi Deresi, Kılıçlar Vadisi, Çat Vadisi, Devrent Vadisi ile Aksaray Güzelyurt (Geveri)’a kadar uzanmaktadır (Nevşehir İl Çevre ve Orman Müdürlüğü 2010). Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2004 yılı içerisinde yaptığı çalışma neticesinde Nevşehir’de dört farklı bölgede (Avanos, Çat, Mustafapaşa, Uçhisar) gol turizmi açısından uygun yerler tespit edilmiştir (Nevşehir İl Çevre ve Orman Müdürlüğü 2010). Bu kapsamda, Türkiye Turizm Stratejisi 2023 belgesinde bölgede 5 adet golf turizmi tesisi projesi uygulamaya geçirileceği vurgulanmaktadır. Öte yandan, Nevşehir gerek konaklama işletmeleri bünyesinde gerekse münferit olarak sahip olduğu spor salonları, çim sahaları ve diğer alt yapı imkanları nedeniyle zaman zaman bazı profesyonel ve amatör futbol kulüplerinin kamp çalışmaları için tercih ettikleri bölgelerden biridir. Bölgede bisiklet kullanmayı sevenler için bisiklet turları düzenlenmektedir. Bu sayede hem Kapadokya’nın doğal güzellikleri keşfedilmekte hem de spor yapmanın keyfi yaşanmaktadır. Deneyimli rehberler eşliğinde yapılan bisiklet turları için çeşitli güzergâhlar bulunmaktadır. Ayrıca bisiklet yarışları da düzenlenmektedir. Nevşehir ili genellikle orman örtüsünden yoksundur. Bu nedenle yaban hayatı zengin değildir. Taşlık ve kayalık kesimlere çok iyi uyum sağlayabilen keklik tüm ilde görülür. Vadi boylarında tilki, tavşan, sansar ve kokarca bulunur. Vadi tabanına dik inen kayalıklarda güvercinlere rastlanır (Nevşehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü2012).Bölgede turistlerin ilgisini gittikçe daha fazla çekmeye başlayan başka bir ürün de folklorik bebeklerdir.Nevşehir’in Ürgüp ilçesine bağlı Mustafapaşa beldesinde, 150 yıllık tarihi bir konak Türkiye’de açılan ilk özel el yapımı bebek müzesi olarak “Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi” adıyla hizmet vermektedir. 192 Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yaptığı değerlendirme sonucunda "bakanlığa bağlı özel müze" statüsü verdiği Müze, Kapadokya’nın tarihi, kültürel ve mimari özelliklerini yakından görmek isteyenler için önemli bir mekândır(http://kapadokyasanattarihmuzesi.com 2012). Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Kapadokya Bölgesi’nde alternatif turizm ve turistik ürün çeşitlendirmesine yönelik amaç ve hedefleri şu şekilde ifade edilmektedir: “Tematik bölgeler stratejisi kapsamında Kapadokya Kültür Turizmi Gelişim Bölgesi kurulması hedeflenmektedir. Kapadokya Bölgesi zengin tarihi, kültürel ve doğal zenginliklere sahip tarihi ve doğal yapı içerisinde gelişmiş özgün kentsel dokularını koruyabilmiştir. Kültür turizmi ile ön plana çıkan Kapadokya Bölgesi’nde turizm potansiyelinin yeterince değerlendirilebilmesi ve turizmin çeşitlendirilmesi için bölgenin golf alanları ile cazibesinin artırılması, alternatif turizm modellerinin geliştirilmesi ve böylelikle Kapadokya Bölgesi’nin yeni bir turizm varış noktası haline getirilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca, Kapadokya’nın doğa yürüyüşü için son derece uygun peyzaj ve parkurlar sunan coğrafyası, zengin el sanatları (çömlekçilik, kilimcilik-halıcılık gibi), yöre mutfağı ve bölgesel şarapçılık temel turizm faaliyetlerini oluşturacaktır. Kapadokya’nın mistik atmosferi üstünde balon turları, tarihi ve doğal yapı içerisinde gelişmiş özgün kentsel dokular, el sanatları ve gurme turizmi gibi potansiyelin sürdürülebilir turizm anlayışı çerçevesinde pazarlanması yapılacaktır. Golf turizmi ve alternatif turizmin bölgedeki gelişimi ve bölgenin doğal ve karakteristik yapılarına uygun olarak yapılacak butik tarzı oteller ile turistlere daha kaliteli hizmet sunmak üzere konaklama kapasitesinin niteliği yükseltilerek yatak kapasitesi artırılacaktır. Termal turizm merkezleri belirlenecek ve termal turizmin altyapı ve üstyapısının geliştirilmesine yönelik stratejiler hayata geçirilecektir (Türkiye Turizm Stratejisi 2023 2007). Araştırmanın Amacı, Önemi ve Kapsamı Araştırmanın amacı; Kapadokya Bölgesi’nde alternatif turizm potansiyeli, tanıtımı ve pazarlanması ve bu potansiyelin değerlendirilmesi için gösterilen diğer çabalar konusunda bilgi sahibi olmaktır. Zengin doğal, tarihi ve kültürel çekiciliklere sahip olan Kapadokya’nın alternatif turizm potansiyelinin yeterince değerlendirilebilmesi için, turistik ürün çeşitlendirmesi kapsamında kültür turizmi dışındaki alternatif turizm çeşitlerinin de geliştirilmesi gerekir. Araştırmada hem coğrafi bakımdan hem de araştırma konusuyla ilgili bilgi alınabilecek gruplar açısından bir sınırlamaya gidilmiştir. Bu nedenle, araştırma yalnızca Kapadokya Bölgesi’nin önde gelen turizm varış yeriNevşehir’de gerçekleştirilmiş ve bölgede görev yapan profesyonel turist rehberlerinin görüşlerine başvurulmuştur. Veri Toplama Yöntemi ve Örneklem Araştırmada veri toplama yöntemi olarak yapılandırılmış anket formu kullanılmıştır. Anket sorularının hazırlanmasında başta Ulusan ve Batman’ın (2010) çalışmaları olmak üzere ilgili literatürden yararlanılmıştır.Alternatif turizm ve turistik ürün çeşitlendirmesi ile ilgili sorularda beşli Likert ölçeği tercih edilmiştir. Rehberlerin, ifadelere katılım düzeylerini (1) çok düşük, (2) düşük, (3) orta, (4) yüksek ve (5) çok yüksek şeklinde sıralanan bir ölçek üzerinde belirtmeleri istenmiştir. Ön hazırlık tamamlandıktan sonra anketler pilot uygulamaya tabi tutularak anketlerdeki sorular ile ilgili önemli bir sorun olmadığı tespit edilmiştir. Anketler, KARED (Kapadokya Rehberler Derneği) tarafından 2011 yılı Kasım ve Aralık aylarında bölgedeki rehberlere yönelik olarak düzenlenen hizmet içi eğitim seminerleri sırasında araştırmacılartarafından bizzatuygulanmıştır. Uygulama sırasında rehberlerin sözlü olarak dile getirdikleri görüşler de kaydedilmiştir. Uygulama sonunda anket doldurmayı kabul eden toplam 103 rehber ile görüşülmüştür. 193 Verilerin Analizi ve Yorumu Araştırma verilerinin analizinde SPSS 16.0 programı kullanılmıştır. Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi ile ilgili ölçeklerin güvenilirlik analizleri için Cronbah’s Alpha katsayısından faydalanılmış, demografik veriler frekans ve yüzde değerleri kullanılarak analiz edilmiştir. Rehberlerin ölçeklerdeki ifadelere verdikleri cevapların analizi için ise ifadelerin ortalama değerleri üzerinden değerlendirme yapılmıştır. Bilindiği üzere, araştırmalarda kullanılan ölçüm araçlarının minimum 0.70 güvenilirlik düzeyinde olması gerektiği yaygın kabul görmektedir (Muijs 2004). Yapılan güvenilirlik analizi sonucunda, Nevşehir’in turistik ürün potansiyeli ve bu potansiyelin yeterince değerlendirilip değerlendirilmediğine ilişkin 10 ifadeden (Tablo 2) oluşan ölçeğin güvenilirlik katsayısı (Cronbach’s alpha) 0.76 çıkmıştır. Ayrıca, Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi için yürütülen çalışmaların ve destekleyici faaliyetlerin mevcut durumunun tespitine yönelik dokuz ifadeden (Tablo 3) oluşan ölçeğin güvenilirlik katsayısı 0.73 çıkmıştır. Dolayısıyla, araştırmada kullanılan iki ölçüm aracının da tatmin edici bir güvenilirliğe sahip olduğu söylenebilir. Tablo 1:Rehber Profiline İlişkin Bilgiler Cinsiyet Frekans Yüzde Bay 71 69 Bayan 32 31 Toplam 103 100 24 yaş ve altı 13 13 25-34 yaş arası 60 58 35-44 yaş arası 15 14 45-54 yaş arası 10 10 55 ve üzeri yaş 5 5 103 100 Evli 43 42 Bekar 60 58 Toplam 103 100 Lise 5 5 Önlisans 10 10 Lisans 77 75 Lisansüstü 11 10 Toplam 103 100 Yaş Toplam Medeni durum Öğrenim durumu Mesleki eğitim 194 Bakanlık kursu 47 45 Lisans kurumları kursu 46 45 Önlisans kurumları kursu 10 10 Toplam 103 100 1 yıldan az 17 16 1-4 yıl 36 35 5-8 yıl 13 13 9-12 yıl 9 9 12 yıldan fazla 25 24 Cevapsız 3 3 Toplam 103 100 Asıl iş olarak 82 80 Ek iş olarak 19 18 Cevapsız 2 2 Toplam 103 100 Bağımsız 70 68 Bir acentaya bağlı 27 26 Diğer 3 3 Cevapsız 3 3 Toplam 103 100 İngilizce 83 80 Fransızca 10 10 Almanca 3 3 İtalyanca 1 1 Diğer 6 6 103 100 Kaç yıldır Nevşehir’de rehberlik yaptığı Rehberliği icra şekli Çalışma şekli Hangi yabancı dilden rehber olduğu Toplam Araştırmaya katılan rehberlerin çeşitli özelliklerine ilişkin bilgiler Tablo 1’de görülmektedir. Rehberler ağırlıklı olarak (%69) erkeklerden oluşmakta, yarısından fazlası (%58) 25-34 yaş kategorisinde yer almakta ve yine yarsısından fazlası (%58) bekarlardan oluşmaktadır. Rehberlerin öğrenim durumuna ilişkin bilgilere bakıldığında ise büyük bir bölümünün (%75) lisans mezunu olduğu anlaşılmaktadır. Rehberlerin hepsi mesleki eğitim kurslarına katıldıklarını beyan etmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen kurslara katılanlar ile lisans eğitimi veren kurumlarca düzenlenen kurslara katılanların oranı %45 ile birbirine eşittir. Kalan %10’luk kesim ise önlisans kurumlarınca verilen kurslara katıldıklarını belirtmiştir. 1-4 yıl arası Nevşehir’de rehberlik yapan rehberler %35’lik oran ile ilk sırada yer alırken, bölgede 12 yıldan fazla zamandır rehberlik yapanlar ise 195 %24’lük oran ile ikinci sıradadır. Araştırmaya katılan rehberlerin %80’i rehberliği asıl iş olarak yapmakta, yaklaşık %70’i bağımsız olarak çalışmakta ve %80’i İngilizce dilinden rehberlik yapmaktadır. Fransızca dilinden rehberlik yapanlar ise %10’luk pay ile ikinci sıradadır. Rehberlerin, Nevşehir’de turistik ürün potansiyeli ve bu potansiyelden yeterince faydalanılıp faydalanılamadığına yönelik görüşleri Tablo 2’de yer almaktadır. Tablo’ya göre, genel anlamda rehberlerin Nevşehir’in turistik ürün potansiyeli konusunda olumlu düşündükleri ifade edilebilir. Turistik ürün potansiyeli konusunda rehberlerin çok yüksek düzeyde katılım gösterdikleri ilk iki ifade 4.25 ve 4.24 ortalama değerleriyle “Nevşehir sıcak hava balonculuğu turizmi potansiyeline sahiptir” ve “Nevşehir doğa yürüyüşü (trekking) turizmi potansiyeline sahiptir” ifadeleri olmuştur. “Nevşehir inanç turizmi potansiyeline sahiptir” ifadesi ise 4.13 ortalama ile üçüncü sıradadır. Turistik ürün potansiyeli konusunda rehberlerin yüksek düzeyde katılım gösterdikleri ifadeler ise 3.59 ortalama ile “Nevşehir termal turizm potansiyeline sahiptir” ifadesi ve 3.54 ortalama ile “Nevşehir kongre turizmi potansiyeline sahiptir” ifadesidir. Rehberler, kültür turizmi dışında inanç turizmi, sıcak hava balonculuğu ve doğa yürüyüşü turizmine yönelik pazarlama çabalarını yüksek düzeyde yeterli görmektedir. Çünkü; rehberlerin söz konusuturizm çeşitlerine yönelik ifadelere verdikleri cevapların ortalamaları üç ile dört arasında değişmektedir. Bu ifadelerden “Nevşehir’de sıcak hava balonculuğu turizmi yeterince pazarlanmaktadır” ifadesi 3.98 ortalama ile en yüksek değere sahiptir. “Nevşehir’de doğa yürüyüşü turizmi yeterince pazarlanmaktadır” ifadesi 3.25 ortalama ile ikinci, “Nevşehir’de inanç turizmi yeterince pazarlanmaktadır” ifadesi ise 3.19 ortalama ile üçüncü sıradadır. Rehberler, termal turizm ve kongre turizminin pazarlama çabalarını ise orta düzeyde yeterli görmektedir. Çünkü; “Nevşehir’de termal turizm yeterince pazarlanmaktadır” ifadesi 2.45 ortalamaya sahipken, “Nevşehir’de kongre turizmi yeterince pazarlanmaktadır” ifadesi 2.46 ortalamaya sahiptir. Tablo 2: Rehberlerin, Nevşehir’deki alternatif turizm potansiyeli ve pazarlamasına ilişkin görüşleri 196 İfadeler Ortalama St. sapma Nevşehir, kültür turizminin yanı sıra termal turizm potansiyeline sahiptir. 3.59 1.27 Nevşehir, kültür turizminin yanı sıra kongre turizmi potansiyeline sahiptir. 3.54 1.13 Nevşehir, kültür turizminin yanı sıra inanç turizmi potansiyeline sahiptir. 4.13 1.17 Nevşehir, kültür turizminin yanı sıra sıcak hava balonculuğu turizmi 4.25 1.14 4.24 1.22 yeterince 2.45 1.22 yanı sıra kongre turizmi yeterince 2.46 1.07 yanı yeterince 3.19 1.20 Nevşehirde, kültür turizminin yanı sıra sıcak hava balonculuğu turizmi 3.98 1.14 3.25 1.27 potansiyeline sahiptir. Nevşehir, kültür turizminin yanı sıra doğa yürüyüşü (trekking) turizmi potansiyeline sahiptir. Nevşehirde, kültür turizminin yanı sıra termal turizm pazarlanmaktadır. Nevşehirde, kültür turizminin pazarlanmaktadır. Nevşehirde, kültür turizminin sıra inanç turizmi pazarlanmaktadır. yeterince pazarlanmaktadır. Nevşehirde, kültür turizminin yanı sıra doğa yürüyüşü (trekking) turizmi yeterince pazarlanmaktadır. Rehberlerin Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi için yapılan çalışmalara ve destekleyici faaliyetlere yönelik değerlendirmeleri Tablo 3’te yer almaktadır. Genel bir değerlendirme yapılırsa, rehberlerin bu konudaki görüşlerinin büyük ölçüde “orta” seçeneğinde yoğunlaştığı söylenebilir. Çünkü, ilgili dokuz ifadeden altısına yönelik değerlendirme2 ile 3 arasında ortalamaya sahiptir. Bu ifadelerden “Nevşehir’deki turistik çekicilikler yeterince korunmaktadır” ifadesi 2.42 ortalama ile en düşük değere sahipken, “Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi için destinasyon ve bölge tanıtımı yeterince yapılmaktadır” ifadesi 2.99 ortalama ile en yüksek değere sahiptir. Kalan üç ifadeye ilişkin rehber değerlendirmeleri 3 ile 4 arasında değişmektedir. Dolayısıyla, bu ifadelerde yer alan konularda rehberler turistik ürün çeşitlendirmesi için yapılanları yeterli bulmaktadır. Bu ifadelerden “Nevşehir’de turistlere yönelik olarak düzenlenen eğlence faaliyetleri (Türk gecesi, çanak çömlek yapımı, moda gösterisi vb.) yeterlidir” ifadesi 3.45 ortalama ile en yüksek düzeyde katılım sağlanan ifadedir. “Nevşehir’de gelişme potansiyeline sahip turizm çeşitlerinin tanıtımı ve pazarlanması için yerel yönetimler politika oluşturmaktadır” ifadesi ise 3.05 ortalama ile en düşük değere sahiptir. 197 Tablo 3: Rehberlerin Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi için yürütülen faaliyetlere ilişkin görüşleri İfadeler Ortalama St. sapma Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi için destinasyon ve bölge tanıtımı 3.00 1.11 2.68 1.16 2.87 1.21 Nevşehir’deki turistik çekicilikler yeterince korunmaktadır. 2.42 1.14 Nevşehir’deki tarihi niteliğe sahip yapılar aslına uygun olarak restore 2.78 1.06 2.49 1.06 3.05 1.27 3.06 1.25 3.45 1.18 yeterince yapılmaktadır. Kongre, termal, inanç turizmi gibi turizm çeşitleri ile ilgilenen uzman seyahat acenteleri yeterli sayıdadır. Kongre, termal turizm gibi turizm çeşitlerine yönelik hizmet veren konaklama işletmeleri yeterli sayıdadır. edilmektedir. Nevşehir’de turistik ürün çeşitlerinin istenilen seviyeye ulaşabilmesi için gerekli olan altyapı ve üstyapı çalışmaları gerçekleştirilmektedir. Nevşehir’de gelişme potansiyeline sahip turizm çeşitlerinin tanıtımı ve pazarlanması için yerel yönetimler politika oluşturmaktadır. Nevşehir’in halk kültürü öğeleri (el sanatları, yemekleri vb. ) turistik ürün çeşitlendirmesi kapsamında yeterince değerlendirilmektedir. Nevşehir’de turistlere yönelik olarak düzenlenen eğlence faaliyetleri (Türk gecesi, çanak çömlek yapımı, moda gösterisi vb.) yeterlidir. Sonuç ve Öneriler Uluslararası turizmdeki eğilime paralel olarak Türkiye'de yıllardır deniz-güneş-kum üçlüsüne dayalı turizm çeşidi egemen olmaktadır. Tatil turizminin yılın belli zamanlarında yoğunlaşması (mevsimsellik) nedeniyle de turizmin yılın tamamına ve ülkenin geneline yayılması mümkün olmamaktadır. Ancak, özellikle son yıllarda turizm talebinde meydana gelen değişiklikler, tatil turizminin yerine ya da yanında yeni turizm çeşitlerinin geliştirilmesini daha önemli hale getirmiştir. Türkiye’nin de turizmi bütün yıla ve ülkeye yayabilecek alternatif turizm çeşitlerini planlı bir şekilde geliştirmesi gerekir.Türkiyesahip olduğu doğal, tarihi, kültürel ve diğer çekicilik unsurlarısayesinde turistik ürün çeşitlendirmesi bakımından oldukça zengin bir potansiyele sahiptir. Kapadokya Bölgesi de, Türkiye’nin en önemli turizm varış noktalarından biridir ve kültür turizmi ile ön plana çıkmaktadır. Bölgenin turizm potansiyelinin yeterince değerlendirilebilmesi ve özellikle bölgedeki konaklama işletmelerinin doluluk oranlarının artırılması için alternatif turizm çeşitlerinin geliştirilmesikaçınılmazdır. Çalışmada, Kapadokya Bölgesi’nin en önde gelen turizm varış yeri Nevşehir’deki alternatif turizm çeşitlerinin gelişme potansiyeli, pazarlama çabaları ve turistik ürün çeşitlendirmesi için yapılanlar konularına ilişkin olarak profesyonel turist rehberlerinin görüşlerine başvurulmuştur. Araştırma sonunda elde edilen sonuçlar aşağıda özetlenmektedir. 198 Rehberler Nevşehir’in özellikle sıcak hava balonculuğu, doğa yürüyüşü ve inanç turizmi bakımından çok yüksek düzeyde bir potansiyele sahip olduğunu düşünmekte ve bu üç turizm çeşidinin pazarlama çabalarınıyeterli bulmaktadır. Rehberler, Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi için yapılan diğer çalışmaların ve destekleyici faaliyetlerin genel itibariyle istenen düzeyde olmadığını belirtmekle birlikte; turistlere yönelik olarak düzenlenen eğlence faaliyetleriniyeterli bulmaktadır. Ayrıca, halk kültürü öğelerinin yeterince değerlendirildiğini ve gelişme potansiyeline sahip turizm çeşitlerinin tanıtımı ve pazarlanması için yerel yönetimlerce politika oluşturulduğunu beyan etmektedir. Rehberler, Nevşehir’in termal turizm ve kongre turizmi açısından yüksek düzeyde bir gelişim potansiyeli olmakla birlikte, bu iki turizm çeşidinin pazarlama çabalarının yeterli olmadığını düşünmektedir. Bu kapsamda, rehberler Nevşehir’deki turistik çekiciliklerin yeterince korunmadığını, turistik ürün çeşitlendirmesi için yeterli tanıtımın yapılmadığını, turistik ürün çeşitlerinin istenilen seviyeye ulaşabilmesi için gerekli olan altyapı ve üstyapı çalışmalarının yetersiz olduğunu ifade etmiştir. Rehberler ayrıca, alternatif turizm çeşitleri ile ilgilenen uzman seyahat acentaları ve konaklama işletmelerinin yetersiz olduğunu ve tarihi niteliğe sahip yapıların aslına uygun olarak restoreedilmediğini ifade etmiştir. Son olarak, anket uygulaması sırasında rehberlerin büyük bir kısmı sözlü olarak, Nevşehir Kapadokya Havalimanı’nın atıl durumdan kurtarılarak uçuş seferlerinin arttırılmasının bölge turizmi açısından önemli olduğunu vurgulamıştır.Nevşehir’de gelişme potansiyeline sahip turizm çeşitlerinin tanıtımı ve pazarlanması için bütün paydaşlara önemli görevler düştüğünün de altını çizmiştir. Gelecekte yapılacakçalışmalarda, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca Kapadokya Bölgesi’nde alternatif turizm ve turistik ürün çeşitlendirmesine yönelik belirlenen amaç ve hedeflerin gerçekleştirilmesi için bugüne kadar yapılagelen çalışmalar incelenebilir.Kapadokya Bölgesi’nin geneline yönelik ve daha çok sayıda kesimin görüşlerine yer veren benzer araştırmalar düşünülebilir. Son olarak, bölgenin alternatif turizm bakımından güçlü ve zayıf yönleri ile önündeki fırsatlar ve karşılaşabileceği tehditler analiz edilebilir. Teşekkür:Nevşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği A. D. Yükseklisans öğrencisi Sayın Yusuf DÖNMEZ’e ve Atatürk Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu araştırma görevlisi Sayın Kadir Çağlar ÖZHAN’a araştırma sürecinde yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür ederiz. Kaynakça Ahiler Kalkınma Ajansı (2011). Kapadokya Bölgesi Turizm Çalıştayı Saha Çalışmaları Raporu, Nevşehir Bingöl Z. (2007). Gelenekten Evrensele Anadolu’da İnanç Turizmi, Ankara: Detay Yayıncılık Emekli G. (2002). Sürdürülebilir Turizm Yaklaşımı İle Urla (İzmir) KıyılarınınDeğerlendirilmesi. Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları IV. Ulusal Konferansı(5-8 Kasım 2002),Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir Ersun N. ve Arslan K. (2009). Alternatif Turizm Çeşidi Olarak Kapadokya Bölgesi’nde Kongre Turizmini Geliştirme Olanakları, Erciyes Üniversitesi İ.İ:B:F. Dergisi, 34:139-164 199 İl Çevre ve Orman Müdürlüğü (2010). Çevre Durum Raporu, Nevşehir Güzel F. Ö. (2010). Turistik Ürün Çeşitlendirme Kapsamında Yeni Bir Dinamik: İnanç Turizm, Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 2(2):87-100. Hacıoğlu N. ve Avcıkurt C. (2008). Turistik Ürün Çeşitlendirmesi, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Hacıoğlu N. ve ŞahinB. (2008). Turistik Ürün Çeşitlendirmesi içindeNecdet Hacıoğlu ve Cevdet Avcıkurt (Editörler),Üçüncü Yaş Turizmi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Karaman S. Demirkol Ş. ve Şahin S. (2008) Turistik Ürün Çeşitlendirmesi içinde Necdet Hacıoğlu ve Cevdet Avcıkurt (Editörler), İnanç Turizmi, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Karamustafa K. Ulama Ş. ve Erbaş E. (2009). Termal Turizm Açısından Kozaklı İlçesinin Rekabetçilik Analizi, 10.Ulusal Turizm Kongresi (21-24 Ekim 2009), Mersin Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Mersin Kılıç B. ve Kurnaz A. (2010). Alternatif Turizm ve Ürün Çeşitliliği Oluşturmada Ekolojik Çiftlikler:Pastoral Vadi Örneği, İşletme Araştırmaları Dergisi, 2(4):39-56. Kızılırmak İ. (2000). Kongre Turizmi Açısından Kapadokya Bölgesi’nin Dünü, Bugünü ve Geleceği, Haftasonu Semineri VI:2000’li Yıllara Girerken Kapadokya’nın Turizm Değerlerine Yeniden Bir Bakış (26-28 Kasım 1999), Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Nevşehir Kozak N. Akoğlan Kozak M. ve Kozak M. (2010). Genel Turizm İlkeler-Kavramlar, Ankara: Detay Yayıncılık Küçükaltan G. ve Yıldız Ö.E. (2009). Turistik Ürün Çeşitlendirme Aracı Olarak ŞarapTurizmi: Çeşme Örneği, 10. Ulusal Turizm Kongresi (21-24 Ekim 2009), Mersin ÜniversitesiTurizm İşletmeciliği veOtelcilik Yüksekokulu, Mersin Kültür ve Turizm Bakanlığı (2007). Türkiye Turizm Stratejisi 2023. Yatırım veİşletmeler Genel Müdürlüğü, Yayın No: 3085, Ankara Muijs D. (2004). Doing Quantitative Research in Education with SPSS, USA: Sage Publications Inc. Olalı H. Ve Timur A. (1988). Turizm Ekonomisi, İzmir:Ofis Ticaret Matbaacılık Oral S. ve Başarır A. (1995). Alternatif Turizmin Önemi, Türkiye’de Alternatif Turizm Çeşitleri ve Kapadokya’da Uygulanabilirliği, Kapadokya’nın Turistik-Kültürel Potansiyeli ve Pazarlama Sorunları Semineri(22-24 Eylül 1995, Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Nevşehir 200 Öztürk Y. ve Yazıcıoğlu İ. (2002). Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Alternatif Turizm Faaliyetleri Üzerine Teorik Bir Çalışma, Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, 2:183-195. Rızaoğlu B. (1995). Prof. Dr. Hasan Zafer Doğan Anı Kitabı içinde, Meral Korzay ve Bülent Himmetoğlu (Der.),Turizme Çözümsel Bir Yaklaşım, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Matbaası Sarı F. Ö. (2011). Türkiye’de Turistik Ürün Çeşitlendirmesine Yönelik Bir Model Önerisi: Sportif Balık Avı Turu, Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi (SOİD), 8(2):87-94. Sezer M. (2010).Türkiye Turizm Sektöründe Müze Turizminin Payının Değerlendirilmesi(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi),Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Şahin N. (2008). Türkiye Turizm Coğrafyası içinde Gürhan Aktaş (Editör), Nevşehir, Ankara: Detay Yayıncılık. TekeliH. (2001). Turizm Pazarlaması ve Planlaması, Ankara: Detay Yayıncılık Trauer B. (2006). Conceptualizing Special Interest Tourism-Frameworks for Analysis, Tourism Management, 27:183-200. Tosun. C. ve Bilim Y. ve Temizkan R. (2003). Alternatif Turizm ve Turistik Ürün Çeşitlendirme Stratejileri: Hatay Örneği, Türkiye’nin Alternatif Turizm Potansiyeli ve Güncel Sorunları Konferansı (3-4 Mayıs 2003), Ankara Üniversitesi Çankırı Meslek Yüksekokulu ve Çankırı Valiliği, Çankırı Ulusan, Y. ve Batman O. (2010). Alternatif Turizm ÇeşitlerininKonya Turizmine Etkisi Üzerine Bir Araştırma, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 23:243-260. Usta Ö. (2008) Turizm (Genel ve Yapısal Yaklaşım), Ankara: Detay Yayıncılık. Yılmazİ. (2001). Kapadokya Turizminin Mevcut Sorunları ve Bu Sorunların Çözümüne Yönelik Öneriler, Maltepe Üniversitesi MYO Dergisi, 2:29-46. http://www.ahi-ka.org.tr/upload/pdf/turizmrapor.pdf, Erişim Tarihi: 31.10.2011. http://www.kobifinans.com.tr/tr/sektor/011610/22676, Erişim Tarihi: 30.10.2011. http://www.nevsehirkulturturizm.gov.tr/belge/1-41456/kongre-turizmi.html,Erişim Tarihi: 17.01.2012. http://mekan360.com/360fx_vanvaliligi2011emittfuarstandi.html, Erişim Tarihi: 30.10.2011. www.kapadokyasanattarihmuzesi.com/, Erişim Tarihi: 25.02.2012 201 http://www.kultur.gov.tr/, Erişim Tarihi:25.02.2012 http://www.nevsehir.bel.tr/, Erişim Tarihi:25.02.2012 http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/, Erişim Tarihi: 25.02.2012 OTEL İŞLETMELERİNDE ÇEVRE DUYARLILIĞININ TURİST MEMNUNİYETİNE ETKİLERİ Arş. Gör. Bayram AKAY 2 Kırklareli Üniversitesi Turizm Fakültesi Yrd. Doç. Dr. Sibel Sü ERÖZ 3 Kırklareli Üniversitesi Turizm Fakültesi ÖZET Otel işletmelerinin temel amacı turisti memnun etmek ve bu amaç doğrultusunda da ihtiyaç, arzu ve beklentilerini karşılamaya yönelik çevreler oluşturmaktır. Günümüzde tüketicilerin çevre konusunda farkındalıklarının artması, paydaşların etkisi gibi işletmeleri çevreye duyarlı hale getiren pek çok unsur bulunmaktadır. Bu unsurların etkileri otel işletmelerine de yansımakta ve işletmeleri bu konuda çalışmalar yapmaya ve çevre dostu uygulamalara yöneltmektedir. Çevrenin özgünlünü koruyan ve sürdürülebilirlik yaklaşımlarını benimseyen otel işletmelerinin turist memnuniyetini arttırıcı bir etki göstermesi beklenmektedir. Bu kapsamda çalışmanın amacı otel işletmelerinde çevreye duyarlılık çerçevesinde yapılan çalışmalar ve bu çalışmaların turist memnuniyetine olan etkilerini ortaya koymaktır. Anahtar Kelimeler: Otel İşletmeleri, Çevre, Turist Memnuniyeti SUSCEPTIBILITY OF ENVIRONMENTAL EFFECTS ON TOURIST SATISFACTION IN HOTEL ENTERPRISES ABSTRACT 2 Arş. Gör. Kırklareli Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü, makay041@hotmail.com 3 Yrd. Doç. Dr. Kırklareli Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm İşletmeciliği, sibelsueroz@kırklareli.edu.tr 202 The main purpose of hotel enterprises is to satisfy the guests and for this purpose to compose an ambience for meeting the needs, desires and expectations of the guests. There are lots of elements made enterprises environmentally-conscious such as increasing awareness of consumers about environmental issues and the impact of stakeholders. The effects of these elements are reflected in the hotel enterprises and these have lead enterprises to study on this issue and eco-friendly practices. It is expected to show an enhancer effect for guest satisfaction by the hotel enterprises that protecting the authenticity of the environment and adopting the sustainability approaches. The purpose of this study is to present the framework of environmental susceptibility studies in hotel enterprises and the effects of these studies to the guest satisfaction. Keywords: Hotel Enterprises, Environment, Guest Satisfaction 1. GİRİŞ Çevre sorunları genel olarak insanlar tarafından oluşturulan yapay çevrenin, doğal çevre üzerinde olumsuz etkiler oluşturması ya da hava, toprak ve suda meydana gelen, insan ve diğer canlıların sağlığını olumsuz etkileyen kirlenme ve bozulmalar şeklinde ifade edilebilir (Demir ve Çevirgen, 2006:75). Çevre sorunlarının başlangıç noktası olarak sanayileşme olgusu gösterilmektedir. 1970’lere gelindiğinde aşırı kaynak kullanımı sonucu oluşan çevre kirliliği yaşamı tehdit etmeye başlamıştır (Kaypak, 2011:23). Doğal kaynakların korunmasının geniş kapsamlı ekonomik ve sosyal stratejiler ile bütünleştirilmesi için evrensel ölçekteki girişimler, 1972 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Stokholm’de yapılan konferans (Human Environment) ile başlamış, 1980’de hazırlanan “Dünya Koruma Stratejisi” ve 1987 “Brundtland Raporu” ile geliştirilmiştir. Bu girişimlerde çevre korumasının kalkınmaya bir engel teşkil etmediği, tersine doğal çevrenin korunmasının kalkınma için önemli olduğu kabul edilmiştir. Çevre korunmasında turizmin rolü, Dünya Turizm Organizasyonu’nun “Manila Bildirgesi” ile ortaya konmuştur. Bu bildirgede, turizm kaynaklarının kontrolsüz bırakılmaması, turizmin gereksinmeleri karşılanırken turizm alanlarında yaşayan nüfusun sosyal ve ekonomik yaşantısına, turist çeken tarihi ve kültürel alanlarda doğal kaynaklara zararlı olacak faaliyetlerde bulunulmaması ve bütün turizm kaynaklarının insanoğlunun mirası olduğu vurgulanmıştır (Özdemir ve Kervankıran, 2011:3). AB çevre politikası ise; deniz suyu kalitesini sağlamaya, havayı kirleten emisyonları azaltmaya veya kentsel çevreyi iyileştirmeye yönelik tedbirleri içerir. Kitle turizmin daha iyi planlanması ve yönetilmesi, sürdürülebilir turizm kalkınması ve turistlerde çevre bilincinin artırılması AB çevre politikası kapsamında yer alan temel konulardır (www.euractiv.com.tr). Oteller rekabet avantajı elde etme amacıyla kendi istekleri ile çevre eldivenini giymektedir. Hyatt Otelleri, Inter-Continental ve Ramada International’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda otel işletmesi, çevre programlarına hassas yaklaşan müşterileri çekebilmek için çevreye duyarlı pazarlama stratejileri geliştirerek şirket çapındaki çevre politikalarını uygulamaya başlamıştır. Örneğin Ramada International, şirket imajını, “çevre ile bütünleşmiş otel işletmecisi” olarak konumlandırmaktadır. Ramada otelleri bu bağlamda diğer endüstrilerle işbirliği içinde bulunarak, kâğıt geri dönüşümü, zemin iyileştirme ve kaynak tasarrufu gibi çevresel projelerde yer almaktadır. Bu projeler yeni değildir, yeni olan işletmelerin çevreyle bütünleşmeyi şirket felsefelerine dahil etmeleridir (Chuck, 1998:136). 203 Oteller; mutfak, kanalizasyon, rekreasyon araçları faaliyetleri ile sıvı ve gaz halindeki atıkların oluşmasına, golf sahası, bahçe ve peyzaj düzenlemesi için kullanılan gübre ve böcek ilaçları ile çevre kirliliğine neden olmaktadır. Ayrıca, kıyı kuşağında yer alan oteller başta olmak üzere, tüm oteller kıyı su kalitesinin ve ekosistemlerin bozulmasına neden olmaktadır (Burke, 2005:9-10). Konaklama birimlerinde, diğer sektörlerden ayrı olarak, müşteri satın aldığı ürünü tüketmek amacıyla turizm bölgesine seyahat etmektedir. Turistlerin destinasyonlara seyahatleri ve belli bir süre burada kalmaları sonucu o çevre üzerinde değişik etkiler ortaya çıkmaktadır. Tüketimin otelde olması, otelin turistik faaliyetin çevresel etkilerini değerlendirerek bu etkilerin olumsuz olanları için çözüm aramasını gerekli kılmaktadır. Bununla birlikte, çevreye duyarlı olanlarda dahil olmak üzere oteller için en büyük dezavantaj; turistlerin genellikle yüksek standartlarda konaklama yapmak istemeleridir. Yüksek standartlı konaklama birimleri ise, çevresel etkiyi en üst seviyeye çıkarmaktadır (Kahraman ve Türkay, 2006:123-124). Otel endüstrisinin doğal kaynaklara zarar vermesi ve daha fazla israfa neden olması insanların çevre farkındalıklarını arttırmıştır. Bu pazara yönelik "yeşil" oteller çevreye daha az zarar vererek ürünlerini farklılaştırır, böylece niş pazara hitap edebilir. Çevre dostu otel veya yeşil otel gibi terimlerle anılan bu işletmeler su tasarrufu, enerji tasarrufu ve katı atık azaltılması gibi çeşitli ekolojik uygulamaları taahhüt etmektedir (Jauhari, 2007:83) Bu çalışmada, çevreye duyarlı otellere yönelik dış kaynaklı uygulamalar ve çevre dostu otellerin kendi uygulamalarının müşteri memnuniyetine olan etkilerini incelemek amaçlanmıştır. 2. Çevreye Duyarlı Otellere Yönelik Dış Kaynaklı Uygulamalar Günümüzde yönetmelikler, yükselen maliyetler, iş faaliyetlerinin ekolojik etkileri konusundaki farkındalık ve paydaşların baskıları işletmeleri doğal çevreye olan stratejik yaklaşımlarını yeniden değerlendirmeye zorlamaktadır (Kassini ve Soterious, 2003:388). Bunlara ilaveten; fırsatlar, sosyal sorumluluk, devlet baskısı, rekabet baskısı, maliyet ve kar unsurları, sürdürülebilir gelişme, çevre denetimi, çevre standartları, çevreci grupların baskısı, yaşam dönemi analizi, çıkar gruplarının baskısı, tedarikçilerin yeşilleşmesi, yönetimin yeşilleşmesi, sağlık ve güvenlik, yeşil tüketici baskısı da (Polonsky, 1994: 2 Aktaran: Akdeniz Ar ve Tokol 2010:10) işletmeleri çevreye daha duyarlı hale getiren unsurlardandır. Artık işletmeler ürün ve hizmetlerini geliştirirken çevresel etkileri en aza indirmeye çalışmakta ve çevreye duyarlı olan müşteriler için de yeni niş alanlar oluşturmaktadırlar. Bu durum çevreyle bütünleşmeye dayalı olan turizm endüstrisi için de geçerlidir (Schubert, 2008:1). Turizm endüstrisinde de tüketiciler tarafından “yeşil ürün ya da çevreyle dost ürün” olarak tanımlanan diğer bir deyişle; dünyayı kirletmeyen ya da doğal kaynakları tüketmeyen ve geri dönüştürülebilen ya da muhafaza edilebilen ürünler (Shamdasani, Ong Chon-Lin ve Richmond, 1993:488) olarak tanımlanan ürünlerin tercih edildiği görülmektedir. Turizm sektöründe yaratılan toplam çevre kirliliğin önemli miktarına bu sektörde faaliyet gösteren otel işletmeleri neden olmaktadır (Bohdanowicz ve diğ, 2005:1642). Oteller mal ve hizmet sunumu esnasında çevre üzerinde sebep oldukları olumsuz etkileri en aza indirmek, çevreci otel imajını oluşturarak beklenti içindeki tüketici kitlesini çekmek, maliyetlerini düşürmek ve sürdürülebilirliğini sağlamak (Dinçer ve Gedik, 2010:664) bunlara ilave olarak rekabet avantajı elde etmek için çevreye duyarlı çalışmalar yapmaktadırlar. Değişen anlayış ile otel işletmeleri de tüketicilerin arzu, ihtiyaç ve beklentileri, doğrultusunda çevre üzerindeki olumsuz baskılarının en aza indirilmesi için farklı uygulamalarda bulunmakta diğer bir deyişle yeni turist profilinin gereksinimlerinin karşılanması için yeniden yapılanmaya gitmektedirler. Bu amaçla gerçekleştirilen uygulamalar çalışmanın konusuna uygun olarak aşağıda yer almaktadır: 204 2.1. Yeşil Yıldız Uygulaması (Turizm Bakanlığı) Turizm işletme belgesi olan ve talep eden konaklama işletmelerine 1993 yılından itibaren, çevre bilinci oluşturmak ve geliştirmek amacı ile “Çevre Dostu Kuruluş Belgesi ve Plaketi (Çam Simgesi)” verilmeye başlanmıştır. İlerleyen yıllarda, sürdürülebilir turizm kapsamında çevreye duyarlı konaklama işletmelerine yönelik uygulanan sınıflandırma formu güncellenerek geliştirilmiştir. 22 Eylül 2008’de yürürlüğe giren tebliğe göre yeterli kriterleri taşıyan tesislerin yıldızlarının rengi yeşil olacak ve plaketlerinin üzerinde “çevreye duyarlı tesis” ibaresi yer alacaktır (http://www.kultur.gov.tr). Türkiye’de toplam 15 adet otel bu belgeye sahiptir (www.timeturkey.net). 2.2. Beyaz Yıldız Projesi [Türkiye Otelciler Federasyonu (TUROFED)] TÜROFED önderliğinde yapılan ve Johnson Diversey, Electrolux ve Grundfos tarafından desteklenen bu proje ile turizm işletmelerinde kullanılan suyun, elektriğin-enerjinin, kimyasalın ve katı atık miktarının azaltılarak çevreye ve doğal kaynaklara olan olası zararın azaltılması, daha temiz ve yaşanılabilir bir çevrenin sağlanması amaçlanmaktadır. Projeye katılan otellerde enerji ve su tüketiminde yüzde 25’lerden yüzde 90’lara kadar tasarruf sağlanacak ve Türk turizmine uluslararası arenada “Çevreye Saygılı Turizm Destinasyonu” imajı kazandıracaktır. Ayrıca, operasyonel verimliliği arttırarak, konfordan vazgeçmeden tasarruf sağlayarak turizm işletmelerindeki giderlerin azaltılmasına da çalışılmaktadır. (www.turofed.org.tr). Türkiye’de beyaz yıldız belgesine sahip 33 adet otel bulunmaktadır (Dinçer ve Gedik 2010:661). 2.3. Dünya Ekolojik Oteller (Eco Hotels of The World) Dünya Eko Otelleri isimli bir organizasyon tarafından yürütülen bu sistemde dünyada çevreye duyarlı ekolojik otellere enerji, su ve atıklara yönelik ciddi kriterler belirlenmekte ve kendi denetçileri ile bu kriterlerin uygunluğu denetlenmektedir. Bu denetim sonucunda ekolojik otellere birden beşe kadar farklı derecelerde yeşil yıldız verilmektedir (http://www.ecohotelsoftheworld.com). Türkiye’de ekolojik oteller listesinde 3 yeşil yıldız kategorisinden 2 adet otel bulunmaktadır (www.turizmdebusabah.com). 2.4. Yeşillenen Oteller Projesi (Turistik Otelciler, İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği) 2009 yılında 5. Dünya Su Forumu’nda başlatılan “Yeşillenen Oteller Projesi” TUROB önderliğinde yapılmaktadır. Bu proje tamamen bir sosyal sorumluluk kampanyası olup, proje kapsamında otellerin enerji yönetimi, temizlik ve sanitasyon, su tasarrufu, iç hava kalitesinin arttırılması ve atık azalımı/geri dönüşümü yer almaktadır. Denetimler dünyanın en büyük akreditasyon firmalarından biri olan Bureau Veritas tarafından yapılmaktadır (http://www.turob.com). Türkiye’de “Yeşil Oteller Projesi” kapsamında 32 otel sertifika almıştır (www.greeninghotels-turkey.org/). 2.5. Yeşil Dünya 21 [Green Globe 21] 1992’de Birleşmiş Milletler üyesi 182 ülkenin Rio de Janeiro’da imzaladıkları Gündem 21’de kabul edilen sürdürülebilir kalkınma ilkelerine dayanmaktadır. Bu sisteminin amacı dünyada sürdürülebilir turizm ve seyahatlerde şirketlere, toplumlara ve tüketicilere yol göstermektedir (Dinçer ve Gedik, 2010:661). Yeşil Dünya 21 (GG21), kendi kendini düzenleyen ilk sistemdir ve şu anda seyahat ve turizm endüstrisi içinde en yaygın olarak tanınmaktadır. Firma Standardı, Topluluk Standardı, Uluslararası Ekoturizm Standardı ve Tasarım ve İnşaat Standardı olmak üzere dört operasyonel standart geliştirilmiştir (Bohdanowicz ve diğ, 2005:1644). Türkiye’de bu belgeye sahip 4 otel işletmesi bulunmaktadır (www.greenglobe.com). 205 2.6. TUI Almanya’nın “Çevre Dostu Oteller” Listesi TUI Almanya, “çevre dostu” otelleri belirlenen kriterler üzerinden en az 450 puan alan ve en az yüzde 80 müşteri memnuniyeti oranına ulaşabilen 140 “çevre dostu” oteli ve bu oteller arasından ilk 10 tesisi belirlemiştir. İspanya’nın ünlü tatil adası Mayorka’dan Robinson Club Cala Serena’nın birinci olduğu ilk 10 çevreci otel listesine Türkiye’den Dalaman’daki Iberotel Sarıgerme Park altıncı sıradan girmiştir. TUI Almanya’nın müşteri oyları ile belirlediği toplam 140 çevreci otel listesinde Türkiye’den toplam 23 tesis seçilmiştir (www.turizmgazetesi.com). 2.7. The Green Key – Ecolabel The Green Key turizm tesisleri için sürdürülebilir turizmi teşvik eden gönüllü bir eko-etikettir ve tesislerin ödüllendirilmesi vasıtasıyla iklim değişikliklerinim önlenmesine ve pozitif çevre girişimlerine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. 1994 yılında Danimarka’da kurulmuştur ve o zamandan bu yana 28 ülkeye yayılmış ve sayıları artmaya devem etmektedir. Green Key, kar amacı gütmeyen, bağımsız bir programdır. Dünya Turizm Örgütü ve UNEP tarafından tanınmakta ve desteklenmektedir (www.greenkey.com). Türkiye’de de Türkiye Çevre Eğitim Vakfı (TÜRÇEV) vasıtası ile oteller ile çalışmalar yapılmaktadır. 2.8. ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi Standardı Çevrenin korunmasına yönelik olarak Uluslararası Standartlar Organizasyonu (ISO) tarafından yayımlanan standart serisine ISO 14000 serisi denilmektedir. ISO 14001 ürünün hammaddeden başlayarak müşteriye sunulmasına kadar olan süreçte çevresel faktörlerin belirlenmesi ve bu faktörlerin gerekli önlemler ile kontrol altına alınarak çevreye verilen zararın en aza indirilmesi için kılavuzluk yapan bir standarttır. ISO 14001, işletmelerin çevreye verdikleri veya verebilecekleri zararların sistematik bir şekilde azaltılması, mümkün olduğu durumlarda ortadan kaldırılması için geliştirilen bir yönetim sistemidir (Düren, 2000, 189). Çevre Yönetim Sistemi Standardı’nın temel yaklaşımı aşağıdaki gibi özetlenebilir. Şekil 1: ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi Modeli Çevre Politikası Planlama Yönetimin Gözden Geçirmesi Düzeltici Eylem Uygulama ve Faaliyet Sürekli İyileştirme Kontrol Kaynak: Yontar, (2007) Sürdürülebilir Çevre Ve Ekonomi İçin Bir Araç: Türkiye’de ISO 14001 Çevre Yönetim . Sistemi Standardı, Review of Social, Economic & Business Studies, Vol.9/10, s: 483). 206 Temel çalışma mekanizması, çatı işlevi olan bir çevre politikasının oluşturularak planlamanın yapılması ve bu plana göre gerçekleştirilen faaliyetlerin kontrol edilerek gerek duyulduğunda düzeltilmesidir. Son aşamada üst yönetimin gözden geçirmesi söz konusudur. Sürekli iyileşme temel hedeftir. Çevre yönetim sistemi ile örgütün üst yönetiminden en alttaki çalışanına kadar örgütün faaliyetlerinin çevreyle uyumu ve çevre koruma ve kullanma dengesinin sağlanması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda çalışan eğitimleri, risk analizleri ve kirlilik önleme ve azaltma çalışmaları sistemin içinde yer almaktadır. Bütünleşik olarak örgütün tüm fonksiyonlarında doğal çevrenin korunması faktörünü göz önünde tutan bir sistemdir (Yontar, 2007:483). 2.9. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Bir sürdürülebilir kalkınma öğesi olarak ÇED, tüm çevresel kötüye gidişin önlenmesinde ilk ve en önemli adımdır. Çünkü ÇED çevresel bozulmanın ardından bozulmanın etkilerini ortadan kaldırmadan çok, çevreyi hiç bozmama, çevre üzerinde olumsuz baskıları hiç oluşturmama çabalarını ifade eder (Kahraman ve Türkay, 2006:59). ÇED raporu, yatırımlar başlamadan önce, henüz karar verilme aşamasında iken incelenmesi ve bu faaliyetin yaratabileceği olumsuz etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alternatif çözümlerin belirlenmesinde kullanılan bir yöntemdir (Karakaş, 2002). ÇED raporunda, yeni kurulacak ekonomik bir kuruluşun yatırım projesinde, mevcut ekolojik ve sosyo-kültürel değerler göz önünde tutularak, yapılacak yatırımın, ekolojik ve sosyo-kültürel ve doğal çevreye zarar vermeyecek şekilde gerçekleştirilmesine ilişkin alınacak önlemler belirlenir (Yağlı, 2006: 20). Tüm bunların dışında bazı kurumların hazırladığı çeşitli yayınlar, eko etiket, sertifikalar ve ödüllerle otelcilik sektörü çevre duyarlılığına teşvik edilmektedir. Çeşitli kurumlar, dernekler ve sivil toplum kuruluşları otellerde sorumlu çevre uygulamaları hakkında hazırlanan dergiler, kitaplar, el kitapları ve bilgi paketleri olmak üzere çeşitli yayınlarla otel yöneticilerini sağlıklı çevre yönetim uygulamaları hakkında bilgilendirmektedir. Uluslararası Oteller Çevre Girişimi (IHEI), Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve Dünya Turizm Örgütü (DTÖ) tüm otellerde çevreye sorumlu davranışı teşvik etmeyi amaçlayan çeşitli yayınlar ve diğer kaynaklar üretmişlerdir. Çevreye duyarlı otellere Çevre ve Koruma Yarışması Ödülü, En İyi Çevre ödülü, IHA Çevre Ödülü, ASTA Çevre Ödülleri, Yeşil Dünya Ödülü, Enerji Yıldızı Ödülleri, Etik Eylem Çevre Mükemmellik Ödülü gibi ödüller çeşitli kurumlar ve örgütler tarafından verilmektedir. Bugün ABD dâhil birçok ülkede faaliyet gösteren turizm ve otelcilik sektöründe bu uygulama esaslarına yönelik çalışmalar yapılmaktadır (Mensah, 2005:5). 3. Konaklama İşletmelerinde Çevre Dostu Uygulamalar Konaklama işletmeleri çeşitli biçimlerde doğal çevreyle etkileşim içindedir. Bu etkileşim sonucunda doğal çevreye zarar vermektedirler. Konaklama işletmelerinde atıkları azaltmak, yeniden kullanmak ve geri dönüşüm ile ilgili başlıklar konaklama işletmelerinin yönetim süreçlerini de etkilemektedir (Emeksiz, 2007:144). Ağırlama hizmetlerinde karşılaşılan enerji kullanımı, su tüketimi ve atıklarla ilgili ekolojik sorunlar çözülmesi gereken en önemli problemlerin başında gelmektedir. Sorunun çözümünde şirket politikası, yönetimin çevre algılaması, işletme sahipliği ve işletmenin finansal durumu etkili olmaktadır (Wei, 2010:1131). Otel endüstrisi içinde artan çevre yönetim uygulamaları benimsenmesinde ana motivasyon olarak maliyet tasarrufu gösterilmektedir (Mensah, 2005:4). Tablo 1: Otellerde Maliyet Azaltıcı Uygulamalar Hotel Uygulama Etkisi 207 Westin, Seattle Fotoselli ampul, armatör kullanımı ve denetim mekanizmasının geliştirilmesi. Apple Farm Inn and Restaurant, California Tuvaletleri temizlemek için çamaşır makinelerinden boşaltılan suyun azaltılması ve yıllık 400.000$ tasarruf. Her gün 15.900 litre (4,200 galon) su ve yılda yaklaşık 5000 $ tasarruf. kullanılması. Disney World, Florida Misafir odasında enerji ve voltajın % 66 Geri dönüşümle 15,2 milyon litre atık suyun peyzaj ve golf sahalarının sulanmasında kullanılması Hotel Bel Air, Kapsamlı bir çevre programı üstlendi. Su maliyetlerinde önemli ölçüde azalma. Şehir suyunun kullanılması çok daha maliyetlidir Ambalaj kartonların satışından 10 ay içinde 10.000 $ ek gelir elde edilmiştir. Hyatt Regency, Chicago Kapsamlı atık azaltma ve geri dönüşüm programı. Yaklaşık % 70 geri dönüşüm ve atık maliyetlerini yarı yarıya azaltma. 120.000 $’lık kazanç. Inter-Continental, Enerji kullanımı izleme sistemi. Elektrik maliyetinde 12.000 $ tasarruf. 30 maddeyi içeren geri dönüşüm programı. Atıklardan 31.000 $ yıllık tasarruf. Bahçe sulamada su geri dönüşümü atık su Yılda 400 galon sudan 4.000 $ tutarında LA Intercontinental, Miami kullanımı Enerji tasarruflu cihazlar kullanarak az enerji tüketimi Habitat Suites Lavabo ve duşta düşük akışlı su kullanımı Hotel, Austin, Texas gibi programlar. Floresan ve klima ünitelerinin kullanımı. tasarruf. 400.000 kwh yıllık enerji tasarrufu, 2400 $ tutarında gelir. Su tasarrufu önlemleri sonucu 9000 $ tasarruf. Yılda 122.000 kw enerjiye karşılık 10.954 $ kazanç. Boston Park Plaza 1.2 milyon dolarlık bir maliyet ile 1.686 ısıcam penceresinin yenilenmesi. Her pencere için yılda enerji maliyetinden 75 $’lık tasarruf ve konuklara sessiz oda konforu. Kaynak: MENSAH, I. (2004). Environmental Management Practices in U.S. Hotels. Hata! Köprü başvurusu geçerli değil., Erişim Tarihi: 01.12.2011. Tablo 1’ de örneklendiği üzere atıkların geri dönüşümü, enerji tasarrufu, fotoselli ampul ve armatörlerin tercih edilmesi, kullanılmayan makinelerin kapatılması gibi enerji tasarrufu önlemleri yapan otellerin maliyetlerde gösterdiği başarı otelcilik sektörünü yeşil odaklı olmaya itmektedir. Böylece oteller maliyetlerini azaltarak karlarını arttırmakta ve sürdürülebilirliğe yönelik bazı adımlar atmaktadır. Otellerde çevreye duyarlı uygulamalar aşağıdaki; su ve enerji kullanımı, atık yönetimi, geri dönüşüm, hassas doğa ve diğer uygulamalar başlıkları altında ele alınabilir (Güneş, 2011:47) 3.1. Enerji Kullanımı 1995 yılında İngiliz termal birimine (Btu) göre konaklama sektöründe 0.5 katrilyonun biraz altında enerji tüketilmiştir. Bu miktar bütün işletmelerin kullandığı toplam enerji tüketiminin yaklaşık % 9,4’ü kadardır. Konaklama sektörünün sağlık hizmetleri ve gıda endüstrilerinden daha az enerji kullanıyor olmaları ve 1970 208 yılından sonra daha az enerji tüketmeye başlamalarına rağmen enerji kullanımı konusunda endişeler halen devam etmektedir. Çünkü enerji kullanımı ile oluşan sera gazı emisyonlarını daha fazla azaltmak için giderek artan bir baskı görmektedirler (Davies ve Cahill, 2000:12). Hong Kong’daki otellerde toplam elektrik tüketiminin %50’sinin havalandırma cihazlarına ait olduğu belirlenmiştir. Hava sıcaklığı ve konaklayan kişi sayısı da elektrik tüketimini etkilemektedir (Emeksiz 2007:146). Ayrıca enerji tasarrufu sağlayan farklı teknolojiler (fotoseli ampuller ve armatörler) geliştirilmiştir. Otellerde havuz ısıtmada kullanılan yeni bir teknolojinin elektrik tüketimini % 50 azalttığı tespit edilmiştir (Chan ve Lam, 2003). Son zamanlarda yüzme havuzlarında ve otel içerisinde güneş enerjisi sıcak su temini için daha yaygın kullanılmaktadır. Havalandırma, yemek pişirme ve aydınlatma sistemlerinden sağlanan enerji tasarrufu, enerjiye olan talebi azaltarak daha etkin aydınlatma sistemleri için kaynak oluşturmaktadır. Bunların sonucu olarak enerji maliyetleri düşmektedir. 3.2. Su Kullanımı Konaklama tesislerinde su; içme, temizlik, rekreasyon (havuz varsa), yangın güvenlik sistemlerinde, banyo ve sıhhi amaçlar için kullanılmaktadır. Su kullanımı, otelin büyüklüğüne ve türüne bağlı olarak değişmektedir. Amerikan konaklama sektöründe yıllık yaklaşık 174,88 milyon metre küp su tüketilir. Stipanuk ve Roffman (1996) 75’den az odaya sahip otellerin oda başına günde 101 galon, 500 ya da daha fazla odalı otelde günlük oda başına 208 galon su tüketildiğini belirtmektedir (Davies ve Cahill, 2000:12). Eğer müşteriler lüks veya çevreye duyarlı bir otelde kalıyorsa hizmet beklentileri diğer otellere göre normalden fazla olmaktadır. Örneğin; lüks bir otelde konaklayan bir misafirin enerji tüketimi çevreye duyarlı bir konaklama işletmesinde harcadığı enerji miktarından fazla olabilmektedir (Khan ve Su, 2003:116). Otelin kullandığı makine ve donanımların çevre dostu olması, hem su hem de enerji tasarrufu yapılması anlamına gelmektedir (Emeksiz 2007:147). Araştırmalar turistlerin evlerinde günlük 50 galon su tüketirken otellerde bu rakamın 80 ile 150 galon arasında olduğunu, ayrıca çevreye daha fazla etkisi olan bazı enerji kaynaklarını normalden fazla harcadıklarını göstermektedir (Burke, 2005: 15, Federico, 2002:8). Toprağın tuzlanma olgusunun gittikçe arttığı (Atlas Okyanusu-Kızıl Deniz arasında uzanan) Sahel Bölgesinde yerli nüfusun su tüketimi turist tüketimi ile birleştiğinde kaynakları zorlamaktadır. Bu nedenle, golf sahalarının bakımı veya parkların ve otellerin etrafındaki bahçelerin sulanmasında düşük kalitede, geri dönüşümlü su kullanılmaktadır (DTÖ, 2007:5). 3.3. Atık Yönetimi Otellerde üretilen katı atık miktarı otelin boyutu ve türünün yanı sıra atık yönetim tesislerinin varlığına göre değişmektedir. Özellikle büyük otellerde oldukça fazla katı ve sıvı atık oluşmakta, bu durum iyi bir atık yönetimini gerektirmektedir. Otellerin plastik, metal, cam, kâğıt ve yiyecek katı atıklarını geri dönüşüm amacıyla ayıklaması ve sınıflandırması doğal çevrenin korunması açısından büyük önem taşımaktadır (Emeksiz 2007:145). International Hotel Environmental Initiative IHEI (2002) tahminine göre, normal bir otelde konuk günlük 1 kg atık, lüks bir tesiste ise daha fazla atık üretmektedir. Bu rakamlar, otelcilik sektörünün çevre dostu uygulamaları benimsemeleri ve ürünleri kullanmalarının acil ihtiyaç olduğunu göstermektedir (Bohdanowicz ve diğ, 2005: 1643). Batı Hint Adaları Üniversitesi araştırmasına göre; 1999 yılında Saint Lucia’da tatil yapan turistler yerel Karayip sakinlerine göre kişi başına iki kat daha fazla katı atık üretmektedir (Burke, 2005:9). Başka bir çalışmada misafirin otelden ayrıldığı gün katı atık miktarının iki katına çıktığı tespit edilmiştir (Davies ve Cahill, 2000:12). 209 İşletmeler atık ayırma ve geri dönüşümü etkin bir şekilde uygulayarak çevrede oluşması muhtemel kirlenmeleri önlemiş olacaktır. Otel odalarındaki halı ve perdeler her 5 yılda bir tekstil, mobilya ve diğer birçok malzeme her 10 yılda bir değiştirilmelidir. Ancak örgütün atık yönetimini iyi uygulaması durumunda bu öğeler daha uzun süre kullanılabilir (Wei, 2011:1134). Atık yönetimi adımları; azaltma, yeniden kullanım, geri dönüşüm, geri kazanma, atik bertaraf etme ve rehabilitasyon olarak sıralanmaktadır. Atık yönetiminde ilk olarak ele alınması gereken en önemli konu atık miktarının ve çevreye verilen zararın en aza indirilmesidir. Atık azaltma, ürün ve ambalajın tasarımı aşamasından başlamalıdır. Ürünün şekilsel tasarımı ve malzeme seçimi konularına gösterilecek özen atıkların oluşturacağı kirliliğin tehdit edici boyutlara ulaşmasını engelleyecektir (Cook, 1990:28). Atık yönetiminin ikinci adımı ürün kullanıldıktan sonra herhangi bir yapısal dönüştürme işlemine tabii tutulmaksızın, aynı amaçla veya farklı amaçlarla yeniden kullanımıdır. Bu ilke, hem atıkların azalması, hem de üretim girdilerinin tasarrufu hedeflerini karşılamaktadır (Bruce, 1989:25). Atık yönetiminin üçüncü adımı; ürünün kullanıldıktan sonra kimyasal ve fiziksel dönüştürme işlemlerine tabi tutarak yeni bir ürün haline getirilmesidir. Böylece artıklar azalırken yeni üretim prosesi için önemli bir hammadde kaynağı sağlanmış olur (Petersen, 1990:12). Geri kazanma; Katı atıklar ve zehirli bazı atıkların, kimyasal ve fiziksel işlemlere (yanma, fermantasyon, ergime vs.) yeni malzemelere dönüştürülmesi işlemidir. Geri kazanma sırasında ortaya çıkabilecek zehirli atıkların miktarının ve etkisinin en az olduğu yöntemler uygulanmalıdır (Cook, 1990:28). Atık Bertarafı: Yukarıdaki ilkelerle çözümlenemeyen atıklar için uygulanacak bir yöntemdir. Atıkların son çare olarak yakılarak ya da bir takım kimyasal ve biyolojik arıtma işlemlerine tabi tutularak çevreye tamamıyla zararsız veya en az zarar verecek hale getirilmesidir. Bu yönteme son çare olarak başvurulmalıdır (Bruce, 1989:26). Rehabilitasyon ise; çevre ve insanlık için büyük tehlike oluşturan, kirletilmiş bölgelerin kurtarılması amacıyla uygulanan rehabilitasyon işlemlerini tanımlar (Cook, 1990:29). 3.4. Geri Dönüşüm Resepsiyon ve otel yönetim birimlerinde kağıt ürünlerin yeniden kullanımı, şampuan ve banyodaki diğer kişisel temizlik ürünlerin tek kullanımlık kaplar içinde değil, doldurulabilir ve yeniden kullanılabilir sabit kaplarlarda sunulması, tüm yiyecek ve içecek servis kaplarının dayanıklı ürünlerden seçilmesi, tek kullanımlık ürünlerin kullanılması durumunda bunların geri dönüştürülebilir olmalarına dikkat edilmelidir (Güneş, 2011:48). 3.5. Hassas Doğa Son yıllarda doğal ortamlar olan dağlar, küçük adalar, kıyı alanları ve diğer hassas ekolojiye sahip bölgeler turistler tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir. Oteller, safari kulüpleri gibi konaklama işletmeleri bu hassas doğal ortamlarda bulunmaktadır. Bu ziyaretler iyi planlanmadığı ve çevrenin taşıma kapasitesinin iyi hesaplanmadığı takdirde yörenin flora ve faunası üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır (Frederico, 2002:9). Örneğin Maldivler’de dalgıçlar, denize girenler, yürüyüş ve su sporları yapanlar tarafından turizm tesislerin bulunduğu resif adalarda resifler boyunca bozulmaların yanında, mercan kayalıkların renginin açılması bu ada ve tropik kıyı destinasyonları için kaygı kaynağıdır. Şu anda en büyük tehdit mercan faunasının hediyelik eşya ticareti için kırılarak bu yolla yok edilmesi (Simad, 1998:24) ve küresel ısınmadan ileri gelen nedenlerle mercan oluşumlarının büyük bölümünün ortadan kalkmasıdır (DTÖ, 2007:3). 210 Hassas ve özel niteliğe sahip doğal alanların turizm amaçlı kullanımının giderek artması, bu alanları kapsayan doğal çevre ve kaynakların maksimum düzeyde korunmasını gerektirmektedir. Çünkü buradaki işletmelerin uzun vadedeki sürekliliği doğal kaynakların korunmuşluğuna ve bu alanların usulüne uygun olarak koruma amaçlarını gerçekleştirecek şekilde yönetilmesine bağlıdır (Akten, Gül ve Akten, 2007:9). Bir diğer önemli konu da konaklama işletmelerindeki çalışan ve konukların çevresel duyarlılık ve çevreye saygı konusunda eğitilmeleridir (Wei, 2011:1138). 3.6. Diğer Uygulamalar Restaurant menülerinde ekolojik ve sertifikalı gıda maddelerini kullanmak, personele çevre konusunda eğitim vermek, uygulamalar yapmak otellerdeki önemli çevre duyarlılığı çalışmalarıdır (Wei, 2011:1136). Konaklama işletmelerinin yapmış oldukları sosyal yardım projeleri de sosyal çevre duyarlılığı bakımından önemli bir yer tutmaktadır (Dinçer ve Gedik, 2010:665). Günümüzde konuklarını havlu ve nevresimlerinin her gün yıkanması sonucu oluşan zararlara karşı bilinçlendiren otellerin sayısı giderek artmaktadır. Örneğin; Holiday Inn, turistlerin odasına bırakmış olduğu geri dönüşümlü kartlara “Çevreye yardım için bize yardım eder misiniz?” yazmakta ve açıklama olarak “Her gün dünyadaki otellerde gereksiz yere yıkanan tonlarca tekstil ve onları yıkamak için kullanılan kimyasalların sularımıza verdiği zararı hayal edin. Şimdi siz de harekete geçin ve lütfen bu kirliliği durdurmamıza yardımcı olun. Bu kartı yatağınızın üzerine bırakmanız halinde yatağınız aynı çarşaf ile yapılacaktır. Sağlıklı bir çevre için… ” cümleleri yer almaktadır (Güneş, 2011:49). Benzer şekilde Grand Yazıcı Mares Hotel’in odalara bıraktığı kartlarda “Normalde yatak tekstilleriniz gün aşırı değişmektedir. Çevrenizi korumak adına yatak tekstillerinizi bugün de kullanmak istiyorsanız, lütfen bu kartı yatağınızın üzerine bırakınız” ibaresi bulunmaktadır. Bu şekilde turistler çevre konusunda uyarılmakta ve onlarda farkındalık oluşturulmaktadır. Yine otellerin sıvı atık arıtma sistemlerinde işlemden geçirilen atık suyun otel bahçesinde ve yüzey temizliğinde kullanılması ile çevreye olası zararlar önlenmektedir. 4. Çevre Duyarlılığının Turist Memnuniyetine Etkisi Tüketicilerin çevre konularına ilişkin duyarlılıkları ve kullandıkları ürünlerin çevreye olan etkileri hakkında bilgileri arttıkça tüketimlerini de ona göre şekillendirmeye başladıkları görülmektedir. Söz konusu durum turizme de yansımakta ve turist olarak ifade ettiğimiz tüketiciler tatil tercihlerinde de aynı satın alma davranışını devam ettirmekte ve konaklama işletmesi seçimlerini de bu doğrultuda gerçekleştirmektedirler. Diğer yandan turistlerin koruyarak kullanma bilincinin oluşması ve doğası bozulmamış turizm destinasyonlarına yönelmeleri çevrenin korunarak değerinin arttırılmasını gerekli kılmaktadır. Dolayısı ile günümüzde turistlerin değişen istek ve beklentilerine karşı konaklama işletmelerinin sorumlulukları da güncellenmektedir. Yapılan araştırmalara göre bir çok gelişmiş ülkede tatil seçimi yapılırken en önemli geleneksel kriterler; işletmenin ismi, fiyatı ya da ödenen para karşılığı elde edilen fayda, gidilen destinasyon, tesislerin kalitesi ve havadır (Pina, 2004:28). Son yıllardaki turizm eğilimlerine bakıldığında doğaya yönelişin artmakta olduğu ve eco turizm kapsamında doğa ile iç içe sunulan turizm ürünlerine olan talebin genişlediği gözlemlenmektedir. Burada dikkat çekici unsur bu yönelişin daha çok eğitim seviyesi yüksek ve çevreye duyarlı olan turistler tarafından gerçekleştiğidir. Bu kapsamda çevre dostu uygulamalara sahip olan konaklama işletmeleri turistlerin beklentilerini karşılayarak memnuniyetlerini arttırıcı bir özellik arz etmektedir. Turizm sektörü global olarak daha fazla çevre dostu uygulamaları benimsemeleri için baskı altındadır. Örneğin; ABD’de otellerin daha fazla çevre bilincine sahip olması için hükümet düzenlemeleri, değişen tüketici 211 talebi, sivil toplum örgütleri, uluslararası kuruluşlar, meslek kuruluşlarının yanı sıra profesyonel etik kurumları da otellere bu baskıyı uygulamaktadır (Mensah, 2005:3). Oteller; müşteriler, uluslararası kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları ve hükümetin çevresel sürdürülebilirlik endişelerini kayıtsız kalmamaktadır. Ancak, çevre yönetim uygulamaları çoğu zaman, enerji ve su tasarrufu giderlerine yönelik olarak yapılmaktadır. Oteller uluslararası kuruluşlar, turizm örgütleri, STK'lar tarafından ve ticari işletmeler olan eco-etiket, belgelendirme firmaları tarafından belge, sınıflandırma, yayınlar ve ödüller şeklinde çeşitli girişimler aracılığıyla teşvik edilmektedir. Bu girişimler, otellerde çevre yönetimi alanında daha büyük bir farkındalık oluşturmaktadır. Bu sayede otellerin maliyetleri azalmakta, çevreye duyarlı turistlere odaklanmakta, müşteri memnuniyeti, sadakati ve otel itibarı artmaktadır (Mensah, 2004:12). Gelecekte çevresel değerlere uygun hareket eden ve çevreci turistleri ağırlayan konaklama işletmelerinin varlıklarını daha kolay devam ettirecekleri gözlenmektedir (Dinçer ve Gedik 2010:664). Wei’nin (2011) yaptığı araştırma da “yeşil” uygulamaları benimseyen konaklama işletmelerine olan talebin artacağı tespit edilmiştir. Turistler çevre bilincine sahip kuruluşları tercih ettiği için oteller çevre duyarlı firma imajı ile misafirlerini daha da memnun etmeyi amaçlamaktadır (Wei, 2011:1128). Amerika’da International Hotels Environment Initiative (IHEI) ve Accor Hotels grubu tarafından yapılan bir araştırmada otel müşterilerinin % 90’ının çevresine önem veren bir otelde kalmayı tercih ettikleri saptanmıştır. Ayrıca turistlerin de son yıllarda yüksek kalitede fiziksel ve kültürel çevre beklentilerinin arttığı belirtilmektedir (Aslanertik ve Özgen, 2007:175). Kassini ve Soteriou Avrupa konaklama endüstrisinde gerçekleştirdikleri çalışmalarında çevresel uygulamalar ve müşteri memnuniyeti, müşteri memnuniyeti ve müşteri sadakati ayrıca sadakat ve performans arasında pozitif bir ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu bulgular aynı zamanda literatür tarafından desteklenen hangi çevre uygulamalarının benimsenmesi ile performans artışlarının ilişkili olduğunu da ortaya koymaktadır. Bu uygulamalar; maliyetin azaltılması, kaynak tasarrufu, inovasyon fırsatları, müşteriyi elde tutma, sadakat ve gelişmiş çalışan morali olarak sıralanabilir (Kassini ve Soteriou, 2003:398). Turizmde otel işletmelerinin çevre uygulamalarının algılanan hizmetin kalitesini etkileyeceği ve müşteri memnuniyetini arttıracağı da bir gerçektir. Turist gruplarının beklenen hizmet kalitesini tatmin eden bazı çevre dostu uygulamalar olarak; çevreye duyarlı müşteri bilinci içerisinde olan yönetim, doğa ile uyumlu konaklama tesisleri, çevre performansını arttıran ekipman, doğa üzerindeki baskıyı azaltan uygulama ve politikalar, eğitimli ve yönetimin amaçları konusunda bilgilendirilmiş personel ile temas vb. sıralanabilir (Khan, 2003:121). Turizmde oluşan bu yeni değer yargılarına yönelik yapılan çalışmalar da müşteri memnuniyetini sağlamakla kalmayıp müşteri sadakatini de etkileyecektir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2007 yılında yayınladığı istatistiklerine göre, Alman turistlerin % 42’si konakladıkları tesislerin çevreye duyarlı olduğunu görmek istemektedir. Bu oran, ABD, Avustralya ve İngiltere´den gelen turistlerde % 66´ya kadar çıkmaktadır. Çevreye duyarlı turistler olarak bilinen eko turistler, 2006 yılı verilerine göre tüm dünya turizminin yüzde 4´ünü, ciro olarak da yüzde 7´sini oluşturmaktadır (www.timeturkey.net). Günümüzde tüketici satın aldığı ürünün çevreye zarar vermemesine dikkat etmekte sosyal sorumluluk bilincine sahip olan şirketlerden çevreye duyarlı ürün ve markalar satın almayı tercih etmektedirler. Araştırmalar önemli ölçüde çevresel fayda sağlayabilecek ürünler için % 5 (yüzde 20 veya daha fazla olabilir) daha fazla 212 ödeme yapmak isteyen tüketici grubunun olduğunu göstermektedir. Bunun için konaklama işletmeleri tüm ekonomik ve ekolojik süreçler göz önünde bulundurularak ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerini dikkate alınarak titiz hareket etmelidir. Tanıtım ve pazarlanma aşamasında da çevreye vurgu yaparak hedef müşteri kitlesi bu yaklaşıma uygun seçilmelidir (Jauhari, 2007:369). Sonuç Özellikle son yıllarda gelişen toplumsal bilinç ve çevre duyarlılığının turizme yansıması sonucu turizm politikalarında geleceğe dönük ve çevre ağırlıklı önlemlere yer verilmektedir. Günümüzde turistler de, doğal kaynakların zarar görmediği ve birbirinden farklı tatil merkezlerini tercih etmekte, doğal zenginliğe sahip yeni merkezlere ve turizm çeşitlerine yönelmektedir (Aslan ve Aktaş, 1994:44). Şirket sürdürülebilirliği açısından kullan ve at şeklindeki ürünler yerine çevre dostu ürünler, daha az enerji ve kaynak kullanmak için alternatif kaynak kullanımı gerekli olmuştur. Tüketicilerin çevre duyarlılığı hem turistleri memnun etmekte hem de işletmeye avantajlar (maliyet, prestij, pazarlama, yönetim) sağlamaktadır. Turizm endüstrisinin en büyük sermayesini çevre oluşturduğu için çevre koruma faaliyetlerine gereken özeni göstermeleri aslında bir anlamda turizm işletmelerinin kendi geleceklerine yatırım yapmalarıdır. Otel işletmeleri diğer turizm işletmeleri içerisinde gerek sabit sermaye yatırımları ve gerekse bu işletmeler içerisinde çevresel çekiciliklerin daha büyük bir öneme sahip olması nedeni ile çevre duyarlılığı uygulamalarının öncelikli olarak yapması gereken işletmelerdir. Çevreye duyarlı tüketici kitlesinin, çevreci işletmelerin hizmetlerinden faydalanmak istemeleri seyahat ve tur operatörleri üzerinde de bir baskı oluşturmaktadır. Bu nedenle, seyahat ve tur operatörleri çevreye duyarlı konaklama tesislerine turist göndermektedirler. Bunun yanı sıra, çevreye yönelik geliştirilen projelerde yer alan işletmelere karşı olumlu bir imaj oluşmaktadır (Dinçer ve Gedik, 2010:666). Dinçer ve Gedik (2010)’in yaptığı araştırma, otellerin % 45’inin sürdürülebilir çevre kapsamında yeterli imkanlara sahip olduğunu ve çevre-insan sağlığı açısından yeterli tedbirleri aldığını gösteren belgelere [(ISO 14000 ve ISO 14001 belgesi, Bureau Veritas Sertifikası, EMAS (Çevre Yönetim ve Denetim Planı)] sahip olduğu göstermektedir. Otellerin sürdürülebilir çevreye yönelik önlemler almalarındaki en önemli sebepleri olarak; % 33’ü sürdürülebilir çevre; % 28’i küresel ısınma ve iklim değişimine karşı tedbir; % 24’ü ekonomik tasarruf sağlama; % 5’i müşteri sayısında artış; % 5’i sosyal prestij olarak sıralanmaktadır. Turistlerin büyük çoğunluğu oteller hakkında bilgi almak için seyahat acentalarına başvurmaktadır. Bu seyahat acentelerine müşterileri otellerin çevre uygulamaları ve politikaları hakkında doğru yönlendirmek için en iyi fırsat vermektedir. Bir Amerikan Seyahat Veri Merkezi Çalışması’na göre; turistlerin % 85’i, çevre dostu olarak algıladıkları seyahat şirketleri desteklemekte ya da çok “büyük olasılıkla” bu acentanın müşterisi olmaktadır (Davies ve Cahill, 2000:26). Çevre duyarlılığı enerji, su, çevreye zararlı maddelerin tüketiminin ve atık miktarının azaltılmasını, enerji verimliliğinin arttırılmasını, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesini, konaklama işletmelerinin yatırım aşamasından itibaren çevreye duyarlı olarak planlanmalarını ve gerçekleştirilmesini öngörmektedir. Tesisin çevreye uyumunu, çevreyi güzelleştirici düzenleme ve etkinlikleri, ekolojik mimariyi, çevreye duyarlılık konusunda bilinçlendirmeyi, eğitim sağlanmasını ve ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılmasını kapsamaktadır. Bu sayede işletmeler çevrenin korunmasına katkıda bulunurken, aynı zamanda tanıtım ve pazarlamalarında bir ayrıcalık yaratabilecekler, hizmet kalitelerinden ödün vermeden, işletmelerine ve 213 ülke ekonomisine tasarruf yolu ile katkıda bulunabilecekler, çevrenin korunmasında üstlenecekleri roller ile yörelerinde örnek tesisler olabileceklerdir. (www.kultur.gov.tr). Sonuç olarak, konaklama işletmeleri ve turistler çevreyi sürdürülebilir kılmada karşılıklı olarak katkı sağlamaktadır. Turistlerin beklentilerine uygun mal ve hizmet üreten işletmeler daha kalıcı olmaktadır. Turistlerin de çevreye duyarlı uygulamalara verdikleri önem bu bağlamda değerlendirildiğinde konaklama işletmeleri yeni ilkeler, politikalar, stratejiler ve uygulamalarla çevreye duyarlı turist beklentilerini karşılayarak turistlerin memnuniyetini arttıracak ve aynı zamanda çevre korunmasına da katkıda bulunacaktır. KAYNAKÇA Akdeniz Ar, A. ve Tokol, T. (2010). Tekstil İşletmelerinin Yeşil Pazarlamayı Uygulama Nedenlerinin Yeşil Pazarlama Uygulamaları Üzerindeki Etkisi. Paradoks Ekonomi, Sosyoloji ve Politika Dergisi, Ocak/Jaunary Cilt/Vol: 6, Sayı/Num: 1, 7-29, ISSN: 1305-7979. Akten S., Gül A.Ve Akten, M. (2007). Korunan Doğal Alanların Katılımcı Yönetim Planında Ziyaretçi Etki Yönetimi Yaklaşımı. http://idc.sdu.edu.tr/ tammetinler/ yonetim31.pdf, Erişim Tarihi:30.11.2011. Aslan, Z. Ve Aktaş, G. (1994). Turizm Açısından Çevre Sorunlarına Genel Bir Yaklaşım. Çevre Dergisi, Sayı: 11, s:43-45. Aslanertik, E. ve Özgen, I. (2007). Otel İşletmelerinde Çevresel Muhasebe. İşletme Fakültesi Dergisi, Cilt 8, Sayı 2, 163-179. Bohdanowıcz, P., Sımanıc, B. Ve Martınac, I. (2005). Sustainable Hotels – Environmental Reporting According To Green Globe 21, Green Globes Canada / Gem UK, IHEI Benchmark hotel And Hilton Environmental Reporting, The 2005 World Sustainable Building Conference, Tokyo, 27-29 September 2005 (SB05Tokyo), 1642-1651. Burke, R. (2005). Environment and Tourism: Examining the Relationship between Tourism and the Environment in Barbados and St. Lucia, http://www.siaacp.org/acp/download/ acp_eu_sia_ tourismenvironment_case_study, Erişim: 06.10.2011. Bruce, L. (1989). How Green Is Your Company. International Management, January, No:1, 18-37. Chan, W. ve Lam, J. (2003). Energy-saving Supporting Tourism Sustainability: A Case Study of Hotel Swimming Pool Heat Pump. Journal of Sustainable Tourism, 11 (1), 74-83. Cook, B. (1990). The Environment And The Profit Motive. Industry Week, July 16, 25-34. Davies, T. ve Cahill, S. (2000). Environmental Implications of the Tourism Industry. Discussion Paper 00-14 Research for the Future, Internet: http://www.fff.org. Washington. Demir, C. Ve Çevirgen, A. (2006). Turizm Ve Çevre Yönetimi (Sürdürülebilir Gelişme Yaklaşımı), Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. Dinçer, M. Ve Gedik, S. (2010). Sürdürülebilir Turizm Yaklaşımı İçinde İstanbul’daki 5 Yıldızlı Çok Uluslu Konaklama İşletmelerinin Çevre Duyarlılığının Değerlendirilmesi, 11. Ulusal Turizm Kongresi 2-5 Aralık 2010 Kuşadası, Detay Yayıncılık, Ankara. Dünya Turizm Örgütü [(DTÖ), (2007). 2. Uluslararası Turizm ve İklim Değişikliği Konferansı Raporu”, Çeviren: Turizm Yatırımcıları Derneği (TYD). Düren, Z. (2000). 2000'li Yıllarda Yönetim, Alfa Kitabevi, İstanbul. Eco Hotels Of The World; (http://www.ecohotelsoftheworld.com), Erişim Tarihi: 10.10. 2011. 214 Franziska, S. (2008). Exploring And Predicting Consumers’ Attitudes And Behaviors Towards Green Restaurants. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi), The Ohio State University. Frederico, N. (2002). Sustainable Tourism, Environmental Protection and Natural Resource Management, Cancun, Mexico, 20-22. Hata! Köprü başvurusu geçerli değil.. Green Globe Certification, (http://www.greenglobe.com/), Erişim Tarihi: 10.10. 2011. Güneş, Gül (2011). Konaklama Sektöründe Çevre Dostu Yönetimin Önemi. KMÜ Sosyal ve Ekonomi k Araştırmalar Dergi si 13 (20), 45-51. Jauharı, V. (2007). International Journal of Contemporary Hospitality Management, Emerald Group Publishing Ltd. Bradford, GBR. Kahraman, N. Ve Türkay, O. (2006). Turizm ve Çevre. Detay Yayıncılık, 2. Baskı, Ankara. Karakaş, N. (2002). Çevre Muhasebesi Uygulamaları, Muhasebecilerin Çevresel Sorunlara Karşı Tutumları ve ISO 14000 Belgeli Kuruluşlarda Bir Araştırma. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Kassınıs, G. Ve Soterıou, A. (2003). Greening The Service Profit Chain: The Impact Of Environmental Management Practices, Productıon And Operations Management, Vol. 12, No 3. Kaypak, Ş. (2011). Küreselleşme Sürecinde Sürdürülebilir Bir Kalkınma İçin Sürdürülebilir Bir Çevre. KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 13 (20):19-33, ISNN:1309-9132, Karaman. Khan, M. (2003). ECOSERV: Ecotourists? Quality Expectations. Annals of Tourism Research 30 (1). Khan, M. Ve Su, K. (2003). Service Quality Expectations of Travelers Visiting Cheju Island in Korea. Journal Of Ecotourism Vol. 2, No. 21472, 114-126. Kültür ve Turizm Bakanlığı, (http://www.kultur.gov.tr), Erişim Tarihi: 10.10. 2011. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü (2008). Turizm İşletmesi ve Turizm Yatırımı Belgesi Başvuru Kılavuzu, http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-282187/h/klavuz. Erişim Tarihi: 10.10. 2011. Mensah, I. (2004). Environmental Management Practices in U.S. Hotels, http://hotel- online.com/News/PR2004_2nd/May04_EnvironmentalPractices.html, Erişim Tarihi: 01.12.2011. Özdemir, A. Ve Kervankıran, İ. (2011).Turizm Ve Turizmin Etkileri Konusunda Yerel Halkın Yaklaşımlarının Belirlenmesi: Afyonkarahisar Örneği. Marmara Coğrafya Dergisi, Sayı:24, ISSN:1303-2429s. 1-25. Petersen, D. (1990). The Environment Revolution. Industrial Development Section, October 15, 8-24. Shamdasani, P, Ong Chon-Lin G. Ve Richmond D. (1993). Exploring Green Consumers In An Oriental Culture: Role Of Personal And Marketing Mix Factors. Advances in Consumer Research, Vol:20, eds. Leigh McAlister and Michael L. Rothschild, Provo, UT: Association for Consumer Research, 488-493. Simad, S. (1998). Environmental Impact Management In The Tourism Industry Of Maldives, The International Bank for Reconstruction and Development/The World Bank, ss:20-28, Washington, USA. Turistik Otelciler, İşletmeciler Ve Yatırımcılar Birliği, (www.turob.com), Erişim Tarihi: 10.10. 2011. Türkiye Otelciler Federasyonu, (www.turofed.org.tr), Erişim Tarihi: 10.10. 2011. Uluslararası Belgelendirme Ve Denetim Ltd. Şti. ISO 14001 Nedir? http://belgelendirme.ctr.com.tr/iso-14001nedir.html, Erişim Tarihi: 14.11.2011. 215 Yağlı, F. (2006). Çevre Muhasebesi ve Mermer İşletmelerinde Uygulaması, Ermaş Madencilik Tur. San. Tic. A.Ş Örnek Uygulaması, (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi), Muğla Üniversitesi Sosyal Bil. Enstitüsü. Yontar G. (2007). Sürdürülebilir Çevre Ve Ekonomi İçin Bir Araç: Türkiye’de ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Standardı. Review of Social, Economic & Business Studies, Vol.9/10, 577-500. Yücel, M. Ve Emekçiler, Ü. (2008). Çevre Dostu Ürün Kavramın Bütünsel Yaklaşım: Temiz Üretim Sistemi, Eko-Etiket ve Yeşil Pazarlama. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Güz-2008, C:7, S 26 (320-333), ISNN:1304-0278. Wei, M. (2011). An Analysis on Environmental Awareness and Behavior in Chinese Hospitality Industry: A Case of Xiamen City. 1876–6102 © 2011 Published by Elsevier Ltd., 1126–1137. http://www.euractiv.com.tr/turizm/link-dossier/turizmde-yeni-trendler-turkiye-abnin-bakisi, Erişim: 10.10. 2011. http://www.turizmgazetesi.com /haberler, Erişim Tarihi: 06.10.2011. http://www.turizmdebusabah.com/haber_detay~haberNo~39670~rsayi~6.htm, Erişim Tarihi: 25.11.2011. http://www.greeninghotels-turkey.org/, Erişim Tarihi: 25.11.2011. http://www.timeturkey.net/NewsDetail.Asp?NewsID=6399, Erişim Tarihi: 25.11.2011. http://www.turizmdebusabah.com/HaberPrint~haberNo~43760htm, Erişim Tarihi: 25.11.2011. http://www.green-key.org/, Erişim Tarihi: 16.03.2012. POLİTİK KRİZLERİN TURİZM TALEBİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİNE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA MISIR TURİZMİ Emirhan YENİŞEHİRLİOĞLU Turizm İşletmeciliği ABD Sakarya Üniversitesi Arş. Gör. Çağrı ERDOĞAN Turizm İşletmeciliği Bölümü Sakarya Üniversitesi Arş. Gör. Serkan POLAT Turizm İşletmeciliği Bölümü Sakarya Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet SARIIŞIK Turizm İşletmeciliği Bölümü Sakarya Üniversitesi ÖZET Elastikiyet oranı çok yüksek olan turizm talebi ekonomik, politik, doğal afet ve terörizm gibi krizlerden çok çabuk bir şekilde etkilenmekte ve potansiyel turistlerin bu krizlerin yaşandığı bölgeler ve ülkelerden uzak durmalarına neden olmaktadır. Arap Baharı olarak da bilinen ve Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde yaşanan 216 politik krizler de bu bölgelere olan turizm talebinde bir daralmaya neden olmuştur. Bu çalışmada, Akdeniz, Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesinde önemli bir turizm ülkesi olan Mısır’da yaşanan politik krizin turizm talebi üzerindeki etkisi incelenmektedir. Çalışmada öncelikle kriz, kriz türleri ve turizm talebi gibi kavramlara değinilmiştir. Daha sonra Dünya Turizm Örgütü ve Mısır Turizm Bakanlığı tarafından yayınlanan raporlar ikincil kaynak olarak kullanılmış ve bu kaynaklardan elde edilen veriler çapraz tablolar haline getirilerek yorumlanmıştır. Bu kapsamda Mısır turizm talebinin, devrimin başladığı 25 Ocak 2011 tarihinden 31 Aralık 2011 tarihine kadar bir önceki yıla göre yaklaşık olarak % 33 oranında daraldığı görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Kriz, Politik Kriz, Turizm Talebi, Mısır Turizmi, Mısır Devrimi 1. GİRİŞ İnsanlar dinlenme, eğlenme, kültürel, iş, alışveriş, sağlık, macera, merak, din ve arkadaş-aile ziyaretleri gibi nedenlerle bir yerden başka bir yere seyahat etmektedirler. İnsanlar, bu seyahatlerini gerçekleştirmeden önce bazı unsurları göz önünde bulundururlar. Bu unsurlar arasında harcanabilir gelir, turistik ürün fiyatı gibi ekonomik nedenler, sahip olunan boş zaman, mesafe ve güvenlik unsuru öne çıkanlar olarak belirtilebilir. İnsanlar hangi amaçla seyahat ederse etsin seyahatleri boyunca can ve mal güvenliklerinin tehlikede olmasını istemezler. Bu yüzden insanların tatillerini geçirecekleri yerin güvenli olması veya en azından güvenli olarak algılanması önem arz etmektedir. Bu çalışmada, turizm talebini etkileyen kriz türlerine ekonomik, politik, doğal afet ve terörizm başlıkları altında değinilmiş ve özellikle politik krizlerin turizm talebi üzerindeki etkisi incelenmiştir. Turist gönderen ve turist kabul eden bölgede büyük ölçekli doğal afetler yaşanması, bölgenin ekonomik kriz içerisinde olması, bölgede terör olaylarının sık sık yaşanması ve bölgenin politik olarak istikrarsız olması turizm talebini etkilemektedir. Tunus’ta bir seyyar satıcının arabasının elinden alınması nedeniyle kendini yakması Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da “Arap Baharı” olarak da bilinen hareketin ortaya çıkmasına ve bütün bölgeye yayılarak bu bölgenin bir politik kriz içerisine girmiş olmasına neden olmuştur. 2. KRİZ VE KRİZ TÜRLERİ 2.1. Kriz “Kriz kavramı, olağanüstü arzu edilmeyen koşulların cereyan ettiği ve olağan kabul edilen faaliyetlerin yapılmasını engelleyen hayati bir dönüm noktası olarak ifade edilmektedir” (Soysal ve diğerleri 2009: 432). Aykaç’a (2001: 125) göre kriz temel kabul edilen değer ve olguların, normal olmayan gelişmelerden olumsuz olarak etkilenmesi olarak tanımlanmıştır. Krizler varlığı ile karar mercilerini normal olağandan farklı hareket etmeye zorlayarak, kararsızlığa yöneltmektedir (Irvine, 1987: 37). Bu bağlamda krizlerin istenmeyen ve işletmeler açısından risk teşkil eden durumlar oldukları söylenebilir. Yukarıdaki tanımlamalara karşın, bir olgunun kriz olup olmadığını ortaya koyabilmek için herkes tarafından kabul görebilen temel özelliklerinin bulunması gerekmektedir (Aykaç, 2001: 126). Can (2002: 333), krizlerin genel olarak ortak özelliklerini şöyle sıralamaktadır: • Krizi oluşturan durumların tahmin edilememesi 217 • Beklenmedik gelişmeler doğurmaları • Önleme mekanizmalarının yetersiz kalmaları • Acilen önlem alınmasını gerektirmeleri • Gerilim yaratma etkileri Konuya işletmeler açısında bakıldığında krizlerin doğurduğu yıkıcı etkilerden dolayı, yöneticilerin krizle baş etme becerileri, örgütün devamlılığı için büyük bir önem arz etmektedir (Can, 2002: 333). Çünkü işletmeler faaliyet gösterdikleri süre içerisinde o veya bu şekilde kendilerini kriz ortamında bulabilmektedirler. Krizlere önceden hazırlık yapılmasının önemli olduğu kadar krizlerin aşılması ve tekrar oluşmaması için gereken önlemlerin alınması ile kriz anının en az hasarla atlatılması hayati önem teşkil etmektedir. Hurst’a (2000: 160) göre krizlerin çıkış kaynakları iç ve dış olmak üzere iki başlıkta toplanabilir. İç veya dış krizlerin birbirinden çok farklı sebepler ile ortaya çıkabildiklerini söylemek mümkündür. Kriz türleri; teknolojik yenilikler, rekabet koşullarındaki değişiklikler, ülke ekonomisinin durumu, uluslararası çevre, kültürel sorunlar, yanlış karar alma, eksik bilgi ile hareket etme, esnek olamama gibi alt kollara ayrılmaktadır. Buna karşın, kriz türleri literatürde ekonomik, doğal afet, politik ve terörizm konuları üzerinde yoğunlaştığı için bu çalışmada bu dört kriz türüne ve turizm talebi üzerindeki etkilerine değinilmiştir. 2.2 Ekonomik Kriz Dünyanın küresel tek bir pazar haline gelmesiyle birlikte ülke ekonomilerinin de birbirleriyle olan temaslarında bir artış olduğu görülmektedir. Bu bağlamda birbirine geçmiş dişliler gibi hareket eden dünya ekonomisi, dişlinin birindeki aksamayı bütün sistemde hissedilebilir hale getirmiştir (Gerni ve diğerleri, 2006). Günümüz şartlarında ekonomik krizin birçok nedeni olabilmektedir. “Ekonomik kriz, tüketici talebinin düşmesine bağlı olarak yatırım daralması gibi sebeplerden dolayı ortaya çıkabileceği gibi, tüketici talebinin aşırı yüksekliğine bağlı olarak yüksek oranlı ve devamlı enflasyon olarak da kendini gösterebilir”(Yıldız ve Durgun, 2010: 2). Modern ekonomi teorisinin yaratıcılarından Keynes ise krize, yine ekonomi çerçevesinden bakarak krizi, gelişme gösteren bir sürecin aniden ve şiddetli bir şekilde düşüş göstermeye başlaması ifadesiyle ele almıştır (Bocutoğlu ve Ekinci, 2009: 69). 2.3 Doğal Afet Krizi Afetler; insanların doğal dengelerini bozarak normal yaşam koşullarından farklı bir yaşama iten, genel bir tanımla, “insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal yaşamı ve faaliyetleri bozarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen, doğal, teknolojik veya insan yapısı kökenli olaylardır” (Uzunçıbuk, 2009: 19). Bununla birlikte afet; doğal veya teknolojik oluşum aşaması değil, bu oluşum sonucu ortaya çıkmış olan olumsuz etkidir (Kepekçi, 2007: 118). Örneğin; “yerkabuğundaki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları sarsma olayına deprem” (İşçi, 2008: 959); ancak depremden sonra oluşan şartların getirdiği olumsuzluklara “afet” denilmektedir. Afetler insanları ve 218 işletmeleri doğal düzenleri dışına iterek normalden farklı hareket etmeleri için zorlamaktadır. Bu açıdan doğal afetler krizlerin meydana gelmesini tetikleyebilmektedir. 2.4. Politik Kriz Politik kriz, bir ülke için lokal olmaktan çok uzak bir şekilde domino etkisiyle, birden çok bölgeyi, sektörü, işletmeyi etkileyebilen hatta ülkeye giriş çıkışları sıkıntıya sokan en büyük kriz türlerinden biridir. Çoğu zaman çözümü yıllar sürmekle birlikte bazen de çözüme hiçbir zaman ulaşılamayabilmektedir. Örneğin, Fransa meclisinin kabul ettiği ancak daha sonra anayasa mahkemesinin geri çevirmiş olduğu “sözde Ermeni soykırımının” reddini suç sayan yasa tasarısı, Türkiye’yi hızlı bir şekilde Fransa ile politik bir krizin ortasına sürüklemiştir (Kesimli, 2011: 33). Türkiye bu yasa tasarısına karşın yaptırımlar üretmeye ve uygulamaya başlamış, hemen ardından da Fransa sokakları orada yaşayan Türklerin gösterilerine sahne olmuştur. Bu olaylar zinciri hükümetler düzeyi başta olmak üzere birçok düzeyde Fransa ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmiştir. 2.5. Terörizm Terörizm, normal yaşantının devam ettirebilirliğini hedef alan ve doğrudan kriz yaratmayı amaç edinen bir olgudur. “Modern çağın başlangıcından bu yana çeşitli formlarda ortaya çıkan terör grupları, zamanla daha organize ve daha öldürücü bir konuma gelmişlerdir” (Bal, 2006: 1). Bu bağlamda etki alanı ve eylem boyutu büyüyen saldırıların, buna paralel olarak sebep oldukları krizlerin de büyüdüğünü söylemek mümkündür. Ayrıca Türkiye’nin Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaklaşık 30 yıldır devam eden terör olayları bu bölgelerdeki turizm talebinin olması gerekenin çok altında kalmasına neden olmuştur. Terör olayları sadece turistleri değil yatırımcıları da karar verme sürecinde olumsuz etkilemekte ve terör olaylarının yaşandığı bölgelere yatırım kararı almalarını engellemektedir. 3. KRİZ VE TURİZM TALEBİ İLİŞKİSİ Asya-Pasifik Seyahat Birliği (PATA) tarafından “Turizm endüstrisini etkileyecek potansiyele sahip doğal ya da insanlar tarafından gerçekleştirilen her türlü felaket.” şeklinde ifade edilen turizm krizinin (Köroğlu, 2004: 70) ekonomi, doğal afet, terör ve politika gibi çeşitli boyutları bulunmaktadır. Öyle ki bir alanda oluşan krizin, küreselleşmenin de etkisiyle pek çok alanı etkisi altına aldığı bilinmektedir. Talebin oldukça elastik bir yapı arz ettiği turizm endüstrisinin krizlere karşı oldukça duyarlı olması (Albeni ve Ongun, 2005: 97) kriz ve turizm talebi ilişkisinin önemini vurgular niteliktedir. 3.1. Krizlerin Turizm Talebi Üzerindeki Etkileri Turizm işletmelerinin olağan faaliyetlerini tehdit eden, turistik bölgenin güvenli olmadığı izlenimi yaratan ve bölgeye yönelik turizm talebinin ve harcamalarının azalması nedeniyle yöresel turizm işletmelerinin faaliyetlerini yerine getirememeleri ya da varlıklarını devam ettirememeleri, bölgesel ekonomik ve turizm 219 talebinin azalmasına neden olan olaylar turizm krizi olarak ifade edilmektedir (Yıldız ve Durgun, 2010: 7). Özellikle güvenlik ve sağlıkla ilgili konularda oldukça hassas olan turizm talebi, son yirmi yıllık dönemde birçok ulusal ve uluslararası krizden etkilenmiş, neticesinde turizm talebinde düşüşlere neden olmuştur. 1991 Körfez Savaşı, 11 Eylül 2001’de New York’ta bulunan Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı, 2009 ekonomik krizi, Uzak Doğu’da ortaya çıkan Sars virüsü, ABD’nin en büyük enerji şirketlerinden biri olan Enron’un iflası gibi krizler meydana geldikleri bölgelerin ötesinde pek ülkedeki turizm talebini olumsuz yönde etkilemiştir (Kalpaklıoğlu, 2010: 147). 3.2. Ekonomik Krizlerin Turizm Talebi Üzerindeki Etkileri Ekonomik kriz; herhangi bir mal, hizmet, üretim faktörü veya döviz piyasasındaki fiyat ve/veya miktarlarda, kabul edilebilir bir değişme sınırının ötesinde gerçekleşen şiddetli dalgalanmalar olarak tanımlanmaktadır (Kibritçioğlu, 2001: 175). Ekonomide aniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan bu krizler makro açıdan ülke ekonomilerini, mikro açıdan ise firmaları ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir (Delice, 2003: 58). Okumus ve diğerleri, çalışmalarında Türkiye’deki Şubat 2001 ekonomik krizinin Kuzey Kıbrıs turizm endüstrisi üzerindeki etkilerini incelemiştir. Çalışmada, bu etkilerin büyük bir kısmının Kuzey Kıbrıs turizm endüstrisi açısından negatif yönlü olduğu; ancak pozitif yönde de etkilerin meydana geldiği ifade edilmiştir (2005: 95). Bu bağlamda ekonomik krizlerin meydana getirdiği yıkıcı sonuçların yanında fırsat niteliğinde önem kazandıkları söylenebilir. Literatür incelendiğinde ekonomik krizlerin turizme etkileri bağlamında pek çok çalışmanın yapıldığı görülmüştür (Prideaux, 1999; Okumus ve Karamustafa, 2005; Papatheodorou ve diğerleri, 2010; Smeral, 2010). Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) turizm endüstrilerinin, 2008-2009 yılında açığa çıkmış olup günümüzde halen etkisini sürdüren ekonomik krizden etkilenmiş olduğu ve yakın gelecekte de etkilerinin süreceği Ritchie ve diğerlerinin (2010) yapmış olduğu çalışma neticesinde ortaya konmuştur. Dünya Turizm Örgütü’nün yayınladığı veriler incelendiğinde, 2008 yılı itibari ile etkisini gösteren ekonomik krizin Yunanistan turizm endüstrisini olumsuz bir biçimde etkilediği anlaşılmaktadır. 2007 yılında Yunanistan’a gelen yabancı ziyaretçi sayısı 16,165 milyon kişi iken; bu sayı 2008 yılında %1,4’lük bir azalma ile 15,939 milyon kişiye gerilemiştir. 2009 yılında ise Yunanistan’ı ziyaret eden yabancı ziyaretçi sayısındaki oransal azalma (2008 yılına kıyasla) %6,4 değerinde olmuştur. 2008 yılında Yunanistan’ın ülkeye gelen yabancı ziyaretçilerden elde ettiği gelir 17,114 milyar dolar iken; 2009 yılında bu gelir 14,506 milyar dolara gerilemiştir (UNWTO, 2010: 6). 3.3. Doğal Afet Krizlerinin Turizm Talebi Üzerindeki Etkileri Doğal afet krizleri; insan kaynaklı olmayan ve yangın, deprem, sel, toprak kayması, kasırga gibi doğal olaylar sonrasında yaşanan krizlerdir. Bu tür krizlerin etkileri turizm talebinde oldukça uzun süreli ve derinden hissedilmektedir (Kalpaklıoğlu, 2010: 144). Türkiye’nin gerek beşeri gerek fiziki sermayesi bakımından en ağırlıklı bölgesi olan Marmara Bölgesi’nde 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan Körfez Depremi (Marmara Depremi) ile (Kotil ve diğerleri, 2007: 737), deprem bölgesi ve yakınlarındaki yerlerde bulunan turistler acil olarak ülkeden ayrılmak istemiş, mevcut rezervasyonlarda büyük oranda iptaller gerçekleşmiştir (Kalpaklıoğlu, 220 2010: 144). Bunun neticesinde Türkiye’ye yönelik turizm talebinde %40’lık bir azalma gerçekleşmiştir (Kotil ve diğerleri, 2007: 743). Tablo 1. Türkiye’ye Gelen Yabancı Ziyaretçilerin Aylara Göre Dağılımı 1996-2002 (Bin Kişi) YILLAR Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Toplam 2002 307 426 676 853 1326 1458 1897 1900 1771 1420 663 560 13.257 2001 359 405 547 885 1232 1388 1777 1601 1440 1066 521 398 11.619 2000 334 354 435 721 986 1.079 1.526 1.419 1.369 1.178 602 424 10.427 1999 359 372 409 427 691 785 932 1.079 801 436 321 7.488 1998 350 371 478 642 987 1.039 1.145 1.377 1.164 1.034 502 371 9.460 1997 300 315 555 640 1.020 1.045 1.208 1.427 1.207 949 540 500 9.706 1996 284 324 537 556 902 1.106 1.153 1.117 909 452 395 8.609 874 876 Kaynak: TÜRSAB, 2012. Tablo 1, 1999 yılının Ağustos ayında Türkiye’de gerçekleşen Körfez Depremi’nin ülkeye gelen yabancı ziyaretçi sayısına etkisi bağlamında incelendiğinde, depremin gerçekleştiği Ağustos ayının ardından gelen ziyaretçilerde göze çarpar bir azalış olduğu görülmektedir. Bu azalışta salt depremin rol oynadığını söylemek doğru olmayacaktır. Nitekim Tablo 1 genel olarak incelendiğinde 1996-2002 yılları arasında her yıl Ağustos ayından sonra düşüşlerin gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar turizm talebi pek çok unsurdan etkileniyor olsa da yabancı ziyaretçi sayısındaki bu genel azalış eğiliminin temel gerekçesinin, turistik faaliyetlerin Türkiye’de tüm aylara yayılamaması başka bir deyişle mevsimsel bir yapı arz etmesi olduğu düşünülmektedir. Yine Tablo 1 incelendiğinde, 1999 yılının Ağustos ayında gerçekleşen depremin yarattığı turizm talebindeki daralmanın sonraki seneler için de belirgin bir düzeyde geçerli olmadığı anlaşılmaktadır. Grafik 1. Türkiye’ye Gelen Yabancı Ziyaretçilerin Ağustos-Aralık Aylarına Göre Dağılımı 1998-2000 Kaynak: TÜRSAB, 2012. 221 Grafik 1’de görüldüğü gibi yabancı ziyaretçi sayısında depremin yaşandığı dönemde, depremden önceki ve sonraki yıllara kıyasla daha belirgin bir düşüş meydana gelmiştir. Bu aşağı yönlü eğimin mevsimsellik kaynaklı yabancı ziyaretçi azalış düzeyine göre daha belirgin olması, depremin turizm talebine yapmış olduğu negatif yönlü etkiyi ortaya koymaktadır. 3.4. Terörizmin Turizm Talebi Üzerindeki Etkileri Terör, insanlarda yılgınlık yaratıp büyük bir panik ve korku durumu meydana getiren eylemi ifade ederken; terörizm, sistemli bir şekilde terör eylemlerinin kullanılarak mevcut durumu yasa dışı yollarla değiştirme amacıyla örgütlenme durumudur (Öztürk ve Çelik, 2009: 87). Terör eylemleri neticesinde oluşan güvensizlik ortamından turizm talebi olumsuz yönde etkilenmektedir. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de Dünya Ticaret Merkezi’ne (İkiz Kuleler) yapılan saldırıların ardından 2001 yılında dünya turist sayısında 2 milyon düşüş tespit edilmiştir. Bunun yanında 1997 yılında Mısır’da turistlere yönelik olarak gerçekleştirilen terör eylemleri neticesinde ülkeye olan turizm talebinde %13,8’lik bir düşüş yaşanmıştır (Yılmaz ve Yılmaz, 2005: 43-45). Türkiye’de PKK tarafından düzenlenen terör saldırıları da turistik talebi negatif yönde etkilemektedir. Hall yapmış olduğu araştırma neticesinde PKK saldırıları nedeniyle yalnızca İngiltere’den gelen turist sayısında yaklaşık %20’lik bir düşüş olduğunu tespit etmiştir (Emsen ve Değer, 2004: 70; Yeşiltaş ve diğerleri, 2008: 182). Tablo 2’de Dünya’nın farklı turistik bölgelerindeki güvenlik istikrarını ortadan kaldıran bazı terör eylemlerine yer verilmiştir. Tablo 2. Turistik Bölgelere Yönelik Düzenlenen Terör Saldırıları Yıl Bölge 1972 Münih 1985 Atlantik Okyanusu Olay Olimpiyat oyunları sırasında gerçekleşen terör saldırıları Air India havayollarına ait uçağın Atlantik Okyanusu üzerinde düşürülmesi (329 ölü) 1985 İsrail Achille Lauro kruvaziyer gemisinin İsrail kıyılarında kaçırılması (1 ölü) 1985 İspanya ETA’nın turistlere yönelik çeşitli saldırıları 1985 Viyana Turistlere yönelik çeşitli terörist saldırılar (2 ölü, 37 yaralı) 1985 Roma Turistlere yönelik çeşitli terörist saldırılar (16 ölü, 73 yaralı) 1986 Atina TWA havayollarına ait uçağın Atina’ya giderken bombalanması (4 ölü) 1986 Londra Heathrow Havaalanı’nda El Al havayollarına ait uçağın bombalanma girişimi 1986 İspanya ETA’nın turistlere yönelik çeşitli saldırıları 1986 Seul Abu Dabi üzerinden Seul’a giden Kore havayollarına ait uçağın düşürülmesi (115 ölü) 1986 Paris Ortadoğulu teröristlerin turistlere yönelik saldırıları 1987 İspanya ETA’nın turistlere yönelik çeşitli saldırıları 1987 Mısır Luxor’da turistlere yönelik saldırı (57 ölü) 1988 İskoçya Pan Am havayollarına ait uçağın İskoçya üzerinde düşürülmesi (270 ölü) 1993 ABD New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin bombalanması (6 ölü, 1000 yaralı) 222 1993 Peru 1993 Türkiye 1994 Mısır 1994 Türkiye 1996 ABD 2002 Endonezya Ayachucho bölgesinde Avrupalı turistlere yönelik saldırılar (2 ölü) 8 değişik olayda PKK tarafından Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde 19 batılı turistin kaçırılması, Antalya’daki bombalı saldırı sonucu 26 turistin yaralanması Kahire yakınlarında bir turist otobüsüne yapılan silahlı saldırı (28 ölü) Sultan Ahmet Meydanı’nda turistlere yönelik bombalı saldırı, PKK tarafından Kapalı Çarşı’ya bombalı saldırı (2 ölü, 17 yaralı) Atlanta olimpiyat oyunları sırasında Centennial Olimpic Park’a bombalı saldırı (2 ölü, çok sayıda yaralı) Bali adasında bir turistik otele yönelik bombalı saldırı (180’den fazla ölü ve yüzlerce yaralı) Kaynak: Yılmaz ve Yılmaz, 2005: 49-50. Sönmez ve Graefe’nin 1995 yılında yapmış oldukları çalışma neticesinde bireylerin seyahat kararlarının güvenlik riskince etkilendiği ifade edilmiş, bu bağlamda ziyaret edilecek bölgenin güvenliğine oldukça önem verildiği ortaya konmuştur (Yılmaz ve Yılmaz, 2005: 49). Bu bağlamda ülkede ve çevresinde sağlanacak güvenli ve istikrarlı bir yapının turizm talebine olumlu katkılar sağlayacağını söylemek mümkündür. 3.5. Politik Krizlerin Turizm Talebi Üzerindeki Etkileri Politik istikrarsızlık; ülkenin toplumsal düzen ve denetiminin sürdürülebilmesi için gereken temel şartların geçici olarak kesintiye uğraması veya dengesizlik göstermesi olarak tanımlanabilir. Turistik faaliyetlerin varlığını sürdürüp gelişmesi ülkelerin siyasi ve ekonomik istikrarlıklarını korumaları ile paralellik gösterir niteliktedir. Yapılan araştırmalar politik tehditlerin destinasyon imajlarına zarar verdiğini ortaya koymaktadır. Bir ülkenin bir başka ülke ile yaşayacağı politik bir kriz, iki ülke arasında kalmayıp, bölge ülkeleri ve diğer ilgili ülkeleri de etkilemektedir (Kesimli, 2011: 26-28). Bu bağlamda ülkelerin turizmin ekonomik ve diğer faydalarından istifade edebilmeleri bakımından gerek içsel gerekse dışsal barış ve sükûneti sürdürmelerinin önem arz ettiği söylenebilir. 4. POLİTİK KRİZ VE TURİZM TALEBİ İLİŞKİSİ Turizm talebi, genel olarak gelen turist sayısına veya turizmden elde edilen gelirlere göre belirlenir (Neumayer, 2004: 267). Kriz, genel olarak düzgün olmayan ve reform gerektiren bir istikrarsızlığı ifade etmektedir (Öztürk ve Türkmen, 2005: 169). Türk Dil Kurumu’na (2009: 1243) göre ise kriz “Bir toplumun, bir kuruluşun veya bir kimsenin yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran” olarak tanımlanmaktadır. Politik şiddet, resmi idari hükümet veya muhalefet gibi hükümet karşıtları tarafından politik olarak motive edilmiş bir gücün uygulama biçimidir. Ayrıca, politik şiddet politik istikrarsızlık kavramının da en önemli bileşenlerinden birisi olarak görülmektedir (Neumayer, 2004: 260). Güvenlik sorunlarının ortaya çıkmasından dolayı yaşanan Turizm krizinin yapısını oluşturan dört belirleyici kategori bulunmaktadır (Mansfeld, 2009: 31): 1. Güvenlik durumunun yapısı. 2. Potansiyel turistlerin özellikleri. 3. Turizmin krizden etkilenmiş halinin özellikleri. 223 4. Krizden etkilenen destinasyonların kriz yönetim metotlarının türü. Neumayer’in (2004: 274) yaptığı çalışmaya göre politik şiddet veya krizin turist varışları üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu ortaya çıkmıştır. Tunus’ta işsiz bir gencin (Mohammed Bouazizi) geçimini sağladığı pazar arabasının polis tarafından elinden alınması ve bu gencin kendini yakmasıyla başlayan ve bir domino etkisiyle bütün ülkeye yayılan Yasemin Devrimi sonrasında Ocak 2011 ve Ağustos 2011 tarihleri arasında önceki yılın aynı dönemine göre turist varışlarında % 39’luk bir düşüş yaşanmıştır (Becheur, 2011: 13). Dünya Turizm Örgütü’ne göre “Arap Baharı” olarak bilinen ve Kuzey Afrika ile Ortadoğu ülkelerinde yaşanan süreç bu bölgelere olan turizm talebinde büyük düşüşlere neden oldu. Ortadoğu’da % 9 ve Kuzey Afrika’da % 15 oranında turist sayısında bir düşüş gerçekleşmiştir (UNWTO, 2011: 5). Birbirine komşu ülkelerin birisinde yaşanan politik veya diğer krizler, komşu diğer ülkeleri doğrudan etkilemediği sürece bir fırsat olarak görülebilir (Neumayer, 2004: 262). Dünya Turizm Örgütü’ne; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Katar ve Türkiye gibi ülkeler Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya yaşanan politik kriz nedeniyle gidemeyen turistleri çekerek bu krizden yararlanmışlardır (UNWTO, 2011: 5). 5. MISIR DEVRİMİNİN MISIR TURİZM TALEBİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Mısır, 25 Ocak 2011 tarihinde başlayan ve 11 Şubat 2011 tarihinde devlet başkanı Hüsnü Mübarek’i istifaya zorlayan devrimle birlikte bir politik dönüşüm süreci yaşamaktadır. Mısır Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi demokrasiye geçiş döneminde ülkenin kontrolünü geçici olarak elinde tutmaktadır (Sharp, 2011: 5). 25 Ocak 2011 tarihinde başlayan devrimden bu yana Mısır’ın ekonomik göstergelerinde bir düşüş görülmektedir. Gayri safi milli hasılasında % 4 ve üretim kapasitesinde ise % 12 oranında bir düşüş gerçekleşmiştir. Ayrıca yabancı döviz rezervi ve ödemeler dengesi açısından çok önemli bir yer tutan turizm gelirlerinde büyük bir düşüş yaşanmıştır (Saif ,2011: 3). Dünya Turizm Örgütü’ne göre Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerindeki sosyal ve politik olaylar nedeniyle turizm sektöründe Suriye’de % 41, Mısır’da % 32, Tunus’ta % 31 ve Lübnan’da % 24 oranlarında daralma gerçekleşmiştir (UNWTO, 2012: 1). 5.1. Mısır Hakkında Genel Bilgiler Mısır 1952 yılında İngiltere’den bağımsızlığını kazanmış ve yönetim sistemi olarak Cumhuriyet’i benimsemiştir. Coğrafi alan olarak yaklaşık 1 milyon m2lik yüzölçümü ile Dünya’nın 29. Büyük ülkesidir. Afrika Kıtası’nın kuzeydoğusunda yer alan Mısır’ın kuzeyinde Akdeniz, doğusunda Kızıldeniz, kuzeydoğusunda Filistin ve İsrail, batısında Libya ve güneyinde Sudan yer almaktadır. Mısır; Nil Vadisi, Batı Çölü, Doğu Çölü ve Sina Yarımadası şeklinde 4 coğrafi bölge ve yönetim olarak da 28 bağımsız il (eyalet) olarak ayrılmıştır. Resmi din olarak İslamiyet ve resmi dil olarak Arapça kabul edilmiştir. 2007 nüfus sayımına göre Mısır yaklaşık 79 milyonluk bir nüfusa sahiptir. Mısır, 5000 yıllık tarihinde coğrafi konumu ve verimli toprakları nedeniyle her dönemde istila ve savaşların yaşandığı bir ülke olmuştur. Mısır’ın resmi turizm internet sitesinde Mısır’ın tarihi dönüm noktaları aşağıdaki gibi özetlenmiştri (egypt.travel.com, 2012): 9 Firavun Dönemi (3100 MÖ – 332 MÖ) 9 Yunanlılar Dönemi (332 MÖ – 32 MS) 224 9 Romalılar Dönemi (32 MS – 638 MS) 9 Koptik Dönem (65 MS’den beri) 9 İslami Dönem (640 MS – 1517 MS) 9 Osmanlı Dönemi (1517 MS – 1882 MS) 9 Fransız İstilası (1798) 9 İngiliz Kolonisi (1882 MS – 1952 MS) 9 23 Temmuz Devrimi ve Mısır Cumhuriyeti’nin ilanı (1952) 9 6 Ekim Savaşları (1973) 9 İsrail ile Barış Antlaşması (1979) 9 Hüsnü Mübarek’in devlet başkanı seçilmesi (1981) 9 25 Ocak Devrimi (2011) 9 Hüsnü Mübarek’in devlet başkanlığını bırakması (2011) Hüsnü Mübarek’in devlet başkanlığından istifa etmesi nedeniyle yönetim demokratik seçimler yapılıncaya kadar geçici olarak Mısır Yüksek Askeri Konsey tarafından yürütülmektedir. 5.2. Mısır Turizmine Genel Bir Bakış Mısır Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Akdeniz bölgesi için önemli bir turizm ülkesidir. Ayrıca verilerde görüldüğü gibi turizmin Mısır ekonomisinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Mısır Merkezi Kamu Hareketliliği ve İstatistik Teşkilatı’na (CAPMAS) göre (2011a); ¾ 8,608,000 turist 2005 yılında Mısır’ı ziyaret etmiştir. 2010 yılında ise bu sayı 14,731,000’e ulaşarak % 71.1 oranında bir artış görülmüştür. ¾ 2005 yılındaki 85,200,000 geceleme sayısı 2010 yılında 147,400,000’e ulaşarak % 73 oranında bir artış görülmüştür. ¾ Turistlerin ortalama kalış süresi 2010 yılında 10 gün olarak belirtilmektedir. ¾ Toplam otel sayısı 1,458 (1,171 otel ve tatil köyü-287 yüzen otel) ¾ Toplam oda sayısı 214,500 ¾ Toplam yatak sayısı 429,100 ¾ Sharm el-sheikh, 200 otel sayısı ile ülkedeki bütün otellerin % 13.7’sine; 55,500 oda sayısı ile toplam otel oda sayısının % 25.9’una ve 111,000 yatak sayısı ile toplam yatak sayısının % 25.9’una sahip olarak belirtilmektedir. ¾ Turist rehberi sayısı 2005 yılında 8,808’den 2009 yılında 12,781’e ulaşarak % 45.1 oranında bir artış kaydetmiştir. ¾ Turizm geliri 2005 yılında 6.8 milyar dolardan 2010 yılında 12.5 milyar dolara yükselerek % 82.9 oranında bir artış kaydetmiştir. ¾ Turizm yatırımları için 2005-2006 yıllarında 3.3 milyar, 2007-2008 yıllarında 5.6 milyar ve 2009-2010 yıllarında ise küresel ekonomik krizin de etkisiyle 3.8 milyar Mısır Poundu harcanmıştır. ¾ Turizm sektörü katma değer etkisiyle birlikte Mısır ekonomisinin % 12’sini oluşturmaktadır. Grafik 2. Mısır’a Gelen Turist Sayısı ve Geldikleri Bölgelere Göre Dağılımı (2005-2010) 225 Kaynak: Rakamlarla Mısır 2011, CAPMAS, 2011b: 125 Grafik 2’de 2005-2010 yılları arasında Mısır’a gelen toplam turist sayısı ve gelen turistlerin geldikleri bölgelere göre dağılımı verilmektedir. Grafik 2’ye göre Mısır’a gelen turistlerin yarısından fazlası Avrupa ülkelerinden gelenlerden oluşmaktadır. Arap ülkeleri ve Avrupa ülkelerinden gelen turistler son 6 yılda toplam turist sayısının tamamına yakın bir oran oluşturmaktadır. Tablo 3. Mısır’da Bulunan Otellerin Türlerine Göre Dağılımı (2005-2010) Otel Türü Beş 2010 Özel Sektör 2009 Devlet Özel Sektör 2008 Devlet Özel Sektör 2007 Devlet Özel Sektör 2006 Devlet Özel Sektör 2005 Devlet Özel Sektör Devlet 132 6 142 6 124 10 134 10 121 8 100 8 138 7 143 8 136 7 135 10 132 10 94 13 181 2 198 2 196 2 191 2 191 2 192 3 145 - 155 - 152 - 125 - 125 - 131 - 98 - 94 - 82 - 88 - 87 - 95 - 189 5 189 4 209 4 145 2 143 1 - - Genel 530 - 535 - 521 - 585 - 597 - 642 - Toplam 1413 20 1456 20 1420 23 1403 24 1396 21 1254 24 Yıldız Dört Yıldız Üç Yıldız İki Yıldız Bir Yıldız Yüzen Otel 226 Kaynak: CAPMAS, 2012a Mısır’da oteller sahiplik türüne göre özel sektör ve devlet otelleri şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Tablo 3’te 20052010 yılları arasında Mısır’da bulunan otellerin türlerine ve sahiplik durumuna göre dağılımı verilmektedir. Tablo 3’te de görüldüğü gibi devlet de otel işletmeciliği yapmaktadır. Bununla birlikte devletin otel işletmeciliğindeki payı yatay bir seyir göstermektedir. 5.3. Mısır Devrimine Genel Bir Bakış Mısır devrimi, 25 Ocak 2011 Salı günü herhangi bir kişinin liderliğinde olmadan ortaya çıkmış ve 18 gün boyunca devam eden barışçıl gösterilerin neticesinde 11 Şubat 2011 Cuma günü 30 yıllık Hüsnü Mübarek rejiminin devrilmesiyle son bulmuştur. Mısır ordusunun bu devrimde protestocuların yanında yer alması devrimin barışçıl bir şekilde ve hızlı bir şekilde sona ermesinde önemli rolü bulunmaktadır (Wahba, 2011: 1). Bununla birlikte polisin Mısır Devriminin kalbi olan Tahrir Meydanı’nda protestoculara karşı güç kullanmıştır. Bununla birlikte protestocular bu müdahaleye “silmiyya! silmiyya!” yani “barışçıl! barışçıl!” şeklinde yanıt vererek polisle çatışmaya girmemişlerdir (Lesch, 2011: 1). 5.4. Mısır Devriminin Mısır Turizm Talebi Üzerindeki Etkisi Arap Baharı nedeniyle yaşanan olaylar, Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgelerinin turistler bakımından yeterince güvenli olmadığı ve Mısır’a olan turizm talebinde büyük düşüşlere neden olduğu istatistiklerde açıkça görülmektedir. Mısır’da yaşanan devrimin ülke turizm talebi üzerindeki etkileri Tablo 4’te verilmektedir. Mısır’da devrimin ortaya çıktığı 2011 Ocak ayında turizm talebinde 2010 Ocak ayına göre % 8.9 oranında bir artış görülmektedir. Bununla birlikte devrimin 25 Ocak 2011 tarihinde başlamış olması turizm talebindeki bu artışın nedeni olarak düşünülmektedir. 2011 Şubat ayında 2010 Şubat ayına göre turizm talebinde % 80.3 oranında bir düşüş görülmektedir. 2011 yılının İlkbahar ve Yaz aylarında ise turizm talebindeki düşüş hız kesmiş olmasına rağmen Mısır turizm talebindeki düşüş eğilimi devam etmektedir. 2011 Eylül, Ekim ve Kasım aylarında sırasıyla turizm talebinde % 22.6, % 27.5 ve % 33 oranlarında düşüşler görülmektedir. Tablo 4. Mısır Devriminin Mısır Turizm Talebine Olan Etkisi Zaman Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Turist Sayısı 2011 1,147,962 2010 1,054,400 2011 210,971 2010 1,069,934 2011 535,111 2010 1,338,991 2011 800,458 2010 1,244,101 2011 708,784 2010 1,198,014 Değişim Oranı % 8.9 -80.3 -60 -35.7 -40.8 Geceleme Sayısı 12,412,806 10,486,453 4,529,697 9,703,529 4,140,278 11,766,645 6,689,847 12,089,665 7,359,693 11,135,008 Değişim Oranı % 18.4 -53.3 -64.8 -44.7 -33.9 227 Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık TOPLAM Ocak 2011 731,601 2010 1,029,282 2011 935,585 2010 1,303,209 2011 907,257 2010 1,142,680 2011 917,354 2010 1,185,466 2011 1,077,081 2010 1,485,887 2011 1,018,352 2010 1,403,827 2011 854,550 2010 1,275,022 2011 9,845,066 2010 14,730,813 2012 820,066 2011 1,147,962 -28.9 -28.2 -20.6 -22.6 -27.5 -27.5 -33 -33.2 -28.6 7,758,524 10,523,060 10,600,145 12,782,883 10,883,901 16,010,026 15,936,174 14,185,891 10,991,567 13,211,361 13,235,828 13,747,214 9,675,061 11,743,354 114,213,521 147,385,089 10,574,827 12,412,806 -26.3 -17.1 -32 12.3 -16.8 -3.7 -17.6 -22.5 -14.8 Kaynak: Yıllık Turizm İstatistik Bülteni, CAPMAS, 2012b Tablo 4’te Mısır devriminin turizm talebi üzerindeki etkisine yıl bazında bakıldığında ise 2010 yılındaki 14,730,813 turist sayısı 2011 yılında 9,845,066’ya düşerek % 33.2 oranında bir düşüş gerçekleşmiştir. Mısır turizm talebi geceleme sayısı açısından incelendiğinde ise 2011 yılında gerçekleşen 114,213,521 geceleme sayısı 2010 yılında gerçekleşen 147,385,089 geceleme sayısına göre % 22.5 oranında bir düşüş gerçekleştiğini göstermektedir. Bununla birlikte 2011 yılında turizm talebinde yaşanan düşüş eğiliminin 2012 Ocak ayında da devam ettiği görülmektedir. 2012 Ocak ayında turizm talebi turist sayısı bakımından 2011 Ocak ayına göre % 28.6, geceleme sayısı bakımından ise % 14.8 oranında bir düşüş kaydetmiştir. 6. SONUÇ Turistlerin tatillerini geçirecekleri ülke veya bölgeyi seçmelerinde can ve mal güvenliğinin önemli bir rolü bulunmaktadır. Turistler, canlarının veya mallarının tehlikede olacağı bir yeri tatil yeri olarak seçmemekte ve böyle yerlerin alternatiflerine yönelmektedir. Turistler, tatil yeri seçimlerinde gidilen yerin altyapı ve üstyapı konularında yeterli olanaklara sahip olmalarına önem vermekte ve bu yerlerde herhangi bir doğal afet tehlikesi, politik istikrarsızlık ve terör olayı gibi kriz ortamlarının olmamasını ararlar. Ayrıca yine turizm talebini etkileyen en önemli faktörlerden birisi de ekonomik koşullardır. Hem turist gönderen ülke hem de turist kabul eden ülkedeki ekonomik kriz turizm talebini etkilemektedir. Bu çalışmada turizm talebini etkileyen kriz türlerine genel olarak değinildikten sonra çalışmanın ana konusu olan politik krizlerin turizm talebi üzerindeki etkisi incelenmektedir. 228 2010 yılının sonlarında Kuzey Afrika’da başlayan ve daha sonra Ortadoğu’ya yayılan isyanların ülkeleri politik bakımdan istikrarsızlığa sürüklemiştir. Bazı ülkelerin liderleri koltuklarını kendiliğinden bırakırken bazıları ise sürgüne gitmeyi kabul etmiştir. Bu çalışmada 2011 yılında Mısır’da yaşanan devrimin Mısır turizm talebine olan etkisi incelenmektedir. Bu kapsamda elde edilen bulgular yorumlandığında Arap Baharı; Tunus, Mısır ve Libya gibi birçok ülkede devlet başkanlarının istifaları, ülkeden gönderilmeleri veya öldürülmeleri ile sonuçlanmış ve yönetim şekillerinde değişikliklere neden olmuştur. Bu çalışmanın araştırma konusu olan Mısır’da Hüsnü Mübarek, 1981 yılında devlet başkanı olmuş ve 2011 Şubat ayına kadar 30 yıl boyunca Mısır’ı yönetmiştir. Mısır turizmi yaşanan bu gelişmelerden büyük bir oranda zarar görmüş ve 2005 ile 2010 yılları arasında turist sayısında yaşanan % 71 oranındaki artış yerini % 33 oranında bir düşüşe bırakmıştır. Ayrıca 2012 yılının Ocak ayında ki turizm istatistikleri turizm talebindeki bu düşüş eğiliminin devam ettiğini göstermektedir. Mısır’da Hüsnü Mübarek devri bitmesine rağmen henüz beklentileri karşılayan bir yönetim biçimi oluşturulamamıştır. Ayrıca Suriye’de yaşanan çatışmaların da bölgenin güvenlik algısını olumsuz etkilemesi nedeniyle Mısır ve bölgeye olan turizm talebindeki bu düşüş eğiliminin devam edeceği düşünülmektedir. KAYNAKÇA ALBENİ, Mesut ve Utku Ongun, (2005), Antalya Turizminin Türk Turizmi İçerisindeki Yeri ve Krizlerin Antalya Turizmi Üzerindeki Etkileri, Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 2, s.93112. AYKAÇ, Burhan, (2001), Kamu Yönetiminde Kriz ve Kriz Yönetimi, Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: 2, s. 123-132. BECHEUR, Mohamed, (2011), The Jasmine Revolution and the Tourism Industry in Tunisia, UNLV Theses/Dissertations/ProfessionalPapers/Capstones.Paper, University of Nevada, Las Vegas. BAL, İhsan, (2006), Terörizm, Uluslar Arası Stratejik Araştırmalar Kurumu, Ankara. BOCUTOĞLU, Ersan ve Aykut Ekinci, (2009), Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikası, Maliye Dergisi, Sayı: 156, s.66-82. CAN, Halil, (2002), Organizasyon ve Yönetim, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 6. Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara. CAPMAS, (2011a), Egyptian Tourism Sector and Its Economical Importance: Concepts and Future Vision, Central Agency for Public Mobilization and Statistics, http://www.capmas.gov.eg/news.aspx?nid=856, ET: 20.03.2012. CAPMAS, (2011b), Egypt in Figures 2011, Central Agency for Public Mobilization and Statistics, http://www.capmas.gov.eg, ET: 20.03.2012. CAPMAS, (2012a), Otel Raporu, Central Agency for Public Mobilization and Statistics, http://www.capmas.gov.eg/reports_eng/hotel/frm_ho5.aspx?parentid=916&id=1655#, ET: 20.03.2012. CAPMAS, (2012b), Yıllık Turizm İstatistik Bülteni, Central Agency for Public Mobilization and Statistics, http://www.capmas.gov.eg/pages_ar.aspx?pageid=1317, ET: 20.03.2012. 229 http://www.egypt.travel.eg, About Egypt, http://en.egypt.travel/practical_info/egypt_facts/#, ET: 21.03.2012. DELİCE, Güven, (2003), Finansal Krizler: Teorik ve Tarihsel Bir Perspektif, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 20, Ocak-Haziran, s.57-81. EMSEN, Selçuk ve M. Kemal Değer, (2004), Turizm Üzerine Terörizmin Etkileri: 1984-2001 Türkiye Deneyimi, Akdeniz İİBF Dergisi, Sayı: 7, s.67-83. GERNİ, Cevat, Selçuk Emsen ve Kemal Değer, (2006), Ekonomik Krizlerde Erken Uyarı Sinyalleri Olarak Dış Ticaret Göstergeleri: Türkiye Uygulaması İçinde: Ekonomik Kriz Öncesi Erken Uyarı Sistemleri, Ed: Halil Seyidoğlu ve Rıfat Yıldız, Arıkan Yayınları, İstanbul. HURST, David K., (2000), Kriz ve Yenilenme: Krizin Sunduğu Fırsatlar, (Çeviren: Ela Gürdemir), Alfa Yayınevi, İstanbul. IRVINE, Robert B., (1997), Issues Management: Ten Perspectives, Communication World, http://www.thefreelibrary.com/What%27s+a+crisis,+anyway%3F-a019746597, ET: 20.03.2012. İŞÇİ, Coşkun, (2008), Deprem Nedir ve Nasıl Korunuruz?, Journal of Yasar University, s.959-983. KALPAKLIOĞLU, Nur Ündey, (2010), Krizlere En Hassas Sektör Turizmde Etkin Kriz Yönetimi, Akademik Araştırmalar Dergisi, Sayı: 44, s.139-155. KEPEKÇİ, Dilek, (2007), Bütünleşik Afet Yönetim Sisteminde Kriz Yönetimi Kapsamı İçinde İstanbul İçin Yapılan Afet Acil Yardım Planı Bilgilendirmesi ve Değerlendirilmesi, Altıncı Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı, 16-20 Ekim 2007, İstanbul, s.117-124. KESİMLİ, Iffet Görkey, (2011), Turizm Perspektifinden Politik Krizlerin Ekonomiye Yansımaları, Electronic Journal of Vocational Colleges, s.25-42. KİBRİTÇİOĞLU, A., (2001), Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler 1969-2001, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, Eylül-Ekim, Yıl: 7, Cilt: 1, Sayı: 41, s.174-182. KOTİL, E., F. Konur ve H. Özgür, (2007), Körfez Depreminin Ekonomik Etkileri, International Earthquake Symposium, 22-26 October 2007, s.737-744. KÖROĞLU, Ahmet, (2004), Turizm İşletmelerinin Muhtemel Krizlere Yönelik Hazırlık Çalışmaları ve Seyahat Acentalarında Bir Uygulama, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 12, s.69-87. LESCH, M., Ann, (2011), Egypt’s Spring: Causes of the Revolution, Middle East Policy, Volume: 12, Issue: 3, p. 35-48. MANSFELD, Yoel, (1999), Cycles of War, Terror, and Peace: Determinants and Management of Crisis and Recovery of the Israeli Tourism Industry, Journal of Travel Research, Sage Publications, Volume: 38, p.30-36. NEUMAYER, Eric, (2004), The Impact of Political Violence On Tourism: Dynamic Cross-National Estimation, Journal of Conflict Resolution, Sage Publications, Volume: 48, No: 2, p.259-281. 230 OKUMUS, Fevzi and Kurtuluş Karamustafa, (2005), Impact of an Economic Crisis EvidenceFrom Turkey, Annals of Tourism Research, Volume: 32, Issue: 4, p.942-961. OKUMUS, Fevzi, Mehmet Altinay and Huseyin Arasli, (2005), The Impact of Turkey’s Economic Crisis of February 2001 on the Tourism Industry in Northern Cyprus, Tourism Management, Volume: 26, Issue: 1, p.95-104. ÖZTÜRK, Serdar ve Kamil Çelik, (2009), Terörizmin Türkiye Ekonomisi Üzerine Etkileri, Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, s.89-111. ÖZTÜRK, Yüksel ve Fatih Türkmen, (2005), Turizm İşletmelerinin Krizlerden Etkilenme Düzeylerine İlişkin Bir Araştırma, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 14, s.167-198. PAPATHEODOROU, Andreas, Jaume Rossellô and Honggen Xiao, (2010), Global Economic Crisis and Tourism: Consequences and Perspectives, Journal of Travel Research, Volume: 49, No: 1, p.39-45. PRIDEAUX, Bruce, (1999), Tourism Perspectives of the Asian Financial Crisis: Lessons for the Future, Current Issues in Tourism, Volume: 2, Issue: 4, p.279-293. RITCHIE, J.R. Brent, Carlos Mario Amaya Molinar and Douglas C. Frechtling, (2010), Impacts of the World Recession and Economic Crisis on Tourism: North America, Journal of Travel Research, Volume: 49, No: 1, p.5-15. SAIF, İbrahim, (2011), Challenges of Egypt’s Economic Transition, The Carnagie Papers, Washington D.C. SHARP, M., Jeremy, (2011), Egypt in Transition, Congressional Research Service. SMERAL, Egon, (2010), Impacts of the World Recession and Economic Crisis on Tourism: Forecasts and Potential Risks, Journal of Travel Research, Volume: 49, No: 1, p.31-38. SOYSAL, Abdullah, Hasan Alpay Karasoy ve Sedat Alıcı, (2009), KOBİ’lerde Kriz Yönetimi: K.Maraş’ta Tekstil Sektöründeki KOBİ’lerde Bir Uygulama, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 21, s.431-446. TÜRK DİL KURUMU, (2009), Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları: 549, Ankara. TÜRSAB, (2012), http://www.tursab.org.tr/tr/istatistikler/turizmin-ekonomideki-yeri, ET: 29.03.2012. UNWTO, (2010), UNWTO Tourism Highlights, September 2010, UNWTO Publications, http://pure.au.dk/portal-asb-student/files/34168463/UNWTO_Highlights10_en_LR.pdf, ET: 22.03.2012. UNWTO, (2011), UNWTO World Tourism Barometer October 2011, Volume: 9, UNWTO Publications, http://dtxtq4w60xqpw.cloudfront.net/sites/all/files/pdf/unwto_barom11_october_excerpt.pdf, ET: 21.03.2012. UNWTO, (2012), UNWTO World Tourism Barometer March 2012, Volume: 10, UNWTO Publications, http://dtxtq4w60xqpw.cloudfront.net/sites/all/files/pdf/unwto_barom12_02_march_excerpt.pdf, ET: 21.03.2012. 231 UZUNÇIBUK, Levent, (2009), Doğal Afetlerin Kentsel ve Bölgesel Planlamada Yeri, Jeodezi, Jeoinformasyon ve Arazi Yönetimi Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 101, s.18-27. WAHBA, Khalid, (2011), The Egyptian Revolution 2011: The Fall of the Virtual Wall – The Revolution Systems Thinking Archetype, 29th International System Dynamics Conference, Washington D.C. YEŞİLTAŞ, Murat, İlker Öztürk ve Fatih Türkmen, (2008), Terör Faaliyetlerinin Turizm Sektörüne Etkilerinin Çözüm Önerileri Perspektifinde Değerlendirilmesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1, s.175-189. YILDIZ, Zafer ve Ayşe Durgun, (2010), 2008 Küresel Ekonomik Krizi ve Turizm Sektörü Üzerine Etkileri, Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 1, s.1-15. YILMAZ, Burcu Selin ve Özgür Devrim Yılmaz, (2005), Terörizm ve Terörizmin Hedefi Olarak Turizm Endüstrisi, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 13, s.39-58. POZANTI İLÇESİ VE ÇEVRESİNİN EKOTURİZM POTANSİYELİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Erdinç BALLI Dilek SAY Çukurova Üniversitesi Pozantı Meslek Yüksekokulu Özet Günümüzde turizm faaliyetine katılan kişiler, kitle turizmi olarak adlandırdığımız büyük gruplar halinde yapılan turizm hareketlerinden giderek uzaklaşmakta, daha küçük grupların katıldığı turizm hareketlerine doğru yönelmekte ve turizm ürünü sunanlar da bu yönde ürünler hazırlamaktadırlar. Ekoturizm, küçük gruplar halinde ve küçük ölçekli, genellikle yerel halk tarafından geliştirilen, uzak ve müdahale görmemiş, doğal alanlara manzara seyri, kültürel değerleri tanıma, yaban hayatında bilimsel inceleme amaçlı yapılan seyahatlerdir. Pozantı ve çevresi sahip olduğu coğrafi yapısı, doğal güzellikleri, tarihi ve kültürel değerleri yanında iklimi ve kolay ulaşılabilirliği nedeniyle ekoturizm faaliyetlerinin yapılmasına uygun bir potansiyele sahiptir. Ancak bu merkezin ekoturizm amaçlı olarak kullanılması ve geliştirilmesi için ekoturizmin ilkeleri doğrultusunda bir planlamanın yapılması gerekmektedir. Bu çalışmada, Pozantı ilçesi ve çevresinin ekoturizm potansiyeli araştırılmakta ve ekoturizm faaliyetleri için yapılması gerekenler öneri olarak sunulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Ekoturizm, sürdürülebilirlik, Pozantı Giriş Küreselleşme ve teknolojik gelişme ile birlikte oluşan rekabetçi ekonomik ortamda yerel kalkınmayı sağlamak ve sürdürülebilir kılmak; ülkeler, bölgeler ve kentlerin yaşanabilirliğinde önemli bir yer oluşturmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yerel kalkınmayı sağlamak ve sürdürmek daha da önem 232 kazanmakta ve özellikle turizm bunu sağlamada anahtar bir rol üstlenmektedir. Turizm sektöründe yapılan her türlü harcama, turizmden sağlanan gelir, ekonomide bir hareketlilik oluşturmakta ve bölge ekonomilerini olumlu yönde etkilemektedir. Turizmin olumlu etkileri sadece ekonomi üzerine olmayıp, sosyal ve çevresel etkileri de bulunmaktadır. Turizmin bu olumlu etkilerinden dolayı her geçen gün önemi artmaktadır (Koçan, 2011). Dünya turizm sektörü, uzun yıllar kitlesel turizm üzerine kurulmuştur. Ancak, değişen turist profili ve kitlesel turizmin fiziksel ve sosyal çevreye verdiği olumsuz koşullar görülmeye başlandığında, turizm sektörünün sürdürülebilirliğini sağlamak ve gelecekteki bütün turizm gelişmelerine yol gösterebilmek amacıyla kitlesel turizme alternatif oluşturabilecek, çevre sorunlarına daha duyarlı alternatif turizm modelleri gündeme gelmeye başlamıştır. Ekoturizm sürdürülebilir turizm anlayışı içerisinde doğayla iç içe ve kitle turizm faaliyetlerine alternatif bir turizm çeşidi olarak ön plana çıkmıştır (Kerry, 1992). Ekoturizm kavramı literatürde “yumuşak turizm”, “korumacı turizm”, “yeşil turizm”, “doğaya yönelik turizm” gibi turizm çeşitleri ile birlikte anılmaktadır. Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından yapılan tanımlamada ekoturizm; doğayı, içinde barındırdığı sosyal ve kültürel değerleri bilinçli bir biçimde koruma anlayışıyla eğlenmeyi amaçlayan, ziyaretçi baskısı olan, yerel halka sosyo-ekonomik yarar sağlayan, bozulmamış doğal çevrede çevreyi koruma önceliğiyle gerçekleştirilen gezi ve ziyaretler olarak tanımlanmıştır (Ceballos-Lascurain, 1996). Uluslararası Ekoturizm Topluluğu (TIES) ise ekoturizmi; genellikle küçük gruplar halinde yapılan, konaklama ve yeme içme türü hizmetlerin çoğunlukla yerel düzeydeki küçük ve orta ölçekli firmalar tarafından verildiği turizm türü şeklinde tanımlamaktadır (Anonim, 2007a). Dünya Ekoturizm Topluluğu (Ecotourism Society) ekoturizmi; çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını sürdüren, doğal alanlara doğru olan sorumlu bir turizm olarak tanımlar. Doğaya yönelik olması, doğal, kültürel kaynakları takdir etmesi ve koruma altına alınmasına önem vermesinden dolayı, ekoturizm sürdürülebilir bir özellik göstermektedir (Erdoğan, 2003). Ekoturizmde kanyon yürüyüşleri, alpinizm, trekking ve hiking tarzı yürüyüşler, mağaracılık, olta balıkçılığı, kuş ve bitki gözlemleme faaliyetleri özellikle doğasever turistlerin en çok rağbet ettiği faaliyetler olmakta ve günümüzde giderek önem kazanmaktadır (Gülüm ve Torun, 2009). Ekoturizmin amacı ise; turizmin doğal ve geleneksel çevreye verdiği tahribatın en alt düzeye indirilmesi, turistlere ve yerel halka doğanın ve geleneksel sosyo-kültürel çevrenin korunmasına yönelik eğitim verilmesi, turizmin yerel halkın ihtiyaçlarını karşılayan, yerel yönetim ve halkla işbirliği içinde gelişen sorumlu bir ticaret olarak özendirilmesinin sağlanması, koruma kapsamındaki (doğal ve sosyo-kültürel) alanların yönetimi için kaynak ayrılması, turizmin negatif etkisinin en alt düzeye indirilmesi amacıyla sosyokültürel ve doğal çevreye yönelik uzun vadeli takip ve değerlendirme programlarının desteklenmesi, turizmin yerel halkın geçimine katkıda bulunmasını sağlayacak şekilde geliştirilmesinin temini, turizmin yörenin sosyal ve çevresel kapasitesini artıracak şekilde gelişmesinin temini ve çevreyle uyumlu, doğal ve geleneksel sosyo-kültürel yaşamla iç içe geçen, yöresel bitki örtüsünü ve yaban hayatını koruyan turizmin alt yapı yatırımlarının gerçekleştirilmesidir (Yürik, 2003; Kuter, 2009). Ekoturizm sağladığı bu yararların yanı sıra zamanla turist kapasitesinin artması sonucu bölgenin taşıma kapasitesi aşılabilmekte ve plansız gelişim sonucu çevresel tahribat oluşabilmektedir. Bu durum çevre kirliliğinden, gürültü kirliliğine, trafik sıkışıklığından, fiyatların artması ve güvenlik problemlerinin ortaya çıkmasına kadar çeşitli problemlere sebep olabilmektedir. Bu olumsuz sonuçlar ile karşılaşmamak ve ekoturizmin bir ülke, bölge veya yörede sürdürülebilir bir yapıda gelişmesi için, ekoturizm planlamasında bazı unsurların göz önüne alınması gerekmektedir. Ekoturizm planlamasının temel unsurları; çevrenin korunması ve 233 yönetimi, ekoturizm endüstrisinin geliştirilmesi, alt yapının geliştirilmesi ve toplumsal gelişme olarak dört grup altında toplanmaktadır. Ekolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan ekoturizmin sürdürülebilir gelişimi ancak bu unsurları ekoturizmin amacı ile uyumlu olarak birleştirebilen bir planlama ile başarılabilir (Demir ve Çevirgen, 2006). 2002 yılının Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Dağlar ve Ekoloji Yılı” olarak ilan edilmesi üzerine, dağ alanlarına sahip bütün ülkeler bu alanlarının korunmasına yönelik projelerin hazırlanmasına ve yaşama geçirilmesine ağırlık vermiştir. Bu kapsamda ülkemizde dağ denince akla gelenlerin başında Toroslar gelmekte ve bu dağ sıraları içerisindeki Orta Toroslar bölümü bu konuda ayrı bir ilgi odağı olmaktadır ( Zaimoğlu ve ark., 2003). Pozantı ilçesi ve çevresi, Orta Toroslar’da olup birçok doğal güzelliklere sahiptir. Pozantı, Akdeniz ve Ortadoğu’yu İç Anadolu ve Avrupa’ya bağlayan önemli geçitler üzerinde bulunduğundan tarih boyunca büyük bir stratejik öneme sahip olmuş ve bölgede birçok tarihi yapı inşa edilmiştir. Bölgenin doğal ve kültürel çekicilikleri ekoturizme imkan sağlayacak özelliklere sahiptir. Bu nedenle bölgede ekoturizm faaliyetlerinin geliştirilmesi ve bu yönde çalışmalar yapılması yöre halkı için oldukça önemlidir. Bu çalışmada, Pozantı ve çevresinin ekoturizm potansiyeli araştırılmakta ve ekoturizm faaliyetleri için yapılması gerekenler öneri olarak sunulmaktadır. Pozantı İlçesi ve Çevresinin Ekoturizm Yönünden Önemi Pozantı ilçesi, Akdeniz Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesini birbirine bağlayan yolların kesiştiği Orta Toroslar üzerinde ve Adana ilinin kuzeybatısında yer almaktadır. Doğusunda Karaisalı ve Aladağ ilçeleri, batısında Ulukışla, güneyinde Tarsus, kuzeyinde ise Niğde'nin Ulukışla ve Çamardı ilçeleri ile çevrilidir. İlçeye bağlı 1 belde ve 16 köy bulunmaktadır. İlçenin merkez nüfusu 9864, genel nüfus ise 20779'dur. Adana'ya uzaklığı 90 km olan Pozantı, etrafı yüksek dağlarla çevrili vadi yamacına kurulmuş bir ilçedir. Orta Toroslardan Aladağlar ve Bolkar Dağlarının engebeli arazileri üzerinde yer alan Pozantı ilçesi toplamda 946 km2’lik bir araziye yayılmıştır. İlçe arazisinin %52’si orman vasfındadır. Yaklaşık % 2’lik bir alan da dağlık kesimdir (Anonim, 2012a). İlçeye ulaşım karayolu ve demiryolu olmak üzere iki şekilde gerçekleşmektedir. İlçe, demiryolu ile çevre illerden Niğde, Karaman, Konya, Gaziantep, Osmaniye ve çevre ilçelerden Ulukışla, Ereğli, Bor, Ceyhan ile doğrudan bağlantılıdır. İlçe sınırları içerisinde yer alan ulaşım altyapısı uluslararası E-5 karayolunun bir bölümü olan ve Niğde il sınırında bulunan Şekerpınarı Köprüsünün Pozantı tarafından başlayıp Tekir tepesine kadar uzanan 24 km. uzunluğundaki karayoludur (Zaimoğlu ve ark., 2003). İlçe sınırları içerisindeki ikinci karayolu Pozantı-Çamardı (Niğde) yoludur. İlçeden ayrıca TEM Otoyolu geçmekte olup biri ilçenin kuzeyinde, diğeri de güneyinde olmak üzere iki tane otoban girişi ve çıkışı bulunmaktadır. İlçenin yeryüzü şekillerini Toros Dağ Sistemi’nin bir parçası olan Aladağlar oluşturur. Jeolojik bakımdan en fazla bulunan kayaç türü kireçtaşlarıdır. Ayrıca II. ve III. jeolojik zamanlarda oluşan başkalaşım kayaçları ve volkanik kayaçlar da bulunmaktadır. Yeryüzü şekillerinin oluşmasında akarsular, buzullar ve karstik erimeler etkili olmuştur (Anonim, 2012b). Buna bağlı olarak çok sayıda buzul aşındırma şekilleri ve karstik şekiller bulunmaktadır. Arazinin geneli yüksek eğimli ve kırıklıdır. Arazinin dağlık olması nedeniyle pek çok tepe ve sırt bulunmaktadır. İlçe merkezinde denizden yükseklik 780 metre olup ortalama yükseklik 860 metredir. İlçeyi çevreleyen dağlar, Aladağlar üzerinde Demirkazık (3600 m), Bolkar Dağları üzerindeki Medetsiz Tepesi 234 (3585 m), Karanfil Dağı (3085 m), Akdağ (2424 m), Pozantı Dağı (2723 m) ve Karınca Dağı'dır (1840 m) (Zaimoğlu ve ark., 2003). Pozantı, Akdeniz iklim kuşağında yer almaktadır. Kışları soğuk ve yağışlı, yazları sıcak ve kurak geçmektedir. Kışın kar, ilkbaharda ise yağmur etkili olur. İlçe Toroslar arasında vadide kurulduğundan kuzey rüzgârları etkilidir. Pozantı, Akdeniz iklimi etkisiyle, Akdeniz fitocoğrafya bölgesinin vejatasyon formasyonlarını göstermektedir. Meşçere tiplerinin oluşturduğu saf ve karışık yapıda verimli ve bozuk ormanlardan oluşan bir yapı mevcuttur. Pozantı, etrafında kızılçam ormanları, ardıç ve sedir meşçereleri yükseklere doğru ise karaçam karışımı ve saf karaçam meşçereleri ile çevrilmiştir. Daha yükseklerde ise sedir, göknar meşçereleri bulunmaktadır. Yaylalarda ise kızılçam, karaçam, sedir, göknar, ardıç türleri ile birlikte andız, dişbudak, meşe, söğüt, gürgen, kızılcık, tesbih, demircik, alıç, yemişgen böğürtlen, üvez ve ladin gibi bitki dokusu da bulunmaktadır. Bölgedeki bu ormanlık alanın genişliği ve kalitesi, bölgedeki oksijen oranının yüksek olmasını sağlamaktadır (Anonim, 2012b). Pozantı ilçesi, coğrafik konumu, jeomorfolojik yapısı ve iklim özelliğinden dolayı çok zengin bir floraya sahiptir. Bitki dokusu yaylaların etrafını çevrelemiş, hatta iç içe girmiş durumdadır. İlçede, yöre halkı için önemli bir role sahip tıbbi ve aromatik bitkileri dağlık arazide farklı yükseltilerde görmek mümkündür. Pozantı halkı tarafından bu bitkiler direkt gıda, doğal çay, baharat ve süs bitkisi olarak kullanılmakla birlikte geleneksel tedavide de kullanılmaktadır. Bu bitkilerden bazıları: “acı yavşan otu (arthemisia absinthium), adaçayı (salvia officinalis), altın otu (helichrysum arenarium), civanperçemi (achillea millefeulle, yaraotu), çirişotu (sarızambak), devedikeni (chardon), kantaron otu (hypericum perforatuml, kantariyyon), kekik (thymus), ökseotu (gökçe), papatya (matricaria chamomilla), toros (dağ) çayı (sideritis türü)” dır. İlçenin önemli akarsuları Çakıt ve Körkün çaylarıdır. İlçe akarsularının rejimleri düzensizdir. Bahar aylarında karların erimesiyle yükselen derelerde, yaz aylarında su seviyesi düşmektedir. Bu iki çay Seyhan Baraj gölüne dökülmektedir. Ayrıca doğal kaynak suyu bakımından zengin olan bölgede Şekerpınarı doğal kaynak suyu gözü bulunmakta olup, buradan çıkan kaynak suyun bir kısmı birkaç farklı firma tarafından ticarileştirilerek Türkiye genelinde pazarlanmaktadır. Pozantı'da bulunan ormanlık ve dağlık alan içinde ve yaylalarda yaşayan yaban hayatının bazı türleri bulunmaktadır. Ormanlar içine yerleşmiş kurt, sırtlan, tavşan, tilki, porsuk, kuyruksüren, domuz çokça bulunan türlerdendir. Sıradağların yükseklerinde yaban keçisi bulunmaktadır. Karanfil Dağı'nda bulunan yaban keçileri koruma altına alınarak çoğalmaları sağlanmış, yapılan en son sayımlarda 700'e yakın yaban keçisi tespit edilmiştir. Bunların yanında Toros dağları kuş gözetleme bakımından da ülkemizin en önemli yörelerinden biridir. Dere içlerinde kaya sazanı, yılan balığı bulunmaktadır. Çakıt ve Körkün çaylarında bir miktar sazan balığı yaşamakta ve Körkün'de seyrek de olsa alabalığa rastlanmaktadır (Zaimoğlu ve ark., 2003). Bölgede meyve bahçeciliği ve sebzecilik yapılmaktadır. İlçe genelinde üzüm, elma, kiraz, şeftali, ceviz, armut ve erik ağaçları bulunmaktadır. Meyvenin yanında buğday, arpa, nohut, kuru fasulye, patates ve kuru soğan gibi tarla bitkileri ile yonca ve fiğ gibi yem bitkileri ve domates, fasulye, barbunya, salçalık biber ve kabak gibi sebzeler yetiştirilmektedir. Bölgede kıl keçisi başta olmak üzere küçükbaş hayvancılık hakimdir. Süt, et, peynir, yün, kıl ve yumurta belli başlı üretilen hayvansal ürünlerdir. Arıcılık ve bal üretimi her geçen gün artmaktadır. Bölge kendine özgü geleneksel yemek türleriyle zengin bir yemek kültürüne sahiptir (Anonim, 2012b). Tandır ve sac bazlaması, kurutulmuş domatesli kuru fasulye, içli köfte, tarhana çorbası, tevek sarması, ısırganlı, 235 ıspanaklı, gömeçli, yoğurtlu ve sütlü börek çeşitleri, sütlü dövme, topalak, kabak çiçeği dolması, yüksük çorbası, bulamaç, domatesli bulgur pilavı, dövme pilavı, kesme, mercimekli köfte, pırasa böreği, sac kavurması, yoğurtlu dövme, analı kızlı, teleme, yoğurtlu kabak yöreye özgü yapılan yemeklerdendir. Bağcılık ve buna bağlı olarak pekmez, pestil ve bandırma yapılmaktadır. Pozantı İlçesi ve Çevresinin Kültürel ve Doğal Değerleri Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Pozantı, bölgede Gülek Boğazı (Tekirbeli) Geçidi, Fındıklı-Kamışlı Geçidi, Belemedik-Çiftehan-Ulukışla Geçitleri’nin merkezinde bulunmaktadır. Tarih boyunca stratejik bir öneme sahip olmuş Pozantı ilçesi ve çevresi, sırası ile Hititlerin, Asurların, Perslerin, Büyük İskender, Roma ve Bizans İmparatorluğu, Abbasiler ve Osmanlıların egemenliğine geçmiş ve her dönemde önemli bir konaklama yeri olmuştur. Pozantı ilçesi ve çevresinin kültürel ve doğal değerlerine ait varlıkları aşağıda açıklanmıştır. Anahşa Kalesi (Annacha Chateau) Bizans dönemi yapılarından olan kale, Pozantı-Belemedik Köyü yolunun batısında Devlet Demir Yolları’nın Kaleboynu Tüneli üzerinde ulaşılması oldukça zor, 1200 metre yükseklikte Çakıt Vadisine hakim bir savunma kalesi olarak yapılmıştır. Güney tarafı sarp ve kayalıktır. Kalenin duvarları yaklaşık 7 metre yüksekliktedir. Geniş bir tepe üzerinde olup kuzeyinde iki burun vardır. İç kısmında ise tonozlu yapılar, su sarnıçları yer alır. Üst kısmında bilhassa doğu ve batıda mazgal delikleri kaleyi çevrelemektedir. Kaleye ana giriş kuzeydendir. Anahşa Kalesi “Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Envanteri”nde olup, koruma altına alınmıştır (Anonim, 2012a). İbrahim Paşa Tabyaları Tarsus-Pozantı karayolu Tekir (Akçatekir) Yaylası mevkisinde bulunan ve yüksek tepe üzerine inşa edilmiş oval bir yapıdır. İbrahim Paşa Tabyaları denildiği gibi Kızıl Tabya, Büyük veya Fenerli Tabya olarak da isimlendirilmiştir. İbrahim Paşa Tabyası'nın dışında aynı bölgede Yer Tabyaları ve Ak Tabya (Beyaz-Küçük Tabya) adı verilen tabyalarda vardır. Yaklaşık iki yüzyıl önce yapılmış olmasına rağmen, sağlam ve bölgede çok nadir bulunan Osmanlı İmparatorluğu devrine ait yapılardandır. Osmanlı Devleti'ne isyan ederek Kütahya'ya kadar ilerleyen ve bir süre de Adana'da kalıp bu bölgeye hakim olan Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu Adana Valiliği yapan Mısırlı İbrahim Paşa tarafından 1833 yılında İç Anadolu ve Akdeniz bölgesinin geçiş noktası olan Gülek Boğazını kontrol etmek ve doğu bölgesinden gelecek işgal teşebbüslerine karşı koymak için inşa ettirilmiştir. İbrahim Paşa Tabyası “Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Envanteri”nde olup, koruma altına alınmıştır (Anonim, 2012c). Akköprü Adana-Niğde il sınırında bulunmaktadır. 500 yıllık Şekerpınarı (Akköprü) Köprüsü ve yakın çevresinde bulunan yaklaşık 100 yıllık 2 adet demiryolu köprüsü ve 2 adet tünel bölgede arkeolojik sit potansiyelini oluşturmaktadır. Bölgede bulunan ve Torosların suları ile beslenen kaynak su da arkeolojik fonksiyonu yanında doğal sit potansiyeli oluşturmaktadır. Alan II. derece doğal ve II. derece arkeolojik koruma alanı olarak ilan edilmiştir (Anonim, 2007b). Anıt Ağaçlar 236 Pozantı ilçesi sınırlarında 3 adet anıt ağaç bulunmaktadır. Bunlardan Çetinlik Dağı orman arazisi içinde bulunan Sedir ağacının 635 yaşında olduğu tescil edilmiştir. Fındıklı yaylasını birkaç kilometre geçtikten sonra sağa doğru orman yolundan gidilerek ulaşılan anıt ağaç, Çetinlik Dağı'nda 1700 rakımlı yerdedir. Oldukça geniş bir gövdeye ve heybetli bir görünüme sahip olan sedir ağacının çevresi yaklaşık 6 metredir. Yüksekliği ise 40 metreyi bulmaktadır. Diğer anıt ağaç Belemedik Köyü'nde bulunan Çınar ağacı olup, 200 yaşında olduğu tespit edilmiştir. Zeminde çınar ağacının çevresi 7.5 metre civarındadır. Ağacın yüksekliği ise 25 metreyi bulmaktadır. Bürücek Yaylası'nda bulunan Ceviz ağacının yaşının ise 380 olduğu tahmin edilmektedir. Çevresi 5 metre yüksekliği ise 35 metre civarındadır. Her üç ağaçta “Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Envanteri”nde olup, koruma altına alınmıştır (Anonim, 2012b). Ayrıca bölgede Kamışlı Köyü Kilise Kalıntıları, Aşçıbekirli Köyü Menemenci Köprüsü, Gökbez Köyü Arkeoloji Alanı, Pozantı Tren Garı tarihi yapıları da bulunmakta olup “Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Envanteri”nde koruma altına alınmıştır. Belemedik Kalıntıları ve Alman Mezarlığı Hicaz-Bağdat Demiryolu hattının yapımında en zorlu etaplardan biri olan Belemedik-Hacıkırı arasındaki 12 tünelin (toros tünelleri) inşası sırasında Pozantı ve çevresi şantiye bölgesi olmuştur. Belemedik kalıntıları II. Abdülhamit döneminde Almanlar tarafından Belemedik’te kurulan şantiyeden günümüze kadar ayakta kalabilen kalıntılardır. Bu kalıntıların içerisinde mühendislerin ve işçilerin kaldığı binalar, hastane, okul, eğlence yerleri bulunmaktadır. Ayrıca, o dönem orada ölen Almanların anısına anıt da bulunmaktadır. Yaylalar Pozantı ilçesinin Adana ile ulaşımının kolay olması ve ilçenin Toros Dağları üzerinde bulunması yayla turizminin gelişmesine sebep olmuştur. Yaylalar, yerel halkın mikro-klimatik nedenlerle geleneksel olarak ilgi duyduğu ve yaz aylarında uzunca bir süre konakladığı kesimlerdir. Genellikle 600 m yükseklikten sonra başlayan yaylalar, gerek serinliği ve gerekse iğne yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlarının sağladığı bol oksijenli havası ve görsel değerleri nedeniyle çok rağbet görmektedir. Pozantı İlçesi’ne bağlı yayla niteliğindeki yöreler sıralandığında; Pozantı mevkiinde Gökbez-Eskikonacık-Yenikonacık-Armutoluğu, Akçatekir mevkiinde Akça-Şıhlı-Tekir-Çağşak-Bürücek-Eskiköy, Alpu-Fındıklı-Ömerli ve Kamışlı Belemedik mevkiinde mevkiinde Belemedik, Karacadağ mevkiinde Kamışlı-Hamidiye-Yazıca-Aşçıbekirli-Dağdibi-Solaklı bulunmaktadır (Zaimoğlu ve ark., 2003). Doğa Gezisi, Tırmanış ve Yürüyüş İmkanları Orta Toroslar her türlü dağ turizmi, doğa yürüyüşü (trekking) turizmi için uygun koşullar sağlamaktadır. Yükseltisi üç bin metreyi aşan dorukları tırmanma, bunun daha alt kolları ise doğa yürüyüşleri için ideal ortamlardır (Anonim, 2012d). Tespit edilen doğa yürüyüşü (trekking) güzergahları Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1. Doğa Yürüyüşü (Trekking) Güzergahları Güzergah Başlangıç noktası Konaklama noktası Bitiş noktası 1 Pozantı - Hamidiye Köyü - Mazmulu Dağı Mazmulu Mevkii Eğni Suyu Mevkii Belemedik Köyü Bürücek Yaylası -Karanfil Dağı 2 Karaisalı - Karakılıç Köyü – Darıçukuru Köşk - Damlama - Ekecik 237 3 Pozantı İlçe Merkezi - Asmacık Yaylası 4 Belemedik- Tüneller- Kuşçular - Hacıkırı Varda Köprüsü 5 Pozantı İlçesi Armutoluğu Yaylası Kızıldağ Yaylası Ayrıca Çin'den başlayarak Anadolu üzerinden İstanbul'a kadar uzanan tarihi İpek Yolu'nun, Pozantı ilçesinden geçen bölümü turizm değeri taşımaktadır. Yöreye gelen turistler, bu tarihi yolda Pozantı-Yanıkhan güzergahı boyunca yürüyüş yaparak, yüzlerce yıl öncesinin izlerini görme fırsatı bulabilmektedirler. Bunun yanında Kurtuluş Savaşı yıllarının izlerini taşıyan mevziler de görülebilmektedir. Tarih kitaplarında "Toz Tepesi" diye geçen ve Adana ile Pozantı'nın düşman işgalinden kurtarılışında önemli bir yeri olan bu mevziler halen kendini korumaktadır. Kanyon turizmi için Toroslar’dan geçen Çakıt Suyu'nun yatağı ve Korkun Çayı yatağı bulunmaktadır (Anonim, 2012b). Sonuç Pozantı ve çevresi sahip olduğu coğrafi yapısı, doğal güzellikleri, tarihi ve kültürel değerlerinin yanında iklimi ve kolay ulaşılabilirliği nedeniyle ekoturizm faaliyetlerinin yapılması için uygun bir potansiyele sahiptir. Ancak bu potansiyelin ekoturizm amaçlı olarak kullanılabilmesi konusunda özellikle halkın bilgi düzeyi ve ilgisinin yeterli olmadığı görülmüştür. Bölgede bulunan doğal ve kültürel kaynakların bilinçsizce tahrip edildiği, doğal ve kültürel çevrenin korunması çalışmaları ile ilgili eğitim çalışmalarının eksik olduğu, bu yapılmadığı takdirde mevcut kaynakların kısa zamanda yok edilebileceği tespit edilmiştir. Ayrıca bölgenin ekoturizm potansiyelinin tanıtılması ve talep yaratılması çalışmalarının yetersiz olduğu görülmüştür. Pozantı İlçesi Belediye Başkanlığı’nın bu farkındalık yaratma, bilinçlendirme ve tanıtım çalışmalarını kendi olanakları ile gerçekleştirmeye çalıştığı, ancak bu konuda örgütlü bir çalışmaya gereksinim olduğu anlaşılmaktadır. Pozantı ve çevresinin sahip olduğu zengin bu potansiyeli tanıtmak, ekoturizmi geliştirmek ve bu sayede yerel halkın sosyo-kültürel ve ekonomik gelişmesine katkıda bulunmak için yapılması gerekenler aşağıda sıralanmıştır: • Bölgenin ekoturizm kaynakları tespit edilip değerlendirildikten sonra bir envanter çalışması yapılmalıdır. • Ekoturizme taraf olacak tüm kişi, kurum, kuruluşlar arasında etkili bir işbirliği, koordinasyon sağlanmalı ve bu planlama sürecine yerel halkın katılımı özendirilmelidir. • Sürdürülebilirlik ilkesine ve ekoturizmin amacına uygun, doğal kaynakların kapasiteleri göz önüne alınarak ekoturizmin geliştirilmesi yönünde planlama yapılmalıdır. • Bölge halkının turizm ve ekoturizm konusunda bilinçlendirilmesi yoluyla doğal, fiziksel ve kültürel kaynakların korunması ve turizmin özellikle de ekoturizmin desteklenmesi sağlanmalıdır. • Bölgede gerçekleştirilebilecek faaliyetler gruplandırılıp her birine uygun alanlar ve imkanlar sağlanmalıdır. • Bölgenin ekoturizm potansiyelinin tanıtılması ve bölgeye turistin çekilebilmesi amacıyla tanıtım ve pazarlama faaliyetlerine de ağırlık verilmelidir. • Yöre halkının gelirine katkı amacıyla yöreye özgü ürünlerin tanıtım ve satış çalışmaları ön plana çıkarılmalı, yerel ürünlere turistik ürün niteliği kazandırılmalıdır. Sonuç olarak, bölgede sürdürülebilir bir ekoturizmin geliştirilmesi için öncelikli olarak yöre halkı, kurum ve kuruluşlarda farkındalık yaratılması, ekoturizmin ilkeleri doğrultusunda bir planlamanın yapılması ve bölgenin sahip olduğu ekoturizm imkanlarının yoğun bir şekilde tanıtılması gerekmektedir. 238 Kaynak Anonim, (2007a). Kültür ve Turizm Bakanlığı, “Türkiye Turizm Stratejisi”, Ankara. Anonim, (2007b). Adana İlçeler Kültür Envanteri I. T.C. Adana Valiliği, Ulusoy Ofset, Adana. Anonim, (2012a). T.C. Adana Valiliği Pozantı Kaymakamlığı. www.pozantı.gov.tr (Erişim tarihi: 10.03.2012) Anonim, (2012b). Medeniyetler Geçidi Pozantı. Pozantı Belediyesi Kültür Hizmetleri, Pozantı Belediyesi Pozantı Anonim, (2012c). Pozantı Belediyesi. www.pozantı.bel.tr (Erişim tarihi: 10.03.2012) Anonim, (2012d). Adana İl Kültür Müdürlüğü. www.adanakultur.gov.tr (Erişim tarihi: 05.03.2012) Ceballos-Lascurain, H. (1996). Tourism, Ecotourism and Protected Areas: the state of nature-based tourism around the world and guidelines for its development, IUCN, Gland, Switzerland and Cambridge, UK, 301 pp. Demir, C. ve Çevirgen, A. (2006). Ekoturizm Yönetimi. Nobel Yayın No: 859, İktisat ve İşletme Yayınları Dizisi:113, Ankara. Erdoğan, N. (2003). Çevre ve Ekoturizm, Erk Yayınevi, Ankara. Gülüm, K. ve Torun, F. (2009). Nemrut Dağı (Adıyaman) ve Civarının Ekoturizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi. 10. Ulusal Turizm Kongresi, 21-24 Ekim 2009, Mersin. Kerry, B.G. (1992). Tourism Alternatives Potentials in The Development Of Tourism. Journal of Travel Research, University of Pennsylvania, 52:34. Koçan, N. (2011). Mudurnu (Bolu) ve Yakın Çevresi Peyzaj Özelliklerinin Ekoturizm Kapsamında İrdelenmesi. Gümüşhane Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, Sayı 1: 87-98. Kuter, N. (2009). Korunan Alanlarda Ekoturizm ve Çevresel Etkileri. 10. Ulusal Turizm Kongresi, 21-24 Ekim 2009, Mersin. Yürik, E. Ö. (2003). Turizmin Geleceği: Ekoturizm. Standard Dergisi, Yıl:42, Sayı:500, Ankara. Zaimoğlu Z., İplik F., Özdinç İ.Y., İkiz Ş. ve Kurtoğlu F. (2003). Pozantı Gelişim Raporu. T.C. Adana Valiliği Pozantı İlçe Gelişim Planı Turizm Araştırma Grubu, Adana. ADINI MİTOLOJİK UNSURLARDAN ALAN OTEL İŞLETMELERİ: ANTALYA ÖRNEĞİ Arş. Gör Semra AKTAŞ POLAT Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü Arş. Gör. Serkan POLAT Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü Prof. Dr. Orhan BATMAN 239 Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü ÖZET Bir kent sahip olduğu çekiciliklerle olduğu kadar, sözlü ve sözsüz unsurlarla da zihinlerde kalıcı izler bırakabilmektedir. Yazı öncesi dönemlerde kullanılan söz sanatının ilk kaynağı olan mitlerin kentlerdeki turizm işletmelerinin isimlendirilmesinde kullanılmasını konu alan bu çalışma mitolojik unsurların turizm eksenli tanıtımlarda kullanılabileceğinden hareketle hazırlanmıştır. Çalışmada, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 29 Şubat 2012 tarihinde yayınlanan turizm işletme belgeli otel işletmeleri araştırmanın evreni olarak seçilmiştir. Çalışmanın örneklemini ise Antalya’da bulunan turizm işletme belgeli otel işletmeleri oluşturmaktadır. Yapılan araştırma sonuçlarına göre, özellikle Yunan ve Roma Mitolojisi’ne ait tanrı ve tanrıça isimlerinin turizm işletmelerine verilen isimlerde kullanıldığı tespit edilmiştir. Güzellik kraliçesi, müzik tanrısı, şafak tanrısı, aşk ve güzellik tanrıçası, bereket tanrısı işletme ismi olarak kullanılan isimler arasındadır. Adını mitolojiden alan turizm işletme belgeli otel işletmelerinin bazılarının işletmeye verdikleri ismi tanıtım amaçlı kullanmadığı ve web sitesinde bu hikayelere yer vermediği gözlenmiş bazı otel işletmelerinin ise bu hikayelere uygun otel konsepti oluşturmaya çalıştıkları söylenebilir. Anahtar Kelimeler: Mitoloji, Turizm, Turizm İşletme Belgeli Otel İşletmeleri, Antalya Giriş Sözlü ve yazılı kültür ürünleri arasında değerlendirilen mitolojiler turistik bir çekicilik unsuru olarak ele alınabilmektedir. Yerli ve yabancı turistler gittikleri turistik destinasyonlarda destinasyona ait veya o bölgede bulunan herhangi bir objeye dair efsane ve mitolojik hikâyelere özel ilgi duyabilmektedir. İşletme sahipleri böyle bir ilginin farkındalığı ile ya da tamamen şahsi düşüncelerle işletmelerine verdikleri isimlerde mitolojik öğelerden yararlanmaktadırlar. İşletme isimlendirilmesinde kullanılan mitolojik unsurlar işletmelerin tanıtım unsuru açısından birer araç konumuna gelmekte olduğu söylenebilir. Bu çalışmada mitoloji kavramına işletme eksenli yaklaşılmaya çalışılmıştır. Yerli ve yabancı turistleri ağırlayan turizmin, dolayısıyla ülke tanıtımının önemli bir yeri olan otel işletmelerinin isimlendirilmesinde mitolojik hikayelerde geçen tanrı/ tanrıça, çiçek.. vb. unsurların kullanılmasına değinilmiştir. Çalışmada kısaca mitoloji kavramı ve tanımı yapılarak turizm ve turizm işletmeleri hakkında kısa bir bilgi verilmiş sonrasında ise örneklem olarak seçilen Antalya’da bulunan adını mitolojik unsurlardan alan otel işletmeleri incelenmeye çalışılmıştır. Mitoloji ve Turizm Çalışmanın bu bölümünde mitoloji ve turizm ile ilgili genel bir bilgi verilmiştir. Yerli ve yabancı turistler için efsanelerin ve mitolojik öykülerin birer çekicilik unsuru olduğuna değinen Aktaş ve Batman (2009,2010) bu unsurların başlı başına bir çekicilik unsuru olabilecekleri gibi destinasyonun çekicilik kazanmasında yardımcı unsurlar olabileceğine de değinmişlerdir. Bayat’ın ifadesine göre söz sanatının ilk kaynağı mitolojidir. Tarihi çağda mitolojik olgular zamanla sanat kaygısı ile yeniden düzenlenmiş ve toplumun inançsal ve eğitimsel talebini karşılamanın yanı sıra estetik zevkin 240 de bir aracı haline gelmiştir. Zamanla sözlü kültür ürünleri değişse de temelde sözlü edebiyatın kendini ifade yolu olarak mit, etkinliğini korumuştur. Mitoloji sadece sözlü ve yazılı edebiyatın bir kaynağı değil, aynı zamanda kültürün de özünü oluşturur (2007:80–81). Doğa güçlerini ve doğaüstü varlıkları konu alan hayal ürünü öykü anlamına gelen ‘mythos’ ile söz ya da akıl anlamına gelen ‘logos’ kelimelerinden oluşan mitoloji -mythology-, insanlığın geçirdiği gelişim aşamalarını ve düşünme atılımlarını gösteren en önemli bilgi kaynağıdır. İnsanın evrensel bilinçle iletişime geçme arzusundan beslenen mitoloji, neden ve nasıl gibi sorulara yönelik yanıt arayışını sembolize etmektedir (Gürel ve Muter, 2007:538). Batuk’un ifadesine göre mitoslar, hiçbir iletişim aracının bulunmadığı, yazının, kâğıdın ve kalemin keşfedilmediği, medyanın olmadığı, eğitim ve eğitim kurumlarının bulunmadığı geçmiş dönemlerde, yasayan insanlar için bir tür okul olmuştur. Mitoslar, o insanları eğitmiş, onların duygularının sükûna ermesini sağlamış ve en önemlisi iletişim araçlarının olmadığı bir dönemde toplumun kültürlenmesini, ortak bir bilinç ve kültür düzeyinin meydana gelmesini sağlamıştır (2003:35). Turizm, insanların yaşadıkları ortam dışına çıkıp gittikleri yerlerde geçici konaklamalarından doğan ihtiyaçların karşılanması ile ilgili faaliyetler olarak tanımlanmaktadır. Barutçugil’in (1989:15) ifadesine göre turizm, sürekli yaşanılan yer dışında tüketici olarak yapılan seyahat ve geçici konaklamayı içine alan bir olaydır. Kozak ve diğ. (2008:3), seyahat ve konaklamanın turizm olayı içinde sayılıp sayılamayacağını şu ölçütlerle açıklamışlardır; • Seyahatin devamlı ikamet edilen, çalışılan ve günlük gereksinimlerin sağlandığı yerler dışında yapılması • Konaklama sırasında genellikle turizm işletmelerinin ürettiği mal ve hizmetlerin talep edilmesi • Konaklamanın geçici olması • Seyahatin gelir elde etmek amacıyla yapılmaması gerekmektedir. Turist ise, çeşitli nedenlerle (gezme-eğlenme-dinlenme-sağlık-spor vb.) belirli bir süre içinde seyahat eden, ziyaret ettiği yerde 24 saatten fazla kalan veya en az bir geceleme yapan insandır (Olalı, 1981:27). İçöz (2000:3) insanları seyahate yönelten sebepleri dört başlık altında incelemiştir. Bunlar fiziksel dürtüler, kültürel dürtüler, kişilerarası dürtüler ve statü, saygınlık dürtüleridir. Fiziksel dürtüler içerisinde, sağlık, dinlenme vb. istek ve ihtiyaçlar, kültürel dürtüler içerisinde insanların yaşadıkları yer dışındaki kültürleri öğrenme ya da kendi kökenlerini öğrenme istekleri vardır. Kişilerarası dürtülerde ise yeni insanlarla tanışmak yeni arkadaşlıklar kurmak sayılabilirken, statü ve saygınlık dürtüleri arasında insanların egolarını tatmin etme amacı ifade edilebilir. Turizm endüstrisi, konaklama, ulaştırma, yiyecek-içecek faaliyetleri, perakende satış mağazaları, pazarlama hizmetleri gibi birbirinden farklı hizmetleri bir araya toplayan bir endüstridir (Olalı ve Korzay, 1989:5). Turizmde faaliyet gösteren işletmeler seyahat işletmeleri, konaklama işletmeleri, yiyecek-içecek işletmeleri, rekreasyon ve animasyon işletmeleri olarak sıralanabilir. 241 Turizm endüstrisinde faaliyet gösteren turistik mal ya da hizmet üreten ve bunları pazarlayan ticari kuruluşların kendine özgü bazı temel özellikleri vardır. Barutçugil (1989) bu özellikleri şu şekilde açıklamıştır; • Turizm işletmeleri büyük ölçüde insan gücüne dayanır. İnsanların psikolojik tatmin sağlamalarında insan gücünün emeği gözardı edilemez. • Turizm alanında faaliyet gösteren tüm işletmeler birbirleriyle yakın ilişkiler içerisinde olmalıdırlar. • Turizm de satılan şey “hizmettir”. Dolayısıyla hizmetin üretildiği yerde tüketilmesi zorunluluğu vardır. • Turizm işletmelerinde stoklama söz konusu değildir. • Turizm işletmelerinin ikamesi fazladır. • Turizm işletmeleri 7/24 faaliyet gösterirler. • Turizm talebi oldukça esnektir. Talebin ekonomik, politik koşullara bağlı olması nedeniyle turizm endüstrisinde talebi belirlenmesi güçtür. Adını Mitolojiden Alan Otel İşletmeleri: Antalya Örneği Çalışmanın evreni Türkiye’de faaliyet gösteren turizm işletme belgeli otel işletmeleri olarak belirlenmiştir. Araştırmanın evreni Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2012 yılında yayınladığı turizm işletme belgeli tesislerin listesinden yararlanılarak elde edilen 3782 turizm işletme belgeli otel işletmesi oluşturmaktadır. Bu sayının 295’i İstanbul, 136’ı Ankara, 101’i İzmir, 279’u Muğla, 570’i ise Antalya iline aittir. Bu dağılıma göre otel işletmelerinin en yoğun olduğu şehir Antalya’dır. Tüm evrenin incelenmesi çok zaman alacağından Türkiye’de otel işletmelerinin en yoğun olduğu Antalya ilinde bulunan 570 otel işletmesi bu araştırmanın örneklemi olarak seçilmiştir. Antalya’da turizm işletme belgeli toplam 16 otel bir yıldızlı, 77 otel iki yıldızlı, 123 otel üç yıldızlı, 164 otel dört yıldızlı, 205 otel beş yıldızlı bulunmaktadır. Antalya’da otellerin dışında turizm işletme belgeli diğer tesisler arasında iki butik otel, on beş pansiyon, otuz dokuz müstakil apart, on yedi özel konaklama tesisi, bir özel konaklama tesisi + golf tesisi, altı otel + golf tesisi, on özel tesis, bir otel personel eğitimi tesisi, otuz dokuz beş yıldızlı tatil köyü, dört adet dört yıldızlı tatil köyü ve altı adet birinci sınıf tatil köyü, üç golf tesisi, dokuz günübirlik tesis ve yedi adet lokanta bulunmaktadır. Çalışmanın bu bölümünde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 29 Şubat 2012 tarihinde yayınladığı turizm işletme belgeli tesisler listesi esas alınarak Antalya şehrinde bulunan adını mitolojiden alan turizm işletme belgeli otel işletmeleri yıldız sınıflandırılma (1*-5*) sistemine göre incelenecektir. Antalya’da adını mitolojiden alan bir yıldızlı otel işletmeleri arasında Kaş da bulunan Otel Dionysia adını Dionysos adına yapılan şenliklerden almaktadır. Büyük Dionysia ya da Kent Dionyia’sı olarak adlandırılan şenlikler Mart ayı sonunda yapılmaktadır. Kent Dionysia’sı 5 ya da 6 gün sürmektedir (ircforumlari.com). Dionysos, Olympos’a giren tanrıların en sonuncusudur. Dionysos, Yunan mitolojisine dışarıdan gelen bir tanrıdır. Roma’da eski İtalik tanrı LiberPater’le özdeşleştirilmiş olan, aslında klasik dönemin bağ, şarap ve mistik eğlence tanrısıdır (dionysoshotels.com). 242 Antalya’da otellerin isimlendirilmesinde en çok karşılaşılan isim Nil Kraliçesi Cleopatra’dır. Antalya Alanya’da bulunan iki yıldızlı Cleopatra Golden Beach Alangün Otel, yine Alanya’da bulunan iki yıldızlı oteller Kleopatra Princess, Kleopatra İkiz Otel, Kleopatra Bebek, Kleopatra Develi Otel, Alanya’da bulunan üç yıldızlı oteller ; Kleopatra Inn Otel, Kleopatra Micador, Hotel Kleopatra, Kleopatra Lıfe , Kleopatra Beste Otel, Kleopatra Bavyera Otel, Alanya’da bulunan dört yıldızlı Kleopatra Dreams Beach Hotel, Kleopatra Beach Otel, Kleopatra Royal Palm Otel, Kleopatra Ada Hotel adını Nil Kraliçesi Kleopatra’dan almaktadır. Nil’in kraliçesi Kleopatra, tarihteki en güzel kadınlardan birisi olarak kabul edilir. Güzelliğinin sırrının süt banyosu olduğuna ilişkin söylemlerden dolayı özellikle Spa otelleri tarafından Cleopatra güzelliğe giden bir adım olarak kullanılmaktadır. Bu otellerin dışında adını Roma mitolojisindeki şafak tanrıçası Aurora’dan alan (Yunan mitolojisinde gül parmaklı Eos olarak geçer ( wikipedia.org) ). Alanya’da ki iki yıldızlı Aurora oteli ve adını eski Mısır, Hint ve Yunan mitolojisinde çok önemli yeri olan bir çiçekten alan Manavgat’ta ki Lotus Otel adını mitolojiden alan iki yıldızlı otellerdendir. Lotus çiçeği tarih boyunca; bereket, doğum, saf tutku, cinsellik ve yeniden doğuşun simgesi olarak görülmüştür. Mitolojide lotus çiçeğinin gelişimi üç temel elementin yolundan geçer. Bunlar su, hava ve ışıktır. Suyun karanlığında kendiliğinden köklenir, ışıkla olgunlaşır ve sonunda başını sudan çıkararak havaya ulaşır (lotussanat.com). Kemer’de üç yıldızlı Aura Resort Otel, adını Artemis'in av arkadaşlarından birisi olan Phrygia'lı güzel bir kızdan almıştır (turkcebilgi.org). Kemer’de bulunan adını Tanrıça İsis’in gizemli yıldızından alan Sirious Otel, Alanya’da ki Deniz Tanrıçası Doris (Apak, 2012)’den adını alan Doris Aytur Otel, ve Artemis Princess Hotel adını Leto ile Zeus’un kızı, Apollon’un kızkardeşi orman tanrıçası olarak bilinen Artemis’den (birdunyabilgi.net/) alan oteller üç yıldızlı otellere örnektir. Manavgat’ta ki Helios Otel adını Güneş Tanrısından, Serik’te ki Ceres Otel adını Roma mitolojisinde anne sevgisinin ve büyüyen bitkilerin (özellikle tahılların) tanrıçasından (wikipedia.org ) alan üç yıldızlı otellerdir. Antalya merkezde ki dört yıldızlı Grand Adonis Otel adını erkeklik ve bereket tanrısı olan Adonis’den almaktadır. Manavgat’da ki dört yıldızlı Thalia Beach Resort Hotel adını Yunan mitolojisindeki ilham perilerinden birisi olan Thalia’dan almıştır. Alanya’da ki dört yıldızlı otellerden olan Rheme Beach Hotel adını Şöhret Tanrıçası (mailce.com ) Rheme‘ den almıştır. Serik’te bulunan dört yıldızlı Arcadia International Hotel Resort adını Yeryüzünde Cennet (rcadiavineyards.com) olarak tanımlanan Arcadia’dan almaktadır. Manavgat’ta ki dört yıldızlı Orfeus Park Otel adını mitoloji çağındaki müzik tanrısı (orfeushotels.com) Orfeus’dan almıştır. Manavgat’ta dört yıldızlı diğer bir otel ise Venüs Oteli’dir. Bu otel adını Roma mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası olan Venüs’ten almaktadır. Yunan mitolojisindeki ismi Afrodit (Aphrodit)’tir (wikipedia.org). Alanya’da ki dört yıldızlı Club Kastalia adını Apollon’un aşık olduğu (mitoloji.in/sozluk ) Kastalia’dan almıştır. Adını Yunan mitolojisindeki ilahi bir varlık olan (agnostik.org ) Asteria’dan alan Manavgat’ta ki Asteria Elita Resort Hotel, Asteria Otel ve Asteria Sorgun Resort Hotel beş yıldızlı otellerdendir. Serik’te bulunan adını ismini mitolojideki bir kraliçeden alan güzeller güzeli bir genç kızdan alan (calista.com.) Calista Luxury Resort Otel beş yıldızlı işletmelere verilebilecek başka bir örnektir. 243 Calista güzelliği ile gurur duyar ve bu güzelliği ebedileştirmek adına her şeyi göze alır. Sonunda istediğini elde eder. Tanrıçaları kıskandıracak bir güzellikle ışıldamaya başlar ve dış güzelliğini ruh güzelliğiyle birleştirerek kendini iyilikler yapmaya adar. Bir süre sonra ruhu o kadar güzelleşir ki bir ölümlü olarak kalması olanaksızdır. Tanrılar Calista’ya iç güzelliğini verir ve bu dış güzelliğine de yansır. Calista ismi bu zamandan sonra güzellik tanrıçasıdır ve saf güzelliği yansıtır (calista.com.). Adını Arganut seferinde anılan Nephele’nin oğlu Phriksos’un Aietes (Güneş’in oğlu)’in kızlarından olan Chalciope ile yaptığı evlilik sonucu doğan oğullarından birisi olan Melas’dan (bluepoint.gen.tr ) alan Melas Lara Otel, Eski Mısır mitolojisinde gök (Güneş) tanrısı Horus’tan adını alan Manavgat’ta ki Horus Paradise Luxury Resort Otel diğer örneklerdendir. Horus, şahin başlı tasvir edilir, bazı tasvirlerde firavunlar İsis'in kucağında sembolize edilmiştir. Bunun sebebi firavunların dünya üzerindeki Horus olduğuna inanılmasındandır. Firavunlar kendilerini Horus'un yeryüzündeki cisimleşmiş halleri olarak gördükleri için Horus, Antik Mısır'ın en önemli tanrılarından biridir (wikipedia.org/wiki/Horus). Manavgat’ ta bulunan, Yunan mitolojisinde Gün’ün Tranrıçası olarak bilinen Hemera’dan adını alan Hemera Otel (wikipedia.org/wiki/Hemera) ve Roma mitolojisinde Latinus Silvius'un oğlu ve Alba Longa'nın beşinci kralı olarak bilinen Alba’dan (forumpaylas.net/genel-kultur) adını alan Alba Resort ve adını olan insanların kalplerinden kederleri kovan acıları yatıştıran neşe ve kahkaha tanrısından (turkcebilgi.org ) alan Risus Apart Otel adını mitolojiden alan otellere verilebilecek diğer örneklerdir. Sonuç ve Değerlendirme Yapılan araştırma sonuçlarına göre, otel işletmelerinin isimlendirilmesinde mitolojik unsurların kullanılması göz ardı edilemeyecek ölçüdedir. Bazı işletme isimlerinde işletme sahiplerinin isimleri veya çeşitli kısaltmalar, bazı otel işletmelerinde çiçek isimleri kullanılırken bazılarında ise bölgenin antik dönemlerdeki isimleri veya o dönemlerde yaşamış kahramanların isimleri işletme ismi olarak kullanılmaktadır. Bunların dışında özellikle Yunan Mitolojisi’ne ait tanrı ve tanrıça isimlerinin turizm işletmelerine verilen isimlerde kullanıldığı tespit edilmiştir. Güzellik kraliçesi, müzik tanrısı, şafak tanrısı, aşk ve güzellik tanrıçası, bereket tanrısı işletme ismi olarak kullanılan isimler arasındadır. Kültür Turizm Müdürlüğü’nün yayınladığı turizm işletme belgeli tesisler listesinde Nil Kraliçesi Kleopatra ve Yunan mitolojisindeki ilahi bir varlık Yunan mitolojisindeki ilahi bir varlık Asteria’nın birden fazla otele isim olarak verildiği görülmektedir. Bu işletmelerden bazıları otel web sitesinde ilgili mitolojik hikayeye değindiği bazısının ise web sitesinde bu hikayelere yer vermediği görülmüştür. Sözlü edebiyatın kendini ifade yolu olarak etkinliğini koruyan mitler, kültürün özünü oluşturmaktadır. Turizmde cazibe unsuru olarak ele alınabilecek olan mitolojik öykülerin kahramanları turizm işletmelerinin isimlendirilmesinde kullanılarak dikkatler kentin üzerine çekilebilir. İsimlendirme yapılırken, işletmenin bulunduğu kentin özellikleri dikkate alınarak kenti tanıtacak, kentin bir marka haline gelmesini sağlayacak akılda kalıcı isimler kullanılmalıdır. Örneğin otel işletmelerinde işletmenin konseptine göre aşk, sağlık, güzellik tanrı/tanrıça isimlerine yer verilebilir. Aynı zamanda yiyecek-içecek işletmelerine verilecek isimlerde özellikle bereket, şarap tanrısı/tanrıçası vb. kahramanların isimlerinden yararlanılabilir. Türkiye’de bulunan turizm işletmelerin isimlendirilmesinde sadece Yunan mitolojisinden değil Türk Mitolojisi ve diğer mitolojilerin önemli 244 kahramanlarının isimlerinden yararlanılabilir. Örneğin Türk Mitolojisinde; “Ülgen” (İyilik Tanrısı), “Asena” (Dişi Kurt), “Umay” (Bereket Tanrıçası), “Mergen” (Bilgelik Tanrısı), “Ayızıt” (Güzelliğin sembolü) işletme ismi olarak önerilebilir. Roma mitolojisinde, “Cupid” (Aşk tanrısı), “Aurora” (Şafak tanrısı), “Concordia” (Barış tanrısı), “Faunus” (Verimlilik tanrısı), “Lar” (Ocakbaşı tanrısı), “Salus” (Sağlık tanrıçası), “Pilumnus” (Şifa tanrısı), İskandinav mitolojisinde “Gefjun” ( Bereket tanrıçası), “Lofn” (Aşk tanrıçası) vb. tanrı ve tanrıça isimleri işletme isimleri olarak kullanılabilir. KAYNAKÇA Aktaş, S. (2009). Efsanelerin Turistik Çekicilik Üzerine Etkileri, Turist Rehberleri Üzerine Bir Araştırma . Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği A.B.D Aktaş, S. ve Batman, O. (2010). Destinasyon Marka Kimliği Oluşturmada Efsanelerin Rolü, Giresun Efsaneleri Üzerine Bir Değerlendirme. Giresun Üniversitesi, Doğu Karadeniz Sempozyumu, Giresun Alba Web site: http://www.forumpaylas.net/genel-kultur/87325-roma-mitolojisi-kisileri.html Apak, M. (2012). Web site: http://www.makaleler.com/genel-kultur-makaleleri/doris-mitoloji.htm Arcadia. Web site: http://www.arcadiavineyards.com/tr-TR/Content/Baglar/Arcadia.aspx Artemis. Web site: http://www.birdunyabilgi.net/mitolojide-artemis-diana Asteria. Web site: http://www.agnostik.org/mitoloji/yunan/ASTERIA/ Aura. Web site: http://www.turkcebilgi.org/sozluk/mitoloji-terimleri/aura-18087.html Aurora. Web site: http://tr.wikipedia.org/wiki/Aurora_(mitoloji) Barutçugil, İ. (1989). Turizm İşletmeciliği. Beta Basım Yayın, İstanbul. Batuk, C. (2003). Tarihin Sonunu Beklemek Ortadoğu Dinlerinde Eskatoloji Mitosları. İz Yayıncılık, İstanbul Bayat, F. (2007). Mitolojiye Giriş. Ötüken Neşriyat A.Ş, İstanbul Birol, G. (2007). Bir Kentin Kimliği ve Kervensaray Oteli Üzerine Bir Uygulama. Arkitekt Dergisi,Kasım-Aralık Calista Luxury Resort Hotel (2012). http://www.calista.com.tr/?inc=e&ID=&lang=TR Castalia. Web site: http://www.mitoloji.in/sozluk/kastalia.html Ceres. Web site: http://tr.wikipedia.org/wiki/Ceres_(mitoloji) Dionysos Hotels (2012). http://www.dionysoshotels.com/main/tr/index_genel.html Dionysos. Web site: http://www.ircforumlari.com/mitoloji-amp-efsaneler/6046-atina8217da-dionysos- senlikleri.html 245 Gürel, E. ve Muter, C., (2007). Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması, Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 1, ss. 537-569 Hemera. Web site: http://tr.wikipedia.org/wiki/Hemera Horus. Web site: http://tr.wikipedia.org/wiki/Horus Kozak, N., Kozak, M. A. & Kozak M. (2008). Genel Turizm İlkeler Kavramlar. Detay Yayıncılık, Gözden Geçirilmiş 7. Baskı, Ankara Kültür ve Turizm Bakanlığı (2012). Turizm İşletme Belgeli Tesisler, http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/belge/1-37252/turizm-tesisleri-islemleri.html Lotus. Web site: http://www.lotussanat.com/site/hakkinda/ Melas. Web site: http://www.bluepoint.gen.tr/myth/iason.html Olalı, H. (1981). Turizm Dersleri. İstikbal Matbaası, İzmir Olalı, H. ve Korzay M. (1989). Otel İşletmeciliği. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayını Orfeus Hotel , (2012). http://orfeushotels.com/tr-orfeushotel Orhan, İ. (2000). Seyahat Acenteciliği ve Tur Operatörlüğü Yönetimi. Turhan Kitabevi, Ankara Rheme. Web site: http://www.mailce.com/mitolojik-figurler-ve-aciklamalari.html Risus. Web site: http://www.turkcebilgi.org/sozluk/mitoloji-terimleri/risus-19145.html Venüs. Web site: http://tr.wikipedia.org/wiki/Ven%C3%BCs_(mitoloji) SEYAHAT ACENTALARINDA SOSYAL MEDYA KULLANIMINA İLİŞKİN BİR ÖRNEK OLAY İNCELEMESİ Mustafa BAŞ Düzce Üniversitesi, SBE, Turizm ve Otel İşletmeciliği ABD Ali TUNCEL Düzce Üniversitesi, SBE, Turizm ve Otel İşletmeciliği ABD Sedat ŞAHİN Düzce Üniversitesi, SBE, Turizm ve Otel İşletmeciliği ABD Doç. Dr. M. Selim SELVİ Düzce Üniversitesi, Akçakoca TİOYO ÖZET 246 Bu araştırmanın amacı, A grubu seyahat acentalarının sosyal medya kullanımlarına ilişkin genel bir değerlendirme yapmaktır. Bu çalışmada, A grubu acentaların hangi sosyal medya kanallarını, neden tercih ettikleri ve bu kanalları nasıl kullandıkları, sosyal medya hakkında genelde ne düşündükleri temel araştırma sorularını oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında İstanbul Avrupa yakasındaki Taksim, Sultanahmet ve Sirkeci semtlerinde konuşlanmış A grubu seyahat acentası yöneticilerine yönelik yarıyapılandırılmış mülakat yöntemine uygun açık ve kapalı uçlu sorulardan oluşan görüşme formu kullanılmıştır. Ayrıca katılımcı gözlem formu ile kısa bir anket formu da veri toplama araçları olarak kullanılmıştır. Böylece veri çeşitlemesi yapılmıştır. Araştırmada özetle şu sonuçlara ulaşılmıştır: İşletmeler teknolojik gelişmelerin zorlayıcı etkisiyle sosyal medya kanallarını kullanmaya başlamışlardır. En çok kullanılan kanallar facebook ve twitter’dır. Acentalar bu kanalları daha çok yeni müşterilere ulaşmak için kullanmaktadırlar. Sosyal medyayı aktif bir biçimde kullanmaları gerektiğini belirten tüm seyahat acentaları, sosyal medya üzerinde yapılan yorumların bazılarının asılsız olduğunu ve bunun için bir denetim sistemi oluşturulması gerektiğini belirtmişlerdir. Anahtar Sözcükler: Sosyal medya, Seyahat Acentaları, İstanbul A CASE STUDY REGARDING THE USE OF SOCIAL MEDIA IN TRAVEL AGENCIES ABSTRACT The objective of this research is to evaluate the social media usage of group A travel agencies. Which social media channels are used by group A agencies; why do they use those social media channels; how do they use those social media channels and what do they think about those social media channels constitute the main research questions of this study. Within the context of the research, the managers of group A agencies around Istanbul’s Sirkeci, Sultanahmet and Taksim districts were interviewed through semi-structured interview forms, which contain both open and close ended questions. Moreover, observations form of participants and a brief survey form were also used as data collecting tool. Thus, data varying is made. Briefly these results are reached by this reseach: Agencies, by forcing of the technologic developments, begin to use social media channels. The most used channels are facebook and twitter. Agencies use those channels especially for reaching new customers. The travel agencies agree with the necessity of using the social media channels actively, however they argue that some of the comments made in social media have no grounds and there have to be control system against them. Keywords: Social Media, Travel Agencies, Istanbul 1. Giriş Modern iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle ortaya çıkan sosyal ağlar (facebook, twitter vb.) günümüzde toplumlar için vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir. Pek çok insan zamanının çoğunu internette 247 geçirmektedir.Sosyal medya kanallarına olan ilgi gittikçe artmakta ve sosyal medyanın günlük yaşamdaki önemi giderek artmaktadır. Çünkü sosyal medya, insanların birbirleriyle paylaşımda bulundukları, yeni arkadaşlıklar kurdukları, alışveriş yaptıkları bir sanal dünya haline gelmiştir. Bu sanal dünyada işletmeler sanal medya kanallarını kullanarak, daha büyük kitlelere daha az maliyetle ulaşmak gibi çeşitli avantajlar elde etmektedirler. Sosyal medya ile ilgili pek çok tanım yapılmaktadır (Komito ve Bates 2009; Palmer 2009; Anklam 2009; Hatipoğlu 2009; Vural ve Bat, 2010: Ward 2012). Karlı (2010) medya kuruluşlarının sosyal medya kanallarını kullanımıyla ilgili yapmış olduğu çalışmasında medya kuruluşlarının sosyal medya kanalları ile kurumsal getirilerinin farkına vardıklarını, sosyal ağlar vasıtasıyla okuyucularıyla işletmeler arasındaki etkileşimi sağladığını belirtmiştir. Onat ve Alikılıç (2008) sosyal ağları öncelikle “yeni bir iletişim mecrası” olarak değerlendirmişlerdir. Diğer taraftan Qualman (2010) sosyal medyanın işletme ile müşteri arasındaki ilişkiye olan etkisine vurgu yapmaktadır. İşletmeler bir taraftan yeni müşterilere ulaşmanın en kolay yolunu ararken, diğer taraftan sosyal medyanın gerekliliği ve önemi sorgulanmakta hatta eleştiriler yapılmaktadır. Seyahat acentalarının da birçok işletme gibi reklam, halkla ilişkiler ve direk satış gibi birçok pazarlama eylemlerinde sosyal medya kanallarını kullandıkları bilinmektedir. Bu araştırmada İstanbul’da örnekleme alınan A grubu seyahat acentalarında hangi sosyal medya araçlarının, ne amaçlarla ve nasıl kullanıldıkları, acenta yöneticilerinin sosyal medya kullanımına ilişkin ne tür düşüncelere sahip oldukları araştırılmaktadır. Araştırmanın ilk bölümünde sosyal medya kavramı, işletmelerde ve seyahat acentalarında sosyal medya kullanımına ilişkin kısa bilgiler verilmektedir. Daha sonra araştırmanın amacı, önemi ve katkısı kısaca belirtilmiştir. Yöntem bölümünde ise örnek olay çalışması hakkında kısa bir bilgilendirmeden sonra, araştırmanın nasıl yapıldığı, evren ve örneklemi,veri toplama aracı ve özellikleri ile veri analizi yer almaktadır. Geçerlilik, güvenilirlik ve genellemeye ilişkin açıklamalardan sonra araştırmanın bulguları ve analizlerine geçilmiştir. Daha sonra sonuç ve önerilerde bulunulmuş; arkasından araştırmanın sınırlılıklarına, katkılarına ve gelecek çalışmalara yer verilmiştir. 2. Sosyal Medya Kavramı Sosyal medyanın çeşitli yazarlar tarafından şu tanımlamaları yapılmaktadır:Örneğin Ward’a (2012) göre sosyal medya, okuyucuların içeriğin oluşturulması ve geliştirilmesi noktasında etkisi olmayan geleneksel medyanın aksine okuyucuya etkili bir katılım sağlayan bir online medya türüdür. Komito ve Bates (2009) sosyal medyayı, “bir kullanıcı tarafından oluşturulan içerik ile internet kullanıcıları arasında daha kapsamlı bir etkileşimin olduğu çevrimiçi uygulamalar” olarak tanımlamışlardır. Palmer (2009) ise sosyal medyayı, “etkileşim ve iş birliği sağlayan, bunun yanında içerik paylaşımını kolaylaştırmayı amaçlayan çevrimiçi uygulamalar, platformlar ve medya” olarak belirtmektedir.Bu tanımlama ile yazar sosyal medyanın tüketiciler ve toplum arasında etkileşimli ve daha düşük maliyetli bir iletişim oluşturma konusundaki önemine değinmiştir.Anklam (2009) sosyal medyayı “iletişimi kuvvetlendirmek ve ilişkileri genişletmek amacıyla kişiselleştirilen internet uygulamaları ve yazılım araçları üzerine kurulu bir online platform” olarak açıklamaktadır.Hatipoğlu (2009) ise sosyal medyayı “fikirlerin, düşüncelerin, yazıların, sayısal varlıkların, markanın, ürünün, sunulan fırsatların konuşulduğu, tartışıldığı, övüldüğü, eleştirildiği kocaman bir oyun alanı” olarak tanımlamaktadır. 248 Sosyal medyabir taraftan insanların sosyal gereksinimlerini karşılarken, diğer taraftan bir medya mecra alanı olarak eleştirilebileceği yönleri de mevcuttur. Bilgi teknolojilerindeki gelişmeler sosyal medyaya büyük katkılar sağlamakta, ilgili bireylere sanal ortamda sosyalleşme imkânı sunmaktadırlar. Sosyal medyanın kullanıcılara sunduğu, güncelleme, çoklu kullanım, paylaşım kolaylığı vb. faktörler sosyal medyanın ideal bir mecra olmasını sağlamaktadır. Bireysel olarak kullanıcılar sosyal medyada anlık duygu ve düşüncelerini profillerinde paylaşabilmekte, tartışabilmekte ve yorumlar yaparak yeni fikirlerin ortaya çıkmasını sağlayabilmektedirler.Sosyal medya bir anlamda gerçek dünyanın sanal ortamda yaşanabilmesidir. Sosyal medya mecralarında duygu ve düşüncelerin paylaşılmasının yanında, fotoğraf ve video paylaşılabilmekte, yeni arkadaşlıklar ve ilişkiler kurulabilmektedir. “Sosyal medyada kişisel bilgiler kullanılarak iş arayıp bulma ayrıca sıkılmadan gerçek dünyayı sanal ortamda yaşayabilme imkanı bulunmaktadır. Bu durum gün geçtikçe tüm dikkatlerin bu alana yönelmesine sebep olmakta ve yenilenen sanal dünyaya yeni bir kavramsal çerçeve çizilmektedir” (Vural ve Bat, 2010: 3349). 3. İşletmelerde Sosyal Medya Kullanımı “İş hayatı ve özel yaşantının neredeyse her alanında sosyal medya yer almaktadır. Sosyal medyanın, iş hayatında yalnızca pazarlama ve müşteri ilişkileri departmanında değil, işletmenin tüm stratejisinde yer alan bir unsur olduğunu söylemek mümkün olabilir. İşletme küçük yada büyük ölçekli olsa da genel başarısını, sosyal medyadaki başarısına borçlu olacaktır. Sosyal medya aynı zamanda işletme içindeki müşteri hizmetlerinden satış bölümüne hatta insan kaynaklarından bilgi teknolojilerine kadar her bölümde oldukça etkindir. Diğer bir deyişle sosyal medya müşterinin işletmeyle iletişime geçtiği her noktada yer almaktadır” (Qualman, 2010: xiii-xiv). “Bunun önemini çabuk kavrayan firmalar önce Google ve Yahoo gibiarama motorlarını; daha sonra MSN, Hotmail, bloglar (Myspace, Blogger.com, Blogcu.com gibi) Youtube ve son olarak Online sosyal ağ sitelerini (Facebook, Tweeter gibi) keşfetmişlerdir. Aynı anda milyarlarca kişinin ırk, din, dil, hayat tarzı, eğitim, yaş, cinsiyet, statü gözetmeksizin eş zamanlı paylaşımda bulunup, kendi çevreleri ve başka çevrelerle ağ kurabildikleri bu siteler, işletmeler açısından pazarlama iletişimi, halkla ilişkiler ve reklam perspektifinden önemli bir alternatif kitle iletişim aracı olmaktadır” (Onat ve Alikılıç, 2008: 1115). Karlı (2010) medya kuruluşlarının sosyal ağları, kendi markasını pekiştirmek, kamuoyu nezdinde güven oluşturmak, eğlendirmek, bilgilendirmek, kamuoyunu yönlendirmek ve kamuoyunda okuyucuların, izleyicilerin, dinleyicilerin dikkatini çekerek onları kendi web sitelerine çekmek amacıyla kullanmakta olduklarına ilişkin bulgular elde etmiştir. Onat ve Alikılıç’ın (2008) sosyal ağların pazarlama iletişimi açısından incelendiği, örneklendirildiği, sınıflandırıldığı ve pazarlama iletişimi karmasının en önemli iki bileşeni olan reklam ve halkla ilişkiler uygulamaları açısından değerlendirildiklerini öne sürüp, avantaj ve dezavantajlı yönlerine dikkat çekmektedirler. Seyahat acentalarında sosyal medya kullanımıylailgili olarak “World Travel Market (WTM)” tarafından Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre acentaların pazarlama faaliyetleri kapsamında sosyal medya kullanımı giderek artmaktadır. Sosyal medyanın düşük maliyeti ve geniş kitlelere ulaşabilme kolaylığı ile epostave kurumsal websitelerinden sonra üçüncü pazarlama yöntemi olarak görüldüğünü belirtenWTM yetkilileri, e-posta pazarlama kullanımının 2010 yılında %85 olduğunu, 2011 senesinde bu rakamın %73’e gerilediğini belirtmektedirler. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre seyahat acentalarının %39’ununsosyal medyayı tercih ettikleri belirtilmektedir. 50,000$ ve daha az geliri olanacentaların %50’sinin, 50,000$-250,000$ arasında gelir 249 sağlayan acentaların ise %46’sının pazarlama faaliyetleri kapsamında sosyal medyayı kullandıkları belirtilmektedir (WTM, 2011).Sosyal medya kanallarının müşterilerle iletişim kurmada işletmelere çeşitli kolaylıklar sağladığı görülmektedir. Seyahat acentalarının da bu yükselen trendi takip ettikleri ve pazarlama faaliyetlerinde kullandıkları WTM araştırması ile ortaya çıkmaktadır. 4. Araştırmanın Önemi ve Katkısı Teknolojik gelişmelerle birlikte insanların sosyal medya kanallarını daha etkin kullanması, sosyal medyanın etkileyici gücü, işletmeler açısından tüketicilerle düşük maliyetli ve etkileşimli bir ilişkinin oluşması sosyal medyanın önemini ortaya çıkarmaktadır. “Kurumlar, günümüz sosyal ağlarını kullanarak şirket cirolarına yüksek değerlerde katkı sağlamaktadırlar. Bu durum sosyal ağların sadece bireysel değil kurumsal olarak da ciddi bir yükselen trend olduğunu göstermektedir. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Facebook çok popülerdir. Türkiye’nin 12 milyon 382 bin kullanıcısı ile ABD ve İngiltere’den sonra dünyada en çok Facebook kullanıcısı olan üçüncü ülke durumunda olduğu belirtilmektedir” (Büyükşener, 2009). Bu çalışma sosyal medya kanallarının seyahat acentaları açısından ne anlama geldiğine ilişkin ciddi ipuçları vermesi bakımından önemli görülebilir. Bu araştırma turizm ve seyahat endüstrisinin önemli oyuncularından biri olan seyahat acentalarının Türkiye’de nasıl bir konumda olduklarını ve sosyal medya mecra alanlarını ne amaçlarla kullanabildiklerine ilişkin yapılacak çalışmalara kendi çapında bir katkı sağlayabilir. Diğer taraftan bu çalışma turizm ve seyahat endüstrisinin önemli aktörlerinden olan konaklama, yiyecek-içecek, ulaştırma, eğlence yeri işletmeleri ve hediyelik anı-armağan-eşya işletmelerinin sahipleri ya da yöneticilerine sosyal medya kanallarının değerlendirilmesine ilişkin farklı bakış açıları kazandırabilir. Ayrıca bu çalışma konuya ilgi duyan akademisyenlere araştırma ve uzmanlık konusu olabilir. 5. Yöntem Örnek olay incelemesi (durum çalışması) (Woodside 2010;Mills vd.2010) olan bu araştırmada 16 farklı A grubu seyahat acentası söz konusu olup; her bir acenta bir durumolarak düşünülmüştür. Çalışmada her bir acentanin sosyal medya kullanıma ilişkin değerlendirmeleri yapıldığından neticede kendi içinde bütüncül olarak ele alınmaktadır. Dolayısıyla bu çalışma “bütüncül çoklu durum deseni” türündedir (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 290-291; Daymon ve Holloway, 2005: 108). Örnek olay çalışmaları keşifsel nitelik taşımaktadırlar. Çünkü Kılınç’ın da (2007) belirttiği üzere örnek olay çalışmaları belirlenen hedefler doğrultusunda yeni bulguları keşfetme imkanı tanımaktadır. Bu çalışmada A grubu acentalar kendi özgün ortamlarında incelenmekte derinlemesine anlaşılmaya çalışılmaktadır (bkz.Yin, 2003: 2; Lodico vd. 2010). Evren ve Örneklem:Araştırmanın evrenini İstanbul Avrupa yakasında ki Sultan Ahmet, Taksim ve Sirkeci semtlerinde konuşlanan A grubu seyahat acentalarının yöneticileri oluşturmaktadır. Örneklem ise Sultanahmet’te yedi, Taksim’de altı ve Sirkeci’de üç olmak üzere bu üç semtten kolayda ve amaçlı örnekleme yoluyla seçilen toplam 16 adet A grubu seyahat acentasinden oluşmaktadır.Nitel araştırmalarda araştırma deseninin, araştırmanın odağı ve veri miktarının örneklem büyüklüğünde önemli olduğu belirtilmektedir (Bkz. Yıldırım ve Şimşek, 2008: 114-115). Nitel araştırmalarda örneklem hacminin belirlenmesinde araştırmacıların konuya ilişkin yeterli verilere ulaşmadaki öngörüleri etkili olmaktadır. Bu yüzden 16 acenta yeterli sayı olarak 250 tespit edilmiştir. Bu seçimlerde İstanbul’un metropolitan bir şehir olması, acentaların genel merkezlerinin genelde İstanbul’da ve bu semtlerde yoğunlaşması etkili olmuştur. A grubu acentaların seçilmesinin nedeni ise 1618 sayılı yasanın 3. maddesinde belirtildiği üzere A grubu acentaların tüm seyahat acentacılığı hizmetlerini vermeleridir. Ayrıca sosyal paylaşım sitelerini daha iyi bir düzeyde bu acenta grubunun kullanabileceğine ilişkin araştırmacıların duygu ve düşünceleri örneklem seçiminde etkili olan diğer etkenlerdir. Veri Toplama Aracı:Araştırmada kısa anket formu, katılımcı gözlem formu, açık ve kapalı uçlu sorulardan oluşan yarı-yapılandırılmış mülakat yöntemine uygun görüşme formu (soru kağıdı) kullanılmıştır. Böylece veri çeşitlemesi yapılabilmiştir. Nitel araştırmalarda örnek olaylar, pek çok yöntemin birlikte kullanılmasını gerektirir (Denzin ve Lincoln, 2005). Diğer taraftan Köklü (2011) bu görüşü destekleyerek, örnek olay çalışmalarında katılımlı gözlem ve görüşmeye ilişkin bulguların nitel araştırmalarda oldukça önemli olduğuna dikkat çekmektedir. Gözlem ve görüşme teknikleri nitel araştırmalarda birlikte kullanılmaktadır (Lodico vd., 2010). Görüşme yöntemi ile verilerin elde edilmesinde sistematik bir yaklaşıma imkan tanımaktadır. Araştırmada kullanılan kısa anket formu, katılımcıların demografik özellikleri ve acentalara ilişkin toplam sekiz adet sorudan oluşmaktadır. Gözlem formundaki sorular, görüşme formunda yer alan soruları destekleyici nitelikte olup; altı adet açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Görüşme formunda yer alan sorular genelde alt gruplara göre ayrılmıştır.Her bir alt gruptaki temel soru ek sondaları da kapsamaktadır (bkz. Yüksel ve Yüksel 2004: 159; Yıldırım ve Şimşek, 2008: 132-133). Veri Analizi:Araştırmada kısa anket sorularına alınan cevaplar frekans ve yüzde dağılımları verilerek analiz edilmiştir. Katılımcı gözlem formunda yer alan hususlara ilişkin veriler görüşme formunda yer alan sorulara alınan cevapları destekleyici özellik taşımaktadır. Katılımcı gözlemde acentalarla görüşmelerin yapıldığı mekanlar ve özellikleri, genel atmosfer ve izlenimlere ilişkin veriler toplanmıştır. Bu veriler elle tutulan notlar ve ses kayıt cihazıyla toplanmıştır. Görüşme formunda sistematik olarak sıralanan açık ve kapalı uçlu sorulara alınan cevaplar da yine bazen elle not edilerek bazen de ses-kayıt cihazıyla sistemli olarak toplanmış ve betimsel analize tabi tutulmuştur. Nitel araştırmalarda özellikle gözlem ve mülakat yöntemleri izlenirken ses-kayıt cihazları kullanılmaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 179; Oppenheim, 2001: 52). Analiz sürecinde bazı alt başlıklara ilişkin kavram ve ifadelerle ilgili derinlemesine ek sondalar sorularak içerik analizi de yapılmıştır. Bu aşamada bazı verilere ilişkin kodlama süreci başlamış bazı bilgiler karşılaştırmalı olarak tablolar halinde sunulmuştur. 6. Geçerlilik, Güvenilirlik ve Genelleme Bu araştırmada veriler görüşme, gözlem ve anket gibi çeşitli veri toplama teknikleri kullanılaraktoplanmıştır. Bu bakımdan veri çeşitlemesi söz konusudur (Darke vd., 1998; Yin 2003; Yıldırım ve Şimşek, 2008). Bu araştırmada ortaya çıkan sonuçlar tamamen elde edilen bulgulara dayanmakta olup; görüşmecilerin kişisel gözlem ve deneyimleriyle sınırlıdır. Seyahat acentalarından elde edilen verilerin hangi süreçlerin izlenerek sağlandığı ve verilerin sistematik olarak analiz edildiği belirtilmiştir. Elde edilen sonuçlar gerek gözlem gerekse görüşme formunda belirtilen ve sistematize edilen gruplandırılmış sorulara alınan cevapların analiz edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Katılımcıların bazı ifadeleri doğrudan alıntı yapılmıştır. Böylece bir kanıt zincirinden de bahsedilebilir. Görüldüğü üzere örnek olay araştırmalarında yapılması gereken bu hususlar araştırmanın yapı geçerliliğini sağlayıcı nitelik taşımaktadırlar (Yin, 2003: 35; Yıldırım ve Şimşek, 251 2008: 289). Ortaya çıkan sonuçlar söz konusu acentalar için geçerlidir. Çünkü elde edilen bulgu ve sonuçlar acentaların kendi içinde bulundukları şartlara göre şekillenmekte ve ortaya çıkmaktadır (Bkz. Denzin ve Lincoln, 2005: 3; Daymon ve Holloway, 2005: 167). Dolayısıyla bu araştırmadaki bulgu ve sonuçların belirtilen evrene genellenmesi beklenmemelidir. Bununla beraber benzer acentalara ilişkin ciddi ipuçları verebilir. 7. Bulgular ve Analiz 7.1. Katılımcıların Demografik Özellikleri ve Acentalara İlişkin Bulgular Tablo 1’e göre katılımcıların tamamı erkek, %43,8’inin 30 yaşın altında, %56,2’sinin bekâr, %75’inin üniversite mezunu, tamamının yönetici ve bu yöneticilerin %37,5’inin beş ve dokuz yılları arasında deneyim süresine sahip olduğu görülmektedir. Tablo 1: Katılımcıların Demografik Dağılımı DEĞİŞKEN Cinsiyet Yaş Medeni Hal Eğitim f % Erkek 16 100 30’dan az 7 43,8 31- 40 6 37,5 41- 50 3 Evli DEĞİŞKEN f % 5 yıldan az 2 12,5 5-9 6 37,5 10 - 14 4 25 18,8 15 üzeri 4 25 7 43,8 5 yıldan az 4 25 Bekar 9 56,2 5-9 5 31,2 İlk/ortaokul 1 6,2 10- 14 3 18,8 Lise 3 18,8 15 üzeri 4 25 Üniversite 12 75 Her gün 13 81,3 Haftada 3-4 gün 2 12,5 2 haftada bir 1 6,2 1 saatten az 3 18,8 1–3 6 37,5 4-6 4 25 7-9 3 18,8 Deneyim süresi Faaliyet Süresi Sosyal Medyayı Görev Şube Sayısı Yönetici 16 100 3’ten az 14 87,5 3-8 2 12,5 Kullanım Sıklığı Sosyal Medyayı Ortalama Kullanım Saati Araştırma kapsamındaki acentaların %87,5’inin üçten daha az sayıda şubesi olduğu, %31,3’ünün beş ve dokuz yılları arasında faaliyet gösterdiği görülmektedir. Acentaların çoğunlukla %81,3’ü sosyal medyayı her gün kullanmaktadır. Acentaların çoğunlukla %37,5’i sosyal medyayı ortalama bir ile üç saat arasında kullandıkları görülmektedir. 7.2. Katılımlı Gözleme İlişkin Bulgular Görüşmeler 18/03/2012 ve 21/03/2012 tarihleri arasında gerçekleşmiştir. Yapılan görüşmeler acenta yöneticilerinin çalışma odalarında gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler esnasında araştırmamızın dışında turizmin güncel sorunları üzerine sohbetler edilmiştir. Acentalardaki ekipmanlar çalışanların rahat hareket etmelerini sağlayacak şekilde dizayn edilmişti. Çalışanlar arasında yardımlaşma ve iş birliği içeri ilk girişte belli oluyordu. Acentalarda çalışan kişi sayısı beş ile on arasında değişmekteydi. Görüşmelerin bir kısmı gelen telefonlar ve 252 çalışanların bilgi edinmek amacıyla sorduğu sorularla kısa süreli kesintilere uğradı. Bir kısım yönetici ise çalışanlarına görüşmenin önemli olduğunu belirterek bu esnada rahatsız edilmemelerini isteyerek görüşmelerin daha etkin geçmesini sağladı. Bu durum yöneticileri daha profesyonel görmemize neden oldu. Görüşmeler sırasında yöneticilerin isteği üzerine içecek ve kurabiye ikramında bulunuldu. Görüşme esnasında yöneticilerin bir kısmı yurt içi ve yurt dışı satış faaliyetlerinden de bahsederek görüşmelerin sıcak ve samimi bir ortamda gerçekleştirilmesini sağladılar. Görüşmelerin yapıldığı tarihte, İstanbul’da nevruz kutlamaları olması sebebiyle ulaşımda zaman zaman güçlüklerle karşılaşıldı. Randevu almadan gidilen acentalardan bir tanesinde grup satışı yapılması sebebi ile görüşme yarım saat sonra gerçekleşti. Görüşmeler genellikle öğleden önce iş yoğunluğunun az olduğu saatlerde gerçekleştirilmiştir. Yöneticilerden bir tanesi konuya ilgi duyduğunu belirterek araştırma sonuçlarını merak ettiğini ve sonuçların kişisel e-posta adresine gönderilmesini rica etti. İşletmecilerin yarısından fazlası böyle bir çalıma içerisinde olduğumuz için bizleri tebrik etmişlerdir. İşletmecilerin sabırla ve içtenlikle vermiş oldukları cevaplar konuya ilgili olduklarını göstermekte olup; onların bu tutum ve davranışları tarafımızca memnuniyetle karşılanmaktadır. Acentalar genellikle yol üzerinde olup, 30-40 m² arasında değişen büyüklüklere sahipti. Bazıları ise üst katlarda yer almaktadır. Duvar ve kapı girişlerinde müşterilere sundukları ürün ve hizmetlere ait bilgileri içeren broşür ve afişler yer almaktadır. Görüşmelerin yapıldığı ofislerin genellikle iç açıcı renklerle boyalı olması, ofis malzemelerinin birinci sınıf kaliteli olması dikkat çeken diğer hususlardır. Personellerin güler yüzlü çalışılmaları ve gelen müşteriler ile ilgilendikleri gözlenmiştir. Görüşmelere başlamadan önce yöneticilerden izin alınarak görüşmeler ses kayıt cihazı yardımıyla kayıt edilmiştir. 7.3. Görüşmeye İlişkin Bulgular Araştırma kapsamındaki A grubu seyahat acentalarının dokuzundan önceden telefonla randevu alınmışır. Bunun üzerine 18-19.03.2012 tarihinde söz konusu acentalara gidilmiştir. Diğer acentalarla yapılan görüşmeler ise yine aynı tarihlerde her hangi bir randevu alınmadan doğrudan görüşme isteği talebinde bulunarak yapılmıştır. Buna göre elde edilen bulgu ve analizler şu şekilde özetlenebilir: Sosyal medya kanallarında karşılaşılan olumsuzluklar ve acenta faaliyetleri üzerindeki etkileri: Acenta yöneticilerine göre sosyal medya mercilerinde yapılan olumsuz yorumların çoğu, rakip işletmeler tarafından yapılan ve gerçeği yansıtmayan eleştirilerden oluşmaktadır. Bu durum acenta faaliyetlerine olan talebin azalmasına, müşteri sayısında gözle görülür düşüşlerin yaşanmasına buna paralel olarak satışların düşmesine neden olmaktadır. Yöneticilerin bir kısmı bu durumun Türkiye’deki sosyal medya kanallarında gerekli kontrollerin yapılmamasından ve sosyal medya yasalarının yetersiz oluşundan kaynaklandığını belirtmişlerdir. Bir yönetici bu durumu belirten şu ifadeyi kullanmıştır: “Türkiye’de maalesef sosyal medya kanalları kontrol edilemiyor. Yasalar yetersiz”.Acenta yöneticileri karşılaştıkları olumsuzluklar arasında güncelleme işleminin zamanında yapılmamasından kaynaklanan olumsuzlukları da belirtmişlerdir. Sosyal medya faaliyetlerinin yürütülmesinde bilişim desteği ve istihdam: Acentaların bir kısmı sosyal medya faaliyetlerini yürütmek için web hizmeti sunan işletmelerden faydalandıklarını, bir kısım acenta ise bu faaliyetleri acenta bünyesinde çalışan personelleri aracılığıyla yürüttüklerini ifade etmişlerdir. Butün acenta yöneticileri bu iş için personel görevlendirdiklerini belirterek bir kısım acenta yöneticisi personelde aradıkları özellikler arasında uzmanlık belgesi, tecrübe ve eğitimi sıralarken, bir kısım yönetici ise bunlara ek olarak kişilerin referanslarının güvenilir olması gerektiğini vurgulamışlardır. 253 Sosyal medya kanallarının amaçlara ulaşma başarısı: Acenta yöneticilerinin bir kısmı sosyal medya mercilerinin işletme amaçlarını yerine getirmekte etkili olduğunu belirtmiştir. Yöneticilerden biri “profosyonel bir ekip kurmadığımız müddetçe sosyal medya kanallarını kullanma amaçlarımızı gerçekleştirmekte yetersiz kalırız”şeklinde bir ifade kullanmıştır.Sosyal medya kanalı kullanmanın hedef kitlelere ulaşmayı kolaylaştırması ve reklam maliyetini düşürmesi acenta yöneticileri tarafından avantaj olarak görülmektedir. Diğer taraftan yöneticilerce yapılan eleştiriler de dezavantaj olarak belirtilmektedir. Yöneticilerden bir tanesi, “açılan sahte hesaplar dolandırıcılık faaliyetlerinin yaşanmasına neden oluyor” sözleriyle sosyal medyanın dezavantajlı yönlerinden birine dikkat çekmektedir. Sosyal medyada kurumsal profil düzenleme: Acenta yöneticileri öncelikli olarak adres bilgilerinin, paylaştıkları resim ve videoların gerçekleri yansıtmasına özen göstermektedirler. Ayrıca yöneticilerin çoğunluğu güncelleme işlemlerinin zamanında yapılmasına dikkat ettiklerini de belirtmişlerdir. Yöneticilerden biri bu durumu şu şekilde ifade etmiştir: “Müşteriyle doğru bilgileri paylaşıp onlara hiçbir zaman veremeyeceğimiz hizmetin üstünde vaadlerde bulunmuyoruz”. Sosyal Medya Kullanım Amaçları ve Nedenleri: Tablo 2’ye göre sosyal medyanın birinci öncelikli kullanım amacı “yeni müşterilere ulaşmaktır” (%56). İkinci öncelikli amaç ise yine “yeni müşterilere ulaşmak” (%31,6) olarak belirtilmiştir. Üçüncü öncelikli amaç olarak ise “mevcut satışları arttırmak” (37,5) olarak belirtilmiştir. Tablo 2: Acentaların Sosyal Medya Kullanım Amaçları ve Nedenleri 1.sıra DEĞİŞKENLER Sosyal Medya Kullanım Amaçları 2.sıra 3.sıra f % f % f Yeni müşterilere ulaşmak 9 56,2 5 31,6 -- Rakip işletmeleri takip 1 6,3 -- Mevcut satışı artırmak -- 3 Müş. İlişkileri geliştirme -- Reklam -- Satış öncesi destek 6 gelişmelerin % 1 6,3 18,8 6 37,5 4 25 4 25 3 18,8 1 6,3 37,5 1 6,3 4 25 8 50,4 3 18,8 1 6,3 Sosyal Teknolojik Medya zorlayıcı etkisi Kullanımı Rekabet politikaları 3 18,8 4 25 3 18,8 Nedenleri Hizmet kalitesini arttırmak 3 18,8 3 18,8 5 31,6 Müşteri talepleri -- 4 25 3 18,8 Yeni müşteri bulma 2 2 12,6 4 25 12,6 Seyehat acentalarının sosyal medya kanallarını kullanım nedenleri olarak birinci öncelikli sırada(%50,4)“teknolojik gelişmelerin zorlayıcı etkisi” gelmektedir. Bunu “rekabet politikaları” (%25) ile “müşteri taleplerini karşılamak” (%25) izlemektedir. Üçüncü öncelikli sırada ise “hizmet kalitesini arttırmak” (%31,6) gelmektedir. 254 Kullanılan Sosyal Medya Kanalları ve Tercih Nedenleri: Görüşme sonucunda seyahat acentalarının sosyal medya profillerinde kampanya ve promosyonlar, iletişim bilgileri ve ürün bilgilerini öncelikli olarak paylaştıkları bunun yanında fotoğraf ve videolar, kuruluş tarihi ve son olarak ilgi alanları ile ilgili bilgileride paylaştıkları görülmüştür.Seyehat acentalarının en çok kullandıkları sosyal medya kanallarının Facebook ve Twitter isimli sosyal ağ siteleriolduğu görülmektedir. Bunun yanında nadir olarak kurumsal blog, Youtube, Foursquare gibi sosyal ağları da kullandıkları belirtilmektedir. Katılımcılar arasında iki acenta “yabancı müşterilerimizin yoğunluğundan dolayı Mixi ve Lonely Planet isimli yabancı kaynaklı sosyal ağları takip ediyoruz” şeklinde ifadelerde bulunmuşlardır.Acenta yöneticileri sosyal medya kanallarını tercih sebepleri olarak; maliyetin düşük olması, kullanıcı sayısının fazla olması, geniş kitlelere ulaşmada etkili bir araç olması ve teknolojik gelişmeleri sıralamaktadır. Bu konuda yöneticilerden birisi şu ifadeyi kullanmıştır: “Teknolojideki ilerlemeler karşısında sosyal paylaşım kanallarından uzak duramıyoruz”. Yöneticilerin Sosyal Medya Hakkındaki Genel Görüşleri: Acentalar tüketicilerin sosyal mecralardaki konuşmalarını izleyerek ürün ve hizmetlerini gözden geçirme fırsatı yakaladıklarını, sosyal medya kanallarındaki profillerinden ürün ve hizmetleri ile ilgili bilgilerini paylaştıklarını, bundan dolayı sosyal medya kanallarının tüm acentalar tarafından kullanılması gerektiğine inandıklarını belirtmektedirler. Acentalar sundukları hizmet ve ürünlere yönelik olumlu veya olumsuz geri bildirimleri sosyal medya aracılığıyla elde ettiklerini belirtmektedirler. Acentalar bu geri bildirimlerin yeni müşterilerin satın alma davranışları üzerinde etkisi olduğunu ve bu nedenlerden dolayı sosyal medya profillerini sürekli olarak güncellediklerini ve her sorunu önce sanal platformda çözmeye başladıklarını belirtmektedirler. Yöneticiler sosyal medya profillerinde yer alan bilgilerin işletmenin sanal mecradaki yüzleri olduğuna inanmaktadırlar. Yöneticiler profillerinin tamamen gerçek bilgilerle işletmenin kimliğini yansıtması gerektiğini düşünmektedirler. Sosyal medyanın acentaların müşteri sayısında artış sağladığı da yine acentalar tarafından belirtilmektedir. 8. Sonuçlar ve Öneriler Yapılan bu örnek olay çalışmasında, A grubu seyahat acentalarının sosyal medya kullanımlarına ilişkin genel bir değerlendirme yapılarak, A grubu acentaların hangi sosyal medya kanallarını, neden tercih ettikleri ve bu kanalları nasıl kullandıkları, sosyal medya hakkında genelde ne düşündükleri belirlenmiştir. Araştırma sonucunda katılımcıların çoğunlukla üniversite mezunu, tamamının yönetici ve bu yöneticilerin çoğunun beş ve dokuz yıl arasında deneyim süresine sahip olduğu görülmektedir. Araştırma kapsamındaki acentaların genellikle üçten daha az sayıda şubesi olup;daha çok beş ve dokuz yıl arasında faaliyet göstermektedirler. Acentalar çoğunlukla sosyal medyayı her gün kullanmaktadır. Acentalar genel olarak sosyal medyayı ortalama bir ile üç saat arasında kullanmaktadırlar.Acentalar sosyal medyayı genelde yeni müşterilere ulaşmak amacıyla kullanmaktadırlar. Bunun yanında satış öncesi destek için sosyal medya kanallarını kullandıkları da tespit edilmiştir. Bunların yanında sırasıyla müşteri ilişkileri geliştirme, mevcut satışı artırma amaçlı olarak sosyal medya kullanılmaktadır. Seyahat acentalarının sosyal medya kanallarını kullanma nedeni teknolojik gelişmelerin zorlayıcı etkisidir. Bunu rekabet politikaları ve hizmet kalitesini arttırma isteği izlemektedir.Acentaların müşteri taleplerini karşılamak için de sosyal medya kanallarından yararlandıkları görülmektedir. Yeni müşteri bulmak ve geniş kitlelere ulaşarak müşteri portföyünü genişletmek acentaları sosyal medya kullanımına iten nedenler arasındadır. 255 Araştırma sonucunda seyahat acentalarının sosyal medya profillerinde kampanya ve promosyonlar, iletişim bilgileri ve ürün bilgilerini öncelikli olarak paylaştıkları bunun yanında fotoğraf ve videolar, kuruluş tarihi ve son olarak ilgi alanları ile ilgili bilgileri de paylaştıkları görülmektedir. Acentalar en çok Facebook ve Twitter isimli sosyal ağ sitelerini kullanmaktadırlar.Bunların yanında az sayıda acenta kurumsal blog, Youtube, Foursquare gibi sosyal ağları da kullanmaktadırlar. Yurt dışı faaliyetleri bulunan iki acenta ise Mixi ve Lonely Planet isimli yabancı kaynaklı sanal seyahat mecralarını takip etmektedirler. Acentalar ağırlıklı olarak maliyetin düşük olması, kullanıcı sayısının fazla olması, geniş kitlelere ulaşmada etkili bir araç olması ve teknolojik gelişmeler sebebiyle sosyal medya kanallarını tercih etmektedirler. Acentalar sosyal medya kanallarının tüm acentalar tarafından kullanılması gerektiğine inanmaktadırlar. Sosyal medyadaki tüketicilere ait yorumlarınacentalar için birer fırsat olduğubelirlenmiştir.Acentalar sundukları hizmet ve ürünlere yönelik olumlu veya olumsuz geri bildirimlerin çoğunu sosyal medya aracılığıyla elde etmektedirler. Acentalara göre geri bildirimlerin yeni müşterilerin satın alma davranışları üzerinde etkisi vardır. Acentalar bu nedenlerden dolayı sosyal medya profillerini sürekli olarak güncellemekte ve her sorunu önce sanal platformda çözmeye çalışmaktadırlar. Sosyal medya acentaların müşteri sayısında artış sağlamaktadır. Çalışmaya ilişkin şu önerilerde bulunulabilir: 1. Seyahat acentaları hızla gelişen teknolojik hareketlerle sürekli büyüyen sosyal medyadan uzak durmamalı ve etkin bir şekilde kullanmalıdırlar. 2. Sosyal medya konusunda acentaların yapması gereken diğer bir nokta ise bu platform için özel bir personel bulundurmak/yetiştirmek veya profesyonel bir dış kaynakla iş birliğinde bulunmaktır. 3. Seyahat acentaları sosyal medyada özellikle Twitter ve Facebook gibi sosyal ağ sitelerini pazarlama aracı olarak kullanmalıdır. 4. Sosyal medya konusunda işletme bünyesinde bir alt yapı oluşturulmalı ve bu konu için özel yatırımlar yapılmadır. 5. Seyahat acentalarının sosyal medya konusunda endişe duydukları konularda (asılsız yorumlar, sahte hesaplar vb.) gerekli alt yapı düzenlemeleri yapılarak yasal yaptırımlar uygulanmalıdır. 6. Tüketiciler sosyal medya kanallarında yer alan sahte seyahat acentalarının profillerine ve yapılan satışlara dikkat etmelidirler. 9. Araştırmanın Sınırlılıkları, Varsayımları ve Gelecek Çalışmalar Araştırmanın zaman, maliyet ve ulaşabilirlik açısından bazı sınırlılıkları bulunmaktadır. Örneğin; araştırma örneklemini oluşturan acentalar sadece Taksim-Harbiye ve Sultanahmet semtlerinde konuşlanan acentalardan oluşmaktadır. Ayrıca bu araştırma acentaların sadece yöneticilerine yöneliktir. Bu çalışmada acenta yöneticilerinin sosyal medya konusunda bilgi sahibi oldukları, hazırlanan anket, görüşme ve katılımcı gözlem formlarında yer alan açık ve kapalı uçlu soruların araştırma konusuna ve amacına uygun olduğu ve gerekli verileri sağlamada yeterli olduğu varsayılmıştır. Bu çalışma İstanbul’da ve/veya Türkiye’de faaliyet gösteren ve TÜRSAB’a kayıtlı tüm A grubu seyahat acentalarına yönelik yapılabilir ve çeşitli ölçütlere göre (bölgesel 256 olarak) sonuçları karşılaştırılabilir. Diğer taraftan bu tür çalışmalar konaklama, yiyecek-içecek, ulaştırma ve diğer turizm işletmelerinin sosyal medya kullanım düzeyleri ve kültürlerine ilişkin olarak yapılabilir. 10. Teşekkür Bu çalışmanın anket uygulaması ve mülakat görüşmesi sürecinde görüşlerini, bilgilerini, deneyimlerini bizlerle paylaşan; sorularımıza içtenlikle cevaplar vererek araştırmanın amacına ulaşmasına önemli katkılar sağlayan aşağıda isimleri belirtilen Acenta yöneticilerine teşekkür ederiz. Bedir Tur-Sn. Ömer KIRK, Bonita Tur-Sn. Fatih KELEK, Enfal Turizm-Sn. Mohamed MAHDİ, Heysem Turizm-Sn. Emir PLATİN, Kapadokya Seyahat Acentasi, Kmz Travel-Sn. Güngör TÜMSA, Magic Valley-Sn. Haci ADIGÜZEL, Midday Travel, Ncc Turizm-Sn. Cenk ARIKAN, Overseas Turizm-Sn. Umut BAYKAN, Paran Tur-Sn. Mustafa CİĞERCİ, Pasifik Turizm-Sn. Kürşat YILMAZ, Tomurcuk Turizm, Turkland Travel-Sn. İlker ŞEN, U Can Travel-Sn. Mesut CİĞERCİ, Volare Travel-Sn. Osman SALMAN. Kaynaklar Anklam, P. (2009), Ten years of net work. The Learning Organization, 16 (6), 415–426. Büyükşener, E. (2009). “Türkiye’de Sosyal Ağların Yeri ve Sosyal Medyaya Bakış”, 18.03.2011 tarihinde inettr.org.tr/inetconf14/bildiri/61.doc adresinden indirilmiştir. Darke, P., Shanks, G. ve Broadbent, M. (1998). Succesfully Completing Case Study Research: Combining Rigour, Relevance and Pragmatism, Wiley Online Library, Info Systems Journal, 8 (4): 273-289. Daymon C. ve Holloway I. (2005). Qualitative Research Methods in Public Relations ana Marketing Communications, New York: Routledge, Taylor and Francis. Denzin, N. K. ve Lincoln, Y.S.(2005). Introduction: The Discipline and Practice of Qualitative Research, İçinde. 3th edi. N. K. Denzin ve Y.S. Lincoln, (Editörler), The Sage Handbook of Qualitative Research, (ss.651-679). California: Sage Publications, Inc. Hatipoğlu, H. B. (2009), “Sosyal Medya ve Ticaret Hayatına Etkileri” 16.03.2012 tarihinde http://www.cioclub.net/Makaleler/PDF/E-Ticaret_Eylul_09.pdf adresinden alınmıştır. Karlı, İ. (2010), “Medya Kuruluşları Sosyal Paylaşım Ağlarını Neden Kullanır?”, International Conference of New Media and interactivity,Bildiri Kitabı, International Conference of New Media and interactivity, (pp.202-207). 16.03.2012 tarihinde http://akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/ikarli/bildiri/ikarli18.06.2010_13.45.27bildiri.pdfadresinden alınmıştır. Kılınç, O. (2007). Vaka Çalışmalarında Kavramsal Çerçeve Oluşturma ve Tanımlar, İçinde: A. Yüksel, B. Mil ve Y. Bilim, (etitörler), Nitel Araştırma, Ankara: Detay Yayıncılık. Komito, L., Bates, J. (2009), Virtually local: social media and community among Polish nationals in Dublin. Aslib Proceedings: New Information Perspectives, 61 (3), 232–244. 257 Köklü, N. “Örnek Olay Çalışma Metotları”, 07.07.2011 tarihinde http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/491/5792.pdf, adresinden alınmıştır. Lodico, M.G.; D. T. Spaulding ve K.H. Voegtle (2010). Methods in Educational Research, From Theory to Practice, 2nd edit. San Francisco: John Wiley & Sons, Inc. Jossey-Bass A Wiley Imprint, Mills A.J.; G. Durepos ve E.Wiebe (2010). Encyclopedia of Case Study research, Vol: 1&2, California:Sage Publication Inc. Onat, F. ve Alikılıç, Ö.A. (2008), “Sosyal Ağ Sitelerinin Reklam Ve Halkla İlişkiler Ortamları Olarak Değerlendirilmesi”, Journal of Yasar University, 3(9): 1111-1143. Oppenheim, A.N. (2001).Questionnaire Design,Interviewing and Attitude Measurement, New Edition, London. Continuum. Palmer, A., Koening-Lewis, N. (2009).“An experiential, social network-based approach to direct marketing”, Direct Marketing: An International Journal, 3 (3), 162–167. Qualman, E. (2010),Socialnomics: How Social Media Transforms the Way We Live and Do Busines, Courier Westford, Westford, MA. 16.03.2012 tarihinde http://www.google.com.tr/books?hl=tr&lr=&id=yAqD19i2U0UC&oi=fnd&pg=PT13&dq=social+media&ots=A vJcWuY6H&sig=uiPqutshjTTRASv8w6mfRbyLcos&redir_esc=y#v=onepage&q=social%20media&f= falseadresinden alınmıştır. Vural, Z.B.A ve Bat, M. (2010), “Yeni Bir İletişim Ortamı Olarak Sosyal Medya: Ege Üniversitesi İletişim Fakültesine Yönelik Bir Araştırma”, Journal of Yasar University, 20(5): 3348 3382. Ward, S. (2012) Social Media Definition. Small Business: Canada. 22.03.2102 tarihinde http://sbinfocanada.about.com/od/socialmedia/g/socialmedia.htm adresinden alınmıştır. Woodside, A.G.(2010). Case Study Research: Theory, Methods, Practice UK: Emerald Group Publishing Limited. WTM (2011) Us Travel Agents Reaching New Consumers Vıa Socıal Media. 18.03.2011 tarihinde http://www.wtmlondon.com/page.cfm/T=m/Action=Press/PressID=2536adresinden alınmıştır. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2008), Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, 6.Baskı, Ankara: Seçkin Kitapevi. Yin, R.K. ( 2003). Case Study Research, Design and Method 3rd edi. Applied Social Research methods Series Vol: 5, California: Sage Publications Inc, Beverly Hills. Yüksel, A. ve Yüksel, F. (2004). Turizmde Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Turhan Kitapevi. SUALTI TURİZM ÇEKİCİLİĞİ OLARAK İSTANBUL AKVARYUMUN DEĞERLENDİRİLMESİ 258 Doç.Dr.Murat Selim SELVİ Düzce Üniversitesi, Akçakoca TİOYO E-posta: muratselimselvi@duzce.edu.tr Öğr.Görv. Neslihan CAVLAK Düzce Üniversitesi, Gölyaka MYO E-Posta: neslihancavlak@duzce.edu.tr ÖZET Türkiye’de yerli ve yabancı turistler için ziyaret nedeni oluşturan ve özel girişimci örneği olan turistik çekicilik sayısı oldukça azdır. Özellikle sualtı turizmi açısından değerlendirilebilecek böylesi turistik çekicilikler bulundukları yörelere önemli farkındalıklar yaratabilmektedirler. Bu çalışmada bu örneklerden biri olan Florya’daki İstanbul Akvaryum örneği ele alınmaktadır. Dolayısıyla bu çalışma bir örnek olay (durum çalışması) incelemesi olup; keşifsel özellik taşımaktadır. Elde edilen veriler nitel karakterlidir. Araştırmanın amacı İstanbul Akvaryum’u sualtı turizmi açısından turistik çekicilik olarak değerlendirmektir. Bu amaçla konuyla ilgili yerli ve yabancı ikincil kaynaklar (makale, bülten, haber ve yerli internet siteleri) incelenerek doküman analizi yapılmıştır. Sonuç olarak, İstanbul Akvaryum İstanbul turizmine önemli bir çekicilik katmakta; iç turizm bakımından ayrı bir canlılık kazandırmakta, yurdun dört bir tarafından hatırı sayılır ziyaretçi çekmektedir. İstanbul akvaryum ziyaretçilerine ayrıcalıklı olma hissi uyandırmaktadır. Anahtar kelimeler: Sualtı Turizmi, Turistik Çekicilik, İstanbul Akvaryum. THE ASSESMENT OF ISTANBUL AQUARIUM AS UNDERWATER TOURISM ATTRACTION ABSTRACT The numbers of private enterprises which have touristic appeal both for local and foreign tourists in Turkey are quite limited. Especially, for underwater tourism, such touristic appeals can cause a certain level of awareness in their regions. This study deals with the Istanbul Aquarium in Florya, which is an example of such touristic appeals. Therefore this research is a case study and contains a heuristic approach. The collected data have qualitative characteristics. The objective of this study is to assess the Istanbul Aquarium as a touristic 259 appeal. A document analysis is conducted through evaluating local and international secondary resources (articles, bulletin, news and local web sites). As a result, Istanbul Aquarium adds a considerable appeal and spirit to domestic tourism of Istanbul and attracts significant amount of visitors from overall Turkey. Istanbul Aquarium arouses a feeling of being privileged for its visitors. Keywords: Underwater Tourism, Touristic Appeal, Istanbul Aquarium 1. Giriş Dünyanın çeşitli ülkelerinde girişimciler irili-ufaklı pek çok turistik çekicilikler oluşturmaktadırlar. Bu çekicilikler binlerce ziyaretçi çekmekte; iç ve dış turizm talebini artırmaktadırlar. Türkiye’nin 81 ilinde de çeşitli düzeyde yerel etkinlikler düzenlenerek turistik çekicilik olarak sunulmaktadır (Kızılırmak, 2006). Ancak Türkiye’de sualtı turizmi son yıllarda gündeme gelmiştir. Sualtı zenginlikleri birer çekicilik olarak akademik çevreler dahil kamuoyunun dikkatini çekmeye başlamıştır. Örneğin Lew (1987) turistik çekicilik kavramına değinirken, Formica (2000) bu çekiciliklerin sınıflandırma biçimlerini ele almaktadır. Bu çalışmanın amacı İstanbul Akvaryum’un turizm açısından önemine dikkat çekmektir. Türkiye’de sualtı turizm çekicilikleri ve bu konuda yapılan akademik çalışmaların sınırlılığı dolayısıyla ilgili alan yazına katkı sağlama düşüncesi bu çalışmanın bir diğer amacıdır. Bu araştırmada dünyada çapında oldukça iddialı olan Florya sahilinde bulunan İstanbul Akvaryum yapıtının nasıl bir turistik çekiciliğe sahip olduğu çeşitli özelliklei ile ele alınmakta ve bir turizm çekiciliği olarak değerlendirilmektedir. İstanbul’un doğal ve kültürel zenginlikleri yanında birer çekicilik olarak böylesi suni yapıtların şehre kazandırılması, bölgesel ve ulusal tanıtım açısından önemli katkılar sağlayabilir. Dolayısıyla İstanbul Akvaryum girişiminin Türkiye turizmi açısından neden bu kadar önemli olduğu bu araştırmanın temel problemi sayılmaktadır. Araştırmada öncelikle sualtı turistik çekiciliklerinden bahsedilmiştir. Yöntem bölümünde veri toplama aracı ve veri analizi hakkında bilgiler verilmiştir. Araştırma bulgu ve analizlerinden sonra sonuçlar ortaya çıkarılmıştır. 2. Sualtı Turistik Çekicilikler Son yıllarda dünyanın pekçok ülkesinde suni olarak meydana getirilen pek çok sıradışı yapıtlar (oteller, restoranlar, eğlence parkları vb.) merak ve ilgi uyandırmaktadır. Bu gizemli yapıtlar dünyanın dört bir tarfından gelen ziyaretçiler sayesinde bulundukları bölgelere önemli turizm hareketliliği yaratan ve turizm sezonunun uzamasını sağlayan birer turistik çekicilik olarak yerini korumaktadır. “Turistik çekicilikler; gezilip-görülecek doğal manzaraları, eğlence parklarını, çeşitli organizasyonları, iştirak edilecek ve katılmayı sağlayacak aktiviteleri, hatırlanacak deneyimleri kapsar” (Lew 1987: 554). Turistik çekicilikler şu şekilde de sınıflandırılabilir (Formica 2000: 36-40): • Kültürel/tarihi çekicilikler, • Doğal çekicilikler ve açıkhava rekreasyon aktiviteleri 260 • Alışveriş olanakları • Altyapı olanakları Dünyada sualtı çekiciliklerine ilişkin bazı örnekler aşağıda verilmektedir: • Jules Sualtı Oteli: Adını “Denizler altında 20.000 fersah”ın yazarı Fransız yazar Jules Verne’den alan sualtı otelinde turistlere sualtında yeme-içme ve yatma imkanı sunulmaktadır. 1986 yılında halka açılan otel daha çok bir araştırma tesisi olarak kurulmuştur. Yıllarca dünyanın tek sualtı oteli gibi çalışan tesiste giriş odasına ulaşmak için için 21 metreye dalmak gerekmektedir (1). • Ithaa Restoran: Dünyadaki ilk sualtı restoranı olma özelliğine sahip bu restoran Maldivlerde Rangali Adasında bulunmakta; ziyaretçilerine haftanın yedi günü Maldivler ve Batı yemek kültürü birleşimine uygun yemekler sunmaktadır. Deniz seviyesinin 5 metre altında, 270 derecelik bir açıyı kapsayan deniz manzarasını cam arkasından izlemek mümkündür (1). • Sualtı Gezileri: Hawaii, Pasifik adasında bulunan Guam adası ve Karayip adalarında 1986 yılından beri denizaltılarla sualtı gezileri düzenlenmektedir. Yaklaşık 35 dakika süren bu gezilerde sualtında macera yaşamak insanların hoşça vakit geçirmelerini sağlamaktadır (1). • Crescent Hydropolis Resorts: İnsanların otellere bakışını sonsuza kadar değiştirecek bir vizyona sahiptir. Şirket dünyadaki ilk sualtı turizm destinasyonunu tasarlamıştır. Dubai’de bulunan dünyanın ilk lüks sualtı oteli olan Crescent Hydropolis, insanların araştırma ve keşif yapma yeri olan Pers Okyanusu’nu akua turizmi açısından da mükemmel bir yer olarak görmektedir (2). • Baiheliang Sualtı Müzesi: Geçmiş yüzyılda turistler farklı ülkelerdeki, kaleleri, şehirleri, müzeleri ziyaret ederken, insanlar bugün bu geleneksel tatil seçenekleri yerine denizlerin ve okyanusların altındaki turistik çekicilikleri ziyaret etmek istemektedirler. Sualtındaki turistik çekiciliklerden biri de 2009 yılında açılan ve Çin’de bulunan dünyadaki ilk sualtı müzesi olma özelliği gösteren Baiheliang Sualtı Müzesidir. Yangtze Nehri’nin metrelerce altında bulunan müzede pencerelerden görülebilen Antik Baiheliand Taşı müzenin en önemli öğeleri arasındadır (3). • Sualtı Heykel Parkı: Grenada adasındaki dünyanın tek sualtı parkı sergilenen heykellerden oluşmaktadır. Mercanlarla kaplı, cesur pozlar vermiş insan heykelleri dalış yapılırken ya da altı özel bir camdan yapılmış teknelerle gezilerek görülebilmektedir(3). • Resif Sistemi: Zamanımızın en muhteşem doğal güzelliklerinden biri de Avustralya Belize’de bulunan dünyanın en büyük resif sistemidir. 3000 tane resiften oluşan ve yaklaşık 2600 km’ye yayılan bu resif sisteminin en güzel kısımlarından bazıları Belize çevresinde konumlanmıştır. Bu olağanüstü sistemin izlenmesi turistler açısından ilginç ve hoş bir deneyim olmaktadır(3). • Ayrıca, Bahamalarda Kuzey Bimini’de 6 m sualtına dalındığında, döşenmiş bir yol ile karşılaşılmaktadır. Beklenmedik bu yolun doğal bir olay mı yoksa eski bir medeniyete mi ait olduğu henüz belirlenememiştir ancak bu yolun turistik bir çekicilik olduğu tartışılmaz bir gerçektir (3). 3. Yöntem Araştırma için gerekli veriler 2012 yılı Ocak ayında yapılan çalışmalarla elde edilmiştir. Araştırma büyü ölçüde döküman incelemesine dayanmaktadır. Bu amaçla gerekli olan veriler İstanbul Akvaryum’a ait çıkarılan bültenler, ilgili internet siteleri ve yazılı basında çıkan haberler, sualtı turizm 261 çekicilikleriyle ilgili akademik makaleler, tezler gibi ikincil kaynaklardan elde edilmiştir. Dolayısıyla örnekleme alınacak veri kaynakları çoğaltılarak örneklemin büyütülmesine gayret edilmiştir (Bkz. Yıldırım ve Şimşek, 2008: 190). “Gazete, kitap, dergi, tv programları, video kasetler, CD’ler, çizgi roman ve harita gibi genel tüketime yönelik her türlü yazılı, çizili ya da görsel ve işitsel materyal veri kaynağıdır” (Yüksel ve Yüksel 2004: 152). Döküman incelemesi ihtiyaç duyulan veriyi gözlem veya görüşme yapmadan araştırmacıya sağlayabilir. Ayrıca doküman incelemesi araştırmacılara zaman ve para tasarrufu da sağlar (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 188). Çalışmada amaçlı örnekleme (yargısal örnekleme) yapılmıştır. Bu araştırmada yazılı kaynaklardan ve internet sitelerinden elde edilen bilgilerin, yanlı olmadığı ve geçerli olduğu varsayılmaktadır. Sualtı çekicilikleri ile ilgili tüm alt boyutlara ve dolayısıyla tüm dokümanlara ulaşmak mümkün olmamıştır. Elde edilen bilgiler; ulaşılan dokümanlar ve internet sitelerinin çözümlemesi ile sınırlıdır. Bu araştırmada elde edilen dökümanlar tek başına İstanbul Akvaryum örneğine ilişkin tüm veri setini oluşturmaktadır. Yani bu dökümanlar ek kaynak değildir. Tek başına veri kaynağını oluşturmaktadır. Bu bakımdan içerik analizine tabi tutulmuşlardır (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 197). Araştırmanın analiz sürecinde analiz birimleri olarak kelimeler, temalar ve paragraflar kullanılmıştır. Bu analiz birimleri ikincil kaynaklardan seçilmiştir. Böylece içerik çözümlemesi yapılabilmiştir. Veri çözümleme sürecinde ayrıca İstanbul Akvaryum’a ilişkin fiziksel özellikler, tematik bölümler, maliyet ve balık çeşitleri gibi kategoriler geliştirilmiştir. Kodlama ve kavramsallaştırma sürecinde sistemli olarak ikincil bilgilerden anlamlı çıkarımlar sağlanmıştır. Kodlama sürecinde zaman zaman sorunlar yaşanmıştır. 4. Bulgular ve Analizler İstanbul Akvaryum projesi ile ilgili önemli görülen bazı bulgular aşağıda verilmektedir. Fiziksel özellikler: İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Akvaryum’un ortak yatırımıyla Florya sahilinde inşa edilen İstanbul Akvaryum, 23 dönümlük alanda 16 farklı tema ve 1 Yağmur Ormanı ile projelendirilmiş olup, dünyanın sayılı tematik akvaryumlarından biridir. Bu projede 1.2 km’lik gezi parkuru ve 6.800 m3 su kapasitesine sahip toplam 64 tank bulunmaktadır (4) (5). Dünya Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryumlar Birliği (WAZA) üyesi olan İstanbul Akvaryum’un şu özelikleri de belirtilebilir (6): Akvaryumda 2 adet 15 kişilik 6 akslı 5D sinema salonu, 7 ayrı film izleme seçeneği, rüzgâr, sis, su gibi efektler yaşatan sıra dışı sistemler mevcuttur. İstanbul Akvaryum içerisinde 470 m2’lik alana sahip hediyelik eşya birimi, 6 dönümlük ziyaretçi alanı, 32 dönümlük otopark alanı, gezi güzergahı üzerinde 3 kafe, bir tarafı Panama Kanalı manzaralı, diğer tarafı deniz manzaralı 1 adet restoran bulunmaktadır. İstanbul Akvaryuma ilişkin, sahip olduğu fiziksel özellikler dolayısıyla “dev bir akvaryumdan daha fazlası” yakıştırmasını yapmak yerinde bir tanımlama olabilir. Çünkü gelen yerli ve yabancı ziyaretçiler için önemli bir heyecan ve deneyim yaşatacağı kuvvetle olası görünmektedir. Tematik bölümler: Bu hali ile İstanbul Akvaryum’daki konsept, ziyaretçilerine ayrıcalıklı olma hissi verebilir; heyecanlı ve eğlenceli bir deneyim yaşatması olası görünmektedir. İki kattan oluşan 20 dönümlük yeni nesil İstanbul Akvaryum, kendine özgü tarihi, kültürel ve mimari özellikleriyle dekore edilerek temalandırılmıştır. Akvaryum ziyaretçilerine Karadeniz’den Pasifik Okyanusu’na uzanan bir yelpazede yolculuk etme fırsatı sunmaktadır. Karadeniz alanının dekorasyonunda Nuh’un Gemisi’nden esinlenildiği belirlenmiştir. 262 İstanbul Boğazı alanında, yolun iki tarafındaki su tanklarıyla Boğaz’ın yansıtıldığı; Marmara alanında Kapalıçarşı mimarisinin hakim olduğu yine elde edilen bulgular arasındadır. Çanakkale Boğazı, Ege, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Küresel Isınma, Akdeniz, Cebelitarık Boğazı, Doğu Atlantik (Batık Gemi), Orta Atlantik, Batı Atlantik, Panama Kanalı, Pasifik, Nautilus (denizaltı) ve Yağmur Ormanı alanlarının da yine bu cepheden görülebildiği dikkatleri çekmektedir. İstanbul Akvaryum’un çeşitli filmler, oyunlar ve görsel grafiklerle zenginleştirildiği, akvaryumun ses ve ışıklandırma sistemleri ile bu temalandırmaya uygun olarak düzenlendiği belirlenmiştir (4) (5) . İstanbul akvaryum tematik özellikleri ile ayrı bir konsept olarak dünyadaki benzerleri arasında farklılık ve farkındalık yaratacağı ortadadır. Bu proje ve girşim sayesinde İstanbul’a gelecek yerli ve yabancı ziyaretçi sayısında hatırı sayılır bir artış yaşanabilir. İstanbul akvaryumu ziyaret amacıyla gelenler aynı zamanda İstanbul şehrinin çok önemli kültürel turistik çekiciliklerini deneyimleme şansını da yakalayabilirler. Başka bir deyişle İstanbul’da meydana getirilen bu tür başyapıtlar sayesinde şehrin tüm turistik alan ve merkezlerin ziyaretçiler tarafından keşfedilmesine neden olabilir. Dahası bu tür girişimler, diğer girişimcilerin sosyal ve kültürel çekicilikler yaratmada diğer girişimcileri tetikleyici etki yapabilir. Maliyet: İstanbul Akvaryum kompleksinin yaklaşık 268 milyon TL’lik toplam maliyetinin 138 milyon TL’sinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, geri kalan kısmını da yüklenici firma tarafından karşılandığı belirtilmektedir (5) . Bu tür yapıtların yüksek maliyet gerektirdiği açıktır. Çeşitli şirketlerin konsorsiyumu ile ya da kamu ve özel teşebbüs ortaklığı ile Anadolu’nun belli başlı şehirlerinde bu tür girişimlerin mali desteklerle özendirilmesi, maliyet yükünün paylaşılarak hafifletilmesine imkan tanıyabilir. Böylelikle çeşitli bölgelerde istenilen miktarda ve nitelikte birbirinden ilginç ve çekici eserler yapılarak iç turizm hareketlerinin canlanmasına katkı sağlaması mümkündür. Balık çeşitleri: 1.500 türde canlı çeşidi, 15.000 adet kara ve deniz canlısını içinde bulunduran İstanbul Akvaryum’un son olarak iki yeni türü daha bünyesine kattığı belirtilmektedir. Bunlardan biri Dolphinfish’lerdir. 210 cm boy ve 40 kg ağırlığındaki yedi adet Dolphinfish akvaryumda yerini almıştır. Atlas, Hint ve Pasifik okyanusunda yaşayan Dolphinfish’ler altın, metalik mavi ve yeşil tonlarıyla ziyaretçilerin dikkatlerini çektiği elde edilen diğer bir bulgudur. İstanbul Akvaryum’un diğer yeni üyesi ise 1.8 metreye kadar uzayabilen devasa Barracuda’lardır (4) (5) . Akvaryum içinde dev balıkların olması özellikle deniz canlıları konusunda Anadolu’nun taşralarından gelen ziyaretçilerin bilgilerini arttırmaları, canlı olarak görmenin verdiği heyacanı yaşamaları bakımından ayrıca bir önem arzetmektedir. İstanbul Akvaryum, TÜRSAB ile yapmış olduğu işbirliği kapsamında Müzekart sahiplerine indirim seçeneği sunmakta; giriş ücretlerinde %20, kafetarya ve restoran alanlarında ise %15 indirim sağlamaktadır (6). 5. Sonuç İstanbul Akvaryum girişiminin bir turistik çekicilik olarak değerlendirmesinin yapıldığı bu çalışmada, bu projenin kendi türleri arasındaki farklarının neler olduğu ve turizm açısından nasıl bir öneme sahip olduğuna ilişkin önemli ipuçları yakalanmıştır. İstanbul Akvaryum uluslararası standartlarda ve alanında uzman kişiler tarafından yönetilmekte olup; büyük bir teknolojik altyapıya sahiptir. Akvaryum kendi konsepti içinde, sahip olduğu fiziksel kapasite, dış görünüm ve diğer tüm özellikleri ile dünyada oldukça iddialı bir yere sahiptir. Bu proje sadece dev bir akvaryum olarak değil aynı zamanda temel ihtiyaçlara cevap verebilen, hoşça vakit geçirilebilecek bir eğlence merkezi görünümündedir. Bu hali ile bu yapıtın tüm Türkiye’de özel bir merak 263 uyandırdığı ve insanlar üzerinde deneyimleme dürtüsü yaratarak seyahate yönelttiği açıktır. Bu ise İstanbul’un pek çok turistik çekiciliklerinin Anadolu’dan gelen binlerce ziyaretçi tarafından keşfedilmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla dünyanın gözde metropllerinden biri olan İstanbul şehrine doğru olan seyahatler iç turizm hareketlerini canlandırmaktadır. Kendine has bir girişim örneği olan İstanbul Akvaryum gerek dünyanın gerekse Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden gelen ziyaretçilerin uğrak merkezlerinden biri haline gelmektedir. Bu çerçevede kendi türünde oldukça cazibe merkezi haline gelen İstanbul Akvaryumun yerli ve yabancı tüm kesimlerce ziyaret edilmesi farklı bir ayrıcalık ve deneyim kazandıracaktır. Kaynakça Kızılırmak, İ. (2006), “Türkiye’de Düzenlenen Yerel Etkinliklerin Turistik Çekicilik Olarak Kullanılmasına Yönelik Bir İnceleme”, KTÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 15, ss.181–196. Lew, A.A. (1987), “A Framework of Tourist Attraction Research, Annals of Tourism Research, 14: 553-575. Formica, S. (2000), Destination Attractiveness as function of supply and demand interaction, Departmant of Hospitality and Tourism Management, Unpublished Doctoral Dissertation, Virginia-USA. Virginia Polytechnic Institute and State University Yüksel, A. ve Yüksel F. (2004), Turizmde Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Turhan Kitapevi. (1) 18.01. 2012 tarihinde http://adventure.howstuffworks.com/5-underwater-tourist-attractions.htm adresinden alınmıştır. (2) 18.01. 2012 tarihinde http://www.architecturecrossing.com/article/600032/Latest-Travel-Craze-UnderwaterTourism adresinden alınmıştır. (3) 18.01. 2012 tarihinde http://www.travelgrove.com/blog/amazing-places/top-5-underwater-tourist-attractions/ adresinden alınmıştır. (4) İstanbul Akvaryum Bülteni 2011, 2012. (5) 10.03.2012 tarihinde http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType=haber&ArticleID=147729 adresinden alınmıştır. (6) 10.03.2012 tarihinde http://www.istanbulakvaryum.com/tr-TR/istanbul-akvaryum/istanbul-akvaryum adresinden alınmıştır. SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM KAPSAMINDA HATAY İLİNDE KÜLTÜR VE İNANÇ TURİZMİ POTANSİYELİ 264 Öğr. Gör. Seçkin Eser Mustafa Kemal Üniversitesi Turizm ve Otelcilik MYO Yrd. Doç. Dr. Adnan Özyılmaz Mustafa Kemal Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü Özet Sürdürülebilir turizm, turizme kaynak olan bölgesel ve yerel çekiciliklerinin korunup geliştirilerek devamlılığını sağlamak olarak ifade edilmektedir. Farklı çevrelerde farklı kültürlerin ortaya çıkması, kültürleri tanıma isteğini gündeme getirmiş ve kültür turizm ilişkisinin güçlenmesine neden olmuştur. Kültür turizmi sürdürülebilirlik ilke ve politikaları ile geliştirilirse yerel ve kültürel değerlerin küreselleşme karşısında yok olmasını engelleyici bir özelliğe sahip olmaktadır. Doğu Akdeniz bölgesinde yer alan Hatay ili de, tarihi çok eski uygarlıklara kadar uzanan eski bir yerleşim yeridir. Farklı egemenliklere ve kültürlere ait özgün niteliklerini günümüze kadar büyük ölçüde koruyabilmiş bir kenttir. Tarihi mekânları, sosyal ve kültürel değerleri açısından Hatay, kültür ve inanç turizmi potansiyeli oldukça yüksek ve iyi değerlendirilmesi gereken bir kent dokusuna sahiptir. Bu çalışmada kültür ve inanç turizm kaynakları sürdürülebilirlik çerçevesinde Hatay ilinde değerlendirilmiştir. Çalışmanın ana noktası olarak seçilen Hatay ili sahip olduğu değerlerle kapasitesinin çok altında hizmet vermektedir. Bunun genel sebepleri arasında sürekli turizm pazarının yaratılamaması, yanlış stratejik yaklaşımlar ve yeterli planlamanın yapılmaması gösterilmektedir. Anahtar Kelimeler: Hatay, sürdürülebilir turizm, kültür turizmi, inanç turizmi. Giriş Turizm, 20. yüzyılın sonunda sosyal, kültürel ve ekonomik yönden önemli bir olgu durumuna gelmiştir. Önceleri sadece ekonomik katkısı ön planda iken bugün ekolojik, sosyal ve kültürel zenginlikler de turizme kaynak oluşturduğu için ön plana çıkmıştır (Aklanoğlu, 2010:125). Ülkeler mevcut potansiyelleri ve bütüncül çözüm arayışları çerçevesinde dünya turizminden daha fazla pay alabilmek için, rekabet edilebilir ve satılabilir ürünler geliştirme ve stratejiler oluşturma yoluna gitmişlerdir. Bunun bir sonucu olarak da alternatif turizm kavramı ortaya çıkmıştır (Kiper: 2006). Bu bağlamda alternatif turizm türlerinden olan kültür turizmi ve inanç turizmi, değişen seyahat eğilimleri ve turistlerin beklentileri ile birlikte, giderek büyümektedir. Kişilerin artık daha farklı ve daha otantik yerleri ziyaret etme istekleri, kültürel alanlara yapılan gezilerde artışa neden olmaktadır. Turistler gezileri süresince kültürel anlamda keşif yapma isteği içinde olduklarından, kültür turizmi giderek gelişme göstermektedir (Wang ve diğerleri, 2006:49- 50). Dünyada kültür ve inanç turizmi kapsamında seyahat eden turist sayısı giderek artış göstermektedir. Ülkemiz açısından bir değerlendirme yapıldığında 2002 yılında 13,2 milyon olan yabancı ziyaretçi sayısı % 265 137,3 artarak 2011 yılında 31. 4 milyona yükselmiştir. Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü Araştırma ve Değerlendirme Daire Başkanlığının gerçekleştirdiği bir değerlendirme sonucunda; 2012 yılı Ocak ayında ülkemize en çok ziyaretçi gönderen ülkeler sıralamasında Almanya % 11,52 (113.055) ile birinci, Gürcistan % 9,98 (96.978) ile ikinci, İran % 8,61 (84.531) ile üçüncü sırada yer almaktadır. İran’ı Bulgaristan, Suriye, Rusya Federasyonu, Yunanistan, Azerbaycan, İngiltere ve Irak izlemektedir (www.turizm.gov.tr). Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı 189 müze ve 131 düzenlenmiş ören yeri olmak üzere ziyaret edilebilir 320 ünite bulunmaktadır. Buna bağlı olarak 2002 yılında müze ve ören yerlerini ziyaret edenlerin sayısı 7.422.208 iken 2011 yılında bu sayı 3,8 kat artarak 28.462.893’e ulaşmıştır. Genel bir değerlendirme yapıldığında ülkemiz turist sayısı bakımından 2002 yılında dünyada 17. sırada iken 2010 yılında 7. Sıraya yükselmiştir. (www.turizm.gov.tr). Bu çalışmanın temel amacı önemli bir potansiyele sahip olduğumuz kültürel varlıklarımızı koruma, kullanma ve yaşatma ilkeleri doğrultusunda kültürel turizmin Hatay’da nasıl geliştirilebileceğini ve sürdürülebileceğini incelemektir. Çalışmada öncelikle sürdürülebilir turizm ve kültür turizmi konularına değinilmiş, Hatay ilindeki turizm arz kaynakları kapsamında bir değerlendirme yapılarak, sürdürülebilir turizmin bölgede nasıl geliştirileceği konusunda önerilerde bulunulmuştur. Sürdürülebilir Turizm Kavramı ve İlkeleri Turizmin çevreye karşı duyarlı olması gerekliliği, günümüzde klasik turizm anlayışına göre “alternatif turizm, kitle turizmine göre “yumuşak turizm”, çevreye karşı duyarlılığından dolayı “eko turizm”, “sürdürülebilir turizm” özelliklerinden dolayı “bilinçli turizm” adları verilen bir turizm biçimini gündeme getirmiştir (İçöz, Yılmaz ve Oter 2008:149). Turizm açısından sürdürülebilirlik kavramı, turizmin kaynağı olan doğal, tarihi, kültürel, sosyal ve estetik değerlerin korunup geliştirilerek çekiciliklerin devamının sağlanmasını ifade etmektedir (Oral ve Şenbük, 1996). Sürdürülebilir turizm; yeni faaliyetlerin ve gelişmelerin çevresel etkilerinin etkili kullanımı olarak ifade edilebilmektedir (Vaughan, 2000). Sürdürülebilir Turizm, insanın etkileşim içinde bulunduğu ya da bulunmadığı çevrenin bozulmadan veya değiştirilmeden korunarak, kültürel bütünlüğün, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin ve yaşamı sürdüren sistemlerin idame ettirildiği ve aynı zamanda tüm kaynakların ziyaret edilen bölgedeki insanların ve turistlerin ekonomik sosyal ve estetik ihtiyaçlarını doyuracak şekilde ve gelecek nesillerin de aynı ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri biçimde yönetildiği bir kalkınma şeklidir (Baş, 1996:342). Özetle, sürdürülebilir turizm, turizmin temel arzını oluşturan çevrenin zarar verilmeden korunduğu, sosyo-kültürel değerlerin bütünlüğü, ekolojik dengenin biyolojik çeşitliliğin ve yaşamsal sistemlerin sürdürüldüğü bir yaklaşımdır. Diğer bir deyişle; Turistik arz değerlerin bulunduğu yerleri ziyaret edilen hem yerli hem de yabancı turistlerin ekonomik sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının giderilmesi bunun yanı sıra mevcut turistik arz değerlerinin gelecek nesillere olanaklar ölçüsünde zarar görmeden aktarıldığı bir ekonomik kalkınma biçimidir. Turizmde sürdürülebilirliğin sağlanabilmesinde temel ilkelerin belirlenmesi ve bu ilkelere dayalı olarak faaliyetlerin yerine getirilmesi gerekmektedir. Turizm sektörüne rehberlik edebilecek temel ilkeler şunlardır (Garrod ve Fyall, 1998:199): 266 Kaynakların sürdürülebilir kullanımı: Doğal, kültürel ve sosyal kaynakların korunması ve sürdürülebilir kullanımı hayati önem taşır ve uzun dönemde iş alanlarının yaratılması anlamına gelmektedir. Aşırı tüketimin ve atıkların azaltılması: Turizmin kalitesini yükseltmek ve uzun dönemde çevresel tahribatların yenilenme maliyetlerinden kaçınmak için aşırı tüketimin ve atıkların azaltılması gerekmektedir. Çeşitliliğin sürdürülmesi: Doğal, kültürel ve sosyal çeşitliliğin devamının sağlanması ve geliştirilmesi uzun vadede turizmin sürdürülebilirliği açısından zorunludur. Turizmin planlama kapsamına alınması: Turizm, çevresel etki değerlendirilmesi sorumluluğu içinde, ulusal ve yerel stratejik planlama sistemi ile birlikte ele alındığında uzun süre varlığını sürdürebilir . Yerel ekonomilerin desteklenmesi: Turizm, çevresel fayda ve maliyetleri göz önünde bulundurarak hem yerel ekonomileri korur ve destekler hem de çevresel tahribattan sakınır. İlgili gruplara ve halka danışma: Turizm endüstrisi ve yerel toplumlar, organizasyonlar ve kurumların, aralarında çıkabilecek muhtemel sorunları çözmek ve uzun süre birlikte çalışabilmek için bu konuları birbirlerine danışmaları gerekmektedir. Personel eğitimi: Her seviyede gereksinim duyulan, yerel personeli de kapsayan ve sürdürülebilir turizmle bütünleşmiş bir personel eğitimi turizm ürününün kalitesini genişletir. Sorumlu bir turizm pazarlaması anlayışı: Turizme tam ve güvenilir bilgi sağlayan pazarlama, destinasyonun doğal, kültürel ve sosyal çevresinin saygınlığını ve müşteri memnuniyetini arttırır. Araştırma sorumluluğu: Süre gelen araştırma ve gözlemlerle toplanan verilerin ve analizlerin sektör tarafından etkili kullanımı, sektöre, tüketicilere ve destinasyonlara fayda sağlaması ve sorunların çözüme yardımcı olması açısından gereklidir. Sürdürülebilir Kültür ve İnanç Turizmi Kültür, toplumun sahip olduğu maddi ve manevi değerleriyle tarih, felsefe, ahlak, bilim, sanat, teknik, spor, ekonomi, sanayi, eğitim, hukuk, sağlık, turizm vb. alanlardaki varlığının, süreçlerinin, etkinliklerinin gelişmelerinin oluşturduğu bir bütündür (Tunç ve Saç, 1998: 31). Kültür turizmi, turizmin en eski çeşitlerinden biri olarak düşünülmektedir. Yirmi yüzyıl önce Romalı filozof Seneca’ya göre “İnsanlar durgun yaşamlarından sıkılmış, kendilerini farklı ilgi dağıtıcı ziyaretlere 267 yöneltmişler ve sürekli bir arayış içine girmişlerdir”. Turizm zamanla uluslararası ekonomik, sosyal ve kültürel bir faaliyete dönüşmüş ve turist kabul eden topluluklar da bu faaliyetlerin olumsuz etkilerinden korkmaya başlamışlardır. Kültürlerinin, inançlarının, sosyal alışkanlıklarının, yerel geleneklerinin zarar göreceği düşüncesine kapılmışlardır. Bu olumsuz etkilerin önlenebilmesinin ise, turizm destinasyonlarının özellikle sahip olduğu kültürel zenginlikler üzerine odaklanarak sağlanabileceği kanısına varılmıştır (Alvarez ve Kozay, 2008:125). Kültür turizmi, ilk kez 1980’li yılların başında Avrupa Komisyonu’nda; Avrupa Birliği’nin Kültürel kimliğini ve kültürel mirasını ortaya çıkarmak için yapılan çalışmalar sırasında ortaya atılmış bir kavramdır (Kocapınar, 2003). Birleşmiş Milletler (UN) ve Dünya Turizm Örgütü (WTO), kültür turizmini, kişinin eğlence, iş ve diğer amaçlar için yaşadığı yerden farklı yerlere seyahat etmesi ve konaklaması şeklinde tanımlamaktadır (Foo ve Rosetto, 1998). Turizmin kıyı bölgelerine yığılması yerine ülkenin hemen her yerine yayılmasını sağlayacak, geçmişi seçicilikten uzak bir şekilde tanıtacak olan kültürel turizmin belirli niteliklere kavuşması için çok yönlü çabalar sarf edilmektedir. Bu nedenle dünyada son yirmi yıl içinde kültür mirası ve bunun bir sektör olarak ele alınması giderek önem kazanmış, bu konuda yalnızca yeni uygulama türleri değil, yeni kavramlar da gelişmiştir (Herbert, 1995). Kültür turizmi; yeni kültürleri tanıma, geçmişteki kültürleri merak etme temeline dayanan, insanların kendi kültürlerinin eğlence yanlarıyla birlikte diğer grupların kültürüne de açık olan yanlarıyla ilgili turizm faaliyetlerinin tümünü kapsar. Kültürel turizm; insanların kültürel açıdan zengin yörelerini görmek, gittikçe kaybolan yaşam biçimlerini öğrenmek ve izlemek, kültürel değerleri bir anı olarak toplamak amacıyla yaptıkları gezilerle ilgili bir turizm çeşididir. Özellikle geziye katılan insanlar kırsal yerleşim yerlerine gitmek, yerel halkın yemeklerini tatmak, halk gösterilerini izlemek, festivallere katılmak ve eski el sanatlarını görmek istemektedirler (Avcıkurt, 2003:10). Kültür turizmi kaynakları dâhilinde; Kültür ve Turizm ilişkisi incelenecek olursa; eski sanat eserlerinin, tarihi yapıların, müzelerin, eski uygarlıklara ait kalıntıların görülmesi amacıyla yapılan seyahatler, araştırma ve inceleme için yapılan geziler kişilerin ufuklarını açmakta ve kültür turizmini oluşturmaktadır. Ayrıca kültür turizminin temelinde değişik amaç ve sebepler yatmaktadır. Tarihi yapıların, eski sanat eserlerinin, müzelerin ziyaret edilmesi, araştırma ve keşif için yapılan seyahatler, kişilerin bilgi ve görgülerini arttırtmak vb. amaçlarla yapılan gezileri kapsar. Değişik medeniyetlerden kalma eserler, şehirler, köyler, ilginç folklorik yapılar, tabii değerler, el sanatları, dokumacılık vb. nedenleriyle kültürel turizm faaliyetleri gerçekleştirilmektedir (Perçin ve Güzel, 2008: 480). Kültür turizmi yeni bir kavram olmamakla birlikte, eski zamanlardan beri seyahatin bir motivasyonu olarak kabul edilmektedir. Kültür turizmi, bugün dünya çapında büyük bir trend olmakla birlikte, diğer turizm türlerinden daha hızlı bir şekilde büyümektedir. Özellikle; kültür, turizmin etkisiyle gelişmiş bir terimdir. Turizm kültürel bir faaliyet olmakla birlikte hiçbir yerde bulunamayacak ve ülkelerin insani değerlerini keşfetmek amacı gütmektedir. Turizmin bu çeşidi yani kültürel turizm, başkaları hakkında keşfetmek, daha fazlasını öğrenmek istek ve arzusuyla birleştirilmiş bir turizm çeşididir. Bununla birlikte Kültür turizminin ana kavramı, insan hareketleri ile şekillendirilen geçmiş ve günümüzün kültürel peyzajına odaklanmaktadır (Stojanoski ve Elmazi, 2008: 1287). 268 İnsanların devamlı ikamet ettikleri, çalıştıkları ve her zamanki olağan ihtiyaçlarını karşıladıkları yerlerin dışına, dini inançlarını gerçekleştirmek, inanç çekim merkezlerini görmek amacıyla yaptıkları turistik amaçlı gezilerin turizm olgusu içerisinde değerlendirilmesi inanç turizmi olarak değerlendirilmektedir (www.kultur.gov.tr). İnanç turizmi insanların inançlarını sergileme amacıyla kutsal olarak nitelendirdikleri yerleri ziyaret etmeleriyle başlamıştır. Dinlerin ortaya çıkışından itibaren dini öğretiler doğrultusunda kutsal yerlerin ziyareti kişisel tercihlerin ötesine geçmiştir. Bunun sonucu olarak kutsal yerler yüz binlerce kişiye ev sahipliği yapmış ve kitlesel bir hareket olarak kendini göstermiştir. Günümüzde ise bu hareketler yeni biçim ve anlayışlarla alternatif bir olgu olarak yerini almıştır (Tarcan ve Atılgan, 1999:62). İnsanoğlu var olduğu ilk günden beri bir dine ait olma ihtiyacı hissetmiştir. Bu yüzdendir ki, insanoğlunun dünya üzerinde varoluş tarihine bakıldığında birçok değişik din ve inanç grupları çıkmaktadır. Böylece kutsal yerler insanoğlu tarafından kitlesel hareketler ile ziyaret edilmiştir. Bu hareketler sonucunda alternatif bir turizm olgusu yani “inanç turizmi” doğmuştur. İnanç turizmi özellikle son otuz yıldır büyük gelişmeler göstermiştir (Wright, 2007:9). Hatay uygarlıklar, kültürler, dinler ve inançlar açısında zengindir. Anadolu inanç önderleriyle Anadolu aydınlanmıştır. Fakat, inançlara rağmen insanlık sevgisiyle birlikte yaşamanın en güzel örneğini vermişlerdir. Hatay da çeşitli inançlara bağlı merkezler zaman ve mekân tanımadan günümüze gelmişlerdir. Bunlar Hatay’ın olduğu kadar insanlığın da ortak malıdır, evrensel değerlerdir (turkoloji.cu.edu.tr). Hatay’da Kültür ve İnanç Turizminin Sürdürülebilirliği Ülkemizdeki turizm endüstrisi son yirmi yıl içerisinde muazzam bir büyüme göstermiştir ve dünya çapındaki ilk on destinasyonlar arasında yer almaktadır. Fakat, Türk turizminin sahip olduğu bu rekabetçi avantajın sürdürülebilirlik derecesi önemli bir tartışma konusudur. Bu hızlı büyüme sürecinde sahip olduğu kültürel zenginliğini kullanabildiği sürece ve eğer büyümenin süreklilik göstermeye devam etmesi durumunda hangi kaynakların ve faktörlerin anahtar unsur olarak kullanılacağı önemli bir tartışma konusudur (Okumuş, 2008:72). Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve farklı doğal güzelliklere sahip olan Hatay alternatif turizm açısından oldukça şanslıdır. Hatay’daki arkeolojik kalıntılar, kentsel ve doğal sitler, anıt, ören yeri, höyük, Tümülüs, külliye, cami, kilise, saray, han, hamam gibi tarihi varlıkları ile gelenek, görenek, folklor, yemek gibi kültür varlıkları turizm açısından önemli değerler arasındadır. Turizm bölgesinin çekiciliğinin uzun dönemde devam ettirilmesi, sürdürülebilir turizm gelişimi ile mümkün görülmektedir. Söz konusu turizm gelişimi, uluslararası piyasalarda pazar payı, turizme bağlı sektörlerde büyüme ve doğa koruma arasında denge sağlayan bir gelişme modeli olarak görülmektedir. Gelecek nesillere aktarılacak turizm kaynaklarının etkin kullanımı ile hem bugünkü hem de gelecek nesillerin maksimum tatmini hedeflenmektedir (Güneş, 2008:172). Bu kapsamda değerlendirildiğinde Hatay bölgesi sahip olduğu turizm arz kaynaklarıyla oldukça önemli bir destinasyon olma özelliğine sahiptir (Tablo 1). Yaklaşık olarak 2300 yıllık bir geçmişi olana Hatay’da ilk yerleşim tarihi M.Ö. 8000’e kadar uzanır. Şehri, İskender’in ölümünden sonra imparatorluğu paylaşan komutanlarından Seleukos kurmuştur. Daha sonra Pers, Sasani, Bizans, Abbasi, Tolunoğulları, Aksitler, Hamdanoğulları, Selçuklu, Haçlı ve Memlük egemenliklerine girmiştir. Şehir, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı egemenliğine geçmiştir. 269 1937’de bağımsız Hatay Devleti kurulmuş, 1939’da Hatay Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır (www.hataykulturturızm.gov.tr). Hatay, dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden biri olma özelliği ile tarihi, kültürel, arkeolojik, etnografik tüm yapı ve eserleri bünyesinde taşıyan bir kültür kenti niteliği özelliğini taşımaktadır (www.tgdturkey.com.tr). Tablo 1. Hatay İlinde Kültür ve İnanç Turizmi Açısından Çekicilikler HATAY İLİNDEKİ ÖNEMLİ KÜLTÜREL ÇEKİCİLİKLER Höyükler Ören Yerleri Kaleler Kinet Höyüğü, Kuzuculu-Karakese Nekropolleri, Ceylanlı Yazıtlı Kaya Mezarları Harbiye, Titus Kaya Tüneli, Tel Aççana, İmma, Tainat, Su Kanalları, Dor Mabedi Koz Kalesi , Bakra Kalesi, Payas Sarıseki Kalesi, Mancınık Kalesi, Cin Kalesi, Darb-ı Sak Beyazit Bestami Kalesi, Antakya Kalesi Hanlar Cindi Hanı, Saka Hanı, Meydan Hanı, Yeni Han, Kurşunlu Hanı, Sokullu Hanı Köprüler Demirköprü, Dana Ahmetli Köprüsü HATAY İLİNDEKİ ÖNEMLİ İNANÇ TURİZMİ ÇEKİCİLİKLERİ Habib- i Neccar Camii, Ulu Camii, Şeyh Ahmet Kuseyri Camii ve türbesi, Sokullu Mehmet Camiler Paşa Küllyesi,Şeyh Ali Camii, Yeni Camii, Ağalar Camii, Ahmediye Camii, Köşkler Camii, Halil Ağa Camii, Türbeler Kiliseler Manastırlar Beyazıt-i Bestami Türbesi, Hz. Hıdır Türbesi, Hz. Hamza Peygamber Türbesi, Şey Ahmet Türbesi, Gazi Abdurrahman Paşa Türbesi, Şeyh Yusuf Türbesi, Hz. Musa Ağacı Saint Pierre Kilisesi, Saint İlyas Kilisesi, Saint Simon Kilisesi (Samandağ), Katolik Kilisesi, Maria Ana Rum Ortodoks Kilisesi (Altınözü) Yayladağı Barlaam Manastırı, Keldağı Barlaam Manastırı, Kızlar Sarayı Manastırı (Kasr Elbanet),St. Simon Manastırı Kültür ve Turizm Bakanlığımızca, İnanç turizminin geliştirilmesi amacıyla 1993 yılında yapılan envanter çalışmasıyla; ülkemizde yer alan ve sayıları çok fazla olan eserler içerisinden dini yönden önemi bulunan, büyük oranda ziyaret edilen; sanat tarihi ve mimari özelliği nedeniyle türünün ilk ve ilginç örneği olan önemli merkezlerin tespiti yapılmıştır. Bu proje kapsamında oluşturulan komite ile Hıristiyanlık açısından önemli olan dokuz adet merkez belirlenmiştir. Hatay merkezde yer alan: St. Pierre Anıt Müzesi liste başında yer almaktadır. Gerek Bakanlık gerekse Başbakanlık Tanıtma Fonu kurulundan temin edilen ödenekler kullanılarak eksiklikler giderilmeye çalışılmaktadır (www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr). Hatay’ın tarihi orta Paleolitik dönemine kadar gitmektedir. İlde çeşitli uygarlıklara ait çok sayıda höyük, antik kent, yer altı şehri, mağara ve kaleler bulunmuştur. Tarihi, kültürü, medeniyetleri, doğası, zengin mutfağı ve turistik mekanları ile ülkemizin en büyük zenginliklerinden biri olan Hatay, aynı zamanda dünyanın en 270 büyük mozaik koleksiyonunu barındırır (www.hatayarkeolojimüzesi.com). Hatay Arkeoloji Müzesi, Mozaik koleksiyonu zenginliği yönünden dünyada ikinci, para koleksiyonu yönünden ise üçüncü sırada yer almaktadır. Antakya, Harbiye, Aççana, Çevlik ve İskenderun’da yapılan kazılarda bulunan çeşitli süs eşyaları, heykeller, mezarlar da sergilenen eserler arasındadır (www.hataykulturturizm.gov.tr). Müzede, 18.115 arkeolojik eser ve 14.412’si sikke olarak toplam 35.442 adet eser bulunmaktadır. Çok uzun süreler Müslüman ve Protestan Arap, Sünni ve Alevi Türk, Süryani, Katolik, Ortodoks Rum, Ermeni ve Yahudi gibi farklı etnik kökenlere ve dinlere ev sahipliği yapmış ve UNESCO “Barış Kenti” olarak seçilmiş bir merkez olan Hatay’ın, özellikle Hıristiyanlar için ayrı bir önemi vardır. Hz. İsa’nın ölümünden sonra havarilerinden St. Pierre Antakya’ya gelmiştir ve Hz. İsa’ya inananlara “Hıristiyan” adı ilk kez Hatay’da verilmiştir. Bugün St. Pierre Kilisesi Hıristiyan aleminin en önemli tarihi kiliselerinden biridir. Papa VI. Paul tarafından aynı zamanda bir ibadet yeri olarak kabul edilen bu kilisede o tarihten itibaren her yıl 29 Haziran günü Katolik Kilisesince ayin düzenlenmektedir ( www.hatayarkeolojimüzesi.com). Habib-i Neccar Cami Anadolu’da yapılan ilk camii olarak bilinmektedir. İslamiyetin ilk dönemlerinin mimarisini yansıtan Hatay Ulu Cami, Aziz Barlohom Manastırı, Aziz Simon Manastırı diğer önemli değerler arasında yer almaktadır (Hatay Turizm Dergisi, 2002:89- 93). Kültür ve Turizm Müdürlüğü 2012 kayıtlarına göre Hatay müze ve ören yerlerini 2010 yılında 186.403’ü yerli 55.180’i yabancı turist olmak üzere 241.583 kişi ziyaret etmiştir. 2011 yılında ise yerli ziyaretçi sayısı 210.293’e ulaşmış fakat yabancı turist sayısında ise düşüş gözlenmiş ve 47.962 olarak belirlenmiştir (Tablo 2). Tablo 2. Hatay Müze ve Ören Yeri İstatistiği 2009 2010 2011 Yerli Ziyaretçi 158.114 186.403 210.293 Yabancı Ziyaretçi 73.666 55.180 47.962 Toplam 231.780 241.583 258.255 Kaynak: Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Günümüzde halen her dinden birçok insanın yaşadığı Hatay’da zengin bir kültürün yanında ortak bir kültür de oluşmuştur. Bu durum kültürel zenginlikle beraber büyük bir barış, kardeşlik ve hoşgörüyü de beraberinde getirmiştir. Tarih boyunca çeşitli inançlara, pek çok millete ev sahipliği yapmış olan Hatay bölgesinde çok sayıda şair, bilim adamı ve sanatçı yetişmiş, zengin bir kültür birikimi meydana gelmiştir (www.hataylife.com). Bu kültür birikiminden kültür turizmi kapsamında yararlanmak üzere, Hatay dikkate alınarak aşağıdaki sürdürülebilir kültür turizmi geliştirme modeli tasarlanmıştır. Tablo 3. Sürdürülebilir Kültür Turizmi Model Önerisi Sürekli Kontrol ve Değerlendirme- 100 80 60 D oğu 40 B atı 20 0 K uz ey 1. 3. Çe yrek Çe yre k Destinasyonlar üzerindeki kültürel turizm gelişiminin olumlu ve olumsuz etkilerini belirleme ve olumlu etkileri maksimize etmek aynı zamanda olumsuzları da en aza indirmek amacıyla ölçümleri almak 271 Kültürel varlıkların envanteriBölgesel ve yerel kültürel varlıklarının ve değerlerinin belirlenmesi- farklı dillerdeki envanter hazırlıklarıyla ilgili kişi ve kurumlarla temasa geçilmelidir. Kültürel değerlerin verilerinin sağlanması(Tarihi yerler, kalıntılar, gelenekler, yaşam şekilleri, müzeler, tiyatrolar, resim galerileri, vb.) Bilgiler; üniversitelerin, turizm kurumlarının çabaları, yerel ve merkezi hükümetin destekleriyle sağlanmalıdır. Kültür Turizmi için uygun kültürel değerleri stakeholders (yerel halk, Seyahat acenteleri, yerel ve merkezi hükümet, turistler, turizm şirketleri, evrensel organizasyonlar) dikkat altına alınmalıdır. Beyin fırtınası oturumları ve toplantılar ile görüş birliğine varılmalıdır. Yeni turizm stratejileri Doğrultusunda, toplantılarda tüm sektör birimlerince alınan ortak kararların ve yapılanmaların uygulanabilir duruma getirilmesi- mümkün olduğunca fazla ziyaretçi tarafından kültürel değerlere ulaşılabilirliğin sağlanması gerekmektedir. Pazar araştırmasıHedef pazarların ve erişilmek istenen fırsatların belirlenmesi- Potansiyel ve etkin müşteri ihtiyaç ve isteklerinin analizi- Kitle turizm ürünlerinin kültürel ürünleri ile birleştirilmesi kültürel turizm ürünlerinin hazırlanması ( yaratıcı ve yenilikçi) gerekmektedir. PazarlamaDestinasyonlar için güçlü bir imaj yaratılması- belirli destinasyonlar için stratejik Pazar planlamaları yapılmasıSeyahat acenteleri, tur operatörleri ve UNESCO gibi evrensel organizasyonların işbirliği- Uygun pazarlama faaliyetlerinin oluşturulması gerekmektedir. Sürekli Kontrol ve DeğerlendirmeDestinasyonlar üzerindeki kültürel turizm gelişiminin olumlu ve olumsuz etkilerini belirleme ve olumlu etkileri maksimize etmek aynı zamanda olumsuzları da en aza indirmek amacıyla ölçümleri almak. Kaynak: İçöz, Yılmaz ve Oter (2008:163) Sürdürülebilir kültür turizmi model önerisinde (Tablo 3) görüldüğü üzere; sürdürülebilir kültür turizminin sağlanabilmesi ve uzun süreli etkilerinin kullanılması için ilk olarak destinasyonlardaki, kültürel varlıkların belirlenmesi gerekmektedir. Tüm sektör birimlerinin fikirleri alınarak, işbirliği içerisinde yeni stratejiler belirlenip planlama yapılması son derede önemli bir koşuldur. Gerçekleştirilen toplantılarda ortaya 272 çıkacak yeni fikir ve düşünceler kültür turizmin gelişmesi için önemli avantajlar sağlayacaktır. Yerleşen turizm bilinci ile yeni ve güçlü bir destinasyon imajı oluşturulması, kültürel turizm faaliyetlerinin devamı ve sürdürülebilirliği için son derece önemli bir adım olarak kabul edilmektedir. Bu sürekliliği farklı bir destinasyon araştırması, etkili bir tanıtım ile gerçekleştirmek ise; potansiyelin arttırılmasında son derece önemli bir faktör olarak görülmektedir. Destinasyonlar üzerinde ortaya çıkabilecek her türlü olumlu ve olumsuz etkilerin belirlenmesi ve gerekirse çeşitli tedbirlerin alınması ancak sürekli kontrol ve değerlendirme ile mümkün olacaktır. SONUÇ VE ÖNERİLER Dünyada eşi ve benzeri olmayan zenginliklere ve medeniyetlere beşiklik etmiş Anadolu topraklarında Hititler, Sümerler, Urartular, Likyalılar, Lidyalılar, Frigyalılar, İyonlar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar, Türkiye Cumhuriyetine gelinceye kadar birçok iz ve kalıntı bırakarak, ülkemizi benzersiz bir konuma ulaştırmıştır (Doğaner, 2001). Bu nedenle, dünya kültür mirasının çok önemli bir bölümüne sahip olan ülkemizin, kültür varlıkları ile ilgili yaklaşım ve uygulamalarının yeniden düzenlenmesi zorunluluk halini almıştır. Bu bağlamda temel yaklaşımımız, büyük bir potansiyele sahip olduğu halde hızlı bir yok olma sürecine giren ve gereği gibi değerlendirilemeyen kültür mirasının, koruma-kullanma-yaşatma ilkeleri doğrultusunda ‘turistik ürüne’ dönüştürülmesi ve kültürel turizm aracılığıyla değerlendirilmesidir. Çünkü, ülkemiz doğal güzelliklerinin yanında, köklü bir geçmişe dayanan zengin bir kültür ve sanata sahip olması turizm açısından çok büyük çeşitlilik ve farklılık yaratmaktadır. Bölgenin kültür ve inanç turizmi açısından sahip olduğu özellik yıllardır göz ardı edilmiş, devamlı deniz, güneş ve kum üçlüsü ön plana çıkarılmıştır. Doğal olarak, deniz ve yat turizmi de çok önemlidir. Ama turizmi yaz aylarından çıkararak diğer aylara da yayacak değişik yöntemler aranmalıdır. Bu kapsamda kültür ve inanç turizmi değerleri ele alınmalıdır. Bir turizm merkezinde, turizm türleri ne kadar çok ve çeşitli olursa, o merkezlerde tatillerini geçiren turistlerin kalış süreleri de o oranda uzar. Kültür ve inanç turizmi kaynakları kullanma ve koruma dengesi içerisinde sürdürülebilirliğin sağlanması ve etkili tanıtım politikalarının uygulanması, turizm çeşitliliğinin değerlendirilmesi ve yaygınlaştırılması açısından da önemlidir (Bingöl, 2004). Hatay yöresini çekici kılan ve tarihi boyunca göçlere açık olmasını sağlayan, yaşamı kolaylaştıran iklim koşulları ve verimli topraklarının yanı sıra Anadoluyu Çukurova yoluyla Suriye ve Filistin’e bağlayan yolların kavşak noktasında bulunmasıdır. Ayrıca Mezopotamya’dan Akdeniz’e çıkmak için kullanılabilecek en uygun limalar yine bu bölgededir. Hatay, inanç turizmi merkezleri ve antik kentleriyle turizm potansiyeline sahip bir ildir (www.hataykulturturizm.gov.tr). Ortadoğu’daki pek çok ülke ile Türkiye arasında vizelerin kalkması ile birlikte Hatay’ın turizm potansiyelinde görülen olumlu gelişmeler, özellikle Suriye’de yaşanan karışıklıklar ile büyük ölçüde etkilenmiştir. Yüzde doksan artışlara kadar yükselen turizm sektörü birden bire yüzde birlere kadar düşmüştür. Yaşanan bu olumsuz gelişmeler Lübnan’dan kara yoluyla ülkemize gelen turist sayılarını da büyük ölçüde etkilemiştir. Bu durumundan en büyük ölçüde etkilenen, ticaret ve turizm açısından darbeler yaşayan yer Hatay bölgesi olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle bu bölgede sahip olunan potansiyelleri kaybetmemek ve değerlendirmek açısından; Hatay-Beyrut, Hatay-Lübnan arası havayolu hatlarının açılması olumlu bir girişim olarak görülmektedir. Bu durumda Türk Havayolu şirketlerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Hatay’a gelen turist grupları sadece bu bölgede kalmamakta, ziyaretleri süresince aynı zamanda Mersin, Antalya, Kapadokya 273 ve İstanbul’a da gitmektedirler. Doğu turizminden her bölgemiz ayrı bir kazanç sağlamaktadır (www.turizm gazetesi.com). Hatay inanç merkezleri tanıtılarak ortak kültürel mirasın yaşatılmasına ve evrensel kültüre kazandırılmasına katkı sağlayacağı gibi Hatay’ın tanıtımını da sağlayacaktır. Hatay inanç merkezleri kültürel mirastır. Bu kültürel mirasın tüm dünyaya tanıtımı yapılırken inanç turizmi yoluyla Hatay’ın da tanıtmı sağlanacaktır. İnanç merkezleri yüzyıllardır toplumun manevi dünyasına yönelik yön verme işlevi yanı sıra eğitim, kültür ve şifa kurumları olarak toplumsal hayata katkı sunmuşlardır ( turkoloji.cu.edu.tr). Hatay bölgesinde kültür ve inanç turizmini geliştirme açısından şu ilkeler önem taşımaktadır: 1. Turizm yapısı içinde yer alan tüm örgütlerin fikir alışverişinde bulunması ve işbirliği içinde çalışması, 2. Turizm Bakanlığının ve yerel yönetimlerin turizm açısından dengeli bir gelişimin sağlanabilmesi için bütünsel bir strateji geliştirmeleri, 3. Turistik arz kaynağı durumundaki değerlerin ne düzeyde turizme açılabileceği ve bu doğrultuda planlı sürdürülebilir bir yapılanma gerçekleştirilmesi, 4. Tüm kamu ve özel sektör birimlerinin fikirleri alınarak yeni stratejiler belirlenip, planlama yapılması, 5. Kültür mirasını oluşturan envanter çalışmalarının tamamlanması, inanç turizmine ilişkin değerlerin saptanması, 6. Müzelerin daha etkin tanıtımının yapılması, 7. Güçlü bir destinasyon imajı oluşturulması, 8. Bölgenin sahip olduğu kaynaklar çerçevesinde etkin bir pazarlama stratejisi oluşturulması, destinasyon imajının doğru şekillendirilmesi ve destinasyon bilinirliğinin attırılması, 9. Ulusal ve uluslararası tanıtımda basın yoluyla bölgenin kültür ve inanç turizmi eserlerinin tanıtılması, 10. Bölgeye turist kitlelerini çekebilmek amacıyla, reklam araçlarında halk kültürü öğelerinin kullanılması, 11. Geleneksel yaşam tarzını yansıtan öğelerin turizmde kullanılması, 12. Bölge yerel halkının ve turizme hizmet eden nüfusun turizm konusunda bilinçlendirilmesi, gerekli görülen alanlarda eğitim ve turizm sertifikalı olmalarına özen gösterilmesi, 13. Ulusal ve uluslar arası seyahat acenteleri ile iletişim kurarak bölgenin inanç ve kültür turizmi açısından ne kadar zengin olduğunun tanıtılması (seyahat acentelerine ücretsiz geziler düzenlenmesi), 14. Sorumlu kuruluşlar denetiminde, uzman kişilerce bölgenin kültür ve inanç turizmi kaynaklarının değerlendirildiği el kitaplarının hazırlanması, 15. Havayolu ulaşım olanaklarının arttırılarak, yurtiçi ve yurtdışında farklı güzergâhlara uçak seferleri konulması, 16. Konaklama açısından uygun, konforlu ve kaliteli hizmet veren işletmelerin açılmasının desteklenmesi, 17. İç turizmin geliştirilmesi yönünde daha uygun fiyatlı konaklama tesislerinin belirli yörelerde arttırılması. 274 Hatay’ın kültür ve inanç turizmi unsurları, gerek Müslüman dünyası için gerekse Hıristiyan dünyası için önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Özellikle camiler ve müzelerdeki İslami eserleri ile Müslüman dünyasına; kilise ve manastırları ile Hıristiyanlık dünyasına ışık tutmaktadır. Bu değerlerin bu açıdan tanıtılıp daha fazla turistik çekicilik unsurları olarak kullanılması gerekmektedir. KAYNAKÇA Aklanoğlu, F. (2010). Geleneksel yerleşmelerde kültür turizmi: Beypazarı Örneği. Kastamonu Üniversitesi OF Dergisi, 10(2), 125–136. Alvarez, M., & Korzay, M. (2008). The relationship between historical and cultural knowledge and perceptions of Turkey as a tourism destination. International Tourism Conference. (pp. 124–138). Alanya. 275 Avcıkurt, C. (2003). Turizm sosyolojisi. Ankara: Detay Yayıncılık. Baş, İ. D. (1996). Sürdürülebilir turizmin hayata geçirilmesi için aktivite olması gereken dinamikler ve işlevleri model çalışması, sürdürülebilir turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım, 19. Dünya Şehircilik Günü Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi. İstanbul Bingöl, Z. (2004). Akdeniz bölgesinin kültür ve inanç turizmi açısından değerlendirilmesi, 125–137 "www.bilgidergi.com/uploads/2004Bingol.pdf internet adresinden 01.03.2012 tarihinde edinilmiştir. Doğaner, S. (2001). Türkiye’nin turizm coğrafyası. İstanbul: Çantay Kitabevi. Foo, L. M., & Rosetto, A. (1998). Cultural tourism in Australia-characteristics and maotivationa. Bureau of Tourism Research, (27) Australia. Güneş, G. (2008). Korunan alanlar ve çevresi için sürdürülebilir turizm gelişim stratejisi. III. Balıkesir Ulusal Turizm Kongresi. Nisan 17-19. Hatay Turizm Dergisi (2002). Hatay Belediyesi Yayını. Herbert, D. (1995). Heritage, places, leisure and toursim. (pp.1–20). London: Mansell Publishing. İçöz, O. Yılmaz, S. & Oter, Z. (2008). Developing new cultural tourism destinations in Turkey: An integrative approach between travel agencies, local community and tourists. International Tourism Conference (pp. 158–166) Alanya. Kiper, T. (2006). Safranbolu yörük köyü peyzaj potansiyelinin kırsal turizm açısından değerlendirilmesi. Yayımlanmamış doktora tezi, Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı. Kocapınar, S. (2003). Kültür turizmi. Türkiye’nin Alternatif Turizm Potansiyeli ve Güncel Sorunları Konferansı Bildirileri. Çankırı. Okumuş, F. (2008). Can culture be a source of competitive advantage for destinations? The case of Turkey. International Tourism Conference . (pp. 72–78) Alanya, 05-09 November. Oral, S. & Şenbük, U. (1996). Turistik ürünlerin sürdürülebilir turizm açısından yapısal değerlendirilmesi. 19. Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu Alanya, Mimar Sinan Üniversitesi, (ss. 197–205) İstanbul. Perçin, Ş.N. & Güzel, B. (2008). “Cultural and event tourism: Issues & debates”: New tourism trends and strategies toward the eveluation of cultural tourism: The Cappadocia case. Internatioanal Tourism Conference, (pp. 476–486). 05-09 November. 276 Stojanoski, P. & Elmazi, L. (2008). Cultural and leisure tourism in viewpoint of museum tourism: A Case of Albania and Macedonia. International Tourism Conference. (pp. 1287–1296) Alanya, 05-09 November. Tarcan, E. & Atılgan, E. (1999). 2000 yılına doğru Türkiye’nin inanç turizmi açısından önemi ve Antalya’da faaliyet gösteren seyahat acenteleri üzerine bir araştırma. İkibinli Yıllara Girerken Kapodakya’nın Turizm Değerlerine Bir Bakış. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Matbaası. Vaughan, D. (2000). Tourism and biodiversity: A convergence of interest? International Affairs, 76(2), 283-297. Wang, S., Fu, Y., Cecil, A., & Avgoustis, S. H. (2006). Residents’ perceptions of cultural tourism and quality of Life – a longitudinal approach. Tourism Today, 47–61. Wright, K. (2008). Religious tourism, leisure group travel. (Special Edition). (pp. 34–35) February. Tunç, A., & Saç, F .(1998). Genel Turizm. Ankara: Detay Yayınevi. (turkoloji.cu.edu.tr) turkoloji.cu.edu.tr/../erman_ Artun_hatay_inanc_merkezleri.pdfBenzer) (www.hataykulturturizm.gov.tr) http:/ /www.hataykulturturizm.gov.tr/belge/1-33598/muze-ve-orenyerleri.html (www.hataylife.com) http://www.hataylife.com/hatayturizm.asp (www.hatayarkeolojimüzesi.com) http://www.hatayarkeolojimuzesi.gov.tr/Hatay Muze Web/flash/main.html (www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr) http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/belge/1-98113/inanc-turizmi.html (www.tgdturkey.com.tr) http://www.tgdturkey.com/tr/hatay/sehir-hakkinda/ ŞIRNAK’IN (ŞEHR-İ NUH’UN) TURİZM SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Öğr. Gör. Sedat ÇELİK Şırnak Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Yüksekokulu 277 Öğr. Gör. Erhan AKARDENİZ Şırnak Üniversitesi Silopi Meslek Yüksekokulu Dış Ticaret Programı Özet Şırnak ili doğal, kültürel ve tarihi değerleri ile ülkemiz turizmine katkı sağlayabilecek turizm potansiyeline sahip bir ilimizdir. Fakat sahip olduğu bu turizm potansiyeli çeşitli sorunlar nedeni ile yeteri kadar değerlendirilememektedir. Sorunlar giderildiğinde kültürel etkileşim ile Şırnak ilinin olumsuz imajı, turizm hareketleri ile, azaltılabilir. Bu kapsamda bu çalışmanın amacı Şırnak ilinin turizm sorunlarını ortaya koymak ve bu sorunlara çözüm önerileri getirmektir. Bu amaç çerçevesinde Şırnak ilinin turizm potansiyeline değinilmiş ve istatistikî veriler ışığında değerlendirme yapılmıştır. Ayrıca sorunların ortaya konması ve çözüm önerilerinin belirtilmesi ilin bulunduğu durum gözlemlenerek belirtilmiştir. Araştırmada Şırnak ilinin en önemli sorunları olumsuz imaj, güvenlik, alt yapı eksikliği gibi sorunlar olduğu görülmektedir. Alt yapı, güvenlik ve olumsuz imajın giderilmesi ile turizm aktivitelerinin artacak ve turizm ile ve ülkeye daha fazla katkı sağlayacaktır. Giriş Turizm sosyal, kültürel ve çevresel etkileri ile çok yönlü bir kalkınma aracıdır. Dünya Turizm Örgütü taradından hazırlanan “Turizm 2020 Yılı Vizyonu” çalışmasında 2020 yılında dünyadaki turist sayısının 1.5 milyar kişi, toplam turizm gelirinin ise 2 trilyon ABD doları olacağı öngörülmüştür. Son 10 yılda dünya ekonomisindeki milli gelir artışı ortalama % 3,5 olarak gerçekleşirken, uluslar arası turizm hareketlerinin ortaya çıkardığı gelir artışı % 4 olmuştur. Bu değerler turizmin ekonomik olarak etkisinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir (UNWTO, 2010). Aynı zamanda önemli bir istihdam alanı oluşturan turizm sektörü işsizliği azaltmaktadır. Ayrıca turizm işletmelerinde yapılan harcamaların çarpan kat sayısı yüksektir. Bu sebeple ekonomiye katkısı yüksektir. Diğer yandan sosyal ve kültürel olarak ulusal ve uluslar arası etkileşimin sağlanmasında önemli rol oynayan turizm hareketleri etkileşimin artması ve ilişkilerin gelişmesi ile insanlar arasında entegrasyonu geliştirmekte ve kimi zaman var olan olumsuz ilişkilerde barışçıl bir rol oynamaktadır. Ülkemize gelen turist sayısı ve turizm geliri dikkate alındığında ülkemizin dünya sıralamasında ilk 10’a girdiği görülmektedir. Bu önemli bir rakam olmakla birlikte ülkemizin sahip olduğu zengin kültürel değerleri ile ilk sıralarda olabileceğini belirtmek gerekir. Birçok kültürel değeri turizm aktivitelerinde kullanamadığımızdan, tanıtamadığımızdan dolayı gerektiği kadar turist ve turizm geliri sağlayamamaktayız. Ülkemizde önemli turizm destinasyonu olarak kullanılabilecek bir ilimiz olan Şırnak, birçok devlete, medeniyete (Babil, Asur, Med, Pers, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı v.s.) ev sahipliği yapmasından dolayı tarihsel yapılar ve kültürel değerler bakımından zengin bir ilimizdir. Şırnak bu kültürel ve tarihi değerler ile ve doğal oluşumla ortaya çıkan yapılarla turizm pazarı olabilecek bir potansiyele sahip önemli bir destinasyondur. Ancak var olan potansiyelin yeterince kullanılamaması hem turizmin gelişmesine engel olmakta hem de var olan tarihsel değerlerin yok olmasına göz yumulmasına neden olmaktadır. Bu tarihsel değerlerin yok olması demek sadece Şırnak ilinin tarihsel değerinin yok olması demek değildir, aynı zamanda insanlığın tarihsel değerinin yok olması demektir (Alaeddinoğlu, Yıldız ve Sındır, 2010). Şırnak’ta turizmin gelişmemesinde birçok sebep olmakla birlikte özellikle güvenlik sorunundan dolayı kaynaklanan olumsuz bakış açısına dayanarak turizmin gelişmeyeceğini söylemek Şırnak ilini olduğu gibi kalmasına, ve hatta gerilemesine sebep olur. Bu çalışmada üzerinde durduğumuz ana tema; turizmin, turizm sorunlarının çözüme kavuşması ile turizmin geliştirilmesiyle kültürel etkileşimin arttırılması ve bu sayede 278 bölgedeki olumsuz algının ortadan kaldırılması ile barışa bir nebzede olsa katkı sağlanabileceğidir. Bu düşünceyi savunurken Şırnak ilinin sahip olduğu zengin kültürel, doğal, tarihsel en önemli dayanağımız yöre halkının misafirperverliğidir. Bu misafirperverlik, belirtilmiş olan sorunların ortadan kaldırılması ile, Şırnak turizminin için en önemli öz yeteneği olacaktır. Bu araştırmamızda öncelikle Şırnak ilinin turizm potansiyeline değinilmiş ve daha sonra bu turizm potansiyelinin neden kullanıl(a)madığı, sorunların neler olduğu ortaya konularak çözüm önerileri belirtilmiştir. Bu kapsamda var olan turizm potansiyeli incelenmiş ve şu anki turizm hareketliliği istatistiki veriler yoluyla değerlendirilmiş ve daha sonra Şehrin genel durumu göz önünde bulundurularak sorunlar tespit edilip çözüm önerileri sunulmuştur. Şırnak İli Genel Özellikleri Şırnak, 18.05.1990 tarih ve 20522 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 16.05.1990 tarih ve 3647 sayılı yasa ile il statüsüne kavuşmuştur. İl batıda Mardin, doğuda Hakkari, kuzeyde Siirt illeri ile güneyde ise Irak ve Suriye ülkeleri ile çevrilidir. İlin toplam alanı 7.172 km2’dir. Batı ve güney kesimindeki bazı düzlükler dışında, ilin büyük bir bölümü akarsular tarafından derince yarılarak plato alanlarına dönüşmüştür. Şırnak merkezi dışında 6 ilçe, 5 bucak, 243 köye sahiptir (Şırnak Kültür Envanteri, 2010). 2011 yılında Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine (ADNKS) göre yapılan nüfus sayımında Şırnak’ın toplam nüfusu 457.997 olarak hesaplanmıştır. Bu nüfusun %55’i aktif(olgun: 14-64 yaş arası) nüfustan oluşmaktadır. Nüfusun %53’ü erkek %47’si bayandır(www.nvi.gov.tr). Şırnak ilinde iklim yörelere göre farklılık göstermektedir. İlin yüksek kesimlerinde, Doğu Anadolu’nun sert kara iklimi, diğer kesimlerde ise karasal iklim hâkimdir. İklim yer yer faklılık göstermektedir bu sebeple bitki örtüsü daha çok bozkır olsa bile bitki çeşitliliği fazladır. Bozkırlar küçükbaş hayvancılık için önemlidir. Yükseklerde, özellikle Beytüşşebap ve Uludere civarında bulunan dağların yüksek yerlerinde alpin çayırları bulunur. Faraşin yaylası bu açıdan önemlidir. Aynı zamanda meşe ve ardıç ağaçları bulunan ilde bıttım denilen yabani fıstıklar bulunmaktadır (www.sirnak.gov.tr). İlde Dicle nehri önemli bir unsurdur. İl topraklarını kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda kesen Dicle, Cizre’yi geçtikten sonra bir sürede Türkiye-Suriye sınırını çizer. Dicle’nin bir kolu olan Habur Çayı ise Irak ile Şırnak ili (aynı zamanda Türkiye) arasında sınır oluşturur. İlin sularını toplayan Dicle ırmağının başlıca kolları Habur ve Kızılsu’ dur. Habur çayının kolu olan Hezil çayı Irak ve Suriye sınırını çizer (Şırnak Kültür Envanteri, 2010). Şırnak ilinin işsizlik oranı azalma göstermiş olması ile birlikte aktif nüfusun fazla olması istihdam oluşturacak yatırımlar gerektirmektedir. Türkiye’nin 2008 yılı mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranı, %11 iken; Şırnak’ta bu oran %22,10(Darıcı ve Öcal, 2010: 1089) ile ülkenin en yüksek oranına ulaşmıştır. 2009 yılına bakıldığında Türkiye ortalaması 14 iken ilde 17 olduğu ve 2010 yılında 5,8 puan azalarak 11,21 ile ülke seviyesi olan 11,91’lik ortalamanın altına indiği görülmektedir. (www.tuik.gov.tr). Şehrin ekonomisi tarım ve ticarete dayalıdır. Kırsal kesimlerde başlıca geçim kaynağı hayvancılıktır. Fakat hayvancılık sektörü, ilin doğal bitki örtüsü ve yeryüzü şekilleri açısından potansiyeli olmasına rağmen ekonomiye yeterli katkı sağlayamamaktadır. Son yıllarda Silopi ilçesinde bulunan Habur sınır kapısından Irak’a yapılan ticaret miktarının artması şehir ekonomisine olumlu katkı sağlamaktadır. Şehir ekonomisinin önemli 279 sektörlerinden birisi de madenciliktir. Yer altı kaynaklarının zengin olması özellikle madencilik sektörünün gelişmesini sağlamıştır. Şırnak İli Turizm Potansiyeli Turizm, insanların sürekli ikamet ettikleri, çalıştıkları ve her zamanki olağan ihtiyaçlarını karşıladıkları yerlerin dışında, yerleşmemek ve ekonomik anlamda gelir elde etmemek şartıyla, dinlenme, eğlenme, merak, spor, sağlık, kültür, deneyim kazanma, akrabalarını ziyaret etme, kongre ve seminerlere katılma, dini ibadetlerini yerine getirme gibi kişisel nedenlerle, kişisel ya da toplu olarak yaptıkları seyahatlerdir. Bu seyahatlerin turizm faaliyeti sayılabilmesi için, turistlerin gittikleri yerlerde en az bir gece konaklaması ve turizm işletmelerinin ürettiği mal ve hizmetleri talep etmeleri gerekmektedir (Sargın, 2006: 2; Tapur, 2009: 473). Turistik talepler turistik arzın sunulması ile karşılanır. Turist talepleri arttıkça turizm işletmelerinin arz türleri de artmaktadır. Aynı zamanda talep edilmeden önce turizm işletmeleri farkındalık oluşturarak yeni turistik ürün arzı oluşturabilmektedirler. Böylelikle turizm çeşitleri ortaya çıkmakta ve geniş bir turistik ürün yelpazesi oluşturmaktır. Ayrıca herhangi bir ülkede veya destinasyonda çeşitli turizm ürünlerinin geliştirilmesi, turizm pazarına sunulabilecek turistik ürünlerin tek boyutlu bir yapıdan kurtarılarak çok boyutlu bir niteliğe kavuşturulması, turizm pazarının gelişmesinin ilk adımlarından biridir. Bu nedenle ülkeler, kendi destinasyonlarında deniz-kum-güneşe dayalı kitle turizminin yanı sıra inanç turizmi, doğa turizmi, kültür turizmi, deniz turizmi, spor turizmi, kış turizmi, yat turizmi, kongre turizmi, av turizmi, gençlik turizmi, botanik turizmi, rafting turizmi, ekoturizm gibi turizm çeşitlenmesine gitmektedirler (İlban ve Kaşlı, 2009). Tarihi dokusuyla, kültürel zenginlikleriyle ülkemizin güzel coğrafyalarından biri olma özelliğine sahip olan Şırnak ili, Müslüman’ıyla, Süryani’siyle, Yezidi’siyle, farklı ırk ve dinlerden oluşan önemli bir kültür mozaiğine sahiptir. Şırnak Kültür Envanterine (2010) bakıldığında; 17 kilise, , 2 höyük, 6 kale, 5 camii, 2 medrese, 4 han, 6 türbe bir mezarlık, 2 tarihi kamu binası, 11 kasır ve ev, 10 köprü, 3 sarnıç, 7 değirmen bulunmaktadır. Bunlara ek olarak Kasrik kayalarında bulunan at üstünde insan figürü, Timur’un pençeleri gibi yapılar mevcuttur. Bu kültürel değerler doğal güzelliklerle bir araya geldiğinde insanları cezp edici bir turizm destinasyonu oluşturmaktadır. Bütün bunlara ek olarak Şırnak halkının güler yüzü ve misafirperverliği Nuh Nebi’nin Şehri’nde adeta turizmi geliştirmek için bir araya gelmiş değerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Şırnak ilinde uygulanabilir turizm çeşitlerinden hareketle Şırnak ilinde turistik talebin karşılanmasına yönelik turizm potansiyelinin var olduğunu ve bunların iyi bir turizm stratejisi ile şehir ve ülke ekonomisine katkı sağlayabileceğini söyleyebiliriz. Şırnak ilinin talebi karşılamadaki potansiyeline bakıldığında; • İnanç Turizmi (medreseler, kiliseler, türbeler) • Doğa Turizmi(akarsular, doğal oluşumlar, yeryüzü şekilleri, yaylalar) • Kültür Turizmi(yeme-içme, folklor, el sanatları, tarihi yapıtlar, efsaneler) • Termal Turizm(Hesta Kaplıcası, Zümrüt Dağı Kaplıcası, Hısta v.s.) • Doğa yürüyüşü (Trekking), Rafting Turizmi (Cudi dağı, Dicle nehri) gibi turizm türlerinin Şırnak ilinde geliştirilebileceği görülmektedir. İnanç turizmi; kutsal yerlerin bu dinlere mensup turistlerce ziyaret edilmesinin, turizm olgusu içerisinde değerlendirilmesi “inanç turizmi” olarak tanımlanmaktadır (Sargın,2006). Şırnak ilinin inanç turizmi ile ilgili arz potansiyeline bakıldığında oldukça önem arz ettiği görülmektedir. İnanç turizmi için yapılacak olan yatırımların, 280 tanıtımların ekonomik ve sosyal olarak katı sağlayacağı düşünülmektedir. Şırnak ilinde inanç turizmi için kullanılabilecek yapıtlar oldukça fazladır bunların bazıları; Nuh Nebi Camii ve Medresesi, Cizre Ulu Camii, Şerif Camii, Kırmızı Medrese, Meryem Ana Kilisesi, Mor Aday Kilisesi, Kavuncu Köy Kilisesi, Mor Yakup Kilisesi’dir (Şırnak Kültür Envanteri, 2010). Doğa turizmi; yeryüzü şekilleri, nehirler, yeşillik, deniz, bitki örtüsü gibi unsurların yer aldığı doğa turizmi özellikle iş hayatında zaman bulamayıp dinlenmek isteyen insanların tercihi olmaktadır. Her ilin kendine has doğa güzelliği olabilir fakat bu doğa güzelliğinin insanlar tarafından fark edilmesi için tanıtım faaliyetleri ile farkındalık oluşturulması gerekir. Günümüzde turizmden elde edilen gelirin yaklaşık %25’i doğa ve kültürel eko–turizm aktivitelerinden sağlanmaktadır (Yılmaz ve Karahan, 2003). Şırnak ilindeki doğa güzelliklerine bakıldığında Dicle nehri, Cudi Dağı, Cehennem Vadisi, Kasrik Harabeleri gibi önemli doğa güzelliklerinin olduğunu görmekteyiz. Bu yerlerin turizmde kullanılması başta yöre halkına olmak üzere ülkeye fayda sağlayacaktır. Karacadağ (3275m), Altın dağ (3358 m) ve Cudi dağı (2114m) yükseklikleri ile dağcılık turizmi potansiyeline sahiptirler. Kızılsu çayında olta balıkçılığı yapılmaktadır. Bunun yanında Cudi dağında çok çeşitli bitkilerin olması ve araştırılmamış olması Cudi dağının botanik turizm açısından değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır (www.kultur.gov.tr). Kültür turizmi; festival, folklor, tiyatro, sergi gibi sanat etkinliklerine katılmak, geçmiş veya yaşayan uygarlıklar ile kültürel değerleri tanımak, tarihi yerleri ve toplumun yaşam tarzlarını görmek amacıyla yapılan gezidir (Tabur, 2009). Bu kapsamda aslında her yörenin kültürel olarak diğer yörelerden farklı bir kültürü vardır. Her yörenin kültürel farklılığı kendisine özgüdür. Bu noktada Şırnak ilinin de kendine özgü önemli kültürel değerleri bulunmaktadır. Ancak bu kültürel değerlerin tanıtılması ve pazarlanması gerekir. Şırnak iline ait halk oyunları( bablekan, sınvan, kulungi, berite v.s.), el sanatları(Şal-Şapik, halı dokumacılığı, oya işleri v.s.), giyimkuşam(Şal-şapik, yelek, şelema, fistan v.s.), yeme-içme(meyer, mahmılatık, kutlık v.s.), festivalkutlamalar(Newruz bayramı, Kuzu kırpma şenlikleri, kültür-bahar bayramı v.s.) Şırnak ilinin yaşamı ile ilgili kültürel değerleridir (www.sirnakkulturturizm.gov.tr). Şırnak ili birçok devletin ilk yerleşim yeri ve birçok medeniyetin beşiği olmuştur. Bu yüzden önemli tarihi yapıtlar ve eserler bulunmaktadır. Guti, Babil, Asur, Med, Pers, Sasani, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerine ait çok sayıda kültürel yapıtlar bulunmaktadır. Finik Kalesi, Kasrik boğazı, Çağlayan köyündeki kabartmalar, Surlar ve kasırlar önemli kültürel yapılardır (Zaman ve Uzun, 2010). Akabin Köprüsü, Yafes Köprüsü, Kasrik Köprüsü, Timur Çeşmesi, Kavuncu Hanı, Dağyeli Hanı, Yeşiltepe Höyüğü gibi somut yapılar Şırnak ili ve ülkemiz için önemli birer tarihsel, kültürel değerdir (Şırnak Kültür Envanteri, 2010). Şırnak ilinin somut kültürel miraslarının yanında soyut kültürel mirasları da kültürel değerler içerisinde önemli bir yer tutmaktadır 4 . Soyut kültürel mirasın korunması ve nesilden nesile korunarak aktarılması gerekir. Şırnak ili soyut kültürel miras bakımından zengindir. Özellikle aşk efsanesi olarak bilinen Mem ü Zin Ahmede Hani’nin kaleme aldığı eserle günümüze kadar gelebilmiştir. Aynı zamanda Şırnak ili Şeyh Ahmet El-Cezeri 5 , İsmail 4 Kültürlerin somut olmayan alanına; diller, dinler, gelenekler, görenekler, töreler, ardından; anonim halk edebiyatının sözlü ürünleri, seyirlik oyunlar, ritüeller, mitler vd. girer. Somut olmayan kültürel miras kültürel çeşitliliğin aynasıdır (Artun, 2004). 5 İslam dünyasının en büyük filozoflarından birisidir. Hiç evlenmeden 75 yıl kendisini ilme adamıştır. 2000 beyitlik Divan kitabı Avrupa, İran, Rus edebiyat derslerinde okutulmaktadır (Şırnak Valiliği Kültür Envanteri, 2010). 281 Ebul-İz 6 , İbnilesir İzzeddin El-Cezeri 7 gibi tarihte önemli işler yapan önemli şahsiyetlerin birçoğunun mezarları Şırnak ilinde bulunmaktadır (Yaşın, 2007). Sağlık turizmi içinde termal turizm; soğuk ve sıcak mineralli suların sağlık amacıyla içme ve dış tatbiklerde kullanımı için turistlerin ulaşım, konaklama ve ağırlama gereksinimlerinin karşılanmasını sağlayan çok yönlü bir turizm çeşidi olarak ön plana çıkmaktadır (Akbulut,2010). Turizm bakanlığı yayımlarında ise, mineralize termal sular ile çamurların, kaynağın yöresindeki çevre ve iklim faktörleri bileşiminde insan sağlığına olumlu katkı sağlamak üzere, uzman hekim denetim ve programında fizik tedavi, rehabilitasyon, egzersiz, psikoterapi, diyet gibi destek tedavilerle koordineli kür uygulamaları için yapılan turizm hareketi “termalizm” olarak adlandırılmaktadır (Turizm Bakanlığı, 1993: 13). Termal turizmin herhangi bir destinasyonda bir turizm ürünü olarak sunulabilmesi için o destinasyonda termal turizm ile ilgili doğal bir altyapının bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla, termal turizm, her ülkenin veya destinasyonun kolayca rekabet üstünlüğü elde edebileceği bir alan değildir (İlban ve Kaşlı, 2009). Şırnak ilindeki kaplıcalar; zümrüt kaplıcası (39 derece kükürt), Nebi Süleyman (Belkıs) kaplıcası (60derece, kalsiyum sülfat) önemli kaplıcalardandır. Şu anda faaliyette olan zümrüt kaplıcası birçok eksikliğe rağmen yerli turist çekmektedir. Doğa yürüyüşü (Trekking), rafting, paraşut ve balon aktiviteleri; bu aktiviteler, genelde şehrin stresinden kurtulmak isteyenlerin, hafta sonu günübirlik, şehre yakın parkurlarda ya da yabancı ülkelerde 2-3 haftalık turlar şeklinde, profesyonel bir rehber eşliğinde gerçekleştirdikleri bir spor durumundadır (Yavuz, 1996:110). Şırnak ilindeki trekking, rafting turizmine bakıldığında, özellikle dağ yamaçlarında (Cudi dağı, Şahköy çağlayanı, Herekol dağı) trekking yapılması ve Dicle Nehri’nde rafting yapılması uygundur. Bunların dışında, Şırnak ili etrafında yüksekliği paraşut ve balon sporlarının yapılmasına uygun olan alanlar mevcuttur. Şırnak İlinin Turizm İstatistikleri Şırnak ilinin turizm potansiyeline değinilerek değerli kültürel zenginlikler kısaca ifade edilmiştir. Peki, bu turizm potansiyelinin şu anda sağladığı fayda nedir? Bu turizm potansiyeli ne kadar verimli kullanılabiliyor? Bunu öğrenmek için istatistikî verilerden yararlanılarak var olan potansiyelin nasıl kullanıldığı ne sağladığı belirtilmiştir. Verilerin güncel veriler olmasına dikkat edilmiştir. Şırnak İli’nin Konaklama Tesisi Sayısı ve Oda, Yatak Kapasitesi (2011) Belge Türüne Göre Tesis Oda Yatak Sayısı Sayısı Sayısı Turizm işletme ve yatırım belgeli konaklama işletmeleri 5 516 1220 Belediye belgeli konaklama işletmeleri 8 205 424 Toplam 13 721 1644 Kaynak: Şırnak Turizm İl Müdürlüğü Şırnak ili merkezi ve ilçelerinde belediye belgeli otel sayısı toplamda 8 adettir. Bu 8 adet otelin toplamda oda sayısı 205 olup yatak sayısı 424’tür. Şırnak ili merkezinde ve ilçelerinde 1 adet tek yıldızlı, 2 adet 6 Şırnak’ta doğan ve dünyaca ünlü fen ve teknik adam robot, saat ve 60 makine mucididir. 7 Dünyaca ünlü tarihçi, yazar, diplomat ve âlimdir (Yaşın, 2007). 282 üç yıldızlı, 1 adet dört yıldızlı ve 1 adet beş yıldızlı otel olmak üzere toplamda 5 adet turizm bakanlığından belgeli otel bulunmaktadır. Bu otellerin toplam oda sayısı 576 olup toplam yatak sayısı 1.220’dir. Belediye belgeli ve turizm işletme belgeli otellerin toplamda yatak kapasitesi 1644 olup toplam oda sayısı 781’dir. Bunun yanında ilde toplamda 4 adet A grubu seyahat acentesi faaliyet göstermektedir. Seyahat acenteleri az sayıda gezi organizasyonları düzenlemekle birlikte, daha çok memur ve iş adamlarına uçak bileti keserek faaliyetlerine devam etmektedirler. Ayrıca 4 adet yolcu taşıma firması hizmet etmektedir. TESİSLERE GELİŞ SAYISI, GECELEME, ORTALAMA KALIŞ SÜRESİ VE DOLULUK ORANININ İL VE İLÇELERE GÖRE DAĞILIMI (2010) Şırnak İli Tesise Giriş Sayısı İlçeler Yabancı Yerli Merkez 76 4 169 4 245 Cizre 555 14 431 Silopi 1 946 Toplam 2 577 Geceleme Sayısı Toplam Yabancı Ortalama Kalış Süresi Yabanc Yerli Toplam 76 6 282 6 358 1,0 1,5 1,5 0,22 18,51 18,73 14 986 603 15 025 15 628 1,1 1,0 1,0 0,74 18,38 19,11 16 430 18 376 2 472 18 136 20 608 1,3 1,1 1,1 3,11 22,79 25,90 35 030 37 607 3 151 39 443 42 594 1,2 1,1 1,1 1,61 20,20 21,81 ı Yerli Doluluk Oranı Toplam Yabancı Yerli Toplam Kaynak: Kültür ve Turizm Bakanlığı İstatistikleri (2010) Şırnak ilindeki tesislere bakıldığında, tesislerde kalan müşterilerin daha çok yerli olduğu ve tesislerde kalan müşterilerin ortalama 1,5 gün kaldıkları görülmektedir. Ayrıca konaklama tesislerinin doluluk oranlarına bakıldığında %22’ye yakın bir doluluk oranına sahip oldukları görülmektedir. Şırnak İli Turizm Sorunları ve Çözüm Önerileri Şırnak İli Turizm Sorunları İldeki turizm potansiyeli ve ortada olan durum ortaya konulduğunda aslında var olan potansiyelin iyi bir şekilde kullanılmadığı istatistiklerden anlaşılmaktadır. Bu durumun sebeplerine baktığımızda iyi bir il turizm stratejisi gerektiği görülmektedir. Şırnak ili turizm sorunları belli başlıklar altında aşağıda belirtilmiştir. • Altyapı sorunu, • Üst yapı sorunu (Zaman ve Uzun, 2010), • Olumsuz imaj sorunu, • Kurumların yetersiz ilgisi, • Kurumlar arası (özel sektör ve kamu kuruluşları) koordinasyon eksikliği, • Tanıtım sorunu, • Turizm konusunda bilinçsiz olunması, 283 • Tarihi değerlerin koruma altına alınmamış olması, • Soyut değerlerin öneminin farkında olunmaması, • Güvenlik sorunu, Şırnak ilinin sahip olduğu değerler yukarıda sayılan sebeplerden dolayı kullanılamamaktadır. Özellikle güvenlik sorunu turizmi geliştirmek için önemli bir faktör olarak görülebilir. Ama bu araştırmamızda buna katılmamaktayız. Turizmin barış konusunda da etkili olduğunu savunuyoruz. Kültürel etkileşimin artması sonucu insanların bakış açısının değişebileceğini ve barışa olumlu katkı sağlayacağını belirtmek gerekir. Yani “Güvenlik sorunu bitmeden turizm gelişmez.” düşüncesi yerine, “Turizm geliştirilerek barışa katkı sağlamalıdır." diye düşünülmekteyiz. Diğer yandan alt yapı sorunu, üst yapı sorunu, kurumların yetersiz ilgisi, kurumlar arası koordinasyon eksikliği gibi sorunlarda önem arz etmektedir. Kurumların ilgisizliği ve koordinasyon eksikliği en iyi stratejiler oluşturulsa bile stratejiyi boşa çıkarabilecek unsurlardır. Şehrin olumsuz imajı sınır bölgelerindeki olaylar nedeni ile ve tanıtım eksikliğinden dolayı oluşmuştur. Soyut değerlerin farkında olunmaması sorunu turizm bilincinin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Soyut değerler, efsaneler, destanlar turisti çeken unsurlardır fakat bu turizm için kullanılamamaktadır. Diğer yandan var olan değerlerin korunmaması hem halkın hem de kurumların sorumluluğundadır. İlde var olan tarihi değerlerin sit alanlarının koruma altına alınmaması var olan değerlerin zamanla yok olmasına sebep olmaktadır. Şırnak İli Turizm Sorunlarına Yönelik Çözüm Önerileri Şırnak ilinin turizm potansiyeli, mevcut durumu ve sorunlar değerlendirildiğinde Şırnak ilinin turizm konusunda atması gereken en önemli adım, il turizm stratejisinin belirlenmesidir. Bu stratejinin oluşması ve kurumların bu stratejiye uymaları sağlanmalıdır. Bu stratejide turizmi ilgilendiren bir çok kurumda misyon ve vizyon belirlenmelidir. Bu misyon ve vizyon yetkililerce önemsenmelidir. Bunun yanında; • Halkın ve özel sektör kurumlarının özellikle turizm konusunda eğitilmesi ve eğitimin sürekli olması sağlanmalıdır. • İlde fuar ve eğlence gibi etkinliklerinin arttırılması sağlanmalıdır. • Alt yapı için öncelikle yerel yönetim çalışmaları turizm bilinciyle hareket ederek yapmalıdır. • Üst yapı için teşvik imkanları sağlanmalı ve yatırım yapılmasına olanak sağlanmalıdır. • Var olan tarihi sit alanları turizme kazandırılmalıdır (Hamidiye kışlası gibi) • Yöresel yemek, kıyafet, folklor gibi değerlerin fuarlarda tanıtımı yapılmalıdır. • Aynı zamanda yöresel ürünlerin (Şal, şepik, yelek, fistan v.b.) satılması ve tanıtılması için fiziki mekanlar (hediyelik eşya satış yerleri gibi) oluşturulmalıdır. • Olumsuz imajın azaltılması için tanıtım faaliyetlerinin arttırılması ve tanıtımda meydanında kullanılması sağlanmalıdır. 284 • Şırnak’ta söz sahibi olmuş, değerli şahsiyetlerin (Ahmet El-Cezeri, İsmail Ebul-İz, İbnilesir İzzeddin ElCezeri) ve efsanelerin (Mem u Zin gibi) her yıl yapılacak etkinliklerle, ulusal düzeyde, tanıtımlarının yapılması gerekir. SONUÇ Bu araştırmada ortaya konulan sorunlar ve çözüm önerileri ildeki turizm potansiyeli, ilin şu anki durumu gözlenerek ve eldeki istatistikler değerlendirilerek ifade edilmeye çalışılmıştır. Bu değerlendirmeden hareketle Şırnak ilinin var olan turizm potansiyelinin ilin bir turistik destinasyon olarak kullanılabilmesini sağlayabilecek zenginlikte olduğunu söyleyebiliriz. Fakat Şırnak’ın bir turistik destinasyon olarak insanları ağırlayabilmesi için özellikle olumsuz imaj, alt yapı gibi sorunların çözüme kavuşması gerekir. Özellikle var olan olumsuz imajın hem fuar etkinlikleri ile hem de medya aracılığı ile düzeltilmesi gerekmektedir. Öte yandan kurumlar arası işbirliğinin ve turizm bilincinin oluşması sağlanmalıdır. Şırnak’taki durumun düzeltilmesi için gerek kamuda gerekse özel sektörde liderlik vasfına sahip kararlı ve vizyon sahibi girişimcilere ihtiyaç vardır. Çünkü sorunların düzeltilmesi iyi bir yönetim-kontrol mekanizması ile gerçekleştirilebilecektir. Özellikle Şırnak’a yakın olan Mardin’in turizm alanında son yıllarda kat ettiği yol göz önünde bulundurulduğunda Şırnak’ta da turizmin geliştirilebileceği konusunda umutlandırmaktadır. Bu araştırmadan hareketle Şırnak turizmi ile ilgili yapılacak olan çalışmaların daha çok proje kapsamında yapılması tavsiye edilmektedir. Eğitim, restorasyon, tanıtım v.b. gibi projelerle il turizminin gelişmesine katkı sağlanabilir. Ayrıca yapılan akademik çalışmaların halkın bilinçlendirilmesi için kullanılması, turizm konusunda bilinçlenmeye katkı sağlayabilir. Kaynakça Akbulut, G (2010), “Türkiye’de Kaplıca Turizmi ve Sorunları”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: 9, S:1, ss:35-54. Artun, E. (2004), “Köy Seyirlik Oyunları Kültürel Mirasların Müzelenmesi”, Somut Olmayan Kültürel Mirasın Müzelenmesi Sempozyumu, 4-6 Mart, Ankara, s.s: 147-151. İlban, M. O. Ve Kaşlı, M. (2009), “Termal Turizmin Gelişmesini Etkileyen Sorunları Belirlemeye Yönelik Gönen’de Bir Araştırma”, Ege Akademik Bakış, 9 (4), s.s: 1275-1293. Öztürk, Y. ve Yazıcıoğlu, İ., (2002). “Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Alternatif Turizm Faaliyetleri Üzerine Teorik Bir Çalışma”, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, S:2, ss.183-195. Sargın, S. (2006), “Yalvaç’ta İnanç Turizmi”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: 16, S: 2, ss: 1-18. Şırnak Valiliği Kültür Envanteri (2010), Tapur, T. (2009), “Konya İlinde Kültür ve İnanç Turizmi”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2 (9). ss: 473-492. Turizm Bakanlığı (1993), “Sağlık Turizmi ve Turizm Sağlığı”, Yatırımlar Genel Müdürlüğü Araştırma ve Değerlendirme Daire Başkanlığı, Yayın No: 1993-8. UNWTO (2010), “World Tourism Barometer: Committed to Tourism, Travel and the Millennium Development Goals” World Tourism Organization, April. Yaşın, A. (2007), Tarih Kültür ve Cizre, Kudoğlu Matbaacılık: Ankara. Yavuz, C. (1996). “Konya İlinin Turistik Arz Potansiyeli ve Konya İlindeki Turizm İşletmelerinin Pazarlama Problemlerinin İncelenmesi, Araştırılması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya. 285 Yılmaz, H. ve Karahan, F. (2003) , “Eko Turizm Yaklaşımlarında Flora Turizmi: Palandöken Dağlarının Potansiyeli”, I. Ulusal Erciyes Sempozyumu, Kayseri, ss:366. Zaman, S. ve Uzun, E. (2010), “Ulusal Kamuoyundaki Şırnak Algısı ve Şırnak’ın Turizm Potansiyelinin Bu Algıyı Değitirebilme Olasılığı”, Uluslararası Şırnak ve Çevresi Sempozyumu, Sempozyum Bildiri Kitabı, Şırnak, s.s: 1153-1162. http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-19392/ turizm-cesitleri.html TOPLUMSAL BARIŞIN SAĞLANMASINDA TELEVİZYON KANALLARINDA YAYINLANAN GEZİ PROGRAMLARININ YAPIM BİÇİMLERİNİN ROLÜ Prof. Dr. Sedat Cereci Batman Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Özet Televizyon kanalları yapımlarında, güncel olaylardan önderlik niteliğine sahip kişilerle söyleşilere, aile ilişkilerinden ünlü kişilerin özel yaşamlarına kadar çok sayıda konuyu kullanmakta, geniş bir konu dağılımıyla izleyicilere seslenmektedir. Yapımların ve konuların izleyiciler üzerindeki etkileri ve sonuçları bazen doğrudan bazen de dolaylı biçimde yapıma yansıtılmaktadır. Farklı coğrafyalar ve kültürler çok sayıda insanın ilgisini çeken konulardır ve medya tarafından sıklıkla kullanılmaktadır. Türkiye’de pek çok televizyon kanalı, değişik yöreleri kültürleriyle birlikte tanıtan gezi programları hazırlamakta, yöreleri mutfakları, müzikleri, gelenekleri, ilginç coğrafyaları, tarihleri ve bilinmeyen yönleriyle anlatan yapımları çalışmaktadır. Farklı yörelerin kendilerininkine benzemeyen yönlerini, coğrafyalarını, tarihlerini, ezgilerini, yaşam tarzlarını, geleneklerini, alışkanlıklarını izleyen televizyon izleyicileri farklılıkları fark etmekte ve zihinlerinde evrendeki farklılıklarla ilgili yaklaşımlar geliştirmekte, çeşitliliğe dair izlenimler edinmektedir. Kendisininkinden farklı bir dil veya lehçeyle konuşan, kendisininkinden farklı giyinen, kendisininkine benzemeyen yemekler yiyen, farklı dinlere inanan, farklı düşünen insanları görmek, izleyicilerdeki demokratik yaklaşımı güçlendirmekte, toplumsal barış için ılımlı yaklaşımlara temel hazırlamaktadır. Anahtar Sözcükler: Toplumsal barış, televizyon, gezi programları. Abstract Television channels use many different topics from actual events to interviews with leaders and from familial relations to private lives of popular people in their productions and address television spectator with a great topic scale. Impacts of productions and impacts of topics on the spectator are sometimes quoted in production directly or sometimes indirectly. Different geographies and different cultures are attracted many people and they are often used by media. Many television channels prepare travelling programs which present different regions with their cultures and work on productions which tell different regions with their cuisines and 286 with musics and with traditions and with intreresting geographies, and with their histories and with their known and unknown characters. Television spectator who watch different characters, and different geographies, and different histories, melodies, life styles, traditions and different habits that do not resemble theirs notice differencies and get impressions and approaches about differencies in the universe in their minds. To watch dialects different from theirs and to watch people who wear and eat different from theirs, to watch people who believe and think different from theirs enforce their democratic approaches and generate moderate approaches for social peace. Key Words: Social peace, television, travelling programs. Giriş Teknoloji çağının yüksek ritimli yaşamı içinde çoğunlukla telaş ve gerilimle yaşayan insanların temel zaman geçirme araçlarından biri olan televizyon, kapitalizmin başlıca uygulama araçlarından biri olarak en fazla geliri elde etme amacıyla yapımlar tasarlarken, izleyicilerin beklenti ve gereksinimlerini de dikkate almak zorunluluğuyla çeşitli konuları değerlendirmektedir. İzleyicileri bulundukları ortamdan farklı ortamlara taşıyarak bir tür terapi niteliği taşıyan gezi programları televizyon kanallarının en çok izlenen yapımları arasında bulunmaktadır. Gezi programları farklı yöreleri tanıtma amacıyla hazırlanırken, farklılığı yansıtarak demokratik bilincin geliştirilmesi işlevi çoğu zaman gözden kaçırılmaktadır. Türkiye’nin en değerli tarihsel ve kültürel dokuya sahip yerleşimlerinden biri olan Safranbolu, Suha Arın’ın 1977 yılında çektiği “Safranbolu’da Zaman” adlı belgesel filmle tanınmış, filmin büyük kitlelere ulaşmasıyla Safranbolu’nun popülaritesi artmış, izleyiciler farklı bir coğrafyayı ve onun kültürünü tanımakla hem mutlu olmuş hem de kendilerininkinden farklı bir kültürü tanımaktan kaynaklanan düşünce varsıllığına sahip olmuştur. Safranbolu’da Zaman adlı belgesel film, bir yöreyi tanıtmanın yanında, izleyicilerde geçmişin değerlerine sahip çıkma, sanatsal yaklaşımı günlük yaşama uygulama gibi duyarlılıkların oluşmasını da sağlamıştır. Ev kadınlarının kurdukları dernek, yaptıkları ev temekleri ve kahvaltılarıyla bilinen Bursa’nın Saitabat Köyü, televizyon kanallarındaki magazin ve gezi programları aracılığıyla gündeme gelmiş, tanınmış ve turizme açılmıştır. Televizyon programları aracılığıyla özgün bir kültürle tanışan izleyiciler, bu kültürü daha yakından görmek, bizzat içinde bulunmak için Saitabat Köyü’ne ilgi göstermişler, gezi programlarına almışlardır. Televizyonla başlayan Saitabat’a ilgi, daha farklı coğrafyaların ve kültürlerin tanınması isteğini de beraberinde getirmiş, merak açılımıyla başlayan bilgi ve kültür genişlemesi demokratik açılımın da yollarını açmıştır. Demokrasi, farklı olanı tanımak, farklı olanın da haklarını gözetmek, farklı olanla paylaşımlarda bulunmakla gelişen bir kurumdur ve çok sayıda farklılığın katılmasıyla olgunluğa ulaşmaktadır (Janara, 2004, 775). Bu nedenle çok unsurlu, çok kültürlü toplumlarda demokrasi daha hızlı gelişmekte, daha çabuk olgunluğa ulaşmaktadır. Farklılığı vurgulayan araçların daha etkin biçimde toplumsal yaşamda yerini alması da demokrasinin ve toplumsal barışın gelişimine katkıda bulunmaktadır. Toplumsal barış, toplumun sahip olduğu geleneksel ve modern, soyut ve somut tüm araçların yardımıyla gelişmektedir. 287 Televizyon kanallarında yayınlanan gezi ve kültür programları, birbirinden uzakta bulunan farklı coğrafyalarda yaşayan insanların özgün kültürlerini ortaya koyarak tanışmayı sağlamakta, farklı kültürlerin tanınması doğal olarak farklılıkların algılanması ve erinç için farklılıklarla barış içinde yaşanması gerektiği düşüncesinin gelişmesine yol açmaktadır. Sürekli erinç peşinde giden insan, erince ulaşmak için gerektiğinde düşmanlarıyla bile barış yaparken, farklı insanlar ve kültürlerle barış içinde yaşamayı kolaylıkla sağlayabilmektedir. Toplumsal Bir Fenomen Olarak Televizyon İnsanlar 19. Yüzyılın sonu ve 20. Yüzyılın başlarında çok sayıda bilimsel buluş ve teknik gelişmeyle tanışmış, ve pek çok yeni düşünce, araç gereç, yaklaşım ve tarzı yaşamlarına katmışlardır. Televizyon 20. Yüzyılın ikinci yarısında insanların yaşamına girmiş ve insanlar televizyonu kent yaşamının başlıca unsurlarından biri olarak algılamışlardır. (Kline, 1988, 423). İnsanlar televizyonu, kendileri için daha önce düşlemedikleri, ulaşmak istedikleri veya bilmedikleri hayaller yaratarak ya da farklı kültürlerin özelliklerini göstererek rahatlama ve eğlenme ortamları oluşturduğunu düşünmüştür. Tarihsel süreç içinde sanayi devrimi, bilimsel buluşlar, teknolojinin gelişimi gibi evrelerin katkılarıyla insanların yaşamına giren televizyon, giderek ritmi yükselen ve geleneksel değerlerle örülmüş toplumsal yaşam yerine para temeli üzerinde biçimlenen toplumsal yaşamın içinde eğlenceli bir avutucu olarak benimsenmiştir. İnsanlara sunduğu geçici rahatlama televizyonu, çok güvenilir olmasa da fazlaca da alternatifi bulunmayan bir başvuru aracı, referans konumuna getirmiştir. Teknolojiyle birlikte insanların kullandıkları eşyalardan konuşma biçimlerine, giyim alışkanlıklarından güncel olaylarla ilgili yorumlarına kadar pek çok yaşam unsuru değişmiştir. 20. ve 21. Yüzyılların çok unsurlu, yüksek ritimli, karmaşık yaşam biçimi içinde vazgeçilmez bir unsur olarak yer edinen televizyon, toplumsal bir fenomen olarak araştırmacılar ve bilim adamları tarafından araştırılmıştır (Hamilton and Lawless, 1956, 396). Özellikle televizyonla birlikte ortaya çıkan yeni bireysel ve toplumsal yaklaşımlar ve bunların ulusal ve uluslar arası yansımaları araştırmacıların dikkatini çekmiştir. Televizyon çoğunlukla, çoklu ortamlarda izlenen, geleneksel kültürle yaşanan dönemlerin temel yaklaşımını oluşturan insan ilişkileri rolünün yüklendiği bir araç olarak görülmektedir. İzleyici, geri beslemenin gereğini düşünmeden ve televizyonla iletişim kuramayacağı bilincini taşımadan televizyon karşısına geçmekte, televizyonun iletileriyle kendisini mutlu edecek bir hayal dünyasına gitmeyi düşlemektedir. Dünya gündemini oluşturan ve ulusal gündemlere yansıyan politik, ekonomik, kültürel ve eğlenceli konular sürekli değişmekte ve televizyon tüm bu konu çeşitliliği içinden her zaman elverişli materyaller bulmakta ve izleyicilerin de beklentilerini dikkate alarak program üretmektedir. Her zaman daha büyük kitleler seslenmek isteyen televizyon, çok eğitimsiz ve birikimsiz kişileri de düşünerek anlaşılabilirlik düzeyini olabildiğince aşağı çekmekte, olabildiğince daha çok kişinin ilgilendiği basit konuları değerlendirerek insanlar için bir rahatlama ve eğlence ortamı oluşturmaya özen göstermektedir (Kelley, 1977, 541). Özelikle geri kalmış toplumlar için günlük söyleşi konuları ve gündem belirleyen televizyon, bu bağlamda bir toplumsal fenomene dönüşmektedir. Sürekli bir devinim ve arayış içinde olan toplumsal yapı, diğer toplumların veya aynı toplum içindeki farklı grupların özellikleriyle etkileşim içinde bulunmakta, farklı kültürlerle alışveriş yapmanın, iletişim 288 kurmanın yollarını ve araçlarını aramaktadır. Dünyadaki en yaygın kitle iletişim aracı olarak televizyon, kültürler arasında etkileşimi sağlamak, farklı coğrafyalarda farklı kültürlerle yaşayan insanların birbirlerini tanımaları, birbirlerini anlamaları için her türlü olanağı elinde bulundurmaktadır. Her türlü materyali kullanarak yeni düşünceler, tasarımlar, ürünler oluşturmak yayın araçları için büyük önem taşımakta ve kitlelerin dikkatini ve ilgisini çekme açısından etkili bir geçerliliğe sahip olmaktadır (Gibson ve Klocker, 2004, 429). Televizyon kanalları da özellikle kültürlerin farklılığından yola çıkarak, kültürler içindeki ilginç ve renkli ayrıntılarla insanlara, büyük bir bütünlüğün içinde insan olduklarını ve bütünün parçaları olduklarını hissettirmektedir. Kültürel ayrıntılar, izleyicilerin çok dikkatini çekmesi nedeniyle, televizyon yapımcılarının sıklıkla kullandığı konulardandır. Televizyon yapımları, yapımcının düşüncüğü bir konunun araştırılıp tasarlanmasıyla başlamakta; metin yazarının yazdığı metinle somutlaşmaktadır. Yönetmenin metne bağlı kalarak çektiği görüntülerin kurgulanmasıyla ortaya program çıkmakta, görüntülere eklenen seslendirme, müzik, efekt gibi unsurlarla televizyon programı son biçimini kazanmaktadır. Program yapımının her aşamasında yapım, belirlenen amaç doğrultusunda biçimlendirilmektedir. Televizyon Kanallarında Yayınlanan Gezi Programları Dünyanın değişik yerlerindeki farklı coğrafyalar ve üzerinde yaşayan insanların özellikleri her zaman insanların ilgisini çekmiş, merak ve öğrenme isteği uyandırmıştır. Kutuplardan çöllere, ada yaşamından farklı iklimlerde yaşayan insanların yaşam biçimlerine kadar her türlü farklılık ilgiye konu olmuş, bu ilgi de film yapımcıları ve televizyon programcıları için temel kaynaklardan birini oluşturmuştur (Smith, 1968, 40). Bu nedenle gezi programları televizyonun insanların yaşamına girdiği ilk yıllardan bu yana televizyon yayınlarının en çok izlenen yapımlarından biri olmuştur. Televizyonu izleyen kitlenin, iyi eğitim görmüş aydın insanların yanı sıra hiç okuma yazma bilmeyen insanların, görgüden ve ahlaktan yoksun insanların da içinde bulunduğu karma bir kitleden oluşması, televizyon yapımlarının herkesin anlayabileceği basit unsurlarla oluşturulması sonucuna götürmüştür. Bu bağlamda yalnızca görüntüyle anlaşılabilen ve çekiciliği de bulunan yerel kültürel unsurlarla hazırlanan gezi programları ilgi çekiciliği ve izlenme potansiyeli yüksek programlar olarak televizyon yayınları içinde yer almaktadır. Büyük bir kitlenin izlediği gezi programlarındaki farklı kültürel unsurların tanınması ve anlaşılması da, bir bütün olarak yaşayan toplumun içindeki farklı unsurların fark edilmesi, farklılıklarla birlikte farklılıklar tanınarak ve onlara saygı duyularak yaşanması gerekliliği düşüncesine katkıda bulunmaktadır. Dünyanın farklı yöreleri, yerel insanlarıyla birlikte dünyadaki kültürel çeşitliliğin unsurlarını oluştururken, yerel özellikleri aktaran filmler de ilk kurgusal olmayan, belgesel filmlerin örneklerini oluşturmuş; dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan insanları çok uzaklardaki yerel unsurlarla, başka insanlarla, onların düşünceleri ve tarzlarıyla tanıştırmıştır (Toulmin, 2001, 123). Her coğrafyanın ve kültürün yerelliği diğerleri için çekici olarak değerlendirilmiş, yerel olan her zaman daha içten ve inandırıcı bulunmuştur. Türkiye gibi geniş coğrafyalı ülkelerde, ülkenin bir köşesinde yaşayan insanların bazıları, kimi zaman buldukları olanaklarla gittikleri farklı coğrafyalarla ilgili izlenimler dışında ülkenin diğer köşelerinde yaşayan insanlarla ve onların tarihleri ve kültürleriyle ilgili kitle iletişim araçlarının aktardığı bilgiler ve izlenimler 289 dışında bilgi sahibi olamamaktadır. Bu anlamda televizyon, farklı yöreleri tarih ve kültürleriyle birlikte diğer insanlara aktarma anlamında başat bir rol oynamaktadır. Türkiye’deki televizyon kanallarında yaklaşık 20 gezi programı yayınlanmakta, farklı kanallardaki gezi programları izleyicilere, bir coğrafyaya gidemeden de o yörenin özelliklerini tanıma olanağı sağlamakta, izleyicileri yeni bir dünyaya konuk etmektedir (gezialemi.com, 2010, 5). Televizyon kanallarındaki gezi programları, izleyicileri bir süreliğine farklı bir ortama taşıyarak rahatlatıp eğlendirmekten öte, yeni verilerle düşünsel ve duygusal gelişim sağlama yolları açmaktadır. Kanaltürk’te yayınlanan Aş Kendini, Samanyolu TV’de yayınlanan Ayna, TRT AVAZ’da yayınlanan Balkan Atlası, Kanaltürk’te yayınlanan Dolu Dolu Anadolu, TRT 1’de yayınlanan Gezelim Görelim, Kanal A’da yayınlanan Gezgin, TV 8’de yayınlanan Gülhan’ın Galaksi Rehberi, CNN Türk’te yayınlanan Hayat Gezince Güzel, Kanal 7’de yayınlanan İkbal’de Diyar Diyar, Cine 5’te yayınlanan Türkiye Özlemi, TRT Haber’de yayınlanan Uçuyorum Türkiye’deki televizyon kanallarında yayınlanan ve çok izlenen gezi programlarından bazılarıdır. Coşkun Aral gibi gazeteci kökenli televizyon çalışanlarının hazırladığı gezi içerikli programlarda, gazetecinin bakış açısıyla değişik coğrafyalar politik, tarihsel, ekonomik yönleriyle de değerlendirildiğinden, demokrasi konusu bazen temaya dönüşmekte, farklı coğrafyalardaki insanların kültürleri demokrasinin ve barışın mutlak unsurları olarak ortaya çıkmaktadır. Tayfun Taliboğlu’nun hazırladığı yol ve yolculuk programları gibi şiirsel bir yaklaşımla tasarlanan programlarda insancıl duygular daha fazla ön plana çıkarak, insancıllık ve barış yaklaşımı pekiştirilmektedir. Gezi programları genellikle, bir yöreyi tarihi, coğrafi özellikleri ve yöredeki kültürel değerler ve yaşayan geleneklerle birlikte konu edinmekte; yörenin mutfak, giyim, müzik gibi kültürel değerleri ön plana çıkarılarak yapım oluşturulmaktadır. Yerel kültür içindeki az bilinen veya hiç bilinmeyen konuların izleyicilere aktarılmasıyla, evrenin bütünlüğü içindeki varlıkların farklılığı, ancak bir bütünü oluşturdukları vurgulanmakta, farklılıkların tanınması, anlaşılması ve farklılıklara saygı duyulması da barış ortamını sağlamaktadır. Gezi Programlarının Etkileri Televizyon kanallarında yayınlanan gezi programları, öncelikle farklı yörelerle ilgili bilgiler edinerek farklı kütlüleri, adetleri, gelenekleri, inançları tanıma amacıyla izlenmekte, farklılıklarla ilgili merak duygusunu giderme gereksinimini karşılamaktadır. Gezi programlarının, insanı sanal olarak bulunduğu ortamdan başka ortamlara götürme etkisi, gezi programlarının çekiciliğini arttırmakta, bulunduğu ortamdan geçici bir süreliğine başka ortamlara giderek rahatlama eğilimi insanlarda gezi programlarını izleme isteği uyandırmaktadır. Özellikle eğitim görmüş, çevresine ve evrene karşı duyarlı insanlardaki farklı coğrafyalara, insanlara ve kültürlere karşı duyulan ilgi ve merak, mimariden giyime, mutfak kültüründen ezgilere kadar çok değişik insancıl ayrıntıları ortaya koyan gezi programlarında karşılığını bulmaktadır (Ramaley vd. 2005, 155). Eğitim görmüş izleyiciler, farklı insanlar ve kültürlerle ilgili bilgi edinerek düşünce açılımı geliştirmek için gezi programlarına yönelirken, daha az eğitimli izleyiciler de kendilerine ilginç gelen farklılıkları görerek zaman geçirmek için gezi programlarını izlemektedir. Gezmek, sanal da olsa insanları bilmedikleriyle karşılaştıran, bildiği yanlışları düzelttiren, düşünme yetisini geliştiren, başkalarıyla ortak noktaları ve farklılıkları keşfettiren etkiler taşıyan bir eylemdir (Nirun, 290 2011, 7). Bu etkiler insanın doğasındaki temel eğilimlere, özellikle merak ve bilinmeyeni keşfetme duygularına da karşılık gelen yanıtları içermektedir. Gezi notlarında ve gezi filmlerinde çoğunlukla, alışılmamış, ilginç, eğlenceli unsurların ön plana çıkarılması, insanları eğlendiren bir unsur olarak gezi çalışmalarının çekiciliğini attırmaktadır. Televizyon kanallarında yayınlanan gezi programlarında özellikle çok kültürlülüğüyle bilinen Antakya, Mardin, Diyarbakır, Tarsus, Mersin gibi yörelerin konu edilmesi, farklılıkları fark ettirme açısından önemli işlevler üstlenmekte, çok dilin konuşulduğu, değişik inançlara sahip insanların bir arada yaşadığı yerleşimlerin anlatıldığı programlar izleyicilerde, çok unsurlu toplumlar ve barış düşüncesi konusunda daha etkili olmakta, bu tür programlar izleyicilerde keyifli zaman geçirme duygusundan çok farklılıklarla birlikte barış içinde yaşama düşüncesi oluşturmaktadır. Barış ve demokrasi farklılıkların uzlaşması ve birliktelik içinde yaşamasıyla ortaya çıkmaktadır (Bell ve O’Rourke, 2007, 319). Toplumsal dinamikleri ve toplumsal gündemi oluşturan ve yönlendiren araçlar da barış ve demokrasiyi amaçlayan toplumlarda, farklılıkların uzlaşmayla yaşamasını sağlamak için çalışmalar yapmaktadır. En çok izlenen kitle iletişim aracı olan televizyon da bu rolü oynamaktadır. Sonuçta televizyon kanallarında yayınlanan gezi programları, çeşitlilik içeren içerikleri nedeniyle her türlü izleyici karakteri üzerinde farklı etkilere neden olmakta, büyük izleyici kitlenin bir bölümüne hoşça vakit geçirtirken bir bölümünde de daha çok öğrenme isteği uyandırmakta, insanlık, uygarlık, demokrasi konularında duyarlı izleyicileri mutlak olarak yapıcı düşüncelere ve eylemlere yönlendirmektedir. Sonuç Farklı coğrafyalar ve bu coğrafyalarda yaşayan insanların özgün kültürleri çok sayıda yapıt ve yapıma konu olurken, 21. Yüzyılın en çok izlenen kitle iletişim aracı televizyon da farklı kültürleri konu edinen programlara yer vermektedir. Televizyon kanallarında yayınlanan gezi programları, farklı yöreleri tarihi geçmişleri ve coğrafyalarıyla ele alırken, yörelerin yerel kültürlerini, yörede yaşayan insanların dillerini, inançlarını, geleneklerini, alışkanlıklarını, ezgilerini, törenlerini özellikle vurgulamaktadır. Televizyon programlarında yerel kültürlerin vurgulanması farklılıklara dikkat çekmekte, izleyicilerde dünyada tek başlarına yaşamadıkları, başka dillerin de konuşulduğu, farklı inançları taşıyan insanların da bulunduğu, kocaman bir bütünün içinde hep bir arada yaşandığı ve yaşanması gerektiği düşüncesini oluşturmaktadır. İnsanlar doğaları gereği sürekli gelişim içinde bulunmakta, yeni arayışlarla daha ileriye gitmeyi amaçlamakta, yeni bilgilerle dünyalarını genişletmeye çalışmaktadır. Bu kapsamda farklı kültürlerden edindikleri bilgiler, aldıkları esinler ve izlenimler sayısız veriler sağlamakta, bilgilerini arttırmalarına ve yeni bakış açıları ve yaklaşımlar kazanmalarına yol açmaktadır. İnsanlarda oluşan yeni yaklaşımlar insanlık, ortak yaşam, paylaşım, uygarlık ve demokratik değerlerle ilgili düşüncelerinin gelişmesini ve barış yaklaşımının pekişmesini sağlamaktadır. İçinde aydınından okuma yazma bilmeyenine, yaşlısından gencine, köylüsünden kentlisine büyük bir kitlenin izlediği televizyondaki gezi programlarındaki farklı kültürel unsurların tanınması ve anlaşılması, bir bütün olarak yaşayan toplumun içindeki farklı unsurların fark edilmesi, farklılıklarla birlikte farklılıklar tanınarak ve onlara saygı duyularak yaşanması gerekliliği düşüncesine katkıda bulunmaktadır. Farklılıklarla 291 birlikte onları anlayarak ve onların da hukukunu gözeterek birlikte yaşama düşüncesi ilerleyen evrede barış içinde yaşama düşüncesi ve isteğini de ortaya çıkarmaktadır. Televizyon kanallarındaki gezi programı yapımcı ve yönetmenlerinin, gezi programlarını sıradan bir magazin programından öteye taşıyıp, toplumu oluşturan unsurların birbirlerini tanımalarını, anlamalarını, birbirlerine saygı duymalarını sağlayan kültür programları olması için çalışmaları, gezi programlarını barış temalı programlara dönüştürecektir. Kaynaklar BELL, C. ve O’ROURKE, C. (2007). “The Poeple’s Peace? Peace Agreements, Civil Society, and Participatory Democracy”. International Political Science Review. 28, (3) 293-324. Gezi Alemi (2010). “Televizyonda Gezi Programları”. http://www.gezialemi.com. S. 5. GIBSON, C. ve KLOCKER, N. (2004). “Academic Publishing as “Creative” Industry, and Recent Discourses of “Creative Economies”: Some Critical Reflections”. Area. 36 (4) 423-434. HAMILTON, R. V. and LAWLESS, R. H. (1956). “Television Within the Social Matrix”. The Public Opinion Quarterly. 20, (2) 393-403. JANARA, L. 2004). “Brothers and Others: Tocqueville and Beaumont, U.S. Genealogy, Democracy, and Racism”. Political Theory. 12, (6) 773-800. KELLEY, R. (1977). “Ideology and Political Culture from Jefferson to Nixon”. The American Historical Review. 82, (3) 531-562. KLINE, R. (1988). “The History of Television, 1880 to 1941 by Albert Abramson”. Isis. 79, (3) 523524. NİRUN, A. (2011). Gizemli 78 Kapı. İstanbul: Destek. RAMALEY, Y. L. ve BERNARD, R. M. ve ABRAMI, P. C. (2005). “Media and Pedagogy in Undergraduate Distance Education: A Theory- Based Meta-Analysis of Empirical Literature”. Educational Technology Research and Development. 54, (2) 141-176. SMITH, C. B. (1968). “The Galapagos on Film”. Journal of the University Film Association. 20, (2) 3945. TOULMIN, V. (2001). “Local Films for Local People: Travelling Showmen and the Comissioning of Local Films in Great Britain, 1900-1902”. Film History. 13, (2) 118-137. TURİZM PAZARLAMASINDA WEB SİTELERİNİN ÖNEMİ: KKTC’DEKİ KONAKLAMA İŞLETMELERİ ÜZERİNDE BİR ARAŞTIRMA Öğr. Gör. Erdem AKKAN Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekolu eakkan@mersin.edu.tr Öğr. Gör. Sezen BOZYİĞİT Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekolu sbozyigit@mersin.edu.tr 292 ÖZET Bu çalışmada internetin turizm açısından öneminden bahsedilmiş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) turizm potansiyeli ile ilgili bazı bilgiler verilmiş, ayrıca turizm pazarlamasında internet sitelerinin önemine vurgu yapılmıştır. Araştırma bölümünde, KKTC konaklama işletmelerinin web sitelerininde bulunan değişkenlerin içerik analizi ile belirlenmesi ve değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla büyük oranda Law ve Hsu (2005) çalışmasına dayanan bir ölçek oluşturulmuştur. Bu ölçek, otuz dört madde ve dört boyuttan oluşmaktadır. Kıyaslama kolaylığı için üç kategoriye ayrılan konaklama işletmeleri, dört boyut ile değerlendirilerek kategoriler arasında Kruskal-Wallis H testi ile kıyaslama yapılmıştır. Anahtar sözcükler: Konaklama işletmeleri, web siteleri, içerik analizi ABSTRACT In this study, the importance of internet, in terms of tourism, is mentioned. Some information about the tourism potential of Turkish Republic of Northern Cyrpus (KKTC) is given, additionaly the importance of web sites in tourism marketing is emphasised. In the research section, it is aimed to identify and evaluate the varibles, that are on the websites of the accommodation establishments in KKTC, by content analysis. To this end, a scale, that is largely based on Law and Hsu (2005) study, is generated. This scale consists of 34 items and 4 dimensions. For the convenience of comparison, accommodation establishments are splitted into three kategories, and these categories are evaluated with four dimensions, additionaly a comparison is made between the kategories by Krusal-Wallis H test. Keywords: Accommodation Establishments, web sites, content analysis 1.GİRİŞ İnternet, küresel olarak birbirine bağlı, çok geniş bir bilgisayar ağıdır. 30 yıl önce ulusal savunma amacıyla geliştirilmesine rağmen günümüzde modern hayatın hemen hemen her alanında etkin hale gelmiştir (Ekiz ve Babacan, 2007:6). Dünyada ve Türkiye’de her geçen gün, internet kullanıcılarının sayısı ve internette geçirilen zaman artmaktadır. Türkiye’de, 2011 yılının üçüncü çeyreğinde internet aboneliğinde, bir önceki üç aylık döneme göre %16,1 artış gerçekleşmiş olup Türkiye’deki toplam internet abone sayısı 12,86 milyona ulaşmıştır (http://www.btk.gov.tr/kutuphane_ve_veribankasi/pazar_verileri/ucaylik11_1.pdf.12.01.2012). Dünya İnternet İstatistikleri’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) internet kullanımı ile ilgili belirlemiş olduğu bir oran olmamasına rağmen, Kıbrıs’ın bütününe bakıldığında 2011 verilerine göre 1.120.489 nüfusa sahip Kıbrıs’ta 482.420 internet kullanıcısı bulunduğu görülmektedir (http://www.internetworldstats.com/europa.15.02.2012). Hayatımızın önemli parçası haline gelen internet, 7 gün 24 saat boyunca birçok bilgiye ulaşmamızı sağlayan ve alışveriş yapmayı olanaklı kılan bir mecra haline gelmiştir. Harridge (2004), mevcut pazarlama faaliyetleri ile karşılaştırdığı çalışmasında interneti, yeni ve farklı bir pazarlama uygulaması olarak değerlendirmektedir. Palumbo ve Herbig (1998)’e göre ise, internet, bütün dünyada, organizasyonlara pahalı olmayan pazarlama 293 imkânını, siparişlerin alınıp verilmesini, organizasyonların felsefelerini tanıtmalarını, dünyanın neresinde olursa olsun mevcut ve potansiyel müşterileriyle iletişim kurmalarını sağlayan geniş bir bilgisayar ağıdır. Bilgi teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, ekonomik ve sosyal yaşam başta olmak üzere birçok alanda önemli değişiklere neden olmuştur. Bu alanlardan biri de turizm sektörüdür. Çünkü internetin en yaygın kullanıldığı alanların başında turizm sektörü gelmektedir (Karamustafa ve Öz, 2010:190). Bunun temel nedeni ise, bu sektörün zamana karşı oldukça hassas olması ve turistik ürünün; seyahat, konaklama ve diğer çekiciliklerin bir bütünü olup bunların istenilen zamanda bir araya getirilmesinin, etkin haberleşme ve koordinasyon ile sağlanabilir olmasıdır (Bayram, 2008:1). Turizm sektöründe özellikle iletişim teknolojisi, sürdürülebilir rekabet avantajının sağlanması bakımından; bilginin toplanması, tanıtımın yapılması, turizm ürününün organizasyonu ve dağıtımı açısından çok büyük önem arz etmektedir (Hançer ve Ataman, 2006:194). Canatan (2011), tatil tüketicisinin, tatile çıkmadan önce hayal kurduğunu ve %65’inin tatil hayalini internetten araştırdığını belirtmektedir. Psos KMG pazarlama şirketinin yürüttüğü araştırmaya göre de, Türkiye’de yaklaşık 4.2 milyon kişinin farklı sıklıklarla da olsa internet üzerinden alışveriş yaptığı ve internet kullanıcılarının yüzde 27.5’inin en çok uçak bileti, otel rezervasyonu ve alışverişlerini online yaptıkları ortaya çıkmıştır (http://www.ipsos-kmg.com/pazarlama_arastirmalari.19.01.2012). Bilgi teknolojisi ve internetin yaygın kullanımı ile birlikte işletmeler açısından web sitelere verilen önem de gittikçe artmaktadır. Çünkü, sadece internette var olmak başarıyı garanti etmemektedir (Liang ve Law, 2003: 194). Web, tüketici ilişkilerini yönetmek, kurmak ve oluşturmak için yeni fırsatlar sunmakta ve ilişkisel pazarlamada kitle iletişim araçlarından daha fazla fayda sağlamaktadır (Kim, Shaw ve Scneiders, 2003:19). Web siteleri sadece işletmelere değil, müşterilere de çeşitli avantajlar sunmaktadır. Kuzu (2010), web sitesinin işletmeler açısından yararlarını; tanıtım bütçesinden ve zamandan tasarruf, fırsat eşitliği, uluslar arası erişim, bilgi kaynaklarının zenginliği ve karşılıklı etkileşim olarak sıralarken; müşteriler bakımından faydalarını ise işletmenin varlığından haberdar olma, işletmeyle ilgili bilgilere anında ulaşabilme, istek ve şikayetlerine kısa sürede cevap alabilme, benzer ürün ve hizmet sağlayan işletmeleri karşılaştırıp fiyat ve kalite açısından uygun olanı seçebilme olarak sıralamaktadır. Web sitelerinin büyük bir gelişim kaydetmesi, işletmelere ve müşterilere çeşitli avantajlar sunması, pek çok işletme ve müşteriyi pazara çekmekte ve böylece pazarlama faaliyetlerini web siteleri ile gerçekleştirmelerini sağlamaktadır (Kuzu,2010:49). Böylece turizm web siteleri, turistlerin seyahatlerinden önce karar vermelerinde vazgeçilmez bir rol oynamaktadır (Zhou ve DeSantis, 2005:789). Yaylı ve Bayram (2009), turistlerin karar vermesini etkileyen birçok unsur olmasına rağmen temel kararların seyahat planının başında yapıldığını ve genellikle bu kararın değiştirilmediğini söylemektedir. Ekiz ve Babacan (2007) ise gelecekte otellerin internetsiz var olamayacaklarını iddia etmekte ve internet üzerindeki varlığı sınırlı olan otellerin, rekabet üstünlüklerinin bir kısmını kaybedeceklerini belirtmektedir. Bu çalışmada, bilgi teknolojisinin konaklama işletmeleri tarafından kullanılması web siteleri temelinde incelenmeye çalışılmıştır. Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde, KKTC turizmi hakkında bilgi verilmiş ve konaklama işletmelerinin web site özellikleri ve web site içerikleri ile ilgili olarak 294 literatür çalışması yapılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde ise araştırmanın yöntemi ve araştırma bulguları ile sonuç ve önerilere yer verilmiştir. 2. LİTERATÜR TARAMASI 2.1. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Turizm Kıbrıs, Akdeniz’deki en büyük üçüncü adadır. Ada, Türkiye’nin 60 km güneyinde, Suriye’nin 90 km batısında, Akdeniz’in ise doğusunda bulunmaktadır. Kıbrıs Adası toplam 9282 km² yüzölçümüne sahiptir. Ada, Güney ve Kuzey Kıbrıs olmak üzere iki bölümden meydana gelmektedir. KKTC 3355 km² yüzölçümüne sahip iken, Güney Kıbrıs 5.927 km² yüzölçümüne sahiptir. KKTC’nin sahip olduğu deniz sahillerinin toplam uzunluğu isen360 km civarındadır. Güney ve Kuzey Kıbrıs aynı iklim özelliklerini taşımaktadır. Sıcak yaz ayları deniz, kum, güneş turizmine çok güzel bir ortam yaratırken, kış aylarının da çok soğuk geçmemesi, özellikle çok soğuk ülkelerde yaşayanlar için uygun turizm ortamı yaratmaktadır. 1980’li yılların ortalarında turizm sektörü bir devlet politikası ile öncü bir sektör olarak belirlenip teşvik edildiği için, KKTC de kalkınmasını hizmet sektörüne dayandırmıştır (Ertek ve diğerleri, 2002:117). Başusta (2012), KKTC’nin, ekonomik ve sosyal alandaki gelişmesinin en büyük dayanağı olan turizmi geliştirme arayışlarını sürdüğünü, bu kapsamda 5 yıl önce atağa geçen KKTC’de Türkiye’dekine benzer yöntemle kamu arazilerinin turizm yatırımlarına tahsis edildiğini vurgulamaktadır. Zaten turizm sektörü küçük ada ekonomileri için vazgeçilmez bir unsur olup ekonomik kalkınmayı gerçekleştiren ana sektörlerden birisidir (Katırcıoğlu ve Öztürk, 2001:4). KKTC ayrıca, kumarhane turizmi açısından da ayrı bir önem arz etmektedir. Başusta (2012), yabancı otel zincirlerinin KKTC’ye kumarhane turizmine güvenerek geldiğini, en çok kumarhaneye sahip ülke konumundaki KKTC’de 19 kumarhane faaliyet gösterirken, yatırımı devam eden tesislerin tümünde birer kumarhane bulunacağını ve KKTC’ye yılda 200 bin kişinin sırf kumar oynamak için gittiği belirtmektedir. KKTC Turizm, Çevre ve Kültür Bakanlığı tarafından 2011 yılının ilk 6 ayı baz alınarak yayınlanmış olan resmi verilere göre; KKTC’ye gelen turist sayısı 2010’da 413.021 iken bu rakam 2011’de 454.019’a ulaşmıştır. KKTC’ye 2007 ve 2011 yıllarının ilk 6 aylık dönemlerinde gelen turistlerin (Kuzey Kıbrıs uyruklular hariç) ortalama %80’i Türkiye’den gelmektedir (İGD, 2011). KKTC Turizm, Çevre ve Kültür Bakanlığı’ndan alınan 2009 verilerine göre ise, KKTC’ye gelen yabancı vatandaşların ve Türkiye vatandaşlarının konaklamalarında 5 yıldızlı oteller %67 ile ilk sırada, 4 yıldızlı oteller ise %13 ile ikinci sırada yer almaktadır. Ayrıca, KKTC Turizm, Çevre ve Kültür Bakanlığı’nın 2011 verilerinde , KKTC’de 2010 yılına ait turistik konaklama tesislerindeki toplam yatak kapasitesinin 16.947 olduğu belirtilmektedir.. Bu tesislerin içinde 5 yıldızlı oteller 7.712 adet yatak kapasitesiyle %46’lık bir paya sahiptir (İGD, 2011) . 295 Öztüren (2008), KKTC turizm sektöründeki konaklama işletmelerini temel alarak yaptığı SWOT analizinde, konaklama işletmelerinin güçlü yanlarını; tam zamanlı olarak çalışan kalifiye iş görenler, bir çekim unsuru haline gelen modern kumarhaneler, Türkiye’den deneyimli yöneticiler bulma imkânları, temiz ve cazibeli sahiller ve plajlar, konferans turizmi yapmaya uygun salonlar, modern ve çekici oteller ve kredi bulabilme imkânları olarak sayarken; zayıf yönlerini de eski otellerin fiziksel olanaklarındaki zayıflık, konaklama tesislerinde yerel mimari eksikliği, müşterilere karşı kişisel ilgi yoksunluğu, markalaşma ve ürün imajında eksiklikler, kumarhaneler için KKTC’ye gelen turistlerden tam olarak faydalar elde edilememesi, ürün çeşitliliğinde eksiklik, pazarlama konusundaki yetersizlikler ve bilgi teknolojilerinin kullanımında eksiklikler olarak sıralamıştır. Araslı ve diğerleri (2006), otelcilik sektörünün turizm endüstrisine olduğu kadar KKTC ulusal ekonomisine de önemli bir katkısının olduğunun altını çizmiştir. Bununla birlikte, ekonomik ve politik olumsuzluklar KKTC’deki oteller ile potansiyel müşteriler arasındaki bağlantıyı engellediği için, otelcilik sektörünü etkilemektedir (Ekiz ve Babacan, 2007:14). Buna ek olarak KKTC’de politik olarak tanınmama, altyapı eksikliği, hükümet ve profesyonel birliklerin desteğinde eksiklik veya teknolojik bilgi eksikliği ve interneti kullanmadaki kararsızlık KKTC’deki düşük internet kullanımının muhtemel sebepleri olarak gösterilebilmektedir (Ekiz ve Babacan, 2007:14). Ekiz ve diğerleri (2005) ise yaptıkları çalışmada, Kıbrıs adasının kuzey ve güney bölümlerindeki konaklama işletmelerinin internet kullanımlarını karşılaştırmışlar; KKTC konaklama işletmelerinin internet kullanımı konusunda yeterli olmadıkları, KKTC’deki otel işletmelerinin interneti sahip oldukları en yüksek kapsamda kullanamadıkları, bir web sitesi oluşturmanın finansal yükünün otelcileri engellediği ve internetin bir pazarlama aracı olarak kullanılamadığı sonuçlarına ulaşmışlardır. 2.2. Konaklama İşletmelerinde Web Sitelerinin Kullanımı Web sitelerinin büyük bir gelişim kaydetmesi ve işletmelere çeşitli avantajlar sunması, pek çok işletmeyi ve müşteriyi pazara çekmekte ve böylece bu işletmelerin pazarlama faaliyetlerini web siteleri ile gerçekleştirmelerini sağlamaktadır (Kuzu, 2010:49) İşletmeler mal ve hizmetlerle ilgili bilgi sağlamak, firma imajını arttırmak, ürün ve hizmetlerin satışını sağlamak, müşteri hizmetleri vermek, maliyetleri düşürmek, yeni pazarlar bulmak, mal ve hizmetlerin reklamını yapmak, yeni müşterileri cezbetmek, yeni dağıtım kanalları bulmak, müşteriler ve tedarikçi işletmeler arasında stratejik işbirliği kurmak, müşteri ihtiyaçlarını araştırmak, tedarikçi işletmelerle ilişkiler kurmak, yeni hizmet fırsatlarına imkân sağlamak, piyasayla ilgili bilgi ve düzenlemelerin işletmeye hızlı akışını sağlamak gibi çeşitli nedenlerle web sitesi oluşturmaktadırlar (Anbar, 2003: 5) Tüketicilerin, konaklama işletmelerinin web sitelerini kullanma nedenleri ise, zamanlarının değerli olması ve fiyat avantajıdır (Yaylı ve Bayram, 2009:351). Tüketiciler web sitelerini kullanarak turistik ürünler hakkında 296 daha fazla bilgiye kısa sürede ulaşabilmekte ve karşılaştırma yapabilmektedir (Garces ve diğerleri, 2002:603) Ziyaretçileri web sitesine çektikten sonraki önemli nokta ise, onlara nasıl çekici ve zengin içeriğe sahip bir sitenin sunulabileceğidir. Böylece tüketicilerin hem alışveriş yapmaları hem de siteyi tekrar ziyaret etmeleri sağlanabilecektir (Haas, 2002:637). Müşterilere yararlı bilgiler ve ekstra avantajlar sunan bir web sitesi satışların artmasına ve otelin tanınmasına yardımcı olacaktır (Özturan ve Roney, 2004; Chung ve Law, 2003). Bu noktada konaklama işletmelerinin tanınmasına ve satışların artmasına yardımcı olabilecek bir web sitesinin içeriğinin nasıl olması gerektiği sorusu gündeme gelmektedir. Çünkü günümüzün rekabetçi dünyasında bir web sitesine sahip olmak bir işletmeye rekabet avantajı yaratma konusunda yetersiz kalabilmektedir. Wang ve Fesenmair (2006), web tabanlı pazarlama uygulamalarının başarıya ulaşmasının üç özelliğin koordinasyonuna göre değişim gösterdiğini vurgulamaktadır. Bu özellikler; bilginin sağlanmasında web site özellikleri ve kapasitesinin hızlı ve etkili kullanımı, etkili web site tanıtım teknikleri ve etkili online müşteri ilişkileri yönetim programlarıdır. Ayrıca, uygun örgüt ve teknoloji ortamı ve yenilikçi yönetim yaklaşımları web pazarlamasının başarıya ulaşmasında ön koşul olarak belirtilmektedir (Yaylı ve Bayram, 2009:62) Günümüz dünyasında, bir web sitesi iletişim için en etkili araçlardan biridir ve artan oranla turizm de başta olmak üzere tüketicilerin aradığı herhangi bir ürün için birincil bilgi kaynağı durumuna gelmiştir (Yaylı ve Bayram, 2009:62). Konaklama işletmelerinin web sitelerinde bulunabilecek faktörlerle ilgili, literatürde çok sayıda araştırmaya rastlanılabilmektedir (Chung ve Law, 2003; Schmidt ve diğerleri, 2008; Rong, Gang ve Law, 2009; Musante ve diğerleri, 2009). Bu araştırmalarda, genellikle kullanılan değişkenlerin sayısı farklı olsa da, çalışmaların çoğunda değişkenlerin belirli başlıklar altında toplanarak değerlendirildiği görülmektedir. Bu çalışmalardan bir kısmı aşağıda özetlenmeye çalışılmıştır. Chung ve Law (2003), sunulan hizmetlerle ilgili bilgiler, rezervasyon bilgileri, erişim bilgileri, web sitesi yönetimi ve çevredeki turistik bölge bilgileri olmak üzere beş ana kategoriye ayırarak otel işletmelerinin web sitelerinin performansını ölçtükleri çalışmalarında, pahalı, normal ve uygun fiyatlı otel işletmelerinin web site performanslarının incelenen tüm boyutlar açısından birbirlerinden önemli ölçüde farklılık gösterdiklerini belirlemişlerdir. Schmidt ve diğerlerinin (2008); tutundurma, fiyat, hizmet, medya, rezervasyon sistemi, elverişlilik, müşteriyi elde tutma ve güvenlik gibi sekiz ana başlık altında otel işletmelerinin web site karakteristiklerini inceledikleri çalışmada, küçük ve orta ölçekli otel işletmelerinin web sitelerini sınırlı sayıda ve medya aracı olarak kullandıkları ve müşteriyle birebir veya interaktif iletişim öğesini ihmal ettikleri vurgulanmıştır. Rong, Gang ve Law (2009) yaptıkları çalışmada, otel işletmelerinin web sitelerinde yer verilebilecek değişkenleri, sunulan hizmetlerle ilgili bilgiler, rezervasyon bilgileri, erişim bilgileri, web sitesi yönetimi ve çevredeki turistik bölge bilgileri olmak üzere beş ana kategoriye ayrılmış ve 40 değişkenden oluşan bir ölçek yardımıyla incelemişlerdir. Değişkenlerin önemlerini inceledikleri araştırmalarında, web sitelerindeki bu beş değişken grubundan sırasıyla, rezervasyon bilgisi, otel ve oda özellikleri ve iletişim bilgisi gruplarının daha 297 önemli görüldüğü, çevresel bilgiler ve web sitesi yönetimi kategorilerinin ise daha az önemli görüldüğü tespit edilmiştir. Ayrıca araştırmacılar, Batılı ve Asyalı otel işletmelerinin web sitesi tasarımlarının birbirlerinden farklı olduğunu ve farklı kültüre sahip kullanıcıların değişkenlerin çoğunda farklı algılamalara sahip olduklarını bildirmişlerdir. Musante ve diğerlerinin (2009), işletme bilgisi, sunulan hizmetler, destek hizmetleri, interaktif öğeler ve otelle ilgili işlemler olmak üzere beş ana başlık altında, 27 değişkeni kullanarak incelediği otel işletmelerinin web sitelerinin verimliliği ile ilgili çalışmasında ise, 5 yıldızlı oteller ile diğer otellerin web siteleri arasında önemli farklılıkların bulunduğu, 3 ve 4 yıldızlı otellerin web site özelliklerinin birbirine yakın olduğu ama her iki sınıftaki otellerin de uygun bütçeli otellerden daha iyi web site içeriklerine sahip oldukları yani otellerin yıldızları arttıkça web site özelliklerinin ve verimliliğin de arttığı belirtilmiştir. Bu alanda Türkiye otel işletmeleri üzerine yapılan çalışmalara ve bu çalışmaların sonuçlarına bakıldığında, Bayram’ın (2008), Türkiye’deki otel işletmelerinin web sitelerini kullanım kolaylığı, tasarım, yönlendirme, içerik, tüketici hizmetleri, kurumsal bilgi ve güvenlik olmak üzere yedi temel başlık altında, 51 adet web sitesi özelliği kapsamında değerlendirdiği çalışmasında, otellerin web sitelerinin büyük çoğunluğunun bilgi sağlayıcı özellikler sunduğu ve hizmetlerini somutlaştırmak için otel ve oda resimlerini kullandığı görülmektedir. Ayrıca çalışmanın sonuçları otel işletmelerinin web sitelerinde en çok kullanılan özellikler olarak siteye kolay ulaşım, iletişim ve ulaşım bilgisi, çoklu dil seçeneği, ana sayfaya kolay ulaşım ve kullanışlı menü olduğunu göstermektedir. Döviz çeviricisi ve bilgisi, sıkça sorulan sorular, farklı ödeme seçeneği, rezervasyon hattı, eğlence ve arama motoru gibi özelliklerin ise web sitelerinde bulunmadığı ortaya çıkmıştır. Kuzu (2010), termal hizmeti veren otel işletmelerinin web sitelerini kullanım kolaylığı, tasarım, yönlendirme, içerik, tüketici hizmetleri, kurumsal bilgi ve güvenlik olmak üzere 56 adet web sitesi özelliği kullanarak yaptığı çalışmasında, termal otellerin web sitesi girişlerinde ön plana çıkan unsurların otel adı, otel logosu, otelin yıldız sayısı ve dil seçenekleri olduğunu belirtirken, ana sayfa tasarımında ise online rezervasyon, görsellerin kullanıldığı linkler, haberler ve duyurular, çeşitli görseller, iletişim bilgileri, genel bilgiler ve flashlara yaygın olarak yer verildiği tespit edilmiştir. Karamustafa ve Öz (2010), Türkiye’deki konaklama işletmelerinin web sitelerinde yer verdikleri rezervasyon bilgileri, sunulan hizmetlere ilişkin bilgiler, erişim bilgileri, çevredeki turistik bölge bilgileri, web sitesi yönetimine ilişkin bilgiler ve işletme bilgileri şeklinde altı grupta toplanan 80 faktörün başarımını inceledikleri çalışmalarında, birçok konaklama işletmesinin web sitesinde sunulan hizmetlere ilişkin bilgilere yer verildiğini ama çevrimiçi rezervasyon bilgilerinin başarımının oldukça düşük olduğunu, üst sınıfta yer alan konaklama işletmelerinin web sitelerindeki değişkenlerin başarımlarının alt sınıftakilere kıyasla daha yüksek olduğunu vurgulamaktadırlar. Çubukçu (2010), rezervasyon bilgileri, sunulan hizmetlere ilişkin bilgiler, yönlendirme, kurumsal ve erişim bilgileri ile ilgili 20 web site özelliği kullanarak, Ege Bölgesi kıyısındaki konaklama işletmelerinin web sitesini incelediği çalışmasında, fiyat bilgisine yer verilmesi ile rezervasyon ve ödeme konularında web siteleri arasında 298 farklılıklar olduğunu, konaklama işletmesinin birinci sınıf tatil köyü ya da beş yıldızlı otel olmasıyla, İnterneti etkili kullanmaları arasında doğru orantı olmadığını, konaklama işletmelerinin web sitelerinin çoğunluğunun bilgi sağlayıcı özellikler içerdiğini fakat iyi hazırlanmış web sitelerinin yanında, konaklama işletmelerinin imajını olumsuz etkileyen yetersiz web sayfalarının da var olduğu tespit edilmiştir. Karamustafa ve diğerlerinin (2002) seyahat ile ilgili bilgiler; rezervasyon yapmaya yönelik bilgiler; online rezervasyon özelliği; promosyon uygulamaları ve indirimlerle ilgili bilgiler; görsel ve işitsel özellikler; işletme sahipliği ile ilgili bilgilerin de dahil olduğu 32 özellik ve bilgi açısından Türkiye’deki konaklama işletmelerini değerlendirdiği çalışmasının sonucunda, Türkiye’de faaliyet gösteren otel işletmelerinin web sayfalarının genelde durağan özellik taşıdığı ve otel işletmelerinin türüne göre bir ayrım yapıldığında, tatil köyleri ve oteller ile bazı özel belgeli tesislerin web sayfalarının etkileşimli özellik gösterdiği bilgilerine ulaşılmıştır. Yukarıda özetlenen çalışmalardan da görüldüğü üzere, konaklama işletmeleri web sitelerinde yer alabilecek özellik ve hizmetler oldukça fazla sayıdadır. Bu geniş seçenekler içerisinden pazarlama açısından en doğru bileşene ulaşmak oldukça ciddi bir problemdir. Üstelik teknolojik gelişmeler bu problemi azaltmamakta, aksine yeni boyut ve özellikleri gündeme getirerek çözümü daha da zorlaştırmaktadır (Pfaffenberg ve Burnett, 2007: 54). Bu kapsamda, sektörel özelliklerin ve teknolojik gelişmelerin de dikkate alınarak, tüketici değerlendirmelerinin ön planda tutulduğu çalışmalara sürekli ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmalar, uygulayıcılara ve daha sonraki araştırmalara yol gösterebilecek önemli sonuçlar üretebilir. 3. KKTC’DE FAALİYET GÖSTEREN KONAKLAMA İŞLETMELERİNİN WEB SİTELERİNİN İÇERİK ANALİZİ 3.1. Araştırmanın Amacı Bu araştırmanın amacı, KKTC’de faaliyet gösteren konaklama işletmelerinin web sitelerini çeşitli ölçütlere göre değerlendirmek ve web sitelerinde kullanılan özellikleri tespit etmektir. Ayrıca, çalışmada araştırmaya konu olan konaklama işletmelerinin, türleri ve sınıfları ile web sitelerinde bulunan özellikler arasında bir fark olup olmadığına da bakılacaktır. Bu çalışmada KKTC’nin seçilme nedeni; Türkiye’de 2011 yılının KKTC yılı seçilmesi, KKTC’nin doğal güzellikleri, deniz, kum, güneş açısından turizme elverişli olması ve KKTC’de kumarhanelerin yasal olmasının KKTC’yi turizm açısından daha cazip hale getirmesidir. 3.2. Araştırmanın Önemi Turizm sektörü bünyesinde faaliyet gösteren konaklama işletmeleri, rekabetin giderek arttığı bir ortamda varlıklarını sürdürebilmek için mevcut ve potansiyel tüketicilere sundukları ürün ve hizmetleri etkin ve sürekli bir biçimde tanıtmak zorundadırlar. Konaklama işletmelerinin bu faaliyetleri gerçekleştirmesinde internet, etkili bir araç olarak kullanılabilmelidir. İnternet, bir kitle iletişim aracı olmanın yanı sıra konaklama işletmelerinin pazarlama faaliyetlerine yeni olanaklar sağladığından dolayı, internetin sağlamış olduğu tüm avantajlardan azami düzeyde yararlanmak isteyen konaklama işletmeleri, internette yer almış bulunmaktadırlar. Ancak web site sahibi olmak kadar, işletmenin web sitesinde yer alacak bilgiler, bu bilgilerin sunumu ve sektörün niteliğinden dolayı olması gereken ölçütler de önemlidir. Bir web sitesinde, değerlendirme ölçeğindeki ölçütlerin var olması, web sitelerinin yeterlilik ve etkinliğini arttırmaktadır. Yapılan incelemelerde turizm işletmelerinin web sitelerini 299 değerlendiren pek çok çalışmanın (Baloğlu ve Pekcan, 2006; Karamustafa ve Öz, 2010; Kuzu, 2010; Law ve Hsu, 2005; Law ve Liang, 2005; Murphy ve diğerleri, 1996; Karamustafa ve diğerleri, 2002; Çubukçu, 2010; Bayram, 2008) olduğu fakat özellikle KKTC’deki konaklama işletmelerinin web sitelerini değerlendiren çalışmaların (Ekiz ve diğerleri, 2005; Ekiz ve diğerleri, 2007) az sayıda olduğu görülmüştür. Bu açıdan, bu çalışma literatürdeki bu boşluğu doldurmaya yöneliktir. 3.3. Ana kütle ve örnek kütle çerçevesi Araştırmanın ana kütlesi KKTC’de faaliyet gösteren tüm konaklama işletmeleridir. Araştırma için belirlenen örnek kütle ise Turizm İstatistikleri Raporu (2009)’nda yer alan konaklama işletmeleri ile www.kibris.com.tr, (Son erişim: 01/03/2011) adresinde yer alan ve kullanılabilir bir web sayfası olan konaklama işletmelerinden oluşmaktır. Turizm istatistikleri Raporu ve belirtilen internet sayfasında toplam 129 konaklama işletmesi bulunmaktadır. İşletmelerin internet sayfalarına erişmek için “google” ve “bing” arama motorlarından faydalanılmış ve 77 işletmenin kendine ait bir web sayfası olduğu saptanmıştır. Aşağıda Tablo 1’den de görüleceği gibi örnek kütledeki işletmelerin %59,68’sının kendine ait bir web sitesi bulunmaktadır. 5 4 3 2 1 Yıldızlı Yıldızlı Yıldızlı Yıldızlı Yıldızlı Turistik Apart Oteller Oteller Oteller Oteller Oteller Bungalovlar Oteller Toplam/% 18 7 129 Konaklama İşletmesi Sayısı 11 18 23 19 33 Web Sitesi Olan Konaklama İşletmesi Sayısı 77 17 9 14 12 6 17 2 (%59,68) Tablo 1. Örneklem Kapsamındaki Konaklama İşletmeleri 3.4. Araştırmanın Modeli ve Yöntemi Araştırmada benimsenen model tarama modelidir. Tarama modeli, var olan mevcut bir durumu değiştirmeye kalkışmadan var olduğu biçimde betimleyi amaçlamaktadır (Karasar, 2005:77). Araştırmanın yöntemi ise içerik analizidir. İçerik analizi, belirli bir iletişim türüne ait içeriğin (yazılı veya görsel reklamlar, televizyon programları, yazılı metinler, vb.) nicel olarak tanımlanması ve sistematik biçimde gözlemlenmesidir (Zikmund ve diğerleri, 2008:246-247). İçerik analizinin başlıca amacı, veriyi mevcut teoriye dayalı olarak yapılandırıp özetleyerek, sadeleştirmektir. İçerik analizinde araştırmacı, nitel verilerle çalışabiliyor olsa bilse, içerik analizi sınıflamaya ve hesaplamaya dayalı nicel bir teknik olarak kategorilendirilmelidir (Malhotra ve Birks, 2007:251). Literatürde konaklama işletmelerinin web sayfaları farklı sayıda ve çeşitte maddelerle değerlendirilmiştir. Murphy ve diğerleri (1996), 32 maddede; Law ve Hsu (2005), 4 boyut ve 36 maddede; Bayram ve Yaylı (2009) 51 maddede; Chiannh (2003), 5 boyut ve 19 maddede; Giannapoulos ve Mavragani (2011), 5 boyut ve 19 maddede; Elliott ve Meng (2011) ise 4 boyut ve 40 maddede işletmelerin web sayfalarını değerlendirmişlerdir. Belirtilen ölçekler arasından kapsamlı ve anlaşılır olması nedeniyle Law ve Hsu (2005)’nun ölçeği bu araştırmada tercih edilmiş, otel işletmeciliği alanında deneyimli bir öğretim elemanının görüşleri doğrultusunda 300 bu ölçekteki (iletişim kurulacak kişi), (ödeme seçenekleri), (rezervasyon politikaları), (resmi tatiller), (otelin tasviri), (sık ziyaretçiler için özel imkanlar), (sık sorulan sorular), (web sitesi indirme zamanı) ve (havaalanı bilgisi) maddeleri çıkarılmış, ayrıca ölçeğe; Kuzu(2010)’nun (sosyal medya bağlantıları); Murphy ve diğerleri (1996)’in (kendine ait web sitesi ismi); Giannapoulos ve Mavragani (2011)’in (indirilebilir özel içerikler) ve (eposta listesine katılım) maddeleri eklenerek 34 maddelik nihai ölçek oluşturulmuştur. Nihai ölçekte rezervasyon bilgileri, tesis bilgileri, iletişim/etkileşim bilgileri ve çevresel alan&web site yönetimi bilgisi olmak üzere dört boyut bulunmaktadır. 3.5. Araştırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları Bu araştırma, Turizm İstatistikleri Raporu (2009) ve www.kibris.com.tr’de ismi yer alan konaklama işletmeleri arasından, çalışır durumda bir web sayfası bulunan işletmelerle sınırlıdır. Bu sebeple, herhangi bir nedenle ismi yer almayan ya da internet sayfası olmayan/kullanılamayan konaklama işletmeleri araştırma kapsamı dışındadır. Konaklama işletmelerinin web sayfalarının sürekli güncellenmesi, kolaylıkla yeni özellikler eklenip çıkarılabilmesi araştırma sonuçlarının geçerlilik süresini azaltmaktadır. Son olarak bu araştırmada konaklama işletmelerinin, yalnızca yukarıda bahsedilen özelliklere sahip olup olmadığı değerlendirilmiştir. Bu özelliklere sahip olma derecesi veya kalitesi değerlendirilmemiş, ayrıca belirtilen özelliklere sahip olan işletmelerin kendi aralarında kıyaslaması yapılmamıştır. 4. Bulgular 4.1. Konaklama İşletmelerinin Genel Özellikleri Bu bölümde araştırmaya konu edilen konaklama işletmelerine ilişkin genel bilgiler verilecek, belirlenen 35 özellik açısından konaklama işletmeleri değerlendirilecektir. Kıyaslama kolaylığı açısıdan konaklama işletmeleri 5 ve 4 yıldızlı oteller, 3 yıldız ve altında oteller, ve diğer konaklama işletmeleri olarak üç kategoride incelenecektir. İŞLETME TÜRÜ DAĞILIM(N) ORAN(%) 4 ve 5 yıldızlı(*) oteller 26 33,8 3, 2 ve 1 yıldızlı(*) oteller 32 41,6 Diğer işletmeler 19 24,7 GENEL TOPLAM 77 100 Tablo 2. Örneklem Kapsamındaki Konaklama İşletmelerinin Kategorilendirilmesi Tablo 2’ye göre örneklem kapsamındaki konaklama işletmelerinin üç kategoriye indirgenmesinin ardından dağılımın daha dengeli olduğu söylenebilir. 4.2. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin -Rezervasyon Bilgileri- Açısından Değerlendirilmesi BOYUT DEĞİŞKENLER İŞLETME TÜRÜ 301 REZERVASYON BİLGİLERİ 3* ve 5-4* otel altında otel Diğer (N=26) (N=32) (N=19) Var (%) Var (%) Var (%) 1.Oda fiyatları 19 73,08 20 62,50 11 57,89 2.Döviz kurları 9 34,62 5 15,62 1 5,26 3.Online rezervasyon 8 24 92,31 18 56,25 13 68,42 4.Rezervasyon görüntüleme ve iptal 5 19,23 1 3,12 2 10,52 5.Otele giriş/çıkış saatleri 6 23,08 2 6,25 1 5,26 6.Özel istek formları 9 34,62 18 56,25 10 52,63 7.Güvenli ödeme 17 65,38 5 15,62 1 5,26 TOPLAM 89 48,90 69 30,80 39 29,32 Tablo 3. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin Rezervasyon Bilgileri Özellikleri Tablo 3’de konaklama işletmelerinin web siteleri, rezervasyon bilgileri boyutu kapsamnında değerlendirilmiştir. Buna göre toplam değişken sayısında 5 ve 4 yıldızlı oteller 90 değişken, 3 yıldız ve altında oteller 69 değişken ve diğer konaklama işletmeleri 39 değişken barındırmaktadırlar. Oransal olarak bakıldığında 5 ve 4 yıldızlı oteller, toplam değişkenlerin % 43,27’sini; 3 ve altında yıldızlı oteller % 29,74’nü; diğer konaklama işletmeleri ise %22,16’sını barındırmaktadırlar. İşletmelerin web sitelerinin döviz kurları, online rezervasyon, rezervasyon görüntüleme-iptal ve ücretsiz rezervasyon hattı değişkenleri bakımından oldukça yetersiz oldukları söylenebilir. 4.3. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin -Tesis Bilgileri- Açısından Değerlendirilmesi İŞLETME TÜRÜ TESİS BİLGİLERİ BOYUT DEĞİŞKENLER 5-4* Otel 3* ve altında Diğer (N=26) Otel (N=32) (N=19) Var (%) Var (%) Var (%) 1.Otelin haritası 15 57,69 10 31,25 7 36,84 2.Otel özellikleri 26 100,00 31 96,87 19 100 3.Odaların özellikleri 24 92,31 26 81,25 19 100 4.Otelin resimleri 26 100,00 29 90,62 19 100 5.Otel promosyonları 15 57,69 10 31,25 5 26,31 6.Restoranlar 26 100,00 18 56,25 7 36,84 7.Sanal turlar 6 23,08 3 9,37 4 21,05 8 Her ne kadar literatürde online rezervasyon ile kastedilen anlık rezervasyon imkanı olsa da; çok az sayıda işletmenin web sitesinin bu özelliğe sahip olması, ve pek çoğununun online rezervasyon başlığı altında Microsoft Outlook bağlantılı rezervasyon formunun olması nedeniyle, web sitelerinde rezervasyon formu barındıran işletmeler de bu kategoriye dahil edilmiştir. 302 8.Toplantı ve kongre olanakları 19 73,08 4 12,5 3 15,78 9.İstihdam olanakları 12 46,15 2 6,25 0 0 TOPLAM 169 72,22 133 46,18 83 62,40 Tablo 4. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin Tesis Bilgileri Özellikleri Tablo 4’de konaklama işletmelerinin web siteleri, tesis bilgileri boyutu kapsamnında değerlendirilmiştir. Buna göre toplam değişken sayısında 5 ve 4 yıldızlı oteller 169 değişken; 3 yıldız ve altında oteller 125 değişken; ve diğer konaklama işletmeleri 91 değişken barındırmaktadırlar. Oransal olarak bakıldığında 5 ve 4 yıldızlı oteller, toplam değişkenlerin % 72,22’sini; 3 ve altında yıldızlı oteller % 47,89’nu; diğer konaklama işletmeleri ise %45,96’sını barındırmaktadırlar. Sanal turlar ile kastedilen otele ait 360° panoramik fotoğraflardır. İşletmelerin web sitelerinin sanal turlar ve istihdam olanakları değişkenleri bakımından oldukça yetersiz oldukları söylenebilir. 4.4. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin -İletişim/Etkileşim Bilgileri- Açısından Değerlendirilmesi İŞLETME TÜRÜ İLETİŞİM/ETKİLEŞİM BİLGİLERİ BOYUT DEĞİŞKENLER 5-4* Otel 3* ve altında Diğer (N=26) Otel (N=32) (N=19) Var (%) Var (%) Var (%) 1.Telefon numarası 26 100,00 31 96,87 18 94,73 2.Adres 26 100,00 31 96,87 17 89,47 3.E-posta adresi 26 100,00 27 84,37 19 100 4.Faks numarası 23 88,46 29 90,62 19 100 5.Geribildirim formu 20 76,92 16 50,00 9 47,36 6.Online forum 1 3,85 1 3,12 5 26,31 7.Sosyal medya bağlantısı 8 30,77 2 6,25 3 15,78 8.Kendine ait web ismi 22 84,62 1 96,87 19 100 9.İndirilebilir özel içerikler 4 15,38 1 3,12 1 5,26 10.E-posta listesine katılım 12 46,15 4 12,5 2 10,52 11.Çok dil seçeneği 21 80,77 10 31,25 8 42,10 TOPLAM 189 66,08 153 43,46 120 90,22 303 Tablo 5. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin İletişim/Etkileşim Bilgileri Özellikleri Tablo 5’de konaklama işletmelerin, web sitelerinin iletişim/etkileşim boyutu kapsamında değerlendirilmiştir. Buna göre toplam değişken sayısında 5 ve 4 yıldızlı oteller 189 değişken; 3 yıldız ve altında oteller 166 değişken ve diğer konaklama işletmeleri 133 değişken barındırmaktadırlar. Oransal olarak bakıldığında 5 ve 4 yıldızlı oteller, toplam değişkenlerin % 66,08’ni; 3 ve altındanda yıldızlı oteller % 52,04’nü; diğer konaklama işletmeleri ise %54,96’sını barındırmaktadırlar. İletişim/etkileşim açısından konaklama işletmeleri arasındaki fark diğer boyutlara göre daha azdır. İşletmelerin web sitelerinin online forum ve indirilebilir özel içerikleri değişkenleri bakımından oldukça yetersiz oldukları söylenebilir. 4.5. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin -Çevresel Alan & Web Site Yönetimi Bilgisi- Açısından Değerlendirilmesi İŞLETME TÜRÜ BOYUT DEĞİŞKENLER 5-4* Otel 3* ve altında Diğer (N=26) Otel (N=32) (N=19) YÖNETİMİ BİLGİSİ ÇEVRESEL ALAN &WEB SİTE Var (%) Var (%) Var (%) 1.Ulaşım 21 80,76 16 50,00 7 36,84 2.Şehirdeki cazibesi yüksek yerler 13 50,00 17 53,12 13 68,42 3.Şehrin genel bilgisi 15 57,69 20 62,5 13 68,42 4.Son güncelleme tarihi 0 0,00 2 6,25 0 0 5.Site haritası 6 23,08 5 15,62 0 0 6.Arama motoru 0 0,00 2 6,25 2 10,52 7.Diğer işletmelere bağlantılar 14 53,85 9 28,12 4 21,05 TOPLAM 69 37,91 71 31,69 39 29,32 Tablo 6. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin Çevresel Alan& Web Site Yönetimi Bilgileri Özellikleri Tablo 5’de konaklama işletmelerin, web sitelerinin çevresel alan&web site yönetimi boyutu kapsamında değerlendirilmiştir. Buna göre toplam değişken sayısında 5 ve 4 yıldızlı oteller 69 değişken, 3 yıldız ve altı oteller 64 değişken ve diğer konaklama işletmeleri 46 değişken barındırmaktadırlar. Oransal olarak bakıldığında 304 5 ve 4 yıldızlı oteller, toplam değişkenlerin % 37,91’ni; 3 ve altında yıldızlı oteller % 31,53’nü; diğer konaklama işletmeleri ise %29,87’sini barındırmaktadırlar. 4.6. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin İşletme Türüne Göre Karşılaştırılması Bu bölümde belirlenen konaklama işletmesi kategorileri arasında rezervasyon bilgileri, tesis bilgileri, iletişim/etkiletişim bilgileri ve çevresel alan bilgisi boyutu bakımından anlamlı bir farklılık olup olmadığı test edilecektir. İŞLETME TÜRÜ BOYUTLAR 5-4* Otel 3* ve altı Diğer (N=26) otel (N=32) (N=19) Var (%) Var (%) Var (%) 1.Rezervasyon Bilgileri (7 madde) 89 48,90 69 30,80 39 29,32 2.Tesis Bilgileri (9 madde) 169 72,22 133 46,18 83 62,40 3.İletişim/Etkileşim Bilgileri (11 madde) 189 66,08 153 43,46 120 90,22 69 37,91 71 31,69 4.Çevresel Alan&Web Site Yönetimi Bilgisi (7 madde) 39 29,32 Tablo 7. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin Rezervasyon Bilgileri, Tesis Bilgileri, İletişim/Etkileşim Bilgileri ve Çevresel Alan&Web Site Yönetimi Bilgisi Açısından Özellikleri Tablo 7’de daha önce verilen bilgilerin bir özeti şeklinde, 4 boyuta ilişkin özelliklerin konaklama işletmelerine göre sınıflandırılması görülebilmektedir. Buna göre belirtilen 4 boyut açısından da en fazla değişken barındıran, ve yüzdesi en yüksek olan kategori 4 ve 5 yıldızlı oteller olmaktadır. En düşük değişken barındıran kategori ise rezervasyon bilgileri açısından diğer kategorideki konaklama işletmeleri, tesis bilgileri açısından 1, 2 ve 3 yıldızlı oteller, iletişim/etkileşim bilgileri açısından 1, 2 ve 3 yıldızlı oteller, son olarak çevresel alan&web site yönetimi bilgisi açısından en düşük değişken barındıran kategori diğer kategorisindeki konaklama işletmeleridir. Bu farklılıkların istatistiksel olarak anlamlı olup olmadığının test edilmesi amacıyla, veriye öncelikle ShapiroWilk normallik testi uygulanmıştır. Shapiro-Wilk testi, 2000 ve daha az büyüklükteki örnek kütlelerine uygulanabilen ve daha kesin sonuçlar verebilen bir normallik testi türüdür (Anonim). Tests of Normality 305 İşletme türü Shapiro-Wilk Statistic df Sig. Rezervasyon bilgileri 5-4 yıldız 0,935 26 0,101 boyutu 1-3 yıldız 0,928 32 *0,033 Diğer 0,862 19 *0,011 5-4 yıldız 0,928 26 0,068 1-3 yıldız 0,902 32 *0,007 Diğer 0,855 19 *0,008 İletişim/etkileşim bilgileri 5-4 yıldız 0,889 26 *0,009 boyutu 1-3 yıldız 0,942 32 0,086 Diğer 0,908 19 0,067 Çevresel alan&Web site 5-4 yıldız 0,921 26 *0,047 yönetimi boyutu 1-3 yıldız 0,919 32 *0,019 Diğer 19 *0,014 Tesis bilgileri boyutu 0,869 *p<0,05 Tablo 8. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin Belirlenen 4 Boyut Açısından Shapiro-Wilk Normallik Testi Sonuçları (SPSS Çıktısı) Tablo 8’de, farklılığın test edileceği 12 kategoriden 8’nin verilerinin Shapiro-Wilk normallik testine göre normal dağılmadığı, başka bir deyişle bu 8 kategori için kurulacak “veriler normal dağılmaktadır” hipotezinin reddedileceği görülmektedir. Ayrıca araştırmada kullanılan değişkenler sürekli ölçekle ölçülmemiş olduğundan kategoriler arasındaki farklılığı test etmek için Kruskal-Wallis H testi kullanılmasının doğru olacağı düşünülmektedir. Kruskal-Wallis H testi, birbirinden bağımsız iki ya da daha fazla grubun (örneklemin) bağımlı bir değişkene ilişkin ölçümlerinin karşılaştırılarak, iki dağılım arasında anlamlı bir fark olup olmadığını test etmek amacıyla kullanılır. Diğer parametrik olmayan testlerde de olduğu gibi, Kruskal-Wallis H testinde, gruplara ait ölçümlerin karşılaştırılmasında aritmetik ortalama yerine ortanca (medyan) değer esas alınır (Ural ve Kılıç, 2011:273). Farklılıkları test etmek için kurulan hipotezler aşağıdaki gibidir: H1: Konaklama işletmeleri kategorilerine göre rezervasyon bilgileri boyutu açısından bir fark yoktur. H2: Konaklama işletmeleri kategorilerine göre tesis bilgileri boyutu açısından bir fark yoktur. H3: Konaklama işletmeleri kategorilerine göre iletişim/etkileşim bilgileri boyutu açısından bir fark yoktur. H4: Konaklama işletmeleri kategorilerine göre çevresel alan&web site yönetimi boyutu açısından bir fark yoktur. Rezervasyon Tesis İletişim Çevresel alan&web bilgileri bilgileri boyutu site yönetimi 306 boyutu Chi-Square df Asymp. Sig. boyutu boyutu 11,780 28,990 14,349 2,033 2 2 2 2 *,003 *,000 *,001 ,362 a.Kruskal Wallis Test *p<0,05 b.Grouping Variable: İşletme türü Tablo 9. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin Belirlenen 4 Boyut Açısından Kruskal-Wallis H Testi Sonuçları (SPSS Çıktısı) Tablo 9’dan işletme kategorileri arasında rezervasyon bilgileri boyutu, tesis bilgileri boyutu, iletişim boyutu ve çevresel alan&web site yönetimi boyutu açısından anlamlı bir farklılık olduğu görülmektedir. Başka bir deyişle H1, H2 ve H3 hipotezleri reddedilirken; H4 hipotezi kabul edilir. Tablo 7’deki ortalamalardan hareket ederek yorum yapılacak olunursa, rezervasyon bilgileri açısından 5 ve 4 yıldızlı otellerdeki bilgilerin bulunma oranı (%48,90), 3 yıldız ve altı otellerden (%30,80) ve diğer işletmelerden (%29,32) yüksektir. Tesis bilgileri açısından 5 ve 4 yıldızlı otellerin web sitelerindeki bilgilerin bulunma oranı (%72,22), 3 yıldız ve altı otellerden (46,18) ve diğer işletmelerden (%62,40) yüksektir. İletişim/etkileşim bilgileri açısından diğer işletmelerin web sitelerindeki bilgilerin bulunma oranı (%90,22), 5 ve 4 yıldızlı otellerden (%66,08) ve 3 yıldız ve altı otellerden (%43,46) yüksektir. Çevresel alan&web site yönetimi bilgisi açısından her üç kategorideki işletmelerin de web sitelerindeki bilgilerin bulunma oranı birbirine oldukça yakındır. Bu oranlar, 5 ve 4 yıldızlı otelleri için %37,91, 3 yıldız ve altı oteller için %31,69 ve diğer işletmeler için %29,32’dir. SONUÇ Dünya çapında ulaşım imkanlarının artması, internet ve mobil teknolojiler, ülkeler arası işbirlikleri, uluslararası organizasyonlar bireyleri yeni coğrafyaları tanımaya teşvik etmektedir. Farklı coğrafyaları ziyaret etmeden önce internet sayfalarının ziyaret edilmesi, sanal topluluklara danışılması bireylerin algıladıkları riskleri azaltmaktadır. Bu durum turizm pazarlaması açısından web sitelerin önemini arttırmaktadır. Pek çok çalışma işletmenin kapsamlı bir web sitesi olmasının tüketicilere fiyat ve zaman tasarrufu sağlarken, işletmelere de tutundurma maliyetlerinden tasarruf ve daha geniş bir pazara ulaşma imkanı sağladığını göstermektedir (Canatan, 2011; Zhou ve DeSantis, 2005:789, Yaylı ve Bayram, 2009:351). Bunun bilincinde olan konaklama işletmeleri web sitelerini daha fazla özellik barındıracak şekilde tasarlarken, web sitelerinin tek yönlüden (iletişim) ziyade, çift yönlü (etkileşim) özelliklerini geliştirmeye gayret etmektedirler. Araştırma sonuçlarını genel olarak değerlendirecek olunursa, konaklama işletmelerinin rezervasyon bilgileri açısından oldukça zayıf oldukları görülmektedir. İşletmelerin online rezervasyon imkanları oldukça kısıtlıdır ve işletmelerin pek çoğunda online rezervasyon bağlantısı tıklandığında rezervasyon formu açılmaktadır. Güvenli ödeme imkanı özellikle 3 yıldız ve altı oteller ile diğer konaklama işletmelerinde çok kısıtlıdır, hatta bazı işletmeler rezervasyon formlarında müşterilerinden kredi kartı numarası talep etmektedirler. 307 Tesis bilgileri açısından işletmeler nispeten daha iyidir, ancak pek çok otelin internet sayfasına koyduğu resimler oldukça amatördür. Sanal turla kastedilen 360º (panaromik) fotoğraflardır, ancak bazı otellerde sanal tur bağlantısı tıklandığında otele ait 2 boyutlu fotoğraflar açılmaktadır. Restoran bilgisi, özellikle 5 ve 4 yıldızlı otellerde tatmin edicidir, ancak restoranlardaki mönüler, farklı çeşitte ve tatta yiyecek seçenekleri konusunda bilgiler kısıtlıdır. İletişim/etkileşim boyutuna bakıldığında; web sitelerinin iletişim özelliklerinin oldukça iyi, ancak etkileşim özelliklerinin oldukça kısıtlı olduğu görülmektedir. 5 ve 4 yıldızlı otellerin yalnızca birinin web sitesi online forum özelliğini barındırmaktadır. Ayrıca kısıtlı tanıtım bütçeleri sebebiyle sosyal medyaya en çok ihtiyaç duyan işletmelerin küçük konaklama işletmeleri olmasına karşın, web sitelerinde en az sosyal medya bağlantısı olan da küçük konaklama işletmeleri olmuştur. İşletmeler çok dil seçeneği açısından kötü durumda değildirler, ancak sitelerinde tek bir dil olan web sitelerinin bazılarının Türkçe yerine İngilizceyi tercih ettikleri görülmüştür. Bazı otellerin web sitelerinde İngilizce bağlantısına tıklandığında web sitelerinin google/translate online çeviri bağlantısı açılmaktadır. Çevresel alan & web site yönetimi bilgisi açısından bakıldığında işletmelerin web siteleri tatmin edici değildir. Ulaşım açısından özellikle 3 ve altı yıldızlı oteller ile diğer işletmelerin web siteleri oldukça zayıftır. 5 ve 4 yıldızlı otellerin hiçbirinin web sitesinde son güncelleme tarihi bilgisi görülmemiştir. Turizme ve konaklama işletmelerine aşina olmayan tüketiciler için bir rehber niteliği olan “arama motoru” özelliği konusunda da işletmelerin web siteleri yetersizdir. Hem coğrafi açıdan hem de iklim açısından eşsiz bir konumda bulunan, kumarhane turizmi özelliği ile pek çok farklı bölgeden turist çekme potansiyeline sahip KKTC’nin belirlenen örneklemdeki konaklama işletmelerinin, web siteleri açısından yetersiz olduğu düşünülmektedir. KKTC’nin turizm açısından rekabet edebilmesi ve ekonomik hedeflerine ulaşması için, konaklama işletmelerinin daha kapsamlı ve etkileşimli web siteleri olmalıdır. Gelecek çalışmalarda daha geniş ve farklı türdeki örneklemlerle, web sitelerde bulunan özelliklerin niceliği yanında niteliklerinin de ölçülmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir. KAYNAKÇA ANBAR, A. (2003), Firma Tanıtımında Web Sitesi Dizaynı ve İçeriğinin Önemi ve Başarı Koşulları, Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, 5 (1). ANONİM, How to Test Whether Your Data is Normally Distributed with SPSS, http://www.ehow.com/how_5713655_test-data-normally-distributed-spss.html, Son erişim: 15/03/2012 ARASLI, H., Bavik, A. ve Ekiz, H.E. (2006), The Effects of Nepotism on HRM and Psychological Outcomes: The Case of 3, 4 And 5 Star Hotels in Northern Cyprus, International Journal of Sociology and Social Policy, 26 (7/8). 308 BALOĞLU, Ş. ve Y.A. Pekcan (2006), The Website Design and Internet Site Marketing Practices of Upscale and Luxury Hotels in Turkey, Tourism Marketing, 27, 171-176. BAŞUSTA, Ü. (2011), Türkiye ve Dünyada Casino Gerçeği, http://www. turizm habercisi.com, 18.01.2012. BAYRAM, M. ve Yaylı, A. (2009), Otel Web Sitelerinin İçerik Analizi Yöntemiyle Değerlendirilmesi, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 8 (27), 348-379. BAYRAM, M. (2008), Elektronik Ticarette Web Site Tasarımının Önemi: Türkiye Otel Web Sitelerinin Değerlendirilmesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara. BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU (2011), Pazar Verileri, http://www.btk.gov.tr/kutuphane_ve_veribankasi/pazar_verileri/ucaylik11_1.pdf, 12.01.2012 CANATAN Ç., (2011), 2014’de Online Reklam Pazarı , http://www. turizm habercisi.com, 20.01.2012 CHIANG, L.C. (2003), Effectiveness of the Hotel Websites in Singapore: A Perspective From Business-toBusiness (B2B) Organisations, Asia Pacific Journal of Tourism Research, 8 (2), 38-47. CHUNG, T. ve Law, R. (2003), Developing a Performance Indicator For Hotel Websites, Hospitality Management, 22, 119–125. ÇUBUKÇU, M.İ. (2010), Konaklama İşletmeleri Web Site İçeriklerinin Değerlendirilmesi, İnternet Uygulamaları ve Yönetimi Dergisi, 1 (1). EKİZ, E. H., Kayaman, R. ve Bavik, A. (2005), İnternetin Konaklama İşletmelerinin Pazarlama Faaliyetleri Üzerine Etkileri: Kuzey ve Güney Kıbrıs Konaklama İşletmeleri Üzerine Bir Karşılaştırma, Çanakkale Turizm Biyaneli, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Çanakkale, 160-170. EKİZ, E. H. ve Babacan, E., Tütüncü, Ö. (2007), Hong Kong ve Kuzey Kıbrıs Otel Endüstrilerinde Internet Kullanımı, Çeşme Ulusal Turizm Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Çeşme, İzmir, 21-23 Kasım: 311-323. ELLIOT, K.M. ve Meng, J.G. (2011), Hotel Website Information: How Satisfied are Customers With What Hotels Provide?, International Journal of Business Strategy, 11 (1), 120-129. ERTEK, T., Altınay, M. ve Bıçak, H.A. (2002), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Yönelik Turizm Talebi, Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, 13 (2),117-128 309 GIANNAPOULOS, A.A. ve Mavragani, E.P. (2011), Travelling Through the Web: A First Step Toward a Comparative Analysis of European National Tourism Websites, Journal of Hospitality Marketing&Management, 20, 718-739. GARCES, S.A., Gorgemans, S., Sanchez, A.M., ve Perez, M.P. (2002), Implications of The Internet-An Analysis of The Aragonese Hospitality Industry, Tourism Management, 25, 603-613. HAAS, R., (2002), The Austrian Country Market: A European Case Study on Marketing Regional Products And Services in a Cyber Mall, Journal of Business Research, 55 (8), 637-464. HANÇER, M. ve Ataman, C. (2006), Seyahat Acentalarında İletişim Teknolojisinin Kullanılması ve Web Sitelerinin Değerlendirilmesi: Ege Bölgesi Örneği, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 8(3), 193-207 HARRIDGE, M.S. (2004), Electronic Marketing: The New Kid on The Block, Marketing Intelligence And Planning. 22 (3), 297-309. INTERNET WORLD STATS, (2011), Internet Users in the European Union, http://www.internetworldstats.com/europa, 15.01.2012. İPSOS-KMG, (2011), Pazarlama Araştırmaları, http://www.ipsos-kmg.com/pazarlama_arastirmalari, 19.01.2012 İSTANBUL GAYRİMENKUL DEĞERLEME (İGD), (2011), Kuzey Kıbrıs Turizm Piyasası Araştırma Raporu, www.igd.com.tr, 20.01.2012. KARAMUSTAFA, K. ve Öz, M. (2010), Türkiye’de Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinde Yer Verilen Faktörlerin Başarımı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 5(2), 189-218. KARAMUSTAFA, K., Biçkes, D.M. ve Ulama, Ş., (2002), Türkiye’deki Konaklama İşletmelerinin İnternet Web Sitelerini Değerlendirmeye Yönelik Bir Çalışma, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 19, 51-92. KARASAR, N., (2005), Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Nobel Yayınları. KATIRCIOĞLU,S. ve Öztürk, İ., (2001), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Turizm Sektörünün Yeri ve Ekonomik Büyümeye Olan Etkisi, Maltepe Üniversitesi, MYO Dergisi, 2. KIM, S.E., Shaw, T. ve Scneiders, H.,(2003), Website Design Benchmarking Within Industry Groups, Internet Research: Electronic Networking Applications And Policy, 13 (1), 17 – 26. 310 KUZU,Ö. (2010), Termal Otel Web Sitelerinin Değerlendirilmesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Afyon. LAW, R. ve Hsu, C.H.C. (2005), Customers’ Perceptionf on the Importance of Hotel Web Site Dimensions and Attributes, International of Contemporary Hospitality Management, 17 (6), 493-503. LIANG, K. ve Law, R., (2003), A Modified Functionality Performance Evaluation Model for Evaluating The Performance of China Based Hotel Websites. Journal of Academy of Business and Economics, 2 (2), 193-208. MALHOTRA, N.K. and Birks, D.F. (2007). Marketing Research: An Applied Approach, (3th Edition). Pearson Education Limited. MURPHY, J., Forrest, E.J., Wotring, C.E. ve Brymer R.A (1996), Hotel Management and Marketing on the Internet: An Analysis of Sites and Features, Cornell Hospitality Quarterly, 37(3), 70-82. MUSANTE, M.D., Bojanic, D.C. ve Zhang, J., (2009), An Evaluation Of Hotel Website Attribute Utilization And Effectiveness By Hotel Class, Journal of Vacation Marketing, Vol.15, 203-215. ÖZTURAN, M. ve Roney, S.A. (2004). Internet Use Among Travel Agencies in Turkey: An Exploratory Study. Tourism Management, 25, 259 – 266. ÖZTÜREN, A. (2008), KKTC Turizm Sektöründe Bütünleşik Tedarik Zincirinin Konaklama İşletmelerinin Performansına Etkisi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir. PALUMBO, F. ve Herbig, P. (1998), International Marketing Tool: Internet. Industrial Management & Data Systems. 98 (6), 253 – 261. PFAFFENBERG, C. ve Burnett, J. (2007), Users of Hotel Web Site Reservation Systems: A Demographic Profile, The Consortium Journal, 11(2), 51 60. RONG, J., Gang, L. ve Law, R., (2009), A Contrast Analysis of Online Hotel Web Service Purchasers and Browsers, International Journal of Hospitality Management, 28, 466–478. SCHMIDT, S., Cantallops, A.S. ve Santos, C.P., (2008), The Characteristics Of Hotel Websites And Their Implications for Website Effectiveness, International Journal Of Hospitality Management, 27, 504–516. TURİZM İSTATİSTİKLERİ RAPORU (2009), KKTC Turizm ve Planlama Dairesi, , http://tr.wikipedia.org/wiki/Kuzey_K%C4%B1br%C4%B1s%27taki_oteller_listesi, 02/02/2012. 311 URAL, A. ve Kılıç, İ. (2011), Bilimsel Araştırma Süreci ve SPSS ile Veri Analizi, Ankara: Detay Yayıncılık. WANG, Y. ve Fesenmaier, D. R. (2006), Identifying The Success Factors Of Web-Based Marketing Strategies: An Investigation of Convention And Visitors Bureaus In The United States, Journal of Travel Research, 44(3), 239 - 249. YAYLI, A. ve Bayram M. (2009), Web Tabanlı Destinasyon Pazarlaması : İl Kültür Ve Turizm Müdürlükleri Websitelerinin Değerlendirilmesi. 10. Ulusal Turizm Kongresi, 21-24 Ekim 2009, Mersin. ZHOU, Q. ve DeSantis, R. (2005), Usability Issues In City Tourism Website Design: A Content Analysis. IEEE International Professional Communication Conference Proceedings, Limerick, Ireland, 10-13 July, 789-796. ZIKMUND, W.G., Babin, B.J., Carr, J.C., Griffin, M. (2009), Business Research Methods, Cengage Learning. www.kibris.com.tr, 15.01.2012 TÜRK TURIZMININ EKONOMIK ETKILERI VE 2023 HEDEFLERI ÜZERINE BIR İNCELEME (9) İzzettin ULUSOY ÖZET İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda küreselleşme sürecinin de etkisiyle, ülkeler arasındaki coğrafi sınırların kalkması, uluslar arası yatırımların yaygınlaşması, farklı kültürlere sahip milletlerin birbirlerini tanıması, dünyanın her yerinde geçerli ortak dillerin kullanılması ve ulaştırmada serbestleşme uluslararası turizmin hızla gelişmesinde itici güç olmuştur. Son yıllarda turizm sektörünün, ülke ekonomisindeki önemi hızla artmaktadır. Diğer sektörlere canlılık kazandırması, kazanılan döviz gelirlerinin ihracat ve GSMH içindeki payının artması ve yarattığı istihdam olanakları; turizme verilen önemin artnasına ve kaynakların bu sektöre akmasına neden olmaktadır. Türkiye’de de turizm sektörünün yapısal değişimi ve gelişiminin hızlanması, özellikle 1980 yılından sonra büyük bir gelişme göstermiş ve ülkenin ekonomik sıkıntılar yaşadığı dönemlerde büyük bir döviz girdisi sağlayarak dış açıkların giderilmesinde, işsizliğin azaltılmasında, ödemeler bilançosunun iyileştirilmesinde önemli bir paya sahip olmuştur. 24 Ocak 1980 kararlarından sonra, Türkiye de serbest piyasa ekonomisinin temeli olan ihracat odaklı sanayileşmenin gerçekleştirilmesinde turizm sektörü; kolay, etkili , verimli ve nispi olarak da ucuz bir araç olarak ta görülmüştür. GİRİŞ 9 Yrd.Doç.Dr. Mustafa Kemal Üniversitesi Turizm ve Otelcilik MYO 312 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, turizm, dünya ekonomisinde en hızlı gelişen ve genişleyen sektörlerden biri haline gelmiştir. Turizm, çoğu zaman diğer bir çok endüstri gibi bölgesel veya ulusal kalkınma için bir araç olarak kullanılmıştır. Turizm sektörü, yaygın biçimde gelir, iş ve vergi gelirlerinin oluşturulmasında, ödemeler dengesi problemlerinin hafifletilmesinde, bölgesel ve ulusal ekonomik gelişmelere katkıda bulunmada rol oynayan önemli bir faktör olarak yerini almıştır. Turizm, ülkeler için önemli ölçüde döviz kayağı oluşturan, yeni istihdam olanakları yaratan ve dolayısıyla işsizliğin azlatılmasında ve ödemeler bilançolarının iyileştirilmesinde kilit bir sectör olmaktadır. Turizm sektörü dinamik bir özellik sergilemektedir. Bu nedenle turizim teknolojik gelişmelerden ve tüketici tercihlerindeki gelişmelerden en çabuk etkilenen sector konumundadır. Turizm, milyonlarca etkileşimin bir arada ortaya çıktığı, kendine özgü tarihi ve dili olan ve çok sayıda insanın katıldığı bir kitle hareketi niteliğini kazanmıştır. Turizm uçak şirketleri, deniz yolları, tren, kiralık araba şirketleri, seyahat pazarlamacıları ile sorunlara çare bulan kişiler, pansiyonlar, restoranlar ve toplantı merkezleri gibi kimi büyük kimi küçük iş kollarından oluşan 41 farklı alt sektörle bağlantılıdır (Lundberg vd.,1995:4) ve bünyesinde yüzlerce yan kuruluşu barındıran bir şemsiye görünümündedir. Ayrıca turizm, günümüzde telekomünikasyon ve enformasyondan sonra 21. Yüzyıla damgasını vuran, dünyanın üç temel hizmet sektöründen biri durumundadır (Crouch-Ritchie,1999:138). Türkiye’nin aktif dış turizmi özellikle 1980’lerden itibaren önemli bir gelişme göstermeye başlamış ve ülke ekonomisine çok büyük katkı sağlayan gelir kaynaklarından biri durumuna gelmiştir. Turizm, Türkiye için önemli bir döviz kaynağı oluşturarak, yeni istihdam olanaklarının meydana getirilmesinde dolayısıyla da işsizliğin azaltılmasında ve ödemeler dengesi problemlerinin giderilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle de turizm sektörü, Türkiye’nin ekonomik kalkınma stratejisinde anahtar sektör olarak kabul edilebilecek bir konuma sahiptir . Bugün, gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede turizim, ekonomik büyümenin ve gelişmenin en önemli kaynaklarından biri olarak görülmektedir.(Hepakdan, 2010:135) Çalışmada, başlangıçta turizimin ekonomideki yeri ve önemi üzerinde durulacak, turizmin ekonomik fonksiyonlarına değinilecek, turizmin moneter (parasal) ve reel etkilerine değinilecektir. Dha sonra turizmin dünya ekonomisindeki yeri ve önemi incelenecek, sonra da Türk ekonomisindeki turizmin etkileri ve gelişimi irdelenecektir. Son olarak Türk turizminin 2023 hedefleri ve hedeflere ulaşım stratejilerine değinilecektir. Turizmin Ekonomideki yeri ve Önemi: Günümüzde parasal ve kitlesel bir olay haline gelen turizmin, ülke ekonomileri üzerinde yarattığı moneter (parasal) ve reel karekterli etkiler giderek artan bir önem kazanmıştır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, ülke ekonomilerinin karşılaştığı ulusal ve uluslararası ekonomik sorunların çözümünde ve darboğazların aşılmasında 313 turizm, dinamik bir ekonomik yapısıyla adeta bir can simidi olmaktadır. Aşağıda once turizmin ekonomik fonksiyonları ve ardından turizmin moneter ve reel etkileri hakkında bilgi verilecektir. Turizmin Ekonomik Fonksiyonları ¾ Turizmde ekonomik fayda diğer sektörlere kıyasla çok daha kısa sürede sağlanmaktadır. Turizm, başarılı bir tanıtım kampanyasından bir ya da iki yıl sonra döviz geliri sağlayan, gelir ve istihdam atışı oluşturabilen bir endüstridir. ¾ Diğer endüstrilerle karşılaştırıldığında turizim yatırımlarında marjinal sermaye/hasıla oranı daha düşük olduğundan, bu sektördeki yatırımın verimlilik daha yüksektir. ¾ Turizim yatırımılarının çarpan etkisi büyüktür. ¾ Turizm endüstrisi, öğrenilmesi kolay,yeni ve çeşitli işler sağlayarak vasıfsız işgücü için geniş istikdam olanakları sunmaktadır. Bu da G.O.Ü. de kentsel işsizliği çözmede önemli misyon üslenir. Ayrıca Turizim endüstrisinde istihdam/yatırım oranı diğer endüstilere gore oldukça yüksektir. Diğer bir ifadeyle turizim sektöründe bir kişiyi işe almak için yapılması gereken yatırım, diğer endüstilere gore hayli düşüktür. ¾ Turizmin gelişmesi o bölgedeki altyapı kullanımında etkinlik sağlar. ¾ Turizm, ülkenin kalkınması için ihtiyaç duyulan döviz girdisini sağlar. ¾ Turizm, gelir ve refahın yeniden dağılımını sağlar. ¾ Turizm, doğal kaynakların korunması ve geliştirilmesi için ortak bir ilginin gelişimini tetikler. Turizmin ekonomide iki önemli etkisi vardı. Bunlardan birincisi Moneter(Parasal) etki diğeri Reel Ekonomik etkileridir. 1-Turizmin Moneter Etkileri 1.1- Dış Ödemelere Etkisi Ödemeler bilançosunun cari işlemler hesabındaki uluslararası hizmetler kısmında yer alan turizmin uluslararası ticarete konu olan geleneksel hizmet faaliyetlerinin başında yer aldığı görülmektedir.(Bahar, 2006:140) Dolayısıyla yabancı turistlerin bir başka ülkede yapımış oldukları turizm amaçlı harcamalar, o ülkeye sağladığı döviz geliri açısından aynen mal ihracatında olduğu gibi bir ihracat etkisi yapmaktadır. Kısaca turizm, görünmez bir ihracat kalemidir.(Theobald,2001:56) Çünkü turizmden elde edilen her türlü gelir, turistlere satılan her türlü ürün ve hizmet ek ihracat olarak Kabul edilmektedir. Uluslararası turizmin neden olduğu döviz hareketleri, turist gönderen ülkenin döviz talebini, turist kabul eden ülkenin döviz arzını artırıcı rol oynaması nedeniyle, ülkelerin dış ödemeler dengesini etkiler. Döviz arz ve talebi açısından, mal ithal ve ihracatı ile turizim faaliyetleri arasında bir fark yoktur. Ülkeye gelen turistlere mal ve hizmetlerin satılması tıpkı mal ihracatında olduğu gibi döviz arzı, buna karşılık ülke vatandaşlarının gittikleri ülkelerde mal ve hizmetleri satın almaları ürün ithalatında olduğu gibi döviz talebi yaratır. Turizmin neden olduğu karşılıklı döviz hareketlerinin ülke açısından önemi, ödemeler dengesi içindeki yeri ile ölçülür. 314 1.2- Gelir Etkisi Turizm harcamalarının ekonomideki ilk etkileri direkt harcamalar olarak nitelendirilir. Turistlerin yaptığı harcamalar birinci aşamada, ekonomide konaklama tesisleri, dükkanlar, ulaştırma işletmeleri vb. kuruluşlar için direkt gelir etkisi yaratır. Direkt turizm gelirlerini edinen birimlerin harcamaları endirekt gelirleri oluşturur.Turizim, işletmelerinin ödedikleri personel ücretleri ve kendi girdileri için yaptıkları harcamalar ek talep doğurur ve bu ek talebin karşılanması için istihdamın artırılması ya da ücretlerin yükselmesi ve üretimin arttırılması kişisel gelirde bir artışı berberinde getirir. Kişisel gelirin yükselmesi tüketim harcamalarını artırır ve buda ekonomide uyarılmış etkiler yaratarak bir canlanmaya neden olur. Turizim harcamalaının yanında turistik yatırımlar da aynı şekilde ekonomide uyarılmış etkile yapar. 1.3- Devlet Gelirine Etkisi Turizmin devlet gelirine etkisi, gelir artırıcı, harcamaları artırıcı ve net gelir etkisi olarak görülür. Devlet, turizim sektörü işletmelerinden ya da bunların gelirlerinden, turizm faaliyetlerinden elde edilen diğer gelirlerden, bu sektörde kullanılan üretim faktörlerinden kurumlar vergisi, sosyal sigorta primleri, işletme vergisi gibi bazı direkt vergiler alır. Bu vergilerin dışında, vize ücretleri, lisanslar, liman vergisi, gümrük vergisi, iç tüketim harcamaları, haberleşme ve ulaştırmadan sağlanan gelirler, su ve temizlik harçları, satış ve pul giderleri vb. Turizimden sağlanan devlet gelirleri içinde sayılabilir. Devlet, turizim için gerekli altyapıyı hazırlamak, turizmi teşvik etmek için yaptığı harcamala, turizmin devlet harcamalarını artırıcı erkisini oluşturur. Devletin turüzm harcamaları yatırım indirimi, vergi muafiyetleri, vergi iadeleri, kredi ve sübvansiyonlar, altyapı harcamaları, idari harcamalar vb. şeklinde ortaya çıkar. 2-Turizmin Reel Ekonomik Etkileri 2.1-Turizmin İstihdama Etkisi Otomasyona ve mekanizasyona geçme imkanları sınırlı olan turizm endüstrisinde istihdam/yatırım oranı da genel olarak yüksektir. Turizm ayrıca, neden olduğu çarpan etkisiyle dolaylı olarak da diğer kesimlerinde istihdam ve gelir düzeylerini artırır. Turizm, gelişimine ve talebin yoğunluğuna bağlı olarak ekonomide istihdam etkisi yaratır. Bu etki direkt, endirekt ve ek istihdam olmak üzere üç yolla olur. Direkt istihdam, turizm sektöründe doğrudan yaratılan istihdamdır. Sektörün emek-yoğun üretim tarzı ile çalışması, makineleşme ve otomasyona gitmenin sınırlı oluşu direkt istihdam etkisi yaratır. Endirekt istihdam, turizim sektörüne mal ve hizmet veren yan sektörlerde yaratılan istihdamdır. Ek istihdam ise, direct ve dedirekt istihdamla sağlanan gelir harcandıkça turizm çarpanının etkisiyle ekonomide yaratılan istihdamı kapsar Turizmin yarattığı istihdam, mevsimlik oluşu, yarı kalifiye ve niteliksiz işgücüne yer vermesi, kadın çalışanın fazla oluşu, çalışma koşullarının aile oluşumunu etkilemesi gibi özellikler taşır. 2.2-Turizmin Sektörler Üzerine Etkisi 2.2.1- Tarım Sektörüne Etkisi Turizde gelir etisinin artması, tarım sektöründe üretim kalitesinin artmasına, standart sağlanmasına ve kaliteli ürünün değerini bulmasına neden olur. Ayırca çitçilerin yaz aylarında arazilerini kamping, karavan turizmine açmaları, tarımda görülen mevsimlik işsizliği turizmin gidermesi gibi etkiler, turizmin tarım sektörüne etkileri arasında sayılabilir. 2.2.2- Sanayi Sektörüne Etkisi 315 Tüketim malı üreten sanayiler üzerinde(gıda, içki dokuma gibi) turizmin etkisi fazladır. Ara malı üreten sanayilerde( seramik, sıhhi tesisat, demir çekik gibi) ise yine talep sözkonusudur. Ancak yatırım malı üreten sanayiler üzerinde turizmin etkisi ise oldukça düşüktür. 2.2.3- Hizmet Sektörüne Etkisi Turizmin gelişmesi, bir yörede turistik hareket ve yatırımların artması, hizmet sektörünün önem kazanmasına ve gelişmesine neden olur. Turizmin etkilediği üçüncü üretim sektörleri, cari tüketimle ilgili ekmek, et, manav, bakkaliye gibi sektörler; donatım sanatıyla ilgili elektrik, boya inşaat işçiliği gibi sektörler; konforla ilgili moda, spor malzemeleri, parfümeri, çiçekçilik gibi sektörler; yardım ve güvenlik hizmetleriyle ilgili banka, sigorta, sağlık tesisleri gibi sektörler ve lüks hizmetlerle ilgili kuyumcu, gece klubü, sauna gibi sektörlerdir. 1. Dünyada Turizm Yıllar itibariyle Dünya turist sayıları karşılaştırıldığında (Tablo:1) 2010 yılında dünyada turist sayısı bir önceki yıla göre % 6,7 artışla 877 milyondan 935 milyona ulaşmıştır. Ekonomik kriz ile 2009’da % 4 azalan turist sayısı dünya ekonomisindeki normalleşmeye paralel olarak artışa geçmiştir. Artışlar turizm pastasından en fazla pay alan ülkelerde olmuştur. Dünyada en fazla turist çeken kara parçası, son 10 yıllık periyotta % 7 pay kaybetmesine karşın Avrupa olmuştur. Asya ve pasifik ülkeleri % 6’lık bir artış göstererek dünyada turist çeken ülke oranını % 16’dan % 22’ye çıkarmıştır. 2020 yılına kadar Avrupa’daki küçülme ve Asya’daki büyüme eğilimlerinin devam etmesi beklenmektedir. Tablo 1 de Dünya Turizm Örgütünün (WTO) 2020 yılı tahmini verilerine gore, 2020 yılında en çok turist çekecek bölgenin 712 milyon turistle Avrupa, sonra 397 milyon turistle Doğu Asya ve Pasifik ve bunları sırasıyla diğer ülkeler izlemektedir. Tablo 1: Dünya Turist Sayısı (Milyon Kişi) 2000 2008 2009 2010 2020* Bölgeler Kişi % Kişi % Kişi % Kişi % Kişi % Avrupa 386 57 481 53 457 52 472 50 717 46 Asya ve Pasifik 110 16 184 20 181 21 204 22 397 26 Amerika 128 19 148 16 141 16 151 16 282 18 Afrika 27 4 44 5 46 5 49 5 77 5 Orta Doğu 25 4 56 6 53 6 60 6 69 4 Dünya 675 100 913 100 877 100 935 100 1.542 100 Kaynak: UNWTO (Dünya Turizm Örgütü) 2011. *Tahmin Turist sayıları ülkelere göre değerlendirildiğinde (Tablo:2), son 3 yılda ilk 6 sıranın değişmediği, ancak 2010 yılında Türkiye’nin bir sıra gerilemesine rağmen kriz önceki dönem rakamının üzerine çıktığı görülmektedir. 316 Tablo 2: Ülkelere Göre Gelen Turist Sayısı (2008-2009-2010 / Milyon Kişi) 2008 Ülkeler Kişi % Sıra Ülkeler Fransa 79,2 8,62 1 Fransa ABD 57,9 6,30 2 ABD İspanya 57,2 6,22 3 İspanya Çin 53,0 5,77 4 Çin İtalya 42,7 4,65 5 İtalya İngiltere 30,1 3,28 6 İngiltere Türkiye 25,0 2,72 7 Türkiye Almanya 24,9 2,70 8 Almanya Meksika 22,6 2,46 9 Malezya Malezya 22,1 2,40 10 Meksika Dünya 919 100 Dünya Kaynak: UNWTO (Dünya Turizm Örgütü) 2011. Sıra 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Kişi 74.2 54.9 52.2 50.9 43.2 28.0 27.1 24.2 23.6 21.5 877 2009 % 8,46 6,26 5,95 5,80 4,93 3,19 3,09 2,76 2,69 2,45 100 Sıra 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Ülkeler Fransa ABD İspanya Çin İtalya İngiltere Almanya Türkiye Malezya Meksika Dünya Kişi 78,9 60,8 52,6 55,9 43,5 27,0 27,0 26,9 24,8 23,0 935 2010 % 8,44 6,50 5,63 5,98 4,65 2,89 2,89 2,88 2,65 2,46 100 Tablo 3 te dünyada bölgelerin turizm gelirleri verilmiştir. Tabloya gore turist sayısında olduğu gibi dünya turizminden en büyük payı % 48,47 ile Avrupa kıtası almaktadır. Avrupa’yı aynı şekilde Asya Pasifik ülkeleri ve Amerika kıtası takip etmektedir. Tablo 3: Dünya Turizm Gelirleri (Milyar USD) 2008 Bölgeler USD 2009 % USD % Avrupa 473,7 50,36 413 48,47 Asya ve Pasifik 208,9 22,21 203,7 23,91 Amerika 188,1 20,00 165,2 19,39 Afrika 30,2 3,21 28,9 3,39 Orta Doğu 39,7 4,22 41,2 4,84 Dünya 940,6 100 852 100 Kaynak: UNWTO (Dünya Turizm Örgütü) 2011 Dünya turist sayısı ve turizm gelirleri karşılaştırıldığında (tablo:4) 2000-2011 döneminde hem turist sayısı hem de turizm geliri sürekli bir artış trendi göstermiştir. 2020 tahminlerine göre ise gelecek 10 yılda Dünya turist sayısında yaklaşık %66 artarken, Turism gelirlerinde % 127 gibi büyük bir artış olacağı görülmektedir. Bu da gelecek 10 yılda seyahate katılacak bireylerin gelirlerinde ciddi artışların olacağını gösterir. Tablo :4 Dünya Turist Sayısı ve Turizm Gelirleri. Yıllar Turist Sayısı (milyon kişi Turizm Gelirleri (Milyar $) 2000 674 478 2005 797 678 2006 842 743 2007 898 857 2008 917 941 317 2009 882 852 2010 925 880 2011 966 909 2020 1542 2000 Kaynak: www.worldtourism.org.16.02.2012 Unwto-barom10-3-en.pdf Unwto-hq-fitur12jk-1pp-0.pdf Turizmin Türk Ekonomisindeki Yeri Turizm, günümüzde döviz girdisini artırıcı ve istihdam sağlayıcı özellikleriyle ulusal ekonomiye katkıda bulunan, uluslararası kültürel ve toplumsal iletişimi sağlayıcı ve bütünleştirici etkisi ile dünya barışının korunmasında büyük payı olan bir sektördür. Türk ekonomisinin de vazgeçilmez temel taşlarından birisi olan turizm, bugünkü dış ticaret açığına, enflasyona ve işsizliğe çare arayan hükümetlerin önemle üzerinde durduğu bir konudur. Türk ekonomisinin genel trendi hem hizmet ve hem de sanayi sektörlerinde üretimin ve talebin genişlemesi yönündedir. Bu nedenle turizm, ekonominin genel trendine uygun olarak gelişmektedir. Türkiye’nin geleneksel tarım ve sanayi ürünleri ihracatından, gerekli döviz gereksinimini bütünüyle kapatacak bir gelişme beklemek, kısa ve orta vadede gerçekleşmesi zor bir olasılıktır. İşçi dövizleri ve dış finansman girdileri ise her zaman istenen boyutlara ulaşamamaktadır. Bundan dolayı dış aktif turizmin, Türkiye için önemli döviz girdisi sağlayabileceği görülmektedir. Çünkü turizmde bir ülkenin mal ve hizmetlerini müşterinin ülkesine kadar göndermek zorunluluğu yoktur. Böylelikle, ihracı mümkün olmayan servet ve hizmetler bir döviz kaynağı haline getirilebilmektedir. Türkiye, 1983’den bu yana, sahip olduğu jeo-stratejik konumu ve dinamikleri kullanarak küresel turizmde yerini almaya başlamıştır (Dincer,1998:58). Bu dönemde, Türkiye, sadece ekonomik alanda değil, sosyal ve kültürel alanlarda da dışa açılmıştır. Dışa acımla politikası birçok alanlarda olduğu gibi turizm acısından da büyük Bir önem ifade etmektedir. 1983 tarihinde uygulamaya konulan ekonomik istikrar tedbirler ile turizm sektörü öncelikli sektör haline getirilmiş ve turizmi tevsik edici çeşitli önlemler alınmıştır. Türkiye’de, turizm uzun yıllar güneş, deniz, kum, doğal güzellikler gibi kaynakları kullanma ve teknolojisi basit bir iktisadi faaliyet olarak görülmüştür. Ülkenin döviz darboğazı ve işsizlik gibi başlıca sorunlarına turizmin çözüm getireceği beklenmiş ve sektörün son yıllarda gösterdiği büyük gelişmeyle Türk ekonomisinin ve dolayısıyla kalkınmanın önemli unsurlarından biri olmuştur. Yıllar İtibariyle Türkiye’ye Gelen Toplam Turist sayısı, Turizm Geliri ve Turist Başına Harcama Tablo 5 te verilmiştir. 318 Tablo 5 : Yıllar İtibariyle Türkiye’ye Gelen Toplam Turist sayısı, Turizm Geliri ve Turist Başına Harcama Yıllar Turizm Geliri Toplam Turist Ortalama Harcama (1000$) Sayısı ($) 2001 10.067 13.450 748 2002 11.901 15.215 782 2003 13.203 16.302 810 2004 15.888 20.264 784 2005 18.154 24.125 752 2006 16.851 23.148 728 2007 18.487 27.214 679 2008 21.951 30.980 709 2009 21.249 32.006 664 2010 20.806 33.028 630 Kaynak: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2011. 2010 yılında Türkiye’ye toplam 33.027.943 kişi gelmiş ve toplamda 20,8 milyar USD gelir elde edilmiştir. Kişi başına turizm harcaması 630 USD olarak gerçekleşmiştir. Sürekli artan turist sayısına rağmen, 2003 yılından itibaren kişi başına harcama tutarı her yıl düşüş göstermiştir. 2001 den 2010 yılına kadar geçen sürede turizim geliri %100 lük bir artış gösterirken, toplam turist sayısı ise %145 lik bir artış göstermiştir. Türkiye'de 1980'li yıllardan itibaren ivme kazanan turizm sektörü, 2000 yıllardan itibaren tanıtım ve reklam kampanyalarıyla ciddi oranlarda yükselişe geçti. Turist sayısındaki bu artış, Türkiye'deki tesis yatırımlarına da yansıdı. Tablo 6 da bu durum görülmektedir. Tablo 6: Türkiye’de Tesis, Oda Sayısı ve Yatak Kapasitesinin Gelişimi YILLAR Tesis Sayısı Oda Sayısı Yatak Sayısı 1980 511 28 992 56 044 1990 1 260 83 953 173 227 2000 1 824 156 367 325 168 2001 1 998 177 371 368 819 2002 2 124 190 327 396 148 319 2003 2 240 202 339 420 697 2004 2 357 217 664 454 290 2005 2 412 231 123 483 330 2006 2 475 241 702 508 632 2007 2 514 251 987 532 262 2008 2 566 268 633 567 470 2009 2 625 289 383 608 765 2010 2 647 299 621 629 465 Kaynak: Turizm Bakanlığı 1980 sonrası turizm ile ilgili olarak alınan kararlar içerisinde en önemli olanı 1983 yılında çıkarılan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’dur (Kozak vd.,1997:88). Bu kanun, Türkiye’de turizm sektörünü düzenleyip, kavuşturmuş ve o zamana kadar yapılamayan pek çok k o n u y u geliştirecek dinamik bir yapı ve işleyişe teşvik kapsamına almıştır. Bundan s o n r a turizm de gözle görülür bir canlanma olmuş, turizm talebindeki artış yatırımları uyarmış ve teşvik etmiştir. Tablo 6’da görüldüğü g ib i, 1980’de tesis sayısı 511 iken 2000’de dönemde yatak sayısının 56.044’den 1.824’e, aynı 325.168’e yükselmesi, çıkarılan teşvik yasalarının ve turizme verilen önemin bir sonucudur. 2000 den sonraki yıllarda artış az da olsa devam etmektedir. Turizm Gelirlerinin Ulusal Gelir İçindeki Payı Turizmin ekonomik göstergelerinden bir diğeri de, turizmden elde edilen döviz gelirlerinin ihracattan elde edilen gelire oranıdır. Uluslararası turizmden elde edilen gelirler, ek ihracat veya görünmeyen ihracat şeklinde ülkenin ödemeler dengesine olumlu katkılar yapmaktadır (Tutar,1994:24). Tablo:7’de görüleceği gibi, turizmin ulusal gelir içindeki payı 1980 lı yıllardan itibaren önemli ölçüde artmış, 2000 yılı ile birlikte ortalama %5 düzeyine çıkmıştır. Ancak 2007 dünya krizi ile birlikte bu oran düşmüş gözükmektedir. Uygulamada, turizmin ulusal gelire olan etkisi hesaplanırken sadece dış turizm hesap edilmiş, iç turizm hesap edilmemiştir. İç turizmin de ulusal gelire eklendiği düşünülürse %5’lik bu oran daha yüksek seviyelere çıkacaktır. Dolayısıyla, turizmin ülke ekonomisi ve ulusal gelir içindeki payının görünenden daha yüksek olduğu kabul edilmektedir (Yarcan, 1996:44). Yine tabloya göre, turizm gelirlerimizin ihracat gelirlerimize oranı 1980 li yıllardan itibaren hızla yükselmiş, son yıllarda ihracata teşvik pirimi verilmesi sonucu bu oran dalgalı seyir izleyerek %20-23 bandında seyretmektedir. 320 Aşağıdaki tablo 7 de turizm gelirlerinin ulusal gelir içindeki ve ihracata oranı verilmiştir. Tablo 7: Turizm Gelirlerinin GSMH İçindeki Payı ve İhracata Oranı Turizm Gelirlerinin Turizm Gelirlerinin İhracata GSYH İçindeki Payı oranı 1980 0,6 11,2 1990 2,1 24,9 2000 3,8 27,5 2001 6,9 32,1 2002 6,6 33,9 2003 5,5 28,2 2004 5,3 25,2 2005 5,0 24,7 2006 5,2 19,7 2007 2,8 17,3 2008 3,0 16,6 2009 3,4 20,8 2010 2,6 18,3 YILLAR http://www.tursab.org.tr/tr/istatistikler/turizmin-ekonomideki-yeri/gsmh-icindeki-payi-1965-_79.html Turizm Gelirlerinin Dış Ticaret Açıklarına Oranı Turizim gelirlerinin diğer bir ekonomik etkisi, mevcur dış açıkları azaltıcı etkisi sonucu ekonomiye ivme kazandırmasıdır. Esasen Türkiye, gelişmekte olan bir ülke olduğundan dış açıkları sürekli olmuştır. Gelişme için kaçınılmaz olan bu olguyu nispeten saha sürdürülebilir yapıya kavuşturmak için turizm geliri adeta ekonomi için bir can simitidir. Tablo 8 de turizm gelirlerinin dış açıklara oranı(diğer bir deyimle dış ticaret açıklarını kapatmadaki payı verilmiştir. Tablo 8: Turizm Gelirlerinin Dış Ticaret Açıklarına Oranı YIL Dış Ticaret Açığı (DTA) $ Turizm Geliri Turizm Gelirinin DTA Kapama payı (%) 1996 20.402 5.650 27,7 1997 22.298 6.208 27,8 1998 18.947 7.177 37,9 321 1999 14.100 5.203 36,9 2000 27.178 7.636 28,1 2001 10.065 10.067 10.0 2002 15.495 11.901 13.01 2003 22.087 13.243 16.7 2004 34.373 15.888 21.6 2005 43.298 18.154 23.9 2006 54.041 16.851 32.1 2007 62.791 18.487 34.0 2008 69.936 21.951 31.7 2009 38.785 21.249 18.3 2010 71.563 20.807 34.4 http://www.tursab.org.tr/tr/istatistikler/turizmin-ekonomideki-yeri/dis-ticaretaciklarini-kapatmada-payi_916.html Tabloda, uluslararası turizmin Türkiye ekonomisine büyük katkılar sağladığı görülmektedir. Tablodan görüldüğü gibi turizm gelirlşerinin dış açıkları kapatmadaki payı zaman içinde artarak ortalama %27-30 gibi bir orana çıkmıştır. Bu oran ekonomideki istikrar ortamının artmasıyla birlikte daha da artacaktır. Turizmin İstihdama Etkisi Dünya genelinde sektörde çalışan toplan insan sayısının 238 milyon kişi olduğu tahmin edilmekte ve buda toplam işgücünün yaklaşık %8,4 ünü oluşturmaktadır. Dünya genelinde her 12 kişiden biri seyahat ve turizm sektöründe çalışmaktadır. (WTTC, 2008:22). Bir başka önemli olgu da, Türkiye’de hızlı nüfus artışı karşısında fazla işgücünün massedilememesidir. Bu durum, bir yandan çarpık sanayileşmeye, öte yandan tarım kesiminde gizli işsizliğe yol açmaktadır. Kırsal alanlardan kentlere olan göç sosyo-ekonomik sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle turizm, işsizlik sorununu çözmede de önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca turizmin Türk ekonomisi içinde artan etkinliğinin bir sonucu olarak özellikle Turizmin istihdam sağlama olanaklarına gelindiğinde, 1995 yılında Türkiye’de turizm sektöründe istihdam edilenlerin 129.000 kişi yani toplam işgücünün %0.07’si olduğu görülmektedir (Tavmergen,1998:33). 1997 verilerine göre ise konaklama sektöründe 262.000, turist rehberi olarak da 7000 kişinin istihdam edildiği bilinmektedir. Dolaylı ve doğrudan istihdam açısından aile fertleri ile birlikte yaklaşık 10.000.000 insan geçimini turizm sektöründen sağlamaktadır (Tunç-Saç,1998:93). Ancak 1989 yılı sonunda sadece otel ve restoranlarda istihdam edilenlerin 135.000 kişi civarında olduğu 322 bilinmektedir. Oysa 1983 yılında aynı alanda istihdam edilenler bu sayının yarısından daha azdır (İlkinDinçer,1991:29). 1997 yılı verilerine göre, dolaylı ve doğrudan istihdam açısından yaklaşık 10 milyon insan bu sektörde çalışmaktadır. Doğal olarak turizm belgeli tesislerin artmasıyla bu sayı her geçen gün artacaktır. Sonuç olarak turizm, emek- yoğun özellik arz etmekte ve bu sektörde istihdam önemli bir unsur oluşturmaktadır. Dünya Turizm Örgütü verilerine gore doğrudan ve dolaylı olarak 32 faaliyet dalında istihdam yaratan turizm sektöründe Türkiye de doğrudan yaratılan istihdam 2011 yılında 3.3 milyon kişi olarak hesaplanmıştır(WWTC, 2010:13). Türkiye’de Turizmin Ekonomik Sonuçları ve 2023 Hedefleri Turizmin ekonomik sonuçları olarak; dış ödemeler dengesi, istihdam, ulusal gelir, yabancı sermaye girişi ve bölgesel gelişme üzerindeki etkileri dikkate alınabilir. Dünyada turizm talebi ve bunun sonucunda turist harcamaları hızla artmakta ve mal ihracına göre turizm daha kolay döviz akışı sağlayan bir ticaret biçimi olmaktadır. Turistik mal ve hizmetlere yapılan harcamalar bir döviz akımı doğurarak döviz artışı yada azalışı şeklinde ödemeler dengesini olumlu veya olumsuz etkilemektedir. Türkiye açısından da turizm, önemli döviz girdisi sağlayan bir yatırım ve pazarlama alanıdır. Turizm sayesinde, ihracı mümkün olmayan bir çok kaynak ülke ekonomisine döviz girdisi sağlamaktadır. Hiç kuşku yok ki, özellikle gelişmekte olan ülkelerin pek çoğu ciddi ödemeler dengesi açıkları ile karşı karşıyadır. Bu ülkelerin önemli bir bölümü, Türkiye de dahil olmak üzere, turizmi söz konusu açıklarını kapatmak için bir araç olarak görmektedir (Aruoba-Alpar, 1992:113). Ekonomik kalkınmanın en önemli amaçlarından biri, ülkenin tüm insanlarına gelir kazandırıcı iş sahaları açmaktır. Gelişmekte olan ülkelerin ortak özelliklerinden biri de, açık ya da gizli yüksek işsizlik oranlarıdır. Bu bakımdan turizmin emek yoğun bir endüstrisi oluşu gelişmekte olan ülkeler açısından bir dayanak oluşturmaktadır. Turizm işletmeleri, turistik ürün üretiminde ve bunu sunmada ve daha birçok faaliyetinin yerine getirilmesinde insan gücünden geniş ölçüde yararlanmaktadır. Dolayısıyla ülkedeki emek arzı fazlalığı bu sektörde büyük ölçüde istihdam edilebilecektir. Türkiye için turizmin, istihdam oluşturduğu bilinen bir gerçek olmakla beraber, etkisini tam anlamıyla belirlemek mümkün değildir. Çünkü turizm, yatırım aşamasından her hizmetin verildiği en son aşamaya kadar dolaysız ve dolaylı çok çeşitli iş olanakları oluşturmaktadır. Dolayısıyla da turiste hizmet veren yerlerde, istihdam edilen kişilerin pek çoğu turizmle ilgisi olmayan ama aynı veya benzer işlerde çalışan kişilerden çok güç ayırt edilebildiğinden bu konuda güvenilir bir istatistik ortaya koymak zordur (Akat,1997:55). Turizim bakanlığı, 2012 yılında Türkiyeye gelen turist sayısının 32.9 milyon kişi, turizm gelirinin ise 26 milyar dolara ulaşacağı öngörmektedir. Cumhuriyetimizin 100. Yıl dönümünde ülkemize gelen turist sayısının 50 milyon kişiye çıkması ve turizim gelirinin de keza 50 milyar dolara çıkması beklenmektedir. 323 Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü nün 2010 verileri,ne gore Türkiye uluslararası turist gelişleri itibariyle dünyada 7., turizm gelirleri itibariyle 10. Sırada yer aldı. Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlayacağımız 2023 yılında ilk beşte yer alması için gerekli çalışmalar Turizim Bakanlığınca başlatılmıştır. Yine WTO verilerine göre, 2020 yılında uluslararası turizm hareketlerine katılan kişi sayısının 1.6 milyara ve turizm gelirlerinin de 2 trilyon Dolara ulaşması beklenmektedir. Ayrıca, yükselen refah düzeyine paralel olarak, seyahate ayrılan gelirin ve ulaşım olanaklarının artması ile büyüyen turizm pastasından en yüksek payı almak için turist çeken ülkeler arasındaki rekabetin de buna paralel olarak artacağı öngörülmektedir. 21. yüzyılda seyahat ve turizm endüstrisi, dünyanın en büyük endüstrisi olacaktır. Uluslar arası seyahatte çeşitli formalitelerin kaldırılması ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinin güçlenmesi ile küresel turizm büyük bir hızla büyümeye devam edecektir. Küresel seyahat tiplerinin değişmesi ile birlikte uluslararası turizme katılanların sayısı günden güne daha çok artacaktır. Gelişmekte olan ülkelere de diğer ülkelerde olduğu gibi önemli teknolojik gelimseler ve monoton çalışma ortamından kaçış ve artan bos zaman faaliyetleri aktif turizm hareketlerini hızlandıracaktır (Yu,1999:354). SONUÇ VE ÖNERİLER Turizmin istihdam yaratıcı, gelir getirici özelliği, milli gelire katkısı, kalkınma düzeyi bakımından ülkeler ve bölgeler arasındaki dengesizliği gidermesi ve ülkelerin refah seviyelerini arttırması ve öneminin anlaşılması ile hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeleri turizm politikalarında daha özenli davranmaya itmiştir. 2020 yılına doğru turizmde talep hacminin tüm dünyada 1.602 milyon kişi gibi çok büyük bir rakama ulaşacağı öngörülmektedir. Böylesi bir talep artışının arz cephesini de ciddi ölçüde sarsması ekonominin doğal mekanizması içinde beklenir bir durum olacaktır. Dolayısıyla talepteki genişleme arz piyasasında da şiddetli bir rekabeti beraberinde getirecek, hem dünyadaki diğer ülkelerin hem de Türkiye’nin yatırım kararlarını ve planlarını yeniden ve daha ciddi bir şekilde gözden geçirmelerine sebep olacaktır. Çünkü sektör, Türk ekonomisinde önemli bir görevi üstlenmiştir ve ilerleyen yıllarda ekonominin en önemli sektörü olamaya adaydır (Küntay,1992:17). Türkiye’de turizmin talep koşulları dünyadaki bir çok turist için çekici gelmektedir. Bu nedenle turizm ülke ekonomisin de hiç de küçümsenmeyecek bir paya sahip olmaktadır. Özellikle bu 324 sektörün değerinin anlaşılarak önem verilmeye başlandığı 1980’den sonra, elde edilen turizm gelirlerinde artış olduğu gözlenmiştir. Son 30-35 yılda gerek turizm gelirleri, gerekse ülkeye gelen turist sayısında %40’dan fazla artış olmuştur. Ancak, Türkiye son yıllarda turizmde çok yüksek performans sergilemesine ve sahip olduğu turistik arz potansiyeline rağmen dünya genelinde ve özellikle de Akdeniz bölgesinde pazar payı küçüktür. Dolayısıyla da, dünya turizminin odak noktalarından birini oluşturan Türk turizminin amacı, büyüyen dünya turizm pazarındaki payını daha üst seviyelere çıkarmak olmalıdır. Bu bağlamda turizm, günümüzde döviz girdisini artırıcı ve istihdam sağlayıcı özellikleriyle ulusal ekonomiye katkıda bulunan, uluslararası kültürel ve toplumsal iletişimi sağlayıcı ve bütünleştirici etkisi ile dünya barışının korunmasında büyük payı olan bir sektördür. Türk ekonomisinin vazgeçilmez temel taşlarından birisi olan turizm, bugünkü dış ticaret açığına, enflasyona, işsizliğe çare arayan ve hükümetlerin önemle üzerinde durduğu bir konudur. Çünkü turizm geliştirilmesi, ülkede ekonomik kriz nedeniyle son iki yıldır darboğaza giren tüm sektörlerin ve ülke insanın ekonomik sorunlarını aşmasını kolaylaştıracak bir olgu olarak değerlendirilmektedir. Sonuç olarak, turizm sektörü dünyada hızla gelişmekte, teknolojideki ilerleme ve hız da bu gelişmenin yakıtını oluşturmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin ekonomik yönden gelişmesinde, turizmin taşıdığı rolün ileriye dönük korunabilmesi ve sürdürülebilmesi şarttır. Ayrıca turizmde tüketim, üretimin yapıldığı yerde gerçekleştiğinden, ihracatçı ülke için navlun ve benzeri ihraç giderleri de söz konusu olmamaktadır (İlkin-Dinçer,1991:21). Dolayısıyla, Türkiye sahip olduğu eşsiz güzellikleri çevreyle de uyum içinde olacak şekilde kullanarak, turizm gelirlerini zaman içerisinde daha da arttırabilecektir. Turizm, uçak şirketleri, deniz yolları, tren, kiralık araba şirketleri, seyahat pazarlamacıları ile sorunlara care bulan kişiler, pansiyonlar, restoranlar ve toplantı merkezleri gibi büyük küçük iş kollarından oluşan 41 farklı alt sektörle bağlantılıdır ve bünyesinde yüzlerce yan kuruluşu barındıran bir şemsiye görünümündedir. KAYNAKÇA ARUOBA, Ç., ALPAR, C. (1992) Türkiye Ekonomisi Sektörel Gelişmeler, Özyurt Matbaacılık, Ankara. ÇEKEN ,Hüseyin DALGIN Taner, KARADAĞ, Levent,(2009) “KÜRESELLEŞME VE ULUSLARARASI TURİZM ARASINDAKİ İLİŞKİ”, Muğla Üniversitesi ,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (İLKE),Bahar 2009 Sayı 22 Dincer, Fusun İstanbullu (1998), “İnanc Turizmi Kavramındaki Gelişmeler ve Seyahat Acentelerinin İnanc Turizmine Bakış Acısı” Adlı III. Uluslar arası ve IX.Ulusal Turizm Kongreleri. HAPKAKTAN ERDEM, Çınar Serkan,(2010)“Turizm Sektörünün Türkiye Ekonomisi Üzerindeki etkileri”Cell 325 Bayar Ünv. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt8, Sayı 2 KÜNTAY, B. (1992) Turizm Sektöründeki Zengin Potansiyelimiz İlgili Yabancı Çevrelerce de Biliniyor, Türkiye Kalkınma Bankası Yayını, Sayı 40. LUNDBERG, E. D., STAVENGA, M.H. and KRISHNAMOORTHY, M. (1995) Tourism Economics, Canada: John Wiley& Sons, Inc. TAVMERGEN, İ. (1998) 2000 Yılı ve Türk Turizmi, Ticaret Borsası Dergisi, İzmir. Theobald, William,F.;(2001) Global Tourism, Second Edition, Oxford :Butterworth & Heinemann. TUNÇ, A., SAÇ, F. (1998) Genel Turizm, Detay Yayınevi, Ankara. Turizm Bakanlığı (1998) Turizm 98, Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara. TUTAR, E. (1994) OECD Üyesi Türkiye’de Turizm Sektörünün Ekonomiye Katkıları, Mersin. YARCAN, Ş. (1996) Türkiye’de T u r i z m ve Uluslararasılaşma, B.Ü. Yayını,İstanbul. WTTC(2008), The 2008 Travel & Tourism Ecenomic Research, London, United Kingdom. WTTC(2010), Tourism Statistics UNWTO (Dünya Turizm Örgütü) 2011, Yu, Larry (1999), The International Hospitality Bussines, Management,and Operation , London: The Haworth Press Inc. www.tursab.org.tr/tr/istatistikler/turizmin-ekonomideki-yeri/gsmh-icindeki-payi-1965-_79.html www.worldtourism.org.16.02.2012 Unwto-barom10-3-en.pdf Unwto-hq-fitur12jk-1pp-0.pdf T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2011. www.tursab.org.tr/tr/istatistikler/turizmin-ekonomideki-yeri/dis-ticaretaciklarini-kapatmada-payi_916.html TÜRKİYE’DE ’’MEDİKAL TURİZM’’: ADANA İLİ ÖRNEĞİ 326 Yrd.Doç.Dr. Kamil UNUR Mersin Üniversitesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Çiftlikköy/Mersin Öğr.Gör. Zafer BUZCU Çukurova Üniversitesi, Karataş Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Karataş/Adana Öğr.Gör.Sibel ÇINAR OĞUZ Çukurova Üniversitesi, Karataş Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Karataş/Adana Özet Bu çalışmanın temel amacı Türkiye’de son yıllarda alternatif bir turizm türü olarak gelişmekte olan,genelde sağlık turizmi, özelde ise hızlı bir gelişme gösteren medikal turizmin Türkiye’deki durumunun irdelenmesi, medikal turizmin avantaj ve dezavantajları gibi konularda ikincil kaynaklardan elde edilen bilgilerin bir araya getirilerek konunun kuramsal olarak değerlendirilmesidir.Bu amaçla öncelikle medikal turizmin ne olduğu, Türkiye’ye ne kadar turistin bu amaçla geldiğine değinilmektedir. Daha sonra ise Adana’nın Türkiye’ye yönelik medikal turizm içindeki yeri incelenmekte ve nasıl geliştirilebileceğine dair öneriler geliştirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Turizm, alternatif turizm, sağlık turizmi, medikal turizm, Adana. Giriş Tarihsel bilgiler incelendiğinde insanlar için seyahat etmenin önemli bir ihtiyaç olduğu görülmektedir. İlk çağlardan itibaren insanlar gezip-görmek, çeşitli etkinliklere, aktivitelere katılım, dini nedenler ve şifa bulmak vb. gibi amaçlarla turizm hareketlerine katılmışlardır(Çavuş vd., 2009:2).Özellikle İkinci DünyaSavaşı’ndan sonra harcanabilir gelir düzeyinin, boş zamanın, ortalama yaşam süresinin, ortalama eğitim süresinin artması, ücretli tatil hakkı ve teknolojik gelişmeler sonucu ulaşım ve iletişim olanaklarının iyileşmesigibi nedenlerle dünyada yaşanan olumlu gelişmeler, uluslararası turizm hareketlerine katılan insansayısını artırmış ve bu insanların yaptıkları harcama miktarında önemli artışlar sağlamıştır.Dünya Turizm Örgütü verilerine göre 2010 yılında uluslararası turizm hareketlerine katılan turist sayısı 940 milyon iken bu turistlerin yaptıkları harcama miktarı ise 919 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir(www.unwto.org, 2012). Dünya genelinde yaşanan bu gelişmeler turizm türlerinin de çeşitlenmesine neden olmuştur. Ortaya çıkan turizm türlerinden bir tanesi de sağlık turizmidir. Türk turizmi açısından bakılınca 1980’li yıllarda deniz, kum ve güneş üçlüsünü kullanarak kitlesel turizme yönelme yaşanmıştır. Kitle turizmi kısa vadede en çok faydayı sağlamayı amaçladığı için kontrolsüz bir şekilde büyümüş, kıyı bölgelerimizde kitle turizmine hitap eden büyük otellerin hızla kurulmasıyla yoğun bir 327 betonlaşma süreci içerisine girilmiştir. Kitle turizminin plansız ve kontrolsüz büyümesi taşıma kapasitesini zorlayarak, doğal ve fiziksel çevrenin zarar görmesine neden olmuştur. Gerek kitle turizminin yarattığı ve yaratabileceği olumsuzluklar gerek turizmi çeşitlendirerek 12 aya yayma ve daha fazla gelir elde etme isteği ve gerekse talebin çeşitlenmesi alternatif turizm türlerinin doğmasına neden olmuştur(Hacıoğlu ve Avcıkurt, 2008: 8-9). Türkiye için alternatif turizm türlerinden birisi de sağlık turizmi olarak kabul edilmektedir. Nitekim T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılan çalışmada Türkiye için oluşan alternatif turizm türleri arasında sağlık, kış sporları, akarsu, av, botanik, dağcılık, golf, hava sporları, inanç, ipek yolu, kongre, kuş gözlemciliği, mağara, su altı dalış, yat ve yayla turizmi türleri gösterilmektedir(http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr, 2012). Bu turizm türleri arasından sağlık turizminde son yıllarda büyük gelişmelerin olduğu göze çarpmaktadır. Ülkemizde gelişme potansiyeli olan turistik ürün çeşitlerinden biri olan sağlık turizmi(Pala ve Bardakoğlu, 2009:1585), Kültür ve Turizm Bakanlığıtarafından; ‘’sağlık turizmi; tedavi amacı ile yapılan seyahatlerdir’’ şeklinde tanımlanmaktadır (http://www.kultur.gov.tr, 2012). Dünya’da yaşanan küreselleşme ve ülke sağlık sistemlerinde yaşanan problemler (örneğin uzun bekleme listeleri, yükselen maliyetler, hastanelerdeki cihazların yetersizliği, hizmet kalitesindeki düşüklükler, uzman yetersizliği vb.) nedeniyle tüketici bilinci artmış beraberinde farklı ülkelerden sağlık turizmine yönelik oluşan talepler, bu turizm türünün hızla büyümesini sağlamıştır(Çevik ve İlk, 2011: 540). Bu konuda yapılan çalışmalarda bu turizm türünün dünyadaki payının gitgide arttığı ifade edilmektedir. Bu payın 30’a yakın ülke tarafından paylaşıldığı ve dünyada 20 milyonun üzerinde turistin sağlık amacıyla seyahat ettiği vurgulanmaktadır(Aydın vd., 2011: 5). Sağlık turizminin, kişilerin mevcut sağlık durumlarının korunması ve daha iyi hale getirmeye yönelik uygulamalar ile sağlık durumları bozulmuş bireylerin iyileştirmelerine yönelik olarak medikal ve paramedikal uygulamaları kapsadığı ifade edilmektedir. Bu kapsamda sağlık turizmi, SPA, wellness, termal ve medikal turizm diye alt başlıklara ayrılmaktadır. Medikal turizm kavramının daha hızlı bir gelişme göstermesi sağlık turizmi ile eş anlamlı olarak algılanmasına yol açmıştır(Yavuz, 2011: 7).Bu bağlamda bu çalışmada öncelikle medikal turizm kavramı ve Türkiye’deki durumu ele alınmakta, daha sonra da Adana’daki durum ele alınarak nasıl geliştirilebileceği üzerinde durulmaktadır. Medikal Turizm ve Türkiye Medikal turizm, hastaların deniz aşırı ülkelere tıbbi tedavi almak amacıyla yapmış oldukları seyahatlerdir(Connell, 2006: 1093;Yu ve Ko, 2012: 80). Medikal turizm onkoloji, tüp bebek, kalp-damar cerrahisi/hastalıkları, organ nakilleri, estetik operasyonlar, diş, göz, üroloji ve benzeri alanlar dâhilinde tedavi maksatlı yapılan sağlık turizmi çeşididir (Khafizova, 2011: 5).Sağlık turizminin en önemli kolunu oluşturan medikal turizm tatilin ve tedavinin bir arada sunulduğu bir turizm çeşidi olarak görülmektedir. Dünyada en hızlı gelişen sektörlerden bir tanesi olarak görülen medikal turizm, son on yıldır dünyada çeşitli ülkelerin sağlık sistemlerinde oluşan sorunlar nedeniyle ön plana çıkmıştır (Aydın vd., 2011:5). ErnstandYoung ve Deloitte gibi araştırma ve danışmanlık firmalarının açıklamalarına göre 2012 yılında dünyada medikal turizm pazarının 328 yaklaşık 100 milyar dolar olacağı ve 17 milyon kişinin ise kendi ülkelerinin dışında medikal hizmet almak için seyahat edeceği tahmin edilmektedir(http://www.thtdc.org/, 2012). Bu tahminin nedenlerinden birisi özellikle 2000’li yıllar itibariyle internet, bilişim teknolojileri ve ulaşımdaki gelişmelerdir. Dünya genelinde yaşlı nüfusun artış göstermesi, gelişmiş toplumlarda sağlık hizmetlerinin bedelinin yüksek oluşu, seyahatin ucuz olması, gelişmekte olan teknoloji, sağlık turizmi merkezlerinin sunmuş olduğu kaliteli hizmet ve güvenilir tedavi şekilleri medikal turizmin gelişimini sağlayandiğer nedenler olarak görülmektedir (Khafizova, 2011: 4).Gelişen medikal turizm, birçok ülkede çok sayıda insanın uygun fiyat, güvenilir ve kaliteli tedavi hizmetleri almak ve bunun yanında tatillerini yapabilecekleri yurt dışı medikal turizm seçeneklerini araştırmasına neden olmuştur(Khafizova, 2011:4). Dünya genelindeinsanlar, tedavi maliyetlerinden tasarruf sağlamak, daha kaliteli sağlık hizmeti almak, bir sağlık hizmeti için fazla sıra beklememek, kendi ülkelerinde sunulamayan bir tedavi hizmetini almak, yasal olmayan bazı medikal işlemleri yaptırmak(kürtaj, cinsiyet değişimi, ötanazi vb.), güler yüzlü hizmet almak ve cazibesi olan yeni, farklı şeylerden deneyim elde etmek amacıyla kendi ülkeleri dışında tedavi görmek istedikleri ifade edilmektedir (Yavuz, 2011: 10). Küreselleşen dünyada, ülkelerin sağlık sistemlerinde yaşanan problemler (çok uzun bekleme listeleri ve yükselen maliyetler, hizmetlerde kalite problemleri vb.) ve tüketicilerin bilinçlenmesinin bir sonucu olarak sağlık turizmi hızla büyüyen bir sektör olmuştur. Günümüzde bu turizm türünden en yüksek payı alan ülkelerin başında yılda 150 bin medikal turist ağırlayan Hindistan gelmektedir. Hindistan’a yönelik bu popülaritenin temel nedeni bu turizm potansiyelini önce görmeleri, düşük maliyetle çalışmaları ve iyi tanıtım yapmalarıdır(Kiremit, 2008:16). Hindistan’ın 2012 yılında elde edeceği gelir 2 milyar dolar olacağı tahmin edilmektedir(Heung vd.,2011:996). Türkiye’nin medikal turizmde, coğrafi konumu, doğal ve kültürel zenginliği gibi avantajları bulunmaktadır. Özel sağlık sektöründeki hızlı gelişme, yüksek ve modern teknolojik cihaz parkuru kullanan sağlık kuruluşlarının sayısının artması, kaliteli sağlık hizmeti, tedavide sağlanan iyi sonuçlar, sıcakkanlılık, misafirperverlik ve farklı kültürlere hoş görülü yaklaşım gibi nedenlerle, Türkiye’ye olan ilginin gitgide arttığı ifade edilmektedir. Ayrıca, Avrupa ülkelerinde çok uzun bekleme süreleri ve sağlık hizmeti fiyatlarının yüksek olması ve Avrupa ülkelerinde yapılan tedavilerin hepsinin Türkiye’de yapılıyor olması gibi nedenler, Türkiye’yi bir cazibe merkezi haline getirmektedir (Sağlık Turizmi Bülteni, 2008:26). Türkiye medikal turizmde diş ve göz tedavileri, estetik ve plastik cerrahi, kardiyoloji, onkoloji ve ortopedi tedavileri için ziyaret edilmektedir(http://medicalturkey.net/tr,2011). Türkiye’de son on yıldır özel hastanelerin yoğun çalışması ile medikal turizm alanında ilerlemeler görülmektedir. A sınıfı özel hastaneler başta olmak üzere birçok hastane, dünya genelinde medikal turizm fuarlarına katılmaya başlamış ve hastalara daha iyi hizmet vermek adına kendi bünyelerinde “Yabancı Hasta Departmanları” kurmuştur. Medikal turizm, güven ve hastalara yönelik özel bir ilgi gerektirdiği için bu departmanların kurulması tedavi amacıyla Türkiye’ ye gelen yabancı hastaların çekincelerinin azalmasına ve işlerinin kolaylaşmasına neden olmuştur (Akdu, 2009:39). Türk medikal turizm sektörü, İtalya, Hollanda, Norveç, Avusturya, Belçika, Almanya, İngiltere, Fransa, İspanya, Finlandiya, Irak, Bulgaristan, Cezayir, KKTC, Kuveyt, Libya, Mısır, Rusya, Türkmenistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suriye gibi dünyanın birçok 329 yerinden hastayı ağırlamaktadır. Ruslar en çok plastik cerrahi için ülkemizi tercih ederken Makedonya, Arnavutluk, Hollanda ve Orta Asya ülkeleri ise göz kusurları ve tedavileri için Türkiye’yi tercih etmektedir. İngiltere, İsviçre, Almanya gibi ülkelerde özel tedavi olanaklarının kısıtlı olması sebebiyle hastalar kısırlık ve tüp bebek tedavisi için Türkiye’yi tercih etmektedir(Öztop, 2010, Hata! Köprü başvurusu geçerli değil.). Medikal turizmden pay almayı hedefleyen sağlık kuruluşlarının uluslararası akreditasyona sahip olması, tedavi olmak amacıyla ülkeleri dışına çıkan hastalar için büyük bir önem arz etmektedir. Uluslararası niteliği olan bu belge sağlık kuruluşlarının belirli bir standarda uygun olduklarını göstermektedir. Günümüzde dünyada sağlık kuruluşlarının akreditasyonu ile ilgili olarak en saygın kuruluşlarından biri ABD merkezli organizasyon olan JCI (JointCommission International), bir diğeri ise Uluslararası Standardizasyon Birliği (ISO - International OrganizationforStandardization)’dır. Uluslararası Standardizasyon Birliğinin Avrupa’daki benzeri ise European Foundation forQuality Management (EFQM)’dır. Medikal turizm kapsamında JCI akreditasyonuna sahip olmak Türkiye’ye uluslararası arenadan hasta akışının daha kolay sağlanması anlamına gelmektedir(Kostak, 2007: 126). JCI resmi web sitesi verilerine göre Türkiye’de 20 ocak2012 itibariyle toplamda 47 adet JCI akreditasyonuna sahip medikal işletme bulunmaktadır(http://www.jointcommissioninternational.org/, 2012). Türkiye’de akreditasyon belgesine sahip olan işletmelerin sayısının artması bu alanda hizmet veren sağlık işletmelerinin güvenilirliğini artırmaktadır. Türkiye’de medikal turizmin diğer turizm türleri ile entegrasyonu sağlandığında sağlık alanında var olan fiyat avantajına Türkiye’nin tatil olanakları da dahiledilmektedir. Türkiye’nin düşük maliyetle sağlık hizmeti vermesinin yanı sıra uluslararası düzeyde standartları yakalaması, yabancı dil bilen personelin varlığı, yurt dışında güvenilir bir ülke olarak görülmesi, coğrafi konum özellikleri ile medikal turizmde çok önemli bir pozisyon kazanmıştır. Türkiye medikal turizmde 2008 yılında 74 bin, 2009 yılında 91 bin, 2010 yılında ise yaklaşık 75 bin civarında yurt dışından gelen turiste sağlık hizmeti vermiştir. Sağlık amacıyla Türkiye’ye gelen turist profiline bakıldığında gezi ve tatil amacıyla gelen turistten yaklaşık 4-5 kat daha fazla harcama yaptığı ve en çok sağlık turistinin Almanya’dan geldiği görülmektedir (Sağlık Bakanlığı, 2010). Avrupa genelinde bazı ülkelerdeki sağlık sigortalarının tedavi masraflarını karşılama güçleri git gide kısıtlanmaktadır. Diş hastalıkları, estetik ameliyatlar, saç ekimi, görme kusurunu gideren tıbbi uygulamalar sağlık sigortaları tarafından lüks olarak görülmekte ve tedavi masrafları hiç ödenmemekte veya bir kısmı karşılanmaktadır. Bu nedenle lüks olarak görülen bu tedaviler için hizmet almak isteyen hastalar için son teknolojiyle donatılmış hastaneler ve klinikleriyle, dünya standartlarında çok iyi eğitim görmüş hekimleriyle, Avrupa'da kimi yüksek fiyatlar istenen uygulamalara kıyasla ucuz hizmet verebilen Türkiye gibi ülkeler, çok iyi bir alternatif olabilmektedir(Kiremit, 2008: 47). Tedavi amacıyla kendi ülkesi dışına çıkan hastalar için en cazip yönlerden bir tanesi tedavi fiyatları ve bu konuda sağlanacak tasarruf olmaktadır. Türkiye, son yıllarda medikal turizm kapsamında kalp hastalıkları, diş operasyonları, estetik, tüp bebek tedavisi, göz tedavisi ve ameliyatları, onkoloji alanında büyük ilerlemeler göstermektedir. Ayrıca tedavi masraflarının yurt dışına göre daha cazip olmasının yanı sıra kaliteli ve güvenilir sağlık hizmetleri, büyük bir çekim unsuru oluşturmaktadır. 330 Türk hava yolları, Türkiye’deki sağlık kuruluşlarının dünyada büyük bir hızla gelişme gösteren medikal turizm pastasından daha büyük bir pay alabilmesi ve ülkemiz ekonomisine katkı sağlamak amacıyla yurt dışından hasta getiren sağlık kuruluşlarına yönelik olarak destek paketi hazırlamıştır. Bu kapsamda sağlık işletmeleri ile işbirliği protokolleri imzalanmıştır. Bu sayede yurt dışından ülkemize sağlık amacıyla gelen yolculara yönelik indirimler vebazı imkanlar sunulmuştur(http://www.turkishairlines.com, 2012). Dünya genelinde medikal turizm için ameliyat maliyetleri incelendiğinde Türkiye’nin bu konuda fiyat avantajı olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Aşağıdaki tablo-1 de Avrupa, Amerika ve Türkiye’de medikal turizm kapsamındaki tedavilerin fiyat karşılaştırılması verilmektedir. Tablo-1 Türkiye-Avrupa-ABD Karşılaştırmalı Fiyatlar(Dolar) Medikal Prosedür Avrupa ABD Türkiye Koroner Anjiyo 15.000 22.500 6.000 Kalça Kemiği Değişimi 14.500 28.000 7.500 Prostat 8.000 20.000 6.500 Diz protezi 17.000 25.000 8.000 Hemoroit 4.000 10.000 2.500 Yüz Gerdirme 12.000 18.000 4.000 Göğüs büyütme 8.000 10.000 4.000 Lasikgöz ameliyatı 2.500 4.000 1.500 Diş kanal tedavisi 400 1000 150 Kaynak: Bahar Öztop, “En Sağlıklı Turizm”, Turkishtime, 2010, (Çevrimiçi) http://www.hisarhospital.com/basindahastanemiz/s/detay/id/874/en-saglikliturizm. Türkiye’nin medikal turizmde tercih edilme sebebi olarak sadece fiyat avantajı öne sürülemez. Örneğin tüp bebek tedavisi için Türkiye’nin seçilme nedenlerinden biri Türkiye’de ilk denemede başarı oranının Avrupa ülkelerinden daha yüksek olmasıdır. Türkiye onkoloji alanında da Avrupa’da sadece beş ülkede kullanılan cihazlardan birine sahip olup kanser tedavisinde önemli ilerleme kaydetmiştir. Türkiye’nin onkoloji alanında da ileri teknolojiye sahip oluşu yurt dışından tercih edilme nedenleri arasındadır. Medikal turizm branşlarının tümünde ilerleme kaydeden Türkiye’ye yurtdışından gelen hastalar, hem kendilerine sunulan dünya standartlarındaki hizmetleri, hiç sıra beklemeden tedavi olanaklarını, kaliteli ve güvenilir hizmetleri alma olanağı ile birlikte tatil yapma olanağı da elde etmektedirler (Akdu, 2009: 41-42).Türkiye’ye 2010 yılında medikal turizm kapsamında yurt dışından gelen hastaların branşlara göre dağılımı şu şekilde gerçekleşmiştir. Aşağıdaki tablo-2’de görüldüğü gibi Türkiye medikal turizme yönelik olarak başta göz olmak üzere hemen hemen tüm branşlarda hasta ağırlamaktadır. Tablo-2: 2010 Yılında Yurtdışından Gelen Hastalar ve Geldikleri Branşlar 331 Kaynak: Aydın, Dursun, Aktepe, Celalettin, Şahbaz, R. Pars, Arslan, Sıddık, Türkiye’de Medikal Turizmin Geleceği, 2011, Ankara, (http://www.saglik.gov.tr/SaglikTurizmi/dosya/1-75007/h/turkiyede-medikal- turizm.pdf). Türkiye sağlık amacıyla 2010 yılında toplamda 75,031 kişiyi ağırlarken bu hastalardan 53,248 kişi özel sağlık işletmelerinden,,21,783 kişi ise, devlet kurumlarından hizmet almıştır. Aşağıdaki tablo-3’de 2010 Yılında Türkiye’ye Gelen Sağlık Turistlerinin Ülkelere Göre Dağılımı gösterilmektedir. Tablo-3: 2010 Yılında Ülkemize Gelen Sağlık Turistlerinin Ülkelere Göre Dağılımı Kaynak: Aydın, Dursun, Aktepe, Celalettin, Şahbaz, R. Pars, Arslan, Sıddık, Türkiye’de Medikal Turizmin Geleceği, 2011, Ankara, (http://www.saglik.gov.tr/SaglikTurizmi/dosya/1-75007/h/turkiyede-medikal- turizm.pdf). Dünya genelinde tüm ülkeler, özelliklede Türkiye gibi gelişmekte olan ve dış ticaret açığı veren ülkeler için turizm,ülkenin döviz ihtiyacının ve dış ticaret açığının bir kısmını karşılayan en önemli kaynaklardan bir tanesi olarak görülmektedir. Bu yüzden dünya genelinde turist ağırlayan tüm ülkeler genelde turizmini geliştirmek,özelde ise alternatif turizm türlerini geliştirmek için çaba harcamaktadır. Türkiye, turizm gelirleri ve turist sayısı bakımından dünyada ilk on ülke içindedir. Turizm çeşitlendirmesinde medikal turizm dünya 332 genelinde yükselen bir trend konumuna gelmiştir. Türkiye de bu turizm türüne yönelik olarak yatırım yapmakta ve medikal turizmin gelişimi için çaba harcamaktadır. Medikal turizmin gelişiminde de bir ivme kazanabilmek için Türkiye’nin medikal turizmdeki güçlü ve zayıf yönleri ile çevresel fırsatların ve tehditlerin bilinmesi gerekmektedir. Literatür ve internet kaynakları incelenerek Türkiye’nin medikal turizmde güçlü yanları şu şekilde sıralanabilir(İçöz, 2009:2273; Kiremit, 2008:56; Demirer, 2010:48;Khafizova, 2011:88-90 veKostak, 2007: 153-154): ¾ Hastanelerin yatak kapasitelerinin yeterli oluşu, alt yapıları ve donanımlarının yüksek kaliteli olması, ¾ Hekimlerin ve hizmet sunucularının eğitim ve deneyim düzeyinin batı ülkeleri standartlarında olması, ¾ Diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında sağlık hizmetlerinde ortaya çıkan fiyat avantajı, ¾ Türkiye’nin, Avrupa ülkelerine ve Orta doğu ülkelerine yakın olması, ¾ Özel hastane sektörünün sürekli gelişmesi ve henüz yeterli olmasadaözel hastanelerde dil bilen personel sayısının giderek artması, ¾ Medikal turizmi desteklemek için kaliteli konaklama tesisi sayısı çokluğu, ¾ Akredite işletme sayısının her yıl artması,(Türkiye’nin 20 ocak 2012 itibariyle 47 adet akreditasyona sahip işletmesi bulunmaktadır) (www.jointcommissioninternational.org, 2012), ¾ Türkiye’nin sağlık turizmi kapsamında kaplıca, iklim, mağara, deniz, şifalı bitki ve diğer doğal tedavi yöntemlerinin en iyi uygulanabileceği zengin bir potansiyele sahip olması, ¾ Vize uygulamalarında kolaylık ve direk uçuşların gerçekleşmesi sonucu seyahat sürecininkolaylaşması. Türkiye’nin medikal turizmde zayıf yönleri ise şu şekilde sıralanabilir(İçöz, 2009: 2274; Kiremit, 2008:57; Demirer, 2010:49-50;Khafizova, 2011:90-91 ve Kostak, 2007:154): ¾ Medikal turizm açısından aracı kuruluşların (seyahat aracısı işletmeler) henüz bu alana yeteri kadar girmemiş olması ve bu konuda yurt dışında tanıtım-pazarlama çalışmalarının yetersiz oluşu, ¾ Akredite olan hastanelerin sayısının az olması, ¾ Yurt dışı sigorta şirketleri ile koordinasyonun zayıf oluşu ve yabancı kamu sigortaları ile yapılan çalışmaların bazı kısıtlamaları gerektirmesi, ¾ Bürokrasinin yavaş işleyişi (TÜSİAD, 2009, http://www.tusiad.org, 2012), ¾ Yabancı dil bilen çalışan sayısının az olması ve hastanelerin web sayfalarındaki çevirinin yetersizliğinin Türkiye’nin yüksek kaliteli sağlık hizmetlerini olumsuz bir şekilde etkilemesi, ¾ Özellikle kamu hastanelerinin fiziki ve teknolojik altyapılarının yetersiz oluşu ve özel sektör ve bakanlıklar arasında uyumsuzlukların görülmesi, ¾ Fiyatlandırma konusunda yapılan yanlış uygulamalar. Türkiye’nin medikal turizme yönelik fırsatları şu şekilde sıralanabilir(Kiremit, 2008:58;Khafizova, 2011:9193; Kostak, 2007:155 ve TÜSİAD, 2009, http://www.tusiad.org/, 2012): ¾ Tedavi için bekleyen hasta sayısının her geçen gün artması ve alternatif arayışların başlaması, 333 ¾ Medikal turizm türünün yaygınlaşması ve gelişmesi tedavi amaçlı seyahat edenlerin sayısını her geçen gün artırmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’ye tedavi olmak için gelen yabancı sayısında artış gözlenmesi, ¾ Türkiye’nin sağlık turizmindeki potansiyelini gören yabancı yatırımcıların hem termal turizm merkezlerine hem de özel hastanelere yönelik Türkiye’de yeni yatırım kararları almaları, ¾ Kronik rahatsızlıklarda ve hasta sayısında görülen artış, ¾ İyi Tıbbi uygulamalar ve son yıllarda git gide artan başarı oranı, ¾ ABD ve Avrupa’daki fiyatların Türkiye’deki fiyatlardan yüksek oluşudur. Türkiye’nin medikal turizm potansiyeline yönelik olası tehditler ise şu şekilde sıralanabilir(Kiremit, 2008, s.59, Khafizova, 2011, s.94, Kostak, 2007, s.155, TÜSİAD, 2009, http://www.tusiad.org/, 2012): ¾ Ortadoğu’da çıkabilecek savaş tehlikesi, ¾ Türkiye’de yaşanan terör olayları, ¾ Türkiye aleyhine yurt dışında yürütülen olumsuz tanıtım ve lobicilik faaliyetlerinin medikal turizmietkileyebileceği ihtimali, ¾ Rakip ülkelerin yapacağı tanıtım çalışmaları, ¾ Tedavide yanlışlar veya ihmaller, ¾ Uluslararası arenada ülkemizin “çok ucuz” fiyatlar sunduğu izleniminin yaygın olması ancak bunun uzun vadede sürdürülebilir bir stratejiolmamasıdır. Adana’da Medikal Turizm Türkiye’de son yıllarda sağlık alanında yapılan teknoloji ve bilgi yoğun yatırımlar ile kamu ve özel sektör tarafından sunulan sağlık hizmetleri, gerek teknoloji gerek hekim yetkinlikleri ve gerekse uluslararası akreditasyon kuralları açısından Türkiye’nin dünya ile rekabet edebilecek konuma gelmesini sağlamıştır. Kalite anlayışı çerçevesinde nitelikli sağlık hizmetlerini ekonomik koşullarda almak isteyen insanlar, kendi ülkeleri dışında bekleme süresi kısa olan, hekimleri ve tedavileri güvenilir, fiyatı uygun olan tedavi seçenekleri için alternatifler aramaya başlamışlardır. Bu gibi nedenlerden ötürü dünya genelinde birçok kişi uluslararası düzeyde seyahat etmektedir. 2012 yılında sağlık hizmeti almak yaklaşık 20 milyon kişinin seyahat edeceği ve sağlık turizmi olarak 100 milyar dolarlık bir gelir elde edileceği beklenmektedir (http://www.medimagazin.com.tr/,2012). Birçok devir boyunca yerleşim yeri olup birçok uygarlığa ev sahipliği yapan, sayısız tarihi eserleri bulunan, ülke ekonomisinde her dönemde ticari hacmi ve tarım üretimiyle ülkeyi besleyen, ilk sanayileşen bölgelerden biri olan Çukurova Bölgesi’nin önemli kentlerinden sayılabilen Adana’nın ekonomisikan kaybetmektedir(http://adana-to.org.tr/, 2012). Adana ticaret odasının yapmış olduğu,Adana Ekonomisi 2010 istatistiklerine göre 2007 yılında 1,5 milyar doların üstünde olan ihracat hacmi 2010 yılında 1,37 milyar dolara 334 gerilemiştir. Yanlış uygulanan politikalar, yaşanan ekonomik krizler ve artan göç oranı Adana’nın kan kaybetmesinde en büyük etkenlerden biridir. Uygulanan teşviklerden ötürü Adana Sanayi tesislerinin birçoğu komşu illere yönelmiştir. Bu nedenle Adana Türkiye istatistik kurumunun yapmış olduğu çalışmaya göre 2010 yılında Türkiye genelinde en yoğun işsizlik oranının(% 26,5) yaşandığı il olmuştur(http://www.adanaolay.com/, 2012). Yaşanan bu sorunlar nedeniyle TUİK verilerine göre Adana,son yıllarda net göç veren bir il durumuna gelmiştir. Örneğin 2009-2010 döneminde net 4306 kişi göç vermiştir (http://www.tuik.gov.tr/, 2012). Yukarıdaki rakamlara bakıldığında Adana Türkiye’de artık gelişen ve önemini artıran değil aksine kan kaybeden ve önemi azalan bir il durumunda olduğu açıkça görülmektedir. Tarihi geçmişi ve eserleri, sahilleri, yaylaları, şifalı suları, bitki ve hayvan türleri bakımından çeşitliliği ile büyük bir turizm potansiyeline sahip olan Adana’da son yıllarda yaşanan ekonomik problemlerden dolayı bu turizm potansiyelinibüyük bir fırsat ve kötü gidişe bir çare olarak görülebilir.Binlerce yıllık geçmişi olan Adana, birçok turizm türüne olanak sağlamaktadır. Zengin turizm potansiyeli ve tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmasına rağmen, tanıtım yetersizliği nedeniyle sosyal turizmden umduğunu bulamayan Adana, kapılarını sağlık turizmine açmayı hedeflemektedir. Bu hedef doğrultusunda Adana’yı sağlık turizminde öne çıkarmak için çalışmalara başlanmıştır(http://www.iha.com.tr, 2011).Adana, önemli ve büyük bir sektör olan medikal turizm pastasından pay alma çabasındadır. Adana’nın geçmişinde ve bugününde, şehrin bir “sağlık merkezi/destinasyonu” olmaya yönelik olarak pek çok kaynağa ve potansiyele sahip olduğu yazılı kaynaklardan bilinmektedir. Adana bölgesinde, yaklaşık 8.000 yıl evvelinden başlayarak çeşitli medeniyetler eliyle, kendine özgü ve zengin bir medikal tedavi sanatı kültürü oluşturulmuştur(Yavuz, 2011:130).Adana günümüzde medikal turizm destinasyonu olmasını destekleyecek medikal altyapı kaynakları açısından güçlü bir potansiyele sahiptir. 2010 yılı itibari ile Sağlık Bakanlığı’na bağlı 12 hastanenin yanı sıra 2 adet üniversite araştırma ve uygulama hastanesi ve 10 adet özel hastane bulunmaktadır. Kamu, özel ve üniversite hastanelerinde toplam 5.765 yatak kapasitesiyle Ortadoğu’nun sağlık üssü konumundadır.Adana’da dört tane JCI akreditasyonuna sahip sağlık işletmesi bulunmaktadır. Türkiye’deki JCI akrediteli sağlık işletmelerin %10’u Adana’dadır. (Yavuz, 2011: 143- 144;http://tr.jointcommissioninternational.org/,2012). Türkiye, 2010 yılında özel ve kamu hastanelerine, sağlık amacıyla gelen 75031 adet yabancı uyruklu turist ağırlamıştır. Adana, sağlık turizmine yönelik olarak yapılan yatırımlar sayesinde mevcut alt yapısı, teknolojik olanakları ve sağlık hizmetlerinin kalitesiyle çevre illerden ve orta doğudan talep görmektedir. Aşağıdaki tabloda 2008-2009-2010 yıllarında sağlık amacıyla Adana ve bazı illerimize gelen yabancı uyruklu turist sayısı verilmiştir(http://www.saglik.gov.tr/, 2012). 335 Tablo-4 Türkiye 2008-2009-2010 Yabancı Uyruklu Gelen Hasta İstatistiği Kaynak: http://www.saglik.gov.tr/SaglikTurizmi/belge/1-10556/medikal-turizm.html, Erişim Tarihi 11.03.2012. Yukarıdaki tablo-4’te görüldüğü gibi Adana’nın üç yıllık istatistiği incelendiğinde sağlık amacıyla gelen turist sayısında yıllar itibariyle artış olduğu gözlemlenmektedir. Yurt dışından gelen medikal turistlerin Adana’yıtercih etmesinin en önemli nedenlerinin başında fiyatların uygun olması, sağlık hizmetlerinin kalitesinin yüksek olması, kendi ülkelerinde sigorta kapsamında olmayan hizmetleri beklemeden alabiliyor olmaları ve ulaşım için herhangi bir sorun yaşamamaları gelmektedir denebilir. Sağlık turizmine yönelik olarak yapılan sağlık turizmi yatırımlarının karşılığını almak isteyen ve her yıl daha çok medikal turiste kaliteli sağlık hizmeti sağlamak için çalışmalarını sürdüren Adana’ya2008,2009 ve 2010 yıllarını kapsayan 3 yıl içinde sağlık amacıyla toplamda yaklaşık olarak 19 bin turist gelmiştir. Ortadoğu ülkelerinde yaşanan olaylar durulduğunda bu sayılar daha da artırılabilir. Ancak, 2014 yılında bitirilmesi planlanan Çukurova uluslararası havaalanının 336 bitmesiyle Adana’nıntüm dünyadan sağlık turisti çekme potansiyeli artacaktır. Bu nedenle Adana’nın kendini Ortadoğu’nun ötesinde düşünmesi gerekmektedir. Sonuç ve Öneriler Dünya Turizm Örgütü verilerine göre 2010 yılında 940 milyon turist turizm hareketliliğine katılırken; bu hareketlilikten dünya genelinde elde edilen gelir ise 919 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Dünya genelinde turizmden elde edilen bu gelir birçok ülkenin iştahını kabartmaktadır. Dünyanın en büyük sektörlerinden biri durumunda olan turizm sektöründe ülkelerin bu gelirden paylarını artırma çabaları turizm rekabetini doğurmakta ve yeni destinasyonlar ile yeni ürünlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu ürünlerden biriside medikal turizmidir.Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de turizm gelirlerinden alınan payı artırabilmek amacıyla turizm çeşitliliğini hızla yaygınlaşmaktadır. Dünyada, turizm hareketliliğinde turist sayısı bakımından ilk on ülke arasında olan Türkiye, medikal turizmde dünyada önemli bir konuma gelmektedir. Almanya, Hollanda, Kıbrıs başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinden çok sayıda hasta tedavi olmak maksadıyla Türkiye’yi tercih etmektedir. Tedavi alma amacı ile yapılan seyahatleri içeren medikal turizm, sağlık hizmetlerine olan ilgiyi arttırmakta, hem sağlık, hem de turizm sektörüne ve sonucunda da ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamaktadır. Son yıllarda, Türkiye’nin de gelişmiş ülkelerdeki nitelikli sağlık hizmetleriyle rekabet edebilecek düzeyde sağlık hizmetleri sunmasından dolayı dünyanın dört bir yanından tedavi amacıyla turistler Türkiye’ye gelmektedir. Yabancı medikal turistlerin Türkiye’yi tercih etmesinin en önemli nedenlerinin başında fiyatların uygun olması, sağlık hizmetlerinin kalitesinin yüksek olması, kendi ülkelerinde sigorta kapsamında olmayan hizmetleri beklemeden alabiliyor olmaları gelmektedir. Türkiye’ye 2010 yılı rakamlarına göre sağlık amacıyla yaklaşık 75 bin turist gelmiştir. Türkiye Medikal turizmde, ileri teknoloji kullanımı, yüksek kalitede sağlık hizmeti sunan hastaneleri, dünya sağlık hizmetlerine oranla daha rekabetçi fiyatlara sahip oluşuyla küresel medikal turizm pazarında büyük bir ivme kazanmıştır. Doğru yatırımların yapılması, gerekli adımların atılması ve iyi bir tanıtımla Türkiye medikal turizmden 2020 yılında 8 milyar dolar toplam gelir hedefleyebileceği ifade edilmiştir. Özellikle son yıllarda kamu hastaneleri ve özel hastane ve sağlık kuruluşları tarafından yapılan yatırımlarla Türkiye’de medikal turizme hizmet sunacak yaklaşık 200 bin yataklı hastane kapasitesi bulunmaktadır(TÜSİAD, 2009, http://www.tusiad.org/, 2012) Medikal turizm açısından Türkiye’de önemli bir arz kapasitesi olan Adana, ülke ekonomisine katkıda bulunmak ve dünyada medikal turizm açısından önemli bir destinasyon olma açısından bu turizm türünü destekleyecek güçlü bir alt yapıya sahiptir. Sahip olduğu coğrafi konumu, çağdaş hastaneleri ve bu hastanelerin sahip oldukları 5765 yatak kapasitesi ile bir sağlık üssü olma potansiyeline sahiptir. Adana’dahalihazırdadört tane JCI akreditasyonuna sahip sağlık işletmesi (Türkiye’deki JCI akrediteli sağlık işletmelerin %10’u)bulunmaktadır. Nitekim bu nedenlerle Adana’ya 2008-2009-2010 yıllarında yaklaşık 19 bin kişi sağlık 337 kuruluşlarına gelmiştir. Gerekli yatırım, kaliteli hizmet ve tanıtımla daha fazla medikal turist çekmesi olası olarak görülmektedir. Son üç yılın verileri incelendiğinde sağlık turizmi için büyük bir potansiyeli olan Adana ilinin sağlık turisti sayısının,Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan Türkiye’ye 2008-2009-2010 yıllarında gelen yabancı uyruklu hasta istatistiği çalışmasında sıralanan iller arasında üçüncü sırada olduğu görülmektedir(http://www.saglik.gov.tr/, 2012). Sağlık turisti çekme açısından veriler incelendiğinde birçok turizm türüne hizmet verebilen Adananın 28 adet konaklama tesisi, akredite olmuş uluslararası sağlık kuruluşları ile deneyimli, yabancı dil bilen doktorlar ve sağlık personelinin varlığıile sağlık turizmi için Türkiye’de önemli bir destinasyon olduğu görülmektedir. Ancak, bu turizm türünün geliştirilebilmesi, sorunların aşılması ve Adana’nın daha da önemli bir medikal turizm destinasyonu olması için merkezi yönetime ve yerel yönetimlere yönelik aşağıdaki önerileri sıralamak mümkündür: − Sağlık Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı politikaları ve planlamaları içerisinde Adana’da medikalturizm öncelikli olarak yer almalıdır. − Adana’ya hasta getirecek olan sigorta şirketleri ile gerekli koordinasyonlar sağlanmalıdır. − Özellikle kamu hastanelerinde yabancı dil bilen sağlık personelininsayısı arttırılmalıdır. − Uluslararası tanıtım faaliyetlerineönem ve öncelik verilmelidir. − Adana'dan Öncelikle Orta Doğu ve Avrupa ülkelerine direkt uçak seferleri konulmalıdır. − Adana Ticaret Odası, Adana Büyükşehir Belediyesi ve Adana Sağlık Turizmi Derneği ve Çukurova Üniversitesi ve turizm sektör temsilcileri arasında işbirliği sağlanmalıdır. − Avrupa'da yaşlanan nüfus hedef kitle olarak dikkate alınmalıdır. − Medikal turizme hizmet sunan kuruluşlara uzmanlar tarafından gerekli eğitim seminerleri düzenlenmelidir. − Medikal turizmde tatil ve tedavi olanakları bir arada sunulmaktadır. Birçok turizm türüne olanak tanıyan Adana’da, medikal turizmin diğer turizm türleri ile entegrasyonu sağlanmalı hasta ve hastanın yanında gelen kişilere paket tatil olanakları sunulmalıdır. − Hastanelerin akredite olması gerekli olanaklar sağlanmalıdır. − Medikal turizm aracılarının düzenlediği organizasyon hastanın evden çıkışından tekrar evine dönüşüne kadar geçen tüm süreçleri kapsamalıdır. − Bu turizm türünün gelişebilmesi ve kaliteli hizmet verebilmek için, gerekli personelin yetiştirilmesi için meslek liselerinde ve meslek yüksekokullarında özel bölümler açılması gerekmektedir. − Medikal turizmde gereken yasal düzenlemeler yapılarak Adana’daki sağlık kuruluşlarında yabancı doktor çalıştırılabilir. − Medikal turizm konusu ile ilgili uluslararası fuarlar, kongrelertakip edilip diğer ülkelere tutundurma faaliyetleri yapılmalıdır. Yukarıda sayılan öneriler dikkate alınıp koşullar daha da iyileştirildiğinde Adana’nın medikal turizmde Türkiye’nin en önemli sağlık destinasyonlarından biri olup; turizm gelirlerini artırması mümkün olabilir. Sağlık amacıyla yurt dışından ülkemize gelen turist, gezi ve tatil amacıyla gelen turistten daha fazla para harcadığı göz önüne alınırsa Adana’nın, turizm gelirlerinde Türkiye için önemli bir döviz kaynağı olacağı açıktır. Genel anlamda medikal turizm konusu son yıllarda üzerinde durulan önemli ve yeni konulardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Konuya ilişkin olarak medikal turizm hizmetlerinin arz kapasitesi, hastanelerin medikal turizme 338 uygunluğu, medikal turizmde ülkeler ve bölgeler arası araştırmalar ve karşılaştırmalar, medikal turistin beklenti, memnuniyet ve satın alma davranışlarının incelenmesi gibi daha ileri çalışmalar konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. KAYNAKÇA • Akdu, Serap Akasya, 2009, Sağlık Turizmi Kapsamında Medikal Turizm ve Türkiye’deki Uygulamalar Üzerine Bir Araştırma: İstanbul ve Ankara Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Ankara. • Aydın, Dursun, Aktepe, Celalettin, Şahbaz, R.Pars, Arslan, Sıddık, Türkiye’de Medikal Turizmin Geleceği, 2011, Ankara.(http://www.saglik.gov.tr/SaglikTurizmi/dosya/1-75007/h/turkiyede-medikalturizm.pdf), Erişim Tarihi 05.03.2012. • Bahar Öztop, En Sağlıklı Turizm, Turkishtime, 2010, http://www.hisarhospital.com/basindahastanemiz/s/detay/id/874/en-saglikliturizm, (Çevrimiçi) Erişim Tarihi 13.03.2012 • Connell, John, 2006, MedicalTourism: Sea, Sun, Sandand …Surgery,Tourism Management, 27, p.10931100. • Çavuş, Ş., Ege, Z. ve Çolakoğlu, O. (Editörler), Türk Turizm Tarihi Yapısal ve Sektörel Gelişim, 2009, Detay Yayıncılık, Ankara. • Çevik, İlknur, İlk, Özgür, 2011, Türkiye’de Medikal(Tıbbi) Turizm Kapsamında Özel Hastanelerin Yapılanmaları ve Yeni Olanaklar, 12. Ulusal Turizm Kongresi, Akçakoca-Düzce. • Demirer, Ebru Özkan, 2010, Türkiye’de Medikal Turizm ve Geliştirilmesi: Örnek Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir. • Hacıoğlu, Necdet, Avcıkurt, Cevdet, 2008, Turistik Ürün Çeşitlendirmesi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. • Heung, Vincent C.S.,Kucukusta, Deniz, Song, Haiyan, Medicaltourismdevelopment in Hong Kong: An assessment of thebarriers, Tourism Management 32 (2011) 995-100. • Khafizova, Liliya, 2011, Medikal Turizmin Gelişmesinde Seyahat İşletmelerinin Önemi Ve Türkiye’deki Durum, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul • Kiremit, Aysun Şebnem, 2008, Turizmin Gelişiminde Bir Alternatif Olarak Medikal Turizm: Bir Sağlık Kuruluşunda Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Ankara. • Kostak, Didem, 2007, Turizm Hareketleri(Türkiye Örneği Üzerinden Sağlık Turizmi), Yüksek Lisans Tezi, İstanbul. • Onur İçöz, Sağlık Turizmi Kapsamında Medikal (Tıbbi) Turizm ve Türkiye’nin Olanakları, 2009, Yaşar Üniversitesi Yayınları, C:IV, No:14, s. 2257-2279. • Pala, Tuğba, Bardakoğlu, Övünç, Tedavi Turizminin Gelişimine Yönelik Bir Model: İzmir Örneği, 10.Ulusal Turizm Kongresi-Mersin, 2009. 339 • Sağlık Turizmi Bülteni, 2008, http://www.saglikturizmi.org.tr/BULTEN/bulten_5.pdf, Erişim Tarihi 07.03.2012. • T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü (Sağlık Turizmi Birimi)Medikal Turizm Araştırması(Birinci Bölüm), 2010, Ankara. • TÜSİAD çalışma grubu, http://www.tusiad.org/__rsc/shared/file/2009-06-11- TipTurizmiGorusBelgesi.pdf, Erişim Tarihi 13.03.2012. • Yavuz, M.Cihan, Dünyada Sağlık Turizmi ve Adana Destinasyonu, 2011, Adana. • Yu, Ji Yun, Ko, TaeGyou, A cross-culturalstudy of perceptions of medicaltourismamongChinese, JapaneseandKoreantourists in Korea, Tourism Management 33 (2012) 80-88 • http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/belge/1-42097/alternatif-turizm-turleri.html, Erişim Tarihi 04.03.2012 • http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-43683/eski2yeni.html , Erişim Tarihi 04.03.2012 • http://medicalturkey.net/tr/medikal-turizm/, Erişim Tarihi 12.10.2011. • http://www.thtdc.org/saglik-turizmi/, Erişim Tarihi 11.03.2012. • http://www.jointcommissioninternational.org/JCI-Accredited-Organizations/, Erişim tarihi 13.03.2012. • http://www.turkishairlines.com/tr-tr/kurumsal/duyurular/4199/turk-hava-yollari-medikal-turizmidestekliyor.aspx, Erişim Tarihi 25.03.2012. • http://www.iha.com.tr/, Erişim Tarihi 05.08.2011 • http://www.medimagazin.com.tr/medimagazin/tr-saglik-turizminde-yillik-ciro-80-milyar-dolar-676498-9323.html, Erişim Tarihi 15.03.2012. • http://tr.jointcommissioninternational.org/entr/JCI-Accredited-Organizations/, Erişim Tarihi 15.03.2012. • http://www.saglik.gov.tr/SaglikTurizmi/belge/1-10556/medikal-turizm.html, Erişim Tarihi 11.03.2012 • http://adana-to.org.tr/TR/Odamiz/AdanaHakkinda.htm, Erişim tarihi 26.03.2012. • http://www.adanaolay.com/haber/306-adana-ekonomisi-kan-kaybediyor.html, Erişim Tarihi 26.03.2012. • http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=38&ust_id=11, Erişim Tarihi 26.03.2012. • http://mkt.unwto.org/sites/all/files/docpdf/unwtohighlights11enhr_3.pdf, Erişim Tarihi 28.03.2012. TÜRKİYE’DE EKOTURİZM VE EKOTURİZMİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ Yrd. Doç. Dr. Diğdem ESKİYÖRÜK Ç.Ü. Karataş Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu ÖZET 340 Günümüzde turizm, ekonomik ve sosyal kazançlarıyla ülkeler için büyük bir potansiyel haline gelerek büyük bir rekabet alanı oluşturmuştur. Türkiye’de turizm, ilk zamanlar deniz-kum-güneş üçlemesiyle plansız bir şekilde kıyı turizmi üzerinde yoğunlaşarak gelişme göstermiş ancak kıyı alanlarının taşıma kapasitesinin dolması sonucuyla yüz yüze kalmıştır. Turizm sektörünün hızla gelişmesi, turizm çeşitlerindeki artış ve turizm-çevre ilişkisinin önem kazanması sonucunda “Ekoturizm” ön plana çıkmıştır. Fakat yapılacak olan turizm faaliyetlerinin sürdürülebilirliği irdelenmesi gereken çok önemli bir husustur. Yapılan bu çalışmada, ekoturizm kavramı, sürdürülebilir turizm ve koturizmin sürdürülebilirliği, Türkiye’de sürdürülebilir ekoturizm ve ekoturizm çeşitleri konularında bilgiler verilmektedir. Ayrıca Ekoturizm kapsamında sürdürülebilir bir anlayışla doğal ve kültürel değerlerin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması yönünde birtakım önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Ekoturizm, sürdürülebilir turizm, sürdürülebilir ekoturizm, ekoturizm çeşitleri, Türkiye’de ekoturizm GİRİŞ Günümüzde turizm, dünyadaki hızlı gelişmeler ve değişimler etkisiyle ülke ekonomilerinde çok önemli bir yere sahiptir. Turizm sektöründeki olumlu gelişmeler ülke ekonomisini hareketlendirmekte ve canlandırmaktadır. Fakat son yıllarda kıyı turizmi uygulamalarıyla kıyı alanlarının taşıma kapasitesi dolmuş ve bu durum turizm alanlarının zarar görmesine neden olmuştur. Günümüzde turist profilindeki ve tüketim davranışlarındaki değişimler klasik deniz, kum ve güneş üçlemesiyle bildiğimiz tatil anlayışını değiştirmiş ve artık kişiler farklı tatil ihtiyaçlarını gidermek amacıyla yeni arayışlar içine girmişlerdir. Bir kısım turist kitlesi doğa ile baş başa kalabilecekleri, tarihi ve kültürel geziler yapabilecekleri yerleri tercih ederken farklı bir turist kitlesi ise macera yaşayabilecekleri ve yeni yerler keşfedebilecekleri yerleri tercih edebilmektedir. Farklı beklentiler ve farklı ihtiyaçlar beraberinde çok çeşitli turizm faaliyetlerinin oluşmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bu durum farklı ihtiyaç ve beklentilere cevap veren çok çeşitli turizm çeşitlerinin ortaya çıkmasına zemin oluşturmaktadır. Son zamanlarda, turizm-çevre ilişkisinin önem kazanmasıyla, kitle turizminin tersine doğal çevrenin ve kültürel değerlerin korunması ve bunun sürekliliğinin sağlanması görüşleri sonucunda eko-turizm, sürdürülebilir turizm gibi yeni olgular ortaya çıkmıştır. Ekoturizm, doğal bölgelere yapılan, doğal çevreyi ve kültürel değerleri koruyan, yerel halkın ekonomik refahını arttıran, güvenilir ve duyarlı bir turizm çeşididir. Ekoturizm ancak doğal çevrenin, kültürel değerlerin ve ayrıca ekolojik dengenin uzun süreli korunması ile gerçekleşebilir. Ekoturizmin doğal bölgelerde geliştirilebilmesi ise ancak sürdürebilir ekoturizm politikalarıyla sağlanabilir. Günümüzde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşanan ekonomik gelişmeler beraberinde çevre kirliliği sorunlarını ortaya çıkarmıştır. Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı ile doğayı tahrip etmeyen ekonomik faaliyetlerin gerekliliği ön plana çıkmıştır. Turizm sektörü ekonomik anlamda hızla gelişen ve önem kazanan bir sektör olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat ülkelerin ve işletmecilerin yaptıkları turizm faaliyetleri ve projelerinde çevre faktörünü önemsemeden yatırımlarını yapmaları doğanın zarar görmesi sonucunu doğurmuştur. Turizm sektörünün sürdürülebilirliğinin ihmal edilmesi birçok turizm bölgesinin cazibesini yitirmesine ve geri dönüşü olmayan sosyal, kültürel ve ekonomik kayıpların yaşanmasına neden olmaktadır. 341 Sürdürülebilirlik kavramı, bir toplumun, ekosistemin ya da sürekliliği olan herhangi bir sistemin işlerini kesintisiz, bozulmadan, aşırı kullanımla tüketmeden ya ada sistemin hayati bağı olan ana kaynaklara aşırı yüklenmeden sürdürülebilmesi yeteneği olarak tanımlanmaktadır (Sarıkaya ve Kaya, 2007:222). Turizmin sürdürebilirliği, turizme neden olan yerel, bölgesel ve ülkesel değerlerin bilinmesi, korunması, geliştirilmesi ve çekiciliğinin her dönem devamlılığının sağlanmasıdır. Turizm-çevre-insan etkileşimin yaşandığı, doğal ve kültürel değerleri içeren tüm kaynakların korunarak gelecek nesillere aktarılması sürdürülebilir turizmin gerçekleştirilmesi açısından önemlidir. Bu aktarımın başarılması tüketicinin değişen tüketim anlayışı ve ekoturizm ölçütlerine bağlıdır. Ekoturizm ve sorumlu turizm kavramları ile birlikte kullanılan sürdürülebilir turizm kavramı, turizm ile çevre arasındaki ilişkiye işaret etmektedir. Turizm endüstrisi varlığını tamamen çevre ve insan üzerine kurgulamıştır ve turizmde sürdürülebilirliğin gerçekleşmesi ve turizm kaynaklarından gelecek kuşaklarında yararlanması, ancak uzun dönemli olmak stratejisi ile mümkündür. (Kaypak, 2010: 99-100). Yazı bu temel akış içinde önce ekoturizm kavramını incelenmekte ve sonra ekoturizmin sürdürülebilirliği irdelenerek öneriler ortaya konmaktadır. Bu bağlamda, çalışma dört bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, ekoturizm kavramı tanıtılacaktır. İkinci bölümde, sürdürülebilir turizm ve ekoturizmin sürdürülebilirliği hakkında bilgi verilecektir. Üçüncü bölümde, Türkiye’de sürdürülebilir ekoturizm ve ekoturizm çeşitlerinden bahsedilmektedir. Son bölüm, sonuç ve önerileri içermektedir. Çalışma sonucunda ortaya çıkacak değerlendirmelerin ekoturizmin sürdürülebilir gelişimi açısından faydalı fikirler sunacağı düşünülmektedir. 1.Ekoturizm Kavramı Bilindiği gibi insanları seyahat etmeye teşvik eden birçok neden bulunmaktadır ve bu seyahat nedenleri günümüzde birçok turizm çeşidinin oluşmasında temel teşkil etmiştir. Farklı ihtiyaçlarla oluşan turizm çeşitlerinden biri de ekoturizmdir. Ekoturizm günümüzde en hızlı büyüyen turizm çeşitlerinden bir tanesidir. Çünkü günümüzde farklı kültürleri tanıma, onlarla bir araya gelme, doğa ile iç içe olma arzusunu taşıyan kişilerin sayısı gittikçe artmaktadır. Dolayısıyla bu turizm çeşidi gelecekte daha da önem kazanarak büyümeye ve gelişmeye devam edecektir. Ekoturizm; ekolojik turizmin kısaltılmış halidir. Eko-turizm, doğayı bozmayan ve koruyan bir turizm anlayışını ifade etmektedir. Bu tür doğayı koruyucu anlayış 1980’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Dünyada, hızlanan gelişmeler, turizm faaliyetlerinin doğal ve kültürel kaynaklar üzerindeki olumsuz etkileri ve bu etkilerin turizmin kendi geleceğini tehlikeye attığı anlaşılmaya başlanmıştır. Bu nedenle kaynakların daha uzun dönemli kullanımına dayanan turizm türleri gündeme gelmiştir (Kaypak, 2012:12). Ekoturizm; çevreye saygı ve duyarlılığın artırılması yoluyla, rekreasyonel turizm kaynaklarının gelecek nesillere aktarımını ve bu sırada yerel halkın refahını ve bütünlüğünü geliştirmeyi hedefleyen, sosyal sorumluluk duygusu içerisinde ölçülü, çevreye duyarlı, yaşama saygılı ve akılcı bir turizm politikası olarak ifade edilmektedir (Erdoğan ve Yağcı,2). Ekoturizm kavramını ilk defa kullanan Hetzer bu alanda dört temel disiplin (ayağı) belirlemiştir. Bunlar; çevreye minimum etki, yerel kültüre karşı minimum etki ve maksimum duyarlılık, karşılayıcı ülkenin halk tabanına maksimum ekonomik fayda, turistin en üst düzeyde bu seyahatlerinden haz almasıdır. Newsome ve diğ, de 342 benzer anlayışla ekoturizmin doğa-tabanlı yanı, ekolojik sürdürülebilirlik, çevresel eğitim, yerel halka fayda ve turist tatmini sağlama gibi beş temel prensip üzerinde durmuştur. Ekoturizm kimi zaman yalnızca doğaya dayanan turizm türünü ifade ederken kimi zaman da; çevreyi bozmayan, çevre kaynaklarına zarar vermeyen hatta kullanılan doğal kaynakların sürekli korunması ve doğru işletilmesine katkıda bulunan turizm türü olarak görülmektedir (Akay ve Zengin, 2012:116). Tablo 1’de ekoturizm kavramı ile ilgili çeşitli tanımlar yer almaktadır. Tanımlardan da görüldüğü gibi, ekoturizm doğal ve kültürel turizm çekiciliklerini hedef alan, tüketmekten çok çeşitli değerleri keşfetmeye dayalı bir turizm etkinliğidir (Yılmaz ve diğ., 2005, s.2). Tablo 1. Ekoturizm Tanımları (RAHEMTULLA ve WELLSTEAD,2001). Table 1. Ecotourism Definitions (RAHEMTULLA ve Tanım WELLSTEAD,2001). Tanımlayan Definition Literature Ekoturizm toplumsal hayat içerisindeki ekonomik Kutay, 1989 sektörlerle açıkça ilişkilendirilen biyolojik kaynaklar ile turizmin bir parçası olarak planlanan doğal alanların kalkındırılmasında- geliştirilmesinde kullanılan bir modeldir. Nispeten bozulmamış, dokunulmamış doğal alanlara, bu alanların yabanıl bitki Ceballos ve Lascurain, 1989a ve hayvanlarını, manzaralarını ayrıca kültürel çekiciliklerini dışlamadan öğrenmek, duygusal olarak tatmin olmak gibi özel amaçlarla seyahat etmektir. Ekoturizm doğa turizmi ile sinonimdir. Boo, 1991a Ekoturizm kuş, balina gözlemi, yabanıl bitki fotoğraflama gibi tüketici olmayan bir rekreasyondur. Ekoturizm Boeger, 1991 kaynakları dünyanın yanında, yenilenebilen diğer kültürlerin çeşitliliği ve saygınlığına itibar gösteren, çevresel olarak güvenli turizmdir. Çevresel ve kültürel anlayış, koruma ve Ecot.Association of Australia, 1992 kıymet bilirliği güçlendiren, ekolojik olarak sürdürülebilir turizmdir. Norris, 1994 Yerel ekonomik faydaların sağlanması ile kaynakların korunmasını bir arada 343 yürütmedikçe, bu çeşit turizm ekoturizm değildir. Yerel halkın katılımını dikkate alarak, Scace ve ark., 1992 ekosistem korumaya katkı yapan doğa seyahatidir. Çevrenin doğal tarihini ve kültürünü anlamak için, kaynakların yerel halka korunması doğal konusunda ekonomik fırsatlar yaratırken, ekosistem Ecotourism Society, 1993 bütünlüğünü değiştirmeyen doğal alanlara yönelik özel amaçlı seyahatlerdir (daha sonra şu şekilde kısaltılmıştır: yerel halkın yaşam olanaklarını sürdüren ve çevreyi koruyan, doğal alanlara yönelik sorumlu seyahattir). Ekoturizm, doğal çevrenin eğitimini ve Commonwealth Department of Tourism, yorumlanmasını içeren ve ekolojik olarak 1994 sürdürülebilir bir anlayışla yönetilen, doğaya dayalı turizmdir. Sürdürülebilir turizmin tüketim karakterli olmayan dört şeklinden biri ve bir alt Eagles, 1994 piyasasıdır. öğrenmeyi Yabanıl ve doğal keşfetmeyi çevreleri amaçlayan seyahatleri içerir. Herhangi birine zarar vermeksizin, insan Tickell, 1994 kültürü ve çeşitliliğinden doğal zevk hayatın şaşırtıcı almak amacıyla yapılan seyahatlerdir. Ekoturizm, insanların nispeten bozulmamış, evlerinden 40 km den daha uzak doğal alanlara, yöredeki yabanıl Blamey, 1997 bitkileri, hayvanları, manzaraları ve bunların yanında, alanda bulunan kültürel değerleri keşfetmek, öğrenmek ve onlara kıymet vermek ana amacıyla yaptıkları bireysel faaliyetlerden biridir. Ekoturizm bazı çalışmalarda, turizmde olduğu gibi, soft(yumuşak) ve hard (yoğun) ekoturizm olarak iki grup şeklinde değerlendirilmektedir. Ekoturizm; bazen kültürel değerleri de kapsayarak doğal çevreyi öne çıkaran, 344 sürdürülebilir bir şekilde yürütülen, keşif ve öğrenmeye dayalı bir turizm etkinliğidir. Hard ekoturizm; ideal ekoturizm faaliyetidir ve kişilerin uzun süreli, yoğun bir şekilde doğa ile ilişki içinde olunmasını gerektirir. Diğer taraftan, soft ekoturizm, başka amaçlarla gerçekleştirilen bir turizm faaliyetinin parçası olarak, doğa ile kısa dönemli, sık ilişki içinde olunmasını gerektiren bir turizm etkinliğidir (Yılmaz ve diğ., 2005:1). Dünya Turizm Örgütü ekoturizmin amacını; turizmin doğal ve geleneksel çevreye verdiği zararın en alt düzeye indirilmesi, turistlere ve yerel halka doğanın ve geleneksel sosyo-kültürel çevrenin korunmasına yönelik eğitim verilmesi, turizmin yerel halkın ihtiyaçlarını karşılayan, yerel yönetim ve halkla işbirliği içinde gelişen sorumlu bir ticaret olarak özendirilmesinin sağlanması şeklinde ifade etmektedir. Bu açıdan, doğal ve sosyo-kültürel koruma alanlarının yönetimi için kaynak ayrılması ve turizmin olumsuz etkisinin en alt düzeye indirilebilmesi için doğal ve sosyo-kültürel çevreye yönelik uzun vadeli takip ve değerlendirme programlarının desteklenmesi gerekmektedir. Ayrıca, çevreyle uyumlu, doğal ve geleneksel sosyo-kültürel yaşamla iç içe geçen, yöresel bitki örtüsünü ve yaban hayatını koruyan turizm altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Ekoturizm, kitle turizminin tersine, turizmi yıl içine yayarak, doğal çevreye yapılan baskıyı azaltmak ve tahribatı düzeltmek yerine, önlemeye yönelik planlama yaparak uzun vadeli ekonomik çıkar gözetmektedir (Kaypak, 2010:96). Ekoturizm hakkında pek çok tanım yapılsa da, üzerinde fikir birliği bulunan temel özellikler şu şekilde özetlenebilir; • Doğa temelli olması, • Bio çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunması, • Yerel toplumların refahını desteklemesi, • Olumsuz çevresel ve sosyo kültürel etkilerin minimuma indirgenmesi için aktivitelerini hem turistler hem de yerel halkın sorumluluğunda düzenlemesi, • Yenilenemez kaynakların minimum kullanımını gerektirmesi, • Yerel mülkiyetin ve yerel topluma dönük istihdam imkanlarının üretilmesini öngörmesi (Yücel, 2002:2). Ekoturizmin günümüzdeki içeriği gün geçtikçe daha da zenginleşmektedir. Ancak, tanımların ortak noktalarına bakıldığında ekoturizmin aşağıdaki özelliklere sahip olduğu görülmektedir. Ekoturizm, 1- Benzersiz, ulaşılabilir (korunan veya korunmayan) doğal çevre gerektirir, 2- Katılımcılarının “istenen” davranışlarını geliştirir ve çevre ahlakını güçlendirir, 3- Kaynakları bozmaz, doğal çevrenin tüketici bir şekilde aşınmasına sebep olmaz ve arazinin uzun dönemli güvenliğini sağlar, 4- Dışsal (extrinsic) değerlerden çok, öz (intrinsic) değerlere odaklanmıştır, 5- İnsanların çevresine değil, sorunun çevresine yönlendirilmiştir, 6- Çevre ve yaban hayatı için yararlıdır, 7- Bölgede yer alan doğal çevre ve herhangi bir kültürel değer üzerinde ilk etkiye sahiptir, 8- Turizme yerel toplulukları aktif bir şekilde dahil eder, 9- Memnuniyet derecesi fiziksel başarı veya heyecandan çok, eğitim ve kıymet bilirlikle derecelendirilir, 10- Önemli bir hazırlık gerektirir, hem liderlerin hem de katılımcıların çok bilgili olmaları istenir, 345 11- Tur operatörlerinin, yerel rehberlerin ve diğer işletmenlerin eğitimli olmalarını gerektirir, 12- Yöre halkına girişim olanakları sunar ve istihdam sağlar, şeklinde sıralanabilir (Yılmaz ve diğ., 2005:1-2). 2.Sürdürülebilir Turizm ve Ekoturizmin Sürdürülebilirliği Bir yörenin veya bir ülkenin sahip olduğu denizler, ormanlar, göller, dağlar v.b. birçok doğal zenginlikler o bölgeyi turizm faaliyetleri açısından cazip hale getirmekte ve turistlerin tercih sebebi olmaktadır. Ancak çok önemli bir kaynak olan doğa ve doğal zenginlikler doğru kullanılmayarak ekoturizm ve amaç ve hedeflerinden uzak yapılan her türlü turizm faaliyeti, mevcut ekolojik dengeyi bozmaktadır. Dolayısıyla turizm uygulamalarından fayda sağlamak yerine ekolojik yapısı zarar görmüş bir doğal çevre ile karşı karşıya kalınabilmektedir. Turizm sektörünün var olması ve sürdürülebilirliği turizme kaynak teşkil eden bölgesel ve yerel alanlara özgü doğal ve kültürel değerlerin korunarak kullanılmasına bağlıdır. Sürdürülebilir gelişme ve aynı zamanda çevreye uyumlu bir hayat için öncelikle ekolojik ve ekonomik kararların bir arada düşünülmesi gerekir. Ayrıca doğal alanların ve kırsal kesimlerin turizmin olumsuz çevresel etkisinden korunması ve turistlerin çevresel sorunlar olmayan alanlarda, doğa içinde turistik faaliyetlere katılması gerekir (Akpınar ve Bulut, 2020: 1578). Toplumların sahip olduğu doğal, kültürel ve tarihsel birikimler, söz konusu toplumun kültürel kimliğini, turizmdeki algılamaları ve turizm kimliğini belirlemektedir. Sağlıklı kültürel değişimin ilk şartı sahip olunan birikimin korunması, geliştirilmesi ve uyumlu yeni ilavelerin yapılmasıdır. Her toplum kendisine, yaşam tarzına ve kültürüne has eklemelerle sahip olduğu potansiyeli zenginleştirerek o topluma özgü değerlerin ve toplumun kimliğini yansıtan görüntüyü ortaya çıkarmaktadır. Koruma, geliştirme ve uyumlu ilavelerle değişimlere uğrama, turizmin sürdürülebilir bir yaklaşımla ele alınmasını gerektirmektedir (Duran, 2010:180). Sürdürülebilir turizm, insanın etkileşim içinde bulunduğu ya da bulunmadığı çevrenin bozulmadan ve değiştirilmeden korunarak, kültürel bütünlüğün, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin ve yaşamı sürdüren sistemlerin devam ettirildiği ve bunun yanı sıra tüm kaynakların ziyaret edilen bölgedeki insanların ve turistlerin ekonomik, sosyal ve estetik ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde ve gelecek kuşakların da aynı ihtiyaçlarını giderebilecekleri şekilde yönetildiği bir kalkınma türü olarak ifade edilmektedir (Çakılcıoğlu, 2). Turizm sektöründe en geniş faaliyet ağına sahip sivil inisiyatif ve en büyük uluslar arası birlik olan Dünya Turizm örgütü kongrelerde sıkça şu tanımlamayı yapmaktadır: “Sürdürülebilir turizm gelişimi, gelecek yaratmak adına fırsatlar oluştururlarken ve geliştirirlerken şimdinin turistleri ve ev sahibi toplumlarında beklenti ve ihtiyaçlarını karşılar. Bu, kültürel entegrasyon ve özellikle ekolojik maddeler, biyolojik çeşitlilik ve yaşamsal sistemler desteklenirken ekonomik, sosyal ve estetik ihtiyaçların karşılanabileceği yollarda bütün kaynakların yönetilmesinin planlanmasıdır. Bu tanımlama ile yola çıkarak sürdürülebilir turizmin özellikleri şu şekilde sıralanabilir: 1. Turizmin doğal, tarihi, kültürel ve diğer kaynakları halihazırda toplum için getirisinin devamı yanında gelecekte de kullanımı için korunur. 2. Turizm gelişimi, turistik bölgede çevresel ve sosyokültürel problemlere yol açmayacak şekilde planlanır ve yönetilir. 346 3. İhtiyaç duyulan yerlerde genel çevre kalitesi sürdürülür ve geliştirilir.. 4. Yüksek oranda bir turist doyumu, turistik destinasyonun pazarlanabilirliğinin ve popüleritesinin devam ettirilmesi ile sağlanır ve sürekli bir hal alır. 5. Turizmden elde edilen fayda, toplum içinde daha geniş kesimlere yayılır.”(Uçkun ve Türkay, 2003:5-6). Bu turizm biçimi, yerel yönetimlerin denetimi altında, çevreye saygılı, yapılaşmada yerel mimari özelliklerin korunmasına, arkeolojik kalıntı ve tarihsel yapıların özgün ortamla uyumunun bozulmamasına önem vermektedir. Buna ilaveten, yeni yapılanma yerine, varolan yapıların yeniden kullanımını özendirmekte ve yöresel ekonomik uğraşları korumakta ve geliştirmektedir. Sürdürülebilir turizm, doğal alanların ve kırsal kesimlerin, geleceğin turizm alanları olarak, turizmin olumsuz çevresel etkisinden korumakta ve günümüz turizmi içinde, turistlerin çevresel sorunları olmayan ortamlarda, doğa içinde turistik etkinliklere katılmasını sağlamaktadır (Çakılcıoğlu, 2). Ekoturizmde ana ilke, sahip olduğumuz doğal ve kültürel değerlerin korunması, geliştirilmesi, yerli halkın katılımını ve kalkınmasını sağlamaktır. Kontrollü şekilde gerçekleştirilen turlar, çevresel bozulmayı önlediği gibi yerel halkın ekonomik kazanç elde etmesini sağlamaktadır. Ekoturizm çevreye zararlı değildir ve bu nedenle genellikle sürdürülebilir olarak algılanmaktadır Aynı zamanda, ekoturizm, çevreci örgütler ve Dünya Bankası tarafından doğa için olumlu bir gelişme olarak önerilmekte ve desteklenmektedir. Ekoturizmi bu şekilde algılamak, yapılacak olan turizm faaliyetlerini ekolojik ve ahlaki ilkelere göre yürütmek, turizme ve yerli halka çok büyük katkılar getirecektir. Ekoturizm, “çevre ve kültür değerlerinin sürdürülebilirliğini garanti altına alan, yerel halklara maddi yarar sağlayan turizm” olarak algılanmaktadır. Ancak, ekoturizm genellikle faaliyet alanı olarak doğada yapılan turizm çeşitlerini kapsamaktadır ve bu nedenle doğal çevrenin ve yerel kültürlerin sürdürülebilirliği ilkelerine sahip olması gerekmektedir (Kaypak, 2010:103). 3. Türkiye’de Sürdürülebilir Ekoturizm ve Ekoturizm Çeşitleri Klasik turizm veya deniz-kum-güneş olarak da adlandırılan kıyı turizm çeşitleri Türkiye gibi gelişmekte olan birçok ülkede büyük bir ekonomik kazanç kaynağı olarak görülmektedir ancak beraberinde doğal çevreye verdiği zarar da oldukça fazladır. Günümüzde insanların beklentilerindeki değişiklikler, farklı ihtiyaçlar ve bilinçlenmeleri sonrasında farklı turizm çeşitlerine özellikle doğa kökenli turizm çeşitlerine yönelime neden olmuştur. Türkiye’de bu değişim süreci içinde olan bir ülke alarak turizm politikalarında birtakım değişikler yapmıştır. Ekolojik turizm, turizmin ekonomik kazançlarından faydalanmak ve yaşam standartlarını arttırmak yönünden Türkiye için uygun bir turistik politika unsurudur. Gelecek dönemlerde oluşacak olası gelişmelerden Türk turizminin gelecekte muhtemel gelişmelerden nasıl etkileneceği belli değildir ancak uygulanacak turizm politikaları turizmin gelecekteki durumunu etkileyecektir. Ürün geliştirme ve alternatiflerin oluşturulması en önemli politikalardır. Sahip olunan bozulmamış doğası ve değerleri ve kültürel varlıkları ile ürün çeşitlendirmesine gidilmesi gerekmektedir (Kaypak, 2010:106). 347 Ülkemizin ekoturizmde başarılı olma şansı Akdeniz çanağında yer alan diğer ülkelerden çok daha fazladır. Çünkü ülkemizde farklı inanç ve kültürlerin bir arada uzun yıllar yaşamıştır ve bunun sonucu olarak kendine özgü doğu ile batı arasında bir kültüre ve otantik değerlere sahip olmuştur. Akdeniz çanağında turizm potansiyeli yüksek ülkelere bakıldığında genel olarak bu ülkelerin endüstriyelleşmiş ve kentli nüfusu yoğunlaşmış oldukları görülmektedir. Ülkemizin henüz gelişmekte olan bir ülke olması ve doğal ve kırsal kültürel değerlerinin büyük bir bölümünü hala canlı bir şekilde sürdürmesi nedeniyle Türkiye’nin birçok bölgesinde sürdürülebilir ekoturizm için büyük bir potansiyel bulunmaktadır (Selimoğlu, 2004:10). Türkiye ormanları, kıyıları, yaylaları, mağaraları, yaklaşık 8000 km. uzunluğundaki sahilleri, çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapması nedeniyle sahip olduğu tarihi ve kültürel zenginlikleri, flora ve faunası, mağaraları, akarsuları, dağları, kanyonları, dört mevsimin yaşandığı iklim şartları ile Akdeniz’deki en çekici turizm alanlarından birisidir. Sahip olduğumuz tüm bu zenginlikler ekoturizm faaliyetleri için çok önemli kaynaklardır. Örneğin, Türkiye’de 420 civarında kuş türü belirlenmiştir oysa tüm Avrupa’da 500 kuş türü bulunmaktadır. Buna ilaveten sahip olduğumuz 9000 bitki türü ile Avrupa’da saptanan yaklaşık 12000 bitki türünün çok büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Bir ülkede ekoturizmin gelişebilmesi için sadece doğal zenginliklere sahip olmak yeterli değildir. Ülkemiz sahip olduğu sosyo-kültürel değerleri ile de ekoturizm açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Türkiye’de Kültür ve Turizm Bakanlığı çevreyi korumak, turizm ürünlerini çeşitlendirmek, kıyı alanlarındaki yoğunluğu azaltmak ve daha az gelişmiş bölgelerin turizm uygulamalarıyla sosyo-ekonomik açıdan gelişmeleri için çeşitli turizm projeleri ortaya koymuşlardır. Bunlar; Atak Projesi, Mavi Bayrak Projesi ,Belek Yönetim Planı, Yayla Turizmi Projesi, Atlı Doğa Yürüyüşü Projesi, Mağara Turizmi Projesi, Dağ-Doğa Yürüyüşü Projesi (Trekking), Akarsu Turizmi (Kano-Rafting) Projesi, Bisiklet Tur Güzergahlarının Belirlenmesi-Geliştirilmesi Projesi, Sportif Olta Balıkçılığı, Kuş Gözlemciliği, Botanik (Bitki İnceleme) Projesi gibi projelerdir. Türkiye’de ekoturizm kapsamında, yapılan başlıca ekoturizm faaliyetleri şu şekilde sıralanabilir: (Kultur.gov.tr ve Akpınar ve Bulut, 2010:1580-1590). 3.1. Kuş Gözlemciliği Zengin sulak alanlara sahip olan ve konumu sebebiyle kuş göç yolları üzerinde bulunan ülkemiz 466 kuş türü ile zengin bir potansiyele sahiptir. Türkiye’de kuş gözlemciliği alternatif turizm çeşitleri içinde son yıllarda dünyadaki gelişmelere paralel olarak hızla gelişme göstermektedir. 3.2. Botanik Turizmi Anadolu Yarımadası dünyada benzerine az rastlanan bir bitki çeşitliliği vardır çünkü bu bölge çeşitli coğrafi özelliklere ve coğrafi farklılığın getirdiği iklim çeşitliliğine sahiptir ve ayrıca üç kıta arasında doğal bir köprüdür. Ülkemiz 9.000 adet bitki sayısına sahiptir ancak bu sayı Avrupa'nın tamamında toplam 12.000 adettir. Ülkemiz bitki çeşitliliği açısından ise Avrupa'dan üstündür. Zira dünyada sadece belli bir bölgede yetişen veya anavatanı belli bir bölge olan (endemik) bitkiler açısından ülkemiz Avrupa'dan üstün olmanın da ötesinde dünyanın birkaç bölgesinden biri olmaktadır. Avrupa'nın endemik bitki sayısı toplam 2.750 adet iken bu sayı ülkemizde 3.000 348 adettir. Sadece Antalya ilimizdeki endemik bitki sayısı 600'dür. Türkiye'nin bitki zenginliğinin en önemli nedenlerinden biri, buzul çağlarında Anadolu'nun bitkiler için bir sığınak olmasıdır. Günümüzde de Türkiye hiçbir Avrupa ülkesinde olmayan bir şekilde 3 farklı bitki alanının kesişme noktasında yer almaktadır.Bu bitki alanları Akdeniz Bitki Alanı (Akdeniz ve Ege bölgelerini kapsamaktadır), Avrupa-Sibirya Bitki Alanı (Karadeniz ve Marmara bölgesini kapsamaktadır), İran-Turan Bitki Alanı (İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesini kapsamaktadır.)dır. 3.3. Doğa Yürüyüşü (Trekking) Trekking, kelime anlamı olarak “uzun ve zorlu yolculuk” demektir. Alp himalaya kıvrım kuşağı üzerinde yer alan ülkemizin dağ ve sıradağları, flora ve faunasıyla çok zengindir. Dolayısıyla dağ-doğa yürüyüşüne elverişli önemli bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyelin planlı bir yaklaşımla turizm olgusu içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Böylece turizmin tür ve aktiviteleri zenginleştirilerek arz kapasitesi geliştirilebilecek, alternatif turizm alanları koruma-kullanma dengesi içerisinde hizmete sunulabilecek, tanıtılabilecek ve farklı yöreler turizmin ekonomik ve sosyal katkılarından yararlandırılabilecektir. Türkiye, farklı yüksekliklerde, zengin jeo morfolojik ve tektonik yapıya sahip, flora ve faunası olan ormanlara ve siluete sahip, zengin av ve yaban hayatı olan dağlarıyla hem kış turizmi hem de dağ yürüyüşü ve tırmanışları için dağcılık sporunu sevenlere olağanüstü çekici ve ilginç olanaklar sunmaktadır. Türkiye'yi her yıl dünyanın çeşitli yerlerinden çok sayıda turist