spor etkınlığı bağımlılıktan uzak tutar
Transkript
spor etkınlığı bağımlılıktan uzak tutar
SPOR ETKINLIĞI BAĞIMLILIKTAN UZAK TUTAR 30 www.yesilay.org.tr 949 ŞUBAT 2013 88.YIL 5 TL Bağımlılığı önlemede akran perspektifi 10 16 ERGEN, AKRAN İLIŞKILERI VE BAĞIMLILIK DÖNGÜSÜ 18 GENÇLERIN BIRBIRINE TESIRI: AKRAN EĞITIMI KURUCUSU Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman Derginin Tesisi:1925 TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİ Genel Başkan Prof. Dr. M. İhsan Karaman GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜ Sümeyya Olcay sumeyya.olcay@yesilay.org.tr SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Av. Osman Baturhan Dursun çalışma grubu Esra Önal Asude Zeynep Cömert Murat Karaca Rabia Koyuncu Meryem Olcay Halil Kökcü Muhammet Celep Saliha Büşra Selman Ahmet Kaynar Betül Olcay Onur Ulukuz Reklam Proje Koordinatörü Sekans Yapım Şakir Sarı sakirsari@sekans.com 0216 557 8035 www.sekans.com dergİ abone-dağıtım Nazlı Sarı 0216 557 8035 nazlisari@sekans.com YEŞİLAY TANITIM VE ORGANİZASYON Ferdinaz Koyuncu YAYIN KURULU Prof. Dr. M. İhsan Karaman, Prof. Dr. Medaim Yanık, Dr. Ahmed Özdinç, M. Pervin Tuba Durgut, Dr. M.Ata Öztürk, Esra Albayrak, Doç. Dr. Yusuf Adıgüzel, Uz. Dr. Havva Sula, Prof. Dr. Dilşad Türkdoğan, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Arif Çifçi İDARE YERİ Nuruosmaniye Cd. No: 17/1 Cağaloğlu/İstanbul T (212) 527 16 83 – F (212) 522 84 63 GRAFİK TASARIM Sekans Yapım BASKI Ömür Matbaacılık AŞ YAYIN TÜRÜ Süreli ISSN 1330-3950 Yurtiçi Abonelik, Yıllık 60 TL Yurdışı Abonelik, Yıllık 120 TL Posta Çeki: 1054174 Sirkeci/İSTANBUL Hesap Bilgileri Bankasya Üsküdar Şubesi Şube Kodu:58 Hesap No:467557 IBAN TR300020800058004675570019 Yeşilay Dergisi, devletin tüm sorumlu mercilerine muntazaman ulaştırılmaktadır. Dergide yayınlanan makalelerin fikri sorumluluğu yazarlarına aittir. d o s y a 12 Bağımlılığı Önlemede ‘Akran Perspektifi’ Akran eğitimi farklı amaçlar doğrultusunda farklı yaş ve çevrelerden oluşan gruplar için kullanılabilir. Akran eğitimi bilgi, davranış ve tutum değiştirmek amacıyla yapılan planlı bir eğitim yöntemidir. 22 30 32 Gençleri madde kullanımında en çok etkileyen ortam arkadaş grubu Aile ve Akran Gruplarının Ergenlerin Madde Kullanımına Etkisi Spor etkinliği bağımlılığıktan uzak tutar 20 Gençlerin birbiri üzerinde tesiri: Akran Eğitimi 40 42 44 52 tiyatro: böyle olur zenginin mutfağı sinema: içinizdeki kaplana dur deyin bağımlılık üzerine didaktik olmayan bir oyun kavimler kapısı ünye Ergen, Akran İlişkileri ve Bağımlılık Döngüsü 18 BAŞYAZI Akran Eğitimi ve Bağımlılık Çocukların hatta bebeklerin insan grupları içerisinde en çok kendi yaşıtları ile ilgilendikleri görülür. Yolda, çarşıda, pazarda kendisi gibi birini görünce tepkileri ve ilgileri farklılaşır. Bu tavır aslında kendini konumlandırma çabasıdır. Bu durum hayatı ve çevresinde olup bitenleri algılama ve anlamlandırma, daha çok ortak payda aramayla alakalıdır. Çevrede olup bitenleri anlamlandırma hususunda kendini benzerleriyle kıyas etme çabası yani ortamlarda kendi fizikî görünümüne yakın olana karşı geliştirdiği seçicilik hayatın belli bir döneminde kendini daha baskın bir şekilde hissettirir. Bu dönem ergenlik olarak tabir edilen ve çocuğun aile gibi dar bir çerçevenin dışına çıkmasının ilk dönemlerinden başlayıp hukukî/cezaî bir sınır kabul edilen bir döneme kadar devam eder. Aile ortamından yeni çıkmaya başlayan çocuğun “kötü” ile ya da “farklı” olanla hatta alternatiflerle tanışması da bu dönemin başlangıcına denk gelir. Dışarıya karşı korunaklı bir ortamdan çıkan bu birey ailenin kendi inanç, ahlak, örf ve ananesince şekillenen belirli bir kalıbın dışıyla da tanışmış olur. Aile ortamında hazır cevaplar ve çoğu kez teke indirgenmiş doğrularla yaşamaya alışan çocuk yine formel bir eğitime tabi tutulduğu okula giderken aynı zamanda farklı algı, bilgi ve kültürlerden hatta eğilimlerden gelen akranlarıyla tanışır. Aynı algı ve zekâ düzeylerine sahip oldukları için yeni karşılaştıkları şeyleri farklı kanallardan cevaplamaya başlayan ve kendilerine telkin edilenin dışında bir gerçeklikle karşılaşan akranların dayanışma duyguları kuvvetlenir. Hatta bu bilgi ve ilgi beraberinde hiyerarşik bir yapılanmayı getirir. Bu yeni karşılaşılan durum, beraberinde aile ve okul tarafından bireye verilen eğitim ve telkinlerin süzgeçten geçirildiği ayrı bir değerlendirme ölçüsü yani filtre çıkarır. Bu yüzden çocuğun aile ve okuldan ayrı bir varlık olmaya başladığı bu dönemde bağımlılıkla tanışma ihtimali ortaya çıkar. Bağımlılığın birçok sebebi var. Psikolojik, fizyolojik, kültürel ve çevresel birçok faktörün devreye girdiği bu sahada bir tek sebep ve buna bağlı olarak geliştirilecek metotlar üzerinden netice elde etmek mümkün değildir. Zaten böyle bir kolaycılığa kaçmak da avcıyı gören deve kuşunun tepkisinden farksızdır. Sigara, alkol, uyuşturucu ve buna yeni ek- lemeye başladığımız teknoloji bağımlılığı birçok kapıdan girebilmekte ve kendine yeni alanlar ve kurbanlar bulmaktadır. Bağımlılığın sebepleri yanında, asıl dikkatten kaçırmamamız gereken bir başka husus da bağımlılık araçlarıdır. Yani bireyi, genci etkileyen ve onu bağımlı hale getiren vasıtalar… Bunların başında medyayı saymak fazla abartılı bir seçim olmaz. Zira geleneksel toplum hayatında insanların ve özellikle çocuk ve gençlerin tercih ve beğenilerinde, ailenin yanında daha muayyen bir çevrenin, yani mahallenin büyüklerinin, ağabeylerinin, konu-komşunun fikri, düşüncesi ve tepkisi belirleyici iken; gelişen teknoloji, medya ve şehirleşmenin getirdiği serbestlik bu algıyı değiştirmiştir. Hz. Ali’nin “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” vecizesiyle ifade ettiği “aidiyetin kişiyi toplum nezdinde murakabe altında tutan etkisi” ortadan kalkmış durumda. Halk bilgeliğinin, kişiliklerin ve mizaçların uyuşmasını ifade eden ve gencin/çocuğun daha ilk başta eğilimlerini ve tercihlerini kontrol altında tutabilme imkânı tanıyan “Hacı hacıyı Mekke’de; hoca hocayı tekkede bulur” deyişi buna işaret eder. Şehirleşme, teknolojinin yaygınlığı ve nüfusun artışı bu kontrol mekanizmasını zayıflattığı gibi kötülüğün ve madde bağımlılığın yaygınlaşmasına da önayak olmaktadır. Medya ve teknolojiyle birleşen bu faktörler, çocuğun aileden ve okuldan gördüğü eğitim ve terbiyeyi ikinci, hatta üçüncü plana atmaktadır. Dolayısıyla yeni yetişen birey, aldığı eğitim ve terbiye doğrultusunda bir şahsiyet olmaktan uzaklaşmaktadır. Sonuçta düzgün bir şekilde eğitilmemiş ve aile terbiyesi almamış birey sayısının çokluğu, aradaki etkileşimi hızlandırmakta ve akranların daha baskın olduğu bir kişilik gelişimi belirleyici olmaktadır. Medya ve bağımlılık endüstrisinin pazarlama stratejileri aracılığıyla aile ve okuldaki didaktik eğitim sürecinin dışına çıkan birey, özgürlük adı altında daha kolay etkilenir ve avlanır hale gelmektedir. Aile-okulun sürekli müdahale eden, sınırlayan ve hoşlanmadığı şekilde zorlayan telkin ve yasaklarından kurtulmayla birlikte gelen bu açılım, çocuğu/ genci “özgür olmak” ve “kendini gerçekleştirmek” gibi telkinlere açık hale getirmektedir. Yeni yetişen bireydeki bu bağımsızlık arayışı, aynı zamanda bağımlılığın aracı haline gelivermektedir. Kendisine yöneltilen telkinlerin baskısıyla birleşen özgürlük temasının artık iki otoritesi ve unsuru kalmaktadır. Birisi; idealize edilen ve pazarlanan bu dünya; ikincisi, aynı ilgi ve beklentiler içerisine girdiği akranların takdiri… İyi ve sorumluluk sahibi bir insan olmanın zorluklarına sırt çeviren bireyin takdir ve tebrik göreceği tek yer akranlardır. “Akran gayreti” olarak ifade edilebilecek bu durum bireye iki fayda sağlamaktadır. Birincisi, aile ve okul gibi otoritelerin onaylamadığı durum ve eğilimleri beğenen, takdir eden bir merci bulmak. İkincisi ise, kötü kabul edilen şeyleri yapan akranların da kötülüğü yapıyor olmalarının verdiği psikolojik güven. Bunun sonucunda aile ve okulun giderek artacak tenkit ve baskılarının yalnızlaştırdığı çocuk/genç, akran grupları içerisinde daha güçsüz kalacaktır. Gruba dâhil olmak ve grup aidiyeti içinde varlığını kabul ettirmek için grubun ilgi ve eğilimlerine uygun şekilde davranmak, grubun istediği ve beklediği fedakârlıkları ve teşebbüsleri yapmak zorunda kalacak gencin nerede duracağını tahmin etmek artık zordur. Peki, ne olacak? Bir defa çocukların geniş bir aile ortamında anne-baba, dede-nine ve akranı akraba çocuklarıyla büyüdüğü, mahallede akraba, tanış ve büyüklerin gözetiminde bir edep ve terbiyeden geçtiği bir ortam yok ve en azından nüfusun birçoğu için mümkün de gözükmüyor. O zaman mevcut durumu ölçü kabul edip “neler yapabiliriz” sorusuna cevap aramalıyız. Medya, teknolojinin yaygınlığı, parçalanmış aileler, bağımlılık endüstrisinin çabaları… Bütün bu handikapların yanı başında hemen akla ilk gelen şeyler. Burada yapılabilecek şeyleri gözden geçirirken bu araçları kullananların yöntemlerini tersine çevirmek yapılabilecek şeylerden biri olmalıdır. Bağımlılığın araçları olan medya ve teknolojinin sigara, içki ve uyuşturucuya karşı mücadelede kullanıldığı ve olumlu geri dönüşlerin olduğu hepimizin malumudur. Sigarayla mücadele kapsamında yayınlanan reklamların, dumansız hava sahası projelerinin olumlu neticeleri ortadadır. İşte bundan hareketle, bağımlılığın yayılmasında etkin olan akran etkileşimini tersine çevirmek bir seçenek olarak karşımızda durmaktadır. Çünkü o yaşlarda bir çocuk veya gence ulaşmanın en kolay yolu yine onun akranlarıdır. Gençlerimizden iyi aile terbiyesi almış, eğitimi ve gelişimi sağlıklı olan, şahsiyet ve karakter sahibi olanlar azımsanamayacak kadar çoktur. Burada yapılması gereken ve bizim Yeşilay’ın yeni döneminde çizdiğimiz vizyonun önemli bir ayağını teşkil eden şey; gençleri bu yönde teşvik etmektir. Gençlik, duygu ve düşünce olarak saf ve temiz olunan zamanların en önemli bölümünü teşkil eder. Çünkü genç insanlarda adalet talebi, kendini doğru ve iyi idealler uğrunda feda etme duygusu yoğundur. Bu yüzden gençlerimizi eğiterek ve gönüllü hale getirerek akranlarının bağımlılığına karşı mücadele etme ve onlara iyi rol-model olma konusunda yönlendirme imkânı önümüzde durmaktadır. Kendini ailesinin ve okulunun verdiği eğitim ve telkinler dışında arayışlara yönelten gençler, zihnen ve bedenen sağlıklı, hayata ve geleceğe güvenle bakan akranlarını çok daha kolay kabullenecek ve kötülüğün ve bağımlılığın aracı olan akran grupları bu sayede sağlıklı, eğitimli ve geleceğe güvenle bakan nesillerin yetişmesinde ön ayak olacaklardır. Bunun yanında bu yola girmiş, kendini sosyal fayda ve insan merkezli düşünmeye adamış bir neslin yetişmesi geleceğimiz ve milletimizin yarınları için bir teminat olacaktır. Özgürlük adı altında gençlerimize sunulan ve onları bağımlılık endüstrisinin ağına düşüren bu arayışları bir ideal etrafında birleştirip, yarınlarımıza fikri, ahlakı ve şahsiyeti sağlam gençler yetiştirmek için onları sorumluluk sahibi kılmak birinci hedefimiz olmalıdır. Sevgili Yeşilay Dostları, Ocak ayı içerisinde ülkemizin değişik bölgelerindeki on şubemiz genel kurullarını başarıyla tamamlayarak yeni yönetim ve denetim organlarını seçtiler. İlk defa göreve gelen veya hizmet bayrağını taşımaya devam eden tüm şube yöneticilerimizi tebrik ediyor, başarılı çalışmalarının devamını diliyorum. Bu arada, Ocak ayının son hafta sonunda, Genel Merkez yönetim kurulunu temsilen şahsım ve üç arkadaşım Ankara’da tüm şube yöneticilerimizle bir araya gelerek çok verimli bir tanışma ve istişare toplantısı gerçekleştirdik. Türkiye Yeşilay Cemiyeti, pek yakında ülkemizin her tarafına yayılacak olan güçlü ve dinamik şubeleriyle bağımlılık karşısındaki yılmaz mücadelesini daha etkin bir şekilde sürdürmeye devam edecektir. Daha etkin ve güçlü bir Yeşilay için, el ele, gönül gönüle… prof. dr. m.İhsan karaman Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı 06 t Haber Filistin Yeşilay’ı kuruluyor ürkiye Yeşilay Cemiyeti’nin, yeni dönemde gerçekleştirmeyi vadettiği “uluslararası açılım ve diğer ülkelere model STK olma” hedefinde çok önemli bir adım atıldı. Filistin ile Türkiye arasında Filistin Yeşilay’ı kurulması konusunda bir prensip anlaşması imzalandı. Ülkemizde bulunan Filistin Gazze Hükümeti Eski Sağlık Bakanı Dr. Basim Naim, beraberindeki heyetle Sepetçiler Kasrı/Yeşilay Kültür Merkezi’ne gelerek Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof.Dr.M.İhsan Karaman’ı ziyaret etti. Ziyarette Genel Başkan Yardımcıları Dr.Kerem Kınık ve Dr.M. Akif Seylan da bulundu. Konuk Bakan Dr.Basim Naim, Yeşilay’ın misyon ve vizyonundan çok etkilendiklerini ve ülkelerinde de gençliğin bağımlılık tehdidi altında olduğunu ifade etti. Dr.Naim, İsrail’in ilaç görüntüsü ve formatında bağımlılık yapıcı maddeleri Gazze’ye soktuğunu belirtti. İsrail’in Filistin’li gençlerin bu maddelere alışmasını sağladıklarını belirterek, kendilerinin de Yeşilay benzeri bir kuruma ihtiyaçları olduğunu söyle- di. Genel Başkan Karaman, yeni görev dönemlerinde, Yeşilay’ı bir model STK olarak dünyaya tanıtacaklarını ve yakından uzağa tüm ülkelerde birer Yeşilay Cemiyeti kurulmasına öncülük edeceklerini belirterek, Filistin Yeşilay’ı kurulması konusunda bir prensip anlaşması imzalamayı teklif etti. Heyetin bu teklifi büyük bir heyecanla kabul etmesinin ardından, bizzat Prof. Dr.M.İhsan Karaman ve Dr. Basim Naim tarafından İngilizce ve Arapça olarak elle yazılan tarihi anlaşma metni taraflarca imzalandı. Böylece, Filistin Yeşilay’ı kuruluş çalışmaları resmen başlatılmış oldu. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof.Dr.M.İhsan Karaman, Şubat sonunda Kahire’de yapılacak olan FIMA (Federation of Islamic Medical Associations) yönetim kurulu toplantısında, üye ülkelerde Yeşilay kurulması teklifini gündeme getirerek uluslararası açılıma hız vereceklerini kaydetti. İmza töreninin ardından, Dr.Karaman ve Dr.Naim karşılıklı olarak birbirlerine bir lale ebrulu tablo ile Filistin kefiyesi hediye ettiler. y Yeşilay’dan nargile yasağına tam destek eşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, “nargilelik tütün mamulü sunumu” yapılan mekânlarla ilgili yapılan yeni düzenlemeye Yeşilay’ın ulusal kampanyalarla destek vereceğini söyledi. Karaman “Nargile nikotinin dağıtım araçlarından biri, ama bu yasak kapsamına kapalı alanlarda tütünsüz nargile adı altında içilen ürünlerin de dahil edilerek, Sağlık Bakanlığımız tarafından gerekli yasal düzenlemelerin en kısa zamanda devreye alınması gerekmektedir” dedi. Türkiye’de kamusal alanlarda nargile içilmesi ile ilgili kanun yürürlüğe girdi. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, “Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin “nargilelik tütün mamulü sunumu” yapılan mekânlarla ilgili yapılan bu düzenlemeyi desteklediğini söyledi. Karaman, özellikle gençleri hedef alan nargile salgını konusunda bilinçlendirici ulusal kampanyalarla bu mücadeleye destek vereceklerini açıkladı. Gençleri nikotin bağımlısı yapan süreçte ilk adım olan nargile içilen mekânların kültürel bir değer gibi gösterildiğini ifade eden Karaman, “Nargilenin ucuz ve ulaşılabilir olması, sosyalleşme aracı gibi görülmesi ve gençlerin nargilenin zararları konusunda yeterli bilinçte olmaması bu salgının özellikle gençleri etkileyecek şekilde hızla yayılmasına ve halk sağlığı için büyük bir tehdide dönüşmesine yol açmaktadır” diye konuştu. Yeni düzenlemenin halk sağlığı açısından olumlu bir gelişme olduğunu belirten Karaman, şöyle devam etti: “Bu düzenlemelerle birlikte, nargilelik tütün mamulü sunumu yapan kişilerin, nargile sunum uygunluk belgesini alması gerekecek. Bu belge olma- dan kafe, kahvehane gibi isimler altında hiçbir işletmede nargile sunumu yapılamayacak. Bu alandaki denetimsizliği ortadan kaldıracak ve sektörün kayıt altına alınmasını sağlayacaktır. Bununla birlikte kapalı alanlarda tütünsüz nargile adı altında ürünler için de gerekli yasal düzenlemelerin de Sağlık Bakanlığımız tarafından en kısa zamanda devreye sokulması gerekmektedir.” 19 Mayıs 2008 tarihinden yürürlüğe giren Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun’un halk sağlığına olumlu yansımaları görüldüğünü belirten Karaman, “Mevcut yasal düzenlemeleri ile ülkemiz tütün ürünlerinin zararlarından korunmak yolunda önemli adımlar atmış ve tütün kontrolü alanında dünyada lider ülkeler arasına girmeyi başarmıştır” dedi. 4207 sayılı Kanunun 2’nci maddesi 6’ncı fıkrasında “tütün ürünü” ibaresi tüttürme, emme, çiğneme ya da buruna çekerek kullanılmak üzere üretilmiş, hammadde olarak tamamen veya kısmen tütün yaprağından imal edilmiş madde olarak tanımlandığını hatırlatan Karaman, kanun kapsamına bir tütün ürünü olan nargilenin de girdiğini vurguladı. 08 y Haber Yeşilay şubeleriyle dayanışma toplantısı eşilay Şubeleriyle dayanışma toplantısı Türkiye Yeşilay Cemiyet Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman Yeşilay Şubeleriyle bir araya geldi. Ankara’da düzenlenen programa Yeşilay Genel Başkan Yardımcısı Dr. M.Akif Seylan, Genel Sekreter Ziya Yılmaz, Genel Sekreter Yardımcısı Osman Baturhan Dursun’un yanı sıra TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyon Başkanı Prof. Cevdet Erdöl, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu (TAPDK) Başkanı Av. Suat Evcimen, Başkan Vekili Seyit Ali Kurtuluş ve TAPDK uzmanları da iştirak etti. Anadolu’dan gelen ve bulundukları il ve ilçelerde birçok başarılı faaliyete imza atmış olan Yeşilay şube yetkililerine emeklerinden dolayı teşekkür eden Karaman, Yeşilay’ın 70. dönemiyle birlikte gelişen yeni vizyonu hakkında katılımcılara bilgi verdi. Karaman “Model bir STK olabilmemiz ve Genel Merkezimizin güçlü bir yapıya sahip olabilmesi için bu ulvi ve büyük hizmete kendilerini adayan şubelerimizin de güçlü olması gerekir. Yeni dönemde Genel Merkez olarak şubelerle sürekli istişare halinde olup güç birliği yapacağız” şeklinde konuştu. Programa katılmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyon Başkanı Prof. Cevdet Erdöl ise gençlerin uğrak yeri olan bir Yeşilay hayal ettiğini, bunun da yurdun dört bir köşesinde Yeşilay’a gönül vermiş şube ve temsilcilerle gerçekleşeceğini ifade ederek sözlerine şöyle devam etti: “Ülkemizde tütün kanunu uygulaması dünyada örnek bir uygulama haline geldi. Tütün kullanımı yanı sıra ortaöğretime kadar düşen alkol kullanımını da sigara kullanımını geçmiş durumda. Kanunen okulların 100 metre yakınına kadar alkol satılmaması gerekir. Bu tür kanunların uygulanması için Yeşilay şube ve temsilcilerinin uyarılarda bulunmasının önemi büyüktür.” TAPDK uzmanları da tütün ve alkol politikaları hakkında bilgilendirme sunumları yaptı. Şube Yetkilileriyle Toplantı Şube yetkililerinin öneri ve taleplerinin dile getirildiği toplantıda çeşitli kararlar alındı. Yeşilay Üsküdar Şube Başkanı Burcu Tuğaç ise kendisi tarafından yapılan eğitim sunumları sonunda anket uygulaması gerçekleştirdiğini ve böylece bir Yeşilay algısı sonucuna ulaşabildiğini belirtti. Dizi ve sinemalarda alkollü içecek sahnelerinin çok fazla olduğunu ve bunun da gençleri özendirmeyle olumsuz etkilediğini dile getiren Isparta Şube Başkanı Hasan Özgüleç medyada alkol görsellerinin yasaklanması için önemli adımlar atılması gerektiğini belirtti. Kayseri Şube Başkanı Ayhan Aydın ise bağımlılık bilinçlendirmesinin öncelikle ebeveynden başladığını vurgulayarak halka yönelik projelerin gerçekleştirilmesini talep etti. Bulunduğu üniversitede Yeşilay Kulübünü kurarak öğrencilerle çalışmalar yaptığını dile getiren Karabük Şube Başkanı Dr. İsmail Karacan genç potansiyelin bulunduğu noktalarda Yeşilay’ın da yer alması ge- rektiğini söyledi. Yeşilay Yalova Şube Başkan Yardımcısı Mehmet Çalışkan sporun sağlıklı bir hayat için önemli olduğunu vurgulayarak Şube olarak bu konuda gerekli çalışmaları yapacaklarını ifade etti. Programa il olarak ev sahipliği yapan Ankara Şube Başkanı Şemsettin Toprak ise bakanlık ve kuruluşlarla hareket ederek gençlerle kampanyalar düzenleyeceklerini dile getirdi. Kocaeli Şubesi Genel Sekreteri Bilal Baskonuş da böyle bir toplantının düzenlenmesinde emeği geçenler teşekkür etti. Yeşilay Kütahya Şube Başkan Yardımcısı Nuri Çetin finansını AB Bakanlığının sağladığı iki farklı projede yer aldıklarını ve bu proje kapsamında İtalya ve İsveç’e gidildiğini, orada bağımlıları tedavi edebilmek için oluşturulan rehabilitasyon merkezlerini gezdiklerini ifade etti. Yeşilay Hatay Şube Başkanı Hidayet Şişkin ise şubeler tarafından yapılacak projelere destek sağlanması konusunda Valiliklerin motive edilmesi gerektiğini söyledi. Gençlere yönelik bütçe tahsisli bir proje yürüttüklerini söyleyen Konya Şube Başkanı Ali Sabri Pişkin ise güçlü bir ekonomiye sahip sektörle mücadele edildiğini ve bu mücadelede başarılı olmanın yolunun gençlerle birlikte çalışmalar yapmaktan geçtiğini vurguladı. Bursa Şube Başkanı Raci Arvas bu tür programların devamını beklediklerini ifade etti. Yeşilay Fatih Şube Başkanı Ramazan Akgün ise üretilecek projelere sponsorluk bulunmasının ve kurumlar ile iyi ilişkiler geliştirerek projelere destek sağlanmasının önemine dikkat çekti. Şube toplantısında genel bir değerlendirme yapan Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman görsel anlamda görünürlüğü artırıcı kamu spotu ve bilgilendirici görsel çalışmalar için hazırlıklar olduğunu; bu çalışmaların pedagojik formasyona uygun olması için çalışıldığını, şubelere finansal destek sağlanması konusunda çağa uygun, hedefe dayalı, uygulanabilir projeler üretmek ve uygulamak gerektiğini, yer tahsisi konusunda şubelerin bulundukları illerde uygun yer tespiti yapmalarını ve Genel Merkezi bilgilendirmelerini, bu durumda tespiti yapılan yerin tahsisi konusunda destek verileceğini ifade etti. 10 Haber Yenilenen yönetim kadrosu ile son günlerde projelerini Başbakan Erdoğan, İBB Başkanı Kadir Topbaş ile paylaşan Türkiye Yeşilay Cemiyeti, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’yu da makamında ziyaret etti. Görüşmeye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, Yönetim Kurulundan üyelerinden Dr. Kerem Kınık, Dr. Mehmet Akif Seylan ve Uzm. Dr. İbrahim Topçu iştirak etti. İstanbul Valisi’nden Yeşilay’ın projelerine tam destek y eşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman beraberinde Yeşilay Yönetim Kurulu heyetiyle birlikte, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’yu makamında ziyaret etti. İstanbul Valisi Mutlu, ziyaret sırasında özellikle kapalı alanlarda sigara tüketimi konusunda sıkı bir mücadele verdiklerini ifade ederek “bu konuda taviz vermiyoruz ve konuyu hep gündemimizde tutuyoruz” dedi. Yenilenen yönetim kadrosu ile son günlerde projelerini Başbakan Erdoğan, İBB Başkanı Kadir Topbaş ile paylaşan Türkiye Yeşilay Cemiyeti, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’yu da makamında ziyaret etti. Görüşmeye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, Yönetim Kurulundan üyelerinden Dr. Kerem Kınık, Dr. Mehmet Akif Seylan ve Uzm. Dr. İbrahim Topçu iştirak etti. Yeşilay’ın yeni vizyonu ve çalışmaları hakkında Mutlu’ya bilgi veren Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman; “93 yıldır Yeşilay, bağımlılıklarla mücadelesinde bu önleyici ve bilinçlendirici misyonu üstlenmiş bulunmakta. Yeni yönetim olarak bu noktada azim ve karar sahibiyiz” dedi. Bağımlılıkla mücadele konusunda tüm sistemlerini yenileyerek yeni projeler ürettiklerini ifade eden Karaman; “Gençliği, geleceği asıl tehdit eden bağımlılıklardır. 23 şube ve 104 temsilcimizle ve Başbakanımızın da talebiyle her ilde bir şube kurarak teşkilatımızı etkin bir şekilde büyütüyoruz. Tüm insanlığın kabul gördüğü bilimsel ve kanıta dayalı çalışmalarımız ve söylemlerimizle hareket edeceğiz” dedi. Karaman, bahar aylarında Başbakanlığın desteği ile Valiliğin de ev sahipliğini yapacağı, alkol üzerine uluslararası bir kongre düzenlemeyi planladıklarını ifade etti. Yeni yapılanmanın oldukça dinamik ve ümit verici olduğunu ifade eden İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu; “Yeşilay çocukluğumuzdan beri tanıdığımız, iç içe yaşadığımız bir kurumdur. İlkokul yıllarında Yeşilay ve Kızılay kollarında olmak büyük bir imtiyazdı, statüydü bizim için. Yeşilay’ın kendini canlandırmaya ihtiyacı var. Kızılay bir afet olduğu zaman devreye giriyor ancak Yeşilay bağımlılık gibi bir afet ile sürekli karşı karşıya. Bu noktada Yeşilay’ın daha dinamik, daha etkin olmaya ihtiyacı var. “ diye konuştu. yrd. doç. dr. celalettin içmeli Klinik Psikolog/Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Bağımlılığı Önlemede ‘Akran Perspektifi’ G ençlerin eğlenmek, sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını gidermek, sorunlardan uzaklaşmak, heyecan aramak veya başkaldırı gibi nedenlerle madde kullanmaya yöneldikleri görülmektedir. Ergenlik döneminde maddeye alışma, ailesel veya okulla ilgili sorunlardan kaynaklanır. Aile içi ilişkilerin sağlıklı olmaması, aşırı disiplin, aşırı rahatlık, tutumda tutarsızlık, anne-babadan birinin kaybı, kalabalık aile, denetimsizlik, babanın madde kullanımı, evde bu maddelerin bulunması, aile üyelerinde psikiyatrik bir rahatsızlığın olması maddeyi kullanmaya sevk eden nedenlerden sayılır. Bu durumlar, gencin okul sorunlarına da neden olur. Okulda ya da çevrede kötü arkadaşlar edinebilir, derslerdeki başarısızlığı zamanla genci okuldan soğutur, okuldan kaçmasına sebep olur. Aynı durumda olan gençler birbirlerini bularak ve etkileyerek sigara, alkol ya da uçucu madde kullanmaya başlar. Lise öğrenimini tamamlayarak üniversiteye gelen gençler, aile ve çevrenin denetiminden uzaklaşmaları ve özgür bir ortamda bulunmaları nedeniyle daha çok sigara ya da diğer maddeleri kullanma alışkanlıkları kazanırlar. Ergen, yaşadığı çevrede kitle iletişim araçları yoluyla edindiği yeni arkadaşlar sebebiyle ya da madde ile ilgili bilgilere ulaşarak etkilenebilir. Bu yola ilk önce deneme amacıyla girebilir, daha sonra ise can sıkıntısı, eğlence ve arkadaşlarının etkisi ile madde kullanımına başlamış olur. Giderek bu durum artar ve düzenli bir kullanıcı durumuna gelir. Fiziksel bağımlılık ergeni maddeyi sürekli kullanmaya yöneltir. Burada önemli olan gencin bunlarla nasıl baş edebileceği, maddeden nasıl kurtulabileceği, sorunlarını nasıl çözebileceği, onu bağımlılıktan kurtaracak kişisel kaynakların kimler ve neler olabileceğidir. Madde kullanımını önleme programları birçok farklı kanallarla yapılabilir. Bunların başında farmakolojik tedavi ol- duğu gibi, okul, aile, sivil toplum kuruluşları ve medya gelmektedir. Okullar genel olarak ergenlerin öğrendiklerinden en fazla verim alınan kurumlardır. Okullarda çeşitli derslerin üniteleri içinde konular işlense de, gençlerin birbirini etkilemeleri ve akran eğitimi yoluyla madde kullanımını önleme girişimleri son yıllarda oldukça önemsenmektedir. Akran Nedir? Akran, aynı sosyal gruba dâhil insanlar için kullanılan yaş, cinsiyet, cinsel yönelim, meslek, sosyo-ekonomik, sağlık durumu gibi ortak özellikleri temel alır. Akran, kişiyi olumsuz yönde etkileyebileceği gibi özellikle ergenlik döneminde olumlu davranışlar kazanılması konusunda katkı sağlayabilen kimsedir. Bir konuda çalışma yapacak kimseler akran grubunu oluştururlar. Akran ilişkisi ve yakın arkadaşlık ergen gelişiminde önemlidir. Hayatın her alanında yaşanan değişim ve gelişmeler, yaşanan sorunlar bireyde çatışma- ya neden olabilir ve kişi çözüm yolları bulamayabilir. Özellikle ergenlik döneminde genç hem “kendini tanıma” hem de yeni bir “kimlik arayışı” içine girme sürecindedir. Akran Eğitimi Nasıl Oluşur? Akran eğitimi farklı amaçlar doğrultusunda farklı yaş ve çevrelerden oluşan gruplar için kullanılabilir. Akran eğitimi bilgi, davranış ve tutum değiştirmek amacıyla yapılan planlı bir eğitim yöntemidir. Akran grubunda gencin görüş açısı genişlemekte, özdeşim yani “model alma” ile genç yeni davranışlar kazanabilmektedir. Gençler burada işbirliği ve takım ruhunu geliştirmekte, birbirlerini etkileyebilmektedirler. Günümüzde akran eğitimi dünya çapında olduğu gibi ülkemizde de HIV, AIDS ile mücadele, cinsel sağlık ve maddenin kötüye kullanımı konularında yaygın olarak kullanılmaktadır. Akran eğitimi gençler için önemli örnek teşkil edebilir. Akran eğitimi bilgi paylaşımı “ Akran eğitimi farklı amaçlar doğrultusunda farklı yaş ve çevrelerden oluşan gruplar için kullanılabilir. Akran eğitimi bilgi, davranış ve tutum değiştirmek amacıyla yapılan planlı bir eğitim yöntemidir. ötesinde davranış değişikliğini hedefler. Yapılan araştırmalarda ergenler, sorunlarını akranları ile paylaşınca daha rahatlamış hissederler. Akranların duygularını yetişkinlerden daha iyi anladığına inanırlar. Akran gruplarıyla daha fazla vakit geçirmeye, kendilerini o grubun bir parçası olarak görmeye başlarlar. Ergenlik döneminde gençler otoriteye karşı tavırlarından dolayı, daha çok kendi yaş grubuyla empati kurar ve etkilenirler. Ergenlik döneminde yoğunlaşan “ait olma, kabul görme, bağlanma” gibi sosyal ihtiyaçlar gencin tümüyle akran grubunun kontrolüne girmesine yol açabilir. Yani burada akran grubu, akran eğitimi sürecinde bilgi, tutum, inanç ya da davranış yönünden gelişim gösterir. Akran eğitiminde “akranlar” kendi aralarında cinsel konularda daha rahat konuşur ve bilgi edinirler. Özellikle ülkemizde mahrem sayılan cinsellik konularında kendini ve karşı cinsi tanıma, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma, gebelikten korunma konularında olduğu gibi okul sorunları, aile sorunları konularında da etkili olurlar. Ancak biz burada daha çok madde kullanımı konusunda akran eğitiminin nasıl bir perspektif içinde yürütüleceğine değineceğiz. Akran eğitimine katılan genç, madde kullanımı konusunda nasıl ve neden başladığını, ne miktarda aldığını, arkadaş ve çevre şartlarının kendini ne düzeyde etkilediğini daha rahat ifade edecektir. Akran eğitimi programları ülkemizde son beş altı yıldan beri birçok lise ve üniversitelerde yapılmaktadır. Liselerde rehberlik birimi tarafından gönüllü ve lider öğrenciler seçilerek belirli bir program çerçevesinde bilgi ve beceriler kazandırılıp, destek ve dayanışma yoluyla öğrenciler arasında ilişki kurulup sorunlarını paylaşmaları sağlanır. Yapılan araştırmalar, gençlerin okulda yaşadığı sorunlarını daha çok arkadaşlarıyla paylaştığını göstermiştir. Gencin ergenlik döneminde otoriteye karşı koyma isteği, verilecek her türlü mesajın etkisini azaltmaktadır. Ancak bu dönemde grup dinamiği önem taşıdığından, sorunlarını arkadaşlarıyla paylaşma ya da akran eğitimine girme, eğitimin veriliş tarzı, lider kişinin kimliği mesajın gücünü etkileyecektir. Bu nedenle madde kullanımı konusunda da mesajın doğrudan akran tarafından verilmesi etkiyi artıracaktır. Özellikle üniversitede okuyan gençler ailesinden uzak kaldığından, oluşan arkadaş grupları gençlerin davranışlarını şekillendirmede ve sosyal kuralları benimsemede etkili olmaktadır. Yapılan çalışmalar; gençlerin bağımlılık yapan maddeleri ilk kez, yaşadıkları sosyal ortamdan tanıdıkları kendi akranları ile denediklerini göstermiştir. Bu nedenle olumsuz akran grubu etkisi- 15 “ Ülkemizde lise ve üniversite öğrencilerinde yapılan araştırmalarda, madde kullanımının genel olarak artış gösterdiği, madde kullanımına yol açan çevresel risk faktörleri üzerine yapılan araştırmalarda da arkadaş etkisinin ön plana çıktığı belirtilmiştir. ni azaltmak için üniversitelerde de akran eğitimi modelinin uygulanması önemsenmelidir. Akran Eğiticisinin Özellikleri Akran eğitimi yapacak kişilerin kişilik özellikleri bakımından sosyal, güvenilir, duyarlı, empati kurabilen, sakin, esnek, model olma özelliği olan kimliğe sahip olmaları gerekir. Akran eğitimi ya da desteği verecek kişilere, bir program doğrultusunda karşı tarafın duygularını anlama ve anlatma, sözlü ve sözsüz davranışlar, sorun çözme teknikleri, olumlu iletişim, empati, etkin dinleme, beden dili ve faydalı olacağı alan konusunda bilgi ve beceriler kazandırmaya yönelik bir eğitim verilmelidir. Bunlar kendi grubu üzerinde etkili olacağı gibi diğer gruplarla da bağlantı sağlayabilme özelliğine sahip olmalıdır. Akran eğiticilerin hedef kitle için daha güvenilir olmaları gerekir. Akran eğiticiler maddenin kötüye kullanımı konusunda bir eğitim programı hazırlamalıdır. Bu kişinin madde bağımlılığı konusunda temel bilgilere sahip olup, sorulacak sorulara da yeterli cevap verebilmesi, ayrıca bu alanda yazılmış kaynaklara ulaşabilmesi ve sağlaması gerekir. Eğitici, zaman zaman madde kullanımında bedensel, ruhsal, ekonomik bakımdan zarar gören kimseleri de gruba alarak konuşturabilir. Ayrıca bu konuda hazırlanmış CD, film ve video gösterileriyle konuyu pekiştirebilir. Akran eğiticisi gruba ve bireylere yargılayıcı bir üslup kullanmamalıdır. Akranlarının düşünce ve davranışlarını nasıl algıladıkları konusuna hakim olmalıdır. Akran eğiticileri, çevresinde bu alanda çalışma yapan akademik kişileri, uzmanları, emniyet mensuplarını, tedavide başarılı olmuş kişileri, hatta gençlerin sevdiği, hoşlandığı madde kullanıp bırakmayı başaran müzisyen, sporcu ve sanatçıların bilgilerini sunmalarını sağlamalıdır. Madde kullanan kişilerin doğrudan bu etkin- likte yer alması önlemedeki başarıyı artıracaktır. Akran eğitimcisi mimikleri ve beden dilini kullanarak dikkat çekici hareketlerde bulunmalıdır. Konuşma süresince göz temasında bulunarak, ses tonunu gerektiği hallerde değiştirerek ve mizah yeteneğini kullanarak ilgi çekmelidir. Akran, çalışma yapacağı yeri ilan edip üye sayısını 10 ile 30 arasında tutmalıdır. Yuvarlak bir oturma biçimi tercih edip, ortamın rahatlatıcı olmasını sağlamalıdır. Akran toplantıya katılanları kısa zamanda tanıyıp, isimleri ile hitap etmelidir.Sorulan soruları tartışma başlatmak üzere gruba yansıtmalı, konuyu zorla ikna etme yoluna gitmemeli, bunu zamana bırakmalıdır. Konuşulan konuların gerekirse gizli kalacağına dair güvence vermelidir. Sosyal bakımdan yeterli olan akran, gruba model olacak, aktif katılımı sağlayarak kişilerin kendilerini özgür hissetmelerine yardımcı olacaktır. Planlamanın Yapılması Bağımlılığı önleme konusunda verimli bir akran eğitimi programında planlama önem taşır. Burada uygulamaya ne kadar zaman ayrılacağı belirtilir. Planlamada hedef kitle, yaş ve cinsiyet belirlenir, ihtiyaçlar saptanır. Konu tartışmaya açılır. Tartışmada geri bildirime ve çıkan sonuçlara dikkat çekilir. Daha sonra programın etkinliği değerlendirilir. Davranış değişiklikleri olup olmadığı hedef alınır. Gencin agresif davranışları, okul başarı düzeyi, uyumu, özdenetim, aile ve akran ilişkilerinin ve maddeyi artık kullanmama konusundaki tutum değişiklikleri saptanır. Programın sonunda teşekkür ve plaket verilebilir. Önleme Programları Hedef kitlenin ne tür maddeyi kullandığı, ne amaçla kullandığı, ne zamandan beri kullandığı, konuyla ilgili bilgi ve tutumları, yaşadığı muhit, aile ve kültürel yapısı, çevre ile iliş- kileri hakkında bilgi alınmalıdır. Özellikle bu konuları içeren anketler uygulanarak bir önleme programı geliştirilebilir. Akran, gruba madde kullanımının olumsuz sonuçlarını saymalarını ve tartışmalarını ister. Konuşulanlar dışında ele alınmayan konular varsa ilave edilir.Madde kullanımının bedensel riskler bakımından nefes darlığı, astımı alevlendirdiği, akciğerlere zarar verdiği, kronik bronşit yaptığı, gebeliğe zarar verdiği, cinsel gücü olumsuz etkilediği, kalp şikayetlerini artırdığı, enfaktüse neden olduğu, felç yapabileceği, akciğer, pankreas ve mesane kanserine neden olacağı konuları ileriki programlar çerçevesinde tartışılır.Riskler bakımından tütün kullanıcılarının çocuklarında daha yüksek içme eğiliminin olduğu, bayanlarda düşük doğum kilosu, ani bebek ölümleri, astım ve solunum enfeksiyonlarının olduğu konuları tartışılabilir. Başarı ve Değerlendirme Akran bu konuda başarı elde etmiş ergenlere “Bak artık rengin eskisinden daha canlı, yüzünde sivilceler ve kırışıklıklar azaldı, artık yiyeceklerin tadını daha iyi anlamaya başladın. Sanırım koku duyun düzeldi, son zamanlarda harçlığından tasarruf ediyorsun ve kendine besleyici şeyler alabiliyorsun. Ağzın ve elbiselerin kokmuyor. Sadece madde kullananlarla değil tüm arkadaşlarınla konuşup ilişki kurabiliyorsun” şeklindeki gözlemlerini ifade eder. Duygusal bakımdan “Artık iyi düşünebiliyorsun, notlarında yükselme var. Sınıfta söz alarak katılımcı oluyorsun. Artık dikkatin dağılmıyor. Daha önce katılmadığın fiziksel etkinliklere katılmaya başladın. Seni seviyorum. Sen aslında çok iyi yürekli bir arkadaşsın” şeklindeki övgüleriyle ergeni yüreklendirir. Onun sportif etkinliklere, müzik, folklor, tiyatro, el sanatları, izcilik, dağcılık, su sporları gibi etkinliklere, toplumsal yardım kampanyalarına katılmasını önerir, motive eder. Çevresinde sigara ve madde kullanan kişilerden uzak durmasını ister. Çevresinde, ailesinde içen varsa yanında içmemeleri konusunda destek olmalarını sağlar.1-2 haftalık yoksunluk döneminde olumsuz duygu durum, sigara ve madde alma dürtülerinin olabileceğini belirtir. Gerekirse aile ziyaretleri yapar. Tüm bu işlevler akran eğitimine katılan liderlerin ve katılımcıların ekip ruhuyla çalışmalarıyla başarıya ulaşılmış olur. Sonuçlar, sigara ve madde kullanmayı önleme çalışmalarında “akran eğitimi” nin henüz yeterince uygulanamadığını göstermektedir. Ülke genelinde ortaokul ve liseler yanında üniversite öğrencilerine yönelik, “Gençlik Dayanışma Birimleri” oluşturularak akran eğitimi perspektifi doğrultusunda bağımlılığı önleme çalışmalarının yapılması önemsenmelidir. 17 Ergen, Akran İlişkileri ve Bağımlılık Döngüsü Sokak yaşamında arkadaş, merak, ilgi ve çıkar grupları çocuğu madde kullanmaya yöneltir. fatih kılıçarslan Sosyal Hizmet Uzmanı / Aile-Der Yön. Kur. Bşk. Ü 18 lkemizde meydana gelen toplumsal değişme, iç göç hızının artması, kentleşme, işsizlik, kadın ve erkek rolünde değişim ve aile kurumunun parçalanmasına paralel olarak artan sosyal sorunlardan en çok etkilenen çocuk ve ergenlerdir. Ergenlik dönemi, çocuğun bireyselleşme, bağımsızlaşma ve ailesi dışında akran gruplarıyla ilişkiye geçme dönemidir. Ergenin duyguları inişli çıkışlıdır, fiziksel özellikleri değişim geçirir. Ailesi dışında, arkadaşları ergen için önemlidir. Akran grupları içerisinde yer edinme, saygı görme çabası gösterir. Genç, bu dönemde anne babasından ayrı bir varlık, farklı kişi olduğunu hisseder. Bir başkasına benzemeye çalışabilir, rol modelleri vardır. Sosyal varlık olarak, aile dışına çıkarak toplumsal ilişkilerini geliştirmeye başlar, arkadaş grubuyla etkileşime girer. Bu şekilde ergenin kimlik kazanım süreci hızlanır. Akran gruplarının ergen üzerinde etkilerini Duck (1973) şöyle özetlemiştir: •Bireye ait olma duygusu sağlaması •Bireyin duygusal bütünlüğünü ve kararlılığını sağlaması •Bireye iletişim fırsatı sağlaması •Bireye yardım ve destek sağlaması •Bireye değerli olduğu duygusunu vermesi •Bireye başkalarına yardım etme fırsatı sağlaması •Kişiliğin desteklenmesi Ergende meydana gelen fiziksel, ruhsal ve davranışsal değişim ebeveynlerde kaygıya yol açabilir, aile içi strese neden olabilir. Yaşanan hızlı değişim aile içi krizlere, ebeveynleriyle ilişkilerde çatışmalara yol açabilir. Eşler çocukları üzerinde otoriter, baskıcı veya koruyucu, kollayıcı tutumlar sergiler. Kontrollerini arttırmaya çalışır, koruyucu kollayıcı bir tavır alırlar, çevreye güvenmeyerek, toplumdan çocukları adına korkarlar. Bu yaklaşım çocuk üzerinde baskının artmasına sebep olur. Ergen için bu dönemde arkadaşlarının önemi büyüktür. Arkadaşlar, tutum ve davranışları ile birbirlerini etkilerler. Genç, arkadaş grupları içinde onay görür, takdir görür. Arkadaşlar arasında gruplar oluşturulur ve bu grupların kendilerine özgü kuraları vardır. Ergen onu en iyi anlayan kişilerin artık arkadaşları olduğunu düşünmektedir. Ergen, kınanma, eleştirilme, beğenilmeme kaygılarından dolayı gruptan çıkmaktan çekinebilir. Sokakta yaşamayı alışkanlık haline getirir. Sokak onun bir parçası olur. Sokakta bir kimlik, güç kazanır. Sokak yaşamında arkadaş, merak, ilgi ve çıkar grupları çocuğu madde kullanmaya yöneltir. Madde kullanmayı çocuğun modelleme ile ilişkisine bağlayabiliriz. Çocuk ya arkadaşından birini ya da anne babasından bi- risini model alır. Çocuğun çevresinde ve ailesinde böyle modeller varsa, maddeye yönelme riski çok daha yüksektir. Bağımlılık Özellikleri Madde ve uyuşturucu kullanan bir çocuğun tutum, davranış ve psikolojisinde belirgin değişikler yaşanır. Çocuk ya içine kapanır ya da aşırı hareketlilik, öfke patlamaları gösterir. Yalan söyleme, yaşamdan zevk almama, kendini mutsuz hissetme, aile ve toplumdan uzaklaşarak içe kapanma vs. uyum ve davranış sorunları baş gösterebilir. Çocuğun ders kalitesinde düşme, sınıfta kalma ya da okulda öğretmenleri tarafından sürekli uyarı cezaları aldığı gözlenir. Bedeninde belirgin değişiklikler ortaya çıkar. Aşırı kilo kaybı, kollarında iğne izleri, sürekli öksürmesi, gözlerinde kızarıklık, uyku düzeninde bozukluk oluşur. Giyim tarzı değişir, kollarında dövme ya da kesikler görülür. Sağlıklı Ebeveyn Yaklaşımları Çocukluk ve ergenlik çağı potansiyel ve güçlü bir enerjiyi temsil eder. Dolayısıyla çocuğun sağlıklı bir şekilde bu enerjisini harcayacak alanlar oluşturulmalı, çocuğun psikolojisine uygun iletişim yaklaşımları geliştirilmelidir. Ebeveynler çocuğu tanımlamak, sınırlamak, ne yapacağını belirlemek yerine çocuğu tanıma, anlama çabası gençlik dönemi ruhsal sorunun çözümüne kolaylık sağlar. Bir gencin sorunlarını anlamada, sorunlarını tanımlamada, sağlıklı teşhisler koymak için o gencin nasıl bir evreden, nasıl bir süreçten geçtiğini iyi gözlemleyebilmek gerekmektedir. Ebeveynler her şeyden önce iyi bir gözlemci olmalıdır. Çocuğunu doğumdan itibaren nasıl bir gelişim süreçlerinden geçtiği kişilik, duygusal ve sosyal gelişim özellikleri hakkında bilgi sahibi, ayrıca çocuğunun ilgi, merak ve yetenekleri hususunda fikir sahibi olmalıdır. Ebeveynler çocuklarıyla açık, duygularını anlamaya dönük ve güvenli iletişim kurmalı, çocuklarını dinleme ve anlama becerisi geliştirmeli, eleştirmek, yargılamak, suçlamak ve akıl vermekten kaçınılmalıdır. Rehber ana-baba modeli olarak söyleyerek değil; göstererek, örnek ve olumlu model olarak çocuklarını eğitmeli, çocuğun sınırlarını, yaşamın kural ve değerlerini oluşturmasına yardımcı olmalıdır. Çocuğa bilgiyi kullanabilme beceri ve davranış eğitimi verilmelidir. Özellikle yanlışlıklar karşısında, zararlı alışkanlıklara özendiren arkadaş çevresine karşı çocuğumuza “hayır” diyebilmeyi öğretmeli, kendi özgüveni oluşturmasına destek olarak, sağlıklı sınırlar geliştirmesine yardımcı olunmalıdır. Böylece genç, kendisini zararlı alışkanlıklara sevk eden arkadaşlarını durdurabilecek, kendi arasına mesafe koyarak madde bağımlılığından koruyabilecektir. Gençlerin birbiri üzerinde tesiri: Akran Eğitimi Akran eğitimci birey, genç olmanın anlamının, sorumluluklarının ve zorluklarının farkında olan, birçok konularda akranlarına oranla daha donanımlı ve çevresine telkin ve tavsiyelerde bulunan bir arkadaş olarak algılanmaktadır. Psk. rabia aksoy A kran; yaş, meslek, cinsiyet, sosyoekonomik ve/veya sağlık durumu bakımından ortak özelliklere sahip, aynı sosyal gruba dâhil insanlar demektir. Akran eğitimi ise, sosyal etkileşim içerisinde olan, statü bakımından birbirleriyle eşit durumda olan, dil, tutum ve davranış açısından benzerlik gösteren gruplarda, yaklaşım, davranış ve bilgiyi modifiye etmek ve gençlerin kendi sağlıklarını koruma bilincini kazanmaları amacıyla gerçekleştirilen planlı, programlı bir eğitim yöntemidir. Akran eğitimi, küçük gruplarla veya bireysel iletişim yoluyla, işyerleri, dini mekânlar, okullar, kulüpler, üniversiteler gibi gençlerin bulunabileceği birçok farklı mekânlarda gerçekleştirilebilir. Akran eğitimi, belirli konularda gönüllü ve öncü gençlerin eğitilmesi ve bunun sonucunda kazanılan bilgilerin akranlarla paylaşılmasına dayanır ve toplumda örnek davranış modeli oluşturulmasına yardımcı olur. Gençlerin birçok bilgi ve davranışı akranlarından aldığı düşüncesinin dikkate alınması sonucu, son yıllarda birçok alanda akran eğitimi yoluyla eğitim modelleri gelişmeye başlamıştır. Ortaöğretim öğrencileri ile yapılan bilgi yarışması, rol-oyun veya hikâyeler gibi etkileşim- li metotlar kullanarak sergilenen programlar, gençlik kulüplerinde sahnelenen tiyatro oyunları ve oyun sonrasında gerçekleştirilen grup tartışmaları akran eğitimi etkinliklerine birer örnek olarak gösterilebilir. Günümüzde akran eğitimi, dünya çapında HIV/AIDS ile savaş ve üreme sağlığı programlarında oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca akran eğitimi madde kullanımını engelleme ve birçok sağlık konularını kapsayan büyük bir bulmacanın önemli bir parçası olarak düşünülmektedir. Bu nedenle, akran eğitimi toplumun tamamını kapsayacak ciddi bir gayret ve tutumun parçası olmalıdır. Niçin akran eğitimi gereklidir? Genç bir bireyin tutum ve davranışları üzerinde akran grubunun önemli derecede tesiri bulunmaktadır. Genç fertlerin özellikle hassas veya kültürel bakımdan tabu olarak kabul edilen birçok konularda, önemli bilgilerin büyük bir kısmını akranları vasıtasıyla elde etmesi tahminlerin ötesinde değildir. Akran eğitiminin temelinde yer alan önemli bir husus, akran eğitimcilerinin zamanla hedef kitleleri tarafından kazandıkları, takdire değer konumdur. Akran eğitiminde rol alan genç bireyler, dilin kullanımı, mü- zik anlayışı, toplumsal roller ( öğrencilik, kulüp arkadaşlığı vb.) açısından ortak ilgi alanlarına sahip olunduğundan bilgi transferinin daha kolay olduğu gerçeğini ve akran grubunda gençlerin görüş açılarının genişlediğini de belirtmektedirler. Akran eğitimci birey, genç olmanın anlamının, sorumluluklarının ve zorluklarının farkında olan, birçok konularda akranlarına oranla daha donanımlı ve dolayısıyla çevresine telkin ve tavsiyelerde bulunan bir arkadaş olarak algılanmaktadır. 21 potansiyeli taşımalıdır. • Hedef kitle tarafından kabul gören ve saygı duyulan bir birey olmalıdır. • Eğitimlerde programdaki planlamalara göre tam katılımı sağlamalıdır. Akran eğitimci olmak gençlere ne kazandırır? • Eğitim sonrasında iyi ve etkili bir iletişim ve dinleme becerisi kazanılır. • Sorumluluk alma duyguları gelişir. • Akranları tarafından saygı duyulan ve kabul gören bir birey olurlar. Akran eğiticisinin seçiminde • Liderlik vasıfları gelişir. dikkat edilmesi gereken hususlar Akran eğitimi, gençlerin kendi sağlıkları• Etkili bir etkileşim ve dinleme yeteneğine na gerekli önemi vermeleri için ve kendi ilgi alanlarındaki konularda etkinliklere katılsahip olmalıdır. maları açısından önemli imkânlar sunmak• Liderlik potansiyeline sahip olmalıdır. la beraber, aynı zamanda da gün geçtikçe • Gerekli zaman, istek ve enerjiye sahip olsosyal ve manevi sorumluluklarından hızla malıdır. • Yargılayıcı bir tutum ve davranış içinde ol- uzaklaşan gençleri yetkilendirmek bakımından da toplum açısından önemli bir düzenmamalıdır. leme yolu olarak kabul edilmelidir. • Akranları açısından örnek bir birey olma Akran eğitimiyle bağımlılığı önlemek iyi bir yöntem. Hele bir de bu metodun Narkotik’le yürütüldüğünü düşünün. “Hedef Sensin-Madde Bağımlılığına Hayır” projesiyle bağımlılığa karşı müdahale yöntemleri geliştiren İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görevli Madde Kullanımıyla Mücadele Büro Amiri Dr. Ali Ünlü ve Psikoloji Danışmanı Komiser Uğur Evcin bu tür çalışmaları yapan öncü isimler.. Bizler de kendileriyle bir araya gelerek madde bağımlılığı hakkındaki çalışmaları üzerine Dr. Ünlü ve Komiser Evcin’le bilgilendirici bir söyleşi gerçekleştirdik. söyleşi Dr. Ali Ünlü ve Psk. Dan. Kom. Uğur Evcin: Gençleri madde kullanımında en çok etkileyen ortam arkadaş grubu s ö y l e ş İ s ü m eyya o l c ay f o t o ğ r a f be t ü l k o yu n c u 22 Türkiye’de Polis Akademisi’nden mezun olduktan sonra Amerika’da da yine bu alanlarda iyi bir eğitimden geçiyorsunuz. Bilhassa devletin madde bağımlılığına karşı aldığı önlem ve tedbirlerin etkisi konusunda yaptığınız teziniz APPAM’e aday gösteriliyor. Bu tezinizin içeriğinden bahsedebilir misiniz? Ali Ünlü: ABD gibi büyük ülkelerde uyuşturucu problemi çok evvelinden kendi toplumlarına girmiş vaziyette. Onlar bir takım çözüm metotları geliştirmişler sürekli. Belki gelişmiş ülkelerde bir akademisyenin çalışabileceği en zor alanlardan biri madde bağımlılığı konusudur. Nerdeyse söylenmedik söz kalmamıştır. Ben de bu konularda çalışmak üzere ABD’ye gittim. Bana verilmiş ayrıca bir görev vardı. Narkotik şubede çalışıyordum. ABD’de çocukların madde kullanımını incelemek istedim ve daha ziyade Amerika bu problemle nasıl baş ediyor veya baş etmek için ne tür model geliştirmiş; bu modellerin içerisinde hangisi daha etkili bunu anlamak istedim tezimde. Şöyle bir farklılığı oldu. Malum, bilim de geliştiği için yeni analiz metotları gelişiyor sürekli. Önceden tek boyutlu sosyal hadiseyi ölçebilirken, artık yeni analiz metotlarıyla birden fazla boyutu birlikte değerlendirip, birlikte sentez yapabiliyorsunuz. Ben de buradan yola çıktım ve kabaca üç alanda çalışma yaptım. Çalışmamın temelini ise şu oluşturdu; madde kullanımında çocuğun arkadaş çevresinden mi daha çok etkilendiğini, yoksa anne babasının çocuk üzerinde daha çok mu etkili olduğunu yoksa çocuğun okul dışında vakit geçirdiği ortamların, katılmış olduğu aktivitelerin onun davranışları üzerinde mi etkili olduğunu anlamaya çalıştım. Burada 3 alanda da farklı farklı projeler var. Özellikle gelişmiş ülkelere baktığımızda bazı projeler sadece gençlerin kendisini eğitmeye yöneliktir, bazı projeler aile yönünde eğitim vermektedir. Bazı projeler de çocuğun aktivitelere katılmasına yöneliktir. Aynı anda hepsine yönelik faaliyet yapmak mümkün değil veya peyderpey yaparsınız. Bu çalışma size hangi alana yatırım yapacağınızı yol göstermiş oldu… Gençlerin en çok neye ihtiyacı var? Bunu anlamak için yola çıktık ve bahsettiğim üç boyutu da bir arada görebildiğimiz için şu çıktı karşımıza; bu üç değişken arasında en önemli faktör arkadaş. Sonrasında aile, sonrasında çocukların katılmış olduğu aktiviteler onların davranışlarını etkileyebilen unsurlar olarak ortaya çıktı. Ancak bu da yaşa göre değişiyor. Yani her dönemde hepsi aynı türden etkiye sahip değil. Amerikan toplumu için söyleyeyim; orada 15 yaşına kadar aile çocuk üzerinde çok etkili. Ailenin çocukla iletişimi kuvvetli olursa, aile gözetim ve eğitim görevini yaparsa çocuğun davranışları otomatik olarak değişiyor. Ama 16 yaşına girdikten sonra bu kontrol tamamen arkadaşlara geçiyor. Çünkü 16 yaş Amerika için birçok eyalette ehliyet alabildikleri yaş. Özgürlüklerin başladığı yaş. Orada çok fazla toplu ulaşım aracı olmadığı için gençler tek ulaşım vasıtası olarak kendi araçlarını kullanıyorlar. Kendileri araba kullanmaya, trafiğe çıkmaya başladıkları zaman özgürlüklerini de almaya başlamış oluyorlar. Ama gençlerin de arkadaşlarından etkilenmesi, onların nerede sosyalleştiklerine göre değişebiliyor. Eğer gençler arkadaşlarıyla yetişkin gözetiminde bir aktiviteye katılabiliyorlarsa problem yok. Olumlu anlamda akranların etkisi var. Ama arkadaşlarıyla sadece bir araya gelip eğleniyorlarsa, eğlenmek için vakit geçiriyorlarsa o tür grupların içerisinde madde kullanım riski çok yüksek. Tezde de bunların birbiriyle ilişkisini gösterebildiğimiz ve çok somut doneler elde etti- Uğur Evcİn ğimiz için bölümümüz çalışmamızı sahiplendi ve ABD’de kamu yönetimi alanındaki büyük bir birliğe aday olarak gösterdi. Bu da beni onure etti. Sosyal sermaye teorisini nasıl dâhil ettiniz çalışmanıza? Sosyal sermayede şu var; insanlar kimlerle çok daha fazla iletişime geçiyorlarsa onların değer yargılarını, fikirlerini benimsemeye başlıyorlar. Bu ilişkinin sıklığı ve kuvveti ne kadar artarsa o insanlardan etkilenme derecesi de o kadar fazla artıyor. Mesela o örneklem içerisinde baktığımız zaman gençler vakitlerinin büyük bir kısmını anne ve babalarının yanında geçiriyor, fiziksel olarak bu böyle gözüküyor. 16 yaşına geldikten sonra zamanının büyük kısmını okulda ve haliyle arkadaşlarıyla geçiriyor. Okuldan çıktıktan sonra eve gelmiyorsa veya eve geldikten sonra sosyal ağlarla arkadaşlarıyla görüşmeye devam ediyorsa, aile bağından daha kuvvetli iletişimi arkadaşlarıyla gerçekleştirmiş oluyor böylece. Ailesinden daha fazla bağı arkadaşlarıyla kuruyor. Bunun aile içindeki sosyal ilişkilerin etkisini farklı değişkenlerle ölçüyoruz. İşte çocukla ne kadar sıklıkla iletişim kurabiliyorlar, beraber ne tür aktiviteler yapıyorlar, anne baba çocuğun ödevlerini kontrol ediyor mu, aferin evladım güzel iş çıkardın diyor mu, çocuğu onure ediyor mu, bunun gibi çocukla etkileşimi ölçebilecek bağlara bakıyoruz. Aynı şekilde çocuk dışarıda, okul sonrasında kaç tane okul tabanlı aktiviteye katıldı veya dini kurumların aktivitelerine ne sıklıkla katıldı? Dini kurumdan kastımız sadece kiliseye veya camiye gidip ibadetini yapması değil bu organizasyonların yapmış olduğu farklı yardım faaliyetlerine gönüllü olarak katılmasıdır. Bunun dışında çocuk herhangi bir spor faaliyetine, kültürel faaliyetlere katılıyorsa o kurumun değerlerini benimsemeye başlıyor demektir. Yurtdışındaki çalışmalarınızdan sonra Türkiye’de madde kullanımına yönelik çalışmalara başladınız. Özellikle Hedef Sensin projesiyle bu konuda çok iyi adımlar attınız. Bu açıdan şunu sormak isterim; madde kullanımına başlamada akranlık nasıl etki gösterir? Ali Ünlü: Maddeler ile bilgiler gençlerin yetişkinlerden öğrenemeyecekleri bilgilerdir. Aslında bu biraz yetişkinlerinden kabahati. Kalkıp doğrudan maddelerin kendisiyle, etkileriyle ve kullanım neticeleriyle ile bilgileri çocuklara anne babalar vermiyor veya okulda buna yönelik bir eği- “ Maddeler ile bilgiler gençlerin yetişkinlerden öğrenemeyecekleri bilgilerdir. bu biraz yetişkinlerinden kabahati. Kalkıp maddelerin kendisiyle, etkileriyle ve kullanım neticeleriyle ile bilgileri çocuklara anne babalar vermiyor veya okulda buna yönelik bir eğitim çok yok. tim çok yok. Veya olsa da çocuklar bu tür bilgileri yetişkinlerden değil akranlarından öğrenmeyi tercih ediyorlar. Çünkü gizli saklı olan bir şey bu. Şöyle düşünelim; bir çocuk gelse annesine esrar nedir, eroin nedir ben merak ediyorum diye sorsa, anne baba sakin sakin esrar şundan yapılır, şöyledir, böyledir diye anlatmaz. Hemen bir panik havasına bürünür. Niye sordun, kim kullanıyor, sen kullandın mı diye hemen sorgulamaya başlar. Gençlere şu soruyu soruyoruz; siz hiç hayatınızda illegal bir madde ismi duydunuz mu? Evet duyduk. Bununla ilgili hiç büyüklerinizden, yetişkinlerden birine bu nedir diye sordunuz mu? Hayır. Kime sordun? İşte burada o konudaki tüm bilgileri arkadaşlarından öğreniyorlar veya internetten öğreniyorlar. Böyle bir problem var. Bilgiyi edinme kaynakları olması gereken kaynaklar değil. Arkadaşlarından öğrendikleri için onlardan ya eksik öğreniyorlar ya da yanlış öğreniyorlar. Çünkü genelde maddeden beklenen etkiler eğer birileri kullandıysa abartarak, vurgulayarak paylaşılıyor. Akran projenizde bunu üzerine şekillendi… Gençler tür bilgileri yanlış öğreniyor. Böyle bir durum söz konusu olduğu için bir akran projesi geliştirdik. Bizim, gençlerin bu şekilde doğal bilgi edinme kanallarına, networklarına girme- miz mümkün değil. İki tane lise öğrencisi bir araya geldiğinde madde nedir diye konuştukları zaman bizim o arada devreye girip madde şudur deme şansımız yok. Bunu bildiğimiz için de onların networklarında güçlü olan aktörleri tespit edelim, onlara gereken eğitimi, desteği verelim istedik. Bu tür bilgilendirmeleri de yetişkinler değil de daha rahat kabul edecekleri arkadaşlarının vasıtasıyla yapalım dedik. Akran projemiz böyle başladı. Biz okul tabanlı bu çalışmayı yürütüyoruz. Bu konuda rehber öğretmenleri bize destek sağlıyorlar. Proje uyguladığımız okullardaki rehber öğretmenler her sınıftan ikişer tane öğrenci seçiyor. Seçtikleri bu öğrencinin 3 tane özelliğinin olmasını istiyoruz. Bir; sigara, alkol gibi madde kullanmaması, iki; örnek, rol model olabilmesi, öğretmeni, anne, babası, diğer arkadaşları baktığı zaman evet bu iyi çocuk diyecek karakterde olması lazım çocuğun. Üçüncüsü ise; popüler öğrenci olması. Öğrenci çok iyidir ama arkadaşlarının üzerinde bir tesiri olmayabilir. O tür kişiler proje kapsamında bizim birinci kişilerimiz değil. Bu 3 özelliği yansıtabilen öğrencilerden seçiyor öğretmenler. Bu şekilde ortalama bir okulda 30 ile 40 kişi arasında bir grup oluşturmuş oluyoruz. Biz bu grupla her ayda iki defa bir araya geliyoruz. Toplantının birincisinde eğitim yapıyoruz. Diğerinde ise on- 25 ların motivasyonunu sağlamak ve bu konuda en azından alternatif yaşam tarzları sunmak için farklı etkinlikler düzenliyoruz. Bu eğitimlerde biz daha ziyade maddelerin içeriklerini değil de madde bağımlılığının ne olduğunu, insanların maddelerin kötü olduğunu bilmesine rağmen neden kullanabildiğini, kullandıktan sonra bağımlılıkların neticelerinin neler olabileceğini, grup baskısının ne olduğunu, hayır deme becerisinin nasıl gelişmesi gerektiğini, stres ve problemlerle nasıl baş edilebileceğini başta olmak üzere bilumum yaşam becerilerini, sosyal etkiyle ilgili ve bağımlılıklarla ilgili temel bilgileri veriyoruz. Bununla ilgili bir kitap da geliştirdik. Ve nihayetinden gençlere şunu söylüyoruz. Sizden burada edindiğiniz bilgileri durmadan her gördüğünüz ortamda arkadaşlarınıza anlatmanızı beklemiyoruz. Sadece yeri geldiğinde, böyle bir konu açıldığında, biri yanlış bir bilgi verdiğinde veya o ortamda birileri bir madde çıkarıp arkadaşlarına teklif ettiğinde bu konuda ayağa kalkıp hayır diyebilecek olan, doğru bilgi verecek olan gençleri istiyoruz. Bu noktada öğrencilerin ekstra bir yükümlülükleri yok, ekstra zamanlarını alacak bir sorumluluk da vermiyoruz onlara. Normal günlük ilişkiler sırasında bu tür konular konuşuluyor. Konuşulduğu zaman sadece doğru bilgiler verilmesini bekliyoruz. Projeniz ne zamandır devam ediyor? İstediğiniz sonuçlara ulaşabiliyor musunuz? 3 yıldır bu projeyi uyguluyoruz. Proje uygulamadan önce o okulda bir ön tez uyguluyoruz. Projeyi uyguladıktan sonra yılsonunda bir de son tez uyguluyoruz. En azından şunları görebiliyoruz. Mesela çocukların arkadaşlarından doğru bilgi alma düzeyleri nerden nereye kadar çıkmış, çocukların maddelere bakışları, tutumları madde kullanımıyla ilgili davranışlarında ne kadar değişiklik olmuş, bunları gözlemleyebiliyoruz ve bu anlamda olumlu neticeleri alıyoruz. EMCDDA**’nın bünyesinde oluşturduğu Best Projects diye bir portalı var. Avrupa’daki en iyi uygulamaları kendi sistemine alıp, diğer ülkelerle paylaşıyor. O portala Türkiye’den ilk giren bu proje oldu. Çünkü uyguladığınız zaman ne tür netice- lere alacağınızı somut olarak görebiliyorsunuz. Biz şu an bunu İstanbul’da her üç ilçede toplam 15 lisede bu projeyi uygulamaya devam ediyoruz. Aynı zamanda proje içerisinde gerek belediye gençlik meclisleri olsun, gerek üniversite öğrencileri bize destekte bulunuyor. Diğer illere örnek olacak bir proje bu. Türkiye genelinde böylesi çalışmalara ihtiyaç muhakkak vardır… Bu doğal öğrenme metodu olduğu için her yerde uygulanabilir bir proje. Bu projeyi yürütmek için neticede bir insan kaynağına ihtiyacınız var. Bu konuda eğitimli birinin olması gerekiyor. Biz kendi personelimizi eğitip projeye uygun hale getirdik; ancak diğer illerin de bu tür çalışmayı rahat uygulayabilmesi için gerekli olacak materyalleri de şu an hazırladık. Materyaller ve proje taslağını birine verdiğimiz zaman eğer yazılı şartlara dikkat ederek projeyi uygularsa başarı elde etmiş olurlar. Madde kullanımında en önemli etken hiç şüphesiz akran baskısı. ‘Hayır’ diyememe ve ‘bir kerecikten bir şey olmaz’ cümlesi çok mu etkili çocuk veya genç üzerinde? Uğur Evcin: Burada yaptığımız çalışmalar daha çok gelişim odaklı gelişiyor. İnsanlarda şu mantık var; sanıyorlar ki madde kullanımı problemi ortaya çıktığında biz ufak birkaç şey söylediğimizde bu konuyu çözebiliriz. Yurtdışında yapılan çalışmalarda anaokulundan itibaren madde kullanımıyla mücadele başlıyor. Ama temelde 0-6 yaş çocuğa gidip de maddeyi anlatmıyorlar. Neyi anlatıyorlar; örneğin ilaçların kullanma yöntemini anlatıyorlar. İlaçların doktor tarafından verildiğini, doktor dışında verilmediğini, bunu anne kullanıyorsa baba kullandığı zaman ona zararlı olabileceğini, aynı şekilde çocuğun da başkasının ecza dolabındaki ilaçları doktor vermediği sürece kullanamayacağını, evde anne, babanın da ilacını kullanmaması gerektiğini anlatarak başlıyorlar. Aile de bu konuda bilinçli. Aile daha bu süreçte çocuğa neyin zararlı olduğunu, yaşamında bazı şeylerin faydalıyken bazı şeylerin kendi kullanım prosedürü dışında kullanıldığında zararlı olduğunu anlatmaya çalışıyor. O yüzden ha- alİ ünlü yır deme süreci çok önemli. Ali Amirimizin de anlattığı gibi biz gidip gençlere maddeleri anlatmıyoruz zaten. Biz gençlere gidip ne anlatıyoruz? Eğer sizin iletişim becerileriniz güçlü değilse, arkadaşlarınız arasında kendinizi iyi ifade edemiyorsanız, çevrenizde sağlıklı bir sosyal ortamınız yoksa bir problemle karşılaştığınız zaman bunu doğru insandan destek alıp çözemiyorsanız zaten hayır deme beceriniz otomatik olarak düşüyor. Ama çevrenizde size doğru yolu gösterebilecek, doğru adımlar attırabilecek, içinizde bir problem yaşadığınızda, heyecanlandığınızda, kendinizi doğru ifade etmek istediğinizde bunu doğru şekilde ifade edebiliyorsanız zaten madde kullanmıyorsunuz. Asıl problem burada. Diğer hususlarda arkadaş etkisi içerisinde hayır demek çok daha zor… Uğur Evcin: Şöyle bir senaryo düşünelim; var olan arkadaş grubu içerisindesiniz. Arkadaş grubunuzla birlikte bir arkadaşınızın evine gittiniz. O esnada arkadaşınız sigara kullandığını gördünüz ama o esnada evde bulunan dört arkadaşın üçünün sigara içtiğini bilmiyordunuz. Biri çıkardı içmeye başladı. İşte burada o üç kişi içerken dördüncü ki- şinin içmemesi hele bir de arkadaş grubu içerisinde çok daha zor. O yüzden hayır diyememek arkadaş etkisinde çok zor. Normalde dışarıdan bir insan size madde getirse almazsınız. Çünkü aileden gelen, bizim kendi kültürümüze de oturmuş olan yabancıdan, tanımadığın birinden herhangi bir şey alma algısı mevcut. Madde kullanım problemini de o yüzden vurguluyoruz. Gaye gençleri kendi arkadaşından bile şüphelendirmek, böyle bir duyum oluşturmak, böyle bir tanım oluşturmak değil. Ama sonuçta insanın kendi dürtüleri içerisinde şüpheciliği var. Biz sadece bu şüpheciliği olumlu yönde kullanmasını istiyoruz gençten. Mesela sana hap tarzında ağrı kesici bir ilaç verdiklerinde en azından şunu sormalarını bekliyoruz bizler gençten; bu ağrı kesici ilacın ismi ne? Bunun prospektüsü var mı? Bunun ağrı kesici bir ilaç olduğunu gösteren bir kutusu var mı? Bunu sormak sonuçta karşıdaki arkadaşını rencide etmeyecek. Sen sağlıklı bir şekilde sorguladığın için ve aile seni doktor tavsiyesi olmadan bir ilaç kullanama yönünde eğittiği için bu davranışlar seni daha kontrollü yapıyor. Bizler de bunu odaklaştırmaya çalışıyoruz. 27 28 Bu şekilde eğitim alamamış çocuklar bu tür baskıyla nasıl başa çıkacaklar? Bu konuda kimlere, ne tür görevler düşmekte? Ali Ünlü: İş dönüp dolaşıp gelişim konusuna geliyor. O yaşa kadar annesi, babası çocuğu doğru yetiştiremediyse, okulda çocuğun yaşam becerileri geliştirilemediyse ve çocuk olumsuz bir ortamda maddeyle karşılaştıysa ve hiç kimse herhangi bir tedbir alamadıysa sırtını dön, git demek zor. Anne baba çocukla yeterince ilgilenemediyse, okulun akran baskısı, grup aidiyeti, yaşam becerileri, iletişim gibi konularda o eksiği doldurması gerekir. Hadi orda da bazı problemler olabilir; o zaman çocuğun sosyal hayatını kapsayacak tedbirlerin alınması gerekiyor. O tür çocukların sokakta başıboş, kontrolsüz bir biçimde istediği insanlarla vakit geçirmesinin önüne geçilmesi gerekiyor. Ki onlar maddeyle karşılaştıklarında onların hayır deme ihtimalleri çok daha düşük. En azından dış tedbirleri korursunuz. Ama o da yapılamazsa büyük bir sıkıntının olduğu gayet açıktır. Eğitim-öğretim müfredatlarında bağımlılıklar ve iletişim konusunda yeterli derecede içerik mevcut mu? Ali Ünlü: Belki birçok ders içerisinde parça parça vardır ama buna benzer bu amaçla hazırlanmış ayrı derslerin olması muhakkak etkili olacaktır. Uğur Evcin: Geçenlerde bir rapor yayımlandı. Raporda Türkiye’deki gençlerin günde yaklaşık 5-7 saatlerini televizyon ve internet karşısında geçirdikleri saptanmış. Şöyle düşünelim; bir gencin günde 5 saatini televizyon karşısında geçirmesi haftada 35 saate tekabül ediyor. Normalde haftada 30 saat ders alıyor. Ama çocuk 35 saat kendi seçtiği kanalı izliyor, kendi seçtiği internet sayfasına giriyor ve öğrenme böyle gerçekleşiyor. Ama milli eğitimde zorunlu olan derslere çocuk çoğunlukla giriyor. Bir kısmını alıyor, bir kısmını tam olarak almıyor. Önemli olan bir noktada aynı çocuk bir hafta boyunca ne kadar etkin vakit geçiriyor? Etkin vakitten kastımız şu; normalde baktığımızda aile günde 5 saat birlikte oluyor ama çocuğa vakit olarak 1-3 saat vakit harcıyor. Zaten o da babanın televizyon karşısında, annenin mutfakta zaman geçirmesiyle kaynıyor. Bunları dikkate aldığınızda çocuk aileden görmediği iletişimi dışarıda arıyor, internet üzerinden, televizyon üzerinden yine dışarıda arkadaşları ile birlikte vakit geçiriyor. Gencin alternatifinin olması lazım. Bu bir eğitim programı olmalı veya dersler o şekilde işlenmeli. Aile bununla ilgili öncü olup buna göre adım atmalı. Bu çerçevede hayır demek sağlıklı olarak gerçekleşir. Biz okullarda 1 saatlik eğitim veriyoruz. Biz bu eğitimi verdiğimizde onların kulağına su kaçırıyoruz. Bu farkındalık kazandırmak açısından önemli bir şey. Ama davranışı değiştirip geliştirmek için çok daha farklı yollar izlenmeli. Bizler davranış eğitimleri vermek için yıllık eğitimler alıyoruz. Ali Ünlü: Gençlerin bu konuyu anlayabilmesi, benimseyebilmesi günlük hayatına uygulayabilir hale gelmesi için akran projesini bu yüzden 1 yıllık uyguluyoruz. Biz onlara maddeyle karşılaştıklarında nasıl hayır diyebilecekleri, bu konuda onlara bilgi verdiğinde nasıl cümleye başlayacaklarına kadar bilgileri anlatıyoruz. Onlar da deneme yanılmayla, zorlandıkları konularda tekrar bize dönerek, bizlere danışarak öğrenmeyi pekiştiriyorlar. Çocuğa bu noktada yön veren ailedir. Aile perspektifinden akran ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz? Ali Ünlü: Bizim ailelere yönelik şu an 4 farklı projemiz var. Bunların en temeli farklı organizasyonlarla bir araya gelen ailelere eğitim vermek. Örneğin okul toplantıları. Sadece ailelere ihtar niteliğinde bir program hazırlıyoruz. Bu birinci adımı. Şu an yürüttüğümüz kalkınma ajansının da desteklediği bir projemiz daha var; aile destek projesi diye. 3 ilçede uyguluyoruz bu projeyi. Proje kapsamında 18 yaşından küçük olup da polisin madde kullanmaktan yakaladığı çocukların ailelerini tespit ettik, ortalama her ilçede son bir yılda yakalanan ikiyüze yakın aile var. Bu aileleri tek tek ziyaret ediyoruz. Bu konuda eğitim almış ekiplerimiz var. Bu arkadaşlar aileleri ziyaret edip önce bağımlılığın ne olduğunu, bu aşamada çocuklarına nasıl yardımcı olabileceklerini, çocuk yakalandığında denetimli serbestlik sistemine göre nasıl hareket edeceklerini içeren bir eğitim sunuyoruz. Kaynakları yani kitapçıkları da onlara ulaştırıyoruz ve onlardan şunu istiyoruz; çocuğunuzu biz istediğimizde bize gelmesini sağlayın. Burada çocuklara yönelik psiko-drama eğitimleri hazırladık. Uğur Evcin: Psiko-dramanın temelinde de gencin iletişim derecesini, sosyal desteğini artırmak, karar verme becerisini geliştirme mantığı var. “ İş dönüp dolaşıp gelişim konusuna geliyor. O yaşa kadar annesi, babası çocuğu doğru yetiştiremediyse, okulda çocuğun yaşam becerileri geliştirilemediyse ve çocuk olumsuz bir ortamda maddeyle karşılaştıysa ve hiç kimse herhangi bir tedbir alamadıysa sırtını dön, git demek zor. “Ailelere vereceğimiz eğitimlerle aile kanalıyla madde bağımlısı bir çok aileye de ulaşmayı hedefliyoruz.” Ali Ünlü: Şu an projeye yeni başladığımız için o aşamaya henüz gelmedik. Şu an aileleri ziyaret etme safhasındayız. Her ilçede uzman isimler tarafından o çocuklara psikodrama eğitimleri verilecek. Bir nevi onların tekrar topluma kazandırılması sağlanacak ve meslek edinme kurslarına yönlendirilecek. Onların kursları, hocaları, malzemeleri hazırlandı. Ve bunların yine yaşam tarzlarını benimseyebilmeleri için beraber aktiviteler düzenlenecek. Ve böylece bu 3 ilçedeki çocukları ve ailelerini bilinçlendirmeye, çocuklarını eğiterek sahip çıkarak tekrar topluma katkısı sağlamaya çalışarak proje hedeflerimize ulaşacağız. Bu pilot bir çalışma. İkinci bir projemiz olan Lider Aileler Eğitim Programını şuan Zeytinburnu’ndan başladık. Bu proje kapsamında toplum içerisinde aktif olan ailelerin gelerek bizden eğitim almasını sağlıyoruz. Belediye bunun organizasyonunu yapıyor. Kent konseyinden, okul aile birliği üyelerinden, diyanetin öğretmenlerinden, siyasi partilerin kadın kollarına kadar farklı aktif bireyler bize geliyorlar. Biz burada 12 saatlik bir eğitim sunuyoruz. Bu eğitimde ailelerin ne yapması gerektiğini, çocuklarını korumak için ne tür ted- birler almaları gerektiğini, hangi ailelerin risk altında olduğunu, o ailelerin nelere dikkat etmesi gerektiğiyle ilgili tüm eğitimleri veriyoruz. Hedefimiz 2013 yılında 500 tane aileyi bu şekilde eğitmek. Ve 500 ailenin her biri sokağa çıkıp komşularına, aynı akran projesinde olduğu gibi bizim ulaşamadığımız yerlerde, çay sohbetlerinde, günlerde ve benzeri farklı etkinliklerde diğer ailelere bu eğitimi verecek doğal olarak. Ve biz bu şekilde ailelere ulaşabilecek bir iletişim kanalı açmış olacağız. Öte yandan bu aileler toplumda bu tür farkındalık oluştururken, bu problemle karşılaşmış ailelerle karşılaşacaklar. Ve o ailelerin o problemle nasıl baş edeceklerini çok yönlendiremeyebilirler diye biz ikinci bir eğitim paketi açtık. Bu Lider Aileler toplumu bilgilendirirken eğer karşılarına çocuğu madde kullanan aile çıkarsa diyecekler ki belediye ile emniyetin böyle bir hizmeti var, dilerseniz bu desteği alabilirsiniz diyecekler. O aileler buraya geldiği zaman (çocuğu madde kullanan aileler) onlara da 5 saatlik ikinci bir eğitimle, çocuklarını o aşamada nasıl kurtarabileceklerini öğretmeye çalışcağız. Bu da aileler ile ilgili dördüncü projemiz. Vereceğimiz bu eğitimler normalde bütçesi yüksek olan eğitimler. Ama biz bu hizmeti gençlerin ve ailelerin ayaklarına kadar götürmüş olacağız. ÇEVİRİ “ Arkadaş grubunun madde kullanımı, ergenlerin madde kullanımıyla doğrudan ilişkilidir ve onlar üzerinde çok güçlü bir etkiye sahiptir. Aile ve Akran Gruplarının Ergenlerin Madde Kullanımına Etkisi Stephen J. Bahr, John P. Hoffmann, Xiaoyan Yang çeviri murat karaca 30 7. sınıftan 12. sınıfa kadar toplam 4.200 ergen katılımcının kullanıldığı bu araştırmada, ergenlerin madde kullanmasında aile ve arkadaş gruplarının etkisini tahmin edebilmek için “Negatif İkili Araştırma Tekniği”ni kullandık. Arkadaş grubunun madde kullanımı, ergenlerin madde kullanımıyla doğrudan ilişkilidir ve onlar üzerinde çok güçlü bir etkiye sahiptir. Ailenin ya da kız-erkek kardeşlerin madde kullanım alışkanlıkları da ergenlerin madde kullanımları üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Ergenlerin madde kullanımıyla ilgili çalışmalarda, ailenin etkisine karşı arkadaş gruplarının etkisi devam eden bir problemdir. Bir yandan, teoriler ve araştırmalar ergenlerin madde kullanımında baş faktörün aile olduğunu bizlere vaaz etmektedir. (Robertson, & Ushery, Hawkins, Catalano, & Miller). Diğer yandan, ailenin etkisinin göreceli olarak daha az olduğu ve asıl önemli faktörün arkadaş grupları olduğu teorisi de araştırmaların temelini oluşturmaktadır. (Aseltine, Bahr, Maughan, Marcos, & Lİİ) Bu problemin çözümünü açıklığa kavuşturmak için, ergenlerin madde kullanımını ilerletmesinde etkili olan toplumsal güçleri iyi anlamak gerekmektedir. Bu çok önemli bir mesele- dir; çünkü birçok madde bağımlılığıyla mücadele programı okul merkezlidir ve sadece arkadaş grupları üzerine yoğunlaşır. O yüzden bu çalışmanın amacı, hem aile hem de arkadaş gruplarının etkileri üzerinde yoğunlaşmaktır. Toplumsal Öğrenme Teorisi Teorik olarak, aile ve arkadaşlık ilişkileri ergenlerin madde kullanımları üzerinde önemli faktörlerdir; çünkü her iki grup da tutum ve davranışların öğrenildiği ilk ve ayrıcalıklı yerlerdir. Toplumsal öğrenme teorisine göre, birey madde kullanımına küçük ve resmi olmayan arkadaş grubunda başlar. Bu yüzden bu teori; bizlere insanların tekrar ve pekiştirme yöntemleriyle eğitilip, iyi ya da kötü davranışları edinebileceğini söylemektedir. Örneğin; alkol tüketiminin olduğu bir ailede birey bu davranışı gözlemler, bir süre sonra bu davranışa karşı iyi bir tutum geliştirir ve en sonunda bu davranışı olumlu bir bağlama oturtarak onu tecrübe edinmeye başlar (Wills, Mariani, & Filer, 1996). Yine benzer bir şekilde, eğer bireyin arkadaş çevresinde de alkol kullanımı mevcutsa, ergenler bu davranışı olumlu bir toplumsal pekiştirme olarak yorumlayıp alkol kullanımına başlayacaklar- dır (Petraitis, Flay, &Miller). Birçok toplumsal öğrenme teorisyeni, arkadaş grubu üzerine yoğunlaşırlar; çünkü ergenlerin ailelerinden giderek bağımsızlaşarak kimlik edindikleri en önemli yer arkadaş gruplarıdır. Oysaki aile; alkol ve diğer maddeleri kullanmada tutum ve davranışların öğrenildiği önemli bir toplumsal birim olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Sutherland’ın “Farklı Topluluk Teorisi”, öğrenmenin; “sıklık”, “süreç”, “yoğunluk” ve “sosyal etkileşimde öncelikli grup” gibi önemli faktörlere bağlı olduğunu söylemektedir. Eğer ergenler madde kullanan ve madde kullanımına karşı olumlu tutum ve tavırları olan arkadaşlarıyla “sıklıkla” görüşür ve etkileşime girerlerse, büyük bir olasılıkla madde kullanımına karşı olumlu bir tavır ve tutum edineceklerdir. Eğer bu etkileşim ve beraberlik uzun bir süreç boyunca devam ederse, madde kullanımı öncesi içselleştirme durumu gerçekleşecektir. Eğer etkileşim ve beraberlik yüzeysellik ve rutin dışında yoğunluk kazanırsa, işte o zaman büyük bir olasılıkla madde kullanımı davranışı öğrenilecektir. Yoğun etkileşim ve beraberlik ise, öncelikli gruplar olan aile ve arkadaş grubunda gerçekleşmektedir. Toplumsal Kontrol Teorisi Toplumsal kontrol kuramının başlıca önermesi; bireylerin toplumsal değerlere ve normlara bağlığını vurgulamasıdır. Bu kurama göre bireylerin, aile, okul, din ve arkadaş gibi geleneksel kurum ya da unsurlara bağlılık düzeylerinin güçlü olması, suçları engelleyici bir işlev görmektedir. Yine bu kurama göre, ergenler sapkın davranışlara karşı güçlü etkilere sahiptirler ve eğer aile ve diğer toplumsal kurumların ergen üzerinde kontrol edici bir gücü yoksa ergenler kendi arzu ve isteklerine göre davranırlar. Sosyal kontrol teorisyenleri ergenlerin madde kullanımı bağlamında “Eğer ergen ailesine sıkıca bağlıysa ve kendisini onlara yakın hissediyorsa, ailesini hoşnut edecek bu sapkın davranışlara karşı mesafeli durmak zorunda kalacaktır. Eğer ergenler ebeveynlerine sıkıca bağlı değil ve kendisini onlara yakın hissetmiyorsa, onların istek ve arzularına uymak zorunda kalmayıp kendi istek ve arzularına uyarak madde kullanımına başlayabileceklerdir.” olduğu görüşündedirler. Yine benzer bir bakış açısı ile bakarsak, ergenler üzerinde ailelerin kontrolü yoğun ve sıkı olursa bu sefer de durum ters teperek ergenleri madde kullanımına itebilir. Aile ve Akran Grubu Etki Modeli Sosyal öğrenme teorisiyle birlikte değerlendirildiğinde, birçok araştırmacı ergenlerin madde kullanımında arkadaş grubunun güçlü etkisini belgeleriyle ortaya koymuştur. Ergenler madde bağımlısı kişilerle her arkadaşlık kurduklarında, büyük bir olasılıkla madde kullanımına doğru yol alacaklardır. Arkadaş grupları ergenler açısından genellikle madde kullanımının ilk tanışıldığı ve cesaretlendirildiği yerlerdir. Eğer ergenlerin arkadaş grupları herhangi bir maddeyi hiç kullanmıyorsa; o zaman ergenin kullanma olasılığı ciddi oranda düşecektir. Ayrıca arkadaş seçimi etkisi de önemli bir sorundur ve gözden kaçmaması geren bir meseledir. Ailenin Madde Kullanım Alışkanlıkları Mevcut araştırmalar; ailelerin madde kullanımına karşı tavır ve tutumları, ergenlerin madde kullanımına başlamasında önemli bir etken olduğunu göstermektedir. Örneğin; Brook, Whiteman, Gordon ve Cohen’in araştırmalarında annelerin sigara kullanımına karşı toleranslı yaklaşımlarının ergenlerin madde kullanmaya başlamalarında olumlu bir etken olduğunu belirtmiştir. Barnes ve Welt’e göre “Eğer ebeveynler alkol kullanımını onaylamıyorlarsa, ergenlerin alkol kullanmaya başlama olasılıkları daha düşüktür. Ancak ebeveynler alkol kullanıyorlarsa, bu sefer ergenlerin alkol kullanma olasılığı daha fazla olacaktır.” yönündedir. söyleşi A LP A SL A N B A K İ E RT E K İ N : Spor etkinliği bağımlılığıktan uzak tutar Başarıları ve mütevazılığı ile bilinen bir sima Alpaslan Baki Ertekin. Spor A.Ş. Genel Müdürü olarak İstanbul’a ve İstanbul halkının spor hayatına kazandırdığı katkıları ise tartışılmaz… Bizler de böylesi başarılara imza atmış Spor A.Ş. Genel Müdürü Ertekin’i makamında ziyaret ederek hem spor sevgisinin, bilincinin kazandırılmasının önemini hem de çocuklarda spor alışkanlığını oluşturmanın gerekliliğini konuştuk. s ö y l e ş İ s ü m eyya o l c ay f o t o ğ r a f r abia K o yu n c u Sosyoloji mezunusunuz. Daha sonrasında uluslararası ticaret eğitimlerinizle birlikte kariyerinize birçok alan eklediniz. Bu süreç içerisinde spor ile olan alakanız nasıl başladı? Spor AŞ.’ye gelmeden önce birçok firmada üst düzey yöneticilik yaptım. Aynı zamanda farklı illerde Dünya Ticaret Merkezlerinin genel müdürlüğü görevini yönettim. Başbakanlık 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nda İBB adına yürütme kurulu görevinde de bulundum. Yine aynı şekilde İBB iştiraklerinde danışmanlık görevlerini yürüttüm. İBB iştiraklerinin içinde yer aldığım için bu tür şirketlerin işleyiş biçimlerini, yürütme sistemini tam olarak idrak etmiştim. Tüm bunlar sonrasında da İstanbul’u bir spor kenti yapmak için 2009 yılında Spor AŞ. Genel Müdürü pozisyonuna atandım. 2012 yılını İstanbul’un Avrupa Spor Başkenti olarak birçok aktivite ile tamamladık. Şüphesiz bu aktivitelerden en önemlisi Yeşilay’ın da görselle- riyle birlikte yer aldığı Avrasya Maratonu’ydu. Şu anda hazırlıkları içerisinde olduğunuz 2020 Olimpiyat oyunları için İstanbul’u neler bekliyor? Avrupa Spor Başkentliği ; nüfusu 500 binin üzerinde olan şehirlere verilen bir unvan. Birçok Avrupa şehri bu unvana sahip oldu. Bu unvanı veren kurum ACES: Avrupa Spor Başkentliği kurumu. Avrupa Parlamentosu içinde bir kurul. İstanbul’un spora yaptığı yatırımların, genişletilen imkânların hepsi bu kurul tarafından değerlendirildi ve o değerlendirmeler üzerine İstanbul Avrupa Spor Başkenti oldu. 2012 Spor Başkentliği süresine çok ciddi destekler aldık. İBB Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş, Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Sayın Egemen Bağış ve yanı sıra sanat, spor ve siyaset dünyasından çok önemli isimlerin desteklerini aldık. Başta Avrasya Maratonu olmak üzere basketbol, güreş, satranç, yüzme gibi branşlarda uluslar arası olimpiyatlar düzenledik, te- 41 sislerimizin kapasitesini artırdık, yeni tesisler açtık. Bunun yanı sıra engelli sporcularımıza yönelik şampiyonalar gerçekleştirdik ve 2012 yılında İstanbul’un Avrupa Spor Başkenti olmasının hakkını verdik. Şimdi hedefimizde 2020 var. 2020 Olimpiyat Oyunları’na İstanbul olarak ev sahipliği yapmak istiyoruz. Bu yönde çok ciddi çalışmalarımız mevcut. Bu olimpiyatla sadece İstanbul’u değil Türkiye’yi çok heyecanlı ve güzel şeyler beklemekte. Hedefimiz 2020 Olimpiyat Oyunları’yla birlikte İstanbul’u daimi bir spor başkentine dönüştürmek ve bunun yanında İstanbulumuz’u tüm dünya ülkelerini tanıtmak. Spor AŞ’nin misyon olarak belirttiği gibi halka spor sevgisini ve bilincini kazandırmak, çalışmalarınızın temelini oluşturuyor. Bir bilinçten söz etmemiz için kişiye spor alışkanlığını kazandırmayı da amaçlamamız gerekmektedir. Bu açıdan baktığımızda halkımızda spor alışkanlığı nasıl bir durumda? Sizin de belirttiğiniz gibi halkımıza spor bilincini yüklemek için onlara bu alışkanlığı kazandırmamız gerekir. Tabi herkesin spor salonlarına gidiyor olma imkânından söz etmek pek mümkün olamıyor maalesef. Bizim de amaçlarımızı bu oluşturuyor zaten; İstanbul halkının fiziksel ve ruhsal sağlığını güçlendirmek, yeteneklerini geliştirmek için spor tesislerinden yararlanmalarını ve spor etkinliklerine aktif olarak katılmalarını sağlayabilmenin sorumluluğu var üzerimizde. Bir de tüm bunlar için halkımıza bu tür imkânları sunmamız gerekiyor. Bizler de bu amaçla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait spor salonlarını daha işlevsel hale getirerek hem imkânlarını hem de kapasitelerini artırarak halkımıza bir spor hizmeti sunmak istedik. Söz konusu spor salonlarını işleterek sadece halkımızın vakit geçireceği bir yer olarak konuşlandırmayıp bunun yanında sporun her dalında ulusal ve uluslararası nitelikte, teknik, bilimsel, eğitsel, turistik, festival, yarışmalar, seminer ve benzeri organizasyonları düzenlemeyi; araştırma ve eğitim çalışmaları yapmayı faaliyetlerimizin arasına yerleştirdik. Daha doğrusu tüm çalışmalarımız, bunlar öncelik olarak alınarak yapıldı. Ulusal ve uluslararası spor organizasyonları da düzenleyerek halkımızda spor alışkanlığını çok yüksek seviyelere getirdiğimize inanıyorum. Daha önceleri bu tür faaliyetler pek yapılmamaktaydı veya halkımızın spor yapacağı alanlar çok sınırlıydı. Haliyle halkımızda spor alışkanlığı anlayışı ve alışkanlığı düşüktü. Ama şu anda yediden yetmişe tüm İstanbul Halkı sporla ilgileniyor. Tesislerimize gidiyor, hizmetlerimizden yararlanıyor. Akran eğitimiyle bir çocuğun kendi yaşıtlarına öğrendiklerini aktarması en iyi öğrenme yollarından birisidir. Bu şekilde çocukları bir araya getiren en önemli faaliyet ise spordur. Bu bağlamda sporun öğreticiliği hakkında bizlere neler aktarabilirsiniz? Spor zihinsel ve fiziksel bir aktivitedir. Gelişen teknoloji ve hızlı yaşam beraberinde sedanter yaşamı da getirmiştir maalesef. Bu da beraberinde birçok sağlık sorunu getirmiştir. Bireysel ve top- 33 lumsal sorunlara da yol açabilecek bu durumun önlenmesi noktasında en önemli etkenin fiziksel aktivitelerin artmasıyla gerçekleştiğine inanmaktayız. Bu sebeple bu tür yapılan çalışmalarımızın önemi ve sayısı her geçen gün artmaktadır. Tüm bunların yanında en önemli meselemiz ise, aslında çalışmalarımızın temelinde yatan amacımız erken yaştan itibaren fiziksel aktivitelere katılımın arttırılması ve gelecekte oluşabilecek olası riskleri minimuma indirmektir. Spor sektörünün ekonomik olanaklarının büyümesi, başarıya yönelik spora katılımın kaliteli bir şekilde daha çok sayıda çocuk ve genci spor etkinliklerine yöneltmeyi başarmıştır. Bir gencin spor yapması demek zihnini o anda meşgul ettiği faaliyete odaklaması demektir. Bu da gencin zihnini meşgul edecek birçok şeyden genci uzak tutması anlamına gelir. Sporun öğreticiliği bu noktada üzerinde önemle durulması gereken bir konu. Çocukları daha aktif bir yaşama teşvik etmek, onların boş zamanlarını sokakta boş bırakmak yerine veya internet ortamına salmak yerine onları kendi akranlarıyla birlikte bir araya getirerek, zihinlerini daha doğru bir şeye yönlendirmek, onların kimliklerini, davranış ve tutumlarını geliştirmek için spor yaptırmak olmazsa ol- mazlardandır. Spor çocukların fiziksel ve psikolojik olarak büyüme ve gelişmelerinde önemli rol oynar. Onlara aktif bir yaşam biçimi kazandırır, ileride oluşabilecek hastalık risklerini azaltır, onların vücut sağlıklarını olumlu etkiler, entelektüel gelişimlerine katkı sağlar, vücudun hareket kabiliyetini anlama ve değerlendirmelerine büyük ölçüde olanak sağlar, kişisel ve sosyal gelişimlerine katkı sağlar. Tüm bunların yanı sıra spor etkinliği Yeşilay’ın da mücadele alanları olan sigara, uyuşturucu maddeleri internet bağımlılığı gibi zararlı alışkanlıklardan çocukları uzak tutar. Gençlere sigara içme, internette fazla zaman harcama, alkolden uzak dur diyoruz; ama neye yakın duracakları konusunda alternatif aslında pek sunamıyoruz. Toplumumuzun genel yapısında didaktik bir algı var. Bu noktada bilhassa STK’ların gençleri yönlendirmesinde nasıl bir çalışma içerisinde olmaları gerekir? Sizin de belirttiğiniz gibi toplumumuzda bir direktiflik, bir öğreticilik mevcut. Kurallar kesin, şu şöyle olacak, şunu böyle yapacaksın, oraya gitme, şundan uzak dur gibi cümlelerle çocuklarımızı yetiştiriyoruz. Bu aslında toplumumuzun ve temel taş olan ebeveynlerin büyük bir yanılgısı. Gençlerimiz boş zamanlarını değerlendirecek bir “ Bir gencin spor yapması demek zihnini o anda meşgul ettiği faaliyete odaklanması demektir. Bu da gencin zihnini meşgul edecek birçok şeyden genci uzak tutması anlamına gelir. uğraş içerisinde yer almak istiyorlar. Ama biz onlara bu tür alternatifleri sunamadığımız zaman veya bunlar kısıtlı kaldığı zaman gençler de kendilerine daha cazip gelen arkadaş ortamlarını seçiyorlar veya internet kafelerde saatlerini harcıyorlar. Burada STK’lara ve gençlerin yeteneklerini artıracak, zamanlarını daha verimli geçirtebilecek spor kulüplerine, tesislere, kültür ve sanat kurslarına, bilgi evlerine önemli görevler düşmektedir. STK’lar görünürlüklerini iyi artırmalı ve gençlere sosyal sorumluluk bilincini yüklemek ve geliştirmek için çeşitli faaliyetlerde bulunmalıdır. Yani gençleri kendilerine çekebilmelidirler. Sonuçta STK’ların çoğu kamu yararına olan kuruluşlardır. Ve toplumun refah düzeyini artırmak için hizmet ederler. Bu tür gönül kuruluşlarının da elbette gönül paydaşları da çok olacaktır. STK’lar buradan yola çıkarak gönül ve çözüm ortaklarıyla birlikte etkinlik ve faaliyetler düzenleyerek çocuk ve gençleri kendilerine çekebilirler. Amaç yine aynı; çocuğu zararlı alışkanlıklardan, bağımlılıktan ve teknolojinin dayattığı hareketsizlik ve pasiflikten uzak tutmak. Spor AŞ. olarak “Sporla Sağlıklı Nesillere Doğru” adında yürütmekte olduğunuz bir etkinlik mevcut. Bu projeden bahsedebilir misiniz? Proje hedeflemiş olduğu amaçlarına ulaşıyor mu? Spor AŞ’nin kurulduğu tarihten bu yana yürütmüş olduğu birçok sosyal sorumluluk projesi mevcuttur. Bunlardan en önemlisi 2008 yılında hayata geçirilen “Ücretsiz Spor Projesi” ve şimdiki adıyla “Sporla Sağlıklı Nesillere Doğru” projesidir. Şu anda 35 adet spor tesisimizde basketbol, yüzme, pilates, savunma, aerobik gibi yaklaşık 9 branşta eğitimler vermekteyiz. Bu proje sadece çocukları kapsamıyor. Özellikle ev hanımları, emekliler ve öğrenciler gibi aktif çalışma hayatı içerisinde yer almayan kesime bilinçli spor yapma alışkanlığını kazandırarak sağlıklı bir yaşam sürmelerine yardımcı olmayı amaçladık. Bu projede çok cüzi bir aidat ücretiyle halkımıza geniş spor imkanları sunduk. Projemiz halen devam etmekte ve hafta içi her gün 08.00-18.00 arası tesislerimiz hizmet vermektedir. 93 yıllık bir cemiyet olarak, sigara, alkol, uyuşturucu ve uçucu madde bağımlılığı, kumar ve teknoloji bağımlılığına karşı mücadele eden, gençleri bunlara karşı bilinçlendiren Yeşilay olarak, Spor AŞ ile birlikte bağımlılıklardan uzak durulması adına nasıl çalışmalar yapabiliriz? Ben Boğaziçi Üniversitesi mezunuyum. Üniversite yıllarımda arkadaşlarım kulüp, parti dolaşırken ben ve çok değerli arkadaşım, aynı zamanda Boğaziçi Üniversiteliler Derneği(BURA)’nde aktif olan Sunusi Mısıroğlu Yeşilay Kulübü’nde yer almıştık. Üniversite yıllarım sigara içen, alkol tüketen arkadaşlarımı uyarmak ve onları bu konularda bilinçlendirmekle geçti diyebilirim. Ben de iyi bir Yeşilaycıyım. Yeşilay Cemiyeti ülkemizin ve tarihimizin en güzide sivil toplum kuruluşudur. Değeri ve mücadele alanları tartışılmazdır. Gençliğimizi zararlı maddelerin endüstrilerine karşı korumak ve onları bilinçlendirmek için ülkemizin en ihtiyaç duyduğu kuruluşların başında gelir Yeşilay. Bizler Spor AŞ. olarak Yeşilay’a her zaman açığız, her zaman destek vermeye hazırız. Nitekim bunun son örneğini en son yapılan Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’na Yeşilay’ı da ortak ederek tüm sporcuları Yeşilay’la tanıştırmakla yaşadık. Bu tür ortak faaliyetlerimiz ile şahsım ve kurumumuz adına elimizden geleni yapmaya hazır olduğumuzu önemle belirtmek isterim. Yeşilay’la zaten aynı amaçları taşıyoruz; gençliğimizi zihinsel ve fiziksel aktivitelerle onlara sağlıklı hayat bilincini sporla kazandırarak onları bağımlılıklardan korumak, onlara sosyal sorumluluk bilinci yüklemek. 35 36 Kitap Dünyanın bütün çocukları Pal Sokağındandır! irem koç-gözde şengül Ferenc Molnar, 12 Ocak 1878 Budapeşte doğumlu olan yazar ilk öykülerini 19 yaşındayken yayımlamıştır. Yazarın 10 bölümde hazırladığı Pal Sokağı Çocukları’nın birinci bölümü okul gazetesinde yayınlanmış ve 1907 yılında kitap haline getirilmiştir. Pal Sokağı Çocukları zamandan ve mekândan bağımsız kendi yolunda yürüyen bir edebiyat şaheseridir. Bu kitabın ilginç olan tarafı yayımlandığı her ülkede olay haline gelmesi ve yeni baskılarının yapılmasıdır hiç kuşkusuz. İlki 1929 yılında olmak üzere bu kitap beş kez film konusu olmuştur, ayrıca tiyatrolarda sahnelenmiş ve çizgi film haline de getirilmiştir. Nemecsek, Boka, Csonakos, Gereb, Feri Ats, Pasztor Kardeşler ve diğerleri… Binalarla kuşatılmış arsa için birbirleriyle amansız bir mücadeleye giren iki çocuk çetesi: Pal Sokağı Çocukları ve Kırmızı Gömlekliler. Tek istedikleri arsada özgürce oyun oynayabilmek! Nemecsek, Boka, ve Pal Sokaferenc molnar ğının diğer çocukları yoksul bir Yapı Kredi Yayınları semt olan Josefvarostan’da ortaya çıkarlar. Hikâye Pasztor kardeşlerin Pal Sokağı çocuklarından bazılarının bilyelerine el koymasıyla başlar. Pal Sokağı çocuklarının sahiplendiği boş olan arsada olay, geri kalan Pal Sokağı çocuklarına ve başkanları olan Boka’ya anlatılır. Grubun en büyüğü olan Boka her şeyde sakin durmasına, kavgalara karışmamasına, olgun düşünmesine, arabulucucluk yapmasına rağmen bu olayda arkadaşlarına destek verecektir. Bir süre sonra Nemecsek arsada tek başınayken kızıl gömleklilerin başkanı Feri Ats arsada Pal Sokağı çocuklarının kırmızı yeşil bayraklarını çalar. Bu durum kendilerini tam bir as- ker gibi gören Pal Sokağı çocukları için bir savaş davetidir. Böylece Boka, Nemecsek ve Csele kızıl gömleklilerin bölgesine gidip duvarlarına ‘Pal Sokağı çocukları buradaydılar ‘ yazılı bir kâğıt yapıştırırlar. Tam bu esnada kendi arkadaşları olan Gereb’i görürler ve ihaneti yüzünden Nemecsek ağlar ama Boka’nın tembihi üzerine kimseye söylemezler bunu. Bu sırada Nemecsek iki kere soğuk suya düşer. Bu da onun ilerleyen zamanlarda hastalanmasına sebep olur. Kızıl gömlekliler arsa bayrağını almak için tam bir grup gibi savaş planı yaparlar, bildiri yayınlarlar, harita çizerler. Kızıl gömlekliler gelir, Pal Sokağı çocuklarıyla savaşırlar ve kazanırlar. Nemecsek hasta haliyle Pal Sokağı çocuklarına yardım eder; hatta kızıl gömleklilerin başkanını alt eder. Arsayı geri almalarına rağmen yine de her şey yoluna girmemiştir. Ve bugün Pal Sokağı Çocukları bütün dünyada tanınmakta ve ihanete karşı kopmaz dostluğu temsil etmektedirler. Oyun ya da ciddi mücadele, dostluk ya da ihanet, birbirine kenetlenme yada gruplara bölünme her şeye rağmen var olma yada sevdiği şeyler uğruna ölümü göze alma ikiliklerinin çocukların dünyasında da yaşanabileceğini gösteriyor bu hikaye aslında bizlere. İyiliğin ve dürüstlüğü çocuk gözünden bizlere kanıtlıyor, akran eğitiminin önemini anlatıyor. Yani Pal Sokağı’nın yüz yıl önceki mesajı hala yaşıyor. 2006 yılında 11 yaşındaki Macar öğrenci Dani Bodnar okul ödevinde Erno Nemecsek’in kendini feda etmesini şöyle anlatır: “Kendimi çok kötü hissettim. Arsa için neden savaşmak zorunda olduğumuzu düşünüyordum. Çünkü orası bizim ülkemizdi, bizim oyun sahamızdı. Orası öyle bir yer ki ateşler içinde olsak bile uğrunda savaşmalıyız. Arsa bize göre bizim vatanımızdı çünkü”. 37 Kültür-Sanat Tiyatroya ilgi 10 yılda yüzde 75 arttı Devlet tiyatrolarına ilgi 2002’den bu yana yüzde 75 artarak, 1 milyon 777 bin seyirci rakamına ulaştı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verilerine göre, 2011-2012 sezonunda Devlet Tiyatroları’nda 152 oyun sahnelendi. 2002 yılında 4 bin 420 olan temsil sayısı, 2007-2008 sezonunda 4 bin 757’ye, 2008-2009 sezonunda 5 bin 74’e, 2009-2010 sezonunda 5 bin 625’e, 2010-2011 sezonunda 5 bin 785’e, 2011-2012 sezonunda ise 6 bin 2’ye yükseldi. Böylece 2002’den bu yana temsil sayısında yüzde 35’lik artış sağlandı. 2002’de 8 bin 300 olan koltuk sayısı, yüzde 141 artışla 20 binlere ulaştı. 2002 yılında 1 milyon 14 bin 57 olan seyirci sayısı, 2011-2012 tiyatro sezonu sonunda yüzde 75 artış sağlayarak 1 milyon 777 bin 743 seyirciye ulaştı. Dünyanın ilk ‘masa bilgisayarı’ Çinli bilgisayar üreticisi Lenovo, dünyanın ilk ‘masa bilgisayarını’ sunmaya hazırlanıyor. Her ne kadar bir tableti andırsa da, aile boyu bilgisayar 68.5 santimetrelik ekran genişliğiyle bir kişi için fazlasıyla büyük. Çinli üretici, ekran genişliği 68.5 cm (27 inç) olan bilgisayarın, tüm yüzeylere konularak kullanılacağını, böylece iki veya daha fazla insana yararlanma fırsatı vereceğini belirtti. Windows 8 Pro işlerim sistemiyle çalışacak olan dev tablet (masa) bilgisayarı, bu hafta ABD’nin Las Vegas kentinde başlayan Tüketici Elektronikleri Fuarı’nda görücüye çıkacak. ‘IdeaCentre Horizon Table PC’ adı verilen bilgisayar, fuarda Lenovo’nun Windows 8’li yeni IdeaPad ve ThinkPad notebook’ları ile sunulacak. Dev bilgisayarın, ABD’de 1.699 dolardan satışa sunulması bekleniyor. Aile boyu bilgisayarın, yazın piyasaya çıkacağı tahmin ediliyor. 38 Kültür-Sanat Dünya büyüklüğünde 17 milyar gezegen var’ Gök bilimciler, yapılan araştırmalar ışığında Güneş Sistemi’nin yer aldığı Samanyolu Galaksisi’nde Dünya büyüklüğünde ‘en az’ 17 milyar gezegen bulunabileceğini ifade etti. Astronomi dünyası ilk kez, Güneş Sistemi dışında Dünya büyüklüğünde kaç tane gezegen bulunabileceğine dair rakam sunmuş oldu. Bilim insanları, 13.2 milyar yaşındaki Samanyolu Galaksisi hakkında en dikkat çekici rakamlardan birini sundu. Yapılan en son araştırmalar, çapı 100-120 bin ışık yılı olan galakside, Dünya ile aynı büyüklükte en az 17 milyar gezegen bulunduğunu gösterdi. Gök bilimciler, Samanyolu’nda 200-400 milyar yıldızın yer aldığını düşünüyor. Her bir yıldızın, en az bir gezegene sahip olduğu düşünüldüğünde, galaksideki geze- gen sayısının çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. ABD’nin Massachusetts eyaletindeki Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi’nden Francois Fressin, California’da düzenlenen Amerikan Astronomi Topluluğu Konferansı’nda yaptığı açıklamada, “Yüksek rakama rağmen 17 milyar gezegenden kaç tanesinin su içerdiğini tahmin etmek için erken olduğunu” ifade etti. Gelişmiş teleskop ve uydularla son yıllarda Güneş Sistemi dışında yüzlerce gezegen keşfeden gök bilimciler, en son araştırmalarında 2009’dan bu yana yeni gezegenler arayan Kepler uzay aracının verilerini kullandı. Fressin ve ekibi, Samanyolu Galaksisi’nde yer alan her altı gezegenden en az birinin Dünya büyüklüğünde olduğu sonucuna vardı. 124 yaşında rekor peşinde Pasif içicilik bunama nedeni Çinli bilim adamlarının İngiliz ve Amerikalı meslektaşlarıyla Çin’in beş bölgesinde yaptığı, 60 yaşın üzerindeki yaklaşık 6 bin kişinin katıldığı araştırma, sigara dumanına maruz kalan kişilerde bunama riskinin arttığını gösterdi. Araştırmacılar, pasif içicilerde ciddi bunama belirtileri gördü. Belirtilerin dumana maruz kalma oranı ve süresine göre değiştiği belirtildi. Araştırma, ‘’Occupational and Environmental Medicine’’ dergisinde yayımlandı. Pasif içiciliğin kalp-damar, solunum yolları hastalıkları ile akciğer kanseri riskini artırdığı biliniyordu. Ancak bunama riskini artırdığı ilk kez bilimsel olarak ortaya konuldu. Türkoğlu Belediyesi, ilçede yaşayan ve nüfus cüzdanında doğum yılı 1889 olan Mehmet Tatar’ın’’dünyanın en yaşlı insanı’’ unvanı alması için Guinness Rekorlar Kitabı’na başvurdu. Geçen Ramazan Bayramı’nda bir şeker firmasının reklam filminde oynayarak Türkiye’nin dikkatini çeken Mehmet Tatar, şimdi de Guinness Rekorlar Kitabı’na girerek, adını dünyaya duyurmak istiyor. Türkoğlu Belediye Başkanı Mustafa Taşhan, ‘’Kendisi yaklaşık 1,5 yıl öncesine kadar ilçe merkezine 55 kilometre uzaklıktaki Kaledibi köyünde yaşıyordu. Yıllarca hayvancılık yaptığını biliyoruz. İlerleyen yaşına rağmen ihtiyaçlarını kendisi karşılayabiliyor. Belediye olarak kendisine destek olmaya çalışıyoruz. Yaptığımız başvurunun olumlu olacağını düşünüyoruz.’’ Mehmet Tatar, ‘’Allah’a çok şükür bir asrı geçirdim. Benden öncekilerin hepsi ömrünü tamamladı. Benden yaşlısı kalmadı. İnsanlara buradan tavsiyem doğal beslensinler. Sebze, meyve, süt, yoğurt ve bal tüketsinler. O zaman sağlıklı ve uzun yaşayabilirler.’’ diye konuştu. 40 Tiyatro Böyle olur zenginin mutfağı Muhammet celep Türk tiyatrosunun genç yaşta kaybettiği Vasıf Öngören’in Zengin Mutfağı adlı oyunu, bu sefer kızı Aslı Öngören’in yönetmenliğinde, geçtiğimiz ayın sonlarında, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda tekrar seyirci karşısına çıktı. İlk olarak 1977 yılında sahnelenen oyun, 1988 yılında yönetmen Basar Sabuncu tarafından beyaz perdeye de aktarılmış. Başrolde de usta oyuncu Şener Şen var. Oyunun yeniden seyirci karşısına geçmesinin hemen akabinde(ikinci gününde), sahnelendiği sırada protesto edildiğini ve sahnelendiği ilk yıllarda da bombalı bir saldırıya maruz kaldığını haber sitelerinden öğrenince oyun fazlasıyla merakımı celbetti ve kendimi Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde buldum. Zengin Mutfağı, kendisini oyun boyu görmediğimiz; ama adını sıkça duyduğumuz, döneminin büyük patronlarından birinin mutfağından, 70’li yıllarda ülkemizde yaşanan sağ-sol çatışmalarına ve işçi hareketlerine tarihi tanıklık etme iddiası taşıyan bir oyun. Bu tarihi tanıklık oyunun tek mekânı olan mutfakta, suya sabuna dokunmayıp “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”cı bir aşçı, nişanlısıyla küçük bir evde mutlu bir gelecek hayaliyle yaşayan genç bir hizmetçi ve onun fakir bir üniversite öğrencisi olan nişanlısı, patronun şoförü ve şoförün işçi hareketinin ve sendikasının içerisinde aktif olan kardeşi arasında gerçekleşen olaylarla mutfağın aşçısının gözünden aktarılmakta. O yıllarda yaşanan ve 15-16 Haziran olayları olarak bilinen işçi hareketinin bastırılıp sıkıyönetim ilan edilmesiyle birlikte “düzene” karşı bir daha böyle bir eyleme girişilmemesi için devlet ve patronlar sıkı bir işbirliği içine girerler. Bu uğurda eyleme katılan işçileri işlerinden çıkardıkları gibi, bu eylemi organize edenlerin yakalanması için de ciddi ödüller vermeyi, gazete ve radyolarda bu şahısları afişe etmeyi, bu görev için özel ajanlar yetiştirmeyi de ihmal etmezler. Tam bu noktada patronlar ve devlet, sıkıyönetimden de faydalanarak, eylemlere katılan ve çoğunluğunun solcu “moskof”ların oluşturduğu işçilere karşı; kendi elleriyle besleyerek silahlandırıp yetiştirdiği milliyetçi damarı olan gençleri kullanırlar ve bu da ülkede tam anlamıyla kaotik bir ortam oluşturur. Oyun ise bu kaotik ortamda insanların ne uğruna, neleri ve neden seçtiklerini sorgulayıp ortaya koymaya çalışmakta. Tüm bu olaylar beş kişilik bir oyuncu kadrosu ve sahne olarak sadece mutfak kullanılmasına rağmen -şaşırtıcı derecede- enfes bir biçimde sahnelenmiş. Bu güzel aktarımda üzerinden 35 yıl geçse de oyunun eskimeyen sağlam metninin yanı sıra, sahne tasarımı ve harikulade Oyuncuların performansının harikulade olduğunu ifade etmiş olsam da, aşçı Lütfi Usta rolündeki Murat Garipağaoğlu’nun performansına duyduğum hayranlığı ayrıca belirtmeliyim. Şivesinden mimiklerine, yürüyüşünden duruşuna, her şeyiyle kendine hayran bırakan, ayakta alkışlanası bir performans göstermiş. oyunculukların etkin olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun yanında yönetmenin oyunun ilk halinden ayrıldığı iki husus da oyuna ayrı bir güzellik katmış: Birincisi sahnenin hemen yanında oyunun müziklerinin canlı icra edilmesi, ikincisi de oyunun arasına serpiştirilmiş şarkılar. Peki, ne olmuş da bu oyuna, biri bombalı, iki saldırı yapılmış? Oyunu izlediğinizde cevabı tahmin etmeniz çok da zor olmuyor açıkçası. Nişanlısının bir zengin mutfağında çalışmasını kendisine yediremeyen ve mutlu bir evlilik hayaliyle yanıp tutuşan üniversiteli gencin giriştiği hiçbir iş yolunda gitmez hatta öldürülme tehlikesiyle burun buruna gelir. Aşçının bu duruma gönlü el vermez ve son çare olarak genci evin sahibi patrona iş ricasıyla götürür. Patronla yapılan görüşme olumlu geçer ve genç adam patron tarafından (sonradan ajanlık eğitimi olduğunu öğrendiğimiz) eğitim için bir yere gönderilir. Döndüğünde saflığından yararlanılarak adeta beyni yıkanmış ve milliyetçi duyguları galeyana getirilmiş, ‘astığım astık, kestiğim kestik’ bir ülkü- cü karakter olarak karşımıza çıkar. Karakter, oyun boyu öyle abartılı işlere imza atıp öyle yerin dibine sokulmuş ki, temsil ettiği ülkücü kesimin de bu –bence aşırı abartılı- temsiliyetten rahatsızlık duyup galeyana gelerek bu tepkileri vermiş olduklarını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Oyuncuların performansının harikulade olduğunu ifade etmiş olsam da, aşçı Lütfi Usta rolündeki Murat Garipağaoğlu’nun performansına duyduğum hayranlığı ayrıca belirtmeliyim. Şivesinden mimiklerine, yürüyüşünden duruşuna, her şeyiyle kendine hayran bırakan, ayakta alkışlanası bir performans göstermiş. Yazının buraya kadarki kısmından da anlaşılacağı üzere, oyun bol miktarda yakın tarihimizin siyasi olaylarını içermekte ve yaşanan olaylara ciddi analizler yapıp bu toplumsal kavgayı seyircisine taraf olarak sunmakta. Şahsi düşüncem, yoğun emek harcanmış ve böylesi güzel bir ürün ortaya koymuş bu oyunu izleyip izlettirirseniz pişman olmazsınız yönünde. Tabi takdir sizin… 42 Sinema İçinizdeki kaplana dur deyin esra önal Hayvanlar ve insanlar yaradılış itibariyle farklı olan iki ayrı cins. Bu farklılık hayvanlarla dost olmamızı engeller mi, yoksa onlara kendimizi iyi bir şekilde ifade edebilir miyiz? Bir köpeği pekâlâ üç beş komutla eğitip sadık dostumuz haline getirebilirsiniz ama ya söz konusu bir Bengal kaplanıysa? Her ne kadar söz etmekle kalmayıp şartların da anormal olduğunu kabul etsek de; Pi’nin yaşadıklarında vardır bir hikmet deyip bu filmi oturup izlemenizi tavsiye ederiz. Kanadalı yazar Yann Martel’in, 2002 yılında Mann Booker edebiyat ödülülıfe of pi nü getiren Life Of Pi adlı ünlü rotür: manından uyarlanan film, Taymacera, dram vanlı ünlü yönetmen Ang Lee tayönetmen: ang lee rafından sinemaya 3 boyutlu olaOyuncular: rak kazandırıldı. Filmde anlatısuraj sharma, irfan khan, lan hikâyenin tamamına yakıadil hüseyin, ayush tandon nı, okyanusta küçük bir kurtarma botunda kahramanımız Pi ile kaplan arasında geçtiğinden yönetmenin zor bir işi başardığını görmekteyiz. Bir de Pi rolünü canlandıran 17 yaşındaki Suraj Sharma’nın ilk oyunculuk deneyimi olduğunu öğrenince, filmdeki muhteşem oyunculuğunu daha çok hissediyoruz. Ayrıca film “en iyi film”, “en iyi yönetmen” ve “en iyi görüntü” dâhil 11 dalda altın heykele aday gösterilmiş. Pi Hindistan’da yaşayan bir ailenin oğludur. Babasının hayvanat bahçesinde, hayvanlarla vakit geçirmekten hoşlanır. Aynı zaman- Ayın fİlmİ da Pi, mensup olduğu Hinduizm dininin yanında diğer dinleri de araştırma meraklısıdır. Gerçek Tanrının peşindedir. En sonunda 3 dini birlikte yaşamaya başlar. Pi’nin inanç konusundaki arayışları ve ailesiyle arasında geçen diyaloglar ya da kendi adının neden Pi olduğu veya Bergama kaplanına neden Richard Parker denildiği gibi detaylar çok sıcak ve samimi bir şekilde aktarılmış izleyiciye. Hayat güzel bir şekilde akıp giderken Pi babasının Kanada’ya gitme fikriyle yıkılır, çünkü âşık olmuştur. Babasının ise maddi kaygıları vardır ve hayvanların Kanada’da daha çok para etmesini Hindistan’dan gitmek için yeterli sebep olarak görür. Hayvanlarla birlikte bir yük gemisinde yolculukları başlar. Artık filmin içinde kendimizi kaybetme zamanıdır. Bir fırtına çıkar ve gemi sulara gömülür. Pi kendini kurtarma botunda bulur ama yalnız değildir. Yaralı bir zebra, dişi bir orangutan, bir sırtlan ve adı Richard Parker olan Bengal kaplanı ile birlikte aynı bottadırlar. Hayatta kalma mücadelesi başlamıştır artık. İlk atağı sırtlan, yaralı zebraya yapmıştır. Ardından dişi orangutan sırtlanı durdurmaya çalışır fakat sırtlan dişi orangutanı da öldürdükten sonra kaplan Richard ortaya çıkar. Pi ile kaplanın aynı botta 227 gün kalmaları ve okyanusun ortasında mucizevî olaylar yaşamaları öyle güzel yansıtılmış ki, gerçek hayatla alakanızın tamamen kesildiğini ve filmin içinde olduğunuzu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Ta ki yaşadıklarını yıllar son- İnsanın özünü kaplan Richard ile görmemizi sağlayan ve filmi inanç konusuyla zenginleştirip izleyiciye iki hikaye sunan bu filmde konuların havada kalmadığını görüyoruz. Gerçek Tanrı arayışıyla birlikte yaşanılan olağanüstü durumlar ve insanın benliğini bulma süreci görsel efektlerin muhteşemliğiyle izleyiciye sunulmuş. ra ateist bir yazara anlatan Pi’nin ikinci bir hikâye daha anlatmasına kadar. Bu hikayeyle birlikte irkilip kendimize geliyoruz. “Acaba”lar kafamızda şekil vermeye başlıyor. İnsanın acziyetini, küçüklüğünü, nefsinin azgınlığını kaplan Richard üzerinden görüyoruz. Çünkü Pi’nin kendi benliğinin yansımasıdır kaplan. Kaplanı terbiye etmesiyle birlikte her şey daha da kolaylaşacaktır. Kaplanı uysal hale getirene kadar kendine yaptığı küçük salda duran Pi, zaman geçtikçe kaplanın kendisi için önemli olduğunu ve yaşaması gerektiğini anlar. Çünkü kendini kaplandan korumak için uyanık kalmak zorundadır. Kendi menfaati için kaplanı da yaşatmak zorundadır bir nevi. Hayatta kalmak için bir çok zorlukla baş etmek zorunda olan Pi bir çok mucizevi olay da yaşar okyanusta. İşte tüm bu olayların görsellik kalitesinin yüksek olması, filmi sahiplenmeniz için bir neden oluyor aslında. Şiddetli bir fırtınanın etkisiyle Pi’nin kurtarıcı olarak Tanrı’ya sitem ve şükür içeren bir şekilde yalvarması, daha sonradan etobur bitkilerle kaplı bir adaya ulaşması gerçek Tanrı’yı bulmasına yardımcı oluyor. Ulaştığı ada mirketlerin yaşadığı, gündüzleri her şeyin normal olduğu geceleri ise suların asite dönüşmesiyle birlikte yok oluşun gerçekleştiği bir yere dönüşüyor. Adada bulduğu bir diş ise orayı terk etmesi için Tanrı’nın bir işaretidir sanki ve Pi bu durumun farkındadır. Kurtuluşa erip karaya vardıklarında ise kaplan Richard arkasına bakmadan yoluna devam ediyor. Bu sırada Pi kaplanın arkasına dönüp son kez kendisine bakmasını, vedalaşmasını istiyor. Her ne kadar kaplanın dost olmadığını, sadece bir hayvan olduğunu, babasından çocukken aldığı bir ders ile hatırlasa da; kaplanın arkasını dönüp bakmadan uzaklaşması Pi’yi çok üzüyor. Birileri Pi’yi bulup hastaneye kaldırdıklarında batan geminin tek şahidi olarak Pi ile görüşmek isteyen sigortacılar gelir. Pi yaşadıklarını anlattığında iki sigortacı da inanmaz bu hikayeye. Pi bu sefer izleyicinin irkilmesine sebep olan ikinci hikayeyi anlatarak filmden kopmamıza neden olur. Ama bu kopuş sıradan bir kopuş değil aksine film üzerinde düşünmemizi sağlıyor. İnsanın özünü kaplan Richard ile görmemizi sağlayan ve filmi inanç konusuyla zenginleştirip izleyiciye iki hikaye sunan bu filmde konuların havada kalmadığını görüyoruz. Gerçek Tanrı arayışıyla birlikte yaşanılan olağanüstü durumlar ve insanın benliğini bulma süreci görsel efektlerin muhteşemliğiyle izleyiciye sunulmuş. Yarı fantastik bir film olma özelliği taşıyan Life Of Pi’nin genç oyuncusu Suraj Sharma’nın göz dolduran performansını da gözden kaçırmamak gerekir. İzlediğinizde pişmanlık duygusu duymayacağınız “vay be!” dedirten kaliteli bir Ang Lee filmidir. 7 yaş sınırı olmakla beraber ailece izleyebileceğiniz iyi bir yapıt. söyleşi Bağımlılık üzerine didaktik olmayan bir oyun Genİş açı dar açı ‘B eynin sana küçük bir oyun oynadı. Her bağımlı zihnin oynadığı gibi.” sloganıyla yola çıkan ve “Geniş Açı - Dar Açı” adlı tiyatro oyununu yazan Filiz Adıgüzel bu oyunda neyi amaçlamış olabilir? söyleşİ esra önal Yönetmenliğini Nilay Doğan ve Vahit Atan’ın yaptığı oyun, sigara, alkol, internet, iş ve uyuşturucu bağımlısı beş sıradan insanın bağımlılık süreçlerini atlattıkları rehabilitasyon merkezinde geçmektedir. Tedavilerini tamamlayan bu beş kişi bağımlılıklarından tamamen arındıklarını kanıtlamak için kendi bağımlılık dönemlerinden birer hikâyelerini psikiyatristlerinin önderliğinde tiyatro oyunu haline getirmektedirler. Bizler de seyirci olarak oyun boyu bu prova sürecine şahit olmaktayız. Bu oyun seyircinin iç dinamiğinin sadece seyretmek ve verili bilgiyi almak üzere otomatikleşmediği, oyunun her anında aktif olduğu ve hem tiyatral hem de sosyal bilinçlenme adına pozitif beslenerek izlediği bir oyun. Filiz Adıgüzel yazdığı bu oyunda bağımlılıkların tümünün insan hayatını ciddi bir şekilde çıkmaza soktuğunu ve bu süreci izleyene direkt mesaj verme derdine düşmeden izleyiciyi tamamen özgür bıraktıklarını, “oyunda gençlerimize parmak sallayarak didaktik dersler veren bir reji üslubu yerine, durumun abartısızca canlandırıldığında zaten tehlikeli olduğunu objektif bir şekilde ortaya koyan ve ‘zararlı olana bağlanma’ diye emir vermek yerine ‘zararlı olana bağlanırsan içine saplanacağın yaşam şekli budur’ diyen bir reji üslubunu tercih ettik.” sözleriyle dile getirmektedir. Yönetmen Nilay Doğan İtalya, İngiltere ve Yeditepe Üniversitesi’nde oyunculuk üzerine eğitim almış bulunmaktadır. Yönetmen Vahit Atan ise Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde oyunculuk bölümünden mezun olmuş ve yüksek lisansını Kadir Has Üniversitesi’nde yönetmenlik üzerine yapmıştır. Öncelikle ‘Neden Tiyatro?’ Vahit Atan: Tiyatro Sanatı kendi tarihi boyunca insanlar üzerinde bir çok misyon üst- lenmiş bir sanattır. Bir tiyatro oyunu boyunca izleyici ve sanatçı aynı havayı teneffüs ederek bir aradadır ve aynı konu üzerine etkileşimde bulunurlar. Bu sebepledir ki tiyatro izleyiciye hemen her sanattan daha hızlı ve daha derin etki eder. “Bir musibet bin nasihatten daha iyidir” sözü Türkiye coğrafyasında yaşayan çoğu insanın bildiği ve hatta benimsediği bir sözdür ki tiyatro burada sözü edilen musibet sözcüğünü insanların birebir fiziksel gerçeklik boyutunda yaşamasına gerek duyurmaz. İşte tiyatronun o çok güçlü etkisi burada devreye girer. Tiyatro sayesinde seyirci sahnedeki birden fazla olayı oyun boyunca yaşantılar ve kendisi için nice nasihatin başaramadığı dersleri çıkarır. Tiyatro, içerisinde bütün sanatları barındırır, harmanlar ve süzgecinden geçirerek seyircisine sunar. Ayrıca Osmanlı döneminde İstanbul’da ikamet eden ve eğitimi için Viyana’ya yerleşen Jacop Levy Moreno tıp eğitimi görmüş ve uzmanlık alanını psikiyatri olarak yapmıştır. Moreno, 1921 - 1945 yılları arasını kapsayan uzunca bir süreçte Viyana’da kurduğu küçük tiyatro gruplarıyla ve Amerika’da yaptığı çalışmalarla tiyatro’nun psikolojideki tedavi etkisini psikodrama olarak isimlendirip kanıtlamıştır. Günümüzde hızlı ve etkili bir tedavi yöntemi olarak kullanılan psikodrama da tiyatronun canlandırma ve anı tekrar yaşatma tekniklerinden faydalanır. Bağımlılık yaşamın içinde türlü sebeplerle başlamış ve bitirilmesi mümkün olan bir süreçtir. Amacımız bağımlılık denilen bu sancılı sürecin kişinin hayatını ne denli kalitesiz bir hale getirebileceğini tiyatro ile ortaya koymaktır. Oyunun Adının Geniş Açı – Dar Açı olması Bağımlı insanlar kendilerine geniş bir perspektiften bakamıyorlar ne yazık ki. Oyunumuzda psikiyatrist Emel Hanım bağım- 45 “ “Bir musibet bin nasihatten daha iyidir” sözü Türkiye coğrafyasında yaşayan çoğu insanın bildiği ve hatta benimsediği bir sözdür ki tiyatro burada sözü edilen musibet sözcüğünü insanların birebir fiziksel gerçeklik boyutunda yaşamasına gerek duyurmaz. 46 lı olan hastalarına yaşadıkları durumlara dar açıdan değil geniş açıdan bakmalarını sağlamakta. Dar açı’dan baktıklarında kendi bağımlılık nedenlerinin haklı olduğunu sanıyorlar. Fakat geniş açıdan bakmaya başladıklarında hiç de haklı sebeplere sahip olmadıklarını görüyorlar. İşte tam da bu yüzden “Geniş Açı – Dar Açı.” Oyunun konusunun oluşturulma aşaması Nilay Doğan:”Geniş Açı Dar Açı “ isimli oyunumuzu yazarımızdan kaleme almasını istediğimizde, ortak bir fikir birliği sağlayabilmek için bağımlıların bağımlı olma sebepleri ve bu bağımlılıklardan kurtulmalarının yollarını keşfetmek üzere geniş bir araştırma sürecine girdik. Yaptığımız bu araştırmalar sonucunda en etkili çözümün Jacop Levy Moreno’nun Psikodrama yöntemi olduğunda fikir birliği sağladık. Bu doğrultuda oyunumuzda bağımlı kişilerin hikayelerinin anlatılmasına ve oyundaki bu bağımlı kişilerin bir rehabilitasyon merkezinde psikiyatristlerinin uyguladığı psikodrama yöntemi ile bağımlılıklarından tamamen arınmalarının oyunun temel konusu olmasına karar verdik. Oyunda Amaçlanan Hedef Vahit Atan: Oyunumuzda önceliğimiz seyirciye tiyatro seyrettirmek ve bu seyir halindeyken alt belleğine bağımlılıkların kötü yanlarını iletmektir. Bu yüzden oyunda seyredilirliği ön plana çıkarmak adına çalışmalar yapmaktayız. Metindeki diyalogları daha gündelik dile çevirmek ve seyirci kitlemizin daha iyi anlayabilmesini sağlamak üzerine çalıştık. Seyircinin algısını daha zinde tutabilmek için oyuna komedi anları da ekledik. Metinde yazılı olan ve oyun gereği kullanılan bağımlılık objelerinin birebir kullanılmayıp imgelemleri üzerine yaptığımız çalışmalar var. Örneğin; Zeren karakterinin sahnesinde alkol kullanımı bulunmakta. Biz bu alkol kullanımını birebir olarak göstermeyi istemedik. Çünkü belirli maddeleri sahnede göstermenin aynı zamanda özendirici etkisi olabileceği kaygısındayız. Fakat hissiyat olarak aynı illüzyonu farklı bir şekilde verebileceğimizi ve hatta daha da etkili olacağı kanaatindeyiz. Zeren sahnesinde, Zeren karakteri elinde şişe veya kadeh yerine, bileğine kelepçe ile bağlanmış bir tekerlekli serum ayağıyla karşımıza çıkacak. Aynı zamanda serum olması gereken yerde üzerinde kuru kafa bulunan şişeler yer almakta. Bu serum ayağı karakterin sahnede fiziksel eylemlerini zorlaştırırken, bu ayağa kelepçe ile bağlı olması alkolün kişinin hayatını nasıl hapis aldığını da seyirciye hissettireceği kanaatindeyiz. Oyunun Hedef Kitlesi Oyunumuz beş bağımlılığı (internet, iş, sigara, alkol ve madde Bağımlılığı) işlemekte. Bu açıdan baktığımızda 14 ve üzeri her yaştan seyirciye hitap edebilecek bir oyun olduğuna inanıyoruz. Ama asıl hedef kitlemiz tabii ki lise ve üniversite gençliği. Özellikle de lise. Çünkü amacımız bağımlı olanları bağımlılıktan kurtarmaktan daha çok hiç bağımlı olma eğilimi göstermemelerini sağlamak. Ayrıca bağımlı olduğunun farkında olmayanların da farkındalıklarını sağlamak. Ye- şilay Cemiyeti rehabilitasyon merkezleri ve ek bilinçlendirme çalışmaları ile bağımlı olduğunu kabul eden insanlara en güzel şekilde yardım elini uzatmaktadır. Biz de Yeşilay Cemiyeti Tiyatrosu olarak bağımlılıklarının farkında olmayanların bu durumu algılamalarını sağlar ve Yeşilay’dan destek talebinde bulunmalarında bir pay sahibi olabilirsek bize düşen görevi kısmen de olsa yerine getirmiş sayabiliriz kendimizi. Ancak bu oyundaki birincil hedefimiz gençlerin bu tuzak anlarını önceden görüp bağımlılık durumuna hiç yakalanmamalarını sağlamak. Uma- rız bu konuda önemli bir yol kat edebiliriz. Geniş Açı Dar Açı oyuncu kadrosu Oyuncu kadrosuna baktığımızda Elif Akbaydoğan, Kerim Urun, Nihan Çalışkan Aypolat, Can Kayhan Berkin, Gülay Hayır, Mustafa Dileklen ve Yiğit Aksütlü’yü görmekteyiz. Konusu ve oyunculukların kaliteli oluşuyla hayli dikkat çeken tiyatro oyununun istenilen amacına ulaşmasını ve bağımlılıklar konusunda gençlerimizi hür iradeleriyle bilinçlenmelerinin sağlamasını temenni eder, bu tiyatroda emeği geçen senarist, yönetmenler ve oyunculara da teşekkür ederiz. SPOR SAMBO Putin ve Fedor’un Sambo’sunu Türkiye’ye getiren SSCB şampiyonu Gadir Mammadov ile Taksim’de başlayıp, Sepetçiler Kasrı’nda son bulan bir serüvenle uzun bir söyleşi yaptık… Sambo hakkında hiç bilgisi olmayan okurlar bu söyleşiyi okuduktan sonra inanıyoruz ki Sambo hakkında bir çok bilgiye sahip olacaklar… s ö y l e ş İ a h m e t k ay n a r f o t o ğ r a f s a l i h a büş r a s e l m a n Öncelikle Gadir Mammadov kimdir, Samboyla nasıl tanıştınız? 1975 Azerbaycan doğumluyum. Burada nasıl mahallelerde futbol oynanıyorsa bizler de Azerbaycan’da da çimlerde güreş yapıyorduk. 6-7 yaşlarında ağabeyim elimden tutup Sambo salonuna götürdü beni. Ve en büyük şansım 9 kere dünya şampiyonu olmuş bir sporcunun salonunda başlamak oldu. Yıllarca okuldan döner dönmez spor çantamı alıp salona gittim büyük bir heyecanla. Başarılarınızdan ve hayatınızdan bahseder misiniz? Ortaokul yıllarında bölge ve il şampiyonalarına katıldım ve başarı gösterdim. Ondan sonra Azerbaycan şampiyonlukları gelmeye başladı. En büyük başarımsa 91 yılında 53 kilo’da SSCB şampiyonluğumdu. Bu bana Master Sambo ünvanını kazandırdı. Sambo SSCB öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılıyor. SSCB zamanında Sambo birleştirici bir etkiye sahipti. Çok ağır idman kamplarında eğitim alınırdı. Bugün dünyada Samboyu yönetenler eskiden benimle yan yana güreşen kişilerden oluşmakta. Tekniğimden dolayı hala Sambo sohbetlerinde konuşulurum. Sovyet zamanında Sambo’da kariyer yapmış olmak benim için büyük şanstı. Sovyet dağıldıktan sonra, siyasi dünya spor dünyasını da etkiledi. 93-94 yılında antrenörlüğe geçiş yaptım. Almanya ve Hollanda’da 3 yıl hocalık yaptım. Sonrasında Azerbaycan Sambo Federasyonu’nda dış ilişkiler sorumluluğu yaptım ve Rus konsolosluğunda danışman olarak 2008 yılına kadar hizmet ettim. Türkiye’ye gelip Samboyu burada tanıtma fikri nasıl ortaya çıktı? Sambo benim için bir yaşama biçimi. 14 yaşında kolum kırılınca, canım acıdığı için değil artık babam Samboya izin vermez diye ağlamıştım. Sambo her sambo sporcusu için hayatın bütünüdür. Sadece spor olarak bakmayız. Bu düşünceyle Türkiye’de iken zaten kontakta olduğum dünya Sambo federasyonlarıyla bağlantı kurdum. İlk amacımız Türk sporuna ve gençliğine katkıda bulunmaktı. İkinci amaçsa Sambonun yaygınlaşmasıydı. İkisi de hayatımı feda edebileceğim kadar önemli konulardı. Zorluklarla karşılaştınız mı bu noktada? Zorluklara hiçbir zaman konsantre olmadım. Bu sayede zorluklar konusunda sıkıntım olmadı. Hep nasıl aşarız dedik ve aştık. Sambo’nun bulunuşu veya üretiliş süreci hakkında bilgi verir misiniz? Sambo bir Rus sporu mudur yoksa Asya halklarının komplike bir ürünü müdür? Sambo 1923 yılında SSCB’nin ilk yıllarında bulundu. Sambonun diğer branşlardan en büyük farkı bir grup profesyonel tarafından üretilmiş olması ve sentez edilmesidir. Bu ekipte judocular, uzak doğu sporcuları ve bilim adamları vardı. Uygulanabilir ve komplike bir branş ortaya koymak isteyen bu kişiler Sibirya, Kafkas, Orta Asya milli güreşleri ve Uzak Doğu sporlarını sentezlediler. Pratik yönlerini ortaya çıkardılar ve ilk olarak “sam” adını koydular. Sam kendin demektir. Silahsız, aletsiz kendini savunma anlamına gelir. Sonradan sambo olarak kullanılmaya devam edildi. Anatoliy Karlanbiyev en popüler ekip üyesidir. 1938 yılına kadar senteze devam etti ve onu düzenli bir spor haline getirdi. 16 Kasım 1938 yılında Sambo SSCB tarafından resmi spor branşı olarak kabul edildi. 16 Kasım Dünya Sambo günü olarak kutlanır. Rus polisi, askeri ve istihbaratı Sambo çalışmak zorundadır. Kullanılabilirlik bu birimler tarafından kontrol edilmiş ve onaylanmıştır. 1975 yılında ilk Avrupa ve dünya şampiyonası yapılmıştır. İlk şampiyonları kuşaklar arasındaki zincir sebebiyle şimdiki sporcular tanır ve sever. Sambo camiasında bu bağlar çok önemlidir. İnsanlar Sambo sayesinde kaynaşıyor. Biz Türkiye’de bunu uygulamak istiyoruz. Spor kardeşliktir sözünün sadece lafta olmadığını göstermek istiyoruz. Sambonun şu anda 79 ülkede resmi federasyonu vardır. 2020 olimpiyatlarında Sambo aday oyundur. 2020’ye İstanbul da aday şehirdir. En büyük heyecanımız gelecek günlerde kendi ülkemizde güreşebilmektir. Universiad, FISU, Anti Doping gibi kurumlar da resmi branşıdır. Rusya Sambo Federasyonu Fahri Başkanı ise Vladimir Putin’dir. Şu an İstanbul’da ve Türkiye’de Sambo eğitimi yapılabilecek yerler neresidir? İstanbul ilk durağımızdı ama son durak olmayacak diye ümit ediyoruz. Bizim amacımız 81 ile yaygınlaşmak. Gençlik ve Spor Bakanlığı yardımıyla bunu başarabileceğimize inanıyoruz. Şu anda Ortaköy’de bir salonu Sambo salonu olarak düzenliyoruz. Yabancı spor kulübü bünyesindeki salonun tadilatı devam ediyor. İşi biraz ağırdan alıyoruz. Çünkü gelişmekte olan spor branşları bünyesine geçebilmek için bakanlığa başvuru yaptık. İl Gençlik Spor Müdürlüğü tarafından bu başvuru kabul edilirse bize birkaç salon daha tahsis edilecektir. Biz gençlerin Sambo yapamaması için ortaya koyabilecekleri bütün bahaneleri yok etmeye çalışacağız. Biz bü- 49 “ Sam kendin demektir. Sambo ise silahsız, aletsiz kendini savunma anlamına gelir. Sambocular olarak amacımız sağlıklı gençliğe ve sağlıklı bir topluma dikkat çekmek. tün potansiyel şampiyonalara ulaşacağız. Ortaköy’de daha çok asistan hoca eğitimi veriyoruz. Yayılış öncesi antrenör eksikliğini kaldırmayı amaçlıyoruz. Yaş grubu olarak bir kısıtlamanız var mıdır? 18 yaşından sonra Samboya başlayan birinin başarı şansı nasıldır? Sporun yaş olarak kısıtlaması olmaz. Sambo insanlara ruhsal ve fiziksel yönden katkı yapan bir daldır. Başlangıç yaşı 6-7 yaşlarıdır. Sonu yoktur. Başlayınca zorlanırsınız ancak sonradan alışır ve devam edersiniz. Hangi şampiyonalara sporcu yetiştiriyorsunuz? Takımınız şu ana kadar hangi başarıları elde etti? Yetiştirdiğiniz ve başarı kazanan sporcular varsa onları tanıtabilir misiniz? 2009 yılında dernekleştik. Avrupa ve dünya Sambo federasyonlarıyla iş birliği içinde bakanlık bilgisi dâhilinde aktif bir şekilde çalışmalara başladık. 2011 yılında Avrupa Sambo, 2012 yılında Dünya ve Universiad Sambo şampiyonalarına katıldık. Bu şampiyonaların en küçüğüne 63 ülke katılıyor. Euro Sport canlı yayınlar yapıyor. Henüz yeni sporcularımızla mücadele ettiğimiz için şimdilik tecrübe kazanmaya çalışıyoruz. Türkiye Sambo Milli Takımı kuruldu. Lisanları Dünya Sambo Federasyonu tarafından Türkiye adına ter döktüler. Asıl meyve bundan sonra toplanacaktır. Biz bugüne kadar temeli sağlam atmaya çalıştık. Üniversiteler arası dünya kupasında Ersen Hatipoğlu 7. oldu. 2 yıllık geçmişine rağmen disipliniyle büyük başarı kazandı. Fırat Akar Sambo’da kısa ve orta vadede başarı umudumuz. Rüstem İminkariyev asistan hoca olarak arkadaşlarını motive ediyor. Bu da bir ekip başarısıdır. Kötü alışkanlıklarından kurtulamayan bir kişinin Sambo geleceği ne durumdadır? Bir kişi Sambo yaparak en ufak bağımlılığından kurtulursa bu bizim için büyük bir başarıdır. Toplumun ve bireylerin sağlıklı olmasını istiyoruz. Bu da bilinçle mümkündür. Kötü alışkanlığı olan birinin spor yaparken yaşadığı sıkıntılar gayet açıktır. Bildiğim kadarıyla dersler biraz düzensiz, sürekli ara veriliyor, yer değiştiriliyor. Bu sportif hedeflere ve sporcuların gelişimine olumsuz yansımıyor mu? Ticari amaçlar olmayınca ufak kopuşlar gerçekleşiyor. Zira Samboyu sadece salonda yapılan bir spor olarak görmüyoruz. Bakanlık çatısı altında büyüyüp ge- lişecek bir spor için zaman zaman antrenmanlardan ödün vermek zorunda kaldık. Bütün kriterleri yerine getirmek ve bakanlığa eksiksiz başvuruda bulunmak için uğraştık. Doğum sancısını attık diyebiliriz. Sambo Türk sporuna kazandırılmıştır. Yurtdışı ile kıyasladığında Türkiye’nin avantajları/dezavantajları nelerdir? Rusya gibi ülkelere karşı gerçekten şansımız var mı? İklim olarak güzel bir iklimimiz var. İstanbul ve Antalya’ya dünyanın her yerinden uçak var. Bu imkânlar bizim için büyük avantaj. Güreş bizim ata sporumuz, bu bizim kanımızda var. Gelecekte bunu ortaya çıkaracağız. Rusya gibi ülkelere karşı sportif başarı üstünlüğü ancak ve ancak Ülke olarak Sambo’ya Rusya’nın verdiği önemi verdiğimiz zaman mümkün olabilir. Her hangi bir spor branşında ehil kişiler işin başında olduğunda ve bu kişiler devlet tarafından desteklendiğinde başarı mutlaka gelir Zaten sayın bakanımız olimpiyatlar sonrası giriştiği yenilenme projesi de bu yöndedir. Sambo da Türkiye’nin uluslararası anlamda başarı kazanılabilecek bir potansiyel görüyor musunuz? Sport Samboda en az 11-12 yıllık bir eğitim süresi madalya getirir. Combat Sambo’da Türkiye olarak başarılıyız. 2-3 yıl içerisinde çok önemli başarılar gelecektir. Sambonun daha iyi tanıtılması için ne gibi planlarınız var? Sandayla ve sambayla karıştırılıyor. Tanıtım iki türlü olur. Halka ulaşırsınız. Potansiyel sporculara ulaşırsınız. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığıyla iletişime geçerek liselere ve okullara ulaşmak istiyoruz. Dünyada ilk kez bizim ortaya attığımız ve ESF takvimine yer alacak bir şampiyona çalışması içerisindeyiz. Bu ilk kez yapılacak olan bizim ev sahipliği yapacağımız Türki Cumhuriyetler Sambo şampiyonasıdır. Son zamanlarda çok büyük bir MMA* rüzgârı esiyor. MMA hakkında ülkemizdeki ve dünyadaki gelişimler nasıl devam ediyor? Rusya’da M1 en fazla söz sahibi olan kurumdur. Dünya genelinde 2011 yılında W-MMAA kuruldu. Bünyesinde 40 ülke var. 2012 Yapılan kongrede Rusya’da Fedor Emelianenko Türkiye’de ise ben başkan seçildim. Avrupa ve dünya MMA organizasyonlarında mücadele eden sporcunuz oldu mu? Gadİr Mammadov 51 02 Aralık’ta St. Petersburg’ta Avrupa MMA şampiyonası yapıldı. O şampiyona da bizde Türk MMA takımı olarak yer aldık. Savaş Bekar ve Yavuz Kazancı bizi temsil etti. Fedor hakkında ne düşünüyorsunuz? Fedor dünya Sambo elçisi. Samboyu dünyaya tanıttı ve sevdirdi. Sadece sportif başarısıyla değil, karakteriyle de çok önemli işler yaptı. Kişiliği çok kuvvetlidir. Fedor’un yüzüne baktığınızda onun yüzünde zaferi görürsünüz. Sambo hiyerarşisinde Fedor’un büyüğü sayılırım. Ben 91 şampiyonuyum o ise 95 yılında başladı. Gelecekte Türkiye’ye Fedor’u davet edecek misiniz? Arkadaşım olduğu için Türkiye’deki Samboyla ilgili. Yakın gelecekte ülkeye davet edeceğim. Ayrıca önümüzdeki zamanlarda yapacağımız uluslar arası turnuvaya Sayın V.Putin’i de davet edeceğiz. Kendisi bildiğiniz gibi Dünya Sambo Federasyonu Fahri Başkanıdır. Sambo hangi malzemeler ile yapılıyor? Bu malzemelerin tedariki için herhangi bir sıkıntı var mı? Sambo giysisi yerine bjj gi’si veya judo judogi si kullanılabilir mi? Barçofka(sambo ayakkabısı),spor şortu, kurtka(sambo ceketi) kullanılıyor. Bunların hepsini dernek tedarik edebiliyor. Yakında spor mağazalarına da ürettireceğiz. Kurtka diğer gi’lerden farkı omuzluk, kalıp farkı, kemer deliği vardır. Ama biz Samboyu denemek için gelenlere deneme amaçlı kurtka tedarik ediyoruz. Gelecekte Sambo Federasyonu ile Yeşilay’ın ortak çalışmaları olabilir mi? Yeşilay’a gerek Sambo gerek diğer sporlar açısından ne gibi yükümlülükler yüklemeliyiz? Gençlerdeki ruhsal boşluğu gidermek için bireysel mücadele sporları onlara çok yardımcı olur. Sambo bu konuda Yeşilay’a yardımcı olacaktır. Yeşilay sporla ne kadar anılırsa, bağımlılarla ve halkla daha farklı frekans yakalanabilir. Sporun içerisindeki kişiler olarak bizler Yeşilay’a elimizden gelen desteği göstereceğiz. Biz sadece işimizle gündeme gelmek istiyoruz. Türk spor tarihinde Sambo’nun yanında adım geçerse bu onur bana yeter. Ekibime tekrar teşekkür etmek istiyorum. Mehmet Yabancı, Ensar Kurt, Kamran Aliyev, Bülent Büyük. Her biri çok fedakârlık yaptı. Her şey için onlara müteşekkirim. En önemlisi bugüne kadar ki tüm başarılarda, Sambo’ya başlamamda ve Türkiye’de yapılaşmamda en önemli pay sahibi olan şu an Avusturya Sambo Federasyonu eş başkanlığını yapan aynı zamanda bizim onursal başkanımız olan ağabeyim Ali W.Mammadov’a ve Veli Ozan Çakır’a ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Son olarak da benle röportaj yaparak Sambo’nun tanınmasına vesile olduğunuzdan dolayı Yeşilay dergisine ve sizlere teşekkürler ediyorum. Ortak etkinlik ve projelerde görüşmek üzere diyorum. * Dövüş kombinasyonunu içeren ve değişik tekniklerin kullanıldığı bir spor dalı. kültür TANITIM KAVİMLER KAPISI ÜNYE Arif Takıcı yeşilay ünye temsilcisi Orta Karadeniz bölgesinde yer alan Ünye, Karadeniz’e özgü kıyı kentlerinin tüm özelliklerini bağrında taşır. Yeşille mavinin buluştuğu bu şehir, tarih boyunca çeşitli kavimlere ev sahipliği yapmıştır. Köklü bir tarihe, zengin bir kültüre sahiptir. Doğal güzellikleri, canlı sosyal yaşamıyla Ünye günümüzde bile gelip geçenlerin dikkatini çekmektedir. Ünye’ye gelen konuklar kavimler kapısı bu şehrin tarihsel mirasını izlemeden önce denizin güneşle dans edişine tanık olur, Ünye pidesi (yağlı) yahut mevsimine göre hamsi ızgara, hamsi tava, hamsi buğulama ve daha onlarca çeşit hamsi yemeğini doğal ortamında tadabilirler. Ordu iline bağlı bir ilçedir. Doğusunda Ordu ve batıda Samsun illeri yer alır. Ordu merkez ilçeye 63, Samsun’a 89 km. mesafededir. Ünye, Ordu ilinin merkez ilçeden sonra en büyük kent merkezidir. Son nüfus sayımına göre Ünye merkez nüfusu 80.000 kişi civarındadır. Ünye, bir zamanlar tarihi İpek Yolu’nun Karadeniz’le bağlantısı durumundadır. Bununla birlikte Ünye’nin tarihsel konumu ve önemli bir ticaret merkezi olması çok daha eski zamanlara dayanır. Ünye’de ilk yerleşim Ünye ve Cevizdere çevresinin, arkeolojik çalışmalar sonrasında Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olduğu anlaşıldı. Ünyeli Etnograf Prof. Dr. İ. Kılıç. Kökten’in 1944 ve 1963 yıllarında Cevizdere mevkiinde gerçekleştirdiği kazılarda Paleolitik Döneme ait buluntulara rastlanmıştır. MÖ. 10.000 ile 15.000 yıllarına tarihlenen çeşitli aletler ve çakmak taşından yapılmış bir balta bulunmuştur. Tozkoparan Mağarası civarın- da elde edilen bu buluntular, Karadeniz’de bulunan en eski buluntulardandır. Ünye’de MÖ. 15 bin yılına kadar uzanan yerleşik hayatın devamında, MÖ. 2000’li yıllarda Kaşkalar ortaya çıkmıştır. Hitit yazılı kaynaklarında rastlanan Kaşkalar, Ünye çevresinde bilinen ilk kavimdir ve Hititlerin düşmanıdır. Kaşkalar zaman zaman başkent Hattuşaş’a (Boğazköy) kadar ilerlemişler, bazen de bulundukları bölge Hititler tarafından zapt edilmiştir. MÖ. 12. yüzyılda Hitit ve Kaşka egemenliği bölgede son bulmuştur. Bu dönemde Ünye ve çevresinde hangi kavmin egemen olduğu bilinmemektedir. Hititlerden ve Kaşkalardan arta kalan halkların Asya kökenli kavimlerle birlikte yaşadığı Ünye çevresinde MÖ. 9. yüzyıldan itibaren İskit egemenliği görülmüştür. 1071 Malazgirt Savaşı sonrası Selçuklular, Danişment Beyleri ve Emiroğullarının egemenliğine giren Ünye, Fatih Sultan Mehmet’in 1461’de Trabzon’u fethiyle birlikte Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı döneminde karmaşık kavimlerden oluşan ama Hıristiyan olmaları nedeniyle Yunan dilini kullanan Rumlar, Ünye’de istihdam edilen Ermeniler ve Müslüman Türklerle birlikte Ünye’nin etnik kaburgasını oluşturmuşlardır. Oğuz boylarına bağlı Çepniler, Ünye’nin Türkleşmesini sağlayan en önemli topluluktur. Osmanlı döneminde Ünye Evliya Çelebi (1611-1683) Ünye Kalesi’ni eski zamanda Trabzon Tekfürü Ünyes adlı kralın yaptırdığını yazar. Seyahatname adlı eserinde Ünye’de Yeniçeri Serdarı, Kale Dizdarı ve neferinden söz eder. Canik Sancağı toprağında Voyvodalıktır, 100 akçalık kazadır diyerek Ünye’nin o dönemdeki yönetim biçimi hakkında bazı ayrıntılara yer verir. 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman dönemi Salname ve diğer resmi kayıtlarda Ünye Kalesi’nde 32, şehirde 152 asker istihdam edildiği yer almaktadır. Kalede bulunanların biri dizdar, biri kethüda, biri mehter 29’u muhafızdır. Belli görevlerden muaf tutulma kaydıyla 8 nefer kalenin tamiratı işini üstlenmişlerdir. Aynı haklarla Ünye derbendinde 8 nefer beklemektedir. Bu dönemde Ünye’nin 70.000 akçeden fazla yıllık geliri vardır. Ünye Osmanlı dönemi boyunca Canik Sancağına bağlı bir kaza iken, 1864-68 yılları arasında Sancak yapılmıştır. Ünye XE “Ünye” sancağı; Merkez kaza, Fatsa XE “Fatsa” , Niksar XE “Niksar” , Erbaa XE “Erbaa” , Bolaman XE “Bolaman” ve Ka- rakuş XE “Karakuş” kazalarından oluşmaktadır. Ünye Sancağının yönetim binası, bu dönemde bir kısmı yanmış bulunan Hazinedar Süleyman Paşa Sarayı’dır. Süleyman Paşa’nın torunu Mehmet Nurettin Paşa, kısaca söylenişiyle Nuri Paşa, Ünye tarihinin ilk ve son sancak beyidir. Ünye Sarayı adıyla bilinen konak, Hazinedar Süleyman Paşa tarafından 19. yüzyılın başında inşa ettirmiştir. Ancak bilinmeyen bir nedenden dolayı 50 yıl sonra çıkan bir yangında önemli tahribata uğramıştır. Sonraki yıllarda tamamen yanan saraydan günümüze çeşmesi, hamamı ve deniz kıyısından yükselen surları kalmıştır. 1847’de Ünye’ye gelen Fransız gezgin Xavier Hommaire de Hell ve ressam Jules Laurens Ünye hakkında yazılı ve görsel önemli eserler vermişlerdir. Süleyman Paşa’nın sarayından bahseden ve resmini çizen bu iki gezgin sayesinde saray hakkında önemli bilgiler edinmekteyiz. Ünye’nin renkli sosyal bireşimi, beraberinde zengin bir kültür birikimi getirmiş, şehre daha sonra dâhil olan Kafkas göçmeni Çerkezler ve Gürcülerle birlikte daha da zenginleşmiştir. 1923 Lozan Antlaşması gereği Cumhuriyet’in ilk yıllarında gerçekleştirilen mübadele nedeniyle Ünye’den 5000 civarında Rum göç etmiştir. Yerine gelen Selanik göçmenleri Ünye’de kalmayı tercih etmeyince, Ünye nüfusu yarıdan fazla azalmış, işsizlik ve ekonomik bunalım nedeniyle Müslüman nüfusun da bir kısmı Ünye’yi terk etmiştir. Karadeniz’in incisi şirin Ünye’nin tanıtımına matuf hazırlanan bu yazımızın hazırlanmasına yaptığı katkılardan dolayı, Ünye yerel tarih Grubu üyesi Ahmet Derya Varilci’ye de ayrıca teşekkür ediyorum. 54 Alıntılar Biz apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız; düşman bir medeniyetin, bambaşka ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin. Cemil Meriç Bu gazetelerin yazı işlerinde çalışanları evlere uyuşturucu servisi yapan torbacılara benzetiyorum. Her sabah insanların kapısına gazete değil, birer mutluluk hapı bırakıyorlar. Okurların kafası karışmasın ve Kemalist imanları sarsılmasın diye çok uğraşıyorlar. Bu yüce amaçlar uğruna haberler çarpıtılıyor, olayların arka planı karartılıyor. Okurun kafasını dumanlı tutmak için her şey yapılıyor. Ayhan Aktar Zamandan kazanmak için elimden geldiğince az uyudum. Ergenlik çağımdan sonra bütün yaşamım boyunca hiçbir gece yalnız yatmadım. Her gece koynumda bir dünya güzeli saydığım bir öykü, bir şiir, bir oyun, bir roman, herhangi bir yazı tasarısı olmuştur; onlarla rüyamda yaşamışımdır. Aziz Nesin Anılar tıpkı kokular gibi istenmese de aniden hücum eder. Nereden geldikleri bilinmeden uzaklaştırılmaları mümkün değildir; tam tersine insanı peşlerine düşürüp daha çok hatırlamaya zorlarlar, çünkü ilk andaki izlenim hiçbir zaman tam değildir. Anılar ısrarcıdır, çünkü bir noktada egemendirler ve (her anlamda) kontrol dışıdırlar. Başka bir deyişle, geçmiş kendiliğinden bugün olur. Beatriz Sarlo Bu yazılar www.alintidefteri.net esas alınarak hazırlanmıştır. 55 Şiir Veda Silahlara veda Geceye rüyaya ve sana Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden Düzenlerin çıkmazına Çizdiğim resmin Saat kulesi ağlıyor Ağzım o çeşit yok Şişe bu çeşit var Sen bir gece gelsen Güneş doğmasa Gitmeden yine gelsen Bu yeni geleni Bu bize bakanı Sana bir anlatsam Güneş doğmasa Sandıkların içini göstersem sana Çizdiğim resmin Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde Bir rafa koyabilsen Olup biteni ve onları Sabaha kadar konuşsak O ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam Ateşi karı tüfeği çeksem Ocağa pencereye kapıya Kemana veda Yağmurda şeytan ve şapkası Silahın ölümünü kutluyorum Tren kaçırmış gibiyim Sana veda Sezai Karakoç 56 Hilal-i Ahdar Fuhuş istatistiği ç e v İ R İ A RİF ÇİFÇİ Bir senede muayene edilen fahişelerin miktarı hakkında vakit refikimiz emraz-ı zühreviye muayenehanelerinin istatistiğini neşrediyor. Bir sene içersinde zabıta vesikasız olarak 999 kadın muayeneye sevk etmiş, bundan 392’si hastalıklı zuhur etmiştir. 1340 (1925) senesinde Emraz-ı Zühreviye Hastanesinde 356 frengili, 1664 bel soğukluğu ve buna mümasil hastalıklı kadın tedavi olunmuştur. Bunların 881’i Türk, 761’i Rum, 176’sı Ermeni, 138’i Musevi, 94’ü Rus, mütebakiyesi milel-i saireye mensuptur. Çok şükür rakı zincire bağlandı Geçen nüshamızda Büyük Millet Meclisi tarafından alenen kadehle rakı istimalinin ve sarhoşluğun meni hakkında verilen kararın bir an evvel tatbik edilmesini efkar-ı umumiyenin sabırsızlıkla beklediğini yazmış idik. Memnuniyetle müşahede ediyoruz ki hükümet halkı daha fazla bekletmeden cezri (radikal) olarak işe başlamıştır. 24 Şubat Salı akşamı saat yediden itibaren polis müdüriyeti tarafından verilen bir emir üzerine umum rakı satanlara badema (bundan sonra) kadehle rakı verilemeyeceği tebliğ edilmiştir. Merkez memurları mıntıkaları dâhilindeki gazino, lokantalar vesair mahallere giderek vaziyeti izah etmişlerdir. Polis müdüriyeti aynı zamanda müskirat depolarındaki rakıları da sık sık kontrol ederek mazarlarını imha edeceğini, her türlü hileye başvurarak tespitinde bulunanları tecziye edeceğini bildirmiştir. Kastomonu Mebusu Muhterem Halid Bey’in vermiş olduğu tarihi takrir bu suretle mevki-i tatbike konulurken hatıra olmak üzere Dahiliye Vekaleti tarafından tamimen vilayetlere gönderilen adliye encümeni matbasını sütunlarımıza iftiharla naklediyoruz. Şimdilik yegâne temennimiz bu güzel ve mübarek kararın devamlı tarzda tatbiki ve alenen sarhoşluğa cüret edenlerin tecziyesidir. Mazbata sureti ber-vech-i atidir. (Aşağıda olduğu gibidir) “Men-i Müskirat Kanunu’nun tadiline dair olan kanunnamenin altıncı maddesinde de hükümete tayin edilen ve ayrıca hazineye ait beyiye (satış) resmi vererek mezuniyet (izin) vesikası olan lokanta ve emsali mahallerde terkibinde cüzi miktarda ispirto bulunup gayr-i müskir olan bira, likör gibi mevadın (maddelerin) istimali caizdir. “ ibaresini ihtiva eden son fıkrasında mezkur bira ve likör gibi tabirinin rakıya şamil olup olmadığının tefsiri talebini mutazammin olarak Kastamonu Mebusu Halid Bey tarafından bil’ita (verilmesiyle) adliye ve kavanin-i maliye encümenlerine havale buyrulan takrir encümenimizce mütala ve tedkik olundu. Mezkûr fıkra-i kanuniyede mezuniyet vesikası alan lokanta ve emsali mahallerde terekkübünde gayet cüzi miktarda bulunup gayr-ı müskir olan bira ve likör istimali sarahaten tecviz (izin verilen) “ve gibi” tabiriyle hükmü mezkûr bira ve likörün emsaline teşmil edilse de işbu hükmün medar-ı terkibinde gayet az miktarda ispirto bulunan ve müskir olmayan mevada hasrolunmuştur (sınırlandırılmıştır). Binaenaleyh müskir olmakla mütearaf bulunan rakıda medar-ı hüküm gayr-i mütehakkak olduğundan (kesin olmadığından) fıkra-i mezkure hükmünün rakıya teşmil olunamayacağı ala tarik’it tefsir takarrur eylemiş olmakla keyfiyet heyet-i umumiyeye arz olunur. 60 Hikmetli Çizgiler