Emrah Safa Gürkan - Osmanlı İstanbulu Sempozyumu

Transkript

Emrah Safa Gürkan - Osmanlı İstanbulu Sempozyumu
Fitilin Ucunda Tersane-yi Âmire
Emrah Safa Gürkan
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi
Akdeniz’in iki yakasında birbirlerine paralel bir şekilde bölgesel bir güç olarak ortaya çıkan Osmanlılar ve Habsburglar 16. yüzyıl
boyunca sürecek esaslı bir emperyal rekabete girişecek ve peşlerinden
dönemin diğer siyasi ve askeri aktörlerini de sürükleyerek bir cihan
hakimiyeti kavgası vereceklerdi. Her ne kadar Türkçe tarih yazımında
bu rekabetin Akdeniz ayağı gerek dil engelleri, gerekse kaynakların
eksikliği nedeniyle ihmal edilmişse de Osmanlılar ve Habsburglar’ın
kozlarını sadece Macaristan ovasında değil, aynı zamanda Akdeniz
sularında da paylaştığı unutulmamalıdır.
Andrea Doria komutasındaki Habsburg donanmasının Osmanlı
donanmasına üstün gelmesi ve 1532’de Koron’un düşmesi, Osmanlılar’ı
1534’te dönemin ünlü korsanı Barbaros Hayreddin’i İstanbul’a çağırıp
Kapudan-ı Derya olarak atamaya zorlamıştır. Böylece ortaya çıkan
İstanbul ve Mağrib korsanları arasındaki ittifak Osmanlılar’a Akdeniz’in batısında da faaliyet gösterme ve 1526, 1529 ve 1532 seferlerinde
tam anlamıyla üstün gelemedikleri Habsburg İmparatorluğu’nu tam
kalbinden vurma imkanı vermiştir. Osmanlı-Habsburg rekabetinde
ikinci bir sahne açan bu ittifak hemen siyasi ve askeri sonuçlarını
vermiştir. Korsanların Kuzey Afrika’daki siyasi gücünden ve deniz
savaşlarındaki maharetinden yararlanan Osmanlılar, gerek Kuzey Af43
OSMANLI óSTANBULU
rika’daki Habsburg kalelerine (presidio) karşı yapılan seferler, gerekse
Avrupa’daki Habsburg kıyılarını (Sicilya, Napoli, Korsika, Sardinya ve
Aragon Krallıkları) hedef alan yağmalar vasıtasıyla rakibini savunmaya
itmiştir. Kuzey Afrika’daki Osmanlı yayılmasının (1534, 1569 ve 1574’te
Tunus, 1551’de Trablusgarb ve Tlemcen, 1555’te Becaye, 1556’da Gafsa,
1560’ta Cerbe’nin fethi ve Cezayir’den Fas’a yapılan sayısız sefer ve
müdahale) yanısıra, 1543, 1544, 1550, 1552, 1553, 1555 ve 1558 yıllarında
Osmanlı donanmasının Habsburg İmparatorluğu’nun dağınık topraklarının bağlantı noktası olan Tiren, Ligurya ve Balear denizlerinde
tozu dumana katması Batı Akdeniz’deki Osmanlı varlığını perçinlemiştir. Gene gerek Osmanlı kaynakları, gerekse modern tarihyazımı
tarafından ihmal edilmiş bir zafer olan Cerbe Muharebesi’nde (1560)
Osmanlı donanması Habsburg donanmasını neredeyse tamamen yok
etmeyi başarmıştır.
Osmanlı siyasi ve askeri tarihi savaşlar üzerinden yazılırken,
muharebe dışındaki askeri faktörler sürekli göz ardı edilmektedir. Birbirine siyasi ve askeri üstünlük kurmaya çalışan imparatorluklar savaş
meydanları dışında suikast, rüşvet, isyana teşvik ve sabotaj gibi gizli
diplomasi yöntemlerinden de medet ummuşlardır. Bugüne kadar bu
yöntemler Osmanlı askeri tarihinin konusu olamadıysa bunun nedeni
bu faaliyetlere ışık tutan kaynakların azlığıdır. Bu makalenin amacı
İspanya (Archivo General de Simancas, ASV) ve Venedik (Archivio
di Stato di Venezia, ASV) arşivlerindeki belgeler üzerinden Osmanlı
denizciliğinin merkezi kabul edilebilecek Tersane-yi Amire’yi hedef
alan casusluk faaliyetlerini ortaya çıkarmak ve Habsburglar’ın Osmanlı donanmasını etkisiz hale getirmek için ne gibi planlar yaptığını
gözler önüne sermektedir.
Habsburg Gizli Servisinin Hedefinde Osmanlı
Savaş Makinesi
Sürekli iflasın eşiğindeki Habsburg İmparatorluğu için olası bir
Osmanlı donanmasının ortaya koyacağı tehlike karşısında kıyı istihkamlarını kuvvetlendirmek ve denize donanma çıkartmak oldukça
yıkıcı maliyetler anlamında gelmekteydi. Akdeniz’de seyrüsefer mevsiminin başlamasıyla beraber Osmanlı donanmasının ne yapacağını
bilmek, askeri masrafları azaltmak isteyen Habsburg karar alıcıları,
44
FóTóLóN UCUNDA TERSANE-Yó ÂMóRE
özellikle de olası bir Osmanlı saldırısı karşısında ilk önlemleri almak
zorunda olan Sicilya ve Napoli kral vekilleri (virrey) ve amiralleri için
oldukça büyük bir önem taşımaktaydı.
Her ne kadar istihbarat ihtiyacı önceleri her sene İstanbul’a
gönderilen gözlemci casuslarla çözülmeye çalışıldıysa da, Osmanlı
donanmasının gelişini sağlıklı bir şekilde haber alamayan Habsburg
donanmasının 1560 Cerbe Savaşı’nda uğradığı ağır yenilgi sürekli ve
güvenilir haber ihtiyacının önemini göstermişti. Aynı savaşta esir düşen ve İstanbul’a yollanan çok sayıda subay ve askerin sayesinde oluşan
güven ağı sayesinde Osmanlı askeri ve bürokratik yapısı içerisinde
önemli bağlantıları olduğu iddiasında bulunan mühtedi ve Hristiyanlar’dan oluşan yerleşik bir istihbarat ağının kurulması mümkün
olmuştu.1 Merkezi devletlerin derin ceplerinin gözlerini kamaştırdığı
bu casuslar birer devlet görevlisi olmaktan çok Akdeniz’in her iki
yakasında iki ayrı medeniyetteki bağlantılarını kullanarak para koparmaya çalışan ve kişisel çıkarlarından başka pek de bir hesabı olmayan
kişilerdi. İmparatorluklar ötesi (trans-imperial) geçmişlerinin sağladığı
avantajla birden fazla hükümetten para alan bu aracılar (go-between)
1562 yılında Napoli ve Madrid ile temas kurmuş ve Habsburglar’a
Osmanlı başkentindeki siyasi gelişmeleri, diplomatik pazarlıkları, Tersane-yi Amire’deki askeri hazırlıkları ve Osmanlı donanmasının sefer
detaylarını sağlamayı vaat etmişlerdir.2
Bilgiyi adeta ticari bir meta olarak gören bu aracıların bilgi
göndermenin dışında önerdikleri başka şeyler de vardı. Osmanlı savaş
kapasitesini zayıflatmak için önde gelen Osmanlı ekabirini öldürmek
veya rüşvetle satın alıp donanmayla taraf değiştirmesini sağlamaktan,
Osmanlı tersanesini ya da donanmasını sabote etmeye kadar çeşitli
komplolarla faaliyetlerini çeşitlendirmeye, merkezi devletlerin gözlerini boyamaya ve onlardan para sızdırmaya yeltendiklerinde, Habsburg
1
2
AGS, Papeles de Estado [bundan sonra E) 486, 20 Ağustos 1566 tarihli
döküman; E 1052, fol. 89 (20 Ocak 1562); E 1056, fol. 83; E 1127, fol. 106;
Emilio Sola, Los que van y vienen: Información y fronteras en el Mediterráneo
clasico del siglo XVI (Alcalá de Henares: Universidad de Alcalá, 2005), 201-2.
Bkz. Emrah Safa Gürkan, Espionage in the 16th century Mediterranean:
Secret Diplomacy, Mediterranean go-betweens and the Ottoman-Habsburg
Rivalry (yayınlanmamış doktora tezi, Georgetown University, 2012), 5.
Kısım.
45
OSMANLI óSTANBULU
otoriteleri bu uyanık fırsatçıların gerçekleştirilmesi imkansız projelerini şaşırtıcı bir iyimserlikle dinlemeyi seçtiler.
İstanbul’daki casuslar tarafından önerilen ilk proje, istihbarat
ağının kurucusu olarak İstanbul, Madrid ve Napoli arasında mekik
dokuyan Cenovalı Giovanni Maria Renzo tarafından ortaya konmuştur. İstihbarat ağının ortaya çıkışının hemen ardından, güven
oluşturmak ve casusların projelerini ve teminatlarını II. Felipe ve
adamları ile paylaşmak için Madrid’e gelen Renzo, Tersane’de ajanları bulunduğunu ve eğer gerekli finansman sağlanırsa bazı üst düzey
Osmanlı subaylarının da yardımıyla Habsburglar için önemli sonuçlar
doğurabilecek bazı gizli anlaşmalar yapabileceğini belirtmişti. Renzo’nun ajanları bir deniz savaşı esnasında Osmanlı kadırgalarının
aniden taraf değiştirmesini sağlayıp savaşın seyrini bir anda değiştirebilir veya bir savaş veya kuşatma anında Osmanlı kadırgalarını
sabote edebilirlerdi. Donanması 3 yıl önce tamamen yok edilmiş II.
Felipe bir yanda tersanelerinde harıl harıl kadırga üretirken,3 yanında
İstanbul’daki casuslardan imzalı mektuplar4 da getiren Renzo’nun bu
uçuk projelerini göz ardı edememiş ve ödeme yapmayı kabul etmiştir.
Bu esnada Renzo’nun İstanbul’a dönüşünün gecikmesi sonucu
İstanbul’da kalan casuslar kendi projeleriyle Habsburglar’ın kapısını çalmışlardır. İstanbul’da kalan ajanların lideri konumundaki Napolili Giovanni Agostino Gigli, eğer Renzo’nun önerdiği komplo (conjura) hayata
geçirilecekse kendisine ödeme yapılması gerektiğini belirttikten sonra,
15 ajanın tersanede suya çıkarılmış şekilde bekleyen 30-40 kadırgayı gece
karanlığında grejuva ile (fuego artificial) ateşe vermesinin mümkün olduğunu söyleyecektir; özellikle rüzgarın sert estiği bir zamanda yapılırsa,
ateşin diğer kadırgalara sıçramasını mümkün kılacağından, operasyon
daha da zararlı olacaktır. Uygulamaya koymak için gereken tek şey paradır ve II. Felipe’nin Napoli’deki defterdarına bu yönde emir vermesi
istenmektedir. Bu paranın harcanması ile ilgili kafalarda doğabilecek
soru işaretlerini önlemek için Gigli ve arkadaşları akıllıca bir taktik izle3
4
1565 Malta kuşatmasına Habsburglar’ın direkt bir cevap veremeyişi bize
5 sene sonra Habsburglar’ın hala Osmanlılar’la mücadele edebilecek bir
donanma teçhiz edemediklerini göstermektedir.
AGS, E 486, Gregorio de Breganta de Sturla’dan Alba Dükü’ne yazılan 28
Ekim 1562 tarihli mektup ve Ambrosio Corvato tarafından yazılmış 8 Kasım
1562 tarihli mektup.
46
FóTóLóN UCUNDA TERSANE-Yó ÂMóRE
miş ve harcamaları kontrol etmesi için kendilerine bir müfettiş (veedor)
gönderilmesinin uygun olacağını da belirtmişlerdir. Gilli’nin müfettiş
için gerekli beratı Osmanlılar’dan almayı da (onu kardeşi gibi lanse
etmeyi düşünmektedir) üstüne almasının nedeni Osmanlı sarayındaki
bağlantılarını göstermek olduğu kadar, gerçekten böyle bir müfettişin
merkezi hükümetle aralarındaki zayıf bağı kurumsallaştıracağını ve
güçlendireceğini düşünmesi de olabilir. Eğer herhangi birini yollamak
mümkün değilse, Cerbe Savaşı’nda Osmanlılar’a esir düşen tercio yüzbaşılarından birini kurtarmalığını ödeyip kölelikten kurtarmak ve daha
sonra müfettiş olarak atamak da bir başka yöntem olarak sunulmuştur.
Daha da ilginci şudur ki, Gigli, her ne kadar Katolik Kral’ın iyi bir
hizmetkarı da olsa, Renzo’nun iyi bir müfettiş olamayacağını ve bu işler
için daha güvenilir, temkinli ve bilgili birine gerek olduğunu söyleyerek
bize bu girişimci aracıların arasındaki kişisel rekabetleri göstermiştir.5
Satılacak bilgi ve önerilecek proje çokken, bunlar için para ödeyecek
merkezi hükümet sayısının bir elin parmaklarını geçmediği bir dünyada
para koparma sevdasındaki fırsatçılar arasında kıyasıya bir mücadele
olmasından daha doğal ne olabilirdi ki?
1566 yılında Gigli’nin yanısıra, Ambrosio Corvato ve Milos
Piskoposu’nun da ölmesi bu sabotaj planlarını suya düşürdü; zira
Osmanlı gemileri arasında dağıtılacak olan sabotörler ile teması olan
kimse kalmamıştı. Bu sırada Napoli’de bulunan ve İstanbul’a gelmek
için defalarca arzıhal vermesine rağmen bu isteği kabul edilmeyen
Renzo’ya da gün doğmuştu. Zira “komplocuların ve komplonun baş
mucidi, kurucusu ve yöneticisi”6 konumundaki Renzo sabotörleri tanıyan tek kişiydi. Cenovalı, kendisini İstanbul’a göndermesi için Napoli
Kral Vekili’ni ikna etmekle kalmayacak, aynı zamanda İstanbul’daki
ajanlara ödeme yapabilmek için Napoli hazinesinden kendisine isim
mahalli boş ödeme çekleri (polise in nome bianco) verilmesini de sağlayacaktı. Girişimciliğini ve açgözlülüğünü her aşamada belli eden
Renzo para kopartmak için ailesini kullanmaktan dahi çekinmemekteydi. Cenova’dan Napoli’ye getirmek zorunda kaldığı ailesi için 600
düka harcamak zorunda kaldığını ve bunun yarısını da ancak borç
yoluyla edinebildiğini yazdıktan sonra hava değişikliği ve bu dönemde
Napoli’yi vuran kıtlık yüzünden karısının hastalandığını eklemeden
5
6
AGS, E 1392, fol. 74 (16 Mart 1563).
“…il primo inventor, fundator et essecutore della congiura et congiurati”.
47
OSMANLI óSTANBULU
ve otoritelerin başını ağrıtmadan edemeyecekti. Bu aşamada Gigli’nin
stratejisini izleyerek Habsburglar’ın Sakız’da kurduğu istihbarat ağının lideri olan Niccolò Giustiani’yi eleştirdiğinde, Renzo bize bir kez
daha Doğu Akdeniz’deki istihbarat ağlarındaki iç çekişmeleri görme
fırsatı vermiş oldu. O sırada Habsburglar adına Osmanlı topraklarında
fidye ile kurtardığı esirlerin parasını almak için Madrid’de bulunan
Giustiniani’den oldukça rahatsız olmuş olmalı ki, Renzo bu rakibine
ağır sözlerle yüklenmişti. Pek fazla bir işlevi olmayan Giustiniani
“bizim arkadaşlarımıza” (nostri consorti) rahatsızlık vermenin yanı sıra
aynı zamanda bir sürü gereksiz proje teklif etmekteydi.7 Her ne kadar
Giustiniani’nin projeleri konusunda detaylı bilgi sahibi olmasak da,
16. yüzyılda Akdeniz casusluğunun genel trendleri bunların Renzo ve
arkadaşlarınınkinden daha gereksiz olduğunu düşünmemizi zorlaştırır.
Renzo önce 1566 yılında komplolarının detaylarını konuşmak
için Madrid’e, ardından da 1567 yılının Nisan ayında İstanbul’a gidecektir. Oldukça tehlikeli bir yolculuğun sonunda Osmanlı başkentine
vardığında diğer ajanlar ilk önce kendisini bir evde saklayıp sabotaj
operasyonunu kendilerine bırakmasını tavsiye etmişlerse de, Renzo bunu kesin bir dille reddetmiştir. Aynı casuslar Renzo İstanbul’a
varmadan önce de kendisini uyarmış ve Osmanlılar’ın kendisinin
gelişinden haberdar olduklarını ve onu yakalamak için tetikte beklediklerini haber vererek Renzo’yu gelmekten vazgeçirmeye çalışmışlardır. Renzo ismini değiştirecek ve tali yollardan geçerek zorlu bir
seyahatten sonra İstanbul’a gelecektir. Casuslar arasındaki rekabeti
ifşa eden yukarıda sözünü ettiğimiz iki örnek göz önüne alındığında,
İstanbul’daki casusların Renzo’yu ekarte etmeye çalıştıkları düşünülebilir; eğer durum böyleyse Renzo’nun cebindeki ödeme çeklerinden
haberleri yok demektir. Renzo yanında II. Felipe’den bir berat (patente) ve II. Philip’in imzasını ve mührünü taşıyan 500 adet ödeme çeki
(cédulas) getirmiştir. Ayrıca Napoli hazinesinden 5.000 dükalık bir
harcama yapma hakkı vardır. Renzo, belgelerin comite general olarak
tanıttığı, Tersane-yi Amire kethüdası olduğunu düşündüğümüz Santa
Margarita’lı bir mühtedi olan Durmuş Reis ya da nam-ı diğer Marança’nın Osmanlı donanmasının tamamı ya da bir kısmı ile birlikte
Habsburg tarafına geçmesini sağlamayı taahhüt etmiştir. Bunun için
Durmuş Reis’e bir seferlik 5.000 düka ödenecek ve kayd-ı hayat şartıy7
AGS, E 1054, fols. 71 (29 Aralık 1564), 189 and 190 (ikisi de 7 Aralık 1565).
48
FóTóLóN UCUNDA TERSANE-Yó ÂMóRE
la aynı miktarda yıllık bir maaş bağlanacaktır. Ayrıca Renzo Osmanlı
donanmasındaki 10-12 kadırga reisine Habsburg tarafına geçmeleri
karşılığında bir kereliğe mahsus olmak üzere 500 ve kayd-ı hayat
şartıyla yıllık maaş olmak üzere 500 düka önerebilecektir. Bunların
arasından en önde gelen üç tanesi için ödenecek peşin para 500 düka
yerine 1000 düka olarak öngörülmüştür. Tersane’nin ateşe verilmesi,
olası bir deniz muharebesi esnasında Habsburg donanmasına yardım
etmek, Osmanlı kadırgaları yelken açmış giderken üç köşeli yelkenlerin halatlarını kesmek ya da bu kadırgaları orta ambarından veya başka
bir kısmından (la camara del medio o por otra parte) havaya uçurup
batırmak gibi operasyonlarda yer alacaklara da 500 ekü önerilecektir.
Aynı zamanda İstanbul’daki istihbarat ağının önde gelen isimlerinden
Hadım Murad Ağa (nam-ı diğer Gregorio Bregante) ve Tersane-yi
Amire vardiyanlarının başı (guardia principal del Arsenal) Cenevizli
Mustafa (nâm-ı diğer Simon Massa) kayd-ı hayat şartıyla yıllık 1000
düka bir maaşa layık görülmüşlerdir. Osmanlı donanmasındaki bazı
kadırgaların bir muharebe esnasında taraf değiştirmesi, Donanma-yı
Hümayun ve Tersane-yi Amire’nin sabote edilmesi gibi hedefleri olan
bu üçayaklı oldukça uçuk plan için Renzo uygun gördüğü ajanları 200,
250, 300, 400 ekülük maaşlara bağlama ve toplamda 30.000 dükalık
harcama yapma yetkisini almayı da başarmıştır.8
Ne yazık ki Durmuş Reis yakalanmaktan korkmuş ve II. Felipe’nin mektubunu almayı dahi kabul etmemiştir. Her ne kadar ilerisi
için kapıyı açık bıraksa da, Renzo’nun planının işe yaramayacağı az
çok belli olmuştur. İstanbul’dan ayrılmadan önce Renzo parayı istihbarat ağındaki casuslara diğer dört pensionarios9 (Aurelio Santa Croce,
Adam de Franchis, Simon Massa ve Gregorio Bregante)10 eşliğinde
dağıtmış ve Ragusa üzerinden Fransız elçisi kılığına girerek Napoli’ye
dönmüştür.11
AGS, E 486, “Relación que dixó juan maria renzo quando partió de Segovia
para constantinopla” başlıklı 20 Ağustos 1566 tarihli döküman.
9 Bu ifade tam olarak maaşa bağlanmış şeklinde çevirilebilir. Burada belirtilen isimlerin dışındaki insanlara da maaş verildiği düşünülürse, bu ifadeden istihbarat ağının önde gelen isimlerinin kastedildiği farz edilebilir.
10 Bu dört pensionario’nun adını başka bir belgede bulabiliyoruz: E 1056, fol.
43 (20 Nisan 1567).
11 AGS, E 486, 8 Mayıs 1567 ve 25 Mart 1568 tarihli belgeler.
8
49
OSMANLI óSTANBULU
İstihbarat ağının otoritelere düzenli bir şekilde yolladıkları ve
İstanbul’da olanı biteni haber ettikleri mektuplarda bu dört pensionarios dışında ancak bir iki ismin daha adının geçmesi, etkinliğinin
zirvesinde 112 kişiden12 oluşan bu geniş ağdaki bir sürü casusun aslında
tamamen düzmece karakterler olup olmadığı sorusunu akla getirmektedir. Nihayetinde 1562’deki isimlerin birçoğu bir daha belgelerde
gözükmemektedir. Acaba 6-7 kafadar bir araya gelip II. Felipe’yı dolandırmakta mıdır? Bu oldukça mümkündür, zira Renzo’nun hikayesinin pek mantıklı bir tarafı yoktur. Ragusa üzerinden Fransız elçisi
kılığında dönmüş olması ne kadar akla yakındır? Yanında mahiyeti
olmadan kimi inandırabilirdi ki? Fazladan bir diplomatın Osmanlı
topraklarında otoritelerin gözünden ırak bir şekilde seyahat etmesi
imkansızdı; bu tip resmi ziyaretçilerin güvenliğini ve rahatlığını sağlamak için İstanbul yerel yöneticilere hükümler yazar ve gerekli kolaylıkların sağlanmasını ve hazırlıkların yapılmasını emrederlerdi. Bu
habersiz ve yalnız gelen adamın Fransız elçisi olduğuna kim inanırdı?
Bu soruların cevabı ne olursa olsun, biz maceraperest Cenovalımız’ı takip etmeye devam edelim. Zira Napoli’ye döner dönmez bir
rapor hazırlayarak yeni bir projenin ana hatlarını oluşturmakta gecikmeyecektir. Buna göre Osmanlı donanması bir kuşatma esnasında
sabote edilebilirdi. Bir kabotaj denizi olan Akdeniz’de donanmalar
okyanuslardakinin aksine amfibik harekatlar için kullanılırdı. Pek bir
stratejik etkisi olmadığı için, İnebahtı gibi istisnai örnekleri saymazsak,
Akdeniz’de donanma muharebelerine pek sık rastlanmazdı. Bunun
yerine donanma karaya asker çıkarmak ve bir kuşatma esnasında
destek vermek için kullanılırdı. Tunus (1534,1535, 1574), Cezayir (1541),
Cerbe (1560), Malta (1565) gibi birçok örnek göstermek mümkündür.13
Renzo’nun planına göre Osmanlı donanması kuşatmayı yürütecek
piyade ve topçu birlikleri karaya çıkarttığı zaman donanmadaki mühtediler kuşatma altındaki Habsburg kalesine bir adam gönderecekti
ve komplonun düğmesine basacaklardı. II. Felipe için çalıştıklarını
ispatlamaları gerekeceği için, kaledekilere Kral tarafından imzalanmış bir senet (cédula) göndermek gerekmekteydi. Kaleye gönderilen
12 AGS, E 487, 16 Aralık 1569 tarihli belge.
13 John Francis Guilmartin Jr., Gunpowder and Galleys: Changing Technology
and Mediterranean Warfare at Sea in the Sixteenth Century (London: Cambridge University Press, 1974).
50
FóTóLóN UCUNDA TERSANE-Yó ÂMóRE
habercinin görevi kale komutanından Habsburg donanmasının amiralini çağırmasını istemek ve donanma ile kale arasında komplonun
senkronize bir şekilde hayata geçirilebilmesi için gerekli olacak bir
şifre üzerinde anlaşmaktı. Buna göre doğru zaman geldiğinde kale
nöbetçileri kuşatılan kalenin iki burcunda donanma tarafından görülecek kadar yüksek bir mevkide ateş yakacak, böylece tam 24 saat
sonra operasyonun başlayacağı ilan edilmiş olacaktı. Bu zaman dilimi
karada olan mühtedilerin de görev yerlerine dönebilmelerini sağlamak
için düşünülmüştü. Ardından Osmanlı kadırgaları arasında dağıtılmış
mühtediler gemilerin dört beş noktasına patlayıcı yerleştirecekler ve
bunları patlattıklarında da yüksek sesle yardım isteyerek kargaşa çıkartacaklardı. Çıkarttıkları kargaşada kadırgaların su aldığını kimse
fark etmeyecek, iş işten geçtikten sonra durumun vahametini anlayan
karadaki askerler ise paniğe kapılacaklardı. Bu sırada Habsburg kuvvetleri kaleden huruç hareketi yapacak ve yakınlara gelmiş bulunan
Habsburg donanması ise askerlerin yüreklerine daha da fazla korku
salacaktı. Bunu gören Kapudan-ı Derya askerlerini ve denizcilerini
geri dönmek için kadırgalara çağırdığında ise sabotörler planın son
aşamasını devreye sokacaklardı: Osmanlı kadırgalarında kürek çeken
Hıristiyan forsaları çözüp karışıklıkta ayaklanmalarını sağlamak.
Aynı raporun alternatif öneriler de içermesi Renzo’nun ısrarcılığına kanıt olsa gerek. Cenovalı casusun bir diğer teklifi ise Osmanlı
ve Habsburg donanmaları karşılaştığında ajanların Osmanlı kadırgalarının üçgen yelkenlerini tutan halatları kesmesi ve böylece manevra
kabiliyetinin her şey olduğu bir deniz savaşında Osmanlı kadırgalarını
demobilize etmesiydi. Bunun yanı sıra aynı ajanlar patlayıcılarla kadırgaların orta kısmını patlatacaklardı. Hıristiyan forsaları ayaklanmalarını da sağladıklarında sayıca dezavantajlı duruma düşen Osmanlılar
kadırgalarını savunmasız durumda bırakarak denize atlayacaklardı. Bu
sırada daha önceden Renzo ile anlaşan bazı reisler Habsburg tarafına
geçecek ve nihayetinde Osmanlılar ağır bir yenilgiye uğrayacaklardı.
Görüldüğü gibi Renzo’nun her duruma alternatif bir planı vardı.
Peki, olası bir Osmanlı kuşatması ve ya da bir Osmanlı-Habsburg
deniz savaşı durumunda aldığı paranın hakkını verecek olan ajanlar,
Osmanlı donanması Akdeniz’e açılmadığında ne yapacaklardı? Öyle
ya, İstanbul’un Akdeniz’e ne kadar büyük bir donanma yollayacağını
hava koşullarından iktisadi ve siyasi faktörlere kadar bir sürü farklı
51
OSMANLI óSTANBULU
etken belirliyordu. Birçok kez Osmanlılar Akdeniz’e büyük bir donanma yollayamamış, Çanakkale’yi geçen kıyıları korumak için derya
muhafazası görevine çıkan 10-15 gemilik ufak bir filo olmuştur; o da
ancak büyük bir harekata girişmeden Doğu Akdeniz’de turlamak ve
göz korkutmak için. Renzo böyle bir durum için de plan yapmıştır.
Bu durumda Tersane’de yatan donanmayı ateşe vermek en akıllıca
çözümdür. Operasyon Akdeniz’de seyrüsefer mevsimi başlamadan
donanma hazırlıklarının yapıldığı Şubat ya da Mart ayında yapılacaktır. Buna göre, Renzo’nun anlaştığı Yunan, İspanyol ve İtalyan
ustalar akşam karanlığından 3-4 saat önce Tersane’den çıkmadan alet
edevatlarını kadırgalardaki karanlık odalara bırakacaklardır. Bu da
onlara karadaki gemilerin içine ziftten yapılan “yapay ateş” yani grejuva topları yerleştirmek için gerekli bahaneyi sağlayacaktır. Gece
yarısı geldiğinde kadırgalar, fitilleri sayesinde senkronize bir şekilde
yanmaya başlayacaktır. Bazen 6-8 gün boyunca esen sert rüzgarların
(herhalde burada poyraz kastedilmektedir) olduğu bir gece seçileceği için ateş hızla yayılacak ve Osmanlılar’a izlemekten başka hiçbir
şey kalmayacaktır. Renzo her şeyi düşünmüştür. Operasyon başarıya
ulaştığı takdirde suç tersane muhafızlarına kalacak, böyle olmasa bile
kimsenin Tersane-yi Amire’deki üç dört bin kişi arasında Renzo’nun
adamlarını bulması mümkün olmayacaktı. Operasyonun başarısız
olması halinde dahi Renzo gerekli önlemleri aldığını iddia etmektedir. Diğerleri ile iş yapmak istemeyen üç İtalyan’dan oluşan bir yedek
takım, Tersane’deki kadırgaları yakıp önceden belirlenen bir noktada
casuslarla buluşmayı kabul etmişlerdir. Buradan yanlarında II. Felipe
tarafından yazılmış bir mektupla birlikte Napoli’ye gidecek ve orada
mükafatlarını alacaklardır. Eğer bu plan da başarısız olursa bir üçüncü
denemeyi Gregorio Bregante kahramanca kendini feda ederek yapmayı önermektedir.14
Görüldüğü gibi fırsatçılıklarını her defasında konuşturan hayal
gücü geniş ajanlarımızın planları, Bregante’nin kahramanca kendisini
feda etmeyi önerdiği noktada artık tahammül sınırlarını zorlayan bir
hal alıyor. Habsburg yetkilileri böyle onlarca kişinin bildiği bir planın
gizli kalabileceğine gerçekten inanmış olabilir mi? Bu tip eleştirilerin
14 AGS, E 486, 8 Mayıs 1567 tarihli belge ve 1567 tarihli ve “relación de lo que
juan maria hize en levante y dexó concertado con los amigos pensionarios
y renegados de la conjura” başlıklı bir başka belge.
52
FóTóLóN UCUNDA TERSANE-Yó ÂMóRE
daha geç tarihli belgelerde karşımıza çıkıyor olması henüz akıllardaki
soru işaretlerinin tam anlamıyla köprüleri atma noktasına gelmediğini
göstermektedir.
Her halükarda Osmanlı-Habsburg rekabetinin iyice kızıştığı,
Osmanlılar’ın bir Kutsal İttifak ile karşı karşıya geldiği Kıbrıs Savaşı’nın (1570-1573) başladığı 1570 yılında casuslarımız otoriteleri artık
boş laflar ve uydurma planlarla kandırmanın mümkün olmayacağını
anlamış olmalılar ki, nihayet ellerini taşın altına koymuşlardır. Aurelio
Santa Croce ve Giovanni Sarimbal’in yazdıkları mektuba göre, Korsikalı bir mühtedi olan Süleyman Bey Tersane’deki anbar-ı çûb’da15
urgan (canevi) yapan 20 yaşında Kıbrıslı bir köle usta ile anlaşmış ve
sabotaj operasyonunda yardım ettiği takdirde kendisi ve arkadaşlarını
Hıristiyan memleketlerine geri götürmeyi teklif etmiştir. Tersane’deki
gemileri yakmak için anlaşan ekip dolunay zamanını hesapladıktan
sonra Aziz Yahya günü olan 27 Aralık’ta harekete geçmeye karar verir.
Rüzgarların da elverişli olduğu bu gecede yangını başlatıp mahzenin
kapılarını kapattıktan sonra urganların ıslak olması nedeniyle ateşin
oldukça yavaş yayıldığını ve bu yüzden de çok fazla duman ve kokunun ortaya çıktığını fark ederler. Ancak artık çok geçtir, zira kapının
önünden geçen gardiyanlar durumu fark edip Kapudan-ı Derya’ya
haber vermişlerdir bile. Yangın söndürüldükten sonra bir soruşturma
yapılmış, Kıbrıslı ve arkadaşları hemen derdest edilip yakalanmıştır.
İşkence altında kendisine bu sabotaj operasyonunun arkasında kimin olduğu sorulduğunda (akıllara hemen Venedik balyosu veya bir
tüccar gelmiştir), Kıbrıslı Korsikalı ortağı Süleyman’ı ele vermemiş,
15
İdris Bostan’ın belirttiği üzere Tersane-yi Amire’de önceleri tek bir mahzen olmakla birlikte, bu sayı XVI. yüzyılın sonlarında “mahzen-i sürb” ve
“anbar-ı çûb” ya da “mahzen-i çûb” olmak üzere ikiye çıkmıştır. İdris Bostan,
Osmanlı Bahriyesi Teşkilatı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire (Ankara: Türk
Tarih Kurumu, 2003), 9, 40-1. Belgenin orjinalinde geçen Magazen Grande
ifadesinden kereste gibi tutuşması kolay maddelerin barındırıldığı mahzen-i
çûb kastediliyor olmalıdır. Her ne kadar 1701 tarihli bir kayda göre (Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Maliyeden Müdevver, 4875, s. 62, kullanan, a.g.e.
9) mahzen-i sürbdeki eşyalar arasnda çeşitli demirler, çiviler, bakır kaplar,
kurşun levhalar, kendir ve halatlar, variller, yelken, tente, lenger, top, fanus
ve kağıt gibi malzemeler bulunsa da, mahzenin kurşundan yapılmış olması
yanmasını imkansız hale getirmektedir. Beni bu son konuda uyaran Prof.
Kemal Beydilli hocama teşekkür etmek isterim.
53
OSMANLI óSTANBULU
Osmanlılar’a bunu intikam hisleriyle yaptığını söylemiştir. 22 senelik
köleliğin ardından hala serbest bırakılmadığı gibi doğduğu şehir olan
Lefkoşe’de Osmanlılar’ın elinde harap olmuştur. Ancak adamları
bu kadar inatçı ve sadık çıkmamış, Kıbrıslı’nın kendilerini Hristiyan memleketlere götürme sözü verdiğini söyleyivermiş, kısacası
hesaplı bir komployu açığa çıkarmışlardır. Kıbrıslı bunu da reddedecek, onları kandırmak için yalan söylediğini, arkasında kimsenin
olmadığını belirtecektir. Osmanlılar’ın buna cevabı talihsiz gencin
derisini yüzmek olacaktır. Bu esnada buluşma noktasında bekleyen
Süleyman, Kıbrıslı’nın yakalandığını duyar duymaz kaçmaya karar
vermiş, ancak ödülünü almayı umduğu Napoli’ye varamadan Osmanlılar tarafından yakalanıp idam edilmiştir. Bu olay savaşın en
kritik esnasında Osmanlılar’ın gözünü açmış ve onları ek önlemler
almaya zorlamıştır. Buna göre eğer idam edilmek istemiyorsa hiçbir
Hıristiyan tersaneye yaklaşmayacaktır. Ayrıca her kadırganın başına
üç gardiyan konmuştur.16
Bütün bu hikayenin doğru olup olmadığı üzerine biraz düşünmek gerekmektedir. Acaba bu para koparmaya pek sevdalı casuslarımız, biraz da şu ana dek hiçbir sonuç üretememenin verdiği suçlulukla,
savaşın hemen arifesinde Venedik Tersanesi’ni darmaduman eden ve
Osmanlı ajanlarının yaptığı düşünülen yangından mı etkilenmişlerdir? Zira şüpheci bir göz için bu sabotaj hikayesi açıkçası biraz fazla
mükemmel gözükmektedir. Ortada güzel planlanmış ve neredeyse
başarılı olmuş bir operasyon vardır; son anda gelen başarısızlıksa öngörülemeyen bir detaydan kaynaklanmıştır. Kısacası planda bir hata
yoktur; casuslar üzerlerine düşeni fazlasıyla yapmışlardır. Komplo
için tersanede buldukları Kıbrıslı sadık çıkmış, arkadaşlarını açığa
çıkarmamıştır. Dönemin casus ve sabotörlerinin sadakat anlayışları
göz önüne alındığında hikayenin inanırlılığını sarsabilecek bu son
detayın eklenmesinin arkasında bir amaç aramak çok da ileri gitmek olmaz. Kıbrıslı’nın bu eşsiz sadakati bir yandan casusların insan
seçimindeki isabetine işaret ederken, öte yandan da ajanlarımızın
içindeki hizmet aşkını kanıtlaması bakımından manidardır. Sürekli
peşlerinde koştukları kişisel çıkarlarını hemen her mektupta Hristiyanlık’a ve Majesteleri’ne hizmet gibi manevi nedenlerle süslemeye
bayılan casuslarımız, otoriteler gözündeki güvenirlilik ve itibarlarını,
16 AGS, E 1059, fols. 56-7; E 1071, fol. 171(19 Temmuz 1571).
54
FóTóLóN UCUNDA TERSANE-Yó ÂMóRE
canı pahasına ortaklarını ele vermeyen ve bir anlamda “din ü devlet”
uğruna işkencelere göğüs geren, Osmanlı zulmünden bıkmış Kıbrıslı
karakterinde sağlamlaştırmaya çalışıyor olabilirler. Akdeniz serhaddinin öte yakasında, vatanından uzakta, Hıristiyanlık’ın hüküm sürdüğü
topraklara dönmek için cesurca hayatını tehlikeye atan ve sonunda az
biraz mükafattan başka hiçbir şey beklemeyen bu Kıbrıslı’nın hikayesi
aslında diğer ajanlarınkinden ne kadar farklıdır? Sıradanlığının yanı
sıra, İstanbul’un köle pazarlarını dolduran hemşehrilerinin, şu “perişan
babaların,” “korku dolu anaların” ve bunların zorla Müslüman yapılan
“zavallı ve bahtsız çocuklarının”17 intikamını Osmanlılar’dan alacak
olan bu Kıbrıslı karakteri gittikçe sığlaşmakta değil midir?
Ne yazık ki bütün bu akıl yürütmelerimizi gereksiz kılacak,
kötümser tahminlerimizi boşa çıkaracak ve ne tarihçilerin ne de dönemin otoritelerinin güvenine pek de layık olmayan ajanlarımızın
yazdıklarının aslında bu sefer doğru olduklarını ispatlayacak veriler
bizi ters köşeye yatırmaktadır. Her şeyin bir kandırmaca, bütün bu
operasyonların gerçekleştirilemez olduğunu düşünmek, kesenin ağzını
açmakta her defasında istekli davranan dönemin otoritelerini aptal yerine koymak olurdu. Osmanlılar’ın şüphelerinin hedefi olan Venedik
balyosu Marc’antonio Barbaro her ne kadar 30 Aralık tarihli mektubunda bu operasyondan bahsetmese de, üç gün sonra yazdığı mektupta sözkonusu işgüzar sabotörlerin başını ağrıttığından yakınacaktır.
Tersane’de neden yangın çıkarmak istedikleri konusunda herhangi
bir fikri olmadığı gözlemlenen balyos başına gelebileceklerden dolayı
dehşete düşmüştür: Ya sabotörlerden biri paçayı kurtarmak için suçu
kendi üstüne atmış olsaydı? Her ne kadar kimse balyostan bahsetmese de, işkence altında sorguya çekilen kölelerden birinin Pasquale adını
zikretmesi ve aynı ismi taşıyan bir balyosluk dragomanının bulunması
bile bir sürü dedikodunun ortaya çıkmasına yetmiştir.18 Dönemin bir
başka diplomatı, M. de la Tricquerie’nin Fransız Kraliçesi Catherine
de’ Medici’ye hitaben Süleyman ile Kıbrıslı’nın harekatından dört
gün sonra yazdığı bir başka mektup da değerli bilgiler içermektedir.
17 Archivio di Stato di Venezia [bundan sonra ASV], Senato, Dispacci Costantinopoli, fil. 5, fols. 313r-313v (30 Aralık 1570).
18 ASV, Senato, Dispacci Costantinopoli, fil. 5, fols. 335v-336r (3 Ocak 1570, Venedik takviminde yeni yıl Mart’ta başladığından gerçek tarih 3 Ocak 1571
olmalıdır).
55
OSMANLI óSTANBULU
İçinde cephane (munition) olduğu sanılan, ancak aslında halat, yelken
gibi gemi malzemeleri ihtiva eden mahzenlerden birinde çıkan yangın
Tersane’nin içinde uyuyan Ali Paşa sayesinde başarıyla söndürülmüştü.
Fransız elçisinin yokluğunda İstanbul’daki Fransız diplomatik misyonunun en yetkili ismi olan M. de la Tricquerie’ye göre, Sokollu’nun
faillierini fıldır fıldır aradığı bu operasyon başarılı olsaydı, Sultan’ın
iki yıl boyunca 20 kadırga bile çıkarması mümkün olmayacaktı.19 Başarılı bir operasyonun Osmanlı savaş kapasitesini nasıl felç edeceğini
göstermesi açısından manidar bir tanıklık!
Kıbrıs Savaşı sırasında üzerlerindeki baskı artmış olacak ki, casuslar aldıkları paraların hakkını verdiklerini göstermek için ellerinden
geleni yapmaktadırlar. Osmanlı donanmasının neredeyse tamamının
Don Juan komutasındaki müttefik Hıristiyan donanması tarafından
yok edildiği İnebahtı Savaşı’ndan sonra Renzo işi muharebeyi kendi
adamlarının kazandırdığını söylemeye kadar götürecektir. İki donanma arasındaki muharebe başladığında Renzo’nun adamları 60 Osmanlı kadırgasının toplarını ateşlemesine engel olmuştur.20 İnebahtı
Zaferi’nin hemen ertesinde yazdığı mektupta Aurelio Santa Croce
de aynı savı tekrarlayacaktır; aynı mektupta ekibinin alacaklarını da
istediği düşünülürse, bu kurnaz Venedikli tüccarın zafer anından yararlanmak istediği açıktır.21 Zira bu sefer çağdaş tanıklıklar, casuslarımızın yardımına koşmamaktadır.
Bu sırada masraflarını kendi cebinden karşılamak pahasına da
olsa tekrar İstanbul’a yolculuk etmekte ısrar eden Renzo,22 savaşın
çıkmasıyla birlikte Ragusa’da sıkışıp kalmış, İstanbul’a dönememiştir.
Her yolu denese de, Osmanlılar’ı kızdırmak istemeyen Ragusalılar bu
Habsburg casusunu salmak istememişlerdir. Yabancı ülkelerin casusları için bir yolgeçen hanına dönen Ragusa’nın bu durumu süzerenleri
19 Ernest Charrière, (ed.), Négociations de la France dans le Levant, ou, Correspondances, mémoires et actes diplomatiques des ambassadeurs de France à
Constantinople et des ambassadeurs, envoyés ou résidents à divers titres à Venise,
Raguse, Rome, Malte et Jérusalem, en Turquie, Perse, Géorgie, Crimée, Syrie,
Egypte, etc., et dans les états de Tunis, d’Alger et de Maroc (Paris: Impr. Nationale: 1848-60), III. cilt, s. 142-3, 31 Aralık 1570.
20 AGS, E 1133, fol. 124.
21 AGS, E 1071, fol. 171 (19 Ocak 1572).
22 AGS, E 1058, fols. 23 ve 24 (ikisi de 28 Ocak 1570).
56
FóTóLóN UCUNDA TERSANE-Yó ÂMóRE
Osmanlılar’ı oldukça kızdırmaktadır; hatta bunlar vasallarını birkaç
kez sert bir dille uyarmaktan geri kalmayacakladır.23
Aslında Renzo gibilere “Habsburg ajanı” demek, bu makalenin
kahramanlarının becerilerini hafife almak ve kurdukları karmaşık
ilişki ağlarını görmezden gelmek olur. Bir türlü esas hedefi İstanbul’a
ulaşamayan Renzo, Osmanlılarla Venedikliler’in savaşa tutuşmasıyla
beraber hemen Venedik otoriteleri ile temasa geçmiş ve 1571 yılında
kendilerine bir gizli operasyon önerisinde bulunmuştur. Demek ki
İstanbul, Napoli, Madrid arasında gidip gelirken boş durmamış, nasıl
yıllar önce Cerbe (1560) ve Mostaganem’de (1562) alt edilen Habsburglar’ın korkularını sömürmüşse, şimdi de Kıbrıs’ı kaybetmek üzere
olan güçsüz Venedik’in çaresizliğinden faydalanmaya çalışmaktadır.
Renzo’nun önerdiği plana göre, Claina Kontu olarak adlandırdığı
Nicolizza Costanich adlı bir yerel asilzade Hersek Novi yakınlarındaki Narenta’da adamları ile birlikte Osmanlılar’a karşı ayaklanacaktır.
Karşılığında ise Venediklilerin para vereceğini söylemeye gerek yok.
İşin ilginç tarafı Renzo’nun Venedikliler’den operasyon başarısız olsa
dahi bu paranın bir kısmını ödemeyi taahhüt etmelerini istemesidir.
Bir tip sigorta mahiyetindeki bu şart kabul edildikten sonra ayaklanan
Costanich ve adamları Hersek Novi’yi kuşatan Hıristiyan donanmasına yardım edeceklerdir. Bu esnada Renzo’nun kale garnizonu içindeki
ajanları topların barut haznesini ateşlemeye yarayan falya deliğine
çiviler (chiodi d’artigleria) çakarak deliği tıkamak, dolayısıyla çatlatıp
deforme etmek ve deliğin içine cıva (argento vivo) ve nitrik asit/kezzap
(acqua forte) dökerek korozyona uğratmak suretiyle topları kullanılmaz hale getirecektir.24 Daha sonra Venedik ajanı Triffon Zaguri,
garnizonun veba yüzünden sayısının azalmasından da yararlanarak
kale baruthanesini havaya uçuracaktır. Son olarak Renzo’nun adamları Osmanlı donanmasındaki kadırgaları batıracak, böylece kaleye
yardım gelmesini engelleyecektir. Osmanlı Tersanesi’nde bir yangın
çıkartmakla da övünen Renzo, işi daha da abartarak Venedik’in kadim
23 Emrah Safa Gürkan, “The Efficacy of Ottoman-Counter-Intelligence in
the Sixteenth Century”, Acta Orientalia Academiae Scientarium Hungaricum,
65/1 (2012): 1-38; burada 24-25.
24 Metinde bir iki satırla geçiştirilen topları etkisiz hale getirme planını anlamlandırmakta bana yardımcı olan saygıdeğer meslektaşım Dr. Kahraman
Şakul’a teşekkür borçluyum.
57
OSMANLI óSTANBULU
rakibi Ragusa’nın fethini de ayarlayabileceğini söylemiştir. Bu uçuk
planlar savaş zamanı Onlar Konseyi’ni ikna etmiş gözükmektedir.
Planı kabul eden Konsey Renzo’yu Venedik donanmasının amirali ile
buluşmaya yollamakla kalmamış, aynı zamanda harekat için gerekli
olan 100 tane top çivisinin yanı sıra, cıva ve nitrik asit gibi bulunması
zor malzemeleri de Renzo’ya sağlamıştır. Ne yazık ki plan o sene
hayata geçirilemeyince bir sonraki sene, İnebahtı zaferinin getirdiği
rahatlamadan olsa gerek, Konsey bu harekatı desteklemekte gönülsüz
davranacaktır.25
İnebahtı Savaşı İstanbul’daki casuslar için bir dönüm noktası
olmuştur. Bir taraftan savaşta hayatını kaybedenler arasında bir dolu
casus vardır. 1571’den sonra istihbarat ağını bu sefer Aurelio Santa
Croce liderliğinde yeniden kurmak gerekecektir. Bundan daha da
önemlisi, bu savaştan sonra Habsburg otoritelerinin artık bu casuslara güvenmemesidir. Zira he ne kadar Renzo zaferi adamlarına mal
etmeye çalışsa da, Habsburg otoriteleri hesapta kendilerine çalışan
ajanların Osmanlı donanmasını sabote etmeyi bırakın, cesurca savaştıklarını, hatta 1567’de taraf değiştirmesi için pazarlık ettikleri Durmuş Reis’in canhıraş savaşırken öldüklerini fark etmişlerdir. Kastilya
başkomutanı (Comendador Mayor) Luis de Requeséns’e göre Renzo
adındaki bu “büyük lafazan ve yalancı”nın (gran palabrero y mentiroso) yaptığı hiçbir şey tek bir tornes ya da başka bir deyişle beş para
etmemektedir. Kumar masalarında Habsburg ajanı olmakla övüne
dursun bu yozlaşmış üçkağıtçının aşırılıkları yüzünden Osmanlılar
Ragusa’da bir Habsburg ajanı olduğu haberini almakta ve bu ajanı
şehirden kovmaları için Ragusalılar’ı sıkıştırmakta gecikmemişlerdir.
Requeséns İstanbul’daki ajanlardan da hiç memnun değildir; bunlar
meyhanelerdeki dedikoduları yazmakta, bazen de gerçekleşmiş olayları erken bir tarih kullanarak haber vermekte, sonra da suçu yavaş
olmakla suçladıkları postacılara atmaktadırlar. Bunların çifte ajan
olmaları bile mümkündür; aksi takdirde Osmanlılar’ın bunca zaman25 ASV, Consiglio di Dieci, Parti Secrete, reg. 9 cc. 159v (9 Mayıs 1571), 160r-161v
(10 Mayıs 1571), 162r (12 ve 15 Mayıs 1571), 192v-193r (24 Kasım 1571), 195r-195v
(1 Aralık 1571); fil. 15, 9 Mart, 1 Aralık (iki tane belge), 24 Aralık 1571 tarihli
belgeler ve “al Zaguri in Ragusi” başlıklı 1571 tarihli bir belge; Capi del Consiglio di Dieci, Lettere di rettori et di altre cariche, b. 302, 5 Mayıs 1571 tarihli
belge.
58
FóTóLóN UCUNDA TERSANE-Yó ÂMóRE
dır bu tedbirsiz adamları yakalayamamasını nasıl açıklayabiliriz ki?26
Başkomutan bu eleştirilerinde tek başına değildir. Napoli Kral Vekili
de casuslardan bıkmış ve Venedik’teki Habsburg elçisi Diego Guzmán de Silva’dan İstanbul’dan sağlıklı bilgiler gönderebilecek daha iyi
casuslar bulmasını istemiştir.27 Son olarak, İstanbul’daki casusların
ödemelerini yapan yeni Napoli defterdarı Alonso Sánchez de kişisel
görüşlerini belirtmeden duramamıştır. Bu casusların önerdikleri sabotaj planlarının başarıya ulaşma şansı hemen hemen hiç yoktur. Ayrıca,
bu kadar tehlikeli operasyonlara 112 kişilik dev bir örgütle girmenin
bir manası da yoktur; bu tip projeler tamamıyla merkezi devletlerden
para sızdırmanın yollarını arayan uyanık fırsatçıların işidir.28
Savaşta canını kaybeden casusların dışında da kayıplar vardır.
Örneğin, İstanbul’daki istihbarat ağındaki casuslarından biri olan Simon Massa ya da nam-ı diğer Cenevizli Mustafa İnebahtı Savaşı’nda
esir düşmüştür. Her ne kadar Habsburglar ilk başta casuslarını serbest
bırakmayı düşünmüşlerse de, Renzo buna karşı çıkmıştır; casuslar
arasındaki acımasız rekabetin bir başka işareti daha!29 Mustafa’nın
kendileri için yaptıklarını dikkate alan Napoli Kral Vekili gene de
onu Papa’ya bırakmayacak (müttefikler arasında yapılan anlaşmaya
göre esir düşenlerin Papa’ya teslim edilmeleri gerekmektedir) ve iyi
koşullarda Napoli’de kilit altında tutacaktır. Mustafa’nın İstanbul’daki
ailesi ortalığı birbirine katsa ve Santa Croce’yi İstanbul’daki bütün
Habsburg ajanlarını açığa çıkarmakla tehdit etse de, Mustafa İstanbul’a geri dönemeyecektir.30 Bu esnada Giovanni Battista Napolitano
adındaki diğer bir Habsburg ajanı da “Hıristiyan dostu” olduğu için
Osmanlılar tarafından idam edilmiştir.31 Tırnak içindeki ifadeden kasıt
Murad Ağa’nın Hristiyanlar’a muhbirlik yapması olmalıdır.
Bu kayıpların ardından yeniden örgütlenmek zorunda kalan
casuslarımız, 1570’lerde artık Habsburglar’ın kapısını böyle uçuk proAGS, E 1140, fols. 97 (20 Mayıs 1573) and 98 (9 Kasım 1571).
AGS, E 1061, fol. 3.
AGS, E 1060, fol. 129 (9 Mayıs 1571).
AGS, E 1140, fols. 97 (20 Mayıs 1573) ve 98 (9 Kasım 1571).
AGS, E 1066, fols. 16 (1 Nisan 1575), 17 (18 Nisan 1575) ve 123 (24 Şubat 1575,
Venedik takviminde yeni yıl Mart’ta başladığından gerçek tarih 24 Şubat
1576 şeklindedir).
31 AGS, E 1060, fol. 140 (5 Mayıs ve 15 Haziran 1571); E 1071, fol. 171.
26
27
28
29
30
59
OSMANLI óSTANBULU
jelerle çalmak konusunda daha temkinli davranacaktır. Bu tarihten
sonraki denemelerin İstanbul’daki casus ağıyla doğrudan bir ilgisi
olmayacaktır. Örneğin, 1574 yılının başlarında bir Sakızlı, Napoli Kral
Vekili olan Terranova dükü ile temasa geçmiştir. Çocuk yaşlarda İstanbul’a götürülen ve orada yerleşip humbaracılık (bombardiere) yapan
Sakızlı, memleketinin Osmanlılar’ın eline geçmesinden (1566) sonra
İstanbul’u terk edip Napoli’ye yerleşmiş ve krallık kadırgalarında topçuluk yapmaya başlamıştır. Memleketini fetheden Osmanlılar’a biraz
fazla bozulmuş olacak ki, Kral Vekili’ne bir arkadaşıyla gidip Tersane
ve Baruthane’yi havaya uçurabileceğini söylemiş, Kral Vekili ise kendisi ve arkadaşı arasında 150 eküyü paylaştırıp operasyona onay vermekte
bir sakınca görmemiştir.32 Fransız arşivlerindeki M. de Sauve imzalı
bir mektuba göre, 1574 ilkbaharında bir sabah, güneşin doğuşundan
iki saat önce Tophane’nin dibindeki evlerde çıkan yangın etrafa sıçrayınca, çok sayıda humbara (grenade), top manevelesi (lance33) ve diğer
patlayıcı madde (autres artifices de feu) helak olmuştu. Birkaç kişinin
hayatına, birçoğunun da yaralanmasına yol açan yangının sesi, hem
İstanbul’da, hem Pera’da duyulmuş; bu da hemen müdahale edilmesini
kolaylaştırmıştı. Yeniçeri ağası komutasındaki yeniçeriler ile bostancı başı komutasındaki Galata Sarayı acemioğlanları acele davranıp
zararın büyümesini engellemişlerdi. Ancak, M. de Sauve’a göre, eğer
sert rüzgarlar esiyor olsaydı, bütün dökümhaneler (fonderie), Tersane
binaları ve top gülleleri (arrouages de l’artillerie) ile 10.000 kantardan
fazla miktarda barutun yanması işten bile değildi.34 Bu son yorum,
daha önceki planlarda göze çarpan operasyonu sert rüzgarların estiği
bir günde yapmak yönündeki hassasiyetin ne kadar isabetli olduğunu
göstermesi açısından manidardır. Burada esas sorulması gereken soru,
bu talihsiz olayın artık vaka-yı adiyeden sayabileceğimiz İstanbul’un
sayısız yangınlarından biri olup olmadığıdır. Yoksa arkasında başka
bir güç mü aranmalıdır? Yangının mükemmel mevkiinin insanda
uyandırdığı şüphe bir yana, Sicilya Kral Vekili’nin Sultan’ın “Sarayı”nı
yaktığı belirtilen bir Rum casustan bahseden 1575 tarihli mektubu da
32 AGS, E 1141, fol. 11 (15 Şubat 1574).
33 Fransızca lance kelimesi kargı anlamına gelse de, tali anlamlarından biri
özellikle gülle dökümü esnasında kullanılan kısa metal çubuktur. Burada
kastedilen şey top manevelesi olmalıdır. Süleyman Nutki (haz.), Kamus-i
Bahri Deniz Sözlüğü (İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2011), 190.
34 Charrière, Négociations de la France dans le Levant, III. Cilt, 476-477.
60
FóTóLóN UCUNDA TERSANE-Yó ÂMóRE
bir komploya işaret etmektedir.35 Kısacası, uzun yıllar casuslarla haşır
neşir olmaktan paranoyaklaşmış bir tarihçinin sanrılarıyla karşı karşıya değiliz. Ayrıca, otoritelerin hala bu tip tekliflere açık olması, her
ne kadar İstanbul’daki ajanlardan ümidi kesmiş olsalar da, Osmanlı
Tersanesi’ni hedef alan bir sabotaj planının hayata geçirilebilirliği
konusunda hala inançları olduğunu da göstermektedir.
Osmanlı’yı hedef alan bir diğer sabotaj denemesi ise 1577 yılında
gerçekleşecekti; ancak bu Santa Croce ve adamlarının sonradan dahil
olduğu bir plandı. Osmanlılar’ın 1574 yılında Tunus’u fethi sırasında
esir düşen Martin de Acuña isimli Valladolidli bir asker kendisini
kölelikten kurtardıktan sonra 1576 yılında Madrid’e gelmiş ve İstanbul’daki yıllarının semeresini almak için sarayın kapısını çalmakta
gecikmemiştir: Tersane-yi Amire’yi ve Donanma-yı Hümayun’u hedef alan bir başka plan daha! De Acuña otoriteleri yeterince etkilemiş
olacak ki, kendisine hemen Napoli’ye gidip planın detaylarını Napoli
Kral Vekili ile görüşmesi emredilmiştir.36 Burada kendisi gibi bir aracı
olan Bartolomeo Brutti ile karşılaşmış; kendisi de Habsburg otoriteleriyle çeşitli gizli planlar37 içerisinde olan bu Arnavut de Acuña’nın
35 Bu saray ifadesi yangının Tophanenin hemen yakınından çıktığı ve yangını
bastırmak için bölgeye ilk gidenlerin acemioğlanlar olduğu düşünülürse, Galata Sarayı olmalıdır. Simancas arşivlerindeki belgeye göre, Sicilya
Kral Vekili bu Rum casusu haber almak için tekrar İstanbul’a göndermeyi
düşünmektedir. AGS, E 1144, fol. 122 (21 Ekim 1575). Emilio Sola ve José F.
de la Peña’ya göre bu Rum’un adı Juan Curenzi olmalıdır. A.g.y., Cervantes
y la Berbería: Cervantes, mundo turco-berberisco y servicios secretos en la epoca
de Felipe II (Madrid: Fondo de Cultura Economica, 1995), 90.
36 AGS, E 1072, fol. 177 (28 Ağustos 1576).
37 Sinan Paşa’nın da akrabası olan Brutti, Venedik elçiliğinde iki kere dil
oğlanlığı (giovane di lingua) yaptıktan sonra yerini kardeşine bırakarak esir
ticareti ile uğraşmaya başlamıştır. ASV, Capi del Consiglio di Dieci, Lettere
di ambasciatori, b. 5, fol. 11. 1570’lerin ilk yarısında Osmanlı İmparatorluğu
ve Avrupa arasındaki köle takasının aracılığını yapmıştır. Bu esnada samimi
olduğu Habsburg otoritelerine önerdiği plan İnebahtı’da esir düşen ve 1575’te
Brutti sayesinde esaretten kurtulup İstanbul’a döndükten sonra kendisine
ancak bir sancakbeyliği bulabilen ve artık gözden düştüğünü fark eden sabık
Cezayir Beylerbeyisi Mehmed Paşa’yı (kendisi de Cezayir Beylerbeyiliği
yapmış meşhur korsan Salih Reis’in oğlu) ihtiva etmekteydi. Mehmed
Paşa II. Felipe’den 30.000 düka istemektedir. Bu parayı Sokollu Mehmed
61
OSMANLI óSTANBULU
planına şiddetle karşı çıkmıştır. Her ne kadar olay basit bir şekilde bir
kez daha fırsatçı hokkabazların çıkarlarının çatışmış olduğu şeklinde
yorumlanabilirse de, Brutti’nin ortaya attığı argümanlar bize bu tip sabotaj operasyonlarının başarı şansları üzerine çağdaş bir tanıklık sunması açısından değerlidir. Nihayetinde de Acuña’nın önünü kesmek
için konuşuyor olsa dahi, Brutti kulağa mantıklı gelecek argümanlar
bulmak zorundaydı. Brutti’ye göre, de Acuña’nınki kötü bir plandı,
zira en başta artık mevsim geçmişti ve İstanbul’a zamanında ulaşması
imkansızdı. Ayrıca, kadırgaların hepsi denizde olacaktı, de Acuña’nın
zannettiği gibi karada değil. Bu kadırgaları tutuşturmak için elde
edilmesi gerek grejuvayı fark edilmeden temin etmesi de mümkün
değildi; çünkü bu tip malzemeler ancak sınırlı sayıda insanın elinde
bulunurdu. Kadırgalara yaklaşmak ise imkansızdı; çünkü Osmanlılar
Tersane’yi birçok muhafızın yanı sıra devriye gezen kayıklarla çok iyi
korumaktaydılar. Ayrıca, “gecenin ikinci saati”nden, yani güneş battıktan iki saat sonrası itibariyle Haliç’te gemi yüzdürmek yasaktı. De
Acuña’nın muhtemelen Brutti’nin sinirini daha çok bozan bir diğer
planı da başarısızlığa mahkumdu. Önemli pozisyonlardaki köleleri
fidye ile kurtarmak olacak iş değildi. İstanbul’da köle kurtarmak ancak
değiş tokuş yaparak mümkündü ve parayı bastırarak köle kurtarmak
oldukça zordu ki, bu az çok doğru bir tespittir.38 Brutti’nin eleştirilerinden de Acuña’nın Madrid’e daha başka neler önerdiğini de anlayabiliyoruz. Valladolidli’nin Kapudan-ı Derya Uluc Ali’nin adeta bir
mühtedi cenneti olan “kapu”sundaki bağlantıları da bir işe yaramazdı.
Bu mühtediler önce dinlerine ve vatanlarına dönmek ister, sonra şevkleri (colera) geçince fikirlerini değiştirip kendileri ile pazarlık edenleri
suçlarlardı. Brutti de Acuña’nın sabotaj planını eleştirmekle kalmamış,
başarılı olmak için ne yapmak gerektiğini belirtmekten de kendini
Paşa’ya rüşvet olarak vererek kendisinin tekrar Cezayir Beylerbeyi olarak
atanmasını sağladıktan sonra, Cezayir’le birlikte Habsburg tarafına geçecek
ve Müslüman kalmak koşuluyla II. Felipe’nın vasalı olacaktı. Bu şekilde o
dönemde Osmanlılar’ın yardımıyla tacını tekrar ele geçiren Fas Emiri I.
Abdülmelik ile birlikte Kuzey Afrika’da Osmanlı aleyhtarı bir ittifak vücuda
gelmiş olacaktı. Mehmed Paşa, eğer operasyon başarısız olursa kendisine
Sicilya’da Müslüman olarak yerleşme izni verilmesini de isteyerek kendisini
garantiye almayı ihmal etmemişti. AGS, E 488, 21 Temmuz 1576 tarihli belge;
ASV, Senato, Deliberazioni Costantinopoli, reg. 4, cc. 101r-101v (18 Mart 1575).
38 Mesela bkz. Archivio Vaticano, Nunziature di Spagna, no. 15, fol. 367.
62
FóTóLóN UCUNDA TERSANE-Yó ÂMóRE
alamamıştır. Az sayıda kişinin bildiği ve dikkatlice hazırlanmış bir
plan Aralık ayında kadırgaların karaya çekildiği ve soğuk hava, rüzgar
ve kar nedeniyle Tersane’nin kötü korunduğu karanlık bir akşamda
uygulamaya konmalıdır.39 Brutti bu yorumlarıyla ileride otoritelere
sunacağı bir sabotaj planın hazırlıklarını mı yapmaktaydı? Kariyeri
birkaç yıl içinde bambaşka bir şekil alacak bu uyanık Arnavut Habsburg yörüngesinden hızla çıkacağından,40 ne yazık ki spekülasyondan
öteye gidemiyoruz.
Brutti’nin argümanlarını kulak ardı eden Napoli Kral Vekili
de Acuña’yı İstanbul’a yollamıştır. Esir kurtarmak kisvesi altında41
24 Şubat 1577’te İstanbul’a gelen de Acuña’nın yanında getirdiği üç
adamdan birinin yakalanması işlerin seyrini ilginç bir şekilde değiştirecek, sabotaj planları bir kez daha suya düşecektir.42 Santa Croce
yakalanmasını önlemek için de Acuña’yı Osmanlılar’a iki tarafın da
bıktığı şu savaşı bitirecek bir ateşkes için II. Felipe’nin İstanbul’da
nabız yoklamaya gönderdiği gayrı resmi bir elçi olarak tanıtacaktır.
Zaten “Temkinli Kral” ile temas kurmanın binbir yolunu arayan ve
Madrid’den gelecek bir elçinin yolunu gözleyen Osmanlılar’a bunu
yutturması zor olmamışa benzemektedir.43 Veziriazam Sokollu Mehmet Paşa, önümüzdeki yıl donanmanın Akdeniz’e çıkmayacağını ve
eğer II. Felipe İstanbul’a resmi bir elçi göndermek isterse, Sultan’ın
kapılarının herkese açık olduğunu belirten bir mektupla de Acuña’yı
hemen İspanya’ya gönderecekti.44 Osmanlılar ile Habsburglar arasın39 AGS, E 1073, fol. 22.
40 Osmanlı-Habsburg görüşmelerine de müdahil olan Brutti’nin İstanbul’dan
Eflak’a uzanan ilginç hikayesi için bkz. Gürkan, Espionage in the 16th century
Mediterranean, 5. Kısım.
41 ASV, Senato, Deliberazioni Costantinopoli, fil. 11, fol. 2 (9 Mart 1577).
42 AGS, E 1074, fols. 6, 102, 104 (3 Ocak 1577), 105 (16 Ocak 1577), 106 (21 Ocak
1577), 107 (27 Ocak 1577), 108 (5 Mart 1577).
43 AGS, E 1071, fol. 191 (5 Mart 1577).
44 Deryada yürüyen levend kaptanlarına, reislerine ve iskeleler eminlerine
yollanan bir hükümde ve “Avlonya’dan Asitane-i Saadetime gelince yol
üzerinde vaki olan beylere ve kadılara” gönderilen bir başka bir hükümde
İspanya Kralı’nın ismi bir türlü doğru yazılamayan Don Martin adlı adamının yanındaki dört neferiyle birlikte Madrid’e gidip geleceği belirtilmiş,
kendisinin hiçbir şekilde rahatsız edilmemesi ve Pulya sahillerine saldırılmaması emredilmiştir. Hükümler için, bkz. Başbakanlık Osmanlık Arşivleri,
63
OSMANLI óSTANBULU
daki savaşı bitirecek 1581 ateşkesinin uzun süren görüşmeleri işte böyle
ilginç şartlar altında başlarken, bize aracılarımızın kişisel inisiyatif
alma konusundaki cüretleri kadar, 16. yüzyılda diplomasinin “resmi”
alanının ne kadar dar olduğunu da göstermektedir.45
Pek hassas dengeler üzerine kurulmuş Osmanlı-Habsburg ateşkesi, 16. yüzyılın ikinci yarısında meydana gelen teknolojik gelişmelerin kadırganın operasyon çapını düşürmesi ve her iki imparatorluğun
da uzun savaşlar ve finansal sorunlarla boğuşmak zorunda kalması
gibi faktörler, Akdeniz’de büyük filoların çarpışma ihtimalini oldukça
azalttı. Buna paralel olarak bu tip sabotaj önerileri iyiden iyiye azalsa
da, bazen belgelerde aniden karşımıza çıkan Andrea Reynaldi46 ve
daha önce Tersane’de çalıştıklarını iddia eden Rum denizci Manuel ve Jorge de Mayto kardeşler47 gibi girişimci aracılar, bir Boğdan
prensi olan Petro ve İstanbul’daki İngiliz elçisinin Anadolu ve Rumeli
Hisarları’nı (li castelli dardanelli del canal che intra in Constantinop.li)
ele geçirip, şehirde yangın çıkartıp, Türkler yangından Asya tarafına
kaçınca da, Hıristiyan halkı isyana teşvik etmek gibi karmaşık planları olduğundan bahseden Jeronimo Combi48 gibi Habsburg gizli
45
46
47
48
Mühimme Defterleri, XXX, nos. 76 (H. 28 M 985 / 17 Nisan 1577) ve 78.
Bu görüşmelerin detayları için bkz. Fernand Braudel, La Méditerranée et le
monde Méditerranéen à l’époque de Philippe II, 2nd ed. (Paris : Libraire Armand
Colin, 1966), II. cilt, 439-450; S.A. Skilliter, “The Hispano-Ottoman Armistice of 1581,” içinde Iran and Islam: in memory of the late Vladimir Minorsky,
haz. C.E. Bosworth (Edinburgh: Edinburgh University Press, 1971), 491-515;
M. J. Rodríguez Salgado, Felipe II, el “Paladín de la Cristiandad y la paz con
el Turco” (Valladolid: Universidad de Valladolid, 2004).
AGS, E 1879, fol. 137, 10 (7 Kasım 1603).
AGS, E 1090, fol. 119 (2 Eylül 1589); E 1091, fol. 79 (29 Haziran 1591).
AGS, E 1106, fols. 81-2 (31 Aralık 1610). Bu ilginç plana göre, Boğdan Voyvodası Petro ile İstanbul’daki İngiliz elçisi anlaşmıştır. İlk önce casuslar aracılığıyla Anadolu ve Rumeli Hisarları ele geçirilecek, sonra halk durumu öğrenir öğrenmez, casuslar şehirde yangınlar çıkaracaktı. Bu karışıklık içinde,
son olarak grejuva ile tutuşturulmuş 3 büyük kalyon da Türkler’in yüreğine
korku salacaktı. Bunlar can havliyle Asya tarafına kaçarken, yangınların
erişmediği yerlerde yaşayan Rum ve Arnavutların önde gelenleri (li piu
principali Greci et Albanesi) daha önceden anlaşıldığı gibi isyan edecek ve
diğer Hıristiyanlar’la birlikte Türkler’i kılıçtan geçireceklerdi (pasarano
per via di coltello ali Turchi). Taraftarlarınca Transilvanya’ya çağrılan Petro
64
FóTóLóN UCUNDA TERSANE-Yó ÂMóRE
servisinin kadim üyeleri, ya da Uluç Ali’nin elinden kurtulan yedi
Hristiyan köle49 gibileri bizi şaşırtmamalıdır. Esas şaşırtıcı ve dolayısıyla açıklamaya muhtaç olan, otoritelerin bu gibi işlere yatırım yapma
konusundaki ısrarlarıdır.
Sonuç
Lafı fazla uzatmadan, yukarıdaki satırların bize neler gösterdiğini sıralamaya çalışalım. İlk olarak, Tersane-yi Amire ve Donanma-yı
Hümayun başta olmak üzere Osmanlı başkentindeki mühtedilerin
fazlalığının Osmanlı İmparatorluğu açısından nasıl bir güvenlik
sorunu teşkil ettiği bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır.50 16. yüzyılın
getirdiği emperyal sorumluluklar doğrultusunda büyük donanmaOsmanlı Sultanı’ndan Boğdan voyvodalığına iade olunma sözü de almıştır.
Hükümdarlığına kavuşur kavuşmaz 10-15 bin sipahi toplayacak ve Mart
ayı bitmeden İstanbul’a dönecektir. Petro’nun kim olduğunu saptamayı
başaramadım; zira bu tarihlerde sabık Boğdan voyvodaları arasında bir
Petro bulunmamaktadır. Daha önceden Boğdan tahtına oturduğuna göre,
Petro taç peşinde koşan ve bu amaçla İstanbul’da lobi yapan sayısız Romen
prenslerinden biri olamaz. Belki de belgedeki isim yanlıştır. Dönemin kısıtlı
iletişim araçları bu tip hatalara yol açabilmektedir. Örneğin Osmanlılar
Jan Zapolya’nın oğlu Erdel Kralı János Zsigmond’a ısrarla İstefan Kral
demekteydiler. Bkz. BOA, Mühimme Defterleri, VI, no. 519, 520 (H. 27 Cemaziyelevvel 972 / M. 31 December 1564), 779 (H. 22 Şaban 972 / M. 25 Mart
1565), 1385 (H. 11 Zilhicce 972 / M. 9 July 1565); 6 Numaralı Mühimme Defteri
(972 / 1564-5): Özet, Transkripsiyon ve İndeks (Ankara: Başbakanlık Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü, 1995), I. cilt, 296-7, 433; II. cilt, 310. İstefan’ın
János Zsigmond’un baba tarafından dedesi olduğunu belirtelim.
49 AGS, E 1337, fol. 169 (24 Ağustos 1580).
50 Bir başka güvenlik sorununu Osmanlı kadırgalarında kürek çeken ve sayıları
100-150 civarında seyreden Hıristiyan forsalar oluşturmaktadır. Yukarıdaki
sabotaj planlarında da değerlendirildiği gibi, bunların bir muharebe esnasında ayaklanması Osmanlı donanması için feci sonuçlar doğurabilirdi. Bu
kölelerin sık sık ayaklandıkları ve mürettabatını öldürüp ele geçirdikleri
kadırgalarla Hıristiyan topraklarına kaçmaya çalıştıklarını biliyoruz. Bunlar
döner dönmez yanaştıkları ilk limanda Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili
bilgi almak isteyen otoriteler tarafından sorgulandıkları için Simancas Arşivleri’nde, özellikle Papeles de Estado’nun Sicilia ve Nápoles fonlarında bu
kaçış hikayelerini ihtiva eden bir sürü belge bulunmaktadır.
65
OSMANLI óSTANBULU
lar teçhiz etmek zorunda kalan Osmanlılar her daim sergiledikleri
pragmatizmlerini göstererek, insanların kendi kendini eğittiği bir
çağda Akdeniz’in denizci halklarının teknik ekspertizine başvurmaktan kaçınmamışlardır; bu ekspertizin kıymeti Venedik elçilerinin
Serenissima’nın Doğu Akdeniz’deki kolonilerinde yaşayan (Stato da
Mar) ve dolayısıyla Venedik teba’sı olan Yunan ustaların İstanbul’a
gelip Tersane-yi Amire’de iş bulmalarına engel olmak için sarf ettiği
çabadan anlaşılabilir. Akdeniz’in her iki yakasında bağlantılar kuran
bu mühtediler imparatorluklar ötesi kimliklerinden yararlanmakta
tereddüt etmeden Hıristiyan hükümetlerle temasa geçmiş ve kendi
menfaatleri doğrultusunda hareket etmişlerdir.
Durmuş Reis örneğinde de görüldüğü gibi tekliflerinde samimi
olmadıkları da olmaktadır; nihayetinde amaçları dönemin tabiriyle
sacar dinero, yani para sızdırmaktır. Ancak bizi bu mühtedilerin gerçek niyetlerinden daha çok ilgilendiren şey, merkezi hükümetlerin bu
projelere onay vermesidir. Bu noktada iki şeye dikkat çekmek gerekir.
Birincisi, her ne kadar kağıt üzerinde biraz imkansız dursalar da, bu
tip komploların askeri ve dolayısıyla siyasi sonuçlar doğurduğunu
biliyoruz. Eğer bunu hakikaten Osmanlı ajanları çıkardıysa, Venedik
Tersanesi’nde 1570 yılında çıkan yangın başarılı komplolara güzel bir
örnek oluşturur. Kıbrıslı ile Süleyman’ın 1570 yılının Aralık ayında
giriştiği ve son anda başarısız olan sabotaj operasyonunun Osmanlı
savaş makinesine vereceği zararın büyüklüğünü yaptıkları işin önemini abartmaya meyyal casuslar değil, bizzat geçici Fransız elçisi M. de
la Tricquerie belirtmiştir. Gene 1575 Mayısı’nda Tersane yakınlarında
çıkan yangının aşırı bir hasar verememesinin tek nedeni rüzgarsız bir
güne denk gelmiş olmasıdır. Ayrıca, başarıya ulaşma ihtimali olan tek
gizli diplomasi metodu sabotaj değildir. Habsburglar’ın Osmanlı askeri ve idari mekanizmalarında yer alan üst ve orta düzey görevlilerle
yaptığı bir sürü gizli anlaşma teşebbüsünün hiçbir sonuç doğurmamış
olması, bu görüşmelerin gereksiz olduğu anlamına gelmemektedir.
Anlaşma kapısını aralık bırakmaktan, karşısındakini yoklamaktan ve
hayal kurmaktan kimseye zarar gelmemektedir. Andrea Doria’nın
1527’de Fransa Kralı’nın emrindeyken İmparator Şarlken’in hizmetine
geçip Akdeniz’deki dengeleri bir anda değiştirmesi, dönemin karar
alıcılarına bu tip gizli görüşmelerin ne kadar önemli siyasal sonuçlar
doğurabileceğini göstermemiş midir? Eğer Cenevizliler’den hazetmeyen Venediklilerin bir kara propagandası değilse, Doria ile Barbaros
66
FóTóLóN UCUNDA TERSANE-Yó ÂMóRE
Hayreddin arasında olduğu iddia edilen gizli anlaşma Osmanlı Kapudan-ı Deryası’na Preveze’de bir deniz zaferinin önünü açmamış mıdır?51 Gene aynı Dorialar’ın 1535 Tunus Seferi’nde kuşatma altındaki
kaleyi gizlice terk edip sıvışan Hayreddin’i azcık takip ettikten sonra
kovalamaktan vazgeçtiklerini de hatırlatalım.52 Cenovalılar’ın tehlikeli
bir korsan olan Turgut Reis’i ufak bir kurtarmalık karşılında serbest
bırakmaları ve 1544 yılında büyük bir Osmanlı donanması ile Batı
Akdeniz’e açılan Barbaros’un kendisine rüşvet veren Cenovalılar’a
dokunmaması bir yana,53 Doria ailesi ile Osmanlılar arasındaki gizli
bir anlaşma Sakız’ın şu çok geç gelen fethini açıklamakta dahi kullanılmıştır. 54 Bu tip büyük çapta gizli görüşmelerin dışında daha ufak
çapta sabotaj, rüşvet, suikast, isyana teşvik gibi bir dolu gizli harekat
planı Avrupa arşivlerinde araştırmacıları beklemektedir.
İkinci olarak, bu operasyonlarda harcanması öngörülen paralar
her ne kadar casuslarımız için oldukça yüklü miktarlar olsa da,55 hü51
52
53
54
55
Barbaros Hayreddin Paşa ile Şarlken arasında bir dizi gizli görüşmenin
yapıldığını da hatırlatalım. Simancas arşivlerinde bu konuda bir çok belge
mevcuttur.
Emrah Safa Gürkan, “Ottoman Corsairs in the Western Mediterranean and
Their Place in the Ottoman-Habsburg Rivalry, 1505-1535” (yayınlanmamış
yüksek lisans tezi, Bilkent Üniversitesi, 2006), s. 131-3.
Rinaldo Panetta, Pirati e corsari turchi barbareschi nel Mare Nostrum: XVI
secolo (Milano: Mursia, 1981), s. 145-6.
Francis Guilmartin Jr., Gunpowder and Galleys: Changing Technology and
Mediterranean Warfare at Sea in the Sixteenth Century (London: Cambridge
University Press, 1974), s. 26.
Hükümetten para sızdırmak için Renzo, Gigli, Santa Croce, Franchis, Massa ve Bregante gibi mektuplara imza atan önde gelen casuslar sadece ödeme
kayıtlarında gözüken düşük önemdeki diğer casusları kendileri yaratmış
olabilirler. Bu durumda kendilerine layık görülen maaşlardan çok daha fazlasını elde etmekteydiler. Ancak, eğer bu ikincil önemdeki casuslar gerçekten
varsa bile, Renzo ve yardımcıları kafadan dedikodu ve proje üretmek için
ziyadesiyle yüksek ücretler almaktadırlar. İstihbarat servisinin kurulduğu ilk
yıllarda Gigli 600, de Franchis 500, Renzo 400 ve Santa Croce 300 düka
yıllık ücret almaktadır. İkincil önemdeki casuslar dahi 100 dükadan aşağı
almamaktadır. AGS, E 106, fol. 129; Enrique García Hernán, “The Price
of Spying at the Battle of Lepanto”, Eurasian Studies, II/2 (2003): 227-250;
burada 237-8. 1575’te yapılan zamlarda Santa Croce’nin maaşı 300 dükadan
67
OSMANLI óSTANBULU
kümetlerin donanma ve savunma sistemlerine harcadıkları paralarla
kıyaslandığında en kapsamlısı 30.000 dükayı bulan bu komploların
aslında oldukça ekonomik olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Örneğin
1566’da Napoli krallığındaki yıllık askeri masraflar bir milyon dükaya
yakındır.56 Toplam askeri masrafların 335.982 düka olarak tespit edildiği bir başka Napoli bütçesinde krallığın kıyı korumasıyla görevli
altısı krallığa ait onu kiralık toplan 16 kadırga için yıllık 106.217 düka
ödediğini görmekteyiz.57 1560 bütçesinde sadece krallığa ait 6 gemi
için Napoli hazinesinden 8.736 düka çıkmıştır.58 Habsburg donanmasının belkemiğini oluşturan kadırgaları kiralayan Cenevizli Antonio
Doria’nın 1574 tarihli bir raporu daha da ilgi çekicidir. Alçak Ülkeler’de
işler karıştığından beri Akdeniz’e para harcamaya pek de gönülsüz
yaklaşan II. Felipe’yi Osmanlılar’a karşı bir donanma yollamaya ikna
etmeye çalışan Doria’ya göre, Habsburglar savunmada kaldıkları her
yıl 1.670.000 ekü harcarlarken, saldırmaları durumunda 1.903.000
eküye ihtiyaç duyacaklardı. Osmanlı donanmasının saldırmayacağı
bilindiği takdirde her birinin aylık masrafı 650 ekü (yani yıllık 7800
500’e, Giovanni Sarımbal’inki 150’den 250’ye, Ahmet Reis ve Chaim de Salimia’ninkiler ise 100’den 200’e çıkacaktır. AGS, E 1071, fol. 171. Casuslarımızın
maaşlarını normal askerlerinkiyle karşılaştırmak haksızlık olur. Görece daha
pahalı olan Alman piyadeleri dahi Napoli hazinesinden ayda 4 ¼ ekü yani
yılda 52 ekü almaktadırlar. AGS, E 1061, fol. 95; Giuseppe Coniglio (ed.),
Il viceregno di Napoli e la lotta tra spagnoli e turchi nel Mediterraneo (Napoli:
Università degli Studi, 1987), II. cilt, 362. Casusların maaşları orta dereceli
Habsburg memurlarına yakın gözükmektedir. Örneğin 1564 yılı Napoli
bütçesine göre Venedik elçilik sekreteri 220, Sicilya valilik sekreteri Vargas
360, Cenova’daki Habsburg elçisi 806 düka yıllık maaş almaktadır. AGS, E
1053, fol. 126 (Ekim 1564); 1046, fol. 209; a.g.e., cilt I, 272, 274, 282.
56 O yılın bütçesinde verilen rakam 1.078.400 olsa da bundan askeri olmayan
harcamalar çıktığında geriye kalan miktar 978.000 düka rakamına ulaşılmaktadır. AGS, E 1055, fol. 30; a.g.e., II. Cilt, 342-3. Coniglio’nun kitabında
bu rakam sanki sadece Ağustos-Eylül ayını kapsarmışcasına gösterilmiş olsa
da bu yanlıştır. Verilen rakamlar yıllık rakamlardır.
57 AGS, E 1046, fols. 205 ve 206; a.g.e., I. cilt, 183, 185.
58 AGS, E 1046, fol. 209; a.g.e., I. cilt, 282. Kadırga başına düşen rakam diğer
bütçedekilerle karşılaştırıldığında oldukça düşüktür. Bu da bu 6 kadırganın
masrafının bir kısmının o seneki Napoli bütçesinden karşılanmadığı izlenimi vermektedir. Akla en yakın gelen masrafların Sicilya ve Napoli bütçeleri
arasında paylaştırılmış olabileceğidir.
68
FóTóLóN UCUNDA TERSANE-Yó ÂMóRE
ekü)59 eden 100 kadırganın 40 tanesinden vazgeçmek mümkündür,
zira kıyıları korsanlardan korumak için 600 kadırga yetecektir. Bu
da yıllık 312.000 ekülük bir tasarruf demektir.60 Bu yüklü miktarların
yanında yüzden fazla gemiden oluşan koskoca bir Osmanlı donanmasını sabote etmek, başarı şansı ne kadar düşük olursa olsun, denemeye
değer addedilmiş olmalıdır.
Yapılması gereken bir başka hesap da, bu operasyonların sonucunda Osmanlılar’ın uğrayacağı zarardır. Kadırgaların bir tanesinin
yüz binlerce akçeye ya da binlerce dükaya mal olması bir yana, Osmanlılar’ın her yıl denize çıkardığı 100 gemilik bir donanma için gereken
asker ve kürekçi sayısı da imparatorluk hazinesi için büyük bir külfet
olmaktaydı. İnebahtı Savaşı öncesi bileği bükülemeyen bu muzaffer
donanmanın etkisiz hale getirilmesi veya daha da iyisi yok edilmesi,
Habsburglar için bir stratejik kazanım olmanın yanı sıra, Osmanlı
hazinesi için de ağır bir darbe olacaktı. Ancak, gene de bu komploların
Osmanlı deniz gücünün belini bükebileceği tartışmalıdır. Zira eğer
bir kaza değil de gerçekten iddia edildiği gibi bir komploysa, çağın en
başarılı sabotaj operasyonu olan Venedik Tersanesi’ndeki yangın bile
aslında çok da kesin sonuçlar doğurmamıştır. Ayrıca, Osmanlılar’ın
donanmalarının büyük bir bölümünü kaybettikleri İnebahtı hezimetinden sonra ivedilikle yeni bir donanma teçhiz edebilmeleri ve hemen
ertesi yıl tecrübeli korsan Uluc Ali amiralliğinde bu donanmanın
Müttefik Hıristiyan donanmasını oyalayabilmesi, bize Osmanlı savaş
makinesinin altyapı, organizasyon ve lojistik alanlarında ne kadar
gelişmiş olduğunu göstermektedir.Son olarak bu fırsatçı aracıların
Akdeniz’in limanlarında birbirlerine denk gelmeleri, bunların kişisel
ilişkiler çevresinde oluşmuş ve işlerinde uzmanlaşmış bir ağ (network)
vücuda getirdiklerini gösterir. Örneğin Renzo Madrid’de Giustiniani
ile karşılaştığında ya da de Acuña Napoli’de Brutti’ye denk geldiğinde
aslında bu pek de şaşırtıcı bir şey değildir. Zira bu ajanlar her gün
İstanbul, Venedik, Napoli, Messina, Madrid, Cenova, Roma, Ragusa,
Korfu ve Sakız gibi yerlerden geçmekte, aynı yolları kullanmakta, aynı
şeyleri planlamakta ve aynı kapıları çalmaktadır. Avrupa’nın hemen
her arşivinde bu aracıların izine rastlanması boşuna mıdır? Bir gün
bilgi satmakta, ertesi gün sabotaj, suikast, rüşveti bir arada harman59 Burada bahsedilen scudo d’oro dükaya aşağı yukarı eş değerde bir paradır.
60 AGS, E 1061, fol. 95; a.g.e., II. cilt, 354-363.
69
OSMANLI óSTANBULU
ladıkları bir komployla merkezi hükümetlerin eşiklerini aşındırmakta,
en sonunda da esir düşmüş köleleri kurtarmak için aracılık teklif
etmektedirler. Bu ağın aslında ne kadar dar olduğu de Acuña’nın yanında getirdiği üç adamdan birinin yolda gezerken eski bir Habsburg
casusu olan ancak Napoli’den kaçıp İstanbul’da ihtida eden Esteban
adlı bir Rum tarafından tanınmasından belli değil midir?
Tabi gözden kaçırmamamız gereken bir başka ihtimal de aynı
anda birden fazla hükümete çalıştığını bildiğimiz bu casusların Osmanlılar’a da çalışıyor olmasıdır. Napoli Kral Vekili şüphelerinde
haklı olmalıdır; bunlar onca yıl yakalanmadan nasıl var olmuşlardır?
II. Felipe’yi İstanbul’a elçi yollamaya icbar etmek istedikleri zaman
Osmanlılar Santa Croce ve de Acuña’yı kullanmamış mıdır? İkilinin
Osmanlılarla koordineli bir şekilde II. Felipe’yi oyuna getirmiş olmaları mümkündür. Öyle olmasa ve Osmanlılar de Acuña’nın hakikaten
Felipe’nin elçisi olduğuna inanmış olsalar bile, Santa Croce hangi
vasıfla çıkıp da de Acuña’yı saraya tanıtmıştır? Bunu yapması için
Habsburglar ile ilişkisini açığa çıkarması gerekmez miydi?
Bu cevap bekleyen soruları bir başka makaleye bırakıp kişilerin, haberlerin, fikirlerin, teknolojilerin, sanat eserlerinin, kısacası
kültürel, askeri, ticari her türlü metanın bir Kutsal Savaş tarafından
ikiye bölünmüş 16. yüzyıl Akdeniz’inde serbest dolaşımını mümkün
kılan ağların önemine ve yeni yeni serpilen merkezi bürokrasilerin her
geçen gün daha da bir ısrarla kayıt ve kontrol altına almaya çalıştığı
gizli diplomasi metotlarının gerek askeri, gerek siyasi tarih açısından
taşıdıkları potansiyele işaret etmekle yetinelim.
70