Pdf indir - Beşiktaş Belediyesi
Transkript
Pdf indir - Beşiktaş Belediyesi
Sayı: Sonbahar ’10/10 Top sahasında müzik sesleri... Cumhuriyet Aydınlatıyor Bağımsızlık ülküsü: “68”li İsyan Bir usta: İlhan Koman Türkiye’nin ilk spor müzesi: BJK Müzesi Beşiktaş’ta “Kentsel Demokrasi”! Y üzyıllardır en çok sözü edilen kavramlardan biri “demokrasi”. Günümüzde demokrasi bir yönetim biçimi olmanın ötesinde, bireysel ve temel bir hak olarak da algılanıyor. Kavram ve uygulamadaki bu genişleme ve derinlik, en yoğun olarak da kentlerde yaşanıyor. Bu kavramı yerel yönetimlerle kent halkı arasındaki ilişki üzerinden irdeleyebiliriz. Bu alan daha sivil ve sıcak ilişkilerle dolu bir alan. Beşiktaş Belediyesi’nde biz, iki taraf olarak da, yani hem belediye, hem Beşiktaş halkı olarak bir kent demokrasisi yaratmakta başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü odağına, merkezine, amaç ve sonucuna insanı yerleştirdiğimiz, ama sevgiyle yerleştirdiğimiz bir yerel yönetim anlayışımız var. Kısacası “bizim kentsel demokrasi anlayışımızın özü karşılıklı sevgidir”. Beşiktaş kentlilerini ve Beşiktaş’ı sevmektir. Elle tutulur bir sevgi bu. Yönetim anlayışı ve ahlâkınızda, bilgilendirme ve iletişim dünyanızda, hizmet ve yatırım anlayışınızda somutlaşan bir sevgiden söz ediyorum. Belediye girişinde görevli arkadaşımdan, telefonda yanıt veren sese; envanter düzeninden evrak takip ciddiyetine, bilgilendirmeden başkanlık randevularına kadar her alanda sürekli yeniden ürettiğimiz bir sevgiden söz ediyorum. Bu sevginin içinde elbette başta bilgi olmak üzere, hak, hukuk, dayanışma, katılım ve sorumluluk gibi çağdaş dünya değerlerini paylaşmak da var. Eleştiri ve tahammül var. Karşılıklı haklar ve ödevler kadar, karşılıklı beklentiler var. O zaman 02 B+ SONBAHAR “demokrasi eşittir insanı sevmek” denklemimizin yanına bir ilke daha koyabiliriz: “Beşiktaş’ta demokrasi, birbirimize saygılı olmaktır”. Ve biz bunu da yaşıyoruz Beşiktaş kentlisiyle. Bu nedenle; Beşiktaş’ta hiçbir düşünce, hiçbir inanç, hiçbir yaşama tarzı rahatsız edilmemiş, kendini tehlikede hissetmemiş, hor görülmemiştir. İşte o zaman demokrasilerden gerçekten özgürlük çıkar. Biz bu özgürlüğü koruyoruz. Bu yüzden Beşiktaş bana göre Türkiye’nin en özgür kentidir. Aslında yönetim tarzımızın temel taşları bu anlayış ve etkileşmedir. Bizim Beşiktaş kentlisiyle oluşturduğumuz ortak yaşam konsepti yaklaşık %70’lik bir oyla onay almıştır. Biz yukarıdan öngörerek değil, Beşiktaşlılara danışarak, onların engin birikimlerinden, çağdaş dünyaya ilişkin tasavvur ve beklentilerinden yararlanarak bir “yönetim ve ortak yaşama” programı oluşturduk. Bu yöntem ve bu yöntemin içeriği nedeniyle bizim demokrasi anlayışımız “aydınlıktır!” Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerine yürekten bağlıyız. Çağdaş ve ilerici olan her şey Beşiktaşlılar olarak bizim hakkımızdır. Gerici, baskıcı, akıl ve bilim dışı olan her şeyle ortaklaşa mücadele etmek de görevimizdir. Bu talep, bu beklenti yerel yönetim olarak bize Beşiktaş kentlisi tarafın- dan verilmiştir ve özenle izlenir. Bu nedenle “Beşiktaş üzerinde karanlık bulutlar görülmez, Cumhuriyet Türkiyesi’nin aydınlığı dolaşır”. Bu ana eksenlerin bileşkesinde görevimiz yalındır: Beşiktaş kentlisinin yaşamına çağdaş kolaylıkları ve güzellikleri en yüksek kalitede ekleyebilmek... Bu nedenle yerel yönetim olarak kentsel demokrasi anlayışımızın hizmet taşlarını şöyle sıraladık: 1. Güvenli Bir Yaşam/ Güvenilir Bir Kent 2. 360 Derece Yönetim 3. Ulaşılabilir Beşiktaş Kenti/ Erişilebilir Hizmetler 4. Katılımcı Demokratik Yönetim Belediye Başkanı olarak benim durduğum yer de, Beşiktaş kentlilerinin yanıdır. Çünkü ben yönetici olmadan önce, Beşiktaş kentlisiyim. Bir kentli olarak, bir mimar olarak, bir baba olarak hâlâ sizlerden biriyim. Benim de bu kentten taleplerim ve beklentilerim var. Ayrıca ben zaten sizlerden, Beşiktaşlılardan biriyim. Sırça köşklerden, küresel sermaye temsilciliğinden, şıh ve şeyh ocaklarından gelmiyorum. Beşiktaş Çarşısı’ndan, Levent Meydanı’ndan, Ortaköy sahilinden geliyorum. Bebek Kahve’den, Arnavutköy direnişinden, İnönü Stadı’ndan geliyorum. Ben sınıfsal ve sosyal olarak Beşiktaş halkına aidim. Beşiktaş’ta birlikte ilerlettiğimiz ve bence alçakgönüllü bir duruşa model olacak denli kuvvetli desteğe sahip “yerel demokrasi” anlayışımız beş temel ilke ile ifade edilebilir: 1. Beşiktaş kentlisini ve Beşiktaş kentini seviyoruz. 2. Birbirimize karşı saygılıyız. 3. Hepimiz bilinçli birer Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyız. 4. Özgürlük, demokrasi ve adalet Beşiktaşlılar için vazgeçilmezdir. 5. “Aydınlık bir Beşiktaş” Cumhuriyet’e ve gelecek kuşaklara ortak borcumuzdur. Ne mutlu bana ki, Beşiktaş kentlisi ile ortak bir yaşam ve yönetim konseptini paylaşıyorum. Bu yüzden Beşiktaş’ın demokrasisi oldukça farklıdır ve bu fark yerel yönetimimiz kadar, hatta ondan önce Beşiktaş kentlilerinin yarattığı bir farktır. Hepinize sevgilerimi sunarım. İsmail ÜNAL Beşiktaş Belediye Başkanı B+ SONBAHAR 03 22 Aykut Barka Deprem Parkı Beşiktaş’ın en canlı parklarından biri olan Aykut Barka Deprem Parkı’na uğramadan geçmeyin. BEŞİKTAŞ KENTLİSİ’ NİN DERGİSİ Sonbahar ’10 / 10 İMTİYAZ SAHİBİ Beşiktaş Belediyesi adına Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal YÖNETİM YERİ Beşiktaş Belediyesi Nisbetiye Mahallesi Aytar Caddesi Başlık Sokak No: 1 34340 Levent, İstanbul www.besiktas.bel.tr - 444 44 55 YAYIN TÜRÜ Dergi/Yaygın YAYIN KURULU Hasan Özgen, Yüksel Türkili, Görkem Kızılkayak PROJE YÖNETMENİ Hasan Özgen EDİTÖR Görkem Kızılkayak 22 Kapak Fotoğrafı: Ersen Çörekçi 03 Başkan’ın Beşiktaşlılara Mesajı 06 Beşiktaş’ta Sabah Birazdan kent uyanacak, martılar ve deniz eşlik edecek sessizliğe... GENEL YAYIN YÖNETMENİ Gülçin Tahiroğlu GÖRSEL YÖNETMEN Nadir Mutluer SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Ayla Çiringel YAZI İŞLERİ Gülçin Tahiroğlu, Nilüfer Oktay, Ayla Çiringel, Nazan Ortaç SAYFA YAPIM Engin Ak KATKIDA BULUNANLAR Ferda Çağlayan, Yalçın Çiringel, Esat Korkmaz, Gökhan Tan, Alp Özgen 06 16 Cumhuriyet Aydınlatıyor Beşiktaş Belediyesi’nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı afişlerinin sloganı buydu. FOTOĞRAFLAR Görkem Kızılkayak, Alaaddin Savaş, Vural Yazıcıoğlu, Ersen Çörekçi, Erdem Aydın Burak Görgün, Şenol Kaşıkçı BASKI Promat Matbaacılık 0212 622 63 63 68’li İsyan Belleklere kazınan bir bağımsızlık türküsü yazdı “68”liler. 26 34 Fulya Gösteri Merkezi Kapılarını dev bir konserle ilk kez Beşiktaşlılara açıyor. 34 40 YAPIM NDR Tasarım ve Reklamcılık Tic. A.Ş. Nisbetiye Mahallesi, Birlik Sokak Akyıldız Apt. C Blok No:22/6 Beşiktaş/İstanbul Tel: 0212 284 99 22 Belgesel Sinema Geçen yıl müdavimleri oluşan Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit etkinliği bu yıl kaldığı yerden devam ediyor. 42 Albüm: Altan Bal Beşiktaş Çarşısı’ndan kareler... BASKI TARİHİ Kasım 2010 50 16 04 B+ SONBAHAR 26 Bir Usta Oğlu Ahmet Koman büyük usta İlhan Koman’ı anlattı. 56 BJK Müzesi Kentin ilk spor müzesi canlı bir tarih sunuyor. Artı 56 62 Sanatçı Gözüyle Yaptığı işe tutkuyla bağlı olan Bihter Altay için Afife Jale’nin anlamı büyük. 62 66 Bir Semt: Ortaköy Yeni ile eskinin, gelenekselle modernin bütünleştiği bir semt Ortaköy. Kentlilik bilinci “yüksek!” “Hafif, ferah, yaşanılası bir yer Beşiktaş. Bazı yapıyor. Sanatın anarşist çocuğu Bubi’nin ser- semtlerde varolan insanı sıkan, baskıcı hava gisi bu. Bubi, B+’ya, “Ben kendimden kurtulma- burada yok” Ayşegül Molu iletişimci gözüy- yı öğrendim” derken, içinde dolup taşan duygu- le Beşiktaş’ı değerlendirirken, gözleri parlıyor. ları da dışa vurmaktan çekinmiyor. Sık sık Bebek’te yaşadığı çocukluk günlerini hatırlıyor. Korularda koşturup, Boğaz’ın so- Bu yıl kötü hava şartları nedeniyle Cumhuriyet ğuk sularına atladıkları günleri… O günlerden Bayramı kutlamaları ne yazık ki şölene dönüşe- bugünlere bazı değişiklikler olsa da değişme- medi ama Cumhuriyet ateşi kalplerde yanmaya yen çok şey kalmış Beşiktaş’ta. Ayşegül Molu, devam etti. Beşiktaş Belediyesi’nin Beşiktaşlı- Beşiktaş’ı, “Kentlilik bilinci yüksek insanla- larla paylaştığı “Cumhuriyet Aydınlatıyor!” afiş- rın, katılımcı bir anlayışla taçlandırdıkları bölge” leri anlam yüklüydü. olarak tanımlıyor. Beşiktaş’ta hayat bir başka hızla akıp gider. Siz B+ adına kiminle Beşiktaş üzerine sohbete siz olun bu hıza arkanızı dönmeyin… başlasak, onları bölgenin o pozitif havasının sardığını hissediyoruz. Örneğin geçen sene büyük bir beğeniyle izlenen “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Si- 66 76 İletişimci Gözüyle Ayşegül Molu Beşiktaş’ı kentin nefes aldığı bölge olarak yorumluyor. 76 80 Sergi Sanatın anarşisti Bubi Beşiktaş Çağdaş’ta. İşte Afife Jale Tiyatrosu’na tutkuyla bağlı bir mit” etkinliği’ne katıldınız mı? Bir kez olsun, sanatçı; Bihter Altay… 0 çok kültürlü bir ma- bir çarşamba akşamı yolunuz Levent Kültür hallede madam teyzesinin kucağında çeşit çe- Merkezi’ne düştü mü? Eğer, yanıtınız “Hayır”sa, şit masalları dinleyerek büyümüş. Bugün, 29 hiç durmadan önümüzdeki çarşambadan itiba- yaşında Türk tiyatrosunun gelişimi adına fark- ren programınıza bu etkinliği almanız gerektiğini lı oyun türlerini deniyorsa eğer bilin ki, yaratıcı bilin. Bizden söylemesi. Zira, her çarşamba siz- kimliğinin arkasında o günlerin izi var. İlk oyu- leri bambaşka dünyalara götürecek bir belgesel nunu Ortaköy’deki Afife Jale Tiyatrosu’nda sinema gösterimi bekliyor. Bu hafta olmuyorsa, sergilemiş. Bu sezon da arkadaşlarıyla yeni bir ondan sonraki hafta, o da olmuyorsa bir sonraki tiyatro oyununu sahneye koymaya hazırlanıyor. hafta, mutlaka orada sizi bekliyor olacağız. Beşiktaş kiminin çocukluk, kiminin gençlik anı- Birbirinden ilginç konular B+’da sizler için ha- larında yaşıyor. zırlandı. 68’liler için Amerikalıları denize döktükleri yer Bir sonraki sayıda buluşmak üzere Beşiktaş. Dolmabahçe’de “Yanki go home!” sesleri hâlâ belleklerde…. Hoşça kalın Beşiktaş, kentlisine çok şey sunan bir bölge. Kültür merkezleri, parkları yıl boyunca Beşiktaşlılarca dolup taşıyor. Birbirinden farklı, zen- 86 Haberler Beşiktaş’ta gerçekleşen etkinliklerden özetler... gin içerikli etkinlikler Beşiktaşlıların beğenisine sunuluyor. Bugünlerde Beşiktaş Belediyesi Mustafa Ke- 92 Rehber / 24 saat mal Kültür Merkezi farklı bir sergiye ev sahipliği besiktasarti@besiktas.bel.tr B+ SONBAHAR 05 Beşiktaş'ta sabah Beşiktaş’a gün doğuyor Yazı: ÇİÇEK KANAR Fotoğraf: Alaaddİn Savaş, ERDEM AYDIN, Vural yazıcıoğlu 6 B+ SONBAHAR “Gün aydınlanmadan yollara düşenler için” Sabah en masum zamanı günün, en kirlenmemişi ve en adaletlisi. Hepimiz bir parça arınmış olarak uyanmıyor muyuz uykumuzdan? Ve biraz daha eşit değil miyiz? Sabah en umutlusu vakitlerin. Beşiktaş’ta da yeni bir gün başlıyor. Gelin hep birlikte seyredelim. Gününüz aydın olsun. Günaydın… Bazı yollar tek başına aşılır Banklarda ona el sallayan bile yok. Teknenin kaptanı, miçosu, balıkçısı... Hepsi, her şeyi o. Teknesi ile kaptan bir başına şimdi. Can yoldaşı, yavuklusu, ekmek teknesi. Boğaz bu belli mi olur, demez. Sabahın altısında en önce o aralar dalgaları, sisi önce o yarar. Hayat denizinde aslında her birimiz o küçük tekne değil miyiz? “Hey, kaptan diyorum. Sen Tevfik Fikret’in Balıkçılar şiirini bilir misin? ‘Bilmem dersen’ dinle öyleyse.” Yalnız çıktıysan yola bir defa al bu şiiri koy cebine öyle de “Vira bismillah” “Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme Kayık çocuk gibidir; oynuyor mu kaydetme Dokunma keyfine: Yalnız tetik bulun, zira Deniz kadın gibidir: hiç inanmak olmaz ha.” B+ SONBAHAR 7 Hayatı sırtında taşıyan çocuk Sokak lambaları aydınlatmış yolunu işte, daha ne istiyorsun. Önemli olan sahip oldukların değil, sahip olduklarını nasıl kucakladığın. Nice karanlık olsa da yollar, sen ellerinle bulabilirsin yolunu, yoldaşın sokak lambaları olacak unutma. Hem biliyor musun o sokakta senin için evinde ayırdığı kağıtları ayrı bir poşete koyarken, arasına küçük hediyeler de sıkıştıran bir ablan var. İsmini bilmesen de... Hatırladın değil mi? Unutma şafak sökecek mutlaka… 8 B+ SONBAHAR Gelirler az sonra... Yüz yılı geçkindir orada Kabataş. Çocuk gelenler Boğaz’a baka baka büyür, delikanlı olup çıkar kapıdan. Kapılar belirler çoğu zaman hayatı. Bir kapıyı seçerken vazgeçeriz diğerinden. Çocuklar gelecek az sonra acele et, görmesinler gecenin kirini… Ve Behçet Necatigil’in Beşiktaş’tan Kabataş Lisesi’ne giden bu yolu anlattığı şiirini dinle, beğeneceksin: “Ne saadet uzanmak Evden mektebe kadar Yollarda bırakarak Bir sürü hatıralar…” B+ SONBAHAR 9 Ne çok durak var hayatımızda. Duraklar arasında geçiyor bir ömür. Önce bir sonraki durağa varabilmek için hızlı, sonra demlenmiş yaşında biraz sakin ve yavaşça ve en son ağır ağır… Kolunda çantası olan kadın, az önce çıkmış sıcak bir yataktan; işe gidecek ne var ki! Şimdi gitsek evine, masa üstünde duruyordur mutlak sonuna kadar içilmeye vakit bulunamamış bir bardak çay. Ilıktır henüz. Bu duraktan kalkan otobüse binilecek, şehrin gri binalarla dolu sevimsiz bir bölgesindeki işe gidilecek, başka yolu yok. Fakat durağın içine dahil olamamış o adam, “Kaçsam mı?” diyor acaba. Ya da “Binmesem bu otobüse, yorulduğum yere kadar sadece yürüsem.” Oysa nafile, gelecek bir otobüs ve bizi taşıyacak, ta ki son durağa gelene dek. t olsun r. İçiniz raha sahipleri onla Sabahın ilk n çok onlar Kötülükleri e seder. is görür, onlar h ve n Biz kalkmada ara gecenin ll düşmeden yo kaklardan o günahlarını s kazır. r, onlar süpürü , m Yoksa diyoru se, e onlar süpürm da gecenin n u gün doğduğ lükler bir tü ö k m tü ü ğ örttü rtaya. bir çıkacak o İyi ki varlar… Yücel’in n Onun için Ca şiirini ” “Sevgi Duvarı ir kez daha : b anımsayalım i k “Öyle sıcaktı ri e çöpçülerin ell riyle lle Çöpçülerin e i” okşardım sen 10 B+ SONBAHAR Gazetenin yorucu yolculuğu onun ellerinde son buldu Suat Ulupınar, 27 yıldır olduğu gibi o sabah da saat 06:00’da açtı Levent çarşıdaki bayiini. Dün gece, gazetenin gözleri kan çanağı gece amiri son haberleri yazıp, matbaacı genzini yakan mürekkep kokusunu bir kez daha içine çekip ve şoför iplerle bağlanmış gazeteleri kamyonuna atıp yola çıktığında o da büfesinin önünde bekliyor. Bir günün tüm yaşanmışlığı, günahları ve sevapları kâğıdın üstünde. İpleri çözecek, tezgâha dizecek ve hükmü 24 saat bile sürmeyen gazeteyi okura ulaştıracak. Bu gazetelere kaç kişinin teri ve kaç kişinin gözyaşı sinmiştir? İskele alabanda Beşiktaş iskelesinin ilk yolcuları Üsküdar ya da Kadıköy’e gitmeye hazır. Karşı kıyıdan bu yakaya geçmeye hazır olanlar gibi. Gün doğmadı daha ama simitler tezgâhta yerini aldı. “İskele alabanda”...Kaptan yanaşacak az sonra ve hoparlör sabahın sessizliğini bozacak: “İskelemizden kalkmakta olan gemi saat 07:15 hareketle Kadıköy’e gidecektir…” B+ SONBAHAR 11 Ekmek kavgası Az önce çıktılar fırından, dizildiler sepetlere, sabırsızlar. Hamuru karan, fırına atan, piştiğinde onu çekenler, ellerini silip bir kenara çöktüler, yorgun... Ekmekler ise yola çıkmaya hazır. Öyle taze ve öyle sıcaklar ki, onlara bakarken her şeyin ekmek kavgası için olduğuna inanmak çok zor. 12 B+ SONBAHAR Kurabiyeler hazır, buyurmaz mısınız? Dört kuşaktır aynı ailenin ellerinden çıkıyor kurabiyeler 78 Hasanpaşa fırınında. Sabah dediğin zaten bir bardak çay ve sıcak ekmek değil mi? Şayet yoksa vaktiniz evde kahvaltıya sizin için hazırlanan kurabiyeler eşlik edecek iş ya da okul yolunda. Siz sıcak kurabiyelerinizle sağlam çıkın yola diye Erhan Sümer çoktan tamamladı hazırlıklarını. Günün ilk çayları onun elinden Arnavutköy’de küçük bir kahve. Recep Taştanoğlu 40 yılı aşkındır sabahın ilk sahiplerinden. Saat 05:00’i vurdu mu geçer tezgâhın başına. Tavşan kanı çaylar... İlk çay kendine. Sonra gelir müşteriler. Gecenin yorgunu taksi şoförleri. Daha gidilecek çok yol var. Bir çay molası iyi gelir şoföre . Çay en çok anneleri anımsatır değil mi? Hep sıcaktır anne gibi. Denizin sahipleri Rıfat Kaymaz ve kuzeni Hamit Sultan Kaymaz. Aslında siz çok kez beraber yolculuk yapıyorsunuz onlarla. Beşiktaş’tan Üsküdar’a motorla gidip gelirken onlar da üst katta dümenin başında. Ama şimdi sabah keyfi, fırından yeni çıkmış poğaçalar, çaylar eşliğinde paylaşılıyor. Rıfat Kaptan, deniz tutkunu. Sekiz yaşında gönül vermiş denize. O gün bugündür hiç kopmamış, dünyada gitmediği sahil yok gibi, ömrü yettikçe denizi her sabah o uyandıracak… B+ SONBAHAR 13 İki yaka bugün de birleşecek Köprünün en sevilen saati, henüz kalabalıklarla kucaklaşmadı. İstanbul’un bir türlü birbirine kavuşamayan sevgilileri anımsatan iki yakasını bugün de birleştirmeye hazır. Sisli bir sabahta farlar aydınlatıyor yolu. “Allah zihin açıklığı versin” Yıldızlar çekildi artık yuvasına. Sen küçük çocuk, uyuyor musun yoksa arka koltuğunda okul servisinin. Yoksa tüm enerjisiyle çocukluğun şaka mı yapıyorsun arkadaşına? Şimdi göremiyorum ama az daha yükselsin güneş, bir daha bakarım…. 14 B+ SONBAHAR Dağıtarak gel sisi Sisleri ardında bırakıp gel. Doğan güne doğru kır dümeni. Martılar eşlik edecek sana. Deniz kokusu sinmiş sabaha. Sabahın kokusu sinmiş denize. “An gelir”, Atilla İlhan seslenir: “Sabahlar olur bir türlü uyuyamam İçimde sanki şilepler çarpışıyor Yağmurda sis düdükleri...” Koşar adım Dükkânlar kepenkleri açtı, manav tezgâhlarına elmalar dizildi. Vapur yanaştı iskeleye. Ellerinde kitaplar koş bakalım okula, elinde çantan koş bakalım işine. Koşar adım yaşarken hayatı atlama ve unutma. En masumudur günün ve en suçsuzu sabahlar. En vicdanlı olduğumuz zamandır sabah. Güneş uyandırmamıştır çünkü içimizdeki kara köşeleri… Sabah –ı şerifleriniz hayrolsun efendim. B+ SONBAHAR 15 Cumhuriyet Cumhuriyet Aydınlatıyor! Yazı: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraflar: Alaaddİn savaş, erdem aydın Türk devrim sürecinde 29 Ekim, Cumhuriyetin ilanının günüdür. O gün kuşaktan kuşağa aktarılacak bir aydınlanma yolunun da başlangıcıdır. 16 B+ SONBAHAR “ B izim toplumumuz için ilim ve fen lüzumlu ise, bunları aynı derecede hem erkek ve hem de kadınlarımızın elde etmeleri gerekir. …Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır.” 1923 yılı Ocak ayında İzmir’de halka yaptığı konuşmada Atatürk işte böyle diyordu. Türk kadınını erkeğinden ayrı düşünmeyen ve Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine erişmesinde el ele bir birliğin zorunluluğunu belirten Atatürk kadın haklarına büyük önem vermiş ve bu konuda köklü değişiklikler yapmıştır. 1925 yılında Kıyafet Devrimi yapılarak kadınlar çarşaftan kurtarılmış, 1932’de Türkiye’deki ilk güzellik yarışmasında Türkiye Güzeli olan Keriman Halis, 1933 yılında Dünya Güzeli seçilmiştir. En seçkin devrim Devrimlerin sürekliliğinin sağlanmasında kuşkusuz eğitimin hayati önemi vardır. Kültürel devrimi yapan Atatürk, bu değişimin sürekliliğini sağlayıp, kuşaktan kuşağa aktaran eğitimi de yaptığı devrim kadar önemli tuttu. Selanik’te daha gençlik günlerinde ulusu için bir reform ve devrim tasarlayan Atatürk, bu düşüncesini, Anadolu’yu istila eden düşmanları kovarken bile hiç terk etmemiş, hatta bir anlamda bu konuda girişimlerde de bulunmuştur. Bu Atatürk’ün vefatı nedeni ile yayınladıkları bir bildiride, Hindistan Kadınlar Birliği, onu “Kadın haklarının tarih boyunca en büyük savunucularından biri” olarak ilan etmiştir. “…Eğer bir ulus bir amaca doğru tüm erkek ve kadınları ile birlikte yürümezse, o zaman uygarlık yolunda bir ilerlemeyi beklemek gereksiz olur… İçinde yaşadığımız çağda kadın her alanda daha yüksek düzeylere çıkartılmalıdır ve bu nedenle de, kadınlarımız erkekler gibi her türlü öğrenim ve eğitim olanaklarından yararlanacak ve her türlü mesleği yapabilecektir. Sosyal yaşamda erkek ve kadın, karşılıklı olarak birbirlerine yardım ederek ve birbirlerini destekleyerek, birlikte ilerleyeceklerdir.” Kültürel devrimi yapan Atatürk, bu değişimin sürekliliğini sağlayıp, kuşaktan kuşağa aktaran eğitimi de yaptığı devrim kadar önemli tuttu Atatürk’ün kadın hakları ile ilgili reformları, 1924 yılında kadınlara erkeklerle eşit eğitim hakkı verilmesi ile başlamış ve 1926’da Medeni Kanun’un kabulü ve 1934’de kadınların seçme ve seçilme haklarını elde etmeleri ile devam etmiştir. Adana’da Kız Meslek Okulu tarih dersinde B+ SONBAHAR 17 zorunlu savaşım ile yeni bir devlet kurma çabaları içinde, eğitim yolunda yaptığı atılımların ilk göstergesinin Samsun’a çıkışından hemen bir yıl kadar sonra, Ankara’da bir “Maarif Kongresi” toplaması olduğunu görürüz. Atatürk, Büyük Zafer ve İzmir’in düşman işgalinden kurtarıldığı Eylül 1922’de yaptığı konuşmalarla Türk ulusunun yüzyıllar boyu uğradığı bozgun ve felaketlerin nedeninin eğitim ve öğretim açığı olduğunu açıklamıştır. Büyük Zafer kazanıldığında Mustafa Kemal Paşa’ya, “İşte zaferi kazandınız, şimdi ne yapmak isterdiniz?” diye soranlara, “Milli Eğitim Bakanı olarak memleketimin irfanına hizmet etmek isterdim” cevabını vermiştir. Atatürk öncelikle öğrenmeyi kolaylaştırmak ve çağdaş dünyanın bir parçası olmak için Arap alfabesini değiştirip, Latin alfabesine geçişi sağlamıştır. Onun Türk kültür ve eğitimine en büyük katkılarından biri de, Türk dilini yabancı dillerin etkisinden kurtarıp arındırması, saray dilinden halk diline dönüştürerek kendi benliğine kavuşturmasıdır. şarı için doğru bir yol olduğunu düşünmüştür. Uygulama sırasında yakın çalışma arkadaşlarının bazıları ile zaman zaman görüş ayrılıkları yaşasa da ilk günden itibaren izlediği yoldan ve yöneldiği hedeften asla sapmamıştır.* Değişimleri gerçekleştirirken, toplumun geleneklerine önem vermiş, aykırı olabilecek değişimlerden ürkebileceğini düşünerek zamanlamayı çok iyi yapmış, böylece değişmelere karşı ilk anda doğabilecek tepkileri en aza indirmiştir. Örneğin; Harf Devrimi’ni İkinci Meşrutiyet yıllarında düşünmesine, Erzurum Kongresi sırasında, öncelikle yapılacak işler arasında saymasına rağmen, ancak 1928 yılında gerçekleştirmiştir. Aşama aşama değişim Atatürk Türk ulusunu çağdaş uygarlık seviyesine yükseltmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş dünyanın vazgeçilmez bir parçası haline getirmek için her araçtan yararlandığını belirtmiştir. Bu araçların en önemlilerinden biri de kuşkusuz Takrir-i Sükun Kanunu’dur. Siyaset bilimcisi Samuel Huntington reformcular için iki stratejinin olduğunu söyler. Bunlardan birincisi; ilk başta gerçek amaçlarının tümünü ortaya koymak ve bunları aynı anda zor kullanarak gerçekleştirmek; diğeri ise kapıyı aralamak, ayağı kapının aralığına koyup sırayla, yapılabilirlik ölçüsüne, kabul oranına ve yetisine göre, aşama aşama amaçları gerçekleştirmek. Gazeteci -Yazar Metin Toker, Takrir-i Sükun Kanunu’nun yalnızca Şeyh Sait İsyanı’na karşı yapılmadığını, asıl amacın devrimlere devam için karşı ağızların susturulması ve devrimlerin sakin bir ortamda yürütülmesi olduğunu belirtmektedir. Atatürk, ülke ve toplum koşullarına, gereksinimlerine ve yapılabilirlik ölçülerine göre bu iki stratejiyi birlikte kullanmış, seziş ve zamanlama yeteneğini en iyi şekilde harmanlayarak, eylemlerini uygun zaman ve ortamda gerçekleştirmiştir. Önemli kararların bütün gereklerini ve zorunluluklarını ilk günden belirtmenin ve ifade etmenin isabetli olmayacağını bilen Atatürk, uygulamaları birtakım evrelere ayırmanın, mevcut olaylardan yararlanarak ulusun duygu ve düşüncelerini hazırlamanın, aşama aşama yürüyerek hedefe varmanın ba- 18 B+ SONBAHAR Emre Kongar da, benzer bir yaklaşımla Mustafa Kemal’in önemli devrimlerini Takrir-i Sükun Kanunu’nun desteği ile İstiklal Mahkemeleri’nin gölgesinde yapmış olmasının tarihsel ya da toplumsal rastlantılar ile uzak yakın hiçbir ilişkisinin bulunmadığını, tam tersine devrimler ile İstiklal Mahkemeleri’nin çakışmalarının bilinçli bir seçimi olduğunu ifade etmektedir. Sosyo-kültürel değişimlerin hemen hemen tamamının Takrir-i Sükun Kanunu’nun yürürlükte bulunduğu yıllarda tamamlandığı bir gerçektir. Atatürk Orman Çiftliği kurulurken Milli ekonomiyi oluşturmak Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’na başlarken milli egemenliğin ancak iktisadi egemenlik sağlandıktan sonra kazanılabileceğinin bilincindeydi. Cumhuriyet döneminde de iktisadi planlamanın ilk adımı olan İzmir İktisat Kongresi’nde yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferler ile taçlandırılmazlarsa elde edilen zaferler kalıcı olamaz, kısa zamanda söner. Bu sebeple en kuvvetli ve parlak zaferlerimizin bize sağladığı ve daha da sağlayacağı faydalı sonuçlardan yararlanabilmek için ekonomik egemenliğimizin sağlanması, güçlendirilmesi ve genişletilmesi lazımdır.” Bu nedenle, bağımsız ve daha güçlü bir Türkiye’nin yaratılması, iktisadi kalkınmaya bağlıdır. Atatürk’ün her zaman gösterdiği hedef, bu olmuştur. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin iktisadi sistemdeki gelişim modeli; çağdaş, dinamik ve kalıcı olmuştur. Türk toplumunun iktisadi gelişim ve kalkınma doğrultusu çizilmiş, iktisadi kalkınmanın refahı, özgürlüğü ve onuru koruyucu özellikleri olduğu ve Türkiye’nin gerek geçmişinin, gerek geleceğinin bu hedefler doğrultusunda devam edeceği milletçe kabul edilmiştir. İzmir İktisat Kongresi toplandığında (17 Şubat-4 Mart 1923) Misak-ı Milli esaslarına benzer Misak-ı İktisadi kabul edilip devletin o günkü şartlarına uygun olarak devlet desteğinde iktisadi liberalizm benimsendi. Kongrede alınan kararlar, Cumhuriyet hükümetlerinin yeni bir politika çizmelerinde etkili oldu. Alınan kararlar arasında üreticinin, milli sanayinin, ihracatın korunması ve teşvik edilmesi ile ilgili tedbirler, borsanın millileştirilmesi, ticari alanda bir bankanın kurulması, hava ve deniz ulaştırmacılığının geliştirilmesi, aşarın kaldırılması, çiftçilerin kredi şartlarının kolaylaştırılması, işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi gibi tedbirler vardı. İktisadi tedbirler alınırken; ekonomik bağımsızlık titizlikle korunacaktı. Türkiye Cumhuriyeti’nin iktisat politikası İzmir İktisat Kongresi’nde belirlendi. Cumhuriyet döneminde kalkınmada sanayileşmenin önemi kavrandığından, Teşvik-i Sanayi Kanunu 1927 yılında kabul edildi. Tarım alanında 1927’de Zirai Tedrisatın Islahı Kanunu ile eğitim seviyesi yetersiz ziraat okullarının yenileştirilme çalışmaları başlatıldı. 1931’de Birinci Ziraat Kongresi toplandı. 1930’dan itibaren Zirai Kredi Kooperatifleri kuruldu. Hayvancılığın gelişimi, ıslahı çalışmaları 1928-1930 yıllarında yapıldı. Ulaştırma alanında, demiryolu yapımına öncelik tanındı. 1923-1940 yılları arasında İç, Batı ve Doğu Anadolu demiryolları ile birbirine bağlandı. Demiryolları ile kurulan ağ, ülkenin gelişimine büyük katkı sağladı. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte adım adım yapılan birçok değişiklikle toplum çağdaş dünya içindeki yerini almak için hazırlandı. Bugünün Türkiye’sinde çoğulcu demokratik düzen uygulaması, çağdaşlaşmanın devamı, toplumun dinamizmi yeni Türk Devleti’nin “Cumhuriyet” temeli üzerine oturtulmasından kaynaklanmaktadır. B+ * Kaynak: İ.Ü. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları. B+ SONBAHAR 19 Cumhuriyet kalplerdeydi... Yazı ve Fotoğraflar: Alaaddİn savaş Aydın Sayman 58, yönetmen Film yönetmeniyim. 40 yıldır Beşiktaş’ta oturuyorum. Ve Beşiktaş’ta yaşamaktan çok memnunum. Yönetimden de memnunum. Cumhuriyet içi çok geniş bir kavram. Bazan benim beklentilerimi tam karşılamadığını düşünüyorum. Ancak Cumhuriyet Bayramları çocukluğumuzdan beri sevgiyle kutladığımız bayram. Çok özel bir gün. Fakat son zamanlarda işlerimin yoğunluğundan dolayı kutlamalara katılamıyorum. Son dönemlerde yaşanan sıkıntıların da Cumhuriyete zarar vereceğini düşünmüyorum. Her sene gelenek haline gelen 29 Ekim kutlamaları bu yıl kötü hava koşulları nedeniyle yapılamadı. Cumhuriyet ateşini simgeleyen fener alayı bu kez yüreklerde yandı. B+ Beşiktaşlılara Cumhuriyetin onlar için ne anlam ifade ettiğini sordu. İşte yanıtlar! Alaattin Özduran 60, kasap Beşiktaşlı olmaktan gurur duyuyorum. Cumhuriyet bayramlarında bayrakları, Atatürk posterlerini gördükçe göğsüm kabarıyor. Cumhuriyet olmasaydı birbirimizle konuşamazdık. Atatürk’ün en büyük mirası. Binlerce şehit vererek kuruldu Cumhuriyet. Ancak şimdi yeterince sahip çıkamıyoruz. Her Cumhuriyet Bayramında bayraklar asıyorum. İşlerimden fırsat buldukça kutlamalara katılıyorum. Ezgi Bekar 19, üniversite öğrencisi Aslen Ankaralıyım. Ama 3 yaşından beri Levent’te oturuyorum. Reklamcılık okuyorum. Cumhuriyet çok güzel bir yönetim. Fakat ona sahip çıkabilmek önemli. Biz yeterince sahip çıkabiliyor muyuz bilmiyorum. Sanki demokratik anlamda bir şeyler eksik. İnsanlar Cumhuriyet için bir şeyler yapıyor. Yürüyüşler düzenliyor. Sadece özel günlerde hatırlanıyor. 29 Ekimlerde 10 Kasımlarda hatırlıyoruz. Ama Cumhuriyet’i tam yaşayamıyoruz. Eski Cumhuriyet coşkusu yok. Büyük bütçeler harcanarak yapılan kutlamaların, Cumhuriyet coşkusunu yansıttığını düşünmüyorum. Her sene çok güzel kutlamalar yapılıyor. Önemli olan insanlara, özellikle gençlere Cumhuriyeti anlatmak. Onları bilinçlendirmek lazım. Ayfer Çalık 60, emekli bankacı 33 yıldır Ortaköy’de yaşıyorum. Burda yaşamaktan oldukça mutluyum. Bir Cumhuriyet çocuğu olarak her yıl Cumhuriyet’in coşkusunu yaşıyorum. Belediyenin düzenlediği Cumhuriyet yürüyüşü bu sene hava muhalefeti nedeniyle yapılmadı ama ben 27 Ekim’de üyesi bulunduğum sivil toplum örgütünün düzenlediği bir kutlamaya iştirak ettim. Fakat daha geniş çaplı bir organizasyonun içinde olmayı arzu ederdim tabii ki... Cumhuriyete daha çok sahip çıkılmalı bence. Bunun için özellikle yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütleri ile daha çok temas halinde olması ve işbirliği yapması gerekiyor. Böylece cumhuriyet ruhu sosyal yaşamda pratiğe dökülmüş olacak. Bu seneki Cumhuriyet kutlamalarında havai fişek gösterisini insanların buruk bir şekilde izlediğini gözlemledim. Cumhuriyetin değerlerine dah çok sahip çıkmalıyız. Bunun içinde yere yönetimlerin sivil toplum örgütlerinin, Cumhuriyet’e inanan bireylerin üzerine düşeni yapması gerekiyor. 20 B+ SONBAHAR Umut Kundakçı 11, öğrenci Rahmi Kirişlioğlu İlköğretim Okulu’nda öğrenciyim. Cumhuriyeti çok seviyorum. Atatürk kurdu. Çok güzel bir yönetim. Biz de onu koruyacağız. Okulda her yıl kutlamalar yapılıyor. Hava güzelse bahçede, yağmurluysa salonda kutluyoruz. Şiirler okunuyor, marşlar söyleniyor. Öğretmenlerimiz Atatürk’ü ve Cumhuriyeti anlatıyor. Ben de her zaman sahip çıkacağım. Özge Aydındağ 25, öğrenci Özel bir şirkette mali işler departmanında çalışıyor, aynı zamanda Bahçeşehir Üniversitesi’nde master yapıyorum. Şişli’de oturuyorum ama işim ve okulum dolayısıyla daha çok Beşiktaşlı sayılırım. Alışveriş yapmak için ve boş zamanlarımı değerlendirmek için de Beşiktaş en çok tercih ettiğim yer. Ben bir Cumhuriyet’çiyim. Hava muhalefeti nedeniyle kutlamaların yapılamaması bile beni çok üzdü. Çünkü bu kutlamaların artık farklı bir anlamı var. Cumhuriyetimiz korumamız gereken duruma geldi. Hepimizin sahip çıkması lazım. Ben elimden geleni yaptığıma inanıyorum. En azından o yolda yürüyorum. Kardeşlerimi cumhuriyet bilinciyle yetiştirmeye çalışıyorum. Alime Kılıç 56, esnaf 12 yıldır Beşiktaşta organik ürünler satan bir dükkân işletiyorum. Beşiktaş’ta olmaktan mutluyum. Atatürk’ün bize emanetidir Cumhuriyet. Çoluk çocuğumuzun geleceğinin güvencesidir. Cumhuriyet olmasa cocuklarımızın geleceğinden emin olamayız. Bu yönetimden vazgeçemeyiz. Geriye gitmek çocuklarımız için, dünya için, insanlık için felakettir. Ne yazık ki bugünlerde Cumhuriyet’in tehlikede olduğunu düşünüyorum. Şu anki görkemli kutlamalar bana inandırıcı gelmiyor. Sadece Beşiktaş Belediyesi’nin kutlamalarına katılıyorum. Onların samimiyetlerine inanıyorum. Nalan Zapçı 45, kimya mühendisi 25 yıldır Levent’de yaşıyorum ve burada yaşamaktan çok mutluyum. Cumhuriyet bana göre hayattır. İnsanca yaşamanın koşuludur. Özgürlüktür. Cumhuriyet’le yaşamak şanstır. Bu şansın değerini bilmek gerkiyor. Herkesin buna sahip çıkması lazım. Özellikle son dönemlerde çokça konuşulan rejim tartışmaları bizi bu konuda daha duyarlı hale getirdi. Beşiktaşın yerel yönetiminin Cumhuriyet’e sahip çıkan bir anlayışta olması da ayrıca bir şans benim için. Oturduğum ilçede daha çok aydın ve cumhuriyetçi insanlarla yaşamak çok güzel. Numan Topaç 60, esnaf 45 yıldır Beşiktaş’ta baklava börek ustası olarak çalışıyorum. Beşiktaş’ta yaşamak büyük keyif benim için. Burada kendimizi çok rahat hissediyoruz. Biz Cumhuriyet çocuğuyuz. Cumhuriyet laiklik demek, dürüstlük demek, demokrasi demek benim için. Kendimi tam bir Cumhuriyetçi olarak görüyorum. Keşke kıymetini bilebilsek. Daha fazla sahip çıkmalıyız Cumhuriyet’e. Bayramları daha coşkulu kutlamalıyız. Eski bayramlardaki coşkuyu yakalamalıyız. Ben çalıştığım için kutlamalara katılamıyorum. Ama dışardan izlemek bile göğsümü kabartıyor. Beşiktaş Belediyesi’nin yaptığı Cumhuriyet yürüyüşleri bana umut veriyor. Daha iyi şeyler olacak. Aysun Başman 52, emekli 33 yıldır Ortaköy’de yaşıyorum. Cumhuriyet coşkusunu yaşamasına yaşıyoruz tabiiki, fakat gelecek nesillere ne derece aktarabiliyoruz bilemiyorum. Çocuklarımızın Cumhuriyet kavramını içlerine sindirip sahip çıkmalarına çalışmalıyız. Cumhuriyeti yaşatacak ve koruyacak olan gelecek nesiller. Onlara daha çok anlatmalıyız. Bu konuda herkese görevler düşüyor. Cumhuriyet varoluşumuzun, yaşamımızın temeli. Ona sahip çıkmalıyız. B+ SONBAHAR 21 Yaşam Aykut Barka Deprem Parkı Herkese yetecek kadar büyük ve şefkatli Yazı: ÇİÇEK KANAR Fotoğraf: VURAL YAZICIOĞLU Beşiktaş’ın en canlı parklarından biri Aykut Barka Deprem Parkı. Bir pazar günü yolunuz düşerse Kültür Mahallesi’ne bu parka mutlaka uğrayın. Her birinizi sevindirecek bir hoşluk bulacaksınız. 22 B+ SONBAHAR Y ıkılıp her seferinde yeniden yapılanan bir ülke Türkiye. Deprem Parkı, Ulus, Levent, Etiler, Kültür mahalleleri başta olmak üzere ya- Yüzyıllar boyu sallanıp, yıkılıp hep yeni baştan başlaya- kın bölgede oturanların buluşma noktası. rak bir uçtan bir uca. Erzincan’dan Gediz’e, İstanbul’dan Erzurum’a değin. Yerin bir sesi vardı, biz onu yıllar bo- Barka ile aynı yılda doğanlar, yazın gölgelikteki banklarda dinleniyor, dü- yunca pek de fazla duymadık. Ta ki “Sesimi duyan var şünüyor, kitap okuyor. O aramızdan ayrıldıktan sonra doğan minikler top mı?” sorusuyla tanışana dek. 17 Ağustos 1999 sonrası, peşinde koşturuyor, salıncakta sallanıyor, kaydıraklarda oynuyor. Sportif resmi olmayan rakamlara göre 45 bin kişiyi yıkıntılar altında bırakan gece- gençler, spor aletlerinde vakit geçirmeyi tercih ediyor. ye dek. Sonra, yıkıntıların arasından hayatta kalan bir can küçük deliklerden seslenirken, yerin de bir sesi olduğunu öğrendik. Parka bir pazar günü uğradık. Yağmurun ardından açan güneşle bölge halkı kendini buraya atmış, her yaştan park müdavimi güneşin keyfini çıkarıyor- Oysa Prof. Dr. Aykut Barka, neredeyse 30 yıldır yerin sesini dinliyordu. Ül- du. Ailece top oynayanlar, torunlarıyla tahterevallide eğlenen dedeler, ye- kenin en güçlü fayı KAF’ı (Kuzey Anadolu Fay Hattı) tanıyordu. Biz Marma- ğeniyle yürüyüşe çıkan teyzeler güneşli bir pazar günü Aykut Barka Dep- ra depremine dek, onun da sesini duymamıştık. Sonra herkes pek çok yer rem Parkı’nda buluşmuştu. bilimci gibi, onu da tanıdı ve en önemlisi güvendi. İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nde görev yaparken beyin damarının tıkanması sonucu hastane- Can dostlarımızın da mekânı ye kaldırıldığında artık herkes onun sesini duymuştu. Aramızdan ayrıldığın- Sadece onların değil, can dostlarının da en sevdiği mekanlardan biri park. da yalnızca 50 yaşındaydı... Gönüllerince koşturan köpeklerin sevinci görülmeye değer. Parkın alt kısmında ise basketbol ve tenis sahası açık hava ve sporu birleştiriyor. Bölge halkının buluşma noktası İsmi verilen vapur her sabah Boğaz’ı bir uçtan bir uca geçiyor. Aykut Bar- Süs havuzuna bakan banklarda pazar gazetelerini okuyanlar ya da sade- ka adı artık bu vapurları görebilen tepede, yeşillikler içinde bir parkta da ya- ce mavi gökyüzüne bakanlar… Hepsi için Aykut Barka Deprem Parkı’nda şıyor. Akmerkez’in hemen arkasından Ulus’a devam ederken sol koldaki yer var. Sekbanlar Sokak’a girdiğinizde kocaman bir park sizi bekliyor; Aykut Barka Deprem Parkı. Yıllardır boş, terk edilmiş ve sahipsiz beklerken 2000 yı- Aykut Barka Parkı yaz döneminde Beşiktaş Belediyesi’nin düzenlediği çok lında Beşiktaş Belediyesi tarafından yaptırılan park, bölge halkının önem- sayıda etkinliğe ve konsere de ev sahipliği yapıyor. Önümüzdeki dönemde hedef, organik ürünlerin sunulduğu bir pazar kurulması. B+ li bir ihtiyacına yanıt verdi. İstanbul’un en büyük parklarından Aykut Barka B+ SONBAHAR 23 Müdavimleri anlatıyor Boğaz keyfi yapıyoruz İsmet Çevik (45): On yıldır Etiler’de oturuyorum. Bu parkın bulunduğu yer daha önce çalılık, boş bir alandı. Park haline getirilmesi bölge halkı açısından büyük bir açığı kapattı. 6 yaşındaki kızım Esmanur ve eşimle havanın iyi olması durumunda hemen her gün geliyoruz. Ben arkadaşlarla muhabbet ediyorum. Kızım salıncağa, kaydırağa biniyor. Burada edindiği arkadaşları var. Boğaz manzarasını görebilen, çok yeşil bir park. Yazın verilen konserler de çok keyifli oluyor. Çocuklar için güvenli Kerem – Vicdan Uzunoğlu: On iki yıldır Kültür Mahallesi’nde oturuyoruz. İki oğlumuz var. Onlarla fırsat buldukça buradayız. Birlikte top oynuyoruz. Yazın Bülent Ortaçgil konserine geldik. Çocuk oyun alanlarının kum yerine plastik olması daha güvenli. Ağaçlar büyüdükçe daha da güzelleşiyor. Kış döneminde de güneşli havada parka atıyoruz kendimizi. Kızım çok seviyor Gülümhan Aşlamacı: Kızım Ayşe 1.5 yaşında. Bu parkı çok seviyor. Haftada bir gelebiliyoruz. Güneşli havalarda kış da olsa onun için iyi oluyor. Tek eksiğimiz çay kahve içilebilecek bir mekan. En küçük misafir Eytan Manoah: Altı aylık. Şimdilik çevresinin çok farkında olmasa da annesi Mirey ve babası İzzet Manoah ile pusetinde güneşli sonbaharın keyfini sürüyor. Bu park için Ulus’a taşındık Kubilay Bingöllü: Kızım Dila 8, oğlum Buğra 3.5 yaşında. Annem Ulus’ta oturuyor. Bir buçuk ay öncesine kadar biz de Şişli’deydik. Yeşil alan, çocukların en büyük ihtiyaçlarından biri. Babaannelerine gidip geldikçe Aykut Barka Deprem Parkı’na uğruyorduk. Sonunda park için buraya taşındık. Şimdi her fırsatta onlarla beraber geliyoruz. Spor ve oyun ünitesinde güzel vakit geçiriyorlar. Büyük ve yeşil bir park. 24 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 25 Bağımsızlık ülküsü ‘68’li isyan bir başka türküydü... Yazı: ESAT KORKMAZ Fotoğraflar: MİLLİYET ARŞİVİ Beşiktaş’ın yakın tarihine düşünerek bakmak; Cumhuriyet’i kuran bağımsızlık mücadelesini ve ‘68’li Başkaldırı’yı tanımak demektir: Ruhları ve dilleri olmayanlar şöyle diyecektir: “Pek bir şey yok” B eşiktaş, emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesinin fitilinin ateşlendiği, bir işaret fişeğine bağlanarak kurtuluşu sağlamak üzere Anadolu’ya fırlatıldığı bir kenttir. Mustafa Kemal ve arkadaşları, atalarından devraldıkları bağımsızlık ülküsünü yaşama taşımış, onu halkın ülküsü durumuna getirmiş, zorlu bir mücadele sonunda toprağımı ve insanımı, emperyalistlerin elinden kurtarmıştır. Ancak izleyen dönemde bağımsızlık korunamamış ve ülke emperyalizmin pazarı durumuna getirilmiştir. Bu durum karşısında sessiz kalmayan ve aynı ülküyü devralan ‘68 Ruhu’, 1960’lı yılların ikinci yarısında, Amerikan emperyalizmine karşı köktenci bir başkaldırıyı örgütlemiş, 6. Filo’ya bağlı Amerikan askerlerini BeşiktaşDolmabahçe’den denize dökmüştür. Bu bağlamda Beşiktaş, yakın tarihimiz için tanık bir yerleşmedir. Tanık yer- 26 B+ SONBAHAR leşmeler tanık bilincin de taşıyıcısıdır. Ötesinde, belletilmiş muhalefet türlerinden farklı bir muhalefetin de filiz verdiği bir yerdir Beşiktaş. Belki de tanık bilinçle belli bir iletişim içine giren Çarşı Grubu, emperyalizmin halkı-halkları uyutmak için özellikle besleyip büyüttüğü yargısının genel kabul gördüğü futbol dünyasına, bu anlayışla ironi oluşturan bir muhalefeti yerleştiriverdi: Sergiledikleri tavırlar ve seçtikleri sloganlar, gönül tarlasına ekilip çoğaltıldı. Dünyada başka bir örneği var mı bilmiyorum ama biz bildiğimizi söyleyelim: Ezberi bozan Çarşı Grubu’nun muhalefeti, Beşiktaş’la özdeşleşmiş durumda. Öyleyse Beşiktaş, ulusal bağımsızlık mirasının öncelikli sahibidir, denebilir. Bu miras tavra dönüştürülüp yaşama salınmalıdır artık: Salınır salınmaz, hiç kuşku yok, dosta ve düşmana tanı koyacaktır. Yakın tarihimizle buluştuğumuzda, tanık bilincin izine rastlayacağız. Rastladığımız bu izi devrim- şi şimdinin bilincinde yoğurmaları gerekir. Ancak o zaman devrimci bilinç, tarihi aşabilir. Anılar, yaşanılan yerlerden çağrılır, dedik; geleneğine uyalım: Dolmabahçe Rıhtımı’na gidelim ve 68’lilerin, Amerikan askerlerini nasıl denize döktüklerinin öyküsünü dinleyelim: ...İki, üç, daha fazla Vietnam Kavgasını, ...iki, üç, daha fazla Vietnam, özdeyişine bağlayarak bir umut anaforu oluşturan ‘68 Kuşağı, yeri geldi Fidel’i, yeri geldi Che’yi, yeri geldi Mustafa Kemal’i öne alarak fırtınalar yarattı: Ve emperyalizmin, emperyalist dönem kapitalizminin doğasına başkaldırdı. ‘68 Hareketi Türkiye’de görülen ilk gerçek demokratik, özgün ayaklanmaydı ve köktenci demokratik bir gelenek yarattı; toplumun sakin akışını derinden sarstı. Resmi açıdan ‘68 Hareketi, sık sık şiddetli çatışmalara yol açan bir 10 yıl olarak görünür; ‘68 Hareketi’ni, resmi siyasetler üstündeki etkileriyle sınırlamak onun gerçek yönünü görmemek anlamına gelir. Otorite karşıtlığı ve başkaldırı açısından, Türkiye toplumsal mücadeleler tarihinin o güne değin Merdivenlerden hızla inildi, rıhtıma hızla girildi ci mücadeleye bağlamak ve geleceğe yansıtmak günümüz devrimcilerine düşen bir yükümlülüktür. Yükümlülüğün sorumluluğunu hisseden Beşiktaş Belediyesi, iki yıldır 16-19 Mayıs günlerini Bağımsızlık İçin İlk Adım Şenlikleri olarak kutlamaktadır. Bağımsızlık mücadelesinin anıları, o anıların yaşandığı yerlerde anımsanarak çoğaltılır. Yaşanmış anılar geri çağrıldığında, zamanın tersine çevrilmezliğine başkaldırmış oluruz: Ve kendimizi bu kavganın verildiği günlere taşırız, geçmişi yakalarız, geleceği kurmaya soyunuruz. İnsanlar teslim olsa da anıların çağrıldığı mekânlar teslim olmaz: Anılarımızı çağırıp kendimizi güncellediğimizde, geçmişimiz, yani tarihimiz bize yansır; üzerimize geçmişin bilinci düşer. Bilincin düştüğü deliğe baktığımızda, tarihimize bir pencerenin açılmış olduğunu görürüz. Bu yolla ölmüş zamanın ağırlığından kurtarırız kendimizi: Tarihimizden doğar ve daha tarih olmamış gelecekte kendimizi bekleyebiliriz artık. Demek ki bağımsızlık tarihimiz üzerine düşünmek, bu kavgada yaşamını yitirmiş olanları yeniden aramıza taşıma; bu yolla tarihimize sahip çıkma girişimidir. Bunu sağlıklı yapamazsak ölmüş-gitmiş kimi alçakların oyuncağı olabiliriz; çünkü tarih, yalnızca dürüstlerin değil, alçakların da tarihidir. Yaşanmış gerçeklik anlaşılmadan, yaşanan gerçeklik anlaşılamaz. İşte bu nedenle gerçekliğin kökü tarihtir; tarihi bilmemek, kuramın ve pratiğin kökünü kurutmak anlamına gelir. Devrimcilik tarihi, devrimci geçmişimizin bilgisidir: Devrimci tarihsellik ise geçmişin şimdileştirilmesidir. Devrimciler tarihlerine bireysel, ötesinde toplumsal katılım sağlamak istiyorlarsa geçmi- Amerikan askerleri denize döküldü B+ SONBAHAR 27 Amerikan askerlerini taşıyan motorlar taşlanıyor tanık olmadığı bir altüstlük olarak öne çıkar. ‘60’lı yılların ikinci yarısında patlak vermiş, tarihsel-toplumsal haksızlığa karşı bir başkaldırıydı ‘68 Hareketi. Aradan bunca yıl geçtikten sonra bile tartışılıyor olması, Türkiye toplumsal mücadeleler tarihinde önemli bir kırılma noktası olduğunu kanıtlar. Sınıf karakteri az yoğun alanlarda beslenme olanağı bulan ve insan öğesini, büyük ölçüde küçük burjuva kökenli öğrencilerin oluşturduğu bu isyan, resmi ideolojiden bir kopuşu simgeliyordu. Bugün artık şöyle demek zamanıdır: Ey “68 Ruhu” buradaysan üç defa vur! -Dan! Dan! Dan! Kaşları çatmaya gerek yok; bu yakıştırılmak istendiği gibi bir tabanca sesi değil, bir yürek sesidir. Akın var akın; Dolmabahçe’ye akın Haziran boykot ve işgallerinin hemen ardından, 6. Filo İstanbul Limanı’na yanaştı, yani Beşiktaş açıklarına demirledi. Demokratik hak arayışının ve politik başkaldırının çok sıcak olduğu bir döneme rastlayan bu olay, eylem çizgisini hızla yükseltti; sonuçları önceden kestirilemeyen yakıcı ve etkili bir direnişe yol açtı. 6. Filo’nun gelişini anti-emperyalist bir gösteriye dönüştürmek, kendiliğinden gelişen sıradan tepkiler olarak değil de örgütlü ve bilinçli bir tavır sergileyebilmek için 76 örgüt 15 Temmuz 1968’de İTÜ’de bir toplantı düzenledi; yapılacak protesto eylemleri tartışıldı. Canını kurtarmak için denize atlayan amerikan askerleri İşgal kararı verildiğinde sanki devrim başlamıştı. Mayıs bitip hazirana girildiğinde, hava korkunç militandı ve her türlü otoriteye karşı neşe dolu bir isyanla doluydu. ‘68 başkaldırısı her yönüyle ve tüm cüretiyle bir isyan olarak soluk almaya başlamıştı. 28 B+ SONBAHAR İzleyen gün polisin davranışını protesto etmek üzere Dolmabahçe İskelesi’ndeki göndere bir bayrak çekildi ve sonra da yas işareti olarak yarıya indirildi. Bu olaylar yaşanırken İTÜ sürekli polis ablukası altındaydı; üniversite çevresinde polisle devrimci öğrenciler arasında vur-kaç tarzında çatışmalar olmaktaydı; polis çılgına dönmüş durumdaydı. Bir taraftan İTÜ Rektörlüğü’ne baskı uygularken, diğer taraftan kentin şurasında burasında Amerikalı askerlere yönelik korkutmaya, ürkütmeye dayalı eylemler yapan öğrenciler toplanıyordu. Polisin baskısı karşısında geri adım atan İTÜ Senatosu, yurt binasının üniversitenin eklentisi kabul edilemeyeceği, bu nedenle de özerklik güvencesinden yararlanamayacağı kararını aldı: Karar üzerine polis, 17 Temmuz günü sabaha karşı, devrimci öğrencilerin üssü konumunda bulunan Talebe Birliği ve yurt binalarını bastı. Her yer tahrip edildi. Vedat Demircioğlu yurdun ikinci katından aşağı atıldı; 47 öğrenci hastaneye kaldırıldı; 30 öğrenci tutuklandı. Bu sırada avluya asılmış olan hoparlörden, yürüyüşün saat 13.00’te başlayacağı, yürüyüşü Teknik Üniversite Öğrenci Birliği’nin ve İTÜTOTB’nin düzenlediği ve onların direktifiyle hareket edileceği bildiriliyordu…. Sonra gençler Taksim’e yürüdüler. Sloganlar şunlardı: ‘Bağımsız Türkiye’, ‘Kahrolsun Amerika’ , ‘Amerikalı it, evine git’, ‘Tanklarıyla toplarıyla gelseler bile bağımsız olacak Türk’ün ülkesi’. Taksim Anıtı’na varıldı, çepeçevre sarıldı ve bayrak yarıya çekilerek nutuklar atıldı. Miting bitmişti. 27 Mayıs’tan bu yana polisin üniversiteye yönelik olarak gerçekleştirdiği doğrudan ilk saldırıydı bu; genelde ülke düzeyinde, özelde İstanbul’da bir bomba etkisi yarattı. Olay üzerine 18 Temmuz 1968 günü bir dizi yakıcı eylem uygulamaya konuldu; öğrenciler, güvenlik güçleri karşısında net bir başarı gösterdi. Olayları, biraz da masalsı bir hava içinde anlatan 23 Temmuz 1968 tarihli Türk Solu’ndan izleyelim: “Olay İstanbul’ da bir bomba gibi patladı. Haberi duyan Teknik Üniversite’ye koşuyordu. Yurt avlusu ana baba günüydü. Gelenler, polis tarafından yerle bir edilmiş demir kapının üzerine basarak avluya giriyor ve iki taşın arasına dikilen bir sopaya raptedilmiş pankartla karşılaşıyorlardı: ‘Kardeşimizin kan izlerini takip et’. Pankartın arkasında, yurdun yan tarafına doğru uzayan kan izleri, 20 metre devam ediyor ve bir göllenmeyle bitiyordu. Yurdun içi de kalabalıktı. Kulaktan kulağa haberler ulaşıyordu. ‘Miting saat 12.00’de. Dolmabahçe’ye yürünecek’... Saat 11.00 sularında toplum polisi, Dolmabahçe Stadı’nın şeref tribünü kapısında mevzilenmişti. Saat 11.30’da beş minibüs, İstanbul Üniversiteli devrimcileri getirdi. Gelen gençler saf oluyorlar ve yurda doğru Dağ başını duman almış, marşıyla yürüyorlardı ve hep bir ağızdan bağırıyorlardı: ‘Kahrolsun Amerika’. Teknikli öğrenciler kardeşlerini heyecanla karşıladılar. Kalabalık iyice artmıştı.... Birden Taksim Anıtı’nın kaidesine bir genç fırladı. ‘Arkadaşlar’ dedi, ‘Biz buraya nutuk dinlemeye gelmedik. Biz ta Beyazıt’tan Teknikli kardeşlerimizle Dolmabahçe’ye inmeye geldik. Orada kadınımıza, kızımıza saldıranlara gerekli dersi vermeye geldik. Kimse bizi boş laflarla yolumuzdan alıkoymaya muktedir olamayacaktır. Hedefimiz Dolmabahçe’dir, yürüyelim arkadaşlar.’ Kalabalık dalgalandı. Heyecan yükseldi. ‘Dolmabahçe’ye, Dolmabahçe’ye’ sesleri Taksim’i çınlattı. Gençler yürüdüler. “Ölenler dövüşerek öldüler güneşe gömüldüler vaktimiz yok onların matemini tutmaya akın var akın güneşe akın güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın” Nâzım Hikmet Gür bir ses, omuzların üzerinden okuyordu bunu. Diğerleri katıldılar, ‘Güneşin zaptı yakın’. Kalabalık gittikçe artan bir hızla aşağıya iniyordu; Dolmabahçe’ye aktı... Merdivenler koşar adımlarla inildi. Rıhtıma aynı hızla girildi. Amerikan denizcileri kendilerini motorlara güç attılar. Kaçıyorlardı. Kalabalık gittikçe arttı. Bir gece evvelki Sükan’ın aslanları ortada görünmemişler, Amerikan denizcilerini koruyamamışlardı. Olaylar çığ gibi gelişti. Tutulan Amerikan erleri denize atılıyor, kamyon kamyon gelen Amerikan malzemesi yakılıyordu. Saat 21:00 oldu. Hareket yedi saattir sürüyordu. Ne nutuk atan vardı orada, ne de yöneten. Ama yedi saat olmuştu, hâlâ dağılmıyor ‘karaya çıkarmayız’ diyorlardı… Tam bu sırada, birden coplar sardı etrafı... Vahşi bir saldırı başladı. İki çember çevrilmişti. Birinci çemberden kurtulan, ikincisine düşüyor, dövülüyordu… Sükan’ın aslanları bu gece de ‘iyi’ iş görmüşlerdi ama Amerikalılar da bir güzel dövülmüşlerdi.” Taksim Anıtı’nın kaidesine tırmanan genç Deniz Gezmiş’ti. Deniz Gezmiş, bir kitle hareketi yaratmak için gerekli liderlik ruhuna sahipti; ’68 Ruhu’nun tartışmasız sembolüydü. Şimdi de Akaretler’e; Mustafa Kemal’in Samsun’a hareket etmeden önce annesinin elini öptüğü yere uzanalım, çağrılan anıyı ‘68’li yaşama nasıl taşımış bir de ona bakalım: Mustafa Kemal Yürüyüşü 1968 sonbaharında gerçekleştirilen bu eylemde Deniz Gezmiş’in etkin olduğu Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB) başı çekti. Anti-emperyalist bilinci geliştirmek, başlatılan 2. Milli Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’in izlediği yolun izlendiğini halka göstermek için çok sayıda örgüt bir araya geldi ve eylem kararı aldı. 30 Ekim 1968’de, yürüyüş, Samsun Atatürk Anıtı önünden başladı; 22’si öğrenci, 2’si işçi toplam 24 genç, Ankara yönünde yola çıktı. 10 Kasım’da Anıtkabir’de Demirel hükümetine karşı eyleme dönüşeB+ SONBAHAR 29 rı bildirisinde ne Amerika’dan ne de emperyalizmden söz ediliyordu: Bildiri içeriğinin olumsuzluğuyla Kadri Kaplan’ın tavrının rastlaşması bardağı taşıran son damla oldu. Bu duruma kimi dış baskılar da eklenince çözülme kaçınılmaz oldu: TMGT İkinci Başkanı Taylan Benli, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri tarafından çağrılarak, yürüyüşçülerin Ankara’ya girmesi durumunda üzerlerine ateş açılacağı kendisine bildirildi. Kimi örgütler bildiriden adlarını geri çektiler. 8 Kasım 1968 günü Başbakan Süleyman Demirel, “öğrenci yürüyüşüyle sokaklar eskimez, yeter ki kanuni olsun” diyordu; diyordu ama İstanbul’dan gelerek eyleme katılmak isteyen FKF’liler yürüyüşe sokulmuyordu. Bu olumsuz gelişmeler sonucu, 427 km’lik uzun yürüyüş, 9 Kasım 1968 günü 410. km’de, Ankara’nın Kayaş ilçesinde sona erdi. Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal yürüyüşü cek bir gösteriyle sona ermesi planlanan bu yürüyüşle, Ata dinamik bir biçimde anılacaktı; siyasal iktidar Ata’ya ve halka şikâyet edilecekti. Yürüyüşe katılanlar yayınladıkları bir bildiriyle amaçlarını şöyle açıklıyordu; “1919’da başlayan Mustafa Kemal devrimi kendisinden sonra gelen yöneticiler tarafından amacından saptırılmış, Cumhuriyet’in bütün kurumları yozlaştırılmıştır. Bugün Türkiye’miz dünyada ilk anti-emperyalist ve anti-kapitalist devrimi gerçekleştiren Mustafa Kemal’e rağmen yabancıların desteklediği karşı devrimcilerin etki alanına girmiştir. Biz Mustafa Kemal gençliği olarak saptırılan devrimi rayına oturtmaya azimliyiz, kararlıyız.” 10 Kasım 1968 sabahı Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde toplanan yürüyüşçüler, Anıtkabir’e giderek saygı duruşunda bulunmakta kararlı gözüküyordu; yaklaşık 300 kişi çeşitli yollardan Anıtkabir’e ulaştı; saat 13.00’te üzerinde, “Amerikan emperyalizmine karşı milli kurtuluş yolunda izindeyiz-Samsun yürüyüşçüleri”, yazılı bir çelenkle Ata’nın huzuruna çıktılar. Saygı duruşundan sonra, Anıtkabir özel defterine şunlar yazıldı: Amerikan emperyalizmine karşı ikinci milli kurtuluş savaşımızda gerçekten izindeyiz. Milli kurtuluş savaşımız yok edilemez. Onu yok etmek için bütün Türk milletini yok etmek gerekir. Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşçüleri. Tekrar Dolmabahçe’ye dönelim; açıklarına demirleyen, kıble alınarak toplu namazlar kılınan 6. Filo’ya karşı gerçekleştirilen kitlesel eylemin öyküsünü ruhumuzun kulağına çağıralım: Yürüyüş kolu kenti terk ettiği sırada polisler tarafından, kanunsuz yürüyüş yaptıkları gerekçesiyle Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. 31 Ekim 1968 günü sabahı topluca adliyeye sevkedilen yürüyüşçüler, duruşma sırasında, ‘Burada yargılanan biz değiliz, Gazi Mustafa Kemal’dir’, diye bağırınca yargıç sonraları oldukça ünlenen kararını veriyordu: Burada bütün hakimlik sıfatımı ve titrimi bir kenara bırakarak şunu belirtmek isterim ki: Türkiye’ de hiçbir mahkemenin Atatürk’ü yargılamaya gücü ve yetkisi yoktur. Yürüyüşe katılanlar çoğalınca 4 Kasım 1968’de disiplini sağlamak üzere yedi kişilik bir komite seçildi. Aynı gün Sungurlu’ya ulaşıldığında Yürüyüş Tertip Komitesi, ‘Sayın Türk Halkı’ başlıklı bir bildirinin dağıtımını yaptı. Bildiride, “...tüm Türk halkı (işçisiyle, topraksız, az topraklı köylüsüyle, gençliği ile asker-sivil-aydınıyla) artık mücadeleye geçmek zorundadır. Anti-emperyalist ve anti-feodal mücadelemiz tam bağımsız gerçekten demokratik Türkiye içindir. Bu mücadele sonunda Türk halkı kendi mutluluğunu kendi sağlamış olacaktır...” görüşü işleniyordu. Yürüyüş yeni katılımlarla kitleselliğe doğru adım adım ilerlerken, Ankara’ya girerken dağıtılmak üzere bir bildiri kaleme alınıp katılımcı örgütler tarafından imzalandı: “Büyük Türk milleti! Atatürk için toplanalım! Mustafa Kemal’in milli kurtuluş idealini yaşatmak için, Mustafa Kemal Devrimi’ne saldıran karanlık güçlere dur demek için, milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için, tam bağımsız, gerçekten demokratik Türkiye için, Gazi Mustafa Kemal’in milli kurtuluşçu saflarında toplanalım! Yaşasın Yarının bağımsız Türkiye’si için mücadele.” Mustafa Kemal Yürüyüşü Ankara’ya yaklaşırken Dev-Güç Başkanı Kadri Kaplan’ın Ankara’da kent içinde Kahrolsun Amerika! sloganının atılmasını engellemesi üzerine tartışma çıktı; Ankara’da yayınlanacak olan çağ- 30 B+ SONBAHAR Boykot ve işgaller heyecan verici, güçlü ve yoğun deneyimlerdi Kanlı Pazar Uyarılan anti-emperyalist duygular cangılında “68 Ruhu”, her yönüyle ve tüm cüretiyle bir isyan olarak soluk alıyordu. Sokak ajitasyonu, mitingler ve zora dayalı çatışmalar, yani sokakta sürekli seferberlik dönemi başlamıştı: Bu hava içinde 6. Filo gelip İstanbul Limanı’na demirleyince kıyamet günü yaklaşmıştı; coşku seli içinde oradan oraya koşuştururken, İslami anti-komünizm cephesinin İstanbul’a adam taşıyarak Taksim’e yığınak yaptığının farkına bile varılamadı; varanlar ise aldırmadı. 16 Şubat 1969 pazar günü Türkiye’de o güne değin gerçekleştirilmiş en geniş anti-emperyalist kitle gösterisi düzenlendi. Çünkü devrim tatilde değildi; okullar açıktı. Üstelik ‘68 boykot-işgalleriyle küçümsenmeyecek bir deneyim kazanmışlardı. Üniversite öğrencilerinin yanı sıra işçi sendikaları, meslek kuruluşları ve her eğilimden sosyalistlerin katıldığı, çoğunluğu işçilerden oluşan yaklaşık 30 bin kişi, İstanbul Üniversitesi önünden Taksim alanına yürüyüşe geçti. Taksim girişinde polis, caddenin her iki yanından önce sis bombaları attı, daha sonra coplarla saldırıya geçti. Aynı anda gerici sivil güçlerin önceden hazırladıkları anlaşılan kurşun bilyeleri elleriyle havaya attıkları gözlendi; havadan hızla yere düşen kurşun bilyeler herkesin kafasını gözünü yardı; ortalık bir anda kan gölüne döndü. Bütün deneyimine karşın çatışmanın bu denlisiyle ilk kez karşılaşan kitle paniğe kapıldı ve yürüyüşün öncü koluyla gövdesi birbirinden ayrıldı. Taksim alanına girebilen birkaç bin kişi gözü dönmüş gericilere yem olurken, polis alana giremeyen ve başsız kalan asıl yürüyüş kolu üzerine saldırıya geçti: Kitle, Gümüşsuyu’na doğru panik içinde kaçmaya başladı; yürüyüş kolunun güvenliğinden sorumlu ve caddeyi her iki yönden koruyan militanlar, panik halinde İTÜ’ye doğru kaçan kitleyi geri çevirmeyi başardılarsa da Taksim alanına girmeyi başaramadılar; çıkan çatışmalarda çok sayıda yaralı verdiler. Yılmaz Aysan / “68”Afişleri Dışarıda bu olaylar yaşanırken Taksim alanında tam bir katliam örgütleniyordu: Birkaç gün önceden Taksim Gezisi’nde toplanmaya başlayan ve Dolmabahçe açıklarında demirleyen 6. Filo’yu kıble kabul edip toplu namazlar kılan İslami anti-komünizm taraftarları, polisin göstermelik barikatlarını aşarak alana girmiş olan birkaç bin kişinin üzerine saldırdılar; sopalar ve bıçaklarla hücuma geçen gerici kalabalık, polisin gözetimi ve yardımı altında kanlı bir kıyıma giriştiler. Taksim Meydanı’na açılan ara sokakla- B+ SONBAHAR 31 mektir. Durum bu olduğuna göre ne yapmak gerekmektedir? Bundan böyle bu halk düşmanları üniversiteden ihraç edilmeli ve üniversite Amerikan emperyalizmine karşı kavganın kalesi haline getirilmelidir.”. 18 Eylül 1969 gecesi Deniz Gezmiş, ODTÜ öğrencisi Taylan Özgür’le birlikte Ankara’dan İstanbul’a hareket etti. O günlerde İstanbul/Beşiktaş’taki Işık Mühendislik ve Mimarlık Yüksek Okulu, faşistler tarafından işgal edilmişti; devrimciler okula sokulmuyordu. 19 Eylül 1969 Cuma akşamı hava kararmak üzereyken okuldaki faşist işgali kırmak ve devrimci öğrencilerin okula devamını sağlamak için başını Mehmet Cantekin ve Esat Korkmaz’ın çektiği bir grup devrimci öğrenci İTÜ’den Beşiktaş’a hareket etti; okula 250 metre kadar yaklaşıldığı bir sırada, içeride mevzilenen faşistler tarafından otomatik silahlarla ateş edildiği görüldü. Orman Fakültesi öğrencisi Mehmet Cantekin vurularak öldürüldü. Vedat Demircioğlu’nun cenaze töreni ra taşan çatışmalar sırasında iki TİP’li işçi, Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan öldürüldü. “Kanlı Pazar” olarak tarihe geçen bu olay, 12 Mart öncesinde, anti-emperyalist kitle hareketlerine yöneltilmiş tertipli saldırılar arasında sonuçları bakımından en çok tartışılanlardan biri oldu. Beşiktaş’ta iskeleye doğru gidelim: Mehmet’in mücadele anısına kulak verelim. Mehmet Cantekin “Devrildi” 1 Eylül 1969’da İstanbul Üniversitesi Disiplin Kurulu, öğrenciler hakkında verdiği kararları açıkladı: Bekir Sıtkı Coşkun’a ihtar, Öcal Okay’a bir ay uzaklaştırma, Deniz Gezmiş’e üniversiteden ihraç cezası verilmişti. Kararlar üzerine bir bildiri yayımlayan İstanbul Üniversitesi Direniş İcra Konseyi, “...Bazı devrimcileri enterne ederek zahiri terör havası estirmek isteyen senato ve yönetim kurullarına hodri meydan”, diyordu. Üniversitede toplanan öğrenciler 2 Eylül’de olayı protesto etmek için Prof. Orhan Aldıkaçtı, Prof. Abdullah Türkoğlu, Prof. Sıddık Sami Onar, Prof. Sahir Erman, Prof. Memduh Yaşa ve Prof. Bülent Davran’ın kitaplarını Merkez Bina’nın arka bahçesinde yaktılar. 3 Eylül’de Hukuk Fakültesi amfisinde bir forum düzenlediler. Forumda, Filistin’den yeni dönen ve ihraç kararını Ankara’da öğrenen Deniz’in bir mektubu okundu; Deniz mektubunda şu görüşlere yer veriyordu; “...Sizinle, üniversiteyi emperyalizmin kalesi yapmak isteyen uşaklar sürüsüne karşı mücadele ettik. Şimdi bu düşmanlarımız görünüşe bakıp kendilerini güçlü zannetmektedirler. Oysa asıl güçlü olan devrimcilerdir. Çünkü tarih çarkı devrimcilerden yana dönmektedir. Ve yarının sahipleri olanlara karşı koymak demek tarihi gelişmeye karşı koymak de- 32 B+ SONBAHAR Kitleselleşen Anti-Emparyalist mücadele / ODTÜ Eylül’ün son haftasına girilirken yıllardır yapılamayan ve sağcıların elinde bulunan İstanbul Üniversitesi Öğrenci Birliği Kongresi, Beyazıt’ta Marmara Sineması’nda toplandı. Faşist1er tarafından kavga çıkarılarak örgüt iki başlı duruma getirildi. Bu arada, kongreyi izlemek üzere Ankara’dan gelen ODTÜ öğrencileri Taylan Özgür ve Sait Kozacıoğlu, Marmara Sineması çevresinde bulundukları bir sırada 23 Eylül 1969 günü sivil polisler tarafından kaçırılmak istendi; kurtulup koşarak uzaklaşmaya çalışan Taylan Özgür, arkadan vurularak öldürüldü. İskele’den yukarıya, Yıldız’a tırmanalım, İbrahim Kaypakkaya’nın “Ölümler Üzerine Söylenmiştir” başlıklı yazısını anımsama yoluyla çağıralım. 68 Ruhu’nun simgesi Deniz Gezmiş “Bağımsızlık Savaşından Dönülmez” Hey Dev-Gençli, Hey Dev-Gençli, Savaş vakti yaklaştı 1969 sonbaharına ulaşıldığında, devrimci umutlar doğuran özgün bir kitle hareketi yaratılmıştı. Okullardaki faşist eylemler sürerken İstanbul’da Çapa Öğretmen Okulu ve İÜ Orman Fakültesi bir üs durumuna getirilmek isteniyordu. Faşistlerin İstanbul’da silah zoruyla ele geçirmek istediği yerlerden biri de Yıldız Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi idi: 9 Aralık 1969’da Mehmet Büyüksevinç okulun önünde otobüs beklerken, 14 Aralık 1969’da ise Battal Mehetoğlu okulda komandolar tarafından tabancayla vurularak öldürüldü. Bütün üniversitelerde protesto için boykota gidildi. Merkez binasına getirilen Battal Mehetoğlu’nun cenazesi, dev bir anti-faşist kitle gösterisine dönüştü. Mehmet Büyüksevinç ve Battal Mehetoğlu’nun öldürülmeleri sonrası gelişen olayları, İbrahim Kaypakkaya’nın Ölümler Üzerine Söylenmiştir, başlıklı yazısından izleyelim: “...Halkımızın mücadelesi geliştikçe, sömürü ve tahakkümün tehlikeye düştüğünü gören Amerikan emperyalizmi ve uşakları, saldırganlıklarında daha da ileri gidiyorlar. Milli Kurtuluşçu akıma karşı irticayı silahlandırmakta daha da ileri gidiyorlar. Öyle ki Mehmet Büyüksevinç kardeş, pusu kurularak, durakta otobüs beklerken kurşunlanıyor. Öyle ki, aradan altı gün geçmişken, irtica, polislerin gözleri önünde, okulun kapısında nöbet tutan bir yiğit militanımızı, Battal Mehetoğlu kardeşimizi de öldürüyor, Battal’ın son sözü ‘Bağımsızlık savaşından dönülmez’ oluyor... Ankara’nın Taşı na Bak Dev-Genç Marşı Dev-Gençli Hey Dev-Gençli, hey Savaş vakti yaklaştı Al silahını eline Emperyalizme karşı r İşçi, köylü, gençlik, aske Devrim için ölürüz Biz güçlü devrimcileriz En sonunda yeneriz Ankara'nın taşına bak Gözlerimin yaşına bak Yanki bizi esir alm ış Şu düzenin işine bak Ankara'nın taştır yolu Yanki sarmış sağı solu Sen gösterdin ha lk savaşı Devrim için doğr u yolu Zulüm bir gün du racaktır Halk zinciri kıraca ktır İşçi köylü yoksul halkım İktidarı alacaktır Battal’ı öldürenler, Türkiye halkının bağımsızlık mücadelesinin düşmanı, Amerikan emperyalizminin uşağıdırlar; çünkü Battal, yiğit bir bağımsızlık savaşçısıydı’. Dendi ki: ‘Mustafa Kemal’e layık olmak istiyorsak, halkımızın bağımsızlığını ve özgürlüğünü istiyorsak, bir yumruk gibi beraber olalım.’ Binlerce öğrenci, sıkılı yumrukları havada, Ata’nın Bursa Nutku’nu ve bağımsızlık andını tekrarladılar…” Kim ne derse desin bağımsızlık ülküsü için ölenleriyle, binlerce yaralısıyla ve onbinlerce tutuklusuyla anılan “68 Hareketi” bir nostalji olamaz; o hâlâ devrim tutkusunun sağ kalmasını sağlayan anahtar bir etken olarak yaşıyor, yaşayacak da. B+ Bir Mayıs İşç i Marşı Dağ Başını Duman Almış Dağ başını duman almış, Gümüş dere durmaz akar. Güneş ufuktan şimdi doğar. Yürüyelim arkadaşlar. Sesimizi yer, gök, su dinlesin; Sert adımlarla her yer inlesin. Bu gök, deniz nerede var, Nerede bu dağlar, taşlar. Bu ağaçlar, güzel kuşlar Yürüyelim arkadaşlar. Sesimizi yer, gök, su dinlesin; Sert adımlarla her yer inlesin. Her geceyi güneş boğar Ülkemizin günü doğar, Yol uzun olsa da ne var, Yürüyelim arkadaşlar. Sesimizi yer, gök, su dinlesin; Sert adımlarla her yer inlesin Günlerin bugü n getirdiği Baskı, zulüm ve kandır Ancak bu böyl e gitmez Sömürü deva m etmez Yepyeni bir ha yat gelir Bizde ve her yerde 1 Mayıs 1 May ıs İşçinin, emek çinin bayramı Devrimin şanl ı yolunda İlerleyen halk ın bayramı Yepyeni bir gü neş doğar Dağların doru klarından Mutlu bir haya t filizlenir Kavganın ufuk larından Yurdumun m utlu günleri Mutlak gelen gündedir 1 Mayıs 1 May ıs İşçinin, emek çinin bayramı Devrimin şanl ı yolunda İlerleyen halk ın bayramı Vermeyin insa na izin Kanması ve su sması için Hakkını almas ı için Kitleyi bilinçlen dirin Bizlerin ellerin dedir Gelen ışıklı gü nler Gün gelir gün gelir Zorbalar kalm az gider Devrimin şanl ı yolunda Bir kağıt gibi erir gider Çarşı Grubu, 2010 1 Mayıs’ını coşkuyla kutlarken... B+ SONBAHAR 33 Kazanım Top sahasında müzik sesleri... Yazı: NAZAN ORTAÇ Fotoğraflar: ERSEN ÇÖREKÇİ Beşiktaşlılar dünya çapında yeni bir gösteri merkezine kavuştu. Fulya Gösteri Merkezi, 24 Kasım 2010’da İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin gösterisiyle açılacak. 34 B+ SONBAHAR Salon, her türlü konser etkinliği düşünülerek tasarlandığından, ihtiyaç duyulabilecek bütün ses ve ışık sistemleri mevcut. B+ SONBAHAR 35 B ir zamanlar Beşiktaş Spor Kulübü’nün antrenman yaptığı top sahasında, şimdi müzik sesleri yükseliyor! Beşiktaşlılar, dünya kalitesinde yeni bir salona kavuştu: Fulya Gösteri Merkezi. 637 kişilik salon, 24 Kasım 2010’da İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin gösterisiyle perdesini açıyor. “Dünya kalitesinde” sözcüğü öylesine kullanılmadı. Beşiktaş Belediyesi, Fulya Gösteri Merkezi’ni planlarken Türkiye’deki diğer merkezleri inceledi, sanatçılarla konuştu ve eksiklikleri saptadı. Ardından, klasik müziğin ve dev opera gösterilerinin, senfoni konserlerinin başkenti Viyana’da incelemeler yaptı, ihtiyaçları belirledi. En iyi konser salonları baz alındı ve ortaya Fulya Gösteri Merkezi çıktı. Hizmet dışarıdan başlıyor İstanbul’da bu çapta başka bir konser salonu yok. Sık sık vurgulanan şu: “Hizmet, dışarıdan başlıyor!” Misafirlerin konforu için her şey düşünülmüş! 100 kişilik bir orkestrayı rahatlıkla konuk edebilecek kapasitede tasarlanan merkezde, sanatçılar doğrudan kendilerine ayrılan otoparktan kulise geçebiliyor. Geniş kuliste her türlü konfor var. Tuvaletler, duşlar, büyük dolaplar, rahat koltuklar, makyaj masaları modern ve özenli. Büyük bir kafeterya; sanatçıların, sıralarını beklerken vakit geçirmelerine olanak sağlıyor. Kapalı devre televizyon sistemiyle salon an be an takip edilebiliyor. Gelen seyirci sayısı, iç ve dış sıcaklık izlenebiliyor. Sağlam bir teknik altyapı Seyirciler görmüyor ama sahnenin arkasında büyük bir kapı var. Konser sahipleri araçlarını bu kapıya yanaştırıp dekorlarını, malzemelerini doğrudan sahne arkasına taşıyabiliyorlar. Salon, her türlü konser etkinliği düşünülerek tasarlandığından, ihtiyaç duyulabilecek ses ve ışık sistemlerinin hepsi mevcut. Bunun yanı sıra film gösterimi sağlayan görüntü sistemi ve “surround” teknolojisi de var. 36 B+ SONBAHAR İstanbul’da bu çapta düşünülmüş başka bir konser salonu yok. Hizmet, henüz salona girmeden dışarıdan başlıyor! Ses masası, Soundcraft’ın henüz yeni çıkan dijital modeli. Kayıt cihazları, konser ve gösterilerin kayıt altına alınmasını sağlıyor. Kapalı devre yayın yapan sistemin ana merkezi de burası. Kameralar sayesinde sahneyi, salonu en ince detayına kadar görmek mümkün. Salon, çok amaçlı tasarlandığı için dört adet simultane odası da var. Yani aynı anda dört dile çeviri yapılabiliyor. Seyirci kablolara takılmayacak Bu tarz salonlarda en büyük sorunlardan birini, yerden geçen kablolar oluşturur. Kablolama genelde ışık odasından yapılır ve bu kablolar salonun içinden geçer. “Akıllı bina” olarak tasarlanan Fulya Gösteri Merkezi’nde bu sorun, en başında çözülmüş. Her şey yerin altında olduğundan, kablo karışıklığı ortadan kalkıyor. Örneğin canlı yayınları mümkün kılan kablolama sistemi, salondan kapalı garaja doğru uzanıyor. Bu sistemle, toplam sekiz kamera aynı anda canlı yayına bağlanabiliyor. Merkez, engelliler düşünülerek tasarlanmış. Girişten sahne önüne kadar hiçbir engele takılmadan ulaşılabiliyor. En önemlisi güvenlik Merkezin yapımı iki yıl sürmüş. Ses yalıtımından güvenliğe kadar birçok testten geçmiş. Güvenlik, her şeyin üstünde tutulmuş. Toplam sekiz adet acil çıkış kapısı var. Salon, özellikle zemin katta konumlandırılmış. Acil bir durumda kapılar hemen bahçeye açılıyor. 640 kişinin, 3 dakika içinde tahliye edilmesi öngörülüyor. Zemin kat olmasının bir başka nedeni, engelli vatandaşlara kullanım kolaylığı sunması. Engelliler, otopark ya da ana girişten Hepsi yenileniyor sahne önüne kadar hiçbir engele takılmadan ulaşabiliyorlar. Sahne önü de Beşiktaş Belediyesi, Fulya Gösteri Merkezi’ni oluştururken oldukça titiz bir oldukça geniş tutulmuş. ön çalışma süreci geçirmiş. Merkez uygulamaya geçirilmeden her şey önce kağıt üzerinde incelikle planlanmış. Böylece ortaya dünya standartlarında Merkezin geniş bir fuaye ve sergi alanı var. Konsere girmeden önce sergi- çok amaçlı bir merkez çıkmış! Belediye, Fulya Gösteri Merkezi’ndeki çalış- leri gezip, rahat oturma gruplarında sohbet edebilir, bardan bir şeyler içebi- maların hepsini şimdi diğer kültür merkezlerinde de yapıyor. Hepsi yenileni- lirsiniz. Yine aynı şekilde engelli vatandaşların bu alanları da rahatça kullana- yor, eksik yanlar bir an önce tamamlanıyor. İsteniyor ki, artık vatandaşla sanatın arasında hiçbir engel kalmasın. B+ bilmesi için her şey düşünülmüş. B+ SONBAHAR 37 38 B+ SONBAHAR Açılış, 24 Kasım’da İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin gösterisiyle yapılacak. B+ SONBAHAR 39 Etkinlik Belgesel sinema Beşiktaş’ta izlenir! Yazı: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraf: ALAADDİN SAVAŞ Bu yıl ikincisi düzenlenen “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” etkinliği yönetmenliğini Tarık Akan’ın yaptığı “Işık Yontucusu Mehmet Aksoy” belgeseliyle başladı. Y er Levent Kültür Merkezi. Geçen yıldan ve Beşiktaşlılar arasında müdavimleri oluşan “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” etkinliği başlamak üzere. Salon her zamanki gibi, tıklım tıklım dolu. Sanatseverler geçen yıl ilgiyle izledikleri etkinliğe bu yıl da aynı coşkuyla katılmanın sevinci içinde. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, Tarık Akan, Mehmet Aksoy salondaki yerlerini almak üzereler. Birazdan ışıklar sönecek ve her çarşamba akşamı Levent Kültür Merkezi’nin yolunu bize ezberleten etkinlik başlayacak. İkinci yılın ilk açılışı, yönetmenliğini Tarık Akan’ın yaptığı, “Işık Yontucusu- Mehmet Aksoy” belgeseliyle yapıldı. Soluksuz izlenen belgeselden sonra sıra sohbet bölümüne geldi. Tarık Akan,“O” Anadolu’nun bağrında yetişmiş bir sanatçı. Türkiye’nin en büyük değerlerinden biri, onun gibi bir insan bizden başka bir ülkede baş tacı edi- 40 B+ SONBAHAR lir ama bizde onu taşıyan çok az” sözleriyle başladığı konuşmasını, belgesel filmlere olan tutkusunu anlatarak sürdürdü. Beşiktaşlılar belgesele konu olan Mehmet Aksoy’u tanımaktan büyük bir mutluluk duydular ve onu soru yağmuruna tuttular. “Yalnızlığımı taşa astım, gölgesinde çalışıyorum” diyen Mehmet Aksoy, çalışırkenki duygularını Beşiktaşlılarla paylaştı. Tarık Akan’la, Mehmet Aksoy yan yana olunca konular derinleşti, Türkiye’nin sosyal ve kültürel tarihine doğru uzanıldı. Mehmet Aksoy’un yasaklı olan heykelleri anlatıldı. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen 1977 1 Mayıs’ının ardından yaptığı ama bir türlü Taksim Meydanı’ndaki yerini alamayan heykelinin öyküsü anlatıldı. Mehmet Aksoy’un dağarcığında sayısız öykü var. Onlardan biri de, Meclis’in bahçesi için tasarladığı ancak Kenan Evren’in engeline takılan heykel. Evet, bu sezonun ilk belgeseli daha adından sıkça söz ettireceğe benziyor. Sıra birbirinden özgün diğer belgesellere de gelecek. B+’nın Yayın Kurulu Üyesi Hasan Özgen’in de söz ettiği gibi bankaların sponsor oldukları belgeseller bugün bir hazine niteliğinde. Özgen’in verdiği bilgiye göre, bu yıl İş Bankası’nın sponsorluğunda hazırlanan belgesellerin yanısıra, yabancı belgesellerden seçmeler de etkinlikte yer alacak. Sanatın her alanına destek olmayı temel amaçlarından biri olarak gören Beşiktaş Belediyesi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Belgesel Sinemacılar Birliği’nin ortaklaşa düzenlediği “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” etkinliği geçen sezon olduğu gibi bu sezon da her çarşamba saat 19:00’da Levent Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Gösterimlerin ardından belgeselin yönetmeni ve bir gazetecinin katılacağı söyleşi bölümünde film tartışılacak. Etkinliğin 10 Şubat-2 Haziran 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilen ilk sezon programında yerli belgeseller gösterildi. 17 hafta süren etkinlikte Suha Arın, İsmet Arasan, Mehmet Eryılmaz, Mihriban Sezen, Tülay Akça, Hasan Özgen, Savaş Güvezne gibi ustaların çektiği belgesellerin yanında, bu sinemanın gelecekteki ustaları Aylin Eren, Kurtuluş Özgen ve Bahriye Kabadayı gibi genç kuşak yönetmenlerin belgesellerine de yer verildi. Belgesellerin ardından yapılan söyleşilere Pınar Öğünç, Zeynep Oral, Oktay Ekinci, Mihail Vasiliadis, Rıdvan Akar, Ersin Kalkan gibi yazılı basının önemli isimleri katıldı. ikinci sezon etkinliklerinde yerli belgesellerle birlikte dünyanın dört bir yanında çekilmiş yabancı belgeseller de izleyiciyle buluşacak. Program dahilinde gösterilecek yerli belgesellerin ortak özelliği yurt içi ve yurt dışında birçok ödül almış olmaları… Bu yıl yapılan Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Belgesel” ödülü alan “Anadolu’nun Son Göçerleri Sarıkeçililer”; Macaristan’da düzenlenen Uluslararası Cinepecs Film Festivali’nde “Proxima” ödülünü alan “ifakat”; Atlanta Uluslararası Belgesel Film Festivali’nde “En Eğitici Belgesel Film” ödülünü alan “Dünyanın İlk Tapınağı: Göbeklitepe”; Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali’nde “En İyi Belgesel” ödülünü paylaşan “Miraz: Umut” ve “Selahattin’in İstanbul’u” belgeselleri Levent Kültür Merkezi’nde seyredilebilecek. Bu yılın bir başka yeniliği ise “İş Bankası Müzesi’nden Beyaz Perdeye” adını taşıyan bölüm... Beşiktaş Belediyesi’nin Türkiye İş Bankası’yla yaptığı işbirliği sonucunda İş Bankası Müzesi arşivinde yer alan -daha önce izleyiciyle buluşma şansı yakalayamamış- “Ustalar ve Bilgeler” isimli altı bölümlük belgesel dizi etkinlik programına dahil edildi. Cemal Reşit Rey, Ali İzzet Özkan, Bedia Muvahhit, Eşref Üren, Vasfi Rıza Zobu ve Meriç Sümen’in hayat hikâyelerinin anlatıldığı “Ustalar ve Bilgeler” dizisi 5 Ocak-9 Şubat 2011 tarihleri arasında izlenebilir. Hâlâ bir kere bile olsun, bir çarşamba akşamı Levent Kültür Merkezi’nin yolunu tutmadıysanız eğer bilin ki, çok şey kaçırıyorsunuz. Birbirinden değerli belgesellerin sizleri beklediğini unutmayın. B+ 3 Kasım 2010 tarihinde başlayıp 8 Haziran 2011 tarihine kadar sürecek B+ SONBAHAR 41 Albüm Ustanın Vizöründen Beşiktaş Çarşısı Altan Bal, B+ dergisi için Beşiktaş Çarşısı’nı fotoğrafladı. altan bal 1977 İstanbul doğumlu. Birincilikle girdiği Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nden derece ile mezun oldu. Bekâr Odaları projesi İstanbul ve çeşitli illerde defalarca sergilendi. Bu çalışma Toplumbilim, Geniş Açı, İstanbul Dergisi’nde ve çeşitli dergilerde defalarca yayınlandı. Ali Akay’ın küratörlüğündeki Gelecek ve Demokrasi sergisine katıldı. BP ve İFSAK sponsorluğunda Kamyoncular çalışması 2008 yılında albüm olarak yayınlandı. Çeşitli illerde sergilendi. Kağıt Toplayıcıları 2004 yılında Fototrek Fotoğraf Merkezi tarafından cep albümü olarak yayınlandı. İstanbul Fotoğraf Bienali’ne ve Ulis Uluslararası Fotoğraf Festivali’ne katıldı. Fototrek’te düzenlenen ve kitabı da hazırlık aşamasında olan, “Gel Sen Ne Çektiğimi Bir de Bana Sor” adı altında fotoğrafçılarla söyleşiler yaptı. İstanbul Hatırası Fotoğraf Merkezi ve FotoRöportaj. org kurucu üyesi. B+ 42 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 43 44 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 45 46 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 47 48 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 49 Bir usta 50 B+ SONBAHAR Hulda Akdeniz’le buluştu Yazı: GÖRKEM KIZILKAYAK Fotoğraflar: KOMAN VAKFI ARŞİVİ 1 Prof. Dr. Ahmet Koman, babası İlhan Koman’ı üç kelimeyle özetliyor: Sevgi dolu, hoşsohbet, bilgili. Büyük ustanın 21 yıl yaşadığı, eserlerini ürettiği Hulda teknesinde Ahmet Koman’la buluştuk. 905 yapımı yelkenli bir tekne Stockholm’den yola çıktı, okyanusu geçerek Akdeniz’e açıldı, Çanakkale ve İstanbul boğazlarını arkasında bırakarak Haliç kıyısına demirledi. Bu uzun soluklu yolculuk bir sanat insanının düşünün gerçekleştirilmesi açısından büyük önem taşıyordu. 20 yılı aşkın bir süre bu teknede yaşayan, düşünen, üreten İlhan Koman’ın düşlerinden biri de Hulda’yı Akdeniz’le buluşturmaktı. Koman Vakfı yetkilileri büyük ustanın düşünü gerçekleştirdi. “Hulda Festivali” başlığı altında düzenlenen eğitim ve bilim projesiyle İlhan Koman’ın eserleri Avrupa’nın birçok kentinde tanıtıldı. Hulda teknesi sırasıyla Amsterdam (Hollanda), Anvers (Belçika), Bordeaux (Fransa), Lizbon (Portekiz), Barselona (İspanya), Napoli (İtalya), Malta, Selanik (Yunanistan) limanlarına uğradı. Her limanda 6-13 yaş arası çocuklar ve 14-18 yaş arası gençler için özel olarak hazırlanmış atölyeler düzenlendi. “Yüzen Heykeller”, “Denizler- de Yaşam”, “Enerji”, “DNA Modellemesi” ve “Kimya Seti” atölyelerini Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin uzmanları hazırladı. Koman Vakfı yetkilileri Hulda Festivali’ni düzenleme amaçlarını ve festivale gösterilen ilgiyi şöyle anlatıyor: “Festivali toplumun dikkatini bilimin yaratıcı yönlerine çekmek, toplumda bilime olan ilgiyi artırmak ve özellikle genç nesillere fen bilimlerini sevdirmek amacıyla düzenledik. Hulda Festivali kapsamında dokuz Avrupa kentinde onar gün süreyle düzenlenen atölye çalışmalarına dört binin üzerinde öğrenci katıldı, İlhan Koman’ın gemisi Hulda üzerindeki sergiyi yaklaşık 25 bin kişi gezdi…” Biz de B+ dergisi olarak büyük ustanın teknesini ziyaret etmek ve atölye çalışmalarını yerinde izlemek için Haliç kıyısına gittik. İlhan Koman’ın oğlu Koman Vakfı Kurucusu ve Başkanı Prof. Dr. Ahmet Koman’la babasını ve Hulda Festivali’ni konuştuk. Hulda’nın teknik özellikleri Yapım Yılı: 1905 Uzunluk: 26 m. Genişlik: 6.70 m. Su çekimi: 2.70 m. Deplasman/ağırlık: 185 ton Yelken alanı: 375 m2 B+ SONBAHAR 51 Sevgi dolu, hoşsohbet ve bilgili bir insandı Koman ailesi 21 yıl boyunca Hulda’da yaşadı. Biz İlhan Koman’ı daha çok sanatçı yönüyle tanıyoruz. Bize nasıl bir baba olduğunu anlatabilir misiniz? Prof. Dr. Ahmet Koman: 1955 yıllarıydı, annemle babam ayrıldığında beş yaşlarındaydım. Babamla Boğaz’da midye çıkarıp çiğ çiğ yediğimizi, babamın sık sık balık tuttuğunu hatırlıyorum. Denize karşı büyük bir sevgisi vardı. Halamın söylediğine göre zaten gemi mühendisi olmak istiyormuş. Ama verem olduktan sonra ailesi ağır bir meslek olan mühendislik yerine babamı güzel sanatlara yönlendirmiş. Deniz sevgisi İsveç’te de devam etti. Hulda satın alınmadan önce de her yaz tatili denizde geçirilirdi. Babam sevgi dolu, hoşsohbet ve bilgili bir insandı. tığı mimar, büro olarak Hulda’ya benzer bir tekne kullanıyor. Babam teknenin bağlı olduğu limana yakın bir yerde ev tutuyor. Evin içini güzelleştirince ev sahibi kirayı arttırmak istiyor. Babam yeni bir ev ararken karşısına Hulda çıkıyor. Hulda’dan önce daha çok metal malzeme ve kaynakla çalışıyordu. Babamın, heykellerinde ahşap malzemeyi kullanma dönemi Hulda’yla başlar. Hulda’yla birlikte zamanının büyük bir bölümünü geminin tamiriyle geçirmeye başladı. Üniversiteyi İsveç’te okudum. Stockholm’deki ilk üç ayımda Hulda’da kaldım. Kendi kamaramı kendim yaptım. Hulda birçok anı biriktirmiştir! A.K.: İsveç’e 1958 yılında gidiyor. O dönemde İsveçli bir mimarla iş yapmaya başlıyor. İkinci eşi de İsveçli olunca Stockholm’e yerleşiyor. Çalış- A.K.: Şu an konuştuğumuz masanın anlatacağı çok şey var; Yaşar Kemalli, Güneş Karabudalı günleri, babamın Aşık Nesimi ve Aşık Daimi’yle yap- Fotoğraf: Görkem Kızılkayak İsveç’le ve sonrasında Hulda’yla tanışması nasıl oldu? Ahmet Koman üniversite yıllarında 3 ay boyunca Hulda’da, kendi inşa ettiği kamarasında kaldı. 52 B+ SONBAHAR Atölyeye katılan öğrenciler İlhan Koman’ın eserlerinin maketleriyle çalışma imkânı buluyor. tığı uzun sohbetleri... Bazılarının ses kayıtlarını yapmıştım ama yayınlama imkânı olmadı. Vakfın arşivinde saklıyoruz. Zincirlikuyu’daki yerinden memnun değildi. Hemen arkasında bir binanın yükseliyor olmasının heykelin algılanmasını engellediğini düşünüyordu. Ama “Akdeniz” yıllarca orada kaldı, oranın simgesi oldu. Vakıf fikri nasıl doğdu? A.K.: Babamın eserleri ne olacak diye düşündük. Eserlerinin birçoğu İsveç’te hocalık yaptığı üniversitenin deposunda duruyordu. Bir bölümü de eşin dostun depolarında saklanıyordu. Bunları bir araya getirme fikri ortaya çıktı. Ben de o yıllarda Boğaziçi Üniversitesi’nde çalışmak için Fransa’dan Türkiye’ye dönme kararı aldım. Böylelikle eserleri Türkiye’de toplama fikri ortaya çıktı. Vakıf çalışmalarına 1995 yılında başladık, 1999 yılında da Koman Vakfı’nı kurduk. 2000 yılında Hannover Expo’da Türkiye standında İlhan Koman sergisi açtık. “Akdeniz” heykelini oraya taşıdık. Türkiye’de büyük bir sergi düşünüyorduk. İsveç Konsolosluğu destek olacağını söyledi, ardından Fransız Konsolosluğu da devreye girdi. Tam o sırada Yapı Kredi’nin de İlhan Koman’la ilgili bir sergi yapmak istediğini öğrendik. Zincirlikuyu’daki “Akdeniz” heykeli 2005 yılında İstiklal Caddesi’ne taşındı. Sergiden sonra anladık ki bir daha eski yerine dönmeyecekmiş. Aslında babam da Yapı Kredi Bankası “Akdeniz” heykelini İstiklal Caddesi’nden bankanın genel merkezine taşımadan önce vakfımıza yer için öneri getirmişti. Genel merkezin girişinin üstünde, bizim de onayladığımız yere koyacaklardı. Ama sonradan fikir değiştirdiler. “Akdeniz”le ilgilenen çok yer var. Antalya’yla uzun zamandır görüşüyoruz. Falezlerin üstüne Akdeniz’in maksimum üç misli büyütülmüş bir kopyasının konması düşünülüyor. 2005 yılında “Beldemiz İçin Sanat” projesini gerçekleştirdik. Heykelleri “gökten inme” bir tavırla kamusal alanlara yerleştirdiğinizde olmuyor. Biz de vakıf olarak mahalleleri çocukların yaptığı heykellerle süslemek istedik. Çocukların elinden çıkan dört heykel bulundukları yerlerde kalıcı oldu. Heykelin konulduğu yerle olan uyumunun önemli olduğunu düşünüyorum. Heykelin çevresiyle, orada yaşayan insanlarla, mimari yapıyla olan uyumunu dikkate almak gerekiyor. Babam Portal’i Stockholm’deki merkez Hulda Festivali 23 Kasım’a kadar Haliç’te devam edecek. B+ SONBAHAR 53 Fotoğraf: Gökhan Tan Sonsuzluk Heykeli Pi Serisi istasyonu için yaptı. İstasyonda yenileme yaptılar ve heykeli değerlendiremediler. Dış mekân heykeli olarak yapılan Portal istasyonun içinde kaldı. Neyse ki sonradan Portal’i vakıf olarak aldık ve Boğaziçi Üniversitesi’nin girişine yerleştirdik. Hulda’nın kasım sonuna kadar Haliç’te bağlı kalacağını biliyoruz. Sonrası için düşünceleriniz nelerdir? Karaburun Belediyesi’yle de böyle bir merkezin kurulması için iletişim halindeyiz. Karaburun’da bir koyun vakfa tahsis edilmesi gündemde. Hulda, koyda demirli olacak. Kıyıyı atölye olarak kullanacağız. Ama dediğim gibi görüşmeler devam ediyor. B+ Fotoğraf: Ferda Çağlayan A.K.: Aslında Hulda’nın Haliç Tersanesi kıyısında bir yere bağlanması idealimiz. Tersanenin atölyelerini de kullanarak düşlediğimiz bir yapıya kavuşabiliriz. Tekrar tekrar gidilebilecek bir merkez kurmak istiyoruz. Eser- lerin hiç değişmediği bir müze görüntüsüne karşıyız. Sanatçıların konaklayabileceği alanlara sahip, metal atölyelerinin bulunduğu bir merkez yaratmayı istiyoruz. Babam, “Geleceğin cahilleri bilgisayardan anlamayanlar olacak” derdi. Onun için kuracağımız merkezde bilgisayar tasarım atölyesi de olacak. İlhan Koman’ın Beşiktaş’taki heykelleri • Akdeniz Heykeli Yapı Kredi Plaza önü, Levent • Portal / Boğaziçi Üniversitesi • Pi serisi (heykellerin kaideleri yapıldı, heykeller ilkbaharda yerleştirilecek) Boğaziçi Üniversitesi • İlhan Koman anısına friz Sanatçılar Parkı, Akatlar 54 B+ SONBAHAR Akdeniz Heykeli İlhan Koman’ın özgeçmişi 17 Haziran 1921’de Edirne’de doğdu. 1946 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun oldu. 1947-1951 yılları arasında Paris’teki Julian Akademisi’nde eğitimine devam etti. 1951’den 1958’e kadar Güzel Sanatlar Akademisi’nde hocalık yaptı. 1958 yılında İsveçli mimar Ralph Erksine ile çalışmaya başladı ve İsveç’e yerleşti. 1965 yılında Hulda teknesini satın aldı, onardı ve ailesiyle Hulda’da yaşamaya başladı. 1967 yılından itibaren Stockholm’deki Konstfackskolan’da ders verdi. 30 Aralık 1986’da aramızdan ayrıldı. 1948 yılından itibaren Paris, Malmö, Brüksel, Viyana, Berlin, Bern, Zürih, Stockholm ve İstanbul gibi Avrupa’nın önemli kültür-sanat merkezlerinde kişisel sergiler açtı. Heykelleri hâlâ birçok Avrupa kentinin kamusal alanlarını süslüyor. B+ SONBAHAR 55 Müze Türkiye’nin ilk spor müzesi Yazı: ALP ÖZGEN Fotoğraflar: ERDEM AYDIN Spor kültürümüzü ve kimliğimizi tartıştığımız şu günlerde acaba spor geçmişimizi ne kadar biliyoruz? Tarihin peşinden gitmek için Beşiktaş Müzesi sizi bekliyor. 56 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 57 İ nsan hayatının en önemli kavramlarından birisi belge, en önemli geleneği de belgelemektir. Ancak her zaman en çok ihmal edilenlerin de başında gelmiştir belge ve belgeleme geleneği. Kendimizden yola çıkalım: Tatile gittiğimizde fotoğraf çekmeye üşenip yıllar sonra bundan pişmanlık duymadık mı birçoğumuz? Ya da ailemiz için çok önemli bir anı, aile fertlerinin geniş katılımı ile sağlanan bayram ve yılbaşı gibi özel günleri kaç kere belgeleyip bir kenara ayırdık. jik çalışmaları bizzat başlatan ve yöneten de Mustafa Kemal Atatürk’tür. Başkomutan kimliği ile Kurtuluş Savaşı önderliğini yapan Mustafa Kemal kültür öncülüğünde de yine başrolü oynamış; geçmişten gelen bilgi, birikim ve tecrübelerin gelecek kuşaklara aktarılması için müze çalışmalarını başlatmış; yaşamının son yıllarına kadar da takip etmiştir. Topkapı Sarayı başta olmak üzere birçok tarihi yapının müzeye dönüştürülmesi de, “müze ev” kavramının ortaya çıkması da yine bu dönemde gerçekleşmiştir. Sadece birey ve aile için değil, toplum için de hayatın en önemli unsurlarından birisi belgelemek. Bu yüzdendir ki gelişmiş toplumların hemen hepsinde çok ciddi bir belgeleme ve arşivleme geleneği gözlemlenir. Ancak bizim gibi toplumsal bellek oluşturmakta sıkıntı yaşayan uluslar için belgelemek, arşiv oluşturmak ve sergilemek çok daha zor oluyor. Türkiye’nin ortak akıl çerçevesinde toplumsal hafıza yaratma çalışmalarının öncü izlerini Cumhuriyet’in ilk yıllarında buluyoruz. Kurtuluş Savaşı’ndan çıkan “hasta adam”ın inkılapların yaygınlaşmasından yeni rejime alışmasına, ekonomiden sağlığa ve eğitime kadar birçok sorunla boğuştuğu yıllarda Mustafa Kemal Atatürk geçmişi belgelemenin ve gelecek kuşaklara aktarmanın önemine işaret etmiş ve Türk müzeciliğinin yayılmasının temellerini atmış. Bu temellerin bugün ne kadar ileri taşınabildiği ise ne yazık ki tartışılır. Yazılı kaynaklara baktığımızda müzecilik kavramının ilk olarak 17. yüzyılda ortaya çıktığını görüyoruz. Bu yüzyılda ilk müze yapısı İtalya’da kurulmuş. Ülkemizde ise ilk müze 1846 yılında Sultan Abdülmecit’in müşiri Fethi Ahmet Paşa tarafından Aya İrini Kilisesi’nde, eski silahlar ve eserlerin toplanarak sergilenmesi ile ortaya çıkmış. Müzecilik bilincinin saray ve soylu tekelinden çıkarak halka yayılması ise Cumhuriyet’in ilk yıllarına rastlar. Türk bilim insanları eşliğinde arkeolo- “Geçmişini bilmeyen toplumlar yok olmaya mahkumdur” M. Kemal ATATÜRK Spor kültürünün yeni yeni tartışılmaya başlandığı ülkemizde spor arşivciliği konusunda öncü kulüp olarak Beşiktaş dikkate değer çalışmalar gerçekleştirmiştir. İnönü Stadı’nda yer alan Beşiktaş Müzesi bu alanda Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşır. Müze ayrıca envanteri TC Kültür Bakanlığı’na kayıtlı tek spor müzesidir. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün Osmanlıca yazılmış kuruluş belgeleri. Sporun yasak olduğu dönemde Ahmet Fetgeri ve arkadaşları nezarete girmek pahasına kulübü kurmuşlar. Futbola sıcak bakılmadığı günlerde Beşiktaşlı gençler barfiks, paralel, güreş, halter, aletli ve aletsiz jimnastik yaparak kulübün temellerini atmışlar. Beşiktaş Müzesi’nde kulübe hizmet etmiş üyelerin kayıt defterlerini de inceleyebilirsiniz. Beşiktaş tarihinin ilk formasyon belgesi. 2000’lerde popüler hale gelen 4-3-2-1 dizilişi dönemin teknik direktörü tarafından 1900’lü yıllarda tasarlanmış. 58 B+ SONBAHAR BJK Müzesi’nde kulübün kuruluş tarihinden bu yana oluşturulan birçok belge, kupa ve görsel sergilenmekte. Konumu itibari ile dünyanın en dikkat çekici statlarından biri olan İnönü Stadyumu’nun denize bakan tribünlerinin alt kısmında yer alan müze, sadece Beşiktaşlıların ve Türk vatandaşlarının değil, Dolmabahçe Sarayı’nı ziyarete gelen çok sayıda yabancı turistin de ilgisini çekiyor. Pazar günleri ve maçların oynandığı günler dışında her gün 09:00-17:00 arasında ziyaret edebileceğiniz müzeye giriş ücretsiz. Futbolcusundan, yöneticisine ve koleksiyoncusuna kadar Beşiktaş’a gönül veren çok sayıda kişinin katkıları ile toparlanan belgelerin yer aldığı müzeye girer girmez siyah-beyaz fotoğraflar karşılıyor sizi. Beşiktaş tarihinden efsane kadroların, unutulmaz anların ve şampiyonlukların yer aldığı karelerde geçmişi hatırlıyorsunuz ve içinizi sımsıcak bir nostalji duygusu kaplıyor. Sanki sadece Beşiktaş tarihine tanıklık etmiyor, Türk spor tarihi içinde geçmişe yolculuk yapıyorsunuz. Siz müzeyi gezerken; Baba Hakkılar, Vedatlar, Süleymanlar, Sanlılar, Metin-Ali-Feyyazlar, Şifo Mehmetler, Ferdinandlar ve Pascallar da size eşlik ediyor. 250 metrekare sergi alanı bulunan müzede kulübün kuruluş tescil belgesinden kupalara, ödüllerden efsane sporculara ait orijinal krampon ve formalara kadar geniş bir arşivi görme şansı buluyor ve o yılları bir kez daha yaşıyorsunuz. Beşiktaş futbol şubesi kurucusu, ilk kaptanı ve ilk teknik direktörü olan Şeref Bey aynı zamanda Türkiye’nin ilk uluslar arası maç yöneten hakemi olarak tarihe geçmiştir. Müzeyi gezdikçe başarıların her zaman alışık olduğumuz kupa formatında ödüllendirilmediğini de öğreniyoruz. Sıkı bir Beşiktaşlı olan Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in kulübü ziyareti sırasında hediye ettiği özel yapım kılıç müzenin nadide eserlerinden. Türkiye Profesyonel Futbol Tarihi’nin ilk şampiyonluk kupası da Beşiktaş Müzesi’ndeki yerini almış. B+ SONBAHAR 59 İlklerin Kulübü Beşiktaş • Türkiye’nin ilk spor kulübü tescil belgesi • Türkiye’nin ilk uluslararası maç yöneten hakemi futbol şubesi kurucusu Şeref Bey’in, 1925 yılında yönettiği müsabakanın belgeleri ve fotoğrafları. • İlk resmi İstanbul Lig Şampiyonu Kupası (1924) • İlk Başbakanlık Kupası (1944) • İlk defa kıtalar arası seyahat eden Türk futbol takımının kazandığı kupa (1950) • İlk Profesyonel Lig Şampiyonluğu Kupası (1951) • Beşiktaş’a tam kadro olarak Türk milli futbol takımını temsil etme hakkı tanınan tek kulüp olduğuna dair verilen belge • İlk Federasyon Kupası (1956) • Türk futbol tarihinin namağlup ilk ve tek lig şampiyonluğu kupası (1991-1992) • İlk Atatürk Kupası (1999-2000 sezonu) • 100. yılında Şampiyonluk Kupası alan ilk Türk takımı (2002-2003) • İlk Süper Kupa (2005-2006) İlk defa kıtalar arası seyahat eden Türk futbol takımının kazandığı kupa (1950) A Milli Takım’ı ilk kez temsil etme onurunu yaşayan Beşiktaş, armasında Ay Yıldız taşıma ayrıcalığını yaşayan ilk kulüptür. 1990-1993 yılları arasında Gordon Milne döneminde üst üste üç sezon şampiyon olan Beşiktaş’a Türkiye Futbol Federasyonu tarafından verilen plaket. İlklerin yanısıra birçok özel belge ve arşivin sergilendiği müzenin uluslararası alandaki örnekler gözetildiğinde kuşkusuz geliştirilmesi gereken çok yönü var. Bu konuda müze yetkililerinden aldığımız bilgiler ise umut verici. İnönü Stadyumu’nun yenileme çalışmalarının ardından müzenin de daha kapsamlı bir hale getirileceğinden ve yeni bir envanter çalışmasının gerekliliğinden bahsediliyor. Tarihi seviyorsanız, sporu seviyorsanız Beşiktaş Müzesi sizi bekliyor. Bugününüz ve geleceğiniz kadar geçmişinizi de önemsiyorsanız Beşiktaş Müzesi sizi bekliyor. Beşiktaşlı olun veya olmayın, ortak geçmişimize sahip çıkmak, tarihe tanıklık etmek istiyorsanız Beşiktaş Müzesi’ni ziyaret edin. B+ 60 B+ SONBAHAR Tarih içinde farklı dönemlerde dört kez düzenlenen Atatürk Kupası’nı en son (2000) kazanan takım da Beşiktaş’tır. Beşiktaş’ın uluslararası arenadaki rakiplerinin hediye ettiği sembollerden birisi de Dünya devi Manchester United’dan. Türk futbol tarihinin tek namağlup şampiyonu Beşiktaş’ın 1991-1992 sezonunda elde ettiği Şampiyonluk Kupası. 100. yılında şampiyon olan tek Türk takımı Beşiktaş’ın belki de en anlamlı kupalarından birisi müzede yerini almış. B+ SONBAHAR 61 Sanatçı gözüyle Bihter Altay “Tiyatro tutkulu insanların işi” Söyleşi: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraf: ERDEM AYDIN Afife Jale, Adile Naşit, Işıl Kasapoğlu, madam teyze… Bu kadınların Bihter Altay’ın hayatındaki rolleri büyük. Farklı oyunculuk tarzlarını denemesi ise, içindeki yaratıcı tutkudan. 62 B+ SONBAHAR O yuncu, yönetmen ve eğitimci. Bihter Altay 29 yaşına çok şey sığdıran bir sanatçı. Kendi ekolünü yaratacağını söyleyecek kadar iddialı. Yaşının da verdiği dinamizm ile farklı oyunculuk anlayışlarını araştırarak ve üzerinde çalışmalar yaparak Türkiye’de henüz olmayan özgün oyunculuk tarzlarını denediğini söylüyor. Amacı, Türk tiyatrosunun gelişmesine katkı sağlamak. Tiyatroda Stanislawski’nin başlattığı “fiziksel devinim metodu” üzerinde ekibi ile çalışıyor. Çalışma arkadaşlarını öğrencilerinden seçmiş. Topluluğunun adı Tiyatro Mat. Habire Sanat’ta da eğitmenlik yaparak , tiyatroya sevdalı gençler yetiştiriyor. Tiyatro Mat, ilk oyunlarını Ortaköy’deki Beşiktaş Belediyesi’ne ait Afife Jale Tiyatrosu’nda geçen yıl sahneledi. Oyunun adı, Örnek Cinayetler’di. Gerçek hikayelere dayanan oyun Beşiktaşlılarca ilgiyle izlendi. Tiyatro Mat bu yıl yine Afife Jale Tiyatrosu’nda yeni bir oyunla Beşiktaşlılarla buluşacak. Bihter Altay için Afife Jale Tiyatrosu’nun ayrı bir önemi var. Onun için “ilk”leri de ifade ediyor bu tiyatro salonu. İlk oyununu Afife Jale’de oynamış, ilk yönettiği oyun yine orada… Bihter Altay B+’nın sorularını yanıtladı. ra da Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirdim. Benim keskin dönüşümlerle dolu bir hayatım var. Beş yaşında bale ile başladım, sekiz yıl eskrim yaptım, basketbol oynadım, sonra da modern dans ve tiyatroya başladım. Şimdi de eğitmenlik, yönetmenlik ve oyunculuk yapıyorum. Henüz 29 yaşındayım. Oyunculuk nedir aslında, nasıl anlatıyorsunuz oyunculuğu? B.A: Oyunculuk anlatım sanatıdır; laf söylemekten ibaret değildir. Anlatacağınız şeyi doğru bir şekilde aktarmanız gerekiyor. Bedenin de en yalın, en iyi, en etkin bir şekilde kullanılmasıyla birlikte ortaya çıkar. Tiyatro, eskrim, basketbol derken tiyatro ne zaman başladı? B.A: Semaver Kumpanya’da başladı. Daha okula girmeden önce. Bu tiyatro, hayatımdaki mihenk taşıdır. Işıl Kasapoğlu’nun yönetimindeki tiyatrodur Semaver Kumpanya. Öğrendiğim her şeyi -okuldan çok- orada öğrendim ben. Çok değerli oyuncularla birlikte oldum. Benim için konservatuar öncesi bir konservatuar oldu. Sahneye çıkmadım, asistanlık yaptım, onlara yardım ettim ve çok şey öğrendim. Tiyatro aşkı nasıl bir duygu? Bihter Altay: Açıkçası, ben “tiyatro aşkı” diye bir aşkın olduğunu sanmıyorum. “Yaptığınız işe aşk duymak” diye bir aşk var ama. Tutkulu insanların yapması gereken bir iş bu. Tutkularınızın yoğun olması, bir işe tamamen kendinizi kaptırmanız ve her şeyinizi bir kenara bırakarak kendinizi yaptığınız işe adamanız gerekiyor. O zaman başarılı oluyorsunuz çünkü… Herkesin yapmaktan mutlu olduğu, yaparken kendini iyi hissettiği bir işi var. Ben de bunu, kendi işimi, tiyatroyu yapıyorum. Tutkuyla, severek yapıyorum… Geçmişe baktığımızda bunu aşkla yapanların olduğu bir gerçek. Örneğin Afife Jale… Onun adını taşıyan bir sahnede oynamak, bir oyunu yönetmek nasıl bir duygu yaratıyor sizde? B.A: Afife Jale çok özel bir kadın. Bu sahne de benim için çok özel. Ben ilk işlerimi Adile Naşit Sahnesi’nde ve burada yaptım. İkisi de kadın sanatçıların adlarını taşıyan mekânlar. Umarım ileride benim de adımı taşıyan bir tiyatro salonum olur. “Aslında engeller, sınırlar iyidir, sizi ileriye götürmek için büyük adımlar atmaya zorlar.” Çok iddialısınız. Bu, yaptığınız işe duyduğunuz saygıyı da gösteriyor. İlk işiniz neydi Afife Jale’de? B.A: Oda Tiyatrosu ile başlamıştım burada. Geçmiş sizi nasıl etkiliyor tiyatro tarihine baktığınız zaman? Grubunuzu nasıl kurdunuz? B.A: Geçmiş hep engellerle dolu. Aslında engeller ve sınırlar iyidir; sizi ileriye götürmek için daha büyük adımlar atmaya zorlar. Yasaklar ve geçim derdi, geçmişte tiyatro yapan insanların en büyük sıkıntısıydı. Hâlâ zorluklar var, hâlâ büyük adımlar atmaya çalışıyoruz. B.A: Hepsi benim öğrencim. Benim beş yıllık bir projemdi. Nasıl yetiştiniz, hangi okullara gittiniz? B.A: Ben Yedikuleliyim. Çok kozmopolit bir yerde yetiştim. İstanbul kökenli bir ailenin içinde yetiştim. Yanımızda Ermeni, karşımızda Rum, öteki yanımızda ise Yahudi bir aile vardı. Biz hepimiz komşuyduk, birlikte yemek yerdik. Hâlâ da öyleyiz. Benim çocukluğum madam teyzemin kucağında geçti. Akşam beş civarı iki kadeh rakısını alır bana masal anlatırdı. O masallarla büyüdüm ben. Yaratıcılığımı her gün dinlediğim bu farklı masallardan aldığımı düşünüyorum. Öğrencilerinizden yetenekli olanlarını mı seçtiniz? B.A: Çalışmayı çok seven insanlar olmaları gerekiyordu, yetenekli, en önemlisi de tutkulu olmaları gerekiyordu. Zaman içinde bu ayrım kendiliğinden oluyor. İnsanlar kendi kendilerini eliyorlar… Kalanlarla yoluma devam ettim. Farklı oyunculuk tarzlarında denemeler yaptığınızı söylüyorsunuz, biraz açar mısınız? B.A: Grotowski’nin fiziksel tiyatrosundan etkilendim. Bunlar benim denemelerimdi, öğrencilerimin de öğrenmesi gereken şeyler vardı. Bunlar önemli aşamalardı. Artık oyunculuk değişiyor. Zamana uyum sağlamak gerekiyordu, birlikte farklı denemelere yöneldik. Masal anlatıcılar çocukların hayatında hep olumlu etkiler bırakmıştır. O gelenekleri de kaybettik… Tiyatroda Grotowski’nin açtığı yolu anlatır mısınız biraz bize? B.A: Benim için çok önemlidir madam teyze. Onu 10 yıl önce kaybettik. Bende derin bir üzüntü bırakıp göçtü bu dünyadan. B.A: 19. yüzyıldan itibaren tiyatroda bugüne kadar yapılan bütün işlerin çoğu Stanislawski’nin ilkelerine dayanır. Tekniğinin özelliği kısaca, kendi içinde keşfedip sonra oynadığın karakterle bütünleşmek gerektiğidir. Metinde yer alan duyguları işleyebilmen için, “kendi içindeki duyguları keşfedip metindeki o karakterin hangi duygularına uygun olduğunu saptayarak ona uygun Nerelerde okudunuz? B.A: Yedikule’de okudum ilkokulu ve ardından meslek lisesine gittim. Son- B+ SONBAHAR 63 hale getirmen gerektiğini” söyler. “O role uygun olanlar zaten senin içinde vardır” der Stanislawski. Nasıl yani, bir oyuncu bir katili canlandırıyorsa içindeki katili aramaya mı çıkmalıdır önce? B.A: Aslında hepimizin içinde var ama Stanislawski’ye ben tam olarak katılmıyorum bu noktada. Zaten ömrü de yetmemiş bu teorilerini kanıtlamaya. Bu teorileri ondan sonra Grotowski geliştirmiş. Aslında içimizde yer alan duygulardan yararlanmaktan çok dışarıdan bunları üstümüze giydirebileceğimizi söylüyor. Fiziksel olarak siz bunu dışarıdan alabilirsiniz. Şiddetli bir şey anlatmaya başladığınızda ister istemez fiziğinizde, yüzünüzde değişimler oluyor. “Böylece içimde bu duygular var mı?” diye aramanız gerekmiyor. Ama o da doğala çok indirmiyor. Normalin dışında kullanılan hareketleri kullanmayı tercih ediyor. Taner’le romantik dönem tiyatroya geçmeyi denemişiz. Sonra kendi özümüze dönmeye çalışmışız. Diğer yandan gelen modern tiyatro var, oraya doğru bir yönelim var. Bence çok lezzetli bir tiyatro tarzı. Hepsinin arasında sıkışmış durumda tiyatromuz. Bence bunları harmanlamak, bunun için de çok çalışmak gerekiyor. Bu çok önemli benim için. Yapmaya çalıştığım da bu. O yüzden yeni şeyler deniyorum. Deneme derken, Türk tiyatrosunun gelişmesi adına neler yapıyorsunuz? B.A: Yeni tarzları deniyorum. Aslında kendi tiyatromu ve kendi tarzımızı oluşturabilmek için farklı tarzları birbiriyle yakınlaştırmaya, birleştirmeye çalışıyorum. Ve bunlardan da farklı şeyler oluşturmaya çalışıyorum. Bu gittikçe benim tarzımı ortaya koyacak. O zaman ben Bihter Altay adı altında belli bir tarz, belli bir akım oluşturmuş olacağım. İşte o zaman kendimi bulmuş olacağım. Tuluatla, epik tiyatroda da aynı benzerlikler yok mu? B.A: Ben sanatın bir “show” olduğunu düşünüyorum. Bu epik tiyatroda da, tuluatta da böyle. İnsanlar zaten sizin oraya yalan söylediğinizi bilerek geliyor. “Ben yalan söylemiyorum, benim gerçeğim” diye bir söylem ortaya koyamazsınız. O dördüncü duvarı ortaya koyamazsınız, seyirciyi yok sayamazsınız. O sizin zaten orada olduğunuzu biliyor. O zaman sizin yapmanız gereken “Ben çok susadım ondan içtim” yerine, “Ben bir bardak su içiyorum ama ne kadar iyi içiyorum gördünüz mü?” demektir. O yüzden tuluat da, imaj tiyatrosu da “show” amaçlı yapılıyor, insanların dikkatini çekmek için yapılıyor. Ama imaj tiyatrosu daha çağa uygun, daha modern görsel efektler kullanan bir tür. Biraz açalım mı bu durumu? Bu etkilendiğiniz isimler, Stanislawski, Grotowski sizin sanatınıza neler kattılar? İnsanların cesur olması gerektiğini düşünüyorum, özellikle gençlerin farklı işler ortaya koyacak kadar cesur olması gerekiyor. Bunun için de maddi olanakların büyük önemi var. Büyük tiyatrolar ayrı bir kulvardalar. Onların zaten belli bir ad ve imaj sayesinde sürekli izleyicisi hazır durumda. Ama yeni tiyatrolar için durum çok zor. O yüzden de gerçekten iyi iş yapmak gerekiyor. Çünkü iyi iş yapıp, iyi iş ortaya çıkartıp, iyi seyirci çekebilirsiniz, ya da kolay iş yapıp seyirciye bilet satmak için uğraşabilirsiniz. Veya çok sanatsal bir iş yaptığınızı düşünürsünüz, hiç seyirciniz olamayabilir. Öyle bir dönemdeyiz… B.A: Birincisi denemekten hiçbir şekilde kaçmamak gerekiyor. Denedikten sonra yargılara varmak gerekiyor. Ve de çok çalışmak gerekiyor. Nasıl bir karışım çıktı bu bilgi birikiminden? B.A: Şu andaki Türk tiyatrosunun bir arada kalmışlığı yaşadığını düşünüyorum. Biz zaten tuluat, epik tiyatrodan geliyoruz. Belirli bir dönem, Haldun 64 B+ SONBAHAR B.A: Ben eylemsel tiyatroya inanıyorum. Eylemsel tiyatroda oyuncularla seyirciler arasında bir iletişim var mı? B.A: Normalde yoktur. Ama siz bunu epik, grotesk, absürd gibi temalarda eklerseniz o zaman işte farklı denemeler ortaya çıkıyor. Sahnede gerektiği anda dans eden, gerektiği anda fiziksel eylem yapabilen ama seyirci ile içli dışlı olan, komedisi, anekdotları çıkartabilen oyuncular olmak önemli geliyor bana. O yüzden ben bunları harmanlıyorum. “Babanız ölse sahneye çıkar mısınız?” tartışmaları vardı geçen günlerde. Bu konudaki düşünceleriniz nedir? B.A: Babamın nasıl öldüğüne bağlı diyebilirim. Şaka bu tabii ki… Açıkçası, çıkmazdım. Mecburiyetler ve o günkü şartlar da çok önemli. Biletini almış, duyurulamayan, ulaşılamayan bir seyirci varsa ve yerime başka bir oyuncu yoksa ileri bir tarihe erteleme şansımı kullanırım. Afife Jale‘ye dönecek olursak, yeni projelerinizden bahsedelim… B.A: Biz yeni kurulan bir tiyatroyuz . Ben yoluna yeni başlamış bir oyuncuyum, gencim ve burası bana kapısını açtı ve sıcacık bir yuva verdi. Bu çok önemli bir şey. Biz gençler için salon çok önemli. Sizden herhangi bir karşılık beklemeden bir yerinizin, bir evinizin olması çok önemli. Afife Jale zaten benim için çok özel bir yer. İsmail Ünal’a gerçekten çok teşekkür ediyorum. İsmail Bey’in tüm ekibine çok teşekkür ediyorum, yalnızca kendi adıma değil, burada sıcak bir çatı bulabilen herkes adına teşekkür ediyorum. Yeni projeleriniz… B.A: “Örnek Cinayetler”i Afife Jale’de oynadık geçen sezon. İlgi çok iyiydi. Şimdi daha iyi olacak. Bizim de Tiyatro Mat olarak ilk işimizdi. Aslında insanların masum ve mükemmel olmadığını söylemeye çalıştık. Her an bizim şartlarımıza dokunan birisi olursa değişebiliriz de, bunu işledik. Her an hepimizin başına gelebilir, her an biz de katil olabiliriz. Gerçek hikâyelerdi. Şimdi sırada adını henüz veremeyeceğim bir çalışmamız var. Habire Sanat’ın prodüksiyonluğunda Tiyatro Mat’ın ortak projesi bu. İlişkiler, cinsellik, aşk gibi temaları işleyeceğiz. Yaşam sorunsallarını anlatmaya çalışacağız. Bu sefer Grotowski epiği daha bol olacak. Ali Ömür Ulusoy yazıyor, hikâyemizi yine kendimiz yazıyoruz. İki ekip birleşerek oyunu hazırlıyoruz. Yaklaşık 10 kişi çalışıyoruz. Yaşamsal sorgular, maddi olanaklar arasındaki farklılıklar yer alacak. Metni bitirince adını koyacağız. Ayrıca Habire Sanat’ta eğitim dönemimiz başlıyor. Cihangir’deki ofisimizde. Kendime dair haber ise bir sinema projesine katılabileceğim. B+ B+ SONBAHAR 65 Semt 66 B+ SONBAHAR Hanedanlar yatağı Ortaköy Yazı: ÇİÇEK KANAR Fotoğraflar: VURAL YAZICIOĞLU Arkada köprü, yanda Boğaz, solda Büyük Mecidiye Camii. Ne çok kişinin albümünde bu fonda çekilmiş fotoğraf vardır. O yüzden, Ortaköy sadece orada yaşayanların değil, hepimizin semti. B+ SONBAHAR 67 İ stanbul’un en eski ve zengin birikime sahip semtlerinden Ortaköy’ü birkaç sayfada anlatabilmek dünyanın en zor işlerinden biri olsa gerek. Uzun tarihi, o tarihten geriye kalan nadide eserleri, Boğaz ve köprüyle iç içe geçmişliği, hemen her İstanbullunun hayatındaki bir dönemeçte yer alması, dinleri ve milletleri bir arada uzun yıllar taşıması, yeniyi eklerken eskiyi kayıplara rağmen koruyabilmesini anlatmak gerçekten zor iş. Mecidiye Mahallesi ile Ortaköy Mahallesi öylesine iç içe geçmiş ki, ikisini birbirinden ayırarak anlatmak yanlışa götürür. Her katı kazıdıkça altından bir başka uygarlık çıkan arkeolojik bir park gibi bu iki mahalle. En iyisi biz, herkesin bildiği yerden başlayalım anlatmaya; Ortaköy meydanından. Bugünden geriye doğru sararak. Yıllar geçse de aradan, bu kalp seni unutur mu? Muallim Naci Caddesi’nden sağa kıvrıldığınızda meydana giden yolda sizi önce el sanatları ürünleri satan dükkanlar karşılar. Türlü incik boncuk, ahşap heykeller, renkli el işi fularlar, aslında bölgenin ilk ipuçlarını verir. Sonra eski film afişleriyle yıllar öncesine gidersiniz. Bir ileriki girişi tercih ederseniz şayet, sizi bekleyen kumpircileri göreceksiniz. Genç bir Ortaköy tutkununun dediği gibi, Ortaköy lezzetli bir kumpire benziyor en çok; mısırlı, sosisli, bol kaşarlı… Meydana indiğinizde yan yana dizilmiş, İstanbul’un eski çay bahçeleri, şimdiki adıyla “kafe”ler çıkacak karşınıza. 80’li yılların sonunda güzel çay demleyen ve tost ikram eden ahşap sandalyeli çay bahçeleri, kafe’ye dönüşürken İstanbul gibi renk değiştirdi. Güvercinler hâlâ bir avuç yeme peşiniz sıra uçup kanat çırpmak için istekli bekliyor olacaklar. Boğaz, köprü ve tarihin bir arada olduğu en güzel fotoğraf mekânı da emrinize hazır. Hangimizin albümünde Büyük Mecidiye Camii’ne, köprüye ve Boğaz’a sırtını dayamış bir fotoğraf yok ki. 68 B+ SONBAHAR Tüm kartpostallarda aynı cami Sultan Abdülmecit tarafından Nikoğos Balyan’a 1853 yılında yaptırılan Büyük Mecidiye Camii, denizi öylesine kucaklamış ki, 60’lı yıllarda tamamen kaymasını engellemek için büyük bir onarımdan geçirilmiş. Barok üslubuyla yapılan caminin pencereleri Boğaz’dan vuran ışıkları içeri bolca dolduracak özellikte. Büyük Mecidiye, aynı zamanda padişahların cuma selamlığına da geldikleri cami. Bölgede bizi bekleyen bir de “Hayat Ağacı” var: Etz Ahayim Sinagogu, 17. yüzyıl ortalarında bölgeye yerleşen Yahudiler tarafından inşa edilmiş. Sinagog, birçok kez hasar görse de bugün hâlâ ayakta. Muallim Naci Caddesi üzerinde bir başka köşede ise 1856’da inşa edilen Ayios Fokas Rum Ortodoks Kilisesi yükseliyor. Farklı dinlerin ibadethanelerinin böyle birbirine yakın oluşu, aslında semtin tarihini de ele verir. Müslüman, Rum, Ermeni ve Yahudiler gibi farklı inanca sahip toplulukların bir arada dostluk içinde yaşadığı bu semt, hep zor durumda kalanlara kucak açmış: 1618 yangınında evsiz kalanlar, 1800’lerin sonunda Beşiktaş’taki yangın felaketini yaşayan Yahudiler, 1921’de Rusya’dan göç edenler yurt olarak bu bölgeyi seçmiş. Esma Sultan, her şeye inat ayakta Büyük Mecidiye Camii’nden yukarı çıkmak yerine önünden ilerlerseniz Sultan Abdülaziz’in, kızı Esma Sultan için yaptırdığı yalıdan geriye kalanları göreceksiniz. 1873 yılında inşa edilen yalı Esma Sultan’ın ölümünden sonra, önce Cemile, daha sonra Fatma Sultan’a armağan edilmiş. Defalarca el değiştirdikten sonra 2001 yılında restorasyon çalışmasıyla ünlü davetlere ev sahipliği yapmaya başlamış. Ortaköy’de bunun gibi, Osmanlı sultanlarının çocukları için yaptırılan çok sayıda yalı bulunuyor. Büyük bölümü yıkılıp kül olsa da içlerinde yaralarını iyileştirip bugüne kalanlar da hâlâ var. B+ SONBAHAR 69 500 yıldır hayatın kirini akıtıyor Hüsrev Kethuda Hamamı ise yaklaşık 500 yıldır arınmamız için ayakta. Veziriazam Kara Ahmet Paşa’nın kâhyası Hüsrev Kethuda tarafından Mimar Sinan’a inşa ettirilen hamam, bugün de arınmamız için bize fırsat sunuyor. Köprünün anakucağı Meydanı ardınızda bırakıp, Dereboyu Caddesi’nde ilerlemeye başladığınızda sağlı sollu sokaklarda bir başka hayat çıkagelir karşınıza. Ortaköy’ün misafirleri değil, asıl sahipleri oradadır. Sahil kesiminin debdebesinden kopup bir anda kendinizi, mahalle ortamında bulursunuz. Hani pencereden seslenilen, aşağıya sepet salınıp bakkal amcadan bir ekmek istenilen, meyvesebze ve balık satıcılarının yan yana dizildiği Dereboyu… Semt, Ortaköy’ün bugünkü sakinleri hakkında daha fazla fikir sahibi olmanızı sağlar. Dereboyu Caddesi’nde ilerlerken hemen her sokaktan bir parça Boğaz Köprüsü çıkar. Köprünün anakucağıdır Ortaköy. Köprü, varlığını en çok da Ortaköy’e borçlu galiba. Ayaklarını bastığı toprak sağlam olunca böyle dik durabiliyor ne de olsa. Ulus’tan bırakılan portakal, Ortaköy’de denize kavuşurmuş. Böyle diyorlar. O yüzden Dereboyu Caddesi’nden başlayıp köprünün altından geçen dik yokuşa Portakal Yokuşu deniyor. Keyifli bir yol, üstelik üstünden geçtiğimiz köprüyü farklı bir açıdan görebiliyorsunuz. B+ 70 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 71 Birbirine yaslanmış 14 ayrı yaşam Semtin en ilginç sokaklarından biri, Portakal’a paralel uzanan Bulgurcu Sokak. Birbirinin hemen hemen aynı 14 ev. Alt katı taş, üstü ahşap yan yana dizilmiş 14 ayrı hayat. Ayrı ama sanki içlerinden biri düşse, hepsi birden gidecek. Bitişik, birbirinden destek alıp sarılır gibi hayata. Yıllar içinde bakımsız kalsalar da, sıcak görünüşlerinden bir şey kaybetmemişler. Görüntüyü bozan tek şey çanak anten ve açıktan dolaşan kablolar. Onlar da olmasa o evlerin kapısının ardında 1800’lü yılların hüküm sürdüğüne rahatlıkla inanabilirsiniz. 80’li yılların ortalarında üniversiteli olanlara Ortaköy’ü sorsanız, içlerinden hiç değilse birkaçı OKM diyecektir. Ortaköy Kültür Merkezi, “sessiz” yılların en “sesli” buluşma adresiydi. “Potemkin Zırhlısı”nı o merkezde izlemiş gençler şimdi 40’larını sürüyor. 1998’de hizmete açılan yeni Ortaköy Kültür Merkezi ise, bugün tiyatro ve sergi salonlarıyla sanatseverleri buluşturuyor. Dereboyu Caddesi’nin sonuna doğru yaklaşırken sağ kolda yine bir kiliseyi, Ermeni Katolik Kilisesi’ni göreceksiniz. Dereboyu son durak otobüslerinin durduğu nokta ise yine bir başka dünya. Onca koşturmaya inat, küçük taburelerde oturup, ellerinde çay, sanki “ne gam” diyenlerin adresi gibi. Az katlı apartmanlar arasına sıkışmış küçük evler, önlerinde saksılar, yaşlı ev sahipleri… Bölgede asıl olması gerekenler bunlar belki de… 72 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 73 Ortaköy’de değişimin tanığı Ortaköy meydanını en eski sahaflarından biri. Tam 25 yıldır semtin değişim ve dönüşümüne tanıklık ediyor. Naim Dikli, her sabah 11:00’da tezgâhını açıyor. Yaz akşamları geç saatlere dek burada. Kitapları gösterirken seviyor sanki. “Nadide bir eser bulduğumda yaşadığım mutluluğu kelimelerle anlatmak zor” diyor. Cemal Süreya ve Nâzım Hikmet şiir kitaplarının onun için yeri ayrı. Evi de Dereboyu Caddesi’nde, böylece İstanbul’da trafik derdi yaşamayan mutlu azınlıkta yer alabiliyor. Semte gezmeye gelen yabancı turistler de onun tezgâhına uğramadan geçmiyor. Bu semti hiç aldatmadım Dereboyu Caddesi’nin ortalarında Katolik Kilisesi’ne gelmeden sağdan kıvrılan Gültekin Sokak’taki ahşap evleri sahipleri terk etse de evler bu semti hiç terk etmeyecek gibi. Sokakta, 84 yıllık hayatının tamamını Ortaköy’de geçirmiş Bahriye Ağırbaş’la karşılaşıyoruz. Kızı Suzan Ağırbaş’la ağır ağır yürüyor caddeye doğru. Derenin aktığı günleri anlatıyor. “Diz boyu kar”günlerini. Sahile inilirken en güzel kıyafetlerin giyilip çoluk çocuk hazırlanılıp yürüyüşe çıkılan yaz akşamlarını… Ermeni komşuları, Yahudi komşuları... Her sokak ve her evin birbirini tanıdığı günleri özlemle anıyor. “Bir başka yer hiç olmadı hayatımda. Ben bu semti aldatmadım hiç” diyor. Ortaköy’ün sırtlarına doğru site yaşamı hâkim şimdi. Yeni sitelerdeki yaşamla bölgeye bir halka daha eklemleniyor. Üç kuşaktır aynı evde büyüdük Ortaköy Bulgurcu Sokağı’nın en eski dükkânlarından biri Ayhan Tuhafiye. Semte önce dede gelmiş, üçüncü kuşak da sağlık ocağının karşısındaki dede evinde büyümüş. Babasının ardından dükkânı devralan Naime Gürçiçek, işini severek yapıyor. Her sabah 09:00’da açtığı dükkânını akşam saatlerine dek açık tutuyor. Üniversite eğitimini seramik bölümünde tamamlamış. “Ortaköy dışında başka bir semtte oturamam gibi geliyor” diyor. İş durumundan Ortaköylü Derin Demiroğlu ve Yekta Yamaner iş nedeniyle Ortaköylüler. Semtteki ilaç firmasında görev yapan Demiroğlu ve Yamaner, Sabancı Üniversitesi’ndeki eğitimlerinin ardından çalışmaya başlamış. İşyerinin Boğaz’ın kıyısında, şehrin içinde olmasının büyük bir avantaj olduğunu savunuyorlar. Öğle tatillerinde sahilin yüzünü değiştiren gençlerden ikisi. Esma Sultan’ın yanı başındaki parkta dinleniyor, sahaflardan kitap seçiyor, öğle yemeğini restoranlarda yedikten sonra Boğaz’a karşı çay ve kahve keyfi yapıyorlar. 74 B+ SONBAHAR Siz en iyisi Ortaköy’e tepeden bakın Ortaköy ve Mecidiye mahallelerini daha iyi anlayabilmek için tepeden bakın. Köprüden geçip giderken. Avrupa ayaklarının sağ ve sol yanında sıralanan yapılardan oluşan bu iki mahalle, İstanbul’u tüm geçmişi ve geleceğiyle en iyi anlatan adres olacak size. Elbette sadece bakmasını bilenlere… B+ SONBAHAR 75 İletişimci gözüyle “Beşiktaş modelinin üretilmesi, türetilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ancak o zaman İstanbul’un eriyen, pırıltısını yitiren yüzünden de kurtuluruz.” “Kent, Beşiktaş’ta nefes alıyor!” Söyleşi: GÜLÇİN TAHİROĞLU Fotoğraf: ALAADDİN SAVAŞ Ayşegül Molu’ya göre tıkanan, tık nefes haline gelen kentte kurtarılmış bir alan olan Beşiktaş, yaşamı zenginleştiren yerel yönetim anlayışıyla da örnek bir model. 76 B+ SONBAHAR A yşegül Molu, Boğaziçi Üniversitesi’nde siyaset bilimi okuduktan sonra reklam sektöründe karar kılmış. Yıllardır adı birçok sosyal sorumluluk projesinde ve sivil toplum örgütlerinde öne çıktı. 1985 yılından beri Reklamcılık Vakfı ve Reklamcılar Derneği Genel Müdürü. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde 2006 yılından beri öğretim görevlisi ve alanında bir ilk olan reklamcılık okulu AdSchool’un Genel Koordinatörü. 2007-2010 döneminde rektör danışmanlığında bulunan Ayşegül Molu, 1995 ve 1999 genel seçimlerinde CHP ve ANAP için stratejik danışmanlık yaptı. 2003-2005 döneminde Başbakanlık için, 11 sivil toplum örgütünce yürütülen “Türkiye Markası Projesi”nin de genel koordinatörü oldu. Bu çalışmanın ardından Dışişleri Bakanlığı adına AB’nin bazı özel pazarları için danışmanlık yaptı. man diye tanımladığımız Boğaziçi Üniversitesi’nin korusunda bütün gün oynardık. Aşiyan’dan denize girerdik. Son derece sade hayatları olan Bebekliler yaşardı o zamanlar orada. Şimdiki gibi zenginliğin ve pırıltının yansıması olan bir yer değildi. Emekliler açılır kapanır sandalyeleriyle sahile gelir otururlardı. Biz oradan suya girerdik. Su çok soğuk olurdu ama biz Boğaz çocuklarıydık, soğuktan yakınmazdık. Boğaz zamanla kirlendi. Çöpler geçit yapardı. Biz de çöplerin akıntıyla uzaklaşmasını bekler, sonra yeniden dalardık. Bu öykünün benzerini karşı yakada, Paşalimanı’nda da dinledim ben. İki yakanın da hikâyesi aynı gibi… A.M: Evet, iki yakanın da hikâyesi aynı… Domates, karpuz geçsin diye bekler dalardık suya. Çok mutluyduk. Köpeklerimiz vardı, onlarla oynardık. Bebek hakikaten bir mahalleydi. Ama o zamanlar mahalle baskısı yoktu. İki dönemi ayırt eden farklılıklar nedir diye sorsanız bunları söylerim. Molu, yaşadığımız kente yılların birikimiyle, “bir iletişimci gözüyle” baktı, B+’nın sorularını yanıtladı. Bir iletişimci gözüyle Beşiktaş’ı değerlendirmenizi istesem neler söylerdiniz? Ayşegül Molu: Yoruma önce Türkiye’den başlayalım. 2003-2005 döneminde Başbakanlık için 11 sivil toplum örgütünce oluşturulan “Türkiye Markası Projesi”, 200’ün üzerinde uzman, kanaat önderinin görüşleri alınarak yürütüldü. Görevim, genel koordinatörlüktü. Araştırmada çarpıcı sonuçlar elde edilmişti. Biz olumsuz algıları pozitife çevirmeyi iyi yönetemiyoruz; olumsuz gelişmeler büyüyerek dışarıya yansıyor. Aynı şekilde olumlu gelişmeleri de aktaramadığımız için Türkiye’nin imajı dünyada olumsuzluklar üzerinden kuruluyor. Dışarıdan bakıldığında Türklerin fethetmekten gelen korkutucu bir algısı zaten var. Geleneksel imgelerin yanında bir de modern imgeler var. İngilizlerin futbolda yaşadıkları şiddet nedeniyle Türkleri tanımlarken kullandıkları “holigan Türkler” tamlaması, kendini kontrol edemeyen Türkler algısını yansıtıyor. Almanya’da ise göçmen Türkler nedeniyle adapte olamayan Türkler algısı hakim. Kuzey ülkelerinde yalnız töre cinayetleri ile hatırlanıyor Türkler. Öldürülen kızlar nedeniyle de, baskıcı Türkler, baskıcı babalar, ataerkil aile modeli ile tanımlanıyor. Çok farklı model kaynaklarla beslenen ve pek çoğu da olumsuz algılardı bunlar. Bir algının oluşmasında mekân- insan ilişkisi de çok belirleyicidir. O çalışmada İstanbul hangi konumlandırmayla ortaya çıktı? A.M: İlginç bir konumlandırmayla ortaya çıktı. Öyküsü olan, anlatılacak hikâyesi olan bir kent diye tanımlandı İstanbul. İstanbul’un konumlandırılması, küçük sürprizler kenti olmaktı. İstanbul’u “zamanları aşan kent” olarak tanıtmayı öngörmüştük. İstanbul’un kişiliğini de sürprizci, maceracı, kışkırtıcı, ilham veren, derin ve ancak çağdaş sıfatlarıyla tanımlamıştık. İsrailli mimar Joyce Oron, İstanbul’u “Eski ile modernin, İslâm’la Batı’nın bir bileşkesi, karmaşık bir kent. İşte kadınsılığı da bu karmaşıklığında” diye tanımlıyor. Katılır mısınız bu yoruma? A.M: Katılıyorum. Dediğini doğrulayan gözlemlerim var benim de. İçinden deniz geçen bir kent İstanbul. Akan sular, çeşmeler, hem kültürümüzden, hem de coğrafyamızdan gelen ögelerdir. Bu bakış açısıyla Beşiktaş’ı yorumlamanızı istesem neler söylerdiniz? Neler rahatsız ediyor bu dönemde sizi? A.M: Günümüzde kentte yerler el değiştiriyor ve belli yerler statü sembolü olarak addedilir hale geliyor. Belli yaşam alanları statü göstergeleri olarak yorumlanıyor. O zamanlar bu yoktu. Günümüzde görülen soylulaştırma eylemleri, kentteki statü sembollerini değiştiriyor. Adı hiç geçmeyen semtler bir anda ruh değiştiriyor, çekim alanı haline geliyor. Bu bence olumlu ve demokratik bir gelişme. Yerli halk bazen buna isyan ediyor. Tophane’de olduğu gibi… Ben bunu demokratik buluyorum. Çocukluğumun geçtiği mahalle kimsenin birbirinden çekinmediği, hiçbir hırsızlık olayının yaşanmadığı, çok rahat, serbest, korularında dolaştığımız yerlerken, statü sembolü olarak gösterilen başka bir konuma geçti. Nelerin hiç değişmemesini isterdiniz? A.M: Denizin hiç kirlenmemesini isterdim. Şimdi bakıyorum Barselona gibi bir kent, ruhunu içinde kullanabildiği plajdan alıyor aslında. Çünkü plaj, deniz ve güneş demek değil ki yalnızca, gençlik, enerji, spor demek; güler yüz, neşe demek… Boğaz’da gençlikten, neşeden, enerjiden, güler yüzden uzak kalıyorsunuz. Keşke benim oğlum da benim girebildiğim gibi Boğaz’ın soğuk sularında yüzebilseydi. Benim çocuğum hayatında hiç balık tutmadı, bunu yapamadı… Biz pır pır motora biner, Boğaz’ın ortasında balık tutardık. Kentlilik bilinci çok yüksek Beşiktaş Bölgesi’nde. Bunu kültür merkezlerindeki, parklardaki etkinliklere katılımdan da görebiliyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? A.M: Ben tahmin ediyorum ki, işgücünün içinde de yüksek oranda yer alan bir kesim var. Aslında bu kentlilik bilinci yüksek olan kesimin Beşiktaş’ta olması orayı daha canlı kılıyor. Daha yaşanan bir alan haline getiriyor. Bundan yaklaşık 5-6 yıl kadar önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “kentli olma bilinci”ne yönelik bir kamuoyu araştırmasını okumuştum. Adı; Kentim İstanbul’du. Kentte yaşayarak henüz Boğaz’ı görmemiş olanların oranı yanlış hatırlamıyorsam yüzde 8 ya da 10’du. Ama böyle bir gerçek var. Bu gerçekle mücadele etmenin yolu, kentlilik bilincinin artırılmasıyla olur. Bir insan yaşadığı kenti sahiplenmezse, göçtüğü yeri memleket olarak tanımlamışsa, kentle ilişkisinde tüketen bir tanımlama ortaya çıkıyor. Hor kullanan bir tavır ortaya çıkıyor, bugün olduğu gibi... Kamusal alanları daha nitelikli koruyabilmek için insanların önce yaşadığı yeri benimsemesi gerekiyor. Beşiktaş’ın bu konuda model bir bölge olduğunu düşünüyorum. Kentlilik bilinci ve kent yaşamına katılma oranı yüksek, kamusal alanları koruma ve geliştirme çabası yüksek. Bu model ürerse eğer, işte o zaman İstanbul’un bütün o zenginliğine, ihtişa- A.M: Beşiktaş bana ilginç bir şekilde nefesi çağrıştırıyor. Beşiktaş’ın Boğaz’la beraber gelen çok ciddi bir su kültürü var ama bundan öte barındırdığı korularla, yeşil alanlarla sanki aslında nefes aldığımız yer Beşiktaş. İletişimci gözüyle bir tanımlama yap derseniz, başlığa taşıyacağım cümle “Kent, Beşiktaş’ta nefes alıyor” olurdu. Beşiktaş, tuhaf bir biçimde o kentin içindeki diyalektiği de barındırıyor. Bir yandan modernlik, diğer yandan yoksulluk… İşte kentin birbirine zıt iki yüzü… mına rağmen eriyen, yıpranan, pırıltısını yitiren yüzünden de kurtulmuş oluruz. Beşiktaş’la ilişkiniz çocuk yaşlarda mı başladı? A.M: Evet, bu modelle buradaki kalıbı, örüntüyü çoğaltarak, yaygınlaştırarak bu olumsuz gidişle mücadele etmeliyiz. Kentini sahiplenememe, kendini bu- A.M: Evet, doğma büyüme Bebekliyim ben. Çocukken bizim o zamanlar or- Onun için Beşiktaş modelinin üretilmesi, türetilmesi, çoğaltılması gerektiğini düşünüyorum. Buradaki kentlilik bilinci yüksek, katılımı yüksek tavrın diğer bölgelere aşılanması gerektiğini düşünüyorum. Öbür türlü biz bu kenti yitiriyor olacağız. Şehir, salt mekândan ibaret değil. Şehir, böyle baktığınızda da yaşayan bir organizma aslında değil mi? B+ SONBAHAR 77 raya ait hissetmeme, İstanbullu olamama duygusuyla mücadele etmek için Beşiktaş çok doğru bir çekirdek nokta. Kentli olma bilincini geliştirmek, göçlerle genişleyen bir kenti yönetebilmenin, merkez ile çeper arasındaki bağı kurabilmenin yegane yolu. Bu bakımdan Beşiktaş, İstanbul içinde türetilmesi gereken bir model. Bir marka şehir, bir bölge olarak baktığınızda neler görüyorsunuz Beşiktaş’ta? A.M: Bir marka olarak tanımla derseniz Beşiktaş’ın şöyle bir yönü var; aynen İstanbul ve Türkiye örneğinde olduğu gibi gücünü çelişkilerinden alıyor. Bünyesinde yoksulu da, varsılı da; moderni de gelenekseli de, teknolojiyi de zanaatı da barındırıyor… Bütün bunlardan oluşan çelişkiden beslenen bir dinamizm var. İkincisi; değindiğim gibi katılıma açık bir insan dokusu var. Kentli olma bilinci var. Üçüncüsü; bu nefes olarak tanımladığımız hakikaten kentin nefes alan alanı, nefes veren, bir başka anlamda can veren alanı olma özelliği var. Dördüncüsü; demokratik bir yerel yönetim anlayışı var; katılıma açık, kent yaşamını zenginleştiren, buna öncelik veren bir yerel yönetim anlayışı var. Beşincisi; iletişimde çokça söylediğimiz bir şeydir, sadece somut değerlerden oluşmuyor marka varlığı, soyut değerlerden de oluşur. Duygular da barındırır içerisinde. Beşiktaş’ta ferah ve hafif bir şey var. Bazı bölgeler var ki, ağır, baskıcı, karanlık, insanı emen, aşağı çeken duygular yaratan yerler… Beşiktaş tam tersi, ferah, hafif, neşeli, yaşanılası duygular veriyor. Beşiktaş’ın böyle ayrışan bir yanı var İstanbul’un diğer bölgelerinden. Belki sahil bandının, Boğaz’ın katkısı var, sosyal demokrat olmanın katkısı var. Pek çok katmanın katkısı var. Beşiktaş’ta bir renk faktörü de var bence. Çok yeşili çağrıştırıyor, koru, yeşillik, erguvanlar… İstanbul’u temsil eden şeylerden bir tanesi erguvan, aslında Beşiktaş’ı da temsil ediyor. B+ olarak bizim saptamamız da bu yönde. Bunu sık sık işliyoruz dergide. A.M: İstanbul imgesinin de bir taşıyıcısı Beşiktaş. Ona erguvan üzerinden baktığınızda… Şöyle bir bağlarsak sözü; hafif, ferah, neşeli, rengiyle öne çıkan, baskıcı olmayan … Dünyada benzeri var mı? A.M: Barselona desek, çok da benzemiyor. Orası daha genç, daha cinsel bir enerjisi var. Plajı ve bedeni içinde barındırmaktan kaynaklanan bir algı bu. İstanbul imgesinin de bir taşıyıcısı Beşiktaş. Ona erguvan üzerinden baktığınızda... 78 B+ SONBAHAR Belki biraz San Francisco diyebilir miyiz, daha köklü, karakterli diye bakarsak. Biraz da zorlamış oluruz. Bir benzersizlik de söz konusu , kendine özgülük de söz konusu… “Avrupa Kültür Başkenti” İstanbul’a Beşiktaş bölgesi neler katıyor? A.M: “Avrupa Kültür Başkenti” projesiyle ilgili biraz yakınmak isterim. O projenin başlangıç aşamasında hem dernek hem de kişisel olarak emek verdim. Sonrasında ayrı düştüm. Profesyonel gerekçelerle... Beni asıl üzen tarafı, duyduğumuz heyecanla gerçekleşen arasındaki farktı. Şu anda Türkiye’de çok şey yapıldı mı, yapıldı. Etkinlikler yapıldı mı, yapıldı. Belli bir sistematik yönetişimin olması için çaba harcandı mı harcandı. Belli ölçekteki projeler yapıldı mı, yapıldı. Ancak benim “Avrupa Kültür Başkenti”nden anladığım bir tür kültürlerin buluşması ve bir kent kültürünün doğması için yapılması gereken şeylerdi. Az evvel sözünü ettiğimiz, İstanbul’da yaşayanların İstanbullulaşma sürecini pekiştirmekle ilgili olmalıydı. Burada projeler yönetildi. Kent halkı katılmıştır eminim, bunların verileri vardır. Oldukça büyük bir grup mobilize edilmiştir. Bundan da eminim. Ama daha da önemli olan birilerinin etkinliklere, projelere katılmasından çok kalitatif zihinsel bir dönüşüm için emek vermekti. Doğru olan buydu. Daha kıymetli olan da buydu… Bir fırsattı aslında… A.M: Evet çok ciddi bir fırsattı. Bu kente daha fazla sahip çıkmamız için. Bu kentin içinde Avrupalılaşmak için değil, Avrupa’dan beğendiğimiz kimi değerleri seçerek alıp, içimize katmamız için bir fırsattı. Böyle bir yüzü olamadı. Projeden çok yararlandığını söyleyen kent örnekleri var. Bunların raporlarını okudum. Örneğin Lille gibi. Kente hakiki dönüşüm getiren, kentin tarihinde kırılma noktası oluşturan “Avrupa Kültür Başkenti”nin hükümleri var. Bizimkisinin öyle bir etkisi olacağı kanısında değilim. Kentlileşme dönüşümüne ilişkin doğrusu pek bir ilerleme kaydedilmediğini, meseleye böyle bir eksenden bakılmadığını düşünüyorum. Onun için bırakın bölge ve “Avrupa Kültür Başkenti”nin bir araya getirilmesi, topluca büyük bir kent için doğan yararlar için bile bazı soru işaretlerim var. Tekrar Beşiktaş’a dönecek olursak, geçmişten gelen, belleğinizde izler bırakan neler var? A.M: Boğaz hattında büyüdüm, okudum, evlendikten sonra da Ulus’ta oturdum. Çok ağır bir kış yaşamıştık. Dalan’ın belediye başkanı olduğu dönemdi. Diz boyu kar vardı, evimden 10 dakika mesafedeki üniversiteye gidememiştim. Eriyen kar sularıyla trafik ulaşıma kapandı, Boğaz’da geçip giden buz kütleleri vardı. Boğaz tuhaf bir yer, insanın hafızasında kesitler bırakıyor. Yunusların geçişini çocukluğumda çok gördüm. Boğaz’ın yunusuyla, balığıyla, insanla kurduğu ayrı bir ilişki var. Bir de zamanın geçişini, mevsimlerin geçişini sanki seperatörler koyarak insana hatırlatan bir hali var Boğaz’ın. Erguvanların çıkışı, manolyaların açılması… Tabiat bize bir seperatör koyuyor, sonra da çekiyor gibi. Ve hâlâ çok sevdiğim vapurlar… Vapurun geçişi, orada içilen çay. Yoksulu, varsılı yok, tüm kentlinin paylaştığı bir mekândır vapurlar… Mevsimlerin geliş gidişini size anlatan bir Boğaz’da ne yazık ki, su sporları ile ilgili hiçbir şey yok, çok ürkütücü bir trafik var, İstanbul’un kirlenen deniz nedeniyle yüzemediği, trafik nedeniyle spor yapamadığı, bir parça mesafeyle baktığı bir Boğaz var artık. Bu bizim Boğaz’la olan ilişkimizi hakiki olmaktan, elle tutulur olmaktan çıkarıyor… Bu durumu iyi düşünmemiz lazım. Bunun nedeni trafik mi, yoksa bizim korumacı kültümüz mü? Su ile daha hakiki ilişki kurabilir miydik? Bunlar düşünmeye, sorgulanmaya değer şeyler. Kaybettiklerimiz bir yana bırakılıp bugünden itibaren neler yapılabilir sizce? A.M: Küçük çocukların kentlileşme bilincini kuramıyoruz. Suyun, bu kenti benimsemede çok olumlu bir etkisi olabilir. Bu kenti sevmek ve benimsemek için olumlu etkisi olabilir. Acaba çocukların su ile daha iyi ilişkiler kurmalarını sağlayacak yol ve yöntemler düşünemez miyiz? Boğaz şart değil, birileri keşke buna kafa yorsa diye düşünüyorum. Bir de Beşiktaş’ın hep dinamik, genç, neşeli ve ferah bir hali var diyoruz ya, Paris’te bir çocuk parkına götürmüştüm oğlumu; keşke küçülsem de ben de burada olsam diye düşünmüştüm. Çok maceracı ama çok korunaklı bir yerdi. Ağlar içerisinden geçebile- cekleri, yaşlarına göre ayrılmış alanlar… Hakiki bir park; öyle teknolojik aletler falan yok. Tamamen doğal ama çocukların açık havada geçirdikleri zamanın tam hakkını veren bir alandı. Apartmanlara döndüklerinde çocukların üzerinde fazla enerji bırakmayan şahane bir parktı. “Afalladım, şaşırdım, büyüklüğü karşısında aşık oldum. Yaşam zenginliğinden, çeşitliliğinden etkilendim” dediğini duydum ama sevmediğini duymadım. Burası yürek çelen bir yer. Onun için de kızıyoruz, öfkeleniyoruz ama buraya bir aşkla da bağlı yaşıyoruz. Sporcular Parkı’na gittiniz mi? İstanbul’la ilgili dilekleriniz nelerdir? A.M: Yok ondan söz etmiyorum. Beşiktaş aynı zamanda kentin merkezi olduğu için, İstanbul’da örneği hiç görülmemiş ama Batı’dakilerle rekabet edecek kadar büyük, gelişkin, her aktiviteyi yüreklendirecek bir alan keşke olsa. Bu anlamda bir alan yok. Beşiktaş Belediyesi’nin hep spor yapmaya özendiren bir tavrı var. Bu tür örnek bir parkı da keşke İstanbul’a kazandırsa ve bu anlayış yayılsa diye duacıyım… A.M: Ben İstanbul’da harekete geçirilmesi gereken iki tane güç, iki tane segment olduğunu düşünüyorum. Birincisi çevreciler, ikincisi de kadınlar. Çevre konusu iklimden tutun, enerjiye kadar önümüzdeki 20 yıllık döneme damgasını vuracak. Bu kentin yerel yönetimlerinin çevrecilerle birlikte çalışmaya, çevre kavramını yüceltmeye ve bunun en önde gelen bayraktarı olmaya ihtiyacı var. Bu artık bir zorunluluk. “Türkiye Markası Araştırması”ndan bizimle paylaşmak istediğiniz başka bilgiler var mı? Yerel yönetimlerin kadın segmentine dikkat etmeleri gerektiğini söylediniz. Biraz daha açar mısınız? A.M: O araştırmadan çıkan sonuçlardan en önemlilerinden biri de İstanbul’un kokular ve seslerden oluşan bir şehir olduğuydu. İmaj, algı duyularla oluşuyor. İstanbul neredeyse bütün duyu organlarına sesleniyor. Çoğu imaj iki boyutludur. Burada çok boyutlu bir imaj var. Sokak satıcılarının sesi, ezanın sesi… İstanbul’da ezan sesi tepeler nedeniyle daha fazla yankılanıyor. Bu da çok dikkat çekici bir farklılık. Çan sesleri, farklı kültürlerin sesi, ayak sesleri… Bir uğultu var kentte, bir meşguliyet uğultusu… Olumsuz bir şeyden söz etmiyorum, vapur sesi, martı sesi… Bütün bunları sorduğunuz zaman yabancılar da söylüyorlar, bu katmanlı algıların açılmasından şaşkınlığa uğruyorlar. Koku, ses, görüntüden… Farklı yerlerden geçtikçe değişen kendine has bir kokusu var bu kentin… Bunu böyle tanımlıyorlar. Baktığınızda totalde tek katman olmuyor. Çok katmanlı, çok boyutlu, dolayısıyla biraz insanı sersemleten bir şehir. Yabancı konukların çoğu bu terimi kullanıyorlar bu şehir için; “sersemletici.” Ve çok uyaran var. Popülasyon fazla, hareket fazla… O uyaran fazlasının sersemletici bir etkisi olduğunu söylüyorlar. A.M: Kentlileşme bilinci dediğimiz şey aslında hane ile ilgili. Hanenin içerisindeki taşıyıcı figür de kadın, anne. Annenin kent bilincinin artması, kentlileşmesi aslında hanenin de kentlileşmesi demek. Bu nedenle yerel yönetimlerden başlayıp, sadece kentin çekirdeği değil, sadece bir bölgede değil; bunun dışına taşacak biçimde çekirdeğin etrafındaki çeperlerde de özellikle annenin dönüştürücü gücünden yararlanmamız lazım. Bunu da yapabilmek için AÇEV gibi çok başarılı program uygulayıcı var. O programların içerisine kentlileşme bilincine ilişkin kategorik değil, entelektüel biçimde formatlamak değil ama yaşadığı yeri benimsemek ve güzelleştirmek,yaşadığı yerle ilişki kurmak ve ona katkıda bulunmakla ilgili belli ilavelerde bulunmak gerektiğini düşünüyorum. Kadının kentlileşme dönüşümündeki ana damar olduğuna yürekten inanıyorum. Onun için proje olarak teklifin nedir derseniz, suyun çocuklar üzerindeki dönüşümde, kadının da hane içindeki dönüşümde araç olarak mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini düşünürüm. İstanbul’u bu sersemletici etkisi nedeniyle sevmediğini söyleyen yabancılar da var mıydı? A.M: Benetton’un fotoğrafçısı Oliviero Toscani, bu kentin imgesinin kaos olduğunu söylemiş. Bu ilginç bir nokta. Karmakarışık demek istiyor diye düşünebilirsiniz, ama kaos aynı zamanda bir düzeni de anlatıyor. Bir devingenliği, kontrol edemediğimiz kompleks bir devinimi tanımlıyor kaos. İstanbul böyle bir yer. Ben, buradan çıkan bir yabancının burayı sevmediğini duymadım. Beşiktaş modeli ile ilgili eklemek istedikleriniz var mı? A.M: İnteraktif ortamı Beşiktaş Belediyesi’nin çok etkili kullandığını gördüm. Neredeyse model olarak alıp çoğaltılacak nitelikte bir yaklaşım var. Bu şöyle işlevsel, bugün orta yaş grubu diyeceğiniz kesimin internetle bağı yeterince güçlenmiş değil ama, Türkiye’nin yüzde 60’a yakın önemli bir grubu 29 yaş altında. 15-24 yaş grubunun mecra tüketiminde bütün diğer araçlar arasında sadece internet var. Dolayısıyla önümüzdeki 5-10 yıl içinde yerel yönetimlerin daha da etkinleştirilmesi için internet ana araç haline gelecek. B+ Bir marka: Beşiktaş Ayşegül Molu Beşiktaş Bölgesi’ni bir marka olarak tanımladığı zaman ortaya çıkan değerlendirmeler şöyle: 1. Çelişkiden Besleniyor: Beşiktaş gücünü İstanbul ve Türkiye örneğinde olduğu gibi çelişkilerinden alıyor. Bünyesinde yoksulu da varsılı da, moderni de gelenekseli de, teknolojiyi de zanaatı da barındırıyor. Bütün bunlardan oluşan çelişkiden beslenen bir dinamizm var. 2. Kentli Olma Bilinci Yüksek: Katılıma açık bir insan dokusu var. . 3. Kentin Nefesi: Kentin nefes alan alanı, nefes veren bir başka anlamda can veren alanı olma özelliği var. 4. Yerel Yönetim Anlayışı: Demokratik bir yerel yönetim anlayışı var. Katılıma açık, kent yaşamını zenginleştiren buna öncelik veren bir yerel yönetim anlayışı. 5. Marka Varlığı: Sadece somut değil soyut değerlerden de oluşuyor.Beşiktaş. Baskıcı, karanlık insanı emen aşağı çeken duygular yaratan bölgelerin dışında, tam tersi, ferah, hafif, neşeli, yaşanılası duygular veriyor. Bunda Boğaz’ın da, sosyal demokrat olmanın da, pek çok katmanın katkısı var. 6. Renk Faktörü: Beşiktaş’ta bir renk faktörü var bence. Çok yeşili çağrıştırıyor. Korular, yeşillik, erguvanlar. İstanbul’u anlatan şeylerden biri olan erguvan aslında Beşiktaş’ı temsil ediyor. B+ SONBAHAR 79 Sergi Sanatın anarşist çocuğu: “Ben kendimden kurtulmayı öğrendim” Yazı: NAZAN ORTAÇ Fotoğraflar: ERSEN ÇÖREKÇİ Resim sanatının çağdaş yorumcusu Bubi’nin “Beş Dönem” adlı sergisi, Beşiktaş Çağdaş Sergi Salonu’nda sanatseverlerle buluştu. 12 Aralık’a kadar sürecek olan sergide, sanatçının beş ayrı dönemine ait yüzden fazla eseri yer alıyor. Sergi vesilesiyle bir araya geldiğimiz Bubi ile hem yaratım sürecini konuştuk, hem de “Ne olacak bu ülkenin hali?” diye dertlendik. 80 B+ SONBAHAR F ransız polisiye yazarı Jean-Christophe Grange’ın kitaplarında bir seri katil tipolojisi vardır: Katil, maktulü parçalar, sonra yeniden birleştirir. Bubi: Harika, çok güzel! Beni seri katile benzetmeniz çok hoşuma gitti. Gurur duydum. Siz de önce her şeyi parçalamış -tuval dahil- sonra hepsini yeniden birleştirmişsiniz. Bubi: Evet... Nasıl bir ruh hali yaptırıyor bunu size? Bubi: Bu bir ruh hali değil; ben yalnızca oluşumuna aracıyım. Bu iş kendi kendine oluyor. Benim bilinçli olarak tasarladığım, projelendirdiğim, daha önce bir taslağını çizdiğim bir iş değil. Ben kendimi bırakmayı öğrendim, kendimden kurtulmayı öğrendim. Biliyor musunuz; bir insanın önündeki en büyük engel sanıldığının aksine; eşi ya da ailesi veya çevresi falan değil. Kendidir en büyük engel. Otuz sene, kırk sene bir çizgi içinde yaşamışsınızdır ve kendinize bir kimlik oluşturmuşsunuzdur. Onun için de kendinizi güvende hissetmişsinizdir. Konfor alanının dışına çıkmak kolay değil ama... Bubi: Ben bunların hepsinden uzaklaşmayı tercih ediyorum. Bunu başarabilmem için kendimi reddediyorum. Yani diyorum ki; her sanat yapıtı, sanatçısı için bir intihar denemesidir. Bu söz işlerimle olan ilişkimi açıklıyor. Sadece ego değil yok etmek istediğiniz... Bubi: Her şey! “Bubi” diye varolan her şeyi ortadan yok etmemiz lazım. Çünkü Bubi, başımıza bela! Çünkü Bubi’nin babası, Bubi çocukken annesini terk etmiş, çeşitli travmalar yaşamış, annesi sürekli ağlamış, okulda fazla mutlu olmamış, arkadaş çevresinde huzur duymamış, Fenerbahçeli, o sene Galatasaray’la maçında Fenerbahçe yenilmiş vs... Bütün bunların hepsi, sanat üretimi sırasında birer ağırlık. Özgeçmişle sanatı birbirine karıştırmamalı. Geçmişimle, saplantılarımla, duygularımla işlerimi taciz etmem. Onlar bana ait şeylerdir kimseyle paylaşmam. Bubi, “Ben kimseye bir şey öğretmek, yol göstermek istemiyorum” diyor. “Peşimden gelen yok olacak” sözü, her şeyi özetliyor zaten! Aslında bizim “kimlik” dediğimiz şey değil mi bunlar? Bubi: Evet. Ama müthiş bir ağırlık, hatta safra gibi bir şey bu. Balonlarda safrayı attıkça yükselirsiniz. Ben bunlardan kurtulmak istiyorum, kendimden kurtulmak istiyorum. Sabahları kalkıyorum, aynaya bakıyorum ve her seferinde kendi yüzümü görüyorum. Sıkılıyorum artık! Yani aynı diş fırçalamalar, aynı tuvalete gidişler, aynı el yıkayışlar... Ben mesela musluğu da yıkarım. Obsesyon? Bubi: Obsesyon değil, tik gibi... Mesela hep şaşırmışımdır; sinema tuvaletlerinde herkes musluğu tutuyor. Ben dirseğimle açmaya, kapamaya çalışırım. İnsanlar bakıyor. Aslında benim onlara bakmam gerekir! Gayet pis elleriyle musluğu tutuyorlar, sonra ellerini yıkayıp, yine pis musluğu tutuyorlar. Şaşıran aslında ben olmam gerekirken, onlar bana şaşırıyorlar. Bunun gibi yani... Ben kendimden kurtulduğumda çalışabiliyorum. Sanat yapmak isteyen insanlar; kendi kişiliklerinden, geçmişlerinden, tarihlerinden kurtulmadıkları müddetçe yapamazlar. Çünkü sanat, yeniliği aramaktır. Yeniyi aramak da bir şeyin varyasyonu anlamında değil, “farklı” bir şeydir. Farklı bir şeyi de arayamazsınız, çünkü ne olduğunu bilmezsiniz. Geçen gün bir röportajımda bunu söyledim: Ben sokağa çıkıyorum, ne olacağını bilmediğim yerlerde dolaşıyorum, ama aradığım bir şey yok. Ben işimi yaparken özellikle bir şey aramıyorum. Kendimi bırakıyorum. Bir şey oluyor ve ben, o olduğum şeyin peşinden gidiyorum. Peki, nasıl bir süreç bu? Sanat hayatınızın başından itibaren mi böyle çalışıyorsunuz, yoksa zamanla öğrenilmiş bir şey mi? Bubi: Zamanla öğrendim. Baktım ki yaptığım işler çok kötü. Farklı farklı dönemleriniz var; bunlar o süreçlerin parçası mı? Bubi: Yok. Sanat tarihçileri, benim şaşırtıcı bir şekilde 18-20 dönemim olduğunu söylüyor. Bunlar nasıl oluştu? Bunlar hep, benim kendi resmime B+ SONBAHAR 81 “Ben ümmiyim sanat alanında, hiçbir eğitimim yok. Her şeyi yeniden keşfediyorum.” bakmamla oluştu. Başımı hep kendi resmime çevirdim. Bir yerdeki ayrıntı, diğer resimdeki asıl amaç oldu. Birbirini tamamlayan işler aslında... Bubi: Evet, hepsi bir bütün aslında. Ben ümmiyim sanat alanında, hiçbir eğitimim yok. Atölye çalışmam yok, hiçbir disiplinim yok. Her şeyi yeniden keşfediyorum. Bu da size geniş bir özgürlük alanı kazandırıyordur. Bubi: Buyrun, çok güzel bir şey! Ve ben bundan hiç çekinmiyorum, utanmıyorum. Şimdi mesela diyelim ki boyayı karıştırıyorum; ama boya karıştırmasını bilmiyorum. Çok sulu kullanıyorum, o yüzden boyalar akıyor. Orada çok kötü, başka yerde güzel. Yani şunu keşfettim; kötü, yanlış, hatalı diye düşündüğümüz şey o alan için bir değer taşıyor. Başka bir alanda o çok güzel veya geçerli olabilir. Boyacı olsaydınız kötü olurdu... Bubi: Evet, korkunç bir şey olurdu... Ben işlerimi hep kendimden kurtarmaya çalıştım. Kendimi çok cazip bulup, kendimi anlatmayı hiç tercih etmedim. İşlerimde özellikle kendimi yok etmeye çok çabaladım. Bu, o kadar kolay bir şey de değil. İstemsiz de olsa, sanatınızda bir kimlik oluşmuş ama. Bir eserinizi görüp, size ait olduğunu anlamamak mümkün değil! Bubi: O kadar haklısınız ki! Marka oluyor. Sabahleyin Ankara’dan bir sanat tarihçisi aradı; aynı sözü söyledi: “Ben nerede görsem ‘bu, Bubi’ diyorum”... Hiç amaçladığınız bir şey değildi! Bubi: Katiyetle! Size bir şey söyleyim, samimi bir itiraf. Ben bu işleri, kendimi oyalamak için yaptım. Kolay bir iş değil. Yaşam varken atölyeye kapanıp, aptal aptal resim yapmak kolay bir şey değil. Bir şey sizi cezbetmeli, bir şey sizi oraya hapsetmeli, alıkoyabilmeli. Birçok arkadaşım, meslek- 82 B+ SONBAHAR Sanatçı, 2010 tarihli “Ay” ve “Yıldız” adlı çalışmaları için Osmanlı Bayrağı’nı temel almış. Mustafa Kemal Kültür Merkezi Beşiktaş Çağdaş Sergi Salonu’nun duvarları, bu sergi için koyu kırmızıya boyandı. taşım çeşitli ilaçlar kullandılar; alkol çok kullanılan bir şey, veyahut uyuşturucu. Yani böyle bir şeyle insan ancak kendini hapsedebilir. Bense kendimden kurtularak böyle bir konsantrasyona erişiyorum. Yani “Bubi gibi olmuyorum”. En yapmayacağınız şey ne olur diye düşünün. Onu yapıyorsunuz. Bunlar size inanılmaz bir özgüven, inanılmaz bir özgürlük veriyor. Ve siz bu cezble atölyeye kapanabiliyorsunuz. Aldığınız psikoloji eğitiminin buna katkısı var mı? Mesela özgüven sorunu olan insanlara “kendinize başka bir kimlik yaratın” denir... Bubi: Psikolojinin bana çok büyük katkısı oldu. Her şeyden önce şunu anladım, benim kimseden farkım yok. Ne artım var, ne eksim. En utandığım veyahut en abarttığım duygum herkeste var. Ama kimileri onu bastırıyor, kimi çıkartıyor. Bunlar tabii büyük bir özgüven verdi bana. Ve işlerimde de kendimi bıraktıkça, baktım ki daha hoş oluyorlar. Ne zaman dikkatle, özenle çalışmaya başlasam her seferinde iş kötü oluyor. Hatta yine bir söyleşimde, “Şaşırıyorum bu koleksiyonerlere. Benim kötü işlerime basbayağı ciddi paralar yatırıyorlar” demiştim. Siz hep bir üstün arayışındasınız... Bubi: Ben sergimi gezdiğim zaman sizin gibi gezme, görme özgürlüğüne sahibim. Çünkü yapılış anında çok konsantre oluyorum ve sonrasında unutuyorum. Unutmadan bu tip bir şey yapamazsınız. Bu, hesapla olacak bir şey değil. yon içinde iş üretirken, birdenbire o gözünüze batıyor. Altın kaplama ve paslı demiri bir arada kullanıyorsunuz... Bubi: Evet, o işte çok önemli! Çöpten topladığım işler benim hiçbir zaman küçümsediğim, ucuz bulduğum için aldığım şeyler değil. Parasını ödemiyorum ama benim için onlar değerli işler. Rahmetli Nahit Kabakçı benim atölyem için hep “çöp ev” derdi. Ama bence bunlar çok güzel ve değerli şeyler. Ben bir dönem birbirinden farklı işleri yan yana kullanmayı çok sevdim. Çünkü alçak ve yüksek ayrımını hiç anlayamadım. Ben şunu çok sevdim: Çöplüğün altın olabileceği... Neden olmasın? Hayata bakış açım da böyle. Ben insanlar arasında hiç ayrım yapmadım. Zıtlıklar daima hoşuma gitmiştir. Ama bunu bir öğreti olarak algılamayın. Allah korusun! Ben kimseye bir şey öğretecek kadar bilgili değilim. Farklı tekniklerin kullanımı nasıl oluyor? Dönemlere göre birini bırakıp, diğerine mi geçiş yaptınız? Bubi: Dönem falan değil. Bunlar sanat tarihçilerinin uydurmaları. Uydurmaları derken, onların üretimleri demek istiyorum ama beni kuşatabildiklerini sanmıyorum. Onlara yanlış bir şey söylemiş olmak istemem. Çünkü onlar da işlerini benim işlerimin üzerine yazı yazarak yapıyorlar. Biraz evvel söylediğim gibi; bir işteki bir ayrıntı, diğer bir işin amacı oluyor. Bir de kendimi atölyeye nasıl hapsedebilirim? Hep farklı işler üreterek. Yaptığınız iş bir süre sonra çok sıkıcı bir hal alıyor. Başka bir şeye geçtiğiniz zaman yeniden uyuyabiliyorsunuz. Başka bir deyişle, konsantre olabiliyorsunuz. Kullandığınız malzemeler de sıra dışı. Neden bu malzemeleri kullanıyorsunuz? Peki, bu sergi neden sadece “Beş Dönem”? Bubi: Ucuz olmalarından, beleş olmalarından... Ama o anda atılmış çöpler. Senelerce durmuş, pislenmiş şeyler değil. Nişantaşı’nın arka sokaklarında tekstil atölyeleri var, çöpe basbayağı parça kumaş atıyorlar. Buralardan kumaşları topluyorum. O kadar da kolay değil, çünkü rakipleriniz var. Onlar satıyorlar bunları çünkü. Ben iş yapıyorum diye söylerseniz de gülüyorlar: “Ne demek iş yapıyorum”... Bunları yığıyorum atölyeye. Hiçbir zaman şunu şöyle kullanacağım diye almam. Yığıyorsunuz ve belli bir konsantras- Bubi: Bunun sebebi şu; benim 18-20 dönemimin hepsini sergilemek için bir havaalanına ihtiyacımız var. Bir de farkındaysanız birçoğu koleksiyonerlerden. İnsanlar belli bir sergi alanında bir araya gelmek istiyor. Bu çok hoş bir şey. Ama belli bir sınırlama getirdiğiniz zaman koleksiyonerlerin de çok tepkisine uğruyorsunuz. Kitabımın yazarı Yalçın Sadak, “Kuşatamayız seni” dedi. Beş Dönem’de bile yeterince iş yok. Güvenlik nedeni ile iş vermek istemeyen koleksiyonerler çoğunlukta. B+ B+ SONBAHAR 83 Türkiye’deki çağdaş sanat ortamını nasıl buluyorsunuz? İlgileniyor musunuz diğer çağdaşlarınızla? Hayır, hiç kimseyi takip etmiyorum. Ben tam bir devekuşuyum. Birilerine laf yetiştirmeyi hiç anlayamadım. Birisi bir şey yapıyor, diğeri cevap veriyor. Bu tip hareketler bana çok ergen geliyor! Ben kendimden bile sıkılırken, bir başkasına yanıt yetiştirmek veya onu izlemek mi? Allah korusun! Tophane’deki galerilere yapılan saldırıyı nasıl karşıladınız? Beşiktaş Belediyesi’yle yollarınız nasıl kesişti? Ben birçok sergi açtım, yurt içinde, yurt dışında ama bizim Belediye Reisimiz İsmail Bey çok farklı bir ad. Daha önce kendisi ile tanışmıyorduk. Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nin Başkanı Sayın Gökhan Sarı, bana bir sergi teklifinde bulundu. Serginin duyurusu falan derken İsmail Bey’le tanıştık. Başkanı bir şeyle tanımlamak gerekirse; eski İtalyan şehir devletlerinin başındaki başkanlar gibi. Örneğin, Mediciler. Hakiki anlamda sanatsever bir kişi. Bir şeyi net bir şekilde söylememiz lazım: Kimse MKM’nin sergi salonunun duvarlarını böyle kırmızıya boyamamıza izin vermezdi. Sonra hiç kimse benimle beraber çöpçü elbisesi giyip, çöpçü arabasına binmezdi. Bunlar çok cesaret isteyen, riskli işler. İsmail Başkanımız bu riskleri aldı. Ama bunları alırken sanata olan saygıyla, sevgiyle aldı. Mesela fotoğrafa dikkat edin O “Beşiktaş” diye bağırıyor, ben “Fenerbahçe”. O kaldırdığımız yumruk o anın işi, tasarlanmış, planlanmış değil. Dikkat ederseniz kediler de var... O anın, samimiyeti inanın ki görülecek bir şeydi. Atölyede iş üretirken içine girdiğim konsantrasyon gibi bir şey. Çok şaşırtıcı. Önceleri politikacılara karşı önyargılıydım, Başkan bütün bunları yıktı. Kendisini tanımaktan gurur duyuyorum... “İyi iş çıkarmak için ‘Bubi’ diye varolan şeyi ortadan kaldırmamız lazım” diyor sanatçı ve ekliyor: “Zaten her sanat yapıtı, sanatçının bir intihar denemesidir!” 84 B+ SONBAHAR Acıklı buluyorum, kötü şeyler. Her şeyden önce; dışarıdan İstanbul’a gelip, “Ben şuralıyım, buralıyım, bize bu yakışmaz” sözünü anlamaya imkan yok! Yani ben İstanbul dışında herhangi biri yere gidersem, oraya gitme nedenim nedir? O yaşam tarzını ve kültür yapısını baştan kabullenmiş oluyorum. Sevdiğimden oraya gidiyorumdur ve oraya uyum göstermeye çalışıyorumdur. Kimseyi zorla İstanbul’a çağıran yok ki. Hem İstanbul’a geliyorlar hem İstanbul’un kültür yapısına, yaşamına uyum göstermek istemiyorlar, şaşırtıcı olan bu bence. Türkiye’nin geleceği konusunda karamsar mısınız? Emin değilim. Karamsarlık ve umut atbaşı gidiyor ama daha çok karamsarım. Bunu açıkça söylemem gerekiyor. “Her sanat yapıtı, sanatçının intihar denemesidir” B+ SONBAHAR 85 Haberler Pembe Yürüyüş! B Binlerce kadın meme kanseri ile mücadele için yürüdü. İstanbul pembe renge büründü eşiktaş Belediyesi ile Avon’un katkılarıyla bu yıl dördüncüsü düzenlenen “Meme Kanseri ile Mücadele Yürüyüşü” renkli görüntülere sahne oldu. Beşiktaş Meydanı’nda başlayan etkinlikte kadınlara seslenen Prof. Dr. Şuayip Yalçın meme kanserinin belirtileri ile ilgili bilgiler verdi. Meme kanserini yenen Hanife Kopuz ise meydanı dolduran kadınlara mücadeleyi bırakmama çağrısında bulundu. Meme Kanseri ile Mücadele Yürüyüşü’ne katılarak Beşiktaş’tan Ortaköy’e bando eşliğinde dans ederek yürüyen yüzlerce kadın adeta meme kanserine meydan okudu. Meme kanserinde erken teşhisin hayat kurtardığını anlatmak isteyen güzellik ürünleri şirketi Avon, “Avon ile Sağlığa Yolculuk” etkinliklerini geleneksel hale getirdi. Ortaköy Meydanı’nda açılış sunumunu Tanem Sivar’ın yaptığı yürüyüş Beşiktaş Meydanı Vapur İskelesi önünde Candan Erçetin konseri ile sona erdi. Konser kadın, erkek,çocuk binlerce katılımcıya unutamayacakları bir gün yaşattı. Aynı gün Boğaziçi Köprüsü ve Kız Kulesi de meme kanseri ile mücadelenin rengi olan “pembe” ile ışıklandırıldı. “Kadınların Kadınlar İçin Çalıştığı Şirket” sloganıyla Avon, kadın sağlığını korumak amacıyla yürüttüğü sosyal sorumluluk projeleriyle adından sıkça söz ettiriyor.Türkiye’de 14 yıldır meme kanseri ile mücadele amacıyla yürütülen “AVON Meme Kanseri ile Mücadele” çalışmaları geniş katılım buluyor. Yürüyüşe, projenin gönüllü elçileri, sivil toplum kuruluşları ve çok sayıda basın mensubu katıldı. Acıbadem Mobil Sağlık Hizmetleri, Beşiktaş Belediyesi, Damla Su, Essporto Health&Fitness Club, Eti, Hürriyet, Virgin Radyo ve Woman’s Health Dergisi’nin sponsor olarak destek verdiği ve pem- 86 B+ SONBAHAR be rengin hakim olduğu yürüyüşte, binlerce kişi eğlenirken meme kanseri hakkında da bilinçlendirildi. Yürüyüşte konuşan Avon Türkiye Satış Direktörü Gülay Başaran; meme kanseri ile mücadele etkinliklerini gelenekselleştirdiklerini ve geniş katılımlı bu yürüyüş ile bu konuya bir kez daha dikkat çekildiğini söyledi. Başaran sözlerine şöyle devam etti: “İstatistiklere bakıldığında dünyada her 8 kadından 1’i meme kanserine yakalanıyor. Türkiye’de ise her yıl 30 bin kadınımız erken teşhis edilmezse ölümcül olabilecek bu hastalık ile karşı karşıya kalıyor. Oysa meme kanseri erken teşhis edildiğinde yüzde 95 oranında tedavi edilebilen bir hastalık. 1992 yılından itibaren 50 ülkede 725 milyon dolarlık fon topladık ve böylece kadın sağlığı projeleri için dünyada en çok fon toplayan şirket unvanını kazandık. Toplanan bu fon sayesinde dünya çapında 100 milyon kadını meme kanserine ilişkin seminerlerle hastalık hak- kında bilinçlendirdik. 14 milyon kadın ise en önemli erken teşhis yöntemlerinden biri olan mamografi taramasından ücretsiz olarak yararlandı.” Proje kapsamındaki temel amaçlarının meme kanseri konusunda bilinç düzeyini artırmak olduğunu söyleyen Gülay Başaran, “Ülkemizde meme kanseri için yaptığımız çalışmaların kapsamını her geçen gün genişletiyoruz. 14 yıldır meme kanseri ile mücadele projesini sürdürüyoruz. Ürünlerimizin satışından elde edilen gelir ve özel bağış organizasyonlarımız sayesinde Türkiye’de yaklaşık 2 milyon TL tutarında fon topladık” dedi. Başaran bu fon sayesinde 2010 yılı sonuna kadar Türkiye genelinde ücretsiz mamografi taramalarının sayısını 10 bine çıkarmayı hedeflediklerini söyledi. Yürüyüşe katılan her bir kişi için Avon Türkiye olarak fona 8 TL katkıda bulunacaklarının altını çizen Başaran; 3 bin kayıt ile fonda toplanan 24 bin TL’lik tutarın ihtiyaç sahibi bir hastaneye mamografi cihazı bağışında kullanılacağını açıkladı. Yürüyüşün sonunda bir konserle etkinliğe destek veren Candan Erçetin konu ile ilgili şu açıklamayı yaptı: “Meme kanseri kadınerkek hepimiz için bir tehdit ve bu hastalıkta erken teşhis hayat kurtarıyor. Erken teşhis ise sadece alışkanlık haline gelmiş muayenelerle mümkün. Bu muayene merkezlerinin yaygınlaşmasına ve her vatandaşa hizmet verebilir hale gelmesine katkıda bulunmak için bu etkinlikte olmaktan çok mutluyum. Bugün Avon tarafından katılımcı başına 8 TL bağış yapılması, binlerce insanın bu amaca hizmet edecek şekilde yürümesi çok etkileyici.” Bu yürüyüşün ardından bilgilerin uçup gitmemesi için dergimizde “meme kanseri risk faktörleri”ni paylaşmak istiyoruz sizlerle. Çünkü biliyoruz ki, bu konuda paylaşılan her bilgi hayat kurtarabilir. Meme kanserinde erken teşhis hayat kurtarır. Yaş: İleri yaş önemli bir risk faktörü. Meme kanseri teşhisi konan kadınların yüzde 70’i, 50 yaş üzerinde. Diğer bir deyimle yaşı 50’nin üzerinde olan kadınların meme kanserine yakalanma sıklığı, yaşı 50’nin altında olan kadınlardan 4 kat daha fazla. çevre kirlenmesine daha fazla maruz kalıyorlar. Östrojen hormonu: Menopoz nedeniyle uzun süre östrojen tedavisi (5-10 yıldan fazla) gören kadınlarda meme kanseri oranı artıyor. Doğum kontrol hapı: Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif risk artışı olduğunu ileri sürenler var. Bu hapların uzun süre kullanılmasının riski artırdığı öne sürülüyor. Alkol kullanımı: Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 2 kat daha fazla. Sigara kullanımı: Son yıllarda yapılan araştırmalarda pasif içicilerde meme kanseri görülme oranı sigara içilen ortamda bulunmayanlara göre 2 kat fazla. Sigara içenlerde ise bu oranın daha fazla olduğu düşünülüyor. Evinde sigara içen anne ve babaların, küçük kızlarına ileride ciddi bir meme kanseri riski armağan ettiklerini göz önüne almaları gerekiyor. Şişmanlık: Yağ dokusu ne kadar fazla olursa, östrojen hormonu üretimi de o kadar fazla oluyor. Bu hormonun memede kanser gelişiminde rolü olduğu artık bilinen bir gerçek. Risk azaltılabilir mi? Düzenli, düzensiz egzersiz ve jimnastik yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı biliniyor. Bu nedenle tüm kadınlara bu öneriliyor. Beslenme: Meme kanseri ile beslenmenin önemli bir ilişkisi var. Sebze ve meyveden zengin beslenilmesi, ağır yağlı yiyeceklerden uzak durulması öneriliyor. Kısaca; • Şişmanlığın azaltılması • Alkol alınıyorsa bırakılması • Hafif egzersiz yapılması (Haftada en az 4 saat tempolu yürüyüş) • Sebze ve meyvenin bol tüketilmesi • Sigaranın bırakılması gibi basit önlemler ile meme kanseri riski yüzde 30-40 oranında azaltılabiliyor. B+ Kişisel hikâye: Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda, diğer memede kanser gelişme olasılığı 3-4 kat daha fazla. Bunun yanı sıra yumurtalık kanseri, kalın bağırsak kanseri veya rahim kanseri geçiren kadınların da meme kanserine yakalanma olasılıkları artıyor. Genetik risk: Ailede birinci derece (anne, kız kardeş, baba, erkek kardeş gibi) yakınlarında meme kanseri olan kişilerde meme kanserine yakalanma olasılığı, ailesinde meme kanseri olmayan kadınlara göre 2 kat daha fazla. Biyopsi sonuçları: Memede teşhis edilen bir kitle ameliyatla çıkartılmış ve patolojik inceleme sonucu iyi huylu bir tümör bildirilmiş olabilir. Ya da meme biyopsisinde kanser teşhisi konulabilir. Örneğin eğer “lobuler karsinoma in situ” tanısı konmuş ise, meme kanseri riski 10 kat artıyor. Doğurganlık süresi: Kadınlık hormonu olan östrojen hormonu memede kanser gelişme riskini artırıyor. 12 yaşından önce adet görmeye başlayan bir kızın ileride meme kanserine yakalanma riski daha geç dönemde adet görmeye başlayanlara göre 1.7 ile 3.4 kat arasında artıyor. Geç adet görmeye başlamak veya erken menopoza girmek meme kanseri riskini azaltabiliyor. Doğurganlık hikâyesi: İlk çocuğun doğrulduğu yaş önemli. İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı, 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazla. Sosyoekonomik seviye: Varlıklı, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan kadınlarda meme kanseri görülme oranı daha fazla. Bu ailelerin kızları daha iyi beslendikleri için daha erken gelişiyorlar ve erken yaşta adet görmeye başlıyorlar. Bu çocuklar eğitim ve iş nedeniyle daha geç evlenip, daha geç çocuk sahibi oluyorlar. Ayrıca teknolojinin getirdiği B+ SONBAHAR 87 Haberler Beşiktaş Kent Konseyi 3.Olağan Genel Kurulu Beşiktaş Kent Konseyi’nin 2010-2011 Dönemi Olağan Genel Kurul toplantısı 15 Ekim’de Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Toplantıya Beşiktaş Kaymakamı Sadettin Yücel, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal ile birlikte Kaymakamlık temsilcileri, sivil toplum kuruluşları temsilcileri katıldı. Ücretsiz kurslar başladı Beşiktaş Belediyesi’nin Halk Eğitimi Merkezi ile ortaklaşa olarak tüm Beşiktaş kentlilerine ücretsiz sunduğu el emeğini değerlendirme ve meslek edindirme kursları başladı. Kurslara katılarak yabancı dilden yağlıboya resme, bilgisayardan takı tasarımına kadar pek çok farklı alanda kendinizi yetiştirmek, geliştirmek, yeni bir meslek edinmek mümkün. Kurs programını başarı ile tamamlayan katılımcılara Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanan eğitim sertifikaları da veriliyor. 2010-2011 döneminde tam 44 branşta verilecek olan kurslara ön kayıtlar 27 Eylül-8 Ekim tarihleri arasında Beşiktaş Belediyesi Levent Hizmet Merkezi’nde yapıldı. İngilizce, Rusça, İspanyolca, bilgisayar kullanımı, bilgisayarlı muhasebe, bilgisayar ofice kursu, web tasarım, genel muhasebe, muhasebe ve finansman, veri tabanı, 3-4 ve 5-6 yaş anne çocuk eğitimi, hasta ve yaşlı bakımı, ilk yardım ve sağlık bilgisi, çocuk gelişimi ve eğitimi, aşçılık (sıcak mutfak ve tabldot aşçılığı), yemek ve pastacılık, yiyecek hazırlama ve pişirme teknikleri, etkili iletişim ve halkla ilişkiler, girişimcilik, güzel konuşma ve diksiyon, 1. ve 2. kademe okuma-yazma, drama, jimnastik, aerobik fitness, gitar, bağlama, keman, modern danslar, Türk halk müziği, Türk sanat müziği, cilt bakım-makyaj, resim, yağlıboya ve suluboya, örgü, takı tasarımı, özel 88 B+ SONBAHAR eğitim öğretmen yardımcısı, pazarlama, el sanatları, cam ve seramik boyama verilen kurslar arasında. Kurslar her yıl olduğu gibi bu yıl da Akatlar Kültür Merkezi, Ortaköy Kültür Merkezi, Çırağan Eski Belediye Binası, Levent Belediye Binası, Dikilitaş Semt Evi, Beşiktaş Gençlik Eğitim Merkezi ve Sanatçılar Parkı Lezzet Evi’nde yapılacak. Preveze Deniz Zaferi’ni kutladık Preveze Deniz Savaşı’nın 472’nci yıldönümü kutlamaları 27 Eylül günü Beşiktaş Meydanı’nda yapıldı. Törene Beşiktaş Kaymakamı Sadettin Yücel, Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu ve Beşiktaş Belediye Başkan Vekili Kemal Çiloğlu katıldı. Törende Barbaros Anıtı’na çelenk koyularak saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu. Törenin ardından Sadettin Yücel ve Kemal Çiloğlu, Yavuz Fırkateyni’ni ziyaret ettiler. komutasındaki Haçlı donanması Preveze’nin 2 mil kadar açığında demirledi. Osmanlı donanmasını 27 Eylül’de körfezden çıkaran Barbaros, daha üstün olan Haçlıları önce açık denizde savaşmaya zorladı. Andrea Doria Barbaros’un Akdeniz’deki bütün Osmanlı donanmasını getirmek için oyalama savaşı vereceğini sanıyordu. Barbaros’un kendilerine oranla üçte birlik bir donanmayla savaşacağını tahmin etmiyordu. Preveze Savaşı, 27 Eylül 1538 tarihinde Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasının Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanmasını Adriyatik Denizi’ndeki Preveze Kalesi önünde yendiği bir deniz muharebesidir. Muharebe sonunda Akdeniz’deki askeri üstünlük Osmanlılar’a geçmiştir. Beklenmedik bu saldırı karşısında önce Santa Maura’ya çekilen Haçlı donanması 28 Eylül gecesi rüzgarın elverişli olmasından faydalanarak bir karşı saldırıya girişti. Muharebenin iyice yoğunlaştığı sırada, rüzgarın durmasıyla çektiri türü gemilerden oluşan Osmanlı donanması üstünlük sağladı. Böylece Haçlı donanmasının çok sayıda savaş gemisi çevirme harekatıyla batırıldı. Büyük kayıplar veren Andrea Doria gece karanlığından yararlanarak savaş alanından uzaklaştı. Osmanlı donanması, Barbaros Hayrettin Paşa’nın 1533’te Kaptan-ı Derya olarak atanmasına değin Akdeniz’de önemli bir varlık gösterememişti. 1538’te Ege’deki bir dizi adanın Venediklilerden alınması, Akdeniz’de ticari ve askeri çıkarları bulunan Avrupa devletlerini harekete geçirdi. Venedik, İspanya, Portekiz, Malta ve Papalık donanmalarından büyük bir Haçlı donanması oluşturuldu ve Amiral Andrea Doria komutasına verildi. Osmanlılara ait Preveze Kalesi’ni kuşatan Andrea Doria, Osmanlı donanmasının gelmesi üzerine Venedik egemenliğindeki Korfu’dan çekildi. Osmanlı Donanması da 24 Eylül’de Arta Körfezi’ne girdi. Ertesi gün Andrea Doria’nın Haçlı donanmasını izleyen Osmanlı donanması daha sonra Preveze önlerine döndü. Bu büyük zaferden sonra Kanuni Sultan Süleyman, Barbaros’a büyük ödüller vermiş ve Kaptan-ı Derya’lığı bahşetmiştir. 600 parçadan oluşan Haçlı donanmasına karşı 120 çektirilik Osmanlı donanmasını yöneten Barbaros Hayrettin Paşa Tunus’u alarak üs olarak kullanmıştır. Haçlıları yenen Barbaros Hayrettin Paşa, Mora ve Dalmaçya kıyılarındaki kaleleri de fethetmiştir. Ulusal günlere ortak kutlama Çek Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal günleri bir arada kutlandı. 25 Ekim Pazartesi günü saat 19:00’da Mustafa Kemal Kültür Merkezi’ndeki tören Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Irena Krasnická ve Beşiktaş Belediye Başkan Vekili Kemal Çiloğlu’nun yaptığı açılış konuşmalarıyla başladı. Krasnická, Çek Cumhuriyeti’nin ulusal gününü 28 Ekim’de kutladıklarını, bundan bir gün sonra da Türklerin Cumhuriyet Bayramı kutlamaları yaptığını belirtti, iki ülkenin ulusal günlerinin bir arada kutlanmasından dolayı duyduğu mutluluğu dile getirdi. Beşiktaş Belediye Başkan Vekili Kemal Çiloğlu ise bu iki önemli günün birleştirilerek Beşiktaş’ta kutlanmasından duydukları onuru izleyicilerle paylaştı. Açılış konuşmalarının ardından “Patocka Duo” konserine geçildi. Genç Çek sanatçılar piyanist Terezie Fialova ve kemanist Roman Patocka’dan oluşan “Patocka Duo” sırasıyla Johannes Brahms, Karel Smekal, Leos Janacek, Antonin Dvorak’ın bestelerini çaldılar. Gecenin sürprizi, iki ülkenin ulusal günleri anısına Karel Smekal’ın bes- telediği Türk Minyatürü isimli eserdi. Eserin dünya prömiyeri Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde yapılmış oldu. Geleneksel Çek yemeklerinin ikram edildiği kokteyl programının ardından kutlamalar sona erdi. B+ SONBAHAR 89 Haberler Lüset Maçoro renk kattı Heykel ve takı tasarımlarıyla tanınan çok yönlü sanatçı Lüset Maçoro, Beşiktaş Sanat Galerisi’ne fotoğraflarıyla konuk oldu. “Fotoğraflarım” adını taşıyan sergide Maçoro, 15 Nisan 2010’da sanatseverlerle paylaştığı takı ve heykellerinin bu kez fotoğraflarıyla yer aldı. 1963 İstanbul doğumlu olan Lüset Maçoro, Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Bölümü’nden mezun oldu. 1992’de İrfan Korkmazlar Atölyesi’nde ve de Erdoğan Sırma ile heykel çalışmaları yaptı. 1999’da Nelli Gavrieloğlu ile takı tasarımı çalışmalarında bulundu. Çalışmaları ilgiyle izlenen ve beğeni toplayan Maçoro, 2000 yılında karma takı sergisine katıldı. Maçoro’nun çok yönlü sanat çalışmaları onu 2007 yılında Muammer Yanmaz ile fotoğraf kursuna yönlendirdi. Aynı yılda Haliç Üniversitesi Fotoğraf ve Video Bölümü’nü bitirdi. İlk kişisel fotoğraf, takı ve heykel sergisini 15 Nisan’da Sun Plaza’da açtı. Maçoro’nun fotoğraf sergisi ilgiyle izlendi ve beğeni topladı. Engelli Kariyer Günü’nün 2.’si düzenleniyor Galatasaray Rotaract Kulübü ve Beşiktaş Belediyesi ortaklığı ile 2009 yılında düzenlenen Engelli Kariyer Günü etkinliğinin ikincisinin 12 Kasım 2010 tarihinde Beşiktaş Evlenme Dairesi’nde yapılması planlanıyor. Engellilerin istihdam oranını artırarak topluma sosyal entegrasyonunu kolaylaştırmayı hedefleyen Engelli Kariyer Günü, engellilerin işverenlerle buluşmasını sağlıyor. İş arayan engelliler ve işverenler arasındaki iletişim kanalları açmayı amaçlayan Engelli Kariyer Günü’nün bu seneki proje paydaşlarından biri de Kariyer.Net. 2009 yılında 150’den fazla engelli vatandaşın ve 25 firmanın katıldığı Engelli Kariyer Günü’ne bu seneki katılımın hem işverenler hem de engelliler açısından daha yüksek olması bekleniyor. Engelli Günü kapsamında, konuyla ilgili seminerlerde engelli vatandaşlara bilgi veriliyor. Engellilerin özgeçmiş oluşturmasına yardım edilirken, işverenlerle birebir görüşebilecekleri ve kariyer hedefleri konusunda merak ettiklerini sorabilecekleri görüşme olanakları sunuluyor. 90 B+ SONBAHAR 2010-2011 eğitim-öğretim dönemi 2010-2011 eğitim-öğretim yılının ilk gününde Beşiktaş Belediye Başkan Vekili Kemal Çiloğlu Beşiktaş’taki okulları ziyaret etti. Beşiktaş Kaymakamı Sadettin Yücel ve İlçe Milli Eğitim Müdürü Şeref Çalışır’ın da aralarında bulunduğu bir grupla Hasan Ali Yücel İlköğretim Okulu’ndaki açılış törenine katılan Kemal Çiloğlu’na okul öğrencileri tarafından çiçek verildi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2010-2011 öğretim yılı çalışma takvimine göre 20 Eylül’de başlayan öğretim yılı 17 Haziran 2011’de sona erecek Okul öncesi ve ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin eğitim dönemine hazırlanması 13-17 Eylül 2010’da yapıldı. Yarıyıl tatili ise 31 Ocak ile 11 Şubat arasında gerçekleşecek. Dünya Alzheimer Günü Beşiktaş Belediyesi ülkemizde en sık rastlanan dördüncü hastalık olan alzheimer’ı 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü’nde Akatlar Kültür Merkezi’nde Alzheimer Vakfı ile ortaklaşa düzenlediği konferans ile bir kez daha anlattı. Beşiktaş Belediye Başkan Vekili Kemal Çiloğlu’nun katıldığı, moderatörlüğünü Prof. Dr. Engin Eker’in yaptığı toplantıda “dünden bugüne alzheimer” konusunda Doç.Dr.Ahmet T.Işık katılımcılarla bilgilerini paylaşırken alzheimer hastalığındaki sorunlar konusunda da Prof. Dr. Refik Mas bilgi verdi. Soruların cevaplandığı konferansta Golden Horn Brass grubu bir konser verdi. Konferansta verilen bilgilerin ışığında alzheimer hastalığının habercisi olabilecek belirtileri on başlık altında toplamak mümkün. Bunlardan bir ya da birkaçının varlığı zaman kaybetmeden nörolog, psikiyatrist ya da tanıdığınız bir hekime başvurulmasını gerektirir. 1. Günlük yaşamı etkileyecek düzeyde unutkanlık. Özellikle yakın tarihli olayları ve insan isimlerini anımsayamama. 2. Alışveriş, yemek pişirme ya da basit bir aleti çalıştıramama gibi günlük işleri yerine getirmede zorluk çekme. 3. Sözcükleri bulmakta zorlanma. 4. Tarihleri ve bilinen yolları unutma. 5. Basit konularda (giysi seçimi gibi) karar verme güçlüğü. 6. Hesap ya da planlama yapmak gibi pratik düşünme becerilerinin azalması. 7. Buzdolabına ayakkabı çekeceğini koyma örneğindeki gibi, eşyaları yanlış yerlere bırakma. 8. Kolayca ağlama ya da sinirlenme gibi ruh hali ve davranışlarındaki belirgin değişiklik. 9. Çevresindeki insanları suçlama gibi kişilik değişiklikleri. 10. Sorumluluktan kaçınma. Beşiktaş Gönüllüleri buluştu Beşiktaş Gönüllüleri 2010-2011 dönemi çalışmalarını 2 Kasım’da yapılan toplantıyla başlattı. Toplantıda 2009-2010 dönemi çalışmaları ve yeni dönemde başlatılacak yeni projelerle ilgili bilgi verildi. 30’un üzerinde sosyal sorumluluk projesi ve 650’nin üzerinde gönüllü sayısına ulaşan Beşiktaş Gönüllüleri örgütlenmesinin yeni dönemde proje sayısını 50’nin gönüllü sayısını ise binlerin üzerine çıkarmayı planladığı vurgulandı. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal konuşmasında gönüllü çalışmalarında elde edilen başarıları överek, çağdaş bir toplumda kent yaşamına gönüllü katılımın önemini vurguladı. Konuşmalar sonrasında verilen kokteyl, gönüllülerin 3 aylık ara sonrası hasret giderdiği, yeni proje önerilerinin konuşulduğu, sevgi ve heyecanın paylaşıldığı bir ortamda gerçekleşti. B+ SONBAHAR 91 24 saat Beşiktaş'ta Yaşam Rehberi Her konu için arayın... 7 gün 24 saat 444 44 55 ACİL NUMARALAR BEŞİKTAŞ BELEDİYES‹ 110 Yangın İhbar Beşiktaş Belediye Başkanlığı 112 Sıhhi İmdat Nisbetiye Mah. Aytar Cad. Beşiktaş Tel: 0212 319 42 42 Faks: 0212 319 42 70 İletişim: 444 44 55 www.besiktas.bel.tr 121 Telefon Arıza 122 Ankesör Arıza 126 Kablo TV Arıza 154 Alo Trafik Beşiktaş Belediye Başkanlığı (Eski Bina) Çırağan Cad. No: 77 Yıldız Mah. Tel: 0212 236 10 20 (10 Hat) Faks: 0212 259 16 83 Özel Kalem Müdürlüğü Tel: 0212 280 48 03 155 Polis İmdat 156 Jandarma İmdat 158 Alo Sahil Güvenlik Emlak ve İstimlak Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 54 Teftiş Kurulu Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 94 175 Alo Tüketici 177 Orman Yangın İhbarı 182 Ruhsal Bunalım Danışma İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 96 Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 42 184 Sağlık Danışma 185 Su Arıza 186 Elektrik Arıza Temizlik İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 65 Arnavutköy Zabıta Karakolu Tel: 0212 265 12 66 Yazı İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 26 Levent Zabıta Karakolu Tel: 0212 269 53 08 Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 92 Gayrettepe Zabıta Karakolu Tel: 0212 272 37 89 Mali Hizmetler Müdürlüğü Tel: 0212 319 41 23 Hukuk İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 28 Sağlık İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 04 Destek Hizmetler Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 34 İmar ve Şehircilik Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 53 Zabıta Müdürlüğü Tel: 0212 260 60 05 Plan ve Proje Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 75 Beşiktaş Evlendirme Dairesi Nüzhetiye Cad. No: 68 Türkali Mah. Tel: 0212 260 64 97 Fen İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 63 Ortaköy Zabıta Karakolu Tel: 0212 260 54 53 Park ve Bahçeler Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 64 Beşiktaş Çarşı Zabıta Karakolu Tel: 0212 258 16 73 187 Gaz Arıza 188 Cenaze Hizmetleri Dikilitaş Semt Evi Emirhan Cad. Dilek Sok. No:2 Beşiktaş Tel: 0212 2612926 Etiler Yaşam Evi Etiler Mah. Ahular Sok. No:19 Beşiktaş Tel: 0212 2634369 Ulus Yaşam Evi Nisbetiye Mah. Ilgın Sokak No: 3 Ulus-Beşiktaş Tel: 0212 269 81 98 Ulus Yaşam Evi Ulus Mah. Yol Sokak No: 2 Ulus-Beşiktaş Tel: 0212 2872715 Ortaköy Yaşam Evi Ambarlıdere Yolu Sk. No: 4 Ortaköy Tel: 0212 227 33 94 Gençlik Merkezi Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 3 Kat: 5 Beşiktaş Tel: 0212 259 06 73 Kız Öğrenci Yurdu Çitlenbik Sok. No: 29 Yıldız-Beşiktaş Tel: 0212 236 10 24-25 Erkek Konukevi Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 25/A Gayrettepe-Beşiktaş Tel: 0212 274 07 30, 0212 274 00 87 RESM‹ DA‹RELER BEDAŞ Bedaş Genel Müdürlük Tel: 0212 347 74 10 Faks: 0212 347 75 03 Bedaş Beyoğlu İşletme Şefliği Tel: 0212 237 23 50 Faks: 0212 297 63 04 Harp Akademileri Komutanlığı Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. Beşiktaş Tel: 0212 284 80 65 Yıldız Porselen Fabrikası 92 B+ SONBAHAR İstanbul Merkez Komutanlığı Mecidiye Mah. Palanga Cad. No: 62 Beşiktaş Tel: 0212 258 99 60 Faks: 0212 258 60 65 İlçe Emniyet Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 81 Beşiktaş Tel: 0212 327 50 01 Faks: 0212 260 99 99 2. Şube Emniyet Müdürlüğü Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 214 40 18 Faks: 0212 214 45 00 3. Kolordu Komutanlığı Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 285 06 46 Faks: 0212 285 03 23 Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 137 Beşiktaş Tel: 0212 274 64 80 Beşiktaş Kadastro Müdürlüğü Cihannuma Mah.Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş Tel: 0212 261 33 97 Faks: 0212 236 34 98 Darphane Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 55 Beşiktaş Tel: 0212 275 09 50 Faks: 0212 274 90 94 Deniz Müzesi Komutanlığı Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 327 43 45 Faks: 0212 236 68 93 Devlet İstatistik Enstitüsü Bölge Müdürlüğü Cihannuma Mah. Barbaros Bulvarı No: 53 Beşiktaş Tel: 0212 258 92 96 Faks: 0212 258 36 76 Halk Eğitimi Merkezi Dikilitaş Mah. Leylak Sok. No:10 Beşiktaş Tel: 0212 260 31 30 Faks: 0212 236 91 02 İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Nisbetiye Mah. Okul Sok. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 325 50 01 Faks: 0212 325 91 20 İlçe Özel İdare Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 261 02 72 Faks: 0212 259 67 63 İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı Nisbetiye Cad. Başlık Sok. No:1 Beşiktaş Tel: 0212 269 15 41 Faks: 0212 269 15 41 Jandarma Bölge Komutanlığı Balmumcu Mah. Şakir Kesebir Cad. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 213 44 00 Kaymakamlık Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 327 33 10 Faks: 0212 327 33 11 Nüfus Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 259 84 44 Faks: 0212 327 33 15 Milli Saraylar Daire Başkanlığı Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 11 Beşiktaş Tel: 0212 236 90 00 Faks: 0212 259 32 92 Müftülük Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 37 Beşiktaş Tel: 0212 261 00 84 Faks: 0212 260 33 10 Polis Eğitim Müdürlüğü Akat Mah. Selçuklar Sok. No: 24 Beşiktaş Tel: 0212 352 36 93 Faks: 0212 352 36 92 1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş Tel: 0212 261 73 90 Faks: 0212 258 32 51 2. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş Tel: 0212 260 20 02 Faks: 0212 236 51 65 İGDAŞ Etiler Şefliği Tel: 0212 358 51 62 Faks: 0212 358 51 63 İGDAŞ Fulya İşletme Şefliği Tel: 0212 212 52 87 Faks: 0212 212 52 88 İSKİ Beşiktaş Şube Müdürlüğü Tel: 0212 285 94 19-20 İSKİ Müşteri Hizmetleri Tel: 0212 328 17 55 Faks: 0212 328 17 61 İSKİ Beşiktaş Şefliği Tel: 0212 328 17 58 Faks: 0212 328 17 59 İTFAİYE Tel: 0212 261 75 00 - 0212 261 75 01 0212 227 81 19 - 0212 227 14 79 0212 258 75 34 Faks: 0212 227 81 19 MUHTARLIKLAR TRT İstanbul Televizyonu Kuruçeşme Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad. No: 83 Beşiktaş Tel: 0212 259 72 75 Faks: 0212 227 61 16 Abbasağa Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Yüksel Sağat Cihannuma Mah. Çömezler Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 227 83 27 Faks: 0212 259 39 57 Türk Telekom Müdürlüğü Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 40 Beşiktaş Tel: 0212 288 24 00 Faks: 0212 212 42 42 Akat Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Murat Tayfun Kirmanlı Akat Mah. Haydar Aliyev Cad. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 351 21 69 Faks: 0212 351 12 84 Beşiktaş İlçe Afet Merkezi Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 83 Beşiktaş Tel: 0212 261 46 46 - 0212 327 33 13 Arnavutköy Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Sedef İrteş Arnavutköy Mah. Satış Meydanı Sok. No: 27 Beşiktaş Tel: 0212 265 67 95 Faks: 0212 265 67 95 POLİS MERKEZLERİ Arnavutköy Polis Merkezi 1.Cadde No: 52 Arnavutköy-Beşiktaş Tel: 0212 263 60 07 Beşiktaş Polis Merkezi Yıldız Parkı girişi Çırağan-Beşiktaş Tel: 0212 327 52 80 Etiler Şehit Naci Soydan Polis Merkezi Nisbetiye Caddesi Dilhayat Sok. No: 1 Etiler-Beşiktaş Tel: 0212 263 17 67 Levent Polis Merkezi Hacı Adil Caddesi No:1 Levent-Beşiktaş Tel: 0212 264 18 00 Faks: 0212 236 96 63 H‹ZMET B‹R‹MLER‹ İ.E.T.T. Beşiktaş 1. Hareket Amirliği Tel: 0212 268 35 38 İ.E.T.T. Beşiktaş Boğaz Hareket Amirliği Tel: 0212 259 56 30 İ.E.T.T. Beşiktaş İşletme Şefliği Tel: 0212 259 33 57 İ.E.T.T. Dereboyu Hareket Amirliği Tel: 0212 347 79 50 İ.E.T.T. 4. Levent Aktarma Merkez Amirliği Tel: 0212 268 35 38 İGDAŞ Genel Müdürlüğü Tel: 0212 626 46 46 Faks: 0212 626 46 86 İGDAŞ İstanbul Bölge Müdürlüğü Tel: 0212 534 37 73 Faks: 0212 534 44 10 Balmumcu Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cüneyt Doğan Balmumcu Mah. Zincirlikuyu Sok. No: 21 Beşiktaş Tel: 0212 274 58 75 - 347 75 05 Faks: 0212 347 75 05 Bebek Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Aydın Onar Bebek Mah. Bebek Hamamı Sok. No: 8B Beşiktaş Tel: 0212 263 33 00 Faks: 0212 263 33 00 Cihannuma Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Ertan Kurtlutepe Cihannuma Mah. Mazharpaşa Sok. No: 15 D: 1 Beşiktaş Tel: 0212 258 79 61 Faks: 0212 259 99 62 Dikilitaş Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Abdullah Sızmaz Dikilitaş Mah. Cami Meydanı Sok. No: 12A Beşiktaş Tel: 0212 261 57 33 Faks: 0212 261 57 33 Etiler Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Seçil Eşki Etiler Mah. Ahular Sok. No: 19 Beşiktaş Tel: 0212 287 53 83 Faks: 0212 263 69 28 Akaretler Kültür Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Dursun Gül Kültür Mah. Sekbanlar Sok. No: 88 Beşiktaş Tel: 0212 263 35 37 Faks: 0212 263 35 37 Levazım Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Ziya Uygur Levazım Mah. Koru Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 288 93 21 Faks: 0212 288 93 21 Levent Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Muzaffer Türk Levent Mah. Gonca Sok. No: 12 Beşiktaş Tel: 0212 264 75 31 Mecidiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cemal Şensöz Mecidiye Mah. Ambarlıdere Sok. No: 5 Beşiktaş Tel: 0212 261 73 30 Muradiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cengiz Hacıömeroğlu Muradiye Mah. Muradiye Deresi Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 260 41 25 Nisbetiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Hatice Ayşe Şirinler Nisbetiye Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad. No: 30 Beşiktaş Tel: 0212 281 71 61 Ortaköy Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Refik Namunlu Gürcü Kızı Sokak. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 261 65 21 Sinanpaşa Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Zeki Bölükbaşı Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 5 BeşiktaşTel: 0212 258 75 74 Türkali Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Ahmet Bayraktar Türkali Mah. Ihlamurdere Cad. No: 136 Beşiktaş Tel: 0212 261 58 34 SAĞLIK KURULUŞLARI Dentistanbul Diş Hastanesi Abbasağa Mah. Yıldız Cad. No: 71 Beşiktaş Tel: 0212 327 40 20 Dünya Göz Hastanesi Nisbetiye Mah. Saydam Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 281 11 11 Hattat Hastanesi Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 13 Beşiktaş Tel: 0212 282 36 48 Metropolitan Florence Nightingale Hastanesi Gayrettepe Mah. Cemil Arslan Güder Sok. No: 8 Beşiktaş Tel: 0212 283 34 00 Levent Semt Polikliniği Levent Mah. Binbir Çiçek Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 268 35 45 Medis Polikliniği Konaklar Mah. Akasyalı Sok. No: 10 Beşiktaş Tel: 0212 269 66 66 Clinika Gayrettepe Polikliniği Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 34 Beşiktaş Tel: 0212 347 55 77 Micromed Polikliniği Levent Cad. Sümbül Sok. No: 34/A Levent Tel: 0212 280 10 87 Etiler Kardiyoloji Polikliniği Akat Mah. Nisbetiye Cad. No: 41/25 Beşiktaş Tel: 0212 352 52 51 Kranioplast Polikliniği Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40: 7 Beşiktaş Tel: 0212 283 92 92 Refresh Polikliniği Levent Mah. Krizantem Sok. No: 19 Beşiktaş Tel: 0212 324 74 54 Tunç Polikliniği Kültür Mah. Esra Sok. No: 2A D: 3 Beşiktaş Tel: 0212 287 01 00 Şaban Gündeş Semt Polikliniği Kültür Mah. İETT Blokları Yolu No: 21 Beşiktaş Tel: 0212 257 01 16 Güzel Günler Polikliniği Levent Mah. Güllü Sok. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 278 27 71 Ege Polikliniği Nisbetiye Mah. Nisbetiye Cad. No: 26/16 Beşiktaş Tel: 0212 325 40 46 Beşiktaş Dikilitaş Sağlık Ocağı Dikilitaş Mah. Bestekâr Aralığı Sok. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 327 17 89 Beşiktaş Polikliniği Sinanpaşa Mah. Şair Leyla Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 261 00 81 Beşiktaş Sağlık Grup Başkanlığı Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 327 17 86 Sefa Polikliniği Muradiye Mah. Nüzhetiye Cad. No: 15/2 Beşiktaş Tel: 0212 227 24 97 Beşiktaş Verem Savaş Dispanseri Sinanpaşa Mah. Sinanpaşa Köprüsü Sok. No: 13 Beşiktaş Tel: 0212 327 79 86 Faks: 0212 327 79 86 Transmed Polikliniği Levent Mah. Fulyalı Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 281 10 94 Merkez Sağlık Ocağı Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 327 33 14 Faks: 0212 327 33 14 Gayrettepe Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Necla Başar Gayrettepe Mah. Fahri Gizden Sok. No: 26 Beşiktaş Tel: 0212 288 20 16 Faks: 0212 288 20 16 Ulus Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Kadriye Gedik Ulus Mah. Öztopuz Cad. Yol Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 287 27 15 Faks: 0212 263 42 12 Konaklar Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Aslı Akyüz Konaklar Mah. Faruk Nafiz Çamlıbel Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 282 42 12 Faks: 0212 282 33 99 Vişnezade Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Reyhan Cinyusuf Vişnezade Mah. Şair Nedim Cad. No: 53 Beşiktaş Tel: 0212 261 15 94 Faks: 0212 258 24 23 Cosmed Polikliniği Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17 Beşiktaş Tel: 0212 283 91 81 Ana Çocuk Sağlığı Dispanseri Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok. No: 20 Beşiktaş Tel: 0212 261 44 00 Kuruçeşme Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Adnan Soysal, Kuruçeşme Mah. Kırbaç Sok. No: 40 Beşiktaş Tel: 0212 287 06 38 Faks: 0212 287 06 38 Yıldız Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Şevki Yıldırım Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 17/1 Beşiktaş Tel: 0212 261 50 05 Yaşasın Hayat Polikliniği Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 39 Beşiktaş Tel: 0212 236 73 00 SSK Dispanseri Cihannuma Mah. Bostancı Veli Sok. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 227 04 41 B+ Sonbahar 93 24 saat Sait Çiftçi Kamu Sağlığı Merkezi Dikilitaş Mah. Barbaros Bulvarı No: 109 Beşiktaş Tel: 0212 236 77 62 Ortaköy Tıp Merkezi Balmumcu Mah. Varnalı Sok. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 347 11 30 Ortaköy Beltaş Sağlık Ocağı Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok. No: 20 Beşiktaş Tel: 0212 259 56 18 Otim Med Diyaliz Merkezi Dikilitaş Mah. Yeşilçimen Sok. No: 9 Beşiktaş Tel: 0212 327 87 47 Levent Sağlık Ocağı Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 15 Beşiktaş Tel: 0212 279 58 26 Karanfilköy Sağlık Ocağı Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 121 Beşiktaş Tel: 0212 351 25 53 Baykent Tıp Merkezi Nisbetiye Mah. Aydın Sok. No: 8 Beşiktaş Tel: 0212 284 00 90 Boğaziçi Tıp Merkezi Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 227 00 00 Çebi Tıp Merkezi Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 58 Beşiktaş Tel: 0212 227 55 55 Renmed Diyaliz Merkezi Levent Mah. Begonya Sok. No: 10 Beşiktaş Tel: 0212 269 47 31 K.S.V. Onkoloji Merkezi Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 6-8 Beşiktaş Tel: 0212 278 83 41 Cosmed Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17 Beşiktaş Tel: 0212 283 91 81 Levent Genel Cerrahi Merkezi Levent Mah. Yasemin Sok. No: 2/1 Beşiktaş Tel: 0212 324 01 50 İstanbul Anestezi Merkezi Levent Mah. Çamlık Cad. No: 31 Beşiktaş Tel: 0212 324 01 48 Ota Tıp Merkezi Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 23 Beşiktaş Tel: 0212 227 84 50 İstanbul Ortopedi Merkezi Levent Mah. Çilekli Cad. No: 32 Beşiktaş Tel: 0212 324 03 24 Jinemed Tıp Merkezi Muradiye Mah. Deryadil Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 283 92 70 Onep Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 15 Beşiktaş Tel: 0212 283 92 70 Dikilitaş Tıp Merkezi Dikilitaş Mah. Karakol Çıkmazı Sok. No: 1A Beşiktaş Tel: 0212 327 19 12 Novita Cerrahi Merkezi Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 5 Beşiktaş Tel: 0212 284 97 03 Acıbadem Etiler Tıp Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40/8 Beşiktaş Tel: 0212 283 03 33 International Etiler Tıp Merkezi Levent Mah. Nisbetiye Cad. No: 19 Beşiktaş Tel: 0212 280 40 30 Özel Acıbadem Göz Sağlığı Merkezi Etiler Mah. Yıldız Çiçeği Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 284 90 90 Özel Dünya Göz Sağlığı Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/7-9-10 Beşiktaş Tel: 0212 324 73 73 Resim Heykel Müzesi Sevgi Kadın Sağlığı Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/11 Beşiktaş Tel: 0212 324 99 99 Özel Gastro Med Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38 Kat: 2 Beşiktaş Tel: 0212 324 73 73 Fertijin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Mrk. Bebek Mah. Bebek Dağı Sok. No: 99 Beşiktaş Tel: 0212 287 57 75 Natal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi Nisbetiye Cad. Erdölen İş Merkezi No: 38 / 13 Etiler-Beşiktaş Tel: 0212 324 30 10 Jinepol Kadın Sağlığı Kliniği Aytar Cad. Başlık Sok 1/B Levent Tel: 0212 264 18 28 Faks: 0212 264 18 80 Animalia Hayvan Hastanesi Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 280 92 77 (4 Hat) OTELLER Bebek Oteli Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 34 Beşiktaş Tel: 0212 358 20 00 Faks: 0212 263 26 36 Conrad International Yıldız Mah. Yıldız Cad. No: 79 Beşiktaş Tel: 0212 227 30 00 Faks: 0212 259 66 67 Çırağan Palace Kempinski Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 32 Beşiktaş Tel: 0212 258 33 77 Faks: 0212 259 66 87 Dedeman Otel Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 50 Beşiktaş Tel: 0212 227 42 63 Faks: 0212 275 11 00 Levent Mahallesi 94 B+ SONBAHAR La Maison Hotel Yıldız Mah. Müvezzi Cad. No: 43 Beşiktaş Tel: 0212 227 42 63 Faks: 0212 227 42 78 Ortaköy Princess Hotel Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 10 Beşiktaş Tel: 0212 227 60 10 Faks: 0212 260 21 48 Parksa Hilton Vişnezade Mah. Bayıldım Cad. No: 12 Beşiktaş Tel: 0212 310 12 00 Faks: 0212 227 91 85 Radisson Sas Bosphorus Hotel Yıldız Mah. Ortaköy Salhanesi Sok. No: 9 Beşiktaş Tel: 0212 260 57 57 Faks: 0212 257 65 55 Sürmeli Hotel Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 272 11 60 Faks: 0212 272 75 32 The Plaza Otel Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 165 Beşiktaş Tel: 0212 274 13 13 Faks: 0212 273 15 90 Hotel Les Ottomans Kuruçeşme Mah. Muallim Naci Cad. No: 68 Beşiktaş Tel: 0212 359 15 00 Faks: 0212 359 15 40 Swissôtel The Bosphorus, Istanbul Bayıldım Caddesi No: 2 Maçka-Beşiktaş Tel: 0212 326 11 00 Faks: 0212 326 11 22 W Hotel Süleyman Seba Cad. No: 22 Beşiktaş Tel: 0212 381 21 21 Faks: 0212 381 21 81 SİNEMALAR Mayadrom AFM Akat Mah. Orkide Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 352 23 51 Movieplex Sinemaları Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 11 Beşiktaş Tel: 0212 296 42 60 Ortaköy Feriye Sinemaları Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 42 Beşiktaş Tel: 0212 236 28 64 Sinematek Levent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4 Beşiktaş Tel: 0212 325 73 71 KÜLTÜR MERKEZLERİ Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday Sahnesi Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 16 Beşiktaş Tel: 0212 351 93 82-84 Mustafa Kemal Merkezi Attila İlhan Sahnesi Akat Mah. Uğur Mumcu Cad. No: 8 Beşiktaş Tel: 0212 351 24 56 Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu Levent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4 Beşiktaş Tel: 0212 325 73 71 Ortaköy Kültür Merkezi Afife Jale Sahnesi Ortaköy Mah. Ortaköy Dere Çıkmazı No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 236 10 27 Beşiktaş Kültür Merkezi Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 227 54 92 - 0212 236 18 18 MÜZELER Akmerkez AFM Kültür Mah. Nisbetiye Cad. No: 56 Beşiktaş Tel: 0212 282 05 05 Peugeot Cine City (Alkent Sitesi) Akat Mah. Tepecik Yolu Kaktüs Sok. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 352 16 66 Aşiyan Müzesi Bebek Mah. Aşiyan Yolu No: 15 Beşiktaş Tel: 0212 263 69 86 Deniz Müzesi Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 327 43 45 Mimar Sinan Üniversitesi Resim Heykel Müzesi Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 261 42 98 Şehir Müzesi Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Yıldız Sarayı Beşiktaş Tel: 0212 258 53 44 Yıldız Sarayı Müzesi Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Beşiktaş Tel: 0212 258 30 80 ÜNİVERSİTELER Bahçeşehir Üniversitesi Yıldız Mah. Osmanpaşa Mektebi Sok. No: 4-6 Beşiktaş Tel: 0212 236 54 90 Boğaziçi Üniversitesi Bebek Mah. Şehitlik Dergâhı Sok. No: 2 Beşiktaş Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 115 Beşiktaş Tel: 0212 359 54 00 Galatasaray Üniversitesi Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 36 Beşiktaş Tel: 0212 227 44 80 İstanbul Teknik Üniversitesi Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 90 Beşiktaş Tel: 0212 293 13 00 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yıldız Mah. Çiğdem Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 236 69 35 Yıldız Teknik Üniversitesi Yıldız Mah. Hamam Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 259 70 70 TAKSİ DURAKLARI •Abbasağa Mahallesi Yıldız Taksi Tel: 0212 260 06 06 Conrad Taksi Tel: 0212 260 55 40 Çırağan Taksi Tel: 0212 227 72 66 •Akat Mahallesi Karanfil Taksi Tel: 0212 651 97 68 Akatlar Taksi Tel: 0212 351 65 25 Site Taksi Tel: 0212 268 42 85 Mayadrom Taksi Tel: 0212 325 81 69 •Arnavutköy Mahallesi İskele Taksi Tel: 0212 265 94 33 Sizin Taksi Tel: 0212 263 38 50 Kültür Taksi Tel: 0212 265 94 33 Bebek Taksi Tel: 0212 263 72 45 •Balmumcu Mahallesi Merkez Taksi Tel: 0212 263 72 45 Attila İlhan Parkı / Levazım Levazım Taksi Tel: 0212 267 17 29 Öz Turizm Taksi Tel: 0212 269 90 99 Oyak Site Taksi Tel: 0212 264 16 58 •Ortaköy Mahallesi Yeni Levent Taksi Tel: 0212 268 12 10 Öz Ortaköy Taksi Tel: 0212 260 06 95 İskele Taksi Tel: 0212 263 72 45 4. Levent Merkez Taksi Tel: 0212 264 19 64 Aile Taksi Tel: 0212 261 48 55 •Dikilitaş Mahallesi Güven Taksi Tel: 0212 261 65 27 Konaklar Taksi Tel: 0212 281 56 19 •Ulus Mahallesi •Bebek Mahallesi Çınar Taksi Tel: 0212 265 22 37 Köşk Taksi Tel: 0212 264 44 23 Merkez Taksi Tel: 0212 269 59 81 Dikilitaş Merkez Taksi Tel: 0212 261 56 26 •Kuruçeşme Mahallesi Ulus Vadi Taksi Tel: 0212 287 69 19 Emirhan Taksi Tel: 0212 260 75 35 Çeşme Taksi Tel: 0212 265 88 22 Öz Ulus Taksi Tel: 0212 263 05 06 Dikilitaş Taksi Tel: 0212 258 05 41 Park Taksi Tel: 0212 287 61 56 Ulus Taksi Tel: 0212 263 69 46 Öner Taksi Tel: 0212 211 66 63 Sahil Taksi Tel: 0212 265 88 22 2. Ulus Turizm Taksi Tel: 0212 264 70 79 Koza Taksi Tel: 0212 267 17 00 •Kültür Mahallesi Turizm Taksi Tel: 0212 264 70 91 •Etiler Mahallesi Bahar Taksi Tel: 0212 351 19 03 Bizim Taksi Tel: 0212 263 53 15 Doğan Taksi Tel: 0212 265 32 71 Günaydın Taksi Tel: 0212 265 32 17 Özen Taksi Tel: 0212 287 04 02 Bulut Taksi Tel: 0212 265 77 11 •Levent Mahallesi Sevgi Taksi Tel: 0212 282 43 77 Basın Taksi Tel: 0212 264 69 89 Site Taksi Tel: 0212 268 42 85 Levent Merkez Taksi Tel: 0212 264 19 64 Esentepe Taksi Tel: 0212 266 23 80 Uygun Taksi Tel: 0212 269 22 65 İdil Taksi Tel: 0212 266 05 30 Birlik Taksi Tel : 0212 269 01 87 Cihan Taksi Tel: 0212 272 03 07 •Nisbetiye Mahallesi Öz Ulaş Taksi Tel: 0212 266 18 17 •Vişnezade Mahallesi Öz Valide Çeşme Taksi Tel: 0212 259 41 52 Valide Çeşme Taksi Tel: 0212 260 36 24 Merkez Taksi Tel: 0212 327 33 60 Levent Taksi Tel: 0212 264 16 17 •Gayrettepe Mahallesi Esen Taksi Tel: 0212 272 29 07 Bahçeşehir Üniversitesi •Konak Mahallesi Birlik Taksi Tel: 0212 269 01 87 Nisbetiye Taksi Tel: 0212 264 22 31 İSKELELER Arnavutköy İskelesi Arnavutköy Mah. Bebek-Arnavutköy Cad. Beşiktaş Tel: 0212 263 56 25 Bebek İskelesi Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. Beşiktaş Tel: 0212 263 60 23 Beşiktaş İskelesi Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. Beşiktaş Tel: 0212 261 96 15 Ortaköy İskelesi Mecidiye Mah. Vapur İskelesi Sok. Beşiktaş Tel: 0212 227 88 19 B+ Sonbahar 95