PDF Olarak Görüntülemek İçin Tıklayınız
Transkript
PDF Olarak Görüntülemek İçin Tıklayınız
| CİLT 54 • SAYI 3 • MAYIS / HAZİRAN 2016 Cilt 54 ‣ Sayı 3 ‣ Mayıs / Haziran 2016 YABANCI SERMAYENİN SANAYİ YATIRIMLARI İŞ MAHKEMELERİ KANUNU TASARI TASLAĞI NİHAT ZEYBEKCİ ERGÜN ATALAY TÜRKİYE AĞAÇ VE KAĞIT SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TAKSİS) • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) •MAHALLİ İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) • TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • TÜRKİYE SELÜLOZ, KAĞIT VE AĞAÇ MAMÜLLERİ SENDİKASI (KASİSEN) • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • YEREL YÖNETİMLER KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (YERELSEN) KUDRET ÖNEN ENDER YORGANCILAR PROF.DR.SÜBİDEY TOGAN PROF.DR. SADİ UZUNOĞLU PROF.DR.RIDVAN KARLUK MEHMET ORDUKAYA AV. TUNCAY SONGÖR MEHMET BÜYÜKEKŞİ MAHMUT ARSLAN KANİ BEKO ARDA ERMUT MUSTAFA BOYDAK HAKAN ÖZTATAR PROF. EMRE ALKİN PROF.DR. SALİH BARIŞIK AV. OĞUZHAN SONGÖR TİSK Başkanı Eyüboğlu: “İstanbul Vezneciler’de Gerçekleşen Terör Saldırısını Şiddetle Kınıyoruz” Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu İstanbul’da meydana gelen terör saldırısı sebebiyle mesaj yayınladı. Eyüboğlu tarafından yayınlanan mesajda şu ifadeler yer aldı: “Bu sabah İstanbul Vezneciler semtinde Çevik Kuvvet otobüsüne yapılan hain terör saldırısı Camiamızda ve milletimizde derin bir acıya sebep olmuştur. TİSK Yönetim Kurulu olarak terör saldırısını şiddetle kınıyoruz. Söz konusu saldırı, güvenliği ve huzuru sağlamak için fedakârca görev yapan Emniyet Mensuplarını ve milletimizi hedef almıştır. Bu tür insanlık dışı saldırılar, milli bütünlüğümüzü bozamayacak, aksine güçlendirecektir. İşveren Camiası olarak, saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet ve yaralılara acil şifalar diliyoruz. Milletimizin başı sağolsun.” (TİSK Haber Bülteni; 07.06.2016) Cilt 54 ‣ Sayı 3 ‣ Mayıs / Haziran 2016 Yağız EYÜBOĞLU Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Adına Sahibi Bülent PİRLER Sorumlu Yayın Müdürü İdare Yeri Hoşdere Caddesi Reşat Nuri Sok. No: 108 06540 Çankaya - ANKARA Tel: (312) 439 77 17 /Pbx Faks: (312) 439 75 92-93-94 Web: www.tisk.org.tr E-posta: tisk@tisk.org.tr Dergide yayınlanan bütün yazılar kaynak adı gösterilerek iktibas edilebilir. Dergide yayınlanan yazılar yazarların kişisel görüşüdür, Konfederasyonu bağlamaz. İŞVEREN BASIN MESLEK İLKELERİNE UYMAYA SÖZ VERMİŞTİR. Baskı Tarihi 15 Haziran 2016 Editöryel Hazırlık ve Tasarım KS Medya Çetin Emeç Bulvarı 1322. Cad. 64/6 Öveçler / ANKARA Tel-Faks: (312) 472 86 23 Baskı ve Cilt Dumat Ofset Matbaacılık Şaşmaz / ANKARA Tel: (312) 278 82 00 Faks: (312) 278 82 30 ISSN: 1303-0418 Yayın Türü Yerel Süreli Yayın | CİLT 54 • SAYI 3 • MAYIS / HAZİRAN 2016 YABANCI SERMAYENİN SANAYİ YATIRIMLARI İŞ MAHKEMELERİ KANUNU TASARI TASLAĞI NİHAT ZEYBEKCİ ERGÜN ATALAY Ü KAMU İMENTO SANAYİİ AYİCİLERİ ASTİK VE MAHALLİ RÜNLERİ Z, KAĞIT TEKSTİL NDİKASI N) Cilt 54 ‣ Sayı 3 ‣ Mayıs / Haziran 2016 KUDRET ÖNEN ENDER YORGANCILAR PROF.DR.SÜBİDEY TOGAN PROF.DR. SADİ UZUNOĞLU PROF.DR.RIDVAN KARLUK MEHMET ORDUKAYA AV. TUNCAY SONGÖR MEHMET BÜYÜKEKŞİ MAHMUT ARSLAN KANİ BEKO ARDA ERMUT MUSTAFA BOYDAK HAKAN ÖZTATAR PROF. EMRE ALKİN PROF.DR. SALİH BARIŞIK AV. OĞUZ SONGÖR Bu Sayımızda Değerli Okuyucularımız, İŞVEREN’in bu sayısında “Yabancı Sermayenin Sanayi Yatırımları” ve “İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı Taslağı” konularını ele alıyoruz. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, önümüzdeki dönemde imalat sanayinin doğrudan yatırımlar açısından önemini koruyacağını; özel ve kamu işbirliği ile dünyadaki konumunu daha ileri noktalara taşıyacağını ifade etti. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, doğrudan yabancı yatırım girişinin cari açığın finansmanı açısından son derece önemli olduğunu ve yapılan yatırımların ihracatımızı doğrudan artırıcı etkide bulunması için imalat sanayinin yatırımlardaki payının daha fazla olması gerektiğini söyledi. Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı Arda Ermut, yatırımları çekmede katma değer yaratarak ülkemize teknoloji transferi sağlaması, istihdam yaratması ve ihracatımızı arttırmamıza hizmet edecek türden yatırımlar olmasına önem verilmesine işaret etti. EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, yabancı yatırımların özellikle imalat sanayiye ve teknolojik katma değer yaratıcı sektörlere yönelik gelişmesini sağlamanın, devletin ve özel sektörün bu alandaki temel misyonu olmasını gerektiğini vurguladı. Kayseri Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Boydak, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkemize girişinin son 14 yılda oldukça hızlandığını ancak son iki yıldır biraz yavaş bir seyirde gittiğini kaydetti. Prof.Dr.Emre Alkin, Prof. Dr. Salih Barışık, Prof. Dr. Rıdvan Karluk, Prof.Dr. Sübidey Togan ve Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu başlıca Türkiye’ye Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları, Büyüme, Uluslararası Doğrudan Yabancı Sermaye Girişlerindeki Gelişmeler ve Dünyada ve Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları konularında görüşlerini açıkladılar. TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergun Atalay, İş Mahkemeleri Tasarı Taslağına göre işçilerin gerek işe iade davalarında ve gerekse işçilik alacağı davalarında dava açmadan önce zorunlu olarak arabulucuya başvuracaklarını, bir netice alamazlarsa dava açacaklarını söyledi. HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, iyi niyetle yola çıkılmış bir düzenleme olmasına karşın çeşitli hak kayıplarına neden olması dolayısıyla, söz konusu düzenlemenin sosyal diyalog yolu işletilerek; sosyal tarafların görüşleri doğrultusunda yeniden ele alınmasında yarar bulunduğunu ifade etti. DİSK Genel Başkanı Kani Beko, bireysel ve toplu pazarlık hukukunda işçi aleyhine olan bu düzenlemelerin tümünü kabul edilemez bulduklarını bildirdi. MESS Yönetim Kurulu Başkanı Kudret Önen, iş uyuşmazlıklarının çözümünde karşılaşılan sorunlar ve İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı Taslağı’nın bu sorunlara getireceği çözümler üzerinde durdu. T.C. Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanı Hakan Öztatar, hukuk sistemimizde arabuluculuk müessesesinin kapsamını ve etkinliğini artırmayı amaçladıklarını ve bu sayede iş uyuşmazlıklarının mahkeme sürecinde en erken 1-2 yıldan önce bitirilemezken, arabuluculukta bazen bir saat, bazen bir gün, bazen de bir haftada sonuçlandırılmış olacağını söyledi. Av.Tuncay Songör ve Av. Oğuzhan Songör “Bölge Adliye Mahkemelerinin (İstinaf) Kuruluş Serüveni” konulu makalelerinde belirli bölgelerde teşkilatlanacak olan bölge adliye mahkemelerinin istinaf incelemesi yapacaklarını açıkladı. Farklı gündem konularını İŞVEREN’in bu sayısında da bulacaksınız. Çoban Ressam adı ile tanınan Süleyman Şahin ile gerçekleştirilen Sanat söyleşimizi; Arkeogezi, Avrupa Haberleri ve çeşitli konularda hazırlanan Rapor ve makaleleri beğeniyle okuyacağınızı umuyoruz. Gelecek sayıda buluşmak üzere… İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 1 36 YABANCI SERMAYENİN SANAYİ YATIRIMLARI 71 İŞ MAHKEMELERİ KANUNU TASARI TASLAĞI •BAŞKANDAN Sanayi Sektörü ve Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) 4 •EDİTÖRDEN İş Uyuşmazlıklarında Yeni Çözüm Yolları 6 •NELER OLUYOR 8 •ZOOM İthalata Bağımlılığı Yüksek Mallarda Küresel Yatırımcıların Ülkemize Çekilmesi İçin Projeler Geliştirilecek NIHAT ZEYBEKCİ EKONOMI BAKANI 37 •ZOOM İhracat Artışı İçin İmalat Sanayiinin Doğrudan Yabancı Yatırımlardaki Payı Daha Fazla Olmalı MEHMET BÜYÜKEKŞİ TÜRKIYE İHRACATÇILAR MECLISI (TİM) BAŞKANI 40 •ZOOM UDY Çekimiyle Teknoloji, İstihdam ve İhracat Gelişimi Sağlanması Öncelikli ARDA ERMUT TÜRKIYE YATIRIM DESTEK VE TANITIM AJANSI BAŞKANI 42 •ZOOM Yabancı Yatırımların Sanayiye Yönelmesi Sağlanmalı ENDER YORGANCILAR EBSO YÖNETIM KURULU BAŞKANI 44 •ZOOM Ülkemize İleri Teknoloji Ürünleri Üretecek Yatırımların Çekilmesi Gerekli MUSTAFA BOYDAK KAYSERI SANAYI ODASI (KAYSO) YÖNETIM KURULU BAŞKANI 46 •ZOOM Devletin Kurgulaması İş Yaratmaya Yönelik Olmalı PROF DR. EMRE ALKİN KEMERBURGAZ ÜNIVERSITESI REKTÖR YARDIMCISI 48 •ZOOM Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Büyüme PROF.DR.SALIH BARIŞIK GAZIOSMANPAŞA ÜNIVERSITESI İİBF 52 •ZOOM Türkiye’ye Uluslararası Doğrudan Yabancı Sermaye Girişlerindeki Gelişmeler: Genel Değerlendirme PROF. DR. S. RIDVAN KARLUK TURGUT ÖZAL ÜNIVERSITESIİİBF57•ZOOMDünyadaveTürkiye’deDoğrudanYabancıSermayeYatırımlarıPROF.DR.SÜBIDEY TOGAN BILKENT ÜNIVERSITESI İİBF 62 •ZOOM Doğrudan Yabancı Yatırımlar ve Sanayi… PROF. DR. SADI UZUNOĞLU TRAKYA ÜNIVERSITESI İİBF 66 •ZOOM Türkiye’nin Geleceğini Belirleyen Sanayi Yatırımları Zayıflıyor 69 •ZOOM İş Uyuşmazlıklarında Arabuluculuğun Zorunlu Hale Getirilmek İstenmesinin Çalışma Hayatına Olası Etkileri ERGÜN ATALAY TÜRK-İŞ GENEL BAŞKANI 72 •ZOOM Sosyal Diyalog İşletilmelidir MAHMUT ARSLAN HAK-İŞ GENEL BAŞKANI 76 •ZOOM İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı Taslağı Hakkında DİSK’in Değerlendirmeleri KANI BEKO DİSK GENEL BAŞKANI 79 •ZOOM İş Uyuşmazlıklarının Çözümünde Karşılaşılan Sorunlar Ve İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı Taslağı’nın Bu Sorunlara Getireceği Çözümler KUDRET ÖNEN MESS YÖNETIM KURULU BAŞKANI 81 •ZOOM Türkiye’de Arabuluculuk HAKAN ÖZTATAR T.C. ADALET BAKANLIĞI ARABULUCULUK DAIRE BAŞKANI 83 •GÖRÜŞ Bölge Adliye Mahkemelerinin (İstinaf) Kuruluş Serüveni AV. TUNCAY SONGÖR ANKARA BAROSU, EMEKLI HAKIM REKABET KURULU ESKI İKINCI BAŞKANI BAŞKENT-UFUK-ATILIM ÜNIVERSITELERI HUKUK FAKÜLTESI ÖĞRETIM GÖREVLISI AV. OĞUZHAN SONGÖR ANKARA BAROSU 87 •KADINLAR ve GENÇLER 92 •TİSK HABERLER 94 •AVRUPA AVRUPA 100 •GÖRÜŞ Mesleki Yeterlilik Kurumu ve Faaliyetleri MEHMET ORDUKAYA MESLEKI YETERLILIK KURUMU SINAV VE BELGELENDIRME DAIRESI BAŞKANI 103 •ARKEOGEZİ 108 •SANAT 111 •İSTATİSTİK 115 2 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 108 Hatay Arkeoloji Müzesi 111 Çoban Ressam Sülayman Şahin: “Doğanın en büyük temsilcisiyim” 11 Küresel GAN Genel Kurul Toplantısı 10 TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi 2016 Dünya İnsani Zirvesi’nde Türk İşverenlerini Temsil Etti 94 TİSK İl Temsilcileri Ürgüp’te Toplandı 99 YERELSEN İşveren Sendikası TİSK’e Üye Oldu İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 Tuğrul KUDATGOBİLİK Yağız EYÜBOĞLU başkandan Sanayi Sektörü ve Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) İŞVEREN’in bu sayısında öncelikle büyümenin motoru konumunda bulunan sanayi sektörümüze ve bu sektöre yönelen doğrudan yabancı yatırımlara yakından bakmak istedik. Bir ülkenin gelecekteki büyümesini belirleyen en önemli faktörün yatırımların, özellikle sanayi yatırımlarının hacmi olduğunu biliyoruz. Gerçi TÜİK’in açıkladığı son verilere göre Türk ekonomisi 2016’nın ilk üç ayında %4,8 gibi bugün dünyada birkaç ülke dışında pek görülmeyen bir reel büyüme hızı sergiledi ama, bu büyümenin temelinde devletin tüketim artışı ve ithalat yatıyor. Aynı dönemde özel sektörün yatırımları %0,3, makine-teçhizat yatırımları ise %4,7 azaldı. Kamu dahil yatırım harcamaları %0,1 oranında geriledi. Bu durumda Türkiye’nin geri kalan çeyreklerde ve önümüzdeki yıllarda sürdürülebilir bir büyüme hızına erişmesi ve özellikle iktisatçıların genelde %5 olarak gördükleri potansiyel büyüme hızına erişmesi için çok çaba sarfetmesi gerekiyor. Nitekim OECD Haziran 2016 Ekonomik Görünüm Raporu’nda da Türkiye’de GSYH’nın 2016 ve 2017’de yıllık olarak %4’e yakın büyüyeceği tahmin ediliyor. Öte yandan AB Komisyonu’nun 2016 İlk- 4 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 bahar Ekonomik Tahmin Raporu ise bu yıl ve 2017’de ülkemizin %3,5 ve %3,7 oranlarında büyüyeceği tahminlerine yer veriyor. Ülkemizin son 4-5 yıldır içine düştüğü orta gelir tuzağından kurtulması için büyüme hızımızı daha da artırmamız şart... Sanayi sektörümüzü ön plana çıkarıp, bu konuda devlet ve özel sektör olarak hiçbir çaba ve fedakarlığı esirgemememiz gerekiyor. Bu, aynı zamanda İŞVEREN’in geçen sayılarında ele alıp incelediğimiz dördüncü sanayi devriminin de (Sanayi 4.0) kaçınılmaz bir gereği olarak karşımıza çıkıyor. Sanayi sektörünün gelişmesinin ve dolayısıyla ülke ekonomisinin büyümesine gerekli katkıyı sağlamasının başta gelen koşulu hiç şüphesiz sanayi yatırımlarının hacmi… Bu açıdan TÜİK GSYH verilerine baktığımızda maalesef özel sektörün sanayi dahil tüm sektörlerdeki sabit sermaye yatırımlarının milli gelirden daha az pay aldığını görüyoruz. Öyle ki, 2006 yılında %18,9 olan bu pay 2014 ve 2015 yıllarında %15,9’a indi. Yatırım alanında en çok önem vermemiz gereken stratejik unsur olan imalat sanayiine baktığımızda ise özel sektörün bu alana yaptığı yatırımların toplam yatırımlar içinde küçüldüğünü anlıyoruz. 2009’da %32,6 olan bu pay 2015 yılında %29’a indi. Tüm bu gelişmelerden, özel sektör nezdinde imalat sanayiinin çekiciliğini yitirmeye başlaması nedeniyle yatırım eğiliminin gitgide zayıfladığı, kurulu güç ve ihracat imkanlarının azaldığı, dolayısıyla istihdamın da küçüldüğü sonucunu çıkarıyoruz. Bu duruma karşı alınması gerekli tedbirler 2015-2018 yıllarını kapsayan Türkiye Sanayi Strateji Belgesi’nde ayrıntılı biçimde ve doğru şekilde belirlendiğinden, burada Türk işverenleri olarak 65’inci Hükümetin bu belgenin temel amacı ve hedefleri doğrultusunda gerekenleri yapacağına inanıyor ve bu konularda üzerimize düşecek görevleri yerine getirmeyi bir kez daha taahhüt ediyoruz. Yatırım tasarrufla olur. Sanayinin ve ekonominin gerektirdiği yatırımları yapabilmemiz için bugün ülkemizde GSYH’nın %14’ü dolaylarına inmiş bulunan ulusal tasarrufumuzu artırmalıyız. Burada akla hemen başkalarının tasarrufu ve bunlarla ülkemizde yapabilecekleri yatırımlar da geliyor. UNCTAD verilerine göre 2015 yılında küresel DYY hacmi 1,7 trilyon dolara ulaştı. Aynı yıl ülkemize yönelen DYY girişleri 16,8 milyar dolar olduğuna göre, ülkemizin küresel DYY girişlerinden kabaca %1 pay almasını yeterli görmüyoruz. Kaldı ki, TCMB verilerine göre 2015 yılında ülkemize gelen 16,8 milyar dolarlık DYY’lerin sadece 5,5 milyarı sanayi sektörüne yapıldı. Bu rakamdan imalat sanayiimizin aldığı pay ise 4,1 milyar dolar. Oysa hizmetler sektörüne 6,2 milyarlık DYY girişi oldu, bunun 3,5 milyarını finans ve sigorta sektörleri aldı. TCMB verilerine baktığımızda, bu durumun 2016’nın ilk dört ayında da fazla değişmediğini görüyoruz. 2016 Ocak-Nisan döneminde Türkiye’ye gelen 1.567 milyon dolar DYY’nin 601 milyonu sanayie, 958 milyonu da hizmetlere gitti. İmalat sanayiine yönelen DYY 366 milyon dolar ile sınırlı kaldı. Aslında Türkiye DYY’nin iç tasarruf açığını azaltma, büyümeyi hızlandırma, yeni teknolojiler getirme, istihdam yaratma, ihracatı artırma gibi yararlarının hayli erken bir tarihte farkına vardı. 1954 yılında çıkarılan 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu bunun güzel bir örneği... Ancak bu bilinçle alınan 24 Ocak 1980 İstikrar Kararlarına rağmen Türkiye’ye yeterli seviyede DYY gelmediğini görüyoruz. 1980-2000 yılları arasında çıkarılan çeşitli yasalara ve yapılan düzenlemelere rağmen, Türkiye 2002 yılına kadar ancak 15 milyar dolar DYY çekebildi. 2003 yılında yürürlüğe giren 4875 sayılı yeni Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ile yeni bir dönem başladı ve 2015 yılına kadar olan 13 yıllık dönemde 165 milyar doların üzerinde DYY ülkemize giriş yaptı. Halen ülkemizde 47.590 yabancı sermayeli şirket faaliyet gösteriyor. Bunların önemli bir kısmı hizmet sektöründeyken, toplam şirketlerin yüzde 36’sı toptan ve perakende ticaret, yüzde 17’si taşınmaz ve kiralama, yüzde 10’u ulaştırma, haberleşme ve depolama sektöründe yer alıyor. İmalat sanayiinde faaliyet gösteren şirket sayısı ise toplamın ancak yüzde 13’ü kadar. Tüm bu tespitlerden DYY’leri artırmak ve bunları büyük ölçüde imalat sanayiimize yönlendirmek zorunda olduğumuz gerçeği ortaya çıkıyor. DYY’leri katma değeri yüksek imalat sanayii yatırımlarına yönlendirebildiğimiz ölçüde hızlı büyümeye katkı sağlayacağız. Bu konuda yapılması gereken işlerin başında da ülkemizde siyasi ve ekonomik istikrarın yeniden sağlanması geliyor. TİSK olarak özellikle terörle mücadele konusunda hükümetleri hep destekledik, desteklemeye devam edeceğiz. Yine bu bağlamda Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YOİKK) ve Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı (TYDTA) gibi kuruluşlarımıza her zaman yardımcı olmaya çalışacağız. Bir diğer önemli konu çok uluslu şirketleri Türkiye’de yatırım yapmaya özendirerek, bunlara mal tedarik edecek şirketlerimizin de yardımıyla küresel üretim (değer) zincirlerine daha büyük ölçüde katılmaktır. Dünya Bankası verilerine göre, 2016 yılında Türkiye iş ve yatırım ortamının uygunluğu açısından 189 dünya ülkesi içinde 2015 yılında 51’inci sıradayken, 4 sıra gerileyerek 2016’da 55’inci sıraya düştü. İzninizle yazımızı bu konuda Hükümetin hazırladığı ve damga vergisi ve harç muafiyeti, yabancı şirketlere teşvik, Ar-Ge teşviki, yabancıların çalışma izinleri gibi alanlarda çeşitli teşvik ve kolaylıklar içeren paketin bizi 55’inci sıranın çok üstüne taşımaya yardımcı olması dileğiyle noktalayalım. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 5 editörden Bülent PİRLER TİSK Genel Sekreteri İş Uyuşmazlıklarında Yeni Çözüm Yolları Geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı Taslağı çalışma yaşamını derinden etkileyecek önemli değişiklikler içeriyor. Öncelikle, Taslağın iki temel değişikliğine dikkat çekmek istiyoruz. Taslak ile 66 yıl sonra İş Mahkemeleri Kanunu, 90 yıl sonra da zamanaşımı sürelerinde değişiklik yapılıyor. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılın temel belirleyicisinin değişime ve değişimin hızına ayak uydurabilmek olduğu hatırlandığında Taslağın farklı bir önemi olduğu muhakkak. Taslak’ta özetle, İş Mahkemeleri Kanunu’nda iş mahkemelerinin görev alanı, davalara ilişkin ispat kuralları, kanun yoluna başvurma, iş uyuşmazlıklarında zorunlu arabuluculuk; İş Kanunu’nda iş güvencesi ile zamanaşımı hükümleri; Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda ise bölge idare mahkemelerinde kesinleşecek uyuşmazlıklar konusunda düzenlemeler yer alıyor. Taslağa ilişkin değerlendirmelerimizi ortaya koymadan önce, uygulamada iş uyuşmazlıklarının ve yargısının Camiamız açısından geldiği noktayı özetlemek isterim. Çalışma hayatının iki temel aktörü olan işçi-işveren ara- 6 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 sındaki hukuki uyuşmazlıklar, yargıya taşınan uyuşmazlık konularının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. İş hukuku yargılamasında işçi lehine yorum yaklaşımının baskın unsur haline gelmesi, sona eren her iş ilişkisinin yargıya taşınmasıyla sonuçlanmış, dava sonunda işverenlerin haksız çıkması yahut mutlaka bir maliyete katlanmak zorunda kalması ise iş davalarının takibinde iyiniyetli olmayan uygulamaları beraberinde getirmiştir. İş uyuşmazlıklarında yaşanan bu süreç, işverenlerin istihdamdan uzak durma eğilimlerini güçlendirmiş, işgücü maliyetlerini yükseltmiş, yerli ve yabancı yatırım kararlarını olumsuz etkilemiştir. Özetlenmeye çalışılan bu süreç dikkate alındığında, iş uyuşmazlıklarının çözümünde yeni yaklaşımların geliştirilmesini Konfederasyonumuz açısından da gerekli görmekteyiz. Taslak ile uyuşmazlıkların çözümü için zorunlu arabuluculuk önerisi getirilmektedir. 6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu ile halen gönüllü olarak uygulanmakta olan arabuluculuğun ilk kez iş uyuşmazlıklarında zorunlu hale gelmesi, iş ilişkisinin sona ermesine bağlı uyuşmazlıkların tarafların anlaşması doğrultusunda kısa sürede sonuçlandı- rılması ve iş yargısının yükünün hafifletilmesi amaçlanmaktadır. İşveren Camiası açısından da iş uyuşmazlıklarının kısa sürede ve adil biçimde sonuçlanması önemlidir. Bu sonuç, işverenlerin daha sonraki yatırım ve istihdam kararlarını da doğrudan etkileyecektir. Ancak bu zorunluluğun uyuşmazlıkların çözümüne etkisi konusunda endişelerimiz bulunmaktadır. Arabuluculuk anlaşma metninin, imzadan sonra, irade fesadı başta olmak üzere çeşitli nedenlerle dava konusu yapılabilecek olması yahut icra edilebilirlik aşamasında mahkemenin, her ne kadar kanunla bu incelemenin sınırları belirlenmiş olsa da, anlaşma metninin içerik değerlendirmesini yapma ihtimali (ki bu durum geçmişte özel hakem kararlarında yaşanmıştır) sistemin güvenilirliği ve sürdürülebilirliği açısından risk oluşturmaktadır. Konuyla ilgili diğer görüşlerimizi ise; iş güvencesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların zorunlu arabuluculuğa tabi olmaması, uyuşmazlığın çözümünde ilave gecikmelere ve maliyet artışına yol açmaması, alt işveren ve geçici iş ilişkisi gibi müteselsil sorumluluğun bulunduğu üçlü iş ilişkilerinde taraf teşkili ve anlaşmanın sonuçla- rının bağlayıcılığı açısından düzenlemenin netleştirilmesi ve görev alacak arabulucuların iş hukuku alanında uzman olmaları gerekliliği, olası uygulama sorunları dikkate alınarak, tüm iller ve uyuşmazlıklar yerine pilot uygulamalarla sisteme geçilmesi olarak özetleyebiliriz. İş uyuşmazlıklarında zorunlu arabuluculuk getirilmesi halinde Adalet Bakanlığı nezdinde kurulmuş olan Arabuluculuk Kurulu’nda en fazla üyeye sahip işveren ve işçi sendikaları konfederasyonlarının temsilcilerine yer verilmesi ise konuyla ilgili bir diğer talebimizdir. Bu Taslakla birlikte iş mahkemelerinin yapısının güçlendirilmesine yönelik çalışmaların başlatılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. İş mahkemelerinde görev alacak hakimlerin iş hukuku alanında deneyimli olması, meslek içi eğitimlerin artırılarak, eğitimlere sosyal taraf temsilcilerinin katılımının sağlanması, uyuşmazlık çözümünde hakimin tarafları sulhe teşvik etme mekanizmasının teşvik edilmesi, iş mahkemelerinde bilirkişiler yerine ücret ve tazminat vb. hesabı yapacak teknik uzmanların mahkeme bünyesinde görevlendirilmesi bu kapsamdaki önerile- rimiz arasındadır. Taslağın getirdiği bir diğer önemli düzenleme ise bölge adliye mahkemelerinde kesinleşecek uyuşmazlıklara ilişkindir. İşe iade davaları ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda ki pek çok uyuşmazlığın bu kapsamda olması öngörülmektedir. Ancak, işe iade davaları ile ilgili olarak Yargıtay tarafından oluşturulan içtihatların uygulamaya yaptığı rehberlik dikkate alınarak, bu davaların temyiz incelemesinin Yargıtay’ca yapılmaya devam etmesini önemli buluyoruz. Diğer taraftan, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda yer alan işkolu tespiti, genel kurulun iptali, işyeri sendika temsilcilerinin ve yöneticilerinin güvenceleri ve işletme toplu iş sözleşmesine ilişkin davalar ile yetki tespitine itiraz davaları, Bakanlık işkolu istatistiğine itiraz davaları, yorum davaları ile grev ve lokavtın kanun dışı olup olmadığına ilişkin tespit davaları toplu iş ilişkileri alanının en önemli kavramlarını oluşturmaktadır. Bu davaların birçoğu ulusal düzeyde ve tarafları açısından geniş kapsamlı etki doğuran, çok sayıda işçiyi ve işvereni etkileyebilen, işverenler bakımından işletmenin sürdürülebilirliği ve ekonomik geleceği noktasında kritik sonuçlara yol açabilen niteliktedir. Bu nitelik ve önemdeki davaların temyiz incelemesinin Yargıtay’ca yapılmasını önemli görüyoruz. Zamanaşımı sürelerinin bazı tazminat ve işçilik alacakları açısından iki yıla indirilmesine yönelik düzenleme ise, bu alanda özellikle kayıtlı işletmeler hedef alınarak yapılan suiistimallerin önlenmesi, herkesin haklarını kullanırken “iyiniyet kurallarına uygun davranmasını” öngören temel hukuk ilkesinin iş uyuşmazlıklarında hayata geçirilmesi ve işverenlerin iş uyuşmazlıklarında hukuki risklerinin öngörülebilir hale getirilmesi açısından yerinde görülmektedir. Sürelerin kısaltılması, getirilmesi planlanan zorunlu arabuluculuk uygulamalarının etkinliğinin sağlanması açısından da önem taşımaktadır. Yukarıda özetlemeye çalıştığımız görüşlerimiz çerçevesinde, çalışma ilişkileri açısından büyük önem taşıyan Taslağın yasalaşma süreçlerini TİSK olarak yakından takip edeceğiz. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 7 TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu‘ndan Çalışanlara 1 Mayıs Emek Ve Dayanışma Günü Mesajı Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu tüm işçilerin ve memurların 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladı. Eyüboğlu’nun 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü dolayısıyla yayınladığı mesajda şu ifadeler yer aldı: “Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu olarak, tüm çalışan kardeşlerimizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü en içten dileklerimizle kutluyoruz. Geçtiğimiz dönem çalışanlarımız, onları temsil eden sendika ve işçi konfederasyonları ile gerek yurtdışında gerek yurtiçinde pek çok olumlu adım attık. Başta, Sendikalar ve Toplu İş Hukuku Kanunu ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu olmak üzere pek çok kanuna sosyal diyalog çerçevesinde imza attık. G20 sürecinde “Büyüme ve İstihdam Deklarasyonu”nu bütün ulusal ve uluslararası işçi (L20) ve işveren (B20) kuruluşları olarak tüm dünyaya açıkladık. Bunun haklı gururunu hep birlikte yaşıyoruz. Bütün bu gelişmeler “üretimin artırılması”, “çalışma barışının sürdürülmesi” ve “refah seviyemizin yükseltilmesi” ortak bilincini taşımaktadır. Önümüzdeki günlerde “Yeni Sanayileşme Stratejisi 4.0”ın Ülkemizdeki etkin uygulamalarını çalışanlarımızla işbirliği içerisinde gerçekleştirmeye çalışacağız. Tüm çalışanlarımızın 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü huzur ve barış içinde, coşkuyla kutlamalarını dilerim”. (TİSK Haber Bülteni;30.04.2016) 2016’nın İlk Üç Ayında Reel GSYH Artışı Yüksek Gerçekleşti: %4,8 Artışa Devletin Tüketimi ve İthalat Kaynaklık Etti, Yatırımlar Geriledi TÜİK 2016 ilk çeyrek büyüme verilerini açıkladı. Verilere göre reel GSYH bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla %4,8 arttı. Üretim yöntemine göre imalat sanayiinde %5,9; inşaatta %6,6; hizmetlerde (toplam) %5,1 büyüme kaydedildi. İmalat sanayiinin GSYH’deki payı %16,5’ten %16,7’ye yükseldi. Hizmetler sektörünün alt sektörlerinden ticaret (%5,6) ve banka-sigorta (%6,5) GSYH artışının üzerinde; konaklama (%1,2), bilgi-iletişim (%2,5), sağlık (%3,7), gayrimenkul (%3,7) ise altında yer aldı. Harcamalar yöntemine göre GSYH değişiminde en hızlı artış %10,9 ile devletin tüketim harcamalarında gerçekleşirken, ikinci sırayı %7,5 ile ithalat, üçüncü sırayı %6,9 ile hanehalkı tüketimi aldı. Özel sektörün yatırımları %0,3; makine-teçhizat yatırımları %4,7 azaldı. Kamu dahil yatırım harcamaları %0,1 oranında geriledi. %2,4’lük ihracat artışı, %7,5 oranında yükselen ithalat karşısında zayıf kaldı. 8 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 TİSK: “AK Parti Genel Başkanlığına Seçilen Binali Yıldırım’ı Tebrik Ediyor, Görevinde Başarılar Diliyoruz” Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu, AK Parti Genel Başkanı seçilen Binali Yıldırım’ı kutladı. Yayınlanan mesajda şu ifadeler yer aldı: “22 Mayıs 2016 tarihinde gerçekleştirilen AK Parti 2. Olağanüstü Kongresi’nin Ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Kongre’de yapılan seçim sonucunda AK Parti Genel Başkanlığına seçilen Binali Yıldırım’ı tebrik ediyor, görevinde başarılar diliyoruz. Türk İşverenleri olarak önümüzdeki dönemde de çalışma hayatı ve ekonomi alanında üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye devam edeceğiz. 4. Sanayi Devrimi’ne katılım, sanayi yatırımlarının geliştirilmesi, kadın ve genç işsizliğinin azaltılması ve Suriyeli sığınmacıların işgücü piyasasına entegrasyonu gibi konularda Hükümetimizle işbirliği içerisinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. 2023 Hedeflerine ulaşabilmemiz için reel sektörün, özellikle sanayinin bugünkü konumunun hızla yükseltilmesi gerektiği açıktır. Bu gelişim ancak hükümet, işçi ve işveren kesimlerinin ortak çalışması ile gerçekleşebilir. AK Parti Genel Başkanı Binali Yıldırım’ın liderliğinde başlayacak yeni dönemde çalışma barışının sürdürüleceğine ve endüstriyel ilişkilerin ilerletileceğine olan inancımız tamdır.” (TİSK Haber Bülteni; 23.05.2016) 65’inci T.C. Hükümeti Kuruldu Başbakan Binali Yıldırım AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, 65’inci Hükümeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayının ardından 24 Mayıs 2016 tarihinde açıkladı. Yeni Bakanlar Kurulu şu isimlerden oluştu: Başbakan Yardımcısı Başbakan Yardımcısı Başbakan Yardımcısı Başbakan Yardımcısı Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli Numan Kurtulmuş Mehmet Şimşek Y. Tuğrul Türkeş Veysi Kaynak Adalet Bakanı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Avrupa Birliği Bakanı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bekir Bozdağ Fatma Betül Sayan Kaya Ömer Çelik Faruk Özlü Süleyman Soylu Çevre ve Şehircilik Bakanı Dışişleri Bakanı Ekonomi Bakanı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Gençlik ve Spor Bakanı Nihat Zeybekci Berat Albayrak Akif Çağatay Kılıç Mehmet Özhaseki Mevlüt Çavuşoğlu Gümrük ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ticaret Bakanı İçişleri Bakanı Kalkınma Bakanı Kültür ve Turizm Bakanı Efkan Ala Lütfi Elvan Nabi Avcı Faruk Çelik Bülent Tüfenkci Milli Eğitim Bakanı Milli Savunma Bakanı Orman ve Su İşleri Bakanı İsmet Yılmaz Fikri Işık Veysel Eroğlu Sağlık Bakanı Recep Akdağ Maliye Bakanı Naci Ağbal Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 9 TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi 2016 Dünya İnsani Zirvesi’nde Türk İşverenlerini Temsil Etti Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) İstanbul’da yapılan 2016 Dünya İnsani Zirvesi kapsamında 23 Mayıs 2016 tarihinde gerçekleştirdiği “Suriye Mülteci Krizinde İnsana Yakışır İşin Rolü: ILO Deneyimi” başlıklı Oturum’da TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi Türk İşverenlerini temsilen bir konuşma yaptı. ILO Genel Direktörü Guy Ryder’ın başkanlık ettiği Oturum’da TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, Kilis Valisi Süleyman Tapsız ve GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı İnsani ve Sosyal Gelişme Genel Koordinatörü Adalet Budak Akbaş diğer konuşmacılar olarak yer aldı. “İnsanların zorla yerlerinden edildiği, göçe zorlandığı durumlarda insana yakışır işlerin desteklenmesiyle ilgili iyi uygulamaları gözden geçirmek suretiyle kalkınmada işbirliği ve insani yardım arasındaki bağı güçlendirmek” temalı Oturum’da TİSK Başkan Vekili Erol Kiresepi Türkiye’de misafir edilen Suriyeli sayısının 2 milyon 800 10 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 bine ulaştığını ve sokakta gördüğümüz her 100 insandan 4’ünün Suriyeli olduğunu söyledi. Kiresepi sözlerine şöyle devam etti: “7 Aralık 2015 tarihinde yayımladığımız “Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri”1 başlıklı Rapor’da Ülkemizdeki Suriyelilerin % 54’ünden fazlasının, yani yaklaşık 1 buçuk milyonun 18 yaş altındaki çocuk ve gençlerden oluştuğunu belirtmiştik. 18 yaş altındaki çocuk ve gençler içinde 830 binin üzerinde okul çağında çocuk var ve maalesef bunların çok küçük bir bölümü eğitim alma imkanına sahip. Mümkün olan en kısa zamanda başlatılacak ciddi bir seferberlikle bu çocuklara Türkçe eğitimi verilmesinin ve eğitim sistemi içine entegre edilmelerinin artık bir zorunluluk olduğu inancındayım. Öte yandan Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmeliğin 15 Ocak 2016 tarihinde çıkarılarak, Suriyeli sığınmacı istihda- mına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi önemli bir gelişme olmuştur. Ülkemizdeki Suriyelilerin özellikle eğitim durumunu ve mesleki niteliklerini içeren bir veri tabanı oluşturulduktan sonra, proje bazlı mesleki eğitim hizmetleri, iş ve meslek danışmanlığı ve yeterliliklerin belgelendirilmesi hizmetleri verilmelidir. Ayrıca Konfederasyonumuz, Suriyeli sığınmacıların mesleki yeterlilikleri çerçevesinde bazı bölge ve sektörlerde sınırlı ölçüde istihdam edilmelerinin uygun olacağı, girişimci nitelikte olanların bu özelliğinden yararlanılması ve sığınmacıların kayıtdışı istihdam sorununu büyütmesini önleyecek tedbirler alınması gerektiği görüşündedir. İşgücü piyasasına yönelik tedbirlerin geliştirilmesi konusunda sosyal tarafların ve ilgili paydaşların katılım ve desteğinin temini şarttır ve Hükümetimiz bu konuda gereken hassasiyeti tüm çalışmalarında göstermektedir.” 1- http://tisk.org.tr/tr/e-yayinlar/353-goc/353-goc.pdf Küresel GAN Genel Kurul Toplantısı Küresel İşbaşında Eğitim Ağı (GAN) Genel Kurulu ve Ulusal Ağlar Toplantısı 9 Haziran 2016 tarihinde Cenevre’de gerçekleştirildi. TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erol Kiresepi, GAN Direktörü Shea Gopaul, Adecco Resmi İlişkiler Direktörü Bettina Schaller, BIAC Genel Sekreteri Bernhard Welchke, GAN Ulusal Ağ temsilcileri ve Ulusal Ağ kurmak isteyen ülkelerin işveren örgütlerinin katıldığı toplantıda Küresel GAN’ın 2015-2016 faaliyet raporu ve bütçesi onaylandı. Konfederasyonumuz Temsilcileri sunumlarında GAN TÜRKİYE’nin faaliyetlerini tanıtırken, ulusal ağ kurmanın faydaları ve zorlukları hakkında katılımcılara bilgi verdiler. Toplantıda sunulan GAN TÜRKİYE başarı göstergeleri tüm ulusal ağlar arasında en iyi uygulama örneği olarak görüldü ve göstergelerin diğer Ulusal Ağlar tarafından da uygulanması kararı alındı. Ayrıca Arjantin, Endonezya, Kolombiya, Meksika Ulusal Ağ temsilcileri kuruluşlarından bu yana gerçekleştirdikleri etkinlikleri ve uygulamayı planladıkları projeleri anlattılar. Küresel GAN Başkanı Adecco CEO’su Alain Dehaize’i temsilsen yaptığı konuşmasında Bettina Schaller, 6 Ekim 2016 tarihinde Washington’da gerçekleştirilecek GAN Yönetim Kurulu Toplantısı’nın ABD Çalışma Bakanı’nın ev sahipliğinde yapılacak olmasının GAN’ın hedeflerine ulaşma yolunda olduğunun en büyük göstergesi olduğunu ifade etti. 105. Uluslararası Çalışma Konferansı Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 105. Uluslararası Çalışma Konferansı, üye devletlerin hükümet, işveren ve işçi temsilcisinin katılımı ile 30 Mayıs –11 Haziran 2016 tarihlerinde Cenevre’de Birleşmiş Milletler Sarayı’nda toplandı. Konferans’ın bu yılki gündeminde daimi maddelerin yanı sıra, aşağıdaki konular yer aldı: •• Tedarik Zincirlerinde Saygın İş (Genel Müzakere) •• Barış, Güvenlik ve Felaketlerden Kurtulmak İçin Saygın İşler – 71 Sayılı İstihdam (Savaştan Barışa Geçiş) Tavsiye Kararının Gözden Ge- çirilmesi (Standart Belirleme, İkili Görüşme ) •• 2008 tarihli “Adil Küreselleşme İçin Sosyal Adalet” hakkındaki ILO Bildirgesi’nin Etkilerinin Değerlendirilmesi Konferans’ta ek gündem maddesi olarak 2006 tarihli Deniz İş Sözleşmesi’ne bazı maddeler eklenmesi konusu da değerlendirildi. Anılan Sözleşmenin 13. Maddesi çerçevesinde oluşturulan üçlü komite tarafından değişiklik önerilerinin Sözleşmeye eklenmesi kararı alındı. ILO Genel Müdürü Guy Ryder Genel Kurula hitaben yaptığı konuşmada kü- reselleşme ile bağlantılı olarak çalışma hayatının geleceği ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri konusundaki çalışmalara dikkat çekti. ILO Genel Müdürü, Konferans’a üç bölümden oluşan bir rapor sundu. Rapor’un ilk bölümü yoksullukla mücadele politikaları ile Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine odaklanırken, ikinci bölümü ILO’nun 2014-2015 Uygulama Programı sonuçlarının değerlendirmesini içerdi. Rapor’un üçüncü bölümünde ise, işgal edilen Arap topraklarındaki işçilerin durumu hakkındaki bilgiler yer aldı. 105. Uluslararası Çalışma Konferansı’nda Hükümet Delegesi olaİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 11 rak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu 2 Haziran 2016 tarihinde Genel Kurula hitaben bir konuşma yaptı. Bakan Soylu, konuşmasında işverenlere yönelik sosyal güvenlik prim teşvikleri, farkındalık yaratıcı çalışmalar ve uyguladığımız projeler neticesinde kadın ve genç istihdamının artırılması konusunda önemli adımlar attıklarını, kadınların işgücüne katılma oranını 2007 yılından bugüne %35 oranında artırırken, Türkiye için büyük bir potansiyel teşkil eden genç nüfusun istihdama erişimini kolaylaştırmak adına aktif işgücü programlarına büyük yatırımlar yaptıklarını ifade etti. Soylu, Türkiye’nin bugün 2.7 milyondan fazla geçici koruma altında bulunan Suriyeliye ev sahipliği yaptığını, bu durumun işgücü piyasasında ortaya çıkardığı zorluklarla mücadele etmek ve bu kişilerin mağdur olmadan işgücü piyasasına dahil olmalarını sağlamak üzere bu yılın başından itibaren çalışma izni vermeye başladıklarını ifade etti. Konferans kapsamında ILO Avrupa Bölge Kongresinin gelecek yıl İstanbul’da yapılmasını öngören protokol imzalandı. Protokolü, ILO Avrupa Bölgesel Direktörü Heinz Koller ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Erdem imzaladı. Toplantı 2-5 Ekim 2017 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilecektir. TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler, 1 Haziran 2016 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde Avrupa Bölgesi işverenlerini temsilen Uluslararası İşverenler Teşkilatı (IOE) Yönetim Kurulu’na tekrar seçildi. Konferans kapsamındaki komite çalışmalarına ilişkin özet bilgi aşağıda yer almaktadır. Aplikasyon Komitesi Uluslararası Çalışma Standartlarına üye ülkelerin uyumlarını değerlendiren Aplikasyon Komitesi’nde Uzmanlar Komitesi’nin hazırladığı ra- 12 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 porlar çerçevesinde yürütülen müzakerelerde öncelikle 97 sayılı Göçmen İşçilerin İstihdamı Sözleşmesi, 143 sayılı Göçmen İşçiler Sözleşmesi, 86 sayılı Göçmen İşçilerin İstihdamı Tavsiye Kararı ile 151 sayılı Göçmen İşçiler Tavsiye Kararı hakkında değerlendirmede bulunuldu. Komite çalışmalarının ikinci bölümünde üye ülkelerin uyum sorunlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunuldu. Komite çalışmaları kapsamında 24 ülkelik kısa liste ve ilgili ILO Sözleşmeleri aşağıdaki şekilde oluştu: Bangladeş 87 sayılı Sözleşme Beyaz Rusya 29 sayılı Sözleşme Çek Cumhuriyeti 111 sayılı Sözleşme El Salvador 87 sayılı Sözleşme Ekvator 98 sayılı Sözleşme Guatemala 87 sayılı Sözleşme Honduras 169 sayılı Sözleşme Endonezya 87 sayılı Sözleşme Filipinler 87 sayılı Sözleşme İngiltere 87 sayılı Sözleşme İrlanda Cumhuriyeti 98 sayılı Sözleşme Kazakistan 87 sayılı Sözleşme Kamboçya 87 sayılı Sözleşme Katar 111 sayılı Sözleşme Madagaskar 182 sayılı Sözleşme Malezya 98 sayılı Sözleşme Mauritius 98 sayılı Sözleşme Meksika 87 sayılı Sözleşme Moritanya 29 sayılı Sözleşme Nijerya 138 sayılı Sözleşme Svaziland 87 sayılı Sözleşme Türkmenistan 105 sayılı Sözleşme Venezuela 122 sayılı Sözleşme Zimbabve 98 sayılı Sözleşme Komite, 1 Haziran 2016 Çarşamba günü başladığı kısa liste görüşmelerini 8 Haziran 2016 Çarşamba günü tamamladı. Komite çalışmaları özellikle grev hakkının 87 sayılı Sözleşme kapsamında olup olmadığı hususunda tartışmalara sahne oldu. Komite, Uzmanlar Komitesi Raporunda yer alan çift dipnotlu altı ülkeyi doğrudan kısa listeye dahil etti. Bu ülkeler Türkmenistan, Beyaz Rusya, Madagaskar, Nijerya ve Filipinler olarak tespit edilmişti. Kısa listede yer alan diğer 18 ülke ise, işçi ve işveren kesimlerinin mutabakatı ile tespit edildi. Ülkemiz, Aplikasyon Komitesi’nin 24 ülkelik kısa listesinde yer almadı. Tedarik Zincirlerinde Saygın İş (Genel Görüşme) ILO Yönetim Kurulu’nun Ekim 2013 tarihli toplantısında alınan karar gereğince gündeme alınan konu hakkında Konferans kapsamında oldukça hararetli bir tartışma yaşandı. Özellikle tedarik zincirlerinin heterojen yapısı nedeniyle ilgili Konferans Komitesinde sonuç metni zorlukla kabul edildi. Uzun bir müzakere sonucu kabul edilen sonuç metninde tedarik zincirlerinin ILO’nun saygın işler gündemi açısından büyük sorunlar barındırdığı, serbest bölgelerin de bu yönden birçok olumsuzluklara neden olduğu, kamunun ve özel sektörün tedarik zincirleriyle ilgili düzenlemeler ve denetimler gerçekleştirdiği, ILO’nun küresel ölçekte tedarik zincirlerinde çalışma koşullarının iyileştirilmesi için çalışması gerektiği, kamu ihale sistemlerinde anılan olumsuzluklara yönelik özel tedbirlere yer verilebileceği, sosyal tarafların da tedarik zincirleri ile ilgili toplu sözleşme ve küresel anlaşmalar yapabileceği, ILO’nun tedarik zincirlerindeki şirketlere çalışma hayatıyla ilgili destek sağlayabileceği vurgulandı. Barış, Güvenlik ve Felaketlerden Kurtulmak İçin Saygın İşler – 71 Sayılı İstihdam (Savaştan Barışa Geçiş) Tavsiye Kararının Gözden Geçirilmesi ILO Yönetim Kurulu’nun Mart 2014 tarihli toplantısında alınan karar gereğince 71 sayılı Tavsiye Kararı’nın gözden geçirilmesi amacıyla toplanan Komite’de çatışma ve felaketlere karşı istihdam ve saygın işler yoluyla geliştirilecek tedbirler değerlendirildi. Komite çalışmaları sonunda kabul edilen sonuç metninde işveren kesimi için önem taşıyan “çatışma ve felaket dönemlerinin ardından yeni istihdam yaratma konusunda özel sektörün desteklenmesi” hususuna yer verilmesi Protokol İmza Töreni işveren grubunda memnuniyet yarattı. Ayrıca, mülteciler konusunda işçi kesiminin masaya getirdiği önerilerin bazı hükümetlerin desteğiyle reddedilmesi de metnin önümüzdeki yılki nihai görüşmelerinde daha hızlı yol alınmasını sağlayacaktır. 2008 tarihli “Adil Küreselleşme İçin Sosyal Adalet” hakkındaki ILO Bildirgesi’nin Etkilerinin Değerlendirilmesi (Genel Görüşme) 14 Nisan 2016’da gerçekleştirilen üç taraflı toplantıda alınan karar uyarınca hazırlanan öneriler çerçevesinde yürütülen genel görüşmede 2008 tarihli ILO Bildirgesi’nin sosyal adalete katkıları hakkında görüşmelerde bulunuldu. Ayrıca komite kapsamında, Bildirge’nin çalışma hakları, istihdam gelişimi, sosyal koruma ve sosyal diyalog şeklindeki dört bileşeni hakkında ILO’nun faaliyetleri genel olarak masaya yatırıldı. Komite çalışmaları sonucunda kabul edilen sonuç metninde, Bildirge’nin saygın işler gündemi ile bağlantılı olarak yapılan faaliyetlere olumlu katkı sağladığı, ancak Bildirge kapsamında yürütülen genel görüşmelerin yeterli etkiyi doğuramadığı, 202 sayılı Sosyal Koruma Zeminleri Tavsiye Kararı, 2014 tarihli Zorla Çalışma Sözleşmesi Ek Protokolü ve 204 sayılı Kayıtlı Ekonomiye Geçiş Tavsiye Kararı’nın Bildirge hedeflerinin gerçekleşmesine katkı sağlayacağı, uluslararası, bölgesel ve ulusal kurumlarla işbirliğinin gelişiminde yarar olduğu, Bildirge kapsamında geliştirilen Saygın İşler Ülke Programlarının daha etkin çalışması için ülkelerin ve bölgelerin kalkınma hedefleri ile bağlantısının kurulması gerektiği, ILO’nun bu sürede kurumsal kapasite gelişimi, araştırma ve veri toplama ve işbirliği alanlarında daha yoğun çalışması gerektiği vurgulandı. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 13 8. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı Bakan Süleyman Soylu 8. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde 8-11 Mayıs 2016 tarihlerinde gerçekleştirildi. Konferansa kamu temsilcileri, işveren ve işçi temsilcileri ile Türk ve yabancı akademisyenler katıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımı ile gerçekleşen açılış bölümünde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu, TİSK 14 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 Yönetim Kurulu Başkanı Başkanı Yağız Eyüboğlu, TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, ÇSGB İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer konuşma yaptılar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasında sadece hükümetin veya işverenlerin alacağı tedbirlerle iş kazası ve meslek hastalıklarının üstesinden gelinmesinin mümkün olmadığını, işçilerin de gerekli hassasiyeti göstermesi gerektiğini ifade ederek, iş sağlığı ve güvenliği bilincinin topluma mal edilmesi ve sorunların tüm tarafların katılımıyla çözülmesinin, ancak çalışan, işveren, sendikalar ve idarenin el ele vermesiyle mümkün olacağını dile getirdi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu ise, 2002’den 2014 yılına kadar işyeri sayısında yüzde 131, çalışan sayısında ise yüzde 153 artışın meydana geldiğine dikkati çekerek, işgücü piyasasında sağlanan büyüme rakamlarına rağmen, yapılan çalışmalar neticesinde aynı dönemde ölümlü iş kazası ve mesleki hastalıklarda yüzde 27 oranında azalma sağlandığını, bu azalmanın 2015 verileri dikkate alındığında 2002’ye göre yüzde 47’ye çıktığını, bunun da Türkiye’nin iş sağlığı ve güvenliği konusunda ortaya koyduğu politikaların etkili olduğu sonucunu ortaya koyduğunu belirtti. Konfederasyonumuz Yönetim Kurulu Başkanı Başkanı Yağız Eyüboğlu, yaptığı konuşmada iş sağlığı ve güvenliğini TİSK olarak çok önemsediklerini, konunun insani boyutunun yanı sıra iş sağlığı ve güvenliğinin aynı za- MESS Genel Sekreteri Av. Hakan Yıldırımoğlu’na ödülünü ÇSGB Müsteşarı Ahmet Erdem verdi. manda önemli bir rekabet parametresi olduğunu, Uluslararası Sosyal Güvenlik Derneği’nin (ISSA) yaptığı araştırmalarda da görüldüğü üzere iş sağlığı ve güvenliğine yapılan bir birimlik yatırımın 2,2 birimlik getiri sağladığını, bu bağlamda iş sağlığı ve güvenliğine yapılan yatırımın insanî bir yatırım olmasının yanı sıra verimliliği de arttıran bir yatırım olduğunu, ülkemizde ne yazık ki iş sağlığı ve güvenliğinde yapılan başarılı çalışmaların etkinliğini değerlendirmemize olanak sağlaya- cak ölçüm mekanizmalarından yoksun olduğumuzu, bu konuda ilerlemeye ihtiyaç duyulduğunu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun çıkarılmasının tüm kesimlerin konuya ilgisini artırdığını ancak güvenlik kültürü sağlanmaksızın tepkisel düzenlemelerle sürecin yönetilmesinin hatalı olduğunu ifade etti. Konferans kapsamında ergonomi, psikolojik risk faktörleri, güvenlik kültürü, meslek hastalıkları, uluslararası ve ulusal kuruluşların sürdürülebilir iş sağlığı ve güvenliği üzerindeki rolü gibi değişik alanlarda panel ve sözlü sunumlar gerçekleştirildi. Konferans kapsamında Konfederasyonumuz Üyelerinden ÇEİS, İNTES ve MESS Sendikalarımız ile ilgili sektörlerdeki muhatap işçi sendikalarına iş sağlığı ve güvenliği alanındaki başarılı çalışmalarından ötürü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Erdem tarafından birer plaket takdim edildi. TİSK’e Üye ÇEİS, İNTES ve MESS ile diğer ödül sahibi kuruluşların temsilcileri birarada İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 15 TİSK 2016 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri Yarışmasına Başvurular Başladı Bu yıl üçüncüsü düzenlenen TİSK Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri’nde, 7 ayrı kategoride 14 Şirkete ödül verilecek. Her kategoride büyük ölçekli ve KOBİ olmak üzere 2’şer şirket ödül sahibi olacak Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) geleneksel olarak sürdürdüğü “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri” 2016 yarışmasında başvuru süreci başladı. Kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) alanında farkındalığı artırmak ve şirketleri teşvik etmek amacıyla gerçekleştirilecek olan yarışmaya şirketler 28 Ekim 2016 tarihine kadar başvurabilecek. Yarışmanın sonuçları 2016 Aralık ayında yapılacak ödül töreni ile açıklanacak. TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu, TİSK’in bu yıl üçüncüsünü gerçekleştireceği KSS Ödülleri’yle bu alandaki çalışmaların yaygınlaşmasına destek olmak istediklerini söyledi. Kurumsal Sosyal Sorumluluk çalışmalarının toplumsal fayda yanında gerek çalışan, gerek müşteri memnuniyetini artırıcı bir etkisi olduğunu ifade eden Eyüboğlu, 21. yüzyılda kurumsal itibarın geçmiş yüzyılda olduğu gibi karlılık, ciro büyüklüğü, vergi ve istihdamla özdeş olmadığına vurgu yaparak “Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 60 ülkede 30 bin kişiyle yapılan bir araştırmaya göre çalışanların yüzde 67’si kurumsal sosyal sorumluluk projelerinde yer alan şirketlerde çalışmak istiyor. Tüketicilerin yüzde 55’i kurumsal sosyal sorumluluk projelerinde aktif olan şirketlerin ürünleri için daha fazla bedel ödemeye hazır. Yine tüketicilerin yüzde 52’si satın aldıkları ürünün çevreye etkisine de dikkat ediyor. Artık ticari faaliyetin verimlilik ve 16 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 başarısında kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları bileşenler arasında bulunuyor” dedi. Eyüboğlu, her ödül kategorisinde hem KOBİ, hem büyük ölçekli şirketi derecelendirmeye tabi tutup iki birinci seçerek Türkiye’de olabildiğince çok şirketi kurumsal sosyal sorumluluk konusunda çalışmaya yönlendirmek istediklerini belirterek Türkiye’deki tüm şirketleri projeleriyle yarışmada yer almaya davet etti. Toplumsal sorunlara çözüm sağlayan projeler için Büyük Ödül ile Küresel İşbaşında Eğitim Türkiye Ağı (GAN TÜRKİYE) Özel Ödülü verilecek olan TİSK Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri’nde; kapsayıcılık, etkililik, iyi uygulama, sürdürülebilirlik ve yenilikçilik dallarında da biri KOBİ, diğeri büyük şirket olmak üzere 2’şer şirket ödül alacak. 7 kategoride 14 ödül verilecek TİSK KSS yarışması kapsamında; Büyük Ödül ve GAN Türkiye Özel Ödülü dahil, her kategoride biri büyük ölçekli, diğeri KOBİ olmak üzere 2’şer şirket olmak üzere toplam 14 şirkete ödül verilecek. TİSK’in KSS yarışması Büyük Ödülü, değerlendirmede en yüksek puanı alan bir KOBİ ve bir büyük şirkete verilecek. Bu kategoride, bir toplumsal soruna yönelik yenilikçi çözüm içeren etkili bir projenin farklı paydaşları ile işbirliği içinde iyi bir uygulama ile yaygınlaşarak sürdürülmesi sürecini gerçekleştiren projeler ödüllendirilecek. Diğer beş kategori ise şöyle sıralanıyor: Kapsayıcılık Ödülü Kamu-sivil toplum-özel sektör işbirliği içerisinde uygulanan ve diğer şirketler ile işbirliği içinde gerçekleştirilen; projenin yararlanıcısı olan toplum kesimlerini ve/veya şirket çalışanlarını sürece dahil eden KSS projelerine kapsayıcılık ödülü verilecek. Etkililik Ödülü Belirli bir toplumsal soruna ve/ veya dezavantajlı gruba yönelik etkili bir çözüm getiren ve olumlu bir sosyal ya da çevresel veya ekonomik etkisi olan KSS projelerine etkililik ödülü verilecek. İyi Uygulama Ödülü Fikir aşamasından başlayarak tüm planlama, uygulama, izleme-değerlendirme ve iletişim süreçlerinde etkin bir proje yönetiminin sergilendiği KSS projeleri İyi Uygulama Ödülü’nü alacak. Sürdürülebilirlik Ödülü Belirli bir toplumsal sorunu tamamen ya da kısmen ortadan kaldırmaya yönelik kalıcı çözüm içeren; zaman, kaynak ve uygulama kapasitesi açısından sürdürülebilir ve/veya yaygınlaştırılabilir projelere Sürdürülebilirlik Ödülü verilecek. Yenilikçilik Ödülü Toplumsal sorunların çözümü amacıyla yenilikçi süreç, ürün, hizmet, uy- gulamalar ve/veya bilimsel yöntem ve teknolojilerin kullanıldığı projeler ise Yenilikçilik Ödülü’nü alacak. GAN Türkiye Özel Ödülü Küresel İşbaşında Eğitim Ağı (GAN) üyesi olarak TİSK’in kurduğu GAN TÜRKİYE faaliyetleri kapsamında, “işbaşında eğitim (çıraklık, beceri eğitimi, stajyerlik)” imkanı sunulması, kaliteli işbaşında eğitim fırsatlarının ve bu konuda bilgi ve bilinç düzeyinin artırılması amacıyla şirketler tarafından yürütülen projeler, GAN Türkiye Özel Ödülü’ne layık görülecek. Üye olmayanlar da başvurabilir Türkiye’de ticaret siciline kayıtlı tüm şirketler, TİSK üyesi olma şartı aranmaksızın yarışmaya katılabiliyor. Şirketler, yarışmaya birden fazla KSS projesi ile de başvurabiliyor, ancak projelerin halen uygulanmakta olması ya da 1 Ocak 2011 tarihi ve sonrasında tamamlanmış olması gerekiyor. TİSK KSS Ödülleri’ne katılmak için şirketlerin www.tisk.org.tr internet adresinden ulaşabilecekleri TİSK KSS Başvuru Formu’nu doldurarak 28 Ekim 2016 Cuma günü saat 17:00’ye kadar odul@tisk.org.tr adresine PDF dosyası olarak göndermeleri gerekiyor. Bölgesel Teşviklerde Yeni Paket Hazırlığı Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, başta Doğu ve Güneydoğu illeri olmak üzere geri kalmış bölgelere ilişkin yeni bir paket üzerinde çalıştıklarını söyledi. HÜKÜMETİN DOĞU PLANINDAN SATIR BAŞLARI Zeybekci’nin verdiği bilgilere göre, devletin teknolojik ihtiyaçları hariç tüm tüketimi geri kalmış illerdeki fabrikalardan satın alınacak. Bu fabrikalara belli sürelerle ‘alım garantisi’ verilecek. Sipariş yöntemiyle üretilen ürünlerin tamamını devlet alacak. Bu fabrikaların kurulması için devlet her türlü desteği verecek. Finansman sıkıntısı çeken yatırımcılara ise gerekirse yüzde 50 ortak olacak. Bakan Zeybekci “Başbakanımız inşallah bunu yakında açıklayacak. Bu durum o bölgelerde istihdamı tetikler” diye konuştu. 20 MİLYARLIK TÜKETİM 2016 bütçesine göre, kamu kurum ve kuruluşları ihtiyaçlarını karşılayabilmek için sadece bu yıl yaklaşık 20 milyar lira düzeyinde tüketim malzemesini piyasadan satın alacak. Yeni teşvik sisteminin sadece tüketime yönelik malları kapsaması halinde bile geri kalmış illerde kurulacak fabrikalar her yıl 20 milyar lira büyüklüğündeki hazır pazara üretim yapmış olacaklar. Yeni sisteme göre, devlete mal satıp bu dev pastadan pay almak isteyen yatırımcılar geri kalmış illerde üretim yapmak zorunda kalacak. DEVLERE İLELEBET VERGİ DESTEĞİ Bakan Zeybekci, alım garantili teşviklerin dışında, bazı stratejik sektörlerde dev firmalar ortaya çıkaracak yeni teşvik sistemini ise şöyle anlattı: “Stratejik sektörlerde üç beş firma seçip, sen iletişim teknolojilerinde, sen bilgisayar, sen elektronikte, sen beyaz eşyada üret deyip bir kereliğine Bakanlar Kurulu Kararı ile teşvik vereceğiz. Seçtiğimiz firmaların ihtiyacı her neyse, arazi, enerjide garanti, liman, yol altyapısı ne gerekiyorsa devlet olarak, yerli-yabancı firma ayrımı gözetmeksizin vereceğiz. Firmanın gerekirse 10 yıl, 20 yıl boyunca çalıştırdığı tüm elektrik elektronik mühendislerini destekleyeceğiz, farazi mühendis başına 3 bin lira destek vereceğiz. Ya da ilelebet vergi desteği, diyeceğiz. Bunu belirli alanlarda yapacağız ki Türkiye kendi kulelerini, devlerini yaratabilsin. Örneğin demir-çelik, bakır, alüminyumla, enerjide rüzgâr, güneş, nükleerle ilgili ihtiyaçları biliyoruz. 30 bin megavat rüzgâr santrali yatırımı yapacağız, bu 30 milyar dolar yatırım demek.” (Hürriyet;14 .06.2016 ) İŞTE ÖZEL TEŞVİKLER Genel teşvik sisteminin dışında hazırlanan pakete ilişkin Bakan Zeybekci şu bilgileri verdi: •• Devlet, ‘şu tarihe kadar şu kadar ürün ihtiyacım var, senden alacağım’ diyerek alım garantisi verecek. •• Hatta yatırım garantisi de verecek. Yerini verecek, sermayesi yoksa sermayeye yüzde 50 ortak olacak. •• Devlet ‘sen yöneteceksin, şirket senin, ben ortak olacağım, sonra şu tarihte de ayrılacağım’ diye baştan sözleşme yapacak. •• Devlet girecek ama günü geldiğinde de ‘tık’ diye çıkacak. •• Bu fabrikalarda teknolojik ürünler hariç kamu, devlet ne tüketiyorsa hepsi ürettirilecek. •• Hastane, adliye, askeriye ne tüketiyorsa hepsi bu alımlar kapsamında olacak. •• Devletin tüm tüketimini, yatağı, çarşafı, çorabı, üniforması gibi ne ihtiyacı varsa belirli bölgelerden alım garantisi verecek şekilde şirketlere üretim yaptıracak. Devlet bu üretimlerden alım yapacak. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 17 Üretim Yapan Şirkete Maliyet Avantajı Geliyor Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli 13 Haziran 2016 tarihinde Maliye, Gümrük ve Ticaret, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın görev alanlarına giren bir paket hazırlandığını kamuoyuna duyurdu. Yeni Paket’in getireceği değişiklikler şunlar: Damga Vergisi ve Harç Muafiyeti: •• Yatırım teşvik belgeli yatırımlarda tedarikçiler ile yapılan sözleşmelerden damga vergisi alınmayacak. •• Sözleşmelerde eğer bir tutar varsa bu tutardan nispi olarak ve her bir nüshadan alınan vergi, tek bir nüshadan alınacak. •• Üst limitten damga vergisi alınan bir sözleşmede bedel artışına ilişkin eklemelerden damga vergisi alınmayacak. •• Yüksek ve Orta Yüksek teknolojili ürünlerin üretimiyle ilgili işlemlerde alınan damga vergisi alınmayacak. •• Kamu ihalelerinde, iptal edilen ihale işlemleri için yatırılan damga vergisi iade edilecek. •• Teşvik belgeli yatırımlarda gayri maddi haklarla ilgili satın alma ve kiralamalarda damga vergisi alınmayacak. Bu kapsamdaki sabit yatırımların inşası, teknik müşavirlik sözleşmelerinde damga vergisi alınmayacak. •• Gemi inşa, bakım ve onarım işlerindeki damga vergisi alınmayacak. •• Yurt dışında teknoloji edinmeyi sağlayacak şirket satın alma işlemleri için alınan hizmetlerden damga ve harç alınmayacak. •• Teşvikli yatırımlarda belge kapsamında inşa edilecek binalar 5 yıl emlak vergisinden muaf olacak. İmarla ilgili harçları alınmayacak. 18 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 •• Yatırımlar için tahsis edilen arazilere belge süresince emlak vergisi muafiyeti verilecek. •• Yurtdışı fuarlara katılım amacıyla yapılan işlemlerden harç alınmayacak. •• Şirket kuruluş aşamasındaki defter tasdik işlemlerinden harç alınmayacak. Kurucu imza sirküleri noter yerine ticaret sicilinde yapılacak. Vergi Usul Kanunu (VUK): •• VUK 153-a madde ve 359. madde çerçevesinde ceza kesilen mükelleflerin, yatırım dahil diğer teşvikleri kesilmeyecek. Döviz kazandırıcı hizmete gelir vergisi teşviki: •• Gelirlerinin yüzde 80’i yurt dışına verdiği hizmetlerden oluşan hizmet şirketleri (hizmet sunan şirketler) çalışanlarının gelir vergisini ödemeyecek. •• Döviz kazandırıcı hizmetler bakımından yabancı şirketlere ve yurt dışına verilen “ürün testi”, “sertifikasyon” ve “veri işleme ve analizi” hizmetleri de yüzde 50 kurumlar vergisi indirimine konu olacak. Muhtasar ve SGK bildirimi birleşimi: •• Muhtasar beyanname ile SGK’ya verilen bildirimler birleştirilecek. Bunun için yasal düzenleme yapılacak, altyapı yatırımından sonra tek beyanname esas olacak. Yabancı şirketlere teşvik: •• Bölgesel yönetim kavramı ilk kez vergi kanunları içine girecek. •• Yabancı şirketler, Türkiye içinde başka ülkeleri de kapsayacak şekilde bölgesel yönetim merkezi kurar- larsa bu bölgesel yönetim merkezi çalışanların üzerinden gelir vergisi ödemeyecek. •• Uluslararası şirketlerin vergi uyum maliyetini düşürmek amacıyla, başta transfer fiyatlaması uygulaması olmak üzere OECD direktifleriyle uyumlu vergi düzenlemeleri yapılacak. Ar-Ge teşvikine idari düzenleme: •• Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarındaki teşvikler temel Ar-Ge kanununa taşınacak. •• Ar- Ge harcamalarının tamamı gider yazılabilecek. •• Yeterli kazanç olmadığı durumlarda indirim sonraki yıllardaki kazançlardan indirilebilecek. Finans kurumlarının vergileri eşitlenecek: •• Faizsiz sistemle çalışan kuruluşlar ile faiz kullanan kuruluşların her türlü vergi ve istisna koşulu eşitlenecek. Çalışma İzinleri: •• Hükümet, özellikle nitelikli yabancıların çalışma izinlerini de kolaylaştıracak. Çalışma izinleri tek ofis haline getirilecek ve Çalışma Bakanlığı tarafından yürütülecek. •• Şirket ortaklarının çalışma izni kolaylaştırılacak. Mimarlar, mühendisler gibi geçici süreli projelerde çalışacaklar için süreç basitleştirilecek. •• Türkiye’de öğrenim gören gençlerin stajyer olarak çalışmasına izin verilecek. •• Başta tarım olmak üzere işgücü açığı bulunan alanlarda Suriyelilerin çalışmasına izin verilmesi sağlanacak. (Dünya; 14.06.2016 ) İLK 3 AYDA SANAYİDE İŞÇİLİK MALİYETİNİN HIZLI YÜKSELİŞİ ÇALIŞAN SAYISINI DÜŞÜRDÜ İşçilik Maliyeti Nominal Olarak Yüzde 20,3; Reel Olarak Yüzde 14,9 Arttı, İstihdam Yüzde 0,4 Azaldı TÜİK’in açıkladığı 2016 yılının ilk çeyreğine ait imalat sanayii üretim ve istihdam verileri kullanılarak yapılan hesaplamalara göre Ocak, Şubat, Mart aylarını kapsayan dönemde bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla üretim yüzde 6,0; verimlilik (işçi başına üretim) yüzde 6,4 oranlarında artarken, istihdam yüzde 0,4 oranında azaldı. Buna karşılık, reel (enflasyondan arındırılmış) işgücü maliyeti artışı yüzde 14,9 gibi çok yüksek bir hıza ulaştı. Reel işgücü maliyeti üst üste 16 çeyrek dönemdir (48 aydır) yükseliyor (Tablo, Şekil 1 ve Şekil 2). Nominal işgücü maliyetine gelince, yıllık artış hızı yüzde 20,3’e çıktı. Bu oran, enflasyondan yaklaşık 15 puan yüksek bir düzeyi ifade ediyor. İmalat sanayiinde yıllık istihdam büyümesi 2014’te ortalama yüzde 3,1 iken, 2015’te yüzde 0,4’e indi ve 2015’in son çeyreğinde küçülmeye dönüştü. Bu süreci ücretteki ve sigorta primlerindeki hızlı artışlar yarattı. 2016’nın yüzde 30’luk asgari ücret artışının etkileri nedeniyle sanayi istihdamındaki küçülme eğilimi belirginleşti. Reel işgücü maliyetinin yıllık artış oranı 2016’nın 1’inci çeyreğinde yüzde 14,9 ile son 8 yılın zirvesine çıktı. Son 3 Yılda Verimlilik yüzde 8,7; Reel İşgücü Maliyeti yüzde 30,7 Yükseldi 2013 yılının ilk çeyreğinden 2016’nın aynı dönemine uzanan son 3 yılda reel işgücü maliyeti, verimliliğe kıyasla yaklaşık 4 kat hızlı arttı. Reel işgücü maliyeti yüzde 30,7 yükselirken, verimlilik artışı yüzde 8,7’de kaldı. Üretim yüzde 13,5; istihdam yüzde 4,4 oranında yükseldi (Şekil 3). İşgücü maliyeti ile verimliliğin birlikte değerlendirilmesini sağlayan ve bir birimlik üretimde işgücü maliyetinin rekabet gücüne etkisini yansıtan “birim işgücü maliyeti” endeksi ise aynı dönemde yüzde 20,4 artarak 111,4’ten 134,1’e yükseldi. İşgücü maliyetinin verimliliğe kıyasla daha fazla artması, istihdamı olduğu kadar, yatırımları ve ihracatı da olumsuz etkiliyor. Şekil 1: İmalat Sanayiinde Üretim, İstihdam, Verimlilik ve Reel İşgücü Maliyeti (Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre Yüzde Değişim) Kaynak: TÜİK TİSK Kaynak: TÜİK verileriverileri kullanılarakkullanılarak TİSK İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 19 Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak TİSK Şekil 2 2016’nın 1’inci Çeyreğinde Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre İmalat Sanayiinde Üretim, İstihdam, Verimlilik ve Reel İşgücü Maliyeti Artışları (%) Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak TİSK Şekil 3 2016’nın 1’inci Çeyreğinde 2013’ün Aynı Dönemine Göre (Son 3 Yılda) İmalat Sanayiinde Üretim, İstihdam, Verimlilik ve Reel İşgücü Maliyeti Artışları (%) 3 Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak TİSK Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak TİSK 20 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 TABLO: İMALAT SANAYİİNDE ÜRETİM, İSTİHDAM, VERİMLİLİK VE REEL İŞGÜCÜ MALİYETİ YIL VE DÖNEM 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 I II III IV I II III IV l II III IV I II III IV I II III IV Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre Yüzde Değişim 2010=100 (1) ÜRETİM İSTİHDAM VERİMLİLİK 98,5 87,3 100,0 110,5 113,0 117,5 121,3 125,7 99,6 106,2 98,2 90,1 74,6 88,2 88,8 97,8 89,7 101,8 99,1 109,4 104,1 112,6 105,8 95,4 100,0 106,9 112,2 116,6 120,2 120,7 106,6 107,9 106,1 102,7 95,7 94,6 95,8 95,7 95,8 99,1 101,9 103,2 103,9 106,2 93,1 91,5 100,0 103,4 100,6 100,8 100,9 104,1 93,4 98,4 92,6 87,7 78,0 93,2 92,7 102,2 93,6 102,7 108,8 116,7 106,9 116,5 110,3 118,4 108,3 109,3 109,8 111,9 113,4 113,7 97,3 106,0 100,2 106,0 100,5 106,8 97,4 104,1 97,3 104,1 REEL İŞGÜCÜ MALİYETİ (2) ÜRETİM İSTİHDAM VERİMLİLİK 92,9 100,0 100,0 98,6 103,6 111,2 114,7 125,5 93,8 86,5 92,5 98,7 102,4 98,2 100,0 99,7 99,0 96,1 102,7 102,2 97,5 96,4 101,4 99,4 98,7 100,4 108,6 106,4 -11,4 14,5 10,5 2,3 4,0 3,2 3,6 -25,1 -16,9 -9,6 8,5 20,2 15,4 11,6 11,9 16,1 10,6 9,8 6,7 2,7 3,5 1,4 1,5 -9,8 4,8 6,9 5,0 3,9 3,1 0,4 -10,2 -12,3 -9,7 -6,8 0,1 4,8 6,4 7,8 8,5 7,2 6,3 5,9 5,7 5,4 4,7 4,0 -1,7 9,3 3,4 -2,7 0,2 0,1 3,2 -16,6 -5,3 0,2 16,5 20,1 10,2 4,9 3,7 7,0 3,2 3,3 0,7 -3,1 -1,8 -3,2 -2,5 REEL İŞGÜCÜ MALİYETİ 7,6 0,0 -1,4 5,1 7,3 3,1 9,4 9,2 13,6 8,0 1,0 -3,2 -2,1 2,7 2,5 -1,5 0,3 -1,3 -2,7 1,2 4,1 7,1 7,0 8,5 I 109,7 114,2 96,1 107,1 2,6 4,0 -1,3 II 120,8 116,2 104,0 108,9 3,7 3,8 -0,1 8,4 III 116,1 118,1 98,3 114,1 5,3 4,1 1,1 5,1 IV 123,4 117,9 104,7 114,3 4,2 3,7 0,5 7,4 I 116,0 118,5 97,9 109,6 5,7 3,8 1,9 2,3 II 123,6 120,1 102,9 112,7 2,3 3,4 -1,1 3,5 III 119,6 121,1 98,8 118,0 3,0 2,5 0,5 3,4 IV 126,1 121,2 104,0 118,4 2,2 2,8 -0,7 3,6 I 117,4 119,7 98,1 121,8 1,2 1,0 0,2 11,1 II 129,1 120,7 107,0 122,9 4,4 0,5 4,0 9,1 III 120,0 121,3 98,9 131,4 0,3 0,2 0,1 11,2 IV 136,3 121,1 112,6 125,5 8,1 -0,1 8,3 6,0 I 124,5 119,2 104,4 140,0 6,0 -0,4 6,5 14,9 (1) A rındırılmamış Endeksler (2) Nominal değişimler, TÜİK 2003= 100 Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi 2010 baz yılına çekilerek deflate edilmiştir. Kaynak: TÜİK Sanayi, Üretim, Sanayi İşgücü Girdi Endeksleri, İşgücü Maliyeti Endeksi ve Yurt İçi Üretici Fiyatları Endeksi Haber Bültenleri; aylık üretim endeksinin üçer aylığa dönüştürülmesi, verimlilik ve reel işgücü maliyeti TİSK hesaplaması İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 21 İsti̇hdam Üzeri̇ndeki̇ Vergi Yükü 2015’te Daha da Arttı Türkiye, İstihdam Üzerindeki Vergi Yükünün Ağırlığı Açısından Yüzde 37 ile 34 OECD Ülkesi İçinde 8’inci Sırada Geliyor OECD’nin “Taxing Wages 2016” dokümanı 12 Nisan 2016 tarihinde yayınlandı. Verilere göre, “istihdamın vergi takozu” tabir edilen, vergi ve sigorta primlerinin ortalama işgücü maliyetine oranı, Türkiye’de bir önceki yıla göre 0,3 puan artışla 2015 yılında yüzde 36,9’a yükseldi. Türkiye, OECD’ye üye 38 Ülke içinde bu oranla en yüksek 8’inci sırada yer aldı. Söz konusu yük OECD ortalaması olarak yüzde 26,7 düzeyinde; arada 10,2 puanlık çok önemli bir fark var (Bkz. Ek Şekil). Bu veriler Ülkemizde işçi çalıştırmaya bağlı olarak devletin tahsil ettiği vergi ve sosyal sigorta primlerinin yüksekliğinin hem istihdam artışını engellediğini, hem çalışan gelirini azalttığını, hem de Türkiye’deki işletmelerin üretim maliyetini yükselterek yabancı rakipler karşısında iç ve dış piyasalardaki rekabet gücünü zayıflattığını ifade ediyor. İşçinin eline geçen net ücretin artması, ülkemiz istihdamının ve ihracatının gelişebilmesi için özellikle sigorta primlerinin azaltılarak vergi ve prim yükünün en azından OECD ortalamasına indirilmesi gerekiyor. 22 OECD ÜLKELERİNDE İSTİHDAM VERGİLERİNİN YÜKÜYÜKÜ OECD ÜLKELERİNDE İSTİHDAM VERGİLERİNİN (Ücretten alınan vergiler ile işçi ve işveren sosyal güvenlik (Ücretten alınan vergiler ile işçi ve işveren sosyal güvenlik primleri toplamının işgücü maliyetine oranı, %) primleri toplamının işgücü maliyetine - Ailevi Vergi Desteklerioranı, Dahil-%) 2015Dahil 2015 Ailevi Vergi Destekleri Fransa 40,5 Belçika 40,4 İtalya 39,9 Finlandiya 39,3 Avusturya 39,0 Yunanistan 38,1 İsveç 37,8 Türkiye 36,9 Macaristan 35,3 Almanya 34,0 İspanya 33,8 Norveç 31,9 Portekiz 30,7 Hollanda 30,6 Estonya 28,5 Polonya 28,4 Slovakya 28,4 Japonya 26,8 OECD Ort. 26,7 Çek Cumh. 26,6 İngiltere 26,3 Danimarka 26,0 Slovenya 23,7 İzlanda 22,4 ABD 20,7 Meksika 19,7 Kore 19,6 İsrail 18,9 Kanada 18,8 Avustralya 17,8 Lüksemburg 15,9 İsviçre 9,8 İrlanda 9,5 Şili Yeni Zelanda 7,0 4,9 Kaynak: OECD Taxing Wages 2016 Not: Eşi çalışmayan, iki çocuklu ve ortalama ücret alan işçinin ücreti ve bu ücretin işverene maliyeti esas alınmıştır. Kaynak: OECD TaxingWages 2016 Not: Eşi çalışmayan, iki çocuklu ve ortalama ücret alan işçinin ücreti ve bu ücretin işverene maliyeti esas alınmıştır. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 Tekstil İşkolunda Toplu İş Sözleşmesi İmzalandı Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikamız ile TÜRK-İŞ’e bağlı Türkiye Tekstil Örme ve Giyim Sanayii İşçileri Sendikası (TEKSİF) arasında yaklaşık 5 aydır devam etmekte olan XXIV. Dönem Grup Toplu İş Sözleşmesi müzakereleri, tarafların 3 Haziran 2016 tarihinde anlaşması ile sonuçlandırıldı. 01.04.2016 ile 31.03.2019 tarihleri arasında (36 ay) yürürlükte kalacak toplu iş sözleşmesi imzalandı. TEKSİF üyesi işçilerin 01.04.2016 tarihindeki mevcut ücretlerine 0-9 yıl dahil her yıl için 12 TL, 10.-15. yıl dahil her yıl için 15 TL, 16. ve üzeri her yıl için brüt 20 TL kıdem zammı uygulanmıştır. Böylece kademeli olarak, 7 yıl kıdemi olan işçilere 84 TL, 12 yıl kıdemi olan işçilere 153 TL, 20 yıllık kıdemi olan işçilere 298 TL kıdem zammı verildi. İmzalanan sözleşme ile bu tutarlar TEKSİF üyelerinin 01.04.2016 tarihindeki aylık çıplak brüt ücretlerine bir defaya mahsus olmak üzere ilave edildikten sonra, işçilerin brüt ücretlerine birinci yıl için yüzde 5; ikinci yılın ilk altı ayı için yüzde 4, ikinci altı ayı için yüzde 4; üçüncü yılın ilk altı ayı için yüzde 4, ikinci altı ayı için yüzde 4 oranında zam yapıldı. İkinci ve üçüncü yıl ücret zammı dönemlerinde enflasyonun yüzde 4’ü aşması durumunda enflasyon farkı, söz konusu zam oranlarına ilave edilecektir. Ayrıca sosyal yardımlar, 01.04.2016 tarihinden itibaren tüm sözleşme süresince bir defaya mahsus olmak üzere yüzde 22.84 oranında artırıldı. İşçilere Yapılacak Ödemelerin Banka Aracılığıyla Yapılması Konusundaki İşçi Sayısı Kriteri 10’dan 5’e İndirildi “Ücret, Prim, İkramiye ve Bu Nitelikteki Her Türlü İstihkakın Bankalar Aracılığıyla Ödenmesine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” 21 Mayıs 2016 tarih ve 29718 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı. 1 Haziran 2016 tarihinde yürürlüğe girecek olan söz konusu Yönetmelik Değişikliği ile; •• 4857 sayılı İş Kanununa tabi olarak çalışan işçilere yapılan her türlü ödemenin bankalar aracılığı ile ödenmesi zorunluluğuna tabi olan işyerleri için kabul edilen en az 10 işçi çalıştırma kriteri “en az 5” işçi olarak değiştirildi. •• 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’a tabi çalışan gazeteciler ile 854 sayılı Deniz İş Kanunu’na tabi çalışan gemi adamlarına yapılan her türlü ödemenin bankalar aracılığıyla ödenmesi zorunluluğuna tabi olan işyerleri için getirilen en az on işçi çalıştırma kriteri” “en az beş” olarak değiştirildi. Buna göre İşyerleri ve işletmelerinde 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerinin uygulandığı işverenler ile üçüncü kişiler, Türkiye genelinde çalıştırdıkları işçi sayısının en az 5 olması hâlinde, çalıştırdıkları işçiye o ay içinde yapacakları her türlü ödemenin kanunî kesintiler düşüldükten sonra kalan net tutarını, bankalar aracılığıyla ödemekle yükümlüdürler. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 23 2015 Yılında En Büyük 500 Sanayi Kuruluşunda Yaratılan Katma Değerde Kârın Payı Azalırken Ücretin Payı Arttı İstanbul Sanayi Odası’nın geleneksel “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” Araştırmasının 2015 yılı sonuçları açıklandı. Araştırmanın önemli sonuçları aşağıda belirtilmiştir: •• En büyük 500 sanayi şirketinin üretimden net satışları 2014’e göre %7 oranında arttı. Bu durum, artışın sabit TL fiyatlarıyla %1 olduğunu, ortalama dolar fiyatlarıyla gerileme yaşandığını gösterdi. •• 500’ün vergi öncesi kâr toplamı sadece %4,5 oranında artabildi; reel kâr azaldı. •• 2014’e göre zarar eden şirket sayısı arttı, kâr edenler azaldı (500’ün 100’ü zarar etti). •• Faaliyet kârının üçte ikisi (%63,4) finansmana harcandı. Bu oran dünyada %16. •• Borçların öz kaynaklara oranı 500’de %60,1’e, özel kuruluşlarda %63’e ulaştı. Kısaca, büyüme yine borçlanarak sağlanabiliyor. •• 2015 yılında toplam katma değerin %38,9’u düşük teknoloji, %39’u orta düşük teknoloji, %18,9’u orta yüksek teknoloji ve sadece %3,2’si yüksek teknoloji ile yapılan üretimle yaratıldı. •• 500’ün ihracatı 2014’e göre %12,9 azalarak 61,3 milyar dolardan 53,4 milyar dolara geriledi. •• 500 kapsamındaki yabancı sermayeli kuruluş sayısı 2009’da 153 iken 2015’te 125’e indi. •• İSO 500 kapsamındaki 491 özel kuruluşta ödenen maaş ve ücretlerin net katma değerdeki payı 2014’te %52,6 iken 2015’te %55,5’e yükseldi. Faizin payı da %14,3’ten %16,2’ye çıktı. Buna karşılık kârın payı %33,2’den %28,4’e geriledi. Özetle, 2015 sanayi için gerileme yılı oldu. 500 BÜYÜK SANAYİ KURULUŞU İÇİNDEKİ 491 ÖZEL KURULUŞTA NET KATMA DEĞERİN DAĞILIMI (%) Ödenen Maaş ve Ücretler Ödenen Faizler Milli Gelir Anlamında Kar Net Katma Değer 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 49,8 57,0 55,2 52,9 49,2 53,7 55,3 52,6 55,5 9,1 16,0 12,0 9,0 10,6 10,5 12,9 14,3 16,2 41,1 27,1 32,8 38,1 40,2 35,7 31,8 33,2 28,4 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 Mesleki Yeterlilik Kurumu Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı Mesleki Yeterlilik Kurumu Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı 20 Nisan 2016 tarihinde gerçekleştirildi. Boş bulunan MYK Yönetim Kurulu asıl ve yedek üyeliklerine seçim yapılması gündemiyle toplanan Genel Kurulda yapılan seçimler sonucunda MYK Yönetim Kurulu asıl üyeliğine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı temsilcisi Adem Ceylan, yedek üyeliğe Bekir Aktürk seçildi. Yönetim Kurulu’nun kendi içinde yaptığı ilk toplantıda ise MYK Yönetim Kurulu Başkanlığına Adem Ceylan getirildi. 24 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 Eko Bülten’de 8 TİSK AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ MAYIS 2016 (SAYI: 87) GENEL DEĞERLENDİRME “Kıdem tazminatında işletmelerin maliyetini artıracak ve işçi-işveren ilişkilerini bozacak düzenlemelerden kaçınılmalı” Gelecek yıllarda küresel ekonomi açısından başlıca sorun büyüme olacak. Sorun, 2007 yılında başlayan krizden bu yana sürüyor. 2016 yılının ilk çeyrek dönemine ait küresel büyüme oranları da umut vermedi. Faiz oranları birçok ülkede büyümeye kıyasla çok daha düşük olmasına rağmen, yatırımlar ve tüketim artmıyor. Büyüme-yatırım ile faiz oranı arasındaki negatif ilişki koptu. Veriler küresel ekonominin likidite tuzağına düştüğünü gösteriyor. Ekonomiler adeta “sürekli durgunluk” durumunda. Ülkemizin büyüme oranı gelişmiş ülkelere kıyasla yüksek olmakla birlikte, Türkiye 2012 yılından bu yana potansiyel olarak görülen %5’lik büyüme oranını yakalayamadı. Oldukça kırılgan yapıdaki bu ortamda ekonomik birimlerin temel beklentisi, 65. Hükümet’in işbaşına gelmesi ile birlikte yurt içi ve yurt dışı kaynaklı risklerin en aza indirilmesi ve ekonomide güven ortamının yeniden sağlanması. Sanayi üretimi 2016 yılı Mart ayında geçen yıla göre yükseliş göstermiş olsa da, aylık bazda kırılganlık sürüyor. Nitekim Mart ayında sanayi üretimi, Şubat ayına göre %0,5 oranında azaldı, tüm alt sektörler ivme kaybetti. Sanayi üretimi yıllık bazda ise %2,9 oranında yükseldi. Mart ayındaki durağanlık Nisan ve Mayıs’ta da görülebilir. Sanayi sektöründe, özellikle imalat sanayiinde üretim 2016 yılının ilk çeyreğinde istikrar bulamadı. Maliyet artışlarının yanı sıra jeopolitik riskler sanayiciyi zorluyor. 2014-2016 döneminde işsizlik oranının belirlenmesinde kamu sektörünün istihdam politikası etkili oldu. Türkiye’de kritik fiyat değişkenleri olan faiz oranı ve döviz kurundaki kırılganlıklar devam ediyor. Cari açığın gerilemesine rağmen, ihracattaki azalış bu düşüşü gölgeliyor. İhracat 2015 Ocak ayından bu yana sadece üç ay artış gösterdi, on üç ayda ise azaldı. Cari açığın finansmanı net hata noksan olgusuna dayalı. Yılın ilk dört ayı sonunda merkezi yönetim bütçe dengesi yapısal reformlar uygulanmak suretiyle değil, TCMB’nin kâr transferi ile sağlandı. Ekonomi yönetiminin kaynak arayışında olduğu anlaşılıyor. Otomatik bireysel emeklilik yaklaşımı ve kıdem tazminatında yeni bir sistem oluşturma isteği çalışma hayatına yönelik regülasyonlardan çok, kaynak bulma ihtiyacını giderme çerçevesinde değerlendirilebilir. İç tasarrufları artırmak herkesin iştirak ettiği bir amaç olmakla birlikte, özellikle kıdem tazminatında işletmelerin maliyetlerini artıracak ve işçi-işveren ilişkilerini bozacak düzenlemelerden kaçınılması gerekiyor. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 25 DÜNYA EKONOMİSİ: Gelecek yıllarda küresel ekonomi açısından başlıca sorunun büyüme olacağı anlaşılmaktadır. Büyüme sorunu 2007 yılında başlayan krizden bu yana sürmektedir. 2016 yılının ilk çeyrek dönemine ait küresel büyüme oranları da beklentilerin aksine yine umut vermemiştir. Mayıs ayı içinde OECD tarafından açıklanan büyüme rakamları gelişmiş ülkelerin 2015 yılına benzer bir büyüme performansı ile karşı karşıya olduklarını göstermiştir. 2016 yılının ilk çeyreğinde OECD Ülkeleri bir önceki çeyreğe göre %0,4, bir önceki yılın aynı çeyreğine göre ise %1,8 büyümüştür. Bu oranlar 2015’in ilk çeyreğinde sırasıyla %0,5 ve %2 olduğundan, 2015’in gerisine düşülmüştür. Euro Alanı Ülkeleri de parasal genişlemeye rağmen yine 2015 yılının gerisinde kalarak, 2016 yılının ilk çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre %0,5 büyümüşlerdir. Bir başka parasal genişlemeci ülke olan Japonya’da da benzer bir durum yaşanmış ve büyüme oranı %0,4 düzeyinde gerçekleşmiştir. Büyüme oranında göreli istikrar sağlayan ülkeler ABD ve İngiltere olmuştur. ABD yılın ilk çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre %0,1, 2015 yılının ilk çeyreğine göre %1,9 büyümüştür. İngiltere GSYH’de sırasıyla %0,4 ve %2,1 oranında artış sağlamıştır. Tablo 1: GSYH Büyüme Oranı-Faiz İlişkisi Büyüme Oranı (2016 1Ç)* Faiz Oranı ABD 1,9 1,76 İngiltere 2,1 1,51 Japonya 0 -0,1 Almanya 1,6 0,12 1 1,47 Fransa 1,3 0,49 Çin 6,7 2,69 Hindistan 7,3 7,43 -3,8 8,83 Euro Alanı 1,7 0,12 Türkiye 5,7 10,02 İtalya Rusya Kaynak: OECD Quarterly National Accounts, 20 May 2016 ve The Economist 21-27 May 2016 *2015 yılının ilk çeyreğine göre büyüme oranı. Türkiye ve Hindistan için büyüme oranı 2015 yılının 4. Çeyreğini göstermektedir. Büyüme oranının düşük kalması küresel ekonominin başrol oyuncularının durgunluğun kıyısında bulunduğunu göstermektedir. Çünkü faiz oranları birçok ülkede büyümeye kıyasla çok daha düşük olmasına rağmen, yatırımlar ve tüketim artmamaktadır. Büyüme-yatırım ile faiz oranı arasındaki negatif ilişki kopmuştur (Tablo 1). Veriler küresel ekonominin likidite tuzağına düştüğünü göstermektedir. Likidite tuzağı özünde para politikasının yetersizliğini ifade etmektedir. Para arzının ar- tırılmasına rağmen, ekonomide büyüme ve enflasyon oranı yükselmemektedir. Para politikasının yanında uygulanan maliye politikası da çok işe yaramamıştır. Ekonomiler adeta Alvin Hansen’ın 1936 yılındaki tanımlaması ile “sürekli durgunluk” halindedir. TÜRKİYE EKONOMİSİ: Ülkemizin büyüme oranı gelişmiş ülkelere kıyasla yüksek olmakla birlikte, Türkiye 2012 yılından bu yana %5’lik potansiyel büyüme oranını yakalayamamıştır. Büyüme oranı %2-4 bandında inip çıkmaktadır (Grafik 1). 26 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 TÜRKİYE EKONOMİSİ: Ülkemizin büyüme oranı gelişmiş ülkelere kıyasla yüksek olmakla birlikte, Türkiye 2012 yılından bu yana %5’lik potansiyel büyüme oranını yakalayamamıştır. Büyüme oranı %2-4 bandında inip çıkmaktadır (Grafik 1). Grafik 1: GSYH Büyüme Oranı (2002-2015) Kaynak: TÜİK verileri verileri kullanılarak çizilmiştir. Kaynak: TÜİK kullanılarak çizilmiştir. Oldukça kırılgan yapıdaki bu ortamda ekonomik birimlerin beklentisi 65. Hükümet’in işbaşına gelmesi ile birlikte Oldukça kırılgan yapıdaki bu ortamda ekonomik birimlerin beklentisi yurt içi ve yurt dışı kaynaklı risklerin en aza indirilmesi ve ekonomide güven ortamının yeniden sağlanmasıdır. 65. Hükümet’in işbaşına gelmesi ile birlikte yurt içi ve yurt dışı kaynaklı risklerin aza indirilmesi Sanayide Üretim, en Ciro ve Kapasite Kullanımı:ve ekonomide güven ortamının yeniden sağlanmasıdır. Sanayi üretimi 2016 yılı Mart %2,9 oranında yükselmiştir. Yıllık yansımıştır. Sanayide ciro ortalaayında geçen yıla Üretim, göre yükseliş gös-ve Kapasite üretim artışıKullanımı: imalat sanayiinde %3,4; ma olarak Mart’ta aylık bazda %1,3 Sanayide Ciro termiş olsa da, aylık bazda kırılgan- enerjide %2,6 olurken, madencilik azalırken, yıllık bazda %7,4 yüksellık sürmektedir. Nitekim 2016 Mart ayınsektöründe %3,8geçen oranında üretim kay-yükseliş miştir. göstermiş olsa da, Sanayi üretimi yılı Mart ayında yıla göre da sanayi üretimi, Şubat ayına göre bı yaşanmıştır. Sanayi altüretimi, sektörleri Şubat ciroda aylık aylık bazda kırılganlık sürmektedir. Nitekim Mart ayında sanayi %0,5 ayına oranında azalmış, tüm alt Ana sanayi grupları içinde yıllık bazda farklı seyir izlemiştir. Ciro magöre %0,5 oranında azalmış, tüm alt sektörler ivme kaybetmiştir. Şubat sektörler ivme kaybetmiştir. Şubat bazda en yüksek üretim artışı %3,8 onu dencilikte artarken, imalat saayına göre üretim kaybında başı %3,2 ile madencilik çekerken, %0,4%3,3 ile imalat sanayii ayına ve göre üretim başı %3,2 ile sermaye malında yaşanmıştır. Bu nayiinde %1,5 azalmıştır. Ana sanayi %0,2 ilekaybında enerji sektörü izlemiştir. ile madencilik çekerken, onu %0,4 ile sektörü %3,4 ile dayanıksız tüketim grupları içinde en yüksek ciro artışı imalatAna sanayii ve %0,2 ile enerjiaçısından sektö- malı ve %2,7 artıran ile ara malı %2,6 enerjide malı gerçekleşmiştir. sanayi grupları üretimini tek imalatları sektör %2,8 ile ile sermaye imalatı En rü izlemiştir. izlemiştir. İmalat sanayiinde ise yıllık yüksek ciro düşüşü ise %4 ile sermaye olmuştur. En fazla üretim düşüşü ise %2,4 ile enerjide gerçekleşmiştir. Üretimi Mart ayına Ana sanayi grupları açısından ürebazda en yüksek üretim artışı %61,9 malı imalatında yaşanmıştır. göre değişmeyen tek sektör dayanıklı tüketim malı olmuştur. timini artıran tek sektör %2,8 ile ser- ile bilgisayar ve optik ürünlerde gerİmalat sanayinin alt sektörlerinmaye İmalat malı imalatı olmuştur. En fazla Üretim artışında bu seksanayiinde aylık bazda çekleşmiştir. en yüksek üretim artışı %21,7 ile bilgisayar ve optik de ise, en yüksek ciroürünlerde artışı %21,9 ile üretimgerçekleşmiştir. düşüşü ise %2,4 Üretim ile enerjide törü %19,7 ağaç ürünleri artışında bu ile sektörü %7,4 izlemiştir. ile tütün diğer ürünleri ve %6,7 ile ağaç Bu imalatlarda gerçekleşmiştir. gerçekleşmiştir. Üretimi Mart ayına İmalat sanayiinde yıllık bazda üretim ürünleri izlemiştir. En yüksek üretim düşüşü ise %13,5 ile eczacılık ürünleri %4,1 ve ilerafine sektörü %5,7 ile kokvekömürü göre değişmeyen tek sektör dayanıklı kaybında ilk sırayıizlenmiştir. %11,3 ile diğer ima- edilmiş petrol ürünleri ve %4 ile ağaç makine hariç fabrikasyon metal ürünlerinde tüketim malı olmuştur. latlar almıştır. Bu sektörü %2,9 ile kok ve mantar ürünleri izlemiştir. En yükkömürü petroloranında ürünleri imalatı ta- sek ciro kaybı Sanayi üretimi bazda ise ve%2,9 yükselmiştir. Yıllık artışı İmalat sanayiinde aylık yıllık bazda en ise üretim %8,1 ile fabrikasyon kip etmiştir. imalat %2,6 olurken, madencilik sektöründe yüksek üretim sanayiinde artışı %21,7 ile%3,4; bilgisa-enerjide metal ürünleri%3,8 ve %6,8oranında ile tütün ürünkaybı yaşanmıştır. yar veüretim optik ürünlerde gerçekleşmiştir. 2016 yılının ilk çeyreğinde mev- leri imalatı takip etmiştir. Üretim artışında bu sektörü %7,4 ile sim ve takvim etkisinden arındırılYıllık bazda ise ciro, sanayinin alt tütün ürünleri ve %6,7 ile ağaç ürünle- mış sanayi üretimi 2015 yılının son sektörlerinden madencilikte %5,7; ima3 ri izlemiştir. En yüksek üretim düşüşü çeyreğine göre %1,5 oranında, 2015 lat sanayiinde %7,4 oranında artmıştır. ise %13,5 ile eczacılık ürünleri ve %4,1 yılının aynı çeyreğine göre ise %4,7 Ana sanayi gruplarına gelince, en yükile makine hariç fabrikasyon metal oranında artmıştır. sek ciro artışı %17 ile dayanıklı tükeürünlerinde izlenmiştir. Sanayi sektörü üretiminde- tim malında, en yüksek ciro düşüşü ise Sanayi üretimi yıllık bazda ise ki dalgalı seyir Ciro Endeksine de %13,6 ile enerjide kaydedilmiştir. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 27 TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ www.tisk.org.tr İstihdam İşsizlik: İmalat sanayiindeveyıllık bazda en pasite kullanım oranı ise bir önceki tarım, %19,9’u sanayi, %6,7’si inşaat yüksek ciro artışı %19,8 ile bilgisayar aya göre değişmeyerek %75,4 düze- ve %55’i ise hizmetler sektöründe is2016 yılı Şubat döneminde işgücüne katılan sayısı 2015 yılının tihdam aynı dönemine göre 877hizmetler bin ve optik ürünlerde gerçekleşmiştir. yinde kalmıştır. edilmiştir. İstihdam kişi artarak 29 milyon 680 bin kişiye, işgücüne katılma oranı 0,7 puan artarak Ciro artışında bu sektörü %19,7 ile sektöründe 1 puan, inşaat sektöründe İstihdamİşgücüne ve İşsizlik:katılma oranı erkeklerde 0,3 puan artışla %50,8 düzeyine yükselmiştir. mobilya imalatı izlemiştir. İmalat sa0,3 puan artarken, tarım sektöründe %70,9; kadınlarda 1,1 puan artışla %31,1 olmuştur. nayiinde yıllık bazda ciro kaybında 2016 yılı Şubat döneminde işgü- 0,3 ve sanayi sektöründe 1 puan azalilk sırayı %26,0 ile diğer ulaşım araç- cüne katılan sayısı 2015 yılının aynı mıştır. Tarımın toplam istihdamdaki Şubat 2016 döneminde istihdam edilenlerin sayısı 880 bin kişi artmış ve 26 milyon 456 bin ları ve %14,1 ile kok kömürü ve petrol dönemine göre 877 bin kişi artarak 29 payı %18,7’den %18,4’e, sanayinin kişiye ulaşmıştır. Böylece istihdam oranı 0,9 puan yükselerek %45,3 olmuştur. Şubat 2016 ürünleridöneminde takip etmiştir.tarım sektöründemilyon 680sayısı bin kişiye, işgücüne ka- dışı payısektörlerde %20,9’dan çalışan %19,9’a sayısı düşerken, çalışan 93 bin kişi, tarım tılma oranı 0,7 puan artarak %50,8 inşaatın payı %6,4’den %6,7’ye, Sanayi sektöründe, özellikleÇalışanların %18,4’ü tarım, %19,9’u sanayi, %6,7’si inşaat ve %55’i hizise 786 bin kişi artmıştır. düzeyine yükselmiştir. İşgücüne ka- metlerin payı %54’den %55’e yükselimalat ise sanayiinde üretim 2016 yılı-istihdam hizmetler sektöründe edilmiştir. İstihdam hizmetler sektöründe 1 puan, inşaat tılma oranısektöründe erkeklerde 0,3 artış- sektöründe miştir. Hizmetler sektöründe istihdam nın ilksektöründe çeyreğinde istikrar bulama0,3 puan artarken, tarım 0,3puan ve sanayi 1 puan azalmıştır. kadınlarda 1,1 puan artışla artışının ile kayıtdışı istihdam toplam istihdamdaki payı %18,7’den %18,4’e, sanayinin payıetkisi %20,9’dan %19,9’a mıştır. Tarımın Maliyet artışlarının yanı sıra la %70,9; düşerken, inşaatın payı %6,7’ye, hizmetlerin payı %54’den %55’e yükselmiştir. %31,1 olmuştur. oranı bu dönemde %31,7’den %32,1’e jeopolitik riskler sanayiciyi zorla-%6,4’den Hizmetler sektöründe istihdam artışının etkisi ile kayıtdışı istihdam oranı bu dönemde yükselmiştir. maktadır. Şubat 2016 döneminde istihdam %31,7’den %32,1’e yükselmiştir. İşsiz sayısı 2015 yılının aynı döneSanayi üretiminde Mart ayındaki edilenlerin sayısı 880 bin kişi artmış ve 26 milyon 456 bin kişiye ulaşmışmine göre 2 bin kişi azalarak 3 milyon durağan seyrin Nisan ve Mayıs veriİşsiz sayısı 2015 yılının aynı dönemine göre 2 bin kişi azalarak 3 milyon 224 bin kişiye lerinde de görülmesi muhtemeldir. tır. Böylece istihdam oranı 0,9 puan 224 bin kişiye gerilemiştir. İşsizlik gerilemiştir. İşsizlik oranı da 0,3 puan düşerek %10,9 olmuştur. Bu dönemde tarım Nitekim Mayıs ayında imalat sa- yükselerek %45,3 olmuştur. Şubat oranı da 0,3 puan düşerek %10,9 oldışı işsizlik oranı 0,5 puanlık azalarak %12,7’ye gerilemiştir. Genç işsizlik oranı da 1,4 puan nayinde kapasite kullanım oranı, 2016 döneminde tarım sektöründe muştur. Bu dönemde tarım dışı işsizazalarak %18,6’ya düşmüştür. Nisan ayına göre ancak 0,4 puan çalışan sayısı 93 bin kişi, tarım dışı lik oranı 0,5 puanlık azalarak %12,7’ye artarak %75,7 düzeyine ulaşmıştır. sektörlerde çalışan sayısı ise 786 bin gerilemiştir. Genç işsizlik oranı da 1,4 Mevsim etkisinden arındırılmış ka- kişi artmıştır. Çalışanların %18,4’ü puan azalarak %18,6’ya düşmüştür. Grafik 2: Kamu İstihdamı (Bin Kişi) Kaynak: TÜİK, HİA Bültenleri Kaynak: TÜİK, HİA Bültenleri 2014-2016 döneminde işsizlik oranının belirlenmesinde sektörünün istihdam politikası etkili olmuştur. 2014-2016 döneminde işsizlik oranınınkamu belirlenmesinde kamu sektörünün istihdam etkili olmuştur.2016’nın Kamu1.istihdamı son Kamu istihdamı sonpolitikası üç yılda (2013’ün 1. çeyreğinden çeyreğine) 381 bin üç kişi yılda artmış, (2013’ün son 6 yıldaki1.artış çeyreğinden 2016’nın 1. çeyreğine) 381 bin kişi artmış, son 6 yıldaki ise 666 bin kişi ve %22,7 olmuştur (Grafik 2). Özelleştirmeler sonrasında mal ve hizmet üretimininartış büyükise ölçüde 666 bırakıldığı bin kişi düşünüldüğünde, ve %22,7 olmuştur (Grafik 2). Özelleştirmeler özel sektöre kamu istihdam oranındaki artış yüksektir. sonrasında mal ve hizmet üretiminin büyük ölçüde özel sektöre bırakıldığı düşünüldüğünde, kamu istihdam oranındaki artış yüksektir. 28 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 5 Ödemeler Dengesi: Ödemeler Dengesi: Nisan ayında ihracat 2015 yılı Nisan ayına göre %10,2 azalarak 11 milyar 983 milyon dolara, ithalat ise %11,9 azalarak 16 milyar 190 milyon dolara Nisan ayında Ocak-Nisan ihracat 20152016 yılı Nisan ayına ihracat göre %10,2 milyar 983 gerilemiştir. döneminde %7,4azalarak azalarak1146 milyar 681 milyon dolara, ithalat ise %11,9 azalarak 16 milyar 190 milyon dolara milyon dolar, ithalat %10,9 azalarak 62 milyar 975 milyon dolar düzeyinde gerilemiştir. Ocak-Nisan 2016 döneminde ihracat %7,4 azalarak 46 milyar 681 gerçekleşmiştir (Grafik 3). milyon dolar, ithalat %10,9 azalarak 62 milyar 975 milyon dolar düzeyinde Ödemeler Dengesi: gerçekleşmiştir (Grafik 3). Bu gerçekleşmeler sonucunda dış ticaret açığı Nisan ayında %16,3 azalarak 4 milyar 2072015 milyon Ocak-Nisan döneminde de %19,7Buazalarak Nisan ayında ihracat yılı dolara, azalarak 4 milyar 207 milyon dola- çekleşmiştir. faslı %38,116 ile milyar mineBu gerçekleşmeler sonucunda dış ticaret açığı Nisan ayında %16,3 azalarak 4 294%10,2 milyon dolara Böylece ihracatın ithalatı karşılama oranı 2016 Nisan ayına göre azalarak 11 gerilemiştir. ra, Ocak-Nisan döneminde de %19,7 ral %33,4 ile16 demir çelik milyar 207 milyon dolara, Ocak-Nisan döneminde deyakıtlar %19,7 ve azalarak milyar Nisan dolara, ayındaithalat %74’e,azalarak Ocak-Nisan 2016 %74,1’e yükselmiştir. milyar 983 milyon 16 milyar 294döneminde milyon do- ise izlemiştir. Ocak-Nisan döneminde de 294 milyon dolara gerilemiştir. Böylece ihracatın ithalatı karşılama oranı 2016 ise %11,9 azalarak 16 milyar 190 lara gerilemiştir. Böylece ihracatın ihracatı en fazla azalan fasıl %37,1 Nisan ayında %74’e, Ocak-Nisan 2016 döneminde ise %74,1’e yükselmiştir. İhracat 2015 Ocakyılınınithalatı Ocak karşılama ayındanoranı bu yana sadece üç ay artış göstermiş, on üç milyon dolara gerilemiştir. 2016 Nisan ile yine altın olmuştur. Nisan ayında Nisan 2016 ayda döneminde ihracat ayında %74’e, Ocak-Nisan 2016 döise düşmüştür. 2016 yılının Nisan ayında ihracatta en fazla düşüş %61,6 ile ‘altın’da İhracat 2015 yılının Ocak ayından bu yana sadece sebze üç ayveartış üç meyvegöstermiş, ihracatındakion düşüş %7,4 azalarakgerçekleşmiştir. 46 milyar 681 milyon neminde ise mineral %74,1’e yükselmiştir. Bu faslı %38,1 ile yakıtlar ve %33,4 ile demir çelik izlemiştir. Ocakayda ise düşmüştür. 2016 yılının Nisan ayında ihracatta%22’de en fazlakalmıştır. düşüş %61,6 ile ‘altın’da NisanNisan ayında Avdolar, ithalatNisan %10,9 azalarak 62 döneminde ihracatı en azalan fasıl ile yine altın çelik olmuştur. ayında İhracat 2015 yılının Ocak%37,1 ayıngerçekleşmiştir. Bude faslı %38,1 ilefazla mineral yakıtlar ve %33,4 ile demir izlemiştir. Ocakrupa Birliği’ne ihracatBirliği’ne %7,5 artmış ve milyar 975 milyon düzeyinde sebze dolar ve meyve ihracatındaki düşüş %22’de kalmıştır. Nisan Avrupa ihracat dan buen yana sadece üç fasıl ay artış gösNisan döneminde de ihracatı fazla azalan %37,1 ile yineayında altın olmuştur. Nisan ayında toplam ihracattaki payı Nisan 2015 Nisan gerçekleşmiştir (Grafik 3). ve toplam termiş, %7,5 artmış ihracattaki payı Nisan Nisan ayında %39,5 iken, 2016 ayında on üç%22’de ayda2015 ise düşmüştür. sebze ve meyve ihracatındaki düşüş kalmıştır. ayında Avrupa Birliği’ne ihracat 2016 Nisanayında ayında %47,3’e ulaşmıştır. Bu gerçekleşmeler sonucunda yılının payı Nisan2015 ayında ihracatta %7,5 artmış ve toplam 2016 ihracattaki Nisan ayındaayında %39,5%39,5 iken,iken, 2016 Nisan dış ticaret açığı Nisan ayında %16,3 en fazla düşüş %61,6 ile ‘altın’da ger%47,3’e ulaşmıştır. %47,3’e ulaşmıştır. Grafik 3: Dış Ticarette Değişim, 2015-2016 Mart ayında cari işlemler açığı, 2015 yılının Mart ayına göre 1 milyar 92 milyon Mart ayında cari açığı, 2015 yılının Mart ayına göre 1 milyar 92açığı milyon Mart ayında cari işlemler açıuygulanan ambargonun kalkması Türkiye’nin kaybı 931 milyon dolara dolar azalarak 3 işlemler milyar 677 milyon dolara, Ocak-Mart dönemi cari da 2 dolar 677 düşüş milyon dolara, Ocak-Mart dönemi caridevam açığıetmesi da 2 ğı, 2015 yılının Martazalarak ayınamilyon göre3 1milyar ile birlikte öneminiile yitirmeye baş-878 ulaşmıştır. Budolara şekilde milyar 645 dolarlık 7 milyar milyon gerilemiştir. milyar 645 azalarak milyon29 dolarlık ile 7 milyar 878 milyon dolara gerilemiştir. milyar 92 milyon lamıştır. Nitekim parasal olmayan halinde bukadar kalemden kaynaklanan Yıllık dolar cari açıkta milyardüşüş 491 milyon dolara düzeyine inmiştir. Cari Yıllık cari açıkta 29 milyar 491 milyon dolara düzeyine kadar inmiştir. Cari 3 milyar 677açığın milyon azalmasında dolara, Ocak- net altın ihracatı döneminde 2015 yılının Mart2015 ayı- yılında Ocak-Mart 11 yılında milyar milyon kayıp 2016 en 408 az 5 milyar azalmasında Ocak-Mart döneminde 2015 yılında 11 milyar 408 milyon Mart dönemiaçığın cari açığı da 2dış milyar na göre 46 milyon dolar azalarak 775 dolar olan ticaret açığının 8 milyar 149 milyon gerilemesi başlıca dolardolara olacaktır. dolar olan dış ticaret açığının 8 milyar 149 milyon dolara gerilemesi başlıca 645 milyon dolarlık düşüş ile 7 milmilyon dolara inmiştir. Ocak-Mart döetken olmuştur. Cari açığın finansman kalemleetken olmuştur. yar 878 milyon dolara gerilemiştir. nemindeki net altın ihracatı da geçen olan doğrudan yatırımlarYıllık cari açıkta milyar 491cari mil- açık yıla göre 1 milyar 371 milyon dolarlık rinden Son29yıllarda düzeyinin belirlenmesinde etkili olan parasal olmayan dan kaynaklanan net girişler, geçen Son yıllarda cari açık düzeyinin etkili olanile parasal olmayan yon dolara düzeyine kadar inmiştir. azalış ile 2 milyar belirlenmesinde 31 milyon dolar dü- kalkması net altın ihracatı İran’a uygulanan ambargonun birlikte önemini yılın aynı ile ayına göre 144 milyon net altın ihracatı İran’a uygulanan ambargonun kalkması birlikte önemini Cari açığın azalmasında Ocak-Mart zeyine kadar gerilemiştir. yitirmeye başlamıştır. Nitekim parasal olmayan net altın ihracatı 2015 yılının Martdolar ayına dolar azalmış, 650 milyon yitirmeye Nitekim parasal net altın ihracatı 2015 yılının Mart ayına döneminde 2015 yılında başlamıştır. 11 milyar 2016 yılında cari olmayan açık hacminin 408 milyon dolar olan dış ticaret belirlenmesinde seyahat gelirlerin- olmuştur. Bu kalemden Ocak-Mart açığının 8 milyar 149 milyon dolara deki kayıplar etkili olmuştur. Mart dönemindeki girişler geçen yılın aynı 6 6 gerilemesi başlıca etken olmuştur. ayında net seyahat gelirleri geçen dönemine göre 1 milyar 897 milyon Son yıllarda cari açık düzeyinin yıla göre 381 milyon dolar azalarak dolar küçülmüş ve üç aylık net doğrubelirlenmesinde etkili olan parasal 721 milyon dolara gerilemiştir. Ocak- dan yatırım (sermaye) girişi 1 milyar olmayan net altın ihracatı İran’a Mart döneminde seyahat gelirlerinden 268 milyon dolarda kalmıştır. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 29 650 milyon dolar olmuştur. Bu kalemden Ocak-Mart dönemindeki girişler geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyar 897 milyon dolar küçülmüş ve üç aylık net doğrudan yatırım (sermaye) girişi 1 milyar 268 milyon dolarda kalmıştır. Portföy yatırımlarında ise durum tam tersine bir gelişim göstermiştir. Uluslararası sermaye portföyünü idare edenlerin Mart ayından bu yana “boğa” davranışına geçmeleri Türkiye’ye yönelik sermaye girişini pompalamıştır. Bunda BIST’in geçen yıl dolar cinsinden %30’un üzerinde bir kayıpla kapatması önemli rol Dolayısıyla, Mart ayındaki net göstermiştir. sermaye girişi 2 milyar 693 portföyünü milyon dolara Portföyoynamıştır. yatırımlarında ise durum tam tersine bir gelişim Uluslararası sermaye idare ulaşmıştır. Giren sermayenin 999 milyon doları hisse senedi, 512 milyon doları tahvil edenlerin Mart ayından bu yana “boğa” davranışına geçmeleri Türkiye’ye yönelik sermaye girişini pompalamışkullanılmıştır. Mart%30’un ayındaüzerinde bankacılık sektörü geçmişönemli dönemde aldığı krediler için tır. Bunda alımında BIST’in geçen yıl dolar cinsinden bir kayıpla kapatması rol oynamıştır. Dolayısıyla, 1 milyar 537 milyon dolarlık, Hazine 493 milyon dolarlık geri ödemede bulunurken, banka Mart ayındaki net sermaye girişi 2 milyar 693 milyon dolara ulaşmıştır. Giren sermayenin 999 milyon doları hisse senedi, kesim 1 milyar 760 milyon net borçlanmaya gitmiştir. 512 milyon dışı doları tahvil de alımında kullanılmıştır. Martdolarlık ayında bankacılık sektörü geçmiş dönemde aldığı krediler için 1 mil- yar 537 milyon dolarlık, Hazine 493 milyon dolarlık geri ödemede bulunurken, banka dışı kesim de 1 milyar 760 milyon dolarlık net borçlanmaya gitmiştir. Grafik 4: Net Hata Noksan/Cari Açık TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ www.tisk.org.tr Kaynak:TCMB TCMB veriveri tabanı kullanılarak tarafımızca hesaplanmıştır. Kaynak: tabanı kullanılarak tarafımızca hesaplanmıştır. 2015 yılından bu yana cari açığın temel finansman kaynağı net hata noksan kalemi olmaya başlamıştır. Nite2015 Net yılından bu yana açığın temel finansman net ayında hata %59, noksan kim 2014 yılında Hata Noksan/Cari Açıkcari oranı %3 iken, bu oran 2015 yılında %29,kaynağı 2016 yılı Ocak Şubat Para ve Maliye Politikası: kalemi olmaya başlamıştır. Nitekim 2014 yılında Net Hata Noksan/Cari Açık oranı ayında %155, Mart ayında %31, Ocak Mart 2016 döneminde ise %27 düzeyinde gerçekleşmiştir (Grafik 4). Bu dönemde%3 net bu oran 2015 yılında %29, 2016 yılı rezervi Ocak ayında %59, Şubat %155,düşmüştür. Mart ayında hata noksaniken, kaleminden girişlerin arttığı aylarda TCMB’nin artmış, azaldığı aylardaayında ise rezervler Mart 2016 girişler yılının ilk dört ayında iktisat politikasının maliye bacağında göreliiseolarak başarı %31, Ocak Mart 2016 döneminde ise %27 düzeyinde gerçekleşmiştir (Grafik 4).dolar Bu ayında devam ettiği için rezervler 1 milyar 498 milyon dolar, Ocak-Mart döneminde 2 milyar 838 milyon sağlanmıştır. Merkezi yönetim bütçesi (kamu bütçesi) Nisan ayında 5 milyar 357 milyon TL, dönemde net hata noksan kaleminden girişlerin arttığı aylarda TCMB’nin rezervi artmış, yükselmiştir. Ocak-Nisan döneminde milyar 404 milyon Mart TL fazla vermiştir. yandan Nisan azaldığı aylarda ise ise 5rezervler düşmüştür. ayında girişlerDiğer devam ettiği için rezervler 1 Para ve Maliye ayında faiz dışıPolitikası: bütçemilyon fazlasıdolar, geçenOcak-Mart yılın aynı ayına göre %7,8 birmilyon artış ile 8 milyar milyar 498 döneminde ise 2oranında milyar 838 dolar yükselmiştir. 412016 milyon TL,ilkOcak-Nisan döneminde ise geçen göre göreli %22 olarak oranında ile 24 milyar yılının dört ayında iktisat politikasının maliye yıla bacağında başarıartış sağlanmıştır. Merkezi yönetim 553 milyon TL’ye ulaşmıştır. bütçesi (kamu bütçesi) Nisan ayında 5 milyar 357 milyon TL, Ocak-Nisan döneminde ise 5 milyar 404 milyon TL fazla vermiştir. Diğer yandan Nisan ayında faiz dışı bütçe fazlası geçen yılın aynı ayına göre %7,8 oranında bir artış ile 8 milyar7 41 milyon TL, Ocak-Nisan döneminde ise geçen yıla göre %22 oranında artış ile 24 milyar 553 milyon TL’ye ulaşmıştır. Grafik 5: TCMB’nın Bütçeye Doğrudan Katkısı (Milyon TL) Kaynak: TCMB 2015 Yıllık Raporu kullanılarak hazırlanmıştır. Kaynak: TCMB 2015 Yıllık Raporu kullanılarak hazırlanmıştır. 30 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 Nisan ayında bütçe fazlası geçen yıla göre %289,7 oranında artmıştır. Bu Nisan ayında bütçe fazlası geçen yıla göre %289,7 oranında artmıştır. Bu yüksek oranlı bütçe fazlasının kaynağı yapısal reformlar olmayıp, TCMB’nin 2015 yılına ait 13 milyar 857 milyon TL’lik vergi sonrası net kârının 9 milyar 303 milyon TL’sini Nisan ayı içinde Hazine’ye aktarmasıdır (Grafik 5). Nitekim Nisan ayında vergi gelirleri %1,7 artarken, vergi dışı gelirler %63 oranında artmıştır. TCMB’nin ödediği kurumlar vergisi de buna eklendiğinde TCMB’nin bütçeye katkısı 11 milyar 653 milyon TL’ye ulaşmaktadır. Bu da Bütçe Kanununda 2016 yılı için öngörülen bütçe açığının %44,2’sine denk gelmektedir. Dolayısıyla TCMB’nın kârının bu kadar yüksek olması merkezi yönetim bütçesini rahatlatmıştır. 2015 yılında Seçimler nedeniyle zayıflayan mali istikrarın TCMB’nin katkısı ile 2016 yılında kurulmaya çalışıldığı söylenebilir. Bu dönemde faiz dışı bütçe de geçen yıla göre %22 oranında artmış ve 24 milyar 553 milyon TL düzeyinde gerçekleşmiştir. 2016 yılı Ocak-Nisan döneminde bütçe gelirleri 2015 yılının aynı döne- minde göre %16,2 artarak 181 milyar 420 milyon TL olurken, bütçe giderleri % 9,9 oranında artarak 176 milyar 16 milyon TL’ye çıkmıştır. Bu dönemde faiz hariç bütçe giderlerinin ise %15,3 oranında artarak 156 milyar 867 milyon TL’ye ulaştığı görülmüştür. 2016 yılı Ocak-Nisan döneminde vergi gelirleri %10 oranında artmış, 140 milyar 989 milyon TL düzeyinde kalmıştır. TCMB Nisan ayında yaptığı indirimden sonra Mayıs ayında da gecelik faiz oranında 50 baz puanlık indirime gitmiştir. TCMB iki ay içerisinde faiz oranlarını %1 indirmesine karşın, mevcut riskler nedeniyle kredi faiz oranlarında arzulanan aşağıya doğru salınım gerçekleşmemiştir. TCMB’nin daha yüksek bir faiz indirimine gitmesini sağlayacak uluslararası bir gelişme ise ufukta görülmemektedir. Tam aksine FED’in Haziran ayında faiz oranlarını yükselteceğine yönelik güçlü bir beklenti bulunmaktadır. Diğer yandan TCMB’nin faiz oranını belirlemede büyüme oranı ile birlikte temel kriter olarak aldığı enflasyon oranında her ne kadar düşüş görülse de, TCMB’nin uyguladığı para politikası ile belirleyi- ci konumda olduğu çekirdek enflasyon oranı hala %9,50 gibi oldukça yüksek düzeylerde seyretmektedir. Nisan ayı Tüketici Fiyat Endeksi gerçekleşmeleri bu öngörülerimiz çerçevesinde gerçekleşmiştir. TÜFE Mart ayına göre %0,78 artarken, 2015 yılının Nisan ayına göre %6,57 yükselmiştir. Nisan ayında fiyatı düşen grup %1,48 ile gıda ve alkolsüz içecekler olurken, aylık en yüksek fiyat artışı %12,60 ile giyim ve ayakkabı grubunda görülmüştür. TÜFE’deki artışı frenleyen mal grubu tarım ürünleridir. Rusya’nın Türkiye’ye karşı uyguladığı yaptırımlar başta meyve ve sebze olmak tarım ürünleri fiyatlarının düşmesine neden olmuştur. Nitekim Nisan ayında tarım ürünleri üretici fiyat endeksi de (Tarım – ÜFE) Mart ayına göre %1,91, 2015 yılı Nisan ayına göre %4,03 azalmıştır. Yıllık bazda en yüksek fiyat artışları %12,84 ile alkollü içecekler ve tütün grubu ile %11,35 ile lokanta ve otellerde gerçekleşirken, en düşük fiyat artışı %1,38 ile gıda ve alkolsüz içecekler, %6,59 ile konut harcamalarında gerçekleşmiştir. Tablo 2: Özel Kapsamlı TÜFE Göstergeleri, Nisan 2016 Aylık Değişim (%) A B C D E F G H I Mevsimlik ürünler hariç İşlenmemiş gıda ürünleri hariç Enerji hariç (B) ve (C) -Çekirdek enflasyon (C) ve alkollü içkiler ile tütün ürünleri hariç (E) ve fiyatları yönetilen/yönlendirilen diğer ürünler, dolaylı vergiler hariç (F) ve (B) (D) ve alkollü içkiler, tütün ürünleri ile altın hariç (C) , gıda ve alkolsüz içecekler, alkollü içkiler ile tütün ürünleri ve altın hariç Yıllık Değişim (%) 0,51 1,35 0,85 1,53 0,90 7,65 8,32 7,29 9,50 6,94 0,93 6,86 1,72 1,68 9,26 9,21 1,94 9,41 Kaynak: TCMB veri tabanı. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 31 TCMB para politikası açısından önem arz eden özel kapsamlı TÜFE göstergeleri içinde yer alan mevsimlik ürünler, işlenmemiş gıda ve enerji hariç çekirdek enflasyon Mart ayına göre %1,53, 2015 yılının Nisan ayına göre %9,50 oranında yükselmiştir. Nisan ayında yurt içi üretici fi- yat endeksi (Yİ-ÜFE) Mart ayına göre %0,52 artarken, 2015 yılı Nisan ayına göre de %2,87 artmıştır. Sanayinin dört sektöründen madencilikte fiyatlar %1,37; imalat sanayiinde %0,58; su sektöründe %0,13 artarken, enerjide %0,53 düşmüştür. Fiyatları en fazla artan gruplar %9,80 ile ham petrol ve doğalgaz ve %2,4 ile ana metaller ol- muştur. Ana sanayi grupları içinde en yüksek aylık fiyat artışı %0,92 ile dayanıklı tüketim mallarında görülmüştür. Dayanıklı tüketim malı yıllık bazda da %10,32 ile fiyatı en fazla artan mal grubu olmuştur. Bu da çekirdek enflasyonun neden yüksek olduğunu gösteren sebeplerden birisidir. azalış bu düşüşü gölgelemektedir. Cari açığın finansmanı net hata noksan olgusuna dayalıdır. Diğer yandan yılın ilk dört ayı sonunda merkezi yönetim bütçe dengesi TCMB’nin kâr transferi ile sağlanmıştır. Ekonomi yönetiminin kaynak arayışında olduğu anlaşılmaktadır. Otomatik bireysel emeklilik yaklaşımı ve kıdem tazminatında yeni bir sistem oluşturma isteği çalışma hayatına yönelik regülasyonlardan çok, kaynak bulma ihtiyacını giderme çerçevesinde değerlendirilebilir. İç tasarrufları artırmak herkesin iştirak ettiği bir amaç olmakla birlikte, özellikle kıdem tazminatında işletmelerin maliyetlerini artıracak ve işçi-işveren ilişkilerini bozacak düzenlemelerden kaçınılması gerekmektedir. SONUÇ 2016 yılının ilk beş ayı ülkemiz ekonomisi açısından siyasi ve jeopolitik risklerin etkili olduğu bir dönem olarak kayda geçmiştir. Belirtilen faktörlere ilaveten, seçimlerin üzerinden altı ay geçmesine rağmen hükümet değişikliği yaşanmıştır. Kritik fiyat değişkenleri olan faiz oranı ve döviz kurundaki kırılganlıklar devam etmektedir. Cari açığın gerilemesine rağmen, ihracattaki 32 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 OECD’nin Haziran 2016 Ekonomik Görünüm Raporu Küresel büyüme zayıf OECD’ye göre, 8 yıl önce yaşanan finansal krizden bu yana dünyada ekonomik büyüme zayıftır. Küresel GSYH büyüme hızının, bir önceki yıla kıyasla değişmeyerek 2016 yılında %3, 2017’de ise %3,3 olması beklenmektedir. OECD bölgesinde büyüme oranları sırasıyla %1,8 ve %2,1; Euro Bölgesinde ise %1,6 ve %1,7 olacaktır. Talepteki durgunluk, yatırım, ticaret ve verimlilik artışlarındaki zayıflık ve ülkelerin reform hızındaki yavaşlama, büyümenin istenen düzeyde gerçekleşmemesine neden olmaktadır. Küresel ekonomide iyileşmenin ılımlı düzeyde kalmasına bağlı olarak OECD’de ortalama işsizlik oranı 2016 yılı için %6,4, 2017 için %6,2; Euro Bölgesi için %10,2 ve %9,8 olarak tahmin edilmiştir. OECD, Türkiye’nin 2016 büyüme oranını %3,9’a yükseltti. OECD, yeni raporunda daha önce %3,4 olarak duyurduğu Türkiye’nin 2016 büyüme oranı tahminini %3,9’a yükseltmiştir. OECD’ye göre 2016’da Türkiye’de kamu tüketimi, özel tüketime göre çok daha yüksek oranda artacak, yatırım artışı %3,6’dan %1,8’e gerileyecek, ihracat ve ithalat 2015’e göre yükselecek, ancak net ihracatın GSYH’ya katkısı daha da azalacaktır (%-1,0). OECD’nin 2016’ya ilişkin diğer tahminleri TÜFE’de %7,9, işsizlikte %10 ve cari açık/GSYH oranında %4,8’dir (Tablo). OECD’nin Haziran 2016 Ekonomik Görünüm Raporu’nda Türkiye için şu değerlendirmelerde bulunulmuştur: Türkiye’de GSYH’nin 2016 ve 2017’de yıllık olarak %4’e yakın büyüyeceği tahmin edilmektedir. 2016 yılı başında asgari ücret ve sosyal transferlerdeki ani yükseliş, özel tüketimi artıracaktır. Buna bağlı olarak işgücü maliyetlerindeki artış, ilk yıl için sağlanan desteklere rağmen ekonominin rekabet gücünü ve ihracatı olumsuz etkileyecektir. Hanehalkı gelirlerindeki zayıflama nedeniyle büyümenin 2017’de yavaşlaması beklenmektedir. İş dünyası ve hanehalkı güveni, ciddi bölgesel jeopolitik gerilimler ve zor iç siyasi ortam dolayısıyla zayıf kalmaya devam edecektir. Bir çok alanda OECD’deki iyi uygulamalara yakınsamayı sağlayacak olan Hükümet 2016 Yılı Eylem Planı’ndaki anahtar tedbirlerin uygulanması, içerde ve dışarıda güveni artıracak, yatırımları ve büyümeyi destekleyecektir. Verimlilik, zayıflamıştır. Etkin firmalar, düzenleyici çerçevedeki yetersizlikler nedeniyle tam potansiyelle büyüyememektedir. Aynı zamanda, yüksek oranda vasıfsız işgücü istihdam eden verimliliği düşük firmalar, yasal mevzuatın tam olarak uygulanmaması nedeniyle ayakta kalmayı sürdürmektedir. İş ortamının ve becerilerin geliştirilmesi konusunda hayata geçirilmesi gereken düzenlemeler, kaynakların verimliliği düşük firmalardan yüksek verimli firmalara aktarılmasını sağlamalıdır. Güçlü büyüme, iç talep kaynaklıdır. GSYH’deki büyüme, 2015 yılından beri özel tüketime bağlı olarak güçlüdür. Hanehalkı güvenindeki azalma, iç siyasi ortamdaki belirsizlikler ve ciddi bölgesel çatışmalar, tüketimi desteklememiştir. Hanehalkı tüketim harcamaları, asgari ücretteki ve sosyal transferlerdeki artışa bağlı şekilde güçlü olmayı sürdürmüştür. Suriyeli sığınmacılar da tüketimi artırmıştır. Buna karşılık, özel sektör yatırımları durgunluğunu korumuştur. 2015 yılı boyunca döviz kurlarındaki gerilemeden kaynaklanan rekabet gücü kazanımlarına rağmen, bölgesel piyasalardaki ciddi daralma nedeniyle ihracat zayıf kalmıştır. Ocak-Şubat 2016 itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine göre Rusya’ya yapılan ihracat %63, Irak’a ihracat %21 oranında düşüş göstermiştir. Öte yandan, mamul mal ihracatı AB ve ABD piyasalarında pazar payı elde etmiştir. Petrol fiyatlarındaki sert düşüş nedeniyle cari açık azalırken, toplam mal ve hizmet ihracatı miktar olarak 2015 yılında azalmıştır. Rusya’nın Ocak 2016’dan beri Türk ihracatına uyguladığı ambargo, özellikle toplam istihdamın %7’sini oluşturan turizm sektöründeki gerilemeye öncülük etmiştir. Şimdiye kadar kolaylıkla sermaye girişi ile karşılanan dış finansman ihtiyacı, 2016’da GSYH’nin %20’sine ulaşacaktır. Makroekonomik politikalar, kısa vadede destekleyicidir. İşçilerin en az %30’u asgari ücret aldığından, Ocak ayında %30 oranındaki asgari ücret artışı ve diğer sosyal transferlerdeki artış, özel tüketimde İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 33 önemli bir artışa işaret etmektedir. Fakat aynı zamanda, 2015 sonunda %8,8’e ulaşan ve 2016 yılının ilk çeyreğinde elverişli gıda fiyatları ve güçlü döviz kuru sayesinde %7,5’e düşen enflasyon üzerinde artış yönünde baskı yapmaktadır. Asgari ücretteki artıştan kaynaklanan uluslararası rekabet gücü kaybına rağmen, iş dünyasının güveni 2016 yılı başında açıklanan ve işgücü ve ürün piyasalarına ilişkin önemli yapısal reform hedefleri içeren Hükümet Eylem Planı ile desteklenmiştir. Tam olarak uygulandığı takdirde bu eylem planı kayıtlı sektördeki firmaları destekleyecek ve böylelikle verimliliği ve ücreti daha yüksek işler yaratılabilecektir. Aynı zamanda, 2016 yılı başında Doğu bölgelerindeki gerilimler, sınır bölgelerinde süren jeopolitik sıkıntılar ve terör saldırıları, genel güven ortamını olumsuz etkilemiştir. Makroekonomik politikalar kısa vadede destekleyicidir ve tahminler Yeni Hükümetin Ocak ayında yayımlanan Orta Vadeli Ekonomik Programın temel yönlendirmelerine bağlı kalacağı yönündedir. Seçim vaatlerinin yerine getirilmesiyle mali politikalar 2016 yılında genişleyici olacaktır; fakat genel devlet harcamalarının GSYH içindeki oranının yeniden %41’e düşürülmesiyle 2017’den itibaren harcamaların sınırlandırılması planlanmaktadır. Küresel finansman koşullarının destekleyici olması, Merkez Bankası’nın ortalama fonlama oranındaki düşüş ve faiz oranı koridor aralığının azaltılması çerçevesinde para politikası, Şubat-Nisan döneminde gevşetilmiştir. İhtiyatlı makroekonomik politikalar, kredi kartı kullanımının belli tüketim harcamaları kategorileri için teşvik edilmesiyle, hafifçe gevşetilmiştir. Riskler, iki yönde önemlidir. Yıllık büyüme hızının 2016’da %3,9’a ulaşması ve 2017’de bir miktar azalması beklenmektedir. Enflasyon oranının, %5’lik 2017 yılı hedefinin üzerinde olmak üzere, 2016’nın ikinci yarısında %8’in biraz altında kalacağı tahmin edilmektedir. Eğer niyet edilen yapısal reformlar uygulanabilirse, iç siyasi ortamda ve bölgesel jeopolitik koşullarda iyileşme olursa, güçlü özel sektör yatırımları ve ihracat büyümeyi daha yukarı çekebilir. Bununla birlikte tahminler, siyasi istikrara ve Orta Vadeli Ekonomik Program’ın temel yönlendirmelerinin sürdürüleceği varsayımlarına dayanmaktadır. Eğer bunun aksi olursa, ya da bölgesel ve iç gerilimler yoğunlaşırsa, iç tüketim ve turizm olumsuz etkilenecektir. Buna ek olarak, uluslararası güvendeki herhangi bir zayıflama, sermaye girişlerinde ve döviz kurlarında dalgalanmaları tetikleyerek kısa vadede büyümeyi baskılayabilir. Ayrıca Türkiye, Çin’e ilişkin tahminler, ABD para politikasında beklenen normalleşme ve Avrupa ekonomisindeki yavaşlama gibi küresel risklerden olumsuz etkilenebilir. Türkiye: Talep, Üretim ve Fiyatlar 2012 2013 Cari fiyatlarla Milyar TL Piyasa fiyatlarıyla GSYH Özel Tüketim Kamu Tüketimi Gayri Safi Sabit Sermaye Oluşumu Yurtiçi nihai talep Stok değişimi1 Toplam yurtiçi talep Mal ve hizmet ihracatı Mal ve hizmet ithalatı Net ihracat1 GSYH deflatörü TÜFE Özel tüketim deflatörü İşsizlik oranı Cari işlemler açığı2 1.Reel GYSH’daki değişimlere katkılar 2. GSYH’nın yüzdesi olarak Kaynak: OECD Economic Outlook 34 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 2014 2015 2016 2017 1998 Fiyatlarıyla, yüzde değişim 1.416,8 994,4 210,3 287,1 1.491,8 -1,9 1.489,9 372,6 445,7 -73,1 4,2 5,1 6,5 4,4 5,2 1,4 6,5 -0,2 9,0 -2,9 3,0 1,4 4,7 -1,3 1,4 -0,1 1,3 7,4 -0,3 2,0 4,0 4,5 6,7 3,6 4,7 -0,3 4,6 -0,8 0,3 -0,3 3,9 4,2 8,0 1,8 4,3 0,0 4,5 2,7 5,6 -1,0 3,7 4,0 2,7 4,0 3,8 0,0 3,9 5,2 5,4 -0,3 - 6,2 7,5 6,2 9,0 -7,7 8,3 8,9 7,0 10,0 -5,5 7,5 7,7 6,6 10,3 -4,4 7,0 7,9 7,3 10,1 -4,8 6,5 7,3 6,6 10,2 -4,6 Dünya Bankası 2016 Küresel Büyüme Tahminini %2,9’dan %2,4’e İndirdi TÜRKİYE TAHMİNİ DEĞİŞMEDİ: %3,5 Dünya Bankası’nın Haziran 2016 tarihli Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu yayınlandı. Rapor’da 2016 küresel büyüme tahmini 0,5 puan azaltılarak %2,4 olarak belirtildi. Kısaca, dünyadaki büyüme 2015’e göre artmayarak durgun seyredecek. Gelişmiş ekonomilere ait 2016 büyüme tahmini Ocak Raporu’na göre 0,5 puan azaltılarak %2,2’den %1,7’ye; gelişen ekonomilere ait tahmin de 0,6 puan azaltılarak %4,1’den %3,5’e indirildi (Ek Tablo). 2016’nın reel GSYH artış tahminlerine ülke bazında bakıldığında, Türkiye için %3,5 tahmininde bulunulduğu ve 2017 için bu düzeyin korunduğu görülüyor. Dünyanın büyüme lokomotifliğinde Çin yerini Hindistan’a bırakmış bulunuyor. 2016’da Çin %6,7; Hindistan %7,6 büyüyecek, üstelik 2017 tahminlerinde artış oranının Çin için azaldığı, Hindistan için arttığı dikkati çekiyor. Filipinler, Endonezya ve Malezya’nın %6,4 - 4,4 arası oranlarla yüksek büyümede Hindistan ve Çin’e eşlik edeceği; Mısır’ın Türkiye’ye yakın (%3,3), ambargodan sıyrılan İran’ın ise Türkiye’nin üzerinde (%4,4) büyüyecekleri tahmin ediliyor. Türkiye’nin en önemli dış ticaret ve doğrudan yatırım rakipleri Romanya ve Polonya da Türkiye’ye kıyasla daha yüksek oranda büyüyecek iken (sırasıyla %4,0 ve %3,7) Bulgaristan ve Macaristan muhtemelen daha az büyümeyle yetinecekler (sırasıyla %2,2 ve %2,6). Rusya ve Brezilya, ekonomilerinin küçülmesi beklenen BRICS Ülkeleri (sırasıyla %-1,2 ve %-4,0). Dünya genelinde yavaşlamanın hakim olduğu bu tabloda Türkiye, bü- genin durumunu kısmen belirleyiyüme açısından oldukça avantajlı gö- ci özellik taşıyor. Olumlu beklentiler bağlamında; petrol fiyatları daha çok rünüyor. Ancak, Dünya Bankası Rapor’da artmazsa, enflasyon durgun kalabilir Türkiye için önemli riskleri ifade edi- (çekirdek enflasyon Türkiye’de hedefin üzerinde),faiz oranları azaltılabilir, cari yor: işlemler açığı ve döviz kurları avantajlı “Türkiye 2015’te seçimlere ve arolur ve üretim artabilir”. tan jeopolitik risklere rağmen yurt içi talep artışı ile %4’lük büyüme elde etti. AzaDÜNYA BANKASI’NIN lan petrol fiyatları cari BÜYÜME TAHMİNLERİ 2016-2017 açığın GSYH’ye oranını %4,5’e indirdi. Sanayi 2015 2016 2017 üretimi, ihracat ve pera- ÜLKE GERÇEKLEŞME (T) (T) kende satış göstergeleri TÜRKİYE 4,0 3,5 3,5 2016’nın ilk yarısında DÜNYA 2,4 2,4 2,8 güçlü büyümenin de- GELİŞMİŞ EKONOMİLER 1,8 1,7 1,9 vam edeceğini göste- ABD 2,4 1,9 2,2 riyor. Ancak turizm AVRO BÖLGESİ 1,6 1,6 1,6 gelirlerinin azalışı ve je- JAPONYA 0,6 0,5 0,5 opolitik tansiyonun ar- İNGİLTERE 2,2 2,0 2,1 tışı, güveni baskı altında GELİŞEN EKONOMİLER 3,4 3,5 4,4 tutuyor. Zayıf dış talep, ÇİN 6,9 6,7 6,5 4,8 5,1 5,3 Rusya’nın uyguladığı ENDONEZYA 5,0 4,4 4,5 kısıtlamalar ve politika MALEZYA 5,8 6,4 6,2 belirsizliği 2016’daki FİLİPİNLER 2,8 2,5 2,6 büyümeyi azaltabilir. TAYLAND BULGARİSTAN 3,0 2,2 2,7 Dış finansmanın sağ2,9 2,6 2,4 lanması temel öncelik MACARİSTAN POLONYA 3,6 3,7 3,5 durumunda. Kentlerde ROMANYA 3,7 4,0 3,7 meydana gelen terör -3,7 -1,2 1,4 saldırılarının ve Güney RUSYA ARJANTİN 2,1 -0,5 3,1 Doğu bölgesindeki sıBREZİLYA -3,8 -4,0 -0,2 cak çatışmaların gidişa2,1 1,9 2,1 tı da büyüme tahminle- ŞİLİ 2,5 2,5 2,8 rini etkileyebilir. Ticari, MEKSİKA MISIR 4,2 3,3 4,2 finansal ve işgücü piyaİRAN 1,6 4,4 4,9 sasıyla ilgili güçlü bağSUUDİ ARABİSTAN 3,4 1,9 2,0 lar nedeniyle Avro BölHİNDİSTAN 7,6 7,6 7,7 gesi’ndeki büyümenin GÜNEY AFRİKA 1,3 0,6 1,1 geleceği Türkiye’nin Dünya Bankası Küresel Ekonomik Beklentiler içinde bulunduğu böl- Kaynak: Haziran 2016; Aktaran TİSK İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 35 YABANCI SERMAYENİN SANAYİ YATIRIMLARI 36 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 Nihat ZEYBEKCİ Ekonomi Bakanı İthalata Bağımlılığı Yüksek Mallarda Küresel Yatırımcıların Ülkemize Çekilmesi İçin Projeler Geliştirilecek Mevcut veriler ışığında son yıllarda ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve bunların sanayi sektörümüze yönelen miktarı konusunda bir değerlendirme yapabilir misiniz? Hükümetimizin göreve geldiği 2002 yılı doğrudan yatırımlar açısından da bir milat olmuştur. Her alanda yenilikçi ve uluslararası işbirliği ile piyasa dinamiklerini gözeten ekonomi politikamız çerçevesinde doğrudan yatırımlarda da ülkemizin potansiyelini hayata geçirecek düzenlemelere imza attık. Bu çerçevede 1975-2002 yılları arasında ülkemize yapılan doğrudan yatırımların toplamı 15,1 milyar dolar seviyesinde iken 2003-2015 yılları arasında ülkemizin yakaladığı siyasi ve makroekonomik istikrar sayesinde toplam doğrudan yatırım girişi yaklaşık 11 kat artarak 165,5 milyar dolara ulaştı. Söz konusu performans, piyasa dostu reformlar, uluslararası işbirliğine açık duruşumuz, altyapı olanaklarında gösterilen gelişim ve iç pazarımızdaki istikrarlı büyüme görünümü gibi pek çok faktörün bileşkesi olarak görülebilir. Doğrudan yatırımların sektörel dağılımına baktığımızda ise 2002-2015 döneminde doğrudan yatırımların Ekonomik yapının en önemli arterlerinden olan imalat ve finans sektörlerine gelen doğrudan yatırımların söz konusu payları, ekonomimize duyulan güvenin çok önemli bir göstergesi niteliğindedir. %36’sının finans, %24’ünün imalat, %12’sinin enerji, %9’unun bilişim sektöründe gerçekleştiği ve diğer sektörlerin ise % 19 pay aldığı görülmektedir. Ekonomik yapının en önemli arterlerinden olan imalat ve finans sektörlerine gelen doğrudan yatırımların söz İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 37 İmalat sanayinde gerçekleştirilen doğrudan yatırım payının 20022010 yılları arasında ortalama %19 iken bu payın 2011-2015 döneminde %30’a çıktığı görülmektedir. konusu payları, ekonomimize duyulan güvenin çok önemli bir göstergesi niteliğindedir. Ana sektör ağırlıkları açısından dünya ve gelişen ülkelerdeki eğilimlere paralel, çeşitli yapıda, bağımlılığı düşük söz konusu doğrudan yatırım gerçekleşmeleri, ülkemizin küresel trendleri yakalayan, sürdürülebilir bir doğrudan yatırım performansına sahip olduğuna işaret etmektedir. İmalat sanayiinde gerçekleştirilen doğrudan yatırım payının dönemler arası karşılaştırması incelendiğinde ise son 5 yıl içerisinde söz konusu payın yükseldiği görülmektedir. İmalat sanayinde gerçekleştirilen doğrudan yatırım payının 2002-2010 yılları arasında ortalama %19 iken bu payın 2011-2015 döneminde %30’a çıktığı 38 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 görülmektedir. Bu durum uluslararası yatırımcıların ülkemizde son yıllarda imalat sanayine artan ilgisini göstermektedir. Türkiye’nin uluslararası sermaye hareketlerinden henüz yeterince pay alamamasının nedenleri konusunda neler söyleyebilirsiniz? Son 13 yıllık dönem içerisinde hükümetlerimizce yürütülen istikrarlı ve öngörülebilir politikalar sayesinde ekonomide güven ortamı oluşturulmuş ve bu kapsamda uluslararası doğrudan yatırım girişleri kayda değer bir biçimde yükselmiştir. Türkiye 2003 yılından bu yana gerçekleştirdiği doğrudan yatırım hamlesini istikrarlı bir şekilde sürdürmektedir. Ülkemizde hâlihazırda faaliyet gösteren yabancı sermayeli şirket sayısının her yıl artan bir tablo çizmesi ve 2015 sonu itibariyle Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası sermayeli şirket sayısının 47.590’a ulaşmış olması, bu durumun bir başka göstergesi niteliğindedir. Bunlara ilaveten, küresel ölçekte zayıf makroekonomik büyüme görünümü, politika belirsizlikleri ve gelişen ülkelerde yavaşlama gibi aşağı yönlü risk unsurları nedeniyle, daha yüksek artışlar arzu edilse de, bölgesinin en önemli yatırım üslerinden olan Türkiye, geçtiğimiz 2 yılda da istikrarlı görünümü ve güvenilir politika çerçevesi ile bölgesinde en fazla doğrudan yatırım yapılan ülke olarak lider konumunu sürdürmüştür. Sanayi sektörüne yönelik doğrudan yatırımların artırılması konusunda özellikle Bakanlığınızca alınan, uygulanan ya da planlanan tedbirler nelerdir? Kamu ve özel sektörün üst düzey katkı ve katılımları ile yapılan değerlendirmeler sonucunda, Bakanlığımız tarafından ulusal strateji ve temel politika belgeleri ile uyumlu olarak hazırlanan Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) çerçevesinde İthalat Bağımlılığı Yüksek Ara Mallarda Yatırımların Özendirilmesi amacına yönelik Motor ve Kompresör sektöründen İş Makinaları sektörüne, Kimyasallar sektöründen rulman imalatına kadar 11 farklı sektörde küresel yatırımcıların ülkemize çekilmesi yönünde projeler geliştirilmesi öngörülmüştür. Anılan yol haritası kapsamında, pek çok farklı uluslararası firma ile gerçekleşen görüşmelerde firmalara ülkemizin genel ekonomik görünümü, ilgili ürün veya ürün grubu özelinde ihracat ve yatırım olanakları ile Yatırım Teşvik Sistemini içeren kapsamlı ve sistematik yurtdışı tanıtım faaliyetlerine devam edilmektedir. Diğer taraftan sanayi sektörü de dâhil olmak üzere tüm sektörlerdeki yatırımların artması amacıyla yatırımların önündeki idari ve bürokratik engelleri doğru bir şekilde tespit ederek, bunları azaltacak ve iş yapma süreçlerini kamu ve özel sektör temsilcilerinin bir arada olduğu bir platform niteliğinde olan Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YO- İKK) bünyesinde sürdürmekteyiz. Ayrıca son dönemde geçtiğimiz aylarda kabul edilen Ar-Ge Reform Paketi düzenlemeleri çerçevesinde tasarım faaliyetleri de Ar-Ge mevzuatı kapsamına almış bulunuyoruz. Çalıştırılması zorunlu Ar-Ge personeli sayısında sektöre bağlı esneklik sağladık ve ArGe personeli için sağlanan gelir vergisi teşviklerini artırdık. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hazırlanan ve marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin başvuruları, tescil ve tecil sonrası işlemleri ve bu hakların ihlaline dair hukuki ve cezai yaptırımları düzenleyen Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı komisyonda kabul edilmiş ve TBMM Genel Kurulu’nda görüşülme aşamasına geçmiştir. Uzun zamandır gündemimizde bulunan ve AB uyum sürecinde önemli bir yapıtaşı olan Kişisel Verilerin Ko- Önümüzdeki dönemde imalat sanayimiz ekonomimiz genelinde olduğu gibi doğrudan yatırımlar açısından da önemini koruyacaktır. Bu çerçevede özel ve kamu işbirliği ile attığımız adımlar ışığında, ülkemizin uluslararası yatırım potansiyelinin sınırlarına erişerek dünyada bu alanda elde ettiği konumunu daha ileri noktalara taşıyacağına olan inancım tamdır. runması Kanunu da 2016 yılı Nisan ayında Meclis Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaşmıştır. Önümüzdeki dönemde imalat sanayimiz ekonomimiz genelinde olduğu gibi doğrudan yatırımlar açısından da önemini koruyacaktır. Bu çerçevede özel ve kamu işbirliği ile attığımız adımlar ışığında, ülkemizin uluslararası yatırım potansiyelinin sınırlarına erişerek dünyada bu alanda elde ettiği konumunu daha ileri noktalara taşıyacağına olan inancım tamdır. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 39 Mehmet BÜYÜKEKŞİ Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İhracat Artışı İçin İmalat Sanayiinin Doğrudan Yabancı Yatırımlardaki Payı Daha Fazla Olmalı Bize önce ülkemize gelen doğrudan yatırımların miktarı, yöneldiği sektörler ve yabancı yatırım-ihracat ilişkisi konusunda bir değerlendirme yapabilir misiniz? Doğrudan yabancı yatırımlar dünyada 2000’lerin başından itibaren hızla yükselişe geçmiş, ancak küresel krizle birlikte bu yükseliş yavaşlamıştır. Son olarak 2015 yılında gerçekleşen yaklaşık 1,7 trilyon dolarlık doğrudan yatırımlar hala 2007 yılındaki 1,9 trilyonluk seviyenin altında. Ülkemizde de benzer şekilde, 2007 yılında 22 milyar dolarla en yüksek doğrudan yabancı yatırım girişi gerçekleşirken, 2015 yılında giren rakam 16,8 milyar dolar oldu. Bir önceki yıla göre %34 artış gerçekleşen doğrudan yabancı yatırım girişinde, rafineri yatırımları, banka, gıda ve ulaştırma sektörüne yapılan yatırımlar ön plana çıkmıştır. Bu yatırımların üçte ikisi Avrupa ülkelerinden gelirken, bu ülkeler arasından İspanya, Lüksemburg ve Hollanda ön plana çıkmıştır. Yapılan yatırımların sektörel dağılımı ihracat etkisi açısından son derece önem arz ediyor. 2002 yılından bugüne kadar yapılan yatırımlara baktığımızda yapılan yatı- 40 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 rımların yaklaşık dörtte birinin imalat sanayine, üçte birinin ise finans sektörüne yapıldığını görüyoruz. Doğrudan yabancı yatırım girişinin artışı elbette cari açığın finansmanı açısından son derece önemli. Ancak, yapılan yatırımların ihracatımızı doğrudan artırıcı etkide bulunması için imalat sanayinin yatırımlardaki payının daha fazla olması gerekmektedir. Bu oran 2012 yılında %42 ile son dönemin en yüksek seviyesine ulaşırken, 2015 yılında %35 seviyesinde seyretti. Umuyoruz ki, önümüzdeki yıllarda ihracatımız üzerinde doğrudan artırıcı etkiye sahip olan imalat sanayinin doğrudan yatırımlardaki payı %50’ler seviyesine çıkar. Ülkemizin daha hızlı büyümesinin daha yüksek teknolojili ürünler ihracatının artırılmasına bağlı olduğu gerçeği karşısında, bu konuda alınması gereken tedbirler ve uygulanması gereken politikalara ilişkin görüş ve önerilerinizi öğrenebilir miyiz? Geçtiğimiz 15 yılda ihracatımızda niteliksel dönüşüm yaşadığımızı görüyoruz. Geçmişte daha çok tekstil ve yaş sebze-meyve ağırlıklı bir ihracat Doğrudan yabancı yatırım girişinin artışı elbette cari açığın finansmanı açısından son derece önemli. Ancak, yapılan yatırımların ihracatımızı doğrudan artırıcı etkide bulunması için imalat sanayinin yatırımlardaki payının daha fazla olması gerekmektedir. yapımız mevcutken, şimdi otomotiv, elektronik cihazlar ve makine ihracatımız üst sıralarda yer almaya başladı. Bu süreçte ihracatımızdaki ağırlık orta-düşük teknolojili ürünlerden orta-yüksek teknolojili ürünlere doğru kaydı. Ancak, ileri teknolojili ürünlerin ihracatımızdaki payı ise maalesef %3’ler düzeyine geriledi. Tabi, biz orta-düşük teknolojiden orta-yüksek teknolojiye geçişi oldukça önemli buluyoruz. Fakat, bunu kesinlikle yeterli görmüyoruz. Artık tüm dünyayı önüne katıp götüren yeni bir süreç başlıyor. Sanayide artık dördüncü safhaya geçiliyor ve otomasyonun, akıllı üretimin önemi giderek artıyor. Türkiye olarak dünyada üretim kanallarında gerçekleşen bu devrimin kesinlikle gerisinde kalmamalıyız. Diğer taraftan, yüksek İleri teknolojili ürünlerin ihracatımızdaki payı ise maalesef %3’ler düzeyine geriledi. Tabi, biz ortadüşük teknolojiden orta-yüksek teknolojiye geçişi oldukça önemli buluyoruz. Fakat, bunu kesinlikle yeterli görmüyoruz. Artık tüm dünyayı önüne katıp götüren yeni bir süreç başlıyor. katma değerli üretimimizi artırmak adına daha fazla ar-ge faaliyetleri yürütmeli, daha fazla inovasyona ve inovatif ürünlere odaklanmalı, daha fazla markalaşmaya önem vermeliyiz. Ülkemizde sermaye birikimi her geçen yıl artıyor. Aynı şekilde ar-ge harcamalarının GSYH içindeki payı da her geçen yıl artmaya devam ediyor. Şu an bu oran %1 seviyesinde. Hedefimiz bu oranı gelişmiş ülkelerdeki seviye olan %3 bandına yükseltebilmek. Bunun için hem özel sektörün hem devletin hem de üniversitelerimizin koordineli bir şekilde taşın altına elini koyması gerekiyor. Burada bu ahengi doğru bir şekilde yakalayabilmemiz şart. Üniversitelerimiz daha fazla araştırma yapmalı, özel sektörümüz daha fazla ar-ge harcamalarına kaynak ayırmalı ve devlet de etkin bir şekilde stratejik alanlarda desteklerde bulunmalı. Türkiye’nin dinamik ve genç bir nüfusa sahip olması bizi diğer ülkelerin bir adım önüne çıkarıyor. Kaynaklarımızı etkin bir şekilde kullanarak bu potansiyele maksimum düzeyde ulaşmalıyız. Bu çerçevede, TİM’in de çalışmalarına katıldığı YOİKK’in yürüttüğü faaliyetlere ilişkin düşüncelerinizi açıklayabilir misiniz? Türkiye’de yatırım ortamının iyileştirilmesi son derece hayati bir konu. Dünya Bankası araştırmasına göre Türkiye İş Yapma Kolaylığı Endeksinde dünyada 55. sırada yer alıyor. Bu bizim için kabul edilemez bir seviye. Üretimin, ticaretin, ihracatın, ithalatın her alanında gereksiz iş yükü yaratan formalitelerden bir an önce kurtulmamız gerek. Yurtdışından bir yatırımcı ülkemize geldiğinde şirketini çok kısa bir sürede kurabilmeli. Aynı şekilde, ülkemizde yetişen genç girişimcilerimizin de cesaretlerini kıran basit ama zaman alan bürokratik işlerin en kısa zamanda minimuma indirilmesi gerekiyor. Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızın bu konudaki çalışmalarını dikkatle takip ediyoruz. Nisan ayında yapmış olduğumuz genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantımızda Gümrük ve Ticaret Bakanımız Sayın Bülent Tüfenkçi aramızda yer aldı ve şirket kurulumu Türkiye olarak dünyada üretim kanallarında gerçekleşen bu devrimin kesinlikle gerisinde kalmamalıyız. için gerekli sürenin 7-8 günden 1-2 güne indirileceğini açıkladı. Yine ülkemizde ticaret hayatı için kritik öneme sahip olan çekle alakalı bazı düzenlemeler yapılarak çekin daha güvenli bir ödeme aracı haline getirileceğini aktardı. Diğer taraftan, iç ticarette gerekli düzenlemelerin yapılmasının yanında dış ticarette de gümrüklerdeki formalitelerin azaltılmasını oldukça önemli buluyoruz. 2016 yılı Mart ayında Türkiye, DTÖ çatısı altındaki Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşmasına imza attı. Bu kapsamda, dünya ülkelerinin üzerinde önemle durduğu gümrüklerde modernizasyonu sağlayarak, işlem sürelerini ve maliyetlerini en aza indirmemiz gerekiyor. Bu kapsamda, önümüzdeki dönemde gümrüklerde Tek Pencere sistemine geçilecek olmasını da son derece memnuniyetle karşılıyoruz. 2016 yılı Mart ayında Türkiye, DTÖ çatısı altındaki Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşmasına imza attı. Bu kapsamda, dünya ülkelerinin üzerinde önemle durduğu gümrüklerde modernizasyonu sağlayarak, işlem sürelerini ve maliyetlerini en aza indirmemiz gerekiyor. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 41 Arda ERMUT Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı UDY Çekimiyle Teknoloji, İstihdam ve İhracat Gelişimi Sağlanması Öncelikli Bize önce Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın amaçları, görevleri ve faaliyetleri konusunda kısa bilgi lütfedebilir misiniz? Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı (TYDTA), Türkiye’nin ekonomik kalkınmasında gereksinim duyulan yatırımların arttırılması, Türkiye’de yatırım yapılmasını özendirmeye yönelik yatırım destek ve tanıtım stratejilerinin belirlenmesi ve uygulanması maksadıyla 2006 yılında 5523 sayılı kanun ile kurulmuştur. TYDTA’nın çalışmaları, Türkiye’nin yatırım ortamının tanıtımı ve Türkiye’ye gelecek veya Türkiye’de mevcut yatırımcılara yatırım yapmadan önce, yatırım aşamasında ve yatırımlarını yaptıktan sonra ihtiyaç duydukları bilgilendirme ve yönlendirme hizmetini baş koordinatör olarak ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde sağlanması olarak iki kategoriye ayrılmaktadır. Doğrudan Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım’a bağlı olarak hizmet vermekte olan kurumumuzun merkezi Ankara’da olup İstanbul’da da bir ofi- 42 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 si bulunmaktadır. Ayrıca yatırım potansiyeli yüksek belli başlı ülkelerde temsilci niteliğinde danışmanlarımız mevcuttur. TYDTA’nın Uluslararası Doğrudan Yatırım (UDY) çekmede temel öncelikleri; bu yatırımların katma değer yaratarak ülkemize teknoloji transferi sağlaması, istihdam yaratması ve ithalatımızı düşürerek ihracatımızı arttırmamıza hizmet edecek türden yatırımlar olması şeklinde üç ana başlık altında özetlenebilir. Bu amaca hizmet etmek üzere TYDTA bünyesinde farklı dilleri konuşabilen ve önemli bir kısmı özel sektör tecrübesine sahip, yurtdışı deneyimi olan proje direktörleri istihdam edilmektedir. Sözkonusu proje direktörleri TYDTA’da oluşturulmuş olan; Ülke, Sektör ve Özel Çalışma takımlarında görev almaktadırlar. 2003 yılında çıkarılan 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu’nda da açık bir şekilde ifade edildiği üzere eşit muameleye tabi olan yerli ve yabancı yatırımcılara sunulan hizmetler arasında; yatırımcıyı Uluslararası Doğrudan Yatırım çekmede temel öncelikleri; bu yatırımların katma değer yaratarak ülkemize teknoloji transferi sağlaması, istihdam yaratması ve ithalatımızı düşürerek ihracatımızı arttırmamıza hizmet edecek türden yatırımlar olması şeklinde üç ana başlık altında özetlenebilir. yürürlükteki kanunlar hakkında bilgilendirme, yatırım yeri seçimi, sektörel raporlar hazırlama, çalışma izinleri, teşvik başvuruları vb gibi bürokratik süreçlerin hızlandırılması ve mevzuatta yatırımcılar lehine iyileştirilmeler yapılması sayılabilir. Temel amacınız uluslararası yatırımcılara ülkemizin sunduğu yatırım olanaklarını tanıtmak ve bunlara destek vermek olduğuna göre, bu alanda son yıllarda ülkemize gelen doğrudan yatırım tutarları ve nitelikleri ile ilgili görüş ve düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? Türkiye 2002 yılına kadar toplam 15 milyar dolar UDY çekerken, 2003 Ülkemizde daha fazla katma değer üreten imalat sektörleri ile ülkemizin ithalata bağımlılığını azaltan enerji sektörlerine gelen yatırımlar son beş yılda artış göstermiştir. yılından bugüne kadar olan 13 yıllık dönemde 165 milyar doların üzerinde UDY çekmiştir. Türkiye’nin geçtiğimiz yıl çektiği UDY miktarı 16,8 milyar dolar olup, sadece bu bir yıllık tutar bile ülkemizin 2002 yılına kadar çektiği toplam UDY miktarı olan 15 milyar dolardan fazladır. Dolayısıyla çekilen UDY tutarında özellikle 2002 yılından bu yana kaydedilen gelişim ülkemizde bu alanda somut bir dönüşüm yaşandığının açık bir delilidir. Diğer taraftan özellikle son yıllarda ülkemizin çekmekte olduğu UDY’nin geldiği ülkeler bazında daha dengeli bir dağılım gözlenmekte olup, sektörler bazında da imalat sektörüne doğru daha olumlu bir değişim yaşanmaktadır. 2002-2010 döneminde Türkiye’ye gelen UDY’nin %75’i Avrupa ülkelerinden gelmekteyken, 2011-2015 döneminde bu oran %66’ya düşmüş, ancak 2002-2010 döneminde %10 olan Ortadoğu’nun payı %14’e, %2 olan Asya’nın payı da %6’ya çıkmıştır. Keza, 2002 yılında en büyük 10 UDY kaynağı toplam UDY ithalatının %95’ini oluştururken, 2015 yılında en büyük 10 UDY kaynağı Türkiye’nin toplam UDY ithalatının %84’ünü oluşturmaktadır. Bu durum da Türkiye’nin kaynak çeşitlendirmesi yönünden de daha avantajlı bir konuma geldiğini göstermektedir. Benzer şekilde sektörel dağılımda da son beş yılda olumlu anlamda bir dönüşüm yaşanmıştır. Bu çerçevede ülkemizde daha fazla katma değer üreten imalat sektörleri ile ülkemizin ithalata bağımlılığını azaltan enerji sektörlerine gelen yatırımlar son beş yılda artış göstermiştir. Örneğin, 2002-2010 döneminde ülkemize gelen UDY’nin yaklaşık %71’i hizmetler, %18’i imalat ve %9’u enerji sektörüne gelmekteyken, 20112015 döneminde imalat sektörünün payı %30’a, enerji sektörünün payı ise %16’ya çıkmıştır. Hizmetler sektörünün payı ise %51’e düşmüştür. İmalat sektörü özelinde bilgisayar, elektrik-elektronik ve optik ürünleri imalatı ile kimyasal ürünlerin imalatı ön plana çıkmaktadır. İmalat ve Enerji sektörlerinin payının artması ülkemizin küresel değer zincirinde daha üst sıralara çıkması sürecini hızlandırmaktadır. Ayrıca, ülkemizin ithalata olan bağımlılığının azaltırken ihracatını da arttırarak dış ticaret açığının sınırlanması açısından oldukça önemlidir. Ülkemize gelen doğrudan yabancı yatırımların arttırılması ve özellikle kalkınmanın motoru durumunda bulunan sanayi sektörümüze yönlendirilmesi konusunda halen yapılan ve yapılması gereken çalışmalar ve Ajansınızın bu konudaki faaliyetleri hakkında neler söyleyebilirsiniz? TYDTA’nın kuruluşundan bu yana dünya çapında önemli tanıtım faaliyetlerinde bulunulmuş ve Türkiye hakkında önemli oranda farkındalık yaratılmıştır. Tanıtım faaliyetleri bundan sonra da devam edecek olmakla birlikte, ekonominin motoru durumunda bulunan sanayi sektörümüze daha fazla ve daha kaliteli UDY çekilmesi, cari açık oluşturan ara malınının ithalatına olan bağımlılığımızın azaltılması ve Türkiye’nin küresel değer zincirlerine daha fazla entegrasyonunu teminen, özellikle son birkaç yıldır daha farklı stratejiler izlenmektedir. Türkiye’nin sanayi, kalkınma ve ticaret stratejileri ile de uyumlu olmasına özen gösterilen bu stratejilerimiz; İmalat ve Enerji sektörlerinin payının artması ülkemizin küresel değer zincirinde daha üst sıralara çıkması sürecini hızlandırmaktadır. Ayrıca, ülkemizin ithalata olan bağımlılığının azaltırken ihracatını da arttırarak dış ticaret açığının sınırlanması açısından oldukça önemlidir. •• UDY çekerken Türkiye’ye yüksek katma değer getirecek; otomotiv, elektronik ve elektrikli makinalar, kimya, enerji, yaşam bilimleri, bilgi ve iletişim teknolojileri, iş hizmetleri, savunma ve havacılık, lojistik ve altyapı gibi öncelikli sektörlere yoğunlaşmak, •• Tasarım, ar-ge, pazarlama, veri yönetimi gibi üretim-öncesi ve üretim-sonrası fonkiyonlarını Türkiye’ye getirecek çok uluslu şirketlerden yatırım çekmek, •• Çok Uluslu Şirketlerin yatırımlarını Türkiye’ye çekerek KOBİ’leri onların tedarikçi konumuna getirmek ve bu şekilde KOBİ’leri küresel değer zincirlerine entegre etmek, •• Büyük istihdam oluşturan, ihracat odaklı veya büyük sermaye girişi sağlayan yatırımları ülkemize çekmek gibi önceliklere göre belirlenmekte, bu amaca hizmet edecek şekilde belli ülkeler, sektörler ve firmalar hedeflenlenmekte ve bunlara yönelik özel stratejiler hazırlanmaktadır. Diğer taraftan, halihazırda ülkemizdeki mevcut yatırımcıların genişleme yatırımlarını desteklemek, ülkemizin ve Ajansımızın stratejik öncelikleri ile uyumlu birleşme-satın alma ve ortak girişim faaliyetlerine yardımcı olmak, yatırım ortamının iyileştirilmesi süreçlerinde daha etkin bir rol üstlenmek, önümüzdeki dönemde Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın öncelikli faaliyetleri arasında yer almaya devam edecektir. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 43 Ender YORGANCILAR EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Yabancı Yatırımların Sanayiye Yönelmesi Sağlanmalı Ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve bunların sanayi sektörümüz açısından mevcut durumu hakkında neler söyleyebilirsiniz? 2000’li yıllarda küresel ölçekte gözlemlenen likidite fazlalığı ve gelişen dijital teknolojinin getirdiği kolaylıklar, uluslararası yabancı yatırımların dikkat çekici düzeyde artmasını sağlamıştır. Söz konusu artışın en yoğun olduğu ülkeler; ABD, AB, Japonya, vb. gelişmiş ülkeler olmuştur. Ancak, 2008 global krizi, uluslararası yatırımların yönelimi konusunda önemli bir değişikliğe sebep olmuştur. Zira, krizden sonra yatırımcıların, yeni yatırım sahaları arayışlarının bir sonucu olarak, aralarında ülkemizin de bulunduğu gelişmekte olan ülkelere yönelik yabancı sermaye yatırımları artış göstermiştir. Ülkemize yabancı yatırımların artması ekonomik büyümemiz ve kalkınmamız adına en önemsediğimiz konulardan biridir. Zira, yabancı yatırımlar istihdam sağlamakla birlikte, nitelikli işgücü ve katma değer yaratıcı üretimi yükselterek, teknolojiyi geliştirerek; mikro ölçekte fabrikalarımız ile firma- 44 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 larımıza, makro ölçekte ise iş dünyamıza ve ülkemize önemli kazanımlar sunmaktadır. Bu doğrultuda, doğrudan yabancı yatırımlar son yıllarda ülke ekonomimizin de en önemli maddelerinden biri haline gelmiştir. 2000’li yıllarda yaygınlaşan özelleştirme çalışmaları, bunun en somut göstergesidir. Yabancı yatırımlara ilişkin veriler, söz konusu değişimi açık biçimde ortaya koymaktadır. 2010’da 8.899 milyon Dolar olan uluslararası doğrudan yatırım girişleri 2014’de yüzde 40 artışla 12.523 milyon Dolar, 2015’de ise 2010’a göre yüzde 86 artışla 16.583 milyon Dolar düzeyine erişmiştir. 2015 yılındaki 16.583 milyon Dolar’lık yatırım girişinin yaklaşık yüzde 70’lik payına denk gelen 11.414 milyon Dolar’ı sermaye yatırımlarından oluşmaktadır. Konuyu sanayi sektörü açısından değerlendirmek için, yatırım girişlerinin alt kalemlerini incelediğimizde; 2010’da 847 milyon Dolar olan imalat sanayideki yatırımların 2014’de yüzde 222 artışla 2.731 milyon Dolar, 2015’de ise 2010’a göre yüzde 385 artışla 4.110 milyon Dolar olduğunu gözlemliyoruz. Ülkemize yabancı yatırımların artması ekonomik büyümemiz ve kalkınmamız adına en önemsediğimiz konulardan biridir. Zira, yabancı yatırımlar istihdam sağlamakla birlikte, nitelikli işgücü ve katma değer yaratıcı üretimi yükselterek, teknolojiyi geliştirerek; mikro ölçekte fabrikalarımız ile firmalarımıza, makro ölçekte ise iş dünyamıza ve ülkemize önemli kazanımlar sunmaktadır. Bu bağlamda, sanayi sektöründeki yabancı yatırımların, genel yabancı yatırımlara kıyasla çok daha dikkat çekici bir artış gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu noktada, imalat sanayinde faaliyet gösteren yabancı sermayeli firmalar nezdinde yüzde 19’luk paya sahip olan İzmir’in, yüzde 13’lük paya sahip olan İstanbul’u ve yüzde 12’lik paya sahip olan Ankara’yı geride bırakarak ülkemizde birinci sırada yer aldığını da belirtmek isterim. Yabancı yatırımcıların, sanayisi daha gelişmiş olan Marmara Bölgesi yerine, Ege’de yer alan İzmir’i daha çok tercih etmeleri, kentimizin bu konuda açık ara avan- Her ne kadar imalat sanayindeki yabancı yatırımlar artış göstermiş olsa da, yatırımcılar arasında son dönemlerde büyük bir yaygınlık kazanmış olan imalata dayalı olarak uzun vadede geri dönüşüm sağlayabilecek yatırım gerçekleştirmek yerine kısa vadede çok daha fazla kazanç sağlama anlayışı, ekonomimiz için ciddi bir tehdit unsurudur. tajlı konumda olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte; son dönemlerde ülkemize yönelik terör ve güvenlik alanlarında artan tehditlerin ve uluslararası arenada yaşadığımız krizlerin, imajımızı zedelenmesi yabancı sermaye adına oldukça olumsuz gelişmelerdir. Ülkemizin CDS endeks değerindeki yükseliş de yabancı sermayenin ülkemize olan bakışının çekimser hale geldiğini yansıtmaktadır. Doğrudan yabancı yatırımların artırılması ve beraberlerinde yüksek teknoloji getirmesi için devletçe ve özel sektör kuruluşlarınca alınması gerekli tedbirler sizce nelerdir? Öncelikle şuna dikkat çekmek isterim ki; her ne kadar imalat sanayindeki yabancı yatırımlar artış göstermiş olsa da, yatırımcılar arasında son dönemlerde büyük bir yaygınlık kazanmış olan imalata dayalı olarak uzun vadede geri dönüşüm sağlayabilecek yatırım gerçekleştirmek yerine kısa vadede çok daha fazla kazanç sağlama anlayışı, ekonomimiz için ciddi bir tehdit unsurudur. 2008 global krizi, finans ve inşaat sektörlerine dayalı olan yatırımların, sadece kısa vadede kazanç sağlayabileceğini ve sürdürülebilir büyüme üzerinde etkili olamayacağını ortaya koymuştur. Nitekim, ülkemizde de geçtiğimiz yıllardaki finans ve inşaat sektörlerinin gelişimin- den güç alan yüzde 8-9’luk büyüme oranları, sürdürülebilir olamamış ve son yıllarda yüzde 3-4 bandına kilitlenmiştir. Böyle bir sürecin sonucu olarak, üretimin ikinci planda kalması, hammadde ithalatı bağımlılığı gibi ciddi bir sorunla yüzleşmemize sebep olmuştur. Bu bağlamda, yabancı yatırımların özellikle imalat sanayiye ve teknolojik katma değer yaratıcı sektörlere yönelik gelişmesini sağlamak, devletin ve özel sektörün bu alandaki temel misyonu olmalıdır. Bu doğrultuda, yabancı yatırımları artırabilmek için her şeyden önce imalata dayalı ekonomik büyüme modeline ulusal bir strateji olarak tekrar önem verilmesi gerekmektedir. Geçtiğimiz aylarda açıklanmış olan Orta Vadeli Programda ve Yapısal Dönüşüm Eylem Programlarında tekrar sanayileşme vurgusu yapılmasını çok olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyor ve bu konudaki hedeflerin ivedilikle hayata geçirilmesini temenni ediyoruz. Bununla birlikte, yabancı sermayenin payının artırılmasında ekonomik serbestliğin ve uluslararası ticari anlaşmaların geliştirilmesi de büyük Yabancı yatırımların özellikle imalat sanayiye ve teknolojik katma değer yaratıcı sektörlere yönelik gelişmesini sağlamak, devletin ve özel sektörün bu alandaki temel misyonu olmalıdır. önem taşımaktadır. Ekonomik tarihin en kapsamlı ticaret anlaşmaları olarak nitelendirilen TTIP ve TTP anlaşmalarının ülkemize yönelik etkilerini değerlendirmemiz ve bu bağlamda hedeflerimizi belirlememiz, büyük önem taşımaktadır. Günümüzde bilişim çağının etkisiyle yatırımlar üzerindeki bürokrasinin daha da esnetilmeye ihtiyacı vardır. Yasal düzenlemelerden, yeni ekonomik modellerin uygulanmasına kadar çok kapsamlı bir yelpazede yer alan tüm bu hedefleri hayata geçirebilmemiz ve yabancı yatırımlar konusunda daha dikkat çekici başarılar elde edebilmemiz için, devletin ve özel sektörün işbirliği içinde hareket etmesi de şarttır. Bu işbirliğinin geliştirilmesinde devletimizin olduğu kadar biz iş adamlarının da büyük sorumluluğu vardır. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 45 Mustafa BOYDAK Kayseri Sanayi Odası (KAYSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ülkemize İleri Teknoloji Ürünleri Üretecek Yatırımların Çekilmesi Gerekli Ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve bunların sanayi sektörümüz açısından mevcut durumu hakkında neler söyleyebilirsiniz.? Türkiye’nin olmazsa olmazlarından bir tanesi doğrudan yabancı sermaye yatırımlarıdır. Bu portföy yatırımları, finansal enstrümanlar haricindeki doğrudan yabancı yatırımlar anlamına gelmektedir. Türkiye’de bir mal yada hizmetin doğrudan yabancı yatırımcılar tarafından gerçek ve tüzel kişiler tarafından satın alınması anlamına gelir ki veya sıfırdan yatırım yapılması anlamına gelir ki bu Türkiye açısından çok çok önemli ve hayati önemi olan 46 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 bir konudur. Türkiye’nin en önemli problemlerinden bir tanesi cari açık konusudur. Yabancı yatırımcılar cari açık problemimizin en önemli ilaçlarından bir tanesidir. Bunu bilmemiz lazım. Yatırım dediğimiz zaman üretim, istihdam, ihracat gibi konular gündeme geliyor. Bunlarda ülkemiz için en önemli kriterler. Ülkemize yatırım yapan yabancılar kar edecekleri için ülkemize geri dönüş olarak girdi sağlayacaklar. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkemize girişi son 14 yılda oldukça hızlanmıştı ancak son iki yıldır biraz yavaş bir seyirde gitmektedir. Bunu da tekraren aşacağımıza inanıyorum çünkü göstergeler bu yönde ilerlemektedir. Türkiye her Türkiye’nin en önemli problemlerinden bir tanesi cari açık konusudur. Yabancı yatırımcılar cari açık problemimizin en önemli ilaçlarından bir tanesidir. halükarda cazibesini korumaktadır. İtalya’dan Çin’e kadar olan eksen içerisinde en önemli sanayi yatırımı olan ülkedir. Bu sanayi yatırımı olan ülke hüviyetini devam ettirecektir. Özellikle gelişmiş ülkelerin mensupları Türkiye üzerinden Orta Doğu ve Afrika pazarları gibi üçüncü dünya ülkelerine açılmayı çok daha arzu etmektedirler. Avrasya ve Kafkasya tarafına açılmayı da Türkiye üzerinden hedeflemektedirler. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkemize girişi son 14 yılda oldukça hızlanmıştı ancak son iki yıldır biraz yavaş bir seyirde gitmektedir. Doğrudan yabancı yatırımların artırılması ve beraberinde ileri teknoloji getirmesi için devletçe ve özel sektör kuruluşlarınca alınması gerekli tedbirler sizce nelerdir? Devlet tarafından alınan tedbirlerle doğrudan yabancı serma- ye yatırımlarının ülkemize girişinin kolaylaştırılması lazım. Bürokratik engellerimizin az olması lazım. Şirket kuruluşu ve şirket tasfiyelerinin hızlıca yapılabilmesi lazım. Dünyada kolay iş yapılabilir ülkeler endeksinde Türkiye’nin ilk 30 arasında olması lazım. Bildiğim kadarıyla şu anda 58. sıralardayız. Doğrudan yabancı yatırımlarda ileri teknoloji ürünleri üreten yatırımların gelmesi lazım ki, bizim rekabetçi yönümüzü geliştirsin. Dünyada bir yarış var. Artık ülkeler değil şehirler yarışıyor neredeyse. Onun için doğrudan yabancı yatırımların girdiği, ileri teknoloji ürünlerinin üretildiği tedbirlerin alınması gerekiyor. Karşımızda somut örnekler var. Geçmişte Türkiye ile mukayese edilemeyen fakat bugün ülkemizi hızla geride bırakan ülkeler var. Buraların geçmişte aldıkları tedbirleri de göz önüne alıp, bunlara uygun tedbirlerde geliştirmemiz gerekmektedir. Özel sektör kuruluşlarınca alınması gereken tedbirlerde ortaklıklar tesis etmektir. Ortaklıklar tesis ederken, bizim önyargılarımızdan arınmak sureti ile şirketlerimizi daha büyütüp, pasta payımızı Bürokratik engellerimizin az olması lazım. Şirket kuruluşu ve şirket tasfiyelerinin hızlıca yapılabilmesi lazım. Dünyada kolay iş yapılabilir ülkeler endeksinde Türkiye’nin ilk 30 arasında olması lazım. Bildiğim kadarıyla şu anda 58. sıralardayız. Doğrudan yabancı yatırımlarda ileri teknoloji ürünleri üreten yatırımların gelmesi lazım ki, bizim rekabetçi yönümüzü geliştirsin. artırmamız gerekiyor. Hem kendimizin, hem yabancı yatırımcının istifadesi hem de ülkenin kalkınması açısında bir durum olması söz konusu oluyor. Bunları da sağladığımız zaman ülkemize yabancı yatırımcıları daha hızlı çekeriz diye düşünüyorum. Türkiye her halükarda cazibesini korumaktadır. İtalya’dan Çin’e kadar olan eksen içerisinde en önemli sanayi yatırımı olan ülkedir. Bu sanayi yatırımı olan ülke hüviyetini devam ettirecektir. Özellikle gelişmiş ülkelerin mensupları Türkiye üzerinden Orta Doğu ve Afrika pazarları gibi üçüncü dünya ülkelerine açılmayı çok daha arzu etmektedirler. Avrasya ve Kafkasya tarafına açılmayı da Türkiye üzerinden hedeflemektedirler. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 47 Prof Dr. Emre ALKİN Kemerburgaz Üniversitesi Rektör Yardımcısı Devletin Kurgulaması İş Yaratmaya Yönelik Olmalı Önce, “Her şey ekonomi değil” dedi, ekonominin öznesinin insan olduğunu hatırlatarak. Yalın Alpay ile birlikte kaleme aldığı kitabı, “Mucize çözüm yoktur, sadece senin aklına gelmemiştir” diyerek insanı rahatlatan, farklı bir bakış açısı sunuyor. Ardından “Paylaşmasak olmazdı” da filmi günümüzden geriye sarıyor. Yine Alpay ile birlikte yazdığı kitabında 2015 yılından geri giderek, 2000’li yılların ekonomik, politik ve sosyolojik bir panoramasını ortaya koyuyor. Son olarak ikili, ‘Moulla’nın Sanatı’ kitabında sıra dışı ressam Fikret Mualla’yı anlatıyor. Kitapta Fikret Mualla için yapılan şu yorum belki de en ilgi çekici olanıdır: “Yine de birbirine en benzeyen, kendini en yinelediği resimlerinde bile mutlaka sıradışı ve farklıdır.” Kendisi de sıra dışı ve farklı olmayı başarmış bir iktisat profesörü Emre Alkin. TV yorumculuğu, köşe yazarlığı, öğretim üyeliği, pek çok kurum ve kuruluştaki görevleri ve son olarak yazarlığı ile kendine has bir duruş sergiliyor Prof. Dr. Alkin. Kendisine telefonla ulaştığımızda bir toplantıdan çıkmış, bir diğerine gitmeye hazırlanıyordu. Kendisinden, “İmalat Sanayiinde Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Artırılması İçin Alınması Gerekli Tedbirler” gibi, başlığı bile insanı yormaya yeten bir konu üzerine görüş 48 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 bildirmesini istemiştik. ‘Bana bir saniye verin, kulaklığımı takayım, hemen başlayabiliriz’ dedi. Açıkçası, telefonun bir ucundaki ben, öbür ucundaki bir iktisat profesörünün rakamlarla konuşacağını düşünmekle hata etmişim. Ben rakamlarla soru sormaya çalıştıkça, onun aslında çok daha önemli bir konuya; ‘işin felsefesine’ dikkat çektiğini anlamam biraz süre aldı. “İlk yapılacak şey, yepyeni şeyler söylemek!” Türkiye’nin şu an uyguladığı ve çok başarılıyım dediği bir iktisat modeli olmadığına inandığını ifade eden Prof. Dr. Alkin, ilk yapılacak şeyin, yepyeni şeyler söylemek olduğunu söylüyor. Bu yepyeni şeylerin ne olduğunu ve işin felsefesini gelin hep birlikte Alkin’in o zarif ve nüktedan üslubuyla öğrenelim… “Yabancı sermaye yatırımlarının ekonomik büyümeye olan etkisi yadsınamaz. Yabancı sermayeyi bir ilaç olarak tarif etmeye kalksak; en güzel vitamin olarak tarif edebiliriz herhalde. Çünkü eğer vücudunuza aldığınız besinlerde yeterince vitamin yoksa ekstra olarak eksiğinizi dışarıdan tamamlamak durumundasınız. Yabancı sermaye böyle bir şey işte. Ama bir de makbul olanı var; öyle kısa Bürokratlar da devlet idaresinde düzenleyici otoritede görev alanlar da bir kere iş adamını, yabancı yatırımcıyı sevecekler. ‘Yahu bu adam ne iyi yapıyor da geliyor memleketimize, ne iyi yapıyor da istihdam yaratıyor, ne güzel katma değer yaratıyor, ben buna ne kadar yardımcı olabilirim’ diyecekler. Ama bunun da kanunlara uymasını sağlamak lazım. Yani bürokrasi, hem devletin ciddiyetini koruyacak hem de bu insanların yarattığı istihdama, katma değere cesaret verecek girişimlerde bulunacak. O yüzden girişimcilik, devlet memurundan öğrencisine, iş adamından politikacısına kadar insanımızın ruhuna işlemeli. vadeli dönemde gelip, bono, tahvil, hisse senedi gibi kağıtlar için geleni değil kalıcı olanı makbuldür. Kalıcıdan kastım, sanayi veya hizmet sektöründe kalıcı şekilde birer sabit sermayeye dönüşmesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin yabancı sermayeye olan ihtiyacı için pek çok neden sayabilirim. En basitinden; cari açığın kapanması için yabancı sermayeye ihtiyaç var. Ancak bu konuyu çok derinleştirmeye gerek yok.” İlk yapılacak şey, yepyeni şeyler söylemek. Yepyeni bir iktisadi ekonomik hikaye yaratmak gerekiyor. Yani ‘Türkiye ekonomisi bundan sonra böyle büyüyecek’ diyebileceğimiz bir hikaye. Bunun için de bir felsefe lazım. Bizde bu felsefe eksik. Türkiye’ye 2015’te 16 milyar dolar yabancı yatırım geldi. Bir önceki yıla oranla yüzde 32 oranında bir artışa karşılık gelen bu durumu neye bağlıyorsunuz? Ben yabancı yatırımcı rakamlarının, özellikle yabancı sermaye giriş rakamlarının Türkiye için iç kırılmaya yeterli olmadığını düşünüyorum. Türkiye’ye şu an bahsettiğiniz 15, 16 milyar dolarlık yabancı yatırım girişi, normalde zaten herhangi bir gelişen ülkeye de giriyor. Yani dolayısıyla 2015’in 2014’den daha iyi olması beni motive etmiyor. Kendimize göre değil de bize benzer ülkelere göre bakarsak, yabancı sermayede çok geride olduğumuzu görürüz. Yani, bize gelmiyor yabancı sermaye. Dünyada dolaşan yabancı sermaye miktarı büyüdükçe elbette bize gelen rakam da büyüyecek. Fakat bu rakamlar, Türkiye’ye yakışan rakamlar değil. Bir kere bunu söylemek lazım. O yüzden bunu bir başarı gibi görmenin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Ama hükümet üyelerinin açıklamalarına bakılırsa, doğrudan yabancı yatırımların ülkemize daha fazla çekilmesi adına pek çok kolaylıklar getirdiklerini söylüyorlar. Bahsettiklerinizle bir tezat yok mu sizce? Tezat şurada; mesela siz diyorsunuz ki ben çok güzel bir sanat eseri yaptım ama kimse almıyor. Ben de diyorum ki; ‘sen kimsenin talep etmediği bir işi insanlara sunuyorsun’. Dolayısıyla bizim ekonomik modelimiz eski paradigmalarla yapılıyor. Köprü, baraj, inşaat yapmak…. Yurt dışında, o güçlü ülkeler, büyük ülkeler marka tasarım, inovasyon, Ar-ge’de çok ileri gittikleri için, bu sektörlerde bizim kolaylık diye gösterdiğimiz şeyleri artık almak istemiyorlar. Bir de biz ihaleleri sanki çok rekabetçiymiş gibi gösteriyoruz ama maalesef ihale şartnamelerimiz çok sert. Dolayısıyla ihaleye girecek olan firmaların sahip olması gereken şartlar, dünyadaki en büyük firmaların sahip olmadığı ama Türkiye’deki firmaların sahip olduğu şartlar. Yani dolayısıyla bunlar hep tepki çekiyor. Diyorlar ki siz bizi ihalelere sokmak istemiyorsunuz. Ama diyorsunuz ki Türkiye’de çok iş var. Var ama Türkiye’de fırsat yok. Yani iki sebepten dolayı zararımız var. Bir tanesi, Türkiye’nin sunduğu şeyleri yatırımcılar belki istemiyor. Yani yatırımcılara iş sunuyormuş gibi yapıyoruz ama aslında sunduğumuz falan yok. Dolayısıyla bu gerçeğin bir kere altını çizmek ve muhakkak bunu gözden geçirmek lazım. Bir de vergi politikalarımızdan, dış ticaret erişimine kadar hiç biri birbiriyle eş güdümlü gitmeyen, tuhaf uygulamalarımız var. Tabii, bunlarla yabancıları aldattığımız zaman zorluk çekiyoruz. Mesela, ihracat yapın diyoruz. İhracat yapmak istediğimiz ülkelerin mallarını satın almıyorsak, onların ürettiği malların ülkeye girişine türlü türlü engeller çıkarıyorsak, o ülkeler niye bizim malımızı satın alsın? Değil mi? “Türkiye’nin bir iktisadi felsefesi yok!” Buradaki hata şu; Türkiye’nin bir iktisadi felsefesi yok. Dışardan bakan yatırımcı, buranın nasıl bir memleket olduğunu anlaması lazım. Yani liberal bir memleket mi, komünist bir ekonomik model mi uygulanıyor. Olabilir Sanayicilerimiz yurt dışında partner bulmakta zorluk çekiyorlar. Çünkü partnerler diyor ki; ülkenize gelelim ama sizin vergi uygulamalarınız, cezalarınız, ithalat rejiminiz, dış ticaret rejiminiz neresinden bakarsan bak sürekli sizi tehdit altında bırakıyor. tercihtir tüm bu saydığım modeller. Ama Türkiye’de ne olduğunu anlamıyor insanlar. Karma ekonomik bir model desek o değil; hani Atatürk’ün iktisat kongresinden sonra uyguladığı ve çok başarılı olduğu o sistem. Yani Türkiye’nin şu an uyguladığı ve çok başarılıyım dediği bir iktisat modeli yok. Başarılı olduğu bazı işler var. İşte onlarla da büyüme ayakta duruyor, tüketime dayalı bir şekilde. Ama yabancı yatırımcı, yurt dışından baktığında hükümetin sunduğu şeylerin ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyor. Şu çok açık ki dışarıya çok popüler mesajlar veriliyor. Fakat iş yapmak dediğimiz şey popülerlik değil, aksine popüler söylemleri kaldırmaktır. Yatırım dediğimiz şey karşılıklı kardır. Dolayısıyla Türkiye kar etmek istemiyorsa yatırımcı niye buraya gelsin. Bana göre olayın özeti budur. Buradan şu sonuca varabilir miyiz? Sizce, Hükümetin doğrudan yatırımları daha fazla çekmesi için belli sektörleri belirleyip bunlar üzerine bir strateji oluşturması mı gerekiyor? Artık alıştığımız baraj, yol, köprü işlerinden vazgeçip daha sanayiye ve üretime yoğunlaşan, doğrudan yabancı yatırımcıları bu sektörlere çekecek bir sistem mi oturtulması lazım? Kısaca işin özeti şu; bir, ilk yapılacak şey, yepyeni şeyler söylemek. Yepyeni bir iktisadi ekonomik hikaye yaratmak gerekiyor. Yani ‘Türkiye ekonomisi bundan sonra böyle büyüyecek’ diyebileceğimiz bir hikaye. Bunun İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 49 için de bir felsefe lazım. Bizde bu felsefe eksik. Şöyle bir bakın; bir kere Bakanlar koordineli bir şekilde konuşmuyorlar. Her konuda herkes fikrini beyan ediyor. Faiz oranlarından tutun da dış ticarete kadar. E bu kadar birbirinden ayrı, bir biriyle çatışan cümleler kuran bir Bakanlar Kurulu, kimseye güven vermez tabii. Dolayısıyla, bir, savunduğunuz ekonomik modelin felsefesi olacak. İki, bu ekonomik felsefeye uygun konuşmalar yapılacak. Üç, ilk önce kendi iş adamını sevecek ki başkasının iş adamını da sevsin. Kendi iş adamını sevmeyen, yabancı sermayeyi sever mi? Dolayısıyla, bürokratlar da devlet idaresinde düzenleyici otoritede görev alanlar da bir kere iş adamını, yabancı yatırımcıyı sevecekler. ‘Yahu bu adam ne iyi yapıyor da geliyor memleketimize, ne iyi yapıyor da istihdam yaratıyor, ne güzel katma değer yaratıyor, ben buna ne kadar yardımcı olabilirim’ diyecekler. Ama bunun da kanunlara uymasını sağlamak lazım. Yani bürokrasi, hem devletin ciddiyetini koruyacak hem de bu insanların yarattığı istihdama, kat- 50 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 ma değere cesaret verecek girişimlerde bulunacak. O yüzden girişimcilik, devlet memurundan öğrencisine, iş adamından politikacısına kadar insanımızın ruhuna işlemeli. Ne yazık ki biz böyle bir ülke değiliz. Bunu kabul etmek lazım. Biz girişimcilikten hoşlanmıyoruz, girişimciliği benimsemiyoruz. Biraz ayrıntıya girelim isterseniz. En çok yatırımı hizmet ve finans sektörünün, ardından da sanayi ve enerjinin aldığı görülüyor. Size göre bu tablo neyi ifade ediyor? Bu tabloda imalat sanayinin yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Tablonun böyle olması, bizim gerçekçi olmamamızdan kaynaklanıyor. Önce gerçekçi olalım. Türkiye’de üretim yapan sektörlere bir bakın. Metali bük, plastiği eğ, ondan bir tane cep telefonu veya televizyon çıkar. Bunların hepsi zaten dünyada çok ciddi rekabet alanı. Türkiye’deki sanayici farklı, sıra dışı, marifetli bir şey yapamıyor ki. Araba üretmek benim işim mi? Ama elektrikli araba üretmek benim işim. Bu önemli. Ama araba üretmek bir şey değil. Pek çok ülke otomobil üretiyor Ne sanayi ne de ticaretle alakalı kolaylaştırıcı şeyler yok Türkiye’de. Türkiye’de işleri zorlaştırıcı şeyler var. Tek elden hiç bir şey yürümüyor. Dokuz tane ayrı bakanlığa sorarak iş yapıyorsunuz. zaten. Yani Uzakdoğu’daki elli - altmış bin kişinin çalıştığı fabrikalara yetişemeyiz. Böyle bir gücümüz yok. Bir başka örnek vereyim; dünyanın küresel markaları olan Adidas, Nike, Puma bunların üçü de Uzakdoğu’da üretim yapıyorlar. Bunların fabrikaları yoktur biliyor musunuz? Bunlar tasarım firmalarıdır. Dünyada en ucuz ama en yüksek teknolojili ürünü ürettirecek ülkeyi ararlar. Şimdi bizim İthalat Genel Müdürlüğü diyor ki (aynen böyle yazabilirsiniz); ‘Ya bunlar niye Türkiye’de üretilmiyor’. Ben de soruyorum. Bir, Türkiye bunları niye üretsin? Çünkü maliyetler pahalı. Türkiye’de elli altmış bin kişinin çalıştığı, yüksek teknoloji üreten böyle bir kuruluş yok. İki; Türkiye böyle şeyleri üretmeli mi? Özetle; ürettiğimiz bir sanayi politikamız yok. Neyimiz var; sanayi tak- tiklerimiz var. O sanayi taktikleri de Türkiye’de böyle devasa, çok yüksek teknoloji üreten bir tasarım da içermiyor. Çünkü böyle tasarlanmamış. Araba üretecek, cep telefonu üretecek, buzdolabı üretecek, ev elektroniği üretecek, çamaşır makinesi üretecek. Ben de soruyorum, bu mudur koskoca Türkiye’nin geldiği yer? “Türkiye Cumhuriyeti kendisine yakışan sanayi ile yükselmeli” Uzay, havacılık, tıbbi hassas optik aletler, nanoteknoloji, bilişim, çeşitli aşılar, kanserle mücadele ilaçları vb. Türkiye’ye yakışan şeyler bunlar. Türkiye’ye yakışan şey lastik ayakkabı üretmeye çalışmak değildir. Üretemezsin de zaten. Adam yüz yıl boyunca üretmiş, çalışmış, denemiş, test etmiş. Yüksek tasarım bu ürünlerine milyarlarca dolar para harcamış. Ondan sonra gidip Uzakdoğu’da ürettirmiş. Biz niye bunlara rakip olmaya çalışıyoruz ki? Senin böyle bir markan yok. O yüzden Ülker gidip Godiva’yı satın alıyor. Ülker lüks çikolata pazarına Ülker markası ile mi çıktı? Hayır; Godiva ile çıktı. tecek? Nasıl davranacak? Yani adam inovasyon düşüneceğine, sürekli nakit akışı düşünür hale geliyor. ‘Aman oradan vergi cezası mı gelecek, buradan başka cezalar mı gelecek?’ diye düşünüyor. kapasitesi üstün binlerce kişi var. Bizim mevzuat yazmak ya da bir proje yapmakla ilgili bir sıkıntımız yok. Bizim felsefe ile ilgili bir sıkıntımız var. Yani biz iş yapmak istemiyoruz. Bu kadar basit. O yüzden bu veriyi ortaya koymadan önce, yabancılar neden gelmiyor demeden önce, sanayicilere yurt dışından neden ortak gelmiyor demeden evvel bir daha işin bu tarafına bakılmalı. Peki, bu konudaki son mesajınız ne olacak? Bugün sizin de dahil olduğunuz kıymetli sanayicilerin oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarına sorun; ne sanayi ne de ticaretle alakalı kolaylaştırıcı şeyler yok Türkiye’de… Türkiye’de işleri zorlaştırıcı şeyler var. Tek elden hiç bir şey yürümüyor. Dokuz tane ayrı bakanlığa sorarak iş yapıyorsunuz. Bu sıralarda bir de ‘milli’ meselesi var. Milli sanayi… Zaten Türkiye Cumhuriyeti’ndeki tüm fabrikalar millidir. İsterse yabancının olsun. Bir kere küresel olmak isteyen bir şey, milli olamaz. Küçük esnafa, bir kafeye, bir kafe restoran zincirine kadar bir müsaade almak için kimlerle uğraşıyorsunuz; bir günde şirket açıyorsunuz ama gereken izni almak için aylarca koşturuyorsunuz. Şimdi bu durumu yabancı yatırımcı görmüyor mu zannediyorsunuz? Burada bir sürü avukatlık şirketi var. ‘Türkiye’de bir şirket açarsak başımıza hangi belalar gelir, bize rapor yolla’ deyin, 200 sayfalık rapor çıkıyor ortaya. Bizim ülkemizde ne yazık ki profesyonelimiz de bürokratımız da bir iş nasıl yapılmaz onun kafasında. Aslında, sanayi politikamızdan tutun da eğitim politikamıza kadar ‘züccaciye dükkanına girmiş fil’ misaliyiz. Bu yüzden koca koca sanayicilerimiz yurt dışında partner bulmakta zorluk çekiyorlar. Çünkü partnerler diyor ki; ülkenize gelelim ama sizin vergi uygulamalarınız, cezalarınız, ithalat rejiminiz, dış ticaret rejiminiz neresinden bakarsan bak sürekli sizi tehdit altında bırakıyor. Şimdi yatırımcı bu tehditleri mi düşünecek yoksa vizyon mu üre- Şimdi yanlış anlaşılmasın. Ben bu kararları alan kurulların da içerisindeyim. Sabahtan akşama kadar verdiğim kavga bu yönde. Bana göre, nereden bakarsanız bakın planlama teşkilatı ya da bugünkü adıyla Kalkınma Bakanlığı matematik konuşturmuyor. Sadece aritmetik konuşturuyor. Tabii hesapları üst üste koy, ‘bak biz böyle gidersek böyle olacağız’ de. Bunu herhangi bir istatistik odası da yapar. Türkiye’de evelallah teknik kapasitesi, mevzuat Bakın; iş yapmak bir alışveriştir. Ülkelerle münasebetlerinizi veriş-alış tarzında düzenlerseniz daha güzel olur. Bir ülkenin malını almayacağım diye yemin ediyorsunuz ve bunu basın yoluyla açıklıyorsunuz; sonra aynı ülkeye mal satmak için ticaret heyetleri düzenliyorsunuz. Bu bir paradokstur. Dolayısıyla ülke olarak bakış açımızda, bakanlarımızda, siyasetçilerimizde, iktidarında, muhalefetinde bir felsefe boşluğu var. Bugün Türkiye’nin öncelikli olarak ‘hangi ekonomik felsefeyle’ çalıştığını gösteren bir anayasaya ihtiyaç vardır. Ardından da sadece vatandaşın devlete değil, devletin vatandaşa görevini ifade eden bir anayasa değişikliğine ihtiyaç bulunmaktadır. Mevcut anayasaya sadece vatandaş mı tabi? Devlet de tabi. Bizde bir felsefe boşluğu var. Bunun sebebi de devletin kurgulanmasının iş yaratmaya yönelik olmamasıdır. Şu anda Türk sanayinin geldiği yer bana göre ‘mucizedir’. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bugüne kadar bu hükümet de dahil var gücüyle sanayinin önde gitmesi için çalışan siyasetçiler, milletvekilleri müstesna, sanayimizin geldiği noktayı böyle tek tük sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerine borçluyuz. Siz de bunlardan birisiniz. Önümüze engeller çıkaracaklar. Ama kimseye karşı eğilmeden bükülmeden doğru şeyleri söylersek, istediğimiz yere gideceğimize inanıyorum. Hala umudum var yani. Röportaj: Metin Ertunç İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 51 Prof.Dr.Salih BARIŞIK Gaziosmanpaşa Üniversitesi İİBF Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Büyüme Dünyada siyasi ve teknolojik gelişmeler uluslararası sermaye hareketlerini artırmış ve finansal piyasaların bütünleşme evresi hızlanmıştır. Finansal bütünleşme ile hızlanan yabancı sermayeden pay kapma yarışında gelişmekte olan ülkelerin (GOÜ) başarılı olduğu kesin değildir. Yabancı sermaye de en fazla tercih edilen yöntem olan doğrudan yabancı yatırımlar (DYY) ile büyüme ve istikrar arayışlarına katkı beklenmektedir. Kısa vadeli spekülatif nitelik taşıyan yabancı fonlar ödemeler dengesi, döviz piyasaları ve finansal piyasalar kanalıyla istikrarsızlıklara neden olabilmektedir. GOÜ’in bu tür sermaye hareketleriyle kırılganlıkları artmış ve dünya da tekrarlanan krizler yaşanmıştır. DYY, bir firmayı satın almak, kuruluş sermayesi sağlamak veya mevcut bir firmanın sermayesini arttırmak şeklindedir. DYY ile sermaye birikimi, ürün çeşitliliği, kalite artışı, istihdam artışıyla uluslararası pazarda rekabetle gelecek büyüme hedeflenmektedir. Yabancı sermayenin amacı en yüksek karı elde etmektir. Ülke seçiminde yatırımın karlılığı, piyasa hac- 52 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 mi, ülke ekonomisinin büyüme hızı, altyapı, politik ve ekonomik istikrar gibi faktörler ön plana çıkmaktadır. Buna karşılık yatırım yapılan ülkenin öncelikli amacı da sermayeyi kalkınmanın finansmanında kullanmaktır. GOÜ karşı karşıya oldukları sermaye yetersizliğini ve bunun neden olduğu üretimin daralması problemini aşmak için yabancı sermaye girişini teşvik etmektedirler. DYY’dan Olumlu Beklentiler: DDY başlangıç sermayesini ilave olarak çoğu zaman elde ettikleri kardan yatırımlara yönlendirilir. Böylece DYY teknoloji, sermaye birikimi, büyüme, vergi gelirleri, ülke içi rekabet, istihdam, ihracat ve finansman gibi alanlarda hem niceliksel hem de niteliksel gelişmelere neden olabilir. DYY’ların sanayi ve hizmet sektörlerine yönelmesi, GOÜ’lerin sanayileşme çabalarına ve dolayısıyla kalkınmalarına yardımcı olduğu şeklinde yorumlanır. DYY yapıldığı sanayi kollarının dağılımı istihdam üzerinde belirleyici olmaktadır. DYY’ın teknolojik düzeyi yatırımın istihdama etkisini belirlemesinin yanısıra yerel firmalara teknolojik bilgi aktarımı da yapabilir. Bu bilgi aktarımıyla piyasada artan rekabet insan ve sermayenin firmalar arasında hareketini günlendirerek verimliliği artışı yoluyla büyüme oranını yükseltebilir. DYY yeni ve ileri teknolojilerle verimlilik artışını sağlayabilirken, yurtiçi rekabeti artırarak tekelci yapının ortadan kalkmasına, yurtiçi üretimin artmasına ve fiyatların düşmesine de katkı yapabilir. Aşırı sayıda piyasa düzenlemelerin yapıldığı ülkelerde DYY’ın büyümeye katkısı beklenildiği kadar olmayacaktır. DYY’dan Olumsuz Beklentiler: Firma satın almak veya ortak olmak şeklinde DYY ile mevcut sermaye stoku el değiştirmiş olur ve istihdam-üretime katkı yapmaz. DYY’nin istihdam etkisi belli ölçüde yerli firmaların rekabet gücüne bağlıdır. Yerel firmaların rekabet gücü yüksek ise üretim, ihracat, istihdam, büyüme ortaya çıkacaktır. Öte yandan denetim eksikliği durumunda rekabet gücünü kaybeden yerel firmaların kar hadleri düşecek, yabancı yatırımcılar piyasanın hakimi olacak, kaynaklar etkin kullanılmayacaktır. DDY’dan elde edilen yüksek karın yurtdışına transferi ithalatın artışına neden olabilir. Bankacılık ve sigortacılık alanlarında sermaye hareketleri spekülatif ivme kazanabilir, cirosu artan yabancı şirketler, hükümetlerin büyüme ve kalkınma stratejilerini yıpratarak, ekonomi politikalarını etkisizleştirebilir. Yabancı yatırımcı lehine yapılan düzenleme ve desteklemeler piyasayı birkaç dünya devi şirketinin yerel şubelerine bırakabilir. Lisans/patent anlaşmaları üretilen katma değerin önemli bir kısmı ülke dışına çıkarak ödemeler dengesini bozabilir, ülkeyi yeni kaynaklar için kreditörlerden daha pahalı finansman bulmaya itebilir. Yatırımlar yoluyla elde edilen karların transferi, finans şirketlerinin faiz gelirleri çok uluslu şirketlerin karlarını artırırken, kaynakları AGÜ lerden gelişmiş ülkelere doğru kaydırdığı bir gerçektir. Finansman sıkıntısı çeken GOÜ’lerde bütçe açıkları DYY ile finanse edildiğinde ülke borçlanmadan daha az kırılgan hale getirmektedir. DYY bir- çok GOÜ için ana finansmanın kaynaklarından biri olarak görülse de, finansal kriz dönemlerinde önemli sorunlara yol açabilmekte, kendisi kriz sebebi olabilmektedir. ÇUŞ’ler finansal kaynaklarını bir ülkeden diğerine kolayca aktarabilmekte, GOÜ için yeni bir makroekonomik dengesizliğin habercisi olabilmektedir. Ekonomik sorunların derinleştiği dönemlerde, DYY’da azalma görülür, üretim faaliyetini durdurup ülke dışına çakabilir, istikrarsızlık unsuru olabilir. GOÜ küresel trendleri dikkatlice takip etme ve politikalarını buna göre dizayn etme durumundadırlar. DYY, finansal kriz gibi dönemlerde faydadan çok zararı ve riski de beraberinde getirebilmektedirler. Türkiye‘de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımların Seyri: Türkiye’nin en önemli ekonomik konularının başında orta gelir tuzağına düşmeyerek ekonomik büyümesini sağlamaktır. Bunun için yatırım sermayesine ve teknoloji yoğun ürünler üretmeye ihtiyacı vardır. Türkiye için DDY konusunda geç kalmışlık dikkati çekmektedir. Bu geç kalmışlıkta enflasyon, ekonomik istikrarsızlık, Grafik 1.Türkiye’de Doğrudan Yabancı Yatırımlar (Milyar $) 25 22 20,1 13,2 15 8,5 12,5 9 25 18,7 20 15 36,5 39,2 29,4 30 12,4 21 23,7 25,5 15 11,7 10 5 0 33,8 35 16,1 10 Grafik 2. Türkiye’de Yabancı Şirket Sayısı (Bin Adet) 40 19,8 20 10 elverişsiz altyapı, özelleştirmedeki başarısızlıklar, aşırı bürokrasi ve yolsuzluk gibi faktörler gösterilebilir. 1980 sonrası Türkiye’ye gelen DYY önceki dönemlere kıyasla ciddi oranda artmasına karşın asıl önemli dönem 2000 yılı sonrasıdır. 2001 krizi sonrası Türkiye ekonomisi dışa açık ve özelleştirmeler ile devletin ekonomideki rolünü sınırlayan bir politika izlemiştir. Bu yeni yapı bir taraftan emek piyasasını daha rekabetçi kılarken diğer taraftan ülkeye önemli miktarda DYY gelmesine neden olmuştur. Türkiye’de DYY çekme konusunda 1954’den bu yana çeşitli teşvik politikaları izlense de gelen yatırımlar 2000 yılından sonra anlamlı bir artış ivmesi göstermiştir. 1970-1980 arası GSYİH’nin ortalama %0,12’si kadar olan Türkiye’ye yönelik DYY girişleri, 1980- 1990 arasında %0,14’e, 1990-2000 arasında %0,34’e ve 2000 sonrası dönemde %1,67’ye kadar çıkmıştır. Grafik 1.de DDY’ın seyri görülmekte olup, 2008 krizi sonrası beklentilerin altında kalmıştır. Grafik 2.de görüldüğü gibi Türkiye’de yabancı şirket sayısında istikrarlı bir atış dikkati çekerken, doğrudan yabancı yatırımlardaki istikrarsızlıkla bağdaşmamaktadır. 5 0 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 53 Türkiye’de doğrudan yabancı sermayenin geliş amaçlarını gösteren Grafik 3,4’e baktığımızda tercihte ilk sıranın finanssigorta sektöründe olduğu ikinci sırada ise imalat sektörünün olduğu gözlenmektedir. Diğer sektörlerde dikkate değer bir Türkiye’de doğrudan yabancı sermayenin geliş amaçlarını gösteren grafik 3,4’e baktığımızda oran ve rakam bulunmamaktadır. Finans-sigorta sektöründe 2008ikinci sonrası bir azalma dikkati çekerken olduğu imalat sektörü ikintercihte ilk sıranın finans-sigorta sektöründe olduğu sırada ise imalat sektörünün ci sıradaki varlığını sürdürmektedir. Finans-sigorta ilk sıralarda olması doğrudan yabancı yatırımcıların üretim gözlenmektedir. Diğer sektörlerde dikkatesektörünün değer bir oran ve rakam bulunmamaktadır. Finans-sigorta sektöründe 2008 sonrası bir azalma dikkati Türkiye’de çekerken istikrarlı imalat sektörü ikinci sıradaki varlığını sektörünün alanları yerine ülkenin finansman ihtiyacını karşılamak, büyüme gösteren finans-sigorta Finans-sigorta sektörünün ilk sıralarda olması doğrudan yatırımcıların üretim karından paysürdürmektedir. alma amacında olduğu şeklinde yorumlanabilir. 1998 yılında GSYİHyabancı dan %7,8 pay alan finans-sigorta sektöalanları yerine ülkenin finansman ihtiyacını karşılamak, Türkiye’de istikrarlı büyüme gösteren finansrü istikrarlı bir şekilde artarak 2015 yılında %13,9’lup bir paya yükselmiştir. İmalat sektörünün payı 1998-2015 arasında sigorta sektörünün karından pay alma amacında olduğu şeklinde yorumlanabilir. 1998 yılında GSYİH dan %23-24 arasında Finans-sigorta sektörünün millişekilde gelirdeki payına göre doğrudan yabancı aldığı %7,8 seyretmiştir. pay alan finans-sigorta sektörü istikrarlı bir artarak 2015 yılında %13,9’lup bir sermayeden paya pay yüksektir. yükselmiştir. İmalat sektörünün payı 1998-2015 arasında %23-24 arasında seyretmiştir. Finans-sigorta sektörünün milli gelirdeki payına göre doğrudan yabancı sermayeden aldığı pay yüksektir. Grafik.3.Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımı (Yüzde) Grafik.3.Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımı (Yüzde) 80,00 60,00 40,00 20,00 0,00 2005 2006 Tarım,Or-Balık Tekstil Giyim İnşaat 2007 2008 2009 2010 Maden, Taşocak Kimyasallar Ulaştırma Depolama 2011 2012 İmalat Bilgisayar Elek Finans Sigorta 2013 2014 2015 2016 Gda İçecek Ulaşım Araçları Gayrimenkul Grafik 4.Türkiye’de Sektörel Yabancı Sermaye Miktarları Grafik 4.Türkiye’de Sektörel Yabancı Sermaye Miktarları 2015 2014 2013 2012 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 göre; bir malınİçihracat yoluyyüklüğü ülkenin kişiaradığı basına GSYİH’i birihacmine Büyüme: Yabancı sermayenin Büyüme: Yabancı yasermayenin yatırım yapmada faktörlerden iç pazarın çekiciliğidir. la piyasaya giriş maliyetleri ile o malı ile ölçülmekte, ölçek ekonomisinden tırım yapmada aradığı faktörlerden pazar çekiciliğindeki en önemli etken; yatırım yapılması düşünülen ülkenin talep yapısıdır. Yüksek iç talepçekiciliğidir. potansiyeli cezbedici etkendir. Yabancı yatırımcının geliri etbüyükpiyasada oranda talep yüksekliğine üretmekle doğan maliyetler ve kaynakların biri iç pazarın İç pazarbir faydalanabilmeye bağlıdır. İç pazar büyüklüğü ülkenin kişi basına GSYİH’i ile ölçülmekte, ölçek ekonomisinden çekiciliğindeki en önemli etken; ya- kin kullanımına büyük katkı yapmak- karşılaştırılır. İhracat yoluyla piyasafaydalanabilmeye ve kaynakların etkin kullanımına büyük katkı yapmaktadır. Pazar büyüklüğünün ya konusudur. giriş maliyetleri, büyüklüğünün tırım yapılması düşünülen ülkeninyer tadır. yabancı yatırımcı açısından seçimi Pazar kararında etkili olmasındayabancı iki etken söz Bunlar,ihraç satış edilen ülkede yatırım ve malı o ülkede yatırımcı açısından yer seçimi talep yapısıdır. Yüksek iç talep potanhacmi ve yapılan üretimin stratejik önemdir. Satış hacmine göre; birkaramalın ihracat yoluylayapılması piyasaya giriş maliyetleri ile o malı piyasada rında üretmekle doğan maliyetlerikikarşılaştırılır. yoluyla piyasaya giriş üretmekten doğan maliyetleri asıyoretkili olmasında etken söz İhracat siyeli cezbedici bir etkendir. Yabancı maliyetleri, ihraç edilen ülkede yatırım yapılması ve malı o ülkede üretmekten doğan maliyetleri asıyorsa, yatırımcının geliri büyük oranda ta- konusudur. Bunlar, satış hacmi ve ya- sa, doğrudan yabancı yatırım önem kadoğrudan yabancı yatırım önem kazanır. İkincisi kar beklentisinden önce üretim yerine, talep yapısına ve lep yüksekliğine bağlıdır. İç pazar bü- pılan üretimin stratejik önemdir. Satış zanır. İkincisi kar beklentisinden önce 54 pazar büyüklüğüne bakılmalıdır. Türkiye iç pazar hacminin doğrudan yabancı yatırımcılar dikkate değer bir büyüklük olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Türkiye GSYİH’sı 900 milyar $ seviyesine gelmişken, grafik 5’te görüldüğü gibi kişi başına düşen milli gelirini 2008 2016 yılına kadar hızlı bir şekilde artmış iken ilerleyen yıllarda beklenen artış İŞVEREN / Mayıs - Haziran gerçekleşmemiştir. Türkiye için orta gelir tuzağı ifade edilir hale gelmiştir. Sektörel üretim endeksinde en pazar çekiciliğindeki en önemli etken; yatırım yapılması düşünülen ülkenin talep yapısıdır. Yüksek iç talep potansiyeli cezbedici bir etkendir. Yabancı yatırımcının geliri büyük oranda talep yüksekliğine bağlıdır. İç pazar büyüklüğü ülkenin kişi basına GSYİH’i ile ölçülmekte, ölçek ekonomisinden faydalanabilmeye ve kaynakların etkin kullanımına büyük katkı yapmaktadır. Pazar büyüklüğünün yabancı yatırımcı açısından yer seçimi kararında etkili olmasında iki etken söz konusudur. Bunlar, satış hacmi ve yapılan üretimin stratejik önemdir. Satış hacmine göre; bir malın ihracat yoluyla piyasaya giriş maliyetleri ile o malı piyasada üretmekle doğan maliyetler karşılaştırılır. İhracat yoluyla piyasaya giriş maliyetleri, ihraç edilen ülkede yatırım yapılması ve malı o ülkede üretmekten doğan maliyetleri asıyorsa, doğrudan yabancı yatırım önem kazanır. İkincisi kar beklentisinden önce üretim yerine, talep yapısına ve üretim yerine, talep yapısına ve pazar GSYİH artışında yeterli etkinliğe rüldüğüTürkiye gibi kişi başına düşendoğrudan milli yabancı pazar büyüklüğüne bakılmalıdır. iç pazar hacminin yatırımcılar dikkate değer sahip bir büyüklük olduğu gözden kaçırılmamalıdır. büyüklüğüne bakılmalıdır. Türkiye iç gelirini 2008 yılına kadar hızlı bir olmadığı görünmektedir. Grafik 7.de Türkiye GSYİH’sı 900 milyar $ seviyesine gelmişken,yıllargrafik 5’te görüldüğü gibi kişi başına düşen artmış iken ilerleyen görülen sektörel büyüme oranlarında pazar hacminin doğrudan yabancı ya- şekilde milli gelirini 2008 yılına kadar hızlı bir şekilde artmış iken ilerleyen yıllarda beklenen artış en büda beklenen artış gerçekleşmemiştir. istikrarsızlık dikkati çekerken tırımcılar dikkate değer bir büyüklük gerçekleşmemiştir. Türkiye için orta gelir tuzağı edilir haleedigelmiştir. üretim endeksinde en Türkiye için orta gelirifade tuzağı ifade yükSektörel istikrarsızlığın inşaat sektöründe olduğu gözden kaçırılmamalıdır. büyük artışın elektrik-gaz ve enerji sektöründe olup, bu artışın GSYİH artışında yeterli etkinliğe sahip hale gelmiştir. Sektörel üretim en- olduğu gözlemlenmekte, tek istikrarlı Türkiye GSYİH’sı 900görünmektedir. milyar $ lir olmadığı Grafik 7.de görülen sektörel büyüme oranlarında istikrarsızlık dikkati çekerken deksinde en büyük artışın elektrik-gaz sektörün finans-sigorta sektörü olduseviyesine gelmişken, grafik 5’te gö- inşaat sektöründe en büyük istikrarsızlığın olduğu gözlemlenmekte,tek istikrarlı sektörün finans-sigorta ve enerji sektöründe olup, bu artışın ğu görülmektedir. sektörü olduğu görülmektedir. Grafik 5. Türkiye’de KişiKişi Başına Grafik 5. Türkiye’de Başına GSYİH GSYİH (Cari Fiyatlarla $) (Cari Fiyatlarla $) Grafik Türkiye’de Üretim Endeksi Grafik 6. 6. Türkiye’de SektörelSektörel Üretim Endeksi 140,00 120,00 100,00 80,00 60,00 40,00 20,00 0,00 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Sanayi Elektirik Gaz Sermaye İmalat Enerji Maden-Taşocağı Ara Malı Grafik 7. Türkiye’de Sektörel Büyüme Oranları Grafik 7. Türkiye’de Sektörel Büyüme Oranları 25,00 20,00 15,00 10,00 5,00 0,00 -5,00 -10,00 -15,00 -20,00 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Tarım Orman Sanayi Maden Taşocağı İmalat Elektrik Gaz İnşaat Ulaş-Depo Finans Sigorta Eğitim Kültür Sanat 2015 Türkiye’nin son iki yıllık verilerine bakıldığında pek AB ülkesinden daha iyi performansla büyümesini sürdürmektedir. Türkiye’nin son iki yıllık verilerine bakıldığında ülkesinden daha iyi performansla Büyümeye üretim yönünden sanayi ve hizmetlerdeki yüksek katmapek değerAB artışları, talep yönünden ise özel ve kamu tükebüyümesini sürdürmektedir. Büyümeye üretim yönünden sanayi ve hizmetlerdeki yüksek katma değer tim harcamaları katkı yapmaktadır. artışları, talep yönünden ise özel ve kamu tüketim harcamaları katkı yapmaktadır. Tablo 8. GSYH Sektörel Büyüme Hızları Dönem I.Ç. II.Ç. III.Ç. IV.Ç. 2014 Yıllık I.Ç. 2015 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 II.Ç. III.Ç. IV.Ç. Yıllık 55 Tablo GSYH Sektörel Büyüme Hızları 2014 Dönem I.Ç. II.Ç. III.Ç. IV.Ç. Yıllık I.Ç. II.Ç. III.Ç. IV.Ç. Yıllık Tarım 3,7 -2,7 -5,1 1,3 -2,1 3,9 7,7 11,4 2,8 7,6 Sanayi İmalat İnşaat 6,3 6,5 5,8 3,3 2,9 3,4 2,8 2,5 2,0 1,8 2,7 -2,1 3,5 3,7 2,2 0,4 1,2 -2,7 4,0 4,8 1,9 1,5 1,3 2,0 7,2 7,8 5,4 3,3 3,8 1,7 Hizmetler Ticaret Ulaştırma Bilgi, İletişim Finans-Sigorta Gayrimenkul Faal. Mesleki Bilimsel Faal. Kamu Yönetimi Eğitim Dolaylı Ölçü. Mali Aracılık Hizmetleri Vergi-Sübvansiyon 6,2 4,3 4,2 -2,2 13,7 2,1 11,9 4,2 5,7 16,7 5,4 3,8 0,7 2,9 5,6 7,1 2,1 9,8 3,6 6,3 10,3 0,6 3,3 0,3 2,7 3,2 5,4 3,0 10,8 1,9 6,6 2,6 1,1 3,7 2,4 2,6 6,7 4,2 3,8 10,9 0,3 7,6 2,5 3,4 4,3 1,9 3,1 3,3 7,3 2,8 10,9 2,4 6,5 7,3 2,6 4,0 1,1 1,1 9,2 6,7 3,1 14,1 -0,6 7,1 9,6 6,5 4,1 2,3 2,1 -1,1 9,9 3,0 10,2 0,5 5,1 15,8 8,6 5,0 0,3 2,3 1,5 13,6 2,8 10,2 5,1 3,2 18,3 7,9 6,1 4,6 6,0 3,7 9,8 1,5 10,6 3,8 5,9 13,7 10,3 4,8 2,1 2,9 3,3 10,0 2,6 11,4 2,2 5,4 14,4 8,4 5,2 2,4 1,8 3,0 3,0 2,5 3,7 3,9 5,7 4,0 GSYH Tablo’da görüldüğü gibi 2014 yılında %3 büyüyen ekonomi 2015 yılında %4 büyümüştür. 2014 yılında %2,1 küçülen tarım 2015 yılında %7,6 büyümü, hizmetler %4,3 ten %4,8’e yükselmiş, inşaat %2,2 den %1,7’ye düşmüş büyümenin motoru imalat sektörü önemli değişim göstermemiştir. Finans-sigorta ve mali aracılık hizmetlerinde yüksek büyüme yüzdeleri dikkat çekmektedir. Sonuç olarak; Türkiye orta gelir tuzağından çıkışını sağlayacak büyümeyi elde edebilmek için özellikle yüksek teknolojili ürünler üreten, daha doğrusu teknoloji üreten yatırımlara ihtiyacı bulunmakta olup doğrudan yabancı yatırımlar talep etmektedir. 2002 yılından sonra artış ivmesi kazanan doğrudan yabancı yatırımlar 2008 krizindeki düşüşün ardından beklenen artışı sergilememektedir. Doğrudan yabancı yatırımların öncelikle finans-sigorta sektörünü seçmesi, yabancıların bazı 56 2015 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 sektörlerde hakimiyet kurma eğilimleri, teknoloji yoğun üretim, ihracat, istihdam artışı ve büyüme beklentisinden çok iç pazar büyüklüğünün hedeflendiği, iç talebin fonlandığı, ülkede büyüyen sektörlerden pay alma çabasına girildiği, beklenen olumlu gelişmelerden uzak olduğu şeklinde yorumlanabilir. Finans ve sigorta sek- törü istikrarlı bir büyüme gösterirken doğrudan yabancı sermayeden en büyük payı alması üretimde beklenen artışı gerçekleştirmemektedir. Sayıları artan yabancı yatırımcıların ülkeden çıkış ihtimallerine her zaman hazırlıklı olunması ve teknoloji üreten alanlara yabancı doğrudan yatırımın için daha yoğun çabaya ihtiyaç vardır. Prof. Dr. S. Rıdvan KARLUK Turgut Özal Üniversitesi İİBF Türkiye’ye Uluslararası Doğrudan Yabancı Sermaye Girişlerindeki Gelişmeler: Genel Değerlendirme Türkiye’de Uluslararası Doğrudan Yatırımlar Konusundaki Hukuki Düzenlemeler Uluslararası doğrudan yabancı sermaye yatırımları diğer bir deyişle uluslararası doğrudan yatırımlar (UDY, foreign direct investment: FDI) ülke ekonomilerine sermaye, yeni teknoloji, entelektüel sermaye, yönetim becerisi, pazarlama katkısı ve ihracat imkanı gibi yararlar sağlamakta ve uluslararası ekonomik entegrasyonun gerçekleşmesine katkıda bulunur. Doğrudan yatırımlar, yatırım alan ülkenin ürünlerinin uluslararası pazarlara daha kolay girmesini sağlar. Yabancı sermaye yatırımları özelikle gelişme yolunda olan ülkelerin tasarruf darboğazını genişlettikleri için ekonomik kalkınmalarına katkıda bulunur. Bunun farkında olan Cumhuriyet Hükümetleri ülkenin kalkınmasını hızlandırmak amacıyla yabancı sermaye yatırımlarını 1950’li yıllarda teşvik etmek için yasal düzenlemelere gitmiştir. Türkiye’de 1980 yılına kadar UDY’lar 6224 ve 6326 sayılı kanunlar kapsamında düzenlenerek ülkeye çekilmeye çalışılmıştır.1 Ayrıca, 1947 yılında 25 Şubat 1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’a dayanılarak 22 Nisan 1947 tarihli ve 13 sayılı Karar yürürlüğe girmiştir. Yabancı sermayeli yatırımları teşvik amacıyla 1954 yılında 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ile petrol bulunmasında yabancı yatırım ve teknolojiden yararlanılmasını amaçlayan 6326 sayılı Petrol Kanunu çıkarılmıştır. 6224 ve 6326 sayılı kanunlara rağmen 24 Ocak 1980 İstikrar Kararlarına kadar Türkiye’ye gelen UDY’lar yeterli seviyede olmamıştır. 24 Ocak Kararları2 sonrasında Türkiye’ye gelen yabancı sermaye yatırımları artmıştır. Bunda; yabancı sermaye kanununda yapılan Doğrudan yatırımlar, yatırım alan ülkenin ürünlerinin uluslararası pazarlara daha kolay girmesini sağlar. düzenlemeler ile bürokratik engellerin azaltılması ve gerçekçi kur uygulaması etkili olmuştur. 1980 yılında doğrudan yabancı sermaye yatırımları için verilen izinler 97, net girişler ise 35 milyon dolardır. Sadece kanun çıkarmakla yabancı sermayenin ülkeye gelmesinin yeterli olmadığı anlaşıldığından 1980 sonrasında yeni düzenlemelere gidilmiştir. Bu kapsamda esnek kur rejimine geçilmiş, 1984 yılında yerleşiklerin ticari faaliyetler karşılığında sağladığı dövizlerinin bankalarda mevduat olarak tutmaları mümkün olmuştur. 1989 yılında kabul edilen 32 Sayılı Karar’la döviz ve efektif hareketleri üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmış, yerleşik olmayanlara döviz mevduat hesabı açma hakkı tanınmış, TL’ye kısmi konvertiİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 57 Yabancı sermaye yatırımları özelikle gelişme yolunda olan ülkelerin tasarruf darboğazını genişlettikleri için ekonomik kalkınmalarına katkıda bulunur. bilite sağlanmış, taşınmazlar ve ayni haklar üzerindeki blokaj kaldırılmış, bankaların özel dış borçlanmalarının önü açılmış, altın ithalatı serbestleştirilmiş, faiz oranları serbest bırakılarak İstanbul Menkul Kıymetler Borsası kurulmuştur. 1994 yılında 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun kabul edilmiş, Rekabet Kurumu oluşturulmuş, Türk Patent Enstitüsü kurulmuş, fikri ve sınai hakların korunması mevzuatı yürürlüğe konulmuş, çok sayıda ülkeyle Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması ile Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmaları imzalanmıştır. Bu anlaşmalar yatırımcıların beklediği güven ortamının yaratılmasını sağlamıştır. 2001 yılında Milletlerarası Tahkim Kanunu yürürlüğe girmiş, Türkiye OECD’nin sermaye hareketlerinin ser- 58 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 bestleştirilmesi ile devletlerle başka devletlerin yatırımcıları arasında uyuşmazlıkların çözümü, yabancı tahkim kararlarının tanınması ve uygulanması gibi BM sözleşmelerine taraf olmuştur. 2003 yılında 6224 sayılı Kanun yerine 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu yürürlüğe girmiştir. Böylece, yabancı yatırımcıları özendirmek ve onların haklarını korumak adına yabancı yatırımcı ile yerli yatırımcı arasındaki farklılıklar kaldırılmıştır. 6224 sayılı Kanun’da yabancı yatırımcının Türkiye’de girişimde bulunabilmesi belli şartlara bağlıyken, yeni düzenlemede şartsız yatırım hakkı tanınmıştır. Yeni Kanun; yabancı yatırımcılar lehine yeni denge sağlamayı amaçlamakta, Türkiye’de yabancı yatırımcıların haklarını uluslararası standartlarda korumayı hedeflemekte, yabancı sermaye ile ilgili olarak Hazine Müsteşarlığını tek yetkili merci olarak belirlemektedir. Yeni düzenleme ile yabancı yatırımcı Türkiye’de faaliyette bulunan ve ülke çapında tekel olan kuruluşun 1980 yılında doğrudan yabancı sermaye yatırımları için verilen izinler 97, net girişler ise 35 milyon dolardır. Sadece kanun çıkarmakla yabancı sermayenin ülkeye gelmesinin yeterli olmadığı anlaşıldığından 1980 sonrasında yeni düzenlemelere gidilmiştir. çoğunluk hissesine sahip olabilecektir. Türkiye’ye gelecek yabancı yatırımcının izin alma zorunluluğu kaldırılmıştır. Yabancı yatırımcı kavramı yurt dışında ikamet eden Türkleri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Doğrudan yabancı yatırım yeniden tanımlanmıştır. Kamu yararı ve bedeli ödenmek şartıyla yabancı yatırımların kamulaştırılabilmesine imkan tanınmıştır. Yabancı yatırımcıların Türkiye’de elde ettikleri değerleri kısıtlama olmadan yurt dışına transfer etmeleri sağlanmış, Türkiye’de taşınmaz edinebilmeleri ve yatırımları ile ilgili uyuşmazlıkların çözümünde uluslararası tahkime gidilebilmeleri mümkün olmuştur. Dünya Ekonomisinde Uluslararası Doğrudan Yatırımlardaki Gelişmeler Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Kuruluşu (UNCTAD) 2015 Dünya Yatırım Raporu’na göre küresel ekonomideki gelişmeye paralel olarak 2000’li yıllarda uluslararası doğrudan yatırımlarda artış olmuş, 2009 yılında 1.19 trilyon, 2010 yılında 1.33 trilyon, 2011’de 1.56 trilyon dolara ulaşmıştır. 2012 yılında sanayileşmiş ülkelerdeki dalgalanmalardan olumsuz yönde etkilenerek 1.40 trilyon dolara gerilemiş, 2013’de 1.47 trilyon dolara çıkmış, 2014 yılında yüzde 16 oranında azalarak 1.23 trilyon dolara gerilemiştir. 3 Dünya ekonomisinde 2014 yılında en fazla UDY çeken ülkeler Çin (128.5 trilyon dolar), Hong Kong (103.2 milyon dolar) ve ABD’dir. (92.3 milyon dolar) UNCTAD’ın tahminlerine göre göre 2016 yılında dünya ekonomisinde UDY girişlerinin 1,5 trilyon dolara, 2017 yılında 1,7 trilyon dolara ulaşması beklenmektedir. UDY, geldiği ülkedeki ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar4 kadar bürokratik işlemlerin az ya da çok olduğuna büyük önem verir. PwC tarafından her yıl küresel çapta CEO’lara yönelik düzenlenen 19’ncu CEO araştırmasına5 göre CEO’ların yüzde 79’u “aşırı regülasyondan” şikayetçidir. IFO, World Economic Survey’in6 şahsıma da gönderdiği bu yılki ilk üç aylık sualnamedeki sorulardan biri, üye ülkelerdeki “hukuki ve idari kısıtlamaların” yabancı sermaye yatırımlarına etkisi olmuştur. (please try to assess the importance of the following factors which influence the climate for foreign investors in this country: legal/administrative restrictions for foreign firms to invest in this country and/or to repatriate profits are) Bu konudaki ikinci soru ise ülkelerde “siyasi istikrar”ın olup olmadığıdır. (political instability) PwC’nin araştırmasında CEO’ların UDY’larla ilgili olarak şikayetçi oldukları diğer konular ise sırasıyla yüzde 74 ile jeopolitik belirsizlik, yüzde 73 ile döviz kurundaki kırılganlık ve yüzde 72 ile yetenekli işgücü yetersizliğidir. UNCTAD’ın geçici verilerine göre küresel ekonomide gelişmiş ekonomilerin 2015 yılında UDY akışındaki payı 936 milyar dolar ile yüzde 55 seviyesindedir. Bir önceki yıla göre artışta sınır ötesi birleşme ve satın almalar (M&As) etkili olmuştur. Gelişme yolunda olan ülkelere 741 milyar dolar UDY girmiş ve küresel akıştaki payı yüzde 44’e ulaşmıştır. Avrupa Birliği (28 ülke) ülkelerinin toplam UDY girişleri 426 milyar dolar, Batı Asya Bölgesi’ne yönelik UDY girişleri ise önceki yıla göre artarak 45 milyar dolar olmuştur. 2015 yılında ülkeler bazında en fazla UDY girişleri ABD, Hong Kong, Çin olarak gerçekleşmiştir. Günümüzde UDY’lar, gelişme yolunda olan ülkeler ile geçiş ekonomilerin kalkınmalarının finansmanına yüzde 40 oranında katkıda bulunmaktadır. Türkiye Ekonomisinde Uluslararası Doğrudan Yatırımlardaki Gelişmeler Türkiye’nin son yıllarda ikili ve çok taraflı anlaşmalara taraf olması, uluslararası yatırımcılara yerli yatırımcılarla eşit hak ve sorumluluklar tanıması, kar, sermaye ve diğer mali değerlerin transferinin serbest bırakılması, yabancı yatırımcılara güvenli iş ortamı sunulması ve ekonomide sağlanan istikrar sonucunda ülkeye gelen uluslararası doğrudan yatırımlarda artış olmuştur. Türkiye’ye gelen toplam uluslararası doğrudan yatırımlar 1975 - 2004 döneminde 19,6 milyar dolar iken, 2005 - 2014 döneminde hızla artarak 144,3 milyar dolara ulaşmıştır.7 Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre 2005 yılında Türkiye’ye gelen Cumhuriyet Hükümetleri ülkenin kalkınmasını hızlandırmak amacıyla yabancı sermaye yatırımlarını 1950’li yıllarda teşvik etmek için yasal düzenlemelere gitmiştir. UDY 10 milyar dolar iken 2006’da 20,2 milyar dolara çıkmış, 2007’de 22,0 milyar dolara ulaşmış, 2008 küresel kriz yılında 19,9 milyar dolara gerilemiş, 2009’da son 10 yılın en düşük seviyesine inmiştir: 8,6 milyar dolar. 2010 yılında 9,1 milyar dolar, 2011’de 16,2 milyar dolar, 2012’de 13,3 milyar dolar, 2013’de biraz azalarak 12,5 milyar dolar olmuştur. 2014 yılında TCMB tarafından IMF Altıncı El Kitabı’na göre açıklanan ödemeler dengesi revizyonlarının dahil edilmediği rapora göre ülkeye gelen uluslararası doğrudan yatırımlar 12,1 milyar dolar olup ( Merkez Bankası verilerine göre 12,7 milyar dolar) dünyada en fazla uluslararası doğrudan yatırım çeken gelişme yolunda olan ülkeler arasında 12’nci sıradadır. 2015 yılında UDY girişleri (fiili giriş, net yükümlülük oluşumu) 16.818 milyon dolardır. Sermaye girişi (net) 11.494 milyon dolar, diğer sermaye net girişi (yabancı şirketlerin yabancı ortaklarından aldıkları krediler) 1.168 milyon dolar, taşınmaz net girişi ise 4.156 milyon dolardır.8 Batı Asya Bölgesi’ne (Bahreyn, Irak, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, Katar, Suudi Arabistan Filistin, Suriye, Türkiye, BAE, Yemen) yönelik UDY son 6 yılda azalarak 2014 yılında 43 milyar dolara gerilerken, Bölge içinde yer alan Türkiye’ye yönelik girişler artmıştır.9 UNCTAD verilerine göre Türkiye UDY girişlerinde 2009 yılında 30’ncu iken 2014’de 22’ci olmuş,10 uluslararası doğrudan yatırımlardan aldığı pay 2013’de yüzde 0,84’ten 2014 yılında yüzde 0,99’a yükselmiştir. 2015 yılında taşınmaz alımlarda Türkiye’ye giren sermaye toplam giİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 59 rişlerin ortalama yüzde 25’idir. Sermaye girişi ağırlıklı olarak hizmetler sektörüne yönelmiştir. Girişlerin (11.8 milyar dolar) yüzde 52’i (6.2 milyar) bu sektörde olup, Finans ve Sigorta Faaliyetleri yüzde 57 ile (3.5 milyar) en büyük paya sahiptir. Bunu sırasıyla geçen yıla göre yaklaşık 3 kat artışla (1.524 milyar) Ulaştırma ve Depolama, 569 milyon dolarla Toptan ve Perakende Ticareti izlemiştir.11 Son 10 yılda en fazla yatırım yapılan sektör 44 milyar dolar ile finans ve sigorta sektörüdür. Daha sonra sırasıyla imalat (26,3 milyar dolar), enerji, (15,6 milyar dolar), haberleşme (10,9 milyar dolar) ile toptan ve perakende ticaret (6,2 milyar doları) gelmektedir.12 2015 yılında Türkiye’ye en fazla yatırım yapan ülkeler; İspanya (2.1 milyar dolar), ABD (1.5 milyar dolar) ve Lüksemburg (1.2 milyar dolar) ol- 60 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 muştur. Avrupa ülkeleri girişlerin yarısından fazlasını karşılarken, Avrupa’yı Asya ve Amerika kıtasındaki ülkeler izlemiştir. Yabancı sermaye girişlerinin yüzde 50’den fazlasının Avrupa Birliği kökenli olmasında, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile gerçekleştirdiği Gümrük Birliği’nin etkisi vardır. Eğer Türkiye AB ile devam eden Gümrük Birliğini derinleştirme sürecini başarı ile tamamlarsa, AB ülkelerinden Türkiye’ye girişler daha da hızlanacaktır. AB - ABD Transatlantik Ticaret Ve Yatırım Ortaklığı’na (TTIP) Türkiye de dahil olursa, mal ve hizmetler ticareti ile doğrudan yatırım girişlerinde önemli artışlar olacaktır. Sonuç Türkiye’de Şubat 2016 tarihi itibariyle faaliyet gösteren 48.445 yabancı sermayeli şirketin önemli bir kısmı hizmetler sektöründedir. 2015 yılının ilk 9 ayında en çok yabancı yatırım alan alt sektör finansal hizmetlerdir. Toplam şirketlerin yüzde 36’sı toptan ve perakende ticaret, yüzde 17’si taşınmaz ve kiralama, yüzde 10’u ulaştırma, haberleşme ve depolama sektöründedir. İmalat sanayiinde faaliyet gösteren şirket sayısı ise toplamın ancak yüzde 13’ü kadardır. Küresel dünyada ülkeler doğrudan yatırımlar konusundaki kısıtlamaları büyük ölçüde liberalize etmelerine rağmen, hizmetler sektöründeki kısıtlamalar kısmen kaldırılmıştır. OECD UDY Kısıtlılık Endeksine (Regulatory Restrictiveness Index)13 göre endeks, ülkelerin UDY alanındaki 4 temel kısıtlamalarını kapsamaktadır. Bunlar; yabancı hisse payları, onay süreci, yabancı istihdamı ve işletme alanlarındadır. OECD ülkelerinde özellikle enerji ve ulaştırma sektörlerinde önemli kısıtlamalar vardır. Endeks, 22 sektördeki kısıtlamaları ve 1997, 2003, 2006, 2010-14 yıllarını kapsamaktadır. Kısıtlamalar, 0 (açık) ile 1 (kapalı) arasındadır. 0, kısıtlama olmadığı anlamındadır. Türkiye, 0.059 endeks değeri ile 0.068 olan OECD ortalamasından daha iyi durumdadır. Temel sektörlerde (imalat, elektrik, dağıtım) önemli ölçüde kısıtlamaları kaldırmıştır: 0.013. Fakat bazı hizmetler alt sektörlerinde (ulaşım 0.383, medya 0.200 ve ticari hizmetler 0.125) kısıtlamalara devam etmektedir.14 Bu alt sektörlerindeki kısıtlamalar azaltılırsa, hizmetler sektörüne daha fazla UDY gelebilir. Fakat bunun bir sakıncası vardır. Şirketlerin önemli bir kısmı imalat sanayi dışında olduğu için mal üretmemekte, mal ve hizmetler ihracatı yapmadan iç ticaretten kazandıkları gelirleri döviz olarak yurtdışına transfer etmektedirler. Bu durum cari açığın artmasına katkıda bulunmaktadır. Taşınmaz kiralama, toprak pazarlama, süper market gibi dış ticarete konu olmayan, mal ve hizmetler üretmeyen sektörlerdeki yoğunlaşma, UDY’dan beklenen yararın sağlanmasına katkıda bulunmamaktadır. 2016 Yılı Programı’nda da belirtildiği gibi Türkiye ekonomisinde hızlı büyüme için yurtiçi tasarrufların artırılması ve bu tasarrufların üretken yatırımlara yönlendirilmesi gerekir. Büyümenin finansmanının sürdürülebilir kaynaklardan sağlanması ve kaynakların üretim ve verimlilik potansiyeli yüksek alanlara yönlendirilmesi, sürdürülebilir ve kalıcı büyüme bakımından gerekliliktir. Eğer yurtiçi tasarruflar yeterli değilse, bu eksikliği UDY ile karşılamak mümkündür. Türkiye 2014 yılında dünyada en çok yatırım çeken 22’nci ekonomi olmuştur ama bu gelişme iç tasarrufların yetersizliğini gidermek için yeterli de- ğildir. UDY’daki artışta taşınmaz yatırımlarının payının çok olması, yabancı doğrudan yatırımların iç tasarruf açığını gidermedeki etkinliğini kısıtlamıştır. Ayrıca gelen yatırımlar komple yeni (greenfield) yatırım da değildir. 2014 yılında dünya genelinde komple yeni yatırım proje tutarı bir önceki yıla göre yüzde oranında 1,7 oranında azalmıştır. Bu azalış oranı gelişen ülkelerde yüzde 1,8, gelişmiş ülkelerde ise yüzde 1,4’tür. 2014 yılında açıklanan yeni yatırım projelerinin yüzde 68’i gelişen ülkelerdeki yatırımlardan oluşmuştur. Türkiye ekonomisi 2001’de başlatılan reformların etkisiyle düşükorta gelir grubundan, üst-orta gruba yükselmiş fakat bir üst gruba çıkamamıştır. Orta gelir tuzağından kurtulmak için ülkeye gelecek UDY’lar bir fırsat olabilir. Türkiye’nin hızla kalkınabilmesi, tasarrufların ve dolayısıyla yatırımların arttırmasına bağlıdır. Türkiye’de 2008’den bu yana kişi başına düşen gelirin ABD’de kişi başına düşen gelirin yüzde 20’nin altında kalması, Türkiye’nin yakın bir gelecekte tuzaktan çıkamayacağını göstermektedir. Türkiye 2010 ve 2011 yıllarında tuzaktan çıkış için atak yapmıştır ama sonraki yıllarda bu başarısını devam ettirememiştir. Türkiye’de iç tasarrufların milli gelire oranı yüzde 14’lerde iken üst gelir grubundaki ülkelerin çoğunda oran yüzde 17’lerin üzerindedir. Büyümeyi finanse edecek iç tasarruflar yetersiz ise, açığı gidermek ve kısır döngüden çıkabilmek için Türkiye’ye gelen UDY’ları arttırmak gerekir. Doğrudan yatırımlar eğer katma değeri yüksek imalat sanayi yatırımlarına yönlendirilebilirse, hızlı büyümeye katkı sağlar. Orta gelir tuzağından çıkabilmek için önümüzdeki dönemde ekonomide ortalama yüzde en azından 8 büyümeye sağlanmalıdır. Tuzakta 17 yıl kalan Çin tuzaktan yüzde 7.5’lik büyüme, 19 yıl kalan Güney Kore ise yüzde 7.2’lik büyüme ortalamasıyla çıkabilmiştir. Türkiye’nin tuzak dışında kalabilmesi, yüksek katma değer yaratan imalat sanayine daha fazla UDY gelmesiyle mümkün olacaktır. Türkiye’de imalat sanayi içinde yüksek teknolojili sektörlerin payı ortalama yüzde 2-3 seviyesindedir. Gelişmiş ülkelerde pay çift hanelidir. Küresel dünya ekonomisinde katma değeri düşük mal üreterek yüksek gelir grubuna girmek mümkün değildir. Türkiye’de imalat sanayine gelecek ve katma değeri yüksek mal üretecek UDY’ları teşvik edecek yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Dipnotlar: 1- S. Rıdvan Karluk, Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları, İTO Yayınları, İstanbul, 1983, s. 49-51. 2- S. Rıdvan Karluk, “Opening up the Economy of Turkey to the Outside World: The Stabilization Decisions of January 24th 1980, Economic Situation in Pre- and Post-January 24th Period,” Turgut Özal Symposium, Turgut Özal Üniversitesi, Ankara, 3 Mart 2016; S. Rıdvan Karluk, Türkiye Ekonomisi, 13. Baskı, Beta Yayım A.Ş., İstanbul, 2014, s. 520. 3- UNCTAD, World Investment Report, 2005, s. ix. 4- Mason A. Carpenter and Sanjyot P. Dunung, “Political and Legal Factors That Impact International Trade,” http://catalog.flatworldknowledge.com/ bookhub/3158?e=fwk-168388-ch05_s02. Erişim: 25.04.2016. 5- PwC, 19th Annual Global CEO Survey, https:// www.pwc.com/gx/en/ceo-survey/2016/landing-page/pwc-19th-annual-global-ceo-survey.pdf. Erişim: 25.05.2016. 6- IFO, World Economic Survey. https://www.cesifo-group.de/ifoHome/facts/Survey-Results/WorldEconomic-Survey.html. Erişim: 25.05.2016. 7- Ekonomi Bakanlığı, Uluslararası Doğrudan Yatırımlar 2014 Yılı Raporu, Ankara, Eylül 2015, s. i. 8- Ekonomi Bakanlığı, UDY Verileri Bülteni, Ankara, Nisan 2016, s. 13. 9- , Dünya Yatırım Raporu 2015 Lansmanı, İstanbul, 24.06.2015, s. 7. 10- , Uluslararası Doğrudan Yatırımlar Değerlendirme Raporu (2015 III. Çeyrek), İstanbul, s. 4. 11- , Uluslararası Doğrudan Yatırımlar 2015 Yılsonu Değerlendirme Raporu, İstanbul, Şubat 2016, s. 2. 12- Ekonomi Bakanlığı, Uluslararası Doğrudan Yatırımlar 2014 Yılı Raporu, Ankara, s.2. 13- Blanka Kalinova, Angel Palerm and Stephen. Thomsen, “OECD’s FDI Restrictiveness Index: 2010 Update”, OECD Working Papers on International Investment, Paris 2010. https://www.oecd.org/ daf/inv/investment-policy/WP-2010_3.pdf. Erişim: 19.04.2016. 14- OECD, OECD Factbook, 2015-2016, Paris, 2016, s. 81. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 61 Prof. Dr. Sübidey TOGAN Bilkent Üniversitesi İİBF Dünyada ve Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları Telekomünikasyon, internet ve ulaştırma teknolojilerinde sağlanan gelişmeler sonunda üretim süreçleri dünya ölçeğinde parçalanmış bulunmaktadır. ‘Global üretim zinciri’ adı verilen bu sistemin parçası oldukları ve bu süreçte katma değer paylarını zaman içinde arttırabildikleri sürece gelişmekte olan ülkeler hızla kalkınabileceklerini gördüler. Örneğin Çin’in hızlı büyümesi tamamen bu stratejiye bağlanmaktadır. Büyük ölçüde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına dayanan bu strateji bir çok gelişmekte olan ülke tarafından temel büyüme stratejisi olarak benimsenmiş, ve söz konusu strateji çeşitli ülkeler tarafından başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde doğrudan yabancı sermaye yatırımları 62 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 teknolojinin yayılmasına, insani sermayenin gelişmesine, dış ticaret entegrasyonunun sağlanmasına, rekabetçi bir iş ortamının yaratılmasına, ve ülkede girişimciliğin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Bu gelişmeler sonucunda ilgili ülkede istihdam artmakta; sermaye birikimi hızlanmakta; araştırma ve geliştirme harcamaları artarken verimlilik artışı da hızlanmaktadır. Böylece doğrudan yabancı sermaye yatırımları ülkede iktisadi büyüme oranının zaman içinde hızla yükselmesini sağlamaktadır. Ayrıca, doğrudan yabancı sermaye yatırımları ilgili ülkelerde çevre ve sosyal koşulların iyileşmesine katkıda bulunmaktadır. Türkiye’nin hem global üretim zincirlerine katılma hem de doğru- Gelişmekte olan ülkelerde doğrudan yabancı sermaye yatırımları teknolojinin yayılmasına, insani sermayenin gelişmesine, dış ticaret entegrasyonunun sağlanmasına, rekabetçi bir iş ortamının yaratılmasına ve ülkede girişimciliğin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. dan yabancı sermaye yatırımlarından yararlanma konularında ne kadar başarılı olduğunu belirleyebilmek için Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın ‘Dünya Yatırım Raporu’ verilerini kullanıyoruz. Bu verilerine göre 2009-2014 döneminde Türkiye’ye (Kore’ye) giren doğrudan yabancı sermaye yatırımı yılda ortalama olarak 11,9 (10,1) milyar ABD Doları iken aynı dönemde Türkiye’den (Kore’den) yurt dışına yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının tutarı ortalama olarak 3,3 (27,5) milyar ABD Doları olmuştur. Aynı dönemde dünyada yılda ortalama olarak 1,4 trilyon ABD Doları doğrudan yabancı sermaye yatırımı girişi olurken dünyada doğrudan yabancı sermaye çıkışlarının tutarı ise 1,3 trilyon ABD Doları olmuştur. Dolayısıyla, Türkiye’ye (Kore’ye) yapılan doğrudan yabancı sermaye girişleri 2009-2014 döneminde dünya doğrudan yabancı sermaye girişlerinin ortalama olarak yüzde 0,87 (0,74) sini oluştururken Türkiye’den (Kore’den) yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımları dünya doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yüzde 0.25 (2,1) i tutarındadır. Diğer taraftan Türkiye’ye (Kore’ye) yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının stok değeri 2014 yılında 168,6 (182) milyar ABD Doları tutarken Türkiye’den (Kore’den) yurt dışına yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının stok değeri 40,1 (258,6) milyar ABD Dolar olmuştur. Dünyada yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımları girişlerinin stok değeri 2014 yılında 26 trilyon ABD Doları tutarken dünyada yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımları çıkışlarının stok değeri 25,9 trilyon ABD Doları olmuştur. Böylece, Türkiye›ye (Kore’ye) yapılan doğrudan yabancı sermaye girişlerinin stok değeri 2014 yılında dünya doğrudan yabancı sermaye girişleri stok değerinin yüzde 0,65 (0,7) şini oluştururken Türkiye›den (Kore’den) yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımları çıkışlarının stok değeri dünya doğrudan yabancı sermaye yatırımları stok değerinin yüzde 0.15 (1,0) i tutarındadır. Yukardaki açıklamalardan görüldüğü üzere Türkiye doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çekme, ve yurt dışında yatırım yapma konularında çok başarılı sayılamaz. Global üretim zinciri ticaretinden yararlanabilmek için Türkiye daha fazla yabancı sermaye yatırımı çekebilmeli, ve yurt dışında da daha fazla yabancı sermaye yatırımı yapabilmelidir. Bunu gerçekleştirebilmek için Türkiye’nin dış ticaret ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları konularında önemli ticaret partnerleri tarafından uygulanan ve yakın gelecekte uygulanacak olan kural ve düzenlemelere uyum sağlaması gerekecektir. Dünya ticaretinin büyük ölçüde global üretim zincirleri tarafından yürütüldüğü bir dünyada dış ticaret ile yabancı sermaye yatırımlarının kuralları nasıl ve kimler tarafından belirlenmektedir? Bilindiği üzere bu görev Dünya Ticaret Örgütü’nün görevi idi. Ancak bu örgüt çerçevesinde 2001 yılında başlayan Doha çok taraflı ticaret görüşmeleri hala sonuçlanamadı. Ayrıca görüşmeler daha çok gümrük vergilerinin indirilmesi gibi hususlarda yoğunlaştı ve global üretim zincirlerinin önem verdiği konular bu görüşmelerde ele alınamadı. Bunun üzerine ABD, AB ve Japonya konuyu tercihli ticaret anlaşmaları çerçevesinde çözmeye çalıştılar. Özellikle AB ve ABD çeşitli ülkeler ile kapsamlı serbest ticaret anlaşmaları imzalamaya başladılar. Bu anlaşmalardan ikisi 21. yüzyılda dünya ticareti ile yabancı sermaye yatırımlarının kurallarını belirleyecek gibi görünüyor. Bunlar ABD nin Asya Pasifik ülkeleri ile gerçekleştirmek üzere olduğu Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP)) ile Avrupa Birliği ile imzalamak istediği Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’dır (TTIP). TPP’ye üye ülkeler arasındaki görüşmelerin tamamlanması ile anlaşma metni kamuoyuna 5 Kasım 2015 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 63 Türkiye doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çekme ve yurt dışında yatırım yapma konularında çok başarılı sayılamaz. Global üretim zinciri ticaretinden yararlanabilmek için Türkiye daha fazla yabancı sermaye yatırımı çekebilmeli ve yurt dışında da daha fazla yabancı sermaye yatırımı yapabilmelidir. tarihinde açıklanmıştır. Onaylama süreci devam eden anlaşmanın 2016 yılı içinde yürürlüğe girmesi beklenmektedir. TTIP müzakereleri ise halen devam etmektedir. TTIP ile ilgili olarak elimizde bir tek AB Komisyonu’nun hazırladığı ve AB’nin 12 Kasım 2015 tarihinde kamuoyuna duyurduğu müzakere metni bulunmaktadır. TTIP müzakereleri sonunda belirlenecek olan anlaşma metni halen belirlenmemiş olduğundan aşağıda büyük ölçüde TPP Anlaşması’nın yabancı sermaye yatırımları ile ilgili kuralları üzerinde duruyoruz. 30 bölümden oluşan TPP de yabancı sermaye yatırımları ile ilgili kurallar bir taraftan TPP’ye üye devletlerin yabancı sermaye yatırımcılarına tanıyacağı hakları belirlerken, diğer taraftan da bu hakların ihlal edilmesi durumunda anlaşmazlıkların nasıl giderilebileceği belirlemektedir. Söz konusu kurallar anlaşmanın 9. bölümünde yer almaktadır. TPP Anlaşması 9. bölümünün ilk kısmı ülkeye giren doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile ilgili olarak doğrudan yabancı sermaye yatırımcısına dört çeşit koruma sağlamaktadır: (i) eşit muamele; (ii) kamulaştırma; (iii) asgari davranış standardı; ve (iv) uluslararası sermaye transferleri. Eşit muamele bir taraftan TPP’ye taraf her ülkenin TPP’ye taraf tüm üye ülkelerle aynı şartlarda doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapması gerektiğini (en çok kayrılan ülke), diğer taraftan 64 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 da yabancı sermaye ile yerli sermaye arasında fark gözetilmemesini (ulusal muamele) öngörmektedir. İkinci kural doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının kamulaştırmaları ile ilgilidir. TPP kamulaştırmaların kamu yararı söz konusu olduğu durumlarda piyasa fiyatı üzerinden, ve söz konusu ödemelerin geciktirilmeden yapılması gerektiğini şart koşmaktadır. Diğer taraftan asgari davranış standardı doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapanlara adil davranılmasını ve gerçekleştirilen fiziki sermaye yatırımına yatırım yapılan ülke tarafından gerekli korumanın sağlanmasını öngörmektedir. Son koşul ise yurt dışına yapılan kar transferleri, faiz ödemeleri ve diğer ödemelerin doğrudan yabancı sermaye yatırımının yapıldığı ülkeden serbestçe ve geciktirmeden yapılabilmesi koşulunu getirmektedir. Ayrıca TPP yabancı sermaye yatırımcısına işletmelerin idaresi ve şirkette yönetime katılma konularında her hangi bir kısıtlama getirilmesini; ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının bir bölümünün ihraç etme zorunluluğu, üretimde belirli oranda yerli malı kullanma zorunluluğu ve belirli oranlarda teknoloji transferi gerçekleştirme zorunluluğu gibi taleplerde bulunulmasını yasaklamaktadır. TPP doğrudan yabancı sermaye yatırımları konusunda üye devletlere düzenlemeler ile ilgili bazı esneklikler de getirmiştir. Bunlar arasında, kamu refahının korunması, kamu sağlığı ve çevre ile ilgili konularda meşru kamusal amaçların korunması sayılabilir. TPP Anlaşması yukarda belirtildiği üzere üye ülkelere diğer üye devletlerden giren doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına tanınan hakları belirlemektedir. TPP aynı zamanda üye ülkelerden çıkan ve diğer üye devletlere yönelen doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına tanınan hakları da belirlemektedir. Bu haklar üye ülkelere diğer üye devletlerden giren doğrudan Bunu gerçekleştirebilmek için Türkiye’nin dış ticaret ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları konularında önemli ticaret partnerleri tarafından uygulanan ve yakın gelecekte uygulanacak olan kural ve düzenlemelere uyum sağlaması gerekecektir. yabancı sermaye yatırımlarına tanınan haklardan farklı değildir. Dolayısıyla anlaşma TPP’ye üye ülkelerden çıkan ve TPP’ye taraf ülkelere giren doğrudan yabancı sermaye yatırımları gerçekleşmesini kolaylaştırılmakta ve bu yatırımların güvenli ortamlarda gerçekleşmesini sağlamaktadır. Söz konusu hakların gerekli düzeyde korunması sonunda TPP’ye üye ülke firmalarının dünya ekonomisindeki piyasa payları artacak, üye ülkelerde istihdam olumlu etkilenecek, ve araştırma-geliştirme faaliyetleri artacaktır. Böylece, TPP söz konusu ülkelerde milli gelirin zaman içinde artmasını sağlayabilecektir. TPP anlaşması 9. bölüm ikinci kısımda devlet ile yabancı yatırımcı arasında çıkacak anlaşmazlıkların nasıl çözüleceği konusu ele alınmaktadır. TPP Yatırımcı-Devlet Uyuşmazlıklarının Çözümü (Investor-State Dispute Settlement (ISDS)) mekanizmasına göre yabancı yatırımcılara tahkim yoluyla haklarını koruma yönünde bir kazanım sağlamaktadır. Söz konusu haklar TPP Anlaşmasında belirtilen ve yukarda özetlenen yatırımcıların hakları ile sınırlıdır. TPP tüm hukuki sürecin kamuoyu önünde ve şeffaf bir şekilde gerçekleştirilmesini kararlaştırmıştır. Ancak batı ülkelerindeki çeşitli çevreler ISDS’nin uygulanması durumunda yabancı yatırımcıların devletlerin hukuk sistemini rahatlıkla devre dışı bırakabileceğini; devletlerin tüketici haklarını koruma ve çevre ile ilgili düzenleme yapma yetkilerinin kısıtlanabileceğini; ve tüm bu gelişmele- rin ilgili ülkelerde demokratik sürece zarar verebileceğini belirtmektedirler. Ayrıca bu çevreler TPP’de öngörülen tahkim sisteminin şeffaf olmadığından şikayet ekmekte, ve hakemlerin bağımsız ve tarafsız olamayabileceğini ifade etmekte idiler. AB bu eleştirileri dikkate alarak TTIP görüşmelerinde ABD’ye 12 Kasım, 2015 tarihi itibariyle yeni bir yatırım bölümü önerisi sunmuştur. Bu öneriye göre AB yatırım uyuşmazlıklarının ISDS sistemi yerine bundan böyle ‘Yatırım Mahkemesi Sistemi’ ile çözülmesini istemektedir. Böylece devletler TPP kısmında özetlenen yatırımcı haklarını korurken tüketici haklarını koruyabilecek ve çevre ile ilgili düzenleme yapabileceklerdir. AB tarafından önerilen sistemde hakimler kamu tarafından atanacak ve hakimlerin en yüksek ahlaki standartlara uymaları sağlanacaktır. Ayrıca ‘Yatırım Mahkemesi Sistemi’ ISDS sisteminde olmayan temyiz sistemi ile donatılacak, böylece de uyuşmazlıkların giderilmesi sırasında hatalı kararların verilme ihtimali en aza indirebilecektir. Türkiye açısından son derece önemli olan bu gelişmeler sonunda TPP ve TTIP’e üye olan ülkeler arasında doğrudan yabancı sermaye yatırımları artacak, bu da yukarda belirtildiği üzere ilgili ülkelerde teknolojinin yayılmasına, insani sermayenin gelişmesine, dış ticaret entegrasyonunun sağlanmasına, rekabetçi bir iş ortamının yaratılmasına, ve girişimciliğin gelişmesine katkıda bulunacak; ayrıca ilgili ülkelerde yeni istihdam yaratılacak; sermaye birikimi hızlanacak; ve araştırma ve geliştirme harcamaları ile ilgili ülkelerde verimliliğin artması sağlanacaktır. Ancak Türkiye TPP tarafından geliştirilen veya ilerde TTIP tarafından geliştirilecek olan doğrudan yabancı sermaye yatırımları kurallarına uyum sağlayamadığı sürece bu gelişmelerden yararlanamayacaktır. Bu durumda Türkiye ne yapabilir? Türkiye Dünya Bankası’nın 2014 yılında hazırlamış olduğu ‘Türkiye-AB Gümrük Birliği Değerlendirmesi’ raporunda belirtildiği üzere AB ile ilişkileri geliştirerek hizmet sektörleri ile tarım sektörünü ve kamu alımlarını kapsayacak yeni bir Türkiye TPP tarafından geliştirilen veya ilerde TTIP tarafından geliştirilecek olan doğrudan yabancı sermaye yatırımları kurallarına uyum sağlayamadığı sürece bu gelişmelerden yararlanamayacaktır. serbest ticaret anlaşması imzalarken yatırımlar konusunu da bu serbest ticaret anlaşmasına dahil edebilir. Böylece ülke tarım malları ve serbest ticaret anlaşmasına dahil olacak olan hizmet sektörleri ile kamu alımlarında ülke içinde rekabetin artmasını sağlanacak; Türk malları AB pazarlarına serbestçe girebilecek; ayrıca ülkenin tarım malları, sanayi malları, hizmet sektörleri ve kamu alımlarında zaman içinde ABD pazarına girebilme ihtimalini de artmış olacak; doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yararlarından daha fazla faydalanabilecek; ve global üretim zincirlerine daha yoğun biçimde katılarak zaman içinde katma değer payını arttırabilecektir. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 65 Prof. Dr. Sadi UZUNOĞLU Trakya Üniversitesi İİBF Doğrudan Yabancı Yatırımlar ve Sanayi… DYY’lar küresel ölçekte mutlak değer cinsinden ciddi artış gösterdi. DYY Akışı, 1980’lerde dünya GSYİH’nın yüzde 0.57’si iken; 2000’lerde dünya GSYİH’nın yüzde 2.45’ine ulaştı. Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY), sermaye hareketleri içinde ülkeler tarafından en fazla önemsenen fon akış türüdür. Bilindiği gibi DYY’nın üç farklı türü vardır; Birincisi, bir işletmenin hisse senetlerinin yabancı yatırımcı tarafından satınalınması; ikincisi, yabancı sermayeye ait bir işletmenin elde ettiği karını yeniden sermayeye ekleyip yatırıma dönüştürmesi, üçüncüsü de yabancı yatırımcının sahip olduğu işletmenin ana ortak tarafından çeşitli biçimlerde kredilendirilmesidir. DYY’nın özellikle önemsenmesinin temelinde bu yatırımlardan beklenen bazı temel faydalar yatar. Bunlar; •• Yabancı yatırımcı tarafından satınalınan firmanın ihracat kapasitesinin ve ithalatının artması dolayısıyla yerel firmanın küresel 66 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 üretim zincirlerinine entegrasyonu sağlanmış olur. •• Üretim ve yönetim süreçlerinde teknoloji transferi gerçekleşir. •• Çalışanların beceri ve eğitim düzeyleri artar. •• İşletme rekabet gücü ve iş potansiyelini geliştirir. Yeni yönetim uygulamaları devreye girer. İşletme bazında veya mikro ölçekte yaşanacak faydalar makro düzeyde de beklenir: İstihdam artışı, teknoloji transferi, uluslararası piyasalara entegrasyon, yan sanayilerin gelişmesi, ekonomide rekabet gücü artışı, ülkeye döviz girişi, ödemeler dengesine katkı vbz… Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkeler (GOÜ), DYY’nı sözkonusu avantajları nedeniyle teşvik eder. Ancak her zaman DYY’nın bu avantajları geldiği ülkeye sunacağının bir garantisi de yoktur. Çünkü DYY, salt finans hareketi değildir. Bir işletmenin yönetim biçi- DYY’lar küresel ölçekte mutlak değer cinsinden ciddi artış gösterdi. DYY Akışı, 1980’lerde dünya GSYİH’nın yüzde 0.57’si iken; 2000’lerde dünya GSYİH’nın yüzde 2.45’ine ulaştı. mini etkileyen ve değiştiren bir yatırım türüdür. Her zaman olmasa da yeni teknolojileri de bu işletmeye taşır. Dolayısıyla DYY, ülke içindeki tüm üretici ve dağıtıcıların davranışları üzerinde de etkili olur. Özellikle Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) tüm ağları ile ekonomiyi etki altına alır. Yerel işletmeler bu tür işletmelerin sunduğu olanakları sunmak zorunda kalır. Aksi takdirde yerel işletme rekabet avantajlarını kaybeder ve piyasadan çekilmek zorunda kalır. Bu türden olumsuz etkileri kaldırmak için ülkeler bu türden işletmelere karşı; ortak girişim koşulu (yerel yatırımcı ile ortaklık), teknoloji transferi ve yerel girdi koşulu gibi yaptırımlar uygulamak durumunda kalabilir. Küresel DYY Akışı DYY, 1980’lerin başından itibaren hissedilir ölçüde artmaya başladı ve yıllık 75 milyar USD düzeyine ulaştı. Bu yatırımların yaklaşık yüzde 87’si Gelişmiş Ülkelere (GÜ) yöneldi. Örneğin 1980-2010 döneminde ABD, dünya DYY girişinin yüzde 19’unu kendine çekmeyi başardı. Yine 1980’lerde GÜ’in gerçekleştirdiği GSYİH, dünya GSYİH’sının yaklaşık yüzde 83’ünü oluşturuyordu. Dolayısıyla DYY’ın ülke grupları arasındaki dağılımı “adil” sayılabilirdi. 2000’lerde DYY’ı küresel likidite genişlemesine paralel olarak 1980’li yıllara göre yıllık bazda yaklaşık 20 kat artış gösterdi; 2005-2011 döneminde yıllık 1.4 trilyon USD’a ulaşan DYY akışı 2013’de 1.5 trilyon USD’a ulaştı. Kü- resel ölçekte DYY akışı, 2014’de 2013’e göre yüzde 16 oranında azalarak 1.47 trilyon USD’dan 1.23 trilyon USD’a geriledi. Bu gerilemenin temel nedenleri; küresel ekonomideki kırılganlık, yatırımcılar için politika belirsizliği ve yüksek jeopolitik risklerdi. Oysa 2014, 2013’e göre küresel ekonominin toparlanmaya başladığı, ticaret hacminin ılımlı da olsa arttığı ve işsizlik oranlarının gerilediği bir yıldı. Tablo 1. Ülke Gruplarına Göre Küresel DYY Akışı (Milyar USD, * Tahmin) 2005-2007 Ort. 2009-2011 Ort. 2013 2014 2015* 2016* 1.397 1.359 1.467 1.228 1.368 1.484 -GÜ 917 718 697 499 634 722 -GOÜ 421 561 671 681 707 734 - Diğer 60 81 100 48 45 47 Global DYY 40.1 3.1 4.6 -16.3 11.4 8.4 -GÜ 48.2 3.0 2.7 -28.4 23.8 13.9 -GOÜ 26.1 4.8 5.0 1.6 3.3 3.9 -Diğer 48.0 -1.1 17.0 -51.7 -2.3 5.3 Global DYY Ort. % Değişim Kaynak:UNCTAD s.21 Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (United Nations Conference on Trade and DevelopmentUNCTAD), 2016’da DYY bir toparlanma olacağını tahmin ediyor. UNCTAD’ın tahminine göre; 2016’da DYY’nın 1,5 trilyon USD’a, 2017’de de 1,7 trilyon USD’a ulaşması bekleniyor. En büyük DYY çeken ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD); düşük petrol fiyatları ve uzlaşmacı para politikasının talep uyarıcı etkileri, büyüme umutları, devam eden yatırım liberalizasyonu ve yatrım desteklerinin DYY üzerinde pozitif etki yaratması bekleniyor. Diğer taraftan; makroekonomik yapısallar, çok uluslu şirketlerin karlılık ve nakit rezervlerinin sürekli yüksek seviyelerde seyretmesi de DYY akımlarının artma beklentisini destekliyor. Diğer taraftan Euro bölgesinde devam eden belirsizlikler, jeopolitik gerginliklerin potansiyel yayılımı ve gelişmekte olan ekonomilerde kalıcı güvenlik açıkları da dahil olmak üzere ekonomik ve politik riskler pozitif gelişmelerin yönünü değiştirip, tahmin edilen canlanmayı bozabilir. Türkiye’de DYY ve Sanayi Türkiye OECD verilerine göre 59 ülke içinde “yabancı girişimciye açıklık” açısından 0.059 oranı ile 28. sırada yer alıyor. OECD ortalaması 0.068 ile Türkiye’nin üstünde yani Türkiye OECD ortalamasınında üstünde açıklık oranına sahip. Buna karşın 2015 itibariyle DYY Stoğunun GSYİH’ya oranı açısından 45 ülke içinde 41. sırada bulunuyor. Türkiye’de DYY Stoğunun GSYİH’ya oranı yüzde 5 iken; AECD ortalaması yüzde 40, Brezilya’da yüzde 13, Rusya’da yüzde 17, G. Kore’de ise yüzde 19 oranına ulaşmış. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 67 Türkiye’nin üstünde yani Türkiye OECD ortalamasınında üstünde açıklık oranına sahip. Buna karşın 2015 itibariyle DYY Stoğunun GSYİH’ya oranı açısından 45 ülke içinde 41. sırada bulunuyor. Türkiye’de DYY Stoğunun GSYİH’ya oranı yüzde 5 iken; AECD ortalaması yüzde 40, Brezilya’da yüzde 13, Rusya’da yüzde 17, G. Kore’de ise yüzde 19 oranına ulaşmış. Grafik 1. Türkiye’de DYY’nın Seyri (Milyon USD, 2016 Ocak-Nisan) Grafik. Türkiye’de DYY’nın Seyri (Milyon USD, 2016 Ocak-Nisan) 25000 20000 15000 10000 5000 DYY Sanayi İmalat Sanayi 0 Grafik’den de izlenebileceği gibi DYY yüzde 35.3’ten yüzde 18.4’e düşmüş. İSO 500’deki şirketlerin akışı küresel likidite genişlemesi gibi ile birGrafik1’den de izlenebileceği DYY Oysa akışı 2010’da küresel likidite genişlemesi ile birlikte hareket etmiş. 2002’den itibaren45’i küresel düzeyde faiz yüzde 100 başlayan oranında düşük yabancılara likte hareket etmiş. 2002’den itibaren politikası ve genişleyen para faiz arzı poTürkiye’ye girişini hızlandırmış. 2008 aitkenDYY 2015’te bu rakam 51’e yükselmiş küresel düzeyde başlayan düşük küresel krizinden itibaren yavaşlayan DYY akışı 2011’de FED’in parasal litikası ve genişleyen para arzı Türkiye’ye ve yabancıların ortalama hisse oranı da genişlemesine parallel yükselmiş olsa da 2012-2015 döneminde yıllık DYY girişini hızlandırmış. 2008 küresel yüzde 67’den 71’e çıkmış. ortalamada 10 milyar USD olarak gerçekleşmiş. krizinden itibaren yavaşlayan DYY akışı Bu konu ayrıca değerlendirilmeli 2011’de FED’in Grafikte DYY’ınparasal sektörelgenişlemesine dağılımında sanayinin payının düşük ama bir gerçek var:olduğu Sanayigözleniyor: son yıllarda parallel olsa sanayinin da 2012-2015 2011 yükselmiş hariç DYY’dan aldığıdöpay yaklaşık yüzde 30’lar düzeyinde verimlik artışı sağlayamazken,kalmış. yatırımYalnızca imalat sanayinin payı dikkate alındığında budapay daha isteksiz da düşük neminde yıllık ortalamada 10 milyar USD lar konusunda oldukça davoranlarda gerçekleşmiş. olarak gerçekleşmiş. ranıyor. DYY’da bu tabloya bir taraftan dahil olurken sanayiyi Grafiktegenelde DYY’ın sanayiyi sektörel dağılımında DYY’ın tercih etmemesinde birçok diğer nedentaraftan yatıyordaolabilir. tercihde ürkek davranıyor. sanayinin payının düşük olduğu gözleniÖrneğin; Dünya gazetesinden Mehmet Filoğlu’nun haberine göre; 2010 yılında yor:Türkiye’nin 2011 hariçen DYY’dan büyük sanayinin 500 sanayialdığı şirketinin 148’inde yabancı ortak bulunurken, Sanayi ve DYY’ı desteklemek için sayı 30’lar 125’e düzeyinde gerilemiş. kalİSO 500, 2015 verilerine göre yabancılarda pay2015’de yaklaşıkbu yüzde yaklaşımlar… mış. Yalnızca imalat sanayinin payı dikkate alındığında bu pay daha da düşük Sanayi sektörü sorunlarla “boğuoranlarda gerçekleşmiş. şurken” bu sektöre DYY akışının hızDYY’ın genelde sanayiyi tercih etme- lanmasını beklemek doğal olarak ham mesinde birçok neden yatıyor olabilir. hayalden ibarettir. Türkiye’de sanayinin Örneğin; Dünya Gazetesinden Mehmet gelişimi-istikrarı ve DYY akışı temel koFiloğlu’nun haberine göre; 2010 yılında nulardaki yaklaşımlarla ilgilidir. Bu yakTürkiye’nin en büyük 500 sanayi şirke- laşımlar başlıklar halinde toparlanabilir: tinin 148’inde yabancı ortak bulunurMakroekonomik istikrar. Bir ekoken, 2015’de bu sayı 125’e gerilemiş. İSO nomide rekabetçi döviz kurları ve piya500, 2015 verilerine göre yabancılarda sa tarafından belirlenen faiz oranlarını sadece sayı değil yabancı ortaklıların oluşturmak temelde reformların bir satış hasılatı, brüt katma değeri, ihracat fonksiyonudur; mali disiplin; verimli ve üretimden satışları gibi bütün temel ve sade bir vergi sistemi, basiretli kamu kalemlerde payları gerilemiş. Bu şirket- harcama ve borç yönetimi; şeffaf ve ilkelerin İSO 500’ün yarattığı toplam brüt li kamu ihale sistemi; deregülasyon ve katma değer içindeki payı 5 yıl içinde mülkiyet hakları; yanı sıra “adil” ticaret 68 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 ve yatırım politikası, kayıtdışı ekonominin yarattığı dengesizliklerin ortadan kaldırılması, bozuk işleyen piyasalarda işleyişi düzenlemek, düzenlemelerde keyfiliğin ortadan kaldırılması gibi… Girişimi destekleyen bir ortam. Bu bireyler ya da firmaların makroekonomik ortamda faaliyet biçimini etkileyen mikro faktörlerden oluşur. Pozitif elverişli bir ortam iyi yönetişim (mülkiyet haklarını, şeffaflık, hukukun üstünlüğü, onay prosedürlerinde şeffaflık ve adil davranış), ticarete açıklık ve minimal bozulmaları (idari engelleri veya bürokrasiyi) ve yatırım ortamının iyileştirilmesi, sektörel teşvikler, AR-GE destekleri, eğitimin sanayiyi (üretimi) destekleyecek biçimde yeniden düzenlenmesi (mesleki eğitime önem verilmesi), üniversitelere daha fazla kaynak ve özerklik, sanayi için maliyeti düşük özel sanayi alanlarının oluşturulmasını içerir. Yeterli Altyapı. Anahtar değişkenler fiziki altyapı (elektrik, su, ulaşım, haberleşme) yanı sıra teknolojik altyapısı (bilgi ve iletişim leri teknoloji) içerir. Siyasi istikrar. Ülke topraklarında can ve mal güvenliğinin sağlanması, bürokratik işleyişin düzgünlüğü, komşularla iyi ilişkiler ve etkili diyalog, siyasi kurumlar arasında etkili iletişim, temel meşruiyetin sağlanması, hukuğun üstünlüğü ve doğru işleyen adalet sistemi, kamu-özel iletişiminde şeffaflık ve hakkaniyet, toplumun tüm kesimlerine adil davranan ve kucaklayan devlet, uluslararası ve bölgesel ticaret ve yatırım anlaşmalarını hızlı hayata geçiren uygulamaları içerir. Kısaca; yerli - yatırımcı yatırımcıların, son yıllarda, özellikle sanayi alanında yatırım yapma konusundaki isteksizlikleri; küresel ve yerel düzeyde ekonomik ortamdaki belirsizliklerden, jeopolitik risklerden ve siyasi istikrarsızlıktan etkilenmektedir. Dünyada 1.5 trilyon USD’a ulaşan DYY akışından daha yüksek pay almak bu sorunların çözümüne yönelik samimi, istekli, barışçıl ve kapsayıcı adımlar atılmasına bağlı. TÜ RK İ YE İ ŞV EREN SEND İ K AL ARI KO NF ED ERASYO NU KU RU M SA L K İ M L İ K R E H B E R İ Türkiye’nin Geleceğini Belirleyen Sanayi Yatırımları Zayıflıyor Bir ülkenin gelecekteki büyümesini belirleyen en önemli faktör yatırımların, özellikle sanayi yatırımlarının hacmi… Y ET K İN BA ŞA R IR TASAR I M VE DAN I Ş MAN L I K HAZ İ R AN 2 0 1 5 içinde küçüldüğü anlaşılıyor. Söz konusu pay 2009 yılında yüzde 32,6 iken 2015 yılında yüzde 29’a indi (Şekil 2). 2010 yılında 924 milyon dolara inerken, geçen yıl tekrar 2007 düzeyine çıkmakla birlikte, 9 yılı kapsayan döTeşvikli yatırım verileri de, mevcut nemde 5 milyar dolara bile ulaşamadı (Şekil 4). TÜİK’in GSYH verileri, özel sektö- eğilimleri yansıtmak açısından elveSonuç olarak, özel sektör nezdinde rün sanayi dahil, tüm sektörlerdeki rişli bir kaynak. imalat sanayiinin çekiciliğini yitirmesabit sermaye yatırımlarının milli geBelirtilen veriler, teşvikli imalat lirden gitgide daha az pay aldığını gös- sanayii yatırımları payının 2009-2011 ye başlaması nedeniyle yatırım eğilimi gitgide zayıflıyor, kurulu güç ve ihrateriyor. Söz konusu pay 2006 yılında dönemi ortalamasında yüzde 47,9 cat imkanları azalıyor, dolayısıyla isyüzde 18,9 iken, 2014 ve 2015 yılların- iken, 2012-2014 dönemi ortalamasıntihdam da küçülüyor. İmalat sanayiine ÖZEL SEKTÖR YATIRIMDAN UZAKLAŞIYOR da yüzde 15,9’a indi (Şekil 1). da yüzde 41,7’ye, 2015 yılında ise daha yatırım yapmak üzere yabancı sermaYatırım alanında imalat sanayii en da azalarak yüzde 24,3’e gerilediğini yeden de yeterince yararlanamıyoruz. çok önem verilmesi gereken, stratejik ifade ediyor (Şekil 3). 65’inci Hükümet’ten temel bekunsur. Sektöre yapılan yabancı sermaye lentimiz sanayide yeni bir atılıma yol Buna karşılık gerçekleşmelere ba- yatırımları da hem istikrarsız, hem de açacak düzenlemeleri ivedilikle yapŞEKİL 1 kıldığında, özel sektörün imalat sana- hacmen yetersiz. 2007 yılında 4,1 mil- masıdır. (TİSK Haber Bülteni; 26.05.2016) yii yatırımlarının toplam yatırımlar yar dolar olan söz konusu yatırımlar ÖZEL SEKTÖR YATIRIMDAN UZAKLAŞIYOR Özel Sektör Sabit Sermaye Yatırımlarının GSYH'deki Payı 2006-2015 Şekil 1: Özel Sektör Sabit Sermaye Yatırımlarının GSYH’deki Payı (Cari Fiyatlarla, Yüzde) 2006-2015 (Cari Fiyatlarla, Yüzde) 20,0 18,9 18,0 18,0 18,0 16,4 16,0 16,0 15,0 15,6 15,9 15,9 2013 2014 2015 13,2 14,0 12,0 10,0 8,0 6,0 4,0 2,0 0,0 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Kaynak: TÜİK; aktaran TİSK Kaynak: TÜİK; aktaran TİSK İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 69 ÖZEL SEKTÖRÜN İMALAT SANAYİİ YATIRIMLARI TOPLAM YATIRIMLAR İÇİNDE GİDEREK KÜÇÜLÜYOR ÖZEL SEKTÖRÜN İMALAT SANAYİİ YATIRIMLARI TOPLAM YATIRIMLAR İÇİNDE GİDEREK KÜÇÜLÜYOR ÖZEL SEKTÖR İMALAT SANAYİİNE ÖZEL SEKTÖR İMALAT SANAYİİNE GİDEREK AZ YATIRIMYAPIYOR YAPIYOR GİDEREK DAHADAHA AZ YATIRIM ŞEKİL 2 Şekil 2: Özel İmalat Sanayiindeki Sabit Sermaye Yatırımlarının Toplam Sabit Sermaye Yatırımlarındaki Özel İmalat Sanayiindeki Sabit Sermaye Yatırımlarının Toplam2009-2015 Sabit Sermaye Yatırımlarındaki Payı 2009-2015 Payı (Cari Fiyatlarla, Yüzde) (Cari Fiyatlarla, Yüzde) Şekil 3: Teşvikli İmalat Sanayii Yatırımalarının ŞEKİL 3 Toplam Teşvikli Yatırımlardaki Payı 2009-2015 (Cari Fiyatlarla, Yüzde) Teşvikli İmalat Sanayii Yatırımlarının Toplam Teşvikli Yatırımlardaki Payı 2009-2015 (Cari Fiyatlarla, Yüzde) 40,0 35,0 34,3 32,6 70,0 33,3 62,4 29,6 30,0 29,5 27,6 60,0 29,0 48,1 50,0 25,0 47,9 42,3 40,0 20,0 15,0 30,0 10,0 20,0 5,0 10,0 38,9 37,6 41,7 39,3 24,3 0,0 0,0 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 (T) (T) Gerçekleşme tahmini Kaynak: Kalkınma Bakanlığı; (T) Gerçekleşme tahmini aktaran TİSK Kaynak: Ekonomi Bakanlığı; aktaran TİSK Kaynak: Kalkınma Bakanlığı; aktaran TİSK Kaynak: Ekonomi Bakanlığı; aktaran TİSK İMALAT SANAYİİNE YAPILAN DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR İSTİKRARSIZ VE YETERSİZ TİSK HAKKINDA Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), gönüllü teşkilatlanma esasına göre faaliyet gösteren ve Türk işverenlerini endüstri ilişkileri alanında yurtiçinde ve yurtdışında temsil eden tek üst kuruluş. 20 Aralık 1962’de kurulan Konfederasyona, ekonominin değişik sektörlerinde faaliyet gösteren 21 İşveren Sendikası üye. Bu İşveren Sendikalarına bağlı 9 bin 600 işyerinde, 1 milyon 230 bin çalışan istihdam ediliyor. Şekil 4: Ekonomi Genelinde ve İmalat Sanayiinde Gerçekleşen Doğrudan Yabancı Yatırım Girişleri, 2007-2015 (Milyon Dolar) Türk sanayinin, yarım asrı aşkın süredir sosyal boyutunu temsil eden, “İşletmelerin Sesi” olma mantığı içinde faaliyet gösteren Konfederasyon, ulusal düzeyde sosyal taraf olarak üçlü temsil esasının geçerli olduğu (Ekonomik ve Sosyal Konsey, Üçlü Danışma Kurulu, Çalışma Meclisi, Türkiye İş Kurumu, Sosyal Güvenlik Kurumu, Mesleki Yeterlilik Kurumu, TBMM’nin ilgili Komisyonları gibi) tüm platformlarda ve ulusal düzeydeki 50’ye yakın kurum ve kuruluşta işveren kesimini temsilen yer alıyor. TİSK, uluslararası düzeyde de Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO), Uluslararası İşverenler Teşkilatı (IOE), Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu (BUSINESSEUROPE), G20/B20 Süreci, OECD Nezdinde Ticaret ve Sanayi İstişari Komitesi (BIAC), Türkiye– AB Karma İstişare Komitesi (KİK), Akdeniz Özel Sektör Konfederasyonları Birliği (BUSINESSMED), Küresel İşbaşında Eğitim Ağı (GAN), Avrupa İşbaşında Eğitim Birliği (EAfA), Küresel İlkeler Sözleşmesi (Global Compact) ve Karadeniz ve Hazar İş Dünyası Birliği (BCB) nezdinde Türk İşverenlerini temsil ediyor. TİSK hakkında detaylı bilgiye www.tisk.org.trinternet adresinden ulaşılabilir. 4 3 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı, Temel Ekonomik Göstergeler; aktaran TİSK Kaynak: Kalkınma Bakanlığı, Temel Ekonomik Göstergeler; aktaran TİSK 70 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 İŞ MAHKEMELERİ KANUNU TASARI TASLAĞI İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 71 Ergün ATALAY TÜRK-İŞ Genel Başkanı İş Uyuşmazlıklarında Arabuluculuğun Zorunlu Hale Getirilmek İstenmesinin Çalışma Hayatına Olası Etkileri Bir süredir kamuoyunun gündeminde olan İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı Taslağında “Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi alacağı ile işe iade talebiyle açılacak davalarda, dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurmak zorunludur” hükmü bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile Adalet Bakanlığı iş yargısındaki yükü azaltabilmek için dava açılmadan önce arabulucuya gidilmesini dava ön şartı haline getirmek istemektedir. Tasarı Taslağına göre işçiler gerek işe iade davalarında ve gerekse işçilik alacağı davalarında (bireysel veya toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan) alacak miktarları ne olursa olsun dava açmadan önce zorunlu olarak arabulu- 72 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 cuya başvuracaklar, bir netice alamazlarsa dava açacaklardır. Tasarı taslağının genel gerekçesinde, iş hayatının dinamik yapısı ve diğer sebepler ile birlikte İş Hukukunun alanının genişlediği böylelikle işçi ile işveren arasındaki uyuşmazlıklarında arttığı bu nedenle yeni bir İş Mahkemeleri Kanunu düzenlenmesi gerektiği, bu bağlamda kanundan, bireysel ve toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan işçi alacakları ile işe iade taleplerinde dava açmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğunun getirildiği, iş mahkemelerinin görev alanına giren uyuşmazlıkların tarafların konuyu müzakere ederek anlaşmaları suretiyle sonuçlandırılmasına uygun olduğu, Tasarı Taslağına göre işçiler gerek işe iade davalarında ve gerekse işçilik alacağı davalarında (bireysel veya toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan) alacak miktarları ne olursa olsun dava açmadan önce zorunlu olarak arabulucuya başvuracaklar, bir netice alamazlarsa dava açacaklardır. bu uyuşmazlıkların, mahkeme dışında alternatif uyuşmazlık çözüm yolları marifetiyle çözülmesinin uygun olacağı, arabulucuya başvurma zorunluluğunun, iş uyuşmazlıklarının, kısa süre içinde ve daha az masrafla çözülmesine yardımcı olacağı, bu surette uyuşmazlığın tamamen sonlanacağı, maddi ya da şekli başka herhangi bir uyuşmazlığın doğmasını engellemek suretiyle sosyal barışa katkı sağlayacağı ifade edilmektedir. Biz TÜRK-İŞ olarak bu görüşe iştirak etmiyoruz. Böyle bir düzenlemenin işçinin yararına olacağını da düşünmüyoruz. Şöyle ki; iş kanununda yer alan hükümler çok defa nispi emredici, diğer bir deyişle sosyal kamu düzeni hükümlerinden oluşmaktadır. Geri kalan sınırlı sayıdaki hükümlerin bir kısmı da mutlak emredici niteliktedir. İş kanunlarındaki bu nispi emredici hükümler (sosyal kamu düzeni hükümleri) ile sözleşme özgürlüğüne devlet tarafından müdahale edilerek iş sözleşmelerinin zayıf tarafını oluşturan işçilerin korunması, asgari çalışma koşullarının belirlenmesi ve taraflar arasında maddi anlamda bir eşitlik sağlanması amaçlanmıştır. Getirilmesi planlanan zorunlu arabuluculuk sisteminin, iş kanununun işçiyi koruyucu nitelikteki emredici hükümlerinin etkinliğini azaltacağı ve bu hükümlerle sağlanmaya çalışılan maddi anlamda eşitlik (sosyal adalet) düşüncesinin yargı yükünün azaltılması amacına feda edilmiş olacağı düşüncesindeyiz. Bilineceği üzere 2012 yılında kabul edilen 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu kapsamında “iş uyuşmazlıkları” ihtiyari olarak arabulucuya götürülebilmektedir. Tasarı ile Arabuluculuğun ihtiyari olma vasfı kaldırılmakta “zorunlu” hale getirilmektedir. Her ne kadar Tasarının Genel Gerekçesinde alıntı yapılan Anayasa Mahkemesinin 10/07/2013 tarihli ve E. 2012/94 ve K. 2013/89 sayılı kararında, “alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri yargının alternatifi olan ve dolayısıyla yargısal sistemin yerine ikame edilmeye çalışılan veya onunla rekabet içinde bulunan bir süreçler bütünü değildir. Tam tersine uyuşmazlıkların çözümü için öngörülen yöntemlere ilave edilmiş tamamlayıcı yöntemler topluluğudur.” şeklindeki ifade genel gerekçede “tasarıda öngörülen uyuşmazlıklar bakımından, tarafların mahkemeye dava açmadan önce arabulucuya gitmesi zorunlu olup tarafların serbest iradeleriyle yürütülen arabuluculuk görüşmelerinde anlaşma zorunluluğu bulunmamaktadır. Arabulucuda anlaşılamaması halinde tarafların mahkeme huzurunda haklarını aramaları mümkündür. Bu sebeple mahkemeye dava açmadan önce arabulucuya gidilmesinin zorunlu tutulması, Anayasanın 36 ncı maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğünün ihlali anlamına gelmemektedir.” şeklinde yorumlanarak, zorunlu arabuluculuğun Anayasaya aykırı olmadığı sonucuna ulaşılmaya çalışılsa da aynı kararda; “Uyuşmazlıkların çözümü konusunda temel olarak iki sistem vardır. Birincisi, yargı yoluyla uyuşmazlıkların çözümü, diğeri ise yargılama yapılmadan uyuşmazlığın çözümüdür. Arabuluculuk kurumunu da içine alan bu ikinci sistem, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri olarak adlandırılmaktadır. Alternatif uyuşmazlık çözümü kavramında geçen “alternatif” terimi, mahkemelere alternatif bir yol olarak kullanılamaz. Arabuluculuk, tarafların sorunlarını kendilerinin çözmesini amaçlayan GÖNÜLLÜLÜK ESASINA DAYANAN dostane bir çözüm yolu olup bir yargılama faaliyeti değildir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri, uyuşmazlıkların çözümünde yargısal yolların yanında yer alan ve TARAFLARIN İSTEMLERİ HÂLİNDE İŞLERLİK KAZANAN, esas itibarıyla ilişkilerin koparılmadan sürdürülmesini ve adil bir karardan ziyade, her iki tarafı da tatmin edici bir çözüme ulaşılmasını hedefleyen yöntemler bütünüdür. Bir başka ifadeyle, alternatif uyuşmazlık çözümleri, Devlete ait yargı yetkisinin mutlak egemenliğine zarar vermeden işlerlik kazanan ve uygulama alanı bulan ek yöntemler bütünü olarak nitelendirilebilir.” saptaması bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile Anayasa Mahkemesi bahsi geçen gerekçeli kararında, arabuluculuğu, “gönüllülük esasına dayanan dostane bir çözüm yolu” olarak tanımlamakta “uyuşmazlıkların çözümünde yargısal yolların yanında yer alan ve tarafların istemleri hâlinde işlerlik kazanan” bir yöntem şeklinde algılamakta, zorunluluğu red etmektedir. Açıkça anlaşılacağı üzere tasarının gerekçesi Anayasa Mahkemesi Kararına uygun değildir. Öte yandan, uygulamanın zorunlu olması beklenenin aksi etki yapıp yargılamaların uzamasına neden de olabilir. Uzlaşma niyeti olmayan tarafın (özellikle kötüniyetli işverenin) fazladan süre ihtiyacı böylelikle karşılanmış olabilecektir. Tasarı ile zamanaşımı sürelerinin kısaltılmak istenildiği de düşünüldüğünde bu hal, işçi alacağının bir kısmının erimesine sebep olabilecektir. Bilineceği üzere işçilik alacağı davalarının tamamına yakını kısmi dava olarak açılmaktadır. Kısmi dava açıldığında, zamanaşımı sadece kısmi miktar için durmaktadır. Yargılama esnasında gelen bilirkişi raporu sonrası işçilik alacakları ıslah edilmekte ve ıslah edilen kısım için zamanaşımı, ıslah tarihinde durmaktadır. Kötüniyetli bir işveren ile karşılaşıldığında; bu işveren zorunlu arabuluculuk nedeniyle yaklaşık bir ay kazanacak, daha sonra mahkeme safhasının başlaması ve dosyanın bilirkişiye gidişi-dönüşü süreleri göze alındığında, işçinin davayı ıslah tarihi mevcut uygulamaya göre yaklaşık üç ila dört ay kadar gecikebilecektir. Bu husus zamanaşımı sürelerinin kısaltılması ihtimalinde daha da önem kazanmaktadır. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 73 Tasarının genel gerekçesinde verilen istatistiki rakamları farklı yorumlamak mümkündür. Örneğin Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü web sitesinde 2014 yılı itibariyle yayınlanan istatistiklere göre; açılan davalarda yoğunluk gösteren ilk beş dava türünü düzenleyen bölümde, tüm hukuk mahkemeleri nezdinde açılan davalarda iş mahkemelerinde görülen dava oranı yaklaşık yüzde 10 olarak belirtilmektedir. Ancak tasarının kurgusuna bakıldığında sanki tüm sorunlu alan iş mahkemeleriymiş ve bu alanının zorunlu arabuluculuk yoluyla ıslah edilmesi gerekliliği varmış gibi bir anlam çıkabilmektedir. Sadece istatistik veriler iş yargısında zorunlu arabuluculuk sistemine geçilmesinin esaslı bir nedenini oluşturmamalıdır. Unutulmamalıdır ki İş Hukuku işçiyi koruma amacındadır. Bunun somutlaşmış şekli ise Anayasa, Türk Borçlar Kanunu ve İş Kanunlarıdır. İş Kanunlarını uygulayacak merci ise iş mahkemeleridir. İş mahkemelerinde, kanunun lafzına ve ruhuna uygun ve amaca yönelik yorum yöntemi be- 74 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 nimsenmiştir. Bu ise İş Kanunlarındaki emredici hükümler eliyle işçinin korunmasına öncelik vererek ve tereddüde düşülen veya mevzuatta açık düzenleme bulunmayan hallerde kamu düzeni elverdiği ölçüde işçi lehine yorum yapılması ile mümkün olmaktadır. Diğer bir ifade ile sosyal ve ekonomik açıdan daha güçlü olan işverene karşı işçinin korunması amacıyla “işçi lehine yorum ilkesi” iş yargılamasının temelini oluşturmaktadır. Bu temel İş Hukukunun kendine özgü ve bağımsız bir hukuk dalı olmasını sağlamıştır. Bu konuda pek çok yüksek mahkeme kararı vardır. Bu bağlamda işçinin anayasal ve kanuni şekilde korunması ve işçi lehine yapılan bu pozitif ayrımcılık anayasanın eşitlik ilkesine de aykırılık teşkil etmemektedir. Zira mutlak eşitliğin adaleti sağlaması ancak tarafların eşit koşullara sahip olması durumunda mümkündür. Bu durumda işverene göre daha güçsüz ve bağımlı olan işçinin korunması adaletin sağlanması için zaruridir. Arabuluculukta ise müessesenin doğası gereği taraflar eşit konumda olmak zorundadır. Bu bağlamda arabulucu karşına geçen bir işçi korunup gözetilmeyecek, işverenle eşit koşulda olduğu varsayılarak anlaştırılmaya çalışılacaktır. Bu anlaşma sonunda özellikle kendini avukatla temsil ettiremeyen bir işçinin zarar görmesi, haklarını tam olarak anlayıp savunamaması kaçınılmaz görünmektedir. Bu noktada işçinin korunması ilkesi uygulanmayacak ve silahlar arasındaki denge bozulacaktır. Bugün dünyada iş hukukunun etkinliğinin artırılması çok önemli bir gündem konusudur. Çünkü iş ilişkisi devam ederken, bu ilişkisinin zayıf tarafı olan işçilerin kanunların öngördüğü asgari iş koşullarına uyulmasını ve işçilik haklarını talep etmeleri kolay değildir. İş güvencesi gibi kurumlar getirilerek ve iş denetimiyle iş hukuku kurallarına etkinlik kazandırılmaya çalışılsa da bu konuda yeterince başarılı olunduğu söylenemez. Sendikalarımız da iş koşullarının uygulanması ve iyileştirilmesi için var gücüyle çalışmaktadır. Zorunlu arabuluculuk sistemi getirildiği takdirde, iş koşullarına bugün uygun davranmayan işverenler yanında, yasalara uyanların dahi bundan olumsuz etkilenebileceği kanaatindeyiz. Taraflar arasında zorunlu arabuluculuk sistemi yargıya gidilerek uyuşmazlık yaratılmadan önce taraflar arasında tamamen serbest pazarlığa dayanan bir sistemi öngörmektedir. İşçilik hakları nihayetinde pazarlık konusu olacaksa, iş ilişkisi devam ederken ya da sonlandığında işverenlerin işçilik haklarını ödemek yerine pazarlık yapma eğilimine girmesi çok muhtemeldir. Bugün iş ilişkilerinin tarafların anlaşmasıyla sona erdirilmesine yönelik olarak yapılan ikâle sözleşmeleri ya da iş ilişkisi sona erdiğinde bağıtlanan ibranameler yargı denetimine tabidir. Zorunlu arabuluculuk bu denetimleri ortadan kaldıracaktır. Buna karşılık işçilerin hakları üzerinde tasarruf yetkisine sahip oldukları, yargıya gidip gitmemekte, isterlerse açtıkları davadan feragat etmekte ser- best oldukları, zorunlu arabuluculuk aşamasının bir anlaşmayla sonuçlanmasının zorunlu olmadığı, anlaşma sağlanamazsa yine yargıya gidilebileceği ileri sürülebilir. Ancak gerçek hayatta olayların bu şekilde gelişmesi beklenmemelidir. Yoksulluk içinde bulunan ya da ekonomik olarak zorda, darda kalan işçilerin bir an önce haklarını alabilmek için bu hakların önemli bir kısmından vazgeçmeleri büyük olasılıktır. Örneğin, fazla çalışma ücretleri ödenmeyen işçi iş ilişkisi sona erdiğinde, hakkı olan fazla çalışma ücreti pazarlığa açılıp, istersen şimdi önerilen parayı alırsın yoksa yargı yoluna gider hakkını bir yıl iki yıl soma alırsın dendiğinde, ekonomik olarak zor durumdaysa haklarının önemli bir kısmından feragat edebilecektir. Yine bir kısmından feragat ederek ihbar ve kıdem tazminatına bir an Önce kavuşmayı isteyebilecektir. Bu şartlar altında asgari ücretin bile pazarlığa açılabilmesi olasıdır. Böyle olunca yasalarla güvence altına alman iş koşullarının amacına ulaşıp etkinliğinin sağlanması çok güçleşecektir. Diğer bir deyişle iş yasalarıyla maddi hukuk alanında kurulmaya çalışılan sosyal adalet düşüncesine dayalı eşitlik usul hukukuyla bozulmuş olacaktır. Yukarıda açıkladığımız üzere, iş hukuku alanında emek sarf etmiş akademisyen ve uzmanlarla yaptığımız görüşmelerde özetle şu sonuca varılmıştır: İş Hukuku alanında zorunlu arabuluculuk sisteminin getirilmesi iş hukuku normlarının etkinliğini azaltacak, hak arama özgürlüğünü sınırlayacak ve adaletin, iş uyuşmazlıklarının çabuk çözümlenmesi, yargı yükünün azaltılması amacına feda edilmesi sonucunu doğuracaktır. Ülkemizin içinde bulunduğu zor koşullarda dikkate alındığında, iş uyuşmazlıklarının çözümünde arabuluculuk sisteminin zorunlu olarak öngörülmesinin toplumsal barışı olumsuz etkileyeceği, arabuluculuk sistemi getirilmek isteniyorsa, bunun ihtiyari olarak düzenlenmesinin uygun olacağı görüşündeyiz. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 75 Mahmut ARSLAN HAK-İŞ Genel Başkanı Sosyal Diyalog İşletilmelidir Arabuluculuk; tarafların içinde bulundukları bir uyuşmazlığı tarafsız bir üçüncü kişi yardımı ile mahkemeye gitmeden ya da mahkeme yönlendirmesiyle çözmelerinde kullanabilecekleri bir yöntemdir. Ülkemizde 7.6.2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu, 22.6.2012 tarihli ve 28331 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış, yasanın uygulanmasının sağlanması ve izlenmesi ile arabuluculuk sisteminin çalışabilmesi için Kanununun 28 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde “Arabuluculuk Daire Başkanlığı” kurularak 76 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 görevine başlamıştır. Arabuluculuk uygulamasında herkesin kendisini ifade etme imkânı olması taraflarca sonuca razı olunması, mahkeme sürecine göre daha hızlı bir şekilde sonuca ulaşma imkânı sunması, tarafların uyuşmazlıklarını barışçıl yöntemlerle çözerek, ileriye yönelik tekrar birlikte çalışma imkânı sunması gibi pozitif özellikleri dikkat çekmektedir. Niteliği Gereği Arabuluculuk Tarafların Serbest İradesini Şart Koşmaktadır Arabuluculuk faaliyetinin olumlu sonuçlar doğurabilmesi için, her iki Arabuluculuk faaliyetinin olumlu sonuçlar doğurabilmesi için her iki tarafın da aralarındaki uyuşmazlığı mahkeme dışında çözme iradesinin en baştan mevcut olması gerekir. tarafın da aralarındaki uyuşmazlığı mahkeme dışında çözme iradesinin en baştan mevcut olması gerekir. Zira yargılama faaliyetinde devletin üstün emretme gücü vardır ve taraflardan birisi devletin yargılama tekelinin korumasını talep ediyorsa artık bu noktadan sonra kişiyi devlet otoritesi dışında başka bir merciine zorlamak hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacaktır. Arabuluculuk uygulamasının gö- nüllülük ve isteğe bağlılık unsurunun ortadan kaldırılarak mali ve pratik kaygılarla usul hukukuna yeni bir kurum şartı getirilmesi ile yargıya ulaşım süreci geciktirilmiş ve bireylerin hak arama özgürlükleri kısıtlanmış olacaktır. Bu nedenle gönüllülük esasına dayalı bir arabuluculuk uygulamasının faydalı olduğunu ancak zorunlu arabuluculuk uygulamasının hak arama özgürlüğüne aykırı olduğunu düşünüyoruz. İşçi Alacaklarının Pazarlık Konusu Haline Getirmesi Endişesini Taşımaktayız Batı ülke uygulamalarına bakıldığında, arabuluculuk faaliyetlerinin konusunun esasen maddi vakıalara ilişkin olduğu görülmektedir. Ancak ülkemizde açılan iş davalarına bakıldığında, davaların yüzde 70’inin hak kazanılan işçilik alacaklarının tahsili amacıyla açıldığı dikkate alındığında, zorunlu arabuluculuk sürecinin ağırlıklı olan mevcut doğmuş işçilik alacakları üzerinde bir pazarlığa yönelik olacağı açıktır. Asgari ücretle geçimini sağlayan bir işçinin nakit ihtiyacı baskısı ile kazanmış olduğu ücret ve tazminatların bir kısmından vazgeçerek bir uzlaşı yolunu tercih etmek zorunda kalacağı da açıktır. Devlet otoritesinin yargı erkini hızlı çalıştıramaması ve kayıt dışılığı önleyememesi gibi nedenlerle işçinin alacağına bir an önce kavuşabilmek amacıyla emeğinin karşılığını alabilmek için işverenle pazarlık yapmaya zorlanmasının da sosyal devlet ilkesi ile bağdaşmadığına inanıyoruz. Zorunlu Arabuluculuk İşçinin Gerçek İradesini Yansıtmasını Engelleyebilir Öte yandan zaten işten ayrılan ve işsiz olan bir işçinin nakit ihtiyacını bir an evvel karşılamak amacıyla zorunlu arabuluculuk sürecinde bir takım alacaklarından vazgeçeceği, esasen işverenlerin de bu kurumu işçinin kazanmış olduğu alacaklarından indirim aracı olarak kullanmak isteyecekleri açıktır. İşçinin emeğinin karşılığı olan ve hâlihazırda zaten muaccel hale gelmiş ücret ve tazminat haklarının bir kısmından feragat ederek imzalayacağı bir arabuluculuk uzlaşma tutanağının, işçinin gerçek iradesini yansıtmayacağı açıktır. İşçi böyle bir tutanağı ancak ve ancak acil nakit ihtiyacı nedeniyle kabul edebilecektir ki, bu yöndeki bir motivasyonun hukuk düzeni tarafından korunması mümkün değildir. Zira benzer yöndeki uygulamalar halen zaten yapılmakta ancak Yargı kararlarıyla bu yöndeki irade beyanlarına itibar edilemeyeceği hususu kabul edilmektedir. Örneğin ikale sözleşmelerinde işçi serbest(!) iradesiyle herhangi bir tazminat almaksızın iş akdini sonlandırdığını beyan etse dahi, yargı içtihatlarıyla bu iradeye itibar edilmeyeceği kabul edilmektedir. Bu nedenle mevcut ve doğmuş olan işçilik alacaklarından feragat içeren bir arabuluculuk tutanağındaki işçi iradesinin de işçinin gerçek ve sağlıklı bir iradeyi yansıtmayacağını düşünüyoruz. İşçinin acil nakit ihtiyacı nedeniyle, mevcut muaccel alacakların bir kısmından veya tamamından vazgeçilerek yapılacak bir uzlaşı emredici kanun hükümlerinin bertaraf edilmesi anlamına gelecektir. Bu yöndeki uzlaşıların hukuk tarafından korunmasının mümkün olmadığı da açıktır. İşverenler bu surette, iş ilişkisi içeri- Gönüllülük esasına dayalı bir arabuluculuk uygulamasının faydalı olduğunu ancak zorunlu arabuluculuk uygulamasının hak arama özgürlüğüne aykırı olduğunu düşünüyoruz. sinde emredici hükümler nedeniyle ulaşamadığı düşük maliyet amacına, iş ilişkisi sonunda ulaşmış olacaktır. Bu yolla da işverene, iş kanunundaki emredici hükümlerin tamamını dolanma imkânı sağlanmış olacaktır. HAK-İŞ olarak sosyal hukuk dalı olan iş hukukunun normal bir özel hukuk ilişkisi gibi ve taraf iradelerinin eşitliğini esasına dayanarak oluşturulacak bir zorunlu arabuluculuk uygulamasının ülkemiz gerçekleriyle bağdaşmayacağı, işverenlere iş ilişkisi içinde yapamadıkları, iş hukukunun koruyucu hükümlerini dolanma imkânının iş ilişkisinin sona ermesi ile sağlanmış olacağını düşünüyoruz. İş ilişkisi içinde eşit kabul edilmeyen ve bu nedenle emredici hükümlerle korunmaya çalışılan işçilerin iradelerinin, iş ilişkisi sona erdikten sonra eşit olarak değerlendirilmeye çalışılması dikkate şayan bir konudur. İşçi iş ilişkisi içerisinde ne kadar korunmaya değer ise, iş ilişkisi sona erdikten sonra da (mevcut ilişkide doğmuş alacak hakları bakımından) korunmaya değer ve muhtaç olduğuna inanıyoruz. Esasen işçi alacaklarının ifa dışında bir yöntemle sona erdirilemeyeceği gerek yukarıda açıklanan ikale sözleşmesine ilişkin yargı görüşü gerekse BK 420. Madde de ki düzenlemelerle hukukumuzda kabul edilmiş bir temel ilkedir. HAK-İŞ olarak, doğmuş işçi alacaklarının ifa dışında sona erdirilmesine imkân veren bu düzenlemeye karşı olduğumuzu belirtmek isteriz. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 77 HAK-İŞ olarak, yargının hızlandırılmasına ve iş yükünün azaltılmasına yönelik her türlü çabaya destek vermeye hazırız, ancak bu amaca esasen iş yargısının temel amacı olan işçilerin doğmuş alacaklarını haklarını korumak fonksiyonunu ortadan kaldırılması sonucunu doğuracak bir yöntemle ulaşılmaya çalışılmasını bir çelişki olarak görmekteyiz. Davaların yığılması halinde kesinlik sınırının ayrı ayrı değerlendirileceği hükmüne haizdir. Yani kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai, yıllık izin gibi alacak kalemlerini aynı davada talep edilse dahi her bir alacak açısından ayrı kesinlik sınırı değerlendirilecektir. Aynı işçinin aynı 78 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 işinden dolayı doğan farklı alacakların parça parça kesinleşmesi uygulama da farklı farklı sonuçlara yol açabilecek ve nihayetinde hukuka olan güveni zayıflatacaktır. Yargıtay yolunun, iş hukukunu ilgilendiren, sendikalar ve toplu iş hukuku uyuşmazlıklarına ilişkin konulara kapatılması günümüze kadar oluşmuş içtihatların yok sayılması anlamına gelecektir. Bu yolla özel ve teknik niteliğe haiz genel kurul iptali yetki davaları gibi önemli hususlarda Yargıtay yolunun açık olması şarttır. Ayrıca her bölge mahkemesinin kendi içtihadını oluşturacağından yargıda içtihat birliğinin ortadan kalkacağı ve mevcut uygulama birliğini ortadan kaldıracak niteliktedir. . İşçi alacaklarının zamanaşımı süresinin 2 yıla indirilmesi kazanılmış işçi haklarının geriye götürülmesi anlamını taşımaktadır. Borçlar Kanununda alacak süresi 10 yıl hesaplanmışken bu sürenin işçi alacakları için uygulanmayacak olması hakkaniyete aykırıdır. HAK-İŞ Konfederasyonu olarak, iyi niyetle yola çıkılmış bir düzenleme olmasına karşın çeşitli hak kayıplarına neden olması dolayısıyla, söz konusu düzenlemenin sosyal diyalog yolu işletilerek; sosyal tarafların görüşleri doğrultusunda yeniden ele alınmasında yarar bulunmaktadır. Kani BEKO DİSK Genel Başkanı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı Taslağı Hakkında DİSK’in Değerlendirmeleri Tasarının genel gerekçesinde iş davalarının ortalama görülme süresi, iş davalarının sayısal çokluğu gibi nedenler sıralanmış ve yargının iş yükünün hafifletilmesi, iş uyuşmazlıklarının daha kısa sürede çözümlenmesinin amaçlandığı belirtilmiştir. Bunun yolu olarak bireysel ve toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan işçi alacakları ile işe iade taleplerinde dava açmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğunun getirileceği ifade edilmiştir. Arabuluculuk Kanunu’nun mevcut halinde arabuluculuğun gönüllülük temeli üzerine yürütülebileceği düzenlenmiştir. Bu sistem dünyadaki uygulamalar dikkate alındığında özü itibariyle arabuluculuk kurumuyla çelişkilidir. Çünkü arabuluculuk sistemi aslen gönüllülük esasına dayanmaktadır. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak işleyen arabuluculuğun gönüllülük temeli üzerine kurulmasındaki en önemli etken her iki tarafında bu süreçte eşit haklara ve imkanlara sahip olduklarının kabulüdür. İşçi ile işverenin bu anlamda eşit olmadığı açıktır, ki iş hukukunun temel ilkelerinden biri işçi lehine yorumdur. İşçilerin işveren ile eşit imkanlara sahip olmadıkları göz önüne alındığında en basitinden alacak miktarını tam olarak bilmeyen bir işçi arabulucu tarafından ne konuda uzlaştırılacaktır? Arabuluculuk yolunda ne yazık ki işçilerin yargı yolu ile alacakları önemli ölçüde azalacaktır. Zaten arabulucunun işçiyi hakları ve alacağı miktar konusunda tarafsız olma zorunluluğu nedeniyle bilgilendirmesi de mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla zorunlu arabuluculuk genel gerekçede ifade edildiğinin aksine hak arama özgürlüğünü engeller niteliktedir. Bununla işçilerin yargı yoluna başvurmaları engelleneceği gibi haklarının çok altında anlaşmalara razı edilerek hak kaybı yaşamalarına neden olunacaktır. Bu nedenle iş hukukunda arabuluculuğun zorunlu hale getirilmesine karşı olduğumuzu belirtmek isteriz. Bunun yanında öngörülen zorunlu arabuluculuk düzenlemesi, Yargı erkinin özelleştirilmesidir. Bilindiği gibi, demokratik devlet kavramı birbirinden bağımsız Yasama-Yürütme-Yargı erkleri üzerine oturtulmaktadır. Yargı erkinin, bu erki kullanan hakimler dışında, yürütmenin düzenlemesi ile bazı başka oluşumlara devri, demokratik devlet anlayışını ortadan kaldıracaktır. Zorunlu arabuluculuk düzenlemesi Anayasamızın “Yargı yetkisi” başlıklı 9. maddesine, “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesine ve Anayasamızın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü “ başlıklı 11. maddesinde yer alan kanunların Anayasaya aykırı olamayacağı hükmüne, “Temel hakların niteliği” başlıklı 12. maddelerine aykırıdır. Ayrıca, Anayasamızın 36. maddesinde hak arama hürriyeti düzenlenmiştir. Zorunlu arabuluculuk bu düzenlemeye de açıkça aykırıdır. Anayasanın 37. Maddesinde “Kanuni Hakim Güvencesini” getirilmiştir. Anılan düzenleme bu maddeye de aykırıdır. Yine tasarı, Anayasamızın 40. maddesinde Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması hükümlerine de aykırı bir düzenleme niteliğindedir. Bu düzenleme, hukukun genel ilkelerine, İş Hukukunun işçiyi koruma ve gözetme ilkesine de aykırıdır. Bu ilke işçinin işverence zayıf konumda buİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 79 lunduğu, yıllar içinde İş Hukukunda kabul görmüş bir ilkedir. Arabulucu önünde işçi, zayıf ekonomik durumu nedeniyle “hakkından daha azına razı ol” dayatmaları ile hak kaybına uğrayacaktır. Binlerce uyuşmazlık türünün arasında sadece iş uyuşmazlıklarının zorunlu arabuluculuğa tabi tutulması da ayrıca manidardır. Bu nedenlerle, tasarı ile iş davalarında zorunlu arabuluculuk düzenlemesinin dayatılması kabul edilemez. Tasarıdaki diğer bir olumsuz düzenleme de, işçinin bir çok alacak kalemi talebi ile açtığı davada kesinlik sınırı her bir alacak için ayrı ayrı değerlendirilecektir. Böylece kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai, yıllık izin gibi alacak kalemleri, aynı davada talep edilse dahi her bir alacak açısından ayrı kesinlik sınırı değerlendirilecektir. Aynı davada kesinlik sınırını geçen alacak ve geçemeyen alacak olduğundan dava itiraz yolu açısından bölünecek midir? Ayrıca miktarı 25.000 TL’yi geçmeyen alacaklarda bölge adliye mahkemesi kararı kesin olacağından işçi davalarının büyük çoğunluğunda Yargıtay yolu kapalı olacaktır. İş davalarında; işe iade ile Sendikalar ve Toplu Sözleşme Hukuku uyuşmazlıklarında Yargıtay yolunun kapatılması kabul edilir bir yaklaşım değildir. İşe iade davaları, sendikaların yetki, genel kurul uyuşmazlıkları, grev, işkolu ve işletme kavramları ile ilgili uyuşmazlıkları çok özel ve teknik nitelikteki davalardır. Bu davaların sadece İstinaf Mahkemelerine itiraz yolu ile gönderilmesi; temyiz ve Yargıtay yolunun kapatılması, tarafımızca kabul edilemez bulunmaktadır. Yargıtay yoluna kapatılan bu davalarda, Yargıtay’ın uzman daireleri, içtihatlarını oluşturmak için yıllar harcamış, büyük emek sarf etmişlerdir. Bugün bile zaman zaman içtihatların oturma- 80 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 dığına, uzman dairelerin bile zaman zaman bocaladığına tanık olunmaktadır. İşçi örgütlerinin hukukunu ve toplu pazarlık hakkının kullanılmasını etkileyecek söz konusu düzenlemeler, İş Hukuku’nun bu bölümünü adeta sıfırlayacak, yılların getirdiği birikim, emek ve deneyim çöpe atılacaktır. Bunun yanında, Bölge Adliye Mahkemeleri her ne kadar bir başkan 2 üye ile heyet halinde toplanıp karar verecek olsa da, bu mahkemeler yerel mahkemelerin benzeri bir yargılama süreci görecek olup Yargıtay gibi içtihat ortaya koymayacaktır. Bu durumda yerel mahkemedeki yargılamanın tekrarından ve temyiz yolunun kapatılmasından başkaca bir sonuç ortaya çıkmayacaktır. İstinaf mahkemesi iddia edilenin aksine davanın esasına bakacağından davaların daha da uzamasına neden olacaktır. İçtihat birliği birden fazla istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla kaybolacaktır. Tasarı ile iş sözleşmesinin feshinde işçinin çalıştırılmadığı (boşta geçen) süre alacağının mahiyeti “tazminat” olarak nitelenmektedir. Mevcut düzenleme gereği geçersiz sayılan fesihte işçiye ihbar ve kıdem tazminatı ile diğer yasal hakları işverence ödenmiş olsa dahi, hizmet süresine eklenen bu dört aylık süre sebebiyle ihbar ve kıdem tazminatı veya yıllık izin ücreti farkları ortaya çıkmaktadır. Madde gerekçesinde anılan bakiye alacaklarının yeni davaya neden olduğu belirtilip bu nedenle 4 aylık boşta geçme süresine ilişkin ücretin artık tazminat olarak nitelendirileceği belirtilmiş. Dolayısıyla işveren artık bu boşta geçme süresine ilişkin ödemenin sigorta primini ödemeyeceği gibi bu süre kıdeme bağlı haklara da bir etki yaratmayacaktır. Böylece işçinin bir hakkı daha gasp edilmiş olacaktır. Tasarı taslağıyla, hak aramayı engelleyici bir şekilde, kıdem-ihbar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve yıllık izin alacağında zamanaşımı 2 yıla indiriliyor. Öncelikle işçilik alacaklarında zamanaşımının 2 yıla indirilmesi, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Borçlar Kanunu’nda tazminat alacakları için 10 yıllık zamanaşımı süresi belirlenirken; işçilerin tazminatları için öngörülen 2 yıllık zamanaşımı süresi anılan Anayasa’nın eşitlik ilkesine kesinlikle aykırılık oluşturacaktır. Bu düzenlemenin en vahim yanı, yüksek harçlar ve yargılama gideri avansları nedeniyle kısmi dava açan işçinin neredeyse tüm alacaklarının dava sona ermeden zamanaşımına uğrayacak olmasıdır. Zira yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre, kısmi davada zamanaşımı, açılan kısmi dava değeri kadarıyla kesilmekte, bilirkişi hesaplamasına göre dava değerinin ıslah yolu ile arttırılmasında, arttırılan dava değerinin zamanaşımına girip girmediği ıslah tarihi itibarıyla tekrar değerlendirilmektedir. Yargılama sürelerinin uzunluğu göz önüne alındığında bu kadar kısa zamanaşımı süresinin ciddi hak kayıplarına yol açacağı açık olup, bu düzenlemenin tarafımızca kabulü mümkün değildir. Tasarı taslağında düzenlenen temyiz edilemeyen davalar, ilgili kanunu olan 6356 Sayılı Yasa’nın maddelerine de işlenmektedir. Bu düzenleme ile toplu iş hukukuna ilişkin kararlara kanun yolu olarak Yargıtay kapatılmaktadır Tasarı “iş yargılamalarının hızlandırılması” gerekçesi, daha doğrusu bahanesi ile bireysel ve kolektif iş hukukuna ilişkin işçi lehine var olan hakları kısıtlayıp işçilerin/sendikaların yargı yolunu etkili kullanmalarını (mevcut durum göz önüne alındığında dahi) iyice ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Konfederasyonumuz, bireysel ve toplu pazarlık hukukunda son derece işçi aleyhine bu düzenlemelerin tümünü kabul edilemez bulmaktadır. Kudret ÖNEN MESS Yönetim Kurulu Başkanı İş Uyuşmazlıklarının Çözümünde Karşılaşılan Sorunlar Ve İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı Taslağı’nın Bu Sorunlara Getireceği Çözümler Ülkemizde, işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıklar, hem çalışma hayatının hem de yargının gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. 2003 yılında İş Kanunu’nun kabulünden sonra “iş güvencesinin” mevzuatımıza girmesi ile açılan dava sayısındaki artış; iş yargısının yükünün ağırlaşmasına sebebiyet vermiştir. Bu süreç iş mahkemelerinin ağırlıklı olarak işçi lehine yorum prensibi çerçevesinde hareket etmeleri, sona eren her iş ilişkisinin, hukuki dayanağı olsun olmasın yargıya taşınmasıyla sonuçlanmıştır. Bu ise iş ilişkisinin diğer tarafını oluşturan işverenler açısından işverenlerin sürekli haksız çıkması yahut mutlaka ek bir maliyete katlanmak zorunda kalınması gibi bazı hakkaniyetsiz sonuçlar doğurmaya başlamıştır. Yerli ve yabancı yatırım kararları olumsuz etkilenmiş, işgücü maliyetleri yükselmiş, işverenlerin istihdamdan uzak durma eğilimleri güçlenmiştir. Bilinmelidir ki, işçi açısından tek olan dava, işveren açısından istihdam ettiği işçi sayısı kadar dava olasılığı anlamına gelmektedir. İş mahkemelerinin iş yükünün son yıllarda bu nedenlerle çok ağırlaşması ve iş davalarının ortalama görülme sürelerinin uzun olması gerekçeleriyle Adalet Bakanlığı iş yargılamasında revizyon çalışmalarına başlamış ve bu çerçevede İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı Taslağı hazırlanmıştır. Taslakla, İş Mahkemeleri Kanunu tamamen yürürlükten kaldırılarak, yerine yeni bir İş Mahkemeleri Kanunu getirilmektedir. Ayrıca taslak, iş mahkemeleri ile ilgili hükümlerin yanı sıra zorunlu arabuluculuğa ilişkin hükümleri de kapsamaktadır. Adalet Bakanlığımızca bu alanda başlatılan girişimler; son derece önemli olmakla birlikte hazırlanan Taslağın, çalışma ilişkilerini ve Türk ekonomisini doğrudan etkileyecek hayati sonuçlarının olacağı şüphesizdir. Geçmiş yıllarda da iş mevzuatından Sendikamız, iş uyuşmazlıklarında adil yargılanma hakkı çerçevesinde başlıca amacın, adil bir sonuca ulaşma hedefinin korunması olduğuna inanmaktadır. Kuşkusuz iş uyuşmazlıklarından kaynaklanan davaların makul bir sürede sonuçlanması önemlidir. kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak söz konusu davaların uzun sürmesi ve dosyaların bir sonraki yıllara devretmesi nedeniyle zorunlu arabuluculuk konusu gündeme gelmiş ve konuya ilişkin çalışmalar yapılmıştır. Bu doğrultuda Sendikamız, iş uyuşmazlıklarında adil yargılanma hakkı çerçevesinde başlıca amacın, adil bir sonuca ulaşma hedefinin korunması olduğuna inanmaktadır. Kuşkusuz iş uyuşmazlıklarından kaynaklanan davaların makul bir sürede sonuçlanması önemlidir. Ancak Sendikamız sadece dava süresinin kısaltılması amacıyla yargı dışında çözümler üretilmesine İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 81 ve bunun zorunlu tutulmasına kural olarak katılmamaktadır. Bilindiği üzere Taslakla kanundan, bireysel ve toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan işçi alacakları ile işe iade talebiyle açılacak davalardan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu getirilmektedir. Taslakla ayrıca; işe iade davaları ve Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunundan kaynaklanan davalar bakımından yalnızca istinaf yoluna başvurulabileceği düzenlenmektedir. Taslak hükümlerinden, zorunlu arabuluculuk uygulaması sonrasında tarafların anlaşamaması halinde yargı yolunun açık olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda özellikle delil toplanması ve tanık dinlemesi vb. konular da dikkate alındığında, uyuşmazlık çözüm süresinin kısalması beklenemeyecektir. Bu çerçevede zorunlu arabuluculuk sisteminin optimal bir yarar sağlayıp sağlamayacağı hususu kanaatimizce tartışmalıdır. Taslakla getirilen işe iade davalarının istinaf mahkemelerinde kesinleşmesini öngören hüküm ise, hakkaniyete uygun düşmeyen bir düzenlemedir. Nitekim temyize gitmemesi öngörülen işe iade uyuşmazlıkları, iş uyuşmazlıkları içinde çok önemli bir yer tutmakta ve temyiz incelemesine en fazla ihtiyaç duyulan konular arasında yer almaktadır. Bu nedenle temyiz yolunun kapatılmasının yanlış olacağı, ayrıca bu uyuşmazlıkların kararın kesinleşmesi beklenilmeksizin icra edilebilir olmalarının ilave başka sorunları gündeme getireceği düşünülmektedir. Bunun yanı sıra 2003 yılından bu yana işe iade ile ilgili çok ciddi bir içtihat birikimi bulunmaktadır. İstinaf mahkemelerinde bu bilgi birikiminin nasıl sağlanacağı ve uygulamanın nasıl şekilleneceğinin bilinememesi konuyla ilgili endişelerimizi artırmaktadır. Özellikle yasa dışı eyleme katılma nedeniyle işten çıkar- 82 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 malarda ya da sendikal tazminat talepli davalarda Yargıtay denetimi büyük önem taşımaktadır. Zira, yerel mahkemelerin incelemelerindeki yetersizliklerin temyiz aşamasında farkedilebilme imkân ve ihtimali, işverenler açısından önemli bir güvence teşkil etmekte ve işverenlerin uygulamaları açısından yol gösterici nitelik taşımaktadır. İstinaf mahkemelerinde kesinleşecek davalar içinde Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda yer alan işkolu tespiti, genel kurulun iptali, işyeri sendika temsilcilerinin ve yöneticilerinin güvenceleri ve işletme toplu iş sözleşmesine ilişkin davalar ile yetki tespitine itiraz davaları bulunmaktadır. Bu uyuşmazlıklar bakımından da mevcut mevzuatta olduğu gibi temyiz yolunun açık bırakılması doğru olacaktır. Taslakla ayrıca; işe iade talebi için mevcut Kanunda yer alan bir aylık hak düşürücü süre uzatılmaktadır. Yerleşmiş bir uygulama olan bir aylık hak düşürücü sürenin uzatılması kanaatimizce uygun değildir. Bunun yanı sıra, Taslakla arabulucu huzurunda yapılan anlaşmada taraflarca işe başlatmamanın sonuçlarının belirlenmediği ve işçinin işe başlatılmadığı hallerde işe başlatmama tazminatının işçinin altı aylık ücretinden az olmayacağı hükme bağlanmaktadır. İşçiye ödenecek tazminatın alt sınırının artırılması da doğru olmayacaktır. Bu açıklamalar çerçevesinde Sendikamızca; •• Zorunlu arabulucuya başvurulması gereken iş uyuşmazlıklarının dava türü olarak değil, miktar olarak belirlenmesi (örneğin bu zorunluluğun belirli bir miktarın altında kalan işçi alacakları ile ilgili olarak getirilmesi), •• İşe iade davaları konusunda arabulucuya başvurma zorunluluğunun getirilmemesi, •• İşe iade davaları ile Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’ndan doğan davaların istinaf mahkemelerinde kesinleşmesi yerine bu davalara ilişkin olarak şu anda olduğu gibi temyiz yolunun açık bırakılması, •• Uygulamanın önce pilot illerde başlatılması hususlarının çalışma hayatı bakımından daha yararlı sonuçlar ortaya çıkarabileceği düşünülmektedir. Hakan ÖZTATAR T.C. Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanı Türkiye’de Arabuluculuk Hukukun egemenliğinin temelinde yer alan adalete erişim, temel hakların kullanılmasının ayrılmaz bir parçasıdır. Adalete erişimi iyileştirmek, sistemin ve kurumlarının birbirilerini nasıl etkilediğinin değerlendirilmesi yanında, insanların hukuki sorunlara hitap etme ve onları çözme kapasitesini sınırlayıcı ya da destekleyici biçimde nasıl beraber işlediklerinin de geniş olarak değerlendirilmesini gerektiren bir olgudur. Son yıllarda ülkemizin her alanda kazandığı ivme sonucunda sosyal -ekonomik ilişkiler gelişim ve değişim göstermiş olup, bu gelişim ve değişimle doğru orantılı olarak yeni hukuki ilişkiler ve kurumlar ortaya çıkmıştır. İhtilafların çözümünde amaca uygun çatışma önleme ve uyuşmazlık çözümü araçlarına ihtiyaç artmıştır. Türkiye, hem adaletin kalitesini hem de ona erişimi geliştirmeye çalışan, hızla gelişmekte olan bir ülkedir. Dünyadaki diğer pek çok ülke gibi, Türkiye’nin önünde de arabuluculuktan faydalanabileceği çok çeşitli ekonomik ve sosyal konular mevcuttur. Dinamik bir yapıda olan toplumda insanlar arasındaki ilişkilerde anlaşmazlık ve uyuşmazlıklar yaşanması insani bir durumdur. İşte bu nedenle anlaşmazlıkları ve uyuşmazlıkları çözmek amacıyla değişik yöntemler ve araçlar geliştirilmiştir. Bu araçların en klasik ve geleneksel olanı mahkemedir. Bir konuda anlaşmazlığa düştüğümüzde bunu yargı yoluyla çözmeye çalışmak hepimizin bildiği ve gerektiğinde başvurduğu bir hak arama yöntemidir. Ancak davalar ve diğer geleneksel yöntemler hala pahalı, zaman tüketen ve kişisel ilişkileri riske atan süreçlerdir. İş dünyası ve toplumumuz ilerledikçe, 21.yüzyılın değişin ve gelişin adalet anlayışına uygun olarak adalete erişimde kullanılan araçlar da gelişmek durumundadır. Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının son yıllarda ülke uygulamalarında önemli bir yer tutmasının en önemli nedeni binlerce davanın getirdiği aşırı yük nedeniyle adaletin gecikmesidir. Günümüzde hukuk alanında gerçekleştirilen reformların temel amaçlarından biri de ülkede yaşayan her bireyin adalete erişimini en üst düzeyde temin etmektir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından yoksullukla mücadele edilebilmesi ve demokratik yönetimin geliştirilmesi için zorunlu bir gereksinim olarak görülen adalete erişimin geliştirilmesi gerekliliği Avrupa Komisyonu tarafından da hedef ülkelerde defalarca vurgulanmıştır. Ülkemizin 2023 yılı vizyonuna uygun bir biçimde ve geniş bir bakış açısıyla güncellenen yeni Yargı Reformu Strateji Belgesinde de “Adalete Erişimin Güçlendirilmesi” 10 temel amaçtan biri olarak görülmüş ve bu amaç doğrultusunda “Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Sisteminin Etkin Hale Getirilmesi” stratejik hedeflerden biri olarak belirlenmiştir. Arabuluculuk, uyuşmazlıkların mahkeme önüne gelmeden daha az giderle daha seri ve çok kısa sürede çözülebilmesine imkan sağlayan, sürecin tüm safhalarına tarafların egemen olmasından dolayı iki tarafın da kazanacağı, tartışmaların ve gerginliklerin en aza ineceği, kişilerin birbirlerini daha iyi anlayabilecekleri ve bu sayede husumete mahal verilmeden, ilişki ve iletişimin tahrip edilmeden korunmasını ve devamını sağlayan, esnekılımlı dostane bir çözüm yoludur. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 83 Arabuluculuk müessesesi kaybedeni olmayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoludur. Arabuluculuk sayesinde zamandan ve dava masraflarından önemli ölçüde tasarruf etmek mümkün olabilecektir. Arabuluculuk, toplumsal barışa ve özellikle ticari, işçi ile işveren, aile ve komşular arasındaki barışa önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. Günümüzde etkili, ucuz, barışçıl bir alternatif uyuşmazlık çözüm aracı olan arabuluculuğun, sadece doğduğu kabul edilen Amerika Birleşik Devletleri’nde değil, Hindistan ve Pakistan’dan, Hong Kong ve Singapur’a, Latin Amerika’dan Kenya’ya, Somali’ye kadar, başta Avrupa Birliği’ne üye ülkeler olmak üzere Kıta Avrupa’sı ülkeleri dahil 160 dan fazla ülkede uygulanan bir sistem olduğunu görmekteyiz. Alternatif uyuşmazlık çözümü olarak kullanılan müzakere ve arabuluculuk yöntemlerinin her ikisi de esasın- 84 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 da öteden beri var olan kurumlardır. Anlaşmazlıkların çözüme bağlanmasında evrensel, eşitlikçi ve barışçı bir yöntem olan müzakere yönteminin tarihi neredeyse insanlık tarihi ile eştir. Arabuluculuk, özünde uzlaşma kültürü olan toplumumuza uzak bir müessese değildir. Geçmişimizde uygulanan bir sistemdir. Komşularımız, esnaflarımız, işçi ve işverenlerimiz arasında uzlaşma kültürü yaygındır. Ahilik teşkilatı 800 yıl öncesinden başlamak üzere esnaflarımız arasında barışa katkı sağlamıştır. Arabuluculuğun ülkemizde doğuşu ve gelişimine baktığımızda ise, aslında bize yabancı olmayan bir kurum olduğunu görüyoruz. 18 Mart 1924 kabul tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu’nda,18 Haziran 1927 kabul tarihli ve 1086 sayılı HUMK’da, 05 Mayıs 1983 kabul tarihli ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nda, 23 Şubat 1995 kabul tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da, 17 Haziran 1992 kabul ta- rihli ve 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da, 19 Mart 1969 kabul ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda, 09 Ocak 2003 kabul ve 4787 sayılı Aile Mahkemeleri’nin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’da, 06 Ekim 1983 kabul, 91 sayılı Menkul Kıymet Borsaları Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’de uyuşmazlıkların arabuluculuk kurumu aracılığı ile çözümlenmesine yönelik düzenlemelere yer verilmiştir. 1990’lı yılların sonu ve 2000’li yılların başı itibariyle de, özellikle de başta akademik çevreler olmak üzere konuyla ilgisi olan kişi ve kuruluşlarca arabuluculuk üzerinde yoğun bir şekilde durulup, çeşitli tartışmalara ve bilimsel makalelere, raporlara konu edildiğini görmekteyiz. Arabuluculuk konusunda, ilk bilimsel çalışma; 2006 yılında TÜBİTAK ve Bakanlığımızın işbirliği ve Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Ens- titüsü (TÜSSİDE)’nin moderatörlüğü ile düzenlenen “Türkiye Hukuk Kamu Araştırma Programı Ortak Akıl Platformu”nun 04-06 Ocak 2006 tarihlerinde TÜSSİDE’nin Gebze-Kocaeli tesislerinde gerçekleştirdiği ortak akıl toplantılarında yapılmıştır. Mevcut arabuluculuk mevzuat ve sistemimizin ilk fikri temellerinin bu toplantılarda atıldığını söyleyebiliriz. Arabuluculukla ilgili bilimsel ve fikri tartışma ve çalışmaların istenen belirli bir yoğunluğa ulaşması ve böylelikle de toplumsal iradenin ve devamında da Bakanlığımızın iradesinin oluşmasını takiben 2006 yılında muhtelif branşlardaki akademisyenlerinden, uygulamadan gelen hukukçulardan, T.B.B, Barolar, T.N.B, TOBB ve TESK gibi çeşitli meslek ve ticaret örgütü temsilcilerinin katılımıyla bir Bilim Komisyonu oluşturulmuştur. Bilim Komisyonunun oldukça geniş zamanda ve kapsamlı bir şekilde, tüm modern ülke modellerini de dikkate alıp inceleyerek yaptığı, titiz ve nitelikli çalışmaların sonucunda hazırlanan “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı”, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7 Haziran 2012 tarihli oturumunda kabul edilerek yasalaşmış ve 22.06.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Arabuluculuk Kanununun tüm hükümleriyle birlikte yürürlük tarihi ise 22.06.2013’tür. 22 Haziran 2012 tarihinde Hukuk İşleri Genel Müdürlüğümüz bünyesinde kurulan Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından, arabuluculuk hakkında kamuoyunda ve Yargımızda farkındalığın oluşturulması ve artırılması, arabuluculuk müessesesinden etkin ve verimli bir şekilde faydalanılması için yoğun çalışmalar yürütülmektedir. Bakanlığımızca arabuluculuğun tanıtımı, koordinasyonunun sağlanması ve arabuluculuğa daha kolay ulaşılması amacıyla, 23 ilimizin Adliye Binalarında Arabuluculuk Büroları kurulmuş ve faaliyet göstermektedirler. Arabuluculuk Bürolarımızda eğitim almış personelimiz ile bürolara yönlendirilen ve başvuran vatandaşlarımızın arabuluculuk ile ilgili bilgi sahibi olmalarını ve arabuluculuğa uygun olduğu anlaşılan uyuşmazlıklarını arabuluculuk yolu ile çözmelerine arabulucularımıza yönlendirmek suretiyle yardımcı olunmaktadırlar. Ayrıca arabuluculuk bürolarının artırılmasına yönelik çalışmalar yürütülmektedir. Dağıtılan broşürler, asılan afişler ve hukuk mahkemesinde davası olan taraflara gönderilen SMS’ler sayesinde 2 milyonu aşkın kişiye ulaşılmıştır. Ayrıca farkındalık oluşturulması kapsamında 2 ayrı Kamu Spotunun ve “İşçi-işveren, Aile ve iş ortamı, Tüketici ve Kira” konularında 4 ayrı kısa filmin yayınlanması devam etmektedir. Bakanlığımızın Avrupa Birliği İlerleme Sürecinde hazırlamış olduğu Yargı Reformu Stratejisinin güncellenmesi kapsamında “Adalete Erişimi Güçlendirmek” başlıklı 8 inci ‘ amacı altında “Hukuk Kliniği Yöntemlerinin Geliştirilmesi “ hedefi öngörülmektedir. Diğer yandan Bakanlığımız Proje Eşgüdüm Kurulu tarafından alınan karar gereğince ülkemizde hukuk kliniklerinin oluşturulması amacıyla Strateji Geliştirme Başkanlığı tarafından “Hukuk Klinikleri Projesi” yürütülmektedir. Hukuk kliniği uygulaması, bir hukuk öğretimi yöntemi olduğu kadar hukuk fakültelerinin topluma yönelik doğrudan hizmette bulunma politikasının da bir sonucudur. Genel olarak hukuk kliniği uygulamasının geri planında, hukuk hizmetinden yeterince yararlanamayan toplum kesimlerinin de kendi hayatlarıyla ilgili sorunların çözümünde veya işlerinin takibinde, hukuktan yararlanmalarına olanak sağlamak ve destek vermek düşüncesi bulunur. Bu amaç doğrultusunda, 06/07/2015 tarihinde Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Ankara Barosu Başkanlığı ve Ankara Üniversitesi Rektörlüğü arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinin 6284 sayılı Kanuna yönelik hukuk klinlği uygulamalarında bulunmalarına dair protokol imzalanmıştır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Adalet Bakanlığı ve Ankara Barosu işbirliği ile “ Arabuluculuk” konusunda Hukuk Kliniği uygulamaları çalışmalarına devam edilmektedir. Bu çalışmalar ile Adliyelere gelen vatandaşlarımıza, adliye binalarımızın uygun yerlerinde, duruşma salonlarının önlerinde ve bilhassa arabuluculuk bürolarında hukuki bilgilendirme yapılarak Adalete erişimlerine büyük katkı sağlanacaktır. Bu kapsamda İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı ve Hükümetimiz tarafından finanse edilen, Avrupa Konseyi ve Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından 2014 yılından bu yana yürütülmekte olan “Türkiye’nin Hukuk Uyuşmazlıklarındaki Arabuluculuk Uygulamalarının Geliştirilmesi Projesi” ile arabuluculuk uygulamalarının etkili şekilde uygulanmasıyla özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümü için gerekli olan maliyet ve sürenin azaltılmasını sağlayarak adaletin etkinliğinin geliştirilmesine yönelik proje faaliyetlerine devam edilmektedir. Yine İngiltere Büyükelçiliği Ankara Temsilciliği ve Arabuluculuk Daire Başkanlığı işbirliği ile “Ticari Arabuluculuk İstanbul Model Projesi” 28.07.2015- 28.01.2016 tarihleri arasında yürütülmüş olup, bu projenin devamı niteliğinde, iş dünyasında alternatif uyuşmazlık çözümleri ve alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizmaİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 85 larıyla adalete erişimi güçlendirmek konulu, İngiltere Büyükelçiliği Ankara Temsilcili işbirliği ile yeni bir projenin hazırlıklarına da başlanılmıştır. 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun yürürlüğünü takiben verilen eğitimler ve yapılan sınavlar sonucunda 14.11.2013 tarihi itibarı ile arabulucularımız göreve başlamışlardır. Ülkemizin ilk arabulucularına sertifikalarını vermek de şahsıma nasip olmuştur. Bunu da büyük bir memnuniyetle ifade etmek isterim. Bugüne kadar 56 akredite olmuş eğitim kuruluşunun açtığı eğitim programlarını başarı ile tamamlayıp yazılı ve sözlü sınavları geçen arabuluculardan 2.600’ü aşkını, arabulucular siciline kayıt yaptırarak resmi arabulucu olarak sistem içine girmiştir. 60’dan fazla ilimizde bu arabulucularımız faaliyet göstermektedirler. Arabuluculuk çok hızlı bir sistem olduğundan zamandan tasarruf sağlar. Bilindiği üzere dünya genelinde davalar ortalama 200 gün ila 400 gün arasında sonuçlanmaktadır. Oysa arabuluculukta bu süre bazen 1 saat, bazen bir gün, bazense 1 hafta olabilmektedir. Ayrıca arabuluculuğun diğer önemli bir özelliği de sürecin gizli olmasıdır. Arabuluculuk sürecinin başından sonuna kadar her aşamasında hatta sürecin sona ermesinden sonra da gizlilik kuralı devam etmektedir. Bu gizlilik cezai müeyyide (altı aya kadar hapis) ile koruma altına alınmıştır. Arabuluculuk ile amaçlanan uyuşmazlıkların dava yoluyla çözümü yerine tarafların kendi iradeleri ile uyuşmazlığa son vererek toplumsal barışın korunmasını sağlamak ve buna bağlı olarak da toplumda uzlaşma kültürünün yerleşmesini ve mahkemelerin iş yükünün azalmasına imkân sağlamaktır. Önümüzdeki 86 süreçte, yargıda- İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 ki iş yükünü azaltacak birkaç paketi Meclis’e sunacağız. Hukuk sistemimizde arabuluculuk müessesesinin kapsamını ve etkinliğini artırmayı da amaçlamaktayız. Bugüne kadar iş uyuşmazlıkları ile ilgili arabuluculuk uygulamalarında yüzde 95 oranında başarı sağlanmıştır. Bu oran çok büyük bir başarıyı göstermektedir. Yargıdaki iş uyuşmazlıklarının durumuna baktığımızda yargıya çok ciddi bir yük oluşturduğunu görmekteyiz. Bu uyuşmazlıkların çoğu esasında arabuluculuk marifetiyle çözülebilecek konulardır. Bunun içinde iş uyuşmazlıklarının neredeyse tamamına yakının yargıya gelmeden önce arabulucu marifetiyle çözümüne imkân veren bir adımı da atma kararı aldık. Bu kapsamda, Bakanlığımızca yapılan çalışmalar neticesinde, işçi-işveren uyuşmazlıklarında tarafların dava açmadan önce arabuluculuğa başvurmalarını zorunlu hale getiren “İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı Taslağı”23/03/2016 tarihinde ilgili kurumların görüşüne sunulmuştur. Düzenleme ile bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi alacağı ile işe iade talebiyle açılacak davalarda, dava açmadan önce arabuluculuğa başvurma dava şartı yapılarak zorunlu hale getirilmektedir. Bu zorunluluk dava şartı olarak öngörülmüştür. Bu sebeple anılan talepler için arabulucuya başvurmadan doğrudan iş mahkemesine açılan davalar usulden reddedilecektir. Arabuluculuğa başvuru, karşı tarafın, karşı taraf birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yerindeki veya işin yapıldığı yerdeki arabuluculuk bürosuna, arabuluculuk bürosu kurulmayan yerlerde ise adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu tarafından görevlendirilen sulh hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüğüne yapılacaktır. Taraflar arabulucusunu, arabuluculuk bürolarında bulunan listeden belirleyeceklerdir. Tarafların herhangi bir arabulucu üzerinde anlaşamamaları halinde görevlendirme, arabuluculuk bürosu tarafından doğrudan yapılacaktır. Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren üç hafta içinde sonuçlandırmak zorundadır. Bu süre zorunlu hallerde arabulucu tarafından en fazla bir hafta uzatılabilecektir. Bu sayede iş uyuşmazlıkları mahkeme sürecinde en erken 1-2 yıldan önce bitirilemezken, bu süre arabuluculukta bazen bir saat, bazen bir gün, bazen de bir haftada sonuçlandırılmış olacaktır. Maddi imkanı olmayan, arabuluculuk ücretini karşılamak için maddi yardıma ihtiyaç duyan vatandaşlarımız, arabuluculuk bürosunun bulunduğu yerdeki sulh hukuk hâkiminin kararıyla adli yardımdan da yararlanabilecektir. Bu arada arabuluculuk bürosuna başvurulmasından, son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı duracak ve hak düşürücü süreler işlemeyecek, bu sayede hak kaybına neden olunmayacaktır. Şuan için ilgili kurumların görüşleri beklenilmektedir. Görüşler geldikten sonra nihai şeklini verecek, Bakanlar Kuruluna sevk edeceğiz. Böylelikle iş uyuşmazlıklarında arabuluculuğu devreye sokmuş olacağız. Zira, bu durum işçilerimizin de işverenlerimizin de lehinedir. Mahkemelerde uzayan yargılamaların önüne geçeceğimiz gibi işçi ve işveren arasında tesis edilen anlaşma ile hakkın zamanında, daha büyük bir ihtilafa yol açmadan, her iki tarafın da mutlu olacağı bir şekilde teminini sağlamış olacağız. İnşallah bu da hukukumuzda son derece önemli bir vazifeyi yerine getirmiş olacak. Arabuluculuk ile anlaşmazlıkların her iki tarafın da kazanabileceği ve mutlu olacağı şekilde sonuçlanmasıyla hem hukuk dünyasına hem de sosyal barışa fayda sağlanmış olacaktır. Ankara Barosu, Emekli Hakim Rekabet Kurulu Eski İkinci Başkanı Başkent-Ufuk-Atılım Üniversiteleri Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Av. Tuncay SONGÖR Av. Oğuzhan SONGÖR Ankara Barosu Bölge Adliye Mahkemelerinin (İstinaf) Kuruluş Serüveni GİRİŞ Daha önce ilk derece mahkemelerinden verilen kararlar için kanun yolu, temyiz incelemesi yapan Yargıtay Başkanlığına dosyanın gönderilmesi ile mümkün oluyordu. Yargıtay’ın iş yükünün azaltılması amacıyla istinaf kanun yolu 6100 sayılı Kanunla hukuk sistemimize girmiş ancak uygulanması sağlanamamıştır. İstinaf mahkemeleri kurulurken; ikili yargı denetimi ile âdil yargılanma hakkının gerçekleştirilmesi, olayın İstinaf Mahkemesinde maddi yönüyle de incelenerek adli hataların en aza indirilmesi, Yargıtay’ın da asıl işi olan hukuk birliği sağlanması ve içtihat mahkemesi özelliğine sahip olması amaçlanmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda (HMK) “Kanun Yolları” başlığı ile Sekizinci kısımda İstinaf ve Temyiz yer almaktadır. 341 ila 360. maddeler arasında İstinaf Kanun Yolu ve 361 ila 373. maddeler arasında Temyiz Kanun Yolu düzenlenmiştir. Yargıtay ve Danıştay’ın iş yükünün azalması, davaların daha hızlı biçimde kesin karara bağlanması amacıyla Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun 26.09.2004 tarihli olmasına ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesine rağmen bugüne kadar kurulup işlevlerini yerine getirememişlerdir. HMK.nun Geçici 3. Maddesinde; “Bölge Adliye Mahkemelerinin 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun Geçici 2. maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” şeklinde düzenleme yer almaktadır. 5235 sayılı Kanunun 25. maddesine göre; “Bölge adliye mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen yerlerde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur. Bölge adliye mahkemelerinin yargı çevreleİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 87 rinin belirlenmesine, değiştirilmesine veya bu mahkemelerin kaldırılmasına Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir. Birinci ve ikinci fıkra gereğince alınacak kararlar, Resmî Gazetede yayımlanır.” Adalet Bakanlığının 07.11.2015 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kararları uyarınca esasen kağıt üzerinde kurulmuş olan Bölge Adliye Mahkemeleri 20.07.2016 tarihi itibariyle faaliyete geçecek ve Bölge İdare Mahkemelerinin görev tanımı değişecek ve Türk Yargı Sisteminde yeni bir dönem başlayacaktır. Adalet Bakanlığının verdiği kararlara göre; bölgelerin coğrafi durumu ve iş hacmine göre belirlenen bu illerde kurulan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemeleri, bu ilin ve ilk derece mahkemelerine ilaveten kendi bölgelerinde yer alan diğer illerde yer alan ilk derece mahkemelerinin verdiği kararların da denetim merci olacaktır. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 07.06.2011 tarihli kararıyla 5235 sayılı Kanunun 25. maddesi uyarınca HSYK’nun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığı tarafından 15 Bölge Adliye Mahkemesi kurulduğunu ve bunların yargı çevrelerinin HSYK tara- fından belirlendiğini duyurmuştur. Sonrasında alınan kararla; Bölge Adliye Mahkemelerinin ilk etapta 7 merkezde faaliyete geçirilmesine karar verildi. Her bir bölge için daire sayısının artırılması suretiyle Yargıtay’daki ihtisaslaşmaya benzer bir şekilde ihtisas daireleri oluşturularak uygulama birliğinin temin edilebileceği ve bu şekilde içtihat farklılıklarının azaltılarak ihtisaslaşmada etkinlik ve verimliliğin sağlanabileceği gerekçesiyle bazı yer Bölge Adliye Mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesinin uygun olacağına yönelik de karar alınmıştır. Bölge Adliye Mahkemeleri yargı çevreleri aşağıdaki şekilde belirlenmiştir. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi yargı çevresinin; Afyonkarahisar, Antalya, Burdur, Denizli, Isparta, Mersin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi yargı çevresinin; Ankara, Aksaray, Bartın, Bolu,Çankırı,Düzce, Eskişehir, Kırıkkale,Karaman, Karabük, Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Konya, Nevşehir, Niğde, Sivas,Yozgat, Zonguldak, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi yargı çevresinin; Ağrı, Ardahan, Artvin, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Erzincan, Erzurum, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kars, Muş, Tunceli, Van Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi yargı çevresinin; Adana, Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Elazığ,Gaziantep, Hatay,Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, Osmaniye, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi yargı çevresinin; Bilecik, Bursa, Edirne, İstanbul, Kırklareli, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ, Yalova, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi yargı çevresinin; Aydın, Balıkesir, Çanakkale, İzmir, Kütahya,Manisa, Muğla, Uşak, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi yargı çevresinin; Amasya,Çorum, Giresun, Ordu, Rize,Samsun, Sinop, Tokat, Trabzon illerinin mülki hudutlarını kapsayacak şekilde yeniden belirlenmesine karar verildi. İstinaf Mahkemelerinin çalışmaya başlaması ile hukuk Sistemimizde nasıl değişiklikler olacağını daha geniş şekilde izah etmeye çalışalım. İSTİNAF İstinaf yasa yolu, ilk derece mahkemesi ile temyiz incelemesi arasında, ikinci derece bir denetim mekanizması ve kanun yoludur. İstinaf yasa yolunun uygulanması durumunda, ilk derece mahkemesi kararından sonra, karar önce istinaf denetimine tâbi tutulacak, istinaf denetiminden sonra temyiz yolu açıksa temyize başvurulabilecektir. İstinafta, belirli bölgelerde teşkilâtlanacak olan bölge adliye mah- 88 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 görüş kemeleri, istinaf incelemesini yapacaklardır. A- HUKUK YARGILAMASINDA İSTİNAF VE TEMYİZ A.1. İSTİNAF YASA YOLU İstinaf yasa yoluna başvurulabilen kararlar HMK.nun 341. maddesinde düzenlenmiştir. 1- İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. 2- Miktar veya değeri bin beş yüz Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. 3- Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda bin beş yüz Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. 4- Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü bin beş yüz Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz. 5- İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtay’a başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir. Başvuru süresi İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır. İncelemenin kapsamı İnceleme, istinaf dilekçesinde be- lirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir. Yapılamayacak işlemler 1- Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde karşı dava açılamaz, davaya müdahale talebinde bulunulamaz, davanın ıslahı ve 166 ncı maddenin birinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere davaların birleştirilmesi istenemez, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz. 2- Bölge adliye mahkemeleri için yetki sözleşmesi yapılamaz. 3- İlk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller bölge adliye mahkemesince incelenebilir. İstinaftan verilen kararların bir kısmı kesin olduğundan bu kararlar bakımından temyiz yoluna gidilemeyecektir. A.2. TEMYİZ YASA YOLU Temyiz edilebilen kararlar 1- Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz yoluna başvurulabilir. 2- Davada haklı çıkmış olan taraf da hukuki yararı bulunmak şartıyla temyiz yoluna başvurabilir. Temyiz edilemeyen kararlar 1- Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz: a) Miktar veya değeri yirmi beş bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar. b) 4 üncü maddede gösterilen davalar ile (23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan doğup taşınmazın aynına ilişkin olan davalar hariç) özel kanunlarda sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği belirtilen davalarla ilgili kararlar. c) Yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek için verilen kararlar ile merci tayinine ilişkin kararlar. ç) Çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar. d) Soy bağına ilişkin sonuçlar doğuran davalar hariç olmak üzere, nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalarla ilgili kararlar. e) Yargı çevresi içindeki ilk derece mahkemeleri hâkimlerinin davayı görmeye hukuki veya fiilî engellerinin çıkması hâlinde, davanın o yargı çevresi içindeki başka bir mahkemeye nakline ilişkin kararlar. f) Geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar. 2- Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, yirmi beş bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü yirmi beş bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir. B- CEZA YARGILAMASINDA İSTİNAF VE TEMYİZ B.1. İSTİNAF YASA YOLU İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 89 İstinaf yoluna başvurulabilecek kararlar ve istisnaları CMK.nun 272. maddesi ve devamında düzenlenmiştir. İlk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak, onbeş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler, bölge adliye mahkemesince re’sen incelenir. Hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan mahkeme kararlarına karşı da hükümle birlikte istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak; Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üç bin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine, Üst sınırı beş yüz günü geçmeyen adlî para cezasını gerektiren suçlardan beraat hükümlerine, kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulamaz. İstinaf istemi ve süresi İstinaf istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu sanık hakkında CMK 263 üncü madde hükmü saklıdır. Hüküm, istinaf yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar Ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, mahkemelerinin yargı çevresi içerisindeki asliye mahkemelerinin hükümlerine karşı, kararın o yer Cumhuriyet Başsavcılığına geliş tarihinden itibaren yedi gün içinde istinaf yoluna başvurabilirler. 90 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 Sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanların dilekçe veya beyanında, başvuruya ilişkin nedenlerin gösterilmemesi inceleme yapılmasına engel olmaz. Cumhuriyet savcısı, istinaf yoluna başvurma nedenlerini gerekçeleriyle birlikte yazılı isteminde açıkça gösterir. Bu istem ilgililere tebliğ edilir. İlgililer, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde bu husustaki cevaplarını bildirebilirler. Süresi içinde yapılan istinaf başvurusu, hükmün kesinleşmesini engeller. Hüküm, istinaf yoluna başvuran Cumhuriyet savcısına veya ilgililere gerekçesiyle birlikte açıklanmamışsa, hükme karşı istinaf yoluna başvurulduğunun mahkemece öğrenilmesinden itibaren gerekçe, yedi gün içinde tebliğ edilir. İstinaf istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra veya aleyhine istinaf yoluna başvurulamayacak bir hükme karşı yapılmışsa ya da istinaf yoluna başvuranın buna hakkı yoksa, hükmü veren mahkeme bir kararla dilekçeyi reddeder. İstinaf başvurusunda bulunan Cumhuriyet savcısı veya ilgililer, ret kararının kendilerine tebliğinden itibaren yedi gün içinde bölge adliye mahkemesinden bu hususta bir karar vermesini isteyebilirler. Bu takdirde dosya bölge adliye mahkemesine gönderilir. Ancak, bu nedenle hükmün infazı ertelenemez. İstinaf incelemesi Dava dosyası, bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına geldiğinde incelenerek, varsa tebligat eksikliklerinin giderilmesi sağlandıktan ve sunulması gereken belge ve deliller de eklendikten sonra, yazılı düşünceyi içeren bir tebliğname ile birlikte bölge adliye mahkemesi ceza dairesine verilir. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname ilgililere de tebliğ olunur. Sonunda bölge adliye mahkemesi, Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesini, dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra; a) İlk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu saptadığında istinaf başvurusunun esastan reddine, b) İlk derece mahkemesinin kararında bir hukuka aykırılık nedeninin bulunması hâlinde hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine, c) Diğer hâllerde, gerekli tedbirleri aldıktan sonra (…) davanın yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına, Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddeder veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurar. Bölge adliye mahkemesi karar ve hükümlerine karşı direnilemez ve bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemez. İtiraz ve temyize ilişkin hükümler saklıdır. B.2. TEMYİZ YASA YOLU CMK 286.ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Temyiz edilebilen kararlar ve istisnaları Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir. Ancak; a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları görüş ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları, b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları, c) İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları, d) Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları, e) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları, f) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları, g) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar, h) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları, temyiz edilemez. Hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan mahkeme kararları da hükümle beraber temyiz olunabilir. Temyiz nedenleri Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır. Hukuka kesin aykırılık hâlleri (1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır: a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması. b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması. c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması. d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi. e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması. f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi. g) Hükmün gerekçe içermemesi. h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması. i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması. Sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılık, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermez. Temyiz istemi ve süresi Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkındaki hükümler saklıdır. Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar. Temyiz incelemesinde Yargıtay, kural olarak sadece kararın hukuka uygun verilip verilmediğini denetler, yani hukukî bir denetim yapar. Yargıtay temyiz başvurusu üzerine kendisi maddi inceleme yapamaz. Oysa istinafta, ilgili bölge adliye mahkemesi, temyiz incelemesinden farklı olarak, kararın hem hukukî hem de maddî yönden incelemesini yaparak mahkeme kararının doğru olup olmadığını inceler. Ayrıca, bölge adliye mahkemesi belirli durumlarda yeni bir yargılama yaparak yeniden karar verebilecektir. Temyiz incelemesinde ise, sadece hukukî denetimle sınırlı bir inceleme söz konusu olmakta, karar hukuken doğru bulunmadığında yeni bir yargılama yapılmamakta, sadece bozularak tekrar mahkemesine geri gönderilmektedir. SONUÇ İstinaf kanun yolu ile ilk derece mahkemesi kararlarına karşı, iki dereceli bir kontrol mekanizması oluşturulacaktır. Bir kararın iki ayrı üst yargı organınca denetlenmesi, daha sağlıklı ve doğru karar verilmesine imkan sağlayacaktır. Ayrıca, istinaf aşamasında sadece denetimle yetinilmeyip aynı zamanda gerektiğinde yeniden yargılama yapılması imkânının olması, kararların daha sağlıklı verilmesini mümkün kılacaktır. Ancak, en azından yakın bir gelecekte hızlı bir yargılama olmayacağı ve İstinaf Mahkemeleri çalışmaya başladığında bugün ki duruma göre; Yargıtay’ın elinde olan davaların temyiz aşamasını sonuçlandıracak ve istinafa devredemeyecek olması nedeniyle İstinaf Mahkemelerinin amacına ulaşmasının zaman alacağı düşüncesini ifade etmek isteriz. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 91 kadınlar ve gençler Hayatı Evle Sınırlı Genç Kadın Kitlesi Büyüyor OECD ve TÜİK verilerine göre Türkiye’de okumayan ve çalışmayan 15-29 yaş grubundaki genç kadınların çağ nüfusuna oranı 2013’te %45,2 iken 2014’te %46’ya yükseldi ve sayıları 92 bin arttı. Her 2 genç kadından 1’i eğitimden ve çalışma hayatından uzak OECD’nin “Bir Bakışta Eğitim 2015” dokümanında, OECD üyesi veya ortağı 39 Ülkedeki genç nüfus içinde ne eğitim görmekte olan, ne de istihdam edilenlerin çağ nüfusuna oranına ilişkin istatistiğe de yer verildi. Verilere göre 2014 yılı itibariyle genç kadınlar açısından Türkiye yüzde 46 oranıyla 39 Ülke arasında açık 92 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 ara birinci sırada geliyor. Türkiye’ye en yakın ülke olan Meksika’da bile söz konusu oran yüzde 35,1 ile 10,9 puan daha düşük. OECD ortalaması yüzde 17,9 (farkımız 28,1 puan); AB21 ortalaması ise yüzde 17,1 (farkımız 28,9 puan). Eğitim ve çalışma fırsatına en çok sahip olan genç kadınlar ise yüzde 6,6 ile Lüksemburg’da (Ek Tablo). Hem Eğitimin Hem Çalışma Hayatının Dışında Kalan Genç Kadınların Oranı Yüze 45’ten 46’ya Yükseldi Öte yandan, yine OECD kaynaklı verilere göre 2013 yılında okumayan ve çalışmayan genç kadın oranı Türkiye’de yüzde 45,2 idi. 2014 verileri bu oranın bir yılda 0,8 puan artarak yüzde 46’ya yükseldiğini de ortaya koydu. TÜİK’in Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre 2013 yılında 15-29 yaş grubundaki toplam kadın sayısı 9 milyon 296 bin kişiydi ve bunların 4 milyon 202 bini okumuyor ve çalışmıyordu. Hayatı evle sınırlı genç kadın sayısı 2014 yılında 92 bin artarak 4 milyon 294 bine yükseldi. Resmi politikalar gençlerin ve kadınların eğitime ve istihdama daha fazla katılmasını öngörmesine rağmen ortaya çıktığı anlaşılan bu olumsuz eğilimin nedenleri dikkatle araştırılıp değerlendirilmeli. Genç kadınların eğitime ve istihdama katılmalarını teşvik için daha etkili kamu politikaları uygulanmalı. kadınlar ve gençler OECD Üyesi ve Ortağı Ülkelerde Eğitimde Olmayan ve Çalışmayan (NEET) Gençlerin Çağ Nüfusuna Oranı, 2014 (15-29 yaş, %) ÜLKELER Avustralya Avusturya Belçika Kanada Şili Çek Cumhuriyeti Danimarka Estonya Finlandiya Fransa Almanya Yunanistan Macaristan İzlanda İrlanda İsrail İtalya Japonya Kore Lüksemburg Meksika Hollanda Yeni Zelanda Norveç Polonya Portekiz Slovak Cumhuriyeti Slovenya İspanya İsveç İsviçre Türkiye İngiltere ABD OECD Ort. AB21 Ort. Brezilya Kolombiya Kosta Rika Letonya Litvanya TOPLAM NEET 12,6 11,6 15,0 13,4 18,8 12,5 10,7 14,6 12,9 16,3 9,2 28,3 17,5 8,8 18,0 13,8 27,6 6,6 18,0 8,2 22,4 9,2 12,9 8,5 15,8 17,7 18,7 13,7 25,8 9,4 9,9 31,6 14,4 15,0 15,5 15,6 20,3 21,4 18,8 14,5 14,2 GENÇ KADINLAR 15,3 12,0 15,3 13,6 24,6 17,9 12,0 17,7 13,1 17,4 11,0 29,7 22,4 8,5 18,8 16,0 28,7 7,2 19,1 6,6 35,1 10,3 17,2 9,0 18,4 17,6 21,8 15,4 25,7 9,6 10,5 46,0 16,9 17,6 17,9 17,1 27,9 30,7 26,5 16,1 16,0 GENÇ ERKEKLER 10,1 11,1 14,7 13,2 12,8 7,3 9,5 11,8 12,8 15,1 7,4 26,9 12,7 9,2 17,2 11,6 26,5 6,0 17,0 9,8 9,4 8,2 8,7 8,0 13,4 17,8 15,8 12,0 26,0 9,3 9,3 17,2 12,0 12,5 13,2 14,2 12,7 12,0 12,2 13,0 12,5 Kaynak: OECD Education at a Glance 2015; Aktaran TİSK İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 93 haberler TİSK İl Temsilcileri Ürgüp’te Toplandı Konfederasyonumuz, TİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı’nın katkılarıyla 6-7 Mayıs 2016 tarihlerinde Nevşehir-Ürgüp’te “İş Sağlığı ve Güvenliği Temalı Bilgi Paylaşım Toplantısı”nı düzenleyerek, İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulları’nda görev yapan TİSK İl Temsilcilerini biraraya getirdi. Toplantı, TİSK İl Temsilcileri ile istihdam, mesleki eğitim ve iş sağlığıgüvenliğine ilişkin gelişmeler, TİSK’in temel yaklaşımları ve Kurulların faaliyetleri konularında bilgi alışverişi yapılması amacıyla düzenlendi. TİSK İl Temsilcileri Ürgüp’teki toplantı öncesinde 5 Mayıs 2016 tarihinde Ankara’da Konfederasyonumuz Merkezi’nde toplandı. Genel Sekreter Bülent Pirler’in hoşgeldiniz konuşmasının ardından Genel Sekreter Yardımcısı Ferhat İlter TİSK’in Yapısı, İlkeleri ve Faaliyetleri hakkında bir sunum gerçekleştirdi. Ayrıca, Konfederasyonumuz personeli tarafından TİSK’in Araştırma, Eğitim ve Dış İlişkiler, Hukuk, Basın ve Halkla İlişkiler Servisleri 94 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 Yağız Eyüboğlu TİSK Yönetim Kurulu Başkanı hakkında bilgi verildi ve İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Haftası münasebetiyle İSG konulu bir sunum yapıldı. 6 Mayıs 2016 tarihinde Ürgüp’te başlayan toplantıya, TİSK Başkanı Yağız Eyüboğlu, TİSK Başkan Vekili Erol Kiresepi, Yürütme Komitesi ve Yönetim Kurulu Üyesi Sinan Abeş, Yönetim Kurulu Üyeleri Nevzat Seyok, Rahmi Cıbıroğlu, Rıza Kutlu Işık, Kudret Önen, Nadir Yürüktümen, Fethi Hinginar, Solmaz Coş- kun; TİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı Yöneticileri, Nevşehir Valisi, Ürgüp Kaymakamı ile Üye İşveren Sendikalarımızın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ve Türkiye İş Kurumu’nun yetkili ve temsilcileri iştirak etti. Toplantının açılış konuşmasını TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu yaptı. TİSK İl Temsilcileri Toplantısı’nın ilkinin 2012 yılında Antalya’da gerçekleştirildiğini hatırla- haberler tan Eyüboğlu, geçen zaman zarfında dünyada ve Türkiye’de yerelleşme yaklaşımının önem kazandığını, Ülkemizin sorunlarının çözümünde yerel bakış açılarının dikkate alınması gerektiğini, bu çerçevede İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulları’nın Türkiye’nin kalkınması açısından stratejik öneme sahip bulunduğunu söyledi. Yağız Eyüboğlu konuşmasını şöyle sürdürdü: “İlin istihdam ve mesleki eğitim politi- kalarının, ayrıca İl İstihdam Raporu’nun İl Kurulu tarafından bilimsel çalışmalar yoluyla oluşturulmasına önem verilmeli. İŞKUR, İşgücü Piyasası Bilgi Sistemi’ni biran önce İl Kurulları’nın hizmetine sunmalı. TÜİK de resmi istatistik altyapısının il düzeyindeki veri sıkıntısını gidermeli. İŞKUR Raporu’nda kaydedilen ‘Rutin faaliyetlerin ötesine geçilerek, daha geniş ve bütüncül bir vizyonla politika geliştirilmeli’ ifadesine de aynen katılıyorum. Bu husus İl Kurulları’nın istihdamı ve eğitimi etkileyen tüm alanlardaki somut verileri kullanması ve İl Kurul Üyeleri arasındaki işbirliği ilişkisinin ilerletilmesiyle sağlanabilir. Sizlere, Yürütme Kurulu’nda görev almanızı da öneririm.” Ülkemizin rekabet gücünün geliştirilmesi ve istihdam imkanlarının artırılması bakımından işgücü piyasasının reformunun kritik önemde olduğunu belirten Başkan Eyüboğlu, son yıllarda istihdamın ve mesleki eğitimin özendirilmesi, kayıtdışı istihdamın önlenmesi, işgücü piyasasına ilişkin mevzuat altyapısının güçlendirilmesi yönünde önemli adımlar atıldığına ve yol haritaları belirlendiğine işaret ederek, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisini ve evden çalışmanın da dahil edildiği uzaktan çalışmayı düzenleyen tasarının TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildiğini, yine Konfederasyonumuzun girişimleri ile yıllık izinlerin bölümler halinde kullanılmasına imkan sağlayan kanun değişikliğinin gerçekleştirildiğini kaydetti. Mevcut esnek çalışma sistemlerindeki sorunların giderilmesi için İş Kanunu’ndaki belirli süreli iş sözleşİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 95 haberler Necmettin Öztemir TİSK Microcerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı Başkanı meleri, telafi çalışması ve denkleştirme uygulamasına ilişkin çalışmaların da hızla yapılmasına ihtiyaç olduğunu ifade eden Yağız Eyüboğlu, kıdem tazminatından kaynaklanan işveren yüklerinin de mutlaka düşürülmesi gerektiğinin altını çizdi. TİSK Başkanı, eğitim-istihdam ilişkisinin güçlendirilmesi için mesleki eğitim müfredatları ile ulusal meslek standartları arasındaki uyumun hızla sağlanması ve mesleki yeterlilik belgesi alınmasına ilişkin gerekli altyapı oluşturulana kadar, özellikle imalat sanayiinde, daha önce ilgili mevzuata uygun olarak belge almış olanların belirli bir süre daha mesleki yeterlilik belgesi zorunluluğundan muaf tutulması gerektiğini söyledi. İş sağlığı ve güvenliğinin son yıllarda işveren kesiminin gündemindeki en öncelikli konulardan biri haline geldiğini belirten Eyüboğlu, insan kaynaklarında yetersizliğin, yaşanan her iş kazası sonrasında yapılan tepkisel düzenlemelerin yeni krizleri beraberinde getirdiğini kaydetti. Yağız Eyüboğlu konuşmasının devamında şunları söyledi: “Aradan geçen yaklaşık 4 yıllık süre sonunda görüyoruz ki, kanun veya 96 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 yönetmelik çıkarmakla iş sağlığı ve güvenliğinde anlamlı bir ilerleme sağlanamıyor. Bu alanda kalıcı bir başarı istiyorsak temel önceliğimiz güvenlik kültürünü geliştirmek olmalıdır. Güvenlik kültürünün gelişimi noktasında TİSK Camiası olarak uzun yıllardan beri devam ettirdiğimiz faaliyetlerde, Türk işçi ve işverenlerinin bu alandaki farkındalığını artırmaya gayret ettik. Konfederasyonumuzun ismini taşıyan ve tıp alanında özel bir yeri olan TİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı ile TİSK arasında 6 Kasım 2015 tarihinde İşbirliği Protokolü imzaladık. Protokol kapsamında uzuv kopması ile sonuçlanan iş kazalarının önlenmesi ve ilk yardım konularında TİSK ve Vakıf işbirliği yapıyor. Yakın gelecekte bu işbirliğinin Türk çalışma hayatına önemli katkı sağlayacağına inanıyoruz”. TİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı Başkanı Necmettin Öztemir, Vakfın temel amacının mikrocerrahi alanında Türkiye’de gerçekleştirilebilecek tüm bilimsel araştırmalara, uygulama ve eğitim çalışmalarına katkı sağlamak olduğunu ve Türkiye’de mikrocerrahinin gelişmesine hizmet ettiğini söyledi. Öztemir, Vakfın işçi, işveren ve tıp Erhan Batur ÇSGB Müsteşar Yardımcısı personeline eğitimler verdiğini, genç cerrahlara yurt içi ve yurt dışı eğitim olanakları sağladığını, Ülkemizde hizmet sunan Temel Mikrocerrahi Laboratuvar Kurslarına malzeme desteğinde bulunduğunu, mikrocerrahi alanında ameliyat yapan 350 kişilik bir doktorlar grubu oluşturulduğunu, Acıbadem Maslak Hastanesi’nin mikrocerrahi ve rekonstrüksiyon ünitelerinde dünya kalitesinde hizmet verildiğini belirtti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Erhan Batur, Küresel Krizin ardından dünya ekonomisinin yeterince büyüyemediğini ve yeterli istihdam yaratılamadığını; dönem başkanlığı Çin’e geçen G20’nin en önemli gündem maddelerinden birinin istihdam artışı için girişimciliğin desteklenmesi olduğunu ifade ederek, Türkiye’nin girişimcileri ve yatırımları özendirmek, işgücünün niteliğini geliştirmek ve eğitim-istihdam bağını güçlendirmek için çalışmalar yaptığını; girişimciliğin desteklenmesinin, sürdürülebilir büyüme sağlanması, eşitsizliklerin giderilmesi ve gelişen ekonomiler arasında bir adım öne çıkılabilmesi için önemli olduğunu söyledi. Bakanlık olarak çalışma hayatı alanında işçi ve işveren kesimlerinin uzlaştığı konularda gerekli düzenlemele- haberler Mehmet Ceylan Ahmet Özlü Nevşehir Valisi Sağlık Bakanlığı Çalışan Sağlığı Daire Başkanı ri yapmaya hazır olduklarını kaydeden Batur, kıdem tazminatı konusunda Dünya Bankası uzmanları ile birlikte çalıştıklarını, Avusturya’daki sistemi yerinde incelediklerini, taraflar arasında uzlaşma sağlanır sağlanmaz düzenlemenin gerçekleştirileceğini; ayrıca güvenceli esneklik konusunda yoğun olarak çalışıldığını, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisini düzenleyen Tasarının bir gece önce TBMM’de yasalaştığını ifade etti. Nevşehir Valisi Mehmet Ceylan, ilin işgücü piyasası hakkında bilgi vererek, ekonominin tarım ve turizm sektörlerine dayandığını, işsizlik oranının %6 ile genel ortalamanın altında kaldığını söyledi. Ceylan, TİSK’in etkinliğinin ekonomiye ve istihdama faydalı olmasını diledi. Toplantının açılış bölümünde TİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı’na ilişkin bir tanıtım filmi de izlendi. “Eğitim ve İstihdamdaki Gelişmeler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlıklı I. Oturumun Moderatörlüğünü TİSK Yürütme Komitesi ve Yönetim Kurulu Üyesi Sinan Abeş yaptı. Abeş oturumu açış konuşmasında, Türkiye’de nüfusun yaşlanmakta olduğunu, kadınların ve gençlerin ve- rilecek doğru mesleki eğitimle işgücü piyasasına katılımlarının sağlanmasının işsizlik oranını aşağı çekeceğini; yüksek teknolojiye dayalı 4. Sanayi Devrimi sürecine Türkiye’nin uyum sağlaması gerektiğini vurguladı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Erhan Batur, “İstihdam Konusundaki Gelişmeler” konulu konuşmasında, Ulusal İstihdam Stratejisi’nde yer alan temel politika eksenleri ve hedeflerine değindi. Strateji’nin hedeflerinin ve Eylem Planları’ndaki tedbirlerin bir an önce hayata geçirilmesinin önemine işaret eden Batur, Sanayi 4.0 ile kısa bir zaman içinde işgücü niteliklerinin değişeceğini, artık eğitimin sürekli olmasının zorunlu hale geldiğini, işbaşı eğitiminin ve çıraklık eğitiminin büyük önem taşıdığını, Milli Eğitim Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, YÖK ve işverenler arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiğini belirtti. Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Doç.Dr. Mustafa Hilmi Çolakoğlu, eğitim ve istihdam konusunda hazırlanan stratejik planların uygulanmasına ağırlık verilmesi, bütçe dışı kaynakların harekete geçirilmesi ve AB fonlarından daha aktif yararlanıl- ması gerektiğini; orta gelir tuzağından çıkış için üretimde ileri teknolojinin esas olduğunu, Türkiye’nin nanoteknoloji gibi alanlarda üretim ve ihracat yapması gerektiğini ifade ederek, Sanayi 4.0’a uygun mavi ve beyaz yakalı işgücünün yetiştirilmesinin ve mesleki ve teknik eğitimin kalitesinin artırılmasının önemini vurguladı. Suriyeli sığınmacıların işgücü piyasası üzerindeki etkilerine ve eğitim sorununa da değinen Çolakoğlu, sadece eğitimin yeterli olmayacağını, istihdam boyutunun da düşünülmesi gerektiğini kaydetti. “İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurullarının Faaliyetleri ile Türkiye İş Kurumu’nun Katkıları” başlıklı bir konuşma yapan Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) Genel Müdür Vekili Mehmet Ali Özkan, Kurulların temel amacının yerel düzeyde mesleki eğitim ve istihdam politikalarını tespit etmek olduğunu ifade etti. İşgücü piyasasında iş arayanlarla eleman arayanlar arasındaki eşleşmede sorunlar yaşandığını kaydeden Özkan, İŞKUR’un illerde temininde güçlük çekilen meslekleri belirlemek amacıyla İşgücü Piyasası Talep Araştırmaları yaptığını, bu araştırma sonuçlarının İl Kurulları’nın toplantıİŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 97 haberler larında paylaşılacağını belirtti. Özkan ayrıca, İl Temsilcilerinden, illerindeki dezavantajlı grupların istihdama kazandırılması amacıyla İŞKUR ile işbirliği yapmalarını beklediklerini söyledi. “Çalışma Hayatında İş Sağlığı ve Güvenliğinin Önemi” konulu II. Oturum, TİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı Başkan Yardımcısı Rıza Kutlu Işık’ın moderatörlüğünde gerçekleşti. Işık, iş sağlığı ve güvenliğinde ödüllendirmeye dayalı bir kamu politikasına geçilmesi gerektiğini vurguladı. 98 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 Sağlık Bakanlığı Çalışan Sağlığı Daire Başkanı Ahmet Özlü, Türk Halk Sağlığı Kurumu hakkında bilgi vererek, Toplum Sağlığı Merkezleri aracılığıyla 900 işyeri ve 14 bin çalışana iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri ve eğitimleri sunduklarını, meslek hastalıklarına ilişkin farkındalığın ve bildirimlerin artırılmasına ilişkin çalışmalar yürüttüklerini, gezici iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri verdiklerini, Sağlık Bakanlığı tarafından Çalışan Sağlığı Merkezleri’nin oluşturulacağını kaydetti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Güvenliği Daire Başkanı İsmail Gültekin, Türkiye’nin 2014 yılında iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle 11 milyar TL tutarında bir gelir kaybına uğradığını; riskli işlerde ileri teknoloji üreten ve kullanan ülkelerin iş sağlığı ve güvenliği alanında daha başarılı olduklarının gözlendiğini belirterek, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve bu Kanun’da 6552 ve 6645 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler hakkında açıklamalarda bulundu. haberler MESS’te Genel Kurul Sonrası Görev Dağılımı Üyemiz Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS)‘nın 45. Genel Kurulunda seçilen Yönetim, Denetleme ve Disiplin kurulları görevlerine başladı. Yönetim Kurulu ilk toplantısında yapılan görev dağılımı sonucunda Kudret Önen MESS Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlendi. Başkan Vekilleri ise Hasan Özcan Aydilek ve Oğuz Nuri Özgen oldu. Yeni Yönetim, Denetleme ve Disiplin Kurulları aşağıdaki gibidir: YÖNETİM KURULU: Kudret Önen (Başkan), Hasan Özcan Aydilek (Başkan Vekili), Oğuz Nuri Özgen (Başkan Vekili), Özgür Burak Akkol, Erkan M. Kafadar, Celal Kaya, Bora Koçak, Erol Bakan, Ayhan Özel. DENETLEME KURULU: Fatih Kemal Ebiçlioğlu, Adnan Öztürk, Nurer Yüksel. DİSİPLİN KURULU: Mehmet Tahir Demirpençe, İbrahim Orhan, Ahmet Bayraktar, Nejat Çankaya, Bülent Demircioğlu. YERELSEN İşveren Sendikası TİSK’e Üye Oldu Yerel Yönetimler Kamu İşverenleri Sendikası (YERELSEN), TİSK Yönetim Kurulu’nun 6 Mayıs 2016 tarihinde aldığı karar uyarınca TİSK üyeliğine kabul edildi. 2005 yılında kurulan ve halen 85 üyesi bulunan YERELSEN’in Merkezi Kocaeli’ndedir. Sendikanın üst düzey yöneticilerini ve iletişim bilgilerini aşağıda sunuyoruz. Zeki TOÇOĞLU Dr.Mustafa ÇÖPOĞLU Doç.Dr.Tahir BÜYÜKAKIN Seyfettin AVŞAR Burhanettin ÇOBAN Şükrü KARABACAK Adnan KÖŞKER Av. Mümtaz UZUN : : : : : : : : Yönetim Kurulu Başkanı Yönetim Kurulu Başkan Vekili Yönetim Kurulu Üyesi Yönetim Kurulu Üyesi Yönetim Kurulu Üyesi Yönetim Kurulu Üyesi Yönetim Kurulu Üyesi Genel Sekreter Yerel Yönetimler Kamu İşverenleri Sendikası (YERELSEN) Ömerağa Mahallesi, Sanat Sokak Sipahioğlu Apt. A/Blok No.10 Kat.2/4 İzmit / KOCAELİ Tel: 0 (262) 325 41 35 • Faks: 0 (262) 325 67 96 www. yerelsen.org.tr bilgi@yerelsen.org.tr İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 99 avrupa avrupa Türkiye-AB İlişkileri - Avrupa Birliği Türkiye Sığınmacı Fonu Yürütme Kurulu Brüksel’deki toplantıda önümüzdeki aylar içerisinde fonun kullanımının hızlandırılması için yapılması gerekenleri görüştü. Temmuz ayı sonuna kadar AB’nin Türkiye’ye taahhütte bulunduğu 1 milyar €’luk kaynağın aktarımı için uygulamada yapılması gerekenlerin ele alındığı toplantıda şu ana kadar yaklaşık 200 milyon €’luk aktarım gerçekleştirildiği belirtildi. Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu AB Komiseri Johannes Hahn, Türkiye Sığınmacı Fonu’nun işlemeye devam ettiğini, bu fondan kaynak aktarılacak öncelikli alanlar üzerinde anlaşmaya varıldığını, yürürlüğe konulacak projeler olduğunu ve Temmuz ayı sonuna kadar 1 milyar € tutarında taahhüdün belirlenmesini umduğunu belirtti. İnsani Yardım ve Kriz Yönetimi’nden sorumlu AB Komiseri Christos Stylianides ise Türkiye’de yaşayan ve sosyal ve ekonomik olarak en zayıf durumda bulunan göçmenlere yönelik destek çalışmalarının yoğunlaştırıldığını, Acil Durum Sosyal Güvenlik Ağı uygulamasının yürürlüğe konulması ile çok amaçlı mali kaynağın kullanıldığı en büyük insani yardım programının gerçekleştirileceğini belirtti. AB Komisyonu’nun başkanlığında AB ülkeleri ve Türkiye’den üst düzey yetkililerin katılımıyla gerçekleşen yürütme kurulu toplantısında Türkiye Sığınmacı Fonu ile desteklenen çalışmalar değerlendirildi, öncelikli olarak gerçekleştirilmesi gereken çalışmaların yanı sıra orta vadeli projeler görüşüldü. AB Komisyonu tarafından görevlendirilen bağımsız danışmanların belirlediği ihtiyaçlar gözden geçirildi. Bu tespitlerden daha sonra gerçekleştirilecek projelerin detaylandırılma- 100 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 sında yararlanılacak. Türkiye Sığınmacı Fonu, AB Konseyi’nin Türkiye’deki göçmenler için ek kaynak oluşturulması çağrısı üzerine oluşturuldu. Bu fon AB bütçesinden desteklenen yardımlar ile üye ülkelerin sağladığı mali kaynağın eşgüdümünü de sağlamayı amaçlıyor. 2016-2017 dönemi için oluşturulan fonun 1 milyar €’luk kaynağı AB bütçesinden, 2 milyar €’luk bölümü ise üye ülkeler tarafından sağlanıyor. Halihazırda 22 üye ülke fona yapacağı katkıyı bildirdi ve böylece üye ülkelerin koyacağı 2 milyar €’nun 1,61 milyar €’luk bölümü belirlenmiş oldu. Avusturya, Belçika, Yunanistan, Polonya, Romanya ve İspanya ise henüz fona yapacakları katkının bildirimini gerçekleştirmedi. AB bütçesinden 2016 yılı için öngörülen 250 milyon €’luk yardım kapsamında 77 milyon €’luk ilk sözleşme 7 Mart’ta imzalandı ve ilk ödemeler 18 Mart’ta yapıldı. 19 Nisan’da ise Yunanistan’dan Türkiye’ye dönecek olan göçmenlere yönelik gıda, sağlık ve barınma yardımları için 60 milyon €’luk yeni projelerin duyurusu gerçekleştirildi. Buna ek olarak Türkiye’deki Suriyeli göçmenlere acil yardım için 50 milyon €’luk insani yardım sağlandı. AB Komisyonu’nun Türkiye Sığınmacı Fonu için toplam yardımı 190 milyon €’ya ulaştı. Fon kapsamında programlama ve projelendirmeye hız verildi. Temmuz 2016 sonuna kadar sağlık, eğitim ve gıda yardımları için 1 milyar €’luk aktarım gerçekleştirilmesi hedefleniyor. - Türkiye ve AB arasında terörle mücadele zirvesi 8 Haziran tarihinde Brüksel’de gerçekleşti. AB Dış Eylemler Dairesi tarafından yapılan açıklamada, terörizmin AB ülkeleri ve vatandaşla- rına doğrudan bir tehdit oluşturduğu, barış ve güvenliğe yönelik tehditlerin ele alınması için stratejik ortak olarak Türkiye ile birlikte çalışmanın önemi ifade edildi. Zirvede taraflar son dönemde AB ülkeleri ve Türkiye’de yaşanan terör saldırılarını kınayarak, uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası mülteci hukuku ile uyum içerisinde terörizmle ortak mücadeleyi sürdürmekte kararlı olduklarını vurguladı. Toplantıda Daeş tehdidi ve yabancı terörist savaşçıların hareketliliğinin önüne geçilmesi yönünde çalışmaların artırılacağı kaydedildi. AB, Türkiye’nin ciddi bir PKK terörü tehdidiyle karşı karşıya olduğunu tanımaktadır. AB terör örgütü listesinde bulunan PKK kaynaklı terör tehdidine karşı AB ve Türkiye’nin yakın işbirliği içinde olmaya kararlı olduğu yinelendi. Terör suçlarıyla bağlantılı sınır dışı etmeler ve terörün finansmanı alanlarında işbirliği dâhil olmak üzere bilgi paylaşımı, kolluk kuvvetleri arasında işbirliği ve adli işbirliği alanında çalışmaların artırılması gerektiği kararlaştırıldı. - 20 Mayıs’ta gerçekleştirilen Adalet ve İç İşleri Konseyi’nde bir açıklama yapan göç, içişleri ve vatandaşlıktan sorumlu AB Komiseri Dimitris Avramopoulos, Türkiye’nin Geri Kabul Anlaşması kapsamındaki “üçüncü ülke” koşulunun yerine getirilmesi için gerekli yasayı kabul ettiğini ve bunun vize serbestleştirilmesi sürecinde belirlenen kıstaslardan birisi olduğunu belirterek, bu gelişmenin Türkiye’nin 18 Mart tarihli AB-Türkiye bildirisine uymaya devam ettiğinin açık bir göstergesi olduğunu söyledi. Avramopoulos Türkiye’nin AB’nin kilit avrupa avrupa ortağı olduğunu, AB ve Türkiye arasında işbirliğinin her iki taraf için de yararlı olduğunu vurguladı. - AB Komisyonu, AB Türkiye Sığınmacı Fonu kapsamında göç yönetimi ve Suriyeli sığınmacıların eğitimini desteklemek üzere 47 milyon €’luk ek mali yardım aktaracağını duyurdu. 18 Mart’ta gerçekleştirilen AB Liderler Zirvesi sonucunda üzerinde anlaşma sağlanan AB – Türkiye Ortak Bildirisi kapsamında, göç ve sığınmacı krizi çerçevesinde Türkiye’de bulunan sığınmacıların desteklenmesi için AB Komisyonu ve üye ülkeler tarafından oluşturulan toplam 3 milyar €’luk AB fonu ile desteklenecek projelerin belirlenmesi sürecinin hızlandırılması kararlaştırılmıştı. 26 Mayıs’ta belirlenen yeni projeler ile fondan Türkiye’deki projelere aktarılan toplam miktar yaklaşık 240 milyon €’ya ulaştı. Mali desteğin 20 milyon €’luk bölümü Sahil Güvenlik Teşkilatı’nın arama ve kurtarma faaliyetlerine yönelik kapasitesinin artırılması; 27 milyon €’luk bölümü ise sığınmacıların eğitime erişiminin iyileştirilmesi için oluşturulan projelere aktarılacak. Sahil Güvenlik Teşkilatı kapasite geliştirme projesi ile arama kurtarma botları ve can kurtarma araçlarının alımları gerçekleştirilecek. Ek olarak Sahil Güvenlik personeline yönelik eğitimler de proje kapsamında bulunuyor. Uluslararası Göç Örgütü tarafından Türk Sahil Güvenlik Teşkilatı ile yakın işbirliği içerisinde uygulanacak olan projenin gözetimi AB Türkiye Delegasyonu tarafından yürütülecek. Eğitim projesi ise Alman kalkınma ajansı GiZ ve uluslararası sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülecek. Fonun 22 milyon €’luk bölümü ile 23.000 Suriyeli çocuğun eğitimi için altyapı oluşturulacak, 24.000 Suriyeli gence yönelik becerilerin geliştirilmesi için eğitimler verilecek ve ekonomik ve sosyal koşullar temelinde en güç durumda olan 74.000 Suriyeliye sosyal destek sağlanacak. Fonun 5 milyon €’luk bölümü ile 1.000 Suriyelinin gelecek eğitim yılında üniversitelere erişimi desteklenecek. Savaş öncesi dönemde 18-25 yaş grubuna dahil olan Suriyelilerin %20’sinin yüksek öğretim kurumlarına kayıtlı olduğu, bu oranın sığınmacılar arasında %5’e düştüğü belirtiliyor. Dolayısıyla önemli oranda “kayıp kuşak” riskinin oluştuğuna dikkat çekiliyor. Göç ve Sığınmacı Krizi - 20 Mayıs’ta gerçekleştirilen Adalet ve İç İşleri Konseyi’nde bir açıklama yapan göç, içişleri ve vatandaşlıktan sorumlu AB Komiseri Avramopoulos, Yunan adalarına ulaşan sığınmacı sayısında belirgin bir azalma; Türkiye’ye iade edilenlerin sayısında da artış olduğunu söyledi. AB ve Türkiye arasındaki anlaşmanın başarılı bir şekilde uygulanmasının öncelikli konu olduğunu vurguladı. Buna ek olarak Türkiye’de bulunan sığınmacılardan AB ülkelerine yerleştirilenlerin sayısında da artış kaydedilmekte olduğunu belirten Avramopoulos konuşmasında şu noktalara yer verdi: • Başvurusu reddedilmiş göçmenlerden şu ana kadar Türkiye’nin güvenli üçüncü ülke olması ilkesine bağlı olarak iade edilenler bulunmamaktadır. Bununla birlikte Türkiye, Suriyeli ve diğer ülkelerden göçmenlerin Türkiye’de koruma altında olacaklarına dair güvence vermektedir. • AB Komisyonu Yunan makamlarına olumlu değerlendirmesini sunmuştur. Bu noktada üye ülkeler Yunanistan’ın Türkiye’yi güvenli ülke olarak kabul edip, sığınmacı iade etmesine destek vermektedir. Böylece Yunanistan, sığınma hizmetleri ve AB Sığınma Destek Ofisi’ne AB-Türkiye bildirgesinin uygulanabilmesi için gerekli desteği sağlayabilecektir. • Bütün süreçler AB ve uluslararası yasalara uygun işletilmektedir. • Yunanistan’da en güç koşullarda bulunan ve özellikle de küçük yaşta olanlar sığınmacılara dikkat gösterilmektedir. • Bu noktada “sığınmacıların AB ülkelerine dağıtılması” konusunun önemi unutulmamalıdır. AB ve Türkiye arasındaki anlaşmaya göre “1’e karşı 1” değişiminin işletilmesi gerekmekte. Ancak yasal yollar açıldığında yasadışı göç akımının durması mümkün olabilir. Bakanlar Konseyi toplantısı üye ülkelerin işbirliğine katılımı açısından hayal kırıklığına sebep olmuştur. • Yunanistan ve İtalya’dan diğer AB İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 101 avrupa avrupa ülkelerine gönderilen sığınmacı sayısı sadece 1.581 oldu. On binlerce kişi Yunanistan’da beklemeye devam etmekte ve önümüzdeki aylarda da b kişilerin içinde bulundukları durumun düzelme olasılığı bulunmamakta. Bu kişilerin büyük çoğunluğu başka AB ülkelerine gönderilmek için gerekli kıstasları karşılamaktadır. • İtalya’ya ulaşan göçmen sayısında da artış gözlenmeye başlandı. Göçmenlerin buradan da diğer AB ülkelerine dağıtılması gerekli. Kültür ve Eğitim - AB Komisyonu insan kaynağına yatırımın artırılması hedefiyle “Avrupa İçin Yetenekler” gündemi oluşturdu. Bireylerin istihdam edilebilirliğinin artırılmasını hedefleyen girişim, Avrupa ekonomisinin büyümesi ve rekabetçiliğinin artması açısından büyük önem taşıyor. “Avrupa İçin Yetenekler” gündemi üye ülkeler ve istihdam piyasası ile ilgili paydaşları istihdam piyasasında mevcut yetenek ve iş becerilerinin kalitesinin artırılması için harekete geçmeye davet ediyor. Avrupa istihdam piyasasına ilişkin çalışmalar 70 milyon Avrupalının iş bulmalarını sağlayacak okuma ve yazma becerilerinin eksik olduğunu, bu sayının çok daha üzerinde Avrupalının rakamsal ve dijital becerilerinin eksik olduğunu ortaya koyuyor. Temel bilgi ve becerilerin eksikliği bu kişileri işsizlik, yoksulluk ve sosyal dışlanma riskleri ile karşı karşıya bırakıyor. Öte yandan yüksek kalifikasyona sahip gençlerin ise kabiliyet ve profesyonel hedeflerine uymayan işlerde çalışmakta olduğu görülüyor. Avrupa’daki işverenlerin %40’ı da işlerini büyütme ve yenilikçi çalışmalar gerçekleştirme hedeflerini gerçekleştirecek, çağdaş bilgi ve kabiliyet donanımda olan işgücü bulamadıklarından şikâyet ediyor. Çalışmalar, az 102 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 sayıda kişinin girişimci bir düşünce yapısına ve kendi işlerini kurabilecek ve istihdam piyasasının değişen gerekliliklerine uyum gösterecek uzmanlıklara sahip olduğunu gösteriyor. AB Komisyonu istihdam edilebilecek kişilerin becerilerinin geliştirilmesi için 10 eylem önerisi hazırladı: • İş hayatında gerekli becerilerden çok az bir bölümüne sahip yetişkinlere asgari seviyede okuma-yazma, sayısal ve dijital becerilerin kazandırılması için yardım sağlanması. • Avrupa iş piyasasında gerek duyulan kalifikasyonların dökümünün yapıldığı bir Avrupa Kalifikasyonlar Çerçevesi hazırlanması. • Üye ülkeler, eğitim, istihdam ve iş dünyasından paydaşların bir araya gelerek bir “dijital yetenek havuzu” oluşturulması. • Özellikle bazı sektörlerdeki kalifiye çalışan bulma sorununa çözüm bulunması için sektörlerle işbirliği yapılması. • Sığınmacıların ve göçmenlerin bilgi ve becerilerinin tanımlanması için profilleme yapılması. • Bireylerin tecrübe ve becerilerini daha iyi tanıtabilmelerini sağlamak ve iş piyasasında gerekli iş bilgilerinin zamanlı tespit edilmesini sağlamak için kullanımı kolay uygulamalar hazırlanması. • Mesleki eğitim ve öğrenimin tercih edilen bir seçenek olarak konumlandırılması. • 21. Yüzyılın gerekliliklerine göre yaşamak ve çalışmak için gerekli becerilerin daha fazla kişi tarafından edinilmesinin yanı sıra girişimci ve yenilikçi yaklaşıma sahip kişi sayısında artış olmasını teşvik için bir bildirge hazırlanması. • Yeni mezunların istihdam piyasasında nasıl ilerlediğinin yakından izlenmesi. • Beyin göçünün önlenmesi için etkin yöntemler geliştirilmesi. “Avrupa Beceriler Gündemi” AB Komisyonu’nun 2016 yılı programında duyurulmuştu. Günümüz ekonomilerinin en büyük sorunlarından biri olan iş piyasasının ihtiyacı olan iş tecrübesi ve yeteneklerin belirlenmesi, yukarı yönlü sosyal dönüşümün desteklenmesi AB Komisyonu’nun ilk sıralarda yer alan öncelikleri arasında bulunuyor. İstihdam - Ev işleri ya da yaşlılar ve çocukların evde bakımı ile ilgili olarak çalışan ve çoğu kadın olan işçilerin işlerinin “gerçek iş” olarak kabul edilmesine ilişkin Avrupa Parlamentosu kararı Genel Kurul’daki oylamada kabul edildi. Kararda çoğu göçmen kadınlardan oluşan bu işçilerin işlerinin resmi olarak kabul edilmesinin zoraki çalıştırma, insan ticareti ve istismarın önlenmesine katkı sağlayacağı belirtiliyor ve yasal bir işçi-işveren ilişkisi kurulabilmesi için Belçika ve Fransa’da mevcut olan “hizmet çeki” modelinin diğer üye ülkelerde de uygulanması öneriliyor. - Mevsimselliğe göre düzenlenmiş işsizlik oranı Mart 2016 itibarıyla Euro Alanı’nda %10,2 ve AB28’de %8,8 olarak belirlendi. Bu oranlar Şubat 201’da sırasıyla %10,4 ve %8,9 olarak tespit edilmişti. AB28 genelindeki işsizlik oranı son 7 yıldır tespit edilen en düşük oran. Euro Alanı oranı ise 2011 yılı Ağustos ayından günümüze kadar olan dönem içerisinde belirlenen en düşük oran. İşsizlik oranının en düşük olduğu AB ülkeleri arasında Çek Cumhuriyeti (%4,1) ve Almanya (%4,2); en yüksek olduğu ülkeler arasında ise Yunanistan (%24,4) ve İspanya (%204) bulunuyor. görüş Mehmet ORDUKAYA Mesleki Yeterlilik Kurumu Sınav ve Belgelendirme Dairesi Başkanı Mesleki Yeterlilik Kurumu ve Faaliyetleri Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK), Ulusal Yeterlilik Sisteminin (UYS) kurulması ve işletilmesi amacıyla 5544 Sayılı Kanun ile kurulmuştur. UYS eğitim ile istihdam arasında doğru ilişkinin kurulmasını sağlayan, bireylerin bilgi ve becerilerinin; güvenilir, şeffaf ve uluslararası kıyaslanabilir bir altyapı içinde değerlendirilmesine ve belgelendirilmesine imkân veren faaliyetler bütünüdür. UYS kapsamındaki tüm faaliyetler ilgili sosyal tarafların, sivil toplum örgütlerinin, kamu kurum ve kuruluşlarının ortak çalışmaları ile gerçekleştirilmektedir, MYK bu çalışmaları koordine etmektedir. MYK’nın temel vizyonu eğitimin istihdamla uyumunu güvence altına alarak nitelikli insan kaynağının oluşmasına öncülük etmek, uluslararası ölçekte tanınan, etkin ve saygın bir kurum olmaktır. Kalite güvencesi sağlanmış ulusal yeterlilik sistemini oluşturmak ve sürdürmek, MYK Mesleki Yeterlilik Belgelerine uluslararası ölçekte itibar sağlamak ve böylece işgücünün hareketliliğini kolaylaştırmak Kurumun stratejik hedefleri arasında bulunmaktadır. Kurumumuz bünyesinde yürütülen çalışmalar sonucunda şu ana kadar 819 taslak meslek standardı hazırlanmış ve bunlardan 633’ü Resmi Gazete’de yayımlanarak Ulusal Meslek Standardı (UMS) niteliği kazanmıştır. UMS’lerin hazırlanmasını takiben 327 adet ulusal yeterlilik yayınlanmıştır. Belgelendirme faaliyetleri 43 Yetkilendirilmiş Belgelendirme Kuruluşu (YBK) tarafından 171 ulusal yeterlilikte (UY) devam etmektedir. Şu ana kadar verilen belge sayısı 47.536’ya ulaşmıştır. UYS kapsamında yürütülen tüm faaliyetler sektörlerin ve ülkemizin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak hızla yaygınlaşmakta ihtiyaç duyulan tüm alanlarda belgeli iş gücünün sağlanabilmesi için gereken çalışmalar yoğun bir şekilde sürdürülmektedir. UMS’lerin hazırlanması UYS’nin ilk aşamasını oluşturmaktadır. UMS bir mesleğin başarı ile icra edilebilmesi için MYK tarafından kabul edilen gerekli bilgi, beceri, tavır ve tutumların neler olduğunu gösteren normlardır. UMS’leri takiben bu normlar esas alınarak bireyin mesleki niteliklerinin değerlendirilmesinde kullanılan, bire- yin sahip olması gereken bilgi, beceri ve yetkinlik ile ölçme ve değerlendirme kriterlerini içeren ve belgelendirme faaliyetlerine girdi teşkil eden UY’ler hazırlanmaktadır. 5544 sayılı Kanun, meslekî ve teknik eğitim ve öğretime ilişkin orta ve yükseköğretim programlarının Millî Eğitim Bakanlığı ve üniversiteler tarafından bir yıl içinde ilgili ulusal meslek standartlarıyla uyumlu hâle getirileceğini ve eğitim öğretimin bu programlara uygun olarak verileceğini hüküm altına almıştır. Bu yönüyle MYK gerçekleştirdiği faaliyetlerle eğitim ve istihdam arasında daha güçlü bir bağ kurulmasında önemli bir rol oynamaktadır. Yeterliliklerin yürürlüğe konulmasından sonra ilgili UY’de sınav ve belgelendirme yapmak isteyen kuruluşlar Kurumumuza ön yetkilendirme başvurusunda bulunmaktadır. Başvuruya ilişkin tüm süreçler MYK Web Portalı üzerinden elektronik platformda yürütülmektedir. Ön yetkilendirme işlemlerini tamamlayan kuruluşlar Kurumumuz tarafından iki günlük sınav ve belgelendirme seminerine alınarak UYS, yetkilendirme kriterleri, İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 103 MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi ve MYK mevzuatı hakkında teknik bir eğitime tabi tutulmaktadır. Kuruluşlar seminer sonrasında ilgili yeterliliklerde TS EN ISO/IEC 17024 Standardına göre akredite olmaları için Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) ya da Avrupa Akreditasyon Birliği bünyesinde çok taraflı tanıma anlaşması imzalamış başka akreditasyon kurumlarına yönlendirilmektedir. Akreditasyon süreçlerini tamamlayarak yetki almak istedikleri ulusal yeterliliklerde TS EN ISO/IEC 17024 standardına göre akredite olan kuruluşlar nihai yetkilendirme için Kurumumuza yetkilendirme başvurusunda bulunmaktadır. MYK tarafından yapılan inceleme değerlendirme ve denetim sonrasında yetkilendirilmeleri uygun bulunan kuruluşlar ile yetkilendirme sözleşmesi imzalanmaktadır. Sözleşme imzalanan ve yetki belgesi düzenlenen tüm YBK’lar Kurum internet sitesinden ilan edilmekte ve yetki kapsamlarındaki ulusal yeterliliklerdeki tüm faaliyetlerini MYK Web Portalı üzerinden elektronik ortamda gerçekleştirmektedir. Bu sa- 104 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 yede, gerçekleştirilen sınavlar, sınava katılan kişiler, sınavlarda görev alan YBK temsilcileri, sınav başarı oranları, MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi almaya hak kazanan kişiler, sınav sonuçları, sınav başarı oranları gibi tüm bilgiler elektronik platformda izlenmekte ve takip edilmektedir. Tüm bu veriler ile MYK Web Portalı nitelikli ve belgeli işgücüne ait bilgilerin tutulduğu ulusal bir veritabanı haline dönüşmüştür. YBK’lar gerçekleştirdikleri tüm teorik ve performans sınavlarını başından sonuna kadar MYK Teorik ve Performans Sınavları İçin Kamera Kayıt Rehberine uygun şekilde görüntülü olarak kayıt altına almaktadır. Kuruluşlar bu kayıtları Mesleki Yeterlilik Kurumu Sınav, Ölçme, Değerlendirme ve Belgelendirme Yönetmeliği uyarınca en az bir yıl saklamakla yükümlüdür. YBK’lar yılda birer kez TÜRKAK ve MYK tarafından programlı gözetim denetimlerine tabi tutulmaktadır. Ayrıca MYK Web Portalı üzerinden yapılan sınav bildirimleri doğrultusunda MYK tarafından habersiz/programsız denetimler gerçekleştirilerek sınavla- rın güvenirliği ve şeffaflığının kalite güvencesi kapsamında doğrulanması yapılmaktadır. YBK’lar tarafından gerçekleştirilen teorik ve performans sınavları sonucunda başarılı olan adaylara Kurum tarafından belirlenmiş formatta MYK Mesleki Yeterlilik Belgeleri verilmektedir. MYK Mesleki Yeterlilik Belgeleri sahteciliğin önlenmesi adına kare barkod ve hologram gibi güvenlik önlemlerini içeren, MYK ve TÜRKAK Markaları ile ilgili YBK logosunun yer aldığı kalite güvencesi sağlanmış akredite belgelerdir. Vatandaşlarımızın Resim-1’de örneği sunulan MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi formatına uygun olmayan belgeleri MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi olarak sunan kişi veya kuruluşlara itibar etmemeleri gerekmektedir. Bu hususta teredüde düşüldüğünde Kurumumuz ile irtibata geçilmesi ya da belgenin arka yüzünde bulunan kare barkottan barkot okuyucu programları ile cep telefonlarından sorgulanıp MYK Web Portalından belgede adı yazan kişinin bilgilerinin doğrulanması gerekmektedir. görüş Resim-1 MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi ve Kimlik Kartı Ön ve Arka Yüzleri Uluslararası akreditasyona sahip kuruluşlarca yapılan sınavlar sonucunda verilen MYK Mesleki Yeterlilik Belgeleri bireylerin sahip oldukları bilgi ve becerileri kalite güvencesi sağlanmış bir sistem içerisinde ispatlamasını, işverenlerin de istihdam edeceği bireylerin sahip olduğu bilgi ve becerileri önceden bilmesini sağlamaktadır. MYK Mesleki Yeterlilik Belgeleri ifade ettiği değer ve teşvik unsurlarıyla hem bireylerin hem de işverenlerin tercih ettiği, ulusal ve uluslararası düzeyde geçerli ve güvenilir belgelerdir. MYK belgelerinin yaygınlaşması ve belgeli bireylerin istihdamının artmasıyla birlikte ülkemizde nitelikli ve belgeli işgücünün artacağı öngörülmektedir. Belgesi zorunluluğu getirilen meslekler olmuştur. Kanuna göre; “Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından standardı yayımlanan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak tebliğlerde belirtilen mesleklerde, tebliğlerin yayım tarihinden itibaren on iki ay sonra Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanununda düzenlenen esaslara göre Mesleki Yeterlilik Belgesine sahip ol- mayan kişiler çalıştırılamayacaktır. 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanuna göre ustalık belgesi almış olanlar ile Milli Eğitim Bakanlığına bağlı mesleki ve teknik eğitim okullarından ve üniversitelerin mesleki ve teknik eğitim veren okul ve bölümlerinden mezun olup diplomalarında veya ustalık belgelerinde belirtilen bölüm, alan ve dallarda çalıştırılanlar için mesleki yeterlilik belgesi şartı aranmayacaktır. MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi Zorunluluğu İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı 4 Nisan 2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilerek 6645 sayılı kanun numarası ile yasalaşmıştır. Kanun 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanununda da önemli değişiklikler yapmıştır. Bu değişikliklerin en önemlilerinden biri çalışma ve iş dünyasını yakından ilgilendiren MYK Mesleki Yeterlilik İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 105 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının; 25.05.2015 tarihinde yayımlamış olduğu ilk tebliğ ile 40 meslekte, 24 Mart 2016 tarihinde yayımlamış olduğu ikinci tebliğ ile de 8 meslekte belge zorunluluğu başlatılmıştır. Bu kapsamda söz konusu tebliğler ekindeki listelerde belirtilen mesleklerde MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi zorunlu hale getirilmiştir. Tebliğlerin yayım tarihinden itibaren on iki ay sonra MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi olmayan kişiler bu mesleklerde çalıştırılamayacaktır. Bir başka deyişle 26 Mayıs 2016 tarihinden itibaren ilk tebliğde yer alan 40 meslekte belgesiz kişiler çalıştırılamayacaktır. Belge zorunluluğu kapsamının, Bakanlık Tebliğlerinde yer alan 48 mes- leğin uygulama sürecinin değerlendirilmesiyle elde edilen geri bildirimler ve sınav ve belgelendirme kapasite göz önünde bulundurularak genişletilmesi planlanmaktadır. Bakanlıkça yayınlanan tebliğlerde yer alan mesleklerde MYK tarafından yetkilendirilen kuruluşlar tarafından yapılan sınavların sınav ve belgelendirme ücretleri Bakanlar Kurulunun yayımladığı tarife kapsamında İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanmaktadır. Uygulamada zorunlu mesleklerde sınavlardan başarılı olan kişilerden belge ücreti talep edilmemekte, sınav ücreti ise Bakanlar Kurulunun belirlediği üst limitler dâhilinde kişilerin ilgili YBK’ya bildirdiği kendisine ait IBAN numarasına SMS bilgilendiril- Resim-2 Belge Zorunluluğuna İlişkin Bröşür mesi ile yapılmaktadır. Uygulamada, vatandaşlarımızdan sınav başvurusu esnasında alınan bilgi ve belgelere ek olarak herhangi bir doküman istenmemektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın belge zorunluluğuna dair 25 Mayıs 2015 tarihinde yayımlamış olduğu ilk tebliğden itibaren bugüne kadar teşvikten yararlananların sayısı dokuz bini geçmiş ve vatandaşlarımıza başarılı oldukları sınavlara ilişkin yaklaşık beş milyon TL sınav ücreti iade edilmiştir. MYK Mesleki Yeterlilik Belgesine ilişkin daha ayrıntılı bilgi için internet sitemizde yer alan “http://www.myk. gov.tr/belgezorunlulugu” sayfası incelenebilir. Resim-2 Belge Zorunluluğuna İlişkin Bröşür 106 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 görüş Diğer taraftan işçi ve işverene yönelik belgeli personel çalıştırmayı teşvik anlamında, 6111 Sayılı Kanun ile somut teşvikler getirilmiş MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi sahibi bireyleri istihdam edenler için sigorta primi işveren payının, 54 aya kadar İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanmasına imkân sağlanmıştır. Böylelikle MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi sahipleri sigorta prim teşvikleri yoluyla işverenine istihdam maliyetinde önemli avantajlar sağlamaktadır. Söz konusu teşvikin geçerlilik süresi 21.12.2015 tarih ve 2015/8321 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 31.12.2020 tarihine kadar uzatılmıştır. MYK belgelerinin yaygınlaşmasıyla sağlanacak nitelikli işgücü istihdamı ile iş sağlığı ve güvenliği açısından ciddi iyileşmeler gerçekleşecek orta ve uzun vadede tüketiciye daha kaliteli mal ve hizmet sunulacak ve işsizliğin azalmasına katkı sağlanacaktır.1 Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi (TYÇ) ve Uluslararası Tanınırlık 5544 Sayılı MYK Kanununun 23/A maddesi ile Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin (TYÇ) oluşturulmasına, geliştirilmesine ve güncelliğinin korunmasına ilişkin işlemlerin MYK tarafından yürütüleceği hükme bağlanmış ve aynı Kanunun 2/d maddesinde TYÇ; “Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi ile uyumlu olacak şekilde tasarlanan; ilk, orta ve yüksek öğretim dahil, mesleki, genel ve akademik eğitim ve öğretim programları ve diğer öğrenme yolları ile kazanılan tüm yeterlilik esaslarını ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır. MYK’ya verilen görevler doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu başta olmak üzere kamu kurum ve kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları, meslek örgütleri ve ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içerisinde, ulusal ve uluslararası konu uzmanları ve akademisyenlerin katkılarıyla hazırlanan “Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” Bakanlar Kurulunun 2015/8213 sayılı Kararıyla 19 Kasım 2015 tarihli ve 29537 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Yönetmelik gereğince hazırlanan Türkiye Yeterlilikler Çerçevesine Dair Tebliğ ve eki Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi, 2/1/2016 tarih ve 29581 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. “Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” yükseköğretim dâhil tüm eğitim ve öğretim programları ile diğer öğrenme yollarıyla kazanılan yeterliliklerin Türkiye Yeterlilikler Çerçevesine dâhil edilme esasları, kalite güvencelerinin sağlanması, kalite güvencesinden sorumlu kurum ve kuruluşların belirlenmesi, Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin oluşumu ve yürütülmesi için danışma, karar ve uygulama birimlerinin oluşturulması ve işletilmesi ile Yönetmelik kapsamında yer alan çalışmalarla ilgili görev, yetki ve sorumlulukların belirlenmesine ilişkin usul ve esasları kapsamaktadır. TYÇ, Avrupa Yeterlilikler Çerçe- vesi (AYÇ) ile uyumlu olarak tasarlanmaktadır. AYÇ Avrupa’daki farklı ülkeler ve sistemler arasında yeterliliklerin daha anlaşılır ve açık olmasını sağlamak için bir karşılaştırma aracı gibi çalışan ve ülkelerin yeterlilik sistemlerinin birbirleriyle bağlantısını sağlayan ortak dokümandır. AYÇ’nin oluşturulmasına ilişkin karar Avrupa Komisyonunun 2008/C 111/01 sayılı tavsiye kararı ile 23 Nisan 2008’de onaylanmıştır. Söz konusu tavsiye kararıyla ülkelerin ulusal yeterlilik çerçevelerini oluşturmaları ve AYÇ ile ilişkilendirmeleri (referanslandırmaları) istenmektedir. Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik gereğince TYÇ’nin AYÇ ile referanslanması çalışmalarının 2016 yılı sonuna kadar tamamlanması gerekmektedir. Bu kapsamda MYK koordinasyonunda paydaşlar, sosyal taraflar ve uluslararası uzmanların yer aldığı Referanslama Komitesinin gözetimi ve yönlendirmesi altında Referanslama Raporu Yazım ekibi tarafından oluşturulan “Türkiye Referanslama Raporu Taslağı” 2015 yılı içinde düzenlenen toplantılarla güncel gelişmeler ve mevzuat değişiklikleri ışığında gözden geçirilmiş ve güncellenmiştir. Türkiye Referanslama Raporu taslağına yönelik ulusal istişare süreci 2016 yılı içerisinde yürütülecek ve Türkiye Referanslama Raporu, onaylandıktan sonra Avrupa Komisyonunca oluşturulan AYÇ Danışma Grubuna 2016 yılının son çeyreğinde sunulacaktır. TYÇ’nin AYÇ ile referanslandırılması sonucunda, MYK belgeleri Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere yurtdışında da kıyaslanabilir ve tanınabilir belgeler olacaktır. 1- Teşvik ile ilgili detaylı bilgi için 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 74.maddesi. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 107 arkeogezi TALASSA Roma dönemi eseridir. Hatay Arkeoloji Müzesi Hatay’da kazı çalışmaları 1932 yılında başlamıştır. 1932-1939 yıllarında Princeton Üniversitesi’nin yaptığı araştırmalarla, Merkezi Antakya olmak üzere Harbiye, Narlıca, Güzelburç, Samandağ ve çevresinde yapılan kazılar sonucu mozaikler ortaya çıkartılmıştır. Antakya’da yürütülen 1932-1939 yılı kazı çalışmalarında çoğu Roma dönemine tarihlendirilen mimari ve diğer buluntular kentin zenginliğini ve ihtişamını ortaya sermiştir. 1948 yılında ziyarete açılmıştır. Zaman içerisinde bina eserler için yetersiz kalmış, yeni bir müze binası yapma ihtiyacı doğmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2013 Temmuz ayında inşasına başlanan Müzede Neolitik, Kalkolitik, Tunç Çağı, Demir Çağı, Helenistik, Roma ve Ortaçağa ait buluntular ser- 108 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 gilenmektedir. ziyaretçilerin bilgilendirilmesi için interaktif sunumlar bulunmaktadır. Müze 28 Aralık 2014 tarihinde1. Etap olarak ziyarete açılmıştır. 2. Etap çalışmaları devam etmektedir. DİONYSOS Beyaz ve krem renkli zemine işlenmiş, çevresi geometrik bantlarla sınırlandırılmıştır. Dionysos, ayakta, elinde kadeh tutuyor ve asa tutan Satir’e yaslanmış, oturan panter kadehten dökülen içkiyi içiyor. Panonun alt bölümü ise geometrik desenle süslenmiştir. Dionysos şarap tanrısıdır. Şarabın sadece sarhoş ediciliğini değil, sosyal etkilerini de temsil eder. Medeniyetin destekçisi ve barış aşığıdır. On iki Olympos tanrısından biri olan Dionysos, Zeus ile Semele’nin oğlu fakat bazı kaynaklarda Zeus ile Persephone’nin oğlu olarak gösterilir. Zeus Semele’ye aşık olur, ama karısı Hera onu kıskanır. Hera yaşlı bir kadın kılığına girer ve Semele’ye Zeus’un ona güçlerini göstermesini söylemesini söyler. Zeus gücünü gösterirken Semele yanar ve karnındaki yedi aylık bebeğini düşürür. Zeus bebeği kurtarır ve baldırında saklar. Daha sonra Dionysos Zeus’un baldırından doğar. Sembolü olan asma ağacı gibi ölüp yeniden doğar, haz ve acı arasında iki uçta gider gelir. Dionysos bağ bozumu tanrısı olarak da bilinir. Onun adına düzenlenen bağ bozumu şenliklerinde tiyatronun temeli atılmıştır. Bu şenliklerde bir koro bulunmaktaydı; daha sonraları koronun önüne bir oyuncu, daha sonra ikinci bir oyuncu geçmiş, böylece tiyatronun temelleri atılmıştır. arkeogezi Ayçiçeği Mozaiği –MS 5. yy. Okeanus Tetyhs Mozaiğin köşe parçasıdır. Beyaz zemine işlenmiştir. Merkezde birbirini kesen lale motiflerinin arasında rozetler ile süslenmiştir. Çevresi saç örgüsü motifi ile sınırlandırılmış, dış bölüm geometrik desenlerle süslenmiştir. Deniz tanrısı ve Tanrıçasıdır. Roma Dönemine aittir. Sarhoş Dionysos Mozaiği Sarhoş Dionysos Mozaiği beyaz ve krem renkli bir zemine işlenmiş olup, çevresi geometrik testere dişli ve dalga motifleriyle sınırlandırılmıştır. Mozaikte yer alan Dionysos figürü ayakta ve elinde asa tuttakta olan satire yaslanmış bulunmaktadır. Mozaikte yer alan panter ise Dionysos’un elinde tuttuğu kadehten dökülün içkiyi içmektedir. Bu mozaiğin alt bölümü geometrik desenlerle süslenmiştir. Soteria MS 5. yy. Sekizgen formda olup, merkezde, kadın büstü ve çevresinde yazı yer almaktadır. Çevresi geometrik desenlerle süslenmiştir. Kurtuluş, güvenlik ve korunma gibi kavramları temsil eden mecazî tanrıça. Apollo Defne MS 3. yy. Beyaz zemine işlenmiş, çevresi dalga motifi ile sınırlandırılmıştır. Defne ağacının önünde Defne ve Apollon resmedilmiştir. İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 109 arkeogezi Khresis Mozaiği – MS 4. yy. Dış bordür nişli desen ve dalga bordüründen oluşmaktadır. Merkez panonun arka planında mimari görünmekte ön de Khresis elinde takıların bulunduğu tepsi tutmakta oturan ve elinde bereket boynuzu tutan Kral Agamemnon’a doğru uzatmaktadır. Troya savaşı bir kadın yüzünden çıkmıştır. Bu savaşta kadınlar önemli bir rol oynar. Hele ikisi, bunlar Khryseis’le Briseis’tir. Troya düşmez düşmez, Akhilleus başta olmak üzere, saldırgan Akhalar çapulculuk seferlerine girişerek talan etmeye uğraşırlar zengin Anadolu şehirlerini. Yağma ettikleri şehirlerden seçkin kızlar, kadınlar da kaçırırlar. Akha yiğitleri arasında bölüşülür. En büyük pay her zaman krallar kralı Agamemnon’a gider. Troas bölgesine yaptığı bir çıkarmada Akhilleus Khryse kentinin Apollon rahibi Kryses’in kızı Khryseisi tutsak olarak almış, getirmiştir. Onu barakasında kullanır, giderek sever, nikâhlı karısı Klytaimestra’dan üstün tutar onu. Ne var ki günün birinde Khryses zengin kurtulmalıklarla kızını geri almaya gelir, yalvarır, yakarır, Akha önderleri kızı geri vermek isterler, yalnız Agamemnon karşı koyar bu isteğe ve Khryses’i sert sözlerle kovar. Bunun üzerine rahip Apollon tanrıya yakarır ve tanrı Khryses’in öcünü alır. Psykheler Kayığı MS. 3. yy. Mavi zemin üzerine işlenmiş üstte Eros altta Psykheler işlenmiştir. Panonun çevresi ince bant, dalga motifi ve bitkisel bordürle sınırlandırılmıştır. Lykurgos Mozaiği Beyaz zemine işlenmiş, merkezi pano testere dişi ve saç örgüsü motifle sınırlandırılmıştır. Kral Lykurgos asma dalları ile mücadele ederken gösterilmiştir. Trakya kralı olan Lykurgos, Dionysos’un sütninelerini yakalayıp işkence yapınca Kronos’un oğlu tarafından kör edilerek cezalandırılmıştır. 110 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 sanat Çoban Ressam Sülayman Şahin: “Doğanın en büyük temsilcisiyim” Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Ben Çoban Ressam Süleyman Şahin. 1949 yılında Sivrihisar’ın Günyüzü nahiyesine bağlı Beyyayla köyünde dünyaya geldim. İlkokulu 4.sınıfa kadar burada okudum. Çocukluğumda da resim yapıyordum. Okuldaki çocukların resimlerini yapardım. Ailemin ekonomik koşullarına yardımcı olabilmek için İlkokul 4’den ayrılarak Ankara’ya çoban olarak geldim. Uzun yıllar çobanlık yaptım. Ondan sonra Ankara Bahçelievler’de bir boyacıda çalışmaya başladım. O boyacıda çalışma süreci beni çok etkiledi. Yanında çalıştığım boyacı, maun boyalarla kapılara desenler yapıyordu. Orada 6 ay çalıştıktan sonra çalıştığım yerden toz boyalar alarak memleketime, köyüme gittim. Köydeki evimizin duvarlarına toz boyamak için annemden izin aldım. Boya yapmak için merdiven bulmaya gittiğimde annem tüm boyalarımı dökmüş. Bu boyaları dökülüşünü, suya süzülüşünü görünce çok üzüldüm. Belki de sanat hayatımdaki en ilham verici şey o boyaların sudaki tonları ve harmanlamasıydı. Hatta bu hikayeyi anlattığım TRT’den bir belgeselci arkadaşımız Alman ZDF kanalı ile yaptığı ortak bir belgesele de konu edinmişti. Aldığım parmak boyalarla yaptığım resimleri Ankara’nın çeşitli yerlerinde sokak sergileri açıyor ve sergiliyordum. Resim yapmak benim için bir tutku haline gelmişti. Sürekli olarak açtığım sokak sergilerine resimlerimle ilgilenmeye başlayan farklı insanlar gelmeye başladı. Bunlardan benim için en önemlisi Fahir Aksoy’du. Fahir Bey beni Güzel Sanatlar Birliği’ne davet etti. Orada bana resim sanatıyla ilgili bilgi verdi. Fahir Aksoy ile tanışmam benim için dönüm noktalarından birisidir. Daha sonra sanat galerilerine ve resim sergilerine gitmeye başladım. Çalışmalarıma devam ederken bir sergi açma fikri oluştu. İlk sergimi TÜRK-İŞ Genel Merkezinde açtım. Hatta sergilerime dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bile katılmıştır. Çoban Ressam olarak anılmaktasınız, doğa sizin için ne anlam taşıyor? Doğa benim hocamdır. Benim için doğa bir öğretmendir. Doğada sanata dair herşeyi görüyorsunuz. Işık, gölge, derinlik ne varsa onun içinde var zaten. Onu çözebilmek önemli. Onu çözmek için yıllar gerekir. Bir ressamın ışığı görmesi için en az 30-40 yıl ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. İnşaatta çalışırken buradaki boyalarla resim yaptığınızı ifade etmişsiniz. Bu boyalarla ne tür resimler yaptınız? Bu ilginç deneyimi bizlerle paylaşır mısınız? Resme başladığım dönemden bu İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 111 sanat yana soyut resimler yapmaya çalıştım. Dengeyi bulmaya çalıştım. Soyut resim resme başlarken bir girişimdir. Her türlü resim yaptım. Bursa ressamlar sokağı kurucusunuz,bunu bir felsefe haline getirip pek çok yere yaydınız.Bu süreçten bizlere bahseder misiniz? Ankara’da çalıştıktan sonra Bursa’ya göç ettim. Bursa’da sokaklarda resim yapmaya başladım. Basın aracılığıyla benden bahsediliyor olması benim daha fazla tanınmamı sağladı. Basın zaten tüm çalışmalarımdan haberdardı. Bir süre geçtikten sonra fazlaca arkadaş edindim. Çok sayıda insanla ve meslektaşımla tanıştım. Tabi bu arada da sürekli okuyor ve kendimizi geliştiriyorduk. Ressamları, eserlerini, sanat akımlarını okudukça, öğrendikçe kendimi eksik hissetmeye başladım ve Paris’e gitmek istedim. Atölyemin eşyalarını satarak Paris’e gittim. Pariste kaldığım süre içerisinde oradaki sanat dünyasını ve sanatçıları yakından tanıma şansım oldu. Özellikle ressamlar arası birlik ve dayanışma yapılarının olması bana başka bir ilham verdi. 1983 yılında tekrar ülkeme döndüm ve 40 kişilik bir grup kurdum. Bursa’daki ressamlar sokağında resim yapmaya ve resim satmaya başladık. Bazı arkadaşlar mevcut işlerini bırakıp bize katıldılar. Çünkü bunu çalışmanın Ressamlar Sokağından resim yapmanın bir karşılığı vardı. 22 yıl çalıştı Ressamlar Sokağı. Paris-Türkiye arasında bir hat oluşturup, sanat hayatınızı bir süreliğine bu hat arasında sürdürdünüz. Paris’in sanat hayatınıza etkileri nelerdir? Paris’te bulunduğum süre içerisinde gözlemciliğim gelişti ve doğaya bakış açım farklılaştı. Bu ortamlarda bir süre daha çalışınca kendime güvenim gelmeye başladı. Ülkemde tanınıyordum. Fakat bununla kalmamalıydım. Daha fazla şey 112 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 sanat öğrenmeli ve bunları da ülkeme döndüğümde eserlerime aktarmalıydım. Bu nedenle bir çok ressamın yaşadığı yerleri gezdim. Onların resim yaptığı yerleri gördüm. Galerilerini gezdim. Hatta Van Gogh müzesinin önünde bir resim çalışması yaptım. O müzenin müdürü de bu yaptığım resmi görmüş ve satın almıştı. Türkiye’deki arkadaşlarımızla sanatı konuşuyorduk, fakat orada sanatı yaşıyorsunuz. Dolayısıyla maddi olarak çok sıkıntı çekmemize rağmen orada daha fazla kalarak kendimi geliştirmenin yollarını buldum. Sanat hayatımda yaşadığım bu sıkıntılar beni hep etkilemiştir. Paris sanat yaşamımda önemli ber yere sahiptir. Tabi ülkemizde sanatçı olmanın zorlukları Paris’e göre daha fazla oluyordu. Bizde birçok sanat galerisi tekelleşebiliyor istemediği sanatçının eserlerini sattırmayabiliyordu. O nedenle ben birçok eserimi kendim satıyordum. Birçok sanayici ve iş adamı ile bizzat görüşerek eserlerimi sattım. Örneğin Sabancı grubu, Koç grupları, hatta İnan Kıraç ilk eserini benden almıştır. Türkiye’deki bir çok holding ile kendim iletişim kurdum. Şu an bile durum aynı. Dünyaca tanınan bir ressamsınız ve birçok ülkede sergiler açtınız. Bu başarıyı nasıl bir çalışmayla kazandınız?Bunları bizlerle paylaşır mısınız? İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 113 sanat Dünyadaki ressamların sorunlara eğilirken neden ressamların bir günü yok diye düşündük ve Kayseri’de dört ressam arkadaşla birlikte bir sergi düzenledik ve 27 Şubat 2006 tarihinde gerekli resmi girişimleri yaparak o günün Dünya Ressamlar Günü olarak kutlanmasını sağladık. 10 yıldır yaklaşık kutlanıyor. Dünya çapında da kutlanabilmesi için UNESCO’ya başvurduk sonuçlanmasını bekliyoruz. Sanatçı ile halk arasında, sanatçı ile ekonomi arasında büyük bir yalnızlık var. Bir çoban ressamı olarak son yıllardaki doğanın tahribatı karşısında neler söylemek istersiniz? Kendimi doğanın ressamı olarak nitelendiriyorum. Doğanın en büyük temsilcisiyim diyordum kendime. Dolayısı ile doğanın tahrip edilmesini çok üzülüyorum. Biz de doğaya olan saygımızı doğaya ilişkin resimler yaparak duyurmaya, sahiplenmeye çalışıyoruz. O doğayı getirip galerilerde sergilediğiniz zaman o doğanın bir bütünüdür. Son olarak sanatseverlere bizim aracığımızla söylemek istediğiniz br şey var mı? Sanat ile halk arasında bir iletişim kopukluğu olduğunu düşünüyorum. Bunun da en önemli nedeninin sanata ve sanatçıya gereken değerin gösterilmemesinin yanı sıra çok yüksek fiyatlarla insanlara resimler satıldı. Fakat yüksek rakamlara satılan bu resimlerin sanatsal bir karşılığı olmayınca az sayıdaki sanatseverin de bu alana olan ilgisi azalmaya başladı. Özellikle Çin gibi Uzakdoğu ülkelerinden gelen dekoratif resimler halkın resme olan ilgisini azalttı. Sanatçıların biraraya gelmesi lazım. Daha etkili olması lazım. Halk ile diyalogları kesmemesi lazım. Sanatçıların halkın içinde olması lazım. Teşekkür ederiz. 114 İŞVEREN / Mayıs - Haziran 2016 istatistik TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİ YILLAR GREVLER YILLAR AKDEDİLEN SÖZLEŞME SAYISI İŞYERİ SAYISI İŞÇİ SAYISI 1996 1 871 10 290 515 840 1997 2 056 12 966 841 518 1998 1 867 7 047 219 434 1999 2 286 12 373 828 458 2000 1 646 6 844 208 595 2001 4 454 14 211 775 478 2002 1 773 7 453 255 059 2003 1 607 7 806 629 240 2004 1 479 7 913 325 189 2005 3 977 14 388 587 456 2006 1 705 5 456 304 392 2007 1 972 9 734 459 449 2008 1 704 9 623 262 786 2009 1 995 11 544 504 796 2010 1 662 9 033 338 671 2011 1 939 14 057 422 802 2012 1 513 6 721 234 469 2013 2 642 17 288 657 485 2014 1 677 12 440 364 207 2015 1 633 16 913 645 091 2016* 1 176 4 385 203 401 LOKAVTLAR GREV SAYISI KATILAN İŞÇİ SAYISI KAYBOLAN İŞGÜNÜ SAYISI YILLAR LOKAVT SAYISI LOKAVTA DAHİL İŞÇİ SAYISI KAYBOLAN İŞGÜNÜ SAYISI 1996 38 5 461 274 322 1996 3 3 761 160 368 1997 37 7 045 181 913 1997 4 4 083 62 236 1998 44 11 482 282 638 1998 2 500 5 284 1999 34 3 263 229 825 1999 4 931 76 470 2000 52 18 705 368 475 2000 2 2 483 32 760 - 2001 35 9 911 286 015 2001 - - 2002 27 4 618 43 885 2002 - - - 2003 23 1 535 144 772 2003 2 888 110 415 2 082 2004 30 3 557 93 161 2004 1 801 2005 34 3 529 176 824 2005 1 118 59 2006 26 2 061 165 666 2006 1 66 3 894 2007 15 25 920 1 353 558 2007 - - - 2008 15 5 040 145 725 2008 1 1256 16 328 2009 13 3 101 209 913 2009 - - - 2010 11 808 37 762 2010 - - - 2011 9 557 13 273 2011 - - - 2012 8 768 36 073 2012 - - - 2013 19 16 632 307 894 2013 - - - 2014 12 6 880 365 411 2014 1 205 25 420 2015 27 7 940 128 801 2015 1 42 168 2016* 12 273 20 369 2016* 1 42 1 386 Kaynak : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. * 31.05.2016 itibariyle. Not: İdari kayıtlar geriye dönük olarak güncellendiğinden değerler kesin değildir. TİSK’in Notu: 14 Mayıs-4 Haziran 2015 tarihleri arasında metal sektörü işyerlerinde yaşanan iş bırakma eylemleri yasal grev şartlarını taşımadığından ÇSGB Grev İstatistikleri‘ne yansımamıştır. TİSK tarafından yapılan hesaplamalara göre söz konusu eylemler nedeniyle 12 işyerinde toplam 32.944 personel çalışmamış ve kaybolan işgünü sayısı 236.235 olmuştur. 115 Türkiye Son 6 Yılda Dünyada En Çok Net Göç Alan 2’nci Ülke NET NET GÖÇ, GÖÇ, 2010-2015 2010-2015 (Bin (Bin Kişi) Kişi) NET GÖÇ, 2010-2015 (Bin Kişi) ABD ABD 5.0085.008 Türkiye Türkiye 2.0002.000 Almanya Almanya 1.2501.250 Lübnan Lübnan 1.2501.250 Dünya Bankası’nın “Dünya Umman Umman Kalkınma Göstergeleri 2016” Kanada Kanada yayını, Türkiye’nin 2010-2015 Rusya Rusya döneminde dünyada ABD’den sonAvustralya Avustralya ra en çok net göç alan 2’nci ülke İngiltere İngiltere olduğunu gösterdi. Güney Sudan Güney Sudan Net göç, bir ülkenin aldığı ve S.Arabistan S.Arabistan verdiği göçün sonucunu ifade ediGüney Afrika Güney Afrika yor. Irak Irak Söz konusu 6 yılda ABD’ye 5 İtalyaİtalya milyon 8 bin, Türkiye’ye 2 milyon, Kuveyt Kuveyt Almanya’ya ve Lübnan’a 1 milyon Afganistan Afganistan 250 bin kişilik net göç gerçekleşti. Malezya Malezya En çok göç veren ilk 4 ülke ise U.A.E U.A.E 4 milyon 30 bin kişi ile Suriye, 2 İsviçre İsviçre milyon 598 bin ile Hindistan, 2 Japonya Japonya milyon 226 bin ile Bangladeş ve 1 Fransa Fransa milyon 800 bin ile Çin oldu. KoreKore 2010-2015 döneminde düşük Ürdün Ürdün ve düşük orta gelirli ülkelerden Yunanistan Yunanistan yüksek ve yüksek orta gelirli ülPortekiz Portekiz kelere toplam 17 milyon 722 bin İran İran kişilik net göç oldu. Somali Somali Net göç veren ülkeler arasında Romanya Romanya AB’ye üye İspanya, Romanya, Libya Libya Portekiz ve Yunanistan da önemli Meksika Meksika büyüklükteki göç rakamlarıyla dikİspanya İspanya kati çekiyor. Endonezya Endonezya Ülkeler arasındaki göç hareketi; Filipinler Filipinler savaş, açlık ya da siyasi nedenlerle Sudan Sudan sığınma, yüksek hayat standardı, Pakistan Pakistan eğitim veya sağlık ihtiyaçları gibi Çin Çin çeşitli faktörlerin tümüyle ilgili. Sadece “sığınma” kategorisinde Bangladeş Bangladeş ise Türkiye’nin dünyada en çok Hindistan Hindistan sığınmacı kabul eden ülke olduğu Suriye Suriye biliniyor. 1.211 1.211 1.176 1.176 1.118 1.118 1.0231.023 900 900 865 865 850 850 600 600 549 549 528 528 518 518 473 473 450 450 405 405 382 382 350 350 332 332 300 300 230 230 -136 -136 -140 -140 -300 -300 -400 -400 -437 -437 -502 -502 -524 -524 -593 -593 -700 -700 -700 -700 -800 -800 -1.082-1.082 -1.800 -1.800 -2.226 -2.226 -2.598 -2.598 -4.030 -4.030 Kaynak: Dünya Bankası, World Development Indicators 2016; Aktaran TİSK 116 Kaynak: Kaynak: Dünya Dünya Bankası, Bankası, World World Development Development Indicators Indicators 2016; 2016; Aktaran Aktaran TİSKTİSK TİSK Başkanı Eyüboğlu: “İstanbul Vezneciler’de Gerçekleşen Terör Saldırısını Şiddetle Kınıyoruz” Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu İstanbul’da meydana gelen terör saldırısı sebebiyle mesaj yayınladı. Eyüboğlu tarafından yayınlanan mesajda şu ifadeler yer aldı: “Bu sabah İstanbul Vezneciler semtinde Çevik Kuvvet otobüsüne yapılan hain terör saldırısı Camiamızda ve milletimizde derin bir acıya sebep olmuştur. TİSK Yönetim Kurulu olarak terör saldırısını şiddetle kınıyoruz. Söz konusu saldırı, güvenliği ve huzuru sağlamak için fedakârca görev yapan Emniyet Mensuplarını ve milletimizi hedef almıştır. Bu tür insanlık dışı saldırılar, milli bütünlüğümüzü bozamayacak, aksine güçlendirecektir. İşveren Camiası olarak, saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet ve yaralılara acil şifalar diliyoruz. Milletimizin başı sağolsun.” (TİSK Haber Bülteni; 07.06.2016) | CİLT 54 • SAYI 3 • MAYIS / HAZİRAN 2016 Cilt 54 ‣ Sayı 3 ‣ Mayıs / Haziran 2016 YABANCI SERMAYENİN SANAYİ YATIRIMLARI İŞ MAHKEMELERİ KANUNU TASARI TASLAĞI NİHAT ZEYBEKCİ ERGÜN ATALAY TÜRKİYE AĞAÇ VE KAĞIT SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TAKSİS) • TÜRK AĞIR SANAYİİ VE HİZMET SEKTÖRÜ KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜHİS) • TÜRKİYE CAM, ÇİMENTO VE TOPRAK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • ÇİMENTO ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (ÇEİS) • TÜRKİYE DERİ SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE GIDA SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (TÜGİS) • İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (İEİS) • TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ İŞVEREN SENDİKASI (İNTES) • KAMU İŞLETMELERİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KAMU-İŞ) • TÜRKİYE KİMYA, PETROL, LASTİK VE PLASTİK SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (KİPLAS) • MAHALLİ İDARELER KAMU İŞVEREN SENDİKASI (MİKSEN) •MAHALLİ İDARELER İŞVERENLERİ SENDİKASI (MİS) • TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) • PETROL ÜRÜNLERİ İŞVERENLER SENDİKASI (PÜİS) • TÜRKİYE SAĞLIK ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI (SEİS) • TÜRKİYE SELÜLOZ, KAĞIT VE AĞAÇ MAMÜLLERİ SENDİKASI (KASİSEN) • TÜRKİYE ŞEKER SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TÜRKİYE TOPRAK, SERAMİK, ÇİMENTO VE CAM SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • TURİZM ENDÜSTRİSİ İŞVERENLERİ SENDİKASI • YEREL YÖNETİMLER KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI (YERELSEN) KUDRET ÖNEN ENDER YORGANCILAR PROF.DR.SÜBİDEY TOGAN PROF.DR. SADİ UZUNOĞLU PROF.DR.RIDVAN KARLUK MEHMET ORDUKAYA AV. TUNCAY SONGÖR MEHMET BÜYÜKEKŞİ MAHMUT ARSLAN KANİ BEKO ARDA ERMUT MUSTAFA BOYDAK HAKAN ÖZTATAR PROF. EMRE ALKİN PROF.DR. SALİH BARIŞIK AV. OĞUZHAN SONGÖR