Türkiye`nin ciddi bir ahlak sorunu yaşadığı ortada. Sakın "televole
Transkript
Türkiye`nin ciddi bir ahlak sorunu yaşadığı ortada. Sakın "televole
AHLAK SORUNU 12 Kasım 2007 Türkiye'nin ciddi bir ahlak sorunu yaşadığı ortada. Sakın "televole magazin" dünyası aklınıza gelmesin. Söz ettiğim, örneğin serbest bırakılan askerlerle ilgili yöneticilerden medyaya ve okurlardan halka kadar genişleyen tepkiler. Ek olarak bu ahlaksızca dalgaya askerlerin komutanlarının bir haftayı aşan suskunluktan sonra o da cılız bir tepki verebilmeleri. Genelkurmay Başkanı, ancak dün askerlerini koruyabildi. Đnsanın aklına, sorgulamalardan emin olduktan sonra açıklama yaptılar, düşüncesini getiriyor. Kaçırılan askerlerle ilgili "keşke ölselerdi" ve "ölmedilerse haindirler mutlaka" şeklinde özetlenebilecek tepkilerin, üstelik "adalefin emanet edildiği Bakan'a kadar yayılması üzerine ruhbilimsel çözümlemeler yapılabilir aslında. Savunma düzenekleri, bizi ruhumuzun karanlık kuytularındaki istek ve korkularımızla gerçeklik arasında sıkışıp kalmaktan kurtaran ruhsal süreçlerdir. Bu süreçlerin bilinçli olarak farkına varmayız, bilindışı işlerler ve bizi korurlar. Acı veren, korkutan bir bilindışı istek ya da gerçekliğin ruhumuzda yarattığı dağılma, parçalanma kaygılarıyla baş etmemizi sağlayan savunma düzenekleri, hayatta kalmamızı, gerçekliğe örselenmeden uyum yapabilmemizi sağlarlar. Ancak ruhumuz ne kadar örselenmişse ya da gerçek ne denli katla-nılmazsa o kadar ilkel, çocuksu savunma düzenekleri devreye girer. Psikanalitik kuram, askerlik ve savaşla ilgili sembollerin hemen çoğunun "fallik" (penisle ilgili) olmasından yola çıkarak güç, erkeklik, erkeğin gücü, erkeğin gücünün sembolü olan erkek cinsel organı ve savaş araçları arasında bağlar kurar. Sınırda "düşmana" doğru kaldırılmış top namluları, havaya dikilmiş füze imgeleri, düşman topraklarını gözleyen ve hızlı, sert dalışlarla, bombalarını boşaltan savaş uçakları, sınır ötesi harekatların "girme" fiiliyle ifade edilmesi vs vs... Bu imgesel dünyada "esir edilmenin" bir çeşit "hadım edilme" korkusunu alevlendirdiği ve bu korkuyla baş etmek için "inkâr" ve "akla uydurma" savunma düzenekleri kullanılarak "onlar bizim askerlerimiz olamaz, bizden değiller, hatta hainler" sonucuna varıldığı söylenebilir. Bu yolla askerlerin kaçırılmasının yarattığı "güçsüzlük, yetersizlik" korkularıyla baş etmeye çalışıldığı da iddia edilebilir. Serbest bırakılma sürecine katılan DTP'li-lere kin kusulurken ABD'lilere bir şey demlememesi, hatta Hürriyet gazetesinin ABD'li komutanı "DTP'lilerin şovunu önledi" diye bağrına basması da bu ruhsal süreçlerle açıklanabilir. ABD gibi gücü (erkekliği) büyük olana karşı çıkmak yerine, onunla birleşerek güçsüz olana öfkeyi yöneltmenin de "yer değiştirme" savunma düzeneği olduğu söylenebilir. Bu çözümlemeler belki doğrudur, belki de olayları çok fazla "psikolojize" etmek olarak değerlendirilebilir. Psikanalitik kuramın kendisinin doğruluğu ile ilgili çok sayıda tartışma vardır zaten. Ama bu çözümlemeler ister doğru olsun, ister ruhbilimsel abuklamalardan öteye gitmesin, bir duyguyu değiştirmiyor. O da utanç! Đki haftayı aşan süre boyunca evlatlarının canlarından endişe ederek, ağlayarak, inandıkları ne varsa ona sığınarak, canlı görme umutlarını diri tutmaya çalışan ailelere karşı hissedilmesi gereken utanç duygusu. Evlatlarına "ölmediklerine göre haindirler" muamelesi yapan bu toplumun ve yöneticilerinin o ailelere karşı en küçük bir utanma hissi duymamalarından duyulan utanç. Cumartesi toprağa verilen Mübeccel Kıray, temel meselenin köylülükten kendiliğe geçiş olduğunu göstermiş ve öğretmeye çalışmıştı herkese. Bu geçiş sürecinin belki de en önemli halkalarından biri ne köylü ne de kentli olabilenlerin, tam da geçiş anında duranların, bir ahlak duygusundan yoksunlaş-maları olmaları. Utanmak en insani, en olgun, en gelişmiş duygulardan biridir. Eski deyimle "edep yahu!" demek gerekiyor.