1 - Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi
Transkript
1 - Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi
01 02 YIL: 1 - SAYI :2 - KIŞ 2014 Yayınlayan Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi Mimarlar Odası Adına Sahibi B. Sıktı Severoğlu Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Hasan Özgür Girişken Editör TÜLAY KARADAYI YENİCE Yayın Sekreteri Elif Bozhüyük Şiraz Yayın Kurulu A.Sina Açıkkol Cemil Açıkkol YUSUF AÇIKKOL MUHAMMED KEMAL ALAMo SİNEM DAĞILGAN İREM ERKURT MERVE ERDOĞAN MÜNEVVER GÜRSOY BİRAND İŞERİ ÖMER ÖZEREN İREM SARAÇ TUĞÇE SARIÇİÇEK Elif Bozhüyük Şiraz KÜBRA TATAR TÜLAY KARADAYI YENİCE Grafik/Tasarım ve İçerik Yönetimi Mark&Mark İletişim Danışmanlığı Telefon: 0342 232 80 81 Faks: 232 80 82 www.mark-mark.net İçindekiler BAŞLARKEN............................................................................................04 BÜYÜTEÇ Tramvay ile büyüyen ve büyüyecek ulaşım sorunumuz.......06 GÜNDEM Kültür, kültürel miras ve koruma öncelikli eğitsel çalışmalar.............................................................................09 SÖYLEŞİ Kent Planlamaları doğal veriler ve coğrafi özelliklerle uygun yapılmalı................................................................................11 Basım Yeri Gap Olay Medya Grubu A.Ş. Mücahitler Mah. 6 Nolu Cadde 35 Nolu Sk. No:1 Olay Medya Plaza Şehitkamil / Gaziantep Telefon : 0342 322 86 86 (Pbx) Faks : 0342 322 86 87 Yönetim Yeri Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi Değirmiçem Mah. 14 Nolu Sok. No:8 Efes İş Merk. Kat:2 Daire 6 Şehitkamil/Gaziantep Tel:0(342) 220 96 48 Faks: 0(342) 230 06 36 info@gaziantepmimod.org.tr www.gaziantepmimod.org.tr Basım Tarihi Ocak 2014 "Kastel" dergisi, Mimarlar Odası üyelerine ücretsiz olarak gönderilir. Dergide yeralan yazılarda ileri sürülen görüşlerin sorumluluğu yazarlarına aittir. Kapak Fotoğrafı: Mimar Özlem Açıkkol 01 İÇİNDEKİLER İçindekiler DOSYA Mimarlık ve Ulusal Kimlik.............................................................14 PROJE UYGULAMA Butik Oteller: Anadolu Evleri Örneği.......................................37 Hanımlar Yüzme Havuzu..............................................................44 TARİH Cunda Adası.......................................................................................48 ÇEVİRİ Brooklyn Kumtaşı Pasif Ev..........................................................52 Taksiyarhis Kilisesi, “Kubbeli Bazilikal Plan” tipine uygun olarak inşa edilmiştir. Adanın metropol kilisesi 1873 yılına tarihlenmektedir. s.41 YARIŞMA Autodesk Design Next 2013 Tasarım Yarışması….............56 FAALİYETLERİMİZ Gaziantep Mimarlar Odası Faaliyetleri....................................78 ÇİZGİYORUM...........................................................................................80 Ikinci kat merdiveninde ki cam paneller Tighthouse merkezinde ki ikinci kat koridoruna gün ışığı getirmek için yukarıdaki tavan penceresi ile çalışır. .. s.51 Hanımlar Yüzme Havuzu. s.51 Kastel Dergisi Yazım Kuralları Yılda dört sayı olarak yayınlanan dergimizde, mimarlık alanlarındaki görgül çalışmalara, derlemelere (en son literatürü kapsamlı bir şekilde inceleyen yazılar, meta-analiz çalışmaları, model önerileri, olgu sorunları ve tartışmaları vb.), çevirilere ve özgün kitap incelemelerine yer verilmektedir. Kastel'e gönderilen yazılar daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış olmalıdır. Herhangi bir sempozyum yada kongrede sunulan yazılarda kongrenin adı, yeri ve tarihi belirtilmelidir. Yazılar editör ve yayın komisyonu tarafından ön değerlendirmeye tabi tutulur. 02 Yayınlanmak üzere dergiye gönderilecek yazılar, başlık sayfası, ana metin, kaynaklar, (varsa) ekler ve yazar notları bölümlerini içermelidir. Metinler Times New Roman karakterde, 12 punto ve 1,5 satır aralığı ile yazılmalıdır. Metine ait görseller, opak ya da saydam olarak verilemiyorsa, taramaların ve/veya dijital fotoğrafların (7 cm'den küçük olmayacak şekilde) olanaklar ölçüsünde büyük ebatta, 300 dpi çözünürlükte jpeg veya tiff dosyaları olarak verilmesi gerekir. Yazı Kurulu 03 BAŞLARKEN Başlarken… İlk sayımızın ardından gelen olumlu tepkiler bizim gücümüzü ve cesaretimizi artırdı. İkinci sayımızın heyecanıyla ile size tekrar merhaba diyoruz… Bu sayımızda Dosya konumuz “Mimarlık ve Ulusal Kimlik”. Yayın Kurulu olarak bu konuyu seçerken hep beraber oturup tartıştık. Nedenlerimizi ortaya koyduk ve genelde üç soruya takıldık; • Neden son dönemlerde giderek artan Selçuklu ve Osmanlı Dönemi mimarisi benzetmeleriyle karşılaşıyoruz? • Neden yeterli sayıda özgün, modern Cumhuriyet Dönemi Mimari yapılarını inşa edemiyoruz? • Neden biz de Mimarlık Tarihine atalarımız gibi dönem adımızı yazamıyoruz? Bu sorulardan yola çıkarak, dosya konumuz için değerli akademisyen, yazar ve araştırmacılardan bize katkı sağlamalarını istedik. Ve hepsine teşekkür ediyoruz, çünkü düşündüklerimizi çok güzel kaleme aldılar. Bu yazılar hepimizi tekrar düşünmeye sevk edecektir… Büyüteç bölümümüz de ise Gaziantep şehrinin giderek büyüyen bir sorunu olan ulaşım sorununa dikkat çekmeye çalıştık. Gündemimiz de ise her yıl keyifle yapılan gençlerimizin gönüllü olarak küçük kardeşlerine aşılamaya çalıştığı koruma bilincine yer verdik. Bu güzel uygulama için Çekül Vakfına buradan bir kere daha teşekkür etmek istiyorum. Tarih bölümümüzde ise hepinizin keyifle okuyacağı ve bu soğuk kış günlerinde keşke orda olsaydım diyeceği Cunda Adasıyla sizleri buluşturduk. Proje&Uygulama da ise tarihi yapıların dönüşümünün ne kadar önemli ve gerekli olduğunu bir kere daha hatırlatan “Anadolu Evleri” yazımız ve kentimizin yeni yapılarından “Hanımlar Yüzme Havuzu” projelerini sizlerle paylaştık. Yeni bir döneme hazırlanırken, büyük fedakârlıklarından dolayı yayın kurulu üyesi arkadaşlarıma, bize bu imkânı sağlayan Şube Yönetim kuruluna teşekkür ediyorum. Nice “Kastel’li yıllar dileğiyle… Saygıyla… Yrd. Doç. Dr. Tülay KARADAYI YENİCE 04 05 BÜYÜTEÇ Tramvay ile büyüyen ve büyüyecek ulaşım sorunumuz B. Sıtkı Severoğlu S on aylarda Gaziantep şehrinin en önemli sorunlarından biri kent içi ulaşımdır. Kentimizde üst ölçek plan kararlarına aykırı olarak yapılan lokal kararlar ile sorunu körükleyen, sürekli artan nüfus ile etkilenen ve ihtiyaca cevap vermeyen ulaşım kararları uygulanmaktadır. Gaziantep Büyükşehir Belediyemiz tarafından yapılmış bir Ulaşım Ana Planı (UAP) olmasına rağmen, plana aykırı olarak gerçekleştirilen uygulamalar "TRAFİK SIKIŞIKLIĞI ve ULAŞIM SORUNU"nu büyütmüş ve giderek çözümsüz hale getirmektedir. B.Sıtkı SEVEROĞLU Mimar Mimarlar Odası Gaziantep Şube Başkanı 06 Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanımız 2004 yılında adaylığı sırasında açıkladığı önemli bir seçim vaadi – projesi- Gaziantep Ulaşım Master Planını yaptırarak kent içi ulaşım sorununu çözülmesiydi. Bu sözünü yerine getirdi ve 2006 yılında hazırlattığı UAP’yı kamuoyu ile paylaştı. O dönem proje hakkında bilgileri Büyükşehir Belediye Meclis salonunda öğrendik. Açıklanan planda Karataş’tan başlayarak, Küsget ve Gatem’e kadar uzanan bir hatla Tramvay öneriliyor ve mevcut demiryolu kullanılarak Küsget - Organize Sanayi Bölgeleri banliyö seferleriyle ile bağlanırken İbrahimli Bölgesi’nden kent merkezine ulaşım için ise Metrobüs hattı öneriliyordu. Bunun yanında yaya yolu düzenlemeleri, bisiklet yolları, dolmuş ve otobüs hatları ile ilgili düzenlemeler yer alıyordu. Yaya ve bisiklet yolları dışında otopark alanları, kavşak düzenlemeleri ve çeşitli alt ve üst geçitler öngörülüyordu. Kentimizde Ulaşım Ana Planı yapılması, bu sorunu çözmek açısından önemliydi. Ulaşım ile ilgili çalışmalar başladı ve Belediyemiz tarafından yaptırılan, UKOME, Ulaştırma Bakanlığı DLH Genel Müdürlüğü ve Belediye Meclisimizce onaylanan UAP, inanılmaz bir biçimde, bir tarafa bırakılarak, planla ilgisi olmayan uygulamalar yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Planın neden yapıldığı ve uygulanmaya geçirilememesindeki neden merak uyandırıcı ve anlaşılması zor bir yaklaşımdır. Plan önerileri ve çözümleri dışında yapılan uygulamalardan dolayı gün geçtikçe artan trafik sorunlarını yaşamak zorunda kaldık ve yaşamaya devam edeceğiz gibi görünüyor. 2013 Kasım sonunda yaklaşık bir haftadan fazla bir süre, kentin ortasından, önemli bir ulaşım arterinden geçen Karataş-Gar Tramvay hattı ile İbrahimli hattı bağlantı çalışmaları sırasında, Tramvay seferleri durunca, boğulan kent trafiği adeta nefes aldı. Bu geçici nefes alma tramvay hattının BÜYÜTEÇ UYGULANAN RAYLI SİSTEM PROJESİ ULAŞIM ANA PLANINDA ÖNERİLEN PROJE kent trafiğini olumsuz etkilediğinin net bir göstergesi oldu. Biz Gaziantepliler, “Marka Kent” olduğumuzla, yaptığımız ihracatla, ihracatta sağladığımız artışla, işsizlik sorunumuzun olmadığıyla….vb. gibi konularla övünmeyi severiz. Tramvay kentimiz açısından yarattığı imajıyla, güvenilirliğiyle, konforuyla, çevre dostu oluşuyla, hızıyla...vb. konularla savunuluyor ve Tramvayımızla da övünüyoruz! Bu yazıda Tramvay ile ilgili tespitlerimizi ve gelecekte karşılaşacağımız sorunları gündemimize aldık ve bazı araştırma ve değerlendirmeler yaptık. Şöyle ki; Karataş Gar yönünde Tramvaylarımız 18 duraktan oluşan hattı 40 dakikada tamamlamaktadır. Yoğun saatlerde 6 dakikada bir Tramvay hareket etmektedir. Yani bir Tramvay yaklaşık 2 dakika 13 saniye ortalamayla bir duraktan diğerine gitmektedir. Yaptığımız tespitlere göre hemzemin geçişlerin olduğu kavşaklarda yaklaşık 2,5 dakikada bir geçiş gerçekleşmektedir. Karşı yönden gelen Tramvay da yaklaşık 2,5 dakikada bir kavşaktan geçmektedir. Şimdi buna bir de İbrahimli - Gar hattı ilave edilecek ve geçiş süreleri daha da kısalacaktır. (Ortalamanın 1,5 dakikaya düşmesi söz konusudur.) Bu durum, geçiş üstünlüğüne sahip tramvaylardan dolayı ki bir de raylı sistemin geçtiği kavşaklarda sinyalizasyonun geçen tramvay tarafından belirlenmesinden dolayı trafik akışını aksatmaktadır ve aksatacaktır. Sola dönüşler ciddi zorlaşmıştır ve daha da zorlaşacaktır. Bu yığılmalar Tramvay hattına paralel diğer yollardaki ulaşımı da olumsuz etkileyecektir. 07 BÜYÜTEÇ UAP açısından yolcu taşıma kapasitesi incelendiğinde Belediyemizin açıklamalarına göre yıllık bazda günlük ortalama 32 000 yolcu taşınmaktadır. Yani Karataş Bölgesinden 16 000 kişi Gar yönünde 16 000 kişi Gar’dan Karataş yönüne gitmektedir. Sabah işe gidiş ve akşam işten dönüş saatlerinde Tramvaylar dolu olup, diğer saatlerde daha sakin bir kapasite ile çalışmaktadır. Mesai saatleri ve okul saatleri değişmeyecektir. Seçilen proje, tek vagonluk duraklar ve tek vagonla yapılabilen seferler nedeniyle Tramvaylar belediyemizin açıklamasına göre yaklaşık 230 (ayakta dahil) yolcu taşıyabilir, bu nedenle önemli bir kapasite artırımı söz konusu değildir. Belediyemiz yayınlarına göre Tramvaylar ile yıllık ortalamayla 3–4 bin kişi/yön/saat yolcu taşınmaktadır. UAP ile önerilen hattaki talep ve kapasite 15 bin kişi/saat/yön’dür ve bu talep karşılanamamaktadır ve mevcut sistemle karşılanması da mümkün değildir. Kentimizde 924 otobüs ve dolmuş bulunduğu (Tamamı halk Otobüsüne dönüşmektedir) belediye yayınlarından anlaşılmaktadır. Tramvay ile gerçekleştirilen 3-4 bin kişi/yön/saat taşıma mevcut otobüslerle de gerçekleştirilebilir. Bu değerlendirme, yolları daraltan mevcut tramvayın sorun çözmediğinin tersine sorun yarattığının vurgulanması için önemlidir. Öneriler: - Ulaşım Ana Planı ve uygulamadaki aykırılıkların ardından ortaya çıkan sorunlar değerlendirilmeli ve soruna yeni çözümler üretilmelidir. - Ulaşım Ana Planı verilerinde geçen zaman içerisinde ciddi değişmeler olmuş Karataş Bölgesinde nüfus yoğunluğu ve araç sayısında önemli artışlar olmuştur. Veriler güncellenerek yeni imara açılan bölgeler ve plan tadilatlarıyla ortaya çıkan nüfus projeksiyonları göz önüne alınarak UAP yeniden ele alınmalıdır. - 2006 yılında yapılan planın bilimsel verileri, günümüz verileri ile güncellenerek ve yeni durum tespitleri yapılarak tekrar değerlendirilmeli, karşılaştırılmalı ve UAP yeniden ele alınmalıdır. - Ulaşım sistemdir ve bütün olarak önce makro modelde planlama yapılmalı, gerekirse, sonra mikro modelde işletilmelidir. -Kavşakların tek tek ele alınması doğru olmamakla birlikte kentimizde ve özellikle Tramvayın etkilediği yollarda veya yoğun kavşaklarda ortaya çıkan sorunlar nedeniyle geçici, acil müdahaleler için; simülasyon çalışmaları ile geçişlerin kabul edilebilirlik kontrolleri yapılmalıdır. Özellikle Milli Egemenlik Bulvarı, Fevzi Çakmak Bulvarı, Gazi Muhtar Paşa Bulvarı, Kıbrıs Caddesi ve Valilik gibi Tramvay Hattıyla dik kesişen kavşaklarda acil çözüm geliştirilmelidir. - Sinyalizasyon sistemi yaşanılan sorunları azaltacak, gerekirse tramvayların da özellikle kent merkezinde kavşaklarda beklemesi pahasına yeni bir düzenleme yapılmalıdır. - Tüm bu çalışmalar mevcut sistemle sürdürülebilir bir çözüm içermiyorsa ki - uzmanların görüşleri bunu des- 08 tekler niteliktedir - en azından kent merkezinin yoğun akslarında yer altı ve yer üstü geçit düzenlemeleriyle geleceğin olmazsa olmazı çözüm sağlayacak projeler için süratle çalışmalara başlanmalıdır. Henüz yapılaşma süreci tamamlanmamış veya kamulaştırma yapılması zorunlu noktaların üzerinde öncelikle yoğunlaşarak kentin geleceği için geçici değil radikal çözümler üretilmelidir. - UAP açısından ulaşım planı hedefleri, yapılan uygulamaların sonuçları karşılaştırılarak, sadece bugün için değil, kentimizin geleceği için somut veriler ışığında gerekli kararlar alınmalıdır. Sonuç olarak; • Belediye yönetimi , Büyükşehir Belediyesi Meclisi tarafından onaylanmış Ulaşım Ana Planı kararlarına uymamış, UAP’da önerilmeyen bir güzergah ve teknolojinin uygulanması yoluna gitmiştir. İbrahimli - Karataş – Gar Tramvay hattı ve teknolojisi yanlış seçimdir. • Mevcut tramvay taşımacılığı ile sorun çözmek istenirken sorun yaratılmıştır. • Uygulanan projenin taşıma kapasitesi saatte bir yönde 3 bin kişiyi geçmemektedir. Oysa ki Karataş hattında talep 15 bin kişi düzeylerindedir. Güzergaha İbrahimli talepleri de eklenince yolculuk talebi 25 bin düzeylerine çıkmaktadır. Uygulanan çözüm talebin sadece beşte birini karşılayabilmektedir. Bu nedenle güzergah, kapasite ve teknoloji değişiklikleri herhangi bir talep tahmin modeli ve fizibilite etüdüne dayanmadığı anlaşılmaktadır. Tramvay projesi bu haliyle artacak yolcu taleplerini karşılamayacaktır. • Belediye kaynaklarından ciddi bir maddi destekle Tramvay çalışabilmektedir. • Tramvay güzergahının yanlışlığı nedeniyle Trafikteki seyir halindeki diğer araç sahipleri yakıt sarfiyatı ile ciddi bir bedel ödemekte ve zaman kaybetmektedir. • Uygulanan proje (güzergah, duraklar, depo, atölyeler, teknoloji, kapasite) UKOME, Büyükşehir Belediye Meclisi ve Ulaştırma Bakanlığı DLH Genel Müdürlüğü tarafından onaylanan projeye uygun değildir, bunun yasal sorumluluğu bulunmaktadır. Tramvay hattı gerekli yasal onayları olmayan kaçak bir inşaat olarak yapılmış ve yapılmaktadır. • Seçilen tramvayların yaşlarından ve teknolojilerinden dolayı ithali ve kullanılmasındaki yasal sorunlar bir yana, gelecekte de sürekli sorun yaratmaya devam edecektir. Tramvay önümüzdeki dönemde kent içi ulaşımımızın en önemli sorunu olmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu uygulamayı gerçekleştirenlerin sorun yaratmak değil, sorun çözmek niyetinde olduklarına inanıyoruz. Amacımız, yanlışları teşhir etmek değil, mevcut ve çıkacak sorunlar için çözüm arayışlarına katkı sağlamaktır. Önümüzdeki Mart ayında yapılacak seçimlerde seçilecek Belediye Başkanı, “Ulaşım Sorunu” adlı adeta bir saatli bombayı kucağında bulacaktır. Konuyu gündeme getirerek sorunu samimi bir şekilde ortaya koymak istedik. Şimdi çözüm arayışlarını başlatmak ve çözüm bulunmasına katkı sağlamak arzusundayız. GÜNDEM Kültür, kültürel miras ve koruma öncelikli eğitsel çalışmalar Zafer OKUDUCU Ç EKÜL Vakfı (Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı) ülke genelinde sahip olduğumuz tarihi ve kültürel mirası koruyup gelecek kuşaklara aktarmak için, 25 gönüllü bilim adamının 1990 yılında, Prof. Dr. Metin Sözen başkanlığında bir araya gelerek harekete geçtikleri sivil bir kuruluştur. Anadolu, uygarlıklar tarihinin sayısız izle- rini barındıran coğrafya üzerinde olmasına karşılık; ülkenin son 50 yılda geçirdiği hızlı değişim, bu köklü ve zengin kültürel değerlerin hızla yok olmasına neden olmuştur. Bu sürecin sonunda yeni yetişen kuşakların kültürel geçmişlerine yabancılaştıkları, kendilerini tanımakta zorluk çektikleri ve farklı etkilere açık hale geldikleri gözlenmektedir. Zafer OKUDUCU Mimar ÇEKÜL Vakfı Bölge Koordinatörü 09 GÜNDEM Bu amaca yönelik eğitim programlarının geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi Türkiye için yaşamsal bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. ÇEKÜL Vakfı’nın bu amaçla yola çıkarak 2003 yılından beri yürütmekte olduğu Kültürel Miras Eğitim Çalışmaları ile öğrencilerin yaşadıkları kentin kültürel zenginliğinin farkına varmaları, kentlilik bilinci ve kültürel kimlik duygusu geliştirmeleri amaçlanmaktadır. Uygulanan bu programlarda kentin mimari, coğrafi, arkeolojik özellikleri ve yaşam kültürüyle ilgili bilgi aktaran sunuşların ve alan gezilerinin yanı sıra, yaratıcılığı öne çıkaran katılımcı eğitim yöntemlerine yer verilmektedir. Kültürel Miras Eğitim Çalışmaları doğrultusunda kazanılan deneyim ve birikimle, ETİ-ÇEKÜL Kültür Elçileri Programı 2008 yılında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, 2011 yılı Mart ayında Şahinbey Belediyesi, 2011 yılı Aralık ayında ise Şehitkamil Belediyesi ile gerçekleştirilmiştir. 2011 yılında Türkiye ‘de ilk defa Gaziantep’te ÇEKÜL gönüllü öğretmen eğitimi düzenlenmiştir. Düzenlenen bu eğitimlerin ardından 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı’nın ikinci yarısında ÇEKÜL Vakfı, gönüllü öğretmenler, Gaziantep Üniversitesi ve Zirve Üniversitesi mimarlık fakültelerinin öğretim üyeleri ve öğrencileri ile birlikte çalışılarak toplamda 265 öğrenciye ulaşılmıştır. 2012-2013 Eğitim-Öğretim yılında ÇEKÜL Vakfı, Metin Sözen Eğitim ve Kültür Merkezi, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, KUDEB, Gaziantep Üniversitesi, Hasan Kalyoncu Üniversitesi ve Zirve Üniversitesi’nden gönüllü öğrencilerle (toplam 50 kişi) 11 ortaokul ve liseden yaklaşık 260 öğrenci ile birlikte toplamda 300 ü aşan öğrenciye ulaşılmıştır. Eğitimlerde önce kültür, kültürel miras ve koruma konularına eğitim verilmekte, bu süreç tamamlandıktan sonra doğal yaşam ve coğrafya, kent dokusu ve mimari özellikler, tarih ve arkeoloji, geleneksel yaşam kültürü ve müze konuları olmak üzere konularında uzman kişiler tarafından eğitim verilmektedir. Bu eğitimler tamamlandıktan sonra Gaziantep’in tarihi ve kültürel dokusunda alan gezileri yapılmaktadır. Bu gezilerin ilk gününde kent merkezi ve tarihi doku, ikinci gün ise Gaziantep civarındaki doğal alanlarla hayvanat bahçesi ve botanik park gezilmektedir. Verilen eğitimler ve yapılan geziler sonrası üniversite öğrencileri gruplara ayrılarak iki haftada bir okullara gidip çocukların öğrendikleri konularla ilgili projeleri takip ederek onlara yardımcı olmaktadırlar. 2013-2014 Eğitim-Öğretim Yılı’nda ilköğretim, lise ve üniversite öğrencilerinin eğitim programları devam ederken bu yıl Gaziantep Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğrencileri ile farklı bir eğitim modeli uygulanmaktadır. Bu eğitimde “Kültür, Kültürel Miras ve Koruma” eğitimini aldıktan sonra kent dokusu ve mimari, tarih ve arkeoloji, doğal yaşam ve coğrafya, geleneksel yaşam kültürü ve müze konularında da eğitim alıp bu beş konuda gruplara ayrılmışlardır. Ardından kent gezilerini yaparak yaşadıkları kent hakkında bilgi sahibi olan bu öğrenciler; deneyimlerini okullarındaki diğer bölümlerde okuyan ve şehir dışından gelen öğrenci grupları ile de paylaşarak kültüre sahip çıkan ve önemini anlayan 500’ü aşkın öğrenciye ulaşmaları amaçlanmaktadır. Eğitim döneminin sonunda ilköğretim ve lise öğrencilerinin üniversite öğrencileri ile birlikte üretmiş oldukları proje sergileri düzenlenmektedir. Sergi açılışında bu eğitim programına katılan tüm öğrencilere Kültür Elçileri sertifikası verilmektedir. Bu eğitimlerdeki amaç; kültürünü, kentini tanıyan ve bu bilgileri okullarındaki arkadaşlarına anlatan, ailesiyle paylaşan, gittikleri her ortamda yaşadıkları kenti ve kültürünü anlatan kimlik sahibi gençler yetiştirmektir. ÇEKÜL Vakfı olarak kültürel miras eğitimlerini bundan böyle de aynı özveri ile yeni kuşaklara aktarmak için çalışmalarımıza devam edeceğiz. 10 SÖYLEŞİ: SEZAİ GÖKSU Kent Planlamaları doğal veriler ve coğrafi özelliklerle uygun yapılmalı Röportaj: İrem SARAÇ - Birand İŞERİ eğerli Hocam hoşgeldiniz. Öncelikle kısaca bize kendinizi tanıtırmısınız? 1957 Antakya doğumluyum ama öğrenim hayatım hep Ankara da geçti. İlkokul, lise ve nihayet 1980 yılında Orta Dogu Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama bölümünü bitirdim. 1983 yılında 9 Eylül Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama bölümünde asistan olarak işime başladım. Bugün profesör olarak orda hala İzmir 9 Eylül Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama bölümünde öğretim üyeliği yapıyorum. D Bize kent planlamayı nasıl tanımlayabilirsiniz? İnsanların sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürmeleri için kentlerin düzenlenmesi faaliyetine kabaca kent planlama diyebiliriz. Tabi bunun yanı sıra onu bir ileriyi görme eylemi olarak tarif edebiriz. İleriye dönük bir eylem rotası oluşturma programı olarak tarif edebiliriz. Ama bütün ilgi alanı- nın kentler olduğunu ve kaliteli çevreler üretmek amaç temel amacı da kaliteli çevreler üretmek olduğunu söyleyebiliriz. Peki sizce ideal kent planlama süresi nasıl yapılmalıdır ve nasıl olmalıdır? Çevreyle ideal kentin ilişkisi var mıdır? Mutalaka var..Bir defa doğal verilerle ve coğrafi özelliklerle uyumlu olarak kentler planlanmalıdır. Bu bağlamın çok önemli olduğunu düşünüyorum, iklimsel koşulların,coğrafi bağlamın, morfolojinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Heralde ideal bir kent en iyi şekilde kendi içinde bulunduğu doğadan aldığı referanslarla ancak kurulabilir,doğasına yabancı bir kentin çok başarılı olacağını düşünmüyorum. Sizce bizler halkımız ne kadar çevreye duyarlı olabiliyoruz? Toplumda çevre duyarlılığının giderek arttığına tanık oluyorum. Eskiden olduğun- 11 SÖYLEŞİ: SEZAİ GÖKSU bütün kentler birbirine benziyor. Bütün yeni yapılaşmalar çünkü bütün yapılaşmaları denetleyen tek bir düzenleme var düzenlemeler eğer yerel özelliklere göre oluşturulsa muhtemelen farklı yapılaşmalar ortaya çıkacak kentler birbirine benzemeyecek. dan çok daha fazla duyarlı, daha bilinçli, çevreye daha bilinçli toplum çevre bilincinin ,tarih bilincinin giderek geliştiğini görüyorum. Çok sevindirici mesela;etrafımda daha çok doğa gözlemcisi, kuş gözlemcisi görüyorum. Eskiden olduğundan çok daha fazla ve sanıyorumda bu ilköğretimden başlıyarak gelen bir bilinç yaygınlaşıyor Türkiye’de bu açıdan sevindirici. Kentsel dönüşüm kavramı Türkiye'de nasıl ortaya çıktı? Daha da önemlisi neden bir anda kentsel dönüşüm uygulamaları gündeme geldi? Kentsel dönüşüm Türkiye ye 1999 yılında çok büyük bir felaket yaşadı. Marmara da büyük bir deprem 17 ağustos 1999 depremi bize çok sayıda yapının sağlam olmadığı ve çok sayıda planında kentleri yanlış yönlendirdiği gerçeğiyle yüz yüze getirdi. İlk defa kentlerin yeniden yapılanması ve yapıların yenilenmesi gerçeğiyle orda karşılaştık ama ikinci asıl kentsel dönüşümü Türkiye de gündeme daha kuvvetli bir şekilde taşıyan Van depremi oldu yine çok sayıda vatandaşı kaybedince yasal düzenlemeler ve örgütsel bazı düzenlemeler yapılarak kentsel dönüşüm Türkiye’nin şuan da en önemli problemi haline geldi. Kentsel dönüşümle ilgili bugün Türkiye deki uygulamalar ile aslında olması gerekeni karşılaştırdığımızda ortaya nasıl bir tablo çıkar? Bugün Türkiye de kentsel dönüşüm uygulamalarının en çok eleştirilen yönü yerinde yaşayanların daha doğrusu dönüşümün yapıldığı yer de yaşayanların yerinden edildiği süreçle sonuçlanması en çok eleştirilen noktası galiba. Türkiye bu problemi çözerse kentsel dönüşümü çok daha sağlıklı bir biçimde atlatır diye düşünüyorum. Şehirlerimiz dönüşürken neden kimliklerini kaybediyor? Şehirleşmek demek birbirinin kopyası şehirler demek mi? Neden çünkü Türkiye’de planlama faaliyetlerini örgütleyen tek bir yasal düzenleme var, dolayısıyla o yasal düzenleme bütün kentlerde yapılan planları bağladığı için 12 Ulaşım sorunu hakkında ne düşünüyorsunuz? Dar sokaklar, caddeler için ne tür çözümler yapılabilir? Muhtemelen eski dokularda yada kenttin eski bölgelerinde ulaşım aksaklıklarının, gerek trafik gerek taşıt yollarının dar olması artan imar hakları sebebiyle kaçınılmaz bir süreç, bunların genişletilmesi çok zor ama hiç olmazsa yeni gelişen bölgeler de yeteri kadar ulaşım problemi daha ciddi ele alınıyor ve daha geniş yollar bırakılıyor. Sürekli olarak planlarda değişiklik yapılarak yoğunluk yani yapı yoğunluğu arttırılınca malesef hiç bir alt yapı sadece ulaşım değil hiç bir alt yapı imkanının yetmeyeceği açık ortada. Kentteki caddeleri betonlaşmadan nasıl koruyabileceğimizi düşünüyorsunuz? Bunun için kentlerin merkezden uzaklaşacak biçimde yapılaşmaları ancak bunu önleyebilir, yani kompakt bütünleşik kent yumakları yerine desaflerize olmuş, yani merkezden uzaklaşmış dolayısıyla yeşil kuşaklarla birbirinden ayrılmış orta ölçekli büyüme kutuplarının tarif ettiği bir kent bölge modeli bu betonlaşmanın önüne geçebilir. Şehir planları yapılırken neler göz önünde bulundurmamız gerekiyor ? Şehirden daha uzak dediniz ama başka etkenler de var mı? Doğru..Bütün kültürel yapılar,toplumsal yapılar,gelenekler, görenekler yaşam biçimleri,eski yaşam biçimleri,uzun yıllarca birikmiş bilgiler yeni malzemeleri bize öğretebilir ve biz beton yığınları yerine işte bu Gaziantep de gördüğümüz gibi daha sıcak malzemeleri kullanarak yeni yapılar yapabiliriz. Kent planları yapılırken doğal kaynaklara dikkat edebiliyormuyuz? Kentlerin en üzerinde durulması gereken yani kentleşme sürecinde üzerinde en fazla durulması gereken nokta bu. Malesef doğal alanlara çok ciddi şekilde zarar veriyoruz. Bütün ekolojik dengeleri bozuyoruz, zincirleri bozuyoruz, doğal alanları yapılaşma uğruna ve bütün sadece insane mutluluğunu insanların refahını insanların yaşam kalitesini düşünerek davrandığımız için bütün bu doğal alanları feda ediyoruz. Halbuki insanlar bu koca sistemin küçük bir parçası biz diğer bütün varlıklarla beraberiz ve diğer bütün varlıklarla bu ortamı paylaşıyoruz onun için insan merkezli bir planlama yerine doğa merkezli bir planlama ancak bizi doğru bir kent planlamasına götürebilir. SÖYLEŞİ: SEZAİ GÖKSU Sizce ülkemiz ve bölgemiz adına Şehir planlaması bakımından kusursuzluğa nasıl ulaşabiliriz? Işte ekolojik duyarlı doğa duyarlı planlama, daha kusursuz bir planlama yapmamıza neden olabilir. Tabi sadece doğal ve ekolojik verileri kast etmiyorum ama sosyal ve kültürel geleneklerinde yerel değerlerinde çok önemli olduğunu söylemeliyim. Peki Hocam, Türkiye’de bir ‘Kentsel Dönüşüm” furyasıdır gidiyor. Gerçekten yeni ve yaşanabilir mekanlar yaratılması mı amaçlanıyor, yoksa bir kentsel bölüşüm mü var nedir bu durum? Bu kentsel dönüşüm aslında Türkiye de uygulandığı şekilde tamamen sermayenin yeni birikim aracı, yeni bir sermaye, birikim modeli bu da kapitalizmin 2002 yılından beridir içinde olduğu krizi aşmak üzere başvurduğu yollardan bir tanesi, yani kapitali kentleştirip orda bir sermaye biriktirebilmek. Tabi bu da çok vahşice olduğu için maalesef kaliteli bölgeler kaliteli yaşam alanları oluşmuyor. Belki yeni yapılar oluşuyor belki sağlıklı yapılar oluşuyor yönetmeliklere uygun depreme dayanıklı belki yapılar oluşuyor ama kentsel mekanın kalitesi asla artmıyor. Kentsel dönüşüm uygulamaları Türkiye'de hem toplumda hem de kentlerde nasıl bir dönüşüm ortaya koyuyor? Birbirine benzeyen hiç insanların alışık olmadığı özellikle yerinden kopartılan insanların hiç alışık olmadıkları çok yüksek yoğunluklu tek tip çevreler oluşturuyor. Kentlerin özellikle çeperlerinde uzun süre baş edilemeyecek ve yok edilemeyecek yapı halkası oluşturuyor. Kentsel dönüşüm konusunda yurt dışından gösterebileceğiniz başarılı örnekler var mı? Veya sizin gezip gördüğünüz ülkeler, şehirler de kentsel dönüşüme uygun veya kentsel dönüşüm nitelikleri buralarda çok iyi şekilde uygulanmıştır diyebileceğiniz yereler var mı? Evet var... Mesela Hollanda’da ,Almanya’da ve Fransa’da gözledim bu tür eskimiş kent parçalarını yeniliyorlar. Bu projelerin bazıları çok eleştirilmiştir gerçekten hiç bağlamana uygun olmayana yapılar meydana gelmiştir. Örneğin; Berlin de ki Sony Center’ın olduğu gibi ama çok başarılı örneklerde vardır. Hollanda’da , Amsterdam’da bu tür örnekler var yani her örnek başarılı değil yurt dışında da yurt dışında da çok kötü örnekler var onu da belirtmek lazım. Kentsel dönüşümde peki sizce bizim model aldığımız bir ülke var mı, var ise sizce bu ülkeler hangileri? Hayır... Bu kentsel dönüşümü tamamen biz icat ettik böyle bir model yok bu bize has bir şey bu. Aslında Türkiye kentlerin de tamamen yeni bir sermaye birikim süreci için icat edilmiş ve bunun çok temel aktörleri var, bir tanesi TOKİ gibi tamamen bizim bulduğumuz ve ben bunun başka örneğine de rastlamadım dünyada. Okullarda şehir planlacıları ile ilgili şehirlerde yaşam kurallarını da aktaran bir ders olsa sizce nasıl olur? Evet, bir kent kültürü dersinin çok önemli olduğunu düşünüyorum, bence olmalı hatta seçme değil zorunlu bir ders olarak okutulmalı kent kültürü dersi ama bunu söylerken de şunu kast etmiyorum yani herkes bu kentte belirli kalıplar kurallar içerisinde davranmalıdır, aksi taktirde davranmayanda işte kentli değildir gibi böyle bir dışlayıcı tavra bürünecek bir model önermiyorum. Ama bir kentlinin barındırdığı kültürel yapılara ihtiyacımız var ve o yönde geliştirilecek bir bilincin ders kapsamında daha iyi verileceğini düşünüyorum. Projelerin hayata geçirilmesi için neler yapılmalıdır? Sizin bize önerileriniz nelerdir? Projelerin hayata geçirilebilmesi için Mimarların, plancıların bizzat pratikte yer almaları lazım yani projelerinin peşinde koşacak pratik içinde yer alacaklar bunu öğrenciyken başlayacaklar ve meslek hayatlarının sonuna kadar meslek odalarına bağlı kalarak ve sürekli olarak da kamusallığı savunarak kamu alanlarımızı savunarak ancak böyle baş edebilirler. Son olarak mimarlık ve planlama öğrencilerine önerebileceğiniz tavsiyeleriniz nelerdir? Ben Mimarlara ve şehir plancılarına her zaman mekan hassasiyetinin mekan tasarımının çok önemli olduğunu söylüyorum ve bu konuda da bol bol görmelerini gezmelerini ve okumalarını tavsiye ediyorum yani bir mimarın bir şehir plancısının sadece bakmak değil görmeyi de geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum. *Hocamıza değerli vaktini ayırıp sorularımızı yanıtladığı için teşekkür ediyoruz. 13 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Betona gömülen ülke Dücane Cündioğlu V itrivius’tan bu yana mimarinin gözetmek zorunda olduğu üç temel ilke var:sağlamlık(firmitas), kullanışlılık (utilitas), güzellik (venustas). Bu ilkeleri sadce mimari yapılarda değil, zihinsel yapılarda da arayabiliriz:doğruluk ,yaralılık , güzellik. Taş veya tuğladan da yapılsa, kelime veya kavramlardan da kurulsa, her türlü yapının önce varlığını sürdürmesini (kalıcılığını) sağlayacak bir sağlamlığa ihtiyacı vardır.Varlığı kalıcı olmayan bir özün nitelikleri de kalıcı olmaz!Yapının yapılma amacına uygun (kullanışlı) olması gerekir. Bilgi de öyle değil mi? Faydası olmayan bilgiden bize ne?Her bilgi mutlaka bir şeyin bilgisidier.Aynı zamanda her bilgi bir-şey-için de bilgidir. Türkçe’nin en güzel soru kiplerinden biri: Eee? Varolan hiçbir şey bu soruyu sordulmamalı.Her şeyin –kavranıp kavranmamasından bağımsız- bir içini vardır? Ne için? Dücane Cündioğlu Mimarlık ve Felsefe 14 Her varolma nedeni kaçınılmaz olarak geleceğe atıf yapar. Şunun için, yani şu amacın gerçekleşmesi için. Teleolojik nedensellik insanın peşini bırakmaz.Bir şey varsa, onun varolma nedeni de vardır.Telos’u.Amacı.Gayesi.Maksadı. Maksudu. Bu telos’ a meşruiyetini sağlayan şey iradedir.İstem.İstem yoksa, amaç da yok demektir.İstemin niteliği üçüncü ilkeyi belirler.Güzeli, güzelliği. İradenin ve bu iradeyi yöneten bir aklın tasavvur edilemediği yerde güzelden ve/ veya güzellikten söz edilemez.Güzellik yapılarda aranıp bulunan bir nitelik olduğu kadar, o yapılara konulan bir niteliktir de.Üslub ve ifadenin güzelliğinin idrak edilebilmesi için, önce o güzelliğin irade edilmesi gerekir.İrade yoksa , idrak da yok demektir.Başka bir deyişle, güzellik, tıpkı iyilik gibi ancak diyalektik bir salınım içinde kendini gösterir.Hitapdaki güzellik nasıl muhatabı gerektiriyorsa, aynı şekilde bir de hatibi gerektirir.Bir müridi veya müdriki. Seyr u temaşa, sırf bu nedenle bir idrak meselesi olduğu kadar da bir irade meselesidir.O irade ki aslında güzelliğe yazılmış bir dibace.Ba’nın altıındaki nokta ölçüsüsünde. İrade salt hakikatetin ifadesinde değil, o hakikati taleb eden müridin iaredesindedir de. DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Sendeki güzellik kadar güzelliği idrak edebilirsin.Burası kesin.Fakat unutmamalısın ki sendeki güzellik kadar güzelliği ifade edbilirsin.Burası da kesin. Semra Ögel Anadolu Selçuklu Sanatı Üzerine Görüşler (1986) adlı kitabında şöyle der: Merkezi bir kurumsallaşma göstermeyen İslamiyet ne cmiye ne medreseye bağlayıcı bir program tayin etmemiştir.İslam ülkelerinde camilerin birbirinden bu kadar farklı olabilmeleri bu sayede mümkün olmuştur.Böylece kayıt tanımayan bir yaratıcı serbestlik bahis konusudur. Yaratıcı serbestlik.Ülkeden ülkeye, beldeden beldeye değişen yaratıcı çeşitlik.Hem planda, hem malzemede, hem de üslubda.Ne ki tüm mabedleri karakterize eden ilke aynı: vahdet ve tevhid.Bazen çoklukta birlik ,bazen birlikte birlik ve fakat her halikarda birlik. kâr lekesiyle kirlenmemiş mi hiç mi vicdan yok bu ülkede ki her geçen gün insanımız/insanlığımız iğrenç beton kütleleri arasında eridikçe eriyor? Kapitalizm seni betona gömüyor ey talip, farkında bile değilsin! Hem de bu sefer sarığıyla, cübbesiyle, seccadesiyle. Seccadesi olmayan kıyamlar Bir rüyanın kabusa dönüşmesinin öyküsü gizlidir mabedlerimizde.Bir yanda Kınalıada Camii(1964), bir yanda şakirin Camii(2005-09). Bugün ülkemizde mabed minaresine ilişkin bağlayıcı bir program var mı? Yok? Peki bu durum, yaratıcı serbestliğe yol açıyor mu?Bırakalım serbestlik tarafını, herhangi bir düzeyde yaratıcılığı ortaya çıkarıyor mu? Hayır! Niçin? Bizde yapılar mimarların bile elinde değildir de onun için. Yapıp eden, alan satan müteahhitlerdir.Mimar-müteahhitler.Mühendis-müteahhitler.Müteahhitler.Sağamlık da umrlarında değil, kullanışlık da güzellik de.Varsa yoksa para!Bütün amaçları para.Maksat para olduktan sonra dindarla dinsiz arasında ne fark var?Ah şu para, hakikaten tanrı kadar somut, tanrı kadar soyut! Türkiye’ yi bir bina çöplüğü, bir yapı mezbeleliği haline getirenler kimler?Sağlamlığın, faydalığın ve güzelliğin umurlarında bile olmadığı paracı zümre kim? İnşaat sektörünün faaliyetleri Türkiye de hala iktisadi bir faaliyet olmaktan öteye geçememiştir. Mabed mimarisi de doğal olarak kendine düşen payı almaktadır.Restorayon çalışmalarını belirleyen dürtü, sağlamlığı ve güzelliği aramaktan çok bir kazanç dürtüsüdür. Çünkü bu sahada çok güçlü ve kazançlı bir sektör oluşmuştur.(Restorasyon işlerinin mali değeriyle işçilik değerini bir zahmet karşılaştırsın ilgililer, bakalım ne sonuç çıkacak?) Ecdad yadigarlarına sahip çıkıldığı iddiası bu nedenle kazanç-örtücü bir slogan olarak iş görmektedir. Kapitalizm kazançtan gayrı hiçbir şeye kutsallık affetmez. Esas olan kardır. Kârın maksimizasyonu. Her ne pahasına olursa olsun, kar! İyi, güzel doğru, hepsi de masaldır kapitalistin gözünde. Kârlı mı, diye sorar tüccar, yanıt olumluysa yoluna devam eder. Ayakları ile neyin üzerinde tepindiğini aklına bile getirmez. Telafi edilemez ne hatalar yaptığının farkında bile değildir. Kâr, tıpkı kar gibi, hepsinin üzerini örter. Siyasetçi tüccarın gözüne bakıyor, tüccar ise siyasetçinin sözüne kulak kesiliyor, buraya kadar normal. Peki ama şu Hüzün verici iki öykü.Bir sondan bile mahrumlar.Bir sınırdan.Bir anlamdan.Bir bakıştan.Yeni camilerimizin hali hep böyle.Bilen biliyor.Beton gibi.Ruhumuz gibi.Floresanlı.Klimalı.Saatli.Bir de kubbeli.İşçi sınıfının estetik duyarlılığına sahip estetlerden bile farkedebileceği kadar kistch. Espirisi yok çünkü. Kınalıda ada Camii, zamanına göre, çok cesur ve gayet cüterkar bir teşebbüstü.Keşke takipçileri olabilseydi, ortada kendine karşı çıkabilecek ya da yanında yer alabilcek denli güçlü iddialar bulunsaydı. Olmadı, olamadı. Cami mimarisi bir an evvel çağdaşlaşmalı ve bu mimari hem çağın, hem de çağdaş dindarın ruhunu yansıtmalı. Bütün güzelliğiyle, ve dahi bütün çirkinliğiyle. Evvela içinde bir espri olmalı. Söylemek istediği bir şey. Hareket ve sükunuyla.Tasvir ve tasavvuruyla. Sadeliğiyle de, süsleriyle de. Büyüklüğüyle değil sadece, küçüklüğüyle de. Hem maddesiyle, hem mana ve suretiyle. Hiç değilse ihtiva ettiği espri iddiasıyla. Kınalıada Camii ve Şakirin Camii, birlikte ele alınmalı ve öyle değerlendirilmeli , aralarında yaklaşık yarım asırlık bir fark olsa da.İlk bakışta ikiside dıştan orta sınıf misafir odası düzgünlüğünde, ikiside içten kolonya kokusu çiğliyinde görünüyorlar. Görünüşleri kadar, hakikatleri de. Hususi bir telkinleri yok, sadece şimdi’yi, modern olanı, yeni ve güçlü olanı temsil ediyorlar. Hız ve sürati. Plastik olanı. Parlak olanı. 15 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Burun kıvırmanın, dudak bükmenin en son tahlilde yorum zaafından, yani ne diyeceğini bilemekten kaynaklandığı açık.Oysa Nuruosmaniye (1748-55), Nusretiye(1823-26), Ortaköy(1853-54), Dolambahçe(1853-55), ve Yıldız(1885) camileri hakkında yorum yapmak kolay. BU camiler Osmanlı gerçeğinin ta kendisi olduğunu, bu yüzden de bütün özellikleriyle kendi dönemlerinin ruhunu yansıttıalrını kim inkar edebilir? Sözdeki değil, özdeki Osmanlı Ortaköy Camii’nde tecessüm etti.Daha önce NUsretiyr Camii’nde.Hem tecessüm, hem temessül. Bütün zavallılığıyla ve bütün haşmetiyle.Zamanın ruhu ete kemiğe büründü, ve mesela Üskadar’ da Ayazma Camii(1761) suretinde göründü. Sinan camilerinde öykünmenin bir anlamı yok.Cumhuriyet müslümanlığının kökü ve kökeni, Sinan camileri değil, Tanzimant camiileridir.Bir esprisi yok dememeli, esprisi, Garb esprisi! Espri ,ilginçtir, Türkçe’ de mizah, şaka nükteli söz anlamıyla yaygınlaştı.Oysa asıl anlamı ruh ve akıl/fikir (spritus) demek.Bir şeyin esprisi yoksa , o şeyin içinde ruh, düşünce akıl, fikir de yok demektir.Bu nedenle her mimari yapı ya da her sanatsal yapıt kendi döneminin esprisini temsil ve temessül eder, etmelidir de.Bundan ne kaçabilir, ne de kaçınabilir. Kocatepe Camii(1962-87) gibi.Ankara’nın ortasında, Ankara’yı ayakta tutan esprinin ürünü.Bir şaka gibi. Ludwing Mies van der Rohe’nın (öl.1969)isabetle işaret ettiği gibi yaşayan bir dış’ın mevcudiyeti yaşayan bir içi gerektirir. Aksi düşünülemez. Önceleri zuhurunu heyecanla alkışladığım Şakirin camii’nin dışı, gayet tabii olarak yaşayan bir içten mahrum, tıpkı dışını kapatan modern dindar kadınların yavaş yavaş yaşayan bir içten mahrum olmaya başlamaları gibi. Şakirin Camii’nin nasılını taşıyan ve konuşulmak zorunda. Mahiyeti. Tanrısallığı. Grameri. Sözcükleri. Tamlama ve tümceleri. İsa’nın bedeninin temsil ettiğine inandıkları Ayasofya’da hıristyan dindarlar onun Ruhu’nu arıyorlar, öncelikle Tanrı’nın mekanında Tanrı’yla olmak istiyorardı. Asırlarca Müslüman dindarlar da aynı mekanda Tanrı’nın kelimesini yücelttiler. Kelimesini ve Kelamını. Alemlerin Rabbi’nin adını zikrettiler. İlk seçimleriydi dünyevi olanın mekânından uhrevi olanın mekanına adım atmak. Tanrısallığın eşiğine yüz sürmek. Modern camilerde dünyevi olandan uhrevi olana geçilmiyor aksine bugünden geçmişe gidilmek isteniyor. İhtişam yıllarına. Bütün bunlar iki-üç yüzyılda oluşan aşağılık kompleksini telafi hamleleri. Fakat taş yerine beton, ahşap yerine plastik, nedense hepsi de öykünmeler üzerinen. Çocukça. Hiçbir derinlik taşımıyor. Ne bir hesaplaşma, ne esaslı bir murakabe. Keşfedilecek bir derinlikten mahrum bugünün dindarı. Aşkın olanı, yani anımsanabilecek olanı bilmiyor, bilmek istemiyor da. Hatırlamıyor çünkü. Dindarlığın politik tezahürü, tıpkı ekonomik tezahürü gibi. Önemli olan ile değerli olan arasında seçim yapmak durumunda kaldığında önemli olanı seçiyor, değerli olanı değil. Yıldız Camii de öyledir. Hakikaten bir şaka gibi. II.Abdülhamid dönemi gibi.İmparatorluğun son iki yüzyıl boyunca o espri ayakta tuttu. Garblı bir espri.Esprisi işlevinden ibaretti.Ayakta tutuyormuş gibi yaparken anien çöküverdi.Bütün gövdesiyle.Sanki bir espri gibiydi.Tatsız bir espri. Bir amaç olarak biçim, herzaman biçimcilikle suçlanırçÇünkü bu çapa bir içe değil, bir dışa yöneliktir.Fakat ancak yaşayan bir için yaşayan bir dışı vardır. Yalnız yaşam yoğunluğu biçimsel yoğunluğa sahiptir. Her bir NASIL bir NE tarafından taşınır. Biçimlenmemiş olan, fazla biçimlenmişten daha kötü değildir. Bunların ilki hiçtir, ikincisi ise yalnız görünüş. Gerçek biçim için, gerçek yaşam gerekir. Fakat ne zaten var olmuş, ne düşünülmüş olan değil. Ölçüt işte burada yatıyor. Dindarlığın bir zamanlar inanmaya ihtiyacı vardı, çünkü umuda ihtiyacı vardı. Toplumsal yaşamdan dışlanıyordu ve aşağılanıyordu. Şimdiyse yapmaya etmeye ihtiyacı var, yapıp ettiklerini göstermeye . iktidar olmanın gereklerini yerine getirmeye. Çünkü kendi varlığını duyumsamaya ihtiyacı var, hem de en kaba biçimde. Zahiren. İniltinin yerine nara (challenge) almış durumda. Bundan böyle mabedler iniltiyi değil, narayı temsil edecekler ve siyasi kudret azmanlaşıp iktidar alanını genişlettikçe mabedler de ister istemez bu büyümeden paylarını alacaklardır. Görünüşe çıkan rıza ve teslimiyet değil, her daim iddia olacaktır. İddia ve dava. Naralar demir ve betona bürününce modern mabedler ortaya çıktı. Adeta gökdelenlerle yarışan minareler. Ve secdesi olmayan kıyamlar. Meydanlar. Kaynaklar Mimarlık ve Felsefe Dücane Cündioğlu (Yazılar kitaptan alınmıştır) 16 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Mimarlıkta ulusal kimlik "geleneğinin icadı" Doç. Dr. Havva Alkan Bala Arş. Grv. Bahadır Tosunlar Giriş Mimarlıkta “kimlik” tartışmaları çevreyi anlamlandırma ve algılama ile ilgili geniş bir kapsama sahip olmakla birlikte bu metin, ulusal mimarlığın yaratılmasındaki çağrışımlara yoğunlaşmıştır. Günümüz Türkiye’sinde ne mimarlık dergilerinden tanıdık gelen binalar, ne mimari elemanların tarihi bağlamından kopartılarak salt biçimleri ile taklit edilmesi yöntemi estetik anlamda mimari değer üretmeye yetmemektedir. Hele hele “tarihteki görkemli dönemlere” atıfta bulunmak için “kimlik-ulusallık” olgusu ile biçimlerin kopyalanması ve adına “Selçuklu mimarisinin yorumu”, “Osmanlı Mimarisinin yorumu, “Türk Evi’nin yorumu” adlandırılmaları ontolojik bir sorun gibi görünmektedir. 1 Bu çalışma mimarlık üzerinden tanımlı ve ayırt edilir arkitektonik elemanlarla tarihsel süreçte ve hatta günümüzde kurulma- ğa çalışılan ulusal kimliği anlama çabasıdır. Bu anlama çabasının kökeni günümüz Türkiye’sinde mimari kimliğin ve/veya kimliksizliğin, şekilci yaklaşımların, biçimci düzenlemelerin, orijinallikten uzaklaşan ve taklidi kolayca benimseyen mimarlığın yaygınlaşmasının farkındalığına dayanmaktadır. Bu metnin temel sorusu “Günümüz Türkiye’sinde ayırt edilebilir bir ulusal mimari üslup hatta evrensel bir kimlik var mıdır?”. Bu soru aslında zihinsel haritamızda ve kolektif bilinçte mimarlık camiasının cevabını bildiği bir sorudur. Sorunun soruluyor olma durumu cevabın oldukça görünür olmasındandır. 2. “Ulusal Kimlik” Tanımından Mimari Kimliğe Sözlük tanımı ile ulus yada millet, çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluştur- Doç. Dr. Havva Alkan Bala Arş. Grv. Bahadır Tosunlar Selçuk Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü 17 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Şekil 1: İslam Öncesi Dönemin Mimari Karakteristik Özellikleri Şekil 2: Karahan ve Gazneliler Dönem Mimarisinin Karakteristik Özellikleri Şekil 3: Selçuklu Dönem Mimarisinin Karakteristik Özellikleri 18 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Şekil 4: Beylikler ve Osmanlı Kuruluş Dönem Mimarisinin Karakteristik Özellikleri Şekil 5: Osmanlı Dönem Mimarisinin Karakteristik Özellikleri duğu topluluktur. Ulusallık ise -İngilizce “nationality”yalnızca bir ulusa özgü sanat üsluplarının, akımlarının, anlayışlarının ya da biçim öğelerinin genel niteliğine verilen addır (Sözen ve Tanyeli 1996). Ulusallık yaklaşımı ve milli devlet anlayışının zirve yapması 19. yüzyılın sonuna denk düşmektedir. Modern devlet-bürokrasisi, ordusuyla, milli eğitim ve yargı sistemiyle, güvenlik teşkilatı ve iletişim örgütleriyle merkeziyetçi olmak dahası farklılıkların tıraşlanmasını arzulamaktaydı (Mardin 2006). Modern devletin örtük olarak bireye empoze ettiği evrenselliğin derinliğinin baskın olması gerektiğidir (Hegel 2006). Modern devlet özellikle Fransız Devrimiyle “ulusal egemenliğin” soyut bir biçim altında yeniden üretebilmesinin önünü açmıştır (Özer 2012). Bir başka ifade ile egemenlik figürü somut kraldan soyut bir birlik olarak ulusa evril- miştir. Ulus “sınırlı” olarak hayal edilmektedir. Hiçbir ulus kendisini insanlığın tümü ile örtüşüyor olarak hayal etmemektedir (Anderson 2011). Fransız Devrimi’nin ulus teorisine getirdiği yenilik merkeziyetçi bir algı ile ulusu sosyolojik bir birim olarak devletin toplumla, toplumun devletle bütünleşmesini öngören bir egemenlik biçiminin kurucu söylemidir (Özer 2012). Her kurucu söylem gibi ulus devlet de mimarlıkta ifadesini bulmak istemektedir. Mimarlık çoğu zaman dönemin yaşamsal, toplumsal, ekonomik, siyasal ve ideolojik yansıması olarak ele alınmaktadır. Tarihsel sürece baktığımızda toplum, zaman ve mekan üçlemesinin net ve anlaşılır bir şekilde mimarlık üzerinden okunması genellikle olasıdır. Orta Asya’daki göçer 19 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Şekil 6: Birinci Ulusal Dönem Mimarisinin Karakteristik Özellikleri düzenden başlayarak, günümüze kadar mimarlık ayırt edilebilir özellikleri ile kendini var etmektedir. Süreçte zaman zaman mimarlığın kendi zamanını ve yerini yansıtmada algısal çarpıklığa, kafa karışıklığına neden olduğu dönemlere de rastlanmaktadır. Türk Ulusunun mimari kimlikle kurduğu ilişkiye derinlemesine değil, uzaktan ve genelleyerek bakıldığında İslamiyet öncesi kavramlarla mimari, Uygurlar ve Maniheizm, Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Memlüklüler, Artuklular, Danişmentler, Mengücekler, Anadolu Selçuklular, Beylikler dönemi, Osmanlılar İmparatorluk Dönemi, 1. / 2. Ulusal mimarlık ve 21. Yüzyıl dönem mimarisi olarak adlandırılabilir (Şekil 1-5). Ancak söz konusu zaman/mekan/toplum/kimlik ve mimari olunca yapılacak her türlü sınıflama ve gruplama sorgulanmağa ve yeniden ele alınmağa gereksinim duymaktadır. 2.1. Modernitenin Karşısına Konan Ulusallık ve Kimlik Toplumsal, kurumsal veya kişisel kimlik bunalımları, genellikle kırılma noktalarında kendini göstermektedir. Mimari kimliğin oluşturulmasında da durum geçerlidir. 20. yüzyılın Türkiye’sinde yaşanan savaş ve devrim yılları sonrasında ekonomik, toplumsal ve kültürel yapıdaki değişim kendini mimarlıkta da var etmiştir. Batıda hızla girilen modern ve uluslar arası akım etkilerini tüm dünyada göstermeğe başlamıştır. Frampton (1983) ne teknolojiyi ne de “nostaljik tarihselciliğe” teslim olmayan, gelenekseli aynen taklit etmeyen ama yerel nitelikleri özümseyip çağdaş terimlerle yeniden yorumlayan 20 mimarlığı bulmanın gerekliliğinden bahsederken; özde evrenselliği ulusal değerleri tehdit edici bir unsur olarak algılayan bakış açısına gönderme yapmaktadır. Tarihselçi, gelenekçi, yöresel, folklorik ürünlere olan ilginin gerisinde ne gibi düşünsel alt yapı olduğu, ulusçuluk algısının modernite ile yan yanalığı/karşıtlığı anlaşılmadan mimarlık tartışılmasına girilmesi yüzeysel kalacaktır. Modernizmin doğayı, bireyi ezen mekanikliği ve yerel özellikleri hızla yok etmesine duyulan tepki aşırılıklarla dolu düşünsel zeminleri hazırlamıştır. Modernizm bireyde ve toplumda yaygın olarak kendine yabancılaştırmayı getirmiştir. Doğadan, tarihten, toplumdan ve dahası kendinden kopma bir kimlik buhranı doğurmuştur. Modernizm “Ben kimim?, Kim olmamalıyım?” sorularını sordurturken cevapların yanı başımızda olandan, dokunabildiğimizden değil uzaklardan gelmesi beklenmiştir. Yer ve zaman uzaklığı, düşünce sınırlarında uzaklık, yitirilen geçmişi yeniden yaşatmayı çözüm gibi algılatmıştır. Bu geriye dönüş türleri içinde mimari kimlik, ulusal, geleneksel, tarihçi, eklektik yapısıyla karşımıza çıkmaktadır (Balamir ve Asatekin1991). İşte tam bu noktada Anadolu topraklarında 600 senelik Osmanlı İmparatorluğu çökmüş, büyük bir bağımsızlık mücadelesi cephelerde kazanılmış ve genç Türkiye Cumhuriyeti inşa edilmeğe başlamıştır. Ulus fikrinin ortaya çıkışıyla mimarlıkta üslup tartışmaları ulusal kimlik sorununu gündeme getirmiştir. 1923’de kurulan Cumhuriyetle birlikte girilen uluslaşma sürecinde ulusal bütünlüğü mimarlık üzerinden simgeleyip pekiştirmek son derece anlaşılır gibi görünmektedir. DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Şekil 7: İkinci Ulusal Dönem Mimarisinin Karakteristik Özellikleri 2.2. Mimarlık Üzerinden Ulusal Kimlik Oluşturma Deneyimi Alsaç’a (1976, 1991) göre Milli Mimari arayışlarında iki evre görülür: Bunlardan ilki 1900-1930 yılları arasında I. Ulusal Mimarlık Akımı ve eklektrik yaklaşımların egemen olduğu evredir. Bu evre tarihten gelen biçimlerin Neo-klasik anlayışla mimarlığın dilini oluşturduğu bir dönem olmuştur. Birinci Ulusal Mimarlığın biçimci yaklaşımı içinde simetrik kütleler, Rönesans mimarlığındaki kornişlerle üçe ayrılan cepheler, dışarı taşırılan orta, yan ve köşe aksları, Osmanlı dönemi portikleri, geniş saçaklar, çıkmalar, bezeme ve kubbe görülmektedir (Aslanoğlu, 1984), (Sözen ve Tapan 1975). Yeni kurulan Cumhuriyetle beraber Osmanlı Döneminin tecrübeli aydınları da Cumhuriyet kadrolarında yer almaya başlamış, bu çerçevede Mimar Kemalettin ve Vedat Tek gibi mimarlar da Ankara’ya gelerek Yeni Cumhuriyetin mimari eserlerinin yaratılması noktasında görevler almaya başlamışlardır. Mimar Kemalettin Bey ve içinde yetişmiş olduğu çağın kuşağı, emperyalizm ve buna paralel olarak ortaya çıkan “ulusçuluk” fikrine karşı dağılmakta olan, çok uluslu ve heterojen yapıdaki bir İmparatorluğu, ortak paydada bir arada tutmanın, ideal mimari dilini aramışlardır. Bu dönemdeki mimari ürün ve arayışlarda, özellikle Selçuklu ve Osmanlı’nın, eski ve ihtişamlı günlerine bir özlem, o ihtişamlı günlerin bir yansıması olan mimariye de bir dönüş çabası bulunmaktadır (Şekil 6). İkinci Ulusal Dönem ise; 1930-1940 yıllarında Avrupa da bilinçli bir bakış açısı yakalamış olan Bauhaus fikirlerinin temelindeki işlevci, rasyonel, yeni konstrüksiyon metotlarını kullanan, seri üretilebilen, ekonomik çözümler getiren modüler ve sade bir mimaridir. Yeni kurulan Cumhuriyetin batılı bakış açısı ve bunun mimari temsilleri söz konusuyken, modernist ve yabancı mimarların etkisiyle kurulan ve 2. Ulusal Mimari olarak adlandırılan akım kısa sürede tüm kamu binalarına yansımaktaydı. Bu yansımada Türkiye’deki mimarlık okullarında görev yapan yabancı mimarların etkileri olmuştur. Ernst A. Egli, Bruno Taut, Clemens Holzmeister, Paul Bonatz, Bruno Zevi gibi Batı kökenli mimar ve öğretim üyeleri ulusalcı eğilimleri desteklemişlerdir (Aslanoğlu, 1988), (Kaprol 2002). Ernst A. Egli’nin (2013) anılarını anlattığı eserde yakın tarihte toplumsal dönüşümün, inkılapların etkisinin, yaşanan dönüşüm sancılarının kent ve mekandaki denklilerine bir Batı’lı olarak objektif ve derinlemesine tespitlerde bulunulur (Şekil 7). İkinci Ulusal Mimarlık ile Birincisi arasında benzerlik görülür. Her iki akım bunalım dönemlerinin ürünüdür; ortalarında birer Dünya savaşı bulunur. İkisi de Ulusal bir mimarlık oluşturma kaygısıyla tarihsel biçimlerden yararlanma yolunu seçmiş benzer biçimlendirme ve düzenleme ilkeleri uygulamışlardır. Esin kaynaklarında ise birbirlerinden ayrılırlar (Kaprol 2002). Ancak sanki erken Cumhuriyet Dönemi'nde izlenen ulusal üslup arayışları, kimlik arayışına kalıcı bir çözüm getirememiş gibi görünmektedir. 3. Günümüzdeki Ulusal Mimarlık Yorumları –Ve Örnekleri Birinci ve İkinci Ulusal Mimarlık olarak adlandırılan dönemin mimari kimlik oluşturma çabası Atatürk’ün vefatı ve 2. Dünya Savaşı ile kesintiye uğramıştır. Fesli dede ile 21 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Şekil 8. Üç nesilde evrim geçiren toplumsal dönüşüm şapkalı torun arasında dil, algı, yaşam, bağlamsal olarak derin geçişler, kopuşlar hız ekseninde içselleştirilemeyen anlayışları doğurmuştur (Şekil 8). Döneminin ve hala pek çok dönemin dahisi olan Atatürk’ün ufkunu ve koyduğu vizyonu bugün dahi içselleştiremeyen zihniyetler “Modern Cumhuriyet Fikri” içerisinde, bu mimari kimlik arayış denemesini ve derinliğini gündemde tutmamışlardır. Ulusal mimari kimlik bu anlamda adeta icat edilmiş bir gelenek, “ortada kalmış” ve kimse tarafından sahiplenilmeyen bir duruma dönüşmüştür. Gündelik yaşamda sokaktaki insanın “devlet binası gibi” sözü bu mimariye duyulan mesafenin, kolektif hafızada üretilen halk-devlet ilişkisinin izdüşümüdür. Halkın bu mimari ile bir sorunu olmamakla birlikte devlet ve demokrasi ile ilişkisinin, son 50 yıl içerisinde pek çok şekilde sakatlanması sonucunda insanların bu mimariyi bir mesafe koyduğunu söylemek olasıdır. 1950’ler ve sonrasında başrolde olan değerler sistemi kapitalizmin öngörüleri üzerine kurulmuştur. Mimarlığın bunun dışında kalmasını beklemek abartılı bir iyimserliktir. Günümüz Türkiye’sinde, artık görmeye çok da alışkın olduğumuz imaj binalar kimlik üretme gayretleri gibi sunulmaktadır. Kitle iletişiminin bu kadar yoğun olmadığı ve imajların hayatımızda bu kadar çok yer kaplamadığı dönemlerde; sözgelimi “Ev” dediğimiz kavram içinde sokak, komşuluk, mahalle gibi aidiyeti barındıran, kalıcılığın, güven duygusunun o bağlam ile beraber var olduğu bir yerdir. Evin kendisinden önce imajıyla var olması Türk insanı için yeni bir durumdur. 1970’li ve 1980’li yıl- 22 lara, şehirlerde nüfusun artması ve yükselen arsa fiyatlarıyla beraber; hayatımıza tekdüze bir yerleşim şemasıyla var olan kooperatif blokları gelmiş, sonrasında kalburüstü semtlerde denenmeye başlanan; kısa sürede çeşitli güvenlik sebepleri ve altyapı sorunlarını site bünyesi ölçeğinde çözdüğü gerekçesiyle giderek popülerleşen site yaşamı hayatımızda gündelik bir yapı olarak yer almaya başlamıştır. Elitliğe, lükse, güvenliğe ve kendi içine kapalılığa (Gated Communities) sahip olmanın bir anahtarı olarak sunulan “kapalı siteler” ve bu yapılaşmanın imajı “ev” olmaktan uzaktır. Bir başka ifade ile kapalı siteler konutun speküle edilen değerine ek olarak; sitenin imajının da “pazarlanabilir” bir nesne olmasının keşfedilmesiyle beraber konuta bakış açısının değişmesine sebep olmaya başlamıştır. Bir yanda daha inşa edilmeden; henüz anahtarları teslim bile edilmeden; alışıldık hale gelerek; eskidiklerinin beyanını veren “modern imaj” yapıları bulunmaktadır. Varlıklarından önce imajlarının temsiliyetiyle hayatımızda var olan “modern imaj” yapılar istisnai ve dünyada tek olmasıyla övünülen fakat her “yeni” ile birbirinin ikamesi haline gelen yapılar gibi görünmektedir (Şekil 9). Tüketim kalıpları ile özle uğraşmayı bırakarak, gösterişe, makyaja, şekle, olduğumuzdan farklı görünmeğe düşkünlük 21. yüzyılın temel davranışı olmuştur. Bu eğilim ekonomik altyapıdan, kentlerin altyapısına hatta kişisel bilgi altyapısına kadar hemen hemen her alanda görülmektedir (Bayart,1999). Kapitalist toplumun sahip olduğu bir dizi özgül kuramsal özellikte girişimciliğin katı, rekabetçi DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Şekil 9: Günümüz Türkiye’sinde imaj üzerinden kimlik oluşturma gayreti ile inşa edilmiş bina örnekleri ve genişlemeci doğası, teknolojik yenileşmenin sürekli ve yaygın olma eğilimini göstermektedir. Tüketici sağladığı özel fayda bakımından bir nesneye değil onun “imajına” bağlanır olmuştur. Güç ilk planda duyusal anlamı olan nesneyi alınıp satılan bir mal olarak metalaştırmakta, sonra onu daha hızlı tüketilmesi için ambalajlamakta ve imaj haline getirmektedir. En sonunda artık ortada ambalajlanmış bir meta da kalmamakta, kayan bir zeminde yalnızca imaj satılmaktadır. Bunun mimarlıkta denk düştüğü durum tüketim adına “imitasyon” da dahil olmak üzere “her şey olur” ilkesinin benimsendiği Postmodern durumdur (Harvey, 1996), (Jameson 1994). Mimari kimliğin ulusal atıflara kavuşması için başvurulan ve günümüzde oldukça yaygınlaşan hatta artık kabul gören ikinci tutum, mimari elemanların tarihi bağlamından kopartılarak salt biçimleri ile modern çağda, modern malzeme ve teknoloji ile taklit edilmesidir. Tarihi değeri olan mimari elemanların taklidi; zahmetsiz üretilir ve kolay tüketilir olması açısından iyi bir malzeme gibi görünmektedir ancak bu, yere ve zamana ait olanın içinin boşaltılmasıdır. Tarihsel süreçte belli bir dönemin karakteristiği olan herhangi bir mimari elemanı sözgelimi Selçuklu ve Anadolu Selçuklu dönem mimarisinin imzası niteliğindeki “Taçkapıları” ele alalım. Taçkapılar, binanın ana girişi olarak kullanılan genellikle dini ve eğitim yapılarında rastlanan işlevsel ve törensel bir mimari elemandır. Taçkapı, yalnızca kalın taş duvarın dış yüzünden içe geçişi sağlarken sayısız katlanmalarla kendini gerçekleştiren bir mimari öğe değil, hakikate giden yolun başlangıcını simgeleyen bir eşiktir. Sembolik olarak, gündelik sıradan, geçici ve bu dünyaya ait olanlardan, sonsuzla kavuşan, kavranması erdemi ve bilgeliği gerektiren tinsel bir dünyaya geçişi anlatmaktadır. Abidevi ölçülerde ele alınan bu taç kapıların genel formu daima bir seccadeyi andırır. Bazen sivri, bazen yuvarlak bir kemerin kıble istikametini belirlediği, mihraba serilmiş bir seccadenin üç boyutlu olarak inşa edilmiş şekli olarak görülebilirler (Uğurlu 1998) (Bala 2010). Taç kapılar aydınlanmağa açılan, kente abidevi duruşu ile anlamlı sembolik anlatılarda bulunan o dönemin taş işçiliğinin başyapıtıdır. Anadolu’da ayakta kalmış yirmiye yakın taçkapılı Selçuklu eseri bulunduğu bilinmektedir. Başyapıt kabul edilebilecek en önemli Selçuklu dönemi yapıtlarının birçoğu Konya’da ayaktadır. Konya’nın 12.ve 13. Yüzyıllarda imparatorluğun başkenti olması ile diğer Anadolu kentlerine göre Selçuklu dönemi eserlerini daha çok barındırmaktadır. Konya, Anadolu Selçuklularına başkentlik yapmıştır ve kentte yaygın olan yeni mimari beğeni, tarihi Selçuklu portallarının modern binalara takılmasıdır. Niyazi Usta İlköğretim Okulu tarihi Taçkapıların kopyalarını içeren yapılar arasında sayılabilecek çarpıcı bir örnektir. 2006 yılında yapılan okulun 1242 yılında yapılmış Selçuklu yapısı olan Sırçalı Medresenin Taçkapısı ile yan yana getirilmesi taklidin meşruluğunun geldiği seviyeyi göstermektedir (Şekil 10). 23 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Şekil 10: Taklidin mimarlık üzerinden gerçeğin içini boşaltması (Bala 2010 s.91) Aralarında 754 yıl zaman farklı olan iki eğitim yapısının aynı biçim, tarz ve benzer görünümlü malzeme ile yapılması Platon'un Mağara Mitinden izler taşımaktadır (Eflatun, 1960). Devlet isimli eserde yer altında bir mağarada yaşayan ve nesnelerin gölgelerini gerçek sanan esirlere gerçeğin anlamını ve derinliğini anlatmak ne denli güçse, orijinal olanın deneyim zenginliğini, imitasyonun sığlığındakine anlatma da o denli güçtür. Bu sığ imitasyon estetiği, mimarın tek başına içinden çıkamayacağı kadar derindir. Milli Eğitim Bakanlığına vatandaş tarafından bağışlanan okulun yapımının her aşamasında mimarın dışında ortaya konulan bireysel ve toplumsal beğeniler belirleyici olmuştur. Mimar, bu beğeniyi disipline eden teknik bir adam olmanın ötesine geçerek, durum belirleyici bir “aydın rolünü” üstlenme şansını bulamamıştır. Bu yapı taklidin sınırlarını zamana ve mekâna bağlı olmayan bir dereceye getirerek “şimdi” ve “burada” olma özelliğini kaybederek “Antik Selçuklu’da” ve “orada” noktasına getirmiştir. Bu yapı, gerek Konya kentinde gerekse ulusal bazda yerel ve siyasi otoritenin ve halkın beğenisini kazanmış ve diğer eğitim yapılarına örnek gösterilmiştir. Bu yaklaşım diğer pek çok modern yapıda da kendini tekrar etmiştir (Şekil 11). Taklit olan gerçek olanın yerini aldığında algıları değiştirmekte ve gerçeklik duygusu sabote edilmektedir. Baudrillard (1988) imitasyonların orijinal olanın değerini indirgediğini ifade ederken, Dovey (1985) e göre buna ek olarak gerçeğin derinliğine karşı duyarsızlıkların başlamasına neden olmaktadır. Aslında tüketim çağının toplumu ve tüketimi destekleyen her anlayış meşrulaşmakta, mimarlıkta bu bütünlükteki yerini almaktadır. 4. Son Söz Günümüz Türkiye’sinde genel hatlarıyla “ulusal”(!) mimari kimlik iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Birincisi, yapısal öğelerin nedeni ve bağlamı belirsiz tektoniklerle, popüler bir mimarlık beğenisi oluşturmasıdır. İkincisi ve daha yaygın olanı ise günün özgül koşullarıyla baş edemeyip, geçmişle geleceğin ilişkilerini tarihselci bir çizgide algılamanın güvencesine sığınmakla yitirilen geçmiş/idealize edilmiş geleceği inşa etmektir. Türkiye de son otuz yıldır üretilen ve inşa edilen mimari ürünlere baktığımızda her iki yaklaşımında kimlik değeri üretmeğe yetkin olmadığını söylemek olasıdır. Kimlikli mimarlık ürününün zaten en baştan insanı ve kültürel bağlamını yok saymaması, yada kendi bağlam yapısını oluşturabilecek kadar güçlü olması gerekmektedir. Şekil 11. Selçuklu Taç kapılarının Modern yapılara “takılması” (Bala 2010 s. 93-95) 24 Ulus fikrinin ortaya çıkışıyla mimarlıkta üslup tartışma- DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK ları “ulusal kimlik” sorununu gündeme getirmiştir. Çağdaş Batı mimarisinin tekniklerini, geleneksel Türk mimarlığının geleneksel öğeleriyle sentezleyerek “yeni bir mimari kimlik” inşa etme çabası, döneminin düşün dünyasındaki akımların gayretleriyle paraleldir. Günümüzde mimari kimlik oluşturma çabaları artık milli ve ulusal söylemlerden çok kapitalizm, marka ve görünür olmak üzerinden kurulmağa çalışılmaktadır. Mimarlık bir tüketim nesnesi haline geldiğinden kimlik tartışmaları farklı parametrelere bağlıdır. Doksanlı yıllarla beraber Türkiye’ye hâkim olmaya başlayan tüketim kültürünün “imajı pazarlama” yöntemi mimari üretimi de etkilemiştir. Koşullar, malzeme ve teknoloji değişmiş olsa da kamusal bellekte yer alan geçmişte üretilmiş ve saygı görmüş mimari formları taklit etmek, vernaküler mimariyi yüceltmek, nostalji mimarisi ile özlem gidermek, kaybolan kimliği aramak gibi gerekçelerle baş vurulan bir yoldur. İkame edilebilir geçicilikler çağında “Modernizm”in en temel arayışlarından biri olan ve batı felsefesinin 2000 yıllık arayışının varmak istediği “tek ve gerçek” hakikati bulma çabası, her insanı mutlu edebilecek ve ideal olanı keşfetme isteği, sürekli “yeni” ve birbirinin ikamesi haline gelen imajlar çağı bir dil ve kimlik üretmekte yetersiz kalmıştır. “İcat edilmiş gelenek” terimi inşa edilmiş ve formel düzlemde kurumsallaşmış gelenekleri olduğu kadar, kolayca izi sürülemeyecek bir şekilde kısa ve belirlenebilir bir zaman diliminde –belki de birkaç yılda- ortaya çıkmış olan ve büyük bir hızla yerleşmiş “gelenekleri” de kapsamaktadır. Hem gelenekten esintiler taşıyan hem de çağı yakalayan bir üsluba kavuşmak özen ve beceri isteyen bir uzlaşmadır. Kaynaklar Alsaç, Ü., 1976. Türk Mimarlık Düşüncesinin Cumhuriyet Dönemindeki Evrimi, Doktora Tezi, K.T.Ü. Baskı Atölyesi, Trabzon. Alsaç, Ü. , 1991. İkinci Ulusal Mimarlık Dönemi, Arkitekt Dergisi, 10,42-48. Anderson , B., 2011. Hayali Cemaatler-Milliyetçiliğin Kökenlerinin Yayılması, Çev. İskender Savaşır, Metis Yayınevi, İstanbul. Aslanoğlu, İ. ,1984. Birinci ve İkinci Milli Mimarlık Akımları Üzerine Düşünceler, Mimaride Türk Milli Üslubu Semineri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler Genel Müdürlüğü, İstanbul. Aslanoğlu, İ., 1988.Modernizm Tanımı Sınırları Erken Yirminci Yüzyıl Mimarlığında Farklı Tavırlar, O.D.T.Ü.Mimarlık Fakültesi Dergisi, 8(1) ,60-63. Bayart, J.F. 1999. Kimlik Yanılsaması, Çev. M. Moralı, Metis Yayınları, İstanbul. (Certau, M. De, 1980, La Culture au Pluriel, 238-239, Christian Bourgois, Paris) Bala Alkan.H. 2010. İmitasyon Estetiği; Selçuklu Taç Kapılarının Çağdaş Binalarda Yinelenmesi, Mimarlıkta Estetik Düşünce, , Editör; Jale Erzen. Sayfa 85-102, TMMOB Mimarlar Odası Yayını ISBN 978-605-01-0028-0 Balamir, A. ,Asatekin, G. 1991. Ulusal Kimlik Sorusu Üzerine Karşıt Düşünceler Ve Konut Mimarisi, Odtü Mimarlık Fakültesi Dergisi, ODTÜ MFD 1991(11:1-2) 73-87 Baudrillard, J. 1988. Selected Writings, Stanford University Press, Stanford Bozdoğan, B. 2012. Modernizm Ve Ulusun İnşası, Çeviren: Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul Dovey, K.,1985. The Quest for the Replication of Environmental Meaning, Seamon, D. and Mugerauer, R. (der ing*) Dwelling, Place and Environment, Columbia University Press, USA, ss.33-40 Eflatun,,1960. Devlet III, Maarif Basımevi, çev:Erhat, A., Ankara, ss. 506-514. Egli, E. 2013. Atatürk’ün Mimarının Anıları Genç Türkiye İnşa Edilirken, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul. Frampton, K. 1983.Towards a Critical Regionalism: SixPoints for an Architecture of Resistance, The Anti-Aesthetic: Essays on Postmodern Culture,ed H. Foster, The Bay Press, Post Townsend Harvey, D.1996. The Condition of Postmodernity (Postmodernliğin Durumu), Translated by Sungur Savran, Metis Yayınları, İstanbul, ss. 319-321 Hegel, W.FH. 2006. Tüze Felsefesi, çev. Aziz Yarımlı, İdea Yayınları, İstanbul. Jameson, F. 1991. Postmodernizm or the Cultural Logic of Late Capitalism, Verso, Londra. Türkçe yayın (1994) ”Postmodernity yada Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı”, çev. Plümer, N., Yapı Kredi Yayınları, İstanbul). Kaprol,T. 2002. Cumhuriyet Sonrası 1930-1950 Yılları Arasında Bursa’da Mimari Gelişim, Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2002 Mardin ,Ş. 2006. Türk Modernleşmesi, İletişim Yayınları, İstanbul. Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, 1997, 4. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul, Özer , S. 2012. Rousseau ve Hegel: Egemenlik ve Diyalektik, Otonom Dergisi, İstanbul. Sözen, M., Tanyeli, U. 1996. Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul.4 Sözen, M. ve Tapan, M.,1975 .50 Yılın Türk Mimarisi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara. Uğurlu, K., 1998. Bilgiye Açılan Kapılar, İpekyolu Dergisi (1998):211-222 ŞEKİL Kaynaklar [1]. Türk Çadırı Mehmet Bahadır Tosunlar İllüstrasyonu 2013 ve diğerleri Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, 1997, 4. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul, Sayfa 9-10-13 ile üretilmiştir. [2]. Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, 1997, 4. Basım, Remzi Kitabevi Sayfa 36-40-41-44 ve http://Tr.Wikipedia.Org/Wiki/Buhara yararlanılarak üretilmiştir. [3]. Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, 1997, 4. Basım, Remzi Kitabevi sayfa 114, http://My.Opera.Com/Melikhaker/Albums/Showpic.Dml?Album=807265&Picture=51682392, http://Kahve-Tadinda.Blogspot.Com/2012/12/Konya-Turu.html http://Www.Ne.Jp/Asahi/Arc/İnd/2_Meisaku/47_Damgan/Xminaret.htm yararlanılarak üretilmiştir [4]. Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, 1997, 4. Basım, Remzi Kitabevi sayfa 219, http://Www.Lifeinbursa.Com/Fotografx/4/19343/Camiler/İznik_Yesil_Cami.Htm yararlanılarak üretilmiştir. [5]. http://Www.Bura.Org.Tr/Haberler/Haberoku.Asp?Hid=305, http://Commons.Wikimedia.Org/Wiki/File:%C3%87inili_K%C3%B6sk._Estambul.Jpg http://Vdb.Gib.Gov.Tr/Edirnevdb/Kultur/Selimiye.Html yararlanılarak üretilmiştir [6]. http://galeri2.arkitera.com/main.php?g2_view=core.DownloadItem&g2itemId=20680&g2_serialNumber=2, Ahmet Hikmet Koyunoğlu-Ankara Etnografya Müzesi Mehmet Bahadır Tosunlar siluet eskizinden yararlanılarak üretilmiştir. [7]. Ankara Tren Garı Görseli Http://İcindentrengecensehirler.Blogspot.Com/2010/11/Gar-Ve-İstasyon-Binalari.Html, Şevki Balmumcu Sergi Evi "Sibel Bozdoğan, 2012, Modernizm Ve Ulusun İnşası, Çeviren: Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul, S. 156, Görsel 3.19 yararlanılarak üretilmiştir. [8]. http://mcdn01.gittigidiyor.net/2719/D-amp-K-FESLI-BIR-BEY-VESIKALIK-FOTOGRAF__27195614_0.jpg http://mcdn01.gittigidiyor.net/4783/1-ADET-OSMANLI-FESLI-ADAM-FOTOGRAFI__47839681_0.jpg http://punto-punto.blogspot.com/2013_01_01_archive.html http://mcdn01.gittigidiyor.net/5602/1930-SAPKALI-BEYEFENDI-GORUNUS-FOTOGRAF__56024982_0.jpg İhttp://mcdn01.gittigidiyor.net/5602/1930-SAPKALI-BEYEFENDI-GORUNUS-FOTOGRAF__56024982_0.jpg http://v2.arkiv.com.tr/i/photo/project/14769.jpg http://istanbulium.blogspot.com/2011/11/sarachaneden-beyazta.html http://www.panoramio.com/photo/49911400 http://blog.peramuzesi.org.tr/haftanin-eseri/bir-fotografci-biyografisi-pascal-sebah yararlanılarak üretilmiştir. [9]. http://www.kartalgazetesi.com/wp-content/uploads/2011/04/kartalplan-yty.jpg, http://www.dapburgukule.com/gallery/1.jpg, http://www.degerlemeuzmanlari.net/haber/wp-content/uploads/2012/02/dap-yapi-yatirimcisina-prim-kazandiriyor.jpghttp://www.akutyangin.com/wp-content/uploads/ZorluCenter01.jpg http://www.projepedia.com/media/project/image/5/8/4/800x0_bak_rk_y_46_1.jpg kaynaklarından yararlanılarak üretilmiştir 25 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Türkiye Mimarlığı zengin miras yoksul sonuç Şimşek DENİZ A slında şu soruyu soruyu sorarak başlamak doğru olabilir.Türkiye gibi zengin ve kadim bir mimari geleneğin var olduğu bir toplumun ,küçük ölçekte,yapı yapma kültürünün büyük ölçekte ise kentleşme olgusunun geldiği nokta ,olması gereken bir noktamıdır? Şimşek DENİZ-Y.Mimar YTÜ-S.Zaim Üniv. Öğretim Görevlisi 26 İnsan-yapı-kent ve bu birbirini tamamlayan kavramlar yaşadığımız doğaya nasıl bir takdim yaptılar? saygılı ve sorumlumu?estetik mi?yabancı ve tahripkar mı?Bu sorulara ülkemizdeki mimarlık toplumu olarak güzel ve olumlu cevaplar verebilmeyi çok isterdik.Tabi ki yer yer başarılı örnekler ve çabalar mevcut.Ancak büyük fotoğrafı yansıtmıyor.O zaman lafı uzatmadan sorunsaldan başlayalım. Yeni yerleşim ve şehirler mi, şehirlerin iyileştirilmesi mi?Aslında her ikisi de doğru yaklaşımlar..Ancak ülkemizde yeni yerleşimler dendiği zaman kooperatif konutları ve Toki uygulamaları gibi site şehir ve yaşamı akla geliyor.Cami, ticaret alanları ve etrafında saçaklanan 10-20 katlı apartmanlar,ve bir de tabi site yöne- tim ofisleri.Düzensiz yerleşimden ,düzenli yerleşime geçiş çabaları,emlak fiyatlarının yüksek olduğu semtlerde yapılan rezidanslar ve Avm(alışveriş merkezleri) ler ,İstanbulun kuzeydeki yeşil makro formunu tehdit eden villa yapılanmaları ve çarşaf çarşaf büyük gazetelerin reklam ekleri,parayla reklamını yaptıran müteahhitlerin boy boy resimleri ve özel hayatları.. Meslek insanından çok paraya önem veren bir yaklaşım..Çıldır(t)an trafik,sinirli insanlar ve asabi şehirler. Aslında yeni şehirler fikri tartışılır.belki yeni yerleşimler demek lazım.Yeni yerleşimler zamanla adeta demlenerek şehirler oluyor ve ruhunu oluşturuyor.Şehirlerimizin iyileştirilmesi dendiği zaman akla kentsel dönüşüm uygulamaları geliyor. Ülkemizde çok konuşulan ama doğru örneğinin ve metodolojisinin sağlıklı ortaya konamadığı bir kavram..Ankara Protokol Yolundaki, çoğunluğu 1-2 katlı,yanında yöresinde yeşili olan evleri yıkıp ,çok katlı,cephesi pahalı malzemeden ,ancak beton görünümünden kurtulamamış binalar tasarlamak ya da İstanbul Sulukule DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK örneğinde olduğu gibi,mahalledeki 42 adet tescilli ahşap sivil mimarlık örneklerini yok edip yerine hemen yanıbaşındaki tarihi İstanbul surlarına saygısız,arkada gri renkte beton fon oluşturan kimliksiz yeni yapılar yapmak… İstanbul da ,kentsel dönüşüm denince nedense akla hep tarihi dokular ve oraların yaşayan fakir halkı geliyor.Ben zenginim,gelip senin yerini alıyorum ,ben oturacağım demenin devlet eliyle yapılmış şekli.Sünnetullaha ve rızaya aykırı.Romanlar da, fakirler de Allah ın kulu.Şehirler asla unutmaz ,ahı çıkar.Sulukule de namazını kılan, orucunu tutan,vatanını seven,iki küçük kızıyla yaşama mücadelesi veren Sezer Tanınmış tan dinleyin birde kentsel dönüşümü.. Parsel ölçeğindeki bir dönemi ve mimari üslubu yansıtan binaları tevhid edip birleştirerek ,özgün strüktürünü ortadan kaldırmak ,ön cephesini koruyarak uzun mono blok yığınlar ortaya çıkarmak da kentsel dönüşüm olmamalı. Tarlabaşı ve Fener-Balat bölgesinde olduğu gibi. Kentsel Dönüşüm ve Yenileme Yasası da tıpkı Afet Yasası gibi aceleye getirildi .Tartışılmadı,uygulama araçları ve yetki dağılımı sağlıklı bir şekilde oluşmadı.Medeniyet ve kültür yaklaşımının getirdiği ön hazırlık safhaları ve insana saygı göz ardı edildi. Artık şehirlerimizin birbirine çok benzemeleri ,mimari ve şehircilik farklarının da ortadan kalkması üzüntü verici.Mardin.Safranbolu,Beypazarı gibi birkaç örneğin dışında şehirlerimizin birbirinden çok farkı kalmadı. Kütahya,Diyarbakır, Antakya, Sinop,Ağrı kent merkezlerine gidin,birkaç ufak mahalle dışında hepsi birbirinin aynısı. Yerel mimari unsurları ve yerel malzemeyi ön planda tutan ,imar planları notları,cephe düzenleri ve imar disiplinini acil olarak ortaya koymamız ve mevzuatla desteklememiz gerekiyor. Binaların yöresel mimari cephesi ,sokak rejimi ve yapı malzemesi konusunda çoğunluğu bölgedeki tecrübeli mimarlardan oluşan sanat tarihçisi ve şehir plancısınında olduğu, şehir üniversitesinin de temsil edildiği bir “Yöresel Mimari ve Estetik Kurulu” söz sahibi olmalıdır. İmar şartları yine belediye tarafından belirlenmelidir. (emsal,irtifa,taban alanı vs).Aksi halde yine bir yapı adası içinde ,birbiriyle uyumsuz onlarca bina ve görüntü kirliliklerini görmeye devam edeceğiz.Estetik Kurullar ve Kent Konseyleri bir çok şehrimizde ve ilçemizde mevcut ancak ,doğru yorumlanmamış,danışılan ama fikirleri uygulanmayan oluşumlar halinde. Ülkemizde DPT coğrafi bölgelere göre planlar yapıyor,bölgesel fonksiyonlar veriyor,ancak üst ölçekli Çevre Düzeni Planlarda ve nazım planlarda bölgelere göre fonksiyon paylaşımları ve proğramlar yerine getirilemiyor. İhtisas Şehirler ya da Temalı Şehir ya da Konulu Şehir ve onları destekleyen yeni yerleşmelerin daha doğru olacağını düşünüyorum .Mesela Eskişehir in organize hale gelmiş sanayisiyle,aynı zamanda bir üniversite şehri haline gelmesi gibi.Gaziantep,denizli,Kayseri gibi büyük metropollere göçü durduran tutan ve işyeri-konut ilişkisinin nisbeten sağlıklı olduğu şehirler gibi. Yavaş yaşayan kent ve ekolojik kentlerin Türkiye de yeterli konuşulmadığını,tartışılmadığını düşünüyorum.Bu konuda yapılan panel ve konferans sayısı az.Ekolojik denince çatısı çim kaplı evler akla geliyor.Yapı malzemeleri sürekli değişiyor ve gelişiyor.Ancak yeni yapı malzemelerinin içerdiği kimyasal ve terkiplerin ,insan yaşamına. psikolojisine etkilerini ,kanserojen madde içerip içermediklerini irdeleyen bir kontrol mekanizması yok ülkemizde.Yerel yönetimler bünyesinde yeni yapı malzemelerinin analizlerini yapan bir laboratuar ve denetim mekanizmasının acilen kurulması gerekiyor. Metropol kentlerimizdeki ulaşım ve trafik sorunu bilhassa İstanbul Tarihi Yarımada da son 6 aydır had safhada. Yeni yollar açma ve yol genişletmelerinin ulaşım planlaması açısından bir kısır döngü olduğunu artık kabul etmemiz gerekiyor. Yeni yapılan ulaşım altyapıları ca- 27 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK zibe merkezi oluşturuyor ve yeni nüfus yoğunluğunu beraberinde getiriyor.Toplu ulaşım ağının yaygınlaştırılması ve park and ride(park et-git) sistemleriyle beslenmesi doğru çözüm olabilir.Ancak ana mesele bir türlü çare bulamadığımız ve bulacağımızı da ummadığımız göç olgusu. Nüfus planlaması denince az ve çok çocuk sayısından önce,ülke nüfusunun,ülke topraklarına,dengeli dağılımı gelmeli değil mi?İstanbul artık istiab(taşıma) haddini aşan araba gibi.Tarihi merkezlere,lastik tekerlekli araç girişine bir şekilde acilen kısıtlama getirmemiz gerekiyor.Karakollara ulaşan ya da ulaşmayan birçok kavgada otopark sorunu var.Dükkanlarının önüne set koyan esnaflar,otomobilini park edemeyen üst katta oturan konut sahibi. Komşuluk ilişkilerinin bozulması ve tahammülsüzlük.Toprak bulamayan ve toprak oyunu oynayamayan çocuklar,bir zamanlar misket ve çivi oynayan erkek çocukları,uygun bir yere kilim serip evcilik oynayan kız çocukları.Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.Bizim nesil bunları görüp kaybetti.Yeni nesil görmedi.İkisi de acı. 2004 yılındaki yasal düzenlemelerle kaçak yapılaşma konusunda ülkemiz çok mesafe aldı.Ancak bir düzeltip bir bozmakta üstümüze yok.Spekülatif plan ta- 28 dilatlarıyla askeri alan ve cami hazireleri hariç her yer,Avm,plaza ve rezidans doldu. Şehirlerimizin doğal kliması ve dolu-boş oranı bozuldu maalesef.Yanlış b ir şeyi sırf yeni diye kabul edemeyiz.Yeni yanlış işler yapmaktansa,doğru olan eskiyi tercih ederim.İnsanın para kazanma hırsından en çok şehirlerimiz zarar görüyor ve bu bizi doğru yerlere götürmüyor. Mimarlık ve şehir planlama eğitiminin yeniden tanımlanması gerekiyor.Acilen ülkemizde ve muhtemelen bir çok kentte ‘ULUSAL VE YEREL MİMARLIK PARKLARI’ nı hayata geçirelim.Ülkemizde sivil mimarlığın 1/1 ölçekli örneklerinin dahi sergilendiği,inşaat tekniklerinin öğretildiği gibi, yerel ve çağdaş mimari teknik ve malzemenin tanıtıldığı,atölye ile desteklenen mimari ,kent planlama ve ilgili bölümleri okuyan öğrencilerin ikinci adreslerinin olacağı bir merkez.Ölçek ve kıyaslamayı öğrensin öğrenciler.Şehirlerimiz ve mimarimiz açısından işler iyi giymiyorsa,meslek erbablarının da bunda payının olduğu ve olacağı gerçeğine gözümüzü kapatmamalıyız.Yine bir soruyla bitirmek istiyorum. Mimarlar,Kent plancıları ve mühendisler ;bizim iyi,donanımlı ve cesur olarak bu işleri yönlendirmemiz gerekmiyor mu? DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Erken Cumhuriyet Dönemi ve yabancı mimarlar “BrunoTaut-Trabzon Lisesi” Şebnem ERTAŞ - Merih Kasap 1 .Giriş Beden-iîdman fikri idmanla muvazi gitmelidir.“Gazi Mustafa Kemal” Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu sözcükleri Trabzon Lisesi`nin spor şeref defterine satırlarına dökerek aslında eğitimin, insanlığın gelecek nesillere bırakacağı en büyük ve onurlu mirasıdır demek istemektedir. Cumhuriyet`in ilk yıllarında savaştan yeni çıkmış olan topraklarımız için siyasi, toplumsal ve kültürel tartışmalara; modern, uluslararası örnekleri model alan ama yine de Türklere özgü bir kimlik arayışı hakimdir. Erken Cumhuriyet dönemindeki yeni yönetimin hedefi, ülkenin sadece ulusal değil, uluslararası platformlarda da başarıyla yer almasıdır. Yeni başkent Ankara’da yepyeni bir devlet altyapısı kurulmuştur. Ankara’yı başkent yapma kararı askeri, stratejik ve ideolojik düşüncelere dayanmaktadır. Başkentin ülkenin iç kesimlerindeki küçük taşra şehrine taşınması, eski ekonomik bağımlılık ilişkilerine kesin bir biçimde son verildiği kadar yeni yapılanmanın tüm devlet sınırlarını kapsayacağı müjdesini vermektedir (Atalay Franck, 2013). Batılılaşma ve çağdaşlaşma adına girilen bu süreçte mimari de etkilenerek farklı arayışlar içine girmiştir. Dönemin mimari anlayışı ise kendi benliğimizi ve kültürümüzü yansıtan ulusal akımların ortaya çıkması ile şekillenir (Tarım, 1984). Türk mimarlık tarihinde, Cumhuriyet’in erken gelişme dönemlerinde yabancı mimarlar uygulama ve eğitimde önemli roller üstlenmişlerdir. Sosyo-kültürel alanlardaki batılılaşma ve modernleşme sürecinde eğitimin de çağdaşlaştırılması için 1927 yılını takip eden yıllarda, Atatürk`ün de arzusuyla yabancı mimarlar resmi davetler yoluyla ülkeye çağrılmışlardır. Az sayıdaki mimarlar genç Cumhuriyet'in modernist idealleriyle perçinlenerek, mimarlığın çağdaşlaştırılması eylemi doğrultusunda çalışmışlar, yaptıkları işlerin hacmi ve niteliği çok yüksek olduğu için etkin konumda olmuşlardır. Yeni ulusun simgeleri olabilecek çağdaş mimarlık ilkeleriyle Şebnem ERTAŞ Öğr. Gör. Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi Mim. Fak. İç Mimarlık Bölümü 61080 Trabzon, e-posta : sebnemarc@hotmail.com Merih Kasap Doktora Öğrencisi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İçmimarlık Anabilim Dalı 34427, İstanbul, e-posta : merih19@hotmail.com 29 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK biçimlenmiş yapılarıyla yeni Ankara'ya modern bir kent görüntüsü kazandırmışlardır (Aslanoğlu, 1986). Çalışmada, bu mimarlardan biri olan Bruno Taut incelenmektedir. Cumhuriyet ve Türkiye sempatizanı olan Alman mimar, ülkemize hem akademik hem de mimari anlamda önemli eserler bırakmıştır. Ayrıca Atatürk’ün katafalkını hazırlayan ve İstanbul’daki şehitlikte yatan tek yabancıdır. Bu özelliğiyle de Bruno Taut diğer yabacı mimarlardan ayrılmaktadır (Batur, 1998). Mimar Taut’un önemli eserlerinden günümüze taşınanlarından birisi de Trabzon Lisesi`dir. Yapı, Trabzon’da 1887'den günümüze kadar eğitim alanında önemli bir konumdadır. Yapımı 1880`lü yıllara dayanan bu önemli eğitim kurumunun savaş yıllarından sonra yeniden kullanıma açılması amacıyla tadilatı ve yeni bir ek bina yapımına karar verilmiş ve mimar olarak Bruno Taut seçilmiştir. Böylelikle Anadolu’da bu yeni akımın anlayışıyla tasarlanan bir eğitim yapısı inşa edilmiştir. 2. Erken Cumhuriyet Dönemi ve Modernizm Savaştan çıkmış bir toplumun tekrar canlanıp yaralarını sarması kolay bir süreç olmamıştır. Ulusal akımların başlamasıyla yeniden yapılanma dönemine girilmiştir. I. Ulusal Mimari Cumhuriyet’in 20’li yıllarında da baskın olan Türk Milliyetçiliği ile ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucu olarak mimarlığın milli duyguları yansıtması gerektiği ve ulus bilincini güçlendirici etkisinin öne çıkarılması gerekliliğine inanılmaktadır. Mimarların temel amacı unutulmuş olan Türk Sanatı ve Mimarlığının, klasik dönemde ulaştığı değerlerin yeniden gün ışığına çıkartılması ve yaşatılmasıdır. Bu amaçla çalışmalarını yönlendiren dönemin iki ünlü mimarı Vedat ve Kemalettin Beyler Avrupa’da eğitim görmüş olmalarına rağmen Türk Mimarisi temelinde birçok öğrenci yetiştirmişlerdir. Her ne kadar Vedat Bey’in mimari anlayışı “Romantik”, Kemalettin Bey’inki ise “Evkaf Stili” olarak eleştirilmişseler de onların çalışmalarının Türk Mimarisinin oluşumuna katkısı kabul edilmektedir (Aslanoğlu, 1986). Bu dönem, Batur’a göre Osmanlı Revivalizmi olarak adlandırılan ikili bir karaktere sahiptir. Bir yandan batı kökenli yenilikler uygulanırken bir yandan da geleneğe sahip çıkılarak yeniden yaşatılmaya çalışılmaktadır (URL-2). “Çağdaş Uygarlık” seviyesine ulaşmak olan Cumhuriyet ideolojisinin gerektirdiği devrimler 1923’ten sonra beş yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirilmiştir. Bu süreç Türkiye için bir çağdaşlaşma modelinin temel içeriğini ve yöntemini oluşturulurken erken Cumhuriyet dönemin mimarisine de damgasını vurmuştur. Böylelikle 1927’lerde I. Ulusal Mimari, Batur’a göre (1993) Modernist olarak adlandırdığı dönemin ideolojisi ile beslenmiş yeni bir mimari akıma yerini bırakmaktadır. Bu akım, geleneksel Türk Mimarlık uslubunu, batı mimarlık düşüncesi düzeyine çıkarılmasına öncülük ederek mimarlık tarihinde yerini almıştır (Alsaç, 1976). 30 2.1. 1927- 1939 Yılları ve Yabancı Mimarlar I. Ulusal Mimarinin doğduğu ortam aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarıdır. Sonraki 1927 – 1939 yılları ise kalkınma, atılım ve değişim yıllarıdır. Ve bu özellik mimarlık alanında da gözlenecektir. Bu yenilenmenin de zorunlu olarak bir biçimsel uslubu olacaktır. Bu uslub Modern Fonksiyonalizmin bir versiyonudur (Batur, 1993). Modernist dönemi I. Ulusal Mimariden, üslup bakımından ayıran en temel özellik; geleneksel mimari motiflerinin terkedilmesidir. Böylelikle yeni bir mimari anlayışın ülkemizde de yankısı büyük olmuştur. Yeni kurulan bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentinin Ankara olması nedeniyle bu şehirde yeni idari binaların inşa edilmesi ihtiyacı doğmuştur. İhtiyaç olmasına rağmen yeterli sayıda yerli mimar olmaması nedeniyle 1927 yılını takip eden yıllarda mimaride uzman açığı yabancılar ile kapatılmaya çalışılmıştır. Almanya, Avusturya, Fransa ve İsviçre’den gelen toplam 40 mimar ve şehir plancısı 1924 ile 1942 yılları arasında Türkiye'de birçok projeye imzalarını atmışlardır (Bozdoğan, 2008). Bu mimarlar ve şehir plancıları arasında Gudrun Baudisch, Rudolf Belling, Paul Bonatz, Ernst Arnold Egli, Martin Elsaesser, Anton Hanak, Franz Hillinger, ClemensHolzmeister, WernerIssel, HermannJansen, TheodorJost, Heinrich Krippel, Carl Christoph Lörcher, Robert Oerley, Bernhard Pfau, Bruno Taut ve Josef Thorak yer almaktadır (Tümer, 1998). Çoğunlukla Orta Avrupa (Avusturya ve Almanya) kökenli olan mimarlar, erken cumhuriyetin mimari dilini; dönemin etkin akımı olan ”neo klasik uslup” ile ortaya koymuşlardır (Tarım, 1984). Simetrik bir plana sahip olan bu yeni yapılar, neo-klasik üslupta yaygın bir kurgu olan anıtsal boyutta merdiveler, sütunlu giriş düzenlemeleri ve kendini tekrar eden pencere tasarımları ile yalın bir cephe kurgusuna sahiptir (Kıvırcık, 1992). Dönemin önemli eserleri arasında Çankaya Köşkü’nün bir parçası olan Pembe Köşk (Gudrun Baudisch ve Clemens Holzmeister; 1930–1932), Ankara Opera Sahnesi (Paul Bonatz; 1946–1947), Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi (Bruno Taut, 1937), TBMM binası (Clemens Holzmeister, 1938–1963) ve Yargıtay binası (Clemens Holzmeister, 1933–1935) bulunmaktadır (URL-3). Batıcılığın getirdiği yeni malzeme ve yöntemler, ülkemiz mimarisine büyük katkı sağlanmıştır. Uygulanan modern yapılar batıcılığın ve modernizmin başarılı ürünleridir. Ancak 1930 yılların ortalarında yabancı mimarların egemenliğine tepkiler oluşmaya başlamış, 40’larda Arkitekt dergisi çevresinde bir kampanyaya dönüşmüştür. Bu kampanya kendini kanıtlamış yabancı mimarlara karşı değil daha çok niteliksel düzeyi düşük ve sadece yabancı olduğu için iş alan mimarlara karşıdır. Hatta TBMM Binası için açılan Mimari Proje yarışmasına önce sadece yabancı mimarların katılabileceği şartı aranmıştır ancak gelen tepkiler üzerine bu durum değiştirilmiştir. Böylelikle yurt içinde ve yurt dışında çağdaş eğitim almış olan Türk mimarlar, tasarım ve uygulamalardaki becerilerini DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK geliştirerek geleneksel Türk mimarisine modern bir boyut kazandırması esasına dayalı olan II. Ulusal Akımın temelleri atılmıştır (URL-2). Böylelikle 1. Ulusal Mimarlığa karşı olarak gelişen Modernizm; 1927'den beri süregelen yabancı mimar egemenliğine tepki olarak doğan öze dönme çabalarının yanı sıra İtalya'daki faşist, Almanya'daki nasyonal sosyalist ortamların ve totaliter düşüncelerin etkileriyle de beslenen II. Ulusal Mimari akımın mimarlık literatürüne girmesiyle son bulmuştur (URL-4). 3. Cumhuriyet ve BrunoTaut Dönemin modern mimarlık akımlarının Türkiye’deki mimarlık uygulamalarına etkileri çok yaygın olmasa da, özellikle 1930’lu ve 1940’lı yıllarda inşa edilmişlerdir. Bu on yıllık süreç içinde özellikle Erken Cumhuriyet Dönemi mimarlık kültürünün en etkin mimarlarından biri de Bruno Taut`tur. Mimar Taut, mimarlık üzerine birçok kitabın yazarı, şehir plancısı ve aynı zamanda önemli bir eğitimcisidir. Alman mimarların dış ülkelere 1933 te başlayan göçleri sırasında birçoğunun aksine, Taut doğuya gitmiştir. Türkiye’ye ilk kez, 1916’da, İstanbul’da yapılması öngörülün Türk-Alman Dostluk Evi için açılan yarışma dolayısıyla gelen BrunoTaut, Almanya’dan kaçtıktan sonra Japonya’ya gitmiş ev 1936’da Martin Wagner’in daveti üzerine yaşamının son iki yılında yeniden ülkemize gelerek, okul yapılarının tasarımı ve bazı tarihi eserlerin onarımları konularında Milli Eğitim Bakanlığının danışmanı; makale ve kitap yazarı olarak birçok işi başarıyla yürütmüştür (Fidan, 2002). O kısa süre içinde bile, Türkiye’deki modern mimari tartışmalara hem teoride hem de pratikte önemli katkılarda bulunmuştur. Ülkemizde yer alan yapıları arasında Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Atatürk Lisesi, Cebeci Ortaokulu, İzmir Kız Enstitüsü, Trabzon Erkek Lisesi ve Atatürk’ün katafalkı yer almaktadır. Bruno Taut'a göre (1938) mimarlar yeni edindikleri ülkelerde kendilerini bekleyen zorluklar yanında yeni potansiyelin olabileceğinin de bilincindeydiler. Taut, yabancı bir mimarın eğer yeterince yetenekliyse, konuğu olduğu ülkenin kendisini cezbeden özelliklerine daha duyarlı olacağına ve onları kendi ülkesinde yapacağı tasarımlara kıyasla daha güçlü biçimler vererek ifade edebileceğine, ancak yeni fikirleriyle de bu kültürü beslemesinin onu taze tutmak ve canlılık getirmek açısından yerinde olacağına inanmıştır (Aslanoğlu, 1986). 1919-20 yıllarda yazdığı ütopik mektuplarda Mimar Sinan’a olan hayranlığından bahseden Taut, yeni Türkiye için diğer Alman mimarların, taştan, neo-klasik biçimdeki, devlet otoritesini yansıtma amacı güden yapıt tarzının aksine geleneksel Türk mimarlığından her zaman "modern" kalacağına inandığı öğelerin oluşturduğu bir uslubu benimsemiştir (Aslanoğlu, 1986). Bruno Taut modern ile gelenek arasında kopan bağı yeniden kuran bir mimari anlayışa sahiptir bu nedenle Türk yapılarının geçerliliklerini zaman aşımına uğramadan koruyan birtakım özellikler taşıdığına inanmaktadır (Tanju, 1998). Bunun en güzel örneğini Ankara'da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi binasının ön cephesinde kullandığı erken Osmanlı almaşık duvar tekniği ile tasarladığı tuğla hatıllı taş yüzeyler oluşturmaktadır (Resim 1). Taut'un ilk kez uyguladığı Osmanlı almaşık duvar örgü tekniği, İkinci Ulusal Mimarlık Akımında başta Sedad Hakkı Eldem ve Emin Onat olmak üzere birçok mimarın Türk etkisi yaratmak isteğiyle kullandıkları bir motif olmuştur (Aslanoğlu, 1986) Resim 1. Ankara'da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, (URL-5). 31 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Türkiye’ye göç ettikten sonra İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık bölüm başkanı ve aynı zamanda Ankara’daki Eğitim Bakanlığı Mimarlık Bölümü yöneticisi olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün katafalkını tasarlamasından sonra, 24 Aralık 1938’de İstanbul’da vefat etmiştir. Ortaköy sırtlarında kendisine ev tasarlayıp inşaa etmiş ancak vefaatı nedeniyle oturamamıştır (Resim, 2), (Resim 3) (Hasol, 2013). Resim 2. Mustafa Kemal Atatürk’ün Katafalkının Tasarımı, (URL-6). Resim 3. Bruno Taut Evi, (URL-7). 3.1. Trabzon Lisesi 1880 yılında Trabzon’un büyük ve köklü ailelerinden Nemlizade Hikmet Efendinin öncülüğünde, Nemlizade Hacı Ahmet ve Nemlizade Mehmet Efendilerin on arkadaşı ile yaptıkları davet ile Ali Naki Bey, Trabzon’a gelerek şimdiki Cumhuriyet Mahallesi’nde Reşit Efendi’nin evinde Mekteb-i Hamidiye adı ile altı sınıflı bir idadi, yani lise açılmıştır. İmparatorluğun çökmeye başladığı 1913’lü yıllarda okul, Trabzon Sultani’si olarak anılmaya başlamıştır. Savaş yıllarında Trabzon Sultani öğrencileri, çeşitli cephelerde savaştıkları için tamamen boşaltılarak, 1914-1915 cihan harbi nedeniyle mektep hastane olarak kullanılmış, 1915-1916,1916-1917 yıllarında ise Rus işgal nedeniyle okulda öğrenim yapılamamıştır. 1887 yılında tahminen 32 5000 altın liraya yaptırılan ve eski ismi ile Mekteb-i idadi yeni ismi ile Lise, savaşlar nedeniyle aradan geçen 46 yıl içinde öğretim yapılamayacak duruma gelmiş ve terk edilmiştir (Resim, 4). Resim 4. Trabzon Lisesi 1900, (URL-1). Savaş sonrası, 1924-1925 ders yılında Sultaniler, yeniden liseye dönüştürülmüştür. Lise olarak öğrenim sürerken 1924’te Mustafa Kemal ATATÜRK Trabzon’u ziyaretlerinde Trabzon Lisesini de ziyaret ederek lisenin spor şeref defterine "Bedeni idman fikri idmanla muvazi olmalıdır." cümlesini yazmıştır (URL-1). Bu ziyaret sonrasında yapının eski işlevinde kullanılması için sadece onarımın yeterli olmayacağı ön görülmüş ve okul olarak ihtiyacı karşılayamayacağı belirtilerek, Milli Eğitim Bakanlığına müracaat edilmiştir. Yapılan incelemeler doğrultusunda bu eski bina, Atatürk tarafından getirtilen, Alman Mimar Bruno Taut ile 1938 yılında yeniden okul kimliğine kavuşturulmuştur. Taut, okulun yerleşim planını hazırlarken okulun önünde bulunan manolya ağacının konumundan çok etkilenmiş, 139 yıllık bu ağaca göre proje tasarımına yön vermiştir. Böylelikle doğa ile uyum sağlaması amacıyla yeni lise DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK tasarlanmıştır (Resim 4,5). Bunun dışında proje raporunda okulun manzarasının bozulmaması için yol üzerinde yapılacak binalara iki kattan fazla ruhsat verilmemesini önermiş; okulun yanında yapılmakta olan hastane binasının yerleşimini de şehrin genel panoramasını değiştiriyor diye eleştirmiştir. ile Trabzon Lisesi yatılı-gündüzlü olarak Eğitim-Öğretime başlamıştır. Yapının diğer bir özelliği de Trabzon da ki ilk kaloriferli binalardan biri olmasıdır. 2010 yılından beri Trabzon Fen Lisesi adıyla hizmet veren okul, K. Maraş, İnönü ve Faik Dranaz caddeleri ile Yüzbaşı Emrullah sokağın çevrelediği Kavak meydanına bakan; Hüseyin Avni Aker stadyumu, Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 19 Mayıs Spor Salonu ve Trabzon Valiliği gibi önemli kamu binaları ile komşu durumdadır (Resim 6). Trabzon Fen Lisesi, bodrum, zemin, 1. ve 2. kat olmak üzere toplam dört kattan oluşmaktadır. Yapıya, yoğun olarak kullanılan caddelere açılan ana girişler dışında tali girişler ile de ulaşım sağlanmaktadır. Binada, 35 sınıf, 7 laboratuar ve 4 atölye kullanılmakta bunun dışında içinde kafeterya, kantin, konferans salonu ve açık ve kapalı spor alanları gibi bir çok sosyal mekanı da barındırmaktadır (Resim 7). 1 Bina işlevinden de kaynaklı ritmik biçimde pencere sistemine sahiptir. Bu da cephenin kendi içinde simetrik devam ederek akılcı bir düzen içinde kurgulandığını göstermektedir. Bunun dışında Bruno Taut cephelerde çeşitli güneş kırıcılar da kullanmıştır (Resim 8). Resim 5. Trabzon Lisesi 2013, (Ertaş, 2013). Temel atma töreni 16 Haziran 1938’de yapılan yeni lisenin inşaatı 2 yıl sürmüştür. 1940-1941 yılında yeni binası Mimar Bekir Gerçek, bir yazısında Taut’un yapıtı olan Trabzon Lisesi için şu yargıda bulunmaktadır. "Kavak Meydanı Caddesi ve Maraş Caddesi arasındaki kot farklılıkları üzerine halı gibi serilen bir bina! Işık, güneşlenme, seyir, rüzgarlanma ve fiziksel girdilerin mekanlarına en gerekli yararları sağlamaktadır. Bu mekanlar bütün okul; spor ve toplantı salonları kütüphane, yemekhaneler, yatakhaneler, revir, derslikler, kimya, biyoloji, coğrafya, re- Resim 6. Trabzon Fen Lisesi Konum Planı. 33 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Karadeniz Teknik Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü Röleve dersi kapsamında çizilen Trabzon Fen Lisesi kat planları ve cepheleri. Resim 7. Trabzon Fen Lisesi Kat Planları 1. sim, müzik laboratuvarları, oda ve atölyeleri ile çok çeşitli diğer fonksiyonlara cevap verecek olumlu mekanları da sunmaktadır” demektedir (URL-6). Trabzon Fen Lisesi, günümüzde içinde bir çok tadilat görmüş olmasına rağmen öğrencilere sunulan mekan zenginliği bakımında hala Trabzon ili için örnek bir okul yapısı konumundadır (Resim 5). 34 Sonuç olarak, Atatürk`ün de arzusuyla ülkemize davet edilen Bruno Taut, Cumhuriyetin en önemli tarihlerine tanıklık ederek Türk mimari üslubunun zenginleşmesinde ve modernleşmesinde büyük katkılar sağlamıştır. Taut’un bilgisi ve yeteneğiyle modern bir kimlik kazanan Trabzon Lisesi, erken Cumhuriyet tarihinin günümüze taşıdığı, Anadolu`da yer alan değerli bir başyapıttır. DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Resim 5. Trabzon Fen Lisesi İç Mekan Örnekleri Resim 8. Trabzon Fen Lisesi Cepheleri 1. 35 DOSYA : MİMARLIK & ULUSAL KİMLİK Resim 8. Trabzon Fen Lisesi Cepheleri 1. Kaynaklar Alsaç, Ü.,(1976). Türkiye’deki Mimarlık Düşüncesinin Cumhuriyet Dönemindeki Evrimi, K.T.Ü., Trabzon. Aslanoğlu, İ., (1986). Evaluatıon of Archıtectural Developments In Turkey Wıthın The Socıo-Economıc And Cultural Framework of The 1923-38 Perıod, O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Dergisi, 7/2, Ankara. Aslanoğlu, İ. (1984) Birinci ve İkinci Milli Mimarlık Akımları Üzerine Düşünceler, Mimaride Türk Milli Üslubu Semineri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler Genel Müdürlüğü, İstanbul. Atalay Franck, O., 2010. Erken Cumhuriyet Dönemindeki Almanca Konuşan Mimarlar, Goethe-Enstütüsü, Ankara. Batur, A., (1993). Cumhuriyet Döneminde Türk Mimarlığı, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 5, İletişim Yayınları, İstanbul. Batur, A., (1998). “Katafalk; Ölümün Draması / Duygusal ve Zarif” Atatürk İçin Düşünmek, İstanbul Teknik üniversitesi yayını, İstanbul. Bozdoğan, S. Çeviren: Tuncay Birkan (2008) (Türkçe). Modernizm ve Ulusun İnşası Erken Cumhuriyet Türkiyesi'nde Mimari Kültür. İstanbul: Metis Yayınları, İstanbul. Çiftçi, K., (2008). Bir cumhuriyet sevdalısı, Alman Mimar Bruno Taut, VIP Life, 2/21,s. 56-61. Hasol, D., (2013). Şehitlikte Bir Alman, Cumhuriyet Gazetesi, 26.12.2013. Kıvırcık, H., (1992). Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı ve Sorunları, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstütüsü, İstanbul. Fidan, A., (2002)., Cumhuriyet Sonrası Türk Mimarlığı ve Yabancı Mimarların Etkileri, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız TeknikÜniversitesi, Fen Bilimleri Enstütüsü, İstanbul. Tarım, B., (1984). Cumhuriyet Dönemi Mimarlığına Genel Bakış ve Öneriler, Doktora Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstütüsü, İstanbul. Tanju, B., (1998). Türkiye’de farklı bir mimar: Bruno Taut, Atatürk için düşünmek: İki mimar Bruno Tatut ve Emin Onat, İstanbul Teknik üniversitesi yayını, İstanbul Taut, B.,(1938). Mimari Bilgisi, Güzel Sanatlar Akademisi Yayınları, İstanbul. Tümer, G., (1998). Cumhuriyet Döneminde Yabancı Mimarlar Sorunu: 1920’lerden 1950’lere , Mimarlar Odası İzmir Şubesi, İzmir. URL-1, http://trabzonlisesi.blogspot.com/2007_11_01_archive.html, 10.11.2013. URL-2,http://www.restoraturk.com/mimarlik-mimari/mimarlik/300-ulusal-mimarimizin-olusumu.html, 10.11.2013. URL-3, http://tr.wikipedia.org/wiki/Erken_Cumhuriyet_Dönemi'ndeki_yabancı_mimarlar, 10.11.2013. URL-4,http://www.doganhasol.net/Articles/cumhuriyet-donemi-mimarligindan-bir-panorama_10891.html, 13.11.2013. URL-5,http://tr.wikipedia.org/wiki/Ankara_Universitesi dil ve tarih-cografya fakultesi- 15.11.2013 URL-6,http://www.yapi.com.tr/Haberler/katafalk-ve-etnografya-muzesi_95287.html, 17.11.2013. URL-7, http://www.dw.de/image/0,,16207646_303,00.jpg,19.12.2013. 36 PROJE UYGULAMA Butik Oteller: Anadolu Evleri Örneği Sina AÇIKKOL - Cemil AÇIKKOL G eleneksel Gaziantep Mimarisi’nde sivil yapıların çoğunluğu kesme taş kâgir evlerden oluşur. İlk dönemlerde, söz konusu evlerde varlıklı aileler ikamet etmekteydi. Bu aileler apartmanların yaygınlaşmaya başlamasıyla oturdukları taş evleri terk etmişlerdir. Bundan sonra, bir kısmı düşük gelirli insanların kaldığı, diğer kısmı kunduracılık, dericilik ve bunun gibi çeşitli iş kollarının atölyesi olarak kullanılmaya başlamıştı. Kullanıcı profilinin ve fonksiyonun değişmesi söz konusu özgün yapılarda hızlı bir çürümeye yol açmıştır. Bakımsızlıktan bir kısmı harabeye dönmüş, ahşap doğramalar ve oda içlerindeki özgün ahşap işçilikleri (nacarlar) çürümüş, taşa zarar veren çimento bazlı sıvalar uygulanmış, atölye olarak kullanılanlarda taş duvarlarda boya ve tutkal izleri oluşmuş hatta bir kısmında yangın çıkmıştır. Mimarlar Odası’nın ve bir grup duyarlı mimarın o dönemde bu yapıları çeşitli platformlarda gündeme getirmesiyle birlikte konunun önemi anlaşılmaya başladı. Bu- nun sonucunda geleneksel taş evlere sahip çıkılarak yeniden değerlendirilmeleri söz konusu oldu. İlk girişim, restorasyon projesini bizim hazırladığımız, butik otel olarak kullanılan Anadolu Evleri’yle başladı. Yapı, son dönemlerde uzun süre kundura atölyesi olarak kullanılmış, tüm nacarları tutkal ve boyadan çürümüştü. İstanbul’dan gelen bir girişimcinin evi satın alıp butik otel olarak faaliyete geçirme düşüncesiyle rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlanarak Anıtlar Kurul’u onayıyla restore edildi. Bu girişim ses getirmişti ve halk içinde tarihe karşı yeniden bir merak uyanmaya başladı. Daha sonra, Şahinbey Belediyesi meclisinin tescilli yapıların turistik ve ticari kullanılabilmesine yönelik kararıyla yapıların önü açıldı. İnsanlar çeşitli amaçlarla bu tarihi evleri satın alarak restore etmeye ve bu işten gelir elde etmeye başladılar. Anadolu Evleri’ni Tutyalı Konak, Ayyuş Hanım Konağı, Hıdıroğlu Konağı, Mizyal Karabiber Konağı gibi birçok butik otel olarak kullanılan evler izledi. Sina AÇIKKOL Mimar Cemil AÇIKKOL Mimar 37 PROJE UYGULAMA Köroğlu Sokak wc BİRİNCİ KAT DÖŞEME PLANI 1/50 Köroğlu Sokak banyo wc BİRİNCİ KAT TAVAN PLANI 38 1/50 PROJE UYGULAMA Klasik Kiremit Kaplama 20 8.96 8.69 detay 1 1/20 oluk çürümüş 8.69 8.69 8.14 8.14 derzden ayrılmış 7.59 7.59 7.04 cam kırık taşlar yıpranmış 6.49 7.04 taşlar yıpranmış 6.49 1 4.84 detay 2 1/20 4.84 4.67 taşlar yıpranmış 3.29 2 korkuluk çökmüş 1.64 çatlama var 0.00 4 0.82 0.00 0.00 3 tas düşmüş taşlar yıpranmış -0.75 1.1. GÖRÜNÜŞÜ K TESCİL NO 253-254 256 573 374 236 444 1127 341 89 85 444 439 Köroğlu Sok HAYAT ak 229 15 100 927 839 Belediyelerin de konuya duyarlı bakması sonucunda Vakıflar Müdürlüğü, İl Özel İdare Müdürlüğü ve özel sektör el birliğiyle, sokak sağlıklaştırma projeleri hazırlanarak tescilli yapılar ortaya çıkartılmaya başlandı. Önümüzdeki süreçte bu çalışmalar çoğalarak devam edecektir. Gaziantep’e gelen yerli, yabancı turistlerin ilgisini çektiği, tarihi bölgedeki restore edilerek kullanılan konaklama yapılarında geleneksel Antep Evi yaşamı sunulmaktadır. Odalardaki kübbiyeler, mahmiller kuş pencereleri, nacarlar gibi özgün mimari unsurlar ve yine halk arasında hayat olarak nitelendirilen avlular tipik Antep Evi’ni yansıtmaktadır. Film yapımcılarının da ilgisini çeken bu tarz yapılar Gaziantep’in tanıtımında büyük rol oynamaktadır. ANADOLU EVLERİ 295 346 94 598 72 18. Yüzyılın sonlarında, kesme taş duvardan yapılmış, döneminin iyi bir örneğidir. Girişe göre sol taraftaki bölüm alt zemin, üst zemin, birinci kat ve çatı 420 438 343 39 PROJE UYGULAMA GAZİANTEP ŞEKEROĞLU MAHALLESİ KÖROĞLU SOKAK 29 ADA 536 32 Hayat 36 3 Hayat 27 36 244 2 251 252 1 250 Hayat 248 35 17 34 46 253 590 2 1 254 Hayat 487 Hayat 255 Hayat 15 14 3 45 8 ADA 537 4 488 49 43 32 36 47 48 9 40 GENEL VAZİYET PLANI katı olmak üzere dört katlıdır. Yanında tek katlı ocaklık(mutfak) vardır. Sağ tarafta ise zemin, birinci kat ve çatı katından oluşan yine taş yapı bulunmaktadır. Bu iki kütle ortalarına avluyu (hayat) alarak karşılıklı konumlanmıştır. Avluya giriş Köroğlu Sokak’tandır.Hayat döşemesi orijinal olup, siyahbeyaz taşlardan yapılmış ve geometrik desenlerle süslenmiştir. Hayatta gane taşı (havuz) bulunmaktadır. Soldaki yapının alt zemininde bulunan iki odaya hayattan girilmektedir. Bu odaların pencereleri hayat seviyesindedir. Üst zemine kara taştan iki yönde yedişer basamakla çıkılmaktadır. Merdivenin iki kolunda da ferforje korkuluklar vardır. Yapıya girildiğinde sağlı sollu iki oda bulunmaktadır. Odaların arkasında bu 40 oluk çürümüş Klasik Kiremit Kaplama 6.31 derzden ayrılmış cam kırık 5.49 5.22 4.67 15 4.40 3.84 Bağdadi sıva 10 2.19 11 0.82 6 0.00 1.37 5 0.00 -0.75 8.8. GÖRÜNÜŞÜ PROJE UYGULAMA TESCIL NO 253-254 KÖROĞLU SOKAK SİLÜETİ ĞLU SOKAK SİLÜETİ odalardan geçilen haznalar (kiler) bulunmaktadır. Giriş holünden üst kata ulaşılmakta ve yine sağlı sollu iki oda bulunmaktadır. Yine bu katta odaların arkasında, kat holünden ulaşılan, hamam olarak kullanılan mekan bulunmaktadır. Ön kısma bağlanan holden ahşap merdivenle çatı arasına ulaşılmaktadır. Binanın sağ tarafındaki tek katlı yapı, mutfak olarak (ocaklık) hizmet vermekte ve direk hayata bağlanmaktadır. Ön kısımda bu tek katlı yapının üstüne çıkan betonarme merdiven bulunmaktadır. Girişin sağında bulunan yapıda ise zemin katta iki oda bulunmaktadır. Girişleri hayattan (avludan) olan bu odaların pencereleri de hayata açılmaktadır. Taş merdivenle birinci kata çıkılmaktadır. Birinci kat tek odadan oluşmakta ve sonunda banyosu (hamam) bulunmaktadır. Odanın ortasından açılan bir kapıdan ulaşılan arka geçişteki taş merdivenlerle çatı arasına çıkılmaktadır. Söz konusu yapılar topluluğunun, butik otel olarak kullanımı hususunda restorasyon projeleri hazırlanmıştır. Çatıları yüksek inşa edilmiş olan iki yapının da çatı altının oda olarak kullanılması önerilmiştir. Bu bölümlerde avluya açılan kuş pencereleri vardır. Hayata bakan odalar yatak odası, haznalar ise banyo olarak planlanmıştır. Mutfağın üzeri kahvaltı salonu olarak dönüştürülmüştür. Hayata sundurma altı oturma grubu 10.61 kasik kiremit kaplama 8.96 8.96 8.69 8.69 8.14 kasik kiremit kaplama 7.59 oluk çürümüş 7.04 oluk çürümüş 7.04 taşlarda yosunlaşma var 6.49 demir parmaklık 4.85 4.57 4.57 sıva yapılmış 3.75 taşlar yıpranmış 3.20 pancur 1.92 taşlar yıpranmış sıva yapılmıl taşlar yıpranmış 0.00 2.2. GÖRÜNÜŞÜ 2.47 1.92 1.92 0.00 0.00 1/50 41 PROJE UYGULAMA TESCİL NO 253-254 3 3 ÇATI KAT 3 3 10 10 4.29 2 421 2 3.82 taban taşları kısmen sökülmüş mekan içinde mevcut 531 h ; 227 -o75 3.82 -o75 h ; 236 tavan ;lata taban ,taş kaplama 534 tavan ;lata üstü tahta taban ,şap dvar taş nacar yok 9 9 9 2.85 10 9 -o75 8 10 2.85 8 işlemeli taş 8 8 110 HAYAT tas isleme 4.20 gane 4.20 14.12 4.40 4.40 6.44 6.44 11.17 11.17 12.30 10.10 işlemeli taş beton şap 8.05 9.93 betonarme merdiven 1 1 -o75 -o75 5.56 rıht 19 tavan ;betonarme taban ,taş kaplama duvar,taş nacar yok 6 7 teras kot farkı 57.cm 5.56 Köroğlu Sokak 7 merdiven kara taş 1 Köroğlu Sokak 6 11 1 h;1.42 Ocaklık tavan ;lataüstü tahta taban ,şap duvar,taş üstü nacar kaplama 4 -132 tavan ;lata üstü ahşap taban ,şap 5.70 duvar,taş nacar yok. nacar 5.75 ODA 4 +6.93 4 +6.93 12 rıht ODA Tavan lata taban şap Tavan lata çati altı kuyu nacar taban ;şap duvar ,taş kemer içerisine duvar örülmüs. +6.93 dikme yapılmış -132 tavan ;lata taban ,şap 5 rıht 27 bası21 4 5.70 5.75 kemer içerisine duvar örülmüs. -132 h ;2.12 5 Tavan lata 2.55 5 5 4.43 h ;2.08 11 2 6 2 6 1/50 BODRUM KAT PLANI 7 7 TESCİL NO 253-254 3 TESCİL NO 253-254 3 3 3 10 10 taş ile kapatılmış 2 2 nacar 25/18 6 h ; 227 tavan ;lata altı tüz tavan kaplama taban ,orijinal tabla üzeri şap h;255 7.30 ODA 5.40 6.85 çatı altı 9 9 nacar 9 9 10 10 8 8 8 8 gane gane 11.17 11.17 HAYAT tas isleme beton şap beton şap HAYAT tas isleme betonarme merdiven 1 1 7 merdiven kara taş teras 11 7 merdiven kara taş H;180 teras nacar nacar 6 nacar nacar +3.77 taş işleme ahsap kaplama düz tavan 5.80 merdiven kara taş 5.85 5.85 +1.08 +1.08 taban ,şap duvar taş üzeri nacar(ahşap kaplama) ahsap kaplama düz tavan resim işlemeli rıht 35 rıht 27 bası21 h ;281 ODA 5.80 rıht 35 ahsap kaplama düz tavan resim işlemeli 5.85 ahsap kaplama düz tavan 5.80 4 5.80 15 rıht 4 4 5.90 taban ;halep sıvası duvar taş üzeri kısmi ahşap 12 rıht taban ;şap duvar taş üzeri kısmi ahşap H;186 12 ODA taban şap 12 rıht 17 h; 281 18 h 330 15 rıht H;235 ahsap kaplama düz tavan resim işlemeli 4.68 +3.25 4.70 ahsap kaplama düz tavan resim işlemeli 4.40 5 5 3.70 +1.08 taban ,şap duvar taş nacar yok 4 +3.42 +3.42 ODA ODA taban ,şap duvar taş üzeri nacar(ahşap kaplama) 14 5 Köroğlu Sokak 6 1 betonarme merdiven Köroğlu Sokak 11 betonarme merdiven 1 ODA taban ;halep sıvası duvar taş üzeri kısmi ahşap taban ,şap duvar4.60 taş nacar yok +3.25 5 hol taban ;karo duvar taş üzeri kısmi ahşap +3.25 banyo h; 160 wc h; 281 11 ZEMİN KAT PLANI 42 6 1/50 7 11 2 BİRİNCİ KAT PLANI 6 7 1/50 2 PROJE UYGULAMA planlanmıştır. Girişe göre sağdaki yapıda zemin katta resepsiyon ve dinlenme odası bulunmaktadır. Sokak cephesindeki çimento esaslı sıvalar sökülmüş, çürüyen taşlar yenileriyle değiştirilmiştir. Yıpranan ahşap doğramalara bakım yapılmıştır. Yapıların mevcut halleri korunmuş, cephelerinde iyileştirmeler yapılmıştır. TESCİL NO 253-254 ORTA MOTİFİ KENAR MOTİFİ Otel toplamda sekiz oda, bir mutfak, bir kahvaltı odası, bir resepsiyon, bir dinlenme odasından(fuaye) oluşmakta, hayatı da oturma ve kahvaltı için kullanılmaktadır. Daha sonraki bir proje ile 255 tescil nolu yapı da 8 oda ile bu otele katılmıştır. Hayattan kapı açılarak yapılar birbirine bağlanmıştır. TESCİL NO 253-254 KENAR MOTİFİ GÖBEK MOTİFİ HAYAT TABANI DÖŞEME MOTİFİ Halep Sıvası Taban Motifi TESCİL NO 253-254 TESCİL NO 253-254 tavan süslemesi göbek tavan süslemesi göbek tavan süslemesi köşe tavan süslemesi köşe tavan süslemesi köşe tavan süslemesi kenar TAVAN SÜSLEMESİ TAVAN SÜSLEMESİ 43 PROJE UYGULAMA Hanımlar Yüzme Havuzu G aziantep, Şahinbey İlçesi’nde yer alan Hanımlar Yüzme Havuzu ve Kültür Merkezi, fiziksel ve ikonografik iletişim noktası karakteri ile bir sistem oluşturmaktadır. Kaynak: Şahinbey Belediyesi arşivi. 44 Kentin en çağdaş yapılarından biri olmanın yanı sıra teknolojik iç donanımı ve taşıdığı misyondan ilham alan tasarımı ile hem Gaziantep hem de bulunduğumuz bölge açısından uyarıcı bir etki yapmakta, büyük önem taşımaktadır. PROJE UYGULAMA Yapı; bodrum, zemin ve beş normal kattan oluşmaktadır. Toplam inşaat alanı 7.900 m² dir. Giriş katta lobiler, spa bölümü, kabul günü salonu ve sergi salonu, birinci katta; spor salonları, toplantı salonu ve kafeterya, İkinci ve üçüncü katta el beceri sınıfları ve müzik sınıfları, dördüncü katta; kına gecesi salonu, beşinci katta ise restoran ve teras bulunmaktadır. Terastan katlar azalarak devam etmekte, alt kat bir üst katın terasını oluşturmaktadır. Terasların üstünde yer alan yarı şeffaf örtü dışarıdan gelen yumuşak bir ışık ile terasları ve koridorları doldurmaktadır. Giriş cephesinde saçak olarak başlayıp çatı boyunca devam eden ve ön cephede birleşen hareket bir gerdanlığı simgelemektedir. Ön cephede kullanılan özel camlı bant formlu pencereler havuzun gün ışığından yararlanmasını sağlamaktadır. Ayrıca tüm binada otomasyon sistemi kullanılarak, elektrik, su ve ısıdan tasarruf sağlamak hedeflenmiştir. 45 PROJE UYGULAMA 46 PROJE UYGULAMA HANIMLAR YÜZME HAVUZU, SPOR VE KÜLTÜR MERKEZİ PROJE YERİ Yeditepe mahallesi, 282. Sok. Şahinbey / GAZİANTEP TASARIM EKİBİ Şeyma GÖKÇEK (Mimar) Ahmet ORBAY (Mimar) YARDIMCI TASARIM EKİBİ Pelin DEMİREL (İnş. Tek.) İŞVEREN ŞAHİNBEY BELEDİYESİ / GAZİANTEP PROJE TARİHİ 01/03/2011 – 01/10/2011 YAPIM TARİHİ 25/01/2012 – 12/02/2013 ARSA ALANI 2891.66 m2 TOPLAM İNŞAAT ALANI 7.900 m2 2/17 STATİK PROJESİ Soner ÇAKAR (İnş. Müh.) İsmail Melih KURT (İnş. Müh.) ANA YÜKLENİCİ Murat ORUÇ Mühendislik-Müteahhitlik Taahhüt ve Müşavirlik İşleri PROJE TİPİ Kültür Merkezi / Sosyal Tesis / Kapalı Yüzme Havuzu YAPIM TÜRÜ Tesis kısmı Konvansiyonel Kalıp Betonarme, Havuz kısmı ise Çelik Karkas sistemi ile çözülmüştür. ENGELLİ ERİŞİMİNE UYGUNLUK Tesis giriş çıkış rampaları, iki adet panaromik asansörü ve engelli wc’leriyle birlikte engellilerin kullanımı için uygundur. 47 TARİH CUNDA ADASI Özlem AÇIKKOL B alıkesir'in Ayvalık ilçesine bağlı olan Cunda, Ayvalık koyundaki irili ufaklı 22 adanın içerisinde yerleşime sahip tek adadır. Türkiye’nin ege denizinde bulunan 4. Büyük adasıdır. 1966 yılında, Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü olarak kabul edilen 54 metre uzunluğundaki köprü ile anakaraya bağlanan adaya, arabayla da ulaşım sağlanmıştır. Doğal güzellikleri ve tarihi eserleri nedeniyle koruma altına alınmış, 1976 yılında doğal ve tarihi sit alanı ilan edilmiştir. Eski bir Rum kenti olarak kurulmuş olan adanın tarihi, M.Ö 1500'lü yıllara dayanmaktadır. Türk kaynaklarında ilk kez, Piri Reis’in 1513 yılında yazdığı “Kitab-ı Bahriye” sinde yöre adalarından Yunt Adaları olarak bahsedilmiştir. Rumlar ise adaya 'kokulu ada' anlamına gelen Moshonisia adını vermişlerdir. Özlem AÇIKKOL Mimar 48 Adanın, 1862 yılında Osmanlı'nın Karasi Sancağına bağlanarak belediye olduğu bilinmektedir. Ada belediyesi için yapılan ilk mühürde Rumca 'Moshonisia Beledi- yesi 1862”, Osmanlıca “Daire-i Belediye Cezire-i Yunda” yazmaktadır. Daha sonraları mührün ortasındaki Osmanlıca yazının yanlış okunması sonucu “Cunda” sözcüğü ortaya çıkmıştır. TARİH Piri Reis Adada Osmanlı döneminde Rum ve Türk halkı birlikte yaşamıştır. Kurtuluş Savaşının sona ermesiyle imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması sonucunda Yunanistan ile Türkiye arasında nüfus değişimi gerçekleşmiştir. Tarihin ilk ve tek mübadele (zorunlu göç) uygulaması 1923–1924 yıllarında tamamlanmıştır. Mübadele sonucunda Adaya Midilli ve Girit’ten gelen Türkler yerleştirilmiştir. Giritli Türklerin çoğunun ana dili Rumca olması sebebiyle, Rumlar gitmiş olmasına rağmen adanın sokaklarından Rumca hiç eksik olmamıştır. Mübadiller geldikleri yerin kültürünü de Cundaya taşımışlardır. Hâlâ Cunda sokaklarında dolaşırken Rumca konuşan son kuşak mubadillere rastlamak ve bu kültüre şahit olmak mümkündür. Ada yapısal oluşumunu Rumların yaşadığı dönemde tamamlamıştır. Tepe eteğine kurulan kentte yollar yokuş yukarı ve dardır ayrıca çıkmaz sokaklar çok fazladır. Denize doğru diklemesine inen ara sokaklar, denize paralel olarak devam eden ana sokaklarla son bulmaktadır. Yerleşim mekânlarında en çok dikkati çeken konutların küçük ve bitişik olarak inşa edilmiş olmasıdır. Yüksek tavanlı, Neo-klasik tarzdaki yapılar yöreye özgü kırmızımsı renkteki Sarımsak taşlarından inşa edilmiştir. Üçgen alınlıkları ve kolon başlıklarıyla yunan mimarisinin özelliklerini yansıtmaktadır. Konutlar zemin, bir ve ikinci katlar olmak üzere üç katlı yapılardır. İki ve üçüncü katlar yerleşim amaçlı kullanılırken zemin katlar ticari amaçlı kullanılmıştır. Rumlar döneminde ticari ve üretim amaçlı kullanılan zemin katlar günümüzde bu işlevini yitirmiş daha çok evin mahzeni niteliğini almıştır. Merdivenlerle çıkılan birinci katta sofaya açılan odalar bulunmaktadır. Odalardan biri genellikle mutfak olarak kullanılmaktadır. İkinci katlarda yatak odaları yer almaktadır. Üst katlarda manzaraya hâkim teraslar, bazı evlerdede sokağa uzanan cumbalı odalar yer almaktadır.Evlerin avluları geleneksel Türk evinden farklı olarak girişe göre arka tarafta yer almaktadır ve avlulara evin içinden çıkılmaktadır. 49 TARİH Agios Yannis Kilisesi (Kent Kütüphanesi) Özgün konut mimarisi dışında adada pek çok kilise ve manastır bulunmaktadır. Ancak ne yazıkki bunlardan bir kaçı korunarak ve restore edilerek günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Ayrıca adanın sembollerinden biri olan Taş Kahve, inşasında kullanılan sarımsak taşı,yüksek tavanı ve kolonsuz inşası ile dönemin önemli mimari yapıları arasında yer almaktadır. Taksiyarhis Kilisesi, “Kubbeli Bazilikal Plan” tipine uygun olarak inşa edilmiştir. Adanın metropol kilisesi 1873 yılına tarihlenmektedir. Taksiyarhis Kilisesi'nin avlusuna iki sütunla taşınan üçgen alınlıklı anıtsal bir giriş kapısından Ayışığı Manastırı Agios Yannis Kilisesi (Kent Kütüphanesi) 50 TARİH girilmektedir. Bazilika şeklindeki kilise, dikdörtgen planlı uzun bir yapıdır. Doğu cephesinde yarım yuvarlak bir şekilde dışarı taşmış bir ana “apsis” bulunmaktadır. Kilise duvarları, kaba yonu taştan yığma tekniği ile inşa edilmiştir. Merdivenler, pencere kemerleri ve söveleri de geleneksel sarımsak taşıdır. Kilise 2006 yılında restorasyona alınmıştır. 2014 yılında müze olarak yeniden halka açılması öngörülmektedir. Ayışığı Manastırı (Ai Dimitri Ta Salina Manastırı); Cunda Adasının kuzey yönündeki Pateriça yarımadasının en uç noktasında yer alan Ayışığı Manastırı, dik bir tepenin denizle birleştiği noktada yer almaktadır. Ayışığı Manastırının inşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. (1771 ve 1795 tarihlerinin iki taş üzerinde yazılı olduğu söylenmektedir.) Manastırının çevresi duvarlarla çevrili olup diğer manastırlarda olduğu gibi avlu ortasında kilisesi yer almaktadır. Kilise doğuya bakacak şekilde kubbeli olarak, dikdörtgen planlı inşa edilmiştir. Uzun bir süre mübadeleyle Ayvalık'a gelen bir ailenin özel mülkü olan manastırı, 2009 yılında Suzan Sabancı satın alarak restore ettirmiştir. Taksiyarhis Kilisesi Agios Yannis Kilisesi( Necdet Kent Kitaplığı); Cunda Adası girişinde, sol tarafta, Aşıklar Tepesi üzerinde bulunan kilise, kullanılan malzemeden 1800’lü yılların sonu ile 1900’lü yılların başında inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bulunduğu yerden adayı, üç taraftan kuşatan denizi görecek konumda yapılan bu kiliseyi Koç Holding restore ettirip kütüphaneye dönüştürmüştür. Agios Yannis Kilisesi kesme taş ve tuğladan yapılmış, dikdörtgen planlı, üzeri tonoz örtülü küçük bir yapıdır. Apsis kısmı dışarıya çıkıntılı olup üzeri de tonoz örtülüdür. İç mekanda orijinal eserlerinden pek az kalıntı günümüze gelebilmiştir. Günümüzde ziyarete açık olan Necdet Kent Kütüphanesinde daha çok eski Büyükelçi’nin eserleri ile Ayvalık’ı içeren eserler, kilise eşyaları ve ikonalar sergilenmektedir. Ayışığı Manastırı Tas Kahve 51 ÇEVİRİ Brooklyn Kumtaşı Pasif Ev Çeviri: Münevver GÜRSOY B Münevver GÜRSOY Arş. Görevlisi Hasan Kalyoncu Üniversitesi Mimarlık Bölümü 52 rooklyn mevcut kumtaşlarının ekoduyarlı onarımları ve ilçe (kasaba) boyunca sıralanmış tek katlı binaların taahhütünden sorumlu genç profesyonellerin ve yenilikçi mimari ve tasarımın merkezidir. Tighthouse, Park Slope yakınlarında bulunan 5. Bulvarın merkezinde yeralan, 1899 yılında inşaa edilmiş iki katlı bina dizisinin sonunda etrafında ağaçlarla sınırlandırılmış daha geniş kumtaşından yapılmış binaların bulunduğu güçlendirilmiş kumtaşından yapılmış bir pasif evdir. EnerPHit sertifikasından daha üstün olan yeni yapı standartlarını karşılayan, NewYork ta ki ilk serifikalı pasif evdir. Tighthouse’ un sahipleri olan Ohio’ lu genç çift düşük enerjili pasif binaların uzun vadeli avantajlarını düşünmüş ve bu ciddi yenilemenin binalarının kapsamlı bir izolasyonu için eşsiz bir fırsat olduğunu anlamışlar. Akıllı telefon çağında yaşayan ve verimsizliğe az tahammülü olan müşterilerin, yaşam için akıllı ve yenilikçi bir makineden daha başka bir şey ifade etmeyen pasif ev fikrinden etkilenmeleri şaşırtıcı değildir. Çiftin Orta Batı pragmatizmi, yenilemenin her yönüne, aydınlatma, görsel-işitsel, güvenlik ve mekanik sistemleri de dahil olmak üzere etkin çözümler bulmak için sahne oldu. Yeniden Modelleme Yaklaşımı Brooklyn tabanlı firma Fabrica 718 tarafından benzersiz güçlendirme yapılan 110 yaşındaki ev, enerji tasarrufu yenilemesi gereken birçok banliyö ve kentsel konut için önemli bir model olarak hizmet verebilir. Yeni yapıdan daha çok daha fazla, her bir pasif ev güçlendirmesi, yalıtım için titiz bir dikkat ve yaratıcı problem çözümleri gerektiren kendine özgü bir takım koşulları kapsar. Satışa sunulan örnek daire Fabrica 718,New York, Brooklyn’ de 19.yüzyılın son evresine ait kumtaşının pasif bina sertifikalı modelini tasarladı. Orijinal ahşap kalıp detayları fiberglas ile kopyalanırken Tighthouse ait bozulmuş kumtaşı yüzey kaplaması bir EIFS sistemi ile değiştirildi. Fotoğraf: Hai Zhang ÇEVİRİ nallarının kısa tutulmasını sağlamak ve sokak seviyesinde mevcut olacak havadan daha temiz hava sağlamak için evin en üst katında yer alan bir HRV ünitesi muhafaza eder. Beyaz akrilik çatı, güneşi yansıtan fakat terasta ve arka bahçede bahçe ve bitkileri sulamak için kullanılan yağmur suyu toplama variline kirlilik katmayan çevre dostu bir kaplama malzemesi ile bitirilir. SUBSCRIPTION SAMPLE Satışa sunulan örnek daire Tighthouse'ın yeniden modellenen salon katı yeni düşey açıklıklara ve sıralı evin ortasına ışık getirmek için oluklu açık rıhtlardan oluşan merdivenlere sahip. Fotoğraf: Hai Zhang Büyüyen aile, kumtaşının orijinal planının sağladığı alandan biraz daha fazla alana ihtiyaç duydu. Neyse ki, yerel imar yönetmelikleri binaya ek bir kat eklemek için mimarlara izin verdi. Yeni çatı katı binanın bodrumunda koca için bir sanat stüdyosunu da kapsayan yeterli alanı eklendi. Üst kattaki ana yatak odası kuzey-güney ekseninde yönlendirilmiş yirmi bir derece eğimli yeni çatının kalın(cesur) açıları tarafından tanımlanmıştır. Bu eğik ve dönük çatı maruz kalınan güneş ışığı ve fotovoltaik kolektörler için gerekli olan güneş ısınını, en üst düzeye çıkarmak için tasarlanmıştır. Mekanik bir çatı katı odası, dış hava emme ve egzoz ka- Cephe Rehabilitasyonu Uzun bir araştırmadan sonra mevcut ön cephe yalıtımı için en iyi yöntem içinde, Fabrica 718 bir dış yalıtım tabakası ve dış cephe kaplama sistemine (EIFS) başvurmaya karar verdi. New York'taki aşırı sıcaklık farkından dolayı, yalnız içeriden bina yalıtımı taş duvara zarar verebilecek bir donma / çözülme durumuna neden olabilir. Bu korku oturan kimse olmadığında bir kış sırasında doğrulandı - orijinal tuğla duvarlarından biri donma- çözülme hasarı gibi görünen aslında mevcut kumtaşı cephesinde çentiklenme ve bozulmaya neden olacak bir hasardan dolayı çatlamıştır. İnşaat bir kere başladıktan sonra, o dört inç cephe kaplamasını kaldırmanın ve mevcut kagir için kumtaşı görünümlü ancak daha uygun fiyatlı EIFS uygulamanın daha iyi olacağını belli oldu. Bu sadece maliyetleri düşürmekle kalmayıp aynı zamanda bitirme sınırını komşu yapı ile aynı düzlem içinde tutmuştur. Üç birimlik kagir duvarın çoğu iyi durumda kalmış ancak denizlik altında kalan alanların beton kagir birimler(CMU) ile restore edilmesi gerekirken taş eşiklerin kaldırılması gerekti. Binanın orijinal ahşap kornişi sürekli termal bir örtüye olanak veren EIFS üzerine uygulanan az bakım gerektiren kopya cam elyafı ile değiştirildi. Arka cephede, yağmur engelleyici panel özellikli bir hava engelleyici,dört inçlik rijit mineral yün yalıtımı, dayanıklı ve az bakım gerektiren çimento paneller ile kaplı bir termal izolasyonlu çerçeveleme sistemi bulunuyor. Binaya hem yalıtım hem de karakter kazandıran özel yağmur engelleyici panelle,r pencere açıklıkları ile uyum sağlamak ve genellikle eski Brooklyn de görülen tipik ahşap kaplama evler üzerinde oynamak için cephe boyunca yüksekliği değişiklik göstermiştir. Kumtaşının su izolasyonu Bodrum katında yer alan iki kat yüksekliğindeki sanat stüdyosu, Pasif Ev standartlarına uygun yapısal ve su yalıtımı gereksinimlerini karşılayan karmaşık detaylar gerektiren beton döşemeye sahiptir. Binanın süper örtüsü boyunca herhangi bir nüfuz, örtünün hava geçirmezliğini atlatabilir ve önemli bir ısı kaybına neden olacak bodrum kat döşemesi çevresindeki ısı köprüsünü durdurmakta bir hata çıkarabilirdi. Fabrica 718, yapısal, geoteknik ve Pasif Ev danışmanı ZeroEnergy Design(sıfır enerji tasarımı) ile işbirliği yaptı ve döşemenin altı ve çevresini 2 inçlik XPS izolasyonu ile hizalamaya karar verdi. 53 ÇEVİRİ 54 Altında çakıllı bir yatak ve delikli boru drenaj sistemi bulunan döşeme karter pompaya yol açar ve tam döşemenin altında yer alan bir polietilen membran iç mekan içine sızan zemin nemini engeller. Mimarlar evin her katına yani bodrumdaki sanat stüdyosuna, zemin kattaki misafir odasına, eğlence için açık bir salon katına, çocukların odası ve ofisin olduğu ikinci bir kata ve çatı terasındaki ana yatak odasına ve çatı katına açılan yeni merdiven tasarladıkları için mevcut merdivenin hava sızdırmazlığı güçlendirme projelerinde zor olabilir. Yeni merdivenler yükleniciye merdivenleri yeniden yerleştirmeden önce verimli hava için duvarları kapatmaya olanak sağladı. Buna ek olarak, merdivenin beş seti görsel olarak heyecan vericiliği ile evin birleştirici bir özelliği haline geldi ancak etkili tasarım maliyetli oldu. Plaka-çelik kirişler ve delikli paslanmaz çelik basamaklar eve özel bir karakter eklemekte. Dayanıklı ve az bakım gerektiren malzeme bir son kat gerektirmez ve sıra evin merkezine doğal ışık getirirken merdivenlerin delikli deseni güçlü bir grafik elemanı sağlar. Aydınlatma ve Yüzeyler Merdiven boşluklarında gün ışığını en üst düzeye çıkarma teknikleri uygulandıktan sonra, Fabrica 718, müşterileri ile 5 armatür çeşidi ile sınırlandırılmış flüoresan ışıkları ve LED kullanarak evin geri kalanı için bir aydınlatma stratejisi üzerinde çalıştı. İddia çiftin sanat koleksiyonu ve stüdyo için galeri gibi aydınlatma koşulları yaratmaktı. Sahipleri sonunda en yüksek kalitede güçlendirilmiş mevcut LED ampulleri ile sıralanmış aydınlatma armatürleri ile düşük maliyetli spot ışıklarını kurmakta karar kıldılar. Müşterilerimizin minimalist estetiği, mimarların basitlik ve enerji verimliliğin genel amacına katkıda bulunarak projeyi sade tuttu. Geri kazanımlı malzemeler tüm katlardaki endüstriyel zemin kaplamalarının yanı sıra tavan açıklığı ile denk gelmesi için eklenen geri kazanımlı tuğlanın bulunduğu salon alanı da dahil evin belirli yerlerinde kullanıldı. Bu tuğla yerinde yıkılan iki şömine bacalarında kurtarıldı. Her merdiven sahanlığının üst kısmında bulunan paslanmaz çelikten LED şerit ışıkları da dahil Brooklyn imalatçılarının özel tasarımları pratiktir, yerel olarak yapılır ve alana karakter kazandırır. Satışa sunulan örnek daire Tighthouse un yeni beton bloklu arka cephesi yağmur engelleyici bir sunta işlemi ile tamamlanır.Yağmur engelleyici sistem, buhar geçirgen, hava ve su engelleyici, mineral yün yalıtımlı ve termal olarak izole edilmiş pas kanal sistemi ile detaylandırılır. Fotoğraf: Hai Zhang Satışa sunulan örnek daire Tigththouse un ana merdiveni yaşam alanının bir kenarı bounca uzanır girişten ofisin bulunduğu ikinci kata yönlenir. Küpeşteler gizli LED şerit aydınlatması ile donatılmıştır. Fotoğraf: Hai Zhang ÇEVİRİ Fotoğraf: Hai Zhang Tighthouse ın aksonametrik çizimi. Resim: Fabrica718 Ikinci kat merdiveninde ki cam paneller Tighthouse merkezinde ki ikinci kat koridoruna gün ışığı getirmek için yukarıdaki tavan penceresi ile çalışır. Fotoğraf: Hai Zhang Satışa sunulan örnek daire Tighthouse un ikinci katındaki ofis ön bahçesindeki armut ağacına bakmak için çift açılımlı geniş pencerelere ve merdiven için iç pencereye sahiptir. Fotoğraf: Hai Zhang Tighthouse kat plan çizimleri. Resim: Fabrica 718 Kaynak: www.Architectureweek.com Tighthouse un çatı katı merdiven ve servis çekirdeğinin her iki tarafında bulunan bir çatı terası (gösterilen) ve ana yatak odası içerir. Fotoğraf: Hai Zhang 55 YARIŞMA Autodesk DesignNext 2013 Tasarım Yarışması… Autodesk sponsorluğunda, üniversite öğrencilerine yönelik düzenlenen “DesignNext 2013 Ulusal Öğrenci Tasarım Yarışması”nın kazanan isimleri belli oldu. 2 2 Mayıs – 29 Eylül tarihleri arasında, 62 üniversiteden toplam 130 takımın katılımıyla gerçekleşen DesignNext 2013 Ulusal Öğrenci Tasarım Yarışması’nın kazanan isimleri belli oldu. Zirve Üniversitesi öğrencilerinden Tuğçe Sarıçiçek, Yusuf Açıkkol ve Akademik Danışman Ahmet Turan Köksal’dan oluşan takım, Mimari Tasarım dalında kazandığı birincilik ödülüyle, ABD’nin Las Vegas şehrinde düzenlenen “Autodesk University” etkinliğine katılmaya hak kazandı. Bu yıl ilk kez düzenlenen yarışmanın ödül töreni, 10 Ekim Perşembe günü, Grand Hyatt Istanbul’da keyifli bir etkinlikle gerçekleşti. Autodesk Türkiye ve Akdeniz Ülkeleri Eğitim Koordinatörü Evren Arın, yarışmayla ilgili,“DesignNext tasarım yarışması ile öğrenciler, Autodesk’in sağladığı profesyonel 56 tasarım yazılımlarını kullanarak, takım çalışması içinde yetkinliklerini artırma ve yarışmacı yönlerini geliştirme imkânı buldular. Sürdürülebilir Afet Barınağı konusu altında sunulan tüm projeler, Türkiye’nin önde gelen akademisyen ve mimarlarından oluşan özel jüri heyeti tarafından, Bütünsel Tasarım, Özgünlük, Uygulanabilirlik, Sürdürülebilirlik ve Autodesk Dijital Tasarım Araçlarının Etkin Kullanımı kriterleri göz önüne alınarak değerlendirildi” şeklinde konuştu. Arın, “ Autodesk, Türkiye’nin gelecek nesil mühendis, mimar ve tasarımcılarını desteklemeye yönelik farklı etkinlikler gerçekleştiriyor. DesignNext 2013 Ulusal Öğrenci Tasarım Yarışması öğrencilerin yaratıcılık, kritik düşünme ve çözüm geliştirmeye yönelik yeteneklerini sınıyor ve gerçek dünya deneyimi yaşatıyor” dedi. YARIŞMA Birincilik ödülü: Zirve Üniversitesi 57 YARIŞMA 58 YARIŞMA 59 YARIŞMA RAPOR Do÷DODIHWE|OJHOHULQGHNXOODQÕPD\|QHOLNJHoLFLEDUÕQDNWDVDUÕPÕLoLQVXQXODQEXoDOÕúma, ucuz üretim, kolay taúÕPDNROD\NXUXOXPNROD\GHSRODPDYHNXOODQÕPÕELWWL÷inde kolay s.külüp yeniden depolanabilme özelli÷LLOHGLNNDWHDOÕQDELOLU 0RGOHUELUWDVDUÕPDVDKLSEDUÕQDNODUÕROXúturan tüm malzeme, 180x180cm bir kare ve FPNHQDUÕRODQELUHúNHQDUJHQGLU3DQHOOHUILEHUDNULOLNOHYKDGÕU.YHWOHUGHNXOODQÕODQ YHNDOÕSODNROD\FDUHWLOHQPDO]HPHg]HOELUUHWLPWHNQRORMLVLJHUHktirmez. Afet bölgesine \DNÕQELUDNULOLNNYHW\DSDQDW|O\HGHúDEORQODUVD\HVLQGHUHWLPHKÕ]OÕFDEDúlanabilir. Baúka úHKLUOHUGHQKDPPDGHJHOPHVL\HWHUOLGLU.DOLIL\HHOHPDQ\DGD|]HOWRUQDWH]JDKÕE\N makine ve-YH\DWHoKL]DWJHUHNWLUPH]<DWÕUÕPPDOL\HWL\RNGHQHQFHNNDGDUD]GÕU$\UÕFD oHYUH\H]DUDUÕ\RNWXU 6cm’lik hafif ahúDSoÕWD\ODNDUH\DGDJHQoHUoHYHVLoDWÕODFDNKHULNL\]H\LQHKD]ÕU akrilik levha konulacak ve cidarlar içine mukavemet katmak için yine fiber parçalar koyup \DSÕúWÕUÕODFDNYHE|\OHFHSDQHOWRSODQPÕúRODFDNWÕU0RGOOHUVXJHoLUPH\HFHNúekilde UHWLOHFHNYHLoLQHWR]\DOÕWÕPSHUOLWLNRQXODFDNWÕUhONHPL]GHSHUOLWEROYHNDOLWHOLRODUDN bulunur ve oldukça ucuz oldu÷XKDOGH\NVHN\DOÕWÕPGH÷HULVXQDUD\UÕFD\DQJÕQDNDUúÕ GD\DQÕNOÕOÕNJ|VWHULU 3HUOLWLQGROGXUXOPDVÕQÕVD÷OD\DQSDQHOOHULQLoWDUDIÕQGDNLFRQWDOÕNDSDNODUGROXPVRQUDVÕ NDSDWÕODFDNWÕU%|\OHFHSHUOLWLVXGDQNRUXPDNPPNQGU0RGOOHUDUDVÕQGDNLGXYDUODU gerekirse perlit konulmazsa su doldurulacak depo vazifesi görebilir. S.külme aúDPDVÕQGD \LQHD\QÕNDSDNODUDoÕOÕUYHYDNXPLOHWR]SHUOLWoÕNDUWÕODELOLU+DILIOH\HQSDQHOOHU\HQLQGHQ NXOODQÕOPDN]HUHVNOU 0RGOOHUELUELUOHULQHDOXPLQ\XPKD]ÕUSURILOOHULOHED÷ODQDFDNWÕU7HNELUWLSSURILO\HWHUlidir. 6DGHFHELUSDVWDQHGRODEÕLoLQ-D\UÕDOXPLQ\XPSURILOHJHUHNYDUNHQEXDIHW EDUÕQDNODUÕ-3 profil ile aya÷ÕNDOGÕUÕODELOLU 0RGOOHULoLQGHNDSÕOÕELUOHúPHGXYDUODUÕYH\HULoLQDKúDSNDSODPD\DSÕODELOLU'ÕúDUÕGD PRGODUDODUÕQDJULVXYHya÷mur suyu depolama üniteleri yerleútirilebilir. Paneller iki kiúLLOHUDKDWOÕNODWDúÕQDELOLU$OXPLQ\XPSURILOOHULoLQLoHULGHQNHOHEHNFLYDWDODU sayesinde elle ba÷ODQDELOLU<DQLELUPRGOKLoELUDOHWKDWWDWRUQDYLGDELOHNXOODQÕOPDGDQGD kurulabilir. hVWWHNLJHQSDQHOOHU\HULQHÕVÕ\DOÕWÕPFDPOÕSHQFHOHUNRQXODELOLUKDNLPU]JDU\|QOHULGH hesaplanacak úHNLOGHNRQXPODQGÕUÕOÕUVDGR÷DOKDYDODQGÕUPDVR÷utma) sa÷OD\DFDNWÕU Modüllerin rüzgar ve güneúe uygun úHNLOGHWRSODQPDVÕPPNQGU0RGOOHUDUDVÕQGD a÷Do\DGDGLUHNJHoHELOLU6ÕFDN\|UHOHUGHJ|OJHOHPH\DSDFDNWÕU Tavanda güneúSDQHOOHULSDUDOHORODUDNVÕUDOÕED÷lanacak úekilde uzun alanda NRQXPODQDELOLUOHU,VÕWPDHOHNWLULNOLVRED\DGDRGXQNPUVREDVÕLOH\DSÕODELOLU%LUúablon ve aparatla baca deli÷LDoÕODELOLUYHDOXPLQ\XPELUELOH]LNLOHERUXQXQDNULOL÷e etkisi yok edilir. 0RGOOHUVÕQÕUVÕ]VD\ÕGDNRPELQDV\RQODNXUXODELOLU%LUOHútirilebilir. Afet bölgesinde tek kiúi EDUÕQPDNLVWH\HQELULLOH-8 kiúi olan bir aile için ..zümler UCUZ-HIZLI ve KOLAYCA geliútirilebilir. 60 YARIŞMA İkincilik ödülü: İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) 61 YARIŞMA 62 YARIŞMA ƵƚŽĚĞƐŬĞƐŝŐŶEĞdžƚϮϬϭϯhůƵƐĂůPŒƌĞŶĐŝdĂƐĂƌŦŵzĂƌŦƔŵĂƐŦ 'R÷DODIHWE|OJHOHULQGHNXOODQÕOPDN]HUHWDVDUODQDFDNEDUÕQDNLoLQ|QFHOLNOLRODUDNNROD\WDúÕQPDYH NXUXOPDNDYUDPODUÕHOHDOÕQGÕ%XED÷ODPGDKDFPLDUWWÕUÕODELOLUELUo|]PDUDQGÕ%DúODQJÕoWD ELUNLúLQLQ \DúD\DELOHFH÷LELULP]HULQHGúQOGYHGDKDVRQUDEXDUWWÕUÕODUDNLNLNLúLQLQ\DúD\DELOHFH÷LELULPH G|QúWUOG$QFDNEXELULPWDúÕQPDNROD\OÕ÷ÕDoÕVÕQGDQHOYHULúOLGH÷LOGL%XQXQ]HULQHNDWODQPÕú G|úHPHOHULQDoÕODUDN\HQLKDFLPROXúWXUGX÷XYHG|UWNLúLOLNELUDLOHQLQ\DúD\DELOHFH÷LELULPWDVDUODQGÕ%X ELULPGHDoÕNNDODQNÕVÕPODUWDVDUÕPÕQLoLQGHNDWODQPÕúELUKDOGHEXOXQDQ|UWVLVWHPLQLQKDYDLOH úLúLULOPHVL\OHROXúWXUXOGX %DELROHNRPSDNWELUJ|YGHRODUDNWDVDUODQPÕúWÕU%XNRPSDNW J|YGHÕVODNKDFLPOHULLoHUPHNWHGLU $UDoLOHNROD\FDWDúÕQDUDNDODQDJHWLULOLUNRPSDNWJ|YGHDoÕOÕUYHELUSRPSD\DUGÕPÕ\ODúLúLULOHUHNNÕVDVUHGH NXOODQÕPDKD]ÕUKDOHJHWLULOLU 6WDQGDUWELUWÕULOHELUE\NNRQWH\QHU\DGDLNLNoNNRQWH\QHUWDúÕQDbilir. Babiole’nin kompakt ve úLúHQWDVDUÕPÕVD\HVLQGHLVHELUWÕULOHEHú%DELROHWDúÕQDELOPHNWHGLU%XVD\HGHRODVÕDIHWGXUXPXQGDNÕVD VUHGHoRNVD\ÕGDEDUÕQDNNXUXOPDLPNDQÕ\DUDWÕOPÕúWÕU %DELROHWP\DúDPDELULPOHULQLNHQGLLoHULVLQGHEDUÕQGÕUPDNWDGÕU,VODNKDFLPOHUNRPSDNWJ|YGHQLQ LoLQGHNXOODQÕPDKD]ÕUELUúHNLOGH\HUDOPDNWDGÕU'L÷HUELULPOHULVHúLúLULOHUHNNXOODQÕPDKD]ÕUKDOH gelmektedir. %DELROH¶QLQVDELWJ|YGHVLQHPRQWHKDOGHJHOHQúLúPH|UWKDYDLOHúLúLULOHUHNoHúLWOLLúOHYOHU kazandÕUÕOPÕúWÕU%XVD\HGHRWXUPD\DWPDGHSRODPDJLELLúOHYOHULoLQD\UÕFDPRELO\DJHUHNVLQLPLRUWDGDQ NDOGÕUÕODUDNNHQGLLoLQGHELUo|]PUHWLOPLúWLUMXWIDNWH]JDKÕNXOODQÕPÕQGDLVHNoNDODQODUÕQ E\OWOPHVLQH\|QHOLNELUGHWD\WDVDUODQPÕúWÕU0XWIDNWH]JDKÕJHUHNOLJ|UOG÷GXUXPODUGD büyültülebilmektedir. %DELROHWDVDUÕPÕQGDSDVLILNOLPOHQGLUPHLPNDQODUÕQGDQID\GDODQÕOPÕúWÕU3HQFHUHOHULQNRQXPODUÕ KDYDODQGÕUPD\ÕVD÷OD\DFDNúHNLOGHEHOLUOHQPLúWLUdDWÕLVH\D÷PXUVX\XQXWRSOD\DFDNúHNLOGHH÷LPOHQGLULlip, \D÷PXUVX\XQX%DELROH¶QLQVDELWJ|YGHVLQGHEXOXQDQ\D÷PXUVX\XGHSRODPDKD]QHVLQGHWRSOD\DFDNúHNLOGH WDVDUODQPÕúWÕU*QHúOLKDYDODUGDID\GDODQÕOPDN]HUHDoÕVÕJQHúHJ|UHD\DUODQÕODELOHQELUJQHúSDQHOL NXOODQÕOPÕúWÕU%XVD\HGHGR÷DO\ROGDQVX\XQ ÕVÕWÕOPDVÕKHGHIOHQPLúWLU 7DVDUÕPVUHFLQGH$XWRGHVN LQ)RUPLW$XWRFDG5HYLWYHGV0D['HVLJQSURJUDPODUÕQGDQ \DUDUODQÕOPÕúWÕU 63 YARIŞMA Üçüncülük ödülü: Zirve Üniversitesi 64 YARIŞMA 65 YARIŞMA 66 YARIŞMA .GG- oÇÇ ÇºÇ ÇºÇÇòçò ÇÇÇÇçÇǤG ç çÇÇ Ç Ú ÇºÇ ǡ òçòòòçòǤ ò çÇ Ç Ç Ú òòòǤ òº ÇºÇ ò ç ÇǤÇͶç Úò ͶÇçÇǤoÇÇ ÚÇçÇÇǡºÇÇ ÇÇçǤoÇǺǺǺ òç ÇºÇ Ç çǤ ò òç ÇÇ Ç ÇçÇǤ òç ÇÇ Ç ÇçÇºÇ ò Ú ºÇçÇǤ Ͷ ç G çÇ Ú Çç Ç òò ç Ç Ǥ òò Ç º ç Ç Ç Ç Ǥ ç Ç Ç Ǥ Ç ç Ú Ǥ ç Ç Ç Ç Ú Ǥ Ç çº ç ç ò Ǥ º º ç º ç Ç Ǥ 67 YARIŞMA Dördüncülük ödülü: Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) 68 YARIŞMA 69 YARIŞMA 70 YARIŞMA 71 YARIŞMA DESIGNNEXT 2013 AÇIKLAMA RAPORU VE PERFORMANS ANALİZLERİ Yapı, afetzedelerin tek bir çatı altında tüm ihtiyaçlarını karşılayabileceği hacimsel bütünlük düşüncesine bağlıdır. Sürdürülebilir mimari ve üretimi gerçekçilikle oluşturmak adına geri dönüşüm sonucu üretilmiş yada piyasa içerisinde yaygın kullanımda olan materyal çeşitlerini , minimum seviyede kullanarak üretimi sağlamayı planladık. Sürdürülebilir hacimlerin detay boyutları, plan ve kesit seçilimi barınmanın 100 lerce yıllık tarihinden gelmelidir fikrini projemizde öncelik olarak korumaktayız. Anadoluda da kullanımı yaygın olan yerden yükseltilmiş topografyaya balans edilmiş, yağmur suyunu altından transferini sağlayan sistem koruduğumuz başka bir detaydır. Afet sonrası barınmanın hızlı ve kolayca sağlanması amacı ile yaşam hacimleri ,tarafımızca belirlenmiş birleşim detaylarına sahip parçacıkların yine kolayca birleştirilebilmesi düşüncesine bağlanmıştır. Evrensel taşımacılık boyutlarına göre paketlenebilen yaşam hacimleri kalifiye şartı aranmaksın herkes tarafından kurulabilecek ve aynı hızda sökülebileceklerdir. Proje için hazırlanmış olan montaj kılavuzu tüm gerekli yardım ve montaj detaylarını içinde barındırmaktadır. Hızlı ve kolay kurulabilme durumu afet sonrası barınma ve barınma sonrası afet bölgesinin atıl kalma durumunu ortadan kaldırmayı planlayan fikire bağlanmıştır. Afet sonrası barınma için tasarlanacak yapıların işlevselliğinin ötesinde imgesel ve görsel olarak bir yuvayı bir sıradan ev olma hissiyatını taşıması gerektiğini desteklemekteyiz. Proje Revit programında hazırlanmış olup tüm performans analizleri bu program yardımıyla hazırlanmıştır. Proje analizleri standart bir barınak ve malzemeleri referans alınarak iki durumun karşılaştırılması yoluyla yapılmıştır. 72 YARIŞMA Beşincilik ödülü: Beykent Üniversitesi 73 YARIŞMA 74 YARIŞMA 75 YARIŞMA 76 YARIŞMA BİOSFER ÇADIR Tasarım Türkiye’nin her bölgesinde pozitif yararlanacak şekilde tasarlanarak dört mevsim sürdürülebilirliği desteklemektedir. Şeffaf ve hafif yapısı ile afet sonrası insan psikolojisini pozitif Afet sonrası insan psikolojisi düşünülerek hafif ve şefaf yapıya sahip ETFE malzemesi kullanılmıştır.Aynı zamanda çok iyi bir yalıtım malzemesi olan ETFE sürdürülebilirliği desteklemektedir. Tasarımda bulunan hava menfezleri rüzgarı tabandakı hazne havayı ve suyu kullanarak ısı dengesi sağlamaktadır. Yağmur toplama kovası ve taban oluğu suyu biriktirerek kullanıma sunulmaktadır. Tasarımı cevreleyen Güneş paneli ile ETFE malzemesini kendi şişiren, şarj,ısıtıcı vb. elektronik eşya kullanımında doğa enerjisinden yararlanmaktadır. Hızlı kurulum,nakliye esnasında mümkün olduğu kadar az yer kaplama ,bir seferde çok sayıda nakliye özelliği ile çok az iş ve enerji kullanımı sağlamaktadır. Kısaca kendine veçevresine yeten bir tasarım olarak sunulmaktadır. 77 FAALİYETLERİMİZ 11.09.2013 Şahinbey Belediyesinin Yeni Gelişen Alanlarında Şahinbey Belediye Başkanı İle Birlikte Gezi Gerçekleştirildi. 03.10.2013 Şehitkamil Belediyesi’nin yeni gelişen alanlarında Şehitkamil Belediye Başkanı Rıdvan Fadıloğlu ile birlikte gezi gerçekleştirildi. 05.10.2013 tarihinde Mimarlar Odası Hüseyin Enç Kültür Evinde, Sezai Göksu ile öğrenci üyelerimizle Kent Planlaması konulu söyleşi yapıldı. 78 FAALİYETLERİMİZ 06.10.2013 tarihinde üyelerinde katılımda bulunduğu Rumkale Gezisi düzenlendi. 07.10.2013 tarihinde GaziantepTicaret Odasında, Prof. Dr. Sezai Göksu katılımı ile Kentsel Planlama Sürecinin Yapılaşma Ve Kent Kültürüne Etkileri Konulu Sempozyum düzenlendi. 07.14.10.2013 tarihlerinde Belediyelere yaptığımız itiraz yazıları konulu sergi Gaziantep Ticaret odası fuayesinde sergilendi. 79 ÇİZGİYORUM 80 03 04