Duolingo Kelimeler Listesi (İngilizce
Transkript
Duolingo Kelimeler Listesi (İngilizce
Duolingo Kelimeler Listesi – İngilizce / Türkçe İngilizce ’ a able about abroad accept access account achieve act actions activity actor actors acts add address adds advantage adventure adventures advertisement advertising advice affect afraid after afternoon again against age agent ago agree agreement aim air airplane airport alcohol alive Türkçe bir -ebilir/-abilir hakkında, ilgili, hakkındaki, konusunda, neredeyse, kadar yurt dışı, yurt dışına kabul etmek giriş, erişimin, erişim hesap başarmak, ulaşmak, ulaşmam davranış, hareket, oyun hareketler aktivite, faaliyettir, etkinlik aktör, oyuncu oyuncular, aktörler, oyuncuları davranışlar, hareketler eklemem, eklemek adres toplar, toplama yapmak, eklemek, ekler avantaj, avantajı macera, serüven maceralar reklam reklamını, reklam tavsiye, öğüt, nasihat etkilemek sonra, sonraları, sonradır öğleden sonra tekrar, yine, yeniden karşı, aykırı, aykırıdır çağ, yaş, yaşın, yaşı, yaşından, yaşını, yaşına ajan, temsilci önce katılmak anlaşma hedefi, amaç, hedef, nişan almak hava uçak, uçağı havaalanı, havaalanında, havalimanı, havalimanına alkol canlı, hayatta http://www.turkceogretimi.com İngilizce all all allow allows almost alone along already also always am ambulance america american among amount an analyses analyze and animal animals announce another answer answer answered answers any anybody anything anywhere appear Türkçe bütün, hepimiz, her, tüm izin vermek, müsade etmek izin verir neredeyse yalnız boyunca zaten, çoktan da, ayrıca, de her zaman, hep, daima ambulansa, ambulans Amerika Amerikan, Amerikalı arasında, aranızdayım, arası, ara, içinde, arasındaki miktarda, miktarını, miktar Belirsiz harfitarif eğer sesli harfle başlayan bir kelimeden önce gelirse ses uyumu için 'a' yerine 'an' kullanılır., bir analizler analiz etmek ve, ile hayvan hayvanlar duyurmak bir başka, başka bir cevap, yanıtlamamı, cevabını, cevabı cevap vermek, cevapladı, cevaplamadı, cevaplamak cevaplar, cevapların, cevapları herhangi, hiç, herhangi bir herhangi biri, kimseyi, kimse herhangi bir şey, hiçbir şey herhangi bir yer, hiçbir yer görünmek, görünür http://www.duolingo.com İngilizce appeared appears apple apples application applications apply appointment approximately april architect are area areas argument arm arms army around arrest arrive art article articles artist artists arts as as ask asks assume assumes at ate athlete attack Türkçe belirdin, (geçmiş zaman) belirmek, (geçmiş zaman) görünmek, (geçmiş zaman) ortaya çıkmak, göründü görünür elma, elması elmalar başvurusu, başvuruyu, başvuru, uygulama uygulama başvurmak, uygulamam, uygulamak randevum, randevu yaklaşık, tahminen, yaklaşık olarak, neredeyse Nisan mimar olmaktan, olduğunu, Olmak fiilinin 2. tekil, 1. çoğul, ve 3. çoğul çekimi. bölge, bölgede, alan alanlar münakaşa, tartışma, tez, sav, argümanı, argüman, tartışmayı kolunun, kol kollar ordu civarında, etrafında, çevresinde tutuklama, tutuklamak varmak sanat, sanatı makale, yazı makaleler, yazılar ressam, sanatçının, sanatçı sanatçılar sanat, sanatlarını -ken, gibi, olarak, diye sormamız, sorarım, sormak sorar varsaymak, farz etmek farz eder -de/da/te/ta yedik, yemek, yedi sporcu, atlet saldırı http://www.turkceogretimi.com İngilizce attempt attention attitude audience august aunt aunts author available avenue average avoid award awards away baby back backpack bad bag bags ball band bank banks bar basket basketball bathroom battery battle be beach bear beat beautiful beauty because bed bedsheets beef Türkçe girişim, teşebbüs dikkat tavır, tavırı seyirciyi, seyirci, dinleyici, izleyici ağustos, ağustosa teyze, halam, yenge, hala halalar, teyzeler yazar, yazarı müsait, mevcut bulvardır, yol, bulvarda, cadde, bulvar, sokak ortalamayı, ortalama kaçınmayı ödül ödülleri, ödüller uzağa, uzakta, uzak bebek, bebeğiniz, bebeğin geri, sırt sırt çantası kötü çanta, çantanın, çantayı çantalar, çantaları, çantasını topuna, topa, top orkestra, müzik grubu, grup banka bankalar bar sepet basketbol, basketbolu banyo, banyoyu, lavabo, banyoda, banyodan pili, batarya, pile, pil çatışma, muharebeyi, muharebe, çatışmayı oluyor, olur, olmak, olmaktan plajda, kumsalı, kumsal, plaj, kumsala, sahil ayı, ayıyı, ayıya vurdu, yendi, dövdü, yenmek, vurmak güzel güzellik çünkü, için yatağı, yatağa, yatak yatak çarşafı, çarşafların, çarşaflar et, dana eti http://www.duolingo.com İngilizce beer before begin begins behavior behind believe believes bell belong benefit benefits best better between bicycle bicycles big bigger bilingual bird birds birth bit black blame blood blue board boat body book books border born boss bosses both bottle bowl box Türkçe bira önce, daha önce, önceden başlamak başlamak davranış arka, arkası, arkasında, arkasındayım, arkandayım inanmak, inanmıyorsun, inanırım, sanmak, sanıyorum, inan inanır çan, zili, zil ait olmak, ait yarar, fayda yarar, fayda, faydaları en iyi daha iyi arasında, arasındaki bisiklete, bisikleti, bisiklet bisikletler büyük daha büyük iki dilli kuşa, kuş kuşlar, kuşları, kuşlardan doğuşu, doğum az, biraz, azıcık siyah, kara suç kan mavi tahta, yönetim kurulu bot, tekne vücut, vücudu, ceset, beden kitap, kitabıyla, kitaptır, kitaba, kitabı kitapların, kitaplar, kitapları, kitaplara sınırı, sınır doğmak, doğmuş, doğdum, doğar patronu, patronum, patron, patronudur patronlar hem, her ikisi, ikisini, ikisi şişe, şişeyi kasenin, kase, çanak kutuyu, kutuya, kutu, kutunun, kutusu http://www.turkceogretimi.com İngilizce boxes boy boyfriend boys brain brand bread breakfast bridge brothers brown budget build building buildings bus business but buy by bye cabinet calendar call call called calling calls came camera cameras campaign can cancer cannot Türkçe kutular oğlanı, oğlanda, oğlan, erkek çocuğu erkek arkadaş oğlanların, erkek çocukları, oğlanlar, oğlanları beyin marka, markayı ekmeği, ekmek kahvaltıdan, kahvaltı, kahvaltını köprü erkek kardeşler kahverengi bütçesi, bütçe, bütçeyi inşa etmek bina, yapı, binaya binaları, yapılar, binalar otobüsü, otobüse, otobüs işletme, iş fakat, ama al, almak -de/da/te/ta, (-e/a) kadar, ile, yanındadır, yanında hoşça kal dolap, kabin, dolabın takvimi, takvim, takvimin, takvimimiz aramış, konuşma, aramak, aramayı, çağırmak, haykırma, çağır aramış, aradı, aradılar, çağırmak, (geçmiş zaman) aramak, çağırdı arıyorum, aramak, seslenme arar gelmek, geldi, geldik, geldim kameran, fotoğraf makinesi, kamera kameralar, fotoğraf makineleri kampanya yapabilirim, edebilir, ebilmek kanser, kanseri -ebilememek, abilememek http://www.duolingo.com İngilizce capital captain car card care career cars case castle castles cat category cats cause cellphone center century chain chair championship change channel chapter character characters charge cheaper cheese chemistry chest chicken child children Türkçe başkentindedir, başkent, başşehir yüzbaşı, kaptan, kaptanı arabanın, arabayı, araba, otomobil kartım, kart bakım kariyeri, kariyer, kariyerinin otomobiller, arabalar, arabaların çanta, olay, dava, olayı, davayı, kutu, vaka, kılıf, durum kale, kaleyi kaleleri, kaleler kedi, kediyi, kedisi, kedinin kategori kediler, kedileri, kedilerin sebebi, sebep cep telefonu merkezidir, merkez, merkezi yüzyıl, asır, yüzyılın zincir, zinciri, zincire, kolye sandalyenin, sandalyeyi, sandalye şampiyona, şampiyonluğu, şampiyonasını, şampiyonluk değişmesi, değiştirmek, değişmek, değişiklik, değiştir, değiştirir kanalını, kanal, kanalı bölümü, ünitede, kısım, bölüm karakter, karakteri karakterler şarj, suçlama, sorumluluk, şarjı daha ucuz peynir, peyniri kimya göğüs tavuğunuz, tavuk, tavuğu çocuk, çocuksun, çocuktur çocuklarını, çocuklar, çocukları, çocuğa http://www.turkceogretimi.com İngilizce china chinese choices choose church churches cinema circle citizen city class clean cleaner clear clearly climate clock close clothes coach coast coat coats coffee cold collection college color colorful colors comb come comes coming committee communication community company competition Türkçe Çin çince, çin, çinli seçenekler, seçimler (to choose) seçmek kilisenin, kilise kiliseler sineması, sinema çember, daire, camia, çevre vatandaşı, vatandaş şehir, şehri, kent sınıf, kurs, ders temiz daha temiz net, berrak, belli, anlaşılır, açık açıkça, net, açık iklim saat, saate, saatin kapatmasını, yakında, kapatabilir, yakınında, kapatmak elbiseler, elbiselerin, giysiler, kıyafetleri, giysileri, kıyafetler koçu, koç sahil manto, ceketimin, ceket, ceketi, ceketini ceketlerin, ceketler, paltolar, mantolar, montlar kahveyi, kahveme, kahvesi, kahvemiz, kahve soğuk, üşüdüm seri, koleksiyon üniversite rengi, renge, rengini, renktir, renk renkli, rengarenk renkler, bayrak tarak, fırça, tarağını, tarağa gel, geliyor, gelmek, gelin gelir geliyor komitesi, komite iletişim topluluğuz, topluluk, topluluğuzdur, toplum şirket, şirketi yarışma, rekabet http://www.duolingo.com İngilizce completely computer concept concepts concert concerts conference conflicts congress consequences consider construction contains content contest continue continues convenient conversation cook cook cooked cooking cooks corner costs could count country counts couple course court cover crab create creates credit Türkçe tamamen bilgisayar, bilgisayara, bilgisayarı kavram konseptler, kavramlar konser konserler konferansı, konferansına, konferans anlaşmazlıklar kongre, kongreyi, meclis sonuç, netice saymak, değerlendirmek, düşünün, düşün, göz önüne almak inşaat, yapı, inşa, inşaatı içerir, ihtiva eder memnun, içeriğini, içerik yarışma, yarışmayı devam etmek, devam devam eder pratik, kullanışlı sohbet, muhabbet aşçı, pişiririz, pişirirsin, pişirmek, yemek yapmak, pişirirler, aşçıyı, aşçısın pişirmek, yemek yapmak, pişirdi yemek pişirme pişirmek, aşçılar, (o) pişirir köşe eder, masraflar, maliyetleri, maliyetler -ebilmek (Gecmis Zaman) saymak, sayılmak ülke, ülkedir, ülkede, ülkelerinde, ülkeyi, ülkeyiz, ülkesine sayar çift kursun, kursuna, kurs, ders mahkeme örtmek, örtecek, kaplamak, kaplaması yengeç yaratmak yaratır kredi http://www.turkceogretimi.com İngilizce crime crisis crop crops cultural culture cultures cup currently cut cuts cycle dad damages danger dark date daughter daughters day deal death debt decade decades december decided decisions decrease deep define definitely definition deliver delivers demands department departure depth description design Türkçe suçtur, suç krizi, kriz tağıl, ekin, mahsül, ürün mahsuller kültürel kültürdedir, kültüre, kültürü, kültür kültürleri, kültürler fincan, fincanı, fincanımız, kupa şu anda kesmek keser döngü babam, babasının, baba zararlar, hasarlar tehdit, tehlike, tehlikedir karanlık, koyu tarihi, randevum, tarihini, tarih kız, kızımız, kızının kızlar, kızları günü, günden, güne, günüm, günlerden, gün anlaşma ölümü, ölüm borcu, borç on yıl on yıllar aralığa, Aralık karar vermek, karar verdik kararlar, kararları, kararların azaltmak derin tanımla, belirlemek, (to define): tanımlamak, tanımlamak kesinlikle tanım, açıklama teslim etmek, dağıtmak dağıtır talep etmek bölümünü, departman, bölümdesin, departmanını, bölüm kalkış derinlik tanım, açıklama, tarif, açıklamayı tasarımı, tasarım, http://www.duolingo.com İngilizce Türkçe tasarlamak design desire desk details develop die died diet differences different difficulties dinner direction director dirty discover discovery discussion disease distance district do do documents does dog dogs doing dollar dollars door dots doubt doubts down drank dream dreams dress dresses arzu, istek çalışma masası, sırayı, sıra, masa, masasının ayrıntılar, detaylar geliştirmek, geliştirmemiz ölmek ölmüş, ölmek, öldü diyet, diyete farklar, farklılıklar değişik, farklı zorluklar akşam yemeği emir, yön, açıklama, istikamet yönetmeni, yönetmen, müdür kirliler, kirli, pis keşfetmek keşfi, buluş, keşif tartışma hastalık, hastalığı uzaklıkta, mesafe, mesafeyi bölge, semt yapması, yapmanız, yapmak, etmek belgeler, evraklar, evrakları, dokümanlar, belgeleri, dokümanları eder, yapar kopeği, köpeğe, köpek köpekler, köpeklerden yapıyor, yapmanın, yapmayı, yapıyorlar dolar dolarlar kapının, kapısının, kapıyı, kapı, kapısı nokta, benek kuşku, şüphe şüpheler, kuşku aşağıya, aşağı içmek, içti, içtik, içtim hayal, rüya hayaller elbiseyi, elbisen, elbise, elbisesi elbiselerin, elbiseler, elbiseleri http://www.turkceogretimi.com İngilizce drink drinking drinks drive dry duck ducks during dust each ear ears earth easily eat eating eats economy edge edition education effect effects efficient effort egg eight eighteen eighty election electric elephant elephants eleven else emergency ends enemy energy engine engineer engineers england Türkçe içersiniz, içer, içerse, (to drink) içmek, içki, içiniz, iç, içmez, içtiğim içme, içiyor, içiyoruz (o) içer araba sürmek, araba kullanmak, sürmek kurulamak, kuru ördek ördeklerden, ördekler, ördekleri -de/da/te/ta, sırasında, boyunca tozdur, toz her kulağı kulaklar, kulakları yeryüzü, Dünya kolayca yemek, yeriz, yerler, yedikten, ye yemek, yeme, yemeyi (o) yer, yemek, yemek yemek ekonomi, ekonomisi uç, kenarını, kenar, ucunu baskısı, yayın, baskı, basım eğitim, eğitimi etki, etkisi etkileri, etkiler verimli gayret, çaba, uğraşma yumurta sekizinci, sekiz on sekiz seksen seçim elektrikli file, fil, fili, filin filler, fillerden on bir başka acil, acil durum biter düşmanı, düşman enerji motorum, motor mühendis, mühendisi mühendisler İngiltere http://www.duolingo.com İngilizce english enough enough enter entered entrance entries entry especially europe european even evening ever every everybody everyone everything evidence exactly example excellent except exercise exercises exist existence exit expensive experience explain explained explains explanation eye eyes face fail fair fair faith fall familiar family Türkçe ingiltereli, İngilizceyi, İngilizceden, İngiliz, İngilizce yeteri, yeter, yeterince, yeterli girmeme, girmek (geçmiş zaman) girmek, girdik, girdin giriş, antre girişler giriş Özellikle Avrupa'yı, Avrupa avrupai, avrupa, avrupalı bile akşam her zaman, hiç, zamanki her herkes, herkesi, herkese herkes, herkesi, herkese her şeyi, her şey delil, kanıt tam olarak örneğine, örnek nefis, harika hariç egzersiz, egzersiz yapmak, alıştırma egzersiz yapar var olmak varlık çıkış, çıkışı pahalı, pahalıdır deneyim, tecrübe açıklayabilir, açıklamak, açıklamama açıklamak, açıkladı açıklar açıklaması, açıklamam, açıklama, açıklamayı göz gözleri, gözler yüz, surat başarısızlığa uğramak fuar, adil inanç, iman düşmek, güz, sonbahar, düşüş, sonbaharda tanıdık aileyle, ailesi, aile, http://www.turkceogretimi.com İngilizce famous far farm farmer farmers fashion fashions fast father fault favor fear february feel feels feet fell felt few field fields fifteen fifty figures fill film final finally find finds fine fingers finish finished fire firm first fish fit fits five flag Türkçe ailemin ünlü, ünlüdür, meşhur uzaklıkta, uzakta, uzak çiftlik, tarla çiftçisin, çiftçi çiftçiler modası, modaya moda hızlı babasını, babam, babasının, baba fay, hata, kusur kayırma, iyilik, ayrıcalık, lütuf korkar, korku, korktuğu şubat'tan, şubata, Şubat hissetmek, hissederim, hissetmesini, hissediyorum hisseder, hissetmek ayaklar düşmek, düştüm, düştü hissettik, (geçmiş zaman) hissetmek, hissetti birkaç alan tarlalar on beş elli şekiller, figürler, rakamlar doldur, doldurmak film, filmi final, son sonunda bulana, buluyorum, bulmuş, bulmam, bulmak bulur, bulmak para cezası, iyilik, iyi parmaklar bitirmek, bitmek bitti, bitirdiler, bitirdin, bitirmek, bitirdik yakarım, yangın, ateş, ateşin firma ilk, birinci balık, balıklar, balığı, balıkları sığmak, uymak sığmak, sığar, uyar beş, beşinin sancak, bayrağı, flama, http://www.duolingo.com İngilizce flight floor flower flute fly follow following follows food foot for force forest forget forks formula forty found foundation four fourteen fourth france free freedom french french frequent friday friend from front fruit full future game garden gas gave general Türkçe bayrak, bayrağın uçuş, uçuşa, uçuşu kat, zemin, yer çiçek, çiçeğin flüt uçar, uçmak izlemek, takip etmek izlemek, takip etmek takip eder yemeğin, yemek, yiyecekler, yiyecek, yemeği, yemekler, yemekleri ayak için, olarak, (zaman)-dır, boyunca kuvvet, kuvvetleri'ni, güç orman, ormana, ormanın unutmak çatallar formül, formülü kırk, kırkı buldular, bulduk, buldu, (geçmiş zaman) bulmak, bulunan, bulmuş temel, kurum, vakıf, kurumu dört on dört dördüncü Fransa müsait, ücretsiz, bedava, özgür özgürlük Fransızca, Fransız sık cuma, cuma günü arkadaşımı, arkadaşım, arkadaş, arkadaşımız, arkadaşının, arkadaşını -den/-dan meyveyi, meyvesi, meyve tok, dolu, tokum müstakbel, gelecek maç, oyun bahçeye, bahçesi, bahçeleri, bahçe benzin, gaz, petrol verdi, vermek general, genel http://www.turkceogretimi.com İngilizce generally generation geography germans germany get gets getting girl girlfriend girls give gives giving glass global go goal goes going gold good goodbye government governor grade grades grandfather grandmother grass gray great green ground group groups guard guide gym had hair half Türkçe genellikle nesil, jenerasyon, nesli, nesliniz coğrafya Almanlar Almanya, Almanya'yı, Almanya'dan almak, edinmek, alması alır kız çocuğu, kız kız arkadaş kızlar, kız çocukları vermenizi, verin, veriyorsun, vermek, veririm, ver verir veriyor bardağı, bardak, cam, bardağın, kadeh global, küresel çıktığı, gideriz, git, gider golü, kale, gol, hedef çıktığı, gitmek gitmesine, gidiyor, gitmek altın güzel, iyi güle güle hükümetleri, idare, hükümet valiydi, vali sınıf, not, seviye seviyeler, not, notlar dede, büyükbaba, dedemin anneanne, babaanne, büyükanne çimen, otlak, çim, çayır, çimenin gri büyük, müthiş, harika yeşil zemin, yere, yer grup, grubu grupları, gruplar bekçi rehber, rehberi spor salonu (geçmiş zaman) sahip olmak, vardı saçı, saçları, saç yarı, yarısı, buçuk, yarım http://www.duolingo.com İngilizce hand happened happening happy hard has hat hate hate hats have having he head health hear heard hears heart heat height hello help help helps her her here herself him himself his historical history home honor hope hope horse horses Türkçe el oldu, gerçekleşti (to happen): olmak, gerçekleşmek mutlu güç, zordur, sert, zor (to have) sahip olmak, 'to have'in 3. tekil şahıs çekimi, sahiptir, var şapkayı, şapkanın, şapka nefret etmek, nefret şapkalar var, sahip, (to have) sahip olmak, "perfect tense" için yardımcı fiil sahip olmak 3. tekil şahıs olan 'O'nun erkek versiyonu., o, onun baş, kafanın, kafa sağlık duymak duydu, duyduk (o) duyar kalp ısı, ısıyı boy, yükseklik Selam, Merhaba, Alo (telefonda) yardım, yardımınız, yardıma yardım etmek ona (dişi), onu(dişi), o (dişi), onun (dişi) burası, burada, bura, buraya, burayı, buradan, işte kendini, kendinde, kendi ona (erkek), o, onun, onu (erkek) kendini, kendinde, kendi onun tarihi tarih eve, ev onur, şeref ummak, umut atımız, at, atı atlar http://www.turkceogretimi.com İngilizce hospital hot hotel hour hours house how however human humans humor hundred husband i idea ideas identity if ill image import importance important impossible improve in include includes including increase independent individuals industry information informed inside institute instruments insurance interest interesting Türkçe hastane, hastaneye sıcağını, sıcak otel, oteli saat, saate, saati, saatin saatleri, saatler eve, evindeyken, ev, evini, evi nasıl, ne kadar ama insan insanlar espri, mizah, şaka yüz kocayız, koca ben görüş, fikir, düşünce fikirler, fikirleri, düşüncelerini, düşünceler kişilik, kimlik eğer hasta görüntü, resim, görüntüyü, imaj ithal, ithal etmek önem, önemi önemli olmaz, imkansız artırmaktır, ilerletmek, geliştirmek, artırmak, iyileştirmek içindedir, -de/da/te/ta, içinde, içerdeler, içeri, içerideler kapsamak, içermek kapsamak, dahil etmek, içermek, içerir içeriyor, dahil ediyor artırmaktır, artırmak bağımsız bireylere, bireyler endüstri, endüstrisi bilgi, bilgiye, bilgiyi bilgilendirdi, haber verdi içinden, içeriye, içindeki, içi, içini, iç, içeri kurum, enstitü, kurumu, kuruluş enstrümanlar, enstrümanlarını sigorta, sigortası ilgi, çıkar, faiz enteresan, ilginç http://www.duolingo.com İngilizce international internet interview into introduce introduced introduction investigation investment is island issue it italian italians its itself january job journalist journey joy judge judges juice july jump jumps june just keep kept key keys kick kind king kitchen Türkçe uluslararası internet mülakat, röportaj -e/-a, içine tanıştırın, tanıtmak, tanıştırmak tanıştırdı, tanıştırmak, tanıttı önsöz, giriş, tanıtım soruşturma, araştırma, inceleme, soruşturmayı yatırımdır, yatırım -dir, olmak adadır, ada sorun, mesele o, ona, onu İtalyan, italyanca italyanlar onun kendinde, kendi, kendisi Ocak iştir, iş, işi, işim gazeteci yolculuğa, seyahat, yolculuktan sevinç, neşe yargıç yargıçlar, hakimler (meyve) suyu temmuz zıplamak zıplar, fırlar Haziran az önce, demin, henüz, hemen, sadece, tam saklarsın, saklamak, tut, tutmak devam etmek, sakladım, (geçmiş zaman) saklamak, tuttu, sürmek, (geçmiş zaman) tutmak, sakladı anahtarını, anahtar, anahtarı anahtarlar, anahtarlarını, anahtarları vurmak, tekmelemek, tekme tarz, kibar, tür, cins, çeşit kralın, kral, kralı mutfaktasın, mutfağın, mutfağını, mutfakta, http://www.turkceogretimi.com İngilizce knew knife know knowledge knows laboratory lady lamp land landscape language large last late later law lawyer leader leaf learn least leave leaves leaves leaving lecture left left legal legs lemon less less let Türkçe mutfağı, mutfak, mutfağımız bilmek, biliyordu, tanımak, biliyorduk, tanıyorduk bıçağına, bıçak, bıçağı, bıçağım biliyor, tanıdığım, bilmek, bil!, biliyorum, bil, biliyorsunuz, bildiğin bilgi bilir, tanır, biliyor laboratuvarı, laboratuvar hanımefendi, hanımı, hanım lambası, lamba, lambayı arsa, vatanı, arazin, arazisi, arazi, toprak manzarası, manzara dili, dil büyük, geniş geçen, son, dün geç daha sonra, sonra kanun, hukuk, yasa, hukuka, hukuku avukat, avukatı lider, lideri, lideridir öğren en az terk etmek, bırakmak, ayrılmak ayrılır, yapraklar, bırakır terk etmek, ayrılmayı, bırakmak, ayrılmak ders, dersi (geçmiş zaman) terk etmek, kalktı, bıraktılar, (geçmiş zaman) bırakmak, sola, bıraktım, (geçmiş zaman) (taşıtlar) kalkmak, sol hukuki, legal, yasal bacağı, bacaklar limon daha az izin vermek, müsade etmek http://www.duolingo.com İngilizce lets letter letters level library life light like like liked likes limit limits line lips list listen listened listens little live lives lives living load local long look looked looking looks lose Türkçe (3. tekil kişi) izin vermek mektubu, harf, mektup mektuplar, mektuplarını, mektuplarıdır, mektup seviyesi, seviye kütüphaneyi, kütüphane canı, hayat, yaşam işık, ışığı, ışığa, ışık canın istemesi, hoşlanmak, hoşlanırım, hoşlanırız, hoşlanırsın, hoşlanır, hoşlanıyorum, gibi, gibiyim, beğeniyorum, sevmek, severiz, beğenir, seversiniz, severim, gibidir beğendi, beğendim, hoşlandım, beğendik, hoşuma gitti sever, hoşlanmak, sevmek sınırı sınır, limit çizgi, kuyruk dudaklar, dudakları, dudaklarını liste dinlemen, dinlemek, dinleyin dinledin, dinlemek, dinledim (o) dinler küçüktür, az, küçük yaşamak, yaşar, yaşa canlar, yaşar yaşayan, yaşıyor yükü, yük yerli, yerel uzun, uzunum görüntü, bakman, bakacağım, görüntüsü, görünmesini, bakmak, bakıyorum, görünüş, görünüşü, görünüyorsun, bak, görünmek bakmak, baktık bakmayı, bakmak bakar, görünmesini yitirme, kaybetmek, http://www.turkceogretimi.com İngilizce lost love love loved loves luck lunch machine made magazine magazines main majority make makes making man many map marathon march mark market markets marriage match material may may mayor me meal meaning meat medicine meet meeting Türkçe yitirmek kaybetmişiz, kaybettin, kayıp, kaybettim, kaybetti aşka, severim, severiz, sevdiğini, sever, aşk, sevgisini, sevgi, sevmek, seversin, sevmesini sevmedim, sevdiğini, sevmek, sevdi, sevdim seviyor, sever, sevmek şansı, şans, şansım öğle yemeği makinesini, makinenin, makine, makinesi yaptın, yaptı, yaptım, yapılmış, yaptık dergi, dergiyi dergiler, mecmualar, dergilere esas, ana çoğunluk yapmaktan, yapmak, gerekli, etmek yapmak, yapar, sağlar yapmayı, yapıyorlar, yapıyor, yapmak, ediyor erkeği, erkek, adama, insan, adam, erkeğin tane, çok, birçok haritayı, harita maratonu, maraton Mart, marta işaretlemek pazar, sektör, çarşı, piyasa piyasalar evlilik maç, maçı madde, malzeme, materyal Mayıs, -ebilmek, mayısa belediye başkanı ben, beni, bana, benim yemeğinden, öğüne, yemek, yemeği, öğün anlam, anlamını eti, et tıp, ilacı, ilaç buluşmak, tanışmak toplantı, görüşmesi, http://www.duolingo.com İngilizce members memories memory men menu meter method military milk million mind mine minimum minute mirror mirrors miss mistake mistakes mix model models modern moment monday money month moon more more morning mother mothers motor motorcycle motors mountain mouse mouth movie much much murder museum Türkçe toplantısı üye, üyeler anılar, hafızalar, hatıralar hafıza, hatıra, anı adamlar, insanlar, erkekler menü, menüsü, menüyü metre metodun, yöntem askeri, ordu sütten, sütü, süt milyon, milyonluk akıl, fikrini, zihin, zihnini benimkiler, benimki, benim asgari, minimum dakikanız, dakika aynayım, ayna aynalar özlemek, kaçırmak yanlışlık, hata, hatayı hatalar, yanlışlıklar karıştırmak, karıştırın manken, model, modeli mankenlerin, modeller, mankenler modern, çağdaş an pazartesi parayı, parası, para ayında, ayda, ay, aydan, ayının, aya ay'ın, ay daha, daha çok, fazlasını, daha fazla sabah anne, anneyi, annemi, annenin, annene annelerin, anneler motorum motosiklet motorlar dağ, dağın fare ağız film, filmi çok, fazla, pek cinayet müzedir, müze, müzeyi, müzenin http://www.turkceogretimi.com İngilizce music musical must my myself name names national nature navy near necessarily necessary neck need needs negative neighborhood neither never new news newspaper newspapers next nice night nine nineteen ninety no no nobody noise none nor normal normally north nose not Türkçe müzik müzikal, müziksel, müzik -meli/malı, zorundadır, zorundasın benim kendimi, kendim ismi, ad, isim, ismimiz, adı isimler, adlar ulusal doğayı, doğa deniz kuvvetleri, donanma, donanmanın yakınında, yakın ille de, şart gerekiyor, lazım, gerekli, gerekir boyun, boyna ihtiyacınız, gerekiyor, ihtiyacın, lazım, ihtiyacı, ihtiyaçları, gerekli, ihtiyacı olmak, ihtiyaç, gereken, ihtiyacım, ihtiyacımız ihtiyaçları negatif, olumsuz mahalle, mahallesine ne hiçbir zaman, hiç, asla yeni haberleri, haberler, haber gazete, gazetenin, gazeteyi, gazetesi gazeteler, gazetelere ertesi, bir sonraki, gelecek, önümüzdeki, yanındadır iyiler, güzel, hoş, iyi gece dokuz on dokuz doksan hayır, hiç, yoktur hiç kimse, kimseyi, kimse gürültüyü, gürültü, ses hiçbiri, hiçbir normal normalde kuzey burnunu, burna, burnum değil, değildir, değilsin, http://www.duolingo.com İngilizce note nothing novel november now number numbers nurse object objective objects occasion october of off offer offer offers office officer officers official oil old older on once one one only open open opened opening opens Türkçe İngilizce yok notası, not, nota hiçbir şey romanı, romanını, roman Kasım, kasıma, kasımı şimdi, şu anda, şu an numaralı, sayısını, sayı, sayıdır, numara sayıların, sayıları, rakamlar, sayılar, numaraları hemşire nesneyle, obje, nesnenin, nesne hedefi, objektif, amaç, amacına, hedef nesneler durum ekime, ekim -(n)in, -(n)ün, -(n)ın, (n)un opinion teklifini, teklif, ikram etmek, teklif et, teklif etmek, sunmak own page pages pain paint önerir, vermek, teklif eder, önermek, sunmak ofis memuru, memur memurları, memurlar resmi petrol, yağ eski, yaşlı, yaşından, yaşına daha yaşlı üstüne, üzerinde, de/da/te/ta, üzerine, üzerindeki, üstü, üstünde, üzerinden bir kere, bir defa, bir kez insan, kimse, biri, bir, bir tane sadece, yalnızca açmasını, açarız, açmak, açın, açık, açınız açılmak, açıldı, açtı, açmak, açtım açılış, açılışı, açmaya açar, açılır http://www.turkceogretimi.com opposite option or orange orange order orders organization origin other our ours ourselves out over painting pair palace pan pans pants paper parents park parliament parties party pass passport pasta path pay Türkçe görüş, fikrini, fikir, düşünce karşıt, zıt seçenek ya da, yoksa, veya portakal, turuncu emri, emir, sipariş emirler, emirleri organizasyon, teşkilatımız başlangıç, köken diğer, öteki, öbür, başka bizim bizimki, bizimkidir, bizim kendimizi, kendimiz, kendimize dışarı, dışarıya, dışına, dışarıdalar, dışarıda, dışında üzerinde, üzerindeki, üzerinden, son sahip, kendi sayfayı, sayfa, sayfası sayfalar acıyı, ağrı, acı boyamı, kozmetik malzemesi, boya, yağlı boya resim, ressamlık çift saray, saraydır tavada, tava tavalar pantolonun, pantolonlarınız, pantolonlar, pantolon, pantolonların gazete, makaleyi, kağıdı, makale, kağıt, kağıdın ebeveynlerimin, ebeveynlerini, ebeveyn park, parkın meclisi, meclis partiler parti, partiye geçmek pasaportu, pasaport makarna yol, patika öder, öderiz, öde, ödemek, ödedik http://www.duolingo.com İngilizce paying pays peace pen pens people per perfect perfectly performance performed period permit personal personality phone phrase physics pictures piece pink place place plan plane planet plans plant plants plate plates play Türkçe ödüyor öder, ödemek huzur, barış kalem kalemler, tükenmez kalemler kişiler, insan, kişi, halkı, insanlar, insanları başına kusursuz, mükemmel mükemmel bir şekilde, mükemmel performansını, performans, performasını, performansı (geçmiş zaman) performans göstermek, (geçmiş zaman) konser vermek, (geçmiş zaman) gösteri yapmak süre, dönem ruhsata, ruhsatı, izin belgesi, ruhsat kişisel kişilik, kişiliği, kişiliğini telefonunu, telefonu, telefonuna ifadeyi, tabir, ifade fizik resimler, resimleri, resimlerini tane, eser, piyes, parçayı, parçası, parça, eserin pembe, pembedir mekan, yerden, koymak, ev, yerde, yeri, yer, yerleştirmek, mekanın plan, planı uçağa, uçak, uçağı gezegen planlar bitkinin, bitki bitkiler tabağım, tabak, tabağa, tabağı tabaklar, tabakların oynamak, oynarlar, oynarız, oynarsınız, oynar, çalmak, çalarım, çalarsın, çalar, çalarız, http://www.turkceogretimi.com İngilizce played player playing plays please pleasure poetry points police pool poor popular population pork port portuguese position positions positive possibilities possibility possible possibly postcard powder power practice preparation prepare present presentation presents president press prettier pretty pretty prevent previous previously price Türkçe çalarsınız, çalarlar, oyna, oymayı, oynamasına, oynarsın oynadım, oynadı, çaldık, çaldı, oynadık oyuncuların, oyuncusu, oyuncu oynamayı, çalıyor, çalmayı oynamak lütfen zevk, memnuniyet, keyif şiirleri, şiir puanlar, sayılar, noktalar polisi, polis, polisler havuz, havuza fakir, zavallı popüler nüfus domuz eti limandır, liman, iskele Portekizli, Portekizce pozisyonu, pozisyon pozisyonlar pozitif, olumlu olanak, imkan olanak, ihtimal mümkün, muhtemel muhtemelen kartpostal tozu, pudra, toz güç, güçtür, gücü alıştırma, pratik, uygulama, muayenehane hazırlık hazırlanmak, hazırlaması, hazırlamam, hazırlamak hediye, sunmak sunum, sunuma, sunumunu hediyeler, sunar başkanıdır, başkan, cumhurbaşkanı basının, basın daha sevimli oldukça, güzel, hoş, sevimli engellemek, önlemek önceki daha önce fiyat http://www.duolingo.com İngilizce prince prison private prize problem problems produce produces product production profession professional professional professionals professor profile program programs project promotion properties property protection public pure purple purpose put puts quality quantity queen question racket radio rain rain rained raining rains raise razor reach Türkçe prens cezaevinin, cezaevi, hapishane özel, kişisel ödül, ödülü problem, problemi, sorun, sorunum problemler, sorunlar, problemleri, problemlerine üretmek üretir ürün, eserin yapım, üretim meslek, mesleğiniz profesyonel profesyoneller profesörü, profesör profili, profil programı, programını, programa, program programlar proje terfi, promosyon eşyalar, mülkler, mallar, özellikleri eşya, mülk, özellik, mal, varlık korunma, koruma halk, halkı saf, sade mor amacı, amaç koyun, koyarsın, (put on) giymek, koymak, koydu koyar, bırakır nitelik, kalite miktarını, nicelik, miktar kraliçe, kraliçedir, kraliçeyi soruya, sorusu, soru raketi, raket radyoya, radyo, radyoyu yağmuru, yağmur yağmur yağdı, yağdı yağmur yağıyor yağmak (yağmur) yetiştirmek, kaldırmak tıraş bıçağı, jilet ulaşmak http://www.turkceogretimi.com İngilizce reached read reading reads ready real reality really reasons receives recent recently recover red region regions relation relationship religion religious remember rent repeat report research reserve reserves respect respect respects respond response responsibility responsible rest rest restaurant Türkçe (geçmiş zaman) uzanmak, ulaştı, (geçmiş zaman) ulaşmak (to read) okumak, okurlar, okurum okuma, okumayı, okumaya, okuyor (to read) okumak, okur hazır gerçek gerçekliği, gerçeklik gerçekten sebepler kabul eder, teslim alır, almak yeni bu aralar, son günlerde, yakınlarda, şu sıralar iyileşmeye, geri almak, iyileşmek, geri kazanmak, düzelmek kırmızı bölge, bölgenin bölgeler ilişki ilişkisi, ilişkiyi, ilişki din dini, dindar hatırlamak, hatırlıyor, hatırlar kiralamak tekrar etmek rapor araştırma ayırtmak ayırtır saygı duymak, saygı saygı duyar cevaplamak tepki, karşılık yükümlülük, mesuliyet, sorumluluk sorumluluk sahibi, sorumlu dinlenme, dinlenmek lokantayı, restoran, restorandan, restoranı, lokantadayım, restoranımızı, lokanta, lokantası http://www.duolingo.com İngilizce result results return returned returns rice rich rights river road role roof root roots rose route run running runs 's sad safety said salt same sand sandwich sandwiches saturday saturdays save saw say saying says Türkçe sonuç, sonucu sonuçları, sonuçlar dönmek (geçmiş zaman) geri dönmek, döndü, (geçmiş zaman) iade etmek, (geçmiş zaman) dönmek, (geçmiş zaman) geri götürmek geri dönmek pilavı, pirinç, pilav zenginim, zengindir, zengin haklar nehir, ırmak, nehrin yol, yolu, yoldan görev, rol, rolüm, rolü çatıyı, çatı, çatısı, çatının kökü, kök köklerin, kökleri, kökler gülün, gül yol, yoldan, rotanın, güzergah, rota koşmak, koş, koşmasına, koşarım koşuyor (o) koşar, koşmak üzgün, üzücü Güvenlik, emniyeti, Emniyet dedi, dedim, söyledi, dediği tuzum, tuz aynı, aynısını kum, kumun, kumluk, kuma, kumsal sandviç, sandvici sandviçler cumartesi, cumartesiyi, cumartesiden cumartesi pl., cumartesiler, cumartesilerden sakla, kurtarmak, kurtar görmek, gördü, gördüler, gördüm, görmedik, gördük demek, demem, söylemek, dediği söylüyor, diyor söyler, (o) der, söylüyor, http://www.turkceogretimi.com İngilizce scale scene school science scientist scissors scored screen searches seas season second secretary section security see seeing seemed seems sees sell senator senators september serious serve serves service services set sets seven seventeen seventy Türkçe diyor (ufak) tartı, ölçek, ölçeğin, ölçü sahne, olay yeri, rezalet, faliyet alanı, mizansen okul bilim bilimadamı makasım, makaslar, makas gol atmak, skor yapmak ekran aramak, arar denizler sezon, mevsimi, mevsimdir, mevsim ikinci, saniye sekreteri, sekreterdir, sekreter ünitede, bölüm güvenlik, emniyeti, güvenliği görün, görmemize, görüşmek, görüşürüz, (to see) görmek, görmedim, gör görmek, görme görünüyordu, (geçmiş zaman) görünmek, göründü görünüyor, görünmek, görünür görüyor, (to see) görmek, (o) görür satmak senatör senatörler Eylül, eylül'e ciddi hizmet etmek, iş görmek, servis etmek servis yapar, hizmet eder, görev yapar hizmet, servisi, service, hizmeti servisler, hizmetler belirlemek, ayarlamak, kurmak belirler, kurar yediyi, yedi on yedi yetmiş http://www.duolingo.com İngilizce shadow shape sharp she ship shirt shirts shoe shoes short should show showed shows shut siblings sick side sides sight sign signature signs simple since sing sister sisters site sitting situation situations six sixteen sixty skin skirt skirts sky sleep Türkçe gölge biçim, şekil keskin, tam (zaman) 3. tekil şahıs olan 'O'nun kadın versiyonu., o gemi, gemisi gömlek gömlekleri, gömlekler ayakkabı, ayakkabının, ayakkabını ayakkabılara, ayakkabıları, ayakkabılar, ayakkabı kısadır, kısa -meli/malı göstermek, göster (emir kipi), gösterirsin, gösteririm gösterdim, (geçmiş zaman) göstermek, gösterdi gösterir kapatmak kardeşler hasta taraf, yan, taraftan, tarafı taraflar manzara, görüş imzalamak, imzalarsınız, imzalarsın, imzala imza imzalar basittir, sade, kolay, basit -den beri, beri şarkı söylemek abla, kız kardeş kız kardeşler mekan, websitesi, mevki, site oturan, oturma, oturmak, oturuyor olmak, oturduğunu durum durumları, durumlar altı on altı altmışı, altmış deri, cilt, teni, ten eteğin, etek etekler gökyüzü, havada uyurum, uyu [emir kipi], http://www.turkceogretimi.com İngilizce sleeping sleeps slowly small smaller smile smoke so soap soccer sofa soil soldier soldiers solution some someone something sometimes son soon sorry sound soup south space spanish speak speaking speaks special speech speed spend spider spoke sponge spoon Türkçe uyumak, uykudan uyumayı, uyuyan (o) uyur yavaş, yavaş yavaş, ağır ağır, yavaşça küçüktür, küçük, küçuk daha küçük gülümseyiş, gül, gülümsemek sigara içmek, duman bu yüzden, bu kadar, yani, öyle sabun, sabunu, sabununu futbol kanepenin, kanepe, kanepeyi, kanepemiz, koltuk toprağın, toprağa, toprak er, asker, askerdi askerler çözüm, çözümü biraz, bazı, bir birisinin, birini, birisi, biri bir şey bazen oğul yakında pardon, üzgün, affedersin sesi çorbamda, çorba güney mesafe, boşluk, uzay, ara, alan, yer İspanyol, İspanyolca konuşuyordun, konuş, konuştuğumuzda, (to speak) konuşmak, konuşuyoruz konuşmak (o) konuşur özel, spesyal konuşma hız harcarım, harca, harcamak, geçirmek örümcek konuştum, konuştun, konuşmak süngerim, sünger, süngere kaşık, kaşığı http://www.duolingo.com İngilizce sport spring square staff stage stages stamps star stars start started starting starts station stay stayed step still stone stones stop stopped strategy strawberry street streets strength strike string strong student students studies studies study study studying Türkçe spor kaynak, ilkbahar, pınar, bahar kare, meydan, meydanı personele, personel sahne, aşama, aşamayı aşamalar, sahneler pul, pullar, posta pulu, damga yıldız yıldızlar, yıldızları başlamak, başlangıç başlamak, başladık, başladı başlama, başlamayı, başlayarak başlar istasyon, istasyonunda, istasyonun remain, kalmamı, kalmak, kal kaldı, kaldılar, kalmak (geçmiş) adım, basamak hala taş, taşı taşlarla, taşlar durağı, durak, durmak, dur, durdurun, bırakın, durur durdu, durdurmak, durmak, durdurdu strateji, taktik çilek sokaktaki, sokağı, cadde, caddeden, sokakta, caddeyi, sokak sokaklar, caddeler kuvvet, güç grev ip, tel, dizi güçlü, kuvvetli öğrenci, öğrencisiyim öğrencileri, öğrenciler çalışmalar, inceler, ders çalışır okumak, çalışma, ders çalışmak okumaya, çalışmak, okuyor, ders çalışmak http://www.turkceogretimi.com İngilizce style subject subway success such suffer sugar suit suitcase suits sum summer sun sunday support supported supports sure surface surprise sweet swim swimming swims symbol symbols system table take takes taking talk talked talking talks tall Türkçe moda, tarz, stilini, stil konu, konuyu metro, metrosu başarıyı, başarı, başarının diye, öylesine, o kadar, öyle acı çekmek şekerimiz, şekere, şekeri, şeker takım, takım elbise valiz, bavulu, bavulumu, bavul takım elbiseler toplam yaz güneş, güneşi pazar günü, pazar, pazarı desteklemek destekledi, destekledim destekler emin yüzeyi, yüzey sürpriz tatlı, hoş yüzmemize, yüzmesine, yüzer, (to swim) yüzmek, yüzerler yüzmeyi, yüzüyor (o) yüzer, (to swim) yüzmek sembol, simge, imge sembollerin, imgeler, simgeler, semboller sistem, sistemi masanın, masasında, masa, masayı, masasının alın, çektin, almış, alırsın, götürürler, almak, al!, alırım, götürmeli, götürmüş alır, almak, götürmek, götürür almak, götürmek, binmek konuş, konuşuyoruz, (to talk) konuşmak konuştum, konuşmak, konuştu (şimdiki zaman) konuşmak konuşur, bahsetmek uzun, uzunum http://www.duolingo.com İngilizce task tax taxes tea teacher teachers teaching team technique techniques technology teeth telephone television tell tells ten tennis test tests text than thank thanks that that that the theater their them themselves then theory there these these they Türkçe görevi, iş, görev, vazife vergi vergiler çayı, çay, çayımız öğretmeni, öğretmenin, öğretmene, öğretmen öğretmenler öğretim, öğretimine, öğretmeyi, öğretmek takım, takımın teknik teknikler teknoloji, teknolojinin dişleri, dişler telefonunu, telefonu, telefon, telefonuna, telefonumdan, telefona televizyon, televizyona, televizyonuna, televizyonu, televizyonun demek, anlatmak, söylemek, anlat, anlatmamı, söyleyin, söylerler söyler, anlatır, diyor on tenis sınavı, sınav, test testler, sınavlar metin, tekst, yazı daha, -dan/den/tan/ten daha, olandan, dan/den/tan/ten teşekkür etmek, teşekkür Teşekkürler şu, o, ona, ki, şunu, onu, (bağlaç/conjunction) -idik sinemaya, tiyatro onların onları, onlara kendilerini, kendileri sonrasında, o zaman, sonra, öyleyse, o halde teori oraya, orası, şuraya, ora, orada bunlar, bu onlar http://www.turkceogretimi.com İngilizce things think thinking thinks third thirteen thirty this this those those though thought thousands threat threats three through thursday time tired title to today together told tomato tomorrow tongue tonight too took toothbrush toothpaste top total touch touched Türkçe şeyler, şeyleri düşünmek, düşün!, düşünüyorsun, düşünün, düşünürsün, düşün düşünüyor düşünür üçüncü on üç otuz bunu, buna, bu, bunun onlar, şu, o, şunlar rağmen, halde, -diği halde düşünmek, düşündük, düşündü, düşündüm binlerce tehdit, tehlike, tehdittir tehditler üç içinden, bitirmek, boyunca, aracılığıyla Perşembe, perşembeye kez, sefer, vakti, vaktim, saat, defa, zamanım, zamanı, zaman, vakit yorgun, yorgunlar başlık, ünvanı, ünvan kala, kadar, ile, -e/a Bugün, bugünkü, bügün beraber, birlikte dedi, anlatmak, söyledim, söylemek, söyledin domates yarın, yarına dili, dilini bu gece da, çok, fazla, de çektin, almış, çıkarmak, almak, aldı, (geçmiş zaman) götürmek, götürdün, aldım, sürdü, götürmüş diş fırçası diş macunu üzeri, üst toplam dokunurum, dokunmayı, dokunur, dokunmak, dokunurlar dokundu, dokunduk, http://www.duolingo.com İngilizce touching towards tower towers town towns tradition traditional traffic train training trains transportation travel travels treatment trees trend tried tries true trust truth try trying tuesday tuesdays turn turn turned turns turtle turtles tv twelve twenty twice two Türkçe dokundum, dokunmak dokunmak, dokunuyor -a/e doğru, doğru kule, kuleyi kuleler, kuleleri kasaba kasabalar, şehir, kent, kasaba adet, gelenek, gelenektir gelenekseldi, geleneksel trafik treni, tren eğitim, antrenman, eğitimi trenler, trenleri ulaşım, ulaştırma seyahat, seyahati, seyahat etmek, gezmek, yolculuk etmek seyahat etmek tedavi ağaçlar trend, akım, yönelim, eğilim denedim, denedi, denedik, çalışmak dener DOĞRU, gerçek güvenmek gerçek, DOĞRU, gerçeği, doğruyu çalışmak, denemek (şimdiki zaman) denemek salı, salıya salılar dön, dönün, dönmek yaşına girdi, (geçmiş zaman) dönüşmek, (geçmiş zaman) döndürmek, çevirdi, döndü, döndürdü, (geçmiş zaman) dönmek dönmek, döner kaplumbağa, kaplumbağayı kaplumbağalar televizyon on iki yirmi iki defa, iki kez, iki kat, iki sefer, iki kere iki http://www.turkceogretimi.com İngilizce type umbrella umbrellas uncle under understand union universe university until up us use used uses usually valley value vegetarian vehicle vehicles version very victim village violence violin vision visit visit visits visits voice voices volcano volleyball volume wait waiter waiting waitress Türkçe tür, cins, çeşit, tip şemsiye, şemsiyemin, şemsiyeyi şemsiyeleri, şemsiyeler dayı, amca altındaki, altındasın, altına, altında, altındadır, altı anlamak, anlarım, anlamasını, anlıyorum birlik, sendika, ittifak evren, evreni, uzay, evrenin, kainat üniversite, üniversiteyi kadar yukarı bizi, bize kullanırım, kullan, kullanmak, kullanırız kullandık, kullandın, kullandı kullanır çoğunlukla, genelde, genellikle vadinin, vadi değer, değeri vejetaryen araç araçlar sürüm, versiyonu, versiyon, yorum çok kurban köy, köylerden şiddet keman, kemanı, kemanın görüşü, görüş, önsezi ziyaret ziyaretler, ziyaret eder sesi sesler volkan, yanardağ, yanardağa voleybol ses seviyesi, hacim beklemek garsonsun, garson, garsonu bekliyor garsonsun, (bayan) http://www.duolingo.com İngilizce wake walk walked walking walks wall wallet walls want wanted wants war was watch watched watches watching water way we weak wealth weapon weapons wear wearing wears weather wednesday week weeks weight well went were west Türkçe garson uyandırmak, uyanmak yürü, yürümek (geçmiş zaman) yürümek, yürüdük yürüme, yürüyüş, yürümeyi, yürüyüşe, yürümek, yürümeye (o) yürür, (to walk) yürümek duvarı, duvara, duvar cüzdanım, cüzdanı, cüzdan, cüzdanın duvarlar, duvarları istersin, isterim, isteriz, istediğini, istediğim, istiyorum, istiyoruz, istemek istedim, istedi, istemek (o) ister harp, savaşa, savaşı, savaş idi, olmak (geçmiş zaman), olmamdan saat, kol saati, kol saatini, saati izlemek, izledim, izlediler, izledik, seyretti kol saatleri, saatler, seyreder seyrediyor, izliyor, izliyorsun su, suyun, suya, sularda yol, böylece, yolu biz, bize güçsüz, zayıf zenginlik, zenginliğidir silah silahlar takar, giyeriz, (to wear) giymek giyiyor takar, giyer hava, havada çarşamba haftasıdır, haftada, hafta haftalar ağırlık, kilo güzel, iyi gitmek, gittim, gitti, gittiler olduğunu batı, batısındadır http://www.turkceogretimi.com İngilizce what what what wheel wheels when when whenever where where which which which while white who who whole whom whose whose whose why wife win wind window wine wins winter wish wish wishes wishes with without woman women won wood wooden word words work Türkçe neye, ne, hangi tekerleğe, tekerlek çarklar, tekerlekler, tekerlekleri -ince, ne zaman, zaman her ne zaman nere, neresi, nerede, neredesiniz kaçıncı, hangi sırasında, -iken beyaz, beyazlardır kiminlesin, kim, kimler bütün kimi kimin niye, niçin, neden hanım, karı, eş kazanmak rüzgar pencerededir, cam, pencere, pencereye, pencereyi şarap, şarabı kazanır kışı, kış dilek, dilemek diler, dilekler -le/-la, birlikte, ile olmadan, olmadığından, sız kadın, kadının, kadınsın, kadınısın, kadınım kadınları, kadınlar kazandılar, kazandı oduna, odun ahşap, tahta kelime, sözcük, söz, kelimeyi sözler, kelimeler çalışırım, işini, eser, çalışırsın, çalışmamızın, http://www.duolingo.com İngilizce work worker workers working works world worse worst would write writer writes writing wrong wrote yard Türkçe iş, işi, çalışır, çalışırız, işine, işim, çalışmak, çalışmayız, çalışma, çalışmasına, eserin işçi işçiler çalışmak, çalışmaya çalışmak dünyayı, dünya daha kötü en kötü -ar mıydı?, -erdi yazmanı, yazın, yazmak, yazıyor, yazarsın, yazarız yazar, yazarı to write (yazmak), (o) yazar yazmayı, yazıyor YANLIŞ yazdım, yazdı bahçeye, avlu, bahçe, http://www.turkceogretimi.com İngilizce year years yellow yes yesterday yet you young younger your yours yourself yourselves youth zone zoo Türkçe bahçesindeyim yılın, yıl, sene yıl, yıllar, yılları sarı, sarıdır evet Dün daha, oysa, henüz, hala sizi, misin/misiniz, siz, sizin, seni, senin, sen, sana, size genç daha genç sizin, senin sizinki, senin, seninki, seninkini kendin kendinizin, kendiniz, kendinizi gençler, gençlik dilim, bölge, kuşak, alan hayvanat bahçesi http://www.duolingo.com