0 462 248 23 47 Org. San. Böl. Karapınar Mah. 73 Nolu Sok. No. 2 C
Transkript
0 462 248 23 47 Org. San. Böl. Karapınar Mah. 73 Nolu Sok. No. 2 C
do ğ a l süt keyf i ! MGY GIDA TEM. İNŞ. TEKS. TUR. SAN. PAZ. NAK. VE DIŞ TİC. LTD. ŞTİ. Yeni Atılımlara Engindere Mah. Toptancılar Sitesi D Book No. 1-B RİZE Pbx: 0 464 226 16 14 A. Kahveci Bulvarı Akçataş Sitesi No: 21/A Söğütlü - AKÇAABAT Tel.: 0 462 248 23 47 Org. San. Böl. Karapınar Mah. 73 Nolu Sok. No. 2 C Blok Ordu Tel.: 0 452 234 54 11 Önsöz Hüseyin KUTLU RTSO olarak en büyük amacımız, sizlerin memnuniyetini en üst düzeye çıkarmak ve verdiğimiz hizmetin kalite değerini arttırmaktır. Tüm birimleri ve çalışmalarıyla üyelerine en iyi hizmetleri sunmayı hedefleyen RTSO bildiğiniz gibi 2008 yılında “ISO 900:2008 Kalite Sistemi Belgesi”ne ulaşmış ve ayrıca “Uluslararası Akredite Sistemi”ne dahil olmuştu. Bu belgeler ile tüm işlemlerimizde üye memnuniyetini sıfır hata ile sürekli geliştirmeyi hedeflemiştik. Bu hedef doğrultusunda, kısıtlı bütçemizin de imkan verdiği ölçülerde önce meclis katımızı ve toplantı salonumuzu tümden değiştirdik. Kolon fazlalığından oturanların birbirini göremediği görünümü hiçte hoş olmayan, toplantı düzenlemekten ve konuk ağırlamaktan adeta utanır hale geldiğimiz salonumuzu, çok konforlu, projeksiyon ve görüntülü her türlü toplantıya müsait, çokamaçlı bir salon haline getirerek, Rize’nin hizmetine sunduk. Bununla beraber mevcut hizmet verme kalitemizi daha üst seviyelere çıkartmada, servis katımızdaki bazı fiziki şartlarımızın yeterli olmadığını tesbit ettik. Eskiyen teknik altyapı, yetersiz kalan hizmet verme alanları, gösterdiğimiz çabaları gölgeliyordu. Servis katını 1.kattan kaldırarak üyelerimizin hiç zahmet çekmeden ve zaman kaybetmeden ulaşabileceği, kullanım alanı daha büyük olan giriş katına aldık. Son derece şık ve en son teknoloji teknik alt yapı ile donatılmış, seri bir şekilde hizmet verebilecek yeni servisimizi siz değerli üyelerimizin hızmetine sunmaktan çok mutlu olduk. Bununla yetinmeyip, oda hizmetlerinde ve işlemlerinde büyük önem ve yer tutan arşivleme sistemini tümüyle değiştirdik. Kolay ulaşılabilecek halde ve çok sağlıklı saklama metotlarıyla, bilgi ve belgellerin geleceğe sağlam ve eksiksiz bir şekilde taşınmasınıda sağlamış bulunmaktayız. Odamız yönetimi adına, yapılan bu güzel hizmetleri siz üyelerimizle paylaşmaktan büyük mutluluk duyduğumuzu belirtmek isterim. Sizlerden gördüğümüz büyük ilgi ve destek bizleri daha çok çalışmaya teşvik etmekte, siz üyelerimize daha fazlasını sunma yönünde motivasyonumuzu halliyle artırmaktadır. Sayın üyelerimiz, Günümüzde yerel ölçekte bile rekabet edemeyecek, uzmanlaşmamış şirketlerin yaşama şansı son derece azdır. Her sektörde çok ortaklı büyük şirketlerin kurulması neredeyse zorunluluk arz etmektedir. Artık günümüz koşullarında küçük ölçekte, eski teknolojiyle, vasıfsız eleman çalıştırarak, profesyonel olamayan yönetim biçimleriyle gelişmek mümkün değildir. Rize esnafının ve tüccarının yaşadığı ciddi sorunlar ortadadır. Ancak bu sorunların bir kısmı artık yapısal bir soruna dönüşmüştür. Yani sektörler bir yapı değişikliği geçirmektedir ve bu değişime ayak uydurmaktan başka çözüm yoktur. RTSO olarak bu gerçeği israrla vurgulayarak uyarı ve bilgilendirme görevimizi yapmaya çalışıyoruz. Klasik anlayışın ve alışıkların çabuk değişmediğini görüyoruz. Fakat değişmeyen tek şeyin değişim olduğu gerçeği karşımızda durmaktadır. Sevgi ve saygılarımla. Rize Ticaret ve Sanayi Odası Adına Sahibi Ömer Faruk OFLUOĞLU (Yönetim Kur. Başkanı) Adres: Rize Ticaret ve Sanayi Odası Atatürk Cad. No: 359 - RİZE Tel: 0.464 217 55 66 (pbx) Fax: 0.464 212 22 00 Web: www.rizetso.org Genel Yayın Sorumlusu ve Yazı işleri Müdürü e-mail: rizetso@ttmail.com rizetso@tobb.org.tr RİZE TİCARET VE SANAYİ ODASI (Yönetim Kur. Bşk. Yrd.) Hüseyin KUTLU Tasarım Artan Reklam 0.464 217 26 56 Yayın Koordinatörü Baskı YIL: 17 SAYI: 132 ŞUBAT 2010 Osman CAN e-mail: ocancan@hotmail.com FSF Printing Hause 0.212 690 89 89 İstanbul 2009 Yılı ve 2010 Yılından beklentiler Şaban Aziz KARAMEHMETOĞLU RTSO Meclis Başkanı 6 Ticaret ve Sanayi Odamızın çok kıymetli üyeleri; İçerisinde bulunduğumuz bu günlerin en önemli konusu gerek dünyamız, gerek Türkiyemiz ve gerekse Rizemiz açısından baktığımızda istikrar arayışıdır. Yaşanan global ekonomik kriz tüm dünyayı derinden etkilemiş bununla birlikte ülkemiz ve ilimizdede 2009 yılında ciddi tahribate yol açmıştır. Bu nedenle uluslararası kurumlar ve ülkeler istikrarı temin etmek için ciddi çaba içersine girmişlerdir. Ülkemizde siyasi anlamda yaşanan gelişmeler istikrarı tehdit eder boyutlardadır Demokratik açılım çerçevesinde yaşanan diyalogsuzluk ortamı toplumsal gerginliği de beraberinde getirmektedir. Bu pencereden baktığımızda gerek siyasi parti liderlerimize ve gerekse parlementomuza çok önemli görevler düşmektedir. Toplumumuzda artan gerginliği azaltacak şekilde tavır alınması ve yapılacak olan görüşmelerin höşgörülü bir ortam içersinde yürütülmesi büyüme için istikrarlı bir ortam oluşturacaktır. Önümüzdeki 2010-2011 yıllarında krizden çıkmak için alınan önlemlerin yan etkileri olan problemlerin çözümü noktasında çaba sarf edileceği görülecektir . Yaşanan ekonomik kriz neticesinde oluşan bu problemler neler olabilir diye baktığımızda ; 1-Artan bütçe açıkları, 2-Büyüyen Likidite fazlası, 3-İşsizlik diye tanımlayabiliriz. Değerli dostlar ; Bir yandan ülkeler ekonomik politikalarını belirlemeye çalışırken uluslararası kurumlarda rollerini yeniden tarif etmektedirler. Merkez bankamız ve uluslararası finans kuruluşlarının devletimizin uygulamış olduğu ekonomik politikaları paylaşmaları ve uyumlu hale getirilebilmesi için gösterilen çabalar umut vermektedir. 2009 yılı sonunda ülkemizin en önemli sorunlarından birincisi kronik işsizliktir. Ancak işsizliğin nedenlerini sadece yaşanan ekonomik krize bağlamak da doğru değildir . Ülkemizdeki sorun yapısaldır. Yaşanan kriz neticesinde faizlerin düştüğü ve yatırımların teşviklerle desteklendiği bir dönem yaşadık. Bu şartların 2010 yılında da devam edegeleceği çok muhtemeldir. Önümüzdeki dönem iş modellerinin yeniden sorgulandığı bir dönem olacaktır. Öne çıkabilecek sektörler olarak enerji ve sürdürülebilir çevre alanları gözükmektedir. 2009 ‘da Türkiyemizde krizin büyük bir bölümünü maalesef reel sektör yaşamıştır Kuvvetli sermaye yapısı ile finans kesiminin çok zor bir dönemi geride bıraktığını söyleyebiliriz . Ancak 2010 yılında öngörülen yüzde 3-4 büyümenin gerçekleşmesi durumunda bile reel sektör açısından kolay bir yıl olmayacaktır . Krizden çıkabilmek için hükümetimiz tarafından yürürlüğe konan önlemler bütçemizde önemli açıklar meydana getirmiş bunun sonucunda makro dengelerde bozulmalar olmuştur. Bozulan dengeleri zaman içersinde düzeltmek gerekecektir. Çünkü bu dengeler TÜRKİYEMİZ İçin çok önemlidir . Ülkemiz ekonomisi için çok önemli güven çıpalarından biri olan AB ile ilişkilerin içe dönük siyası kaygılarının ağırlık kazanması nedeni ile ülkemiz gündeminde olması gereken AB ile ilişkilerin üst sıralardaki yerini maalesef kaybettiğini görmekteyiz. Bu alandaki çalışmalara 2010 yılında hız verilmelidir. Ülkemiz açısından sosyal ve ekonomik kalkınmanın kilit kelimesi istikrardır. Gerek ekonomik ve gerekse sosyal olarak yaşanan dalgalanmaların toplu- “Demokratik açılım çerçevesinde yaşanan diyalogsuzluk ortamı toplumsal gerginliği de beraberinde getirmektedir. Bu pencereden baktığımızda gerek siyasi parti liderlerimize ve gerekse parlementomuza çok önemli görevler düşmektedir.” mum her kesimini etkilediği aşikardır. Ekonomik açıdan baktığımızda alınacak tedbirler işgücü maliyetlerini aşağı çekecek ve verimliliği artıracak yapısal önlemler içermelidir. Değerli arkadaşlarım ; 2010yılında sürdürülebilir lik kavramı bizim yine iş yapma biçimimiz olacaktır. Bizler kriz sonrası ödevlerimizi çalışmaya devam ederken Rize Ticaret ve Sanayi Odasını temsil eden meclis üyeleri olarak bir yandan da başlattığımız pro- jeleri hayata geçirmek için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Dünyamız, Türkiyemiz ve Rizemiz 2008/2009 yıllarını ekonomik açıdan deprem sayılabilecek sarsıntılarla geçirdi . Önümüzdeki 20102011 yıllarında da ekonomik anlamda artçı sancılar olabilir. Ancak böylesine kuvvetli bir sarsıntıdan sonra oluşan yeni ekonomik düzende ülkemiz ve ilimizin Coğrafi ve ekonomik konumu bizlere yeni fırsatlarıda beraberinde sunduğunu unutmamalıyız. İlimiz tüccarları olarak siz değerli arkadaşlarımın güçlü ve sağlam yapısı nedeni ile yapacak olduğunuz özverili ve etkin çalışmalar neticesinde bu fırsatları en etkili bir biçimde değerlendirebileceğinize inanıyor ve siz değerli üyelerimize güveniyoruz. Bununla birlikte ifade etmeye çalıştığım yaşanan bu süreç ilimiz açısından baktığımızda her zaman dile getirmeye çalıştığımız alt yapı sorunlarının çözümü noktasında verdiğimiz mücadeleyi doğal olarak etkilemiştir. Ümidimiz o dur ki önümüzdeki dönemde başta sayın başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bölgemiz ve ilimiz siyasetçilerinin kamu kurum ve kuruluşlarımız ve yöneticilerimizin yaptırım güçlerine ve duyarlılıklarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktayız . Ticaret ve Sanayi odamızca ortaya konan ve ilimizin kader projeleri diye tabir ettiğimiz bu projelerin sorgulanması ve kamuoyu desteği oluşturması açısından takip etmek tüm Rizelilerin ödevi ve görevi olmalıdır diye düşünüyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle ailelerinizle birlikte hayırlı bir yıl diliyor, sıhhat ve afiyet içersinde olmanızı temenni ediyorum . S a y g ı l a r ı m l a. 7 Geleceğe Yön Vermek Ömer Faruk OFLUOĞLU RTSO Yön.Kur. Başkanı 8 Dünyada yaşanan değişim ve gelişmeler doğrultusunda Türkiye’de de yeniden yapılanma, kurumsallaşma gibi ihtiyaçlardan sıkça söz edilmektedir. Özel sektör ve Kamu kurum kuruluşları bu değişime ayak uydura bilmeleri ve kuruluşlarına yön verebilmeleri için geleceğe yönelik kendi plan ve programlarını yapmak, uygulamak ve sonuçlarını ölçüp değerlendirerek kuruluşlarının geleceğine yön vereceklerdir. Günümüzde bölgesel kalkınmanın içeriği değişim geçirmektedir. Bölgesel kalkınma geri kalmış bölgelere yönelik yeniden dağıtım ve teşvik sisteminden ziyade rekabet gücünün arttırılmasına yönelmektedir. Yerel ve Ulusal rekabet, yatırım ortamının iyileştirilerek şirketlerin yönetim ve iş yapma anlayışlarını uluslararası standartlar çerçevesinde yapılandırmasını zorunlu kılmaktadır. Tam bu noktada Ticaret ve sanayi odalarının önemi gündeme gelmektedir. Ticaret ve Sanayi Odaları Faaliyet gösterdikleri şehirlerin girişimcilerinin kapasitelerini yapılandırarak, güçlendirerek yerel ve küresel rekabete hazırlama işlevini yerine getirmektedirler. Ticaret ve Sanayi odaları üyelerinin geleceğine ve ülke ekonomisine “Stratejik Planlar” aracılığıyla yön vermektedirler. Stratejik planlar geleceğe bu günden müdahaledir. Günümüzün küresel rekabet şartlarında başarılı olan organizasyonlar geçmişte bu günü stratejik bir yaklaşımla planladıkları için başarılı olmuşlardır. Gelecekte oluşabilecek potansiyel riskleri önceliklendirerek etkilerini azaltan, fırsata dönüştüren, tesadüflere yer vermeyen kendisini yenileyen ve öğrenen organizasyonlar 21.Yüzyıla yön verecektir. 20. Yüzyıl’ın başından başlayan 21.Yüz- yılda da devam edecek olan küreselleşme olgusunun anahtar kavramlarından biri Stratejidir. Bu günün şartlarında strateji geleceği riskleri ve fırsatları ile birlikte öngörebilmektir. Strateji bir kurumun geçmişi ve bu günü arasında kurduğu tutarlı bir bağla geleceği inşa edebilmesidir. Yerel birikim ve dinamikleri dışlamayan yerelden etik kodlarını oluşturarak küresel sisteme entegre olmaya yönelen stratejiler yaşadığımız yüzyıla yön verecektir. Kamu kurumları, yasal sürecin ertesinde stratejik plan yapma yükümlülüğü üstlenmişlerdir. Bu yasal süreç 24.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile başlamıştır. Ancak stratejik planlamaya ilişkin hükümler 01/01/2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5018 sayılı Kanunda stratejik plan,”kamu idarelerinin orta ve uzun vadeli amaçlarını, temel ilke ve politikalarını, hedef ve önceliklerini, performans ölçütlerini, bunlara ulaşmak için izlenecek yöntemler ile kaynak dağılımlarını içeren plan” olarak tanımlanmıştır. Kanunda, kamu idarelerine, kalkınma planları, programlar, ilgili mevzuat ve benimsedikleri temel ilkeler çerçevesinde geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını oluşturmak, stratejik amaçlar ve ölçülebilir hedefler saptamak, performanslarını önceden belirlenmiş olan göstergeler doğrultusunda ölçmek ve uygulamanın izleme ve değerlendirmesini yapmak amacıyla katılımcı yöntemlerle stratejik plan hazırlama görevi verilmiştir.” Rize Ticaret ve Sanayi Odası ve üst birlik olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğini tanımlayan 18.05.2004 tarihli 5174 sayılı kanunun 4’üncü maddesinde Odalar; üyelerinin müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, mensuplarının birbirleri ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslekî disiplin, ahlâk ve dayanışmayı korumak ve bu Kanunda yazılı hizmetler ile mevzuatla odalara verilen görevleri yerine getirmek amacıyla kurulan, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.” şeklinde tanımlanmıştır. Tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan Rize Ticaret ve Sanayi Odasının stratejik planının temel dayanağı 2009 tarihi itibarıyla güncelleştirildi. Rize Ticaret ve Sanayi Odası’nın Stratejik Planını değerlendirecek olan kurum ise üst birlik olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği organı Akreditasyon Kuruludur. “Akreditasyon malların ve hizmetlerin istenen şartlara uygun nitelikler taşıdığını tespit etmek gayesiyle yapılan deney, analiz, muayene ve belgelendirme (sertifikasyon) işlemlerini içeren uygunluk değerlendirmesi işleri yapan kuruluşların yeterliliklerinin onaylanmasıdır.” Stratejik plan, akreditasyon sürecinin oluşturmaya çalıştığı standardizasyonunun önemli bir bileşenidir. “Bu yeni standart, yetki almayı isteyen tüm odaların ve borsaların sahip olmaları ve üyelerine sunmaları gereken bir takım zor, temel becerileri ve hizmetleri içeren kapsamlı ve güvenilir bir çerçeveye dayanmaktadır” Bu açıdan, ”Akraditasyonlar Oda” sertifikasını alma başarısını gösteren Rize Ticaret ve Sanayi Odasının akreditasyon standardı oluşturmak amacıyla stratejik plan yapması gerekmekteydi. Stratejik Planın ana gövdesini özgörev, vizyon, temel değerler, amaçlar hedefler ve stratejiler belirlemektedir. Özgörev, vizyon ve ilkelerin oluşturulması sonucunda, kuruluşun varması iste- nen noktaya nasıl bir çerçeve içinde ulaşılacağı amaç ve hedeflerin belirlenmesi ile ortaya çıkar. Özgörev, vizyon ve ilkeler bir kuruluşun kurumsal kimliğine de katkıda bulunan öğelerdir. Kuruluş sadece isim, amblem ve iş akışı ile tanımlanamaz. Kuruluşun oluşturduğu bilgi birikimi, tecrübesi, uzmanlığı ve geliştirdiği kurumsal tavrı belli bir kurumsal kimlik yaratır. Stratejik planlamanın bir işlevi de kuruluşun kurumsal kimliği ile sunduğu hizmetler arasında daha güçlü bir ilişki kurmaktır. Özgörev ve vizyonun temel değerlerle uyumlu gerçekleşebilir hedefleri destekleyen ölçülü bir idealliği yansıtması önemlidir. Özgörev ve vizyonun temel değerlerle uzlaştırmayan hedefler kurumsal kimliği etik alandan uzaklaştırır. Geleceğe bakan bir kuruluş ekonomik sosyal, çevresel sürdürülebilirliği dikkate alarak kurumsal kimliği inşa edebildiği ölçüde büyüme imkânlarını genişletmiş ve saygınlık kazanmış olur. Rize Ticaret ve Sanayi Odası’nın özgörevi, kuruluş yasasında belirtilen sorumluluklar çerçevesinde üyelerine kaliteli hizmet sunmak, Rize ilinin etkin olduğu sektörlerde yerel ve küresel ölçekte öncü/lider şehir düzeyine yükseltmek, gelecekte oluşacak risk ve fırsatları öngörerek Rize içinde ve dışında yaşayan Rizeli aktörlerle birlikte geleceğin Rize’sini birlikte inşa etmektir. Rize Ticaret ve Sanayi Odası olarak vizyonumuz ise, doğası, tarihi, çayı ve yaratıcı insan potansiyeliyle Başbakanlar diyarı Rize’mizi sürekli gelişen kurumsal yapımızla, ekonomik, sosyal, çevresel sürdürülebilir önceliklerimizle 21.Yüzyılın ticaret ve turizm kenti haline getirmektir. Bu düşünceler ile hazırlanan Odamızın 2009-2012 Stratejik planının Odamız ve ilimize hayırlı olmasını diliyorum. 9 Rize 2023 Vizyonu Seyfullah HACIMÜFTÜOĞLU Rize Valisi Büyük başarılara imza atmanın birincil koşulu büyük düşünebilmektir. Büyük düşünebilmek için ise üstün zekâlı veya derin entelektüel birikime sahip olmanız gerekmez. Ancak sizi hedefe kilitleyecek biçimde düşünme ve davranma melekesi elde etmiş olmanız icab eder. Ülke olarak, Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023 yılında uluslararası arenada güçlü bir aktör olarak yer almak istiyorsak, geniş bir perspektif ve vizyonla stratejiler geliştirmek zorundayız. Küreselleşen dünyamızda bu hedefe ulaşabilmek için yerel aktörlerin de ihmal edilmemesi gerekir. Çünkü büyük resim küçük resimlerin birleşmesinden meydana gelir. Büyük resmin bileşenlerinin 81 ayağı bulunmaktadır. Bu ayakların genel toplamı Büyük Türkiye Vizyonu’nu oluşturacaktır. İlimiz Rize de bu yerel aktörlerden biridir. Ülkemiz vizyonuna paralel olarak ilimizi de her alanda kalkındırmak zorundayız. İl yöneticileri olarak 2023 vizyonumuzu gerçekleştirme yönünde tüm stratejilerimizi belirlemek, bu doğrultuda uygulayıcılara yön ve hedef göstermek durumundayız. Rize Valisi olarak önem atfettiğim hususların başında eğitim konusu gelmektedir. Çünkü bilim, sanat, teknoloji, ekonomi, sanayi, kültür vb. hangi dalı ele alırsanız alın hepsinin temelini eğitim oluşturmaktadır. 10 Eğitim sistemimiz nicel olarak son yıllarda önemli gelişmeler kaydetmiştir. Ne var ki kalite anlamında aynı oranda bir ilerlemeden bahsetmemiz mümkün gözükmemektedir. Bu durumu ilimiz Rize’de de gözlemlememiz mümkündür. Alt yapı yatırımları, okullaşma, araç-teçhizat anlamında sorunlarımızı büyük ölçüde halletmiş durumdayız. Ancak kalite ve verimlilik anlamında aynı şeyleri maalesef söyleyemiyoruz. Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip ülkesiyiz. Gençlerimizi donanımlı yetiştirmek istiyorsak eğitim sistemimizi ezberci bir anlayıştan arındırıp, analitik düşünceye odaklı yapılandırmamız gerekmektedir. Çocuklarımızın sınavlara hazırlanmasına yönelik bir eğitim anlayışı, özgür düşünebilme ve değerlendirebilme yeteneklerinin yok olmasına neden olmaktadır. Benzer problemler Üniversitelerimiz için de geçerlidir. Üniversitelerimiz maalesef Dünya Üniversiteleri ile karşılaştırıldığında bilim üretme, araştırma kapasitesi yönünden rekabet edebilecek düzeyde değildirler. Bu olumsuzluklardan bahsediyor olmam ümitsizlik ifade etmek için değil, fotoğrafı ortaya koymak bakımındandır. Bugün artık her ilimizde en az bir Üniversite mevcuttur. Bundan sonraki adımlar, düzeyi ve kaliteyi yükseltmek yönünde olmalıdır. Rize Üniversitesi’nin geçmişi çok kısa olmakla beraber kaydetmiş olduğu başarılar ve bu başarılara bakarak yaptığımız projeksiyonlar geleceğe ümitle bakmamıza neden olmaktadır. İlimizi bir “üniversite kenti” ne dönüştürmemiz gerekmektedir. Ciddi herhangi bir güvenlik problemi olmayan ilimizin önemli gelişme kaydettiği hususlardan biri de sağlık alanındaki atılımlar- dır. Eğitim ve Araştırma Hastanemiz, modern Tıp Fakültemiz, Pazar ilçemiz ve il merkezinde yapımı tamamlanmak üzere olan Devlet Hastanelerimiz hizmete girdiğinde inanıyorum ki Rize bölgenin Tıp ve Sağlık Merkezi haline gelecektir. 2023’e kadar transformasyon beklediğimiz bir husus da “turizm” olgusudur. Tatil denilince ilk akla gelen “deniz, kum, gü- “Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023 yılında uluslararası arenada güçlü bir aktör olarak yer almak istiyorsak, geniş bir perspektif ve vizyonla stratejiler geliştirmek zorundayız. Küreselleşen dünyamızda bu hedefe ulaşabilmek için yerel aktörlerin de ihmal edilmemesi gerekir.” neş” konseptinin yerini “ekolojik turizm” gibi alternatiflere bıraktığı günümüzde Rize’miz; heli-ski, kano, trekking, jip safari, rafting vb. gibi değişik aktivitelerle bambaşka imkanlar sunmaktadır. Bilhassa son dönemlerin gözde turizm türü olan “yaylacılık” ilimiz için büyük gelecek vadetmektedir. Başka yerlerde pek rastlanmayan otantik kemer köprüleri, şelaleleri, Kaçkar Dağları Milli Parkı kuşkusuz geleceğin cazibe merkezleridir. Bu zenginliklerimi- zi kaliteli hizmet sunumlarıyla turistlerle buluşturmayı başardığımızda Rize’miz turizm için bir ilgi odağı haline gelecektir. Çayın başkentinde çayı ihmal etmemiz söz konusu olamaz. Konvansiyonel çay tarımının yanı sıra organik çay üretimini de teşvik etmeliyiz. Çayın yanı sıra ilimize katma değer getirecek alternatif ürün arayışında, tarımsal stratejiler de geliştirmemiz gerekir. Burada hedefimiz Rize’nin topyekûn kalkınmasıdır. Rizeli’nin kadim beklentisi olan Ovit Tüneli 2023 vizyonunda temel hedeflerimiz arasındadır. Valilik olarak çalışmaları yakından takip etmekteyiz. Ulaştırma Bakanlığının açıklanan 2023 hedef programında BatumRize-Trabzon - Erzincan demiryolu projesi ilimizin hatta bölgemizin ufkunu açacak çok önemli bir projedir. Bu projeler gerçekleştirildiğinde ilimiz göç veren bir il olmaktan çıkıp göç alan bir il konumuna yükselecektir. Organize Sanayi Bölgemiz ile ilgili hukuki süreç devam etmektedir. Problem çözüldüğünde Rize’miz büyük bir atılım gerçekleştirmiş olacaktır. Rize Valisi olarak; Rize 2023 vizyonunun gerçekleşmesinin önünde hiçbir engelin olmadığını düşünüyorum. Yeter ki küçük hesaplar peşinde olmayalım. Birlik beraberlik içinde Rize’nin topyekûn kalkınmasında etkili olabilecek tüm aktörleri bir araya getirecek bir sinerji oluşturma gayretinde olalım. Ben Rize’de bu dinamizmi görüyorum. Rizeli’nin kıvrak ve pratik zekasının Rize’nin tüm potansiyelini harekete geçireceğine, tüm engelleri aşarak sorunları çözeceğine yürekten inanıyorum. 11 ÇAYKUR’UN 2009 YILI DEĞERLENDİRMESİ Ekrem YÜCE Çay İşletmeleri Genel Müdürü Çay üretimi 758 bin dekar alan üzerinde, 201 bin üretici aile tarafından gerçekleştirilmektedir. Yıllara göre değişen 1 milyon 200 bin ton yaş çay rekoltesinin %5560’ı Çaykur tarafından 47 adet yaş çay işleme fabrikasında Mayıs-Ekim ayları arasında işlenmektedir. Çay, yaklaşık 1 milyon insanın geçim kaynağını teşkil eden ve ülkemiz ekonomisine sadece Çaykur olarak 1 Milyar TL’nin üzerinde kaynak oluşturan önemli bir üründür. Çaykur; 2009 yılında 594 bin ton yaş çay alımı gerçekleştirmiş olup, 111,6 bin ton kuru çay üretimine karşılık 110 bin ton kuru çay satma başarısı göstermiştir. 2009 Yılı Yaş Çay Kampanyasını kısaca değerlendirdiğimizde; 2003 yılında, çay yaprağına destek için başlatılan destekleme 12 primi uygulamasına devam edilmiş olup, 2009 yılında da yaş yaprağa destekleme primi 11,5 Krş/kg olarak belirlenmiştir. Destek primiyle birlikte yaş çay ürün alım fiyatı % 8 oranında artırılarak 1 kg yaş çay ürün bedeli 90,5 Krş olmuştur. Çay bahçelerinin ıslahı ve kaliteli çay üretiminin temini amacıyla yapılan Budama Projesi kapsamında, 2009 yılında 1/7 oranında 102 bin dekar çaylık alan budanmış olup, budamadan dolayı meydana gelen ürün kaybı bedeli olan 56.540.000 TL, 28 Temmuz 2009 tarihinde üreticilerimize ödenmiştir. Yaş Çay Ürünü Destekleme Primi uygulamasına 2009 yılında da devam edilmiş, sektörde yaş çay alımı ve dolayısıyla kuru çay üretimi, Yaş Çay Ürünü Destekleme Primi uygulamasıyla kayıt altına alınmıştır. İktisadi Görünüm 1-) Çaykur; 2009 yılı yaş çay kampanya döneminde müstahsillerinden toplam olarak 594 Bin Ton yaş çay alımı gerçekleştirmiştir. 2-) 2009 yılında müstahsillerimize toplamda 469 Milyon TL yaş çay ürün bedeli tahakkuk etmiştir. Bugüne kadar yaklaşık olarak 414 Milyon TL ödeme yapılmıştır. 3-) Yaş çay ödemelerinde olduğu gibi işçi ve memur maaş ödemelerimiz bugüne kadar planlandığı şekilde ödenmiştir. 4-) Yine Çaykur bir yandan ürün ve işçilik ödemelerini yaparken diğer taraftan da işletme, enerji, nakliye, sağlık, sigorta, yasal vergiler v.s gibi birçok gider kalemleri için ödemelerini günü gününe gerçekleştirmiştir. 5-) Çaykur tarafından 01 Ocak-31 Aralık 2009 tarihleri ara- sında; *Malzeme Alımları olarak (kömür, ambalaj, iaşe, yatırım gibi) piyasaya toplam 130 Milyon TL ödeme yapılmıştır. *Memur ve işçi personel için (ikramiye, kıdem tazminatı, sigorta primi, vergi gibi) 325 Milyon TL ödeme gerçekleştirilmiştir. *Geri kalan hizmet alımları gibi diğer giderler için toplam 74 Milyon TL ödeme gerçekleştirilmiştir. 6-) Genel toplamda ise; 01 Ocak-31 Aralık 2009 tarihleri arasında sadece gelirlerimiz 1 Milyar 026 Milyon TL olarak gerçekleşmiştir. 7-) Daha önceki yıllarda olduğu gibi Çaykur ödemelerini; belirli bir planlama dâhilinde ve ödeme önceliklerine göre düzenlemektedir. Yıl İçerisinde Gerçekleştirilen Teknik Islah Çalışmaları 1- Kıvırma Tablalarının Kroma Dönüştürülmesi ve Kıvırma Islah Çalışmaları Geçmiş yıllara ilaveten 2009 yılında da 123 adet kıvırma tablası komple krom döküme dönüştürülmüş, böylece işletmelerimizde mev- cut olan 1.442 adet kıvırma tablasının 1.212 adedi komple krom döküm malzemeye, dönüştürülmüştür. İşletmelerimizde rotervan yüklemeleri için helezonlu otomatik yükleme sistemlerinin kurulumu tamamlanmıştır. 2- Fırın ve Tasnif Islahı 2009 yılı sonu itibariyle çay kurutma fırınları ve tasnif bölümlerinde hijyenik ortam oluşturma, verim artırma ve enerji tasarrufuna yönelik ıslah çalışmaları fırın kısımlarında %70’ler seviyesinde tamamlanmıştır. 39 işletmemizin tasnif bölümleri modernize edilmiş olup, geri kalan 8 işletmemizde ise modernizasyon ve ıslah çalışmaları sürdürülmektedir. 3- Fırın ve Tasnif Toz, Lif Toplama Sistemleri Kurulumu İşletmelerimizde mevcut kurutma fırınlarından ve tasnif bölümlerinden çıkarak çevreye yayılma ihtimali olan kafein tozları ve çay liflerinin olumsuz etki vermemesi için 2009 yılı sonu itibariyle 47 yaş çay işletmemizin 9’unda siklonlu tip toz toplama sistemi, 37’sinde bacalı tip fırın toz toplama sistemi kurulmuş bulunmaktadır. 2009 yılı sonu itibarıyla 47 yaş çay işletmemizin 43’ünde tasnif toz toplama sistemi kurulumu tamamlanmış, 3 işletmemizde kurulum çalışmaları devam etmektedir. 4- Konveyör Bantların Islahı İşletmelerimizde mevcut olan konveyör bantlarının çayla temas eden metal aksamlarının paslanmaz malzemeye, konveyör bantlarının da gıda normlarına uygun PVC malzemeye dönüştürülmesi çalışmaları kıvırma, fırın ve tasnif kısımlarında %78 oranında tamamlanmış olup, bu yöndeki çalışmalarımız yatırım imkânları çerçevesinde devam etmektedir. 5- Seramik Kaplı Kontinu Fermantasyon Sistemi 47 yaş çay işletmemizde fermantasyon sistemlerinin otomasyon çalışmaları tamamlanmış olmakla birlikte, yaş çay fabrikalarımızda mevcut olan fermantasyon sistemlerinde hijyeni arttırmak amacıyla, fermantasyon oda 13 duvarları seramik kaplanmakta, pencereler PVC malzemeden ve camdan, sistemde kullanılan metal aksamlar paslanmaz malzemeden olacak şekilde sistem modernize edilmektedir. 6- Otomasyonun Sağlanması 2009 yılı sonu itibarıyla 47 fabrikamızın üretim hatlarında yüksek oranda otomasyon sağlanmış bulunmaktadır. 7- Enerjinin Verimli Kullanımına Dönük Çalışmalar 2009 yılı itibariyle 2 ünitemizde doğalgaz dönüşüm sistemi, 1işletmemizde ileri itimli buhar santrali kurulmuştur. 8- Çevre Kirliliğini Önlemeye Dönük Çalışmalar a- Atıksular; Fabrikalarımız atıksularının çevreye verdiği zararları önlemek için; yasal mevzuat gereği yerine getirilerek, 21 işletmemizde atıksu arıtma tesisi kurulmuştur. b-Gaz Emisyonları; 2009 yılı itibariyle tüm fabrikalarımızda emisyon ölçümleri yapılmıştır. Şu ana kadar 6 fabrikamız Emisyon İzin Belgesi’ni almıştır. 2010 yılı itibariyle fabrikalarımızın tamamının Emisyon İzni alacağı öngörülmektedir. c- Ambalaj Atıkları: 2009 yılı içerisinde geriye dönük olarak fabrikalardaki ambalaj atıkları toplatılmış ve rutin olarak ambalaj atıklarının toplatılması işi devam edecektir. d- Atık Yağlar (Tehlikeli Atıklar); 14 İşletmelerimizde ortaya çıkan atık madeni ve bitkisel yağlar her yıl lisanslı toplama firmaları vasıtası ile toplanarak lisanslı Geri Dönüşüm tesislerine verilmektedir. e- Atık Piller Ve Aküler: Genel Müdürlük Merkez binamız ve İşletmelerimize Atık Pil Kutuları yerleştirilmiş olup; bu kutularda biriken atık piller belirli aralıklarla Geri dönüşüm/bertaraf tesisine gönderilmektedir. Teşekkülümüzce ilk olarak; Artvin ili Borçka ilçesi Muratlı Çay Fabrikası hinterlandı ile Rize ili Çamlıhemşin ve Hemşin ilçeleri öncelikle organik çay hinterlandı ola- rak belirlenmişti. Ardından; organik çay tarımını bölgemize yerleştirmek amacıyla yapılacak çalışmaların organizasyonu için 2006 yılında teşekkülümüz bünyesinde oluşturulan komisyon; üreticilerin organik çay tarımı hakkındaki tarımsal eğitimlerini tamamlamış ve neticede pilot bölge ilan edilen Hemşin bölgesinde Organik Tarım Dönüşüm Projesi başlatılmıştır. 2007 yılında çalışmalarına başlanılan Rize Hemşin Bölgesinde 25 ton/günü organik çay ve 75 ton/ günü konvansiyonel çay olmak üzere toplam 100 ton/gün kapasiteli bir çay işleme tesisinin kurulum çalışması 2008 yılı sonunda tamamlanmıştır. Yaklaşık 10 Milyon TL’ye mal olan Organik Çay Fabrikasında, bu yıl üretilen organik çaylar, titizlikle yapılıp tamamlanan tasnif ve ambalaj tasarım çalışmaları sonrasında Organik Hemşin Çayı ve Organik Rize Çayı ismiyle bugünlerde piyasaya çıkartılmıştır. Organik tarım havzasında organik normlara uygun ziraat yapılan çay bahçelerinden hasat edilen ve son derece modern, hijyen imkanlara haiz fabrikamızda mamule dönüştürülen çayımızın, Çaykur’un yaygın dağıtım olanaklarıyla tüketicilerimize kolayca ulaşacağını ve yine Çaykur’un kurumsal ve marka güvenilirliği ile kabul görüp beğenileceğini düşünmekteyiz. “Refah ve Huzur Dolu Türkiye Hedefiyle Çalışmalıyız” M.Rifat HİSARCIKLIOĞLU TOBB Başkanı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, yeni yıl nedeniyle yayınladığı mesajında, her yeni yılın taze bir başlangıç ve yeni bir ümit olduğunu vurguladı. Hisarcıklıoğlu mesajında; “2010’u, huzurun ve refahın arttığı bereketli bir yıl yapabilmek için, yeni yılda sorunlara değil çözümlere odaklanmalıyız, ayrımcı değil birleştirici olmalıyız, reaksiyoner değil sağduyu ve empati ile hareket etmeliyiz” dedi. Hisarcıklıoğlu’nun mesajı şöyle; “2009 yılı küresel iktisadi krizin etkilerinin tüm dünyada ve ülkemizde insanlara büyük sıkıntılar verdiği bir yıl oldu. Her yeni yıl taze bir başlangıçtır. Her yıl yeni ümit demektir. Bu ümit tomurcuklarının yeşereceği uygun ortamı sağlamak hepimizin görevidir. Türkiye’de ekonomik büyümenin liderliğini üstlenen, yatırımı, istihdamı ve ihracatı sağlayan ülkemizin müteşebbisleri, sanayicileri, tüccarları, üreticileri ve iş insanları olarak, 2010 yılında sağduyu- nun, empatinin, uzlaşmanın öne çıktığını görmek istiyoruz. Zaman; sorunlara değil çözümlere odaklanma, ayrımcı değil birleştirici olma, reaksiyoner değil sağduyulu hareket etme zamanıdır. Bu çerçevede ortak çıkar, ortak akıl ve ortak paydayı yüceltmeli, sorunlarımızı sağduyu ve empatiyle aşmalıyız. Adalet ve hakkaniyet kavramlarını savunmalıyız. Toplumsal hayatta ötekini göstererek kendimizi tarif etmekten vazgeçmeliyiz. Türkiye’nin huzur ortamı sağlandığında daha aydınlık, istikrarlı, bereketli ve sorunlarına çözüm bulduğu günlere ulaşabileceğini biliyoruz. İnanıyorum ki; elbirliği, güç birliği yaptığımızda ve dayanışma içinde ortak hedeflere kilitlendiğimizde aşamayacağımız engel yoktur. Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmayı kendisine şiar edinmiş büyük Milletimize sağlık, huzur ve mutluluk getirmesi temennisiyle, 2010’un, yeni umut ve başarılara zemin oluşturmasını diliyorum.” 15 Rize iki mühteşem esere kavuştu Rize İlahiyat Fakültesi Cami ve Yusuf Karali Diyanet Eğitim Merkezi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı törenlerle hizmete açıldı 16 Rize iki mühteşem esere daha kavuştu. İlahiyat Fakültesi yanında yapılan İlahiyat Camii ile Paşa Kuyu Mahallesinde yapılan Müftü Yusuf Karali Diyanet Eğitim Merkezi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı törenlerle hizmete açıldı. Açılış törenlerine Başbakan Erdoğan ile birlikte Devlet Bakanı Faruk Çelik, Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Devlet Bakanı Faruk Özak, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ile çok sayıda vatandaş katıldı. Başbakan Erdoğan, ilk olarak Rize Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nin açılışını yaparak camiyi gezdi. Daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Türkiye genelin- de altıncı ihtisas merkezi olan Rize Müftü Yusuf Karali Diyanet Eğitim Merkezinin açılışı yapıldı. Törende konuşan Rize Valisi Seyfullah Hacısalihoğlu “Huzur arayan çağımız insanını bu arayışından ancak kendi özü ile buluşturduğumuz taktirde kurtarmış oluruz. Diyanet İşleri Başkanlığının insanoğlunun tekrar huzur soluklayabileceği atmosferi oluşturabilmek için görev alacak gönül mimarlarını bu tesislerde yetiştireceğine inanıyorum. Onlar sitresten kıvranan insanoğlunun gö- nül yaralarına merhem olacak ruh dünyalarını imar ve inşa edeceklerdir.” dedi Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da yaptığı konuşmada, İslamiyetin, ‘’oku’’ emriyle başladığını hatırlatarak ‘’O günden itibaren de, anlaşıldı, yaşandı ve bütün dünya coğrafyasına bir rahmet eli olarak ulaştı. Bize düşen, Kur’an ve sünneti en iyi şekilde anlamak, hazmetmek ve topluma aktarmaktır. 14 asırlık ilmi, yeni nesillere aktarmalı ve İslamın aydınlık yüzünü temsil etmeliyız. Dinimiz bilgi ve hikmet medeniyetidir. Bugün açtığımız eğitim merkezi, sadece din alimi yetiştir- 17 meyecek, bölgedeki diğer ülkelere de hizmet götürecek. Bu nedenle önemli bir merkezin açılışını yapıyoruz” dedi. Devlet Bakanı Faruk Çelik de açılış törenin de yaptığı konuşmada, günümüzde bilgiyi üreten, kullanan ve bilgiyi insanlarla buluşturan toplumların her alanda geliştiğini, dünyanın gidişatına yön verdiklerine hep beraber şahit olduklarını belirterek, ‘’Bundan dolayı günümüz topluluklarının en çok reka- 18 bet ettikleri alan, bilgiye sahip olma alanıdır, yalnız bilgiye sahip olmak değil bilginin nitelikli insana dönüşmesi konusunda da büyük mücadeleler vardır. Amaç nedir. Amaç insan. Bilimin öncülüğünde insan ve insanlığa hizmet etmek mutlu insan ve mutlu toplum oluşturmaktır”. İslam coğrafyasında yaşanan olumsuzlukların altında, Kur’an ve sünnete uygun bir yaşam anlayışı olmamasının yattığı- nı belirten Bakan Çelik, ‘‘Bu gelişmelerin farkında olan Diyanet işleri Başkanlığının, toplumu aydınlatma gibi önemli bir görevi bulunmaktadır. Bu görevide din görevlileriyle gerçekleştirmektedir. Din görevlilerinin, yaşanan olaylara bakıldığında önemi ortaya çıkmaktadır. Din görevlileri artan sorumluluklarını yerine getirebilmelerinin ancak bilgi ile donanım özelliklede din adamlarımızın mesleki eğitim konusunda topluma hizmet ettikleri alanla ilgili mesleki eğitim konusunda ciddi donanıma kavuşmaları gerekmektedir. Toplumun sorunları bir taraftan da soruları var. Bunların karşısında tereddütsüz güven veren dürüş sergilemeleri bilgi ve bilginin peşinde koşmakla mümkündür. Bu gün kadın konusundan, aile konusundan uyuşturucuya varıncaya kadar, toplumumuzdaki tüm huzursuzluklar konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı, yoğun Cami Özellikleri: Anıtlar Kurulu Başkanı ve Topkapı Sarayı Röleve Müdürü Mimar Hüseyin Kaya’nın yaptığı caminin Türkiye’de bir eşi daha bulunmuyor. Caminin giriş kapısı 250 parçadan meydana gelmiş olup, iki bölümlü kapının her bölümü 150 kilo ağırlığındadır ve çivi ile tutkal kullanmadan yapılmıştır. Caminin ahşap tavanında ise Rumi Edirnekari süsleme sanatı kullanılmıştır.. Minberi 7 bin 500 parçadan oluşuyor ve sökülüp takılabiliyor. Bunun için maun, meşe ve Afrika ormanlarında yetişen özel bir ağaç getirtilmiş, Amerikan cevizi denilen bir başka ağaç ile çok farklı ağaçlar da kullanılmıştır.Kubbenin yüksekliği 19 metre, çapı 11.4 metre. Pencerelerde çarpılma ve bozulmayı engellemek için özel kesimler yapılan caminin kürsüsü göz zevkini bozmamak için merdiven içine yerleştirilmiştir. Cami iç hatlarında 650 defter altın varak kullanılmış,avizenin şeklini mimar özel olarak çizmiştir. Cami hayırseverlerin katkısıyla 1 milyon 200 bin liraya mal edildi bir çalışma içindedir. Bu geniş hizmet ağı ve geniş kadronun daha iyi hizmet vermesi, hizmetlerini geliştirmesi için diploma yeterli değil. Din görevlilerimizin daha iyi niteliklere kavuşması için bugün açılışı yapılan eser gibi eserlerin artmasında önem vardır.’’dedi. Müftü ve vaiz yetiştirecek, ihtisas eğitimi ile yurt içine hizmet verirken, çeşitli İslam ülkelerinden ve Türki cumhuriyetlerden gelen din görevlilerini de yetiştirerek yurt dışına hizmet sunacak olan Müftü Yusuf Karali Eğitim Merkezi’nin açılış töreninde rahatsızlığı nedeniyle konuşma yapamayan Başbakan Erdoğan, tesisin yapımında katkısı olanlara açılış kurdelasını kesmeden önce plaket verdi. 250 bin Tl nin üzerinde katkıda bulunanlardan Hakkı Ekşi Sağlık ve Eğitim Vakfı’nın plaketini Vakıf Başkan Yardımcısı Hakkı Ekşi’ye, Kazancı Holding’in plaketini Kazancı Holding Yönetim Kurulu üyesi ve Karadeniz Gaz Yönetim Kurulu Başkanı Cemil Kazancı’ya, arsayı bağışlayan Mahmutoğlu ailesinin plaketini Emre Mahmutoğlu’na, Karali Çay ‘ın plaketini Karali Çay Yönetim kurulu Başkanı Mevlana Karali’ye verdi. Bu arada Müftü Yusuf Karali Eğitim Merkezini yaptırma Derneği Başkanı İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Kemal Sandıkçı, Başbakan Tayyip Erdoğan’a tesisin yapımındaki katkılarından dolayı plaket sundu. Başbakan Tayyip Erdoğan beraberindeki bakan ve konuklarla birlikte kordelayı keserek eğitim merkezini hizmete açtıktan sonra binayı gezerek ilgililerden bilgi aldı. Yusuf Karali Diyanet Eğitim Merkezi’nde ilk eğitim Türkiye’de ki 81 ilin müftülerinin katılımıyla yapıldı. Eğitim Merkezinin Özellikleri: Müftü Yusuf Karali Diyanet Eğitim Merkezi, 9900 metrekare kapalı, 261 metrekare açık alana sahip. Merkezde 4 adet 20 kişilik, 2 adet 8 kişilik olmak üzere 96 kişilik 6 derslik, 12 kişilik bilgisayar odası, 40 kişilik kütüphane, 225 kişilik konferans salonu yer almakta. Yatakhane bölümünde ise 47 adet tek kişilik, 34 adet çift kişilik, 3 adet misafir süiti bulunmaktadır. Ayrıca çok amaçlı 50 kişilik spor salonu, 50 kişilik kafeterya, seyir terası ve salonu, 100 kişilik lokanta, 120 kişilik ibadet birimleri de mevcut olacak. Binanın altında ise 50 araçlık kapalı, 25 araçlık açık otopark mevcut. 19 Rize Eğitim ve Araştırma Hastanesi R Prof.Dr.Arif YILMAZ Rize Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı 20 ize Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2005 yılında Başbakanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından hizmete açılmıştır. Hastanenin yapılış amacının verilmekte olan sağlık hizmetlerinin sürdürülmesi yanında günün şartlarına uygun olarak bu hizmetlerin çeşitlendirilmesi ve daha kaliteli seviyeye çıkarılması hedefi bizzat Başbakanımız tarafından dile getirilmiş ve bunun için de bu hastanenin Eğitim ve Araştırma Hastanesi olması isteği belirtilmiştir. Bununla bağlantılı olarak hastane yönetiminde bu doğrultuda yeni bir kadrolaşma planı yapılmış ve uygulamaya konulmuştur. Başlangıçta 2. basamak sağlık hizmetleri sunan bir hastane olarak çalışırken Ağustos 2009 tarihinden itibaren Eğitim ve Araştırma Hastanesi adı altında 3. basamak sağlık hizmetleri sunan bir konuma gelmiştir. Bunda şüphesiz Rize Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne alınan ve daha sonra buraya görevlendirilen öğretim üyesi meslektaşlarımın katkısı büyüktür. Ancak bu safhaya gelinceye kadar gerek hastanemizde görev yapan hekim ve diğer mesai arkadaşlarımın özverili çalışmaları gerek Sivil Toplum Örgütlerinin destekleriyle bugünlere gelmemize zemin hazırlayan önemli adımlar atılmıştır. Bunların en önemlisi şüphesiz 19 Mart 2007 tarihine hastanemizde gerçekleştirilmiş olan ilk Koroner Angiografi’dir. Bunun akabinde 12 Nisan 2007 tarihinde Rize’de ilk kez Açık Kalp Ameliyatı yapılmıştır. Rize’de ilk Açık Kalp Ameliyatını yapan Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Sayın Mustafa PAÇ hocam ve çalışma arkadaşlarına yardımlarından dolayı şükranlarımı sunarım. Değerli hocam her platformda bizlere desteğini sürdürmektedir. Zira bu olay Rize’de bir eğitim hastanesi olmaz fikrini savunanlara verilmiş en etkili cevap olmuştur. Bana göre bu bir kırılma noktasıydı. Eğer 2009 yılı içerisinde 1800 Koroner Angiografi ve 180 Açık Kalp Ameliyatı başarı ile gerçekleştirilmişse bu ileride çok daha iyi işler yapabileceğimizin açık bir kanıtı olmalıdır. Bu noktada bize güvenerek destek veren başta Rize Ticaret ve Sanayi Odası ile Rize Ticaret Borsası olmak üzere tüm Sivil Toplum Örgütlerine teşekkür ediyorum. Hastane yönetimi olarak bizim iki önceliğimiz vardı. Bir tanesi Kardiyoloji ve Kardiyovasküler Cerrahi alanında Rize ve etrafındaki yerleşim birimlerinin özellikle acil ih- tiyacını karşılayacak şartları oluşturmaktı. Bu alanda yeterli mesafe alındığını düşünmekteyim. Son bir yıl içerisinde 250 acil kalp hastasına yerinde ve zamanında müdahale yapılarak bu hastaların tedavileri yapılmıştır. Zira bu hastalar ileriye sevk edilecek ve tedavi için çok değerli olan zaman kaybı ile bu hastaların önemli bir kısmını kaybedecektik. Ayrıca 4 yıl önce aylık 200 olan acil hasta sevk sayısının 50 civarına düşmüş olması hastanenin sağlık hizmetlerinde önemli ölçüde yol aldığını gösteren etkili bir kriterdir. Rize için sağlıkta çok önemli olan bir diğer alan da Onkoloji alanıdır. Bu alanda da yukarıdaki başarımızı gerçekleştirmek istiyoruz. Ancak bu daha maliyetli multidisipliner çalışmayı gerektiren bir saha olduğu için süreç daha yavaş işlemektedir. Bu konuda Rize Üniversitesi Geliştirme Derneği önderliğinde yapılması düşünülen Onkoloji Ek Binasının projesi hazırlanmış olup Sağlık Bakanlığı’nın onayına sunulmuştur. Zeminle ilgili çalışmalar yapılmaktadır ve en kısa sürede inşaat faaliyetlerine başlanılması planlanmıştır. Şuan için özellikle acil düzeyinde yaşadığımız en önemli hizmet eksiğimiz Yenidoğan Yoğun Bakımımızın olmayışı nedeniyle bu grup hastalara hizmet veremeyişimizdir. Acil sevklerimizin %25’ini de bunlar oluşturmaktadır. Bu konuda işin bir an önce ele alınmasını gerektiren en önemli unsur da bu hastalarımıza Trabzon’daki sağlık kuruluşlarında yer bulamayışımız ve daha ileri illere sevk edişimizdir. Bu alanda da hastanemizde uygun bir yoğun bakım ünitesini yeniden yapılandırılması çalışmaları sürdürülmektedir. Sağlık Bakanlığı ile yapılan çalışmalarda Yenido- ğan ve Onkoloji alanındaki hekim eksikliğinin bir an önce giderilmesi hususunda hemfikir olunmuştur. Son 4 yıl içerisinde hastanemizde Kardiyoloji dışında aktif yoğun bakım yatağı yok iken bugün itibariyle toplam 35 aktif yoğun bakım yatağı hizmet vermektedir. Sağlık hizmetleri sürdürülürken Rize Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden görevlendirilen öğretim üyesi hekimlerimizin önderliğinde Ağustos 2009’dan itibaren uzman hekim yetiştirme eğitimine başlanmıştır. Diğer bir ifade ile hastanemiz bir yandan sağlık hizmeti sunarken diğer yandan uzman doktor yetiştirmek üzere eğitim vermektedir. Bu kapsamda 40 uzmanlık öğrencimiz hastanemizde bir taraftan eğitim alırken diğer taraftan sağlık hizmetlerine katkı yapmaktadırlar. Bugün itibari ile hastanemizde 60’ı Sağlık Bakanlığı bünyesinde 40’ı Üniversiteden görevlendirme ile toplam 100 uzman hekim, 40 asistan doktor, 15 pratisyen hekim hizmet vermektedir. Her geçen gün hekim sayısı artmaktadır. Ancak bununla beraber hemşire ve ara eleman sayısındaki artışın paralel olmayışı sağlık hizmetlerinde aksamalara neden olmaktadır. Şuan için hastanemizin en önemli eksiği hemşire ve sağlık teknisyeni açığıdır. Geçen 4 yıl içerisinde artan hasta potansiyeli nedeniyle başlangıçta yeterli gibi görünen hastane park alanları yetersiz kalmış olup yeni park alanlarına ve hastane etrafındaki yol ve trafiğin yeniden düzenlenmesi ihtiyacına gerek vardır. Bu konuda Sayın Valimiz ve Belediye Başkanımız önderliğinde çalışmalar başlatılmıştır. Hastanemiz 2009 yılı içerisinde 950 çalışanıyla 620.000 poliklinik hastasına 23.000 yatan hastaya hizmet vermiştir. Daha önce A grubu ameliyat yapılmaz iken 425’i A grubu olmak üzere toplam 29.000 cerrahi müdahale gerçekleşmiştir. Toplam 36.000.000 TL karşılığı hizmet üretilmiştir. Kat etmemiz gerekli olan yolun yarısında olduğumuzu düşünmekteyim. Kalan mesafeyi devlet imkânlarıyla tamamlamamızın uzun süre alacağı gerçeği ile özel sektör desteğine ihtiyaç duymaktayız. Bu konuda Rize halkının özellikle de çay müstahsillerinin geçen süre içerisinde duyarlı olduğunu ve önemli ölçüde katkıda bulunduğunu bizzat yaşamış bulunmaktayız. Hepsine şükranlarımı sunuyorum. Buna benzer faaliyetlerin bundan sonraki çalışmalarımızda sorumluluğumuzu arttıracağını düşünmekteyim. Rize Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin bu günlere gelmesine öncülük eden ve destekleyen başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN olmak üzere Sağlık Bakanımıza, Siyasetçilerimize, Valilerimize, Belediye Başkanımıza, Sivil Toplum Kuruluşlarımıza ve emeği geçen herkese şahsım ve hastanemiz çalışanları adına şükranlarımı sunarım. Bundan sonraki süreçte hep birlikte daha iyilere ulaşmak dileğiyle okurlarımıza saygılarımı sunuyorum.. 21 Yüksek okul mezunu ve 2 yıl tecrübe şart Her isteyen sigorta acenteliği açamayacak RTSO da yapılan bilgilendirme toplantısında açıklamalarda bulunan RTSO Genel Sekreteri Gafur Karali “Sigorta acenteleri işlevlerini devam ettirebilmek için asgari fiziki şartları yerine getirmek zorundadır. Şartlara uymayanların acentelikleri iptal edilecek” Rize de sigorta acenteleriyle yapılan toplantıda sigorta acenteliği konusunda uygulamaya konulan yasalarla ilgili olarak bilgi veridi. Sigorta acenteliği faaliyetlerini yürütenlerin yasalaşan şartları yerine getirmemeleri halinde acentelikleri iptal edileceği gibi her isteyende istediği yerde sigorta acenteliği açamayacak. Rize Ticaret ve Sanayi Odası 18. meslek grubunu oluşturan, sigortacılık işlemelerini yapan sigorta acentelerinin davet edildiği top- 22 lantı RTSO meclis salonunda yapıldı. RTSO temsilcisi RTSO genel Sekreteri Gafur Karali, TOBB Sigortacılık icra kurulu üyesi Şuayp Şenel ve TOBB Sigortacılık sektör temsilcisi Erdal Hoşver yeni uygulamalarla ilgili olarak bilgi sundular. Rize genelinde 100 ün üzerinde sigorta acentesi olmasına rağmen toplantıya 25 civarında katılım gerçekleşti. RTSO Genel Sekreteri Gafur Karali sigorta acenteliğinin yeni uygulamaya konulan yasalarla disipline edildiğini ifade ederek önce- ki dönemlerde olduğu gibi her isteyenin sigorta acenteliği açamayacağını belirlenen şartları yerine getirmeyenlerinde acenteliklerinin iptal edileceğini söyledi. Karali, sigorta acenteliği kuracakların iki yıllık bankacılık ve sigortacılık yüksek okul mezunu veya dört yıllık üniversite mezun olmaları yanında iki yıllıkta sigorta tecrubesi belgesinin şart olduğunu belirtti. Karali, TOBB sigorta Acenteleri İcra Kurulunun 14 hazıran 2008 tarihindeki toplantısında alınan kararlar kapsamında verilen sürenin 31 Aralık 2009 tarihinde sona erdiğini ifade ettiği konuşmasında şu bilgileri verdi: ‘’Sigorta acenteliği faaliyetinin yürütüleceği mekanın sahip olması gereken asgari fiziki şartlar’’ kapsamında halihazırda ilgili odalara evrak ve taahhütname teslim edilmesi uygulamasına 1 Ocak 2010 tarihinden son verilmiştir. Söz konusu tarih itibarıyla, bir sigorta acentesinin asgari fiziki şartları taşıması hususu ancak ve ancak tetkik raporu hazırlama konusunda birliğimiz tarafından yetkilendirilmiş olan odalarca gerçekleştirilecek tetkik işlemi soncunda tespit edilecektir. Söz konusu tetkikin sonucunda asgari fiziki şartlardan herhangi birisini taşımadığı tespit edilen sigorta acentelerinden, uygunluk belgesi, başvurusunda bulunanların bu başvuruları ilgili Odalarca onaylanmayacaktır. Uygunluk belgesi almış olanlar hakkında ise, uygunluk belgelerinin iptal edilmesi için Hazine Müsteşarlığı nezdin de girişimde bulunulacaktır. Halihazırda, asgari fiziki şartlara uygun olduğunu beyan etmek ve ilgili evrakları odaya teslim etmek suretiyle işlemlerini tamamlamış olan sigorta acentelerinden, şikayete binaen yada re’sen gerçekleştirilen tetkik işlemi sonucunda söz konusu şartlardan herhangi birisine uygun olmadığı tespit edilenler hakkında da yukarıda belirtilen işlemlerin aynısı gerçekleştirilecektir. 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren, işyerini başka bir adrese taşıyacak olan sigorta acenteleri, yeni işyerine ilişkin gerekli tetkikin gerçekleştirilmesi için en geç üç iş günü içinde ilgili odaya başvuruda bulunmak zorundadır. Yetkili sigor- ta acentelerinin yanı sıra, sınırlı yetkili sigorta acenteleri de ‘’Sigorta acenteliği faaliyetinin yürütüleceği mekanın sahip olması gereken asgari fiziki şartlar’ı 1 Ocak 2010 tarihi itibariyle taşımak zorundadır. Sigorta acentelerinin merkezlerinin yanı sıra, bütün şubeleri de aynı şartları 1 Ocak 2010 tarihi itibariyle taşımak zorundadır. Bu kapsamda, şubeleri bulunan sigorta acentelerinin 1 Temmuz 2010 tarihinden itibaren ilgili odalara şubelerinin tetkiki için en geç bir ay içerisinde başvuruda bulunmaları zorunludur. Yapılan tetkik sonucunda asgari fiziki şartlardan herhangi birisini taşımadığı tespit edilen sigorta acentesi şubesinin bilgileri levhadan çıkartılacaktır. 1 Temmuz 2010 tarihinden itibaren yeni kurulacak olan Sigorta acentesi şubeleri ise, asgari fiziki şartları taşıdığının ilgili oda tarafından yapılacak tetkik ile tespit edilmesi sonrasında Levhaya eklenecektir. Sigorta acenteliği faaliyetinin yürütüleceği mekanların fiziki konularında da bilgi veren RTSO Genel Sekreteri Gafur Karali “ 5684 sayılı Sigortacılık Kununu’nun 27nci maddesi kapsamında Sigorta acenteleri İcra Komitesi tarafından alınan karar uyarınca bir sigorta acentesi merkez ve şubesi için, Müstakil bir bina veya iş merkezi içerisinde, fiziiki olarak ayrılmış, müstakil bir girişe sahip, başlıbaşına kullanılmaya elverişli bağımsız bir mekan olması ve bu mekanda münhasıran sigorta acenteliği faaliyeti yürütülüyor olması gerekmektedir. Ayrıca kullandığı elektrik, telefon, su, doğalgaz veya internet bağlantı hizmetine ilişkin faturalarından en az ikisinin sigorta acetesi adına kayıtlı olması yanında en az bir bilgisayar yazıcı ve faks cihazınında buluması gerekli. İnternet bağlantısı bulunması ve sigortacılık işlemleri için Statik İP kullanılması zorunluluğuda bulunmaktadır”. 23 Yeni Çek Yasasına hoş geldin derken Mustafa Yılmaz KAR Kuveyt Türk Katılım Bankası Trabzon Şube Müdürü E konomi her zaman iyi gitmiyor. Kötü gidişin işinizle alakalı sizi ilgilendiren özel sebebi ya siz oluyorsunuz, ya da sizin dışınızdaki genel ekonomik gidişatın mağduru durumunda kalabiliyorsunuz. Her iki durumda da bir kastınız yoksa muhtemelen mağdur durumundasınız. 3167 sayılı yasa, kasıtlı hareket etmeyen çok sayıdaki mağdur durumundaki ticaret erbabını, açığa çek kesmek suçunu işledikleri gerekçesiyle dolandırıcılıktan mahkum etmiştir. Öngörülemeyen bu sonuçlar itibariyle çekin bütün tarafları, hep birlikte hesap edemediğimiz bir dizi olumsuz sonuçla karşı karşıya kaldık. Çek güvenirliğini kaybetmeğe başladı. 3167 ye taraf olan her kesimden insanların feryatları yükseldi ve nihayet bu sesler hükümete ulaştı ve çek yasası değişti, 3167 gitti, 5941 geldi. Yeni yasayı genel bir bakış açısı ile değerlendirirsek diyebiliriz ki bu yasa, sert görünümlü, tarafların mutabakatına özel önem ve24 ren optimist bir yasadır. Ceza, şikayet halinde mevcudiyet kazanıyor. Yasayı incelediğimizde anlıyoruz ki, kanun koyucu ekonomik koşullar dahil, her türlü olumsuz koşulları göz önünde bulundurarak diyor ki, ‘’ey keşideci ve hamil aranızda bir şekilde anlaşın’’. Şayet anlaşamazsanız benim uygulayacağım arabulucu metod sert olacaktır. Çünkü öngörülen cezalar göze alınır gibi değil. 5941 öncelikle birçok çek mağdurunu hamillerle anlaşması durumunda hapislerden çıkaracak. 5941sayılı yasanın en belirgin özelliği, çek hamillerinin haklarının korunmasına duyarlılık gösterilmesi ve kayıt dışı kullanımın önüne geçmek üzere ekonomiye destek vermesidir. Niyetleri iyi olmayan bir kısım insanlar bankalarda hesaplar açtırdılar. Bu hesaplar üzerinden çek karneleri kullandılar. Çeklerini ödeyemediler ve adreslerini değiştirdiler. Adres değişikliği bildiriminde bulunmadıkları için kendilerine bir türlü ulaşılamadı. Hamiller bu yolla valör kaybına uğradılar. Aslında kanun koyucu 3167 sayılı yasayı hazırlarken bu sonuçları öngörmemişti. 5941 sayılı yeni çek yasası, tebligat gönderilemeyen değişmiş ya da gerçek olmayan adresler yüzünden mağdur olan çek hamillerini, gerçek olsun ya da olmasın bankaya verilen adrese gönderilen tebligatları yapılmış tebligat sayarak korumuştur. 3167 sayılı eski yasa kapsamında özellikle hamiline kesilen çekler her türlü işin içinden çıkmıştır. Kayıt içi, kayıt dışı ya da ahlaki, gayri ahlaki her türlü iş için hamiline çek kullanılmıştır. Kanun koyucu bu noktayı çok iyi yakalamış, hamiline çekin kulağını iyice çekmiş ve onu bir güzel kontrol altına almıştır. Artık hamiline kesilecek her çek yaprağı devreler halinde gelir idaresinin bilgi ağına düşecek. Bu, ticari araç olarak kullandığımız ‘’hamiline çek’’e masumiyet kazandıracağı gibi onu kayıt içinde de aklayacaktır. Birçok çek hamili, çek keşidecisinin adresini öğrenmek için bankalardan bilgi isterken, bankacılık yasasında ağır suç olarak tarif edilmiş banka sırrı yüzünden adreslere ulaşamamıştır. Ya da geç ulaşarak valör kaybına uğramıştır. 5941 sayılı yasa bu konuya açıklık getirmiş keşidecinin a:lresini net bir biçimde banka sırrı olmaktan çıkarmış ve bankaları bu adresi hamile vermek zorunda bırakmıştır. Açığa çek kesenin muhatap olacağı ceza çek başına 1500 gün idari para cezasıdır. Günlük 100 TL uygulandığını kabul edersek 150.000.- TL eder.10 adet 20.000.-TL çeki açığa kesmiş bir keşidecinin bu cezayı ödemesi ne kadar mümkündür. Hapis cezasına dönüştürüleceğini var saysak bile yine de göze alınamayacak kadar ağırdır. 5941sayılı yeni yasa hamil açısından daha olumlu hale getirilmiştir. çünkü asıl olan hak ve alacaktır. Bu pencereden bakıldığında yasa daha girişinde amacını belirlerken ‘’çek hamillerinin korunması’’ amacına vurgu yapmaktadır. Hamil çekten doğan alacağını alamadığı zaman, kendisi de o paraya güvenerek kestiği çekler sebebiyle açığa çek kesen suçlu durumuna düşmektedir. Bu bir nevi ağır mağduriyettir. Hamillerin haklarını taraflara getirilen ağır idari para ve hapis cezaları ile 3167 ye göre daha belirgin bir şekilde korunmuştur. Diğer taraftan 5941 sayılı yasanın piyasaya tam olarak intibak etmesi, çek kullanıcılarına yüksek bir itibar kazandıracaktır. Yeni yasaya göre bankadan çek almak, bankadan kredi almaktan daha zor hale gelmiştir. Artık cebinden çek karnesini çıkaran kişi, bankadan istihbarat yapmağa gerek olmayan itibarlı kişi olmaktadır. Yeni yasa bankacılara da ağır yaptırımlar getirmiştir. Çek hesabı açma yasaklısına çek hesabı açan bankacıya verilecek bir yıl hapis cezası hiçbir bankacının göze alabileceği türden bir ceza değildir. Ya da bankacılar ile çek hamilleri arasında her zaman ihtilaf konusu olan, çekin arkasını yazmamak hususu, bankacıya verilebilecek bir yıl ceza ile kesin olarak ortadan kaldırılmıştır. Hesapta para varken hamile çek bedelini ödemeyen bankacıda bir yıl cezayı göze alamaz. Her banka şu ana kadar çek defteri verirken gösterdiği titizliğin, 5941 sayılı yasadan sonra çok daha fazlasını göstermek zorundadır. Çek kullananlar açısından da durum farklı değildir. Kafamıza estiği gibi gelişi güzel çek kesmek, ya da kafamıza estiği gibi gelişi güzel çek almak devri kapanmıştır. Çek yaprakları kayıt içi işlemlerde kullanılacak araçlar haline getirilmişti.Tıpkı kredi kartlarının kayıt içi işlemlerde kullanımı gibi. Bundan böyle kayıt dışında keyfi çek kullanımının vergi yönünden doğurabileceği neticeleri çok daha ciddi bir biçimde göz önünde bulundurmak gerekiyor. Devletimiz yolunu çizmiştir. Kayıt içine giden bu yol çok geçmeden kat edilecektir, öyle görünüyor. Açığa çek kesmenin kişiyi, çek hesabı açma yasaklısı ve çek alma yasaklısı durumuna getiren cezai neticesi 3167 sayılı yasada olduğu gibi bir yıl sonra kendiliğinden ortadan kalkmıyor idari para cezasını ödedikten ya da hapis cezasına çevrilmişse hapis cezası çekildikten üç yıl sonra, cezayı koyan mahkemeye müracaat ederek kaldırabiliyor. Bu çek kullanıcılarının önünü tıkayacak çok zor bir durumdur. Bankaların yasaya harfiyen uyacağına inanarak diyebiliriz ki, yeni çek yasası çek piyasasına hem bir güven ve hem de bir disiplin getirecektir .Karşılığı çıkmaz endişesi ile çek karşılığı mal satmaktan imtina eden ticaret erbabı, artık piyasa da oluşacak güvene istinaden daha istekli bir şekilde çek karşılığı mal satar duruma geleceklerdir. Hatıra binaen kestiği çekler yüzünden evi parkı satılan insanlar artık olmayacaktır. Yasa hatır çeki dönemini kapatmıştır. Çek yasaklısı olduğu için bankadan çek alamayan ticaret erbabının, tüccar olmayan eşinden dostundan çek yaprağı alarak işini gördüğü dönemi de bir yıla kadar ceza öngörerek kapatmıştır. Çek yasaklısı olmuş kişilerin, çek kullanmağa devam ederek yeni sorunlara sebebiyet vermelerinin önüne geçmek için, 5941 sayılı yeni yasa çek kullanmağa devam edene 3 yıla kadar hapis cezası öngörmüştür. D i ğer taraftan tarafların mutabakatına özel önem vermekte, çekin arkasının yazılmasında bile banka ile çek hamilinin mutabakat imzalarını aranmaktadır .Çek hamili imza atmaktan imtina ederse, çeke karşılıksız işlemini yaptırmamaktadır. Sonuç olarak diyebiliriz ki; Çek imzalarken yeni çek yasasını çok iyi anlamak, kanunun girişinde değinilen ‘’Kayıt dışını önlemek’’ amacının neticelerini çok iyi yorumlamak gerekiyor. Çeke imza atarken eskiden olduğundan daha fazla sorumlu davranmak, vergisel neticelerine daha fazla duyarlı olmak zorundasınız. Ağır cezalar göze alınabilir gibi değil. 25 Cemal GÜLAS Değişen Hayatlar Gelişen Yaylalar Doğukaradeniz sahil gerdanlığının zümrüdü Rize ili... Kuzeydoğu ufku Kafkas Dağları ile kuşatılan Rize, 3937 metreye ulaşan Kaçkar doruğuyla da Anadolu karasal iklimine doğal bir set çeker. Bu set yerküremizin en kuzeyinde yağmur ormanları karakterine sahip olan ve gen çeşitliliği bakımından sadece ülkemiz için değil gezegenimiz için de muhteşem bir doğal başyapıt ortaya çıkarır. Bölge, gelecekte iklimi değişeceği öngörülen yeryüzüne sunulmuş bir umut olarak görülebilir. 26 Kış aylarında sahilden iç kesimlere doğru ilerledikçe bölgenin kar dokusunun dünyadaki kış turizmi için ideal yapıda olduğu hemen fark edilir. 1300 metreden sonrası kasım ile haziran ayları arasında kar örtüsü ile kaplı kalır. Kar ilk anda insanlarda kış sporları düşüncesini uyandırsa da aslında kar ve dağ buzullarının coğrafyamızdaki en önemli görevi bu derin vadilerdeki akan dereleri bütün bir yıl besleyerek ekolojik sistemin sürekliliğini sağlamasıdır. Bölgenin doğal zenginliği ve güzelliği bugüne kadar insan baskısından uzak yaşamayı başarabilmişse de, değişen şartların Doğu Karadeniz sıradağlarının derin vadilerinde ve uygun düzlüklerinde yayılan 40’dan fazla yaylayı gelecekte kış sporları ve turizm amaçlı bir yapılanmaya iteceği de muhakkaktır. Yöreyi anlayabilmek için dününü bugününü ve yarınını değerlendirecek bir bakış açısı geliştirmek gerekli. Arazi yapısı nedeni ile ekili tarıma müsait olmayan topraklarının ekilebilir olanının neredeyse tamamını cay bitkisine ayıran Rize bu bitki saye- sinde günümüze kadar hayatını belli bir düzeyde sürdürdü. Karadeniz’in doğusunda yer alan denize dik sıradağlar silsilesinden ve bu dağları dik ve kısa mesafelerle yaran vadilerden oluşan bölgenin, dünyada eşine zor rastlanır endemik bitki örtüsü yöreye kattığı güzellik kadar gelecekte yöre ekonomisine de büyük katkı sağlayacak ürünlere dönüştürülebilir. Bölgede doğal olarak yetişen kamelya, açelya ve Rododendron dünyada dış mekân süs bitkisi yetiştiriciliğinde çok önemli bir paya sahiptir. Bu çiçekleri yetiştiren bazı ülkeler büyük tesis yatırımları ile dünya çiçek pazarını ellerinde bulundururken Doğu Karadeniz’in sisli dağ yamaçlarında bu bitkiler emek ve çaba gerektirmeksizin yaygın bir tür olarak bütün orman altını kaplamaktadır. 160’ı bölge için, 300’ü Türkiye için endemik olmak üzere 2500 bitki taksonunun varlığı bu güne kadar kayıt altına alınabilen türlerdir. İkizdere, Çayeli, Hemşin, Fırtına ve Aslandere başta olmak üzere bölgedeki birçok vadi endemik türler içermektedir. Bilimsel araştırmalar gelecek 50 yıl içinde dünya ikliminde ciddi değişikliklerin olacağını gösteriyor. Doğu Karadeniz Bölgesi ve özellikle de Kafkas ve Kaçkar Dağlarının oluşturduğu “Mavi Hilal” de denilen havzanın da bu değişiklikten etkileneceği öngörülmektedir. Ancak bu etki dünyanın birçok bölgesinden farklı olarak kuraklık değil yağış artışı olarak kendini gösterecek. Zaten bol yağmurlu olan bölgede gelecekte yükselen ısı ve yağmur artışıyla birlikte bazı bitki ve hayvan türleri yok olurken, bazı yeni türlerin de ortaya çıkabileceği öngörülmekte. Bu yağışların çoğu ani fırtına şeklinde kendini gösterecek ve bu da heyelanların artmasına sebep olacak. Bol yağmur ve ısı artışının yükseklerdeki kar dokusuna ve buzullara zarar vermesi sonucu vadilerimizdeki coşkun dere- lerin gelecekte yağmura rağmen bu coşkuda akamayacağı gerçeğini de bugünden görmemiz gerekir. Bölgenin doğal güzelliklerinin yanı sıra Anadolu’daki yaylacılık geleneği bu yöredeki 1800 ila 2750 metre yükseklikteki meralarda yüzyıllardır yerleşik yayla evleri yapılarak sürdürülmüş. Bu gelenek yöreye birbirinden güzel yaylalar ve yayla evleri kazandırmış. Son yıllarda değişen şartlarla birlikte yaylacılık ve yayla geleneği yerini turizme bırakmaya başladı. Birçok yaylada bu yönde girişimler fark edilir düzeyde arttı. Yörede korunması gereken, sosyo-kültürel, ekonomik ve mekânsal izleri olan yayla yerleşimleri hem doğaya uyumu hem de mimari yapıları ile önemli değerlerdir. Vadi içlerinde ve tepelerin uygun noktalarında yapılan yayla evleri yörede çetin kış şartlarına uzun yıllar karşı koyabilmişler. Vadi içlerinde bazı yayla27 lardaki hane sayısı 250’nin üzerinde ve birkaç köy tarafından ortak olarak kullanılır. Böylece yaz süresince yaylada yan yana komşu olarak yaşayan yaylacılar iyi komşuluk ilişkilerini köylerine indikten sonra da sürdürmüşler, birbirinden uzak köyler arasında geçmişten günümüze kadar süren sosyal ilişkiler bu sebeple çok gelişmiştir. Örneğin Palovit yaylasına Çamlıhemşin’den Hemşin’den ve Çayeli’nin köylerinden yaylacılar gelir. Yaylaları kullanan köylerin sahilde birbirine olan uzaklığı, yöreye ilk yerleşimlerin bu yaylalara yapıldığı yönündeki düşünceleri de güçlendirir. Yerleşenler daha sonraki yıllarda kışlık olarak Doğu Karadeniz sıradağlarını denize doğru yaran vadilerden sahile doğru inmiş ve kışlamak üzere köyler kurmuşlar, yazları ise yaylalarda buluşmaya devam etmişlerdir. Günümüzde ise bu yaylaların çoğu ya yıkılmış ya yıkılmak üzere. Yıkılmayanların ise durumu daha da vahim. Çünkü bu 28 yaylalar yayla olarak değil sayfiye yeri olarak kullanılmaya başlanmış, geleneksel yayla evleri ya apartmana dönüşmüş ya da derme çatma gecekondulara. Bu özensizliğin yörenin geleceğinde ekonomik yer tutacağı öngörülen turizm potansiyelini de olumsuz etkileyeceği de muhakkaktır. Bölgede milli parkla birlikte geliştirilecek gelecek planları, yörenin bu özelliğini koruyup geliştirebilirse, dünyaya örnek olabilecek bir uygulamayı da başarmış olacak. Kaçkar Dağları ve çevresinde turizm planlamalarının dünyadaki talepler göz önüne alınmadan yapıldığı görülür. Öncelikle bölgemizin potansiyel cazibe merkezleri ve bu merkezlerin barınabilir hale getirilmesi ile ilgili planlamalar bölge gerçeğinden yola çıkarak yapılanmalıdır. Söz konusu sahada muhatabı ile buluşturulmak istenen ürünün bölgenin doğal güzellikleri, el değmemişliği ve insanı rahat ettiren, hayatındaki değişik- likleri belirginleştiren bir usulün belirlenmesi gerekir. Cazibe merkezi olarak düşünülen ve insanlara sunulan ürünün artan talep karşısında yorulmaması, kalitesinin düşmemesi ve talebe cevap vermesi de ayrıca beklenir. Kaçkar yöresi dünya ile kıyaslandığında sınırsız ve sonsuz imkânlara sahip değildir. Doğal güzellikleri ise dünyada örneklendirilebilecek başka bölgelerde de bulunabilir. İnsan doğa ilişkisinin doğru kurulmadığı, kültürel dokunun ürüne yansımadığı pazarlama türleri genelde dünya üzerindeki rekabetini erken kaybeder. Doğal güzellikler tarihi doku ile tamamlanıp bölge kültürü ile renklendirildiğinde ise uzun süreli kontrollü bir talebin yaratılması da peşinden gelir. Bu sebeple Kaçkar dağları ve civarındaki yaylacılık geleneği, yaylaların kuruluş ve mimari konumları önemsenmelidir. Bu özellikler Kaçkar’ın doğal güzelliklerini dünyadaki örnekleri ile kıyaslanamaz bir konuma yükseltir. Hayvancılık geleneğinin sürdüğü yıllarda yayla hakları bütün köyler arasında adil olarak dağıtılmış, yaylalar arasında bugüne kadar süren barış da bunu kanıtlamıştır. Bugünün imkânlarıyla aslı gibi onaramadığımız yayla evlerinin yerini alan derme çatma ve modernliği temsil ettiği sanılan beton binaların yanı sıra yöresini tanıtmak için düzenlenen festivaller de belki de bu insanların yörelerine en büyük kötülüğüdür. Denetlenemeyecek kadar büyük kalabalıklar, yorgun ve yolunmuş çayırlar, sudan fazla çöpün aktığı dereler yöreye nasıl bir hizmet ve sevginin yansımasıdır anlamak oldukça güç… Temizliği inançlarında bile öne çıkaran insanların kendi yaşadıkları çevreye ve yaylalarına nasıl bir cinnetle bunu yapabildiklerini ve nasıl bir telkinle bundan vazgeçebileceklerini düşünmek zorundayız. Kale köyündeki Kale-i Bala bu yöredeki en eski yerleşim yerlerinden biridir. Yazılı kaynakları net olarak bilinmeyen kalenin rivayeti ise bir zamanlar Romalıların yanında Mecusilere karşı savaşan Türk beylerine kadar uzanır. Bu rivayetlere göre Mecusilere yenilen Roma ordusu kendilerine yardım eden Türk boylarını beraberlerinde getirerek Ardahan Damal, İspir ve Başhemşin’e yerleştirmişler. Civardaki koç başlı mezar taşları ve yazıtlar da bu rivayetleri besleyen öğelerle dolu.. Kale Başhemşin Vadisi’nde yabani fındık ormanları ve kışı bekleyen yayla evleriyle Karunç ve Ele- vit Yaylaları bu dağlardaki korunabilmiş yayla örneği olarak ilgililere umut veriyor. Karadeniz’in doğusunda yer alan denize dik sıradağlar silsilesinde dünyada eşine zor rastlanır endemik bitki örtüsü, buzul gölleri, aktüel buzulları, flora, fauna ve nadide ekosistemi ile gezegenimizin zümrüdüdür Doğu Karadeniz sıradağları… Yaşadığımız coğrafya her açıdan bize hürmet eden ve doğru kurgulayabilirsek bizlere mutlu bir gelecek vaat eden değer ve güzelliktedir. Tek yapmamız gereken kendimizi, ben biliyorum’un kör hücrelerine hapsetmeden; öğreniyorum’un sonsuz heyecanı ile besleyerek geleceğimizi doğru planlamaktan geçiyor... 29 Çayla ismini duyuran ve çayın başkenti olarak markalaşan Rize, son yıllarda yeni bir markanın patenti peşinde. Bu güne kadar çayla gündeme gelen Rize’de, kış sporları ile de sesini duyurmanın temelleri atıldı. Türkiye de yalnız Rize’de yapılan Heliski sporuyla geleceğin kış sporları merkezi olma yolunda önemli bir mesafe kaydedildi. 1990’lı yıllardan itibaren yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı olmaya başlayan bölgemiz de, bacasız sanayi olarak adlandırılan ve bölgenin önemli geçim kaynağı çay tarımına dahi alternatif gelir kaynağı olarak gösterilen turizm faaliyetlerinin 12 aya çıkartılma beklentileri, Heliskiciler sayesinde gerçekleşmeye başladı. Bölgemiz de kar üstüne yağan karı, o enfes manzaralarıyla yalnız seyretmekle kaldık son yıllara kadar...Turizm açısından doğa güzellikleriyle ön plana çıkan Rize’de, yaz mevsiminde ancak iki aylık sürede, termal, doğa ve yayla turizmi gerçekleşiyordu. Bir çok hastalığa şıfa verdiği be- 32 lirlenen kaplıcalarımızdan kışın faydalanamıyorduk. 2005 yılında Turkey Heliski firmasının Kaçkarları keşfetmesiyle Rize’de kış turizminin, kış sporlarının ilk adımları atılmış oldu. Kış mevsimi boyunca yolu kapalı olan ve hayatın durduğu Ayder ve İkizdere artık kışın da, yaz mevsimi gibi hareketliliğini sürdürüyor. Turizm de alt yapı konusunda en önemli sorunlardan olan ulaşım artık sorun olmaktan çıktı. Avrupa dan dahi gelen turist kışın ortasında, bulundukları yerden 2-3 saat içinde istediği tatil bölgesine ulaşabiliyor. Gerek yabancı gerek yerli turistler enfes doğada karın keyfini çıkartarak kayağını yaparken diğer yandan da kaplıca keyfini yaşıyorlar. Bölgemize hayat veren Helikopterli kayak Dünyanın en heyecanlı doğa sporlarından biri olarak gösteriliyor. Yakın zamana kadar İsviçre’nin Alplerinde, Himalayalar’da ve Kanada dağlarında yapılırken ülkemizde ilk defa 2005 yılında Avrupalı kayak tutkunları için Kaçkar Dağları’na turlar düzenlenmeye başlandı. Türkiye’de Helikopterle kayak sporu Heliski’nin merkezi haline gelen Kaçkar dağlarında 2005 yılı kayak sezonu bir helikopterle başladı. Ancak diğer ülkeler yerine artık Türkiye’yi tercih eden kayakçılar bir haftalığına 5-10 bin Euro ödeyerek Kaçkar dağlarının zorlu parkurlarını tercih etmesiyle bu yıl altı helikop- terle hizmet verildi. Ülkemiz de henüz yeni bir spor olan Heliski için Rize’ye gelen ve Ayder Yaylası ile İkizdere Ridos’da konaklayan kayakçılar, özel eğitimli yabancı pilotların kontrolündeki helikopterle Kaç- 33 kar Dağları’nın sarp tepelerine çıkarılmakta ve zirvelerden dağların eteklerine doğru serbest stilde iniş gerçekleştirmektedir. Yalnızca profesyonel kayakçılar tarafından yapılabilen bu spor, özel ekipman ve ihtisas gerektirmektir. Heliski ile yöremizde yeni bir sayfa açılmış oldu. Kışın gezmeye bile gidilemeyen yerlerde bugün kayak yanında kar şenlikleri düzenlenmeye de başlandı. Ayder ve İkizdere’ de yapılan kış aktiviteleri büyük ilgi çekmeye başladı. Ayderde her yıl gelenek- 34 sel olarak yapılmaya başlanan kardan adam şenliği, İkizdere Petran yaylasında yapılan lazbord ve kar şenlikleri yöreye olan ilgiyi daha da artırmakta. Rize- Erzurum yolunun 12 ay açık tutulması için çalışmalar yapılması konusunda yıllarca gündeme gelen Ovit Dağı, Gençlik ve Sppr Genel Müdürlüğü kayak uzmanları ve Bakanlık planlama uzmanlarının yaptığı incelemeler sonunda, bölgenin kış sporları ve kış turizmi bakımından önemli bir potansiyele sahip olduğu rapor edildi. Bakanlar Kurulunun 25.02.2008 tarih ve 13317 sayılı kararıyla Ovit Dağı, Kış sporları ve Kış Turizm Merkezi ilan edilmesiyle yatırımcılarında gelecek için dikkatini çekmeye başladı. Kaçkarlar’daki kayak etkinliklerine ilgi gösteren önemli bir kişide Spordan sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak oldu. Rize Valisi Seyfullah Hacımüftüoğlu, Gençlik ve Spor Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Kocatepe ve Kayak Federasyonu Başkanı Özer Ayık ile Ayder’de Kayak tesisi yapılması planlanan bölgelerde incelemelerde bulundu. Bakan Özak“ Bölge Turizmini 12 aya yaymakla, hem turizm, hem spor, hem de istihdam yaratmış olacağız. Yabancılar buraları keşfederek yurt dışından gelip burada kayak yapıyorlar. Bilindiği gibi Ovit Dağı kayak merkezi ilan edildi. Ayder ve Ovit gelecekte yalnız Türkiye’nin değil yabancı ülkelerinde kış sporları için rağbet edeceği bir yer olacak. Fizibilite çalışmaları başlatıldı. Uzman ekiplerce yapılacak çalışmalardan sonra yatırımlara başlanacak. Kayak merkezlerinin olduğu alanlarda istihdam olur, turizm olur, ekonomik hareketlilik olur, zenginlik olur, otel yatırımı olur. Türkiye Allah’ın verdiği bu kar’dan faydalansın. İnşallah bu bölgede yapılacak kayak tesisleri ile bu amacımıza ulaşacağız” diyerek kış sporları için yapılacak yatırımlar konusunda ilk müjdeli haberi vermiş oldu. Yabancıların bizden önce keşfettiği Kaçkarlar ve Ovit Dağı, Alplar’e, Himalayalar’a ve Kanada Dağlarına rakıp oldu. Avrupa basınında konu edilmeye başlanan yöremizin çok yakın bir gelecekte yalnız Türkiye’nın değil Dünya’nın gözde kış sporları merkezi olacağı yabancı uzman- larca da ifade ediliyor. Kaçkar Dağları’nda Turkey Heliski firması tarafından çekilen ve helikopterle kayak serüvenini anlatan kısa tanıtım filmleri de Avrupa’da çok sayıda ülke- deki dağcılık ve kayak spor kulüplerine gönderildi. Bu tanıtım filmleri sayesinde önümüzdeki yıllarda Ovit ve Kaçkar Dağları’na kış ayında daha fazla yerli ve yabancı turistin gelmesi bekleniyor. Kaçkarlar Avrupa Basınında Heliski sayesinde Kaçk a r l a r, Avr upa basınında yer almaya başladı. Yüzyılın en iyi serbest stil kayakçısı seçilen Dominigue Perret’in Kaçkar Dağları’nda çektiği, ‘Kaçkar Şekeri’ adlı belgesel filminin çok sayıda televizyon kanalında gösterime girmesinin ardından Avrupa’daki çeşitli ülkelerdeki gazete ve dergiler de Kaçkarlar’ı konu etmeye başladı. İsviçre’de yayımlanan O’Neill Magazine adlı dergi, İsviçreli serbest stil kayakçıları Loris ve Nico Falguet’in Kaçkarlar’daki kayak serüvenini dergide konu ettl. Blr cami gölgesi ile kayak fotoğraflarını birleştiren dergi, ‘Turkish Delight’ başlığıyla haber yayınladı. Kaçkarlar’ı büyüleyici bir atmosfere sahip olduğunu vurgulayan dergi, serbest stil kayakçıları için Kaçkarlar’ın çok cazip bir merkez olduğunu yazdı. Turkey Heliski firması Türkiye Koordinatörü Moris Kasar ise konuyla ilgili yaptığı açıklamada, dünyada yaygın olan Heliski aktivitesinin Türkiye’de başlamasıyla birlikte Kaçkarlar’ın eşsiz atmosferinin tüm dünyaya tanıtılmaya başlandığını belirterek, şunları söyledi: ‘’Kaçkarlar’a düzenlenen Heliski turları sayesinde bu bölgenin kış sporları için son derece elverişli bir bölge olduğu kanıtlanmıştır. Kaçkarlar’daki Heliski faallyeti uluslararası yazılı basında da yer , almaya başladı. Düne kadar sadece yaz aylarında turist çeken bölge başlatılan kayak faallyetl iIe artık yaz kış hizmet veriyor’’ 35 Hizmeti doğru satın alabilmek RECEP ALİ AKSOYLU Reorganizasyon ve Franchising Sistem Danışmanı, Enhas Zabel Entegre Hizmet ve Tesis Yönetim Genel Müdürü H izmetin fiyatlandırılması, doğru hizmet satın alınması üzerine bir kaç periyodik şekilde durmak istiyorum. Outsourcing. Dilimizde yer bulmaya başlayan ifadesiyle “dış kaynak kullanımı“, yanı dışardan hizmet satın alınması bizde de giderek yaygınlaşıyor. önemi artıyor. Şirketler, farklı işlevleri olsa da asıl işlerine odaklanmak için destek hizmetlerini ehlilerine bırakarak verimlilik ve karlılıklarını artırmak için dış kaynağa yönelirler. Dış kaynağa yönelim trendi ve hizmet satın alanların giderek bilinçlenmeye başlaması hizmet sektörünün oluşmaya başlamasının da göstergesi. Ancak bilinçlenmeden bahsedebilsek de, hizmet satın almanın genelde doğru yapıldığını söyleyebilmek zor. Esasen hizmetin satın alınmasından önce hizmetin tanımının, buna paralel olarak reel fiyatlandırmanın da yapılamadığını söylemek daha yerinde olur. Üstelik hasbelkader oluşturulan fiyatlandırma ile çoğu kez hiç de orantılı olmayan bir hizmet beklentisinin olduğu bir pazarda... Pazarı gelişmişlerde hizmet sektöründe işin özünü, sözleşme belirler. Taraflar sözleşmeyi sadece maddi koşullar kadar verilecek hizmetin detayı açısından özenle hazırlarlar. Yükleniciden de bu akite uygun olarak hizmeti alırlar. Bizde sözleşmede yer almayan bir hizmet kalemi için bile İşveren’e genelde hayır denemiyor. Büyüyen hizmet alanlarını aynı kadrolarla yürütmeyi bir noktaya kadar başarabilirsiniz ama büyüyen alanlar 36 için kullanacağız kimyasal ve sayısı artan ya da eskisinden daha çok yıpranacak makineleriniz için ek ödenek alamazsınız. Oldukça düşük kar yüzdesiyle üstlendiğiniz projede sözleşme dışı ek giderlerinizi elbette almayı istersiniz. Ama işvereniniz ya olumsuz tepki verirse diye, sineye çekersiniz. Hem de tükenmiş sinenize. Çünkü kapıda o işverene hizmet veren olmak için bekleyen bir sürü firma vardır. Firmaların da bir karakteri, kültürü, etik değerleri vardır. Oysa bunların çoğu kemiksizdir. Etik yoksunu oldukları gibi fiyat, maliyet kavramını da bilmezler. Bilmedikleri için de yarınlara kalamazlar. Nitekim bir kaç ay önce İstanbul’un en gözde AVM yöneticisinin, “yeni sözleşme dönemi için ihalemize yeterliliği olan ancak 4 firma çağırabildik“ demesi sektör firmalarının tükenişini çok net ortaya koymaktadır. Mutlaka orada ki hizmete hacim, kalite, müşteri memnuniyeti ve finansman açısından cevap verebilecek bir 4 firma daha vardır ama daha fazlasını emin olun ben de bilmiyorum. Hizmet sektörünü şüphesiz bu noktaya sadece firmaların kemiksiz olmaları getirmedi. İşverenlerimizde kendi kısa vadeli kar maksimizasyonları için buna çanak tuttu. Verdikleri bedel ile hizmetin sağlıklı görülüp görülemeyeceğine, firmaların bu kar marjlarıyla yaşayıp yaşamayacağına, yapmaları gereken yasal ödemeleri yapıp yapamayacaklarına bakmaksızın işe soyundurdular, Hizmet (!) aldılar. Müteselsil yasal sorumluluktan kaçınmak için de, gelişmiş ekonomilerde görülme- yen bir enstrüman olan, hizmeti satandan yanı maddi riski üstlenmiş olandan Teminat Mektubu alma uygulamasını başlattılar. Elbette İşveren sıfır kar marjiyla işe talip olana işi verirse (hatta kendisi organize ederse), o tarz firmalar da yıllarca devlete yapması gereken ödemeleri yapmayarak karlılıklarını buradan sağlama yoluna gittiler. Ama bu durum bugün çok büyük oranda artık yok. Dün emekli ettiği memuruna taşeronluk şirketi kurduranlarda bugün daha iyi hizmet ve karmaşıklaşan mevzuat ile yasal maddi sorunlarla karşılaşmamak için artık hizmetini profesyonel kurumlardan almayı tercih ediyor. (Her an hizmet şirketinin sözleşmesini feshedebilir konumdaki İşverenler yüklenicinin KDV risklerini tevkifatlı faturayla bertaraf edebilir, diğer resmi ödemelerin takibini de ay içerisinde rahatlıkla yapıp, risk yüklenmeyebilir.) Diğer alanlarda olduğu gibi fiyatın oluşumunda şüphesiz maliyet önemli bir etken. Ancak fiyat, pazarda rekabet koşulları altında oluşur. Yanı sizin maliyetinizin pek de önemi yoktur. Ancak oturmamış, rekabetin gayri ciddi olduğu pazarlarda, maliyete dayanmayan fiyat oluşumları hizmet alan ve satanlar için zaman zaman riskli sonuçlar doğurur. Bilinç dışı, hesap yapmadan fiyata endeksli rekabet, arz sahiplerinin (hizmet firmaları) bir müddet sonra sermayelerini (üstelik olmayan) kediye yüklemelerine, arzın tüketildiği pazarlarda da (bir görüşe göre özellikle AVM ve Hastanelerde yakın gelecekte karşılaşılabilecek) talep sahiplerinin (hizmet alıcısı) bir süre son- ra yüksek bedel ödemek zorunda kalacakları gerçeğini doğurabilmektedir. Hizmetin doğru fiyatlandırılması, müşterinin beklediği, talep ettiği hizmetin kalitesi ile doğru orantılı olmalıdır. Günde 2 kez temizlenen bir zeminle, merdivenle, masa ile haftada bir bu alanların temizlenmesini ( kullanılacak sarf, diğer ekipman ve malzemenin vasfını da dikkate alarak) aynı kefeye koyamazsınız. Bizim gibi çok uluslu facility management grupları, Türkiye’de ki uygulamalarımızın aksine yurt dışında her bir hizmet için net tanımlar ve bu tanımlara uygun önceden hazırlanmış “iş – zaman bazlı“ fiyatlandırma tabloları çerçevesinde hizmet veriyoruz. “Adam başı kaç para ödeyeceğiz“ diye sormuyorlar. Alacağı hizmeti iyi bilen ve ödeyeceği her kuruşun hesabına vakıf tedarikçi var karşımızda. O, yüklenici firmanın anca para kazanabilmesi halinde (Almanya da yasal işçi taban ücretleri sınırlıyor zaten) kendisine doğru hizmeti verebileceğini biliyor ve daha başlangıçta hakkını teslim ediyor. Eğer süreçte yüklenicinin karşısına çıkabilecek maliyetler varsa (zorunlu eğitimler, sertifika, giriş kart ücretleri vs gibi çok sayıda), bunu sözleşme – ihale öncesinde mutlaka paylaşıyor, maliyetlendirmede göz önüne alınmasını sağlıyor. Biliyor ki, hizmet yüklenicisi hizmetini sunarken sadece insan kaynağının zaman ve eforunu sunuyorsa hak edişi farklı, hizmeti sunarken farklı kaynaklarını, know how ını kullanıyorsa, risk yükleniyorsa hak edişi daha farklı olacaktır. 37 TOBB, ECO Üyesi Ülkelerin Gümrük Kapılarına Talip Ekonomik İşbiliği Teşkilatı (ECO) Ticaret ve Sanayi Odası genel kurul ve yürütme kurulu toplantısının açılışında konuşan TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu Sarp Sınır Kapısı’nın modernizasyonunu gerçekleştirdiklerini, Gürcistan tarafını da modernize etmeyi ve işlemleri hızlandırarak, Ortak Kapı modeli”ni hayata geçirmeyi planladıklarını, İpek yolu Projesi kapsamında bu konudaki deneyimlerini ECO bölgesi ülkeleriyle paylaşmak istediklerini söyledi. E konomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) Ticaret ve Sanayi Odası ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, önümüzdeki dönemde Sarp Sınır Kapısı’nın Gürcistan tarafını modernize etmeyi ve işlemleri hızlandıracak bir ‘’Ortak Kapı Modelini’’ hayata geçirmeyi planladıklarını, bu konudaki deneyimlerini ECO bölgesindeki dostlarıyla da İpek Yolu Projesi kapsamında paylaşmaya her zaman hazır olduklarını bildirdi. Kazakistan ve Türkmenistan’ın da üye olduğu ECO’nun, Ticaret ve Sanayi Odası’nın TOBB Plaza’da gerçekleştirilen Genel Kurulu ve Yürütme Kurulu Toplantısı’nın açılışında konuşan 38 Hisarcıklıoğlu, ülkeler arasındaki ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi, ticaret hacminin artırılması, ticaretin önündeki engellerin kaldırılarak bölgesel işbirliğinin güçlendirilmesinin, yaşanmakta olan küresel ekonomik kriz ile daha da büyük bir ihtiyaç haline geldiğini söyledi. ECO ülkeleri olarak dünya petrol ve gaz rezervlerinin yüzde 70’inin yer aldığı bir bölge içinde olduklarını hatırlatan Hisarcıklıoğlu, ‘’Enerjinin yüzde 50’si de batımızda tüketilmektedir. Enerji piyasalarında asıl problem, toprağın altında değil, üzerindedir. Üreticilerden tüketicilere güvenilir ve sürekliliği olan enerji akışını temin etmek, günümüzün en önemli problemleri arasındadır ve gelecekte de öyle olacaktır. ECO ülkeleri olarak avantajlarımızı iyi değerlendirmeli, zenginliklerimizi fırsata dönüştürmeliyiz’’ şeklinde konuştu. Ticaretin önündeki engellerin kaldırılması ve işbirliğinin geliştirilmesi hususunda ECO Sekreteryası’nın gündeminde önemli konular bulunduğunu ifade eden Hisarcıklıoğlu, ECO Ticaret Anlaşması’nın hem bölge içi ticaretin artırılmasında önemli roller üstleneceğini, hem de ticaretin ortak bir kurallar zemininde yapılmasını sağlayacağını, bu anlaşmanın kendi aralarındaki ticareti daha kolay hale getireceğini belirtti. Anlaşmayı ,Afganistan İran Pakistan, Tacikistan ve Türkiye’nin onayladığını, ancak anlaşmanın ha- len yürürlüğe giremediğini anımsatan Hisarcıklıoğlu, anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için üç ülkenin daha anlaşmanın listelerini vermesi gerektiğini ifade etti. Anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle ticaretin hız kazanırken, ülkelerinin küresel ekonomideki rekabet gücünü de yabancı fon akışının geliştirilmesi ve teşviki ile artırabileceklerini, ECO Yatırımların Teşviki ve Korunması Anlaşması’nın hayati önemde olduğunu vurgulayan Hisarcıklıoğlu, ‘’ECO bölgesi ülkeleri olarak yeterli tasarruf yapan ülkeler değiliz. Dolayısıyla kalkınmanın güçlü bir şekilde sürdürülmesi için ihtiyaç duyulan yatırımlarımızın bir kısmını yabancı yatırımcılarla finanse edebiliriz’’ dedi. Rifat Hisarcıklıoğlu, ECO ülkeleri için hayati önemde olan ulaştırma sorunlarının çözümüne ilişkin olarak geliştirilen ECO Transit Ticaret Çerçeve Anlaşması’nın 2006 yılında yürürlüğe girdiğini hatırlatarak, ulaştırma altyapıları başta olmak üzere sürücü vizeleri, multi-model taşımacılık, belgelerin uyumlaştırılması gibi son derece önemli konuları düzenleyen anlaşmanın uygulanabilmesi için gerekli mekanizmaların bir an önce dü- zenlenmesi gerektiğini vurguladı. Hisarcıklıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘’Bu çerçevede hepimizi ilgilendiren tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasının, ülkelerimiz için ne kadar büyük bir fırsat olduğunun altını bir kere daha çizmek istiyorum. İpek Yolu ülkeleri arasındaki ticaretin kolaylaştırılması ve geliştirilmesi için hukuki altyapının da bu gelişmelerin doğurduğu ihtiyaçlara cevap verecek şekilde geliştirilmesi önem arz etmektedir. İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasıyla sağlanacak taşıma serbestisinin, maliyet düşüşünün ve kolaylaştırılan prosedürlerin bölge ekonomisine refah olarak yansıyacağı aşikardır.’’ Hızlı mal geçiş ve transferinin sağlanabilmesi için öncelikle fiziki ve hukuki altyapı imkanlarının geliştirilmesi ve lojistik sektörünün sorunlarının acilen çözülmesinin şart olduğunu vurgulayan Hisarcıklıoğlu, önümüzdeki dönemde Sarp Sınır Kapısı’nın Gürcistan tarafını modernize etmeyi ve işlemleri hızlandıracak bir ‘’Ortak Kapı Modelini’’ hayata geçirmeyi planladıklarını, bu konudaki deneyimlerini ECO bölgesindeki dostlarıyla da İpek Yolu Projesi kapsamında pay- laşmaya her zaman hazır olduklarını ifade etti. Hisarcıklıoğlu, ‘’Ancak bunun ön koşulu olarak sınırın her iki tarafındaki ülke mevzuatlarının benzeri uygulamalara imkan sağlayacak şekilde düzenlenmesi şarttır. Bu çerçevede özel sektör temsilcilerine önemli görevler düşmektedir. Bize düşen, karşılaştığımız sorunların çözümü için harekete geçerek hükümetlerimizi yönlendirmek olmalıdır’’ diye konuştu. Hisarcıklıoğlu, temsil ve kapsayıcılık kabiliyeti yüksek oda sistemlerinin özel sektör gelişiminin öncüsü ve ekonomik kalkınmanın teminatı olduğunu, TOBB olarak yürüttükleri ‘’Oda Sisteminin Güçlendirilmesi’’ çalışmalarının İslam Kalkınma Bankası’nın da dikkatini çektiğinin, bu sistemin OECD tarafından bölgedeki ülkeler için örnek gösterildiğin, ayrıca, ECO Odası Sekretaryası olarak OSB üzerine bir eğitim programı, gümrük kapılarının modernizasyonu ve ECO bölgesinde KOBİ’lerin desteklenmesi konulu seminerler düzenlemeyi planladıklarını ve yatırım ortamının iyileştirilmesine katkıda bulunmayı hedeflediklerini söyledi. 39 Rize’den İsveç’e Organik çay Ülkemizde ilk organik çay üretimini yapan Karali Çay, bir ilke daha imza atarak ilk organik çay ihracatını gerçekleştirdi. Çay konusunun Rize’nin bir numaralı sorunu haline geldiği bölgemizde polomiklerden uzak çalışmalarını devam ettiren Karalı Çay bir ilke daha imza atmayı başardı. Dünyada organik ürünlerin ilgi görmeye başlamasıyla organik çay üretiminde ilk adımı atan Karali çay’ın, ürettiği Orgalife çayına İsveçten talep geldi. Rize Ticaret ve Sanayi Odası Kobi Danışma Merkezi’nin Rize’den Stockholm’e diyalog Köprüsü Kurma Projesi çerçevesinde Ticaret Odası Heyetiyle İsveç’ın başşehri Stockholm’e giden Rizeli iş adamları arasında yer alan Karali Çay A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Mevlana Karali, Stockholm’de yaptığı görüşmelerle Türk çayının ismini duyurdu. Çay satışı ve tüketi- 40 mi yapan firmalarla gerçekleştirilen ziyaretler beklenenin üzerinde olumlu geçti. Türkiye’de çay üretiminin yapıldığından haberleri olmayan firmalar normal çayın yanında organik çay üretiminin yapıldığını öğrenince ilgileri daha da arttı. Stockholm de yapılan görüşmelerden sonra İsveç Sibyllans Kafe&tea firması sahibi Henrik Berg ve Team Days&Tea firmasının sahibi İsabel Persson Türk çayını yerinde görmek ve ithalat bağlantıları yapmak için Rize’ye gelerek çay bahçelerinde ve üretim tesislerinde incelemelerde bulundular. Karali Çay’a ait Muradiye çay fabrikasını gezen İsveç’li çay tüccarları daha çok organik çayla ilgilendiler. Karali Çayın, organik çay tarımı yaptığı yüksek kesimlerdeki bahçeleri de gezerek bilgi alan İsveç’liler Rize çayının uygun kalitede olduğunu belirtiler. Türk çayının naturel olarak, hiçbir kimyasal madde kullanılmadan üretildiğini öğrenen Sibyllans Kaffe&Tea firmasının sahibi Henrik Berg “ Bu- gün dünya da organik ürünlere olan ilgi her geçen gün artmakta. Natürel ürünlerin pazar payı daha büyümekte. Türk çayının da aranılan nitelikte çay olduğunu bizzat gördük. Böyle uygun kalitede çayınız var ama ismini duyuramamışsınız. Biz Gürcistan da çay olduğunu biliyorduk. Burada yetiştiğini sayın Karali’nin ülkemizi ziyaretleri sırasında öğrendik. Çayın ithalatını ve tüketimini yapan kişiler olarak bu bizim eksikliğimiz değil. Bu nitelikte sahip olduğunuz çayın reklamını yaparak adınızı duyuramadığınız için sizin eksikliğiniz. Çayla ilgili sitelere girdiğinizde Türk çayı ismine rastlayamazsınız. İnternet sayesinde Rize çayını dünyaya tanıtabilirdiniz.”dedi. Diğer firma sahibi İsabel Persson Türk çayının tanıtımının yapılmayışını “Türkler damak tadını iyi biliyor, kaliteli çayı kendileri tüketiyor ”şeklinde espirili bir konuşma yaparak, ilk etapta kendi işletmelerinde Türk çayının tanıtımını yapacaklarını söyledi. Persson “ Biz genellikle Srilanka’dan çay ithal ediyoruz. Türk çayının bizim tükettiğimiz çaya göre değişik bir damak tadı var. Orgalife çayını müşterilerimiz kısa sürede be- nimseyecek ve İsveç’te ilgi göreceğini umuyorum” dedi. Karali Çay Yönetim Kurulu Başkanı Mevlana Karali firma olarak Türkiye de ilk defa organik çay üretmeleri yanında ilk defa da ithal etmenin gururunu yaşadıklarını söyledi. Mevlana Karali, İsveç firmalarıyla yapılan görüşmeler hakkında bilgi vererek “Ticaret Odamızın projesi kapsamında Stockholm’ e yaptığımız ziyarette, Stockholm Ticaret Odasının kanalıyla çay ithal eden firmalarla görüşme fırsatı bulmuştuk. Çayımızın tanıtımını yaptık ve götürdüğümüz numune çaylar beğenilmişti. Stockholm de, çay ve kafe içim yerleri bulunan ve ülkenin çay ithal eden firmalarından Sıbyllans Kafe&Tea firması ile Team Days&Tea firmaları, tesislerimizi, üretim alanlarını görmek ve bağlantı şartlarını görüşmek için Rize’ye geldiler. İsveç’lilere Türkiye’de çay üretimi yapıldığını öğrettik. Organik çayın yetiştirildiği tarlaları gezdirdik. Yöremizi de çayımızı da çok beğendiler. İsveçli firmalarla ilk etapta 100 ton luk organik çay ihracat bağlantısı yaptık ve ilk parti çayımızı İsveç’e gönderdik. Tanıtımlarımızı Avrupanın diğer bölgelerinde yapacağız. Bu konuda İsveç’li firmalar bizle ortak çalışma yapcaklar”dedi. Mevlana Karali İsveçli firmaların çayımız yanında Karaliçayın üretimini yaptığı otomatik çay demleme makinelerine de ilgi gösterdiklerini belirterek “ İsveçli konuklara çay teşhir reyonumuzdaki görüşmelerimiz sırasında, firmamızın imal ettiği otomatik çay demleme makineleri de dikkatlerini çekti. Bu makinelerle de ilgilendiler ve detaylı bilgiyle birlikte denemek için bir makinede aldılar . Çayımızla birlikte otomatik çay demleme makinesi de ihraç edebileceğiz.” 41 Ü lkemizde yol kanarlarında, korularda, ormanlarda sık rastlanan, çok kişinin tanıdığı dikenli bir kır bitkisinin meyvesi olan böğürtlenin faydaları saymakla bitmiyor. Organik asitler, mineraller ve vitaminler bakımından çok zengin olan böğürtlenin kansere karşı en etkili meyve olduğu açıklandı. İnsan sağlığında önemli rolleri olan böğürtlenin, yaşlılıktan kaynaklanan hafıza kayıplarını önlediği, ishallerde çok faydalı olduğu, ağız yaralarına ve ayak yorgunluklarına da iyi geldiği, ayrıca iyi bir güzellik losyonu olarak da kullanılabildiği bildirildi. Herkese günde bir avuç böğürtlen yemesini tavsiye eden uzman doktorlar böğürtlenin kanser ve tümör hücrelerinin gelişimini engellediğini söylüyor., Böğürtleni mevsiminde tüketebileceğiniz gibi yaprağını kurutup kışın çayını içebilirsiniz. Şurubunu ya da marmelatını da yapabilirsiniz. Ayrıca böğürtlen dondurma, pasta, ilaç ve kozmetik sektörlerinde de kullanılıyor. Kültür böğürtleni olarak adlandırılan tarla böğürtlenleri hem renk hem de büyüklük olarak göz dolduruyor. Daha küçük ve açık renkli olan yaban böğürtlenleri ise tadı ve faydası bakımından daha makbul. Fakat toplanması zor ve üretimi az olduğu için kültür böğürtlenine razı olmak gerekiyor. Çünkü böğürtlenin başta kanser olmak üzere birçok hastalığa iyi geldiğini öğrenince bu meyveyi sofralarınızdan eksik etmeyeceksiniz. Kanser savaşçısı böğürtlen Böğürtlenin içinde bulunan ellagik asit, antikansorojen madde olarak biliniyor. Onkololojı uzmanları , Amerika’da hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde böğürtlenin kanser ve tümör hücrelerinin gelişimini engellediğinin, hatta küçülttüğünün tespit edildiğini söylüyorlar. Ellagik asit, böğürtlenin yanı sıra, çilek, üzüm ve ahudududa da bulunuyor. Gün- de bir avuç böğürtlen yenilmesi tavsiye ediliyor. Böğürtlen yaz ortası ve sonbahar başında hasadı yapılan bir meyve. Yılın diğer zamanlarında ise şurubu veya marmelatı tüketilebilir. Böğürtlenin bir özelliği de dondurucuya konulabilen bir meyve olması. Dondurucuda özelliğini ve lezzetini kaybetmiyor, uzun süre kalabiliyor. Dolayısıyla da kışın ortasında taze böğürtlen tüketebilirsiniz. Böğürtlenin sadece meyvesi değil yaprağı ve kökü de kansere karşı etkili. Böğürtlen yaprağını kurutup kışın çayını içebilirsiniz. Böğürtlenin faydasını göstermesi için yılda birkaç defa yemenin etkili olmayacağını söyleyen doktorlar, sürekli tüketilmesini öneriyor ve kadınlara böğürt- len şurubu tarifi veriyor: “Böğürtleni bol olduğu zamanlarda alıp ezerek bir süre kaynatın. Pekmez haline gelmeden sıvı olarak şişeleyin. Kesinlikle şeker katmayın ve bu şuruptan günde üç çorba kaşığı tüketin. Yine böğürtlenli pasta ve dondurmaları bolca tüketebilirsiniz”. Böğürtlenin faydaları saymakla bitmiyor içeriğinde bulunan ellagik asit antikanserojen madde olarak biliniyor. Bu madde kanser hücrelerinin ve tümörün büyümesini engelliyor. Göğüs ve rahim tümörünün büyümesini engellediği Amerika’da Kuzey Carolina’daki Clemson Üniversitesi’nde yapılan araştırmalarda tespit edilmiş. Meyveleri tam olgunlaştıktan sonra daha şifalı olan böğürtlenin faydaları şunlar: Düzenli yenen böğürtlen yaşlılıktan kaynaklanan hafıza kayıplarını önlüyor. Böğürtlenin sıkılarak elde edilen suyu ishallerde çok faydalıdır. Ancak böğürtlen suyu sakla- namaz taze içmek gerekir. Saklanırsa sirkeleşir. Ağız yaralarında, gerek taze ve gerekse kurutulmuş 20 gram böğürtlen yaprağı 1 litre suda haşlanırsa, bu çay ağız yaraları için çok faydalıdır. Kurutulmuş yapraklarından yapılan şurubunun kanı temizleyici etkisi de var. Bu şurup öksürüğü olanlara da iyi geliyor. * Ayak yorgunluklarında, böğürtlenin sürgünleri ve kökleri 100 grama 1 litre su ölçüsüyle kaynatılırsa, ılıyınca ayak banyosu olarak kullanılabilir. Ayak yorgunluklarına çok iyi gelir. * Güzellik için, böğürtlen çiçekleri ise 50 grama bir 1 litre su ölçüsü ile kaynatıldığı zaman, elde edilecek bu şifalı su eller için çok iyi bir güzellik losyonudur. Her gün yenen bir avuç böğürtlen kanserden korur. Yapılan araştırmalar böğürtlenin, bünyesinde barındırdığı antioksidanların bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser türlerine karşı koruyucu etkisi olduğunu ortaya çıkarmıştır. Kanı incelterek kan şekerini dengeleyen böğürtlen, diyabet rahatsızlıkları olan hastalar için önemli bir şifa kaynağı Yaprakları kaynatılarak suyu ile gargara yapılırsa, diş eti ve bademciklerdeki iltihaplara iyi gelir Kökleri kaynatılarak suyu içilirse böbrek kumunun ve taşlarının düşmesine yardımcı olur. Böğürtlenden şurup ve reçel de yapılır. Şurubu göğüs ve solunum yolları rahatsızlıklarında oldukça yararlıdır. Böğürtlen yaralara sürülürse iyileşmelerini kolaylaştırır. İyi bir antioksidandır. Vücuttaki zararlı maddelerin temizlenmesine yardımcı olur. Tansiyonu düşürür ve bedeni güçlendirir. Olgun böğürtlen idrar söktürücüdür ve kabızlığa iyi gelir. Tok tutan bir meyve olan böğürtlen zayıflamak isteyenler için de bire bir… Özellikle içeriğindeki B grubu vitaminler çocukların gelişimini olumlu yönde etkiliyor. 44 45 K üresel ısınma, insan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artışa verilen isimdir. 50 yıldır saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır. Dünya’nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2) °C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, “son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkiler oluşturduğu” yönündedir. Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı so- ğutarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir. Bunun yanısıra 1960’ı yıllarda başlayan “Gamma Işıması Patlamaları” küresel ısınmaya neden oluyor olabilir. Bu patlama ışımaları çok yüksek enerji ve radyasyon yayarak sadece dünyamızı değil, güneş’i, güneş sistemimizi ve yakın uzayımızı etkilemektedir. Fosil yakıt kaynaklı teoriye göre bu teori daha fazla soruya cevap verebilir niteliktedir. Fosil yakıt kaynaklı teori sadece dünya’da ki ısınmayı açıklamaya yöneliktir ve güneş sisteminde ki ısınmayı açıklayabilmek noktasında yetersiz kalmaktadır. Oysa ki “gamma ışıması patlamaları”nı temel alan teori daha geniş zamanda soruları cevaplayabilmektedir. Gamma ışıması patlamalarının etkisiyle daha da ısınmakta olan dün- ya iç çekirdeği de atmosfere salınmakta olan “iç çekirdek kaynaklı gazları”n çıkışını arttırmaktadır. (SEKAR -John/Velikovsky-TEORİSİ) Su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak güneşten gelen radyasyonun şiddetine ve gezegenin ortalama ısısına göre sabit olan bağlı bir değişkendir. Dolayısıyla küresel ısınma konusunda pasif etkiye sahiptir. Ancak diğer sera gazları, yer yer bağımsız değişken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler. Örneğin karbondioksit, yoğun volkanik etkinlik sonucu ya da insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınabilir. Bu durum, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen ve ortalama ısının artması sonucunu doğuran bir etken olarak işlev görür. Bugün için bilim çevrele- rinde küresel ısınmada baş rolün atmosferdeki karbondioksit oranının artmasına bağlanmaktadır. Her ne kadar atmosferdeki karbondioksit, yeşil bitkilerin fotosentez olayında, karbondioksitin litosfer yüzeyinde suda çözünmesiyle, atmosferden çekilmekte ise de, bu mekanizmaların kapasitesinin üzerinde karbondioksit salınımı, gezegen üzerinde sera etkisi yaratmaktadır. Su buharı dışındaki sera gazları dolayısıyla gezegen yüzeyindeki ortalama ısının artması, buharlaşmanın artmasına yol açacaktır. Bu ise atmosferde daha fazla su buharı, yani bulut oluşmasına yol açar. Bulutlar, güneşten gelen radyasyonun bir bölümünü dış uzaya yansıtırken bir bölümünü soğurarak ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler. Litosfer ve hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya yansır. Dış uzaya yansıyan radyasyon yeniden bulut kütlesi ile karşılaştığında, aynı olaylar yaşanır, yansıtılır, soğutulur, dış uzaya kaçar. Bu mekanizma, su buharı dışındaki sera gazlarının atmosferde artması sonucu bulutların sera etkisini artırmakta, küresel ısınmaya yeni bir katkıya yol açmaktadır. E-Ticarette Başarının Sırrı Başarılı e-ticaret çözümlerinin sırrı nedir? Neden birçok İnternet tabanlı proje hüsranla sonuçlandı? E-ticaretten kim para kazandı ve başarısız olanlardan farklı olarak ne yaptı? Sihirli formül nedir? Tahmin ettiğiniz gibi, müşterileriniz. Var olan müşterilerinize odaklanın. Talep ve ihtiyaçlarını belirleyin. Onların hayatlarını nasıl kolaylaştırabileceğinizi düşünün. Bundan sonra, potansiyel müşterilerinize odaklanabilirsiniz. Önemli olan, müşterilerinizin sizinle iş yapmalarını kolaylaştırmak. Kulağa basit geliyor, değil mi? Ama, değil. Müşterilerinizin sizinle kolayca iş yapmalarını sağlama düşüncesi basit. Bu vizyonun uygulanması ise zor. Öncelikle vizyoner bir lidere, özellikle pazarlama kariyeri olan bir lidere, sonra da düşünülerek yapılmış yatırım- 50 lara, birbiriyle uyumlu yöneticilere ve bilgi teknolojisi vizyonerlerine ihtiyaç var. E-İş İçin Zemin Oluşturma Bir bahçıvanın işlerini ele alalım. Her bahar, toprak havalandırılır; tohumlar ekilir ve yazın, bahçıvan emeğinin sonuçlarını alır. Bir organizasyonu e-iş için hazırlamak da aynı ilgi ve hazırlık aşamasını gerektirir. Evet, hemen öylece de başlayabiliriz. Marketten birkaç tohum alıp toprağa atarız; ama eğer beklediğimiz gerçek bir ödülse, gerekli zaman, emek ve parayı harcamalıyız. Başarılı Firmalar Ve Onların Sahne Arkaları Amerika’yı tekrar keşfetmek gerekmiyor. E-işte başarılı olmak için, daha önce başarılı olmuş organizasyonların ortak noktasını bulmalıyız. Başarılı firmaların hepsi, son 2 ile 4 yılını, müşterilerin elektronik ortamda hızlı, kolay ve ekonomik olarak kendileriyle iş yapmalarını nasıl kolaylaştırabileceklerini araştırarak geçirdiler. Böylece, - Ürün merkezli değil, müşteri merkezli olmayı - Pazarın genelindense, odaklanabilecekleri bir pazar dalı bulmayı - Şirketin ana işleyiş sistemini, dışarıdan içeriye, yani müşteri perspektifiyle tekrar düzenlemeyi öğrendiler. Yöneticilerin Bilgi Teknolojisi Planlamacıları İle Or tak Çalışmaları E-ticaretteki başarının kilit noktalarından biri de şu iki grup insanın birlikte verimli çalışmasıdır: büyümeyi hedefleyen, müşteri odaklı yöneticiler ve bu yöneticilerin verdikleri sözleri tutabilmeleri için teknolojiyi kullanan bilgi teknolojisi departmanları. Tabii bu iki grup, zaman içinde anlaşamayabilirler; tartışabilirler veya tam aksine, çok uyumlu işler çıkarabilirler. Ama bu grupların da tartışmasız önem verdiği grup, müşteridir. Hiç kimse, müşterinin işini kolaylaştırıp kolaylaştırmamayı tartışmaz. Tartışılan, “Ne yapmalıyız?, Nasıl yapmalıyız?, Ne kadar zamanda yap- malıyız?, Ne kadar tutar?”dır. İlk sorunun cevabı basittir: Müşterilerinize sorun. İstemediğiniz kadar cevap alacaksınız. Bundan sonrakiler ise tasarım, yaratıcılık ve devamlı bir düzenlemeyle çözülecektir. Elektronik Ticaret İçin 8 Kritik Başarı Faktörü: Müşteriyle ilişkilerde etkili olabilecek onlarca faktör sayılabilir; fakat başarılı e-ticaret örneklerini incelediğinizde, bunlardan 8’inin kritik olduğunu göreceksiniz: 1- Doğru müşteriye odaklanmak 2- Müşterinizin tercihlerini bilmek, ona zaman kazandıracak yaratıcı fikirler sunmak ve tek bir elden çıktığı düşünülecek kadar uyumlu iş ortaklarıyla işinizi yürütmek 3- Müşterileri etkileyen iş prosedürlerini daha etkin hale getirmek 4- Müşteri ilişkilerine 360 derecelik bir vizyonla ve tüm yönleriyle hakim olmak 5- Müşterilerin, kendilerine yardım edebilmelerini sağlamak 6- Müşterilerin, işlerini yapmalarına yardım etmek 7- Kişiselleştirilmiş servis sağlamak 8- Web ortamında sitenizi devamlı ziyaret eden bir topluluk oluşturmak Bu 8 faktör takip edildiğinde, e-ticarette başarı bir sır olmaktan çıkıyor. Bunlardan, başarının birinci faktörü olan “doğru müşteriye odaklanma” ile başlamanızı öneriyorum. Her ne kadar diğer maddeler de önemliyse, birinci maddeyle başlamazsanız, yanlış müşteri topluluğu ile zaman kaybedersiniz. 51 Yolu Yarılamadan Başarıyı Yakalama Yöntemleri Yıllarca süren eğitim hayatı, kurulan hayaller, yaşanan hayal kırıklıkları... Daha sonra iş yaşamı, aile olma süreci ve emekliliğe yaklaşılan yıllar. Birçok insan bu sürecin sonlarına yaklaştığında hiçbir şeyin hayal ettiği gibi olmamasından, 50’li yaşlarına gelmiş olmasına rağmen halen var gücüyle çalışmak zorunda olmaktan şikayet ediyor. Aslında teknesiyle Akdeniz turuna çıkan, ailesiyle yazlığında keyif çatan, çocuklarını Amerika’ya, İngiltere’ye okumaya gönderen “öteki adam”dan bir farkları yoktu. Geç kalmış olmak, geriye dönüp baktığınızda sizi mutsuz edecek pişmanlıklarla uğraşmak istemiyorsanız, hayatınıza yön verebileceğiniz gerçeğini kabullenmeniz şart. Bu durumda bir hedef ve hedefe ulaşma yolunda bazı kontrol noktaları belirlemeniz gerekiyor. Amaç edinmek; yaşından büyük olmak, gençliğini yaşayamamak, hep çalışmak zorunda olmak, arkadaşlardan uzak kalmak veya tamamen bir şablona uymak demek değil. Bir plan yapmak demek. Bu, yola çıkarken bir pusula almak, bir harita edinmek, bindiğiniz aracın direksiyonuna geçerek nereye gideceğinize kendi kendinize karar vermeniz demek. Plan bize, ulaşacağımız hedefi ve hedefin neresinde olduğumuzu; yaptığımız yanlışları, yapamadıklarımızı, telafi yollarını anlamamız için yardımcı olacaktır. Mutlaka plandaki gibi ilerleyemediğinizi düşündürecek olaylar olacaktır. Mağlubiyetler, pişmanlıklar, beklenenin olmaması, bir şeyler kaybetmek, aşık olmak, terkedilmek, yalnız kalmak gibi birçok etken ortaya çıkabilir. Önemli olan hayatın getirdiği şeylerle hayatta olmak istediği52 miz şey arasındaki farkı ayırdedebilmektir. Başlamak için hiçbir zaman çok geç olmadığını anlayıp, kendimiz için “başarı”nın ne olduğunu tanımlamak ilk adım olmalı. Başarılı olmak her zaman zengin olmak, ünlü olmak, filmlerdeki gibi bir hayata sahip olmak değildir. Başarı kişinin karakterine, ne istediğine bağlı olarak değişen bir kavramdır. Bazı insanlar başkalarının isteğini gerçekleştirdiğinde, bazıları ise onları boşverip kendi hayallerini, umut ettiği yaşam biçimini gerçekleştirdiğinde başarılı olur. Bu nedenle sizin için başarılı olmanın ne demek olduğuna, neleri başarır sanız geçen yıllardan mutlu olacağınıza karar Önce “hayır” demeye alış. Hayır dedikten sonra düşünüp “evet diyebilirsin. “Evet demişsen, hayır demek için geç olabilir. verin. Zirveye açılan 9 gizli geçit 1. Solaryuma girme! Büyük bir işadamı olmaya giden yolda bilmen gereken en önemli kural şudur: Güçlü yanını biraz gölgede bırak! Yakışıklıysan, yakışıklılığını öne çıkarma. Zenginsen parası olan herkesin nasıl olsa sahip olabileceği şeyleri teşhir etme. Sahip olduğunu biraz gizle. Nasıl olsa herkes senin zengin veya yakışıklı olduğunu bilir. Öne çıkarmamak için çabaladığını gördüklerinde “doymuş” insan hissi verirsin. Al- çak gönüllülük zirveye giden yolda rakiplerine kuracağım en büyük tuzağın olacak... Onlar paralarıyla hava basmaya çalışken, sen mütevazılığınla herkesi tavlayacaksın! Ama unutma ki gerçek yaşamda halk pazarından alışveriş yapandan daha mütevazı olmazsın, çünkü sen işadamısın. Sadece öyle gözük, göz boya. 2. Rolex takma! Sembollere takılma, özellikle de statü sembollerine. Hedeflediğin yerin ev sahipleri (üst sınıf) senin bu tür çırpınışların farkına varır. Kendini alt sınıfa ait sembollerden arındır. Çok az zengin çevresindekilere parasının satın alabilecekleriyle hava atar. Onları özel kılan başka değerler vardır. O nedenle taklit edilemezler. 3. Antikaya para harcama! Zirveye yaklaştıkça daha mütevazi bir hava takın. Yaşadığın ev, bindiğin otomobil, kullandığın saat sıradan gözüksün. “Parası var ama görgüsüz değil” desinler hakkında. Antika ve resim toplamak gibi özenti sosyal faaliyetleri bırak sosyeteye girmek için yırtınanlar yapsın. Sen bunlar hakkında fazla kafa yorma, hırpani yaşa. Şu anı değil 10 sene sonrasını düşün, aynı yolda ilerleyenlerin komutanı ol. 4. Evin geniş değil, yüksek olsun! Üç çocuklu bir aile babası gibi 3+1 sistemiyle ev arama. Pahalı olan her ev iyi olacak diye bir şey yok. Tavan yüksekliğin Gaziosmanpaşa’dakiyle aynı olmasın. Gücün, ihtişamın ve asaletin göstergesi yüksek tavanlardır. Evi kendine veya o çok sevdiğin karına değil, düşmanlarına meydan oku- mak için alıyorsun. Rahat olması değil, tehditkar olması gerekir. 5. Kitaplığını doldur, evini sıfırdan dekore etme! 20 sene öncesinin zenginleri gibi davranmamalısın. Mesela antika koleksiyonu yerine kitaplığını doldur. Edebiyat çevrelerinde ses getirmiş kitapları seç ve içlerinden en az 50’sini oku. Evini iç mimara verip sıfırdan dekore etme. Bu senin acele ettiğini gösterir ki, zenginlerin evlerindeki yaşanmışlık hissini kaybedersin. Velhasıl milyon dolarlık villanda mütevazi olup hava atmayı becerebilmelisin. 6. Şehre çok uzak olmayan bir kır evi satın al! Haftasonları şehir yaşamından kaçtığını gösteren bir kır evin olmalı. Şehre ne çok yakın ne çok uzak olsun. İki saatlik mesafeye uygundur. İhtişamlı gözüksün ama mütevaziliğini sergiliyor olsun. Bu ev senin parayı, hırsı, şatafatlı şehir hayatım arkada bırabilecek bir kişi olduğunu gösterecek. 200 dönümlük bir arazi, alabildiğine yeşil, şömine önünde yenen yemekler hatta ufak bir ahır... 7. Dost değil, düşman kazan! “100 tane cahil arkadaşım olacağına bir tane düşmanım olsun” derler ya, o doğru işte. Dostundan fazla düşmanın olsun. Düşman kazanmışsan mutlaka ardında başardığın bir iş vardır. 8. Dostlarına fiyat biç, zarar ettirenlerden uzak dur! Her şeyin bir fiyatı vardır, dostlukların bile. Dostlarına ayırdığın zaman dilimlerine fiyat biç. Öyle dostların olsun ki, sana 100 bin dolardan daha büyük getiri sağlasın. Sana (zamanına) katkısı olmayan dostluklarını fesh et. 9. Yanındakilerden bir şey almaya çalış, seçici olma! Çevrendekileri iki gruba ayır. İş yapılacaklar ve yapılmayacaklar... İş yapılacakları devamlı yanında tut. İş yapılmayacaklar arasından hayatına farklı bir yönden katkı sağlaya- cakları da yanında tut. Çünkü bunların yanında kızlar çok fazladır veya şöhretlidir veya zengindir. Etinden sütünden yararlanırsın. Ve son öğreti: Şeytanla işbirliği Kısa yoldan başarıyı yakalamak istiyor ya da yaşınızın ilerlemesine, köle gibi çalışmaya isyan ediyorsanız; artık “başarılı iş adamı” olarak anılmak, iş dünyasında tanınmak istiyorsanız yine de yapabileceğiniz bir şeyler var. Bunları gurursuzluk, vicdansızlık veya ruhunu şeytana satmak olarak adlandırabilirsiniz. Seçim sizin, zaman az. Yalan söylemeye alışmalısın. Geçmişini unut, yalanlarınla kendine bir hayat yaratacaksın ve buna gerçek kadar İnanacaksın. Cep telefonu numaranı herkese verme. Sana ulaşmak zor olsun, sen önemli bir insansın. Önce parayı veya şöhreti hedefleme, hedefin güçlü olmak olsun. Kudretli. Gerisi, nasıl olsa senin olacak. Her şeyi başarabileceğini söyle, herkesi ikna edebilir, her işin altından kalkabilirsin. Eğer yapamazsan, “denedim, olmadı” dersin, bir süre sonra “iş bitirici” olacaksın. Ticarette ahlâk olmaz. Sadece kârını düşünmelisin. İnternetle vakit kaybetme. İnternete verdiğin şeyler fikirlerin, konuşmaların uçup gidecektir. Sadece vakit kaybı. İşini gerçekte yap, konuşacaklarını yüz yüze konuş. Başkaları ne derse desin, önemseme. Cevap verme, sen işini hallet. “O kadar para çalışmayla kazanılır mı?” Herkes bunu söyleyecek. Boşver. Paranın kazanılması önemlidir, nasıl kazanıldığı değil. İmaj her zaman önemlidir. Bir iş adamı yat yarışlarına girer, ava çıkar, fotoğraf çeker, uçak kullanır. Herkesi tanı, kimseyle samimi olma. Sen yalnız bir adam*sın. Tek dostun sensin. Sırlarını bilen yalnız sensin. Hal hatır sor, gül, güldür, uzaklaş. Kadınları sev. Her fırsatta sev. Her şekilde sev. Sana güç verir- İktidarla aran iyi değil, süper olsun. Her milletvekili aynı zamanda işadamıdır. Bunu asla unutma. ler. Büyük bir iş adamı olduğunda hayır kurumlarında, fakirlere, vatan millet hayrına bir şeyler yaparak halkı da kandırırsın. İçkileri iyi tanı. Tarzın olsun. Davetlere ne içeceğini bilerek git. Rüşvet dünyanın her yerinde vardır. Rüşvet vereceksin, para yedireceksin ama alan kişi bunun rüşvet olduğunu bilmemeli. Bu bir iş, o da iş yaptığını sanmalı. Ödediğin vergiden daha fazla rüşvet vermelisin. İhale demek rüşvet demektir. Borcunu zamanında öde, rüşveti zamanında öde, alacağın için acele etme. Evet, seninle iş yapılabilir. Tibet’i gezdin, yaz. Bir hobini yaz. Çeşitli dergilerde farklı konularda yazıların yayımlansın, nasıl yazdığın önemli değil. İktidarda kim varsa ona yakın ol. İktidarın köpeği ol, onlar için iş bağla. Her milletvekili aynı zamanda iş adamıdır. Bir şekilde bağlantı kur. Yağ çekeceğin, yalakalık yapacağın insanlar olacak, bunlar doğal şeyler. Yağ çek ki, kendilerini büyük sansınlar. Seni kıskanmasın, dost kabul etsinler. Her şey için pazarlık yap, ödeme için, iş için, mevki için; pazarlık yaptığın kişiyi yücelt, ona gülümse, onun kendini bir şey sanmasını sağla. Hukuku bil, kanunları bil, açıkları bil. Mutlaka bir avukat dostun olsun. Parasını aksatma. Dava edilirsin, korkma. Sen de birilerini 53 dava edersin. Böyle de para kazanılır. Önce “Hayır” de. Hayır demeye alış. Hayır dedikten sonra düşünüp “Evet” diyebilirsin. “Evet” demişsen, hayır demek için geç olabilir. Bir iş düşünüyorsan bunu kimseye anlatma. Sadece işi yapacağın insanlar bilsinler. Nasıl olsa iş olduktan sonra herkes öğrenecektir. İş adamlığını sevmeye alış. Zamanın senden çok başkalarının olacak. Etrafındaki bir çok şey sahte olacak. Paran olacak ama harcayamayacaksın. Herkesten çok sen çalışacaksın. Olsun, bir gün zamanın senin olacak. Asla kendini kaybetme, hiçbir yerde. Sarhoş olup dağıtma, züppe gibi davranma, delirebilirsin. Herkesin içinde delirme. Etiket paradan daha önemlidir. Hep etiketi, unvanı seç. Para ardından gelir. En çok kazanmaya başladığın zamanda en cimri sen ol. İnsanların isteklerini ciddiye alma, kısmaya devam et. Para eriyen bir maddedir. Toprak alma fırsatın varsa kaçırma. Mülkiyet en iyi yatırımdır. Sosyal Çevre Edinmenin İncelikleri Davetleri kaçırma, birçok insanla tanışabilirsin. Daha önemli insanlarla tanışabileceğin ortamlara girmenin yollarını bul. Tekne kulüplerine üye ol, yurtdışı gezilerine katıl, bu insanlarla fotoğraf çektir, medyada görünme şansı yakalarsan kaçırma. Davet edilmiyorsan sen bi- Dostlarına ayırdığın her saate fiyat biç. Öyle dostların olsun ki, sana 100 bin dolardan daha fazla getirisi olsun. Bunun dışındakileri unut. 54 rilerini davet et. Ama herhangi birilerini değil. Büyük davetlerde daha çok insanla tanışmaya çalış. Birisine takılıp kalma, köşelerde poz kesme. Daha önceden tanıdığın insanın halini hatırını sor, kahkahayla gül, onu güldür ve başka birine geç. İnsanlarla tanışırken ne iş yaptıklarını, nerede oturduklarını, nereli olduklarını sorma. Bu bir arşivci yaklaşımıdır. İnsanlarda sınıflandırılacakları endişesi yaratır. Eğer kendi işini yapmıyorsan, yönetici olma fırsatını bulduğunda kaçırma. Birimin önemli değil. Bundan sonraki iş yerine yönetici olarak başvuru yapacaksın. İnsanlar seni yönetici olarak tanıştıracaklar. Telefon et. İnsanları ara, hatırlarını sor. Bayramlarda, özel günlerde onları ara. Onlarla ilgili öğrendiğin özel bilgileri not edip doğum günlerinde, evlilik yıldönümlerinde en azından telefonla kutla. Yavaş yavaş dost olmana müsaade edeceklerdir. Olumlu ol, iyimser konuş ve gül. Kahkahayla gül. Sen gülersen onlar da güler. İnsanlar birlikte güldükleri insanları sever ve önemserler. İnsanları kesinlikle aşağılama. Paranla, çevrenle, sahip olduklarınla hava atmaya kalkışma. kendini sabretmeye alıştır. Süreçler zorluklara gebedir. Başarılı olma yolunda ise zorluklar parantezinde haksızlıklar, yıldırmalar, yalnızlıklar, depresyonlar, motivasyon kaybı gibi bir çok engelle karşılaşmak kaçınılmazdır. Bazı engeller sırf bir şeylere engel olmak için vardır, bazıları kurallar veya şartlar gereği. Ama engeller aşılmak için vardır. Önünüzdeki engellerin aşılabilir olduğunu anladıktan sonra bunu bir anda yapamayacaksanız bu engeli aşmak için bir eylem planı yapmalısınız. Planınızı uygularken, hiç hesapta olmayan bu engelin ortaya çıkışma sıkılsanız da, Sabretmeyi bilmeniz gerekiyor. Sabretmekte zorlanırsan aklında olsun: Üretimin en önemli kurallarından biri sabırdır. Kendini sabretmeye alıştır sabırla bu engeli bertaraf edebilirsiniz. Bir işin sonuçlanacağına inanmazsanız sabretmenin bir manası yoktur. Kuru kuruya sabretmek, sonunda ne olacağını bilmeden sabretmek mümkün değildir, bunlar, isteksizlik veya tembelliktir. Sabretmek öğrenilmelidir çünkü sabır, “Sonunda bir şeylerin kazanılacağına” dair inançtır. Hamile kadının bir amacı vardır, amacı için acele etmeden, hızlı hareketler yapmadan, sabırla, yılmadan dayanır ve dünyaya “can” getirir. Siz de kendi hayallerinizi gerçekleştirecek, kendinizi yaratacaksınız. Doğru şey için doğru zamanı bekleyebilmek erdemdir. Doğaya bak: erkek penguenlerin yumurtaları koruyuşunu, örümceğin avını bekleyişini, yumurtalarını bırakmak için her yıl binlerce kilometre kateden kaplumbağanın sabrını öğren. İnsanlara karşı sabırlı olmaya çalış. Onlardan senin gibi olmalarını bekleme. Sabrettikçe kazanacağını, sabrettikçe sabırlı olma eşiğini daha yukarı taşıyacağını düşün. Sabrı öğrenmek de sabır işidir. Hiçbir imparatorluk bir günde kurulmadı. Ham bir meyvenin tadı ağzımızı burar, eğer sabredip o meyveyi olgunlaştıktan sonra yersek ağzımız lezzetle dolar. 55 58 59