ruhibirbanyo - WordPress.com
Transkript
ruhibirbanyo - WordPress.com
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri RUHİBİRBANYO -2- Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri -3- Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri TEKİNSİZ EVLER “…Meğer sürekli yaşanıyormuş bunlar, durmadan evin içinde birilerini görüyorlarmış. Daha doğrusu apartmanın içinde… Bir odaya girdiklerinde namaz kılan yaşlı bir amca görmüşler mesela, bir gece mutfağa su içmek için giden kız kardeşi zenci bir çocuk görmüş…” Yıl; 2007. Anlatacağım olay Kocaeli’de yaşandı. Aslında sokağın adını da verebilirim ama o muhitte yaşayan insanlar okur da huzursuz olurlar diye söylemiyorum, zira bu devletin bile müdahil olduğu çok acı ve tatsız bir durum. 2007 yılı demiştim. Çok yakın bir arkadaşım var, çocukluktan, haydi adını da vereyim; Dinçer. Yeni bir eve taşınmışlardı ve ilk kez kalmaya gitmiştim onlara. Saat gece 12 civarıydı. Ben, Dinçer ve onun bizden 3-4 yaş küçük kız kardeşi oturuyoruz, aile büyükleri yeni yatmışlardı. Ben, Dinçer’e bakıyorum o sırada, bir şey konuşuyoruz. Derken arkadan bi şangırtı koptu, dönüp baktım, kız kardeşi sehpada duran bardağı devirmiş, bardak kırılmış filan. -4- Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Fakat anormal bir durum var, kız deli gibi ağlıyor. Eline filan bakıyorum kesildi mi diye ama kan yok. Kızın ağlayışları gittikçe artıyor, sinir krizine dönmek üzere, herkes uyanıyor filan, kızı diğer odaya götürüyorlar, sakinleştiriyorlar… Aynı gece… Dinçer’le aynı odada uyuyoruz. Derken bir gürültüdür başlıyor, böyle uğultunun içinde yükselen metalik bir ses gibi. 17 Ağustos ve ardından gelen depremlerden tanıdığımız bir ses bu. Deprem oluyor diye kalkıyoruz ama uyku sersemi anlayamıyorum tam olarak sarsıntıyı ve derken ses kayboluyor. Beş dakika sonra evin zili çalıyor, Dinçer’in babası Galip amca, gidip kapıyı açıyor. Don atlet, yüzü bembeyaz olmuş, çökmüş bir dayı, bir şeyler anlatıyor Galip amcaya. Galip Amca giyinip çıkıyor hızlıca. Meğer üst kattaki dayının hanımı fenalaşmış, yaşlı kadın, onu hastaneye götürüyorlar. Heyecandan olduğunu düşünüyorum. İnternet yok o zaman evde, “aç bakalım TRT’nin teletextini, şiddeti kaçmış?” diyorum Dinçer’e, Dinçer pek yanaşmıyor ama açıyor, henüz bir bilgi yok, uyuyoruz sabah oluyor. Bu olaydan 2-3 gün sonra Dinçer’in kız kardeşini başka bir şehre, bir akrabalarının yanına yolluyorlar. -5- Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Önce sebebini söylemiyor Dinçer, sonra dayanamıyor açılıyor. O gün yaşanan olayların ilk olmadığını ve hiçbirinin normal olmadığını söylüyor. Meğer sürekli yaşanıyormuş bunlar, durmadan evin içinde birilerini görüyorlarmış. Daha doğrusu apartmanın içinde… Bir odaya girdiklerinde namaz kılan yaşlı bir amca görmüşler mesela, bir gece mutfağa su içmek için giden kız kardeşi zenci bir çocuk görmüş. Kendi kendine açılan musluklar, kırılan eşyalar filan, sürekli karşılaştıkları olaylarmış. Kızın psikolojisi bozulmuş iyice, o yüzden yollamışlar. Neden hala orada oturduklarını soruyorum, “100 liraya oturuyoruz biz burada” diyor. O dönem izmit’te ortalama kiralar 300500 arası değişmekte. Zaten durumları çok kötüleşmişti, evlerini satıp taşınmışlardı o eve de, mecburiyetten katlanıyorlarmış duruma. Artık karar almışlar, kimse birbirini evde yalnız bırakmıyormuş. Ama işte bir gece… O gece olan oldu ve ben de oradaydım… Düzce’de bir düğün mü ne varmış, annesi babası oraya gidecek bizimkinin, Dinçer gitmek istemiyor, kalma niyetinde. Benim de babaannem ölmüştü bir hafta öncesinde, ev hala misafir dolu, bize davet edemiyorum. Ricasını kıramıyorum, mecburen ona gidiyorum kalmak için. -6- Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Aslında annesi babası gece dönecekler ama geç vakitte. Biz de Dinçer’le 11′e kadar filan dışarda takılıyoruz, sonra diyor ki Dinçer, “abi eve geçelim bişey olmasın” diyor. “Ne olacak olm” diyorum. “Abi yangın çıkabilir, evi su basabilir, her şey olabilir” diyor. Ulan hepten tırsıyorum bu sefer. Neyse gidiyoruz eve, bir saat bir buçuk saat filan her şey normal. Derken içeriden bi su sesi geliyor. Bakıyorum Dinçer’e, “abi bu musluk bozuk olduğu için sanırım, korkma” diyor. Meğer ben korkmayayım diye yalan söylüyormuş ibne, sonradan itiraf etti. İçeri gidiyor kapatmaya, kapatıp geri dönüyor. Döndüğünde tekrar açılıyor su, suratından anlıyorum, yolunda gitmeyen bir şeyler var. Tekrar kapatmaya gidiyor bu, o sırada ben odada yalnızken bir anda televizyonun sesi kapanmaya başlıyor, böyle bir anda değil ama yavaş yavaş. Tam o sırada geri dönmüş Dinçer, ama içeride hala su sesi var. Bir televizyona bakıyor bir bana, derken çaaat tamamen kapanıyor televizyon. Ulan şimdi yazarken tekrar tüylerim diken diken oldu. Arkadaşım hızlı hareketlerle odanın kapısını örtüyor, koşa koşa pencereyi açıyor. Tuhaf hareketler yapıyor, anlam veremiyorum ve soruyorum. ama ses çıkmıyor ağzımdan, tekrar deniyorum, olmuyor, konuşamıyorum. O sırada göz göze geliyoruz, evet o da aynı durumda, sonra ikimiz birden dizlerimizin üzerine çöküp, sarılarak ağlamaya başladık, hıçkırıyoruz, ses var ama konuşmaya gelince yok. -7- Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ben o an pencereden atlamayı düşündüm, “neden kapıdan çıkmıyorsun” diye soracak olursanız, hiçbir açıklaması yok. Nasıl bir panik haliyse, atlayayıp kurtulayım diye düşündüm. Artık aradan ne kadar geçti kestiremiyorum ama 10-15 dakika olsa gerek. İçerideki su sesi kesildi, bizim sesler düzeldi. “Naapsak ki?” dedik, arkadaş televizyonu açmayı denedi, sorun yok, açıldı tv, sonra kapıyı açtık, gittik banyoya bakmaya, musluk kapalı ama yerlerde su izi var. “Abdest almış” dedi arkadaş, ulan bunları duydukça hepten korkar hale geldim. Saat bir buçuğa doğru biz yatakları yaptık, odanın ışığını söndürdük, televizyonu açtık, ses biraz açık, yerde yatıyoruz yanyana. Uyumak ne mümkün ama siktiğim evinde, yapacak hiçbir şey yok. Zaga mı televizyon makinesi mi her ne boksa o vardı işte televizyonda, o yüzden hala Okan Bayülgen’i ekranda gördüğümde bir huzursuzluk duyarım. Neyse ben bir süre sonra dalar gibi olmuşum, arkadaş da uyandırmamış, o da dalmış sonradan. Ve tabi yine bir gürültü. Gözlerimi açtığımda ne olduğunu anlamadım, bizimki yatakta doğrulmuş şaşkın şaşkın etrafa bakıyor. İlk başta anası babası geldi sandım, bir sesler var evin içinde, derken babası koşa koşa odaya girdi, kolumuzdan çekip çıkardı bizi dışarıya. Ben merdivenlerden inerken farkına vardım siren seslerinin… -8- Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bunlar Düzce’den dönmüşler, sokağa bir girmişler ki itfaiyeler ambulanslar, bir de bakmışlar apartmanın üst katında yangın var, ödleri kopmuş tabi. İtfaiye yeni gelmiş olacak ki biz de duymamışız, bir güvenlik önlemi de alınmamış henüz, babası girip kurtardı bizi. Biz sokağa çıktık, tüm mahalle orada, komşuluk ilişkileri olan bir yerdi, herkes inmiş aşağıya. Yangının söndürülmesini bekliyoruz. Ben işte orada ömrümün en acayip olaylarına şahit oldum… Daha doğrusu 100-150 kişi şahit olduk. Normal bir yangın gibiydi, alevler fazla büyümeden kontrol altına alınmıştı ve insanlar sakinleşmişti. Derken yangının çıktığı evin üst katından bir kadın çığlığı sesi yükseldi ve o kadın pencereden dışarı atladı ama böyle camı kırarak atladı yani ve dördüncü kattan hepimizin ortasında yere çakıldı. Yetmedi ayağa kalktı ve koşmaya başladı, elindeki bıçağı da karnına saplıyordu, bilmem inanıyor musunuz ama ben bunları gözümle gördüm, diyorum ya tüm mahalleli gördü. Kadın 20-30 metre filan koştuktan sonra bir arabaya yaslandı ve eliyle karnını yarmaya başladı. Ben, “oha bağırsaklarını çıkarıyor” diye düşünüyordum ama o sırada bir bebek ağlaması duyduk ve karnından bir bebek çıkardı kadın, yere bıraktı ve kendi de düştü, kıpırdamadan kaldı öyle. -9- Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İnanın bana oradaki o kadar polis, itfaiyeci, sağlık görevlisi, mahalleli, artık ne kadar insan varsa birinin bile götü yemedi gidip bakmaya, herkes donakalmıştı. Öyle izledik, bebek ağlamaya devam etti. Sonra bir teyzenin sesini duyduğumu hatırlıyorum, o ölen kadının bir çocuğu daha olduğunu söyledi. İtfaiyeciler filan koşa koşa eve girdiler, bir hareketlenme oldu, birileri ölen kadınla bebeğine doğru koştu, artık görmek istemiyordum olanları. Neyse… Ben işte o gün derin devleti gözlerimle gördüm. Ama öyle MİT filan değil abi… Harbi değişik adamlar. Gün aydınlanmaya başlamıştı, polis barikat kurmuştu kimseyi salmıyordu, kimseyi içeriye sokmuyordu. Bildiğin karantinaymış aslında o, şimdi düşününce anlıyorum. Sabaha doğru uzaktaki bir camiden sabah ezanının okunmaya başladığı sırada 8-10 kadar araba geldi. Değişik değişik adamlar… Abi bunlar koşa koşa bir girdiler o sokağa, hemen ölen kadının cesedi ortadan kaldırıldı, bebek bir yere taşındı, diğer çocuk kurtarılmıştı, onu da aldılar götürdüler. Sonra o apartmanda oturanlar, bizim Dinçer’in babası filan da arabalara doldurulup götürüldü. Yerel basından birkaç muhabir vardı, kameralarına, fotoğraf makinelerine el konuldu, gözlerimizle gördük, hiçbiri de itiraz etmedi, tıpış tıpış verdiler ve o olaydan hiçbir yayın kuruluşu bahsetmedi. - 10 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sadece Kocaeli’nin yerel gazetelerinde, sıradan bir yangın haberi olarak yer buldu bu olay kendine. Sabah olunca kadınları çocukları evlerine yolladılar, birkaç kişiyi daha alıp gittiler. Çoğunun ifadesini almışlar emniyette ama bizim arkadaşın babası da dahil olmak üzere belli başlı insanlara özel sorular sormuşlar. Adamlar sanki bu tip olaylar çok normalmiş gibi yaşananların çoğunu da tahmin ederek sorular yöneltmişler ve verilen cevaplara hiç şaşırmamışlar. Daha sonra o apartman ve çevresindeki iki apartman yıkıldı. O adamlar bir süre daha gelip gitmişler sokağa ve herkese bir kağıtlar imzalatmışlar. O üç apartmanda oturanlara da izmit’in iyi sayılabilecek yerlerinde evler verdi devlet ve bu olaydan kimseye bahsetmemeleri için taahhüt aldı. En sonunda da o yıkılan apartmanların boşluğuna cami yapıldı… Sanırım artık oralar daha huzurlu ya da biz duymuyoruz artık olanları. Not: Bu yazıyı sözlüğe yazıp gönderdikten sonra aklıma gelen birkaç bilgiyi daha paylaşmıştım. Burada da vereyim onları; O apartmandan atlayan kadının hamile olduğunu kimse bilmiyormuş. Yani kimseye bahsetmemiş bu durumdan ve karnı filan düzmüş. - 11 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ayrıca bebeğe ne olduğunu bilen yok, büyük çocuğu bir yurda mı ne yerleştirmişler, o biliniyor sadece. ALKARISI’NIN L ANETİ “…Altı ay sonra dönüyor alkarısı, çocuğunu da alıyor yanına. Ama dönüşünden sonraki birkaç hafta içinde, köyden iki kişinin bebeği ölüyor, iki bebeğin de cinsiyeti kız. Birisi düşük oluyor, diğer bebek doğuyor ama o bebeği de eve giren bir tilki yiyor…” Bu anlatacağım olayı nasıl kurgulamam gerektiğini, nasıl daha iyi anlaşılabilir kılacağımı bilmiyorum. Bir yerinden başlayayım artık, gerisi gelir herhalde. Biraz karışık çünkü. 10 yaşındayım sanırım, yazın köye giderdik o zamanlar, şimdi gitmiyoruz. Ben de artık nereden geliyorum, nereye gidiyorum bilmiyorum ama tek başımayım, yürüyorum böyle. Derken caminin yanındaki sokaktan bizim köyün delisi çıktı, uzaktan da akrabam olur, tanıyor beni. - 12 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Kadın geldi böyle koşa koşa yanıma, sarıldı yanaklarımdan öptü, incir yemiş bi de, ağzı yüzü kir içinde bana da bulaştırdı. Neyse annemi filan sordu diye hatırlıyorum, tam gidecekken, durdu, “sen nereye gidiyosun?” dedi bu bana, ne cevap verdiğimi hatırlamıyorum inanın, napıyordum o an aklımdan çıkmış ama “oraya tek başına gitme bak, görmesin seni alkarısı” dedi bu! Ondan sonra yök öcü böcü, yer seni filan bir şeyler zırvaladı ama hiçbirini duymadım bunların, çünkü o an sadece alkarısını duydum ben. Çocukluğuma döndüm, daha okula bile gitmediğim zamanlara… Şimdi bilenler vardır içinizde, bu köylerde akşam ezanı okunurken garip bir durum olur. Köpekler deli gibi ulumaya başlar. Yani bunun bilimsel bir açıklaması vardır belki, araştırmak lazım, artık nasıl bir frekans yayılıyorsa o an, diğer dört vakit kılı kımıldamayan köpekler delirirler. Ben de hep tırsardım bu durumdan, akşamları dışarıda olmak istemezdim. Artık o gün ne olduysa, ben ve amcamın iki kızı bir yakalandık hacı akşam ezanına, gene başladı ulumalar filan. O zamanda var ya okula bile gitmiyor olabilirim yani, öyle küçüğüm, yanımdaki kızların da biri benden iki yaş, diğeri dört yaş büyük. Sanırım babaanemin evinden çıkmıştık da amcamlara gidiyorduk. Hepimiz korkuyoruz, ezan bir yandan, köpekler bir yandan… Böyle bir bayır var, köşeyi döndük o bayıra bir geldik amına koyım ben o gün aklımı yitirebilirdim. - 13 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Herifin biri, böyle çeşmeye eğilmiş, kafayı suya sokmuş, eller havaya kaldırmış, nasıl zangırdırıyor biliyo musun! Bir yandan da deli gibi çığlık atıyor ama böyle ince ince çığlık atıyor koca adam, ezan bir yandan, köpekler bir yandan. Biz bu görüntüyü bir gördük, gerisin geri, nasıl koştuk hatırlamıyorum inanın ki, babaannemin yanına vardık yeniden. Amcamın büyük kızının dili tutulmuş, bir bok anlatamıyor, hala da konuşurken ağzından köpükler filan çıkıyor zaten bunun, belki bu konuyla ilgilidir, bilemiyorum. Neyse diğer ikimiz anlattık gördüklerimizi ama o yaşta, o korkuyla ne kadar anlatabileceksin zaten. Babaannem hiçbir şey demedi, bir asası vardı onun, aldı onu, çıkardı bizi yukarıya ama biz gitmek istemiyoruz, ağlıyoruz filan. Ulan aynı noktaya bi vardık, kimseler yok etrafta. Haa bi de o çeşmeden normalde su akmıyordu, kurumuş yani, ama herif bildiğin kafasını sokmuştu şarıl şarıl akan suya. Neyse babaannem bizi bıraktı amcamlara, halam malam annem herkes de orada. Biz yine anlattık olanları. “Alkarısı’nın oğludur o” dediler. Hele yengem olaya baya bi hakim çıktı, “korkmayın ondan zarar gelmez, köyün çocuklarıyla oyun bile oynuyo o” dedi, kapandı konu, unutuldu gitti… Ta ki işte benim uzaktan akraba olan köyün delisi bana alkarısını hatırlatana kadar… - 14 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ben o gün korktum tabi, gitmedim o tarafa, geri döndüm. Anneme sorduğumu hatırlıyorum akşam, cevap vermemişti o da, “kadının biri” demişti, “köyde oturan herkes gibi biri”… Sonra yıllar yılı çeşitli ortamlarda muhabbeti döndükçe bu alkarısı dedikleri kadın hakkında çeşitli bilgiler öğrendim ben. Kısaca anlatayım onun hikayesini de; Kadının kocası zamanında sakat oğluyla bunu bir başına bırakıp Libya’ya mı ne çalışmaya gidiyor, bir daha da haber alınamıyor heriften. Kadın da o sıralar gebe. Sonra bir kız çocuğu oluyor bunun ve bu kız çocuğuna bir gün köyde araba çarpıyor. Yalnız bu o kadar olasılıksız bir şey ki. Yani 1970′li yıllar olmalı, o devirde köyde bir araba, anlattıklarına göre de lüks bir araba, kızı ezip geçiyor, kimsenin bir bilgisi yok kimdi onlar. Sonra bu kadın yavaştan kafayı yemeye başlıyor. Bir gün bir komşusu bunu ziyarete gittiğinde, oğlunu aç susuz bir halde buluyor. Kadını arıyorlar soruyorlar, hiçbir yerde yok ama kızının mezarı kazılmış vaziyette. Kapatıyorlar tekrar mezarı, bir kaç gün sonra bir daha açılmış bulunuyor mezar, kadın da orada bu sefer, kefeni gözüküyormuş bebenin, öyle anlatırlar. Bu olaydan sonra köylülerin tabiriyle kadını deli hastanesine yatırıyorlar, o sıra zarfında çocuk başka bir köydeki akrabasında kalmış. Altı ay sonra dönüyor alkarısı, çocuğunu da alıyor yanına. - 15 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ama dönüşünden sonraki birkaç hafta içinde, köyden iki kişinin bebeği ölüyor, iki bebeğin de cinsiyeti kız. Birisi düşük oluyor, diğer bebek doğuyor ama o bebeği de eve giren bir tilki yiyor. Bildiğin tilki yemiş ya la bebeği. Bunlardan sonra işte bu kadını uğursuz addediyor köylü. Kadın sakat çocuğuyla birlikte dışlandıkça kayışı tekrar kopartıyor, şalteri tamamen indiriyor bu sefer ve alkarısı lakabını alıyor işte. Köylü de çoluğunu çocuğunu dolaştırmıyor onun evinin yakınlarında. Hatta hatırlarım, bir yaz köyün veletleriyle top oynarken, top bunun evinin yakınlarında bir yere kaçmıştı da beni göndermişti piçler olayı bilmiyorum diye. Meğer yıllar sonra o evin içine girmek de varmış… Geliyoruz 2008 mayısına… üniversiteyi bırakmışım, feci depresyondayım, Van Gogh’a takmışım o zaman, diyorum ki “ben köye gidicem, dağ bayır dolaşıp resim yapıcam”. Annem de hayatta istemez normalde ama artık nasıl lanet ettilerse benden, gözlerinin önünde durmayayım diye veriyor anahtarı, gidiyorum köye, yazı orada geçireceğim. Neyse ben birkaç hafta takıldım öyle köyde, yavaştan da sıkılmaya başladım. Bir akşam Gökhan abiyle içiyoruz. Bu herif de abimin liseden arkadaşı. - 16 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Eski devir, köyde bunun evinde commodore 64 vardı mına koyım o zaman, bulunmaz nimetti orası için, beni de severdi oynatırdı filan. Yaşımız büyüyünce içki masasına da oturur olduk birlikte. O gece 4 tane birayı bir içti bu Gökhan ibnesi, kafası bir güzel oldu adamın, tutturdu “gel seni mala vurmaya götürecem, sikiştirecem seni” diye. Ulan arabası da yok hani, “köylük yerde nereye gidecez” diye düşünüyorum, bir yandan sahip çıkmaya çalışıyorum adama, takıldım peşine ben de bunun, gittik mi biz alkarısı denen karının evine! “Sessiz ol” filan dedi bu bana, abi yapma etme derken yavaşça girdik biz kadının bahçesinden içeri. Çaldı kapıyı bizimki, abi kadın kapıyı bir açtı, zaten tüylerim diken diken oldu benim, hani bildiğin korkutucu bir görüntüsü var kadının, boşuna adı çıkmamış. Gökhan puştu dedi ki kadına “yeğeni milli etmeye getirdim sana” dedi, ulan piçe bak, sormadı bile milli misin diye, bizi de köylü sanıyor yavşak, ben şimdi kadın kıyameti koparacak diye düşünüyorum, ulan kadın da “tamam gelin” demesin mi… bildiğin köyün uğursuzuyla, şeytan saydığı kadınla sikişmek için evine girmiştim… - 17 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Kadın açtı odalardan birinin kapısını,” gel” dedi, ben olmaz molmaz, kusura bakmayın, yanlışlık oldu filan derdimi anlatma niyetindeyim, abicim kadın bana “gel yoksa ruhundan içeri girer çarparım seni” demesin mi! Yemin ediyorum içimden bir şeyler çekildi. Gökhan şerefsizi de itiyor arkamdan, biz baya kadınla odaya girdik ama bayılmak üzereyim yani. Bu korkudan altına sıçmak, işemek filan vardır ya onun gerçek olabileceğini orada farkettim ben. Bir şeyler oluyor içimde, zor tutuyorum kendimi koyvermemek için, bir koysam zaten hem alttan hem üsten aynı anda işeyip ağlayacağım, o durumdayım. Kadın bir yandan kendine çekiyor, bir yandan soyunmaya çalışıyor, bağırıyor ediyor. Ulan dışarıdan da gökanın sesini duyuyorum birileriyle konuşuyor, hepten korkuyorum başkaları da mı var diye, en son türkü söylemeye başladı bu, öyle de saçma, rüya gibi bir an, sesi geliyor herifin dışarıdan. Uzun hava okuyor… Artık nasıl bir surat ifadem varsa orada, en sonunda yeter be dedi kadın, açtı kapıyı, “erkek değilmiş bu be” dedi bizimkine, Gökhan piçi de kalktı geldi, o girdi bu sefer odaya, kapattılar kapıyı, hallendi herif herhalde beni beklerken. Ben bunun konuştuğu kişiye baktım, tekerlekli sandalyede oturan biri. Arkadan görüyorum, aga yanaştım bir gördüm suratını, çocukluğumda o çeşmenin başında çığlık atan adam var ya, o işte. Bildiğin yıllar sonra adamla başbaşa kaldım bir odanın içinde. - 18 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Adam da gözlerini üzerime dikmiş, hırıltılar çıkartıyor. Sağlıklı düşünemiyorsun işte o an, en son “sikerim lan, ne bekleyecem” dedim, bastım gittim oradan. Bir hafta daha kaldım sonra ben o köyde ve ömrümün en saçma hareketlerinden birini de orada yaptım. Şimdi her köyde öyle mi bilmiyorum ama bizim köyde ezanı köylü okur, yani kimin sesi inceden güzelse, seviyorsa okumayı o okur. Amcam da pek heveslidir bu konuda iyi okuyamamasına rağmen. Bir sabah saat 5 civarı işte, sabah ezanı okunacak, telefonum çaldı. Amcam, “camiye gel, mikrofon bozuk çıkıp yapman lazım” dedi. Elektronikçiyiz sanki anasını satayım. Bir yandan küfür ediyorum ama minarelerin içini de hep merak etmişimdir. Neyse dedim gittim, çıktım minarenin tepesine, hava puslu filan, süper, ulan bir baktım bu alkarısı denen karının evi görünüyor, oğluyla beraber bahçedeler. Adamı soymuş, mavi bir leğenin içine oturtmuş, köpüklü suyla yıkıyor, bir yandan da elinde meşale gibi bir şey var yanan, çocuğun üzerine üzerine götürüyor, geri kaçıyor herif filan. - 19 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Aga napıyor, büyü mü yapıyor napıyor bu derken hepten psikolojim bozuldu, amcam da aşağıdan mikrofonu test ediyor o sıra, bir ara bir ses çıktı amını ırzını siktiğim mikrofonundan, bunların ikisi birden ana oğul kafayı kaldırıp bana bir baktılar, ben o an artık nasıl korktuysam, bildiğin ezanı okumaya başladım. Minarenin şerefesinden çıplak sesle ezan okudum lan. Gerçi daha “allahuekber” der demez anladım yediğim boku ama başladık artık bir kere diye bitirdim de… Sonra aşağıya indim, amcam “naaptın olm sen” dedi, “içimden geldi amca” dedim, “ee yanlış okudun ama” dedi, sabah ezanlarında fazladan bir iki cümle söyleniyor ya onları bilmiyordum ben düz okudum işte, “abdestin var mıydı bari” dedi, ulan var desene işte “yok amca ama nasıl bir aşka imana geldiysem dayanamadım, tutamadım kendimi okudum” dedim. Sonra amcam da bir kez mikrofondan okudu ve bizim köyde iki kere okundu o gün sabah ezanı. Birkaç gün sonra da bunun oğlunu tekrar gördüm ben, köyün meydanında duruyor tekerlekli sandalyesinde. Ben de bakkala gitmiştim. Bakkal da dükkanda durmuyor ibne, zil yaptırmış, basıyosun evinden geliyor herif, tam sefa pezevengi. İkinci kez başbaşa kalmışım alkarısının oğluyla, bakkalı bekliyorum. - 20 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Aga bu hayal miydi gerçek mi bilmiyorum, yani psikolojim nasıl bozulduysa hayal görmüştüm de olabilirim o an. Herif bana çevirdi kafayı “teşekkür ederim” mi dedi “allah razı olsun” mu dedi kestiremiyorum şimdi ama öyle bir cümle kurdu, normalde de konuşamıyor herif yani. Ben artık iyice dellendim, topladım eşyaları, geri döndüm. Bir daha da mecbur kalmadıkça gitmedim köye. Sonra öldü o kadın, oğlunu da başka bir yere yolladılar yine ama evi duruyor ve ben o evin içine girmiş biri olarak önünden bile geçmek istemiyorum artık. - 21 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İKİZLERİN İKİZLERİ OLUR MU? “…7 buçuk gibi zil çaldı. O saatte kim gelir, hayırdır inşallah diyerek kalktım, baktım kapının deliğinden, tanıyamadım, açtım kapıyı. Aga bir de ne göreyim, çocukluğumun korkulu rüyası karşımda…” Komşuda bile yaşansa insanı kendi evinden soğutan olaylar vardır. Gerçi bizzat içindeydim tüm yaşananların. 2012 Şubat’ı veya Mart’ı, tam çıkaramadım şimdi tarihi… Yer; İzmit, merkez… Aslında biraz daha geriden alsam daha iyi olacak. Çocukluğumdan… Karşı apartmanda, perdelerini hiç kapatmayan bir kadın yaşardı, hala da yaşıyor. Küçüklüğümde, ailecek ışıkları söndürüp bu kadını izlediğimizi hatırlarım, tüm apartman izlerdi daha doğrusu. Deliydi işte ama cinli de derlerdi. Akşamları bir başörtüsü takar, kafasına bir tepsi koyar, elindeki merdaneyle sürekli evin içinde köşelere, tavana filan vururdu, kış kış derdi. - 22 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Çok korkardım ben de, evin karanlık odalarına giremezdim zira bu kadının oralardan çıkacağına dair bir inanç geliştirmiştim. Büyüdükçe attık o korkuları tabi. Neyse efenim, işte başta bahsettiğim tarihler, biladerin çocuğu olmuş, annem de ona bakmaya gitti, şehir dışında. Evde padişahlığımı ilan etmişim, içiyorum, sıçıyorum, sabah uyuyup akşam uyanıyorum. Ben bir gün yine böyle filmlerimi, dizilerimi izledim, Ekşi’de takıldım, tahmin ediyorum saat 5 civarı yastığa koydum kafayı. 7 buçuk gibi zil çaldı. O saatte kim gelir, hayırdır inşallah diyerek kalktım, baktım kapının deliğinden, tanıyamadım, açtım kapıyı. Aga bir de ne göreyim, çocukluğumun korkulu rüyası karşımda, sesi de çok kalındı bu kadının, elinde bir ekmek bıçağı, “oğlum” dedi, “ben dayanamıyorum artık, gel şunların icabına bakalım” gibi bir şey söyledi karşı daireyi işaret ederek. Ben uyku sersemi ve şaşkınla ne dediğimi net hatırlamıyorum ama “nooldu ki?” filan diye sormuştum herhalde. “Yahu” dedi, “evin içinde yapmadıkları kalmadı, görüyorum ben balkonumdan” dedi, arada 1-2 küfür daha savurdu, “ben tek başıma icabına bakamam, uğraşamam, siz de yardım edin, çıkaralım bunları bu evden” dedi. Ulan elinde bıçakla dayanmış kapının önüne kadın, tatlı dille konuşuyor gerçi ama ters düşmek istemiyorum yine de… - 23 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Yaaa” dedim annem yok mannem yok, polisi mi arasak, daha sonra şey yaparız filan, hiç ümidim olmamasına rağmen geri yollamayı başardım ben bu kadını. Sonra uyudum tekrar, öğlen olunca annemi arayıp durumu anlattım. O da rahatsız oldu, “sen konuş İlker abinle” dedi. İlker abi ve İlksen abla, ikiz bunlar… Karşı dairemizde oturmaktalar, çok temiz insanlar, ev babalarının, bizim apartmanın altında işlettikleri bir tekstil mağazası var, üstte oturup altta çalışıyorlar yani, samimiyetimiz var. Ben gittim o günün akşamı İlker abiye olanları anlattım, “sorma yaa geçen de geldi o sen bilmiyo musun” dedi, haberim yoktu gerçekten. Yine gelmiş, bağırmış çağırmış, ben bilirim size yapacağımı demiş gitmiş. Uyuz oldu İlker abi de ama kapandı mevzu öylece, kadın da uğramadı sanırım sonra bir daha. Annem arada geliyor gidiyor, ben keyfimi sürüyorum filan, derken yalnız kaldığım bir gün anahtarımı evde bıraktım. Çıktı almaya mı ne gitmiştim, proje teslimim var ertesi gün, ulan gittim ozalitçiye, baktım belleği yanıma almamışım, küfrede küfrede döndüm, anahtar da yok cepte, artık benim kafa nerelerdeyse elim boş götüm yaş çıkmışım evden. - 24 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ama daha önce de bu tip durumlar yaşadığım için tecrübeliyim. Yan dairenin balkonundan hooop sıçrıyıroum bizimkine, arada zaten sadece tahta bir perde var, adım atsan geçiyorsun, öyle. Gittim İlker abiye, dedim durum budur, verdi anahtarı, sen çık hallet dedi. Ben çıktım, en üst katta oturuyoruz bu arada. Soktum anahtarı bunların kapıya, daha çevirmeden tak açıldı kapı. Evdeymiş amına koyım İlksen abla, korkutmuşuz kadını da. Neyse ben atladım hemen bizim balkona, aldım belleği, çıktım yine iniyorum aşağıya, ulan merdivenlerden de biri çıkıyor yukarıya tamam mı. Aga bir baktım İlksen abla… “Abla” dedim yaa “sen ne ara indin de çıkıyosun tekrar” dedim, anlamsız anlamsız baktı suratıma, sonra başladı sabah şu saatte çıktım da şuralara gittim çok yoruldum da falanda filanda diye anlatmaya. “Yok” dedim yaa “sen evde değil miydin?” dedim az önce, “yoo” dedi bu “nooldu ki” diye sordu. Elim ayağım boşandı yemin ederim. Bildiğin sırlar dünyasında görüp taşşak geçtiğimiz mevzular başıma gelmişti ya lan. Kadın korkmasın diye, “hee hiç yaa bi sesler vardı da evdesindir sanmıştım” dedim, bu sefer de hırsıza yordu kadın doğal olarak, yine korktu, neyse biz indik koştura koştura aşağıya, dükkana… Ben artık ne yapayım anlattım olanları olduğu gibi. İlksen abla korktu, ağlayacaktı neredeyse. İlker abi de “gel bi çıkıp bakalım biz” dedi, istemiyorum da çıkmak, görmüşüm zaten göreceğimi ama erkekliğe de bok sürdürmek olmaz diye çıktık biz neyse… - 25 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Hacı açtık kapıyı girdik içeriye, kimsecikler yok, “olm emin misin?”diye sordu bana İlker abi, hani psikolojisi de sağlam olan insanımdır, öyle yalan huyumun olmadığını da bilir, “abi” dedim “durum aynen anlattığım” gibi. “Tamam” dedi bu, neyse, sonra ben o akşam evde tek başıma duramam diye korktum da arkadaşı çağırmıştım. 3-4 gün sonra bir gün böyle eve dönüyorum bir yerden, akşam üzeri artık saat 6 civarı olmalı, tam apartmana girecek iken İlker abi çıktı dükkandan, “olum hoca gelecek bu akşam, evi okutucaz, muska filan arayacak, dükkana bakar mısın bi yarım saat?” dedi, “eyvallah abi” dedim, bir 5-10 dakika sonra hoca geldi. İlksen abla da dahil hep beraber bunlar çıktılar yukarıya, ben dükkandayım, takılıyorum öyle. Hemen hemen 15 dakika geçti, apartmanın kapısı çarptı güüüüm diye, İlker abi geldi koşarak, “olm hoca fenalaştı, koş, falanca hoca varmış yukarıda, onu alıp gelecez” dedi. Ulan durduk yere içine girdiğim aksiyona bak. Dediği yer de işte 10 dakikalık mesafede yürüme yol. Aga biz İlker abiyle yardıra yardıra gidiyoruz, anlatıyor o sırada, hoca okumuş etmiş, “çok üstüme geliyolar” demiş, suratının rengi değişmiş, oturmuş kalmış koltuğa. - 26 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yardım için nefesi kuvvetli başka bir zatı almaya gidiyoruz işte biz de. Bir caminin altında çay ocağı gibi bir yer var, oraya sorduk, karşıda hac malzemeleri satan bir dükkanı gösterdiler, oradaymış, gittik, bir tane genç kız var türbanlı, dedi “babam namaza gitti, gelir, bekleyin”. Bekliyoruz biz bununla. O sıra telefonum çaldı benim, ekrana bir baktım, tahmin edin kimin adı yazıyordu?… “İlker abi”… Aga çığlık atacaktım neredeyse korkudan. “Noldu olum?” dedi adam da bana, “abi sen arıyorsun” dedim, “açsana olum, İlksen’dir, evde bıraktım telefonu” dedi. Yemin ederim öyle bir derin nefes aldım ki o an. Açtım telefonu, “alo” dedim, “nerdesin olum, dükkanı bırakıp gitmişin” dedi tekrardan İlker abinin sesi! Yaa var yaa ben o an kafayı yemediysem, o an orada düşüp bayılmadıysam bir daha yedi düvelde ölüm yok bana, öyle söyliyeyim.. Tırsa tırsa kafayı çevirdim ben, bir baktım yanımdaki İlker abi zannettiğim adam kıkır kıkır gülüyor böyle gözümün içine bakarak, sadece “ee abi sen burdasın ya!” diyebildim, o çıktı o an ağzımdan, telefondaki gerçek İlker abi de anlayamadı ne dediğimi. O sıra hoca girdi içeriye, ulan herif dükkana girer girmez durdu, dikildi ayakta öylece, bir anda sinirlendi filan, “napıyosun sen burda?” diye bağırdı, hemen yanımdakinin üzerine doğru dua okuya okuya koşmaya başladı. O yanımdaki adam var ya, bir anda kayboldu amına koyyım ortadan pııfff diye. Gerçi öyle bir ses çıkmadı ama öyle olur ya dizilerde filan, bir anda yok oldu herif. - 27 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bana baktı sonra hoca, anlattım durumu, neler olduğunu. Bir bardak su ikram ettiler. Dedi ki hoca; “Bak Yusuf Ziya Hocamız çok mübarek bir kimsedir,(diğer hocadan bahsediyor) belli ki evde yaşayan diğerlerini kaçırmış, onlar da sana bir oyun oynayıp buraya getirmişler, korkma oğlum” dedi. Nasıl korkmayacaksam, bildiğin elin üç harflisiyle yürüyüş yaptım amına koyım. Dedim “bu bana dadanır mı şimdi hocam?”. “Sen evindeki bira şişelerini at, duvarındaki o resimleri de çıkart, melaike girmez yoksa o eve, sonra da gönlünü ferah tut” dedi adam, oha dedim içimden yaa.. O sıralar duvarlarda bir iki poster vardı, lombak, uykusuz posterlerini filan asıyordum. Elini öptüm, döndüm eve. Sonra konuştuk İlker abiyle, hoca baya bi okumuş üflemiş, “bu evde var bişiler” demiş, suya bakmış, yine okumuş, muska yazmış, “tamam” demiş. İyi günler dilemiş, para istememiş, zorla vermeye kalkmışlar ama kabul etmemiş, sonra “kemerim yok, kemer lazım bana” demiş, dükkandan bir kemer hediye etmişler, gitmiş. Sanıyoruz ki şimdi ev temiz, karşı apartmanda oturan deli kadın da-ki pek deli sayılmazmış demek ki, bir daha gelmedi hiç ama hala geceleri evin duvarlarına vuruyor. Belki onun dairesine de götürmek lazım Yusuf Ziya Hoca’yı, bilemiyorum. - 28 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri GİZLİ CENAZE “…Bu işin klasik bir yöntemi vardır; bir bezi alır, mezarlığın içinde daha önceden kararlaştırılan bir yere bağlarsın, sabah olunca oraya gidilir bakılır hakikaten girebilmiş misin diye. Onu yapmaya karar verdik…” Köyleri her zaman ürkütücü bulmuşumdur. Başımdan geçen bir çok garip olayın köylerde yaşanması da sanırım bu düşüncemi haklı çıkartıyor… Şimdi fırsat bu fırsat deyip olayı çocukluğumdan alacağım, kusura bakmayın, o hikayeyi de anlatasım var çünkü. Mezarlıktaki Karınca Duaları 15 eylül 1999 günü… Neden mi bu kadar net hatırlıyorum tarihi? Çünkü o gün Galatasaray’ın, sonunda UEFA Kupası’na ulaşacağı sezon, Avrupa arenasında çıktığı ilk müsabaka, yani 2-2′lik Hertha Berlin maçı vardı. Bir ay önceki büyük deprem nedeniyle köyde kalıyoruz. Maçı izlemeye kahveye gideceğiz arkadaşım Uğur’la. - 29 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Önümüzde iki seçenek var; biri düz ve aydınlık bir yol, fakat feci köpekler var, hele geceleyin adamı sağ komazlar. Diğer yol çok bozuk ve karanlık ama tehlikesiz. Bisikletle gideceğimiz için ikinciyi seçtik. Ben atladım Uğur’un arkasına, o sürüyor. Çok da iyi sürerdi ibne, şov yapardı. Fakat bu sefer ben de varım ya üzerinde, kaydıracağı tuttu bisikleti, biz patır kütür devrildik. Bunun da jantı mı ne yamuldu. Ulan ne yapsak ne yapsak diyoruz, az ilerde mezarlık var, dedi ki “oraya koyalım bisikleti, sabah gelir alırım ben” dedi. Tırstım tabi, girmem filan dedim. “Öyle çok içeri gitmeyiz olum, hemen kapının kenarına koyacaz” dedi bu. Hadi ulan taam dedim, gittik biz, uzun bir demir sürgülü kapısı vardı mezarlığın, girebileceğimiz kadar açtık, hemen kenara yaslayacağız aleti, ulan yerde böyle hani camilerde satılan cep kur’anlar’ı olur ya, onun gibi bir şey var. Yanmış biraz ama, orada yerde. Onu gördük, çocuk aklı bu, çöpe atılmaz en iyisi gömelim dedik, hemen girişteki ağaçtan on adım saydık(hazine gömüyoruz sanki mına koyım), kazdık bir karışlık bir çukur, oraya gömdük. İkinci Mezarlık Hatırası Olayın geri kalanının, anlattığım bu anımla bir ilgisi yok aslında. Üzerinden tam dokuz sene geçti, yıl 2008. yine köydeyiz. Böyle gençler oturuyoruz. - 30 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Geceyarısını geçmiş saat, hayaletli perili öyküler anlatılmaya başlanmış ortamda. O gün de köyün mezarlığında biri ölmüştü. Adam muhtemelen kalp krizi geçirmiş ama köylük yerde, hayalet gördü, cin gördü ödü patladı filan deniyor. Öd patlar mı lan hiç diyemiyosun tabi, inanmışlar buna. Biz de bu olayı anlattık, çocukken, geceleyin mezarlığa girmiştik filan diye. İnanmadı piçler. Derken bir iddialaşma oldu, gidin o gömdüğünüz şeyi çıkarın getirin inanalım, dediler. “Olum” dedim, “on sene geçmiş üzerinden, kağıt bu hiç kalır mı” dedim. Adım korkağa çıktı anasını satayım-ki mezarlıkta da çalışmış bi insanım bi dönem, sıfır korku yani, onunla da ilgili bir hikaye anlatmıştım hatta zamanında, blogu incelediyseniz görmüşsünüzdür. Neyse, iş iddiaya bindi, girersin giremezsin… Bu işin klasik bir yöntemi vardır; bir bezi alır, mezarlığın içinde daha önceden kararlaştırılan bir yere bağlarsın, sabah olunca oraya gidilir bakılır hakikaten girebilmiş misin diye. Onu yapmaya karar verdik. Verdiler bir bez, Uğur’la birlikte yollandık mezarlığa. Aynı sürgülü kapı duruyor. Girdik içeriye, benim için de mezarlık çok normal bir şey yani, dediğim gibi mezarlıkta çalışıyorum o dönem. Artizlik yapıyorum hatta Uğur’a gel daha içerilere bağlayalım filan diye. - 31 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Lakin köy mezarlığının şehirlerdeki mezarlıklardan farkı, içinde düzgün bir yolu olmaması, tamamen karanlık olması ve yine içinde bir takım hayvanları barındırıyor olmasıdır. O yüzden biz telefon ışıklarıyla çok abartmadan ilerlemeye karar verdik ki o an kulaklarımıza bir ağlama sesi geldi. Ulan bu Uğur hemen tırstı, “geri dönelim hacı” demeye başladı bana. Ama aklım almıyor yani anormal bir durum olmasını. Abi biz bir iki adım daha attık, sesin hemen sağ taraftan geldiğini farkettik, baktık gölgesini gördük adamın. Dikkatlice bir baktık, köyden biriymiş meğersem, ben tanımıyorum da Uğur tanıyor. Adam çökmüş oraya çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Uğur seslendi buna, “napıyon” filan dedi, herifin cevap verecek hali yok ama. konuşamıyor ağlamaktan. “Gel gidelim napıyosun burada” diyoruz, gelmek istemiyor. Baktık olacak gibi değil, Uğur, babasını aradı. Dedi “Yaşar abi’yi mezarlıkta bulduk, iyi değil, toplanın bi gelin”. Sonra böyle köyün büyüklerinden 8-10 kişi geldiler ellerinde fenerlerle. Bir anda aksiyon çıktı köyde. Gece gece hareketlendi ortalık. “Yaşaaaar napıyoooon Yaşaaaar” diyolar cevap vermiyo herif, ışığa bakıyo böyle, kurtlar filan kitlenir ya ışık gördükleri zaman, hırlıyor filan. Ulan itiraf edeceğim, ben o an kalabalığın arkasına doğru seyirttim, hani saldırır mı acaba diye korkaraktan. - 32 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bir ara bunun koluna girip kaldırmayı denediler, bir çığlık atıp attı kendini yine yere. Sonra yaşlılardan iki kişi sarıldılar buna “Yaşar oğlum gel bak..” filan diye, kaldırdılar, çıktık mezarlıktan, indik kahveye, kahve de kapanmıştı ama yeniden açıldı, bütün köy duydu tabi olanları. Bu sırada, kadınlar da bunun evine gitmişler hani karısına bakacaklar bir şey mioldu diye, haber verecekler durumu. Evden de ses gelmemiş hiç. Bir kızı çocuğu var normalde. Adam kahvede ayıldı sonra kendine geldi, nasıl korkmuş ama. Yarım yamalak anlattı bir şeyler, bu adamın karısına bir şey olmuş, artık ne olmuşsa bu adam da öyle bir korkmuş ki, gitmiş mezarlığa, rahmetli anasının babasının kabirleri arasına yatmış. Öyle bir inanış vardır, eğer annenle babanın mezarlarının arasında durursan başına hiçbir bela gelmez diye. O hesap işte, gitmiş oraya. Neyse olay nispeten açıklığa kavuşunca, köyün bütün erkekleri, kalktık bunların evine gittik. İçeri girecekler ama adam istemiyor girmek. Millet de adamın karısı kızı evde tek başınayken eve dalmak istemiyor. - 33 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Baktılar olmayacak, aldılar anahtarı, gittiler açtılar kapıyı. Biz dışarıda bekliyoruz, amcanın biri açtı işte kapıyı, seslendi içeriye “Gülteeeen kızıııııım Gülteeeen burada mıııısııııın” diye, ses yok, ittiler kapıyı tamamen, ışığı yaktılar girişte, iki üç kişi de kafayı uzatmış içeriye bakıyor. İçlerinden bir tanesi “eyvah eyvah eyvah” diyerek geri çekildi hemen. Kapıyı tutan amca da hemen örttü kapıyı, geri kaçtı. Ulan ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Söylediklerine göre kadın kanrevan içindeymiş. O sırada içeriden sesini duymaya başladık kadının, o da kapının arkasına gelmiş belli ki “gidiiiiin burdaaaaan gidiiiiiin burdaaaaan” filan diyor, millet de dışarıdan bunu sakinleştirmeye çalışıyor ama ne fayda. Sonra ne yapacaklarını konuşmaya başladılar. Yarım saat, kırk beş dakika filan sürdü. Ben de gerildim ama baya, yarım paket sigara içmişimdir belki o an orda. Ulan sonra, böyle cevval gençler var köyde, yapılan plan kapı açılacak, bunlar da içeri dalıp kadını yaka paça tutacaklar, sonra gerisine bakılacak işte. Denilen yapıldı, açtılar kapıyı, dört tane eleman içeri daldı, bir hır gür, sonra yaşlılar da girdi, bir de ben girdim. Normalde gençleri, kadınları filan içeri almıyolar. - 34 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ama benim de o dönem Uykusuz’da, Penguen’de filan amatör olarak karikatürlerim yayınlanıyor, gazeteci sanıyor millet de beni. Köy yeri işte… Neyse elimde fotoğraf makinesi, ben de gireceğim işte onlarla, fotoğraf çekip haber yapacağım hesapta.. Tabi ben yine ne olur ne olmaz diye arkadan götüm götüm ilerliyorum. Böyle kadının üstüne çullanmış bunlar, oturtmuşlar koltuğa, elinden kolundan tutuyorlar. Ulan bir baktım sonra yanlarına gidince, kadının her yeri kesik içinde hakkaten, ama nasıl bi görmeniz lazım. Kolları molları, yüzü. Bir de derin kesikler böyle hani kapanmamış yara, ıslak ıslak hala. Abi buna “nooldu” filan diyorlar, kadın dinlemiyor bile kimseyi. Bir ara “kızımı ben öldürmedim” dedi. Ulan bir panik aldı herkesi, çünkü 17-18 yaşlarında bi kızı varmış bunların, o da yok ortalıkta. Hemen diğer odalara bakıldı, kiler gibi ufacık bir yerde buldular kızı, ama yaşıyor kız, elini kolunu ağzını bağlayıp oraya koymuşlar böyle, bir yorganın altından çıktı, üzerini örtmüşler yorganla. Abi kızın ağzını bi açtılar, kız direk bbööööhhhhüüüeee diye haykırarak ağlamaya başladı. Hemen dışarı çıkarttılar onu, köyün kadınları aldılar. Ben de fotoğraf makinesini video moduna almışım, görüntü çekeceğim hesapta ama artık ellerim titremeye başladı. Lanet olsun dedim, kapadım makineyi. - 35 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sonra artık herkes konuşmaya başladı konuyu kendi arasında. Dediler ki “bunlar ailecek cinlere karışmış”. Saat de dördü filan geçmiş. Sabah olunca başka bir köyde bir cinci var, o çağrılacak, gerisine o bakacak artık. Kadının kocasının da dili açılmış biraz daha, anlatmaya başlamış bir şeyler; karısı her şeye saldırıyormuş, evde de ayak sesleri filan duyuyorlarmış, duvarlara vuruluyormuş. Sonra kadının kolları filan kesilmeye başlayınca, adam dayanamamış, evden kaçıp mezarlığa saklanmış işte. Cin değil, bir bebeğin ruhu Neyse sabah oldu, arabayla gitti birileri cinci hocayı almaya, alıp getirdiler. Herif girdi eve, içeride kadın var işte, ben dahil bir 10-12 kişi daha varız. Hoca, “kocasıyla kızı da gelsin” dedi. Getirdiler onları da, şöyle bir baktı, artık ne gördüyse “kızı götürebilirsiniz” dedi sonra. Kızı çıkarttılar, adam kaldı. Ben de kendime gelmişim nispeten, fotoğraf çekmeye başladım. Herif azarladı sonra beni, “bırak makineyi oyun mu oynuyoruz burda” filan dedi. Bıraktık mecburen yine yalan oldu bizim sözde haber. Adam şöyle bir evi dolaştı, bir iki dua okudu. Musallat filmini izleyenler bilirler, oradaki ritüellerin hepsini yaptı yani neredeyse. - 36 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bize de abdest aldırdı. Ne yalan söyleyeyim ben de normalde inançsız biri olmama rağmen ne olur ne olmaz diyerek aldım abdesti. Herif sonra kadını kaldırdı ayağa, sopa getirmiş yanında, Cem Yılmaz diyo ya hani “hazret sopayla bi koyduuuu” diye, aynen öyle bir koydu abi adam kadının beline, kadın devrildi, sonra adama vuracaktı, vazgeçti. Hemen eğildi kadının başında bir iki dua okudu. Sonra okuma yazması olmayan bir çocuk getirin dedi. Yarım saat çocuk bekledik zaten amına koyım. Çocuğa suya baktırttı, “ne görüyon” dedi, “ışık görüyom” filan dedi çocuk da. Ulan sırf soruluyor diye cevap veriyor velet diye düşündüm ben o an, çünkü çok düz söylemişti. “Nerde görüyon” dedi hoca, çocuk kaldırdı kafayı, tavanı gösterdi, “aha şu köşede görüyom” dedi. Ulan o an tüylerim diken diken oldu benim, yanaklarım karıncalandı böyle. Hayır, biz de bakıyoruz aynı yere, bir bok göremiyoruz, çok kötü bir duygu o. Hoca sonra herkesi dışarı çıkarttı, 2 kişi mi ne kaldı içeride. Kocasını da çıkardı hatta. Lafı uzatmayayım, adam okumuş etmiş, bişeyler yakmış içeride, sonra “bu evde cin yok ama bi bebeğin ruhu var” demiş. “Bu bebek bunlara rahat vermiyor, bırakıp gitmeye de niyeti yok” demiş. “Neden böyle oluyo” diye sormuşlar, “görüyorum ama onu söylemem, benden bu kadar” demiş. Sonra çıktılar hep beraber, bahçeye geçildi. - 37 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Kadınlar yollandı. Kahvaltı niyetine yemek, çay filan verildi adama. Kadının kocası da orada o esnada, mevzu konuşuluyor, hoca döndü adama “bak oğlum, yakın zamanlarda senin bir yakınının, tanıdığının bebeği öldü mü? biliyor musun?” dedi. Herif cevap vermiyor, eğdi başını öne öyle. “Oğlum bak söyle, başka türlü kurtuluşun yok bu işten” dedi. Yaşar abi de “evet” dedi sadece. “Kimin çocuğuydu bu?” dedi hoca. Biz de merakla izliyoruz. “Benim kızımın çocuğuydu” dedi Yaşar abi. O an bir sessizlik oldu ortamda böyle, herkes birbirine baktı. “Naaptınız peki bu çocuğu?” diye sordu hoca, “gömdük hocam” dedi Yaşar abi. “Nereye gömdünüz?” dedi hoca, “işte mezarlığa gömdük” filan dedi Yaşar da. Hoca dedi ki; “bak oğlum, ne derdi var bilmiyorum ama bu bebek bulunduğu yerden rahatsız, yanlış bir şey yapmışsınız siz, nereye gömdüysen gel götür bizi oraya, göster yerini, bakalım” dedi. Yaşar abi hüngür hüngür ağlamaya başladı o sırada… Sonra her şeyi anlattı. Bunun kızı nikahsız hamile kalmış birinden, söylememiş kimden olduğunu da. Zaten köyden kimse de bilmiyormuş kızın hamile olduğunu.Hatta anasına babasına bile söylememiş ilk başta, altı-altı buçuk aylık olduğunu tahmin ediyorlarmış söylediğinde. Bakmışlar olmayacak, gizli saklı düşük yaptırmaya karar vermişler. - 38 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Annesi, kızı bi şekilde doğurtmuş, kendi kendine kürtaj yapmış yani. Ama tabi bebeğin eli kolu her şeyi ortadaymış artık, ağlamış bile, sesini duymuşlar. Yaşıyormuş yani… Sonra ne yapacaklarını bilememişler, boğmuşlar bebeği. Gidip kendi kendilerine gömmüşler mezarlığa… Kıble ne tarafta? Hep beraber kalkıldı, mezarlığa gidildi. Yolda giderken, hoca çevresindeki bir kaç kişiye “bu aralar sizin mezarlıkta biri öldü mü?” diye sormuş, “öldü” demişler, “tamam” demiş hoca, devam etmiş. Sonra vardık mezarlığa, Yaşar abi gitti yerini gösterdi. Kazdılar, ulan hakkaten el kadar bir bohça gibi bişey çıktı. Beyaz bir erkek gömleğine sarıp gömmüşler çocuğu, bacağı gözüküyor bi de kıpkırmızı. Hoca bir kızdı bunu görünce, “olum kıble bu tarafta, kendi kendine bir iş yapıyorsun bari buna dikkat” diye, Yaşar abi de bayıldı bayılacak, hal kalmadı artık adamda, ayakta zor duruyor. Sonra bebek mezarlıktan çıkartıldı, Götürdüler yıkamaya, olay da anlaşılmış oldu tabi, bebek ters gömüldüğü için rahat vermemiş bunlara, İslami usüllere göre bir cenaze yaptılar. - 39 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Akşam oldu sonra, biz artık hoca gidecek diye bekliyoruz, “şu adamı bir çağırın hele bakalım” dedi. Caminin avlusundaydık, çağırdılar Yaşar’ı. Gel bakalım dedi hoca buna, oturttu yanına, “bak oğlum dedi, sakın gizleme, başına ne işler açtığın gördün, sen şu mezarlıkta ölen adamı tanıyor muydun?” dedi. “Tanıyordum” dedi Yaşar abi. “Öldüğü gün gördün mü peki onu?” dedi hoca. O sorunun arkasından, yaşar abi, koca adam, koydu başını hocanın omzuna “gördüüüm hocaaam gördüüüüm” diye bir ağlamaya başladı salya sümük ama nasıl ağlamak, burnunu çeke çeke ağlıyor. Meğer bu Yaşar şerefsizi, sabahın köründe bebeği gömmek için mezarlığa gittiğinde, bebek daha yaşıyormuş. Kendi elleriyle öldürmeye cesaret edememiş, diri diri gömmeye kalkmış. Ama artık ölen kişi de artık ne arıyorsa o saatte, o da oradan geçiyormuş. Bu adamın geldiğini gören Yaşar, bebeği oraya bırakıp, kaçıp bir yere gizlenivermiş. Kazılmış bir mezarın içinde, üstü biraz toprakla örtülü bir bebeğin kımıldadığını gören adam da, oracıkta düşüp yığılıvermiş yere. Bir nevi ödü patlamış yani adamın gerçekten de. Yaşar abi bir bir anlattı bunları. - 40 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sonra hocaya teşekkür edildi, yollandı. Karısına bakmaya gittiler Yaşar’ın, sakinleşmiş ama hala tam kendinde değil böyle. Jandarmayı çağırıp çağırmayacağını tartıştı muhtarla birkaç kişi daha. Sonra ambulansı çağırdılar, dediler ki “bu kadının kızı düşük yaptı, bu da fenalaştı, cinnet getirdi, kendini doğradı, durum budur”. Jandarma da geldi yine tutanak tutmaya. Bunları ailecek alıp götürdüler. Bir gün sonra kocası geri geldi, bir hafta sonra da kızları, kadın gelmedi ama geri, bildiğin Bakırköy’e yollamışlar onu, üç ay sonra mı ne geldi o tekrar, düzelmiş, öyle aldık haberini. Sonradan kahvede, hocayla konuşan birkaç ihtiyarın anlattığına göre, hoca bunlara demiş ki, aslında bebeğin ruhu filan yokmuş o evde. Kendi cinleri buna ne olduğunu anlatmışlar. Adam bu şekilde öğrenmiş bebeğin de, mezarlıktaki adamın da nasıl öldüğünü. Sadece o an ortam gerilmesin, Yaşar da her şeyi olduğu gibi anlatsın diye öyle söylemiş hoca. Kadın da üzerindeki kesikleri aslında kendi yapmış, torununu daha kızının karnındayken kendi elleriyle çıkartıp ölüme yolladığı için kafayı kırmış herhalde. Cin filan yokmuş yani ortada. Zaten karizmaydı hoca gözümde, bir de olayı bu şekilde kurgulaması, soğukkanlılığı ve dürüstlüğüyle hepten hayranlık uyandırmıştı bende. - 41 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bu olayın ardından benim de elimde çekilmiş bir kaç poz ve birkaç dakikalık görüntü kalmıştı. Normalde gelip köyün sıkıntılarını anlatıp, dergide durmadan köyden bahsetmemi isteyenler, gelip “aman oğlum sil onları, kimseye anlatma” filan dediler. Ha yaz bunları deseler de zaten nasıl yapacam, alt tarafı kıçıkırık bir amatörüm bir mizah dergisinde. Tamam sildim” dedim onlara ama silmedim. İki yıl filan bilgisayarımda durdu, sonra alkollü ve evde yalnız olduğum bir gece, nedense bir şeyden korkup silmiştim. Gerçi sonra sildiğime de pişman oldum ya neyse…. Not: Bu olayı Ekşi Sözlük’te anlattıktan sonra bir çok arkadaş mesaj atıp, mezarlığa gömdüğümüz o cep kur’an’ının akıbetini sormuştu. Eğer bunca yıl toprak altında çürümediyse, hala aynı yerde duruyordur. Cesareti olan varsa, bir gün birlikte gidip açabiliriz. - 42 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri KIYAMET: 2019 “…arkamdan seslendi ‘lütfen ramazan ayında oruç tutun ve günlük namazlarınızı kılın, bunu yapmanızı istiyorlar, sadece bunları bile yapsanız, cennete gireceksiniz’ dedi…” Henüz Maya takviminin bitmediği ve hala bu yılın aralık ayında kıyametin kopacağını iddia edenlerin yanında, çıkıp “kıyamet, 2019′da kopacak” desem saçmalamış olur muyum? Ama buna inanmak için geçerli sebeplerim var. Belki içimizde bu konu hakkında bilgisi olan başka birileri daha çıkabilir, bir fikir teatisinde bulunabiliriz hep birlikte. Her neyse, nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum inanın. sizleri de sıkmak istemiyorum hem. 2009 yılının Eylül ayında aşıktım. Doğru düzgün tanımadığım birine hem de… Beşiktaş sahilinde içmiş ve sarhoş olmuştum, ardından da nası gaza geldiysem, elimde tüfekle, bir on metre ilerideki balonları patlatmaya çalışırken bulmuştum kendimi. Aslında patlatamıyordum. - 43 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Zira hayatımda elime ilk kez oyuncak da olsa bir tüfek almıştım, nasıl tutulacağını bile bilmiyordum ve dediğim gibi çok sarhoştum. Yanlışlıkla bir balonu patlatabilmiştim işte. Artık 2-3 atış hakkım kalmıştı ve beni izlediğini fark ettiğim bir kız sonunda dayanamayıp gülmeye başlamıştı halime. Hani zaten normalde o balon patlatma işine bile girişemem de damarlarımda dolaşan alkolün verdiği cesaretle, kıza dönüp rahatsızlığımı belirten bir bakış attım. Sonra bu davranışımdan da utandım, şaka olsun diye tüfeği ona doğrultup “bak vururum” dedim gülerek, o da “sanmıyorum becerebileceğini” dedi yine gülerek. Ben diyecek bir şey bulamadım. “İstiyorsan son atışını ben yapayım” dedi, bildiğin atari salonlarında yanına yanaşıp “ver bir tur da ben oynayayım” diyen adamlar gibiydi ve bu hoşuma gitmişti. Kabul ettim, tüfeği aldı elimden, çok acayip bir hareket yaptı o sırada. Yan tarafta duran çekirdekçiden bir avuç ay çekirdeği aldı, bunları havaya fırlattı, çekirdeklerin içine doğru ateş etti, çekirdekler sağa sola saçıldı, balonlar patlamaya başladı, bir tanesi hariç hepsini patlatmıştı balonların. Çekirdekçi, nişancı(işte balonları vurduran adam) ve ben donup kalmıştık öylece, kovboy hareketi çekmişti kız resmen bize. Öyle boş gözlerle kıza bakıyoruz, kız da gülerek tüfeğin ucuna hüffledi, aşırı sempatikti, bana uzattı tüfeği ve “bi dahaki sefere hepsini birden vurucam söz!” dedi. - 44 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Zaten konuştuğu her kıza aşık olmaya meyilli olan bendeniz, bir de kızın çektiği bu hareketi görünce, mumdan gemisini ateşten derayalara sürükleyen bir meftun olup çıkıvermiştim. “Yarın vurursun o zaman” dedim, “tamam vururum” dedi, gitti. Ben de eve gittim. Bütün gece onu düşündüm yatağımda, muhtemelen gelmeyecekti, aslında tanışmalı, oturmalı, sohbet etmeli, numarasını filan almalıydım ama asılıyor gibi olmaktan korktuğum için hiç yeltenemem ben böyle şeylere. Her neyse, öteki akşam saat 6′da indim ben beşiktaş sahiline, ümidim yoktu geleceğinden ama saat 7 gibi de o geldi. Baloncu yoktu o akşam, balonları vuramadık ama çay içtik, sohbet ettik, bira içtik, tekrar çay içtik, kafe kapanıyorken bize oturabileceğimizi söylediler, biz orada sabahladık. Ertesi gün de görüştük, sonraki gün evime geldi. Sade bir güzelliğe sahip, az konuşan bir kızdı. Bir şeyler yedik, bir şeyler içtik, konu balon olayına geldi, nasıl yaptın onu dedim. “Hile yaptım” dedi. “Nasıl hile?” dedim. “Gözbağcıyım ben” dedi. Şaşırdım, ilk kez bayan bir illüzyonist görmüştüm ve kendine “gözbağcı” diyordu. - 45 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Yapsana bişiler daha” dedim, masada duran içi votka ve elma suyu dolu bardağı aldı, bardağın ağzını eliyle kapadı, çalkaladı çalkaladı, üzerime attı, tabi ki elma suyu ve votka yerine çiçek yaprakları döküldü üzerime. Boş bardağı tekrar yerine koydu, “bu kadar hızlı içme, çarpar” dedim güldük, eğlendik. En büyük numarasını sordum. “Sen bana mutfaktan bir bardak daha votka koy, görürsün, süpriz yapacam sana” dedi. “Tamam” dedim merakla, aldım bardağı, kalktım, “çiçeklerimi yolma bak” dedim giderken. Pencerenin dibinde, solmuş, kurumuş birkaç saksı vardı işte. Mutfağa gittim, ışığı bir açtım, ne göreyim, karşımda. Şok oldum, hiç beklemiyordum resmen, gülerek geldi, sarıldı, yanağımdan öptü. Votkayı doldurduk. “Eğer içeriye benden hızlı gidersen, bu sefer dudağından öpücem” dedi, ışığı söndürüp içeri girdiğimde çoktan odaya geçmiş olduğunu gördüm. Sinirlerim bozulmuştu, gülüyordum. “Kesin ip var” dedim. Espri yapmazsam, şaşkınlığım beni komik bir hale düşürecek zannediyordum. Geldi, dudaklarımdan öptü yine de… Neyse olayı aşk hikayesine çevirmek istemiyorum. O gece bizde kaldı, öpüştük, koklaştık, aynı yatakta yattık ama birlikte olmadık. Bunu takip eden birkaç gün yine görüştük. - 46 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sonra bir anda telefonu kapalı olmaya başladı, açık adresini bilmiyordum, okulunu söylemişti ama gurur yapıyorsun işte o zaman, “ne gidicem lan” dedim. Aramadım ama aklım hep ondaydı. Bir gün okuldan dönüyorum. Metrobüsten inmişim Mecidiyeköy’de. Cevahir’in yanından yürüyorum, Fulya’ya ineceğim. Bir kadın geliyor karşımdan, genç böyle, tülbent var kafasında, bana bakarak geliyor, anladım ben bir şey soracağını. Çok kibar bir ses tonuyla, gözlerimin içine bakarak “2019 yılında öleceksiniz” dedi. ilk başta şaşırdım, sonra gülümsemeye çalıştım. Kadın devam etti; “ama korkmayın, sadece siz değil herkes ölecek. kıyamet kopacak o yıl” dedi. Ben de “eeeh sikerim zaten kafam bozuk bi de bu deliyi mi çekecem” diye düşündüm, geçtim gidiyorum, arkamdan seslendi “lütfen ramazan ayında oruç tutun ve günlük namazlarınızı kılın, bunu yapmanızı istiyorlar, sadece bunları bile yapsanız, cennete gireceksiniz” dedi. Ben de hızlı hızlı uzaklaştım oradan. Olaydan sonra, görüştüğüm arkadaşlarıma da başımdan geçen bu tuhaf durumu anlattım, hep birlikte şaşırdık, güldük. Bir buçuk sene sonra filan…. - 47 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bir arkadaşım var benim, türk kahvesi hastası, böyle gider her yerde kahve içer, dener, sonra beğendiği yerlere bizi de götürür. Bir gün yine geldi bu, Tophane’de bir yer keşfetmiş, oraya gidelim dedi. İyi dedim gidelim. Aga biz bir gittik, ben böyle kafe gibi bir şey bulacağımı zannediyorum, eski bir evin altında dükkan gibi bir yer var, harabe gibi. Pencereleri boyanmış, içerisi görünmüyor ama bir de böyle renkli boyalarla üzerine “fal ve tarot bakılır, voodoo yapılır, büyü bozulur” filan yazmışlar. Oha dedim içimden nereye geldik biz böyle. Fala da ilgisi vardı bu benim arkadaşın. Girdik içeriye, aga genç bir kız var içeride, “hoşgeldiniz” dedi. üç tane de masa koymuşlar, birine oturduk. Türk kahvesi söyledik. içtik, güzeldi hakkaten, ben zaten çok anlamam. Arkadaş tutturdu, “kapat bak, süper fal bakılıyo burda” filan diye, ben de hem inanmam hem sevmem hem de çekinirim böyle şeylerden ama ısrara dayanamadım kapadım. O sırada, böyle bir kapı vardı ortamda, o açıldı 2-3 kişi çıktı dışarıya. Kız geldi yanımıza sonra “siz içeri geçebilirsiniz” dedi bize. Biz kalktık, odaya girdik, bir de ne göreyim, bu geçen sene beni yolda durdurup, öleceğimi söyleyen kadın var ya, o oturuyor işte yerde ve yemin olsun tanıdı beni girer girmez, bana bakıyor böyle sırıtarak. Şimdi bir anda “hadi çıkalım” da demek istemiyorum arkadaşa, dedim ki ben bir tuvalete gideyim, hani gidip mesaj atma niyetindeyim “olm o kadın deli” diye. - 48 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Tam dönüp çıkacaktım, kadın “tuvalet yok burada ama rahatsız olduysanız gidebilirsiniz tabi” dedi, baktım yüzüne, aynı tebessüm var ve aynı kibar ses tonuyla konuşuyor. Sonra arkadaşıma döndü “arkadaşınızla tanışıyoruz da biz önceden, sanırım pek sevmemiş beni, oysa ona gelecekle ilgili işine yarayacak çok önemli haberler vermiştim” dedi. Ulan baktım kadın açık sözlü ve her ne kadar söyledikleri saçmaysa da söyleme biçimi gayet aklıbaşında, nasıl olduysa oldu, kendi kendime ikna oldum ben, oturduk arkadaşla birlikte. Korkuyor gibi görünmekten çekindim biraz da. Sonra kadın “ee namaza başladın mı bakalım” dedi yine gülerek, ben de korkmadığımı belli edeceğimm ya kesin ve net bir “hayır” çektim, “peki sen bilirsin” dedi kadın da. Sonra önce arkadaşın kahvesine baktı. Söylüyor bir şeyler işte, ulan hakkaten de biliyor yani, ilk kez öyle bir fala şahit oluyorum. Genelde çok sıradan şeyler söylerlerdi, bu kadın böyle benim arkadaşın hayatıyla ilgili, herkesin bilmediği şeyleri filan söylüyor. Şaşırdık ettik. Sonra bana geldi sıra… Kadın ilk başta okulla ilgili, ailemle ilgili birkaç şey söyledi. Bildi de ama yine de sıradan şeylerdi. Sonra “senin aklından hiç çıkmayan biri var” dedi. “Evet” dedim. “Hep onu görmek istiyorsun” dedi. “Doğru” dedim. “Peki onu sana göstersem bana inanacak mısın?” diye sordu. - 49 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Hani şu kıyamet olayını kastediyor, ona inanmamı istiyor. Ben cevap vermedim, “kapat gözlerini” dedi. Arkadaşla birbirimize baktık, ben gözlerimi kapadım. Ulan o an bildiğin ışınlanmışım gibi oldu. Ama yok öyle bir duygu. Hani “kadın da gözlerini kapat” dedi ama bildiğin gözlerim açık ve evimdeyim, salonda, kız karşımda duruyor, bakışıyoruz mal mal ve tüm eşyalar bıraktığım gibiydi, yani evden çıkmadan önceki son hali nasılsa o halde duruyor her şey. Sonra bir anda geri çekildiğimi hissettim, gözlerimi açtım, yine falcının odasındaydım. “Sen kimin hayalini kuruyorsun böyle?” dedi. Öyle bir şaşkınlık içindeyim ki ağzımdan laf çıkmıyor, arkadaş “söylesene olum” dedi. Ben bi daha gözlerimi kapadım, bu sefer hemen olmadı, bir kaç saniye sürdü ve tekrar evimdeydim. O da yine karşımda duruyordu, “keşke bunu istemeseydin!” dedi. Ben tam ağzımı açıp “ama…” diyecek oldum, geri çekildim tekrar gerçekten bulunduğum yere. Kadın “yok yook insan değil bu başka bir yaratık, mahluk bu mahluuuk” dedi. Bir sürü soru sordu nerden buldun bunu, kim bu filan diye. Sonra onun insan olmadığını söyledi, sinirlendim, kabul etmek istemedim. Bir iki bir şey vardı böyle üzerinde dua yazan, “bunları al evine koy” dedi. Oradan çıktığımızda ağlamak üzereydim. Arkadaşa sordum “ben hiç gözlerimi açtım mı” diye, “açmadın” dedi. Hatta o sıra kadın da gözlerini kapatıyormuş böyle benimle birlikte. - 50 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ben o akşam, tam da saat 7 gibi filan, Hava kararmak üzereyken eve vardım. Açıkçası içeriye girmeye çok korktum, çünkü ev arkadaşım yoktu, yalnızdım. Kapıyı açar açmaz hemen koridorun ışığını yaktım. Koşa koşa salona gittim, salonun da ışığını yaktım. Her şey bıraktığım gibiydi, hiç ellenmemişti. Sonra banyoya, mutfağa filan gittim, üstümü değiştim, tekrar odaya girdim o an bir şey dikkatimi çekti. Tam bakacaktım ki… Bakın nasıl anlatayım, böyle normal bir göz kırpma anında bir görüntü belirdi önümde ve istem dışı olarak tekrar gözlerimi kapadım. Falcı kadının odasındaydık ve kadının yanında aşık olduğum kız vardı, ikisi de dizlerinin üzerilerine oturmuşlar, ben karşılarında ayaktayım. Kadın bana yine “2019 yılında… unutma.. bu gece kur’an oku ve namaza başla” dedi. İkisi de gülüyorlardı. Korku içinde gözlerimi açtım. Dikkatimi çeken şeye baktım. laptopun yanında, sehpanın üzerinde, o gün votka içtiğimiz bardak duruyordu ve içi ağzına kadar çiçek yapraklarıyla doluydu. Sonra yan taraftaki saksılara baktım, hepsi çiçek açmıştı, gözlerime inanamadım. Ciddi anlamda inanamadım ama böyle ellerimle ovalayıp ovalayıp tekrar baktım. Rengarenk duruyordu karşımda çiçekler. Bu şekilde anlatınca da sanki dramatik bir son yakalamaya çalışıyormuşum gibi durdu, lakin olay birebir anlattığım gibidir. - 51 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Üç ay sonra o evden taşındım, yeni taşındığım eve kadının verdiği duaları koymadım, belki yine gelir, yine görürüm onu diye ama olmadı, bir daha hiç görmedim. Fakat 2019 tarihi hep aklımda ve ben sanki buna gerçekten inanıyorum ve öleceği tarihi bilen bir insanın panik haliyle yaşıyorum. Strese sokuyor bu beni. Anlatacaklarım şimdilik bu kadar, bekleyip göreceğiz. Not: Bu yazı üzerine Ekşi Sözlük üzerinden mesaj atan bir kaç arkadaşa, falcının yerini tarif etmiştim. Gidenler bulamamışlar, ben de bir daha gidip bakmadım, açık mıdır, başka bir yere mi taşınmıştır bilemiyorum. - 52 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri GAİPTEN GELEN TELEFON ruhibirbanyo tarafından “…Hava aydınlanıncaya kadar oturdum ben, arada bir kontrol ediyorum kaloriferi, bir süre sonra kendiliğinden soğudu hepsi. Yatmaya karar verdim, sabah olmuştu artık. Gittim, girdim yatağa. Ama bir ses vardı bu sefer de tavandan gelen…” 2011 yılının Ağustos’unda, önce bir telefon sapığımız oldu, ardından kombimiz bozuldu. Ne alaka diyeceksiniz… Aslında kombimiz bozulmamış işte! Neyse ya nereden gireceğimi bilemedim. Kronolojik olarak anlatayım bari. Ramazan daha başlamamıştı… Önce sessiz telefonlar almaya başladık. Fakat ciddiye almadık. Zaten iki günde bir filan arıyordu. Annem de biladerin çocuğuna bakmaya gidiyordu o sıralar, ben tek kalıyordum evde, o yüzden fazla da rahatsızlık duymuyorduk. - 53 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Annemin evde olduğu bir haftasonu, ben de takılıyorum aylak aylak, “aa bu havada kombiyi mi yaktın deli misin sen?” diye bir sitem işittim annemden. Halbuki ne işim olur benim kombiyle filan. Ulan baktım kaloriferler hakkaten yanıyor. Kombiye baktı annem, açık değil. Bozulmuş filan dedik, o sıra annem düğmeleri çevirdi, açtı kapattı filan. Neyse düzeldi alet. Aynı günün akşamı, yine telefon çaldı. Ben odamdayım, kulak kabarttım, içeriden dinliyorum. Annem açtı telefonu ama ne konuşuyor ne kapatıyor. “Nooluyo lan!” dedim. Bekledim bir süre, sonra çıktım odadan, kafayı uzattım. Annem eliyle, konuşmadan gel gel işareti yaptı bana. “Hassiktir” dedim bir durum var kesin. Koydum telefonu kulağıma, ses yok. Annem de eliyle bekle bekle işareti yaptı. Ulan tam o an telefondan bir ses gelmesin mi! Ama nasıl pis bir ses! Böyle hani sigara reklamında oynayan bir dayı vardı ya, boğazına koyduğu aletle konuşuyodu, aynı öyle, hırıltılı hırıltılı… “Duyduğunuz sesler gaipten gelecek, emin olun” dedi bu. Tırstım amına koyım, dediği şeyden de değil, sesi çok tırsınçtı herifin. Annem hala eliyle bekle işareti yapıyo bana, bekledim bi 10-15 saniye sonra bi daha aynı cümle. - 54 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Hani böyle ses kaydı gibi, belirli periyodlarla aynı şeyi söyleyip duruyor ama ses kaydı da değil, farklı bir tonlama var her defasında. Neyse ben 3-4 kere dinledim bu herifi, bir de nefes almamaya çalışıyorum nedense, kasılmışım, bir de karşı tarafta nefes sesi var mı dikkat kesilmişim, bekliyorum böyle. Çok iğrenç bir sessizlikti o, annem de yanımda diye korktuğumu belli etmek istemiyorum. O sessizliğin ardından gene herifin çatallı iğrenç konuşması başlıyor. Sinirlerim bozuldu, kapadım telefonu bir anda, zaten ne dinleyeceksin puştu. Ondan sonra annemle konuşmaya başladığımızda ağzımızdan çıkan her cümle, şarkı gibi geldi bana, öyle gerilmişim beklerken. Neyse pazartesi oldu, gitti annem. Ses seda yok. Ben de yaymışım taşakları, keyfime bakıyorum. Çarşambaya kadar kimse aramadı ya da ben evde değilken aradılar, denk gelmedi. Çarşamba günü, akşam üstü çaldı telefon. Gittim açtım, efendim dedim, cevap yok, “ahanda” dedim “gene bu puşt arıyo”. Bekledim, “duyduğunuz sesler hala gaipten geliyor” dedi bu sefer. Benim de tepem attı, “aloo aloo sen kimsin konuşsana kardeşiiim” çektim ben buna. Karşılık yok tabi, ben susuyorum, susunca birkaç saniye bekleyip gene aynı şeyi söylüyor ibine. Bir de daha kısa aralıklarla tekrarlıyor bu defa, 5-6 saniyede bir giriyor cümleye. Bu sefer öyle fazla dinlemedim, kapadım. - 55 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Dışarı filan çıktım, gece 11 gibi geldim. Ama bir gariplik var ortamda hissediyorum, “dur lan bir kontrol edeyim şu kaloriferleri” dedim, anam, cayır cayır, nasıl ısınmış biliyor musun, kışın öyle yakmıyoruz. Gittim oynadım kombiyle düzelttim ama boru gibi fatura girecek yani, haybeden 5-6 saat yanmış kaloriferler yazın ortasında. Sinirlerim bozuldu iyice, sapık bir yandan, kombi bir yandan. Perşembe günü, gene aynı saatler, telefon başladı çalmaya, söylene söylene gittim açtım. Aynı sessizlik, cümleye girdi, direk kapadım bu sefer. Cuma günü annem geldi. Dedim “kalorifer yine aynı şeyi yaptı, sapık da yine aradı”. Konuştuğunu söylemedim ama “arayıp, dinliyor sadece” dedim. Neyse biz bir tamirci çağırdık, herif baktı kombiye, şurasına burasına bir şeyler olmuş dedi, bir parçasını değiştirdi, 20 lira aldı gitti. Pazartesi günü de annemle Telekoma gidip dilekçe verdik. Ayrıca savcılığa da vermek gerekiyormuş. Onu da hallettik. Herif arayınca, # tuşuna basacakmışız, numarası belirlenecekmiş. “Öyle bir durumda evden çıkmayın ve saati not alın, birkaç saat içinde biz size geri dönüp aranıp aranmadığınızı teyit edicez” dediler. “Eyvallah” dedik. Annem gitti o gün gene biladere. - 56 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Annemi uğurladıktan sonra eve döndüm ben de, sanki takip ediyormuş gibi 10-15 dakika içinde aradı. Bu sefer “hiçbir ses duymuyor musunuz” dedi. Tam üç kere bunu teklarladı kısık sesiyle, ardından yine “artık duyduğunuz hiçbir ses gaipten değil, yanıbaşınızda, emin olun” dedi. “Yeter ulan” dedim, bastım #’e. Çatır çutur bir sesler geldi, radyolarda olur ya frekans değiştirirken ince bir ötme sesi gelir, aynı öyle, kapandı sonra telefon karşı taraftan. Bekledim yarım saat, gene çalmaya başladı, heyecan yaptım bu sefer, dedim “kim olduğu ortaya çıktı galiba sonunda ortaya”, Telekom’dan arayacaklar ya sözde… Ulan açtım, gene sapık, sadece bir hırıltı var ama… Anlamaya çalışıyorum, gülüyor mu napıyor belli değil. Fakat özellikle bu ses hala kulaklarımdadır yani, aklıma geldikçe korkarım. Kapadım telefonu, kapar kapamaz yine çalmaya başladı, açtım bu sefer hiç ses yok, kapadım, gene çalmaya başladı, “sikerim böyle işi” dedim, gittim telefonun fişini çektim. Öyle uyudum o gece. Sonra aynı hafta içi… Uyuyorum bir gece… Hani deliksiz de uyuyan insanım, bir şey oldu uyandım ben. Yatak kalorifere dayalı benim, ısınmış gene. - 57 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Hasiktir” dedim, şimdi gece gece uğraş bununla. Kalktım, oynadım kombiyle, düzelmiyor meret, hepten bozulmuş. “Bari” dedim, “bütün kalorifleri vanalarından kapatayım, kesin çözüm olsun”. Odalarınkini kapadım, gittim salona, salonda iki tane petek var, onları da kapadım, çıktım salondan, koridorda yürüyorum, karşımdaki odanın da kapısı açık böyle tamam mı, kalorifer görünüyor içeriden… Bir şey dikkatimi çekti benim. O az önce kapattığım vana var ya, bildiğin gerisin geri dönüyor kendi kendine. Koridorun ortasında dizlerimin üzerine bir çöktüm abi ben. Kalbim herhalde 180′le filan atıyodur yani o an, bakmanız lazımdı. Artık ne yapacağımı bilemedim, yani “bağırsam mı acaba” diye düşünüyorum. Dondum kaldım öyle, kitlendim amına koyım. Hatta birkaç ay sonra Google’a “dizlerinin bağı çözülmek” yazıp aratmıştım, bildiğin başıma geldi o durum işte. Neyse bir süre o pozisyonda durdum ben, sonra derin derin birkaç nefes aldım, kalktım ayağa, gittim vanayı kapatmaya yine. Sanki böyle sıkışır da çok ağır döner ya bazı şeyler, aynı öyle. Tüm gücümü sarfedip azcık çeviriyorum, bırakınca gene eski haline dönüyor, gözümün önünde sanki görünmez birisi çeviriyormuş gibi. İzliyorum böyle ağır ağır dönmesini. Gittim diğer odadaki peteği kontrol ettim, o da öyle, tekrar açılmış. “Hassiktir yaa” dedim, “yarrağı yedik, evde bir bok var kesin”, emin oldum artık. Uyku muyku da kalmadı tabi, sikseler gidip uyuyamam o moddayken. - 58 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ne yapayım ben de açtım ışıkları, interneti açtım, televizyonda bir canlı yayın buldum. Küçükken de evde yalnız kaldığımda canlı yayın bulurdum hep, korkum geçerdi o zaman. Sanki bir yerlerde hayatın devam ettiğini biliyor olmak iyi gelirdi. Hava aydınlanıncaya kadar oturdum ben, arada bir kontrol ediyorum kaloriferi, bir süre sonra kendiliğinden soğudu hepsi. Yatmaya karar verdim, sabah olmuştu artık. Gittim, girdim yatağa. Ama bir ses vardı bu sefer de tavandan gelen. En üst katta oturuyoruz biz, çatıda böyle tıkır tıkır bir şeyler oluyor. “Yeeaa” diyorum, “fare filan dolaşıyordur heralde”, çünkü öyle normal bir yürüme sesi filan da değil, çok seri. Hani başka zaman olsa döner kıçımı uyurum ama herifin dediği şey geliyor aklıma, “duyduğunuz hiçbir ses gaipten değil” diye, psikolojim bozuldu iyice, adamın dediğiyle örtüştürüyorum ister istemez. Ben artık nasıl yaptım, nasıl geçirdim o haftayı bilmiyorum ama cumayı iple çektim. Annem gelince de her şeyi anlattım. Biz gene gittik PTT’ye. anlattık durumu, bakalım dediler. İncelediler, “sizden bir çağrı almamışız biz” dediler. Yani basmamışsınız diyor kız # tuşuna. Halbuki bastım. “Napıcaz needicez” diyoruz. “Bişey yapamayız, sistem budur, bir daha aranırsanız basın” diyorlar. Neyse hızlı geçiyorum, biz bu işe çare bulamadık. - 59 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Eve, numarayı gösteren telefon aldık bir işe yaramadı, bir bok göstermedi, abim bile gitti kavgalar etti. En son, bizi arayan numaraların bir dökümünü çıkarıp vermişler, bazı saatler boş, hiçbir şey yazmıyor, bazılarında numara var. O numaraları araştırdık. Saçma sapan yerler. Ya telefon kulübesi ya saçma sapan bir şirkete ait filan. Polise gittik, onlar da “bir şey yapamayız” diyorlar. Annem çok ısrar edince acıdılar, “şikayetçi olduğunuz birisi varsa söyleyin araştıralım” dediler. Ee öyle de biri yok amına koyım ortada, kimin adını vereceksin şimdi durduk yere. Biz bildiğin durumu kabullendik, eğdik başımızı öne, aman aranmayalım diye dua eder olduk. Annem de gitmemeye başladı sonra beni yalnız bırakmamak için. O sıra buz dolabı bozuldu bi de. Hayır, artık normal mi değil mi anlayamıyosun evde bir şey olunca. Karşı çatıda martı ötüyor, benim götüm üç buçuk atıyor oturduğum yerde, öyle bir haldeyim. En sonunda biri valideye tavsiye vermiş, falanca bir yerde bir hoca varmış, bunların evine hırsız girdiğinde, kimin olduğunu söylemiş filan zamanında. Ona gidecek annem. Hayatta istemem aslında böyle bir şeyi ama artık başka çare de olmayınca her şeye umut bağlar oluyorsun. - 60 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Şaka maka, annem gitmiş bu hocaya, herif de “evin üç yerine bakın” demiş, söylemiş yerlerini böyle. O üç yerin ikisinden muska çıktı sonra, annem aldı onları tekrar hocaya götürdü, herif bozmuş muskaları. Bunun dışında da hiçbir şey anlatmadı annem o zaman ama telefonlar kesildi ardından. Kombi de yanmadı kendi kendine. Sonra biz çok ısrar ettik, ağzını aradık annemin, en sonunda “ben öğrendim kim olduğunu hallettim o işi” dedi. “Nasıl” dedik. Hoca buna tam isim vermemiş ama baya bi tarif etmiş kim olduğunu. İsminin içinde geçen iki harfi ve kocasının ne iş yaptığını söylemiş ayrıca. Evet, bu arayan ses erkekti ama yaptıran kadınmış. Artık nasıl oluyor bilmiyoruz. “Hayatta söylemem” dedi annem o zaman, “benimle beraber mezara gidecek” filan dedi. Bir iki şüphelendiğim isim vardı, onları sordum anneme, en azından mimiklerinden filan anlarım diye, ser verip sır vermedi kadın. Ama bir daha da rahatsız edilmedik yani. Ben de eskiden güler geçerdim bu cinci hacı hoca tayfasına, bu olayın ardından saygı duymaya başladım inceden inceye ne yalan söyleyeyim, en azından artık dalga geçmiyorum. Bildiğin problemi çözdü adam nasıl yaptıysa… - 61 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “HAYALET” SEVGİLİM “…Dediler ki ‘bu bağlantının yapıldığı yerde hiçbir şey yok. daha doğrusu artık yok’. Yıkık virane yanmış bir evmiş orası şu an kimsenin oturmadığı…” Valla ne kadar doğaüstü, ne kadar “siktir lan seni yemişler” denir bilmiyorum bu başımdan geçenlere. Peşinen söyleyeyim de sonra “ulan yüzyılın klişesi bu” demeyin. Sonunda “aslında ölüymüş/aslında öyle biri yokmuş” türünden bir mevzuya bağlayacağım çünkü… Geçtiğimiz yılın ekim ayında, Ekşi Duyuru’da bir hatun kişiyle tanışıp mesajlaşmaya başladım. Ocak ayına kadar da konuştuk. Yüzünü hiç görmediğim birine aşık oldum ben. O kadar kafa kızdı. Yalnız ilişkimiz biraz tuhaftı, sözde o da bana aşık olmuştu ama hiçbir görüşme talebimi kabul etmedi. 7 aralıkta, yaşadığını söylediği muhitten çok uzakta bir yerde buluşma isteğinde bulundu en son, o gün de Galatasaray-Fenerbahçe derbisi var diye ben gitmemiştim. İyi ki de gitmemişim… Kim bilir neyle karşılaşacaktık mına koyım… - 62 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Onun ardından da defalarca görüşmek istedim ben ama o asla yanaşmadı. Facebook kullanmıyordu, Twitter hesabı yoktu. Tek kanalımız Ekşi Duyuru’ydu. O dönem en çok ratingini benim üzerimden almıştır o site bak, hayvan gibi yeniliyordum sayfayı gece gündüz… Telefon numarasını vermek istemiyordu, buraya uzun uzun yazmama gerek yok ama hepsi için bir bahanesi vardı işte. Sadece adını ve okuduğu okulu biliyordum, onu bile taksit taksit söylemişti, soyadını çok sonra söyledi mesela, okulunu daha sonra, en son bölümünü söyledi filan. Google’dan arattım, hakikaten öyle biri vardı. Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Hazal Sönmez… Sonra ben artık dayanamaz oldum. İnanılmaz ısrarcı olmaya başladım, çok direttim, dedim ki “kabul etmiyorsan gelip okuluna bulacam seni”. “Gelme” dedi pek tabi bu bana, dinlemedim gittim. Gününü hatırlamıyorum işte, bu yıl, ocak ayında bir gün, ben daha önce hiç yolunu bile bilmediğim Koç Üniversitesi’ne gittim, fakültesini buldum. Bekledim ettim.. Valla bu konularda çok tırsağımdır ama gözümü kararttım, gittim millete “Hazal diye birini tanıyor musunuz?” diye sormaya başladım. Tanıyan çıktı tanımayan çıktı, biri “şu taraftalar” dedi, oradan birine sordum, “bak orada gidiyolar ortadaki” dedi. Üç kız gidiyordu. Koştum peşlerinden, “Hazal” dedim. - 63 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Döndüler üçü birlikte, baktılar suratıma. Adımı söyledim, dedim “Ben Ruhi”. Hiçbir tepki vermediler. “Eyvah” dedim, feci keklenmişiz bunca zaman! Yine de son bir ümitle “Ekşi’de konuşuyoruz ya” dedim. Bunlar birbirlerine baktılar, sonra benim ki ağlamaya başladı hüngür hüngür. Allahı var güzel kızdı ama hiçbir anlam veremiyordum niye ağladığına. Başkaları da geldi sonra, toplandılar, bir iki de lavuk geldi arkadaşlarından, beni rahatsız ediyorum kızı sandılar sanırım, bir de kavga edecektim neredeyse orada. Az kaldı giriyorduk elemanlarla birbirimize. Sonra cinsiyeti kız olan arkadaşlarından biri dedi ki; “Yaa Hazal’ın böyle bi sapığı var, sen ilk değilsin, Hazal’ın ağzından birileriyle konuşup duruyor sürekli” dediler. O an çöktüm işte ben. Bir de bu gerçek olan Hazal bir bağırdı “git söyle ona, artık ne istiyosa çıksın karşıma gelsin, canma yetti” filan diye, ne yapacağımı şaşırdım, hızlıca uzaklaştım oradan. Akşam eve geldim hiç çaktırmadım duyuru’da konuştuğum kişiye okula gittiğimi. 10-15 gün kadar sonra bir fotoğraf almayı başardım. Dedim ki ben buna “ya 100 kilosun ya da bakılmayacak kadar iğrenç bir yüzün var, kendini bu kadar saklamanın başka nedeni olamaz” dedim. “Tamam” dedi, “senin için fake bir e-mail hesabı açıp bir fotoğraf yollayacağım şimdi” dedi. Gerçekten de yolladı. - 64 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bambaşka bir kız, ha o da çok güzeldi ama o okula gidip gördüğüm kız değildi. Ulan ben buna sonra bir saydırmaya başladım, dedim “sen şöyle yalancısın, böyle dolandırıcısın, sapığın tekisin, gittim okula, o kızın haberi bile yok benden, kimsin sen niye kandırıyosun beni” filan diye döktüm içimi. O son mesajım oldu işte… Daha da yanıt alamadım. Benim arkadaşlar zaten bana en başından beri “o işte bi iş var, normal değil, bak erkek çıkabilir, kekleniyo olabilirsin” gibisinden şeyler söylüyolardı, dedikleri gibi çıktı, iyice rezil olmuştum. Neden sonra bilmem, bir gün aklıma esti, kızın bana yolladığı bu fotoğrafı Google görsellerde arattım. taak diye çıktı birinin Facebook profili. Bambaşka bir isim yazıyor. Tıkladım, açıldı duvarı, böyle en son bir yıl önce filan yorumlar yazılmış; “seni kaybettiğimize inanamıyorum, sen hep bizimlesin”, “seni çok seviyorum, cennette buluşucaz” gibi bir dünya yorum. “Ulan” dedim, “ölmüş birinin profil fotosunu bulmuş yollamış çakal, hiç riske girmemiş” filan diye düşündüm. Konu kapandı… Üzerinden beş ay geçti… Haziran, 2012.. Harem’den İzmite döneceğim bir gün, Efetur’dan almışım bileti, bekliyorum. Cuma akşamı yoğun olur öyle, daha 45 dakika var otobüsüme. - 65 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Anaa bi baktım, bu okulda gördüğüm kız yok mu, gerçek Hazal? O da orada. Normalde konuşmazdım ama gözgöze gelince o da beni tanıdı, fark ettim, durdu böyle, sanki bir şey söyleyecekmiş gibi. Gittim yanına, dedim “özür dileyeyim bari, anlatayım olayı” diye düşündüm. Gittim işte, ulan kız benden özür diledi, eğer adımı filan bilseymiş arayıp bulacakmış hatta beni, o gün öyle davrandığı için pişman olduğunu ama o aralar bu konu yüzünden hassas olduğunu filan söyledi. Kız da İzmitli’ymiş meğersem, benden önceki otobüse almış bileti. Biz bununla oturduk, yarım saat sohbet ettik orada. Kız diğer mevzuları da anlattı. Facebook’tan da birileriyle konuşulmuş bunun ağzından. O konuştuklarından biri kızın telefon numarasını bulmuş, sonra inandıramamış bir de o internettekinin kendisi olmadığına, uğraşıp durmuş böyle bikaç kişiyle. Ben de bana yolladığı resimden bahsettim. Dedim “ölmüş birinin resmini yolladı bana, arattım Google’dan” dedim, “Hilal Yemişoğlu diye bi kız çıktı” dedim ama daha ben der demez kızın gözler açıldı faltaşı gibi… Böyle ağladı ağlayacak, “ne diyosun sen yaa!” filan dedi. Meğer tanıyormuş bahsettiğim kızı. “Arkadaşımdı o benim, onun fotosunu mu yollamış?” dedi. - 66 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ağladı zırladı. “Eh dedim ne biçim bi işin içine düşmüşüm ben böyle” dedim. Kız otobüsüne binerken telefon numaramı istedi, öyle bıkmıştım ki vermek bile istemedim ama verdim. İki gün sonra aradı kız beni İzmit’teyken. “Gidip savcılığa başvuralım mı?” dedi. birlikte gidiceğiz hani, onun adıyla benimle konuşulduğu için beraber şikayette bulunacağız. İstemedim. Israr etti, dedim “yardımcı olmak isterim ama daha fazla bu konunun içinde olmak istemiyorum”. “Peki nicki neydi söyler misin?” dedi, onu söyledim. Kapattık telefonu. 15 gün önce bir daha aradı, “biz arattık bulduk bişeyler ama yüzyüze görüşmemiz lazım” dedi. “İyi ulan” dedim, “görüşelim hadi”. İzmit halkevindeki benzincide randevulaştık. Bir baktım siyah bir jeep durdu yanımda, babasıyla birlikte geldiler. Uyuz oldum iyice, ailesi de karışmış mevzuya. “Delikanlı gel bi yemek yiyelim önce” dedi, bindik arabaya mecburen, bastı gitti, evlerine götürdü beni. Yahya Kaptan’ın arkasına yeni yapılan villalar var ya orada oturuyorlarmış, annesi de evde. Açtı kapıyı kadın. Geçtik oturduk sofraya. Ufak erkek kardeşi varmış bir de. Yemek esnasında yok okul mokul, sıradan şeyleri sordular, Sonra veranda gibi bir yer vardı, oraya çıktık, kardeşini almadılar oraya. Çay filan içerken açıldı asıl mevzular. - 67 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ben bir daha baştan anlattım her şeyi annesiyle babasına. Dinlediler böyle hiçbir şey demeden. “Tamam” dediler bitirince, “şimdi açık konuşacam” dedi adam, mevzu biraz kıllı rahatsız olabilirsin gibisinden bir uyarıda bulundu. Benim bunlara verdiğim nicke mesaj atmış kız. Cevap da almış. Ne yazmış ne konuşmuş bilmiyorum artık. Sonra işte o konuşmalar üzerinden şikayette bulunmuşlar savcılığa. Artık ip numarası mı nedir anlamam o teknik konulardan ama bir şekilde bulunmuş o konuşan kişinin nereden bağlandığı. Fakat işte öyle kolay olmamış, sanırım ilk başta kızın bağlandığı ip belli değilmiş de, onun tam mesaj attığı saat ve saniyelerde Ekşi Duyuru’ya nereden bir şeyler post edilmiş filan onlara bakmışlar. Ben adamın konuşmalarından araya başka kişileri soktuğunu, bu iş için çok emek harcattığını, kısaca taşşaklı bir adam olduğunu anladım zaten. Her neyse… Dediler ki “bu bağlantının yapıldığı yerde hiçbir şey yok. daha doğrusu artık yok”. Yıkık virane yanmış bir evmiş orası şu an kimsenin oturmadığı. Saşırdım biraz ama “eyvallah” dedim. “Fakat” dedi adam, bu bana fotoğrafı yollanan ölmüş kız var ya, orada ölmüş işte. - 68 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Daha doğrusu kendini asmış. Sebep? Meğer bunlar arkadaş filan değillermiş. Bu Hazal denen kız, o ölen Hilal’ın sevgilisini artık elinden mi almış, bir şeyler olmuş işte. Kız da depresyona filan girmiş asmış kendini orada. Baba-kız birlikte anlatıyorlardı o kısımları bana. Kız yine ağlamaya başladı o an. İşte anlatıp bitirdiler her şeyi… Ulan mevzu bitti, fark ettim ki o konuşmadan bana kalan sadece bir korku oldu. Hiçbir sikime yaramayacak bir sürü şey dinlemiştim, bir de üstüne götüm üçbuçuk atmıştı. Zaten sırf onlara olan uyuzluğumdan dolayı yazıyorum bunu da şimdi buraya. “Senden istediğimiz” dedi adam “bunları kimseyle paylaşmaman. Ne Hazal ile tanıştığını, ne o diğer kızla konuştuğunu kimseye söyleme, unut gitsin, hassas konular bunlar” dedi. “O kızın da ailesi var sonuçta, duyarlarsa onlar da çok üzülürler” dedi. “Tamam” dedim. Eve döneceğim zaman, “ben bırakayım seni” dedi. İstemedim, zorla bindirdi arabasına, geri geldik halkevine. “Şimdiden teşekkür ederim bize yardımcı olduğun için, kimseye söylemeyeceğini umuyorum” dedi, “eyvallah” dedim. “Bak” dedi, “işte ben şöyle adamım, böyle çevrem vardır” filan, “yarın öbür gün bir şeye ihtiyacın olursa hiç çekinmeden gel” gibisinden bir sürü şey söyledi. Nezaketen teşekkür ettim. Sonra torpidodan bir zarf çıkardı, “al bunu” dedi, anladım ne olduğunu istemedim, ısrar etti, lakin adam ısrar ederken bir anda sertleşiyordu böyle, hani on numara iş adamı karakteri. - 69 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Çok yardımcı oldun, öğrencisin, onun için veriyorum” dedi. Valla para hırsından değil de bir an önce kurtulayım şu işten, ineyim o arabadan diye “tamam” dedim aldım. 1000 dolar çıktı sonra içinden. O paranın da amına koyayım zaten, hayrını göremedik onun da… Sonra o kızın intihar ettiği evin orada oturan bir arkadaşım vardı benim, ona sordum, dedim “böyle bir olay oldu mu oralarda hiç, öyle bir şey duydum ben” dedim. “Ben o evde bi kıza tecavüz edilip öldürüldü, zaten ondan sonra bilerek yaktılar orayı diye biliyorum” dedi bu. Ulan iyice birbirine girdi her şey, daha da sormadım, öğrenmek istemedim valla. Ramazan başlamadan bir gün önce de işte-benim için en boktan kısmı burası oldu- resimlerim klasöründe duruyordu o kızın fotoğrafı, nedense bir açıp bakmak istedim. Aga bi tıkladım ben, açıldı görsel ama birbirine girmiş resim. Bozuk jpeg dosyaları olur ya öyle. Neden bilmiyorum yaşadığım bu bir sürü şey boyunca en çok o resmi o halde görünce korkmuştum. Valla niyetim yoktu ama artık nasıl korktuysam oruç tutmuştum ilk hafta. Öyle de bir işe yaradı, imana geldik inceden… - 70 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Daha da ne diyeyim bilmiyorum! Yaşadıklarım gerçek midir, taşak mı geçildim, birbiri ardına kötü tesadüfler mi yaşadım hiçbir fikrim yok… - 71 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri KÖYDEKİ AYİN: Aliş’i Anma Günü “…Sonra tuttu kızın kafasını ısırmaya çalıştı, o sıra zincirinden çekti adam deliyi. Sonra tekrar vurmaya başladı, kızın yüzü gözü kan içinde kalınca iyice, tuttu kafasını yere vurmaya başladı, bir iki kere vurdu, sonra çektiler yine zincirinden götürdüler…” Ne yazık ki anlatacağım bu olay hakkında net bir tarih ve mekan adı belirtmem mümkün değil. Ama birkaç yıl önce, Kocaeli’nin bir köyünde yaşandığını söyleyebilirim fazla muallakta kalmaması açısından. Birol adında bir arkadaşım vardı, hala var, her sene köyüne davet ederdi bu bizi. Belirli bir günde, bir eğlence yapılırmış. “Çok güzel oluyo gidelim” filan derdi. İşte bir defasında kabul ettim ben bunun bu teklifini, “tamam ulan” dedim, “bu yıl gidelim hadi”. Neyse aga günü geldi, biz gündüz buluştuk, takıldık, akşama doğru da yola çıktık, hava daha tam kararmadan köye vardık. Evine gittik bunların, yemek yedik önce annesi babasıyla, sonra köy meydanına indik. Kalabalık böyle, hareketli bir ortam var. - 72 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Kocaman bir kazanın içinde helva pişiriyorlar. Hiç de sevmem helvayı, yememiştim o yüzden ben. Daha önceden sormuştum Birol’a “nasıl bir eğlence bu?” diye. “Köyün bütün gençleri yakalamaca oynuyor” filan demişti. Bu helva olayını söylememişti. “Nedir?” dedim “peki bu helva, bunu neden dağıtıyorlar?” diye sordum. “Bilmiyorum abi, adet işte” dedi. Lavuk, kendi adetinden bihabermiş meğersem. O gece bildiğin çok deli bir ayine şahit oldum sonra ben. Neyse efenim, helva dağıtıldı bitti, hava da karardı, böyle sandalyeler filan atmışlar sokağa, insanlar oturuyor, fakat en önde çok yaşlı bir teyze var. Herkes sırayla onun elini öpüyor. O kadının kim olduğunu sordum bizim Birol’a, “yaa işte onun için düzenleniyor bu olay” filan dedi. Sonra bu kadının elini öpüp icazet alan gençler köyün meydanında oyuna başladılar. Köyün merkezi diyebileceğim noktada bir cadde var, o caddeye ve caddenin etrafındaki evlerin bahçelerine yayılarak, geniş bir alanda oynadıkları bir yakalamaca oyununa başladılar. Otuza yakın delikanlı ikiye bölündü, yarısı ebe oluyor, yarısı kaçıyor işte. - 73 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Birol “gel girelim” dedi, ben istemedim, o tek başına girdi sonra aralarına. Ebelerin elinde düğüm atılmış beyaz bir havlu var, yakaladıklarına o havluyla vurup sobeliyorlar, sonra sobelenen havluyu alıp kovalamaya başlıyor, diğeri kaçıyor filan, öyle bir oyun. Ama koca koca insanların, duvarlardan, çitlerden atlaya atlaya oynadıkları bu oyunu izlemek zevkli ve heyecanlıydı söyleyeyim. Oyun devam ederken, ben de izleyenlerin içindeyim böyle, köylülerin arasında dolaşıyorum, yürüyorum. Yaşlı bir adam vardı ama böyle Moda’da filan yaşayan beyaz saçlı, kavruk tenli kodamanlar olur ya öyle bir adam. Bunun oturduğu yere siyah bir havlu bağlamışlar. Ben onun yakınlarına ilişmiştim, o sıra “hoşgeldiniz delikanlı” dedi bu bana. Hoşgeldin beşgittin muhabbetti yaptık, hani nereden geldiğimi kime misafir olduğumu filan sordu, öyle iki lafladık. Etrafındaki insanlar da eşi, kızı, torunları filanmış. Sonra olayı anlatmaya başladı, eğlencenin neden düzenlendiğini söyledi, ağzım açık kaldı. Zamanında köyde Aliş adında bir genç varmış. Bu Aliş, işte benim bu konuştuğum adamın halasına aşıkmış. Lakin bunlar köyün zengin ailesiymiş, Aliş ise sıradan bir köylü, vermemişler dolayısıyla kızı Aliş’e. Aliş her şeyi yapmış, kaçırmaya bile kalkmış, olmamış. - 74 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sonra divane olmuş, kafayı yemiş. Eline bir havlu almış, çoluğu çocuğu, kimi görüyorsa artık kovalamaya, yakalayınca da havluyla vurup kaçmaya başlamış. Kimseye zararı yokmuş ama… Sonra Aliş’in aşık olduğu kızı başka bir adama vermişler. Bu sefer Aliş, milletin peşinde koşmayı bırakmış, sadece bu damadı kovalar olmuş. Sabah akşam peşinde dolaşıyormuş adamın. Gördüğü yerde havluyla vurup kaçıyormuş. Kaç kere dövmüşler, usanmamış devam etmiş. En sonunda bir gün bu damat, kayınpederi, kızın abileri filan, güpegündüz bu Aliş’i görüp yanlarına çağırmışlar. Sonra da adamı tutup, bir öküz sürüsünün içine atıp ezdirmişler, Öyle bütün köyün önünde hayvanların altında ezilmiş bu Aliş. İşte onun yıl dönümüymüş o gün. Herhalde yüzümdeki ifadeden neler hisettiğimi anlamış olacak ki, “yaşlılar, işte cehalet, yapmışlar zamanında böyle şeyler” dedi. Kendi babası, amcası, dedesi filan işte adamın cinayeti işleyenler. “Şimdi olsa böyle olmaz tabi” dedi. Sonra akıl ettim, o herkesin elini öptüğü nineyi sordum, “kim bu?” diye. Aliş’in kız kardeşiymiş meğersem o da. “Kaç yaşında?” dedim. “100 vardır, en azından 90′ı devirmiştir” dedi. Ulan garip hissettim kendimi, bir efsanenin canlı tanıkları, o kahramanların torunları filan, hepsi karşımdaydı. - 75 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yalnız kadını da görseniz var ya nasıl şirin bir teyze, böyle elma gibi yanaklar, yemyeşil gözler, dişsiz ağzında hep bir tebessüm, oğlanları izliyor öyle. Sonra bu yakalamaca oyununu bitirdiler elemanlar, tek sıra dizildiler böyle insanların karşısına. Daha orta yaşlı insanlar oturuyor demiştim ya, bunlar böyle maniler söylemeye başladılar yüksek sesle. Sonra evin birinden bir kız çıkarttılar hacı tamam mı, bembeyaz bir entari giydirmişler. Biri tutmuş getiriyor kızı. Getirdi bıraktı ortalığa, ne yapacaklar diye bekledim, o ayakta dikilen gençlerden biri çıktı sonra bir koydu kızın suratına, kız dürek düştü yere. “Oha” dedim “nooluyor!”. Kız düşünce bir de tekme savurdu, geri gitti sonra. Başka bir tanesi geldi, o vurmaya başladı, izleyenler de elleriyle alkış tutuyor böyle hey hey hey çekerek. Abi gözlerime inanamadım, millet sırayla gelip kıza bir güzel geçiriyor birkaç tane, geri gidiyor sonra. Kız kanrevan içinde kaldı, 10-15 kişi dövdü böyle kızı. Sonra kaldırıp götürdüler. Bizim Birol vurmamıştı kıza, vursa zaten sikerdim belasını, sonra yanıma geldi, “ne olum bu?” dedim. “Abi gelenek bu, bu şekilde yapılıyor, o kız gönüllü zaten” dedi. “Vay amına koyım!” dedim. - 76 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sonra başka bir kız getirdiler aynı şekilde, bir de bunu böyle dizlerinin üstüne çöktürdüler, sonra diğer taraftan birileri daha çıktı. Bir adam, elinde başka bir adama bağlı zinciri tutmuş, geliyorlar. Böyle boynundan bağlamışlar zinciri herife, köpeği tasmasından tutmuş da gezdiriyor gibi getiriyor diğeri. “Hayırdır inşallah bu ne acaba” dedim beklemeye koyuldum. Ulan o zincire bağlı eleman deliymiş meğersem, kambur bir şey zaten, elleri böyle dizlerine geliyor, ağzından tükrüğü akıyor. Abi bu deli geldi, bir girişmek girişti kıza, nasıl vuruyor ama görmeniz lazım, kız da savrulup duruyor bir o tarafa bir bu tarafa. Sonra tuttu kızın kafasını ısırmaya çalıştı, o sıra zincirinden çekti adam deliyi. Sonra tekrar vurmaya başladı, kızın yüzü gözü kan içinde kalınca iyice, tuttu kafasını yere vurmaya başladı, bir iki kere vurdu, sonra çektiler yine zincirinden götürdüler. - 77 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Artık nasıl etkilendiysem, döndüğümde, bir deftere o delinin resmini karalamıştım.” Var ya artık kusacaktım neredeyse. O sırada o kodaman dediğim adamla tekrar gözgöze geldim, kaşlarını kaldırıp kafasını eğdi böyle “naparsın işte köylü milleti” demek ister gibi. Ama ben o an anladım ki Saadettin Teksoy boşuna ekmeğini yememiş bu işin yıllarca. Alt tarafı İstanbul’a iki saat mesafedeki bir köyde bu denli akıl almaz bir adet yıllardır süregelebiliyorsa, Anadolu’nun adı sanı bilinmeyen yerlerinde kim bilir daha neler oluyordur. - 78 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Artık saat gece 2′yi geçmişti. Herkes kalktı sonra, en önde Aliş’in kız kardeşi. Yürümeye başladık ağır ağır. Yalnız yola çıkmadan önce böyle yoklama gibi bir şey yapıldı. Her haneye mensup fertler grup grup toplandı, eksik var mı diye bakıldı, bir kişinin bile kalmaması gerekiyormuş köyde, öyleymiş adet. sonra yola çıkıldı işte. “Neyere gidiyoruz?” dedim Birol’a, “işte şurada falanca yerde devam edilecek” gibisinden bir cevap verdi. “Hadi bakalım” dedim, neredeyse yarım saat yürüdük. Böyle tepe bir yere geldik, yamacın üstündeyiz, aşağıya doğru uzanıyor işte geniş bir alan, köy bitiyor o bulunduğumuz noktada. Ateş yaktılar, millet toplandı çevresinde, öylece dikiliyoruz. O esnada iki kişi, bu Aliş’in kız kardeşinin kollarına girip onunla birlikte yamaçtan aşağı yürümeye başladılar. Çalılık, kayalık bir şeyler var, onların arkasına girip gözden kayboldular, sonra iki adam geri geldi, kadın yoktu, bırakmışlar orada teyzeyi. Ben zaten Birol’dan ümidi kesmişim artık bir bok bildiği yok, gittim başkalarına sordum “nooluyo şimdi?” diye. “Aliş’in nuru gelecek işte bacısıyla kavuşmaya” dediler. Anlamadım tam, bir 15-20 dakika sonra bir uğultu olmaya başladı, herkes bak bak filan diye bir yeri gösteriyor, ulan bi baktım, bilseydim önceden çekerdim telefona, hakkaten böyle tam önümüzde yıldız kayması gibi bir şey olmakta. Böyle bir ışık geldi geçti gözümüzün önünden. Ben artık iyice afallamıştım. - 79 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sonra birileri türkü söylemeye başladı ama Türkçe değil. sonradan öğrendim, Pomakça’ymış. Yeyse böyle türküyü söylüyorlar, sonra bitince bir kıta mani, tekrar başka bir türkü. Öyle öyle sabahı ettik biz orada. Gün ışımaya başladı. Adamlar gittiler tekrar, 15 dakika sonra geldiler teyzeyle, teyze iki gözü iki çeşme ağlamakta, “gördüm Alişimi, gördüm ağabeyimi, içime doğuyor bu sondu, ben çıkmam artık seneye” diye böyle nasıl içli içli ağlıyor bir görseniz, yürüyemiyor ağlamaktan. Ateş söndürüldü, köye döndük. Hava aydınlanmıştı iyice ama bir süpriz de köyde bekliyormuş beni. Aga biz bir gittik, bütün köyün evlerinin kapısına beyaz havlular bağlanmış. Kim bağladı belli değil, bütün köy toplanıp gitmiştik oysa. Artık sormadım daha fazla. O havluların hepsini söktüler tek tek, tek bir kişinin evinde saklanacakmış hepsi gelecek yıla kadar, sonra da gelecek yıl düzenlenecek törende, yakalamaca oyunu o havlularla oynanacakmış. “Vaaay arkadaş” dedim yaa, adetlere bak, mistizme bak mına koyım. Sonra döndüğümüzde bütün arkadaşlara anlattık tabi biz bu olayı. Normalde Birol’un lafına inanmazdı millet ama zaten asıl ateşli ateşli anlatan ben olduğum için çok şaşırdılar. Gelecek yıl için hemen karar verdik biz, kamera alıp gidecektik. - 80 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Belgesel tarzı bir şey çekmeye niyetlendik. İçimizden biri kıl dönmesi, biri de basur oldu aynı tarihte, ameliyat işleri çıktı ben de tek gitmedim. Sonra da bizim teyze ölmüş zaten, sadece helva kavurup yemişler o sene. Şu an devam ediyorlar mıdır bir fikrim yok açıkçası. Ne kadarına inandınız siz bu anlattıklarımın bilemem artık, zira ben olsam hayatta inanmazdım böyle bir şeye ama ömrümün en ilginç deneyimlerinden biriydi yani benim için o gün yaşadıklarım ve gördüklerim. En çok da bütün köy, köyü terk ettiğinde orada ne oldu ne bitti, o havluları kim getirip bağladı, onu merak ediyorum. - 81 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri GÜZEL SANATLAR MORGU “…baktım bizim Cansu ciddi ciddi hayalet gördüğüne filan inanıyor, aldım karşıma, söz verdirdim, dedim ‘bak başımız belaya girebilir kimseye söyleme bunları’, anlattım ona her şeyi. Kızın korkusu geçti olanları duyunca ama şimdi de ben korkuyordum anasını satayım…” İstanbul’un saygın hastanelerinden birinde başlayıp süregelen bir olaylar zincirini anlatayım size de dibiniz düşsün hele. Gerçi şimdiden mesaj kutumu dolduracak “siktir lan” temalı iletilerinizi görebiliyorum ya neyse, anlatayım yine de… Lakin başımın belaya girmemesi için elimden geldiğince isim vermeyeceğim, versem de değiştireceğim belirteyim, hiç bulmaya çalışmayın o yüzden. Güzel sanatlar eğitimi veren bir okulda okumaktayım. Birinci sınıftayken, sanatçılığa ilk adımı atmanın verdiği gaz ve özentilikle, yukarıda bahsettiğim hastaneye gittik anatomi çalışmak için. Anatomi nasıl çalışılıyor peki? - 82 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Giriyorsun morga, kadavra çiziyorsun işte, bu. Ölü resmi yapma işi. Dediğim gibi içimizde korkanlar filan olsa da o gazla 30 kişilik bölümün 25′i yollandık bir cumartesi günü hastaneye. Bizi zaten bekliyorlarmış. İçeriye girdiğimizde hemen buyur ettiler. Hastanenin başhekimi, okuldan bir profesörle kankaymış, zaten o hoca ayarlamıştı organizasyonu. Yerin üç kat altına indirdiler bizi. Oradaymış morg. Bir görevli var başımızda, ama herif de şaşkın, ilk kez böyle bir tecrübe edinecek herhalde o da. Girdik biz morga, zaten girer girmez kesif bir koku karşılıyor sizi. Adam kabinlerden birini açtı rastgele, çekti çıkardı içerden cesedi. Üstü örtülü böyle. O ana kadar hiçbirimiz çalışıyorduk ama birbirimize korktuğumuzu belli etmemeye o an başladı “ayyy, ıyyyy” sesleri. Ben korkmuyordum gerçi… Hademe örtüyü kaldırdı, 50-55 yaşlarında bir kadın bedeni. Böyle bembeyaz olmuş, avurtlar çökmüş. Kadının yüzü de ortaya çıkınca bizim gruptan çığlıklar kopmaya başladı. Kızın biri fenalaştı filan, daha başlamadan 6-7 kişi terk etti orayı. Kalanlarımız çizmeye başlayağız, herife dedik ki “açmıyon mu abi örtüyü?”, adam tribe girdi, “tamamen mi soyacam” diye. Dedik “böyle olur mu” filan, adam neyse yukarıdan aşağıdan katladı çarşafı, göğüsleri beli filan kapalı ama hala, lavuk izin vermiyor. - 83 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Diyoruz “olmaz böyle, bi anlamı yok çizmemizin bu şekilde”. “Ben mevtaya saygısızlık yapamam” diyor adam. O sırada bir arkadaş fotoğraf makinesi getirmişti yanında, çıkardı, çekim yapmaya başladı, fotoğraflarını çekiyor işte ölen kadının. Herif “hooop hooop kardeş” filan diye ona da atıldı. Ulan her boka müdahale ediyor herif. Sonra başhekim girdi içeriye “çocuklar hoşgeldiniz, nasıl başladınız mı?” diye. Geldi baktı “ohoo daha hiç çizmemişsiniz ki” dedi, tak diye kaldırdı kadavradaki örtüyü tamamen. “Hadi güzel güzel çizin, kolay gelsin” dedi, tam çıkacakken hademe buna “hocam fotoğraf da çekmek istiyorlar mümkün mü?” gibisinden bir şey sordu. “Çeksinler çeksinler karışma sen çocuklara” dedi, gitti adam, göt oldu hademe de… Neyse biz başladık çizmeye, fotoğraf çekenler oldu, bir süre sonra gerginliği atıyorsun üstünden zaten, artık hepimiz ölülerle poz verir olmuştuk. Bizim bütün bölümün Facebook’taki profilleri ölülerle yanyana çekilmiş fotoğraflarla doldu o hafta. Çocukluk işte… Biz o gün 4-5 farklı kişinin resmini yaptık. Gördüğüm kadarıyla ölülerde beliren sabit bir takım değişiklikler oluyor; vücudun bembeyaz olması, göz altlarının morarması, ağız, burun ve göz kenarlarında yaralar… En çok o yaraların neden olduğunu merak etmiştim ben, diğerleri zaten bildiğimiz şeylerdi. Oluyormuş demek ki öyle… - 84 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Neyse biz yaptık resimlerimizi o gün. Geldik okulda hocalara gösterdik filan. 1-2 hafta sonra yine aynı prof’un dersinde biz hocaya yine sorduk gidip gidemeyeceğimizi. Kadın da önceki sefer resmi yazışma yapmış meğer hastaneyle, yeniden uğraşmak istemiyor ama “istiyorsanız gidin, başhekime selamımı söyleyin alırlar sizi” dedi. O haftasonu iki arkadaşla(Emre ve Cansu) beraber yollandık biz hastaneye. Tam kapıdan giriyoruz, bir baktım benim İzmit’ten bi arkadaş vardı, Tuğrul, onu gördüm ben. Tıp okuyordu bu çocuk. Staja başlamış orada. Dedi “napıcaksınız?”, anlattım durumu, “vaaay” dedi, geldi içeriye bizimle birlikte. Biz çıktık başhekimin yanına, anlattık durumu. Çok güler yüzlü bir herifti. “Tamam ama…” dedi “sizden sonra o görevli gelip bana dert yandı, rahatsız olmuş adam, başkasını vermem lazım sizin yanınıza” dedi. Bizim Tuğrul da “ben dururum hocam” dedi. Kabul etti doktor da. Başhekim de resimle ilgiliymiş meğersem, amatör takılıyormuş öyle. Biz tam çıkarken “çocuklar bi ara gelin de benim de çalışmalarımı görün, değerlendirin bi” filan dedi, iyice götümüz kalktı tabi bizim de. Neyse biz indik yine aşağıya. O geçen gelişimizdeki adam da yoktu zaten oralarda. Girdik içeri. - 85 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Tuğrul açtı böyle kabinlerden birini, “siz bi bakmayın” dedi bize, örtüyü yavaşça kendi olduğu taraftan kaldırıp baktı, sonra “tamam bu olur” dedi tamamını kaldırdı. “Niye bize göstermiyon lan” dedim ben buna. “Abi dün çok feci bir kaza oldu hastanede, çocuğun biri öldü, cenazesi belki alınmamıştır, o çıkmasın diye kontrol ettim” dedi. “Niye nooldu ki?” diye sorduk biz buna. “Abi çocuğun birinin kafası asansöre sıkıştı” dedi Tuğrul. Biz “oha lan o nasıl oluyo” şeklinde şaşırdık. Asansörden birinin camı kırıkmış, çocuk da gitmiş sokmuş kafasını bakmak için, tam o anda kabin geçmiş, almış götürmüş çocuğun başını, inip bodrumdan almışlar sonra kafasını. “Ona baktım. görmenizi istemem!” dedi. Biz eyvallah çektik, başladık çizmeye… İşte hem çiziyoruz, hem sohbet ediyoruz, geçti bir saat, dedik “bi sigara molası verelim artık”, çıktık dışarıya. Yalnız Cansu sigara içmiyordu, o dedi ki “siz çıkın, ben şöyle bi hastaneyi dolaşıcam”. “Tamam” dedik, ayrıldı bu bizden, biz de içtik sigaralarımızı geri döndük. Biz çizmeye devam ettik ama Cansu’dan ses seda yok, aradım ben bunu açmadı da… Bekliyoruz, bir saat oldu neredeyse, döneceğiz yani, içeride de çok durulmuyor kokudan hem de soğuk böyle. - 86 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri O esnada biri girdi içeri koşa koşa “yaa yukarıda biz kız bayılmış, sizin arkadaşınızmış galiba” dedi. Biz fırladık, hakkaten yatırmışlar Cansu’yu, başında da var işte bir iki kişi, kız zor konuşuyor, elleri titriyor filan. “Nooldu” dedik biz buna. Hemşire “arkadaşınız halüsinasyon görmüş” dedi… Bizim kız koridorlarda dolaşırken, asansörün içine sarkmış kafası kopuk bir çocuk görmüş, tabi basmış çığlığı, koşa koşa gitmiş yardım istemeye, orada da düşmüş kalmış böyle. Tabi gördüğü hayal de hastanede bir gün önce yaşanan bir mevzu ile ilgili olduğu için millet toplandı başımıza. Dediler “hikayeyi duyunca çok korkmuş heralde kız, hayal görmüş, olur öyle” dediler. Ama bizim Cansu kabul etmiyor, “gördüm ben” diyor. Genç bir doktor vardı, gidin bakın bakalım morga dedi. Gitti bir kaç kişi, ulan bir geldiler, dediler “morgta değil ceset”. Eminim o an dokturundan hasta bakıcısına herkesin götü üç buçuk attı. Karıştı ortalık iyice. Derken başhekim de geldi, anlattık durumu, “alla alla” filan dedi. Sonradan ortaya çıktı ki çocuğu ameliyathaneye almışlar, kafası dikilip öyle defnedilecekmiş, o yüzden morgda değilmiş, herkes de bir rahatlama oldu tabi. Bizim Cansu hariç… - 87 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Geliyoruz 4-5 ay sonrasına… Mart ayında tıp haftası varmış. Tabipler odası da işte bir takım etkinlikler düzenliyor, bir de karikatür sergisi ayarlamışlar. Ben de birkaç şey çizip gönderdim, kabul edilmiş. İşte kokteyle çağırdılar, yemek veriliyormuş sonra da. Gittim, bir baktım bizim başhekim de orada. Tanıdı bu beni, biz konuştuk filan ayaküstü, sonra yemekte de yanına oturttu. Şarabı da içince iyice açıldım ben, kanka oldum herifle. Sonra bitti gece, dedi “ben bırakayım seni gideceğin yere”, dedim “gerek yok”, ısrar etti. Bindik arabasına, yolda giderken dedi ki bu, “ee resimlerime bakacaktınız hani? vaktin varsa gel, evde atölyem var, oturup bi konuşalım”. Başhekimle kanka olmanın verdiği gazla hemen kabul ettim ben tabi. Gittik adamın evine, böyle site içinde, güzel güzel apartmanlar var, onlardan birinin en üst katında oturuyormuş. En üst kat da iki katlı, çatı katını stüdyo yapmış işte herif kendine. Biz çıktık, adam böyle her yeri ahşap döşetmiş, biblolar, resimler filan, para bok tabi. Şarabın üstüne birer kadeh de rakı patlattık, ben Bedri Baykam kesildim anasını satayım. Bakmayın resimden de öyle çok anlamam da anlatıyorum da anlatıyorum, övüyorum bir yandan adamın işlerini. Lakin saat 12 oldu, adam bir dolabı kapatıp diğerini açıyor. Hayvan gibi çizmiş, hepsini gösterme derdinde. - 88 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri O esnada telefonu çaldı bunun, açtı, işle ilgiliydi sanırım, izin istedi çıktı bu odadan. Bekliyorum gelmiyor. Dedim ki “bari ben göstermediklerine de bakayım, gelince anlatırım hızlı hızlı, aradan çıksın”. Başladım dolaplardaki resimleri çıkarıp bakmaya. Aga böyle raf raf dizmiş işte adam. Bir tanesinde böyle, nasıl desem, değişik çizimler var. Böyle kolu bacağı kopmuş adamlar, ağzı yırtılmış, karnı kesilmiş insanlar filan çizmiş. Kağıtların hepsini kaldırdım, çıkardım dolaptan, altlarından fotoğraflar çıktı bir sürü. Amına koyım herif hastanede ya, çekip durmuş herhalde sürekli ne kadar yaralı, kötü durumda insan varsa. Bakıyorum tek tek resimlere, bir de ne göreyim anasını satayım. Hastanenin koridoru, çocuğun biri asansörün önünde yığılıp kalmış, kafası yok ve koridorun sonunda, aslında fotoğraftan yüzü net olarak seçilemeyen ama arkadaşım olduğu için benim hemen tanıdığım Cansu! Ben o fotoğrafı bir gördüm var ya, hani birinci katta olsak pencereden atlar kaçar giderdim. Hemen geri koydum. Resimleri de geri koyacağım derken bir tanesi dikkatimi çekti, o fotoğrafın eskizini de yapmış adam. Demek ki çekip çekip eve getirip resimlerini yapıyor. Sonra bir anda adamın ayak seslerini duymaya başladım, elim ayağıma dolaştı iyice, hepsini geri koydum, oturdum sandalyeye, diğer resimleri inceliyormuş pozu takındım. Adam girdi içeri, gördü baktığımı, yüzü böyle bir anda değişti “aa bakmaya devam mı ettin ben yokken” dedi. - 89 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Evet” dedim ben de, “çok ilgimi çekti bunlar” filan, sallıyorum tırttan, sorsa bir şey, edecek iki kelimem yok yani. Sonra dedi ki bu “yaa geç oldu sen git istersen, başka bi zaman devam ederiz” dedi ama yüzünden hiç hoşlanmadım yani. Çıktık odasından kapıya doğru gidiyoruz, “ulan” diyorum her an sırtıma bıçağı saplayabilir bu benim, sonuçta ölülere poz verdirip resmini yapacak kadar psikopat olan adam onu da yapar yani. Neyse vardım ben kapıya sağ salim, adam, “işte siteden çıkınca sağa dön taksi durağı var” dedi. “Tamam” dedim, çıktım. Hakkaten de nasıl bir şok halindeysem, normalde dolmuşa binerim, niye taksiye para vereyim yani ama itaat ettim, gittim 30 lira bayıldım bir de gece gece. İyi ki domal filan dememiş yani herif. Neyse sonraki gün, ben bizim Tuğrul’u aradım, kapalı adamın telefonu. Meğersem numarasını değiştirmiş o da, hastaneye de gidemiyorum başhekimle karşılaşma korkusundan, anlatamadım durumu çocuğa. Ama baktım bizim Cansu ciddi ciddi hayalet gördüğüne filan inanıyor, aldım karşıma, söz verdirdim, dedim “bak başımız belaya girebilir kimseye söyleme bunları”, anlattım ona her şeyi. Kızın korkusu geçti olanları duyunca ama şimdi de ben korkuyordum anasını satayım. Hani resimleri aceleyle koydum yerine, o yüzden mehtemelen belli olmuştur diye düşünüyorum. - 90 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Gel zaman git zaman bizim doktordan hiç ses çıkmadı. Ben, yaz geldiğinde bizim Tuğrul’u İzmit’te gördüm yine, Acısu Parkı’nda. Dedim “yaa sizin başhekim var ya…” dedim. “Hee görevden aldılar onu, nooldu?” dedi bu. “Niye aldılar?” diye sordum. Zaten daha o asansör davasında ihmalkarlıktan soruşturma açılmış adam hakkında, başka bir iki şey daha varmış, başka bir hastaneye yollamışlar herifi başhekimliğini elinden alıp. “Sen niye sordun?” dedi Tuğrul bana, anlattım tüm olanları. Şok oldu o da. Dedim “anlatma kimseye”. Sonra bir sonraki yıl bana tabipler odasından davetiye geldi yine, tekrar bir sergi düzenliyorlarmış, işte katılımınızı talep ederiz filan diyorlar. Katılmadım tabi ki. O yıl da sergiye gelen tüm işleri satın almış adamlar tanesi 400 liradan. Bildiğin mis gibi parayı kaçırdım ya la, bak içime oturdu tekrar düşününce. Durum budur yani, kafası kopmuş ve bir anda ortadan kaybolan bir ceset bile görseniz, durup bir düşüneceksiniz “aga bunun arkasında ne olabilir” diye, ayrıca doktorların da bir takım hobileri ve tutkuları olabilir, psikopat olmasın yeter, buna dikkat edeceksiniz… - 91 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri KENZ-ÜL HAVAS “…Neyse aynı gün, banyoya gittim, diş macunu duruyordu çamaşır makinesinin üzerinde, kapağı açılmış bunun, tamamı sıkılmış. Aga tırsacam tırsamıyorum da, hani böyle bir şekil, bir yazı olur tırsarım, rastgele sıkılıp bırakılmış. Bir de o gün fark etmedim ama sonradan gördük benim ev arkadaşıyla, küvetin içi de simsiyah olmuş, ne olduğunu bilmiyoruz ikimiz de…” 2008 yılının başları efendim, bir şekilde üniversiteyi bırakmak zorunda kalmıştım o dönem. Ailemle de karşı karşıya gelmiştim filan, feci zor günlerdi. Neyse atlattık şimdi ama o dönem öyle depresyonlardayım ki artık neyle meşgul olacağımı şaşırmışım. Eski kitap toplamak da işte o zamanlardan kalma bir alışkanlık oldu benim için. Orhan Pamuk’un Sessiz Ev romanındaki tarihçi Faruk karakterine çok özenmiştim, sonradan öğrendim ki Orhan Pamuk da tıpkı Faruk gibi çalışırmış. Arşivlere girer, eski belgeleri ortaya döker, onlardan bir hikaye yakalama derdine düşermiş. Uzatmayayım, işte ben o dönem, cebimdeki üç kuruş parayla sahaflarda dolaşıp, eski kitapları toplamaya başladım. Lakin artık nasıl bir özentiysem Latin alfabesi ile - 92 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri yazılmış olanları almıyorum, sadece eski yazı ile dizilmiş olanlar ilgimi çekiyor.O yüzden de bir bok anlamıyorum. Gerçi öğrendik sonradan okumayı da. Ben böyle inceden mevzuyla ilgilenmeye başladıktan sonra bu tip koleksiyonerlerle de tanışmaya başladım. İnternet üzerinde birkaç forum vardı, Beyazıt’ta bir kaç kahve, dükkan vardı, oralara takılıyorlardı. Gerçi bu adamlar arşivleri geniş olmasına rağmen maddi düzeyleri yüksek olmadığı için çok kıymetli eserlere ancak saf bir sahafı veya aceleci bir satıcıyı kandırabilmişlerse, şans eseri sahip olabiliyorlardı. Onun dışında da Ömer Koç’la filan rekabet etmeye zaten imkan yoktu. İşte ben o dönem epeyce bir alışkanlık haline getirdim bu işi. Gördüm ki bu uğurda hayatı kayan adamlar var. Millet tüm varını yoğunu bu işe adıyor. Bir de defineciler vardı, onlar tam takıntılı, doğru yanlış milyon tane harita dolaşırdı elden ele. Gel zaman git zaman ben yeni bir okula girdim, ilgim azalmıştı koleksiyon olayına ama devam ediyordum, arkadaşlarla filan görüşüyordum arasıra. Fulya’da oturuyorum o dönem, Mehmetçik Caddesi’nde. Bir gece Aytekin’le Cengiz geldiler. Bunlar da benim akranım ama bu işin ekmeğini de yiyen tipler. Böyle bir araya - 93 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri gelmelerimiz olurdu dostlarla, herkes sahip olduğu şeyleri getirir, birbirine gösterirdi. Üzerine konuşurduk. O gece Aytekin bir defter getirmiş yanında. Yadigar defter, bir yerden bulunma değil. Bunun annesinin amcası-büyük dede diyorlarmış adama- 104 yaşında rahmetli olurken sahip olduğu bu defteri Aytekin’in dayısına vermiş ki buna da elvermek denirmiş. “Gel” demiş “nasıl kullanılacağını anlatayım sana bu defterin, sen devam ettir”. Ama yakın zamanda da ölmüş. Dayısı da korkmuş Aytekin’in, defteri ablasına, yani Aytekin’in annesine vermiş. Böyle elden ele gezen, defter dediğime bakmayın, el yazması bir kitaptı bu. Aytekin defteri ilk çıkardığında pek ilgimi çekmedi açıkçası. Süleymaniye sahaflarında, uyanık satıcıların fahiş fiyatlara satmaya çalıştığı, eskiliğinden başka hiçbir kıymeti olmayan önemsiz kitaplardan biridir diye düşündüm. “Yok abi öyle bir şey değil bu” dedi Aytekin. Ulan baktık eski Türkçe bir kitap, üzerinde “Seyyid Süleyman el Hüseyni Hazretlerinin neşrettiği İnegöllü Yonca Yusuf Efendiye ait hüddam ve havas ilmi” yazıyor. İnceledik biraz, içinde cin çağırmak, ruh çağırmak, büyü yapmak, ne ararsan var. Böyle şeylerden de tırsmam normalde ama bir çizimler yapmış mesela adam… Bunu tarif edemem aslında, çizimleri koymam lazım buraya… Kedi çizmiş, insan çizmiş fakat belli yani bir psikopatın kaleminden çıkma çizimler. - 94 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bir de orada yazdığına göre en kolayı cin çağırmak, sadece tek bir duası vardı onu okuyorsun, geliyormuş cin. Büyü yapmak, ruh çağırmak filan baya karışık, ebced hesabı bilmek gerekiyor, bir sürü materyal gerekiyor filan, öyle… Neyse efenim biz o gece kitabı inceledik ettik, satacağız, ona karar verdik. Ama nasıl? Benim yeteneğim vardır bu çizim işlerine, defterdeki şekilleri filan ayrı bir kağıda çizeceğim, yazılardan da bir kısmını yazacağım, bizim okuldaki semiyotik profesörüne göstereceğiz nedir ne değildir diye. Bir bilgi veya kaynak öğrenmeye çalışacağız konu hakkında. Defteri göstermemek için böyle yapıyoruz. Bir de defterden birkaç sayfa scan edip bu forumlara filan koyacağız belki bilen çıkar diye. Normalde define haritası veya tarihi eser fotoğrafı filan paylaşmak yasaktır ama herhangi bir değeri olmadığını düşünerek defteri koymanın bir zararı olmayacağı kanaatine vardık biz. Aytekin de defteri bende bıraktı o akşam çizimleri yapacağım diye, gitti bunlar. Olan benim ev arkadaşına oldu amına koyım sonra. - 95 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Şimdi bu Aytekinler’in gittiği gece var ya… Saat 12′yi geçmiş, televizyon izliyorum, ev arkadaşım geldi, şöyle şaşkınlıkla içeriye bakıp, “ne iş olum oyun mu oynuyonuz” dedi, bastı gitti banyoya. Geldi tekrar içeriye sonra, içmiş bi de kafası da iyi “hani nerede arkadaşın?” dedi. “Kim ulan?” dedim, “Serpil buradaydı ya” dedi. Serpil de komşunun 4-5 yaşlarındaki kızı mınakoyım, arada gelirdi bize canı sıkıldığında. “Ne alaka olum hayal mi gördün?” dedim, “yok olum buradaydı ya kız, zıplıyodu koltukta” dedi, “hasiktir git yat yaa” dedim ben de buna. “Alla alla” dedik, yattık, inanın kitap aklımdan çıkmıştı bile benim o zaman. Sabah oldu, uyandım, gittim salona baktım bu benden önce uyanmış oturuyor, benim de daha afyonum patlamamış, gittim attım kendimi bir koltuğa, yaktım bir sigara, içiyorum aç karnına. 1-2 dakika sonra kafasını kaldırıp kapıya baktı bu, sonra bana döndü “ne iş lan? konuşmuyor musunuz abinle?” dedi, “o nereden çıktı?” dedim, “sen abinin yanında sigara içmezdin” dedi.. “Allah allah” diyorum “noluyo”, “ne zaman geldi abin, gece mi geldi? söyleseydin çöpleri atardık” filan diyor, ev bira şişesi doluydu. “Lan oğlum sen iyi misin?” dedim ben buna. Meğer iki saattir abimle oturmuş muhabbet ediyormuş bu, ben sigarayı yakınca kalkıp gitmiş abim. - 96 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Hiç kitaptan bahsetmedim korkmasın diye, uyurgezerlik filan da vardı bunda, “psikolojiktir abi o, sen bi doktora git istersen” dedim. Bir panik hali aldı ondan sonra beni, aradım Aytekin’i, dedim böyle böyle. “abi yıllardır evde duruyor o defter hiçbir şey olmadı bize ama yine de rahatsız olduysan alayım” dedi. “Dur daha scan etmedim, yarın veririm ben sana” dedim, kapattık. Ben hakkaten o gün bazı sayfalarını taradım defterin, koydum internete. Akşam biri mesaj atmış; “Kardeş, elindeki kitabın ne olduğunu biliyor musun sen? Buraya konur mu bu? Çabuk görüşmemiz lazım” filan demiş. Ben de mesaj attım buna cevaben, “nedir bu?” diye sordum, “böyle olmaz, telefon edeyim” dedi, istemedim numaramı vermek, msn verdik msn de konuştuk. Dediğine göre; bu defterden 17 adet varmış, sahtesi de çok dönüyormuş piyasada. “Falanca sayfasına bak şöyle bir şey var mı?” diyor, bakıyorum var, birkaç tane sordu böyle, hepsi var, defter orjinal anladığımız kadarıyla. Bu defterlerden 13 tanesinin kendilerinde olduğunu, iki tanesinin yurt dışında başkalarında olduğunu biliyorlarmış. Diğer iki defterin yeri belli değilmiş, biri bu benim elimdeki olabilirmiş. “Ne yapacaz” diye sordum, “bize ver” dedi. - 97 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Kaça?” dedim, “inan o defterin ne olduğunu bilsen, üstüne para verirsin almamız için” dedi. “Ulan kurnaza bak, ucuza kapatacak hesapta” diye düşündüm, yanaşmadım satmaya, baya ısrar etti, kabul etmedim. En son “çıkıyorum ben” dedim, hızlı hızlı telefon numarasını yazdı, “bunu not et, ihtiyacın olabilir, ararsın” dedi. “Eyvallah” dedim, aldım numarayı tedbir olarak. Neyse aynı gün, banyoya gittim, diş macunu duruyordu çamaşır makinesinin üzerinde, kapağı açılmış bunun, tamamı sıkılmış. Aga tırsacam tırsamıyorum da, hani böyle bir şekil, bir yazı olur tırsarım, rastgele sıkılıp bırakılmış. Bir de o gün fark etmedim ama sonradan gördük benim ev arkadaşıyla, küvetin içi de simsiyah olmuş, ne olduğunu bilmiyoruz ikimiz de… Bak şimdi, buraya inanmayacaksınız muhtemelen ama artık hikaye gibi okuyun ne yapayım, bir şey diyemem. O gece uyuyoruz ev arkadaşımla. Ben bunun çığlığıyla uyandım. Yan odadan sesi geldi, adımı söylüyor, ağlıyor filan, kalktım, ışığı yaktım hemen, gittim yanına “ne oldu” dedim. - 98 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Abi hiç iyi değilim ben” dedi “bir uyandım başucumda sen oturuyorsun böyle dik dik bana bakıosun, nooldu diyorum, cevap vermiyosun, sonra biraz daha dikkatle baktım, suratın yemyeşildi, bağırmaya başlayınca kayboldun” dedi. “Olum rüya olmadığına emin misin” dedim, “bilmiyorum” dedi. Su verdim, sakinleştirdim, oturduk bir yarım saat, pek yatmak istemedi bu, zorla yatırdım ben bunu. ben de korktum mına koyım, karar verdim defteri çıkartacağım ertesi gün elimden. Ama gerek kalmadı buna… Ne kadar geçti üzerinden bilmiyorum, yine bunun sesiyle uyandım ben “eh yeter artık filan” diye de söyleniyorum içimden, aga baktım başka sesler de var, gözü bir açtım 5-6 tane adam evin içinde, birinin elinde silah var- hay sikiyim ya orospu çocukları bak yine aklıma gelince tuhaf oldum. Defteri soruyorlar buna, bu da anlamamış ne olduğunu, yalvarıp duruyor adamlara, bir tanesi de benim yanıma geldi adamlardan. Dedim “tamam ya defter bende ama benim değil emanet” . Veremem ayağına yatacağım hesapta ama nasıl vermeyeceksem, zaten bir höt dediler ödüm patladı mına koyım. Kalktım verdim defteri, kontrol ettiler, tam gidecekler, ben bir ümitle “abi cinli yalnız bu defter, normal değil” dedim. “Bizi cin çarpmaz abisi” dedi güldü bir tanesi. - 99 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Diğeri geldi “abicim çocuk oyuncağı değil bu işler bak, nereden buldunuz siz bu defteri?” dedi. Dedim “arkadaş verdi” sonra düşündüm, Aytekin’in de başını belaya sokacağım, “sahaf bir arkadaştan buldum daha doğrusu” dedim. “Uğraşmayın olum böyle şeylerle, kimseye de söylemeyin buraya geldiğimizi, sizin iyiliğiniz için bunlar, anlamazsınız şimdi” dedi, çıktı adamlar. Ulan şimdi polisi arasan bir türlü aramasan bir türlü. Aytekin’i aradım ben, dedim böyle böyle. O da inanır bana normalde ama kıllanıyor haklı olarak, hani çok kıymetli bir şey çıkmış olma ihtimali de var. Neyse ertesi gün buluştuk, msn’de konuştuğum adam da dahil, her şeyi anlattım ben buna. Sonra herifin bana verdiği numarayı sorgulattık Turkcell’de, bir isim çıktı karşımıza. Sonra o ismi Google’da aradık, bir iş adamı çıktı, Maslak’ta şirketi varmış herifin. Hani bu yaptırmış olabilir, bundan kıllanıyoruz ama emin de değiliz. Aytekin ısrar etti, aradık, tanıttım kendimi, anlattım tüm olanları, “allah belanızı versin” dedi, “gördünüz mü şimdi olanı ” dedi, bir iki saydı sövdü, kapadı telefonu. Artık numara mı yaptı, yoksa gerçekten başkası mıydı gelenler hala bilemiyoruz. Sonradan araştırdık, elimizdeki kitabın adı Kenz-ül Havas imiş ve bu çok az bulunan, büyü yapma, cin çapırma gibi konularda en doğru bilgileri barından bir kitapmış. Ama bizim elimizdeki nüshanın akıbeti ne oldu, o adamlar kimdi, hiçbirini bilemiyoruz. - 100 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri UCUBE(BEK)LER “…Girdik böyle mezarlığın içine, yürüyoruz, dedik ‘polisi de arayalım’, bu Rafet abi dediğim adam da manyaktır biraz, ‘önce bi biz bakalım’ dedi. ‘Niye?’ dedik, ‘cinler, cenaze yapıyo olabilirler’ dedi…” 2-3 yıl kadar önce, Bağçeşme Mezarlığı’nda, mezartaşı atölyesinde çalıştığımı başka bir olayda belirtmiştim. İşte bu dönem, bir gece dükkanda takılırken ilginç bir olay geçti başımızdan. O gün, sabahtan kararlaştırmış, rakıyı, kavunu, mezeyi hazırlamıştık. Akşam işler bitince güzel bir sofra kuracaktık kendimize. ama aksilikler oldu, iş uzadı filan, saat 12′ye doğru anca başlayabildik masayı kurmaya. Mezarlığın bekçisi Rafet abi de geldi katıldı bize. Kavunu bile kesip dilimlemiştik yani, öyle söyleyeyim. Tam başlamak üzereydik… Şimdi olay daha iyi anlaşılsın diye başka bir mevzuya geçiyorum ama döneceğim tekrar buraya, hem daha heyecanlı oluyor bu şekilde anlatınca… Derya adında bir arkadaşım var, fotoğrafçılık okuyor bu kız. Bir ara düğünlerde filan çekim yapıyordu. Sonra bir gün geldi bu, “doğum fotoğrafçısı oldum ben” dedi. - 101 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “O ne” dedik, adını vermeyeyim, özel bir hastaneden teklif almış, parası daha iyi olduğu için kabul etmiş. Doğum anını fotoğraflayacak işte. Bildiğin manyaklık bana kalırsa ama millet yaptırıyormuş bunu. 3-4 yıl öncesi ama bu, o mezarlıktaki geceden de önce yani. Neyse bu kız bu işi yapıyor, ilk başta ilginç geliyordu bize de sorup duruyorduk “nasıl oluyo” diye ama normale dönmüştü bir süre sonra herkes için. Neyse, derken, bir gün aradı beni bu, buluştuk biz. Çay filan içiyoruz, “sana bişi göstericem” dedi. Çıkardı dizüstü bilgisayarını, girdi bir klasöre, “ulan ne göstericek bu bana” diyorum bebeklerle ilgili, aga bir fotoğraf gösterdi ki! Şimdi ben size fake bir videonun linkini vereceğim, korkmanıza gerek o yüzden ama gördüğüm şey tıpkı buna benziyordu işte, böyle bir şeydi; Ben fotoğraflara baktım, “işin gücün yok bunlar mı uğraşıyosun kızım sen? ama güzel olmuş” dedim. “Gerçek bunlar” dedi. Tabi ben bu sefer şoke oldum, bir şey diyemedim, photoshopla yaptı zannetmiştim ilk başta. Videodaki bebek gibi aynı ama gözleri yerinden tamamen fırlamış, kafası ufacık, bildiğin bir ucube. - 102 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Mal mal baktım bizim Derya’nın yüzüne. O hafta doğmuş bu bebek, “kaç gündür uyuyamıyorum” dedi, ağlamaya başladı kız. Zar zor sakinleştirdim onu, sonra anlatmaya başladı. Tabi bu bebek doğunca, doktorlar bile çekinmiş, annesine göstermek istememişler. Babası görmüş önce, adam hiç üzülmemiş ama, öyle diyor Derya. “Takdir-i ilahi” filan demiş, sonra koridorda Derya’yı görünce “naaptın fotoğrafları” diye sormuş, Derya da “silicem ama makineyi açmaya korkuyorum” demiş, herif kapmış makineyi kızın elinden, atmış yere, tekmeleye tekmeleye parçalamış kızın kaç paralık aletini. Fakat içindeki kart sağlam kalmış ve nihayetinde karşımda duruyordu işte o resimler. “Bana niye gösterdin?” dedim, “korkumu paylaş diye” dedi. “Teşekkür ederim” dedim. Meğer herifin adresini almış hastaneden, gidip makinesinin parasını isteyecekmiş. “Sen de gelir misin?” dedi, “Ulan gene aldık başımıza belayı ama hadi bakalım” diye düşünerek istemeden kabul ettim, yollandık. Müstakil bir evde oturuyorlarmış, böyle ufak bir bahçesi var, girdik biz içeri, tam girdik evin kapısı açıldı, 2-3 kişi gözüktü, bizi görünce adam atladı, “buyrun ne istemiştiniz” filan diye. “Makinemi kırmıştınız, onun parasını almaya geldim” dedi. - 103 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Derya giderli giderli, zaten hasta olurum kızların şu cesur tavrına, kavga çıksa dayağı yiyecek olan benim. Neyse adam kibarlaştı nedense bir anda “aa tabi ne demek, siz yarın gelin, kusura bakmayın, mutlaka vericem” dedi, “iyi” dedik biz de, geri döndük, adam da içeri girip kapıyı kapattı, döndük biz de. Ama hemen sonra dairenin kapısı yeniden açıldı ve yaşlı bir adam kucağında bebekle çıkıverdi. Gerçi sarıp sarmalamışlardı, yüzü görünmüyordu bebeğin ama ağlıyordu, sesini duymuştuk. Zaten göresim de yoktu hiç. Ertesi gün Derya gidip parasını almış. Sonradan o işi de bıraktı bu kız, muhabir oldu, İzmit’in yerel gazetelerinden birinde çalışıyor. Neyse… Dönüyoruz tekrar mezarlıktaki o geceye… Dediğim gibi tam sofrayı kurduk, başlayacağız biz, birdenbire cama vurdu birisi. Karanlıkta belli de olmuyor kim olduğu. Usta gitti açtı kapıyı, mahallenin gençlerinden iki eleman girdi içeriye, Rafet abiyi de görünce hararetli hararetli anlatmaya başladılar. Bunlar bira içiyorlarmış içerde, sonra bazı sesler duymuşlar. Birileri varmış, bir şeyler yapıyorlarmış, tam görememişler ama “gelip bakın” diyorlar kısaca, kıllanmış elemanlar. Ben, benim usta, ustanın oğlu, Rafet abi, bir de bu ikisi çıktık yola. - 104 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Girdik böyle mezarlığın içine, yürüyoruz, dedik “polisi de arayalım”, bu Rafet abi dediğim adam da manyaktır biraz, “önce bi biz bakalım” dedi. “Niye?” dedik, “cinler, cenaze yapıyo olabilirler” dedi. Bu adamla takılıyorsanız, 7/24 korkarsınız, öyle bir adamdır. Neyse biz gittik elemanların gösterdiği yere, bir baktık ki adamın biri elinde kazma kürekle toprağı kazıyor. Tek başına ama… Rafet abi “şimdi polisi arayalım işte” dedi. Adam, o gün gömülen bir cenazenin mezarını kazmaktaymış meğer. Anlattıkları hikayelerden dolayı biliyordum; eski devirlerde böyle hırsızlar olurmuş, örneğin altın dişi olan bir tanıdığın öldü değil mi, gömüldükten sonra gidip mezarı kazıp, dişi çalarmışsın filan. Anlatılırdı bunlar ama eskide kalmış şeylerdi tabi. O sırada adam yeterince kazmış olacak ki mezarın içine eğildi, bir şeyler yaptı, sonra çıktı tekrar. İp bağlamış, asıldı ipe, gece karanlığında bile net olarak görülebilen bembeyaz bir kefeni ağır ağır çıkarttı toprağın üstüne. Sonra hızlı hızlı çözdü kefeni, içinden bir kadın çıktı, bakıyoruz “napıcak” diye, eğildi, kadının bacaklarının arasını okşamaya başladı. O görüntüye dayanamamış olacak ki Rafet abi kaldırdı kafasını “napıyosun lan sen” diye bir bağırdı, yemin ederim kuşlar öttü, köpekler havladı karşı taraftan, öyle bir inledi o mezarlık. Sonra başladı koşmaya adamın üstüne, tabi peşinden bizler de… Yalnız yanından geçerken nasıl da cesede bakmamaya çalıştığım hala aklımdadır. - 105 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ulan koştular yakaladılar adamı, meğer tanıdık biriymiş, ben tanımıyorum da gerçi, bunlar tanıyorlar, oralarda oturuyormuş. “Napıyosun” dediler. Adam başladı ağlamaya zırlamaya. Oturttular kenara. Sonra anlatmaya başladı, bunların çocuğu olmuyormuş, hocaya filan gitmişler, adam büyü var onu bozmam lazım demiş. Bir şeyler istemiş bunlardan malzeme olarak. Bakire kız klitorisi de varmış hocanın istedikleri için de. Olayı kes… Yani adam meğer ölü sevici filan değilmiş. Kadının cesedini mezarından çıkarmış, sünnet etmeye kalkmış gece gece. Ağlaya ağlaya anlatıyor, “salak mısın olum sen” deyip kafasına vuruyor bizimkiler de anlattıkça. Ama acıdılar sonra, “iyi sen git” dediler. Biz de hani polisi arayacağız, “gördük kovaladık ama kaçtı yakalayamadık” diyeceğiz, plan bu. Saldık herifi. Diğer iki eleman da gitti. Aradık biz polisi ama var ya te sabah sekizde gelebildi adamlar, Biz dördümüz sabaha kadar, bembeyaz bir kefenin içinde yatan bir cesedin yanı başında öylecene bekledik. Bir de bunlar daha alışıklar bana göre, uyuyorlar filan arada, ben kafayı yiyecektim neredeyse. Hani şimdi kafana göre gömemiyorsun, bırakıp gitmek de olmaz, kurdu var kuşu var, yerler valla ölüyü. Sabah oldu geldi polisler, yaptılar gerekli işlemleri, biz de dağıldık. - 106 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bu olaydan bir ay sonra… Başka mermer atölyeleri de vardı bizim orda. Bunlardan biri, bir sabah erkenden gidiyorlar iş için mezarlığa, bir bakıyorlar ki mezar bozulmuş. Hemen haber veriliyor tabi gerekli yerlere, gene geliyor polisler. Aydın, bu sefer yakalanmadan halletmiş işini belli ki, tekrar sarıp geri de koymuş bedeni ama iyi örtememiş üstünü, neyse. Biz tabi anladık hemen kimin yaptığını ama söylemiyoruz. Benim aklıma bile gelmemişti ama biz de şüphe altındaymışız meğer o zaman. Çünkü en iyi biz görüyoruz ya kim gömüldü, ne zaman gömüldü diye. Çünkü bu iş takip gerektiriyor. Ben bilseydim bu durumu hemen ispiyon ederdim valla adamı ama hiç kimse konuşmadı yine de. Herif de yakalanma korkusuyla Adana’ya mı ne kaçmış zaten sonra. Olayın üzerinden epey zaman geçmişti… Ben bırakmış mıydım tam hatırlamıyorum şimdi o mermer işini ama arada bir gidiyordum heralde yine. Bir akşam telefon çaldı, bizim ustanın oğlu, “çabuk Star’ı aç” dedi. “Ne var” dedim. “Aydın’ın oğlunu gösteriyor” dedi. “Aydın kim lan” dedim, “olum yok muydu falanca, hani mezar soyan, o” dedi bana. - 107 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Açtım Star’ı. Anam ne göreyim, bebeği doğmuş bunun, bir de haberlere konu olmuş, yıllar sonra Youtube’da da denk geldim o görüntülere, doktorlar anlatıyorlar, genetik menetik diye ama ben biliyorum işin gerçeğini. İşte o haberin görüntüleri, buyurun, belgelerle konuşuyoruz burada, sallamıyoruz; Şimdi ilk mevzu, şu Derya’nın bana gösterdiği çocuk haberlere filan düşmemişti. Kimse bir bağlantı kuramıyor tabi ikisi arasında o yüzden. Zaten biri İzmit’te, diğeri Adana’da doğdu. Ama ben biliyorum ikisinin de tohumunun İzmit’te atıldığını. Üstelik bir yıl içinde. Ee bu Aydın ibnesinin dediğine göre, çocuğu olmayanlara aynı büyüyü yapan bir hoca var işte piyasada. Herkesden aynı şeyleri isteyip duruyor. Adamın yaptığı iş yüzünden de yüzüne bakamayacağın hilkat garibeleri dünyaya geliyor. Ben aradım hemen Derya’yı, buluştuk, anlattım durumu. “Ee bana niye anlatıyosun” dedi, “şaşkınlığımı paylaş” diye dedim. Hatırlamadı neye gönderme yaptığımı. “Kızım sen gazeteci değil misin? Araştır bul işte şu büyücüyü, çıkar foyasını ortaya” dedim. “Sen tanıyosun, ara öğren kim olduğunu” dedi. - 108 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Tamam ulan” dedim, “bekle sen”. Bir telefon trafiği başladı sonra, ben bizim ustayı arıyorum, usta birilerini arıyor, Aydın’a ulaşmaya çalışıyoruz, açık açık anlatamıyorsun da herkese durumu. En sonunda Aydın’ın numarası bulunup verildi bana. Dedim “bunu da ben aramam, gerisi senin işin” dedim, verdim telefon numarasını Derya’ya. O gün ulaşıp konuşamadık biz Aydın’la. Sonradan konuşmuşlar, herif ağlaya ağlaya, küfürler ede ede vermiş hocanın adresini, “gelip öldürücem onu” filan diyormuş. Operasyonun bundan sonrasına ben katılmadım doğal olarak ama çok ilginç şeyler yaşanmış, bana da Derya anlattı onun yalancısıyım, doğruluğuna kefil olamam o yüzden ama dinleyin, merak kalmasın içinizde; Bunlar gazetede toplanmışlar, İzmit’in yerel bir kanalından da kameraman ayarlanmış, polisten destek istenmiş, gitmişler adama baskın yapmışlar. Adam sakin sakin gülmüş bunlara, kapanmış evine. Sonradan emniyet müdürlüğünden yetkili bir şahıs gazetenin patronunu arayıp “bununla ilgili haber yapmayın” demiş. Tabi bunlar da idealist gazeteciler ya hesapta, bu adamı da işin içine dahil edip sürdürmüşler kovalamayı. - 109 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sonradan ortaya çıkmış ki bu hoca zaten çok bilinen bir adammış. Millet yurt dışından bile geliyormuş buna. Bir sürü çocuğu olmayan kişiyi çocuk sahibi yapmış. Fakaaaaaaat… Zengin insanlar gidip de gecenin köründe mezarlık soymayacaklar ya? Ortak çalışıyorlarmış meğersem. Parası olan gidip Adli Tıp’tan klitoris satın alıyormuş ya lan. Kulaklarıma inanamadım resmen duyunca. Yetkili makamlar filan da bunu bilmekten öte zaten tezgahı döndürenler arasındalarmış… Öyle bir sektör oluşturmuş işte adamlar, büyü market gibi çalıştırmışlar koca Adli Tıp’ı. Haa buradan alınan klitorisin farkı neymiş peki? Bakire bir kadına ait olmasıymış. Öyle kafana göre gidip tanımadığın birinin cinsel organını kesip büyüye katamıyormuşsun. Öyle ters tepiyormuş ondan sonra. Derya bunları anlattıkça benim ağzım açık kaldı, üstünü kapatmışlar sonra dosyanın. Ne diyeceğimi bilemedim… Sanırım hala da aynı şekilde dönüyordur o dolaplar ve dediklerine göre, hoca da yaptığı işte başarılı bir insanmış. yani her şey doğru hazırlanırsa, ciddi ciddi işe yarıyormuş diyorlar… Ve son olarak; hani Derya’nın makinesinin parasını istemeye gittiğimizde, bebekle evden çıkan o yaşlı adam var ya, bizim meşhur büyücü oymuş işte. Adam garanti mi vaadediyor, defolu ürünleri iade mi alıyor artık bilemiyorum…. - 110 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri PERİDEN DOĞAN “…Adam bilgisayar ekranından açmış güvenlik kamerası görüntülerini. çocuklar yemekhanede yemek yiyorlar işte. ‘Ne var?’ dedim, uzattı parmağını, ‘bak’ dedi. Ulan canlı canlı Paranormal Activity izliyor gibi hissettim kendimi…” İzmit’te, şu an zor durumda kalmaması açısından adını veremeyeceğim bir anaokulunda, bundan bir yıl önce başıma gelen bir olayı anlatayım bugün de… “Bu olaylar da niye hep seni buluyor? Paranormal paratoneri misin sen arkadaş?” demeyin. Bazı insanlar doğuştan efsunlu olur, öyle bir iddiam yok ama başka bir açıklama da getiremiyorum. Ya hep yaşarsınız ya hiç… Bu bahsettiğim okulu bizim bir tanıdık işletiyor, Hakan abi. Benim de elim resime filan yatkındır, o yüzden sınıfların duvarlarına bir şeyler çizmemi rica etmişti benden. Her ne kadar o güne kadar kağıdın dışında hiçbir şeye çalışmamış olsam da kabul ettim. 2011′in ağustos ayında başladım işte ben resimleri yapmaya. Bina dört katlı, altı sınıf var. Çizgi film karakterlerini filan çiziyorum duvarlara kocaman kocaman. Ee çayım çorbam önümde, öğretmen kızlarla muhabbet kuruyorum filan hesabına da ağırdan alıyorum işi. - 111 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Güzel de oluyor, hoşuna gidiyor herkesin. İkinci gün, salı, enteresan bir olay yaşandı binada… Şimdi idari bölüm ve sınıflar her kata yayıldığı için telsizle haberleşiyordu öğretmenler, bakıcılar filan. Hani bütün gün “Merve’nin çişi geldi, Canberk kustu bez getirin, Mert’le Okan çarpıştı, Okan’ın burnu kanıyor, Hüseyin altına sıçtı koşun” gibi konuşmalar duyuyordum. Ufak bir telsiz hattı kurmuşlar işte binaya. Bahsettiğim gün artık frekanslar mı karıştı ne olduysa böyle garip garip sesler duyulmaya başladı telsizlerden. Bir iki saat sonra düzeldi ama her şey. Ben de o gün Peter Pan’ın resmini yapmıştım bir duvara. Akşam oldu evlere gittik. Ertesi sabah tekrar geldim, Hakan abiyi gördüm girişte, “olum o resmi niye öyle bıraktın lan, korktu millet görünce” dedi. “Nasıl bırakmışım ki?” dedim, “Ee ağzını yüzünü yapmamışsın” dedi adam. “Allah allah” dedim, çıktım resmi yaptığım sınıfa, ulan hakkaten gözbebekleri ve ağzı yok. Halbuki yaptığıma da eminim, yani en sona bıraktığım şeyler değildi zaten o kısımlar. Bildiğin bembeyaz gözleri var Peter Pan’ın ve ağzı yok, çok pis görünüyor. Fotoğrafını da çektim hatta o haliyle. Kıllandım tabi ben durumdan, biri yapmış yani… “Neyse” dedim, düzelttim yine, çizip boyadım tekrardan. - 112 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Aynı gün, öğleden sonra oldu, telsizler yine gitti. Ben de sigara molası vermiştim, Hakan abinin odasındayım. Öğretmenler gelip gidiyor, telsizlerden şikayetçi herkes. İşte o sırada bir ses duyuldu cızırtılı cızırtılı; “biisssmmhiillaaahiii..zzttt..raaaahmaaann..zzhssh..iiirraagghiiim” diye. Kaba, parazitli bir erkek sesi. Gerçi bu kadar uzun değil de o etkiyi ancak böyle verebilirim diye uzattım ben şimdi biraz. Bir kız vardı işte o an odada, bir de Hakan abiyle ben. Biz böyle donduk kaldık birbirimize bakıp. Konuşamadık nedense. Tam Hakan abi bir şey dicekti ki herif ağzını açtığı anda yine “zzzztttssshhh..busesekulakverinn..zzzdddddıııııııııııt!”. öttü Ulan telsiz; ne oluyor demeye kalmadan bu sefer çok temiz, sanki telefondan geliyormuş gibi net bir biçimde bir tane daha geldi; “allahuekber”… Sigarayı emecektim neredeyse, öyle stres oldum amına koyım. Hakan abi aldı aleti kızın elinden anons geçti okula; “Herkes telsizlerini buraya getirsin” diye. Getirdi millet, saydılar, tam çıktı. “Tamam” dedi Hakan abi, siz gidebilirsiniz. Telsizler odada duruyor, Hakan abiyle başbaşa kaldık, bekliyoruz böyle gerilimli gerilimli ha konuştu ha konuşacak yeniden diye. Arada ötüyor aletler filan ama konuşma olmadı hiç. Sonra “abi bişi dicem ben sana” dedim. Döndü baktı Hakan abi, dedim “ben o resmin gözlerini yapmıştım, eminim yani, başkası bozmuş” dedim. - 113 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Yaaa olum bi de sen strese sokma beni, canım burnumda zaten” dedi adam, hakkaten de öyle bir haldeydi. Hani pis bi durum. Neyse akşam oldu eve gittik. Benim de o gün başladığım iş yarım kalmıştı, ertesi sabah da gideceğim yani mecburen. Gerçi yarım kalmamış olsa da gidecektim sike sike, sanki hemen korkmuşum da kaçıyormuşum gibi görünsün istemezdim. ”Ağızsız, gözsüz Peter Pan” - 114 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Neyse gittim, ortalık sakin. anormal bir durum yok gibi. Akşama doğru ben bia ara gittim yine Hakan abinin yanına. Öyle üç beş lafladık, sonra sordum, dedim “düzeldi mi telsizler?”. “Bişi yok” dedi. Ama herif geceleyin, sabaha kadar kamera kayıtlarını incelemiş durmuş. Dedim “bişi çıktı mı?”, “çıkmadı” dedi. Boş sınıf vardı bir tane, yazın öğrenciler azalıyormuş, o sınıftaki öğrencileri aktarmışlar diğer yerlere. Oraya girdim ben de, dedim “buraya da çizeyim bi tane”. Takılıyorum öyle rahat rahat, ulan aşağıdan da sesler geliyor tamam mı… Hani okul ortamı zaten gürültülü, cıyak cıyak bağırışıyor veletler bütün gün ama bu sesler sanki daha büyük birine ait gibi geldi bana. Açtım sınıfın kapısını, baya baya bir şeyler oluyor aşağıda. İndim koşa koşa, öğretmen kızlardan bir tanesi bayılmış, 1-2 tanesi ağlıyor. “Noluyor” dedim. Tuvaletlerden birinin lavabosunu kan içinde bulmuşlar. Şimdi işin ilginç yanı, o tuvaletlere de çocuklar tek başlarına giremiyor hani, bakıcılar götürüp getiriyor. Yani çocuklardan biri yapmış olamaz. Ee bakıyosun, görevlilerin de haberi yok durumdan. Herkes şok içinde. Hakan abi iyice stres olmuş, karıştı ortalık. Neyse kızları sakinleştirdiler filan, saat de akşam olmuştu, “bütün öğrenciler gittikten sonra odama gelin bi toplantı yapalım” dedi Hakan abi. - 115 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Sen de gördün olayları, sen de gel” dedi bana. İyi dedim neyse, gittik bir saat sonra. Adam sakinleştirmeye çalışıyor herkesi. “Arkadaşlar şu an için neler olduğunu anlayamıyoruz ama korkmayalım, açıklanamayacak hiçbir olay yoktur, bir iki gün içinde çıkar ortaya, bugün korktuğumuz şeye güleriz ne salakmışız diye. Lütfen siz de şimdilik kimseye bu olanlardan bahsetmeyin” tarzı şeyler söyledi, saldı herkesi. Biz beraber çıktık Hakan abiyle, gittik bir yere oturduk çay içiyoruz. “Düşünüyorum düşünüyorum, aklıma hiçbir şey gelmiyo Ruhi” dedi. “Düzelir abi” dedim. Biraz daha oturduk. Sonra sıkıntıyla konuşmaya başladı, “Aslında bi çocuk var.,ondan şüpheliniyorum” dedi. “Nasıl yani” dedim. “Bu hafta başladı. Ebubekir…” dedi. Ebubekir deyince hatırladım hangisi olduğunu. Muhtemelen akraba evliliği sonucu dünyaya gelmiş down sendromlu bir çocuktu bu. Laf dinlemiyor tabi diğerleri gibi, uğraştırıyordu öğretmenleri. “Ne olmuş abi Ebubekir’e?” dedim. “Bu hafta başladı ya işte o çocuk” dedi. Babasıyla beraber gelmişler pazartesi günü, babası da hacı hoca tayfasındanmış galiba, çocuğun üzerinde de cevşen gibi bir şeyler varmış. “İlk kez onların geldiği gün, benim odada otururlarken oldu bu” dedi Hakan abi. - 116 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ulan tamam mantıklı değil ama açıklayamadığın bir olay için elinde bulunan tek ipucu da bu. İhtimal veriyorsun ister istemez öyle olunca. Her neyse, ertesi gün, cuma… Haftanın son günü. Ben öğlen gibi gitmiştim o gün. Geldiğimde bütün telsizler odasındaydı Hakan abinin, yığılmış böyle masaya. “Nooldu” dedim. “Sabah geldiğimizde bozuktu hepsi” dedi. Dedim “konuşan var mıydı yine?. “Yok ama ötüyordu işte” dedi, aldı eline bir tanesini açtı, tertemiz, hiç ses yok. Diğerlerini de açtı, düzelmiş aletler, neyse, çıktım ben de sınıfa, işimin başına geçtim. Bir saat sonra bakıcı kızlardan biri geldi yanıma, “Hakan bey sizi çağırıyor” dedi. Gittim. “Olum telsizler yine bozuldu” dedi. “Hadi yaa filan” dedim ben.”Olum çok pis bişi var bak, sen geldiğinde tam cuma saatiydi di mi? Sabah bozuk olan makineler o saatte düzeldi, öğleden sonra yine gitti hepsi, var bu işte bişey kesin” dedi. Gerildim ben bir an bu cümleyi duyunca ama belli etmemeye çalıştım, “Saçmalama abi yaa olur mu öyle şey, çağırın bi tamirci baksın artık” dedim. “Bırak olum tamirciyi sen, asıl gel buna bak” dedi. Gittim baktım… Adam bilgisayar ekranından açmış güvenlik kamerası görüntülerini. çocuklar yemekhanede yemek yiyorlar işte. - 117 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Ne var?” dedim, uzattı parmağını, “bak” dedi. Ulan canlı canlı Paranormal Activity izliyor gibi hissettim kendimi. “Hani?” dedim. “Ebubekir bu” dedi. Çocuğu öğretmen oturtmuş kucağına, yemek yediriyor. Diğer çocuklar kendi taburelerinde oturuyorlar ama bu tek başına halledemediği için öğretmeninin kucağında oturuyor işte. “Görüyo musun bak, diğer çocuklarda olmayan bir ışık var bunun etrafında” dedi Hakan abi. Harbiden de vardı. Hani yıllar önce Sadettin Teksoy’un “ahanda cin bu” diye gösterdiği bir ışık topu vardı ya, aynı onun gibi, onun kadar parlak olmasa da öyle bir şey var yani çocuğun çevresinde. Bakıcılardan birine “yemekten sonra Ebubekir’i buraya bi getirin bakalım” dedi Hakan abi. Ben de bir yandan tırsıyorum, bir yandan da merak ediyorum ne olacak diye, bekledim orada. Neyse getirdiler çocuğu. Oturttular böyle koltuğa, “Ebubekiiiir napıyosuuun olum” diyorlar. Çocuk tabi anlamıyor. Neyse Hakan abi “ver bakayım bi şuna” dedi, çıkarttı çocuğun boynundaki cevşeni, aldı eline inceliyor, normal bir şey gibi. O sırada huzursuzlanır gibi oldu bu, böyle kıpırdannmaya başladı oturduğu yerde, bakıcı tutuyor, biz izliyoruz. Ulan çocuk hırıldamaya başladı amına koyım sonra iyiden iyiye, anlamsız anlamsız sesler çıkarıyor, gerçi o an bunun cevşenle ilgili olduğu aklımıza gelmemişti bizim-ki belki gerçekten de onunla ilgisi yoktur da ben şimdi öyle kuruyorum kafamda. - 118 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Aynı anda telsizden bir ses geldi; “beeen şiiimdiii sizee şahdamarınızdan bilee dahaa yakınım!”. dönüp birbirimize baktık hemen, o sıra çocuk iyice kaydı koltuktan, dizleri yere değiyor filan, gözleri kaydı bunun, ulan iyice benim gözbebekleri silinmiş Peter Pan gibi oldu, o an var ya hani çarpılacağını filan zannediyor insan nedense, eminim artık ona yani, çarpılayım diye bekliyorum çok saçma. Altıma sıçmak üzereyim korkudan. Sonra Hakan abi “bi dakka bi dakka” dedi. Nedense güven verdi herifin o kadar sakin “bi dakka” demesi, ekranı işaret etti. Bu Ebubekir’in öğretmeni var ya, o en yukarıdaki boş sınıfta kendi kendine geziniyor ve gittiği her yerde bir ışık takip ediyor kızı. Bizim olduğumuz odayı büyüttü tam ekran yaptı, çocuğa bakıyoruz gayet normal. Sonra Ebubekir’e su içirdiler, muskasını bağladılar boynuna, sakinleşti gitti çocuk. Öğretmen de o sınıftan çıkmıştı. Neyse görevlilerden birine “Perizat’ı bi çağırın bakalım gelsin” dedi Hakan abi. “Perizat diye isim mi olur lan” diye düşündüm. Bekledik bir 15 dakika gelmedi kız. Bir daha çağırttık. Bakıcı kadın geldi, “bulamıyoruz Perizat öğretmeni” dedi. Aslında o an çözüldü her şey… Bakıcı kadın çağırmış bunu, “tamam geliyorum” demiş kız, bakıcı dönmüş. Sonrasında gören yok. - 119 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Koridorlarda kamera yoktu ama okulun girişinde vardı. Açtık onun kayıtlarını, inceliyoruz, kimse çıkmamış. Bildiğin yok olmuş la kız. Sonra millet korkmasın diye “tamam görüştük, ayrıldı o aramızdan, istifa etti” dedi Hakan abi. Bizim de aramızda bir sır olarak kaldı bu olay. Haftasonundan sonra ben gitmedim okula bir daha, zaten bitirmiştim sınıfların hepsini. Öteki hafta içi buluştuk tekrar Hakan abiyle, sordum değişen bir şey olup olmadığını. Haftasonu babası telefon etmiş, Ebubekir’i bir daha yollamayacağını söylemiş. İki gündür de hiçbir şey olmuyormuş okulda. Sonra dedi ki “dün bu Perizat’ın başvuru yaparken bıraktığı cv’ye baktım, kızın adı soyadı var, başka hiçbir bilgi yok, fotoğrafı bile yok. Olum ben bu kızı nasıl işe aldım lan?” dedi. Artık adamın gözüne perde mi indi ne olduysa, almış işte öyle bomboş bir özgeçmişle. Üstelik kız da işe o haftanın pazartesi günü yani Ebubekir’le birlikte başlamış. Bu olayın üstünden 6-7 ay geçti neredeyse, bir gün denk geldik yine bizim Hakan abiyle. Konu açıldı. Bu Ebubekir’in babasını tanıyan biriyle karşılaşmış. Tabi anlatmamış olayları da, “eski öğrencimizdi, nasıllar” filan diye sormuş. - 120 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri O sıra öğrenmiş ki bu adamın eski karısından çocuğu olmamış. Adam da karıyı boşamış, genç bir kız almış, adı; Perizat. Ondan da sakat bir çocuğu olmuş. Şimdi taşınmışlar eski oturdukları yerden, adam da bilmiyormuş artık nasıl olduklarını. O anaokulu bugün hala hizmet vermekte ve gayet nezih, kaliteli bir okuldur. Fakat herhangi bir önyargı oluşmaması açısından ismini vermemeyi uygun gördüğümü belirtmek isterim. Bu konuda mesaj atmazsanız da sevinirim. Saygılar… - 121 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri RÜYA DİYARI SAKİNLERİ “…Rüyasında sayıklıyor zannediyorduk, meğer birileriyle konuşuyormuş gerçekten de. Her gece odamıza birileri giriyormuş ve ben bir gün onları gördüm. Ama ona asla anlatmadım kimlerle konuştuğunu…” Astral seyahatle ilgilendiğim bir dönem, başımdan seri halinde bir takım tuhaf olaylar geçmişti. Konu hakkında yeterince bilgili olduğuna inandığım kişilere de anlattım yaşadıklarımı, kimi hepsinin bir rüya olduğunu söyledi, kimi çok ilginç buldu, anlattıklarım üzerine araştırmalar yaptı. Kısaca, kesinliği yok, paranormal sonuçta. Ama yine de anlatayım, zaten ilgi çekici bir konudur bu, bir de siz dinleyin… Aslında öyle astral seyahatla filan uğraşacak bir insan da değilim. Fakat bundan 3-4 yıl önce bazı konuları kendime takıntı haline getirmiştim. İşte “vay neden bu kadar uyuyoruz, neden bu kadar yemek yiyoruz, bunlar olmadan da yaşanır” filan gibi. Oysa devir kıçını yat di mi… - 122 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Neyse, bu takıntılar bende baş gösterdiğinde, ilk başta uykumu nasıl azaltabileceğim üzerine bir takım araştırmalar yapmıştım. Şimdi yok Einstein uykusu, yok çok fazlı uyku diye teknik ayrıntılara boğmayayım mevzuyu. Fakat bu benim gündelik uyku süremi birkaç saate düşürme çabam, daha sonra farklı bir hal aldı. Uykuda bilinci kaybetmemek üzerine kurmaya başladım ben araştırmalarımı. Amacım da seyahat filan değil “lucid dreaming” yaşamaktı. Hani bu sayede, uyuduğum o birkaç saatte de bilincim açık olacak, mantıklı düşünmeye devam edecektim. sanki Nobel’in, Pulitzer’in peşindeyim amına koyım. Bugün bakınca çok saçma geliyor tüm bunlar. Bu “lucid dreaming” dedikleri olay da aslında herkesin arasıra yaşadığı bir durum. Rüyada olduğunu anlama olayı işte. Bazen olur ya, o kadar saçmadır ki gördüğümüz düş, bir anda uykuda olduğumuzu anlarız ve rüya ayrı bir hal alır. İşte eğer ustalaşırsanız, istediğiniz rüyayı görme şansınız oluyor bunun sonrasında. “Inception” gibi karışık bir mantığı da yok yani, gayet basit. - 123 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Düş Görme Enstitüsü Şimdi bu mevzular üzerine anlatılan çok fazla rivayet var, bir o kadar da teknik konu. Ama belli başlı olanları, kesinlikle ihmal edilmemesi gerekenler. Öncelikle uyku alışkanlıklarınız olacak. Yani sürekli aynı yatakta, aynı yastıkla, mümkün olduğunca aynı pozisyonda uyuyacaksınız. Oda sıcaklığı, rahatlığınız bile çok önemli. Daha sonra rüyadayken, uykuda olduğunuzu anlamanıza yarayacak bir takım uyarıcılar belirlemeniz gerekmekte. Kolunuzu mıncırmak, dudağınızı ısırmak filan olabilir bu. Evet, ben dudağımı ısırırdım, yani gün içinde bunu defalarca yapıyorsunuz, alışkanlık, adeta tik haline getiriyorsunuz. Kendinizi her uyarışınızda farkına vardığınız uyanıklık hissi, rüyada olduğunuzu anlamanızın en iyi yolu oluyor. Eğer his yoksa, rüyadasınız demektir… Bir de rüya günlüğü olayı var, aslında bunu herkese tavsiye ederim, çok eğlenceli olabiliyor. Hani şu uyandığımızda “ulan ne rüyaydı vaay babayın kemüüğüne” deyip, 15 dakika sonra aklımızdan tamamen çıkan rüyalar var ya, onları belgelemek için yapılan bir şey bu. Yatağınızın başucunda bir kağıt kalem tutmanız ve saat kaç olursa olsun, uyanır uyanmaz gördüğünüz rüyayı hemencecik not etmeniz gerekiyor, çünkü bazen birkaç dakika içinde bile silinebiliyor bellekten bunlar. - 124 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bunun faydası ne peki? Bu sayede, görüğünüz o rüyaların atıldığı geçici bellek devre dışı kalıyor ve her ne kadar yine bilinçaltınızdan beslense de, gerçek belleğinizde canlanmaya başlıyor artık rüyalar. Yani daha rüya başlar başlamaz anlıyorsunuz daha nerede olduğunuzu. Bir de bu iş için kullanılan bir takım ilaçlar, dinlenen müzikler var. İlaç olayına zaten hiç girmedim de o müzik dedikleri, değişik frekans aralıklarında çalan bir takım seslerden ibaret. Denemiştim, faydasını görmeyi bırak, rahatsız edici buldum, bıraktım ardından. Şimdi benim yaşadıklarımı ilginç kılan ne peki? Uykusunda sürekli sayıklayan, dişlerini gıcırdatan, hatta bazen uyanıp bir takım eylemlerde bulunup, sabah olunca hiçbirini hatırlamayan bir ev arkadaşına sahip olmam. Rüyasında sayıklıyor zannediyorduk, meğer birileriyle konuşuyormuş gerçekten de. Her gece odamıza birileri giriyormuş ve ben bir gün onları gördüm. Ama ona asla anlatmadım kimlerle konuştuğunu. - 125 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yatak Odasında Bulaşık Deterjanı Şimdi ben bu işlerle ilgileniyorum o dönem, fakat başarılı da değilim hani, hatta pek fazla insana da anlatamıyorum, “hani zaten boş işlerle uğraşıyorsun, bir bok becerdiğin de yok” diyecekler, ondan çekiniyorum. Fakat ters giden bir şeyler var onun farkındayım, yani rüyalarım gayet normal geçiyor, fakat arasıra gözlerimi, uyuduğum yatakta açıyorum. Evet, uyanmıyorum, bedenim uyku halinde, ancak yattığım pozisyondan odanın içini görüyorum. Fark ettim ki bunun lucid dreamingle filan alakası yok, biraz daha baktım forumlara filan, astral seyahat tecrübelerini anlatanlar sık sık buna benzer şeylere değinmişler. Fakat rüya da olabilir hani, emin değilim. O yüzden bir test yaptım, normalde odada bulunmayan, bulunması da saçma olan birkaç şeyi getirdim tam karşıma koydum. Mutfağı boşalttım adeta, doğal gaz borusuna tavaları, maşayı filan astım. Çalışma masasının üzerine zeytinyağı, cif şişesi filan koydum. Hani uyandığımda orada olduklarını görürsem rüya olmadığını anlayacağım. Bir haftadan fazla durdu onlar orada, bir sik görmedim açıkçası… Hayır, millete derdini de anlatamıyorsun, dalga geçiyor insanlar. En sonunda hepsini götürdüm geriye ve birkaç gün sonra çok ilginç bir şey oldu. Gece gözlerimi açtığımda, karşımdaki sandalyede asılı olan kıyafetlerimin üzerinde bir hamster geziniyordu. - 126 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Evet, cam fanusta beslediğimiz bir hamsterımız vardı ve olması gereken yerde değil, benim odada, eşyaların üzerinde geziniyordu hayvan. Ben yine hareket edemedim, kımıldayamadım ve bir süre sonra daldım. Fakat sabah uyandığımda gerçekten de hamster akvaryumda değildi. Sanırım rüya görmüyordum. Hayvanı ararken, arkadaşa “gel ulan bir de benim odaya bakalım” dedim, hakkaten de oradan çıktı hayvan. Uyurken Kendini İzlemek Ben bu şekilde astral seyahata giriş yaptığımın farkına varınca işi gücü bıraktım, bunun peşine düştüm tabi. Gözlerimi açmaktan öteye gitmem gerekiyordu bir şekilde. Epey uzun sürdü işin bu kısmı, zaten her gün tekrarlanmıyordu bu olay, arada bir gerçekleşiyordu, onda da sonuç değişmiyordu. Fakat sonunda denediğim yöntemlerden biri sonuç verdi. yine bir internet sitesinde okumuştum, size gündelik hayatın içinde olduğunuzu ve her şeyin normal gittiği mesajını verecek bir takım uyarıcılarınız olsun yazıyordu. Ben de telefonun alarmını 15 dakika aralıklarla kuruyordum geceden. Bir gece yine aniden gözlerimi açtım ve aynı felç hissiyle karşılaştım, öyle boş boş tavana bakarken bir anda diiit sesi geldi telefondan ve çok acayip bir şekilde sanki ayağa ışınlanmışım gibi oldu. - 127 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İlk başta anlamadım zaten, yataktan düştüğümü zannettim, bakış açım değişmişti bir anda. Sonra yatakta duran kendi bedenimi gördüm. Fakat yine öyle elini kolunu salla sallaya gezemiyorsun. Mesela bedenimi gördüm ama duvara dönük yatıyordum ve feci derecede korkuyordum. Kendi yüzümü görmek istedim ama elimi bile uzatamıyorum, artık ne oluyorsa, sadece başımı çevirip odayı ayakta izledim o gece, kafamı uzatıp koridora filan baktım. Bir de sesleri filan daha net duyuyordum. Sana Dün Uçarken Baktım Aziz İstanbul Bu olay böyle böyle sürdü. Öyle her gün de tecrübe edilmiyor tabi, bazen aylar giriyor aralara, bazen bir hafta içinde defalarca yaşıyorsunuz. Ben artık gündüz uykularına filan da yatmaya başladım o dönem. Her defasında daha ileriye gidebiliyorsunuz, zamanla yürümeye, rahat rahat hareket etmeye ve hatta uçmaya bile başladım. “Oha” dediğinizi tahmin ediyorum, ama zaten bundan sonra boka sardı olaylar. Artık o moda girince ben etrafta dillendirmeye de başladım “astral seyahat yapıyorum, uçuyorum kaçıyorum” diye. - 128 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Güvenim iyice geldi kendine. Bir gece yine saçma sapan bir rüyam bir anda kesiliverdi ve kendimi odamda buldum. Fakat ilk kez bu kadar rahat hissediyorum kendimi. Hiç korku yok içimde. Dedim ki “hiç görmediğim bir yere gidicem”. İnsan zihni çok acayip işte, o an uçup Jennifer Lopez’in yanına gitmeyi ve götünü ellemeyi düşünmüştüm. Vaziyete bak… Sonra dedim ki “gittiğimi kontrol edebileceğim bir yer olmalı”. Times meydanına gitmeye karar verdim, o nereden aklıma geldi bilmiyorum. Fakat daha sonra detaylı fotoğraflarına internetten ulaşabilirim ve test edebilirim gidip gitmediğimi diye düşündüm sanırım. Buradaki zaman ve mekan kavramını ifade edebilmem çok güç. Hani nefesinizi tutuyorsunuz ve gözlerini kapayıp kendinizi bir yere itiyormuşsunuz gibi bir hissi var. O an uğultular oluyor. Gözlerimi açtığımda, güneşin yeni doğduğu, sadece birkaç kişinin olduğu, yabancı bir sokaktaydım. Türkiye değildi burası, bir zenci vardı ve binalar yabancıydı ama nerede olduğumu bilmiyordum. Demek ki “kafama göre hareket edemeyeceğim” dedim kendi kendime. Yeniden denedim, gözlerimi açtığımda en fazla yüz metre uzaklaşmıştım olduğum yerden ve o an içimi bir korku kapladı. Geri dönemeyeceğimi düşünmeye başladım, kalbim hızlandı. kimse beni fark etmiyordu, ağzımdan ses çıkmıyordu, bir sıcaklık yayılıyordu vücuduma. Tekrar denemek istedim, gözlerimi kapayamadım bile bu dafa, sonra aniden uyandım. - 129 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Feci tırsmıştım, çünkü yine birçok hikaye anlatılırdı böyle seyahat esnasında ölen insanlarla ilgili. Bunu bir daha denememeye karar verdim. Fakat alıştığınız o uçma hissinden vazgeçemiyorsunuz kolay kolay. Sadece bir defa başarılı bir gidiş dönüş yaşadım- ki hayatımın en güzel anıydı. Evimiz Fulya’daydı ve ben Galata Köprüsü’nün üstüne kadar uçup geri dönmeyi başarmıştım. İddia ediyorum ki İstanbul’un en güzel manzarısını ben gördüm ve o an, uğruna çektiğim onca sıkıntı ve korkuya değdi, o kadar söyleyebilirim. Galata Kulesi ve Beyazıt Kulesi’nin ortasında gökyüzünde salınıp, İstanbul’u izledim bir gece boyunca ve sorunsuz bir şekilde yatağıma dönüp, sabah huzurlu huzurlu uyandım. Gece Misafirleri Bunlar yine güzel kısımları, gezip tozuyorsunuz. Sıkıntı yok, bir de aslında evinizi ne çok varlıkla paylaştığınızı öğreniyorsunuz zamanla. Daha bu uçmalarım başlamamıştı ve evin içinde dolaşıp eşyaları filan oynatmaya çalışıyordum. Maddelerin hareket ettirilemedeğini belirteyim ilgilenenler için. En azından ben yapamıyordum bunu. Bir gece yan odaya, arkadaşımın odasına girdim. Ara sıra yapardım bunu yanına gider bağırıp çağırır, şarkı söylerdim. - 130 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Hiç uyanmadı ama uykusu ağırdı da ondan mı uyanmadı yoksa ben aslında hiç ses çıkartamıyor muydum bilmiyorum onu. O gece kapısını açar açmaz, sesini duydum bizimkinin. Yine konuşuyordu uykusunda kendine. Onun odası benimkinden daha karanlıktı. İçeriye girdim. Bir cümle daha söyledi, sonra bir kız sesi duydum. Gözlerimi karanlığa dikince, benim ev arkadaşın yatağına çökmüş iki silüet gördüm. Neden bilmiyorum hiç korkmadım, sanırım içten içe onca zaman hazırlamıştım kendimi buna. Yavaşça yaklaştım bunlara doğru, biri bir kızdı, fakat diğerini görünce bir korku sardı içimi. Çünkü kız bana bakıyordu ve normal bir ifadesi vardı. Fakat diğer eleman bir albinoydu ve gözlerini dikmiş benim arkadaşı inceliyordu öylece, bana hiç tepki vermeden. Devamında ne olduğunu hatırlamıyorum. Sabah uyandığımızda bir rüya görüp görmediğini sordum arkadaşa, hiçbir şey görmediğini söyledi. Gel zaman git zaman, bir seneye yayılan bir zaman dilimi içinde defalarca gördüm ben evin içinde bunları. Bazen kızı, bazen de albinoyu tek görüyordum. İşin enteresan yanı, uyku esnasında karşıma çıktıklarında hiç korkmadığım bu tipler, uyanıkken feci derecede tırsmama yol açıyordu. - 131 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Hani oturmuşum Facebook’ta takılıyorum diyeyim mesela, sanki albino hemen yanımda çökmüş, kafasını omzumun üstünden uzatmış, ekrana bakıyor gibi gelirdi. Evde otsbir çekememeye başladım amına koyım o derece. Fakat uyuduğumda bitiyordu tüm korkular. İlk kez nasıl oldu inanın hatırlamıyorum onu, fakat iletişim kurmaya da başladım sonradan ben onlarla. Albino hiç konuşmuyordu zaten. kızdan epeyce bilgi almıştım, bana “yolcu” diyordu, “sen de bizim gibi yolcusun”. Neden sürekli bizim evde olduklarını soruyordum, bir şey söylemiyordu. Daha sonrasında kendimi onlarla kıyaslamamam gerektiğini söylemişti. Kendisi için zaman ve mekan kavramının daha farklı olduğunu belirtmişti. Lakin bu konuşmalar öyle çay içip sohbet etmeye benzemiyor. Bu aşamada çoğu zaman nutkunuz tutuluyor, aklınıza gelen birçok şeyi yapamıyor, söyleyemiyorsunuz. Çoğu zaman, bir anda her şey bitiyor, uyku modunuz değişiyor, sıradan bir rüyaya dönüveriyorsunuz. Ben bu ikisinin cin olduğuna iyice inandırmıştım kendimi o dönem. Kısmen haklı da çıktım… Kız bir gün ne kadar ileriye gidebildiğimi sordu, yapabildiklerimi anlattım. “Hiç seyahat esnasında birinin ölümüne tanık oldun mu” dedi. - 132 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Nereden çıkmıştı ki bu soru? “Hayır” dedim. “Eğer zaman içinde gidip gelmeye başlarsan sana bunu gösterebilirim” dedi. Demek ki zamanda da gidip gelinebiliyordu. Bunu öğrenmiş oldum. “Çok güzel öldüm ben” dedi sonra, gülümsedi yüzüme bakıp, “nasıl yani ölü müsün sen şimdi” dedim ama içimden mi dedim ona mı sordum bilmiyorum, cevabını alamadım bunun hemen. Ama en çok kafamı karıştıran albino hakkında söylediğiydi; “o aslında sizin dünyanızda yaşayan bir balık” deyip gülmüştü. Dip Boyası Gelen Albino Birkaç ay sonra ne demek istediğini anlayacaktım. Bir gece uyandığımda üç kişilerdi. Bağdaş kurmuş oturan biri daha vardı yanlarında. Yaklaştığımda gördüm, saçları boynundan sırtına doğru devam eden, ensesi uzun kıllarla kaplı garip bir yaratıktı bu. Çok rahatsız oldum görünce, uyanmak istedim hemen, uyanamadım ama seyahatim bitti. Ertesi seferinde yine karşılaştık, kız beni görünce “korkma” dedi. “Anlamadın mı kim olduklarını?” diye sordu. Nasıl anlayabilirdim ki… Albino olan elemanı tuttu omzundan, sırtını çevirdi, o bembeyaz saçları olan çocuğun kafasının arkası pembeye boyanmıştı. “Bak” dedi kız. Baktım ama ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Ve bir anda jeton düştü. - 133 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Benim ev arkadaşın kız arkadaşı gelmişti geçen hafta eve ve yanında saç boyası mı ne vardı ve bir çubukla bizim hamsterın sırtına da sürmüştü birazını. O boya sonradan akmış ve pembeye çalan bir renk kalmıştı hayvanın üzerinde. Bunu fark ettiğimde şok oldum tabi, bırak konuşmayı, düşüncelerim bile durmuştu. Kız bir şeyler daha söyledi, net hatırlamıyorum. Sanırım bizim hamsterı akvaryumda beslediğimiz için dalga geçmişti onunla ilk seferinde balık diyerek. Sonra diğerini gösterdi, “peki bunu tanıdın mı?” dedi. Kıllı mahluğa baktım, hayır, o neydi ki! “İyi düşün” dedi, “başka ne var sizin evde?” diye sordu. Başka bir hayvanımız yoktu. “Yalnızca birkaç gündür sizin misafiriniz ve yakında yok olacak o” dedi kız. Sonra bir anda aklıma düşüverdi, evde, durmadan sağa sola çarpan ve elinizle tuttuğunuzda boya bulaştıran bu değişik kelebekler var ya, onlardan vardı iki üç gündür. “Kelebek mi bu?” dedim. Güldü. “Peki sen kimsin?” dedim, “kurabiye canavarıyım ben” dedi ve bir kahkaha attı. Eğer bunu gerçek hayatta tanıdığım bir kız yapsa aşık olabilirdim, çok hoştu. “Ben seni pokemon filan zannetmiştim oysa” dedim. “Evet yan sokağınızda merdivenlerden düşerek ölen bir jigglypuff’ım ben” dedi. Ürperdim. Mehmetçik Caddesi’nde uzun merdivenlerden vardır, belki bilenler çıkar içinizden, bizim apartman onlardan birinin tam yanındaydı işte. - 134 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Bizim bızdığın normal hali. Sırtındaki boya silinmek üzereyken çekilmiş.” Bu işlerle uğraştığım iki sene boyunca 14 kilo verdim, epeyce saçım döküldü ve beyazladı, bildiğin çöktüm yaşlandım yani. Şu an düşününce birçok sosyal bozukluğum da varmış, daha iyi anlıyorum şimdi, hatta bazıları hala süregelmekte. Zamanla bıraktım astrali filan, sebeplerini anlatmayacağım, o evden taşınınca da tamamen bitti. - 135 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Son konuşmalarımızdan aklımda kalan bir diyalog var; “hiç bir bebeğe can verildiğini gördün mü?” diye sormuştu bana. “Eğer bir daha yolculuk yapmayacaksan, karar verdiysen, önce buna tanık olmalısın, sonra bırakırsın” dedi. Nasıl olacağını sordum. Hamileliğinin 15.haftasındaki bir kadını takip etmeliymişim. O zaman karnında taşıdığı cenine ruh üflenirmiş. Bir faninin görebileceği en güzel şey buymuş, adeta bir şölenmiş. İlginç gelmişti ama denemedim. Karabasanın Şapkası Konuyla ilgilenenler için edindiğim birkaç bilgiyi de vereyim; gördüğünüz bir varlığın hayvan olup olmadığını, konuşup konuşmamasından anlıyormuşsunuz. Konuşmuyorsa bir hayvana aitmiş. Emin değilim ama sanırım size zarar vermiyorlar ya da bizim karşılaştıklarımız vermiyor. Şu hamster için “kanım kaynadı” demiştim bir seferinde, “umarım hiçbir zaman bir bal porsuğuyla karşılaşmazsın” demişti o da bana, ne kast etti tam olarak bilmiyorum. Yaşadığımız sokakta yemyeşil bir ışık vardı bir gün, orada istihareye yatan birinin olduğunu söyledi. Rahatsız etmememiz gerektiğini, insanların ya da hayvanların dışında başka varlıkların da ara sıra bu dünyaya girip çıktıklarını anlattı. - 136 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bunun dışında söylediğim gibi sanırım zamanda geriye gitmek bir şekilde mümkün olabiliyor, ben çözememiştim. Bir de daha önce gittiğiniz yerlere gidebiliyorsunuz kolaylıkla fakat bilmediğiniz bir yere gitmek, gidilse de dönmek riskli bir hareket, ben öyle anladım. Son olarak; karabasan… Fazla uzun tutmayacağım, ne şapkası ne de hazinesi var. Bir gece benim ev arkadaşının üzerinde gördüm. Eli, kolu, kafası yok… Deriden yapılmış simsiyah bir yorgan gibi insanın üstünü kaplıyor. Yüzeyi pürüzlü. Neden geliyor ve nasıl gidiyor bilmiyorum ama yılan gibi sürünerek hareket ediyor ve ufalarak kayboluyor. Benden bu kadar. Hepinize iyi uykular, tatlı rüyalar… - 137 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri TAMBURİ’NİN ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ “…Bizim Tamburi adama doğru yürümeye başladı, ben de gittim peşinden tırsa tırsa ama bir ses daha var, müziğin ritmini, ruhunu bozan bir ses. Biraz daha yaklaştık, bir de baktık ki bu udinin arkasında bir adam daha var ayakta, elinde bir tef, tef çalıp bir şeyler söylüyor kendince…” İzmit’i bilenler, Bağçeşme Mezarlığı’nı da bilirler herhalde. Şehrin tepesinde, devasa bir alana yayılmış, içinde binlerce ölünün yattığı dev bir mezarlıktır burası. 2008 yılında, parasızlık içinde, İzmit’teki bir reklam ajansına tasarımcı olarak girmiştim. Gerçi reklam ajansı dediğime bakmayın, ışıklı tabela, led tabela, sac harf kesimi filan yapan, kreatif yönü sıfır olan bir yerdi. Sarmadı tabi, ayrıldım oradan. Yine başladı meteliğe kurşun attığım günler. Bir dostum var, adı Nedim ama kimse bilmez gerçek ismini, “Tamburi” der herkes ona. Bağçeşme’de bir enstrüman atölyesi var. El yapımı çalgı yapıp satıyor bu sanatkar adam. - 138 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bir de tamburi işte, tambur çalıyor, musikinin felsefesine de haiz, özel bir insan. “Gel” dedi bir gün bana, “bir mermer atölyesi var bizim orada, sana ihtiyaç var, bir bak, para da kazanırsın hem” dedi. “Ne alaka” diye düşünerek gittim. Bu Bağçeşme Mezarlığı’nın girişine sıra sıra dizilmiş mermerciler var, mezartaşı yapıyorlar. Bunlardan bir tanesine bir gün bir müşteri gelmiş, elinde bir kabir fotoğrafı, aynısını istemiş, yapamamışlar. Bunların ölçekli çizimleri yapılacak, süslemeleri filan ayarlanacak, enteresan bir iş. Neyse yaptık, güzel de para aldık hakikaten o zaman. Sonra aynı yerden ara sıra işler gelmeye başladı bana. Zengin mezarlarını bana tasarlattırıyordu adamlar. Mezartaşındaki yazıları bile ben ayarlar olmuştum. Tipografi kaygım vardı bir kere, Bodoni ile, Garamond ile, Trajan pro ile yazıyorduk üzerindeki yazıları, sıfır espas hatası, mükemmel işler çıkıyordu ortaya. - 139 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Mezarlığın girişi burası, hemen soldaki tentenin altında da bizim atölyeler var Kışın işler duruluyormuş bu sektörde. Adamın yakını kışın ölse bile yağmurda çamurda uğraşmamak için mezarını havalar ısınınca yaptırıyormuş. Neyse bir yıl geçti aradan, biz sezonu açtık yine, bir iki iş daha yaptım ben oraya. Derken bir gün, Kocaeli’nin ilçelerinden birinde eskiden belediye başkanlığı yapmış birinin annesi ölmüş, onun işi geldi. Ben çiziyorum, usta yapıyor, sonra da oğlu var, onunla beraber gidip kabri inşa ediyorlar. Böyle bir sistemimiz var. Bu başkanın annesinin mezarını da yaptık. O günün akşamı bizim usta kapadı dükkanı, oğluyla beraber atladılar kamyonete gittiler. Nen de bizim Tamburi’nin yanına gittim. - 140 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Çay içiyoruz, sohbet ediyoruz filan, feci huzurlu bir yer… Derken telefon geldi, gündüz yağmur yağmıştı bir ara, “bizim mezar çökmüş, gel yoksa başkan ebemizi siker, hemen yapmamız lazım bunu” dediler. “Ulan gece gece iş çıktı mezarlıkta” diye başladım söylenmeye. Sonra bizim Tamburi’ye “sen de gel” dedim, tek başıma çekemezdim şimdi o yolu, korkuyor ayağına yattım filan. Kabul etti, kapadık atölyeyi, başladık mezarlığın içinde yürümeye. Aga biz bir vardık, yapmış ibneler, “tamam” dediler, “çözdük biz”. Haydi gerisin geriye dön şimdi. Neyse ağırdan yollandık biz yine, o esnada yine yağmur başladı. Dedi ki Tamburi bana, “gel şurada bir gasilhane var, orada bekleyelim, dinince gideriz”. İnceden bir huzursuzluk vardı içimde ama “eyvallah” dedim, gittik biz oraya. Artık kullanılmayan, suları akmayan bir gasilhane işte. Bekliyoruz orada, sohbet ediyoruz, uzaktan da bir müzik sesi geliyor. “Ulan nedir bu gece gece mezarlığın içinde” diye merak ediyoruz. Ama öyle de huzurlu bir müzik ki, yağmur sesinin içinde büyülü bir tını gibi. “Çok merak ettim” diyor Tamburi, “gel bakalım şuna, yağmur da dinmek üzere hem”. İstemeye istemeye kabul ediyorum. Başlıyoruz gitmeye… - 141 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bir bekçisi var mezarlığın. Hafif sıyrık ama tatlı mı tatlı bir adam. Rafet abi… Şu 17 ağustosla ilgili yayılan tüm şehir efsanelerinin kaynağı bu adamdır işte. Öyle de güzel anlatır ki; “Gece saat iki buçuk gibi atıyorum turumu, bir baktım bütün mezarlardan bembeyaz kefenler çıkmaya başladı. ‘Eyvah kıyamet mi kopuyor acaba!’ dedim. Bir anda dua etmeye başladılar, ‘bu gece bu bizim dualarımızla sağ kalacaksınız’ dediler.” Hakikaten buna benzer çok öykü duymuştum çocukluğumda. Anlatırlardı, sonra da “işte bunu gören bekçi de kafayı yemiş” derlerdi. Buna da pek bir bozulurdu Rafet abi. Gelir başlardı; “Ben neler gördüm burada be? Deprem vurmadan iki dakka önce bir baktım, şehitlikte bütün şehitler ayaklanmış gidiyorlar, ‘nereye gidiyorsunuz’ dedim, ‘Boğaziçi köprüsü’nü tutmaya gidiyoruz’ dediler. Neymiş ben de bunu görünce delirmişim, ne delirecem bee ‘allah dualarınızı kabul etsin yiğitler’ dedim, aradım hanımı uyandırdım sonra da, alsın çocukları evden çıksın diye, hepinizden önce biliyordum ben be depremin olacağını.” - 142 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bu Rafet abinin bir cep radyosu vardı, onu dinleye dinleye gezerdi mezarlığın içinde. Bakmayın, böyle yerlerin şarapçısı, otçusu çok olur, onları kovalardı. Ben, Tamburi ile giderken “herhalde Rafet abidir” diye düşündüm, buna inanmak istedim. Tamburi de bir yandan “abi ben böyle bir makamı hiç duymadım daha önce” diyordu, “saba makamına benziyor ama o değil”. Benim kalbim ağzımda atıyor, adam da hala makam derdinde, öyle müzik aşkı vardı işte hergelenin. Neyse biz yürüdük yürüdük, gittikçe yaklaştık müziğe, daha net duymaya başladık. En sonunda “abi bak şuradan geliyor” dedi tamburi, baktım, hakikaten de tek başına oturmuş, ud çalan bir adam vardı orada. Şimdi biz burada arkadaşının mezarına gelip rakı döken adamlar filan da gördük ama böylesine ilk kez şahit oluyordum. Bir de öyle karikatür bir tip ki… Hani böyle Zeki Müren’in filan arkasında çalan takım elbiseli sazcılar olur ya, öyle giyinmiş. Bizim Tamburi adama doğru yürümeye başladı, ben de gittim peşinden tırsa tırsa ama bir ses daha var, müziğin ritmini, ruhunu bozan bir ses. Biraz daha yaklaştık, bir de baktık ki bu udinin arkasında bir adam daha var ayakta, elinde bir tef, tef çalıp bir şeyler söylüyor kendince. - 143 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Oha noluyor” filan derken bir baktım bizim Rafet abi bu, bizi görünce parmağını dudaklarına götürüp susun işareti yaptı, devam etti çalmaya, sonra bu ud çalan adam var ya, böyle yavaş yavaş yavaş silindi, müzik de böyle tıpkı bir şarkının bitişi gibi gittikçe kısılarak bitti. Resmen gözlerime inanamıyordum, neye şahit olmuştum lan az önce ben öyle! Baktım Tamburi de aynı şoku yaşıyor. Yanımıza geldi Rafet abi, “bunlar böyle gelirler arasıra” dedi. “Bazen düğün yapanları bile oluyor, çok kudretli bir hocadan öğrendim, bunun duası var, bu şekilde okunuyormuş(elindeki tefi gösteriyor burada), gördüğüm zaman kaçırıyorum artık” dedi. Ne diyeceğimizi bilemedik adamın olayı normalleştirmesi karşısında. Geçen zaman içinde, rastladıkça soruyordum Rafet abiye. O yarı çatlak adam öyle cool bir imaj edindi ki sonradan gözümde. Alışmış bir edayla “bilmiyorum vala cin mi hayalet mi, ama cindir, ruhlar mahşer gününe kadar uykuda kalacaklar dinimize göre” diyordu. Tamburi ise kafayı bozmuş “abi ben o makamı öğrenecem” diyordu. Sonra her gece mezarlıkta dolaşmaya başladı, kendine kendine kaybolup gidiyordu servilerin içinde. “Görüyor musun bari?” diyordum, “arasıra duyuyorum işte bir şeyler” diyordu. Ben bir daha pek girmemeye çalıştım mezarlığa, en azından tek başıma. - 144 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Gel zaman git zaman, acı bir olay oldu. Bizim Tamburi, lösemiye yakalandı, İstanbul’a götürdüler, dönemedi geriye. Kapattık atölyesini, kemoterapiye filan giriyordu işte, bırak saz yapmayı, saz çalacak hali yoktu. O yokken Bağçeşme’nin de tadı yoktu. Ama ekmek parası işte, çağırdıklarında gidiyordum yine işe. Zaman geçtikçe telefonda da konuşamaz olduk Tamburiyle. Annesi ve abisiyle konuşuyordum, “iyi değil” diyorlardı. Sonra bunu hastaneden çıkartıp, Bursa’ya, memleketine götürmüşler. “Anladık ki artık kurtuluşu yok, evinde, ailesinin yanında ölsün bari” diyormuş doktorları. Bir akşam yine bizim atölyeden çıktım, karşıda taksi durağı vardı, ahbaplarımızdı, aşağı müşteri çıkarsa atlayacaktım arabaya ben de, İzmit’e inecektim taksiyle, onu bekliyorum. Derken bir müzik çalındı kulağıma, hemen tanıdım, o günkü sesti. Etrafa baktım, kimse tepki vermiyordu. “Bir tek ben mi duyuyorum lan acaba” diye şüphelendim. Yavaş yavaş içine yürüdüm mezarlığın. Hava yeni kararmak üzereydi, kurşuni bir renk vardı gökyüzünde. Dolaştım dolaştım dolaştım içinde mezarlığın. Sesi arıyordum, buldum da sonunda. Yavaş yavaş yürüdüm, bir patikadan geçtim, sonra karşımda gördüm yine onu. - 145 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Udunu almış çalıyordu aynı perdeden, usul usul sokuldum. Ama bu defa yanında başka biri daha vardı. Yaklaştıkça yüzünü seçer oldum, bizim Tamburi, bana gülümseyerek, o çok merak ettiği hüzünlü makama eşlik ediyordu. Bir anda gözyaşlarımı tutamadım, koşarak sarılmak istedim ona, Nedimime… Sonra arkada bir silüet daha gördüm, Rafet abi elinde tefiyle çıkageldi. Koşmaya başladım üzerine, “abi duuur” diye bağırdım, durmadı, söylemeye başladı duasını. Ben koştum durdurmak için, en değerli dostumun içinden geçtim, tuttum Rafet abiyi, “abi yanlışın var onlar cin değil” dedim. Ama yetişememiş olacağım ki müzik yavaş yavaş kesilmeye başladı ve ağır ağır kayboldular karanlığın içinde. Ağabeyine telefon ettim hemen sonra, “Akşam üzeri kaybettik Nedim’i” dedi. O gün oradan çıkmadım, sabah ezanına kadar dolaştım durdum mezarlığın içinde tek başıma, belki tekrar rastlarım ümidiyle, ama rastlayamadım. Sabah ezanı, saba makamından okunmaya başlayınca, bir gülümseme düştü yüzüme, “olsun bee” dedim. “Bana perdesiz gitar yapacaktı, sözünü tutamadan gitti ama hakkım helal olsun, onun da bana olan hakkı helal olsun, belli ki mutluydu be…” diye düşündüm. Gözlerim doldu, ağladım. Ama çok az… - 146 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Tam bir yıl geçti işte üzerinden. Bugün, 22 haziran 2011 günü kaybettik Nedim’i, o güzel adamı… Belki bu gece de yine nağmeleri dolaşır diye, birazdan çıkıp ağır ağır mezarlığa yürüyeceğim. Bir termos çay demledim, yanımda onu da götüreceğim, beraber çalıp, beraber içeceğiz, doyasıya sohbet edeceğiz… Lan, oğlum, ben o adamı, Nedimimi, çok özledim… Nedim’in, Bursa’daki kabri… - 147 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri CENNETTEN ÇIKMAİKİNCİ EL “…Fakat işte ben 13 yaşımdayken, köye gitmeden evvel, sıcak bir öğlen günü, incir ağacının gölgesinde uyuyan dedem, rüyasında Hz.Muhammed’i görmüş. Ona, bulunduğu ağaçtan bir yaprak koparmasını, yaprağın içindeki sütü akıtmasını ve o sütün kendisine yol göstereceğini söylemiş…” Koleksiyonerlik olaylarıyla ilgilendiğimi daha önce de anlatmıştım. Gerçi, amatör düzeyde bile değildi benim ilgim ama yine de işin içine girdiğinizde birçok ilginç durumla karşı karşıya geliyorsunuz. Sahaflarda Bir Kodaman O dönemler, sürekli toplandığımız belirli yerler vardı, hala da duruyordur buralar. Bir takım sahaf dükkanları, bazı kahveler… Eline yeni bir şey geçiren buraya getirir, herkesle paylaşırdı. Fakat gelen kutu kutu malzeme içinde çoğu zaman kayda değer hiçbir şeye rastlanmazdı. Ama bir gün tüm Beyazıt’ı derinden sarsacak bir olay gerçekleşti. - 148 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Buradaki bazı eserlerin fotoğrafları çekilir, kataloglanır, daha zengin koleksiyonerlere yollanırdı. Bir gün bir geri dönüş almışlar, iş adamının biri dükkana gelecekmiş eski bir eseri almak için. Ne için geleceğini bilmiyoruz. Adamlar geldiler, gerçi kendi gelmemiş, elemanlarını yollamış, gittiler eseri elinde bulunduran adamla fısır fısır konuştular, adam indi depoya, kucağında bir sandıkla geldi. Açıp, çıkardı içindekileri, yere serdi ve gördüğüm şey karşısında şok geçirdim. Hemen hemen üç metre en ölçüsüne sahip, üzerinde siyah beyaz insan portreleri bulunan bir kumaştı bu… İncir Ağacının Dibi 13 yaşımdayken, yine bir yaz tatilinde, köye gittiğimizde, bizi babaannemlerin evine sokmadılar. “Amcanlara gidin siz” dediler. Evi arılar basmış, arılar dedeme saldırmış. Yatıyormuş adam her yeri şişmiş bir halde. Birkaç gün sonra arılar, evin avlusunu terk ettiğinde gidip gördük dedemi. Fakat bu son olmayacaktı. Daha sonra da yarasalar yuva yapmışlar bahçedeki ağaçlara. Ne kadar tavuk, horoz varsa hepsini yemişler. Bir uğursuzluktu, almış başını gidiyor. Sonradan öğrendik ki dedem incir ağacının dibini kazmış sonunda ve sonra bunlar olmaya başlamış. - 149 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Çocukluğumdan beri bilirdim, duyardım. Bahçedeki incir ağacının dibinde hazine var derlerdi. Dayanakları da çok saçma; babaannem rüyasında görmüş. Fakat tüm aile inanmıştı buna. Amcamlar filan daha o zaman kazmışlar ama çok derine inmedikleri için bir şey çıkmamış tabi, bulamamışlar. Ama o ümitle Danimarka’dan dedektör bile getirtti amcam büyük paralar ödeyerek. Hiçbir sinyal vermemiş alet de. Fakat işte ben 13 yaşımdayken, köye gitmeden evvel, sıcak bir öğlen günü, incir ağacının gölgesinde uyuyan dedem, rüyasında Hz.Muhammed’i görmüş. Ona, bulunduğu ağaçtan bir yaprak koparmasını, yaprağın içindeki sütü akıtmasını ve o sütün kendisine yol göstereceğini söylemiş. Dedem de bunu yapmış, rastgele bir yaprağı kopartıp kırmış, normalde akacak en fazla birkaç damla süttür ama lıkır lıkır boşlamış yaprağın özü toprağa, zeminde kayıp gitmeye başlamış. Birkaç metre akıp durmuş ve o gece dedem tam o noktayı kazmış… Fakat işler yolunda gitmemiş, kazmaya başladıktan sonra müthiş bir baş ağrısı çekmeye başlamış, vücuduna kramplar girmiş ve korkup bırakmış. Ertesi gün amcamları da yanına alarak bir daha denemiş. O yaştayken psikolojimi bozan bir anıya sahip olmuşlar böylece. - 150 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bunlar kazarlarken sürekli etraflarında gölgeler dolaşmaya başlamış, uzakta, karanlığın içinde, parıldayan gözler görmüşler kendilerini izleyen. Artık anlamışlar ki normal bir hazine değil. Bir hoca çağırmaya karar vermişler. Hazine Jargonu Şimdi efendim, iki çeşit define vardır… Birincisi; 1900′lü yıllardaki savaşlar sırasında ülkeyi terk etmekte olan gayrımüslümlerin, müslümanların işine yaramasın diyerek gömdükleri hazineler. Bunlar değer olarak çok yüksek değildir ama belasızdır. Güle güle harcarsınız. Bir de çok daha eski zamanlarda gömülenler vardır; bunlar genelde bir büyü ile bağlanır, sahibinden başkasının ona ulaşması, ulaşırsa da hayrını görmesi engellenirmiş. İşte bu ikinci tür defineler için genelde nefesi ve itikadı güçlü hocalardan yardım alınır, önce büyü bozdurulur, sonra define çıkartılırmış. Hatta köyde intihar eden bir adamın, kısa bir süre önce bahçesinde bir çanak altın bularak çok zengin olduğu fakat altının kendisine uğursuz geldiği ve o yüzden intihar ettiği anlatılırdı. - 151 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bizim bahçedeki gömünün de ikinci kategoriye girdiğine kanaat getiren dedem, tanıdık bir hoca bulup getirterek, başka bir gece yeniden kazmaya başlamış amcamları da yanına alarak. Bu defa epeyce derine inmeyi başarmışlar. Artık çukura girip, o şekilde kazmaya devam eder olmuşlar. Fakat klasik efsane gerçek olmuş, amcam kuyunun içinde kazmaya devam ederken, bir anda üzerine toprak yağmaya başladığını fark etmiş. Kafasını kaldırıp baktığında, diğer amcamın, dedemin ve büyücünün sadece onu izlediklerini görmüş. Devam etmiş kazmaya, topraklar da yeniden üzerine dökülmeye başlamış. Korkarak çıkmış, diğer amcam girmiş içeriye. O kazmaya devam ededursun, getirdikleri hocayı birden bir panik hali almış. Adam, definenin çok kuvvetli bir büyüyle bağlandığını ve çözmeye nefesinin yetmediğini söylemiş. Fakat artık iyice derine inen bizimkiler, kısa bir zamanda hazineye ulaşacaklarını düşünerek adamı dinlememişler. Fakat adam iyice huzursuz olmuş, gitmeye yeltenmiş, “şu an etrafımızdaki bütün dallara cinler kondu, hepsi bizi izliyor” demiş. Şimdi bu işlerde kimseye güven de olmaz, adamı yollamak doğru bir yöntem değil, şikayet edebilir, her şeyi yapabilir. O yüzden salmak istememiş bizimkiler ilk başta fakat tam da ayaklarının dibine, ağacın dalından ölü bir kuş düşünce, doğru söylediğine inanmışlar ve kazmaktan vazgeçmişler. - 152 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ertesi gün, sabah olduğunda kuyunun başına gidip bakan dedem, içeride parlayan bir maden görmüş, inip dibini eşelediğinde ise, bir sandık olduğunu anlamış bunun. Yarım bırakıp vazgeçtikleri hazineyi, meğer bulmuşlar. Hemen çıkartıp eve götürmüş. Kilidini kırmışlar. Hemen hemen üç metre en ölçüsüne sahip, üzerinde siyah beyaz insan portreleri bulunan bir kumaş çıkmış sandıktan! ‘Ben Peygamberim” Diyen İblis Yüklü miktarda altın veya aynı pahada değerli başka şeyler bulmayı umut eden dedem, çıkan kumaş karşısında uyuz olmuş. “Bunun için miydi onca çilem” deyip, önce yakmaya yeltenmiş bulduğu defineyi. Fakat hazinecilik konusunda tecrübesi olan küçük amcamın, “antik kıymeti olabilir” uyarısına ve daha dindar olan büyük amcamın “önemsiz bir şey olsaydı o kadar büyüyle bağlamazlardı” tespitine hürmet ederek yakmaktan vazgeçmiş. Evin kömürlüğüne atmış sandığı, orada durmuş sandık bir süre. O zaman zarfında evi arıların basıp dedeme saldırmasıyla başlayan bir dizi hoş olmayan olaylar baş göstermiş işte. Yarasaların telef ettiği kümes hayvanlarını, sürekli bahçeden içeri dalan, tüm köyün inekleri ve öküzleri takip etmiş. - 153 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Çoban, “hayvanların yolunu bir türlü değiştiremediğini, sürekli bu bahçeye yöneldiklerini” söylüyormuş. Anlamışlar tabi başlarında bir uğursuzluk olduğunu bizimkiler. Ardından gelen günlerde büyük amcam bir trafik kazası yaptı, küçük amcamın oğlu ise-ki benimle akrandır, şimdi ne olduğunu tam olarak hatırlamadığım bir hastalık nedeniyle haftalarca hastanede yattı. En acı olay ise, evde dedemin yattığı odada, ufak çaplı bir yangının çıkmasıydı. Bizimkilerin gözü iyice korktuğu için, buldukları bu defineden vazgeçmeye karar vermişler. Fakat ellerindeki sandığı ne yapacaklarını da bilmedikleri için hoca hoca gezmeye başlamışlar. En son, Şanlıurfa’da gittikleri bir adam, olayı çözmüş sanırım. Dedemin yanında getirdiği sandığı açarak, kumaş üzerindeki resimleri incelemiş. “Rüyanda Resulullah’ı gördüğünü söylemiştin, şimdi göster bakayım, bu sıfatlardan hangisiydi rüyana giren?” diye sormuş. Dedem şaşkınlıkla, “oradaki resimlerden hiçbirinin rüyasında gördüğü kişi olmadığını” belirtmiş. Hoca da “senin rüyana giren şeytanmış. Muhammed olduğunu iddia ederek seni kandırmış” demiş. - 154 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sonra da buldukları gömüyü aynı şekilde bahçeye gömmelerini salık vermiş. Gömme işlemi esnasında okunacak duaları da bir kağıda yazıp vermiş dedeme. İşte benim de o resimleri görmem, onların Şanlıurfa’dan döndükleri tarihe rastlar. Dedem tüm çocuklarını, gelinlerini ve torunlarını çağırmış. Gittik… Sandığı açtı, içinden kumaşı çıkartıp sedirin üzerine serdi, “bunlara iyi bakın” dedi. “İyi bakın, herkese nasip olmaz, ne olduğunu da sormayın, sadece huzurunu yaşayın” dedi. Sonra da kumaşı tekrar toparlayıp sandığa koydu ve tahmin ediyoruz ki birkaç gece içinde eski yerine gömdü. Fakat yine de ölene kadar peşini bırakmadı adamın peşini bazı uğursuzluklar. Rahmetli, ölüm döşeğindeyken bile, “çıkarın şu köpekleri yahu” diye sayıklıyor, hayaller görüyordu. Kendisinin ardından da, amcamlar, bahçenin o incir ağaçlı bölümünü parselleyip köy dışından, İstanbul’lu birine sattılar. İkinci El Kutsal Emanet Bizim sahaf, sandığın içinden çıkartıp kumaşı yere serince, sanırım ben ve alıcının yolladığı adamlar hariç, kimse anlam veremedi resimlerin ne olduğuna. - 155 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Şimdi yalan söylemeyeyim; hani “aslında bizim sattığımız bahçeyi alan kişi çıkartmış, aynı sandık, aynı resimlerdi” demeyeceğim. Desem müthiş bir kurgu olurdu biliyorum. Ama emin değilim tıpatıp aynısı olup olmadığına, kaç yıl geçmiş üzerinden. Fakat kumaşın eskiliği, uzunluğu, çizimlerin şekli, sırası aynıydı. Gelen adamlar içinde arkeologlar ve din adamları da vardı anladığımız kadarıyla. İncelediler, incelediler. Toparlayıp götürdüler ne varsa. Kaç para ödediler bilmiyoruz ama o sahaf dükkanını sattı ardından. Muhtemelen köşeyi dönmüştü. Fakat sonradan öğrendik ki göz altına alınmış. Çok ilginçtir; adını veremeyeceğim, eskiden üç büyük kulüpten birinde başkanlık yapmış ünlü bir iş adamı, bu resimleri alan kişiyi ihbar etmiş. O dünya öyle bir dünya işte. Adam yakalanmış tarihi eser kaçakçılığından, bizim sahafı da gözaltına almışlar, nereden bulduğunu sormuşlar. Bizimki de “mezattan satın aldım” demiş. Bize de öyle söylüyordu zaten, doğru mu değil mi bilemiyoruz. - 156 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bizans Sarayında İki Sahabe Bu olay tabi Beyazıt’taki koleksiyonerlerde bomba etkisi yarattı, herkes konuyla ilgilenmeye başladı. İşin aslı şöylemiş; Hz.Ebubekir’in halifeliği döneminde, iki elçi, Bizans İmparatoru’nu, İslamiyet’e davet etmek için İstanbul’a yollanır. Sarayda ağırlanan iki elçiyle Bizans İmparatoru başbaşa görüşmek ister. Getirttiği bir sandıktan, ipek kumaşlar çıkartır. “Bu adamı tanıyor musunuz?” diye sorar. Elçiler, tanımadıklarını söyler. Başka bir resmi gösterip tekrar sorar; “Ya bunu?”, elçiler yine ne olduğu anlamadan “daha önce hiç görmediklerini” belirtirler. Bizans İmparatoru, üçüncü portreyi işaret ederek “peki bunu tanıyor musunuz?” diye sorar. Bir anda iki elçi donakalır ve gözyaşlarına boğulurlar. “Bu bizim Resulullahımızdı” derler. Bizans İmparatoru “evet” der, “İşte şimdi emin oldum… Bakın bu Hz.Adem’di.” der gösterdiği ilk resmi işaret ederek. “İkincisi ise Hz İsa idi”. Bu olayın arkasından sahabeler Arabistan’a döndüklerinde bunu herkese anlatırlar tabi ve olay bugünlere kadar taşınır. - 157 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Resimlerin kaynağı ise sıradan bir dini araştırma yapınca bile ortaya çıkıyor. Hz.Adem, kendi soyundan gelecek peygamberleri göstermesi için Allah’tan bir temennide bulunmuş ve melekler, levhalar üzerinde tüm resimleri kendisine armağan etmiş. Yıllar yıllar sonra Hz.Zülkarneyn, bir fetih esnasında bu resimleri ele geçirmiş ve bunları Hz.Danyal’e vermiş. O da ipek kumaşlara çizerek, kopyalamış suretleri olduğu gibi. Kaç adet kopyalamış, nerelere yollamış bilinmiyor veya ben bilmiyorum. Bizim köyden çıkan veya Beyazıt’ta gördüğümüz kopya da kimin kaleminden çıkmadır, o konu hakkında da bir bilgimiz yok. Lakin Hz.Adem’e gönderilen ilk levhaların, Haçlı Seferleri ile İstanbul’a getirildiği ve şu anda da Çemberlitaş’ın altındaki mahzenlerde korunduğu rivayet edilir. Resmin kopyaları ise kaç adet bilinmemekle birlikte bir şekilde elden ele dolaşmaktadır ve hangisi Nuh’tu hangisi Musa’ydı bilmeden, bir tanesini yengemin soyup verdiği şeftaliyi dişlerken, köydeki evimizin salonunda gördüğümü, şaşkınlık içinde tekrar belirtmek istiyorum. - 158 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YEMEĞİNE SİHİR KATAN AŞÇI “…Eve geçip, mutfağa girdik. Çizgi filmlerdeki cadıların kazanlarını kaynattıkları eski kulübelerinden aşina olduğum bir görüntü karşıladı beni burada da. Tüplerin içinde rengarenk sıvılar, kavanoz kavanoz sihirli otlar, duvarlara asılmış yarasa iskeletleri, leylek bacakları. Ne yapıyordum ben burada böyle, canım, senin olmadığın her yerde mutsuz mu olacaktım? Hep saçma yerlere mi sürükleyecekti hayat beni?…” Ben gördüm, her şeyi gördüm. Gözlerimdeki perdeler yok oldu da bir an, inleri, cinleri ve ateş böceği sandığımız melekleri gördüm. Rengarenk perileri, iblisleri, ölüm meleklerini gördüm. Kendi kendine kapanan kapının, rüzgarla değil de bir çocuğun hayaleti tarafından itildiğini, gecenin bir köründe, evin diğer odasında duyulan anlamsız çıtırtıya, gün boyunca ısınan eşyaların genleşmesinin değil de yeşil suratlı cinlerin neden olduğunu gördüm. Çok aşıktım, aşkımdan ölüyordum. Ağlamanın insana olgunluk, gözyaşı dökmenin ise yemeğe aşk katacağını henüz bilmiyordum. - 159 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sadece onu düşünüyordum, kirpiklerinin nasıl da yukarıya doğru kıvrıldığı aklıma geldikçe, vücuduma bir sıcaklık yayılıyordu. Kolundaki ufacık bir ben, geceleri uykumu kaçırmaya yetiyordu. Tamburi henüz ölmemişti. Ben Eskişehir’de üniversite okuyordum. Sevdiceğimin başkasıyla gezdiği, dilini başkasının emdiğini düşündükçe kahroluyordum. 20 yaşındaydım, saçlarına kırlangıçların yuva yaptığı bir kıza aşıktım. Onun saçlarının rengi, onun gözlerinin rengi, dilinin rengi, yüzünün ve teninin rengi, ojelerinin rengi, rujunun rengi en sevdiğim renkler olmuştu. Rengarenk olmuştu dünyam da bir anda griye çalmıştı tekrar, ondan uzaktım, o başkasıylaydı. Okulu bırakmıştım, aylarca eve gidememiş, istasyonlarda sabahlamış, uykumu tren vagonlarında alabilmiştim yalnızca. Döndüğümde, hülyalar devam ediyordu. Bir gün iki fincan kahve yapmıştım evde yalnızken, hiç iyi değildim, hayaller görüyordum. Yakında hayaletler de görecektim. Doğum gününde içtiğim bir ufak şişe rakının etkisiyle, onunla hep oturduğumuz o çardağın altına gidip sızmıştım da, soğuktan donuyordum az kalsın. Eklemlerim kilitlenmişti ve kımıldayamamıştım uyandığımda. - 160 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Böyle olmaz” dedi Tamburi, “senin için bir şeyler yapmamız gerek”. “Yap” dedim Tamburi’ye, “hemen yap ne yapacaksan!”. “Gel, gidelim” dedi, tuttu kolumdan beni, mobiletine bindirdi. İzmit’in tepelerine sürdü, Umuttepe kampüsünün arkalarına gittiğimizde, başucumdaki vadilerden ve nehirlerden bunca zamandır habersiz olduğum için hayıflandım. Önce evler yok oldu. Sabahın erken saatlerinde yağan yağmur durmuştu da, karanlık bulutların altından gözüken güneş, bir gökkuşağı armağan etmişti bize. Ama o bile senin kadar güzel değildi, canım benim… Kör Koyunlar, Gerizekalı Tavuklar Çiftliği Uzakta bir köy belirdiğinde, oraya gideceğimizi sandım da yanılttı beni Tamburi, bir yola saptı, ağaçların arasından geçtik, yapayalnız bir evin bahçesine girdik. “Aramadan geldik, inşallah evdedir” dedi, “kim o?” dedim, “senin derdinin dermanı” dedi. Motorumuzun sesini duymuş olacaklar, iki küçük kız çocuğu kapıdan fırlayıverdi. İkisi de birbirinin aynısıydı, koşup Nedim’e sarıldılar. İçeri geçtik. Uzun boylu bir adam karşıladı bizi, az konuşuyordu. Adı Onur’du. Otuzlu yaşlarındaydı… - 161 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Hep beraber çıktık tekrar, “böğürtlen toplamaya gidiyoruz” dediler. Yol kenarındaki dallarda duran iri böğürtlenler yerine, dikenli çalıların içinden geçip, daha ıssız yerlerdeki meyveleri toplamaya başladık. “Neden?” dedim, “neden böyle yapıyoruz?”, “bunları şekerli zemzem suyuyla besliyorum ben, köklerine de okunmuş pirinç gömüyorum” dedi. Dalga mı geçti, ciddi miydi anlamadım. “Yiyeceksen sakın ha bunlardan yeme, git yol kenarındakilerden ye” dedi, öyle yaptım. Döndüğümüzde “eğer benim yaptığım şeylerden yiyecekse ne olduğunu bilmeli” dedi Tamburi’ye bakarak, “bence de” dedi Tamburi bana bakarak. Bana bakarak davet ettiler beni, içinde kör,topal tavukların gezindiği bir kümese. Pastanın kremasına katacağı yumurta, sakat bir civcivin cenininden ayıklanmış olmalıymış. Şaşırdım. “Yemeklere pek tuz katmam, koyun gözü kullanırım” dedi, anlamadım. Yan taraftaki ağıla girdiğimizde, kör koyunlar karşıladı bizi. Gözlerini çıkarıp, sularını katıyormuş yemeklerine. Tek bir gözden yarım litre gözyaşı çıkıyormuş, tuz oranı da oldukça fazlaymış. “Yazık değil mi?” dedim ve derken karşımda bir psikopatın olduğunu düşünerek ses tonumu iyi ayarlamaya çalıştım. “Her şey insanlar için” dedi. - 162 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Eve geçip, mutfağa girdik. Çizgi filmlerdeki cadıların kazanlarını kaynattıkları eski kulübelerinden aşina olduğum bir görüntü karşıladı beni burada da. Tüplerin içinde rengarenk sıvılar, kavanoz kavanoz sihirli otlar, duvarlara asılmış yarasa iskeletleri, leylek bacakları. Ne yapıyordum ben burada böyle, canım, senin olmadığın her yerde mutsuz mu olacaktım? Hep saçma yerlere mi sürükleyecekti hayat beni? “Bir insan neden mutfağına kütüphane koyar ki?” diye düşünerek, raflarına sıra sıra eski ciltlerin dizildiği kitaplığa doğru yürüdüm. “Pek azı yemek kitabıdır, çoğu sihirle ilgili” dedi Tamburi yanıma yaklaşarak ve fısıltıya yakın bir ses tonuyla. Dünyanın farklı mutfaklarından yemek tarifleri sunan yeni kitaplar, eski saray mutfağı kitapları ve çok daha eski büyü kitapları. Ne yapıyordu bu adam böyle? Karıştırdı, etti, pişirdi, önüme bir dilim böğürtlenli pasta getirdi. “Afiyet olsun, inşallah yedikten sonra acılarını unutursun” dedi. Çatalımla, pastanın kekini ikiye böler bölmez burnuma gelen tazelik kokusu ve meyvelerin aroması, ilk lokmayı almadan bir serinlik getirip bırakmıştı sanki ayaklarımın dibine. - 163 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sonrasında aldığım her yudum, sanki içimdeki bütün habis duyguları ve karamsarlığı söküp atıyordu, balgam söken bir şurup gibi. Hava iyice karardığında evden çıkmıştık ve “nasılsın şimdi?” diye sormuştu Tamburi. Çok iyiydim, bugüne kadar hissettiğim gam ve keder yok olup gitmişti. Sarhoş muydum? Hayır, değildim ama tarif edemediğim bir rahatlık vardı. Aşkın acısı aynı zamanda fizikseldir ve karında hissedilir, işte o acıyı söküp atmıştı yediğim böğürtlenli pasta ve hafiflemiştim sanki yuttuğum her lokmada. Eve kadar koşabilir, anneme sarılabilir, yaşlı komşumuz Gülten teyzenin evindeki bozuk eşyaları tamir edebilir ve yanımda olmamana rağmen, başkasıyla olmana rağmen senin için şiirler yazarak, seni işte böylece severek mutlu olabilirdim. Tam üç gün sürdü. Dördüncü sabah gözlerimi açtığımda, sanki güzel bir rüyadan uyanmış gibi hissettim kendimi. O güzel hülya sona ermişti de hayatın gerçekleri yüzüme çarpmıştı yine. Karnımın ortasına çökmüştü aynı yumru ve ben yine kahvaltı yapmadan balkona çıkıp sigara üstüne sigara içmiş, her nefeste, altıncı kattan aşağı atlamanın ne kadar zor olabileceğini düşünmüştüm. - 164 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Öğleden sonra hemen Tamburi’nin atölyesine çıktım. Sanırım içeri girer girmez anladı derdimi. Yediğim şeyin ne olduğunu sordum. “Geçici bir büyüydü o, Onur’un uzmanlık alanı” diye karşılık verdi. “Nasıl yani?” dedim, “büyü mü yaptı şimdi o bana?”. “Kalıcı bir büyü değildi ve görüyoruz ki etkisi geçmiş, kısa süreliğine de olsa mutlu olman içindi” dedi Tamburi. Fedailerine afyonlu şaraplar içererek, Alamut kalesinin dehlizlerinde hazırladığı bahçelerde, onları cennette olduklarına inandıran Hassan Sabbah geldi aklıma, aklım karıştı. Öyleyse bir kez daha ikram etmeliydi bana aynı iksirden, hatta her zaman yapmalıydı, gerekirse tarifini vermeli, benim kendi imkanlarımla hazırlamamı sağlamalıydı. Yoksa onu şikayet ederdim, evet, polisler ve gazeteler, çeşit çeşit malzemeyle büyü hazırlayan ve hayvanlara işkence eden bu adama hiç acımazlardı, emindim. Ama sakin olmalıymışım, öyle söyledi Tamburi, akşamüstü yine yola çıkıp, bu kez daha fazla korkarak kapısından girdiğim o ufak çiftliği ziyarete gittik. Yine ikizler karşıladı bizi, Ecrin’le Ebrar. Babaları mantar toplamaya çıkmış, bekledik. Köpekleriyle birlikte geldi. - 165 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Özel eğitimli bu köpekler, toprak altında yetişen özel bir mantarın kokusunu alıyormuş ve yalnızca bu mantarı kullanıyormuş Onur adındaki bu adam yemek yaparken. Bizi görünce şaşırmadı, “geleceğini biliyordum” dedi. Ama hayır, bana yeniden o pastadan vermeyecekmiş, bu unutuyormuşum. şekilde mutlu olmuyor, sadece acılarımı Sorunlarımı çözmeli, bu tip yollara başvurmamalıymışım. Başvuracaksam da bunun için çeşitli alkollü içecekler ve keyif verici maddeler varmış. Kendisi bir uyuşturucu üreticisi değil, aşçıymış. Yemeklerine kattığı sihirler, onu, diğerlerinden farklı kılıyormuş yalnızca. “Peki” dedim, döndük. Ertesi gün, membağını bildiğim böğürtlenleri toplamaya, bu defa tek başıma gittim. Bir yandan elimdeki poşete dolduruyor, bir yandan ağzıma atıyordum. Elime diken battı, kanımın akışını izlerken huzur duydum. Kendi kanımı seyredişim mi yoksa yediğim böğürtlenler miydi bu huzurun kaynağı bilmiyorum. Ama madem ki elimde o spastik tavukların yumurtalarından yoktu, o halde fazla fazla, bir torba dolusu böğürtleni tek başıma yemeliydim. Yedim de… - 166 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Cinli, Perili Harikalar Kumpanyası …Ve bir anda değişti her şey. Önce başım döndü, sonra odam bir korku tüneline büründü. Çektiği ilk otuzbirin verdiği suçluluk duygusuyla başına kötü şeyler geleceğine inanan bir ergen gibi, mutfaktan gelen çıtırtılara kulak kabartır oldum. Banyodaki musluktan damlayan suyun, eşyanın tabiatı gereği değil, tabiat üstü nedenlerle akıp gittiğini düşünmeye başladım. Korkuyordum… Bilincimin açık kalabildiği kısa bir süre içinde, bunun uyuşturucu kullananların gördükleri halüsinasyonlarla ilgisi olabileceğini düşündüm. Gözümün önünde binlerce hayal belirdi. Hiç duymadığım sesler duydum. Odamın kapısı gıcırdamaya başladı ve bir çocuk kafasını uzatıp bana gülümsedi ve içeriye kaçtı. Rahmetli babamı evin içinde ve binlerce ölünün ruhunu daha balkondan bakınca gördüm. Kimse yok olmuyordu, ölenler bir şekilde bizimle kalıyordu. Önce ateşböcekleri uçuyor sandım gökyüzünde, sonra ışıklar büyüdü, daha net seçmeye başladım kanatlı bu varlıkları. İnsan suratlı kuşlar gelip geçiyordu her yanımdan. Su içmeliydim, karanlık olması gereken mutfağın kapısından yeşil bir ışık fışkırıyordu. - 167 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yemyeşil suratlı, sanırım bir cin, mutfağın ortasında öylece durmuş, boş gözlerle bana bakıyordu. Korkum giderek hafifledi, yediğim meyvelerin özü kanıma karıştı ve seni aramaya başladım bu diyarda. Ben o an senin bir melek, bir peri olduğuna inandım galiba. Ben artık kendimi mutlu hissedince, yeşil suratlı cinler ve ne olduğunu bilmediğim çirkin cüceler etrafımda toplaşıverdi. Karşı apartmanda oturan ve mahallelinin cinli veya deli dediği kadının salonunda da onlarca inin, cinin ve meleğin, bizim yaşlı teyzeyle birlikte dans ettiğini gördüm. Ama sen yoktun canım benim, senin için alemler aşmış, bir insanın asla cüret edemeyeceği bir yolculuğa çıkmıştım. Sanırım o an kahkahalar atmaya başladım. Vücudum karıncalanıyordu ve çok mutluydum. Koltuğa uzandım, karanlığın içinde parıldayan yeşil cinlerin ışığıyla birlikte ayaklarımı hissetmemeye başladım, gıdıklanıyordum, her an uçacak gibiydim, belki de uçuyor olabilir miydim? Profesyonel Gastronom ve Aşçı ve de Büyücü Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu anlamadım ilk başta. Bir süre sonra, birbirinin aynısı iki şirin kız çocuğu başımda bitiverdiler, Ecrin ve Ebrar. Sonra babaları geldi ve onları odalarına yolladı. - 168 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “O son birayı içmeyecektik abi” noktasını aşmıştım da sarhoş sarhoş gittiğim evimde yatağıma işemiştim sanki ve babam rolüne bürünmüş Onur, karşımda, sorgulayan gözlerle bana bakıyordu. “Ne yaptın sen?” dedi. Böğürtlenleri topladıktan sonra eve dönerken, yolda beni görmüş. Bizim Tamburi’yi arayıp durumu anlatmış. Ben ise o anlarda, mutluluktan sarhoş bir vaziyette Tamburi’nin telefonlarına yanıt vermeyince, merak edip evime gelmişler, beni bulduklarında çırılçıplak soyunmuş, koridorun ortasına uzanmış, kahkaha krizi geçiriyormuşum. Önce beni hemen kusturmuşlar, sonra hastaneye götürüp, bahçeden topladığım yeni ilaçlanmış meyveleri yediğim için zehirlendiğimi söyleyerek midemi yıkatmışlar. Hastanede gözlerimi açmışım bir ara ama hiçbir şeyi hatırlamıyordum. Sonra beni evine getirmiş Onur. O gece fazla konuşmadık, dinlenmem için beni bıraktı, sabah olduğunda, güzel bir kahvaltı sofrası hazırlamıştı. “Bunlar da sihirli mi?” diye sordum masadaki reçeli, peyniri ve zeytini gösterirken. “Bundan sonra sihir yok” dedi. Derdimin ne olduğunu sordu. Aşık olduğumu, terkedildiğimi ve şimdi senin başka biriyle birlikte olduğunu söyledim, canım benim. - 169 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Onur ise sessizdi, fazla konuşmuyordu ve sertti. Hayatta çok daha büyük dertlerin olduğundan filan bahsetti, umursamadım. Öğleden sonra, çalışması gerektiğini söyleyip mutfağa geçti. Ama niyetliydim, canımı yakan, etlerimi lime lime eden, hormonlarımın dengesi bozan bu aşk acısını köreltecek bir ilaç hazırlamalıydı bana. Onunla birlikte mutfağa geçtim. Kitaplarını karıştırıyor, bazen her evde bulunan sıradan malzemeleri bazen de kendine özel bulup getirdiği çeşitli otları, bitki köklerini, tozları, rengarenk sıvıları, hayvanlardan elde ettiği malzemeleri katıyordu işin içine. Bunu neden yaptığını sordum, “para için” dedi. Aşçılık baba mesleğiymiş, o da yemek yapmayı çok küçük yaşlarda öğrenmiş ve kendini geliştirmiş. Ama kuru fasulye ve pilav yapmanın ötesine geçmek, yeni lezzetler keşfetmek istiyormuş. Babaannesi ise mahallenin büyü bozan, muska yazan, okuyan, üfleyen ihtiyar teyzesiymiş. Babaannesinin ve dedesinin uzmanlığını birbirine karıştırmak daha liseye giderken aklına gelmiş. - 170 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ama ilk yaptığı yemekler ya yutulamayacak kadar iğrenç ya da güzel fakat etkisiz oluyormuş. “Sonra, Yeditepe Üniversitesi’ne girdim, Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü’ne” dedi. Burada öğrendikleri çok işine yaramış, artık neyle neyi karıştırması gerektiğini çok iyi biliyormuş ve gittikçe ustalaşmış. “İstanbul’un kaliteli restoranlarında çalışıyor ve iyi paralar kazanıyordum ama gün geçtikçe doğadaki esrarı fark ettim. Tanrı bunca şeyi boşuna yaratmamıştı. Bize verdiği nimetler sadece elementler, meyveler ve sebzeler değildi. Gizi çok daha derinlerde saklı olan formüller vardı.” dedi. Konu gittikçe ilginçleşiyordu. Evlendikten sonra, uzun süre çocukları olmamış ve olması da tıbben mümkün görünmüyormuş. Bu süre zarfında tamamen kendi sorunları üzerine yoğunlaşmış Onur. Yemeklerini tamamen kendisi ve eşi için yapar olmuş ve içine binbir çeşit büyü katmış. İşten ayrılması gerekmiş önce, ayrılmış. Yavaş yavaş sosyal hayattan kopmuş ve tanrının kendilerine bir çocuk vermesi için durmadan çalışmış. Yaptığı bir reçel işe yaramış sonunda. Hem de bir değil iki çocukları birden olmuş. Ama artık işsiz olan Onur, para kazanmak için dışarıya da iş yapmaya başlamış. Yaptığı sihri yemeğine katan bir aşçı fikri, zenginlere pek romantik geliyormuş ve bir sürü müşterisi olmuş. - 171 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Onlar için çeşitli formüllerle hazırladığı yemekleri, aracılar vasıtasıyla kendilerine ulaştırıyormuş ve iyi de paralar kazanıyormuş. Fakat kimliğini asla deşifre etmek niyetinde değilmiş. Bir süre sonra takıntı halini alan bu durum, Onur’un artık mümkün olduğunca evinden çıkmamasına, arkadaşlarıyla da ilişkisini tamamen kesmesine yol açmış. Neden böyle davrandığını sordum. “Monosodyum glutamatı bilir misin?” dedi. Boş gözlerle ona baktım. “Yediğin bir çok hazır gıdanın içinde bulunan ve seni sanki müthiş lezzetli bir şey yiyormuşçasına tatmin eden bir kimyasaldır. Gıda üreticileri, satışlarını arttırmak için hiçbir şeyden çekinmezler. Üretimi ve lezzeti arttırmak uğruna her şeyi yaparlar. GDO’lu sebzeleri düşün. İnsan sağlığını bu denli düşünmeyen firmalar içinde tüm dünyaya yayılmış olanları da var. Eğer isteseler, Coco Cola, Pepsi, McDonalds ve Burger King, insanlığın dörtte üçünü bir hafta içinde telef edebilir. Ama bunu tabi ki yapmazlar, çünkü aksi halde para kazanamazlar. Fakat insanlara büyü yaparak, onları kullanmayı yeğleyebilirler. İşte bu yüzden gizli kalmaya çalıştım. Bir gün birilerinin beni bularak kullanmak istemesinden korktum” dedi. - 172 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sanki Michael Sikkofield’in blogunu veya Orhan Pamuk’un Yeni Hayat romanındaki “kırık kalpli bayiler toplantısı” bölümünü okuyor gibiydim. Bu denli “büyük kumpas” ilk başta akla yatkın gelmese de, Onur anlattığında bir an için mantıklı bulmuştum, itiraf edeyim. “Peki, dünyada sadece sen mi varsın bu işi yapan?” diye sordum. “Hayır, Fas’ın çöllerinde, Katmandu’nun zirvelerinde, Eski İnka medeniyetinin varolduğu topraklarda, piramitlerin dibinde, bu işlerle uğraşan birileri daha var, biliyorum” dedi. “Kimisi büyüleri araştırıyor, kimisi bunları yemeklere uyguluyor, bazıları da benim gibi ikisini birden yapmaya çabalıyor ama tek olmadığımı biliyorum” dedi. Artık ağzım açık kalmış, tek bir kelime dahi edemeden onu dinliyordum. “Büyücülük de, aşçılık da çok eski mesleklerdir. Bunların birbirleriyle bir ilgisi olduğunu fark etmiş olacak ki Darwin’de üniversite öğrencisiyken, okulunun yemek kulübüne girmiş ve anlatılanlara göre yalnızca kimsenin yemediği hayvanların etlerinin tadını araştırmış. Kim bilir, dünyanın varoluşundaki dengede, tanrının verdiği tüm nimetlerinin bir yerinin olduğunu bizden çok daha önce görmüştü belki de o” dedi. “Nasıl ki kimyagerler doğadaki elementleri karıştıyorsa, bizler de diğer şeyleri araştırıyor ve karıştırıyoruz. - 173 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bir simyacının kurşunu altına çevirmesinden farkı yok yaptığım işin. Sence bunca şey tek başına tüketilmek için mi yaratıldı? Meyveler, sebzeler, çeşit çeşit bitkiler, otlar? İnsanlık üzümü şaraba çevirmeyi öğrendi ve kabullendi, gün gelecek benim bu yaptığım iş de sıradan bir hal alacak? Yeryüzünde onca esrarlı bitki ve sihirli mantar varken neden hepimiz sigara içmeye mahkumuz? Çünkü Philip Morris abimiz şimdilik sadece tütün işlemeyi biliyor da ondan. Kimyasal uyuşturuculardan bahsetmiyorum, doğal olanlardan söz ediyorum. Çikolatanın verdiği mutluluktan kat kat fazlasını elde edebileceğimiz bitkiler gün gelip legal olacak buna eminim ama onun da patronu, bugünün dev sigara firmaları olacak” dedi. “Peki bana ne oldu dün?” dedim. “Aşırı dozda mutluluktan ölmek üzereydin” dedi. “Her şeyin bir miktarı var ve işin en hassas noktası bu. Avuç dolusu büyülü meyve yiyerek hiçbir şey elde edemezsin.” dedi. “Ya gördüklerim, onlar neydi?” diye sordum. “Ne gördüğünü bilmiyorum ama muhtemelen aşılmaması gereken sınırı aştığın için, tüm algıların açıldı. Kozmosu ve alemleri bir arada gördün.” dedi. - 174 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Sri Lanka’da yetişen bir esrar vardı, Birleşmiş Milletler ve Amerika yüzmilyonlarca dolar harcayarak bu bitkinin kökünü kuruttu. Başka hiçbir karışıma gerek duymadan aynı duyguları yaşamana el veriyordu oysa ki. Rahatsız oldular. İntihar bombacılarının, eylemlerini gerçekleştirmeden önce kullandıkları, bir nevi sakinleştiriciydi. İçen kişi, artık aha fazla mutlu olamayacağını düşünüyor, yaşanması gereken her şeyi yaşadığını düşünüyor ve intihar ediyordu. Zaten ‘intihar otu’ da denirdi buna. Yayılmasından endişe ederek, neslini tükettiler. Sen de dün, farklı yollardan o noktaya yaklaşmışsın, ucuz atlattın” dedi. Artık aklım almıyordu söylediklerini. Konuyu değiştirmek istedim. “Eşin nerede?” diye sordum. “Öldü” dedi. “İstemeden öldürdüm onu”. Ne diyeceğimi bilemedim, içimdeki merak duygusunu dizginlemem gerektiğini biliyordum ama hayatımda gördüğüm en ilginç işi yapan en enteresan adamın hayatını da öğrenmek istiyordum. Kendisi devam etti anlatmaya; “Sana neden yardım etmediğimi anladın mı? Aşk, büyüyle çözülemeyecek kadar insani bir durumdur. Karasevdaya tutulup, bir haftada 14 kilo veren bir genç gelmişti yakın zamanda. - 175 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Onu da aynı sebeple geri yolladım. O kadar sevdiğin bir insanın yemeğine, ne olursa olsun sonucunu tam olarak kestiremediğin yabancı maddeler karıştırabilir misin? Kıyabilir misin ona? Ben kıydım ve çok pişmanım” dedi. İçimde bir korku belirdi, duygusallığın bokunu çıkardığım şu günlerde, sonunu tahmin ettiğim bu hikayenin, beni yanıltmasını ve daha farklı ilerlemesini umdum, fakat öyle olmadı. Evlilikleri kötüye gitmeye başlayınca, karısı haklı olarak ondan uzaklaşmaya başlamış. Bu defa da ilişkilerini toparlamak için yemek yapmaya soyunmuş Onur. “Formülü yanlış uygulamadığıma eminim ama sanırım kullandığım malzemelerden birine karşı vücüdu alerji gösterdi, gece uyurken önce felç geçirdi ve hastanede bitkisel hayata girdi, bir hafta içinde de hayatını kaybetti” dedi. O an senin öldüğünü hayal ettim de, gözyaşlarım sel olup akacaktı, canım benim. “O yüzden asla benden, içinde olduğun durumla ilgili bir şey isteme.” dedi. Önce hak verdim, sonrasında direttim. O günden sonra uzunca bir süre Onur’u görmedim. Fakat seni de görmedim… - 176 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Mevsim değişti, gülmediğin bir coğrafyanın iklimi kışa döndü, ozon tabakasının deliği büyüdü, yüreğimdeki açlık kıtlığa büründü, yok olmaya yüz yuttum canım benim, hep seni düşündüm. Eksik olan sihri, alkol ile telafi etmeye çabaladım. Ama yetmiyordu, hiçbir şey içimdeki yalnızlık ve terk edilmişlik duygusunu yok etmiyordu. Ümitlerim vardı, ümitlerim kurudu. Ayrılmıştı birlikte olduğu kişiden ama yine de bana dönmüyordu. İlişkimiz bitmiş, zorlamak daha da fazla zarar verirmiş, ben de kendi hayatıma yönelmeli yapmam gereken bu kadar çok şey varken, onları ihmal etmemeliymişim. Bunları duyuyordum hep, her sözün çok acıydı. O günlerde bir kez intihara yeltendim, kendimi asacaktım, boynum çok acıdı yapamadım. Ama Tamburi Nedim dayanamamış olacak halime, tuttu kolumdan beni, yine Onur’a götürdü. Yalvardım ona, bir şeyler yapması için, beni ipten çekip alması için, ölmek istemiyordum canım benim, senin olmadığın bir dünya fark etmezdi benim için, habu dünya ha öbür dünya? Hem ölürsem annem çok ağlardı, bebeğim. “Bakın!” dedi Onur. - 177 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Her şeyin bir zamanı vardır, sihrin de büyünün de, aşkın da… Kafama göre yapmıyorum bu işleri, yıldıznameye bakıyorum, ebced hesapları döktürüyorum. Tanrının doğayı var ederken kurduğu dengeye bir nebze de olsa yaklaşmaya çalışıyorum. Bu dengeyi gözeterek yaptığın resim de, bağladığın beste de eşsiz ve kifayetsiz olur. Senin için de aynı şey geçerli. Eğer uygun zamanı yakalarsan, sana yardım edeceğime söz veriyorum” dedi. “Nedir bu uygun zaman?” diye sordum. “Hırçınlığını, hırsını, kaprislerini ve egonu yenerek, onu seninle bir yemek yemeye ikna ettiğin an” dedi. “imkansız” dedim. Benimle bir yemek yer miydin ki güzelim? Günün Mönüsü: Az Pişmiş Sihirli ve Mantarlı Et Sote Tarifleri on gün öncesinden aldım, on günde defalarca aynı yemekleri yaptım, yedirdim arkadaşlarıma. Hepsi sihirsizdi, sihirli olan malzemeyi, yemekten bir gün önce Onur verecekti, söz vermişti. …Ve sen gelecektin, iki yılın ardından görecektim seni. Kuytularına arıların kovan ördüğü, teninden bal, memelerinden meyveli süt damlayan, karadutum, çatal karam, çingenem, nar tanem, nur tanem, bir tanem… Ak gerdanına şarkılar dökülecek, yeşil zeytin gözlerine methiyeler düzülecek, canım, her şeyim. - 178 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sen gelmeden bir gün önce, Onur’un, İzmit’in tepelerinin ardında gizlenmiş evine uğradım da, köpeklerine koklata koklata bulduğu mantarları, senin ne olduğunu soracağın sihirli baharatları ve el yapımı, büyülü şarabımızı aldım geldim. Tüm detayları bir bir gözden geçirdik, ne yapmam gerektiğini çok iyi anlattı bana. “Gözyaşın hazır mı?” diye sordu, henüz hazır değildi. Ben on gündür, senin bana geleceğini bildiğimden beri, çıkıp mahallenin çocuklarıyla top oynadım, esnafla sohbet ettim, dünyanın en mutlu erkeğiydim de kavgaları ayırdım, küsleri barıştırdım, nasıl ağlayabilirdim… Ama gerekiyorsa yapacaktım, tek eksik, yemeğin sihrini tamamlayacak olan, senin için dökmem gereken bir kaç damla yaştı. Fazlasını dökmemiş miydim zaten? Medcezirleri durdurmuş, çekilen okyanusları eski haline, kuruyan nehirleri eski coşkunluğuna döndürmemiş miydim? Şimdi de yapabilirdim, bir kez daha, ikimiz için. Sabah erken uyandım, duş aldım, en sevdiğim şarkıyı açtım, mutfağı şöyle bir toparladım. Onur’un yazdığı tarife harfiyen uyarak yemeğimizi hazırlamaya başladım. Saat yaklaşıyordu, terlemiş miydim? Bir kez daha duşa girdim, dördüncü kez dişlerimi fırçaladım. - 179 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ah sen yokken ben ne kadar çok tütün sardım, dişlerimin sarılığı ondandır. Fakat mutluydum, hiç olmadığım kadar mutluydum ve bu yüzden yemek eksikti. Tuzu olmayacaktı bu yemeğin, ağlayamazsam tadımız tuzumuz olmayacaktı yine. Onur’u aradım “abi ağlayamıyorum” dedim. “Ağlayamıyorsan, yeterince aşık değilsin demektir” dedi. “Lütfen” dedim, “şu senin koyunların gözlerinden gelip alsam ya bir tane?”, “Koyuna mı aşık etmek istiyorsun kızı” dedi. Stresim tavan yaptı, telefonu kapattım. Soğan doğradım, gözüme damlattım, limon kabuğu sıktım, parmağımı bastırdım. Zil çaldı, ağlayamamıştım. Son bir kez aynaya baktım, kapıyı açtım. Karşımdaydın, kuş gibi… Ya da bir kuş yuva yapmıştı evin içine de şimdi fark etmiştim cıvıltısını. Yine rengarenktin, insanlığın hiçbir zaman göremeyeceği güzellikte bir ebemkuşağı peyda olmuştu evimin içine de dibindeki hazine sendin. - 180 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sana şöyle bir baktım, gülümsedim, gülümsedin, “İçeri geç yemeğin altı yanacak yoksa?” dedim, koşa koşa mutfağa girdim ve 627 günün sonunda seni karşımda görmenin mutluluğuyla, evet, bu defa mutlulukla gözyaşlarımı döktüm ben senin için yaptığım yemeğe. Artık eksik kalmamıştı, gerekli miktardaki aşkı da ilave etmiştik ve servise hazırdık. İlk lokmanı alır almaz boynuma sarılmanı beklemiyordum elbette ama yemek bitip gittiğinde, kulaklarımda hala “Bir daha olmaz, denemeyelim bence” deyişin çalınıyordu. Hangi makamdan kurmuştun bu cümleyi böyle de Makber’den bile daha ölümcüldü. Boynumun acımayacağını ve annemin çok ağlamayacağını bilsem, bir kez daha asardım kendimi, üstüne oturduğun tabureyi, altımdan tekmeleyerek. “Aşk, başlı başına bir büyü!” Onur’u aradım ve durumu anlattım. “Olur öyle” dedi. “Nasıl olur abi?” diye haykırdım. Sakindi. “Yarın konuşuruz” dedi. Yarınlar geçti, sen o adama geri döndün, fotoğraflarını Facebook’ta gördüm. - 181 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Onur bana dedi ki; “Sen bir sihirbazsın. Sen bir aşçısın. Senin elinden çıkan bir şey, onun midesine girdi, enzimleri kanına karıştı, gözyaşın, iç organlarına nüfüz etti. Sen elinden geleni yaptın. Elinden gelen buydu ve ortada büyü de sihir de yoktu. Mantarları pazardan almıştım. Şarap, ev yapımıydı ama saftı. Bir sihir vardı, o sihri de sen var ettin, ama bu onu ikna etmeye yetmedi” dedi. Onur’a kızgın mıydım? Hayır, haklıydı. Köpeklerin eşeleyerek bulduğu mantarları, içine kimbilir hangi ölü hayvanın kanının karıştığı şarabı sana içirebilir miydim ki? Binlerce martı havalandı. Kırlangıçlar benim de koltukaltıma yuva yaptı, annemin tülbentinden bir karınca düştü, adını sordum, seni söyledi, “onun aradığı aşk değildi ki” dedi. Şansıma küstüm. Deniz şöyle bir dalgalandı, içimde okyanuslar kabardı, ben çok üzüldüm. Annem hiç ağlamadı, ben her gün ağladım… - 182 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 1:Yeni ev “…Hayal gücü, Tanrı’nın insanlara verdiği bir armağan olduğu kadar bir cezadır da… Ben, payıma düşenin ceza olduğunu çocukluğumdan beri biliyordum ve buna yordum evin altından duyduğum ilk sesleri. Aslına bakılırsa evin altından bir ses duymam mümkün değildi, zira apartmanın temeli üzerinde yaşıyordum…” 2009 yılında, işsizliğin ve dolayısıyla parasızlığın canıma tak ettiği günlerde, kira ödememek adına, yaşadığım şehrin kenar mahallelerinden birinde yer alan bir apartmanın, bodrum katına taşınmıştım. Belki daha fazla detay verebilirim bu yer konusunda, sakıncası yok; - 183 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Pruvasında taşıdığı, denizcilerin meleği sayılan Santa Barbara’nın ahşaptan oyulmuş bir figürüyle, önce açık denizleri, ardından da körfezi yararak limana giren dev bir gemiden inen Roma imparatoru Diocletianius’un, çıktığı bu uzun seferin verdiği özlemle kızı Prenses Valeria’yı kucaklayıp, eşi Kraliçe Preiska ile birlikte el ele, saraylarına doğru oturuyorum. Daha yürüdükleri da geçitlerden açıklayıcı olmak birinin gerekirse, üzerinde imparator Diocletianius’un gemisinin pruvasından, yol aldığı her coğrafyayı selamlayan ve dünya üzerinde 45 farklı ülkede adına kurulmuş şehirler bulunan Santa Barbara’nın, Diocletianius’un doğumundan yedi yıl önce, M.S 235 yılında, henüz 21 yaşındayken öldürüldüğü kuleye varan yollardan birinin üstüne inşa edilmiş bir evde uyuyup uyanıyor, yemek yiyordum. Kısaca, İzmit’te, Çukurbağ Mahallesi’nde yaşıyordum. Evet, yüzyıllar önce Roma’nın başkentliğini yapan ve dünyanın yönetildiği bu yer, şimdi kirası ucuz, kentleşme sürecinde oldukça geri kalmış, fakir bir semtti ve ben de gerekçelerini anlatmayı şu an önemsiz bulduğum eğitim ve iş alanındaki başarısızlığımın bedeli olarak, burada bir ev tutmuştum. Pek fazla eşyam da olmadığı için taşınma işlemini kısa bir sürede halletmiştim. Ve sanırım yeni evimdeki rutubet kokusunun verdiği mutluydum. - 184 - tedirginliği saymazsak, Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Öyle ki, açlığımı bile hissetmemiştim evimin kapısı çalınıncaya kadar. Kapıyı açtığımda yaşlı ev sahibem Nimet Teyzeyi karşımda buldum. Elinde, üzerine peçete örtülmüş bir tabakla “haydi hoşgeldiniz oğlum, tekrar hayırlı olsun” dedi. Mahalle kültürünü sürdüren bir yerdi ve komuşlarım hemen yardımıma koşmuştu. Bir güzel yedim getirdiği kavurmalı pilavı. İlk hafta huzurum gayet yerindeydi. Hayal gücü, Tanrı’nın insanlara verdiği bir armağan olduğu kadar bir cezadır da… Ben, payıma düşenin ceza olduğunu çocukluğumdan beri biliyordum ve buna yordum evin altından duyduğum ilk sesleri. Aslına bakılırsa evin altından bir ses duymam mümkün değildi, zira apartmanın temeli üzerinde yaşıyordum. Nimet Teyze ise yan tarafta, eski ve müstakil bir evde ikame ediyordu. Benim oturduğum apartman ise Nimet Teyzenin kocasının ölümü ardından, zihinsel engelli çocuğuyla kendisine miras kalan arsanın üzerine yapılmıştı. Soğukkanlı bir insanım, evin içinde duyulan seslere, gün boyunca ısınan eşyaların yeniden genleşmesinin yol açtığını bilirim. Bir apartmanın temelinden duyulan çıtırtıların ise en fazla o yapının çürüdüğüne, eskidiğine dalalet ettiğini düşündüm o yüzden. - 185 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ta ki bir gün, “patapatapatapat” şeklinde, birinin bir yerlerde koştuğunu açıkça vurgulayan o sesi duymama kadar. Geceydi, birisi koşuyordu, evimin içi sessizdi, dikkat kesildim, pencereye çıktım, hayır, sokak boştu, duvarlara yöneldim, hayır Nimet Teyze koşuyor olamazdı, diğer duvarsa sokağa cephe tutuyordu zaten. Kendimi, seslerin üst kattan geldiğine inandırdım. Ertesi sabah, uyandığımda sokaktan gürültüler geliyordu. Penceren baktım, bir sürü insan vardı sokakta. Dışarıya çıktım, polis ekipleri gelmişti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Nimet Teyzeyi gördüm. Mahalleden bir çocuğun kayıp olduğunu öğrendim ondan. Hatta bana da gösterildi çocuğun fotoğrafı, hayır, görmemiştim onu daha önce. Üzüldüm. Ama bunun ilk olmadığını öğrenecektim kısa bir süre sonra. Son aylarda sık sık yaşanmaya başlayan bir durummuş bu. İnternetten dönemin gazetelerine ulaşabilirseniz, konuyla ilgili gerçek haberleri de okuyabilirsiniz. Tabii yalnızca kayıp haberlerini. Çünkü nedenini yalnızca ben biliyorum. - 186 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Şimdi dikkatli okurlar, benim duyduğum şu koşma sesleriyle, kayıp çocuğu ilişkilendirmişlerdir çoktan ve finalde bunları birbirine bağlayacağımı zannediyor olabilirler. Belki de haklılardır, bilmiyorum, inanın bilmiyorum. Evin içinde duyduğum sesler, zaman zaman tekrarlanıyordu. Çıtırtılar, adımlar ve koşma sesleri… Rasyonalist bir insan olarak Nimet Teyzeye gidip, evin altında bodrum veya depo gibi bir şeyin olup olmadığını sormaya karar verdim. Bu sesleri, oraya yuva yapmış bir köpeğe bağlamak niyetindeydim çünkü. Kapıyı bana güler yüzle açan Nimet Teyze, sorum karşısında biraz şaşırdı. “Aman oğlum, kurcalama, bir şey yok orada, gelip soran olursa da öyle söyle, uğraştırma bizi tekrar” dedi. Anlamadım, daha açıklayıcı bir yanıt da alamadım. Sonunda bir gece, birdenbire, bir inleme sesi duyup, sabaha kadar uykusuz kaldığımda, gün doğar doğmaz ilk iş olarak evin tabanını kaplayan halıfleksi kaldırıp, zemini incelemeye koyuldum. Kullanmadığım eşyaları koymaktan başka işe yaramayan o küçük odamı örten halıyı kaldırdığımda eski, paslı kocaman bir metal kapak buldum. Kendimi, Lost’ta, esrarengiz bir ambar keşfeden John Locke gibi hissetmiştim. - 187 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri işittiğim seslere mantıklı bir neden bulup korkumu yok etmeyi düşünürken, bulduğum o kapak, tam aksine, duyduklarımın gerçekliği konusunda daha emin kıldı beni ve korkum daha da büyüdü. Kusura bakmayın ama öyle cesur, maceraperest insanlar yalnızca filmlerde olur. Tabii ki o kapağı açıp, içinde ne var diye bakmaya yeltenmedim. Fakat bir gün, antenin doğru düzgün çekmediği televizyonumdaki ender kanallardan biri olan Samanyolu TV’de yayınlanan saçma sapan bir programda, İzmit’in yeraltında gizli tünellerin tanıtımını izleyinceye kadar. Yazdığım hikayenin fantastik dozu yüzünden beni Samanyolu TV senaristi olarak niteleyecek yazar dostlarımın şakalarını bir kenara bırakarak devamında neler yaşadığımı, bir başka zamanda anlatacağım, zira bir miktar işim var şu an. Lakin televizyonda, İzmit’in tarihiyle ilgili epey bilgisi olduğunu gözlediğim, tünelleri anlatan o yaşlı adamı bulmaya karar verdim en kısa sürede. Buldum da… Yaşadıklarım, keşke basit birer metafizik tecrübe olarak kalsaydı, inanın bunu yeğlerdim. Çok daha gerçek şeylerle karşılaştım çünkü… - 188 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İzmit’teki Santa Barbara kulesi - 189 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 2:Kapağın Altı “…Ne yapacağımı bilmiyordum, Nimet Teyzenin cümleleri anlam kazanmıştı bir bakıma, “rahat bırakmıyorlar” demişti ya, sebebini anlamıştım ama hala o kapak, sanki evimin altında yatır varmışçasına rahatsız ediyordu beni…” Televizyonda gördüğüm adamın adı Resul’du. İnternetten araştırdım biraz, İzmit’in tarihiyle ilgili araştırmalar yapan bir vakıf kurduğunu öğrendim. Kendisini ziyarete gidecektim elbette ama öncesinde şu kapağın gizi hakkında daha fazla fikir sahibi olmalıydım. İçine girmeye götüm yemedi ama en azından şöyle bir kaldırıp bakabilirdim ve bir korku filminde olmadığımız için bunu karanlık bir gecede yapmak yerine gündüz yapmayı yeğledim. Kapağı kaldırdığımda, aşağıya doğru uzanan karanlık bir geçit ve asma bir merdivenden başka hiçbir şey görmedim. Buna hazırlıklıydım, çünkü ev bile doğru düzgün güneş almıyordu zaten. El feneriyle baktım içeriye, takriben üç metre derinliğinde bir geçitti bu ve muhtemelen bir koridora açılıyordu. - 190 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Daha fazla kurcalamadım, kapağı kapatıp işime gücüme döndüm. İlk fırsatta da bahsettiğim vakıfa, Resul Bey’i görmeye gittim. Kendimi sıradan bir tarih meraklısı gibi gösterip, kendisini televizyonda görmem üzerine gelip konuşma isteği duyduğumu belirtecek ve kısa bir bilgi alıp oradan ayrılacaktım, bunu planlıyordum, lakin kapaktan bahseder bahsetmez adamın gözler açıldı, çaylar söylendi, sorular sorulmaya başlandı. Rahatsız olmuştum, bu kadar kalmak niyetinde değildim. Adresi tarif ettim, deliği betimledim, ev sahibimin adını söyleyince adam bir aydınlanma yaşadı. Tanıyormuş meğer Nimet Teyzeyi. İzmit’in tarihi tünellerine açılan kapaklardan biri olduğunu anlattı bana bunun ama ne oraya gittiğimi ne de söylememeliymişim. kapaktan Çünkü haberdar mahalleli, olduğumu tarihi bir ev sahibeme sit alanına dönüştürülürse evlerinin ellerinden alınacağını bildikleri için, kim gelirse gelsin içeriye sokmuyormuş. Başka evlerin altında da bu tip geçitlere açılan kapılar varmış. Tarihe bir hizmette bulunmak istiyorsam bunları belli etmemeli ve kendisinden haber beklemeliymişim. Uzun boylu, beyaz saçlı, yeşil gözlü bu adam öyle söyledi. Samimi gibiydi, heyecan duyuyordu yaptığı işten. Telefon numaramı aldı, kafam daha da bir karışarak ayrıldım mekanından. - 191 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ne yapacağımı bilmiyordum, Nimet Teyzenin cümleleri anlam kazanmıştı bir bakıma, “rahat bırakmıyorlar” demişti ya, sebebini anlamıştım ama hala o kapak, sanki evimin altında yatır varmışçasına rahatsız ediyordu beni. Resul’e de duyduğum seslerden bahsetmeyerek iyi mi yaptım kötü mü emin değildim. Günler geçmeye başladı… Bir gün, akşam saatleri, hava kararmış, bir anda bir çığlık işittim. Kanım dondu yemin ederim. Kıpırdayamadım… bir çığlık daha… çok ince bir sese aitti. Parmak uçlarımda yürüyerek yan odaya geçtim, eğilip kulağımı kapağa dayamak istiyor fakat korkuyordum, derken yeniden işitmeye başladım sesleri, birkaç metre altımda birileri çığlık atıyordu. Ne yapacağım şaşırdım, hızlıca evden çıktım, Nimet Teyze’nin kapısını vurmaya başladım. Kapı açıldı ve bir anda irkildim. Kızıyla yaşadığını biliyordum kadının ama kızının zihinsel engelli olduğunu karşıma çıktığında, o an öğrenmiştim. Bana bakıyordu, “Nimet Teyze?” dedim, homurtular çıktı kızın ağzından. Kız dediysem de 35-40 yaşlarında vardı her türlü. Gırtlağından kalın tonda hırıltılar çıkartıyordu, bir şey mi anlatmaya çalışıyordu bilmiyorum ama zaten tedirgindim, iyice rahatsız olmuştum. Derken Nimet Teyze çıkageldi, namaz kılıyormuş içeride. - 192 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Dedim böyleyken böyle, sesler geliyor aşağıdan. içeriye buyur etti beni, dedim “Sen gelip dinlesene bir.”.”Biliyorum oğlum biliyorum, gel sen” dedi. Girdim evlerine. Hani yaşlı kokusu vardır ya, sararmış eşyalar, eski fotoğraflar, kırk yıllık mobilyalar, hepsini görmek mümkündü, klasik bir ihtiyar eviydi işte. Oturdum… “Oğlum” dedi, “sakın korkma, aşağıda mağaralar var, başka hiçbir şey yok, zamanında belediyeden çok adam geldi, Refik amcan da sağdı o zamanlar, indiler baktılar, virane oralar, bir şey yok orada. Ama sesler duyduğunu biliyorum, biz de duyuyoruz zaman zaman, dua okuyor musun?” diye sordu. Ardından da kainatta yalnız olmadığımıza, başka varlıkların da bizimle beraber yaşadığına dair herkesin bildiği bir nutuk çekti. Evini temiz tut filan dedi, iyice bunaldım. Sonra çıkarken, “dur ben de seninle geleyim, yavrularım acıkmıştır benim” diyerek, mutfaktan aldığı bir kap dolusu eti dışarıya götürdü. Ben evime girerken, o da mahallenin kedilerini beslemeye başladı. Zaten kadın sokağa adımını atar atmaz, etrafa üşüştü kediler. Eve girmeye korkuyordum. Kapıyı örttükten sonra bir süre hareket etmeyip ortalığı dinledim, evet, sesler yoktu. O gece de bir daha olmadı. Birkaç gün daha rahat uyudum. Bir gün telefonum çaldı, arayan Resul Bey’di. - 193 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Görüşmeye çağırdı beni, gittim. İçeriye girmek istiyorlarmış ama bunu gizlice yapacaklarmış, kimseye söylememem gerektiğini tekrarladı. Kabul edip etmediğimi sordu, tek bir şartla evet diyeceğimi belirttim. Ben girmeyecektim, kendilere çıkacaklardı bu keşif turuna. Anlaştık, tekrar haberleşmek üzere yanından ayrıldım. Bir gece sonra, saat 10 civarı tekrar aradı, müsait olup olmadığımı sordu, gece yarısından sonra geleceklermiş. Evde oturup kimseye belli etmemeli, ses çıkarmadan onları içeri almalıymışım. Anlaştık… - 194 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 3:Kunter “…Kapının deliğinden apartmanın bodrum izlemeye katına koyuldum ışık nefesimi vurmadığından tutup, yüzünü seçemiyordum ama ayağa kalktı, bir süre etrafına bakındı, sonra da ağır ağır merdivenlere yöneldi…” Resul Bey’i bekliyor, beklerken de heyecanım ve korkum azalsın diye başka işlerle meşgul olmaya çalışıyordum. Açtım, Var mısın Yok musun’u izlemeye koyuldum. Tam da programa daldığım bir an, zeminden gelen sesle irkildim. Ufak çaplı bir çıtırtıydı gerçi ama devamı geldi. Sanki görmediğim bir varlık, evimin duvarlarında sürünüyordu. Birkaç saat sonra ekip gelecekti, onlara ne diyecektim. Ha geçer ha geçer diye diye beklemeye devam ettim, lakin geçmedi. Derken Resul Bey aradı, yarım saate varacaklarını söyledi. O an “ne yapıyorum lan ben, nelerle uğraşıyorum amına koyım” diyerek kendime yabancılaştım. Ama huzurumu bozan her neyse, bunu öğrenebileceğim, ortadan kaldırabileceğim için devam etmek de istiyordum. Derken mesaj geldi telefonuma, kapının önündelermiş, - 195 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri apartmanın kapısını açtım, aşağıya doğru inen ayak seslerini duydum ve karşımda Resul Bey’i gördüm. Yanında kimse yoktu, tek başına gelmişti. Şaşırdım. Kimseye güvenmek istemediğini, o yüzden ilk başta tek gelmeyi uygun gördüğünü anlattı. Ben de bildiğin 8-10 kişi olurlar diye bekliyorum. Neyse, geçtik odaya, gösterdim kapağı. Ama diğer durumdan bahsetmemek rahatsızlık veriyordu bünyeme. Açıldım… Sesler duyduğumu, hatta kendisi gelmeden önce de bu seslerin devam ettiğini söyledim. Bir süre konuşmadan ayakta dikildik, “Hani, yok hiçbir şey?” dedi, dedim “az önce vardı”. Eğildi ve yavaşça sürgüsünü çözüp, kapağı yukarı kaldırdı. Bir süre de açık olan kapağa baktık birlikte, o da yanında getirdiği çantadan bir adet baret çıkarttı, hani şu üzerinde lamba olan, madencilerin kullandıklarından. Tam kafasına geçirdi ki aşağıdan bir ses geldi, hemen birbirimize baktık, dinlemeye devam ettik. Kolayca duyulmuyordu sesler ama biri yürüyor gibi gelmişti bana, derken “güüüüm” diye bir çarpma sesi geldi. Artık ne oldu bilmiyorum ama aşağıda bir şeyler olduğuna emin olmuştum, ilk kez bu kadar temiz bir biçimde işitmiştim gelen sesi. Resul Bey de bana hak verdi, kapağı kapatıp odaya geçtik, konuştuk bir süre. Oraya tek başına girmenin riskli olacağını anladığını söyledi ve evimden ayrıldı. Bir dahaki sefere yanında başkalarını da getirecekmiş. - 196 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ertesi sabah uyanıp, kahvaltımı ettikten sonra dışarıya çıkmak için hazırlanmaya başladım. Giyindim ettim, tam kapıyı açtım ki bir şok da orada yaşadım. Kapıyı açar açmaz bir iki adım geriye zıpladım, çünkü eşikte biri yatıyordu. Sırtı bana dönük olduğundan yüzünü göremedim lakin, üstünden başından, kirinden evsiz biri olduğu belliydi. Korkup hemen kapıyı kapattım. Ne yapacağımı düşünmeye başladım. Bir yanım polisi ara diyordu, bir yanım da yatan kişinin belki de çok zararsız olduğunu düşündüğünden, insafsızlık edip onu hemen polisle muhattap bırakmak istemiyordu. Evin içinden kapıya burmaya başladım uyansın diye. Bir müddet sonra bir kıpırtı hissettim dış taraftan, vurmaya devam ettim, sesini duyuyordum, sanırım yavaştan doğrulmaya başlamıştı. Kapının deliğinden izlemeye koyuldum nefesimi tutup, apartmanın bodrum katına ışık vurmadığından yüzünü seçemiyordum ama ayağa kalktı, bir süre etrafına bakındı, sonra da ağır ağır merdivenlere yöneldi. Apartman kapısının sesini duyunca gittiğini anladım. Tekrar dışarıya çıktım. Sigara almak için gittiğim bakkala durumu anlattım, “Kunter’dir o Kunter, zararı yok onun kimseye” dedi. “Amına koyım daha ne zararı olacak, sabah sabah yüreğimi ağzıma getirdi” diye söylendim içimden. - 197 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Akşam döndüğümde Nimet Teyze yine kedileri besliyordu. Selamlaştık. “Ya Kunter diye bir adam varmış, kapının önünde yatıyordu sabahleyin” dedim. “Hee kesemediler şunun ayağını mahalleden, çoluğu çocuğu da korkutuyor” dedi. “Zararı yokmuş ama öyle söyledi bakkal” dedim, “Evsiz barksız adam, ne yaptığını kim biliyor onun” dedi. “Günahı boynuna, bak kaç tane çocuk kayboldu mahalleden, biri de alıp sormadı ona senin bu işle ilgin var mı diye” söylendi. “Alla allah” dedim. Geçtim evime. “Tam bir mahalle teyzesi” diye düşündüm içimden de… Her neyse 4-5 gün sonra yine aradı Resul Bey. Akşam geleceklermiş. Bu sefer biraz daha erken bir saatte geldiler, 11 buçuk filandı. Yanında getirdiği adam, otuzlu yaşlarda, esmer, kısa boylu, ince bir yapıya sahipti. “Hoşgeldiniz” diyerek elimi uzattım, birkaç saniye tereddüt edip uzattı elini, tokalaştık. Resul Bey, “Seni duyamaz, sağır ve dilsizdir” dedi. Bakışlarımdaki şaşkınlıktan “niye bu adamı getirdin ki” anlamı sezmiş olacak, sözlerine devam etti “Peygamber selamı üzerine olmuş biridir Cihan, ona güvenebiliriz” dedi… - 198 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 4:Peygamber Selam ı “…Diyarbakır’a gitmek için yola çıktığında ne yapacağını bile bilmiyormuş. Fakat yolda giderken, yanındaki diğer görevlilerin, Kuran’a el bastırarak, yaşayacağı her şeyi gizli tutacağının yeminini almaları, onu durumdan kıllandırmış…” Hemen içeriye geçmedik. Resul Bey gelirken yanında bazı dökümanlar getirmiş, kendi vakfının bastırdığı veya topladığı belgelerdi bunlar. Yeraltı tünelleriyle ilgili olanları da getirdi, inceledik biraz. Bazı kısımları taşımacılık, bazı kısımları su kanalı, bir miktarı da sığınak amaçlı yapılmış çok eski çağlarda. Yaklaşık 10 yıldır, kültür müdürlüğü ile birlikte buraları inceleyip, turizme kazandırmak istiyorlarmış fakat mahalleli buna karşı çıkıyor ve kimseyi içeriye sokmuyormuş. Sayısını net bilmiyordu ama başka girişler de varmış. Hatta bazılarını kullanmışlar. Ancak girdikleri tünellerin ucunda ya apartman temelleri ya 17 Ağustos depreminin - 199 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri yıkıntıları ya da geniş su birikintileri karşılarına çıktığı için tam anlamıyla ilerleyememişler. Yeni bir giriş bulduğu için çok mutluydu Resul Bey. Yanındaki Cihan isimli adama gelince… Üzerinde peygamber selamı vardiyerek bana takdim edilen bu adamın hikayesini de dinleme fırsatı buldum. Aslında keşke oturup kendi yazsa veya uzun uzun anlatma şansı olsa. Resul Beyin ağzından dinlediğim tuhaf öyküsü ayrı bir seri olur. 1995 yılında, daha KPSS’nin olmadığı, devletin engelli vatandaşlar için doğru düzgün kadro açmadığı bir dönemde, özürlü kadrosundan Şanlıurfa Müftülüğü’ne hizmetli/hademe olarak atanmış. Oraya girişinden birkaç ay sonra da Diyarbakır’da özel bir iş için görevlendirilmiş. Diyarbakır’a gitmek için yola çıktığında ne yapacağını bile bilmiyormuş. Fakat yolda giderken, yanındaki diğer görevlilerin, Kuran’a el bastırarak, yaşayacağı her şeyi gizli tutacağının yeminini almaları, onu durumdan kıllandırmış. Gittikleri yer Diyarbakır’ın Eğil ilçesiymiş. Vardıklarında, birkaç yıl önce inşası tamamlanan Atatürk Barajı’nın, bir çok köyü sular altında bıraktığını görmüşler. - 200 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Kendisiyle birlikte yola çıkan özel yeminli yedi devlet memurunun(devlet memuru olduklarından emin değilmiş) ve kendisi gibi sağır dilsiz diğer üç hizmetlinin, hep birlikte, sular altına gömülen peygamber mezarlarını, daha emin bir yere nakletmekle görevli olduğunu öğrenmişler. işi duyan hizmetlilerden ikisi hemen vazgeçip geri dönmüş ve yedi memur, iki işçi ve bir de ekibe bölgeden katılan bir molla ile birlikte, ellerindeki veriler doğrultusunda kabirleri aramaya başlamışlar. Önce Hz.Elyesa’nın mezarına ulaşmışlar. Kazması da, naaşı çıkarması da zor olmamış. Cesedin çok uzun boylu olduğunu, yüzünü görmediklerini, fakat kefenin bembeyaz kaldığını anlatmış Cihan, artık nasıl becerdiyse bunu. Sonra da gidip Hz. Zükifl’in mezarını açmışlar. Daha derinde olduğu için ulaşması kolay olmamış, mezarı koruyan betonsa çok sağlam olduğu için, kapağı açmakta epeyce zorlanmışlar. Kapağı açtıklarında yeşil bir duman ve mis gibi bir koku yayılmış ortalığa. Yine iki metreyi aşkın bir boyu varmış merhumun. Kefenden sıyrıldığı için ayaklarını görmüşler, hiç bozulmamış. - 201 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Fakat bir türlü kaldıramadıkları için, hazretin taşınıyor olmaktan rahatsızlık duyduğuna dair bir korku kaplamış hepsini. Derken, Hz.Zülkifl oturduğu yerde doğrulmuş(ben buraları inanamayarak dinliyordum ama dehşet bir tiyatral yetenek vardı Resul ibnesinde, çok güzel anlatıyordu), doğrulduğunda yüzündeki kefen de düşmüş, gözleri kapalı bir vaziyette bir müddet durmuş, çok güzel bir yüzü varmış ve “Zülkifl’den sizlere selam olsun” diyerek yeniden uzanmış yattığı yere. Herkes donakalmış. Sonra tek tek peygamberin yüzünü ve saçlarını okşayıp, en son kefenle örtmüşler. Ondan sonra taşıması da çok kolay olmuş. İki naaşı da tehlikeden alandan kurtarıp götürmek üzere yola çıktıklarında, gizli tutulduğu için kimsenin yapılan nakil işleminden haberdar olmamasına rağmen, tüm Eğil halkının sokaklarda beklediğini görmüşler. O gece yedi aylık bebek bile ayaktaymış, uyuyanlar da rüyalarında bu iki peygamberi görüp uyanıyor ve taşımaya yardımcı olmak için sokaklara dökülüyormuş. Başka bir sorunla karşılaşmadan götürüp defnetmişler belirlenen yere. Olaydan yıllar sonra bir muhabir, konuyla ilgili bir program yapmak için, o gün orada bulunan tüm görevlilere tek tek ulaşmaya başlamış. - 202 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Diğer işçi ile konuşmayı da başarmış. Hatta adamın sağır ve dilsizliği, sanki peygamberleri görünce oldu gibi lanse edilmiş. Cihan’a ulaşmadan, devlet onu yüksek bir tazminat ve yine yüksek bir emeklilik maaşı ile malulen emekli etmiş ve konuşmaması için tekrar garanti almış. Onun da yolu bir şekilde İzmit’e, hatta benim evime düşmüş işte. Hayretler içerisinde dinledim Resul Bey’i. Hikayeyi bitirince, çayından son bir yudum alıp, “ziyade olsun” diyerek bardağı sehpaya koydu ve “haydi bitirelim şu işi” dedi. Hep birlikte kalkıp diğer odaya, kapağın başına geçtik. - 203 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 5:İlk Gezinti “…Önce, bunun daha evvel de duyduğum çığlıklardan olduğunu zannettim fakat ardı gelmedi, daha sonra mekanik birkaç ses işittik. Ne yapacağımızı bilemez haldeydik, sesleri duymadığı için bizden daha cesur davranan Cihan’ı tutamadık ve yavaşça ilerlemeye başladı…” Cihan önden indi. Ardından da Resul Bey… Ben kapağın başında kafamı uzatmış onları izliyordum. indiler, sağa sola bakınmaya başladılar. Sakin hallerini görünce, “en azından merdivenlerden aşağıya ineyim, daha fazla gitmem” diye düşündüm ve ben de indim yanlarına. Vardığımız alan zannediyorum ki tünellerin bir parçası değildi veya buraya insan eli değmiş ve etrafı sıvanmıştı. Fakat az ileride, koridorun sonunda çok daha geniş bir tünel olduğunu bulunduğumuz yerden görebiliyorduk. - 204 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bir tehlike görmediğim için onlarla ilerledim, asıl yola çıktığımızda hemen hemen dört metre yüksekliğinde bir tünel karşıladı bizi. Bir yerlerden sular akıyordu, farelerin ciyyk ciyyk seslerini duyuyorduk uzaktan, oldukça rutubetliydi ortam. Her iki yöne de ellerindeki fenerleri doğrulttular, ışığın menzili bitip karanlığın yeniden hükmettiği noktaya kadar bir sorun gözükmüyordu. Ucu açıktı yolun, bir yanımız hafif kavisliydi ve başka aralıklar da vardı. Hatta dur lan, tam bu nokta değil ama bulduğum resimlerini de paylaşayım o tünellerin; http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14193532.asp http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=33969&rid=2 Neyse, bunlar duvarları incelediler, sağa sola baktılar, Resul Bey birkaç kare fotoğraf çekti, dönmeye hazırlandığımız zaman, evet, bir ses duyuldu. Önce, bunun daha evvel de duyduğum çığlıklardan olduğunu zannettim fakat ardı gelmedi, daha sonra mekanik birkaç ses işittik. Ne yapacağımızı bilemez haldeydik, sesleri duymadığı için bizden daha cesur davranan Cihan’ı tutamadık ve yavaşça ilerlemeye başladı. Feneri sağa sola tutuyordu, ben de nefesimi tutmuş(mecaz değil, gerçekten de o an nefesimi tuttuğumu hatırladım daha sonra) ışığı takip ediyordum gözlerimle. - 205 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Aniden bir karaltı çıktı ortaya, Cihan sıçradı aniden, benimse artık kalbim yerinden fırlayacak gibiydi, fakat Cihan sakinleşti tekrar, dikkat edince bunun bir kedi olduğunu gördük. Şimdi, klişe bir gereksiz atraksiyon kattığımı düşünmeyin, o kedinin de işin içinde olduğunu fark edecektik ileride. Neyse, şimdilik fazla tüyo vermeyeyim. Kedi koşarak önümüzden geçti ve birkaç metre ileride durup, bizi izlemeye başladı. Işığı ona doğrulttuğumuzda gözleri parıldıyordu hayvanın, ürkünç gözükmekteydi. Ama Resul Bey için öyle değilmiş herhalde “maşallah şuna bak, nereden geldi bu buraya” filan diyordu o, çağırdık kediyi ama gelmedi. Temiz ve oldukça iri bir kediydi. Muhtemelen bolca fare vardı aşağıda, o yüzden kapıyı, pencereyi daha dikkatli kapatmaya özen gösterdim sonrasında. Yukarıya çıktığımızda kapımın sertçe vurulduğunu işittim. Artık sabrının kalmadığı belliydi gece gece gelen bu misafirin. Cihan ve Resul Bey odada kaldılar, ben kapıyı açtım, gelenler polismiş. Meğer mahalleden bir kayıp ihbarı daha varmış, yine yok olmuş bir çocuk ve kapıyı geç açtığım için bildiğin kıllanmıştı polisler, “napıyordun” diye sordular. Allahtan kapıyı kırmaya yeltenmemiş adamlar, bir de tünelde görselerdi bizi, direk götaltına giderdik herhalde. Neyse, çocuğun ismini bilmediğim için dışarıya çağırdılar, çıktım, fotoğrafını gösterdiler, tanımıyordum doğal olarak. içeri geçecektim yavaştan ama kalabalığın içinde beni izleyen bir çift göz fark ettim. - 206 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yüzü bakılamayacak kadar iğrenç bir halde olan bu adam donuk gözlerle beni izliyordu onu fark edinceye kadar, sonra hemen çevirdi bakışlarını. Muhtemelen yanmıştı ve suratı Fredy Krueger gibiydi desem, fazla abartmış sayılmam. İçeriye geçtim, olanları anlattım, kalabalığın dağılmasını bekledik. Birkaç saat sonra, sokak boşalınca, Resul Bey ve Cihan da gitti. Onlar gittikten sonra, evin altında yine kıyametler koptu. ilk kez bu kadar şiddetlenmişti sesler. Yorganın içine gömülüp uyumaya çalıştım, sanırım gün doğumuna doğru sesler kesildi, ben de sızmışım bir vakit sonra. Uyandığımda, evin içinde bir fare, odanın ortasında öylece durmuş, ağzında bir şey taşıyordu. Ne olduğuna dikkat edince bunun bir kulak olduğunu gördüm. Yerimden fırlayıverdim, ani hareketim karşısında korkan fare de, ağzında taşıdığı her neyse, onu da alarak odadan çıktı ve gözden kayboldu. Güne berbat başlamıştım. - 207 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 6:Röntgenci ruhibirbanyo tarafından “…Yan odaya geçip, kapağı ortaya çıkardığımda, hepsinin yüzündeki o şok olmuş ifadeyi görmek bana yetmişti aslında ama içlerinde hemen buraya göz atmak isteyenler vardı ki bu da bazılarının benden daha cesur olduğunu ortaya koyuyordu… Üzerinden iki yıl geçtiği için yaşananları anımsamakta biraz güçlük çekiyorum. O yüzden hatırladığım önemli detayları öne çıkaracağım. Farenin ağzında gördüğüm cismin kulak olup olmadığına emin değildim açıkçası, uyku sersemi olduğum için algılayamamış olabilirdim. Fakat, bir takım seslerin geldiği şüphesizdi. Resul Bey bir süre olayla ilgilenmedi sanırım. Son yedi ay içinde mahalleden dört çocuğun kaybolmuş olması, basının ve polislerin ilgisini mahalleye çekse de gazeteciler kısa bir süre sonra terk ettiler semtimizi. Polisler de daha sık tur atmaya başladı, hepsi o. - 208 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ortam yavaş yavaş duruluyordu, ufak tefek çıtırtılar hariç, rahatsız edici bir gürültü de işitmemiştim aşağıdan. Birkaç ay bu şekilde gitti. Genel olarak asosyal bir yaşantı sürsem de birkaç dostum var tabi benim de… Bir gün bunlardan bazıları misafirliğe geldiler. 7-8 kişi olduk göt kadar evde.. Hatta dur sayayım, evet dört kız, dört erkek. Hepsini de tanımıyordum, yani tanıyordum da öyle samimi değildim. içtik miçtik, sonra da film izleyelim dedik. Önce 28 Days Later’ı izledik, benim çok hoşuma gitmişti, herhalde genel olarak beğenildi ki ardından 28 Weeks Later’ı da izledik. Filmler bittikten sonra, alkol de vücutta etkisini daha bir göstermeye başlamış olmalıydı ki muhabbet harlandı. Herkes “korkmadık ki yeeaaa” ayağına yatıyordu. gerçekten de korku dozu yüksek filmler değildi bunlar. Fakat kızlardan biri, ikinci filmdeki tünelli sahnelerde gerildiğini söyleyince, bir diğeri de cesaretini belli etmek adına hemen bunu fırsat bildi ve öyle bir yeri görmek istediğini söyledi ve artık benim de ortaya atılıp bu insanlara unutamayacakları bir deneyim yaşatmam, manitaların akıllarını başlarından alıp, elemanlara da “yaaa işte böyle çılgınsal hayatım var benim” mesajı vermem kaçınılmaz olmuştu. “Ben daha önce öyle bir ortamda bulundum.” dedim, mal mal suratıma baktılar “tıpkı filmdeki tünel gibi, üstelik ucunda ne olduğunu bilmiyordum, kapkaranlıktı, terk edilmişti.” diye de ekledim. - 209 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Damarlarımda dolaşan alkolün etkisine vermiş olacaklar ki pek inanmaz gözlerle izlemeye devam ettiler beni. Baktım ki istediğim tepkiyi alamıyorum, özellikle bu işe hemen zıplayacağını tahmin ettiğim, şu korkusuzluğuyla övünen kıza bakarak “istiyorsanız sizleri de götüreyim” dedim. Götüreceğim yerin hemen yan odada olduğunu bilmeyen lavuklar atladılar tabi iki dakikada. “O halde kalkın” dedim, “gidiyoruz”… Yan odaya geçip, kapağı ortaya çıkardığımda, hepsinin yüzündeki o şok olmuş ifadeyi görmek bana yetmişti aslında ama içlerinde hemen buraya göz atmak isteyenler vardı ki bu da bazılarının benden daha cesur olduğunu ortaya koyuyordu. Fakat ok yaydan çıkmıştı artık, şovun ortasındaydım, ilgiyi üzerime toplamıştım, o noktada kesmek olmazdı. Gacııırrrt diye açtım kapağı, gittim içeriden koşa koşa feneri aldım geldim. iş ciddiye binince grupta bölünmeler başladı. Kızlardan biri pek emin değildi, o ikna edildi bir şekilde fakat diğeri kesinlikle girmeyeceğini net bir dille ortaya koydu. Onu evde bırakacaktık ama bir anda narinliği tuttu kızın, yanına birilerini istedi. Hem “kıza centilmenlik yapıyorum” ayağına yatıp hem de karanlık tünellere dalmaktan kurtulacak kişi Ferhat ibnesi oldu. Geri kalan altı kişi içeriye daldık. - 210 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İtiraf edeyim, kalp atışlarımda bir miktar hızlanma oldu oraya inince, adrenalini sıfırlayamamışız demek ki fakat şiddetli bir korku hissetmiyordum. Hatta yürümeye başlayınca o korku da kayboldu, inanılmaz bir rahatlık sardı bünyemi. Her şey normaldi işte, ikinci kez buradaydım, korkmuyordum. Duyduğum seslerin de muhakkak bir açıklaması vardı; yüzyıllık duvarlardan dökülen tuğlalar, buraya bir şekilde girmeyi başarmış kediler, onların avladığı fareler ve kuytu köşeleri mesken edinen yarasalar bazen uykumu bölüyordu o kadar. Yanımdaki insanların aklını almıştım üstelik mükafat olarak da… Bu defa oldukça ilerlemiştik. Sorun yoktu ilk başta fakat tünelin kavisini katettikçe, ileride, karanlığın ortasında bir ışık huzmesi olduğunu gördük. Gündüz olsa bile içeriye bu denli ışık sızması mümkün olmazdı, kaldı ki geceydi. Bir ışık kaynağı olmadan, bu kadar güçlü bir aydınlık elde etmek imkansızdı. Oraya gitmek istemedim. Bir sorun olup olmadığını anlamaya çalışıyordu yanımdakiler. “Herhalde birileri var, şimdi gitmeyelim, ayıbolur” gibisinden kıvrak bir geri dönüş yaptım. Zaten gerek yokmuş buna, çünkü hemen sonra Ferhat’ın koşarak bize doğru geldiğini ve seslendiğini duyduk. Bildiğin panik olmuş, koşmuş yetişmiş arkamızdan. - 211 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Meğer bunun evde birlikte kaldığı kız-adı Nilgül’dü- bayılmış. Telefonlar da çekmiyor doğal olarak ortamda, yardım istemeye gelmiş Ferhat ibnesi de… Hemen geri döndük tabi… Geri dönerken, kızın alkolden veya korkudan dolayı fenalaşmış olabileceğini düşünüyordum ve rahattım, fakat olayları anlatmaya çalışan Ferhat, kızın bir şey gördüğünü, korkudan bayıldığını filan söyledi. işte o an “eyvah” dedim, “acaba bunlar evde farenin ağzında taşıdığı gerçek bir insan parçası mı gördüler” şeklinde bir telaş aldı beni. Neyse gittik, çıktık eve, kızı yatırmış bu yere. “Olum ne oldu ne gördünüz söylesene” diyoruz Ferhat’a. “Abi gidin yan odanın penceresine bakın, hala orada mıdır bilmiyorum” dedi. Ulan biz bir gittik, yok böyle bir şey. Benim daire bodrum kat olduğu için zemin hizasının da altında ve adamın biri eğilmiş, ellerini de siper etmiş böyle, pencereden içeriye bakıyor dönük gözlerle. Odaya girdiğimizde en ufak bir tepki vermeden de bizi izlemeye devam etti. Peki bayılacak ne var bunda diyebilirsiniz. Adamın suratı adeta erimiş gibiydi. Hatta tam olarak, şu çocuğun kaybolduğu gün beni izlediğini fark ettiğim adamdı bu. - 212 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ne filmler ne de tünel bu adamın yarattığı etkiyi göstermemişti. Hepsi şok içinde “bu ne bee” filan diye çığlık atıyorlardı. “Bir dakika” dedim, koşarak dışarıya çıktım, elemanlar da benimle birlikte geldiler, çıktık sokağa, herif hala aynı pozisyonda. “Napıyorsun olum!” diye bağırdım ben buna, doğruldu yavaşça. “Ne bakıyon lan evin içine” diye bağırmaya devam ettik, komşulardan da duyanlar oldu. O esnada sokaktan geçmekte olan biri; “Kunteeeer, siktir git lan buradan, rahatsız etme çocukları ehhehe” diyerek, bir yandan da gülerek adamı omzundan çekip itti. Demek daha önce kapımın önünde uyuyan herif, bu sefer de gelmiş, penceremden içeriyi rontluyordu. Herif aksaya aksaya giderken, şu kahramanımız olan mahalleli “Kunteeeer askerliğini nerede yaptın lan sen ehhehhe” diye de kendince bir espri yaptı bizim de gülmemizi bekleyerek. Sonra da “tamam gençler siz geçin içeriye, bırakın onu, sen de bir perde taktır, güneşlikle olmaz olum öyle” dedi, yoluna gitti. Tadımız kaçmıştı, bayılan kız da kendine geldi, yarım saat sonra gitti arkadaşlar. Ortalığı toparladım bir miktar, uzandım koltuğa, bir sesler işittim yine. Bu sefer birileri konuşuyor gibiydi sanki. Sonra tünelde gördüğüm ışık aklıma geldi. Hemen Resul Bey’i arayıp durumu anlattım. - 213 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Adam kızdı tabi oraya tek başıma girince, bir de arkadaşlarımı sokunca ama konuyla ilgilendi. Işığın kaynağını belirlemek üzere, en yakın zamanda yeniden geleceklerini söyledi. 28 Weeks Later filmindeki tünel sahnesi - 214 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 7:Dergah “…Derken yıllardır gittiğim berberin yanında çalışan kalfanın sık sık sohbetlere ve derneğe girip çıktığını öğrendim ve mümkünse artık hayat tarzımı değiştirmek istediğimi, bu konuda bana yardımcı olup olamayacağı sorusunu yönelttim kendisine…” Resul Bey ile birlikte çıktığımız son keşif turunda, tünelde gördüğüm ışığa ulaşmış ve kaynağının ne olduğunu bulmuştuk. Daha sonra anlatacağım bunu. Şimdilik o ışığın beni sürüklediği yerden devam etmek istiyorum… *** İzmit’i bilenlerin, olayı zihinlerinde daha iyi tahayyül edebilmeleri için yer belirteceğim fakat başımın derde girmemesi adına çok da fazla açıklayıcı olmak istemiyorum. Cumhuriyet Parkı’nın yukarısında bir açık otoparkın karşısındaki çay ocağında oturmuş, ne olduğunu bilmediğim bir gelişmeyi bekliyordum. - 215 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Birkaç ay önce sıradan bir öğrenciyken taşındığım ev, şimdi beni hayatımda gördüğüm, muhtemelen en belalı insanları takip etmeye götürmüştü. İki gündür bu ocağa gelip, saatlerce oturup çay içiyordum ve artık Resul Bey’in yanıldığını düşünmeye başlamıştım. Işığın kaynağını bulduğumuz yerin bu otoparkın altında olduğunu tahmin etmiş ve beni başına dikmişti. Gerçekten de otoparkın arka tarafında kocaman bir kapak vardı, fakat bu kapak tünellere açılan bir giriş olabileceği gibi, arabaları yıkamakta kullanılan su deposunun vanalarının bulunduğu bir bölme de olabilirdi. Ben uzaktan bu kapağı gözlerken, Resul Bey de otoparkın sahipleri hakkında araştırma yapacağını söylemişti. Saatlerce süren bekleyişin ve içtiğim bir sürü bardak çayın ardından, havanın da kararmasıyla birlikte oturduğum yerden kalktım ve telefon açıp Resul Bey’e eve dönmek üzere olduğumu belirttim. Biraz daha beklemem konusunda ısrarcı oldu. Yan taraftaki pilavcıya gidip karnımı doyurmaya karar verdim. İkinci pilavı bitirmek üzereydim ki telefonum çaldı, Resul Bey’di arayan. “Valla istiyorsan dön eve, galiba pek bir şey çıkmayacak oradan” dedi. - 216 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Hayırdır? Ne oldu?” diye soruyla karşılık verdim. Otoparkın sahiplerine ulaşmışlar. Gelirleri bir derneğe giden, cemaate ait bir otoparkmış bu. Biz, tünelde bulduklarımızla, oranın azılı bir mafyaya ait olduğunu tahmin ediyorken, bu gelişme gerçekten de süpriz sayılabilirdi. Gelip, beni bulup götümü kesmesinler diye tarikatın adını vermiyorum şimdi ben. “Onların bu işlerle alakası olacağını sanmıyorum, biraz daha araştıralım bakalım, başka nerelere çıkış olabilir oradan diye…” dedi Resul Bey. Canıma minnetti, eve dönecektim, tam bu teklifi kabul etmek üzereyken, boş gözlerle izlediğim otoparkta, bir hareket fark ettim. Kapak iç taraftan açılmış ve bir adamın belinden yukarısı görünmüştü. “Bir saniye abi…” dedim. “Galiba aşağısı var!…” Olaylar iyice karışmıştı, fakat artık benden çıktı diye de seviniyordum. Resul Bey pek adı sanı duyulmamış bu cemaati araştıracaktı, iş onundu. Lakin benden, gidip o tarikata girmemi isteyeceğini tahmin bile edemezdim. Tabii ki kabul etmedim ilk başta. Ancak gidip çay ocağında oturmam için takdim ettiği ücretin neredeyse on katını teklif edince, alt tarafı gidip iki dini sohbet dinlemenin sakıncası olmayacağını düşündüm. - 217 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Zira buradan kazandığım para, ödeyemediğim son kira borcumu karşıladığı gibi cüzdanıma da bir hayli kabarıklık katacaktı. Bir hafta kadar arayıp, beni buraya götürecek bir tanıdık bulmaya çalıştım. Derken yıllardır gittiğim berberin yanında çalışan kalfanın sık sık sohbetlere ve derneğe girip çıktığını öğrendim ve mümkünse artık hayat tarzımı değiştirmek istediğimi, bu konuda bana yardımcı olup olamayacağı sorusunu yönelttim kendisine. “Tabii abi gel, kapımız herkese açıktır bizim, perşembe akşamı toplantı var, beraber gidelim” dedi. Perşembe için sözleştik. Lisedeyken Fetullahçıların da Adıyamancıların da yemeklerine birer kere katılmışlığım vardır. Her ne kadar benim için sıkıcı sohbetler olsa da lezzetli bedava yemekler ve dolgun bir ücret karşılığında birkaç saatliğine buna katlanabilirdim. Şu bizim açık otoparkın hemen yanındaki bir binanın altında bulunan dükkana girdik. Dini kitaplar satılan bu mekanda yaklaşık on kişi filan vardı, bizim berberin kalfası beni gruba tanıttı. Klasik cemaatçi kibarlığı vardı heriflerde, hepsi sırayla “hoşgeldin kardeş” çektiler. Çaylar içildi, ilerleyen saatlerde gelenler de oldu, sayımız otuz kişiyi geçmiştir diye tahmin ediyorum. - 218 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Daha sonra içlerinden yetkili bi abi gelip beni kenara çekti. “Biz yavaş yavaş zikre başlayacağız ama önce senin tövbe etmen lazım, abdestin var mı?” diye sordu. Yoktu, gittim abdest aldım. “Bugün tövbeni edersin, haftaya zikre başlarsın sen de tamam mı?” diye sordu. Tamamdı. Ufak bir odaya götürdü beni, kendi eline bir kitap aldı, tekrarlamamı istediği şeyleri söyleyecekmişim ben de. Bir de elime bir fotoğraf tutuşturdu. “Yalnızca bu resme bak ve gözlerini kapatıp sultanımızı düşün. Başka hiçbir şeyle ilgilenme.” dedi. Sanırım şeyhleriydi fotoğraftaki adam. Başladık, on dakikadan fazla sürdü neredeyse, feci sıkıldım. Sonra da “şimdi dinlen” diyerek bir bardak ıhlamur ikram etti bana. Ardından, “tövbenin kabul olup olmadığını kontrol edeceğiz şimdi, bu koridoru takip et bakalım” dedi. “Tek mi gideceğim?” diye sordum, “evet” dedi. Korkmuştum bir anda. “Eee nasıl anlayacağız kabul olup olmadığını?” dedim, “merak etme, koridoru takip et, merdivenlerden aşağıya in, anlayacaksın kendin” dedi. Artık geri dönmek olmazdı, dediğini yaptım. Koridorun sonunda merdivenler vardı gerçekten, gittikçe aşağıya iniyordum ve kıllanıyordum durumdan. Sonra yine bir yol başladı ve bir kapı çıktı önüme. Kapıyı açtığımdaysa gözlerime inanamadım. Yerin iki kat altında, muhteşem bir bahçenin içine girdim. - 219 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Rengarenk çiçekler, yemyeşil bitkilerden uzanıyor, kuşların cıvıltıları duyuluyordu. Yavaş yavaş ilerledim. Ortalığı bir sis kaplamaya başladı, gittikçe yoğunlaştı, bir duman oldu, ortalığı kesif bir koku kapladı. Bir anda bir siluet çıktı karşıma. Onu görünce inanılmaz bir huzur doldu içime. Yaklaştığımda bu suratı daha önce gördüğümü anımsadım. Gittikçe gevşiyordum ve içimde zerre korku kalmamıştı. Aramızdaki mesafe birkaç metreye inince, dumanların arasından bana gülümseyen bu adamın, az önce fotoğrafına bakarak tövbe ettiğim şeyh olduğunu fark ettim. Fakat bana yüzü tanıdık gelen yalnızca karşımdaki nur yüzlü şahsiyet değildi, ortamdaki kokuyu da bir yerden anımsıyordum. - 220 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 8:Sera “…Şu gizemli ışığın kaynağını keşfetmek için çıktığımız ilk yolculukta Resul Bey ile yalnızdım. Tünele olan korkum azaldığı için daha rahat hareket edebiliyordum fakat ikimizde de müthiş bir merak duygusu vardı oraya giderken…” Gözlerimi açtığımda, yeniden yukarıdaki, tövbe ettiğim odadaydım. Başımda bizim berberin kalfası da dahil üç beş kişi toplanmıştı. İçerideyken artık ne olduysa bayılmışım. Ne olduğunu sordular. Pek az şeyi hatırlıyordum. Sanırım şeyhleri gülümseyerek, yüzümü okşamaya başladı. Ondan sonra baş dönmem iyice artmıştı ve gerisini hatırlamıyordum. Meğer bu müjdeymiş, tövbem kabul olmuş, hepsi hayırlı olsun dileklerini ilettiler, haftaya zikre de davetli olduğumu söylediler. Kendime gelince ayrıldım oradan. Gecenin serinliği yüzüme vurunca biraz daha ayılır gibi oldum. Hızlı adımlarla uzaklaşırken Resul Bey’i aradım. Acilen konuşmamız gerektiğini söyledim. Yarına bırakmak istedi fakat direttim, hemen buluştuk. - 221 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Olanları anlattım, sessizce dinledi. Bir şeyler söylemesini bekliyordum, bir süre düşündü, düşündü ve ardından “Hassan Sabbah’ı tanır mısın?” dedi. Zaten kafam karışıktı ve hala tam anlamıyla kendime gelememiştim, bir anda Ramiz Dayı taklidi yapıyor sandım adamı, iyice afalladım. Ama sorusunda ciddiymiş ve tekrarladı; “Hassan Sabbah’ı ve fedailerini bilir misin?” *** Şu gizemli ışığın kaynağını keşfetmek için çıktığımız ilk yolculukta Resul Bey ile yalnızdım. Tünele olan korkum azaldığı için daha rahat hareket edebiliyordum fakat ikimizde de müthiş bir merak duygusu vardı oraya giderken. Benim evimden, tahmin ediyorum ki 500 metre filan uzaklıktaydı orası. Tünelin kavisli yolunu yavaş yavaş katettiğimizde ışığı fark etmeye de başlamıştık. Aslında burası, tünele çıkışı olan bir dükkanın deposu olarak kullanılıyor olabilirdi. O yüzden enteresan beklentiler içine girmenin de bir nedeni yoktu. Gidip bakacak ve ne olduğunu öğrenecektik. - 222 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Fakat öyle olmadı, yine bir aksilik çıktı karşımıza… Resul Bey kendini iyi hissetmediğini söyledi. İstiyorsa beni bekleyeceğini, zaten az bir mesafe kaldığını, yolun geri kalanını tek başıma da gidebileceğimi ifade ettim, ancak gelmekte diretti. Biraz daha yürüdüğümüzde, ben de yavaş yavaş başımın dönmeye başladığını fark ettim. Yüzyıllar önce, bu tüneller yapıldığında pek çok maksatla kullanıldığından, havalandırma sistemleri de vardı muhakkak, fakat geçen yıllar içinde meydana gelen depremler, toprak kaymaları ve inşaatlar nedeniyle, artık içeriye oksijen girmesini sağlayan kanallar tıkanmış olabilirdi. Böyle söylemişti Resul Bey… Aslında gayet mantıklı bir teoriydi bu, eğer kesif bir koku burnuma gelmeseydi… Evet, şu şeyhi karşımda gördüğüm o güzel bahçede genzime işleyen kokuyu ilk kez, tünelde, ışık sızan koridoru incelemeye giderken duymuştum. Biraz daha gitme gayreti gösterdik lakin ömründe bir kez olsun başı dönmemiş ben, artık dengede durmada zorluk çekiyordum. Birkaç adım sonra ise Resul Bey yığılıp kaldı, devam edemeyeceğini söyledi. Mecburen geri döndük… - 223 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bu olayın üzerinden daha birkaç gün geçmemişti ki Resul Bey arayıp yeniden geleceğini söyledi. Sinirlendim, orada her ne varsa, ciddi anlamda tehlikeli olduğu ortadaydı. Bu sefer temkinli davranacağını fakat istiyorsam yine de onlara eşlik etmek zorunda olmadığımı belirtti. Evet, bu defa Cihan’la birlikte geleceklerdi. Gecenin bir köründe, yerin dibinde çıktığımız bu esrarengiz yolculuklar artık canımı sıkmaya başlamıştı. Resul Bey bu defa yanında gaz maskeleri ve ufak bir oksijen tüpü de getirmiş. Bunları görünce onu durduramayacağımı ve bu işten asla vazgeçiremeyeceğimi anladım. Biraz da şu gaz maskelerinin nasıl bir işe yaradığını merak ettiğimden, tekrar onlarla birlikte gitmeye karar verdim. Kafamızda siyah gaz maskeleriyle, ürkütücü bir tünelde ilerlerken kendimi boktan bir bilgisayar oyununun içinde gibi hissettim. Açıkçası nefes almak biraz daha güçleşiyor maskeyi takınca fakat hiçbir şey hissetmiyorsunuz gerçekten de… Ne rutubeti ne de içeride yıllardır sıkışıp kalmış diğer pisliğin kokusunu engelliyormuş aletler. İlerledik, ilerledik, bu defa hiçbir sorun çıkmadı… - 224 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Işığın çıktığı koridora vardığımızda yanımıza bir de güneş gözlüğü almamız gerektiğini gördük. Zira içerisi, yüksek voltajlı ışık kaynaklarıyla doluydu. Floresanlar, spotlar, şu film setlerinde kullanılan ayaklı lambalar… Bunlar yetmezmiş gibi bir de her tarafa elektrikli ısıtıcılar koymuşlar, onların aydınlığı… Gözümüz bu parlaklığa biraz daha alışınca ve ışıkların yöneltildiği noktaya yaklaşınca, burada bildiğin sıra sıra manav kasaları ve saksılar bulunduğunu gördük. İlk başta bu kasalarda ve saksılarda yetiştirilen, ince uzun yapraklı bitkinin ne olduğunu anlamasam da, esrar olduklarını fark etmem uzun sürmedi. Her taraf boy boy esrar fidanı doluydu. Bazılarının cinsinin farklılık gösterdiğini yapılarından anladık, fakat buranın neye hizmet ettiği de ortaya çıktı böylece.* Ancak bir konu daha vardı… Bu ufak çaplı seraya daha varmadan evvel, bizi korkutan bir ses duymuştuk. Yakınlarda fokurdayan bir şey vardı. Ya birileri bir şey kaynatıyordu ya da manyağın biri, bu karanlık tünelin ortasında nargile tüttürüyordu. Fakat kulak verdikçe, sesin de ışığın vurduğu noktadan geldiğini anladık. İşte bu cihazların ve esrar tarlasının hemen arkasında, gerçekten bir ocak vardı. Üzerine sıra sıra dizilmiş cam fanuslar içinde sular kaynamaktaydı. - 225 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bu işlere ilgi duyanlar, bong makinesini** de bilirler diye tahmin ediyorum, görmemiş olanlar içinde anlatmak gerekirse, özellikle yurt dışında esrar tüketmek çok kullanılan, nargile mantığıyla çalışan, genellikle camdan yapılmış bir tüptür. İşte buna benzer tüpler vardı ocağın üzerinde, fakat boyları olması gerekenden neredeyse üç misli fazlaydı, ve normalde içinde biriken havayı çekmeye yarayan borular uzayıp gidiyor ve tünelin tepesindeki bir anaboruda birleşiyordu. Bu inanılmaz sistemin ne için kurulduğunu ilk bakışta anlayamamıştık. Büyük boru da bir duvardan geçerek, tünelden ayrıldığı için, ne için kullanıldığını o an çözmemize imkan yoktu. İşte bu yüzden şaşkınlık içerisinde geri döndüğümüzde, Resul Bey, altında bulunduğumuz noktayı hesap etmiş ve beni, önce büyük bir uyuşturucu çetesi olduğunu sandığımız adamların işlettiği otoparkın karşısındaki çay ocağına nöbetçi olarak dikmiş, ardından da cemaatin içine sokmuştu. *** - 226 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Hassan Sabbah’ı ve fedailerini bilir misin?” Aslında bu soruyu işitir işitmez, Resul Bey’in konuyu nereye bağlamak istediğini anlamıştım, fakat bu kurgu bana o kadar fantastik geliyordu ki, böyle bir şeyin parçası olabileceğim ihtimalini dahi varsayamıyordum. Düşünceli tavrımı görünce, hala anlamadığımı sanmış olacak devam etti; “Yeni fedailer kazanmak ve onları kendine sımsıkı bağlayıp birer mürit haline getirmek için, Hassan Sabbah da Alamut Kalesi’nin dehlizlerine kurdurduğu suni bahçelerde, kurbanlarını esrarlı bir atmosfere sokar ve ardından ortaya çıkardığı birbirinden güzel kızlarla onları cennette olduklarına ikna ederdi.” Benim şanssızlığım, karşıma güzel kızlar yerine, nur yüzlü bir adamın çıkmasıydı. Bu akıl dışı teori, ne yazık ki elimizdeki tek senaryo idi. Saçma bulsam da şimdilik böyle olduğunu farz edecektik. Ne yapacağımıza tam olarak karar verene dek, ben de üzerime şüphe çekmemek için derneğe gitmeye devam ettim. Epeyce dini sohbete katlanmak zorunda kalsam da neyse ki herhangi bir zikr ayinine iştirak etmeden sıyrıldım bu işten. Zaten topu topu birkaç hafta sürdü. Asıl saçmalık, bu virane tünellerde bir değil, bambaşka işlere hizmet eden ikinci bir ışık setinin daha karşımıza çıkmasıydı… - 227 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri *İnternette bir benzerini bulduğum, kapalı bir esrar serası **Basit bir bong makinesi - 228 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri - 229 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 9:Stüdyo ruhibirbanyo tarafından “…Zaten hemen kenarda duran, parçalanmış bir somya da, burada bulunan bir yatakta, kanlı işlerin yapıldığını kanıtladı bize…” Hassan Sabbah hayranı, sapkın bir şeyhin cemaatine mürid olup, işin gizemini çözdükten sonra oradan ayrılmak saçma bir şekilde kolay oldu. Polise haber verip bu adamları yakalatmanın akla yatkın yol olduğunu bildiğimi bildiğinden, Resul Bey, sessiz kalmam karşılığında, kiramı ödemeyi üstlendi. “Burada ne yaptığınızı biliyoruz” yazan bir notu, bu esrar tarlasına bırakmamız, kısa süre içerisinde, tünel çıkışına bir duvar örüp, kendi alanlarını gizlemelerini sağladı. Fakat yine de tamamen vazgeçmek yerine, bir klima taktırıp, sistemi sürdürdüklerini tahmin ediyorduk. - 230 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Her neyse olayımız bu değil, kendilerini kandıran insanlar, ne benim hayatımdaki huzursuzluğun nedeniydi, ne de Resul Bey’in önündeki bir engel. Birkaç ay sonra, eve söylediğim yemeği getiren çocuk, “yauv abi niye bıraktın gelmiyorsun artık toplantılara?” dediğinde, orada bayıltıldığım gün onun da olduğunu öğrenecek, yakın zamanda ise derneğin şehir dışında bir yere taşındığı bilgisini edinecektim. Bu taşınmanın sebebini sorduğumda, “abi karakolun dibinde yürümüyor bu işler” demişti eleman safça. Gerçekten yakınlarda bir karakol vardı ama birilerinin döndürdükleri tezgahı fark etmelerinden dolayı oradan uzaklaştıklarını bilmiyordu doğal olarak. Bu adamların buradan gitmeleri benim sorunumu çözmediği gibi, Resul Bey’e de tüneli fethettiği duygusu gark etmiş olacak ki, bu zafer hissiyle birlikte tünelin daha ilerilerine de gitmek istedi. Kiramın artık bir sponsor tarafından ödeniyor olması epeyce işime gelmiş olsa da, evimi Resul Bey’in daha fazla sahiplenmesine neden oldu. Ev sahibem Nimet Teyzeye, bir akrabamın İzmit’e iş aramak için geldiğini ve bir süre bende kalacağını söyleyerek, Cihan’ın günün her saati, rahatça eve girip çıkabilmesini sağladık. - 231 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Keşif işini Cihan üstlenmişti, adam öyle bir korkusuzdu ki tek başına tünele girip çıkıyor, fotoğraflar çekiyor, zaman zaman da Resul Bey’in talebi doğrultusunda taş, kum ve fosil örneklerini topluyordu. Günler böyle geçerken ilginç bir gelişme oldu. Cihan, heyecanlı bir şekilde eve döndü, bizi de yanına alıp tekrar tünele soktu. Epey ilerledik bu defa, tünelin ana hattından sapıp bir koridora girdiğimizde ise gerçekten ilginç bir sahne karşımıza çıkmıştı. Kameralar, tripodlar, ışıklar… Burası hem ekipmanlarıyla, hem de dekoruyla ilginç bir film setini andırıyordu. Tabii burada ne işi olduklarını anlamamız için yeniden yeryüzüne çıkmalı ve tam bu noktayı bulup, orada ne yapıldığını öğrenmeliydik. Aslına bakılırsa orada bulunması ilginç fakat zararsız gibi görünen ekipmanlardı bunlar, bizi şaşırtmıştı yalnızca, ancak Cihan, ayrı bir yere daha ilgimizi çekti. Burada 2-3 tane büyük ve mavi çöp poşeti duruyordu. Onları açtı, biz de yanına gittik, içinde beyaz kumaşlar gözüküyordu. Tamamen boşalttığımızda üzerinde kıpkırmızı kan izleri bulunan, çarşaflar, nevresimler olduğunu anladık bunların. Zaten hemen kenarda duran, parçalanmış bir somya da, burada bulunan bir yatakta, kanlı işlerin yapıldığını kanıtladı bize. - 232 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Resul Bey adresi tespit etti, gidip baktık, bir fotoğrafçı varmış tam üzerinde. Yani bildiğin vesikalık, sünnet ve düğün fotoğrafı çeken normal bir fotoğrafçı. Kapısındaki “Photoshop bilen eleman aranıyor” ilanını görünce dönüp bana baktı Resul Bey, Photoshop biliyor olmama rağmen yalan söyledim, fakat bu işi benden çok daha layıkıyla yapabilecek, sır da saklayabileceğine inandığım bir arkadaşımın olduğunu söyledim. İkna oldu. Fakat Derya’yı (Bakınız:Ucube(bek)ler) bu işe bulaştırmadan evvel, onu da hem inandırabilmek hem de ilgisini çekebilmek adına bir kez daha oraya gidip, biraz fotoğraf çekmeliydik. Bu iş için Cihan tek başına girdi tünele, çıktığında, bu kez birilerinin bizim için bir not bıraktığını gördük. Elinde bir cd ile gelmişti Cihan… Zarfında, “Davetsiz Misafirlere…” yazıyordu. Bilgisayara taktık, gece görüşü olan bir kamera, tünele yerleştirilmiş meğer. Biraz bekleyince kadraja bir anda üçümüz giriverdik. Herif ciddi ciddi gözetlemiş bizi. Aslında bu bile beni korkudan altıma sıçırtmaya yeterdi. Ama birkaç saniye sonra çok daha acayip bir şey oldu. Biz stüdyoyu inceliyorken, görüntüye 8-10 adam daha girdi. Oysa bunları içerideyken hiç görmemiştik… - 233 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 10:Tüneldeki adamlar “…Bir gece, yine tuhaf seslerle uykum bölünmüştü. Ancak bu kez sesler evin altından değil, üstünden geliyordu. Gözüm karanlığa alıştığında, penceremin önünde bir karartı olduğunu fark ettim…” Şu fotoğrafçı tarafından bize bırakılan cd’yi izledikten sonra epeyce bir süre kendime gelemedim. Daha önce de söylediğim gibi her konuda mantık arayan bir yapım vardır ve ucundan kıyısından prodüksiyon işlerinin de içindeyim. O yüzden, bu görüntülerdeki adamların oraya sonradan yerleştirildiğine dair bir kıllanma yaşadım. Lakin bunu inceleyecek uzmanlıkta da değilim ve görüntüler fake bile olsa asla bir amatörün elinden çıkmadığı belliydi. Zaten bir insan, neden böyle bir işle uğraşsındı ki? - 234 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Kafanızda daha iyi canlanması açısından detaya da gireyim biraz; Resul Bey, Cihan ve ben, bu stüdyonun alanına ve dolayısıyla da gizli kameranın kadrajına girdiğimizde, ilk birkaç dakika boyunca her şey normal gidiyor. Sağa sola bakınıyoruz filan. Tam şu çöp poşetlerini Cihan’ın bize gösterdiği anda ise bir adam beline kadar giriyor görüntüye. Bu da normal, diyelim ki arkamızdan biri geldi ve duymadık. Biz orada oyalanırken ve konuşurken, iki kişi daha geliyor herifin yanına ve bu üç kişi tamamen dalıyorlar görüntüye. Üstelik gizlenmiyorlar, hareketsiz değiller, dolaşıyorlar ortalıkta. Görmememize imkan yok yani… Ve yavaş yavaş, diğer gelenlerle birlikte toplam 8 veya 9 kişi(tam sayıyı çözemedim, arasıra çıkıp tekrar giriyorlardı bazıları görüntüye) hemen dibimizde, açıkçası bizimle de fazla ilgilenmeden, öyle takılıyorlar. Takılıyorlar diyorum çünkü davranışları da pek normal değil bunların. Bir tanesi bir anda taklalar atmaya başlıyor mesela, başka bir tanesi bir diğerini dövmeye başlıyor. Acayip hareketliler ve saçma davranışlar sergiliyorlar. Sonra biz geri dönüyoruz, adamların arasından geçip, çıkıyoruz kadrajın dışına. Adamlar hala oradalar ve aynı garipliklerine devam ediyorlar. Beş dakikadan fazla da onların bu halleri var cd’de, hatta bunlar kameranın da farkındalar, bir ara tam önüne geçip gülmeye, dans etmeye başlıyorlar ve hatta içlerinden bir tanesi, objektifin dibine kadar gelip dilini çıkarıyor, gözlerini şaşı filan yapıyor. - 235 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İlginç bir anektod daha; bu son adamı Kunter zannetmiştim ben. Zira yüzünde bir yanık lekesi vardı bunun da ve inanılmaz tanıdık geliyordu suratı, fakat dikkatli izleyince o olmadığını anladım. Sonra bir şey oluyor ve aniden koşarak çıkıp, uzaklaşıyorlar oradan. Burası çok merak uyandırıcı gerçekten, çünkü sanki o an bizim göremediğimiz ani bir duruma tepki veriyorlar ve kaçmaya başlıyorlar. Her neyse, durum bu işte… Şimdi bu aşamadan sonra bana kalsa, o kapağın üstüne çimento döker, konuyu sonsuza dek kapatırdım. Resul Bey’e göre ise fethedilmesi gereken bir kale daha vardı. Görüntüler hakkında ne düşündüğü sorduğumda “bakacaz ona, dur hele” diyordu. Bu kadar soğukkanlı olmasına şaşıramıyordum bile, çünkü ondan beter Cihan vardı. Onu kapatsan, gece oraya yatak yorgan serer uyurdu. Böyle bir işe, Derya’yı, hiçbir şey anlatmadan sokamazdım tabi ki… En başından başladım anlatmaya, ilk duyduklarına şaşırsa da, son olaylara inanmadı haliyle. Görüntüleri ona da izlettim. Korktu sanırım bir miktar. - 236 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yani sadece habercilik gazıyla onu bu işe sokamazdık, ayrıca Resul Bey de konunun basına yansımasını kesinlikle istemiyordu. Bu yüzden Derya’ya, fotoğrafçıdan alacağı maaşın üç katı kadarını da Resul Bey ödeyecekti ve Derya, beni de şaşırtarak, işi kabul etti. Gitti, görüştü fotoğrafçıyla ve birkaç gün içinde iş başı yaptı. O günlerde olan ilginç bir gelişmeyi daha aktarıp, bu bölümü kapatayım… Dikkatli okuyucular, parçaları birleştirmeye başlayabilirler yavaştan… Bir gece, yine tuhaf seslerle uykum bölünmüştü. Ancak bu kez sesler evin altından değil, üstünden geliyordu. Gözüm karanlığa alıştığında, penceremin önünde bir karartı olduğunu fark ettim. Daha önce de bahsettiğim gibi, bodrum katında oturuyorum ve bu açıdan insanların yalnızca bellerine kadar olan kısımlarını görebiliyorum. Fakat, oradaki form biraz daha farklıydı. Parmak uçlarıma basa basa pencereye doğru yaklaştım. Biri, hemen camın önüne çökmüş oturuyordu. İyice dikkat edince, bunun Kunter’den başkası olmadığını gördüm. İbine, yanık suratı ve faltaşı gibi açılmış o bembeyaz gözleriyle, yine gelmiş ve benim evimi bulmuştu. - 237 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sokak lambası da adamın yüzündeki lastik gibi gerilmiş ve darmadağın olmuş deriyi öyle bir aydınlatıyordu ki sormayın… Korkumdan yaklaşamıyordum ben de pencereye, sonuçta adamın ne tepki vereceğini bilmiyorsun. Hatta hareket bile etmiyordum odanın içinde, varlığımı hissetmesin diye. Derken yan taraftan bir ses geldi, bir kapı açılmıştı, onu duyunca Kunter ayağa kalkıp koşa koşa gitti. Sonra kapı kapandı, bu Nimet Teyzenin kapısıydı… Belinden yukarısını göremediğim, fakat pantolonu ve ayakkabılarından ötürü erkek olduğunu anladığım biri, evden çıkıp gecenin sessizliğine karıştı gitti. Nimet Teyze’nin evinden, gecenin üçünde kim çıkabilirdi ki? Ertesi günlerin birinde, bir gündüz vakti Cihan tüneldeyken, anlattıklarından anladığımız kadarıyla, suratı yaralar içinde olan bir adamla karşılaşacak, fakat adam onu görünce hiçbir şey demeden koşarak kaçıp kaybolacaktı. Bu Kunter olabileceği gibi, bize verilen cd’de izlediğimiz adamlardan biri de olabilirdi… Hakkaten bunlar kimdi! - 238 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 11:Snuff Filmler Kuşağı “…Klasör içinde klasör çıktı karşımıza. Aradığımızı bulmamız saatler sürdü, akşam olmuştu…” Arkadaşlar, oturup bütün yazdıklarımı baştan okudum, sonra da kaba bir hesap yaptım, birkaç bölüm sonra bitecek muhtemelen bu seri, lakin geldiğimiz noktada henüz hala ortaya çıkmış, sizi de işin içine dahil edip, tahmin yaptıracak kadar fazla ipucu yok. O yüzden kartlarımı daha açık oynayacağım bundan böyle. 2009 yılında başlayan bu olaylar zinciri, halka halka uzamış ve 2010 yılına girmiştik. Yeni yılın ilk ayında, sonuca yaklaştığımı hissettiren önemli gelişmeler yaşandı; Derya’nın fotoğrafçıda geçirdiği ilk haftalarda hiçbir bulgu elde edemediysek de, varlığını öğrendiğimiz, fakat herifin kimseyi sokmadığı bir odası vardı dükkanın arka kısmında. - 239 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Muhtemelen, aradığımız şey orada gizliydi ve Derya, sonunda kısa süreliğine de olsa odaya girmeyi başarmıştı. Gerçi çok kurcalayamamış eşyaları ama bir fotoğraf çekmiş, getirdi bize. Odanın duvarında, tam başköşede, Atatürk portresi gibi asılı duran bir fotoğraf vardı. Şimdi bu fotoğraftaki oruspu çozuğu zanım evladımızın kim olduğunu söylemeyeceğim. Adını da vermeyeceğim, isteyen arar bulur. Fakat odada resmi asılı olan kardeşimiz işte buydu; Birebir aynı fotoğrafı mı koydum emin değilim ama buna benzer siyah-beyaz bir kareydi o da… Şimdi bu adamın tipinden Türk olmadığını anlamıştık biz, o yüzden acaba eşi dostu mu, akrabası filan mı diye şüpheye düşsek de yaptığımız aramalar sonucunda kim olduğunu öğrendik. Fakat yine de İzmit’teki bir dükkanın içinde neden fotoğrafı asılıydı anlam veremedik. - 240 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri O günlerde, her gelenin fark ettiği pis bir koku peyda olmuştu evin içinde. Bodrum katında oturmamdan mütevellit, rutubet kokusudur dedim geçtim. Zaten düşününce, şu eve taşındım taşınalı başıma gelenler normal bir insanın kabulleneceği durumlar değildi ve inceden taşınmayı aklıma koymuştum. Henüz kimseyle paylaşmasam da bu fikrimi, yakın zamanda ev araramaya başlamak için niyetlenmiştim. Bir gün, nereden döndüğümü hatırlayamayacağım şimdi, geçmiş zaman, evin yakınlarındaki bir sokakta bir kalabalık gördüm. Nedir ne değildir diye yaklaştım olay mahalline, esnaf dükkanlarından çıkmış, millet pencerelere toplanmış. Gittim, aralarında ağzı yüzü kan içinde kalmış bir herif oturuyor. Sonradan, konuşmaları da dinleyince hatırladım, simitçi bir çocuktu bu. Millet su veriyor buna, ağzını yüzünü yıkıyor ama eleman da tam anlamıyla anlatamıyor derdini. Korkudan panikten değil, bilen bilir, her şehirde böyle mi bilmiyorum ama İzmit’teki simitçi tezgahları, belediye tarafından engelli vatandaşlara tahsis edilmekte yalnızca. Bu arkadaşın görünüşte bir falsosu yok ama kafa biraz gidik anladığım kadarıyla, konuşmaları da normal değil. Zaten o kadar dayak yemiş, tek derdi giden telefonu. Biri bunu dövüp, telefonunu çalmış, o kadarını anladım. - 241 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Ulan sakat çocuğu dövüp, telefonuna mı göz koymuşlar, ne biçim insan bunlar” diye, laf olsun diye söylendim. Kalabalıktan biri de dönüp, “zaten yapan da normal değil, bunun gibi” dedi bana. Sonradan öğrendim ki mahalledeki ilköğretim okulunun karşı köşesinde simit satan Vural adındaki bu delikanlıyı döven ve telefonunu çalan Kunter’den başkası değilmiş. Hayır, zaten kıllanıyordum heriften, iyice korktum, çünkü bana da sarabilir her an, evimin yakınlarında dolaşıp duruyor. Neyse… Simitçi de “bulun onu, bulun onu” diye ağlayıp zırıldırıyordu, telefonunun derdine düşmüş fukara. Ben o kalabalığı terk edip eve yöneldim. Aynı gün değil, başka bir gün eve girdiğimde, salonun tam ortasında bir fare gördüm. İbne fare beni görünce kaçmadı bile, öyle de normalleştirmiş durumu kendi iç dünyasında. O güne kadar korkmasam bile tiskindiğim bir hayvandı lakin artık durum canıma tak etmişti, ayakkabı çekeceğini kavradığım gibi ya allah çekerek üzerine koştum farenin. Tabii bu fevri tepkim karşısında tırsmış olacak ki kaçtı gitti hayvan, çekyat gibi bir şey vardı onun altına girdi. Fakat savaş baltalarımı çıkartmıştım bir kere, hem bizde çekilen silah patlamadan yerine konmazdı. - 242 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Tuttuğum gibi sürükledim çekyatı yan tarafa, duvardaki çatlağı takip ettim ve zemindeki deliği keşfettim. İbnenin yuvası burasıydı. Yapılacak iş belliydi, bir şekilde tıkayacaktım o yuvanın ağzını, kapısını sonsuza dek üzerine kitleyecektim o mahlukun. Gözüm delikte, gittim eski gazetelerden bir kaç sayfa aldım, yuvarladım kağıtları. Fakat tıkamadan önce, neden bilmiyorum, sanırım deliğin derinliğini ölçmek için, fenerle aydınlatıp bir göz atayım dedim içine. Bakmaz olaydım! Evin neden koktuğunu, o lanet aromanın kaynağını buldum… Fenerin aydınlattığı delikte gözüme çarpan bir çıkıntı vardı, fakat ilk bakışta ne olduğunu anlayamamıştım. Biraz daha kafamı yaklaştırınca, o gerçeği idrak ettim! Karşımda, yavaştan kararmaya başlamış bir insan parmağı duruyordu. Boyut itibariyle, bunun serçe parmak olduğu kanısına vardım. O esnada çalan telefonumun ekranına baktım, arayan Derya’ydı, ne yapacağımı bilmiyordum. Önce operasyonu sonlandırmaya karar verdim. Top haline getirdiğim gazete kağıtlarını sıkıştırdım deliğe, kesmedi, gittim bir de koli bandıyla üzerinden geçtim deliğin. - 243 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sorun ortadan kaybolmamıştı, evimin duvarındaki bir boşlukta bir insan parmağı duruyordu, fakat geçici olarak problemi ötelemiştim. En azından yine ağzında insan kulağı taşıyan bir fare görmeyecektim uyanır uyanmaz. Sonra Derya’ya döndüm. Evdeysem geleceğini söyledi. Yarım saat sonra geldi, yüzü gülüyordu. “Sana bir süprizim var” dedi ve çantasından diz üstü bilgisayarını çıkardı. Bizim fotoğrafçının elinde gördüğü bir harici harddisk varmış ve herif dükkanda yokken sonunda onu ele geçirmeyi başarmış. İçindeki dosyaları hemen kendi bilgisayarına atmış. Açtık yüzlerce gigabyte’lık klasörü. Bir sürü vesikalık ve başka normal fotoğraflar vardı. Klasör içinde klasör çıktı karşımıza. Aradığımızı bulmamız saatler sürdü, akşam olmuştu. Sonunda açtığımız bir video dosyasına Derya “aa bu ne bee!” diye tepki verecekti… Görüntüde yalnızca bir kadın vardı. Ağzını açmış bekliyordu öyle. Göğüsleri gözükmese de omuzlarının biraz altına kadarı görülüyordu videoda. - 244 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Muhtemelen çıplaktı. Porno filmlerin son sahnelerini andıran bir pozisyonda duruyordu kadın. Gülümsedik, herifin porno arşivini bulduğumuzu düşünmüştük ilk başta. Sonra yavaş yavaş bir şey düştü kadının suratına, büyük, kahrevengi, pis bir şey. Yavaş yavaş zoom out yaptı kameraman, bu kez kadını boydan gördük, bir de adam… İkisi de çırılçıplak… Adam, kadının ağzına……… bildiğiniz sıçıyordu. “Oha sapık” dedi Derya iğrenerek ve fotoğrafçıyı kastederek, “hayır, duvarlara bak!” dedim ona sanki bileceğini düşünerek. “Ne var?” dedi, evin duvarlarına filan baktı. “Aşağıda çekilmiş bu” dedim, “bizim tünelde!”… Filmin devamı klasik bir porno film düzeyinde geçiyordu, hatta porno dozu o kadar fazla değildi bile, kadın bok içinde kalmıştı yalnızca. Filmi kapattık, klasörde daha nereden baksan 25-30 dosya vardı. Derya’ya baktım, pek izlemek istiyor gibi gözükmüyordu. Yine de ikinci dosyayı tıkladım… Açıldı… - 245 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 12:Görünmeyen Figüranlar “…Korktum bir an. Ne olduğunu sordum. Sabah gelip dükkanı açtığında bu manzarayla karşılaşmış bizim Derya, korkup geri kaçmış hemen, bir iki seslenmiş sonra adama, adam hiç tepki vermemiş…” İkinci açtığımız film de ilkinden farklı değildi. Bir çok mide bulandırıcı görüntüyle karşılaştık. Ben Türkiye’deki porno sektörünü Şahin K. abimizin ayakta tuttuğunu sanıyorken, kendi yaşadığım şehirde, hatta evimin birkaç mahalle ötesinde, marjinalliğin dibine vuruluyormuş da haberim yokmuş. Sadece içerik olarak değil, gerçek anlamıyla da underground olan bu filmlerin varlığını duymuştum, ancak bunun Amerika’da yapıldığını ve şehir efsanesi tadında anlatıldığını biliyordum yalnızca. - 246 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Fakat şimdi önümde ciddi bir seri vardı ve ilerleyen filmlerde her türlü içeriğe rastladım. Asıl tüyler ürpertici olanlar sonlarda çıktı gerçi karşımıza… Sıradan başlayan bir filmdi. Herhangi bir konusu yoktu. Bir adam ve bir kadın birbirlerini soyup ilişkiye girmeye başladılar, ilk 15 dakika bu şekilde geçti neredeyse. Kadın muhtemelen olacaklardan habersizdi. Pozisyon değiştirdikleri bir anda, erkek oyuncu kadını arkadan kavrayıp, eliyle ağzını kapattı, devirdi ve kollarını arkadan kelepçeledi. Kamerayı tutan kişinin de kolu görüntüye giriyordu arasıra, bir şeyler uzatıyordu oyuncuya, kadın debelenirken, bir ip aldı adam kameramandan ve önce ayaklarını birbirine bağladı, sonra da zaten kelepçelediği ellerini, iple yatağın demirine sabitledi. Kadın kıpırdayamıyordu artık doğru düzgün, yalnızca hırıltı gibi sesler çıkarıyordu. Aslında bu bölüme +18 ibaresi koymam gerekebilir. Kadına bir süre bu şekilde tecavüz ettikten sonra yumruklamaya başladı. Hiç acımadan kadına vuruyordu herif. Sonra tekrar yüzüstü çevirdi ve neşter gibi bir aletle kadının iki meme ucunu da kesti. (Derya, bu sahnede ağlamaya başladı ve devamını izlemedi). Sonra eline aldığı oldukça kalın bir malzemeyi (ne olduğunu tam çözemedim fakat büyük bir el feneri olabilir), kadının cinsel organına sokmaya çalıştı. Neyse hızlı geçeyim, mengene gibi bir aletle kadının kollarını ve göğüslerini sıkıştırdılar, yerlerde sürüklediler vs…. - 247 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bir başka filmde yine buna benzer işkencelerden geçirilen bir başka kadının kasıklarına süt döküp, kedilere yalattılar. Son olarak, yine başka bir filmde, motorlu testere ile kadın bir kaç yerinden parçalandı ve ölü bedeniyle ilişkiye girmeye devam etti erkek oyuncu. Bu kadarı fazlaydı artık, kaldıramıyordu bünyem. Srpski Film’in prodüksiyon olmayanını izliyor gibiydim (eğer sizler bu filmi izlemediyseniz hiçbir şey kaybetmedeniz, iyi bir film değil)… Filmler arasında lezbiyen ilişki de görmek mümkündü, bembeyaz giydirilip omuzlarına kanat takılarak melek kılığına sokulmuş oyuncular da… Hepsini bitirdiğimde, attan düşmüşe dönmüştüm, bir paket sigarayı bitirdim birkaç saatte. Derya tam anlamıyla şoktaydı. Muhtemelen, bunca zaman, bu adamların dibinde çalıştığına inanamıyordu. Diyecek bir söz, yapacak bir eylem gelmiyordu aklıma. Artık sona gelmiş ve işin gizemini çözmüştük sanırım. O günlerde biri yine bizim mahalleden olmak kaydıyla iki çocuk kaybolunca İzmit’te, bu sapık adamın, çocuk pornosu bile çekiyor olabileceğinden kıllanmıştım. Aslında yaşına hürmeten Resul Bey’e bu görüntüleri izletmek çok akıl karı gelmiyordu bana ama buna mecburdum, önceden gerekli telkini yaparak, play tuşuna bastım. Cihan her zamanki gibi ifadesizdi, Resul Bey söve söve izledi hepsini. Yapacak şey belliydi, bu adamı polise şikayet edip, hemen cezasını bulmasını sağlamalıydık. - 248 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Resul Bey bunu bile hemen kabul etmedi, “tamam tamam bakarız” dedi sinirli sinirli. Derya ise o günden sonra bir kez daha o dükkana gitme niyetinde değildi. Fakat, herhangi bir terslik olmaması ve şüphe çekmemesi adına birkaç gün daha gitmesi konusunda ikna ettik onu. Günde 8-10 kere telefon ediyordu bana durumunu bildirmek için… İlginç bir gelişme yaşandı bunların ardından… Mahallede bir hareket vardı, meğer birileri, Kunter’i, şu kaçırılan çocuklardan biriyle görmüş. “Vay mınakoyım” dedim içimden, olacağı buydu. Kayıplardaymış şimdi de Kunter, herkes onu arıyor, “gören insanlık namına haber versin” deniyor. Artık takatim kalmamıştı, telefon edip Resul Bey’e, polise haber vereceğimi söyledim. “Dur konuşalım” dedi, buluştuk. Beni bu kez ikna edemeyeceğine emindim, evden taşınacağımı da söylecektim ona, söyledim de… Fakat müthiş bir teklifle gelmiş o da; ”Sen hiç karışma oğlum bu işe, ben o dükkana çok sağlam adamlar göndereceğim, o işi devam ettiremeyecekler, o konuda sıkıntın olmasın. Şu Nimet karısının evini de, satın alalım. Parasını ben vereceğim, senin üstüne yapalım tapuyu, çok yardımın dokundu bize. - 249 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Zaten bana satmaz. Şu tünellerin çıktığı yerleri de bir bulalım, haritayı çizelim net olarak, şikayet edilmesi gereken kim varsa hepsini tek tek ben ihbar edeceğim polise. Ama acele etmek kimseye bir şey kazandırmaz. Bırak, hem bu pis işler dursun, hem İzmit’in tarihini binlerce yıl geriye götürelim, hem sen bir ev edin, herkes kazansın, en son da cezalandırılması gerekenlerin hükmünü veririz” dedi. Açıkçası İzmit’in tarihi sikimde bile değildi, bir evim olacaktı lan, nasıl rahatlayacaktım belli değil. Hemen kabul ettim, “sen git bir ara pazarlık yap şu Nimetle” dedi gülerek, sonra da hem benim için hem de Derya için yüklüce bir meblağ çıkardı cebinden, verdi. O an “nüfüs cüzdanını getir, seni evlat edineceğim” dese, zerre tereddüt etmeden kabul ederdim, öyle tavlamıştı beni. Tabi önce Derya’yı da tavlamak lazımdı, kız gün sayıyordu resmen o dükkanda. Gerçi cebimde onu da susturacağını tahmin ettiğim bir para vardı ama belli olmazdı yine de… O akşam eve dönerken sokakta Nimet Teyze’yi gördüm, sokaktaki kedileri besliyordu yine. “Yahu Nimet Teyze, benim evde fare var be, şu kedilerden bir tanesini alayım mı?” diye şakayla karışık sordum. - 250 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Ben onlara en güzel yemekleri veriyorum, fare beğenmez onlar” dedi gülerek, hakkaten tombul tombuldu kediler maşallah, iyi beslemiş kadıncağız. “Sana bir teklifim olacak benim Nimet Teyze” dedim, leğendeki son etleri de etrafa savurup, “hayırdır inşallah, gel içeride konuşalım” dedi. İçeriye girdiğimde yine o sararmış mobilyalar ve ihtiyar kokusu karşıladı beni. Allah’tan kızı ortalarda yoktu bu sefer, sevmiyorum o gerilimi. Nimet Teyze salona gelene kadar, eşyaları incelemeye devam ettim. Rafta bir takım dini kitaplar ve eski fotoğrafları vardı. Nimet Teyze’nin gençlik fotoğraflarını gördüm, rahmetli eşi de görülüyordu bunlarda. Hatta özellikle bir fotoğraf dikkatimi çekti. Sararmış bu fotoğrafta dört kişi vardı, Nimet Teyze, eşi, kızı olduğunu tahmin ettiğim bir bebek ve 16-17 yaşlarında bir oğlan çocuğu. Ailenin bir ferdi daha olduğundan haberim yoktu. Resim küçüktü fakat bu yüzü daha önce görüp görmediğim konusunda şüpheye düştüm bir an. Derken Nimet Teyze odaya geldi, ona evi satın almak istediğimi söyledim, şaşırdı. Hayattaki tek güvencesinin bu evler olduğunu, fakat o bodrum katından çok hoşlanmadığını, satabileceğini söyledi. “Bana bir yerden para gelecek…” diye sallamıştım, “paran gelsin, sen hazır ol da tekrar konuşuruz” dedi… Kıymalı börek yapmış, ama yemek yemiştim gelmeden önce, ısrar etmesine rağmen kabul edemedim. - 251 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Çıkarken ayak üstü konuştuk biraz daha, meğer, şu dayak yiyen simitçi tanık olmuş Kunter’in çocukları kaçırdığına. Her ne kadar Kunter’den o hareketleri beklesem de simitçinin kendi kuyruk acısıyla yalan ifade vermiş olabileceğinden kıllandım. “Yok yok ben de gördüm onu daha önce çocukların etrafında dolanırken, inşallah yakalanır da itin uğursuzun ayağı kesilir mahalleden” dedi. “İnşallah” dedim, çıktım, evime döndüm. Derken ertesi sabah, 8.30 sularında, çalan telefonla uyandım. Arayan Derya’ydı. Ağlamıyordu ama ağlamak üzereydi, “çabuk gel” dedi, tam anlatamadı ama dükkanda bir sorun olduğu belliydi. Ben de sadece lafın gelişi değil, ciddi anlamda götümün kesilebileceği bir yere gideceğimin farkında olduğum için aradım Resul Bey’i, kendi gelemedi ama Cihan’ı yolladı. Cumhuriyet Parkı’nda buluştuk, vardık sokağa, Derya dükkanın dışında bizi bekliyordu… “Nooldu kız?” dedim yanına varınca, eliyle dükkanı işaret etti, kepenk açıktı fakat içeride bir hareket yoktu, ışıklar bile yanmıyordu. “Bak orda” dedi tekrar, iyice yanaşıp içeriye baktığımda, monitörün ışığı yüzüme vurdu, bilgisayarın açık olduğunu gördüm. Bilgisayar masasının hemen dibinde de bir adam oturuyordu. - 252 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yere çökmüş, elleriyle dizlerini bağlamış, boş gözlerle duvara bakıyordu sallanarak. Korktum bir an. Ne olduğunu sordum. Sabah gelip dükkanı açtığında bu manzarayla karşılaşmış bizim Derya, korkup geri kaçmış hemen, bir iki seslenmiş sonra adama, adam hiç tepki vermemiş. Cihan’a baktım, açtı kapıyı girdi içeriye. Yerde oturan adam hala tepkisizdi, Cihan’ı takip ettim. Dükkana girdiğimde, bilgisayardaki görüntüye şöyle bir göz attım. Muhtemelen kendi çektiği filmlerden biri vardı ekranda, iki kişi ilişkiye giriyordu, fakat tıpkı bizim görüntülerimizdeki gibi, yatağın etrafına 8-10 tane adam toplanmış, onları izliyordu. Sonra yine tıpkı bize ait görüntülerdeki gibi, içlerinden bir tanesi kameraya yaklaştı, dibine kadar geldi ve yanık suratıyla gülümsedi. Bu kez bu suratı tanımıştım sanırım, emin değildim fakat Nimet Teyze’nin evindeki fotoğrafta gördüğüm elemandı bu… - 253 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 13:Foto Necati “…Açtık arşivini, bir daha bulduk görüntüleri, o da şaştı kaldı, hatta başka zamanlarda çekilen görüntüler de bulduk, birileri durmadan dolaşıyormuş aşağıda, çıplak gözle göremediğimiz adamların meskeniymiş evlerimizin altı…” Birkaç saat sonra Resul Bey de bize katıldı. Neredeyse öğleni bulmuştu saat, adı Necati olan bu fotoğrafçı adam da korkusunu üzerinden atamamıştı henüz, fakat biraz daha toparlamıştı. Yemek filan söyledik, iyice kendine gelmeye başladı. Önce, bizim oradaki varlığımızdan da tedirgin oluyordu muhtemelen ama artık çayları da içince, çözüldü. Konu bu kadar acayip olunca, konuşmaya nereden başlayacağını bilemiyor insan. Önce fotoğrafçı özet geçti, aşağıdaki depoda(!) kendince çekim yapmış, gelip bilgisayardan görüntüleri izlemeye başlayınca, aslında orada olmayan insanlar görmüş ve şoka girmiş filan… - 254 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Bak koçum” diye lafa girdi Resul Bey ondan beklemediğim külhanbeyi bir tavırla, “biz senin burada ne haltlar karıştırdığını biliyoruz, gözlerimizle de gördük, sen artık bu yaptıklarının bedeli neyse çekeceksin, onu bil ama bize bir en başından alt bakalım, derdin ne senin, neden yapıyorsun bu işleri” dedi. Fotoğrafçı şaşırmıştı, “yok abi ben bişey yapmıyorum ki” diyebildi yalnızca. “Oğlum bak, artık yalan söylemenin bir faydası yok, Derya kızımıza da kızma, onu biz soktuk buraya, aslında gazetecidir o, senin -afedersin- ne boklar yediğini gördü buradaki herkes, şimdi ister anlat ister anlatma, ama bu iş burada bitmiştir haberin olsun” diye çıkıştı tekrar Resul Bey. Herif şaşkın şaşkın etrafına baktı bir süre “ne yani siz bu filmleri mi izlediniz?” dedi bilgisayarı işaret ederek, sonra da “gerçek mi sandınız onları?” dedi… Artık şaşkınlık sırası bizlerdeydi ve suskunluğumuzu yine kendisi böldü; “Adam mı kesiyoruz burada zannettiniz siz abi?” Ardından bilgisayardaki görüntüleri ağzımız açık izledik. O kolu bacağı kesilen kadınlar, montajlanmamış, sapasağlam dolaşıyorlardı. - 255 - ham görüntülerde Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Neden bilmiyorum omzumdan büyük bir yük kalktı bunları izleyince, demek bu vicdani sorumluluğun altında eziliyormuşum gerçekten. Zaten muhabbet bir anda makaraya sardı, herif gitti bize plastik makyaj malzemelerini getirdi, kesik eller, bacaklar gösterdi. Gerçi onları görünce benim evde, duvarın arkasında duran parmak aklıma geldi, gerildim ama en azından şu an katil zannettiğim adam, sinemanın dahi çocuklarından biri çıkmak üzereydi. Kozluklu Roman bir vatandaşmış mesela oyunculardan biri… Normalde temizlikçilik yapan bu hanım, ilerleyen saatlerde, içimizde hiçbir şüphe kalmaması için fotoğrafçının davetiyle dükkana uğrayıp kendini gösterecek ve benim de hayatımda tanıdığım ilk pornostar olacaktı… Her neyse, uzatıp canınızı sıkmayayım, sipariş üzerine bu tip filmler yapıyormuş bu Necati. “Abi peki biliyorlar mı aslında gerçek olmadığını?” diye sordum, “bilen de var bilmeyen de, açıkçası bilmemeleri işime geliyor, 80.000 liraya sattığım film var benim bu sayede” dedi. Ne sapkın iş adamları varmış şaştık kaldık, milletin işi gücü yok böyle filmler izlemek için dünya paralar harcıyorlarmış. “Çocuk pornosu yaptırmak isteyen de oldu, gelip burada kadınları kendi kesip biçmek isteyen de…” dedi Necati. - 256 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Laf döndü dolaştı yine asıl meseleye geldi, kimdi peki bu görüntülerdeki adamlar? “Çekim esnasında kimse yoktu aşağıda” dedi Necati. “Ee abi” diye lafa girdim “sen bizim görüntüleri bize yollarken, görmedin mi bu adamları?” diye sordum. “Ne sizin görüntüsü?” dedi, dedim “Bırakmışın ya cd’yi, orda da vardı bu adamlar” dedim. “Ne cd’si?” dedi bu sefer de şaşkınlıkla, işler yine boka sarıyordu, cd yanımızda değildi ama anlattık. “Ben size cd filan bırakmadım, haberim bile yok daha önce oraya indiğinizden” dedi. Güvenlik amaçlı koyduğu bir kameraymış ve herhangi şüphe çekici bir durum olmadığı için kontrol etme gereği bile duymamış. Açtık arşivini, bir daha bulduk görüntüleri, o da şaştı kaldı, hatta başka zamanlarda dolaşıyormuş çekilen görüntüler aşağıda, çıplak de gözle bulduk, birileri durmadan göremediğimiz adamların meskeniymiş evlerimizin altı. Derken bombayı patlattı Necati “Aklıma gelen bir şey var aslında… acaba Kurttekinler olabilir mi bunlar?” dedi, “ben onu hep şehir efsanesi sanardım gerçi…” diye de ekledi. Hiçbirimiz anlamadık, neydi bu Kurttekinler? Bildiği kadarı ile anlattı, ben şok oldum duyunca, gerçekten de şehir efsanesi olacak türdendi hikaye, fakat Resul Bey, kendisinin de buna benzer şeyler duyduğunu belirtti. - 257 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Yaa aslında bu olayları sizin mahalledeki bütün yaşlılar bilir” dedi bana bakarak, “Hatta bak, Bahtiyar diye bir adam var, Bahtiyar dayı, yaşıyor mu hala bilmem, onu bulmak lazım, en iyi o anlatır bunları” dedi… İki gün sonra, güzel ve güneşli bir sabah, Çınarlı Camii’nin kıraathanesinde bulduk Bahtiyar Dayı’yı… “Selamünaleyküm” deyip oturduk yanına, neymiş bu şehir efsanesi, aslı astarı var mıymış öğrenecektik… - 258 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 14:Deliler Evi “…Hava sıcaktı ama elim ayağım buz kesmişti. Moralim bozulmuştu, yaşanmış mıydı gerçekten bunlar? Tamam Bahtiyar Dayı’nın da aklı tam başında değildi ama bu kadar da uyduruyor olabilir miydi? Hava kararmıştı, bu düşünceler içinde eve döndüm. Fakat her şey yeterince kötüleşmemiş demek ki daha da boktan şeyler oldu…” Güzel ve güneşli bir gün Derya, Resul Bey ve ben, Bahtiyar Dayı dedikleri tatlı ihtiyarı, İzmit Çınarlı Camii’nin kıraathanesinde bulmuştuk. Derya yanında ses kayıt cihazı getirmiş, onu çalıştırıp masaya koydu adamın yanına oturduğumuzda. “Ondan bende de vardı, pili aktı içine, bozuldu…” dedi Dayı. Çay söyledik, çayları getiren garsona “Bu İsmet’in oğlu değil mi? Şehit düşmemiş miydi o askerde?” dedi beni göstererek. Adamın kafa gidikti. Adam rahat seksenin üzerinde vardı, dolayısıyla Resul Bey, yaş itibariyle kendisine daha yakın olduğundan havadan sudan muhabbet ederek, ilk yabancılığı ortadan kaldırmaya çalıştı. - 259 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Dayı durup durup Derya’ya “Ee çıkardın madem radyonu, aç da türkü dinleyelim” diyordu. Anlaşmak zordu Bahtiyar Dayı ile… Nerelisin, nerede oturuyorsun, kaç yıldır oradasın, aa bak bu çocuk da orada oturuyor(beni göstererek), o mahallede bir olay yaşanmış galiba, Kurttekinler varmış anlatıyor herkes diye diye konuyu bağladı sonunda Resul Bey… Dayı bir anda durdu son söz üzerine… Ve sonra; “Kurttekinler mi? Hala burnuma gelir o dumanın kokusu…” *** “1975 senesi mi neydi işte… Sormayın bana o kadar. Daha o zaman kaç tane deli vardı ki buralarda? Gerçi İzmit’in delisi meşhurdur ya, bizim mahalleye gelmemişti hepsi ilk başta. Kurttekin Sokağı var ya işte orda, Kurttekin Çıkmazı da diyorlar, gidip görmediniz mi siz orayı? Gerçi şimdi apartman hep zaten, bir şey göremezsiniz. Viraneydi eskiden. Bir ev vardı, Ermeni bir kadından kalmış. Çoluğu çocuğu yoktu herhalde, kaçmış gitmiş, ev boş. - 260 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Mahalledeki bir iki evsiz barksız da mesken edinmiş orayı kendine, kimseye zararı yok gariplerin. Zaten şimdiki gibi tinerci, gaspçı yoktu ki o zamanlar… Şimdi olsa o eve kapkaççı da girer, terörist de girer. O zamanlar bunlar yaşardı, iki bilemedin üç tane. Biz de bakardık bunlara, konu komşu ekmek verirdi, erzak verirdi, eskimiş elbisesini verirdi. Derken derken, o iki üç oldu, üç beş oldu, beş on oldu. Ama hepsi de kalmıyordu yani, öyle kimsesizler yurdu gibi değildi. Soğukta üşüyen, başka yer bulamayan, aç kalan gelirdi. Ama sayıları artınca rahatsız da oldu tabi mahalleli. İçlerinde aklı başında olmayanı da var çünkü. Bunlar oraya doluşunca, mahalleli de o sokağa girip çıkmamaya başladı, zaten gidecek bir yer yoktu ordan, meydan iyice bunlara kaldı. Millet elini eteğini çekince, belediye getirmiş bir sürü adam koymuş oraya, toplamışlar getirmişler her yerden delileri, evsizleri, yığmışlar oraya. Bizim oğlan da giderdi işte oralara. Benim oğlan vardı, menenjit geçirdi üç aylıkken, yaşamaz dediydi doktorlar, ondan önceki ikisi de yaşamadı zaten, ona Allah ömür vermiş demek ki, o kurtuldu… Ama normal değildi işte, tuhaf çocuktu, ilkokula başladığında öğretmeni çağırdı beni okula, ‘sizinki diğerleri gibi değil, boşuna yollamayın’ dedi. E aldık biz de napalım… Kaçıp kaçıp oraya giderdi. Mahalleliyle anlaşamıyor ki yavrucak, orada arkadaş bulmuş kendine. İlk başta kızdım, dövdüm ama zararı da yoktu, saldık sonra. - 261 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Akşamları da gelirdi evine, öyle deli değildi benimkisi canım, aklı çalışıyordu yani. O muhtarın orada oturanlar vardı, insan kendi çocuğunu başından atar mı, onlar yollamışlar, kendileri bırakmış mesela. Sırf konuşamıyor, laftan anlamıyor diye, ne insanlar var. Ben hiçbir ihtiyacını eksik etmezdim oğlanın. Derken dedikodu çıktı, neymiş, burada kalanlar hırsızlık yapıyorlarmış… Allah şahit, ben hiç görmedim, ama olabilir, bunları Allah böyle yaratmış, hemen kovalamak mı lazım. Bakılırdı çaresine. İyice huysuzlandı millet. Gerçi belediye de tuttuğunu getirince o ev yaşanacak gibi bir yer olmaktan çıktı. İçeriye hayvan sokmuşlar, leş gibi köpek pisliği kokuyordu önünden geçerken. Afedersiniz- kendileri de içeriye işeyip sıçmaya başlamışlar galiba. Ama yine de zararları kendilerineydi bana kalırsa. Sonra bir gün o pastanecilerin kızı çalınmış. Ara ara bulamadık kızı. Recep’in kızı, pastanecinin. Kaç sene evvelsi hatırlamıyorum şimdi, ama ufacık kız. Derken biri çıktı dedi ki ‘Ben Kurttekin’in orada gördüm onu’. Heralde öyle demişti yani. Ama artık o laf nasıl döndüyse, bir anda herkes çıktı evinden, ben de işteydim, çıkıp toplanmışlar buranın önünde. Deliler de korkmuşlar, kapatmışlar kapıları. Sonra bir laf daha çıkmış, kızı kaçıran bu delilerden biriymiş, afedersin ırzına geçmişler kızın evde diye. Yaa olabilir mi böyle bir şey? Delilik başka, canilik başka… Ama millete anlatamıyorsun artık, tepesi atmış herkesin, kendi çoluğunun çocuğunun korkusuna düşmüş. - 262 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ben işten bir geldim, sokakta kimse yok, sonra duydum bunu, bir koşu gidersin eve, sordum hanıma, bizim oğlan ortalarda yok, gittim vardım eve, evi taşlıyor millet, zaten cam çerçeve kalmamıştı artık, duvarlar çökecek neredeyse, laf dinleyen yok. Ötekiler de evin içinden döşemeleri söküp dışarı atıyor, e hadi onun aklı çalışmıyor ama sen nasıl anlamadan dinlemeden…tel allaam, cehalet mi ne dersen de artık. Ben delirecem ama, oğlanı bulamıyorum, derken bir duman tütmeye başladı evin arkasından, ateşe vermişler evi. Hala kulaklarımdadır, çığlık çığlığa çırpınıyor içeridekiler. Her yeri aldı bir duman, cehenneme döndü ortalık, kıyamet yeri gibi. Pencereden atlayanı mahalleli taşlıyor bu sefer, ikisi üçü atladı, linç ettiler oracıkta. Kız o esnada bulunmuş meğerse ama dinleyen yok, ok yaydan çıkmış, artık itfaiyeye haber veren oldu mu bilmiyorum ama şimdiki gibi değil ki, çok sonra geldi oraya devlet. Benim zaten aklım başımdan gitmiş, çocuk yok, evin içinde mi bilmiyorum, orada kalabalığı yarmaya çalışırken, bir ses duydum ‘baba’ diye, zaten fazla da laf bilmezdi benimki, bir baktım pencerede bunu gördüm, koştum, açtım kucağımı atla dedim, ama korkusundan atlayamıyor yavrucak, iyice de duman aldı ortalığı, gözden kayboldu yine. - 263 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ya allah deyip daldım evin içine ama ben de boğulacam artık, öyle bir duman var, suratımı tuta tuta dolaşıyorum odaları ama göz gözü görmüyor ki, birilerine çarptım ettim, sonra baktım bunların hepsi aşağıya inmiş, ev çöktü çökecek zaten, indim peşlerinden, bir kapak var içine girmeye çalışıyorlar. O zamanlar her evin altında bir geçit olurdu burada. Mantar filan ekerdik, karanlık, rutubetli bir yola çıkardı, kullanılmayan. Orayı keşfetmiş meğersem bunlar da, girip kurtulmaya çalışıyorlar ama patır patır düşüyorlar nefessizlikten, kapak açılmamış meğersem, sıcaktan mı tutamadılar, orası çöktüyde de sıkıştı mıydı bilemiyorum görmedim o kadar. Zaten sıcaktan durulmaz oldu içerisi, alevlerin aydınlattığı kadarıyla görmeye çalışıyorum ben yolumu ama bulamadım bizim oğlanı, derken başka bir yavrucak çarptı gözüme, dedim ki hem kendimi kurtarayım hem o sübyanı. Aldım kucağıma çıktım, o da yanmış epeyce zarar görmüş. Benim oğlan gitti orda. Mahalleden başkalarının da canı yandı ama, Sezer vardı, o da gitmiş, Yakup Bey vardı eski muhtar, onun oğlan vardı Zeki, o gitmiş, ne işleri varsa işte, çok zekiydi onun oğlu aslında, tahsilliydi de ama güvercincilik mi ne yapıyormuş çatısında, yangında kalmış meğer, Nimet Hanım’ın büyük oğlan gitti, o bi gitti zaten, kadını akıl hastanesine yatırdılar kaç sene, çünkü acısına dayanamadı, Refik de öldü ya oğlandan altı ay sonra. - 264 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Kolay mı? Akraba evliliği yapmışlar, iki çocuk da sakat onların, neyse ki düzeldi kadın da geldi, kızları sahipsiz kalmadı en azından. Oradan -bak yalan olmasın- otuza yakın leş çıkardılar ama anlaşılmıyor ki artık kül olmuş her yer. Cesetler de kül olmuş, öyle saydıydık yani, otuzu bulduydu. Ben oğlanı orada da bulamadım, kapkara olmuş her şey, rastgele gömdük birini. Ama sonra nooldu, depremde göçük olunca, evlerden birinin altından yol çıktı o tünele açılan, tarihi eserciler geldiler Hollanda’dan bakmaya, kül olmuş iskeletler var. Biz o o zaman anlayamadıydık işte ama demek ki içeriye girenler de olmuş, fakat onlar da alevden kurtulamamışlar ki, içerde yanmış onlar da. Bir o çocuk kurtuldu benim bildiğim kadarıyla, benim kurtardığım. E zaten geziyor o hala ama tanır mı tanımaz mı beni ben de bilmiyorum, geliyor yanıma ama…. Yüzü tutuşmuştu onun, Kunter, gelir bazen. Her şeye rağmen, hala onu da istemez mahalleli burada. Ulan katil, herkes katil bu mahallede. Gerçi yarısından fazlası taşındı gitti ya sonra… Bir biz kaldık, yarası olmayanlar, gocunmadık biz, bizim ne suçumuz var… Ha siz peki niye yayıldı öyle diyecek olursanız, hala arasıra evlerin altından sesler duyarmış insanlar belirli zamanlarda, ee duyulur tabi, ben inanırım öyle şeye, duymadım ama inanırım, ne de olsa kaç fukara diri diri yakıldı orada. Haftalarca kokusu gitmedi mahallenin, yanık et koktu evlerimizin içi. Oradan da sesler gelirmiş işte. - 265 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Duyanlar var, ben duymadım ama duysam da korkmam. Benim çocuk da içlerinde ne de olsa, bana zararı dokunmaz onların. Gören de var derler, yok aşağıya inen bir herif görmüş de aklını yitirmiş, hala yanıyorlarmış hesapta. Eskiden mantarcılık vardı buralarda, şimdi kimse inemez ama aşağıya korkusundan. Eee eden bulur, öyle canilik yaparsan, inemezsin tabi. Kurttekinler mi dersin, Kurttekinliler mi bilmem ama onlar bunlar…. Şu radyoyu aç da türküleri dinleyelim kızım, çok konuştuk…. Ezan okundu mu duydunuz mu? Benim kulaklar duymuyor artık hiç…” *** Hava sıcaktı ama elim ayağım buz kesmişti. Moralim bozulmuştu, yaşanmış mıydı gerçekten bunlar? Tamam Bahtiyar Dayı’nın da aklı tam başında değildi ama bu kadar da uyduruyor olabilir miydi? Hava kararmıştı, bu düşünceler içinde eve döndüm. Fakat her şey yeterince kötüleşmemiş demek ki daha da boktan şeyler oldu. 12′yi geçmişti yatağa girdiğimde. Tam uykuyla uyanıklık arası, o en tatlı alemde, uyandırıldım. - 266 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ara sıra sesler duymaya devam ediyordum geçen zaman zarfında, lakin, artık hikayesini de bildiğim için daha da tahammül edilemez olmuştu. Gözlerimi açtım, bir tuhaflık vardı… Sesler bu kez çok daha yakınımdan geliyordu. Sanki hemen altımdan. Kulak kabarttım iyice. Yan odanın altındaydılar sanki. İlk kez bu kadar yakınlaşmıştık. İyice yorgana gömülmüş ve kaskatı kesilmiştim. Sonra…. Güm güm diye metalik bir ses işittim. Birisi kapağa vurdu. Donakalmıştım, hala vuruyordu, güm güm güm… Şimdi olsa koşa koşa yan odaya gider, o kapağın üzerine, evdeki en ağır eşya neyse koyardım. Ama o an, kımıldayamıyordum bile. Sonra kapağı zorlamaya başladıklarını anladım. Zira halının kayma sesi geliyordu kulağıma. Kapağı açmak için zorluyorlar, onun gacırtısı, halının sürtünme sesine karışıyordu. Ağlamaya başlamıştım. Hırsız gelse uyuyor taklidi yaparsın, haydi buna da yap ama artık ben hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Derken kapak kurtuldu sanırım, gıcırtılar bitti. Evin içinde ayak sesleri duymaya başladım. Sesler yaklaştı, nefes seslerini de işittim. Arkamı dönüp bakamıyordum, yorgana gömülmüş, gözlerimi sımsıkı kapatmış titriyordum. Hırıltılar duymaya başladım, hırıltılar… Aynı odanın içindeydik artık ve çıkardıkları o iğrenç sesi, hırıltıyı duyuyordum… - 267 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri YERALTI GÜNCESİ Bölüm 15:Son Perde “…Odanın dibinde, tıpkı benimki gibi eve çıkan bir merdiven ve merdivenin tepesinde de bir kapak vardı. Eli ayağı doğru düzgün tutmayan bir kadının evine girmeye korkuyordum şu an….” Gittikçe bana yaklaştığını hissediyordum, kesinlikle varlığından haberdar etmek istiyordu beni. Fakat gözlerimi açmamakta ısrarcıydım. Hırıltının şiddeti arttı ve omuz hizamdan tutup sallamaya başladı beni. Aklımı yitirmem için her şart mevcuttu artık. Fakat yine de o an çekip gitse, belki kendimi bunun, dinlediğim o kötü hikayeyle ilgisi olabilecek bir halüsinasyon olduğu konusunda telkin edebilirdim. Fakat gitmedi, sallamaya devam etti. Artık çığlık atmaya başlamıştım sanırım, ağlıyor ve “bıraaaak” diye haykırıyordum. Aslında dönüp, üzerine saldırmak geçiyordu içimden ancak buna her niyetlenişimde, karşımda göreceğim şeyin korkusu öyle bir büyüyordu ki, açamıyordum bile sımsıkı kapattığım gözlerimi. Sonra beni sallamayı bıraktı ve hemen başımın ucuna bir şey koyduğunu hissettim. Sakinleşmişti ortalık. - 268 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yavaşça araladım göz kapaklarımı, karanlıkta bunun ne olduğunu hemen çözemesem de bir telefon olduğunu idrak etmem uzun sürmedi. Şimdi adımları ters yöne doğru ilerliyordu. Kafamı çevirip baktım yavaşça, bir kişiydi, yalnızca bir adam vardı içeride, sırtı bana dönük. Kapıdan çıkmak üzereydi ki durdu, tekrar odanın içine yöneldi, o an yüzünü gördüm ve bunun Kunter olduğunu anladım. Masanın üzerinde duran, akşamdan kalma bir kaç dilim pizzayı hızlıca ağzına atmaya başladı ve daha bitirmeden, dönüp çıktı yine odadan. Sonra kapağın sesini işittim. Gitmişti… Olduğum yerde doğrulup, birkaç kere derin nefes aldım, kendimi toparlamaya çalışıyordum. Bıraktığı telefonu elime aldım, ekranda tam 37 cevapsız arama bildirimi vardı ve telefonun şarjı bitmek üzereydi. Üstteki pil göstergesinin içi tamamen boşalmıştı ve durmadan yanıp sönüyordu. Sonunda bana da acilen ince uçlu Nokia şarj aleti gerekmişti işte, heyhat, asla ihtiyaç olduğunda bulunamadığından ben de telefonu hızlıca elime alıp kurcalamaya başladım. Cevapsız çağrıların yanısıra on küsür de mesaj vardı. Şöyle bir göz attım, çoğu GSM şebekesinden gelmişti. Kimindi bu telefon? Rehberine girip, aşağıya doğru inmeye başladım. “Abim” ismiyle kaydedilmiş bir numara vardı. - 269 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Hemen arama tuşuna bastım, kontör yokmuş telefonda. İyi ki numarayı alıp, kendi telefonumdan aramak aklıma gelmemiş. Tekrar mesajlara girdim, beyhude, bir şey çıkmayacaktı. Fotoğraflara baktım. Saçma sapan fotoğraflar vardı. Videolara girdim, en üstteki videoyu açtım. Artık pornodan tiksinmiştim fakat yine gelip beni bulmuştu… İğrenç bir filmdi. Aslında daha ilk saniyelerinde bunu kapatabilirdim fakat alışagelmediğim bir şey vardı filmde. Erkek oyuncu elinde tutuyordu kamerayı ve kadının da yalnızca göbeği görülüyordu. Ancak bir ses vardı, kadın sesi. “Hadi kızıııım hadi, gayret, hadi kızııım” diyordu üçüncü bir şahıs. Yaşlı bir kadın sesiydi bu. “Acıyor mu? Acırsa söyle e mi? Dur… hah hadi…” Kamera yavaşça yukarı kalktı sonra, iki kadın göründü, biri cinsel ilişkiye girmekte olandı, yatağa uzanmıştı, diğer kadınsa giyinik bir vaziyette onun yanına oturmuş, saçlarını okşuyor ve onu rahatlatmaya çalışıyordu. Bu kadın Nimet Teyze’di… O anda telefonun şarjı tamamen bitti ve kapandı. Elimde telefonla, karanlık odanın içinde kalakaldım. Neydi şimdi bu böyle? Son günlerde yaşadığım, gördüğüm her şeyi oturup değerlendirmek zorunda mıydım ben gerçek mi diye? Kalktım, ışığı açtım, evet pizzalar yoktu, Kunter gelmişti gerçekten de odaya. - 270 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yatağa dönüp baktım tekrar, kapalı telefon yatağımın üzerinde duruyordu, o da gerçekti. Peki görüntüler? Onlar da gerçekti evet, izlemiştim, peki emin miydim Nimet Teyze ve kızı olduğuna? Gün doğuncaya kadar oturup sigara üstüne sigara yaktım ve ancak sabah ezanını duyduktan sonra yeniden yatağa girebildim. Normalde uyanmam öğleni geçerdi fakat saat 10 gibi gözlerimi açtım tekrar. Yataktan çıkmadan uykuma devam edecektim, o niyetteydim fakat uyumak iyi gelmişti sanırım, durduk yere ampul yandı kafada. Kunter, simitçinin telefonunu çalmamış mıydı geçen hafta? Telefon simitçiye aitti işte, ortadaydı aslında her şey… Turkish Amateur kategorisinin güzide eserlerinden birinin gizli öznesi olan oyuncuyu da deşifre ettiğime göre, artık bu filmin ne sebeple çekildiğini çözmek kalmıştı… Gerçi bana giren çıkan da yoktu düşününce, sonuçta tecavüz etmiyordu adam kimseye, Nimet Teyze’nin gözleri önünde cereyan ediyordu her şey. Fakat yine de çok tuhaftı. Üstelik Kunter neden bunu görmemi istemişti ki? Sonra bir gece, evimin önünde pusuya yatmış olan Kunter’in ardından, Nimet Teyze’nin evinden çıkan adam geldi aklıma. - 271 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri O da muhtemelen bu simitçiydi. Taşlar yerine oturuyordu yavaştan. Ancak hala aklımı kurcalayan neden ve nasıl soruları vardı… Bu durumu bir tek Derya’ya anlatmıştım o zaman. “Sen çık abi o evden” demişti. Düşününce, evi almak isteyen Resul Bey’den parayı alabilir, Nimet Teyze’ye de yapacağım ufak bir şantajla hem ev, hem de bir ev parası sahibi olabilirdim. Ama öyle bir insan değildim tabi ki… Kunter çocuk hırsızı ve gaspçı olarak aranmaktaydı. Evin altından hala bazı sesler duyuyordum. Üstelik her şey birbirine girmişti. Bu sesler Kunter’e mi aitti? Öyleyse rahatlayabilirdim, sonuçta adam belli ki aşağılarda dolanıp duruyormuş, nereden giriyorsa artık… Fakat görüntülerdeki hayaletler… Eğer onlara aitse bu evden kaçıp gitmenin zamanı gelmişti, para pul dinlememeliydim, o gece yaşadığım korkuyu yaşamak istemiyordum tekrar. Aslında Kunter üzerindeki şüphelerim dağılmak üzereydi. Adam resmen evime kadar gelmiş, hiçbir zarar vermeden, bir delil bırakıp geri dönmüştü efendi efendi. Üstelik onu suçlayan da dayak yiyen ve telefonunu kaybeden simitçiydi. - 272 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ancak bir çocuk daha güpegündüz vakti kayboldu mahalleden. Polisler doluştu her yere, annesi sinir krizleri geçirdi, çünkü şöyle bir gerçek vardı ki giden dönmüyordu… Polisler o gün mahalledeki bütün evlerin içlerine girip tek tek aradılar, benimki de dahil olmak üzere. Ya halıfleksi kaldırmak akıllarına gelmemişti ya da bir çok evden giriş olduğunu biliyorlardı ve hepsine tek tek bakma gereği duymuyorlardı, odaları kontrol edip gittiler. Ertesi akşam, erken sayılabilecek bir saatte, kapağın hemen altından çocuk çığlıkları işittim. Hayalet filan değildi bu, bir çocuk bildiğin ağlıyor ve “anneee, bıraaak” gibi şeyler söylüyordu. İçimde hala yaradır, o kapağı açsam belki de kurtaracaktım onu. Ancak bir saat sonra Cihan gelince kontrol edebildik ve kimse yoktu ortalarda. Fakat aşağılarda dolaşan Kunter, yeniden zanlı konumuna gelmişti gözümde. O günlerde Resul Bey ile bir görüşme daha yaptım. Evi istemediğimi, artık çıkacağımı söyledim. Telefon olayı hariç Kunter’n eve girdiğini(hırsızlık amaçlı girdi gibi gösterdim), aşağıdan çocuk sesleri duyduğumu bir bir anlattım. O da, “neyse artık” diyordu, “tamam”. - 273 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İlk kez ısrar etmeden kabul etmişti ve ben bu işten kurtulduğuma sevineceğime, o an aklıma gelen fikrin heyecanına kapılarak “Yaa aslında biz de fotoğrafçı gibi bir kamera koysak yaa aşağıya” deyiverdim. Hemen kabul etti Resul Bey, biraz pişman olsam da ben de merak ediyordum açıkçası olacakları. Bu iş için yine Necati’den yardım aldık, herif gelip kendi kurdu bütün sistemi, benim laptopa bağladı filan… Artık avını bekleyen avcı gibiydik… Tam bir ay sürdü… Bir ay boyunca durmadan görüntüleri kontrol ettik. Ama tabi 7/24 kayıt yapıldığından saniyesi saniyesine izleme olanağımız da yoktu. Özellikle aşağıdan seslerin duyulduğu gecelerin sabahında inceliyorduk arşivi, fakat henüz bir şey bulamamıştık. Gerçi iki kere Kunter geçti kameranın önünden ama ikisinde de yalnızdı. Bir gün, rutin kontrollerden birini yaptık ve bitti, kayıtları kapadım, masaüstünde canlı görüntü açıktı, sanırım başka bir şeyle ilgileniyordum. Cihan da evdeydi ve o farketti ilk önce. Bilgisayarı işaret etti. Ben baktığımda hiçbir şey göremedim. Hemen geri sardık, Kunter, bir çocuğu kucaklamış koşa koşa gidiyordu. - 274 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Cihan’la birbirimize baktık ve koşa koşa yan odaya geçip, kapağı açarak tünele girdik. Onun gittiği yöne yardır allah yardır koşuyorduk. Ama hiçbir şey çıkmadı. Bulamadık ibneyi, geri döndük mecburen. Akşam Resul Bey’i aradık geldi, fakat daha o gelmeden polis doluşmuştu mahalleye kayıp çocuk için. Artık elimizde çok net bir delil vardı ve bunu polisle paylaşmamak insafsızlık olurdu. Önce Resul Bey’e görüntüleri izlettirdik. O da kabul etti, durmanın anlamı yoktu, çocuğun hayatı bizim elimizdeydi. Fakat bir şey daha oldu. Gündüz, görüntüyü benim kaçırdığım esnada, videoyu geri sardığımız için bir şeyi atlamışız. Kunter’in arkasından, Nimet Teyze geçiyordu kameranın önünden. Tekrar sakin sakin hiç ellemeden izledik; önce Kunter, kucağında çocukla koşarak geçiyor, onu Nimet Teyze takip ediyor, birkaç dakika sonra biz giriyoruz görüntüye. 1520 dakika sonra Cihan’la ben geri dönüyoruz. Beş dakika içinde de Nimet Teyze… Saatin ilerlemesini bekledik, 1′i geçmişti ve sokakta kimse kalmamıştı. “Sen git çağır, uydur bir şey buraya gelsin” dedi Resul Bey. Nimet Teyze’yi eve çekecek ve sonra da polisi arayacaktık. - 275 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Emin değildik çünkü bir sebeple aşağı inmiş ve o esnada Kunter’i görmüş olabilirdi. Ama öyle olsa polise ihbar etmesi gerekiyordu. Edip etmediğini de bilmiyorduk. Gittim kapısını çaldım, açmadı, telefon ettim onu da açmadı… “O halde gidip bu kadının evinin girişini bulalım” dedik, indik aşağıya. Benim eve açılan koridordan çıkıp ana tünele girdik, yan taraftaki, Nimet Teyze’nin evine varan koridora girdik. Benimkinin aksine, merdiven yoktu burada, bir kapı vardı. Girişi kapatmışlardı. Günah bizden gitmişti, kırmak için vurduk kapıya, olmadı, gittik levye tarzı bir şey getirdik, Cihan onunla epey zorladı, kapı açılır gibi oldu ama açılmadı, yamuldu biraz yalnızca. En son çekiçle, artık çıkan gürültüyü de sallamadan, kırdık kilidi. İçeri girdiğimizde, hayatımın en dehşet verici görüntüsüyle karşılaştım… Bugüne kadar, farklı sebeplerden dolayı ölü bedenler, hatta kesik uzuvlar görmüşlüğüm vardır. Ama bu kadar vahşicesine rastlamamıştım, hiç rastlamamayı da dilerdim. Hani bu marketlerde dondurulmuş gıda reyonları olur ya, işte oradaki buz dolabından vardı, içi buz dolu. - 276 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Buzların içinde eller, kollar, bacaklar. Buz dolabının hemen yanında ise satır ve bıçak, kıyma makinesi, kasapların eti dövdükleri alet var ya, ondan filan duruyordu. Köşede de kazan gibi bir şey vardı. Yerlerde bir iki ufak kemik vardı ama diğer kemikler muhtemelen o kazanda yakılmıştı. Beş tane el vardı, iki tane ayak, bir tane kafa. Demek ki parçaların hepsi burada değildi. Gerçi parmaklardan biri benim duvarın arkasındaydı şu an, onu biliyordum. Şu kasap aletlerinin olduğu tezgahın üzerinde bir leğen vardı. İçine gidip baktım, kuşbaşı doğranmış etleri görünce daha fazla dayanamayıp, koşarak odadan çıktım ama daha fazla dayanamayıp tünelin orta yerine kustum. Bununla beslerdi Nimet Teyze kedileri. Tekrar yanlarına döndüm. Resul Bey bakmamaya çalışıyordu bu manzaraya. Odanın dibinde, tıpkı benimki gibi eve çıkan bir merdiven ve merdivenin tepesinde de bir kapak vardı. Eli ayağı doğru düzgün tutmayan bir kadının evine girmeye korkuyordum şu an. Cihan önden girdi. Evin içinde hiç ses yoktu. Çok salakça gelecek ama bir ara Resul Bey ile el ele tutuştuk. Odalara bakıyorduk kimse yoktu. Mutfak da boştu. Üst kata çıktık. Bir kedi geçti yanımızdan. - 277 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yatak odasında da başka bir korkunç manzara karşıladı bizi. Nimet Teyze koltukta, kızı yatakta uzanmış, üzerlerinde onca kedi… Kovaladık kedileri, yüzleri, elleri, açıkta kalan her yerleri kan içinde, lime lime edilmiş. İki kadın da kıpırtısız. Birbirimize bakıp geri döndük… Tünele çıktığımızda Kunter karşıladı bizi. Ne yapacağımızı bilmiyorduk, işarelerinden onu takip etmemizi istediğini anladık. Cihan gitti yalnızca. Çocuk oradaymış. Aldık eve çıktık, Kunter gelmedi, polisi aradık. Gelen sesler üzerine aşağıya baktığımızı ve çocuğu orada bulduğumuzu söyledik. Doğru düzgün bir şey anlatmıyordu o da. Polisin aşağıya inip, Nimet Teyze’nin o gizli alanını bulması zor olmadı. Evde ise cesediyle karşılaştılar doğal olarak. Götüm üç buçuk atıyordu bir iz bıraktık mı diye ama kimse bizden şüphelenmedi. Kahraman da olmadık, çünkü bu olay hiç duyurulmadı. Cesetleri alıp gittiler, Derya’nın öğrendiğine göre termometreyi kırıp, içindeki cıvayı kulaklarına dökerek intihar etmişler. Çocuğu Kunter’e kaptırınca her şeyin ortaya çıkacağını anlayan Nimet Hanım, pes etmişti sanırım. Ölü etine ve kokusuna aşina olan kedilerin de, onların tadına bakmaları uzun sürmemişti. - 278 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Biz kameraları filan toplamıştık. Artık Resul Bey de istemiyordu bu evi. Gerçi duyduğum kadarıyla sonra yeniden başlamış araştırmaya ve birkaç giriş daha bulmuş, izinli olarak çalışıyormuş artık. Düzeldi sanılan Nimet Teyze asla düzelmemişti demek ki ve çocuğunu kendisinden alan mahalleliden, çocuklarını alarak ve o çok sevdiği kedilere yem ederek intikam alıyordu. Yaşlı bir kadından da kimse şüphe etmiyordu doğal olarak. Peki simitçi Vural? Bir şekilde bu adam da işin içindeydi. Tıpkı diri diri yakılan oğlu gibi yarı zihinsel engelli olan bu simitçi genç, cinsel ilişki karşılığında çocuk temin ediyordu Nimet Teyze’ye. En azından ben bu şekilde kurdum olayı kendimce. Çünkü olayların çözüldüğü hafta, simitçinin de cesedi bulundu. Bunu Kunter mi yapmıştı hala bilmiyorum… Bilmediğim hala bir sürü şey var aslında… Hala o tünellerden sesler yükseliyor mu bilmiyorum mesela. Yeni bir eve taşındıktan sonra, bize yollanan cd’yi tekrar takıp izleme gafletine düşmüştüm ve bu görüntülerde deliler yoktu. Bu değişikliği, Foto Necati’ye de sorarak teyit ettim. Onun arşivindeki kayıtlardan da çıkmıştı delilere ait görüntüler, sanki hiç olmamışlar gibi. - 279 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ve bilmediğim son bir şey daha… O eve taşındığım gün, Nimet Hanım’ın bana ikram ettiği kavurmalı pilavın içindeki et gerçekten kasaptan mı alınmıştı acaba? - 280 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri KASTAMONU’DA DUYULAN ENTERESAN SES “…Kimse ne olduğunu anlamadan kaçışıyordu. Koşa koşa eve gittim. Karanlıktı her yer, annem mum yakmıştı. Eve girdiğimde annem ve babam korku dolu gözlerle bana bakıyordu…” Hocam merhabalar, Seni Ekşi Sözlük’te yazmaya başladığın günlerden beri takip ediyorum. Aslında o zamanlarda da sana ulaşmak istiyordum ama kısmet olmadı. Böyle bir blogunun olduğunu ise yeni öğrendim. Aslına bakarsan, senin yazdığın, şu çeşitli esrarengiz olayların yaşandığı ve sonunda bir kadının kendini pencereden atarak öldürdüğü hikayeni okuduğumdan beri benim de başımdan geçen bir olayı anlatasım var. Gerçi sen, yazdıklarının uydurulmuş şeyler olduğunu söylüyorsun fakat ben bu bahsettiğim inanmıştım. - 281 - öykünü okuduğumda Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Çünkü sadece benim değil, tüm ilçenin başından geçti bu anlatacağım hadise. Dolayısıyla büyük kalabalıkların aynı anda fizikötesi tecrübeler yaşaması ve bunun da üstünün örtülmesi bence mümkün. Her neyse, öncelikle sana yaşadığım yerden bahsetmem gerekiyor biraz. Burası, Kastamonu’nun Karadeniz’e sahili olan, Abana adındaki şirin bir deniz kasabası. Kışın nüfusu düşük, yazın, yazlıkçıların da gelmesiyle epey artıyor. Normal zamanlarda 3000 olan nüfus, özellikle her yaz düzenlenen geleneksel festival günlerinde 10000′i geçiyor. Anlatacağım olay 2005 yazında yaşandı. Ben o zamanlar 16 yaşındaydım. Festivalin ilk günüydü. Plajın hemen arkasındaki meydana bir sahne kurulmuştu. Üç gün boyunca Niran Ünsal, Gece Yolcuları ve Volkan Konak konserleri gerçekleşecekti. Aktiviteler gündüzden başlıyordu genelde. İşte palyaço, KaragözHacivat gibi animasyon etkilnlikeri yapılıyor öncesinde, akşam da konser. O gün de pırıl pırıl bir gündü ama kimsenin nedenini çözemediği bir sorun da vardı. Çok ince ve fazla da şiddetli olmayan tiz bir ses yankılanıyordu sokaklarda. - 282 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Önce bunun kurulan sahnedeki ses sistemindeki bir arızadan kaynaklandığını düşünmüşler. Çünkü gerçekten de hani mikrofonlar öter ya bazen istemeden, aynı öyle bir sesti. Ama sahnedeki düzenekte değilmiş problem. Bildiğim kadarıyla caminin ve ayrıca belediyenin anons yapmak için kullandığı hoparlörleri de kontrol etmişler, fakat bu tuhaf yankının kaynağını bulamamışlar. Ses böyle zaman zaman alçalıp tekrar şiddetleniyordu. Hani radyoda frekansı değiştirirken duyular ya ona benzer bir ses işte… Akşam olup, sokaklar iyice dolduğunda ise bu sesin varlığını unutmuştu sanırım herkes. Zaten çok gürültülüydü her yer. Ben, o gün, akşam yemeğini yedikten sonra arkadaşlarla bir süre internet kafede takılmış, zamanı yaklaşmaya başladığında da konseri izlemek için meydana inmiştim. Gittiğimde, amatör bir tiyatro topluluğu oyun sergilemekteydi. 15-20 dakika sonra bitti. Sonra meydandaki tüm ışıklar söndü. Hepimiz sanatçının sahneye çıkacağını ve bu yüzden kapandığını zannetmiştik. Önce mor bir duman yayıldı etrafa ve yüzü maskeli adamlar çıktı sahneye. Herhalde bir de dans gösterisi var diye düşünmüştüm. Afrika kabileleri olur ya hani, hem dansları hem de çıkardıkları sesler onları andırıyordu. Ellerinde meşaleler vardı ve yalnızca bunlar aydınlatıyordu ortalığı. - 283 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yüzlerinde, Jim Carrey’nin Maske filminde bulduğuna benzer maskeler taşımaktaydılar. Çok ürkünç bir kareografiydi açıkçası. Zaten başlamasından kısa bir süre sonra çocuk ağlamaları ve kadın çığlıkları duymaya başlamıştım. Kimsenin hoşuna gitmedi bu gösteri ve bir süre sonra kalabalıktan isyanlar işitmeye başladık. “Bu ne kardeşim çoluk çocuk var”, “açın ışıkları yahu, başka bir şey bulamadınız mı çıkartacak” tarzı cümleler kuruluyordu. Sonra bir anda bir hareketlilik oldu, dönüp baktığımda insanlar etrafa koşturuyordu ve inanılmaz bir biçimde, her yerde ama her yerde ellerinde meşaleler taşıyan bu yüzü maskeli adamlardan vardı. Fazla da düşünmeden kalabalığa dahil olup koşmaya başladım. Ne yaptığımı bilmiyordum ama… Kulağımda yalnızca çığlıklar vardı; besmele çeken, salavat getiren, ağlayan insanların sesleri. İnanılmaz bir panik hali sarmıştı ortalığı. Her yerden bu adamlar çıkıyorlardı. Ama ilginçtir ki insanlarla hiçbir iletişim içinde değillerdi, yalnızca yürüyorlardı. Kimse ne olduğunu anlamadan kaçışıyordu. Koşa koşa eve gittim. Karanlıktı her yer, annem mum yakmıştı. Eve girdiğimde annem ve babam korku dolu gözlerle bana bakıyordu. “Ne oldu” bile diyemediler-ki benim de verecek bir cevabım yoktu zaten. Deli olmuşlar bana ulaşamayınca. Telefonlar çekmiyordu çünkü. - 284 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sadece cep telefonları da değil, ev telefonları, televizyonlar, radyo, internet, hiçbir şey yoktu. Tüm elektronik cihazlar çökmüştü, karanlığa gömülmüştük. Bütün kapıları filan kilitledik. Kız kardeşim çok küçüktü o zaman, o yüzden korkmasın diye pencerelere yaklaşmasını yasakladık onun. Zaten bugün de pek bir şey hatırlamıyor bu olayla ilgili. Her neyse, biz de sokağa baktığımızda artık yalnızca bu adamları görüyorduk. Herkes kaçıp bir yerlere saklanmış ve yollar bu tuhaf insanlara kalmıştı. Üzerlerinde siyah entariler vardı, kamburlardı ve yalnızca yürüyorlardı. O tuhaf sesi de hala duymaya devam ediyorduk. Annem de durmadan Kuran okuyordu. Babam ise telefonun başında, bir ümitle birilerine ulaşmaya çabalıyordu, fakat sonuç vermemişti bu gayreti. Üzerinden epeyce zaman geçti, artık gündüz olması gerekiyordu fakat hava tam anlamıyla aydınlanmadı. Hani sabaha karşı hafif bir loşluk olur ya, o seviyeye geldi ve öyle kaldı. Sokaklar hala bu insanlarla doluydu ama meşalelerini söndürmüşlerdi. Babam, apartmanı dolaşıp komşulara bakmaya karar verdi, hiçbirimiz istemedik ama o vazgeçmedi. Ben de yanında gittim. - 285 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Biz üçüncü ve en üst katta oturuyoruz, altımızda iki daire daha var. Önce ikinci kata baktık, cevap alamayınca aşağıya indik. Orada da kimse yoktu. Yalnızdık koca apartmanda. Ama aşağıdan bir takım sesler geliyordu. Babamın da korktuğu yüzünden belliydi fakat bana beklememi ve inip bakacağını söyledi. Bir süre sonra seslendi, indim ben de. Apartmanımızın girişi kedi, köpek doluydu. Muhtemelen sokak hayvanları bile kaçıp, bir yerlere sığınmışlardı korkup. Şaşkınlık içerisinde eve çıkarken “abiiieeee” diye bir ses işittik. Ödüm patladı yemin ederim. İkinci kattaki evin içinden geliyordu ses “abiiii Tufaaan abiiii” diye babama sesleniyordu burada oturan komşumuz. Babam da “Fevziii burada mısın Fevzii, aç oğlum aç, biziz, iyi misiniiiiz?” dedi ama açmadı adam. Hala bağırıp duruyordu “Tufan abii, ne oluyor abii” diye, bir yandan da ağlıyordu muhtemelen. Babam ne kadar uğraştıysa da açtıramadı adama kapıyı, bize bile güvenmiyordu herif. Birkaç saat geçtiğini tahmin ediyorum. Bir patlama oldu. Koşa koşa pencereye gittik. Gökyüzü aydınlanmış gibiydi. Biz bakarken yine oldu. Havai fişek gibi bir şey yükselip patlamıştı. Babam, belediyenin oradan geldiğini söyledi. “Muhtemelen yardım istiyorlar” dedi. - 286 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yardım fişeğiymiş bu, bir an için ümitlenmiştik ama hiçbir işe yaramadı. Yeniden sessizliğe gömüldük sonra. Pardon, o tuhaf sese… Tamamen dağılmıştık, çökmüştük. Annem de durmadan kıyametin kopmuş ve bizlerin de ölmüş olabileceğini söylüyordu. O, öyle şeyler söyledikçe benim pisikolojim de daha beter bir hal alıyordu. İnanıyordum çünkü o an her şeye, inan, eğer buna benzer bir şey yaşamadıysan bilemezsin, hissetmen mümkün değil. Hava kararmıştı tamamen ve sokaklarda yürüyen bu tuhaf maskeli adamlar meşalelerini yakmışlardı yeniden. Gerçi adam diyorum ama hiç birimiz de bilmiyorduk ne olduklarını. İkinci gece de bitmişti ve annem buz dolabı çalışmadığı için yemeklerin bozulmaya başlayacağını söylüyordu. Bir de bu sıkıntı çıkmıştı başımıza. Durmadan birbirimize sarılıp ağlıyorduk. Üçüncü günün gecesi, sokakta bir çığlık koptu. Gidip baktık pencereden ama ne ne söylediği anlaşılıyordu ne de bağıran kişiyi görebiliyorduk. Sonra, bir adam çıktı aniden ortaya, koşturuyordu tek başına. Yaklaşınca ne dediğini de az çok seçer olduk. “Peygamberim beeen, peygamberiiim. Neredesiniz insanlaaar, uyumayın çıkın, vahiy geldi banaaa” diye bağırıyordu. “Oktay lan bu” dedi babam. - 287 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Evet, balıkçılık malzemeleri satan bir Oktay abi vardı, babam söyleyince ben de tanımıştım. Adam delirmiş gibi koşup duruyor ve bağırıyordu. Başka insanlar da çıkmıştı pencerelerine, birbirimizi görebiliyorduk kısmen. Herkes izliyordu. Sonra, bizim evin az ilerisindeki eczanenin kapısı açıldı, birkaç kişi dışarıya çıktı, el kol işaretleriyle Oktay abiyi çağırıyorlardı ama o fark etmedi bile, koşarak gitti ve gözden kayboldu. Dükkanın da kapısı kapandı yeniden. Doğru düzgün uyku tutmuyordu o ortamda tabi ama ben dayanamamış ve uyuyakalmışım sonunda.Babamın sesiyle uyandım, “kalk oğlum” diyordu. Her yer aydınlıktı. Televizyonun sesini işittim. Kız kardeşim çizgi film izliyordu. Kafam karmakarışık olmuştu. Annem ve babam ayakta durmuş, yine bana bakıyorlardı. “Ben rüya mı gördüm?” dedim, “Geçti oğlum, kurtulduk” dedi babam. Koşup pencereye baktım, tek tük insanlar gördüm. Normal insanlar… Kimse birbirine tam olarak ne olduğunu soramıyordu, ama düzelmiş gibi görünüyordu her şey. Birkaç gün içinde herkes başlarından geçenleri de anlatmaya başladı. Kimi kendi, kimi bir başkasının evine, bazıları da yetişemeyip ilk buldukları dükkana sığınmışlardı. - 288 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Fakat fazla da bilgi çıkmıyordu ortaya, kimse anlamamıştı çünkü ne olduğunu. Ölenler de olmuştu. Bir kişi, sanıyoruz ki daha konser esnasında kaçarken ölmüştü. Cesedi meydanda bulundu. Bizim de tanıdığımız biri ise intihar etmişti. Birkaç kişi daha evlerinde ölü bulundu ayrıca. Ama asıl ilginç gelişmeler bundan sonra yaşanmaya başladı. Herkes durmadan konuyla ilgili bir haber arıyordu televizyonda ve gazetelerde ve buluyorduk da… Konserler yapılmış, festival çok eğlenceli geçmişti. Evet, böyle yazıyordu, üstelik fotoğraflar da vardı, inanamıyorduk. Hiçbir açıklama yapılmadı bize. Daha doğrusu durumu fark eden olmadı, bilgilendirilen kişilerse, neden bilmiyoruz, peşinden koşmadılar. Fakat bize bir sürü hatıra kaldı. Kimimiz çoluğunu, çocuğunu öldürüp intihar etmeyi düşündüğünü itiraf etti zamanla, kimimiz de uzaylı istilasına uğradığımızı zannettiğini. Ve bir de efsanemiz oldu… - 289 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yolun ortasında kocaman bir ağaç bitmişti. Evet, bildiğin, asfalt yolun ortasında kocaman bir ağaç bulduk. Daha da tuhafı, ağacın dibinde bir çift ayakkabı varmış. Dallarında kumaş yırtıkları ve bu dallara takılı olarak Oktay abinin künseyisini bulmuşlar. Oktay abiyi ise hiçbir zaman bulamadılar. Buna şahit olmadım ama anlatılanlara göre o ağaç kesilirken inlemeler gelmiş hep, sonra iş makinasıyla kökünden alıp götürmüşler koca ağacı. Öyle anlatılır. Biliyiroum inanması güç bunlara ama koca bir ilçe biliyor bunu, ulaşın, sorun anlatsınlar. Babam belediye meclisindedir. Bir ay kadar sonra Avrupalı adamlar gelmişler. Anladıklarına göre Belçikalı ve Hollandalı imiş bu kişiler ama Kanada’dan gelmişler! Amaçları da bizi kontrol etmekmiş. Her şeye şahit olduğumuzu öğrendiklerinde ise uyarmalarına rağmen kasabayı neden terk etmediğimize şaşırmışlar. Evet, sonradan Fransızca bir mektup bulunmuş hem belediye binasında hem de kaymakamlıkta, çevrilmeden kalmışlar öylece. Adamlar önceden haber vermişler yaşanacakları. Ama tam bir açıklama alamadık bunlardan da… Biraz ölçüm yapmışlar, radyasyon oranı yüksek çıkmış şehrin. Zaten Çernobil mağduruyuz, inan korkuyorum şu an erken yaşta kanserden ölmekten. - 290 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Peki bunları sana neden anlatıyorum. Belki blogunda paylaşırsın diye. Ben de birkaç foruma attım ve yaymaya da devam edeceğim. Bundan birkaç ay önce, İstanbul’da tuhaf bir sesin duyulduğu söyleniyordu. Çok heyecanlanmıştım bunun için. Belki bizim durumumuza benzer gelişmeler yaşanıyordu. Fakat devamı gelmedi veya yaşananlar yine örtbas edildi. Gerçi o dönem İstanbul’daki arkadaşlarımla ve akrabalarımla irtibattaydım hep, onlar bir ses duymadıklarını söylüyorlardı. Belki de uydurmaydı tamamen, bilmiyorum ama bir ihtimal şansımı deniyorum işte. Yoksa böyle bir şeye, başından geçmemiş hiç kimsenin inanmayacağının farkındayım. Ama 10000 kadar insanın şahit olduğu böyle bir konuda da durduk yere yalan söylemeyeceğimi mantıklı bulursunuz belki. Epey uzun bir yazı oldu, yoruldum ben de. Umarım yayınlarsın hocam, çünkü ciddi anlamda burada hala etkisi sürüyor yaşananların. Sonuçta o gün belediye başkanı da yaşadı bunları, başka önemli insanlar da. Fakat hiçbiri ilgi çekemedi. Belki bu şekilde, dikkat çekmeyi sağlarız. Eren Dinçerler / Abana-Kastamonu - 291 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri ruhi’nin notu: Hiç dokunmadan aynen yayınlıyorum. Ayrıca internetten bulduğum bir Abana görseli de yukarıdadır… - 292 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İNTİHAR GÜNCESİ Bölüm 1:Günaydın “…Giyinip dışarıya çıkmaya karar verdim. Evin kapısını açtığımda asıl şoku yaşadım…” 1.gün Gözlerimi açtım. Ev karanlık ve havasızdı. Ne yapacağımı bilmeden dolaştım bir süre odalarda, sonra mutfağa giderek bir şeyler atıştırdım kahvaltı niyetine. Buzdolabını açtığımda ışık yanmadı, elektik yoktu. Sallamadım… Ufak tefek bir şeyler attım ağzıma ve artık günün ilk sigarasını içme zamanım gelmişti. Uzunca bir süredir evde tek yaşadığım için balkona çıkmak yerine, kendi odamda tüttürdüm tütünümü. - 293 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Fakat ev, gerçekten çok havasız ve karanlıktı, önce perdeyi açtım, güneş girdi içeriye, sonra kapının kolunu tuttum ve aşağı çektim, fakat hareket etmedi. Kilitli gibiydi, aşağı inmiyordu kol, ancak kilitli olmasına da imkan yoktu, tekrar asıldım, olmadı, tüm gücümü kullandım, açılmıyordu, bir sorun vardı. Yan odaya geçerek pencereyi açmaya karar verdim. Aynı sorun orada da çıktı karşıma, sıkışmış gibiydi kol, pencereyi de açamadım. Çok saçmaydı bu… Kendi odama döndüm… Arama veya mesaj var mı diye telefonumu kontrol ettim, telefon kapalıydı. Şarjı bitmiş olabilir miydi gece? Olabilirdi. Kapıların ve pencerelerin açılmaması sebebiyle oldukça gerilmiştim. Giyinip dışarıya çıkmaya karar verdim. Evin kapısını açtığımda asıl şoku yaşadım. Kapı açıldı açılmasına, fakat bir duvar çıktı karşıma. Delirecek gibi olmuştum, ellerimle yokladım şöyle bir, ittim, tekme attım, nasıl olabilirdi böyle bir şey! Hızlı adımlarla salona geçtim, ön balkonunun kapısını açacaktım. Çabalarım yine beyhudeydi, bu kapı da açılmadı. Lakin karşı apartmanın en üst katında oturan komşularımız balkondalardı(zaten yaz mevsiminde, yalnızca uyumak ve sıçmak gerektiğinde içeriye girer bunlar). Tanırız birbirimizi. Ellerimi kollarımı sallamaya başladım ancak dikkatlerini hiç çekemedim. - 294 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Oysa mesafe yakındı, güneş vuruyor da cam parlıyor olabilir düşüncesiyle yumruklamaya başladım kapıyı, hayır, sese de dönüp bakmadılar. Ev telefonunu aldım hemen elime, fakat ahizeden sinyal bile gelmiyordu. Kafayı yemek üzereydim. Tekrar salona döndüm, yemek masasının yanında duran sandalyeyi kaptığım gibi, pencereye indirdim. Kırılmıyordu cam ve ben bütün kuvvetimle vurmaya devam ediyordum, karşıdaki komşular ise kafalarını kaldırıp bakmıyorlardı bile. Cam çatladı sonunda, ancak bir türlü kırılmadı, artık takat kalmamıştı kollarımda, dinlenmek için bir süre durdum, o esnada, komşumuz teyze başını kaldırıp bana baktı, heyecanlandım, hemen kollarımı sallamaya başladım tekrar, fakat hiçbir şey yokmuş gibi kafasını çevirdi. O esnada başka bir çift gözün üzerimde olduğunu fark ettim, yan dairelerinin alt katında oturan kadın* beni izliyordu, çıldırdığımı görüyor ama hiçbir tepki vermiyordu. Ağlamaya başladım, hem de ne ağlamak! Zaten intihar etmeye karar vermiştim yakın zamanda, neden korkuyordum ki! Kendimi öldürecektim, kurtuluşum buydu… Mutfaktaki ocağı açarak kendimi zehirlemek için ayağa kalktım. Birkaç adım atmışken birdenbire zil çalmaya başladı, birileri fark etmişti demek ki durumu. Aradaki duvarı kıracak ve beni kurtaracaklardı. - 295 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Zil çaldı… Zil çaldı…. Zil çaldı… Zil çaldı……….. Uyandım. Gözlerimi açtım, her şey tıpkı rüyamın başladığı sahnedeki gibiydi. Ev havasız ve karanlıktı. Koşa koşa kapıyı açmaya gittim. Gelen apartman temizlikçisi kadındı, su almak istiyordu. Ancak altı gündür evden çıkmamış halimle, uykudan yeni uyanmış sıfatımın karışımı karşısında bir süre donuk gözlerle bana baktı kadın, şaşırmıştı sanırım. Kovayı doldurdum ve suyunu verdim. Rüyanın etkisindeydim hala ve aynaya baktığımda gerçekten çok kötü göründüğümü fark ettim. Bir şeyler atıştırmadım bile, doğrudan bir çay yaptım ve aç karına içtim ilk sigaramı. Evi havalandırma zamanım gelmişti, salona gittim, kapıyı açacaktım, karşı dairedeki komşular balkonda değillerdi, perdeyi çektim ve henüz rüyanın etkisinden kurtulamamışken, ikinci bir şoka maruz kaldım, cam çatlaktı, uykumda sandalye ile kırmaya çalıştığım nokta, boydan boya kırılmıştı. Şaşkın gözlerle bu çatlağa baktım, ta ki çatlağın hemen arkasında beni izleyen bir çift gözü fark edinceye kadar. Alt kattaki kadınla göz göze geldim, birkaç saniye bakıştık, kadın döndü arkasını, gitti… Korkuyla odama döndüğümde, üzerimde pijama yerine günlük kıyafetlerimin olduğunu fark ettim. Ne ara giyinmiştim! Aklım kördüğüm oldu, gün berbat başladı… - 296 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri * “İkizlerin ikizleri olur mu?” ve “Yemeğine sihir katan aşçı” başlıklı olaylarda bu kadından bahsetmiştim sizlere… - 297 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İNTİHAR GÜNCESİ Bölüm 2: Karşılaşma “…Sonra, yine bir gün önceki gibi hayal mi gerçek mi ayırt edemediğim bir durumla karşı karşıya kalmış olabileceğim geldi aklıma. Gidip bir kez daha bakacaktım odaya. Temkinli olmakta yarar vardı, bıçağı bırakmadım…” 2.gün Uzun zamandır içinde bulunduğum depresyon hali, günlerce evden çıkmayışım, tükettiğim alkol miktarının fazlalığı derken, o sabah yaşadığım sanrıya mantıklı bir sebep uydurabilirdim. Evet, mışıl mışıl uyuyan, uykusunda sağa sola bile doğru düzgün dönmeyen bir insan olsam da, bu karışık ruh hali içinde, uykumda bir gezintiye çıkmış, gerçekle rüyayı birbirine katmış ve belki bu esnada salonumuzun penceresini çatlatmış olabilirdim. - 298 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bu, bir miktar tatmin edici açıklamaya inandırabilirdim kendimi. Aynı gece de saçma sapan bir halde uyanmasaydım. Gece geç yatmıştım. Dolayısıyla geç kalkmam gerekirdi. Fakat henüz hava aydınlanmamışken gözlerimi açtım bir öksürük krizi nedeniyle. Başucuma su koymamıştım, o yüzden mutfağa gidip bir bardak su içmeye niyetlendim. Yataktan doğrulduğum halde, öksürük bitmek bilmiyordu. Normal değildi bu… Karanlık koridoru aşıp mutfağa girdim, ışığı açtım, bir bardağa suyu doldurdum. İlk yudumu içer içmez daha da tıkandım. Su geçmemişti boğazımdan. Çünkü ağzımın içinde bir şey vardı. İki parmağımı soktum ağzıma, o iğrenç şeyi çıkarttım. Upuzun ve kapkara bir tutam saçtı bu. Kendi saçlarımdan çok daha uzundu. Oturdum sandalyeye ve kalakaldım. Elimde, üzerinden sular süzülen, birbirine karışmış bir tutam saç vardı. Nasıl olabilirdi bu? Aklım almıyordu, hiç bir açıklama getiremiyordum. Sanırım bir 10 dakika oturdum öyle, sonra saçı çöpe attım, bir bardak su içtim ama uyku muyku kalmamıştı, üstüne bir de stres çökünce, sigara içmeye karar verdim. Odama döndüm, ışığı açtım, tam çantamın içindeki pakede uzandım ki olağan dışı bir şey fark ettim. Korku içinde yeniden baktım yatağıma… - 299 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bir kadın vardı yatakta. Ne yaptım bilmiyorum, çığlık atmış olabilirim, sıçramış olabilirim, inanın bilmiyorum, kapıyı çekip çıktım odadan. Işığı bile söndürmemiştim. Üstüne bir de holün kapısını kapadım. Mutfaktaki muslukta yüzümü yıkadım iyice kendime geleyim diye. Elime bir bıçak aldım, sigaramı yaktım, korku içinde, içinde bulunduğum vaziyeti değerlendirmeye koyuldum. O kadın kimdi? Eğer gece dışarı çıkmış ve yine köpek gibi sarhoş olana dek içmiş olsam, bulduğum bir fahişeyi eve getirdiğimi düşünebilirdim. Ama hayır, bütün akşam evdeydim ve çok içmemiştim. Üstelik kadın, sarhoşken bile yanaşmayacağım kadar çirkin ve yaşlıydı. Gerçi çok net görememiştim yüzünü, hemen dönüp kaçmıştım. Sonra, yine bir gün önceki gibi hayal mi gerçek mi ayırt edemediğim bir durumla karşı karşıya kalmış olabileceğim geldi aklıma. Gidip bir kez daha bakacaktım odaya. Temkinli olmakta yarar vardı, bıçağı bırakmadım. Kapının önüne gelince, eğilip anahtar deliğinden görmeye çalıştım içeriyi ama açı müsait değildi. Yavaşça araladım kapıyı ve birkaç adım geri atıp, bekledim önce bir süre. Hareket yoktu, sonra da yavaşça kafamı uzattım. Hala oradaydı. Yatağa dümdüz uzanmış ve gözleri açık vaziyette tavanı izliyordu. Sandığımdan daha da çirkindi. Dönüp bakmadı bana, ben de daha fazla bakamadım ona. Ses bile çıkaramadım korkumdan. Tekrar koşa koşa içeriye gittim. - 300 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sakinleşmek için derin derin nefes almaya çalışıyor, bunu bile beceremiyordum. Evin tüm ışıklarını yaktım, elimde bıçakla gidip bir köşeye sindim. Artık ne felaklar, ne naslar, ne dualar… Neyi beklediğimi bilmeden beklemeye koyuldum. Sanırım güneşin doğmasını ve insanların uyanmasını bekliyordum. Birkaç tanıdığı eve çağıracaktım. Sabah ezanı okundu, 15-20 dakika sonra ortalık iyice aydınlandı. Altıma işemek üzereydim ve tuvalet benim odamın tam karşısındaydı. Birkaç saat geçince, aklıma gidip evin dış kapısını kontrol etmek geldi. Belki farkında olmadan aralık bırakmıştım, pek mümkünatı yoktu ya, manyağın biri de gelip girmişti. Ama kapı gayet güzel iki tarafından da kilitli ve üstüne bir de zinciri takılı haldeydi. Yine de hazır motive olmuşken gidip bir kez daha bakmaya ve hata konuşmaya karar verdim. Elimde bıçakla aralık bıraktığım odamın kapısını hafifçe ittim. Yatağım bomboştu… - 301 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İNTİHAR GÜNCESİ Bölüm 3:Bodrum “…Saat alarmını sabah 11′e kurmuştum. Ciddiyetle uyandım. Dokuz gün sonra ilk kez hazırlanıp evden çıktım. Dediğim gibi; dramatize etmek istemiyordum, fakat kafamı kaldırıp gökyüzüne son bir kez doya doya baktım…” 4. gün Bir insanın düşünmemesi gereken her şeyi düşündüm, Başkalarının akıllarına bile getirmeye çekindikleri hayaller kurdum. Bir bahar günüydü, değiştim, bildiğim her şeyi değiştirdim. Ama bu da yetmedi, daha da mutsuz oldum. Başarısızlık ve yalnızlık, insan doğasının katiyen bir araya gelmemesi gereken elementleridir. Çarpışırlarsa, yıkımınız büyük olur. İşte bu süreçteki yalnızlık, kendini ifade edememe, güven kaybı, yaşama isteğindeki yok oluş gibi aşamaları atlıyorum. Belki de yazmalıyım bu noktaya nasıl geldiğim konusunda daha ikna edici olabililmek için, bilmiyorum, ama meselemiz bu değil şimdi… - 302 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yaşamı düşündükçe ölmeyi, ölmeyi düşündükçe yaşamayı arzular oldum, yine bir bahar günüydü, evden son kez çıktım… İnsan son anlarını dramatize ediyor elinde olmadan. Oysa kararımı verdikten sonra, her şey çok netti. O güne dek tuttuğum tüm günlükleri ve yazdığım yazıları yok ettim, bütün internet hesaplarımı kapattım. Bir not bırakmanın aksine, arkamda kalacak izleri de silmenin peşindeydim ben. Yok olmak isteyen insan mektup yazmaz. İntihar notu bırakmak, ilgi çekmek için bileklerine bıçak süren ve birkaç günlük tedavinin ardından iyileşip evine dönecek budalaların, çevrelerine açıkça söyleyemedikleri şımarık mesajlarından ibarettir. Ben her zaman olduğu gibi yine konuşmayacaktım. Zaten hayatta yaptığım en iyi şey de susmaktı… Saat alarmını sabah 11′e kurmuştum. Ciddiyetle uyandım. Dokuz gün sonra ilk kez hazırlanıp evden çıktım. Dediğim gibi; dramatize etmek istemiyordum, fakat kafamı kaldırıp gökyüzüne son bir kez doya doya baktım. Yakınlardaki bir dükkana uğrayıp çamaşır ipi aldım. Sonra da bir eczaneden, bir kutu Dideral… Dönerken de Tekel bayine uğrayıp sekiz kutu Tuborg Gold ile dükkandan çıktım. Hava pırıl pırıldı. Yanımdan geçen, bacaklarına çorap giymemiş liseli bir kızın diz kapaklarına keyifle baktım ve kendimi öldürmek için eve döndüm. - 303 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Eve girince ilaç kutusundaki şirin pembe haplardan birini çıkarıp yuttum hemen. Biralardan birini aldım, odaya geçtim, televizyonu açmadım, bilgisayarı açmadım, bir sigara yaktım ve birayı bitirdim. Sonra bir hap, bir bira, birkaç sigara daha… ve sonra yine… Henüz saat öğleden sonra 4′tü ve ben, hayatımda hiç yaşamadığım bir sarhoşluk mertebesine erişmiştim. Doğru düzgün düşünemiyor, hatta oturduğum yerden asla kalkamayacağımı hissediyordum, öyle bir ağırlık vardı üzerimde… Üzerinden geçen iki-üç saat içinde iki bira ve dört hap daha gömüp, yavaş yavaş koltuktan doğruldum. Ağır adımlarla dış kapıya ilerledim. Annemin apartman yöneticisi olması vesilesiyle bizde duran bodrumun anahtarını aldım. Bu anahtarın diğer teki de temizlikçi kadında vardı. Böylece eylemim sırasında kimse yanıma yaklaşamayacak, yarın sabah gelen kadın da temizlik malzemelerini almak için bodruma indiğinde cesedimi bulacaktı. Ailem, şehir dışından gelene kadar cansız bedenim çoktan bir morga konmuş olur ve annem de beni o halimle hesaplamıştım. - 304 - görmezdi. Bunları önceden Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Ağır ağır inmeye başladım merdivenleri, eteklerimden bir yığın sararmış yaprak döküldü… Her basamakta vazgeçtim; birinde benden sonra çekilecek filmlerden, diğerinde henüz tanışmadığım insanlardan, ötekinde okumadığım kitaplardan… Tükettim ne varsa, duymadığım melodilerden vazgeçtim, insanlığın, belki de en güzeli olduğu konusunda fikir birliğine varacağı hayallerden ve öpüşmediğim kızlardan vazgeçtim. Anahtarı kilide soktum… Hava kararmak üzereydi, ışık almayan bodrum ise zifiriydi. El yordamıyla, tutuna tutuna inmeye devam ettim merdivenleri, bir kapıdan daha geçtim, artık sona yalaşmıştım. Işığını yaktım, abimin barfiks çekmek için taktığı demir çubuğun altına, kenara köşeye bırakılmış eski sehpalardan birini çektim. Bu sabah aldığım çamaşır ipini demire bağladım, boynuma da annemin tülbentlerinden birini sardım. İnsan, o anlarda bile canı acımasın istiyor. Fakat bu ilkel dar ağacıma çıkıp, ipi boynuma geçirdikten sonra, deneme amaçlı birkaç saniye ayaklarımı yukarıya çektiğimde bile, tahammül edilemez bir sızı hissettim. Yapacak bir şey yoktu… O esnada akşam ezanı okunmaya başladı… - 305 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Hepsini hayal etmiştim. Kendimi çatıdan atarsam, zemine çapıncaya kadar geçecek saniyelerde neler düşüneceğimi ve hissedeceğim korkuyu, bileklerimi kesersem; yırttığım liflerimin vereceği acıyı ve kan kaybından dolayı yavaş yavaş kendimden nasıl geçeceğimi. Eğer bir silahım olsaydı, kesinlikle tek mermide bu işi bitirirdim, fakat elimdeki imkanlar dahilinde, en uygun metod buydu. Nefessiz kalacağımı ve boğulurken, ellerimle ipi çıkarmaya çalışacağımı biliyordum. Dersime de çalışmıştım; kendini asanların tırnak içlerinden ip kalıntıları çıkıyormuş hep, vücut bir şekilde hayatta tutmaya çalışıyor kendini işte. Ama bunu beceremeyeceğim için, ayaklarım boşlukta salındıktan sonra geri dönüş yoktu. Sehpayı ittim ve boşlukta asılı kaldım. Kurduğum her şey boşa gitti. Ben boğulmanın duygusunu merak edip, nefesimi tutma deneyleri bile yapmıştım o güne dek ama o an, ciğerlerime oksijenin girmemesi aklıma bile gelmedi. Müthiş bir acı hissettim, hatta başka hiçbir şey yoktu. Aslında tüm ağırlığımın, boynuma yüklenecek olması dolayısıyla buna da hazırlıklıydım fakat bunun ötesinde bir şeyler vardı. Muhtemelen ipin boğazımı sıkması nedeniyle kan dolaşımım da sekteye uğruyor ve üst tarafa kan gitmiyordu. - 306 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bunun yarattığı basınç ise sanki boğulmadan önce kafatasım patlayacak, derim yırtılacak ve tavana kadar kan fışkıracakmış gibiydi. Sadece şakaklarım değil, başımın tamamı öyle bir zonkluyordu ki birkaç saniye içinde kangren olabileceğimi düşündüm. O basınç gözlerime ve kulaklarıma da etki ediyordu tabi ki; gözlerim yuvalarından fırlayacak gibiydi, muhtemelen kıpkırmızı olmuş suratımdan taşmış duran bir çift gözüm vardı. Kulaklarımda ise yine aynı zonklamanın yanında, tuhaf bir çınlama da duyuyordum. Ezan bitmiş miydi, yoksa kulaklarım artık işlevini mi yitirmişti bilmiyorum… İnanın o an çırpındım mı, ellerimle ipi koparmaya çalıştım mı bunu da bilmiyorum. Ve ne kadar sürdüğünü de… Sonra derin bir rahatlama geldi, hafiflediğimi hissettim, hatta içimin serinlediğini hissettim. Ölüm bu muydu? Gözlerimi açtım, karanlıktı, dengemde ise bozukluk vardı. Kafamı aşağıya çevirdim, beyaz kıyafetli, siyah saçlı bir kadın beni kucağına almıştı. Bu melek miydi? Beni gökyüzüne mi taşıyordu? Peki melekler neden bu kadar çirkindi? - 307 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İNTİHAR GÜNCESİ Bölüm 4:Altıparmak Hoca “…Söylemediğim şeyleri bilmesi ve tek başına olduğu halde çoğul konuşması, odada bir sürü cinin olduğunu aklıma getirdi. Neyse… Ben adama sadece evin içinde bir kadın gördüğümü söylemiştim. Baktım olmayacak, sizlerin de bildiği yere kadar olan kısmı bir bir anlattım…” 13.Gün Bahçedeki çardakta oturuyordum. Sıcak bir gündü ve burası en azından bir miktar gölgeydi. Hocanın torunu, altı parmaklı elinde taşıdığı çay bardağını getirip önüme koydu, sonra da yanıma geçip oturdu. “Demek sen de intihar işi için geldin ha kardeş?” dedi… İrkildim, çünkü içeride hocaya hiç bahsetmemiştim intihar girişimimden. “Bu aralar da herkes intihar etmeye mi karar verdi?” dedi hafif tebessümle ve Almancı şivesiyle. “Ne intiharı?” diyebildim şaşkınlıkla… - 308 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Geşenlerde bir olay geldi yine, Büyükpapam bana bıraktı onun gipi yetişeyim diye. 8-10 yaşlarında bir şocuk, sürekli kendini öldürmeye şalışıyormuş. Annası, papasıylan geldiler, şocuğun dört tane burun deliği vardı. Meğerse o da buyukannesinin..ıııı… dikiş mi? haa örgü örmek işin kullandığı şişler var ya, onları burnuna sokmuş…” Zaten gergindim, bir de durduk yere bu hikayeyi duymak hiç hoşuma gitmemişti. Fakat merakımı dizginleyemedim, sanırım biraz da gayrıihtiyari “eee?” dedim. “Garip… İşte sonra büyükpapamla birlikte araştırmaya başladık bis. Şocuk daha önce de sürekli nefesini tutuyormuş ölmek işin. O şekil beşeremeyeşeğini anlayınca başka taktikler denedi heralde” deyip, göz kırptı bana. “Sonra ne oldu?” dedim. “Dedem anlattı bana yapaşaklarımı ama işte ters mi tepti artık bilmiyorum…” “Ne?” - 309 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Şocuk öldürdü kendini, boğazına yemek çatalı sokup, kafasını bi koymuş masaya, saplanmış çatal şocuğun gırtlağı paramparça etmiş” Sessizlik oldu cümlesini bitirince, önüme bakıp, çayımdan bir yudum daha içtim. Sonra ses tonunu tamamen değiştirerek, daha umursamaz bir havada konuşmaya başladı; “Amaaaaan neyse ne… Alamanya’ya döneşem saten ben, sıkıldım şok burada. Dedeme de kızıyorum, büyükpapa büyükpapa diyoruz, hem zorlana getirdi beni buraya, hem de kızıp duruyor. Cağırsın şok istiyorsa halamı, ona oretsin. Ben de meraklisi değilim.” “Ne alaka ki? Neden sana öğretmek istiyor hakkaten?” diye sordum. Elini havaya kaldırdı ve bana gösterip, “Bak kardeş” dedi, “Bizim ailede bu, nasıl deniyor, adet gibi bir şey. Dedem altıparmaklıdır benim, onun da dedesi mi ne böylemiş. Papamda yok mesela, halamlan bende var, o yüzden ikimizden birine öretecekti, kadın korkar diye halamı istemedi. Ama ben sıkıldım burada şok… Neyse bi gidip bakayım içeri.” dedi ve kalkıp eve girdi. - 310 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Çayımı bitirmiştim ki çıktı yeniden, seslendi bana doğru, içeri bekliyormuş hoca. Tırsa tırsa gittim yine. “Gel evladım, otur bakalım” dedi. Ramiz Dayı gibi ağır başlı bir adamdı. Gittim çöktüm mindere. “Şimdi senin anlatmadığın bazı şeyler var bize. Eğer sen tam anlatmazsan, biz derdine çare bulamayız ki çocuğum, neden çekiniyorsun anlat hele” dedi… Söylemediğim şeyleri bilmesi ve tek başına olduğu halde çoğul konuşması, odada bir sürü cinin olduğunu aklıma getirdi. Neyse… Ben adama sadece evin içinde bir kadın gördüğümü söylemiştim. Baktım olmayacak, sizlerin de bildiği yere kadar olan kısmı bir bir anlattım, hiç bölmeden dinledi adam. Sonra devamında yaşanan olayları da dile getirdim. “Valla hocam, işte o gece, o halde yukarıya nasıl çıktığımı hiç hatırlamıyorum. Sabah gözlerimi açtığımda yatağımdaydım. Rüya mı gördüm diye düşündüm zaten ama boynum öyle bir ağrıyordu ki… Kıpkırmızıydı zaten buralar hep… Sonra koşa koşa aşağı indim, bodruma bakmaya, ip hala oradaydı. Rüya değilmiş yani ama inanın arayı hatırlamıyorum. - 311 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sonra akşam oldu, ben kafamı sağa sola çeviremiyordum, derken bir anda iki tane el uzandı hocam arkamdan, tuttu böyle ensemden beni, valla korkudan dönüp bakamadım arkaya ama kadın eli gibiydi. İki kere ovuşturdu, geçiverdi hocam, ağrı mağrı kalmadı. Sonra korkumdan gittim arkadaşta kaldım o gece. Ertesi gün bir geldim eve, ev pırıl pırıl. Annem filan geldi zannettim hatta ben ama yok, kendi kendine olmuş. Olur mu böyle bir şey hocam, delirecem vala, bütün bunları kendim yapıyorum da hatırlamıyorum mu? Olabilir mi böyle bir şey? Telefon ettim arkadaşa, ‘dün gece sende kaldım di mi’ diye sordum, kafayı yedim zannediyor insanlar.”(Bu son kısımda ağlamak gelmişti nedense içimden, zor tutmuştum kendimi) “Merak etme oğlum, delirmiyorsun sen, delirme filan yok… Ee anlat, başka bir şey de oldu mu? Gördün mü tekrar onu? Hep aynı kişiyi mi görüyorsun bir de?” “Evet hocam, hep aynı kişi, birkaç kere daha gördüm sonra evet…ama kısa kısa hep böyle, bir görünüp bir gidiyor. Bir de mesela doğrudan karşıma çıkmıyor da, ne bileyim sigara içiyorum mesela pencerenin kenarında, taak diye camdaki yansımasını görüyorum, çeviriyorum kafamı yok, gitmiş. - 312 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Odada oturuyorum, kapı kapalı, bariz gölgesini görüyorum, geliyor tam odamın kapısının önünde duruyor, eminim yani, hareket ediyor bir de, sadece bir kez cesaret edebildim o kapıyı açmaya, yine yoktu.” “Hiç konuştu mu peki seninle?” “Yok konuşma yok, hiç olmadı… haa yalnız her seferinde biraz değişiyor gibi geldi bana. Yani emin değilim fakat, ilk gördüğümde daha bir normaldi, sonra gittikçe böyle ağzı yüzü yaralarla doldu, kanlı kanlı gibi sanki hep suratı kolları filan” “Anladım” dedi hoca, “akşama tekrar uğra” dedi bana… Akşama kadar oyalandım, tekrar gittim. “Sen bunu yalnızca akşamları mı görüyorsun?” diye sordu girer girmez. Hiç dikkat etmemiştim ama gündüz karşılaştığımı hatırlamıyordum. “Galiba öyle” dedim. Kendinden çok emin bir şekilde ve böyle tam nefesini verirken “Akşamları gelir onlar” dedi… Bir bez torba aldı eline içini açtı, böyle bir sürü katlanmış ve kırmızı mühürle kapatılmış kağıtlar verdi. Bunları yakıp, küllerini de bir tas suyun içine atıp odanın dört köşesine koyacakmışım. - 313 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Akşamdan koy, sabaha kadar dursun, içinden çıkma gerekmedikçe” dedi. “Akşamdan, sabah ezanına kadar gelebilir o yalnızca senin yanına. Aslında o zaman da gelemez, zaten onun için hep yaralı görüyorsundur sen onu, cezalandırılıyordur geldiği için. Dualar bittiğinde gel, yine yazarız” dedi. Yüreğim hop etti, “Kim o hocam? Neden geliyor allaşkına?” dedim. “Bilmiyorum ki… Aslında senin için gelmiyor, senin akrabalarından birinin yüzünden sana musallat olmuş” dedi. Şaşkınlıktan laf edemedim. “Sağ olanları düşünme, hayatta olmayanlardan biridir” dedi. “Ee hocam kurtuluşum yok mu benim bu işten, nasıl olacak yani?” dedim. “Valla ya bu kadının onunla ya da onun bununla yarım kalmış bir hesabı var, o çözülmeden olmaz, çözmek lazım… ya da biz de bi büyü yazıcaz ama pek tavsiye etmiyorum bunu” dedi. “Eee kim olabilir şimdi hocam, nereden bileyim ben allaşkına, zaten doğru düzgün tanımıyorum da akrabaları!” dedim”… “Şimdi önce sen bana bir söz ver bakalım, öyle kendi canına kıymak filan yok?” dedi gözlerimin içine baka baka, bir süre sessiz kalıp, yalandan söz verdim. - 314 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Valla bunu sana söylemem doğru mu emin de değilim hiç ama ben bir maymun gördüm oğlum, ne alakadır, var mıdır bir hikmeti sen bir düşün bakalım” dedi… Neye baktı da o maymunu gördü bilmiyorum ama ben bir anda aydınlandım… - 315 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İNTİHAR GÜNCESİ Bölüm 5:Köy “…Ne kadar geçti üzerinden bilmiyorum, dalmışım. Artık bir tıkırtı duydum da mı uyandım, yerim rahatsızdı da ondan mı uyandım bilemiyorum. Fakat gözlerimi açtığımda karşılaştığım manzara, oraya gittiğime lanet ettirdi beni…” 15.Gün Birkaç yıldır köye uğramamıştım. Otobüsten inip, amcamlarım bahçesine girdiğimde, şaşırırlar zannediyordum fakat hiç de öyle olmadı. Annem arayıp söylemiş çünkü geleceğimi. Yine de her zaman olduğu gibi amcam coşkun bir tavırla “Bizace’m gelmiş” diye sarıldı boynuma. Amcamın, yengemin elini öptüm, tatile gidemedeğim için köye geldiğimi, bir miktar temiz hava almak ve doğaya çıkıp resim yapmak istediğimi belirttim. Akrabalar içindeki “entel” imajım tekrar tavan yaptı ama tabi ki bunların hepsi palavraydı. - 316 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Şu benim de akraba meclisinde sürekli benzetildiğim, Bzace İhsan kimmiş, ne derdi varmış onu öğrenmeye gelmiştim… Akşam yemeğinden sonra kendi evimize geçtim. Hava kararmış olduğundan götüm üç buçuk attı yol boyunca. Çünkü karanlığın, kaynağı belirsiz çıtırtıların, köpeklerin, ulumaların, mezarlıkların şehirledeki korku katsayısı mesela dört ise, köylerde dokuz-dokuz buçuk filandır. Sonunda eve ulaştım, bahçe kapısını araladım. Uzun zamandır kimse uğramadığı için ne halde olduğunu bilmiyordum. Çimler uzamış, ot olmuştu. Evin kapısını ve pencelerini kalın bir toz tabakası ve örümcek ağları kaplamıştı. Klişe bir korku sahnesi için her türlü materyal mevcuttu. Bahçedeki vanayı ve sigortaları açtım. Hiç niyetim yoktu ya, yine de altıma edecek kadar sıkışırsam ve tuvalet çıkmak mecburiyetinde kalırsam diye bahçedeki tuvaletin ışığını yanık bıraktım. Kapının önüne geldiğimde bir anda ortalık aydınlandı, artık nasıl gerginsem zıplayıverdim. Fotoselli lamba takmış demek ki bizimkiler, haberim yoktu. Etraftan yalnızca cırcır böceklerinin sesi geliyordu. Kapıyı açtım. Yaz mevsimi olmasına rağmen, köy yeri olduğundan, içerisi soğuktu. Işıkları yaktım. - 317 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Prefabrik bir evdi burası, 17 Ağustos depreminin ardından insanlar kalsınlar diye yapılmış, kamplar bozulduktan sonra da çok ucuza satışa çıkartılmış yapılardandı. Alıp koymuştuk bir tane bahçeye. Tek odası ve mutfağı vardı. Banyo, tuvalet yoktu, tuvalet bahçedeydi. Her neyse içeriye girdim. Elektrikli ısıtıcıyı çıkardım kanepenin altından, kısık ayarda yaktım. Oturdum koltuğa, ne televizyon vardı ne de radyo. “Napıcam lan burada?” diye düşündüm. Sonra aklıma geldi, hemen gidip odanın dört köşesine, hocanın verdiği duaları yerleştirdim. İçim rahattı, iki gündür işe yarıyordu bunlar. Fakat ortamdaki sessizlik ürpertiyordu yine de insanı. Ev de kutu gibi olunca… Çay demledim, çıkardım kitap filan okudum. Saate baktım daha dokuz buçuktu. Çok sıkılıyordum. Gerçi arasam birkaç arkadaş bulurdum illa ki ama oksijen yaramıştı heralde, uykum da vardı, biraz daha okumaya ve ardından uyumaya karar verdim. Ne kadar geçti üzerinden bilmiyorum, dalmışım. Artık bir tıkırtı duydum da mı uyandım, yerim rahatsızdı da ondan mı uyandım bilemiyorum. Fakat gözlerimi açtığımda karşılaştığım manzara, oraya gittiğime lanet ettirdi beni. - 318 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Herifin biri, ellerini siper etmiş, kafayı yaslamış bizim cama, açı da tam müsait olmadığından, gözlerini yana belertmiş bana bakıyor. Bir hopladım tabi ben bunu görünce, “ahanda Kunter* buldu beni, belamı sikmeye geldi” diye ecel terleri döktüm, zira suratının yarısı artık erimiş mi ne olmuş bilmiyorum, normal bir insanla alakası yoktu. Kalbim 0′dan 100 km’ye dört saniyenin altında fırlayan Lamborgini gibiydi. Herif elinde artık ne tutuyorsa “czzzrttt czzrrrttt” diye vurdu cama. Sonra da eliyle bir işaret yaptı, açmamı istiyordu sanırım. Yusuf yusuf ilerledim, canım hiç açmak istemiyordu ama erkekliğe de bok sürdürmek olmazdı. Açtım pencereyi, sonra da sanki hiç korkmuyormuşum ama tek derdim sineklermiş gibi sinekliği geçiriverdim bir boka dermanı olacak, beni koruyacakmış ümidiyle ve bir iki adım geri attım. Herif şöyle bir süzdü beni ve “Kimsin sen?” dedi… Aslında ben de hayatım boyunca bu soruya verecek bir yanıt bulamadığım için şu an oradaydım. Kimdim ben? Yine de onun almak istediği cevabı biliyordum. Eğer köylük yerde birisi size bu soruyu yöneltirse, bilin ki o an sizin geçmişinizin, akademik kariyerinizin, aldığınız ödüllerin, sahip olduğunuz maddi birikimin, tahsilin, ilişkilerinizin hiçbir değeri yoktur. - 319 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bu sorunun altmetni; “Sen kimin oğlusun?”dur. Çünkü amına koydumunun köylerinde, sanki herkesin kafasının içinde bir GBT cihazı varmışçasına, yalnızca kimin oğlu olduğunuz bilgisiyle, her şeyinizi ortaya dökebilirler. Babamın adını söyledim… “Kaç numarasın bakayım sen?” dedi. Kaçıncı oğlu olduğumu soruyordu yani. “En küçüğüyüm” dedim. “Hııı büyümüşsün” dedi… Bir süre sustuk… “Ben de ışığı görünce şaşırdım, kim var diye bakmaya geldim…” dedi sonra. “İyi geldin gelmesine ama benim de amımakoydun gelirken” diyemedim, “Hee evet benim, biraz burada kalacam ben” dedim. “Beni tanıyor musun bakayım sen?” diye sordu bu, “yok abi çıkaramadım” dedim. “Yaşar ben… Amcanlar, rahmetli baban, deden.. hepsi bilir beni” dedi. Hakkaten de bir Yaşar adı duymuşluğum vardı, hatta küçükken uzaktan da görmüştüm. Çobandı bu. Ama ilk kez muhabbet ediyorduk. “Doğrudur” dedim.Yine sustuk… Gitmiyordu şerefsiz. Dirseğini de dayadı pervaza, bir de diğer tarafa bakıyor sürekli, suratının bozuk kısmını görüyorum yani, sinir minir kalmadı. - 320 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri O esnada telefonumu aldım elime, saat sabah beşe geliyordu, epey uyumuşum yani. Derken uzaklardan bir araba sesi işittim ve sırf laf olsun diye “kim geçiyor yaa bu saatte?” dedim, demez olaydım, aniden bana döndü herif, “Duyuyor musun sen bu sesi?” dedi. Ne olmuştu şimdi durduk yere, “hee abi araba geçiyor ya işte, değil mi?” dedim. “Gel hele gel” dedi bu bana… Dışarıya çağıyordu. “Çık çık çabuk, iki dakka işimiz var senle” dedi acele acele. Yani tamam, şimdi köylük yer, suç oranı düşük, herkes birbirini tanıyor filan ama elin çobanı da gecenin bir köründe beni niye yanına çekmek istiyor, götümde gözü mü var acaba diye binbir türlü kaygı içindeydim. Şu hayatta sırf “aman ayıp olmasın” diye diye ne hallere sokmuştum kendimi ve bu listeye bir yenisi ekleniyor olabilirdi. Ne olur ne olmaz diyerek telefonu da cebime atıp, çıktım ama her an kavgaya da hazırdım yani. “Gel gel” dedi bu bana, bahçe kapısına doğru seyirttik. Arabanın sesi de gittikçe yaklaşıyordu bu arada. “Fazla yaklaşmayız da, gel gidelim yine azcık” dedi. Biraz yürüdük biz bunla. Bizim evin önünden aşağıya doğru bi 150 metre kaptırınca, köyün anayolu var, orayı net bir biçimde görebilecek şekilde durduk biz bununla. “Bekle şimdi ama şaşırma görünce sakın” dedi… Ne çıkacaktı Allah bilir… - 321 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Arabanın sesi yaklaştı yaklaştı, şimdiye kadar çoktan geçip gitmesi gerekiyordu halbuki… Bir far filan da gözükmüyordu, boş gözlerle yola bakıyordum, derken sokak lambasının aydınlattığı yerde kıpkırmızı elbiseli bir kadın belirdi. Tuhaftı ama… Çok ağır adımlarla yürüyordu ve kolunu ileriye uzatmıştı, bir şey parlıyordu elinde. “O ne?” dedim, “aynası var” dedi, izlemeye devam ettik. Kadının hemen arkasından da bir araba geliyordu ama hızını kadının yürüyüşüne göre ayarlamıştı, yani çok ağır gidiyordu. Kadının kıyafeti de böyle normal değildi pek, köy yerinde, hele hele gecenin 5′inde böyle gezinmek çok tuhaftı. Ağır ağır geçip gittiler. Dönüp adama baktım, o da bana bakıyordu, “gördün mü?” dedi. “Kim yaa bunlar?” dedim… Anlattı sonra… Yakup diye bir adam yaşarmış zamanında. Bulgar göçmeniymiş. Şimdi bizim köy çerkes köyüdür. Çerkesdir yani herkes, bunlar sonradan gelmişler Bulgaristan’da bir olaylar olunca. Köylü de pek sevmezdi bunları. “Ama bu Yakup herkesden farklıydı, manyaktı. Domuz eti filan da yerdi, gerçi yesin bize ne de, ahlaksızdı yani” dedi. “Eee?” dedim. “İşte Akmeşe yakınlarına zamanında bir sirk geliyor, yabancı bir sirk. Yakup da gidiyor buraya, orada çalışan bir kadını kaçırıp köye getiriyor. Türkçe bilmiyordu kadın, adı da ‘madam’ diye çıkmıştı o yüzden kadının. Birkaç yıl yaşadılar beraber. - 322 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Kadın kimseyle konuşamazdı tabi, Yakup da evden salmazdı pek onu. Sonra bir gece, çığlık kıyamet koptu köyün ortasında. Bir çıktık ki-bu Yakup’un Mercedes arabası vardı o zamanlar, çaldı mı nereden buldu bilmiyorum, Allah günah yazmasın ama İzmit’te doğru düzgün araba yoktu, bunda Mercedes vardı- işte o Mercedes’le kadını kovalıyor, kadın evden kaçmış. Koşa koşa gidiyor… Tam şu meydanın ilerisinde yakaladı kadını, aldı arabanın altına ezdi geçti. Sonra da bir silah sesi, kendini vurdu arabanın içinde. Biz yanlarına vardığımızda kadın yaşıyordu, ama dayanamadı, öldü hemen sonra.” Şaşkınlıkla dinlemiştim; “vaay be ne hikaye!” diyebildim yalnızca. “Dur sen daha bitmedi…” dedi, bir sigara yakıp ve bir tane de bana ikram edip. “Sonra evine gittik, annesi vardı bu Yakup’un bir de.. yaşlı kadın… Tavana asmış kendini, öyle bulduk onu da… Meğer bu kız var ya, kız kardeşiymiş Yakup’un… Bulgarya’dan gelmezden evvel evden mi kaçmış artık o bilmiyorum, bunlarla beraber gelmemiş yani Türkiye’ye. Artık haberini aldı da mı gitti, denk mi geldiler neyse, gitmiş bulmuş sirkte, aldı getirdi onu da köye. Cenazelerini almaya akrabaları geldiğinde öğrendik biz de kardeş olduklarını. Artık bu Yakup neler yaptıysa kadına, delirtene kadar uğraşmış demek ki…” - 323 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Ee peki anneleri neden intihar etmiş?” diye sordum… “Valla Yakup’un kızı vuracağını anladı da acısına dayanamadı diyen de vaaaar, aramızda kalsın, bu Yakup bacısına da anasına da tecavüz ediyordu diyen de var. Ben bilemem doğrusunu ama her şey beklenirdi o puşttan. Hayvanoğlu hayvan…” Tekrar bir sessizlik oldu, o lanet Maltepe sigaralarının sonuna gelmiştik… “İşte böyle… Geceleri hala geçerler usul usul, nereye giderler bilmem” dedi… Tüylerin korkudan diken diken olması vardır ya hani, sonuna kadar yaşadım. Artık yavaş yavaş eve dönecektim “haydi hayırlı geceler sana oğlum” dedi… “Hayır mı bıraktın mınakoyım” dedim içimden. Ayrıldık biz bununla. Ben tam bayırı çıkarken tekrar, ezan okunmaya başladı. Adımlarımı hızlandırdım nedense… Evin kapısını açtım, uyku muyku kalmamıştı, çayın altını yaktım, geceden kalan haliyle bayat bayat içtim çayı. Yeniden bir ağırlık çöktü sonra, hava da aydınlanmaya başlamıştı inceden. Yoksa aklımdan çıkmazdı dinlediğim o hikaye ama bir ferahlık oldu, ışıkları söndürdüm. Evin köşelerine koyduğum duaları da kaldırıp uyumaya karar verdim. - 324 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Fakat aksilikler bitmiyordu! Tasların içi bomboştu! Önceki gecelerde de küller tamamen eriyip kayboluyordu ama geriye biraz griye çalan bir su kalıyordu. Bu gece su filan kalmamıştı, sanki biri gelip dökmüştü. Tekrar bir korku hali aldı beni. Sabah ezanı okunmuştu aslında rahat olmalıydım, fakat evden çıktığım o anlarda, birinin gelip de suları boşalttığı fikrine tahammül edemiyordum. Gerçi yerlerde filan bir ıslaklık yoktu, hem dördü birden nasıl dökülecekti ya da buharlaşmamışlardı ya!… Birkaç saat daha uyuyamadım, sonra da bütün uyku düzenim ve o günüm mahvoldu. Köye hoşgelmiştim! *Kunter için bkz: Yeraltı Güncesi - 325 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İNTİHAR GÜNCESİ Bölüm 6:Bir Deneme Daha “…Köydeki evimizin bahçesinde, evin arkasında kalan ve yoldan geçenlerin de asla göremeyeceği bir açıda, yaşlı bir ceviz ağacımız var. Çocukluğumda salıncak, gençliğimde hamak kurduğum bu ağacı şimdi de dar ağacı olarak kullanacaktım…” 16.gün Çok zeki biri değilimdir. Analitik zekam yoktur, asla pratik çözümler üretemem. Ama bazen çalışıyor işte kafam… Köyde geçirdiğim günler bana iyi gelmişti gelmesine. Temiz hava, sorumlulukların olmadığı bir ortam, teknoloji yok, kitaplar var vesaire vesaire… Fakat asıl amacımı unutmamalıydım. Kendimi yok etme derdindeydim. Peşine düştüğüm gizemi çözme isteğim de başıma musallat olmuş o korkunç şeyi defetme maksadından değil, intiharımın önündeki engeli kaldırmaktan alıyordu enerjisini… - 326 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Kadın yalnızca geceleri gelebiliyorsa, bu işi gündüz çözebilirdim. Fakat yine de kendimi garanti altına almak için hocanın verdiği duaları, gerekli ritüeli gerçekleştirerek dört tarafıma koyduktan sonra, bunların ortasına geçerek gerçekleştirebilirdim kendi cinayetimi. Her şey bu kadar basitti işte… Neden daha önce aklıma gelmediğine şaşırdım! Köydeki evimizin bahçesinde, evin arkasında kalan ve yoldan geçenlerin de asla göremeyeceği bir açıda, yaşlı bir ceviz ağacımız var. Çocukluğumda salıncak, gençliğimde hamak kurduğum bu ağacı şimdi de dar ağacı olarak kullanacaktım. Bu duruma düşmemde payı olan herkesi ve tabii ki kendimi de suçlayarak bir süre ağladım. Sonra içindeki suya, muskaların külünü karıştırdığım tasları onar metre arayla, ağacı da tam ortasına alan bir kare oluşturacak şekilde yerleştirdim. İçeriden aldığım sandalyeye tırmandım, ipi boynuma geçirdim. Bu acıya bir kez daha katlanmak zor olacaktı fakat bu sondu. Derken kadını gördüm uzakta. Hızlı adımlarla, yarı koşar şekilde geldi geldi geldi… Koyduğum sınırı geçti ve bir anda alev aldı. Kıyafeti yanıyordu, saçları da… Çırpınarak yaklaşmaya devam etti. - 327 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Dona kalmış onu izliyordum. Uzanıp ipi tuttu ve neden bilmiyorum, belki korkudan belki de gerçekten dengemi yitirdiğimden, sandalyeden düşüp yere yuvarlanıverdim. Gözlerimi açtığımda ortalıkta kimse yoktu. Hala ilmeği boynumda duran ipin ucuna baktım, kararmış ve erimişti. Bildiğin yanmıştı ip. Ağaçta kalan parçayı söktüm sonra, o da aynı haldeydi. Bir kez daha ağladım. Bu sefer korkudan… Akşam olmak üzereydi, psikolojim altüst olmuş bir halde, evin içinde oturuyordum. Ezan okunmaya ve köpekler acı acı ulumaya başladı. Camdan czzzrrtt cczzzrrtt diye bir ses geldi. İrkildim, dönüp baktım, Yaşar’dı. Açtım pencereyi. “Çok acayip bir şey gördüm” dedi. “Nedir abi?” dedim. “Sizin bu çitlerin hemen dışında var ya…. Böyle kapkara bir kadın duruyordu. Giysisi, eli yüzü kapkara olmuştu. Hazırolda dikilmiş, içeriye bakıyordu. Ama ben yolun başındayken yoktu. İn midir cin midir hayal mi gördüm? Ben yaklaşınca çıktı herhalde ortaya, bana göstermeye çalıştıysa kendini…. İyi saatte olsunlara mı karşıyorum lan yoksa ben de?…” dedi… - 328 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Yok abi, akşam ezanındandır” dedim, sanırım anlam veremedi. Gider gitmez perdeyi örttüm ve bu sefer yüksek sesle, hıçkıra hıçkıra ağladım bir saat kadar. Ölmek de yaşamak da hiç bu kadar zor olmamıştı… - 329 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İNTİHAR GÜNCESİ Bölüm 7:Hortlak Yaşar ruhibirbanyo tarafından “…ama bir Şükran ablamız vardı bizim, o yolda görmüş Yaşar’ı beyaz kefenler içinde, suratının yarısı yok, ayaklarını sürüye sürüye geliyormuş. Görünce bizimki o halini, korkudan altına kaçırmış. İki ay konuşamamış sonra da, dili tutulmuş kızın…” 18.Gün Güzel bir sabahtı ve kahvaltıya, amcamlara gitmiştim. Konu nereden geldi bilmiyorum ama Yaşar’dan bahsedildi sofrada. “Yaa çok garip bir adam o” deyiverdim. Tanımama şaşırdılar, köye sık gitmezdim çünkü. “Evet, normal değil o, meczup olmuş dağlarda koyunları gezdire gezdire” dedi yengem. Sonra, konu Yaşar’da sabit kaldı, bir miktar bilgi aldım kendisi hakkında…“Nasıl da bütün köyü kahveye toplamıştı gecenin bir yarısı” dedi komşunun kızı. Misafirler de vardı o gün… Komşunun kızı dediysem, bekar kalmış işte, yoksa kaç yaşında kadın… - 330 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Meğer bu Yaşar, daha önce, köyün erkeklerini kahveye toplayıp, şu Madam lakaplı kadını göstermeye çalışmış insanlara. Amcam güldü, “hata bizde, onun lafına inanıp gidiyoruz gecenin bir köründe” dedi. Nasıl olduğunu sordum. Bu Yaşar, sağda sola anlatıyormuş işte sürekli “Yakup’ın kız kardeşi, geceleri ağlaya ağlaya köyün yollarında geziyor” diye, inanmıyormuş tabi insanlar ama o kadar çok anlatıyormuş ki bir gece hep beraber izlemek için kahvede toplanmış millet. Bana gösterdiği zaman da kahvenin önündeki yoldan geçiyordu zaten kadın. Neyse işte toplanmışlar kahveye, zaman yaklaştığında ışıkları söndürmüşler, sessizliğe bürünmüş ortam. Gelen giden olmamış tabi, öyle anlattı amcam. Ama Yaşar hala “nasıl yaa görmüyor musunuz, işte geçiyor ya, arabayı da görmüyor musunuz” filan diyormuş! Şaşkınlınka dinledim, hiçbir şeyi çaktırmadım, “deli işte” dedim… Bir de lakabı varmış bu Yaşar’ın, Hortlak Yaşar diyorlarmış. Bu daha da ilginç… Gençliğinde, traktörden düşmüş bu herif ama tam da düşmemiş böyle, ayağı, traktörün kasasının kapağını bağlayan zincirlere mi ne dolanmış, şöfor de fark etmeyince, bu şekilde sürüklenmiş metrelerce. Yüzünün yarısı ondan öyleymiş adamın. Amcamın anlattığına göre, bakan dayanamayıp kusuyormuş, kafatası filan çıkmış ortaya adamın. Sonra öldü diye gömmüşler bunu. Bir hafta sonra mezarından çıkmış, gelmiş tekrar. - 331 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Ohaa, çüüüş” filan dedim dayanamayıp. Yengem girdi sonra, “Biz o zaman çok küçüktük, ben hatırlamıyorum zaten ama bir Şükran ablamız vardı bizim, o yolda görmüş Yaşar’ı beyaz kefenler içinde, suratının yarısı yok, ayaklarını sürüye sürüye geliyormuş. Görünce bizimki o halini, korkudan altına kaçırmış. İki ay konuşamamış sonra da, dili tutulmuş kızın”. Amcam hala sakindi; “Oğlum, o zamanlar şimdiki gibi ulaşım yoktu ki İzmit’e, o halini görünce, nabzı filan da yavaşladıysa, ölü zannedip gömmüşlerdir. Haa nasıl çıkmış dersen toprak altından, onu ben de bilmiyorum. Ama bak şimdi haberlerde filan duymuyor muyuz, falanca adamı öldü diye morga sokuyorlar, adam iki gün sonra kendine geliyor filan. Mümkün demek ki…” diye bir açıklama getirdi kendince. Yengem dahil oldu hemen sonra “iyi de millet 1-2 gün morgda kalıyor, bu bir hafta toprak altında ne yedi içti, nasıl nefessiz kalmadı?” dedi… Komşu kadın, “ee bu gömülüyken sürekli beyaz saçlı bir adam, buna meyve, su filan getiriyormuş” dedi. “Yalan o yaaa, sonradan uydurulmuş şeyler, bir şekilde dayanmış işte, Allah ömür vermiş. Onlar hep sonradan insanların uydurması, yok neymiş, bu gömülüyken, sürekli sesler geliyormuş mezarlıktan. İnliyormuş hesapta. Ama adam ayaklandıktan sonra ortaya çıktı bunlar, madem öyleydi neden baştan söylemediler, gidip kazarlardı yeniden, millet masal uydurmayı seviyor işte” diye karşı çıktı amcam… - 332 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bu durumundan dolayı kimse konuşmamış yıllarca Yaşar’la. Tek konuşan babaannemin kardeşi Bzace İhsan’mış. “En iyi arkadaşıydı onun, alıp alıp eve getirirdi, korkardık biz de çocukluğumuzda.” dedi amcam. Konunun kendiliğinden İhsan denen adama gelmesi hoşuma gitmişti. Babaannem yıllarca Bizacem diye sevmiştir beni, amcamlar, halamlar da yaşatırlar aynı geleneği. Benziyormuşum ona hesapta. Siyah-beyaz resimlerini gördüm, bana kalırsa alakamız yok. Ama üzerine gidemedim mevzunun, konu başka yerlere kaydı sonra… Kalktık sofradan… 19.Gün Sabah özellikle erken kalktım. Erken dediysem çok erken, 4 buçukta. Yaşar’ı bekliyordum. Yarım saat sonra filan, hayvanların sesini duydum, koşa koşa çıktım bahçeye, toplamış inekleri, öküzleri gidiyordu. Beni görünce bağıra bağıra “selamınaleyküüüüm” dedi. Sabahın köründe, millet uyurken bu kadar kuvvetle bağırması, normal olmadığının en basit göstergesiydi. “Ulan iyi mi yapıyorum acaba” diye söylenerekten takıldım peşine. Dedim “uyku tutmadı, geleyim mi seninle”, coşkuyla kabul etti. - 333 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Hayvanları pek sevmem, hele ahır hayvanlarından oldum olası tiksinmişimdir. Duygularını hissedemiyorsun ki, öküz en nihayetinde, kedi köpek gibi sevincini, mutluluğunu yansıtamıyor sana. Uzak durmaya çalışıyorum o yüzden hayvanlardan ama leş gibi kokuyor ortalık. Az buz da değil hani, 45 dakika filan yürüdük heralde bok kokusu çeke çeke. Köyün dışında bir yere vardık, her yer tepe, her yer ot. Hava da aydınlandı iyice. Oturduk bir kayanın üzerine. “Gel yemek yiyelim” dedi bu, açtı çıkınını, allahtan kahvaltı yapmışım. Bir kase yoğurt çıkardı, bir de torba. Torbanın içinde ne olduğunu da anlamadım önce, ekmek kırıntısı doldurmuş gibiydi, yulaf kepeğiymiş meğersem. Karıştırdı onu yoğurtla bir güzel, bir de domates getirmiş, o yulaflı yoğurtla, domatesi yedi karşımda şapır şupur. İlk başta çok canım sıkıldı, sigara üstüne sigara içiyoruz, her hayvanın huyunu suyunu ezberlemiş, onları anlatıyor bana, şu şöyle yapar, bunu bırakırsan kaçar gider, bir tanesi varmış, adamın birinin bahçesine musallat olmuş, sadece onu bahçesine dalıyormuş, başka hiç kimseninkine dokunmuyormuş filan… Dönmeye de dönemiyorum tek başıma, aklımda değil geldiğimiz yol. Oturdum mecburen. Öğlen olmuştur heralde saat. - 334 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Baktım olacak gibi değil, bodoslama daldım konuya; “Yaa” dedim, “amcamlar anlattı geçen, senin bir gömülme hikayen varmış, diri diri gömmüşler seni” dedim, demez olaydım. “Yoo, diri diri gömmediler ki, ölmüştüm ben zaten” dedi. Yalnız o kadar normal bir şeymiş gibi söyledi ki bunu, o tavrı yüzünden bir korkuya kapıldım. “Olur mu öyle şey yaa, nasıl canlanacaksın ölmüş olsan, belli ki öyle zannetmişler” dedim. “Yok yok, ölmüştüm ben, senin büyük amcam kurtardı beni” dedi. “Büyük amcam kim lan” diye düşündüm bir süre, babaannemin kardeşi olan İhsan’ı kastediyormuş meğer, sonradan idrak ettim. “Nasıl kurtardı ki” diye sordum istemsizce, “Boşver, anlatsam da inanmazsın zaten” dedi, dedim “niye inanmıyayım, bak bütün köy inanmamış sana ama ben inandım, gelip gözlerimle de gördüm şu kadını, inanırım, sen anlat” dedim. Şaşırıp baktı şöyle bir… “Çok tuhaf adamdı senin babanın dayısı” dedi… “Benim yüzümden ömrünü çile çekerek heba etti. Ben onun yerinde olsam, onun yaptıklarını yapar mıydım diye düşünüyorum da, yapardım diyemem, o çekinmedi yaptı ama sonra da duramadı buralarda. Kaderde ayrılmak varsa, ayrılıyormuş işte insanlar her türlü” dedi… - 335 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Küçüklükten çok iyi arkadaşmış meğer bunlar. Hiçbir zaman ayrılmayacaklarına söz vermişler birbirlerine. Sonra Tekidağ’a mı nereye, yatılı orta okul okumaya gitmişler beraber, iyi öğrenciymiş ikisi de, babamın dayısı dayanamamış, daha ilk yılında kaçıp bırakmış okulu. O bıraktı diye bu Yaşar da bırakmış sonra. Yine beraber köye dönmüşler. “Sadece askerde ayrılmıştık, o zaman iki yıldan fazlaydı askerlik, onun dışında hep birlikte olduk” dedi. Sonra bu kazayı yaşamış işte Yaşar, babamın dayısı Bzace İhsan da, dayanamamış onun ölümüne, gidip yardım almış birilerinden onu diriltmek için. Tabii ki inanmadım bu kadarına, öyle bir teknoloji de sihir de yoktu yer yüzünde. Ama ciddi ciddi anlatıyordu. Bu işe girmesi hiç yaramamış İhsan’a, “ayrılmayalım diye yaptırdı onu ama sonrasında dayanamadı, çekip gitti, yine senelerce ayrı düştük” dedi. Onu, akrabalardan da duymuştum. Gençliğinde epey bir gezip dolaşmış bu adam, nerelere gittiğini de bilmiyor herkes ama Hindistan’a kadar filan gitmiş herhalde. Ömrünün son yıllarına doğru geri gelmiş tekrar. Geldiğinde bir de maymunu varmış, çok seviyormuş hayvanı. Anlattıklarına göre çok akıllıymış o maymun. Özel kıyafetleri varmış mesela, kendi kendine giyiniyormuş üşüdüğünde filan. Laftan anlıyormuş, koyun koyuna yatıyorlarmış geceleri. - 336 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “İhsan öldükten sonra ben aldım o hayvanı ama öyle bağlıydılar ki birbirlerine, iki hafta sonra da maymun gitti öbür tarafa, yaşlıydı gerçi ama bana kalırsa İhsan’ın ölümüne dayanamadı” dedi… O an bir yabancılaşma yaşadım. 3-4 ay önce, İstanbul’un göbeğinde, üniversite okuyan bir insandım. Şimdi, bir köyde bile değil, köyün epey dışında, hortladığına inanan bir çobandan, sahibi ölünce acısına dayanamayıp kendi de hakkı rahmetine kavuşan bir maymunun hikayesini dinliyordum. Bir sigara yakıp uzaklara baktım. Durduk yere, “sen niye geldin köye” dedi. Tabi ki ona, intihar etmek istediğimi, ama başımdaki bir musubet yüzünden bunu yapamadığımı ve onu çözmeye geldiğimi söylemedim. “Hastaydım da, yeni çıktım hastalıktan, temiz hava yarar dediler, ben de tatil olsun diye geldim” dedim. Ne hastası olduğumu sormadı allahtan, hazırlıksızdım, inandırıcı bir cevap veremezdim. “İyi yapmışsın, bak ben ömrüm boyunca bu köyden çıkmadım doğru düzgün. İyi mi yaptım kötü mü bilmiyorum. Başında belalar vardı gerçi İhsan’ın giderken ama yine de gitmek iyidir. Her zaman bir yerlere gitmeli insan. Bir hikayesi olmalı. Ardından anlatacak bir sürü anı bıraktı İhsan bizlere ama ben ölsem, ikinci gün unutur herkes beni. - 337 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sen de durmadan git bir yerlere gençken. Hikayen yoksa ölüm kapıdadır.” Zerre umrumda değildi söyledikleri ve dayanamayıp “ben öldükten sonra ne önemi var ki bunların” dedim. “Ölsem kurtulmuş sayarım kendimi, o kadar da şahane bir hayat sürmüyorum ki zaten” diye de ekledim. “O zaman hemen öldür kendini, ne duruyorsun ki” dedi sanki içimden geçenleri biliyormuş gibi. Çaktırmamak için laf olsun diye “Günah olmasa yapardım bunu” dedim. Değişik bir kahkaha attı, o çirkin suratı daha da çirkinleşti gülerken ve devam etti.; “İntihar, her zaman en büyük çıkmazı olmuştur kitaplarını yazdıkları esnada peygamberlerin. Eğer bir mümin olarak orta yaşlarına kadar yaşadıysan, bir an evvel ölüp Cennet’e gitmekten başka ne istersin ki? Eğer intihar günah sayılmasaydı, bir tane bile gerçek dindar kalmazdı yer yüzünde. Adam kendini öldüremiyor mu, hemen anlayıverirdin günahkar olduğunu. O yüzden günah olduğunu söyleyip işin içinden çıkmışlar, doğru mu bilmem… Ama senin yaşında birinin, ölüme bu denli sıcak bakması normal değil. - 338 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Bak ben masalsız bir kahramanım, kimse bilmez bu kırlarda dolaşırken ne hissettiğimi, ne düşündüğümü. Sen benim gibi olma, gez, dolaş, insanlarla tanış, anlat onlara hikayeni. Yaşamak da istiyorsan, ölmek de istiyorsan tek çaren yeni hikayelere dahil olmak.” Cümlesini bitirdiği esnada bir kaç koyun meeledi, Yaşar bir Maltepe daha yaktı. Güneş, batıya doğru hızla gidiyordu. Ben, 25 yaşımda, ilk kez güneşin doğuşundan batışına kadar izlediği yolu, bu kadar net görebilmiştim. - 339 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri İNTİHAR GÜNCESİ Bölüm 8:İhsan’ın Öyküsü “…Tek başıma köye girdim, millet kaçışmaya başladı beni görünce. Çok sonradan idrak ettim olanları. Gören, düşüp bayılıyor. Evimi de taşladılar, uzun süre kahveye, camiye filan da sokmadılar beni. Bir tek İhsan arka çıktı bana o zaman…” 19.Gün Oturmuş, Yaşar’dan hayat dersleri alıyordum ciddi ciddi. “Hayatta kal” diyordu herif bana… Ölüp dirilecek, mezarından çıkıp yeniden hayata karışacak kadar dirayetli biri olarak söylüyordu hem de bunu… Meselemle doğrudan ilgisi yoktu ama merak etmiştim bu hikayeyi. Nasıl olduğunu sordum… Geçirdiği kazayı anlattı önce, o kısmı biliyorsunuz. “Eee sonra, ne oldu da bir hafta sonra ayağa kalktın, hiçbir şey hatırlamıyor musun… Bizim İhsan Dayı ile ne ilgisi var bunların?” diye sordum “Çok iyi arkadaştık biz İhsan’la, şimdi kalmadı öyle dostluklar… Bu, senin amcanın evinin arka taraflarını gezdin mi hiç?” - 340 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Yoo ne var ki?, gittim gerçi bir kaç kere de, hiç bir şey yok oralarda…” “Heh, senin amcanın evi, köyün sınırında değildir ama onun evinden öte pek bir şey bulamazsın. Eskiden bu hayvanlar işte oralarda otlatılırdı. Ama tamamen de ıssız değil. Yaşlı bir nine yaşardı orada, onun evi var yani. Biraz daha gitsen bulurdun. Gerçi iyi ki de gitmemişsin, pek uğurlu bir yer değil.” “Niye? Nesi var ki?” “Yaa inlere, cinlere karışmış bir kadın. Büyü filan yapıyordu o zamanlar bu. Duyardık yani… Ben o zamanlar çobanlık yapmazdım gerçi ama gezip dolaşmaya giderdik biz İhsan’la gençlikte. İki büklüm olmuş kadın, ayakta zor duruyor. Ama bahçesi hep pırıl pırıl, her türlü meyveyi sebzeyi yetiştirebiliyor orada. Nasıl ekip biçiyor diye şaşırırdık. Kışın, karpuz vermişti bize, baldan tatlı. Dayanamadık, sorduk bir gün, ‘şu tarlayı var ya, cinlere sürdüyorum ben, istesem şeytanları da toplarım buraya’ dedi.” “Ohaa! Nasıl ya?” - 341 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Basbaya! İşte, kadın işlerini cinlere gördürtüyormuş. Olur mu öyle şey deme, günaha girme şimdi durduk yere!” “Allaaa allaaaa… Eee ne alakası var peki senin durumunla?” “İşte benim ölüm haberimi alınca yıkılmış İhsan. Bu kadına gitmiş bir şeyler yapabilir mi diye, yardım istemeye. Kadın bir şart koşmuş İhsan’a, ‘yardım ederim sana ama’ demiş, ‘bunun karşılığında kızımı nikahına alacaksın’. Biz o zamanlar bu kadının bir kızı olduğunu bile bilmiyoruz, görmemişiz yani hiç. Ama kabul etmiş İhsan da… Kadın, bir takım dualar vermiş İhsan’a, bir de yapacaklarını yazdırmış, bir hafta boyunca her gün yapmış bunları İhsan. Sekizinci günün sabahı, daha kuşluk vaktinde kapısı çalmış. Yabancı bir adammış gelen İhsan’ın söylediğine göre. Doğru düzgün anlaşamamışlar. Ama adam, cebinden bir kağıt çıkarıp göstermiş İhsan’a, üzerinde benim adımın yazdığı. O da herhalde bir tanıdığımdır, uzaktan akrabamdır filan diyerek, almış benim mezarımın başına getirmiş bir fatiha okusun diye. Sonra yavaştan uzaklaşmış, eve dönmüş tekrar. Ama dönerken bir kaval sesi duymuş, dönüp bakmış uzaktan, adam mezarımın başında kaval gibi bir alet çalıyormuş işte, neyse, zaten benim de gözlerimi açtığımda duyduğum ilk ses buydu. - 342 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Sonra debelenmeye başladım mezarın içinde, kaval sesleri kesildi, başka sesler duymaya başladım. Meğer dışarıdan toprağı kazıyormuş o esnada. Kazdı çıkardı beni, kefenimi çözdü biraz mahrem yerlerimin gözükmeyeceği kadar, bir testi su getirmiş yanında, yüzüme su vurdu şöyle bir, sonra Arapça gibi bir dilde bir şeyler söyledi, döndü arkasını gitti. Ben zaten ne olduğunu anlamamışım, nerede, ne halde olduğumu bilmiyorum o an. Tek başıma köye girdim, millet kaçışmaya başladı beni görünce. Çok sonradan idrak ettim olanları. Gören, düşüp bayılıyor. Evimi de taşladılar, uzun süre kahveye, camiye filan da sokmadılar beni. Bir tek İhsan arka çıktı bana o zaman. Meğer o hazırlamış zaten tüm bunları.” Duyduklarıma inanamıyordum. “Ee sonra ne olmuş, evlenmiş mi İhsan Dayı o kadının kızıyla?” “Dur hele bak… İhsan çok sonradan anlattı zaten bana bunları. Bir hafta, on gün geçti üzerinden, ben İhsan’da bir gariplik hissettim. Fark etmez miyim, çocukluk arkadaşım ne de olsa! Çekiyorum kenara soruyorum, bir şey söylemiyor. Derken bir akşam, sizin eski evin çardağında oturuyoruz-şimdi garaj hani- birden bu nine çıkıp geldi, yanında da çirkin mi çirkin bir kadın. - 343 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Geldi İhsan’ın yanına, ‘ee ben sözümde durdum, sıra sende şimdi’ dedi. Ne olduğunu anlamadım ilk başta, sonra konuştuk, anlattı bütün olanları İhsan. Valla ‘keşke bıraksaymışın da ölseymişim’ dedim, öyle çirkindi kızı, evden çıkmaması boşuna değilmiş yıllarca. Şimdi, ölüyü dirilten kadına karşı da çıkılmıyor. Mecburen niyetlendi İhsan kızı almaya ama köylüye filan, sizinkilere hiçbirine de söylemedik olanları. Herkes şaşkınlık içinde, İhsan bu kızı neden alıyor diye, ne dedikodular türedi bir görsen. Yok kızı gebe bıraktı diyorlar, yok kadının malı mülkü çokmuş da ondan alıyor diyenler… neler neler… 15 gün içinde nikahı düğünü bastı İhsan buna… Ertesi günlerde ortada gören yok ama adamı, kayıplara karışmış. Karısı da yok. Ulan ne oldu ne bitti çözemiyor kimse. Sonra geldi buldu beni, çökmüş adam, saçları beyazlamış diyeceğim neredeyse, o halde. Derdini de anlatamıyor tam olarak….” En heyecanlı yerinde ayaklandı herif, çıkınından boş bir kola şişesi çıkardı bir litrelik, gitti bir ineğin altına, ineyi sağmaya başladı, sonra aldı sütü geldi yanıma, “içer misin?” dedi, istemedim, tek başına içti mikroplu, bakterili sütü lıkır lıkır. “Bir şey anlatıyordun Yaşar Amca, yarım bıraktın” dedim. - 344 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri “Hee… Tereddüt ediyorum anlatıp anlatmamakta” dedi. “Ne var ki yaa söyle?” dedim ama içten içe pis bir şey çıkacağını da hissettim hani, duymak da istemiyorum pek. “Ben aldım İhsan’ı köye döndük birlikte, soranlara da ‘kızı akrabalarına teslim etmek için gitmişti İhsan’ dedik. Kızda sedef hastalığı varmış, gizlemişler diye bir yalan uydurduk.” “Ne varmış ki normalde?” “Valla ayıptır söylemesi, ilk akşamında daha, artık ne haldelerdi bilmiyorum ama bizim İhsan, bu kadının ayaklarını bir görüyor ki, sağ ayağının yerinde sol, sol ayağının yerinde sağ ayağı var. İnanamamış gözlerine, gitmiş eteğini kaldırmış kadının dizlerini kontrol etmiş, hakikaten de ayakları tersmiş. Üç harflilerin öyle olur derler ya zaten. Nine kazıklamış meğer bizimkini, başka bir şeyle… mahlukla diyeyim hadi, onu da Allah yarattı ne de olsa, mahlukla nikahlamış” - 345 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Yavaş yavaş korkmaya başlamıştım, havada kararıyordu artık inceden. Ama yine de sormaktan alıkoyamıyordum kendimi; “Ee sonra ne olmuş?” “İşte o gece çıkmış evden İhsan, dışarda yatmış. Ertesi gün de nineye gidip durumu anlatmış ama kadın anlaşma anlaşmadır deyip kapatmış kapıyı İhsan’ın yüzüne. Sonra gidip Uzunçayır’dan nefesi kuvvetli bir hoca bulmuş, yüklü bir para karşılığında hem olayları gizli tutması için……” Durdu birden. Ne olduğunu sordum… “Yaa bu hocanın değişik bir namı vardı bir de, onu düşündüm de gelmedi aklıma şimdi, neyse… Onu getirmiş işte İhsan, o hoca kovmuş kadını. Kovmuş kovmasına ama İhsan’ın işleri sürekli ters gitmeye başladı ondan sonra, büyük baş ağrıları çekti, ‘kafamı koparıp atsalar’ diyordu. Sizin ahır yandı, bir sürü bir sürü şey… En son da bütün köyün ortasında at kovaladı İhsan’ı, yakalasa altına alıp çiğneyecekti, ağaca tırmandı da kurtuldu. - 346 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Atı vurup öldürdü sahibi, durmayacaktı yoksa hayvan, ağaca doğru şaha kalkıyordu tırmanmaya çalışır gibi. Sonra dayanamadı, geldi bir gün ‘ben gidiyorum’ dedi, ‘nereye’ dedim, ‘kurtulmaya’ dedi. Yıllarca gezdi durdu, gittiği bir yer de yoktu hani. 88 senesinde geri geldi, ikimiz de kocamışız artık. ‘Kurtuldun mu İhsan’ dedim, ‘alıştım’ dedi.” Hiç tanımıyordum, benim doğumumdan kısa bir süre sonra ölmüş bu İhsan Dayı ama yine de akrabamdır diye heralde, üzüldüm epeyce yaşadıklarına. Gerçi tanımasam da üzülürdüm, adam arkadaşı için hayatı boyunca çile çekmiş sonuçta. Hayvanları toparladı Yaşar, köye doğru yürümeye başladık. Saat dokuzu geçmiş, hava iyice kararmıştı. Bizim eve yaklaştığımızda “hadi sen buradan devam et, benim yolum başka” dedi. Eve şöyle bir baktım uzaktan, karanlıktı bahçe de, ev de… Bir korku sardı içimi dinlediğim hikayenin de etkisiyle ama utancımdan “sen de gel eve bırak beni” diyemedim adama. - 347 - Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri Tırsa tırsa yürümeye başladım. Tam yolu yarılamıştım ki arkadamdan seslendi “Ruhhiiiiieeeee” diye, tüm gücüyle bağıyordu yine pervasızca. Dönüp baktım, bir iki adım attı bana; “Bak aklıma geldi şimdi… O hocanın lakabı var yaaa…. Altıparmak’tı… Altıparmak!” - 348 -
Benzer belgeler
Bir Aslanın Hayatından Pasajlar (Aslanlaşma)
bebeği ölüyor, iki bebeğin de cinsiyeti kız. Birisi düşük oluyor, diğer bebek doğuyor ama o bebeği de eve giren bir tilki yiyor. Bildiğin tilki yemiş ya la bebeği. Bunlardan sonra işte bu kadını uğ...
Detaylı