Milliyet Gazetesi“Biz Kimiz Anketinin
Transkript
Milliyet Gazetesi“Biz Kimiz Anketinin
Etnik Analiz A L İ TA Y Y A R Ö N D E R Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi Ali Tayyar Önder (*) Milliyet Gazetesi için, Türkiye'nin toplumsal yapısını belirlemek amacıyla KONDA A.Ş. tarafından yapılan 14 anketten ilki, gazetede 19-26 Mart 2007 tarihleri arasında, “Biz Kimiz?” başlığıyla yayımlandı. Anket, kamuoyuna etkin bir şekilde yansıtıldı, medya gündeminde önemli bir konu olarak yer aldı. Bazı kesimler anketi Türkiye'nin toplumsal yapısının bir “röntgeni” olarak değerlendirirken, bazı kesimler, anketi, gerek zamanlama olarak gerekse Türkiye'nin ulusal bütünlüğünü, ulusal kimliğini hedef alan maksatlı bir araştırma görerek eleştirdi, ankete tepki gösterdi. Ancak, ne anketi önemseyenler, ne de ankete tepki gösterenler tarafından, bir anketi doğru değerlendirmenin ön şartı olan, anketin geçerliliği ve ankette verilerin ne ölçüde doğru değerlendirildiği konularında, bilimsel temelde bir tespit ortaya konulmadı. Bu araştırma, bu amaca yönelik bir çalışma olup, kapsam olarak, örneklem geçerliliği, etnik nüfus tespitleri, ulusal kimlik değerlendirmeleriyle sınırlıdır. I. GENEL BİLGİ Bir anketle ilgili değerlendirmede en önemli ve ilk araştırılması gereken husus anketin geçerli olup olmadığıdır. Milliyet Gazetesi'nin “Biz Kimiz?” anketinin, araştırmamızın ilgili bölümündeki geçerlilik değerlendirmesinin iyi anlaşılabilmesi için aşağıdaki hususlarda bilgi sahibi olmak gerekir. A. Geçerlilik Bir anketin verilerini değerlendirmeden önce mutlaka bilinmesi gereken husus, anketin gerçeği yansıtıp yansıtmadığının, doğru ifadeyle, anketin “geçerli” olup olmadığının belirlenmesidir. (*) Araştırmacı, yazar [161] Ali Tayyar Önder Anketin geçerliliğinin temel ölçütü, ankette, hedef kitleyi temsilen görüşülen kişilerden oluşan, (denek) “örneklemin” “temsili” niteliğe sahip olmasıdır. Bunun yanında, anketin “alan” çalışmalarının güvenilir olması, anket sorularının doğru düzenlenmesi, soruların doğru sıralanması, yönlendirici olmaması da anket geçerliliğini etkileyen önemli etmenlerdir. B. Örneklem 1. Örneklem, ankette görüşülen kişilerin toplamından oluşur. Örneklemin geçerli olabilmesi için, denek grubunun, hedef kitleyi; yaş grupları, cinsiyet, kent/kır nüfusu, eğitim düzeyi, gelir düzeyi gibi dağılımlarını doğru oranlarla yansıtması gerekir. Bu oransal dağılımların doğruluğu örneklemin “temsil” niteliğini sağlar. Temsil niteliği olmayan örneklem geçersizdir. Örneklemi geçerli olmayan bir anketin kendisi de geçersizdir. Hedef kitle, anket konusu kapsamındaki topluluktur. Örneğin “seçimle” ilgili bir ankette hedef kitle “seçmenlerdir” Üniversite öğrencilerinin sorunlarıyla ilgili bir ankette ise “hedef kitle” Üniversite öğrencileridir. 2. Anketin geçerliliğini etkileyen etmenlerden biri de “örneklemi” oluşturan denek grubunun sayısıdır. Bu sayı, anketin amacına uygun optimumu yeterli bir sayı olmalıdır. Bu husus, Türkiye'de gerek bazı etnik grupların, gerekse bazı dini inanç gruplarının bölgesel olarak (büyük şehirlerde semtler olarak) heterojen bir dağılım göstermesi nedeniyle önemlidir(Aleviler ve Kürt kökenlilerin dağılımı gibi). Araştırmaların ortaya koyduğu bir gerçek olarak, etnik kimlik ve dini inanç, kişinin siyası tercih, dindarlık, milliyetçilik, AB'ye bakış gibi birçok konuda eğilim, tutum ve davranışlarını önemli ölçüde etkilemektedir(örneğin, Alevilerin yaklaşık %85'i sosyal demokrat, sol partilere oy vermektedirler). Dolayısıyla, yeterli denek sayısına dayanmayan bir örneklemin Türkiye genelini temsil etme ihtimali çok düşüktür. [162] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi 3. Bunların yanı sıra, anket sonuçlarının, varsa, anket konusundaki bilimsel tespitlerle, bilimsel nitelikli istatistikî verilerle ve bilimsellikle çelişki derecesi de, anketin geçerliliğini saptamada önemlidir. Verileri bu nitelikte bilgilerle ve bilimsellikle çelişen bir anketin geçerliliğinden söz edilemez. Özellikle, Türkiye'nin toplumsal yapısıyla ilgili anketlerin geçerliliğini tespitte belirtilen, ölçütlerin, ayrı ayrı her biri önem taşır. Çünkü, Türkiye'nin toplumsal yapısıyla ilgili anketlerin geçerliliğini, “seçim anketlerinde” olduğu gibi, verileri, seçim sonuçlarıyla karşılaştırarak “somut” temelde değerlendirme imkânı yoktur. II. ETNİK GRUP NÜFUSUNU BELİRLEMEDE ÖLÇÜT Türkiye'de etnik grupların nüfuslarını belirlemede esas olması gereken yöntem Genel nüfus Sayımları'nda kişinin beyanına dayalı, doğrudan, dolaysız kimlik tespiti yapmaktır. Ancak, Türkiye'de 1927 yılından 1965 yılına kadar yapılan 7 Genel Nüfus sayımında bu te- Türkiye'nin toplumsal melde bir tespit yapılmamış, yanlış olarak “ana- yapısıyla ilgili anketlerin dil” ve “ikinci dil” tespitleriyle yetinilmiştir. geçerliliğini, “seçim anTürkiye'de, 1965 yılı sonrasında, özellikle ketlerinde” olduğu gibi, 1990'lı yıllardan günümüze yapılan çok sayıda anket ve araştırmanın hepsi, “kişinin kendi verileri, seçim sonuçlakabulüne, duyumsamasına, kendi tanımı- rıyla karşılaştırarak “sona” dayalı etnik grup nüfuslarının “anadili” e- mut” temelde değerlensas alan grup nüfuslarının “çok altında” (yarıyı dirme imkânı yoktur. aşan oranda) olduğunu açık olarak ortaya koymuştur. Bu nedenle, Türkiye'deki etnik grup nüfus belirlemelerinde, etnik yapı değerlendirmelerinde “kişinin kendi kimlik tanımına” dayalı nüfus yerine, “anadil” nüfusunun esas alınması yanlış ve bilimsel olarak geçersizdir. Türkiye'deki etnik grup nüfus belirlemelerinde sık rastlanan bu yanlışın mahiyetinin ve boyutunun iyi anlaşılabilmesi için, “Biz Kimiz” anketini değerlendirmeye geçmeden önce, bu konuda, özetle şu hususların bilinmesi önemlidir. Bugün, tüm dünyada, etnik nüfus belirlemelerinde, etnik yapı değerlendirmelerinde bilimsel olarak tek geçerli ölçüt, grubun/kişinin kendine bakışın(emik), kendi kabulünü, kendi duyumsamasını esas alan, “kendi kimlik tanımına dayalı nüfustur”. 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [163] Ali Tayyar Önder Başka bir ifadeyle, etnik kimlik olarak, kişi kendisini, “kim”, “ne” olarak görüyorsa odur ve gerçek etnik grup nüfusu, bu tanıma dayalı grup nüfusudur. (reel) Türkiye'de yapılmış olan hemen tüm araştırmalar, “kişinin kendi kabulüne dayalı” gerçek etnik grup nüfusunun, “anadil” ve “köken” nüfusunun “çok altında” olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu nedenle, Türkiye'de etnik grupların nüfuslarını belirlemede “anadil” ya da “kökenin” esas alınması bilimsel olarak yanlış, dolayısıyla bu esasla belirlenen grup nüfusları geçersizdir. Aşağıdaki araştırma verileri bu hususu açık Türkiye'de yapılmış olan bir tespit olarak ortaya koymaları bakımından hemen tüm araştırmalar, önemlidir. “kişinin kendi kabulü 1993 yılında KONDA A.Ş. (Tarhan Erne dayalı” gerçek etnik dem) tarafından İstanbul'un etnik yapısını belirgrup nüfusunun, “ana- lemeye yönelik Milliyet Gazetesi için yapılan ve Mart ayında yayınlanan, çok geniş kapsamlı dil” ve “köken” nüfu- (15.683 denek) ankette, önce, “köken” tespiti sunun “çok altında” yapılmış, bu tespitte “hem anne ve hem de baolduğunu açık bir şekilde ba tarafından” “köken olarak Kürdüm” diyen 18 yaş ve üstü grup %7,66 olarak tespit edilortaya koymuştur. miştir. Bu gruba, aynı kökenden akrabalar da eklendiğinde İstanbul'da Kürt “kökenli” nüfusun oranı %13 olmuştur. Ancak, İstanbul halkına “siz kendinizi ne hissediyorsunuz?” sorusu sorulduğunda, İstanbul'da kendisini “Kürt” olarak tanımlayanların oranı sadece %3,9 olmuştur. Üstelik bu orana, yine büyük yanlış olarak, Kürt olmayan, Zazayım diyen grup nüfusu da eklenmiştir(Bu konuya ayrıca değinilecektir). Bu oranlarla değerlendirildiğinde Kürt “kökenli” olduğunu bilen, söyleyen %13'lük grubun üçte ikisinden fazlası, %69'u kendisini “Türk” olarak tanımlamış, Türküm demiştir. Böylesine açık ve bilinçli bir kabul karşısında, “ben kendimi Türk hissediyorum, Türküm” diyen bu insanlara, “hayır sen Türk olamazsın, senin kökenin Kürt diyerek”, onları Kürt nüfusa dahil etmek ne mantıken ne de bilimsel olarak mümkündür. 1999 KONDA araştırmasının ortaya koyduğu bir gerçek olarak, İstanbul'da kişinin kendi kabulüne dayalı Kürt nüfus, köken nüfusunun yaklaşık [164] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi %69'un altındadır ve İstanbul nüfusu içinde gerçek Kürt nüfus %3,99'dur. Burada, tekrar belirtilmesi gereken husus, etnik kimlik tanımında, kökeni “inkâr” olmadığıdır. Dolayısıyla, bir kişinin “ben Kürt kökenli Türküm”, “Zaza kökenli Türküm” ya da “Türk kökenli Almanım” ya da “Türk, Kürt, Zaza, Arap kökenli T.C. vatandaşıyım” demesinde, bilimsel kabulle çelişen bir durum yoktur. Belirleyici olan tek ölçüt kişinin kendisini “kim”, “ne” olarak gördüğü ve hissettiğidir. 1999 yılında TESEV tarafından, Türkiye genelini temsilen yapılan “Din, Siyaset, ve Toplum” konulu ankette, “Kürtçe bilenler”in oranı %8,5 olarak tespit edilmiştir.1 Etnik kimlik seçeneklerinin (Türk, Kürt, Arap, Çerkes vs.) yanı sıra “Müslümanlık” ve “T.C. Vatandaşı” da kimlik seçeneği olarak sunulduğunda, Kürdüm diyenlerin oranı %1,4 olmuştur. Bu anket de, kişinin kendi iradi kabulüne dayalı grup nüfusunun, anadil nüfusunun çok altında olduğuna bir örnektir. 2004 yılı sonunda Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nde öğretim üyesi Resul Erkan tarafından, Diyarbakır, Batman, Adıyaman, Mardin, Siirt, Şırnak, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis illerini kapsayan ve 2.170 aile reisiyle yapılan ankette, anadilini “Kürtçe” olarak beyan eden grup %54,4 olarak tespit edilmiştir. Ancak, çeşitli seçeneklerin verildiği soruya cevaben kendisini “Kürt” 2 olarak tanımlayanların oranı sadece %4 olmuştur. (Müslüman %23,5, T.C. 1 Kürtçe bilenler içinde “ikinci dili” Kürtçe olan Araplar, Zazalar, Türkler de vardır. (Ali Tayyar Önder) 2 Resul Erkan, "Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Sosyal Yapısı Değişme Eğilimleri", Kalan 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [165] Ali Tayyar Önder vatandaşı %33,5, Türk %7, Arap, %1,6, Zaza %0,6) Yukarıdaki 2 anket de, Türkiye'de kişinin kendi kimlik tanımında “köken” gibi “anadilin” de belirleyici birincil bir etmen olmadığını “kişinin kendi kabulüne” dayalı gerçek etnik grup nüfusunun(reel) “anadil” nüfusunun “çok altında”(örneklerde 2/3'ü aşan oranda) olduğunu açık olarak ortaya koymaktadır. Bilimsel araştırmaların tespiti olan bu “gerçek” karşısında, etnik grupların nüfuslarının belirlenmesinde, kişinin kendi tanımına dayalı nüfus yerine, anadil nüfusunun esas alınması bilimsel olarak mümkün değildir, dolayısıyla geçersizdir. Aralık 2000'de SESAR(Strateji Etnik grupların nüfusla- Geliştirme Merkezi) tarafından yapılan Doğu ve rının belirlenmesinde, ki- Güneydoğu Anadolu Bölgeleri dışındaki tüm şinin kendi tanımına da- bölgeleri kapsayan (Karadeniz, İç Anadolu, yalı nüfus yerine, anadil Marmara, Ege, Akdeniz), bu bölgelere 1990 yılı nüfusunun esas alınması sonrası göçmüş “Kürt kökenli” nüfusu konu alan ankette, çocukların %84.23'ünün, gençbilimsel olarak mümkün lerin %70,65'inin, annelerin %16'sının, babaladeğildir. rın, %4'ünün, diğerlerin %23'ünün "Kürtçe bilmedikleri” tespit edilmiştir.(Anket, bu bölgelere 1990 öncesi göçen nüfusu da kapsasaydı, bu oranlar kuşkusuz çok daha yüksek çıkardı.) Ayrıca, anket verileri, tüm bu bölgelerdeki Kürt “kökenli” nüfusun %94'ünün Türkçe yayın yapan ulusal kanallar dışında(TV) başka bir kanalı izlemediklerini, %77,2'sinin Kürtçe yayını bölge için yararlı bulmadıklarını, %85'inin geldikleri yerlere dönmeyi düşünmediklerini ortaya koymuştur. SESAR anketi ve diğer anketler birlikte değerlendirildiğinde, etnik nüfusla ilgili tespit edilen bir başka gerçek “kentleşme” ve “göç” sonucu, özellikle, göçülen bölgelerde, etnik grupların Türklükle hızlı bir kaynaşma, bütünleşme içinde olduğudur. Günümüzde, iletişim, ulaşım, teknoloji alanlarındaki, toplumsal kaynaşmayı, kültür paylaşımını yaygınlaştırıp etkinleştiren büyük gelişmeler bu büYay. 2005, sf. 274-278. Kimlik seçeneği, olarak Müslümanlığın (dinin) verilmesi yanlıştır. Ancak, ankette Müslüman'ım diyen %23,5'lik grubun yarısının etnik kimlik olarak Kürtlüğü benimsediği kabul edilse dahi, bu illerde Kürdüm diyenlerin oranı %15 civarında olur. Bu oran, anadili Kürtçe olanların oranının (%54,4) yaklaşık 3,5'ta birdir (%27,6) Bu da “anadilin” Güneydoğu Anadolu'da dahi kişinin kendi kabulüne dayalı kimlik tanımında belirleyici birincil etmen olmadığını ortaya koymaktadır. [166] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi tünleşmeyi daha da hızlandırmaktadır. Bunun sonucu, Türkiye'deki etnik grupların nüfuslarında oransal olarak ciddî bir azalma olmaktadır. Etnik nüfus belirlemelerinde bu gerçek de göz önünde bulundurulması gereken önemli bir husustur. III. MİLLİYET GAZETESİ BİZ KİMİZ ANKETİ (KONDA, EKİM 2006) Milliyet Gazetesi için Tarhan Erdem yönetiminde KONDA A.Ş. tarafından yapılan Türkiye'nin toplumsal yapısını belirlemeye yönelik anketin alan çalışmaları 16 Eylül-15 Ekim 2006 tarihleri arasında yapılmış, anket, aynı gazetede, 19-26 Mart 2007 tarihleri arasında "Biz kimiz?" başlığıyla yayımlanmıştır. Anketle ilgili olarak, gazetede, Türkiye genelinde 12 bölge, 79 il ve 499 ilçede, 2.685 mahalle ve köyde, 2.286'sı kent, 399'u kır kesiminde olmak üzere, 18 yaş ve üstü seçmen nitelikli toplam 47.958 denekle görüşüldüğü belirtilmiştir. (19 Mart, s.14) KONDA A.Ş.'nin internet sitesindeki verilerden bu denek sayısının toplam 14 anket için (13'ü 2010 yılında nüfusu 1 milyonu geçecek illerle ilgili anketler) geçerli olduğu, "Biz Kimiz?" başlıklı anket için örneklemi oluşturan denek sayısının 23.612 olduğu tespit edilmektedir. (s. 4) Bu durumda, “Biz Kimiz?” Anketinin, her mahalde 18 kişi ile görüşme esas alındığında, 1.312 mahalle ve köyü kapsadığı anlaşılmaktadır. Ankette, örneklemin dağılımında, TÜİK verilerine dayalı olarak, kırsal ve kentsel nüfusun, yerleşim birimlerinin nüfus büyüklüğünün, eğitim durumunun, 2002 genel seçimi sonuçlarının, kadınların iş yaşamına katılım oranlarının ve Maliye Bakanlığı'nın açıkladığı arsa ve arazi metrekare fiyatlarının esas alındığı her mahalle ve köyde 18 yaşını aşmış 18 kişi ile evlerde yüzyüze görüşme yapıldığı belirtilmiştir. (KONDA, s.3) Ankette, TÜİK verileri olarak, 2006 yılı sonu itibariyle Türkiye'nin nüfusu 72.974.000, Türkiye'de “yetişkin” (18 yaş ve üstü) nüfus 48.709.000 kabul edilmiştir. 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [167] Ali Tayyar Önder A. Anket örnekleminin değerlendirilmesi Anketin örnekleminde önemli yanlışlar mevcuttur. Bu yanlışlar aşağıda açıklanmaktadır. 1. Ankette, Türkiye genelinde hane halkı geliri aylık 1.200-YTL'nin (1 milyar 200 milyon lira) altında olan nüfus %87 olarak tespit edilmiştir. (KONDA, s.9, gazete, 20 Mart, s.17) Türkiye İstatistik Kurumu'nun(TÜİK) 2005 yılı hane halkı gelir dağılımına göre, aylık geliri 1.238-YTL'nin altında olan nüfus oranı %63,8 tespit edilmektedir.3 Görüldüğü üzere, TÜİK'in tespitiyle, Gelir düzeyi, kişinin si- anket verileri arasında çok büyük “fark” yasî tercihini, dindarlık mevcuttur. Bu fark puan olarak yaklaşık 23,2, derecesini, eğitim düzeyi, oran olarak yaklaşık %36,4'dür (fazla). Ankette verilen oranlara göre, anket kimlik algılaması dahil pek çok eğilim, tutum ve kapsamındaki nüfus için, aylık hane geliri 300 milyon liranın altında alanların oranı %16,4, davranışını etkileyen en aylık hane geliri 300 milyon ile 700 milyon önemli etmenlerden lira arasında alanların oranı %44, aylık hane biridir. geliri 700 milyon ile 1 milyar 200 milyon lira arasında alanların oranı %27'dir. Gelir dağılımı, bir anketin “geçerliliğini” tespitte en önemli ölçütlerden biridir. Türkiye genelini kapsayan bir ankette, grupların gelir dağılımı düzeylerinin örnekleme “doğru” yansımaması halinde, anketin, Türkiye geneli için geçerli olması mümkün değildir. Çünkü, araştırmaların ortaya koyduğu “bilimsel” bir tespit olarak, gelir düzeyi, anket kapsamındaki esasla ilgili birçok konuda belirleyici bir ağırlığa sahiptir. Örneğin, gelir düzeyi düştükçe, eğitim düzeyi düşer, dindarlık, muhafazakârlık artar, sağ partilerin oyları artarken sol partilerin oyları azalır. (v.s.) Dolayısıyla, anketin, gruplar temelinde hane halkı gelir dağılım oranlarıyla, TÜİK hane halkı gelir dağılımı oranları arasındaki, başta belirtilen boyuttaki büyük “fark” üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. 3 TÜİK; kaynak, Hane Halkı Bütçe Araştırması Sonuçları, 2003. [168] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi Burada, öncelikle bilinmesi gereken husus, TÜİK verilerinin (oranlarının) asıl olduğudur. Çünkü, TÜİK verileri, yıllara dayalı bir birikime, her yıl tekrarlanan araştırmalara dayalı, üst düzeyde uzman kadroların tespitleridir. Bu nedenle, anketteki, grup gelir dağılımı oranlarının doğruluğunu, dolayısıyla anket örnekleminin “geçerliliğini” tespit için, anket oranlarının aynı gelir dilimleri için, “asıl” olan TÜİK oranlarıyla karşılaştırmak, bu temelde değerlendirmek gerekir. Gelir gruplarıyla ilgili TÜİK ve anket verileri (oran olarak) aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. (%) Grupların Hane Halkı Gelir Dağılım Oranları (aylık bazda)4 TÜİK Anket 300-YTL’den az 8 16 300-YTL – 700YTL arası 26 44 700-YTL – 1200YTL arası 29 27 1200-YTL’den fazla 36 13 Yukarıdaki tabloda açıkça görüldüğü üzere, anket oranları TÜİK oranlarından çok büyük ölçüde “sapma” göstermekte, asıl olan TÜİK oranları karşısında, Türkiye gerçeğini yansıtmamaktadır. Anketteki oranlar gruplandırıldığında, hane halkı geliri aylık 700-YTL'nin altında olan kesimin oranı %60 olmaktadır. Bu oran TÜİK verisi olarak %34'tür. Yine ankette, hane halkı aylık geliri 1200-YTL'nin altında olan kesimin oranı %87, buna karşılık, bu kesimin TÜİK'teki oranı %63'tür. Anket ve TÜİK oranları arasındaki bu büyük farklılıklar, açık olarak, anket örnekleminde, Türkiye genelinin değil, çok büyük ağırlıkla, Türkiye'deki “yoksul” ve “dar gelirli” kesimin temsil edildiğini göstermektedir. Bu nedenle, “Biz Kimiz?” anketi verilerini, ankette sunulduğu gibi, “Türkiye” verileri olarak kabul etmek mümkün değildir. Anket verileri, Türkiye'nin belirli bir kesimiyle, “yoksul” ve “dar gelirli” kesimle ilgili tespitlerdir. 4 TÜİK, kaynak, Hane Halkı Bütçe Araştırmaları Sonuçları, 2005. Bu araştırma sonuçları %5'lik gelir dilimleri olarak gruplandırılmıştır. Bu gruplarla ilgili veriler değerlendirildiğinde, aylık bazda hane halkı geliri 390-YTL'nin altında olanlar %10, 390-YTL ile 738-YTL arasında olanlar %24, 738-YTL-1200-YTL arasında olanlar %29, 1238-YTL'den yüksek olanlar %13 olarak tespit edilmiştir. Bu oranlar, anketteki gelir dilimlerine indirgendiğinde “tablodaki” oranlar bulunmaktadır. 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [169] Ali Tayyar Önder Dolayısıyla, gelir dağılımı oranları itibariyle, örneklemi, dolayısıyla anketi, Türkiye geneli temelinde “geçerli” kabul etmek mümkün değildir. Araştırmaların ortaya koyduğu bilimsel bir tespit olarak, gelir düzeyi, kişinin eğilim, tercih, değer yargıları, tutum ve davranışlarını belirleyen en önemli etmenlerden biridir. Örneğin, gelir düzeyi düştükçe eğitim düzeyi düşer, dindarlık, muhafazakârlık artar, sağ partilerin oyları artarken sol partilerin oyları azalır. (v.s.) Bu nedenle, bir anketin örneklemindeki gelir düzeyi dağılımındaki yanlışlar, yukarıda sayılanlar dahil birçok konudaki tespitlere olumsuz olarak yansır. Dolayısıyla, “Biz Kimiz?” anketinin örneklemindeki, gelir dağılımı oranlarındaki yanlışların, belirtilen konulardaki tespitlere de yansımış olduğunu kabul etmek gerekir. 2. Anket örnekleminde, eğitim düzeyi dağılımı (KONDA, s.7) 2000 yılı Nüfus Sayımı TÜİK verileriyle karşılaştırmalı olarak aşağıda verilmiştir. TÜİK oranları, 22 Ekim 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı verilerine dayanmaktadır (s.152). Anket oranları, 16 Eylül-15 Ekim 2006 tarihleri arasında gerçekleştirilen anket verileridir. TÜİK ve anket oranlarını karşılaştırmalı olarak değerlendirirken, üzerinde önemle durulması gereken bir husus mevcuttur. Anket örneklemi eğitim düzeyi dağılımı verileri, TÜİK verileriyle karşılaştırıldığında, bir ölçüde de olsa, benzerlik göstermektedir. [170] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi Ancak, bilimsel bir tespit olarak, eğitim düzeyinin, gelir düzeyiyle bağlantılı olduğu, gelir düzeyi düştükçe eğitim düzeyinin de düştüğü gerçeği karşısında, anket verileri ile TÜİK verileri arasındaki yakınlığı açıklamak güçtür. TÜİK verileri, hane halkı gelir düzeyleri, cinsiyet, yaş grupları, kırsal kesim, kentsel kesim nüfus oranları gibi eğitim düzeyi dağılımını da, Türkiye nüfusunun “belirli” bir kesimini değil, ayırımsız olarak, Türkiye genelini yansıtmaktadır. Anket verileri ise, bir önceki bölümde açıklandığı üzere, Türkiye'nin “genelini” değil, “belirli” bir kesiminin, %87 gibi büyük bir oranla “yoksul” ve “dar gelirli” kesiminin görüş, eğilim, tutum ve değerlerini yansıtmaktadır. Bilimsel bir tespit olarak, eğitim düzeyi- Türkiye genelini kapsanin, gelir düzeyinin düşmesiyle düştüğü yan bir anketin örneklegerçeği5 karşısında, anketteki, eğitim düzeyi minde mevcut illerin ile ilgili oranların, TÜİK oranlarının çok aldoğru nüfus oranlarıyla tında çıkması gerekirdi. ve doğru nüfus özellikle2000 yılı TÜİK verileriyle karşılaştırıldığında, anketteki eğitim düzeyine ulaşabilmek için, riyle temsil edilmemeleri Türkiye'de eğitim alanında, aradan geçen 6 yıl- ve iller arasındaki oranda âdeta, “devrim” niteliğinde fevkalâde bir ge- larda çelişki, dengesizlik, lişme yaşanmış olması gerekir ki, bunun böyle örneklemi, dolayısıyla olmadığı bilinmektedir. anketi geçersiz kılar. Bu durum karşısında, TÜİK verileri esas olduğuna göre, anketteki, eğitim düzeyi oranlarını gerçekçi ve doğru bulmak mümkün değildir. KONDA A.Ş.'nin bu konuya açıklık getirmesi gerekir. 3. Ankette, örneklemle ilgili verilen bilgide, görüşme yapılan mahalle ve köy sayısı, 2.685 olarak verilmekte, bu sayının 2.286'sı kent, 399'u kır olarak belirtilmektedir (KONDA, s.3). Milliyet Gazetesi'nde 19-26 Mart 2007 tarihlerinde “Biz Kimiz?” başlığıyla yayımlanmış olan anket örneklemini oluşturan “denek” sayısı ise 23.612 olarak veriliyor (s.4). 5 Bu gerçek, ankette şu şekilde ifade edilmiştir. “Eğitim durumu en düşük bölgelerimiz, aynı zamanda da hane halkı sayısı en yüksek ve en düşük gelirle yaşamaya çalışan bölgelerimizdir.” 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [171] Ali Tayyar Önder Ankette, toplam 2.695 olarak verilen mahalle ve köy sayısı, biri Türkiye genelini temsilen 79 ilde yapılan “Biz Kimiz?” anketi ile TÜİK verilerine göre 2010 yılında nüfusları 1 milyonu aşacak olana 13 ili temsilen yapılan toplam 14 ankette görüşülen yerleşim birimleri sayısıdır (s.4). Ankette, ne illeri temsilen yapıldığı belirtilen anketlerdeki, ne de “Biz Kimiz?” anketinde, “toplam” 399 olarak verilen “kır” biriminin, anketlere dağılımı belirtilmemiştir. Her birimde 18 görüşme esasıyla, 399 kır biriminde (köy?) kapılan görüşme sayısı 7.182 olmaktadır. Ankette, “Çalışma Durumu” bölümünde Türkiye'de birçok dini (s.10), “tarımda” çalışanları oranı %18,85 olarak verilmiştir. Bu oran esas alınırsa, ankette, grubun, etnik grubun, kırsal kesimin, oransal olarak, önemli ölçüde hatta bir ölçüde siyasî eksik temsil edildiği tespit edilir. Güncel verigrupların nüfus olarak lerle, 2006 yılı itibariyle, kırsal nüfus oranı yaklaAnadolu'daki coğrafî şık %30-32'dir. Bu durumda, ankette, kırsal kedağılımı “heterojendir”. sim, en az %376oranında eksik temsil edilmiş olmaktadır ki, bu oranda eksik bir temsil, anketin örnekleminin geçerliliğini önemli ölçüde zedeler. Bu sayı, söz konusu 14 anket arasında hangi oranda dağıtılırsa dağıtılsın, Türkiye'de yaklaşık %68 kent, %32 kır olan nüfus dağılımını yansıtmaz. Dolayısıyla, örneklemin kent ve kır dağılımını tartışma konusu yapmaktan çıkarmak için, anketlerdeki kent ve kır nüfus oranlarının açıklanması gerekmektedir. 4. Ankette, Türkiye'de 18 yaş ve üstü “yetişkin” nüfus esas alınmıştır (seçmen). TÜİK verisi olarak bu nüfus 48.709.000 kabul edilmiştir. Anket kapsamındaki il sayısı 79'dur. 7 Anketteki üç bölgenin örneklemlerine bakıldığında, bu bölgelerde çok sayıda ilin doğru nüfus oranlarıyla temsil edilmediği görülmektedir. Ayrıca, illerin yetişkin nüfus oranları karşılaştırıldığında, birçok ilin, örneklemde “dengesiz” temsil edildiği tespit edilmektedir. Örneğin, Sivas ili kapsamındaki yetişkin nüfusun, Türkiye'deki yetişkin nüfus içindeki oranı göz önüne alındığında, Sivas'ın, örneklemde, yakla6 %30 - %18,85 = 11,15 ÷ 30 = %37. Sayın Tarhan Erdem'in tarafıma göndermiş olduğu üç bölgenin (7, 8, 12) örneklemlerinde yer alan 26 il. 7 [172] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi şık yarıya yakın oranda eksik temsil edildiği görülmektedir. Buna karşın, yetişkin nüfusu Sivas'ın yaklaşık sekizde biri(1/8) olan Ki8 lis, örneklemde, Sivas'tan daha yüksek oranla temsil edilmektedir. Bir anket örnekleminin geçerli olabilmesi için en temel şartlarından biri, hedef kitlenin, yerleşim birimlerinin, illerin, grupların nüfus özellikleri itibariyle, örneklemde doğru oranlarla temsil edilmesidir. Bu temel şartın ihlâli durumunda, anket sonuçlarının gerçeği yansıtması mümkün değildir. Dolayısıyla, böyle bir anket geçerli kabul edilemez. Özetle, Türkiye genelini kapsayan bir anketin örnekleminde mevcut illerin doğru nüfus oranlarıyla ve doğru nüfus özellikleriyle temsil edilmemeleri ve iller arasındaki oranlarda çelişki, dengesizlik örneklemi, dolayısıyla anketi geçersiz kılar. Ayrıca, etniklik, dini inanç, siyaset vb. Türkiye'nin böylesine farklı konuları birlikte kapsayan “çok amaçlı” “heterojen” toplumsal anketlerde, geçerli bir örneklem oluşturulabil- yapısı karşısında, özelmesi için çok daha özenli olmak gerekir. likle, Türkiye'deki etnik Bu husus, Türkiye'nin toplumsal yapısıyla ilgili anketler için çok daha önemlidir. ve dini grupların nüfusÇünkü, Türkiye'de birçok dini grubun, larını, sayım dışında, teetnik grubun, hatta bir ölçüde siyasî grup- sadüfî örnekleme dayalı ların nüfus olarak Anadolu'daki coğrafî da- anketlerle tespit etmek ğılımı “heterojendir”. güçtür, esasen mümkün Örneğin, Orta Anadolu'da, Çorum, Si- değildir. vas, Tokat, Amasya, Yozgat gibi illerde, değişik oranlarda da olsa önemli bir alevi nüfus mevcuttur. Buna karşın, aynı bölgedeki Çankırı, Kayseri, Niğde, 9 Aksaray, Kırıkkale, Eskişehir gibi illerde alevi nüfus yoktur. Bir başka örnek olarak, siyasî tercih ve dini inanç gruplarının nüfuslarını tespit amaçlı bir anketin örnekleminde yer alan illerden, örneğin, Sivas'ın eksik oranla, Sivas'ın üçte biri(1/3) kadar 18 yaş ve üstü(yetişkin) nüfusa sahip Karabük'ün, Sivas'la aynı oranla, örneklemde Tokat'ın eksik oranla, Tokat'ın ikide biri(1/2), Sivas'ın 1,8'i kadar yetişkin nüfusu olan Aksaray'ın, Tokat'a yakın, Sivas'la eşit oranla temsil edildiği bir örneklemle alınacak sonuçlar, alevi nüfusun eksik tespit edilmesine neden olur. 8 9 TÜİK, 2006. Yetişkin nüfus: Türkiye geneli, 48.661.000. Sivas, 480.923, Kilis, 60.361 Hiç yoktur anlamında değil, önemsenecek bir oranda yoktur anlamındadır. 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [173] Ali Tayyar Önder Çünkü, Aksaray ve Karabük'te alevi nüfus yoktur, buna karşın Sivas ve Tokat'ın nüfuslarının yaklaşık %20'si alevidir. Ayrıca, bir anketin örnekleminde, bu illerin yukarıda belirtildiği şekilde, doğru oranlarla temsil edilmemeleri halinde, bu iller itibariyle CHP'nin oyları düşük, AKP'nin oyları “yüksek” tespit edilmiş olacaktır. Çünkü, bu illerde, AKP oyları Türkiye ortalamasının çok üstünde, CHP oyları Türkiye ortalamasının çok altındadır.10 Bunun gibi, anadil nüfusu belirlemeye yöAnkette, verilerin yanlış nelik bir ankette, Türkiye'de Arapça'nın en yaytemelde değerlendirilme- gın olduğu Mardin ilinin, Şanlıurfa'nın, Siirsi ve Kürt nüfus ve Türk t'in, Hatay'ın eksik oranlarla temsil edildiği bir örnekleme dayalı bir ankette, anadili Arapça onüfus belirlemesinde lan nüfus eksik tespit edilir. “farklı” ölçütler uygulanAyrıca, Anadolu'da, küçük gruplar olsalar ması sonucu,Türk nüfus, da, Şiilerin, Nusayrilerin, Şafilerin, Zazalaolması gerekenden yakla- rın, Çerkeslerin, Lazların ve de büyük grup nüfus olarak coğrafî dağılımı şık %10, Kürt nüfus ol- olan Kürtlerin de 11 ması gerekenden yaklaşık “heterojendir”. Ayrıca, özellikle, büyük metropol kent%44 fazla gösterilmiştir. lerde, belirli etnik ve dini gruplar belirli mahal12 lelerde, semtlerde yoğunlaşmışlardır. Burada, konuyla ilgili belirtilmesi gereken önemli bir husus, Türkiye'de, bazı dini ve etnik grupların, laiklik, AB'ye bakış, milliyetçilik, siyasî eğilim gibi toplumsal konularda “belirli” bir eğilim, anlayış, tutum ve davranışlara sahip olmalarıdır. Hatta, Türkiye'de önemli sayılacak bir seçmen nüfus, coğrafî bölgeler ve yöreler itibariyle heterojen bir dağılım gösterir. Örneğin, DYP'nin oyla10 CHP'nin 2002 seçimlerindeki oyu, Sivas'ta %16, Tokat'ta %19,7 buna karşılık Aksaray'da %11,3, Karabük'te %10,8'dir. AKP'nin oyu ise, Türkiye ortalamasından çok daha yüksek olarak Sivas'ta %45,1, Tokat'ta %44, Aksaray'da %48,1, Karabük'te %45,2'dir. 11 Şiiler: Iğdır, Kars, Nusayriler: Hatay merkez ve Samandağ, az oranlarda Mersin, Tarsus, Adana, Şafiler: Güneydoğu Anadolu, Zazalar: değişik oranlarda Tunceli, Bingöl, Erzincan, Urfa/Siverek, Elazığ/Palu, Erzurum/Hınıs, Diyarbakır merkez ve 6 ilçesi, Lazlar: Rize-Hopa çevresi, Çerkesler: az oranlarda Samsun, Tokat, Amasya, Çorum, Sivas, Yozgat, Adana/Reyhanlı, Balıkesir. 12 ANKARA: örnek olarak, Aleviler: Dikmen (Keklikpınarı üstü), Tuzluçayır, Ege Mah. Nato Yolu, Seyran Murat Mah., Çankaya Yıldız, İSTANBUL: örnek olarak, Aleviler: Okmeydanı, Küçükçekmece, Pendik, Sultanbeyli, Esenler, Lazlar: Sarıyer, Kürt kökenliler: Ümraniye, Kartal, Eminönü, Bağcılar, Küçükçekmece, Gaziosmanpaşa, Boşnaklar: Bayrampaşa, İZMİR: örnek olarak, Kürt kökenliler: Narlıdere, Buca, Konak, Torbalı, ÇORUM: aleviler: Milönü semti. [174] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi rı, bir zamanlar DP'nin kalesi olarak bilinen İç Ege'de, MHP'nin oyları Orta Anadolu'da, DTP'nin oyları Güneydoğu Anadolu'da (Kilis hariç), Tür13 kiye ortalamalarının üstündedir. Sonuç olarak, Türkiye'nin böylesine “heterojen” toplumsal yapısı karşısında, özellikle, Türkiye'deki etnik ve dini grupların nüfuslarını, sayım dışında, tesadüfî örnekleme dayalı anketlerle tespit etmek güçtür, esasen mümkün değildir. Bu tür anketlerle, etnik ve dini grupların nüfusları hakkında ancak uzman bir tahlille, sadece “kaba” bir fikir sahibi olmak mümkündür. Temel bir şart olarak, bir anketin geçerli olabilmesi için, anketin örnekleminin, anketin Ankette, etnik grup nükonusuyla ilgili grubu ya da kitleyi(hedef kitle) fusları, yanlış olan anadil nüfus özellikleri itibariyle doğru temsil etme- ölçütü yerine, doğru osi gerekir. Bu şartı sağlamayan örnekleme dayalı lan, kişinin iradî kabulübir anket geçerli değildir. ne dayalı tanımla belirBuraya kadar yapılan açıklamalar, verilen örnekler, bir anket örnekleminde hedef lenseydi, Türk nüfus 60 kitlenin nüfus özellikleriyle doğru şekilde milyon 23 bin olacaktı. temsil edilmesinin ne kadar büyük önemi haiz, örneklem “geçerliliğinde” ne kadar belirleyici olduğunu ortaya koymaktadır. Milliyet Gazetesi, “Biz Kimiz?” anketinin 26 ili kapsayan 3 bölge verilerine bakıldığında(toplam 12 bölge), anketin örnekleminde, bu temel şarta uyulmadığını, bu bölgelerdeki illerin büyük çoğunluğunun, yetişkin nüfus itibariyle, Türkiye'deki toplam yetişkin nüfus içindeki paylarıyla doğru oranlarla temsil edilmedikleri görülmektedir. Ayrıca, nüfus olarak “farklı” dini ve etnik özelliklere sahip birçok ilin, örneklemde çelişkili ve dengesiz oranlarla temsil edildikleri tespit edilmektedir. Bu durum, anketin örnekleminin geçerliliğinin büyük ölçüde zedelendiğini göstermektedir. 13 2002: DYP; İç Ege: Balıkesir %22,1, Muğla %22,7, Aydın %19,8, Manisa %19,2, Çanakkale %16,9, Kütahya %12,2, Burdur %20, Isparta %19, Denizli %18, Afyon %13,7 (Türkiye ortalaması %9,5). CHP: Trakya; Kırklareli %38,8, Tekirdağ %27,1, Edirne %22,3(Türkiye ortalaması %19,4). Orta Anadolu: AKP; Konya %55, Kayseri %54,4, Yozgat %51,1, Çankırı %49,9, Çorum %48,4, Sivas %45,1, Tokat %44, Nevşehir %43,6(Türkiye ortalaması %34,3). MHP; Kırşehir %21,9, Çankırı %14,1, Nevşehir %12,4, Yozgat %12,9, Kayseri %11,4, Akşehir %11,4, Kırıkkale %14,1 (Türkiye ortalaması %8,4). 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [175] Ali Tayyar Önder Anket örnekleminin bütünün “geçerliliğinin” değerlendirilebilmesi için, anket örneklemiyle ilgili 79 ili kapsayan tüm verilerin, görüşme yapılan bütün mahalle ve köylerin, denek sayılarının açıklanması gerekmektedir. Ancak, buraya kadar açıklanan nedenlerle “Biz Kimiz?” anketinin örnekleminin geçerli kabul edilmesi mümkün görülmemektedir. B. Türk nüfus az gösterilmiştir Ankette, verilerin yanlış temelde değerlendirilmesi ve Kürt nüfus ve Türk nüfus belirlemesinde “yanlış” ölçütler uygulanması sonucu, Türk nüfus olması gerekenden yaklaşık %10, Kürt nüfus olması gerekenden yaklaşık %76 oranında fazla gösterilmiştir. Bu yanlışın temel nedenlerinden biri, etnik kimlik tanımında aslî ölçütün “kişinin kendi iradî kabulüne dayalı “kendi kimlik tanımı” olduğunun, gerek etnik nüfus belirlemelerinde, gerek etnik yapı değerlendirmelerinde bilimsel olarak geçerli “tek” ölçütün bu tanıma dayalı nüfus olduğunun dikkate alınmamış olmasıdır. 1. Ankette, kişinin kendi iradî kabulüne dayalı gerçek(reel) etnik grup nüfusunun tespitine yönelik soru mevcuttur ve soru şöyledir “Hepimiz Türk vatandaşıyız, ama değişik kökenlerden, yörelerden olabiliriz, siz kendinizi, kimliğinizi ne olarak biliyorsunuz veya hissediyorsunuz?” (22 Mart, s.14) Ankette, seçenek verilmeyerek, cevabı tamamen kişinin kendisine bırakılan bu açık uçlu soruya verilen cevaplar gruplandırılarak, Kürt, Zaza, Arap, Kafkas Kökenli, Balkan Kökenli, Gayrimüslim, Roman, Genel Tanımlayanlar ve anlaşılması mümkün olmayan şekilde, Türkler, “Türk” ve “Türk kökenli” olarak 2 ayrı grup olarak tasnif edilerek, 9 etnik grup belirlenmiş (25 Mart, s.12) bu grupların nüfusları 18 yaş ve üstü yetişkinler için sayısal ve oransal olarak tespit edilmiştir. (22 Mart, s.14) Bu soruya cevap olarak, kendi kabul ve hissiyatıyla, benimsemesiyle “Türküm” diyenlerin oranı %81,33 olmuştur. Anketteki bu tespite rağmen, etnik nüfus belirlemesinde bilimsel geçerliliği olmayan “anadil” esas alınmış, ancak, anketin kendi verisi olarak, ana- Kürt ve Türk nüfus tespitinde uygulanan, farklı standardın mahiyetini göstermek bakımından, yanlış olan anadil ölçütünün Türk nüfus tespitinde uygulanması halinde, Türk nüfusun ne olacağına bakmak anlamlı olacaktır. [176] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi dili Türkçe olan yetişkin Türk nüfusun %85 olan oranı, kabul edilemez bir şekilde %78,1'e indi14 rilmiş ayrıca, ankette, toplam nüfus içinde %66 olarak kabul edilen, “yetişkin” Türk nüfus oranı, Türk nüfusun aleyhine %68,56 olarak uygulanarak, Türk nüfus, bütünüyle yanlış olarak, 55 milyon 484 bin olarak hesaplanmıştır.15 Ve ayrıca, bu nüfus Milliyet Gazetesi'nde 484 bin eksikle 55 milyon olarak verilmiştir. (22 Mart, s.14) Ankette, Türk nüfus, bilimsel olarak geçerli olmayan olan anadil ölçütü yerine, doğru olan, kişinin iradî kabulüne dayalı tanımla belirlenseydi, anket tespiti olarak, Türk nüfus 60 milyon 23 16 bin olacaktı. Bu nüfusla, “ankette” tespit edilen Türk nüfus arasındaki fark, sayısal olarak 4 milyon 539 bin, oransal olarak ise, %7,56'dır. (eksik) 4. Ayrıca, anlaşılması mümkün olmayan bir yanlış olarak, ankette, kendisini Türkmen, Müslüman Türk, Asya Türk boyundan, Anadolu Türk boyundan, Yörük, Azeri vb. kimliklerle tanımlayan ve “Türk kökenli” başlığı altında “farklı” bir grup gibi sunulan(22 Mart, s.14) ve anketteki tespitle toplam nüfusları 2 milyon 25 bin olan(Etnik Kökene göre nüfus tablosu, 25 Mart, s.12), özbeöz Türk olan insanlar Türk nüfusa dahil edilmemiştir. Bu özbeöz Türk nüfusun eklenmesiyle, anketin kendi verileriyle, gerçek Türk nüfus 62 milyon 48 bin olmaktadır ki, bu nüfus Türkiye nüfusunun %85,03'üdür. Bu gerçek karşısında, anketteki yanlış ve geçersiz hesaplamayla, Türkiye'deki toplam Türk nüfus, 55 milyon hesaplanarak sayısal olarak 6 14 Türk nüfusunun anadil temelinde %78,1'e indirilmesi, başlı başına başka bir büyük yanlıştır. Çünkü, anadili Türkçe olanların nüfusu(Türkçe + Türk dilleri) anketin kendi verileriyle %84,82'dir. (22 Mart, sf.15, 25 Mart, s.12). 22 Mart 2007 tarihli Milliyet'te bu oran, manşet olarak “Türkiye'nin %85'i anadilim Türkçe diyor” başlığıyla verilmiştir. (s.15) 15 Ankette, Türk nüfus hesaplaması: Türkiye'deki toplam yetişkin nüfus (48.709.000) x %78 = 38.043.000 ÷ (68,56 ÷ 100) = 55 milyon 488 bin'dir. Türk nüfus, anket kabulü olan %66 yetişkin nüfus oranıyla tespit edilseydi, 38.043 ÷ (66 ÷ 100) = 57 milyon 641 bin olurdu. Kendi iradi kabulüyle Türküm diyenlerin oranı %81,33'dür. Bu oranla “yetişkin” Türk nüfus toplam yetişkin nüfus (48 milyon 709 bin) x %81,33 = 39 milyon 615 bin x 0,66 = 60 milyon 23 bin'dir. 60 milyon 23 bin - 55 milyon 484 bin (ankette hesaplanan Türk nüfus) = 4 milyon 539 bin (eksik) Oran olarak; 4,539 milyon ÷ 60,023 milyon = %7,56 (eksik) 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [177] Ali Tayyar Önder milyon 564 bin, oransal olarak %10,6 eksik gösterilmiş olmaktadır.17 Türk nüfusun hesaplanmasında bu boyutta bir yanlışı ne açıklamak ne anlamak ne de kabul etmek mümkündür. C. Ankette Kürtlerin nüfusu fazla gösterilmiştir Ankette “…siz, kendinizi, kimliğinizi ne olarak biliyorsunuz veya hissediyorsunuz?” sorusuna Kürt cevabı veren “yetişkinlerin” oranı %8,61 olarak tespit edilmiştir. Ancak, ankette, kişinin kendi iradî kimlik kabulüne dayalı bu oran bir kenara bırakılarak, Kürt nüfus tespitinde, “farklı” bir ölçüt uygulanmış, bilimsel hiçbir geçerliliği olmayan “anadil” nüfusu esas alınmıştır. Önceki bölümlerde araştırma verilerine dayalı olarak açıklandığı gibi, kişinin kendi hissiyat ve kabulüne dayalı “geçerli”(reel) grup nüfusu, anadil nüfusunun çok altındadır.18 (bkz. s.3) Söz konusu, “kendinizi ne hissediyorsunuz?” sorusuna verdiği cevapta kişi, kimliğini, kendi gerçeğini, anadilini, kökenini bilerek, bilinçli olarak tanımlamıştır. Bu soruya, cevap verenler içinde, anadilinin Zazaca, Arapça olduğunu bilen, ancak kendisini Kürt olarak tanımlayanlar olduğu gibi, anadilinin Zazaca ya da Kürtçe olduğunu bilerek kendisini Türk ya da T.C. vatandaşı olarak tanımlayanlar ya da anadili Türkçe olup da kendisini dünya vatandaşı, hatta, Osmanlı olarak tanımlayanlar da mevcuttur. (anket, s.15, 20) Söz konusu soruya verdiği cevapta kişi, köken, anadil, dahil kendisiyle ilgili tüm gerçekleri bilerek, değerlendirerek; kendi kabulü, hissiyatı, benimsemesi olan kendi kimlik tanımını bilinçli olarak ortaya koymuştur. Bu gerçek karşısında, “kişinin iradî kabulünü” yok sayarak ona dışarıdan kimlik biçmenin mantığını anlamak mümkün değildir. Bu insan haklarına aykırıdır, bilime aykırıdır. Bu, anketin 14. sayfasında açıklanan, kendi ilkesine de aykırıdır. Bu sayfada, “siz kendinizi ne biliyorsunuz veya hissediyorsunuz?” sorusunun gerekçesi açıklanırken şöyle denilmektedir “Araştırmada kendi bildiğimiz veya yaygın adlandırmalar yerine, halkın kendisini nasıl bildiğine, nasıl tanıtmak istediğine “önem verdik”. Bunun için kimliğe dair sorduğumuz sorularda seçenek sunmadık, yönlendirme yapmadık.” 17 18 62,048 milyon 55,484 milyon = 6,564 milyon ÷ 62,048 milyon = %10,56 (eksik) 1993 KONDA, İstanbul, Tesev, Dicle Üniv. Öğr. Gör. Resul Erkan, Sesar, bkz. s.3 [178] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi Anketteki etnik kimlik ve etnik nüfus belirlemelerindeki yaklaşım, ankette vurgulanan ilkeyle taban tabana zıttır. Ankette, etnik kimlik tanımlarında, halkın tanımları bir kenara bırakılmış, kimlikler, halkın gıyabında, anket ekibi tarafından tanımlanmıştır. Hesaplar, kendi sübjektif kabullerine dayandırılmıştır. Sonuç olarak, ankette, Kürt nüfusun belirlenmesinde esas alınması gereken, “kendisini Kürt olarak tanımlayanların” sayısıdır(reel). Bu sayı ankette, 18 yaş ve üstü “yetişkinler” için oransal olarak %8,61 tespit edilmiştir. 1. Ancak, başta da belirtildiği gibi, Kürt nüfusun hesaplanmasında “kişinin kendi iradî ka- Türkiye'de, Kürt nüfus bulüne, “kendi hissiyatına” dayalı Kürt nüfus belirlemelerinde sık rasttespiti yok sayılarak, Kürtlerin nüfusu, bilimsel lanan bir yanlış olan olarak bütünüyle geçersiz olan “anadil” ölçütü- Zazaların, Kürt kabul ne dayandırılmıştır. edilmesi, üzerinde Kürtçe anadil tespiti yapılırken, anadilinin durulması gereken bir Kürtçe olduğunu ifade eden nüfusa, anadili Kürtçe olup da, “kendi hissiyatına dayalı” husustur. kimlik olarak Türklüğü, T. C. Vatandaşlığını, Müslüman Türklüğü, Araplığı, Dünyalılığı vb. benimseyenlerin nüfusları ve ayrıca, başka büyük bir yanlış olarak, anadili Zazaca olan ve kendisini Zaza olarak tanımlayanlar eklenerek, 18 yaş ve üstü “yetişkin” Kürt nüfus oranı %13,4'e çıkarılmıştır.19(22 Mart, s.14) Bu nüfusa 18 yaş altı nüfus eklenerek Türkiye'deki toplam Kürt nüfus %15,68 oranıyla 11 milyon 445 bine çıkarılmıştır.(22 Mart, s.14) Böylesine yanlış etniklik anlayışı ve hesaplama yöntemiyle belirlenen Kürt nüfus gerçeğe uygun olmayıp, bilimsel olarak bütünüyle geçersizdir. 2. Ankette, Kürt nüfus belirlemesinde, geçerli olan, kişi kabulüne dayalı %8,61 oranı esas alınmış olsaydı “yetişkin” Kürt nüfus, 6 milyon 524 bin yerine, sayısal olarak 2 milyon 330 bin, oransal olarak %35,71 daha az, 4 milyon 194 bin olurdu. Bu yetişkin nüfus temelinde Türkiye'deki gerçek Kürt nüfus 7,9 milyon olarak20 tespit edilirdi.(Bu hesapla Kürt nüfus %44,8 oranında fazla gösterilmiş olmaktadır.) 19 Zazalar Kürt değildir. Bkz. sf.12, 13 Toplam yetişkin nüfus (48 milyon 709 bin) x %8,61 = 4 milyon 194 bin. Anketteki yetişkin Kürt nüfus (6,524 milyon) 4,194 milyon = 2,330 milyon. 2,330 milyon ÷ 6,524 milyon = 35,71. Toplam Kürt nüfus 4,194 milyon ÷ (53 ÷ 100) = 7 milyon 913 bin 20 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [179] Ali Tayyar Önder Ancak, ankette, toplam nüfus içinde %53 olarak kabul edilen “yetişkin” Kürt nüfus oranı, Doğu Anadolu için doğru kabul edilebilirse de, Türkiye geneli için geçerli olmayıp daha yüksektir.21 Ayrıca, Kürt nüfusa eklenen Zazalar Kürt değildir. Gerçek Kürt nüfus ise, bu oranın %60 olarak düzeltilmesiyle ve de Kürt nüfusa eklenen, Kürt olmayan Zaza nüfusun çıkarılmasıyla, anketin “kendi verilerine” dayalı olarak Türkiye'de toplam Kürt nüfus 22 azamî 6,5 milyon olarak tespit edilir. (1925 yılından 2006 yılına kadar yapılan araştırmalar ortalaması olarak, Türkiye'deki Kürt nüfus, yaklaşık 5 milyon civarında tespit edilmektedir.) Dolayısıyla ankette, Kürt nüfus, anketin kendi verileriyle, sayısal olarak 4 milyon 945 bin, oransal olarak yaklaşık %76 “fazla” gösterilmiş olmaktadır. Kürt nüfusun, anketteki hesaplanma mantıDoğu ve Güneydoğu ğını anlamak ve kabul etmek mümkün değildir. Anadolu'nun, Kürtlerin Dolayısıyla, ankette belirlenen Kürt nüfus yançoğunluk olduğu birçok lış ve geçersizdir. 3. Türkiye'de, Kürt nüfus belirlemelerinde yöresinde, iktisadi, ticarî hayatın, komşuluk, akra- sık rastlanan bir yanlış olan Zazaların, Kürt kabul edilmesi, üzerinde durulması gereken bir balık ilişkilerinin bir ge- husustur. reği olarak, Kürtçe, Zazaların Kürt olmadığı birçok araştırArapların, Zazaların, mayla ortaya konulmuş bilimsel bir gerçektir. Örneğin, 21. yüzyılın dilbilim dehası kabul ediTürklerin ikinci dilidir. len Prof. Dr. Goiçhie Kojima, Kürdolojinin babası kabul edilen Prof. V. Minorsky, David Mc Kenzie, Haddank, Sasuni bu gerçeği makale ve kitaplarında ortaya koymuşlardır.23 Zazaca ve Kürtçe ayrı diller olup, bugün Türkiye'de Zazaca ve Kürtçe konuşarak anlaşabilen 2 kişi dahi bulmak mümkün değildir. 21 Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü saptamalarına göre, Kürt nüfus doğurganlık hızı Batı'ya gidildikçe azalmaktadır. Taha Akyol, Milliyet, 23 Mart 2007. KONDA A.Ş.'ye göre, Güneydoğu'da bir çatı altında 6'dan fazla kişinin barındığını, kalabalık ailelerin oranı %49,6'dır. Ama, İstanbul'daki Kürtlerde kalabalık aile oranı %35'e düşüyor. 22 Toplam yetişkin nüfus (48,709 milyon) x %8,61 = 4,194 milyon ÷ (60 ÷ 100) = 6,99 milyon Zaza nüfus = yaklaşık 6,5 milyon (Kürt nüfus). 23 Geniş bilgi için bkz. Ali Tayyar Önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı, Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler, 37. baskı, Zazalar bölümü, s.247. [180] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi Alevi Zaza ve Alevi Kürtlerin “asli” kimlik itibariyle “Türk” oldukları, kendisi Zaza olan araştırmacı yazar Sayın Cemal Şener'in Aleviliğin Etnik Kimliği isimli kitabında belgelerle açıklanmış ve Alevi Zazaların 60 yaş üstü grubunun “Türklüklerini” bir “çığlık” olarak kamuoyuna sunmuştur. Sayın Cemal Şener'in söz konusu kitabı, Milliyet Gazetesi tarafından, promosyon eki olarak yaklaşık 100.000 adet tüm Türkiye'ye dağıtılmıştır. 24 Konu geniş bir bölüm olarak kitabımda da değerlendirilmiştir. Osmanlı'dan günümüze Devletin ve halkın Zazaları Kürt olarak görmesine, Zazalara Kürtlük telkin etmesine rağmen, Zazalar kimliklerinde direnmişlerdir. Zazaların “aslen” Türk olduğunu belgelerle savunmuş olan, Varto Tarihi'nin yazarı Mehmet Şerif Fırat gibi Zaza önderleri katledilmişlerdir. Yoğun bölücü baskılara rağmen, bugün, Zazalar büyük bir çoğunluk olarak Kürtlüğü reddetmektedirler. Ayrıca, bugün Zazalar arasında ciddî bir Türklük akımı yayılmakta, Zazalar, Türk Bayrağına Saygı Mitingleri'nde “Zaza Türkleri” diye pankart açmaktadırlar. Zaza nüfusun yoğun olduğu Siverek'te “Zaza Türkleri Derneği” kurulma aşamasındadır. Dolayısıyla, ankette kendisini, Zaza olarak tanımlayanların, Zazayım diyenlerin Kürt nüfusa eklenmesi, mantıkla açıklanması ve kabulü mümkün olmayan vahim bir yanlıştır. 4. Milliyet Gazetesi'nin 22 Mart tarihli sayısında, “Sayılar tarihi gelişime uygun” başlığı altında, anketle ilgili olarak verilen bilgide “KONDA'nın Milliyet için yaptığı araştırmada da, “anadil” ve “bilinen ikinci dil” konusundaki sorulara Kürtçe cevabı veren yetişkinlerin oranı %11,97'dir” denilerek Kürt nüfusun belirlenmesinde, anadilin yanında “ikinci dilin” de esas alındığı belirtilmiştir. Kişinin kendi iradî kimlik tanımında, değil “anadilin”, “köken aidiyetinin” dahi birincil belirleyici etmen olmadığı gerçeği karşısında “ikinci dili” etnik kimlik ölçütü kabul etmek ve etnik grup nüfusunu belirlemede böyle bir ölçüte dayanmak hiçbir bilimsel geçerliliği olmayan yanlış bir kabuldür. Araştırmalarla tespit edilmiş, bilinen bir gerçek olarak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, Kürtlerin çoğunluk olduğu birçok yörede, iktisadî, ticarî hayatın, komşuluk, akrabalık ilişkilerinin bir gereği olarak, Kürtçe, Arapların, Zazaların, Türklerin ikinci dilidir.Örneğin, 24 Geniş bilgi için bkz. Ali Tayyar Önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı, Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler, 37. baskı, Zazalar bölümü, s.247. 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [181] Ali Tayyar Önder Mardin'de, Siirt'te, Şanlıurfa'da, Kürtler'in çoğunluk olduğu yörelerdeki Arapların hemen hepsinin ikinci dili Kürtçe'dir. Hatta, birçok yörede, çoğunluk, Kürtçe, Arapça, Türkçe olmak üzere 3 dillidir. Bu gerçek karşısında, İkinci dilin etnik kimlik ölçütü olarak değerlendirilmesi ve “ikinci dili” Kürtçe olan Arapların, Zazaların, Türklerin nüfusunun Kürt nüfusa eklenmesi, kabulü mümkün olmayan bir yanlıştır. Ayrıca, Anketin söz konusu bölümünde, anadil ve ikinci dil toplamı olarak verilen %11,97 oranı, Devlet İstatistik Enstitüsü'nce(DİE), 1927 yılından 1965 yılına kadar yapılan 7 Genel Nüfus Sayımı'ndaki anadil ve ikinci dil tespitleri ile karşılaştırılarak, bu oranın (%11,97) “tarihsel gelişime uygun olduğu” belirtilmiştir. Bu, gerçeğe aykırı yanlış bir tespittir. DİE verileri, anadili ve ikinci dili Kürtçe olan nüfusun 38 yıllık süreç içinde oransal olarak fazla değişmediğini ortaya koymaktadırlar(Önemsiz, küçük değişmeler dışında). Örneğin, DİE'nin söz konusu verileri olarak son 10 yılın(1955, 1960, 1965) ortalaması yaklaşık olarak, oransal %8,50'dir. KONDA anketindeki %11,97 oranı, bu oranla karşılaştırıldığında 3,7 puanlık bir “sıçrama”, oransal olarak %40,82 gibi fevkalâde büyük bir artış söz konusudur. Bu tespit karşısında %11,97 oranının “tarihsel gelişmeye uygun” olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Bu hususu kendisine ilettiğim sayın Tarhan Erdem, gazetedeki ayrıntılı açıklamaya rağmen, ikinci dilin ölçüt olarak kullanılmadığını, %11,97'nin “anadil” oranı olduğunu, ifade etmiştir. Ancak, %11,97 oranı, DİE'nin Kürtçe anadil verileriyle daha da fazla çelişmektedir. Örneğin, DİE verisi olarak 1965 yılı sayımında anadili Kürtçe olanların oranı %7,1'dir. Yüzde 7,1 ile yüzde 11,97 arasındaki 25 “fark”, oransal olarak %68,59'dur. (fazla) Bu da göstermektedir ki, %11,97 Kürtçe anadil oranı da “tarihsel gelişime” uygun değildir. Ankette Arapların nüfusu çelişkilidir. Ankette, Arapların nüfusu oransal ve sayısal olarak 3 “farklı” şekilde verilmiştir. Tüm Türkiye nüfu25 11,97 7,1 = 4,87 ÷ 7,1 = %68,59 (fazla) [182] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi sunun etnik kimlik dağılımı tablosunda (22 Mart, s.14) Arapların nüfusunun oranı %0,7 olarak verilmiştir. Bu oran-la Türkiye'deki Arap nüfus 26 511.000 olmaktadır. Daha sonra Arap nüfusun 550.000 olduğu belirtilmiştir. (22 Mart, s.15) Daha da sonra ise, Etnik kökene göre nüfus tablosunda Arap nüfus 600.000 olarak değişmiştir. (25 Mart, s.12) Sonuç olarak, ankette, Arapların nüfusu 511.000 ile 600.000 arasında sayısal olarak 89.000, oransal olarak %17,42 farklılık göstermektedir. Arapları nüfusunun, ankette, böylesine çelişkili sayılarla ifade edilmiş olması anlaşılır bir husus değildir. E. Gazetede “etnik gruplara Devlet desteği” konusu yanlış değerlendirilmiştir Milliyet Gazetesi'nin 19 Mart 2007 tarihli sayısında ön sayfasında yer alan “Devlet farklı kimliklerin korunmasına destek vermeli mi?” başlık grafikte “Etnik gruplara destek” kısmında, yukarıdaki soruya “doğru”(evet) cevabı verenlerin oranı %66,58, “yanlış”(hayır) diyenlerin oranı %33,42 olarak gösterilmiştir. Grafiğin yanındaki açıklamada da (Devlet) “Etnik gruplara destek vermeli diyenlerin oranı yüzde 66,58 oldu.” denilmektedir. Gazetenin aynı tarihli sayısının 15. sayfasında da aynı grafik aynı şekilde verilmekte, grafiğin altındaki açıklamada “Devletten etnik gruplara destek yüzde 66,58 oranında denilmektedir. Anketin, KONDA internet sitesindeki bilgilere bakıldığında ankette böyle bir soru olmadığı görülmektedir. Ankette, konuyla ilgili soru, gazetede yayınlanandan çok farklıdır. Ankette sorulan soru: “Etnik azınlıkların kendi gelenek ve göreneklerini korumaları için devlet destek vermeli mi, vermemeli mi?” şeklindedir. Bu soruya verilen cevaplarda “vermeli” diyenlerin oranı %66,58, “vermemeli” diyenlerin oranı %33,42'dir. 26 72.974.000 x %0,7 = 511.000 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [183] Ali Tayyar Önder Ancak, Devletin, etnik azınlıkların “gelenek ve göreneklerine” destek vermesi ile “etnik gruplara” destek vermesi çok farklı anlamlar taşır. Dolayısıyla, bunlar farklı sorulardır. Anketteki soruda, devlet desteği, “gelenek ve görenekleri” korumaya yardımla “sınırlıdır”. Gelenek ve göreneklerden anlaşılan ise daha çok folklor, müzik, adetler, günlük yaşamla ilgili vb. konulardır. Buna karşın “devletin etnik gruplara desteği” tanımlanmamış, ucu açık çok geniş bir anlam taşır. Bu destek; anadilde eğitim, kamu kuruluşlarında, resmi dairelerde anadil kullanımı, resmi dil hatta, özerklik gibi konuları da kapsayabilir. Bu, tamamen bu tanımlanmamış sorudan Türkiye'de tartışma ko- kişinin ne anladığına bağlıdır. nusu, belirli bölücü keGazetenin 24 Mart 2007 tarihli sayısının simlerce Anayasanın 66. 20. sayfasındaki “Etnik kimliklere göre çömaddesinde “vatandaş- züm önerileri” tablosunda ve KONDA A.Ş.'nin anketinin 49. sayfasındaki tablodaki verilere lık bağı” temelinde bakıldığında, çok açık olarak Türkiye genelin“Türk” olarak tanımla- de, halkın yarıyı aşan oranlarla Devlet'in nan “ulusal kimliğin”, Kürtlere, “kendi dillerinde eğitim”, “kendi dillerinde yayın” ve hatta “Kürtlere gelenek“Türkiyeli” olarak lerini ve göreneklerini korumaları için desdeğiştirilmesi çabaları tek “VERMEDİĞİ” görülmektedir. olmuştur. Ankette ve gazetedeki aynı tablolardaki veriler olarak, Kürtlere “kendi dillerinde eğitim hakkı verilmesini” onaylamayanların oranı %65,1'dir. “Kendi dillerinde yayın hakkı verilmesini” onaylamayanların oranı %63,8 ve de “Kürt gelenek ve göreneklerine Devlet katkısını” dahi “onaylamayanların” oranı %57,6'dır. Ayrıca, “milletvekili seçimlerinde barajın kaldırılmasına” “hayır” diyenlerin oranı %61,2, Güneydoğu ve Kürt sorununu “yabancı devletlerin kışkırtması” olarak görenlerin oranı %87,2'dir. Anketin bu kadar açık, somut verileri karşısında ve ankette “farklı” bir soruya verilen cevapların gazetede, “Devletin etnik gruplara desteği” olarak gösterilmesini ne anlamak mümkündür ne de açıklamak. [184] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi Ayrıca, Türkiye'de “etnik haklar” tartışmalarının odaklandığı grup Kürtlerdir. Bu nedenle, ankette Kürtlerle ilgili hakları kapsayan sorulara verilen “olumsuz” cevaplar önemlidir. Ankette, Türkiye genelinde, halkın %57,6'sının Kürtlere “gelenek ve göreneklerini korumalarına” dahi Devlet desteğini onaylamadığı tespit edilmiştir. Bu veriler karşısında, Ankette, farklı bir soruya (gelenek, görenek) verilen cevaptaki %66,58 oranını “Devletin etnik gruplara desteği” olarak göstermenin mantığı yoktur. Sonuç olarak, anketteki “farklı” bir soruya ait veriler, gazetede, ankette olmayan bir sorunun verileri olarak gösterilmiş ve kamuoyunda, halkta “Etnik gruplara” Devlet desteği varmış izlenimi yaratılmış, kamuoyu yanlış bilgilendirilmiştir. F. “Türkiyelilik” kavramı tanımlanmadan değerlendirilmiştir Gazetedeki açıklamaya göre, ankete, Anayasa'nın 66. maddesindeki “vatandaşlık bağını” halkın nasıl tanımladığını belirlemek için deneklere 4 soru sorulmuştur(19 Mart 2007). Gazetede, bu amaç şu şekilde ifade edilmiştir “Anayasa, Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk'tür. diyor. Peki vatandaşlık bağını halk nasıl tanımlıyor? Halka göre öncelikli şart Türkiye'yi seviyor olmak. Onu Türkiyeliyim demek (%63,8), Müslüman olmak (%54,3) izliyor”. (gazete, 19 Mart, ön sayfa, anket, s.35) Ankette, “vatandaşlık bağını” halkın nasıl tanımladığını belirlemek için sorulan 4. soru ise “Etnik kökeni Türk olmak”tır (Şart mıdır?, şart değil midir? Şeklinde bu soruya “evet” diyenlerin oranı %45,64, “hayır” diyenlerin oranı %44,51'dir.). Bu açıklamanın, açık olarak ortaya koyduğu üzere, bu soruların konusu, Anayasa'daki, “ulusal kimliktir”, ulusal kimliğin, Anayasa'da “Türk” olarak tanımlanmış olmasıdır. Bu soruda, açıktır ki, “yurttaşlık” kelimesi Anayasa'nın 66. maddesindeki “ulusal kimliğin”, temel dayanağı olan “vatandaş” kelimesi anlamındadır. Sorudaki “gerçekten” kelimesinin ifade ettiği anlam ise, Türkiye'deki 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [185] Ali Tayyar Önder “bazı” kesimler için, Anayasa'daki ulusal kimlik tanımının kabul görmediği, bu tanımın geçerli olabilmesi için, bazı kesimlere göre, Anayasa'daki “vatandaşlık bağının”, “Türkiyelilik” ve “Türkiye'yi sevmek” olarak anlaşılması gerektiğidir. Açık olarak söylemek gerekirse, ankette, “etnik kökenin Türk olması” ve “Türkiyelilik” şartları karşı karşıya getirilerek, Anayasa'daki “Türk” tanımıyla, Türkiyelilik tanımı tartışmaya açılmış, kamuoyunun dikkati bu konuya çekilmiş olmaktadır. 1. Bu sorularla ilgili olarak belirtilmesi gereken birinci önemli husus, Türkiye'de, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde, hiçbir kesim, ulusal kimliğin, etnik kökene dayandırılmasını ve bu anlamda ulusal kimliğin “Türk” olarak tanımlanmasını önermemiş, savunmamış, bunu, tartışma konusu yapmamıştır. Türkiye'de, bölücü kesim tarafından tartışma konusu yapılmak istenen Anayasa'da, vatandaşlık bağı temelinde, Türk olarak tanımlanan ulusal kimliğin “Türkiyeli” olarak değiştirilmesi dayatması olmuştur. Ancak, halkın bu konuya ilgi göstermemesi ve yurtsever kesimin bilinçli tepkisi sonucu bölücü kesim amacına ulaşamamış ve konu kısa sürede gündemden düşmüştür. Dolayısıyla, Anayasa'daki ulusal kimlik tanımının temel dayanağı olan “vatandaşlık bağının” halk tarafından nasıl anlaşıldığını tespite yönelik bir soruda, halkın tartışma konusu yapmadığı bir “şartın”, “etnik kökenin Türk [186] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi olması şartının”, halk arasında bir tartışma konusu gibi gösterilmiş olmasını anlamak mümkün değildir. 2. Anketteki, Türkiyelik kavramıyla ilgili açıklamada, ankette, bu kavramın tanımlanmamış olduğu, deneklerin bu kavramı nasıl anlayıp anlamlandırdıklarının tespit edilmemiş olduğu belirtilmekte, bu kavramın siyasî terminolojideki açılımı ne kadar ifade ettiğinin ölçülmediği vurgulanmaktadır ve şöyle denilmektedir: “Burada dikkat çeken ve açıklanması gereken nokta, “Türkiyelilik” vurgusudur. Belki daha sonra başka araştırmalar yaparak bu konuda daha detaylı bilgi üretilmesi gerekli bulunacaktır. Ancak, bu araştırmada insanlarımızın Türkiyelilik kavramından ne anladıkları ile ilgili detay soru yoktu. Deneklere sorulan kavramları kendileri nasıl anlıyor ve anlamlandırıyorlar ise sorular o kapsamda önemliydi. Kanımızca, insanlarımız Türkiyelilik vurgusu yaparken, etnik kimliğe dayanmayan bir toplum tarifi yapıyorlar, içtenlikle ülke ve vatan sevgisi taşıyorlar. Fakat bu vurgunun içinde, siyasal terminolojideki bir açılımın ne kadar taşındığı ayrıca ölçülmelidir” (anket, s.40). Bu kadar açık bir açıklama karşısında, Türkiyelilik(Türkiyeliyim demek) kavramının, gazetede, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olma şartı olarak yoğun bir şekilde konu edilmesinin bir anlamı olmadığı ortadadır. Anketteki açıklamaya göre, halkın bu kavramdan ne anladıkları konusunda detay bir soru yoktur. Dolayısıyla, halkın bu kavramdan ne anladığı tespit edilmemiştir. Ayrıca, bağlayıcı olmayan bir “kanaat” olarak, halkın bu kavramı, “içten bir ülke ve vatan sevgisi” olarak algıladıkları tahmininde bulunuluyor. halkın bu kavramdan ne anladıkları ko-nusunda detay bir soru yoktur. Dolayısıyla, halkın bu kavramdan ne anladığı tespit edilmemiştir. Ayrıca, bağlayıcı olmayan bir “kanaat” olarak, halkın bu kavramı, “içten bir ülke ve vatan sevgisi” olarak algıladıkları tahmininde bulunuluyor. Bu durum karışsında, anketin kendi tespitiyle, “bir bilinmeyen” olan Türkiyelilik kavramını, Anayasa'da ifade edilen “vatandaşlık bağıyla”, daha da ötesi “yurttaşlık şartıyla” ilişkilendirmenin ne mantığı vardır ne de anlamı. Özelliklede, bu kavramı, “etnik kökeni Türk olmak” şartıyla karşıtlandırarak, bu konu üzerinde odaklanılmış olmasının anlamı yoktur. Çünkü, Anayasa'daki, “ulusal kimliğin Türk olarak tanımlanmasının şartı “etnik köken olarak Türk olmak” değildir. Türk devletine 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [187] Ali Tayyar Önder “vatandaşlık bağı” ile bağlı olmaktır. Aynen, Atatürk'ün tanımladığı gibi, Anayasa'da(66. madde) ulusal kimlik olarak Türk tanımı, “Ne mutlu Türk olana” değil, “Ne mutlu Türküm diyene” sözünün bir ifadesidir. Ve Atatürk'ün bu veciz ve ilkesel sözünde “Türkiyelilik” gibi bir kimlik ölçütü de yoktur. Ayrıca böyle bir kimlik tanımı, bilimsel olarak da geçerli değildir. Bu durumda, ankette bir “bilinmeyen” olarak açıklanan “Türkiyelilik” kavramını, yurttaşlık(vatandaşlık) şartını değerlendirmelerde ön plâna çıkarmanın nedenini anlamak mümkün olmamaktadır. 3. Ayrıca, ankette, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmanın şartlarıyla ilgili söz konusu 4 soru, tek bir sorunun seçenekleri durumunda değillerdir. Bu 4 soru, ayrı ayrı “müstakil” sorulardır. Her biri, deneklere, birbirinden bağımsız olarak, tek tek sorulmuştur. Dolayısıyla, bu sorulara verilen cevapların ayrı ayrı kendi bütünlükleri içinde değerlendirilmeleri gerekir. Ancak, gazetede, bu 4 ayrı, “müstakil” soru, “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı” olmak konulu tek bir sorunun seçenekleri gibi değerlendirilmişlerdir. Ve “öncelik” sıralamasına tabi tutulmuşlardır ve “etnik kökeni Türk olmak” şartı “Türkiye'yi sevmek şarttır”, “Türkiyeli olmak şartının” çok gerisinde, %13,96 oranıyla %11,46 oranlı “meslekler” tanımının yanında sıralandığı vurgulanmıştır. Yukarıdaki açıklanan nedenlerle, anketteki cevapların ayrı ayrı kendi ifade ettikleri anlamlar içinde değerlendirilmeleri gerekir. a) Birinci soruda, etnik kökeni Türk olmak şartı sorulmuş, bu soruya deneklerin %45,64'ü şarttır, %44,51'i şart değildir cevabı vermiştir. Bu oranlar, Türk halkının kökenine az değil çok önem verdiğini göstermektedir. Çünkü, Türkiye'de %10 dolayında, Türklük dışı kökene sahip bir nüfusun var olduğunu, Türkiye'de farklı kökenlerden milyonlarca insanın evlilik yoluyla akraba olduğunu ve bu insanların büyük çoğunluğunun kendisini Türk hissettiğini, Türk olarak tanımladığını bilen milliyetçi, yurtsever, bilinçli kesimin büyük çoğunluğunun bu soruya “şart değildir” cevabı vermemesi beklenir ve gerekir. Nitekim, anketteki veriler, bu tespiti açık bir şekilde doğrulamaktadır. Ankette, bu soruya, Türküm diyen, Türk olan grup(anket verileri doğru değerlendirildiğinde oranı %85'dir) %29 gibi küçük bir oranda “evet, şarttır” cevabı vermiştir. Ayrıca, Türklük dışında etnik bir kökene sahip olup da, kendisini Türk hisseden ya da “ulusal kimliğin” anayasadaki anlayışla Türk olarak tanım[188] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi lanmasını benimseyen bir kişinin, bu soruya, “hayır, şart değildir” cevabı vermesinden daha doğal ne olabilir! Dolayısıyla, anketteki, bu soruya “evet, şarttır” cevabı veren %45,64 gibi yüksek bir oran, Türk halkının büyük çoğunluğunun Türklüğünü çok önemsediğinin açık bir göstergesidir. b) İkinci soruda, müstakil olarak “Türkiyeliyim demek” şartı sorulmuştur. Bu soruya deneklerin %63,8'i “evet, şarttır”, %24,71'i “hayır şart değildir” cevabı vermiştir. Böyle bir soruya, yurdu Türkiye olan, bu ülkede yaşayan insanların büyük çoğunluğunun “evet, şarttır” demesinden daha doğal, daha makul bir şey olamaz. Bu insanların yurdu, ülkesi, memleketi Yunanistan mıdır ki, Rusya mıdır ki, İngiltere, Fransa, Meksika mıdır ki, “hayır, şart değildir” cevabı versinler! Sonuç olarak, ankette “Türkiyelilik” şartı, sayılan nedenlerle hiçbir amaca hizmet etmeyen, muğlâk, belirsiz bir şarttır. Buna rağmen, gerek gazetede, gerekse ankette, “Türkiyeliliğin” sürekli vurgulanmasını, odak haline getirilmesini açıklamak mümkün değildir. Ayrıca, bu kavram “etnik kökeni Türk olmak” şartıyla sürekli karşılaştırılarak, etnik köken şartının ilk üçe bile giremediğinin sürekli vurgulanmasının herhangi bir anlamı da yoktur. Bu şarta itibar edilmemesi aslında bir başka bakımdan çok anlamlıdır. Bu, Türk halkının, yüce Atatürk'ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözünü çok iyi anladığının bir göstergesidir! Ayrıca, anketin kendi verileri de dahil, tüm tespitler, Türkiye'de halkın %85'i aşan bir oranla, kendi iradî kabulüyle, kendisini Türk olarak görmesi, Türküm demesi karşısında “Türkiyelilik” ne ifade eder. Ayrıca, Anayasamızın 66. maddesinde “ulusal kimlik” etnik köken temelinde değil, “Devlete vatandaşlık bağı” temelinde “Türk” olarak tanımlanmıştır. Bu, somut gerçek karşısında “ulusal kimliği” Türkiyelilik tartışmalarına konu etmeye gerek yoktur. 4. Ankette, kişinin kendisini, kendi hissiyatına, iradî kabulüne göre tanımlamasına imkân veren ucu açık soruya, verilen cevaplarda, 48 milyon 709 bin “yetişkin” nüfus içinde “Türkiyeliyim” diyenlerin sayısı %0,23 (onbinde yirmiüç) oranıyla, “sadece” 112.000 kişi olmuştur. (anket, s.15) Türkiye'de, “ulusal kimlik” tanımı olarak Türkiyeliliği benimseyenlerin hepsi bu kadardır. Dolayısıyla, anketteki bu açık veri karşısında, esasen, “Türkiye Cum21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [189] Ali Tayyar Önder huriyeti yurttaşı olma” şartları arasında “Türkiyeliyim demek” şartına yer vermek dahi gerekmezdi. Her halükarda, ankette, “yurttaşlık şartlarının” değerlendirilmesinde, ankette, “kişinin kendi iradi kabulüyle” Türkiyeliyim diyenlerin, onbinde yirmiüç(%0,23) gibi “küçük” bir oran(112 bin kişi) olduğu gerçeği de değerlendirilmeliydi. Sonuç olarak, Ankette, T.C. yurttaşlığı şartı olarak “Türkiyeliyim demek” şartı yanlış bir yaklaşımla ele alınmıştır, Türkiyeli kavramının, anketteki tespitle, bir anlam ifade etmeyen, içi boş bir kavram olması nedeniyle “Türkiyeliyim deme şartının” ankette bir ölçüt olarak değerlendirilmesini ve bu tanımın ön plâna çıkarılmasını ne açıklamak ne de anlamak mümkündür. G. Türkiye etnik bir mozaik değildir Gazetede, Türkiye'nin toplumsal yapısıyla Bilimsel ölçütle, bir ülke- ilgili değerlendirme “Ren-gârenk bir ilk” nin etnik mozaik olarak başlığıyla verilmesine karşın anketteki veriler, tanımlanabilmesi için, o “Türkiye'yi etnik bir mozaik olarak ülkede tüm etnik grupla- tanımlamanın mümkün olmadığını ortaya koymaktadır.” rın “toplam” nüfusunun, Anketin, kendi verileriyle, Türk halkının ülke nüfusunun %35'ini %85'inin anadili Türkçe(günlük hayatta Türkoluşturması gerekir. çe konuşanların oranı %88) ve %99'unun dini Bu oran, anket verileri- inancı İslam'dır. Anket verileri, “bilimsel” temelde ve nin doğru değerlendiril“doğru” hesaplamayla değerlendirildiğinde, mesi halinde, Türkiye'de yaklaşık olarak, Türklerin nüfusu %85(62 mil%35 şartının çok altında, yon), Kürtlerin nüfusu %8,91(6,5 milyon), Arapların nüfusu %0,7(518 bin), Zazaların nü%15 olmaktadır. fusu %0,46(336 bin), Lazların nüfusu %0,3 Dolayısıyla, bu oranla, (220 bin), Kafkas kökenlilerin nüfusu (Çerkes, Türkiye etnik bir mozaik Gürcü, Çeçen ?) %0,29 (210 bin) toplam tüm “diğerlerinin” nüfusu %5 olarak tespit edilmektedir. Bilimsel ölçütle, bir ülkenin etnik mozaik olarak tanımlanabilmesi için, o ülkede tüm et-nik grupların “toplam” nüfusunun, ülke nüfu-sunun %35'ini oluşturması gerekir. [190] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi Bu oran, anket verilerinin doğru değerlendi-rilmesi halinde, Türkiye'de %35 şartının çok al-tında, %15 olmaktadır. Dolayısıyla, bu oranla, Türkiye nüfusu etnik bir mozaik olarak tanımlanamaz. Burada, tekrar önemle vurgulanması gereken husus, etnik kimliğin, temelde, başta dil ve dini inanç olmak üzere, töre, gelenek vb. öğelerin belirlediği “kültürel” bir olgu olduğudur. Etnik kimliği; kişinin içine Ne yazıktır ki, Devlet, doğduğu ailenin, içinde yetiştiği çevrenin yarım asırı aşan bir sürekültürel değerleri, ai-lenin, çevrenin dir, Türkiye'nin etnik bir kendine bakışı (emik) belirler. Dolayısıyla, etnik kimlik, doğuştan ka- mozaik olduğunu, âdeta, zanılan bir nitelik, genetik, biyolojik, ırkî, resmi bir görüş olarak ırsi bir özellik değildir. Bu nedenledir ki, et- benimsemiş, bununla da nik kimlik “kültür” ortamındaki değişime kalmayarak, bu yanlışı, bağlı olarak “değişebilirdir” (asimilasyon). halka ve genç nesillere Etnik kimlik tanımında geçerli tek ölçüt, kişinin “kendi iradi kabulüne”, “kendi hissi- empoze etmiştir. yatına”, “benimsemesine” dayalı kendi kimlik tanımıdır. Bu tanımda, kökeni inkâr olmadığı gi-bi, kişinin kökeninin “karışık” olup olma-masının da önemi yoktur. Türkiye'de geniş bir kesim, Türk halkının köken olarak çok “karışık” bir halk olduğu görüşünden hareketle, kestir-meden, Türkiye'yi etnik bir mozaik olarak görmekte, göstermektedir. Bu bakış, yukarıda, etnik kimlik tanımıyla ilgili verilen bilgiler temelinde bütünüyle yanlıştır. Türk halkı, bin yıla yakın, çağları aşan bir süre, özellikle aynı dini inanca sahip olmalarının kolaylaştırdığı yoğun bir “kaynaşma” söz konusudur. Etnik kimlik tanımında belirleyici olan, kökenin karışık olması ya da olmaması değil, kişinin kendi iradî kabulüdür. Bu temelde, halkının %85 gibi ezici bir çoğunluğu “Türküm” diyen, anket verisi olarak %88'i evinde, günlük yaşamında Türkçe konuşan ve %99'u Müslümanım diyen Türkiye'yi etnik bir mozaik olarak tanımlamak sadece bilimsel bir yanlış değil, insafsızlıktır. Ne yazıktır ki, Devlet, yarım asrı aşan bir süredir, Türkiye'nin etnik bir mozaik olduğunu, âdeta, resmi bir görüş olarak benimsemiş, bununla da 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [191] Ali Tayyar Önder kalmayarak, bu yanlışı, halka ve genç nesillere empoze etmiştir. Türkiye'nin dış politikasındaki en büyük zaaflarından biri, dış politikasını bu yanlış üzerine yapılandırmış olmasıdır. Bütünüyle yanlış ve bilimsel gerçeğe aykırı bu “kabul”, geleceği yıllar öncesinden planlayan Batılı'ların, Sevr'le(1920) bölemedikleri Türkiye'yi içten bölmek için, özellikle, Lozan Anlaşması(1923) sonrasında belirledikleri politikalarına; meşru bir zemin, bölücü etnik dayatmalarına gerekçe oluşturmak üzere, Türkiye'ye bilinçli olarak çok ince bir şekilde empoze ettikleri bilimsel dayanaktan yoksun bir yakıştırmadır. Türkiye'nin etnik bir mozaik olduğu “kabulü”, aynı zamanda, 1960'lı yıllardan ve özellikle Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra(1991) tek süper güç haline gelen ABD ağırlıklı çokuluslu küresel sermayenin, ulus devletleri etniklik temelinde bölerek kolay lokmalar haline getirmeyi, ulusları kimliksizleştirerek, ulusal direnci kırmayı, ulusal sınırları çözmeyi, sonuç olarak; dünyayı, küreselleşme adı altında kendi çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırarak, kendisi için açık bir pazara dönüştürmeyi hedefleyen genel politikasının Türkiye için öngördüğü stratejinin temel dayanağıdır. Devletin, bu gerçeği görerek, yıllardır Türkiye'nin aleyhine olarak sürdürülegelen, Türkiye'nin etnik bir mozaik olduğu kabulüne dayalı yanlış etniklik politikasından vazgeçmesi, bilimsel gerçekle desteklenen, ulusal yarar temelinde doğru bir etniklik politikası oluşturması, bugün Türkiye'nin ulusal bütünlüğünü hedef alan etnik dayatmaları ve tartışmaları, temelde gerekçesiz-geçersiz kılabilmesi için şarttır. SONUÇ Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” anketinin örneklemindeki yanlışlar, etnik kimlik tanımına yanlış yaklaşım ve hesap ve değerlendirmelerdeki yanlışlar nedeniyle geçerli kabul etmek mümkün değildir. * Bu araştırmadaki temel kavramlarla ilgili tanımlar ve istatistiki derlemeler “Türkiye'nin Etnik Yapısı Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler” isimli kitabımın 37. baskısından aktarılmıştır. ** Bu araştırmanın her hakkı mahfuzdur. Araştırmadan yapılacak alıntılar için, bu araştırmanın kaynak gösterilmesi gereklidir. [192] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi - EK Türkiye'deki Kürt Nüfus Ali Tayyar Önder A. Resmi Tespitler ve Bilimsel Veriler 1. Rusya'da yayınlanan, 1925 yılı Albontin İstatistiklerinde yer alan verilere göre(Nowi, Wostok, Mosow 1925, vii.116) Türkiye'deki Kürt nüfus yaklaşık 1.500.000'dur. (Prof. V. Minorsky, Kurdistan, Encyclopedia of Islam, s.l 131) Bu nüfus o tarihteki nüfusun yaklaşık %11'idir. 2. 1925 yılında Türkiye -Aşiretler Müfettişliği Müdüriyeti (asha'ir müdüriyeti)- kayıtlarına göre Türkiye'deki Kürt nüfus yaklaşık 96.000 çadırdır. (Prof. V. Minorsky, Kurdistan, Encyclopedia of Islam, s.l 131) Bu, 1 milyonun altında bir nüfusa karşılık gelmektedir ki, bu nüfus, oran olarak o tarihteki genel nüfusun yaklaşık %7'sidir. 3. Doktora çalışmasını Kürtler üzerine yapan Dr. Messouod Fany'nin, 1893 yılından 1930 yılına kadarki belgelere dayanarak 1930 yılında Türkiye'de tespit ettiği Kürt nüfus, genel nüfusun %6.6'sıdır. (Prof. Dr. A. Haluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, s. 30) 4. Devlet İstatistik Enstitüsü'nün (DİE) 1927 yılından 1965 yıllarına kadar ki Genel Nüfus Sayımları'nda anadil temelinde tespit ettiği Kürt nüfus verileri aşağıdadır. (%) 1927 8.7 1950 8.8 1960 6.7 1935 9.2 1955 7 1965 7.1 1945 7.9 5. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü öğretim üyeleri Prof. Dr. Aykut Toros, Araştırma Görevlileri İsmet Koç ve A. Erman Ozsoy'un projeksiyonlarına göre, 1992 yılında, anadili Kürtçe olanların nüfusu, genel nüfus içinde %6.2'dir. (Nüfusbilim, 1992, cilt. 14, s. 110) 6. KONDA A.Ş.'nin Milliyet gazetesi için İstanbul'un etnik yapısını belirlemek amacıyla Mart 1993 'te yaptığı ankette, kişi beyanı olarak kendisini Kürt + Zaza olarak tanımlayanların oranı %3.9'dur. (Zazalar Kürt değildir, bkz., s. 247, 248) 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [193] Ali Tayyar Önder 7. KONDA'nın Aralık 1993 anketinde, "kendinizi ne olarak hissediyorsunuz?" sorusuna Kürt ve Zaza olarak cevap verenlerin toplam oranı %4'tür. (TESEV, Prof. Dr. Binnaz Toprak, Doç. Dr. Ali Çarkoğlu, Türkiye'de Din Toplum ve Siyaset, 2000, s. 27) 8. TÜSES anketinde(1999, 50-51) kendisin Kürt olarak tanımlayanların oranı %6.3 olarak tespit edilmiştir. (TESEV, Türkiye'de Din Toplum ve Siyaset, 2000, s. 27) 9. TESEV, 1999 yılı anketinde, Türkiye genelinde, Türklük, T. C. vatandaşlığı, Müslümanlık, etnik kimlik seçenekleri karşısında, kendisini Kürt olarak tanımlayanların oranı % 1.4 olarak tespit edilmiştir. (TESEV, Türkiye'de Din, Siyaset ve Toplum, 2000, s. 27) 10. Diyarbakır Dicle Üniversitesi öğretim üyelerinden Rüstem Erkan tarafından 2004 yılı sonunda tamamlanan, Güneydoğu Anadolu'nun etnik yapısını belirlemek amacını da kapsayan ankette(Adıyaman, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Batman, Şırnak, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis), T. C. vatandaşlığı, dini kimlik, aile kimliği, aşiret kimliği ve etnik kimlik vb. seçenekler karşısında kendisini Kürt olarak tanımlayanların oranı %4 olmuştur. (Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Sosyal Yapısı ve Değişme Eğilimleri, s. 278) 11. AB Avrupa Komisyonu'nun Eylül 2005 tarihli Avrupalılar ve Diller başlıklı raporunda yer alan Eurobarometer anketi verileriyle, Türkiye'de anadili Türkçe olan nüfusun oranı %93, Türkçe dışında bir dil olanların oranı %9'dur. (%2'si iki anadilli, atö) (s. 2) Ankette, Türkiye'de Türkçe'yi 2. dil olarak beyan edenlerin oranı ise %6'dır. Bu veriler ortalamasıyla, Türkiye'deki toplam etnik nüfus anadil temelinde %7 olarak kabul edilebilir. Türkiye'deki toplam etnik nüfusun yaklaşık 2/3'ü Kürt "kökenlidir". Bu oranla, bu anket verileriyle Türkiye'deki Kürt nüfus oranı yaklaşık %4.62 olmaktadır. 12. ODAK Araş. Danış. Ltd. firmasının, Temmuz 2006 tarihli anketinde Türkiye'deki Kürt nüfus %7.2 olarak tespit edilmiştir. (Sorunun "köken" algılamasına açık olması nedeniyle, Kürtlerin nüfusunu %7.2'nin altında düşünmek de mümkündür.) 13. Türkiye'de Etnik Gruplar isimli kitabında, taraflı ve bilim dışı [194] 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 Milliyet Gazetesi “Biz Kimiz?” Anketinin Değerlendirmesi - EK bir yaklaşımla, 47 etnik grubun varlığını öne süren Peter Alford Andrews, 2000 yılı Türkiye nüfusuna dayalı Türkiye'de Etnik Dağılım başlıklı raporunda, Türkiye'de anlamlı bir nüfusa sahip etnik grup sayısını 3'e indirmiş ve bu raporda Kürt nüfusu "anadil temelinde" %8.36 olarak belirlemiştir (bu abartılı bir orandır). B. Göstergeler 1. Kürtçe anadil kursları ilgi görmemiş, açılan 9 kurs "talep yetersizliği" nedeniyle kapanmıştır. Anadilin, etnik kimliğin güvencesi olan "kültürün" temel bir öğesi olduğu gerçeği karşısında, anadil kurslarına bu derece ilgisizlik, bir gösterge olarak Kürt nüfusun ne kadar büyük ölçüde abartıldığını açıkça ortaya koymaktadır. 2. Yasal olarak izin verilmiş olmasına rağmen, bugün, Türkiye'de Kürtçe yayın yapan yerel TV sayısı sadece 2'dir ve bu kanalların izlenme oranları çok düşüktür. 3. Kürtlüğü temsil ettiği "sanılan" HADEP'in 1995 Milletvekili Seçimleri'nde aldığı oy %4.2, 1999 seçimlerinde aldığı oy %4.7'dir. HADEP'in yerini alan DEHAP'ın 2002 Milletvekili Seçimlerinde aldığı oy ise %6.2'dir (1.954.723 seçmen). Bu oranlar da, Türkiye'deki Kürt nüfusun ne büyük ölçüde abartıldığını ortaya koyan göstergelerdir. 4. SESAR Strateji Geliştirme Merkezi'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri dışındaki tüm bölgelerde(Orta Anadolu, Karadeniz, Akdeniz, Marmara, Ege bölgeleri) bu bölgelere 1990 sonrası göçmüş Kürt kökenlilerle, Aralık 2000'de yaptığı ankette, söz konusu grup içinde kendi beyanlarına dayalı olarak; Çocukların %84.23'ünün, gençlerin %70.65'inin, annelerin %16'sının, babalar dahil diğerlerinin %25.38'inin (grubun yaklaşık %70'inin) Kürtçe bilmedikleri tespit edilmiştir. * Ali Tayyar Önder, "Türkiye'nin Etnik Yapısı-Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler" 37. Baskı, s.47-52. 21. YÜZYIL Nisan / Mayıs / Haziran 2007 [195]