sabiha gökçen`in eserinde gazi mustafa ke- mal atatürk

Transkript

sabiha gökçen`in eserinde gazi mustafa ke- mal atatürk
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
SABİHA GÖKÇEN’İN ESERİNDE GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, AS PORTRAYED İN SABİHA
GÖKÇEN'S WRİTİNG"
ГАЗИ МУСТАФА КЕМАЛЬ АТАТЮРК В ПРОИЗВЕДЕНИИ
САБИХИ ГЁКЧЕН
Zeki ERGÜL*
Özet
Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen, “Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle
Geçti” adlı kitabından alıntılar yapan, yazar; Atatürk’ün bir demokrat karakter
taşıdığını, ne Faşizm ne de Komünizm sistemlerine itibar etmediğini anlatmaktadır.
Bunun için yazar, Sabiha Gökçen’in kitabından alıntılar yaparak Atatürk’ün
bağımsız bir karaktere de sahip olduğunu belirtiyor.
Anahtar kelimeler: Mustafa Kemal Atatürk, Sabiha Gökçen, Demokrasi, Bağımsızlık, Faşizm, Komünizm
Summary
As a real peacekeeper raised in wars, Mustafa Kemal Atatürk has put his life
on the line for the happiness of his people. He has fought for freedom against the
Imperialists, and after banishing these ruthless forces from the country, not only
did he establish the Republic, but he also made reforms in education and pioneered
in making investments to improve the economy. He also founded the Free Party
(Tur: Serbest Fırka) to bring about democracy in the country. However, we see that
reactionary forces try to prevent the seeds of democracy from falling onto the soil
to grow into saplings.
*
Araştırmacı-Yazar-Diş Tabibi
305
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
Those who denounce Mustafa Kemal, the great person who pulled a broken
nation from the backyard of time and built a country, are jealous, spiteful and
devoid of belief in human rights. Rarely do we see in world's leaders such
compassion for and belief in his people.
Key words: Mustafa Kemal Atatürk, Sabiha Gökçen, Frec Party, democracy
Kader ağlarını insafsızca ördüğü dönemde yıkılıp yakılarak harap olan bir imparatorluğu avlusundan çekip çıkararak bir devlet kuran O yüce adamı eleştirenlerin akıllarından zoru var herhalde.
Eğer Kurtuluş Savaşı yapılıp cumhuriyet kurulmasaydı, köy köşelerinden böyle ahkâm kesebilecekler miydi? Kimileri de köşe yazarları olarak televizyon başlarında büyük büyük konuşabilecekler miydi?.. Bu denli inkârcı olmanın sebebi acaba cumhuriyetle elde ettikleri nimetlere kavuşmak mıdır, ne dersiniz?
Sabiha GÖKÇEN’in ‘Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti’* eserinde Atatürk şunları söylüyor:
“İnsan ömrü yapacak işlerin azameti karşısında çok cüce kalıyor Gökçen…
Geçtiğimiz yerlerde fabrikalar görmek istiyorum, ekilmiş tarlalar, düzgün yollar,
elektrikle donanmış köyler, küçük fakat canlı tertemiz sağlıklı insanların yaşayabilecekleri evler…Büyük yemyeşil ormanlar görmek istiyorum. Gürbüz çocukların,
iyi giyimli çocukların, yüzleri sararmamış, dalakları şiş olmayan çocukların okuduğu okullar görmek istiyorum…
İstanbul’da ne medeniyet varsa, Ankara’ya da o medeniyeti getirmeğe çalışıyorsak, İzmir’i nasıl mamur kılıyorsak, yurdumuzun her tarafını aynı medeniyetle
kavuşturalım istiyorum. Dedim ya insan ömrü çok büyük işleri başarabilecek kadar
uzun değil… Mamur olmalı Türkiye’nin her tarafı, müreffeh olmalı…
Devletin yapamadığını,yapamayacağını, millet, milletin yapamadığını yapamayacağını devlet yapmalı… Her şey yalnız devletten ya da her şey yalnız milletten
beklemek doğru olmaz…. Devlet ve millet daima el ele olmalıdır, ülke sorunlarını
göğüslemede…
Ben yapabildiğim kadarını yapayım, sonra ne olursa olsun demek yok benim
kitabımda. Geleceği, geleceğin Türkiye’sini, geleceğin halkını düşünmek görevimdir. Bir iş aldık üzerimize, bir savaşın üstünden geldik, şimdi ekonomik alanda
savaş veriyoruz. Daha da vereceğiz. Bu heyecanı yaşatmak, bu heyecanın ürünlerini görmek istiyorum.”
Bir başka gün Atatürk şöyle konuşuyor. Sabiha Gökçen’in kitabından okuyalım:
“…Biz büyük savaşlar görmüş, büyük bir milletiz…. Ama savaşçı felsefeyi benimsemiş bir millet değiliz… Bu nedenle dünyanın nereye gittiğini, bu gidişin gele*
Sabiha Gökçen; Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti (Anıları Kaleme Alan: Oktay
Verel), Türk Hava Kurumu Yayınları: 2, İstanbul 1982.
306
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
cekte bize ne gibi olaylar hazırlamakta olduğunu bilmemizde, görmemizde yarar
vardır. Konuya sadece savaş ve barış açısından bakmak elbette ki yanlıştır.
Buna ekonomik açısından da, teknolojik gelişmeler açısından da, uygarlık açısından da bakmak gerektir. Kendimizi dünyadan soyutlayamayız. Dünya nimetlerinin emperyalist ülkeler tarafından zaman zaman pervarsızca paylaşıldığının ve bu
paylaşma esnasında gelişmemiş ülkelerin tarihten silindiğini hafızalardan da silmek kadar gaflet olmaz.
Dünyanın bugünkü durumu hiç de parlak görünmüyor. Her ülke, gençliğini
bir başka ideolojiye sahip olarak yetiştirmeye gayret içinde. İtalya faşizan ideolojisine dört elle sarılmış. Bu ülkenin diktatörü olan Mussolini ülkesini sekiz milyon
faşist gencin süngüsü üzerinde yaşadığını haykırıp duruyor. İtalya gençlerine kara
gömlekler giydirerek çoktan tarihe gömülmüş bulunan Roma İmparatorluğunu
yeniden kurmaya bu şartlandırılmış gençlere aşılamağa çalışıyor.
Almanya’da Hitler’in yaratarak geliştirmekte olduğu Nazilik de faşizmin bir
başka, bir büyük tehlikeli benzeridir. Hitler bir ırkçıdır. Dikkat buyurunuz, milliyetçi demiyorum, ırkçı diyorum. Alman ırkını en üstün ırk olarak gören bir mecnundur. Tekmil Alman gençliğini peşine takmış, onlara bu ideali aşılamıştır.
Moskova ‘da oynanan oyun ise bir başka türlüdür… Stalin yalnız kendi gençliğine değil, dünya gençliğine komünistlik ideolojisini aşılamaya çalışıyor. Komünistlik propagandasını, fukarası ve cahili çok ülkelerde ne kolay taraftar topladığı
ise ortada bir gerçektir. Ancak komünistlik de bir ideolojidir. Tabiî bugün sayıları
artık pek azalan şeriatçı, ümmetçi akımlardan hiç bahsetmeyeceğim… Şimdi değerli konuklarım ve arkadaşlarım, ülkemizin ve ulusumuzun yarını ile ilgili olarak
ideolojiler konusunda ki fikirlerini, görüşlerini, düşüncelerini açıkça söylesinler
burada…Bizim için bu saydığımız ideolojilerden biri gerekli mi? evetse, niçin?
Hayırsa, neden? Ve bizim için en doğru yol hangisidir, bunu bulup çıkartmalıyız.”
Doktrinler üzerinde Türk fikir adamları, devlet adamları, hatta sanatçılar da
katılıyor, bu toplantıların çoğuna… Batılı bütün fikir ürünleri derlenip toparlanıyor,çevriler yapılıyor, yeni ekonomik ve felsefî düşünceler Atatürk’ün masası üzerinde tartışma konusu ediliyor. Tartışmaların başlarında en az konuşan iki kişi göze
çarpıyor. Biri Atatürk diğeri İsmet İnönü. Onlar çoğunlukla dinliyor, çevirileri geç
saatlere kadar okuyorlar.
Fazla heyecanlı olanlar “Bize batının çoktan uyguladığı bu sağlam ve sağlıklı,
doktrinlerden biri gerekli” diyorlar. Bir gurup da bunlara “Belki haklısınız ama,
bizim ülkemizde bu doktrinlerin uygulandığı ülkelerin ulusları arasında çok fark
var. Hele incelemelerimizi daha bir derinleştirelim, daha sonra karar verelim.”
diyorlar.
Sosyal ve ekonomik uygulamaları ile Almanya, Fransa, İngiltere, Sovyetler
Birliği, Amerika, İtalya ve bazı Balkan ülkeleri de bu tartışmaların içine giriyordu.
Buralardaki uygulamalar ve sonuçları ile ilgili konuşmalar şafak sökene kadar devam ediyordu.
307
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
Atatürk özgür düşünce altında bir gerçeğin herkes tarafından kabul edilmesine
çalışıyordu. Alman ideolojisine hayran olanlar şöyle savunuyorlardı:
“Efendim, Türkiye’miz hemen hemen tamamıyla kendisine dost olmayan devletlerle çevrilidir. Bu gerçeği göz önünde bulunduracak olursak, ordumuzu her
zaman için çok kuvvetli ve cenge hazır durumda tutmak zorunda bulunduğumuzu
kabul etmeye mecbur oluruz. Ordumuzun esasını gençler oluşturduğuna göre gençlerimizi daha ilkokuldan itibaren askeri bir disiplin altında yetiştirmek çok yerinde
olur inancındayız.”
İşte uzun geceler boyu bu çalışmaların ardından,Atatürk:
“Yani gençlerimize ideoloji olarak Faşizm ve Nazizmi mi benimsetmeliyiz, bunu mu öneriyorsunuz?” diye sorunca:.
Karşı taraf şu cevabı vermişti:
“Yurduna bağlı disiplinli bir gençlik yetişecek olursa, milletçe rahat ederiz gibi geliyor bize. Daha açık söyleyecek olursak, komünist gençliğe her zaman böyle
disiplinli bir gençlik tercih ederiz.”
Atatürk:
“Hayır!.. Ne komünizm, ne faşizm… Bu iki ideoloji de memleketimizin, ulusumuzun gerçeklerine karakterine asla uymaz… Şunu da hemen ilâve edeyim ki, ne
faşizm ne de nazizmin sonu yoktur. Ben belki bunu görecek kadar yaşayacak değilim… Bu işin sonu savaştır. Ve bu savaşın sonunda ne faşizm, ne de nazizmin ayakta kalabilmesine olanak görmüyorum.” (S. Gökçen, s. 154)
“… Ülkemiz teokrasi ve monarşi geriliğinden kurtulacak, cumhuriyet rejimini
benimsemekle demokrasiye doğru bir adım atmıştır. Çünkü Türk ulusunun karakterinde özgürlük vardır.Demokrasi vardır. Eşitlik inancı vardır.”
Bir konuşmacı Fransız rejiminden bahsederken, Atatürk:
“…Haa! Bakın bu önemli bir konudur. Bana kalırsa Fransa’nın bugünkü demokrasi dejenere olmuş bir demokrasidir. Ve eninde sonunda kendileri bu demokrasiye yeni bir düzen vermek zorunda kalacaklar. Bu bir tarihi zorunluluktur. Leon
BULUM gibi aşrı bir sosyalist, üstelik soyca Fransız, dince Katolik olmadan Fransa’nın kaderini eline geçirebiliyor… Yürümez bu iş… Bir kere demokrasi geleceğini ancak ve ancak akıl ve bilimden alır. Bunlardan yoksun bir yönetime demokrasi
demeye olanak yoktur.
Demokrasinin temelinde kişinin çıkarları değil, geniş halk kitlelerinin ve ülkenin genel çıkarları egemendir. Böyle olmalıdır. Bir de özgürlükçü demokrasinin
durumu var. Özgürlüksüz demokrasi olmayacağı gibi, demokrasisiz özgürlük de
düşünülemez. Bunlar birbirlerinden ayrılmaz ikiz kardeşlerdir…”diyor.
Tartışmalar bu boyutuyla günlerce devam ediyor. Bu inancından dolayı Serbest Fırka Partisini kurdu. Sonuç çok kötü oldu ve bu partiyi kapatma zorunda kaldı.
****
308
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
Serbest Fırka’nın başına kendisinin en güvendiği arkadaşlarını getirirken kız
kardeşini de bu partinin kurucuları arasına yerleştirmiştir. Ve bizzat kendisi şunları
söyler: “En yakınlarımı, en güvendiğim kişileri partiye yerleştirdim.” Ama hayal
kırıklığına uğradığını da belirtir.
“Hayatımda en çok isteyip de maalesef bugüne kadar göremediğim şeylerin
başında yurdumuzda demokrasinin kurulması konusu geliyor. Türk ulusu çok zekidir.Kendisi için hayırlı olan şeyleri kavramakta gecikmez Sabiha… Girişmiş olduğum denemelerin istediğim gibi sonuç vermemiş olmasının nedeni, halkın bu rejimi
istememesi değildir kuşkusuz. Demokrasinin gelmesi ile bazı kesimlerin de huzuru
kaçacaktır; bu bir gerçek. Onlarda bu girişimimi şu ya da bu kanallardan baltaladılar. Sonra devrimlerin karşısında olan, az da olsa, bir çıkar gurubu bilinçlenmemiş halkı kışkırttı.
Onlara lâiklik ilkeleri dışında, cumhuriyet ilkeleri dışında bazı vaadlerde bulundular. İşte buna hiçbir zaman tahammül edemezdim..Bu gibi hareketler genç
cumhuriyetimizi daha pek körpe iken ağır bir şekilde yargılayabilirdi. Benim samimiyetimi bir yerde istismar etmek istediler…
…Ülke çıkarları yerine, kişisel çıkarlar, ya da gerici akımların başkaldırması
halinde tecelli eden bu olay içimde ölene kadar bir utku olarak kalacaktır. Ancak
şuna kesinlikle inanıyorum ki, demokrasi gereği olan çok partili bir dönemle, Türkiye’mizde gelişecektir. O zaman ben hayatta olmasam bile ruhumu bilseniz ki, şad
olacaktır. Ancak bu dönem için de tek korkum, bu güzelim yönetim tarzını yozlaştıracak, onu anlamsızlaştıracak, hatta ve hatta halkın gözünden düşürecek kişiler ve
partiler çıkmasıdır.” (S. Gökçen, s. 173)
Atatürk diyor ki: “Dünü unutursanız yarın hatalara düşmekten kurtulamazsınız.” Acaba biz bu hataya düşmedik mi? Batılılar gibi düşünecektik,Türk gibi yazıp
konuşacaktık. Dileklerinden birisi buydu. Yapabildik mi?
Yazımın başında belirttiğim gibi, kader ağlarını insafsızca ördüğü dönemde
yıkılıp harap olan bir milleti, eski zaman avlusundan çekip çıkararak bir devlet
kuran O yüce insanı eleştirenlerin demokrasi ve insan haklarına olan inançlarından
ne denli yoksun, kıskanç ve kindar olduklarını görüyoruz. Bu sevgiyi bu inancı
bugüne kadar hangi liderde görebilirsiniz?
Baykuşlar muştulayıcı ve iftiracı oldular. Şeytanın iflası, şeytanın şerbetiyle
son bulacaktır. Yangın çıkarmak isteyen sabotaycılar önce kendilerini yok edecekler. Şu unutulmamalıdır ki; on kasımlar Mustafa Kemallerin doğum günüdür. Bundan asla şüphe edilmemelidir.
Savaşların yetiştirdiği gerçek bir barışçı olan Mustafa Kemal Atatürk, insanların mutluluğu için kafasını koltuğuna alarak, emperyalistlere karşı bağımsızlığı
savunup, yuvaları yıkan emperyalistleri yurttan kovduktan sonra, cumhuriyeti kurmakla yetinmeyip, ülkenin eğitiminden başlayıp, ekonomisini ele alarak kalkınması
için unutulmaz yatırımların yapılmasında öncüllük ederken, demokrasinin gerçekleşmesi için Serbet Fırka’yı kuruyor. Ama görüldüğü gibi gerici güçler demokrasi
fidanlarını vermek için, onun toprağa düşmesine engel oluyorlar.
309
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
Bulanık yaşamın artıklarıyla büyüyenler yönetimlerde söz sahibi olunca devletin bin türlü yokluk içerisinde kurduğu fabrikaları, kamu mallarını satarak borç
ödemeye kalktılar. Geçmişin sentezini millet olarak derinlemesine yapamayınca,
zorba firavunların türediğini görüyoruz. Bugünlerde o nedenle akılcılarla, nakilciler
arasında ki kavga hız kazanmaktadır. Atatürk’ün varlığıyla bu kavgayı akılcılar
kazanmıştı ya şimdilerde neler oluyor? Gün be gün belirsizliği yaşıyoruz.?
Hiç devlet suç işler mi? Görünen köy kılavuz istemez. Devlete suç işletmek isteyenler çoğalıyor. Devlete suç işletmek isteyenler o devletin sonunu getirirler.
Bu yazıyı okuyanlar Atatürk’e diktatör diyenler için söyleyecek sözü bulabilecekler mi? “Benim karakterimde bağımsızlık var.” diyen insana nankörce saldıranlar, saldırılarına devam etmektedirler. Türkiye de siyası menfaatler, çıkarlar fabrika
gibi çalışmaktadır.
O; çatlayan atların sırtında vatan için canlarını verenlerle omuz omuza yaşamıştı. O sıska öküzlerin çektiği kağnılarla top mermileri taşıyan yaşlı kadınlarla
birlikte yaşamıştı. Mermi taşıyan kadınlarımızın soğuktan donduğuna Mustafa
Kemal şahit olmuştu. O kan deryasının içinden çıkarak bir milletin dirilişi için
imza atmıştı. Daha sonra o; “Yurtta barış, dünyada barış”ı savunmuştu. İşte Mustafa Kemal Atatürk bunların toplamıydı. Bu yüce insana yakışmayacak şekilde dil
uzatanlar günahın ötesinde,ülkenin geleceğine de kötülük etmekteler…
310