deniz güvenliğine yönelik gelişmeler ve türkiye`nin durumu
Transkript
deniz güvenliğine yönelik gelişmeler ve türkiye`nin durumu
KÜRESEL DENİZ GÜVENLİĞİ SORUNLARI VE DOĞURDUĞU SONUÇLAR 1. Giriş: Avrupa Parlamentosu Güvenlik ve Savunma Alt Komitesi’nin talebi üzerine Finlandiya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (FIIA) ve İsveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (SIIA) tarafından “AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikasının Deniz Boyutu: Jeostratejik Deniz Sorunları ve AB İçin Sonuçları (The Maritime Dimension Of CSDP: Geostrategic Maritime Challenges And Their Implications For The European Union)“ başlıklı ortak bir araştırma raporu hazırlanmıştır.1 Rapor, küresel deniz ortamının değişen doğasını ve bunun AB için sonuçlarını ele almaktadır. Bu itibarla; değişen jeopolitik ortamın başlıca deniz ikmal yolları üzerindeki potansiyel sorunları nasıl etkilediği ve bu değişikliklerin Avrupa Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’nda ne tür zorunluluklar dayattığı analiz edilmekte; bu sorunlarla mücadele etmek için AB’nin kapasitesi tartışılarak, AB’nin devam eden deniz operasyonlarının etkinliği değerlendirilmektedir. Bu kapsamda raporda dile getirilen hususlar, özetle aşağıdaki başlıklar altında sunulmuştur: 2. Küresel Deniz Ortamı: Küresel deniz ortamı, çok kutuplu dünya düzeni ve küresel jeopolitikteki değişiklikler sonucu büyük bir dönüşüm geçirmektedir. Gücün mevcut dağılımı, artan ekonomik bağımsızlık ve jeostratejik eksenin Asya’ya kayması, Soğuk Savaş sonrası döneme nazaran farklı bir deniz güvenlik ortamı yaratmıştır. Deniz kaynaklı ticaret son çeyrek yüzyılda dörde katlanmıştır. Küresel ısınma, teknolojik değişiklik ve ekonomik uygulanabilirlik sayesinde yeni deniz yollarının açılması mümkün hale gelmiştir. Bu kapsamda Kuzey Buz Denizi’nde yeni suyollarının açılması Avrasya kıtasını bir adaya çevirerek, jeostratejik dengeyi değiştirme potansiyeline sahiptir. Aynı şekilde bir diğer kritik altyapı projelerinden olan ve Afrika, Ortadoğu ve Pasifik arasındaki deniz ticaret yollarını 600 deniz mili kısaltacak olan ve güney Tayland’dan geçmesi planlanan “Kra Isthmus Kanalı” projesi, önemli stratejik sonuçlar doğuracaktır. Deniz ticaret akışı aynı zamanda insan kaçakçılığı, uyuşturucu trafiği, korsanlık gibi suçlar ve bazı durumlarda terör bağlantılı faaliyetler nedeniyle risk altındadır. Gelişen dünyada güvenlik sorunları çeşitli ve öngörülemez bir karmaşıklığa sahiptir. Söz konusu karmaşıklık ve karşılıklı bağımlılık gelecekteki krizlerin niteliğini belirleyecektir. Başka bir deyişle, dünya coğrafi olarak kümelenmiş ve iç içe geçmiş birbirini etkilemeye eğilimli kriz faktörlerinden oluşan çoklu krizlerle (polycrises) karşı karşıya gelebilecektir. 1 Bahse konu rapora http://bookshop.europa.eu/en/the-maritime-dimension-of-csdp-pbBB3213048/ adresinden ulaşılabilir. 1/22 Denizlerin öneminin artmasının arkasındaki bir başka kilit unsur, ABD’nin jeostratejik vizyonunda süregelen değişimdir. Ekonomik baskı ve yükselen yeni güçlerle karşı karşıya kalan ABD, Soğuk Savaş sonrası uyguladığı “Devlet inşa etme operasyonları”ndan çekilmekte; onun yerine daha ılımlı bir vizyon olan “Küresel ortak varlıklar (Global commons)2”ın erişimine hakim olmak ve bununla ilişkili küresel akışı güvenceye almak istemektedir. ABD, 2011 Ulusal Askeri Strateji belgesinde “Küresel ortak varlıklar ve küresel irtibatlı alanları” mevcut ve gelecekteki stratejik ortamın kilit unsuru olarak tanımlamıştır. ABD, söz konusu politik, ekonomik ve stratejik buyruk sayesinde uluslararası normları güçlendirerek ve ortak askeri yetenekleri muhafaza ederek, küresel ortak varlıkların kullanımını ve serbest erişimini temin etmek isteyecek ve küresel gayretlere liderlik etmeyi sürdürecektir. İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren denizdeki askeri güç dengesi ABD tarafından tayin edilmektedir. ABD, Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında da deniz gücü üstünlüğünü devam ettirmiştir. Ancak, yeni güç merkezlerinin ortaya çıkışı küresel deniz dengesini derinden etkilemektedir. Son yirmi yılda yükselen güçler iddialı donanma geliştirme programları başlatmıştır. Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya karasularının ötesinde güç uygulayabilecek gemi ve amfibi savaş yeteneği geliştirmektedir. Bu kapsamda ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya’nın deniz gücü kapasitesi aşağıda sunulmuştur. Devletler Uçak Gemisi Diğer Su Üstü Denizaltı Gemileri ABD Çin Rusya Hindistan Brezilya 11 103 78 32 20 14 Yükselen 1 1 1 güçlerin deniz 71 71 65 15 5 gücü kapasitesini Büyük Amfibi Muharip Gemisi Devriye Gemisi 29 28 1 211+ 80 1 61 2 42 geliştirmesinin pek çok nedeni bulunmaktadır. Öncelikle, Doğu ve Güney Çin Denizi’nden Arap Körfezine ve Akdeniz’e kadar dünya denizleri pek çok aktif ve pasif deniz uyuşmazlıklarını içinde barındırmaktadır. 2 Sürdürülebilir kalkınma olgusunun kavramlarından biri olan “Küresel Kamu Malları (Global Public Goods)”, sürdürülebilir kalkınma ile ilgili olarak çevre, sağlık, bilgiye erişim, barış, güvenlik ve insan hakları gibi konuları kapsamaktadır. Bununla birlikte çevre alanında çalışan bazı gruplar çevrenin “Küresel Kamu Malları” arasında ticari bir mal olarak değerlendirilemeyeceğini, onun yerine çevre konularıyla ilgili olarak “Küresel Ortak Varlıklar (Global Commons)” ifadesinin tercih edilmesi gerektiğini ifade etmektedir. 2/22 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS)’nin zayıflığı göz önüne alındığında, askeri gücünü sağlamlaştıranlar, deniz uyuşmazlıklarında yasal belirsizlikten en fazla fayda sağlayabilecek taraflar olabilecektir. İkinci olarak, yeni güçler açısından büyüyen ekonomik kapasiteleri ve ihtiyaçları için kritik deniz yollarının ve altyapılarının korunması ve kontrolünün önemi artmıştır. Ayrıca, petrol fiyatlarındaki hızlı artış ve ham metale artan talep birçok deniz bölgesinde kıyı ötesi arama ve sondaj çalışmalarının artmasına sebep olmuştur. Üçüncü olarak, kıyı sularının önemi artmıştır. Yeni eğilim, ülkelerin sığ sulardaki deniz yeteneklerini birleştirmesi üzerinedir. Son olarak, deniz gücü uluslararası statü ve askeri maharetin görünür ifadesi olmayı sürdürmektedir. Öte yandan; Amerikan ve Batı gücüne karşı tarihsel önyargı ve askeri özerklik arzusu söz konusu donanma inşasını teşvik eden diğer unsurları oluşturmaktadır. Bu durum, yeni güçler arasında ve bu güçler ile ABD arasında potansiyel bir karşılıklı cepheleşme ortamı doğurmaktadır. ABD ve Çin’in Asya-Pasifik bölgesinde müttefik bulma rekabeti kendi toprak iddialarını desteklemek için büyük güçleri kullanmak isteyen küçük devletlerin korku politikası davranışlarını artırabilecektir. Gelecekte deniz güvenliği ortamının nasıl şekilleneceğine ilişkin çeşitli senaryolar geliştirilmektedir. Bu senaryolardan birine göre, artan karşılıklı ekonomik bağımlılık ve güç yayılımı denizlerde çok taraflı işbirliğini teşvik edecektir. Donmuş deniz uyuşmazlıkları denizlerdeki doğal kaynakların ortak işletilebilmesi ve deniz yollarının güvenliğini sağlamak için çözülecek ve uluslararası aktörler deniz kaynaklarını korumak ve terörizm, korsanlık ve ulus ötesi suçların etkisini engellemek için uyum içinde çalışacaktır. İkinci senaryoya göre, küresel deniz yönetimi sistemi Çin ve ABD arasında artan rekabet nedeniyle çökecek ve uzun vadede iki deniz bloğu oluşacaktır. Bu kapsamda ABD, Atlantik ve onun bir parçası olan Kuzey Pasifik’te egemen olurken, Çin, Asya-Pasifik’te hakim güç olabilecektir. Üçüncü senaryoya göre, güç yayılması büyük güç çatışmalarını engelleyecek, fakat karşılıklı anlaşmaya dayalı küresel rejimi de zayıflatacaktır. Onun yerine bölgesel güvenlik sistemlerinin gelişmesine ağırlık verilecektir. Asya Pasifik Bölgesi’nde Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) güçlenecek ve deniz uyuşmazlıklarının çözümlenmesine katkı sağlayacak; Hint Okyanusu’nda Hint Okyanusu Donanma Sempozyumu (Indian Ocean Naval Symposium) 3 benzer bir rolü yerine getirmek için gelişecek ve Akdeniz’de ise, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı (Euro-Mediterranean Partnership-EMP) uzun süredir devam eden uyuşmazlıkların üstesinden gelecektir. Dördüncü senaryoya göre, mevcut deniz gücünün yeniden dengelenmesi küresel bölünmeye yol açacaktır. Deniz gücü sadece farklı devletler ve bölgeler arasında değil, aynı Hint Okyanusu Donanma Sempozyumu, Hint Okyanusu’na kıyısı olan devletlerin donanmaları arasında deniz işbirliğini artırmak amacı güden gönüllü bir girişim olup, 35 üyesi bulunmaktadır. 3 3/22 zamanda devletler ve devlet dışı aktörler arasında da yayılacaktır. ABD, deniz gücü üstünlüğünü korumasına sürdüremeyecektir. rağmen, İşlevsiz olan küresel bölgesel deniz ve varlıklarının küresel yönetim garantörü olmayı sistemleri boşluğu dolduramayacak, ekonomik milliyetçilik ve korumacılık yükselecek ve sonuçta küresel ticaret akışı bozulacaktır. Böylece, muhtemel ülkesel çatışmalar ve bölgesel gerilim artacaktır. 3. AB’nin Deniz Komşuları: AB’nin deniz komşuları farklı bölgelerden oluşmaktadır. Bunlar Baltık Denizi, Akdeniz ve Karadeniz olmak üzere üç iç deniz ile Atlantik ve Batı Afrika kıyıları boyunca uzanan önemli deniz yollarıdır. Bu deniz alanları AB’nin ticaretine, enerji ve besin arzına geçiş yolu sağlamakta; aynı zamanda ekonomik gelişmenin ve Avrupa güç projeksiyonunun merkezi olup, AB’yi küresel ticaret akışına bağlamaktadır. a. Akdeniz: Akdeniz, küresel deniz ticaretinin %30’u ve petrol trafiğinin %25’inin geçtiği bir geçiş alanıdır. AB’nin, Ortadoğu ve Asya’yla deniz ticaretinin çoğu Akdeniz güzergahından geçmektedir. Ancak, Akdeniz’deki ticari akış diğer deniz bölgelerindeki gelişmelere bağlı ve entegredir. Bu kapsamda, Aden Körfezi’ndeki istikrarsızlık Asya trafiğinin bir kısmını Ümit Burnu’na çevirmiştir. Benzer şekilde 2014 yılında tamamlanması beklenen Panama Kanalı’nın genişlemesi, Doğu Asya’dan Avrupa’ya olan akışın yönünü Akdeniz dışına yönlendirebilecektir. Akdeniz aynı zamanda bazı kritik enerji ve iletişim altyapılarına da ev sahipliği yapmaktadır. Bunlar Avrupa ve Kuzey Afrika’yı birbirine bağlayan dört adet doğal gaz boru hattı, birçok sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) terminali ve deniz altı iletişim kablolarını içermektedir. Bunların yanı sıra, AB’nin mevcut balık filosunun yarısı Akdeniz’dedir. Akdeniz’e giriş üç önemli tıkanma noktasından (chokepoint)4 kontrol edilmektedir. Bunlar, Cebelitarık Boğazı, Süveyş Kanalı ve Türk Boğazları’dır. Süveyş Kanalı ve kanaldan geçemeyecek büyüklükteki tankerler için bir alternatif olarak oluşturulan SUMED (Suez– Mediterranean) boru hattı, İran Körfezi’nden Avrupa’ya geçen petrol gemileri için stratejik güzergahlardır. Öte yandan, Hazar Denizi’nden petrol ihracının artması Türk Boğazları’nın önemini artmıştır. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden itibaren, NATO’nun askeri hakimiyeti ve ABD’nin Altıncı Filosu’nun varlığı nedeniyle Akdeniz’de konvansiyonel güvenlik sorunu ile karşılaşılmamıştır. Ancak, Doğu Akdeniz’de Rusya ve Türkiye’nin yeniden ortaya çıkışı ve Dünyada yaklaşık 200 civarında boğaz ya da kanal bulunmaktadır. Fakat, bunlardan yalnızca çok azı petrol nakliyesinde önemli bir yere sahip olup, bu ana geçiş noktaları “Tıkanma noktaları (Chokepoint)”olarak anılmaktadır. Tıkanma noktası deniz trafiğini (Özellikle petrol trafiğini) durdurmak için bloke edilebilecek veya kapatılabilecek bir kanal veya boğazı ifade eder. Bu noktalardaki problemler, küresel enerji güvenliği bakımından kritik sonuçlar doğurmaktadır. 4 4/22 artan girişkenliği ile Çin gibi bölge dışı devletlerin artan varlığı, Avrupa çapında savunma bütçelerinin azalmasıyla birlikte ele alındığında, uzun vadeli bir dönüşümün başladığını göstermektedir. Bu kapsamda, Rusya donanması 2008 yılında yeniden Akdeniz’e dönmüş ve o tarihten itibaren bölgede düzenli tatbikatlar yaparak ve Suriye’deki Tartus askeri donanmasının ikmaliyle ilgilenerek, bölgedeki varlığını yeniden inşa etmeye çalışmaktadır. Çin ve İran, 2012 yılında ilk defa savaş gemilerini Süveyş Kanalı’ndan geçirmiş olup, gelecekte bu bölgede daha fazla bayrak göstermek niyetindedir. Öte yandan, Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de iddialı donanma gemisi inşa programı bölgesel güvenlik içeriğini şekillendirecektir ki Türkiye önümüzdeki 20 yıl içinde Fransa ve İngiltere’nin iki katı kadar bir savaş gemisini kendi askeri teçhizat envanterine eklemek istemektedir. Yeni aktörlerin varlığı ve Avrupa’da azalan savunma bütçelerine rağmen, NATO’nun üstünlüğü yakın gelecekte de devam edecektir. NATO’nun füze savunma kalkanı inşası doğrultusunda ilave donanma yetenekleri Akdeniz’e kaydırılacaktır. Ancak, NATO dışı güçlerin varlığı ve bölgede artan askeri güç, istenmeyen olayların meydana gelmesi ihtimalini artırmaktadır. Bu kapsamda; AB üyesi olmayan Akdeniz ülkelerinin deniz gücüne ilişkin sayısal veriler aşağıda sunulmuştur. Ülkeler Cezayir Mısır İsrail Lübnan Libya Fas Suriye Tunus Türkiye Denizalt ı 4 4 3/6 Büyük Gemisi 3 8 2 1 3 14 18 Su Üstü Muharip Gemisi 24 51 59 11 11 49 32 25 52 Devriye Muharip Gemisi Mayın 14 4 7 27 Batı Akdeniz ile Doğu Akdeniz’in güvenlik ortamı arasında belirgin farklar bulunmaktadır. Doğu Akdeniz’de güvenlik ortamı Türkiye ve Rusya ile İran Körfezi ve Hint Okyanusu’ndaki ortamla bağlantılı olarak şekillenirken, Batı Akdeniz Sahra ve Atlantik bölgesindeki dinamiklerle bağlantılı sorunlarla karşı karşıyadır. Batı Akdeniz’deki temel güvenlik riski Sahra ve Batı Afrika’daki artan istikrarsızlıkla ilgili olup, bu kapsamda yasadışı göç, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı ile terörizm ve suç örgütlerinin varlığı artmıştır. Küresel ve bölgesel gelişmelerin sonucu olarak, gelecekte Akdeniz’in jeostratejik önemi artacaktır. Bu durum, Akdeniz bölgesinin ekonomik ve politik dinamizmini artırabilecek, ancak, aynı zamanda gerilim ve çatışmayı artırarak, Akdeniz’deki deniz 5/22 güvenliğini sarsabilecektir. Öncelikle Libya, Mısır ve Suriye’deki devlet otoritesinin yıkılması; teröristler, kaçakçılar ve suç örgütleri için güvenli bir ortam sağlayan denetimsiz deniz alanlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Suç ağları ve terörist gruplar Mağrip, Sahra ve Güney Arap Yarımadası’ndaki kontrolsüz deniz alanlarından şimdiden yarar sağlamaktadır. Bu durum Avrupa’ya insan ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi illegal akışı da artırmaktadır. Gelecekteki bir başka sorun, Doğu Akdeniz’deki son doğal gaz keşiflerinin İsrail ve Türkiye’nin karışabileceği bir çatışmaya sebebiyet vermesi olacaktır. Doğal kaynaklar ve deniz sınırları uyuşmazlıklarına ilişkin artan gerilim, bölgesel işbirliğini azaltacak ve enerji kaynaklarının işbirliği içinde kullanılmasını engelleyebilecektir. Atlantik’ten Pasifiğe doğru olan küresel güç değişimi ile ABD ve Çin arasındaki artan rekabet, Akdeniz bölgesini doğrudan etkilemektedir. Bu küresel düzeyde stratejik deniz yollarının birbiriyle bağlantılı olmasının kaçınılmaz bir sonucudur. Öte yandan, Akdeniz’den geçecek gemi sayısının 2025 yılına kadar iki veya üç katına çıkacağı; bunun yanı sıra iklim değişikliğinin sonuçlarının da artacağı göz önüne alındığında, gelecekte Akdeniz’de balık stokları, içme suyu ve diğer kaynaklar üzerindeki rekabetin artacağı muhtemel görünmektedir. b. Karadeniz: Günümüzde Karadeniz, AB, ABD, Türkiye ve Rusya’yı içine alan büyük Avrasya güçlerinin buluşma noktası ve Avrupa ile merkezi Asya arasında bir atlama tahtasıdır. AB için Karadeniz, Hazar enerji ithalatı için önemli bir geçiş güzergahı anlamına gelmektedir. Karadeniz’in, Güney Akım ve Nabucco gibi rekabet içindeki boru hatları inşa planları ve devam eden derin deniz petrol ve doğal gaz arama çalışmaları göz önüne alındığında stratejik öneminin gelecekte daha da artacağı öngörülmektedir. AB’nin, Karadeniz’deki askeri ve stratejik kaygısı, Rusya’nın Sivastopol’daki Karadeniz Filosu’dur. Rusya, deniz filosunu modernize etmek için 2020 yılına kadar 15 yeni savaş gemisi ve denizaltıyı Karadeniz Filosu’na katacağını açıklamıştır. Rusya’nın bu hedefi gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği belirsiz olmakla beraber, 2013-2014’e kadar 3 yeni firkateynin filoya katılması beklenmektedir. Bu kapsamda, AB üyesi olmayan Karadeniz ülkelerinin deniz gücü kapasitesi aşağıda sunulmuştur. Ülkeler Denizaltı Büyük Gemisi 1 5 1 1 Rusya5 Ukrayna Gürcistan Türkiye6 14 5 6 18 Su Üstü Muharip Gemisi 16 10 17 52 Devriye Muharip Mayın Gemisi 9 5 27 Rusya’nın bütün deniz gücü yeteneği değil, sadece Karadeniz Donanmasına ait veriler gösterilmektedir. Türkiye’nin Akdeniz ve Karadeniz’deki deniz gücü yeteneği gösterilmektedir. 6/22 Rusya ve Gürcistan arasında askeri bir çatışma riski olmamasına rağmen, bölgenin çözülmemiş donmuş uyuşmazlıkları risk faktörlerinin devam ettiğini göstermektedir. Rusya ve Ukrayna arasında Rusya Filosu’nun yeniden silahlanması konusunda uyuşmazlık mevcuttur. Öte yandan, NATO’nun füze kalkanı ve ABD-Gürcistan deniz tatbikatları Rusya tarafından eleştirilmektedir. Karadeniz, geleneksel olmayan güvenlik riskleri bakımından da pek çok soruna ev sahipliği yapmaktadır. Abhazya gibi bazı alanlarda devlet kontrolünün olmaması yasadışı faaliyetlere zemin hazırlamıştır. Yasadışı göç, uyuşturucu kaçakçılığı ve silahların yayılması en önemli sorunlar olmaya devam etmektedir. Bölgedeki güvenlik tehditlerine karşı koymak için Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu (Blackseafor) ve Karadeniz Uyum Harekatı (Black Sea Harmony) gibi birçok bölgesel kurum olmasına rağmen, iki taraflı gerginlikler yüzünden bu kurumlar tam kapasiteyle çalışamamakta ve etkisiz kalmaktadır. Aynı şekilde, AB’nin Karadeniz Sinerji Girişimi de çok etkili olamamıştır. Gelecekte enerji geçiş merkezi ve enerji üreticisi olarak Karadeniz’in jeostratejik öneminin artması beklenmektedir. Bu daha fazla işbirliği ve kalkınmayı teşvik etmesine rağmen, bölgenin yeni bir büyük oyunun içine karışması riski bulunmaktadır. Rusya ve NATO arasındaki kötüleşen ilişkiler nedeniyle Rusya, NATO’nun füze savunmasından kaynaklanan tehdidine karşılık vermek için bölgesel etkisini artırmaya girişebilecek; Rusya ve Türkiye’nin daha ileri deniz varlığına sahip olması Karadeniz’deki deniz güvenliği ortamını etkileyebilecek; ayrıca Güney Kafkasya veya İran Körfezi’nde meydana gelebilecek herhangi bir kriz Karadeniz bölgesine yayılabilecektir. c. Baltık Denizi: Baltık Denizi pratikte AB’nin iç gölü olup, bölgedeki kıyı devletlerini ekonomik, kültürel, siyasi ve güvenlik sonuçlarıyla birlikte birbirine bağlamaktadır. 2011 yılında Avrupa’da deniz yoluyla taşınan malların %23’ü Baltık Denizi’ne kıyıdaş ülkelerin limanlarında işlenmiştir. Baltık Denizi’nden geçen petrol taşımacılığı geçen on yılda %300 artmıştır. Rusya’nın petrol ihracatının %40’ı bu bölgeden geçmektedir. Gelecekte söz konusu sevkiyatın hacminin ve petrol tankerlerinin boyutlarının artması beklenmektedir. Artan petrol taşımacılığı ve Kuzey Akım doğal gaz boru hattı, Baltık Denizi’ni Rusya’nın en önemli enerji aktarım koridoru haline getirmiştir. Baltık Denizi’ndeki güvenlik kaygıları mal ve insan taşımacılığı güvenliği, artan petrol ve kimyasal madde taşımacılığının meydana getirdiği çevre felaketleri ve doğal yaşam alanının bozulmasıyla ilgilidir. Baltık Denizi’nin AB’nin bir iç gölü olması ve çevre konularına ilişkin uzun süredir devam eden iş birliği süreci, çevre ve taşımacılıkla ilgili deniz güvenliği 7/22 sorunlarının ele alınmasını kolaylaştırmaktadır. Baltık Denizi Konseyi, bu kapsamda önemli bir bölgesel hükümetler arası işbirliği ortamı oluşturmuştur. Askeri ve stratejik seviyedeki güvenlik kaygıları ise, Rusya ile ilgilidir. Yakın zamanda tamamlanan Kuzey Akım doğal gaz boru hattı, enerji güvenliği bakımından Avrupa ve Rusya’yı birbirine bağlamaktadır. Litvanya, Letonya, Estonya ve İsveç, Kuzey Akım sayesinde Rusya’nın Baltık Denizi’nde güvenlik rolünü artıracağını ileri sürmektedir. Rusya, Baltık Denizi’nin enerji koridoru olarak önemi nedeniyle yaklaşık kırk gemi ve yüzden fazla uçak ve helikopterden oluşacak şekilde deniz filosunu modernize etme programını başlatmıştır. Bir başka stratejik deniz konusu NATO-ABD anti balistik füze kalkanının genişleme ihtimalidir. Sistemin parçaları kaçınılmaz bir şekilde Baltık Denizi’nden taşınacaktır. Rusya buna karşı bir dizi karşı önlem alacağını açıklamıştır. d. Batı Afrika: Uyuşturucu ticaretinin ve yasadışı göçün önemli bir bölümü Kanarya Adası’ndan Gine Körfezi’ne kadar uzanan bu deniz güzergahı üzerinden Avrupa’ya ulaşmaktadır. Üstelik Somali Yarımadası çevresindeki istikrarsızlık ve artan sigorta ücretleri, Asya deniz trafiğinin Ümit Burnu’na yönelmesi ve Güney Atlantik ile Batı Afrika deniz yolu üzerinden Avrupa’ya ulaşması anlamına gelmektedir. Öte yandan; bölgedeki petrol keşifleri nedeniyle Gine Körfezi’nin jeostratejik önemi artmıştır. Bu nedenle ABD, Gine Körfezi’ni askeri müdahale gerektiren “Stratejik ulusal çıkar alanı” olarak ilan etmiştir. Batı Afrika’daki deniz güvenliği yasadışı göç, uyuşturucu kaçakçılığı ve korsanlık gibi çeşitli sorunlarla karşı karşıyadır. Batı Afrika’dan deniz yoluyla göçler Kanarya Adaları üzerinden İspanya’ya ulaşmaktadır. Başlıca gemiye bindirme noktaları Senegal ve Moritanya olup, göçmenlerin çıkış ülkeleri Mali, Moritanya, Gine ve Senegal’dir. Kokain trafiği bir diğer sorunu oluşturmaktadır. Avrupa’ya giren uyuşturucunun %13’ü Batı Afrika güzergahından geçmektedir. Terörizm, ayrılıkçı hareketler ve silah kaçakçılığı sorunları da devam etmektedir. Batı Afrika kıyı ötesinde keşfedilmemiş 24 milyar varil petrol ve 110 trilyon ayak küp doğal gaz olduğu tahmin edilmektedir. Bu kaynakların çıkarılması bölge güvenliğini önemli ölçüde etkileyecektir. Son zamanlarda bölge dışı aktörlerin özellikle Çin’in, Batı Afrika’ya olan ilgisi artmıştır. Çin, Cape Verde’de önemli alt yapı projelerini finanse etmekte ve Atlantik’teki filosunun beslenme ihtiyacını karşılamak için burada bir balık işleme merkezi kurmayı planlamaktadır. Birçok Batı Afrika ülkesinde özellikle Mali’deki siyasi ortam istikrarsızdır. Bölgesel krizler yasadışı göçü artırma potansiyeli taşımaktadır. Ayrıca terörizm ve korsanlık gelecekte ortaya çıkabilecek krizlerin bir sonucu olarak artma eğilimi göstermektedir. 8/22 4. Deniz İkmal Yolları: AB için hayati öneme sahip üç deniz ikmal yolu bulunmaktadır. Bu deniz ikmal yolları; “Güney Koridoru”, “Doğu Koridoru” ve “Kuzey Koridoru” olarak adlandırılmaktadır. a. Güney Koridoru: Güney Koridoru, Kızıldeniz’deki Süveyş Kanalı’ndan Hint Okyanusu’na ve oradan Malaka Boğazı’na kadar uzanan dünyanın en hayati deniz yolunu oluşturmaktadır. Batıda Süveyş ve Doğu’da Malaka Boğazı’na bağlı olan koridor, aynı zamanda Hürmüz Boğazı ve Bab el Mandeb gibi dünyanın başlıca tıkanma noktalarını içinde barındırmaktadır. 2011 yılında Hürmüz Boğazı’ndan günlük 17 milyon varil petrol taşınmış olup, bu miktar dünyada deniz yoluyla taşınan petrolün %35’i ve uluslararası petrol ticaretinin %20’sini oluşturmaktadır. Hürmüz Boğazı’nı by-pass etmek amacıyla oluşturulan Birleşik Arap Emirlikleri’nin Habshan-Fuceyra boru hattı ile Suudi Arabistan’ın doğu-batı boru hatları devrede olmasına rağmen7, Hürmüz Boğazı’nı telafi edebilecek başka bir yer bulunmamaktadır. Koridorun güney kolu Kızıldeniz’i Aden Körfezi’ne bağlayan Bab elMandeb üzerinden geçmektedir. 2011 yılında Bab el-Mandeb’den günlük 3,4 milyon varil petrol taşınmıştır. Bu koridor boyunca deniz trafiği güvenliğini tehdit eden üç temel konu bulunmaktadır. Birincisi, Aden Körfezi çevresindeki korsanlık ve silahlı soygun, ikincisi İran sorununun Basra Körfezi’ndeki deniz taşımacılığının istikrar ve güvenliğine yönelik 7 Hürmüz Boğazı’nı by-pass etmek amacıyla Birleşik Arap Emirlikleri tarafından petrolü batıdaki sahalardan doğu kıyısındaki depolama tesislerinin bulunduğu Fuceyra limanına götürecek olan 370 kilometre uzunluğundaki Habshan-Fuceyra boru hattı, 15 Temmuz 2012 tarihinde açılmıştır. Bu hat, ilk aşamada günde 1,5 milyon varil ham petrolü aktarabilecektir. Suudi Arabistan da aynı dönemde Fuceyra limanının diğer tarafındaki Arap yarımadasında alternatif boru hattı çalışmaları başlatmış ve Basra Körfezi yakınından Kızıldeniz kıyısındaki Yanbu’ya uzanan doğu-batı doğal gaz boru hattını, petrol boru hattına dönüştürmüştür. Bu iki Arap ülkesinin Hürmüz Boğazı’nın dışındaki petrol borularının debileri 6,5 milyon varil düzeyine ulaşıyor ki, bu Hürmüz Boğazı’ndan geçen kaynakların %40’ına denk gelmektedir. 9/22 oluşturduğu tehdit, üçüncüsü ise, Hint Okyanusu’nda ABD ve Çin arasındaki jeostratejik rekabettir. Aden Körfezi, Avrupa’nın petrol ve petrol ürünlerinin %30’unun taşındığı ve günde 20 ila 30 bin arasında geminin geçtiği kritik öneme sahip bir geçittir. Küresel olarak dünyanın petrol arzının %12 ve ticari malların %15’i, Süveyş Kanalı ve Aden Körfezi’nden geçmektedir. Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) verilerine göre; 2009 yılında Somali Yarımadasındaki korsanlık olaylarının sayısı 134’ten 222’ye çıkmıştır. Ancak, genişleyen operasyon alanı sonucunda Somali Yarımadası’ndaki korsanlık olayları azalmıştır. Somali korsanlığının küresel ekonomiye maliyetinin 2011 yılı için 7 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir. Basra Körfezi, dünyanın kanıtlanmış petrol ve doğal gaz kaynaklarının %60’ını barındırmakta ve dünyanın en önemli enerji üreticisi olmayı sürdürmektedir. Bu yüzden Körfez’in enerji kaynaklarına erişim, küresel ekonomik sistemin devamı için hayatidir. Körfez’in güvenliğine yönelik herhangi bir sorun, aynı zamanda ABD’nin hakim uluslararası güvenlik sağlayıcı statüsüne ve bölgesel güç pozisyonuna doğrudan bir meydan okuma olarak görülebilmektedir. ABD, yirminci yüz yılın ortalarından itibaren Hürmüz Boğazı’ndaki uluslararası nakliyeye yönelik tüm tehditlere karşı güçlü bir rol oynamıştır. Bu amaçla ABD donanmasının Altıncı Filosu, Manama ve Bahreyn’de konuşlandırılmıştır. İran’ın nükleer programıyla ilgili artan gerilim karşısında ABD, Körfez’deki askeri varlığını kuvvetlendirmiştir. İki uçak gemisi Altıncı Filo’nun operasyon bölgesindeki görev yerinde sürekli hale getirilmiştir. ABD, 2012 yılında helikopterler için pist, sualtı dalış timleri için lojman, mayın temizleme gemileri için de yakıt istasyonu olarak kullanılacak yüzer askeri üssü “Ponce”u Körfez’e göndererek, Amerikan donanmasının Hürmüz Boğazı çevresindeki varlığının hissedilir oranda güçlenmesini sağlamıştır. Hint Okyanusu ise, ABD ve Çin arasında jeostratejik rekabetin ana mekanı olmaktadır. Her iki ülkenin çıkarları Hint Okyanusu’nda kesişmektedir. Çin, korsan saldırılarını caydırmak ve askeri diplomasiyi yürütmek için Aden Körfezi’nde bir deniz görev gücü bulundurmaktadır. Çin, aynı zamanda Hint Okyanusu boyunca donanma tesisleri ve ticari limanlardan oluşan stratejik bir “İnciler dizisi (String of pearls)” oluşturmak gayreti içerisindedir. Pakistan’a ait Gwadar limanı, Sri Lanka’nın Colombo limanı, Bangladeş’teki Chittagong’da bir konteynır limanı ve Myanmar-Çin arasında inşası devam eden petrol ve doğal gaz boru hatları (Çin, Myanmar-Çin boru hattı tamamlandığında enerji ithalatında Malaka Boğazı yerine daha güvenli gördüğü bu hattı kullanmayı planlamaktadır. ) söz konusu stratejik inciler dizisi arasında yer almaktadır. Çin’in Hint Okyanusu’nda artan görünümü ABD’yi ürkütmektedir. Hindistan’ın donanma yeteneklerini geliştirmesi ve Japonya, Singapur 10/22 ve Avustralya ile stratejik işbirliğini güçlendirmesi de dikkat çekmektedir. Çin ve Hindistan arasında artan rekabetin de bu duruma eşlik etmesi, bölgede istikrarsızlaştırıcı bir etki yapabilecektir. Her iki ülke şimdiden Maldivler ve Sri Lanka üzerinde nüfus mücadelesi vermekte olup, yakın bir gelecekte başka ülkelerin de bu nüfus mücadelesine konu olması muhtemeldir. ABD, karşılık olarak Hint Okyanusu’ndaki bazı ülkelerle daha yakın stratejik ve diplomatik ilişkiler kurmak gayretindedir. Hint Okyanusu aynı zamanda sahip olduğu doğal kaynaklar ile de ilgi çekmektedir. Önümüzdeki on yıl içinde derin deniz madenciliği artacaktır. Deniz Yatağı Uluslararası Otoritesi şimdiden Güney Kore ve Çin’in derin deniz yatağı bloklarına ilişkin münhasır madencilik haklarını onaylamıştır. Kaynaklar üzerindeki rekabet, bölgedeki istikrarsızlığı da artırabilecektir. Hindistan açısından, Çin’in kazanımları stratejik açıdan kaygı vericidir. AB, bölgenin büyüyen jeostratejik önemi ve Somali Yarımadası’ndaki operasyonlarının sonucu olarak Hint Okyanusu’na çekilmektedir. b. Doğu Koridoru: Malaka Boğazı’ndan Güney Çin Denizi ve Tayvan üzerinden Doğu Çin Denizi’ne uzanan deniz yolu, küresel ticari akışın ana arterlerinden birini oluşturmaktadır. Malaka Boğazı, Hürmüz Boğazı’ndan sonra dünyanın en yoğun trafiğine sahip olup, dünya ticaretinin 1/3’ü ve küresel enerji nakliyesinin %50’si bu Boğaz’dan geçmektedir. ABD Enerji İstihbarat Dairesi, 900 kilometre uzunluğundaki Malaka Boğazı’nı (en dar noktası 2,7 kilometredir) dünyanın yedi tıkanma noktasından biri olarak tanımlamaktadır. Malaka Boğazı’nın kapanması halinde, dünya gemi filosu rotalarını değiştirerek Lombok/Makassar Boğazları veya Sunda Boğazını kullanarak, Endonezya etrafından dolaşmak zorunda kalacaktır. Alternatif yollar olması nedeniyle, Malaka Boğazı’nın kapanması bütün Doğu Koridoru’nu kapatmayacaktır. Ancak, Malaka Boğazı’nı by-pass etmek maliyetleri artıracaktır. Güney Çin Denizi’ndeki doğal kaynaklar küresel bir öneme sahiptir. Bölgede 30 milyar varil petrol olduğu tahmin edilmektedir. Çin, Vietnam, Filipinler, Malezya ve Endonezya şimdiden kendi kıyılarında sondaj çalışmaları yapmaktadır. Öte yandan Çin, Tayvan, Vietnam, Malezya ve Filipinler arasında Spratly Adaları üzerinde uyuşmazlık mevcuttur. Çin, açık deniz donanmasını hızla oluşturmakta olup, önümüzdeki 20 yıl içinde bölgede donanma üstünlüğüne sahip olacaktır. Vietnam da askeri harcamalarını önemli ölçüde artırmış ve yeni denizaltı, fırkateyn ve hafif savaş gemisi satın almaktadır. Güney Çin Denizi aynı zamanda bölge dışı deniz güçlerinin ilgi alanı içindedir. ABD donanması (Yedinci filo) ve İngiliz Kraliyet Donanması bölgede operasyon yapmaktadır. ABD, Filipinler, Japonya ve Güney Kore ile savunma anlaşmaları yapmıştır. ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde birçok askeri üssü bulunmaktadır. ABD Pasifik Kuvveti’nin Japonyada (Okinawa’da olan deniz üssü 11/22 Guam’a yerleştirilmiştir) ve Güney Kore’de üsleri bulunmaktadır. ABD donanması ayrıca Singapur’a kıyı savaş gemileri yerleştirmeyi planlamaktadır. Bu kapsamda, AB üyesi ülkelerin deniz aşırı üslerinin bulunduğu yerler aşağıda sunulmuştur. Ülkeler İngiltere Danimarka Fransa Deniz Aşırı Üslerin Bulunduğu Yerler ve Asker Sayısı Kıbrıs (2430), Cebelitarık (370), Bermuda Adaları (600), Ascension Adası (23), Falkland Adaları (1520), Kenya (120), Diego Garcia Adası (40), Brunei (550) Faroe Adaları (25), Grönland (80) Senegal (260), Gabon (450), Cibuti (1400), Reunion Adası/Mayottte (140), Birleşik Arap Emirlikleri/Hint Okyanusu (250) Bölgedeki Tayvan Boğazı, uluslararası sıcak noktalardan biri olup, Boğaz’da bir çatışma çıkması Filipinler Denizi ve Doğu Çin Denizi dahil olmak üzere, geniş bir alanda taşımacılığın durması anlamına gelmektedir. Tayvan Boğazı’nın sıcak nokta olmasının sebebi, Çin iç savaşından geriye kalan sözde Tayvan sorunudur. ABD, Çin iç savaşında Tayvan’ı desteklemiş ve halen Tayvan’a güvenlik teminatı vermektedir. Çin ve Tayvan’daki mevcut rejim arasında olumlu gelişmeler yaşandığı için kısa vadede ortamın bozulması öngörülmemektedir. Ancak, Çin Komünist Partisi için Tayvan’ın Çin ile birleşmesi kutsal bir görevdir. Doğu Çin Denizi ise, dünyanın en kalabalık limanlarını içinde barındırmaktadır. Kargo miktarı açısından Şangay limanı, dünyanın en büyük limanıdır8. Doğu Çin Denizi’nde deniz taşımacılığı açısından büyük riskler bulunmamaktadır. Ancak, Japonya’nın Çin ile Senkaku/Diaoyu Adaları, Güney Kore ile Dokdo/Takeshima Adaları ve Rusya ile Kuril Adaları üzerindeki anlaşmazlıkları askeri bir çatışmaya sebep olabilecektir. Güney Çin Denizi’nde olduğu gibi, ülkelerin karşılıklı ekonomik bağımlılıklarının gerilimi önlemesi beklenmektedir. Ancak, Kuzey Kore rejiminin öngörülemezliği bölgedeki ilave risk unsurudur. Doğu Koridoru’nun görünür gelecekte jeostratejik önemi artacaktır. Doğu Koridoru’ndaki tıkanma noktalarına ilişkin riskler ile dar ve sığ boğazların gemi büyüklüklerini karşılamadaki sınırlılıkları, Japonya, Güney Kore ve Çin’in Kuzey Buz Denizi gibi alternatif yollar geliştirmesine sebep olmuştur. Atlantik’ten Pasifiğe yönelik küresel güç değişiminin Doğu Koridoru’na yansımaları olacaktır. Rusya ve Hindistan bölgede güç projeksiyonu içinde görünmektedir. Rekabetin düşmanlığa dönüşmesi halinde büyük güçlerin doğrudan çatışması yerine, onların bölgedeki vekilleri arasında savaş çıkması daha büyük bir olasılık olarak Dünyanın diğer en büyük dokuz limanının adları şöyledir: Ningbo, Tianjin, Qingdao, Qinhuangdao, Busan, Singapur, Rotterdam, Guangzhou ve Hong Kong’dur. 8 12/22 görünmektedir. ABD ve muhtemelen yakın bir gelecekte Hindistan’ın bölgedeki deniz kuvvetlerinin varlığı çatışma riskini artırmaktadır. c. Kuzey Koridoru: Geçen on yıl içinde Kuzey Buz Denizi’nin uluslararası siyasetteki önemi artmıştır. Kuzey Buz Denizi’nde buzların erimesi nedeniyle, bu sularda ulaşım ve hidrokarbon kaynaklarının çıkarılması mümkün hale gelmektedir. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi (USGS), söz konusu bölgenin kıyı ötesinde 500 metre su derinliğinde dünya doğal gazının %30’unun ve petrolünün %13’ünün bulunduğunu tahmin etmektedir. Norveç ve Rusya şimdiden Barents Denizi, Sibirya’nın kuzeyindeki Kara Denizi ve Yamal Yarımadası’nda zengin hidrokarbon kaynakları keşfinde bulunmuştur. Ticari taşımacılık açısından Kuzey Buz Denizi’nde üç deniz güzergahı muhtemel görünmektedir. Bunlar; Kuzey Deniz Yolu (Northern Sea Route)9, Kuzeybatı Geçidi (Northwest Passage) ve Kutup Ötesi Deniz Yolu (Transpolar Sea Route)’dur. Bunların yanı sıra, Rusya’dan Kanada’ya uzanacak olan Kutup Deniz Köprüsü Yolu da (Arctic Bridge Route) dikkate alınmalıdır. Bu yollardan Kutup Ötesi Deniz Yolu güzergahı, Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika arasındaki mesafeyi kısalttığı için ekonomik ve stratejik üstünlük sağlamaktadır. Ancak, yazın farklılaşan buzlanma koşulları yüzünden bu güzergahta ve Kuzeybatı Geçidi güzergahında seyrüsefer sorunları yaşanmaktadır. Ayrıca Kanada’nın, Kuzeybatı Geçidi’nin kendi topraklarının ve iç sularının bir parçası olduğu yönündeki iddiasına karşı, ABD ve AB söz konusu geçidin uluslararası boğaz olduğu yönünde itiraz etmektedir. Mevcut durumda, Kuzey Deniz Yolu güzergahının ticari taşımacılığa açılması Süveyş Kanalı ve Malaka Boğazı’yla Kuzey Deniz Yolu, Rusya’nın kuzeyinde yer alan ve Rusya’nın münhasır ekonomik bölge, karasuları ve iç sularını içeren alanı tanımlamaktadır. Rusya bu deniz alanında resmi yetki kullanma iddiasındadır. ABD ve AB söz konusu deniz yolunu transit geçişe açık uluslararası boğaz olarak değerlendirmektedir. 9 13/22 karşılaştırıldığında %40 oranında deniz yolu mesafesinde tasarruf sağladığı için en çekici seçenek olarak görülmektedir. Ancak yasal belirsizlikler, güvenlik altyapısı, arama ve kurtarma yetenekleri gibi konulardaki sınırlılıklar devam etmektedir. Yine de ülkeler liman ve deniz kontrol noktalarını içeren önlemlere ilişkin altyapıya önemli ölçüde yatırım yapmayı planlamaktadır10. 2012 yılında Kuzey Deniz Yolu güzergahından Avrupa ve Asya arasında bir milyon tondan daha fazla mal taşınmış olup, 2020 yılına kadar yılda 40 milyon ton petrol ve doğal gaz taşınacağı tahmin edilmektedir. Yakın gelecekte buzların erimesi neticesinde Kutup Ötesi Deniz Yolu güzergahı, deniz yolları arasında en kısası olduğu ve gemi boyutları için de bir sınırlama getirmeyeceği için küresel deniz yollarını ve nakliye alışkanlıklarını etkileyebilecektir. Bu deniz yolunun açılması, aynı zamanda İzlanda’nın stratejik konumunu güçlendirecek ve muhtemelen İzlanda’yı gelecekte Avrupa taşımacılık merkezi haline getirecektir. Kuzey Buz Denizi’ndeki ülkeler arasında ikili uyuşmazlıklar mevcuttur. Kanada ve Danimarka arasında Hans Adaları üzerinde; ABD ve Rusya arasında Bering Denizi üzerinde ve ABD ile Kanada arasında da Beaufor Denizi üzerinde deniz sınırı uyuşmazlıkları bulunmaktadır. Norveç ve Rusya’nın 2010 yılında Barents Denizi’ndeki deniz sınırları uyuşmazlığını çözmek üzere bir anlaşma imzalaması, gelecekte bölgedeki uyuşmazlıkların işbirliği içinde çözülebileceğini göstermektedir. 1996 Ottowa Bildirisi ile kurulan Kuzey Kutbu Konseyi (Arctic Council-AC)’nin üye devletleri Kanada, Danimarka, Finlandiya, İzlanda, Norveç, Rusya, İsveç ve ABD’dir. İklim değişikliği, petrol/doğal gaz ve Kuzey Kutbu deniz taşımacılığı üzerine faaliyet yürüten Konsey, bugüne kadar başarılı çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bütün Kuzey Kutbu devletleri, bölgedeki askeri yeteneklerini geliştirme niyetlerini açıkladıkları için geleneksel güvenlik tehditleri devam etmektedir. Kuzey Kutbu’ndaki son gelişmelerin hızı ve karmaşıklığı sadece bölge ülkelerinin değil, aynı zamanda AB, Çin, Japonya ve Güney Kore gibi bölge dışı ülkelerin de dikkatini çekmektedir. Bu aktörler, aynı zamanda AC’nin daimi gözlemci üyesi olmayı istemektedir. AB’nin yanı sıra Çin, bölgedeki en etkili dış aktördür. Çin’in Kuzey Kutbu ilgisi, Doğu Koridoru’nun deniz taşımacılığı açısından emniyetsiz hale gelmesi yüzünden alternatif güzergahlar geliştirme ve bölgedeki hidrokarbon kaynaklarına ulaşma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Rusya Hükümeti, 2020 yılına kadar Kutup bölgesine yönelik sosyal ve ekonomik projelere 33 milyar Avro harcayacağını ifade etmiştir. 10 14/22 5. Deniz Güvenliği Aktörü Olarak AB : AB’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nın bir parçası olan Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası, Birliğe sivil ve askeri operasyonel yetenek kazandırmıştır. 1999 yılında AB’ye acil müdahale imkanı veren Helsinki Zirvesi ile 2003 yılında NATO yetenekleri ve varlıklarını kullanabilmesini sağlayan Berlin Plus işbirliği anlaşması, AB’nin savunma ve güvenlik yapısındaki önemli kilometre taşlarını oluşturmaktadır. Bir diğer önemli doküman ise, 2003 yılında kabul edilen Avrupa Güvenlik Stratejisi’dir. Avrupa Güvenlik Stratejisi, dış politikada izlenmesi gereken ilkeleri önleyici müdahale, bütüncül yaklaşım ve çok taraflılık olarak belirlemiştir. 2008 yılında açıklanan Avrupa Güvenlik Stratejisi Uygulama Raporu’nda, deniz ticaretinde dünya ekonomisinin bağımlığına işaret edilmiş; iklim değişikliğinin ticaret yolları, deniz alanları ve doğal kaynaklar üzerinde uzlaşmazlıklara sebep olacağı belirtilmiştir. Avrupa Konseyi’nin 2010 yılında kabul ettiği Deniz Güvenliği Stratejisi’nin sonuç kısmında, “Küresel deniz ortamına yönelik bir güvenlik stratejisinin açıklanması gerektiği” ifade edilmesine rağmen, henüz deniz güvenlik stratejisi ortaya konmamıştır. AB’nin deniz güvenliğini düzenleyen ikincil mevzuatı, Avrupa Komisyonu’nun Entegre Denizcilik Politikası Bildirimi (2007), Avrupa Parlamentosu’nun Denizde Korsanlık Kararı (2008), Avrupa Konseyi’nin Deniz Güvenlik Stratejisi Sonuçları (2010) ve Somali Yarımadası için Stratejik Çerçevesi (2011)’den oluşmaktadır. Entegre Denizcilik Politikası Bildirimi, Avrupa okyanusları ve denizlerine ilişkin tüm konuların birbiriyle bağlantılı olduğu esasına dayanmaktadır. Bu Bildiriye eşlik eden eylem planı ise, Avrupa Deniz İzleme Ağı dahil olmak üzere, birçok farklı projenin uygulanmasına ilişkin gayretlerden oluşmaktadır. Avrupa Parlamentosu, 2008 yılında Somali kıyılarındaki korsanlık faaliyetlerine karşılık vermek üzere, AB’yi göreve çağıran bir karar almış ve söz konusu kararda iç denizlerde izleme faaliyeti yürüten AB ajansları arasında daha fazla işbirliği yapılması ve korsanlık probleminin bir suç faaliyeti olarak ele alınması çağrısında bulunmuştur. Deniz Güvenlik Stratejisi ise, tehditlerle mücadele için üye ülkeler ve AB kurumlarının sahip olduğu asker ve sivil yeteneklerin birleştirilmesi, ayrıca Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası kapsamında bir Görev Gücü’nün oluşturulması gerektiğini ifade etmektedir. Ancak, şimdiye kadar söz konusu Görev Gücü hayata geçirilmemiştir. Avrupa Konseyi’nin Somali Yarımadası’na yönelik 2011 yılında kabul ettiği Stratejik Çerçeve ise, korsanlığın ana sebeplerini yok etmek ve sürdürülebilir ekonomik ve sosyal kalkınmayı teşvik etmek için barış içinde, istikrarlı ve demokratik bir Somali oluşturulmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Öte yandan, AB’nin deniz güvenliği alanına teknik destek sağlayan birçok faaliyeti bulunmaktadır. Bu kapsamda Avrupa İstikrar Aracı, Avrupa Komşuluk ve Ortaklık Aracı, 15/22 Avrupa Kalkınma Fonu, Kalkınma İşbirliği Aracı ve Avrupa Komisyonu Ortak Araştırma Merkezi, AB’nin mali kaynaklar sağlayan araçları olup, bu araçlar vasıtasıyla deniz güvenliği alanında çeşitli projelere mali destek sunulmaktadır. Avrupa İstikrar Aracı kapsamında; 2009 yılından itibaren “Kritik Deniz Yolları” adlı bir program uygulamaya konulmuştur. Bu programın bileşenlerinden biri, Malaka Boğazı ve Singapur deniz çevresinde çevre koruması ve seyrüsefer güvenliğinde işbirliği mekanizmasını desteklemektir. İkinci bileşeni, bilgi paylaşımı ve kapasite artırma yoluyla Batı Hint Okyanusu’nda özellikle Cibuti, Yemen, Kenya ve Tanzanya’da deniz emniyeti ve güvenliğini sağlamaktır. Üçüncü bileşeni ise, Interpol tarafından yürütülen Batı Afrika’daki Seyşeller, Kenya, Tanzanya ve Somali’deki deniz korsanlığıyla mücadele için ulusal kolluk kuvveti kapasitesini artırmaktır. Avrupa Komşuluk Politikasının mali aracı olan Avrupa Komşuluk ve Ortaklık Aracı, IMO adına denizde emniyet ve güvenlik alanında işbirliğini geliştirmek ve gemilerden kaynaklanan kirliliği önlemek amacıyla, Akdeniz bölgesindeki ülkelere teknik destek sağlamak için SAFEMED adlı bir program geliştirmiştir. Söz konusu programın temel faaliyeti, IMO’nun Denizde Can Emniyeti Uluslararası Sözleşmesi (SOLAS)’nin uygulamasına destek vermektir. Ayrıca, Akdeniz’de Entegre Denizcilik Politikası’na da kaynak sağlamaktadır. Avrupa Komisyonu’nun bir diğer mali aracı olan Avrupa Kalkınma Fonu’nun Bölgesel Deniz Güvenliği Programı (MaSe), Doğu ve Güney Afrika’da korsanlıkla mücadele ve deniz güvenliğini sağlamayı hedefleyen “Hint Okyanusu Bölgesel Strateji ve Eylem Planı”na mali destek sağlamaktadır. Avrupa Kalkınma Fonu’nun ayrı bir projesi ise, ulusal ve bölgesel güvenlik düzenlemelerini uyumlaştırmak, deniz emniyetini geliştirmek için teknik destek ve eğitim vermek, bölgedeki liman etkinliğini artırmak ve deniz verilerini güncelleyerek veri değişimini sağlamak amacıyla, Gine Körfezi’ne yönelik deniz ulaştırma sektörünü desteklemektir. Kalkınma İşbirliği Aracı, Yemen’deki sınır güvenliği ve göç yönetimi alanında politika, düzenleme ve yönetim çerçevesini kuvvetlendirmeyi hedefleyen “Göçlere Karşılık Vermek” programına; Avrupa Komisyonu Ortak Araştırma Merkezi ise, 2010 yılından itibaren Korsanlık, Denizde Farkındalık ve Riskler konulu bir projeye kaynak sağlamaktadır. AB’nin deniz güvenliği konularında çalışan çeşitli kurumları mevcuttur. Avrupa Deniz Güvenliği Ajansı (EMSA), Birliğin deniz güvenliği konularını ele alan kurumlarından birisidir. EMSA’nın, Avrupa Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası ile bir ilgisi olmamasına rağmen, AB Deniz Gücü (EUNAVFOR) ile EMSA entegre deniz izleme servisini geliştirmek ve Somali kıyı ötesindeki riskli alanlarda ticari gemileri izlemek konularında birlikte çalışmıştır. 16/22 Halen kirlilik izleme, petrol sondajlarının kamu güvenliği riskleri ve gemi trafik izleme hizmetleri alanında yeni roller üstlenen EMSA, AB’nin deniz alanında Ortak Bilgi Paylaşım Çevresi (CISE)’nin oluşturulmasında resmi bir rol üstlenecektir. EMSA, halihazırda ticari gemileri sensör ve uydu araçlarıyla izleyen “SafeSeaNet” adlı deniz çevresi farkındalık sistemi üzerinde çalışmaktadır. Ayrıca, deniz güvenliğiyle ilgili bir başka inisiyatifi entegre denizcilik politikasına ilişkin çalışmalardır. AB’nin deniz güvenliğiyle ilgili bir başka kurumu, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin komşularıyla olan sınırlarının korunmasının ve güvenliğinin sağlanması için oluşturulmuş olan Frontex’tir11. Frontex’in ortak operasyonlarından olan HERA 1 ve 2, Senegal, Moritanya, Cape Verde ve Kanarya Adaları’nda yasadışı göçü izlemek amaçlı devriye gezen üye ülkelerin gemileri arasında koordine sağlamaktadır. Frontex’in ortak operasyonlarından bir diğeri olan Natilus ile, hava ve deniz temelli devriyeler kullanılarak, merkezi Akdeniz deniz sınırları gözlenmektedir. Frontex’in deniz güvenliği ile ilgili bir başka faaliyeti, Avrupa Dış Sınır İzleme Sistemi (EUROSUR)’dir. EUROSUR, üye devletlerin dış sınırlarında farkındalık oluşturmak ve uydu teknolojisi kullanarak kolluk kuvvetlerinin tepki verme kapasitesini artırmak için destek sağlamaktadır. Özü itibariyle EUROSUR ortak bilgi değişimi çerçevesi sunmakta ve üye devletler ile Frontex arasında işbirliği sağlamaktadır. Deniz sınırları olan üye devletler şimdiden kendi ulusal sınır gözetimi koordinasyon merkezlerini oluşturmuşlardır. Denize kıyısı olmayan devletlerin ulusal koordinasyon merkezlerinin 2013 yılında bu sisteme bağlanması planlanmaktadır. Frontex ayrıca, EUROSUR’un uydudan alınan imgeler gibi algılama ve gözetleme kapasitesi dahil diğer bileşenlerini de geliştirmeye çalışmaktadır. Bu kapsamda EUROSUR, AB Uydu Merkezi, EMSA ve EUROPOL ile işbirliği içinde çalışacaktır. EUROSUR‘un 2013 yılı Ekim ayında tam anlamıyla operasyonel olması planlanmaktadır. Avrupa’daki mevcut mali ve ekonomik kriz şimdiden Avrupa savunma bütçelerine çok zarar vermiştir. Avrupa’da stratejik hava ikmal, deniz ikmal, havada yakıt ikmali, havadan gözetleme, lojistik intikal, insansız hava aracı, CBRN (Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer) savunması, hassas savaş gereçleri gibi birçok alanda belirgin bir kapasite eksikliği bulunmaktadır. Avrupa Savunma Ajansı’nın bir havuzda toplamak ve paylaşmak (pooling and sharing) konsepti, Avrupa’nın savunma kapasitesini artırmayı amaçlamaktadır Ancak, bu Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin Dış Sınırlarının Yönetimi için Operasyonel İşbirliği Ajansı, ya da Avrupa Birliği Sınır Güvenliği Birimi (Frontex), Avrupa Birliği üyesi ülkelerin komşularıyla olan sınırlarının korunmasını ve güvenliğini sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir Avrupa Birliği kurumudur. Avrupa Birliği'nin birliğe üye olmayan komşu ülkelerle olan sınırlarının güvenliğinin sağlanması, ulusal sınır muhafızları arasında işbirliği yapılmasını ve sınırlarla ilgili risk analizleri oluşturulması amacıyla kurulmuştur. 11 17/22 konuda henüz somut sonuçlar alınabilmiş değildir. Avrupa Savunma Ajansı, deniz güvenliği ile ilgili olarak 2006 yılında 17 üye devletle birlikte Deniz Gözetleme Ağı (MARSUR) girişimini başlatmıştır. Bu projenin 2014 yılında operasyonel olması beklenmektedir. Avrupa Savunma Ajansı, aynı zamanda Uzun Vadeli Taktiksel İnsansız Hava Araçları Sistemi ile Deniz Mayınlarına Karşı Önlemler adlı iki projeyi daha başlatmıştır. Bunlara ilave olarak, AB’nin bir havuzda toplama ve paylaşma konseptine uygun birçok alt bölgesel ve iki taraflı gayreti söz konusudur. Bunlar arasında Fransa-İngiltere güvenlik ve savunma işbirliği anlaşması öne çıkmaktadır. Yeteneklerin ortak kullanılmasına ilişkin bir başka alt bölgesel işbirliği örneği ise, Kuzey Ülkeleri Savunma İşbirliği (NORDEFCO) girişimidir. Kuzey ülkelerinin savunma kapasitesini artırmayı amaçlayan söz konusu girişim, deniz kapasitesini artırmaya yönelik Baltık Denizi’nde Deniz Gözetleme İşbirliği (SUBSAC) projesini yürütmektedir. Avrupa Amfibi Girişimi (EAI) ise, İtalya-İspanya, İngiltere-Hollanda ve Fransa amfibi güçleri arasında yakın ilişkiler oluşturmak, AB ve NATO operasyonlarında görevlendirilecek söz konusu güçlerin yeteneklerini geliştirmek için 2000 yılında başlatılmıştır. Avrupa Müşterek Çalışabilir Taşıyıcı Grup Girişimi (ECGII), Avrupa’nın amfi harekat ve nükleer operasyonlarda birlikte çalışılabilirliliğini artırmayı hedeflemektedir. Bu eylemlerin temel gerekçesi AB ve NATO görevlerinde daha hızlı ve etkili mevzilenme imkanı sağlamaktır. AB’nin NATO ile askeri işbirliği, 1999 yılında Vaşington Zirvesi’yle başlamıştır. 17 Mart 2003 tarihinde NATO ve AB arasında “Berlin Plus” olarak tanımlanan işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmayla AB, kendi kriz yönetimi görevlerinde NATO’nun operasyonel planlaması dahil, ortak yetenek ve varlıklarını kullanabilecektir. Pratikte AB-NATO işbirliği pek çok alanda iyi yürümemektedir. Bununla birlikte, AB’nin yanı sıra Somali Yarımadası’ndaki deniz güvenliğinde NATO önemli bir role sahiptir. NATO, BM’nin talebi üzerine korsanlık karşıtı ilk görevini 2008 yılında Somali’de başlatmış, bu görev 2009 yılında Okyanus Kalkanı Harekatı olarak değiştirilmiştir. Okyanus Kalkanı Harekatı, NATO üyesi olan ve olmayan 24 ülkenin katkılarıyla gerçekleştirilmektedir. Harekat alanı, Aden Körfezi ve Batı Hint Okyanusu’ndan Hürmüz Boğazı’na kadar uzanan yaklaşık 2 milyon mil karelik alandır. 2007 yılında kurulan Afrika Birliği Somali Görevi (AMISOM)’nin amacı, Somali’deki geçici hükümet yapılarını desteklemek, Somali güvenlik kuvvetlerini eğitmek ve insani yardım sevkine yardımcı olmaktır. AMİSOM’un görev sahası kara alanları olmakla birlikte, Al Shabaab lojistik ikmalini engellemek ve deniz ikmal yollarını korumak şeklinde bazı sınırlı deniz görevleri de bulunmaktadır. ASEAN ve Avrupa Komisyonu arasındaki resmi ilişkiler 18/22 ise, 1998’de başlamıştır. AB ve ASEAN, 2007 yılında kabul edilen Nuremberg Bildirisi’nin uygulanmasına ilişkin bir Eylem Planı’nı kabul etmiştir. Söz konusu plan, deniz güvenliği alanında daha güçlü bir işbirliği çağrısında bulunmaktadır. Öte yandan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), son yıllarda deniz güvenliği konusunda siyasi ve yasal çerçeveyi güçlendirecek önemli adımlar atmıştır. BMGK, Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO)’nün talebi üzerine 2008 yılında BM Şartı’nın yedinci bölümü kapsamında birçok karar almıştır.12 BM’nin deniz güvenliğiyle ilgili Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC)’nin deniz güvenliği faaliyetleri ise, güvenlik-kalkınma ilişkisini kapsamakta ve özellikle denizde kaçakçılık konularıyla ilgilenmektedir. UNODC, 2009 yılında Somali korsanlığıyla mücadele için Somali Yarımadası’ndaki devletleri desteklemek amacıyla korsanlık karşıtı programını başlatmıştır. IMO’nun deniz güvenliği alanındaki görevi ise, denizde emniyetli ulaşımı sağlamaktır. IMO, bu itibarla Deniz Seyrüsefer Emniyetine Karşı Yasadışı Faaliyetleri Önleme Sözleşmesi, Kıta Sahanlığında Sabit Platformların Emniyetine Karşı Yasadışı Faaliyetlerin Önlenmesi Protokol’ü ve Cibuti Davranış Kuralı’nın benimsenmesini desteklemiştir. IMO aynı zamanda 1974 yılında Denizde Can Emniyeti Uluslararası Sözleşmesi’nin ve Uluslararası Gemi ve Liman Tesisi Güvenliği Kodu (ISPS)’nun tadiline yardımcı olmuştur. Deniz güvenliği alanında ABD, Somali kıyıları açığında uluslararası deniz operasyonlarını koordine eden Birleşik Deniz Gücü’nü yönetmektedir. Birleşik Deniz Gücü, 25 katılımcı ülkeden oluşan ve Ortadoğu, Afrika ve Güney Asya’da korsanlık ve terörizm karşıtı görevleri yerine getiren sivil gemilerin güvenliğini sağlamak amaçlı uluslararası donanma ortaklığı olup, üç ayrı görev gücünden oluşmaktadır. Bunlar deniz güvenliği ve terörizm karşıtı faaliyet yürüten Birleşik Görev Gücü 150, korsanlıkla mücadele için Birleşik Görev Gücü 151 ve Körfez güvenlik işbirliğinden sorumlu Birleşik Görev Gücü 152’dir. Küresel Terörle Mücadele Forumu (GCTF), ABD Dışişleri Bakanlığı’nın liderliğindeki çok taraflı terörle mücadele girişimidir. 2011 yılında kurulan girişimin amacı, terörle mücadele uzmanları ve yetkililerine ülkelerin terörle mücadeledeki yerel kapasitelerini güçlendirmesi için işbirliği ortamı sağlamaktır. 6. AB’nin Deniz Güvenliği Operasyonları: Somali açıklarında artan korsanlık faaliyetleri üzerine AB, BMGK’nın 1814, 1816 ve 1838 sayılı kararlarını desteklemek için 10 Kasım 2008 tarihinde ilk deniz operasyonu olan Atalanta Harekatı’nı başlatmıştır. Atalanta Harekatı’nın amacı, Somali’deki mültecilere gıda yardımı götüren Dünya Gıda Programı gemilerine refakat etmek, Somali Yarımadası’da korsanlık ve Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları da BMGK kararları çerçevesinde Aden Körfezi, Somali karasuları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde dost ve müttefik deniz kuvvetleri ile birlikte 2009 yılından itibaren korsanlık karşıtı görev yürütmektedir. 12 19/22 silahlı soygun faaliyetlerini caydırmak, önlemek ve bölgedeki küresel deniz ticaret akışını korumaktır. Atalanta Operasyonu, AB’nin Somali korsanlık sorununa olan kapsamlı yaklaşımının bir parçası olup, Kasım 2011 ayında kabul edilen AB’nin Somali Yarımadası Stratejik Çerçevesi kapsamında Somali güvenlik güçlerine destek, insani yardım ve devlet desteğini de içermektedir. Ancak, Atalanta Operasyonu, deniz devriye uçağı, tıbbı destek, deniz tankerlerinin eksikliğinin sıkıntısını çekmiş olup, Operasyon’un hava unsurları yetersizdir. Atalanta Operasyonu’nun coğrafi yetki alanı Somali Karasuları dahil, Somali açıklarından Kızıldeniz, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’nun batısına kadar uzanmaktadır. Operasyonun yeniliklerinden biri operasyonel karargahı İngiltere’de olan Somali Yarımadası Deniz Güvenlik Merkezi (MSC-HOA)’nin geliştirilmesidir. Söz konusu merkez Somali Yarımadası’nı 24 saat gözleyerek bölgede yol alan ticari gemilere korsan saldırı uyarıları, risk değerlendirmeleri, seyrüsefer haberleri ve gemilerin kendilerini korumalarına yönelik tavsiye şeklinde hizmet vermektedir. Atalanta Operasyonu, NATO’nun Okyanus Kalkanı Harekatı’ndan sonra bölgedeki ikinci uluslararası gayreti oluşturmakta olup, üçüncü sırada ABD’nin Görev Gücü 151 gelmektedir. Avrupa Konseyi, Somali Yarımadası ve Hint Okyanusu’ndaki beş ülkeye deniz güvenliği kapasitesini geliştirecek şekilde yardım etmek amacıyla 2011 yılında iki yıllık bir süre için, Somali Yarımadası’nda Bölgesel Deniz Kapasitesini İnşa Etmek Misyonu’nu (EUCAP NESTOR) oluşturma kararı vermiştir. NESTOR, sivil bir görev olmasına rağmen, bölgedeki daha geniş uluslararası gayretin bir parçası olup, diğer girişimlere eklenmiştir. Bu amaçla AB, IMO, UNODC ve BM Kalkınma Programı (UNDP) ile stratejik ortaklık geliştirmiştir. Somali Yarımadası’nda korsanlıkla mücadele operasyonlarında AB-NATO işbirliği gelişmiştir. Ayrıca bilgi paylaşımında da önemli ilerlemeler olmuştur. Somali korsanlığı ile mücadelede uluslararası toplumu bir araya getirmek için üç özel görev gücü kurulmuştur. Aden Körfezi’nde AB ve NATO operasyonları arasında iletişimi sağlamak amacıyla oluşturulmuş CENTRIXS ve MERCURY olarak isimlendirilen iki sistem bulunmaktadır. Birleşik Bölgesel Bilgi Değişim Sistemi (CENTRIXS), ABD destekli tek, ortak, küresel ve çok uluslu veri ağı meydana getirmeyi amaçlayan bir bilgi paylaşma girişimidir. MERCURY ise, korsanlıkla mücadele amaçlı AB tarafından geliştirilen ve işletilen internet temelli iletişim platformudur. Somali açıklarındaki çeşitli uluslararası aktörler arasında koordinasyona yardımcı olmak amacıyla, 2008 yılında Müşterek Deniz Güçlerinin bulunduğu Bahreyn’deki ABD deniz üssünde ayda bir defa personel düzeyinde toplanan Müşterek Farkındalık ve Çakışmayı Önleme (SHADE) platformu oluşturulmuştur. SHADE, Çin, Rusya ve Hindistan gibi 20/22 devletlerin Atalanta Operasyonu ve Okyanus Kalkanı Harekatı’ndaki savaş gemilerinin faaliyetlerini koordine etmektedir. AB içindeki koordinasyon ise, Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası Araçları tarafından yürütülen ve Ortak Güvenlik ve Dış Politika tarafından finanse edilen bölgesel deniz kapasitesini inşa etme alanındaki faaliyetleri içermektedir. Aynı zamanda Avrupa Kalkınma Fonu’nun Deniz Güvenliği Programı ile Avrupa İstikrar Aracı’nın Kritik Deniz Yolları Programı kapsamındaki faaliyetleri de içermektedir. EUCAP NESTOR misyonu, AB’nin deniz güvenliğiyle ilgili faaliyetlerini bir araya getirme ve koordine etme rolünü yerine getirmektedir. 7. Sonuçlar ve Öneriler: “AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikasının Deniz Boyutu: Jeostratejik Deniz Sorunları ve AB İçin Sonuçları” başlıklı raporun sonuç ve öneriler bölümünde yer alan hususlar özetle aşağıda sunulmuştur: Avrupa sanayisi ve ticareti, küreselleşmenin bir sonucu olarak deniz ticaret akışına daha fazla bağımlı hale gelmiştir. Küresel etkileşimin artan önemi ve yoğunluğu korsanlık, terörizm ve suç örgütleri gibi yasadışı aktörlerin de büyümesini teşvik etmiş; aynı zamanda farklı deniz bölgelerini birbirine bağlamıştır. Diğer taraftan, küresel gücün yayılımı küresel deniz dengesini önemli ölçüde değiştirmiştir. ABD’nin denizlerdeki üstünlüğü devam etmesine rağmen, gücü göreceli olarak azalmış ve bazı deniz alanlarına girmesi, yükselen güçlerin karşı stratejileri nedeniyle kısıtlanmıştır. Konvansiyonel bir deniz çatışmasının meydana gelme riski düşük olmasına rağmen, bu değişen denge ülkeler arasındaki etkileşime tesir etmiş ve yeni uyuşmazlıklar yaratmıştır. Yükselen güçler, ABD boyunduruğundaki “Evrensel Ortak Varlıklar” görüşü veya Avrupa’nın çok taraflı yönetim görüşünü kabul etmek yerine, geleneksel devlet hükümranlığı çerçevesini ileri sürerek, daha fazla bağımsızlık ve egemenlik talep etmektedir. Bu durum, küresel deniz konularını ve deniz çevresinin korunmasına yönelik düzenleme girişimlerini karmaşıklaştırmakta; aynı zamanda yeni çatışmalara ve önemli çevre sorunlarına yol açabilecek denizlerde doğal kaynakların çıkarılması için tehlikeli bir yarışı teşvik etmektedir. Söz konusu gelişmeler, AB’nin deniz komşularında ve deniz ikmal yollarında da önemli etkiler oluşturmuştur. Ekonomik kriz sebebiyle AB’nin deniz aşırı mevcudiyeti azalırken ve yumuşak gücü körelirken, eski ve yeni dış aktörler AB’nin deniz komşularında artan bir deniz mevcudiyeti sergilemektedir. İklim değişikliği, kirlilik ve aşırı avlanma deniz çevresinin bozulmasına yol açmakta ve AB için yeni çatışmalar ve sorunlar yaratmaktadır. Bu gelişmeler ışığında AB’nin, deniz sorunlarının artan küresel doğasını dikkate alarak kapsamlı bir deniz güvenliği stratejisi geliştirmesi gerekmektedir. Bu kapsamda AB’nin, 21/22 Entegre Denizcilik Politikası ile Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası arasında daha büyük bir sinerji oluşturması; stratejik önemi artan Kuzey Kutbu, Hint Okyanusu, Batı Afrika ve Güney Atlantik gibi alanlar için bölgesel deniz stratejileri başlatma imkanını araştırması; deniz komşularındaki deniz sınırı uyuşmazlıklarını çözmek için daha aktif ve görünür bir rol alması, bu uyuşmazlıkların çözümünde Avrupa Komşuluk Politikası araçları ve Karadeniz Sinerjisi ile Akdeniz için Birlik gibi çok taraflı diyalogları kullanması; Güney Çin Denizi gibi uzak bölgelerdeki sınırlandırma uyuşmazlıklarında taraf olmaması; küresel düzeyde çekişen Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya ve Türkiye gibi devletler ile deniz konularında daha iyi ikili iletişim kanalları geliştirmesi; deniz çevresinde Ortak Bilgi Paylaşım Çevresi’nin geliştirilmesi gayretlerini artırarak, deniz sorunlarını izleme ve yanıt verme yeteneğinin geliştirilmesi; savunma bütçelerindeki azalma göz önüne alınarak, AB üyesi devletlerin deniz yetenekleri alanındaki girişimleri paylaşmak ve bir havuzda toplamak için daha fazla gayret göstermesi ve son olarak, mükemmeliyet merkezleri yoluyla ve düzenleyici önlemlerle Avrupa savunma sanayi üssünün güçlendirilmesi sağlanmalıdır. 22/22